Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        CİLT : 47       YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

27 nci Birleşim

8 . 12 . 2000 Cuma

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - (10/8) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/716)

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - DYP Grubu adına Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Güven’in, yanlış ekonomi politikaları izleyerek ülkeyi kriz ortamına sürükledikleri iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/5)

IV. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerileri

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/650, 1/679) (S. Sayısı : 517)

2. - İzmirMilletvekili Rifat Serdaroğlu’nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya’nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut’un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım’ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven’in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici’nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın’ın; Türkiye BüyükMillet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527)

3. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

4. - 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Raporları (1/780) (S. Sayısı : 564)

VI. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya’nın, Merzifon Havalimanı projesine ve Amasya’nın kara ve demiryolu sorunlarına ilişkin soruları ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın’ın cevabı (7/2765, 2766)

2. - Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, Nevşehir-Derinkuyu ve Kaymaklı’daki kanalizasyon çalışmalarına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın’ın cevabı (7/2894)

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 13.00'te açılarak yedi oturum yaptı.

İstanbul Milletvekili İsmail Aydınlı'nın, son günlerde kamuoyunun ve basının gündemine çok sık gelen cezaevlerine ve cezaevlerinde başlatılan açlık grevleri ve ölüm oruçlarına ilişkin gündemdışı konuşmasına, Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, cevap verdi;

Tokat Milletvekili Reşat Doğru, 18 incisi kutlanmakta olan Vakıf Haftasına,

Gümüşhane Milletvekili Lütfi Doğan da eğitim kurumlarımızın içinde bulunduğu duruma,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

"Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"  kısmında bulunan:

Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/650, 1/679)  (S.Sayısı: 517) görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından, ertelendi;

Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair İçtüzük Teklifinin (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527) görüşmele-rine devam edilerek, 9 uncu maddesi üzerindeki bir önergenin oylanması sırasında istem üzerine yapılan yoklamalar sonucunda Genel Kurulda toplantı yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından;

Alınan karar gereğince, 8 Aralık 2000 Cuma günü saat 13.00'te toplanmak üzere, birleşime 21.09'da son verildi.

Nejat Arseven

Başkanvekili

 

Hüseyin Çelik

Yahya Akman

 

Van

Şanlıurfa

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

II. – GELEN KÂĞITLAR

                                                         8.12.2000 CUMA                               No. : 45

Raporlar

1.- 2001 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/764) (S. Sayısı : 552) (Dağıtma tarihi : 8.12.2000) (GÜNDEME)

2.- 1999 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 1999 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/740, 3/642) (S. Sayısı : 554) (Dağıtma ta-rihi : 8.12.2000) (GÜNDEME)

3.- 2001 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/765) (S. Sayısı: 553) (Dağıtma tarihi : 8.12.2000) (GÜNDEME)

4.- 1999 Malî Yılı Katma Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 1999 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/741, 3/643) (S. Sayı-sı : 555) (Dağıtma tarihi : 8.12.2000) (GÜNDEME)

5.- 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Raporları (1/780) (S. Sayısı : 564) (Dağıtma tarihi : 8.12.2000) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Ahmet Güzel'in,  TEDAŞ ve TEAŞ bünyesindeki termik santrallere ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/1112) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)

2.- İstanbul Milletvekili Ahmet Güzel'in,  Çanakkale Assos Küçükkuyu sahil yolu projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/1113) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Konya Milletvekili Veysel Candan'ın, Bakanlık bünyesinde kurulduğu iddia edilen Bilişim Derneğine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/3163) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)

2.- Siirt Milletvekili Ahmet Nurettin Aydın'ın,  Galatasaray Spor Kulübüne ödül verilmesiyle ilgili Bakanlar Kurulu Kararı hazırlandığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3164) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)

3.-Kocaeli Milletvekili Osman Pepe'nin, bazı milletvekillerinin Küba'ya yaptığı ziyarete, Meclis Doktorluğunda görevli sağlık personeline ve lojmanlara ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/3165) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)

4.- Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi projesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/3166) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)

5.- Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Karayolları Genel Müdürlüğünün Samsun Şehir Geçişi projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3167) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)

6.- Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Karayolları Genel Müdürlüğünün Sakarya-Kazancı-Hendek-Bolu-Ankara Otoyolu projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3168) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)

7.- Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Karayolları Genel Müdürlüğünün İzmir-Torbalı-Aydın-Denizli projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3169) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)

8.- Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Karayolları Genel Müdürlüğünün Gaziantep-Şanlıurfa projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3170) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)

9.- Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Karayolları Genel Müdürlüğünün Bozüyük-Bilecik-Adapazarı projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3171) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)

10.- Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Karayolları Genel Müdürlüğünün Antalya-Alanya projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3172) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)

11.- Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Karayolları Genel Müdürlüğünün Konya-Karaman projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3173) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)

12.- Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Karayolları Genel Müdürlüğünün Bolaman-Perşembe projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3174) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)

13.- Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Karayolları Genel Müdürlüğünün Karayolu İyileştirme ve Trafik Güvenliği ve Ankara-Polatlı-Sivrihisar ile Samsun-Çorum-Sungurlu  projele-rine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3175) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)

14.- Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Karayolları Genel Müdürlüğünün D.Karadeniz Sahil Yolu  projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3176) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)

15.- Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Karayolları Genel Müdürlüğünün Diyarbakır-Siverek-Şanlıurfa projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3177) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)

16.- Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Karayolları Genel Müdürlüğünün Bitümlü Sıcak Karışımı-Çarşıbaşı-Trabzon-Araklı projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3178) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)

17.- Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Karayolları Genel Müdürlüğünün İzmir-Manisa ve Bornova-Turgutlu-Salihli projelerine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3179) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.12.2000)

18.- Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Karayolları Genel Müdürlüğünün Karayolu İyileştirme Projesi Samsun-Ünye ve Ünye-Piraziz, Espiye-Çarşıbaşı, Uşak-Kula, Kula-Alaşehir Ayrımı, Bursa-İnegöl-Bozüyük projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3180) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)

19.-Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Park projesine ilişkin Orman  Bakanından yazılı soru önergesi (7/3181) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)

20.-Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Hopa-Kemalpaşa Sarp  projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3182) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)

21.- Tekirdağ Milletvekili Nihan İlgün'ün, Tekirdağ İlinde yapılan F Tipi cezaevlerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/3183) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)

22.- Samsun Milletvekili Vedat Çınaroğlu'nun, Samsun-Tekkeköy'deki fabrikaların çevreye verdiği zararlara ilişkin Devlet Bakanından (Yüksel Yalova) yazılı soru önergesi (7/3184) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)

23.- Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener'in, uyuşturucu, kaçakçılık, terör ve faili meçhul cinayetlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3185) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)

24.- Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, promosyon cezası alan gazetelere ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/3186) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)

25.- Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, Vakıflar Genel Müdürlüğüne bağlı kurum ve kuruluşların başka kurumlara devrine ilişkin Devlet Bakanından (Yüksel Yalova) yazılı soru önergesi (7/3187) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)

26.- Tokat Milletvekili M.Ergün Dağcıoğlu'nun, Bakanlığın Tokat İlindeki yatırım projelerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/3188) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)

27.- Tokat Milletvekili M.Ergün Dağcıoğlu'nun, Bakanlığın Tokat İlindeki yatırım projelerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/3189) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)

28.- Tokat Milletvekili M.Ergün Dağcıoğlu'nun, Bakanlığın Tokat İlindeki yatırım projelerine ilişkin Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/3190) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)

29.- Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener'in, Andıç ve JİTEM'e ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3191) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)

30.- İstanbul Milletvekili Osman Yumakoğulları'nın, Beypazarı TRONA maden yataklarının ihalesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3192) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)

Gensoru Önergesi

1. - DYP Grubu adına Grup başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Güven'in, yanlış ekonomi politikaları izle-yerek ülkeyi kriz ortamına sürükledikleri iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında Anayasanın 99 uncu ve İçtüzüğün 106 ncı maddeleri uyarınca bir gensoru  açılmasına ilişkin önergesi (11/5) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 13.00

8 Aralık 2000 Cuma

BAŞKAN : Başkanvekili Nejat ARSEVEN

KÂTİP ÜYELER : Yahya AKMAN (Şanlıurfa), Hüseyin ÇELİK (Van)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27 nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyor ve gündeme geçiyoruz.

Kâtip Üyenin, sunuşları oturarak okuması konusunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Yumurta üreticilerinin sorunlarının araştırılması amacıyla kurulan (10/8) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin uzatılmasına dair bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - (10/8) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/716)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Yumurta üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/8) esas numaralı Komisyonumuz, üç aylık süre içinde çalışmalarını tamamlayamamış olduğundan, 8.12.2000 tarihi itibariyle bir aylık eksürenin, Genel Kurulca uzatılmasına dair 7.12.2000 tarihli 9 uncu toplantısında karar almıştır.

Karar ilişikte sunulmuştur.

Gereğini bilgilerinize saygılarımla arz ederim.

                                   Ahmet Derin

                                          Kütahya

                        Komisyon Sözcüsü

BAŞKAN - İçtüzüğün 105 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "araştırmasını üç ay içinde bitiremeyen komisyona bir aylık kesin süre verilir" hükmü gereğince, komisyona bir aylık eksüre verilmiştir.

Sayın milletvekilleri, bir gensoru önergesi vardır.

Önerge, daha önce bastırılıp sayın üyelere dağıtılmıştır.

Şimdi, önergeyi tekraren okutuyorum:

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - DYP Grubu adına Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Güven’in, yanlış ekonomi politikaları izleyerek ülkeyi kriz ortamına sürükledikleri iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/5)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye giderek derinleşen büyük bir ekonomik krize sürükleniyor. Hükümetin tutarsız, hatalı ekonomik politikaları ülke ekonomisini tam bir çıkmaza sokmuştur.

1999 yılı sonu itibariyle eksi yüzde 6,4 oranında küçülen Türkiye ekonomisi, son 50 yılın en büyük ekonomik daralmasını yaşadı.

Önce IMF ile yapılan ve başarısızlıkla neticelenen "Yakın İzleme Anlaşması" ve bilahara da 2000 yılı başında millete dayatılan "stand-by" anlaşması yoksullaşmaya yol açmıştır. Tarımda ancak savaş yıllarında görülebilecek bir fakirleşme yaşanmakta olup, çiftçinin; çifti çubuğu, traktörü icra ve haciz tehdidi altında bulunmaktadır. Esnaf ve sanatkârlar ne Bağ-Kura borçlarını ödeyebiliyorlar ne de siftah yapabiliyorlar. KOBİ'ler kaderlerine terk edilmiş, ihracat son 5 yılın en büyük ge-rilemesini yaşıyor. İçinde "insan" olmayan IMF programının dayattığı yüzde 25'lik çeyrek yıl sonu hedeflerinin tutmayacağı son 11 aylık verilerle ortaya çıkmaktadır.

Liberal piyasa ekonomisinin terk edilerek, emir komuta ekonomisinin uygulanması, tam bir yasak ve narh düzeninin ortaya çıkmasına neden oldu. Ücretlere, döviz kurlarına, kiralara, çiftçinin ürün bedellerine, KİT'lerin fiyatlarına, ekonominin gerçeklerine ve yüksek maliyetlere rağmen yasak ve narh koyan anlayış, yıl sonunda yüzde 20-25 olarak ilan ettiği enflasyon hedeflerinde en az yüzde 50 oranında bir sapma veya yanılmaya yol açtı. Gerçek çarşı pazar enflasyonu ise yüzde 56 oldu. Kura baskı yapan politikalarla ülke tam bir "ithal cennetine" dönüştürülürken, dışticaret açığı 25 milyar dolara yaklaştı.

Cari açığın, gayri safî millî hâsılanın yüzde 5'ini de aşarak 10 milyar doların üzerine çıkmasından endişe ediliyor. Enerjide politikasızlık ve ihmal yüzünden, Türkiye 21 inci Yüzyılda hâlâ  elektrik kesintileri, vitrin ve sokak lambalarının söndürülmesi gibi ilkel tedbirlerle karanlığa sürükleniyor.

Türk bankacılık sisteminin, yaşadığı en büyük malî kriz giderek derinleşiyor. Son birbuçuk yıl içerisinde batma ve batırılma noktasına gelerek Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen 10 bankanın yıl sonu itibariyle toplam zarar ve risklerinin toplamı 10 milyar doları aşacağı sanılmaktadır.

İstanbul Menkul Kıymetler Borsası, dünyanın en istikrarsız 5 borsasından biri haline getirildi. Borsada yatırım yapan küçük ve orta ölçekli onbinlerce vatandaş servetlerinin önemli bir bölümünü yitirdiler.

Yabancı sermaye girişleri son yılların en düşük düzeyine inmiş ve bunun sonucunda maalesef  sermaye kaçışları gündeme gelmiştir.

Telekom başta olmak üzere özelleştirmede hükümet ortakları arasındaki çekişme ve söz düelloları hem gecikmeye hem de itibar kaybına yol açtı.

"Öteki Türkiye" denilen dar ve sabit gelirliler, esnaf ve sanatkârlar, KOBİ'ler, çiftçiler, emekli-ler, işçi ve memurlar, emsali görülmemiş gelir dağılımı bozuklukları altında yoksullaşmaya ve ezilmeye mahkûm edildiler.

Hükümet bu haliyle, IMF ve Dünya Bankasının üçüncü derecede memurlarından talimat alır bir görüntüde, şaşkın, inisiyatiften uzak, güven vermeyen bir tavır sergilemekte ve millî onur rencide edilmektedir.

Bilgi, beceri ve kararlılık eksikliği, Türkiye'yi, iç ve dış piyasalarda son derece zor bir duruma sokmaktadır.

Gecelik faizler yüzde 400'lere çıkmış, borsa çökmüş, dövize hücum başlamış, TC Merkez Bankasından on gün içerisinde 6 milyar dolar döviz çıkışı olmuştur.

Dövize olan bu talebin ve yüzde 400'lere varan faizin bir iki hafta daha sürmesinin ekonomiyi geri dönülemez tarihî bir çöküşe götürmesinden endişe etmekteyiz.

Bankalara el koyma hareketi hâlâ devam etmektedir. Son olarak, Demirbank Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilirken, Park Yatırım Bankasının da bankacılık işlemleri yapma izni kaldırılmıştır.

İşte bu şartlar altında Dünya Bankası Başkanının gönderdiği âdeta talimat niteliğindeki mektubunu Başbakanın kamuoyuna açıklaması, bardağı taşıran damla olmuştur.

İktidar o kadar çaresiz, şaşkın ve panik içerisindedir ki, Dünya Bankası Başkanının "hemen bir açıklama yapın, telekom ve elektrik zammını da yapın" tarzındaki direktifleriyle, uzaktan kumanda edilen bir acz görüntüsü sergilemektedir.

Yukarıda belirtilen nedenlerle Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında Anayasanın 99, İçtüzüğün 106 ncı maddeleri gereğince gensoru açılmasını Grubumuz adına arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

 

Nevzat Ercan

Ali Rıza Gönül

 

Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili

Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili

Turhan Güven

Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergenin görüşme günüyle ilgili Danışma Kurulu önerisi az sonra oylarınıza sunulacaktır.

Danışma Kurulunun önerileri vardır; önce tümünü okutacağım ve sonra da ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım :

IV. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerileri

Danışma Kurulu Önerisi

No. : 57   Tarihi : 8.12.2000

Danışma Kurulunca aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

 

 

Ömer İzgi

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

Başkanı

 

M. Emrehan Halıcı

Oktay Vural

 

DSP Grubu Başkanvekili

MHP Grubu Başkanvekili

 

Avni Doğan

İ. Yaşar Dedelek

 

FP Grubu Başkanvekili

ANAP Grubu Başkanvekili

Turhan Güven

DYP Grubu Başkanvekili

Öneriler :

1. 8.12.2000 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve dağıtılan 564 sıra sayılı kanun tasarısının, 48 saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 4 üncü sırasına alınması, gündemin 5 inci sırasına kadar olan tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılması, tasarı ve tekliflerin görüşülmesinde soru-cevap işleminin 10 dakikayla sınırlandırılması önerilmiştir.

2. 8.12.2000 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve bastırılıp dağıtılan (11/5) esas numaralı gensoru önergesinin gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 5 inci sırasında yer alması ve Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmaması hususundaki görüşmelerin Genel Kurulun 11.12.2000 Pazartesi günkü birleşiminde Bütçe Programının bitiminden sonra yapılması ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması öne-rilmiştir.

BAŞKAN - Efendim, şimdi, Danışma Kurulu önerilerini ayrı ayrı okutacağım ve oylarınıza sunacağım.

Birinci öneriyi okutuyorum :

Öneriler:

1. 8.12.2000 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve dağıtılan 564 sıra sayılı kanun tasarısının, 48 saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 4 üncü sırasına alınması, gündemin 5 inci sırasına kadar olan tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılması, tasarı ve tekliflerin görüşülmesinde soru-cevap işleminin 10 dakikayla sınırlandırılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Danışma Kurul önerisi kabul edilmiştir.

İkinci öneriyi okutuyorum:

2. 8.12.2000 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve bastırılıp dağıtılan (11/5) esas numaralı gensoru önergesinin gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 5 inci sırasında yer alması ve Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmaması hususundaki görüşmelerin Genel Kurulun 11.12. 2000 Pazartesi günkü birleşiminde bütçe programının bitiminden sonra yapılması ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması öne-rilmiştir.

BAŞKAN - Okunan Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, 2001 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarılarının Genel Kuruldaki görüşme programı bastırılıp dağıtılmıştır; ancak, bakanların mutabakatları üzerine, İçişleri Bakanlığı ile Turizm Bakanlığının ve Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ile Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü bütçelerinin görüşme günleri karşılıklı olarak yer değiştirmiştir. Buna göre, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Bütçesi 12.12.2000 Salı günü ikinci turda; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü Bütçesi 13.12.2000 Çarşamba günü üçüncü turda; İçişleri Bakanlığı Bütçesi 16.12.2000 Cumartesi günü dokuzuncu turda; Turizm Bakanlığı Bütçesi 17.12.2000 Pazar günü onbirinci turda görüşülecektir.

Bilgilerinize sunulur.

Gündemin "Kanun tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçi-yoruz.

Önce yarım kalan işlerden başlıyoruz :

Yükseköğrenim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarılarının müzakerelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. – Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/650, 1/679) (S. Sayısı : 517)

BAŞKAN - Komisyon ve hükümet?... Yok.

Ertelenmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2. - İzmirMilletvekili Rifat Serdaroğlu’nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya’nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut’un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım’ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven’in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici’nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın’ın; Türkiye BüyükMillet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527)

BAŞKAN- Komisyon?.. Yok.

Başkanlık temsilcisi?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.

3. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

BAŞKAN- Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Değerli milletvekilleri, alınan karar gereğince, 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa ve Adalet Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.

4. - 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Raporları (1/780) (S. Sayısı : 564) (1)

BAŞKAN- Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Değerli milletvekilleri, komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım : Raporun okunmasını kabul edenler... Etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde gruplar adına şu ana kadar Divana intikal etmiş bir söz talebi yok. Herhalde şahıslara söz vermekle başlayacağım.

Efendim, konuşmuyor mu gruplar?

AHMET İYİMAYA (Amasya)- Var... Var...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum)- Sayın İyimaya konuşacaklar.

BAŞKAN- O zaman niçin bildirmiyorsunuz efendim Divana?

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Amasya Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya.

Buyurun efendim.

DYP GRUBU ADINA AHMET İYİMAYA (Amasya) - Değerli Başkan, Yüce Parlamentonun muhterem üyeleri; görüşülmekte olan tasarı hakkında, Doğru Yol Partisinin görüş ve düşüncelerini ifade ederken, hepinizi, saygıyla selamlıyorum.

Aziz arkadaşlar, kimilerinin huzur ve saltanatları için, milletin huzurunu bozacak bir kanun tasarısının müzakeresine başlıyoruz. Yirmialtı yıl evvel aynı Parlamentomuzda sahnelenen bir oyunu, aynı şahsın öncülüğünde, yirmialtı yıl sonra, yine tekrarlıyoruz. Cumhurbaşkanımızın vetosuyla bereli, Anayasa Mahkememizin iptaliyle yaralı affı şahaneyi diriltmeye çalışıyoruz.

Değerli arkadaşlar, bir kavram istismarını izah ederek konuşmama başlamak istiyorum. Kanun tasarısının adı "şartla salıverme." Sayın Başbakan, Değerli Başbakanımız ilk açıklamasında "af değil şartla salıverme" demişlerdi. Yüce Türk Milletinin, hukukçuların tereddütü olmayan bir gerçeği bilmesini istiyorum. Değerli arkadaşlar, kurulu düzene göre, yürürlükteki hukuka göre, yargı organlarının kurduğu ceza hükümleri veya kuracağı ceza ve infaz üzerinde, yasama organı, geçici bir kanunla tasarrufta bulunuyorsa, bunun adı aftır. Cezayı azaltabilirsiniz, başka cezaya dönüştürebilirsiniz veya tümüyle sonuçlarını kaldırabilirsiniz; ama, bu, bir aftır. Onun için, şartla salıverme adını bu şekilde okumak lazımdır. Önümüzdeki tasarı, şarta bağlı, bozucu şarta bağlı bir aftır. Şu andaki tasarının kimi hükümlerini, 1 inci maddenin 6 ncı bendini de, bu açıklama içerisinde değerlendirmek gerekir.

Aziz arkadaşlar, affın telaffuzu zor ve tehlikeli; ama, zamanında gereğinin yerine getirilmemesi daha da tehlikeli. Birbuçuk yıldır, Türk insanının, yüce milletin huzurunu işgal eden bu mesele, bizatihi, huzursuzluğun ve birtakım sosyal hareketlerin asıl faktörü olarak önümüzde durmaktadır.

Söylenir; af bir atıfettir denilir; değil arkadaşlar. Savaş toplumlarında, yerleşmemiş yapılarda belki; ama, 20 nci Asrın bilincinde "af atıfettir" bir doğru hüküm değil, bir tekerlemedir. Af, mutlaka, bazı sosyal şartların varlığını gerekli kılan, o şartlar yok ise, Parlamentonun hiçbir şekilde çıkaramayacağı tehlikeli bir tasarruftur.

Savaş var, iç savaş var. Kahraman kim; belli değil. Vatan haini kim; belli değil. Bitiminde, sosyal psikolojiyi ve sosyal düzeni korumak için, affı ilana mecbursunuz. affı ilana mecbursunuz. Lozan Barış Antlaşmasının eki olan af, öyle bir aftır. Önemli bir dönüşüm, sosyal dönüşüm gerçekleştirilmiş, yeni bir sayfa açılmıştır; o zaman af zorunludur. Devrim yapılmış. Takriri Sükûn Kanunu çıkarılmış, 1933 yılında, İzmir suikastı failleri dahi kısmen, kısmen vatan hainleri dahi, affedilebilmiştir, bir dönüşüm affıdır.

Arkadaşlar, Türkiye'de 1923 yılından bu yana bir dönüşüm mü gerçekleşti ki af tasarrufunda bulunuyoruz?! Sermaye egemenliği, sermayenin siyasete hükmü sona erdi mi de af tasarrufunda bulunuyoruz?! Dün Nice'de Başbakanın ensesinde hissedilen, bürokrasinin seçilmişler üzerine hükümranlığı sona erdi de mi af tasarrufunda bulunuyoruz?! (DYP ve FP sıralarından alkışlar) Vehim devletinden insan hakları devletine ve insanı öne alan küçültülmüş ama etkili devlete geçiş sağlandı da mı afta bulunuyoruz?! İtalyan Milletinin ve milliyetinin ürünü olan Ceza Kanunu -ki, eskimiştir, İtalya'da değiştirilmiştir, suç tarifleri değiştirilmiştir- eskimiştir; yeni bir ceza veya adalet reformu yapıldı da mı af tasarrufunda bulunuyoruz?!

Değerli arkadaşlar, af, parlamentonun kendi hukukunu, yarattığı hukuku geçici olarak rafa kaldırmasıdır, yargı kararlarını rafa kaldırmasıdır, infazı rafa kaldırmasıdır. Şartları olmadığı zaman bu af, sadece suçları besler; şartları olmadığı zaman bu af, sadece milletin devletiyle yabancılaşmasına yol açar.

Bugün, depremin neticesi böyle olmayacak şekilde önlem almayan müteahhidini cezalandıramayan; bugün, belki yarın iptal kararıyla banka hortumlamalarını dahi af kapsamının içerisine alabilecek olan; bugün, kendi evinde 40 darbeyle çocuğunu hançerleyen katili affeden bir sistemde, milletin Parlamentoya, milletin devlete güveni erimez mi arkadaşlar?!

Değerli arkadaşlarım, bu af kanunu tasarısı, ayrıca, kusurludur. Düşük yoğunluklu bir tahlil dahi, affın, bir parşömen kâğıdıyla savrulabilir çelişkilerle dolu olduğunu rahat rahat gözleyebiliriz.

Bakınız, altyapısı olmayan bir af; yarın suçlular, hükümlüler dışarı çıkacaklar, aş nerede, iş nerede! Keyfî istisnalar var arkadaşlar. Gerçekten, af kapsamı dışında bırakılan ve içine alınan suçlar bakımından, hukukun kriterleri değil, tamamen keyfîlik esasıyla düzenleme yapılmıştır. Kötüye kullanma dışarıda, daha ağır kötüye kullanmalar içeride; hafif tehdit dışarıda, daha ağır tehditler içeride; banka hortumlamasına göz yuman, raporlara göz yuman kamu görevlilerini suçlandıracak veya yargılatacak ceza maddeleri af kapsamında.

Ret hakkı yok... Parlamento "suç isnadı doğru değildir, ben yargılanmak istiyorum, mahkûm olursam ben bu cezayı çekeceğim" diyenlere hak tanımak zorundadır. Siyasîler, kendi suçları için bu affı hükmen reddetmek zorundadırlar; bu yok.

Mağdurlar yok... Halbuki, 19 uncu maddedeki şartla salıvermede mağdura tazminat şartı vardır; ihtiyarîdir; ama, mecburî afta bu olmalı; bu yok.

Gözyaşlarına göz yok; ama, suçlulara iltifat var, taltif var.

Değerli arkadaşlar, bu affı kim istiyor, kim istemiyor, niçin istiyor suallerinin, parmaklarınızın doğru kalkması için cevaplandırılması ve doğru cevaplandırılması gereğine inanıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu affın en tabiî taliplileri, isteklileri, suçlular ve yakınlarıdır; en doğaldır; içeridedir, kendi psikolojilerinin gereğidir; ama, toplum ve millet suçlulardan ibaret değildir. Suçlunun da kendi ruhundaki kiri, cezanın tertip ettiği müeyyideyi çekmek yoluyla temizlemek gibi bir hakkı olmalıdır; saygıyla karşılıyoruz.

Başka kim istiyor: Bir partimiz ve o partimizin peşine takılanlar istiyor; bu isteği aşağıda zaten tahlil edeceğim.

Başka kim istiyor arkadaşlar, bu çok önemli: Henüz suçları keşfedilmemiş, kendilerini gizleyebilmiş, mevcut, fakat, bilinmeyen failler istiyor; en büyük istekliler onlar. Affı destekleyen, affı şırınga eden, af çıksın diyen samimî iradenin esas adresi, esas odağı, gizli suçlular ve gizli suçlardır.

Aziz arkadaşlar, affı kim istemiyor: Mağdurlar istemiyor; suçlardan zarar görenler, gözü yaşlılar, kalbi yaralılar istemiyor. Hatıralarında ve hafızalarında her saniye o acıyı hatırlamak azabını yaşayanlar istemiyor. Bunlar bizim vatandaşlarımız değil mi?! Bunlar bizim insanımız değil mi?!

Affı başka kim istemiyor: Siyaset, sosyal zemin üzerinde yapılır; siyaset, sosyal taban üzerinde yapılır. Affı millet istemiyor, kendisi istemiyor, çünkü millet "siz, beni cezalandırıyorsunuz, suçluyu affederek" diyor... Çok önemli arkadaşlar. (DYP sıralarından alkışlar)

Affı tabiî, geçende de, şimdi de biz istemiyoruz. Neden bu kadar ısrar; neden mutlaka af çıksın ısrarı var? Arkadaşlar, bu soruyu, Değerli Başbakanımızın muhterem eşinin bir demecine indirgeme yaparak cevaplandıramayız. Bir kişinin iradesi, bu kadar yoğun bir sonucu asla doğuramaz; buna inanamıyorum; aksi takdirde, bu tür izahlar, bir romantizmden başka bir şey değildir.

