Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21               YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 49

 

29 uncu Birleşim

12 . 12 . 2000 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Ticaret ve Sanayi Odaları, Ticaret Odaları, Sanayi Odaları, Deniz Ticaret Odaları, Ticaret Borsaları ve Türkiye Ticaret, Sanayi, Deniz Ticaret Odaları ve Ticaret Borsaları Birliği Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının geri verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/717)

2. - Medenî ve Siyasî Haklar Konusunda Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının geri verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/718)

III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYON-LARDAN GELEN DİĞER İŞLER

l. - 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/764; 1/765; 1/740, 3/642; 1/741, 3/643) (S.Sayıları:  552, 553, 554, 555)

A)    TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI

1. -  Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı  2001 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 1999 Malî Yılı Kesin-hesabı

B)   CUMHURBAŞKANLIĞI

1. - Cumhurbaşkanlığı  2001 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Cumhurbaşkanlığı   1999 Malî Yılı Kesinhesabı

C)  SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI

1. - Sayıştay Başkanlığı  2001 Malî  Yılı Bütçesi

2.-  Sayıştay Başkanlığı  1999 Malî Yılı Kesinhesabı

D)  ANAYASA MAHKEMESİ  BAŞKANLIĞI

1. -  Anayasa Mahkemesi Başkanlığı  2001 Malî  Yılı Bütçesi

2. -  Anayasa Mahkemesi Başkanlığı  1999 Malî Yılı Kesinhesabı

E) BAŞBAKANLIK

1. - Başbakanlık 2001 Malî Yılı Bütçesi

2. - Başbakanlık 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

F) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI

1. - Hazine Müsteşarlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi

2. - Hazine Müsteşarlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

G) GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2001 Malî Yılı Bütçesi

2.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

IV. - SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. - Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

V. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, DMS sonuçları hakkındaki iddialara ve görevde yükselme yönetmeliğinin uygulanmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel'in cevabı (7/2908)

2. - Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, kamu kurum ve kuruluşlarından emekli olan bazı kişilerin ticari kuruluşlara yönetici olarak göreve getirilmelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel'in cevabı (7/2881)

3. - İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Arap ülkeleri konusundaki dış politikaya ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in cevabı (7/2856)

4. - İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Rumeli Türkleri Federasyonu Genel Başkanına, Yunanistan'a giriş vizesi verilmemesine ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in cevabı (7/2853)

5. - Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, SSK Genel Müdürlüğünün Bursa İlindeki yatırım projelerine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/3028)

6. - Manisa Milletvekili Bülent Arınç'ın, Gediz Ovasındaki Demirköprü Barajına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer'in cevabı (7/2925)

7. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Eğitime Katkı Payı adı altında toplanan paralara ve taşımalı eğitime ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/2886)

8. - Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Bursa'da özel bir okul tarafından açılan iptal davasının uygulanmamasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/2860)

9. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Adana'daki okulların elektrik borçlarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/2850)


I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 11.00’da açılarak beş oturum yaptı.

Birinci, İkinci, Üçüncü ve Dördüncü Oturumlar

2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/764; 1/765; 1/740, 3/642; 1/741, 3/643) (S.Sayıları : 552, 553, 554, 555) tümü üzerindeki görüş-meleri tamamlanarak, maddelerine geçilmesi kabul edildi ve tasarıların 1 inci maddeleri okundu.

Ömer İzgi

Başkan

 

Mehmet Batuk

Melda Bayer

 

Kocaeli

Ankara

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

Beşinci Oturum

DYP Grubu adına Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Güven’in, yanlış ekonomi politikaları izleyerek ülkeyi kriz ortamına sürükledikleri iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit ve BakanlarKurulu üyeleri hakkında Anayasanın 99 uncu ve İçtüzüğün 106 ncı maddeleri uyarınca gensoru açılmasına ilişkin önergesinin (11/5) gündeme alınıp alınmamasına dair görüşmeler tamamlandı; yapılan oylama sonucunda, önergenin gündeme alınmasının kabul edilmediği açıklandı;

İzmir Milletvekili Oktay Vural, DYP Grubu sözcüsü İzmir Milletvekili H. Ufuk Söylemez’in konuşmasında, şahsına sataşması,

İzmir Milletvekili Işın Çelebi, DYP Grubu sözcüsü İzmirMilletvekili H. Ufuk Söylemez’in konuşmasında, partilerine sataşması,

İzmir Milletvekili H. Ufuk Söylemez de, İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi,

Nedenleriyle birer konuşma yaptılar.

Alınan karar gereğince, 12 Aralık 2000 Salı günü saat 11.00’de toplanmak üzere, birleşime 00.23’te son verildi.

Murat Sökmenoğlu

Başkanvekili

 

Hüseyin Çelik

Melda Bayer

 

Van

Ankara

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.00

12 Aralık 2000 Salı

BAŞKAN: Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER: Burhan ORHAN (Bursa), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29 uncu Birleşimini açı-yorum.

2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere başlayacağız; ancak, bu görüşmelere başlamadan önce, Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Başbakanlığın, İçtüzüğün 75 inci maddesine göre verilmiş 2 adet tezkeresi vardır; okutu-yorum:

 

II. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Ticaret ve Sanayi Odaları, Ticaret Odaları, Sanayi odaları, Deniz Ticaret Odaları, Ticaret Borsaları ve Türkiye Ticaret,Sanayi, Deniz Ticaret Odaları ve Ticaret Borsaları Birliği Kanununun Bazı Maddelerinde DeğişiklikYapılması Hakkında Kanun Tasarısının geri verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/717)                   11.12.2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İLGİ : 21.5.1996 tarihli ve B.02.0.KKG/101-1014/2169 sayılı yazımız.

İlgi yazımızla Başkanlığınıza sunulan Ticaret ve Sanayi Odaları, Ticaret odaları, Sanayi Odaları, Deniz Ticaret Odaları, Ticaret Borsaları ve Türkiye Ticaret, Sanayi, Deniz Ticaret Odaları ve Ticaret Borsaları Birliği Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 75 inci maddesi gereğince geri gönde-rilmesini arz ederim.

                                  Bülent Ecevit

                                         Başbakan

BAŞKAN - Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda bulunan tasarı, hükümete geri verilmiştir.

İkinci tezkereyi okutuyorum:

2. - Medenî ve Siyasî Haklar Konusunda Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın UygunBulunduğuna Dair Kanun Tasarısının geri verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/718)

                                                                                       

 

                                                                      11.12.2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İLGİ: 3/6/1999 tarihli ve B.02.0.KKG.0.11/196-342/2504 sayılı yazımız.

İlgi yazımızla İçtüzüğün 77 nci maddesine göre yenilenen Medenî ve Siyasî Haklar Konusunda Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının, İçtüzüğün
75 inci maddesi gereğince geri gönderilmesini arz ederim.

                                  Bülent Ecevit

                                         Başbakan

BAŞKAN - Dışişleri Komisyonunda bulunan tasarı hükümete geri verilmiştir.

Şimdi, bütçe görüşmelerine başlıyoruz.

Program uyarınca, bugün iki tur görüşme yapacağız.

Birinci tur görüşmelere başlıyoruz.

Birinci turda, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı bütçesi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu bütçesiyle birlikte görüşülecektir. Bu turda, Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay Başkanlığı, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır.

III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/764; 1/765; 1/740, 3/642; 1/741, 3/643) (S.Sayıları:  552, 553, 554, 555) (1)

A)    TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI

1. -    Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı  2001 Malî  Yılı Bütçesi

2. -    Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı  1999 Malî Yılı Kesinhesabı

B)     CUMHURBAŞKANLIĞI

1. -    Cumhurbaşkanlığı  2001 Malî  Yılı Bütçesi

2. -    Cumhurbaşkanlığı   1999 Malî Yılı Kesinhesabı

C)     SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI

1. -    Sayıştay Başkanlığı  2001 Malî  Yılı Bütçesi

2. -    Sayıştay Başkanlığı  1999 Malî Yılı Kesinhesabı

D)    ANAYASA MAHKEMESİ  BAŞKANLIĞI

1. -    Anayasa Mahkemesi Başkanlığı  2001 Malî  Yılı Bütçesi

2. -    Anayasa Mahkemesi Başkanlığı  1999 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Sayın milletvekilleri, 30.11.2000 tarihli 23 üncü Birleşimde, bütçe görüşmelerinde, soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştı.

Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen sayın milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar sorularını sorabilmeleri için, kişisel şifrelerini yazıp, parmak izlerini tanıttıktan sonra, ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlardaki kırmızı ışıklar yanıp sönmeye başlayınca, milletvekillerimizin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.

Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre, sorularını yerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi 10 dakika içerisinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi de 10 dakikalık süreye tabidir. Bu süre, cevap işlemi 10 dakikadan önce tamamlandığı takdirde, kalan bö-lüm içerisinde soru sorma işlemi yapılabilecektir. Bu hususu özellikle bilgilerinize sunmak istedim.

Birinci turda, grupları ve şahısları adına söz isteyen sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Birinci turda:

Grupları adına; Fazilet Partisi Grubu adına, Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu, İstanbul Milletvekili Bahri Zengin, Kahramanmaraş Milletvekili Mustafa Kamalak; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Burdur Milletvekili Süleyman Coşkuner, İçel Milletvekili Cahit Tekelioğlu, Van Milletvekili Ayhan Çevik, Kahramanmaraş Milletvekili Edip Özbaş; Demokratik Sol Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili Erol Al, İzmir Milletvekili Salih Dayıoğlu, Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan, Samsun Milletvekili Yekta Açıkgöz; ANAP Grubu adına, Kırklareli Milletvekili Cemal Özbilen, Bursa Milletvekili Turhan Tayan; Doğru Yol Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Mehmet Dönen, Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya.

Şahısları adına; lehinde, Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu; aleyhinde, Tekirdağ Milletvekili Nihan İlgün.

Fazilet Partisi Grubu adına süreyi eşit mi kullanacak arkadaşlar Sayın Başkan.

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - 10'ar dakika, eşit olarak kullanacaklar efendim.

BAŞKAN - İlk konuşmacı, Fazilet Partisi Grubu adına Sayın Bekâroğlu.

Efendim, ben sürenizin bitimine 1 dakika kala sizi ikaz edeceğim; tabiî, süreyi kullanırsanız, arkadaşlarınız adına kullanmış oluyorsunuz.  O hususu, öncelikle belirteyim.

Buyurun Sayın Bekâroğlu. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesi üzerinde Grubumun görüşlerini açıklayacağım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 23 Nisan 1920 tarihinde açılan Birinci Meclis, hem işgalci güçlere karşı Kurtuluş Savaşını başarıyla yönetmiş hem de yaptığı yasal düzenlemelerle Türkiye Cumhuriyetinin temelini atmıştır. Tarihçiler, Birinci Meclisin, hem oluşması hem de işleyişi bakımından, Türkiye'nin en demokratik meclisi olduğunu, dünyanın da en demokratik meclislerinden biri olduğunu açık ve net bir şekilde yazıyorlar.

Aradan geçen seksen yıla rağmen, birinci Meclisten almamız gereken çok ders olduğuna inanıyorum. Seksen yılda yaşanan olayları şöyle bir gözden geçirdiğimizde, elli yılı aşan demokratik deneyimimize rağmen, şu acı gerçekle karşılaşıyoruz: Birinci Meclisten bu yana, bu yüce çatının, yani, Atatürk'ün "en önemli eserim" dediği Türkiye Büyük Millet Meclisinin sistem içindeki yeri ve siyasî süreçteki rolü sürekli olarak azalmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, demokrasilerde parlamento, milletin temsilcilerinden oluşan ve millet adına, ülkenin temel siyasetlerinin karara bağlandığı platformdur. Elbette, bu heyetin oluşmasında, Anayasa, Siyasî Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu birinci dereceden etkendir; ama, bir parlamentonun temsil fonksiyonunda asıl etken, ancak zaman ve tarihî süreç içinde kıvamını bulan geleneklerdir. Maalesef, Türk Parlamento tarihi, defalarca gelenek kırılmalarına uğramıştır ve talihsiz bir tarihî süreç içinde bugünlere gelinmiştir. 1876'da açılan ilk Osmanlı Meclisi, bildiğiniz gibi, senesini doldurmadan kapatılmıştır. 1909'da yeniden açılan Meclisi Mebusan, 1920'de İngiliz işgal kuvvetleri tarafından ablukaya alınmasından sonra kapatılmıştır; ancak, bu Mecliste, İttihat ve Terakki Cemiyetinin, muhalefete tahammülsüzlük geleneğini ve baskıcı bir geleneği yerleştirmesi nedeniyle, bugünler, iyi anılan günler değildir.

Değerli arkadaşlarım, biraz evvel belirttiğim gibi, birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi, savaş şartlarında, muhalefetiyle birlikte önemli görevler icra ettikten sonra, ikinci Meclis, muhalefetten arındırılmış; ama, yine de, devletin ve rejimin stabilizasyonu görevini icra etmişti. 1946'ya kadar tek partiyle avunan Meclisimiz, devletin ve iktidarın noterlik görevini yapmıştır. 1960 yılında, Demokrat Partinin şahsında, Meclis ağır bir darbe almış ve milletvekillerinin temsil görevi, darbecilerin kararıyla sona erdirilmiştir. 1971'de kısmen müdahaleye uğrayan Meclis, 12 Eylül 1980'de, yine, darbecilerin kararıyla tatil edilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, çok acı bir gerçektir, 1980'de darbeciler tarafından, milletin verdiği temsil görevi elinden alınan, o tarihte bu duruma direnen Sayın Ecevit'in, 18 Nisan 1999 seçimlerinden sonraki yemin töreninde "burası devletin en yüce organıdır" demesi ve biz milletvekillerinin bunu sineye çekmesiyle, yeni “de facto” bir durum yaratılmıştır. Şimdi, maalesef, 21 inci Dönem milletvekilleri olarak, bizler, bu sözün baskısı altındayız. Sayın Ecevit'in bu sözleri, zaten eksik olan anayasal demokrasimizi ciddî bir şekilde zedelemiştir.

Değerli arkadaşlarım, esas sorun, Türkiye'de temel kararları kim alıyor sorusuna verilecek cevaptır. Şimdi, manzaraya şöyle bir bakalım. Dünü bırakalım; bugün, bu ülkede temel siyasetler nasıl belirleniyor? Evet, yasal düzenleme gerektiğinde burada bizler el kaldırıyoruz; ama, bunları biz düşünmüyoruz, biz tartışmıyoruz, biz karara bağlamıyoruz. Bunun böyle olduğuna dair yüzlerce örnek verebiliriz. Bakınız, bu dönem çıkardığımız temel yasalara; hangisini biz düşündük, hangisini tartıştık?! Bürokratik devlet çarkında hazırlanan yasa tasarılarının hangisinin noktasına, virgülüne dokunabildik?! Geçen hafta "ceza ertelemesi" adı altında bir af kanunu çıkardık. Hangi milletvekilinin ne katkısı oldu bu yasada?! Kendisi de bir milletvekili olan, oturumu yöneten Sayın Başkanvekili, milletvekillerinin yasayla ilgili önerge vermelerini bile engelledi. Kendisine sorarsanız haklıydı; İçtüzüğün gereğini yapmıştı. Ben, zaten kendisini suçlamıyorum. Sadece, Meclisin yapı ve işleyişinin, anayasal demokrasiyle ne kadar örtüştüğünü göstermek için örnek veriyorum.

Demokratik olmadığı herkesin malumu olan 1982 Anayasasının 87 nci maddesi, biz milletin temsilcilerini, af yasası çıkarma konusunda sınırlıyor. 87 nci madde, Anayasanın 14 üncü maddesindeki fiillerden dolayı hüküm giyenler için af yasası çıkarmayı, milletin temsilcilerine yasaklıyor; yani, "devlete karşı işlenen suçlara af getirilemez" diyor. Halbuki, ben, milletvekili olarak, affın, ancak toplumsal barışa yardımcı olması koşuluyla gerekliliğine inanıyorum. 14 üncü madde çok geniş; buna dayanılarak çıkarılan kanunlar, örneğin, Türk Ceza Kanununun 168 inci maddesinin ikinci bendi, duvara yazı yazan lise öğrencilerine 15 yıl ceza veriyor. Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesi, düşünceyi açıklayana 3 yıl, 5 yıl ceza veriyor.

Türkiye, 15 yılda ciddî toplumsal sorunlar yaşadı; çok önemli terör olaylarından geçti, büyük bedeller ödedi. Şimdi, nispî bir güvenlik ortamı tesis edilmiştir. Siyasal suçları kapsayan bir affın çıkarılmasının, toplumsal barışın tesis edilmesi için zorunlu olduğuna inanıyorum; ama, Anayasa beni engelliyor; yani, Türk Milletinin temsilcisi olan ben milletvekilini engelliyor.

Yine, ben, bir milletvekili olarak, adam öldürmenin affedilemeyeceğine inanıyorum. İnsanların diğer insanlara verdikleri zararın benim affedemeyeceğimi düşünüyorum. Elbette, buna Meclis karar verecek; ama, ben, bir milletvekili olarak, bunu, bir önergeyle arkadaşlarımla tartışmak isti-yorum; İçtüzük karşıma çıkıyor. Genel Kurulu yöneten Sayın Başkanvekili, yine bir 87 nci maddeye, İçtüzüğün 87 nci maddesine dayanarak, üstelik "fıkra" kelimesini ince zekâsıyla aleyhime yorumlayarak "madde tek fıkra, her fıkraya dört önergeden fazlası verilemez" diyerek beni bir daha engelliyor. Kim bilir "cinayetler af kapsamı dışına alınsın" yönündeki önergem arkadaşlarım tarafından tartışılacak, Genel Kurul tarafından kabul edilecek ve katiller dışarı çıkamayacaktı.

Değerli arkadaşlarım, bu, bir örnek. Bu örneği şunun için verdim. 1982 Anayasası, yasalar, uygulamalar, biz milletvekillerinin, milletin iradesini Meclise taşımamızı engelliyor; yani, temel siyasetlerin belirlenmesine, milletvekilleri olarak biz karar veremiyoruz. Şimdi, 57 nci hükümet bunlarla yetinmiyor. Şu anda Genel Kurulun gündeminde olan İçtüzük değişikliğiyle, milletvekilleri, yasama konusunda bütünüyle devredışı bırakılmaya çalışılıyor. Maalesef, 57 nci hükümetin, bırakın muhalefet partilerinin mensuplarına, kendi milletvekillerine bile söz hakkı tanımadığı, tahammül edemediğini görüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, örnekleri çoğaltabiliriz. Geçtiğimiz yıl bu Meclisten bir Bankalar Yasası çıktı. Biz, Fazilet Partisi olarak, bu yasanın yanlış olduğunu söyledik; ama, hükümet kulak vermedi. Daha sonra bu yasa çıkarıldı; fakat, hükümleri uygulanamadı, beklendi. Sonra, IMF geldi "bu yanlıştır, şöyle yapın" dedi. Bu Mecliste, hükümet, 350 kişilik çoğunluğuyla yeni bir kanun çıkardı; ama, bu arada, bu millet, bir yıl zaman kaybetti, milletin milyarlarca doları hortumlandı, çalındı. Bunun siyasî sorumlularını araştırmak için bu Meclise görüşme, soruşturma istedik; gensoru verdik; ancak, 57 nci hükümet, millet adına hükümeti denetleyen Meclise bu yetkiyi vermedi.

Değerli arkadaşlarım, bu Meclis denetleme görevini de yapamıyor. 57 nci hükümet, maalesef, bu yetkimizi elimizden almıştır. 57 nci hükümetin bakanları, milletvekillerinin yazılı soru önergelerine, ya cevap vermiyorlar ya da bir bürokrat aracılığıyla iki satırla geçiştiriyorlar.

Değerli arkadaşlarım, şu anda, Meclisin gündeminde yüzlerce soru önergesi, yüzlerce araştırma önergesi bulunmaktadır. Meclisin denetim günleri, 57 nci hükümet tarafından, maalesef, milletvekillerinin elinden alınmıştır. Şimdi, bunlarla yetinilmiyor; getirmiş oldukları içtüzük tasarısıyla, sadece muhalefeti değil, tüm milletvekillerini, yani Meclisi, bütünüyle, denetleme konusunda devredışı bırakmak istiyorlar.

Değerli arkadaşlarım, özellikle 1960 Anayasasıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkilerini bazı kurum ve kuruluşlara devreden süreç, bu dönemde hızlanmıştır...

BAŞKAN - Sayın Bekâroğlu, son 1 dakikanız; takdir sizin...

Buyurun.

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - ... Onlarca kurum, kuruluş, üst kurul oluşturarak yetkimizi devrediyoruz. Hükümetin, RTÜK'le ilgili hazırlamış olduğu yeni tasarı, bunun açık bir göstergesidir. RTÜK'ün seçiminde Meclisin denetimi ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır.

Bakınız, 1980'li yıllarda onlarca fon oluşturulmuştu ve bu fonlar aracılığıyla, milletin parası, Meclisin denetiminden uzaklaştırılmıştır. Sayıştay, bunu rapor etti; milletin 116 milyarının, Meclis denetimi dışında kullanıldığını, bunun nerede, kimin tarafından kullanıldığının belli olmadığını söyledi. Neticede ne oldu değerli arkadaşlarım; neticede ekonomi battı. Şimdi, bunu nasıl düzelteceğiz diye uğraşıyoruz.

Aynı şekilde, şu anda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkilerini, çıkarmış olduğumuz birtakım yasalarla kurum ve kuruluşlara devrediyoruz. Bunların hepsi, anayasal olan bu kurum ve kuruluşlar, neticede sistemimizi, anayasal demokratik sistem olmaktan çıkaracak; Parlamentomuzu işlevsiz bir meşrulaştırma aracına dönüştürecektir. Aynen ekonomide olduğu gibi, siyasal sistemimiz de, anayasal demokratik sistem olmaktan çıkacaktır, çökecektir. Belki, şu anda, ekonomiyi kurtarmak için bir şeyler yapmak durumundayız; ama, anayasal demokratik sistemi kurtarmak için, o zaman, iş işten geçmiş olacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Bekâroğlu.

Sayın Zengin, buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA BAHRİ ZENGİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı ve Sayıştay bütçesi üzerinde Grubumun görüşlerini açıklamak için huzurunuzdayım; bu vesileyle, en derin sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Tabiî, Cumhurbaşkanlığı bütçesinin rakamsal büyüklükleri üzerinde durmayacağım; çünkü, Türkiye bütçesi karşısında Cumhurbaşkanlığının bütçesi son derece mütevazıdır. Ayrıca, önemli bir değişiklik yoktur, hatta, küçük bir gerileme söz konusudur.

Sayın Cumhurbaşkanımızın tutum ve davranışları üzerinde de fazla durmaya gerek görmüyorum. Sayın Cumhurbaşkanımız seçildiği günden bugüne kadar hukukun üstünlüğüne ve demokratik ilkelere karşı duyarlılığını değişik vesilelerle ortaya koymuştur. Bu duyarlılık, bazı kesimleri rahatsız etse dahi, Sayın Cumhurbaşkanımız  bu konuda ısrarlı olduğunu da ortaya koymuştur ve bu tutumu, milletimiz tarafından da takdir toplamıştır. Biz de, bu vesileyle, Sayın Cumhurbaşkanımıza, bu duyarlılığından dolayı takdirlerimizi ve teşekkürlerimizi arz ediyoruz ve bu tutumunun, bütün zorluklara  rağmen devam etmesini diliyoruz.

Ancak, burada, Cumhurbaşkanlığının kurumsal yapısı üzerinde ve statüsü üzerinde durmakta fayda görüyorum. Cumhuriyetimizin temel kurumlarından birisidir Cumhurbaşkanlığı, devletin başıdır; aynı zamanda, 1982 Anayasasıyla, yürütmenin başı olarak da  görev yapmaktadır. O halde, bu kurumun kurumsal statüsünü gerçekten incelemekte, analiz etmekte fayda vardır.

1921 Anayasasına gitmeye gerek yok. 1924 Anayasasında, gerçekten, cumhurî bir ilke getirilmiştir; yani, 1924 Anayasasında, Parlamento, Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletin hakikî ve tek temsilcisi olarak tanımlanmış ve millet adına egemenliği kullanma yetkisi bu Meclise verilmiştir; ancak, 1961 Anayasasıyla ve 1982 Anayasasıyla bu ilke değiştirilmiştir. 1961 ve 1982 Anayasasında, Türkiye Büyük Millet Meclisine, daha doğrusu millî iradeye, bürokratik kurumlar ortak edilmiştir. Böylece, cumhuriyetin bir temel ilkesi, yani, millî iradeyi, Parlamento kanalıyla uygulamaya koyan bir temel ilkesi zedelenmiştir, hatta, ortadan kaldırılmıştır. Bu bakımdan, 1961 ve 1982 Anayasaları gözden geçirilmeli, irdelenmeli ve sorgulanmalıdır.

Bir anayasaya demokratik demekle, o anayasa demokratik olmaz. O anayasanın getirmiş olduğu sisteme bakmak lazım. Eğer, siz, bürokratik kurumları, millet egemenliğinin temsil edildiği meclise, hükümete, seçilmiş organlara ortak ediyorsanız, orada, cumhuriyetten söz etmek mümkün değildir, demokrasiden söz etmek mümkün değildir. Cumhurbaşkanlığı makamı da, aynen, bu gelişmeye paralel olarak düzenlenmiştir, dizayn edilmiştir.

Bakınız, Cumhurbaşkanlığı makamında neler vardır? Cumhurbaşkanlığı makamı için Anayasaya konulan ilkeler şunlardır:

1. - Cumhurbaşkanlığını siyasal bakımdan sorumsuz hale getirmektedir.

2. - Yedi senelik çok uzun bir süre koymuştur.

3. - Tek seçim ilkesini getirmiştir.

Böylece, cumhurbaşkanı, seçildikten sonra, âdeta parlamentoya karşı, millet iradesine karşı müstağni hale getirilmiştir; Parlamentoyla, bir bakıma siyasal bağları koparılmıştır. Bunun yanı sıra, Cumhurbaşkanlığı makamı, bürokratik kuşatma altına alınmıştır, bürokrasinin çemberi içerisine alınmıştır. Bu durum karşısında da, Cumhurbaşkanlığı makamı, zaman zaman, Parlamentonun eğilimlerini değil, Türkiye Büyük Millet Meclisinin eğilimlerini, milletin eğilimlerini değil, bürokrasinin, Türkiye'deki bazı güç odaklarının eğilimlerini dikkate almıştır, alagelmiştir. Böyle bir durum, böyle bir yapılanma, tabiatıyla, demokratik değildir; millî irade, Parlamento kanalıyla Cumhurbaşkanlığı makamına yansıtılamamaktadır, arada bir kopukluk meydana gelmiştir.

Bu, 1982 Anayasasının dizaynıdır, Cumhurbaşkanlığının 1982 Anayasasında yetkileri artırılmıştır. Bu doğrudur; ancak, Cumhurbaşkanlığı, bu yetkilerini kullanırken, ne yazık ki, tek başına kullanamaz hale getirilmiştir. Bu yetkilerini kullanırken, yine bürokrasi, tıpkı, Meclise ortak edildiği gibi, Cumhurbaşkanlığı ve Cumhurbaşkanına da ortak edilmiştir.

Bu konuda, izin verirseniz sadece iki örnek vermek istiyorum: Şimdi bakınız, Yüksek Hâkimler Kurulunun -1961 Anayasasında- 18 asil üyesi vardır. Bu asil üyenin 3 tanesi Senato tarafından, 3 tanesi Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından, 6 tanesi Yargıtay tarafından ve diğer 6 tanesi de birinci sınıf hâkimler arasından seçiliyor idi. 1982 Anayasasında ne olmuştur; 1982 Anayasasında Parlamento devredışı bırakılmıştır; yani, Senato ve Türkiye Büyük Millet Meclisi, artık, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna üye veremez hale gelmiştir. Bunun yerine, Cumhurbaşkanlığı devreye sokulmuştur; ama, Cumhurbaşkanlığı da bu yetkisini doğrudan doğruya kullanamamaktadır. Yargıtay, her boş üyelik için 3 kişi öneriyor ve Cumhurbaşkanı, Yargıtayın ve Danıştayın getirdiği bu üyeler arasından seçme mecburiyetinde bırakılıyor. Aslında, Cumhurbaşkanı, görüntüde yetkilidir; ama, asıl yetkili olan bürokratik güçlerdir, bürokratik organlardır.

Yine, aynı şekilde Anayasa Mahkemesine bakıyoruz. Orada tam bir çember kurulmuştur. Bakın, Anayasa Mahkemesi, 1961 Anayasasında 15 üyeden oluşmaktadır, 2'si asil, Cumhurbaşkanı tarafından, 2'si Senato tarafından, 3'ü Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından, 1'si Sayıştay, 4'ü Yargıtay ve 3'ü de asil olmak üzere Danıştay tarafından seçilmektedir.

BAŞKAN - Sayın Zengin, son bir dakikanız; takdir sizin.

BAHRİ ZENGİN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ancak, 1982 Anayasasında, bakın, yine, Senato ve Parlamento devre dışı bırakılmıştır ve Cumhurbaşkanlığı devreye sokulmuştur; ancak, Cumhurbaşkanlığına servis yapan, yani, önüne fiks mönü getiren birtakım bürokratik kuruluşlar vardır. YÖK 1 üye veriyor, avukatlar ve üst kademe devlet görevlerinde çalışanlar 3 üye veriyor, Askerî İdare Mahkemesi 1 üye veriyor, Askerî Yargıtay 1 üye veriyor, Danıştay 2 üye veriyor, Yargıtay 2 üye ve Sayıştay 1 üye veriyor. Yani, görülüyor ki, Cumhurbaşkanlığının yetkileri artırılmakla birlikte, Cumhurbaşkanının bu yetkilerini resen, tek başına kullanması önlenmiş, bu yetkilere bürokratik kurumlar ortak edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, bu tablo değişmeden, Türkiye'nin önünü açmak mümkün değildir. (FP sıralarından alkışlar) Türkiye'de bürokratik cumhuriyet dönemine geçilmiştir, bürokratik oligarşi kurulmuştur. Bu bürokratik oligarşiyi ortadan kaldırmadan, millî egemenliği tesis etmeden, asker ve sivil bürokrasi üzerinde, milleti ve onun Meclisini tam hâkim hale getirmeden, Türkiye'nin önünü açmak mümkün değildir. (FP sıralarından alkışlar) Bu Meclisin, bir an evvel, bunu, bu kuşatmaları, bürokratik kuşatmaları kaldırmasını, millî egemenliği, 1924 Anayasasında olduğu gibi yeniden tesis etmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Mustafa Kamalak, buyurun.

FP GRUBU ADINA MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlarken, hepinizi hürmetle selamlıyorum. Anayasa Mahkemesi bütçe-mizin, hem Anayasa Mahkememize hem de yüce milletimize hayırlı olmasını diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesi, bildiğiniz gibi, Türkiyemizde, ilk defa, 1961 Anayasasıyla kurulmuş, 1982 Anayasasıyla da varlığı aynen benimsenmiştir. Anayasa Mahkemesinin aslî görevi, bilindiği gibi, norm denetimi yapmaktır; ancak, bunlara ilaveten, birtakım daha görevleri de vardır. Yüce Divan sıfatıyla görev yapmak, siyasî partilerin malî denetimlerini yapmak, siyasî partileri kapatma davalarına bakmak, uyuşmazlık mahkemesine kendi üyeleri arasından başkan seçmek gibi.

Değerli arkadaşlarım, üzerinde asıl olarak durulması gereken hususlar, zamanımızın darlığı itibariyle, başlıklar halinde şöyle sıralanabilir:

1. - Her şeyden önce, Anayasa Mahkemesinin üyelerini, Cumhurbaşkanı seçmemelidir; çünkü, icabında, Cumhurbaşkanını da yargılama yetki ve görevi, Anayasa Mahkemesine aittir. Böyle olunca, bir kimse, gerektiğinde kendisini de yargılayacak olan mahkemenin üyelerini atayamamalıdır.

2. - Yedek üyelikler kaldırılmalı, bütün üyeler asıl olarak atanmalıdır.

3. - Üye sayısı artırılmalıdır.

4. - Anayasa Mahkemesi yeniden yapılanmalıdır.

Bu münasebetle, kanaatimce, en azından, Anayasa Mahkemesi 2 daireden oluşmalıdır. Bu daireler: 1. - Kanunlar dairesi, yani norm denetimi yapan daire. 2. - İnsan hakları dairesidir.

Değerli arkadaşlarım, bugün, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde dava arayan vatandaşımızın sayısı 3 000 civarındadır. Bunlar, niye Avrupa kapılarında kendi haklarını arasın?! Benim insanım, benim vatandaşım, niye başka yerlerde adalet arasın; hakkını niye orada arasın?! Bunu, ilk etapta, kendi bünyemizde, kendi ülkemizde, misal olarak Anayasa Mahkemesi nezdinde gerçekleştirmeliyiz diye düşünüyorum.

5. - Genel Kurul, temyiz dairesi olmalıdır; Anayasa Mahkemesi kararlarına karşı temyiz dairesi olmalıdır. Hiçbir kişi veya kurum, layüsel olmamalıdır. Dolayısıyla, en azından, Anayasa Mahkemesi de, kendi kararlarını kendi içerisinde bir denetime temyiz yoluyla tabi tutabilmelidir.

6. - Anayasa Mahkemesi, kendi nezdinde dava açamamalıdır.

Değerli arkadaşlarım, zaman zaman, Anayasa Mahkemesinin, davaya bakan mahkeme sıfatıyla dava açtığını görüyoruz. Soruyoruz: Davayı açan kim; Anayasa Mahkemesi. Davayı nerede açı-yor; Anayasa Mahkemesinde. Peki, açılan davayı karara bağlayacak olan merci neresi; yine Anayasa Mahkemesi.

Değerli arkadaşlarım, dünyanın hiçbir yerinde, bir kişi veya kurum, kendi açtığı davayı dönüp de karara bağlayamaz. Bunun yegâne örneği Türkiye'de vardır. Bu yanlış mutlaka düzeltilmelidir.

7. - İptal edilen kanun, kanun hükmünde kararname yahut tüzük hükümleri, gerekçeli karar Resmî Gazetede yayımlanır yayımlanmaz yürürlükten kalkmalıdır. Aksi halde, Anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkesine ters düşer. Bir de, karar verme durumunda olan yerel mahkemeler, Anayasa Mahkemesince, Anayasaya aykırılığı hükmen tescil edilmiş olan kanuna mı uysun; yoksa, vicdanına ve hukukun genel prensiplerine mi uysun? Böyle de bir çelişki var.

Bugünkü Anayasamıza göre, Anayasa Mahkemesi, iptal ettiği kanun yahut kanun hükmünde kararnamelerin hükümlerinin ortadan kalkması için bir yıllık süre verebiliyor.

Değerli arkadaşlarım, öbür taraftan da, yine aynı yüksek mahkeme, Anayasaya aykırı bulduğu bazı kanunlar için yürürlüğün durdurulması kararı verebiliyor. Bu, açık bir çelişkidir, bu çelişkinin mutlaka giderilmesi lazımdır.

8. - Anayasanın geçici 15 inci maddesi mutlaka yürürlükten kaldırılmalıdır. Hukuk devleti olduğunu iddia eden bir devlet, Anayasaya aykırı gördüğü bazı hususları, bazı kanunları, kararnameleri Anayasayla koruma altına alamaz; alıyorsa, bu devlete hukuk devleti denemez değerli arkadaşlarım. Bugün, yaklaşık 1 000 civarında kanun, kanun hükmünde kararname yahut 12 Eylül rejimi ürünü olan tasarruf denetim dışıdır, bunu kabul etmek mümkün değildir.

9. - Olağanüstü kanun hükmünde kararnameler mutlak surette anayasal denetime tabi olmalıdır.

10. - Dava açacakların sayısı artırılmalıdır.

11. - Dava açma süresi arasındaki çelişkiler giderilmelidir.

Ayrıntıya girecek değilim. Bugün, kanunlara karşı şekil yönünden, usul açısından dava açma süresi 10 gündür. Kanun hükmünde kararnamelere ve Meclis İçtüzüğüne karşı ise, yine, şekil bakımından dava açma süresi 60 gündür. Bu, açık bir çelişkidir, bunun giderilmesi lazım.

12. - Bütün idarî işlemlere karşı mutlak surette yargı yolu açılmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, bugünkü Anayasamıza göre, Cumhurbaşkanının yaptığı işlemlere karşı yargı yolu kapalıdır, Yüksek Askerî Şûra kararlarına karşı yargı yolu kapalıdır, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararlarına karşı yargı yolu kapalıdır.

Değerli arkadaşlarım, bir devlet düşünün ki, kendi kurduğu mahkemeler nezdinde, kendisinin yetiştirdiği hâkimler huzurunda, kendisinin tesis ettiği işlemlere karşı, kendisinin çıkardığı kanunlara göre, kendi vatandaşının hak aramasını engelliyor, kendisini savunmasına mâni oluyor. Bu devlete hukuk devleti denilir mi?! (FP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, savunma hakkı, hepinizin bildiği gibi, kutsal bir haktır. Bu hakkı engelleyen devlete hukuk devleti denilebilir mi; elbette denilemez. Şu halde, bu engeller mutlak suretle kaldırılmalıdır.

13. - Kabul ettiğimiz uluslararası anlaşmalar ile millî kanunlar arasında çatışma olduğu zaman, akdimize sadık kalarak, mutlak surette, uluslararası anlaşmalar esas alınmalıdır.

14. - Yargı yetkisini kabul ettiğimiz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ile yerel mahkeme kararları çatıştığı zaman, yine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararları esas alınmalıdır. Esasen, yaptığımız anlaşmalarla, attığımız imzalarla bu hususu taahhüt etmişiz; ama, ye-rine getirmiyoruz, ondan sonra da diyoruz ki, Avrupa bizi üyeliğe niye almıyor?..

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kamalak, size 2 dakika eksüre veriyorum; lütfen, toparlayınız.

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Teşekkür ederim Değerli Başkanım.

Değerli arkadaşlarım, bakın, Avusturya Devleti, bir dava münasebetiyle, Avrupa İnsan Hakları Komisyonu kendisini haksız görünce, dosya Divana ulaşmadan önce, sadece Komisyon kararına dayanarak "kabul" diyor "mademki, vatandaşım benim işlemimden dolayı mağdur olmuştur, onun tüm mağduriyetini gideriyorum, bunu taahhüt ediyorum" diyor. İkinci olarak da "yasama işlemleri zaman alacağı için, komisyonun kararını, derhal, bütün mahkemelerime tebliğ ediyorum; kanunlarıma göre değil, komisyonun kararına göre hükmedecektir" diyor ve bunu yapıyor değerli arkadaşlarım.

Biz ise, millete zulmeden, halkına, vatandaşına haksızlık eden işlemleri, hukuka aykırı olduğu için, Avrupa İnsan Haklarından dönen kararlara, yine, millet kesesinden tazminat ödemekle yetini-yoruz.

Değerli arkadaşlarım, bunu, hukuk devleti adına, yüce milletimiz adına, Türk Ulusu adına, Meclis adına, millî idare adına, sanıyorum kabul etmemiz mümkün değildir. Şu halde, hukuk ne diyorsa, adalet ne diyorsa, onu yerine getirelim.

Unutmayalım ki, bir ülke, bir devlet, bir millet, kendi vatandaşına zulmederek, onun hakkını gasp ederek, onun kutsal olan savunma hakkını engelleyerek çağdaş medeniyeti yakalayamaz.

Hepinize saygılar sunuyorum efendim, sağ olun. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kamalak.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, 4 sözcü arkadaşımız var.

Süreleri nasıl paylaşacaklar?..

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Eşit olarak paylaşacaklar.

BAŞKAN - Konuşmacı arkadaşları hatip arkadaşları, konuşma sürelerinin bitimine 1 dakika kala uyaracağım; uyup uymamakta serbesttirler, sonuç itibariyle, grubun süresini kullanacaklardır.

Buyurun Sayın Coşkuner. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN COŞKUNER (Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mensubu olmakla şeref duyduğum Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığımızın ve Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun 2001 yılı bütçesiyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinize ve bizleri televizyonları başında izleyen aziz vatandaşlarımıza saygılarımı sunuyorum.

Geçmiş dönemlerde toplanamayan ve çalışamayan Yüce Meclisimiz, 21 inci Dönemde, uyumlu, verimli ve yoğun bir çalışma ortamı içerisinde yasama görevini yerine getirmektedir. Geçmiş dönemlerle kıyaslanamayacak bu verimliliğin sağlanmasında, yıllardır birikmiş ülke meselelerini çözme gayreti içerisindeki Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun payı oldukça büyüktür. Meclisimizin bu çalışma temposunun daha da artırılması için, Genel Kurulumuzda, İçtüzükte değişiklik yapılmasına dair teklif görüşülmektedir. Yapılacak değişiklikle, Yüce Meclisimizin zaman zaman tıkanan görüşmelerinin önü açılacak, çalışma performansı ve etkinliği büyük ölçüde artacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçtüzüğümüze göre hazırlanan Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2001 yılı bütçe teklifi 106 trilyon 800 milyar lira olarak düzenlenmiştir. 2001 yılı bütçe rakamları 2000 yılı bütçesine göre yüzde 8'lik bir azalma göstermiştir. 2001 yılı bütçe teklifi, esas itibariyle dört ayrı bölümden oluşmaktadır. Bunlar genel yönetim ve destek hizmetleri, yasama hizmetleri, millî sarayların idare ve korunması ile transferlerden oluşmaktadır.

Yatırım harcamalarında, Meclisimizin muhtelif proje ve müşavirlik hizmetleri, bilgisayar ana sistemlerinin güncelleştirilmesi, makine, teçhizat ve büyük onarımlar ile ecdat yadigârı millî saraylarımızın bakım, onarım ve restorasyon çalışmalarıyla ilgili ödenekler yer almaktadır.

Diğer yatırım teklifleri, Başkent İlköğretim Okuluna ilave derslik yapımı, merkezdeki ısı santralının yenilenmesi, arşiv binası, sağlık birimi ve otopark inşaatlarıdır. Diğer cari harcamalar ise, aydınlatma, ısıtma, temizlik, ulaştırma, haberleşme ve akaryakıt gibi zorunlu giderleri kapsamaktadır.

Transferlerle ilgili ödenekler ise, yasama organı eski üyelerinin tedavi ve ilaç ödemelerinden oluşmaktadır. Yüce Meclisimizde tasarruf tedbirlerine azami riayet edilmelidir. Bu konuda, Meclisimiz, diğer kamu kurumlarına örnek olmalıdır. Bu yönde, milletimizin, 21 inci Dönem Meclisinden çok büyük beklentileri vardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle kendi yetki ve sorumluluğumuzun bilinciyle milletvekilliği müessesesinin, dolayısıyla Büyük Atatürk'ün kurduğu ve "en büyük eserim" dediği Türkiye Büyük Millet Meclisinin onurunu ve itibarını yıpratmamak ve korumak zorundayız. Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilleri, daha Meclise girmeden önce Yüce Meclisin zedelenen saygınlık ve itibarını yeniden kazandırmak konusundaki verdikleri sözlerini, her platformda yerine getirmektedirler. Yüce Meclis çatısı altında görülecek en küçük aksaklık ve hata kamuoyuna abartılı bir şekilde yansıtılmaktadır. Milletimizin gözü, Türkiye'nin en şeffaf ve örnek kurumu olan Türkiye Büyük Millet Meclisi üzerindedir. Bu sebeple, personel istihdamı, cari harcamalar, milletimizi temsil, yasama ve denetim görevleri, ziyaretçi akını ve iş takibi gibi konularda oldukça hassas olmak zorundayız.

Teferruata boğulan milletvekillerimizin asıl vazifeleri olan yasama görevlerini tam anlamıyla yerine getirebildikleri söylenemez. Meclisimizde kurulan bilgisayar sistemi ve İnternet ağı sayesinde, artık, birçok bilgiye ulaşabiliyoruz. İstenen bilgi ve belgelere seri bir şekilde ulaşılabilmesi için, bilgi bankasının kapsamı daha da genişletilmelidir.

Meclis Televizyonu, özellikle Genel Kurul faaliyetleri ve ihtisas komisyonlarının çalışmalarını büyük bir hassasiyetle tüm kamuoyuna canlı yayınla ulaştırmaktadır. Takdire şayan bu hizmetiyle, Meclis Televizyonu, halkımızca en çok ve ilgiyle takip edilen kanallardan biri haline gelmiştir. Bu vesileyle, Meclis Televizyonunun yedinci kuruluş yıldönümünü kutluyor, çalışanlarına başarılar diliyorum.

Sayın Başkan, değerli üyeler; Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun 2001 yılı bütçesi, huzurunuza 38 742 709 000 000 lira olarak gelmiştir. Üst Kurul, radyo ve televizyon yayınlarını teknik ve içerik olarak düzenlemek, yayınların kamu hizmeti anlayışı içerisinde yapılmasını sağlamak amacıyla özerk ve tarafsız bir statüde faaliyet gösteren bir kamu kuruluşudur.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, tüm giderlerini kendi gelirleriyle karşılamaktadır. En önemli gelir kaynağı radyo, televizyon reklam gelirlerinden alınan yüzde 5'lik paydır. Bu paydan, 2000 yılı ekim ayı sonuna kadar genel bütçeye 10 trilyon lira gelir fazlası aktarılmıştır. Üstkurul, yayında olan 1 295 radyo ile 260 televizyon kanalının kontrol ve denetimini sağlamak durumundadır. Yıllardır çeşitli sebeplerle yapılamayan kanal ve frekans ihaleleri, 2001 yılı ocak ayında gerçekleştirilecektir. Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun, 2001 yılındaki en önemli projelerinden biri, tüm radyo ve televizyon yayınlarının Ankara'daki merkezden izlenebilmesini sağlamaya yöneliktir. 2001 yılında yeni bölge müdürlükleri kurulması da planlanmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, ulusal düzeydeki medya kuruluşlarının büyük bölümü birkaç holdingin elindedir. Bu sebeple, medyada tekelleşme sorunu yaşanmaktadır. Gazeteci kökenli patronların yerini müteahhit, banka sahibi, ithalatçı, enerji yatırımcısı ve turizmci gibi basın, yayın sektörü dışındaki patronlar almış durumdadır. Böyle olunca, medya, patronun devletle ilişkilerinde kullandığı güçlü bir silah haline gelmiştir.

BAŞKAN - Sayın Coşkuner, son dakikanız...

SÜLEYMAN COŞKUNER (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bugün, bazı televizyon kanalları şiddete yönelik ve müstehcen yayınlar yapmakta; başta, çocuklarımızla, geleneksel aile yapımızın temeline âdeta dinamit koymaktadırlar. Bazı televizyon haberlerinde, yargı kararıyla suçluluğu kesinleşmemiş kişiler yargısız infaza uğramaktadırlar. Televizyon programlarında güzel Türkçemiz özensiz bir şekilde kullanılmaktadır. Televizyon ha-berlerinde bazı suç örgütlerinin propagandası "habercilik" adı altında rahatlıkla yapılabilmektedir.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, halkın yararını gözeten, sağlıklı bir radyo ve televizyon yayıncılığını sağlamak için, gücünü ve desteğini Yüce Meclisimizden almaktadır. Yayıncılık alanındaki sorumsuzluklara son verilebilmesi için, Üst Kurula olan desteğimizi sonuna kadar devam ettirmeliyiz. Gerek Yüce Meclisimizin manevî şahsiyetine gerekse milletvekillerinin şahıslarına karşı haksız olarak yapılan aşağılayıcı saldırılar ile itibarını zedeleyici yayınların önüne geçilmelidir.

Tüm bu duygu ve düşüncelerle, Türkiye Büyük Millet Meclisimizin ve Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun 2001 yılı bütçelerinin, ülkemize, milletimize ve ilgili kurumlara hayırlı olması temennisiyle, Yüce Heyetinizi ve büyük Türk Milletini saygılarımla selamlıyorum. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Coşkuner.

Sayın Tekelioğlu, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA CAHİT TEKELİOĞLU (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2001 yılı Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım; Grubum ve şahsım adına, Yüce Meclisi ve bizi izleyen halkımızı saygıyla selamlıyorum.

2001 malî yılı Cumhurbaşkanlığı bütçe görüşmelerinin önceki yıllara göre önemli bir farkı var. Bu fark, bu yıl Cumhurbaşkanlığı makamında yeni bir insanın oturmasıdır. Cumhurbaşkanlığı bütçelerine cumhurbaşkanlarının kişiliklerini yansıttıkları düşünülürse, içinde bulunduğumuz durum daha iyi görülür. Beklenen bu yansıma, beklenildiği gibi müspet olmuştur, bu durum, kendisini, rakamlarda da göstermiştir.

Cumhurbaşkanlığı 2001 malî yılı bütçesi 13 trilyon 690 milyar Türk Lirası olarak hesaplanmış, Plan ve Bütçe Komisyonunda bu şekilde kabul edilmiştir. Bu rakam, Cumhurbaşkanlığı 2001 malî yılı bütçesinin, 2000 malî yılı bütçesine göre artış göstermediğini gözler önüne sermektedir. 2001 malî yılı Cumhurbaşkanlığı bütçesinin, 2000 malî yılı bütçesine göre toplamda 3 trilyon 455  milyar Türk Lirası küçüldüğü görülmektedir. Bunun sonucunda, 2001 malî yılı Cumhurbaşkanlığı bütçesinde yüzde 25 azalma gerçekleşmiştir. Bu durum, kamu harcamalarını azaltma politikaları için örnek alınacak müspet bir gelişmedir.

Cumhurbaşkanlığı 2001 bütçesi hazırlanırken, tasarruf ve verimlilik ilkelerine gerçek anlamda dikkat edildiği hemen görülüyor. Personel giderlerinde 2001 yılı ile 2000 yılı bütçesi, sonradan ve-rilen ek ödenekler de hesaba katılınca, hemen hemen aynıdır. Burada, 2000 yılı içinde yapılan ve bu olumlu sonucu hazırlayan norm kadro çalışmalarını ve bu çalışmalar sonucu, Cumhurbaşkanlığı kadrolarından 100, güvenlikle ilgili kadrolardan ise 120 olmak üzere, 220 kişilik personel tasarrufunu mutlaka görmek ve örnek almak gerektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Cumhurbaşkanımızın, Cumhurbaşkanlığı bütçesi için gösterdiği yapıcı özeni, görevleriyle ilgili olarak da kendisinden bekliyoruz. Bilindiği gibi, Cumhurbaşkanı, Anayasamıza göre seçilen, tarafsız bir kişidir ve bu özelliğiyle, seçildiği makamı da tarafsızlaştırır. Yine, Anayasamıza göre, Cumhurbaşkanı, devletin başıdır; Türkiye Cumhuriyetinin ve Türk Milletinin birliğini temsil eder. Cumhurbaşkanı, Anayasada tanımı yapılan Atatürk ilkelerine ve devrimlerine bağlı kalmayı, laik cumhuriyeti, milletin bağımsızlığını ve egemenliğini, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü korumak ve kollamakla yükümlüdür; yasama, yürütme ve yargıyla ilgili çeşitli görevleri vardır. Kendisinden önceki bazı cumhurbaşkanlarımızda gördüğümüz gibi, yasama ve yürütmeye dolaylı yollarla katılma anlayışı ve gayreti içerisinde olmamalı, bu güçleri paylaşma isteğinden yüce makamı uzak tutmalı; böyle bir anlayışla, Cumhurbaşkanlığı makamını, alternatif bir hükümet makamı haline getirmemeli ya da dışpolitika benim, gerisi sizin görüntüsü yaratan bir görev anlayışına Cumhurbaşkanlığı makamını bulaştırmamalı; böyle davranışlarla, yürütmenin zaafa düşmesine müsaade etmemeli; böylece, temsil ettiği yüce makamın, siyasallaşarak tartışılmasını ve etkisizleşmesini önlemeli.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün bunların yerine, bu yüce makam, Türk Devletinin çağdaş normlara uymasını; böylece, Türk Milletinin, 2000'li yıllarda birlik ve beraberlik içerisinde var olmasını sağlayıcı bir araç, bir otorite olmalı; demokrasimizin gelişmesini teşvik eden, yönlendiren bir otorite olmalı; hukukun üstünlüğünü hâkim kılan bir otorite olmalı; insan hakları anlayışını geliştiren ve yerleştiren bir otorite olmalı; üniter devlet yapısını koruyan ve güçlendiren bir otorite olmalı; Türk Devletinin, içine girdiğimiz yüzyıldaki hedefleri olan bu esasların teminini sağlayan, denetleyen bir otorite olmalı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdiki şekliyle oluşmasına, Grubumuzun destekleriyle katkıda bulunduğu Cumhurbaşkanlığı makamından, Milliyetçi Hareket Partisi olarak beklentile-rimiz bunlardır.

Yine, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, özlediğimiz Türk Devleti ve onu, içeride, dışarıda temsil eden Cumhurbaşkanı budur.

BAŞKAN - Sayın Tekelioğlu, son dakikanız.

Buyurun.

CAHİT TEKELİOĞLU (Devamla) - Teşekkürler Sayın Başkanım.

Anayasamızın verdiği görev de budur, güçlü cumhurbaşkanı anlayışı da budur. Sayın Cumhurbaşkanımızın göreve geldiğinden beri yürüdüğü çizgi, bu hedeflere ulaşma açısından bize ümit vermektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu duygu ve düşüncelerle, 2001 yılı bütçesinin, ülke-mize, devletimize, ilgili kurumlara hayırlı olmasını diliyor; şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Yüce Heyetinizi ve Yüce Milletimi saygıyla selamlıyorum. (MHP, ANAP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Tekelioğlu.

Buyurun Sayın Ayhan Çevik. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA AYHAN ÇEVİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayıştayın 2001 yılı bütçesi hakkında MHP Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tarihsel süreç içinde parlamentoların ortaya çıkışıyla başlayan demokratik yönetim anlayışı, büyük ölçüde, yönetenlerin her türlü işlem ve faaliyetlerinin halkın denetimine açık olması ilkele-rine dayanmaktadır. Demokratik yönetimlerde millet adına hareket etme yetkisi verilen parlamentolar, bu yetkileri dolayısıyla, millet adına denetim yapma yetkisini de haizdirler.

Ancak, zaman içerisinde parlamentoların işlevlerinin genişlemesi ve denetim faaliyetlerinin karmaşıklaşması üzerine, parlamentoların bizzat denetim yapabilmesi imkânı ortadan kalkmıştır. Bunun sonucunda ise, parlamento adına denetim yapan ve hemen her ülkenin devlet yapısının önemli ve vazgeçilmez organları arasında yer alan bağımsız uzman yüksek kurumları oluşturulmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tanzimatla başlayan Batılılaşma hareketleri çerçevesinde 1862 yılında kurulan Sayıştayımız, hem Osmanlı İmparatorluğundan miras kalan hem de demokratik cumhuriyetimiz açısından güzide ve vazgeçilmez bir kurumumuzdur.

Sayıştayın, geride bıraktığımız yıl içerisinde hazırladığı 2000-2004 yıllarını kapsayan kurumsal strateji bildirimi ile bu bildirim çerçevesinde oluşturduğu 2001 yılı eylem planı, diğer kurumlara örnek teşkil etmesi gereken önemli belgelerdendir.

Sayıştay, bu belgelerle, faaliyetlerini, belirlenmiş stratejiler çerçevesinde daha hızlı, verimli ve etkin yürütmek üzere bir taahhütte bulunmuştur. Bu taahhüdün ne derece yerine getirildiğini izlemek ve denetlemek de Yüce Heyetimize düşmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayıştay, Anayasa ve yasalarla kendisine verilen görevleri en üst düzeyde yerine getirme ve ürettiği hizmetlerin kalitesini artırma yönündeki arzu ve kararlılığını bu şekilde ortaya koymasına rağmen, hiç kuşkusuz, etkili bir denetimin önündeki engellerle uğraşmak durumunda kalmaktadır. Bu engellere satırbaşlarıyla değinmek istiyorum.

