DÖNEM : 21 YASAMA YILI : 3 T. B. M. M. TUTANAK DERGİSİ CİLT : 49 29
uncu Birleşim 12 .
12 . 2000 Salı İ Ç İ N D E K
İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. - Ticaret ve Sanayi Odaları, Ticaret Odaları, Sanayi Odaları, Deniz
Ticaret Odaları, Ticaret Borsaları ve Türkiye Ticaret, Sanayi, Deniz Ticaret
Odaları ve Ticaret Borsaları Birliği Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının geri verilmesine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/717) 2. - Medenî ve Siyasî Haklar Konusunda Uluslararası Sözleşmeye
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının geri verilmesine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/718) III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYON-LARDAN GELEN DİĞER İŞLER l. - 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu
Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar
Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/764; 1/765; 1/740, 3/642; 1/741, 3/643) (S.Sayıları: 552, 553, 554, 555) A)
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI 1. - Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi 2. - Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 1999 Malî Yılı Kesin-hesabı B)
CUMHURBAŞKANLIĞI 1. - Cumhurbaşkanlığı 2001
Malî Yılı Bütçesi 2. - Cumhurbaşkanlığı 1999 Malî
Yılı Kesinhesabı C)
SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI 1. - Sayıştay Başkanlığı 2001
Malî Yılı Bütçesi 2.- Sayıştay Başkanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı D)
ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI 1. - Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi 2. - Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı E) BAŞBAKANLIK 1. - Başbakanlık 2001 Malî Yılı Bütçesi 2. - Başbakanlık 1999 Malî Yılı Kesinhesabı F) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI 1. - Hazine Müsteşarlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi 2. - Hazine Müsteşarlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı G) GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1. - Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2001 Malî Yılı Bütçesi 2.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı IV. - SEÇİMLER A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE
SEÇİM 1. - Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda açık bulunan
üyeliğe seçim V. - SORULAR VE CEVAPLAR A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1. - Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, DMS sonuçları hakkındaki
iddialara ve görevde yükselme yönetmeliğinin uygulanmasına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel'in cevabı (7/2908) 2. - Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, kamu kurum ve kuruluşlarından
emekli olan bazı kişilerin ticari kuruluşlara yönetici olarak göreve
getirilmelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel'in
cevabı (7/2881) 3. - İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Arap ülkeleri
konusundaki dış politikaya ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in
cevabı (7/2856) 4. - İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Rumeli Türkleri
Federasyonu Genel Başkanına, Yunanistan'a giriş vizesi verilmemesine ilişkin
sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in cevabı (7/2853) 5. - Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, SSK Genel Müdürlüğünün
Bursa İlindeki yatırım projelerine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/3028) 6. - Manisa Milletvekili Bülent Arınç'ın, Gediz Ovasındaki Demirköprü
Barajına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur
Ersümer'in cevabı (7/2925) 7. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Eğitime Katkı Payı adı
altında toplanan paralara ve taşımalı eğitime ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/2886) 8. - Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Bursa'da özel bir okul
tarafından açılan iptal davasının uygulanmamasına ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/2860) 9. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Adana'daki okulların elektrik
borçlarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı
(7/2850) I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 11.00’da açılarak beş oturum yaptı. Birinci, İkinci, Üçüncü ve Dördüncü
Oturumlar 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Bütçe
Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve
Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/764; 1/765; 1/740, 3/642; 1/741,
3/643) (S.Sayıları : 552, 553, 554, 555) tümü üzerindeki görüş-meleri
tamamlanarak, maddelerine geçilmesi kabul edildi ve tasarıların 1 inci
maddeleri okundu. Ömer İzgi Başkan
Beşinci
Oturum DYP Grubu adına Grup Başkanvekilleri Sakarya
Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel
Milletvekili Turhan Güven’in, yanlış ekonomi politikaları izleyerek ülkeyi kriz
ortamına sürükledikleri iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit ve BakanlarKurulu
üyeleri hakkında Anayasanın 99 uncu ve İçtüzüğün 106 ncı maddeleri uyarınca
gensoru açılmasına ilişkin önergesinin (11/5) gündeme alınıp alınmamasına dair
görüşmeler tamamlandı; yapılan oylama sonucunda, önergenin gündeme alınmasının
kabul edilmediği açıklandı; İzmir Milletvekili Oktay Vural, DYP Grubu sözcüsü İzmir
Milletvekili H. Ufuk Söylemez’in konuşmasında, şahsına sataşması, İzmir Milletvekili Işın Çelebi, DYP Grubu sözcüsü
İzmirMilletvekili H. Ufuk Söylemez’in konuşmasında, partilerine sataşması, İzmir Milletvekili H. Ufuk Söylemez de, İzmir Milletvekili
Oktay Vural’ın konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri
kendisine atfetmesi, Nedenleriyle birer konuşma yaptılar. Alınan karar gereğince, 12 Aralık 2000 Salı günü saat
11.00’de toplanmak üzere, birleşime 00.23’te son verildi. Murat Sökmenoğlu Başkanvekili
BİRİNCİ
OTURUM Açılma Saati:
11.00 12 Aralık
2000 Salı BAŞKAN:
Başkanvekili Ali ILIKSOY KÂTİP ÜYELER:
Burhan ORHAN (Bursa), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 29 uncu Birleşimini açı-yorum. 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kanunu Tasarıları
ile 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki
görüşmelere başlayacağız; ancak, bu görüşmelere başlamadan önce, Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır. Başbakanlığın, İçtüzüğün 75 inci maddesine göre
verilmiş 2 adet tezkeresi vardır; okutu-yorum: II. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) TEZKERELER
VE ÖNERGELER 1. - Ticaret
ve Sanayi Odaları, Ticaret Odaları, Sanayi odaları, Deniz Ticaret Odaları,
Ticaret Borsaları ve Türkiye Ticaret,Sanayi, Deniz Ticaret Odaları ve Ticaret
Borsaları Birliği Kanununun Bazı Maddelerinde DeğişiklikYapılması Hakkında
Kanun Tasarısının geri verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/717) 11.12.2000 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İLGİ : 21.5.1996 tarihli ve B.02.0.KKG/101-1014/2169
sayılı yazımız. İlgi yazımızla Başkanlığınıza sunulan Ticaret ve Sanayi
Odaları, Ticaret odaları, Sanayi Odaları, Deniz Ticaret Odaları, Ticaret
Borsaları ve Türkiye Ticaret, Sanayi, Deniz Ticaret Odaları ve Ticaret
Borsaları Birliği Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısının, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 75 inci maddesi
gereğince geri gönde-rilmesini arz ederim. Bülent Ecevit Başbakan BAŞKAN - Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda bulunan tasarı, hükümete geri verilmiştir. İkinci tezkereyi okutuyorum: 2. - Medenî ve
Siyasî Haklar Konusunda Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın UygunBulunduğuna
Dair Kanun Tasarısının geri verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/718) 11.12.2000 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İLGİ: 3/6/1999 tarihli ve B.02.0.KKG.0.11/196-342/2504
sayılı yazımız. İlgi yazımızla İçtüzüğün 77 nci maddesine göre
yenilenen Medenî ve Siyasî Haklar Konusunda Uluslararası Sözleşmeye
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının, İçtüzüğün Bülent Ecevit Başbakan BAŞKAN - Dışişleri Komisyonunda bulunan tasarı hükümete
geri verilmiştir. Şimdi, bütçe görüşmelerine başlıyoruz. Program uyarınca, bugün iki tur görüşme yapacağız. Birinci tur görüşmelere başlıyoruz. Birinci turda, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı
bütçesi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu bütçesiyle birlikte görüşülecektir. Bu
turda, Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay Başkanlığı, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
bütçeleri yer almaktadır. III. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER 1. - 2001 Malî
Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı
Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/764; 1/765; 1/740, 3/642; 1/741, 3/643) (S.Sayıları: 552, 553, 554, 555) (1) A) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI 1. - Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi 2. - Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı B) CUMHURBAŞKANLIĞI 1. - Cumhurbaşkanlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi 2. - Cumhurbaşkanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI 1. - Sayıştay Başkanlığı 2001 Malî
Yılı Bütçesi 2. - Sayıştay Başkanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı D) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI 1. - Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2001 Malî
Yılı Bütçesi 2. - Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır. Hükümet?.. Hazır. Sayın milletvekilleri, 30.11.2000 tarihli 23 üncü
Birleşimde, bütçe görüşmelerinde, soruların gerekçesiz olarak yerinden
sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması
kararlaştırılmıştı. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru
sormak isteyen sayın milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar sorularını
sorabilmeleri için, kişisel şifrelerini yazıp, parmak izlerini tanıttıktan
sonra, ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlardaki
kırmızı ışıklar yanıp sönmeye başlayınca, milletvekillerimizin söz talepleri kabul
edilmiş olacaktır. Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru
sahipleri, ekrandaki sıraya göre, sorularını yerinden soracaklardır. Soru sorma
işlemi 10 dakika içerisinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi de 10 dakikalık
süreye tabidir. Bu süre, cevap işlemi 10 dakikadan önce tamamlandığı takdirde,
kalan bö-lüm içerisinde soru sorma işlemi yapılabilecektir. Bu hususu özellikle
bilgilerinize sunmak istedim. Birinci turda, grupları ve şahısları adına söz isteyen
sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Birinci turda: Grupları adına; Fazilet Partisi Grubu adına, Rize
Milletvekili Mehmet Bekâroğlu, İstanbul Milletvekili Bahri Zengin,
Kahramanmaraş Milletvekili Mustafa Kamalak; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına, Burdur Milletvekili Süleyman Coşkuner, İçel Milletvekili Cahit
Tekelioğlu, Van Milletvekili Ayhan Çevik, Kahramanmaraş Milletvekili Edip
Özbaş; Demokratik Sol Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili Erol Al, İzmir
Milletvekili Salih Dayıoğlu, Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan, Samsun
Milletvekili Yekta Açıkgöz; ANAP Grubu adına, Kırklareli Milletvekili Cemal
Özbilen, Bursa Milletvekili Turhan Tayan; Doğru Yol Partisi Grubu adına, Hatay
Milletvekili Mehmet Dönen, Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya. Şahısları adına; lehinde, Adıyaman Milletvekili Mahmut
Göksu; aleyhinde, Tekirdağ Milletvekili Nihan İlgün. Fazilet Partisi Grubu adına süreyi eşit mi kullanacak
arkadaşlar Sayın Başkan. BÜLENT ARINÇ (Manisa) - 10'ar dakika, eşit olarak
kullanacaklar efendim. BAŞKAN - İlk konuşmacı, Fazilet Partisi Grubu adına
Sayın Bekâroğlu. Efendim, ben sürenizin bitimine 1 dakika kala sizi ikaz
edeceğim; tabiî, süreyi kullanırsanız, arkadaşlarınız adına kullanmış
oluyorsunuz. O hususu, öncelikle
belirteyim. Buyurun Sayın Bekâroğlu. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesi üzerinde Grubumun
görüşlerini açıklayacağım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, 23 Nisan 1920 tarihinde açılan
Birinci Meclis, hem işgalci güçlere karşı Kurtuluş Savaşını başarıyla yönetmiş
hem de yaptığı yasal düzenlemelerle Türkiye Cumhuriyetinin temelini atmıştır.
Tarihçiler, Birinci Meclisin, hem oluşması hem de işleyişi bakımından,
Türkiye'nin en demokratik meclisi olduğunu, dünyanın da en demokratik
meclislerinden biri olduğunu açık ve net bir şekilde yazıyorlar. Aradan geçen seksen yıla rağmen, birinci Meclisten
almamız gereken çok ders olduğuna inanıyorum. Seksen yılda yaşanan olayları
şöyle bir gözden geçirdiğimizde, elli yılı aşan demokratik deneyimimize rağmen,
şu acı gerçekle karşılaşıyoruz: Birinci Meclisten bu yana, bu yüce çatının,
yani, Atatürk'ün "en önemli eserim" dediği Türkiye Büyük Millet
Meclisinin sistem içindeki yeri ve siyasî süreçteki rolü sürekli olarak
azalmaktadır. Değerli arkadaşlarım, demokrasilerde parlamento,
milletin temsilcilerinden oluşan ve millet adına, ülkenin temel siyasetlerinin
karara bağlandığı platformdur. Elbette, bu heyetin oluşmasında, Anayasa, Siyasî
Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu birinci dereceden etkendir; ama, bir
parlamentonun temsil fonksiyonunda asıl etken, ancak zaman ve tarihî süreç
içinde kıvamını bulan geleneklerdir. Maalesef, Türk Parlamento tarihi,
defalarca gelenek kırılmalarına uğramıştır ve talihsiz bir tarihî süreç içinde
bugünlere gelinmiştir. 1876'da açılan ilk Osmanlı Meclisi, bildiğiniz gibi,
senesini doldurmadan kapatılmıştır. 1909'da yeniden açılan Meclisi Mebusan,
1920'de İngiliz işgal kuvvetleri tarafından ablukaya alınmasından sonra
kapatılmıştır; ancak, bu Mecliste, İttihat ve Terakki Cemiyetinin, muhalefete
tahammülsüzlük geleneğini ve baskıcı bir geleneği yerleştirmesi nedeniyle,
bugünler, iyi anılan günler değildir. Değerli arkadaşlarım, biraz evvel belirttiğim gibi,
birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi, savaş şartlarında, muhalefetiyle birlikte
önemli görevler icra ettikten sonra, ikinci Meclis, muhalefetten arındırılmış;
ama, yine de, devletin ve rejimin stabilizasyonu görevini icra etmişti. 1946'ya
kadar tek partiyle avunan Meclisimiz, devletin ve iktidarın noterlik görevini
yapmıştır. 1960 yılında, Demokrat Partinin şahsında, Meclis ağır bir darbe
almış ve milletvekillerinin temsil görevi, darbecilerin kararıyla sona
erdirilmiştir. 1971'de kısmen müdahaleye uğrayan Meclis, 12 Eylül 1980'de, yine,
darbecilerin kararıyla tatil edilmiştir. Değerli arkadaşlarım, çok acı bir gerçektir, 1980'de
darbeciler tarafından, milletin verdiği temsil görevi elinden alınan, o tarihte
bu duruma direnen Sayın Ecevit'in, 18 Nisan 1999 seçimlerinden sonraki yemin
töreninde "burası devletin en yüce organıdır" demesi ve biz
milletvekillerinin bunu sineye çekmesiyle, yeni “de facto” bir durum
yaratılmıştır. Şimdi, maalesef, 21 inci Dönem milletvekilleri olarak, bizler,
bu sözün baskısı altındayız. Sayın Ecevit'in bu sözleri, zaten eksik olan
anayasal demokrasimizi ciddî bir şekilde zedelemiştir. Değerli arkadaşlarım, esas sorun, Türkiye'de temel
kararları kim alıyor sorusuna verilecek cevaptır. Şimdi, manzaraya şöyle bir
bakalım. Dünü bırakalım; bugün, bu ülkede temel siyasetler nasıl belirleniyor?
Evet, yasal düzenleme gerektiğinde burada bizler el kaldırıyoruz; ama, bunları
biz düşünmüyoruz, biz tartışmıyoruz, biz karara bağlamıyoruz. Bunun böyle
olduğuna dair yüzlerce örnek verebiliriz. Bakınız, bu dönem çıkardığımız temel
yasalara; hangisini biz düşündük, hangisini tartıştık?! Bürokratik devlet
çarkında hazırlanan yasa tasarılarının hangisinin noktasına, virgülüne
dokunabildik?! Geçen hafta "ceza ertelemesi" adı altında bir af
kanunu çıkardık. Hangi milletvekilinin ne katkısı oldu bu yasada?! Kendisi de
bir milletvekili olan, oturumu yöneten Sayın Başkanvekili, milletvekillerinin
yasayla ilgili önerge vermelerini bile engelledi. Kendisine sorarsanız
haklıydı; İçtüzüğün gereğini yapmıştı. Ben, zaten kendisini suçlamıyorum. Sadece,
Meclisin yapı ve işleyişinin, anayasal demokrasiyle ne kadar örtüştüğünü
göstermek için örnek veriyorum. Demokratik olmadığı herkesin malumu olan 1982
Anayasasının 87 nci maddesi, biz milletin temsilcilerini, af yasası çıkarma
konusunda sınırlıyor. 87 nci madde, Anayasanın 14 üncü maddesindeki fiillerden
dolayı hüküm giyenler için af yasası çıkarmayı, milletin temsilcilerine
yasaklıyor; yani, "devlete karşı işlenen suçlara af getirilemez"
diyor. Halbuki, ben, milletvekili olarak, affın, ancak toplumsal barışa
yardımcı olması koşuluyla gerekliliğine inanıyorum. 14 üncü madde çok geniş;
buna dayanılarak çıkarılan kanunlar, örneğin, Türk Ceza Kanununun 168 inci
maddesinin ikinci bendi, duvara yazı yazan lise öğrencilerine 15 yıl ceza
veriyor. Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesi, düşünceyi açıklayana 3 yıl, 5 yıl
ceza veriyor. Türkiye, 15 yılda ciddî toplumsal sorunlar yaşadı; çok
önemli terör olaylarından geçti, büyük bedeller ödedi. Şimdi, nispî bir
güvenlik ortamı tesis edilmiştir. Siyasal suçları kapsayan bir affın
çıkarılmasının, toplumsal barışın tesis edilmesi için zorunlu olduğuna
inanıyorum; ama, Anayasa beni engelliyor; yani, Türk Milletinin temsilcisi olan
ben milletvekilini engelliyor. Yine, ben, bir milletvekili olarak, adam öldürmenin
affedilemeyeceğine inanıyorum. İnsanların diğer insanlara verdikleri zararın
benim affedemeyeceğimi düşünüyorum. Elbette, buna Meclis karar verecek; ama,
ben, bir milletvekili olarak, bunu, bir önergeyle arkadaşlarımla tartışmak
isti-yorum; İçtüzük karşıma çıkıyor. Genel Kurulu yöneten Sayın Başkanvekili,
yine bir 87 nci maddeye, İçtüzüğün 87 nci maddesine dayanarak, üstelik
"fıkra" kelimesini ince zekâsıyla aleyhime yorumlayarak "madde
tek fıkra, her fıkraya dört önergeden fazlası verilemez" diyerek beni bir
daha engelliyor. Kim bilir "cinayetler af kapsamı dışına alınsın"
yönündeki önergem arkadaşlarım tarafından tartışılacak, Genel Kurul tarafından
kabul edilecek ve katiller dışarı çıkamayacaktı. Değerli arkadaşlarım, bu, bir örnek. Bu örneği şunun
için verdim. 1982 Anayasası, yasalar, uygulamalar, biz milletvekillerinin,
milletin iradesini Meclise taşımamızı engelliyor; yani, temel siyasetlerin
belirlenmesine, milletvekilleri olarak biz karar veremiyoruz. Şimdi, 57 nci
hükümet bunlarla yetinmiyor. Şu anda Genel Kurulun gündeminde olan İçtüzük
değişikliğiyle, milletvekilleri, yasama konusunda bütünüyle devredışı
bırakılmaya çalışılıyor. Maalesef, 57 nci hükümetin, bırakın muhalefet
partilerinin mensuplarına, kendi milletvekillerine bile söz hakkı tanımadığı, tahammül
edemediğini görüyoruz. Değerli arkadaşlarım, örnekleri çoğaltabiliriz.
Geçtiğimiz yıl bu Meclisten bir Bankalar Yasası çıktı. Biz, Fazilet Partisi
olarak, bu yasanın yanlış olduğunu söyledik; ama, hükümet kulak vermedi. Daha
sonra bu yasa çıkarıldı; fakat, hükümleri uygulanamadı, beklendi. Sonra, IMF
geldi "bu yanlıştır, şöyle yapın" dedi. Bu Mecliste, hükümet, 350
kişilik çoğunluğuyla yeni bir kanun çıkardı; ama, bu arada, bu millet, bir yıl
zaman kaybetti, milletin milyarlarca doları hortumlandı, çalındı. Bunun siyasî
sorumlularını araştırmak için bu Meclise görüşme, soruşturma istedik; gensoru
verdik; ancak, 57 nci hükümet, millet adına hükümeti denetleyen Meclise bu
yetkiyi vermedi. Değerli arkadaşlarım, bu Meclis denetleme görevini de
yapamıyor. 57 nci hükümet, maalesef, bu yetkimizi elimizden almıştır. 57 nci
hükümetin bakanları, milletvekillerinin yazılı soru önergelerine, ya cevap
vermiyorlar ya da bir bürokrat aracılığıyla iki satırla geçiştiriyorlar. Değerli arkadaşlarım, şu anda, Meclisin gündeminde
yüzlerce soru önergesi, yüzlerce araştırma önergesi bulunmaktadır. Meclisin
denetim günleri, 57 nci hükümet tarafından, maalesef, milletvekillerinin
elinden alınmıştır. Şimdi, bunlarla yetinilmiyor; getirmiş oldukları içtüzük
tasarısıyla, sadece muhalefeti değil, tüm milletvekillerini, yani Meclisi,
bütünüyle, denetleme konusunda devredışı bırakmak istiyorlar. Değerli arkadaşlarım, özellikle 1960 Anayasasıyla
Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkilerini bazı kurum ve kuruluşlara
devreden süreç, bu dönemde hızlanmıştır... BAŞKAN - Sayın Bekâroğlu, son 1 dakikanız; takdir
sizin... Buyurun. MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - ... Onlarca kurum,
kuruluş, üst kurul oluşturarak yetkimizi devrediyoruz. Hükümetin, RTÜK'le
ilgili hazırlamış olduğu yeni tasarı, bunun açık bir göstergesidir. RTÜK'ün
seçiminde Meclisin denetimi ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır. Bakınız, 1980'li yıllarda onlarca fon oluşturulmuştu ve
bu fonlar aracılığıyla, milletin parası, Meclisin denetiminden
uzaklaştırılmıştır. Sayıştay, bunu rapor etti; milletin 116 milyarının, Meclis
denetimi dışında kullanıldığını, bunun nerede, kimin tarafından kullanıldığının
belli olmadığını söyledi. Neticede ne oldu değerli arkadaşlarım; neticede
ekonomi battı. Şimdi, bunu nasıl düzelteceğiz diye uğraşıyoruz. Aynı şekilde, şu anda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
yetkilerini, çıkarmış olduğumuz birtakım yasalarla kurum ve kuruluşlara
devrediyoruz. Bunların hepsi, anayasal olan bu kurum ve kuruluşlar, neticede
sistemimizi, anayasal demokratik sistem olmaktan çıkaracak; Parlamentomuzu
işlevsiz bir meşrulaştırma aracına dönüştürecektir. Aynen ekonomide olduğu
gibi, siyasal sistemimiz de, anayasal demokratik sistem olmaktan çıkacaktır,
çökecektir. Belki, şu anda, ekonomiyi kurtarmak için bir şeyler yapmak
durumundayız; ama, anayasal demokratik sistemi kurtarmak için, o zaman, iş
işten geçmiş olacaktır. Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Bekâroğlu. Sayın Zengin, buyurun. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA BAHRİ ZENGİN (İstanbul) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı ve Sayıştay bütçesi üzerinde Grubumun
görüşlerini açıklamak için huzurunuzdayım; bu vesileyle, en derin sevgi ve
saygılarımı sunuyorum. Tabiî, Cumhurbaşkanlığı bütçesinin rakamsal
büyüklükleri üzerinde durmayacağım; çünkü, Türkiye bütçesi karşısında
Cumhurbaşkanlığının bütçesi son derece mütevazıdır. Ayrıca, önemli bir
değişiklik yoktur, hatta, küçük bir gerileme söz konusudur. Sayın Cumhurbaşkanımızın tutum ve davranışları üzerinde
de fazla durmaya gerek görmüyorum. Sayın Cumhurbaşkanımız seçildiği günden
bugüne kadar hukukun üstünlüğüne ve demokratik ilkelere karşı duyarlılığını
değişik vesilelerle ortaya koymuştur. Bu duyarlılık, bazı kesimleri rahatsız
etse dahi, Sayın Cumhurbaşkanımız bu
konuda ısrarlı olduğunu da ortaya koymuştur ve bu tutumu, milletimiz tarafından
da takdir toplamıştır. Biz de, bu vesileyle, Sayın Cumhurbaşkanımıza, bu
duyarlılığından dolayı takdirlerimizi ve teşekkürlerimizi arz ediyoruz ve bu
tutumunun, bütün zorluklara rağmen
devam etmesini diliyoruz. Ancak, burada, Cumhurbaşkanlığının kurumsal yapısı
üzerinde ve statüsü üzerinde durmakta fayda görüyorum. Cumhuriyetimizin temel
kurumlarından birisidir Cumhurbaşkanlığı, devletin başıdır; aynı zamanda, 1982
Anayasasıyla, yürütmenin başı olarak da
görev yapmaktadır. O halde, bu kurumun kurumsal statüsünü gerçekten
incelemekte, analiz etmekte fayda vardır. 1921 Anayasasına gitmeye gerek yok. 1924 Anayasasında,
gerçekten, cumhurî bir ilke getirilmiştir; yani, 1924 Anayasasında, Parlamento,
Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletin hakikî ve tek temsilcisi olarak
tanımlanmış ve millet adına egemenliği kullanma yetkisi bu Meclise verilmiştir;
ancak, 1961 Anayasasıyla ve 1982 Anayasasıyla bu ilke değiştirilmiştir. 1961 ve
1982 Anayasasında, Türkiye Büyük Millet Meclisine, daha doğrusu millî iradeye,
bürokratik kurumlar ortak edilmiştir. Böylece, cumhuriyetin bir temel ilkesi,
yani, millî iradeyi, Parlamento kanalıyla uygulamaya koyan bir temel ilkesi
zedelenmiştir, hatta, ortadan kaldırılmıştır. Bu bakımdan, 1961 ve 1982
Anayasaları gözden geçirilmeli, irdelenmeli ve sorgulanmalıdır. Bir anayasaya demokratik demekle, o anayasa demokratik
olmaz. O anayasanın getirmiş olduğu sisteme bakmak lazım. Eğer, siz, bürokratik
kurumları, millet egemenliğinin temsil edildiği meclise, hükümete, seçilmiş
organlara ortak ediyorsanız, orada, cumhuriyetten söz etmek mümkün değildir,
demokrasiden söz etmek mümkün değildir. Cumhurbaşkanlığı makamı da, aynen, bu
gelişmeye paralel olarak düzenlenmiştir, dizayn edilmiştir. Bakınız, Cumhurbaşkanlığı makamında neler vardır?
Cumhurbaşkanlığı makamı için Anayasaya konulan ilkeler şunlardır: 1. - Cumhurbaşkanlığını siyasal bakımdan sorumsuz hale
getirmektedir. 2. - Yedi senelik çok uzun bir süre koymuştur. 3. - Tek seçim ilkesini getirmiştir. Böylece, cumhurbaşkanı, seçildikten sonra, âdeta
parlamentoya karşı, millet iradesine karşı müstağni hale getirilmiştir;
Parlamentoyla, bir bakıma siyasal bağları koparılmıştır. Bunun yanı sıra,
Cumhurbaşkanlığı makamı, bürokratik kuşatma altına alınmıştır, bürokrasinin
çemberi içerisine alınmıştır. Bu durum karşısında da, Cumhurbaşkanlığı makamı,
zaman zaman, Parlamentonun eğilimlerini değil, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
eğilimlerini, milletin eğilimlerini değil, bürokrasinin, Türkiye'deki bazı güç
odaklarının eğilimlerini dikkate almıştır, alagelmiştir. Böyle bir durum, böyle
bir yapılanma, tabiatıyla, demokratik değildir; millî irade, Parlamento
kanalıyla Cumhurbaşkanlığı makamına yansıtılamamaktadır, arada bir kopukluk
meydana gelmiştir. Bu, 1982 Anayasasının dizaynıdır, Cumhurbaşkanlığının
1982 Anayasasında yetkileri artırılmıştır. Bu doğrudur; ancak,
Cumhurbaşkanlığı, bu yetkilerini kullanırken, ne yazık ki, tek başına
kullanamaz hale getirilmiştir. Bu yetkilerini kullanırken, yine bürokrasi,
tıpkı, Meclise ortak edildiği gibi, Cumhurbaşkanlığı ve Cumhurbaşkanına da
ortak edilmiştir. Bu konuda, izin verirseniz sadece iki örnek vermek
istiyorum: Şimdi bakınız, Yüksek Hâkimler Kurulunun -1961 Anayasasında- 18 asil
üyesi vardır. Bu asil üyenin 3 tanesi Senato tarafından, 3 tanesi Türkiye Büyük
Millet Meclisi tarafından, 6 tanesi Yargıtay tarafından ve diğer 6 tanesi de
birinci sınıf hâkimler arasından seçiliyor idi. 1982 Anayasasında ne olmuştur;
1982 Anayasasında Parlamento devredışı bırakılmıştır; yani, Senato ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi, artık, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna üye veremez
hale gelmiştir. Bunun yerine, Cumhurbaşkanlığı devreye sokulmuştur; ama,
Cumhurbaşkanlığı da bu yetkisini doğrudan doğruya kullanamamaktadır. Yargıtay,
her boş üyelik için 3 kişi öneriyor ve Cumhurbaşkanı, Yargıtayın ve Danıştayın
getirdiği bu üyeler arasından seçme mecburiyetinde bırakılıyor. Aslında,
Cumhurbaşkanı, görüntüde yetkilidir; ama, asıl yetkili olan bürokratik
güçlerdir, bürokratik organlardır. Yine, aynı şekilde Anayasa Mahkemesine bakıyoruz. Orada
tam bir çember kurulmuştur. Bakın, Anayasa Mahkemesi, 1961 Anayasasında 15
üyeden oluşmaktadır, 2'si asil, Cumhurbaşkanı tarafından, 2'si Senato
tarafından, 3'ü Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından, 1'si Sayıştay, 4'ü
Yargıtay ve 3'ü de asil olmak üzere Danıştay tarafından seçilmektedir. BAŞKAN - Sayın Zengin, son bir dakikanız; takdir sizin. BAHRİ ZENGİN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan. Ancak, 1982 Anayasasında, bakın, yine, Senato ve
Parlamento devre dışı bırakılmıştır ve Cumhurbaşkanlığı devreye sokulmuştur;
ancak, Cumhurbaşkanlığına servis yapan, yani, önüne fiks mönü getiren birtakım
bürokratik kuruluşlar vardır. YÖK 1 üye veriyor, avukatlar ve üst kademe devlet
görevlerinde çalışanlar 3 üye veriyor, Askerî İdare Mahkemesi 1 üye veriyor,
Askerî Yargıtay 1 üye veriyor, Danıştay 2 üye veriyor, Yargıtay 2 üye ve
Sayıştay 1 üye veriyor. Yani, görülüyor ki, Cumhurbaşkanlığının yetkileri
artırılmakla birlikte, Cumhurbaşkanının bu yetkilerini resen, tek başına
kullanması önlenmiş, bu yetkilere bürokratik kurumlar ortak edilmiştir. Sayın milletvekilleri, bu tablo değişmeden, Türkiye'nin
önünü açmak mümkün değildir. (FP sıralarından alkışlar) Türkiye'de bürokratik
cumhuriyet dönemine geçilmiştir, bürokratik oligarşi kurulmuştur. Bu bürokratik
oligarşiyi ortadan kaldırmadan, millî egemenliği tesis etmeden, asker ve sivil
bürokrasi üzerinde, milleti ve onun Meclisini tam hâkim hale getirmeden,
Türkiye'nin önünü açmak mümkün değildir. (FP sıralarından alkışlar) Bu
Meclisin, bir an evvel, bunu, bu kuşatmaları, bürokratik kuşatmaları
kaldırmasını, millî egemenliği, 1924 Anayasasında olduğu gibi yeniden tesis etmesini
diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Mustafa Kamalak, buyurun. FP GRUBU ADINA MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlarken, hepinizi hürmetle
selamlıyorum. Anayasa Mahkemesi bütçe-mizin, hem Anayasa Mahkememize hem de
yüce milletimize hayırlı olmasını diliyorum. Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesi, bildiğiniz
gibi, Türkiyemizde, ilk defa, 1961 Anayasasıyla kurulmuş, 1982 Anayasasıyla da
varlığı aynen benimsenmiştir. Anayasa Mahkemesinin aslî görevi, bilindiği gibi,
norm denetimi yapmaktır; ancak, bunlara ilaveten, birtakım daha görevleri de
vardır. Yüce Divan sıfatıyla görev yapmak, siyasî partilerin malî denetimlerini
yapmak, siyasî partileri kapatma davalarına bakmak, uyuşmazlık mahkemesine
kendi üyeleri arasından başkan seçmek gibi. Değerli arkadaşlarım, üzerinde asıl olarak durulması
gereken hususlar, zamanımızın darlığı itibariyle, başlıklar halinde şöyle
sıralanabilir: 1. - Her şeyden önce, Anayasa Mahkemesinin üyelerini,
Cumhurbaşkanı seçmemelidir; çünkü, icabında, Cumhurbaşkanını da yargılama yetki
ve görevi, Anayasa Mahkemesine aittir. Böyle olunca, bir kimse, gerektiğinde
kendisini de yargılayacak olan mahkemenin üyelerini atayamamalıdır. 2. - Yedek üyelikler kaldırılmalı, bütün üyeler asıl
olarak atanmalıdır. 3. - Üye sayısı artırılmalıdır. 4. - Anayasa Mahkemesi yeniden yapılanmalıdır. Bu münasebetle, kanaatimce, en azından, Anayasa
Mahkemesi 2 daireden oluşmalıdır. Bu daireler: 1. - Kanunlar dairesi, yani norm
denetimi yapan daire. 2. - İnsan hakları dairesidir. Değerli arkadaşlarım, bugün, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinde dava arayan vatandaşımızın sayısı 3 000 civarındadır. Bunlar, niye
Avrupa kapılarında kendi haklarını arasın?! Benim insanım, benim vatandaşım,
niye başka yerlerde adalet arasın; hakkını niye orada arasın?! Bunu, ilk
etapta, kendi bünyemizde, kendi ülkemizde, misal olarak Anayasa Mahkemesi
nezdinde gerçekleştirmeliyiz diye düşünüyorum. 5. - Genel Kurul, temyiz dairesi olmalıdır; Anayasa
Mahkemesi kararlarına karşı temyiz dairesi olmalıdır. Hiçbir kişi veya kurum,
layüsel olmamalıdır. Dolayısıyla, en azından, Anayasa Mahkemesi de, kendi
kararlarını kendi içerisinde bir denetime temyiz yoluyla tabi tutabilmelidir. 6. - Anayasa Mahkemesi, kendi nezdinde dava
açamamalıdır. Değerli arkadaşlarım, zaman zaman, Anayasa
Mahkemesinin, davaya bakan mahkeme sıfatıyla dava açtığını görüyoruz.
Soruyoruz: Davayı açan kim; Anayasa Mahkemesi. Davayı nerede açı-yor; Anayasa
Mahkemesinde. Peki, açılan davayı karara bağlayacak olan merci neresi; yine
Anayasa Mahkemesi. Değerli arkadaşlarım, dünyanın hiçbir yerinde, bir kişi
veya kurum, kendi açtığı davayı dönüp de karara bağlayamaz. Bunun yegâne örneği
Türkiye'de vardır. Bu yanlış mutlaka düzeltilmelidir. 7. - İptal edilen kanun, kanun hükmünde kararname yahut
tüzük hükümleri, gerekçeli karar Resmî Gazetede yayımlanır yayımlanmaz
yürürlükten kalkmalıdır. Aksi halde, Anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığı
ilkesine ters düşer. Bir de, karar verme durumunda olan yerel mahkemeler,
Anayasa Mahkemesince, Anayasaya aykırılığı hükmen tescil edilmiş olan kanuna mı
uysun; yoksa, vicdanına ve hukukun genel prensiplerine mi uysun? Böyle de bir
çelişki var. Bugünkü Anayasamıza göre, Anayasa Mahkemesi, iptal
ettiği kanun yahut kanun hükmünde kararnamelerin hükümlerinin ortadan kalkması
için bir yıllık süre verebiliyor. Değerli arkadaşlarım, öbür taraftan da, yine aynı
yüksek mahkeme, Anayasaya aykırı bulduğu bazı kanunlar için yürürlüğün
durdurulması kararı verebiliyor. Bu, açık bir çelişkidir, bu çelişkinin mutlaka
giderilmesi lazımdır. 8. - Anayasanın geçici 15 inci maddesi mutlaka
yürürlükten kaldırılmalıdır. Hukuk devleti olduğunu iddia eden bir devlet,
Anayasaya aykırı gördüğü bazı hususları, bazı kanunları, kararnameleri
Anayasayla koruma altına alamaz; alıyorsa, bu devlete hukuk devleti denemez
değerli arkadaşlarım. Bugün, yaklaşık 1 000 civarında kanun, kanun hükmünde
kararname yahut 12 Eylül rejimi ürünü olan tasarruf denetim dışıdır, bunu kabul
etmek mümkün değildir. 9. - Olağanüstü kanun hükmünde kararnameler mutlak
surette anayasal denetime tabi olmalıdır. 10. - Dava açacakların sayısı artırılmalıdır. 11. - Dava açma süresi arasındaki çelişkiler
giderilmelidir. Ayrıntıya girecek değilim. Bugün, kanunlara karşı şekil
yönünden, usul açısından dava açma süresi 10 gündür. Kanun hükmünde
kararnamelere ve Meclis İçtüzüğüne karşı ise, yine, şekil bakımından dava açma
süresi 60 gündür. Bu, açık bir çelişkidir, bunun giderilmesi lazım. 12. - Bütün idarî işlemlere karşı mutlak surette yargı
yolu açılmalıdır. Değerli arkadaşlarım, bugünkü Anayasamıza göre,
Cumhurbaşkanının yaptığı işlemlere karşı yargı yolu kapalıdır, Yüksek Askerî
Şûra kararlarına karşı yargı yolu kapalıdır, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
kararlarına karşı yargı yolu kapalıdır. Değerli arkadaşlarım, bir devlet düşünün ki, kendi
kurduğu mahkemeler nezdinde, kendisinin yetiştirdiği hâkimler huzurunda,
kendisinin tesis ettiği işlemlere karşı, kendisinin çıkardığı kanunlara göre,
kendi vatandaşının hak aramasını engelliyor, kendisini savunmasına mâni oluyor.
Bu devlete hukuk devleti denilir mi?! (FP sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlarım, savunma hakkı, hepinizin bildiği
gibi, kutsal bir haktır. Bu hakkı engelleyen devlete hukuk devleti denilebilir
mi; elbette denilemez. Şu halde, bu engeller mutlak suretle kaldırılmalıdır. 13. - Kabul ettiğimiz uluslararası anlaşmalar ile millî
kanunlar arasında çatışma olduğu zaman, akdimize sadık kalarak, mutlak surette,
uluslararası anlaşmalar esas alınmalıdır. 14. - Yargı yetkisini kabul ettiğimiz Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi kararları ile yerel mahkeme kararları çatıştığı zaman, yine,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararları esas alınmalıdır. Esasen,
yaptığımız anlaşmalarla, attığımız imzalarla bu hususu taahhüt etmişiz; ama,
ye-rine getirmiyoruz, ondan sonra da diyoruz ki, Avrupa bizi üyeliğe niye
almıyor?.. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Kamalak, size 2 dakika eksüre veriyorum;
lütfen, toparlayınız. MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Teşekkür ederim Değerli
Başkanım. Değerli arkadaşlarım, bakın, Avusturya Devleti, bir
dava münasebetiyle, Avrupa İnsan Hakları Komisyonu kendisini haksız görünce,
dosya Divana ulaşmadan önce, sadece Komisyon kararına dayanarak
"kabul" diyor "mademki, vatandaşım benim işlemimden dolayı
mağdur olmuştur, onun tüm mağduriyetini gideriyorum, bunu taahhüt
ediyorum" diyor. İkinci olarak da "yasama işlemleri zaman alacağı
için, komisyonun kararını, derhal, bütün mahkemelerime tebliğ ediyorum; kanunlarıma
göre değil, komisyonun kararına göre hükmedecektir" diyor ve bunu yapıyor
değerli arkadaşlarım. Biz ise, millete zulmeden, halkına, vatandaşına
haksızlık eden işlemleri, hukuka aykırı olduğu için, Avrupa İnsan Haklarından
dönen kararlara, yine, millet kesesinden tazminat ödemekle yetini-yoruz. Değerli arkadaşlarım, bunu, hukuk devleti adına, yüce
milletimiz adına, Türk Ulusu adına, Meclis adına, millî idare adına, sanıyorum
kabul etmemiz mümkün değildir. Şu halde, hukuk ne diyorsa, adalet ne diyorsa,
onu yerine getirelim. Unutmayalım ki, bir ülke, bir devlet, bir millet, kendi
vatandaşına zulmederek, onun hakkını gasp ederek, onun kutsal olan savunma
hakkını engelleyerek çağdaş medeniyeti yakalayamaz. Hepinize saygılar sunuyorum efendim, sağ olun.
(Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kamalak. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, 4 sözcü
arkadaşımız var. Süreleri nasıl paylaşacaklar?.. MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Eşit olarak paylaşacaklar. BAŞKAN - Konuşmacı arkadaşları hatip arkadaşları,
konuşma sürelerinin bitimine 1 dakika kala uyaracağım; uyup uymamakta
serbesttirler, sonuç itibariyle, grubun süresini kullanacaklardır. Buyurun Sayın Coşkuner. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN COŞKUNER (Burdur) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; mensubu olmakla şeref duyduğum Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığımızın ve Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun 2001 yılı
bütçesiyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum;
bu vesileyle, Yüce Heyetinize ve bizleri televizyonları başında izleyen aziz
vatandaşlarımıza saygılarımı sunuyorum. Geçmiş dönemlerde toplanamayan ve çalışamayan Yüce
Meclisimiz, 21 inci Dönemde, uyumlu, verimli ve yoğun bir çalışma ortamı
içerisinde yasama görevini yerine getirmektedir. Geçmiş dönemlerle
kıyaslanamayacak bu verimliliğin sağlanmasında, yıllardır birikmiş ülke
meselelerini çözme gayreti içerisindeki Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun
payı oldukça büyüktür. Meclisimizin bu çalışma temposunun daha da artırılması
için, Genel Kurulumuzda, İçtüzükte değişiklik yapılmasına dair teklif
görüşülmektedir. Yapılacak değişiklikle, Yüce Meclisimizin zaman zaman tıkanan
görüşmelerinin önü açılacak, çalışma performansı ve etkinliği büyük ölçüde
artacaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçtüzüğümüze
göre hazırlanan Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2001 yılı bütçe teklifi 106
trilyon 800 milyar lira olarak düzenlenmiştir. 2001 yılı bütçe rakamları 2000
yılı bütçesine göre yüzde 8'lik bir azalma göstermiştir. 2001 yılı bütçe
teklifi, esas itibariyle dört ayrı bölümden oluşmaktadır. Bunlar genel yönetim
ve destek hizmetleri, yasama hizmetleri, millî sarayların idare ve korunması
ile transferlerden oluşmaktadır. Yatırım harcamalarında, Meclisimizin muhtelif proje ve
müşavirlik hizmetleri, bilgisayar ana sistemlerinin güncelleştirilmesi, makine,
teçhizat ve büyük onarımlar ile ecdat yadigârı millî saraylarımızın bakım,
onarım ve restorasyon çalışmalarıyla ilgili ödenekler yer almaktadır. Diğer yatırım teklifleri, Başkent İlköğretim Okuluna
ilave derslik yapımı, merkezdeki ısı santralının yenilenmesi, arşiv binası,
sağlık birimi ve otopark inşaatlarıdır. Diğer cari harcamalar ise, aydınlatma,
ısıtma, temizlik, ulaştırma, haberleşme ve akaryakıt gibi zorunlu giderleri
kapsamaktadır. Transferlerle ilgili ödenekler ise, yasama organı eski
üyelerinin tedavi ve ilaç ödemelerinden oluşmaktadır. Yüce Meclisimizde
tasarruf tedbirlerine azami riayet edilmelidir. Bu konuda, Meclisimiz, diğer
kamu kurumlarına örnek olmalıdır. Bu yönde, milletimizin, 21 inci Dönem Meclisinden
çok büyük beklentileri vardır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle kendi
yetki ve sorumluluğumuzun bilinciyle milletvekilliği müessesesinin, dolayısıyla
Büyük Atatürk'ün kurduğu ve "en büyük eserim" dediği Türkiye Büyük
Millet Meclisinin onurunu ve itibarını yıpratmamak ve korumak zorundayız.
Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilleri, daha Meclise girmeden önce Yüce
Meclisin zedelenen saygınlık ve itibarını yeniden kazandırmak konusundaki
verdikleri sözlerini, her platformda yerine getirmektedirler. Yüce Meclis
çatısı altında görülecek en küçük aksaklık ve hata kamuoyuna abartılı bir
şekilde yansıtılmaktadır. Milletimizin gözü, Türkiye'nin en şeffaf ve örnek
kurumu olan Türkiye Büyük Millet Meclisi üzerindedir. Bu sebeple, personel istihdamı,
cari harcamalar, milletimizi temsil, yasama ve denetim görevleri, ziyaretçi
akını ve iş takibi gibi konularda oldukça hassas olmak zorundayız. Teferruata boğulan milletvekillerimizin asıl vazifeleri
olan yasama görevlerini tam anlamıyla yerine getirebildikleri söylenemez.
Meclisimizde kurulan bilgisayar sistemi ve İnternet ağı sayesinde, artık,
birçok bilgiye ulaşabiliyoruz. İstenen bilgi ve belgelere seri bir şekilde
ulaşılabilmesi için, bilgi bankasının kapsamı daha da genişletilmelidir. Meclis Televizyonu, özellikle Genel Kurul faaliyetleri
ve ihtisas komisyonlarının çalışmalarını büyük bir hassasiyetle tüm kamuoyuna
canlı yayınla ulaştırmaktadır. Takdire şayan bu hizmetiyle, Meclis Televizyonu,
halkımızca en çok ve ilgiyle takip edilen kanallardan biri haline gelmiştir. Bu
vesileyle, Meclis Televizyonunun yedinci kuruluş yıldönümünü kutluyor,
çalışanlarına başarılar diliyorum. Sayın Başkan, değerli üyeler; Radyo ve Televizyon Üst
Kurulunun 2001 yılı bütçesi, huzurunuza 38 742 709 000 000 lira olarak
gelmiştir. Üst Kurul, radyo ve televizyon yayınlarını teknik ve içerik olarak
düzenlemek, yayınların kamu hizmeti anlayışı içerisinde yapılmasını sağlamak
amacıyla özerk ve tarafsız bir statüde faaliyet gösteren bir kamu kuruluşudur. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, tüm giderlerini kendi
gelirleriyle karşılamaktadır. En önemli gelir kaynağı radyo, televizyon reklam
gelirlerinden alınan yüzde 5'lik paydır. Bu paydan, 2000 yılı ekim ayı sonuna
kadar genel bütçeye 10 trilyon lira gelir fazlası aktarılmıştır. Üstkurul,
yayında olan 1 295 radyo ile 260 televizyon kanalının kontrol ve denetimini
sağlamak durumundadır. Yıllardır çeşitli sebeplerle yapılamayan kanal ve
frekans ihaleleri, 2001 yılı ocak ayında gerçekleştirilecektir. Radyo ve
Televizyon Üst Kurulunun, 2001 yılındaki en önemli projelerinden biri, tüm
radyo ve televizyon yayınlarının Ankara'daki merkezden izlenebilmesini
sağlamaya yöneliktir. 2001 yılında yeni bölge müdürlükleri kurulması da
planlanmaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, ulusal
düzeydeki medya kuruluşlarının büyük bölümü birkaç holdingin elindedir. Bu
sebeple, medyada tekelleşme sorunu yaşanmaktadır. Gazeteci kökenli patronların
yerini müteahhit, banka sahibi, ithalatçı, enerji yatırımcısı ve turizmci gibi
basın, yayın sektörü dışındaki patronlar almış durumdadır. Böyle olunca, medya,
patronun devletle ilişkilerinde kullandığı güçlü bir silah haline gelmiştir. BAŞKAN - Sayın Coşkuner, son dakikanız... SÜLEYMAN COŞKUNER (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan. Bugün, bazı televizyon kanalları şiddete yönelik ve
müstehcen yayınlar yapmakta; başta, çocuklarımızla, geleneksel aile yapımızın
temeline âdeta dinamit koymaktadırlar. Bazı televizyon haberlerinde, yargı
kararıyla suçluluğu kesinleşmemiş kişiler yargısız infaza uğramaktadırlar.
Televizyon programlarında güzel Türkçemiz özensiz bir şekilde kullanılmaktadır.
Televizyon ha-berlerinde bazı suç örgütlerinin propagandası
"habercilik" adı altında rahatlıkla yapılabilmektedir. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, halkın yararını
gözeten, sağlıklı bir radyo ve televizyon yayıncılığını sağlamak için, gücünü
ve desteğini Yüce Meclisimizden almaktadır. Yayıncılık alanındaki
sorumsuzluklara son verilebilmesi için, Üst Kurula olan desteğimizi sonuna
kadar devam ettirmeliyiz. Gerek Yüce Meclisimizin manevî şahsiyetine gerekse
milletvekillerinin şahıslarına karşı haksız olarak yapılan aşağılayıcı
saldırılar ile itibarını zedeleyici yayınların önüne geçilmelidir. Tüm bu duygu ve düşüncelerle, Türkiye Büyük Millet
Meclisimizin ve Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun 2001 yılı bütçelerinin,
ülkemize, milletimize ve ilgili kurumlara hayırlı olması temennisiyle, Yüce
Heyetinizi ve büyük Türk Milletini saygılarımla selamlıyorum. (MHP, DSP ve ANAP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Coşkuner. Sayın Tekelioğlu, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA CAHİT TEKELİOĞLU (İçel) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2001 yılı Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım; Grubum
ve şahsım adına, Yüce Meclisi ve bizi izleyen halkımızı saygıyla selamlıyorum. 2001 malî yılı Cumhurbaşkanlığı bütçe görüşmelerinin
önceki yıllara göre önemli bir farkı var. Bu fark, bu yıl Cumhurbaşkanlığı
makamında yeni bir insanın oturmasıdır. Cumhurbaşkanlığı bütçelerine
cumhurbaşkanlarının kişiliklerini yansıttıkları düşünülürse, içinde
bulunduğumuz durum daha iyi görülür. Beklenen bu yansıma, beklenildiği gibi
müspet olmuştur, bu durum, kendisini, rakamlarda da göstermiştir. Cumhurbaşkanlığı 2001 malî yılı bütçesi 13 trilyon 690
milyar Türk Lirası olarak hesaplanmış, Plan ve Bütçe Komisyonunda bu şekilde
kabul edilmiştir. Bu rakam, Cumhurbaşkanlığı 2001 malî yılı bütçesinin, 2000
malî yılı bütçesine göre artış göstermediğini gözler önüne sermektedir. 2001
malî yılı Cumhurbaşkanlığı bütçesinin, 2000 malî yılı bütçesine göre toplamda 3
trilyon 455 milyar Türk Lirası
küçüldüğü görülmektedir. Bunun sonucunda, 2001 malî yılı Cumhurbaşkanlığı
bütçesinde yüzde 25 azalma gerçekleşmiştir. Bu durum, kamu harcamalarını
azaltma politikaları için örnek alınacak müspet bir gelişmedir. Cumhurbaşkanlığı 2001 bütçesi hazırlanırken, tasarruf
ve verimlilik ilkelerine gerçek anlamda dikkat edildiği hemen görülüyor.
Personel giderlerinde 2001 yılı ile 2000 yılı bütçesi, sonradan ve-rilen ek
ödenekler de hesaba katılınca, hemen hemen aynıdır. Burada, 2000 yılı içinde
yapılan ve bu olumlu sonucu hazırlayan norm kadro çalışmalarını ve bu
çalışmalar sonucu, Cumhurbaşkanlığı kadrolarından 100, güvenlikle ilgili
kadrolardan ise 120 olmak üzere, 220 kişilik personel tasarrufunu mutlaka
görmek ve örnek almak gerektir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın
Cumhurbaşkanımızın, Cumhurbaşkanlığı bütçesi için gösterdiği yapıcı özeni,
görevleriyle ilgili olarak da kendisinden bekliyoruz. Bilindiği gibi,
Cumhurbaşkanı, Anayasamıza göre seçilen, tarafsız bir kişidir ve bu
özelliğiyle, seçildiği makamı da tarafsızlaştırır. Yine, Anayasamıza göre,
Cumhurbaşkanı, devletin başıdır; Türkiye Cumhuriyetinin ve Türk Milletinin
birliğini temsil eder. Cumhurbaşkanı, Anayasada tanımı yapılan Atatürk
ilkelerine ve devrimlerine bağlı kalmayı, laik cumhuriyeti, milletin
bağımsızlığını ve egemenliğini, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü
korumak ve kollamakla yükümlüdür; yasama, yürütme ve yargıyla ilgili çeşitli
görevleri vardır. Kendisinden önceki bazı cumhurbaşkanlarımızda gördüğümüz
gibi, yasama ve yürütmeye dolaylı yollarla katılma anlayışı ve gayreti
içerisinde olmamalı, bu güçleri paylaşma isteğinden yüce makamı uzak tutmalı;
böyle bir anlayışla, Cumhurbaşkanlığı makamını, alternatif bir hükümet makamı
haline getirmemeli ya da dışpolitika benim, gerisi sizin görüntüsü yaratan bir
görev anlayışına Cumhurbaşkanlığı makamını bulaştırmamalı; böyle davranışlarla,
yürütmenin zaafa düşmesine müsaade etmemeli; böylece, temsil ettiği yüce
makamın, siyasallaşarak tartışılmasını ve etkisizleşmesini önlemeli. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün bunların
yerine, bu yüce makam, Türk Devletinin çağdaş normlara uymasını; böylece, Türk
Milletinin, 2000'li yıllarda birlik ve beraberlik içerisinde var olmasını
sağlayıcı bir araç, bir otorite olmalı; demokrasimizin gelişmesini teşvik eden,
yönlendiren bir otorite olmalı; hukukun üstünlüğünü hâkim kılan bir otorite
olmalı; insan hakları anlayışını geliştiren ve yerleştiren bir otorite olmalı;
üniter devlet yapısını koruyan ve güçlendiren bir otorite olmalı; Türk
Devletinin, içine girdiğimiz yüzyıldaki hedefleri olan bu esasların teminini
sağlayan, denetleyen bir otorite olmalı. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdiki şekliyle
oluşmasına, Grubumuzun destekleriyle katkıda bulunduğu Cumhurbaşkanlığı
makamından, Milliyetçi Hareket Partisi olarak beklentile-rimiz bunlardır. Yine, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, özlediğimiz
Türk Devleti ve onu, içeride, dışarıda temsil eden Cumhurbaşkanı budur. BAŞKAN - Sayın Tekelioğlu, son dakikanız. Buyurun. CAHİT TEKELİOĞLU (Devamla) - Teşekkürler Sayın
Başkanım. Anayasamızın verdiği görev de budur, güçlü
cumhurbaşkanı anlayışı da budur. Sayın Cumhurbaşkanımızın göreve geldiğinden
beri yürüdüğü çizgi, bu hedeflere ulaşma açısından bize ümit vermektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu duygu ve
düşüncelerle, 2001 yılı bütçesinin, ülke-mize, devletimize, ilgili kurumlara
hayırlı olmasını diliyor; şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına,
Yüce Heyetinizi ve Yüce Milletimi saygıyla selamlıyorum. (MHP, ANAP ve FP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Tekelioğlu. Buyurun Sayın Ayhan Çevik. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA AYHAN ÇEVİK (Van) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sayıştayın 2001 yılı bütçesi hakkında MHP Grubu adına
söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Tarihsel süreç içinde parlamentoların ortaya çıkışıyla
başlayan demokratik yönetim anlayışı, büyük ölçüde, yönetenlerin her türlü
işlem ve faaliyetlerinin halkın denetimine açık olması ilkele-rine
dayanmaktadır. Demokratik yönetimlerde millet adına hareket etme yetkisi
verilen parlamentolar, bu yetkileri dolayısıyla, millet adına denetim yapma
yetkisini de haizdirler. Ancak, zaman içerisinde parlamentoların işlevlerinin
genişlemesi ve denetim faaliyetlerinin karmaşıklaşması üzerine, parlamentoların
bizzat denetim yapabilmesi imkânı ortadan kalkmıştır. Bunun sonucunda ise,
parlamento adına denetim yapan ve hemen her ülkenin devlet yapısının önemli ve
vazgeçilmez organları arasında yer alan bağımsız uzman yüksek kurumları
oluşturulmuştur. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tanzimatla
başlayan Batılılaşma hareketleri çerçevesinde 1862 yılında kurulan
Sayıştayımız, hem Osmanlı İmparatorluğundan miras kalan hem de demokratik
cumhuriyetimiz açısından güzide ve vazgeçilmez bir kurumumuzdur. Sayıştayın, geride bıraktığımız yıl içerisinde
hazırladığı 2000-2004 yıllarını kapsayan kurumsal strateji bildirimi ile bu
bildirim çerçevesinde oluşturduğu 2001 yılı eylem planı, diğer kurumlara örnek
teşkil etmesi gereken önemli belgelerdendir. Sayıştay, bu belgelerle, faaliyetlerini, belirlenmiş
stratejiler çerçevesinde daha hızlı, verimli ve etkin yürütmek üzere bir
taahhütte bulunmuştur. Bu taahhüdün ne derece yerine getirildiğini izlemek ve
denetlemek de Yüce Heyetimize düşmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayıştay,
Anayasa ve yasalarla kendisine verilen görevleri en üst düzeyde yerine getirme
ve ürettiği hizmetlerin kalitesini artırma yönündeki arzu ve kararlılığını bu
şekilde ortaya koymasına rağmen, hiç kuşkusuz, etkili bir denetimin önündeki
engellerle uğraşmak durumunda kalmaktadır. Bu engellere satırbaşlarıyla
değinmek istiyorum. Parlamentonun bütçe hakkını layıkıyla kullanabilmesinin
bir aracı olan Sayıştay denetiminin kapsamı giderek daraltılmaktadır. Çağdaş
dünyada, Sayıştay denetimi, kamu fonunun bulunduğu her alana uzanmaktadır.