Af ısrarının iki önemli sebebinin dışında çok çok sebepleri var; önemliyi ikinci sıraya alıyorum. Birinci sebep, bugün cezaevleri,suç planlarının yapıldığı, komutların verildiği iç karargâh haline dönmüştür. Cezaevlerinde devlet egemenliği değil, çete egemenliği vardır. Kronik olmayan ama, kronikleşme istidadı taşıyan bu problemi, ancak, mahkûmları ve tutukluları boşaltma yoluyla geçici olarak çözebiliriz anlayışı, af ısrarının temel nedenlerinden birisidir. Gerekçede bunun yer almaması tamamen yasamadaki bir maniplasyondur.

İkincisi önemli, arkadaşlar; bakınız, Türkiye çok önemli bir süreç yaşıyor. Tarihin aklıyla olayları okuyun; Türkiye, şu süreci hiçbir zaman yaşamadı; bürokratının, siyasetçinin, sermayenin, medyanın âdeta, kirlilikte kısmen buluştuğu ve temizleme, tafraları atma süreci yeni yaşanıyor.

Ben, yıllarca savunma mesleğinde çalıştım, avukatlık yaptım. Bir kısım kişiler hakkında davalar açıldı; orada her dosyada her bir delil meteor görevini görebilecektir. Şimdi adları belli olmayan failler, şimdi suçları gizlenen kişiler, o meteor delillerle ortaya çıkarılabilecek ve eğer, af duvarıyla, Bizans duvarıyla öne geçme olmasa, bu temizlik operasyonu akim kalabilecektir. Bugün affı isteyen en büyük odak, en büyük adres budur arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, affın zamanı mı? Ne birinci kanun tasarısının görüşülmesinde zamanlama vardı -deprem afetini yaşadık- ne bugün. Bakın "hesaplaşma günü" demiştim. Kime uzanırsa uzansın -bana, ona, şuna- yolsuzlukların uzandığı haritalara ve adrese “hareket günü" demiştim. İtalya'yı düşünün; aynı süreci yaşadılar, 5 000 kişi suçlandı arkadaşlar. Gazeteci suçlandı, işadamı suçlandı, bürokrat suçlandı, akademisyen suçlandı... 1 800 kişinin odadan kaydı silindi. Siyasilerin, Meclisin üçte 1'i sorguya alındı ve bir temizlik operasyonu yapıldı.

Arkadaşlar, yapacağımız iş, bu yasayı durdurmak ve temiz Türkiye, temiz siyaset, seçilenlere emir vermeyen sermaye, seçilmişlerin üzerinde giyotin gibi durmayan bürokrasi, kirli bürokrasi gibi sorunları çözmek zamanıdır. O konudaki altyapıları, o konudaki kanunları, o konudaki gizliliği kısmen kaldıracak kanunları, her zaman girişimlerimizle desteklemeye hazırız; getirin, imzaya hazırız.

Arkadaşlar, çıkacak bu kanunla, kirlerin siyasal uzantılarının açığa çıkmasının önüne geçili-yor; bu kanunla, sermayenin hortum sahnesinin açığa çıkmasının önüne geçiliyor; bu kanunla, siyasete hükmeden kirli bürokrasinin, ortak bürokrasinin açığa çıkmasının önüne geçiliyor. Geliniz hâlâ acısını birlikte yaşadığımız 28 Şubat sürecinin ortaya koyduğu, beslediği, büyüttüğü türedi zenginleri ortaya çıkarmak için bu af kanununu durduralım, reformu yapalım. (DYP sıralarından alkışlar)  Geliniz, Parlamentoya aritmetik düzen müdahalesi yaparak kendi iktidarını gerçekleştirmeye çalışan, şu kara havuzların damgasını bildiğimiz siyah ellerinin ortaya çıkması için bir reform yapalım, mevzuat altyapısını yapalım. Arkadaşlar, buna evet demek, korkuya hayır demektir; buna evet demek, diyete hayır demektir.

Sevgili arkadaşlar, Cumhurbaşkanımızın, Anayasa Mahkememizin, bu kanunda önemli rolünün olduğunu düşünüyorum. Anayasanın en birinci bekçisi Parlamentodur, 104 üncü maddeye göre, Cumhurbaşkanıdır ve ilgili maddelere göre Anayasa Mahkemesidir. Bugüne kadar Anayasa Mahkemesi, sadece eşitlik ilkesi veya diğer yan ilkeler bakımından bu kanunu bozmuştur.

Dikkatlerinize arz ediyorum; Anayasanın 2 nci maddesi, cumhuriyetin değişmezlerini sıralı-yor; bunlardan birisi hukuk devletidir, hukuk devleti de laiklik gibi, hukuk devleti de sosyallik gibi, hukuk devleti de diğer ilkeler gibi değişmez bir ilkedir. Bir asırda yüz, yarım asırda elli af çıkaran bir devletin, bir sistemin hukuku tahrip edilmiş demektir. Bugün yapılmakta olan, cumhuriyetin değiştirilemez olan bu ilkesinin içinin boşaltılmasıdır. Anayasanın 87 nci maddesinde millete tanınan bu af yetkisi, Parlamentoca keyfî olarak hiçbir zaman kullanılamaz. Onun için, Anayasa Mahkemesinin, denetim sırasında, cumhuriyetin değişmez ilkeleri bakımından, bu affı sorgulaması gerekir, Cumhurbaşkanımızın veto etmesi gerekir ve yürürlüğü durdurarak, Türk'ün ve Türk hukukunun kara lekesi olan bu girişime dur demesi gerekir.

Arkadaşlar, yine yapmamız gerekenler var, yine şu anda aftan evvel yapmamız gerekenler var: Geliniz, siyasî organların ve siyaseti etkileyen organların elinde bir simit olan bu af hükmünü anayasal bir düzene getirelim, bir disipline edelim.

1. Af sebebe bağlı olur diyelim, bunu karara bağlayalım.

2. Afta mutlaka referanduma gidilmeli, halkoylaması yapılmalı diyelim, bunu karara bağla-yalım.

Devlete karşı olan suçlar affedilmez. Hiçbir devlet, insanının üzerinde ve insanının hakkının üzerinde tepinemez arkadaşlar. Benim malıma ve canıma yönelen suçu devlet affedecek, kendisine yönelen suçu affetmeyecek; eşitsizliğin anası, herhangi bir ana değil, Anayasadır, Anayasanın bu hükmünü değiştirelim. Geliniz -siyasetten ders almıyoruz- bir tecrübeden yararlanalım, 1974 affını ilmen inceleyelim, bir parlamento enstitüsü kuralım, hukuk fakültelerinden, sosyoloji enstitülerinden yararlanalım...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın İyimaya, mikrofonunuzu açıyorum; makul bir süre içinde lütfen tamamlayın.

Buyurun.

AHMET İYİMAYA (Devamla) - Sağ olun.

Niçin kurtarılmış bölgeler üretti 1974 affı; bunu soralım. Niçin kutuplaşmalar yaratıldı ve 12 Eylüle gelindi, affın bundaki etkisi nedir; onu sorgulayalım. Sayın Başbakanımızı Ardahan'a sokmayan iradeyi, anarşiyi sorgulayalım ve o dönemin af kahramanı olan partilerin sandıktaki müeyyidelerini sorgulayalım...

Ha, illa af mı çıkaracağız... Popülizmi sevmeyen bir arkadaşınızım, popülizme bir santim yaklaşmak istemeyen bir arkadaşınızım, illa af çıkaracaksanız; hortumlanan bankalarda, banka hortumları yoluyla Hazineye verdirdiğiniz zararın yüzde 1'ini çiftçiye transfer edin, esnafa transfer edin, köylüye transfer edin, faizlerini bozun, faizlerini ortadan kaldırın; af bu. (DYP sıralarından alkışlar)

SALİH SÜMER (Diyarbakır) - Çiftçiye yok!

AHMET İYİMAYA (Devamla) - Sevgili Başkanım, 2 dakika içerisinde bitireceğim.

Değerli arkadaşlar, bugünlerde Cemal Paşa'nın Meşrutiyet dönemindeki o ilginç hatırasını, 1913-1922 Türkiyesini okuyorum: "Almanya ile savaş kararını gizli aldık; Enver Paşa, ben ve Talat Paşa birlikte aldık; Sadrazama dahi bildirmedik ve bütün gizli kararları böyle alıyoruz" deniliyordu.

Şimdi, enteresan bir olay yaşıyor Türkiye. Anayasal olmayan bir organ ortaya çıkıyor, bir li-derler toplantısı; hükümet de by-pass ediliyor, Parlamento da by-pass ediliyor ve “bayramda mutlaka af çıkacak” deniliyor.

Sevgili arkadaşlarım, ben, eleştiriyi kişi bazında katiyen sevmem; ama, demokrat bir ruh, Parlamentoya saygı göstermek zorundadır. Bu Parlamento bu affı reddedebilir de, kabul edebilir de. Reddettiği zaman bayramda çıkmaz; ama, bayramda çıktığı zaman da, Parlamento üzerindeki çeşitli yorumların akıbetini bizler paylaşmakla karşı karşıya kalırız diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, bu kanun tasarısı, suçluyu ve hükümlüyü ödüllendirme kanun tasarısıdır. Bu kanun tasarısı, milleti cezalandırma kanun tasarısıdır ve bu kanun tasarısı, Türk siyasî merkezinin, millî irade merkezinin temsil kabiliyetinin zaafa uğratıldığının teşhirini sağlayan siyasal bir belgedir.

Saygılar sunuyorum, hürmetler ediyorum; kırmızı oy kullanıyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın İyimaya.

Gruplar adına ikinci söz, Fazilet Partisi Grubu adına, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mustafa Kamalak'a aittir.

Sayın Kamalak'ın mikrofonunu açmadan önce, tasarının tümü üzerinde şahısları adına vaki söz taleplerinin hepsi aynı anda yapılmıştır Divana; dolayısıyla, Divan olarak, sayın milletvekili arkadaşlarımız arasında bir tefrik yapmamız maddeten mümkün olmamaktadır.

Şimdi, şahsı adına söz talebinde bulunan değerli arkadaşlarımın isimlerini Yüce Heyetinize arz edeceğim ve müsaade buyurursanız, Divan kâtipleriyle beraber bir kura çekeceğim Sayın Kamalak konuşurken ve daha sonra, bu kura sonucuna göre çıkan iki arkadaşlarıma da sırasıyla söz vereceğim ve aynı zamanda, şahsı adına söz talebinde bulunan arkadaşlarım konusunda Yüce Heyetinizi de bilgilendirmiş olacağım.

Tasarının tümü üzerinde şahsı adına söz talebinde bulunan arkadaşlarımın isimlerini Yüce Heyetinize arz ediyorum :

Sayın Yasin Hatiboğlu, Sayın Bülent Arınç, Sayın Turhan Güven, Sayın Nevzat Ercan, Sayın Ali Rıza Gönül, Sayın Mustafa Örs, Sayın Mehmet Gölhan, Sayın Mehmet Sadri Yıldırım.

Evet, buraya kadar olan arkadaşlarım öncelikle ve aynı anda söz talep etmişlerdir. Şimdi, bu arkadaşlarım arasında Divan kâtibi arkadaşlarımızla beraber kura çekeceğim.

Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere Sayın Kamalak; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, Sayın Divan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlarken, hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, şu an, çok önemli, Türkiye için önemli, Meclisimiz için önemli olan bir tasarıyı görüşmek üzere toplanmış bulunuyoruz. Bütün eleştirilere, engellemelere rağmen, biraz sonra, bu tasarının kanunlaşacağı anlaşılıyor. Netice itibariyle tasarı, siz değerli milletvekillerinin, yani, Yüce Meclisimizin ve Türkiye Cumhuriyetinin eseri olacak, kanunu olacaktır. Bu münasebet-le, tasarının, mümkün mertebe düzgün bir şekilde kanunlaşabilmesi için, bazı hususları, teknik ve hukukî açıdan takdirlerinize arz edeceğim.

1. Tasarının başlığı.

Değerli arkadaşlarım, her şeyden önce tasarının başlığı, muhtevasına uygun değildir; çünkü, tasarı "23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun Tasarısı" başlığını taşıdığı halde, kısaca, Basın Af Kanunu diye bilinen, 28.8.1999 tarih ve 4454 sayılı Kanunda da değişiklik yapmaktadır. Bu münasebetle, başlık, muhtevaya uymamaktadır, başlığın muhtevaya uygun biçimde değiştirilmesi gerekir.

2. Tasarının niteliği.

Değerli arkadaşlarım, tasarı, niteliği itibariyle, hukuken bir af tasarısı değil, bir şartlı tahliye tasarısıdır. Anayasa Mahkemesi, birçok kararında, şartlı tahliye kanunlarının birer af kanunu olmadığını vurgulamıştır.

3. Tasarının mahiyeti.

Değerli arkadaşlarım, tasarı, elinizdeki metinden de anlaşılacağı gibi, yürürlük ve yürütme maddeleri dışında 2 temel maddeden oluşmaktadır. 2 nci madde, Anayasa Mahkemesinin 19.9.2000 tarihli, 2000/23 karar ve 1999/39 esas sayılı kararı gereğince, 4454 Sayılı Kanunda değişiklik yapan bir maddedir. Bu münasebetle, 2 nci madde için söylenecek fazla bir şey yoktur.

Tasarının 1 inci maddesine gelince; bu maddenin birçok bakımdan düzeltilmesi gerekir.

Değerli arkadaşlarım, tasarı, biraz önce arz ettiğim gibi, hepimizin eseri olacaktır, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bir kanunu olacaktır. O münasebetle, 1 inci maddede yer alan bazı hususların, hem teknik bakımdan hem de Anayasa açısından mutlaka düzeltilmesi gerekir. Şöyle ki:

1. Maddenin kapsadığı dönem, her şeyden önce, amaca uygun değildir; çünkü, tasarı 23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenmiş olan bazı suçları kapsamaktadır. Halbuki, o tarihten bu yana birbuçuk yılı aşkın bir zaman geçmiştir. Bu münasebetle, kapsam döneminin biraz daha berilere çekilmesi gerektiği kanaatindeyim.

Tasarının 1 inci maddesi, birçok bakımdan Anayasaya aykırıdır. Mesela, 1 inci maddenin ikinci bendinde yer alan "on yıl" ifadesi ve içtima hükümlerinin uygulanmış bulunması, eşitlik ilkesine aykırıdır; çünkü, bu Meclis, 4454 sayılı Kanunu çıkarırken, içtima hükümlerini uygulamamıştır ve ayrıca, süre olarak da on yılı değil, oniki yılı baz olarak almıştır.

Değerli arkadaşlarım, tasarının 1 inci maddesinin beşinci bendi de, yine birçok bakımdan Anayasaya, eşitlik ilkesine, hukuk devleti kavramına aykırıdır. Şöyle ki, bilindiği gibi, hem hukukun temel kavramlarına hem de Anayasamıza göre herkes masumdur, masundur. Eğer, bir kimse, bu ilkeyi; yani, masumiyet ve masuniyet kuralını ihlal edecek olursa, bunlar için devlet, ihlalin derecesine göre çeşitli ceza normları öngörebilir. Bu normları ihlal eden kimseye, malumlarınız olduğu üzere "sanık" denir. Sanıklar için normda farklılık olabilir; ama, sanıklar için hüküm verildiği zaman, artık sanık yeni bir statüye geçer; mahkûm yahut hükümlü statüsüne geçer; artık orada, hepsi bu statüyü, mahkûm yahut hükümlü statüsünü taşır.

Devlet, aynı statüde bulunan bütün mahkûmlara eşit muamele yapmak mecburiyetindedir. Aksi takdirde, hem hukuk devleti ilkesini hem de Anayasanın 10 uncu maddesinde ifadesini bulan eşitlik kuralını ihlal etmiş olur.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bakalım ne gibi farklılıklar var : Burada, yani 1 inci maddenin beşinci bendinde, devlet kendisine karşı son derece hassas, son derece duyarlıdır; tabiri caizse, kendisine söz söyletmemektedir; ama, vatandaşlar üzerinden, maalesef, bol bol indirim yapabilmektedir. Mesela, TCK'nın 125 ilâ 157 nci maddeleri arasında yer alan 143 üncü maddeye göre, yabancı bir derneğin şubesini Türkiye'de izinsiz olarak açan bir kimseye onbeş güne kadar hapis cezası ve-rilebilir. Bu, kapsam dışıdır; yani, onbeş günlük ceza, bu tasarının kapsamı dışındadır; şartla tahliyeden, sanık yahut mahkûm istifade edemeyecektir. Buna karşılık, adam öldüren kapsam içindedir; o istifade edebilecektir.

Değerli arkadaşlarım, Türk Ceza Kanununun 191 inci maddesi, basit tehdidi düzenler ve altı aya kadar cezayı öngörür. Bu tasarıya göre, 191 inci madde, yani tehdit suçu kapsam dışıdır. Buna karşılık, öldürmek kapsam içidir.

Değerli arkadaşlarım, yani, devlet, sakın tehdit etme, vur, öldür mü diyor?! Elinizdeki tasarı açık. Tehdit, tekraren arz ediyorum, kapsam dışı, adam öldürmek kapsam içidir. Yine, bunun gibi, onbeş yaşından küçükleri kandırarak fuhşa teşvik edenler, -misalen arz ediyorum- yani, 435 inci madde kapsam içidir. Böyle hukuk olmaz... Bu maddelerin, kanaatimce, yeniden düzenlenmesi lazım.

Yine, Türk Ceza Kanununun 146 ncı maddesine göre, devleti tehdit ettiği, şu veya bu sebeple, ama, gerekçe ne olursa olsun, 146 ncı maddeye göre bir kez idam cezası alan kapsam dışıdır. Buna karşılık, Türk Ceza Kanununun 450 nci maddesine göre, planlayarak, tasarlayarak, yani, taammüden 4-5 kişiyi öldüren, bu sebeple de 4-5 defa idama mahkûm olan kapsam içindedir.

Değerli arkadaşlarım, elimizi vicdanımıza koyalım. Bunu, hukuk bakımından, Anayasa açısından doğru buluyor muyuz?! Doğru bulmuyorsak, ne olur düzeltelim. Bu tasarı, hepimizin eseri olacaktır. Tekraren arz ediyorum, düzeltelim. Biliyorum, biraz sonra kanunlaşacaktır; ama, ne olur, düzgün bir kanun olsun, Anayasaya aykırı düşmeyen bir kanun olsun, eşitlik prensiplerine, adalet ilkelerine uygun bir kanun olsun. Bakın, Anayasanın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyen, edilemeyecek olan hukuk devletine, hukuk devleti ilkesine açıkça aykırı olan bir kanunun akıbetini, sanıyorum, tahmin etmek fazla zor değildir.

Değerli arkadaşlarım, eşitlik ilkesiyle ilgili olarak, Anayasa Mahkemesi kararından bir iki cümleyi yüksek takdirlerinize arz etmek istiyorum: "Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayırım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir."

Değerli arkadaşlarım, 1 inci madde birçok bentleriyle ayırım yapmıyor mu? Böylece, eşitlik kuralını ihlal etmiyor mu?

Devam ediyor yüksek mahkeme: "Eşitlik temeline dayanan adil bir hukuk düzeni kurmak, hukuk devletinin en önemli işlevlerinden biri olduğundan, hukuksal eşitlik sağlanmadan hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmeyeceği açıktır. Yasa koyucu, kuşkusuz Anayasanın ve ceza hukukunun temel ilkelerine bağlı kalmak koşuluyla, cezalandırmada güdülen amacı da gözeterek, hangi eylemlerin suç sayılacağını ve bunlara verilecek cezanın türü ve miktarıyla artırım ve indirim nedenlerini saptayabileceği gibi -yani Türk Ceza Kanununda olduğu gibi- kimi suçları işleyenler için erteleme adı altında bir düzenleme de öngörebilir. Ancak, böyle bir düzenleme yapılması durumunda, eşitlik ilkesi, bundan aynı durumda bulunan herkesin eşit olarak yararlandırılması gerekir."

Değerli arkadaşlarım, bir kanun çıkarıyoruz, adı şartlı tahliye ve bu kanunu da sanık yahut mahkûm statüsündeki insanlar için çıkarıyoruz -yani aynı statüdeki- ama, tasarı ortada.

Şunu kabullenebiliyor muyuz: İdamlığı kapsama alırken, tehdidi kapsam dışı tutmayı gerçekten hukuken kabullenebiliyor muyuz; hayır. O halde düzeltelim, elbirliğiyle düzeltelim. Tekraren ve tekraren arz ediyorum: İktidarıyla muhalefetiyle, bu kanun yüce milletin eseri olacaktır, ricam odur; düzgün bir kanun olsun.

Değerli arkadaşlarım, sonra, tasarının 1 inci maddesinin 6, 7 ve 8 inci bentlerinin de metinden çıkarılması lazım; çünkü, bu bentler de hem hukuk devleti ilkesine hem de eşitlik kuralına aykırıdır. Neden; bakın, 6 ncı bent diyor ki: "Daha önce şartla salıverilme hükümlerinden yararlandığı halde yeniden suç işleyerek hüküm giyenler ile daha önce çıkarılmış bir aftan yararlananlar, bu madde hükümlerinden yararlanamazlar" Niçin?! Niçin yararlanamayacak?! Ha, daha önce şartlı tahliyeden istifade ettiği için, o kuralı ihlal ettiğinden dolayı, cezaevine dönmüşse yeniden suç işlemiştir; o indirim imkânını kaybetmiştir, o hakkı kaybetmiştir; mükerrerlik yoktur. Ee, şu an, diğer suç işleyenlere aynı hakkı veriyoruz, ondan niçin esirgiyoruz?!

Ayrıca, aynı bendin ikinci kısmında "daha önce çıkarılmış bir aftan yararlananlar, bu madde hükümlerinden yararlanamazlar" deniliyor; niçin?! Daha önce gayrimeşru bir haktan mı istifade etmiş ki?! Şartlar oluşmuş, ortam müsait hale gelmiş, Yüce Meclis de durumu değerlendirmiş, mahkûm yahut sanıklar için böyle bir af kanununun yahut erteleme kanununun çıkarılmasını uygun bulmuş... O sanık yahut mahkûm da, Yüce Meclisin iradesine uygun olarak o hakkı kullanmış. Aradan zaman geçmiş, o insanımız cezaevinde -demek ki, o günün şartlarında indirim miktarı yetmemiş- şu an yeni koşullar oluşmuş,

Yüce Meclis, Türkiye'deki gelişmeleri, ortamı değerlendirmiş, yeni bir kanun çıkarıyor. Bu kanundan niye istifade etmesin? Hangi hukuk kuralını ihlal etmiş ki, biz, siz, o vatandaşı, o sanık yahut mahkûmu kapsam dışında tutuyoruz?

Değerli arkadaşlarım, 7 nci bentte deniliyor ki: "Bu maddeden yararlanacaklar hakkında 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun Ek 2 nci maddesindeki indirim hükümleri uygulanmaz." Ek 2 nci maddede, devlet,  mahkûm olan vatandaşına demiş ki: "Eğer, sen cezaevinde rahat durursan, yaramazlık yapmazsan, buranın disiplinini bozmazsan, senin mahkûmiyet sürenden, her bir ay itibariyle 6 günlük indirim yaparım, bu sana özel." O vatandaş da devletin sesine, Meclisin çıkardığı kanunu uygun davranmış. Yani, özel bir hak vermişsiniz. Şu anda, herkese teşmil edebileceğiniz bir kanun çıkarıyorsunuz. Peki, o insandan, özel olarak verdiğiniz bu hakkı niye esirgiyorsunuz? Bu hakkı esirgemek, hukuk devleti ilkesine aykırı düşmez mi? Takdirlerinize bırakıyorum.

8 inci bentte, bu kanunun yayımı tarihinden sonra, cezaevinin disiplinini bozucu hareketlerinden dolayı disiplin cezası alanlar, o ceza kalkmadan bu madde hükümlerinden istifade edemez deniliyor.

Değerli arkadaşlarım, maddî anlamda, ceza, ceza kanunlarında öngörülür ve bağımsız mahkemelerce verilir. Halbuki, disiplin suçları, idarenin cezalandırdığı fiillerdir. Bunlar, yargının cezalandırdığı fiiller değil. Şimdi, idare, cezaevinde disiplini bozdu diye bir kimseye disiplin cezası verdiği takdirde -kendisi verecek- kendisi kaldırmadığı takdirde, o vatandaş, o mahkûm, on yıl daha cezaevinde kalacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim, açıyorum mikrofonunuzu. Lütfen tamamlayın.

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Teşekkür ederim Değerli Başkanım.

Sebep, idarenin bizzat verip de kaldırmadığı disiplin cezasıdır.

Değerli arkadaşlarım, kanaatimce, böyle bir uygulamayı, hem hukuk devleti bakımından hem de Anayasanın 38 inci maddesinde ifadesini bulan suç ve cezaların kanunîliği ilkesine uygun bulmak, herhalde doğru değildir.

Değerli arkadaşlarım, söylenecek çok söz var; ama, sürem doldu. Burada, öyle sanıyorum, hiçbir polemiğe girmeden, bütünüyle teknik konuları dikkatlerinize arz ettim. Takdir Yüce Meclisimizindir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kamalak.

Efendim, tasarının tümü üzerinde, şahsı adına, biraz önce ifade etmiş olduğum husustan dolayı çekmiş olduğum kura sonunda, birinci söz, Aydın Milletvekili Sayın Ali Rıza Gönül'e aittir.

Buyurun efendim.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, ben, söz hakkımı Sayın Salih Çelen arkadaşıma vermek istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çelen.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Diğer partilerin görüşü yok mu Sayın Başkan?

BAŞKAN - Efendim, diğer gruplar konuşacaklar mı?

Şu anda Başkanlığa intikal eden bir söz talebi var.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini, Sayın Mehmet Şandır ifade edecekler.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz aldım; Muhterem Heyetinizi, saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı, benden önce konuşan değerli hatiplerin de ifade ettikleri gibi, gerçekten, ülkemizi ve toplumu çok yakından ilgilendiren, çok önemli bir konuda verilmiş bir kanun tasarısıdır.

Bu kanun tasarısıyla ilgili söylenebilecek birçok şey vardır. Bu tasarının, mutlaka detayı vardır. Bu detayda katılamayacağımız, bu detayda farklı düşüneceğimiz hususlar olabilir. Bu kanun tasarısının bir hikâyesi vardır; bu konuyu irdeleyebiliriz, tartışabiliriz; buradan hareketle, birtakım tenkitler ortaya koyabiliriz. Bu kanun tasarısının bir gerçeği vardır, bir gerekliliği vardır; bunlarda da farklı şeyler söyleyebiliriz. Çok sevdiğiniz -bir anlamda- sahibi vardır; bunu da istismar edebi-liriz; bu da istismar edilebilir. İfade ettiğiniz, etmediğiniz, eksiklikleri, yanlışlıkları, doğruları olabilir, vardır. Hatta, birazdan ifade edeceğim, bu Parlamentoyu çok sıkıntıya sokan cümlelerle, beyanlarla ifade ettiğiniz ihtimaller de vardır. Bu soruların, bu hususların her birine verilecek farklı cevaplar, farklı izahlar da vardır, değerlendirmeler vardır.

Tabiî ki, söylediklerimizde doğrular olabilir, eksiklikler, yanlışlıklar olabilir. Her birimiz, kendi bakış açılarımıza göre, kendi programlarımıza göre, kendi hesaplarımıza göre, bu kanun tasarısını, demin söylediğim kriterlerde farklı değerlendirebiliriz; bazen beraber, bazen örtüşür, bazen karşı karşıya gelebiliriz. Bu konularda uzun uzun konuşabiliriz; televizyonlarda konuşabiliriz, panellerde konuşabiliriz; ama, bunun bir sonu olmalı değil mi; bir nokta konulmalı değil mi? Meselenin bütünü nedir diye sorulmalı değil mi? Meselenin bugün ulaştığı boyut, şu son noktadaki tahlili yapılmalı değil mi? Bu Parlamento, burada konuşan herkes, şu soruyu sormalı değil mi: Biz ne yapmalıyız? Bu meselenin bugün ulaştığı bu son noktada, bu Parlamento, bu milletvekilleri ne yapmalı? Bu soruları sormayacak mıyız veya ne zaman soracağız? Bu meseleyi konuşarak, problemi çözdüğümüzü mü zannediyoruz? Görevimizi yapmış olabiliyor muyuz böyle; bu meselede yanlışları ifade ederek, arkasında birtakım niyetler, birtakım senaryolar arayarak, bu meselede eksiklikleri, yanlışlıkları, çok da, belki, doğru cümlelerle ifade ederek, bu meseledeki görevimizi yapmış olabiliyor muyuz?