Parlamentonun bütçe hakkını layıkıyla kullanabilmesinin bir aracı olan Sayıştay denetiminin kapsamı giderek daraltılmaktadır. Çağdaş dünyada, Sayıştay denetimi, kamu fonunun bulunduğu her alana uzanmaktadır. Oysa, ülkemizde, kamu fonlarının önemli bir kısmının, fon, vakıf, vakıf şirketi ve benzerleri gibi değişik adlar altında oluşturulan birimler aracılığıyla Sayıştay denetiminden istisna tutulduğu, dahası, bu eylemin sürdüğü görülmektedir.

Sayıştay - Türkiye Büyük Millet Meclisi ilişkilerine gelince: Maalesef, ülkemizde bu ilişkinin yeterince güçlü ve etkin olduğunu söylemek mümkün değildir. Sayıştayın, Türkiye Büyük Millet Meclisine yönelik raporlama faaliyetlerinin artırılabilmesi, bir ölçüde, kurumun performans denetimi üzerinde yoğunlaşmasına bağlı bulunmaktadır; çünkü, performans denetimi, kamu kaynaklarının verimli, etkin ve tutumlu kullanılıp kullanılmadığı hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisine tarafsız ve bağımsız bilgi, görüş ve tavsiyeler sunarak, yasamanın yürütme üzerindeki denetiminin eksiksiz yapılmasına yardımcı olmak; denetimine giren idarelerin performans denetimini geliştirmelerini teşvik etmek; iyi uygulama örneklerinin ortaya çıkarılarak tüm kamu kurumlarına yaygınlaştırılmasına imkân sağlamak; kamu yönetiminde kaynakların rasyonel yönetimi sorumluluğunun, gerek kurumsal gerekse yöneticiler düzeyinde yerleşmesine ve derinleşmesine katkıda bulunmak suretiyle Yüce Milletimizin refahının artırılmasını hedeflemektedir.

Kuşkusuz, performans denetimlerinin yapılması, sadece Sayıştayın omuzlarına yüklenemeyecek ağırlık ve kapsamdadır. Bu bakımdan, kamu kurumlarımızın bünyelerindeki iç denetim birimlerine önemli görevler düşmektedir. Öte yandan, performans rejimlerinin oluşturulması ve bu bağlamda performans ölçümlerinin gerçekleştirilmesi işi, kamu kurumlarımıza aittir. Sayıştayımız, yapacağı denetimlerle buna  yardımcı olmalıdır.

Ayrıca, burada önemle vurgulamam gereken konulardan biri de, bütün dünyada, parlamento komisyonlarının, sayıştay raporlarının görüşüldüğü ve karara bağlandığı esas zemin olduğudur. 4149 sayılı Kanunla Plan ve Bütçe Komisyonuna Sayıştay raporlarını müzakere etme görevi ve-rilmiş ise de, bu komisyonumuz, gerek iş yükü ve gerekse çalışma temposunun yoğunluğu nedeniyle gerekli ehemmiyeti verememektedir.

Mecliste bir Sayıştay komisyonunun kurulması ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde buna imkân veren bir düzenlemenin yapılması gerekmektedir. Bu şekilde, Sayıştayca üretilen raporların Türkiye Büyük Millet Meclisinde gerektiği gibi değerlendirilebilmesi mümkün olabilecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çalışanların verimliliğinin artırılması ile çalışma koşullarının iyileştirilmesi arasında mevcut olan doğrudan ilişki hepimizin malumudur. Bu meyanda, Sayıştayın hizmet binası ihtiyacının ne kadar önemli ve acil olduğu açıktır. Yaşanan talihsiz yangın, ne yazık ki, Sayıştayın bu sorununu çözmesini ertelemiştir. Biz, MHP Grubu olarak, Sayıştayın hizmet binasına en kısa zamanda taşınabilmesi için, her türlü desteği vermeye hazırız.

Bu görüşlerle, Sayıştayın 2001 yılı bütçesinin ülkemize hayırlı uğurlu olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çevik.

Sayın Özbaş, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA EDİP ÖZBAŞ (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa Mahkemesinin 2001 yılı bütçesiyle ilgili, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini sizlere aktarmak maksadıyla söz almış bulunuyorum. Konuşmamın başlangıcında, bu mübarek ramazan gününde, sizleri ve televizyonları başında müzakereleri takip eden aziz vatandaşlarımı saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa Mahkemesi, devletin temel nizamını koruyan, Yüce Meclisin çıkarmış olduğu yasaların, Türkiye Cumhuriyetinin temeli olan Anayasamıza aykırı olup olmadığını kontrol eden, dolayısıyla, anayasal demokrasimizi muhafaza eden, kendi tüzel-kişiliği, yetki ve sorumlulukları Anayasamızca belirlenmiş çok önemli bir kuruluşumuzdur. Anayasa Mahkemesinin, kurumlarına ayrılan mütevazı bir bütçeyle, teamüle bağlı olarak, kutsal misyonunu ifa edeceğine inancım tamdır.

Malumunuz olduğu üzere, Anayasa Mahkemesinin görevleri arasında, kanunların, kanun hükmündeki kararnamelerin, içtüzüklerin, gerek şekil ve gerekse muhteva yönünden Anayasaya uygun olup olmadığını denetleme, milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması sonrasında yapılacak iti-razları karara bağlama, siyasî partilerin malî denetimini Sayıştay elemanlarından istifade etmek suretiyle yapma vardır. Keza, Cumhurbaşkanını, Bakanlar Kurulu üyelerini, bir kısım yüksek yargı organlarının hâkim ve savcılarını yüce divan olarak yargılama, bu yüce mahkememizin görevleri arasındadır.

Çok önemli görevler ifa eden mahkememizin Kuruluşu, Anayasamızın 146 ncı maddesinde açıklanmıştır. Cumhurbaşkanı, 11 asıl ve 4 yedek üyeyi, bu maddede belirtilen mahkeme üyelerinden ve üst kademe yöneticileri ve avukatlardan seçeceği hüküm altına alınırken; Cumhurbaşkanının oluşturduğu bir mahkemenin, ileride, gerekirse, Cumhurbaşkanını da yargıla-yacak olması, hukukun temel ilkesi olan hâkimlerin bağımsızlığına uygun düşmeyeceği kanaatini taşıyoruz. Gerektiğinde, Cumhurbaşkanını dahi Yüce Divan sıfatıyla yargılayabilecek bu mahkemenin üye seçiminin Türkiye Büyük Millet Meclisine bırakılmasını, en isabetli yol olarak görü-yoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa Mahkememizin kuruluş, görev ve yetkileri konusunda arz ettiğim kısa malumata nokta koyup, konuyla ilgili ehemmiyetli gördüğüm hususlara parmak basmak istiyorum.

Anayasa Mahkememiz, yukarıda da değinildiği gibi, demokrasimizin, üniter devlet yapımızın, vatanımızın bölünmez bütünlüğünün, insan hak ve özgürlüklerinin teminatı olan yüce bir kurumumuzdur. Cumhuriyetimizin bütün kurumları gibi, Anayasamızın "Genel Esaslar" bölümünde çerçevesi çizilen temel esaslara uyulup uyulmadığının denetimini, hassasiyetle yapma durumundadır.

"Bir kere Anayasaya aykırı davranmakla bir şey olmaz" diyen siyasilerimizi yıllar önce dinleme bahtsızlığına uğramışken, çok yakın bir tarihte, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin bazılarının da, anayasa değişiklikleri görüşülürken, oy kullanma şekli hususunda, tekrar, Anayasamızı ihlal etmelerine şahit olduk. Anayasayı bir kere ihlal etmekle, bu işi bin defa tekrar etmenin arasında hiçbir fark yoktur. Kurallara, baştan ayağa kadar, herkes uymak zorundadır. Eğer, bir ülkede, idareciler "kurallara ben uymayayım; ama, vatandaş, benim koyduğum kurallara uysun" diyorsa, o ülkede, demokrasinin varlığı tartışma konusu olur.

Değerli milletvekilleri, takdir edersiniz ki, sıkıntılı günler yaşıyoruz. Millet olarak, belki, tarihimizin en tehlikeli dönemeçlerini bin meşakkatle geçmeye çalışırken, içten ve dıştan atılan zehirli ihanet oklarının hedefi yine büyük milletimiz oluyor. Ülkemize binlerce kilometre uzaklıktaki ülkelerin parlamentolarında Türk Milleti yargılanıyor, Türk tarihi yargılanıyor. Mazlum cani koltuğuna oturtulup Türke kefen biçilirken, maalesef, biz hâlâ gündelik işlerin telaşındayız.

Globalleşen dünyada milletler ailesi içerisinde şerefli bir yere sahip olmaya çalışmak, onlarla birlikte yürümek hepimizin müşterek arzusudur, hayalidir; ancak, bu hayal arkasında, çölde susuz kalmış seyyahın suya kavuşmak istemesi gibi, yüzelli seneyi aşkın bir zamandan beri durmaksızın koşuyoruz. Tamam, yakaladık, bulduk dediğimiz anda sukutu hayale uğruyoruz. Ya sırtımızda bir bıçak ya ayağımızda çelme. "Şunları şunları vermedikten sonra benimle birlikte olma" diyenlere karşı millî duruşumuzu göstermemizin zamanı gelmiştir, hatta geçmiştir de.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; bu millî tavrı ortaya koyma zorunda olan, başta Türkiye Büyük Millet Meclisi olmak üzere, cumhuriyetimizin bütün kurumlarıdır.

"Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.

Bayrağı, şekli kanunda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.

Millî marşı 'İstiklal Marşı'dır.

Başkenti Ankara'dır." (Anayasa madde 3.)

İşbu Anayasa hükmüne göre, Kürtçe eğitim ve televizyon yayınından bahsedenler, kim olursa olsun, terörü kullanmadan bölücülük yapanlardır. (MHP sıralarından alkışlar)

Bu milletin tek dili vardır, o da Türkçedir. Dilimizi çatallaştırmaya çalışanlar, en azından, Mustafa Kemal Atatürk'ün gençliğe hitabesinde tasviri yapılan gafillerdir. Gafiller veya gafletlerini ihanet derecesine çıkartmış hainlere, bu millet, büyük Atatürk'ün önderliğinde yapılan Kurtuluş Harbinde gereken cevabı vermiştir, bugün de verecek güç ve cesarettedir.

Anayasamızda bahsi geçen bağımsız Türk mahkemelerinin yetkilerinin kısıtlanması için içte ve dışta çabalar görüyoruz. Mahkemelerimizce yargılanmış suçluların infazlarını beklerken, maalesef, yeniden yabancı mahkemelerde yargılanmalarına şahit oluyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisince çıkarılan af kanununun, bölücülere ve onların başına teşmili için gayret içerisinde olanlar, anılan aftan istifade edemeyeceklerle ilgili hükmü iptal ettirmenin hayaline kapılmışlardır; ancak, hainleri, kimse, layık oldukları sondan kurtaramayacaktır.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özbaş, 2 dakika içerisinde toparlayınız.

EDİP ÖZBAŞ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Yakın tarihimizde yaşadıklarımız, cezaevlerinin kapılarının ardına kadar açılması, hırsızın, uğrunun, eşkıyanın caddelere, sokaklara doluşması karşısında, ülke olarak, millet olarak çektiğimiz sıkıntıların izleri henüz hafızalardan silinmemişken, hiçbir izan sahibi, bu milleti, aynı sıkıntılarla karşı karşıya bırakamaz; bunun sorumluluğunu kimse, ama hiç kimse taşıyamaz.

Bütçesinden söz ettiğimiz yüce mahkemenin görev ve yetki sahasına girmesi sebebiyle, tarihe kayıt düşmek amacıyla bir hususun altını çizmek istiyorum. Hafızaların, 1974 ve 1991 senelerine çevrilmesi ve belirtilen tarihler arasında çıkarılan af ve infaz kanunlarının, sonradan açılan davalarla sınırlarının nasıl genişletildiğini, idrak sahibi hafızalara sunuyorum.

Unutulmamalıdır ki, tarihin tekerrürü, tarihten ders alınmamasından dolayıdır. Aksi takdirde, millet ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak, terörle mücadelede katettiğimiz yolu bir anda kaybedip, emeğimizin boşa gittiğini, dehşete kapılarak görebiliriz. Bu halde, kimsenin, arkasına sığı-nabileceği bir mazereti olamaz; kandırılmak, aldatılmak gibi sığ özürler, vebalin ağırlığını ortadan kaldıramaz.

Değerli milletvekilleri, dün gece, İstanbul'un Gazi Mahallesinde ve Sakaryamızda polis teşkilatımıza karşı yapılan iki menfur saldırıyla karşı karşıya kaldık. 2 polisimiz şehit oldu 13 polisimiz yaralandı. Bu menfur saldırıyı şiddetle kınıyorum; ama, bu saldırıyı yapanların, tetiği çekenlerin yanında, onlara cesaret verenlerin de bu sorumluluğu paylaşmaları gerektiğine inanıyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -Demokratik Sol Parti Grubu adına 4 sayın milletvekili konuşacaktır.

Sayın Başkan, konuşmacılar süreleri eşit mi kullanacaklar?

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Eşit kullanacaklar.

BAŞKAN - İlk söz, İstanbul Milletvekili Sayın Erol Al'a ait.

Buyurun Sayın Al.

DSP GRUBU ADINA EROL AL (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi ile Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun 2001 malî yılı bütçeleri hakkında Demokratik Sol Partinin görüşlerini arz etmek üzere söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisi, yurdumuzu parçalamak, Türk Ulusunu yok etmek isteyen emperyalist güçlere karşı başlatılan direniş hareketini yönetmek ve Türk Ulusunun geleceğine sahip çıkmak üzere, Büyük Atatürk'ün önderliğinde seksen yıl önce kuruldu.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun yarattığı sinerji, Kurtuluş Savaşımızın başarıya ulaştırılmasına büyük katkı sağladı.

Büyük Millet Meclisi, bir yandan Kurtuluş Savaşını yürütürken, diğer yandan da işgalci İngiliz kuvvetlerinin emriyle Damat Ferit Hükümeti tarafından Malta'ya sürgün edilen Ziya Gökalp, Süleyman Nazif, Ahmet Emin Yalman, Abdulhalik Renda, Rauf Orbay, Ahmet Ağaoğlu, Hüseyin Cahit, Yunus Nadi gibi çok sayıda Türk milliyetçisinin kurtarılması için, Büyük Atatürk'ün direk-tifleriyle yoğun çaba harcadı.

Türkiye Büyük  Millet Meclisi, ateş altındaki günlerinde bile, Türk Ulusunun çıkarlarını, yurt içinde ve yurt dışında, içinde bulunulan ortamın elverişsizliğine bakmaksızın savunmasını bildi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, bugün de, sadece Türkiye'deki değil, Kıbrıs'ta, Bosna'da, Kosova'da, Irak'ta, Kafkaslar'da, Ortaasya'da, dünyanın dört bir köşesindeki Türk varlığının simgesidir, temsilcisidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, 21 inci Dönem milletvekilleri de, ilk Meclisimiz gibi, geceli gündüzlü çalışarak, halkımızın güvenine layık olabilmek için tüm güçlerini ortaya koydular.

21 inci Dönem çalışmalarına 2 Mayıs 1999'da başlayan Genel Kurulumuz Birinci Yasama  Yılında 59, İkinci Yasama Yılında 123, Üçüncü Yasama Yılında ise, şu ana kadar 28 birleşim olmak üzere, toplam 210 birleşim yaptı. 2 birleşim hariç, Genel Kurul birleşimlerinin hepsinde toplantı yetersayısı sağlandı. Yüzde 1'den daha düşük olan bu rakam, çokpartili parlamento tarihimizde bir rekordur ve 21 inci Dönem milletvekillerinin, yasama görevlerini ne kadar ciddiye aldıklarının  bir kanıtıdır. Bu, aynı zamanda, Türk Ulusunun tek ve değişmez temsilcisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisine yönelik cehalet, kıskançlık ve hazımsızlık kokan hakaret kampanyalarına verilen en güzel yanıttır.

Değerli arkadaşlarım, RTÜK bütçesi üzerinde de görüşlerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Hepimizin ağzından düşmeyen bir söz, çağımızın bilgi çağı olduğudur. Bilgi çağının en önemli aracı ise, bilgi iletişiminin en etkili ve en hızlı şekilde kullanılabildiği radyo ve televizyonlardır. Radyo ve televizyonların ana işlevleri, tüm gelişmiş demokrasilerde olduğu gibi, topluma doğru haber sunmak, eğitim, kültür düzeyinin yükselmesine katkıda bulunmak, nitelikli programlarla eğlenme ve dinlenme gereksinimini karşılamak; bunlardan daha önemlisi, toplumsal kalkınmayı, barış ve huzurun sağlanmasını desteklemektir.

Radyo ve televizyonların kendilerinden beklenen bu kamusal yayıncılık anlayışıyla hizmet verebilmeleri, öncelikle, bu kuruluşları ellerinde tutanların ve onunla birlikte çalışanların bağım-sızlıklarıyla yakından ilgilidir. Ellerindeki radyo ve televizyon gücünü, rakiplerini sindirmek, ekonomik veya siyasî güç elde etmek, siyasî görüşlerini topluma dayatmak amacıyla kullananlar, geçmişte olduğu gibi bugün de vardır, yarın da var olacaktır. İşte, RTÜK'ün varlık nedeni de budur. Vermemiz gereken yanıt, RTÜK'ün, kurulduğu 1994 yılından bu yana, radyo - televizyon yayınlarının kamusal bir anlayışla düzenlenmesine ne ölçüde katkıda bulunduğudur. Bu sorunun yanıtını RTÜK Başkanı Sayın Nuri Kayış, 24 Kasım 2000 tarihinde Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı konuşmada şöyle veriyor:  "Televizyonlar, daha çok izlenmenin yolunu seviyesizliğe prim vererek buldu. Ekranlardan, evlerin içine şiddet ve müstehcenlik püskürtüldü. Birkaç yüz kişinin yoz iliş-kileri, gece âlemleri, sanki toplumun genelinin yaşantısıymış gibi, her gün, saatlerce ballandıra ballandıra anlatıldı. Gazeteciliğin en temel kurallarından biri, suçlu olduğu yargı kararlarıyla kesinleşmedikçe kimsenin suçlu ilan edilemeyeceğidir; ama, bu kural, televizyon haberlerinde sık sık çiğnenmekte, sadece bir iddiayla karşı karşıya olan kişiler, azılı suçlular olarak tanıtılabilmektedir. Ünlü kişilerin yaşamları âdeta didik didik edilmekte, en mahrem sırları açıklanmaktadır. Televizyon haberlerinde suç örgütlerinin propagandası yapılmaktadır." Sayın RTÜK Başkanımız bunları söylüyor.

Demek ki, RTÜK'ün altıbuçuk yılı aşkın sürelik varlığıyla geldiğimiz nokta, Sayın RTÜK Başkanının ifadesiyle bir felakettir. O zaman, burada sorgulanacak olan, sadece radyo ve televiz-yonların yöneticileri olmasa gerektir.

Sayın Başkan, kişilik haklarının ihlali konusundaki hassasiyetini ifade ettikten birkaç gün sonra, önüne gelen, İzmir'deki bir radyonun, bölücülük ve bir bakana ağır hakaret içeren dosyalarına sadece uyarı işlemi yapabilmiştir. Bu durum, tabiî olarak, "ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz" özdeyişini anımsatıyor.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizin en acil sorunlarından biri de, radyo ve televizyonların yasal bir altyapıya kavuşturulmasıdır. Frekans ve kanal ihalelerinin yapılmaması, devletimizi ağır zarara uğratmıştır. RTÜK'ün 2001'in ilk aylarında bu ihaleleri gerçekleştireceği söylenmektedir; ancak, RTÜK'ün 2001 bütçesinde ihaleler için öngörülen rakam, 15 trilyon lira gibi çok komik bir tutardır. Öte yandan, RTÜK'ün, ERE enerjiyle ilgili hazırlanan usulsüzlük dosyasında sanık olarak yer alan bir kişinin, tam da frekans ve kanal ihaleleri öncesinde, bu işle ilgili dairelerden birinin başına asaleten, birinin başına da vekâleten atanması, son derece şüphelerimizi artırmıştır.

Değerli arkadaşlarım, RTÜK'ün ciddî bir teftiş mekanizmasınca denetlenmesi, acil ihtiyaçtır. Denetimin özerkliği zedeleyeceği iddiaları tamamen masaldır. Hırsızlık, yolsuzluk, soygun yapmayan, tarafsız olduğunu iddia eden, yasalara saygılı bir  teşkilatın denetimden korkması mümkün değildir. Buna karşılık, denetimden kaçmak için her türlü yolun denenmesi, şüphelerin yoğunlaşmasına yol açmaktadır.

Son olarak şunu söylemek isterim ki, Türkiye'de radyo ve televizyon yayıncılığındaki anarşinin önlenilebilmesi için üç ana şartın yerine getirilmesi zorunludur. Bunlardan birincisi, RTÜK'ün, siyasî kaygılarla hareket etmesinin önlenmesi ve tarafsızlığının sağlanması; ikincisi, bu teşkilatın ciddî şekilde denetlenmesi; üçüncüsü de, yine bu teşkilatın, radyo ve televizyon yayıncılığını, sadece sopa kullanarak bir noktaya getiremeyeceğini anlayabilmesidir.

Bu düşüncelerle, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Radyo ve Televizyon Üst Kurulu bütçelerinin milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Al.

Sayın Dayıoğlu, buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA SALİH DAYIOĞLU (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2001 yılı Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerinde Demokratik Sol Parti Grubu adına görüşlerimi sunmak üzere söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına, Yüce Meclisimizi ve bizi izleyen yurttaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasamızın Üçüncü Kısmının İkinci Bölümünde, 101 inci madde ve devamında belirtildiği üzere, "Cumhurbaşkanı, devletin başıdır." İlgili maddelerde, Cumhurbaşkanımıza önemli görev ve sorumluluklar verilmiştir. Cumhurbaşkanı "...Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder. Anayasanın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir." Bu görevleri çerçevesinde, Cumhurbaşkanı, milletin birlik ve bütünlüğünü temsilen, devletimize, yurttaşlarımıza, tüm siyasî partilere, her türlü sosyal örgütlenmelere ve eğitimden sağlığa çok değişik alanlarda, davranışlarıyla yol gösterici ve örnek olma durumundadır.

 Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepimizin bildiği gibi, ülkemizde, 2000 yılı başından bu yana, bir ekonomik istikrar ve enflasyonla mücadele programı uygulanmaktadır. Bu program, son birkaç haftadır, uluslararası yatırımcıların, gelişmekte olan piyasalardan çekilmeye yönelmesi ve ülkemizdeki kimi yatırımcıların spekülatif hareketleri sonucu oluşan sıkıntıları gözardı edersek, son derece başarılı bir şekilde yürütülmektedir. Ortaya çıkan bu geçici sıkıntı da, hükümetimizin ve ekonomi yönetiminde görev alan bürokratlarımızın gayretleriyle çözüme kavuşmaktadır. Hükümetimizin aldığı tedbirlere ve Sayın Başbakanımızın açıklamalarına, Uluslararası Para Fonu Başkanı ve Avrupa sorumlusunun açıklamaları da eklenince, oluşan geçici sıkıntılar da çözülme yoluna girmiş, istikrar programına olan güven tazelenmiştir.

Uygulanmakta olan bu program sayesinde, 2000 yılında, enflasyon, son onbeş yılın en düşük düzeyine gerilemiştir. Aynı zamanda, bu programla, kamu maliyesi üzerindeki faiz yükü çarpıcı bir biçimde azalmış, faiz dışı bütçe fazlası, beklentileri de aşarak önemli bir rahatlama sağlanmıştır. 2000 yılı bütçesinde 7 katrilyon olarak öngörülen faiz dışı bütçe fazlası, rahatlıkla aşılmıştır. 2001 bütçesinde ise, faiz dışı bütçe fazlası, yaklaşık 11,5 katrilyon olarak öngörülmüştür. Bu beklentinin de rahatlıkla sağlanacağı konusunda, ekonomi yönetimimize güvenimiz tamdır.

Aynı amaca yönelik olarak, vergi gelirlerinin de 24 katrilyon liradan 31,4 katrilyon liraya yükselmesi hedeflenmektedir. Bu yüzde 32,4'lük artış hedefine yönelik gerekli tedbirler alınmış ve Sayın Maliye Bakanımızca açıklanmıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; uygulanmakta olan ekonomik istikrar ve enflasyonla mücadele programının bir diğer önemli unsuru da, kamu harcamalarında tasarruftur. Program he-deflerine uygun olarak, kamu harcamalarının, sağlam kaynaklarla finanse edilen, ekonominin ve-rimliliğini artırıcı niteliklere sahip olması şarttır. Bu amaca uygun olarak, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği, 2000 yılı içerisinde, Millî Prodüktivite Merkeziyle birlikte bir norm kadro analizi yapmış, bu analiz sonucunda, Cumhurbaşkanlığı personel sayısında önemli bir tasarruf, personel ve-rimliliğinde de kayda değer artışlar sağlanmıştır.

Ekonomik istikrar programına uygun hareket edildiğinin bir diğer göstergesi de, Cumhurbaşkanlığı bütçesinin yıllar içerisinde gösterdiği artış oranlarıdır. Yaptığım araştırmalara göre, Cumhurbaşkanlığı bütçesi, 1996'da, 1995 bütçesindeki tutara oranla yüzde 4,5'lik bir artış gösterirken, bu oran, 1997 ve 1998 yıllarında, bir önceki yıl tutarına oranla, ek ödeneklerle birlikte, yüzde 200 ve yüzde 300'e varan oranlarda artmıştır. Bu artış, 1999 bütçesinde yüzde 25'le sınırlı kalırken, 2000 yılı bütçesinde reel bir artış gerçekleşmemiştir. 2001 yılı bütçesinde ise, ek ödenekler dikkate alındığında, 2000 yılı bütçe ödenek toplamında yüzde 25'lik bir azalma olduğu söylenebilir.

Sayın Cumhurbaşkanımızın tasarrufa azamî riayet gösteren kişiliğinin Cumhurbaşkanlığı bütçesine de yansıdığını görmekteyiz. Sayın Cumhurbaşkanımızın, devletin başı olarak, hükümetimizce uygulanmakta olan harcamalarda tasarruf çabalarına katkıda bulunduğunu görmek, son derece sevindiricidir. Bu davranışın, tüm kurum ve kuruluşlarımıza örnek olacağını umuyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; unutulmaması gereken bir diğer husus da, Cumhurbaşkanlığı bütçesinin, sadece Sayın Cumhurbaşkanımızın emrine verilen bir ödenek olmadığıdır.

Özellikle, ekonomik suçlarla ve yolsuzluklarla mücadelenin yoğunlaştığı şu günlerde, Cumhurbaşkanlığı bünyesinde bağımsız bir kamu denetim organı olan Devlet Denetleme Kurulunun da, bu mücadele daha aktif görevler üstlenmesini umut etmekteyiz.

BAŞKAN - Son dakikanız Sayın Dayıoğlu.

SALİH DAYIOĞLU(Devamla) - Teşekkür ediyorum sayın Başkanım.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasamız, Cumhurbaşkanımıza tarafsızlık niteliği vermektedir; ancak, unutulmaması gereken, Anayasamızın Cumhurbaşkanlığı makamına, Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı kalma, laik cumhuriyeti, milletin bağımsızlığını ve egemenliğini, ülkemizin bölünmez bütünlüğünü koruma ve devlet organlarının düzenli ve uyum içerisinde çalışması çerçevesinde yürütme ile de ilgili önemli görevler verdiğidir. Bu görevler ışığında, Cumhurbaşkanının tarafsızlığı, hiçbir sürece karışmamak, herkese aynı mesafede durmak biçiminde algılanmamalıdır. Cumhurbaşkanı, laikliği, demokrasiyi, milletin egemenliğini, kısaca, Anayasamızda belirtilen cumhuriyetimizin temel niteliklerinden yana taraf olmak ve bu nitelikleri korumak zorundadır. Demokratik Sol Parti olarak, bu doğrultuda adım atan herkesi desteklediğimiz gibi, Sayın Cumhurbaşkanımızın da, bu konuda destekçisiyiz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hükümetimizce teklif edilen Cumhurbaşkanlığı bütçesini, Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edilen şekliyle, Demokratik Sol Parti Grubu olarak uygun bulduğumuzu ifade ederken, 2001 yılı bütçesinin, Sayın Cumhurbaşkanımıza ve ulusumuza hayırlı olmasını diliyor, Yüce Meclisimizi ve bizi izleyen yurttaşlarımızı saygıyla selamlıyorum. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Namık Kemal Atahan. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA NAMIK KEMAL ATAHAN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayıştayın 2001 yılı bütçesi hakkında, Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi, sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demokrasilerde, parlamentolar, yürütmenin malî işlerini ve faaliyetlerini, birer ihtisas kurumu olan sayıştaylar aracılığıyla denetlemekte, aklama ve izin işlemlerini tarafsız ve bağımsız olan bu yüksek denetim kurumlarının raporlarına dayandırmaktadırlar. Sayıştay, bizim hukukumuzda, Anayasamızın 160 ncı maddesinde düzenlenmiştir.

İkinci Dünya Savaşını izleyen yıllarda, kamu yönetim anlayışında meydana gelen yeniliğe ve hesap verme sorumluluğundaki gelişmelere paralel olarak, sayıştaylardan beklentiler artmış; sayıştaylar da, klasik denetim anlayışlarının bu gelişmelere yanıt vermediğinin farkına vararak, yeni arayışlara yönelmişlerdir. Bu yeni denetim araçlarından birisi, performans denetimi olarak adlandırılmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Kanada ve Avustralya gibi Anglosakson geleneğindeki ülke sayıştaylarının öncülüğünü yaptığı performans denetimini; Fransa, İtalya ve Belçika sayıştayları gibi, örnek aldığımız, yargı yetkisiyle donatılmış kıta Avrupası sayıştaylarının da uzunca bir süredir yürüttükleri bilinmektedir.

1996 yılında 4149 sayılı Yasayla Sayıştay Kanununa eklenen ek 10 uncu madde, performans denetimi yetkisini ve görevini, hiçbir tereddüte yer vermeyecek biçimde Sayıştayımıza vermiş bulunmaktadır. Performans denetiminin klasik denetim yanında yer alması, hem Sayıştayımız açısından hem de kamu kesiminde denetim yapan birim ve kuruluşlar açısından sevindiricidir. Sayıştayımız, performans denetiminin yaygınlaşmasına, kökleşmesine katkıda bulunmaktadır. Performans denetim raporlarının Sayıştay tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulması, Yüce Meclisimizin kamu harcamalarının verimli, etkin ve rasyonel kullanılmasını izleme, kontrol ve değerlendirme rolünü de elbette ki, artıracaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; performans denetimi, sabırlı, yaratıcı, analitik düşünen ekip çalışmasına ve işbirliğine yatkın, performans denetim kültürünü özümsemiş denetçilere ihtiyaç göstermektedir. Bu bakımdan, başta performans denetimine ilişkin hizmetiçi eğitim çalışmaları olmak üzere, çağdaş denetim metot tekniklerinin öğretilmesine ve özümsetilmesine yönelik çabaları Sayıştayımız aralıksız sürdürmek durumundadır.

Son yıllarda, Sayıştayımızın hizmetiçi eğitim çalışmalarında bir hareketlilik ve çeşitlilik gözlenmektedir. Bu durum, sevindirici olmakla birlikte, Sayıştayımız, hizmetiçi eğitim faaliyetlerini stratejik plana ve yıllık faaliyet programlarına bağlamalı; eğitim ile denetim arasındaki karşılıklı etkileşimi dikkate almalı; eğitilen ve bu yolla belli bir birikime ulaşan denetim personelinin deneyimlerini diğer meslektaşlarıyla paylaşması için gerekli sistematik araçları ve ortamları geliştirmelidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kamu kuruluşlarının, yönetim ve malî sistemlerinde giderek artan ölçüde bilişim teknolojisi kullanımı, Sayıştayın denetim konusundaki yaklaşımında önemli değişiklikleri zorunlu hale getirmektedir. Gelişmeler, bilgisayar destekli denetim teknikleri ve bilgisayarlı ortamların denetimi gibi son derece yeni denetim yaklaşımı, metot ve tekniklerini gündeme getirmiştir.

Sayıştayımızın, bu yeni teknikler konusunda gerekli çalışmaları kısa bir zaman içinde uygulamaya geçirmesini gerekli gördüğümü belirtmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, Sayıştayımızın, son birkaç yıl içinde, performans denetimine ilişkin olanlar başta olmak üzere, çağdaş denetim metot ve tekniklerine yönelik rehber ve el kitaplarını Türkçemize kazandırarak, kendi mensuplarının ve diğer ilgili uzmanlarla akademisyenlerin istifadesine sunmuş bulunması, son derece takdirle karşılanacak bir girişimdir. Denetimin çağdaşlaştırılmasına ve etkinleştirilmesine yönelik bu hizmetin, hızını kaybetmeksizin sürdürülmesini ve yoğunlaştırılmasını diliyorum.

Sayın milletvekilleri, Sayıştay Başkanı Sayın Profesör Doktor Kâmil Mutluer'in, Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı sunuşta vurguladığı gibi, Sayıştay açısından bina konusu yalnızca bir mekân sorunu olmanın ötesinde, denetimi çağdaş ölçüler içerisinde yapmanın önkoşuludur. Sayıştayın mevcut yerleşim düzeni, bilişim teknolojisi olanaklarından özlenen bir şekilde yararlanılmasını engellemektedir. Bu nedenle, yangın gibi talihsiz bir olay dolayısıyla geciken yeni hizmet binasına taşınma konusunun en kısa zamanda çözümlenmesini bekliyoruz...

BAŞKAN - Sayın Atahan, son dakikanız.

NAMIK KEMAL ATAHAN (Devamla) - Tamam Sayın Başkanım.

Yeni hizmet binasının kısa bir zaman içinde hizmete açılacak olmasını, denetimi çağdaş ölçüde yürütmenin bir gereği olarak değerlendirdiğimi belirtmek istiyorum.

Bu görüş ve düşüncelerle, hepinizi, şahsım ve Grubum Demokratik Sol Parti adına selamlıyor, Sayıştayın 2001 yılı bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.

Süremi aşmadım Sayın Başkanım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Açıkgöz, buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa Mahkemesi Başkanlığı bütçesi üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini açıklamak üzere, söz almış bulunuyorum. Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, Anayasa Mahkemesi kurumları için ayrılan bütçenin yeterli olduğu söylenemez; ancak, bu yüce organın, geçmişte olduğu gibi 2001 yılında da anayasal denetimi en iyi şekilde yapacaklarına inancımız tamdır.

Anayasa Mahkemesi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasıyla verilen görevleri yapmak ve yetkileri kullanmak üzere kurulmuş, hiçbir makama bağlı olmayan bir yüksek mahkemedir. Bu yüce mahkeme, hepinizin bildiği gibi, yasaların, kanun hükmünde kararnamelerin, içtüzüklerin gerek biçim gerekse muhteva bakımından Anayasaya uygun olup olmadıklarını denetler. Bunun yanı sıra, milletvekillerinin dokunulmazlığının Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kaldırılmasından sonra yapılan itirazlara da, Anayasa Mahkemesi bakar. Anayasa Mahkemesinin bir önemli görevi de, partilerin denetimini yapmaktır.

Sayın milletvekilleri, Demokratik Sol Parti, ulusal uzlaşmayı sağlayacak bir anayasa hazırlanmasını öncelikli görevleri arasında saymış ve bu konunun, Mecliste süratle ele alınması için gerekli çabayı göstermiştir. Anayasamızda yapılması gereken değişiklikler gerçek ve katılımcı demokrasiyi hayata geçirirken, hukuk devletini, ülke bütünlüğünü ve ulusal birliğimizi ve bunun gereği olan inançlara saygılı bir laik düzeni, insan hak ve özgürlüklerini sağlam güvencelere bağlamalıdır.

Hukuk devleti kavramına, ilk kez, 1961 Anayasasında yer verilmiştir. 1961 ve 1982 Anayasalarının 2 nci maddelerine göre, Türkiye Cumhuriyeti, demokratik bir hukuk devletidir. 1961 Anayasasının genel gerekçesinde de belirtildiği gibi, Anayasada, hukuk devleti ilkesi, egemenliğin ulusa geçişinin bir sonucu olan demokratiklik ilkesine bir güvence olarak getirilmiştir. Anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığının ve devlet şeklinin değişmezliği kuralının da güvencesi, hukuk devleti ilkesidir. Bu ilkenin içeriğini ise, başta Anayasa Mahkemesi olmak üzere, diğer yargı yerleri belirler. Laiklik de, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş felsefesinden gelen bir ilkedir. Bu ilkenin, anayasalarda, cumhuriyetin nitelikleri arasında sayılması, her şeyden önce, demokratik hukuk devletinin varlığını koruması yönünden zorunludur. Yine, Anayasanın 11 inci maddesinde, Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü öngörülmüştür. Hukuk devleti, Anayasanın üstünlüğü ve bağımsızlığının aracı, hatta, güvencesidir.

Kişilerden ulusa geçen egemenlik, hukuk devletinde, erkler, organlar tarafından paylaşılır. Hukuk devletinde, egemenliğin paylaşıldığı organlardan birinin diğerine üstünlüğünden söz edilemez; ancak, demokratik hukuk devletinde anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü asıl olduğundan, onun koruyucusu ve gözeticisi olan yargının, yasama ve yürütme erklerine karşı eşitler arasında önde gelen konumda olduğu ileri sürülmüştür.

Değerli milletvekilleri, 21 inci Dönem Meclisi, Türkiye'yi 21 inci Yüzyıla taşıyacak Meclistir. Bu Meclis, geceli gündüzlü çalışarak birçok önemli tasarı ve teklifleri kanunlaştırırken, Anayasamızda birçok değişiklikler yaparak büyük bir performans göstermiş ve halkımızın Parlamentoya olan güvenini artırma yolunda önemli mesafe katetmiştir. Örnek olarak, Anayasanın 47, 125 ve 155 inci maddelerinde yapılan değişikliklerle özelleştirme ilk kez anayasal bir dayanağa kavuşturulmuştur. Yapılan Anayasa değişikliklerine şimdi yenilerinin süratle eklenmesi gerekiyor.

Bu meyanda, öncelikle sendika ve meslek odası yöneticisi, denetçisi ve avukatlarının aynı zamanda milletvekili olabilmelerini yasaklayan Anayasanın 82 nci maddesine, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda Adalet Bakanlığının yetkileriyle ilgili 159 uncu maddesine, siyasî partilerle ilgili 69 uncu maddesi ve yine geçici 15 inci maddede belirtilen ve o dönemde çıkarılan yasa ve kanun hükmünde kararnamelerin Anayasaya aykırılığının öne sürülemeyeceğine ilişkin hükümlerin değiştirilme zamanı gelmiştir. Milletvekili olabilme yaşının 25'e indirilmesi kaçınılmaz olmuştur. Zira, nüfusumuzun yüzde 65'ten fazlası genç olan insanlarımız, Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilememektedir. Onlar, sorunlarını meydanlarda, pastanelerde ve kahvehane-lerde tartışmakta ve konuşmaktadırlar. Böylece, ülke yönetimi gençliğin dinamizminden ve idealizminden faydalanmalıdır.

YÖK ile ilgili Anayasada değişiklik yapılmalı, üniversite özerkliği daha çağdaş normlara kavuşturulmalıdır.

Sayın milletvekilleri, özetleyecek olursak, 21 inci dönem Meclisin, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasına yol açan hükümleri kaldıran, onların yerine, insan onurunu her durumda ve her koşulda korunması gereken bir değer olarak kabul eden, temel hak ve özgürlükleri genişleten, insan haklarına ilişkin evrensel ve uluslararası bildiri ve sözleşmelerde benimsenmiş, çağdaş normlara uygun kurallar koyan bir Meclis olduğunu söylemekten kıvanç duymaktayız. Meclisimizin bunları hayata geçireceğine inancımız tamdır.

Değerli milletvekilleri, bu duygu ve düşüncelerle, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı bütçesinin hayırlı olmasını diler, Yüce Heyete saygılar sunarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Açıkgöz.

Anavatan Partisi Grubu adına iki konuşmacı var; kalan süre bir konuşmacı için yeterli oluyor.

Süreyi eşit paylaşacaklar değil mi Sayın Başkan?

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Evet efendim.

BAŞKAN - ANAP Grubu adına, Kırklareli Milletvekili Sayın Cemal Özbilen; buyurun.

Süreniz 15 dakika efendim.

ANAP GRUBU ADINA CEMAL ÖZBİLEN (Kırklareli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2001 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı üzerinde Anavatan Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum. Bu bütçede Türkiye Büyük Millet Meclisi, Radyo Televizyon Üst Kurumu ve Sayıştay Başkanlığı bütçeleri görüşülmektedir. Bu vesileyle, Grubum ve şahsım adına Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2001 malî yılı bütçe teklifi 106 trilyon 800 milyar lira olarak düzenlenmiştir. 2000 malî yılı bütçesinin 116 trilyon olduğunu düşünürsek, takriben yüzde 8'lik bir azalma görülmektedir. Hazırlanan bütçe teklifinde, bir önceki yıla göre, cari harcamalarda yüzde 5, yatırımlarda yüzde 60 artış olmuş, transferlerde ise yüzde 54 azalma meydana gelmiştir.

Hükümetimiz, kurulduğu günden itibaren, büyük halk kitlelerini ezen enflasyon canavarını yenmek için büyük bir istikrar programı uygulamaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisimiz de, buna paralel olarak, harcamalarda azamî tasarrufa riayet etmeli ve bu suretle, diğer kuruluşlara örnek olmalıdır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, cumhuriyetimizin ve demokratik hayatımızın en temel kurumlarının başında gelmektedir. Demokratik parlamenter rejim, açıklık ve netliğin, hoşgörü ve eleşti-rinin bir arada olduğu rejimin adıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin önemini, değerini ve saygınlığını korumak ve kollamak, bizlere, yani Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerine düşmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinin itibarının yükseltilmesi, demokratikleşme, anayasa değişiklikleri, Siyasî Partiler Kanunundaki değişiklikler, Seçim Kanunundaki değişiklikler, Meclisin yeniden yapılandırılması, insan haklarına saygı, sosyal ve ekonomik hakların güvence altına alınması ve mahallî  idarelerin güçlendirilmesi gibi yasaların çıkarılmasıyla mümkün olabilir. Meclisin itibar ve saygı görmesi, ülkede huzurun sağlanması, ekonomik istikrarın yakalanması, kamu açıklarının azaltılması, kamu mallarına haksız el uzatmaların önlenmesi, enflasyonun tek haneli rakamlara indirilmesi, işsizliğin önlenmesi ve yatırımlara yeterli payın ayrılmasıyla, çok daha önem kazanacaktır.

21 inci Dönem Meclisi, Türkiye'yi 21 inci Yüzyıla taşıyacak Meclistir. Bu yüzyıl, yarışma, kalite ve rekabetin önplana çıkacağı bir dönem olacaktır. Devletin hantallaştığı, merkeziyetçiliğin, hizmetlerin görülmesini zorlaştırdığı malumlarınızdır. Devlet yönetiminde yeni bir anlayışın yerleştirilmesi ve bu hususta gereğinin yapılmasında herkesin hemfikir olduğuna inanmaktayız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmaları -gerek Genel Kurul gerekse komisyonlarda- halkımız tarafından ilgiyle takip edilmektedir. Meclisimizin daha verimli ve süratle çalışmasını temin edeceğine inandığımız İçtüzük değişikliklerini içeren tekliflerin Genel Kurulda görüşülmeye başlaması, önemli bir gelişmedir. Bütçe görüşmelerinden hemen sonra kanunlaşacağına inandığımız bu değişiklikler sayesinde çalışmalarımızın daha verimli olacağına inanmaktayız.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, yasama görevini yaparken gerekli her türlü imkâna sahiptir. Danışman ve sekreterler, her türlü bilgi, doküman ve araştırmayı en kısa sürede temin edebilirler. Meclis kütüphanemiz, Türkiye'nin en büyük arşiv dokümantasyon merkezleri niteliğindedir.

Türkiye'de merkeziyetçi sistemin bir neticesi olarak, Meclise, ülkenin dört bir yanından binlerce vatandaş gelmekte, odalar, koridorlar, kulis ve lokantalar dolup taşmaktadır. İllerinde sorunlarına çare bulamayanlar, iş arayanlar, hastaları bulunanlar, hakları çiğnenenler, belediye başkanları, muhtarlar, vatandaşlar, çözüm bulmak için Meclise gelmektedir. Bu soruna bir çözüm bulunmalıdır ve Türkiye Büyük Millet Meclisi bu sorunu çözmelidir. Bu konuda iki önerimiz olacak:

Birincisi, mahallî idareler güçlendirilecek ve sorunların mahallinde çözümünü kolaylaştıracak mahallî idarelerin güçlendirilmesiyle ilgili yasaların, bir an evvel Meclisten geçirilmesi.

İkincisi ise, çalışma saatlerinin artırılarak, Meclisin her ayın üç haftasında çalışması, bir hafta da seçim bölgesine gidip çalışma olanağını sağlayacak düzenlemenin yapılması.

Halen Meclis gündeminde olan ve görüşmelerine başladığımız, bütçeden sonra da yasalaşacağına inandığımız İçtüzük değişikliği teklifinde, bu konunun halledilmesini dilemekteyiz.

Meclisimizde hizmet ve kalitenin artırılması temel hedef olmalıdır. Halkla ilişkiler binalarında, milletvekillerimiz, çok küçük odalarda çalışmak zorunda kalmaktadır. Bu konu ele alınarak, yeni düzenlemelerle soruna çözüm aranmalı, milletvekillerimizin daha iyi koşullarda çalışması temin edilmelidir.

Ayrıca, daha önce çeşitli vesilelerle gündeme gelen seçim bölgelerinde çalışma yeri ihtiyacı ele alınmalı; vilayet bünyesinde bu konunun çözümlenmesi için, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı bu konuda çalışma başlatmalıdır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi personeli ve istihdamı konusu yeniden gözden geçirilmeli, personelin hizmetiçi eğitimine önem verilmeli, norm kadro uygulamasına geçilerek, her fırsatta, fazlalık olduğu ve KİT durumundan çıkarılması önerildiği halde yapılamayan bu düzenlemenin yapılarak, kadroların azaltılması, personelin kalitesinin kuruma yakışır hale getirilmesi ve terfilerde liyakatin sağlanması mutlaka sağlanmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisine bağlı olarak çalışan ata yadigârı millî saraylarımızın bakım, onarım ve restorasyon çalışmaları, makine, techizat ve özellikle Dolmabahçe Sarayında kurulacak kamera kontrol sistemi, ısıtma ve aydınlatma, soğutma, havalandırma, pis ve temiz su tesisatı, su perdesi tesisatı yapılması ve ahşap zararlılarına karşı ilaçlamayla ilgili ödeneklerin bütçede ayrılması memnuniyet vericidir. Bu ata yadigârı emanetlerin korunması ve gelecek nesillere en iyi şekilde devredilmesi, hepimize düşen en önemli görevlerden biridir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayıştay Başkanlığı bütçesine gelince: 2001 malî yılı bütçe ödeneği 22 trilyon 90 milyar lira olarak öngörülmüştür. Geçen yıl, aynı ödeneğin 17 trilyon 535 milyar lira olduğu göz önünde tutulursa, bu yılki artışın yüzde 26 olduğu görülecektir.

Tarihe bakıldığında, parlamentoların, halkın kamu maliyesini kontrol ihtiyacı sonucu doğduğu ve ilk yetkilerini malî alanda kazandıkları görülmektedir. Önce, vergiler konusunda söz sahibi olan halk, bilahara, kamu harcamaları konusunda da söz sahibi olmak istemekte, halkın temsilcilerinin oluşturduğu parlamentoların onayına bu konular bağlanmaktadır.

Devletin kamu maliyesiyle ilgisi, yetkileri, ulusal egemenliğin malî yönüne ilişkin bulunmaktadır. Kamu maliyesinin parlamenter kontrolünün sınırları ve ölçüsü, ülkelerin anayasal düzenlerine göre değişiklik göstermekle birlikte, demokratik ülkelerin anayasalarında, genel olarak, bütçeye ve vergilere ilişkin hükümler yer almaktadır. Bu durum, kamu maliyesinin, parlamenter kontrolüne verilen önemin kesin bir kanıtıdır.

Bu tespit, Türk anayasal düzeni için de geçerlidir. Gerçekten, ilk anayasamız olan 1976 tarihli Kanuni Esasiden 1982 Anayasasına kadar tüm anayasalarımızda, bütçeye, vergilere ve Sayıştaya ilişkin hükümler bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayıştayın Anayasa ve 832 sayılı Yasadaki görevlerine gelince: Genel ve katma bütçeli dairelerin bütün gelir, gider ve mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemek ve sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlamak; yasalarla verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama işlerini yapmak; kesin hesap kanun tasarıları hakkında genel uygunluk bildirimi düzenlemek suretiyle, bütçenin son denetimini yapacak olan yasama organına yardımcı olmak.

Başlangıçta klasik bütçeyi denetleyerek sonuçlarını Parlamentoya bildiren Sayıştayın görev alanı, bütçenin dışına çıkarak, kamu fonu kullanılan tüm alanlara yayılmıştır. 1980'li yıllardan sonra, dünyada ekonomik, sosyal ve siyasal alanda önemli değişimler yaşanmıştır. Bunların sonucu, ekonomik ilişkiler daha karmaşık hale gelmekte, devletin yapısı, rolü ve fonksiyonları âdeta yeniden tanımlanmaktadır. Böylesine kapsamlı bir değişim, genelde kamu yönetimini, özelde de kamu malî yönetimini derinden etkilemekte, hatta, yeniden biçimlendirmektedir. Bu konuda üç unsurun öne çıktığı görülmektedir: Bilgiye dayalı kamusal karar alma sürecinin oluşturulması, kamu hizmetlerinin sunumunda sorumlulukların net bir şekilde tespit edilmesi, hızlı ve verimli çalışan bir sistemin kurulması.

Kamu malî sistemimizin hayata geçirilmesi, malî işlemlerde şeffaflığın sağlanması ve her düzeyde hesap verme sorumluluğunun sağlanmasıyla mümkün olabilir. Dünyadaki gelişmeler, ülkemizi de, şüphesiz, etkilemektedir. Kamu malî yönetiminde şeffaflaşma eğitimi, iç ve dış borç yükü ile bütçe açıklarında görülen artışlar, bilişim teknolojisinden daha fazla yararlandırılmasının getirdiği sonuçlar, ülkemizin bu kapsamlı değişim ihtiyacını hazırlayan iç ve dış gelişmeler olarak sıralanabilir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de konsolide bütçe olarak kamu harcamalarının gayri safî millî hâsıla içindeki yeri, 2001 yılı için yüzde 32 olması öngörülmüştür. Yabancı ülkelere baktığımızda, bu oran, gelişmiş ülkelerde yüzde 40'ın üzerinde, gelişmekte olan ülkelerde yüzde 40 ve yüzde 20 arasında, gelişmemiş ülkelerde ise yüzde 20'nin altındadır. Bu oranlar gösteriyor ki, ülkemizde kamu harcamalarının miktar olarak fazlalığından söz etmek doğru değildir. Batı ülkelerinde kamu harcamalarının büyük kısmı eğitim, sağlık, adalet, sosyal güvenlik ve bayındırlık gibi alanlara yayılmaktadır. Ülkemizde ise, örnek olarak 2001 bütçesinden, eğitime, gayri safî millî hâsılanın yüzde 2,8'i; sağlığa binde 6'sı; adalet ve emniyete yüzde 2,8'i gibi oranlarda paylar ayrılmıştır. Başka bir deyişle, kalkınmış ülkelerde kamu harcamalarının büyük bir kısmı devletin aslî görevleri için ayrıldığı halde, ülkemizde bu alanlara ayrılan ödenekler çok sınırlıdır.

Sayıştayın başarısı, bir yerde, kamu malî yönetiminin yeniden yapılandırılmasıyla yakından ilgilidir. Malî yapıyla birlikte, 1050 sayılı Kanun başta olmak üzere, malî mevzuatın köklü değişikliklere tabi tutulması gerekmektedir. 1996 yılında 832 sayılı Sayıştay Kanununa ek maddeyle geti-rilen, performans denetimi olarak adlandırılan çağdaş denetim, hedef tayini ve planlaması yapılan, tamamen teknik ve objektif olmasına azamî özen gösterilen siyasî kararların eleştiri konusu yapılmadığı, ancak, verimliliğin, tutumluluğun ya da etkinliğin araştırıldığı bir çalışma biçimidir; ancak, Sayıştaya sadece böyle bir görev vermek, diğer kurumlara bir mükellefiyet getirmemek, etkin, ve-rimli, ekonomik bir denetim yapılmasını zorlaştırmaktadır. Bu bakımdan, her kurumun, kamu malî yönetimi yeniden yapılırken, stratejik planlarını yapması, hedeflerini göstermesi gerekir.

Demokrasilerde esas olan, vatandaşın devletini denetleyebilmesidir. Vatandaşın bu görevini doğru dürüst yapabilmesi için, hükümetlerin ne yaptığını doğru dürüst bilmesi ve görmesi lazım. Bunu yapmanın tek yolu, saydamlık ve hesap verme sorumluluğudur. Bu konuda Sayıştayımıza görev düşmektedir. Uzun süredir devam eden hizmet binasının tamamlanması ve modern bir hizmet binasına kavuşması, Sayıştayımızın verimini artıracaktır.

BAŞKAN - Sayın Özbilen, bir dakikanızı rica edeyim.

Sayın milletvekilleri, Sayın Özbilen'in konuşmasının tamamlanmasına kadar sürenin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Buyurun Sayın Özbilen.

CEMAL ÖZBİLEN (Devamla) - Bilgisayarla denetime geçilmesi projesi süratle tamamlanmalıdır.

Denetçi yardımcılıklarının nitelikli elemanlardan kurulması mutlaka sağlanmalıdır; ancak, memnuniyetle ifade etmeliyim ki, güç ve titizlik isteyen bu denetim için, Sayıştayımızda eğitim çalışmaları ve yabancı dil öğrenme programları, son derece başarılı sonuçlarla devam etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamın son bölümünde, kısa adı RTÜK olan Radyo ve Televizyon Üst Kurulundan bahsedeceğim. 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun 5 inci maddesiyle kurulan, özerk ve tarafsız, kamu tüzelkişiliğini haiz bir kurumdur. 2001 yılı bütçesi, 38 trilyon 742 milyar olarak tespit edilmiştir. Sadece kurulduğu yıl bütçeden ödenek almış; onun dışında tüm giderleri kendi gelirleriyle karşıladığı gibi, genel bütçeye de önemli miktarlarda gelir fazlası aktarmıştır. Örneğin, bu yıl aktarılan miktar, ekim ayı itibariyle 10 trilyon liradır. En önemli gelir kaynağı ise, radyo ve televizyon reklam gelirlerinden alınan yüzde 5'lik paydır.

Memnuniyetle öğrendiğimize göre, yıllardır yapılamayan kanal ve frekans ihaleleri 2001 yılında yapılacaktır.

1 295 radyo ve 260 televizyonu daha sıkı kontrol altına almak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özbilen, 1 dakika ek süre veriyorum, lütfen toparlayınız.

CEMAL ÖZBİLEN (Devamla) - ...yıkıcı, bölücü, irticaî yayınlara karşı etkili mücadele sürdürebilmek için, Ankara'da merkezden incelenmesi projesine 12 trilyon 700 milyar ödenek konulması sevindiricidir.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun, halkın egemenliğini temsil eden Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmasıyla ilgili haber ve yorumları, kurumun saygınlığını ve vazgeçilmezliğini zedeleyen yayınları özenle izlemesi ve gerekli duyarlılığı göstermesi dileğimizdir.

Medyada tekelleşmenin önlenmesi, aile yapımıza uygun olmayan yayınların önlenmesi, millî birlik ve bütünlüğe aykırı yayınların izlenmesi için azamî gayret sarf edilmelidir.