Oysa, ülkemizde, kamu fonlarının önemli bir kısmının, fon, vakıf, vakıf şirketi
ve benzerleri gibi değişik adlar altında oluşturulan birimler aracılığıyla
Sayıştay denetiminden istisna tutulduğu, dahası, bu eylemin sürdüğü
görülmektedir. Sayıştay - Türkiye Büyük Millet Meclisi ilişkilerine
gelince: Maalesef, ülkemizde bu ilişkinin yeterince güçlü ve etkin olduğunu
söylemek mümkün değildir. Sayıştayın, Türkiye Büyük Millet Meclisine yönelik
raporlama faaliyetlerinin artırılabilmesi, bir ölçüde, kurumun performans
denetimi üzerinde yoğunlaşmasına bağlı bulunmaktadır; çünkü, performans
denetimi, kamu kaynaklarının verimli, etkin ve tutumlu kullanılıp
kullanılmadığı hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisine tarafsız ve bağımsız
bilgi, görüş ve tavsiyeler sunarak, yasamanın yürütme üzerindeki denetiminin
eksiksiz yapılmasına yardımcı olmak; denetimine giren idarelerin performans
denetimini geliştirmelerini teşvik etmek; iyi uygulama örneklerinin ortaya
çıkarılarak tüm kamu kurumlarına yaygınlaştırılmasına imkân sağlamak; kamu
yönetiminde kaynakların rasyonel yönetimi sorumluluğunun, gerek kurumsal
gerekse yöneticiler düzeyinde yerleşmesine ve derinleşmesine katkıda bulunmak
suretiyle Yüce Milletimizin refahının artırılmasını hedeflemektedir. Kuşkusuz, performans denetimlerinin yapılması, sadece
Sayıştayın omuzlarına yüklenemeyecek ağırlık ve kapsamdadır. Bu bakımdan, kamu
kurumlarımızın bünyelerindeki iç denetim birimlerine önemli görevler
düşmektedir. Öte yandan, performans rejimlerinin oluşturulması ve bu bağlamda
performans ölçümlerinin gerçekleştirilmesi işi, kamu kurumlarımıza aittir.
Sayıştayımız, yapacağı denetimlerle buna
yardımcı olmalıdır. Ayrıca, burada önemle vurgulamam gereken konulardan
biri de, bütün dünyada, parlamento komisyonlarının, sayıştay raporlarının
görüşüldüğü ve karara bağlandığı esas zemin olduğudur. 4149 sayılı Kanunla Plan
ve Bütçe Komisyonuna Sayıştay raporlarını müzakere etme görevi ve-rilmiş ise
de, bu komisyonumuz, gerek iş yükü ve gerekse çalışma temposunun yoğunluğu
nedeniyle gerekli ehemmiyeti verememektedir. Mecliste bir Sayıştay komisyonunun kurulması ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde buna imkân veren bir düzenlemenin yapılması
gerekmektedir. Bu şekilde, Sayıştayca üretilen raporların Türkiye Büyük Millet
Meclisinde gerektiği gibi değerlendirilebilmesi mümkün olabilecektir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çalışanların
verimliliğinin artırılması ile çalışma koşullarının iyileştirilmesi arasında
mevcut olan doğrudan ilişki hepimizin malumudur. Bu meyanda, Sayıştayın hizmet
binası ihtiyacının ne kadar önemli ve acil olduğu açıktır. Yaşanan talihsiz
yangın, ne yazık ki, Sayıştayın bu sorununu çözmesini ertelemiştir. Biz, MHP
Grubu olarak, Sayıştayın hizmet binasına en kısa zamanda taşınabilmesi için,
her türlü desteği vermeye hazırız. Bu görüşlerle, Sayıştayın 2001 yılı bütçesinin ülkemize
hayırlı uğurlu olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çevik. Sayın Özbaş, buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar) MHP GRUBU ADINA EDİP ÖZBAŞ (Kahramanmaraş) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa Mahkemesinin 2001 yılı bütçesiyle
ilgili, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini sizlere aktarmak
maksadıyla söz almış bulunuyorum. Konuşmamın başlangıcında, bu mübarek ramazan
gününde, sizleri ve televizyonları başında müzakereleri takip eden aziz
vatandaşlarımı saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa
Mahkemesi, devletin temel nizamını koruyan, Yüce Meclisin çıkarmış olduğu
yasaların, Türkiye Cumhuriyetinin temeli olan Anayasamıza aykırı olup
olmadığını kontrol eden, dolayısıyla, anayasal demokrasimizi muhafaza eden,
kendi tüzel-kişiliği, yetki ve sorumlulukları Anayasamızca belirlenmiş çok
önemli bir kuruluşumuzdur. Anayasa Mahkemesinin, kurumlarına ayrılan mütevazı
bir bütçeyle, teamüle bağlı olarak, kutsal misyonunu ifa edeceğine inancım
tamdır. Malumunuz olduğu üzere, Anayasa Mahkemesinin görevleri
arasında, kanunların, kanun hükmündeki kararnamelerin, içtüzüklerin, gerek
şekil ve gerekse muhteva yönünden Anayasaya uygun olup olmadığını denetleme,
milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması sonrasında yapılacak iti-razları
karara bağlama, siyasî partilerin malî denetimini Sayıştay elemanlarından
istifade etmek suretiyle yapma vardır. Keza, Cumhurbaşkanını, Bakanlar Kurulu
üyelerini, bir kısım yüksek yargı organlarının hâkim ve savcılarını yüce divan
olarak yargılama, bu yüce mahkememizin görevleri arasındadır. Çok önemli görevler ifa eden mahkememizin Kuruluşu,
Anayasamızın 146 ncı maddesinde açıklanmıştır. Cumhurbaşkanı, 11 asıl ve 4
yedek üyeyi, bu maddede belirtilen mahkeme üyelerinden ve üst kademe
yöneticileri ve avukatlardan seçeceği hüküm altına alınırken; Cumhurbaşkanının
oluşturduğu bir mahkemenin, ileride, gerekirse, Cumhurbaşkanını da
yargıla-yacak olması, hukukun temel ilkesi olan hâkimlerin bağımsızlığına uygun
düşmeyeceği kanaatini taşıyoruz. Gerektiğinde, Cumhurbaşkanını dahi Yüce Divan
sıfatıyla yargılayabilecek bu mahkemenin üye seçiminin Türkiye Büyük Millet
Meclisine bırakılmasını, en isabetli yol olarak görü-yoruz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa
Mahkememizin kuruluş, görev ve yetkileri konusunda arz ettiğim kısa malumata
nokta koyup, konuyla ilgili ehemmiyetli gördüğüm hususlara parmak basmak istiyorum.
Anayasa Mahkememiz, yukarıda da değinildiği gibi,
demokrasimizin, üniter devlet yapımızın, vatanımızın bölünmez bütünlüğünün,
insan hak ve özgürlüklerinin teminatı olan yüce bir kurumumuzdur.
Cumhuriyetimizin bütün kurumları gibi, Anayasamızın "Genel Esaslar"
bölümünde çerçevesi çizilen temel esaslara uyulup uyulmadığının denetimini,
hassasiyetle yapma durumundadır. "Bir kere Anayasaya aykırı davranmakla bir şey
olmaz" diyen siyasilerimizi yıllar önce dinleme bahtsızlığına uğramışken,
çok yakın bir tarihte, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin bazılarının da,
anayasa değişiklikleri görüşülürken, oy kullanma şekli hususunda, tekrar,
Anayasamızı ihlal etmelerine şahit olduk. Anayasayı bir kere ihlal etmekle, bu
işi bin defa tekrar etmenin arasında hiçbir fark yoktur. Kurallara, baştan
ayağa kadar, herkes uymak zorundadır. Eğer, bir ülkede, idareciler
"kurallara ben uymayayım; ama, vatandaş, benim koyduğum kurallara
uysun" diyorsa, o ülkede, demokrasinin varlığı tartışma konusu olur. Değerli milletvekilleri, takdir edersiniz ki, sıkıntılı
günler yaşıyoruz. Millet olarak, belki, tarihimizin en tehlikeli dönemeçlerini
bin meşakkatle geçmeye çalışırken, içten ve dıştan atılan zehirli ihanet
oklarının hedefi yine büyük milletimiz oluyor. Ülkemize binlerce kilometre
uzaklıktaki ülkelerin parlamentolarında Türk Milleti yargılanıyor, Türk tarihi
yargılanıyor. Mazlum cani koltuğuna oturtulup Türke kefen biçilirken, maalesef,
biz hâlâ gündelik işlerin telaşındayız. Globalleşen dünyada milletler ailesi içerisinde şerefli
bir yere sahip olmaya çalışmak, onlarla birlikte yürümek hepimizin müşterek
arzusudur, hayalidir; ancak, bu hayal arkasında, çölde susuz kalmış seyyahın
suya kavuşmak istemesi gibi, yüzelli seneyi aşkın bir zamandan beri durmaksızın
koşuyoruz. Tamam, yakaladık, bulduk dediğimiz anda sukutu hayale uğruyoruz. Ya
sırtımızda bir bıçak ya ayağımızda çelme. "Şunları şunları vermedikten
sonra benimle birlikte olma" diyenlere karşı millî duruşumuzu
göstermemizin zamanı gelmiştir, hatta geçmiştir de. Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; bu millî tavrı
ortaya koyma zorunda olan, başta Türkiye Büyük Millet Meclisi olmak üzere,
cumhuriyetimizin bütün kurumlarıdır. "Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez
bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanunda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al
bayraktır. Millî marşı 'İstiklal Marşı'dır. Başkenti Ankara'dır." (Anayasa madde 3.) İşbu Anayasa hükmüne göre, Kürtçe eğitim ve televizyon
yayınından bahsedenler, kim olursa olsun, terörü kullanmadan bölücülük yapanlardır.
(MHP sıralarından alkışlar) Bu milletin tek dili vardır, o da Türkçedir. Dilimizi
çatallaştırmaya çalışanlar, en azından, Mustafa Kemal Atatürk'ün gençliğe
hitabesinde tasviri yapılan gafillerdir. Gafiller veya gafletlerini ihanet
derecesine çıkartmış hainlere, bu millet, büyük Atatürk'ün önderliğinde yapılan
Kurtuluş Harbinde gereken cevabı vermiştir, bugün de verecek güç ve
cesarettedir. Anayasamızda bahsi geçen bağımsız Türk mahkemelerinin
yetkilerinin kısıtlanması için içte ve dışta çabalar görüyoruz.
Mahkemelerimizce yargılanmış suçluların infazlarını beklerken, maalesef,
yeniden yabancı mahkemelerde yargılanmalarına şahit oluyoruz. Türkiye Büyük
Millet Meclisince çıkarılan af kanununun, bölücülere ve onların başına teşmili
için gayret içerisinde olanlar, anılan aftan istifade edemeyeceklerle ilgili
hükmü iptal ettirmenin hayaline kapılmışlardır; ancak, hainleri, kimse, layık
oldukları sondan kurtaramayacaktır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Özbaş, 2 dakika içerisinde toparlayınız. EDİP ÖZBAŞ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Yakın tarihimizde yaşadıklarımız, cezaevlerinin
kapılarının ardına kadar açılması, hırsızın, uğrunun, eşkıyanın caddelere,
sokaklara doluşması karşısında, ülke olarak, millet olarak çektiğimiz
sıkıntıların izleri henüz hafızalardan silinmemişken, hiçbir izan sahibi, bu
milleti, aynı sıkıntılarla karşı karşıya bırakamaz; bunun sorumluluğunu kimse,
ama hiç kimse taşıyamaz. Bütçesinden söz ettiğimiz yüce mahkemenin görev ve
yetki sahasına girmesi sebebiyle, tarihe kayıt düşmek amacıyla bir hususun
altını çizmek istiyorum. Hafızaların, 1974 ve 1991 senelerine çevrilmesi ve
belirtilen tarihler arasında çıkarılan af ve infaz kanunlarının, sonradan
açılan davalarla sınırlarının nasıl genişletildiğini, idrak sahibi hafızalara
sunuyorum. Unutulmamalıdır ki, tarihin tekerrürü, tarihten ders
alınmamasından dolayıdır. Aksi takdirde, millet ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti
olarak, terörle mücadelede katettiğimiz yolu bir anda kaybedip, emeğimizin boşa
gittiğini, dehşete kapılarak görebiliriz. Bu halde, kimsenin, arkasına
sığı-nabileceği bir mazereti olamaz; kandırılmak, aldatılmak gibi sığ özürler,
vebalin ağırlığını ortadan kaldıramaz. Değerli milletvekilleri, dün gece, İstanbul'un Gazi
Mahallesinde ve Sakaryamızda polis teşkilatımıza karşı yapılan iki menfur
saldırıyla karşı karşıya kaldık. 2 polisimiz şehit oldu 13 polisimiz yaralandı.
Bu menfur saldırıyı şiddetle kınıyorum; ama, bu saldırıyı yapanların, tetiği
çekenlerin yanında, onlara cesaret verenlerin de bu sorumluluğu paylaşmaları
gerektiğine inanıyorum. Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. (MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN -Demokratik Sol Parti Grubu adına 4 sayın
milletvekili konuşacaktır. Sayın Başkan, konuşmacılar süreleri eşit mi
kullanacaklar? AYDIN TÜMEN (Ankara) - Eşit kullanacaklar. BAŞKAN - İlk söz, İstanbul Milletvekili Sayın Erol Al'a
ait. Buyurun Sayın Al. DSP GRUBU ADINA EROL AL (İstanbul) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi ile Radyo ve Televizyon Üst
Kurulunun 2001 malî yılı bütçeleri hakkında Demokratik Sol Partinin görüşlerini
arz etmek üzere söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisi,
yurdumuzu parçalamak, Türk Ulusunu yok etmek isteyen emperyalist güçlere karşı
başlatılan direniş hareketini yönetmek ve Türk Ulusunun geleceğine sahip çıkmak
üzere, Büyük Atatürk'ün önderliğinde seksen yıl önce kuruldu. Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun yarattığı
sinerji, Kurtuluş Savaşımızın başarıya ulaştırılmasına büyük katkı sağladı. Büyük Millet Meclisi, bir yandan Kurtuluş Savaşını
yürütürken, diğer yandan da işgalci İngiliz kuvvetlerinin emriyle Damat Ferit
Hükümeti tarafından Malta'ya sürgün edilen Ziya Gökalp, Süleyman Nazif, Ahmet
Emin Yalman, Abdulhalik Renda, Rauf Orbay, Ahmet Ağaoğlu, Hüseyin Cahit, Yunus
Nadi gibi çok sayıda Türk milliyetçisinin kurtarılması için, Büyük Atatürk'ün
direk-tifleriyle yoğun çaba harcadı. Türkiye Büyük
Millet Meclisi, ateş altındaki günlerinde bile, Türk Ulusunun
çıkarlarını, yurt içinde ve yurt dışında, içinde bulunulan ortamın
elverişsizliğine bakmaksızın savunmasını bildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi, bugün de, sadece
Türkiye'deki değil, Kıbrıs'ta, Bosna'da, Kosova'da, Irak'ta, Kafkaslar'da,
Ortaasya'da, dünyanın dört bir köşesindeki Türk varlığının simgesidir,
temsilcisidir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, 21 inci Dönem
milletvekilleri de, ilk Meclisimiz gibi, geceli gündüzlü çalışarak, halkımızın
güvenine layık olabilmek için tüm güçlerini ortaya koydular. 21 inci Dönem çalışmalarına 2 Mayıs 1999'da başlayan
Genel Kurulumuz Birinci Yasama Yılında
59, İkinci Yasama Yılında 123, Üçüncü Yasama Yılında ise, şu ana kadar 28
birleşim olmak üzere, toplam 210 birleşim yaptı. 2 birleşim hariç, Genel Kurul
birleşimlerinin hepsinde toplantı yetersayısı sağlandı. Yüzde 1'den daha düşük
olan bu rakam, çokpartili parlamento tarihimizde bir rekordur ve 21 inci Dönem
milletvekillerinin, yasama görevlerini ne kadar ciddiye aldıklarının bir kanıtıdır. Bu, aynı zamanda, Türk
Ulusunun tek ve değişmez temsilcisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisine yönelik
cehalet, kıskançlık ve hazımsızlık kokan hakaret kampanyalarına verilen en
güzel yanıttır. Değerli arkadaşlarım, RTÜK bütçesi üzerinde de
görüşlerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum. Hepimizin ağzından düşmeyen bir söz, çağımızın bilgi
çağı olduğudur. Bilgi çağının en önemli aracı ise, bilgi iletişiminin en etkili
ve en hızlı şekilde kullanılabildiği radyo ve televizyonlardır. Radyo ve televizyonların
ana işlevleri, tüm gelişmiş demokrasilerde olduğu gibi, topluma doğru haber
sunmak, eğitim, kültür düzeyinin yükselmesine katkıda bulunmak, nitelikli
programlarla eğlenme ve dinlenme gereksinimini karşılamak; bunlardan daha
önemlisi, toplumsal kalkınmayı, barış ve huzurun sağlanmasını desteklemektir. Radyo ve televizyonların kendilerinden beklenen bu
kamusal yayıncılık anlayışıyla hizmet verebilmeleri, öncelikle, bu kuruluşları
ellerinde tutanların ve onunla birlikte çalışanların bağım-sızlıklarıyla
yakından ilgilidir. Ellerindeki radyo ve televizyon gücünü, rakiplerini
sindirmek, ekonomik veya siyasî güç elde etmek, siyasî görüşlerini topluma
dayatmak amacıyla kullananlar, geçmişte olduğu gibi bugün de vardır, yarın da
var olacaktır. İşte, RTÜK'ün varlık nedeni de budur. Vermemiz gereken yanıt,
RTÜK'ün, kurulduğu 1994 yılından bu yana, radyo - televizyon yayınlarının
kamusal bir anlayışla düzenlenmesine ne ölçüde katkıda bulunduğudur. Bu sorunun
yanıtını RTÜK Başkanı Sayın Nuri Kayış, 24 Kasım 2000 tarihinde Plan ve Bütçe
Komisyonunda yaptığı konuşmada şöyle veriyor:
"Televizyonlar, daha çok izlenmenin yolunu seviyesizliğe prim
vererek buldu. Ekranlardan, evlerin içine şiddet ve müstehcenlik püskürtüldü.
Birkaç yüz kişinin yoz iliş-kileri, gece âlemleri, sanki toplumun genelinin
yaşantısıymış gibi, her gün, saatlerce ballandıra ballandıra anlatıldı.
Gazeteciliğin en temel kurallarından biri, suçlu olduğu yargı kararlarıyla
kesinleşmedikçe kimsenin suçlu ilan edilemeyeceğidir; ama, bu kural, televizyon
haberlerinde sık sık çiğnenmekte, sadece bir iddiayla karşı karşıya olan
kişiler, azılı suçlular olarak tanıtılabilmektedir. Ünlü kişilerin yaşamları
âdeta didik didik edilmekte, en mahrem sırları açıklanmaktadır. Televizyon
haberlerinde suç örgütlerinin propagandası yapılmaktadır." Sayın RTÜK
Başkanımız bunları söylüyor. Demek ki, RTÜK'ün altıbuçuk yılı aşkın sürelik
varlığıyla geldiğimiz nokta, Sayın RTÜK Başkanının ifadesiyle bir felakettir. O
zaman, burada sorgulanacak olan, sadece radyo ve televiz-yonların yöneticileri
olmasa gerektir. Sayın Başkan, kişilik haklarının ihlali konusundaki
hassasiyetini ifade ettikten birkaç gün sonra, önüne gelen, İzmir'deki bir
radyonun, bölücülük ve bir bakana ağır hakaret içeren dosyalarına sadece uyarı
işlemi yapabilmiştir. Bu durum, tabiî olarak, "ayinesi iştir kişinin, lafa
bakılmaz" özdeyişini anımsatıyor. Değerli arkadaşlarım, ülkemizin en acil sorunlarından
biri de, radyo ve televizyonların yasal bir altyapıya kavuşturulmasıdır.
Frekans ve kanal ihalelerinin yapılmaması, devletimizi ağır zarara uğratmıştır.
RTÜK'ün 2001'in ilk aylarında bu ihaleleri gerçekleştireceği söylenmektedir;
ancak, RTÜK'ün 2001 bütçesinde ihaleler için öngörülen rakam, 15 trilyon lira
gibi çok komik bir tutardır. Öte yandan, RTÜK'ün, ERE enerjiyle ilgili
hazırlanan usulsüzlük dosyasında sanık olarak yer alan bir kişinin, tam da
frekans ve kanal ihaleleri öncesinde, bu işle ilgili dairelerden birinin başına
asaleten, birinin başına da vekâleten atanması, son derece şüphelerimizi artırmıştır.
Değerli arkadaşlarım, RTÜK'ün ciddî bir teftiş
mekanizmasınca denetlenmesi, acil ihtiyaçtır. Denetimin özerkliği zedeleyeceği
iddiaları tamamen masaldır. Hırsızlık, yolsuzluk, soygun yapmayan, tarafsız
olduğunu iddia eden, yasalara saygılı bir
teşkilatın denetimden korkması mümkün değildir. Buna karşılık,
denetimden kaçmak için her türlü yolun denenmesi, şüphelerin yoğunlaşmasına yol
açmaktadır. Son olarak şunu söylemek isterim ki, Türkiye'de radyo
ve televizyon yayıncılığındaki anarşinin önlenilebilmesi için üç ana şartın
yerine getirilmesi zorunludur. Bunlardan birincisi, RTÜK'ün, siyasî kaygılarla
hareket etmesinin önlenmesi ve tarafsızlığının sağlanması; ikincisi, bu
teşkilatın ciddî şekilde denetlenmesi; üçüncüsü de, yine bu teşkilatın, radyo
ve televizyon yayıncılığını, sadece sopa kullanarak bir noktaya
getiremeyeceğini anlayabilmesidir. Bu düşüncelerle, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Radyo
ve Televizyon Üst Kurulu bütçelerinin milletimize hayırlı olmasını diliyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Al. Sayın Dayıoğlu, buyurun. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA SALİH DAYIOĞLU (İzmir) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; 2001 yılı Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerinde Demokratik
Sol Parti Grubu adına görüşlerimi sunmak üzere söz almış bulunuyorum; Grubum ve
şahsım adına, Yüce Meclisimizi ve bizi izleyen yurttaşlarımızı saygıyla
selamlıyorum. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasamızın
Üçüncü Kısmının İkinci Bölümünde, 101 inci madde ve devamında belirtildiği
üzere, "Cumhurbaşkanı, devletin başıdır." İlgili maddelerde,
Cumhurbaşkanımıza önemli görev ve sorumluluklar verilmiştir. Cumhurbaşkanı
"...Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder.
Anayasanın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını
gözetir." Bu görevleri çerçevesinde, Cumhurbaşkanı, milletin birlik ve
bütünlüğünü temsilen, devletimize, yurttaşlarımıza, tüm siyasî partilere, her
türlü sosyal örgütlenmelere ve eğitimden sağlığa çok değişik alanlarda,
davranışlarıyla yol gösterici ve örnek olma durumundadır. Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; hepimizin bildiği gibi, ülkemizde, 2000 yılı başından bu
yana, bir ekonomik istikrar ve enflasyonla mücadele programı uygulanmaktadır.
Bu program, son birkaç haftadır, uluslararası yatırımcıların, gelişmekte olan
piyasalardan çekilmeye yönelmesi ve ülkemizdeki kimi yatırımcıların spekülatif
hareketleri sonucu oluşan sıkıntıları gözardı edersek, son derece başarılı bir
şekilde yürütülmektedir. Ortaya çıkan bu geçici sıkıntı da, hükümetimizin ve
ekonomi yönetiminde görev alan bürokratlarımızın gayretleriyle çözüme
kavuşmaktadır. Hükümetimizin aldığı tedbirlere ve Sayın Başbakanımızın
açıklamalarına, Uluslararası Para Fonu Başkanı ve Avrupa sorumlusunun
açıklamaları da eklenince, oluşan geçici sıkıntılar da çözülme yoluna girmiş,
istikrar programına olan güven tazelenmiştir. Uygulanmakta olan bu program sayesinde, 2000 yılında,
enflasyon, son onbeş yılın en düşük düzeyine gerilemiştir. Aynı zamanda, bu
programla, kamu maliyesi üzerindeki faiz yükü çarpıcı bir biçimde azalmış, faiz
dışı bütçe fazlası, beklentileri de aşarak önemli bir rahatlama sağlanmıştır.
2000 yılı bütçesinde 7 katrilyon olarak öngörülen faiz dışı bütçe fazlası,
rahatlıkla aşılmıştır. 2001 bütçesinde ise, faiz dışı bütçe fazlası, yaklaşık
11,5 katrilyon olarak öngörülmüştür. Bu beklentinin de rahatlıkla sağlanacağı
konusunda, ekonomi yönetimimize güvenimiz tamdır. Aynı amaca yönelik olarak, vergi gelirlerinin de 24
katrilyon liradan 31,4 katrilyon liraya yükselmesi hedeflenmektedir. Bu yüzde
32,4'lük artış hedefine yönelik gerekli tedbirler alınmış ve Sayın Maliye
Bakanımızca açıklanmıştır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; uygulanmakta olan
ekonomik istikrar ve enflasyonla mücadele programının bir diğer önemli unsuru
da, kamu harcamalarında tasarruftur. Program he-deflerine uygun olarak, kamu
harcamalarının, sağlam kaynaklarla finanse edilen, ekonominin ve-rimliliğini
artırıcı niteliklere sahip olması şarttır. Bu amaca uygun olarak,
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği, 2000 yılı içerisinde, Millî Prodüktivite
Merkeziyle birlikte bir norm kadro analizi yapmış, bu analiz sonucunda,
Cumhurbaşkanlığı personel sayısında önemli bir tasarruf, personel
ve-rimliliğinde de kayda değer artışlar sağlanmıştır. Ekonomik istikrar programına uygun hareket edildiğinin
bir diğer göstergesi de, Cumhurbaşkanlığı bütçesinin yıllar içerisinde
gösterdiği artış oranlarıdır. Yaptığım araştırmalara göre, Cumhurbaşkanlığı
bütçesi, 1996'da, 1995 bütçesindeki tutara oranla yüzde 4,5'lik bir artış
gösterirken, bu oran, 1997 ve 1998 yıllarında, bir önceki yıl tutarına oranla,
ek ödeneklerle birlikte, yüzde 200 ve yüzde 300'e varan oranlarda artmıştır. Bu
artış, 1999 bütçesinde yüzde 25'le sınırlı kalırken, 2000 yılı bütçesinde reel
bir artış gerçekleşmemiştir. 2001 yılı bütçesinde ise, ek ödenekler dikkate
alındığında, 2000 yılı bütçe ödenek toplamında yüzde 25'lik bir azalma olduğu
söylenebilir. Sayın Cumhurbaşkanımızın tasarrufa azamî riayet
gösteren kişiliğinin Cumhurbaşkanlığı bütçesine de yansıdığını görmekteyiz.
Sayın Cumhurbaşkanımızın, devletin başı olarak, hükümetimizce uygulanmakta olan
harcamalarda tasarruf çabalarına katkıda bulunduğunu görmek, son derece
sevindiricidir. Bu davranışın, tüm kurum ve kuruluşlarımıza örnek olacağını
umuyorum. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; unutulmaması
gereken bir diğer husus da, Cumhurbaşkanlığı bütçesinin, sadece Sayın
Cumhurbaşkanımızın emrine verilen bir ödenek olmadığıdır. Özellikle, ekonomik suçlarla ve yolsuzluklarla
mücadelenin yoğunlaştığı şu günlerde, Cumhurbaşkanlığı bünyesinde bağımsız bir
kamu denetim organı olan Devlet Denetleme Kurulunun da, bu mücadele daha aktif
görevler üstlenmesini umut etmekteyiz. BAŞKAN - Son dakikanız Sayın Dayıoğlu. SALİH DAYIOĞLU(Devamla) - Teşekkür ediyorum sayın
Başkanım. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasamız,
Cumhurbaşkanımıza tarafsızlık niteliği vermektedir; ancak, unutulmaması
gereken, Anayasamızın Cumhurbaşkanlığı makamına, Atatürk ilke ve devrimlerine
bağlı kalma, laik cumhuriyeti, milletin bağımsızlığını ve egemenliğini,
ülkemizin bölünmez bütünlüğünü koruma ve devlet organlarının düzenli ve uyum
içerisinde çalışması çerçevesinde yürütme ile de ilgili önemli görevler
verdiğidir. Bu görevler ışığında, Cumhurbaşkanının tarafsızlığı, hiçbir sürece
karışmamak, herkese aynı mesafede durmak biçiminde algılanmamalıdır.
Cumhurbaşkanı, laikliği, demokrasiyi, milletin egemenliğini, kısaca,
Anayasamızda belirtilen cumhuriyetimizin temel niteliklerinden yana taraf olmak
ve bu nitelikleri korumak zorundadır. Demokratik Sol Parti olarak, bu
doğrultuda adım atan herkesi desteklediğimiz gibi, Sayın Cumhurbaşkanımızın da,
bu konuda destekçisiyiz. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hükümetimizce
teklif edilen Cumhurbaşkanlığı bütçesini, Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul
edilen şekliyle, Demokratik Sol Parti Grubu olarak uygun bulduğumuzu ifade
ederken, 2001 yılı bütçesinin, Sayın Cumhurbaşkanımıza ve ulusumuza hayırlı
olmasını diliyor, Yüce Meclisimizi ve bizi izleyen yurttaşlarımızı saygıyla
selamlıyorum. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Namık Kemal Atahan. (DSP sıralarından
alkışlar) DSP GRUBU ADINA NAMIK KEMAL ATAHAN (Hatay) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sayıştayın 2001 yılı bütçesi hakkında,
Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi, sevgi ve
saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demokrasilerde,
parlamentolar, yürütmenin malî işlerini ve faaliyetlerini, birer ihtisas kurumu
olan sayıştaylar aracılığıyla denetlemekte, aklama ve izin işlemlerini tarafsız
ve bağımsız olan bu yüksek denetim kurumlarının raporlarına
dayandırmaktadırlar. Sayıştay, bizim hukukumuzda, Anayasamızın 160 ncı
maddesinde düzenlenmiştir. İkinci Dünya Savaşını izleyen yıllarda, kamu yönetim
anlayışında meydana gelen yeniliğe ve hesap verme sorumluluğundaki gelişmelere
paralel olarak, sayıştaylardan beklentiler artmış; sayıştaylar da, klasik
denetim anlayışlarının bu gelişmelere yanıt vermediğinin farkına vararak, yeni
arayışlara yönelmişlerdir. Bu yeni denetim araçlarından birisi, performans
denetimi olarak adlandırılmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere,
Kanada ve Avustralya gibi Anglosakson geleneğindeki ülke sayıştaylarının
öncülüğünü yaptığı performans denetimini; Fransa, İtalya ve Belçika
sayıştayları gibi, örnek aldığımız, yargı yetkisiyle donatılmış kıta Avrupası
sayıştaylarının da uzunca bir süredir yürüttükleri bilinmektedir. 1996 yılında 4149 sayılı Yasayla Sayıştay Kanununa
eklenen ek 10 uncu madde, performans denetimi yetkisini ve görevini, hiçbir
tereddüte yer vermeyecek biçimde Sayıştayımıza vermiş bulunmaktadır. Performans
denetiminin klasik denetim yanında yer alması, hem Sayıştayımız açısından hem
de kamu kesiminde denetim yapan birim ve kuruluşlar açısından sevindiricidir.
Sayıştayımız, performans denetiminin yaygınlaşmasına, kökleşmesine katkıda
bulunmaktadır. Performans denetim raporlarının Sayıştay tarafından Türkiye
Büyük Millet Meclisine sunulması, Yüce Meclisimizin kamu harcamalarının
verimli, etkin ve rasyonel kullanılmasını izleme, kontrol ve değerlendirme
rolünü de elbette ki, artıracaktır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; performans
denetimi, sabırlı, yaratıcı, analitik düşünen ekip çalışmasına ve işbirliğine
yatkın, performans denetim kültürünü özümsemiş denetçilere ihtiyaç
göstermektedir. Bu bakımdan, başta performans denetimine ilişkin hizmetiçi
eğitim çalışmaları olmak üzere, çağdaş denetim metot tekniklerinin
öğretilmesine ve özümsetilmesine yönelik çabaları Sayıştayımız aralıksız sürdürmek
durumundadır. Son yıllarda, Sayıştayımızın hizmetiçi eğitim
çalışmalarında bir hareketlilik ve çeşitlilik gözlenmektedir. Bu durum,
sevindirici olmakla birlikte, Sayıştayımız, hizmetiçi eğitim faaliyetlerini
stratejik plana ve yıllık faaliyet programlarına bağlamalı; eğitim ile denetim
arasındaki karşılıklı etkileşimi dikkate almalı; eğitilen ve bu yolla belli bir
birikime ulaşan denetim personelinin deneyimlerini diğer meslektaşlarıyla
paylaşması için gerekli sistematik araçları ve ortamları geliştirmelidir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kamu
kuruluşlarının, yönetim ve malî sistemlerinde giderek artan ölçüde bilişim
teknolojisi kullanımı, Sayıştayın denetim konusundaki yaklaşımında önemli
değişiklikleri zorunlu hale getirmektedir. Gelişmeler, bilgisayar destekli
denetim teknikleri ve bilgisayarlı ortamların denetimi gibi son derece yeni
denetim yaklaşımı, metot ve tekniklerini gündeme getirmiştir. Sayıştayımızın, bu yeni teknikler konusunda gerekli
çalışmaları kısa bir zaman içinde uygulamaya geçirmesini gerekli gördüğümü
belirtmek istiyorum. Sayın milletvekilleri, Sayıştayımızın, son birkaç yıl
içinde, performans denetimine ilişkin olanlar başta olmak üzere, çağdaş denetim
metot ve tekniklerine yönelik rehber ve el kitaplarını Türkçemize kazandırarak,
kendi mensuplarının ve diğer ilgili uzmanlarla akademisyenlerin istifadesine
sunmuş bulunması, son derece takdirle karşılanacak bir girişimdir. Denetimin
çağdaşlaştırılmasına ve etkinleştirilmesine yönelik bu hizmetin, hızını
kaybetmeksizin sürdürülmesini ve yoğunlaştırılmasını diliyorum. Sayın milletvekilleri, Sayıştay Başkanı Sayın Profesör
Doktor Kâmil Mutluer'in, Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı sunuşta vurguladığı
gibi, Sayıştay açısından bina konusu yalnızca bir mekân sorunu olmanın ötesinde,
denetimi çağdaş ölçüler içerisinde yapmanın önkoşuludur. Sayıştayın mevcut
yerleşim düzeni, bilişim teknolojisi olanaklarından özlenen bir şekilde
yararlanılmasını engellemektedir. Bu nedenle, yangın gibi talihsiz bir olay
dolayısıyla geciken yeni hizmet binasına taşınma konusunun en kısa zamanda
çözümlenmesini bekliyoruz... BAŞKAN - Sayın Atahan, son dakikanız. NAMIK KEMAL ATAHAN (Devamla) - Tamam Sayın Başkanım. Yeni hizmet binasının kısa bir zaman içinde hizmete
açılacak olmasını, denetimi çağdaş ölçüde yürütmenin bir gereği olarak
değerlendirdiğimi belirtmek istiyorum. Bu görüş ve düşüncelerle, hepinizi, şahsım ve Grubum
Demokratik Sol Parti adına selamlıyor, Sayıştayın 2001 yılı bütçesinin ülkemize
hayırlı olmasını diliyorum. Süremi aşmadım Sayın Başkanım. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın Açıkgöz, buyurun. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Anayasa Mahkemesi Başkanlığı bütçesi üzerinde,
Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini açıklamak üzere, söz almış
bulunuyorum. Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. Sayın milletvekilleri, Anayasa Mahkemesi kurumları için
ayrılan bütçenin yeterli olduğu söylenemez; ancak, bu yüce organın, geçmişte
olduğu gibi 2001 yılında da anayasal denetimi en iyi şekilde yapacaklarına
inancımız tamdır. Anayasa Mahkemesi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasıyla
verilen görevleri yapmak ve yetkileri kullanmak üzere kurulmuş, hiçbir makama
bağlı olmayan bir yüksek mahkemedir. Bu yüce mahkeme, hepinizin bildiği gibi,
yasaların, kanun hükmünde kararnamelerin, içtüzüklerin gerek biçim gerekse
muhteva bakımından Anayasaya uygun olup olmadıklarını denetler. Bunun yanı
sıra, milletvekillerinin dokunulmazlığının Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından kaldırılmasından sonra yapılan itirazlara da, Anayasa Mahkemesi
bakar. Anayasa Mahkemesinin bir önemli görevi de, partilerin denetimini
yapmaktır. Sayın milletvekilleri, Demokratik Sol Parti, ulusal
uzlaşmayı sağlayacak bir anayasa hazırlanmasını öncelikli görevleri arasında
saymış ve bu konunun, Mecliste süratle ele alınması için gerekli çabayı
göstermiştir. Anayasamızda yapılması gereken değişiklikler gerçek ve katılımcı
demokrasiyi hayata geçirirken, hukuk devletini, ülke bütünlüğünü ve ulusal
birliğimizi ve bunun gereği olan inançlara saygılı bir laik düzeni, insan hak
ve özgürlüklerini sağlam güvencelere bağlamalıdır. Hukuk devleti kavramına, ilk kez, 1961 Anayasasında yer
verilmiştir. 1961 ve 1982 Anayasalarının 2 nci maddelerine göre, Türkiye
Cumhuriyeti, demokratik bir hukuk devletidir. 1961 Anayasasının genel
gerekçesinde de belirtildiği gibi, Anayasada, hukuk devleti ilkesi, egemenliğin
ulusa geçişinin bir sonucu olan demokratiklik ilkesine bir güvence olarak
getirilmiştir. Anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığının ve devlet şeklinin
değişmezliği kuralının da güvencesi, hukuk devleti ilkesidir. Bu ilkenin
içeriğini ise, başta Anayasa Mahkemesi olmak üzere, diğer yargı yerleri
belirler. Laiklik de, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş felsefesinden gelen bir
ilkedir. Bu ilkenin, anayasalarda, cumhuriyetin nitelikleri arasında sayılması,
her şeyden önce, demokratik hukuk devletinin varlığını koruması yönünden
zorunludur. Yine, Anayasanın 11 inci maddesinde, Anayasanın bağlayıcılığı ve
üstünlüğü öngörülmüştür. Hukuk devleti, Anayasanın üstünlüğü ve bağımsızlığının
aracı, hatta, güvencesidir. Kişilerden ulusa geçen egemenlik, hukuk devletinde,
erkler, organlar tarafından paylaşılır. Hukuk devletinde, egemenliğin
paylaşıldığı organlardan birinin diğerine üstünlüğünden söz edilemez; ancak,
demokratik hukuk devletinde anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü asıl
olduğundan, onun koruyucusu ve gözeticisi olan yargının, yasama ve yürütme
erklerine karşı eşitler arasında önde gelen konumda olduğu ileri sürülmüştür. Değerli milletvekilleri, 21 inci Dönem Meclisi,
Türkiye'yi 21 inci Yüzyıla taşıyacak Meclistir. Bu Meclis, geceli gündüzlü
çalışarak birçok önemli tasarı ve teklifleri kanunlaştırırken, Anayasamızda
birçok değişiklikler yaparak büyük bir performans göstermiş ve halkımızın
Parlamentoya olan güvenini artırma yolunda önemli mesafe katetmiştir. Örnek
olarak, Anayasanın 47, 125 ve 155 inci maddelerinde yapılan değişikliklerle
özelleştirme ilk kez anayasal bir dayanağa kavuşturulmuştur. Yapılan Anayasa
değişikliklerine şimdi yenilerinin süratle eklenmesi gerekiyor. Bu meyanda, öncelikle sendika ve meslek odası
yöneticisi, denetçisi ve avukatlarının aynı zamanda milletvekili olabilmelerini
yasaklayan Anayasanın 82 nci maddesine, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda
Adalet Bakanlığının yetkileriyle ilgili 159 uncu maddesine, siyasî partilerle
ilgili 69 uncu maddesi ve yine geçici 15 inci maddede belirtilen ve o dönemde
çıkarılan yasa ve kanun hükmünde kararnamelerin Anayasaya aykırılığının öne
sürülemeyeceğine ilişkin hükümlerin değiştirilme zamanı gelmiştir. Milletvekili
olabilme yaşının 25'e indirilmesi kaçınılmaz olmuştur. Zira, nüfusumuzun yüzde
65'ten fazlası genç olan insanlarımız, Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil
edilememektedir. Onlar, sorunlarını meydanlarda, pastanelerde ve
kahvehane-lerde tartışmakta ve konuşmaktadırlar. Böylece, ülke yönetimi
gençliğin dinamizminden ve idealizminden faydalanmalıdır. YÖK ile ilgili Anayasada değişiklik yapılmalı,
üniversite özerkliği daha çağdaş normlara kavuşturulmalıdır. Sayın milletvekilleri, özetleyecek olursak, 21 inci
dönem Meclisin, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasına yol açan hükümleri
kaldıran, onların yerine, insan onurunu her durumda ve her koşulda korunması
gereken bir değer olarak kabul eden, temel hak ve özgürlükleri genişleten,
insan haklarına ilişkin evrensel ve uluslararası bildiri ve sözleşmelerde
benimsenmiş, çağdaş normlara uygun kurallar koyan bir Meclis olduğunu
söylemekten kıvanç duymaktayız. Meclisimizin bunları hayata geçireceğine
inancımız tamdır. Değerli milletvekilleri, bu duygu ve düşüncelerle,
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı bütçesinin hayırlı olmasını diler, Yüce Heyete
saygılar sunarım. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Açıkgöz. Anavatan Partisi Grubu adına iki konuşmacı var; kalan
süre bir konuşmacı için yeterli oluyor. Süreyi eşit paylaşacaklar değil mi Sayın Başkan? İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Evet efendim. BAŞKAN - ANAP Grubu adına, Kırklareli Milletvekili
Sayın Cemal Özbilen; buyurun. Süreniz 15 dakika efendim. ANAP GRUBU ADINA CEMAL ÖZBİLEN (Kırklareli) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2001 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı üzerinde
Anavatan Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum. Bu bütçede
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Radyo Televizyon Üst Kurumu ve Sayıştay
Başkanlığı bütçeleri görüşülmektedir. Bu vesileyle, Grubum ve şahsım adına Yüce
Heyeti saygıyla selamlıyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2001 malî yılı bütçe
teklifi 106 trilyon 800 milyar lira olarak düzenlenmiştir. 2000 malî yılı
bütçesinin 116 trilyon olduğunu düşünürsek, takriben yüzde 8'lik bir azalma
görülmektedir. Hazırlanan bütçe teklifinde, bir önceki yıla göre, cari
harcamalarda yüzde 5, yatırımlarda yüzde 60 artış olmuş, transferlerde ise
yüzde 54 azalma meydana gelmiştir. Hükümetimiz, kurulduğu günden itibaren, büyük halk
kitlelerini ezen enflasyon canavarını yenmek için büyük bir istikrar programı
uygulamaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisimiz de, buna paralel olarak,
harcamalarda azamî tasarrufa riayet etmeli ve bu suretle, diğer kuruluşlara
örnek olmalıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, cumhuriyetimizin ve
demokratik hayatımızın en temel kurumlarının başında gelmektedir. Demokratik
parlamenter rejim, açıklık ve netliğin, hoşgörü ve eleşti-rinin bir arada
olduğu rejimin adıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin önemini, değerini ve
saygınlığını korumak ve kollamak, bizlere, yani Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyelerine düşmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük
Millet Meclisinin itibarının yükseltilmesi, demokratikleşme, anayasa
değişiklikleri, Siyasî Partiler Kanunundaki değişiklikler, Seçim Kanunundaki
değişiklikler, Meclisin yeniden yapılandırılması, insan haklarına saygı, sosyal
ve ekonomik hakların güvence altına alınması ve mahallî idarelerin güçlendirilmesi gibi yasaların
çıkarılmasıyla mümkün olabilir. Meclisin itibar ve saygı görmesi, ülkede
huzurun sağlanması, ekonomik istikrarın yakalanması, kamu açıklarının
azaltılması, kamu mallarına haksız el uzatmaların önlenmesi, enflasyonun tek haneli
rakamlara indirilmesi, işsizliğin önlenmesi ve yatırımlara yeterli payın
ayrılmasıyla, çok daha önem kazanacaktır. 21 inci Dönem Meclisi, Türkiye'yi 21 inci Yüzyıla
taşıyacak Meclistir. Bu yüzyıl, yarışma, kalite ve rekabetin önplana çıkacağı
bir dönem olacaktır. Devletin hantallaştığı, merkeziyetçiliğin, hizmetlerin
görülmesini zorlaştırdığı malumlarınızdır. Devlet yönetiminde yeni bir
anlayışın yerleştirilmesi ve bu hususta gereğinin yapılmasında herkesin
hemfikir olduğuna inanmaktayız. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük
Millet Meclisinin çalışmaları -gerek Genel Kurul gerekse komisyonlarda-
halkımız tarafından ilgiyle takip edilmektedir. Meclisimizin daha verimli ve
süratle çalışmasını temin edeceğine inandığımız İçtüzük değişikliklerini içeren
tekliflerin Genel Kurulda görüşülmeye başlaması, önemli bir gelişmedir. Bütçe
görüşmelerinden hemen sonra kanunlaşacağına inandığımız bu değişiklikler
sayesinde çalışmalarımızın daha verimli olacağına inanmaktayız. Türkiye Büyük Millet Meclisi, yasama görevini yaparken
gerekli her türlü imkâna sahiptir. Danışman ve sekreterler, her türlü bilgi,
doküman ve araştırmayı en kısa sürede temin edebilirler. Meclis kütüphanemiz,
Türkiye'nin en büyük arşiv dokümantasyon merkezleri niteliğindedir. Türkiye'de merkeziyetçi sistemin bir neticesi olarak,
Meclise, ülkenin dört bir yanından binlerce vatandaş gelmekte, odalar,
koridorlar, kulis ve lokantalar dolup taşmaktadır. İllerinde sorunlarına çare
bulamayanlar, iş arayanlar, hastaları bulunanlar, hakları çiğnenenler, belediye
başkanları, muhtarlar, vatandaşlar, çözüm bulmak için Meclise gelmektedir. Bu
soruna bir çözüm bulunmalıdır ve Türkiye Büyük Millet Meclisi bu sorunu
çözmelidir. Bu konuda iki önerimiz olacak: Birincisi, mahallî idareler güçlendirilecek ve
sorunların mahallinde çözümünü kolaylaştıracak mahallî idarelerin
güçlendirilmesiyle ilgili yasaların, bir an evvel Meclisten geçirilmesi. İkincisi ise, çalışma saatlerinin artırılarak, Meclisin
her ayın üç haftasında çalışması, bir hafta da seçim bölgesine gidip çalışma
olanağını sağlayacak düzenlemenin yapılması. Halen Meclis gündeminde olan ve görüşmelerine
başladığımız, bütçeden sonra da yasalaşacağına inandığımız İçtüzük değişikliği
teklifinde, bu konunun halledilmesini dilemekteyiz. Meclisimizde hizmet ve kalitenin artırılması temel
hedef olmalıdır. Halkla ilişkiler binalarında, milletvekillerimiz, çok küçük
odalarda çalışmak zorunda kalmaktadır. Bu konu ele alınarak, yeni
düzenlemelerle soruna çözüm aranmalı, milletvekillerimizin daha iyi koşullarda
çalışması temin edilmelidir. Ayrıca, daha önce çeşitli vesilelerle gündeme gelen
seçim bölgelerinde çalışma yeri ihtiyacı ele alınmalı; vilayet bünyesinde bu
konunun çözümlenmesi için, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı bu
konuda çalışma başlatmalıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi personeli ve istihdamı
konusu yeniden gözden geçirilmeli, personelin hizmetiçi eğitimine önem
verilmeli, norm kadro uygulamasına geçilerek, her fırsatta, fazlalık olduğu ve
KİT durumundan çıkarılması önerildiği halde yapılamayan bu düzenlemenin
yapılarak, kadroların azaltılması, personelin kalitesinin kuruma yakışır hale
getirilmesi ve terfilerde liyakatin sağlanması mutlaka sağlanmalıdır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük
Millet Meclisine bağlı olarak çalışan ata yadigârı millî saraylarımızın bakım,
onarım ve restorasyon çalışmaları, makine, techizat ve özellikle Dolmabahçe
Sarayında kurulacak kamera kontrol sistemi, ısıtma ve aydınlatma, soğutma,
havalandırma, pis ve temiz su tesisatı, su perdesi tesisatı yapılması ve ahşap
zararlılarına karşı ilaçlamayla ilgili ödeneklerin bütçede ayrılması memnuniyet
vericidir. Bu ata yadigârı emanetlerin korunması ve gelecek nesillere en iyi
şekilde devredilmesi, hepimize düşen en önemli görevlerden biridir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayıştay
Başkanlığı bütçesine gelince: 2001 malî yılı bütçe ödeneği 22 trilyon 90 milyar
lira olarak öngörülmüştür. Geçen yıl, aynı ödeneğin 17 trilyon 535 milyar lira
olduğu göz önünde tutulursa, bu yılki artışın yüzde 26 olduğu görülecektir. Tarihe bakıldığında, parlamentoların, halkın kamu
maliyesini kontrol ihtiyacı sonucu doğduğu ve ilk yetkilerini malî alanda
kazandıkları görülmektedir. Önce, vergiler konusunda söz sahibi olan halk,
bilahara, kamu harcamaları konusunda da söz sahibi olmak istemekte, halkın
temsilcilerinin oluşturduğu parlamentoların onayına bu konular bağlanmaktadır. Devletin kamu maliyesiyle ilgisi, yetkileri, ulusal
egemenliğin malî yönüne ilişkin bulunmaktadır. Kamu maliyesinin parlamenter
kontrolünün sınırları ve ölçüsü, ülkelerin anayasal düzenlerine göre değişiklik
göstermekle birlikte, demokratik ülkelerin anayasalarında, genel olarak,
bütçeye ve vergilere ilişkin hükümler yer almaktadır. Bu durum, kamu
maliyesinin, parlamenter kontrolüne verilen önemin kesin bir kanıtıdır. Bu tespit, Türk anayasal düzeni için de geçerlidir.
Gerçekten, ilk anayasamız olan 1976 tarihli Kanuni Esasiden 1982 Anayasasına
kadar tüm anayasalarımızda, bütçeye, vergilere ve Sayıştaya ilişkin hükümler
bulunmaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayıştayın
Anayasa ve 832 sayılı Yasadaki görevlerine gelince: Genel ve katma bütçeli
dairelerin bütün gelir, gider ve mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına
denetlemek ve sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlamak; yasalarla
verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama işlerini yapmak; kesin hesap kanun
tasarıları hakkında genel uygunluk bildirimi düzenlemek suretiyle, bütçenin son
denetimini yapacak olan yasama organına yardımcı olmak. Başlangıçta klasik bütçeyi denetleyerek sonuçlarını
Parlamentoya bildiren Sayıştayın görev alanı, bütçenin dışına çıkarak, kamu
fonu kullanılan tüm alanlara yayılmıştır. 1980'li yıllardan sonra, dünyada
ekonomik, sosyal ve siyasal alanda önemli değişimler yaşanmıştır. Bunların
sonucu, ekonomik ilişkiler daha karmaşık hale gelmekte, devletin yapısı, rolü
ve fonksiyonları âdeta yeniden tanımlanmaktadır. Böylesine kapsamlı bir
değişim, genelde kamu yönetimini, özelde de kamu malî yönetimini derinden
etkilemekte, hatta, yeniden biçimlendirmektedir. Bu konuda üç unsurun öne
çıktığı görülmektedir: Bilgiye dayalı kamusal karar alma sürecinin
oluşturulması, kamu hizmetlerinin sunumunda sorumlulukların net bir şekilde
tespit edilmesi, hızlı ve verimli çalışan bir sistemin kurulması. Kamu malî sistemimizin hayata geçirilmesi, malî
işlemlerde şeffaflığın sağlanması ve her düzeyde hesap verme sorumluluğunun
sağlanmasıyla mümkün olabilir. Dünyadaki gelişmeler, ülkemizi de, şüphesiz,
etkilemektedir. Kamu malî yönetiminde şeffaflaşma eğitimi, iç ve dış borç yükü
ile bütçe açıklarında görülen artışlar, bilişim teknolojisinden daha fazla
yararlandırılmasının getirdiği sonuçlar, ülkemizin bu kapsamlı değişim
ihtiyacını hazırlayan iç ve dış gelişmeler olarak sıralanabilir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de
konsolide bütçe olarak kamu harcamalarının gayri safî millî hâsıla içindeki
yeri, 2001 yılı için yüzde 32 olması öngörülmüştür. Yabancı ülkelere
baktığımızda, bu oran, gelişmiş ülkelerde yüzde 40'ın üzerinde, gelişmekte olan
ülkelerde yüzde 40 ve yüzde 20 arasında, gelişmemiş ülkelerde ise yüzde 20'nin
altındadır. Bu oranlar gösteriyor ki, ülkemizde kamu harcamalarının miktar
olarak fazlalığından söz etmek doğru değildir. Batı ülkelerinde kamu
harcamalarının büyük kısmı eğitim, sağlık, adalet, sosyal güvenlik ve
bayındırlık gibi alanlara yayılmaktadır. Ülkemizde ise, örnek olarak 2001
bütçesinden, eğitime, gayri safî millî hâsılanın yüzde 2,8'i; sağlığa binde
6'sı; adalet ve emniyete yüzde 2,8'i gibi oranlarda paylar ayrılmıştır. Başka
bir deyişle, kalkınmış ülkelerde kamu harcamalarının büyük bir kısmı devletin
aslî görevleri için ayrıldığı halde, ülkemizde bu alanlara ayrılan ödenekler
çok sınırlıdır. Sayıştayın başarısı, bir yerde, kamu malî yönetiminin
yeniden yapılandırılmasıyla yakından ilgilidir. Malî yapıyla birlikte, 1050
sayılı Kanun başta olmak üzere, malî mevzuatın köklü değişikliklere tabi
tutulması gerekmektedir. 1996 yılında 832 sayılı Sayıştay Kanununa ek maddeyle
geti-rilen, performans denetimi olarak adlandırılan çağdaş denetim, hedef
tayini ve planlaması yapılan, tamamen teknik ve objektif olmasına azamî özen
gösterilen siyasî kararların eleştiri konusu yapılmadığı, ancak, verimliliğin,
tutumluluğun ya da etkinliğin araştırıldığı bir çalışma biçimidir; ancak,
Sayıştaya sadece böyle bir görev vermek, diğer kurumlara bir mükellefiyet
getirmemek, etkin, ve-rimli, ekonomik bir denetim yapılmasını
zorlaştırmaktadır. Bu bakımdan, her kurumun, kamu malî yönetimi yeniden
yapılırken, stratejik planlarını yapması, hedeflerini göstermesi gerekir. Demokrasilerde esas olan, vatandaşın devletini
denetleyebilmesidir. Vatandaşın bu görevini doğru dürüst yapabilmesi için,
hükümetlerin ne yaptığını doğru dürüst bilmesi ve görmesi lazım. Bunu yapmanın
tek yolu, saydamlık ve hesap verme sorumluluğudur. Bu konuda Sayıştayımıza
görev düşmektedir. Uzun süredir devam eden hizmet binasının tamamlanması ve
modern bir hizmet binasına kavuşması, Sayıştayımızın verimini artıracaktır. BAŞKAN - Sayın Özbilen, bir dakikanızı rica edeyim. Sayın milletvekilleri, Sayın Özbilen'in konuşmasının
tamamlanmasına kadar sürenin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Buyurun Sayın Özbilen. CEMAL ÖZBİLEN (Devamla) - Bilgisayarla denetime
geçilmesi projesi süratle tamamlanmalıdır. Denetçi yardımcılıklarının nitelikli elemanlardan
kurulması mutlaka sağlanmalıdır; ancak, memnuniyetle ifade etmeliyim ki, güç ve
titizlik isteyen bu denetim için, Sayıştayımızda eğitim çalışmaları ve yabancı
dil öğrenme programları, son derece başarılı sonuçlarla devam etmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamın son
bölümünde, kısa adı RTÜK olan Radyo ve Televizyon Üst Kurulundan bahsedeceğim.