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Affın neresi görev?!

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Sorumluluklarımız nedir diye sormayacak mıyız? Değerli milletvekilleri, siyaset, çözüm mü üretmeli, sorun mu üretmeli; bu soruyu sormayacak mıyız? Ulaşmak istediğim nokta şu: Af meselesi, bu toplumun önünde bir problem haline gelmiş midir gelmemiş midir, bu problemi kim çözecektir?

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Kim getirdi?

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Kim getirdiyse getirdi; ama, siyaset...

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Milletin gündeminde af yok; yok öyle bir şey.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, siyasetin, toplumun önünde, nereden kaynaklanırsa kaynaklansın, oluşmuş sorunları çözmek sorumluluğu bulunmuyor mu? Siz, doğruları söyleyerek, doğruları söylediğinizi zannederek toplumu rahatlattığınızı mı zannediyorsunuz? Bu mudur siyaset, bu mudur görev yapmak? Biz diyoruz ki, bu problem, bu mesele, Türk toplumunun önünde sorun haline gelmişse, bu, mutlaka çözülmelidir; mesele budur.

Yine, bir şeye dikkatinizi çekmek istiyorum. Belki, toplumun çok küçük bir kesimini ilgilendiriyordu bu problem; ama, bugün, maalesef, üzerinde tartışa tartışa, konuşa konuşa -tabiî, ifade etmem gerekir- bugüne kadar da bekleterek, meseleyi, toplumun tüm kesimleri için bir problem haline getirdik. Bu Parlamentonun görevi bu değildir. Siyasetin görevi, sorunları çözmektir; sorunları kartopu gibi büyütüp, kangren haline getirmek, toplumun ayrışmasını, cepheleşmesini sağlamak değildir. Maalesef, bu meselede durum bu noktaya gelmiştir. Bu meselede, ben doğruları söyledim diye sorumluluktan kaçamayız.

Değerli milletvekilleri, maalesef, bu konuda tüm kesimler gerekli sorumluluğu da göstermi-yorlar. Anketler yapılıyor toplumda "katılanlar, katılmayanlar" diye. Hatta, fallar açılıyor "iptal edilir mi, edilmez mi" diye. Senaryolar yazılıyor "arkasında kimler var" diye. Bu bakış açısıyla toplumu huzura kavuşturamayız.

Şimdi ulaştığımız bir nokta var, bir ortak payda var; bu sorunu çözelim. İnşallah, bugün, bu sorunu çözeceğiz. Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu hassasiyetlerle; yani, toplumun önünde problem haline gelmiş, ertelenmesi, bir gün bile ertelenmesi yanlış olacak bu sorunu ertelemeden çözelim; bu hassasiyetle, bu kanun tasarısını destekliyoruz ve bugün, buradan çıkmasını, inşallah sağlayacağız.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin gündemi, hepinizin de malumu, çok sıkışık. Bu sıkışık gündemi geçebilmek için toplumun desteğine ihtiyacımız var. Toplumun önüne problem koyarak, şu sebep, bu sebep, onları ayrıştırarak, onların gelecekten umudunu, güvenini kırarak, ülkemizin, hükümetimizin, devletimizin, çok acil, hayatî düzeyde ihtiyacı olan toplum desteğini engelleme-miz çok yanlış olacaktır. O sebeple, bu konuya son nokta konulmalı, siyaset görevini yapmalıdır.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, biz, baştan bu yana, bu tasarıya, bu af konusuna şu hassasiyetlerle yaklaştık. Af, topluma söz verilmiştir; şu şekilde verilmiştir, bu şekilde verilmiştir; ama, siyaset topluma angaje olmuştur af vereceğim diye. Bize düşen hadise, bunu, en adil şekilde tan-zim etmek ve bu beklentiyi karşılamaktır.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, biz, geçen dönemde de bu meseleye bu hassasiyetle yaklaştık. Yoksa, af kanunu, af meselesi, Milliyetçi Hareket Partisinin topluma bir sözü, bir taahhüdü değildi; ama, madem taahhüt edildi, siyaset, sorumlu siyaset, birbirimizin eksiğini öne çıkararak değil, gerekirse birbirimizin eksiğini tamamlayarak topluma huzur vermelidir hassasiyetimizle, verilmiş olan bu sözün arkasında durduk ve geçen dönem, af kanununu her kurulda destekledik ve buradan çıktı.

MEHMET ÖZYOL (Adıyaman) - Eksiği tamamlamadınız ki!

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Onun için, şimdi de, bu af kanunu bir an önce çıkmalıdır; bi-rinci hassasiyetimiz budur; ülkenin gündeminden düşmelidir.

İkinci hassasiyetimiz, ister şartlı salıverilme ister erteleme olsun ister af kanunu olsun, her halükârda, afla ilgili mevzuatımızdaki, kanunlarımızdaki kısıtlamalara uyularak çıkmalıdır. Şartlı salıverilme de olsa, Anayasada Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevlerinin tarif edildiği maddelerdeki ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin varlığının koruyucusu olan 14 üncü maddedeki hassasiyetlere bağlı kalınarak tanzim edilmelidir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, biz, baştan bu yana bu hassasiyetimizi ifade ettik, yine aynı hassasiyetteyiz.

Bir diğer husus, af kanunu toplum vicdanını da yaralamamalıdır. Af, bir atıfettir. Af, toplum huzuruna, sosyal huzura katkıda bulunmalıdır. Bizim insanımız affetmeyi sever. Gönül arzular ki, devletimiz de affetsin. Bu da tanzim edilsin; ama, bugünkü kanunlara göre yapılamayanı, arzunun ötesinde bir iddiayla ortaya koymak çok doğru değil. Ama, yapılabilen nedir; bu kanunlara bağlı kalarak, kısıtlayıcı kanunlara bağlı kalarak, toplumun vicdanını yaralamadan, adalet duygusunu zayıflatmadan af kanunu tanzim edilmelidir. Milliyetçi Hareket Partisinin bir diğer hassasiyeti budur.

Tabiî, bir şeyi daha söylemek lazım. Bu toplum onbeş yıl süren bir gergin ortamdan geliyor. Artık toplum barışmalı, artık kucaklaşmalı, artık birbirimizi affetmeliyiz; devlet, siyaset, buna öncülük yapmalı. Biz toplumda insanlarımıza demeliyiz ki, lütfen, birbirinizi affediniz. Biz, buna, öncülük etmeliyiz; ama, her halükârda toplumu, kamu vicdanını yaralayıcı, bilinen, üzerinde mutabık kalınmış birtakım suçlar da affedilmemelidir. Buna da bağlı kalarak bu af kanunu tanzim edilsin istedik, şimdi de öyle istiyoruz.

Tabiî ki, bir hususu daha belirtmem gerekiyor. Af çıkarma yetkisi, kanunlarımızda bellidir. Kanun koyucunun takdir yetkisine bir başka kurumun veya kişinin müdahale etmesine açık kapı bırakılmadan tanzim edilmelidir. Buna dikkat etmeliyiz. Siyaset kendi görevini başkasına plase etmemeli, başkasına havale etmemeli, böyle bir şey yapılmamalıdır. Geçmişte bunun örnekleri oluğu için ifade ediyorum. Tekrar ifade ediyorum, kanun koyucunun takdir yetkisine müdahale kapısı açık bırakılmamalıdır af kanunu tanzim edilirken.

Tabiî, buradan, hemen bir şey ifade etmek lazım. Burada, birtakım beyanlar oluyor. Maalesef, temsil yetkisi olan değerli milletvekillerimizin beyanları oluyor “Bu af kanununu Anayasa Mahkemesi iptal eder.” Böyle bir şeyi söylemek, böyle bir şeyi kabul etmek, gerçekten, zaaftır, siyaset için zaaftır.

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Niye zaaf olsun?!

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Anayasadan bahsediyoruz...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Siz yanlış biliyorsunuz...

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, siyaset görevini yapmalıdır, görevini bir başkasına havale etmemelidir. Siyaset, hassasiyetlerini ortaya koymuştur. Bu hassasiyetleri, bu toplumun tüm kişileri ve kurumları göstermek durumundadır. Siz, bir başka kurumu ilzam edecek şekilde bu hassasiyetleri göstermeyeceğini nasıl söylersiniz; böyle bir şey söylemek size ne kazandırır? Biz iddia ediyoruz, siyasî irade, bu kanunu tanzim eden irade, hassasiyetlerini, kanunlara bağlı kalarak kamu vicdanına hassasiyet göstererek tanzim etmiştir, inisiyatiflerini koymuştur ve bu inisiyatife, bu hassasiyete diğer kurumlar da katılacaktır; bunu, böyle ifade etmek, böyle beklemek gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, bir hassasiyetimi daha ifade etmek istiyorum: Af kanunları tanzim edilirken, toplumun veya bu konunun muhatabı olan mümkün olabilen en geniş ölçekte insanı kapsayacak insanın ıstırabına cevap verecek şekilde tanzim edilmeliydi. Yanlış bilmiyorsam, geçen dönem tanzim edilen af kanunu, 60 000'e yakın insanın affını kapsıyordu; bu defa bunu daralttık.

TURHAN GÜVEN (İçel) - 30 000'i zaten çıktı.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Buradan bir şey söylemek istiyorum: Özellikle, af kanunu gibi meselelerde, tanzim ederken, hassasiyetlerimizi korkularımız sınırlamamalıdır. Birtakım korkularımızla, toplumun veya bu konunun muhataplarının tamamına sunmamız gereken bu af denilen hadiseyi, atıfeti, birinden kıskanıp bir diğerine vermek, toplum içerisinde beklenilen huzuru, endişe ederim ki sağlamaz.

İSMET ATTİLA (Afyon) - Mağdurlar ne olacak?..

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Onun için, bu metinde, maalesef,  bu endişeleri taşımaktayız.

Bir diğer şeyi daha söylemem gerekiyor: Af kanunu, birikmiş birtakım problemleri de, çözmeliydi, daha önce yapılan birtakım yanlışları da telafi etmeliydi; maalesef, yapmamıştır. 1991 yılında çıkarılan Terörle Mücadele Yasasının infazla ilgili kısımlarındaki uygulamaların yanlışlıklarını aynen muhafaza ederek devam etmektedir. Böylelikle, toplumda bir kesim insan, bu tanzimden dolayı kırgın kalacaktır. Bu, bir kayıp olmuştur. Bu Parlamento, bu hükümet, bu yanlışı düzeltmelidir diye düşünüyorum. Bu konudan dolayı, bu toplum içerisinde bir kişi bile muğber kalmamalıdır diye düşünüyorum.

İSMET ATTİLA (Afyon) - Önerge verin o zaman.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Değerli milletvekilleri, tabiî ki, bu metin, bu tasarı bir yerlerde hazırlanmıştır. Biz arzu ederiz ki, bu tasarıda birtakım eksik gördüğümüz hatta yanlış bildiğimiz hususlar, burada önergelerle düzeltilsin, tamamlansın. Bu yol açılmalıdır. Bunu, biz de istiyoruz.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Niye önerge vermediniz dün akşam?!

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bu kanun metninde -tabiî ki söylemem lazım- bizim de tatmin olmadığımız hususlar vardır. Beni bağışlayın, topluma söz veren biz değiliz; bu yanlışlıklardan, bu meselenin bu noktaya gelmesinden Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz sorumlu değiliz. Tanzim eden biz değiliz, tanzim noktasında bizim katkılarımız çok fazla talep edilmemiştir. Bundan biz sorumlu değiliz. Daha iyi olsun diye tartışmalar çok fazla yapılamamıştır, bunlar üzüntülerimiz.

İSMET ATTİLA (Afyon) - Oy verme, önerge ver o zaman.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Tabiî ki, bulunduğumuz noktadan meseleyi değerlendiri-yoruz. Diyoruz ki, toplumun önünde aciliyet kesp eden, ertelenmemesi gereken, topluma problem olan, toplumun ayrışmasına, hatta cepheleşmesine, Türkiye'nin gündemini tıkama istidadı gösteren bu problem bir şekilde ve hemen çözülmelidir. İşte, bu zorunluluktan dolayı, biz, tüm endişeleri-miz, tüm itirazlarımıza rağmen bu metni destekleyeceğiz.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bu bayramda, önümüzdeki bayramda, bir tek çocuğun bile, içeriden, hapishaneden gelecek babasına kavuşmanın sevincini yaşamasını kazanımımız olarak, kazanç olarak görmekteyiz. (DYP sıralarından gürültüler)

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Mezardakiler ne olacak?!

BAŞKAN - Müdahale etmeyin efendim....

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Bayramda mezar ziyaretleri olacak; onlar ne olacak, ne diyeceksiniz yani onlara?!

BAŞKAN - Sayın hatip, siz buyurun efendim... Siz, Genel Kurula hitap edin...

MEHMET ŞANDIR (Devamla) -Sayın milletvekilleri...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Millet de dinliyor sizi!.. Millet de dinliyor!..

BAŞKAN - Lütfen... Efendim, lütfen...

İSMET ATTİLA (Afyon) - Mağdurlar ne olacak?!

BAŞKAN - Açacağım mikrofonunuzu, lütfen, tamamlayınız Sayın Şandır.

Buyurun efendim.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Sayın milletvekilleri, siz de biliyorsunuz, siz de inanıyorsunuz; bu milletin gönlü, tüm bunları kaldıracak kadar geniştir, sevgiyle doludur, kendilerine yanlış yapanları da affedecek kadar ganidir. Siz, ondan endişelenmeyiniz lütfen. Siz de gönlünüzü hoş tutun, insanlarımızı affedin, affedelim ki, yeni yanlışlıklar yapılmasın; biz, bunu istiyoruz.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Cenabı Hak affeder...

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - ...ve bu duygularla...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Siz nasıl affediyorsunuz?!

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - ...yine tekrarlıyorum; bayramda, mübarek bayramda, bir tek çocuğun yüzünün gülmesi bile bir kazanımdır; bunu, bu milletten kıskanmayınız. (FP ve DYP sıralarından gürültüler)

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Ağlayanları ne yapacaksınız?!

İSMET ATTİLA (Afyon) - Mağdurlar ne olacak?!

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Bunu kıskanmayınız, size de tavsiye ederim, insanları sevindiriniz.

OĞUZ TEZMEN (Bursa) - Zorlama kendini...

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Size de tavsiye ederim, insanları sevindiriniz.

BAŞKAN - Sayın Şandır, lütfen, siz, Genel Kurula dönerek hitap edin efendim.

Buyurun.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) -Değerli milletvekilleri...

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Apo ne olacak, Apo?!

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Değerli milletvekilleri, gelin, şu mübarek günde hep beraber dua edelim. Bu af kanunu tasarısı, ülkemize faydalı olsun, hayırlı sonuçlar getirsin, sevgiyi, mutluluğu, barışı getirsin. Gelin, buna dua edelim, beddua etmek size bir şey kazandırmaz. (FP ve DYP sıralarından gürültüler) Menfisini söylemek size bir şey kazandırmaz. Adına konuşmaya çalıştığınız o vatandaşlar sizi ibretle seyrediyorlar.

MEHMET ÖZYOL (Adıyaman) - Vatandaş sözünü söyleyecek size.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Biz, affedelim diyoruz; siz, affetmeyin diyorsunuz; bunu, size yakıştıramıyorum.

Hepinize saygılar sunarım; sağ olun. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Şandır.

Efendim, Demokratik Sol Parti Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Hayri Diri; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA HAYRİ DİRİ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun Tasarısı hakkında Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış buluyorum. Sözlerime başlarken, Yüce Meclisi ve izleyenleri saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, af, Türkiye'nin gündemine ilk defa, Demokratik Sol Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Örgüt Kurulu Başkanı Sayın Rahşan Ecevit'in önerisinin Demokratik Sol Partinin Parti Meclisinde oybirliğiyle kabul edilmesi sonucu, 18 Temmuz 1998 tarihinde girmişti. (DSP sıralarından alkışlar; FP ve DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar [!]) O günkü koalisyonu oluşturan liderler arasında ise, ilk defa 25 Temmuz 1998 tarihinde görüşülmüştür. O günden bu yana, iki yılı aşkın bir zaman geçti; çeşitli görüşler ortaya atıldı, yazıldı, çizildi, konuşuldu, üzerinden bir de seçim geçti. Seçimlerden sonra, bir af tasarısı da Mecliste kabul edildi; ama, Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmayarak Meclise iade edildi.

Peki, neydi Demokratik Sol Partinin gündeme getirdiği affın kapsamı? Kimler içindi af?

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Hırsızlar için!..

HAYRİ DİRİ (Devamla) - Adaletsiz gelir dağılımının yol açtığı yoksulluk ve işsizlik, ahlakî değerlerdeki aşınma...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sizin eseriniz...

HAYRİ DİRİ (Devamla) - ...sağlıksız kentleşme, aşırı tüketimin körüklenmesi, evlere kadar giren şiddet filmleri ve silahlanmanın yaygınlaşması sonucu suç eğilimi artmış, sonuç olarak da, yoksulluğun verdiği çaresizlik yüzünden, düzen bozukluğu yüzünden, birçok kimse suça sürüklenmiş ve hapse atılmıştı. Demokratik Sol Parti, kısaca kader kurbanları olarak nitelendirilenler için af istiyordu. Yoksa, af karşıtı olan kişilerin kasıtlı olarak kamuoyunu rahatsız etmek için yaymaya kalkıştıkları, kamu vicdanını rahatsız edecek, cebren ırza geçme gibi, zimmet gibi, uyuşturucu ticareti gibi, devleti dolandırma gibi hiçbir suçun affını, hiçbir DSP'li düşünemez. Yıllardan bu yana, Türk siyasî tarihinde, doğruluk ve dürüstlük abidesi olmuş Sayın Ecevitler ise asla düşünemezler. (DSP sıralarından alkışlar)

Bugün, bazı kişiler, tasarıyı tartışırken bilerek veya bilmeyerek önüne gelenin bu yasadan yararlanacağını söylüyorlar; ama, bunu söylerken de, tasarı metnini açıp okuma zahmetine dahi katlanamıyorlar. Ne getiriyor peki sayın üç liderin uzlaşısı sonucu önümüze gelen tasarı? Öncelikle, yasadan faydalanma şartı, suç tarihinin 23 Nisan 1999 tarihinden önce olmasını gerektiriyor; yani, gerek suç tarihi itibariyle gerekse birazdan ele alacağım istisnalar nedeniyle, son günlerde, hükümetimizin kararlı adımlarla son vermeye çalıştığı devleti soyanlar bu tasarı yasalaşırsa yararlanama-yacaklardır. Tasarıda ölüm cezalarının yerine getirilmeyeceği hükmü getirilmiştir. Zaten, Türkiye'de uzun yıllardan beri ölüm cezaları yerine getirilmiyor. Efendim, ondan falanca da yararlanabilirmiş...

Sayın milletvekilleri, bunu söyleyenler, önce tasarının 1 inci maddesinin beşinci fıkrasına baksınlar, sonra da hafızalarını yenilesinler. Bu konuda, Anayasa Mahkemesinin 1991 yılında çıkan bir yasayla ilgili kararı çok net ve açık değil mi? O gün, bu suçları kapsam dışı bırakan yüksek mahkeme, niçin, bugün dahil edecek? Hukukta eşitlik ilkesinin, ancak eşit statüde olanlar için geçerli olduğu genel prensip değil mi? Yoksa, Anayasa Mahkemesi üyeleri, bu ülkenin birliğini, bütünlüğünü, menfaatlarını bizden az mı düşündüğü yönünde şüphe var? Asla... Tasarı, istisnalar dışındaki diğer suçlara da on yıllık bir indirim getiriyor; ancak, şartlı salıverme şeklinde olduğundan, aynı zamanda bu kişilerin suçlardan uzak kalmalarını da sağlıyor; yani, cezadaki aslî unsurlardan biri olan ıslah edilmeye de katkıda bulunuyor.

Şimdi, bazı çevreler diyor ki "efendim, af dediniz, şartlı tahliye getirdiniz, bu, af değil ki." Soruyorum size sayın milletvekilleri, cezaevlerindeki onbinlerce mahkûm aftan ne anlıyor; demir parmaklıklar arkasından kurtulmak, çoluğuna çocuğuna kavuşmak, sıcak yuvasında çoluk çocuğuyla birlikte bir tas yemeği paylaşmak. Peki, mahkûm yakınları aftan ne anlıyor; hasretin bitmesi, yeni bir hayat mücadelesinin başlaması. (FP ve DYP sıralarından "mağdur olanlar ne anlıyor" sesleri)

MEHMET ÖZYOL (Adıyaman) - Anası babası öldürülenler ne anlıyor?.. Mağdurlar ne anlı-yor?..

HAYRi DİRİ (Devamla) - Hiçbir mahkûm veya mahkûm yakını, af deyince bundan başka bir şey düşünmüyor. İşte bu tasarı da, onbinlerce mahkûma, yüzbinlere varan mahkûm yakınlarına bu olanağı sağlıyor; üstüne üstlük, onların ıslah olmasına da katkıda bulunuyor, suçtan uzak tutuyor.

Tasarının 1 inci maddesinin beşinci fıkrasında ise, tasarı yasalaştığı takdirde bu yasadan yararlanmayacak olan kişiler sayılmış durumda. Devletimizi bölmeye kalkan, banka hortumlayan, devletimizi soyan, kamu vicdanını rahatsız edecek suç işleyenler kapsam dışında bırakılmış; ama, en önemlisi ise, geçtiğimiz gün, bir büyük gazetenin başyazarının söylediğinin aksine, 1 inci maddenin altıncı fıkrasıyla, suç işlemeyi alışkanlık haline getirmiş olanlar; yani, daha önce şartlı salıverme hükümlerinden yararlandığı halde yeniden suç işleyenler ile bir aftan yararlananlar bu yasa hükümlerinden yararlanmıyor. Yani, bir defa ıslah olmamış kişiler yeniden ödüllendirilmiyor.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; son günlerde, bilhassa trafik suçu mağdurlarının haklı feryatları vardır; ancak, bu feryatları sona erdirmenin çözümü affa karşı çıkmak değil, yasal düzenlemeyle, trafik suçlarının ve de Türk Ceza Kanununun tamamında suç ve ceza dengesinin daha adaletli bir yapıya kavuşturulmasıdır. Hiçbir trafik suçuna, yasalarımız gereği, bir iki yıldan fazla ceza verilmemektedir. Bu tasarı 23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenen suçları kapsadığından, o gün dört yıl ceza alan birisi, infaz yasasına göre, 7.12.2000 tarihinde, yani dün akşam saat 17.00'de tahliye olmuştur. Özetle, trafik suçundan, bu yasayla serbest kalacak olan yok denilecek kadar azdır; çünkü, çoğu, cezalarını çekip tahliye olmuşlardır.

Yine, iddia edilenin aksine, bu tasarı yasalaştığı takdirde, 15 yaşından küçük, suç işleyen hiçbir kimse cezaevinde kalmayacaktır; çünkü, zaten, onlara, Türk Ceza Kanunu gereği, çok düşük cezalar verilmektedir.

Ayrıca, Türk Ceza Kanununun 169 uncu maddesi af kapsamına alınarak, doğu ve güneydoğudaki birçok mağdur vatandaşımız, bu tasarıdan yararlanacak, bir sosyal yara sarılmış olacaktır. Çünkü, bu insanların tamamı, can korkusuyla, çoluk çocuklarının namusunu korumak amacıyla bu suçu işlemeye itilmişlerdir. O ortamla karşı karşıya kalan birçok kişi, aynı şeyi yapmak zorunda kalır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarı yasalaştıktan sonra üzerimize düşen, çağdaş bir ceza yasası ve ceza infaz yasası çıkarmaktır. Umuyorum ki, hükümetimiz, en kısa zamanda, bu konudaki çalışmayı da Yüce Meclise sunacak ve hep birlikte yasalaştıracağız.

Tasarının 2 nci maddesi ise, 28.8.1999 tarihli 4454 sayılı Yasanın bir bölümü, Anayasa Mahkemesince iptal edildiği için, birinci fıkrasının yeniden düzenlenmesi şeklindedir.

Yasanın tüm ulusumuza hayırlı olması dileğiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Diri.

Tasarının tümü üzerinde son söz, Anavatan Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Beyhan Aslan'a aittir.

Buyurun Sayın Aslan. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıvermeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun Tasarısı üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz aldım; şahsım ve Grubum adına, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ceza hukukçularının, anayasa hukukçularının, sosyologların en çok tartıştıkları konu aftır. Tarihin her döneminde tartışılmıştır. Af öncesi ve sonrası, bu tartışmaların dozu, özellikle artmıştır. Affa karşı olanlar demişler ki "af, cezaların caydırıcılığını, etkinliğini kökünden yok eder, yargının vermiş olduğu kararları zayıflatır, zedeler; suç kışkırtıcılığı yapar; cezaların kesinliğine ilişkin güveni sarsar; ceza verme ve bunun infazı ahlakî bir amaç taşır, af, bu amacı ortadan kaldırır; mahkeme kararlarının itibarını düşürür; af, yarardan çok zarar getirir; af, affa layık olanla olmayanı ayırt etmekte zorluk çıkarır. Affa taraftar olanlar da, affetmenin, toplumdaki kin duygularını ortadan kaldırdığını, haksızlık ve adlî hataları yok ettiğini, suçluları birer günahkâr, birer hain, kendilerinden intikam alınmaları gereken birer varlık olarak görmek yerine, bunların topluma kazandırılmalarında toplumun menfaatı olduğunu söylerler. Af, geçmişin unutulması ve geleceğe bakılmasıdır derler. Af, bir huzur ve barış aracıdır. Af, dünün yaralarını kapatıp, geleceğe dönük bir hayatın başlama noktasıdır diye ifade ederler.

Tarihe baktığımız zaman af, daha çok hareketli toplumlarda tartışılmış, sağlıklı toplumlarda çok az tartışılmış. 21 nci Yüzyılda, bana göre, affı tartışan ülke de kalmamış. İşte, bu nedenledir ki, tartıştığımız bu af, konuştuğumuz bu af, en büyük dileğimdir ki, son af olsun.

Değerli milletvekilleri, ülkemizdeki af uygulamalarına baktığımızda, af, çok sık uygulanmıştır. Af yasası çıkaran ülkelerin başında Fransa ve Türkiye geliyor. Fransa, ortalama 7 yılda bir, hemen hemen her cumhurbaşkanı seçiminden sonra af çıkarmış, Türkiye ise, 1921'den bu yana 45 kez af çıkarmış. Bu afların az kısmı genel, büyük kısmı da özeldir; ama, ne yazık ki, bugün görüştüğümüz af, maalesef, 45 inci aftır. Bu, sağlıklı bir yapıyı bize göstermiyor; ama, buna mukabil, İsviçre, İskandinavya ve İngiltere mevzuatlarında af yoktur; affa hiç başvurmayan ülkelerdir. Bazı ülkelerin mevzuatlarında af varsa bile, bunlar, çok yıllar sonrası, çok önemli toplumsal değişimlerde affa başvurmaktadırlar.

Af kanunu, çok düşünülmesi, çok irdelenmesi gereken bir konudur. Biz, maalesef, çok sık başvurduk, bu noktayı tercih ettik. Sık sık af yasaları çıkararak, sık sık bu yola başvurarak af mües-sesesini eskittik. Affın, bu müessesenin yeniden gözden geçirilmesinde, hem Anayasamız açısından hem Türk Ceza Yasası açısından fayda mülahaza ediyorum.