Bu duygu ve düşüncelerle, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı, Sayıştay Başkanlığı ve RTÜK 2001 malî yılı bütçelerinin hayırlı olmasını diliyor; Anavatan Partisi Grubu olarak bütçeye olumlu oy vereceğimizi ifade ediyor; hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Özbilen.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, saat 14.00'te toplanmak üzere birleşime ara veri-yorum.

 

Kapanma Saati: 13.02


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER: Burhan ORHAN (Bursa), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)

 

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29 uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

 

III . - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

       GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/764; 1/765; 1/740, 3/642; 1/741, 3/643) (S.Sayıları:  552, 553, 554, 555)  (Devam)                                                

A) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1. - Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı  2001 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı  1999 Malî Yılı Kesinhesabı

B)                    CUMHURBAŞKANLIĞI  (Devam)

1. - Cumhurbaşkanlığı  2001 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Cumhurbaşkanlığı   1999 Malî Yılı Kesinhesabı

C)  SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI  (Devam)

1. - Sayıştay Başkanlığı  2001 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Sayıştay Başkanlığı  1999 Malî Yılı Kesinhesabı

D)   ANAYASA MAHKEMESİ  BAŞKANLIĞI  (Devam)

1. - Anayasa Mahkemesi Başkanlığı  2001 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Anayasa Mahkemesi Başkanlığı  1999 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve ilgili temsilciler yerinde.

Birinci tur üzerinde Anavatan Partisi Grubunun birinci sözcüsü görüşlerini ifade etmişti.

Şimdi söz sırası, yine Anavatan Partisi Grubu adına, ikinci sözcü Bursa Milletvekili Sayın Turhan Tayan'dadır.

Buyurun Sayın Tayan. (Alkışlar)

Süreniz 15 dakika efendim.

ANAP GRUBU ADINA TURHAN TAYAN (Bursa) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2001 malî yılı Cumhurbaşkanlığı ve Anayasa Mahkemesi Başkanlığı bütçeleri üzerinde Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini, zamanın müsaadesi ölçüsünde, arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, 2000 yılı, Cumhurbaşkanlığı seçimini yaptığımız, Çankaya'da nöbet değişiminin olduğu bir yıl olmuştur. Bu süreci, Yüce Meclis olarak hep birlikte yaşadık. Aşağı yukarı 1998 yılında başlayan sistem tartışmalarıyla geçen iki yıl sonunda konu, Cumhurbaşkanlığı seçimini düzenleyen Anayasanın 101 inci maddesinde değişiklik yapılmasına gelmiş, Türkiye Büyük Millet Meclisi zeminlerinde ve siyasî partilerin lider kadroları arasında yapılan görüşmeler bir uzlaşmayla sonuçlanmıştı; ancak, buna rağmen, Cumhurbaşkanlığı görev süresini beş yıla indirecek ve iki defa seçilmesini sağlayacak değişiklik teklifi, Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçi-rilememiştir. En sonunda, yürürlükteki 101 inci maddeye göre ve yedi yıllığına, Sayın Ahmet Necdet Sezer Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Ülke, son iki yılı başkanlık sistemi, beş ayı da "beş artı beş mi; yoksa, yedi yıllığına mı seçilsin" tartışmalarıyla geçirmiş, konu bir krize dönüşmeden atlatılmıştır. Bu yüce makam, seçimden itibaren her türlü tartışmadan uzak tutulabilmelidir.

Sayın milletvekilleri, Türkiye, 21 inci Yüzyılda, 20 nci Yüzyılda yaşadığı krizleri yaşamamalıdır. Zira, geçen yüzyılda 1960'lı yıllardan itibaren her Cumhurbaşkanlığı seçiminde önemli sıkıntılar yaşanmıştır. Bu sıkıntılar bazen krizlere, bazen müdahalelere sebep olmuştur. Öncelikle sistem tartışmalarına bir nokta koymalıyız. Ellidört yaşındaki çokpartili hayatımızın türlü arıza ve duraklamalara rağmen süreci ibret doludur. Kansız ve kavgasız elde ettiğimiz demokratik hak ve özgürlüklerimizin değerini bilmekte zaman zaman düştüğümüz hatalar yüzünden, kolay elde edilen demokratik hak ve özürlüklerimizi korumakta zorlanmışızdır. Her şeye rağmen, demokratik parlamenter sistem yerleşmektedir. Görüşümüz odur ki, Türkiye tarihî gelişimi, sosyal yapısı, demokrasi kültürü ve siyasî yapısı bakımından, başkanlık sistemine halen uygun ve müsait değildir. Şüphesiz, bu sistem tartışmalarının tamamen bitmesini bekleyemeyiz; ancak, biz Yüce Parlamento olarak, bu tartışmaların ışığı altında, parlamenter demokrasinin eleştirilen yönleri üzerinde durmalı, aksayan yönlerini düzeltmek için arayış içerisinde olmalıyız.

Türkiye zor bir ülkedir. Ciddî sorunlarımız var; ama, bu sorunların çözümü için de önemli imkânlarımız var. İhtiyacımız olan, sadece ve sadece siyasî istikrar ve ona bağlı ekonomik istikrardır. Süratli düşünen, süratli karar alan  ve süratli uygulayan güçlü idarelere ihtiyacımız var. Siyasetteki bölünmüşlük, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki sandalye dağılımları, ülkeyi kısır koalisyon yönetimlerine mahkûm bırakmakta, sorunları çözmek zorlaşmakta, sistem zaman zaman tıkanmakta ve krizler yaşanmaktadır. Her kriz, parlamenter sistemdeki kuvvetler dengesini şu veya bu yönde değiştirmekte ve yeni birtakım sıkıntılara sebep olmaktadır. Türkiye'deki siyaset olgusu, kendi sorunlarını, doğrudan kendisi, gelişim süreci içinde bugüne kadar bizatihi çözme imkânı bulamamıştır; çünkü, demokrasi süreci, partiler demokrasisi, sık sık müdahalelerle kırılmıştır. Türkiye, oturmuş anayasalar yerine, konjonktürel anayasalarla yönetilmek zorunda bırakılmıştır.

Bütün bunlar, sistemde bazı olumsuzlukları beraberinde getirmiştir. Şüphesiz, bu olumsuzluklar, sistemi değiştirmeyi gerektirmez; çünkü, parlamenter sistem yerine önerilen başkanlık sisteminin mahzurları da sayılamayacak kadar fazladır. Başkanlık sisteminin avantajlarını, parlamenter sistemde yapacağımız değişikliklerle sağlayabiliriz. Bu konuda güçlü yürütme gözden uzak tutulmamalıdır. Bugün, Anayasada yürütmenin başı durumundaki Cumhurbaşkanının görev ve yetkileri, yarı başkanlık sistemine yakın ölçülerdedir ve fazladır. Hiçbir sorumluluğu olmayan bir cumhurbaşkanına, parlamenter sistemlerde bu denli yetkiler düşünülemez. Nitekim, Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer'de, bu yetkilerin fazlalığından zaman zaman bahsetmiş ve değişikliklerin gereğini ifade edebilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan partilerin temsilcilerinden kurulu Anayasa Uzlaşma Komisyonunun çalışmalarına hız ve ağırlık vermek gerekmektedir. Sistemi takviye edecek anayasa değişiklikleri üzerindeki beklentiler önemlidir ve ihmal edilemez. Konu üzerinde mevcut mutabakat ortamını iyi değerlendirmek gerekir.

Son günlerde, Anayasanın 69, 86, 101 inci maddeleri ve geçici 15 inci maddesinin son fıkrasının kaldırılmasıyla ilgili değişiklik tekliflerinin gündeme geliyor olmasını, demokratik açılımlar açısından ümitli bir işaret olarak kabul ediyoruz. Cumhurbaşkanının görev süresini beş yıla indiren ve iki defa seçilmesine imkân veren değişiklik, bu defa Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçebilmelidir.

Cumhurbaşkanımızın seçilmesiyle ortaya çıkan yeni beklenti ve yaklaşımlar üzerinde de kısaca durmak isteriz. Pek tabiî ki, her cumhurbaşkanının kendi takdirlerinde bulunan konularda, kendi üsluplarını sergilemesini saygıyla karşılarız. Zaman içinde bazı gerçekler ve zaruretler, bu takdir ve üslupta değişiklikler yaratabilir. Kırmızı ışıkta durmak, daha kapalı bir hizmet anlayışı sergilemek, tasarrufa gitmek, gösterişten uzak kalmak, dar bir kadroyla çalışmak gibi tutumlar, milletimiz tarafından ilgiyle izleniyor.

Yine, Sayın Cumhurbaşkanımızın gerek hükümet gerekse kendisinin atadığı kurumlarla ilişkilerindeki -mesela YÖK gibi- kapanıklık ve kapalılık dikkat çekicidir. Ülkenin hayatî önemi haiz ekonomik ve malî kararnamelerinin, kriz dönemlerinde bile onaylanmasının sorun haline dönüşmesiyse endişe vericidir. Sayın Cumhurbaşkanı, yetkilerinin fazlalığından şikâyet ederken, seçildikten sonra, eldeki yetkilerini katı ve uzlaşmaz bir üslupla kullanmasını anlamakta zorluk çektiğimi ifade etmek istiyorum. Kanunların Anayasa Mahkemesine götürülmesi yetkisini kullanmayarak, bizatihi kendisini Anayasa Mahkemesi yerine koyarak, Yüksek Mahkeme açısından da düşündürücü tavırları ortaya koymasını ayrıca dikkate sunmak istiyorum.

Bu hükümet, bir demokrasi kültürünün, bir uzlaşı kültürünün ürünüdür. Bu uzlaşı kültürü, Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer'in seçim ortamını sağlamıştır. Yürütme organının tepesinde, ülke gerçeklerinin değerlendirilmesinde ortaya çıkan farklı yaklaşımlar, diyalog ve karşılıklı ilişkiyle çözülür. Bu ahengi sağlamak ve gözetmek, Sayın Cumhurbaşkanının görevidir; ancak, bu değerlendirmenin yeteri kadar olmadığını, yaşanan ekonomik ve malî krizden anlıyoruz. Diyalogun yetersiz olduğunu görüyoruz. Ahengi sağlamak bir yana, mevcut olan ahengin bozulduğunu görüyoruz. Anayasayı bilmek, Anayasaya saygılı olmak, anayasal hukuk devleti anlayışını benimsemek, çok güzel bir şey; ancak, devlet içerisinde onu yaşatmak, yaşatabilmek de ayrıca önemli bir konudur. Ümidimiz, zamanın çok şeyi değiştireceği ve çözeceğidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmamın son bölümünde de, Anayasa Mahkemesi bütçesine kısaca temas edeceğim. Anayasal demokrasimizin temel ve vazgeçilmez kurumu, Anayasa Mahkemesidir. Anayasa Mahkemesi, ilk defa 1961 Anayasasıyla kurulmuş yüksek bir mahkemedir; 11 asıl ve 4 yedek üyeden oluşur. Anayasa Mahkememiz, özellikle, Avrupa ülkelerindeki anayasa mahkemelerinden, iş yoğunluğu bakımından daha yüklüdür. Yüksek Mahkemenin iş yoğunluğu karşısında, Yüce Parlamento, iki şeye dikkat etmelidir: Bunlardan biri, yasa yaparken Anayasaya uygunluk konusunda daha titiz davranmak ve düşünmek; bir diğeri de, Yüksek Mahkemenin çalışma ortamını ve imkânlarını her yönden desteklemek ve artırmaktır.

21 inci Yüzyılın yükselen değerleri, insan hakları, demokratik hak ve özgürlükler ve hukukun üstünlüğü kavram ve anlayışlarının temel belgesi anayasa ve onun güvencesi de yüksek mahkeme olarak anayasa mahkemesidir. Kişi hak ve özgürlüklerinin gelişmesi, çağdaş devletin ayakta kalabilmesi, hukuka riayetle mümkündür. Yaşam kalitesi, hukukun üstünlüğüne riayet ölçüsünde olacaktır. Bu sistemin iki ucu vardır; biri yasama, bir diğeri de yüksek mahkemedir. Hukukla yaşamayı kaçınılmaz kılmalıyız; zira, en saygın yaşam, en güvenceli yaşam budur.

Öte yandan, Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçim şekli ve nitelikleri üzerinde yeniden bir değerlendirmeye ihtiyacımız vardır. İşlevi bakımından idarî yargıdan farklı bir yüksek mahkeme olan Anayasa Mahkemesinin, giderek, idareci ve idarî yargı kökenli hâkimlerden oluşmaya dönüştüğünü söylemeliyiz. Bu, olumsuz bir gelişmedir; zira, Yüksek Mahkemenin oluşumundaki hassas denge gözden uzak tutulmamalıdır.

Son yıllarda, Anayasa Mahkemesi kararlarının alınmasında ortaya çıkan görüş farklılıklarının, mahkemenin âdeta ideolojik bloklaşmaya dönüştüğü yolundaki şüphe ve yorumları dikkatle izli-yoruz. Yüce Mahkemenin bu endişelerden uzak kalması, en büyük dileğimizdir. Bu yorumların nedenleri üzerinde Mahkemenin durması, Yüksek Mahkemenin geleceği ve saygınlığı için önemlidir.

Anayasa Mahkememiz, geçen hafta, İçtüzüğünü değiştirmiştir. Yeni İçtüzükte getirilen değişiklikler, gerçekten kayda değerdir. Son yıllarda, yüksek mahkemenin yasamanın yerine geçme veya yasa yapmaktan uzaklaşan, kaçan yorum ve kararlarını önemle ifade ediyor ve bir aşama olarak kabul ediyoruz. Yeni İçtüzüğün getirdiği gerekçeli kararların yazımının çabuklaştırılmasını hedefleyen, davaların yakından takibini ve sonuçlanmasını müteakip gerekçeli kararının kısa zamanda yazılmasını teminen, raportörlerin devreye sokulması şüphesiz yararlı olacaktır. Böylelikle, Yüksek Mahkeme, gelişme sürecini sürdürecektir diyebiliriz.

Bu düşüncelerle, Cumhurbaşkanlığı bütçesiyle, yüksek mahkememiz Anayasa Mahkemesi bütçesinin bu yüce kurumlara ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, Sayın Başkanı ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Tayan.

Doğru Yol Partisi Grubu adına iki konuşmacı var.

Süreleri eşit mi kullanacaksınız?

MEHMET DÖNEN (Hatay) - Evet.

BAŞKAN - İlk söz, Hatay milletvekili Sayın Mehmet Dönen'e aittir.

Buyurun Sayın Dönen. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan bütçelerin Türkiye Büyük Millet Meclisi, Cumhurbaşkanlığı ve RTÜK'le ilgili kısmında Grubumun görüşlerini burada sizlerle ben paylaşacağım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, kuşkusuz ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi, dünyada bir başka benzeri olmayan bir meclis niteliğindedir; çünkü, Türkiye Büyük Millet Meclisi, ulusal Kurtuluş Savaşını örgütlemiş, başarmış ve bugünkü misakımilli sınırları içerisinde Türkiye Cumhuriyetini kurmuş ve özellikle ulusal Kurtuluş Savaşı vermiş, yönetmiş tek meclistir. Bu özelliğinden dolayı Türkiye Büyük Millet Meclisi, gerçekten, çok önemli bir niteliğe sahiptir.

Değerli arkadaşlarım, cumhuriyetin kurulmasından bu yana, özellikle seksen yıllık tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi, çok önemli dönüşümleri, çok önemli değişimleri gerçekleştirmiş ve Türk toplumuna her zaman önderlik etmiştir, bu önderlik vasfını hiçbir zaman elinden bırakmamıştır; ancak, geldiğimiz günlerde görüyoruz ve izliyoruz ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve dolayısıyla siyaset, dünyayı çok iyi algılayamadığı, dünyadaki değişimleri çok iyi göremediği için olayların arkasından sürüklenmekte ve dolayısıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi de, siyaset gibi, olayların arkasından sürüklenmektedir. (DYP sıralarından alkışlar)

Bugün, Türkiye, bir değişim sancısı içerisinde; ama, Türkiye'nin değişim sorunlarını, değişim problemlerini, Türkiye Büyük Millet Meclisinin dışında bütün kurumlar tartışıyor. Devletin bir kurumu çıkıyor bir demeç veriyor, devletin bir başka kurumu çıkıyor bir başka demeç veriyor; ama, ortada, buna el koyacak olan, ulusal Kurtuluş Savaşının sürdüğü günlerde, sıralarda, her anını, her mertebesini günü gününe, saati saatine izleyen bu Türkiye Büyük Millet Meclisi, bugün, olanın bitenin ya farkında değil ya da olayların ehemmiyetini, olayların ciddiyetini gereği kadar anımsamıyor.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türkiye Cumhuriyetinin bu kadar önemli bir kurumu olarak, Türkiye'yi dönüştürmek durumunda. Türkiye Büyük Millet Meclisi, statükoyu temsil edemez (DYP sıralarından alkışlar) Türkiye Büyük Millet Meclisi, dönüşümü temsil etmek zorunda, eğer dönüşümü temsil edecekse, dünyayı da iyi algılamak durumunda. Türkiye Büyük Millet Meclisi, hiç vakit geçirmeden, toplum ile devlet arasındaki temel belgeyi oluşturan Anayasayı, bireyin hak ve özgürlüklerine dayalı, devleti koruma yerine bireyi koruma anlayışına dayalı yeni bir anayasayı gündeme getirmelidir. Artık, askerî darbelerden sonra, konjonktürel olarak önümüze konulan, dayatılan anayasalarla, bu milleti yönetmeye hakkımız olmadığı kanısındayım.

Değerli arkadaşlarım, eğer biz, gerçekten, dönüşümü iyi algılayabilirsek, dünyadaki gelişmeleri iyi algılayabilirsek, buna göre yeni politikaları oluşturabilirsek,Türkiye'yi, bugün içinde bulunduğu durumdan çok kısa sürede çıkarabiliriz. Yoksa, daha uzunca bir süre, bu konseptin, bugünkü, özellikle üstümüze çullanmış ve geçmişten beri birikmiş olan sorunlarını, bu sistem içerisinde çözmeye hiçbirimizin gücü yetmez.

Bakın, Türkiye Büyük Millet Meclisini eleştiren kurumların başında bulunanların birçoğu Türkiye Büyük Millet Meclisine geldi, eleştiride bulunan birçok gazeteci Türkiye Büyük Millet Meclisine geldi; ama, aynı statüko içerisinde eridi ve bir çarkın dişlisi haline geldi. Gelin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu işlevini yeniden ele alarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Türkiye'nin bütün konularının tartışıldığı, konuşulduğu ve öncülüğünün yapıldığı bir meclis durumuna getirilmesi için elimizden geleni yapalım.

Değerli arkadaşlarım, bunun için de, önce, Türkiye Büyük Millet Meclisi kendinden başlamak suretiyle yeni bir değişim sürecini gerçekleştirmek durumundadır. 

Değerli arkadaşlarım, bugün, devlet yönetiminde ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin yönetiminde de hâkim olan temel düşünce, 1945'lerden sonra, yani İkinci Dünya Savaşından sonra gündeme gelen güvenlik konseptine dayalı bir anlayışı temsil etmektedir. Eğer siz, bu konsepti kabul ederseniz, Türkiye'de bireye güvenemezsiniz; bireyi, hep potansiyel suçlu olarak görürsünüz ve bunun sonucu olarak da, kent mimariniz dahil, bütçeniz dahil ve Meclisiniz dahil, buna göre organize edersiniz.

Sayın milletvekilleri, dikkat edin, bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yönetimi bile, Türkiye Büyük Millet Meclisinin sayın üyelerine güvenmemektedir.

Bakın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli yöneticileri diyor ki "sizin oturacağınız ofisleri, yönetim olarak biz tayin ederiz; oturacağınız evleri de biz tayin ederiz; çalışacağınız kişileri de biz tayin ederiz." Böyle yaptığınız zaman, işte, böyle koskocaman, devletin organize ettiği hantal bir kurumu oluşturursunuz. Bireye güvenmeden bu sorunları çözemezsiniz, çözmeniz mümkün değil. Halbuki, milletvekiline güvenseniz, oturduğu evini kendi seçse, oturacağı ofisini kendi kursa, orada çalışacak insanları kendi seçse, hem daha kaliteli ve daha çok yararlı bir işlevi yerine getirmiş olur, görevini daha iyi yerine getirmiş olur hem de devlet bu kadar yükten kurtulur. Daha ucuza daha kaliteli bir çalışma anlayışını gündeme getirmek zorundasınız. Hâlâ "ben milletvekiline güvenmiyorum, onun oturacağı evi ben tanzim edeceğim" diyorsanız, bu anlayışın artık çok geride kaldığını bilmek zorundasınız.

Değerli arkadaşlarım, bakın, yine, Türkiye Büyük Millet Meclisi çok farklı konulara el atmış "ben hastanecilik yapacağım" diyor.

Değerli arkadaşlarım, bu başka bir iş, başka bir işletmecilik; ama, bakın, az önce söylediğim konsept içerisinde kalırsanız, mecbursunuz, yapmak zorundasınız. Bazı arkadaşlarımız çıkıp "gereklidir" diyecek. Şimdi, duyuyoruz; yeni yeni kafeteryalar, lokantalar yapılıyor; yetmiyor çünkü. Evet, az önce söylediğim konseptten hareket ederseniz, bireye güvenmezseniz, herkesi buraya doldurursanız, sonuçta, günde onbin kişiye varan lokantacılık hizmeti vermek zorundasınız; bugün, Türkiye'nin, bu kadar insana lokantacılık hizmeti veren başka bir kurumu var mı Allahaşkına?! Şimdi, artık, bunların yeniden düşünülmesinin gerektiği bir süreç vardır.

Değerli arkadaşlarım, işin bir başka boyutu da şu: Şimdi, siz eğer, güvenlik konseptini temel ilke kabul ederseniz, bütçenizi de buna göre dizayn etmek durumundasınız. Bakınız, bugünlerde bütçeyi görüşüyoruz. Adalet Bakanlığının bütçesi sanıyorum 400 küsur trilyon lira. Yalnızca içgüvenlik hizmetlerinde görev alan Jandarma Genel Komutanlığının bütçesi bunun tam 2 katı. Millî Savunma demiyorum, Emniyet Genel Müdürlüğü demiyorum, Sahil Güvenlik Komutanlığı demiyorum; hepsi farklı; ama, değerli arkadaşlarım, adalet sistemi gibi devletin temel görevleri arasında olan bir temel sistemi düzenleyebilmek, düzeltebilmek için, her gün Adalet Bakanının istifalarını gündeme getirdiği bir süreçte, eğer siz, Jandarma Genel Komutanlığının bütçesinin yarısı kadar bir bütçeyi, kalkar, adalet sistemine tahsis ederseniz, bu sistemi nasıl düzelteceksiniz?! Çünkü, bu sistem, bir konsepte göre, bütün dizaynlar buna göre yapılmış.

Bakınız, demokrasi, öyle, yalnızca tek bir alanda uygulanan bir olgu değildir. Demokrasi, mimaride, sanatta, kültürün her alanında uygulanan bir anlayışı temsil eder. Eğer siz, demokrasiyi çok kuru bir olay olarak algılarsanız, bunun üstesinden gelemezsiniz.

Şimdi, dünyanın en büyük ülkesi Amerika Birleşik Devletlerinde, Beyaz Saraya bir gidin. Beyaz Sarayın alanının kaç metrekare olduğunu bilmiyorum; ama, bildiğim bir şey var, Beyaz Sarayın, her zaman, oradan geçen insanlarla yüz yüze kaldığı. Yani, bugün, Clinton, sabah kalktığında, eğer, kendi derdini, sorunlarını anlatmak isteyen bir gösterici grup varsa, onlarla karşı karşıya geliyor; hemen karşısında.

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Burada da, 1 000 - 1 500 kişiyle korundu; 1 500 polisiyle geldi.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Ha, ben başka bir şey anlatıyorum.

BAŞKAN - Sayın başkan, lütfen...

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Bizden daha halkla iç içe meclis var mı, günde 13 000 kişiyi kabul eden?!

BAŞKAN - Sayın Dönen, devam edelim.

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Ben, bunları söylemek istedim tutanaklara geçmesi için.

Teşekkür ederim.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Zaten, bu anlayışınız sorunları çözmeye yetmiyor. Yetmediği için, dönüştürmek lazım geldiğini söylüyorum. (DYP sıralarından alkışlar) Bu anlayış yetmiyor zaten; mesele bu, sorun bu.

VAHİT KAYRICI (Çorum) - Siz yaptınız ne yaptıysanız!.. Elli senedir bu memleketi ben mi idare ettim?!

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Burası sokak kahvesi değil, burası Meclis! El sallayarak oradan laf atamazsın, gel buradan konuş!

BAŞKAN - Sayın Milletvekilleri, lütfen...

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Konuş; gel, buradan konuş!

BAŞKAN - Sayın Dönen, siz, lütfen devam edin.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Biraz sonra siz de konuşacaksınız.

VAHİT KAYRICI (Çorum) - Oradan da konuşurum.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Bırakın!.. Burası Meclis... Siz, Meclisi herhalde başka bir yerle karıştırdınız!..

VAHİT KAYRICI (Çorum) - Hayır, sen karıştırıyorsun!..

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Siz karıştırıyorsunuz.

VAHİT KAYRICI (Çorum) - Sabahtan beri sen beğenmiyorsun bu Meclisi. Hakaret ediyorsun aynı Mecliste oturup, aynı Meclise!..

BAŞKAN - Sayın Dönen, buyurun, siz devam edin efendim.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Sayın Başkan, kesilen süremi istiyorum.

Belli oluyor ki, tıpkı 1945 sonrasında uygulanan, daha öncesinde de birçok ülkede uygulanan, bugün, komünist ülkelerde gezdiğinizde çok somut olarak gördüğünüz, faşist Almanya mimarisinde çok somut gördüğünüz olguları burada savunan adamlar var; bunu görüyoruz. Bireyin hak ve özgürlüklerine dayalı bir anlayışı burada reddeden anlayışlar var; bunları görüyoruz. Ama, bunların hepsinin üstesinden geleceğiz; ya değişeceğiz ya değişeceğiz; değişerek, dünyanın en büyükleri arasına girmek zorundayız. Statükoyu savunamayız. Statükoyu savunanların, Türkiye'de alacakları yol çok uzun değildir; bunu buradan bildirmek istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Dönen, son 1 dakikanız...

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bir başka konuya daha değinmek isti-yorum. Benim söylediğim temel olgu şu: Türkiye, artık, belirli bir konseptten, demokrasi konseptine geçmek zorundadır. Türkiye, eğer demokratik bir konsepti algılayamaz ve bunun gereğini yapamazsa, korkarım ki, önümüzdeki süreçte, insanlık tarihinin son yüzyılda en büyük projesi olan Avrupa Birliği projesini de kaçırırız ve Ortadoğu'nın geri kalmış ülkeleri arasında debelenir
kalırız.

Bu anlayışların onu temsil ettiğini bir kez daha huzurunuzda belirtip, bütçemizin herkese hayırlı olmasını diliyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Dönen.

Doğru Yol Partisi Grubu adına ikinci sözcü Amasya Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya'dır.

Buyurun Sayın İyimaya. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA AHMET İYİMAYA (Amasya) - Değerli Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Anayasa Mahkemesi ve Sayıştay bütçeleri vesilesiyle Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini ifade ederken, hepinizi hürmetle, saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, çağımızın en önemli kurumlarından biri Anayasa Mahkemesidir. Yasama organı ile Anayasa arasında belirecek çatışmaları ortadan kaldıracak, bu konudaki uyuşmazlıkları çözecek yegâne güç Anayasa Mahkemesidir; doğrusu, geleneksel olarak, bütçe görüşmelerinde seslendirilen bir tarihî hikâyeyi veya günün yapısını ortaya koymaktır. Aslında, Anayasa Mahkemesi, her birimizin, Meclisimizin yasama iktidarını, yasama gücünü olumsuz şekilde sınırladığı için, bu iktidar üzerinde, Parlamentonun, derinliğine durması lazımdır.

Ben, bugünkü kısa konuşmamda, bir genel anayasa reformu içerisinde, anayasa denetiminde parlamentonun geliştireceği anlayış tarzları ve reformlar üzerinde durmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, kuşkusuz, hukukumuzu ve demokratik kültürü geliştiren bu kurumun, şu anda, önemli problemlerle karşı karşıya olduğu ifade edilmelidir. Bir defa, yapısal sorunları var, kararlarında beliren, Anayasayla örtüşmeyen, çatışan değerlendirmeleri var, nihayet, onu, tam anayasal çizgide mükemmelleştirmenin bir ölçüsünü geliştirme borcu olarak Parlamentonun yapacakları var.

Çoğu arkadaşlarımız ifade ettiler, Anayasa Mahkememizin üyelik yapısı, yasalarımızın Anayasaya uygunluğu denetiminde verimi etkileyen önemli nedenlerden bir tanesidir. Bugün, üyelerin oluşum tarzından, niteliğinden, seçimine ve görevlerine kadar bir reform ihtiyacı vardır. Şöhreti ve otoritesi tartışılmaz birkaç Anayasacının, mutlaka, bu kurumda görev almasını sağlayacak bir yeniden yapılanma oluşturulmalıdır.

Anayasa Mahkememizin mevcut veya düşünülecek üye yapısı içerisinde, Yüce Divan yet-kisinin gözden geçirilmesi lazımdır. En azından, ihtisas noktasında, kararların temyizinin imkân-sızlığı noktasında, burada bir problemin var olduğu kaçınılmazdır. Bizce, burada, Anayasa Mahkemesi, üç daireden oluşmalı, bir de genel kurul olmalı. Bu dairelerden birisi, kamusal alana ilişkin yasama tasarruflarını denetlemeli, öbürü, Yüce Divanla ilgili hükümleri uygulamalı, üçüncü daire de -aşağıda anlatacağım- insan hakları dairesi olmalı; bu, aşağı yukarı iki sene evvel, Anayasa Komisyonunda, tarafımdan dile getirilmişti.

Anayasa Mahkememizin, hukukumuza büyük katkısı olan Anayasa Mahkememizin kararlarını bilimsel olarak incelediğimizde, Türkiye gerçeğini, Türk ekonomisini ve Türk sistemini etkileyen birkaç tane uygulaması var. Değerli arkadaşlarım, bunlardan en önemli uygulamaları, özelleştirmeyle ilgili uygulamalarıdır. Devletçi ve karma ekonomiden liberal ekonomiye geçişte, yasama organının özelleştirme tasarrufları, Anayasaya aykırı bulunurken, bilhassa, geliştirilen kriterler, bir hukuka uygunluk veya Anayasaya uygunluk kriterleri değil, tamamen başka kriterlerdir, yerindelik kriterleridir. Oysa, Anayasa Mahkememiz, Anayasanın metnini ve ruhunu konuşan bir ağızdır, bir mikrofondur. Amerikan hukukunun terminolojisiyle   -patates teorisi diyorlar- sıcak siyasetin içerisine girdiği zaman, işte, bugün, Türkiye'nin bulunduğu duruma gelinmiş olur. Orada, yerindelik denetimini yapmasaydı, Türkiye, bugünkü ekonomik sorunlarla karşı karşıya olmayacaktı.

Yine, Yüksek Mahkememizin, ararejimlerde takınması gereken rolü takınmadığını ibretle izliyoruz. Bakın, Amerika'da, on yıl, Mc Carthy dönemi yaşandı ve o dönemden çıkaran, sadece sivil toplum örgütleri, düşünürler değil, yüksek mahkemeleri olmuştur; çünkü, özgürlükçü bir yorum getirmiştir ve somut mevcut tehlike kriterini getirmiştir ve Amerika'yı Mc Carthy döneminden çıkarmıştır.

Anayasa Mahkememizin ararejim dönemlerinde verdiği kararların bilimsel bir kritiği henüz yapılmamıştır, birkaç bilimadamı yapmıştır. Anayasa Mahkememizin bu açıdan da değerlendirilmesi ve reformasyona tabi tutulması gerekir.

Değerli arkadaşlar, Anayasa Mahkememizin Meclis tasarrufları üzerindeki denetimini istatistik verilerle değerlendirdiğimiz zaman, iptallerin, daha çok, hukuk devleti ve eşitlik nedenine da-yalı olduğunu görürüz. Bundan da görülüyor ki, Anayasayı uygulamak ve kuralları Anayasaya uygun olmak kaydıyla yürürlüğe koymak durumunda olan yasama organımız, Anayasaya uygunluk duyarlığını gereği gibi yerine getirmemektedir. Bunu, bilhassa son dönemlerde "tabi parlamento" dediğimiz, süreçleri, süreçlerden alınacak verim ölçüsünde kullanmak değil, parmak sayısıyla zamanı ve süreci geçirmek yöntemiyle de rahat rahat görebiliyoruz.

Değerli arkadaşlar, Anayasa Mahkememiz ile Yüksek Meclis arasında, belki Meclisin henüz farkında olmadığı, farkında olmadığımız örtülü bir kriz var. Bunu size açmak isterim.

Gerçekten, Anayasamızın 153 üncü maddesinin son fıkrası, Anayasa Mahkemesinin kararlarının Yüce Meclisi bağladığı hükmünü amirdir; yargı organlarını bağlar, kişileri bağlar, idareyi bağlar; fakat, kararlarda, gerekçelerin de yasama organını bağladığı belirtilmektedir.

Değerli arkadaşlar, bu doğru değildir. Anayasa Mahkememizin kararlarıyla bağlı olduğumuzun anlamı, Türkçesi veya buradan çıkarsamak zorunda olduğumuz önerme şudur: Yüksek Mahkememiz bir kanunu mu iptal etti; o yürürlükten kalktı, artık onu uygulayamayız demektir. Yüksek Mahkememiz bir İçtüzük hükmünü mü iptal etti; o yürürlükten kalktı, uygulayamayız demektir ve diğer, anayasayı şekil denetleme aynen böyle... Gerekçesiyle bağlı olmak mümkün değil.

Bunu nasıl çıkarabiliyoruz: Bir defa, Anayasamızın 153 üncü maddesinin birinci fıkrası, zaten, gerekçeyi karardan ayırmıştır. İkincisi, Yüksek Mahkememizin kararlarının gerekçeleri o kadar uzun ki, ortalama 30-40 sayfa; 100 sayfalık gerekçe var. Siz o gerekçeyle bağlı olduğunuz zaman, yasamayı tamamen bağlamış ve o gerekçeyi, 100 sayfalık bir anayasa metni yerine koymuş olursunuz ki, bu mümkün değil.

Mukayeseli hukukta da onu görüyoruz. Almanya'da öyle, İsviçre'de öyle, diğer Kara Avrupası hukukundaki çoğu ülkelerde, anayasa mahkemesi kararlarının gerekçelerinin yasama organını bağlamadığı yönündedir. İşte yorumlu ret kararları var, diğer kararlar var. O anlamda, o kararların bağlamadığı yönündeki değerlere göre, biz, o kararları okuyup, ona göre yasama tasarrufunda bulunmalıyız diye düşünüyorum.

Arkadaşlar, Sayıştay bütçesine geçmeden önce birkaç önerim var. Bugün, Yasama Organı ile Anayasa Mahkemesi, Hükümet ile Cumhurbaşkanı, Yasama Organı ile Cumhurbaşkanı makamları arasındaki gereksiz sürtüşmeleri ortadan kaldıracak ve başka sakıncaları da bertaraf edecek bir formül var. Türkiye'de bu dillendirilmiyor; yani, Anayasa Mahkemesinin bazı tasarruflar bakımından yürürlükten önce denetiminin, devreye girmesi zarureti, yürürlük öncesi denetimi. Bu neyi sağlıyor; hem Resmî Gazetede yayımdan önce Anayasa Mahkemesi ürettiğimiz kuralı denetlerse, iptalden önce iptalden sonra uygulama sorunlarını kaldırıyor hem de yürürlüğü durdurma sorunlarını kaldırıyor ve kararların geriye etki sorunlarını kaldırıyor. Bu, tabiî, bazı alanlarda tanınmalı, Fransa'da bu uygulanıyor, bazı ülkelerde bu uygulanıyor. Mesela Parlamentonun yürütme organına delege ettiği, devrettiği alanlarda, yürürlük öncesi denetim getirilmeli, kanun hükmündeki kararnameler Anayasa Mahkemesinin ön denetiminden ve denetiminden geçtikten sonra yürürlüğe girmeli, oyunun kuralları böyle olmalı, İçtüzük, seçim, siyasal partiler ve nihayet kamusal alandaki yapılanmalar ve kamusal alandaki yasalar yürürlük öncesi denetime girmeli. Türk hukukunun, insan haklarının ve demokrasi kriterlerinin Türkiye'deki en büyük sorunu kamusal alanın tarif edilmemiş olması sorunudur ve bir de Anayasa Mahkememize kriz çözme ödevi verilmelidir.

Bakınız, bugün Parlamento ile Cumhurbaşkanı, Yürütme Organı ile Cumhurbaşkanı veya devletin yüksek organları arasında doğabilecek krizi çözebilecek anayasal bir organımız -seçimin dışında- yok. İtalya'da ve diğer gelişmiş ülkelerde var. Anayasa Mahkemesinin yapısal reformunu gerçekleştirdikten sonra böyle bir yapılanmaya gitmenin zorunluluğuna inanıyoruz.

Değerli arkadaşlar, sizlere birkaç cümle de Sayıştay konusunda iletmek istiyorum. Bugün iktidar ile parlamentodaki iktidar çoğunluğunun bütünleştiği yapılarda denetim kaçınılmaz bir sorundur; çünkü, hükümetle uyumun ötesinde bütünleşen parlamento koalisyon birimleri, kendi karakterleri, yapıları, doğası gereği -bir eleştiri anlamında demiyorum- tabiatı gereği, denetimi, gereği gibi icra edemezler. Sayıştayın denetim fonksiyonunu, bu anlamda kurumsal şekilde geliştirmemiz lazım. En son dönemlerde regülasyon kurumlarını geliştirdik. İşte Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, Rekabet Kurulu; bunlar da belli ölçüde denetim alanı dışında. Anayasa değişikliği yaparak şeffaflığı sağlamak için regülasyon kurumlarını da Sayıştayın denetimi içerisine almanın gereğine inanıyoruz.

Ayrıca, sevgili arkadaşlar, vakıf üniversiteleri, bugün, yükseköğrenim sorununu çözen temel kurumlarımızdan birisi. Vakıf üniversitelerinin hazineden desteklenmesine belli ölçüde elbette ki biz de taraftarız, destekliyoruz; fakat, Sayıştayın buradaki denetim normlarını, Anayasa ve hukuk kriterleri içerisinde, öğretimi, yükseköğretimi yaygınlaştırıcı bir yapı ve anlayış içerisinde yerine getirmesinin faydalı olacağını düşünüyoruz ve Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, aslında, burada millete ait yüksek kürsüde saatlerce konuşabileceğimiz Sayıştay yangınının derinindeki sebeplerin bir araştırmayla behemehal ortaya çıkarılmasını ve bürokratik devlet ile plütokratik sermaye devleti arasındaki bağların bu yolla deşifre edilmesini temenni ediyoruz.

Bir de, bu düşünce yükü yoğun olan konuşma içerisinde, Sayıştay denetimi vesilesiyle, Parlamentonun yaşadığı önemli bir olayı, tarihî bir olayı görüşlerinize sunarak konuşmamı bitir-meye çalışacağım.

Değerli arkadaşlar, cumhuriyet döneminde, Yüce Meclis, Sayıştay raporları üzerinde denetim yaparken, Türkiye'de ilk defa iki milletvekili kavgaya tutuşmuş; biri, öbürünü şehit etmiştir; istiklal mahkemeleri azası Karahisar Mebusu ünlü Ali Çetinkaya, Sayıştay denetim raporu vesilesiyle, tabancasını çekerek, denetime karşı çıktığını, Sarıkamış Mebusu Halit Paşa'nın canına kıyma eylemiyle ortaya koymuştur; bunu da bilgilerinize sunmak istiyorum.

Ayrıca, Sayıştayın son yayımlarında -ki imrendirici yayımları var- büyük maliyeci Cavit Bey konusunda da bir yayımı ortaya koymasını diliyorum.

Bu vesileyle, Yüce Parlamentoyu, gönülden saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın İyimaya.

Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahsı adına, lehinde olmak üzere, Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu, buyurun.

Süreniz 10 dakika Sayın Göksu.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman)- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan kurumlar hakkında, şahsî söz almış bulunmaktayım; Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi, millî iradenin merkezi, siyasetin de kalbidir. Bu Meclis, Kurtuluş Savaşını yönetmiş, her dönemde, milletin derdine çare üreten, sorunlarını çözmeye çalışan bir Meclis olmuştur. Atatürk'ün "Meclisin üstünde hiçbir güç yoktur" sözünü, Meclisin önem ve önceliğini ortaya koyması bakımından önemli addediyoruz.

Değerli arkadaşlar, bu dönemde, 2001 yılı bütçesi içerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçesi, geçen yıla göre yüzde 8 bir azalma göstermiştir. Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik zorluklar göz önünde bulundurulduğunda, böyle bir tasarrufun yerinde olduğu kanaatindeyim. Sağlık giderleri, yatırım harcamaları, iç hizmetler ve diğer cari harcamalarda da, daha dikkatli ve kârlı bir şekilde harcama yapılmalıdır.

Yıllardan beri, devlete yük olan KİT'leri özelleştirirken, Türkiye Büyük Millet Meclisini, tekrar, bir KİT haline getirmememiz lazım ki, kamuoyunda da en çok eleştiri alan hususlardan bir tanesi, 5 000 personelin çalışma hususiyetidir.

Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının yapacağı en önemli görevlerden birisi, milletvekillerinin çalışma odalarının daha verimli ve geniş olmasını sağlamasıdır. Bürokratlar ile seçilenler arasındaki farkı görmek için, Meclisin bürokratları ile milletvekilleri odasını görmek yeterli olmaktadır. Bürokratların odaları, güzel makam koltukları, çalışma masaları ve geniş alanlarıyla yer alırken, milletvekillerinin 2 metrekarelik odacıkları, hiçbir zaman, verimli bir çalışmaya fırsat vermemektedir.

Değerli arkadaşlar, 21 inci Dönemde büyük bir performans gösterilerek, 200'ü aşkın birleşim yapılmış, 217 tasarıdan 206'sı kanunlaştırılmış, 955 adet sözlü soru önergesinden 217'sine cevap verilmiştir. Burada şunu görmekteyiz; hükümetten gelen tasarıların, neredeyse, yüzde 100'ü Meclisten geçmekte; ama, Meclisin temel görevlerinden biri olan denetim görevinin yerine geti-rilmesi için milletvekillerinin sorduğu sorular, maalesef, gündeme alınmamakta, geçiştirilmeye çalışılmaktadır. Oysaki, bu temel görevi Meclis yapmalıdır ve buna, hükümet partisinin yetkilileri de fırsat vermelidir.

Değerli arkadaşlar, ayrıca, Meclisin yapmış olduğu araştırmaların gereği, mutlaka yerine geti-rilmelidir. Geçen dönemde, Yüksek Öğretim Kurulunu araştırmak üzere, Mecliste, bir YÖK Araştırma Komisyonu kuruldu; 400 sayfaya yakın bir rapor hazırladı. Bu raporun sonunda, neredeyse 10 ayrı hususta, YÖK Başkanı Kemal Gürüz ve İstanbul Üniversitesi Rektörü hakkında soruşturma açılması kanaati hâsıl olduğu ifade edildi. Ne var ki, Millî Eğitim Bakanının Başkanlığında YÖK üyeleri toplandı ve YÖK Başkanının suçsuz olduğunu ilan ettiler.

Şimdi ben buradan sormak istiyorum; eğer atanmışların aldığı kararlar seçilmişlerin kararlarının üstündeyse o zaman aylarca büyük bir fedakârlıkla çalışan bu YÖK Araştırma Komisyonu üyelerinin yorgunluklarını nereye koyacağız?! Dolayısıyla, Meclis, yapmış olduğu araştırmaların gereğini mutlaka yapmalıdır.

Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin alnında "egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" ibaresi yazılıdır. "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" ilkesiyle üyesi olmaya çalıştığımız Avrupa Birliği arasındaki dengenin mutlaka kurulması lazım.

Biliyorsunuz, üyesi olmaya çalıştığımız Avrupa Birliği sürecinde en çok tartışılan kurullardan bir tanesi de Millî Güvenlik Kuruludur. Elbette her ülkenin, kendisine has, güvenliğini koruyacak bir kurulu vardır; ama, Türkiye'deki Millî Güvenlik Kurulunun konumu, kompozisyonu ve müdahale ettiği alan itibariyle daima tartışma konusudur. Dolayısıyla, bu süreçte, bu irdelenmeli ve bu kurulun millî iradenin neresinde olduğu gayet açık bir şekilde ifade edilmelidir. Zira, son dönemlerde "Millî Güvenlik Kurulunun tavsiye kararı" adı altında alınan kararlar tek tek kanunlaştırılmakta ve topluma yansıtılmaktadır. Ne var ki değerli milletvekilleri, bu kanunların, temel hak ve hürriyetlerin bir çoğunu  ihlal ettiği de ortadadır.

Değerli arkadaşlar, kısacası, Türkiye Büyük Millet Meclisi millî iradenin tecelligâhı olarak daima milletten gelen sese kulak vermek durumundadır. Yoksa, birtakım odaklardan gelen birtakım telkinlere kulak verirse o zaman Millet Meclisi "hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir" ilkesini gözardı etmiş olur.

Kısacası, Türkiye, çoğulcu, katılımcı, farklılıkları tehdit olarak algılamayan bir siyasal ve toplumsal düzene geçmek zorundadır. Türk usulü demokrasi anlayışının ömrünü tamamlamış olmasıdır. Devleti kutsal addeden anlayışın terk edilmesi gerekmektedir. Kutsal olan devlet değil, insandır.

Değerli arkadaşlar, RTÜK'ün yapmış olduğu çalışmaları izliyoruz. Sayın Başkanın komisyonda yapmış olduğu konuşmadan da anlaşılıyor ki, son dönemlerde, radyo ve televizyon patronları, genellikle müteahhit, banka sahibi, ithalatçı, sigortacı, enerji yatırımcısı, turizmcidir. Böyle olunca da, medya, patronunun, devletle ilişkilerinde kullandığı bir silah haline gelmiş; bu silahla, kimi zaman iktidarlara övgü, kimi zaman da tehdit ve şantaj yapmışlardır.

İşte, 1997 yılında "rejimi kurtaralım" manşeti atanların, arkasında bir banka batırarak ceketini alıp gittiğini gördüğümüz zaman, nasıl kendi gazete ve televizyonlarını silah olarak kullandıklarını daha net görmekteyiz. Onlar, rejimi kurtarmak yerine, kendilerini kurtarma çabası içerisindeydi; ama, bu milletin alınteri ve gözyaşından kurulan saltanat çok fazla sürmedi ve bitmek durumunda kaldı.

Değerli arkadaşlar, ekranlardan evlerin içine şiddet ile müstehcenlik püskürtülmekte, birkaç yüz kişinin yoz ilişkileri, gece âlemleri, sanki toplumun genelinde yaşanmış gibi her gün saatlerce anlatılmaktadır. Özellikle yaz aylarında sahillerde tabakları kıranlar, sırtını yırtanlar!.. Bu insanları izleyen gariban, fakir Anadolu insanı, âdeta çılgına dönmektedir. Eğer, onlar da bir dilim ekmeğe muhtaç olsa, alınteriyle ekmek kazansa elbette bunu yapmayacaklar. Demek ki, banka soyguncularının yakınları ki, bunu yapmakta bir beis görmüyorlar. İşte, RTÜK, mutlaka bu olumsuz görüntülere dur demelidir değerli arkadaşlar.

Cumhurbaşkanlığının malî bütçesi geçen yıla göre daha tasarruflu bir şekilde  çıkmıştır. Yeni Cumhurbaşkanımız, bir hukuk adamı olarak herkesin takdirini toplamış, Türkiyemizin, çağdaş, demokratik ve Avrupa normlarına uygun bir hukuk devleti yönünde ilerlemesinde Cumhurbaşkanımızın büyük katkısı olacağına inancım vardır.

Cumhurbaşkanımızın tutarlı ve mütevazı tavırlarıyla Cumhurbaşkanlığı prestij kazanmıştır. Meclis Başkanımızın da, aynı şekilde, Türkiye Büyük Millet Meclisine prestij kazandıracak birtakım atılımlarda bulunması gerekmektedir.

Değerli arkadaşlar, geçen yılın yarısı, Cumhurbaşkanlığı seçimiyle geçti, yani bu olay meşgul etti. Yine, o zaman, 5+5 dayatması getirildi ve "çıkmazsa istikrar bozulur" denildi. Bugün daha net ortada ki, evet, birilerinin istikrarı bozuldu; ama, ülkeme ve insanıma yeni Cumhurbaşkanıyla bir umut ve heyecan geldi. Eski Cumhurbaşkanına, hemen herkes "şu dayatma ve hukuksuzluğun simgesi haline gelen Kemal Gürüz'ü YÖK Başkanı olarak atama" dediği halde "ben takdir hakkımı kullanıyorum ve atıyorum" dedi. O zaman, milletvekilleri de kendi takdir haklarını kullanınca, ülke yeni bir Cumhurbaşkanına kavuşmuş oldu.

Değerli arkadaşlar, Türkiye, 1993-1999 döneminde, maalesef, demokrasi, insan hakları, özgürlükler ve hukuk devleti alanlarında alabildiğine geri gitmiştir.

Biliyorsunuz, toplum, aylarca, çok pahalıya mal olan bir fotoğrafı tartıştı, hâlâ tartışmaya devam etmektedir. Evet, meşhur fotoğrafta, batmadık ve içeri girmedik kimse kaldı mı kalmadı mı bilmiyorum; ama, bildiğim bir şey var ki, o aile fotoğrafı, banka soygunlarını, ihale yolsuzluklarını ve devletin arsa ve orman talanını yapanlarla hep birlikte anıldı.

İşte, yeni Cumhurbaşkanıyla birlikte, o fotoğraflar, artık, çok geride kaldı ve millet kendinden birinin o makama seçilmesinden dolayı mutlu olmuştur; bu da Yüce Meclisimizin bir başarısıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - 1 dakika içerisinde toparlayınız Sayın Göksu.

MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Bitiriyorum.

Değerli arkadaşlar, 5+5'in, bir anayasa paketi içerisinde tekrar geldiğini görmekteyiz. Eğer, bu 5+5 formülü çıkarılacaksa "Sayın Sezer'den sonrası" kaydı mutlaka konulmalıdır.

Bir cümleyle de Sayıştay hakkında görüşümü bildirip sözlerimi bitiriyorum Sayın Başkanım.

Sayıştay köklü bir müessesemizdir. Türkiye Cumhuriyeti Sayıştayı Avrupa Sayıştaylar Birliğine üyedir. Avrupa ülkeleri, özelleştirme işlemlerinin tamamını Sayıştay denetimine tabi tutmaktadır. Anayasanın 160 ıncı maddesi, devlet mallarının denetimini Sayıştaya vermiştir.

Avrupa, özelleştirme işlemlerini Sayıştay denetimine tabi tutarken, sadece ülkemizde, özelleştirmeler Sayıştay denetimine tabi değildir; bunun da mutlaka Sayıştay denetimine tabi tutulması gerekmektedir.

Bu bütçelerin, ilgili kurumlara hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Aleyhinde, Tekirdağ Milletvekili Sayın Nihan İlgün; buyurun.(DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır Sayın İlgün.

NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Cumhurbaşkanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Radyo Televizyon Üst Kurulu ve Sayıştay bütçeleri üzerinde şahsî görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sizlere konuşmamda hep güzel şeylerden bahsetmek isterdim; yapılanlara, yaptıklarımıza övgüler düzmek isterdim; ama, ne yazık ki, öyle yapmayacağım. Sizlere ve Divana, halkın oturduğu dinleyiciler koltuğundan, televizyonları başında bizleri dinleyen yurttaşların gözüyle bakacağım. "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" sözünü, nihai karar merciinin Yüce Parlamentoya ait olduğunu ne kadar geçerli kıldık?  Halkın gözünde ve de vicdanında itibar kaybetmeye başlayan Parlamentoyu ve parlamenteri, layık olduğu o yüce yere oturtmak için ne yaptık, ne yapıyoruz?

Her şeyden evvel, bütün milletvekili arkadaşlarımız, gerek Meclis çalışmalarında gerekse Meclis dışında, parlamentere yakışan üslup ve tavrı göstermek mecburiyetindedir. 27 sene evvel şu yüce salona genç bir milletvekili olarak geldiğimde, hep büyüklerimin tavır ve davranışlarını takip etmişimdir. 13 gün sonra, ölümünün 27 nci yılını anacağımız büyük devlet adamı İsmet İnönü'nün, şu salona girerken ceketinin bütün düğmelerini yeniden iliklediğini ve Başkanlık Divanını selamlamadan yerine oturmadığını, salonu terk ederken de, kapıdan geri geri çıktığını ve o yaşına ve kişi-liğine rağmen, bunu, bütün titizlikle yaptığını yaşamışımdır. (DYP sıralarından alkışlar)

İçtüzük çalışmaları yaptığımız şu günlerde, Başkanlık Divanı önünde, gerek grup başkanvekillerinin gerekse milletvekillerinin Divanla yaptıkları sohbetler ve gayri ciddî tavırlar, herhalde Parlamentoya saygınlık kazandırmamaktadır. Aynı görüntülerden cesaret alan bazı Meclis perso-nelinin, halkla ilişkiler binasındaki tavır ve davranışları ziyaretçilerin çoğunluğuyla birleşince tablo daha da çirkinleşiyor.

Parlamento ve parlamentere güven ve saygıyı tazelemek, herkesten evvel bizlere düşer. Millî irade düşmanı güçler, menfaat odakları, iç ve dış düşmanlar, ne yaparlarsa yapsınlar, bizler, onların oyunlarına gelmemeliyiz.

Şu yüce salonu yenileme çalışmaları sırasında, Parlamentonun aldığı yarayı hak etmediğimiz kanaatindeyim. Olay, mahkemeye intikal ettiği için teferruatına girmeyeceğim. Araştırma komis-yonunda görev yapmış bir arkadaşınız olarak, rapordan bir tek satır okuyacağım; aynen: "Ödeme-lerde 2 katı ile 50 katı arasında gerçekdışı fiyatlar görülmüştür" deniyor.

Şu salonun elektro akustik oylama ve yoklama sistemlerine 6 478 960 dolar ödenmiştir, yalnız şu sistemlere ve tüm salona, şu salona 30 milyon dolar, 30 milyon dolar...

KAMER GENÇ (Tunceli) - 40 canım, 40...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - 38 milyon dolar...

NİHAN İLGÜN (Devamla) - Evet değerli arkadaşlar.

Değerli milletvekilleri, banka hortumlama, soygun, vurgun, her türlü çirkin olayda siyasetçiyi, mafya-bürokrat birleşmesinden arındırmak istiyorsak, 3628 sayılı Yolsuzluk ve Rüşvetle Mücadele Kanununa göre, mal beyannamesi vermekle mükellef olan bizler, gelin, mal beyanımızı kapalı zarfla değil, seçim bölgelerimizdeki ilçe seçim kurulu ilan tahtalarına asalım. Bunu, seçimle göreve gelen herkese, medya sahip ve yazarlarına, kanunla tasnifini yapacağımız bürokrat ve görevlilerine de yaptıralım. Türkiye Büyük Millet Meclisi, 80 yıllık tarihinde, ulusal Kurtuluş Savaşına önderlik ederek, büyük Türkiye sevdasıyla, bu güzel vatanı, bu güzel günlere getirmiştir; daha da ileriye götüreceğinden hiç kimsenin kuşkusu olmasın. (DYP sıralarından alkışlar)

Ülkemizde yayın yapan 1 295 radyo, 260 televizyon kanalı, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu tarafından denetlenip kontrol edilmektedir. Genel ahlaka aykırı, bölücü, kişilik haklarına saldırı yapan yayınlara, Türkiye Büyük Millet Meclisi işleyiş ve çalışmalarına ilişkin haber, yorum ve eleştirilere, bu kurumun saygınlığını ve vazgeçilmezliğini zedeleyen yayınlara kesinlikle müsaade edilmemelidir.