3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun 5
inci maddesiyle kurulan, özerk ve tarafsız, kamu tüzelkişiliğini haiz bir
kurumdur. 2001 yılı bütçesi, 38 trilyon 742 milyar olarak tespit edilmiştir.
Sadece kurulduğu yıl bütçeden ödenek almış; onun dışında tüm giderleri kendi
gelirleriyle karşıladığı gibi, genel bütçeye de önemli miktarlarda gelir
fazlası aktarmıştır. Örneğin, bu yıl aktarılan miktar, ekim ayı itibariyle 10
trilyon liradır. En önemli gelir kaynağı ise, radyo ve televizyon reklam
gelirlerinden alınan yüzde 5'lik paydır. Memnuniyetle öğrendiğimize göre, yıllardır yapılamayan
kanal ve frekans ihaleleri 2001 yılında yapılacaktır. 1 295 radyo ve 260 televizyonu daha sıkı kontrol altına
almak... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Özbilen, 1 dakika ek süre veriyorum,
lütfen toparlayınız. CEMAL ÖZBİLEN (Devamla) - ...yıkıcı, bölücü, irticaî
yayınlara karşı etkili mücadele sürdürebilmek için, Ankara'da merkezden
incelenmesi projesine 12 trilyon 700 milyar ödenek konulması sevindiricidir. Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun, halkın egemenliğini
temsil eden Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmasıyla ilgili haber ve
yorumları, kurumun saygınlığını ve vazgeçilmezliğini zedeleyen yayınları özenle
izlemesi ve gerekli duyarlılığı göstermesi dileğimizdir. Medyada tekelleşmenin önlenmesi, aile yapımıza uygun
olmayan yayınların önlenmesi, millî birlik ve bütünlüğe aykırı yayınların
izlenmesi için azamî gayret sarf edilmelidir. Bu duygu ve düşüncelerle, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı, Sayıştay Başkanlığı ve RTÜK 2001 malî yılı bütçelerinin hayırlı
olmasını diliyor; Anavatan Partisi Grubu olarak bütçeye olumlu oy vereceğimizi
ifade ediyor; hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Özbilen. Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, saat
14.00'te toplanmak üzere birleşime ara veri-yorum. Kapanma
Saati: 13.02 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati:
14.00 BAŞKAN:
Başkanvekili Ali ILIKSOY KÂTİP ÜYELER:
Burhan ORHAN (Bursa), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 29 uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz. III . - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 1. - 2001 Malî
Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı
Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/764; 1/765; 1/740, 3/642; 1/741, 3/643) (S.Sayıları: 552, 553, 554, 555) (Devam) A) TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI (Devam) 1. - Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2001
Malî Yılı Bütçesi 2. - Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 1999
Malî Yılı Kesinhesabı B) CUMHURBAŞKANLIĞI (Devam) 1. -
Cumhurbaşkanlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi 2. -
Cumhurbaşkanlığı 1999 Malî Yılı
Kesinhesabı C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam) 1. - Sayıştay
Başkanlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi 2. - Sayıştay
Başkanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı D) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI (Devam) 1. - Anayasa
Mahkemesi Başkanlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi 2. - Anayasa
Mahkemesi Başkanlığı 1999 Malî Yılı
Kesinhesabı BAŞKAN - Komisyon ve ilgili temsilciler yerinde. Birinci tur üzerinde Anavatan Partisi Grubunun birinci
sözcüsü görüşlerini ifade etmişti. Şimdi söz sırası, yine Anavatan Partisi Grubu adına,
ikinci sözcü Bursa Milletvekili Sayın Turhan Tayan'dadır. Buyurun Sayın Tayan. (Alkışlar) Süreniz 15 dakika efendim. ANAP GRUBU ADINA TURHAN TAYAN (Bursa) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; 2001 malî yılı Cumhurbaşkanlığı ve Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı bütçeleri üzerinde Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini, zamanın
müsaadesi ölçüsünde, arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Sayın milletvekilleri, 2000 yılı, Cumhurbaşkanlığı
seçimini yaptığımız, Çankaya'da nöbet değişiminin olduğu bir yıl olmuştur. Bu
süreci, Yüce Meclis olarak hep birlikte yaşadık. Aşağı yukarı 1998 yılında
başlayan sistem tartışmalarıyla geçen iki yıl sonunda konu, Cumhurbaşkanlığı
seçimini düzenleyen Anayasanın 101 inci maddesinde değişiklik yapılmasına
gelmiş, Türkiye Büyük Millet Meclisi zeminlerinde ve siyasî partilerin lider
kadroları arasında yapılan görüşmeler bir uzlaşmayla sonuçlanmıştı; ancak, buna
rağmen, Cumhurbaşkanlığı görev süresini beş yıla indirecek ve iki defa
seçilmesini sağlayacak değişiklik teklifi, Türkiye Büyük Millet Meclisinden
geçi-rilememiştir. En sonunda, yürürlükteki 101 inci maddeye göre ve yedi
yıllığına, Sayın Ahmet Necdet Sezer Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Ülke, son iki
yılı başkanlık sistemi, beş ayı da "beş artı beş mi; yoksa, yedi yıllığına
mı seçilsin" tartışmalarıyla geçirmiş, konu bir krize dönüşmeden
atlatılmıştır. Bu yüce makam, seçimden itibaren her türlü tartışmadan uzak
tutulabilmelidir. Sayın milletvekilleri, Türkiye, 21 inci Yüzyılda, 20
nci Yüzyılda yaşadığı krizleri yaşamamalıdır. Zira, geçen yüzyılda 1960'lı
yıllardan itibaren her Cumhurbaşkanlığı seçiminde önemli sıkıntılar
yaşanmıştır. Bu sıkıntılar bazen krizlere, bazen müdahalelere sebep olmuştur.
Öncelikle sistem tartışmalarına bir nokta koymalıyız. Ellidört yaşındaki
çokpartili hayatımızın türlü arıza ve duraklamalara rağmen süreci ibret
doludur. Kansız ve kavgasız elde ettiğimiz demokratik hak ve özgürlüklerimizin
değerini bilmekte zaman zaman düştüğümüz hatalar yüzünden, kolay elde edilen
demokratik hak ve özürlüklerimizi korumakta zorlanmışızdır. Her şeye rağmen,
demokratik parlamenter sistem yerleşmektedir. Görüşümüz odur ki, Türkiye tarihî
gelişimi, sosyal yapısı, demokrasi kültürü ve siyasî yapısı bakımından, başkanlık
sistemine halen uygun ve müsait değildir. Şüphesiz, bu sistem tartışmalarının
tamamen bitmesini bekleyemeyiz; ancak, biz Yüce Parlamento olarak, bu
tartışmaların ışığı altında, parlamenter demokrasinin eleştirilen yönleri
üzerinde durmalı, aksayan yönlerini düzeltmek için arayış içerisinde olmalıyız.
Türkiye zor bir ülkedir. Ciddî sorunlarımız var; ama,
bu sorunların çözümü için de önemli imkânlarımız var. İhtiyacımız olan, sadece
ve sadece siyasî istikrar ve ona bağlı ekonomik istikrardır. Süratli düşünen,
süratli karar alan ve süratli uygulayan
güçlü idarelere ihtiyacımız var. Siyasetteki bölünmüşlük, Türkiye Büyük Millet
Meclisindeki sandalye dağılımları, ülkeyi kısır koalisyon yönetimlerine mahkûm
bırakmakta, sorunları çözmek zorlaşmakta, sistem zaman zaman tıkanmakta ve
krizler yaşanmaktadır. Her kriz, parlamenter sistemdeki kuvvetler dengesini şu
veya bu yönde değiştirmekte ve yeni birtakım sıkıntılara sebep olmaktadır.
Türkiye'deki siyaset olgusu, kendi sorunlarını, doğrudan kendisi, gelişim süreci
içinde bugüne kadar bizatihi çözme imkânı bulamamıştır; çünkü, demokrasi
süreci, partiler demokrasisi, sık sık müdahalelerle kırılmıştır. Türkiye,
oturmuş anayasalar yerine, konjonktürel anayasalarla yönetilmek zorunda
bırakılmıştır. Bütün bunlar, sistemde bazı olumsuzlukları beraberinde
getirmiştir. Şüphesiz, bu olumsuzluklar, sistemi değiştirmeyi gerektirmez;
çünkü, parlamenter sistem yerine önerilen başkanlık sisteminin mahzurları da
sayılamayacak kadar fazladır. Başkanlık sisteminin avantajlarını, parlamenter
sistemde yapacağımız değişikliklerle sağlayabiliriz. Bu konuda güçlü yürütme
gözden uzak tutulmamalıdır. Bugün, Anayasada yürütmenin başı durumundaki
Cumhurbaşkanının görev ve yetkileri, yarı başkanlık sistemine yakın
ölçülerdedir ve fazladır. Hiçbir sorumluluğu olmayan bir cumhurbaşkanına,
parlamenter sistemlerde bu denli yetkiler düşünülemez. Nitekim, Cumhurbaşkanı
Sayın Ahmet Necdet Sezer'de, bu yetkilerin fazlalığından zaman zaman bahsetmiş
ve değişikliklerin gereğini ifade edebilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan
partilerin temsilcilerinden kurulu Anayasa Uzlaşma Komisyonunun çalışmalarına
hız ve ağırlık vermek gerekmektedir. Sistemi takviye edecek anayasa
değişiklikleri üzerindeki beklentiler önemlidir ve ihmal edilemez. Konu
üzerinde mevcut mutabakat ortamını iyi değerlendirmek gerekir. Son günlerde, Anayasanın 69, 86, 101 inci maddeleri ve
geçici 15 inci maddesinin son fıkrasının kaldırılmasıyla ilgili değişiklik
tekliflerinin gündeme geliyor olmasını, demokratik açılımlar açısından ümitli
bir işaret olarak kabul ediyoruz. Cumhurbaşkanının görev süresini beş yıla
indiren ve iki defa seçilmesine imkân veren değişiklik, bu defa Türkiye Büyük
Millet Meclisinden geçebilmelidir. Cumhurbaşkanımızın seçilmesiyle ortaya çıkan yeni
beklenti ve yaklaşımlar üzerinde de kısaca durmak isteriz. Pek tabiî ki, her
cumhurbaşkanının kendi takdirlerinde bulunan konularda, kendi üsluplarını
sergilemesini saygıyla karşılarız. Zaman içinde bazı gerçekler ve zaruretler,
bu takdir ve üslupta değişiklikler yaratabilir. Kırmızı ışıkta durmak, daha
kapalı bir hizmet anlayışı sergilemek, tasarrufa gitmek, gösterişten uzak
kalmak, dar bir kadroyla çalışmak gibi tutumlar, milletimiz tarafından ilgiyle
izleniyor. Yine, Sayın Cumhurbaşkanımızın gerek hükümet gerekse
kendisinin atadığı kurumlarla ilişkilerindeki -mesela YÖK gibi- kapanıklık ve
kapalılık dikkat çekicidir. Ülkenin hayatî önemi haiz ekonomik ve malî
kararnamelerinin, kriz dönemlerinde bile onaylanmasının sorun haline
dönüşmesiyse endişe vericidir. Sayın Cumhurbaşkanı, yetkilerinin fazlalığından
şikâyet ederken, seçildikten sonra, eldeki yetkilerini katı ve uzlaşmaz bir
üslupla kullanmasını anlamakta zorluk çektiğimi ifade etmek istiyorum.
Kanunların Anayasa Mahkemesine götürülmesi yetkisini kullanmayarak, bizatihi
kendisini Anayasa Mahkemesi yerine koyarak, Yüksek Mahkeme açısından da
düşündürücü tavırları ortaya koymasını ayrıca dikkate sunmak istiyorum. Bu hükümet, bir demokrasi kültürünün, bir uzlaşı
kültürünün ürünüdür. Bu uzlaşı kültürü, Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet
Sezer'in seçim ortamını sağlamıştır. Yürütme organının tepesinde, ülke
gerçeklerinin değerlendirilmesinde ortaya çıkan farklı yaklaşımlar, diyalog ve
karşılıklı ilişkiyle çözülür. Bu ahengi sağlamak ve gözetmek, Sayın Cumhurbaşkanının
görevidir; ancak, bu değerlendirmenin yeteri kadar olmadığını, yaşanan ekonomik
ve malî krizden anlıyoruz. Diyalogun yetersiz olduğunu görüyoruz. Ahengi
sağlamak bir yana, mevcut olan ahengin bozulduğunu görüyoruz. Anayasayı bilmek,
Anayasaya saygılı olmak, anayasal hukuk devleti anlayışını benimsemek, çok
güzel bir şey; ancak, devlet içerisinde onu yaşatmak, yaşatabilmek de ayrıca
önemli bir konudur. Ümidimiz, zamanın çok şeyi değiştireceği ve çözeceğidir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmamın son
bölümünde de, Anayasa Mahkemesi bütçesine kısaca temas edeceğim. Anayasal
demokrasimizin temel ve vazgeçilmez kurumu, Anayasa Mahkemesidir. Anayasa
Mahkemesi, ilk defa 1961 Anayasasıyla kurulmuş yüksek bir mahkemedir; 11 asıl
ve 4 yedek üyeden oluşur. Anayasa Mahkememiz, özellikle, Avrupa ülkelerindeki
anayasa mahkemelerinden, iş yoğunluğu bakımından daha yüklüdür. Yüksek
Mahkemenin iş yoğunluğu karşısında, Yüce Parlamento, iki şeye dikkat etmelidir:
Bunlardan biri, yasa yaparken Anayasaya uygunluk konusunda daha titiz davranmak
ve düşünmek; bir diğeri de, Yüksek Mahkemenin çalışma ortamını ve imkânlarını
her yönden desteklemek ve artırmaktır. 21 inci Yüzyılın yükselen değerleri, insan hakları,
demokratik hak ve özgürlükler ve hukukun üstünlüğü kavram ve anlayışlarının
temel belgesi anayasa ve onun güvencesi de yüksek mahkeme olarak anayasa
mahkemesidir. Kişi hak ve özgürlüklerinin gelişmesi, çağdaş devletin ayakta
kalabilmesi, hukuka riayetle mümkündür. Yaşam kalitesi, hukukun üstünlüğüne riayet
ölçüsünde olacaktır. Bu sistemin iki ucu vardır; biri yasama, bir diğeri de
yüksek mahkemedir. Hukukla yaşamayı kaçınılmaz kılmalıyız; zira, en saygın
yaşam, en güvenceli yaşam budur. Öte yandan, Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçim şekli ve
nitelikleri üzerinde yeniden bir değerlendirmeye ihtiyacımız vardır. İşlevi
bakımından idarî yargıdan farklı bir yüksek mahkeme olan Anayasa Mahkemesinin,
giderek, idareci ve idarî yargı kökenli hâkimlerden oluşmaya dönüştüğünü
söylemeliyiz. Bu, olumsuz bir gelişmedir; zira, Yüksek Mahkemenin oluşumundaki
hassas denge gözden uzak tutulmamalıdır. Son yıllarda, Anayasa Mahkemesi kararlarının
alınmasında ortaya çıkan görüş farklılıklarının, mahkemenin âdeta ideolojik
bloklaşmaya dönüştüğü yolundaki şüphe ve yorumları dikkatle izli-yoruz. Yüce
Mahkemenin bu endişelerden uzak kalması, en büyük dileğimizdir. Bu yorumların
nedenleri üzerinde Mahkemenin durması, Yüksek Mahkemenin geleceği ve saygınlığı
için önemlidir. Anayasa Mahkememiz, geçen hafta, İçtüzüğünü
değiştirmiştir. Yeni İçtüzükte getirilen değişiklikler, gerçekten kayda
değerdir. Son yıllarda, yüksek mahkemenin yasamanın yerine geçme veya yasa
yapmaktan uzaklaşan, kaçan yorum ve kararlarını önemle ifade ediyor ve bir
aşama olarak kabul ediyoruz. Yeni İçtüzüğün getirdiği gerekçeli kararların
yazımının çabuklaştırılmasını hedefleyen, davaların yakından takibini ve
sonuçlanmasını müteakip gerekçeli kararının kısa zamanda yazılmasını teminen,
raportörlerin devreye sokulması şüphesiz yararlı olacaktır. Böylelikle, Yüksek
Mahkeme, gelişme sürecini sürdürecektir diyebiliriz. Bu düşüncelerle, Cumhurbaşkanlığı bütçesiyle, yüksek
mahkememiz Anayasa Mahkemesi bütçesinin bu yüce kurumlara ve milletimize
hayırlı olmasını diliyor, Sayın Başkanı ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Tayan. Doğru Yol Partisi Grubu adına iki konuşmacı var. Süreleri eşit mi kullanacaksınız? MEHMET DÖNEN (Hatay) - Evet. BAŞKAN - İlk söz, Hatay milletvekili Sayın Mehmet
Dönen'e aittir. Buyurun Sayın Dönen. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan bütçelerin Türkiye Büyük Millet
Meclisi, Cumhurbaşkanlığı ve RTÜK'le ilgili kısmında Grubumun görüşlerini burada
sizlerle ben paylaşacağım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, kuşkusuz ki, Türkiye Büyük Millet
Meclisi, dünyada bir başka benzeri olmayan bir meclis niteliğindedir; çünkü,
Türkiye Büyük Millet Meclisi, ulusal Kurtuluş Savaşını örgütlemiş, başarmış ve
bugünkü misakımilli sınırları içerisinde Türkiye Cumhuriyetini kurmuş ve
özellikle ulusal Kurtuluş Savaşı vermiş, yönetmiş tek meclistir. Bu
özelliğinden dolayı Türkiye Büyük Millet Meclisi, gerçekten, çok önemli bir
niteliğe sahiptir. Değerli arkadaşlarım, cumhuriyetin kurulmasından bu
yana, özellikle seksen yıllık tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi, çok
önemli dönüşümleri, çok önemli değişimleri gerçekleştirmiş ve Türk toplumuna
her zaman önderlik etmiştir, bu önderlik vasfını hiçbir zaman elinden
bırakmamıştır; ancak, geldiğimiz günlerde görüyoruz ve izliyoruz ki, Türkiye
Büyük Millet Meclisi ve dolayısıyla siyaset, dünyayı çok iyi algılayamadığı,
dünyadaki değişimleri çok iyi göremediği için olayların arkasından
sürüklenmekte ve dolayısıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi de, siyaset gibi,
olayların arkasından sürüklenmektedir. (DYP sıralarından alkışlar) Bugün, Türkiye, bir değişim sancısı içerisinde; ama,
Türkiye'nin değişim sorunlarını, değişim problemlerini, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
dışında bütün kurumlar tartışıyor. Devletin bir kurumu çıkıyor bir demeç
veriyor, devletin bir başka kurumu çıkıyor bir başka demeç veriyor; ama,
ortada, buna el koyacak olan, ulusal Kurtuluş Savaşının sürdüğü günlerde,
sıralarda, her anını, her mertebesini günü gününe, saati saatine izleyen bu
Türkiye Büyük Millet Meclisi, bugün, olanın bitenin ya farkında değil ya da
olayların ehemmiyetini, olayların ciddiyetini gereği kadar anımsamıyor. Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisi,
Türkiye Cumhuriyetinin bu kadar önemli bir kurumu olarak, Türkiye'yi
dönüştürmek durumunda. Türkiye Büyük Millet Meclisi, statükoyu temsil edemez
(DYP sıralarından alkışlar) Türkiye Büyük Millet Meclisi, dönüşümü temsil etmek
zorunda, eğer dönüşümü temsil edecekse, dünyayı da iyi algılamak durumunda.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, hiç vakit geçirmeden, toplum ile devlet
arasındaki temel belgeyi oluşturan Anayasayı, bireyin hak ve özgürlüklerine
dayalı, devleti koruma yerine bireyi koruma anlayışına dayalı yeni bir
anayasayı gündeme getirmelidir. Artık, askerî darbelerden sonra, konjonktürel
olarak önümüze konulan, dayatılan anayasalarla, bu milleti yönetmeye hakkımız
olmadığı kanısındayım. Değerli arkadaşlarım, eğer biz, gerçekten, dönüşümü iyi
algılayabilirsek, dünyadaki gelişmeleri iyi algılayabilirsek, buna göre yeni
politikaları oluşturabilirsek,Türkiye'yi, bugün içinde bulunduğu durumdan çok
kısa sürede çıkarabiliriz. Yoksa, daha uzunca bir süre, bu konseptin, bugünkü,
özellikle üstümüze çullanmış ve geçmişten beri birikmiş olan sorunlarını, bu
sistem içerisinde çözmeye hiçbirimizin gücü yetmez. Bakın, Türkiye Büyük Millet Meclisini eleştiren
kurumların başında bulunanların birçoğu Türkiye Büyük Millet Meclisine geldi,
eleştiride bulunan birçok gazeteci Türkiye Büyük Millet Meclisine geldi; ama,
aynı statüko içerisinde eridi ve bir çarkın dişlisi haline geldi. Gelin,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu işlevini yeniden ele alarak, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin, Türkiye'nin bütün konularının tartışıldığı, konuşulduğu ve
öncülüğünün yapıldığı bir meclis durumuna getirilmesi için elimizden geleni
yapalım. Değerli arkadaşlarım, bunun için de, önce, Türkiye
Büyük Millet Meclisi kendinden başlamak suretiyle yeni bir değişim sürecini
gerçekleştirmek durumundadır. Değerli arkadaşlarım, bugün, devlet yönetiminde ve
Türkiye Büyük Millet Meclisinin yönetiminde de hâkim olan temel düşünce,
1945'lerden sonra, yani İkinci Dünya Savaşından sonra gündeme gelen güvenlik
konseptine dayalı bir anlayışı temsil etmektedir. Eğer siz, bu konsepti kabul
ederseniz, Türkiye'de bireye güvenemezsiniz; bireyi, hep potansiyel suçlu
olarak görürsünüz ve bunun sonucu olarak da, kent mimariniz dahil, bütçeniz
dahil ve Meclisiniz dahil, buna göre organize edersiniz. Sayın milletvekilleri, dikkat edin, bugün, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin yönetimi bile, Türkiye Büyük Millet Meclisinin sayın
üyelerine güvenmemektedir. Bakın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli
yöneticileri diyor ki "sizin oturacağınız ofisleri, yönetim olarak biz
tayin ederiz; oturacağınız evleri de biz tayin ederiz; çalışacağınız kişileri
de biz tayin ederiz." Böyle yaptığınız zaman, işte, böyle koskocaman,
devletin organize ettiği hantal bir kurumu oluşturursunuz. Bireye güvenmeden bu
sorunları çözemezsiniz, çözmeniz mümkün değil. Halbuki, milletvekiline
güvenseniz, oturduğu evini kendi seçse, oturacağı ofisini kendi kursa, orada
çalışacak insanları kendi seçse, hem daha kaliteli ve daha çok yararlı bir
işlevi yerine getirmiş olur, görevini daha iyi yerine getirmiş olur hem de
devlet bu kadar yükten kurtulur. Daha ucuza daha kaliteli bir çalışma
anlayışını gündeme getirmek zorundasınız. Hâlâ "ben milletvekiline
güvenmiyorum, onun oturacağı evi ben tanzim edeceğim" diyorsanız, bu
anlayışın artık çok geride kaldığını bilmek zorundasınız. Değerli arkadaşlarım, bakın, yine, Türkiye Büyük Millet
Meclisi çok farklı konulara el atmış "ben hastanecilik yapacağım"
diyor. Değerli arkadaşlarım, bu başka bir iş, başka bir
işletmecilik; ama, bakın, az önce söylediğim konsept içerisinde kalırsanız,
mecbursunuz, yapmak zorundasınız. Bazı arkadaşlarımız çıkıp
"gereklidir" diyecek. Şimdi, duyuyoruz; yeni yeni kafeteryalar,
lokantalar yapılıyor; yetmiyor çünkü. Evet, az önce söylediğim konseptten
hareket ederseniz, bireye güvenmezseniz, herkesi buraya doldurursanız, sonuçta,
günde onbin kişiye varan lokantacılık hizmeti vermek zorundasınız; bugün,
Türkiye'nin, bu kadar insana lokantacılık hizmeti veren başka bir kurumu var mı
Allahaşkına?! Şimdi, artık, bunların yeniden düşünülmesinin gerektiği bir süreç
vardır. Değerli arkadaşlarım, işin bir başka boyutu da şu:
Şimdi, siz eğer, güvenlik konseptini temel ilke kabul ederseniz, bütçenizi de
buna göre dizayn etmek durumundasınız. Bakınız, bugünlerde bütçeyi görüşüyoruz.
Adalet Bakanlığının bütçesi sanıyorum 400 küsur trilyon lira. Yalnızca
içgüvenlik hizmetlerinde görev alan Jandarma Genel Komutanlığının bütçesi bunun
tam 2 katı. Millî Savunma demiyorum, Emniyet Genel Müdürlüğü demiyorum, Sahil
Güvenlik Komutanlığı demiyorum; hepsi farklı; ama, değerli arkadaşlarım, adalet
sistemi gibi devletin temel görevleri arasında olan bir temel sistemi
düzenleyebilmek, düzeltebilmek için, her gün Adalet Bakanının istifalarını
gündeme getirdiği bir süreçte, eğer siz, Jandarma Genel Komutanlığının
bütçesinin yarısı kadar bir bütçeyi, kalkar, adalet sistemine tahsis ederseniz,
bu sistemi nasıl düzelteceksiniz?! Çünkü, bu sistem, bir konsepte göre, bütün
dizaynlar buna göre yapılmış. Bakınız, demokrasi, öyle, yalnızca tek bir alanda
uygulanan bir olgu değildir. Demokrasi, mimaride, sanatta, kültürün her
alanında uygulanan bir anlayışı temsil eder. Eğer siz, demokrasiyi çok kuru bir
olay olarak algılarsanız, bunun üstesinden gelemezsiniz. Şimdi, dünyanın en büyük ülkesi Amerika Birleşik
Devletlerinde, Beyaz Saraya bir gidin. Beyaz Sarayın alanının kaç metrekare
olduğunu bilmiyorum; ama, bildiğim bir şey var, Beyaz Sarayın, her zaman,
oradan geçen insanlarla yüz yüze kaldığı. Yani, bugün, Clinton, sabah
kalktığında, eğer, kendi derdini, sorunlarını anlatmak isteyen bir gösterici
grup varsa, onlarla karşı karşıya geliyor; hemen karşısında. İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Burada da, 1 000 -
1 500 kişiyle korundu; 1 500 polisiyle geldi. MEHMET DÖNEN (Devamla) - Ha, ben başka bir şey
anlatıyorum. BAŞKAN - Sayın başkan, lütfen... İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Bizden daha halkla
iç içe meclis var mı, günde 13 000 kişiyi kabul eden?! BAŞKAN - Sayın Dönen, devam edelim. İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Ben, bunları
söylemek istedim tutanaklara geçmesi için. Teşekkür ederim. MEHMET DÖNEN (Devamla) - Zaten, bu anlayışınız
sorunları çözmeye yetmiyor. Yetmediği için, dönüştürmek lazım geldiğini
söylüyorum. (DYP sıralarından alkışlar) Bu anlayış yetmiyor zaten; mesele bu,
sorun bu. VAHİT KAYRICI (Çorum) - Siz yaptınız ne yaptıysanız!..
Elli senedir bu memleketi ben mi idare ettim?! MEHMET DÖNEN (Devamla) - Burası sokak kahvesi değil,
burası Meclis! El sallayarak oradan laf atamazsın, gel buradan konuş! BAŞKAN - Sayın Milletvekilleri, lütfen... MEHMET DÖNEN (Devamla) - Konuş; gel, buradan konuş! BAŞKAN - Sayın Dönen, siz, lütfen devam edin. MEHMET DÖNEN (Devamla) - Biraz sonra siz de
konuşacaksınız. VAHİT KAYRICI (Çorum) - Oradan da konuşurum. MEHMET DÖNEN (Devamla) - Bırakın!.. Burası Meclis...
Siz, Meclisi herhalde başka bir yerle karıştırdınız!.. VAHİT KAYRICI (Çorum) - Hayır, sen karıştırıyorsun!.. MEHMET DÖNEN (Devamla) - Siz karıştırıyorsunuz. VAHİT KAYRICI (Çorum) - Sabahtan beri sen beğenmiyorsun
bu Meclisi. Hakaret ediyorsun aynı Mecliste oturup, aynı Meclise!.. BAŞKAN - Sayın Dönen, buyurun, siz devam edin efendim. MEHMET DÖNEN (Devamla) - Sayın Başkan, kesilen süremi
istiyorum. Belli oluyor ki, tıpkı 1945 sonrasında uygulanan, daha
öncesinde de birçok ülkede uygulanan, bugün, komünist ülkelerde gezdiğinizde
çok somut olarak gördüğünüz, faşist Almanya mimarisinde çok somut gördüğünüz
olguları burada savunan adamlar var; bunu görüyoruz. Bireyin hak ve
özgürlüklerine dayalı bir anlayışı burada reddeden anlayışlar var; bunları
görüyoruz. Ama, bunların hepsinin üstesinden geleceğiz; ya değişeceğiz ya
değişeceğiz; değişerek, dünyanın en büyükleri arasına girmek zorundayız.
Statükoyu savunamayız. Statükoyu savunanların, Türkiye'de alacakları yol çok
uzun değildir; bunu buradan bildirmek istiyorum. BAŞKAN - Sayın Dönen, son 1 dakikanız... MEHMET DÖNEN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bir
başka konuya daha değinmek isti-yorum. Benim söylediğim temel olgu şu: Türkiye,
artık, belirli bir konseptten, demokrasi konseptine geçmek zorundadır. Türkiye,
eğer demokratik bir konsepti algılayamaz ve bunun gereğini yapamazsa, korkarım
ki, önümüzdeki süreçte, insanlık tarihinin son yüzyılda en büyük projesi olan
Avrupa Birliği projesini de kaçırırız ve Ortadoğu'nın geri kalmış ülkeleri
arasında debelenir Bu anlayışların onu temsil ettiğini bir kez daha
huzurunuzda belirtip, bütçemizin herkese hayırlı olmasını diliyorum. (DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Dönen. Doğru Yol Partisi Grubu adına ikinci sözcü Amasya
Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya'dır. Buyurun Sayın İyimaya. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA AHMET İYİMAYA (Amasya) - Değerli
Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Anayasa Mahkemesi ve Sayıştay bütçeleri
vesilesiyle Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini ifade ederken, hepinizi
hürmetle, saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, çağımızın en önemli kurumlarından
biri Anayasa Mahkemesidir. Yasama organı ile Anayasa arasında belirecek
çatışmaları ortadan kaldıracak, bu konudaki uyuşmazlıkları çözecek yegâne güç
Anayasa Mahkemesidir; doğrusu, geleneksel olarak, bütçe görüşmelerinde
seslendirilen bir tarihî hikâyeyi veya günün yapısını ortaya koymaktır.
Aslında, Anayasa Mahkemesi, her birimizin, Meclisimizin yasama iktidarını,
yasama gücünü olumsuz şekilde sınırladığı için, bu iktidar üzerinde,
Parlamentonun, derinliğine durması lazımdır. Ben, bugünkü kısa konuşmamda, bir genel anayasa reformu
içerisinde, anayasa denetiminde parlamentonun geliştireceği anlayış tarzları ve
reformlar üzerinde durmak istiyorum. Değerli arkadaşlar, kuşkusuz, hukukumuzu ve demokratik
kültürü geliştiren bu kurumun, şu anda, önemli problemlerle karşı karşıya
olduğu ifade edilmelidir. Bir defa, yapısal sorunları var, kararlarında
beliren, Anayasayla örtüşmeyen, çatışan değerlendirmeleri var, nihayet, onu,
tam anayasal çizgide mükemmelleştirmenin bir ölçüsünü geliştirme borcu olarak
Parlamentonun yapacakları var. Çoğu arkadaşlarımız ifade ettiler, Anayasa Mahkememizin
üyelik yapısı, yasalarımızın Anayasaya uygunluğu denetiminde verimi etkileyen
önemli nedenlerden bir tanesidir. Bugün, üyelerin oluşum tarzından,
niteliğinden, seçimine ve görevlerine kadar bir reform ihtiyacı vardır. Şöhreti
ve otoritesi tartışılmaz birkaç Anayasacının, mutlaka, bu kurumda görev
almasını sağlayacak bir yeniden yapılanma oluşturulmalıdır. Anayasa Mahkememizin mevcut veya düşünülecek üye yapısı
içerisinde, Yüce Divan yet-kisinin gözden geçirilmesi lazımdır. En azından,
ihtisas noktasında, kararların temyizinin imkân-sızlığı noktasında, burada bir
problemin var olduğu kaçınılmazdır. Bizce, burada, Anayasa Mahkemesi, üç
daireden oluşmalı, bir de genel kurul olmalı. Bu dairelerden birisi, kamusal
alana ilişkin yasama tasarruflarını denetlemeli, öbürü, Yüce Divanla ilgili
hükümleri uygulamalı, üçüncü daire de -aşağıda anlatacağım- insan hakları dairesi
olmalı; bu, aşağı yukarı iki sene evvel, Anayasa Komisyonunda, tarafımdan dile
getirilmişti. Anayasa Mahkememizin, hukukumuza büyük katkısı olan
Anayasa Mahkememizin kararlarını bilimsel olarak incelediğimizde, Türkiye
gerçeğini, Türk ekonomisini ve Türk sistemini etkileyen birkaç tane uygulaması
var. Değerli arkadaşlarım, bunlardan en önemli uygulamaları, özelleştirmeyle
ilgili uygulamalarıdır. Devletçi ve karma ekonomiden liberal ekonomiye geçişte,
yasama organının özelleştirme tasarrufları, Anayasaya aykırı bulunurken,
bilhassa, geliştirilen kriterler, bir hukuka uygunluk veya Anayasaya uygunluk
kriterleri değil, tamamen başka kriterlerdir, yerindelik kriterleridir. Oysa,
Anayasa Mahkememiz, Anayasanın metnini ve ruhunu konuşan bir ağızdır, bir mikrofondur.
Amerikan hukukunun terminolojisiyle
-patates teorisi diyorlar- sıcak siyasetin içerisine girdiği zaman,
işte, bugün, Türkiye'nin bulunduğu duruma gelinmiş olur. Orada, yerindelik
denetimini yapmasaydı, Türkiye, bugünkü ekonomik sorunlarla karşı karşıya
olmayacaktı. Yine, Yüksek Mahkememizin, ararejimlerde takınması
gereken rolü takınmadığını ibretle izliyoruz. Bakın, Amerika'da, on yıl, Mc
Carthy dönemi yaşandı ve o dönemden çıkaran, sadece sivil toplum örgütleri,
düşünürler değil, yüksek mahkemeleri olmuştur; çünkü, özgürlükçü bir yorum
getirmiştir ve somut mevcut tehlike kriterini getirmiştir ve Amerika'yı Mc
Carthy döneminden çıkarmıştır. Anayasa Mahkememizin ararejim dönemlerinde verdiği
kararların bilimsel bir kritiği henüz yapılmamıştır, birkaç bilimadamı
yapmıştır. Anayasa Mahkememizin bu açıdan da değerlendirilmesi ve reformasyona
tabi tutulması gerekir. Değerli arkadaşlar, Anayasa Mahkememizin Meclis
tasarrufları üzerindeki denetimini istatistik verilerle değerlendirdiğimiz
zaman, iptallerin, daha çok, hukuk devleti ve eşitlik nedenine da-yalı olduğunu
görürüz. Bundan da görülüyor ki, Anayasayı uygulamak ve kuralları Anayasaya
uygun olmak kaydıyla yürürlüğe koymak durumunda olan yasama organımız,
Anayasaya uygunluk duyarlığını gereği gibi yerine getirmemektedir. Bunu,
bilhassa son dönemlerde "tabi parlamento" dediğimiz, süreçleri,
süreçlerden alınacak verim ölçüsünde kullanmak değil, parmak sayısıyla zamanı
ve süreci geçirmek yöntemiyle de rahat rahat görebiliyoruz. Değerli arkadaşlar, Anayasa Mahkememiz ile Yüksek
Meclis arasında, belki Meclisin henüz farkında olmadığı, farkında olmadığımız
örtülü bir kriz var. Bunu size açmak isterim. Gerçekten, Anayasamızın 153 üncü maddesinin son
fıkrası, Anayasa Mahkemesinin kararlarının Yüce Meclisi bağladığı hükmünü
amirdir; yargı organlarını bağlar, kişileri bağlar, idareyi bağlar; fakat,
kararlarda, gerekçelerin de yasama organını bağladığı belirtilmektedir. Değerli arkadaşlar, bu doğru değildir. Anayasa
Mahkememizin kararlarıyla bağlı olduğumuzun anlamı, Türkçesi veya buradan
çıkarsamak zorunda olduğumuz önerme şudur: Yüksek Mahkememiz bir kanunu mu
iptal etti; o yürürlükten kalktı, artık onu uygulayamayız demektir. Yüksek
Mahkememiz bir İçtüzük hükmünü mü iptal etti; o yürürlükten kalktı, uygulayamayız
demektir ve diğer, anayasayı şekil denetleme aynen böyle... Gerekçesiyle bağlı
olmak mümkün değil. Bunu nasıl çıkarabiliyoruz: Bir defa, Anayasamızın 153
üncü maddesinin birinci fıkrası, zaten, gerekçeyi karardan ayırmıştır.
İkincisi, Yüksek Mahkememizin kararlarının gerekçeleri o kadar uzun ki,
ortalama 30-40 sayfa; 100 sayfalık gerekçe var. Siz o gerekçeyle bağlı
olduğunuz zaman, yasamayı tamamen bağlamış ve o gerekçeyi, 100 sayfalık bir
anayasa metni yerine koymuş olursunuz ki, bu mümkün değil. Mukayeseli hukukta da onu görüyoruz. Almanya'da öyle,
İsviçre'de öyle, diğer Kara Avrupası hukukundaki çoğu ülkelerde, anayasa
mahkemesi kararlarının gerekçelerinin yasama organını bağlamadığı yönündedir.
İşte yorumlu ret kararları var, diğer kararlar var. O anlamda, o kararların
bağlamadığı yönündeki değerlere göre, biz, o kararları okuyup, ona göre yasama
tasarrufunda bulunmalıyız diye düşünüyorum. Arkadaşlar, Sayıştay bütçesine geçmeden önce birkaç
önerim var. Bugün, Yasama Organı ile Anayasa Mahkemesi, Hükümet ile
Cumhurbaşkanı, Yasama Organı ile Cumhurbaşkanı makamları arasındaki gereksiz
sürtüşmeleri ortadan kaldıracak ve başka sakıncaları da bertaraf edecek bir
formül var. Türkiye'de bu dillendirilmiyor; yani, Anayasa Mahkemesinin bazı
tasarruflar bakımından yürürlükten önce denetiminin, devreye girmesi zarureti,
yürürlük öncesi denetimi. Bu neyi sağlıyor; hem Resmî Gazetede yayımdan önce
Anayasa Mahkemesi ürettiğimiz kuralı denetlerse, iptalden önce iptalden sonra
uygulama sorunlarını kaldırıyor hem de yürürlüğü durdurma sorunlarını
kaldırıyor ve kararların geriye etki sorunlarını kaldırıyor. Bu, tabiî, bazı
alanlarda tanınmalı, Fransa'da bu uygulanıyor, bazı ülkelerde bu uygulanıyor.
Mesela Parlamentonun yürütme organına delege ettiği, devrettiği alanlarda,
yürürlük öncesi denetim getirilmeli, kanun hükmündeki kararnameler Anayasa
Mahkemesinin ön denetiminden ve denetiminden geçtikten sonra yürürlüğe girmeli,
oyunun kuralları böyle olmalı, İçtüzük, seçim, siyasal partiler ve nihayet
kamusal alandaki yapılanmalar ve kamusal alandaki yasalar yürürlük öncesi
denetime girmeli. Türk hukukunun, insan haklarının ve demokrasi kriterlerinin
Türkiye'deki en büyük sorunu kamusal alanın tarif edilmemiş olması sorunudur ve
bir de Anayasa Mahkememize kriz çözme ödevi verilmelidir. Bakınız, bugün Parlamento ile Cumhurbaşkanı, Yürütme
Organı ile Cumhurbaşkanı veya devletin yüksek organları arasında doğabilecek
krizi çözebilecek anayasal bir organımız -seçimin dışında- yok. İtalya'da ve
diğer gelişmiş ülkelerde var. Anayasa Mahkemesinin yapısal reformunu
gerçekleştirdikten sonra böyle bir yapılanmaya gitmenin zorunluluğuna
inanıyoruz. Değerli arkadaşlar, sizlere birkaç cümle de Sayıştay
konusunda iletmek istiyorum. Bugün iktidar ile parlamentodaki iktidar
çoğunluğunun bütünleştiği yapılarda denetim kaçınılmaz bir sorundur; çünkü,
hükümetle uyumun ötesinde bütünleşen parlamento koalisyon birimleri, kendi
karakterleri, yapıları, doğası gereği -bir eleştiri anlamında demiyorum-
tabiatı gereği, denetimi, gereği gibi icra edemezler. Sayıştayın denetim
fonksiyonunu, bu anlamda kurumsal şekilde geliştirmemiz lazım. En son
dönemlerde regülasyon kurumlarını geliştirdik. İşte Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurulu, Rekabet Kurulu; bunlar da belli ölçüde denetim alanı dışında.
Anayasa değişikliği yaparak şeffaflığı sağlamak için regülasyon kurumlarını da
Sayıştayın denetimi içerisine almanın gereğine inanıyoruz. Ayrıca, sevgili arkadaşlar, vakıf üniversiteleri,
bugün, yükseköğrenim sorununu çözen temel kurumlarımızdan birisi. Vakıf
üniversitelerinin hazineden desteklenmesine belli ölçüde elbette ki biz de
taraftarız, destekliyoruz; fakat, Sayıştayın buradaki denetim normlarını,
Anayasa ve hukuk kriterleri içerisinde, öğretimi, yükseköğretimi
yaygınlaştırıcı bir yapı ve anlayış içerisinde yerine getirmesinin faydalı
olacağını düşünüyoruz ve Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, aslında, burada
millete ait yüksek kürsüde saatlerce konuşabileceğimiz Sayıştay yangınının
derinindeki sebeplerin bir araştırmayla behemehal ortaya çıkarılmasını ve
bürokratik devlet ile plütokratik sermaye devleti arasındaki bağların bu yolla
deşifre edilmesini temenni ediyoruz. Bir de, bu düşünce yükü yoğun olan konuşma içerisinde,
Sayıştay denetimi vesilesiyle, Parlamentonun yaşadığı önemli bir olayı, tarihî bir
olayı görüşlerinize sunarak konuşmamı bitir-meye çalışacağım. Değerli arkadaşlar, cumhuriyet döneminde, Yüce Meclis,
Sayıştay raporları üzerinde denetim yaparken, Türkiye'de ilk defa iki
milletvekili kavgaya tutuşmuş; biri, öbürünü şehit etmiştir; istiklal
mahkemeleri azası Karahisar Mebusu ünlü Ali Çetinkaya, Sayıştay denetim raporu
vesilesiyle, tabancasını çekerek, denetime karşı çıktığını, Sarıkamış Mebusu
Halit Paşa'nın canına kıyma eylemiyle ortaya koymuştur; bunu da bilgilerinize
sunmak istiyorum. Ayrıca, Sayıştayın son yayımlarında -ki imrendirici
yayımları var- büyük maliyeci Cavit Bey konusunda da bir yayımı ortaya
koymasını diliyorum. Bu vesileyle, Yüce Parlamentoyu, gönülden saygıyla
selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın İyimaya. Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır. Şahsı adına, lehinde olmak üzere, Adıyaman Milletvekili
Mahmut Göksu, buyurun. Süreniz 10 dakika Sayın Göksu. MAHMUT GÖKSU (Adıyaman)- Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşülmekte olan kurumlar hakkında, şahsî söz almış
bulunmaktayım; Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi, millî
iradenin merkezi, siyasetin de kalbidir. Bu Meclis, Kurtuluş Savaşını yönetmiş,
her dönemde, milletin derdine çare üreten, sorunlarını çözmeye çalışan bir
Meclis olmuştur. Atatürk'ün "Meclisin üstünde hiçbir güç yoktur"
sözünü, Meclisin önem ve önceliğini ortaya koyması bakımından önemli
addediyoruz. Değerli arkadaşlar, bu dönemde, 2001 yılı bütçesi
içerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçesi, geçen yıla göre yüzde 8 bir
azalma göstermiştir. Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik zorluklar göz önünde
bulundurulduğunda, böyle bir tasarrufun yerinde olduğu kanaatindeyim. Sağlık
giderleri, yatırım harcamaları, iç hizmetler ve diğer cari harcamalarda da,
daha dikkatli ve kârlı bir şekilde harcama yapılmalıdır. Yıllardan beri, devlete yük olan KİT'leri
özelleştirirken, Türkiye Büyük Millet Meclisini, tekrar, bir KİT haline
getirmememiz lazım ki, kamuoyunda da en çok eleştiri alan hususlardan bir
tanesi, 5 000 personelin çalışma hususiyetidir. Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanının yapacağı en önemli görevlerden birisi, milletvekillerinin çalışma
odalarının daha verimli ve geniş olmasını sağlamasıdır. Bürokratlar ile
seçilenler arasındaki farkı görmek için, Meclisin bürokratları ile
milletvekilleri odasını görmek yeterli olmaktadır. Bürokratların odaları, güzel
makam koltukları, çalışma masaları ve geniş alanlarıyla yer alırken,
milletvekillerinin 2 metrekarelik odacıkları, hiçbir zaman, verimli bir
çalışmaya fırsat vermemektedir. Değerli arkadaşlar, 21 inci Dönemde büyük bir
performans gösterilerek, 200'ü aşkın birleşim yapılmış, 217 tasarıdan 206'sı
kanunlaştırılmış, 955 adet sözlü soru önergesinden 217'sine cevap verilmiştir.
Burada şunu görmekteyiz; hükümetten gelen tasarıların, neredeyse, yüzde 100'ü
Meclisten geçmekte; ama, Meclisin temel görevlerinden biri olan denetim
görevinin yerine geti-rilmesi için milletvekillerinin sorduğu sorular, maalesef,
gündeme alınmamakta, geçiştirilmeye çalışılmaktadır. Oysaki, bu temel görevi
Meclis yapmalıdır ve buna, hükümet partisinin yetkilileri de fırsat vermelidir.
Değerli arkadaşlar, ayrıca, Meclisin yapmış olduğu
araştırmaların gereği, mutlaka yerine geti-rilmelidir. Geçen dönemde, Yüksek
Öğretim Kurulunu araştırmak üzere, Mecliste, bir YÖK Araştırma Komisyonu
kuruldu; 400 sayfaya yakın bir rapor hazırladı. Bu raporun sonunda, neredeyse
10 ayrı hususta, YÖK Başkanı Kemal Gürüz ve İstanbul Üniversitesi Rektörü
hakkında soruşturma açılması kanaati hâsıl olduğu ifade edildi. Ne var ki,
Millî Eğitim Bakanının Başkanlığında YÖK üyeleri toplandı ve YÖK Başkanının
suçsuz olduğunu ilan ettiler. Şimdi ben buradan sormak istiyorum; eğer atanmışların
aldığı kararlar seçilmişlerin kararlarının üstündeyse o zaman aylarca büyük bir
fedakârlıkla çalışan bu YÖK Araştırma Komisyonu üyelerinin yorgunluklarını
nereye koyacağız?! Dolayısıyla, Meclis, yapmış olduğu araştırmaların gereğini
mutlaka yapmalıdır. Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
alnında "egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" ibaresi yazılıdır.
"Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" ilkesiyle üyesi olmaya
çalıştığımız Avrupa Birliği arasındaki dengenin mutlaka kurulması lazım. Biliyorsunuz, üyesi olmaya çalıştığımız Avrupa Birliği
sürecinde en çok tartışılan kurullardan bir tanesi de Millî Güvenlik Kuruludur.
Elbette her ülkenin, kendisine has, güvenliğini koruyacak bir kurulu vardır;
ama, Türkiye'deki Millî Güvenlik Kurulunun konumu, kompozisyonu ve müdahale
ettiği alan itibariyle daima tartışma konusudur. Dolayısıyla, bu süreçte, bu
irdelenmeli ve bu kurulun millî iradenin neresinde olduğu gayet açık bir
şekilde ifade edilmelidir. Zira, son dönemlerde "Millî Güvenlik Kurulunun
tavsiye kararı" adı altında alınan kararlar tek tek kanunlaştırılmakta ve
topluma yansıtılmaktadır. Ne var ki değerli milletvekilleri, bu kanunların,
temel hak ve hürriyetlerin bir çoğunu
ihlal ettiği de ortadadır. Değerli arkadaşlar, kısacası, Türkiye Büyük Millet
Meclisi millî iradenin tecelligâhı olarak daima milletten gelen sese kulak
vermek durumundadır. Yoksa, birtakım odaklardan gelen birtakım telkinlere kulak
verirse o zaman Millet Meclisi "hakimiyet kayıtsız şartsız
milletindir" ilkesini gözardı etmiş olur. Kısacası, Türkiye, çoğulcu, katılımcı, farklılıkları
tehdit olarak algılamayan bir siyasal ve toplumsal düzene geçmek zorundadır.
Türk usulü demokrasi anlayışının ömrünü tamamlamış olmasıdır. Devleti kutsal
addeden anlayışın terk edilmesi gerekmektedir. Kutsal olan devlet değil,
insandır. Değerli arkadaşlar, RTÜK'ün yapmış olduğu çalışmaları
izliyoruz. Sayın Başkanın komisyonda yapmış olduğu konuşmadan da anlaşılıyor
ki, son dönemlerde, radyo ve televizyon patronları, genellikle müteahhit, banka
sahibi, ithalatçı, sigortacı, enerji yatırımcısı, turizmcidir. Böyle olunca da,
medya, patronunun, devletle ilişkilerinde kullandığı bir silah haline gelmiş;
bu silahla, kimi zaman iktidarlara övgü, kimi zaman da tehdit ve şantaj
yapmışlardır. İşte, 1997 yılında "rejimi kurtaralım"
manşeti atanların, arkasında bir banka batırarak ceketini alıp gittiğini
gördüğümüz zaman, nasıl kendi gazete ve televizyonlarını silah olarak
kullandıklarını daha net görmekteyiz. Onlar, rejimi kurtarmak yerine,
kendilerini kurtarma çabası içerisindeydi; ama, bu milletin alınteri ve
gözyaşından kurulan saltanat çok fazla sürmedi ve bitmek durumunda kaldı. Değerli arkadaşlar, ekranlardan evlerin içine şiddet
ile müstehcenlik püskürtülmekte, birkaç yüz kişinin yoz ilişkileri, gece
âlemleri, sanki toplumun genelinde yaşanmış gibi her gün saatlerce
anlatılmaktadır. Özellikle yaz aylarında sahillerde tabakları kıranlar, sırtını
yırtanlar!.. Bu insanları izleyen gariban, fakir Anadolu insanı, âdeta çılgına
dönmektedir. Eğer, onlar da bir dilim ekmeğe muhtaç olsa, alınteriyle ekmek
kazansa elbette bunu yapmayacaklar. Demek ki, banka soyguncularının yakınları
ki, bunu yapmakta bir beis görmüyorlar. İşte, RTÜK, mutlaka bu olumsuz
görüntülere dur demelidir değerli arkadaşlar. Cumhurbaşkanlığının malî bütçesi geçen yıla göre daha
tasarruflu bir şekilde çıkmıştır. Yeni
Cumhurbaşkanımız, bir hukuk adamı olarak herkesin takdirini toplamış,
Türkiyemizin, çağdaş, demokratik ve Avrupa normlarına uygun bir hukuk devleti
yönünde ilerlemesinde Cumhurbaşkanımızın büyük katkısı olacağına inancım
vardır. Cumhurbaşkanımızın tutarlı ve mütevazı tavırlarıyla
Cumhurbaşkanlığı prestij kazanmıştır. Meclis Başkanımızın da, aynı şekilde,
Türkiye Büyük Millet Meclisine prestij kazandıracak birtakım atılımlarda
bulunması gerekmektedir. Değerli arkadaşlar, geçen yılın yarısı,
Cumhurbaşkanlığı seçimiyle geçti, yani bu olay meşgul etti. Yine, o zaman, 5+5
dayatması getirildi ve "çıkmazsa istikrar bozulur" denildi. Bugün
daha net ortada ki, evet, birilerinin istikrarı bozuldu; ama, ülkeme ve
insanıma yeni Cumhurbaşkanıyla bir umut ve heyecan geldi. Eski Cumhurbaşkanına,
hemen herkes "şu dayatma ve hukuksuzluğun simgesi haline gelen Kemal
Gürüz'ü YÖK Başkanı olarak atama" dediği halde "ben takdir hakkımı
kullanıyorum ve atıyorum" dedi. O zaman, milletvekilleri de kendi takdir
haklarını kullanınca, ülke yeni bir Cumhurbaşkanına kavuşmuş oldu. Değerli arkadaşlar, Türkiye, 1993-1999 döneminde,
maalesef, demokrasi, insan hakları, özgürlükler ve hukuk devleti alanlarında
alabildiğine geri gitmiştir. Biliyorsunuz, toplum, aylarca, çok pahalıya mal olan
bir fotoğrafı tartıştı, hâlâ tartışmaya devam etmektedir. Evet, meşhur
fotoğrafta, batmadık ve içeri girmedik kimse kaldı mı kalmadı mı bilmiyorum;
ama, bildiğim bir şey var ki, o aile fotoğrafı, banka soygunlarını, ihale
yolsuzluklarını ve devletin arsa ve orman talanını yapanlarla hep birlikte
anıldı. İşte, yeni Cumhurbaşkanıyla birlikte, o fotoğraflar,
artık, çok geride kaldı ve millet kendinden birinin o makama seçilmesinden
dolayı mutlu olmuştur; bu da Yüce Meclisimizin bir başarısıdır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - 1 dakika içerisinde toparlayınız Sayın Göksu. MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Bitiriyorum. Değerli arkadaşlar, 5+5'in, bir anayasa paketi
içerisinde tekrar geldiğini görmekteyiz. Eğer, bu 5+5 formülü çıkarılacaksa
"Sayın Sezer'den sonrası" kaydı mutlaka konulmalıdır. Bir cümleyle de Sayıştay hakkında görüşümü bildirip
sözlerimi bitiriyorum Sayın Başkanım. Sayıştay köklü bir müessesemizdir. Türkiye Cumhuriyeti
Sayıştayı Avrupa Sayıştaylar Birliğine üyedir. Avrupa ülkeleri, özelleştirme
işlemlerinin tamamını Sayıştay denetimine tabi tutmaktadır. Anayasanın 160 ıncı
maddesi, devlet mallarının denetimini Sayıştaya vermiştir. Avrupa, özelleştirme işlemlerini Sayıştay denetimine
tabi tutarken, sadece ülkemizde, özelleştirmeler Sayıştay denetimine tabi
değildir; bunun da mutlaka Sayıştay denetimine tabi tutulması gerekmektedir. Bu bütçelerin, ilgili kurumlara hayırlı olmasını
diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz. Aleyhinde, Tekirdağ Milletvekili Sayın Nihan İlgün;
buyurun.(DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakikadır Sayın İlgün. NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan Cumhurbaşkanlığı, Türkiye Büyük Millet
Meclisi, Radyo Televizyon Üst Kurulu ve Sayıştay bütçeleri üzerinde şahsî
görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Sizlere konuşmamda hep güzel şeylerden bahsetmek isterdim;
yapılanlara, yaptıklarımıza övgüler düzmek isterdim; ama, ne yazık ki, öyle
yapmayacağım. Sizlere ve Divana, halkın oturduğu dinleyiciler koltuğundan,
televizyonları başında bizleri dinleyen yurttaşların gözüyle bakacağım.
"Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" sözünü, nihai karar
merciinin Yüce Parlamentoya ait olduğunu ne kadar geçerli kıldık? Halkın gözünde ve de vicdanında itibar
kaybetmeye başlayan Parlamentoyu ve parlamenteri, layık olduğu o yüce yere
oturtmak için ne yaptık, ne yapıyoruz? Her şeyden evvel, bütün milletvekili arkadaşlarımız,
gerek Meclis çalışmalarında gerekse Meclis dışında, parlamentere yakışan üslup
ve tavrı göstermek mecburiyetindedir. 27 sene evvel şu yüce salona genç bir
milletvekili olarak geldiğimde, hep büyüklerimin tavır ve davranışlarını takip
etmişimdir. 13 gün sonra, ölümünün 27 nci yılını anacağımız büyük devlet adamı
İsmet İnönü'nün, şu salona girerken ceketinin bütün düğmelerini yeniden
iliklediğini ve Başkanlık Divanını selamlamadan yerine oturmadığını, salonu
terk ederken de, kapıdan geri geri çıktığını ve o yaşına ve kişi-liğine rağmen,
bunu, bütün titizlikle yaptığını yaşamışımdır. (DYP sıralarından alkışlar) İçtüzük çalışmaları yaptığımız şu günlerde, Başkanlık
Divanı önünde, gerek grup başkanvekillerinin gerekse milletvekillerinin Divanla
yaptıkları sohbetler ve gayri ciddî tavırlar, herhalde Parlamentoya saygınlık
kazandırmamaktadır. Aynı görüntülerden cesaret alan bazı Meclis perso-nelinin,
halkla ilişkiler binasındaki tavır ve davranışları ziyaretçilerin çoğunluğuyla
birleşince tablo daha da çirkinleşiyor. Parlamento ve parlamentere güven ve saygıyı tazelemek,
herkesten evvel bizlere düşer. Millî irade düşmanı güçler, menfaat odakları, iç
ve dış düşmanlar, ne yaparlarsa yapsınlar, bizler, onların oyunlarına
gelmemeliyiz. Şu yüce salonu yenileme çalışmaları sırasında,
Parlamentonun aldığı yarayı hak etmediğimiz kanaatindeyim. Olay, mahkemeye
intikal ettiği için teferruatına girmeyeceğim. Araştırma komis-yonunda görev
yapmış bir arkadaşınız olarak, rapordan bir tek satır okuyacağım; aynen:
"Ödeme-lerde 2 katı ile 50 katı arasında gerçekdışı fiyatlar
görülmüştür" deniyor. Şu salonun elektro akustik oylama ve yoklama
sistemlerine 6 478 960 dolar ödenmiştir, yalnız şu sistemlere ve tüm salona, şu
salona 30 milyon dolar, 30 milyon dolar... KAMER GENÇ (Tunceli) - 40 canım, 40... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - 38 milyon dolar... NİHAN İLGÜN (Devamla) - Evet değerli arkadaşlar. Değerli milletvekilleri, banka hortumlama, soygun,
vurgun, her türlü çirkin olayda siyasetçiyi, mafya-bürokrat birleşmesinden
arındırmak istiyorsak, 3628 sayılı Yolsuzluk ve Rüşvetle Mücadele Kanununa
göre, mal beyannamesi vermekle mükellef olan bizler, gelin, mal beyanımızı
kapalı zarfla değil, seçim bölgelerimizdeki ilçe seçim kurulu ilan tahtalarına
asalım. Bunu, seçimle göreve gelen herkese, medya sahip ve yazarlarına, kanunla
tasnifini yapacağımız bürokrat ve görevlilerine de yaptıralım. Türkiye Büyük
Millet Meclisi, 80 yıllık tarihinde, ulusal Kurtuluş Savaşına önderlik ederek,
büyük Türkiye sevdasıyla, bu güzel vatanı, bu güzel günlere getirmiştir; daha
da ileriye götüreceğinden hiç kimsenin kuşkusu olmasın. (DYP sıralarından
alkışlar) Ülkemizde yayın yapan 1 295 radyo, 260 televizyon
kanalı, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu tarafından denetlenip kontrol
edilmektedir. Genel ahlaka aykırı, bölücü, kişilik haklarına saldırı yapan
yayınlara, Türkiye Büyük Millet Meclisi işleyiş ve çalışmalarına ilişkin haber,
yorum ve eleştirilere, bu kurumun saygınlığını ve vazgeçilmezliğini zedeleyen
yayınlara kesinlikle müsaade edilmemelidir. RTÜK Başkanı Sayın Nuri Kayış'ın, Plan ve Bütçe
Komisyonunda yaptığı konuşmadan, sizlere pasajlar naklederken, buradan
kendilerine takdirlerimi iletiyorum: "1980'li yıllarda gazeteci kökenli
patronlar, ekonomik zorlamalarla köşelerine çekildi. Onların yerini, müteahhit,
banka sahibi, ithalatçı, sigortacı, enerji yatırımcısı, turizm patronları aldı.
Böyle olunca, medya, patronun, devlet ilişkilerinde kullandığı bir silah haline
geldi. Bu silah, kimi zaman iktidarları övdü, kimi zaman tehdide, şantaja
başladı. Özel kredi ve teşviklerle, devlet ihalelerini kapmak için büyük bir
yarışa girildi. Gazeteler, promosyon yarışına soyundu. Sayfaların hışırtıları
kayboldu, onun yerini, tencere, tava sesleri aldı. Televizyonlar sessizliğe, seviyesizliğe prim vererek,
ekranlardan, evlerin içine şiddet ve müstehcenlik püskürtüldü. Yazarlar, gazete ve televizyon çalışanları,
fikirleriyle yarattıkları ürünleri değil, yaptıkları iş takipleriyle,
patronlarına kazandırdıkları ihalelerle konuşulur oldular" diyor Sayın
Kayış. Medya patronları, kanunları açıkça çiğneyerek "bir
kişinin, bir yayın kuruluşunda hisse miktarı yüzde 20'yi aşamaz"; yine
"bir kişi, radyo ve televizyon kuruluşunda yüzde 10'dan fazla hisse
sahibiyse, devlet ihalelerine giremez, borsada işlem yapamaz" kesin
hükmüne rağmen, hileyle tüm yasakları aştılar. Televizyon ekranlarıyla, mafya babalarının birbirlerine
meydan okuduğu, vole programlarıyla, ahlaksızlığın ve iffetsizliğin meziyet ve
üstünlükmüş gibi sunulduğu bir yayın sistemine, dünyanın hiçbir yerinde
rastlayamazsınız. (DYP, MHP ve FP sıralarından alkışlar) Böyle yayınlara devam
edildiği müddetçe, açlığın, yokluğun, görüp de alamamanın, çoluk çocuğuna
götürememenin yıkamayacağı rejim, karartmayacağı ekran yoktur. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı
bütçesi üzerinde, zamanın azlığı sebebiyle kısa konuşacağım. Mayıs 2000'de
yenilenen Cumhurbaşkanlığı seçiminde, görev süresiyle ilgili tartışmaların
yerine oturmadığı ve bu kanunun, bütün partilerin his ve saplantılardan uzak,
ülke menfaat ve geleceğini en iyi kapsar şekilde yeni esaslara bağlanması
gerektiği kanaatini taşı-yorum. Şahsî düşünceme göre, 4 artı 4, Türkiye için en
gerçek yapılanma şeklidir. Başarılı, güven veren, ülkesini ve milletini kucaklayan,
dürüstlüğünden şüphe edilmeyen başkanın bir dönem daha göreve devam etmesi... BAŞKAN- Sayın İlgün, 1 dakika daha sürenizi uzatıyorum. Buyurun. NİHAN İLGÜN (Devamla)- Saydığım bu değerleri kaybeden
başkanın ise, ülke için daha fazla bu makamda kalmaması gerektiği
kanaatindeyim. Sayın Cumhurbaşkanımızın, kısa zamanda, o Yüce Makama
getirdiği saygınlık ve güveni takdirle karşılıyor, verdiği hukuk savaşı ve
kuruma getirdiği harcama disiplininin bütün kurum ve kuruluşlara örnek olmasını
diliyorum. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayıştay bütçesi
hakkındaki görüşlerimi de çok kısa arz edeceğim: Sayıştayın Plan ve Bütçe
Komisyonunda her yıl görüşülen Hazine İşlemleri Raporu, Hazine İşlemleri İzleme
Raporu ve bu yıl ilk defa hazırlanan 2000 Yılı Malî Raporu, ülkemizin ekonomik
olarak hiç de iç açıcı olmayan durumunu belirtmekle kalmamakta, aynı zamanda,
bu duruma düşülmesinin sebeplerini ve bu durumdan çıkış yollarının neler
olduğunu da açıklamaktadır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) NİHAN İLGÜN (Devamla)- Bu raporlar, bir gazete makalesi
değildir. Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim yapan, ülkenin en üst ve
gerçek anlamda bağımsız bir organının tespitleridir. Herhalde... (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Süremiz tamamlandı Sayın İlgün. NİHAN İLGÜN (Devamla)- Sayın Başkan, hepinize
saygılarımı sunarken, 2001 yılı bütçesinin, ülkemiz ve ulusumuz için hayırlara
vesile olmasını dilerim. Saygılarımla. (DYP, MHP ve FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Teşekkürler Sayın İlgün. Sayın milletvekilleri, birinci tur üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi, sorular bölümüne geçiyoruz. Sayın Fırat Dayanıklı. BAYRAM FIRAT DAYANIKLI (Tekirdağ) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Heyete şu
soruları yöneltmek istiyorum: 1- Türkiye Büyük Millet Meclisi Bilgi ve Bilgi
Teknolojileri Daire Başkanlığı kurulması bu yıl bu bütçe yılı içinde
gerçekleşecek midir? 2- Yazılı soru önergelerinin soru ve cevaplarını,
Meclis tutanakları gibi, internette, herkesin öğrenebilmesi amacıyla,
yayımlamayı düşünür müsünüz? 3- Türkiye Büyük Millet Meclisi Vakfının gelirleri
hangi kalemlerden sağlanıyor? 1999 ve 2000 yılı gelirleri nedir? Harcamalar
nerelere yapılmaktadır? Vakfın gelir ve giderlerinin denetimi nasıl
sağlanmaktadır? 4- Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir deprem felaketi
karşısında hiç acil eylem planı var mıdır? 5- Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10 trilyona varan
sağlık harcamalarını kontrol altına almak için ne gibi çalışmalar
yapılmaktadır? 6- Türkiye Büyük Millet Meclisinde ne kadar makam otosu
vardır? Arabaların 1999 ve 2000 yılında carî giderleri nedir? Şoförlerin
Meclise maliyeti nedir? Sayıştay hakkında 2 sorum var: 1- Sayıştay 2001 raporunda, 1971 ve 1999 yılları
arasında 116 milyar dolar bütçedışı harcama yapıldığı ifade ediliyor. Bunu
değerlendirebilir misiniz? 2- Sayıştay vizelerini elektronik ortamda yapıp,
bunları halkın bilgisine internette sunabilir misiniz? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederiz. Sayın Kırbaş. SADIK KIRBAŞ (Çanakkale) - Sayın Başkanım,
aracılığınızla, Sayıştayın görev ve sorumluluklarına ilişkin sorularımı Heyete
yöneltmek istiyorum. Bilindiği gibi, Sayıştaya, Anayasanın 160 ıncı
maddesinde, genel katma bütçeli idarelerin tüm gelir ve giderleri ile
mallarını, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetleme gibi çok önemli
görevler verilmiştir. Birinci sorum: Sayıştay, uygulamadaki denetim kapsamı
dikkate alındığında, bu anayasal görevini ne derece yerine getirebilmektedir? İkinci sorum: Sayıştay, kamu mallarını, özellikle kamu
taşınmaz mallarını denetleyebilmekte midir? 1969'dan bu yana, bir taşınmaz mal
hesabı verilmesi konusundaki çabalardan sonuç alı-nabilmiş midir? Üçüncü sorum: 4149 sayılı Kanunla Sayıştayın, çağdaş
bir denetim biçimi olan performans denetimi yapabilmesine ilişkin açık bir
hüküm konmuştur. Bu denetimi Sayıştay ne derece yapabilmektedir? Sayıştay bütçesinin şimdiden hayırlı olmasını diliyor,
saygılar sunuyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederiz. Sayın Enginyurt, buyurun. CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Sayın Başkan, aracılığınızla,
Sayın Meclis Başkanlığının cevaplandırmasını istediğim iki sorum var: Birincisi; Türkiye'de önüne gelen, milletvekillerine ve
Türkiye Büyük Millet Meclisine hakaret etme noktasında hiç sınır tanımıyor.
Geçen hafta içerisinde bir sayın bakanımızın, özürlülerle ilgili, Parlamentoda
çektiği kura neticesinde beş milletvekili arkadaşımız özürlülerle birlikte o
duyguları yaşamak istedikleri için, onlarla bir süre beraber oldular. Akşam,
bir televizyon kanalında, adına doktor bilmem ne diyen bir zat, bu milletvekili
arkadaşlarımıza "soytarı" diyebilecek kadar seviyesizleşti. Bu,
örneğin sadece bir tanesi. Her sahada ve her alanda, Türkiye Büyük Millet
Meclisine ve milletvekillerine hakaret edilirken, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin daha önceki Başkanından bu konuda bir çalışma yapmasını ve milletvekillerinin
hükmî şahsiyetlerinin korunması noktasında, tazminat davaları açılma noktasında
bir birim oluşturulmasını istemiştik. Bunu tekrar burada bir kere daha dile
getiriyorum. Bu konuda bir çalışmanız varsa, çalışmalarınız nelerdir? Diğer bir mesele ise; Türkiye Büyük Millet Meclisinde
yaklaşık 5 500 çalışanınız var. Bu
çalışanlar farklı statülerde çalışmaktadırlar; kimileri ücret noktasında
geçici, mevsimlik ve kadrolu olmak üzere, birbirleriyle orantılı olmayan
ücretler almaktalar. Bu noktada, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, 2001
yılında, bu çalışanlar arasındaki ücret dengesizliğini gidermek... Örnek vermek
gerekirse, şu anda bizim konuşmamıza vesile olan bu teknik düzenlemeleri yapan
arkadaşlarımızın birçoğu, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki sağlık hizmetleri
de dahil olmak üzere, istifade edememekteler. Bu çalışan arkadaşlarımızın,
siyasîlerin kapılarında kadro için veya maaş için artık dolaşmalarını
engelleyip, 2001 yılında bu insanlara bir düzenleme getirmeyi düşünüyor
musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Enginyurt. Sayın Yıldırım, buyurun. MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan,
aracılığınızla aşağıdaki sorularımı Sayın Başkana yöneltiyorum: Sayın Meclis Başkanımızın, Başkan seçildikten hemen
sonra, norm kadro uygulamasına geçileceğine dair beyanatları basında yer
almıştır. Bu itibarla, Türkiye Büyük Millet Meclisinde norm kadro çalışması
yapılmakta mıdır; yapılmamışsa, ne zaman yapılması düşünülmektedir? Türkiye Büyük Millet Meclisinde, halen, hangi
statülerde personel istihdam edilmektedir? Kadrolu personel ile kadro karşılığı sözleşmeli olarak
çalışan personel arasında yüksek ücret farklılığı devam edecek mi, yoksa bu
konuda yeni ve adil bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz? Saygılarımla. BAŞKAN - Teşekkür ederiz. Sayın Ilıcak, buyurun. AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Sayın Başkan,
delaletinizle RTÜK Başkanına şu soruları sormak istiyorum: 1 - Radyo Televizyon Kanununun 29 uncu maddesi, medya
patronlarının devlet ihalesine girmesini sağlayacak şekilde değiştirilecekti.
Acaba, son banka soygunlarından sonra bunun sakıncaları anlaşıldı mı? 2 - Radyo Televizyon Kanununun 29 uncu maddesine göre
gazete ve dergi sahipleri birden fazla televizyon kanalında hisse sahibi
olamazlar. Sizce Kanal D ve CNN Türk bu kurala uyuyor mu? 3 - Aynı çerçevede Shov TV'nin sahibi olan bir sermaye
sahibinin ATV ve Kanal 6'nın da hissedarı olma teşebbüsünü nasıl
karşılıyorsunuz? 4 - Radyo Televizyon Kanununa göre, bir televizyonda
yüzde 10'dan fazla hisse sahibi olanlar borsada işlem yapamazlar, acaba
yapıyorlar mı; yapıyorlarsa ne gibi bir tedbir düşünüyorsunuz? Son sorum Sayın Meclis Başkanına: Meclisin, Muhafız
Alayının bir taburu tarafından korunması sizce demokrasinin özüne uyuyor mu? Bu Muhafız Alayı tarafından korunun bölümdeki çay
bahçesine, başörtülü hanımların alınmaması, devlet ve millet ilişkisini zedeler
mahiyette mi? Çok teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkürler. Sayın Ateş, buyurun. AZMİ ATEŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, delaletinizle
Sayın Meclis Başkanına sorularımı soru-yorum. Sayın Başbakana veya ilgili devlet bakanlarına, batık
bankaların veya bu banka sahiplerine ait olan firmaların kamu bankalarından
kullandıkları kredilerle ilgili olarak yazılı soru önergelerime "4389
sayılı Bankalar Kanununun 22 nci maddesi 7 nci bendine göre, yetkili
mercilerden başkasına açıklanması mümkün bulunmamaktadır" diye cevap
verilmektedir. Birinci sorumu soruyorum: Bir kanunun, kanun koyucuya
karşı uygulanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? İkinci sorum: Sizce, millet adına görev yapan, denetim
mekanizmasının başı olan kanun koyucu konumundaki Türkiye Büyük Millet Meclisi,
yetkili merci değil midir? Üçüncü sorum: Demokrasilerde gücün kaynağı millet
olduğuna ve sorulan sorular da milletin kaynaklarının nasıl kullanıldığıyla
ilgili olduğuna göre, bu durumda, millet adına görev yapan milletvekiline konan
bu gizlilik ilkesini, demokrasilerin olmazsa olmazı olan şeffaflık ilkesiyle
nasıl bağdaştırıyorsunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ateş. Sayın Arınç, buyurun. BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, aracılığınızla,
aşağıdaki sorularımı soruyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisinin tüzelkişiliğine ve
milletvekillerine karşı haksız saldırılar ve yıpratma kampanyaları sürmektedir.
Yeni İçtüzüğümüze getirilmek istenen düzenlemenin dışında, geçtiğimiz yıl,
Meclis içerisinde düzenlendiğini bildiğimiz bir kurum oluştu. Meclis
Başkanlığı, 2000 yılı içerisinde, suç duyurusunda bulunmak, dava açmak, tekzip
göndermek ve açıklama yapmak gibi eylemlerde bulunmuş mudur; kaç adettir,
sonuçları ne olmuştur, açılan ve devam eden dava var mıdır? Bir başka sorum: 2000 yılı içinde Meclis Başkanlık
Divanında oluşturulan Meclis içi perso-nelin durumuyla ilgili komisyonun
çalışmaları bitmiş midir; sonucu alınmış mıdır; bu sonuçlara göre ne gibi işlem
yapılmıştır? Sayıştayla ilgili bir sorum var; Sayıştayda meydana
gelen yangınla ilgili soruşturmanın sonuçları bitmiş midir? Yangının sebebi
nedir; sorumluları var mıdır? Yangında zayi olan belgelerin envanteri yapılmış
mıdır? Bundan böyle, çıkabilecek bir yangın veya sabotaja karşı yeni tedbirler
alınmış mıdır? Bundan böyle, inceleme konusu belgelerin nasıl muhafaza
edileceği konusunda bir tespit var mıdır? RTÜK'le ilgili bir sorum var; televizyon sahiplerinden
ulusal güvenlik belgesi istenmekte ve bu konu ısrarla takip edilmektedir.
Ulusal güvenlik belgesinin yasal dayanağı nedir? Kaç televiz-yon ulusal
güvenlik belgesi almıştır? Bu belgeyi almanın sağladığı haklar veya bu belgeyi
alamamanın getireceği eksiklikler nelerdir? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Soru sorma işlemi tamamlanmıştır. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, belki, idaredeki
arkadaşlar cevap vermezler... BAŞKAN - Sayın Genç, bakın, her şeye... KAMER GENÇ (Tunceli) - Soru ve cevaplara eşit süre diye
burada geçmiyor ki... O zaman tek tek cevaplasınlar. Olur mu canım böyle?! BAŞKAN - Sayın Genç, bakın, okuduğumuz bölüm burada:
Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya
göre, sorularını yerinden soracaklardır. KAMER GENÇ (Tunceli) - Tamam canım, yerimizden soruyoruz. BAŞKAN - Soru sorma işlemi 10 dakika içinde
tamamlanacaktır. Cevap işlemi de 10 dakikalık süre içerisinde bitirilecektir.
Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri kalan süre için,
sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir. KAMER GENÇ (Tunceli) - Aslında, bu Divanın, soru sorma
sırasına güvenimiz yoktur. Lütfen, bundan sonra, her soru sormadan önce, bütün
üyelerin sırayla ismi okunsun efendim... BAŞKAN - Sayın Başkan, buyurun. KAMER GENÇ (Tunceli) - Çünkü, gerçekten, özellikle istenilen
kişilere soru sorduruluyor. BAŞKAN - Bakın, burada, sizin partiye mensup Başkanlık
Divanı Üyesi arkadaşımız var. Bizim, kimsenin sırasını gasp etmek gibi, yok
etmek gibi bir hakkımız yok, öyle bir ahlakî anlayışımız da yok Sayın Genç.
(DSP sıralarından alkışlar) KAMER GENÇ (Tunceli) - Buradaki uygulamaları görüyoruz. BAŞKAN - Buyurun Sayın Başkanım. TBMM BAŞKANVEKİLİ MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Sayın
Başkanım, sırasıyla sorulara cevap arz ediyorum: Sayın Dayanıklı'nın sorularına cevaben, Bilgi İşlem ve
Teknoloji Kanun Tasarısı komisyondadır; ümit ediyoruz, bu sene
neticelendirilir. Yazılı önergenin cevaplarının internete ulaştırılması
incelenecek bir konu. Bugüne kadar üzerinde durmadığımız bir konu, inceleyelim
efendim. Vakıf gelir ve giderlerini kendilerine yazılı olarak
bildireceğiz. Deprem acil servisi, sivil savunmanın kendi görevleri
arasındadır; Sivil Savunma Müdürlüğümüz var ve bunları yapmaktadır. Araba sayısı 209'dur, geçen seneki sarfiyatın ne
olduğunu kendilerine yazılı olarak bildireceğiz. 10 trilyonluk sağlık ödeneğinin harcanmasında azamî
titizlik gösterilmektedir. Bütün faturalar önceden sağlık tetkikinden, sonra
da, malî tetkikten geçmekte, ondan sonra, bizim Hesapları İnceleme
Komisyonumuza ve denetçimize gönderilmektedir. Sayın Enginyurt'un sorusuna cevap arz ediyorum.
Milletvekillerine hakaret edilmesi halinde veya benzeri durumlarda, Sayın
Akbulut'un döneminde kurulmuş dört kişiden müteşekkil komis-yonumuz var,
bunlar, milletvekillerimize hukukî teknik yardımda bulunabilmekte; ancak,
mahkemelerde kendilerini, hukuk sistemimiz gereği, temsil edememektedirler. Sayın Yıldırım ve Sayın Enginyurt'un müşterek bir
soruları var; 5 500 kişi çalışıyor deni- Sayın Ilıcak'ın sorusuna cevap arz ediyorum. Muhafız
Alayına bağlı olan Meclis Muhafız Taburunun, burada, bildiğiniz gibi lojmanları
vardır, oturduğu yer vardır. Aslında, işgal ettiği alan yeni halkla ilişkiler
binası yapılmak üzere planlanmıştır, projesi tamamdır; ancak, bu sene de
tasarruf tedbirleri sebebiyle yeni halkla ilişkiler binasının yapımı için
bütçeye para konulamamıştır maalesef; konulması halinde, o binalar, yeni
binalarla, halkla ilişkiler binalarıyla değiştirilecektir. Şu anda tabur
tarafından fizikî koruma yapılmaktadır; ayrıca, tatilde de koruma tamamen
onlara geçmektedir. Bahçenin gazino kısmının işleyişi kendi kurallarına
tabi olarak yapılmaktadır; bu, Başkanlık Divanına götürülecektir. Sayın Arınç'ın sorusu, biraz evvelki soruyla çok
paralel; 4 kişilik komisyon neler yaptığını bize bildirmiştir; bundan size de
gönderildi zannediyorum, değilse size tekrar gönderelim. Mevzuat değişmedikçe temsil işini buradan halletmemizin
mümkün olmadığı sizlerin de malumudur. VET Komisyonu raporunu vermiştir; ancak,
incelemelerinin tamamı Divanda müzakere edilememiştir. Sayın yeni Başkan uygun
görürse, Verimlilik Etkinlik Komisyonunun raporunun müza-keresine devam
edilecektir. Sayın Ateş'in, 4389 sayılı Kanunun 22/7 nci bendi...
Doğrudur; bırakın sözlü soruya, yazılı soruya cevabı, araştırma komisyonu
kursak dahi, buna müspet cevap almamız, bugünkü mevzuat çerçevesinde, mümkün
değildir; mutlaka mevzuatın değişmesi lazım. Elbette, şeffaflıkla bağdaşması
mümkün olmadığı gibi, kanun yapıcının ve hâkimiyeti temsil eden kurumun
bireylerinin bilgiye ulaşmasındaki sınırların yeniden gözden geçirilmesine katılmamak
mümkün değildir. Arzım bundan ibaret efendim. BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Başkan. Sayın Sayıştay Başkanı?.. MEHMET KAMİL MUTLUER (Sayıştay Başkanı) - Sayın
Dayanıklı, Sayın Kırbaş ve Sayın Arınç, Sayıştayla ilgili sorular sormuşlardır.
Kendilerine ayrıntılı bir şekilde yazılı cevap vereceğiz efendim. BAŞKAN - Sayın RTÜK Başkanı, ulusal güvenlikle ilgili
size yöneltilen sorular vardı, cevap verecek misiniz? SEDAT NURİ KAYIŞ (RTÜK Başkanı) - Cevap vereceğim
efendim. BAŞKAN - Buyurun. SEDAT NURİ KAYIŞ (RTÜK Başkanı) - Efendim, Sayın Nazlı
Ilıcak, radyo ve televizyonlarda hisse miktarı yüzde 10'dan fazla olanların da
devlet ihalelerine girdiklerini söylediler; Sayın Arınç, ulusal güvenlik belgeleriyle ilgili bir
soru yönelttiler. RTÜK, 1997 yılında, frekans ihalelerini yapacaktı; ama,
başlatılan ihale süreci, Başbakanlığın talebi üzerine durduruldu. Başbakanlık,
ihale için ulusal güvenlik belgesinin şart koşulmasını istedi. O dönemde görev
alan üye arkadaşlarımız, Başbakanlığın bu talebine uydular ve ihaleleri iptal
ettiler. Söz konusu belgeler, Başbakanlıktan Üst Kurula, yaklaşık iki ay kadar
önce geldi. Bu bakımdan, şu anda, ulusal kanalların ihalesi için bir engel kalmadı.
Muhtemelen ocak ayında bu ihaleleri gerçekleştireceğiz. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Ben, teşekkür ederim. Soru sorma ve cevaplama işlemi tamamlanmıştır. Sayın milletvekilleri, şimdi, sırasıyla, birinci turda
yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı
okutup, oylarınıza sunacağım. Türkiye Büyük Millet Meclisi 2001 malî yılı bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: A) TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI 1.- Türkiye
Büyük Millet Meclisi 2001 Malî Yılı Bütçesi A - C E T V E L İ
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi 2001 malî yılı bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir. Böylece, Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesinin
sonunda yer alan Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun, toplam 38 742 709 000 000
lira gider ve 38 742 709 000 000 lira gelirle bağlanan 2001 malî yılı bütçesi
ve ekleri ile kurumun kadro cetvelleri, 13.4.1994 tarihli ve 3984 numaralı
Kanunun 12 nci maddesi gereğince karara bağlanmış bulunmaktadır. Bilgilerinize sunuyorum. 2.- Türkiye
Büyük Millet Meclisi 1999 Malî Yılı Kesinhesabı BAŞKAN- Türkiye Büyük Millet Meclisi 1999 malî yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi 1999 Malî Yılı Kesinhesabı A - C E T V E L İ
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi 1999 malî yılı
kesinhesabının bölümleri kabul
edilmiştir. Cumhurbaşkanlığı 2001 malî yılı bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: B) CUMHURBAŞKANLIĞI 1.-
Cumhurbaşkanlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi A - C E T V E L İ
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Cumhurbaşkanlığı 2001 malî yılı bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir. 2.-
Cumhurbaşkanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı BAŞKAN- Cumhurbaşkanlığı 1999 malî yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Cumhurbaşkanlığı
1999 Malî Yılı Kesinhesabı A - C E T V E L İ
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Cumhurbaşkanlığı
1999 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir. Sayıştay Başkanlığı 2001 malî yılı bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: C) SAYIŞTAY
BAŞKANLIĞI 1.- Sayıştay
Başkanlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi A - C E T V E L İ
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Sayıştay Başkanlığı 2001 malî yılı bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir. 2.- Sayıştay
Başkanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı BAŞKAN- Sayıştay Başkanlığı 1999 malî yılı
kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Sayıştay Başkanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı A - C E T V E L İ
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Sayıştay Başkanlığı 1999 malî yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir. Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2001 malî yılı bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: D) ANAYASA
MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI 1.- Anayasa
Mahkemesi Başkanlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi A - C E T V E L İ
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2001 malî yılı bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir. 2.- Anayasa
Mahkemesi Başkanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı BAŞKAN- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 1999 malî yılı
kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı A - C E T V E L İ
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 1999 malî yılı
kesinhesabının bölümleri kabul
edilmiştir. Böylece, birinci tur görüşmeleri tamamlamış oluyoruz. İkinci tur görüşmelere başlıyoruz. İkinci turda Başbakanlık, Hazine Müsteşarlığı, Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır. E) BAŞBAKANLIK 1.-
Başbakanlık 2001 Malî Yılı Bütçesi 2.-
Başbakanlık 1999 Malî Yılı Kesinhesabı F) HAZİNE
MÜSTEŞARLIĞI 1.- Hazine
Müsteşarlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi 2.- Hazine
Müsteşarlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı G) GENÇLİK VE
SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğü 2001 Malî Yılı Bütçesi 2.- Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı BAŞKAN - Sayın Komisyon ve Sayın Hükümet hazır. Sayın milletvekilleri, 30.11.2000 tarihli 23 üncü
Birleşimde, bütçe görüşmelerinde, soruların, gerekçesiz olarak yerinden sorulması
ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması
kararlaştırılmıştır. Buna göre, bu turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru
sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar sorularını
sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp, parmak izlerini tanıttıktan sonra
ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki
kırmızı ışıklar yanıp sönmeye başlayan milletvekillerimizin söz talepleri kabul
edilmiş olacaktır. Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri,
ekrandaki sıraya göre, sorularını yerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi 10 dakika içerisinde tamamlanacaktır.
Cevap işlemi de, 10 dakikalık süre içerisinde verilecektir. Cevap işlemi 10
dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri kalan süre için, sıradaki soru
sahiplerine söz verilecektir. Bu hususu bilgilerinize sunuyorum. İkinci turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın
üyelerin isimlerini okuyorum: Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Bursa
Milletvekili Orhan Şen, Uşak Milletvekili Armağan Yılmaz, Kütahya Milletvekili
Seydi Karakuş; Demokratik Sol Parti Grubu adına, İzmir Milletvekili Saffet
Başaran, Adana Milletvekili Ali Tekin, Samsun Milletvekili Tarık Cengiz;
Anavatan Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Birkan Erdal, İstanbul
Milletvekili Nesrin Nas; Doğru Yol Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili
Kemal Çelik, İzmir Milletvekili Ufuk Söylemez; Fazilet Partisi Grubu adına,
Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa, Konya Milletvekili Veysel Candan ve Konya
Milletvekili Lütfi Yalman. Şahısları adına; lehinde, Ağrı Milletvekili Nidai
Seven, aleyhinde, Tokat Milletvekili Bekir Sobacı. Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Bursa
Milletvekili Sayın Orhan Şen konuşacak. Sayın Başkan, süreleri eşit mi kullanacaklar? OKTAY VURAL (izmir) - Evet efendim. BAŞKAN - Buyurun Sayın Şen. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakika arkadaşların bildirimine göre. MHP GRUBU ADINA ORHAN ŞEN (Bursa) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Başbakanlık bütçesiyle ilgili, Milliyetçi Hareket
Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Konuşmama
başlamadan önce, hepinizi, Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum. Bu konuşmamda, Başbakanlığa bağlı Devlet Personel
Başkanlığını, dolayısıyla da Başbakanlığı ilgilendiren kamu personel rejimiyle
ilgili görüşlerimizi Yüce Heyetinize arz etmeye çalışacağım. Değerli milletvekilleri, personel rejimi, kamu
görevlilerinin görevlerini yerine getirmeleri sırasında devletle olan
ilişkilerini düzenler. Bu ilişki, işe girmekten başlamak üzere hak, ödev, görev
ve sorumluluk, ilerleme ve yükselme, sicil, disiplin, malî ve sosyal haklar ile
göreve son verme şeklinde devam eder. Kamu personelini, temel olarak devlet memurları, Türk
Silahlı Kuvvetleri personeli, hâkim ve savcılar, akademik personel, KİT'lerdeki
sözleşmeli personel ve işçiler oluşturmaktadır. Ülkemizdeki tüm kamu personelinin genel ayırımı bu
şekildeyken, kamu personeli içerisinde en büyük çoğunluğu, 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununa tabi personel oluşturmaktadır. 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu, personel rejimini düzenleyen temel yasadır. Bu yasa, devlet
memurlarının hukukî ve malî esaslarını düzenlemektedir; yaklaşık 2 milyon
memuru kapsamaktadır. Bunların da üçte 1'ini öğretmenler oluşturmaktadır. Diğer
kamu görevlileri dediğimiz, askerî personel, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri
Personel Kanununa; hâkim ve savcılar, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar
Kanununa; akademik personel de, 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanununa
tabi olarak çalışmaktadırlar. Bunların dışında, KİT'lerdeki personel ise, 399
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine tabidir. Ayrıca, personel
rejimleri, özel teşkilât kanunlarıyla düzenlenmiş kamu kuruluşları da vardır. Kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan işçi statüsündeki
personelin tamamı ise, 1475 sayılı İş Kanununa tabidirler. Bilindiği gibi, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu 1965
yılında çıkarılırken, personel rejiminin bütün kamu personelini içine alacak
şekilde düzenlenmesi ve çalışanların tek bir ücret politikasına tabi olması
fikrinden hareket edilmiştir; ancak, 1965 yılından bu yana, personel rejiminde,
çoğunlukla teşkilat kanunlarında yer alan çok çeşitli istisnaî hükümlerle
başlangıçtaki birlik anlayışından uzaklaşılmış; istihdam, değerlendirme, atama
ve özellikle de ücret konusunda, kamu görevlileri arasında önemli farklılıklar
ortaya çıkmıştır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun ana madde sayısı 237
iken, ek ve geçici maddeler ile kanunun bazı maddeleri defalarca
değişti-rilmiştir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yıllardan beri
uygulanan yanlış ve çarpık ekonomik ve sosyal politikaların sonucunda sorunları
her geçen yıl bir çığ yumağı gibi büyüyen kamu görevlile-rimizin sorunlarının
başında özlük, ekonomik ve sosyal haklarda, hakkaniyet ölçüleri ile liyakatı
esas alan bir sistemin bulunmaması ve ücretlerin insanca yaşanabilir ölçüler
içerisinde olmaması gelmektedir. Nasıl, ülkemizde gelir dağılımında dengesizlik
ve adaletsizlik varsa, çalışanlar arasında da ücretlerde dengesizlik ve
adaletsizlik bulunmaktadır. Memur ücretlerinin, asgarî geçim seviyesini esas alacak
bir belirleme sonucu tespit edilmemesi ve yapılan zamların hep mevcut maaşların
üzerine ilave yapılması şeklinde olması sebebiyle, maaş artışları enflasyon
oranında gerçekleşse bile, kamu görevlilerinin hayat standardı bir türlü
yükselememektedir. Esasen, maaşlar tatminkâr bir düzeyde bulunsa bile, başka
bir kurumda veya statüde çalışan, kıdem, tahsil ve unvan olarak aynı düzeydeki
kamu görevlilerinin farklı ücret almaları, yani, eşit işe eşit ücretin uygulanmaması,
aynı odada çalışan iki kişinin farklı ücret almasına, şoförün ve sekreterin,
genel müdürden; işçinin, emrinde çalıştığı mühendisten fazla maaş almasına yol
açarak, görev, yetki ve sorumluluklara dayalı olmayan adaletsiz bir ücret
uygulaması sonucunu doğurmaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; devletimizin
olmazsa olmaz unsurları olan ve ülkemizin en ücra köşelerinde dahi devlet ve
millet arasında hizmet köprüsü oluşturan kamu görevlilerinin özlük, ekonomik ve
sosyal haklarla ilgili sorunları pek çoktur; ancak, zaman darlığı sebebiyle bu
kürsüden hepsini dile getirmemiz mümkün olamamaktadır. Özet olarak; artık, günümüzün ihtiyaçlarına cevap
veremeyen, yetersiz kalan, bir yamalı bohça görünümü arz eden, kamu
görevlilerinin sıkıntılarını çözmek yerine bizatihi kendisi kamu görevlilerinin
en büyük problemi haline gelen, kamu görevlileri arasında yeknesaklığı
sağlayamayan; artık, kangren haline gelen mevcut kamu personel rejimine bir
neşter vurulmalıdır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, günümüzün şartlarına
uygun olarak mutlaka yeniden ele alınmalı ve eklemeler ya da değişiklikler
yapmak yerine, daha kapsamlı personel rejimi reformu gerçekleştirilmelidir. Ayrıca, mevcut personel rejimi bütünüyle ele alınarak,
görev, yetki ve sorumluluklara dayalı statülerin yeniden belirlenmesi, işçi ve
memur tanımlamalarının yeniden yapılması, aynı işi yapan personel arasında
farklı ücret uygulamalarının ve statü farklılıklarının giderilmesi
gerekmektedir. Yapılan yanlış uygulamalar sonucunda kamuda kargaşa yaşanmasına
sebep olan farklı statü uygulamasına son verilerek, kamu görevlileri tek bir
statü çatısı altında toplanmalıdır. Kamuda, her şeyden önce, çalışanların verimliliğinin
artırılmasına yönelik tedbirler alınmalıdır. Kamu görevlilerinin hayat
standartlarını yükseltebilmek için, asgarî memur ücreti tespit edilmeli;
maaşlar, önce bu seviyeye yükseltilip, maaş zamları, asgarî memur ücreti
üzerine yapılmalıdır. Eşit işe eşit ücret mutlaka uygulanmalıdır. Emekliliğin maddî ve manevî açıdan en çok desteğe
ihtiyaç duyulan bir dönem olduğu unutulmadan, insanca yaşanabilir ölçülerin
emeklilere de sağlanması gerekmektedir. Anayasamızın eşitlik ilkesini hayata geçirebilmek için,
15.10.1991 tarihinden sonra işe başlayan kamu görevlilerine bir derece
ilerlemesi verilmeli, ilk defa memuriyete başlayacak olanların da bu haktan
faydalanabilmelerini sağlayacak düzenlemeler acilen yapılmalıdır. Emeklilik yaşının yukarıya çekilmesi sebebiyle daha
uzun süre çalışma zorunluluğunun yaratılmış olması, üst unvan ve kadroda birikme
yaratacağından dolayı, derece ve kademe ilerlemelerini engelleyen mevcut
hükümler gözden geçirilerek yeniden düzenlenmelidir. 1475 sayılı İş Kanununa tabi işçilerimiz, sendikal
haklarını kullanabilirken ve kendi haklarını hukuklarını arayabilirken, kamu görevlileri,
sendikal haklarını kullanmaktan mahrumdurlar. Dolayısıyla, Anayasamızın 53 üncü
maddesi ve ILO sözleşmeleri doğrultusunda kamu görevlile-rimizin de sendikal
haklarını kullanabilmeleri için, kamu görevlileri sendikaları uyum yasası bir
an önce çıkarılmalıdır. Bu vesileyle, necip Türk Milletinin, idrak etmekte
olduğu mübarek ramazan şerifini ve ardından, hep beraber idrak edeceğimiz
mübarek Ramazan Bayramını şimdiden tebrik ediyor; 2001 yılı bütçesinin,
ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını dileyerek, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlı-yorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Şen. İkinci sözcü, Uşak Milletvekili Armağan Yılmaz;
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA ARMAĞAN YILMAZ (Uşak) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Hazine
Müsteşarlığı bütçesi üzerindeki görüşlerimi açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce, Partim ve şahsım adına Yüce Meclisinizi
saygıyla selamlarım. Türkiye'de, bütçe uygulamalarında veya finansman
tekniklerinde maalesef, vergi dışında borçlanmaya yoğun bir şekilde
başvurulması ve borçlanmanın, bilhassa olağanüstü şartlarda gerçekleşmesi, çok
yüksek faiz oranlarıyla, yıllarca, Türkiye'nin borçlanma politikalarının
sürdürülmesi, bir bakıma kamu krizinin en önemli nedenlerindendir. Yüksek faiz politikalarının, ülkede gelir dağılımını
bozduğunu, fakir ve zengin kitleler arasında çok büyük uçurumlar yarattığını
görmekteyiz. Geçen yıl, Hazine Müsteşarlığına 26,1 katrilyonluk bütçe verilmiş
olup, bunun 21,6 katrilyonunun iç ve dış borç faizlerine gideceğini öngörmüşüz.
Bu yıl ise, Hazinemize, 2001 yılı bütçesinin yüzde 45'ini oluşturan 21,6
katrilyonluk bütçe vermişiz; bunun 16,6 katrilyonluk bölümü, iç ve dış borç faizlerinin
karşılanmasında kullanılacaktır. Dolayısıyla, devleti faiz batağından
kurtarmanın, kısa vadeli yüksek faizli borçları, uzun vadeli düşük faizli
borçlarla takas etmenin yollarını araştırarak bulmak mecburiyetindeyiz. Uzun yıllardır, ilk defa 2000 yılında vergi
gelirlerinin yüzde 76'sı faize giderken, 2001 yılında bu oran yüzde 52'ye
gerileyecek olup, kamu harcamalarının yarıya yakın bir bölümü yatırımlara
dönüşecektir. Hazine bütçesi, enflasyonla mücadele doğrultusunda IMF
ve Dünya Bankası destekli uygulanan ekonomik istikrar programı, bozulan makro
iktisadî dengelerin yeniden tesisini hedeflemektedir. 2000 yılı, enflasyonist bekleyişin azaldığı bir yıl
olmuştur. Dış dünyada meydana gelen bazı gelişmelerin etkisiyle, hedeflenen
enflasyon bakımından istenilen düzeyden bir miktar sapma olmasına rağmen, 1986
yılından beri elde edilen en düşük enflasyon seviyesine ulaşmıştır. 2001 yılı enflasyon hedefimiz, TÜFE'de yüzde 12 ve
TEFE'de yüzde 10 olarak ifade edilmektedir. Programın nihai hedefi, bilindiği gibi,
2002 yılında enflasyonun tek haneli rakam indirilmesidir. Ayrıca, uygulanan sıkı para politikası sayesinde, bütçe
azınsanmayacak bir büyüklükte faiz fazlası vermiş olup, bu uygulamalar
sayesinde, kamu kesimi borçlanma maliyeti düşürülmüş ve aynı zamanda, ciddî
kamusal harcama tasarrufu gerçekleştirilmiştir. Bütçe finansmanında
içborçlanmanın payının nispeten azaltılarak, faiz oranlarının aşağıya çekilmesi
ve kamu kesimi faiz dışı fazlasının artırılması hedeflenmiştir. Bu hedefler
doğrultusunda, 1999 yılı sonu itibariyle, yüzde 108'ler civarında olan içborç
ortalama bileşik faiz oranı, 2000 yılında yüzde 38 seviyesine kadar gerilemiş
bulunmaktadır. Tüm bu uygulamalar, şüphesiz, 57 nci hükümetin başarısı olarak
tarihimizdeki haklı yerini alacaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
ekonomisi, ciddî bir dönemeçten geçiyor. IMF'yle yapılan 17 nci stand-by
anlaşmasında kararlaştırılan yapısal reformların hayata geçi-rilmesinin
gerektiği kanaatindeyim; ancak, bu reformlar yapılırken, ceremesini vatandaşa
yüklememenin yollarını bulmak mecburiyetindeyiz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üretmeyen ve
giderek de üretimden uzaklaşan bir ekonominin kalkınması, gelişmesi mümkün
değildir. Türk ekonomisi, maalesef, parayla para kazanılan, parası olana devlet
kesesinden tatlı kârlar dağıtılan bir noktaya getirilmiştir. 57 nci hükümetin
hedefi, ekonomiyi, girdiği bu çıkmazdan çıkararak, yine, yatırıma, üretime ve
dışsatıma dayalı çizgiye çekmektir; ancak, bu noktada, piyasalarda ciddî bir
sermaye erozyonu vardır. Gerçek sanayici ve yatırımcılar, artık, giderek bu
piyasadan çekiliyorlar. Bu insanları piyasalara geri kazanmanın yolu
bulunmalıdır. Aynı şekilde, yatırım sermayesi ve teknolojik gelişme açığının
kapatılması için, yabancı yatırımcı ve yatırıma dönük doğrudan sermayenin
ülkeye çekilmesi kaçınılmaz bir zorunluluktur. Değerli arkadaşlarım, gerek yerli gerekse yabancı
yatırımcı ve sermayenin Türkiye ekonomisine kazanılması, şüphesiz, piyasalara
giriş önündeki engellerin kaldırılması, hatta daha cazip hale getirilmesiyle
birebir ilişkidir. Bugün, doğrudan
yabancı sermaye ve portföy yatırımı olarak, dünyada serbest olarak dolaşan
kaynakların toplamı 1,5 trilyon dolardır. Türkiye'nin, bu büyüklükteki kaynaktan
mevcut koşullarda aldığı yıllık pay ise yüzde 1 düzeyinde bile değildir;
öncelikle, doğrudan yabancı sermaye içerisindeki payının yılda yüzde 5'lere
çıkarılması gerektiğine inanıyorum. Türkiye, yabancı yatırımcıyı ülkemize çekme
hedefine ulaşmak için ne gerekiyorsa yapmak zorundadır. Öncelikle, bürokratik
işlemleri azaltmalıyız. Yatırımı cazip kılacak kolaylıkları sağlamalıyız. Her
şeyden de önemlisi ve en önemlisi, ekonomik güven ortamını oluşturmak
mecburiyetindeyiz. Bu konuda, Hazine Müsteşarlığı bünyesindeki Teşvik Uygulama
Genel Müdürlüğü ve Yabancı Sermaye Genel Müdürlüğü, yerli ve yabancı sektör
girişimcileri için önem taşımaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamu maliyesinde
5 karadelik arasında sayılan kamu iktisadî teşekküllerinin denetim ve
gözetiminden de, bir noktada Hazine sorumludur. Hazine bünyesinde bulunan KİT
Genel Müdürlüğü marifetiyle, KİT'lerin yönetim kurullarına atanan ve görev
yapan şahıslar, en üst organda oturmak suretiyle, devletin çıkar ve
menfaatlarını korumakla görevlendirilmiştir. Buna rağmen, KİT'ler zarar ediyor,
bütçeye ciddî yük bindiriyor. Bu uygulamanın doğruluğu bence tartışılır. Daha
doğrusu, hazine bürokratları, yönetim kurulu üyeliklerini, salt ekgelir getiren
bir işlev olarak görmemelidir, bu kişilerin seçimi ve atanmasında geçerli olan
değerlendirme ve yeterlilik kıstasları yeniden gözden geçirilmeli veya
değiştirilmelidir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dikkatinizi
önemli bir noktaya çekmek istiyorum. Ekonomik krizleri çözmek kadar, krizin
olacağının önceden algılanması önem kazanmıştır. Kriz sırasında önlem almanın
maliyeti, kriz öncesi tedbirlerin maliyetinden daha fazla olabilmektedir. Bu ve
benzeri gelişmeler ışığında düşünüldüğünde de, bunu temin edecek kurumsal ve
fonksiyonel yapı gözden geçirilerek, yeniden yapılandırmanın kaçınılmaz bir
gereklilik olduğu inancındayım. Kamu yönetiminde sorumlu olan kişilerin
sorumluluklarını büyük bir duyarlılıkla yerine getirmesi gerektiği
kanaatindeyim. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu duygu ve
düşüncelerle, 2001 yılı Hazine Müsteşarlığı bütçesinin milletimize hayırlara
vesile olmasını Cenabı Allah'tan niyaz eder, bizleri televizyondan izleyen
vatandaşlarımızın mübarek ramazan ayını tebrik eder, Milliyetçi Hareket Partisi
ve şahsım adına Yüce Meclisinizi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Yılmaz. Sayın milletvekilleri, çalışma süremizin sonuna geldik. Alınan karar gereğince, saat 18.00'de toplanmak üzere
birleşime ara veriyorum. Kapanma
Saati: 16.02 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati:
18.00 BAŞKAN: Başkanvekili
Ali ILIKSOY KÂTİP ÜYELER:
Sebahattin KARAKELLE (Erzincan), Burhan ORHAN (Bursa) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 29 uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum. Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz. III . - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 1.- 2001 Malî
Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı
Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/764;
1/765; 1/740, 3/642; 1/741, 3/643) (S.Sayıları: 552, 553, 554, 555)
(Devam) E) BAŞBAKANLIK
(Devam) 1.- Başbakanlık
2001 Malî Yılı Bütçesi 2.- Başbakanlık 1999 Malî Yılı Kesinhesabı F) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI (Devam) 1.- Hazine
Müsteşarlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi 2.- Hazine
Müsteşarlığı1999 Malî Yılı Kesinhesabı G) GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam) 1.- Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğü 2001 Malî Yılı Bütçesi 2.- Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğü1999 Malî Yılı Kesinhesabı BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde. İkinci tur için, Milliyetçi Hareket Partisi Grubundan
iki arkadaşımız görüşlerini ifade etmişti. Şimdi, söz sırası, MHP Grubu adına
Kütahya Milletvekili Sayın Seydi Karakuş'ta; buyurun Sayın Karakuş. (MHP
sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakikadır Sayın Karakuş. MHP GRUBU ADINA
SEYDİ KARAKUŞ (Kütahya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülecek olan
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ayrıca, dün, İstanbul'da şehit edilen polislerimize,
Cenabı Allah'tan rahmet, ailelerine ve emniyet teşkilatına başsağlığı
diliyorum. Sayın milletvekilleri, öncelikle, Türk sporunun yükünü
fiilen yüklenen ve yeni göreve başlayan federasyon başkanlarına da, ayrı ayrı
başarılar diliyorum. Sayın milletvekilleri, spor, insanlık tarihi ile
başlayıp gelişen ve hayatın bir parçası olan hareketin kurallar çerçevesinde
ortaya konulduğu sosyal bir olgudur. Yaşamak için öldürmek gerektiği felsefesinden
ortaya çıktığı da söylenilebilen sporun, bugün, ülkeler arasındaki
mücadelelerdeki fonksiyonu küçümsenemeyecek boyutlardadır. Sosyal, ekonomik ve
siyasal boyutlarıyla toplumları etkileyen spor olgusu, ülkemizi, tabiî olarak
ciddî şekilde ilgilendirmektedir. Türk tarihinin farklı dönemlerinde, toplumu
oluşturan kadın ve erkekler tarafından yapılan spor, milletler mücadelesinde
büyük rol oynamıştır. O dönemlerde daha çok fizik gücüne dayalı savaşların
olması insan gücünün önemini artırmıştır. Dolayısıyla, devletler, kendi
insanını güçlü kılmak için yoğun çaba sarf etmişlerdir. Osmanlı öncesi dönemde
de, Türklerde, çoğunlukla at ile ilgili binicilik, cirit, gökbörü, çögen,
güreş, okçuluk gibi oyunlar oynanırken, hem eğlenilmiş hem de her an savaşa
hazır olunmuştur. Osmanlıdan itibaren spor, eğlence aracı olarak da gündeme
gelmeye devam etmiştir. Spora ve sporcuya sahip çıkma, bizzat padişah
tarafından garanti altına alınmıştır. Cumhuriyetimizin kuruluşuyla beraber,
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bizzat sporla ilgilenmiş, spora ve sporcuya büyük
önem vermiştir. Atatürk, 1938'de spor kurumunu yasallaştırarak, spora verdiği
önemi ortaya koymuştur. 1938'de çıkarılan 3530 sayılı Beden Terbiyesi Kanunu,
hâlâ sporumuzun yasal boyutuyla ana istikametini oluşturmaktadır. Bugün, 3289
sayılı Yasayla yürütülen gençlik ve spor faaliyetlerinin, o günden bugüne
kendini geliştirebildiğini ya da kanunların emrettiğini devletin müeyyidelerle
yerine getirdiğini söyleyemeyiz. Bütçesini görüştüğümüz Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü,
hem gençliği hem de sporu himayesi altına almış görülmektedir. 30 milyon
gencimizin bulunduğu ülkemizde, üretken bir neslin, 21 inci Yüzyılda gelişmiş
ülkelerle dengeyi sağlayacak, bilgili, eğitimli ve en önemlisi sağlıklı bir
gençliği yetiştirebiliyor muyuz? İlköğretimden başlayan sınav yarışması, okul ile
dershane dışına çıkamayan bir hengâme içerisinde sıkıştırarak, ekmek parası
kazanmaktan başka bir şey düşünemeyen gençliğin görüntüsü içerisindeyiz. Test
çözmekten pek serbest zaman bulamayan öğrenci gençliğimiz, bulduğu boş
zamanlarda da vakitlerini değişik zararlı ortamlarda geçirmekte, ruh ve beden
sağlıkları bozulmaktadır. Üretken olmanın temel şartı sağlıklı olmaktan geçer;
sağlıklı olabilmenin temel şartı ise, bi-linçli sporu alışkanlık haline getirmektir.
Ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarını yeterince karşılayamadığımız insanlarımız,
sağlığını kaybetmekte, bunun sonucunda kendisine, ailesine, çevresine ve
ülkesine değişik zararlar vermektedir. Böylece, bugün istemeye istemeye de olsa
affettiğimiz insanlarımız, tekrar hapishaneleri doldurmakta, buralarda
rehabilite edilememenin yanında, illegal işler için yetişmiş eleman durumuna
gelmektedirler. Sporu, sadece basit bir hareket ya da değişik
branşlardaki etkinlikler bazında ele alırsak, gerçekleri tam manasıyla görmemiş
oluruz. Gelişmiş dünya toplumlarında sporun, hem eğitim aracı olarak
değerlendirilmesi hem de ülkelerarası mücadelelerde üstünlük işareti olarak
görülmesi, dünya ve olimpiyat şampiyonlarında olduğu gibi zor değildir. Bu
bakımdan, Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, Fransa, Kanada, Japonya,
İngiltere, İspanya, İtalya ve değişik ülkelerde ülke-mizdeki toplam spor
tesisleri ve sporcu sayısının 500-1000 katını bile geçen fark bulunmaktadır. Sayın milletvekilleri, bu olay, yerine getirilmiş olmak
için olmamalıdır. Her yaştaki insanımızın ruh ve beden sağlığı için, üretken
bir nesil yetiştirebilmek, böylece dünya devletleri arasında kendine güçlü yer
edinecek bir imkân sağlaması için, gençliğe, spora ve sporcuya ciddî önem
verilmesine inanmaktayız. Her ne kadar, 1982 Anayasamızın 58 ve 59 uncu
maddeleri, gençliğin kötü alışkanlıklara sahip olmaması spor ve sporcunun
korunmasını esas alıyorsa da, gerçekte, bunu, ne derece yerine getirdiğimizi
iyi değerlendirmeliyiz. Ayrıca, spor denilince sadece futbol akla gelmemeli;
başta, medya olmak üzere, diğer sporları tanıtma ve yayma konusunda yardımcı
olunmalıdır. Hangi spor olursa olsun, insanımız tarafından yapılıyor
olması arzuladığımız durumdur. Sporu alışkanlık haline getirecek temel çalışmalara
ilköğretimden başlayarak üniversite bitimine kadar, hatta bir hayat boyu
yapılması sağlanmalıdır. Bugün kâğıt üzerinde okullarımızda beden eğitimi ve
spor dersleri bulunmaktadır; ancak, çoğu eğitim kurumlarımızda ya tesis yok
veya yetersiz ya da beden eğitimi veya spor uzmanları bulunmamaktadır. 40
dakikalık beden eğitimi derslerinin 20 dakikası öğrencinin giyinmesi ve bir
sonraki derse geç kalınmaması için yapılan telkin, beden eğitimi dersini
göstermelik hale getirmiştir. Bunun sonucunda da kulüplerin altyapısı
oluşmamakta, sporda alışkanlığın kazanılacağı çağda, öğrenci, gereken ilgiyi
görememektedir. Bu bakımdan, sporun gelişmesi ve yaygınlaştırılması
için: Altyapıya önem verilmeli ve tesisler
yaygınlaştırılmalıdır. Bakanlığın desteklediği özel ve tüzelkişilere tesis
yaptırılarak, isimlerinin verilmesi çalışmaları yoğunlaştırılmalıdır. Bakanlığımıza bu konuda destek sağlanmalıdır. Mahallî idarelerce spor uzmanı bulundurma zorunlu hale
getirilmelidir. Başarılı sporculara burs, barınma gibi değişik imkânlar
sağlanmalıdır. Sponsorluğun desteklenmesi konusunda yasal çalışmalar
yapılmalıdır. Yabancı sporcu transferinin daha dikkatli yapılması
özel ihtimam gerektirmektedir. Spor etkinliklerinin yapılması, tesis, araç, gereç
ihtiyacının karşılanması sadece Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünden
beklenmemelidir. Yolsuzlukların önlenerek, buralara giden paraların bir
kısmının bile spora kanalize edilmesi, bu yönde büyük mesafeler kat
ettirecektir. Hapishanelere harcanacak para, eğitim yuvalarına harcanırsa, hapishanelere
insan göndermenin yolları engellenmiş olacaktır. Okullarda beden eğitimi ders saatleri artırılmalıdır.