Toplum düzeninin eksikliklerini, aksaklıklarını, bozukluklarını, eğer, af yok edecekse, af, fevkalade faydalı bir iştir. Affın, o zaman fevkalade önemli yararı olur. Devlet, suç işlemeyi önleyici, aftan yararlananların tekrar cezaevine dönmesini engelleyici tedbirleri almak zorundadır. Önemli olan affetmek değil; suçu ortadan kaldırmaktır. Sosyal, siyasal ve ekonomik koşulları suç işlemeyi engelleyici şekilde oluşturmadıkça, sosyal ve caydırıcı tedbirleri almadıkça, insanları suça iten yapının koşullarını ortadan kaldırtmadıkça, af çıkarsak da yararı olmaz. Bize düşen görev bu koşulları ortadan kaldırmaktır.

Demokratik ülkeler mevzuatlarında affı çok çeşitli şekillerde düzenlemişlerdir. Bizde ise af, ceza ve anayasa hukukunda yer almıştır. Anayasamızın 87 nci maddesi affetme yetkisini yasama organına bırakmış; yine Anayasamızın 87 nci maddesinin 14 üncü maddeye yollamasıyla da, yine Anayasamızın 169 uncu maddesi gereği, orman suçlarının affı da mümkün olmayan suçlardandır.

Af yasalarının bir özelliği vardır. Toplumlarda dalgalanmalara sebebiyet vermemesi, suça teşvik unsuru olmaması için gizlilik içerisinde görüşülür. Acilen çıkarılması gereken yasalardandır. Halbuki, biz, affı, birbuçuk yıldır ağızlarda sakız gibi çiğnedik. Küçük bir kartopu iken yuvarlana yuvarlana karşımıza dağ gibi bir problem çıktı, bir kar dağı çıktı. Bu problemler oluştu; ama, bu kâr dağını aşmak, bu problemleri çözmek, bu problemler yumağını çözmek, yine, bu Parlamentonun işidir. Artık, ok, yaydan çıkmıştır. Af çıksın mı çıkmasın mı diye tartışmak yerine, topluma, bu meseleyi kestirip atmak noktasında cevap vermek durumundayız. Affı çıkarmak ve affı, gündemden çıkarıp, Türkiye'nin gerçek gündemini bu Mecliste konuşmak durumundayız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz tasarı nedir? Adı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun Tasarısı da olsa, istisna dışında kalan suçlar dışında örtülü bir aftır; şarta bağlı örtülü bir aftır. Hukukî sonuçları itibariyle aftan farklıdır. Af, bütün sonuçlarıyla birlikte cezayı kaldırır, sanığı suç işlemeden önceki haline getirir. Elimizdeki tasarıda, sabıka kayıtları devam edecektir. Sanık takiptedir. Erteleme konusu suç, aynı cinsten ya da bir başka suç işlendiği takdirde, cezası ertelenmemiş sayılacaktır. Yani, bir noktada, bu yasadan faydalananlar için bir otokontrol sistemi mevcuttur. Burada, suçu önleyici bir tedbir olarak bu şartın konulması fevkalade isabetlidir.

Ayrıca, daha önce şartla salıverilme hükümlerinden yararlandığı halde, yeniden hüküm giyenlerle, daha önce çıkarılmış aftan yararlananlar, bu madde hükümlerinden yararlanamayacaklardır. Şartla salıverilmede kesin hüküm söz konusudur. Bize göre, kesin hüküm almamış olup da, aftan yararlananlar, yine, bu yasadan faydalanmalıdırlar. Çünkü, iddia makamı henüz dava açmışken bir af çıkarsa, onun berat etme ihtimali yok mudur? Berat etmesi muhtemel bir kişiye "sen daha önce bir aftan faydalandın" diyebilir miyiz? Bu nedenle, Sayın Bakanıma da arz ettim, Adalet Komisyonunda da arz ettim, mutlaka, aftan yararlanmış olma şartının "kesin hükümle" şeklinde ifade edilmesinin, teknik bir düzenleme açısından gerekli olduğunu tahmin ediyorum. Ayrıca, bu, hâkimlerimize uygulamada kolaylık sağlayacaktır.

Kesin hüküm aramak kolaydır; ama, yıllar öncesinin çıkmış bir affından yararlanmış bir sanığın iddianamelerini, dosyalarını nereden bulacağız; ben zannediyorum ki, adliyedeki bu dosyaların bir kısmı belki de kâğıt fabrikalarına bile gitmiş olabilir. Bu nedenle, bu “kesin hüküm” ifadesi fevkalade önemlidir; çünkü, savcının verdiği karar, yargı kararı değildir, ulaştığı bir sonuçtur; savcı isteyecek, hâkim karar verecektir. Henüz savcı istemiş; ama, hâkim karar vermemişse, bu safhada çıkan af yasasından da adam faydalanmışsa, şimdi, biz, bunu aftan yararlandırmazsak, bu, büyük bir yanlışlık olur diye düşünüyorum ve bunu Sayın Bakanımın da takdirine arz ediyorum.

Yasa tasarısında, Türk Ceza Kanununun 93 adet maddesi istisna dışıdır. Toplumumuzun hassas olduğu bazı suçlar ve kamu düzeni ile kamu güvenliğini ilgilendiren bazı suçlar bu yasadan faydalanamıyor. Peki, bu suçlar sayılırken, objektiflik yapılmış mıdır, objektif kriterler, hukukî değerlendirmeler, teknik yaklaşım olmuş mudur noktasına geldiğimiz zaman, ben, şahsî kanaatimi söylüyorum olmamıştır; ama, bu istisnalar yapılmıştır. Bazı çok küçük, bazı çok basit suçlar da af kapsamına alınabilirdi, bazı çok ağır suçlar da istisna dışında bırakılabilirdi.

Tasarıda istisna dışında bırakılan suçlarda 10 yıl indirilmekte; bu indirim her bir cezadan değil, aynı zamanda ya da ayrı ayrı zamanlarda bile olsa, toplam cezadan indirilmektedir. Dosyanın aşamasına göre, bu işlem, ya savcılıklarca ya hâkimliklerce ya da Yargıtayca yapılacaktır. Cezanın üst sınırı 10 yılın üstündeyse, konu, yine davası görülecek, karar verilecek, bilahara bu yasadan faydalandırılacak; ama, 10 yılın altındaysa, azamî haddi 10 yıl ise, o zaman, davası görülmeden bu sanıkların tahliye imkânı da sağlanacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin en önemli işleri arasında gördüğüm ve bu Af Yasa Tasarısıyla da, bana göre, en önemli konu, 14 üncü maddede kapsam dışı olan 312 nci ve 169 uncu madde-lerdir; bunlara erteleme gelmektedir. Ben, burada seslenmek istiyorum, bir mesaj vermek istiyorum: Türkün tarihinde ırk ayrımı yoktur. Türkler, hiçbir zaman, tarihinin hiçbir döneminde etnik milliyetçilik yapmamışlardır; ama, kendisine karşı etnik milliyetçilik yapanları da affetmemişlerdir.

Tarihi çevir, hoşgörü, saygı ve sevgi bulursun. Üniter bir devlette, bölünmez bir ülkede yaşamak isteyen herkese, bu ülkede yer vardır. Ayyıldızlı Bayrağın gölgesine sığınmak isteyen, birlikte yaşama arzusu içinde olan herkes kardeştir. Barış adına, kardeşlik adına, yeni hayatlar, yeni ümitler adına, bu Yüce Meclis, yardım ve yataklık suçlarını ertelemiştir. Bu fırsat, müspet yönde değerlendirilmelidir, barışa katkı sağlamalıdır. Güneydoğu halkının, bundan böyle, bırakın yardım ve yataklığı, bir destanî dirençle, terör örgütünün yok olmasına katkı sağlayacağına inancımız tamdır. Demokrasi, insan hakları, özgürlükler, hukukun üstünlüğü üzerine kurulmuş mamur ve müreffeh Türkiye'yi birlikte inşa edeceğiz. Batı'ya yürüyüşümüze birlikte hız vereceğiz. Küresel değerlere birlikte ulaşacağız.

Değerli milletvekilleri, cezaevlerimiz tıka basa doludur. Cezaevlerimizin, fizikî şartlar açısından yeterli olmadığı malumunuzdur. Maalesef, cezaevlerimizin, kişiye müteselsil suç işlemeye itici bir ortamı mevcuttur. Bırakın ıslahı, cezaevi, âdeta, suçlu üretir bir mekanizma haline gelmiştir. Hele, siyasî tutuklu ve hükümlülerin kaldığı cezaevleri ve koğuşlar örgüt kampları niteliğindedir. Buralarda, maalesef, otorite boşluğu vardır; son cezaevleri isyanları da bunu göstermiştir.

Cezaevleri hakkındaki genel görüşmede, bu konu, detayıyla Meclisimizde tartışıldı. Ancak, şunu ifade etmek istiyorum ki, F tipi cezaevine karşı çıkanlar, yemekleri protesto edenler, açlık grevine gidenler, cezaevlerinin yeniden örgüt kampı olmasını isteyenlerdir; oraya, yeniden, silah sokmak isteyen, esrar sokmak isteyen, eroin sokmak isteyen, Türkiye'yi kaosa sürüklemek isteyen hain güçlerdir; bunu açıkça ifade etmeyi de kendime bir borç biliyorum.

Adalet Bakanlığımızın, yeni cezaevi yapılması ve yapılan cezaevlerinin fizikî şartlarını iyileştirici yöndeki gayretlerini takdirle karşılıyorum ve Adalet Bakanlığı bütçesi için, arkadaşlarımızın cömert olmalarını, diğer bütçelerden farklı olarak, bu kanayan yaraya parmak basmalarını özellikle istirham ediyorum.

Cezaevlerindeki fizikî mekân, cezaevlerindeki mahkûm ve hükümlülerin sosyal ve psikolojik şartları, onların ıslah olması, topluma yeniden kazandırılması amacını gerçekleştirmek noktasında, mutlaka, iyileştirilmelidir ki, bu da, yapılıyor.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin en önemli işlerinden biri de, hukuk mevzuatımızı çağdaş normlara ulaştırmaktır. Hukuk dünyamız, üniversitelerimiz, mahkemelerimiz, bizden, bir aftan ziyade, mevzuatımızın çağdaş düzeye ulaşmasını da bekliyor, bu noktada tedbirler alınmasını bekliyor. Hantal değil, dinamik bir mevzuata ihtiyacımız olduğunun idraki içerisinde olmalıyız.

İnsanoğlunun vicdanında, şuurunda en köklü ve içten duygu, adalet duygusudur. Bir ülkede, adaletten, yargıdan kaygı duyulmamalıdır; çünkü, yargı, son çözüm yeridir. Ne var ki, ülkemizde yargı yorgundur, yargı bunalmıştır; yargıya para gerekli, fizikî yapı, personel gerekli; özlük hakları ve güvencede maddî kaygı duymayan yargıçlar ve adliye memurları gerekli.

Değerli milletvekilleri, demokrasi kervanına geç katıldık, ağır aksak ilerliyoruz. Bize düşen, demokrasimizin standardını yükseltmektir. Çağımızın insan hakları çağı olduğunun idraki içerisinde, fikrî suçlar konusunda, demokrasi ve cumhuriyeti yok etmek kastı hariç, yeni düzenlemeler getirmeliyiz. Fikir suçlarının affını tartışacağımıza, mevzuatımızı tartışmalıyız, iyileştirmeliyiz; bütün bu iyileştirmeden sonra, hiç ama hiç, affı tartışmamalıyız.

Biz, belki, bu yolu katederken, daha çok çileler, ıstıraplar, acılar çekebiliriz; ama, demokrasimizin ağır aksak olduğunu kabul edelim, standardımızın düşük olduğunu kabul edelim, mevzuatımızın gerek Avrupa Birliği standartları açısından ve gerekse insan hakları standardı açısından düşük olduğunu kabul edelim ve bu konuda adımlar atmaktan da yılmadan, korkmadan üzerine gidelim.

Değerli milletvekilleri, ceza hukukumuzda yeni ve çağdaş müesseseleri görmek istiyoruz, ceza hukukumuza yeni ve çağdaş müesseseleri taşımak zorundayız. Ceza hukukumuzun en önemli eksiği -ki, diğer ülkelerin ceza hukuklarında vardır, bizde yoktur- suç mağdurları himayesiz kalmıştır. Bizim ceza hukukumuzda bu müesseseye ihtiyaç vardır. Uygulamada, suç mağdurları tamamen himayesizdir. Hele, sanık yakalanmamışsa, suç delilleri toplanmamışsa, mağduriyet iyice artar. Faili meçhul cinayetlerin sanıkları yakalanmadığı zaman, bu mağduriyetler kat kat artıyor, acı ve ıstırap veriyor. İşte, ceza davaları görülürken, suç mağdurlarının mutlak suretle tazminatla desteklenmesi ve ancak tazminat ödendiği takdirde cezaların indirim maddelerinden yararlanması gerekeceği konusu, mutlaka Ceza Kanunumuza taşınmalıdır ve yeni Ceza Kanunu çalışmalarında da bu konuların dikkate alınacağını, yeni müesseselerin ceza hukukumuza getirileceğine dair inancım tamdır.

Ben, bu tasarının, hayırlı olmasını diliyorum; ancak, mevzuatı tümüyle yenileyip, demokrasi standartlarımızı yükseltip, insan hakları çağına ulaşmanın idraki içerisinde olmanın şuuruyla, önümüzdeki dönemde her açıdan kendimizi yenileyelim. Cezaevlerinin, adliyelerin fizikî şartlarını oluşturalım ve bir daha, ama bir daha, gelin, şu affı konuşmayalım. Bu, son af olsun diyorum ve diyorum ki, gelin Anayasanın 87 nci maddesini hep beraber değiştirelim. Af yetkisini Türkiye Büyük Millet Meclisinin üzerinden alalım, sadece diğer ülkelerde olduğu gibi, Cumhurbaşkanının özel af yetkisi kalsın. Gelin, bu Anayasa değişikliğini yapalım ve bu tartışmalara son verelim; ama, bunu yapmak için de hukukî mevzuatımızı da düzeltmemiz gerekiyor. Modern mevzuatımızın arkasından, gelin, Anayasamızın 87 nci maddesini düzeltelim ve af yetkisini alalım ya da eğer mutlaka kalması isteniyorsa, Anayasanın 87 nci maddesi kalacaksa, af yetkisi, bu Meclisin bünyesinde olacaksa, gelin, o zaman, Meclis karar alır, ama, referanduma gidilir diyelim ve buna millet karar versin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Aslan.

BEYHAN ASLAN (Devamla) - Ben, tekrar ifade ediyorum ki, şu noktadan itibaren bu af çıkmalıdır, çözüm yoktur, çare yoktur; çünkü, problem büyümüştür, bu problemi çözmek bizlerin işidir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslan.

Değerli milletvekilleri, gruplar adına, yapılan görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, şahsı adına, Antalya Milletvekili Sayın Salih Çelen; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) 

SALİH ÇELEN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekillerim; 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun Tasarısının tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, öncelikle ifade etmek isterim ki, adı, ister şartla salıverilme olsun ister erteleme, tecil olsun isterse de kamuoyunun bildiği gibi, af kanunu olsun, adı her ne ise, biz bu kanuna, Doğru Yol Partisi olarak başından sonuna kadar karşıyız. (DYP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, komisyon çalışmalarında, ben ve değerli Doğru Yol Partili milletvekili arkadaşlarım, af kanunu tasarısının getirildiği ilk günden itibaren çizgimizde hiçbir kırıklık olmaksızın affa karşı olduğumuzu bildirdik ve bu durum tutanaklarla sabittir. Savaş, ihtilal gibi fevkalade önemli hiçbir hadisenin ertesi olmayan bu dönemde af çıkarılmasının yersiz olduğunu; kaldı ki, milletimizin tamamına yakın bir bölümünün de bu kanuna icazet vermediğini, tasvip etmediğini bildiğimizden, affa karşı olduğumuzu, her fırsatta, Doğru Yol Partisi olarak dile getirdik.

Değerli milletvekilleri, af çıkarmak için hiçbir sebep olmadığı gibi, şu an çıkarılacak af kanununun bir yararı da yoktur. 1974 yılında çıkarılan af, bu ülkeye yarar değil zarar getirmiştir. 1974 yılında da, 1991 yılında da çıkarılan af kanunlarının istisna hükümleri, bir başka deyişle, af kapsamı dışında bırakılan suçlara ilişkin hükümler, Anayasa Mahkemesince, Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı bulunarak iptal edilmiştir.

1982 Anayasası halen yürürlüktedir. 1991 yılında çıkarılan af yasasını, 1982 Anayasasının eşitlik ilkesine aykırı bulan Anayasa Mahkemesinin, şu an çıkarılacak olan af kanununu da, yine aynı ilkeye, Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı bularak af kapsamını genişletmesi pekala mümkündür.

Sayın Bakana, Anayasa Komisyonunda sordum. Dedim ki, Anayasamız hâlâ aynı Anayasadır, 1982 Anayasası, hâlâ aynı şekilde durmaktadır. 1991 yılında çıkarılan Af Kanunu, Anayasa Mahkemesince, 1982 Anayasasına aykırı bulunduğuna göre, Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı bulunduğuna göre, bugün dahi çıkaracağınız af kanununun, yine aynı Anayasaya aykırı olması pekâlâ mümkündür. Bu şartlarda, Anayasa Mahkemesinin, af kanununu genişletmesi halinde; yani, 5 inci maddede anılan istisna hükümleri iptal etmesi halinde, bundan kimlerin yararlanacağını değerlendirdiniz mi, incelediniz mi diye sordum. Sayın Bakan da, bana cevaben, Anayasa Mahkemesinin kararlarının sürekli olarak aynı kalmayacağını, zaman içerisinde değişebileceğini, Anayasa Mahkemesinin görüşünü değiştirebileceğini ifade etmişlerdir.

Şimdi, ben, burada sorarım sizlere -bunun sonuçları fevkalade ağır olacaktır- Anayasa Mahkemesinin görüş değiştirmesi ihtimaline binaen, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kanun çıkarması kadar yanlış bir şey olabilir mi? Bir başka deyişle, mahkemenin eski görüşünü devam ettirmesi halinde, bunun sonuçlarının neler olacağı değerlendirilmiş midir? Ben söyleyeyim size değerli milletvekilleri; bölücübaşına ve PKK'ya af çıkarıyoruz demektir.

Değerli arkadaşlar, kimse kendini kandırmasın; bu kanun tasarısı, üstü örtülü bir şekilde, PKK'nın affedilmesine dair kanun tasarısıdır; bu kanun tasarısı, 30 000 kişinin katili bölücübaşının affedilmesine dair kanun tasarısıdır. Doğru Yol Partisi, işte, bu nedenlerle, çıkarılmak istenen bu af kanununa karşıdır ve af kanun tasarısına kırmızı oy kullanacaktır.

Değerli milletvekilleri, Doğru Yol Partisi ve Doğru Yol Partisinin temsil etmiş olduğu misyon, milletimizi böylesine yaralayan bir siyasî hareket içerisinde hiçbir zaman olmamıştır; basit siyasî hesaplar içerisine de asla girmemiştir. Milletimizin istemediği, içine sindirmediği bir kanunu, asla, pazarlık konusu yapmamıştır Doğru Yol Partisi.

Demin de ifade ettiğim üzere, Sayın Başbakan, 1974'te çıkardığı afla, sokakları açık cezaevine, ülkeyi kan gölüne çevirmiş; Anavatan Partisi de, 1991 yılında, benzer bir şekilde af çıkarmıştır. Bu iki partimiz, zaten, af çıkarmaya alışkındır, meyyaldir. Şimdi de, yanlarına, bir başka partimizi de aldılar; el ele vererek, milletimize rağmen, milletimizin hiç istemediği, hiçbir zaman istemediği bu uğursuz kanunu çıkarmaya çalışmaktadırlar.

Bir kez daha uyarıyorum; hatadan dönmek erdemdir. Gelin, bu kanun tasarısını geri çekin; gelin, milletimizin sesine kulak verin; gelin, milletimizden aldığınız vekâlete sadık kalın ve milletimizin istemediği bu kanunu çıkarmayın, milletimizden aldığınız oylara ihanet etmeyin.

Değerli milletvekilleri, burada suçluları affediyorsunuz; peki, bu suçluların zarar verdiği mağdurları hiç mi düşünmüyorsunuz? Mütecavizi affederken, ırzına geçileni hiç mi düşünmüyorsunuz? (DSP sıralarından "onlar yok" sesleri) Hırsızı affederken canın yongası malı çalınanı hiç mi düşünmüyorsunuz? Katili affederken, katilin bıraktığı yetimi, gözü yaşlı anneyi, dul eşi hiç mi düşünmüyorsunuz? Yatı, katı, özel uçağı olduğu halde borcunu ödemeyeni, kestiği çekleri karşılıksız bırakanı affederken, alacağını tahsil edemeyen mağduru hiç mi düşünmüyorsunuz? Kamu vicdanında oluşan bu haklı kaygıları hiç mi düşünmüyorsunuz?

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Onlar affedilmiyor, onlar yok.

SALİH ÇELEN (Devamla) - Şimdi hükümete sesleniyorum; başarılı ekonomik programınızla uğraşırken, gecelik faizleri yüzde binlere çıkarırken, bunlarla meşgulken ya da bankanın içinin bi-rilerine hortumlanmasını seyrederken herhalde bunları düşünmeye imkân bulamadınız! Onun için, yangından mal kaçırırcasına çıkarmaya çalıştığınız bu af kanunuyla suçluları affedip işin içinden sıyrılacağınızı düşünüyorsunuz.

Siz, bankaların içi boşaltılırken gözcülük yapmakla görevli olanları, bankaların içini boşaltmama görevi olanları, bankaları boşalttıranları affedeceksiniz; ama, bu millet sizi asla affetmeyecektir. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

Nasıl ki, mahkûmların cezaevinden kaçmasını engellemek için cezaevinin kapısında gardiyan varsa, bankaların da içinin boşaltılmaması için görevlendirilmiş kişiler vardır; devlet memurları, bürokratlar vardır; siyasiler, bakanlar vardır.

Şimdi Türk Ceza Kanununun 230 uncu maddesini af kapsamına almakla, yani, istisnaya almamakla siz bankaların içini boşalttıranları affediyorsunuz, kendinizi affediyorsunuz, bürokratları affediyorsunuz. Buna ne hakkınız var? (DYP sıralarından alkışlar)

EROL AL (İstanbul) - Doğru konuş!..

SALİH ÇELEN (Devamla) - Türk Ceza Kanununun 230 uncu maddesine giren suçları af kapsamına almıyor musunuz? (DSP sıralarından gürültüler)

EROL AL (İstanbul) - Ne alakası var?

SALİH ÇELEN (Devamla) - 230 uncu madde, görevi ihmal suçudur. Bankaların içini boşaltanları affetmiyor musunuz? Boşaltanlara göz yumuyorsunuz. Türk Ceza Kanununun 230 uncu maddesini istisna dışında tutarak, bankaların içini boşaltanları engelleme görevi olanları, yani görevini ihmal edenleri affediyorsunuz. Buna ne hakkınız var (DYP ve FP sıralarından alkışlar, DSP sıralarından gürültüler)

Çok açık söylüyorum: Türk Ceza Kanununun 230 uncu maddesine giren suçları af kapsamına aldınız, affediyorsunuz. Buna hakkınız yok, millet sizi affetmeyecektir!

EROL AL (İstanbul) - Bilmediğin konuları konuşma...

SALİH ÇELEN (Devamla) - Millet sizi affetmeyecektir!..

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Seni...

SALİH ÇELEN (Devamla) - Buna hiçbir hakkınız yok!

Değerli milletvekilleri, şayet bu af kanunu çıkarsa, şayet bankacıları ve banka boşalttıranları affederseniz, bu gece rahat uyuyamazsınız.

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Yok öyle bir şey!

SALİH ÇELEN (Devamla) - Bu gece rahat uyuyamazsınız.(DYP sıralarından alkışlar)

Geliniz, bu vebali almayın; geliniz, bu kanun tasarısını geri çekiniz.(DYP sıralarından alkışlar)

Burada, özellikle MHP'li milletvekili arkadaşlarıma sesleniyorum: Amacım, milletvekili arkadaşlarımı üzmek, tahrik etmek veya onlara sataşmak değildir; ancak, Anayasa Mahkemesi affı genişletecek mahiyette bir iptal kararı verirse, bu aftan PKK'lılar ve bölücübaşı istifade ederse, ne yapacaksınız?

İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Kışkırtma!.. Kışkırtma!..

SALİH ÇELEN (Devamla) - "Affeden biz Anayasa Mahkemesidir" diyebilecek misiniz ya da bunu dışarıya söyleseniz, vicdanınız rahat, gönlünüz ferah olabilecek mi ya da bunu yarın çocuklarınıza nasıl izah edebileceksiniz ya da 8 askerimizi şehit edenler, Ümraniye'de 5 işçimizi gözünü kırpmadan, sırf siyasî görüşleri nedeniyle işkence yaparak vahşice öldürenler ya da Adana'da 6 öğretmeni katledenler, devletin bir bakanını dahi öldürenler, on yıl yatıp çıktıkları halde, kamuoyunun büyük tepkisine rağmen, affın, Meclis gündemine girmesini sağlayan "her suç için ayrı ayrı ceza indirimi yapılır" ilkesine, sırf malum bir şahıs da yararlanacak diye karşı çıkmış ve dediğini yaptırmış olmasını nasıl izah edeceksiniz; adalet bu mudur?! (DYP sıralarından "bravo" sesleri, alkışlar)

Değerli milletvekilleri, Doğru Yol Partisinin görüşü, af kanunu kesinlikle çıkmamalıdır. Doğru Yol Partisi, affa, kesinlikle karşıdır; ama, af çıkaracaksanız bile, affın da bir adaleti olmalıdır. Adaleti olmayan bu affı çıkaranlar, bilsinler ki, tarih önünde hesap vereceklerdir.

Değerli arkadaşlar, adaleti olmayan bu af kanunu tasarısı, kendi içerisinde de çelişkilerle doludur. Milletin muhalefetine rağmen, çıkarılmaya çalışıldığı için olacak ki, kamuoyunda tartışılmasından korkan Sayın Başbakan, Sayın Başbakan Yardımcılarım ve değerli bakanların rüzgar gibi getirip rüzgar gibi geçirmeye çalıştıkları bu af kanunu, örneğin ırza geçen mütecavizi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN -Sayın Çelen, mikrofonu açıyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayın efendim.

Buyurun.

SALİH ÇELEN (Devamla) - Irza geçen mütecavizi, "vahim suçtur" deyip af kapsamına almazken, ırzına geçtikten sonra mağduru öldüreni af kapsamına almamaktadır. Buradan diyebilir miyiz acaba, aceleye getirilen bu af kanunuyla, asıl suça değil, suçun ağırlaştırılmış şekline af getiriyoruz. Siz getiriyorsunuz tabiî ki, Doğru Yol Partisi karşı çıkıyor.

Ya da bir başka örnek; Türk Ceza Kanununun 243 üncü maddesi, vahim bir suç  olarak görülüp, af kapsamına alınmadığı halde, hatta, Sayın Bakan "polislerimize af getirilirse,  243 üncü madde af kapsamına alınırsa, istifa ederim" derken, Türk Ceza Kanunun 450/3 üncü maddesinde ifade edilen öldürmek fiili, eğer, işkence sonucu yapılmışsa, işte, bu öldürenleri affediyoruz. Burada adalet nerededir sorarım size!

Değerli milletvekilleri, ben, burada sözlerimi daha fazla uzatmıyorum; bundan sonraki maddelerde daha görüşeceğiz, laf atmanızı bekliyoruz; hepinize saygılarımı sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çelen.

Efendim, hükümet adına Adalet Bakanı Sayın Hikmet Sami Türk... (DSP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Türk. 

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 29 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava Ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun Tasarısı üzerinde gerek grupları adına gerek şahsı adına söz alan bütün arkadaşlarıma katkıları için teşekkür ediyorum.

Türkiye'de cumhuriyetin ilanından itibaren çeşitli vesilelerle, af kanunları çıkarılmış ya da şartla salıverilme veya erteleme  uygulamaları yapılmıştır. Şimdi, görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı, doğrudan doğruya bir af kanunu değil, fakat, 1991'de Terörle Mücadele Kanununun geçici maddeleriyle yapıldığı gibi, bir şartla salıverilme, aynı zamanda, 1997 ve 1999 yıllarında  basın ve yayın yoluyla işlenmiş olan suçlar dolayısıyla dava ve cezaların ertelenmesinde olduğu gibi, bir erteleme kanun niteliğindedir.