RTÜK Başkanı Sayın Nuri Kayış'ın, Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı konuşmadan, sizlere pasajlar naklederken, buradan kendilerine takdirlerimi iletiyorum: "1980'li yıllarda gazeteci kökenli patronlar, ekonomik zorlamalarla köşelerine çekildi. Onların yerini, müteahhit, banka sahibi, ithalatçı, sigortacı, enerji yatırımcısı, turizm patronları aldı. Böyle olunca, medya, patronun, devlet ilişkilerinde kullandığı bir silah haline geldi. Bu silah, kimi zaman iktidarları övdü, kimi zaman tehdide, şantaja başladı. Özel kredi ve teşviklerle, devlet ihalelerini kapmak için büyük bir yarışa girildi. Gazeteler, promosyon yarışına soyundu. Sayfaların hışırtıları kayboldu, onun yerini, tencere, tava sesleri aldı.

Televizyonlar sessizliğe, seviyesizliğe prim vererek, ekranlardan, evlerin içine şiddet ve müstehcenlik püskürtüldü.

Yazarlar, gazete ve televizyon çalışanları, fikirleriyle yarattıkları ürünleri değil, yaptıkları iş takipleriyle, patronlarına kazandırdıkları ihalelerle konuşulur oldular" diyor Sayın Kayış.

Medya patronları, kanunları açıkça çiğneyerek "bir kişinin, bir yayın kuruluşunda hisse miktarı yüzde 20'yi aşamaz"; yine "bir kişi, radyo ve televizyon kuruluşunda yüzde 10'dan fazla hisse sahibiyse, devlet ihalelerine giremez, borsada işlem yapamaz" kesin hükmüne rağmen, hileyle tüm yasakları aştılar.

Televizyon ekranlarıyla, mafya babalarının birbirlerine meydan okuduğu, vole programlarıyla, ahlaksızlığın ve iffetsizliğin meziyet ve üstünlükmüş gibi sunulduğu bir yayın sistemine, dünyanın hiçbir yerinde rastlayamazsınız. (DYP, MHP ve FP sıralarından alkışlar) Böyle yayınlara devam edildiği müddetçe, açlığın, yokluğun, görüp de alamamanın, çoluk çocuğuna götürememenin yıkamayacağı rejim, karartmayacağı ekran yoktur.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerinde, zamanın azlığı sebebiyle kısa konuşacağım. Mayıs 2000'de yenilenen Cumhurbaşkanlığı seçiminde, görev süresiyle ilgili tartışmaların yerine oturmadığı ve bu kanunun, bütün partilerin his ve saplantılardan uzak, ülke menfaat ve geleceğini en iyi kapsar şekilde yeni esaslara bağlanması gerektiği kanaatini taşı-yorum. Şahsî düşünceme göre, 4 artı 4, Türkiye için en gerçek yapılanma şeklidir. Başarılı, güven veren, ülkesini ve milletini kucaklayan, dürüstlüğünden şüphe edilmeyen başkanın bir dönem daha göreve devam etmesi...

BAŞKAN- Sayın İlgün, 1 dakika daha sürenizi uzatıyorum.

Buyurun.

NİHAN İLGÜN (Devamla)- Saydığım bu değerleri kaybeden başkanın ise, ülke için daha fazla bu makamda kalmaması gerektiği kanaatindeyim.

Sayın Cumhurbaşkanımızın, kısa zamanda, o Yüce Makama getirdiği saygınlık ve güveni takdirle karşılıyor, verdiği hukuk savaşı ve kuruma getirdiği harcama disiplininin bütün kurum ve kuruluşlara örnek olmasını diliyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayıştay bütçesi hakkındaki görüşlerimi de çok kısa arz edeceğim: Sayıştayın Plan ve Bütçe Komisyonunda her yıl görüşülen Hazine İşlemleri Raporu, Hazine İşlemleri İzleme Raporu ve bu yıl ilk defa hazırlanan 2000 Yılı Malî Raporu, ülkemizin ekonomik olarak hiç de iç açıcı olmayan durumunu belirtmekle kalmamakta, aynı zamanda, bu duruma düşülmesinin sebeplerini ve bu durumdan çıkış yollarının neler olduğunu da açıklamaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NİHAN İLGÜN (Devamla)- Bu raporlar, bir gazete makalesi değildir. Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim yapan, ülkenin en üst ve gerçek anlamda bağımsız bir organının tespitleridir.

Herhalde... (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Süremiz tamamlandı Sayın İlgün.

NİHAN İLGÜN (Devamla)- Sayın Başkan, hepinize saygılarımı sunarken, 2001 yılı bütçesinin, ülkemiz ve ulusumuz için hayırlara vesile olmasını dilerim.

Saygılarımla. (DYP, MHP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkürler Sayın İlgün.

Sayın milletvekilleri, birinci tur üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, sorular bölümüne geçiyoruz.

Sayın Fırat Dayanıklı.

BAYRAM FIRAT DAYANIKLI (Tekirdağ) -  Sayın Başkan, aracılığınızla, Heyete şu soruları yöneltmek istiyorum:

1- Türkiye Büyük Millet Meclisi Bilgi ve Bilgi Teknolojileri Daire Başkanlığı kurulması bu yıl bu bütçe yılı içinde gerçekleşecek midir?

2- Yazılı soru önergelerinin soru ve cevaplarını, Meclis tutanakları gibi, internette, herkesin öğrenebilmesi amacıyla, yayımlamayı düşünür müsünüz?

3- Türkiye Büyük Millet Meclisi Vakfının gelirleri hangi kalemlerden sağlanıyor? 1999 ve 2000 yılı gelirleri nedir? Harcamalar nerelere yapılmaktadır? Vakfın gelir ve giderlerinin denetimi nasıl sağlanmaktadır?

4- Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir deprem felaketi karşısında hiç acil eylem planı var mıdır?

5- Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10 trilyona varan sağlık harcamalarını kontrol altına almak için ne gibi çalışmalar yapılmaktadır?

6- Türkiye Büyük Millet Meclisinde ne kadar makam otosu vardır? Arabaların 1999 ve 2000 yılında carî giderleri nedir? Şoförlerin Meclise maliyeti nedir?

Sayıştay hakkında 2 sorum var:

1- Sayıştay 2001 raporunda, 1971 ve 1999 yılları arasında 116 milyar dolar bütçedışı harcama yapıldığı ifade ediliyor. Bunu değerlendirebilir misiniz?

2- Sayıştay vizelerini elektronik ortamda yapıp, bunları halkın bilgisine internette sunabilir misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Sayın Kırbaş.

SADIK KIRBAŞ (Çanakkale) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayıştayın görev ve sorumluluklarına ilişkin sorularımı Heyete yöneltmek istiyorum.

Bilindiği gibi, Sayıştaya, Anayasanın 160 ıncı maddesinde, genel katma bütçeli idarelerin tüm gelir ve giderleri ile mallarını, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetleme gibi çok önemli görevler verilmiştir.

Birinci sorum: Sayıştay, uygulamadaki denetim kapsamı dikkate alındığında, bu anayasal görevini ne derece yerine getirebilmektedir?

İkinci sorum: Sayıştay, kamu mallarını, özellikle kamu taşınmaz mallarını denetleyebilmekte midir? 1969'dan bu yana, bir taşınmaz mal hesabı verilmesi konusundaki çabalardan sonuç alı-nabilmiş midir?

Üçüncü sorum: 4149 sayılı Kanunla Sayıştayın, çağdaş bir denetim biçimi olan performans denetimi yapabilmesine ilişkin açık bir hüküm konmuştur. Bu denetimi Sayıştay ne derece yapabilmektedir?

Sayıştay bütçesinin şimdiden hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Sayın Enginyurt, buyurun.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Meclis Başkanlığının cevaplandırmasını istediğim iki sorum var:

Birincisi; Türkiye'de önüne gelen, milletvekillerine ve Türkiye Büyük Millet Meclisine hakaret etme noktasında hiç sınır tanımıyor. Geçen hafta içerisinde bir sayın bakanımızın, özürlülerle ilgili, Parlamentoda çektiği kura neticesinde beş milletvekili arkadaşımız özürlülerle birlikte o duyguları yaşamak istedikleri için, onlarla bir süre beraber oldular. Akşam, bir televizyon kanalında, adına doktor bilmem ne diyen bir zat, bu milletvekili arkadaşlarımıza "soytarı" diyebilecek kadar seviyesizleşti. Bu, örneğin sadece bir tanesi. Her sahada ve her alanda, Türkiye Büyük Millet Meclisine ve milletvekillerine hakaret edilirken, Türkiye Büyük Millet Meclisinin daha önceki Başkanından bu konuda bir çalışma yapmasını ve milletvekillerinin hükmî şahsiyetlerinin korunması noktasında, tazminat davaları açılma noktasında bir birim oluşturulmasını istemiştik. Bunu tekrar burada bir kere daha dile getiriyorum. Bu konuda bir çalışmanız varsa, çalışmalarınız nelerdir?

Diğer bir mesele ise; Türkiye Büyük Millet Meclisinde yaklaşık  5 500 çalışanınız var. Bu çalışanlar farklı statülerde çalışmaktadırlar; kimileri ücret noktasında geçici, mevsimlik ve kadrolu olmak üzere, birbirleriyle orantılı olmayan ücretler almaktalar. Bu noktada, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, 2001 yılında, bu çalışanlar arasındaki ücret dengesizliğini gidermek... Örnek vermek gerekirse, şu anda bizim konuşmamıza vesile olan bu teknik düzenlemeleri yapan arkadaşlarımızın birçoğu, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki sağlık hizmetleri de dahil olmak üzere, istifade edememekteler. Bu çalışan arkadaşlarımızın, siyasîlerin kapılarında kadro için veya maaş için artık dolaşmalarını engelleyip, 2001 yılında bu insanlara bir düzenleme getirmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Enginyurt.

Sayın Yıldırım, buyurun.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan, aracılığınızla aşağıdaki sorularımı Sayın Başkana yöneltiyorum:

Sayın Meclis Başkanımızın, Başkan seçildikten hemen sonra, norm kadro uygulamasına geçileceğine dair beyanatları basında yer almıştır. Bu itibarla, Türkiye Büyük Millet Meclisinde norm kadro çalışması yapılmakta mıdır; yapılmamışsa, ne zaman yapılması düşünülmektedir?

Türkiye Büyük Millet Meclisinde, halen, hangi statülerde personel istihdam edilmektedir?

Kadrolu personel ile kadro karşılığı sözleşmeli olarak çalışan personel arasında yüksek ücret farklılığı devam edecek mi, yoksa bu konuda yeni ve adil bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?

Saygılarımla.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Sayın Ilıcak, buyurun.

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Sayın Başkan, delaletinizle RTÜK Başkanına şu soruları sormak istiyorum:

1 - Radyo Televizyon Kanununun 29 uncu maddesi, medya patronlarının devlet ihalesine girmesini sağlayacak şekilde değiştirilecekti. Acaba, son banka soygunlarından sonra bunun sakıncaları anlaşıldı mı?

2 - Radyo Televizyon Kanununun 29 uncu maddesine göre gazete ve dergi sahipleri birden fazla televizyon kanalında hisse sahibi olamazlar. Sizce Kanal D ve CNN Türk bu kurala uyuyor mu?

3 - Aynı çerçevede Shov TV'nin sahibi olan bir sermaye sahibinin ATV ve Kanal 6'nın da hissedarı olma teşebbüsünü nasıl karşılıyorsunuz?

4 - Radyo Televizyon Kanununa göre, bir televizyonda yüzde 10'dan fazla hisse sahibi olanlar borsada işlem yapamazlar, acaba yapıyorlar mı; yapıyorlarsa ne gibi bir tedbir düşünüyorsunuz?

Son sorum Sayın Meclis Başkanına: Meclisin, Muhafız Alayının bir taburu tarafından korunması sizce demokrasinin özüne uyuyor mu?

Bu Muhafız Alayı tarafından korunun bölümdeki çay bahçesine, başörtülü hanımların alınmaması, devlet ve millet ilişkisini zedeler mahiyette mi?

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkürler.

Sayın Ateş, buyurun.

AZMİ ATEŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, delaletinizle Sayın Meclis Başkanına sorularımı soru-yorum.

Sayın Başbakana veya ilgili devlet bakanlarına, batık bankaların veya bu banka sahiplerine ait olan firmaların kamu bankalarından kullandıkları kredilerle ilgili olarak yazılı soru önergelerime "4389 sayılı Bankalar Kanununun 22 nci maddesi 7 nci bendine göre, yetkili mercilerden başkasına açıklanması mümkün bulunmamaktadır" diye cevap verilmektedir.

Birinci sorumu soruyorum: Bir kanunun, kanun koyucuya karşı uygulanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

İkinci sorum: Sizce, millet adına görev yapan, denetim mekanizmasının başı olan kanun koyucu konumundaki Türkiye Büyük Millet Meclisi, yetkili merci değil midir?

Üçüncü sorum: Demokrasilerde gücün kaynağı millet olduğuna ve sorulan sorular da milletin kaynaklarının nasıl kullanıldığıyla ilgili olduğuna göre, bu durumda, millet adına görev yapan milletvekiline konan bu gizlilik ilkesini, demokrasilerin olmazsa olmazı olan şeffaflık ilkesiyle nasıl bağdaştırıyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ateş.

Sayın Arınç, buyurun.

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, aracılığınızla, aşağıdaki sorularımı soruyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisinin tüzelkişiliğine ve milletvekillerine karşı haksız saldırılar ve yıpratma kampanyaları sürmektedir. Yeni İçtüzüğümüze getirilmek istenen düzenlemenin dışında, geçtiğimiz yıl, Meclis içerisinde düzenlendiğini bildiğimiz bir kurum oluştu. Meclis Başkanlığı, 2000 yılı içerisinde, suç duyurusunda bulunmak, dava açmak, tekzip göndermek ve açıklama yapmak gibi eylemlerde bulunmuş mudur; kaç adettir, sonuçları ne olmuştur, açılan ve devam eden dava var mıdır?

Bir başka sorum: 2000 yılı içinde Meclis Başkanlık Divanında oluşturulan Meclis içi perso-nelin durumuyla ilgili komisyonun çalışmaları bitmiş midir; sonucu alınmış mıdır; bu sonuçlara göre ne gibi işlem yapılmıştır?

Sayıştayla ilgili bir sorum var; Sayıştayda meydana gelen yangınla ilgili soruşturmanın sonuçları bitmiş midir? Yangının sebebi nedir; sorumluları var mıdır? Yangında zayi olan belgelerin envanteri yapılmış mıdır? Bundan böyle, çıkabilecek bir yangın veya sabotaja karşı yeni tedbirler alınmış mıdır? Bundan böyle, inceleme konusu belgelerin nasıl muhafaza edileceği konusunda bir tespit var mıdır?

RTÜK'le ilgili bir sorum var; televizyon sahiplerinden ulusal güvenlik belgesi istenmekte ve bu konu ısrarla takip edilmektedir. Ulusal güvenlik belgesinin yasal dayanağı nedir? Kaç televiz-yon ulusal güvenlik belgesi almıştır? Bu belgeyi almanın sağladığı haklar veya bu belgeyi alamamanın getireceği eksiklikler nelerdir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Soru sorma işlemi tamamlanmıştır.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, belki, idaredeki arkadaşlar cevap vermezler...

BAŞKAN - Sayın Genç, bakın, her şeye...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Soru ve cevaplara eşit süre diye burada geçmiyor ki... O zaman tek tek cevaplasınlar. Olur mu canım böyle?!

BAŞKAN - Sayın Genç, bakın, okuduğumuz bölüm burada: Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre, sorularını yerinden soracaklardır.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Tamam canım, yerimizden soruyoruz.

BAŞKAN - Soru sorma işlemi 10 dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi de 10 dakikalık süre içerisinde bitirilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri kalan süre için, sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Aslında, bu Divanın, soru sorma sırasına güvenimiz yoktur. Lütfen, bundan sonra, her soru sormadan önce, bütün üyelerin sırayla ismi okunsun efendim...

BAŞKAN - Sayın Başkan, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Çünkü, gerçekten, özellikle istenilen kişilere soru sorduruluyor.

BAŞKAN - Bakın, burada, sizin partiye mensup Başkanlık Divanı Üyesi arkadaşımız var. Bizim, kimsenin sırasını gasp etmek gibi, yok etmek gibi bir hakkımız yok, öyle bir ahlakî anlayışımız da yok Sayın Genç. (DSP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) - Buradaki uygulamaları görüyoruz.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Başkanım.

TBMM BAŞKANVEKİLİ MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Sayın Başkanım, sırasıyla sorulara cevap arz ediyorum:

Sayın Dayanıklı'nın sorularına cevaben, Bilgi İşlem ve Teknoloji Kanun Tasarısı komisyondadır; ümit ediyoruz, bu sene neticelendirilir.

Yazılı önergenin cevaplarının internete ulaştırılması incelenecek bir konu. Bugüne kadar üzerinde durmadığımız bir konu, inceleyelim efendim.

Vakıf gelir ve giderlerini kendilerine yazılı olarak bildireceğiz.

Deprem acil servisi, sivil savunmanın kendi görevleri arasındadır; Sivil Savunma Müdürlüğümüz var ve bunları yapmaktadır.

Araba sayısı 209'dur, geçen seneki sarfiyatın ne olduğunu kendilerine yazılı olarak bildireceğiz.

10 trilyonluk sağlık ödeneğinin harcanmasında azamî titizlik gösterilmektedir. Bütün faturalar önceden sağlık tetkikinden, sonra da, malî tetkikten geçmekte, ondan sonra, bizim Hesapları İnceleme Komisyonumuza ve denetçimize gönderilmektedir.

Sayın Enginyurt'un sorusuna cevap arz ediyorum. Milletvekillerine hakaret edilmesi halinde veya benzeri durumlarda, Sayın Akbulut'un döneminde kurulmuş dört kişiden müteşekkil komis-yonumuz var, bunlar, milletvekillerimize hukukî teknik yardımda bulunabilmekte; ancak, mahkemelerde kendilerini, hukuk sistemimiz gereği, temsil edememektedirler.

Sayın Yıldırım ve Sayın Enginyurt'un müşterek bir soruları var; 5 500 kişi çalışıyor deni-
yor; toplam 4 565 kişi çalışıyor ve bunlar değişik statüdedirler; doğrudur. Çünkü, devletimizin diğer birimlerinde de statüler değişiktir; kadrolu çalışanlar var, kadrosu dışarıda olduğu halde geçici olarak Mecliste çalışanlar var, 657'nin 4 (b)'sine göre çalışanlar var ve geçici işçiler var. Devletimizin personel sistemi bu şekilde düzenlendiği müddetçe, onun bir birimi olan, genel bütçenin bir parçası olan Meclis de bunları bu şekilde çalıştırmaya devam edecektir. Bu, genel bir sistem sorunudur.

Sayın Ilıcak'ın sorusuna cevap arz ediyorum. Muhafız Alayına bağlı olan Meclis Muhafız Taburunun, burada, bildiğiniz gibi lojmanları vardır, oturduğu yer vardır. Aslında, işgal ettiği alan yeni halkla ilişkiler binası yapılmak üzere planlanmıştır, projesi tamamdır; ancak, bu sene de tasarruf tedbirleri sebebiyle yeni halkla ilişkiler binasının yapımı için bütçeye para konulamamıştır maalesef; konulması halinde, o binalar, yeni binalarla, halkla ilişkiler binalarıyla değiştirilecektir. Şu anda tabur tarafından fizikî koruma yapılmaktadır; ayrıca, tatilde de koruma tamamen onlara geçmektedir.

Bahçenin gazino kısmının işleyişi kendi kurallarına tabi olarak yapılmaktadır; bu, Başkanlık Divanına götürülecektir.

Sayın Arınç'ın sorusu, biraz evvelki soruyla çok paralel; 4 kişilik komisyon neler yaptığını bize bildirmiştir; bundan size de gönderildi zannediyorum, değilse size tekrar gönderelim.

Mevzuat değişmedikçe temsil işini buradan halletmemizin mümkün olmadığı sizlerin de malumudur.

VET Komisyonu raporunu vermiştir; ancak, incelemelerinin tamamı Divanda müzakere edilememiştir. Sayın yeni Başkan uygun görürse, Verimlilik Etkinlik Komisyonunun raporunun müza-keresine devam edilecektir.

Sayın Ateş'in, 4389 sayılı Kanunun 22/7 nci bendi... Doğrudur; bırakın sözlü soruya, yazılı soruya cevabı, araştırma komisyonu kursak dahi, buna müspet cevap almamız, bugünkü mevzuat çerçevesinde, mümkün değildir; mutlaka mevzuatın değişmesi lazım. Elbette, şeffaflıkla bağdaşması mümkün olmadığı gibi, kanun yapıcının ve hâkimiyeti temsil eden kurumun bireylerinin bilgiye ulaşmasındaki sınırların yeniden gözden geçirilmesine katılmamak mümkün değildir.

Arzım bundan ibaret efendim.

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Sayıştay Başkanı?..

MEHMET KAMİL MUTLUER (Sayıştay Başkanı) - Sayın Dayanıklı, Sayın Kırbaş ve Sayın Arınç, Sayıştayla ilgili sorular sormuşlardır. Kendilerine ayrıntılı bir şekilde yazılı cevap vereceğiz efendim.

BAŞKAN - Sayın RTÜK Başkanı, ulusal güvenlikle ilgili size yöneltilen sorular vardı, cevap verecek misiniz?

SEDAT NURİ KAYIŞ (RTÜK Başkanı) - Cevap vereceğim efendim.

BAŞKAN - Buyurun.

SEDAT NURİ KAYIŞ (RTÜK Başkanı) - Efendim, Sayın Nazlı Ilıcak, radyo ve televizyonlarda hisse miktarı yüzde 10'dan fazla olanların da devlet ihalelerine girdiklerini söylediler;
çok haklılar. Medya patronları, bunu, kanuna karşı hile yaparak aşıyorlar. Bunu, medya kuruluşlarının yöneticilerine çeşitli defalar sordum, nasıl yaptıklarını anlatmalarını istedim. Bana söyledikleri şu: "Devlet ihalelerine katılabilmek için bir taktik uyguluyoruz. Patronumuz, his-
selerini emrinde çalıştırdığı çeşitli kişilere devrediyor, sonra da onlardan hisselerini patrona
devrettiklerine ilişkin belgeler alıp, kasasına kilitliyor ve böylece, işler, tıkır tıkır yürüyor." Evet, aynen böyle diyorlar. Devletin diğer kurumlarıyla işbirliği yaparak, ancak, bu hilenin önüne geçebiliriz.

Sayın Arınç, ulusal güvenlik belgeleriyle ilgili bir soru yönelttiler.

RTÜK, 1997 yılında, frekans ihalelerini yapacaktı; ama, başlatılan ihale süreci, Başbakanlığın talebi üzerine durduruldu. Başbakanlık, ihale için ulusal güvenlik belgesinin şart koşulmasını istedi. O dönemde görev alan üye arkadaşlarımız, Başbakanlığın bu talebine uydular ve ihaleleri iptal ettiler. Söz konusu belgeler, Başbakanlıktan Üst Kurula, yaklaşık iki ay kadar önce geldi. Bu bakımdan, şu anda, ulusal kanalların ihalesi için bir engel kalmadı. Muhtemelen ocak ayında bu ihaleleri gerçekleştireceğiz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Ben, teşekkür ederim.

Soru sorma ve cevaplama işlemi tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, şimdi, sırasıyla, birinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi 2001 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

Bölümleri okutuyorum:

A) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi 2001 Malî Yılı Bütçesi

A  -  C E T V E L İ

 

Program

 

 

 

Kodu

A ç ı k l a m a                                                                                       L i r a         

 

 

101

Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri

46 586 538 000 000

 

 

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

111

Yasama Hizmetleri

27 834 900 000 000

 

 

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

112

Millî Sarayların İdare ve Korunması

17 818 775 000 000

 

 

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

900

Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler

14 559 787 000 000

 

 

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

                                                                                                                                                

 

 

 

 

 

T O P L A M

106 800 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi 2001 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Böylece, Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesinin sonunda yer alan Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun, toplam 38 742 709 000 000 lira gider ve 38 742 709 000 000 lira gelirle bağlanan 2001 malî yılı bütçesi ve ekleri ile kurumun kadro cetvelleri, 13.4.1994 tarihli ve 3984 numaralı Kanunun 12 nci maddesi gereğince karara bağlanmış bulunmaktadır.

Bilgilerinize sunuyorum.

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- Türkiye Büyük Millet Meclisi 1999 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

 

 

                                                    L  i  r  a        

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

 

73 148 035 750 000

- Toplam Harcama

:

 

62 410 197 146 000

- İptal Edilen Ödenek

:

 

10 737 838 604 000

 

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi 1999 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Cumhurbaşkanlığı 2001 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

 B) CUMHURBAŞKANLIĞI

1.- Cumhurbaşkanlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

 

Program

 

 

 

Kodu

A ç ı k l a m a                                                                                       L i r a         

 

 

101

Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri

13 491 167 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

900

Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler

199 014 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

                                                                                                                                                

 

 

 

 

 

T O P L A M

13 690 181 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Cumhurbaşkanlığı 2001 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2.- Cumhurbaşkanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- Cumhurbaşkanlığı 1999 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Cumhurbaşkanlığı  1999 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

 

 

               L  i  r  a      

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

 

7 842 100 000 000

- Toplam Harcama

:

 

6 419 670 114 000

- İptal Edilen Ödenek

:

 

1 422 429 886 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Cumhurbaşkanlığı  1999 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sayıştay Başkanlığı 2001 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI

1.- Sayıştay Başkanlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

 

Program

 

 

 

 

Kodu

A ç ı k l a m a                                                                                       L i r a         

 

 

 

101

Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri

9 947 000 000 000

 

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

111

İnceleme, Yargı ve Karar Hizmetleri

11 923 660 000 000

 

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

900

Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler

353 500 000 000

 

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

                                                                                                                                                

 

 

 

 

 

 

T O P L A M

22 224 160 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayıştay Başkanlığı 2001 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2.- Sayıştay Başkanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- Sayıştay Başkanlığı 1999 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Sayıştay Başkanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

 

 

               L  i  r  a         

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

 

12 260 357 500 000

- Toplam Harcama

:

 

10 924 310 499 000

- İptal Edilen Ödenek

:

 

1 336 047 001 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayıştay Başkanlığı 1999 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2001 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

D) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI

1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi

 

A - C E T V E L İ

 

Program

 

 

 

Kodu

A ç ı k l a m a                                                                                       L i r a         

 

 

101

Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri

1 112 850 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

111

İnceleme ve Yargı Hizmetleri

351 600 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

900

Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler

17 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

                                                                                                                                                

 

 

 

 

 

T O P L A M

1 481 450 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2001 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 1999 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

 

A  -  C E T V E L İ

 

 

                    L  i  r  a

     

- Genel Ödenek Toplamı

:

 

850 945 000 000

- Toplam Harcama

:

 

675 417 256 000

- İptal Edilen Ödenek

:

 

178 527 744 000

 

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 1999 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Böylece, birinci tur görüşmeleri tamamlamış oluyoruz.

İkinci tur görüşmelere başlıyoruz.

İkinci turda Başbakanlık, Hazine Müsteşarlığı, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır.

 

E) BAŞBAKANLIK

1.- Başbakanlık 2001 Malî Yılı Bütçesi

2.- Başbakanlık 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

F) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI

1.- Hazine Müsteşarlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi

2.- Hazine Müsteşarlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

G) GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2001 Malî Yılı Bütçesi

2.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Sayın Komisyon ve Sayın Hükümet hazır.

Sayın milletvekilleri, 30.11.2000 tarihli 23 üncü Birleşimde, bütçe görüşmelerinde, soruların, gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Buna göre, bu turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp, parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıklar yanıp sönmeye başlayan milletvekillerimizin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır. Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre, sorularını yerinden soracaklardır.

Soru sorma işlemi 10 dakika içerisinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi de, 10 dakikalık süre içerisinde verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri kalan süre için, sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.

Bu hususu bilgilerinize sunuyorum.

İkinci turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Orhan Şen, Uşak Milletvekili Armağan Yılmaz, Kütahya Milletvekili Seydi Karakuş; Demokratik Sol Parti Grubu adına, İzmir Milletvekili Saffet Başaran, Adana Milletvekili Ali Tekin, Samsun Milletvekili Tarık Cengiz; Anavatan Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Birkan Erdal, İstanbul Milletvekili Nesrin Nas; Doğru Yol Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Kemal Çelik, İzmir Milletvekili Ufuk Söylemez; Fazilet Partisi Grubu adına, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa, Konya Milletvekili Veysel Candan ve Konya Milletvekili Lütfi Yalman.

Şahısları adına; lehinde, Ağrı Milletvekili Nidai Seven, aleyhinde, Tokat Milletvekili Bekir Sobacı.

Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Orhan Şen konuşacak.

Sayın Başkan, süreleri eşit mi kullanacaklar?

OKTAY VURAL (izmir) - Evet efendim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Şen. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika arkadaşların bildirimine göre.

MHP GRUBU ADINA ORHAN ŞEN (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık bütçesiyle ilgili, Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce, hepinizi, Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Bu konuşmamda, Başbakanlığa bağlı Devlet Personel Başkanlığını, dolayısıyla da Başbakanlığı ilgilendiren kamu personel rejimiyle ilgili görüşlerimizi Yüce Heyetinize arz etmeye çalışacağım.

Değerli milletvekilleri, personel rejimi, kamu görevlilerinin görevlerini yerine getirmeleri sırasında devletle olan ilişkilerini düzenler. Bu ilişki, işe girmekten başlamak üzere hak, ödev, görev ve sorumluluk, ilerleme ve yükselme, sicil, disiplin, malî ve sosyal haklar ile göreve son verme şeklinde devam eder.

Kamu personelini, temel olarak devlet memurları, Türk Silahlı Kuvvetleri personeli, hâkim ve savcılar, akademik personel, KİT'lerdeki sözleşmeli personel ve işçiler oluşturmaktadır.

Ülkemizdeki tüm kamu personelinin genel ayırımı bu şekildeyken, kamu personeli içerisinde en büyük çoğunluğu, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi personel oluşturmaktadır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, personel rejimini düzenleyen temel yasadır. Bu yasa, devlet memurlarının hukukî ve malî esaslarını düzenlemektedir; yaklaşık 2 milyon memuru kapsamaktadır. Bunların da üçte 1'ini öğretmenler oluşturmaktadır. Diğer kamu görevlileri dediğimiz, askerî personel, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa; hâkim ve savcılar, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununa; akademik personel de, 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanununa tabi olarak çalışmaktadırlar. Bunların dışında, KİT'lerdeki personel ise, 399 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine tabidir. Ayrıca, personel rejimleri, özel teşkilât kanunlarıyla düzenlenmiş kamu kuruluşları da vardır.

Kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan işçi statüsündeki personelin tamamı ise, 1475 sayılı İş Kanununa tabidirler.

Bilindiği gibi, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu 1965 yılında çıkarılırken, personel rejiminin bütün kamu personelini içine alacak şekilde düzenlenmesi ve çalışanların tek bir ücret politikasına tabi olması fikrinden hareket edilmiştir; ancak, 1965 yılından bu yana, personel rejiminde, çoğunlukla teşkilat kanunlarında yer alan çok çeşitli istisnaî hükümlerle başlangıçtaki birlik anlayışından uzaklaşılmış; istihdam, değerlendirme, atama ve özellikle de ücret konusunda, kamu görevlileri arasında önemli farklılıklar ortaya çıkmıştır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun ana madde sayısı 237 iken, ek ve geçici maddeler ile kanunun bazı maddeleri defalarca değişti-rilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yıllardan beri uygulanan yanlış ve çarpık ekonomik ve sosyal politikaların sonucunda sorunları her geçen yıl bir çığ yumağı gibi büyüyen kamu görevlile-rimizin sorunlarının başında özlük, ekonomik ve sosyal haklarda, hakkaniyet ölçüleri ile liyakatı esas alan bir sistemin bulunmaması ve ücretlerin insanca yaşanabilir ölçüler içerisinde olmaması gelmektedir. Nasıl, ülkemizde gelir dağılımında dengesizlik ve adaletsizlik varsa, çalışanlar arasında da ücretlerde dengesizlik ve adaletsizlik bulunmaktadır.

Memur ücretlerinin, asgarî geçim seviyesini esas alacak bir belirleme sonucu tespit edilmemesi ve yapılan zamların hep mevcut maaşların üzerine ilave yapılması şeklinde olması sebebiyle, maaş artışları enflasyon oranında gerçekleşse bile, kamu görevlilerinin hayat standardı bir türlü yükselememektedir. Esasen, maaşlar tatminkâr bir düzeyde bulunsa bile, başka bir kurumda veya statüde çalışan, kıdem, tahsil ve unvan olarak aynı düzeydeki kamu görevlilerinin farklı ücret almaları, yani, eşit işe eşit ücretin uygulanmaması, aynı odada çalışan iki kişinin farklı ücret almasına, şoförün ve sekreterin, genel müdürden; işçinin, emrinde çalıştığı mühendisten fazla maaş almasına yol açarak, görev, yetki ve sorumluluklara dayalı olmayan adaletsiz bir ücret uygulaması sonucunu doğurmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; devletimizin olmazsa olmaz unsurları olan ve ülkemizin en ücra köşelerinde dahi devlet ve millet arasında hizmet köprüsü oluşturan kamu görevlilerinin özlük, ekonomik ve sosyal haklarla ilgili sorunları pek çoktur; ancak, zaman darlığı sebebiyle bu kürsüden hepsini dile getirmemiz mümkün olamamaktadır.

Özet olarak; artık, günümüzün ihtiyaçlarına cevap veremeyen, yetersiz kalan, bir yamalı bohça görünümü arz eden, kamu görevlilerinin sıkıntılarını çözmek yerine bizatihi kendisi kamu görevlilerinin en büyük problemi haline gelen, kamu görevlileri arasında yeknesaklığı sağlayamayan; artık, kangren haline gelen mevcut kamu personel rejimine bir neşter vurulmalıdır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, günümüzün şartlarına uygun olarak mutlaka yeniden ele alınmalı ve eklemeler ya da değişiklikler yapmak yerine, daha kapsamlı personel rejimi reformu gerçekleştirilmelidir.

Ayrıca, mevcut personel rejimi bütünüyle ele alınarak, görev, yetki ve sorumluluklara dayalı statülerin yeniden belirlenmesi, işçi ve memur tanımlamalarının yeniden yapılması, aynı işi yapan personel arasında farklı ücret uygulamalarının ve statü farklılıklarının giderilmesi gerekmektedir. Yapılan yanlış uygulamalar sonucunda kamuda kargaşa yaşanmasına sebep olan farklı statü uygulamasına son verilerek, kamu görevlileri tek bir statü çatısı altında toplanmalıdır.

Kamuda, her şeyden önce, çalışanların verimliliğinin artırılmasına yönelik tedbirler alınmalıdır. Kamu görevlilerinin hayat standartlarını yükseltebilmek için, asgarî memur ücreti tespit edilmeli; maaşlar, önce bu seviyeye yükseltilip, maaş zamları, asgarî memur ücreti üzerine yapılmalıdır. Eşit işe eşit ücret mutlaka uygulanmalıdır.

Emekliliğin maddî ve manevî açıdan en çok desteğe ihtiyaç duyulan bir dönem olduğu unutulmadan, insanca yaşanabilir ölçülerin emeklilere de sağlanması gerekmektedir.

Anayasamızın eşitlik ilkesini hayata geçirebilmek için, 15.10.1991 tarihinden sonra işe başlayan kamu görevlilerine bir derece ilerlemesi verilmeli, ilk defa memuriyete başlayacak olanların da bu haktan faydalanabilmelerini sağlayacak düzenlemeler acilen yapılmalıdır.

Emeklilik yaşının yukarıya çekilmesi sebebiyle daha uzun süre çalışma zorunluluğunun yaratılmış olması, üst unvan ve kadroda birikme yaratacağından dolayı, derece ve kademe ilerlemelerini engelleyen mevcut hükümler gözden geçirilerek yeniden düzenlenmelidir.

1475 sayılı İş Kanununa tabi işçilerimiz, sendikal haklarını kullanabilirken ve kendi haklarını hukuklarını arayabilirken, kamu görevlileri, sendikal haklarını kullanmaktan mahrumdurlar. Dolayısıyla, Anayasamızın 53 üncü maddesi ve ILO sözleşmeleri doğrultusunda kamu görevlile-rimizin de sendikal haklarını kullanabilmeleri için, kamu görevlileri sendikaları uyum yasası bir an önce çıkarılmalıdır.

Bu vesileyle, necip Türk Milletinin, idrak etmekte olduğu mübarek ramazan şerifini ve ardından, hep beraber idrak edeceğimiz mübarek Ramazan Bayramını şimdiden tebrik ediyor; 2001 yılı bütçesinin, ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını dileyerek, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlı-yorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Şen.

İkinci sözcü, Uşak Milletvekili Armağan Yılmaz; Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ARMAĞAN YILMAZ (Uşak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Hazine Müsteşarlığı bütçesi üzerindeki görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce, Partim ve şahsım adına Yüce Meclisinizi saygıyla selamlarım.

Türkiye'de, bütçe uygulamalarında veya finansman tekniklerinde maalesef, vergi dışında borçlanmaya yoğun bir şekilde başvurulması ve borçlanmanın, bilhassa olağanüstü şartlarda gerçekleşmesi, çok yüksek faiz oranlarıyla, yıllarca, Türkiye'nin borçlanma politikalarının sürdürülmesi, bir bakıma kamu krizinin en önemli nedenlerindendir.

Yüksek faiz politikalarının, ülkede gelir dağılımını bozduğunu, fakir ve zengin kitleler arasında çok büyük uçurumlar yarattığını görmekteyiz. Geçen yıl, Hazine Müsteşarlığına 26,1 katrilyonluk bütçe verilmiş olup, bunun 21,6 katrilyonunun iç ve dış borç faizlerine gideceğini öngörmüşüz. Bu yıl ise, Hazinemize, 2001 yılı bütçesinin yüzde 45'ini oluşturan 21,6 katrilyonluk bütçe vermişiz; bunun 16,6 katrilyonluk bölümü, iç ve dış borç faizlerinin karşılanmasında kullanılacaktır. Dolayısıyla, devleti faiz batağından kurtarmanın, kısa vadeli yüksek faizli borçları, uzun vadeli düşük faizli borçlarla takas etmenin yollarını araştırarak bulmak mecburiyetindeyiz.

Uzun yıllardır, ilk defa 2000 yılında vergi gelirlerinin yüzde 76'sı faize giderken, 2001 yılında bu oran yüzde 52'ye gerileyecek olup, kamu harcamalarının yarıya yakın bir bölümü yatırımlara dönüşecektir.

Hazine bütçesi, enflasyonla mücadele doğrultusunda IMF ve Dünya Bankası destekli uygulanan ekonomik istikrar programı, bozulan makro iktisadî dengelerin yeniden tesisini hedeflemektedir.

2000 yılı, enflasyonist bekleyişin azaldığı bir yıl olmuştur. Dış dünyada meydana gelen bazı gelişmelerin etkisiyle, hedeflenen enflasyon bakımından istenilen düzeyden bir miktar sapma olmasına rağmen, 1986 yılından beri elde edilen en düşük enflasyon seviyesine ulaşmıştır.

2001 yılı enflasyon hedefimiz, TÜFE'de yüzde 12 ve TEFE'de yüzde 10 olarak ifade edilmektedir. Programın nihai hedefi, bilindiği gibi, 2002 yılında enflasyonun tek haneli rakam indirilmesidir.

Ayrıca, uygulanan sıkı para politikası sayesinde, bütçe azınsanmayacak bir büyüklükte faiz fazlası vermiş olup, bu uygulamalar sayesinde, kamu kesimi borçlanma maliyeti düşürülmüş ve aynı zamanda, ciddî kamusal harcama tasarrufu gerçekleştirilmiştir. Bütçe finansmanında içborçlanmanın payının nispeten azaltılarak, faiz oranlarının aşağıya çekilmesi ve kamu kesimi faiz dışı fazlasının artırılması hedeflenmiştir. Bu hedefler doğrultusunda, 1999 yılı sonu itibariyle, yüzde 108'ler civarında olan içborç ortalama bileşik faiz oranı, 2000 yılında yüzde 38 seviyesine kadar gerilemiş bulunmaktadır. Tüm bu uygulamalar, şüphesiz, 57 nci hükümetin başarısı olarak tarihimizdeki haklı yerini alacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye ekonomisi, ciddî bir dönemeçten geçiyor. IMF'yle yapılan 17 nci stand-by anlaşmasında kararlaştırılan yapısal reformların hayata geçi-rilmesinin gerektiği kanaatindeyim; ancak, bu reformlar yapılırken, ceremesini vatandaşa yüklememenin yollarını bulmak mecburiyetindeyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üretmeyen ve giderek de üretimden uzaklaşan bir ekonominin kalkınması, gelişmesi mümkün değildir. Türk ekonomisi, maalesef, parayla para kazanılan, parası olana devlet kesesinden tatlı kârlar dağıtılan bir noktaya getirilmiştir. 57 nci hükümetin hedefi, ekonomiyi, girdiği bu çıkmazdan çıkararak, yine, yatırıma, üretime ve dışsatıma dayalı çizgiye çekmektir; ancak, bu noktada, piyasalarda ciddî bir sermaye erozyonu vardır. Gerçek sanayici ve yatırımcılar, artık, giderek bu piyasadan çekiliyorlar. Bu insanları piyasalara geri kazanmanın yolu bulunmalıdır. Aynı şekilde, yatırım sermayesi ve teknolojik gelişme açığının kapatılması için, yabancı yatırımcı ve yatırıma dönük doğrudan sermayenin ülkeye çekilmesi kaçınılmaz bir zorunluluktur.

Değerli arkadaşlarım, gerek yerli gerekse yabancı yatırımcı ve sermayenin Türkiye ekonomisine kazanılması, şüphesiz, piyasalara giriş önündeki engellerin kaldırılması, hatta daha cazip hale getirilmesiyle birebir  ilişkidir. Bugün, doğrudan yabancı sermaye ve portföy yatırımı olarak, dünyada serbest olarak dolaşan kaynakların toplamı 1,5 trilyon dolardır. Türkiye'nin, bu büyüklükteki kaynaktan mevcut koşullarda aldığı yıllık pay ise yüzde 1 düzeyinde bile değildir; öncelikle, doğrudan yabancı sermaye içerisindeki payının yılda yüzde 5'lere çıkarılması gerektiğine inanıyorum. Türkiye, yabancı yatırımcıyı ülkemize çekme hedefine ulaşmak için ne gerekiyorsa yapmak zorundadır. Öncelikle, bürokratik işlemleri azaltmalıyız. Yatırımı cazip kılacak kolaylıkları sağlamalıyız. Her şeyden de önemlisi ve en önemlisi, ekonomik güven ortamını oluşturmak mecburiyetindeyiz. Bu konuda, Hazine Müsteşarlığı bünyesindeki Teşvik Uygulama Genel Müdürlüğü ve Yabancı Sermaye Genel Müdürlüğü, yerli ve yabancı sektör girişimcileri için önem taşımaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamu maliyesinde 5 karadelik arasında sayılan kamu iktisadî teşekküllerinin denetim ve gözetiminden de, bir noktada Hazine sorumludur. Hazine bünyesinde bulunan KİT Genel Müdürlüğü marifetiyle, KİT'lerin yönetim kurullarına atanan ve görev yapan şahıslar, en üst organda oturmak suretiyle, devletin çıkar ve menfaatlarını korumakla görevlendirilmiştir. Buna rağmen, KİT'ler zarar ediyor, bütçeye ciddî yük bindiriyor. Bu uygulamanın doğruluğu bence tartışılır. Daha doğrusu, hazine bürokratları, yönetim kurulu üyeliklerini, salt ekgelir getiren bir işlev olarak görmemelidir, bu kişilerin seçimi ve atanmasında geçerli olan değerlendirme ve yeterlilik kıstasları yeniden gözden geçirilmeli veya değiştirilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dikkatinizi önemli bir noktaya çekmek istiyorum. Ekonomik krizleri çözmek kadar, krizin olacağının önceden algılanması önem kazanmıştır. Kriz sırasında önlem almanın maliyeti, kriz öncesi tedbirlerin maliyetinden daha fazla olabilmektedir. Bu ve benzeri gelişmeler ışığında düşünüldüğünde de, bunu temin edecek kurumsal ve fonksiyonel yapı gözden geçirilerek, yeniden yapılandırmanın kaçınılmaz bir gereklilik olduğu inancındayım. Kamu yönetiminde sorumlu olan kişilerin sorumluluklarını büyük bir duyarlılıkla yerine getirmesi gerektiği kanaatindeyim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu duygu ve düşüncelerle, 2001 yılı Hazine Müsteşarlığı bütçesinin milletimize hayırlara vesile olmasını Cenabı Allah'tan niyaz eder, bizleri televizyondan izleyen vatandaşlarımızın mübarek ramazan ayını tebrik eder, Milliyetçi Hareket Partisi ve şahsım adına Yüce Meclisinizi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Yılmaz.

Sayın milletvekilleri, çalışma süremizin sonuna geldik.

Alınan karar gereğince, saat 18.00'de toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 16.02

 

 

 


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.00

BAŞKAN: Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER: Sebahattin KARAKELLE (Erzincan), Burhan ORHAN (Bursa)

 

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29 uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

 

III . - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

       GELEN DİĞER İŞLER  (Devam)

1.- 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/764; 1/765; 1/740, 3/642; 1/741, 3/643) (S.Sayıları:  552, 553, 554, 555)    (Devam)

E)  BAŞBAKANLIK  (Devam)

1.-  Başbakanlık  2001 Malî  Yılı Bütçesi

2.-  Başbakanlık 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

F)  HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI  (Devam)

1.- Hazine Müsteşarlığı  2001 Malî  Yılı Bütçesi

2.- Hazine Müsteşarlığı1999 Malî Yılı Kesinhesabı

G)   GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ  (Devam)

1.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü  2001 Malî  Yılı Bütçesi

2.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü1999 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

İkinci tur için, Milliyetçi Hareket Partisi Grubundan iki arkadaşımız görüşlerini ifade etmişti. Şimdi, söz sırası, MHP Grubu adına Kütahya Milletvekili Sayın Seydi Karakuş'ta; buyurun Sayın Karakuş. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır Sayın Karakuş.

 MHP GRUBU ADINA SEYDİ KARAKUŞ (Kütahya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülecek olan Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ayrıca, dün, İstanbul'da şehit edilen polislerimize, Cenabı Allah'tan rahmet, ailelerine ve emniyet teşkilatına başsağlığı diliyorum.

Sayın milletvekilleri, öncelikle, Türk sporunun yükünü fiilen yüklenen ve yeni göreve başlayan federasyon başkanlarına da, ayrı ayrı başarılar diliyorum.

Sayın milletvekilleri, spor, insanlık tarihi ile başlayıp gelişen ve hayatın bir parçası olan hareketin kurallar çerçevesinde ortaya konulduğu sosyal bir olgudur. Yaşamak için öldürmek gerektiği felsefesinden ortaya çıktığı da söylenilebilen sporun, bugün, ülkeler arasındaki mücadelelerdeki fonksiyonu küçümsenemeyecek boyutlardadır. Sosyal, ekonomik ve siyasal boyutlarıyla toplumları etkileyen spor olgusu, ülkemizi, tabiî olarak ciddî şekilde ilgilendirmektedir. Türk tarihinin farklı dönemlerinde, toplumu oluşturan kadın ve erkekler tarafından yapılan spor, milletler mücadelesinde büyük rol oynamıştır. O dönemlerde daha çok fizik gücüne dayalı savaşların olması insan gücünün önemini artırmıştır. Dolayısıyla, devletler, kendi insanını güçlü kılmak için yoğun çaba sarf etmişlerdir. Osmanlı öncesi dönemde de, Türklerde, çoğunlukla at ile ilgili binicilik, cirit, gökbörü, çögen, güreş, okçuluk gibi oyunlar oynanırken, hem eğlenilmiş hem de her an savaşa hazır olunmuştur. Osmanlıdan itibaren spor, eğlence aracı olarak da gündeme gelmeye devam etmiştir.

Spora ve sporcuya sahip çıkma, bizzat padişah tarafından garanti altına alınmıştır. Cumhuriyetimizin kuruluşuyla beraber, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bizzat sporla ilgilenmiş, spora ve sporcuya büyük önem vermiştir. Atatürk, 1938'de spor kurumunu yasallaştırarak, spora verdiği önemi ortaya koymuştur. 1938'de çıkarılan 3530 sayılı Beden Terbiyesi Kanunu, hâlâ sporumuzun yasal boyutuyla ana istikametini oluşturmaktadır. Bugün, 3289 sayılı Yasayla yürütülen gençlik ve spor faaliyetlerinin, o günden bugüne kendini geliştirebildiğini ya da kanunların emrettiğini devletin müeyyidelerle yerine getirdiğini söyleyemeyiz.

Bütçesini görüştüğümüz Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, hem gençliği hem de sporu himayesi altına almış görülmektedir. 30 milyon gencimizin bulunduğu ülkemizde, üretken bir neslin, 21 inci Yüzyılda gelişmiş ülkelerle dengeyi sağlayacak, bilgili, eğitimli ve en önemlisi sağlıklı bir gençliği yetiştirebiliyor muyuz?

İlköğretimden başlayan sınav yarışması, okul ile dershane dışına çıkamayan bir hengâme içerisinde sıkıştırarak, ekmek parası kazanmaktan başka bir şey düşünemeyen gençliğin görüntüsü içerisindeyiz. Test çözmekten pek serbest zaman bulamayan öğrenci gençliğimiz, bulduğu boş zamanlarda da vakitlerini değişik zararlı ortamlarda geçirmekte, ruh ve beden sağlıkları bozulmaktadır.

Üretken olmanın temel şartı sağlıklı olmaktan geçer; sağlıklı olabilmenin temel şartı ise, bi-linçli sporu alışkanlık haline getirmektir. Ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarını yeterince karşılayamadığımız insanlarımız, sağlığını kaybetmekte, bunun sonucunda kendisine, ailesine, çevresine ve ülkesine değişik zararlar vermektedir. Böylece, bugün istemeye istemeye de olsa affettiğimiz insanlarımız, tekrar hapishaneleri doldurmakta, buralarda rehabilite edilememenin yanında, illegal işler için yetişmiş eleman durumuna gelmektedirler.

Sporu, sadece basit bir hareket ya da değişik branşlardaki etkinlikler bazında ele alırsak, gerçekleri tam manasıyla görmemiş oluruz. Gelişmiş dünya toplumlarında sporun, hem eğitim aracı olarak değerlendirilmesi hem de ülkelerarası mücadelelerde üstünlük işareti olarak görülmesi, dünya ve olimpiyat şampiyonlarında olduğu gibi zor değildir. Bu bakımdan, Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, Fransa, Kanada, Japonya, İngiltere, İspanya, İtalya ve değişik ülkelerde ülke-mizdeki toplam spor tesisleri ve sporcu sayısının 500-1000 katını bile geçen fark bulunmaktadır.

Sayın milletvekilleri, bu olay, yerine getirilmiş olmak için olmamalıdır. Her yaştaki insanımızın ruh ve beden sağlığı için, üretken bir nesil yetiştirebilmek, böylece dünya devletleri arasında kendine güçlü yer edinecek bir imkân sağlaması için, gençliğe, spora ve sporcuya ciddî önem verilmesine inanmaktayız. Her ne kadar, 1982 Anayasamızın 58 ve 59 uncu maddeleri, gençliğin kötü alışkanlıklara sahip olmaması spor ve sporcunun korunmasını esas alıyorsa da, gerçekte, bunu, ne derece yerine getirdiğimizi iyi değerlendirmeliyiz.

Ayrıca, spor denilince sadece futbol akla gelmemeli; başta, medya olmak üzere, diğer sporları tanıtma ve yayma konusunda yardımcı olunmalıdır.

Hangi spor olursa olsun, insanımız tarafından yapılıyor olması arzuladığımız durumdur.

Sporu alışkanlık haline getirecek temel çalışmalara ilköğretimden başlayarak üniversite bitimine kadar, hatta bir hayat boyu yapılması sağlanmalıdır.

Bugün kâğıt üzerinde okullarımızda beden eğitimi ve spor dersleri bulunmaktadır; ancak, çoğu eğitim kurumlarımızda ya tesis yok veya yetersiz ya da beden eğitimi veya spor uzmanları bulunmamaktadır. 40 dakikalık beden eğitimi derslerinin 20 dakikası öğrencinin giyinmesi ve bir sonraki derse geç kalınmaması için yapılan telkin, beden eğitimi dersini göstermelik hale getirmiştir. Bunun sonucunda da kulüplerin altyapısı oluşmamakta, sporda alışkanlığın kazanılacağı çağda, öğrenci, gereken ilgiyi görememektedir.

Bu bakımdan, sporun gelişmesi ve yaygınlaştırılması için:

Altyapıya önem verilmeli ve tesisler yaygınlaştırılmalıdır.

Bakanlığın desteklediği özel ve tüzelkişilere tesis yaptırılarak, isimlerinin verilmesi çalışmaları yoğunlaştırılmalıdır.

Bakanlığımıza bu konuda destek sağlanmalıdır.

Mahallî idarelerce spor uzmanı bulundurma zorunlu hale getirilmelidir.

Başarılı sporculara burs, barınma gibi değişik imkânlar sağlanmalıdır.

Sponsorluğun desteklenmesi konusunda yasal çalışmalar yapılmalıdır.

Yabancı sporcu transferinin daha dikkatli yapılması özel ihtimam gerektirmektedir.

Spor etkinliklerinin yapılması, tesis, araç, gereç ihtiyacının karşılanması sadece Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünden beklenmemelidir. Yolsuzlukların önlenerek, buralara giden paraların bir kısmının bile spora kanalize edilmesi, bu yönde büyük mesafeler kat ettirecektir. Hapishanelere harcanacak para, eğitim yuvalarına harcanırsa, hapishanelere insan göndermenin yolları engellenmiş olacaktır.

Okullarda beden eğitimi ders saatleri artırılmalıdır. Başarılı sporculara itici güç yardımları yapılmalıdır. Kızların, okuliçi ve okuldışı spor faaliyetlerde bulunmaları teşvik edilmelidir. Kulüplerde beden eğitimi öğretmenlerinden yararlanmalı, beden eğitimi öğretmenliği cazip hale getirilmelidir. İlkokul öğretmenleri, millî sporcular ve yetenekli öğrencilerden yardımcı öğretmen yetiştirilmelidir. Sporcu öğrencilere tahsil hayatı boyunca burs sağlanmalıdır. Amatör spor desteklenmelidir. Bu konuda, profesyonel sporcuların transferlerinden belirli yüzdeler alınarak, amatör spora aktarılmalıdır. Trilyonları alan profesyonel sporcularımız yukarıdan düşmüyorlar, mutlaka, altyapıdan geliyorlar; o bakımdan, amatör spora özellikle bu konuda yardım sağlanmalıdır.

Sayın milletvekilleri, sporun yaygınlaştırılması, gençliğin korunması, öncelikle, onu ciddîye almakla ve yasal yapılanmalarla sağlanacaktır. Yetenekli sporcuların tespiti noktasında yeni yapılanmaya gidilmelidir. Ana sınıfından başlayacak yetenek seçimi, geleceğin şampiyonlarını ortaya çıkacaktır. Bu konuda, Sayın Bakanımızın, özel gayretleriyle organize edilen beden eğitimi ve spor yüksek okullarıyla işbirliği halindeki yetenek seçiminin ve onların spora katkıları konusundaki çalışmaların devamını ve daha iyi noktalara çekilmesini arzu ediyoruz.

Bunun yanında, gençliğimize sosyal, kültürel, ekonomik faydaların sağlanacağı gençlik müsteşarlığı gibi bir yapılanmaya da ihtiyaç olduğuna inanmaktayız. Yetenekli sporcuların tespiti, yeterli düzeydeki antrenör ve spor uzmanlarının pedagojik eğitim almış olmalarına dikkat ederek, altyapıda görev almaları özendirilmelidir.