Başarılı sporculara itici güç yardımları yapılmalıdır. Kızların, okuliçi ve
okuldışı spor faaliyetlerde bulunmaları teşvik edilmelidir. Kulüplerde beden
eğitimi öğretmenlerinden yararlanmalı, beden eğitimi öğretmenliği cazip hale
getirilmelidir. İlkokul öğretmenleri, millî sporcular ve yetenekli
öğrencilerden yardımcı öğretmen yetiştirilmelidir. Sporcu öğrencilere tahsil
hayatı boyunca burs sağlanmalıdır. Amatör spor desteklenmelidir. Bu konuda,
profesyonel sporcuların transferlerinden belirli yüzdeler alınarak, amatör
spora aktarılmalıdır. Trilyonları alan profesyonel sporcularımız yukarıdan
düşmüyorlar, mutlaka, altyapıdan geliyorlar; o bakımdan, amatör spora özellikle
bu konuda yardım sağlanmalıdır. Sayın milletvekilleri, sporun yaygınlaştırılması,
gençliğin korunması, öncelikle, onu ciddîye almakla ve yasal yapılanmalarla
sağlanacaktır. Yetenekli sporcuların tespiti noktasında yeni yapılanmaya
gidilmelidir. Ana sınıfından başlayacak yetenek seçimi, geleceğin
şampiyonlarını ortaya çıkacaktır. Bu konuda, Sayın Bakanımızın, özel
gayretleriyle organize edilen beden eğitimi ve spor yüksek okullarıyla
işbirliği halindeki yetenek seçiminin ve onların spora katkıları konusundaki
çalışmaların devamını ve daha iyi noktalara çekilmesini arzu ediyoruz. Bunun yanında, gençliğimize sosyal, kültürel, ekonomik
faydaların sağlanacağı gençlik müsteşarlığı gibi bir yapılanmaya da ihtiyaç
olduğuna inanmaktayız. Yetenekli sporcuların tespiti, yeterli düzeydeki
antrenör ve spor uzmanlarının pedagojik eğitim almış olmalarına dikkat ederek,
altyapıda görev almaları özendirilmelidir. BAŞKAN - Sayın Karakuş, sürenizi 1 dakika uzatıyorum;
lütfen tamamlayınız. SEYDİ KARAKUŞ (Devamla) - Teşekkür ederim. Aksi halde, 2000 Sidney Olimpiyatlarında olduğu gibi,
millî takımlarımız, antrenör ve sporcuların büyük çoğunluğunu yurtdışında
getirme gibi bir durumla karşı karşıya gelecektir. Federasyonlarımız özerkleştirilerek desteklenmelidir. Kitlelerin spor yapması noktasında da, işyerlerinde,
toplukonutlarda, mahallî idarelerde spor tesisi yapımı zorunlu hale
getirilerek, ciddî müeyyideler konulmalıdır. Bu yerlerde, ailelerin, serbest
zamanlarını topluca değerlendirebileceği ortamlar mutlaka sağlanmalıdır. Ülke içi, Avrupa, kıtalararası, dünya ve olimpiyat
oyunları gibi spor organizasyonlarında onbinlerden milyarlara varan seyirciyi,
bunların iletişiminde -sadece Sidney Olimpiyatlarındaki Bu kadar önem arz eden, sosyal bir olgu olan sporun ve
gençliğin, sadece Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne bu bütçeyle yüklenmesi,
gençliğe ve spora fazla önem veremediğimizin bir göstergesidir. Yine de, hem
olimpiyatlarda hem diğer şampiyonalarda Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzün
başarıları küçümsenemeyecek kadar ciddîdir. Yine, bunun yanında, 2001 bütçesinde 6 trilyon liralık
bir yatırımla, 2008 olimpiyatlarına hazırlanan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin
iki saha bile yapamayacak bu parayla, hem gençliğe hem de spora hizmet etmesi
gerçekten zor görünmektedir. Mesleği de spor olan Sayın Bakanımızın ve Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğünün bu konudaki gayreti yetmemektedir. Bu vesileyle, hepinizi saygılarımla selamlarım. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Karakuş. Demokratik Sol Parti Grubu adına üç arkadaşımız
konuşacaklar. Sayın Başkan, süreyi eşit mi kullanacaklar? AYDIN TÜMEN (Ankara) - Evet. BAŞKAN - Demokratik Sol Parti Grubu adına ilk söz,
İzmir Milletvekili Saffet Başaran'a Buyurun Sayın Başaran. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA SAFFET BAŞARAN (İzmir) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Başbakanlık bütçesi üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubu
adına söz almış bulunuyorum; hepinizi, şahsım ve grubum adına saygıyla
selamlıyorum. Başbakanlık Teşkilatı, 3056 sayılı Kanunla kendisine
verilen bakanlıklar arasında işbirliğini sağlamak, hükümetin genel siyasetinin
yürütülmesini gözetmek, devlet teşkilatının düzenli ve etkin bir şekilde
işlemesini temin etmek, Anayasa ve kanunlarla Başbakana verilen görevlerin
yerine getirilmesinde Başbakana yardımcı olmak gibi görevleri yerine getiren,
merkez teşkilatı ile buna bağlı ilgili kuruluşlardan meydana gelen, doğrudan
Başbakana bağlı bir teşkilattır. Bu teşkilatın bütçesi hazırlanırken, bir yandan, ilgili
kanunda ayrıntıları belirtilen görevleri bütün bir yıl boyunca yerine
getirebilmek, hizmetlerin zorunlu kıldığı mal ve hizmetleri alabilmek, diğer
yandan, ülke kaynakları, bütçe standartları ve azamî tasarruf ilkesine uyularak
hazırlandığını görmekteyiz. Başbakanlık Teşkilatı içinde yer alan merkez teşkilatı
ve buna bağlı kuruluşların 2001 malî yılı için öngörülen ödeneklerin toplamı;
yani, Başbakanlık 2001 malî yılı bütçesi 400 601 001 000 000 olarak
öngörülmüştür. Bir önceki yıla göre yüzde 9,1 oranında artış gösteren bu
bütçenin, Yine, bu bütçede yer alan ve Başbakanlık merkez
teşkilatına bağlı Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumuna ayrılan ödenek
55 trilyon 470 milyar Türk Lirası, Türkiye Bilimler Akademisinin ödeneği de 1
trilyon 100 milyar Türk Lirasıdır. Bilimsel araştırma ve geliştirme politikalarının
çağımızın en stratejik politikaları olduğu düşünüldüğünde, hem bu kurumlarımıza
hem de üniversitelerimize tahsis edilen ödeneklerin yetersiz olduğunu görürüz.
Önümüzdeki bütçelerde, ar-ge çalışmalarına ayrılacak ödeneklerin artırılması en
büyük dileğimizdir. Sayın milletvekilleri, bütçeler üzerinde yıllardır
yapılan değerlendirmelerde, Başbakanlığa bağlı kuruluşların sayısının
çokluğundan şikâyet edilmiştir. Bu değerlendirmelerde haklılık payı olduğuna
katılıyoruz. Bugün, sayıları 50'yi geçen bunca kurum ve kuruluş, hiç şüphesiz,
bir ihtiyaçtan ve iyi niyetle, çeşitli zamanlarda kurulmuş ve bunların
öneminden olsa gerek, en yüksek ve en güçlü organ olan Başbakanlığa bağlanmak
suretiyle, bugünlere gelinmiştir. Gerek Başbakanlıkta gerekse diğer kurumlarımızdaki
hantal yapının düzeltilmesi ve devletin yeniden yapılandırılmasıyla ilgili
olarak, hükümetimize verilen yetki yasasıyla, hükümetimizce bir erken çözüm
aranmış; ancak, yetki yasasının iptaliyle bu süreç uzamıştır. Sayın milletvekilleri, hükümetimizin iş başına geldiği
günden bugüne kadar geçen 19-20 aylık dönemde yaptığı icraatların, sağduyulu
her vatandaşımız tarafından takdir ve destek gördüğünü biliyoruz. Yapılan
icraatlar, halkımızda, bu hükümete olan güveni artırmaktadır. Bu kısa dönemde, devlete ciddîyet ve tutarlılık
getirilmiştir. Her hafta düzenli olarak toplanan ve kamuoyunu bilgilendiren
hükümetimiz, koalisyon hükümeti olmasına karşın, kendi içerisinde uyumlu,
kararlı ve ilkeli tutumuyla, tüm sorunların üzerine giderek, ülkeye hizmet
iradesini ve arzusunu göstermektedir. 57 nci hükümetimiz ve 21 inci Dönem Meclisimiz, bu
dönemde pek çok iş üretti, çok ciddî ve çok somut sonuçlar aldı ve almakta;
bunları burada sayarak vaktinizi almak istemiyorum. Hükümetimizin ve
Meclisimizin çalışma performansı, hükümetimizin sorunlara koyduğu teşhisler,
çözüm önerileri ve yaklaşımları bizleri umutlandırıyor. 18 Nisan 1999 seçimlerinden sonra, 57 nci hükümetle
yakalanan siyasî istikrar ve halk desteği sayesinde, bu dönemde, programın,
rutin devlet işleri -ki, bunlar arasında, geçmişin istikrarsız ve yanlış
uygulamaları sonucunda oluşan yozlaşmalardan devletin ve toplumun arındırılması
var- ülkenin ulusal ve uluslararası yeni açılımlara hazırlanması ve ekonominin
düzeltilmesi gibi başlıklar altında toplandığını ifade edebiliriz. Bu kısa dönemde yapılan hizmetler, bundan sonra
yapılacakların güvencesini vermektedir. Hükümetimiz, geçmişten devraldığı ağır
ve bunalımlı dönemi, bir yandan, kendi kararlı politikaları, bir yandan da
halkımızın desteğiyle aşma mücadelesi vermektedir. Yine, hükümetimiz, bir hukuk devletinde olması gereken
duyarlılığı göstererek, her türlü kirlenmişliğin ve yozlaşmanın üzerine
gitmekte, bunu yaparken, yasal eksiklikler ve yapılanmalar, Meclisimizin
desteği ve katkısıyla giderilmektedir. Ulusal ve uluslararası sorunlarımız, hükümetimizin ve
Meclisimizin büyük bir gayret ve çabasıyla çözüme ulaştırılmaya
çalışılmaktadır. Bilindiği gibi, 57 nci hükümetimizin gündeminde,
ekonominin düzeltilmesi, önemli ve öncelikli bir yer tutmaktadır. Yirmibeş otuz yıldır, toplumumuzda, her gün daha çok,
daha büyük ve daha kolay sorun yaratan, toplumsal dengeleri altüst edecek,
ülkemizde neredeyse çok ciddî zafiyetler oluşturacak kadar güçlenmiş çıkar ve
şer odakları, hemen her yerde, merkezde ve merkezden uzak çevrede oluşmuş,
siyasî istikrarsızlıktan yararlanıp, ulusal ekonomiden hak etmedikleri ölçüde
pay alarak, bazen doğrudan kendileri, bazen de birbirlerine destek vererek,
toplumu temelinden sarsacak duruma gelmişlerdir. Bırakın gelir dağılımındaki
adaletsizliği, neredeyse, halka verilecek malî kaynak kalmamıştır. Gelinen
noktanın özü, hükümetimizin bugün uğraştığı sorunların fotoğrafı budur. Hükümetimizin bu haksız ve adaletsiz yapıyı kırmak ve
bir zaman diliminde halkımızın beklentilerini yerine getirebilmek için siyasî
ve tarihî sorumluluğu üzerine alarak sergilediği gayret ve çabalar,
toplumumuzun, başta bütün dinamikleri ve halkımız tarafından bilinçli olarak
desteklenmelidir diye düşünüyoruz. Sayın milletvekilleri, Başbakanımız Sayın Bülent
Ecevit, Türk siyasî hayatına, bazı siyasilerimizin pek itibar etmediği, çok
önemli, çağdaş, kalıcı ve evrensel ölçütler içeren değerler kazandırmış ve
kazandırmaya devam etmektedir. Geçtiğimiz yıllarda yapılan seçimler sonucunda, siyasî
istikrar adına çok istenen, salt çoğunluklu tek parti iktidarları
kurulamayınca, Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit, daha o yıllarda, demokrasiye
olan inancının ve ulusal iradeye olan saygısının gereği olarak, ülkenin
koalisyon hükümetleriyle de idare edilebileceği inancını dile getirmiş ve bunu
savunarak bugünlere gelinmiştir. Başbakanımızın bu inancı ve kararlı çabaları sayesinde,
bugün, ülkemiz çok önemli bir gücünü ve dinamiğini; yani, siyasî istikrarını,
ulusal iradeye ve demokratik kriterlere uygun olarak elde edebilmiştir.
Böylece, Türk siyaseti önemli bir dönemeci geride bırakarak, siyasî istikrarı
üretir olmuştur; bunu, çok önemli bir aşama olarak görüyoruz ve bugün 57 nci
hükümete katılan üç siyasî partimiz tarafından olgunlukla kullanılabilmektedir.
Sayın milletvekilleri, koalisyon olgusu hiç şüphesiz
millî iradeye saygı, demokrasiye inanç ve sorumluluk duygusuna dayanır.
Koalisyonu kurmak ve yaşatmak ise, siyasî etik, siyasî üslup, güven, diyalog,
ülkeye hizmet inancı, dayanışma, paylaşımcılık ruhu, beceri ve hiç şüphesiz ki,
genel ahlak kurallarına uymayı gerektirir. Ülkemizde yıllardır özlemini çektiğimiz, olmasını
istediğimiz siyasî etik ve siyasî kültür, bugün, 57 nci hükümetle birlikte
hayata geçirilmektedir. Bu siyasî etik ve kültür, toplumda gelişip yerleştikçe,
demokrasimiz etkinlik ve işlerlik kazanacak, demokrasi bir yaşam biçimi
olacaktır. Toplumsal barış olumlu etkilenecek, böylece, Büyük Önder Atatürk'ün
"Yurtta Barış, Dünyada Barış" sözünün birinci ayağı olan yurtta
barış, güç kazanacaktır. İnsanlarımız arasında dayanışma ve paylaşımcılık ruhu
gelişecek, bir yandan, ulusal birliğimiz ve ulusal bütünlüğümüz güç kazanacak,
diğer yandan, insanlarımız, bugün olduğundan daha ileri düzeyde varlıklarını,
bilgilerini ve emeklerini birleştirerek; ekonomik, sosyal ve kültürel
alanlarda, birlikte girişimlerde bulunarak, halkımızın girişimcilik potansiyeli
güç kazanacak, sağlıklı üretim, hakça paylaşan refah toplumuna ulaşmamız hiç de
zor olmayacaktır diye düşünüyorum. Sayın milletvekilleri, son olarak bir hususu sizlerle
paylaşarak sözlerime son vermek istiyorum. BAŞKAN- Sayın Başaran, son 1 dakikanız efendim. Buyurun. SAFFET BAŞARAN (Devamla)- Bizim Ulusal Kurtuluş
Savaşımız, bilindiği gibi, savunma amaçlıdır; 1974 Barış Harekâtı da savunmaya
yöneliktir. Türkiye Cumhuriyetinin
kurucusu Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'le beraber yeni devlet yapımızda
ve toplum yaşantımızda; "yurtta barış, dünyada barış" ilkesi, savunma
amacı taşımayan tüm savaşlara karşı olma ilkesi, muasır medeniyet seviyesinin
de üstünü hedef seçen uygarlaşma ilkesi vazgeçilmez politikalarımızdandır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kurulduğundan bu yana
barıştan ve uygarlaşmaktan yana tavrını ortaya koymuş, çağdaşlaşma iddiası olan
bir devlettir. Bugün, gelişmiş Batı devletlerinden bazıları,
geçtiğimiz aylarda, sözde Ermeni soykırımı iddiasıyla tarihin o dönemindeki
gerçeklerini çarpıtarak, ülkemize haksızlık ettiler. Dünyanın çeşitli
bölgelerinde sunî anlaşmazlıklar yaratarak savaş ekonomilerini ayakta tutmak ve
geliştirmek ve bu yolla zenginleşmek, uygarlığın hangi kriterleriyle bağdaşır?
Bugün dünya barışı, çoğu sunî olarak yaratılan bölgesel anlaşmazlık ve gerginliklerle
sürekli tehdit altındadır. Çağımızda gelişen bunca değerlere rağmen, dünya
barışına ve dünyadaki açlığa ilgisiz kalan, hatta, dünya barışını tehdit eden
yaklaşımları sergileyenlerin, tarihin derinliklerinden siyasî ve ekonomik çıkar
sağlamaya hakları yoktur. Sayın milletvekilleri, ülkemiz 20 nci Yüzyıla
savaşlarla girmiş, Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün "yurtta barış,
dünyada barış" ilkesiyle bu yüzyılı tamamlamak üzeredir. 21 inci Yüzyıla da, Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit'in
siyasî üslubunun ve siyasî kültürünün bütün zamanlarda yaşayabilecek objektif
ve evrensel değerlerinin etkisinde ve aydınlığında, sevgiyi, barışı ve
demokrasiyi el ele büyüterek girecektir. Bu inanç ve düşüncelerle, tüm bütçelerimizin ülkemize
yararlı olmasını diler, hepinize saygılar sunar, Başkanıma teşekkürler ederim.
(DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Teşekkürler Sayın Başaran. Sayın Ali Tekin; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA ALİ TEKİN (Adana) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Hazine Müsteşarlığı bütçesi üzerinde, Demokratik Sol
Parti adına konuşacağım; hepinize saygılar sunarım. Hazine Müsteşarlığı bütçesini ele alırken, konuyu üç
başlık altında incelemek mümkündür; bunlar, dış borçlar, iç borçlar ve
bankacılık sektörü olarak düşünülebilir. Öncelikle, dış borçlardan bahsetmek istiyorum. Türk
Hazinesinin, dışborç -anapara ve faiz- ödemeleri bakımından dış dünyada
gerçekten güvenilir olduğunu görüyoruz. Son likidite sorununa rağmen -örneğin,
dünkü Frankfurt zirvesinde- uluslararası bankalar, Türk ekonomisine olan
güvenin, gerçekten devam ettiğini gösterdiler. Geçen günlerde de, uluslararası
reyting kuruluşları, Türk ekonomisinin notunda önemli bir sorun olmadığını
ifade ettiler. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ikinci konumuz,
iç borçlar. Türkiye, 1990'lı yıllarda, kamu harcamalarını, önemli ölçüde iç
borçlarla yürüttü. Bu dönemde, yüksek getirili ve göreceli olarak risksiz bir
yatırım aracı olarak görülen devlet tahvili olgusu, ekonomiye damgasını vurdu;
hatta, sık sık "faiz lobisi, rantiye" diye adlandırılan birtakım
kesimlerden de bahsedildi. 57 nci hükümet, bu borçlanma-faiz sarmalını ortadan
kaldırmaya yönelik ciddî adımlar attı. Malumunuz, 1990 Aralık ayında uygulamaya
konulan ekonomik istikrar ve yapısal reform programı bağlamında, kamu
harcamalarının kısılması ve döviz kurlarının önceden ilan edilerek, faizle
ilgili beklentilerin çerçevesinin çizilmesi amaçlanmıştı. Peki, bu programın
sonuçları, içborçlar konusunda nasıl oldu? Ortaya, şöyle bir resim çıktı:
Faizler, 1999 yılındaki ortalama yüzde 108 düzeyinden, 2000 yılında yüzde
38'lere kadar düştü. Böylece, devletin taşımak zorunda olduğu faiz yükünde,
2000 yılı için, yaklaşık olarak 20 milyar dolarlık bir azalma olduğunu
görüyoruz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, şimdi, gelelim
bankacılık sektörüne. Bu alanda da üç değişik olaydan bahsetmemiz mümkün;
bunlardan bir tanesi, yeni kurumsal yapılanmalar; ikincisi, devlet bankalarının
durumu ve üçüncü olarak da, bankalardaki likidite sorunundan bahsetmek olası. Tanınmış, uluslararası ekonomi politik uzmanlarından
Robert Gilpin'e göre, geri kalmış ülkelerin geri kalmışlıktan kurtulabilmeleri
için, ellerindeki en önemli politik araçlardan birisi, piyasa kurallarını
denetleyecek, gözetleyecek, gerektiği zaman piyasanın aksaklıklarını tamir
edebilecek bir devlet yapısına, devlet kapasitesine sahip olmak. Ülkemizde de, finans piyasalarının önündeki
başıbozukluğu, haksızlıkları ve hukuksuzlukları ortadan kaldırmak için kurulan
Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu, ülkemizde, sözü edilen bu piyasa
onarıcı devlet aygıtının önemli bir parçası haline gelmiştir. Böylece,
hükümetimiz, finans kesimini modernize etmek için, çok önemli bir adım
atmıştır. Ne yazık ki, ülkemizde, zaman zaman beliren negatif siyaset anlayışı
yüzünden, bu düzenlemelerin çok daha önce yapılması gerektiği halde, yapılması
mümkün olmamıştı. Bir diğer önemli gelişme, geçen aylarda, daha doğrusu
geçen ay, Ziraat Bankası, Halk Bankası, Vakıflar Bankası ve Emlak Bankasının;
yani, en önemli kamu bankalarının, önce özerkleştirilmesi, daha sonra da
özelleştirilmesi yönünde atılmış olan birtakım düzenlemeler. Bu girişim, bir
taraftan, ekonomide kaynakların etkin kullanılmasını sağlarken, diğer taraftan,
Türk siyasetinin üzerinde dolaşan en önemli ahlakî gölgelerden birinin de
ortadan kalkmasına yol açacaktır. Geçmişte, birtakım siyasî ya da kişisel
amaçlarla, hoyratça kullanılmış olan kamu bankalarını, bütün siyasî
çekiciliğine rağmen ve geçmişin reflekslerinin tam tersine, kontrolünden
çıkarmayı kabul eden bu koa-lisyon hükümetinin ortağı olan partileri
kutluyorum. Böylece, vatanseverliğin güzel bir örneğini vermiş oldunuz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son haftalarda,
bankacılık sektöründe bazı sorunlar yaşandı. Bu sorun, hükümetimizin, ABD gibi
dost ülkelerin ve IMF gibi uluslararası finans kuruluşlarının ortak çaba ve
katkılarıyla aşılmış durumda. Bu sorunun nedenleri konusunda çok değişik
teoriler var; ama, görünen o ki, şöyle bir mekanizma işledi: Yabancı
yatırımcılar, ellerindeki dövizi Türk Lirasına çevirmeye çalıştılar. Türk
Lirasıyla döviz alma taleplerini karşılarlarken, bir taraftan, piyasadan Türk
Lirasını çekmek durumunda kaldılar; çünkü, karşılığında döviz satın alıyorlardı
ve bu, piyasada, bir likidite daralmasına yol açtı. Merkez Bankasının uyguladığı, piyasaya ancak döviz
karşılığı TL sürme ilkesi gereğince -ki, bu ilke enflasyonla mücadele
programının bir parçası- piyasada azalan TL miktarından dolayı faiz-lerde bir
miktar sıçrama söz konusu oldu. Bu konunun tartışması, önümüzdeki günlerde daha
çok verinin ortaya çıkmasıyla daha sağlıklı bir şekilde yapılabilecektir;
ancak, birtakım genel değerlendirmeler yapılması ve sonuçlar çıkarılması
mümkündür. Değerlendirmelerden bir tanesi; 1980'lerin sonunda
uygulamaya konulan konvertibilite uygulamasının, yani dış finansal ilişkilerin
liberalizasyonunun, ülkeye para giriş çıkışında kamu otoritesinin etki alanını
daralttığıdır. Küresel ekonomide konvertibilite kaçınılmaz olduğuna göre,
burada söylememiz gereken şey, ekonomi politikalarının çok özenli olarak
yürütülmesi gerektiğidir. İkinci değerlendirme; bu sorunun, hükümetin sorumsuz
politikaları sonucu ortaya çıkmadığıdır. Geçmişteki krizler, hükümetlerin,
popülist, göz boyamaya yönelik enflasyonist politikaları sonucu ortaya
çıkarken, bu seferki sorun, tam tersine, hükümetin enflasyonla mücadele
programı çerçevesinde ortaya çıkmıştır. Biliyorsunuz ki, 1970'lerden beri Türkiye'de en düşük
enflasyon, 1982 yılında, yani 12 Eylül yönetimi altında yüzde 27 olarak
gerçekleşti. O günlerden bu yana hükümetler, ne yazık ki, enflas-yonu
düşüremedi. Geçenlerde açıklanan rakamlara göre, enflasyon, uzun yıllar sonra
ilk defa yüzde 30 bandına çekilebildi. 2001 yılı için ise, enflasyon
hedeflerinin yüzde 10 bandına ayarlanmış olduğunu görüyoruz. Bu hedef gerçekleştiği
takdirde, Türkiye için gerçekten tarihî bir başarı olacaktır. Bu hükümet, başka
hiçbir şey yapmasa ya da yapamasa dahi, yalnızca, ama yalnızca enflas-yonu
yenmesi, gelecek kuşaklara, yani bugünün gençlerine ve çocuklarına verdiği
tarihî bir hediye olacaktır. Sayın milletvekilleri, son olaylarla ilgili üçüncü
değerlendirme şudur: Türkiye'nin, belki de soğuk savaş döneminde olduğundan
bile daha değerli, prestijli bir ülke haline geldiğini gözlemli-yoruz. Zaman
zaman pürüzler ortaya çıksa da, dış dünyayla eklemlenmiş, yani entegre olmuş
bir Türkiye, yarattığı "karşılıklı bağımlılık" nedeniyle, hem dünya
politikasında önemli yer işgal eden devletlerin hem de uluslararası kamu
kuruluşlarının üzerinde önemle durdukları, hakkında politik ve ekonomik risk
almaktan çekinmedikleri bir konuma gelmiştir. Amerika Birleşik Devletlerinin, Avrupa Birliğinin,
Japon Hükümetinin, IMF ve Dünya Bankasının, ülkemizin ekonomik dirliğiyle bu
kadar yakından ilgilenmesi ve gerektiği zaman yardım elini uzatması, boşuna
değildir. Çünkü, bu ülkeler, Türkiye'ye ve onun geleceğine pek çoğumuzdan daha
iyimser bir gözle bakmaktadırlar. Dördüncü değerlendirme, teknokratların ekonomi
politikası oluşumundaki rolleri hakkında. Ülkemizde, demokrasiyi dar bir
çerçevede algılayan bazı kesimler, her konuyu siyasetçilere havale etmeyi bir
marifet sayıyorlar. Oysa, başarılı politikaların arkasında siyasetçilerle
teknokratların çoğu zaman sağlam bir işbirliği olduğunu görmek durumundayız. Dolayısıyla, Hazine Müsteşarının, Merkez Bankası Başkanının
ya da Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu Başkanının ekonomi politikasına
yaptığı etkin katkıları eleştirmek, gerçekten büyük bir haksızlıktır. Oysa,
gelişmiş ülkelerde, ekonomi, siyasetin dar ve çatışmalı ortamından göreceli
olarak yalıtılmıştır. Amerika Birleşik Devletlerinde, Merkez Bankası Başkanı
Alan Greenspan'in hareket özgürlüğünü herkes bilir. Japonya ve Güney Kore gibi
demokrasilerde de ekonominin "teknokratik özerklik" ilkesi
çerçevesinde yönetilerek ne türlü başarılar elde edilebileceğini hep birlikte
gördük. Seçim ekonomisi uygulamayan, popülizme kaymayan
politikaları, elbette, herkesin anlaması mümkün değil; ama, dileriz ki, herkes
bunu zamanla öğrenir. BAŞKAN - Sayın Tekin, son 1 dakikanız efendim. ALİ TEKİN (Devamla) - Teşekkür ederim. Son olarak şu değerlendirmeyi yapabiliriz: Son parasal
dalgalanmalar, hükümete, şevk vermiştir, reformist bir enerji enjekte etmiştir.
Kimilerinin beklediği gibi, hükümette bir reform yorgunluğu yoktur. Hükümetin
reform çabalarını sürdürmeye kararlı olduğunu, hem iç piyasa hem de dış piyasa,
gerçekten, çok iyi bir şekilde algılamıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, hükümetin,
ekonomide başarılı olduğu ve olacağı yönündeki özgüvenini anlayabiliyoruz;
çünkü, Atatürk'ün belirttiği gibi, Türk toplumu, eğer, kendine güvenip çok
çalışırsa, çağdaş uygarlık düzeyini yakalamaması için hiçbir sebep yoktur. 2001 yılı bütçesinin, Hazine Müsteşarlığımız ve
ulusumuz için hayırlı olmasını diliyor, he-pinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP,
MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Tekin. Samsun Milletvekili Sayın Tarık Cengiz, buyurun. (DSP
sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA TARIK CENGİZ (Samsun) - Sayın Bakan,
sayın milletvekilleri, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde
Demokratik Sol Parti Grubu adına konuşmama başlamadan önce hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Hızlı teknolojik gelişmelerle birlikte insan
yaşamındaki önemi ve yeri gün geçtikçe artmakta olan beden eğitimi ve spor,
aynı zamanda temel eğitimin amaç ve hedeflerinin çoğunluğunun bir arada
kazandırılabildiği tek ve önemli disiplin ve sosyal bir olgudur. Beden eğitimi ve sporun, bireyler ve de toplum için bu
işlevi yerine getirebilmesi de, ancak nitelikli, araştırıcı, üretken,
yetiştirilmiş insangücü ve çağdaş örgütlenmesiyle mümkün olacaktır. Günümüzde, pek çok ülkede, insanların spora olan
gereksiniminin henüz tam olarak farkında oldukları söylenemez. Oysa,
teknolojideki önemli gelişme sonrası çalışma hayatında gittikçe artan oranda
hareketsizlik ya da tek yönlü yüklenmelere bağlı olarak kalp-dolaşım ve
kas-iskelet sistemi problemleri, diyabet, şişmanlık ve stres gibi
rahatsızlıkların artmasına yol açmıştır. Halbuki, bilimsel araştırmalar ve
çalışmalar, bu rahatsızlıkların önlenmesinde ve iyileştirilmesinde, sporun en
uygun ve maliyeti en düşük tedavi edici araç olduğunu ortaya koymaktadır. Sporu geniş halk kitlelerinin yaşam biçimi haline
getirmiş ülkelerdeki birey başına düşen ilaç ve tedavi giderlerinin düşüklüğü
ve dengeli toplum görüntüsü, kitle sporu, bir başka deyişle, herkes için spora
yapılan yatırımın doğal bir sonucu olarak görülmekte ve değerlendirilmektedir. Dünyada ve ülkemizde spor alanındaki mevcut anlayış ve
uygulamaları bir ölçüde değerlendirip irdeledikten sonra, hükümetimiz döneminde
sporda hak edilen gelişmelerin hızlı bir şekilde sürdüğünü de memnuniyetle
ifade etmek isterim. Sporda başarılı olmanın ve spor bilincinin geniş
kitlelere yayılmasının sağlanabilmesi için gerekli olan spor eğitiminin,
istisnasız bütün insanlarımıza en iyi şekilde verilmesi, spor teşkilatının
temel hedefleri arasında bulunmaktadır. Bu anlayışa uygun olarak, toplumu
bilinçlendirmenin yanında, spor eğitiminde, başta sporcular olmak üzere,
antrenör, hakem ve diğer spor elemanlarının yetiştirilmesi yönündeki çalışmalar,
hızlı bir şekilde sürdürülmekte ve üniversitelerle de yoğun bir işbirliği
yapılmaktadır. Ülkemizde, cumhuriyet tarihinden günümüze kadar
yapılmış olan sentetik, müstakil atletizm sahasının sayısı, Ankara, İstanbul ve
İzmir'de olmak üzere sadece 3 adetti. Bütün spor dallarının temeli ve olimpiyatların en popüler spor dalı olan
atletizmde, Sydney Olimpiyat Oyunlarından sonra başlatılan Atletizmde Atılım
Projesiyle, öncelikli belirlenen 10 ilde sentetik, müstakil atletizm sahası
yapılması çalışmalarına başlanmış olup, 2001 yılında da bitirilmesi ve hizmete
sunulması planlanmıştır. Spor teşkilatının en önemli hizmet projelerinden
birisi olan bu çalışma sonucunda, Türkiye, atletizmi ülke geneline
yaygınlaştırırken, geleceğin Avrupa, dünya ve olimpiyat şampi-yonu sporcularını
yetiştirecek tesisleşmeyi de gerçekleştirmiş olacaktır. Sydney Olimpiyatlarında alınan sonuçlar neticesinde,
spor kamuoyumuzun hassasiyeti beni fazlasıyla memnun etmiştir. Artık, halter,
güreş, boks, judo gibi dallar dışında da kürsüde olma isteğimiz, olimpiyat
başarısının dinamiği olacaktır. Tüm branşların temeli olan atletizm dalında
yapılacak olan yatırım kararı, spor alanında gerçekten bir devrimdir ve buradan
iddia ediyorum ki, bu büyük proje sayesinde, 2004 ve 2008 olimpiyatları, ulusumuz
için çok büyük başarılar getirecektir. Bu kararı alan ve uygulayan Sayın
Bakanıma ve Genel Müdürlüğümüze teşekkür ediyorum. Sydney'de, Güney Kore'nin, sadece okçulukta aldığı
madalya sayısının bizim toplam madalya sayımızdan fazla olması ve komşumuz Yunanistan'ın,
atletizmde, 200 metre erkeklerde ve bayanlar ciritte olimpiyat şampiyonları
çıkardığı gerçeği karşısında, bu projenin önemi daha da belirginleşmektedir. 2001 yılında İstanbul, Ankara ve Antalya'da yapılacak
olan erkekler basketbol Avrupa şampi-yonası finalleri ile yine 2001 yılında
Samsun'da yapılacak olan bayanlar hentbol Avrupa şampi-yonası finalleri
organizasyonları, ülkemiz açısından çok önemlidir. Bu önemli organizasyonlara
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzün, gereken desteği vereceğine olan inancım
tamdır. Olimpiyat oyunlarına talip bir ülke olarak, artık,
basınımızın da, futbol dışında da bu ülkede spor branşları olduğunu, sadece
olimpiyatlar esnasında değil, sürekli olarak hatırlaması ve öneriler sunmasını
beklemekteyiz. Televizyonlarımızda spor programlarının, artık, yalnızca futbolu
değil, tüm branşları içermesini de arzu etmekteyiz. Avrupa Birliğini hedef seçen ülkemizde, ilköğretim
okulları ve liselerde beden eğitimi dersleri 1 saat değil, Avrupa Birliğinin
standardı olan ve Erasmus kriterleri arasında sayıldığı gibi, 3 saat olmalıdır.
İthal etmek yerine, sporcu yetiştirmenin gerektiği gerçeği artık görülmelidir.
Duyarlı, tutarlı, spor kültürü olan bir halk kitlesi oluşturalım. Futbol
dışında neredeyse tüm dallara insanımızın yabancılaştığı gerçeğini
kabullenerek, diğer branşları da gereken seviyelere çıkaralım ve neticede, Ulu
Önder Atatürk'ün dediği gibi, zeki, çevik ve iyi ahlaklı sporcular
yetiştirelim. Sonuç olarak, Genel Müdürlüğün, gençlik ve spor
sektöründe, bilimsel ve teknolojik
gelişmelerin ışığında, toplumsal değişme hızının ortaya çıkardığı
gereksinimleri karşılamak için, demokratik, katılımcı, dinamik, etkinliği ve
verimliliği gözeten, özerk, hizmetlerde ve yönetimde kaliteyi temel alan bir
anlayış içinde, bundan sonra da başarılı çalışmalarını sürdürmesini diliyor,
hepinize saygılarımı sunuyorum. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Cengiz. Anavatan Partisi Grubu adına iki konuşmacı var Sayın
Başkan, eşit mi kullanıyorlar? BEYHAN ASLAN (Denizli)
- Evet. BAŞKAN - Peki. İlk söz, Ankara Milletvekili Birkan Erdal'ın. Buyurun Sayın Erdal. (ANAP sıralarından alkışlar) Sayın Erdal, süreniz 15 dakikadır. ANAP GRUBU ADINA BİRKAN ERDAL (Ankara) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Başbakanlık bütçesi üzerinde Anavatan Partisi Grubunun
görüşlerini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi, şahsım ve Grubum
adına saygıyla selamlıyorum. Sayın milletvekilleri, Başbakanlığın en önemli görevi,
bakanlıklar arasında işbirliğini ve koordinasyonu sağlamak, hükümet programı ve
kalkınma planları ile yıllık programların uygulanmasını takip etmek, devletin
tüm mekanizmalarının ahenk içerisinde işlemesini sağlamaktır. Türkiye, 1999 yılında içeride ve dışarıda karşı karşıya
bulunduğumuz sıkıntıların neredeyse tamamını unutturacak ölçüde büyük iki
felaketi yaşadı. Tüm birimlerin, her zaman olduğundan daha verimli, dinamik ve
kesintisiz çalışmasını gerektiren bir süreci de beraber getirdi. Tarihin en
ağır doğal afetleri arasında yer alan
Marmara ve Düzce depremleri, tüm acı sonuçlarıyla beraber, alınması gereken
önlemleri değerlendirmek ve uygulamak açısından büyük önem taşımaktadır. Bu tür
felaketlerin bir daha asla yaşanmaması, en büyük dileğimizdir. Öte yandan, bir deprem ülkesi olduğumuz da bir
gerçektir. Bu sebeple, depremlere karşı tedbirlerin önceden alınabilmesi ve
deprem olduğunda, çalışmaların hızlı ve kesintisiz sürdürülebilmesi için,
Türkiye Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğünün kurulmuş olmasını, Sivil Savunma
Teşkilatında ve Kızılayda yeniden yapılanma çalışmalarının başlatılmasını
memnuniyetle karşılı-yoruz. Tüm bu yeni oluşumlar, kamuoyunun, her zamankinden daha
verimli, dinamik ve kesintisiz çalışan bir sisteme duyduğu özlemin karşılanması
açısından da ayrı bir önem taşımaktadır. Uzun yıllardır, kadro şişkinliği ve
verim düşüklüğünün yanı sıra, kaynak israfı sorunlarıyla iç içe yaşamakta olan
kamu sistemi yönetim anlayışı, yerini, yalnızca depremle ilgili çalışmalarda
değil, diğer sorunların çözümünde de, kararlı, iç ve dış problemlere çözüm getiren,
çağın teknoloji ve bilgisine uygun hareket edebilen etkin bir anlayışa
devretmelidir. Bu anlayış çerçevesinde, 55 inci hükümet döneminde oluşturulan
İnsan Hakları Koordinatör Üst Kurulunun Başbakanlığa bağlı başkanlığa
dönüştürülerek yetkilerinin artırılması, insan hakları bilincinin ülke çapında
yaygınlaştırılması ve insan hakları ihlallerine meydan verilmemesi için, hukukî
ve idarî altyapının oluşturulması açılarından önem taşımaktadır. Bildiğiniz üzere, 2001 yılı, Sekizinci Beş Yıllık
Planın da ilk uygulama yılıdır. Planın önde gelen hedefi, Türkiye ekonomisinin
parametrelerini, Avrupa Birliği standartlarına yükseltmektir. Bu anlamda,
ekonomik istikrar programı ve Kalkınma Planının bir arada uygulanması, bu
konuda önemli bir aşamayı ifade etmektedir. Sayın milletvekilleri, takdir edeceğiniz üzere,
başlatılan bu sürecin geri dönüşü yoktur ve kararlılıkla sonuna kadar
sürdürülecektir. Tüm istikrar programlarının uygulanmasında olduğu gibi,
maalesef, bu kez de, çalışan kesimlerin beklentilerini karşılayacak oranda
iyileştirmeler yapılamadığı açıktır. Bilindiği üzere, işgücünün tam ve etkin olarak
kullanılabilmesi, ancak, yapılacak norm kadro çalışmalarıyla sağlanabilir.
Başbakanlığın, merkez teşkilatı için yaptığı çalışmaların, diğer kamu kurum ve
kuruluşlarında da uygulama bulabilmesi gerekmektedir. Diğer taraftan, yıllardır
konuşulan, kamu personeli rejimiyle ilgili çalışmaların ne zaman
sonuçlanacağını da merakla beklediğimizi ifade etmek isterim. Bugün, kamu personeli arasında, ücret bakımından, hizmetin
niteliğinden kaynaklanmayan ciddî farklılıklar bulunmaktadır. Başbakanlık
merkez teşkilatı ile Başbakanlığa bağlı kuruluşlar arasında bile ücret
farklılığı görülmekte. Örneğin, bağlı
kuruluşların şube müdürleri kadro karşılığı sözleşmeli olarak çalışırken,
merkez teşkilatında uzman kadrosunda çalışanlara tanınan bu hak, şube
müdürlerine tanınmamaktadır. İşçi ve memur kadroları arasında, KİT'ler ve
bakanlık personeli arasında da aynı sorunlar görülmektedir. Kamu personelinin göstergelerinde de çarpıklıklara
rastlanmaktadır. Örneğin, her ikisi de genel idarî hizmetler sınıfında yer
almasına karşılık, idarî daire başkanlıklarına 3 000, teknik daire
başkanlıklarına 3 600 ekgösterge verilmektedir. Bir KİT'in APK daire başkanı,
teknik personel olduğu için 3 600 ekgösterge alırken, diğer bir KİT'in APK
daire başkanı, idarî personel olarak Diğer taraftan, genel müdür yardımcıları da, teknik
daire başkanları gibi 3 600 ekgöstergeyle çalışmaktadırlar. Ayrıca, genel müdür
ve genel müdür yardımcısı arasında ekgösterge bakımından görülen uçurum, başka
hiçbir makam kademesinde görülmemektedir. Kamu personeli arasında ücret dengesizliklerinin
giderilmesine yönelik çalışmalar sırasında, diğer hususların yanı sıra,
yukarıda örnekleme ihtiyacı duyulan hususların özellikle dikkate alınması
gerekmektedir. Başbakanlık merkez teşkilatındaki şube müdürlerinin kadro
karşılığı sözleşmeli personel olması, idarî daire başkanlarına da 3 600
ekgösterge verilmesi, genel müdür yardımcılarının ekgöstergesinin 4 800'e
yükseltilmesi sağlanmalıdır. Benzer farklar, yıllar boyu getirilen istisnalar
ve küçük küçük değişiklikler sonucunda, devlet personel rejimini karmakarışık bir
yapıya sokmuştur. Uzun süredir de, Başbakanlıkta, devlet personel rejimi
çalışması yapıldığı bildirilmektedir. Umarız, bu çalışmalar, artık, bir sonuca
ulaşır ve bu karmaşaya bir nihayet verilir. Değerli milletvekilleri, kamu yönetiminin yeniden
yapılandırılması amacıyla 1999 yılında, Başbakanlıkça "Kamunet" adı
altında bir proje başlatılmıştır. Kamuda verimliliği, hizmetlerin kalitesini ve
hızını artıracak, malzeme ve zaman tasarrufu sağlayacak olan bu projenin, en
kısa sürede tamamlanmasını temenni ediyoruz. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Başbakanlığın esas
fonksiyonu olan bakanlıklararası koordinasyon görevini tam ve eksiksiz olarak
yerine getirmesi açısından, Başbakanlık merkez teşkilatının nitelik ve teknik
kabiliyeti de büyük önem taşımaktadır. Çağımız, hızlı karar alma ve bu kararları süratle
uygulamaya koyma çağıdır. Düşünce hızında çalışma üzerine kitaplar
yazılmaktadır. Hızlı karar almanın ve hızlı aksiyona geçmenin şartı, yetkilerin
dağıtılması ve yerinden yönetimdir. Merkezî karar mekanizmalarının tarihin
derinliklerine ışınlandığı günümüzde, Başbakanlığın da, yetkileri tek merkezde
toplayan uygulamalardan, daha fazla geç kalmadan uzaklaşacağına inanmak
istiyoruz. Örnek olsun diye söylüyorum; halen, herhangi bir kamu
kuruluşunda çalışan bir memurun, bir mühendisin veya herhangi bir personelin
yurtdışına gitmesi için, önce, o kuruluştaki ilgili amirin uygun görüşü,
kuruluş genel müdürüyle beraber kuruluş yönetim kurulunun kararı gerekmekte; bu
karar, ilgili bakanlığın bağlı ilgili kuruluşlar daire başkanlığına
gönderilmekte; bu daire uygun bulursa, bağlı olduğu genel müdür muavinliği
kararıyla genel müdür oluruna gitmekte; oranın da uygun bulması halinde,
müsteşar muavininin takdimiyle, yazı, müsteşar tarafından Başbakanlık onayına
sunulmaktadır. Başbakanlıktaki Dış İlişkiler Daire Başkanlığında çalışan
uzmanlar da, bu talebin uygun olup olmadığını inceleyerek, görüş
bildirmektedirler. Bu görüş, aynı sırayla, ilgili kuruluşa geri döndüğünde,
gidilecek olan seyahatin süresi geçmediyse, toplantının tarihi geride
kalmadıysa, ilgili, bu seyahate gidebilmektedir. Bu belirttiğim prosedür,
herhangi bir abartma değildir, ayniyle vakidir; bilginin serbest dolaşımı
çağında, düşünce hızında çalışma çağında bizim memleketimizde uygulanmaktadır. İnanıyoruz ki, Başbakanlık kadrolarının çok daha önemli
ve öncelik taşıyan görevleri vardır. Yurtdışı geçici görevlendirmeler, bu
amaçla tespit edilmiş bütçe ödenekleri aşılmamak ve ödeneklere aktarma
yapılmamak kaydıyla, bakanlıklar ile bağlı ve ilgili kuruluşlarda bakan veya
yetki vermesi halinde müsteşarlar, üniversitede rektörler, diğer kurum ve
kuruluşlarda ise, birinci derecede yetkili ita amirlerinin onayıyla rahatlıkla
yapılabilir. Başbakanlıkta, çağımıza uygun olarak başlatılmış olan
personel hareketlerinin e-mail'le internet üzerinden talep edilmesi ve
cevaplandırılması uygulamalarının, uygulamada çıkan tereddütler giderilerek
tekrar başlatılacağına ve bu uygulamanın diğer sahalarda da
yaygınlaştırılacağına inanıyoruz. Çağımız hız çağı; dünya çok daha küçüldü, eskisinden
çok daha hızlı dönüyor. Buna uygun olarak, hiç olmazsa, artık, rutin işlerde,
ilgili bakanlara, bakanlık personeline, hemen hemen hepsi üçlü veya dörtlü
kararnamelerle; yani, bakanın, başbakan yardımcılarının ve başbakanın
imzalarıyla atanmış kamu kuruluşları yöneticilerine hak ettikleri itimadın
gösterilerek yetkilerin delege edileceği ve Başbakanlık merkez teşkilatının çok
daha hızlı ve verimli çalışacağına inanıyoruz. Devletin daha verimli çalışmasını temin edecek şekilde,
koordinasyonu kuvvetlendirici, Yüksek Planlama Kurulu, Özelleştirme Yüksek
Kurulu ve benzeri Başbakanlık kurullarının daha sık toplanarak, kamuoyuna ve
piyasalara "işlerin sahibi var" kanaatini verecek çalışmaların
artacağına inanmak istiyoruz. Son olarak, çağımızda "olmazsa olmaz" olan
şeffaflığın tüm devlet kademelerine yerleşti-rilmesi çalışmalarına
Başbakanlığın büyük katkıları olabileceğini biliyoruz. Bu amaçla, artık, birçok
Avrupa ülkesinde uygulamaya başlanmış örneklerden yararlanılabilir. Bu
çerçevede, öncelikle, tüm devlet ihalelerinin internette yapılmasının iyi bir
adım olacağını düşünüyoruz. Başbakanlık, öncelikle merkez teşkilatı ve devlet
bakanlıklarında başlatacağı bu uygulamayı, kısa sürede tüm kamu kuruluşlarına
yaygınlaştırabilir. Sayın Başbakanlık Müsteşarından, biraz önce, dışarıda
öğrendiğim bir husus, beni bu konuda oldukça ümitlendirdi. Son deprem
konutlarının, Dünya Bankası kredisiyle yapılan ihalesinin ilk bölümünde bu
sistem uygulanmış ve ihale internetten yapılmış. Sayın Müsteşar, son derece başarılı
sonuç alındığını, her türlü tenkitin bu sistem sayesinde ortadan kalktığını
söylediler. İnanıyorum ki, bu uygulamalar, 2001 yılı içerisinde, Başbakanlıktan
başlayarak, dalga dalga tüm kamu kuruluşlarına, tüm bakanlıklarımıza yayılacak
ve şeffaflık yönünde çok çok önemli bir adım atmış olacağız. Başbakanlık bütçesinin, her türlü iç ve dış olumsuz
şartlara rağmen, yapılabileceğinin en iyisi olarak ve aşırılıktan kaçınan bir
bütçe olmak üzere hazırlandığına inanmaktayım. Sayın milletvekilleri, sözlerime burada son verirken,
bu yasama döneminde, hepimizin, üze-rimize düşen büyük sorumlulukların
bilincinde olduğumuzu ifade ederek, saygılar sunuyorum. (ANAP ve DSP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - İkinci söz, Nesrin Nas'a ait. Buyurun Sayın Nas. (ANAP sıralarından alkışlar) ANAP GRUBU ADINA NESRİN NAS (İstanbul) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Anavatan Partisi Grubu ve şahsım adına, Hazine bütçesi
üzerindeki görüşlerimi belirtmek için yüksek huzurlarınızdayım; bu vesileyle,
bütçenin, tüm ülkeye hayırlı olmasını diler, Yüce Heyetinize saygılarımı arz
ederim. Sayın milletvekilleri, uygulamakta olduğumuz ekonomik
programın ve IMF ile yapılan üç yıllık stand-by düzenlemesinin birinci senesi,
neredeyse, bitiyor; ancak, henüz programın bir yılı bile dolmadan, program,
başarısız olmakla itham ediliyor. Bu, açıkçası, biraz haksız bir eleştiri.
Evet, belki, programda ilk yıl hedeflerinin, özellikle enflasyon hedeflerinin
gerisinde kalındı; ancak, yıllarca yüzde 70'ler bandında seyreden enflasyon, bu
programla, yıllar sonra ilk kez 30'lar bandına indirildi. Bu, ciddî ve
önemsenmesi gereken bir başarıdır. Son yirmibeş yılını yüksek ve yapışkan bir enflasyonla
yaşayan bizim gibi ülkelerde, insanların, satın aldıkları mal ve hizmetlerin
fiyatlarının arttığını gözlediği sürece enflasyonun düşmediğini düşünmeleri,
son derece normaldir. Çünkü, bizim gibi alım gücü düşük ülkelerde, mal ve
hizmetlerin fiyatlarından çok, elde edilen gelirin alım gücü enflasyonun olup
olmadığını gösterir. Yani, insanlar için enflasyon ya var ya da yoktur. Yani,
enflasyon kavramı, reel gelir kavramıyla ilişkilendirilir. Bu nedenle, ekonomik
kararlar, gerçeğin beklentilere yansıtılmasıyla değil, ekonomik aktörlerin
hissiyatlarının; yani, beklentilerinin kararlara yansıtılmasıyla alınır. Bu da,
enflasyonun tek haneli rakamlara düşürülmesinin önündeki en büyük engeli
oluşturur. Doğal olarak, bu çelişkiyi çözemeyen programların başarılı olması
çok zordur. Çelişkiyi giderebilmenin yolu ise, teknik değil, siyasî
platformdaki ikna gücüdür. Sayın milletvekilleri, 2001 bütçesine bakınca,
enflasyonla mücadele programının uygulamasında bir gevşemeden söz etmek mümkün
değildir. Bütçede, enflasyon hedefi toptan eşyada yüzde 10, tüketici
fiyatlarında yüzde 12'dir. Bu hedefleri çok iddialı bulabilirsiniz; ancak, bu
hedef-ler, programın 3 yıllık olduğu düşünülerek değerlendirilmelidir.
Dolayısıyla, çıtanın aşağı düşürülmemesi son derece önemlidir. Çünkü,
globalleşen dünyada, rekabet, kesinlikle ekonomik işletmeler düzeyindeki gerçek
kârlılıktan ve verimlilikten geçiyor. Enflasyon nedeniyle kısa vadeye tutsak
olmamız ise, bu focus'un sürekli olarak arka plana itilmesine, yapısal ve
kurumsal etkinlik arayışının bir türlü ana gündemimize girmemesine yol açıyor. Sayın milletvekilleri, enflasyon düştükçe, top, yavaş
yavaş özel kesime geçecek. Düşen enflasyon ve faizler, normal işletme
ekonomisini ve faaliyet kârlılığını yeniden gereken önemine kavuşturacak.
Ancak, özel kesimin, kendi inisiyatifindeki alanda da çok zorlu bir dönemde
olduğu kesin. Giderek yoğunlaşan global rekabet ve teknolojik devrim,
işletmelerin, hem mevcut operas-yonlarını daha verimli hale getirmelerini ve
fiyattan çok maliyete odaklanmalarını, hem de yeniden yapılanma, ortaklık
arayışı gibi stratejik çabalarını sürdürmelerini zorunlu kılıyor. Fert başına
millî gelirin 3 000 dolar eşiğinden kurtarılması da -son tahlilde- buna bağlı,
başımızı ağrıtan diğer pek çok sorunun çözümlenmesi de buna bağlı. Evet, uygulamakta olduğumuz programın en başarılı
yönlerinden birisini de iç ve dışborçlanma oluşturuyor. 2000 yılını 1999
yılının içborçlanma uygulamalarıyla karşılaştırdığımızda, bu başarı açıkça
görülüyor. 1999 yılında borçlanmanın vadesi bir yıldan kısa iken, 2000 yılında
vade ortalaması bir yıla uzamıştır. En çarpıcı husus ise, faiz ortalamasıdır. 1999 yılında,
iç borçlanma faiz ortalaması yüzde 105,5 iken, 2000 yılının ilk on ayı
itibariyle bu oran, yaklaşık yüzde 36'ya gerilemiş bulunmaktadır. Dolayısıyla,
2000 yılı faiz giderleri, bir önceki yılın yüksek faizlerini taşıyordu; 2001
yılı faiz giderleri ise bu yılın düşük faizlerini yansıtıyor. Kısaca, devletin, 2001 yılında ödeyeceği faizler, 2000
yılında ödenen faizlerin hemen hemen 20 milyar dolar altında; yani, bütçedeki
faiz giderleri, nominal olarak yüzde 21 azalmış. Dolar cinsinden bunu
hesaplarsak, yüzde 30'a yakın bir oranda azalmış. Bu yılın fiyatlarıyla
alırsak, yüzde 33 gerilemiş. Türkiye'nin, kronik enflasyonunda kamu kesimi
açığının en önemli etken olduğunu dikkate alırsak, bu azalma oldukça önemli. Evet, başta enflasyon ve borçlanma olmak üzere ekonomik
göstergelerde sağlanan tüm bu olumlu gelişmelere rağmen; ancak, belirtmek
zorundayım ki, halen kaygı verici hususlar da var; çünkü, ekonomi büyüdüğü
halde, malî sektör 2000 yılında reel olarak büyümedi. Daha kötüsü, hazinenin
borçlanma ihtiyacı göreli olarak azaldığı halde, malî sektörden aldığı pay
arttı. Örneğin, geçen yıl sonunda büyüyen malî sektörün yüzde 47'si hazine
borçlanmasında kullanılırken, bu oran, eylül ayı sonu itibariyle yüzde 53
olmuş; yani, küçülen malî piyasada hazinenin borçluluğu artmış. Devlet, toplam Türk Lirası kaynaklarının daha fazlasına
talep yaratmış. Türk Lirası kaynak yaratamayan bankalar, döviz üzerinden kaynak
yaratmaya çalışmışlar. Bankaların, geçen yıl ortasından bu yıl ortasına kadar
döviz cinsinden varlıkları yüzde 15 artarken, döviz üzerinden yükümlülükleri
yüzde 28 artmış. Kısaca, bankaların aldığı kur riski büyümüş. Öte yandan, tasarruf eğilimine baktığımızda, tasarruf
eğiliminin dövize kayması ve Türk Lirası mevduat artışının enflasyonun altında
kalması da bir başka sorun olarak ortaya çıkmış. Yurt içindeki Türk Lirası
mevduatları yılın ilk sekiz ayında reel olarak yüzde 6,9 gerilemiş. Kısacası,
Türk Lirası piyasası, biraz önce de belirttiğim gibi, küçülmüş. İstikrar
programının uygulandığı ve enflasyonun çok hızlı olmasa da düştüğü bir ortamda,
yatırımcıların halen Türk Lirasına rağbet etmemeleri de, güven sorununun
birinci sorun olmaya devam ettiğini bize gösteriyor. Sayın milletvekilleri, son yaşanan kriz de, maalesef,
kaygıları biraz daha artırmıştır. Evet, krizin yol açtığı hasar, maalesef,
büyük; ancak, bu hasar, sanıldığı ya da ileri sürüldüğü gibi re- Sayın milletvekilleri, saydamlık eksiği nedeniyle
-bunun altını çizmek istiyorum- özel ya da kamu, borçlanırken daha yüksek risk
primi öder. Daha da önemlisi, saydam olmayan bir sisteme malî disiplin
getirmeye çalıştığınız zaman, bunu çok maliyetli yapmak zorunda kalırsınız; tıpkı,
bugün olduğu gibi. Sonuç olarak, hükümet, iç ve dış piyasaları programa
güven duymaları konusunda tekrar ikna edinceye kadar, dışkaynak girişi azalır,
faizler yükselir, tüketim ve yatırım harcamaları kısılır, canlılık yerini
durgunluğa bırakır. Bütün bunlar, kriz sonrasının senaryolarıdır. Bu nedenle,
bütçe he-deflerini tutturmak, artık, bizim için çok daha hayatîdir; çünkü,
bütçeye konulan faiz ödenekleri, kaba bir hesapla, Hazinenin iç borçlanma
maliyetinin 2001 yılında ortalama yüzde 23-24 olacağını gösteriyor ki, son
kriz, bu faiz oranını tutturmamızı bir ölçüde güçleştirmiştir. Sayın milletvekilleri, Türk ekonomi tarihine "kara
çarşamba" olarak geçecek 22 Kasım krizi, bize, global bir dünyada
yaşadığımızı bir kez daha hatırlattı. Üzülerek belirtmeliyim ki, bu kriz, aynı
zamanda, bize, 1994 krizinden ve 1997 global malî krizinden iyi ders
alamadığımızı ve bankacılık sistemi düzgün işlemeyen bir ülkenin ekonomisinin
düzgün işlemeyeceği gerçeğini artık görmezden gelemeyeceğimizi de hatırlattı.