Yüce Meclis, 1999 yılında, bir af paketi olarak adlandırabileceğimiz dört kanun kabul etmişti. Bunlardan birincisi, 4450 sayılı Bazı Suç Failleri Hakkında Uygulanacak Hükümlere Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanundur. Kamuoyunda bu kanun "pişmanlık yasası" olarak bilinmektedir. Kanun, daha önce terör örgütlerinde yer almış olduğu halde sonradan faal nedamet duyarak, örgütleri hakkında bilgi veren kişilere, ya cezadan tamamen kurtulmak  ya da cezasında indirim yapılmak olanağını sağlamaktaydı.

İkinci kanun, 4453 sayılı Bazı Suç ve Cezaların Affına İlişkin Kanundur. Bu kanun, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından bir kez daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderilmişti. Bugün görüşmekte olduğumuz tasarı, bu geri gönderilen kanunun yerini tutan bir kanun tasarısıdır.

Üçüncü kanun, 4457 sayılı Basın ve Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanundu. Bu kanun da bir maddesi, bir süre önce Anayasa Mahkemesi tarafından bir ibaresiyle iptal edilmişti. Şimdi görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının bir maddesi de bu iptal sonucunda ortaya çıkan boşluğun giderilmesini amaçlamaktadır.

Dördüncü kanun, 4455 sayılı Memurlar ile Diğer Kamu Görevlilerinin Disiplin Cezalarının Affı Hakkında Kanundu.

Bütün bu kanunlar, Türkiye'de, son yirmibeş yılda, özellikle son onaltı yılda yaşanmış olan olayların bir sonucu olarak, toplumda, bu olaylar sonucunda ortaya çıkan dengesizlikler içinde işlenmiş olan suçlarla ilgili olarak çıkarılmıştı.

Gerçekten, Türkiye, son yirmibeş yıl içinde, çok büyük bir toplumsal değişimden geçmiştir. Bu süre içinde, ülkemizde kentleşme, çoğu kez sağlıksız bir biçimde hızlanmıştır. Son onaltı yıl içinde, ülkemiz, ayrılıkçı teröre karşı büyük bir mücadele vermiştir. Terör olaylarının sonucu olarak, ülkemizde yoğun içgöçler yaşanmıştır. Yine, bu son yirmibeş yıl, olanakları kıt olan ülkemizde, tüketimin aşırı ölçüde kamçılandığı bir dönem olmuştur. İşte, bu ortamda, çeşitli suçlar işlenmiştir.

Halen, cezaevlerimiz, cumhuriyet tarihinin en yüksek doluluk rakamını yaşamaktadır. Bu çeşit ortamlarda, başka ülkelerde olduğu gibi, bizde de, zaman zaman, af ya da şartla salıverilme gibi uygulamalara gidilmiştir. İşte, şimdi, burada yapılan da budur.

Terminoloji konusunda, aslında, çok dikkatli olan bir arkadaşımız, burada, şartla salıverilme değil, af söz konusu olduğunu ifade etti. Başka bir arkadaşımız da, bu tasarının adında olduğu gibi, getirilenin, bir şartla salıverilme olduğunu belirtti. Aslında, af ve şartla salıverilme, bazı yönleri itibariyle birbirine yaklaşan kurumlardır. Bilindiği gibi, genel af, bir suçla ilgili kamu davasını ve cezayı, bütün hüküm ve sonuçlarıyla ortadan kaldırır; özel af ise, sadece cezada indirim sağlar veya cezayı değiştirir. Oysa, şartla salıverilmede, iyi hal gösteren hükümlüye bir fırsat tanınır; cezasının geri kalan kısmını, ceza infaz kurumunda geçirmek yerine, salıverilerek, yeni bir başlangıç yapma fırsatı verilir.

Yargı kararıyla gerçekleşen şartla salıverilmede, iyi hal gösterme koşulu aranır; ama, yasama organınca çıkarılan kanunlarla uygulamaya konulan şartla salıverilmedeyse, tıpkı 1991'de Terörle Mücadele Kanununda yapıldığı gibi, iyi hal gösterme koşulu aranmamaktadır. Ayrıca, bu çeşit kanunlarda, tutuklulara da bu haktan yararlanma olanağı sağlanmaktadır.

Anayasa Mahkememiz de, geçmişte, şartla salıvermeyle, affı karşılaştıran kararlarında, afla, şartla salıverilme arasındaki bu ortak noktayı, yani, iyi hal gösterme koşulunun aranılmaması ve tutukluların da bu olanaktan yararlanmasını belirtmiştir.

İster af olsun, ister şartla salıverme olsun, bunları çıkardığınız zaman, bazı dengeleri çok dikkatli bir biçimde gerçekleştirmek durumundasınız. Her şeyden önce, gerek afla gerek şartla salıverilmeyle, insanlara, bir yeni başlangıç yapma fırsatı verilmektedir; bu, şartla salıverilmede çok açık bir biçimde görülmektedir; çünkü, eğer, salıverilen kişi, yeniden suç işleyecek olursa, şartla salıverilme kararı geri alınacaktır.

İkincisi, işlenmiş olan suçlardan dolayı toplumda mağdur olanlar vardır. Öyleyse, mağdur olanları rencide etmeyecek, kamu vicdanını rencide etmeyecek bir uygulama gerçekleştirilmelidir. Nihayet, bu, Anayasanın koyduğu ilkelere uygun olmalıdır.

Şartla salıverme biçiminde de olsa, herhalde, Anayasadaki af yetkisini kısıtlayan hükümlerin göz önünde bulundurulmasında yarar vardır; yani, Anayasanın 87 nci maddesi, 169 uncu maddesi gibi af konusunda kısıtlayıcı hükümler getiren maddeler de göz önünde bulundurulmalıdır. Ayrıca, af, hakkaniyete, adalete uygun olmalıdır; şartla salıverme, hakkaniyet ve adalet ilkelerine uygun olmalıdır. Görüşmekte olduğumuz tasarı, bütün bunları sağlamayı amaçlamaktadır.

Şüphesiz, her kanun tasarısında olduğu gibi, bu kanun tasarısında da eleştirilebilecek noktalar bulunabilir; ancak, bu eleştirileri bir ölçü içinde yapmakta yarar vardır. Oysa, söz alan bazı arkadaşlarımız, Doğru Yol Partisinin sayın sözcüsü, bu noktalara özen göstermemiştir. Aslında, hitabetiyle, Mecliste edebiyat örnekleri veren bu arkadaşımız (DSP sıralarından alkışlar) bugünkü konuşmasında, ne yazık ki, ölçülü, dikkatli ifadeler yerine, abartmalı ifadeleri tercih etmiştir; ama, bu, kendi takdiridir. Arkadaşımız, bunu, o kadar ileriye götürmüştür ki, Meclis kürsüsünden, Anayasa Mahkemesinin nasıl hareket etmesi gerektiğini...

AHMET İYİMAYA (Amasya)- Siz söylediniz Hocam!..

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Devamla)- Cumhurbaşkanının ne yapması gerektiğini dahi söyleyebilmiştir; yani, bu kürsüden, Anayasa Mahkemesine ve Sayın Cumhurbaşkanına talimat verilmiştir. Bunu yadırgıyorum; çünkü, bu çok değerli arkadaşımız da bilirler ki, Anayasamızın 138 inci maddesine göre, yargı yetkisinin kullanılmasında, hiçbir makam, hiçbir merci, hiçbir kimse mahkemelere emir ve talimat veremez, genelge gönderemez, telkinde dahi bulunamaz.

MUSTAFA ÖRS (Burdur)- Mahkemelerin verdiği cezayı niye affediyorsunuz o zaman!..

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Devamla)- Burada, bir arkadaşımız, getirilen tasarılarda infaz rejimine tabi olanlarla ilgili bir düzenleme yapıldığını, oysa, infaz rejiminde, herkesin eşit olduğunu belirtmiştir. Bu görüş, 1991 yılında çıkarılan Terörle Mücadele Kanununun geçici maddelerindeki şartla salıverilme bakımından, Anayasa Mahkememizce de, bazı kararlarında ifade edilmiştir. Ancak, şunu göz önünde bulundurmakta yarar vardır: Doğrudan doğruya, yasalarımız, hürriyeti bağlayıcı cezaların türlerine göre farklı hükümler koymuştur. Örneğin, Türk Ceza Kanununun 13 üncü maddesinde, 15 inci maddesinde, 21 inci, 22 nci ve 23 üncü maddelerinde, 70 inci maddesinde, ağır hapis, hapis ve hafif hapis cezalarının yerine getirilmesiyle ilgili özel hükümler koymuştur. Müebbet, ağır hapis cezasının yerine getirilmesi özel hükümlere konu olmuştur. Bunlarla ilgili farklı infaz rejimleri vardır.

Ayrıca, Cezaların İnfazı Hakkında Kanunda çeşitli hükümlerinde, bu arada, 8 inci ve 9 uncu maddelerinde yine, kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezaların yerine getirilmesi hakkında farklı hükümler koymuştur, müşahedeyle ilgili hükümler koymuştur. 11 inci maddesinde, çocuk, kadın ve diğer hükümlülere ait cezaların çektirilmesiyle ilgili hüküm koymuştur. Ayrıca, bilindiği gibi, ülkemizde kadınların ve çocukların, cezalarını çekmeleri için, özel ceza infaz kurumları vardır ve yine, ülkemizde, ceza infaz kurumları; açık, yarı açık ve kapalı ceza infaz kurumları olarak sınıflandırılmaktadır. Bütün bunlarda, cezaların infaz biçimi arasında farklılıklar söz konusudur.

Bundan başka, Terörle Mücadele Kanununun 16 ncı maddesi ve Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununun 13 üncü maddesi, bu kanunlardan dolayı hüküm giyenlerin, özel tip cezaevlerinde barındırılmalarını öngörmüştür.

Türk mevzuatı böyle iken, cezalar türlerine göre, farklı biçimde infaz edilirken, infaz rejiminde eşitlikten söz edilebilir mi?

Anayasa Mahkememiz, çeşitli kararlarında eşitliğin, ancak, eşit konumda bulunanlar arasında söz konusu olabileceğini, farklı durumda olanlar arasında, farklı hükümler getirilebileceğini vurgulamıştır.

Şimdi, burada, bazı suçlar bakımından istisnalar getirilmiştir. Onların, bu kanundaki şartla salıverilme veya ertelemeden yararlanmamaları öngörülmüştür. Aslında, Anayasamız, doğrudan doğruya kendisi, bazı suçlar arasında ayırım yapmıştır. İşte, bazı suçlardan dolayı, örneğin, Anayasanın 14 üncü maddesi kapsamına giren fiillerden dolayı ya da Anayasanın 169 uncu maddesinde sözü edilen orman yakma, ormanı yok etme fiillerinden dolayı af yetkisinin olmadığını belirtmiştir. Bu, suçlar arasında, doğrudan doğruya Anayasa tarafından bir ayırım yapılması demektir.

Böyle olunca, yasa koyucunun, bir af kanununda veya bir şartla salıverilme veya erteleme kanununda, suçların niteliğine göre, onların toplum bakımından taşıdıkları tehlikeye ya da onların ahlakî kötülüğüne göre bir ayırım yapılmasında Anayasaya aykırı herhangi bir durum söz konusu değildir.

Burada, ayrıntılarla ilgili bazı eleştiriler de yapılmıştır. Örneğin, bu tasarıda, Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun ek 2 nci maddesinin uygulanmayacağının belirtilmesi eleştiri konusu olmuştur. Bilindiği gibi, o maddede, iyi hal gösteren hükümlüler hakkında, ayda 6 günlük bir indirim yapılması öngörülmektedir; ama, gerek 1991'de çıkarılan Terörle Mücadele Kanununun geçici 1 inci ve 4 üncü maddesinde gerek bu kanunda, ek 2 nci maddenin uygulama alanı bulmayacağı belirtilmiştir. Bunun nedeni açıktır; bir defa indirim yapılmaktadır, ikinci bir indirime gerek görülmemektedir.

Bir arkadaşımız, bu tasarı yasalaştığında, Anayasa Mahkemesinin iptal etme olasılığından söz etti. Hiç kimsenin, Anayasa Mahkemesinin takdirine müdahalesi söz konusu olamaz. Şüphesiz, bu konuda iptal davaları açıldığında, Anayasa Mahkemesi en isabetli kararını verecektir; ancak, Anayasa Mahkemesinin geçmişteki kararlarına baktığımız zaman, aralarında Türk Ceza Kanununun 125 inci maddesi de bulunan bazı suçlardan dolayı iptal istemlerini reddettiğini görü-yoruz. Burada da, özellikle, bölücübaşı bakımından iptal edilme olasılığı dile getirilen 125 inci madde de istisna edilen maddeler arasındadır.

Ayrıca, hukuk, sürekli bir evrim halindedir. Anayasa Mahkemesi de, zaman içinde, çeşitli konularda farklı kararlar vermiştir. Bu konu da, Anayasa Mahkemesinin önüne gittiği zaman, Anayasa Mahkemesi, şüphesiz, kendi sorumluluğu içinde, Anayasa hükümleri çerçevesinde en uygun kararı verecektir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan, süreniz tamamlandı efendim; mikrofonunuzu açıyorum, lütfen tamamlayın.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Devamla) - Son olarak, şahsı adına konuşan bir arkadaşımız, Türk Ceza Kanununun, 240 ıncı maddesinin, şartla salıverilme ve erteleme kapsamı dışında bırakılırken, 450 nci maddesinin üçüncü bendine göre, işkenceyle adam öldürmenin, bu kanundan yararlandırıldığını söylemiştir.

Şimdi, burada dikkatinizi çekmek isterim: Türk Ceza Kanununun 450 nci maddesinde sıralanan, adam öldürme türlerinin hepsi, bunlar arasında işkenceyle adam öldürme de sadece bir cezayla cezalandırılır; bu da, idam cezasıdır.

Şimdi, bu kanunla, idam cezaları hakkında getirilen hüküm, sadece idam cezalarının uygulanmayacağıdır. 1991 yılında da böyle bir hüküm getirilmişti; ama, o zaman, idam cezaları on yıllık ağır hapse dönüştürülmüştü. Oysa, burada, bu durumda bulunanların; yani, idam cezası almış olanların tabi oldukları kanun hükümlerinin uygulanacağı ifade edilmiştir.

243 üncü maddede yer alan ve günümüzde artık, insanlığa karşı bir suç olarak nitelendirilen işkence, af kapsamı dışında bırakılmıştır. Türk toplumu, münferit olaylar biçiminde de olsa, zaman zaman işkence olaylarını yaşamıştır; ama, Türk toplumu, bu imajını silmek durumundadır; çünkü, Türk toplumu, işkencenin bir yüzkarası olduğu inancındadır. Dolayısıyla, bu hükmün, af kapsamı, şartla salıverilme kapsamı dışında bırakılması kadar doğal ve milletimizin iradesine uygun bir şey olamaz.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Efendim, şahsı adına ikinci söz, Eskişehir Milletvekili...

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Sayın Başkan, Sayın Bakanım, bizzat ismimden bahsetmedi; ama, talimat verme yönünde bana bir isnatta bulundu. Sataşma değil. O konuda, çok kısa, 2 dakika...

BAŞKAN - Efendim, Sayın Bakan, sizin de ifade etmiş olduğunuz gibi, isminizden bahsetmedi; çok genel manada, konuşan bütün arkadaşlarımla ilgili bir...

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Ama, isnat var; çok açık.

BAŞKAN - Müsaade buyurur musunuz efendim...

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Buradan bir cümle...

HASAN EKİNCİ (Artvin) - Sayın İyimaya'nın olduğu belli ama... İma etti.

BAŞKAN - Sayın İyimaya, Sayın Bakanın ifadesinde geçen talimatın, sizin konuşmanızın içinde yer almamış olduğunu zapta geçirirsem, herhalde, mesele hallolmuş olacak. Çok teşekkür ediyorum.

Evet, şahsı adına ikinci söz, Eskişehir Milletvekili Sayın Mehmet Sadri Yıldırım'a aittir.

Buyurun efendim.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan, Sayın Arınç'a devrediyorum.

BAŞKAN - Peki efendim.

Şahsı adına, Sayın Bülent Arınç konuşacaklar.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlı-yorum, çalışmalarımızın hayırlı olmasını diliyorum.

Toplumun uzun süredir beklediği, üzerinde çok tartışılan bir konu, bugün kanunlaşmak üzere. 564 sıra sayılı şartla salıverilme ve cezaların ertelenmesiyle ilgili kanun tasarısının tümü üzerinde, şahsım adına söz aldım.

Değerli arkadaşlarım, bu konu, iki yıldan beri Türkiye'nin gündemini işgal ediyor. Bugün de önümüze getirildi, üzerinde tartışıyoruz, değerli arkadaşlarımız katkıda bulunuyorlar.

Affın bir sosyal zaruret haline geldiğini kabul ettik; konuşmalarımızda bunları ifade ettik, Fazilet Partili arkadaşlarımız da bu konuya temas ettiler; çünkü, af, sosyal bir olaydır; çünkü, suçların ekonomik, ahlakî ve sosyal sebepleri var. Bütün ülkelerde olduğu gibi, zaman zaman af müessesesi çalışıyor. 1998'den bu yana, bu kanunun çıkması için, hem milletvekili arkadaşlarımız hem sosyologlar hem hukukçular katkılarda bulundular.

Geçtiğimiz yıl, birbiri arkasına üç kanun çıktı: Bazı suç ve cezaların affı, memurların disiplin cezaları, basın-yayın yoluyla işlenen suçlara getirilen ceza ertelemesi. Bunlardan birisini Anayasa Mahkemesi bu yıl iptal etti; birisi, geçen yıl Sayın Cumhurbaşkanınca veto edildi; tekrar çıkması gündemde kaldı; çünkü, iktidar, bunu çıkarmaktan vazgeçmedi. O zaman şartlarımızı ortaya koyduk: Eğer, bir af çıkacaksa, adil olmalıdır, eşit olmalıdır, objektif olmalıdır. Af, toplumsal barışa katkı sağlamalıdır; halk kesimlerini, kamu vicdanını tatmin etmelidir; mağdurları, haksızlığa ve zulme uğrayanları, kişilik haklarına, mallarına, canlarına zarar verilenleri üzmemelidir. Düşünce ve fikir suçluları mutlaka affedilmelidir. Demokrasinin standardı yükseltilmelidir ve böylesine bir af, Parlamentoda bulunan bütün siyasî partilerin uzlaşmasıyla çıkarılmalı, sorumluluk paylaşılmalıdır.

Geçen yıldan bu yana, hükümet ortakları, zaman zaman bunu unuttular, zaman zaman gündeme geldi; fakat, ne var ki, ne kendi aralarında temel prensipler üzerinde konuşup anlaştılar ne muhalefetin katkısını istediler ne de düne kadar, önümüze bir yazılı metin gelip, bunun üzerinde bir tartışma açıldı. Maalesef, uzun süren tartışmalar, sadece, belli isimlere odaklandı. Kırcı'dan bahsedildi, Abdullah Öcalan'dan bahsedildi, Sayın Erbakan zaman zaman hatıra geldi. Birbirinden çok farklı konumlarda olmalarına rağmen, belli isimler üzerinde münakaşaları odaklandırıp,  dikkatleri başka taraflara çektiler.

Bundan bir ay önce, bayramdan önce bu çıkacak diye söz verdiler. Çok az bir zaman kaldı; iki güne sığdırıldı, jet hızıyla Anayasa ve Adalet Komisyonlarından geçti, tehditler, baskılar, şantajlar... Affedersiniz, maksadımı aşmış olabilirim; ama, buna yol açabilecek birkısım davranışlarla, bugün yine önümüze geldi.

Değerli milletvekilleri, üzülerek söylüyorum, üzerinde tartışılmış ve uzlaşma sağlanmış bir tasarıyı görüşmüyoruz; âdeta, Anadolu tabiriyle, defi bela kabilinden, çıksın da, bir an evvel kurtulalım, ne olursa olsun, nasıl çıkarsa çıksın kabilinden bir tasarı karşımızda bulunuyor.

Değerli arkadaşlarım, bu, üzüntü vericidir. Çünkü, bu, kamu vicdanlarını tatmin etmeyecekse, sadece çıkmış olması için bu gayretler gösteriliyorsa, bundan hiçbir fayda görmemiz mümkün değildir.

Bakınız, muhalefetin uzlaşması veya bu konu üzerinde fikir beyan etmesi ihmal edildi. Oysa, bu getirilen tasarının 2 nci maddesinde, düşünce ve ifade özgürlüğünün önündeki engeller ceza ertelemesi içerisine alınıyor. Geçtiğimiz yıl bu kanun çıkarken, değişik önergelerle, bugün yazılı olan maddenin çıkarılması gerektiği üzerinde durmuştuk; ancak, ısrar ettikleri, inat ettikleri için, çok haklı olan bu taleplerimiz dikkate alınmamıştı. Bugün, 2 nci maddede yazılı olan önergeyi, bakınız, geçtiğimiz yıl, sadece Bülent Arınç, Mehmet Ali Şahin, Dengir Fırat, Yahya Akman ve arkadaşları vermemişler; aynı zamanda, Anavatan Partisi Grubumuzdan Sayın Yalçın Bayır, Sayın Şamil Ayrım, Sayın Pakdemirli, Sayın Sühan Özkan ve Sayın Miraç Akdoğan da vermişler. Kelimesiyle, cümlesiyle aynı olan bu önerge, geçtiğimiz yıl, hükümet, sadece belli bir sabit fikir etrafında durduğu için kabul görmemişti, bir yıl sonra bugün önümüze getiriyorlar. Bundan Meclis kaybetmiştir, bundan hükümet kaybetmiştir, bundan bir yıl içerisinde mağdur olan pek çok insan kaybetmiştir ki, bugün telafi etmek durumundayız.

Değerli arkadaşlarım, bu af tartışmalarının kimlerle olduğunu ve hangi eksende olduğunu gazete haberlerinden öğrendik. Sağda solda uçuşan laflar var; ama, ortada bir yazılı metin yok, sorumlu kişiler bulunmuyorlar görüşmelerde; ama, yetkisi olmayan, çok fazla sorumluluğu olan bazı isimler, belli kesimlerin direktifleriyle böyle bir tasarıyı hazırlıyorlar.

Biraz evvel, Demokratik Sol Parti temsilcisi çok önemli bir gerçeği ifade etti -kendisinin ifade etmiş olması önemlidir- "bu af bize aittir" dedi; kendilerine teşekkür ediyorum. Bütün bu partiler masumdurlar. Milliyetçi Hareket Partisinden, ANAP'tan, Faziletten, DYP'ye kadar, iki yıldan bu yana, affı, ne programlarına almışlardır ne konuşmuşlardır ne de çıkması için vaatte bulunmuşlardır; ama, DSP, böyle bir affı -Sayın Genel Başkan Yardımcılarının ifadesiyle- gündemine almış, hükümet ortaklarını kerhen mecbur etmiş, bugün de yine bir dayatmayla önümüze getirmiştir.

O yüzden, bütün bu işin sonucu -biraz evvel iktidar grubu partilerin sözcülerinin ifade ettiği gibi- duygusal sözlerle affın faziletlerinden dem vurmak değil, önümüzdeki tasarıyı tartışmaktır. Bunun içinde ne var, dışında ne var, içinde ne olması gerekirdi, dışına hangisinin çıkması gerekirdi?.. Bütün bunları gözardı ederek, kulakardı ederek, sadece zaman doldurmak için affın faziletlerinden duygusal biçimde dem vurmanın, önümüzde tartıştığımız tasarıyla hiçbir ilgisi yok.

Bugün görüştüğümüz tasarının özeti şudur: İşte!.. Memnun edilen bunlardır!.. Sayın Başbakan Ecevit, Sayın Refikası Hanımefendiye: "Müjde, istediğin oldu" diyor. Biz de bunu çıkarmak üzere buradayız!.. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, ben bundan üzüntü duyuyorum, böyle olmamalıydı. İktidar grubu parti-ler, temel prensipler üzerinde, kamu vicdanını esas alarak çalışmalı, muhalefet partilerinin düşüncelerine ortak olmalıydılar. Bunu yapmadılar, ne hükümet ortakları ne Sayın Adalet Bakanı, işin hukukî veçhesi bir tarafa, birtakım sipariş edilen istekler üzerinde çalışma yaptı ve önümüze bir ucube geldi. Bugün tartıştığımız bir hukuk ucubesidir. Dolayısıyla, Sayın Diri'ye tekrar teşekkür ediyorum; televizyonlarda milyonlarca insan bunu duymuştur; bu af, önümüze getirilen şekliyle, DSP'ye aittir. Varsa şerefi onlarındır, varsa vebali de onlara ait olacaktır; bunu kabul edenlerle birlikte. (FP sıralarından alkışlar)

Bu yüzden, bütün kamuoyuna şunu söylüyorum: Bu aftan dolayı, cezaevindeki indirimlerden istifade ederek, dışarıya çıkacak olan ne kadar 450 mağduru varsa, mutlaka idam cezası almak gerekmez, müebbet ağır hapse mahkum olmuşsa, indirimden istifade edecektir, 10 kişiyi kesip doğrayan, derisini yüzen, vahşiyane, caniyane bir biçimde öldüren insanlar, kime teşekkür edeceklerini iyi bilsinler, Sayın Diri'nin konuşmasından sonra. Kız kaçıranlar, cebren ırza geçenler, 510'daki bankaları soymakla bugün gazetelerde sütun sütun yazılanlar, 169, 435, 436, fuhşa tahrik edenler, kadın pazarlayanlar, bu maddelerden kim istifade edecekse, kime teşekkür edeceğini çok iyi bilmeli! (FP ve DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bakınız, bugün yapılan şey, hepimizi üzmektedir. Komisyondaki görüşmeleri izledim; siz de televizyonlardan takip ettiniz.

Sayın Bakan, Adalet Komisyonu Başkanıyla görüşüyor -fısıltıyla değil, belki de duyulması istendiği için- "eğer, bunda ısrar ederlerse, istifa edeceğim" diyor. Nedir Sayın Bakanı duygulandıran, istifanın eşiğine getiren? Cezaevlerinde adamlar öldürülüyor; bağırsakları dışarıda, 12 metre yukarıdan atılıyorlar; cezaevleri barut fıçısı gibi, Sayın Bakanın aklına istifa gelmiyor! (FP ve DYP sıralarından alkışlar) Bir taraftan, geçtiğimiz yıl çıkarılan af kanunlarının birisi veto edildi, birisi iptal edildi, hiç umrunda değil, istifa aklına gelmiyor! 450 mağdurları, 10 adamı kesenler, annesinin önünde çocuğunu, babasının önünde kızını kirletenler istifade edecek, istifa aklına gelmiyor! (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Yalan söylüyorsun! Sapıtma!

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - 243 üncü maddeden dolayı "işkence, insanlık suçudur" deyip, duygusallık gösteriyor.

İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Sen de mi işkencecilerden yanasın! (FP sıralarından "otur yerine" sesleri)

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Otur yerine!.. Otur, dinle beni! Sıkılmaz adam!

BAŞKAN - Sayın Aydınlı!..

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Yüreğin yetiyorsa burada konuş!..

İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Terbiyesizlik yapma, adam gibi konuş!.. (FP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Buyurun Sayıp Hatip, siz Genel Kurula hitap edin efendim.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım...

İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Doğru konuş!..

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Sana vakit harcayacak değilim.

İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Siz de mi işkencecilerden yanasınız?!.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Söyleyemezsin öyle bir şeyi!.. Otur da dinle!

BAŞKAN- Lütfen karşılıklı konuşmayın.

İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Siz de işkencecilerden yanasınız!..

BAŞKAN - Sayın Aydınlı, Genel Kurulun nezahetini bozmayın efendim.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Sayın Başkanım, ben, Sayın Aydınlı'ya cevap vermeyi çok iyi bilirim; ama, 10 dakikayla sınırlıyım burada.

İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Ben daha iyi cevap veririm sana!..

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Otur oturduğun yerde, görevini yap!

BAŞKAN - Sayın Arınç, lütfen...

İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - İşkence tezgâhçısı!..

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Saygısız olma!..

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - İşkencecisiniz!..

BAŞKAN - Sayın Aydınlı!..