BAŞKAN - Sayın Karakuş, sürenizi 1 dakika uzatıyorum; lütfen tamamlayınız.

SEYDİ KARAKUŞ (Devamla) - Teşekkür ederim.

Aksi halde, 2000 Sidney Olimpiyatlarında olduğu gibi, millî takımlarımız, antrenör ve sporcuların büyük çoğunluğunu yurtdışında getirme gibi bir durumla karşı karşıya gelecektir.

Federasyonlarımız özerkleştirilerek desteklenmelidir.

Kitlelerin spor yapması noktasında da, işyerlerinde, toplukonutlarda, mahallî idarelerde spor tesisi yapımı zorunlu hale getirilerek, ciddî müeyyideler konulmalıdır. Bu yerlerde, ailelerin, serbest zamanlarını topluca değerlendirebileceği ortamlar mutlaka sağlanmalıdır.

Ülke içi, Avrupa, kıtalararası, dünya ve olimpiyat oyunları gibi spor organizasyonlarında onbinlerden milyarlara varan seyirciyi, bunların iletişiminde -sadece Sidney Olimpiyatlarındaki
15 000 televizyoncuyu dikkate alırsak- harcanan milyar dolarları dikkate aldığımızda, olayın, ekonomik, siyasal ve kültürel fonksiyonlarının hangi boyutta olduğunu daha iyi anlarız. Buna, geçen haftaki Galatasaray maçında ve daha önceki haftalarda yapılan millî maçlarda Meclisin tatil edildiğini de eklersek, herhalde, sporun fonksiyonunu biraz daha iyi anlamış oluruz.

Bu kadar önem arz eden, sosyal bir olgu olan sporun ve gençliğin, sadece Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne bu bütçeyle yüklenmesi, gençliğe ve spora fazla önem veremediğimizin bir göstergesidir. Yine de, hem olimpiyatlarda hem diğer şampiyonalarda Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzün başarıları küçümsenemeyecek kadar ciddîdir.

Yine, bunun yanında, 2001 bütçesinde 6 trilyon liralık bir yatırımla, 2008 olimpiyatlarına hazırlanan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin iki saha bile yapamayacak bu parayla, hem gençliğe hem de spora hizmet etmesi gerçekten zor görünmektedir. Mesleği de spor olan Sayın Bakanımızın ve Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün bu konudaki gayreti yetmemektedir.

Bu vesileyle, hepinizi saygılarımla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Karakuş.

Demokratik Sol Parti Grubu adına üç arkadaşımız konuşacaklar.

Sayın Başkan, süreyi eşit mi kullanacaklar?

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Evet.

BAŞKAN - Demokratik Sol Parti Grubu adına ilk söz, İzmir Milletvekili Saffet Başaran'a
aittir.

Buyurun Sayın Başaran. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA SAFFET BAŞARAN (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Başbakanlık bütçesi üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi, şahsım ve grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Başbakanlık Teşkilatı, 3056 sayılı Kanunla kendisine verilen bakanlıklar arasında işbirliğini sağlamak, hükümetin genel siyasetinin yürütülmesini gözetmek, devlet teşkilatının düzenli ve etkin bir şekilde işlemesini temin etmek, Anayasa ve kanunlarla Başbakana verilen görevlerin yerine getirilmesinde Başbakana yardımcı olmak gibi görevleri yerine getiren, merkez teşkilatı ile buna bağlı ilgili kuruluşlardan meydana gelen, doğrudan Başbakana bağlı bir teşkilattır.

Bu teşkilatın bütçesi hazırlanırken, bir yandan, ilgili kanunda ayrıntıları belirtilen görevleri bütün bir yıl boyunca yerine getirebilmek, hizmetlerin zorunlu kıldığı mal ve hizmetleri alabilmek, diğer yandan, ülke kaynakları, bütçe standartları ve azamî tasarruf ilkesine uyularak hazırlandığını görmekteyiz.

Başbakanlık Teşkilatı içinde yer alan merkez teşkilatı ve buna bağlı kuruluşların 2001 malî yılı için öngörülen ödeneklerin toplamı; yani, Başbakanlık 2001 malî yılı bütçesi 400 601 001 000 000 olarak öngörülmüştür. Bir önceki yıla göre yüzde 9,1 oranında artış gösteren bu bütçenin,
101 388 001 000 000 lirası Başbakanlık Merkez Teşkilatına, geri kalan 299 213 000 000 000 Türk Lirası da merkez teşkilatına bağlı diğer kuruluşlar arasında bütçe standartlarına göre bütçe standartlarına göre dağıtılmıştır.

Yine, bu bütçede yer alan ve Başbakanlık merkez teşkilatına bağlı Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumuna ayrılan ödenek 55 trilyon 470 milyar Türk Lirası, Türkiye Bilimler Akademisinin ödeneği de 1 trilyon 100 milyar Türk Lirasıdır.

Bilimsel araştırma ve geliştirme politikalarının çağımızın en stratejik politikaları olduğu düşünüldüğünde, hem bu kurumlarımıza hem de üniversitelerimize tahsis edilen ödeneklerin yetersiz olduğunu görürüz. Önümüzdeki bütçelerde, ar-ge çalışmalarına ayrılacak ödeneklerin artırılması en büyük dileğimizdir.

Sayın milletvekilleri, bütçeler üzerinde yıllardır yapılan değerlendirmelerde, Başbakanlığa bağlı kuruluşların sayısının çokluğundan şikâyet edilmiştir. Bu değerlendirmelerde haklılık payı olduğuna katılıyoruz. Bugün, sayıları 50'yi geçen bunca kurum ve kuruluş, hiç şüphesiz, bir ihtiyaçtan ve iyi niyetle, çeşitli zamanlarda kurulmuş ve bunların öneminden olsa gerek, en yüksek ve en güçlü organ olan Başbakanlığa bağlanmak suretiyle, bugünlere gelinmiştir.

Gerek Başbakanlıkta gerekse diğer kurumlarımızdaki hantal yapının düzeltilmesi ve devletin yeniden yapılandırılmasıyla ilgili olarak, hükümetimize verilen yetki yasasıyla, hükümetimizce bir erken çözüm aranmış; ancak, yetki yasasının iptaliyle bu süreç uzamıştır.

Sayın milletvekilleri, hükümetimizin iş başına geldiği günden bugüne kadar geçen 19-20 aylık dönemde yaptığı icraatların, sağduyulu her vatandaşımız tarafından takdir ve destek gördüğünü biliyoruz. Yapılan icraatlar, halkımızda, bu hükümete olan güveni artırmaktadır.

Bu kısa dönemde, devlete ciddîyet ve tutarlılık getirilmiştir. Her hafta düzenli olarak toplanan ve kamuoyunu bilgilendiren hükümetimiz, koalisyon hükümeti olmasına karşın, kendi içerisinde uyumlu, kararlı ve ilkeli tutumuyla, tüm sorunların üzerine giderek, ülkeye hizmet iradesini ve arzusunu göstermektedir.

57 nci hükümetimiz ve 21 inci Dönem Meclisimiz, bu dönemde pek çok iş üretti, çok ciddî ve çok somut sonuçlar aldı ve almakta; bunları burada sayarak vaktinizi almak istemiyorum. Hükümetimizin ve Meclisimizin çalışma performansı, hükümetimizin sorunlara koyduğu teşhisler, çözüm önerileri ve yaklaşımları bizleri umutlandırıyor.

18 Nisan 1999 seçimlerinden sonra, 57 nci hükümetle yakalanan siyasî istikrar ve halk desteği sayesinde, bu dönemde, programın, rutin devlet işleri -ki, bunlar arasında, geçmişin istikrarsız ve yanlış uygulamaları sonucunda oluşan yozlaşmalardan devletin ve toplumun arındırılması var- ülkenin ulusal ve uluslararası yeni açılımlara hazırlanması ve ekonominin düzeltilmesi gibi başlıklar altında toplandığını ifade edebiliriz.

Bu kısa dönemde yapılan hizmetler, bundan sonra yapılacakların güvencesini vermektedir. Hükümetimiz, geçmişten devraldığı ağır ve bunalımlı dönemi, bir yandan, kendi kararlı politikaları, bir yandan da halkımızın desteğiyle aşma mücadelesi vermektedir.

Yine, hükümetimiz, bir hukuk devletinde olması gereken duyarlılığı göstererek, her türlü kirlenmişliğin ve yozlaşmanın üzerine gitmekte, bunu yaparken, yasal eksiklikler ve yapılanmalar, Meclisimizin desteği ve katkısıyla giderilmektedir.

Ulusal ve uluslararası sorunlarımız, hükümetimizin ve Meclisimizin büyük bir gayret ve çabasıyla çözüme ulaştırılmaya çalışılmaktadır.

Bilindiği gibi, 57 nci hükümetimizin gündeminde, ekonominin düzeltilmesi, önemli ve öncelikli bir yer tutmaktadır.

Yirmibeş otuz yıldır, toplumumuzda, her gün daha çok, daha büyük ve daha kolay sorun yaratan, toplumsal dengeleri altüst edecek, ülkemizde neredeyse çok ciddî zafiyetler oluşturacak kadar güçlenmiş çıkar ve şer odakları, hemen her yerde, merkezde ve merkezden uzak çevrede oluşmuş, siyasî istikrarsızlıktan yararlanıp, ulusal ekonomiden hak etmedikleri ölçüde pay alarak, bazen doğrudan kendileri, bazen de birbirlerine destek vererek, toplumu temelinden sarsacak duruma gelmişlerdir. Bırakın gelir dağılımındaki adaletsizliği, neredeyse, halka verilecek malî kaynak kalmamıştır. Gelinen noktanın özü, hükümetimizin bugün uğraştığı sorunların fotoğrafı budur. 

Hükümetimizin bu haksız ve adaletsiz yapıyı kırmak ve bir zaman diliminde halkımızın beklentilerini yerine getirebilmek için siyasî ve tarihî sorumluluğu üzerine alarak sergilediği gayret ve çabalar, toplumumuzun, başta bütün dinamikleri ve halkımız tarafından bilinçli olarak desteklenmelidir diye düşünüyoruz.

Sayın milletvekilleri, Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit, Türk siyasî hayatına, bazı siyasilerimizin pek itibar etmediği, çok önemli, çağdaş, kalıcı ve evrensel ölçütler içeren değerler kazandırmış ve kazandırmaya devam etmektedir.

Geçtiğimiz yıllarda yapılan seçimler sonucunda, siyasî istikrar adına çok istenen, salt çoğunluklu tek parti iktidarları kurulamayınca, Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit, daha o yıllarda, demokrasiye olan inancının ve ulusal iradeye olan saygısının gereği olarak, ülkenin koalisyon hükümetleriyle de idare edilebileceği inancını dile getirmiş ve bunu savunarak bugünlere gelinmiştir.

Başbakanımızın bu inancı ve kararlı çabaları sayesinde, bugün, ülkemiz çok önemli bir gücünü ve dinamiğini; yani, siyasî istikrarını, ulusal iradeye ve demokratik kriterlere uygun olarak elde edebilmiştir. Böylece, Türk siyaseti önemli bir dönemeci geride bırakarak, siyasî istikrarı üretir olmuştur; bunu, çok önemli bir aşama olarak görüyoruz ve bugün 57 nci hükümete katılan üç siyasî partimiz tarafından olgunlukla kullanılabilmektedir.

Sayın milletvekilleri, koalisyon olgusu hiç şüphesiz millî iradeye saygı, demokrasiye inanç ve sorumluluk duygusuna dayanır. Koalisyonu kurmak ve yaşatmak ise, siyasî etik, siyasî üslup, güven, diyalog, ülkeye hizmet inancı, dayanışma, paylaşımcılık ruhu, beceri ve hiç şüphesiz ki, genel ahlak kurallarına uymayı gerektirir.

Ülkemizde yıllardır özlemini çektiğimiz, olmasını istediğimiz siyasî etik ve siyasî kültür, bugün, 57 nci hükümetle birlikte hayata geçirilmektedir. Bu siyasî etik ve kültür, toplumda gelişip yerleştikçe, demokrasimiz etkinlik ve işlerlik kazanacak, demokrasi bir yaşam biçimi olacaktır. Toplumsal barış olumlu etkilenecek, böylece, Büyük Önder Atatürk'ün "Yurtta Barış, Dünyada Barış" sözünün birinci ayağı olan yurtta barış, güç kazanacaktır.

İnsanlarımız arasında dayanışma ve paylaşımcılık ruhu gelişecek, bir yandan, ulusal birliğimiz ve ulusal bütünlüğümüz güç kazanacak, diğer yandan, insanlarımız, bugün olduğundan daha ileri düzeyde varlıklarını, bilgilerini ve emeklerini birleştirerek; ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda, birlikte girişimlerde bulunarak, halkımızın girişimcilik potansiyeli güç kazanacak, sağlıklı üretim, hakça paylaşan refah toplumuna ulaşmamız hiç de zor olmayacaktır diye düşünüyorum.

Sayın milletvekilleri, son olarak bir hususu sizlerle paylaşarak sözlerime son vermek istiyorum.

BAŞKAN- Sayın Başaran, son 1 dakikanız efendim.

Buyurun.

SAFFET BAŞARAN (Devamla)- Bizim Ulusal Kurtuluş Savaşımız, bilindiği gibi, savunma amaçlıdır; 1974 Barış Harekâtı da savunmaya yöneliktir.  Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'le beraber yeni devlet yapımızda ve toplum yaşantımızda; "yurtta barış, dünyada barış" ilkesi, savunma amacı taşımayan tüm savaşlara karşı olma ilkesi, muasır medeniyet seviyesinin de üstünü hedef seçen uygarlaşma ilkesi vazgeçilmez politikalarımızdandır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kurulduğundan bu yana barıştan ve uygarlaşmaktan yana tavrını ortaya koymuş, çağdaşlaşma iddiası olan bir devlettir.

Bugün, gelişmiş Batı devletlerinden bazıları, geçtiğimiz aylarda, sözde Ermeni soykırımı iddiasıyla tarihin o dönemindeki gerçeklerini çarpıtarak, ülkemize haksızlık ettiler. Dünyanın çeşitli bölgelerinde sunî anlaşmazlıklar yaratarak savaş ekonomilerini ayakta tutmak ve geliştirmek ve bu yolla zenginleşmek, uygarlığın hangi kriterleriyle bağdaşır? Bugün dünya barışı, çoğu sunî olarak yaratılan bölgesel anlaşmazlık ve gerginliklerle sürekli tehdit altındadır. Çağımızda gelişen bunca değerlere rağmen, dünya barışına ve dünyadaki açlığa ilgisiz kalan, hatta, dünya barışını tehdit eden yaklaşımları sergileyenlerin, tarihin derinliklerinden siyasî ve ekonomik çıkar sağlamaya hakları yoktur.

Sayın milletvekilleri, ülkemiz 20 nci Yüzyıla savaşlarla girmiş, Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün "yurtta barış, dünyada barış" ilkesiyle bu yüzyılı tamamlamak üzeredir.

21 inci Yüzyıla da, Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit'in siyasî üslubunun ve siyasî kültürünün bütün zamanlarda yaşayabilecek objektif ve evrensel değerlerinin etkisinde ve aydınlığında, sevgiyi, barışı ve demokrasiyi el ele büyüterek girecektir.

Bu inanç ve düşüncelerle, tüm bütçelerimizin ülkemize yararlı olmasını diler, hepinize saygılar sunar, Başkanıma teşekkürler ederim. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkürler Sayın Başaran.

Sayın Ali Tekin; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA ALİ TEKİN (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hazine Müsteşarlığı bütçesi üzerinde, Demokratik Sol Parti adına konuşacağım; hepinize saygılar sunarım.

Hazine Müsteşarlığı bütçesini ele alırken, konuyu üç başlık altında incelemek mümkündür; bunlar, dış borçlar, iç borçlar ve bankacılık sektörü olarak düşünülebilir.

Öncelikle, dış borçlardan bahsetmek istiyorum. Türk Hazinesinin, dışborç -anapara ve faiz- ödemeleri bakımından dış dünyada gerçekten güvenilir olduğunu görüyoruz. Son likidite sorununa rağmen -örneğin, dünkü Frankfurt zirvesinde- uluslararası bankalar, Türk ekonomisine olan güvenin, gerçekten devam ettiğini gösterdiler. Geçen günlerde de, uluslararası reyting kuruluşları, Türk ekonomisinin notunda önemli bir sorun olmadığını ifade ettiler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ikinci konumuz, iç borçlar. Türkiye, 1990'lı yıllarda, kamu harcamalarını, önemli ölçüde iç borçlarla yürüttü. Bu dönemde, yüksek getirili ve göreceli olarak risksiz bir yatırım aracı olarak görülen devlet tahvili olgusu, ekonomiye damgasını vurdu; hatta, sık sık "faiz lobisi, rantiye" diye adlandırılan birtakım kesimlerden de bahsedildi. 57 nci hükümet, bu borçlanma-faiz sarmalını ortadan kaldırmaya yönelik ciddî adımlar attı. Malumunuz, 1990 Aralık ayında uygulamaya konulan ekonomik istikrar ve yapısal reform programı bağlamında, kamu harcamalarının kısılması ve döviz kurlarının önceden ilan edilerek, faizle ilgili beklentilerin çerçevesinin çizilmesi amaçlanmıştı. Peki, bu programın sonuçları, içborçlar konusunda nasıl oldu? Ortaya, şöyle bir resim çıktı: Faizler, 1999 yılındaki ortalama yüzde 108 düzeyinden, 2000 yılında yüzde 38'lere kadar düştü. Böylece, devletin taşımak zorunda olduğu faiz yükünde, 2000 yılı için, yaklaşık olarak 20 milyar dolarlık bir azalma olduğunu görüyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, şimdi, gelelim bankacılık sektörüne. Bu alanda da üç değişik olaydan bahsetmemiz mümkün; bunlardan bir tanesi, yeni kurumsal yapılanmalar; ikincisi, devlet bankalarının durumu ve üçüncü olarak da, bankalardaki likidite sorunundan bahsetmek olası.

Tanınmış, uluslararası ekonomi politik uzmanlarından Robert Gilpin'e göre, geri kalmış ülkelerin geri kalmışlıktan kurtulabilmeleri için, ellerindeki en önemli politik araçlardan birisi, piyasa kurallarını denetleyecek, gözetleyecek, gerektiği zaman piyasanın aksaklıklarını tamir edebilecek bir devlet yapısına, devlet kapasitesine sahip olmak.

Ülkemizde de, finans piyasalarının önündeki başıbozukluğu, haksızlıkları ve hukuksuzlukları ortadan kaldırmak için kurulan Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu, ülkemizde, sözü edilen bu piyasa onarıcı devlet aygıtının önemli bir parçası haline gelmiştir. Böylece, hükümetimiz, finans kesimini modernize etmek için, çok önemli bir adım atmıştır. Ne yazık ki, ülkemizde, zaman zaman beliren negatif siyaset anlayışı yüzünden, bu düzenlemelerin çok daha önce yapılması gerektiği halde, yapılması mümkün olmamıştı.

Bir diğer önemli gelişme, geçen aylarda, daha doğrusu geçen ay, Ziraat Bankası, Halk Bankası, Vakıflar Bankası ve Emlak Bankasının; yani, en önemli kamu bankalarının, önce özerkleştirilmesi, daha sonra da özelleştirilmesi yönünde atılmış olan birtakım düzenlemeler. Bu girişim, bir taraftan, ekonomide kaynakların etkin kullanılmasını sağlarken, diğer taraftan, Türk siyasetinin üzerinde dolaşan en önemli ahlakî gölgelerden birinin de ortadan kalkmasına yol açacaktır. Geçmişte, birtakım siyasî ya da kişisel amaçlarla, hoyratça kullanılmış olan kamu bankalarını, bütün siyasî çekiciliğine rağmen ve geçmişin reflekslerinin tam tersine, kontrolünden çıkarmayı kabul eden bu koa-lisyon hükümetinin ortağı olan partileri kutluyorum. Böylece, vatanseverliğin güzel bir örneğini vermiş oldunuz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son haftalarda, bankacılık sektöründe bazı sorunlar yaşandı. Bu sorun, hükümetimizin, ABD gibi dost ülkelerin ve IMF gibi uluslararası finans kuruluşlarının ortak çaba ve katkılarıyla aşılmış durumda. Bu sorunun nedenleri konusunda çok değişik teoriler var; ama, görünen o ki, şöyle bir mekanizma işledi: Yabancı yatırımcılar, ellerindeki dövizi Türk Lirasına çevirmeye çalıştılar. Türk Lirasıyla döviz alma taleplerini karşılarlarken, bir taraftan, piyasadan Türk Lirasını çekmek durumunda kaldılar; çünkü, karşılığında döviz satın alıyorlardı ve bu, piyasada, bir likidite daralmasına yol açtı.

Merkez Bankasının uyguladığı, piyasaya ancak döviz karşılığı TL sürme ilkesi gereğince -ki, bu ilke enflasyonla mücadele programının bir parçası- piyasada azalan TL miktarından dolayı faiz-lerde bir miktar sıçrama söz konusu oldu. Bu konunun tartışması, önümüzdeki günlerde daha çok verinin ortaya çıkmasıyla daha sağlıklı bir şekilde yapılabilecektir; ancak, birtakım genel değerlendirmeler yapılması ve sonuçlar çıkarılması mümkündür.

Değerlendirmelerden bir tanesi; 1980'lerin sonunda uygulamaya konulan konvertibilite uygulamasının, yani dış finansal ilişkilerin liberalizasyonunun, ülkeye para giriş çıkışında kamu otoritesinin etki alanını daralttığıdır. Küresel ekonomide konvertibilite kaçınılmaz olduğuna göre, burada söylememiz gereken şey, ekonomi politikalarının çok özenli olarak yürütülmesi gerektiğidir.

İkinci değerlendirme; bu sorunun, hükümetin sorumsuz politikaları sonucu ortaya çıkmadığıdır. Geçmişteki krizler, hükümetlerin, popülist, göz boyamaya yönelik enflasyonist politikaları sonucu ortaya çıkarken, bu seferki sorun, tam tersine, hükümetin enflasyonla mücadele programı çerçevesinde ortaya çıkmıştır.

Biliyorsunuz ki, 1970'lerden beri Türkiye'de en düşük enflasyon, 1982 yılında, yani 12 Eylül yönetimi altında yüzde 27 olarak gerçekleşti. O günlerden bu yana hükümetler, ne yazık ki, enflas-yonu düşüremedi. Geçenlerde açıklanan rakamlara göre, enflasyon, uzun yıllar sonra ilk defa yüzde 30 bandına çekilebildi. 2001 yılı için ise, enflasyon hedeflerinin yüzde 10 bandına ayarlanmış olduğunu görüyoruz. Bu hedef gerçekleştiği takdirde, Türkiye için gerçekten tarihî bir başarı olacaktır. Bu hükümet, başka hiçbir şey yapmasa ya da yapamasa dahi, yalnızca, ama yalnızca enflas-yonu yenmesi, gelecek kuşaklara, yani bugünün gençlerine ve çocuklarına verdiği tarihî bir hediye olacaktır.

Sayın milletvekilleri, son olaylarla ilgili üçüncü değerlendirme şudur: Türkiye'nin, belki de soğuk savaş döneminde olduğundan bile daha değerli, prestijli bir ülke haline geldiğini gözlemli-yoruz. Zaman zaman pürüzler ortaya çıksa da, dış dünyayla eklemlenmiş, yani entegre olmuş bir Türkiye, yarattığı "karşılıklı bağımlılık" nedeniyle, hem dünya politikasında önemli yer işgal eden devletlerin hem de uluslararası kamu kuruluşlarının üzerinde önemle durdukları, hakkında politik ve ekonomik risk almaktan çekinmedikleri bir konuma gelmiştir.

Amerika Birleşik Devletlerinin, Avrupa Birliğinin, Japon Hükümetinin, IMF ve Dünya Bankasının, ülkemizin ekonomik dirliğiyle bu kadar yakından ilgilenmesi ve gerektiği zaman yardım elini uzatması, boşuna değildir. Çünkü, bu ülkeler, Türkiye'ye ve onun geleceğine pek çoğumuzdan daha iyimser bir gözle bakmaktadırlar.

Dördüncü değerlendirme, teknokratların ekonomi politikası oluşumundaki rolleri hakkında. Ülkemizde, demokrasiyi dar bir çerçevede algılayan bazı kesimler, her konuyu siyasetçilere havale etmeyi bir marifet sayıyorlar. Oysa, başarılı politikaların arkasında siyasetçilerle teknokratların çoğu zaman sağlam bir işbirliği olduğunu görmek durumundayız.

Dolayısıyla, Hazine Müsteşarının, Merkez Bankası Başkanının ya da Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu Başkanının ekonomi politikasına yaptığı etkin katkıları eleştirmek, gerçekten büyük bir haksızlıktır. Oysa, gelişmiş ülkelerde, ekonomi, siyasetin dar ve çatışmalı ortamından göreceli olarak yalıtılmıştır. Amerika Birleşik Devletlerinde, Merkez Bankası Başkanı Alan Greenspan'in hareket özgürlüğünü herkes bilir. Japonya ve Güney Kore gibi demokrasilerde de ekonominin "teknokratik özerklik" ilkesi çerçevesinde yönetilerek ne türlü başarılar elde edilebileceğini hep birlikte gördük.

Seçim ekonomisi uygulamayan, popülizme kaymayan politikaları, elbette, herkesin anlaması mümkün değil; ama, dileriz ki, herkes bunu zamanla öğrenir.

BAŞKAN - Sayın Tekin, son 1 dakikanız efendim.

ALİ TEKİN (Devamla) - Teşekkür ederim.

Son olarak şu değerlendirmeyi yapabiliriz: Son parasal dalgalanmalar, hükümete, şevk vermiştir, reformist bir enerji enjekte etmiştir. Kimilerinin beklediği gibi, hükümette bir reform yorgunluğu yoktur. Hükümetin reform çabalarını sürdürmeye kararlı olduğunu, hem iç piyasa hem de dış piyasa, gerçekten, çok iyi bir şekilde algılamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, hükümetin, ekonomide başarılı olduğu ve olacağı yönündeki özgüvenini anlayabiliyoruz; çünkü, Atatürk'ün belirttiği gibi, Türk toplumu, eğer, kendine güvenip çok çalışırsa, çağdaş uygarlık düzeyini yakalamaması için hiçbir sebep yoktur.

2001 yılı bütçesinin, Hazine Müsteşarlığımız ve ulusumuz için hayırlı olmasını diliyor, he-pinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Tekin.

Samsun Milletvekili Sayın Tarık Cengiz, buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA TARIK CENGİZ (Samsun) - Sayın Bakan, sayın milletvekilleri, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Demokratik Sol Parti Grubu adına konuşmama başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hızlı teknolojik gelişmelerle birlikte insan yaşamındaki önemi ve yeri gün geçtikçe artmakta olan beden eğitimi ve spor, aynı zamanda temel eğitimin amaç ve hedeflerinin çoğunluğunun bir arada kazandırılabildiği tek ve önemli disiplin ve sosyal bir olgudur.

Beden eğitimi ve sporun, bireyler ve de toplum için bu işlevi yerine getirebilmesi de, ancak nitelikli, araştırıcı, üretken, yetiştirilmiş insangücü ve çağdaş örgütlenmesiyle mümkün olacaktır.

Günümüzde, pek çok ülkede, insanların spora olan gereksiniminin henüz tam olarak farkında oldukları söylenemez. Oysa, teknolojideki önemli gelişme sonrası çalışma hayatında gittikçe artan oranda hareketsizlik ya da tek yönlü yüklenmelere bağlı olarak kalp-dolaşım ve kas-iskelet sistemi problemleri, diyabet, şişmanlık ve stres gibi rahatsızlıkların artmasına yol açmıştır. Halbuki, bilimsel araştırmalar ve çalışmalar, bu rahatsızlıkların önlenmesinde ve iyileştirilmesinde, sporun en uygun ve maliyeti en düşük tedavi edici araç olduğunu ortaya koymaktadır.

Sporu geniş halk kitlelerinin yaşam biçimi haline getirmiş ülkelerdeki birey başına düşen ilaç ve tedavi giderlerinin düşüklüğü ve dengeli toplum görüntüsü, kitle sporu, bir başka deyişle, herkes için spora yapılan yatırımın doğal bir sonucu olarak görülmekte ve değerlendirilmektedir.

Dünyada ve ülkemizde spor alanındaki mevcut anlayış ve uygulamaları bir ölçüde değerlendirip irdeledikten sonra, hükümetimiz döneminde sporda hak edilen gelişmelerin hızlı bir şekilde sürdüğünü de memnuniyetle ifade etmek isterim.

Sporda başarılı olmanın ve spor bilincinin geniş kitlelere yayılmasının sağlanabilmesi için gerekli olan spor eğitiminin, istisnasız bütün insanlarımıza en iyi şekilde verilmesi, spor teşkilatının temel hedefleri arasında bulunmaktadır. Bu anlayışa uygun olarak, toplumu bilinçlendirmenin yanında, spor eğitiminde, başta sporcular olmak üzere, antrenör, hakem ve diğer spor elemanlarının yetiştirilmesi yönündeki çalışmalar, hızlı bir şekilde sürdürülmekte ve üniversitelerle de yoğun bir işbirliği yapılmaktadır.

Ülkemizde, cumhuriyet tarihinden günümüze kadar yapılmış olan sentetik, müstakil atletizm sahasının sayısı, Ankara, İstanbul ve İzmir'de olmak üzere sadece 3 adetti. Bütün spor dallarının temeli  ve olimpiyatların en popüler spor dalı olan atletizmde, Sydney Olimpiyat Oyunlarından sonra başlatılan Atletizmde Atılım Projesiyle, öncelikli belirlenen 10 ilde sentetik, müstakil atletizm sahası yapılması çalışmalarına başlanmış olup, 2001 yılında da bitirilmesi ve hizmete sunulması planlanmıştır. Spor teşkilatının en önemli hizmet projelerinden birisi olan bu çalışma sonucunda, Türkiye, atletizmi ülke geneline yaygınlaştırırken, geleceğin Avrupa, dünya ve olimpiyat şampi-yonu sporcularını yetiştirecek tesisleşmeyi de gerçekleştirmiş olacaktır.

Sydney Olimpiyatlarında alınan sonuçlar neticesinde, spor kamuoyumuzun hassasiyeti beni fazlasıyla memnun etmiştir. Artık, halter, güreş, boks, judo gibi dallar dışında da kürsüde olma isteğimiz, olimpiyat başarısının dinamiği olacaktır. Tüm branşların temeli olan atletizm dalında yapılacak olan yatırım kararı, spor alanında gerçekten bir devrimdir ve buradan iddia ediyorum ki, bu büyük proje sayesinde, 2004 ve 2008 olimpiyatları, ulusumuz için çok büyük başarılar getirecektir. Bu kararı alan ve uygulayan Sayın Bakanıma ve Genel Müdürlüğümüze teşekkür ediyorum.

Sydney'de, Güney Kore'nin, sadece okçulukta aldığı madalya sayısının bizim toplam madalya sayımızdan fazla olması ve komşumuz Yunanistan'ın, atletizmde, 200 metre erkeklerde ve bayanlar ciritte olimpiyat şampiyonları çıkardığı gerçeği karşısında, bu projenin önemi daha da belirginleşmektedir.

2001 yılında İstanbul, Ankara ve Antalya'da yapılacak olan erkekler basketbol Avrupa şampi-yonası finalleri ile yine 2001 yılında Samsun'da yapılacak olan bayanlar hentbol Avrupa şampi-yonası finalleri organizasyonları, ülkemiz açısından çok önemlidir. Bu önemli organizasyonlara Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzün, gereken desteği vereceğine olan inancım tamdır.

Olimpiyat oyunlarına talip bir ülke olarak, artık, basınımızın da, futbol dışında da bu ülkede spor branşları olduğunu, sadece olimpiyatlar esnasında değil, sürekli olarak hatırlaması ve öneriler sunmasını beklemekteyiz. Televizyonlarımızda spor programlarının, artık, yalnızca futbolu değil, tüm branşları içermesini de arzu etmekteyiz.

Avrupa Birliğini hedef seçen ülkemizde, ilköğretim okulları ve liselerde beden eğitimi dersleri 1 saat değil, Avrupa Birliğinin standardı olan ve Erasmus kriterleri arasında sayıldığı gibi, 3 saat olmalıdır. İthal etmek yerine, sporcu yetiştirmenin gerektiği gerçeği artık görülmelidir. Duyarlı, tutarlı, spor kültürü olan bir halk kitlesi oluşturalım. Futbol dışında neredeyse tüm dallara insanımızın yabancılaştığı gerçeğini kabullenerek, diğer branşları da gereken seviyelere çıkaralım ve neticede, Ulu Önder Atatürk'ün dediği gibi, zeki, çevik ve iyi ahlaklı sporcular yetiştirelim.

Sonuç olarak, Genel Müdürlüğün, gençlik ve spor sektöründe, bilimsel ve teknolojik  gelişmelerin ışığında, toplumsal değişme hızının ortaya çıkardığı gereksinimleri karşılamak için, demokratik, katılımcı, dinamik, etkinliği ve verimliliği gözeten, özerk, hizmetlerde ve yönetimde kaliteyi temel alan bir anlayış içinde, bundan sonra da başarılı çalışmalarını sürdürmesini diliyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Cengiz.

Anavatan Partisi Grubu adına iki konuşmacı var Sayın Başkan, eşit mi kullanıyorlar?

 BEYHAN ASLAN (Denizli) - Evet.

BAŞKAN - Peki.

İlk söz, Ankara Milletvekili Birkan Erdal'ın.

Buyurun Sayın Erdal. (ANAP sıralarından alkışlar)

Sayın Erdal, süreniz 15 dakikadır.

ANAP GRUBU ADINA BİRKAN ERDAL (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Başbakanlık bütçesi üzerinde Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi, şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, Başbakanlığın en önemli görevi, bakanlıklar arasında işbirliğini ve koordinasyonu sağlamak, hükümet programı ve kalkınma planları ile yıllık programların uygulanmasını takip etmek, devletin tüm mekanizmalarının ahenk içerisinde işlemesini sağlamaktır.

Türkiye, 1999 yılında içeride ve dışarıda karşı karşıya bulunduğumuz sıkıntıların neredeyse tamamını unutturacak ölçüde büyük iki felaketi yaşadı. Tüm birimlerin, her zaman olduğundan daha verimli, dinamik ve kesintisiz çalışmasını gerektiren bir süreci de beraber getirdi. Tarihin en ağır doğal afetleri arasında  yer alan Marmara ve Düzce depremleri, tüm acı sonuçlarıyla beraber, alınması gereken önlemleri değerlendirmek ve uygulamak açısından büyük önem taşımaktadır. Bu tür felaketlerin bir daha asla yaşanmaması, en büyük dileğimizdir.

Öte yandan, bir deprem ülkesi olduğumuz da bir gerçektir. Bu sebeple, depremlere karşı tedbirlerin önceden alınabilmesi ve deprem olduğunda, çalışmaların hızlı ve kesintisiz sürdürülebilmesi için, Türkiye Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğünün kurulmuş olmasını, Sivil Savunma Teşkilatında ve Kızılayda yeniden yapılanma çalışmalarının başlatılmasını memnuniyetle karşılı-yoruz.

Tüm bu yeni oluşumlar, kamuoyunun, her zamankinden daha verimli, dinamik ve kesintisiz çalışan bir sisteme duyduğu özlemin karşılanması açısından da ayrı bir önem taşımaktadır. Uzun yıllardır, kadro şişkinliği ve verim düşüklüğünün yanı sıra, kaynak israfı sorunlarıyla iç içe yaşamakta olan kamu sistemi yönetim anlayışı, yerini, yalnızca depremle ilgili çalışmalarda değil, diğer sorunların çözümünde de, kararlı, iç ve dış problemlere çözüm getiren, çağın teknoloji ve bilgisine uygun hareket edebilen etkin bir anlayışa devretmelidir. Bu anlayış çerçevesinde, 55 inci hükümet döneminde oluşturulan İnsan Hakları Koordinatör Üst Kurulunun Başbakanlığa bağlı başkanlığa dönüştürülerek yetkilerinin artırılması, insan hakları bilincinin ülke çapında yaygınlaştırılması ve insan hakları ihlallerine meydan verilmemesi için, hukukî ve idarî altyapının oluşturulması açılarından önem taşımaktadır.

Bildiğiniz üzere, 2001 yılı, Sekizinci Beş Yıllık Planın da ilk uygulama yılıdır. Planın önde gelen hedefi, Türkiye ekonomisinin parametrelerini, Avrupa Birliği standartlarına yükseltmektir. Bu anlamda, ekonomik istikrar programı ve Kalkınma Planının bir arada uygulanması, bu konuda önemli bir aşamayı ifade etmektedir.

Sayın milletvekilleri, takdir edeceğiniz üzere, başlatılan bu sürecin geri dönüşü yoktur ve kararlılıkla sonuna kadar sürdürülecektir. Tüm istikrar programlarının uygulanmasında olduğu gibi, maalesef, bu kez de, çalışan kesimlerin beklentilerini karşılayacak oranda iyileştirmeler yapılamadığı açıktır.

Bilindiği üzere, işgücünün tam ve etkin olarak kullanılabilmesi, ancak, yapılacak norm kadro çalışmalarıyla sağlanabilir. Başbakanlığın, merkez teşkilatı için yaptığı çalışmaların, diğer kamu kurum ve kuruluşlarında da uygulama bulabilmesi gerekmektedir. Diğer taraftan, yıllardır konuşulan, kamu personeli rejimiyle ilgili çalışmaların ne zaman sonuçlanacağını da merakla beklediğimizi ifade etmek isterim.

Bugün, kamu personeli arasında, ücret bakımından, hizmetin niteliğinden kaynaklanmayan ciddî farklılıklar bulunmaktadır. Başbakanlık merkez teşkilatı ile Başbakanlığa bağlı kuruluşlar arasında bile ücret farklılığı görülmekte.  Örneğin, bağlı kuruluşların şube müdürleri kadro karşılığı sözleşmeli olarak çalışırken, merkez teşkilatında uzman kadrosunda çalışanlara tanınan bu hak, şube müdürlerine tanınmamaktadır. İşçi ve memur kadroları arasında, KİT'ler ve bakanlık personeli arasında da aynı sorunlar görülmektedir.

Kamu personelinin göstergelerinde de çarpıklıklara rastlanmaktadır. Örneğin, her ikisi de genel idarî hizmetler sınıfında yer almasına karşılık, idarî daire başkanlıklarına 3 000, teknik daire başkanlıklarına 3 600 ekgösterge verilmektedir. Bir KİT'in APK daire başkanı, teknik personel olduğu için 3 600 ekgösterge alırken, diğer bir KİT'in APK daire başkanı, idarî personel olarak
3 000 ekgösterge almaktadır. Bu farklılığın, işin niteliğinden kaynaklandığını kabul edebilmek mümkün değildir.

Diğer taraftan, genel müdür yardımcıları da, teknik daire başkanları gibi 3 600 ekgöstergeyle çalışmaktadırlar. Ayrıca, genel müdür ve genel müdür yardımcısı arasında ekgösterge bakımından görülen uçurum, başka hiçbir makam kademesinde görülmemektedir.

Kamu personeli arasında ücret dengesizliklerinin giderilmesine yönelik çalışmalar sırasında, diğer hususların yanı sıra, yukarıda örnekleme ihtiyacı duyulan hususların özellikle dikkate alınması gerekmektedir. Başbakanlık merkez teşkilatındaki şube müdürlerinin kadro karşılığı sözleşmeli personel olması, idarî daire başkanlarına da 3 600 ekgösterge verilmesi, genel müdür yardımcılarının ekgöstergesinin 4 800'e yükseltilmesi sağlanmalıdır. Benzer farklar, yıllar boyu getirilen istisnalar ve küçük küçük değişiklikler sonucunda, devlet personel rejimini karmakarışık bir yapıya sokmuştur. Uzun süredir de, Başbakanlıkta, devlet personel rejimi çalışması yapıldığı bildirilmektedir. Umarız, bu çalışmalar, artık, bir sonuca ulaşır ve bu karmaşaya bir nihayet verilir.

Değerli milletvekilleri, kamu yönetiminin yeniden yapılandırılması amacıyla 1999 yılında, Başbakanlıkça "Kamunet" adı altında bir proje başlatılmıştır. Kamuda verimliliği, hizmetlerin kalitesini ve hızını artıracak, malzeme ve zaman tasarrufu sağlayacak olan bu projenin, en kısa sürede tamamlanmasını temenni ediyoruz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Başbakanlığın esas fonksiyonu olan bakanlıklararası koordinasyon görevini tam ve eksiksiz olarak yerine getirmesi açısından, Başbakanlık merkez teşkilatının nitelik ve teknik kabiliyeti de büyük önem taşımaktadır.

Çağımız, hızlı karar alma ve bu kararları süratle uygulamaya koyma çağıdır. Düşünce hızında çalışma üzerine kitaplar yazılmaktadır. Hızlı karar almanın ve hızlı aksiyona geçmenin şartı, yetkilerin dağıtılması ve yerinden yönetimdir. Merkezî karar mekanizmalarının tarihin derinliklerine ışınlandığı günümüzde, Başbakanlığın da, yetkileri tek merkezde toplayan uygulamalardan, daha fazla geç kalmadan uzaklaşacağına inanmak istiyoruz.

Örnek olsun diye söylüyorum; halen, herhangi bir kamu kuruluşunda çalışan bir memurun, bir mühendisin veya herhangi bir personelin yurtdışına gitmesi için, önce, o kuruluştaki ilgili amirin uygun görüşü, kuruluş genel müdürüyle beraber kuruluş yönetim kurulunun kararı gerekmekte; bu karar, ilgili bakanlığın bağlı ilgili kuruluşlar daire başkanlığına gönderilmekte; bu daire uygun bulursa, bağlı olduğu genel müdür muavinliği kararıyla genel müdür oluruna gitmekte; oranın da uygun bulması halinde, müsteşar muavininin takdimiyle, yazı, müsteşar tarafından Başbakanlık onayına sunulmaktadır. Başbakanlıktaki Dış İlişkiler Daire Başkanlığında çalışan uzmanlar da, bu talebin uygun olup olmadığını inceleyerek, görüş bildirmektedirler. Bu görüş, aynı sırayla, ilgili kuruluşa geri döndüğünde, gidilecek olan seyahatin süresi geçmediyse, toplantının tarihi geride kalmadıysa, ilgili, bu seyahate gidebilmektedir. Bu belirttiğim prosedür, herhangi bir abartma değildir, ayniyle vakidir; bilginin serbest dolaşımı çağında, düşünce hızında çalışma çağında bizim memleketimizde uygulanmaktadır.

İnanıyoruz ki, Başbakanlık kadrolarının çok daha önemli ve öncelik taşıyan görevleri vardır. Yurtdışı geçici görevlendirmeler, bu amaçla tespit edilmiş bütçe ödenekleri aşılmamak ve ödeneklere aktarma yapılmamak kaydıyla, bakanlıklar ile bağlı ve ilgili kuruluşlarda bakan veya yetki vermesi halinde müsteşarlar, üniversitede rektörler, diğer kurum ve kuruluşlarda ise, birinci derecede yetkili ita amirlerinin onayıyla rahatlıkla yapılabilir.

Başbakanlıkta, çağımıza uygun olarak başlatılmış olan personel hareketlerinin e-mail'le internet üzerinden talep edilmesi ve cevaplandırılması uygulamalarının, uygulamada çıkan tereddütler giderilerek tekrar başlatılacağına ve bu uygulamanın diğer sahalarda da yaygınlaştırılacağına inanıyoruz.

Çağımız hız çağı; dünya çok daha küçüldü, eskisinden çok daha hızlı dönüyor. Buna uygun olarak, hiç olmazsa, artık, rutin işlerde, ilgili bakanlara, bakanlık personeline, hemen hemen hepsi üçlü veya dörtlü kararnamelerle; yani, bakanın, başbakan yardımcılarının ve başbakanın imzalarıyla atanmış kamu kuruluşları yöneticilerine hak ettikleri itimadın gösterilerek yetkilerin delege edileceği ve Başbakanlık merkez teşkilatının çok daha hızlı ve verimli çalışacağına inanıyoruz.

Devletin daha verimli çalışmasını temin edecek şekilde, koordinasyonu kuvvetlendirici, Yüksek Planlama Kurulu, Özelleştirme Yüksek Kurulu ve benzeri Başbakanlık kurullarının daha sık toplanarak, kamuoyuna ve piyasalara "işlerin sahibi var" kanaatini verecek çalışmaların artacağına inanmak istiyoruz.

Son olarak, çağımızda "olmazsa olmaz" olan şeffaflığın tüm devlet kademelerine yerleşti-rilmesi çalışmalarına Başbakanlığın büyük katkıları olabileceğini biliyoruz. Bu amaçla, artık, birçok Avrupa ülkesinde uygulamaya başlanmış örneklerden yararlanılabilir. Bu çerçevede, öncelikle, tüm devlet ihalelerinin internette yapılmasının iyi bir adım olacağını düşünüyoruz. Başbakanlık, öncelikle merkez teşkilatı ve devlet bakanlıklarında başlatacağı bu uygulamayı, kısa sürede tüm kamu kuruluşlarına yaygınlaştırabilir.

Sayın Başbakanlık Müsteşarından, biraz önce, dışarıda öğrendiğim bir husus, beni bu konuda oldukça ümitlendirdi. Son deprem konutlarının, Dünya Bankası kredisiyle yapılan ihalesinin ilk bölümünde bu sistem uygulanmış ve ihale internetten yapılmış. Sayın Müsteşar, son derece başarılı sonuç alındığını, her türlü tenkitin bu sistem sayesinde ortadan kalktığını söylediler. İnanıyorum ki, bu uygulamalar, 2001 yılı içerisinde, Başbakanlıktan başlayarak, dalga dalga tüm kamu kuruluşlarına, tüm bakanlıklarımıza yayılacak ve şeffaflık yönünde çok çok önemli bir adım atmış olacağız.

Başbakanlık bütçesinin, her türlü iç ve dış olumsuz şartlara rağmen, yapılabileceğinin en iyisi olarak ve aşırılıktan kaçınan bir bütçe olmak üzere hazırlandığına inanmaktayım.

Sayın milletvekilleri, sözlerime burada son verirken, bu yasama döneminde, hepimizin, üze-rimize düşen büyük sorumlulukların bilincinde olduğumuzu ifade ederek, saygılar sunuyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - İkinci söz, Nesrin Nas'a ait.

Buyurun Sayın Nas. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA NESRİN NAS (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anavatan Partisi Grubu ve şahsım adına, Hazine bütçesi üzerindeki görüşlerimi belirtmek için yüksek huzurlarınızdayım; bu vesileyle, bütçenin, tüm ülkeye hayırlı olmasını diler, Yüce Heyetinize saygılarımı arz ederim.

Sayın milletvekilleri, uygulamakta olduğumuz ekonomik programın ve IMF ile yapılan üç yıllık stand-by düzenlemesinin birinci senesi, neredeyse, bitiyor; ancak, henüz programın bir yılı bile dolmadan, program, başarısız olmakla itham ediliyor. Bu, açıkçası, biraz haksız bir eleştiri. Evet, belki, programda ilk yıl hedeflerinin, özellikle enflasyon hedeflerinin gerisinde kalındı; ancak, yıllarca yüzde 70'ler bandında seyreden enflasyon, bu programla, yıllar sonra ilk kez 30'lar bandına indirildi. Bu, ciddî ve önemsenmesi gereken bir başarıdır.

Son yirmibeş yılını yüksek ve yapışkan bir enflasyonla yaşayan bizim gibi ülkelerde, insanların, satın aldıkları mal ve hizmetlerin fiyatlarının arttığını gözlediği sürece enflasyonun düşmediğini düşünmeleri, son derece normaldir. Çünkü, bizim gibi alım gücü düşük ülkelerde, mal ve hizmetlerin fiyatlarından çok, elde edilen gelirin alım gücü enflasyonun olup olmadığını gösterir. Yani, insanlar için enflasyon ya var ya da yoktur. Yani, enflasyon kavramı, reel gelir kavramıyla ilişkilendirilir. Bu nedenle, ekonomik kararlar, gerçeğin beklentilere yansıtılmasıyla değil, ekonomik aktörlerin hissiyatlarının; yani, beklentilerinin kararlara yansıtılmasıyla alınır. Bu da, enflasyonun tek haneli rakamlara düşürülmesinin önündeki en büyük engeli oluşturur. Doğal olarak, bu çelişkiyi çözemeyen programların başarılı olması çok zordur. Çelişkiyi giderebilmenin yolu ise, teknik değil, siyasî platformdaki ikna gücüdür.

Sayın milletvekilleri, 2001 bütçesine bakınca, enflasyonla mücadele programının uygulamasında bir gevşemeden söz etmek mümkün değildir. Bütçede, enflasyon hedefi toptan eşyada yüzde 10, tüketici fiyatlarında yüzde 12'dir. Bu hedefleri çok iddialı bulabilirsiniz; ancak, bu hedef-ler, programın 3 yıllık olduğu düşünülerek değerlendirilmelidir. Dolayısıyla, çıtanın aşağı düşürülmemesi son derece önemlidir. Çünkü, globalleşen dünyada, rekabet, kesinlikle ekonomik işletmeler düzeyindeki gerçek kârlılıktan ve verimlilikten geçiyor. Enflasyon nedeniyle kısa vadeye tutsak olmamız ise, bu focus'un sürekli olarak arka plana itilmesine, yapısal ve kurumsal etkinlik arayışının bir türlü ana gündemimize girmemesine yol açıyor.

Sayın milletvekilleri, enflasyon düştükçe, top, yavaş yavaş özel kesime geçecek. Düşen enflasyon ve faizler, normal işletme ekonomisini ve faaliyet kârlılığını yeniden gereken önemine kavuşturacak. Ancak, özel kesimin, kendi inisiyatifindeki alanda da çok zorlu bir dönemde olduğu kesin. Giderek yoğunlaşan global rekabet ve teknolojik devrim, işletmelerin, hem mevcut operas-yonlarını daha verimli hale getirmelerini ve fiyattan çok maliyete odaklanmalarını, hem de yeniden yapılanma, ortaklık arayışı gibi stratejik çabalarını sürdürmelerini zorunlu kılıyor. Fert başına millî gelirin 3 000 dolar eşiğinden kurtarılması da -son tahlilde- buna bağlı, başımızı ağrıtan diğer pek çok sorunun çözümlenmesi de buna bağlı.

Evet, uygulamakta olduğumuz programın en başarılı yönlerinden birisini de iç ve dışborçlanma oluşturuyor. 2000 yılını 1999 yılının içborçlanma uygulamalarıyla karşılaştırdığımızda, bu başarı açıkça görülüyor. 1999 yılında borçlanmanın vadesi bir yıldan kısa iken, 2000 yılında vade ortalaması bir yıla uzamıştır.

En çarpıcı husus ise, faiz ortalamasıdır. 1999 yılında, iç borçlanma faiz ortalaması yüzde 105,5 iken, 2000 yılının ilk on ayı itibariyle bu oran, yaklaşık yüzde 36'ya gerilemiş bulunmaktadır. Dolayısıyla, 2000 yılı faiz giderleri, bir önceki yılın yüksek faizlerini taşıyordu; 2001 yılı faiz giderleri ise bu yılın düşük faizlerini yansıtıyor.

Kısaca, devletin, 2001 yılında ödeyeceği faizler, 2000 yılında ödenen faizlerin hemen hemen 20 milyar dolar altında; yani, bütçedeki faiz giderleri, nominal olarak yüzde 21 azalmış. Dolar cinsinden bunu hesaplarsak, yüzde 30'a yakın bir oranda azalmış. Bu yılın fiyatlarıyla alırsak, yüzde 33 gerilemiş. Türkiye'nin, kronik enflasyonunda kamu kesimi açığının en önemli etken olduğunu dikkate alırsak, bu azalma oldukça önemli.

Evet, başta enflasyon ve borçlanma olmak üzere ekonomik göstergelerde sağlanan tüm bu olumlu gelişmelere rağmen; ancak, belirtmek zorundayım ki, halen kaygı verici hususlar da var; çünkü, ekonomi büyüdüğü halde, malî sektör 2000 yılında reel olarak büyümedi. Daha kötüsü, hazinenin borçlanma ihtiyacı göreli olarak azaldığı halde, malî sektörden aldığı pay arttı. Örneğin, geçen yıl sonunda büyüyen malî sektörün yüzde 47'si hazine borçlanmasında kullanılırken, bu oran, eylül ayı sonu itibariyle yüzde 53 olmuş; yani, küçülen malî piyasada hazinenin borçluluğu artmış.

Devlet, toplam Türk Lirası kaynaklarının daha fazlasına talep yaratmış. Türk Lirası kaynak yaratamayan bankalar, döviz üzerinden kaynak yaratmaya çalışmışlar. Bankaların, geçen yıl ortasından bu yıl ortasına kadar döviz cinsinden varlıkları yüzde 15 artarken, döviz üzerinden yükümlülükleri yüzde 28 artmış. Kısaca, bankaların aldığı kur riski büyümüş.

Öte yandan, tasarruf eğilimine baktığımızda, tasarruf eğiliminin dövize kayması ve Türk Lirası mevduat artışının enflasyonun altında kalması da bir başka sorun olarak ortaya çıkmış. Yurt içindeki Türk Lirası mevduatları yılın ilk sekiz ayında reel olarak yüzde 6,9 gerilemiş. Kısacası, Türk Lirası piyasası, biraz önce de belirttiğim gibi, küçülmüş. İstikrar programının uygulandığı ve enflasyonun çok hızlı olmasa da düştüğü bir ortamda, yatırımcıların halen Türk Lirasına rağbet etmemeleri de, güven sorununun birinci sorun olmaya devam ettiğini bize gösteriyor.

Sayın milletvekilleri, son yaşanan kriz de, maalesef, kaygıları biraz daha artırmıştır. Evet, krizin yol açtığı hasar, maalesef, büyük; ancak, bu hasar, sanıldığı ya da ileri sürüldüğü gibi re-
zervlerin 7 milyar dolar azalması değil; çünkü, rezervler, bu ve benzeri kriz ihtimali nedeniyle tutulur. Bu krizde kaybedenlerin başında, Türkiye ekonomisi geliyor. Enflasyonla mücadele programına duyulan güven, ne yazık ki, sarsılmıştır. Oysa, yıl başından sonra çok olumlu bir konjonktür yakalanmıştı; Türkiye'nin yeni bir reform ve değişim çağına girdiği düşünülüyordu. Ne yazık ki, likidite krizi, programın büyüsün bozmuştur; gerek içeride gerek dışarıda, Türkiye'nin riskini artırmıştır. Kısmen yavaş tepki vermemiz kısmen de saydamlığı, daha önce de hep vurgulandığı gibi, dedikodu ve gammazlamayla karıştırmamızın bedeli ağır olmuştur.

Sayın milletvekilleri, saydamlık eksiği nedeniyle -bunun altını çizmek istiyorum- özel ya da kamu, borçlanırken daha yüksek risk primi öder. Daha da önemlisi, saydam olmayan bir sisteme malî disiplin getirmeye çalıştığınız zaman, bunu çok maliyetli yapmak zorunda kalırsınız; tıpkı, bugün olduğu gibi.

Sonuç olarak, hükümet, iç ve dış piyasaları programa güven duymaları konusunda tekrar ikna edinceye kadar, dışkaynak girişi azalır, faizler yükselir, tüketim ve yatırım harcamaları kısılır, canlılık yerini durgunluğa bırakır. Bütün bunlar, kriz sonrasının senaryolarıdır. Bu nedenle, bütçe he-deflerini tutturmak, artık, bizim için çok daha hayatîdir; çünkü, bütçeye konulan faiz ödenekleri, kaba bir hesapla, Hazinenin iç borçlanma maliyetinin 2001 yılında ortalama yüzde 23-24 olacağını gösteriyor ki, son kriz, bu faiz oranını tutturmamızı bir ölçüde güçleştirmiştir.