Üstelik, biz, bizim şu anda uyguladığımız programa oldukça benzeyen
Brezilya'nın reel planını uygularken, yüzde 1'lere kadar gerilettiği
enflasyonun niçin yeniden fırlayıp gittiğini de pek dikkate almadık. Eğer,
enflasyon artmadığı halde faizler artıyorsa, güven ortamının azaldığı,
risklerin büyüdüğü bir ortam söz konusu demektir. Hele bu gelişme, enflasyon
düşerken görülüyorsa -ki, Türkiye'de olduğu gibi- durum daha da ciddî demektir. Bu gerçeği kabullenmemek ve çözümü
ertelemek, sadece, sorunu büyütür. Öte yandan, faiz giderlerinde sağlanan tasarruf her ne
kadar önemliyse de, programda, uygulamanın ilk altı ayında yüzde 40-45 bandında
olması öngörülen faizlerin yüzde 30'lara oturması ve bunun programın başarı
göstergesi olarak algılanması, son üç haftadır yaşadığımız sorunun da
ateşleyicisi olmuştur. Faizlerin hızla gerilemesi cari açık sorununu
yaratırken, aynı zamanda, reformların da yavaşlamasına neden olmuş ve böylece,
bir kısır döngüye girilmiştir. Söz gelişi, başta Telekom özelleştirmesi olmak
üzere, yapısal reformlar konusunda yaşananlar, uluslararası kuruluşların,
Türkiye'nin inanılırlığı ve kararlılığı konusunda kuşkularının artmasına yol
açmıştır. Daha da önemlisi -son yaşanan krizin de açıkça ortaya koyduğu gibi-
stand-by programı, tüm koşulların normal seyredeceği varsayımıyla, yani, hiçbir
olağandışı gelişmenin -iç ya da dış- yaşanmayacağı varsayılarak oluşturulmuş.
Kısaca, teknik deyimiyle, bu programın contingency'si yok. Bu durumun, mevcut programın en önemli zayıflığını
oluşturduğunu son yaşanan krizde gördük; yani, ek rezerv kolaylığı gibi bir imkânın varlığı ve bunun kriz halinde
kullanılabileceği bu işin başında otomatikleştirilmediği için, piyasaların
ateşinin düşürülmesi için iki haftanın geçmesi, birçok bankanın milyonlarca
dolar zarar etmesi, borsanın çökmesi ve 7 milyar doların Merkez Bankasından
çekilmesi gerekmiştir. Dolayısıyla, Türk ekonomisi bankacılık sistemi zayıf
olduğu bilindiği halde spekülatif saldırılara karşı korumasız bırakılmış, bu
nedenle krizin maliyetinin ağırlaşmasında IMF yönetiminin de ciddî bir kusuru
olduğunu, maalesef, belirtmek zorundayım. Değerli milletvekilleri, şu anda olağandışı bir
dönemden geçiyoruz. Bu nedenle, bir süre önce önemli dediğimiz enflasyon, cari
açık, ekonomik büyüme gibi göstergeler bir süre için anlamını, maalesef,
yitirmiştir, bundan iki hafta önce varlığı bile bilinmeyen göstergeler önplana
çıkmıştır. Bunlar şunlardır: Ekonomide günlük fonlama 500 - 600 milyon doların
altına düşüp orada kalmadığı sürece, piyasalarda stres devam ediyor demektir. İkinci
önemli gösterge ise, piyasaya gelen günlük döviz talebidir. Bu talep, zaman
zaman sıfıra yaklaşabilir, ama, sonra yine yükselebilir; ancak, baz almamız
gereken miktar ortalama 200 milyon dolardır. Günlük döviz talebi ortalama 200
milyon doların altına inmedikçe, stres yaratmaya devam eder. Şimdi, böyle
olağandışı bir dönemden geçiyoruz. Evet, bildiğiniz gibi, üç hafta önce malî piyasalarda
başlayan krizin ateşi önce malî piyasalara likidite verilmesi, ardından IMF'den
7,5 milyar dolarlık ek rezerv kolaylığının sağlanacağı açıklamasıyla düşürüldü.
Umarım, bundan sonra atılacak adımlara dikkat edilir. Ancak, bu arada yaşanan
bir iki gelişmeye işaret etmek istiyorum. Bilindiği gibi, Merkez Bankası likidite krizini aşmak
için, net iç varlıklar hedefinden geçici olarak çıktı, piyasaların ateşi
düşürülünce, kısa bir süre sonra da yeniden bu hedefe döndü; çünkü bu programın
ana ayaklarından birisi net iç varlıklar hedefinin tutturulması idi; ancak,
Merkez Bankası, geçtiğimiz salı günü piyasalara açıklamasının aksine, 700
trilyon lira daha ek likidite verdi. Bu tür uygulamalar, ne iç ne dış
piyasaların gözünden kaçmıyor ve güvensizlik oluş- İkincisi, bankaların mevduatlarına ve mevduatdışı
borçlanmalarına devlet garantisi getirildiği yolunda bir havanın
yaratılmasıydı. Oysa, bu garanti, sadece banka bilançolarının pasiflerindeki
kredilere getirilen bir garanti idi. Sayın milletvekilleri, bu tür açıklamalar konusunda
daha dikkatli olmak gerekiyor; çünkü, bu kriz, bize, global bir dünyada
yaşadığımızı açıkça gösterdi. Eğer güveni tesis edemezsek, bu Türkiye, artık açık bir ekonomi; hataları uzun süre
saklamak ve laflarla idare etmek mümkün değil. Güven kaybolunca bedelini Türk halkı,
hep beraber ödüyoruz. (ANAP, FP ve DYP sıralarından alkışlar) Kaosla yaşanan
son üç hafta, bize mutlaka ders olmalı. Eğer, siyasetçisiyle, bürokratıyla,
işadamıyla ve bankacısıyla buradan bir ders çıkarabilirsek, Türkiye yolunda
ilerler. Sayın milletvekilleri, Hazine bütçesiyle ilgili
görüşlerimi belirttikten sonra, yüksek müsaadelerinizle, birkaç cümle de
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesiyle ilgili bir şeyler söylemek
istiyorum. Sayın milletvekilleri, yeni yüzyıl, dünyada bilgi ve
teknolojinin egemen olduğu; dolayısıyla, kaçınılmaz olarak, insanın her şeyin
merkezinde olduğu bir yüzyıl olacak. Nüfusumuzun neredeyse üçte 1'i gençlerden
oluşuyor; 18 yaşın altındaki nüfusun toplamı 28 milyon. Bu nedenle, bu yeni
çağda, gençlik ve gençlerle ilgili politikalarımızı daha sağlam temeller
üzerine oturtmamız gereki-yor; çünkü, iyi yetişmiş genç bir nüfusla ülkemizin
dünyadaki gücü büyük ölçüde artacaktır. Sayın milletvekilleri, sporda kazanılan zaferler,
toplumsal, siyasal ve ekonomik alandaki başarıları da tetiklemektedir; çünkü,
bu başarılar, özgüveni beraberinde getirmektedir. Spor, en etkin eğitim aracı olmasının yanı sıra,
ülkeler açısından da çok etkili bir tanıtım ve propaganda aracıdır. Spor, aynı
zamanda, dostluk, adil bir yarış ve rekabet ortamı ve en önemlisi, dil, din,
cinsiyet ve ırk ayrımının önemsizleşmesi demektir. Bu nedenle, gençliğe ve
spora gereken önemi vermek durumundayız. Dünyanın saygın ve ileri ülkelerinden
biri olma iddiamızı tüm dünyaya taşımamızın
ve kabul ettirmemizin önemli araçlarından biri olacak Olimpiyat
oyunlarının, en geç 2008'de Türkiye'de yapılmasını sağlamak için, milletçe
seferber olmalıyız. Artık, Galatasaray'ın başarılarıyla yetinemeyiz; Naim
Süleymanoğlu'nun başarılarıyla avunamayız. Sürekli başarı üreten yapıyı ve
sistemi, vakit geçirmeden, kurmak zorundayız. Unutmayalım ki, gençliğe yapılan
yatırım geleceğe yapılan yatırımdır. Bu duygularla, Grubum ve şahsım adına, Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü bütçesinin ülke-mize hayırlı olmasını diler; Yüce Meclise saygılarımı
arz ederim. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Nas. Doğru Yol Partisi Grubu adına iki konuşmacı var. Sayın Başkan, konuşmacılar süreyi eşit mi
kullanacaklar? TURHAN GÜVEN (İçel) - Evet efendim, eşit kullanacaklar.
BAŞKAN - Peki. İlk söz, Antalya Milletvekili Sayın Kemal Çelik'e
aittir. Buyurun Sayın Çelik. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA KEMAL ÇELİK (Antalya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Başbakanlık bütçesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Dünya, hızlı bir değişim yaşıyor. Çağımızın itici gücü,
artık, değişim. Değişime ayak uyduran ülkeler, dünyada lider konumunda.
Uluslararası arenada, çok hızlı değişen pazarlar, sivil toplum örgütleri ve
küresel güçler, devletleri değişim yoluyla güçlü ve etkili kılma konusunda
mücadele etmektedirler. İşte, bu kapsamda, yarım asra yakın bir süre devam eden
soğuk savaş döneminin kansız bir şekilde sona ermesiyle, uluslararası ekonomik
ve siyasî ilişkilerde yoğunlaşma ve küreselleşme yeni bir boyut kazanmıştır.
Bu değişim sonucunda, uzun süreden beri
iki süper güç etrafında toplanan dünya çok kutupluluğa doğru gidiyor, yeni yeni
bloklaşmalar, kutuplaşmalar oluyor. Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve Meksika'nın
meydana getirdikleri NAFTA, diğer alanda Avrupa Birliği, Japonya, Güney Kore ve
Singapur'un meydana getirdikleri Pasifik Kaplanlarıyla, dünya yeni bir
kutuplaşmaya doğru gidiyor. Yeni bir Avrupa için, Paris Şartına göre, yeni yüzyılda
çağdaş bir devletin en önemli özelliği, demokratik bir devlet olmaktır.
Demokrasiyi kurmak, geliştirmek, sağlamlaştırmak ve güçlendirmek, bireyin hak
ve çıkarlarını gözetmek, düşünce, inanç ve ifade özgürlüğünü sağlamak ve özel
sektörün önünü açmak gibi en temel ve en önde gelen devlet ödevleri, artık,
günümüzde sıkça konuşulmaktadır. Kısacası, bugün, dünya, bu hedefe, yüksek standartlı
demokrasi, insan haklarına saygı, hukukun üstünlüğü gibi evrensel değerler
içerisinde, yeni ekonomiyle sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması ve bunun
sonucunda da küçük, fakat, etkin devleti oluşturmak için proje üzerine proje,
kavram üzerine kavram geliştirmekte, yeni planlar hazırlamakta, yeni planı
olan, yeni programı olan yeni liderleri işbaşına getirmektedir. Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin durumuna bakacak
olursak, Türkiye, değişime direnmeye devam ediyor, sorunlar yumağıyla boğuşarak
yerinde saymaya devam ediyor. Türkiye'de, özel sektör bilgi çağını yaşarken,
devlet sektörü sanayi toplumunun normlarını bile yakalayamamıştır. Gerçi,
bugünlerde, özel sektörün de aynı şekilde geri kalması isteniyor; ama, bu
hizmetin önünde, bu gelişimin önünde, bu değişimin önünde hiç kimse
duramayacaktır. Türkiye'ye baktığımız zaman, ayrıntılar arasında
kaybolan bir merkezî idare görüyoruz, yapması gerekenleri yapmayan bir merkezi
idare görüyoruz, hizmet maliyetinin arttığı bir sistem görüyoruz. Bir örnek
vermek gerekirse, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 2000 yılı bütçesi 500
tril-yon liradır. Bu tutarın 375 trilyon lirası personel ve cari harcamalar
için ayrılmış, 125 trilyon lirası da 40 000 köyün yatırımı için tahsis
edilmiştir. Yani, 1 liralık hizmet için 2 liralık harcama yapılmaktadır. Bu
nedir; bu, merkezî idarenin, Ankara'nın her şeyi üstlenmesinin bir sonucudur;
Hakkari'nin yolunun Ankara'dan planlanması, Hakkari'nin içmesuyunun Ankara'dan
ihale edilmesinin bir sonucudur. Buradan görülüyor ki, Başbakanlık, koordinasyonu
sağlama, planlamayı yapma, hedef gösterme, vizyon çizme ve politika oluşturma
fonksiyonunun dışına çıkıp, icrai bir makam olarak karşımıza gelmektedir. Bugün, devlet bakanlıklarının sayısı, her
dönemde artarak devam ediyor. Bunlar, Başbakanın siyasî danışmanı olmaktan
çıkmış, Başbakanlığın bağlı ve ilgili kuruluşlarının başına getirilerek, âdeta
genel müdür seviyesinde, gereksiz fonksiyonlarla donatılmıştır. Devlet
bakanlarıyla, maalesef, bugün, ikinci bir Bakanlar Kurulu oluşturulmuştur.
Başbakanlık teşkilatındaki genişlemeye paralel olarak, Başbakanlığın bağlı ve
ilgili kuruluşları da giderek çoğalmakta ve çeşitlenmektedir. Değerli milletvekilleri, Başbakanlık, icra makamı
değildir; Başbakanlık, plan program hazırlama, vizyon çizme, ufuk gösterme,
hedef gösterme yeridir; ama, maalesef, bugün böyle olmamaktadır. Parlamenter demokrasilerde Başbakan çok önemlidir, özellikle
Türkiye gibi geri kalmış ülke-lerde Başbakan çok önemlidir; ama, bugün,
görüyoruz ki, Başbakanlığın icraatları, Türkiye'yi, maalesef, bunalımlara
sokabilmekte, Türkiye'yi içinden çıkılmaz hale getirebilmektedir. Bugün, bakınız, bir Avrupa Birliği olayı var. Avrupa
Birliği olayı, bize, bazı olayları dayatı- Değerli arkadaşlarım, maalesef, bugün, Başbakanlığın
icraatları o hale geldi ki, ülkemizin bölünmez bütünlüğü konusunda endişelere neden
oluyor. Bugün, devletimizin iki güzide kurumu, birbirine zıt açıklamalar
yapıyor. Açıklama yapmaması gerekenler, tarihin hiçbir döneminde Türkiye'nin
hayatî sorunlarıyla ilgili hiçbir açıklamada bulunmayan devletimizin bir güzide
kuruluşu, maalesef, açıklama yapmaya zorlanıyor veya açıklama yapmak zorunda
kalıyor; ama, ne olu-yor; açıklama yaptıktan sonra, maalesef, Sayın Başbakan
"ben izin verdim" diyor. Bu bir Başbakanlık boşluğunu gösteriyor, bu
bir idarî zafiyeti gösteriyor, bu bir yönetim zafiyetini gösteriyor. Başbakan
eğer bürokratlara işi havale ettiyse, bunun sonu gelmez. Zaten, eğer bir yerde
boşluk varsa, bunu mutlaka doldururlar. Evet; görülüyor ki, Avrupa Birliğiyle
ilişkilerde bir boşluk var, Avrupa Birliğiyle yürütülen ilişkilerde bir sorun
var, bunu bazı kurumlarımız doldurmaya çalışıyor; ama, ne oluyor?.. Farklı
görüşlere sahipler. Koordinasyon makamı olan Başbakanlık ve Sayın Başbakan,
acaba, burada ne iş yapıyor?! Değerli arkadaşlarım, bunlar, maalesef, hiçbir dönemde
yaşanmadı; ama, şu anda, bütün bunlar olmakta ve Türkiye, maalesef, çok büyük
sıkıntılar çekmektedir. Bakınız, Başbakan, bugün, ufuk çizecek. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Hep Başbakandan
konuşuyorsunuz, başka bir şeyden konuşun. KEMAL ÇELİK (Devamla) - Dinleyin... Başbakanlık
bütçesinden konuşuyoruz. Başbakanı konuşacağız; onun için buraya geldik.
Başbakan ufuk çizecek, vizyon gösterecek, iş dünyasına ufuk çizecek. Bu
Başbakanın döneminde, maalesef, iş dünyası, teker teker, yurt dışında rekabet
ortamında kaybolmuştur. Rahmetli Özal'ı hatırlarsanız; ikiyüz işadamını uçakla
götürür ve rekabet oluşturur, işbirliği yaptırır, dünyayla iş yaptırırdı. Diğer
liderler de böyleydi; ama, bugün böyle mi? Maalesef, üç beş tane yolsuz vardır.
Kendi dönemlerinde yolsuzluk yapan üç dört tane işadamı yüzünden, bugün, bütün
işadamlarımız hırsız hüviyetinde, bütün işadamlarımız yolsuz hüviyetinde.
Bunlara hiç kimsenin hakkı yok. İşadamlarını daha da geliştirmediğimiz sürece,
bu ekonomik olayda, dünyada etkin ve saygın konuma gelemeyiz. Dünyada bizim
zenginimiz, bizim işadamımız olmadığı sürece, bunlar Başbakan tarafından
desteklenmediği sürece bizim yapacağımız hiçbir şey yoktur. Değerli
arkadaşlarım, ama, bunlara Başbakanın ayıracak zamanı yok. Değerli arkadaşlarım, bakın, yönetim zafiyetine bakın.
Hiç geriye gitmeye gerek yok. Bugün İstanbul'da olanlara bakın, bugün
Kızılay'da olanlara bakın. Doğru Yol Partisi Genel Merkezinde, biz yıllar sonra
silah sesleri duyduk. Türk polisi ayaklanmış. (DYP sıralarından alkışlar) Kim
bu Türk polisi; Türk polisi, Hakkâri'de şehit olan polistir, İstanbul'da şehit
olan polistir; Türk polisi, mayının üstünde bilmeden uyuyup da sabah kalktıktan
sonra bir ayağını kaybeden ve benim de şahit olduğum polistir; Türk polisi,
işkence gördükten sonra PKK tarafından öldürülen... Bir polisi bugün gördüm,
daha bugün geldi. "Ben işkence gördüm, beni öldü diye bıraktılar; bana
işkence yapanlar affediliyor; ama, bizim terör mücadelesindeki ufak tefek
suçumuz affedilmiyor" dedi. Ne diyorsunuz buna?! (DYP sıralarından alkışlar) Bugün, bu polis, maalesef, ülkenin teminatı olan polis,
hükümeti protesto etmiştir, Adalet Bakanını protesto etmiştir; daha da önemlisi
İçişleri Bakanını protesto etmiştir. Bu nedir; bu, icraatların sonucudur, Sayın
Ecevit Hükümetinin icraatlarının sonucudur bu. (DYP sıralarından alkışlar)
Olaylar, maalesef, bu icraatların sonucudur. Ne dediniz; geldiniz "biz,
personel rejimi yapacağız; eşit işe eşit ücret vereceğiz" dediniz; ama,
dünya polislerine gecekonduda oturmak yasakken, Türk polisi gecekonduda bile
yer bulamıyor; gecekonduda bile kendisinden kefil isteniyor ve maalesef, sizin
çıkardığınız bu afla bu polis suçlu duruma düşürülüyor... İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Senin ne ayrıcalığın var?! KEMAL ÇELİK (Devamla) - O affedilmesin! Evet, tamam,
polis sizin affınıza muhtaç değil; ama, bunu affetmemekle onu suçlu
görüyorsunuz; siz, Türkiye'nin güvenliğinden sorumlu polisi suçlu görüyorsunuz.
Bunun da elbette bir karşılığı olacaktır. MELDA BAYER (Ankara) - Kışkırtıyorsunuz. KEMAL ÇELİK (Devamla) - Bakınız, Clinton ilk göreve
geldiği zaman dedi ki: "Güvenli sokaklar, güvenli caddeler istiyorum; onun
için, 100 000 polis alıyorum ve maaşını iki kat artırıyorum." Ama,
nerede?! Bizim bütün yaptığımız, bu iktidarın bütün yaptığı, daha 56 ncı
hükümet, 55 inci hükümet döneminden beri, hemen polisi suçluyor, hemen polisi
suçluyor. Türk polisi bunu biliyor. Türk polisi, bunu, bugünkü tepkisiyle dile
getirmiştir. SALİH DAYIOĞLU (İzmir) - Yapan düşünsün onu! KEMAL ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakınız,
başka bir konuya gelelim. Dünya, bilgi toplumuna geçiyor. Bakınız, olayın bir
başka cephesine bakalım. Amerika'nın geliştirdiği bilgi teknolojisiyle meydana
gelen yeni ekonomi sonucu, yani sürdürülebilir kalkınmanın sağlandığı yeni
ekonomiye uyum sağlayamadıkları için, Avrupa Birliği, hemen toplanıyor ve
orada, bilgisayarlı sisteme geçmeye, internetli sisteme geçmeye karar alıyor ve
iki yıl içerisinde, bütün Avrupa'da internetli eğitimi dile getiriyor. Bunu
Türkiye yapabilir mi, Türkiye'nin Başbakanı yapabilir mi, Türkiye'nin
Başbakanının buna ufku var mı; Türkiye'nin Başbakanının böyle bir vizyonu var
mı? Soruyorum size. NECDET SARUHAN (İstanbul) - O Başbakanı anlayamazsın
sen. KEMAL ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım,
arkadaşlarımız, hep "hiç değilse hırsız değil" diyorlar... MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Kışkırtıcısın,
kışkırtıcı! KEMAL ÇELİK (Devamla) - Hırsızlıklara göz yumanlar,
gece yarısı banka pazarlığı yapanlara göz yumanlar hırsızdır. Hırsızlığa göz
yumanlar, onlara ortak olmuş sayılır. (DSP sıralarından gürültüler) NECDET SARUHAN (İstanbul) - Başbakanı anlayamazsın
sen... MELDA BAYER (Ankara) - Ne yapmak istiyorsun sen?!.. KEMAL ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, iyi
dinleyin, Parlamento... BAŞKAN - Sayın milletvekilleri... Sayın milletvekilleri,
lütfen... KEMAL ÇELİK (Devamla) - Demokrasilerde Cumhurbaşkanlığı
makamının sembolik olması doğaldır; ama, Başbakanlık sembolik değildir. Bugün
Başbakanlık da sembolik hale gelmiştir. (DYP sıralarından alkışlar) Gönül
isterdi ki, Başbakanlığımız sembolik olmasın, Başbakanımız projeler üretsin,
Başbakanımız yapısal reformlar yapsın, Başbakanımız ufuk çizsin, 21 inci Yüzyıl
demokrasisini yapsın; ama, hiçbirisi yok. Maalesef... MELDA BAYER (Ankara) - Ne biçim konuşuyorsun sen!.. KEMAL ÇELİK (Devamla) - Maalesef, günlük mesaiinin
zaman zaman iki saate kadar düştüğü yazılıyor. Bu demektir ki, Başbakanlık
makamı boştur. İkinci bir husus da, Başbakanlık makamı boşsa, yerini
mutlaka dolduran olur; çünkü, bu makam boşluk kabul etmez. İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Beyniniz yetmez sizin... KEMAL ÇELİK (Devamla) - Başbakanlık makamında bu sıfatı
taşıyan kişiyi göremeyen kamuoyu, uzun zamandan beri bir başka fiilî
başbakandan söz etmeye başladı. (DSP sıralarından gürültüler) Bunu da
dikkatinize sunuyorum. Bu durumun, toplum ve devlet hayatımızı da tahrip ettiği
sorunlar elbette olacaktır. Değerli arkadaşlarım, kısacası şunu söylemek istiyorum:
Bugün, Başbakanlık millî bir sorun haline gelmiştir. Sayın Ecevit'ten beklenen
ve kendisine yakışan, onurlu bir şekilde bu görevi iade etmektir. (DYP
sıralarından alkışlar) MELDA BAYER (Ankara) - Siz, öpün de başınıza koyun bu
Başbakanı... KEMAL ÇELİK (Devamla) - Eğer bu olmayacaksa, o zaman da
yapılacak şeyin, Yüce Meclisin Sayın Ecevit'e verdiği güvenoyunu tekrar gözden
geçirmesinin ülke ve millet menfaatına olduğunu belirtir, hepinize saygılar
sunarım. (DYP ve FP sıralarından alkışlar; DSP sıralarından gürültüler) AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Başkan... MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Bir dakika, Sayın Halıcı... İkinci söz, İzmir Milletvekili Ufuk Söylemez... Buyurun Sayın Söylemez. (DYP sıralarından alkışlar) AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Tutanakları getirtip baktıracağım... AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Başkan, tutanaklar falan değil,
apaçık, burada, her türlü hakareti yaptı. BAŞKAN - Konuşmanın bütünlüğü bozulmasın sayın
başkan... MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Bozulsun!.. AYDIN TÜMEN (Ankara) - Hayır efendim, nasıl bütünlüğü
bozulmasın?! Bütünlüğü mü kaldı Sayın Başkan?! Ne bütünlüğü?! MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, aynı şeyi
tekrar ediyor... BAŞKAN - Tutanakları... AYDIN TÜMEN (Ankara) - Burada hadiseleri istismar
ediyorlar, devletin güvenliğini hiçe sayarak konuşuyorlar... BAŞKAN - Sayın Tümen, Sayın Söylemez'den sonra... AYDIN TÜMEN (Ankara) - Bakın Sayın Başkan, bu kadar
istismar olmaz. BAŞKAN - Sayın Tümen, istismar değil... Söz vereceğim,
konuşursunuz... Açıklama hakkı vereceğim; vermeyeceğim demiyorum, vereceğim. Buyurun Sayın Söylemez. DYP GRUBU ADINA H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Sayın
Başkan... BAŞKAN - Siz buyurun efendim; siz devam edin. NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Sayın Başkan, 2 dakikalık süre
ilave edin... BAŞKAN - Hayır efendim; ne 2 dakikası allahaşkına?! NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Efendim, süresi başladı... BAŞKAN - Hayır efendim; devam etsin o; siz buyurun... NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Olur mu böyle bir şey Sayın
Başkan?! H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) - Evet, herhalde ilave
edecektir Sayın Başkan. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Efendim, siz devam ediyor musunuz etmiyor
musunuz?! Süreniz işliyor... NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Bir dakika efendim... Bir
dakika... Efendim, ben haksızsam... BAŞKAN - 14 dakika vardı Sayın Çelik indiğinde. NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Lütfen, süreyi kullandırın
arkadaşımıza! BAŞKAN - Efendim, siz devam edin... H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) - Peki... Herhalde muhalefeti Meclis kürsüsünde de susturmaya
çalışmayacaktır Sayın Başkan; ona inanıyoruz. MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Beceremez zaten... H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) - Bizi kimse susturamaz
zaten... (DYP sıralarından alkışlar) Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; Hazine ve
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum; hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Şimdi, Türk hazinesinin bugün içinde bulunduğu durum,
uygulanan ekonomik programdan maalesef soyutlanamaz. Biz, yılbaşında büyük
iddialarla, büyük propagandalarla yürürlüğe konulan programın, bu ülkede başta
ekonomik krize, daha sonra da sosyal ve siyasal karmaşaya yol açacağını
söyledik, endişelerimizi bu kürsüden defalarca dile getirdik, ikazlarımızı,
revizyon önerile-rimizi ve çözüm önerilerimizi de ardı ardına sıraladık. Ancak,
maalesef, hükümet, Güney Amerika ve Güneydoğu Asya ülkelerinde felaketlere,
demokratik istikrarı bozmaya kadar giden kaoslara yol açan bu tablita
programında, IMF'yle gerekli pazarlıkları, gerekli görüşmeleri hakkıyla
yürütmeden, ülke gerçeklerine aykırı yaptığı programla, üç yıllık denilen
programın daha birinci yılı dolmadan, Türk ekonomisini tarihinin en büyük
ekonomik krizine sürüklemiş bulunuyordu; dünkü gensoru görüşmelerinde ve bütçe
görüşmeleri sırasında da arz etmeye çalıştık. Bugün, The Wall Street Journal isimli dünyaca tanınmış
büyük bir gazetede çıkan makalede, Türkiye ekonomisi hakkında şunu söylüyorlar:
"Türkiye, onbir aylık çabalarını, geçtiğimiz iki haftada tüketti."
Yazıktır, günahtır; bu, ülkenin emeğidir, ülkenin enerjisidir, ülkenin
birikimidir. Elimde benim, Chasbank, ki, uluslararası çok büyük bankacılık
grubu, dünyaya, ülkelere kredi açan bir gruptur "Türkiye'ye ilişkin
ekonomik tahminlerimizi revize ediyoruz, 2001 enflasyon hedefi zor. Biz,
Türkiye'nin yüzde 10 dediği hedefi, yüzde 25 yapıyoruz" dedi ve bu dünyaya
internetten de yayınlandı. Şimdi, bakınız, burada, her şey iyi gidiyor derseniz;
birtakım hükümet yanlısı çevrelerin de manşetlerini bildik gerekçelerle ve
ilişkilerle yanınıza alırsanız, her şey iyi gidiyor olmaz. Keşke, demeçlerle,
Türkiye iyi gitseydi; keşke, bugün, biz, Doğru Yol Partisi Genel İdare Kurulunu
yaparken, Kızılay'da silah sesleri duyulmasaydı; keşke, karşıt görüşlü gruplar,
12 Eylül öncesini anımsatan biçimde Kızılay'da büyük bir kavgaya ve çatışmaya
girmeselerdi ve keşke, binlerce polisimiz, hak aramak uğruna, bugün, Başbakanı,
hükümeti, Adalet Bakanını ve İçişleri Bakanını protesto etmeselerdi ve keşke,
Türkiye'de insanlar sokaklarda bu kadar rahatsız olmasalardı. Değerli milletvekilleri, bakınız, ekonomi kötü giderse,
yönetimi de elinizden kaçırırsınız; demokraside istikrarı bozarsınız.
Demokratik bir hukuk devleti olmanın erdemi, muhalefetten gelen eleştiri ve
önerilere de tahammüllü olmaktır. Eğer bir ülkede faizler yüzde 2 000 olmuş,
onbeş günde 7 milyar dolar çıkmış, borsa tarihi bir çöküş yaşamışsa, yanlış
giden bir şeyler vardır; bunu örtbas etmek, olmamış gibi göstermek kimseye bir
şey kazandırmaz. Ben buradan şimdi, Hazineden sorumlu Sayın Bakanımıza
bazı sorular sormak istiyorum: Sayın Bakanım, 2001 yılı bütçesinde Hazinenin
faiz giderlerini hesaplarken hangi ortalama faizi baz aldınız; yüzde 23'ü mü
aldınız? Bunu bize açıklarsanız memnun oluruz. Değerli arkadaşlarım, şunu biliniz ki, bugün, faizler
yüzde 114'tü, yaklaşık yirmi gündür, yüzde 114'ün altına düşen bir faiz yok.
Bankalararası piyasada, maalesef, faaliyetlerini sürdüren bankaların
portföyleri de, Hazineden yılbaşında aldıkları yüzde 30 faizli bir birbuçuk
yıllık bonolarla zarar yazmaya devam ediyor. Bankacılık sektörü,
özkaynaklarının, neredeyse 3-4 milyar dolarını kaybetmiş durumda. Değerli milletvekilleri, bu hadise, IMF'den birbuçuk
yıllığına alınan 7,5 milyar dolar, Türkiye'nin meselesini elbette
çözmeyecektir. Bu faizlerle gittiği takdirde, 2001 bütçesinde faiz giderlerinin
bugünden çok daha yüksek olacağını, Maliyenin ve Hazinenin faiz gideri yükünün
çok daha fazla olacağını söylemeye, bilmem gerek var mı?! Artık, Hazine,
birbuçuk yıl vadeyle yüzde 30 faizle kime bono satabilecektir?! Bir Demirbank
vardı, o da gitti. Kime satacaksınız; nereden para bulacaksınız?.. Enflasyonda konulan hedefler, acilen revize
edilmelidir. Sayın Bakana soruyorum; Yirmi gündür yüzde 100'ün altına düşmeyen,
bir dönem yüzde 2 000'lere çıkan gecelik faizlerle, enflas-yonun, önümüzdeki
yıl sonu itibariyle yüzde 10 olacağına inanıyor musunuz?!. Evet, enflasyon
yüzde 10 olacaktır; ama, üç ay için. Üç ayın ya da dört ayın sonunda, bu
enflasyon hedefleri, maalesef aşılır. Kendimizi aldatmayalım, program ağır bir yara almıştır.
Kriz, sadece malî sektörde değildir, reel sektöre de sıçramıştır. Bankalar,
kredileri durdurmuş, mevcut kredileri geri çağırmıştır. Bütçede, son ondört
yılın en iyisi denilen enflasyon rakamları, bu kriz yaşanmasaydı, belki haklı
olabilirdi. Bakınız, kura baskı yaparsanız, kiraya yasak
koyarsanız, ücretlere baskı yaparsanız, tarım fi-yatlarına baskı yaparsanız,
KİT ürünlerinin zararlarını gizleyip onların fiyatlarını dondurur ve
biriktirirseniz, devalüasyonu biriktirirseniz, enflasyonu bugün olduğu gibi
belki yüzde 40'a kadar düşürebilirsiniz; ama, bu düşüş belli bir noktada kalır
ve kalıcı olamaz. Artık, şişenin kapağı açılmış, cin şişeden çıkmıştır. Gelin,
yol yakınken, henüz yılbaşındayken ciddî, büyük bir hedef revizyonuna gidelim.
Yüzde 10'luk enflasyon hedefi ve yüzde 23'le borçlanacağını söyleyen Hazinenin
önümüzdeki yıl hedefi, daha bugünden bozulmuştur. Reel sektöre sıçrayan bu
rakamların, ihracatı daha da kötüye götürmesinden, ciddî biçimde endişe
ediyoruz. Yabancı sermaye girişleri ne kadar olmuştur Sayın
Bakan; verilen izinleri sormuyorum, net yabancı sermaye girişleri, bu sene ne
kadar olmuştur? IMF'nin bir dediğini iki etmeyen, itirazsız her dediğini
uygulayan Türkiye'ye, hani, yabancı sermaye akın akın gelecekti?! Hani
gelecekti?!. Yabancı sermaye nerede?! Yurtdışı kredilere garanti veriyorsunuz, sıkışınca,
panik içerisinde. Bu garantinin fiktif ve hukuksuz olduğunu söyledik.
Türkiye'deki bankaların yurt dışından aldıkları, fiktif mi doğru mu oldukları,
hesaplı mı hesapsız mı oldukları, gerçek mi yanlış mı oldukları bilinmeyen
milyarlarca dolarlık kredilere nasıl garanti verirsiniz siz?! İnsanların ikili
ticarî anlaşmalarındaki borçlarını nasıl garanti edersiniz?! Garanti edilecek
tek şey, mevduat sahiplerinin mevduatlarıdır. Şimdi, Sayın Bakana soruyorum: 1-IMF'yle yapılan anlaşmanın açıklandığı gün, Sayın
Başbakan, yurtdışı kredilere garanti verdi. Bunun hukuksal altyapısı var mıdır;
hangi kanunda bunun yeri vardır; nasıl yapmayı düşünüyorsunuz? 2- Mevduatlara garanti verildiğini söyledi. Mevduatlara
garanti, bugünkü gibi, 100 milyarla sınırlı ve yılbaşından itibaren 50 milyara
düşecek midir; yoksa, sınırsız garanti mi vardır; bunu, lütfen, açıklığa
kavuşturun bu bütçede. Değerli milletvekilleri, Türkiye'de gelir dağılımındaki
bozulma, bugün yaşadığımız sosyal ve siyasal çalkantıyı da beraberinde
getirmektedir. Türkiye'de daha geçen hafta, onbinlerin, emeklinin, kamu
çalışanının sokağa dökülmesinin ardından, öğretim üyesinden yargı mensuplarına
kadar, geçim sıkıntısı çeken memurların sokağa dökülmesinden sonra, bugün,
İstanbul'da yaşanan olaylardan büyük endişe duymaktayız, kaygı duymaktayız.
Hükümeti, toplumun sesine, milletin sesine kulak vermeye ve onların buradaki
temsilcileri olan muhalefetin vekillerinin öneri ve ikazlarına da bu gözle
bakmaya davet ediyorum; ülke, hepimizin. Ülkeyi, 12 Eylül öncesi kardeş
kavgasına, anarşiye ve demokrasinin askıya alınmasına kadar götüren bir süreci hatırlatan
olaylardan büyük endişe duyduk bugün. Doğru Yol Partisinin Genel İdare
Kurulunun yapıldığı salonun dışında, silah sesleri, kırılan cam ve çerçeveler,
çatışan karşıt görüşlü gruplar ve bugün, televizyonlardan bunun yayını,
hepimizin tüylerini ürpertti. İstanbul'da yürüyen 5 000 polisimizin hak
arayışları, hükümeti, İçişleri Bakanını ve Adalet Bakanını istifaya davet
etmeleri, Türkiye tarihinde kolay rastlanabilecek tepkilerden değildir. Bunları
görmezden gelmemiz, bunlara münferit olaylar diye bakmamız, bunları örtbas
etmeye çalışmamız, toplumun rahatsızlıklarını gizlemeye çalışmamız, bize bir
şey ifade etmez, kazandırmaz. Gelin, burada, bunların, bu huzursuzlukların
temeli olan ve bu huzursuzlukların olacağını sizlere gösteren muhalefetin
önerilerine kulak verin. Gelin, tahrip olmuş programı onaralım. Gelin, IMF'yle
yeniden müzakere sürecini başlatalım. Gelin, Türkiye'nin hedeflerini doğru
koyalım. Gelin, Türk insanını yok sayan bu programda, Türk insanının
ihtiyaçlarını, esnafın, köylünün, dargelirlinin hakkını beraberce arayalım.
Gelin, bu konularda çekincede bulunmayın. Piyasalarla inatlaşmadan, ülke
gerçeklerine, ekonomi gerçeklerine uyalım; antiliberalizm denilen emir-komuta
ekonomisinden, gerçekten rekabetçi bir piyasa ekonomisine geçişin yollarını
açalım. Değerli milletvekilleri, sorumlu muhalefet
anlayışımızla, aylardan beri, bu programın Türkiye'yi bir çıkmaz sokağa
sokacağını söylerken, asla karamsar olmak, sadece muhalefet yapmak değildi
amacımız; işte, bugünleri, olmasını ve yaşanmasını istemediğimiz bu olayları
kastediyorduk. Sosyal ve siyasal huzursuzluk çıkar, karmaşa çıkar, ülkeyi
tahrip edersiniz, bu programı bu bünye kaldırmaz derken, bunu söyledik.
Elbette, sözümüz IMF'ye ve Dünya Bankasına değil. Onların da, gelişmekte olan
ülkelere uyguladıkları programlarda büyük eksiklikler ve yanlışlıklar var.
Türkiye, bugün, bunları itirazsız uyguladığı için bu duruma düşmüştür. IMF 7,5
milyar dolarlık bu rezerv garantisini verirken, Türkiye'ye henüz dış
bankalardan 1 dolar kredi gelmemiştir. Gelen bu rezervler, sadece rezervde
duran, harcanamayan, yatırıma, borç ödemesine harcanamayan bir fiktif paradır.
Dolayısıyla, bu rezervle, Türkiye'nin yatırım yapması, üretim yapması, arz
yanlısı ekonomiyi canlandırması mümkün değildir. Gelin, talebi kısan,
insanların alım gücünü yok eden bu politikaları terk edin. Gelin, bizim, Doğru
Yol Partisi olarak önerdiğimiz, arzı artıran, ihracata destek veren, küçük ve
orta boy işletmeleri öne çıkaran ve vergi oranlarını basitleştirerek tabana
yayan anlayışı, arz yanlısı ekonomiyi geri getirelim. Gelin, bu programı
elbirliğiyle revize edelim. Aksi takdirde, bunun altında kalacak olan sadece
bugünkü iktidar değil, Türk ekonomisidir ve fa-turayı da ödeyecek olan Türk
Milletidir. Bu bakımdan, bu olaylar hepimize bir ikaz olmalıdır. Türk ekonomisinde yaşanan şeyler münferit, sıradan,
dedikoduyla olmuş, iki bankanın birbirini kötülemesiyle olmuş şeyler değildir;
bunlar, olsa olsa yan etkileri olur, olay temelindedir, mantalitesindedir,
zihniyetindedir, yönetimindedir. O bakımdan, hazine bütçesinin görüşüldüğü
bugün de, böyle olayları yaşamak ve bunları dile getirmekten gerçekten üzüntü
duyduğumu belirtir; bütçemizin ülkemize hayırlı olmasını diler, nezaket ve
sabırla dinlediğiniz için Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlarım efendim. (DYP
sıralarından alkışlar) Sağ olun. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Söylemez. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Buyurun Sayın Halıcı. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, son
günlerde, Doğru Yol Partisi sözcülerinin kürsüde yaptıkları konuşmalarda,
özellikle Partimize ve Sayın Genel Başkanımıza yönelik olarak kullandıkları
sözcüklerde, söylemlerde, maalesef, gerçekleri yansıtmayan, nezaketle
bağdaşmayan ve hakaret içeren unsurlar bulunmaktadır. Bunu, sadece yadırgadığımı
ifade etmek istiyorum. Gecesini ve gündüzünü Türkiye için harcayan bir
Başbakana biraz önce söylenen sözleri şiddetle, şiddetle kınıyorum. Maalesef,
sadece kınıyorum; çünkü, Yüce Meclise duyduğum saygı daha fazla bir şey
söylememe mani. O yüzden, bu tür konuşmaları yapan bütün milletvekillerini,
hangi partiden olursa olsun, sadece kınadığımı ifade etmek istiyorum. Yalnız, size söylemek istediğim bir husus var, bu
kürsüden yapılacak konuşmaları, Meclisteki davranışları belirleyen bir
İçtüzüğümüz var. Kürsüde konuşanları mantıkdışı hareket etmeye,
konuşmalarındaki mantıkdışı davranışları ortaya çıkarmaya yahut onlara engel
olmaya yarayacak bir madde, maalesef, İçtüzükte yok; ama, saygıdışı konuşanları
sizin önleyebileceğiniz bir madde var; madde 67, konuşma üslubunu belirtiyor.
Bundan sonra, sizin de ve diğer başkanvekillerinin de, yönetimleri sırasında bu
maddeye özen göstermelerini özellikle rica ediyorum. Teşekkürler. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler sayın başkan. MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Sayın Başkan, el kol hareketleri
yapıp kürsüdeki konuşmacıya hakaret edenleri de öncelikle uyarmak lazım. SALİH DAYIOĞLU (İzmir) - Sus be!.. MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Bak.. Bak... Sizleri de kınıyor
mu başkan?.. SALİH DAYIOĞLU (İzmir) - Sus!.. Konuşma!.. MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Saygılı ol!.. Ben size... SALİH DAYIOĞLU (İzmir) - Otur yerine!.. Söz al da
konuş. BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bakınız, burada, Doğru
Yol Partisi Grubu adına konuşan Sayın Çelik'in konuşma üslubunu, gerçekten,
Başkanlık olarak biz de yadırgadık; ancak, Sayın Çelik'in sözünü kesmek
istemedim. Bir Başbakana, bir Başbakan Yardımcısına "hırsızdır"
ifadesi, bu kürsüye ve bu Meclisin saygınlığına pek yakışmıyor. Eğer, ifade ve
kastınız buysa, bir açıklama gereği duyuyorsanız... Çünkü, bakın Sayın Çelik,
ifadeniz aynen şöyle: "Bir gece vakti banka pazarlığı yapanlara göz
yumanlar da hırsızdır" Bu, çok çirkin bir ifadedir. Bu ifadenizi geri
alıyorsanız, lütfen, açıklama yapın; buyurun. KEMAL ÇELİK (Antalya) - Kürsüye gelebilir miyim. BAŞKAN - Oradan açıklayınız efendim. KEMAL ÇELİK (Antalya) - Sayın Başkan, ben
"hırsızdır" demedim. BAŞKAN - Dediniz efendim... Hayır... KEMAL ÇELİK (Antalya) - Ağzımdan çıktıysa,
düzeltiyorum. Dedim ki "hırsızlara göz yuman, hırsızlığa ortaktır." BAŞKAN - "Hırsızdır" dediniz. KEMAL ÇELİK (Antalya) - Hayır; o ifadem varsa,
düzeltiyorum; ama, "hırsızlara göz yuman, hırsızlığa ortaktır" dedim,
ifadem budur. BAŞKAN - Aynı anlamda efendim... MELDA BAYER (Ankara) - Aynı şey... KEMAL ÇELİK (Antalya) - Eğer "hırsızdır" gibi
bir sözüm geçtiyse, düzeltiyorum, geri alı-yorum. BAŞKAN - Fazilet Partisi Grubu adına üç konuşmacı var.
Sayın başkan, süreleri eşit mi?.. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Eşit efendim. BAŞKAN - İlk söz, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın. (FP
sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Başbakanlık bütçesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Sözlerime başlamadan önce, bugün, menfur bir saldırı
sonucunda kaybetmiş olduğumuz iki polisimize Allah'tan rahmet diliyor, yaralı
polislerimize de geçmiş olsun diyorum. Ayrıca, polis teşkilatımıza ve Türk
Milletimize de başsağlığı diliyorum. Sayın milletvekilleri, her ne kadar Başbakanlık ve
bağlı kuruluşların bütçesi üzerinde konuşu-yorsak da, yürütmenin başı olarak
Sayın Başbakan, Bakanlar Kurulunun faaliyetlerinin tümünden sorumludur. Değerli milletvekilleri,Türkiye'nin gündemini aylardır
işgal eden operasyonlardan, soyulan ve hortumlanan bankalardan, tabana vuran
ekonomiden, sözde istikrar programıyla ağır vergi yükü altında ezilen esnaftan,
ürettiğinin ve alınterinin karşılığını alamayan çiftçilerden, sokaklara dökülen
ve zekâta muhtaç edilen memurlardan, ömrünün sonunda bir simite muhtaç edilen
emekliden, açlığa ve sefalete mahkûm edilmiş milyonlarca işsizler ordusundan,
kısaca ezilenlerden, horlananlardan ve sömürülenlerden bahsetmek suretiyle,
huzurlarınızı işgal etmek istemiyorum. Sayın milletvekilleri, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin
kabul edilişinin 52 nci yılı münasebetiyle, ayrıca içinde bulunduğumuz haftanın
da İnsan Hakları Haftası olması hasebiyle, bugünkü konuşmamda, insan hakları
ihlallerinden bahsetmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, son yirmi yıldır gündemimizden hiç
düşmeyen, yakın bir gelecekte de düşecek gibi görülmeyen insan hakları
meselesi, hem ulusal hem de uluslararası platformda sürekli önümüze geliyor.
Türkiye, hem İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini hem de Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine bireysel başvuru hakkını ve İnsan Hakları Mahkemesinin yargı
yetkisini kabul etmiş bir ülkedir. İçeride ise, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunu kurmuş; 1991'den itibaren kurulan her
hükümette, insan haklarından sorumlu bir devlet bakanı görev almış; 1997'den bu
yana da, insan haklarından sorumlu Devlet Bakanının başkanlığında Başbakanlığa
bağlı İnsan Hakları Koordinasyon Üst Kurulunu oluşturmuştur. İçte ve dışta,
insan haklarıyla ilgili bu oluşumlara katılan ve öncülük eden Türkiye'nin gündeminden
hiç düşmeyen insan hakları, ihlalleri, aksine her geçen gün artarak devam
etmektedir. Değerli arkadaşlar, insanların doğuştan getirdiği ve
sonradan kazandığı vazgeçilmez ve devredilemez birtakım hakları vardır. Bunlar
düşünce özgürlüğü, inanç özgürlüğü, ifade özgürlüğü, eğitim ve öğretim
özgürlüğü, barınma ve seyahat özgürlüğü, teşebbüs özgürlüğü, örgütlenme
özgürlüğü ve savunma haklarıdır. Bu temel insan hakları konusunda yönetimler
çok titiz davranmak mecburiyetindedir. Saydığımız bütün bu haklar, Anayasa teminatı
altındadır; ama, uygulamada, yasa ihlalleri, hak ihlalleri yaşanmaktadır.
Türkiye'de hak ihlali denildiğinde akla cezaevleri gelmektedir. Halbuki,
cezaevlerinde 70 000, cezaevleri dışında 70 milyon insanımız yaşamaktadır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, maalesef,
çalışmalarını cezaevlerinin dışına taşıyamamıştır. Halbuki, cezaevi dışında hak
ihlallerine maruz kalmış yüzbinler vardır. Sadece 2000 yılı içerisinde Meclis
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna 1 100'ün üzerinde bireysel başvuru olmuş;
ama, maalesef, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bu bireysel başvuruları
gündemine alamamıştır. Türkiye'de yoğun olarak yaşanan insan hakları
ihlallerinin başında, düşünce ve düşünceyi ifade özgürlüğü gelmektedir. Değerli arkadaşlar, özgür düşüncenin olmadığı bir yerde
demokrasiden bahsetmek mümkün değildir. Geçtiğimiz günlerde, sosyal barışa
hizmet eder düşüncesiyle bu Meclis bir şartlı af yasası çıkarmıştır; ama,
gördük ki, bu şartlı af yasası, sosyal barışı temin etmenin ötesinde, kamu
vicdanını kanatmıştır. Bu yasada birtakım adi suçlular affedilmiş, katiller,
zânîler, caniler affedilmiş; ama, bu ülkenin düşünen insanları, aydın
insanları, siyasî insanları, sadece düşüncelerini ve fikirlerini ifade etmiş
olmalarından dolayı bu kapsamın dışında tutulmuştur. Bu da, kamu vicdanını
kanatmış, dolayısıyla yapılan bu çifte standartlı uygulama toplumsal barışa
hizmet etmemiştir. Bir Tayyip Erdoğan'ın, bir Hasan Celal Güzel'in, bir Eşber
Yağmurdereli'nin, kamuoyu önünde işlemiş olduğu suçlar, affedilen insanların
suçlarından daha mı büyüktü; bunun takdirini kamuoyuna bırakıyorum. İnanç özgürlüğü, en tabiî insan hakkıdır. Değerli arkadaşlar, bu ülkenin inançlı, mütedeyyin,
mazbut insanları, maalesef, uygulayıcıların bile ne manaya geldiğinin tarifini
yapamadıkları bir irtica mefhumuyla sürekli taciz edilmektedir. Buradan açıkça
ifade ediyorum ki, eğer irticadan kasıt, bu milletin inancı ise, eğer
mürteciden kasıt, bu milletin kendisi ise, hiç kimse boşuna zahmet ve gayret etmesin,
bu insanlar, mahşer sabahına kadar bu ülkede olacaktır. Değerli arkadaşlar, yine, inanç özgürlüğü çerçevesinde,
son günlerde çıkarılmak için büyük gayret gösterilen memur kıyım yasasını
zikretmek mümkündür. Devletimiz ve hükümetimizin yet-kilileri, memurlarının
evlerinde kimlerle oturup konuştuklarını, neler konuştuklarını, nasıl
oturduklarını, hangi müziği dinlediklerini, hangi kıyafetlerle oturduklarını,
neler yediklerini, tespit edebilecek kadar çok ayrıntılı takibatı yapabilmekte;
ama, şu kutlu iftar akşamlarında bu insanların sofralarında içmiş oldukları
gözyaşlarını görmezlikten gelmektedir. Eğitimde fırsat eşitliği hakkı: Değerli arkadaşlar, millî eğitimimize bir bakacak
olursak baştan sona bir fecaat arz etmektedir. Özellikle sekiz yıllık kesintisiz
temel eğitim dayatmasıyla, Anadolu'daki okullar, âdeta, bir koyun ahırına
çevrilmiştir. Yükseköğretimdeki durum ise, çok daha içler acısıdır. Fikri hür,
vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştirmesi gereken yükseköğretim
kurumlarımız, maalesef, tekdüze insan yetiştirmenin gayreti içerisine
girmiştir. Sivil örgütlenme hakkı: Demokrasinin kılcal damarları
sayılan dernek ve vakıflar üzerindeki baskılar, sindirme ve kapatma tehditleri,
yine, demokrasinin vazgeçilmez unsuru olarak kabul edilen siyasî partilerin
kapatma tehdidi altında tutulduğu bir ortamda demokrasiden ve insan haklarından
bahsetmek mümkün değildir. Teşebbüs özgürlüğüne gelince; sermayenin renklere
ayrılması, bu ülkede müteşebbis insanlarımıza yapılabilecek en büyük
haksızlıktır. Değerli arkadaşlar, teşebbüs özgürlüğünün olmadığı bir
yerde kalkınmadan da bahsetmek mümkün değildir. Bütün bunların temelinde,
devleti kutsayan, halkı tebaa gören, bireysel hakları yok sayan, toplumu bir
ideolojik çizgide dizayn eden anlayışlar yatmaktadır. Bilinmelidir ki,
demokrasi ve insan hakları gibi evrensel değerler, ideolojik dayatmalarla
gerçekleştirilemez. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; insan hakları,
özgürlükler, demokratikleşme, ülkenin birlik ve bütünlüğüne bir tehdit olarak
algılanmaya devam ettiği müddetçe, sağlıklı bir devlet-toplum ilişkisi kurmak,
toplumsal barışı sağlamak mümkün değildir. Temel hak ve özgürlükleri devlet
tarafından güvenceye alınmayan vatandaşlardan oluşan bir toplumda, devletin
kendisini de güvende hissetmesi mümkün değildir. Aslında, insan hakları, bireyin, bir nevi güvenlik
arayışıdır; kendini güvende hissetme, temel hak ve özgürlüklerini güvenceye
alma arayışıdır. Devlet kendi güvenliğini, vatandaşlarının güvensizliği üzerine
kurmamalıdır, kuramaz. Bir devletin, kendi vatandaşına yönelik hak ihlali
tutumu, uluslararası hukukun alanına girmiş ve uluslararası takibe konu
olmuştur. BAŞKAN - Sayın Fatsa, süreniz geçiyor; takdir sizin,
arkadaşınızın süresini de kullanıyorsunuz. Buyurun. EYÜP FATSA (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım. Eylül ayı itibariyle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
ülkemizden 2 661 başvuru yapılmış; bu rakamla, başvuru yapan ülkeler arasında
ülkemiz birinci sırayı almaktadır. Birleşmiş Milletler, insan hakları ihlalleri
ile uluslararası barış ve güvenlik arasında ciddî bir ilişki kurma
eğilimindedir. İnsan hakları ve demokratikleşme, Türk dışpolitikasının önünde,
özellikle Batı ile ilişkilerimizde ciddî bir set oluşturmaktadır. Katılım Ortaklığı Belgesi tartışmalarıyla şimdi bir kez
daha gündeme gelen ve önümüzdeki yılların gündeminden de, öyle görülüyor ki,
düşmeyecek olan bu konularda daha ciddî adımlar atmanın zamanı gelmiştir.