Sayın Arınç, mikrofonunuzu açıyorum; buyurun efendim.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - İşkence, insanlık suçudur; işkence, insanlık onuruna karşı işlenmiş bir suçtur; ben, onu müdafaa etmiyorum, senin kısır aklın bunu anlamaz! (FP ve DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Ben, 243 üncü maddeyi af kapsamı dışında bırakırken, 448'i, annesini öldüreni, çocuğunu öldüreni af kapsamı içerisine alan zihniyeti ortaya koyuyorum! 448'e, 449'a, 450'ye tepki göstermeyip, 243 ile burada zaman kaybettirenlere sesleniyorum!

Burada, af kapsamı, indirim içerisine alınan öyle suçlar vardır ki, hiçbir vicdan bunu kabul etmez, hiçbir akıl bunu kabul etmez, hiçbir hukuk bunu kabul etmez! (FP ve DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Allah'tan korkun! Biraz da insanlardan utanın! Yapacağımız şey, bunu değiştirmektir...

BAŞKAN - Sayın Arınç, lütfen tamamlayın efendim.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - ...önergelerle bunun üzerinde tartışmaktır. Sayın Bakan, dayatmacı olmasın. Eğer önergelerle değişikliğe gidilmezse ve bu, bu şekliyle çıkarsa, bu Meclisin bir ayıbı olur. Vicdanlar tatmin olmaz. Hukukun dediğini yapalım; Kırcı'da da hukukun dediği olsun, işkencede de hukukun dediği olsun; ama, hukukun dediği bir kenara, sadece belli isimler üzerinde tepkiler göstermekle, vicdanları tatmin edecek bir af değil, daha çok kanatacak bir yanlışlık yapmış oluruz.

Değerli arkadaşlarım, vereceğimiz önergelerle, dikkatimizi çekmek istediğim konular şunlar... Sayın Başkan sözümü kesecek tabiî olarak. 429, 431, 435, 436 ve emniyeti hizmet sebebiyle suiistimal suçları, mutlaka kapsam dışına çıkarılmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, 240 ıncı madde; yani, memurların görevi suiistimal maddesi, belediye başkanlarının, çalışan memurların potansiyel suçudur. Bu Meclis, daha üç dört ay evvel 15 tane soruşturma dosyasıyla önümüze gelen ve hepsinde Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesi iddiasıyla gelen dosyaları aklamıştır. Belli partilerin doğrudan ve dolaylı olarak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Arınç, çok teşekkür ediyorum efendim... 2 dakika sürenizden fazla kullandırdım...

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Mikrofonu açarsanız... Son cümle...

BAŞKAN - Açayım efendim; ama, lütfen, Genel Kurula teşekkür edin.

Buyurun.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Şimdi, bugün, 240 ıncı maddeyi siyasetçiler hakkında uygun görüp, dışarıdaki mağdur ve mazlum memurlar için bunu dışarıya atmak, vicdanen doğru değildir. 230'u kabul edip 240'ı dışarıda tutmak eşitlik ilkesine de aykırıdır.

BAŞKAN - Sayın Arınç...

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, diğerlerini belki önergeler üzerinde konuşacağız.

İstirhamım şudur: Yıllarca beklendi, istendi; dağ fare doğurmasın. Şu tasarıyı mükemmel hale getirelim. Baskılardan, dayatmalardan uzak, grup başkanvekilleriyle bir saat bir araya gelsek, biz bu işi düzeltiriz. Buna ihtimal tanıyınız. Zorlamayla bir yere varamayız. Millet bizden bunu bekliyor.

Vicdanlarınıza sesleniyorum; hepinize başarılar diliyor, saygılar sunuyorum. (FP sıralarından "Bravo" sesleri alkışlar, MHP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arınç.

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Tümen.

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Başkan, Sayın Arınç -konuşmasının büyük bir bölümünde- tamamen bir ajitasyon ve duygu sömürüsüne yönelik bir girişten sonra, konuşmasının son bölümünde, gerçek niyetini ve düşüncesini ortaya koymuştur.  (FP sıralarından gürültüler)

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Hayır, hayır...

BAŞKAN - Bir dakika efendim.. Bir dakika...

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Affa karşı olduğunu söyleyerek ve bu maddeyi, bu tasarıyı ka-ralayarak... Ama, en sonunda geldiği noktada, birtakım çevrelere, af kapsamına alınabilmesı için nasıl çaba sarf ettiğini, burada, açıkça ortaya koymuştur. (DSP sıralarından alkışlar, FP sıralarından gürültüler)  Önergelerde de bunu göreceğiz ve gerçek yürek, gerçek niyet burada ortaya çıkacak.

BAŞKAN  - Efendim, teşekkür ediyorum.

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, ben ajitasyon yapmadım, görüşlerimi ifade ettim.

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Yaptın işte, fevkalade yaptın.

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Hazımsız olmayın!... Yüreğiniz yetiyorsa oradan değil kürsüden konuşun; millet dinlesin.

BAŞKAN - Sayın Arınç, bir grup başkanvekili bir açıklama yaptı; lütfen, siz de biraz toleranslı olun.

Çok teşekkür ederim.

EROL AL (İstanbul) - Yürek sadece sizde mi var? (FP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen karşılıklı konuşmayalım. Bakın, çok önemli bir kanun tasarısını görüşüyoruz. Çok rica ediyorum...

Sayın Ilıcak, sorunuzu Hükümete mi, yoksa Komisyona mı soracaksınız; onu öğrenmek zorundayım.

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Hükümete soracağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - O zaman sorabilirsiniz efendim.

Buyurun.

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakana aşağıdaki soruları sormak istiyorum:

4453 sayılı Af Kanunu  kapsamında yer alan bazı suçlar, bugün görüştüğümüz 564 sıra sayılı tasarının kapsamı dışında bırakılmıştır. Sözgelimi, Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesi "görevi suiistimal" acaba, o dönemde, Sayın Mesut Yılmaz hakkındaki dosyalar 240 ıncı maddeyle ilgili olduğu için mi af kapsamına alınmıştı? Şimdi, niçin af kapsamından çıkarıldı?

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Başkan, 240 ile ne istiyorlar sorar mısınız! Kimler var 240'ta, söyleyin, açık konuşun!..

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Sadece 240 ıncı madde değil, 4453 sayılı Af Kanunu kapsamında yer almakla birlikte, bugün görüştüğümüz tasarı kapsamında...

BAŞKAN - Sayın Ilıcak, lütfen, kısa ve özlü olarak sorularınızı yöneltin

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Efendim, kısa soruyorum, müsaade ederseniz...

BAŞKAN - Çünkü, soru sorma talebinde bulunan çok arkadaşımız var.

Buyurun.

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Tamam, kısa soruyorum.

Sadece 240 ıncı madde değil; mesela, geçen af kapsamında bulunan 191, 192 nci madde gibi, tehditle menfaat sağlama, bu defa af kapsamı dışında. Buna mukabil, korkutarak faydalanma (498) veyahut fuhşa teşvik veya anasını babasını öldüren, ceza indirimi içinde mütalaa edilmektedir.

Şimdi, ben şunu soruyorum; bu örnekleri vermeden, bu soruyu soramam: Acaba, hangi objektif kıstaslar uygulanmıştır? Objektif kıstasa dayanmadığına göre, Anayasa Mahkemesinin kapsamı genişleteceği endişesini taşıyor musunuz? Eğer, Anayasa Mahkemesi bu kapsamı genişletir ve ırza geçenlere, uyuşturuculara da teşmil ederse, bölücülere de teşmil ederse, bu yaptığınız icraatın siyasî sorumluluğunu taşıyarak istifa edecek misiniz?

Teşekkür ederim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan, cevap verebilirsiniz efendim.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4453 sayılı Kanun, bildiğiniz gibi, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından, bir kez daha görüşülmek üzere Meclise geri gönderilmişti. Şimdi görüşmekte olduğumuz tasarı, farklı bir modele dayalı, yeni bir kanun tasarısıdır. O nedenle, burada, bazı noktalarda örtüşme, bazı noktalarda farklı hükümler bulunması doğaldır. Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesi, bundan önceki kanunda af kapsamı içinde olduğu halde, yeni tasarıda af kapsamı dışında bırakılmıştır. O zaman, Sayın Ilıcak'ın da hatırlayacakları gibi, kendileri, bu maddenin af kapsamı içinde olmasını eleştirmişlerdi. Hatta, burada bana yine yönelttikleri bir soruda, acaba, 240 ıncı maddenin af kapsamı içinde olmasının eski Başbakan Sayın Yılmaz'ı kayırmak anlamına mı geldiğini sormuşlardı. Ben, o zaman bunu cevaplandırmıştım; fakat, şimdi yapılan, Sayın Ilıcak'ın o zamanki görüşleri doğrultusunda, o zamanki eleştirileri doğrultusunda, o eleştiriler değerlendirilerek 240 ıncı maddenin af kapsamı dışında bırakılmasıdır.

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - O zaman Sayın Yılmaz'ın dosyaları vardı; onun için koymuştunuz.

BAŞKAN - Sayın Ilıcak, lütfen...

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Bu kez, Fazilet Partisi, 240 ıncı maddenin af kapsamı içine alınması konusunda özel bir çaba içinde görülmektedir. (DSP sıralarından alkışlar) Gerek Komisyondaki sözcüleri gerek bugün konuşanlar gerek soruyu soran, böyle bir çaba içinde görülmektedir; bu da, Fazilet Partisinin zaman içindeki tutumunda ortaya çıkan çelişkiyi ifade etmektedir.

Anayasa Mahkemesinin bu konuda önüne gelecek davalarda nasıl bir karar vereceğini kestirmek, o konuda herhangi bir şey söylemek bizim görevimiz değildir, bizim yetkimiz de değildir. Biraz önce kürsüden de ifade ettiğim gibi, hiç kimse, yargı yetkisinin görülmesinde mahkemelere talimat veremez, genelge gönderemez, tavsiye ve telkinlerde bulunamaz.

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Görülen davalarda...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Ama, azledebilir.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Yargı yetkisinin kullanılması bakımından...

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Anayasa Mahkemesinin kararı var o konuda; görülen davalarda...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Ama, hâkimi işten atmak kolay.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Evet, o zaman, Sayın İyimaya da müdahale ettiğine göre, demin, benim, sizin sözünüzü...

BAŞKAN - Efendim, siz, Sayın Ilıcak'ın sorusunu cevaplayın; buyurun.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - ...yanlış yorumladığım iddianız karşısında, tutanaklardaki sözlerinizin tamamen beni haklı kıldığını söylemek isterim.

Şimdi, konu, Anayasa Mahkemesinın önüne geldiği zaman, onu Anayasa hükümlerine uygun olarak karar bağlamak, yüce mahkemenin yetkisindedir. Biz, ancak, geçmişteki içtihatlarına bakarak, Anayasa Mahkemesinin şimdiye kadarki tutumunu söyleyebiliriz. Biraz önce ifade ettiğim gibi, Anayasa Mahkemesi, bazı suçlar bakımından -bunlar arasında özellikle Türk Ceza Kanununun 125 inci maddesi, 202 nci maddesi ve Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanun bakımından- bu kanunların veya hükümlerin, şartlı salıverme kapsamında farklı bir işleme tabi tutulmasının eşitlik ilkesine aykırı olmayacağını; çünkü, bunlarda durumun farklı olduğunu belirtmiştir. Öyle olunca, Anayasa Mahkemesinin, geçmişteki içtihadını, bugün de yine değerlendireceği düşüncesindeyim. Diğer konularda, Anayasa Mahkemesi, sanıyorum, infaz rejiminin bütün özelliklerini dikkate alarak -eğer konu önüne gelirse- Anayasaya uygun kararı verecektir; bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

İkinci soru, Sayın Erbaş'ın.

Efendim, size de sormak zorundayım; çünkü, bir İçtüzük hükmünü uygulamak zorundayım; sorunuzu Hükümete mi Komisyona mı yönelteceksiniz?

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Hükümete soracağım.

BAŞKAN - Mikrofonunuzu açıyorum; buyurun efendim.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanımdan...

BAŞKAN - Lütfen, çok kısa... Eğer sorunuz uzun olursa, Sayın Bakanın cevabı da, biraz önce görüldüğü gibi uzun oluyor. Süremiz de, yine sizlerin almış olduğu kararla 10 dakikayla sınırlı efendim.

Buyurun.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - İçtüzük kurallarına uyacağım efendim.

Sayın Bakanım, bu kanun, 23 Nisan 1999 tarihine kadar geçerli olduğuna göre, aradan yirmi ay geçmiş, bu arada birçoğu tahliye edilmiştir. Bu süreyi, öne çekmeyi düşünür müsünüz? Soru bir.

İkincisi, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki cezaevlerinin tamamında, şu anda, teşekkül halindeki suçlar, 1918 Sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanundaki suçlar ve 6136 sayılı Kanunla ilgili suçlardır ve şu anda, Van Cezaevinde 850 kişi yatmaktadır; bunlardan ,ancak 50 kişi bu kanun kapsamına girmektedir. Bu saydığım kanunları da kapsam dahiline almayı düşünür müsünüz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erbaş.

Buyurun Sayın Bakan; Sayın Erbaş'ın sorularını cevaplayabilirsiniz efendim.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanunu kabul etmek, Yüce Meclisin yetkisindedir. Biz, sadece, Yüce Meclise bir tasarı sunmuş bulunuyoruz. 23 Nisan 1999 tarihi, bundan önce çıkmış olan 4453 sayılı Kanunda da benimsenen tarihti. Ayrıca, yine, bundan önce çıkarılan, Memurlar ile Diğer Kamu Görevlilerinin Disiplin Cezalarının Affı Hakkında Kanun ve 4454 sayılı Basın ve Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanunda da benimsenen tarih, bu tarihti; yani, 23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenmiş olan suçlar, af veya şartla salıverilme kapsamına alınmaktadır.

Bu tarih, daha önce belirtilmiştir. Bunda değişiklik yapılması, daha yakın bir tarihe çekilmesi, bu çeşit uygulamaların, af veya şartla salıverilme uygulamalarının, toplumda suça teşvik edici bir faktör olarak ortaya çıkmasına neden olabilir. O bakımdan, konulan tarihin -daha önce geri çevrilen, Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderilen bir kanun da olduğu dikkate alınırsa- korunmasında, aynı tarihin bu kanunda da sürdürülmesinde yarar gördüğümü ifade etmek isterim.

Kaçakçılığın Men ve Takibi Hakkında Kanun, biraz önce de ifade ettiğim gibi, bu tasarıda da, af kapsamı dışında bırakılmıştır. Bunda değişiklik yapılmasını gerektirecek bir durum görmüyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Yıldırım, Sayın Arınç, Sayın Çiçek, Sayın Seven, Sayın Ünal, Sayın Aydınlı ve Sayın Aslan da, Sayın Bakandan soru sormak için talepte bulundular; fakat, Genel Kurulumuzun almış olduğu karar gereğince bu soruları sordurma imkânım yok.

Değerli milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım; ancak, oylamaya geçmeden önce bir açık oylama talebi var; şimdi, bu talebi okutacağım ve önergede imzası bulunan arkadaşlarımın Genel Kurul salonunda bulunup bulunmadıklarını arayacağım ve daha sonra da gereğini yapacağım efendim:

Sayın Başkanlığa

Kanun tasarısının maddelerine geçilmesi oylamasının açık oylama şeklinde yapılmasını arz ederiz.

BAŞKAN - Turhan Güven?.. Burada.

Nevzat Ercan?.. Burada.

Ali Rıza Gönül?.. Burada.

Ahmet İyimaya?.. Burada.

Mehmet Sadri Yıldırım?.. Burada.

Sebahattin Karakelle?.. Burada.

Hacı Filiz?...Yok.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara)  - Tekabbül ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Tekabbül ediyorsunuz.

Erdoğan Sezgin?.. Burada.

Ayfer Yılmaz?.. Burada.

Salih Çelen?.. Burada.

İsmet Attila?.. Burada.

İlyas Yılmazyıldız?.. Burada.

Necati Yöndar?.. Burada.

Oğuz Tezmen?.. Burada.

Hakkı Töre?.. Burada.

M. Sait Değer?.. Burada.

İlhan Aytekin?.. Burada.

İbrahim Konukoğlu?.. Burada.

Nurettin Atik?.. Burada.

Yahya Çevik?.. Burada.

Fetullah Gültepe?.. Burada.

Değerli milletvekilleri, açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 2 dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun Tasarısının maddelerine geçilmesinin yapılan açıkoylaması sonucunda, oylamaya 304 sayın milletvekili katılmış, 246 kabul, 53 ret, 5 çekimser oy kullanılmıştır. Bu sonuçla, maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

Saat 18.00’de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum efendim.

Kapanma Saati : 16.04

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 18.00

BAŞKAN : Başkanvekili Nejat ARSEVEN

KÂTİP ÜYELER : Yahya AKMAN (Şanlıurfa), Hüseyin ÇELİK (Van)

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Görüşmekte olduğumuz 564 sıra sayılı kanun tasarısının maddelerine geçilmesi Yüce Heyetinizce kabul edilmişti.

Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4. - 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Raporları (1/780) (S. Sayısı : 564) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve hükümet yerinde.

Şimdi, tasarının 1 inci maddesini okutuyorum:

23 NİSAN 1999 TARİHİNE KADAR İŞLENEN SUÇLARDAN DOLAYI ŞARTLA SALIVERİLMEYE, DAVA VE CEZALARIN ERTELENMESİNE DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenen suçlar nedeniyle;

1. Verilen ölüm cezaları yerine getirilmez. Bu durumda olanlar hakkında tâbi oldukları kanunlardaki infaz hükümleri aynen uygulanır.

2. Müebbet ağır hapis cezasına hükümlü olanların çekmeleri gereken toplam cezalarından; şahsî hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkûm edilenler ile aldıkları ceza herhangi bir nedenle şahsî hürriyeti bağlayıcı cezaya dönüştürülenlerin toplam hükümlülük süresinden on yıl indirilir. İndirim, verilen her bir ceza için ayrı ayrı değil, toplam ceza üzerinden bir defaya mahsus yapılır. Ancak bir kişinin muhtelif suçlarından dolayı cezaları ayrı ayrı tarihlerde verilmiş olsa bile, bu cezalarının toplamı üzerinden yapılacak indirim on yılı geçemez.

Tâbi oldukları infaz hükümlerine göre çekmeleri gereken toplam cezalarından veya toplam hükümlülük sürelerinden on yıllık indirim yapıldıktan sonra ceza süresi veya hükümlülük süresi dolmuş olanlar, iyi hâlli olup olmadıklarına bakılmaksızın ve istemleri olmaksızın derhal; toplam cezaları on yıldan  fazla olanlar ise tâbi oldukları infaz hükümlerine göre fazla olan cezalarını çektikten sonra şartla salıverilirler.

3. 23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenen suçlar nedeniyle tutuklu olan sanıklardan;

a) Hazırlık soruşturmasında, iddianameye esas olan suçun niteliğine,

b) Son soruşturmada, iddianamede yazılı suça veya değişen suç niteliğine

göre kanunda belirtilen cezanın asgâri haddi esas alınmak suretiyle, tâbi oldukları infaz hükümlerine göre on yıllık indirim göz önüne alınarak, bu Kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren otuz gün içinde, kamu davası açılmamışlar için savcılıklarca, kamu davası açılan tutuklu sanıklar için mahkemelerce, dosyaları Yargıtayda veya Askerî Yargıtayda bulunanlar ilgili dairesince veya başsavcılıklarınca bu Kanuna göre hesaplamalar yapılarak; tutukluluk halinin devamı veya kaldırılması hakkında karar verilir.

23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenmiş ve ilgili kanun maddesinde ölüm, müebbet ağır hapis ve üst sınırı on yılı aşan şahsî hürriyeti bağlayıcı ceza öngörülen suçlardan dolayı haklarında henüz takibata geçilmemiş veya hazırlık soruşturmasına girişilmiş olmakla beraber dava açılmamış olan sanıkların yargılamaları yapılır. Yapılan yargılama sonunda mahkûmiyetine karar verilenlere de hükmün kesinleşmesinden sonra bu maddedeki şartla salıverilme hükümleri uygulanır.

4. 23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenmiş ve ilgili kanun maddesinde öngörülen şahsî hürriyeti bağlayıcı cezanın üst sınırı on yılı geçmeyen suçlardan dolayı haklarında henüz takibata geçilmemiş veya hazırlık soruşturmasına girişilmiş olmakla beraber dava açılmamış veya son soruşturma aşamasına geçilmiş olmakla beraber henüz hüküm verilmemiş veya verilen hüküm kesinleşmemiş ise, davanın açılması veya kesin hükme bağlanması ertelenir; varsa tutukluluk halinin kaldırılmasına karar verilir. Bu suçlarla ilgili dosya ve deliller, bu bentte öngörülen sürelerin sonuna kadar muhafaza edilir.

Erteleme konusu suç kabahat ise bir yıl, cürüm ise beş yıl içinde bu kabahat veya cürüm ile aynı cins veya daha ağır şahsî hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektiren bir suç işlendiğinde, erteleme konusu suçtan dolayı da dava açılır veya daha önce açılmış bulunan davaya devam edilerek hüküm verilir. Öngörülen süreler, erteleme konusu kabahat veya cürüm ile aynı cins veya daha ağır şahsî hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektiren bir suç işlenmeksizin geçirildiğinde, ertelemeden yararlanan hakkında kamu davası açılmaz, açılmış olan davanın ortadan kaldırılmasına karar verilir.

5. Ancak;

a) Türk Ceza Kanununun 125 ilâ 157, 161, 162, 168, 171, 172, 188, 191, 192, 202, 205, 208, 209, 211 ilâ 214, 216 ilâ 219, 240, 243,264, 298, 301 ilâ 303, 305 inci maddelerinde, 312 nci maddenin ikinci fıkrasında, 313 üncü maddesinde, 314 üncü maddesinin birinci fıkrasında, 339 ilâ 349, 366, 367, 383, 394, 403 ilâ 408, 414 ilâ 418 ve 503 ilâ 506 ncı maddelerinde,

b) Askerî Ceza Kanununun 54 ilâ 62, 69, 76, 78, 79 ilâ 82, 85, 87 ilâ 102, 118, 121 ilâ 129, 131, 134, 135, 140, 148, 153, 159 ve 160 ıncı maddelerinde,

c) Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanunun 26 ila 30, 33 ve 36 ncı maddelerinde,

d) Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanunda,

e) Ateşli Silâhlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunun 12 nci maddesinde,

f) Orman Kanununun 91 ila 94, 104 ila 114 üncü maddelerinde,

g) Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 inci maddesinde,

h) Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanununda,

ı) Karaparanın Aklanmasının Önlenmesine, 2313 Sayılı Uyuşturucu Maddelerin Murakabesi Hakkında Kanunda, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununda ve 178 Sayılı Maliye Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 7 nci maddesinde,

i) Bankalar Kanununda,

j) Vergi, resim ve harçlara ilişkin kanunlarda

yer alan suçları işleyenler hakkında bu madde hükümleri uygulanmaz.

6. Daha önce şartla salıverilme hükümlerinden yararlandığı halde yeniden suç işleyerek hüküm giyenler ile daha önce çıkarılmış bir aftan yararlananlar, bu madde hükümlerinden yararlanamazlar.

7. Bu maddeden yararlanacaklar hakkında 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun Ek 2 nci maddesindeki indirim hükümleri uygulanmaz.

8. Bu Kanunun yayımı tarihinden sonra, cezaevinin disiplinini bozucu hareketlerinden dolayı disiplin cezası alanlar, Ceza İnfaz Kurumları ile Tevkifevlerinin Yönetimine Dair Tüzük hükümle-rine göre disiplin cezaları kaldırılmadığı sürece, bu madde hükümlerinden yararlanamazlar.

9. Haklarında yakalama, tutuklama veya mahkûmiyet kararı bulunup da firar halinde olanlar bu Kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren bir ay içinde resmî mercilere başvurup teslim olmadıkları takdirde bu madde hükümlerinden yararlanamazlar.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun efendim.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sekizinci bentte sözü edilen tüzüğün adı eksik yazılmıştır. Acaba, onu düzeltebilir miyiz?

BAŞKAN - Redaksiyon yapalım diyorsunuz.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Evet.

BAŞKAN - Efendim, lütfen ifade eder misiniz.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sekizinci bentte sözü edilen tüzüğün adı "Ceza İnfaz Kurumları ile Tevkifevlerinin Yönetimine ve Cezaların İnfazına Dair Tüzük" olacaktır.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Oylamaya geçmeden önce tekrar ifade ederim efendim.

Madde üzerinde Fazilet Partisinin görüşlerini İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Şahin ifade edecekler. (FP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Şahin.

FP GRUBU ADINA MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz 564 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek için huzurunuzdayım. Şahsım ve Partim adına he-pinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir halk deyişi vardır "gelen gideni aratır" derler. Aslında, gelenin gideni aratmaması lazım. Ortaya koyduğumuz ve koyacağımız her yeni ürün, bir öncekinden daha iyi olmalıdır, daha üstün olmalıdır ve daha kabul edilebilir olmalıdır. Benden önce konuşan arkadaşlarım kısmen değindiler; ben de, değinerek mevzua girmek istiyorum.

Hatırlayacaksınız, bu hükümetin af tasarısı, bundan tam 16 ay önce, 20 Ağustos 1999 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmişti. Marmara depremi üç gün önce cereyan etmiş, insanlarımız enkazların altından çıkarılmayı beklerken, biz, burada, bir af kanun tasarısını görüşüyorduk. Hükümet için çok acil ve çok ivedi olmuş olacak ki, bir tarafta deprem sıkıntısı, biz burada af çalışmaları yapmıştık ve 28 Ağustosta da Türkiye Büyük Millet Meclisi bazı suç ve cezaların affıyla ilgili 4453 sayılı Kanunu hemen arkasından 4454 sayılı "basın affı" dediğimiz af tasarısını kanunlaştırmıştı.

Hatırlayacaksınız, muhalefet olarak hiçbir uyarımız dikkate alınmamıştı. Sonra ne oldu; Bazı Suç ve Cezaların Affına Dair 4453 sayılı Kanun, Anayasaya aykırı bulunarak Çankaya'dan geri döndü. Dönemin Cumhurbaşkanı, mevcut kanunu hukuka, hukuk devleti ilkesine aykırı buldu, eşitlik ilkesine aykırı buldu ve belki de en önemlisi, kamu vicdanını zedeler buldu, hatta, yerindelik açısından da, kanun yapma tekniği açısından da hatalı buldu ve veto etti.

Arkadaşlar, bu kanun veto edileli aşağı yukarı onbeşbuçuk ay oldu. Depremin o şaşaalı döneminde dahi çıkarmayı düşündükleri bir düzenleme için, neden hükümet onaltı ay beklemiş, şimdi bunu önümüze getirmiştir?

Ne görüyoruz şu anda görüşmekte olduğumuz bu kanun tasarısında? Nasrettin Hocanın hikâyesinde bahsettiği bir yemek vardır. Demiş ki Hoca: Bir yemek keşfettim; ama, tadını ben de beğenmedim. Keşfettiği de, karla ekmek yemekmiş.

Şimdi, öylesine bir hilkat garibesiyle karşı karşıyayız ki, 4453 sayılı Kanun, yürürlük maddesiyle birlikte 15 maddeden oluşuyordu. Bu 15 maddede ifade edilen tüm düzenlemeleri şimdi bir tek maddeye sığdırmışsınız. Acaba, bunu bu şekilde yapan hükümet, toplumun ihtiyacı olan bir yasal düzenlemeyi mi amaçlamıştır, yoksa, yasak savma kabilinden bir düzenlemeyi mi Meclise sevk etmiştir; Yüce Heyetinizin takdirlerine bırakıyorum. Acaba, yahu, nereden çıktı bu iş, şu işten bir an önce kurtulalım mantığıyla gönderilmiş olan bir tasarı mıdır?

Değerli arkadaşlarım, şunu, altını çizerek belirtmek zorundayım ki, Anayasaya aykırı bulunarak, bundan onbeşbuçuk ay önce veto edilmiş olan o düzenlemeden, o kanundan çok daha kötü bir düzenlemeyle karşı karşıyayız.