Sayın milletvekilleri, Türk ekonomi tarihine "kara çarşamba" olarak geçecek 22 Kasım krizi, bize, global bir dünyada yaşadığımızı bir kez daha hatırlattı. Üzülerek belirtmeliyim ki, bu kriz, aynı zamanda, bize, 1994 krizinden ve 1997 global malî krizinden iyi ders alamadığımızı ve bankacılık sistemi düzgün işlemeyen bir ülkenin ekonomisinin düzgün işlemeyeceği gerçeğini artık görmezden gelemeyeceğimizi de hatırlattı. Üstelik, biz, bizim şu anda uyguladığımız programa oldukça benzeyen Brezilya'nın reel planını uygularken, yüzde 1'lere kadar gerilettiği enflasyonun niçin yeniden fırlayıp gittiğini de pek dikkate almadık. Eğer, enflasyon artmadığı halde faizler artıyorsa, güven ortamının azaldığı, risklerin büyüdüğü bir ortam söz konusu demektir. Hele bu gelişme, enflasyon düşerken görülüyorsa -ki, Türkiye'de olduğu gibi-  durum daha da ciddî demektir. Bu gerçeği kabullenmemek ve çözümü ertelemek, sadece, sorunu büyütür.

Öte yandan, faiz giderlerinde sağlanan tasarruf her ne kadar önemliyse de, programda, uygulamanın ilk altı ayında yüzde 40-45 bandında olması öngörülen faizlerin yüzde 30'lara oturması ve bunun programın başarı göstergesi olarak algılanması, son üç haftadır yaşadığımız sorunun da ateşleyicisi olmuştur. Faizlerin hızla gerilemesi cari açık sorununu yaratırken, aynı zamanda, reformların da yavaşlamasına neden olmuş ve böylece, bir kısır döngüye girilmiştir. Söz gelişi, başta Telekom özelleştirmesi olmak üzere, yapısal reformlar konusunda yaşananlar, uluslararası kuruluşların, Türkiye'nin inanılırlığı ve kararlılığı konusunda kuşkularının artmasına yol açmıştır. Daha da önemlisi -son yaşanan krizin de açıkça ortaya koyduğu gibi- stand-by programı, tüm koşulların normal seyredeceği varsayımıyla, yani, hiçbir olağandışı gelişmenin -iç ya da dış- yaşanmayacağı varsayılarak oluşturulmuş. Kısaca, teknik deyimiyle, bu programın contingency'si yok.

Bu durumun, mevcut programın en önemli zayıflığını oluşturduğunu son yaşanan krizde gördük; yani, ek rezerv kolaylığı gibi  bir imkânın varlığı ve bunun kriz halinde kullanılabileceği bu işin başında otomatikleştirilmediği için, piyasaların ateşinin düşürülmesi için iki haftanın geçmesi, birçok bankanın milyonlarca dolar zarar etmesi, borsanın çökmesi ve 7 milyar doların Merkez Bankasından çekilmesi gerekmiştir. Dolayısıyla, Türk ekonomisi bankacılık sistemi zayıf olduğu bilindiği halde spekülatif saldırılara karşı korumasız bırakılmış, bu nedenle krizin maliyetinin ağırlaşmasında IMF yönetiminin de ciddî bir kusuru olduğunu, maalesef, belirtmek zorundayım.

Değerli milletvekilleri, şu anda olağandışı bir dönemden geçiyoruz. Bu nedenle, bir süre önce önemli dediğimiz enflasyon, cari açık, ekonomik büyüme gibi göstergeler bir süre için anlamını, maalesef, yitirmiştir, bundan iki hafta önce varlığı bile bilinmeyen göstergeler önplana çıkmıştır. Bunlar şunlardır: Ekonomide günlük fonlama 500 - 600 milyon doların altına düşüp orada kalmadığı sürece, piyasalarda stres devam ediyor demektir. İkinci önemli gösterge ise, piyasaya gelen günlük döviz talebidir. Bu talep, zaman zaman sıfıra yaklaşabilir, ama, sonra yine yükselebilir; ancak, baz almamız gereken miktar ortalama 200 milyon dolardır. Günlük döviz talebi ortalama 200 milyon doların altına inmedikçe, stres yaratmaya devam eder. Şimdi, böyle olağandışı bir dönemden geçiyoruz.

Evet, bildiğiniz gibi, üç hafta önce malî piyasalarda başlayan krizin ateşi önce malî piyasalara likidite verilmesi, ardından IMF'den 7,5 milyar dolarlık ek rezerv kolaylığının sağlanacağı açıklamasıyla düşürüldü. Umarım, bundan sonra atılacak adımlara dikkat edilir. Ancak, bu arada yaşanan bir iki gelişmeye işaret etmek istiyorum.

Bilindiği gibi, Merkez Bankası likidite krizini aşmak için, net iç varlıklar hedefinden geçici olarak çıktı, piyasaların ateşi düşürülünce, kısa bir süre sonra da yeniden bu hedefe döndü; çünkü bu programın ana ayaklarından birisi net iç varlıklar hedefinin tutturulması idi; ancak, Merkez Bankası, geçtiğimiz salı günü piyasalara açıklamasının aksine, 700 trilyon lira daha ek likidite verdi. Bu tür uygulamalar, ne iç ne dış piyasaların gözünden kaçmıyor ve güvensizlik oluş-
turuyor.

İkincisi, bankaların mevduatlarına ve mevduatdışı borçlanmalarına devlet garantisi getirildiği yolunda bir havanın yaratılmasıydı. Oysa, bu garanti, sadece banka bilançolarının pasiflerindeki kredilere getirilen bir garanti idi.

Sayın milletvekilleri, bu tür açıklamalar konusunda daha dikkatli olmak gerekiyor; çünkü, bu kriz, bize, global bir dünyada yaşadığımızı açıkça gösterdi. Eğer güveni tesis edemezsek, bu
programı uygulayamayız. Güveni tesis etmek ise çok zor, yıkmak çok kolaydır.

Türkiye, artık açık bir ekonomi; hataları uzun süre saklamak ve laflarla idare etmek mümkün değil. Güven kaybolunca bedelini Türk halkı, hep beraber ödüyoruz. (ANAP, FP ve DYP sıralarından alkışlar) Kaosla yaşanan son üç hafta, bize mutlaka ders olmalı. Eğer, siyasetçisiyle, bürokratıyla, işadamıyla ve bankacısıyla buradan bir ders çıkarabilirsek, Türkiye yolunda ilerler.

Sayın milletvekilleri, Hazine bütçesiyle ilgili görüşlerimi belirttikten sonra, yüksek müsaadelerinizle, birkaç cümle de Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesiyle ilgili bir şeyler söylemek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, yeni yüzyıl, dünyada bilgi ve teknolojinin egemen olduğu; dolayısıyla, kaçınılmaz olarak, insanın her şeyin merkezinde olduğu bir yüzyıl olacak. Nüfusumuzun neredeyse üçte 1'i gençlerden oluşuyor; 18 yaşın altındaki nüfusun toplamı 28 milyon. Bu nedenle, bu yeni çağda, gençlik ve gençlerle ilgili politikalarımızı daha sağlam temeller üzerine oturtmamız gereki-yor; çünkü, iyi yetişmiş genç bir nüfusla ülkemizin dünyadaki gücü büyük ölçüde artacaktır.

Sayın milletvekilleri, sporda kazanılan zaferler, toplumsal, siyasal ve ekonomik alandaki başarıları da tetiklemektedir; çünkü, bu başarılar, özgüveni beraberinde getirmektedir.

Spor, en etkin eğitim aracı olmasının yanı sıra, ülkeler açısından da çok etkili bir tanıtım ve propaganda aracıdır. Spor, aynı zamanda, dostluk, adil bir yarış ve rekabet ortamı ve en önemlisi, dil, din, cinsiyet ve ırk ayrımının önemsizleşmesi demektir. Bu nedenle, gençliğe ve spora gereken önemi vermek durumundayız. Dünyanın saygın ve ileri ülkelerinden biri olma iddiamızı tüm dünyaya taşımamızın  ve kabul ettirmemizin önemli araçlarından biri olacak Olimpiyat oyunlarının, en geç 2008'de Türkiye'de yapılmasını sağlamak için, milletçe seferber olmalıyız. Artık, Galatasaray'ın başarılarıyla yetinemeyiz; Naim Süleymanoğlu'nun başarılarıyla avunamayız. Sürekli başarı üreten yapıyı ve sistemi, vakit geçirmeden, kurmak zorundayız. Unutmayalım ki, gençliğe yapılan yatırım geleceğe yapılan yatırımdır.

Bu duygularla, Grubum ve şahsım adına, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesinin ülke-mize hayırlı olmasını diler; Yüce Meclise saygılarımı arz ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Nas.

Doğru Yol Partisi Grubu adına iki konuşmacı var.

Sayın Başkan, konuşmacılar süreyi eşit mi kullanacaklar?

TURHAN GÜVEN (İçel) - Evet efendim, eşit kullanacaklar.

BAŞKAN  - Peki.

İlk söz, Antalya Milletvekili Sayın Kemal Çelik'e aittir.

Buyurun Sayın Çelik. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA KEMAL ÇELİK (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık bütçesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dünya, hızlı bir değişim yaşıyor. Çağımızın itici gücü, artık, değişim. Değişime ayak uyduran ülkeler, dünyada lider konumunda. Uluslararası arenada, çok hızlı değişen pazarlar, sivil toplum örgütleri ve küresel güçler, devletleri değişim yoluyla güçlü ve etkili kılma konusunda mücadele etmektedirler. İşte, bu kapsamda, yarım asra yakın bir süre devam eden soğuk savaş döneminin kansız bir şekilde sona ermesiyle, uluslararası ekonomik ve siyasî ilişkilerde yoğunlaşma ve küreselleşme yeni bir boyut kazanmıştır. Bu  değişim sonucunda, uzun süreden beri iki süper güç etrafında toplanan dünya çok kutupluluğa doğru gidiyor, yeni yeni bloklaşmalar, kutuplaşmalar oluyor. Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve Meksika'nın meydana getirdikleri NAFTA, diğer alanda Avrupa Birliği, Japonya, Güney Kore ve Singapur'un meydana getirdikleri Pasifik Kaplanlarıyla, dünya yeni bir kutuplaşmaya doğru gidiyor.

Yeni bir Avrupa için, Paris Şartına göre, yeni yüzyılda çağdaş bir devletin en önemli özelliği, demokratik bir devlet olmaktır. Demokrasiyi kurmak, geliştirmek, sağlamlaştırmak ve güçlendirmek, bireyin hak ve çıkarlarını gözetmek, düşünce, inanç ve ifade özgürlüğünü sağlamak ve özel sektörün önünü açmak gibi en temel ve en önde gelen devlet ödevleri, artık, günümüzde sıkça konuşulmaktadır.

Kısacası, bugün, dünya, bu hedefe, yüksek standartlı demokrasi, insan haklarına saygı, hukukun üstünlüğü gibi evrensel değerler içerisinde, yeni ekonomiyle sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması ve bunun sonucunda da küçük, fakat, etkin devleti oluşturmak için proje üzerine proje, kavram üzerine kavram geliştirmekte, yeni planlar hazırlamakta, yeni planı olan, yeni programı olan yeni liderleri işbaşına getirmektedir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin durumuna bakacak olursak, Türkiye, değişime direnmeye devam ediyor, sorunlar yumağıyla boğuşarak yerinde saymaya devam ediyor. Türkiye'de, özel sektör bilgi çağını yaşarken, devlet sektörü sanayi toplumunun normlarını bile yakalayamamıştır. Gerçi, bugünlerde, özel sektörün de aynı şekilde geri kalması isteniyor; ama, bu hizmetin önünde, bu gelişimin önünde, bu değişimin önünde hiç kimse duramayacaktır.

Türkiye'ye baktığımız zaman, ayrıntılar arasında kaybolan bir merkezî idare görüyoruz, yapması gerekenleri yapmayan bir merkezi idare görüyoruz, hizmet maliyetinin arttığı bir sistem görüyoruz.

 Bir örnek vermek gerekirse, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 2000 yılı bütçesi 500 tril-yon liradır. Bu tutarın 375 trilyon lirası personel ve cari harcamalar için ayrılmış, 125 trilyon lirası da 40 000 köyün yatırımı için tahsis edilmiştir. Yani, 1 liralık hizmet için 2 liralık harcama yapılmaktadır. Bu nedir; bu, merkezî idarenin, Ankara'nın her şeyi üstlenmesinin bir sonucudur; Hakkari'nin yolunun Ankara'dan planlanması, Hakkari'nin içmesuyunun Ankara'dan ihale edilmesinin bir sonucudur.

Buradan görülüyor ki, Başbakanlık, koordinasyonu sağlama, planlamayı yapma, hedef gösterme, vizyon çizme ve politika oluşturma fonksiyonunun dışına çıkıp, icrai bir makam olarak karşımıza gelmektedir.  Bugün, devlet bakanlıklarının sayısı, her dönemde artarak devam ediyor. Bunlar, Başbakanın siyasî danışmanı olmaktan çıkmış, Başbakanlığın bağlı ve ilgili kuruluşlarının başına getirilerek, âdeta genel müdür seviyesinde, gereksiz fonksiyonlarla donatılmıştır. Devlet bakanlarıyla, maalesef, bugün, ikinci bir Bakanlar Kurulu oluşturulmuştur. Başbakanlık teşkilatındaki genişlemeye paralel olarak, Başbakanlığın bağlı ve ilgili kuruluşları da giderek çoğalmakta ve çeşitlenmektedir.

Değerli milletvekilleri, Başbakanlık, icra makamı değildir; Başbakanlık, plan program hazırlama, vizyon çizme, ufuk gösterme, hedef gösterme yeridir; ama, maalesef, bugün böyle olmamaktadır.

Parlamenter demokrasilerde Başbakan çok önemlidir, özellikle Türkiye gibi geri kalmış ülke-lerde Başbakan çok önemlidir; ama, bugün, görüyoruz ki, Başbakanlığın icraatları, Türkiye'yi, maalesef, bunalımlara sokabilmekte, Türkiye'yi içinden çıkılmaz hale getirebilmektedir.

Bugün, bakınız, bir Avrupa Birliği olayı var. Avrupa Birliği olayı, bize, bazı olayları dayatı-
yor, bazı hadiseleri önümüze koyuyor, bazı gruplara diyor ki "siz Türkiye'den şunu isteyin" Türkiye'ye diyor ki "sen şunu ver" ve bu pazarlık sonucunda, Türkiye'nin hayatî sorunları, maalesef, Türkiye'nin önüne getiriliyor. Bugün, Kıbrıs ve güneydoğu sorunu, Avrupa Birliğinin bir sorunu olarak karşımıza çıkıyor. Bu sorunlar, Türkiye'nin sorunlarıdır. Maalesef, Başbakanlık yönetimi bütün bunlara kayıtsız kalıyor. Yunanistan Avrupa Birliğine girerken, Türkiye ile sorunlarını çöz, Ege sorununu çöz, kıta sahanlığı sorununu çöz, Kıbrıs sorununu çöz diye Yunanistan'a söylenmedi; ama, Türkiye'ye, bütün bu sorunlarını çöz denildi, hem de bir yıl içerisinde çöz denildi. Bunun bir anlamı var. Bunun anlamı şudur: Bir Başbakanlık yapabilme, bir Başbakanlık icraatına hakkını verebilme olayıdır; geleceği görebilme, bir vizyon olayıdır.

Değerli arkadaşlarım, maalesef, bugün, Başbakanlığın icraatları o hale geldi ki, ülkemizin bölünmez bütünlüğü konusunda endişelere neden oluyor. Bugün, devletimizin iki güzide kurumu, birbirine zıt açıklamalar yapıyor. Açıklama yapmaması gerekenler, tarihin hiçbir döneminde Türkiye'nin hayatî sorunlarıyla ilgili hiçbir açıklamada bulunmayan devletimizin bir güzide kuruluşu, maalesef, açıklama yapmaya zorlanıyor veya açıklama yapmak zorunda kalıyor; ama, ne olu-yor; açıklama yaptıktan sonra, maalesef, Sayın Başbakan "ben izin verdim" diyor. Bu bir Başbakanlık boşluğunu gösteriyor, bu bir idarî zafiyeti gösteriyor, bu bir yönetim zafiyetini gösteriyor. Başbakan eğer bürokratlara işi havale ettiyse, bunun sonu gelmez. Zaten, eğer bir yerde boşluk varsa, bunu mutlaka doldururlar. Evet; görülüyor ki, Avrupa Birliğiyle ilişkilerde bir boşluk var, Avrupa Birliğiyle yürütülen ilişkilerde bir sorun var, bunu bazı kurumlarımız doldurmaya çalışıyor; ama, ne oluyor?.. Farklı görüşlere sahipler. Koordinasyon makamı olan Başbakanlık ve Sayın Başbakan, acaba, burada ne iş yapıyor?!

Değerli arkadaşlarım, bunlar, maalesef, hiçbir dönemde yaşanmadı; ama, şu anda, bütün bunlar olmakta ve Türkiye, maalesef, çok büyük sıkıntılar çekmektedir. Bakınız, Başbakan, bugün, ufuk çizecek.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Hep Başbakandan konuşuyorsunuz, başka bir şeyden konuşun.

KEMAL ÇELİK (Devamla) - Dinleyin... Başbakanlık bütçesinden konuşuyoruz. Başbakanı konuşacağız; onun için buraya geldik. Başbakan ufuk çizecek, vizyon gösterecek, iş dünyasına ufuk çizecek. Bu Başbakanın döneminde, maalesef, iş dünyası, teker teker, yurt dışında rekabet ortamında kaybolmuştur. Rahmetli Özal'ı hatırlarsanız; ikiyüz işadamını uçakla götürür ve rekabet oluşturur, işbirliği yaptırır, dünyayla iş yaptırırdı. Diğer liderler de böyleydi; ama, bugün böyle mi? Maalesef, üç beş tane yolsuz vardır. Kendi dönemlerinde yolsuzluk yapan üç dört tane işadamı yüzünden, bugün, bütün işadamlarımız hırsız hüviyetinde, bütün işadamlarımız yolsuz hüviyetinde. Bunlara hiç kimsenin hakkı yok. İşadamlarını daha da geliştirmediğimiz sürece, bu ekonomik olayda, dünyada etkin ve saygın konuma gelemeyiz. Dünyada bizim zenginimiz, bizim işadamımız olmadığı sürece, bunlar Başbakan tarafından desteklenmediği sürece bizim yapacağımız hiçbir şey yoktur. Değerli arkadaşlarım, ama, bunlara Başbakanın ayıracak zamanı yok.

Değerli arkadaşlarım, bakın, yönetim zafiyetine bakın. Hiç geriye gitmeye gerek yok. Bugün İstanbul'da olanlara bakın, bugün Kızılay'da olanlara bakın. Doğru Yol Partisi Genel Merkezinde, biz yıllar sonra silah sesleri duyduk. Türk polisi ayaklanmış. (DYP sıralarından alkışlar) Kim bu Türk polisi; Türk polisi, Hakkâri'de şehit olan polistir, İstanbul'da şehit olan polistir; Türk polisi, mayının üstünde bilmeden uyuyup da sabah kalktıktan sonra bir ayağını kaybeden ve benim de şahit olduğum polistir; Türk polisi, işkence gördükten sonra PKK tarafından öldürülen... Bir polisi bugün gördüm, daha bugün geldi. "Ben işkence gördüm, beni öldü diye bıraktılar; bana işkence yapanlar affediliyor; ama, bizim terör mücadelesindeki ufak tefek suçumuz affedilmiyor" dedi. Ne diyorsunuz buna?! (DYP sıralarından alkışlar)

Bugün, bu polis, maalesef, ülkenin teminatı olan polis, hükümeti protesto etmiştir, Adalet Bakanını protesto etmiştir; daha da önemlisi İçişleri Bakanını protesto etmiştir. Bu nedir; bu, icraatların sonucudur, Sayın Ecevit Hükümetinin icraatlarının sonucudur bu. (DYP sıralarından alkışlar) Olaylar, maalesef, bu icraatların sonucudur. Ne dediniz; geldiniz "biz, personel rejimi yapacağız; eşit işe eşit ücret vereceğiz" dediniz; ama, dünya polislerine gecekonduda oturmak yasakken, Türk polisi gecekonduda bile yer bulamıyor; gecekonduda bile kendisinden kefil isteniyor ve maalesef, sizin çıkardığınız bu afla bu polis suçlu duruma düşürülüyor...

İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Senin ne ayrıcalığın var?!

KEMAL ÇELİK (Devamla) - O affedilmesin! Evet, tamam, polis sizin affınıza muhtaç değil; ama, bunu affetmemekle onu suçlu görüyorsunuz; siz, Türkiye'nin güvenliğinden sorumlu polisi suçlu görüyorsunuz. Bunun da elbette bir karşılığı olacaktır.

MELDA BAYER (Ankara) - Kışkırtıyorsunuz.

KEMAL ÇELİK (Devamla) - Bakınız, Clinton ilk göreve geldiği zaman dedi ki: "Güvenli sokaklar, güvenli caddeler istiyorum; onun için, 100 000 polis alıyorum ve maaşını iki kat artırıyorum." Ama, nerede?! Bizim bütün yaptığımız, bu iktidarın bütün yaptığı, daha 56 ncı hükümet, 55 inci hükümet döneminden beri, hemen polisi suçluyor, hemen polisi suçluyor. Türk polisi bunu biliyor. Türk polisi, bunu, bugünkü tepkisiyle dile getirmiştir.

SALİH DAYIOĞLU (İzmir) - Yapan düşünsün onu!

KEMAL ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakınız, başka bir konuya gelelim. Dünya, bilgi toplumuna geçiyor. Bakınız, olayın bir başka cephesine bakalım. Amerika'nın geliştirdiği bilgi teknolojisiyle meydana gelen yeni ekonomi sonucu, yani sürdürülebilir kalkınmanın sağlandığı yeni ekonomiye uyum sağlayamadıkları için, Avrupa Birliği, hemen toplanıyor ve orada, bilgisayarlı sisteme geçmeye, internetli sisteme geçmeye karar alıyor ve iki yıl içerisinde, bütün Avrupa'da internetli eğitimi dile getiriyor. Bunu Türkiye yapabilir mi, Türkiye'nin Başbakanı yapabilir mi, Türkiye'nin Başbakanının buna ufku var mı; Türkiye'nin Başbakanının böyle bir vizyonu var mı? Soruyorum size.

NECDET SARUHAN (İstanbul) - O Başbakanı anlayamazsın sen.

KEMAL ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, arkadaşlarımız, hep "hiç değilse hırsız değil" diyorlar...

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Kışkırtıcısın, kışkırtıcı!

KEMAL ÇELİK (Devamla) - Hırsızlıklara göz yumanlar, gece yarısı banka pazarlığı yapanlara göz yumanlar hırsızdır. Hırsızlığa göz yumanlar, onlara ortak olmuş sayılır. (DSP sıralarından gürültüler)

NECDET SARUHAN (İstanbul) - Başbakanı anlayamazsın sen...

MELDA BAYER (Ankara) - Ne yapmak istiyorsun sen?!..

KEMAL ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, iyi dinleyin, Parlamento... 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri... Sayın milletvekilleri, lütfen...

KEMAL ÇELİK (Devamla) - Demokrasilerde Cumhurbaşkanlığı makamının sembolik olması doğaldır; ama, Başbakanlık sembolik değildir. Bugün Başbakanlık da sembolik hale gelmiştir. (DYP sıralarından alkışlar) Gönül isterdi ki, Başbakanlığımız sembolik olmasın, Başbakanımız projeler üretsin, Başbakanımız yapısal reformlar yapsın, Başbakanımız ufuk çizsin, 21 inci Yüzyıl demokrasisini yapsın; ama, hiçbirisi yok. Maalesef...

MELDA BAYER (Ankara) - Ne biçim konuşuyorsun sen!..

KEMAL ÇELİK (Devamla) - Maalesef, günlük mesaiinin zaman zaman iki saate kadar düştüğü yazılıyor. Bu demektir ki, Başbakanlık makamı boştur.

İkinci bir husus da, Başbakanlık makamı boşsa, yerini mutlaka dolduran olur; çünkü, bu makam boşluk kabul etmez.

İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Beyniniz yetmez sizin...

KEMAL ÇELİK (Devamla) - Başbakanlık makamında bu sıfatı taşıyan kişiyi göremeyen kamuoyu, uzun zamandan beri bir başka fiilî başbakandan söz etmeye başladı. (DSP sıralarından gürültüler) Bunu da dikkatinize sunuyorum. Bu durumun, toplum ve devlet hayatımızı da tahrip ettiği sorunlar elbette olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, kısacası şunu söylemek istiyorum: Bugün, Başbakanlık millî bir sorun haline gelmiştir. Sayın Ecevit'ten beklenen ve kendisine yakışan, onurlu bir şekilde bu görevi iade etmektir. (DYP sıralarından alkışlar)

MELDA BAYER (Ankara) - Siz, öpün de başınıza koyun bu Başbakanı...

KEMAL ÇELİK (Devamla) - Eğer bu olmayacaksa, o zaman da yapılacak şeyin, Yüce Meclisin Sayın Ecevit'e verdiği güvenoyunu tekrar gözden geçirmesinin ülke ve millet menfaatına olduğunu belirtir, hepinize saygılar sunarım. (DYP ve FP sıralarından alkışlar; DSP sıralarından gürültüler)

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Başkan...

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Bir dakika, Sayın Halıcı...

İkinci söz, İzmir Milletvekili Ufuk Söylemez...

Buyurun Sayın Söylemez. (DYP sıralarından alkışlar)

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Tutanakları getirtip baktıracağım...

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Başkan, tutanaklar falan değil, apaçık, burada, her türlü hakareti yaptı.

BAŞKAN - Konuşmanın bütünlüğü bozulmasın sayın başkan...

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Bozulsun!..

 

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Hayır efendim, nasıl bütünlüğü bozulmasın?! Bütünlüğü mü kaldı Sayın Başkan?! Ne bütünlüğü?!

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, aynı şeyi tekrar ediyor...

BAŞKAN - Tutanakları...

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Burada hadiseleri istismar ediyorlar, devletin güvenliğini hiçe sayarak konuşuyorlar...

BAŞKAN - Sayın Tümen, Sayın Söylemez'den sonra...

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Bakın Sayın Başkan, bu kadar istismar olmaz.

BAŞKAN - Sayın Tümen, istismar değil... Söz vereceğim, konuşursunuz... Açıklama hakkı vereceğim; vermeyeceğim demiyorum, vereceğim.

Buyurun Sayın Söylemez.

DYP GRUBU ADINA H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Siz buyurun efendim; siz devam edin.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Sayın Başkan, 2 dakikalık süre ilave edin...

BAŞKAN - Hayır efendim; ne 2 dakikası allahaşkına?!

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Efendim, süresi başladı...

BAŞKAN - Hayır efendim; devam etsin o; siz buyurun...

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Olur mu böyle bir şey Sayın Başkan?!

H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) - Evet, herhalde ilave edecektir Sayın Başkan.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Efendim, siz devam ediyor musunuz etmiyor musunuz?! Süreniz işliyor...

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Bir dakika efendim... Bir dakika... Efendim, ben haksızsam...

BAŞKAN - 14 dakika vardı Sayın Çelik indiğinde.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Lütfen, süreyi kullandırın arkadaşımıza!

BAŞKAN - Efendim, siz devam edin...

H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) - Peki...

Herhalde muhalefeti Meclis kürsüsünde de susturmaya çalışmayacaktır Sayın Başkan; ona inanıyoruz.

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Beceremez zaten...

H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) - Bizi kimse susturamaz zaten... (DYP sıralarından alkışlar)

Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; Hazine ve Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Şimdi, Türk hazinesinin bugün içinde bulunduğu durum, uygulanan ekonomik programdan maalesef soyutlanamaz. Biz, yılbaşında büyük iddialarla, büyük propagandalarla yürürlüğe konulan programın, bu ülkede başta ekonomik krize, daha sonra da sosyal ve siyasal karmaşaya yol açacağını söyledik, endişelerimizi bu kürsüden defalarca dile getirdik, ikazlarımızı, revizyon önerile-rimizi ve çözüm önerilerimizi de ardı ardına sıraladık. Ancak, maalesef, hükümet, Güney Amerika ve Güneydoğu Asya ülkelerinde felaketlere, demokratik istikrarı bozmaya kadar giden kaoslara yol açan bu tablita programında, IMF'yle gerekli pazarlıkları, gerekli görüşmeleri hakkıyla yürütmeden, ülke gerçeklerine aykırı yaptığı programla, üç yıllık denilen programın daha birinci yılı dolmadan, Türk ekonomisini tarihinin en büyük ekonomik krizine sürüklemiş bulunuyordu; dünkü gensoru görüşmelerinde ve bütçe görüşmeleri sırasında da arz etmeye çalıştık.

Bugün, The Wall Street Journal isimli dünyaca tanınmış büyük bir gazetede çıkan makalede, Türkiye ekonomisi hakkında şunu söylüyorlar: "Türkiye, onbir aylık çabalarını, geçtiğimiz iki haftada tüketti." Yazıktır, günahtır; bu, ülkenin emeğidir, ülkenin enerjisidir, ülkenin birikimidir. Elimde benim, Chasbank, ki, uluslararası çok büyük bankacılık grubu, dünyaya, ülkelere kredi açan bir gruptur "Türkiye'ye ilişkin ekonomik tahminlerimizi revize ediyoruz, 2001 enflasyon hedefi zor. Biz, Türkiye'nin yüzde 10 dediği hedefi, yüzde 25 yapıyoruz" dedi ve bu dünyaya internetten de yayınlandı.

Şimdi, bakınız, burada, her şey iyi gidiyor derseniz; birtakım hükümet yanlısı çevrelerin de manşetlerini bildik gerekçelerle ve ilişkilerle yanınıza alırsanız, her şey iyi gidiyor olmaz. Keşke, demeçlerle, Türkiye iyi gitseydi; keşke, bugün, biz, Doğru Yol Partisi Genel İdare Kurulunu yaparken, Kızılay'da silah sesleri duyulmasaydı; keşke, karşıt görüşlü gruplar, 12 Eylül öncesini anımsatan biçimde Kızılay'da büyük bir kavgaya ve çatışmaya girmeselerdi ve keşke, binlerce polisimiz, hak aramak uğruna, bugün, Başbakanı, hükümeti, Adalet Bakanını ve İçişleri Bakanını protesto etmeselerdi ve keşke, Türkiye'de insanlar sokaklarda bu kadar rahatsız olmasalardı.

Değerli milletvekilleri, bakınız, ekonomi kötü giderse, yönetimi de elinizden kaçırırsınız; demokraside istikrarı bozarsınız. Demokratik bir hukuk devleti olmanın erdemi, muhalefetten gelen eleştiri ve önerilere de tahammüllü olmaktır. Eğer bir ülkede faizler yüzde 2 000 olmuş, onbeş günde 7 milyar dolar çıkmış, borsa tarihi bir çöküş yaşamışsa, yanlış giden bir şeyler vardır; bunu örtbas etmek, olmamış gibi göstermek kimseye bir şey kazandırmaz.

Ben buradan şimdi, Hazineden sorumlu Sayın Bakanımıza bazı sorular sormak istiyorum: Sayın Bakanım, 2001 yılı bütçesinde Hazinenin faiz giderlerini hesaplarken hangi ortalama faizi baz aldınız; yüzde 23'ü mü aldınız? Bunu bize açıklarsanız memnun oluruz.

Değerli arkadaşlarım, şunu biliniz ki, bugün, faizler yüzde 114'tü, yaklaşık yirmi gündür, yüzde 114'ün altına düşen bir faiz yok. Bankalararası piyasada, maalesef, faaliyetlerini sürdüren bankaların portföyleri de, Hazineden yılbaşında aldıkları yüzde 30 faizli bir birbuçuk yıllık bonolarla zarar yazmaya devam ediyor. Bankacılık sektörü, özkaynaklarının, neredeyse 3-4 milyar dolarını kaybetmiş durumda.

Değerli milletvekilleri, bu hadise, IMF'den birbuçuk yıllığına alınan 7,5 milyar dolar, Türkiye'nin meselesini elbette çözmeyecektir. Bu faizlerle gittiği takdirde, 2001 bütçesinde faiz giderlerinin bugünden çok daha yüksek olacağını, Maliyenin ve Hazinenin faiz gideri yükünün çok daha fazla olacağını söylemeye, bilmem gerek var mı?! Artık, Hazine, birbuçuk yıl vadeyle yüzde 30 faizle kime bono satabilecektir?! Bir Demirbank vardı, o da gitti. Kime satacaksınız; nereden para bulacaksınız?..

Enflasyonda konulan hedefler, acilen revize edilmelidir. Sayın Bakana soruyorum; Yirmi gündür yüzde 100'ün altına düşmeyen, bir dönem yüzde 2 000'lere çıkan gecelik faizlerle, enflas-yonun, önümüzdeki yıl sonu itibariyle yüzde 10 olacağına inanıyor musunuz?!. Evet, enflasyon yüzde 10 olacaktır; ama, üç ay için. Üç ayın ya da dört ayın sonunda, bu enflasyon hedefleri, maalesef aşılır.

Kendimizi aldatmayalım, program ağır bir yara almıştır. Kriz, sadece malî sektörde değildir, reel sektöre de sıçramıştır. Bankalar, kredileri durdurmuş, mevcut kredileri geri çağırmıştır. Bütçede, son ondört yılın en iyisi denilen enflasyon rakamları, bu kriz yaşanmasaydı, belki haklı olabilirdi.

Bakınız, kura baskı yaparsanız, kiraya yasak koyarsanız, ücretlere baskı yaparsanız, tarım fi-yatlarına baskı yaparsanız, KİT ürünlerinin zararlarını gizleyip onların fiyatlarını dondurur ve biriktirirseniz, devalüasyonu biriktirirseniz, enflasyonu bugün olduğu gibi belki yüzde 40'a kadar düşürebilirsiniz; ama, bu düşüş belli bir noktada kalır ve kalıcı olamaz.

Artık, şişenin kapağı açılmış, cin şişeden çıkmıştır. Gelin, yol yakınken, henüz yılbaşındayken ciddî, büyük bir hedef revizyonuna gidelim. Yüzde 10'luk enflasyon hedefi ve yüzde 23'le borçlanacağını söyleyen Hazinenin önümüzdeki yıl hedefi, daha bugünden bozulmuştur. Reel sektöre sıçrayan bu rakamların, ihracatı daha da kötüye götürmesinden, ciddî biçimde endişe ediyoruz.

Yabancı sermaye girişleri ne kadar olmuştur Sayın Bakan; verilen izinleri sormuyorum, net yabancı sermaye girişleri, bu sene ne kadar olmuştur? IMF'nin bir dediğini iki etmeyen, itirazsız her dediğini uygulayan Türkiye'ye, hani, yabancı sermaye akın akın gelecekti?! Hani gelecekti?!. Yabancı sermaye nerede?!

Yurtdışı kredilere garanti veriyorsunuz, sıkışınca, panik içerisinde. Bu garantinin fiktif ve hukuksuz olduğunu söyledik. Türkiye'deki bankaların yurt dışından aldıkları, fiktif mi doğru mu oldukları, hesaplı mı hesapsız mı oldukları, gerçek mi yanlış mı oldukları bilinmeyen milyarlarca dolarlık kredilere nasıl garanti verirsiniz siz?! İnsanların ikili ticarî anlaşmalarındaki borçlarını nasıl garanti edersiniz?! Garanti edilecek tek şey, mevduat sahiplerinin mevduatlarıdır.

Şimdi, Sayın Bakana soruyorum:

1-IMF'yle yapılan anlaşmanın açıklandığı gün, Sayın Başbakan, yurtdışı kredilere garanti verdi. Bunun hukuksal altyapısı var mıdır; hangi kanunda bunun yeri vardır; nasıl yapmayı düşünüyorsunuz?

2- Mevduatlara garanti verildiğini söyledi. Mevduatlara garanti, bugünkü gibi, 100 milyarla sınırlı ve yılbaşından itibaren 50 milyara düşecek midir; yoksa, sınırsız garanti mi vardır; bunu, lütfen, açıklığa kavuşturun bu bütçede.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de gelir dağılımındaki bozulma, bugün yaşadığımız sosyal ve siyasal çalkantıyı da beraberinde getirmektedir. Türkiye'de daha geçen hafta, onbinlerin, emeklinin, kamu çalışanının sokağa dökülmesinin ardından, öğretim üyesinden yargı mensuplarına kadar, geçim sıkıntısı çeken memurların sokağa dökülmesinden sonra, bugün, İstanbul'da yaşanan olaylardan büyük endişe duymaktayız, kaygı duymaktayız. Hükümeti, toplumun sesine, milletin sesine kulak vermeye ve onların buradaki temsilcileri olan muhalefetin vekillerinin öneri ve ikazlarına da bu gözle bakmaya davet ediyorum; ülke, hepimizin. Ülkeyi, 12 Eylül öncesi kardeş kavgasına, anarşiye ve demokrasinin askıya alınmasına kadar götüren bir süreci hatırlatan olaylardan büyük endişe duyduk bugün. Doğru Yol Partisinin Genel İdare Kurulunun yapıldığı salonun dışında, silah sesleri, kırılan cam ve çerçeveler, çatışan karşıt görüşlü gruplar ve bugün, televizyonlardan bunun yayını, hepimizin tüylerini ürpertti. İstanbul'da yürüyen 5 000 polisimizin hak arayışları, hükümeti, İçişleri Bakanını ve Adalet Bakanını istifaya davet etmeleri, Türkiye tarihinde kolay rastlanabilecek tepkilerden değildir. Bunları görmezden gelmemiz, bunlara münferit olaylar diye bakmamız, bunları örtbas etmeye çalışmamız, toplumun rahatsızlıklarını gizlemeye çalışmamız, bize bir şey ifade etmez, kazandırmaz. Gelin, burada, bunların, bu huzursuzlukların temeli olan ve bu huzursuzlukların olacağını sizlere gösteren muhalefetin önerilerine kulak verin. Gelin, tahrip olmuş programı onaralım. Gelin, IMF'yle yeniden müzakere sürecini başlatalım. Gelin, Türkiye'nin hedeflerini doğru koyalım. Gelin, Türk insanını yok sayan bu programda, Türk insanının ihtiyaçlarını, esnafın, köylünün, dargelirlinin hakkını beraberce arayalım. Gelin, bu konularda çekincede bulunmayın. Piyasalarla inatlaşmadan, ülke gerçeklerine, ekonomi gerçeklerine uyalım; antiliberalizm denilen emir-komuta ekonomisinden, gerçekten rekabetçi bir piyasa ekonomisine geçişin yollarını açalım.

Değerli milletvekilleri, sorumlu muhalefet anlayışımızla, aylardan beri, bu programın Türkiye'yi bir çıkmaz sokağa sokacağını söylerken, asla karamsar olmak, sadece muhalefet yapmak değildi amacımız; işte, bugünleri, olmasını ve yaşanmasını istemediğimiz bu olayları kastediyorduk. Sosyal ve siyasal huzursuzluk çıkar, karmaşa çıkar, ülkeyi tahrip edersiniz, bu programı bu bünye kaldırmaz derken, bunu söyledik. Elbette, sözümüz IMF'ye ve Dünya Bankasına değil. Onların da, gelişmekte olan ülkelere uyguladıkları programlarda büyük eksiklikler ve yanlışlıklar var. Türkiye, bugün, bunları itirazsız uyguladığı için bu duruma düşmüştür. IMF 7,5 milyar dolarlık bu rezerv garantisini verirken, Türkiye'ye henüz dış bankalardan 1 dolar kredi gelmemiştir. Gelen bu rezervler, sadece rezervde duran, harcanamayan, yatırıma, borç ödemesine harcanamayan bir fiktif paradır. Dolayısıyla, bu rezervle, Türkiye'nin yatırım yapması, üretim yapması, arz yanlısı ekonomiyi canlandırması mümkün değildir. Gelin, talebi kısan, insanların alım gücünü yok eden bu politikaları terk edin. Gelin, bizim, Doğru Yol Partisi olarak önerdiğimiz, arzı artıran, ihracata destek veren, küçük ve orta boy işletmeleri öne çıkaran ve vergi oranlarını basitleştirerek tabana yayan anlayışı, arz yanlısı ekonomiyi geri getirelim. Gelin, bu programı elbirliğiyle revize edelim. Aksi takdirde, bunun altında kalacak olan sadece bugünkü iktidar değil, Türk ekonomisidir ve fa-turayı da ödeyecek olan Türk Milletidir. Bu bakımdan, bu olaylar hepimize bir ikaz olmalıdır.

Türk ekonomisinde yaşanan şeyler münferit, sıradan, dedikoduyla olmuş, iki bankanın birbirini kötülemesiyle olmuş şeyler değildir; bunlar, olsa olsa yan etkileri olur, olay temelindedir, mantalitesindedir, zihniyetindedir, yönetimindedir. O bakımdan, hazine bütçesinin görüşüldüğü bugün de, böyle olayları yaşamak ve bunları dile getirmekten gerçekten üzüntü duyduğumu belirtir; bütçemizin ülkemize hayırlı olmasını diler, nezaket ve sabırla dinlediğiniz için Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlarım efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Sağ olun.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Söylemez.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Halıcı.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, son günlerde, Doğru Yol Partisi sözcülerinin kürsüde yaptıkları konuşmalarda, özellikle Partimize ve Sayın Genel Başkanımıza yönelik olarak kullandıkları sözcüklerde, söylemlerde, maalesef, gerçekleri yansıtmayan, nezaketle bağdaşmayan ve hakaret içeren unsurlar bulunmaktadır. Bunu, sadece yadırgadığımı ifade etmek istiyorum. Gecesini ve gündüzünü Türkiye için harcayan bir Başbakana biraz önce söylenen sözleri şiddetle, şiddetle kınıyorum. Maalesef, sadece kınıyorum; çünkü, Yüce Meclise duyduğum saygı daha fazla bir şey söylememe mani. O yüzden, bu tür konuşmaları yapan bütün milletvekillerini, hangi partiden olursa olsun, sadece kınadığımı ifade etmek istiyorum.

Yalnız, size söylemek istediğim bir husus var, bu kürsüden yapılacak konuşmaları, Meclisteki davranışları belirleyen bir İçtüzüğümüz var. Kürsüde konuşanları mantıkdışı hareket etmeye, konuşmalarındaki mantıkdışı davranışları ortaya çıkarmaya yahut onlara engel olmaya yarayacak bir madde, maalesef, İçtüzükte yok; ama, saygıdışı konuşanları sizin önleyebileceğiniz bir madde var; madde 67, konuşma üslubunu belirtiyor. Bundan sonra, sizin de ve diğer başkanvekillerinin de, yönetimleri sırasında bu maddeye özen göstermelerini özellikle rica ediyorum.

Teşekkürler. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler sayın başkan.

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Sayın Başkan, el kol hareketleri yapıp kürsüdeki konuşmacıya hakaret edenleri de öncelikle uyarmak lazım.

SALİH DAYIOĞLU (İzmir) - Sus be!..

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Bak.. Bak... Sizleri de kınıyor mu başkan?..

SALİH DAYIOĞLU (İzmir) - Sus!.. Konuşma!..

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Saygılı ol!.. Ben size...

SALİH DAYIOĞLU (İzmir) - Otur yerine!.. Söz al da konuş.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bakınız, burada, Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşan Sayın Çelik'in konuşma üslubunu, gerçekten, Başkanlık olarak biz de yadırgadık; ancak, Sayın Çelik'in sözünü kesmek istemedim. Bir Başbakana, bir Başbakan Yardımcısına "hırsızdır" ifadesi, bu kürsüye ve bu Meclisin saygınlığına pek yakışmıyor. Eğer, ifade ve kastınız buysa, bir açıklama gereği duyuyorsanız... Çünkü, bakın Sayın Çelik, ifadeniz aynen şöyle: "Bir gece vakti banka pazarlığı yapanlara göz yumanlar da hırsızdır" Bu, çok çirkin bir ifadedir. Bu ifadenizi geri alıyorsanız, lütfen, açıklama yapın; buyurun.

KEMAL ÇELİK (Antalya) - Kürsüye gelebilir miyim.

BAŞKAN - Oradan açıklayınız efendim.

KEMAL ÇELİK (Antalya) - Sayın Başkan, ben "hırsızdır" demedim.

BAŞKAN - Dediniz efendim... Hayır...

KEMAL ÇELİK (Antalya) - Ağzımdan çıktıysa, düzeltiyorum. Dedim ki "hırsızlara göz yuman, hırsızlığa ortaktır."

BAŞKAN - "Hırsızdır" dediniz.

KEMAL ÇELİK (Antalya) - Hayır; o ifadem varsa, düzeltiyorum; ama, "hırsızlara göz yuman, hırsızlığa ortaktır" dedim, ifadem budur.

BAŞKAN - Aynı anlamda efendim...

MELDA BAYER (Ankara) - Aynı şey...

KEMAL ÇELİK (Antalya) - Eğer "hırsızdır" gibi bir sözüm geçtiyse, düzeltiyorum, geri alı-yorum.

BAŞKAN - Fazilet Partisi Grubu adına üç konuşmacı var. Sayın başkan, süreleri eşit mi?..

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Eşit efendim.

BAŞKAN - İlk söz, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık bütçesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, bugün, menfur bir saldırı sonucunda kaybetmiş olduğumuz iki polisimize Allah'tan rahmet diliyor, yaralı polislerimize de geçmiş olsun diyorum. Ayrıca, polis teşkilatımıza ve Türk Milletimize de başsağlığı diliyorum.

Sayın milletvekilleri, her ne kadar Başbakanlık ve bağlı kuruluşların bütçesi üzerinde konuşu-yorsak da, yürütmenin başı olarak Sayın Başbakan, Bakanlar Kurulunun faaliyetlerinin tümünden sorumludur.

Değerli milletvekilleri,Türkiye'nin gündemini aylardır işgal eden operasyonlardan, soyulan ve hortumlanan bankalardan, tabana vuran ekonomiden, sözde istikrar programıyla ağır vergi yükü altında ezilen esnaftan, ürettiğinin ve alınterinin karşılığını alamayan çiftçilerden, sokaklara dökülen ve zekâta muhtaç edilen memurlardan, ömrünün sonunda bir simite muhtaç edilen emekliden, açlığa ve sefalete mahkûm edilmiş milyonlarca işsizler ordusundan, kısaca ezilenlerden, horlananlardan ve sömürülenlerden bahsetmek suretiyle, huzurlarınızı işgal etmek istemiyorum.

Sayın milletvekilleri, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin kabul edilişinin 52 nci yılı münasebetiyle, ayrıca içinde bulunduğumuz haftanın da İnsan Hakları Haftası olması hasebiyle, bugünkü konuşmamda, insan hakları ihlallerinden bahsetmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, son yirmi yıldır gündemimizden hiç düşmeyen, yakın bir gelecekte de düşecek gibi görülmeyen insan hakları meselesi, hem ulusal hem de uluslararası platformda sürekli önümüze geliyor. Türkiye, hem İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bireysel başvuru hakkını ve İnsan Hakları Mahkemesinin yargı yetkisini kabul etmiş bir ülkedir. İçeride ise, Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunu kurmuş; 1991'den itibaren kurulan her hükümette, insan haklarından sorumlu bir devlet bakanı görev almış; 1997'den bu yana da, insan haklarından sorumlu Devlet Bakanının başkanlığında Başbakanlığa bağlı İnsan Hakları Koordinasyon Üst Kurulunu oluşturmuştur. İçte ve dışta, insan haklarıyla ilgili bu oluşumlara katılan ve öncülük eden Türkiye'nin gündeminden hiç düşmeyen insan hakları, ihlalleri, aksine her geçen gün artarak devam etmektedir.

Değerli arkadaşlar, insanların doğuştan getirdiği ve sonradan kazandığı vazgeçilmez ve devredilemez birtakım hakları vardır. Bunlar düşünce özgürlüğü, inanç özgürlüğü, ifade özgürlüğü, eğitim ve öğretim özgürlüğü, barınma ve seyahat özgürlüğü, teşebbüs özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü ve savunma haklarıdır. Bu temel insan hakları konusunda yönetimler çok titiz davranmak mecburiyetindedir.

Saydığımız bütün bu haklar, Anayasa teminatı altındadır; ama, uygulamada, yasa ihlalleri, hak ihlalleri yaşanmaktadır. Türkiye'de hak ihlali denildiğinde akla cezaevleri gelmektedir. Halbuki, cezaevlerinde 70 000, cezaevleri dışında 70 milyon insanımız yaşamaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, maalesef, çalışmalarını cezaevlerinin dışına taşıyamamıştır. Halbuki, cezaevi dışında hak ihlallerine maruz kalmış yüzbinler vardır. Sadece 2000 yılı içerisinde Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna 1 100'ün üzerinde bireysel başvuru olmuş; ama, maalesef, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bu bireysel başvuruları gündemine alamamıştır. Türkiye'de yoğun olarak yaşanan insan hakları ihlallerinin başında, düşünce ve düşünceyi ifade özgürlüğü gelmektedir.

Değerli arkadaşlar, özgür düşüncenin olmadığı bir yerde demokrasiden bahsetmek mümkün değildir. Geçtiğimiz günlerde, sosyal barışa hizmet eder düşüncesiyle bu Meclis bir şartlı af yasası çıkarmıştır; ama, gördük ki, bu şartlı af yasası, sosyal barışı temin etmenin ötesinde, kamu vicdanını kanatmıştır. Bu yasada birtakım adi suçlular affedilmiş, katiller, zânîler, caniler affedilmiş; ama, bu ülkenin düşünen insanları, aydın insanları, siyasî insanları, sadece düşüncelerini ve fikirlerini ifade etmiş olmalarından dolayı bu kapsamın dışında tutulmuştur. Bu da, kamu vicdanını kanatmış, dolayısıyla yapılan bu çifte standartlı uygulama toplumsal barışa hizmet etmemiştir. Bir Tayyip Erdoğan'ın, bir Hasan Celal Güzel'in, bir Eşber Yağmurdereli'nin, kamuoyu önünde işlemiş olduğu suçlar, affedilen insanların suçlarından daha mı büyüktü; bunun takdirini kamuoyuna bırakıyorum.

İnanç özgürlüğü, en tabiî insan hakkıdır.

Değerli arkadaşlar, bu ülkenin inançlı, mütedeyyin, mazbut insanları, maalesef, uygulayıcıların bile ne manaya geldiğinin tarifini yapamadıkları bir irtica mefhumuyla sürekli taciz edilmektedir. Buradan açıkça ifade ediyorum ki, eğer irticadan kasıt, bu milletin inancı ise, eğer mürteciden kasıt, bu milletin kendisi ise, hiç kimse boşuna zahmet ve gayret etmesin, bu insanlar, mahşer sabahına kadar bu ülkede olacaktır.

Değerli arkadaşlar, yine, inanç özgürlüğü çerçevesinde, son günlerde çıkarılmak için büyük gayret gösterilen memur kıyım yasasını zikretmek mümkündür. Devletimiz ve hükümetimizin yet-kilileri, memurlarının evlerinde kimlerle oturup konuştuklarını, neler konuştuklarını, nasıl oturduklarını, hangi müziği dinlediklerini, hangi kıyafetlerle oturduklarını, neler yediklerini, tespit edebilecek kadar çok ayrıntılı takibatı yapabilmekte; ama, şu kutlu iftar akşamlarında bu insanların sofralarında içmiş oldukları gözyaşlarını görmezlikten gelmektedir.

Eğitimde fırsat eşitliği hakkı:

Değerli arkadaşlar, millî eğitimimize bir bakacak olursak baştan sona bir fecaat arz etmektedir. Özellikle sekiz yıllık kesintisiz temel eğitim dayatmasıyla, Anadolu'daki okullar, âdeta, bir koyun ahırına çevrilmiştir. Yükseköğretimdeki durum ise, çok daha içler acısıdır. Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştirmesi gereken yükseköğretim kurumlarımız, maalesef, tekdüze insan yetiştirmenin gayreti içerisine girmiştir.

Sivil örgütlenme hakkı: Demokrasinin kılcal damarları sayılan dernek ve vakıflar üzerindeki baskılar, sindirme ve kapatma tehditleri, yine, demokrasinin vazgeçilmez unsuru olarak kabul edilen siyasî partilerin kapatma tehdidi altında tutulduğu bir ortamda demokrasiden ve insan haklarından bahsetmek mümkün değildir.

Teşebbüs özgürlüğüne gelince; sermayenin renklere ayrılması, bu ülkede müteşebbis insanlarımıza yapılabilecek en büyük haksızlıktır.

Değerli arkadaşlar, teşebbüs özgürlüğünün olmadığı bir yerde kalkınmadan da bahsetmek mümkün değildir. Bütün bunların temelinde, devleti kutsayan, halkı tebaa gören, bireysel hakları yok sayan, toplumu bir ideolojik çizgide dizayn eden anlayışlar yatmaktadır. Bilinmelidir ki, demokrasi ve insan hakları gibi evrensel değerler, ideolojik dayatmalarla gerçekleştirilemez.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; insan hakları, özgürlükler, demokratikleşme, ülkenin birlik ve bütünlüğüne bir tehdit olarak algılanmaya devam ettiği müddetçe, sağlıklı bir devlet-toplum ilişkisi kurmak, toplumsal barışı sağlamak mümkün değildir. Temel hak ve özgürlükleri devlet tarafından güvenceye alınmayan vatandaşlardan oluşan bir toplumda, devletin kendisini de güvende hissetmesi mümkün değildir.

Aslında, insan hakları, bireyin, bir nevi güvenlik arayışıdır; kendini güvende hissetme, temel hak ve özgürlüklerini güvenceye alma arayışıdır. Devlet kendi güvenliğini, vatandaşlarının güvensizliği üzerine kurmamalıdır, kuramaz. Bir devletin, kendi vatandaşına yönelik hak ihlali tutumu, uluslararası hukukun alanına girmiş ve uluslararası takibe konu olmuştur.

BAŞKAN - Sayın Fatsa, süreniz geçiyor; takdir sizin, arkadaşınızın süresini de kullanıyorsunuz.

Buyurun.

EYÜP FATSA (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Eylül ayı itibariyle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine ülkemizden 2 661 başvuru yapılmış; bu rakamla, başvuru yapan ülkeler arasında ülkemiz birinci sırayı almaktadır. Birleşmiş Milletler, insan hakları ihlalleri ile uluslararası barış ve güvenlik arasında ciddî bir ilişki kurma eğilimindedir. İnsan hakları ve demokratikleşme, Türk dışpolitikasının önünde, özellikle Batı ile ilişkilerimizde ciddî bir set oluşturmaktadır.

Katılım Ortaklığı Belgesi tartışmalarıyla şimdi bir kez daha gündeme gelen ve önümüzdeki yılların gündeminden de, öyle görülüyor ki, düşmeyecek olan bu konularda daha ciddî adımlar atmanın zamanı gelmiştir. Maalesef, kamuoyumuzda, Kıbrıs ve Ege sorunları ile Kürtçe televizyon, Millî Güvenlik Kurulunun rolü ve idam gibi netameli konulardan başka yönleri yeterince tartışılmayan, görmezlikten gelinen Katılım Ortaklığı Belgesi taslağının "Kısa Vadeli Siyasî Kriterler" başlığının büyük bir kısmı, insan hakları ve özgürlüklerini geliştirilmesi konusuna hasredilmiştir.

Değerli milletvekilleri, demokrasi ve insan haklarının önündeki engelleri -Avrupa istediği için değil, her millet kadar bizim insanımızın da demokrasi ve insan haklarına layık olduğu için- bir an önce kaldırmak ve gerçekleştirmek hepimizin görevidir.

Bu düşüncelerle, görüşülmekte olan Başbakanlık bütçesinin hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Candan, buyurun.