Maalesef, kamuoyumuzda, Kıbrıs ve Ege sorunları ile Kürtçe televizyon, Millî
Güvenlik Kurulunun rolü ve idam gibi netameli konulardan başka yönleri
yeterince tartışılmayan, görmezlikten gelinen Katılım Ortaklığı Belgesi
taslağının "Kısa Vadeli Siyasî Kriterler" başlığının büyük bir kısmı,
insan hakları ve özgürlüklerini geliştirilmesi konusuna hasredilmiştir. Değerli milletvekilleri, demokrasi ve insan haklarının
önündeki engelleri -Avrupa istediği için değil, her millet kadar bizim
insanımızın da demokrasi ve insan haklarına layık olduğu için- bir an önce
kaldırmak ve gerçekleştirmek hepimizin görevidir. Bu düşüncelerle, görüşülmekte olan Başbakanlık
bütçesinin hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın Candan, buyurun. FP GRUBU ADINA VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; Hazine Müsteşarlığı 2001 yılı bütçesi
üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Muhterem Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum 2001 yılı bütçe görüşmelerini sıkıntılı bir dönemde
yapıyoruz. Bir tarafta, bütçede 5,5 katril-yon açık; diğer tarafta, 17
katrilyon faiz gideri; her gün yeni vergi ve zam... Milletten toplanan paralar
hep faize gidiyor; yatırım yok; sağlık ve eğitim sıkıntıda; ekonomi, IMF
kontrolünde... Hükümet, hükümet değil, âdeta, kriz merkezî gibi çalışıyor. Bankalar
batıyor, ülke durmadan soyuluyor. Soygun yapanlar revaçta. Memura, işçiye,
emekliye ücret yok. Sosyal güvenlik sistemi bozuk. Harp yıllarından sonra en
dar bütçeyle karşı karşıyayız; hepsinden kötüsü, şeffaf olmayan bir bütçe,
kaydı iyi tutulmayan bir bütçe. Konu, artık, hükümet muhalefet olayını çoktan
aşmıştır; toplumda sıkıntı büyük boyuttadır. Borçlanarak yaşıyoruz; endişemiz,
bu ekonomik sıkıntının, toplumsal patlamaya doğru gidişidir. Dışborçlar,
dışpolitikamızı da doğrudan etkilemektedir. Hazine Müsteşarlığında cevap bekleyen sorular şunlardır
kanaatimce: Hazine Müsteşarlığının görevi nedir, neyle uğraşıyor?
Görevini doğru dürüst yapıyor mu? Faaliyetlerini denetleyen Sayıştay, Hazine
Müsteşarlığı için ne diyor? Dış ve içborçların durumu nedir? Özel sektör
dışborçlarının ekonomiye tehdidi nasıl olmaktadır? Hazine, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin denetimi dışında iş yapar mı? Bütçede gösterilmeden harcanan para
var mı? Bütçe açıkları nelerdir? Hazinenin borçlanma yöntemi ve yanlışları...
Hazine, IMF ilişkileri... Bu soruların sağlıklı bir fotoğrafını çektiğimiz zaman,
bu sorulara cevap bulduğumuz zaman, Hazinenin nasıl yağmalandığını,
beceriksizliğin boyutunu, bugünkü sıkıntılara neden geldiğimizi gayet kolay
anlamak mümkündür. Değerli arkadaşlar, Hazine Müsteşarlığı, ülkenin
ekonomik politikalarını tespit eder, kamu finansmanını düzenler, KİT'ler,
devlet iştirakleri, uluslararası malî kuruluşlarla ilişkiler, IMF ve Dünya
Bankası münasebetlerini düzenler, bankacılık, Sermaye Piyasası Kurulu, sigorta
şirketleri, yatırım, teşvik, teşvik uygulama... Özetle, Hazine Müsteşarlığı,
kaynak, para ve yatırım demektir. Hazine Müsteşarlığı görevini doğru dürüst yapıyor mu
dedik; sorunun hemen cevabı, hayır. Hazineyi inceleyen kurum Sayıştay. Çok
değerli milletvekilleri, takdirlerinize arz ediyorum, Sayıştay Başkanlığının
2000 Malî Yılı Raporu sayfa 61, aynen şöyle: "Dışborçlar hesabı, ilk
olarak, 1995'te tespit edilen hatalar yüzünden Türkiye Büyük Millet Meclisi
Plan ve Bütçe Komisyonunda reddedilmiştir." Ayrıca, Hazine, 1996, 1997,
1998, 1999 yılları dışborçları hesabını Sayıştaya ibraz edememiştir.
Dolayısıyla, bu yıllara ait hesaplar, Sayıştay Genel Kurulunca reddedilmiştir. Değerli arkadaşlar, demek ki, burada, nasıl bir kurumun
bütçesini müzakere ediyoruz; hesabını vermeyen, veremeyen; daha doğrusu, genel
kurulda hesapları reddedilen bir kurumun bütçesini müzakere ediyoruz. Hazine ve dışborçlar... İşin boyutu nedir; vahim
noktadadır. Yine, Sayıştay raporunun 136 ve 138 inci sayfasında
"dışborçları özel sektör yapmaktadır. Devlet işe kefil olmaktadır; bu,
yanlış bir usuldür. Bu işlem, borçlanma maliyetini artırmaktadır"
denilmektedir. Değerli arkadaşlar, devletin, nasıl ve nereden soyulduğu bu
cümleler içerisinde gizlidir. Yine dikkat çekiyor Sayıştay: "Özel sektör
borçları için verilen teminat mektupları hacmine dikkat ediniz; yani, ciddî
tehdit boyutundadır. Yabancı sermayenin, kısa sürede, büyük miktarlarla
çıkışına izin verilmemelidir." Bundan on gün önce Hazinede yaşanan
sıkıntı, aslında, Sayıştayın bu önerisine uyulmamaktan gelmektedir. Peki, bu
öneriler dinlenmedi de ne oldu; özel sektör dışborçları süratle artıyor. Bu
borçların faizi yüksek, vadesi kısa ve risklidir. 1999 itibariyle kısa vadeli
dışborçlar 25 milyar dolar, toplam 50 milyar dolar özel sektörün devlet
garantisinde borcu vardır. Yani, özel sektör bunları ödemediği zaman, devlet
ödeyecek anlamına gelmektedir. Peki, Hazine söz dinler mi; dinlemez; yetkililer
burada. Peki, bütçede göstermeden Hazine para harcar mı; harcar; yine,
yetkililer burada, itiraz edebilirler, raporlar böyle yazıyor. 1997 Sayıştay Hazine raporundan aynen şu cümlelere
dikkatinizi çekiyorum: 1971-1999 arasında bütçede gösterilmeden harcanan toplam
para 116 milyar dolardır arkadaşlar. Yine, aynı dönemde bütçe açıkları 109
milyar dolardır. Sayıştay, Hazinenin kanun tanımaz halini, raporunun 17
nci sayfasında şöyle ifade ediyor: "Hazinece, Türkiye Büyük Millet Meclisi
iradesi ve denetimi dışında harcama yapılmaktadır." Şimdi, ben, buradan,
Hazine yetkililerine soruyorum: Siz, yetkiniz olmayan konumda nasıl harcama
yapmaktasınız? Aynı raporda, devamla, sayfa 40 ve 42'de deniliyor ki:
"Bütçe açıkları devamlı hale geldi, açık giderek artıyor, bunlar uyarıdır.
Borçları borçla ödemeyin, daha çok vergi koyarsınız -ki, hükümet bunu yapıyor-
doğru olan, kamu giderlerini kısmaktır."
Sayıştayın raporu bu. Peki, Hazinenin borçlanmalarında takip ettiği usulde
yanlışlıklar var mı; elbette vardır. Çok şekil hatası yapılmakta ve Hazineye
çok pahalıya mal olmaktadır. Mesela, Dünya Bankası kredileri... Örnek vermiş,
"havuz sistemi birimi" denilmektedir. Burada, Dünya Bankasından dolar
bazında kredi alıyoruz, ödeme yaparken, havuz sistemi birimiyle ödeme
yapıyoruz. Değerli arkadaşlar, 1997 itibariyle, 89 proje için,
Dünya Bankasından 3,6 milyar dolar kredi almışız. Bu, sistem bozukluğundan,
yanlış sisteme imza atan bürokratların veya siyasî iradenin suçu, hatası
yüzünden, anapara olarak 4,7 milyar dolar üzerinden ödenmiştir. Hem 1,1 milyar
dolar fazla ödeme yapıldı hem bir de bunların faizleri ödendi; kredi maliyeti
yüzde 31. Bu bilgiler nerede yazılı; Sayıştay 2000 Malî Yılı
Raporunda yazılı. Peki, Hazine-IMF ilişkileri sağlam mı; çürük ve bozuk.
Bakın, şimdi, 14 Aralıkta IMF bizden ne istiyor: 14 Aralıkta Türk Telekomun
yüzde 33,5'ini satacaksınız; Türk Hava
Yollarını özelleştireceksiniz; enerji yasası çıkaracaksınız; KİT ürünlerine zam
yapacaksınız; ekvergiler ko-yacaksınız; memura, işçiye düşük ücret
vereceksiniz; çiftçiye destek vermeyeceksiniz; batık bankalara el koyacaksınız,
zararını üstleneceksiniz; bankaların buldukları yurtdışı kredilere kefil
olacaksınız... Halbuki, Sayıştay bunun tam tersini söylüyor. Başkaca?.. Başkaca
çok önemli bir şey daha söylüyor; program için ne gerekiyorsa onu
yapacaksınız... Dünyanın hiçbir yerinde, böyle bir anlaşmanın bir
örneği daha yoktur. Değerli arkadaşlar, bu son haftada, IMF, bize 7,5
milyar dolar ek destek kredisi verecek; 2,9 milyar dolar da stand-by
anlaşmasından, toplam 10,4 milyar dolar kredi veriyor. Bir yılda, 7 eşit
taksitte verilecek; geri ödemesi 18 ay, faiz oranı yüzde 6. Halbuki, normal
şartlarda kredi de oran yüzde 2-3'tür ve 20 yıl vadelidir. BAŞKAN - Sayın Candan, sürenizi aştınız; takdir
sizin... VEYSEL CANDAN (Devamla) - Hemen tamamlıyorum. Değerli arkadaşlar, Hazine normal şartlarda yüzde 2 ve
3 dolar bazında borçlanması lazımken, 20 yıl borçlanması lazımken, faiz yüksek
ve süre kısadır. Yapılan hesaplarda, Türk Telekom ve Türk Hava Yolları
özelleştirildiği zaman, satıldığı zaman, bu krizi karşılamamaktadır; yani,
başka bir ifadeyle büyük bir beceriksizlik örneği verilmiştir. Konuşmamı şöyle tamamlıyorum: Peki, neden bu hale
geldik: Sorumsuz davrandınız; özellikle son üç yıllık hükümet için söylüyorum.
Özelleştirme dediniz, milletin malını, yine milletin pa-rasıyla alıp satanlara
verdiniz. Medya patronlarına teşvik verdiniz; yetmedi, kredi verdiniz; yetmedi,
banka kurma izni verdiniz; yetmedi, enerji ihalesi verdiniz; yetmedi, devlet
arazileri verdiniz. Medya patronları, buna karşılık, gazetelerini,
tv'lerini size açtılar, her gün "ekonomi iyi gidi-yor" diye manşet
attılar. Partili milletvekilleri ve bakanlar, bu medyanın ekonomik danışmanı
oldular, onların işlerini ve ihalelerini bağladılar. Şimdi, hükümet bunları
açıklarken "olay psikolojiktir, olay sosyolojiktir..." diyor. Kanaatime
göre, olay, aslında ne sosyolojik ne psikolojik; olay şizofrenik delirme
vakasıdır, ekonominin iflas etme vakasıdır. Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - FP Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Lütfi
Yalman; buyurun. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde
Fazilet Partisinin görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım: hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Sözlerimin başında, dün, hunharca ve kalleşçe saldırıya
uğrayarak şehit olan iki polisimize Allah'tan rahmet diliyorum, yaralılara
şifalar temenni ediyorum ve yakınlarına başsağlığı diliyorum. İnşallah, bu
insanlıktan yoksun, şerefsizler en kısa zamanda yakalanırlar. (Alkışlar) Değerli arkadaşlarım, bunun basit bir saldırı olmadığı,
birtakım mahfillerden ve merkezlerden yine düğmelere basıldığı kanaatimi de
ifade etmek istiyorum. Hepimizin bildiği gibi, dünyanın gıptayla baktığı genç
bir nüfusumuz var. Bir milletin kalkınması, üretken olması, enerji ve heyecan
dolu, dinamik, her yönden iyi yetiştirilmiş ve eğitilmiş genç potansiyellerle
mümkündür. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünü, sadece sportif
faaliyetleri organize eden ve takip eden bir kurum olarak algılamak oldukça
yanlıştır. Genelde konuşmacı arkadaşlarımızın sportif faaliyetlere ağırlık
verdiğini gördük. Oysa, burada asıl hedef gençliktir, her yönüyle gençlik.
Spor, bu hedef kitlesinin ihtiyaçlarından sadece bir tanesidir. Anayasamızın 59
uncu maddesi "devlet, vatandaşlarının beden ve ruh sağlığını geliştirecek
tedbirleri alır, sporu her kitleye yayar ve devlet, başarılı sporcuyu
korur" der. O halde, devlet, hedef kitle olan gençliğin, hem bedenen hem
de ruhen gelişimini ve eğitimini sağlamakla yükümlüdür. Gençlik, Allah'ın
herkese eşit olarak verdiği; ama, kıymetinin bilinmeyip genelde har vurulup
harman savrulduğu bir nimettir. Bugün dünyada kötü alışkanlıkların ve buna bağlı
hastalıkların hızla yaygınlaştığı bir çağ yaşıyoruz. Uyuşturucu alışkanlığının
orta dereceli okul seviyelerine kadar inmesi, Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğünün sorumluluğunu ve önemini bir kat daha artırıyor. Gençlik, hem
bedenen hem de ruhen eğitilmelidir. Millî ve manevî değerlerle yüklü, hem
bedenen hem de ruhen eğitilmiş genç, daha dengeli, daha disiplinli ve daha
ahlaklıdır. Sokaktaki tinerci gençlerden, sokak çocuklarından ve barlarda
sabahlara kadar, dertsiz, gamsız ve ülke meselelerine kaygısız, tabak kırıp
ceket yakan güruhun mutlaka ele alınması, takip edilmesi ve eğitilmesi gerekir.
Bu eğitim, onların ülke meselelerine karşı sorumlu, kaygı duyan insanlar
olmasını sağlayacaktır. Bana göre, kurumun en önemli görevi de bu olsa
gerektir. Devlet ve toplum, gençliğin içine düştüğü maddî ve manevî bunalımı,
çöküntüyü görmezden gelemez, gelmemelidir. Toplumun katmanları arasında eğitimden işsizliğe kadar
problemlerle en çok iç içe yaşayan kitle, genç kitledir. Birkısım gençlerimiz
okuma imkânı bulamadığı gibi, bir kısmının da okuma imkânları ellerinden
alınmaktadır; bir kısmı işsizlik problemleriyle de karşı karşıyadır. Gençlik ve
spordan sorumlu bakanlığın, bu yıl, farklı kesimlerden yaklaşık 30 000
gencimizin katılımıyla gerçekleştirdiği problemsiz kamp ve organizeyi de takdir
ve şükranla karşıladığımızı ifade etmek istiyorum. Spor konusuna gelince; şu bir gerçek ki, spor, bugün,
tüm dünyada, en iyi tanıtım aracıdır; devletlerin, kendi varlıklarını dünyaya
duyurma ve kabul ettirme araçlarından birisidir. Bu yüzdendir ki, sporun her
dalında isim yapacak kurum ve şahısların, mutlaka yetiştirilmesi ve
desteklenmesi gerekir. Gençlik ve spordan sorumlu bakanlığın başında, işin
içinden gelmiş, meseleleri bilen bir insanın olması, elbette ki, bir şanstır.
Sporculuk, centilmenlik ve kesin objektiflik ister; politik manevralarla
yürümez ve sporda başarı sağlanamaz. Son yıllarda, gençlik ve spor kurumlarında, hemen hemen
hiç politik tayinin yapılmadığını ve bağlı kurumların da bile personel alımının
yapılmadığını, şahsen tespit ettim. Bu anlayış, gönül isterdi ki, her kurumda
ve bakanlıkta yaygınlaşsın. Ayrıca, son yıllarda semt sahalarına verilen önem,
gerçekten ümit vericidir; zira, özel sektörle
ve işadamlarıyla da diyalog kurularak,
1 000 civarında -özellikle beldelerde- semt sahasının yapıldığını
müşahede ettik. Bu, amatör sporun da gelişmesini ve yaygınlaşmasını
sağlayacaktır. Değerli arkadaşlar, amatör sporun yeterince düzenli
yapılamadığı ve disipline edilemediği bir gerçektir. Çok sayıda amatör spor
kulübü ve amatör sporcu olduğu halde, yeterince takip edilemediğini ve
bütçelerin kıt imkânları yüzünden yeterince desteklenemediğini düşünüyorum.
1979'dan itibaren, devlet bütçesindeki Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü
bütçesine ayırılan pay, sürekli düşme göstermiştir maalesef. Halbuki, 12-24 yaş
arası, ülke nüfusunun yaklaşık olarak yüzde 32'sini oluşturduğu halde, genel
bütçeden, gençliğe ve spora ayırılan payın bu kadar düşük olması, elbette ki,
üzücüdür. Geleceğin, gençliğimize
teslim edileceğini düşünürsek, bu kitlenin eğitiminde, aktivitesinde ve sportif
faaliyetlerinde, devletimizin, daha büyük desteklerle, mutlak manada yanında
olması gerekir. Değerli arkadaşlarım, bakınız, bugün itibariyle, 350
000 futbolda, 176 000 de diğer branşlarda lisanslı sporcumuz var; halbuki,
sadece Almanya'da ve yine, sadece tenis sporu dalında lisanslı sporcu sayısı, yaklaşık
400 000 civarındadır. Yine, Türkiye'deki spor kulüplerinin toplam sayısı Yalnız, bir şeyi söylemeden de geçemeyeceğim. Değerli
arkadaşlarım, son dönemlerde moda haline gelen irtica yaygaralarının spora bile
bulaştırılmak istenmesini, geçtiğimiz günlerde üzüntüyle gördük. Ayık gezmeye
alışamamış insanların, bu tür, irtica yaygaraları var diyerek, spora bunu
bulaştırmak istemeye kalkması, maalesef, endişeyle karşılanmıştır; ama, bu
konuda, hem spor ca-miası hem de spor kamuoyu gereken cevabı vermiş ve Sayın
Bakan, Sayın Genel Müdür de mantıklı yaklaşarak, olayın istismar edilmesini
önlemişlerdir. Kendilerine, huzurunuzda teşekkür edi-yor ve tebrik ediyorum. 2001 yılı bütçesinin hayırlı olmasını temenni ediyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yalman. Sayın Akgül, Komisyon Başkanı olarak, Sayın Fatsa'nın
açıklamalarında bir yanlışlık mı var dediniz efendim? HÜSEYİN AKGÜL (Manisa) - Bir tavzih var efendim. Bir
konuyu tavzih etmem lazım, açıklamam lazım. BAŞKAN - Yerinizden konuşabilir misiniz efendim? HÜSEYİN AKGÜL (Manisa) - Tabiî efendim. Sayın Başkan, değerli Eyüp Fatsa'nın, insan haklarına
duyarlı konuşmasına, öncelikle teşekkür ediyorum. Ancak, konuşma içinde geçen
bir cümleciği var ki, bireysel başvuruların sonuçlanamadığını ifade etti.
Halbuki, rakam olarak ifadesi şöyle: 5.5.1999 tarihinden 30.11.2000 tarihine
kadar, Meclis İnsan Hakları Komisyonuna 1 040 başvuru olmuştur. Bunlardan 663'ü
-ki, yüzde 64'üne tekabül etmektedir- sonuçlanmıştır. 349'unun kurumlarla
yazışmaları devam etmektedir, işlemdedir. Sadece 28 tanesi işlem beklemektedir. Yüce Meclisin bilgilerine arz ediyorum efendim. BAŞKAN - Teşekkür ederiz, sağolun. EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, müsaade ederseniz ben
bir düzeltme yapmak istiyorum. BAŞKAN - Düzeltmeyi Komisyon Başkanımız yaptı. EYÜP FATSA (Ordu) - Müsaade ederseniz konuya bir
açıklık getirmek istiyorum. BAŞKAN - Ne konusunda?.. EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın İnsan Hakları Komisyonu
Başkanımızın yapmış olduğu açıklamayla ilgili bir düzeltme yapmak istiyorum. BAŞKAN - Buyurun yerinizden söyleyiniz. EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkanımız, zannederim, ifade
ettiğim bu meseleyi kendi üze-rine aldı. Biz iki dönemden beri İnsan Hakları
Komisyonunda çalışıyoruz, Sayın Başkanımız da daha bizim yeni Komisyon
Başkanımızdır. Dolayısıyla, bu konuşmuş olduklarım veya ifade ettiklerim Sayın
Başkanımın Başkanlık yaptığı dönemle alakalı değil, geçen dönemden ve özellikle
2000 yılında bireysel başvuru yapıp da İnsan Hakları Komisyonunun gündemine
gelmeyen, getirilmeyen başvurularla ilgilidir, Sayın Başkanım bunun dışındadır. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederiz. Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır. Şahısları adına, lehinde olmak üzere, Ağrı Milletvekili
Sayın Nidai Seven, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) Sayın Seven, süreniz 10 dakikadır. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Başbakanlık, Hazine Müsteşarlığı ve Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü bütçelerine ait oy rengimi ve kişisel görüşlerimi belirtmek üzere söz
almış bulunuyorum. Bu arada, İstanbul'da şehit edilen polislerimize
Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum. Ayrıca, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Başbakanlık bütçesinin tetkikinde, 2000 yılı bütçesi
370 trilyon 292 milyar iken, 2001 yılında yüzde 7,5'lik artışla 400 trilyon 601
milyar olarak tespit edildiği; 2000 yılında 26 katrilyon Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzün 2001 yılı
bütçesine ayrılan 50 trilyon, gençliğimizin, ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarını
yeterince karşılamayacaktır ve sonraki yıllarda da bu ödeneğin mutlaka
artırılması gerekecektir. 2001 yılı bütçesi hazırlanırken, kronik hale gelmiş
yüksek enflasyon ve kamu açıklarının düşürülmesi temel hedef alınmış, yapısal
reformların yapılması, sağlıklı ve kamu maliyesine dayalı istikrarlı bir
iktisadî politikayla, 2000 yılı bütçesinde olduğu gibi, üç yıllık bir
enflasyonla mücadele takvimi ortaya konulmuştur. Çeyrek asırdan beri üç haneli enflasyon rakamıyla
yaşama alışkanlığı içinde bulunan insanımızın önüne getirilen bütçeler, Meclise
sunulurken, başlangıç ödeneğiyle yıl sonu ödeneği arasındaki tutarsızlıklardan
dolayı ek bütçelerle bugüne kadar Türkiye'yi idare etmişlerdir. Para ve sermaye piyasalarındaki yanlış uygulamalarla
onbeş yıllık bir süreç içerisinde özelleştirmede uygulanan yanlış politikalar
sonucu, günü kurtarma, yarına yük olma düşüncesi, Türkiye'nin makro
dengelerinde olumsuzluklara neden olmuştur. On yıllık bir dönem içerisinde 137
milyar dolar bir içborç faizi ödenmek zorunda kalınmıştır. Yapılan bütçeler, faiz ve transfer harcamaları
bütçesinden öteye gidememiştir. Bir taraftan, iç ve dışborçlara ödenen
milyonlarca dolar, diğer taraftan, 1984 yılından beri terör belasına harcanan
100 milyarlarca dolar, en önemlisi de siyasî istikrarsızlığın Türkiye'ye
yüklemiş olduğu faturalar. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, son yirmi yılda
devlet içborçlanma tahvilleri, hazine bonoları, repo ve mevduata verilen yüksek
faiz hadleri, bir rant sınıfının doğmasına neden olmuştur. Küçük bir azınlık,
gayri sâfi millî hâsıladan en büyük payı almış, bu rant sınıfı üretime ve
yatırıma katkı yapmadan, ellerindeki nakit paraları hiçbir risk almadan, yüksek
gelirlerle saadet zincirini yakalamışlardır. Bu saadet zincirinde gününü gün
edenler, yatırıma yönelmedikleri için de istihdam yok olmuş, işsizlik gittikçe
büyümüş, yoksulluk Türkiye'nin en büyük problemi haline gelmiştir. Interbank ve diğer piyasalardan yüksek faizle toplanan
paralar, kamu bankalarının görev zararlarını içinden çıkılmaz bir hale
getirmiş, çiftçiye bir siyasî rant olarak takdim edilen krediler "nasıl
olsa affa uğrayacak" mesajlarıyla çiftçiyle icra dairelerini karşı karşıya
getirmiş, köylü vatandaş ürünlerini yeterince değerlendirememiş, tarım ve
hayvancılıkta günü kurtarma politikalarından dolayı tarım ağır darbe almıştır. Kaçak hayvanın ülkeye girmesine göz yumulmuş; bunun
sonucu, yerli üreticiler günden güne yok olurken, yayla ve meralar boş
kalmıştır. Diğer taraftan, 1989 yılından itibaren bütçe dışında tutulan
fonlardan yapılan harcamalar bütçe disiplinini kaybettirmiştir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Türkiye
ekonomisinin geldiği noktayı özetlerken, son günlerde batan bankalardan ve
ekonomide meydana gelen dalgalanmalardan bahsetmek istiyorum: Bu bankaları üç
aşamada ele almak gerekir. Bunlardan ilki, 1994 yılı öncesi batan Hisarbank,
Türkiye Öğretmenler Bankası, İstanbul
Bankası; 1994 kriziyle başlayan bankalar bataklığı, Marmarabank, TYT
Bank, İmpexbank; 1994 yılı sonrası batan bankalar ise Türk Ticaret Bankası,
Sümerbank, İnterbank, Bankekspres, Egebank, Esbank, Yaşarbank, Yurtbank,
Etibank, Bankkapital, Demirbank ve Park Yatırım Bankasıdır. Bunların hangi
dönemlerde ne şekilde el değiştirdiği veya peşkeş çekildiği tüm kamuoyu
tarafından bilinmektedir. Burada üzerinde durulması gereken önemli husus,
sonuçlar üzerinde değil, sebepler üzerinde durma gereğidir. 1999 ve 2000
yıllarında Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankalar durup dururken
fona devredilmemiştir. Bankacılığın bir anayasası var, kredi verilirken batar;
yani, istihbaratını iyi yapmazsanız, emniyet ve risk kavramlarını ölçü olarak
tutmazsanız, o kredileri batırırsınız ve Türkiye'yi bu duruma getirirsiniz. Yine, 57 nci hükümet döneminde 4442 sayılı Çıkar Amaçlı
Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununun çıkarılması ve Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurulunun oluşturulması, Türkiye'de yolsuzluk yapan ve çete oluşturan
tüm insanların üzerine gidilerek... Bugün, ekonomimizde rahatsızlık meydana
getirildi. Olacaktır... Tabiî ki, bu neye benzer, bir vücudu eğer bazı
mikroplar sardıysa, oradaki mikropları temizleyip, o mikropları dışarıya atmak
için ameliyat edeceksiniz; tabiî ki, bu nedenle vücutta rahatsızlıklar meydana
getirilecektir. Yine, kâr, rant ve faiz ilişkilerinden dolayı bu
memleketi bir devalüasyon lobisine itmeye çalışan insanlarımız bugün ortaya
çıkmışlar, sanki 57 nci Hükümet bu memlekette yolsuzlukların önünü açmış,
sanki, bu memlekete, devletin paraları, bu hükümet tarafından hortumlanmış gibi
göstermeye çalışmaktadırlar. Sizler, önce kendinize bakın, önce aynaya bakın,
sonra bu 57 nci Hükümeti suçlamaya çalışın. [MHP sıralarından
"Bravo"sesleri; MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar; DYP ve FP
sıralarından alkışlar(!)] LÜTFİ YALMAN (Konya) -
Sen bunları bize mi söylüyorsun?!. NİDAİ SEVEN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, ben,
KİT Komisyonunda görevliyim; ben, burada şahısların isimlerini tek tek
verebilirim, belgelerle ispat edebilirim. (DYP sıralarından
"ver,ver"sesleri) 1996 yılında Egebankla ilgili Hazine Müsteşarlığı
tarafından... NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) - Savcılığa ver... NİDAİ SEVEN (Devamla) - Bir saniye... ..yazılan bir yazıda... NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) - Savcılığa ver; vermiyorsan,
görevini yapmıyorsun. NİDAİ SEVEN ( Devamla) - Veriliyor, veriliyor. ...deniliyor ki "Egebankın riski vardır... Malî
durumunuzu düzeltiniz." Daha sonra Sadettin Yağış isminde bir yeminli
murakıp daha gidiyor, orayı denetliyor ve bir ay sonra oraya genel müdür
muavini oluyor. Peki, o gün genel müdür muavini olan insandan neden hesap
sormadınız ? (MHP sıralarından "Bravo"sesleri, alkışlar; DYP ve FP
sıralarından gürültüler) İLYAS YILMAZYILDIZ
(Balıkesir) - Dört yıl, bir yıl değil!.. NİDAİ SEVEN (Devamla) - KİT Komisyonunda 35 üye vardır;
Milliyetçi Hareket Partisi adına muhalefet şerhi koyduğumuz zaman, Doğru Yol ve
Fazilet Partisinde görev yapan muhalefetteki arkadaşlar neden KİT 1997 yılı
raporuna imza attılar? Haydi, buyurun cevap verin. LÜTFİ YALMAN (Konya) - İmza atmadık. MURAT AKIN (Aksaray) - Ne zaman imza attık ? BEKİR SOBACI (Tokat) - KİT Komisyonundan niye aldılar seni? NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) -İktidarsın, konuşacağına
gerekeni yap. NİDAİ SEVEN (Devamla) - İşte, öyle şey yok! Türkiye'de,
Türk Milleti sizden doğruları bekliyor. Sizler bu halkı aldatmakla, sizler bu halkı
yanlış yollara sürüklemekle, kamuoyunu yanlış bilgilendirmekle bir yere
varamazsınız. İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir)- Kamuoyunu yanlış
bilgilendiriyorsunuz; iki yıldır iktidardasınız. NİDAİ SEVEN (Devamla) - Ne yapmanız gerekir; gelin,
hepimiz el ele verelim... NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) - Memleketi batırdınız... NİDAİ SEVEN (Devamla) - Bakın, geçen sene, 9 katrilyon
bir açık vardı, bugün bütçede 5 katrilyona düşüyor. İşte Halep, işte arşın!
[MHP sıralarından "Bravo"sesleri, MHP, DSP, ANAP sıralarından alkışlar;
FP ve DYP sıralarından alkışlar(!)] Onun için, değerli arkadaşlar... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Seven, 1 dakika içinde toparlayınız
efendim. NİDAİ SEVEN (Devamla) - Ben, burada, polemiğe girmek
istemiyorum; ekonomik rakamları ortaya koyarak konuşuyorum. NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) - Memleketi batırdınız, daha
ne konuşuyorsun! NİDAİ SEVEN (Devamla) - Onun için, Türkiye'de, her
zaman bu memleketin geleceğini düşünen, bu memleketin... Temel sebep...
Yolsuzlukların ayyuka çıktığını kamuoyuna anlatmamız gerekir. Meclisimizi... İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Konuşuyor...
Konuşuyor... NİDAİ SEVEN (Devamla) - Gel, burada konuş! Gel... İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Cuma günü konuşacağız. NİDAİ SEVEN (Devamla) - Burada konuş!.. Burada konuş!..
Burada konuşamazsın. Burada, biz -Türkiye'de- elimizi taşın altına sokmaya
gelmişiz; ama, bu, yeterli değil. İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sokaklar... NİDAİ SEVEN (Devamla) - Gerekirse, kafamızı da Türk
Milleti için taşın altına sokacağız. (MHP ve DSP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar; DYP sıralarından alkışlar[!]) Ben, hepinizi saygıyla selamlıyorum ve bu konuda olumlu
oy vereceğimi belirtiyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve DSP sıralarından
alkışlar) LÜTFİ YALMAN (Konya)
- Sayın Başkan... BAŞKAN - Sayın Seven, gecenin bu güzel saatindeki
coşkulu konuşmanız için sizi kutluyorum. (FP ve DYP sıralarından
"Ooo" sesleri) LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkan, KİT Komisyonuyla
ilgili, Fazilet Partisi milletvekilleri hakkında bir sataşma yapıldı ve yanlış
bilgi verildi; izin verirseniz, mikrofondan izah edeyim. BAŞKAN - Neyi? LÜTFİ YALMAN (Konya) - Ben, Fazilet Partisinin KİT
Komisyonu üyesi bir milletvekiliyim. Verdiği bilgi yanlıştır, izah etmek
istiyorum. Lütfen... BAŞKAN - Efendim, onun izahı olmaz yani... İmza attınız mı efendim? LÜTFİ YALMAN (Konya) - Hayır efendim. BAŞKAN -Tamam, teşekkür ederim. İmza atmamış Fazilet
Partili arkadaşım. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Muhalefet şerhi var mı, yok mu?! LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkan, istirham
ediyorum... Müsaade eder misiniz?.. Bir dakika sürmez Sayın Başkan, bir dakika
sürmez yapacağım izah; konuyu izah etmem lazım. BAŞKAN - Açın mikrofonu. Buyurun Sayın Yalman. LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkanım, 2000 yılında,
Sayın Nidai Seven'le birlikte, KİT Komisyonu üyesiydik. Bahsetmiş olduğu konularda, KİT Komisyonu raporuna imza
atmadım; muhalefet şerhi de hazırlamış bir arkadaşınızım. Sayın Nidai Seven'le
de bu konuyu konuştuk; ancak, ben, muhalefet şerhini teslim etmeden önce, KİT
Komisyonu raporu basıldığından dolayı, muhalefet şerhim rapora dahil olamadı,
bu yüzden imza atmadım. (MHP sıralarından gürültüler) Müsaade eder misiniz arkadaşlar. Ben, imza atmadım; ama, bir şeyi sormak istiyorum:
Acaba, Nidai Seven, KİT Komisyonundan niye alındı, bunu izah etsin? (FP
sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Anlaşıldı. Sayın Hükümet... MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, muhalefet olarak
bize de sataşmada bulundu; KİT Komisyonu üyesi olarak bize de sataştı. BAŞKAN - Siz imza attınız mı efendim? MURAT AKIN (Aksaray) - Attım tabiî. BAŞKAN - Tamam, bitti. MURAT AKIN (Aksaray) - Sataşma var Sayın Başkan. BAŞKAN - Alakası yok efendim ve imza atmışsınız. Buyurun Sayın Bakanım. MURAT AKIN (Aksaray) -Bildiğini yapıyorsun!.. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Hazine Müsteşarlığının 2001 yılı bütçesi üzerinde bilgi sunmak
üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi en içten saygılarımla selamlıyorum. Bildiğiniz gibi, hükümetimiz, Türk insanının yaşam
düzeyini yükselterek, halkımızın refah ve mutluluğunu artırmak amacıyla bir
ekonomik program uygulamaktadır. Bu amaçla, ekonomimizin, istenilen gelişmişlik
düzeyine ulaşması açısından önemli bir engel oluşturan kronik yüksek
enflas-yonun tek haneli rakamlara çekilmesi ve sürdürülebilir bir ekonomik
büyüme için gerekli olan makroekonomik dengelerin sağlanması gerekmektedir.
Program, malî disiplinin sağlanması, yapısal reformların hayata geçirilmesiyle,
para arzını ve kur değerlendirmelerini kontrol altına alan, kur-para
politikalarının uygulanması üzerine oturtulmuştur. Bu program, 1999 yılı
sonunda IMF ile üzerinde anlaşmaya varılan bir stand-by düzenlemesiyle de
desteklenmektedir. Bu çerçevede, ülkemizin büyüme performansında yaşanan
olumsuzlukların geride kaldığını ve ekonominin, istikrarlı bir büyüme trendi
yakaladığını belirtmek istiyorum. Ekonomideki canlanmanın yanı sıra, petrol
fiyatlarındaki artış, izlenen kur
politikası ve euronun dolar karşısındaki değer kaybının etkisiyle
ithalatın ihracata göre daha hızlı artması, dışticaret açığının beklenenden
daha fazla büyümesine ve cari işlemler açığının da artmasına yol açmıştır. Uygulanan program sonucunda sağlanan ekonomik istikrar
ve ülkenin dış finansal piyasalar önündeki güvenilirliğinin artması, cari
işlemler açığının finansmanında bugüne kadar herhangi bir sorunla
karşılaşılmamasını sağlamıştır. 2001 yılı bütçesinin temel hedefi, kamu gelirlerinin
artırılması, harcamaların kontrol altına alınması ve bütçe açığının
azaltılmasıdır. Kamu sektörünün disiplin altına alınmasında, bütçe açığının
daraltılmasının tek başına yeterli olamayacağının bilincinde olarak, 2001
yılında, kamu sektörü borçlanma gereğinin azaltılması çabaları sürdürülecektir.
Bütçe finansmanında iç borçlanmanın payının azaltılarak
faiz oranlarının aşağıya çekilmesi ve kamu kesimi faizdışı fazlasının
artırılması hedeflenmiştir. 2000 yılı içinde, bugüne kadar içborç 2001 yılı bütçesinde, sıkı finansman politikasının
uygulanması, vergi önlemleri ve özelleştirme gelirleri yoluyla yüksek seviyede
bir faizdışı dengeye ulaşılması ve harcamaların beklenen enflas-yona paralel
olarak artırılması hedeflenmektedir. Bunun sonucunda, 2001 yılında, iç
borçlanma üzerindeki yük azalacaktır. Ayrıca, 2001 yılı için iç borçlanma
stratejilerinde önemli herhangi bir değişiklik planlanmamaktadır. Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; son
gelişmelere yönelik olarak, yurtiçi talep baskısının kontrol altına alınması,
yurtiçi tasarrufların artırılması ve cari açığın azaltılması yönünde yerinde
adımlar atılmış bulunmaktadır. Bu nedenle, son günlerde malî piyasalarda
yaşanan dalgalanmaların, uyguladığımız programın sürdürülmesi konusunda
herhangi bir tereddüt yaratmaması gerektiğini, özellikle, vurgulamak istiyorum.
Ülkemizde malî sektörün etkinleştirilmesi için,
bankacılık sektörünün mevzuat, denetim ve malî yapı bakımından uluslararası
standartlara uyumlu ve uluslararası düzeyde rekabet edebilir bir konuma
getirilmesi amacıyla, yeni bir Bankalar Kanunu hayata geçirilmiştir. Söz konusu
kanun gereğince, Hazine Müsteşarlığının bankacılıkla ilgili yetkileri, tümüyle
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna intikal ettirilmiştir. Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamın bu
bölümünde, kamu malî yönetimi içinde ağırlıklı paya sahip olan kamu iktisadî
teşebbüsleri, tarımsal destekleme ve sosyal güvenlik sistemi hakkında bilgi
sunmak istiyorum. KİT'lerle ilgili olarak 2001 yılında finansman
maliyetlerini azaltıcı, verimliliği artırıcı tedbirler alınmasına ve tasarruf
tedbirlerinin uygulanmasına özen gösterilecektir. Üretilen mal ve hizmet
fiyatlarının program hedeflerine paralel olarak gelişmesine yönelik önlemler
sürdürülecektir. Bu çerçevede, özellikle, hampetrol fiyatlarının yüksek
seyretmesinin beklendiği 2001 yılında, program hedeflerine uygun fiyatlandırma
politikasına devam edilmesi planlanmaktadır. Bu noktada, programımızın en önemli amaçlarından biri
olan, ileriye dönük enflasyon hedeflemesinden de kısaca söz etmek istiyorum.
Enflasyon konusundaki direnci kırmak açısından, ücretler, kiralar ve tarımsal
fiyatlar konusunda geçmiş enflasyon rakamına endeksli belirlemelerden uzak
durulması son derece önem taşımaktadır.
Buradaki amaç, sabit gelirli bu kesimleri enflasyon altında ezdirmek değildir.
Enflasyonun düşürülmesi, söz konusu kesimlerin çıkarına olup, özellikle,
ücretlilerde, enflasyonla arada doğabilecek farklar gecikmeksizin
karşılanmakta, ayrıca, refah payı da verilmektedir. Bugüne kadar başarıyla sürdürülmekte olan özelleştirme
çalışmalarının en önemli unsurlarını oluşturan Türk Telekomun ve Türk Hava
Yollarının özelleştirilmesi için, 14 Aralık 2000 tarihine kadar ihaleye
çıkılacak ve aynı dönemde elektrik sektörünün özelleştirilmesi çalışmaları
çerçevesinde yeni bir yasa tasarısı Yüce Meclisimize sunulacaktır. Yürütülmekte olan çalışmalarla, Avrupa Birliğinin tarım
politikalarına uyumlu bir yapıda, tarım reformunun gerçekleştirilecek olması
ülkemiz açısından ayrı bir önem taşımaktadır. Bu itibarla, etkinliğini
kaybetmiş destekleme politikaları 2002 yılına kadar geçiş dönemi tedbirleriyle
birlikte uygulanacak ve doğrudan gelir desteği yöntemiyle değiştirilecektir. Bu
sayede, hedef kitleye doğrudan ulaşılabilmesi, verimlilik ve etkinliğin
artırılması sağlanabilecektir. 2001 yılının ikinci yarısında, ülke çapında, doğrudan
gelir desteği sistemine geçilmesi hedeflenmiştir. Hükümetimizce, tarımsal
desteklemeye büyük önem verilmektedir. Bu amaçla, tarım kesimine, bütçeden 2000
yılında 997 trilyon lira, 2001 yılında ise 1,1 katrilyon lira ödenek ayrılmıştır.
Bunun yanında, tarımsal ürün alımı yapan kuruluşlarımıza kredi imkânı da
sağlanmaya devam edilecektir. Ayrıca, sürdürmekte olduğumuz yapısal reformlardan biri
de, sosyal güvenlik reformu konusunda, sosyal sigorta kuruluşlarının çağdaş,
aktuaryel dengeleri gözeten, malî olarak sürdürülebilir bir yapıya
kavuşturulmaları hedeflenmiştir. 1999 yılı eylül ayında çıkarılan yasayla,
sosyal güvenlik sistemimizin, malî anlamda iyileştirilmesi amaçlanmıştır. Reformun ikinci aşamasında ise, söz konusu kuruluşların
idarî ve kurumsal anlamda daha etkin ve daha şeffaf bir yapıya kavuşturulması
amacıyla, sosyal güvenlik kurumu oluşturulmuştur. Reformun uygulamaya geçtiği 6
ncı aydan itibaren, Sosyal Sigortalar Kurumu, açık veren bir kuruluş olmaktan
kurtulmuş, haziran ayından bu yana Sosyal Sigortalar Kurumu açıklarının
finansmanı için bütçeden kaynak aktarılmamıştır. Emekli Sandığı dışında, 2000
yılında sistemde öngörülen belirgin iyileşmenin 2001 yılında da sürmesi
beklenmektedir. Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; uygulamakta
olduğumuz önlemlerin başarıyla sürdürülebilmesi ve sürdürülebilir büyümenin
yakalanması, doğrudan yatırımlara yönelmiş yabancı sermayenin ülkemize olan
ilgisinin artmasıyla desteklenmek zorundadır. Bugüne kadar doğrudan yabancı
sermaye yatırımları, Türkiye'nin kapasitesi ve imkânları göz önünde
bulundurulduğunda, genel olarak düşük seyretmiştir; ancak, 2000 yılında, geçen
yıllara göre, yabancı sermaye yatırımlarında bir artış görülmektedir.
Türkiye'ye doğrudan sermaye akışının sağlanması amacıyla, yeni bir yabancı
sermaye kanun taslağının yanı sıra, bürokrasinin azaltılması için de gerekli
çalışmalar sürdürülmektedir. Öte yandan, sanayiin ve hizmetlerin gelişmesi için
teşvik mekanizması da etkin bir biçimde kullanılmaktadır. Ekim 2000 tarihine
kadar, yatırımlara yönelik düzenlenen teşvik belgeleri çerçevesinde, toplam 5,8
katrilyon lira tutarında yatırım ve bunun sonucunda da yaklaşık 155 000 kişilik
bir istihdam yaratılması öngörülmektedir. Bu kapsamda, Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgelerimizde
son yıllarda yeniden tesis edilen huzur ve güven ortamı sonucunda, bu bölgeye
olan yatırımların artış kaydettiği de görülmektedir. 2000 yılı içerisinde
verilen teşvik belgelerinin yüzde 11'inin söz konusu bölgeye verilmiş olması
sevindirici bir gelişme olmakla birlikte, bu oranın gelecek yıllarda daha da
yükselmesini hedeflemekteyiz. Ekonomimizin temel direği olan KOBİ'lere de
hükümetimizce büyük önem verilmekte olup, KOBİ teşvik belgesi kapsamında,
bugüne kadar 42 000 kişiye yeni iş imkânı sağlanması hedeflenmiştir. Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; yürütmekte
olduğumuz dezenflasyon ve yeniden yapılanma programının uygulanması ve ekonomik
politikaların belirlenmesi sürecinde en önemli kurumlardan biri olan Hazine
Müsteşarlığının 2001 yılı bütçesinin, ülkemiz için hayırlı ve uğurlu olması
dileğiyle arkadaşlarımızın sorduğu sorulara geçiyorum. Sayın Armağan Yılmaz arkadaşımız, Hazine mensuplarının,
KİT'lerdeki yönetim kurullarına atanması konusuna değindiler. Hazine
mensupları, KİT yönetim kurullarına atanmak istememektedirler. Burada, ikinci
iş olarak öngörülen bu hizmet nedeniyle ödenen para, yaklaşık 86 milyon
liradır. Arkadaşlarımız, işlerini bırakıp, buralara gitmemektedirler; ancak,
kurum içinden atama yapılması zorunluluğu olan durumlarda görevlendirme
yapılmakta ve bu görevleri de layıkıyla yerine getirmektedirler. Kaldı ki, bu
KİT'ler, hangi bakanlığımıza bağlıysa, atama da, yetki sahibi de sadece Hazine
değil, aynı zamanda o bakanlıklarımızdır. Sayın Nas, ekrezerv kolaylığıyla ilgili görüşlerini
söylediler ve dediler ki: "Bu ekrezerv kolaylığı, daha IMF ile stand-by
düzenlemesi yapılırken öngörülmeliydi." Yalnız, şunu bilmekte yarar var,
bu ekrezerv kolaylığı, dünyada ilk defa uygulanmaktadır, 1997 yılında
oluşturulmuş yeni bir imkândır. Stand-by programının başında, otomatik olarak
kullandırılması yönünde hiçbir ülke tecrübesi bulunmamaktadır; zira, böyle bir
durum, IMF'nin koşulluluk ilkesine aykırı bir durum arz etmektedir. Geçen haftalarda, ülkemizde yaşanan piyasa
dalgalanmaları karşısında, hiçbir ülkede örneği görülmemiş biçimde hızla
hareket edilmiş, gerekli tedbirler zamanında alınmıştır. Fon yetkilileriyle,
son derece kısa bir süre içerisinde ülkemize kullandırılacak fon kaynağı
üzerinde gerekli mutabakat sağlanmış ve ilan edilmiştir. Sayın Veysel Candan, Sayıştayla ilgili olarak iki şey
söyledi; "özel sektörün borçlanmasında verilen devlet teminatları önemli
boyutlara ulaşmıştır" dedi. Hazine tarafından özel sektörün
dışborçlanmasına herhangi bir şekilde teminat verilmesi, mevcut yasal
düzenlemeler çerçevesinde, mümkün değildir. Bütçe Kanununun 34 üncü maddesi
uyarınca, Hazine garantisinin, sermayesinin yüzde 50'den fazlası kamuya ait
olan kurum ve kuruluşlara verilmesi hüküm altına alınmıştır. Yine, Sayın Candan "Sayıştay, 1995'ten bu yana
dışborçlar hesabını alamıyor" dedi; bu da, bir haksızlık. Bu, bütçe
görüşmeleri sırasında, geçen seneden beri tartışılıyor. 1995 yılında kur
farklarından kaynaklanan bir hesap yorumu nedeniyle ortaya çıkan sorun, 1996 ve
sonrası yıllar için düzeltilmiştir; ancak, 1995 yılının stok rakamı henüz
geriye dönük olarak düzeltilemediği için, hesaplara uygunluk verilememektedir.
Bu sorunun bilincinde olan Hazine Müsteşarlığında, çözüm amacıyla başlatılan
bilgiişlem projesi tamamlanmak üzeredir; bu proje üzerinde, Sayıştay
ilgilileriyle birlikte çalışılmaktadır. Sayın Söylemez'in değindiği konulara gelmek istiyorum.
Bunlardan bir tanesinde, yabancı sermaye rakamlarının açıklanmasını istediler.
Bizdeki en son rakamlara göre, 1998, 1999 ve 2000 yılının yabancı sermaye
izinleri; 1998'de 1,3, 1999'da 1,5, 2000 yılının ilk onbir ayında 2,4'tür,
milyon dolar olarak. Fiilî girişler; 1998'de 760 milyon dolar, 1999'da 682
milyon dolar, 2000 yılının ilk onbir ayında 1 milyar 182 milyon dolardır. Şimdi, bir başka şey sordular, dediler ki: "2001
bütçesi ortalama faizi yüzde 23 olarak alınmış; aslında, yüzde 114'tür."
Bu, tabiî, eskiden, 1993 yılından kalma bir düşünce tarzı. Piyasada oluşacak
faizlere müdahale etmek gibi bir politikamız yoktur ve bu politikamız da olmayacaktır;
faizler piyasada oluşacaktır. 2001 yılı içerisinde, faizlerde bir miktar
yükselme beklenmesi olağandır; ancak, çok kısa bir süre sonunda, uygulanacak
politikalarla, faizler, olumlu düzeylerde oluşacaktır. Burada, arkadaşımız,
kasten bir saptırma yapmaktadır. Bizim, bütçeye koyduğumuz faiz ödemeleri, daha
evvel halka satılmış, piyasaya verilmiş tahvillerle ilgilidir, hazine
bonolarıyla ilgilidir. Dolayısıyla, bizim, 2001 yılında yapacağımız
borçlanmanın faizleri, onların vade tarihindeki bütçelere girecektir. Bu
saptırmayı, sürekli, kendileri yapmaktadır. H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Hayır, siz, yanlış
anlamışsınız. Biz saptırma yapmıyoruz... Soruyu anlamamışsın... DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - "Bankaların
kullanmış oldukları yabancı kredilere garanti vermelerinin hukukî altyapısı var
mıdır" demişler. Bankalar Kanununun 14 üncü ve 15 inci maddeleri,
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu
kapsamına alınmış bankaların sağlamış oldukları kredilere garanti verme yetki
ve sorumluluğunu vermektedir. Sayın Söylemez diyor ki: Önümüzdeki yıl Hazine kime
bono satacak?" Hazine, gayet tabiî Türk piyasalarına bono satacak. Şimdi,
eskiye baktığınızda rakamları saptırıyorlar şu faiz bu faiz diye; bunlar
piyasada oluşan faizlerdir, kendileri, hazine borçlanmasında 1994 yılında yüzde
400'le bono ihraç edip satmak durumunda kalmışladır. H.UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Şimdi sizi göreceğiz. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Yine diyor ki:
"Enflasyon yüzde 10 olacak mı?" Bizim itikadımız tam, inanmadığımız
bir şeyi yapmayız hiçbir zaman. H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Bu iş inançla olur mu Sayın
Bakan, bu iş akılla olur. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; iki gensoru geçirdik ve bütçenin sunuşuyla ilgili
toplantılar yaptık. Burada 57 nci cumhuriyet hükümetinin mensupları çok sakin,
Yüce Meclisin saygınlığına uygun konuşmaya özen gösterdiler; fakat, bazı
arkadaşlarımız, maalesef, heyecanla, vatandaşın gözüne farklı görünmek çabası
içinde, telaşı içinde Yüce Mecliste kürsüye çıkmaktadırlar. Bu telaşı ve
heyecanı anlamamız mümkündür, amacı farklıdır; kendileri şu günlerde, benim
kanaatimce felaket tellallığı yapma içindedirler. (DSP sıralarından alkışlar) İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Bakan, sokakta
yürüyor polisler, felaket tellallığı değil, felakete gidiyor. H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Siz, bir Kızılay'a gidin
bakın. Bir Kızılay'a gidin... DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Yalnız, şunu
söylemek istiyorum Yüce Meclisin huzurunda; ekonomi, dürüst ve emin ellerdedir. NEVZAT ERCAN (Sakarya) - O, size has bir şeydir,
felaket tellallığı yapan yok. Siz gelince felaket geliyor. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Bundan şüpheniz
olmasın. Saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar) NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Siz gelince felaket geliyor,
felaket geliyor. BAŞKAN - Sayın Gemici, buyurun. (DSP sıralarından
alkışlar) NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Biz, memlekete bir çivi
çakalım derken, felaket tellallığını siz yapıyorsunuz, siz! RAMAZAN GÜL (Isparta) - Kulak tıkıyorsunuz sessiz
milyonlara. NEVZAT ERCAN (Sakarya) - O, solculara has bir şey, o,
sağcılara has bir şey değil! BAŞKAN - Hükümet adına ikinci konuşma, Devlet Bakanı
Sayın Gemici'ye aittir. (DSP sıralarından alkışlar) Buyurun Sayın Gemici. TURHAN GÜVEN (İçel) - Siz gelince felaket geliyor,
tellallığa ne gerek var canım. NEVZAT ERCAN (Sakarya) - 50 senedir Türkiye'de
solcuların felaket tellallığını kim inkar edebilir, herkes biliyor. (DSP
sıralarından "tellallığı siz yapıyorsunuz" sesleri) Fakir fukara edebi-yatı
yaptınız yıllarca, bir çivi çakmadınız ülkeye. İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Şehit ailelerine karşı
konuşmaya çıkamadı Başbakan, utandı! BAŞKAN - Sayın Bakanım, siz devam edin; buyurun. DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Başbakanlık teşkilatı bütçesiyle ilgili söz almış
bulunuyorum. Bugün yapılan görüşmelerde, Başbakanlık teşkilatı bütçesiyle
ilgili, milletvekili arkadaşlarımızın görüş ve önerilerinden yararlanacağız;
yapıcı eleştirileri ve katkıları için kendilerine teşekkür ediyorum. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sorumlu
muhalefetin gereği, eleştirilerde yapıcı ve yol gösterici olmaktır. Dünden bu
yana görüşmeleri çok dikkatle izliyoruz, ne yazık ki, bazı muhalefet
sözcülerinin yaklaşımları, bu amacı ve nezaket sınırlarını aşmış, biraz önce
Sayın Önal'ın da söylediği gibi, felaket tellallığı noktasına gelmiştir. Bu
üslubun, söyleyenlere, söylemezlere ve Türkiye'ye hiçbir yararı yoktur!.. (DSP
sıralarından alkışlar) H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Sayın Bakan, üslubu siz mi
öğreteceksiniz; siz Ankara'nın, İstanbul'un haline bakın. Muhalefet sussun mu?! İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Bakan, siz
Başbakanlık bütçesini sunun, muhalefetin söylediğinden size ne! RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Bakan, Kızılay'da kan
gövdeyi götürüyor! DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Devamla) - Bu sözcüler,
dünden bu yana, burada, ekonomiyle ilgili, bugün İstanbul'da ve Ankara'da
yaşanan olaylarla ilgili endişelerini dile getiri-yorlar, toplumsal patlamadan
söz ediyorlar. Bazen ölçü o kadar kaçıyor ki, söylenenler timsahların
gözyaşları gibi duruyor. (DSP sıralarından alkışlar) Hatta, dün bir sayın
milletvekili, bu durumdan çıkış için, 1 Aralıktaki eylemlerle Kızılay'da,
Sultanahmet'te şafağın söktüğünü ifade etti. Hiçbir milletvekilinin ışığı,
çıkışı sokakta aramaya hakkı yoktur; ışık da, çıkış da Türkiye Büyük Millet
Meclisindedir. (DSP sıralarından alkışlar) Türkiye, onyedi yıldır pençesinde kıvrandığı yüksek
enflasyondan kurtulmak, bütçe açıklarını kapatmak için bir ekonomik program
uyguluyor. Türkiye, bunu bu sefer başarmak zorunda. Bu konuda herkese
sorumluluk düşüyor. Bazen burada öyle konuşuluyor, öyle ifadelerde bulunuluyor
ki, bir hafta on gün önce yaşanan ekonomik kriz, sıkıntı, sanki, bugün
yaşanıyor gibi, televizyondan seyreden insanlar tarafından algılanabilir. Bugün
çektiğimiz sıkıntıların geçmişteki sorumluları daha dikkatli konuşmalı.
Uygulanan üç yıllık bir programdır; sabırlı olacağız, sonucu birlikte alacağız.