Biraz önce, değerli dostum -şu anda yok- Sayın Şandır, dediler ki “biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bu gecikmeden, işte, bu afla ilgili şikâyetlerden sorumlu değiliz” ama, onaltı ay kadar önce, bu kanun tasarısını Parlamentoya sevk eden hükümette siz de vardınız. Dolayısıyla, bu düzenlemenin, hem geçmişi hem bugünü, diğer ortaklarınızı ilgilendirdiği kadar sizi de ilgilendirir.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarı nedir -affedersiniz- deve midir, kuş mudur; bir genel af mıdır, bir genel af metni olabilir mi?.. Bize göre, bu, bir genel af metni olamaz; çünkü, genel af, kamu davasını ve verilen cezayı bütün sonuçlarıyla ortadan kaldıran bir düzenlemedir. Bir özel af olabilir mi; pek özel affa da benzemiyor, Sayın Bakan da buradaki konuşmasında ona da benzemediğini ifade ettiler; çünkü, bir özel afta, ceza, ortadan kalkar ya da azalır veya değişir; ama, bir sonucu daha vardır; memnu haklar iade edilir, Türk Ceza Kanununun ilgili maddesi. Bazı suçlar nedeniyle ceza azalmasına rağmen memnu hakların iade edilmemiş olması, bu düzenlemeyi özel af statüsüne de sokmuyor. O halde nedir? Şu cümleyi kullanabiliriz: Bu düzenleme, adına şartla salıverme denilen, hükümetin, daha doğrusu, hükümeti oluşturan siyasî partilerin üç sayın liderinin resen tayin ve tespit ettiği bazı suçlar için, hükümlünün, tutuklunun veya sanığın hapishanede yatacağı sürenin azaltılması işlemidir.

Değerli arkadaşlarım, niçin, bazı ceza maddeleri için şartla salıverme hükümleri uygulanmakta, diğerleri için uygulanmamaktadır? Bunun ölçüsü nedir; hangi kritere göre bu tercihi, bu ayırımı yapıyorsunuz? Şu iddia edilirse, asla, kabul etmemiz mümkün değildir: "Efendim, ne yapalım, Anayasanın 87 nci maddesi, Türkiye Büyük Millet Meclisine af konusunda bir sınır getirmiş, 14 üncü maddeye atıfta bulunmuştur. Ama, bu, afla ilgilidir; bunu bir af sayamazsınız, bu şartla salıvermedir. Dolayısıyla, Anayasaya sığınmak da mümkün değildir bu konuda.

Hükümet -tabirimi hoş görünüz- millete dönmüş, halka dönmüş diyor ki: Senin bir yakının öldürülmüş olabilir, bir suçtan zarar görmüş olabilirsin; ey halkım, bunları unut, affet; çünkü, ben, senin adına bunları affediyorum; ey halkım, lütfen, fedakârlık göster.

Değerli arkadaşlarım, başkalarından fedakârlık bekleyenlerin, fedakârlığı önce kendilerinin göstermesi gerekmez mi? Vatandaşından kendisine veya yakınlarına karşı işlenen suçları affetmesini isteyenlerin, hükümetin ve devlet erkinin, önce, kendisine karşı işlenen suçlar için bu fedakârlığı göstermesi lazım. Şimdi, burada da, hemen demin söylediğim Anayasa maddesine sığınabilirsiniz. Devlet ve hükümet, daha doğrusu, devlet, kendisine karşı işlenen suçlara affı asla düşünmezken, halkına karşı işlenen suçlarla ilgili af yetkisini kullanınca, bir affın, bir şartla salıvermenin amacına ulaşması, toplumda huzuru ve barışı sağlaması mümkün değildir değerli arkadaşlar.

Bu konuda yapılması gereken nedir? Aslında yapabilirdik, bu konuda anayasa değişikliği yapabilirdik. Türkiye Büyük Millet Meclisinin, af konusunda önüne getirilen bu sınırları kaldırabilir... Sayın Beyhan Aslan konuşmasında ifade ettiler "bu af konusunu Türkiye'nin gündeminden ebediyen çıkaralım" dediler; kendisine katılıyorum. Gerçekten, çok sık şekilde af Türkiye'nin günde-mine gelmemelidir, hep bunlarla meşgul olmamalıyız. Şimdi, cumhuriyetin 100 üncü yılı dolayısıyla bir af beklentisi içerisine giren insanlar olacaktır. Bunu, ne yapıp yapıp, mutlaka, Türkiye'nin gündeminden çıkarmak mecburiyetindeyiz.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarı bu şekilde yasalaşırsa, yani, üzerinde konuştuğum 1 inci madde bu şekilde geçerse, korkarım ki, yeni kargaşalar ve yeni huzursuzluklar olacaktır.

Bu tasarı -benden önce konuşan arkadaşlarım değişik misaller verdiler- hangi çarpıklıkları içerisinde topluyor? Bir orman köylüsü bir ağaç kesse...

Sayın Başkan, sürem doluyor, biraz daha müsaade ederseniz, konuşmamı tamamlayacağım.

BAŞKAN - Efendim, bitince mikrofonunuzu tekrar açacağım.

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Peki efendim, teşekkür ederim.

Bir orman köylüsü...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Şahin; mikrofonunuzu açıyorum, lütfen tamamlayın efendim.

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Teşekkür ederim.

...bir ağaç kesse, bu şartla salıverme imkânından yararlanamıyor; ama, dağ gibi bir adam, biri tarafından devrilse, öldürülse, o dağ gibi adamı deviren, bu şartla salıvermeden yararlanabiliyor. Bunu içimize sindirebiliyor muyuz?!

Bu istisnalar maddeye konulurken, ölçünün ne kadar mantıksız olduğu gerçeğini, herhalde, görüyoruz, biliyoruz ve o nedenle, bu tasarının, toplum vicdanında yeni yaralar açacağı gerçeğini de görmek mecburiyetindeyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Şahin, mikrofonunuzu açıyorum; lütfen, tamamlayın efendim.

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Düşüncesini açıklamış, fikrini söylemiş, bu nedenle suçlu bulunarak ceza almış kimseler bu düzenlemeden yararlanamıyor; ama, yalancı şahitler, nüfus cüzdanı gibi, pasaport gibi, diploma gibi resmî evrakta sahtekârlık yapanlar yararlanıyor; uçak kaçıranlar, otobüs kaçıranlar -arkadaşlarım söylediler- fuhşa teşvik edenler yararlanabiliyor -bunları uzatabiliriz- hırsızlar yararlanabiliyor, yağmacılar, yol kesenler, adam kaldıranlar yararlanabiliyor...

Gönlümüz arzu ederdi ki, toplumda, toplum vicdanının kabul edebileceği bir yasal düzenlemeyle hükümet buraya gelsin, iktidar muhalefet, üzerinde gerçekten uzlaşılabilecek bir metin burada görüşülebilsin ve burada, iktidar muhalefet işbirliğiyle, bir yasal düzenleme yapalım ve bir de şunu ilan edelim kamuoyuna: Bu son aftır, bundan sonra asla af çıkmayacaktır. Bu gerçeği Türkiye'ye haykırabilelim; ama, bunu yapamadık. Asıl, hükümetin, bu Meclisten af dilemeye ihti-yacı var, bu milletten af dilemeye ihtiyacı var böyle bir tasarı sebebiyle.

Sürem doldu; hepinize saygılar sunuyorum. (FP, ANAP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Şahin.

Efendim, madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, İçel Milletvekili Sayın Turhan Güven... (DYP sıralarından alkışlar)

Efendim, Sayın Güven'in mikrofonunu açmadan önce, bu madde üzerinde şahsı adına söz almak için aynı anda müracaat etmiş olan değerli milletvekili arkadaşlarımın isimlerini ifade edeceğim ve biraz önce, tümü üzerindeki görüşmeler sırasında yapmış olduğum uygulamada olduğu gibi, bu arkadaşlarım arasından, Divan Kâtipleriyle beraber kura çekmek suretiyle, iki arkadaşıma söz vereceğim.

Sayın Arınç, Sayın Hatiboğlu, Sayın Güven, Sayın Gönül, Sayın Ercan, Sayın Ertugay, Sayın Sağlam, Sayın Yıldırım ve Sayın Örs aynı anda müracaat eden arkadaşlarımdır.

Bunların dışında, Sayın Çelen, Sayın Candan, Sayın Kukaracı ve Sayın Al da bu madde üzerinde şahısları adına söz talep etmişlerdir; ancak, bu son isimlerini okuduğum arkadaşlarıma söz vermem mümkün değil.

Buyurun Sayın Güven.

DYP GRUBU ADINA TURHAN GÜVEN (İçel) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Grubu adına hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Türkiye, onbeş aydan daha fazla bir süredir, bu "af" lafı üzerinde epeyce durdu. En nihayet, bugün görüşmelere başladık; fakat, bir ekspres sürati içinde görüşmelere başlıyoruz. Geçen defa huzurlarınızdan gelip geçen 4453 sayılı Kanunda, bayağı uzun görüşmeler, tartışmalar yaşama imkânı hâsıl olmuştu; çünkü, oldukça çok maddeyi kapsıyordu. Oysa, bu defa, işi biraz da hafife alma babında diyelim, iki maddeyle hükümet huzurunuza gelmiştir. Bu iki maddenin içinde şartlı tahliye de vardır, erteleme de vardır, af da vardır. Hepsini bir paket halinde önünüze getiriyorlar ki, bir çırpıda iş bitsin. Bu yanlış... Bu yanlış... Bu yanlışın uygulamada sıkıntısını çekecek olanlar, hükümet değil, uygulamayı yapacak olanlardır; mahkemelerdir, savcılardır. Siz, alelacele bir şey hazırlayıp yüksek huzurunuza getireceksiniz; ama, bunun arkasından ne geleceğini bilmeyeceksiniz.

Değerli arkadaşlarım, bakın, her zaman  söylemeye çalışıyorum. Bir şey getiriyorsanız, bunun evvela uygulayıcısı olan kimlerdir, lütfedip de bunlardan bir görüş alın, bir istişarede bulunun. Kanun çıkarmak önemli değil; kanunu uygulayabilmek önemlidir. Siz, bu kanunun hangi maddesini, nerede uygulayacaksınız? Ben hükümete soruyorum, biliyor mu acaba? Birden ziyade idam cezası verildiği ahvalde, ortaya çıkan yıl sorununun nasıl çözüleceğini acaba biliyorlar mı? Kimse bilmiyor. Neden; çünkü, bu memlekette uygulayıcıya itibar etmezseniz, sonuçta, öyle acayip bir tavır ve durum içerisinde kalırsınız ki, yargı, bunun hesabını sizden sorar.

Değerli arkadaşlarım, bir yanlış var. Geçen defa af kapsamı içerisinde olan bazı maddeler, bu defa çıkarılmıştır. Sayın Bakanı, ben, burada dikkatle dinledim ve aklıma başka bir fikir geldi. Örnek veriyorum; Türk Ceza Kanununun 240 ncı maddesi, geçen defa vardı, bu defa yok. Geçen defa var da doğruysa, bu defa niye yok, niye yanlış? Geçen defa yanlışsa, niye bu yanlışı yaptınız? Eğer, bu kanun, Cumhurbaşkanından geri dönmeseydi, uygulamaya girmeyecek miydi? Yanlışı uygulamaya sokmayacak mıydınız? Eğer, o doğruysa, niye çıkardınız; o yanlışsa niye bu defa tersini yapıyorsunuz? Bu kadar tutarsızlık içerisinde, böyle acelecilikle bir şeylere varmanız mümkün olmaz.

Bakınız, kanun yapma tekniği vardır. Bu Meclis binlerce kanun yapmış Yüce Meclistir. Bir kanun nasıl yapılır; aceleye gelmeden, itinayla, özenle, titizlikle kelimeler, cümleler seçilir. Şimdi, geçen defaki kanuna bakıyorsunuz; en azından lütfetmişlerdi, bir kanunda bulunması lazım gelen kanun numaralarını sayma gereğini hissetmişlerdi; 5816, 6136, 6831, 2863 gibi numara sayıyorlardı. Bir de lütfedip, bugünkü metne bir bakar mısınız; sadece kanunun adı var. O da doğru mu, eğri mi, nereden bulacaksınız, nereden arayacaksınız? Değerli arkadaşlarım, bu, aceleciliğin en güzel örneği değil mi? Yani, şimdi bakacaksınız, kanunun adı var, numarası yok. Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanunun 26 ila 30, 33 ve 36 ncı maddeleri... Niye 1918 sayılı Kanun deme gereğini hissetmiyorsunuz? Bu tembelliktense, felaket; bilmemekten kaynaklanıyorsa, o zaman siz burada durmayın; bilmeyen gider, bilenler gelir. (DYP sıralarından alkışlar)

NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale)- Öğrenecekler... Öğrenecekler...

TURHAN GÜVEN (Devamla)- Bunun aslını esasını bilenler yapar değerli arkadaşlar. Olmaz böyle bir şey. Bu, olsa olsa, tipik bir lâkaydî örneğidir. Devletin, hükümetin getirdiği tasarılar, ciddiyet ister.

Bir başka olay. Burada, benim değerli bir kardeşime -şu anda hatırlamıyorum, ama- Sayın Bakan cevap verirken 138 inci maddeden bahsettiler; dediler ki: “Hiç kimse, Anayasa Mahkemesine, yani mahkemelere emir ve talimat veremez, genelge yayımlayamaz” Çok doğru, elhak. Peki, Anayasanın 140 ıncı maddesi ne diyor Sayın Bakanım; hâkimler azlolunamaz diyor. Siz kanun hükmünde kararnameye imza atmış bakansınız; siz hâkimleri azletmiyor musunuz; iki müfettiş raporuyla hâkimi işten çıkarmayacak mısınız?!. (DYP sıralarından alkışlar) Hani Anayasanın bu maddesi, hani 140, hani 141?!. Ve Plan ve Bütçe Komisyonunda bu madde tekrar geldi girdi. Şimdi, siz, hem bir taraftan, mahkemelere talimat verilemeyeceği noktasında bir fikir serdedeceksiniz -ki, doğrudur- ama, öbür taraftan da, hâkimleri, yargı bağımsızlığını zaafa uğratacak, felç edecek bir şeye de rahatlıkla imza atabiliyorsunuz. Bundan sonra böyle yapılmasında uygunluk yoktur değerli arkadaşlarım.

Şimdi, zaten bu kanun hiç kimsenin malı değil; ama, bugün değerli bir arkadaşımı dinlemek imkânı hâsıl oldu; bu eserin kime ait olduğu, müellifinin kim olduğu anlaşıldı. Bakın değerli arkadaşlarım, çok önemli kanunlar çıkarıldığı zaman, müelliflerinin adlarıyla, hazırlayanların adlarıyla anılır; o zaman, gelin, şu kanunun başlığını da değiştiriverin de, daha uygun bir isim bulalım buna. (DYP sıralarından "Söyle... Söyle..." sesleri, alkışlar) Çünkü, bu kanun, ne için çıkarıldığı ve hangi amaca matuf olduğu bilinmeyen bir kanun hüviyetindedir.

Şimdi Sayın Bakan bir nebze ifade buyurdular; yani, işkence yapan insanlar, insanlık suçu işliyordur; doğrudur; ama, Türk Ceza Kanununda "işkence" lafını duyduğunuz zaman ürperiyor musunuz? Ürpermemiz lazım; doğru, insanlık suçu. Peki, Türk Ceza Kanununda "işkence" kelimesinin geçtiği yerlerde "siz, niye onu affın içine sokuyorsunuz" diye sormazlar mı adama?! Hem ürperti geçireceksiniz hem de böyle bir kelimenin geçtiği 450 nci maddenin üçüncü fıkrasını affın içine sokacaksınız, onun idamından vazgeçeceksiniz. Değerli arkadaşlar, böyle bir şey olmaz. Bir kanun, 1 inci maddesinden sonuna kadar değişiklik getiriyorsa, zaman zaman af, zaman zaman şartlı tahliye, zaman zaman erteleme getiriyorsa, bir bütünlük arz eder. Bu bütünlüğün olmadığı zaman da, sizin insaf ölçüleriniz içinde af olur, sizin anlayışınız içinde af olur; o da objektif kıstaslardan âri bir af olur. Eğer, bir af, objektif, umumî kıstasları taşımıyorsa, onun adına, af denilemez, şartlı tahliye de denilemez.

Şimdi bakınız, özellikle hükümet, tabiî, af kanunundan kaçıyor; ama, Anayasa Mahkemesinin 3713 sayılı Kanunla ilgili olarak, özellikle İnfaz Kanunu hükmü babında bakın neler diyor: "Cezanın infazı, suçlunun topluma uyum sağlamasını ve topluma yeniden kazandırılmasını amaçlar. Bu amacın gerçekleştirilmesi, suça bağlı kalmadan ayrı bir programın uygulanmasını gerektirir. Tüm çabalar, suçlunun uyumsuzluğuna neden olan psikolojik, çevresel, sosyal ve kişisel etkenlerin belli bir infaz programı içerisinde giderilerek suça yeniden yönelmesini önlemektir. Bu program, suça göre değil, suçlunun infaz süresi içerisinde gösterdiği davranışlarına ve gözlenen iyi durumuna göre düzenlenecektir. Bu da, infazın, mahkûmların işledikleri suçlara göre bir ayırıma gidilmeden aynı esaslara ve belli bir programa göre yapılmasını ve sonuçlarının gözlenmesini gerektirir. Aynı miktar cezayı alan iki hükümlüden birinin, sırf suçunun türü nedeniyle -dikkat buyurun- daha uzun bir süre ceza çektikten sonra şartla salıverilmesi, cezaların farklı çektirilmesi sonucunu doğurur ki, bu, iki mahkûm arasında eşitsizliğe neden olur." Yani, Sayın Bakan "talimat vermeyin" falan filan diyor; ama, Anayasa Mahkemesinin, elimizde, 3713 ile ilgili bir yığın kararı, 1803 ile ilgili 4 kararı var. Yani, görünen köye kılavuz istemez değerli arkadaşlarım. Hiç kimseye emir ve talimat verme durumunda zaten değiliz; biz, Anayasa Mahkemesinin varlığına inanan, ona saygılı bir kurumuz, bir partiyiz. (DYPsıralarından alkışlar) Bu itibarla, kimseye talimat vermiyoruz; ama, Anayasa Mahkemesinin de ne yapacağı şimdiden bellidir; perşembenin geleceği çarşambadan bellidir değerli arkadaşlarım. Onun için, zaten -televizyonlarda izlediniz- “bu nasıl olsa iptal görür” diyen de ben değilim, ben demedim bunu; konuşma arasında, nasıl olsa iptal görür” diyen de ben değilim değerli arkadaşlarım.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Kim söyledi sayın başkan, kim söyledi?

NECMİ HOŞVER (Bolu) - Sayın konuşmacı, bilmeceli konuşma; söyle, biz de bilelim.

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, içinize sinmeye sinmeye bir af kanunu çıkarıyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Güven, mikrofonunuzu açıyorum efendim; lütfen, tamamlayın.

Buyurun.

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Sayın Başkan, tabiî, çok uzun bir maddeyi, bu kadar kısa süre içerisinde anlatmak mümkün değil; ama, bir iki örnekle, müsaade ederseniz bağlayayım.

Bakın, idam cezasını Millet Meclisi onaylamadı. Ne gelir önünüze; Türk Ceza Kanununun 17 nci maddesi gelir, 647 sayılı Kanunun 19 uncu maddesi gelir. İdam cezası 40 yıl ağır cezaya çevrilir mi; çevrilir. 30 yıl cezavinde kalma şartı var mıdır, idamda; vardır. 30 yıl ceza çektikten sonra salıverilir mi; salıverilir. Peki, infaz hükümleri getirdiniz, tamam -öyle diyorsunuz- siz “infaz hükümleri uygulanır” diyorsunuz- bu kişi ikiden fazla idam cezasına çarptırılmışsa ne getireceksiniz? Daha önemlisi, daha evvel bir şartlı tahliye veya af yasasından yararlanmışsa... Değerli arkadaşlarım, çok önerge verdiniz, niye geri çektiniz?! Hakkınızı neden aramıyorsunuz canım?! Arayın... Arayın hakkınızı... “Eğer, bir kişi birden ziyade cezaya çarptırılmış, bir de şartlı tahliye veya affa girmişse yararlanmaz” hükmü var burada; siz buna ne diyorsunuz?! İçinize sindirebiliyor musunuz bu maddeyi?! (DSP sıralarından "Sindiriyoruz" sesleri) Sindirebiliyorsanız, sindirin o zaman...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Güven, mikrofonu açıyorum efendim; lütfen, tamamlayın.

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Saygılar sunuyorum efendim; daha sonraki konuşmalarda ifade etmeye çalışırız. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Madde üzerinde, şahısları adına, Sayın Bülent Arınç; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; tekrar saygıyla selamlıyorum hepinizi.

Biraz evvel tasarının tümü üzerindeki konuşmalar sırasında görüşlerimi ifade etmiştim. Şüphesiz bu konu üzerinde söylenecek çok şey var; ama, sadece bir iki meseleyi bütün arkadaşlarımın dikkatlerine sunmak, onların da hassasiyet gösterdiği bu konular üzerinde dikkatlerini çekmek arzu etmiştim; yanlış anlamalar olmasın. O bakımdan, bu vesileyle tekrar sözlerimi şöyle toparlamak istiyorum.

Sayın Başbakana da değerli hanımefendiye de elbette saygımız var ve bu saygımızda bugüne kadar da kusurda bulunmadık; ancak, bugün çıkarılmak istenen tasarı, milletin meselesidir; sadece bundan istifade edecek olan içerideki mahkûmların veya tutukluların değil, onların yakınlarının değil, hepimizin meselesidir; sokağa çıkan, bu ülkede yaşayan, huzur ve saadet içerisinde yaşamak isteyen herkesin meselesidir. Kanunu bu anlayış içerisinde buradan çıkarmamız lazım. Biz muhalefet partisi olarak olumlu katkılarda bulunmayı arzu ettik: yanlış bulduklarımızı değiştirmek isti-yoruz, doğru bulduklarımızı desteklemek istiyoruz. Bu sebeple, ben konuşmalarımı bu çerçeve içerisinde ortaya koymak arzusundayım.

Bakınız, çok uzun sayılan bu madde içerisinde, gerçekten kamu vicdanının kabul etmeyeceği pek çok suçlar kapsam içerisine alınmış, bir kısmı ise dışarı çıkarılmıştır. Geçen yıl çıkarılan Bazı Suç ve Cezaların Affı Hakkındaki Kanuna baktığımızda, o gün kapsam dışında tutulan pek çok fiilin bugün şartlı tahliyeden istifade ettirildiğinin, tam aksinin de olduğunu görüyoruz. Eğer geçen sene doğru yapılmışsa, bu sene niye böyle farklılıklar görülmüştür; bunların izah edilmesi gerekir.

Sayın Bakan tümü üzerindeki görüşmeler sırasında konuşmalara cevap verirken şu cümleyi sarf etti: "Fazilet Partisi, Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesini bu af kapsamı içerisine koymak için özel bir çaba sarf ediyor" dedi. Bu söz yanlış bir sözdür. Her ne kadar 240 ıncı maddenin bu kapsam içerisinde olmasını arzu ediyorsak da, bu, bizimle, bizim toplumumuzla ilgili bir mesele değil, hukukun bir gereğidir. Geçtiğimiz yıl çıkarılan af kanunu içerisinde, hem görevi ihmal hem de kötüye kullanma, kapsam içerisindeydi; çünkü, bu iki maddenin birbiri arasında çok ince bir zar kadar fark vardır. Bazen ihmal olarak nitelendirilen vasıf, sonunda, görevi kötüye kullanmaya gidebilir. Bütün memurların, bürokratların, zaman zaman belediye başkanlarının, görevlerini ifa ederken, bu tür suçlamalara muhatap olmaları mümkündür; onların, hiç olmazsa, böyle kapsamlı bir indirim ve erteleme içerisine alınmalarında sosyal bir zaruret görmüştük. Bu bakımdan, 240 ıncı maddenin üzerinde durdum.

Yine, 243 üncü madde -ki, bugün işkence suçu olarak tavsif ediliyor- bunu savunmak veya alkışlamak adına değil, burada gösterilen hassasiyetin, asıl hassasiyet gösterilmesi gereken daha ağır yerlerde niçin ortaya konulmadığını sormak için cümlelerimi ifade etmiştim.

Değerli arkadaşlarım, o yüzden, bakınız, 240 ıncı maddenin buradan çıkarılmasını sağlamalıyız ve bunun yerine, mesela 449, 450 gibi, yani usul ve fürua karşı işlenen cinayetler ile canavarca his saikiyle işlenen cinayetleri bu kapsam içerisine koymalıyız.

Yine, silahlı gasptan başlayan 496 ve devamı maddeleri bunun içerisinde değerlendirmeliyiz.

Fuhşa teşvik, kadın alıp satmak gibi suçları, kapsam dışına mutlaka  çıkarmalıyız ve biraz sonra önergelerimizde göreceğimiz gibi, hepimiz, vicdanen, ahlaken ve mantıken af içerisinde olması veya dışında olması gereken konularda, kesenkes bir sabit fikirle değil, uzlaşarak ve tartışarak en doğruyu bulma gayreti içerisinde olmalıyız.

1 inci maddenin 6 ncı bendinde, daha önce şartla salıverilme hükümlerinden yararlanan kişilerin, bu sefer, bundan, indirimden istifade etmeyecekleri ve daha önce çıkarılan bir aftan yararlananların yine bundan yararlanmayacakları söyleniyor.

Ceza hukukunda en uzun dava ve ceza zamanaşımı, hemen hemen yirmi yıldır. Halbuki bundan önce çıkarılan aftan bu yana yirmialtı yıl geçti. 1974'ten bu yana herhangi bir şekilde suç işlemiş kimsenin böyle bir indirimden istifade etmemesi veya ertelemeye girmemesi, ceza adaleti prensiplerine de uygun değildir. Kaldı ki, 17 nci maddenin tadili, hem hükümet tasarısı olarak geçmişte gelmişti hem de bugün yeni Türk Ceza Kanunu taslağı içerisinde de değiştirilmek isteni-yor. Burada da bir haksızlık var; yıllarca cezasını çekip de, bir  fiilden dolayı yeniden mahkûm  olan insanların geriye kalan şartla tahliye süresinin tekrar çektirilmesi, hakikaten...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Arınç, açıyorum mikrofonunuzu lütfen tamamlayın efendim.

Buyurun.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

...vicdanları yaralamaktadır. Bu sadece Eşber Yağmurdereli'nin maddesi olarak da bilinmemelidir. Aldığımız mektuplar, duyumlar ve haberler, yine 17 nci madde dolayısıyla yüzlerce insanın mağdur olacağını göstermektedir. Burada bütün amacımız, bu konulardaki kamu sesini dinlemek ve bu vicdanlara tercüman olmaktır. Yoksa, çıkaracağımız şeyin şu veya bu kişileri memnun etmesiyle, Parlamento, görevini yapmış sayılamaz.

Diğer konulara vaktim müsaade etmiyor, Sayın Başkanın müsamahasıyla; ama, lütfen değişiklik önergeleri üzerindeki görüşlerimizi sağduyuyla dinleyip takip edelim ve hep beraber bu kanunun mükemmel olarak çıkması için gayret sarf edelim.

Hepinizin ilgisini istirham ediyor, saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arınç.

Efendim, şahsı adına ikinci söz, kura çekimi sonucunda Sayın Zeki Ertugay'a çıkmıştı...

Kim konuşacak efendim?..

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın İlyas Yılmazyıldız...

BAŞKAN - Yerine Sayın İlyas Yılmazyıldız konuşacak.

Buyurun Sayın Yılmazyıldız. (DYP sıralarından alkışlar)

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun Tasarısı hakkında kişisel söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, bu tasarı hakkında şu ana kadar değişik partilere mensup hatipler konuştular. Bir şey çok net ve  açık ortaya çıkıyor ki, Sayın Başbakanın, ilgili bakanların, genel başkan yardımcılarının beyanlarından çok net ve açık bir şekilde ortaya çıkıyor ki, bu tasarıyı adaletin hangi terazisine vurursanız vurun, adaletsiz bir kanun tasarısıdır. Bu kanun tasarısının sahibi yoktur. Bu kanun tasarısı, sadece ve sadece, ortaya atılan bir söz ortada kalmasın diye çıkarılmaya çalışılan bir kanun tasarısıdır.