FP GRUBU ADINA VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Hazine Müsteşarlığı 2001 yılı bütçesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum

2001 yılı bütçe görüşmelerini sıkıntılı bir dönemde yapıyoruz. Bir tarafta, bütçede 5,5 katril-yon açık; diğer tarafta, 17 katrilyon faiz gideri; her gün yeni vergi ve zam... Milletten toplanan paralar hep faize gidiyor; yatırım yok; sağlık ve eğitim sıkıntıda; ekonomi, IMF kontrolünde... Hükümet, hükümet değil, âdeta, kriz merkezî gibi çalışıyor. Bankalar batıyor, ülke durmadan soyuluyor. Soygun yapanlar revaçta. Memura, işçiye, emekliye ücret yok. Sosyal güvenlik sistemi bozuk. Harp yıllarından sonra en dar bütçeyle karşı karşıyayız; hepsinden kötüsü, şeffaf olmayan bir bütçe, kaydı iyi tutulmayan bir bütçe. Konu, artık, hükümet muhalefet olayını çoktan aşmıştır; toplumda sıkıntı büyük boyuttadır. Borçlanarak yaşıyoruz; endişemiz, bu ekonomik sıkıntının, toplumsal patlamaya doğru gidişidir. Dışborçlar, dışpolitikamızı da doğrudan etkilemektedir.

Hazine Müsteşarlığında cevap bekleyen sorular şunlardır kanaatimce:

Hazine Müsteşarlığının görevi nedir, neyle uğraşıyor? Görevini doğru dürüst yapıyor mu? Faaliyetlerini denetleyen Sayıştay, Hazine Müsteşarlığı için ne diyor? Dış ve içborçların durumu nedir? Özel sektör dışborçlarının ekonomiye tehdidi nasıl olmaktadır? Hazine, Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetimi dışında iş yapar mı? Bütçede gösterilmeden harcanan para var mı? Bütçe açıkları nelerdir? Hazinenin borçlanma yöntemi ve yanlışları... Hazine, IMF ilişkileri...

 

Bu soruların sağlıklı bir fotoğrafını çektiğimiz zaman, bu sorulara cevap bulduğumuz zaman, Hazinenin nasıl yağmalandığını, beceriksizliğin boyutunu, bugünkü sıkıntılara neden geldiğimizi gayet kolay anlamak mümkündür.

Değerli arkadaşlar, Hazine Müsteşarlığı, ülkenin ekonomik politikalarını tespit eder, kamu finansmanını düzenler, KİT'ler, devlet iştirakleri, uluslararası malî kuruluşlarla ilişkiler, IMF ve Dünya Bankası münasebetlerini düzenler, bankacılık, Sermaye Piyasası Kurulu, sigorta şirketleri, yatırım, teşvik, teşvik uygulama... Özetle, Hazine Müsteşarlığı, kaynak, para ve yatırım demektir.

Hazine Müsteşarlığı görevini doğru dürüst yapıyor mu dedik; sorunun hemen cevabı, hayır. Hazineyi inceleyen kurum Sayıştay. Çok değerli milletvekilleri, takdirlerinize arz ediyorum, Sayıştay Başkanlığının 2000 Malî Yılı Raporu sayfa 61, aynen şöyle: "Dışborçlar hesabı, ilk olarak, 1995'te tespit edilen hatalar yüzünden Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunda reddedilmiştir." Ayrıca, Hazine, 1996, 1997, 1998, 1999 yılları dışborçları hesabını Sayıştaya ibraz edememiştir. Dolayısıyla, bu yıllara ait hesaplar, Sayıştay Genel Kurulunca reddedilmiştir.

Değerli arkadaşlar, demek ki, burada, nasıl bir kurumun bütçesini müzakere ediyoruz; hesabını vermeyen, veremeyen; daha doğrusu, genel kurulda hesapları reddedilen bir kurumun bütçesini müzakere ediyoruz.

Hazine ve dışborçlar... İşin boyutu nedir; vahim noktadadır. Yine, Sayıştay raporunun 136 ve 138 inci sayfasında "dışborçları özel sektör yapmaktadır. Devlet işe kefil olmaktadır; bu, yanlış bir usuldür. Bu işlem, borçlanma maliyetini artırmaktadır" denilmektedir. Değerli arkadaşlar, devletin, nasıl ve nereden soyulduğu bu cümleler içerisinde gizlidir.

Yine dikkat çekiyor Sayıştay: "Özel sektör borçları için verilen teminat mektupları hacmine dikkat ediniz; yani, ciddî tehdit boyutundadır. Yabancı sermayenin, kısa sürede, büyük miktarlarla çıkışına izin verilmemelidir." Bundan on gün önce Hazinede yaşanan sıkıntı, aslında, Sayıştayın bu önerisine uyulmamaktan gelmektedir. Peki, bu öneriler dinlenmedi de ne oldu; özel sektör dışborçları süratle artıyor. Bu borçların faizi yüksek, vadesi kısa ve risklidir. 1999 itibariyle kısa vadeli dışborçlar 25 milyar dolar, toplam 50 milyar dolar özel sektörün devlet garantisinde borcu vardır. Yani, özel sektör bunları ödemediği zaman, devlet ödeyecek anlamına gelmektedir.

Peki, Hazine söz dinler mi; dinlemez; yetkililer burada. Peki, bütçede göstermeden Hazine para harcar mı; harcar; yine, yetkililer burada, itiraz edebilirler, raporlar böyle yazıyor.

1997 Sayıştay Hazine raporundan aynen şu cümlelere dikkatinizi çekiyorum: 1971-1999 arasında bütçede gösterilmeden harcanan toplam para 116 milyar dolardır arkadaşlar. Yine, aynı dönemde bütçe açıkları 109 milyar dolardır.

Sayıştay, Hazinenin kanun tanımaz halini, raporunun 17 nci sayfasında şöyle ifade ediyor: "Hazinece, Türkiye Büyük Millet Meclisi iradesi ve denetimi dışında harcama yapılmaktadır." Şimdi, ben, buradan, Hazine yetkililerine soruyorum: Siz, yetkiniz olmayan konumda nasıl harcama yapmaktasınız?

Aynı raporda, devamla, sayfa 40 ve 42'de deniliyor ki: "Bütçe açıkları devamlı hale geldi, açık giderek artıyor, bunlar uyarıdır. Borçları borçla ödemeyin, daha çok vergi koyarsınız -ki, hükümet bunu yapıyor- doğru olan, kamu giderlerini kısmaktır."  Sayıştayın raporu bu.

Peki, Hazinenin borçlanmalarında takip ettiği usulde yanlışlıklar var mı; elbette vardır. Çok şekil hatası yapılmakta ve Hazineye çok pahalıya mal olmaktadır. Mesela, Dünya Bankası kredileri... Örnek vermiş, "havuz sistemi birimi" denilmektedir. Burada, Dünya Bankasından dolar bazında kredi alıyoruz, ödeme yaparken, havuz sistemi birimiyle ödeme yapıyoruz.

Değerli arkadaşlar, 1997 itibariyle, 89 proje için, Dünya Bankasından 3,6 milyar dolar kredi almışız. Bu, sistem bozukluğundan, yanlış sisteme imza atan bürokratların veya siyasî iradenin suçu, hatası yüzünden, anapara olarak 4,7 milyar dolar üzerinden ödenmiştir. Hem 1,1 milyar dolar fazla ödeme yapıldı hem bir de bunların faizleri ödendi; kredi maliyeti yüzde 31.

Bu bilgiler nerede yazılı; Sayıştay 2000 Malî Yılı Raporunda yazılı.

Peki, Hazine-IMF ilişkileri sağlam mı; çürük ve bozuk. Bakın, şimdi, 14 Aralıkta IMF bizden ne istiyor: 14 Aralıkta Türk Telekomun yüzde 33,5'ini  satacaksınız; Türk Hava Yollarını özelleştireceksiniz; enerji yasası çıkaracaksınız; KİT ürünlerine zam yapacaksınız; ekvergiler ko-yacaksınız; memura, işçiye düşük ücret vereceksiniz; çiftçiye destek vermeyeceksiniz; batık bankalara el koyacaksınız, zararını üstleneceksiniz; bankaların buldukları yurtdışı kredilere kefil olacaksınız... Halbuki, Sayıştay bunun tam tersini söylüyor. Başkaca?.. Başkaca çok önemli bir şey daha söylüyor; program için ne gerekiyorsa onu yapacaksınız...

Dünyanın hiçbir yerinde, böyle bir anlaşmanın bir örneği daha yoktur.

Değerli arkadaşlar, bu son haftada, IMF, bize 7,5 milyar dolar ek destek kredisi verecek; 2,9 milyar dolar da stand-by anlaşmasından, toplam 10,4 milyar dolar kredi veriyor. Bir yılda, 7 eşit taksitte verilecek; geri ödemesi 18 ay, faiz oranı yüzde 6. Halbuki, normal şartlarda kredi de oran yüzde 2-3'tür ve 20 yıl vadelidir.

BAŞKAN - Sayın Candan, sürenizi aştınız; takdir sizin...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Hemen tamamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Hazine normal şartlarda yüzde 2 ve 3 dolar bazında borçlanması lazımken, 20 yıl borçlanması lazımken, faiz yüksek ve süre kısadır. Yapılan hesaplarda, Türk Telekom ve Türk Hava Yolları özelleştirildiği zaman, satıldığı zaman, bu krizi karşılamamaktadır; yani, başka bir ifadeyle büyük bir beceriksizlik örneği verilmiştir.

Konuşmamı şöyle tamamlıyorum: Peki, neden bu hale geldik: Sorumsuz davrandınız; özellikle son üç yıllık hükümet için söylüyorum. Özelleştirme dediniz, milletin malını, yine milletin pa-rasıyla alıp satanlara verdiniz. Medya patronlarına teşvik verdiniz; yetmedi, kredi verdiniz; yetmedi, banka kurma izni verdiniz; yetmedi, enerji ihalesi verdiniz; yetmedi, devlet arazileri verdiniz.

Medya patronları, buna karşılık, gazetelerini, tv'lerini size açtılar, her gün "ekonomi iyi gidi-yor" diye manşet attılar. Partili milletvekilleri ve bakanlar, bu medyanın ekonomik danışmanı oldular, onların işlerini ve ihalelerini bağladılar. Şimdi, hükümet bunları açıklarken "olay psikolojiktir, olay sosyolojiktir..." diyor. Kanaatime göre, olay, aslında ne sosyolojik ne psikolojik; olay şizofrenik delirme vakasıdır, ekonominin iflas etme vakasıdır.

Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - FP Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Lütfi Yalman; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Fazilet Partisinin görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım: hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, dün, hunharca ve kalleşçe saldırıya uğrayarak şehit olan iki polisimize Allah'tan rahmet diliyorum, yaralılara şifalar temenni ediyorum ve yakınlarına başsağlığı diliyorum. İnşallah, bu insanlıktan yoksun, şerefsizler en kısa zamanda yakalanırlar. (Alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bunun basit bir saldırı olmadığı, birtakım mahfillerden ve merkezlerden yine düğmelere basıldığı kanaatimi de ifade etmek istiyorum.

Hepimizin bildiği gibi, dünyanın gıptayla baktığı genç bir nüfusumuz var. Bir milletin kalkınması, üretken olması, enerji ve heyecan dolu, dinamik, her yönden iyi yetiştirilmiş ve eğitilmiş genç potansiyellerle mümkündür.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünü, sadece sportif faaliyetleri organize eden ve takip eden bir kurum olarak algılamak oldukça yanlıştır. Genelde konuşmacı arkadaşlarımızın sportif faaliyetlere ağırlık verdiğini gördük. Oysa, burada asıl hedef gençliktir, her yönüyle gençlik. Spor, bu hedef kitlesinin ihtiyaçlarından sadece bir tanesidir. Anayasamızın 59 uncu maddesi "devlet, vatandaşlarının beden ve ruh sağlığını geliştirecek tedbirleri alır, sporu her kitleye yayar ve devlet, başarılı sporcuyu korur" der. O halde, devlet, hedef kitle olan gençliğin, hem bedenen hem de ruhen gelişimini ve eğitimini sağlamakla yükümlüdür. Gençlik, Allah'ın herkese eşit olarak verdiği; ama, kıymetinin bilinmeyip genelde har vurulup harman savrulduğu bir nimettir.

Bugün dünyada kötü alışkanlıkların ve buna bağlı hastalıkların hızla yaygınlaştığı bir çağ yaşıyoruz. Uyuşturucu alışkanlığının orta dereceli okul seviyelerine kadar inmesi, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün sorumluluğunu ve önemini bir kat daha artırıyor. Gençlik, hem bedenen hem de ruhen eğitilmelidir. Millî ve manevî değerlerle yüklü, hem bedenen hem de ruhen eğitilmiş genç, daha dengeli, daha disiplinli ve daha ahlaklıdır. Sokaktaki tinerci gençlerden, sokak çocuklarından ve barlarda sabahlara kadar, dertsiz, gamsız ve ülke meselelerine kaygısız, tabak kırıp ceket yakan güruhun mutlaka ele alınması, takip edilmesi ve eğitilmesi gerekir. Bu eğitim, onların ülke meselelerine karşı sorumlu, kaygı duyan insanlar olmasını sağlayacaktır. Bana göre, kurumun en önemli görevi de bu olsa gerektir. Devlet ve toplum, gençliğin içine düştüğü maddî ve manevî bunalımı, çöküntüyü görmezden gelemez, gelmemelidir.

Toplumun katmanları arasında eğitimden işsizliğe kadar problemlerle en çok iç içe yaşayan kitle, genç kitledir. Birkısım gençlerimiz okuma imkânı bulamadığı gibi, bir kısmının da okuma imkânları ellerinden alınmaktadır; bir kısmı işsizlik problemleriyle de karşı karşıyadır. Gençlik ve spordan sorumlu bakanlığın, bu yıl, farklı kesimlerden yaklaşık 30 000 gencimizin katılımıyla gerçekleştirdiği problemsiz kamp ve organizeyi de takdir ve şükranla karşıladığımızı ifade etmek istiyorum.

Spor konusuna gelince; şu bir gerçek ki, spor, bugün, tüm dünyada, en iyi tanıtım aracıdır; devletlerin, kendi varlıklarını dünyaya duyurma ve kabul ettirme araçlarından birisidir. Bu yüzdendir ki, sporun her dalında isim yapacak kurum ve şahısların, mutlaka yetiştirilmesi ve desteklenmesi gerekir.

Gençlik ve spordan sorumlu bakanlığın başında, işin içinden gelmiş, meseleleri bilen bir insanın olması, elbette ki, bir şanstır. Sporculuk, centilmenlik ve kesin objektiflik ister; politik manevralarla yürümez ve sporda başarı sağlanamaz.

Son yıllarda, gençlik ve spor kurumlarında, hemen hemen hiç politik tayinin yapılmadığını ve bağlı kurumların da bile personel alımının yapılmadığını, şahsen tespit ettim. Bu anlayış, gönül isterdi ki, her kurumda ve bakanlıkta yaygınlaşsın.

Ayrıca, son yıllarda semt sahalarına verilen önem, gerçekten ümit vericidir; zira, özel sektörle  ve işadamlarıyla da diyalog kurularak,  1 000 civarında -özellikle beldelerde- semt sahasının yapıldığını müşahede ettik. Bu, amatör sporun da gelişmesini ve yaygınlaşmasını sağlayacaktır.

Değerli arkadaşlar, amatör sporun yeterince düzenli yapılamadığı ve disipline edilemediği bir gerçektir. Çok sayıda amatör spor kulübü ve amatör sporcu olduğu halde, yeterince takip edilemediğini ve bütçelerin kıt imkânları yüzünden yeterince desteklenemediğini düşünüyorum. 1979'dan itibaren, devlet bütçesindeki Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesine ayırılan pay, sürekli düşme göstermiştir maalesef. Halbuki, 12-24 yaş arası, ülke nüfusunun yaklaşık olarak yüzde 32'sini oluşturduğu halde, genel bütçeden, gençliğe ve spora ayırılan payın bu kadar düşük olması, elbette ki, üzücüdür. Geleceğin,  gençliğimize teslim edileceğini düşünürsek, bu kitlenin eğitiminde, aktivitesinde ve sportif faaliyetlerinde, devletimizin, daha büyük desteklerle, mutlak manada yanında olması gerekir.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, bugün itibariyle, 350 000 futbolda, 176 000 de diğer branşlarda lisanslı sporcumuz var; halbuki, sadece Almanya'da ve yine, sadece tenis sporu dalında lisanslı sporcu sayısı, yaklaşık 400 000 civarındadır. Yine, Türkiye'deki spor kulüplerinin toplam sayısı
6 400 civarında; Almanya, Fransa ve İtalya gibi nüfusu bize yakın ülkelerde kulüp sayısı 70 000-80 000 civarındadır. O halde, bütçeden daha çok pay ayrılarak, gençlerimizin, sokaklardan, kahve köşelerinden kurtarılması gerekir. Dünya çapında alınmış başarıların, milyon dolarlarla yapılama-yacak propaganda ve tanıtım yaptığını, hep birlikte gördük.

Yalnız, bir şeyi söylemeden de geçemeyeceğim. Değerli arkadaşlarım, son dönemlerde moda haline gelen irtica yaygaralarının spora bile bulaştırılmak istenmesini, geçtiğimiz günlerde üzüntüyle gördük. Ayık gezmeye alışamamış insanların, bu tür, irtica yaygaraları var diyerek, spora bunu bulaştırmak istemeye kalkması, maalesef, endişeyle karşılanmıştır; ama, bu konuda, hem spor ca-miası hem de spor kamuoyu gereken cevabı vermiş ve Sayın Bakan, Sayın Genel Müdür de mantıklı yaklaşarak, olayın istismar edilmesini önlemişlerdir. Kendilerine, huzurunuzda teşekkür edi-yor ve tebrik ediyorum.

2001 yılı bütçesinin hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yalman.

Sayın Akgül, Komisyon Başkanı olarak, Sayın Fatsa'nın açıklamalarında bir yanlışlık mı var dediniz efendim?

HÜSEYİN AKGÜL (Manisa) - Bir tavzih var efendim. Bir konuyu tavzih etmem lazım, açıklamam lazım.

BAŞKAN - Yerinizden konuşabilir misiniz efendim?

HÜSEYİN AKGÜL (Manisa) - Tabiî efendim.

Sayın Başkan, değerli Eyüp Fatsa'nın, insan haklarına duyarlı konuşmasına, öncelikle teşekkür ediyorum. Ancak, konuşma içinde geçen bir cümleciği var ki, bireysel başvuruların sonuçlanamadığını ifade etti. Halbuki, rakam olarak ifadesi şöyle: 5.5.1999 tarihinden 30.11.2000 tarihine kadar, Meclis İnsan Hakları Komisyonuna 1 040 başvuru olmuştur. Bunlardan 663'ü -ki, yüzde 64'üne tekabül etmektedir- sonuçlanmıştır. 349'unun kurumlarla yazışmaları devam etmektedir, işlemdedir. Sadece 28 tanesi işlem beklemektedir.

Yüce Meclisin bilgilerine arz ediyorum efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz, sağolun.

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, müsaade ederseniz ben bir düzeltme yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Düzeltmeyi Komisyon Başkanımız yaptı.

EYÜP FATSA (Ordu) - Müsaade ederseniz konuya bir açıklık getirmek istiyorum.

BAŞKAN - Ne konusunda?..

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın İnsan Hakları Komisyonu Başkanımızın yapmış olduğu açıklamayla ilgili bir düzeltme yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun yerinizden söyleyiniz.

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkanımız, zannederim, ifade ettiğim bu meseleyi kendi üze-rine aldı. Biz iki dönemden beri İnsan Hakları Komisyonunda çalışıyoruz, Sayın Başkanımız da daha bizim yeni Komisyon Başkanımızdır. Dolayısıyla, bu konuşmuş olduklarım veya ifade ettiklerim Sayın Başkanımın Başkanlık yaptığı dönemle alakalı değil, geçen dönemden ve özellikle 2000 yılında bireysel başvuru yapıp da İnsan Hakları Komisyonunun gündemine gelmeyen, getirilmeyen başvurularla ilgilidir, Sayın Başkanım bunun dışındadır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahısları adına, lehinde olmak üzere, Ağrı Milletvekili Sayın Nidai Seven, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Seven, süreniz 10 dakikadır.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık, Hazine Müsteşarlığı ve Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçelerine ait oy rengimi ve kişisel görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum.

Bu arada, İstanbul'da şehit edilen polislerimize Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Ayrıca, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Başbakanlık bütçesinin tetkikinde, 2000 yılı bütçesi 370 trilyon 292 milyar iken, 2001 yılında yüzde 7,5'lik artışla 400 trilyon 601 milyar olarak tespit edildiği; 2000 yılında 26 katrilyon
11 trilyon olarak belirlenen Hazine Müsteşarlığı bütçesinin, 2001 yılında yüzde 20,6 oranında, yani 4 katrilyon 390 trilyonluk düşüşle 21 katrilyon 621 trilyon Türk Lirası olarak tespit edilmesi çok önemli bir olaydır.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzün 2001 yılı bütçesine ayrılan 50 trilyon, gençliğimizin, ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarını yeterince karşılamayacaktır ve sonraki yıllarda da bu ödeneğin mutlaka artırılması gerekecektir.

2001 yılı bütçesi hazırlanırken, kronik hale gelmiş yüksek enflasyon ve kamu açıklarının düşürülmesi temel hedef alınmış, yapısal reformların yapılması, sağlıklı ve kamu maliyesine dayalı istikrarlı bir iktisadî politikayla, 2000 yılı bütçesinde olduğu gibi, üç yıllık bir enflasyonla mücadele takvimi ortaya konulmuştur.

Çeyrek asırdan beri üç haneli enflasyon rakamıyla yaşama alışkanlığı içinde bulunan insanımızın önüne getirilen bütçeler, Meclise sunulurken, başlangıç ödeneğiyle yıl sonu ödeneği arasındaki tutarsızlıklardan dolayı ek bütçelerle bugüne kadar Türkiye'yi idare etmişlerdir.

Para ve sermaye piyasalarındaki yanlış uygulamalarla onbeş yıllık bir süreç içerisinde özelleştirmede uygulanan yanlış politikalar sonucu, günü kurtarma, yarına yük olma düşüncesi, Türkiye'nin makro dengelerinde olumsuzluklara neden olmuştur. On yıllık bir dönem içerisinde 137 milyar dolar bir içborç faizi ödenmek zorunda kalınmıştır.

Yapılan bütçeler, faiz ve transfer harcamaları bütçesinden öteye gidememiştir. Bir taraftan, iç ve dışborçlara ödenen milyonlarca dolar, diğer taraftan, 1984 yılından beri terör belasına harcanan 100 milyarlarca dolar, en önemlisi de siyasî istikrarsızlığın Türkiye'ye yüklemiş olduğu faturalar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, son yirmi yılda devlet içborçlanma tahvilleri, hazine bonoları, repo ve mevduata verilen yüksek faiz hadleri, bir rant sınıfının doğmasına neden olmuştur. Küçük bir azınlık, gayri sâfi millî hâsıladan en büyük payı almış, bu rant sınıfı üretime ve yatırıma katkı yapmadan, ellerindeki nakit paraları hiçbir risk almadan, yüksek gelirlerle saadet zincirini yakalamışlardır. Bu saadet zincirinde gününü gün edenler, yatırıma yönelmedikleri için de istihdam yok olmuş, işsizlik gittikçe büyümüş, yoksulluk Türkiye'nin en büyük problemi haline gelmiştir.

Interbank ve diğer piyasalardan yüksek faizle toplanan paralar, kamu bankalarının görev zararlarını içinden çıkılmaz bir hale getirmiş, çiftçiye bir siyasî rant olarak takdim edilen krediler "nasıl olsa affa uğrayacak" mesajlarıyla çiftçiyle icra dairelerini karşı karşıya getirmiş, köylü vatandaş ürünlerini yeterince değerlendirememiş, tarım ve hayvancılıkta günü kurtarma politikalarından dolayı tarım ağır darbe almıştır.

Kaçak hayvanın ülkeye girmesine göz yumulmuş; bunun sonucu, yerli üreticiler günden güne yok olurken, yayla ve meralar boş kalmıştır.

Diğer taraftan, 1989 yılından itibaren bütçe dışında tutulan fonlardan yapılan harcamalar bütçe disiplinini kaybettirmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Türkiye ekonomisinin geldiği noktayı özetlerken, son günlerde batan bankalardan ve ekonomide meydana gelen dalgalanmalardan bahsetmek istiyorum: Bu bankaları üç aşamada ele almak gerekir. Bunlardan ilki, 1994 yılı öncesi batan Hisarbank, Türkiye Öğretmenler Bankası, İstanbul  Bankası; 1994 kriziyle başlayan bankalar bataklığı, Marmarabank, TYT Bank, İmpexbank; 1994 yılı sonrası batan bankalar ise Türk Ticaret Bankası, Sümerbank, İnterbank, Bankekspres, Egebank, Esbank, Yaşarbank, Yurtbank, Etibank, Bankkapital, Demirbank ve Park Yatırım Bankasıdır. Bunların hangi dönemlerde ne şekilde el değiştirdiği veya peşkeş çekildiği tüm kamuoyu tarafından bilinmektedir. Burada üzerinde durulması gereken önemli husus, sonuçlar üzerinde değil, sebepler üzerinde durma gereğidir. 1999 ve 2000 yıllarında Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankalar durup dururken fona devredilmemiştir. Bankacılığın bir anayasası var, kredi verilirken batar; yani, istihbaratını iyi yapmazsanız, emniyet ve risk kavramlarını ölçü olarak tutmazsanız, o kredileri batırırsınız ve Türkiye'yi bu duruma getirirsiniz.

Yine, 57 nci hükümet döneminde 4442 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununun çıkarılması ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun oluşturulması, Türkiye'de yolsuzluk yapan ve çete oluşturan tüm insanların üzerine gidilerek... Bugün, ekonomimizde rahatsızlık meydana getirildi. Olacaktır... Tabiî ki, bu neye benzer, bir vücudu eğer bazı mikroplar sardıysa, oradaki mikropları temizleyip, o mikropları dışarıya atmak için ameliyat edeceksiniz; tabiî ki, bu nedenle vücutta rahatsızlıklar meydana getirilecektir.

Yine, kâr, rant ve faiz ilişkilerinden dolayı bu memleketi bir devalüasyon lobisine itmeye çalışan insanlarımız bugün ortaya çıkmışlar, sanki 57 nci Hükümet bu memlekette yolsuzlukların önünü açmış, sanki, bu memlekete, devletin paraları, bu hükümet tarafından hortumlanmış gibi göstermeye çalışmaktadırlar. Sizler, önce kendinize bakın, önce aynaya bakın, sonra bu 57 nci Hükümeti suçlamaya çalışın. [MHP sıralarından "Bravo"sesleri; MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar; DYP ve FP sıralarından alkışlar(!)]

LÜTFİ YALMAN (Konya) -  Sen bunları bize mi söylüyorsun?!.

NİDAİ SEVEN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, ben, KİT Komisyonunda görevliyim; ben, burada şahısların isimlerini tek tek verebilirim, belgelerle ispat edebilirim. (DYP sıralarından "ver,ver"sesleri) 1996 yılında Egebankla ilgili Hazine Müsteşarlığı tarafından...

NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) - Savcılığa ver...

NİDAİ SEVEN (Devamla) - Bir saniye...

..yazılan bir yazıda...

NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) - Savcılığa ver; vermiyorsan, görevini yapmıyorsun.

NİDAİ SEVEN ( Devamla) - Veriliyor, veriliyor.

...deniliyor ki "Egebankın riski vardır... Malî durumunuzu düzeltiniz." Daha sonra Sadettin Yağış isminde bir yeminli murakıp daha gidiyor, orayı denetliyor ve bir ay sonra oraya genel müdür muavini oluyor. Peki, o gün genel müdür muavini olan insandan neden hesap sormadınız ? (MHP sıralarından "Bravo"sesleri, alkışlar; DYP ve FP sıralarından gürültüler)

İLYAS YILMAZYILDIZ  (Balıkesir) - Dört yıl, bir yıl değil!..

NİDAİ SEVEN (Devamla) - KİT Komisyonunda 35 üye vardır; Milliyetçi Hareket Partisi adına muhalefet şerhi koyduğumuz zaman, Doğru Yol ve Fazilet Partisinde görev yapan muhalefetteki arkadaşlar neden KİT 1997 yılı raporuna imza attılar? Haydi, buyurun cevap verin.

LÜTFİ YALMAN (Konya) - İmza atmadık.

MURAT AKIN (Aksaray) - Ne zaman imza attık ?

BEKİR SOBACI (Tokat) - KİT  Komisyonundan niye aldılar seni?

NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) -İktidarsın, konuşacağına gerekeni yap.

NİDAİ SEVEN (Devamla) - İşte, öyle şey yok! Türkiye'de, Türk Milleti sizden doğruları bekliyor. Sizler bu halkı aldatmakla, sizler bu halkı yanlış yollara sürüklemekle, kamuoyunu yanlış bilgilendirmekle bir yere varamazsınız.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir)- Kamuoyunu yanlış bilgilendiriyorsunuz; iki yıldır iktidardasınız.

NİDAİ SEVEN (Devamla) - Ne yapmanız gerekir; gelin, hepimiz el ele verelim...

NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) - Memleketi batırdınız...

NİDAİ SEVEN (Devamla) - Bakın, geçen sene, 9 katrilyon bir açık vardı, bugün bütçede 5 katrilyona düşüyor. İşte Halep, işte arşın! [MHP sıralarından "Bravo"sesleri, MHP, DSP, ANAP sıralarından alkışlar; FP ve DYP sıralarından alkışlar(!)]

Onun için, değerli arkadaşlar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Seven, 1 dakika içinde toparlayınız efendim.

NİDAİ SEVEN (Devamla) - Ben, burada, polemiğe girmek istemiyorum; ekonomik rakamları ortaya koyarak konuşuyorum.

NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) - Memleketi batırdınız, daha ne konuşuyorsun!

NİDAİ SEVEN (Devamla) - Onun için, Türkiye'de, her zaman bu memleketin geleceğini düşünen, bu memleketin... Temel sebep... Yolsuzlukların ayyuka çıktığını kamuoyuna anlatmamız gerekir. Meclisimizi...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Konuşuyor... Konuşuyor...

NİDAİ SEVEN (Devamla) - Gel, burada konuş! Gel...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Cuma günü konuşacağız.

NİDAİ SEVEN (Devamla) - Burada konuş!.. Burada konuş!.. Burada konuşamazsın. Burada, biz -Türkiye'de- elimizi taşın altına sokmaya gelmişiz; ama, bu, yeterli değil.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sokaklar...

NİDAİ SEVEN (Devamla) - Gerekirse, kafamızı da Türk Milleti için taşın altına sokacağız. (MHP ve DSP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; DYP sıralarından alkışlar[!])

Ben, hepinizi saygıyla selamlıyorum ve bu konuda olumlu oy vereceğimi belirtiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

 LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Seven, gecenin bu güzel saatindeki coşkulu konuşmanız için sizi kutluyorum. (FP ve DYP sıralarından "Ooo" sesleri)

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkan, KİT Komisyonuyla ilgili, Fazilet Partisi milletvekilleri hakkında bir sataşma yapıldı ve yanlış bilgi verildi; izin verirseniz, mikrofondan izah edeyim.

BAŞKAN - Neyi?

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Ben, Fazilet Partisinin KİT Komisyonu üyesi bir milletvekiliyim. Verdiği bilgi yanlıştır, izah etmek istiyorum. Lütfen...

BAŞKAN - Efendim, onun izahı olmaz yani...

İmza attınız mı efendim?

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Hayır efendim.

BAŞKAN -Tamam, teşekkür ederim. İmza atmamış Fazilet Partili arkadaşım.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Muhalefet şerhi var mı, yok mu?!

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkan, istirham ediyorum... Müsaade eder misiniz?.. Bir dakika sürmez Sayın Başkan, bir dakika sürmez yapacağım izah; konuyu izah etmem lazım.

BAŞKAN - Açın mikrofonu.

Buyurun Sayın Yalman.

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkanım, 2000 yılında, Sayın Nidai Seven'le birlikte, KİT Komisyonu üyesiydik.

Bahsetmiş olduğu konularda, KİT Komisyonu raporuna imza atmadım; muhalefet şerhi de hazırlamış bir arkadaşınızım. Sayın Nidai Seven'le de bu konuyu konuştuk; ancak, ben, muhalefet şerhini teslim etmeden önce, KİT Komisyonu raporu basıldığından dolayı, muhalefet şerhim rapora dahil olamadı, bu yüzden imza atmadım. (MHP sıralarından gürültüler)

Müsaade eder misiniz arkadaşlar.

Ben, imza atmadım; ama, bir şeyi sormak istiyorum: Acaba, Nidai Seven, KİT Komisyonundan niye alındı, bunu izah etsin? (FP sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Anlaşıldı.

Sayın Hükümet...

MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, muhalefet olarak bize de sataşmada bulundu; KİT Komisyonu üyesi olarak bize de sataştı.

BAŞKAN - Siz imza attınız mı efendim?

MURAT AKIN (Aksaray) - Attım tabiî.

BAŞKAN - Tamam, bitti.

MURAT AKIN (Aksaray) - Sataşma var Sayın Başkan.

BAŞKAN - Alakası yok efendim ve imza atmışsınız.

Buyurun Sayın Bakanım.

MURAT AKIN (Aksaray) -Bildiğini yapıyorsun!..

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Hazine Müsteşarlığının 2001 yılı bütçesi üzerinde bilgi sunmak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi en içten saygılarımla selamlıyorum.

Bildiğiniz gibi, hükümetimiz, Türk insanının yaşam düzeyini yükselterek, halkımızın refah ve mutluluğunu artırmak amacıyla bir ekonomik program uygulamaktadır. Bu amaçla, ekonomimizin, istenilen gelişmişlik düzeyine ulaşması açısından önemli bir engel oluşturan kronik yüksek enflas-yonun tek haneli rakamlara çekilmesi ve sürdürülebilir bir ekonomik büyüme için gerekli olan makroekonomik dengelerin sağlanması gerekmektedir. Program, malî disiplinin sağlanması, yapısal reformların hayata geçirilmesiyle, para arzını ve kur değerlendirmelerini kontrol altına alan, kur-para politikalarının uygulanması üzerine oturtulmuştur. Bu program, 1999 yılı sonunda IMF ile üzerinde anlaşmaya varılan bir stand-by düzenlemesiyle de desteklenmektedir. Bu çerçevede, ülkemizin büyüme performansında yaşanan olumsuzlukların geride kaldığını ve ekonominin, istikrarlı bir büyüme trendi yakaladığını belirtmek istiyorum.

Ekonomideki canlanmanın yanı sıra, petrol fiyatlarındaki artış, izlenen kur  politikası ve euronun dolar karşısındaki değer kaybının etkisiyle ithalatın ihracata göre daha hızlı artması, dışticaret açığının beklenenden daha fazla büyümesine ve cari işlemler açığının da artmasına yol açmıştır.

Uygulanan program sonucunda sağlanan ekonomik istikrar ve ülkenin dış finansal piyasalar önündeki güvenilirliğinin artması, cari işlemler açığının finansmanında bugüne kadar herhangi bir sorunla karşılaşılmamasını sağlamıştır.

2001 yılı bütçesinin temel hedefi, kamu gelirlerinin artırılması, harcamaların kontrol altına alınması ve bütçe açığının azaltılmasıdır. Kamu sektörünün disiplin altına alınmasında, bütçe açığının daraltılmasının tek başına yeterli olamayacağının bilincinde olarak, 2001 yılında, kamu sektörü borçlanma gereğinin azaltılması çabaları sürdürülecektir.

Bütçe finansmanında iç borçlanmanın payının azaltılarak faiz oranlarının aşağıya çekilmesi ve kamu kesimi faizdışı fazlasının artırılması hedeflenmiştir. 2000 yılı içinde, bugüne kadar içborç
faizlerinin bütçe üzerindeki baskısının azaltılabilmesi amacıyla, iç finansmandan dış finansmana yönelinmiştir. Bu çerçevede, uluslararası sermaye piyasalarından tahvil ihracı yoluyla 8,3 milyar dolar borçlanılmıştır. Bu miktara ek olarak, proje finansmanı amacıyla da 2,7 milyar dolar kaynak sağlanmıştır.

2001 yılı bütçesinde, sıkı finansman politikasının uygulanması, vergi önlemleri ve özelleştirme gelirleri yoluyla yüksek seviyede bir faizdışı dengeye ulaşılması ve harcamaların beklenen enflas-yona paralel olarak artırılması hedeflenmektedir. Bunun sonucunda, 2001 yılında, iç borçlanma üzerindeki yük azalacaktır. Ayrıca, 2001 yılı için iç borçlanma stratejilerinde önemli herhangi bir değişiklik planlanmamaktadır.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; son gelişmelere yönelik olarak, yurtiçi talep baskısının kontrol altına alınması, yurtiçi tasarrufların artırılması ve cari açığın azaltılması yönünde yerinde adımlar atılmış bulunmaktadır. Bu nedenle, son günlerde malî piyasalarda yaşanan dalgalanmaların, uyguladığımız programın sürdürülmesi konusunda herhangi bir tereddüt yaratmaması gerektiğini, özellikle, vurgulamak istiyorum.

Ülkemizde malî sektörün etkinleştirilmesi için, bankacılık sektörünün mevzuat, denetim ve malî yapı bakımından uluslararası standartlara uyumlu ve uluslararası düzeyde rekabet edebilir bir konuma getirilmesi amacıyla, yeni bir Bankalar Kanunu hayata geçirilmiştir. Söz konusu kanun gereğince, Hazine Müsteşarlığının bankacılıkla ilgili yetkileri, tümüyle Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna intikal ettirilmiştir.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamın bu bölümünde, kamu malî yönetimi içinde ağırlıklı paya sahip olan kamu iktisadî teşebbüsleri, tarımsal destekleme ve sosyal güvenlik sistemi hakkında bilgi sunmak istiyorum.

KİT'lerle ilgili olarak 2001 yılında finansman maliyetlerini azaltıcı, verimliliği artırıcı tedbirler alınmasına ve tasarruf tedbirlerinin uygulanmasına özen gösterilecektir. Üretilen mal ve hizmet fiyatlarının program hedeflerine paralel olarak gelişmesine yönelik önlemler sürdürülecektir. Bu çerçevede, özellikle, hampetrol fiyatlarının yüksek seyretmesinin beklendiği 2001 yılında, program hedeflerine uygun fiyatlandırma politikasına devam edilmesi planlanmaktadır.

Bu noktada, programımızın en önemli amaçlarından biri olan, ileriye dönük enflasyon hedeflemesinden de kısaca söz etmek istiyorum. Enflasyon konusundaki direnci kırmak açısından, ücretler, kiralar ve tarımsal fiyatlar konusunda geçmiş enflasyon rakamına endeksli belirlemelerden uzak durulması son derece önem  taşımaktadır. Buradaki amaç, sabit gelirli bu kesimleri enflasyon altında ezdirmek değildir. Enflasyonun düşürülmesi, söz konusu kesimlerin çıkarına olup, özellikle, ücretlilerde, enflasyonla arada doğabilecek farklar gecikmeksizin karşılanmakta, ayrıca, refah payı da verilmektedir.

Bugüne kadar başarıyla sürdürülmekte olan özelleştirme çalışmalarının en önemli unsurlarını oluşturan Türk Telekomun ve Türk Hava Yollarının özelleştirilmesi için, 14 Aralık 2000 tarihine kadar ihaleye çıkılacak ve aynı dönemde elektrik sektörünün özelleştirilmesi çalışmaları çerçevesinde yeni bir yasa tasarısı Yüce Meclisimize sunulacaktır.

Yürütülmekte olan çalışmalarla, Avrupa Birliğinin tarım politikalarına uyumlu bir yapıda, tarım reformunun gerçekleştirilecek olması ülkemiz açısından ayrı bir önem taşımaktadır. Bu itibarla, etkinliğini kaybetmiş destekleme politikaları 2002 yılına kadar geçiş dönemi tedbirleriyle birlikte uygulanacak ve doğrudan gelir desteği yöntemiyle değiştirilecektir. Bu sayede, hedef kitleye doğrudan ulaşılabilmesi, verimlilik ve etkinliğin artırılması sağlanabilecektir.

2001 yılının ikinci yarısında, ülke çapında, doğrudan gelir desteği sistemine geçilmesi hedeflenmiştir. Hükümetimizce, tarımsal desteklemeye büyük önem verilmektedir. Bu amaçla, tarım kesimine, bütçeden 2000 yılında 997 trilyon lira, 2001 yılında ise 1,1 katrilyon lira ödenek ayrılmıştır. Bunun yanında, tarımsal ürün alımı yapan kuruluşlarımıza kredi imkânı da sağlanmaya devam edilecektir.

Ayrıca, sürdürmekte olduğumuz yapısal reformlardan biri de, sosyal güvenlik reformu konusunda, sosyal sigorta kuruluşlarının çağdaş, aktuaryel dengeleri gözeten, malî olarak sürdürülebilir bir yapıya kavuşturulmaları hedeflenmiştir. 1999 yılı eylül ayında çıkarılan yasayla, sosyal güvenlik sistemimizin, malî anlamda iyileştirilmesi amaçlanmıştır.

Reformun ikinci aşamasında ise, söz konusu kuruluşların idarî ve kurumsal anlamda daha etkin ve daha şeffaf bir yapıya kavuşturulması amacıyla, sosyal güvenlik kurumu oluşturulmuştur. Reformun uygulamaya geçtiği 6 ncı aydan itibaren, Sosyal Sigortalar Kurumu, açık veren bir kuruluş olmaktan kurtulmuş, haziran ayından bu yana Sosyal Sigortalar Kurumu açıklarının finansmanı için bütçeden kaynak aktarılmamıştır. Emekli Sandığı dışında, 2000 yılında sistemde öngörülen belirgin iyileşmenin 2001 yılında da sürmesi beklenmektedir.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; uygulamakta olduğumuz önlemlerin başarıyla sürdürülebilmesi ve sürdürülebilir büyümenin yakalanması, doğrudan yatırımlara yönelmiş yabancı sermayenin ülkemize olan ilgisinin artmasıyla desteklenmek zorundadır. Bugüne kadar doğrudan yabancı sermaye yatırımları, Türkiye'nin kapasitesi ve imkânları göz önünde bulundurulduğunda, genel olarak düşük seyretmiştir; ancak, 2000 yılında, geçen yıllara göre, yabancı sermaye yatırımlarında bir artış görülmektedir. Türkiye'ye doğrudan sermaye akışının sağlanması amacıyla, yeni bir yabancı sermaye kanun taslağının yanı sıra, bürokrasinin azaltılması için de gerekli çalışmalar sürdürülmektedir.

Öte yandan, sanayiin ve hizmetlerin gelişmesi için teşvik mekanizması da etkin bir biçimde kullanılmaktadır. Ekim 2000 tarihine kadar, yatırımlara yönelik düzenlenen teşvik belgeleri çerçevesinde, toplam 5,8 katrilyon lira tutarında yatırım ve bunun sonucunda da yaklaşık 155 000 kişilik bir istihdam yaratılması öngörülmektedir.

Bu kapsamda, Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgelerimizde son yıllarda yeniden tesis edilen huzur ve güven ortamı sonucunda, bu bölgeye olan yatırımların artış kaydettiği de görülmektedir. 2000 yılı içerisinde verilen teşvik belgelerinin yüzde 11'inin söz konusu bölgeye verilmiş olması sevindirici bir gelişme olmakla birlikte, bu oranın gelecek yıllarda daha da yükselmesini hedeflemekteyiz.

Ekonomimizin temel direği olan KOBİ'lere de hükümetimizce büyük önem verilmekte olup, KOBİ teşvik belgesi kapsamında, bugüne kadar 42 000 kişiye yeni iş imkânı sağlanması hedeflenmiştir.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; yürütmekte olduğumuz dezenflasyon ve yeniden yapılanma programının uygulanması ve ekonomik politikaların belirlenmesi sürecinde en önemli kurumlardan biri olan Hazine Müsteşarlığının 2001 yılı bütçesinin, ülkemiz için hayırlı ve uğurlu olması dileğiyle arkadaşlarımızın sorduğu sorulara geçiyorum.

Sayın Armağan Yılmaz arkadaşımız, Hazine mensuplarının, KİT'lerdeki yönetim kurullarına atanması konusuna değindiler. Hazine mensupları, KİT yönetim kurullarına atanmak istememektedirler. Burada, ikinci iş olarak öngörülen bu hizmet nedeniyle ödenen para, yaklaşık 86 milyon liradır. Arkadaşlarımız, işlerini bırakıp, buralara gitmemektedirler; ancak, kurum içinden atama yapılması zorunluluğu olan durumlarda görevlendirme yapılmakta ve bu görevleri de layıkıyla yerine getirmektedirler. Kaldı ki, bu KİT'ler, hangi bakanlığımıza bağlıysa, atama da, yetki sahibi de sadece Hazine değil, aynı zamanda o bakanlıklarımızdır.

Sayın Nas, ekrezerv kolaylığıyla ilgili görüşlerini söylediler ve dediler ki: "Bu ekrezerv kolaylığı, daha IMF ile stand-by düzenlemesi yapılırken öngörülmeliydi." Yalnız, şunu bilmekte yarar var, bu ekrezerv kolaylığı, dünyada ilk defa uygulanmaktadır, 1997 yılında oluşturulmuş yeni bir imkândır. Stand-by programının başında, otomatik olarak kullandırılması yönünde hiçbir ülke tecrübesi bulunmamaktadır; zira, böyle bir durum, IMF'nin koşulluluk ilkesine aykırı bir durum arz etmektedir.

Geçen haftalarda, ülkemizde yaşanan piyasa dalgalanmaları karşısında, hiçbir ülkede örneği görülmemiş biçimde hızla hareket edilmiş, gerekli tedbirler zamanında alınmıştır. Fon yetkilileriyle, son derece kısa bir süre içerisinde ülkemize kullandırılacak fon kaynağı üzerinde gerekli mutabakat sağlanmış ve ilan edilmiştir.

Sayın Veysel Candan, Sayıştayla ilgili olarak iki şey söyledi; "özel sektörün borçlanmasında verilen devlet teminatları önemli boyutlara ulaşmıştır" dedi. Hazine tarafından özel sektörün dışborçlanmasına herhangi bir şekilde teminat verilmesi, mevcut yasal düzenlemeler çerçevesinde, mümkün değildir. Bütçe Kanununun 34 üncü maddesi uyarınca, Hazine garantisinin, sermayesinin yüzde 50'den fazlası kamuya ait olan kurum ve kuruluşlara verilmesi hüküm altına alınmıştır.

Yine, Sayın Candan "Sayıştay, 1995'ten bu yana dışborçlar hesabını alamıyor" dedi; bu da, bir haksızlık. Bu, bütçe görüşmeleri sırasında, geçen seneden beri tartışılıyor. 1995 yılında kur farklarından kaynaklanan bir hesap yorumu nedeniyle ortaya çıkan sorun, 1996 ve sonrası yıllar için düzeltilmiştir; ancak, 1995 yılının stok rakamı henüz geriye dönük olarak düzeltilemediği için, hesaplara uygunluk verilememektedir. Bu sorunun bilincinde olan Hazine Müsteşarlığında, çözüm amacıyla başlatılan bilgiişlem projesi tamamlanmak üzeredir; bu proje üzerinde, Sayıştay ilgilileriyle birlikte çalışılmaktadır.

Sayın Söylemez'in değindiği konulara gelmek istiyorum. Bunlardan bir tanesinde, yabancı sermaye rakamlarının açıklanmasını istediler. Bizdeki en son rakamlara göre, 1998, 1999 ve 2000 yılının yabancı sermaye izinleri; 1998'de 1,3, 1999'da 1,5, 2000 yılının ilk onbir ayında 2,4'tür, milyon dolar olarak.

Fiilî girişler; 1998'de 760 milyon dolar, 1999'da 682 milyon dolar, 2000 yılının ilk onbir ayında 1 milyar 182 milyon dolardır.

Şimdi, bir başka şey sordular, dediler ki: "2001 bütçesi ortalama faizi yüzde 23 olarak alınmış; aslında, yüzde 114'tür." Bu, tabiî, eskiden, 1993 yılından kalma bir düşünce tarzı. Piyasada oluşacak faizlere müdahale etmek gibi bir politikamız yoktur ve bu politikamız da olmayacaktır; faizler piyasada oluşacaktır. 2001 yılı içerisinde, faizlerde bir miktar yükselme beklenmesi olağandır; ancak, çok kısa bir süre sonunda, uygulanacak politikalarla, faizler, olumlu düzeylerde oluşacaktır. Burada, arkadaşımız, kasten bir saptırma yapmaktadır. Bizim, bütçeye koyduğumuz faiz ödemeleri, daha evvel halka satılmış, piyasaya verilmiş tahvillerle ilgilidir, hazine bonolarıyla ilgilidir. Dolayısıyla, bizim, 2001 yılında yapacağımız borçlanmanın faizleri, onların vade tarihindeki bütçelere girecektir. Bu saptırmayı, sürekli, kendileri yapmaktadır.

H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Hayır, siz, yanlış anlamışsınız. Biz saptırma yapmıyoruz... Soruyu anlamamışsın...

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - "Bankaların kullanmış oldukları yabancı kredilere garanti vermelerinin hukukî altyapısı var mıdır" demişler. Bankalar Kanununun 14 üncü ve 15 inci maddeleri, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu kapsamına alınmış bankaların sağlamış oldukları kredilere garanti verme yetki ve sorumluluğunu vermektedir.

Sayın Söylemez diyor ki: Önümüzdeki yıl Hazine kime bono satacak?" Hazine, gayet tabiî Türk piyasalarına bono satacak. Şimdi, eskiye baktığınızda rakamları saptırıyorlar şu faiz bu faiz diye; bunlar piyasada oluşan faizlerdir, kendileri, hazine borçlanmasında 1994 yılında yüzde 400'le bono ihraç edip satmak durumunda kalmışladır.

H.UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Şimdi sizi göreceğiz.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Yine diyor ki: "Enflasyon yüzde 10 olacak mı?" Bizim itikadımız tam, inanmadığımız bir şeyi yapmayız hiçbir zaman.

H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Bu iş inançla olur mu Sayın Bakan, bu iş akılla olur.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; iki gensoru geçirdik ve bütçenin sunuşuyla ilgili toplantılar yaptık. Burada 57 nci cumhuriyet hükümetinin mensupları çok sakin, Yüce Meclisin saygınlığına uygun konuşmaya özen gösterdiler; fakat, bazı arkadaşlarımız, maalesef, heyecanla, vatandaşın gözüne farklı görünmek çabası içinde, telaşı içinde Yüce Mecliste kürsüye çıkmaktadırlar. Bu telaşı ve heyecanı anlamamız mümkündür, amacı farklıdır; kendileri şu günlerde, benim kanaatimce felaket tellallığı yapma içindedirler. (DSP sıralarından alkışlar)

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Bakan, sokakta yürüyor polisler, felaket tellallığı değil, felakete gidiyor.

H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Siz, bir Kızılay'a gidin bakın. Bir Kızılay'a gidin...

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Yalnız, şunu söylemek istiyorum Yüce Meclisin huzurunda; ekonomi, dürüst ve emin ellerdedir.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - O, size has bir şeydir, felaket tellallığı yapan yok. Siz gelince felaket geliyor.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Bundan şüpheniz olmasın.

Saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Siz gelince felaket geliyor, felaket geliyor.

BAŞKAN - Sayın Gemici, buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Biz, memlekete bir çivi çakalım derken, felaket tellallığını siz yapıyorsunuz, siz!

RAMAZAN GÜL (Isparta) - Kulak tıkıyorsunuz sessiz milyonlara.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - O, solculara has bir şey, o, sağcılara has bir şey değil!

BAŞKAN - Hükümet adına ikinci konuşma, Devlet Bakanı Sayın Gemici'ye aittir. (DSP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Gemici.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Siz gelince felaket geliyor, tellallığa ne gerek var canım.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - 50 senedir Türkiye'de solcuların felaket tellallığını kim inkar edebilir, herkes biliyor. (DSP sıralarından "tellallığı siz yapıyorsunuz" sesleri) Fakir fukara edebi-yatı yaptınız yıllarca, bir çivi çakmadınız ülkeye.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Şehit ailelerine karşı konuşmaya çıkamadı Başbakan, utandı!

BAŞKAN - Sayın Bakanım, siz devam edin; buyurun.

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Başbakanlık teşkilatı bütçesiyle ilgili söz almış bulunuyorum. Bugün yapılan görüşmelerde, Başbakanlık teşkilatı bütçesiyle ilgili, milletvekili arkadaşlarımızın görüş ve önerilerinden yararlanacağız; yapıcı eleştirileri ve katkıları için kendilerine teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sorumlu muhalefetin gereği, eleştirilerde yapıcı ve yol gösterici olmaktır. Dünden bu yana görüşmeleri çok dikkatle izliyoruz, ne yazık ki, bazı muhalefet sözcülerinin yaklaşımları, bu amacı ve nezaket sınırlarını aşmış, biraz önce Sayın Önal'ın da söylediği gibi, felaket tellallığı noktasına gelmiştir. Bu üslubun, söyleyenlere, söylemezlere ve Türkiye'ye hiçbir yararı yoktur!.. (DSP sıralarından alkışlar)

H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Sayın Bakan, üslubu siz mi öğreteceksiniz; siz Ankara'nın, İstanbul'un haline bakın. Muhalefet sussun mu?!

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Bakan, siz Başbakanlık bütçesini sunun, muhalefetin söylediğinden size ne!

RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Bakan, Kızılay'da kan gövdeyi götürüyor!

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Devamla) - Bu sözcüler, dünden bu yana, burada, ekonomiyle ilgili, bugün İstanbul'da ve Ankara'da yaşanan olaylarla ilgili endişelerini dile getiri-yorlar, toplumsal patlamadan söz ediyorlar. Bazen ölçü o kadar kaçıyor ki, söylenenler timsahların gözyaşları gibi duruyor. (DSP sıralarından alkışlar) Hatta, dün bir sayın milletvekili, bu durumdan çıkış için, 1 Aralıktaki eylemlerle Kızılay'da, Sultanahmet'te şafağın söktüğünü ifade etti. Hiçbir milletvekilinin ışığı, çıkışı sokakta aramaya hakkı yoktur; ışık da, çıkış da Türkiye Büyük Millet Meclisindedir. (DSP sıralarından alkışlar)

Türkiye, onyedi yıldır pençesinde kıvrandığı yüksek enflasyondan kurtulmak, bütçe açıklarını kapatmak için bir ekonomik program uyguluyor. Türkiye, bunu bu sefer başarmak zorunda. Bu konuda herkese sorumluluk düşüyor. Bazen burada öyle konuşuluyor, öyle ifadelerde bulunuluyor ki, bir hafta on gün önce yaşanan ekonomik kriz, sıkıntı, sanki, bugün yaşanıyor gibi, televizyondan seyreden insanlar tarafından algılanabilir. Bugün çektiğimiz sıkıntıların geçmişteki sorumluları daha dikkatli konuşmalı. Uygulanan üç yıllık bir programdır; sabırlı olacağız, sonucu birlikte alacağız. 57 nci hükümet, Türkiye'nin ve dünyanın en deneyimli siyaset adamlarının başında gelen Sayın Bülent Ecevit'in Başbakanlığında, üç siyasî partinin, Demokratik Sol Partinin, Milliyetçi Hareket Partisinin ve Anavatan Partisinin desteğinde yaşadığımız bütün bu sorunları aşacak güce ve iradeye sahiptir.

Başbakanlık teşkilatının 2001 yılı bütçesinin ülkemize hayırlı, uğurlu olmasını diliyor; katkıları için bütün milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Devlet Bakanı Sayın Fikret Ünlü; buyurun. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI FİKRET ÜNLÜ (Karaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, bütçemize katkı yapan konuşmacı milletvekili arkadaşlarıma ve dinleyici olarak salonda bulunan tüm milletvekili arkadaşlarıma çok teşekkür ediyor, şükranlarımı sunuyorum.