57 nci hükümet, Türkiye'nin ve dünyanın en deneyimli siyaset adamlarının
başında gelen Sayın Bülent Ecevit'in Başbakanlığında, üç siyasî partinin,
Demokratik Sol Partinin, Milliyetçi Hareket Partisinin ve Anavatan Partisinin
desteğinde yaşadığımız bütün bu sorunları aşacak güce ve iradeye sahiptir. Başbakanlık teşkilatının 2001 yılı bütçesinin ülkemize
hayırlı, uğurlu olmasını diliyor; katkıları için bütün milletvekili
arkadaşlarıma teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (DSP ve MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz. Devlet Bakanı Sayın Fikret Ünlü; buyurun. (DSP ve MHP
sıralarından alkışlar) DEVLET BAKANI FİKRET ÜNLÜ (Karaman) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sözlerimin başında, bütçemize katkı yapan konuşmacı
milletvekili arkadaşlarıma ve dinleyici olarak salonda bulunan tüm milletvekili
arkadaşlarıma çok teşekkür ediyor, şükranlarımı sunuyorum. Zamanımız kalmadı. Konuşma metnimizi de bir kitapçık
halinde sizlere sunduk. Umarım, zaman bulur, okursunuz. O ayrıntılara girme
şansım yok. Biz de hükümet olarak, zamanımızı doğru kullanmak istiyoruz. Ancak,
şu anda, tahmin ediyorum, televizyonları başında bizleri izleyen binlerce,
hatta, yüzbinlerce öğrenciyi, beden eğitimi öğretmenlerini, ödül bekleyen,
uluslararası platformlarda dereceye girmiş klüplerimizi ve sporcularımızı
sevindirmek için, sizlere de müjde niteliğinde, dört konu üzerinde durmak
istiyorum. Birincisi, Sayın Millî Eğitim Bakanlığımızın yaptığı
çalışmalar sonucunda, hepiniz için büyük eleştiri konusu olan, ilk ve
ortaöğretim kurumlarımızın tümünde, önümüzdeki öğretim yılından itibaren, beden
eğitimi derslerinin sayısı artırılacaktır. Bu karar alınmıştır. Tüm
öğrencilerimize ve beden eğitimi öğretmenlerimize müjdeliyorum. (DSP
sıralarından alkışlar) İkincisi, hepinizin bildiği gibi, daha önce Ödül
Kanununu çıkarmıştık. Bu kanuna dayalı olarak Bakanlar Kurulu tarafından
çıkarılan Ödül Yönetmeliği, bir saat önce, Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından
onaylanmıştır. Böylece, uluslararası alanda ve Türkiye'de dereceye giren,
ulusumuzu onurla, şerefle, her yerde büyük başarıyla temsil eden sporcularımız,
kulüplerimiz, antrenörleri ödüllendirilecektir. Dünyada belki ilklerden birisidir, spor müşavirliği
unvanı getirilmiştir. Olimpiyat şampiyonlarımızı ve olimpik spor dallarında
birden fazla dünya şampiyonu olan sporcularımızı, bundan böyle, spordan sorumlu
bakanlar yanlarına müşavir olarak atama durumunda kalacaklardır. Bir diğer müjdemiz, Türkiye profesyonel birinci ve
ikinci futbol liginde yer alan takımların kadrolarında bulunan profesyonel
futbolcular ile üç ve daha fazla ligi bulunan diğer spor dallarında en üst iki
ligde yer alan takımlar ile en az iki ligi bulunan spor dallarının en üst
liginde yer alan takımların uluslararası kuralların öngördüğü sayıdaki
sporcuları, bundan böyle, 33 yaşına kadar askerliklerini tecil
ettirebileceklerdir. Yoklama kaçağı durumuna düşen sporcularımız da, kanun
yayımlandıktan sonra üç ay içerisinde başvurdukları takdirde, bu haklardan
yararlanacaklardır. Tabiî ki, bu kanun tasarısı Bakanlar Kurulundan geçti.
Sayın Millî Savunma Bakanımız sundular, Yüce Meclisin takdirine aittir; ama,
bir müjde olarak veriyorum izninizle. Son müjdem de şu: Biliyorsunuz, Spor Toto konusunda,
geçen yıl, Yüce Meclis bir kanun çıkarmıştı. Bu kanun çıkmadan önce, Spor Toto
personelinin maaşını bile ödeyemez durumdaydık. Bunun geçmişine değinmek
istemiyorum; ama, geldiğimiz nokta oydu. Yüce Meclisin çıkardığı kanunla,
bugün, Spor Toto, yeniden, tabiri hoşgörün, altın yumurtlayan tavuk durumuna
gelmiştir ve tabiî ki, devletimizin diğer kurumlarına katkı payları da o oranda
yükselmiştir. Son dedim; ama, zamanım var, izninizle birkaç hususa
daha değinmek istiyorum. Bu yıl, 2000 yılında, il spor merkezlerinde 130 000
gencimiz spor okullarından geçmiştir; bunlar yaz okulları uygulamalarıydı.
Bunları, yıl içerisinde de devam ettiriyoruz. Bazı sözcülerimiz de tekrarladılar; semt sahaları
projelerimizi çok yoğun ve hızlı bir şekilde sürdürüyoruz. Bu yıl, 692 köy ve
kasabamıza semt sahası yapılmıştır. Bütün milletvekillerimizin önerilerine açığız;
köy ve kasabalarımıza semt sahaları yaparak, kısa sürede, bir ayda, iki ayda
gençliğimizin hizmetine sunmayı hedefliyoruz. Diğer yarım kalan tesisler, ne yazık ki, otuz yılda
bitirilebilecek bir konumdadır. Ben, spordan sorumlu Devlet Bakanı olarak
görevde bulunduğum iki yılı aşkın süredir bir tek tesis ihalesi yapmadığımı
itiraf etmek zorundayım; geçmişte yapılan yanlış uygulamaların ve yanlış
tesisleşme politikasının açığını kapatmak için. Bunu da üzülerek söylemek
istiyorum. BAŞKAN - Sayın Ünlü, 2 dakika içerisinde tamamlayın
efendim. DEVLET BAKANI FİKRET ÜNLÜ (Devamla) - Efendim,
sözlerimi tamamlıyorum. Tesis politikasının da böyle bir zemine oturduğunu,
gerçekten, bir müjde olarak da söylemek istiyorum. Son olarak şunu söyleyeyim: Bir arkadaşımız övgü
anlamında söylediği için ben de yinelemek ihtiyacını duyuyorum. Bu iki yıllık
süre içerisinde, bana bağlı -Millî Piyango İdaresi ve Spor Toto da olmasına
karşın- spor teşkilatına bir tek personel alınmamıştır değerli arkadaşlarım ve
hiçbir yönetici, siyasî amaçlarla yerinden oynatılmamıştır. Bunu, şunun için
söylüyorum: Spor, siyasetten uzak tutulmalıdır diye düşünüyorum. Buna özen
gösteriyorum. Bu hassasiyetinize güvenerek, birkaç ay içerisinde,
sizlerin huzuruna, spor yüksek konseyi
modelini getiriyoruz. Spor teşkilatını baştan sona yeniliyoruz. Bu spor yüksek
konseyi modelini gerçekleştirdiğimiz takdirde, umuyorum ve tahmin ediyorum ki,
Türkiye'de, bir daha, o tür şikâyetler olmayacaktır ve spor politikaları,
tesisleşmeden personel atamalarına varıncaya kadar, bir yüksek kurulun
inisiyatifine ve iradesine bırakılmış olacaktır. Bu da, Türk sporu için,
sanıyorum en büyük reform sayılacaktır. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ediyorum. (Alkışlar) BAŞKAN -
Teşekkürler Sayın Bakan. Aleyhinde olmak üzere, şahsı adına, Tokat Milletvekili
Bekir Sobacı... Buyurun Sayın Sobacı. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakika. BEKİR SOBACI (Tokat) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum. İkinci tur bütçe görüşmelerinde
kişisel görüşlerimi arz etmek üzere karşınızdayım. Bir ufuk turu çizmek istiyorum; çünkü, bugün ülkemizin
içinde bulunduğu durumu anlamanın, 28 Şubatı anlamakla eşanlamlı olduğunu,
eşdeğer olduğunu ifade etmek istiyorum. Ne oldu 28 Şubat sürecinde; kendilerine başbakanlık
hediye edilenlerin kurduğu 55 ve 56 ncı hükümetlerden sonra, 18 Nisan
seçimlerinden önce, illegaliteler ilan edilerek yapılan parti kongrelerinde
genel başkanlar tayin edilerek gelinen bugünkü 21 inci Dönem Parlamentosunda,
28 Şubat sürecinin mimarları, uygulayıcıları hükümetlerde eksik kalan kutsal
devlet ayağı da MHP tarafından tamamlanmıştır. (MHP sıralarından gürültüler) Şimdi, Avrupa Birliğiyle ilgili gelişme sürecinde
kimlerin takoz attığını, hangi odakların bu direnci gösterdiğini ifade etme
noktasında, bu sözlerimi daha iyi anlayacaksınız gelecek günlerde. Değerli arkadaşlar, çocuklarımıza, Damat Ferit Paşa
Hükümetinin aczini anlatırken hepimiz üzüldük, okuduk; ama, Damat Ferit Paşa
hükümeti mazurdu; İngiliz zırhlıları, toplarını Dolmabahçe'ye çevirmişti. O
şartlar altında, bu ülke evlatları, Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşlarıyla,
aydınlarıyla, sivil toplum önderleriyle Anadolu'ya geçebilip, 1920 Meclisini
kurabildiler; ama, şimdi, o fotoğraftaki karşılıkları aramak istiyorum, bugünkü,
acz içindeki 57 nci hükümette ve 28 Şubat sürecinde... Aydınlar hapiste,
özgürlük gayreti yapanlar cezalandırılmakta, Meclis dışındaki güçlerin
emirleriyle, demokratikleşme rafa kaldırılmakta ve menajerliğini, silah
tüccarları Rus firmalarının distribütörleri olan işadamlarının yaptığı emekli
generaller, Bankaların yönetim kurulunda görev alan emekli generaller, 1920
Meclisinin fotoğrafının karşılıklarıdır. Evet; Türkiye, bu sancıyı, bu sebeple
yaşamaktadır. (FP sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlar, konuya geliyorum; Başbakanlık Takip
Kurulu, ihbar mektuplarının ve cezalandırılmalarının görev alındığı bir kurum.
Ne yapıyorlar; uzmanları, daktilograf yapıyorlar. Şimdi, bu hükümetin DSP
ayağını ben hiç yadırgamıyorum; 1978'de İzmir-Çeşme'de Bilderberg toplantısına
ev sahipliği yapan o günkü Başbakan Ecevit'in polis ve kurt köpekleriyle
koruduğu o toplantıya Türk gazetecileri bile girememişti; onu biz iyi
tanıyoruz... Şimdi, bugüne geldiğimizde, bir program deyip
tutturduk. Sayın Bakanı, ben üç defa dinledim Plan ve Bütçede, gensoru
konuşmalarında. Hazırlanmış klişe konuşmalarının tekrarı var. Şimdi, Sayın
Bakan diyor ki: "Bu, bizim sebep olduğumuz bir olay değil." Kimin?
"56 ncı hükümet, azınlık hükümetiydi; 55 inci hükümet, kendi partisinin de
ortak olduğu hükümetti; bizim görevimiz değil, biz sebep olmadık" diyor.
Sayın Bakanım, sizin, Meclis albümündeki biyografinizde SPK tecrübeniz var,
yeminli banka murakıplığınız var ve hazine bilginiz var, yeteneğiniz var. Ben,
şurada açıkça söylüyorum; Refahyol döneminde yazılmış yeminli banka
murakıplarının bir raporu varsa, herhangi bir banka hakkında verilmiş, lütfen,
kalkın, burada bunu açıklayın; bunu istirham ediyorum; sizi alkışlayacağım;
yani, eğer, bu raporlar yazıldı da sumenaltı edildiyse -aynı sizin döneminizde
olduğu gibi- ben sizi alkışlarım; onları da aynı şekilde eleştiririm; varsa,
bunu, gelin açıklayın. Şimdi açıklayamazsınız. (FP sıralarından alkışlar) Bu
manada, 57 nci hükümetin... Bakın, ben size bazı rakamlar vereceğim, Maliyenin 2000
raporundan. Toplam döviz gelirle-rinin, toplam dışborçlara oranı 1997'de yüzde
69'du, yüzde 70'di. Siz, 2000'de, bunu, 1999 sonu itibariyle yüzde 52'ye
düşürdünüz. Siz, ilk üç aylık o cicim ayı programının açıklama kitapçığında da
söylemişsiniz. Tüm bu programınızın oturduğu üç ayak var; hepsi de parasal
tedbirler. Reel sektör nerede? Şimdi, elimde bir telgraf var. Metin
Emiroğlu'nun ve Halit Narin'in çektiği tekstil sektö-rüyle ilgili; yüzde 30
işyeri kapanmış, ihracat durmuş. Siz, Plan ve Bütçedeki konuşmanızda ve
gensoruda diyorsunuz ki: "İhracatın düşmesinin, bizim kur politikasıyla
alakası yok." Ne demek bu: İhraç fiyatları düşmüş de ondan!.. Elbette...
Tariş'in Başkanıyla, bir aç da konuş Sayın Bakanım sen... İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Alakası yok... Haberi
yok, haberi... BEKİR SOBACI (Devamla) - Kuruüzümü 1 200 dolardan
satarken, siz, Tarım Satış Birlikleri Kanununu çıkardınız; 700 dolara düştü;
sebebi sizsiniz... Ayrıca, Uzakdoğu'daki krizden sonra devalüe edilen
Uzakdoğu paraları ihracatlarını cazip hale getirdi. Siz direniyorsunuz kuru
baskı altında tutarak. Hayır.. Eğer dengeli bir kur artışını başlatsaydınız,
bugün sıkışmayacaktınız. İhracattaki sebep de sizsiniz. Yine, bakıyoruz, o Maliyenin 2000 raporunda, mevduat
toplamıyla verilen kredilerin orantıları var. 1997'de kredi-mevduat oranı yüzde
63'tü; yani, 100 liranın 63 lirası reel sektöre kredi oluyordu. Siz geldiniz,
2000 Eylül ayında bu oranı, yüzde 38-39'lara düşürdünüz. Artı, 2000 Eylül
itibariyle, bakın, 24 katrilyon kredi verilmiş; ama, bunun 15 milyar dolar,
batan bankalardaki hortumlama kredileri, naylon krediler var burada; onu da
düştüğünüz zaman yüzde 20'ye düşer bu oran. Siz, işte, reel sektörde, bu
faciayı yaşatıyorsunuz bu ülkeye. Size soruyorum: 2001 yılında, 31 milyar dolarlık ihracata,
Allahaşkına, nasıl ulaşacaksınız, 20 milyar doları zor yakalamış ihracattan?!
Hayır, yanılmayın, yanılmayın! Kimseyi de itham etmeyin burada. Buna da
hakkınız yok. Yine, verilen rakamlarla, anapara ödemelerinin içborç
servisindeki oranı, 1999'da yüzde 61, 2000 Eylülde yüzde 49. Faizler... Faizler... Anapara ödemeleri düşmüş, faizler
yükselmiş. 2000'e gelindiğinde, eylülde, anaparayla faiz eşitlenmiş. Yüzde
38'lerden aldığınız faiz ödemelerini, içborç servisinde yüzde 50'lere
çıkarmışsınız, faizi çoğaltmışsınız. Biz yapmadık bunu. 1997, 1998, 1999; sizin
eseriniz. Onun için, enkaz edebiyatıyla bu işin altından kalkamazsınız... Sayın Bakanım, yine konuşmalarınızdan örneklerle yola
çıkarak şunu ifade etmek istiyorum: Siz, bankaları kurtarma operasyonunda yanlış
yöntem seçtiniz. Uzakdoğu'da daha sağlıklı yöntemler seçilmiştir. Endonezya, 16
milyar dolarlık rehin alarak bankaları iyileştirme ve satışa koymuştur. Siz
kaça satacaksınız bu bankaları nisanda; 100 milyon dolardan elinize geçecek 1
milyar dolar, en iyimser tahminle. Bunu da beceremeyeceksiniz; çünkü, reel
faizdeki düşmeler, sizi zor durumda bırakmıştır; aslında, faizdeki şok düşüşün
sebepleridir. Size inanan da yandı, size inanmayıp, sizin tahvillerinizi
fonlamayan bankalar da yandı. Bunu, kalkın da, Allahaşkına, bir açıklayın! Sürem kısalıyor; Hazineyi 10 dakikada konuşmak mümkün
değil. Teşviklere gelince... Sayın Bakanım, siz, niye
teşvikleri vermiyorsunuz; Kombassan, Petlas teşviki?.. KİT Komisyonundan yazı
yazdık Başbakanlığa ve Hazine Müsteşarlığına, hâlâ Petlasın yatırım teşviki
verilmemiş. Yabancı sermaye... Demokrasinin olmadığı, özgürlüklerin
kısıtlandığı bir ülkeye yabancı sermaye gelmez; hayal görmeyin... Pirelli büyük
yatırımını Kahire'ye kaçırdı; Toyota, Polonya'ya kaçırdı. Buyurun, hadi getirin
bakalım. Türkiye'ye yabancı sermaye gelmeyi bırakın, sermaye çıkışı vardır.
Bunu inkâr edemezsiniz. Türkiye eriyor... Size soruyorum -SPK bilginiz var- Anadolu'da küçük
tasarrufçuları, Reuters'in ekranlarına esir ederek, ellerini böğüründe bırakan
bir borsacılığa niye tedbir almadınız dört sene içinde? Her maniplasyonda 5 milyar doları alıp götürenler
kimler? En az 40 milyar dolar borsa yoluyla kaçtı; bu, millî kaynaktır. Bunu
açıklamak zorundasınız. SPK neyle uğraştı; Kombassanı mahke-meye vermekle ve
ihtiyati tedbirle uğraştı; ama, SPK'nın, gelişmiş ülkelerde uygulanan hisse
senetleri üzerinde vadeli işlem, yani, sözleşme, opsiyon işlemlerini getirip
de, bir gazino kumarhanesine dönmekten kurtarma gibi bir gayreti olmadı.
Bunları da burada protesto ediyorum, bu çalışmalarda... Değerli arkadaşlar, şunu ifade etmek istiyorum ki,
operasyonlar, Sayın İçişleri Bakanının gayretleriyle devam etti. İçişleri
Bakanının sesi soluğu çıkmıyor. Siz, gensoruda verdiğiniz cevapta "adlî
makamlara teslimleri devam ediyor sorumluların" diyorsunuz; Dinç Bilgin
nerede, Cavit Çağlar nerede? Allahaşkına nerede bunlar? (FP sıralarından
alkışlar) Nerede bunlar, soruyorum size? Ha, asıl operasyon size lazım, sizin
hükümetinize... Sizlere lazım... Sizlere lazım... Doyumsuz... Çalışandan,
işçiden, emekliden gasp ettiğinizi rantiyeye aktaran doyumsuzsunuz... Düşündüm günlerce nasıl bir isim bulabilirim diye;
buldum, bir jaws operasyonu, köpekbalığı operasyonu size lazım; çünkü, aynı
zamanda küstah ve saldırgansınız bu milletin kültür, tarih ve inancına... Asıl
operasyon size... Onu da millet yapacak... Millet yapacak... (MHP sıralarından
gürültüler) MUSTAFA ZORLU (Isparta) - Burada böyle laf söylenir
mi?!. BAŞKAN - Sayın Sobacı, lütfen... Sayın Sobacı, biraz
daha... NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan... BEKİR SOBACI (Devamla) - Dinleyin... Dinleyin... NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Milletvekillerine küstah denir mi? BEKİR SOBACI (Devamla) - Değerli arkadaşlar... BAŞKAN - Sayın Sobacı, o "küstah" kelimesini
alır mısınız geri... BEKİR SOBACI (Devamla) - Şimdi, bankalarla ilgili... NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, sözünü geri alsın...
BAŞKAN - Sayın Sobacı "küstah" ifadesi çirkin
kaçtı, Meclis saygınlığına uygun düşmedi... BEKİR SOBACI (Devamla) - Bence, yumuşak bir ifade Sayın
Başkanım... Bence, yumuşak bir ifade... BAŞKAN - Buyurun devam edin... NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan!.. Sayın Başkan!.. BEKİR SOBACI (Devamla) - Sayın Başkanım, süreme,
lütfen... (MHP sıralarından gürültüler) NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkanım, sözünü geri
alsın!.. MUSTAFA ZORLU (Isparta) - Sözünü geri alsın!.. BEKİR SOBACI (Devamla) - ... ilave ederseniz, memnun
olacağım. Şimdi, Sayın Bakan diyor ki... NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sözünü geri alsın!..
Milletvekilleri küstah değildir.. BEKİR SOBACI (Devamla) - ..."programımızın sosyal
kesimler üzerindeki etkisini ölçmek için Hazine Müsteşarlığı araştırma
yapıyor." Sayın Bakanım, buna gerek yok, 1 Aralık 2000 tarihinde, cuma
günü, Plan ve Bütçe Komisyonunda Hazine Müsteşarlığının bütçesi görüşülürken,
pencereyi açsaydınız, en büyük memur mitinginin sloganları, Plan ve Bütçe
Komisyonunun odasına, salona geliyordu. (MHP sıralarından gürültüler) (Mikrofon otamatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Sobacı, 1 dakika içinde toparlayınız... MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Sayın Başkan, sözünü geri
alsın.. BEKİR SOBACI (Devamla) - Dinleyin... Dinlemeyi
öğrenin... Değerli arkadaşlar, Zekeriya Temizel'i kahraman
yapmakla bu işin içinden çıkamazsınız. Zekeriya Temizel'in görev yaptığı o
yıllarda aynı olaylar aynen devam ediyordu. BEKİR ONGUN (Aydın) - Kendi küstahlığını burada
söyleme.. BEKİR SOBACI (Devamla) - 20 nci Dönemde kurduğumuz iç
ve dışborç komisyonunda, Yıldırım Aktürk Başkanlığındaki o komisyonda,
Hazineden, kamu finansmanından bütün genel müdürler oradaydı. Yıldırım Bey dedi
ki "on tane bankanın zorda olduğu söyleniyor" hiçbirinden çıt
çıkmadı, itiraz etmediler; o zaman, Zekeriya Temizel Maliye Bakanıydı. BEKİR ONGUN (Aydın) - Cavit Çağlar da sizin
bakanınızdı... BEKİR SOBACI (Devamla) - Şimdi, siz, Bakanlar Kurulunda
geyik muhabbeti mi yaparsınız allahaşkına?! Bu ülkenin bankalarını,
ekonomisini, ihracatını neyi konuşursunuz siz?! Bunları konuşmaz mısınız?!.. BEKİR ONGUN (Aydın) - Mercümeği anlat... Mercümeği... BEKİR SOBACI (Devamla) - İşte, bu manada, ben, bunu protesto
ediyorum. Böyle bir hükümetin de, 28 Şubat ürünü ve onların yönlendirmesine
devam eden bu hükümetin de, artık, bu ülkeye vereceği hiçbir şey yoktur. BEKİR ONGUN (Aydın) - Mercümeği anlat... BEKİR SOBACI (Devamla) - Son krizlerle beraber
geldiğiniz nokta, ülkenin iflasıdır diyorum; Allah, bu bereketsiz hükümetten bu
milleti bir an önce kurtarsın diyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar;
MHP sıralarından gürültüler) NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, sözünü geri alsın!.. YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Sözünü geri alsın!.. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, sözünü geri alsın!..
Bu Meclis küstah mıdır?!. MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Bu Meclis küstah mıdır Sayın
Başkan? Küstah kelimesine niye cevap vermiyorsunuz? BAŞKAN - Sayın Şandır... MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sayın Başkan, bize hitap
etmiyor, Meclise hitap ediyor. Bu Meclisin Başkanı da sizsiniz, küstah mısınız;
niye cevap vermiyorsunuz?!. BAŞKAN - Sayın Şandır, bir dakika... FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Öyle bir şey söylemedi... (MHP
sıralarından gürültüler) MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Ne demek söylemedi?!. MUSTAFA ZORLU (Isparta) - Niye geri almıyor?!. MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sözünü geri alacak!..(MHP ve FP
sıralarından karşılıklı bağrışmalar) YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Ne dedi bu terbiyesiz herif?! MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Size de küstah diyor! BAŞKAN - Sayın milletvekilleri... MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sözünü geri alacak burada!.. YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Küstah diyor!.. MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Küstahsınız diyor!.. O lafını
geri alacak!.. YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Küstah sensin!.. BAŞKAN - Sayın Kırkpınar... MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Küstahsınız diyor!.. MUSTAFA ZORLU (Isparta) - Niye geri almıyor?!. BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen... Sayın
milletvekilleri, lütfen... (MHP ve FP
sıralarından gürültüler) YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Küstah kim, bu küstah?!
Küstahı göstersin bakayım bana!.. BAŞKAN - Sayın Kırkpınar... FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Arkadaşımız öyle bir şey
söylemedi... (MHP ve FP sıralarında ayağa kalkmalar; FP sıraları
önünde toplanmalar) BAŞKAN - Sayın İdare Amirleri... Sayın İdare
Amirleri... Sayın Çakar... (Gürültüler) Sayın milletvekilleri, birleşime ara vermek zorunda
kalacağız. Sayın milletvekilleri... Sayın milletvekilleri... (MHP
sıralarından "Fethullah... PKK'lı..." sesi, gürültüler) Sayın milletvekilleri, yerinize oturmazsanız birleşime
ara vermek zorunda kalacağım. Sayın milletvekilleri, saat 21.30'da toplanmak üzere,
birleşime ara veriyorum. Kapanma
Saati : 21.18 DÖRDÜNCÜ
OTURUM Açılma Saati:
21.40 BAŞKAN:
Başkanvekili Ali ILIKSOY KÂTİP ÜYE:
Sebahattin KARAKELLE (Erzincan), Burhan ORHAN (Bursa) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 29 uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum. Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz. III .- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
(Devam) 1. - 2001 Malî
Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı
Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/764; 1/765; 1/740, 3/642; 1/741, 3/643) (S.Sayısı: 552, 553, 554, 555) (Devam) E) BAŞBAKANLIK (Devam) 1.- Başbakanlık 2001 Malî Yılı Bütçesi 2.- Başbakanlık 1999 Malî Yılı Kesinhesabı F) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI (Devam) 1.- Hazine Müsteşarlığı 2001 Malî
Yılı Bütçesi 2.- Hazine Müsteşarlığı1999 Malî Yılı
Kesinhesabı G) GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam) 1.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2001 Malî
Yılı Bütçesi 2.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü1999 Malî
Yılı Kesinhesabı BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, az önce şahsı adına
konuşan Sayın Sobacı'yla ilgili tutanağı getirttim. Sayın Sobacı'nın, bu konuda
bir düzeltme isteği mi var? SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Evet. BAŞKAN - Sayın Sobacı'ya, ben, o hususu hatırlattım;
ama, burada "çünkü, aynı zamanda küstah ve saldırgansınız bu milletin
kültür, tarih ve inancına... Asıl operasyon size; onu da millet yapacak"
demişsiniz. Burada, sayın milletvekillerine yönelik olarak "küstah ve
saldırgan" ifadesi, çok ağır bir ifadedir, yaralayıcı bir ifadedir. Bu
ifadenizi geri aldığınızı veyahut da anlamını açıklar mısınız Sayın Sobacı. Buyurun Sayın Sobacı. BEKİR SOBACI (Tokat) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; ben konuşmamın giriş bölümünde, ülkemizin, üçbuçuk dört yıldır
içinden geçmekte olduğu bir 28 Şubat sürecinden bahsediyorum. Bu süreç, bütün
arkadaşlarımızın malumudur -ki, hassasiyeti olan arkadaşlarımızın ve bu
milletin- bu milletin, gerçekten kültür, tarih ve inancıyla çatışan bir
süreçtir. Bunu, kabul eden ya da etmeyen olabilir; ama, benim buradaki kastım,
bu kültür, tarih ve değerleriyle çatışan ve âdeta televizyonlarda, medyada
saldırgan ve küstahça yaklaşımlara işarettir. Yoksa, burada, biz, Parlamentoya
dönük, hatta hükümetlerin kendisine dönük bile, siyasete dönük bile bir ifade
değildir; kaldı ki, siyasetin etkisizleştirildiğini ve vesayet altına girdiğini
de, konuşmamın bütünü okunduğunda anlaşılacaktır. Teşekkür eder, saygılar sunarım. BAŞKAN - Sayın Sobacı, bakınız "düşündüm"
diyorsunuz operasyonları kastederek. "Düşündüm günlerce, nasıl bir isim bulabilirim
diye; buldum. Bir Jaws operasyonu, köpekbalığı operasyonu size lazım; çünkü,
siz, aynı zamanda küstah ve saldırgansınız." SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Düzeltiyor efendim. BAŞKAN - Düzeltmiyor Sayın Kapusuz. Düzelttiğini kabul
etse, geri alsa ifadesini, kabul edeceğim. İfadesini geri alıyorsa amenna,
yoksa... BEKİR SOBACI (Tokat) - Sayın Başkan, ben, gerekli
açıklamayı yaptığıma inanıyorum. Burada, hiçbir milletvekilinin ve Parlamentonun üzerine
alınmaması gerekir. Ben, burada, hükümeti bile zikretmemişim Sayın Başkan. (MHP
sıralarından "geri al" sesleri) SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Tamam, geri aldı işte... BAŞKAN - Evet, sayın milletvekili... OKTAY VURAL (İzmir) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Buyurun Sayın Başkan. OKTAY VURAL (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Tabiî, hatip, Yüce Meclise ve milletvekillerine
"küstah ve saldırgan" şeklinde isnatta bulundu. Bu Mecliste, hatibi
dinleyen küstah ve saldırgan milletvekili olmadığına göre, sadece, kürsüdeki
hatip kalmaktadır. Bunu, kendisi için değilse, düzeltmesi gerektiğini ifade
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar) İkincisi, hatip "28 Şubat sürecinin kutsal devlet
ayağını MHP tanımladı" diye bir isnatta bulunmuştur. Evet, Türkiye,
devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür; bu, bizim için kutsaldır.
Dili Türkçedir; bu da kutsaldır. Bayrağı, şekli kanunda belirtilen beyaz
ayyıldızlı albayraktır; bu da kutsaldır. Millî marşı İstiklal Marşıdır; bu da
kutsaldır. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) Bunlar kendilerine kutsal
değilse, buralarda bulunmalarına gerek yoktur. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim. TURHAN GÜVEN (İçel) - Tutumunuz hakkında Sayın
Başkan... BEKİR SOBACI (Tokat) - Sayın Başkan, bu ülkenin
kutsallarını korumak sadece bir partiye görev değildir; bütün Parlamentoyadır,
bütün milletedir; arz ederim. Yoksa, bu tartışmanın sonu gelmez. (MHP
sıralarından gürültüler) TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, tutumunuz hakkında
söz istiyorum. REMZİ ÇETİN (Konya) - Türk Milletine ait olan değerler
hepimize aittir Sayın Başkan. BAŞKAN - Efendim, değerler hepimize aittir. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Başkanım, kısaca bir
açıklama yapabilir miyim. (MHP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Buyurun. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, ben, tutumunuz
hakkında söz istiyorum; siz, başkalarına söz veriyorsunuz. Sayın Başkan, madde
63'e göre söz istiyorum efendim. BAŞKAN - Buyurun. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkanım, değerli
arkadaşlarım; lütfen, biraz sakin olur musunuz. Sayın Başkan, siyaset, olgunluktur; siyaset, birbirini
dinlemeye tahammüldür. Bugün, burada, gerçekten, bir hatip arkadaşımız, kastını
aşan bir manada, belki de, daha değişik bir manada, bazı elfazda bulunmuştur.
Haklı olarak da, tabiî, gecenin bu saatinde, bütün Parlamento, bu işi doğru
algılamış olabilir, yanlış algılamış olabilir; çünkü, kendisinin de değişik
beyanı var. Değerli arkadaşlarım, bakın, burada, İçtüzüğümüzde çok
açık hükümler var. Eğer, bir hatip, yaralayıcı, incitici beyanda bulunursa,
burada görev, evvela, Sayın Başkan, size düşmektedir. Derhal mikrofonu kapatın,
düzgün konuşmaya davet edin diyor İçtüzük. Siz, bunu yapmadınız. Eğer bunu
yapsaydınız, şu olayların hiçbiri cereyan etmezdi Sayın Başkanım. BAŞKAN - Sayın Güven, siz, o zaman, Genel Kurulda
değildiniz. TURHAN GÜVEN (İçel) - Ben mi değildim?! BAŞKAN - "Sayın Sobacı, sözünüzü geri alır
mısınız" dedim. TURHAN GÜVEN (İçel) - Efendim, bakın, onu demek
yetmiyor. Bir kere daha tekrarlayın; çünkü, hatip kürsüde, siz oradasınız... BAŞKAN - Zaten, kürsüden indi, gitti... TURHAN GÜVEN (İçel) - Siz, İçtüzük hükümlerini uygulasanız,
hiçbir sertlik olmaz, hiçbir arkadaş da birbirinin kalbini kırma derecesine
gelmezdi. Olay budur. O nedenle, müsaade ederseniz, yanlış anlaşılabilecek
cümleler geldiği zaman, lütfedin de, müsamaha göstermeyin. Siz görevinizi
yaparsanız, bütün arkadaşlarımız da buna riayet eder ve hiç de, karşılıklı
çatışmaya, sürtüşmeye ve birbirini kırmaya gerek kalmaz. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Sayın Sobacı'ya ikazım olmuştu Sayın Güven;
ama, konuşmasının sonuydu... Efendim, tamam... Sayın Başkan, buyurun efendim. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; Türkiye kritik bir dönemden geçiyor. Bu kritik dönemde,
iktidar-muhalefet, hepimiz, olgunlukla bu dönemi aşmak için bir mücadele vermek
zorundayız. Birbirimizi incitmek, birbirimizi üzmek, birbirimizi itham etmek
hakkına da sahip değiliz. Demokrasilerde, hükümetler vardır, muhalefetler vardır;
hükümetler yanlış yapar, yanlış yapabilir; muhalefetlerin, elbette bunu
eleştirmesi lazımdır; ama, eleştirirken, özellikle nezaket ölçüle-rine uyması
gereğine, biz, Fazilet Partisi olarak inanıyoruz. Eleştiri ölçülü olmalıdır;
eleştiri, eleştirene de yakışmalıdır, eleştirilene de yakışmalıdır. Bu, Fazilet
Partisinin, öteden beri görüşüdür. Bütçe görüşmelerinin de olgunluk içerisinde
geçtiğini görüyoruz; ancak, bugün, şahsı adına söz alan bir arkadaşımızın
ifadelerinin, maksadını gerçekten aştığını, Fazilet Partisi olarak biz de kabul
ediyoruz. Kendi anlayışına göre kendisi düzeltti bunu; ama, şunu söyleyeyim, bu
ülkenin Meclisini, bu ülkenin parlamenterlerini, bu ülkenin Meclisine
yakışmayan bir ithamla itham etmeyi, Fazilet Partisi olarak biz de kesinlikle
kabul etmeyiz, bunu kesinlikle kabul etmeyiz. (DSP ve MHP sıralarından
alkışlar) Türk Milleti büyük millettir. Türk Bayrağı, yeryüzünün
en aşina olduğu bayraktır. Onu gönderde dalgalandırma görevi her Türk
vatandaşına düşer. Onun için canını vermeye her Türk vatandaşı hazırdır. Bunun
geçmişte de, günümüzde de her Türk vatandaşı ispat etmiştir. MHP'li grup
başkanvekili arkadaşımızın bu konudaki hassasiyetine teşekkür ediyoruz parti
olarak, MHP'nin bu konudaki hassasiyetini de biliyoruz. Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Başkan. Evet, fayda hâsıl olmuştur. Sayın milletvekilleri, şimdi, sorular bölümüne
geçiyoruz. Soru cevap işlemi için 20 dakikalık süremiz vardır.
Soru sormak için 10 dakikalık süremiz vardır. Söz alan, daha doğrusu ekranımızda gözüken isimleri
okuyorum: Sayın Dayanıklı, Sayın Nesrin Ünal, Sayın Enginyurt, Sayın Orhan Şen,
Sayın Arslan, Sayın Osman Aslan, Sayın Sobacı, Sayın Uzunkaya ve Sayın Akif
Gülle. Soru sorma işlemini başlatıyorum. Sayın Dayanıklı... FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Efendim, ekranda gözükmüyor, gözüktüğü zaman
okurum. Ekranda 10 kişi gözüküyor. Buyurun Sayın Dayanıklı. BAYRAM FIRAT DAYANIKLI (Tekirdağ) - Sayın Başkan,
aracılığınızla, Sayın Bakanlarımıza aşağıdaki iki soruyu yöneltmek istiyorum. Birincisi, Başbakanlığa bağlı Türkiye Atom Enerjisi
Kurumunun; yani, TAEK'in bağlı olduğu, Bakan arkadaşımız yok; ancak, ona bağlı
TAEK, nükleer santral ihalesi iptal edilmeden önce nükleer santralları savunan
ve nükleer santralların önemini, vazgeçilmezliğini anlatan ve içinde nükleer
enerji filmi olan, CD'li bir kitap yayımladı. TAEK, nükleer santral yapan
şirketlerin veya nükleer enerji lobilerinin ortaya koyduğu argümanları
"niçin nükleer santral" ihalesi için gündeme getirdi ve acaba, bu
kitabı basmak, TAEK'in mi, yoksa, nükleer enerji lobilerinin mi görevidir ve
TAEK, bu promosyon için ne kadar para harcadı? Değerli bakanlarımıza ikinci sorum: Millî piyango ve
loto gibi şans oyunlarından elde edilen aylık ve yıllık gelirleri merak
ediyorum. Millî piyango, loto gibi şans oyunlarından elde edilen gelirin yüzde
kaçı bilet alanlara veya oynayanlara geri dönüyor? Elde edilen gelirler, hangi
oranlarda -Savunma Sanayii dahil- hangi kurumlara dağıtılıyor? 1999 ve 2000
yılında bu miktarlar ne olmuştur ve Millî Piyango İdaresi, değişik illerde,
1999 ve 2000 yılları için, hangi yatırımlara, ne kadar ödenek aktarmıştır? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Dayanıklı. Sayın Nesrin Ünal, buyurun. NESRİN ÜNAL (Antalya) - Sayın Başkan, aracılığınızla,
Sayın Bakanımıza sormak istiyorum. Antalya-Alanya yolu inşaatı onbir yıldır devam
etmektedir ve bu yol, Türkiye'nin dünyaya açılan penceresidir. On yıl önce
gelen turist, yolun bitmediğini görüyor, üç yıl sonra yine bitmemiş, beş yıl
sonra, on yıl sonra yol yine bitmemiş ve turist, Türkiye'nin gücü hakkında
şüpheye düşüyor; ayrıca, çok yoğun can ve mal kaybı da meydana geliyor. 57 nci
hükümet, Bayındırlık Bakanlığıyla, bu yolu öncelikle bitirilecek yol kapsamına
almış ve yapımı iki yıldır hızla sürmektedir. Yine de, bu yolun bitirilmesi,
dolayısıyla, Türkiye'nin gücünü göstermek, turizme, yöre halkına hizmet etmek
için, Başbakanlığa ait, yatırımları hızlandırma amacıyla kullanılan acil fondan
yardım yapabilir misiniz? Saygılarımı sunuyorum yeniden. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ünal. Sayın Enginyurt, buyurun. CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Sayın Başkan, aracılığınızla,
Hazineden sorumlu Sayın Devlet Bakanımıza sormak istiyorum. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ve hükümetlerinin, her
ile bir havaalanı kampanyası vardı, sonra atıl hale geldi; çünkü, birçok
havaalanının bir işe yaramadığı, uçakların inip kalkmadığı görülünce, bundan
vazgeçildi; fakat, bizim "Or-Gi Havaalanı" diye -Ordu-Giresun- iki
vilayetin ortak bir havaalanı ihtiyacı vardır. Bu iki vilayetin insanları,
aralarında para toplayarak, bu havaalanının inşaatını başlatmış durumdalar. Bizim
yaptığımız araştırmalar ve tespitler neticesinde, bu havaalanının inşaatınin
devam edebilmesi için, Hazinenin, dış krediye garanti vermesi gereki-yor.
Devlet Planlama Teşkilatından gelen yazılara, Hazine, bu zamana kadar hep
olumsuz cevap vermiştir. Sayın Bakan, 2 milyon nüfusu teşkil eden ve gerek
Samsun Havaalanının, gerekse Trabzon Havaalanına, yolcu kapasitesi açısından
her ikisine de büyük yolcu taşıyacak olan bu Or-Gi Havaalanının, 2001 yılında,
dış kredisini Hazine garantisine almayı düşünüyor musunuz? Düşünürseniz çok
memnun olurum. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Enginyurt. Sayın Orhan Şen. ORHAN ŞEN (Bursa) - Sayın Başkanım, aracılığınızla,
Sayın Bakanlarımıza, aşağıdaki sorularımın cevaplandırılmasını istirham
ediyorum; ancak, sorularıma geçmeden önce, dün İstanbul'da şehit edilen polis
memurlarımıza, Cenabı Allah'tan rahmet, kederli ailelerine, emniyet camiasına
ve necip milletimize başsağlığı diliyorum. Mensubu bulunmaktan gurur duyduğum
kutsal Türk Devletinin bekası uğruna şehit olan polislerimizin kanlarının yerde
kalmayacağına ve katillerinin en kısa zamanda yakalanarak adalet önünde hesap
vereceklerine inanıyorum. Sayın Başkanım, sorularıma geçmek istiyorum. Birinci sorum:
Malumlarınız olduğu üzere, mevcut personel rejiminin yetersizliği, hepimizin
malumu. Bu manada, 1991 yılından beri yeni bir personel kanunu çıkarılacağı
ifade edildiği halde, bugüne kadar böyle bir kanun, ne yazık ki, çıkarılamadı.
57 nci hükümetin, yeni bir personel kanunu hazırlığı var mıdır; varsa, ne aşamadadır? İkinci sorum: Kadrosuzluk sebebiyle müktesep hakları
olan kadrolara terfi edemeyen memurlarımızın durumu ortadadır. Bunun yanında,
sosyal güvenlik reformundan sonra çalışma yaşının uzatılması, bu manada da,
daha derin problemlerin meydana gelmesine sebep olmuş vaziyettedir. Bu
itibarla, kadrosuzluk sebebiyle terfi edemeyen memurların mağduriyetini
önleyecek bir çalışma mevcut mudur? Son sorum: 57 nci hükümetin programında da yer aldığı
üzere, eşit işe eşit ücret uygulamasıyla ilgili bir çalışma var mıdır? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Şen. Sayın Arslan, buyurun. İLYAS ARSLAN (Yozgat) - Sayın Başkan, spordan sorumlu
Sayın Devlet Bakanıma aşağıdaki sorumu yöneltmek istiyorum. Sayın Bakanım, malumunuz olduğu üzere, Birinci Ligde
takımları olan vilayetlerin sahaları ışıklandırılıyor. Bu, Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğünün uhdesinde; ama, Yozgat, Birinci Ligde takımı olan bir il
olmasına rağmen, hâlâ şehir stadı ışıklandırılamamıştır. Biz de Yozgat olarak
isti-yoruz ki, bizim maçlarımız da ışıklandırılmış ve televizyonda yayınlanan
bir hüviyete bürünsün. Onun için, benim sizden sormak istediğim ve cevabını
öğrenmek istediğim konu şu: Acaba, Yozgat Şehir Stadının ışıklandırılması için
ne gibi bir çalışma yapıyorsunuz? Şayet bu çalışmalarınız başlamışsa, acaba
-birinci yarısı bitmekte olan Türkiye Birinci Ligi müsabakalarının ikinci
yarısı şubat ayında tekrar başlayacak- şubat ayına bu çalışma yetiştirilecek
mi? Yozgat Şehir Stadında da ışıklandırılmış bir halde maç seyretme imkânı
bulabilecek miyiz diyor, teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Sayın Osman Aslan, buyurun. OSMAN ASLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkanım, aşağıdaki
sorularımın Hazineden sorumlu Devlet Bakanı tarafından cevaplandırılması
hususunda delaletlerinizi arz ederim. 1- IMF'nin
dayatmalarıyla uygulanmakta olan istikrar programının, kemer ve boğaz sıkma 2- Neredeyse sosyal bir afete dönüşen gelir
dağılımındaki uçurumu giderici ve sefaletle mücadele hususunda belli bir
programınız var mıdır? 3- IMF'den alınan 10 milyar dolarlık krediyi nerede ve
ne amaçla kullanacaksınız? 4- Bankalardan hortumlanan para yerine Hazineden destek
sağlandı. Hazineden aktarılan pa-raları hangi kaynaklardan karşılayacaksınız? Açıklık getirirseniz memnun olurum. Arz ederim. BAŞKAN - Teşekkürler. Sayın Sobacı, buyurun son soru sizin. BEKİR SOBACI (Tokat) - Sayın Başkan, aracılığınızla
Hazineden sorumlu Devlet Bakanının cevaplandırmasını istediğim sorumu arz
ediyorum. 1990'lı yıllarda, Bedrettin Dalan'ın Mütevelli Heyeti
Başkanı olduğu İstek Vakfına, Avrupa İskân Fonundan mark bazında, faiziyle
alınıp kullandırılan devirli kredi, Türk parası üzerinden, mark faiziyle, geri
ödenmiş midir? Bu yanlış işlem konusunda Hazinemizce herhangi bir takibat
yapılmış mıdır? Arz eder; teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Sobacı. Sayın Uzunkaya?.. Yok. Soru sorma işlemi tamamlanmıştır; bu arada şunu belirteyim: Sayın Büyüköztürk, Sayın Seven, Sayın Ilıcak, Sayın
Arı, Sayın Göksu, Sayın Açba, Sayın Erbaş, Sayın Arvas, Sayın Ercan, Sayın
Yıldırım, Sayın Bilgiç, Sayın levent, Sayın Demir, Sayın Güzel, Sayın
Uzunırmak, Sayın Seyda, Sayın Eker, Sayın Çakar da soru sorma isteminde
bulunmuşlardır; ancak, süremiz yeterli değildir. Buyurun Sayın Bakanım. DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Başbakanlıkla ilgili soru soran arkadaşlarımızdan Sayın
Bayram Dayanıklı'ya yazılı cevap verilecektir. Sayın Ünal, Antalya-Alanya yolu için Başbakanlık Acil
Destek Programından yardım yapılması, bu Fonun mevzuatı gereği, mümkün
değildir; Yatırımları Hızlandırma Fonundan verilebilir. Bunun için, konuyu,
Bayındırlık Bakanlığına ve Devlet Planlama Teşkilatına intikal ettireceğim. Sayın Şener, personel rejimi çalışmaları, Devlet
Personel Başkanlığında devam etmektedir. Kadrosuzluk nedeniyle terfi
edemeyenlerin durumlarına çözüm getirmek üzere bir düzenleme yapılmış ve
Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirilmiştir. Diğer soru soran arkadaşlarımızın sorularına yazılı
cevap verilecektir. Arz ederim. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Bakan. Buyurun Sayın Ünlü. DEVLET BAKANI FİKRET ÜNLÜ (Karaman) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Yozgat Milletvekilimiz İlyas Arslan'ın sorusunu
yanıtlıyorum: Yozgat Stadyumunu ışıklandırmayı çok istiyoruz. Bu konudaki
çalışmalarımız devam ediyor. Değerli milletvekillerimiz, bakan arkadaşlarımız
da yakından ilgililer. Türkiye Futbol Federasyonu, Özel İdare Kaynakları ve fon
kaynaklarıyla kısa sürede tamamlamayı amaçlıyoruz. Diğer yandan, bir milletvekili arkadaşımızın Spor Toto
ve Millî Piyangoyla ilgili sordukları soruya kısaca -daha ayrıntılı bilgi için
yazılı cevaba ihtiyaç var- şöyle cevap verebilirim: Bildiğiniz gibi, Spor Toto
ve Millî Piyangonun gelirleri, eğitim payı olarak, Savunma Sanayii, İstanbul
Olimpiyatları ve ayrıca, sosyal kurumlarımız için dağıtılmaktadır. İştirakçi
payları da yeterli düzeydedir; ancak, tam rakamlar şu anda önümde yok. Yazılı
yanıt verebiliriz. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan. Buyurun Sayın Önal. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) -Sayın Başkan, bana üç
arkadaşımız soru sordu; Sayın Enginyurt, Sayın Aslan, Sayın Sobacı. Sayın Enginyurt "Ordu-Giresun (Or-Gi) Havaalanı
için bütün işlemler tamamlanmış; sadece dışfinansman için Hazine garantisi
kalmış" dediler. Bildiğiniz gibi, Hazine, 2000 yılında sadece yarım kalmış
projelerin tamamlanması için dışfinansman teminine garanti verdi. Önümüzdeki
2001 yılında, bu tip projelerden gerçekten yapılması gerekenlere, işlemi
tamamlanmış olanlara dışfinansman sağlamak niyetindeyiz. Bu projeye ilişkin
olarak, Avrupa Yatırım Bankasına sunulmak üzere, gerekli başvuru
hazırlanmaktadır ve bunu, inşallah, 2001 yılında sonuçlandırmamız mümkün
olacaktır; gerekli desteği sağlamak niyetindeyiz. Sayın Nesrin Ünal "Antalya-Alanya karayolu için
Acil Fondan yardım yapılabilir mi" diye sordu. Bu Fon, bildiğiniz gibi,
DPT bünyesindedir; DPT bütçesinde gündeme getirilebilir ve orada konuşulabilir. Sayın Sobacı'nın söylediği çok spesifik bir konu ve
bununla ilgili bilgi bizde yok. Söyledikleri şu: "1990'lı yıllarda İstek
Vakfına Avrupa İskân Fonu kredisi tahsis edilmiş; bu kredi geri dönmüş
müdür?" Bunu araştırıp, hemen yazılı cevap sunacağız kendilerine. Sayın Aslan, ilk olarak "IMF dayatmalarıyla
uygulanan istikrar programının başarıya ulaşmaması halinde, telafi edici
politika önlemleri var mıdır" diye sordular. Bu birinci sorunun hemen
ce-vabı şu: Bu program, Türkiye'nin tek kurtuluş yoludur. Bunun başarıya
ulaşmaması diye bir konu düşünemiyoruz. Bütün vatandaşlarımız destek
verdiğinde, bu program başarıya ulaşacaktır. "Gelir dağılımıyla ilgili olarak belli bir
programınız var mı" demektedir arkadaşımız. Bildiğiniz gibi, gelir
dağılımın en büyük bozucusu enflasyondur. Enflasyondan kurtulamadığımız
takdirde, gelir dağılımındaki bugün yaşadığımız bozukluğun ileriye gitmesi
kaçınılmazdır. Onun için, öncelikle enflasyonu ortadan kaldırmalıyız. Bunu
kaldırdığımız takdirde, yeni iş olanaklarını da açtığımızda, herkese daha fazla
üretim imkânı sağladığımızda, daha fazla yeni üretim alanları açtığımızda da,
gelir dağılımını sağlayacağız. Özellikle, vergi kanunlarında da buna özen
göste-rilmektedir. Dargelirliden daha az vergi alınmasına, daha fazla
kazanandan daha çok vergi alınmasına özen gösterilmektedir. Bildiğiniz gibi,
geçen sene çıkardığımız bir kanunla, faiz gelirleri üzerinden de, yüksek
oranda, bir defaya mahsus vergiler alınmıştır ayrıca. "IMF'ten sağlanan 10 milyar doları ne yaptınız,
nasıl kullanacaksınız" demektedirler. IMF, bildiğiniz gibi, iç piyasada
kullanılacak bir para vermemektedir, sadece, ödemeler dengesinde kullanılabilir
bir imkân sağlamaktadır. Dolayısıyla, uluslararası kuruluşlardan gelen
kaynaklara, Merkez Bankası uluslararası rezervlerine mi giriyor, yoksa,
Hazineye mi geliyor diye ayırım olarak bakmak lazım. Dünya Bankası kaynakları
genellikle Hazineye gelmektedir, içeride kullanılabilmektedir; IMF'in sağladığı
tüm kaynaklar da Merkez Bankası rezervlerine girip, uluslararası ödemeler için
kullanılabilmektedir; Türk Lirasına çevrilip, içeride kullanılması mümkün
olmayan bir kaynaktır. Yalnız, bu rakam şunun için önemlidir: Türkiye'ye,
bildiğiniz gibi, finans sağlayan yabancı finans kuruluşlarına bir güvence oluşturmaktadır
ve onların, rahatça, Türkiye'de yatırım yapmasını, fon getirmesini
sağlamaktadır. "Hazineden bankalara sağlanan kaynak nereden
karşılanacaktır" demektedir arkadaşımız. Hazineden BDDK'daki Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonuna 6,1 milyar dolar dolayında özel tertip tahvil alma
imkânı sağlanmıştır. Bu bir line'dır, bankacılık sistemini bilenler bunu
bilmektedirler. Bir kredi açılmıştır. Bu kredinin ne kadarını kullanacağını,
BDDK, ihtiyacına göre belirleyecektir. Bu tahviller, ilgili bankaların bünyelerine
konulup, onların malî tablolarını düzeltmek amacıyla ve-rilmiş menkul
kıymetlerdir. Bu tahvillerin bedelini, banka sisteminde, Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonu ödeyecektir; yani, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu bunun
borçlusudur; iki kuruluş arasında bir ikraz anlaşması yapılmıştır -Hazine ile
BDDK Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu arasında- va-deye bağlanmıştır, belli bir
faizi vardır; bunu, sistem ödeyecektir; çünkü, Tasarruf Mevduatı Sigorta
Fonunun sürekli gelirleri vardır, her üç ayda bir Fona girmektedir. Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Bakan. Sayın milletvekilleri, şimdi, sırasıyla, ikinci turda
yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı
okutup, oylarınıza sunacağım. Başbakanlık 2001 malî yılı bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: E) BAŞBAKANLIK 1.-
Başbakanlık 2001 Malî Yılı Bütçesi A - C E T V E L İ
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Başbakanlık 2001 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir. 2.-
Başbakanlık 1999 Malî Yılı Kesinhesabı BAŞKAN- Başbakanlık 1999 malî yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Başbakanlık 1999 Malî Yılı Kesinhesabı A - C E T V E L İ
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Başbakanlık 1999 malî yılı kesinhesabının bölümleri
kabul edilmiştir. Hazine Müsteşarlığı
2001 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: F) HAZİNE
MÜSTEŞARLIĞI 1.-
Hazine Müsteşarlığı 2001 Malî Yılı
Bütçesi A - C E T V E L İ Program Kodu A ç ı k
l a m a L i r a
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Hazine Müsteşarlığı 2001 malî yılı bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir. 2.- Hazine
Müsteşarlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı BAŞKAN- Hazine Müsteşarlığı 1999 malî yılı
kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Hazine Müsteşarlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı A - C E T V E L İ
L i r a
- Genel Ödenek Toplamı : 14 090 431 494 950 000 - Toplam Harcama : 14 063 391 960 841 000 - İptal Edilen Ödenek : 27 039 582 149 000 - Ödenek Dışı Harcama : 48 040 000 - 1050 S.K.83 üncü Mad. ve Dış Proje
Kredilerinden Ertesi Yıla Devreden : 28
500 000 000 BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Hazine Müsteşarlığı 1999 malî yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2001 malî yılı
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: G) GENÇLİK VE
SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğü 2001 Malî Yılı Bütçesi A - C E T V E L İ Program
Kodu A ç ı k l a m a L i r a
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. (B) cetvelini okutuyorum: B - C E T V E L İ Gelir Türü A
ç ı k l a m a L i r a 2 Vergi Dışı Normal Gelirler
199 999 000 000 BAŞKAN-
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 3 Özel Gelirler, Hazine Yardımı ve Devlet
Katkısı 50 207 001 000 000 BAŞKAN-
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. T
O P L A M 50 407 000 000 000 BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2001 malî yılı bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir. 2.- Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı BAŞKAN- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 1999 malî yılı
kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı
Kesinhesabı A - C E T V E L İ
L i
r a - Genel Ödenek Toplamı : 36 141 402 978 000 - Toplam Harcama : 35 333 617 674 000 - İptal edilen Ödenek : 186 004 269 000 - 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar
Ger.Ertesi Yıla Devreden
Ödenek : 621 781 035 000 BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: B - C E T V E L İ
L i r a - Bütçe tahmini : 22 343 501 000 000 - Yılı tahsilatı : 33 758 398 153 000 BAŞKAN- (B)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 1999 malî yılı
kesinhesabının bölümleri kabul
edilmiştir. Böylece, Başbakanlık, Hazine Müsteşarlığı, Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü 2001 malî yılı bütçeleri ile 1999 malî yılı kesinhesapları
kabul edilmiştir. Her üç kurumumuza da hayırlı olmasını temenni ediyorum. Sayın milletvekilleri, bu şekliyle de ikinci tur
görüşmelerini tamamlamış bulunuyoruz. Gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz. IV. -
SEÇİMLER A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM 1. -
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim BAŞKAN - Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonunda boş bulunan ve Fazilet Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için,
Kahramanmaraş Milletvekili Ali Sezal aday gösterilmiştir. Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Programa göre, kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını
sırasıyla görüşmek için, 13 Aralık 2000 Çarşamba günü saat 11.00'de toplanmak
üzere, birleşimi kapatıyorum. Kapanma
Saati: 22.20 |
|