Zamanımız kalmadı. Konuşma metnimizi de bir kitapçık halinde sizlere sunduk. Umarım, zaman bulur, okursunuz. O ayrıntılara girme şansım yok. Biz de hükümet olarak, zamanımızı doğru kullanmak istiyoruz. Ancak, şu anda, tahmin ediyorum, televizyonları başında bizleri izleyen binlerce, hatta, yüzbinlerce öğrenciyi, beden eğitimi öğretmenlerini, ödül bekleyen, uluslararası platformlarda dereceye girmiş klüplerimizi ve sporcularımızı sevindirmek için, sizlere de müjde niteliğinde, dört konu üzerinde durmak istiyorum.

Birincisi, Sayın Millî Eğitim Bakanlığımızın yaptığı çalışmalar sonucunda, hepiniz için büyük eleştiri konusu olan, ilk ve ortaöğretim kurumlarımızın tümünde, önümüzdeki öğretim yılından itibaren, beden eğitimi derslerinin sayısı artırılacaktır. Bu karar alınmıştır. Tüm öğrencilerimize ve beden eğitimi öğretmenlerimize müjdeliyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

İkincisi, hepinizin bildiği gibi, daha önce Ödül Kanununu çıkarmıştık. Bu kanuna dayalı olarak Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılan Ödül Yönetmeliği, bir saat önce, Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından onaylanmıştır. Böylece, uluslararası alanda ve Türkiye'de dereceye giren, ulusumuzu onurla, şerefle, her yerde büyük başarıyla temsil eden sporcularımız, kulüplerimiz, antrenörleri ödüllendirilecektir.

Dünyada belki ilklerden birisidir, spor müşavirliği unvanı getirilmiştir. Olimpiyat şampiyonlarımızı ve olimpik spor dallarında birden fazla dünya şampiyonu olan sporcularımızı, bundan böyle, spordan sorumlu bakanlar yanlarına müşavir olarak atama durumunda kalacaklardır.

Bir diğer müjdemiz, Türkiye profesyonel birinci ve ikinci futbol liginde yer alan takımların kadrolarında bulunan profesyonel futbolcular ile üç ve daha fazla ligi bulunan diğer spor dallarında en üst iki ligde yer alan takımlar ile en az iki ligi bulunan spor dallarının en üst liginde yer alan takımların uluslararası kuralların öngördüğü sayıdaki sporcuları, bundan böyle, 33 yaşına kadar askerliklerini tecil ettirebileceklerdir. Yoklama kaçağı durumuna düşen sporcularımız da, kanun yayımlandıktan sonra üç ay içerisinde başvurdukları takdirde, bu haklardan yararlanacaklardır. Tabiî ki, bu kanun tasarısı Bakanlar Kurulundan geçti. Sayın Millî Savunma Bakanımız sundular, Yüce Meclisin takdirine aittir; ama, bir müjde olarak veriyorum izninizle.

Son müjdem de şu: Biliyorsunuz, Spor Toto konusunda, geçen yıl, Yüce Meclis bir kanun çıkarmıştı. Bu kanun çıkmadan önce, Spor Toto personelinin maaşını bile ödeyemez durumdaydık. Bunun geçmişine değinmek istemiyorum; ama, geldiğimiz nokta oydu. Yüce Meclisin çıkardığı kanunla, bugün, Spor Toto, yeniden, tabiri hoşgörün, altın yumurtlayan tavuk durumuna gelmiştir ve tabiî ki, devletimizin diğer kurumlarına katkı payları da o oranda yükselmiştir.

Son dedim; ama, zamanım var, izninizle birkaç hususa daha değinmek istiyorum. Bu yıl, 2000 yılında, il spor merkezlerinde 130 000 gencimiz spor okullarından geçmiştir; bunlar yaz okulları uygulamalarıydı. Bunları, yıl içerisinde de devam ettiriyoruz.

Bazı sözcülerimiz de tekrarladılar; semt sahaları projelerimizi çok yoğun ve hızlı bir şekilde sürdürüyoruz. Bu yıl, 692 köy ve kasabamıza semt sahası yapılmıştır. Bütün milletvekillerimizin önerilerine açığız; köy ve kasabalarımıza semt sahaları yaparak, kısa sürede, bir ayda, iki ayda gençliğimizin hizmetine sunmayı hedefliyoruz.

Diğer yarım kalan tesisler, ne yazık ki, otuz yılda bitirilebilecek bir konumdadır. Ben, spordan sorumlu Devlet Bakanı olarak görevde bulunduğum iki yılı aşkın süredir bir tek tesis ihalesi yapmadığımı itiraf etmek zorundayım; geçmişte yapılan yanlış uygulamaların ve yanlış tesisleşme politikasının açığını kapatmak için. Bunu da üzülerek söylemek istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Ünlü, 2 dakika içerisinde tamamlayın efendim.

DEVLET BAKANI FİKRET ÜNLÜ (Devamla) - Efendim, sözlerimi tamamlıyorum.

Tesis politikasının da böyle bir zemine oturduğunu, gerçekten, bir müjde olarak da söylemek istiyorum.

Son olarak şunu söyleyeyim: Bir arkadaşımız övgü anlamında söylediği için ben de yinelemek ihtiyacını duyuyorum. Bu iki yıllık süre içerisinde, bana bağlı -Millî Piyango İdaresi ve Spor Toto da olmasına karşın- spor teşkilatına bir tek personel alınmamıştır değerli arkadaşlarım ve hiçbir yönetici, siyasî amaçlarla yerinden oynatılmamıştır. Bunu, şunun için söylüyorum: Spor, siyasetten uzak tutulmalıdır diye düşünüyorum. Buna özen gösteriyorum.

Bu hassasiyetinize güvenerek, birkaç ay içerisinde, sizlerin huzuruna,  spor yüksek konseyi modelini getiriyoruz. Spor teşkilatını baştan sona yeniliyoruz. Bu spor yüksek konseyi modelini gerçekleştirdiğimiz takdirde, umuyorum ve tahmin ediyorum ki, Türkiye'de, bir daha, o tür şikâyetler olmayacaktır ve spor politikaları, tesisleşmeden personel atamalarına varıncaya kadar, bir yüksek kurulun inisiyatifine ve iradesine bırakılmış olacaktır. Bu da, Türk sporu için, sanıyorum en büyük reform sayılacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

 BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Bakan.

Aleyhinde olmak üzere, şahsı adına, Tokat Milletvekili Bekir Sobacı...

Buyurun Sayın Sobacı. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

BEKİR SOBACI (Tokat) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum. İkinci tur bütçe görüşmelerinde kişisel görüşlerimi arz etmek üzere karşınızdayım.

Bir ufuk turu çizmek istiyorum; çünkü, bugün ülkemizin içinde bulunduğu durumu anlamanın, 28 Şubatı anlamakla eşanlamlı olduğunu, eşdeğer olduğunu ifade etmek istiyorum.

Ne oldu 28 Şubat sürecinde; kendilerine başbakanlık hediye edilenlerin kurduğu 55 ve 56 ncı hükümetlerden sonra, 18 Nisan seçimlerinden önce, illegaliteler ilan edilerek yapılan parti kongrelerinde genel başkanlar tayin edilerek gelinen bugünkü 21 inci Dönem Parlamentosunda, 28 Şubat sürecinin mimarları, uygulayıcıları hükümetlerde eksik kalan kutsal devlet ayağı da MHP tarafından tamamlanmıştır. (MHP sıralarından gürültüler)

Şimdi, Avrupa Birliğiyle ilgili gelişme sürecinde kimlerin takoz attığını, hangi odakların bu direnci gösterdiğini ifade etme noktasında, bu sözlerimi daha iyi anlayacaksınız gelecek günlerde.

Değerli arkadaşlar, çocuklarımıza, Damat Ferit Paşa Hükümetinin aczini anlatırken hepimiz üzüldük, okuduk; ama, Damat Ferit Paşa hükümeti mazurdu; İngiliz zırhlıları, toplarını Dolmabahçe'ye çevirmişti. O şartlar altında, bu ülke evlatları, Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşlarıyla, aydınlarıyla, sivil toplum önderleriyle Anadolu'ya geçebilip, 1920 Meclisini kurabildiler; ama, şimdi, o fotoğraftaki karşılıkları aramak istiyorum, bugünkü, acz içindeki 57 nci hükümette ve 28 Şubat sürecinde... Aydınlar hapiste, özgürlük gayreti yapanlar cezalandırılmakta, Meclis dışındaki güçlerin emirleriyle, demokratikleşme rafa kaldırılmakta ve menajerliğini, silah tüccarları Rus firmalarının distribütörleri olan işadamlarının yaptığı emekli generaller, Bankaların yönetim kurulunda görev alan emekli generaller, 1920 Meclisinin fotoğrafının karşılıklarıdır. Evet; Türkiye, bu sancıyı, bu sebeple yaşamaktadır. (FP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, konuya geliyorum; Başbakanlık Takip Kurulu, ihbar mektuplarının ve cezalandırılmalarının görev alındığı bir kurum. Ne yapıyorlar; uzmanları, daktilograf yapıyorlar. Şimdi, bu hükümetin DSP ayağını ben hiç yadırgamıyorum; 1978'de İzmir-Çeşme'de Bilderberg toplantısına ev sahipliği yapan o günkü Başbakan Ecevit'in polis ve kurt köpekleriyle koruduğu o toplantıya Türk gazetecileri bile girememişti; onu biz iyi tanıyoruz...

Şimdi, bugüne geldiğimizde, bir program deyip tutturduk. Sayın Bakanı, ben üç defa dinledim Plan ve Bütçede, gensoru konuşmalarında. Hazırlanmış klişe konuşmalarının tekrarı var. Şimdi, Sayın Bakan diyor ki: "Bu, bizim sebep olduğumuz bir olay değil." Kimin? "56 ncı hükümet, azınlık hükümetiydi; 55 inci hükümet, kendi partisinin de ortak olduğu hükümetti; bizim görevimiz değil, biz sebep olmadık" diyor. Sayın Bakanım, sizin, Meclis albümündeki biyografinizde SPK tecrübeniz var, yeminli banka murakıplığınız var ve hazine bilginiz var, yeteneğiniz var. Ben, şurada açıkça söylüyorum; Refahyol döneminde yazılmış yeminli banka murakıplarının bir raporu varsa, herhangi bir banka hakkında verilmiş, lütfen, kalkın, burada bunu açıklayın; bunu istirham ediyorum; sizi alkışlayacağım; yani, eğer, bu raporlar yazıldı da sumenaltı edildiyse -aynı sizin döneminizde olduğu gibi- ben sizi alkışlarım; onları da aynı şekilde eleştiririm; varsa, bunu, gelin açıklayın. Şimdi açıklayamazsınız. (FP sıralarından alkışlar) Bu manada, 57 nci hükümetin...

Bakın, ben size bazı rakamlar vereceğim, Maliyenin 2000 raporundan. Toplam döviz gelirle-rinin, toplam dışborçlara oranı 1997'de yüzde 69'du, yüzde 70'di. Siz, 2000'de, bunu, 1999 sonu itibariyle yüzde 52'ye düşürdünüz. Siz, ilk üç aylık o cicim ayı programının açıklama kitapçığında da söylemişsiniz. Tüm bu programınızın oturduğu üç ayak var; hepsi de parasal tedbirler. Reel sektör nerede? Şimdi, elimde bir telgraf var. Metin Emiroğlu'nun ve Halit Narin'in çektiği tekstil sektö-rüyle ilgili; yüzde 30 işyeri kapanmış, ihracat durmuş. Siz, Plan ve Bütçedeki konuşmanızda ve gensoruda diyorsunuz ki: "İhracatın düşmesinin, bizim kur politikasıyla alakası yok." Ne demek bu: İhraç fiyatları düşmüş de ondan!.. Elbette... Tariş'in Başkanıyla, bir aç da konuş Sayın Bakanım sen...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Alakası yok... Haberi yok, haberi...

BEKİR SOBACI (Devamla) - Kuruüzümü 1 200 dolardan satarken, siz, Tarım Satış Birlikleri Kanununu çıkardınız; 700 dolara düştü; sebebi sizsiniz...

Ayrıca, Uzakdoğu'daki krizden sonra devalüe edilen Uzakdoğu paraları ihracatlarını cazip hale getirdi. Siz direniyorsunuz kuru baskı altında tutarak. Hayır.. Eğer dengeli bir kur artışını başlatsaydınız, bugün sıkışmayacaktınız. İhracattaki sebep de sizsiniz.

Yine, bakıyoruz, o Maliyenin 2000 raporunda, mevduat toplamıyla verilen kredilerin orantıları var. 1997'de kredi-mevduat oranı yüzde 63'tü; yani, 100 liranın 63 lirası reel sektöre kredi oluyordu. Siz geldiniz, 2000 Eylül ayında bu oranı, yüzde 38-39'lara düşürdünüz. Artı, 2000 Eylül itibariyle, bakın, 24 katrilyon kredi verilmiş; ama, bunun 15 milyar dolar, batan bankalardaki hortumlama kredileri, naylon krediler var burada; onu da düştüğünüz zaman yüzde 20'ye düşer bu oran. Siz, işte, reel sektörde, bu faciayı yaşatıyorsunuz bu ülkeye.

Size soruyorum: 2001 yılında, 31 milyar dolarlık ihracata, Allahaşkına, nasıl ulaşacaksınız, 20 milyar doları zor yakalamış ihracattan?! Hayır, yanılmayın, yanılmayın! Kimseyi de itham etmeyin burada. Buna da hakkınız yok.

Yine, verilen rakamlarla, anapara ödemelerinin içborç servisindeki oranı, 1999'da yüzde 61, 2000 Eylülde yüzde 49.

Faizler... Faizler... Anapara ödemeleri düşmüş, faizler yükselmiş. 2000'e gelindiğinde, eylülde, anaparayla faiz eşitlenmiş. Yüzde 38'lerden aldığınız faiz ödemelerini, içborç servisinde yüzde 50'lere çıkarmışsınız, faizi çoğaltmışsınız. Biz yapmadık bunu. 1997, 1998, 1999; sizin eseriniz. Onun için, enkaz edebiyatıyla bu işin altından kalkamazsınız...

Sayın Bakanım, yine konuşmalarınızdan örneklerle yola çıkarak şunu ifade etmek istiyorum: Siz, bankaları kurtarma operasyonunda yanlış yöntem seçtiniz. Uzakdoğu'da daha sağlıklı yöntemler seçilmiştir. Endonezya, 16 milyar dolarlık rehin alarak bankaları iyileştirme ve satışa koymuştur. Siz kaça satacaksınız bu bankaları nisanda; 100 milyon dolardan elinize geçecek 1 milyar dolar, en iyimser tahminle. Bunu da beceremeyeceksiniz; çünkü, reel faizdeki düşmeler, sizi zor durumda bırakmıştır; aslında, faizdeki şok düşüşün sebepleridir. Size inanan da yandı, size inanmayıp, sizin tahvillerinizi fonlamayan bankalar da yandı. Bunu, kalkın da, Allahaşkına, bir açıklayın!

Sürem kısalıyor; Hazineyi 10 dakikada konuşmak mümkün değil.

Teşviklere gelince... Sayın Bakanım, siz, niye teşvikleri vermiyorsunuz; Kombassan, Petlas teşviki?.. KİT Komisyonundan yazı yazdık Başbakanlığa ve Hazine Müsteşarlığına, hâlâ Petlasın yatırım teşviki verilmemiş. Yabancı sermaye... Demokrasinin olmadığı, özgürlüklerin kısıtlandığı bir ülkeye yabancı sermaye gelmez; hayal görmeyin... Pirelli büyük yatırımını Kahire'ye kaçırdı; Toyota, Polonya'ya kaçırdı. Buyurun, hadi getirin bakalım. Türkiye'ye yabancı sermaye gelmeyi bırakın, sermaye çıkışı vardır. Bunu inkâr edemezsiniz. Türkiye eriyor...

Size soruyorum -SPK bilginiz var- Anadolu'da küçük tasarrufçuları, Reuters'in ekranlarına esir ederek, ellerini böğüründe bırakan bir borsacılığa niye tedbir almadınız dört sene içinde?

Her maniplasyonda 5 milyar doları alıp götürenler kimler? En az 40 milyar dolar borsa yoluyla kaçtı; bu, millî kaynaktır. Bunu açıklamak zorundasınız. SPK neyle uğraştı; Kombassanı mahke-meye vermekle ve ihtiyati tedbirle uğraştı; ama, SPK'nın, gelişmiş ülkelerde uygulanan hisse senetleri üzerinde vadeli işlem, yani, sözleşme, opsiyon işlemlerini getirip de, bir gazino kumarhanesine dönmekten kurtarma gibi bir gayreti olmadı. Bunları da burada protesto ediyorum, bu çalışmalarda...

Değerli arkadaşlar, şunu ifade etmek istiyorum ki, operasyonlar, Sayın İçişleri Bakanının gayretleriyle devam etti. İçişleri Bakanının sesi soluğu çıkmıyor. Siz, gensoruda verdiğiniz cevapta "adlî makamlara teslimleri devam ediyor sorumluların" diyorsunuz; Dinç Bilgin nerede, Cavit Çağlar nerede? Allahaşkına nerede bunlar? (FP sıralarından alkışlar) Nerede bunlar, soruyorum size? Ha, asıl operasyon size lazım, sizin hükümetinize... Sizlere lazım... Sizlere lazım... Doyumsuz... Çalışandan, işçiden, emekliden gasp ettiğinizi rantiyeye aktaran doyumsuzsunuz...

Düşündüm günlerce nasıl bir isim bulabilirim diye; buldum, bir jaws operasyonu, köpekbalığı operasyonu size lazım; çünkü, aynı zamanda küstah ve saldırgansınız bu milletin kültür, tarih ve inancına... Asıl operasyon size... Onu da millet yapacak... Millet yapacak... (MHP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ZORLU (Isparta) - Burada böyle laf söylenir mi?!.

BAŞKAN - Sayın Sobacı, lütfen... Sayın Sobacı, biraz daha...

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan...

BEKİR SOBACI (Devamla) - Dinleyin... Dinleyin...

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Milletvekillerine küstah denir mi?

BEKİR SOBACI (Devamla) - Değerli arkadaşlar...

BAŞKAN - Sayın Sobacı, o "küstah" kelimesini alır mısınız geri...

BEKİR SOBACI (Devamla) - Şimdi, bankalarla ilgili...

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, sözünü geri alsın...

BAŞKAN - Sayın Sobacı "küstah" ifadesi çirkin kaçtı, Meclis saygınlığına uygun düşmedi...

BEKİR SOBACI (Devamla) - Bence, yumuşak bir ifade Sayın Başkanım... Bence, yumuşak bir ifade...

BAŞKAN - Buyurun devam edin...

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan!.. Sayın Başkan!..

BEKİR SOBACI (Devamla) - Sayın Başkanım, süreme, lütfen... (MHP sıralarından gürültüler)

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkanım, sözünü geri alsın!..

MUSTAFA ZORLU (Isparta) - Sözünü geri alsın!..

BEKİR SOBACI (Devamla) - ... ilave ederseniz, memnun olacağım.

Şimdi, Sayın Bakan diyor ki...

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sözünü geri alsın!.. Milletvekilleri küstah değildir..

BEKİR SOBACI (Devamla) - ..."programımızın sosyal kesimler üzerindeki etkisini ölçmek için Hazine Müsteşarlığı araştırma yapıyor." Sayın Bakanım, buna gerek yok, 1 Aralık 2000 tarihinde, cuma günü, Plan ve Bütçe Komisyonunda Hazine Müsteşarlığının bütçesi görüşülürken, pencereyi açsaydınız, en büyük memur mitinginin sloganları, Plan ve Bütçe Komisyonunun odasına, salona geliyordu. (MHP sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otamatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Sobacı, 1 dakika içinde toparlayınız...

MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Sayın Başkan, sözünü geri alsın..

BEKİR SOBACI (Devamla) - Dinleyin... Dinlemeyi öğrenin...

Değerli arkadaşlar, Zekeriya Temizel'i kahraman yapmakla bu işin içinden çıkamazsınız. Zekeriya Temizel'in görev yaptığı o yıllarda aynı olaylar aynen devam ediyordu.

BEKİR ONGUN (Aydın) - Kendi küstahlığını burada söyleme..

BEKİR SOBACI (Devamla) - 20 nci Dönemde kurduğumuz iç ve dışborç komisyonunda, Yıldırım Aktürk Başkanlığındaki o komisyonda, Hazineden, kamu finansmanından bütün genel müdürler oradaydı. Yıldırım Bey dedi ki "on tane bankanın zorda olduğu söyleniyor" hiçbirinden çıt çıkmadı, itiraz etmediler; o zaman, Zekeriya Temizel Maliye Bakanıydı.

BEKİR ONGUN (Aydın) - Cavit Çağlar da sizin bakanınızdı...

BEKİR SOBACI (Devamla) - Şimdi, siz, Bakanlar Kurulunda geyik muhabbeti mi yaparsınız allahaşkına?! Bu ülkenin bankalarını, ekonomisini, ihracatını neyi konuşursunuz siz?! Bunları konuşmaz mısınız?!..

BEKİR ONGUN (Aydın) - Mercümeği anlat... Mercümeği...

BEKİR SOBACI (Devamla) - İşte, bu manada, ben, bunu protesto ediyorum. Böyle bir hükümetin de, 28 Şubat ürünü ve onların yönlendirmesine devam eden bu hükümetin de, artık, bu ülkeye vereceği hiçbir şey yoktur.

BEKİR ONGUN (Aydın) - Mercümeği anlat...

BEKİR SOBACI (Devamla) - Son krizlerle beraber geldiğiniz nokta, ülkenin iflasıdır diyorum; Allah, bu bereketsiz hükümetten bu milleti bir an önce kurtarsın diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar; MHP sıralarından gürültüler)

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, sözünü geri alsın!..

YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Sözünü geri alsın!..

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, sözünü geri alsın!.. Bu Meclis küstah mıdır?!.

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Bu Meclis küstah mıdır Sayın Başkan? Küstah kelimesine niye cevap vermiyorsunuz?

BAŞKAN - Sayın Şandır...

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sayın Başkan, bize hitap etmiyor, Meclise hitap ediyor. Bu Meclisin Başkanı da sizsiniz, küstah mısınız; niye cevap vermiyorsunuz?!.

BAŞKAN - Sayın Şandır, bir dakika...

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Öyle bir şey söylemedi... (MHP sıralarından gürültüler)

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Ne demek söylemedi?!.

MUSTAFA ZORLU (Isparta) - Niye geri almıyor?!.

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sözünü geri alacak!..(MHP ve FP sıralarından karşılıklı bağrışmalar)

YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Ne dedi bu terbiyesiz herif?!

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Size de küstah diyor!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sözünü geri alacak burada!..

YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Küstah diyor!..

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Küstahsınız diyor!.. O lafını geri alacak!..

YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Küstah sensin!..

BAŞKAN - Sayın Kırkpınar...

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Küstahsınız diyor!..

MUSTAFA ZORLU (Isparta) - Niye geri almıyor?!.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen... Sayın milletvekilleri, lütfen...

 (MHP ve FP sıralarından gürültüler)

YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Küstah kim, bu küstah?! Küstahı göstersin bakayım bana!..

BAŞKAN - Sayın Kırkpınar...

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Arkadaşımız öyle bir şey söylemedi...

(MHP ve FP sıralarında ayağa kalkmalar; FP sıraları önünde toplanmalar)

BAŞKAN - Sayın İdare Amirleri... Sayın İdare Amirleri... Sayın Çakar... (Gürültüler)

Sayın milletvekilleri, birleşime ara vermek zorunda kalacağız.

Sayın milletvekilleri... Sayın milletvekilleri... (MHP sıralarından "Fethullah... PKK'lı..." sesi, gürültüler)

Sayın milletvekilleri, yerinize oturmazsanız birleşime ara vermek zorunda kalacağım.

Sayın milletvekilleri, saat 21.30'da toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati  : 21.18

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 21.40

BAŞKAN: Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYE: Sebahattin KARAKELLE (Erzincan), Burhan ORHAN (Bursa)

 

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29 uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

 

III .- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN    

DİĞER İŞLER (Devam)

1. - 2001 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/764; 1/765; 1/740, 3/642; 1/741, 3/643) (S.Sayısı:  552, 553, 554, 555) (Devam)

E)    BAŞBAKANLIK   (Devam)

1.-   Başbakanlık  2001 Malî  Yılı Bütçesi

2.-    Başbakanlık 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

F)    HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI   (Devam)

1.-   Hazine Müsteşarlığı  2001 Malî  Yılı Bütçesi

2.-   Hazine Müsteşarlığı1999 Malî Yılı Kesinhesabı

G)  GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.-  Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü  2001 Malî  Yılı Bütçesi

2.-   Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü1999 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, az önce şahsı adına konuşan Sayın Sobacı'yla ilgili tutanağı getirttim. Sayın Sobacı'nın, bu konuda bir düzeltme isteği mi var?

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Evet.

BAŞKAN - Sayın Sobacı'ya, ben, o hususu hatırlattım; ama, burada "çünkü, aynı zamanda küstah ve saldırgansınız bu milletin kültür, tarih ve inancına... Asıl operasyon size; onu da millet yapacak" demişsiniz. Burada, sayın milletvekillerine yönelik olarak "küstah ve saldırgan" ifadesi, çok ağır bir ifadedir, yaralayıcı bir ifadedir. Bu ifadenizi geri aldığınızı veyahut da anlamını açıklar mısınız Sayın Sobacı.

Buyurun Sayın Sobacı.

BEKİR SOBACI (Tokat) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben konuşmamın giriş bölümünde, ülkemizin, üçbuçuk dört yıldır içinden geçmekte olduğu bir 28 Şubat sürecinden bahsediyorum. Bu süreç, bütün arkadaşlarımızın malumudur -ki, hassasiyeti olan arkadaşlarımızın ve bu milletin- bu milletin, gerçekten kültür, tarih ve inancıyla çatışan bir süreçtir. Bunu, kabul eden ya da etmeyen olabilir; ama, benim buradaki kastım, bu kültür, tarih ve değerleriyle çatışan ve âdeta televizyonlarda, medyada saldırgan ve küstahça yaklaşımlara işarettir. Yoksa, burada, biz, Parlamentoya dönük, hatta hükümetlerin kendisine dönük bile, siyasete dönük bile bir ifade değildir; kaldı ki, siyasetin etkisizleştirildiğini ve vesayet altına girdiğini de, konuşmamın bütünü okunduğunda anlaşılacaktır.

Teşekkür eder, saygılar sunarım.

BAŞKAN - Sayın Sobacı, bakınız "düşündüm" diyorsunuz operasyonları kastederek. "Düşündüm günlerce, nasıl bir isim bulabilirim diye; buldum. Bir Jaws operasyonu, köpekbalığı operasyonu size lazım; çünkü, siz, aynı zamanda küstah ve saldırgansınız."

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Düzeltiyor efendim.

BAŞKAN - Düzeltmiyor Sayın Kapusuz. Düzelttiğini kabul etse, geri alsa ifadesini, kabul edeceğim. İfadesini geri alıyorsa amenna, yoksa...

BEKİR SOBACI (Tokat) - Sayın Başkan, ben, gerekli açıklamayı yaptığıma inanıyorum.

Burada, hiçbir milletvekilinin ve Parlamentonun üzerine alınmaması gerekir. Ben, burada, hükümeti bile zikretmemişim Sayın Başkan. (MHP sıralarından "geri al" sesleri)

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Tamam, geri aldı işte...

BAŞKAN - Evet, sayın milletvekili...

OKTAY VURAL (İzmir) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tabiî, hatip, Yüce Meclise ve milletvekillerine "küstah ve saldırgan" şeklinde isnatta bulundu. Bu Mecliste, hatibi dinleyen küstah ve saldırgan milletvekili olmadığına göre, sadece, kürsüdeki hatip kalmaktadır. Bunu, kendisi için değilse, düzeltmesi gerektiğini ifade ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

İkincisi, hatip "28 Şubat sürecinin kutsal devlet ayağını MHP tanımladı" diye bir isnatta bulunmuştur. Evet, Türkiye, devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür; bu, bizim için kutsaldır. Dili Türkçedir; bu da kutsaldır. Bayrağı, şekli kanunda belirtilen beyaz ayyıldızlı albayraktır; bu da kutsaldır. Millî marşı İstiklal Marşıdır; bu da kutsaldır. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) Bunlar kendilerine kutsal değilse, buralarda bulunmalarına gerek yoktur.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Tutumunuz hakkında Sayın Başkan...

BEKİR SOBACI (Tokat) - Sayın Başkan, bu ülkenin kutsallarını korumak sadece bir partiye görev değildir; bütün Parlamentoyadır, bütün milletedir; arz ederim. Yoksa, bu tartışmanın sonu gelmez. (MHP sıralarından gürültüler)

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, tutumunuz hakkında söz istiyorum.

REMZİ ÇETİN (Konya) - Türk Milletine ait olan değerler hepimize aittir Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, değerler hepimize aittir.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Başkanım, kısaca bir açıklama yapabilir miyim. (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Buyurun.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, ben, tutumunuz hakkında söz istiyorum; siz, başkalarına söz veriyorsunuz. Sayın Başkan, madde 63'e göre söz istiyorum efendim.

BAŞKAN - Buyurun.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; lütfen, biraz sakin olur musunuz.

Sayın Başkan, siyaset, olgunluktur; siyaset, birbirini dinlemeye tahammüldür. Bugün, burada, gerçekten, bir hatip arkadaşımız, kastını aşan bir manada, belki de, daha değişik bir manada, bazı elfazda bulunmuştur. Haklı olarak da, tabiî, gecenin bu saatinde, bütün Parlamento, bu işi doğru algılamış olabilir, yanlış algılamış olabilir; çünkü, kendisinin de değişik beyanı var.

Değerli arkadaşlarım, bakın, burada, İçtüzüğümüzde çok açık hükümler var. Eğer, bir hatip, yaralayıcı, incitici beyanda bulunursa, burada görev, evvela, Sayın Başkan, size düşmektedir. Derhal mikrofonu kapatın, düzgün konuşmaya davet edin diyor İçtüzük. Siz, bunu yapmadınız. Eğer bunu yapsaydınız, şu olayların hiçbiri cereyan etmezdi Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Güven, siz, o zaman, Genel Kurulda değildiniz.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Ben mi değildim?!

BAŞKAN - "Sayın Sobacı, sözünüzü geri alır mısınız" dedim.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Efendim, bakın, onu demek yetmiyor. Bir kere daha tekrarlayın; çünkü, hatip kürsüde, siz oradasınız...

BAŞKAN - Zaten, kürsüden indi, gitti...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Siz, İçtüzük hükümlerini uygulasanız, hiçbir sertlik olmaz, hiçbir arkadaş da birbirinin kalbini kırma derecesine gelmezdi. Olay budur.

O nedenle, müsaade ederseniz, yanlış anlaşılabilecek cümleler geldiği zaman, lütfedin de, müsamaha göstermeyin. Siz görevinizi yaparsanız, bütün arkadaşlarımız da buna riayet eder ve hiç de, karşılıklı çatışmaya, sürtüşmeye ve birbirini kırmaya gerek kalmaz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Sobacı'ya ikazım olmuştu Sayın Güven; ama, konuşmasının sonuydu...

Efendim, tamam...

Sayın Başkan, buyurun efendim.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Türkiye kritik bir dönemden geçiyor. Bu kritik dönemde, iktidar-muhalefet, hepimiz, olgunlukla bu dönemi aşmak için bir mücadele vermek zorundayız. Birbirimizi incitmek, birbirimizi üzmek, birbirimizi itham etmek hakkına da sahip değiliz.

Demokrasilerde, hükümetler vardır, muhalefetler vardır; hükümetler yanlış yapar, yanlış yapabilir; muhalefetlerin, elbette bunu eleştirmesi lazımdır; ama, eleştirirken, özellikle nezaket ölçüle-rine uyması gereğine, biz, Fazilet Partisi olarak inanıyoruz. Eleştiri ölçülü olmalıdır; eleştiri, eleştirene de yakışmalıdır, eleştirilene de yakışmalıdır. Bu, Fazilet Partisinin, öteden beri görüşüdür. Bütçe görüşmelerinin de olgunluk içerisinde geçtiğini görüyoruz; ancak, bugün, şahsı adına söz alan bir arkadaşımızın ifadelerinin, maksadını gerçekten aştığını, Fazilet Partisi olarak biz de kabul ediyoruz. Kendi anlayışına göre kendisi düzeltti bunu; ama, şunu söyleyeyim, bu ülkenin Meclisini, bu ülkenin parlamenterlerini, bu ülkenin Meclisine yakışmayan bir ithamla itham etmeyi, Fazilet Partisi olarak biz de kesinlikle kabul etmeyiz, bunu kesinlikle kabul etmeyiz. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

Türk Milleti büyük millettir. Türk Bayrağı, yeryüzünün en aşina olduğu bayraktır. Onu gönderde dalgalandırma görevi her Türk vatandaşına düşer. Onun için canını vermeye her Türk vatandaşı hazırdır. Bunun geçmişte de, günümüzde de her Türk vatandaşı ispat etmiştir. MHP'li grup başkanvekili arkadaşımızın bu konudaki hassasiyetine teşekkür ediyoruz parti olarak, MHP'nin bu konudaki hassasiyetini de biliyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Başkan.

Evet, fayda hâsıl olmuştur.

Sayın milletvekilleri, şimdi, sorular bölümüne geçiyoruz.

Soru cevap işlemi için 20 dakikalık süremiz vardır. Soru sormak için 10 dakikalık süremiz vardır.

Söz alan, daha doğrusu ekranımızda gözüken isimleri okuyorum: Sayın Dayanıklı, Sayın Nesrin Ünal, Sayın Enginyurt, Sayın Orhan Şen, Sayın Arslan, Sayın Osman Aslan, Sayın Sobacı, Sayın Uzunkaya ve Sayın Akif Gülle.

Soru sorma işlemini başlatıyorum.

Sayın Dayanıklı...

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, ekranda gözükmüyor, gözüktüğü zaman okurum. Ekranda 10 kişi gözüküyor.

Buyurun Sayın Dayanıklı.

BAYRAM FIRAT DAYANIKLI (Tekirdağ) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakanlarımıza aşağıdaki iki soruyu yöneltmek istiyorum.

Birincisi, Başbakanlığa bağlı Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun; yani, TAEK'in bağlı olduğu, Bakan arkadaşımız yok; ancak, ona bağlı TAEK, nükleer santral ihalesi iptal edilmeden önce nükleer santralları savunan ve nükleer santralların önemini, vazgeçilmezliğini anlatan ve içinde nükleer enerji filmi olan, CD'li bir kitap yayımladı. TAEK, nükleer santral yapan şirketlerin veya nükleer enerji lobilerinin ortaya koyduğu argümanları "niçin nükleer santral" ihalesi için gündeme getirdi ve acaba, bu kitabı basmak, TAEK'in mi, yoksa, nükleer enerji lobilerinin mi görevidir ve TAEK, bu promosyon için ne kadar para harcadı?

Değerli bakanlarımıza ikinci sorum: Millî piyango ve loto gibi şans oyunlarından elde edilen aylık ve yıllık gelirleri merak ediyorum. Millî piyango, loto gibi şans oyunlarından elde edilen gelirin yüzde kaçı bilet alanlara veya oynayanlara geri dönüyor? Elde edilen gelirler, hangi oranlarda -Savunma Sanayii dahil- hangi kurumlara dağıtılıyor? 1999 ve 2000 yılında bu miktarlar ne olmuştur ve Millî Piyango İdaresi, değişik illerde, 1999 ve 2000 yılları için, hangi yatırımlara, ne kadar ödenek aktarmıştır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Dayanıklı.

Sayın Nesrin Ünal, buyurun.

NESRİN ÜNAL (Antalya) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakanımıza sormak istiyorum.

Antalya-Alanya yolu inşaatı onbir yıldır devam etmektedir ve bu yol, Türkiye'nin dünyaya açılan penceresidir. On yıl önce gelen turist, yolun bitmediğini görüyor, üç yıl sonra yine bitmemiş, beş yıl sonra, on yıl sonra yol yine bitmemiş ve turist, Türkiye'nin gücü hakkında şüpheye düşüyor; ayrıca, çok yoğun can ve mal kaybı da meydana geliyor. 57 nci hükümet, Bayındırlık Bakanlığıyla, bu yolu öncelikle bitirilecek yol kapsamına almış ve yapımı iki yıldır hızla sürmektedir. Yine de, bu yolun bitirilmesi, dolayısıyla, Türkiye'nin gücünü göstermek, turizme, yöre halkına hizmet etmek için, Başbakanlığa ait, yatırımları hızlandırma amacıyla kullanılan acil fondan yardım yapabilir misiniz?

Saygılarımı sunuyorum yeniden.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ünal.

Sayın Enginyurt, buyurun.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Hazineden sorumlu Sayın Devlet Bakanımıza sormak istiyorum.

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ve hükümetlerinin, her ile bir havaalanı kampanyası vardı, sonra atıl hale geldi; çünkü, birçok havaalanının bir işe yaramadığı, uçakların inip kalkmadığı görülünce, bundan vazgeçildi; fakat, bizim "Or-Gi Havaalanı" diye -Ordu-Giresun- iki vilayetin ortak bir havaalanı ihtiyacı vardır. Bu iki vilayetin insanları, aralarında para toplayarak, bu havaalanının inşaatını başlatmış durumdalar. Bizim yaptığımız araştırmalar ve tespitler neticesinde, bu havaalanının inşaatınin devam edebilmesi için, Hazinenin, dış krediye garanti vermesi gereki-yor. Devlet Planlama Teşkilatından gelen yazılara, Hazine, bu zamana kadar hep olumsuz cevap vermiştir. Sayın Bakan, 2 milyon nüfusu teşkil eden ve gerek Samsun Havaalanının, gerekse Trabzon Havaalanına, yolcu kapasitesi açısından her ikisine de büyük yolcu taşıyacak olan bu Or-Gi Havaalanının, 2001 yılında, dış kredisini Hazine garantisine almayı düşünüyor musunuz? Düşünürseniz çok memnun olurum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Enginyurt.

Sayın Orhan Şen.

ORHAN ŞEN (Bursa) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanlarımıza, aşağıdaki sorularımın cevaplandırılmasını istirham ediyorum; ancak, sorularıma geçmeden önce, dün İstanbul'da şehit edilen polis memurlarımıza, Cenabı Allah'tan rahmet, kederli ailelerine, emniyet camiasına ve necip milletimize başsağlığı diliyorum. Mensubu bulunmaktan gurur duyduğum kutsal Türk Devletinin bekası uğruna şehit olan polislerimizin kanlarının yerde kalmayacağına ve katillerinin en kısa zamanda yakalanarak adalet önünde hesap vereceklerine inanıyorum.

Sayın Başkanım, sorularıma geçmek istiyorum.

 Birinci sorum: Malumlarınız olduğu üzere, mevcut personel rejiminin yetersizliği, hepimizin malumu. Bu manada, 1991 yılından beri yeni bir personel kanunu çıkarılacağı ifade edildiği halde, bugüne kadar böyle bir kanun, ne yazık ki, çıkarılamadı. 57 nci hükümetin, yeni bir personel kanunu hazırlığı var mıdır; varsa, ne aşamadadır?

 

İkinci sorum: Kadrosuzluk sebebiyle müktesep hakları olan kadrolara terfi edemeyen memurlarımızın durumu ortadadır. Bunun yanında, sosyal güvenlik reformundan sonra çalışma yaşının uzatılması, bu manada da, daha derin problemlerin meydana gelmesine sebep olmuş vaziyettedir. Bu itibarla, kadrosuzluk sebebiyle terfi edemeyen memurların mağduriyetini önleyecek bir çalışma mevcut mudur?

Son sorum: 57 nci hükümetin programında da yer aldığı üzere, eşit işe eşit ücret uygulamasıyla ilgili bir çalışma var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Şen.

Sayın Arslan, buyurun.

İLYAS ARSLAN (Yozgat) - Sayın Başkan, spordan sorumlu Sayın Devlet Bakanıma aşağıdaki sorumu yöneltmek istiyorum.

Sayın Bakanım, malumunuz olduğu üzere, Birinci Ligde takımları olan vilayetlerin sahaları ışıklandırılıyor. Bu, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün uhdesinde; ama, Yozgat, Birinci Ligde takımı olan bir il olmasına rağmen, hâlâ şehir stadı ışıklandırılamamıştır. Biz de Yozgat olarak isti-yoruz ki, bizim maçlarımız da ışıklandırılmış ve televizyonda yayınlanan bir hüviyete bürünsün. Onun için, benim sizden sormak istediğim ve cevabını öğrenmek istediğim konu şu: Acaba, Yozgat Şehir Stadının ışıklandırılması için ne gibi bir çalışma yapıyorsunuz? Şayet bu çalışmalarınız başlamışsa, acaba -birinci yarısı bitmekte olan Türkiye Birinci Ligi müsabakalarının ikinci yarısı şubat ayında tekrar başlayacak- şubat ayına bu çalışma yetiştirilecek mi? Yozgat Şehir Stadında da ışıklandırılmış bir halde maç seyretme imkânı bulabilecek miyiz diyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Osman Aslan, buyurun.

OSMAN ASLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkanım, aşağıdaki sorularımın Hazineden sorumlu Devlet Bakanı tarafından cevaplandırılması hususunda delaletlerinizi arz ederim.

1-        IMF'nin dayatmalarıyla uygulanmakta olan istikrar programının, kemer ve boğaz sıkma
programının başarıya ulaşması halinde, vatandaşların, özellikle memur, işçi, çiftçi ve emeklilerle ilgili bu fedakârlıkları telafi edici politika ve önlemleriniz var mıdır?

2- Neredeyse sosyal bir afete dönüşen gelir dağılımındaki uçurumu giderici ve sefaletle mücadele hususunda belli bir programınız var mıdır?

3- IMF'den alınan 10 milyar dolarlık krediyi nerede ve ne amaçla kullanacaksınız?

4- Bankalardan hortumlanan para yerine Hazineden destek sağlandı. Hazineden aktarılan pa-raları hangi kaynaklardan karşılayacaksınız?

Açıklık getirirseniz memnun olurum.

Arz ederim.

BAŞKAN - Teşekkürler.

Sayın Sobacı, buyurun son soru sizin.

BEKİR SOBACI (Tokat) - Sayın Başkan, aracılığınızla Hazineden sorumlu Devlet Bakanının cevaplandırmasını istediğim sorumu arz ediyorum.

1990'lı yıllarda, Bedrettin Dalan'ın Mütevelli Heyeti Başkanı olduğu İstek Vakfına, Avrupa İskân Fonundan mark bazında, faiziyle alınıp kullandırılan devirli kredi, Türk parası üzerinden, mark faiziyle, geri ödenmiş midir? Bu yanlış işlem konusunda Hazinemizce herhangi bir takibat yapılmış mıdır?

Arz eder; teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Sobacı.

Sayın Uzunkaya?.. Yok.

Soru sorma işlemi tamamlanmıştır; bu arada şunu belirteyim:

Sayın Büyüköztürk, Sayın Seven, Sayın Ilıcak, Sayın Arı, Sayın Göksu, Sayın Açba, Sayın Erbaş, Sayın Arvas, Sayın Ercan, Sayın Yıldırım, Sayın Bilgiç, Sayın levent, Sayın Demir, Sayın Güzel, Sayın Uzunırmak, Sayın Seyda, Sayın Eker, Sayın Çakar da soru sorma isteminde bulunmuşlardır; ancak, süremiz yeterli değildir.

Buyurun Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Başbakanlıkla ilgili soru soran arkadaşlarımızdan Sayın Bayram Dayanıklı'ya yazılı cevap verilecektir.

Sayın Ünal, Antalya-Alanya yolu için Başbakanlık Acil Destek Programından yardım yapılması, bu Fonun mevzuatı gereği, mümkün değildir; Yatırımları Hızlandırma Fonundan verilebilir. Bunun için, konuyu, Bayındırlık Bakanlığına ve Devlet Planlama Teşkilatına intikal ettireceğim.

Sayın Şener, personel rejimi çalışmaları, Devlet Personel Başkanlığında devam etmektedir. Kadrosuzluk nedeniyle terfi edemeyenlerin durumlarına çözüm getirmek üzere bir düzenleme yapılmış ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirilmiştir.

Diğer soru soran arkadaşlarımızın sorularına yazılı cevap verilecektir.

Arz ederim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Bakan.

Buyurun Sayın Ünlü.

DEVLET BAKANI FİKRET ÜNLÜ (Karaman) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yozgat Milletvekilimiz İlyas Arslan'ın sorusunu yanıtlıyorum: Yozgat Stadyumunu ışıklandırmayı çok istiyoruz. Bu konudaki çalışmalarımız devam ediyor. Değerli milletvekillerimiz, bakan arkadaşlarımız da yakından ilgililer. Türkiye Futbol Federasyonu, Özel İdare Kaynakları ve fon kaynaklarıyla kısa sürede tamamlamayı amaçlıyoruz.

Diğer yandan, bir milletvekili arkadaşımızın Spor Toto ve Millî Piyangoyla ilgili sordukları soruya kısaca -daha ayrıntılı bilgi için yazılı cevaba ihtiyaç var- şöyle cevap verebilirim: Bildiğiniz gibi, Spor Toto ve Millî Piyangonun gelirleri, eğitim payı olarak, Savunma Sanayii, İstanbul Olimpiyatları ve ayrıca, sosyal kurumlarımız için dağıtılmaktadır. İştirakçi payları da yeterli düzeydedir; ancak, tam rakamlar şu anda önümde yok. Yazılı yanıt verebiliriz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Buyurun Sayın Önal.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) -Sayın Başkan, bana üç arkadaşımız soru sordu; Sayın Enginyurt, Sayın Aslan, Sayın Sobacı.

Sayın Enginyurt "Ordu-Giresun (Or-Gi) Havaalanı için bütün işlemler tamamlanmış; sadece dışfinansman için Hazine garantisi kalmış" dediler. Bildiğiniz gibi, Hazine, 2000 yılında sadece yarım kalmış projelerin tamamlanması için dışfinansman teminine garanti verdi. Önümüzdeki 2001 yılında, bu tip projelerden gerçekten yapılması gerekenlere, işlemi tamamlanmış olanlara dışfinansman sağlamak niyetindeyiz. Bu projeye ilişkin olarak, Avrupa Yatırım Bankasına sunulmak üzere, gerekli başvuru hazırlanmaktadır ve bunu, inşallah, 2001 yılında sonuçlandırmamız mümkün olacaktır; gerekli desteği sağlamak niyetindeyiz.

Sayın Nesrin Ünal "Antalya-Alanya karayolu için Acil Fondan yardım yapılabilir mi" diye sordu. Bu Fon, bildiğiniz gibi, DPT bünyesindedir; DPT bütçesinde gündeme getirilebilir ve orada konuşulabilir.

Sayın Sobacı'nın söylediği çok spesifik bir konu ve bununla ilgili bilgi bizde yok. Söyledikleri şu: "1990'lı yıllarda İstek Vakfına Avrupa İskân Fonu kredisi tahsis edilmiş; bu kredi geri dönmüş müdür?" Bunu araştırıp, hemen yazılı cevap sunacağız kendilerine.

Sayın Aslan, ilk olarak "IMF dayatmalarıyla uygulanan istikrar programının başarıya ulaşmaması halinde, telafi edici politika önlemleri var mıdır" diye sordular. Bu birinci sorunun hemen ce-vabı şu: Bu program, Türkiye'nin tek kurtuluş yoludur. Bunun başarıya ulaşmaması diye bir konu düşünemiyoruz. Bütün vatandaşlarımız destek verdiğinde, bu program başarıya ulaşacaktır.

"Gelir dağılımıyla ilgili olarak belli bir programınız var mı" demektedir arkadaşımız. Bildiğiniz gibi, gelir dağılımın en büyük bozucusu enflasyondur. Enflasyondan kurtulamadığımız takdirde, gelir dağılımındaki bugün yaşadığımız bozukluğun ileriye gitmesi kaçınılmazdır. Onun için, öncelikle enflasyonu ortadan kaldırmalıyız. Bunu kaldırdığımız takdirde, yeni iş olanaklarını da açtığımızda, herkese daha fazla üretim imkânı sağladığımızda, daha fazla yeni üretim alanları açtığımızda da, gelir dağılımını sağlayacağız. Özellikle, vergi kanunlarında da buna özen göste-rilmektedir. Dargelirliden daha az vergi alınmasına, daha fazla kazanandan daha çok vergi alınmasına özen gösterilmektedir. Bildiğiniz gibi, geçen sene çıkardığımız bir kanunla, faiz gelirleri üzerinden de, yüksek oranda, bir defaya mahsus vergiler alınmıştır ayrıca.

"IMF'ten sağlanan 10 milyar doları ne yaptınız, nasıl kullanacaksınız" demektedirler. IMF, bildiğiniz gibi, iç piyasada kullanılacak bir para vermemektedir, sadece, ödemeler dengesinde kullanılabilir bir imkân sağlamaktadır. Dolayısıyla, uluslararası kuruluşlardan gelen kaynaklara, Merkez Bankası uluslararası rezervlerine mi giriyor, yoksa, Hazineye mi geliyor diye ayırım olarak bakmak lazım. Dünya Bankası kaynakları genellikle Hazineye gelmektedir, içeride kullanılabilmektedir; IMF'in sağladığı tüm kaynaklar da Merkez Bankası rezervlerine girip, uluslararası ödemeler için kullanılabilmektedir; Türk Lirasına çevrilip, içeride kullanılması mümkün olmayan bir kaynaktır. Yalnız, bu rakam şunun için önemlidir: Türkiye'ye, bildiğiniz gibi, finans sağlayan yabancı finans kuruluşlarına bir güvence oluşturmaktadır ve onların, rahatça, Türkiye'de yatırım yapmasını, fon getirmesini sağlamaktadır.

"Hazineden bankalara sağlanan kaynak nereden karşılanacaktır" demektedir arkadaşımız. Hazineden BDDK'daki Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna 6,1 milyar dolar dolayında özel tertip tahvil alma imkânı sağlanmıştır. Bu bir line'dır, bankacılık sistemini bilenler bunu bilmektedirler. Bir kredi açılmıştır. Bu kredinin ne kadarını kullanacağını, BDDK, ihtiyacına göre belirleyecektir. Bu tahviller, ilgili bankaların bünyelerine konulup, onların malî tablolarını düzeltmek amacıyla ve-rilmiş menkul kıymetlerdir. Bu tahvillerin bedelini, banka sisteminde, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu ödeyecektir; yani, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu bunun borçlusudur; iki kuruluş arasında bir ikraz anlaşması yapılmıştır -Hazine ile BDDK Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu arasında- va-deye bağlanmıştır, belli bir faizi vardır; bunu, sistem ödeyecektir; çünkü, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun sürekli gelirleri vardır, her üç ayda bir Fona girmektedir.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, şimdi, sırasıyla, ikinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.

Başbakanlık 2001 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

E) BAŞBAKANLIK

1.- Başbakanlık 2001 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

     

Program

 

 

 

 Kodu 

A ç ı k l a m a                                                                                          L i r a           

 

 

 

101

Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri

150 157 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

111

Bakanlıklararası İşbirliğini Sağlamak ve Hükümetin Genel

 

 

 

Siyasetini İzlemek

15 523 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

112

Millî Güvenlik Hizmetlerinin Yürütülmesi

15 389 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

113

Devlet Personel Rejiminin Düzenlenmesi ve Geliştirilmesi

2 355 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

114

Enformasyon Kamuoyu Oluşturma ve Halkla İlişkiler Hizmetleri

15 073 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

115

Özürlülere Yönelik Hizmetler

1 038 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

116

Kadın ve Aile Hizmetleri

1 550 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

117

Avrupa Birliği Hizmetleri

1 148 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

900

Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler

197 661 001 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

999

Dış Proje Kredileri

707 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

                                                                                                                                                

 

 

 

 

 

T O P L A M

400 601 001 000 000

       BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Başbakanlık 2001 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2.- Başbakanlık 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- Başbakanlık 1999 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Başbakanlık 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                       

                                                                                             L  i  r  a       

 

 

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

 

257 418 351 676 000

- Toplam Harcama

:

 

230 928 378 799 000

- İptal Edilen Ödenek

:

 

28 926 556 362 000

- Ödenek Dışı Harcama

:

 

2 436 583 485 000

- 1050 S.K.83 üncü Mad. ve

 

 

 

  Dış Proje Kredilerinden Ertesi

 

 

 

  Yıla Devreden

:

 

16 417 045 873 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Başbakanlık 1999 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

 Hazine Müsteşarlığı 2001 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

F) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI

1.- Hazine  Müsteşarlığı 2001 Malî Yılı Bütçesi

 

A - C E T V E L İ

Program

 Kodu   A ç ı k l a m a                                                                                          L i r a           

 

101

Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri

6 948 600 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

111

Hazine Politikalarının Düzenlenmesi ve Uygulanması

15 065 400 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

910

Kurumlara Katılma Payları ve Sermaye Teşkilleri

752 300 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

920

İktisadî Transferler ve Yardımlar

1 400 000 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

930

Malî Transferler

570 475 001 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

940

Sosyal Transferler

2 195 432 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

950

Borç Ödemeleri

16 680 190 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

999

Dış Proje Kredileri

970 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

                                                                                                                                                

 

 

 

 

 

T O P L A M

21 621 381 001 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hazine Müsteşarlığı 2001 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2.- Hazine Müsteşarlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- Hazine Müsteşarlığı 1999 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Hazine Müsteşarlığı 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

 

A  -  C E T V E L İ

                                                                                                                     L  i  r  a           

- Genel Ödenek Toplamı    :                                14 090 431 494 950 000

- Toplam Harcama   :                                14 063 391 960 841 000

- İptal Edilen Ödenek        :                                27 039 582 149 000

- Ödenek Dışı Harcama                 :                                              48 040 000

- 1050 S.K.83 üncü Mad. ve

   Dış Proje Kredilerinden Ertesi

   Yıla Devreden                :                                       28 500 000 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hazine Müsteşarlığı 1999 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2001 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

 

G) GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2001 Malî Yılı Bütçesi

 

A - C E T V E L İ

            Program

              Kodu  A ç ı k l a m a                                                                                                                                    L i r a           

 

101

Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri

35 499 100 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

111

Türk Sporunun İdamesi ve Geliştirilmesi Hizmetleri

14 540 900 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

900

Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler

367 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

                                                                                                                                                

 

 

 

 

 

T O P L A M

50 407 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.               

(B) cetvelini okutuyorum:

 

 

 

 

 

B - C E T V E L İ

Gelir

Türü   A ç ı k l a m a                                                                              L i r a        

  2                                   Vergi  Dışı Normal Gelirler                                  199 999 000 000

         BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                               

  3                                 Özel Gelirler, Hazine Yardımı ve Devlet Katkısı                50 207 001 000 000

         BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                               

                                                                                                                                                                                                     

                                T O P L A M                 50 407 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.               

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2001 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 1999 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Kesinhesabı

 

A  -  C E T V E L İ

                                                                                                                           L  i  r  a       

- Genel Ödenek Toplamı                 :                                36 141 402 978 000

- Toplam Harcama   :                                35 333 617 674 000

- İptal edilen Ödenek                               :                                     186 004 269 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel

  Kanunlar Ger.Ertesi Yıla

  Devreden Ödenek  :                                     621 781 035 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

 

B  -  C E T V E L İ

                                                                                                                             L i r a         

- Bütçe tahmini         :                                22 343 501 000 000

- Yılı tahsilatı            :                                33 758 398 153 000

BAŞKAN-  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 1999 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Böylece, Başbakanlık, Hazine Müsteşarlığı, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2001 malî yılı bütçeleri ile 1999 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir. Her üç kurumumuza da hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Sayın milletvekilleri, bu şekliyle de ikinci tur görüşmelerini tamamlamış bulunuyoruz.

Gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

 

IV. - SEÇİMLER

A)   KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. - Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN - Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda boş bulunan ve Fazilet Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için, Kahramanmaraş Milletvekili Ali Sezal aday gösterilmiştir. Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Programa göre, kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını sırasıyla görüşmek için, 13 Aralık 2000 Çarşamba günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

                                                                                            Kapanma Saati: 22.20

 


 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.