Gerçi, bu hükümetin çıkardığı kanunların hangisi doğru dürüst çıktı ki?!. Bir vergi kanunu, üç defa değiştirildi; bankalar kanunu, iki defa değiştirildi; tahkim yasası öyle; en son, üç kamu bankasının özelleştirilmesine yol açacak kanuna baktığımızda, o bile, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından, Anayasaya aykırı olduğu için, şartlı olarak imzalandı.

Şimdi, bu kanun tasarısına baktığımız zaman da, konuşan hatipler defalarca uyarıyor; diyorlar ki: “Bu kanunu, Anayasa Mahkemesi, eğer şunları da içine alacak şekilde bozarsa, ne yapacaksınız?!" Sayın Bakanın öyle ummamaktan başka bir tedbiri yok.

Efendim, Anayasa Mahkemesi hukuka göre karar verir; ama, yorumu daha vahim; diyor ki: "Anayasa Mahkemesi, zaman  içinde yorumlarını değiştirebilir."  Peki, Anayasa Mahkemesi, zaman içinde yorumlarını değiştirip, 30 000 kişinin katili, bölücübaşını da "affettim" derse, ne yapacaksınız?!

HASAN GÜLAY (Manisa) - Yok öyle bir şey.

İLYAS YILMAZYILDIZ(Devamla) - "Biz affetmedik de bunu Anayasa Mahkemesi affetti" diye bu suçu, sorumluluğu üzerinizden atmaya mı çalışacaksınız?!

HASAN GÜLAY (Manisa) - Hayal kurma... Hayal kurma...

BAŞKAN - Lütfen müdahale etmeyin.

İLYAS YILMAZYILDIZ  (Devamla)- Değerli arkadaşlarım, bakınız, şu kadarını söyleyeyim. Sorumluluğunuzu taşıyamayacağınız konuları başka birilerinin üzerine atmaya gerek yok; bu, sizi sorumluluktan kurtarmaz. Ben, şahıs olarak ve Doğru Yol Partisi olarak, bu kanuna tümüyle karşı olduğumuzu, reddettiğimizi  bildirmek istiyorum; niye:

Sayın Boray Uras Ankara'ya kadar yürüdü; iki evladını trafik kazasında kaybetti. Yine, Meclis, trafikle ilgili araştırma komisyonu kurdu, komisyon böyle kalın bir rapor hazırladı ve "2001 yılını da bu konuda yıl ilan edin" dedi. Burada önlemleri okuyorum; hiçbirinde, trafik cezalarından dolayı “sarhoş bir şoförün çarptığı otobüste ölen 26 kişinin suçlusunu affedin" demiyor, tam aksine, "bunun cezasını artırın” diyor. Ama, gelin görün ki, zaten bir yıl bile yatmayacak, altı ay bile yatmayacak bu insanları -çoğu zaman para cezasına çevrilir- bunu bile affediyorsunuz.

Yine bakıyoruz, bu hükümetin uyguladığı ekonomik önlemlerden dolayı kepenk kapatmak zorunda kalmış, kredi borcunu ödeyememiş, kredinin faizlerini ödeyememiş, vergi borcunu ödeyememiş, vergi faizlerini ödeyememiş olanların, hatta SSK primlerini ödemediği için yine bu hükümetin bakanı tarafından haciz getirilmiş belediyelerimizin bu borçları bu af kapsamında değil. Gelin, bunları affedin, eğer affedecekseniz... Bunlar, ekonomik yönden, kendiliğinden bu duruma düşmediler ki. Bunlar, sizin uyguladığınız kötü, bozuk ekonomiden dolayı bu duruma düştüler. İşte, bu konularda verilen önergelerimiz var; çiftçilerin, esnaf ve sanatkârların faizleriyle birlikte kredi borçlarının, belediyelerin prim ve vergi borçlarının affedilmesiyle ilgili; gelin, bunu kabul edelim. Trafik suçları da, yine 1 inci maddedeki kapsama dahil edilmeyen suçlar içine alınsın, hiç olmazsa. Bakınız, sadece beş yılda 30 000 vatandaşımız ölmüş, her yıl katrilyonlarca lira zarar ve onbinlerce vatandaşımız yaralanıyor; şu anda her şeyden önemli. Gelin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Evet, Sayın Yılmazyıldız, mikrofonunuzu açıyorum; lütfen tamamlayın efendim.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, gönül bir şeyi arzu ederdi; herkesin içine sinen bir yasa çıksın. Bakıyorum, bir partinin genel başkan yardımcısı “bu benim içime sinmiyor” diyor. Sayın MHP'li milletvekili arkadaşlarımızın, maddelerine geçilmesi oylanırken, yüzde 90'ı burada yoktu; anlaşılıyor ki, içlerine sinmiyor. Bakıyoruz, DSP'de de yine içine sinmeyenler var. Sayın Bakan da diyor ki “affı ben mi istedim; getirdiler, kucağımda buldum”. Böyle yasa çıkar mı arkadaşlar?! Bu, açıktan açığa, bu millete saygısızlıktır, bu milletin taleplerini dikkate almamaktır.

Dün akşam, keşke televizyondaki programları izleseydiniz; yüreği yanık insanlar... İyilik olsun diye arabasına iki kişiyi almış, işkenceyle öldürülmüş; böyle bir katili serbest bırakıyorsunuz; ne hakla?!Buna hiç hakkınız yok!

Değerli arkadaşlarım, bu yasaya karşı olduğumuzu ifade eder, hepinize saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yılmazyıldız.

Sayın Yıldırım, buyurun efendim, sorunuzu yöneltebilirsiniz Sayın Bakana.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan, delaletinizle, aşağıdaki sorularımı Sayın Bakandan sormak istiyorum.

Halkın çoğunluğunun istemediği, ülke şartlarının müsait olmadığı affı, sadece ceza bakımından mı çıkarıyorsunuz; yoksa, hayat pahalılığı ve ekonomik sıkıntı çeken, yok olma noktasına gelen çiftçi, esnaf ve sanayici için af düşünüyor musunuz? Bu duruma göre sorularıma geçiyorum:

1. Esnaf ve çiftçinin yatıramadığı sigorta, Bağ-Kur primleriyle, cezaların affını düşünüyor musunuz?

2. Yine, çiftçi, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasına ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarını ödeyememiştir; bu nedenle, anaborç dışındaki faizleri affetmeyi düşünüyor musunuz?

3. Devlete vergisini veren esnafı, sanayiciyi, ekonomik durumu nedeniyle vergisini ödeyemeyen esnafı kurtarmak için asıl borçları ödemek şartıyla, gecikme zamları ile vergi cezalarını affetmeyi düşünüyor musunuz?

4. Belediyeler, borçlu olmaları nedeniyle, hizmet yapamadıkları gibi, hacze muhatap olmaktadırlar. Bu sebeple, kamuya olan borçları ve gecikme faizleri nedeniyle zorluk içerisindedirler. Bu duruma göre, Sosyal Sigortalar Kurumu, Emekli Sandığı, TEDAŞ ve İller Bankasına olan borçlarını affetmeyi düşünüyor musunuz?

Saygılarımla efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Buyurun Sayın Bakan, cevaplayabilirsiniz soruları efendim.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarı, sadece işlenmiş olan suçlar dolayısıyla bir şartla salıverilme ve erteleme uygulaması getirmektedir. Sayın milletvekilimizin sorduğu konular, suç konusu olan hususlar değildir.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Ilıcak, buyurun efendim, sorunuzu yöneltebilirsiniz.

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakana şu soruları sormak istiyorum:

564 sıra sayılı kanun tasarısının, bir ihtisas kuruluşu olan Adalet Komisyonunda serbestçe müzakere edilip oylandığı, vicdanlar üzerinde bir baskı olmadığı kanaatinde misiniz? Adalet Komisyonunun kabul ettiği metin sütununa baktığımızda "1 inci madde aynen kabul edilmiştir, 2 nci madde aynen kabul edilmiştir, 3 üncü madde aynen kabul edilmiştir, 4 üncü madde aynen kabul edilmiştir" denilmektedir. Hiçbir önerge kabul edilmemiştir. Acaba, sizce, vicdanlar üzerinde baskı olmasaydı, DSP Grubu, Eşber Yağmurdereli, MHP Grubu ise, Haluk Kırcı'nın uğradığı adaletsizliği gidermeyecek miydi?

İkinci sorum, yine size Sayın Bakanım: Eşber Yağmurdereli'nin uğradığı mağduriyeti gidermek için, geçtiğimiz yasama döneminde Türk Ceza Kanununun 17 nci maddesiyle ilgili bir değişiklik teklifini siz hazırlamamış mıydınız? O zaman, niçin, dün, Adalet Komisyonunda, sizin hazırladığınız teklif paralelindeki önergemize katılmadığınızı beyan ettiniz?

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan, Sayın Ilıcak'ın sorularını cevaplayabilirsiniz efendim.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Komisyonu, dün, 564 sıra sayılı tasarıyı görüşmüş ve yapılan oylama sonucunda, hükümetten gelen şekliyle kabul etmiştir. Vicdanlar üzerinde bir baskı olduğunu iddia edebilmek için, siz neye dayanıyorsunuz. Ben, böyle bir olasılık görmüyorum.

Eşber Yağmurdereli'nin de yararlanabileceği bir kanun tasarısını, geçen dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisine sunduğumuz doğrudur. O tasarı, şimdi bir milletvekilimiz tarafından yenilenmiş bulunmaktadır. Tasarının kabulü, Türkiye Büyük Millet Meclisinin takdirindedir.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çevik.

YAHYA ÇEVİK (Bitlis) - Sayın Başkan, görüşülmekte olan 564 sıra sayılı, 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun Tasarısıyla ilgili olarak aşağıdaki sorularımın Sayın Bakan tarafından cevaplandırılması hususunda delaletinizi arz ederim.

1. Suçun şahsiliği, hukukun en temel ilkelerinden biriyken, belli kesimlerin memnun olacağı, belli kesimlerin ise üzüleceği yapıda, sadece kişi ya da grupları esas alan bir şartla salıverme tasarısı, toplumsal huzura ne ölçüde zarar ya da yarar sağlar? Eşitlik ilkesini kasıtlı olarak tahrip eden bu uygulamadan ne bekliyorsunuz?

2. Ölmeyi ve öldürmeyi düşünür hale getirilen acılı baba Boray Uras gibi binlerce mağdur yakınının duygu ve düşünceleri, sizi, gerçekten doğru mu yapıyoruz diye bir kerecik olsun düşünmeye sevk etmedi mi? Yarın bu insanların, bu tasarının yasalaşması sonucu neden olabilecekleri muhtemel olayların sorumluluğunu üstleniyor musunuz? Acaba, ailenize -ki, en yakın kişi olan Rahşan Ecevit'e- karşı affettiğiniz suçlardan birisi işlenseydi, onu da affeder miydiniz?

3. Mağdur olan belli kesimlerin Bakanlığınız adına gönüllerini almayı veya hükümetinizce, mağdur olan kişilerden af dilemeyi düşünüyor musunuz?

Arz ederim, saygılarımla.

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Bakan.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hukuk normları, genel, soyut herkes için geçerli kurallardır. Burada, belli kişiler göz önünde bulundurularak kanun tasarısı hazırlanmamıştır.

Ayrıca, tasarımızda, cezaların şahsiliği ilkesiyle bağdaşmayan herhangi bir yön bulunmamaktadır.

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum.

Sayın Bedük, sorunuzu alabilirim; buyurun.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara)- Sayın Başkanım, delaletinizle, Sayın Bakanıma şu sorularımı arz ediyorum:

Sayın Bakanın ifade ettiği gibi, işkence bir insanlık suçudur. Türkiye'de ve şu Mecliste hiç kimsenin işkenceyi ve efrada suimuameleyi desteklemeyeceği muhakkaktır.

450 nci maddenin üçüncü fıkrasında, özellikle, canavarca bir his sevkiyle veya işkence veya azap vermek suretiyle bir insanı öldürmenin suç olduğunu biliyorum. 243 üncü maddenin af kapsamına alınmaması hususunda tavrını koyan Sayın Bakan, 450 nci maddenin üçüncü fıkrası için niye koymuyor? Aradaki fark, sadece, polisler midir, yoksa başka bir maksadı mı vardır; eşitlik ilkelerine uygun mudur?

İkinci sorum: Daha önce af kanunundan yararlanmış olan bir suçlu, davası derdest iken istifade etmiş; bu suretle, özellikle şu andaki 1 inci maddede ifadesini bulan daha “önce çıkan af kanunlarından yararlananlar, bu aftan istifade edemezler" şeklindeki ifadeye dayalı olarak, eğer derdest bir dava ise, hüküm yoksa, buna rağmen, bu af kanunundan yararlanmayacak mıdır; yoksa, hüküm verilmiş olanlar mı bu af kapsamı içerisine girmektedir veya dışına çıkarılmaktadır? Bunların açıklanmasını istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza Kanununun 450 nci maddesinin 3 üncü bendinde, canavarca bir his sevkiyle veya işkence ve tazib ile ika edilen adam öldürme fiilinin cezası idam olarak öngörülmüştür. Bu tasarıda, idam cezası için getirilen hüküm, sadece, idam cezasının infaz edilmeyeceği şeklindedir. Bu hüküm, yeni bir hüküm değildir. 1991 yılında çıkarılan Terörle Mücadele Kanununun geçici 1 inci maddesinde de benzeri bir hüküm yer almıştı; üstelik, o zaman, o durumda bulunanların 10 yıl ağır hapis cezalarını gördükten sonra, istekleri aranmaksızın, iyi hal göstermeksizin, şartla salıverilecekleri öngörülmüştü. Bu tasarıda ise, onların tabi oldukları kanun hükümlerinin uygulanacağı belirtilmektedir.

Ayrıca, bu hüküm, Türkiye'de 1984 yılından beri olan bir uygulamaya paralel bir düzenlemedir. 1984 yılından beri Türkiye'de herhangi bir idam cezası infaz edilmemektedir. Şu anda da, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonunda 67 idam cezası dosyası beklemektedir; ama, Türkiye Büyük Millet Meclisi, bunlardan hiçbiri hakkında infaz kararı vermemiştir, o yolda bir kanun çıkarmamıştır. Getirilen hüküm, sadece, idam cezasının infaz edilmemesi yönündedir; yoksa, başka bir indirim getirilmemiştir.

İşkence, günümüzün anlayışına göre insanlığa karşı en büyük suçtur. Nitekim, Türkiye Büyük Millet Meclisi de, geçen yıl, Türk Ceza Kanununun 243 üncü maddesini değiştirerek, işkenceye verilen cezayı 5 yıldan 8 yıla yükseltmişti. O nedenle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu iradesi de dikkate alındığında ve milletimizin işkenceyi hiçbir biçimde artık, ülkemizde bir uygulama olarak görmeme isteği de dikkate alınarak, işkencenin kesin olarak af kapsamı dışında bırakılması uygundur, yerindedir.

Tasarıda, hüküm giymiş olanların veya daha önce bir aftan yararlananların, bu şartlı salıve-rilmeden yararlanamayacakları hükme bağlanmıştır. Altıncı bentte, daha önce şartla salıverilme hükümlerinden yararlandığı halde, yeniden suç işleyerek hüküm giyenler ile daha önce çıkarılmış bir aftan yararlananların bu madde hükümlerinden yararlanamayacakları belirtilmiş bulunmaktadır. Daha önce çıkarılmış bir aftan yararlananların kapsam dışında kalabilmesi için, burada, bu düzenlemede, hükmün kesinleşmiş olması aranmamıştır; aftan yararlanmış olmak yeterli görülmüştür.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, müsaade ederseniz, bir cümle ilave edebilir miyim?..

BAŞKAN - Buyurun efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Daha evvelki af kanunundan yararlanmış olan kişi hakkında bir hüküm yok. Eğer, o, şartla salıverme veyahut da af kanunundan yararlanmamış olsaydı, mahkeme sırasında belki aklanacaktı, beraat edecekti; ama, beraat etmedi, af kanunundan yararlanmış oldu. Dolayısıyla, acaba, sizin adalet ilkeniz, buna uygun bir şekilde cevap vermeyi nasıl karşılayabiliyor veya nasıl cevap verebiliyorsunuz?

BAŞKAN - Peki Sayın Bedük, teşekkür ediyorum efendim.

Değerli milletvekilleri...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Bakan bu konuda cevap verecekti, müsaade ederseniz...

BAŞKAN - Efendim, soru cevap süremiz bitti, Sayın Bakan arzu ediyorsa, sorunuza yazılı olarak cevap verebilir.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Bu kadar katı olmayın efendim.

BAŞKAN - Sayın Konukoğlu, Sayın Geçer, Sayın Güven, Sayın Göksu, Sayın Yılmazyıldız, Sayın Çelen, Sayın Çiçek ve Sayın Aytekin'in sorularını, yine Yüce Heyetinizin almış olduğu karar gereği değerlendiremiyorum efendim.

Değerli milletvekilleri, madde üzerinde 4 adet önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, daha sonra da aykırılıklarına göre işleme alacağım.

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun efendim.

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Affedersiniz... Zannediyorum ki, bu madde üzerinde sadece 4 önergeyi işleme alacaksınız; öyle duymuştum.

BAŞKAN - Öyle yapacağım efendim.

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Bu, 87 nci maddeye aykırı. Eğer, bu tutumunuzda ısrar edecekseniz, 63 üncü maddeye göre, usul hakkında konuşmak istiyorum.

BAŞKAN - Efendim, bu konu -biliyorsunuz- Yüce Heyetimizde çok tartışıldı.

Ben, böyle bir tartışma açılacağını tahmin ettiğim için, Türk Hukuk Kurumunun bastırmış olduğu Türk Hukuk Lügatını getirttirdim. Şimdi, size buradan bir pasaj okuyacağım ve zannediyorum ki, siz de tatmin olacaksınız.

Ayrıca, Başkanlığın, bu konudaki uygulamaları da, bugüne kadar bu yönde olmuştur. Okuyorum efendim: "Maddeler, fıkra, cümle veya bentlerden mürekkeptir. Bir maddenin satırbaşı olarak başlayan kısımlarına "fıkra" ve bu kısımların nokta ile ayrılan parçalarına "cümle" denir. Bir fıkrada harf ve rakam ile ayrılmış kısımlara da "bent" denir."

Bu açık tarif karşısında arzunuzu yerine getiremiyorum. Bugüne kadarki uygulamalarımız da hep bu yönde oldu. Müsaade buyurursanız çalışmalarımıza devam edelim.

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, birkaç çümle ifade etmem lazım.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

BÜLENT ARINÇ (Manisa) -Şimdi, o okuduğunuz metne hayır diyemem; ama, Meclisin çalışmalarını İçtüzük yönlendiriyor. Bu 1 inci maddede, birbirinden farklı tam 11 tane düzenleme var; 11 maddeyi bir madde içerisine koymuşlar...

BAŞKAN - Efendim, bu açık tarif karşısında, bunları, sizin ifade etmiş olduğunuz şekilde değerlendiremiyorum.

BÜLENT ARINÇ (Manisa) -Sayın Başkanım, ben ifade ederim, 63 üncü maddeye girersiniz girmezsiniz, uygulamanız böyle olur olmaz; ama, tutanaklara geçmesi açısından...

BAŞKAN - Geçti efendim...

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - ... ben meramımı ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN - Peki, çok teşekkür ediyorum Sayın Arınç.

Efendim, tekraren ifade ediyorum, madde üzerinde 4 adet önerge vardır. Önergeleri, önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra da aykırılıklarına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum efendim:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 564 sıra sayılı Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin 5 inci bendinin son cümlesine aşağıdaki hükmün eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

 

Nevzat Ercan

Ali Rıza Gönül

 

Sakarya

Aydın

 

Turhan Güven

Ahmet İyimaya

 

İçel

Amasya

 

Sevgi Esen

Ali Naci Tuncer

 

Kayseri

Trabzon

 

İlyas Yılmazyıldız

Necati Yöndar

 

Balıkesir

Bingöl

"Çiftçilerin, esnaf ve sanatkârların faizleriyle birlikte kredi borçları, belediyelerin ise prim ve vergi borçlarının faizleri affedilmiştir."         

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarının 1 inci maddesinin birinci fıkrasının  5 inci bendinin (a) alt bendinde yer alan 219'dan sonra 230'un ilave edilmesini arz ve teklif ederim.

Saygılarımla.

                                   Uluç Gürkan

                                            Ankara

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

564 sıra sayılı tasarının 1 inci maddesinin 5 inci bendinin (a) fıkrasından TCK'nın 240 ıncı maddesinin çıkarılmasını ve fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Bülent Arınç

Cemil Çiçek

 

Manisa

Ankara

 

Abdullah Gül

Abdülkadir Aksu

 

Kayseri

İstanbul

 

Akif Gülle

Azmi Ateş

 

Amasya

İstanbul

 

Eyyüp Sanay

İsmail Kahraman

 

Ankara

İstanbul

 

Mehmet Ali Şahin

Salih Kapusuz

 

İstanbul

Kayseri

Teklif :

1 inci maddenin 5 inci bendinin (a) fıkrasından TCK'nın 240 ıncı maddesi çıkarılmıştır.

BAŞKAN - En son önerge aynı zamanda en aykırı önerge olduğu için, önce okutup, sonra işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 564 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesine 10 uncu bent olarak aşağıdaki hükmün eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

 

Nevzat Ercan

Ali Rıza Gönül

 

Sakarya

Aydın

 

Turhan Güven

Ahmet İyimaya

 

İçel

Amasya

"10. Her sanığın, bu kanundan yararlanmayı reddetme hakkı vardır. Ret, en geç, yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren onbeş gün içinde herhangi bir cumhuriyet savcılığına veya yargılama makamına başvuru suretiyle olur. Süresinde kullanılmayan ret hakkı düşer. Milletvekili ve bakan statüsünde bulunanlar, reddetme hakkını kullanmış sayılırlar."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Komisyonun ve hükümetin katılmamış olduğu önerge üzerinde konuşacak mısınız efendim?

TURHAN GÜVEN (İçel) - Evet...

BAŞKAN - Sayın Güven, siz mi konuşacaksınız?..

TURHAN GÜVEN (İçel) - Evet...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Güven.

Süreniz 5 dakika Sayın Güven.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, 1974 yılında çıkarılan 1803 sayılı Af Yasasında böyle bir hüküm vardı. Bu, kendinin suçlu olmadığına inanan kişinin, kendine olan güvenin bir sonucu olarak, hakkında devam eden dava üzerinde af isteminin reddi mahiyetindeydi; fakat, ne hikmetse, geçen defa da, bu defa da böyle bir husus gündeme gelmedi. Hatırlanacağı üzere, bundan evvelki kanun, 4453 sayılı Kanun görüşülürken, bendeniz, yine, huzurlarınızda, bunu gündeme getirmiş ve vatandaşın, bu hakkını kullanmasının uygun olacağını ifade etmiştim; çünkü, siz, bir kişiyi, peşinen suçlamış gibi bir durumda olursunuz... Halbuki, o kişi, kendinin suçlu olmadığı, mevcut iddiaların hiçbirinin gerekli ve yeterli olmadığı, delillerin olmadığı noktasındaki bir fikre sahipse, sonucunu alması, ama, sonucunda, eğer mahkûmiyete gidiyorsa, o zaman, bu hakkın kullanılıp kullanılmayacağı hususunu ona vermek lazımdır; bu birinci şey.

İkincisinde "bu reddetme hakkını kullanmış sayılırlar" demek suretiyle, gerek milletvekillerine gerek bakanlara bir itibar kazandırma amaçlanmıştır.

Bu nedenle, bu önergemizin kabulü hususunda oylarınıza ihtiyacımız vardır. Bu, evvela, kişinin kendine olan, delil yetersizliğinden olan saygısını kazandıracaktır ve kişi hakkındaki haksız suçlamaların da, sonuçlanması noktasına doğru götürecektir.

Teşekkür eder, saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, gerekçesi Yüce Heyetinize ifade edilmiş bulunan önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Müteakip önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 564 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin 5 inci bendinin son cümlesine aşağıdaki hükmün eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

                                  Nevzat Ercan

                                         (Sakarya)

                                  ve arkadaşları

Çiftçilerin, esnaf ve sanatkârların faizleriyle birlikte kredi borçları, belediyelerin ise prim ve vergi borçlarının faizleri affedilmiştir.

BAŞKAN - Önergeye Komisyon katılıyor mu efendim?..

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önerge üzerinde kim konuşacak efendim?

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Yöndar konuşacaklar.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Yöndar. (DYP sıralarından alkışlar)

NECATİ YÖNDAR (Bingöl) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 564 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin 5 inci fıkrasının son bendine bir fıkra eklemek istedik. Bu da, çiftçilerimizin, esnaf ve sanatkârların almış oldukları kredilerin faizleri, zor durumda bulunan belediyelerimizin prim ve vergi borçlarının affedilmesiyle ilgilidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; getirmiş olduğunuz bu tasarı adaletsizliklerle doludur. Toplumda suç işlemiş ve toplum vicdanının affedemediği suçluları bu tasarı af kapsamına almaktadır. Dolayısıyla, bu tasarı, genel olarak toplumda huzuru değil, huzursuzluğu getirmektedir. Af, sözde, kader mahkûmları için çıkacaktı; ama görüyoruz ki, ceza indirimi söz konusu olduğundan; bundan, vurguncular ve soyguncular yararlanabileceklerdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün gelir dağılımındaki adaletsizliği, yüksek faiz baskısını en çok çiftçilerin, esnaf ve sanatkârların hissettiği hepimiz tarafından kabul edilen bir gerçektir. Parti ayırımı olmaksızın, tüm partilerimizin programlarında çiftçilerle, esnaf ve sanatkârlarla ilgili önlemler sıralanmıştır, bu vatandaşlarımızın gelir dağılımından yeterli pay almalarına, enflasyon altında ezilmemelerine, yüksek faiz ödememelerine yönelik tedbirlere yer verilmiştir. Bu önerilerin kitap sayfalarında ve nutuklarda kalmaması için, siftah yapmadan dükkân kapatan esnaf ve geçim sıkıntısı çeken çiftçilerimiz için, ekonomik kriz nedeniyle borçlarını ödeyemeyen bu vatandaşlarımız için, böyle bir affı çok görmek, vicdanla bağdaşmaz. Bu açılardan, suçluların affedildiği, indirimlerden yararlandığı bu tasarıda, mağdurların da, sistemden kaynaklanan bu mağduriyetlerini gidermeyi çok görmeyiniz.

Gazetelerde hemen hemen her gün okuyoruz; seçimle gelmiş belediye başkanlarımız haciz kıskacı altında bunalmış durumdalar. Malumlarınız olduğu üzere, belediyeler birer hizmet kuruluşlarıdır. Bu kuruluşların, hangi partiden olursa olsun, vatandaşlara sağlıklı hizmet sunabilmesi için malî kaynağa ihtiyaçları vardır. Parası olmayan bir belediyenin hizmet üretme şansı, maalesef yoktur. Doğal olarak, belki akla şu gelebilir: Her belediye kendi kaynağını yaratsın. Değerli milletvekilleri, bir belediyenin, yasalara dayanmaksızın, kendi kendine kaynak yaratma olanağı yoktur. Kaynak, ancak kanunlarla yaratılır. Aslında, bu hükümetin öncelik vermesi gereken konuların başında, Belediye Gelirleri Kanunu olması gerekmez miydi?! Bu kanun çıkmadığı sürece, belediyelerin malî açıdan güçlenmeleri de imkânsızdır.

Şimdi diyoruz ki: Mademki bir af çıkaracağız, o halde, bu affın, kısmen de olsa, toplumun vicdanını tatmin etmesi için, geliniz belediyelerin SSK ve birikmiş vergi borçlarını da af kapsamına alalım. Böylece, belediyelerimiz haciz kıskacından kurtulur ve hizmet üretir hale gelmiş olurlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, bu afla belediyelerin durumunun düzelmeyeceğini biliyoruz; ancak, bu değişiklik önergesinin kabulüyle birlikte, belediyeler, kısmen de olsa, nefes almış olacaklardır. Bu konudaki kesin çözüm, Belediye Gelirleri Kanununun köklü bir değişikliğe tabi tutulmasıdır. Bu konudaki talepler yıllardır vardır; sayın belediye başkanlarımız, hemen hemen her ortamda dilediklerini yerine getirmek için bizlere başvuruyorlar. Ancak, maalesef, hükümet, hemen hemen her hayırlı konuya kulaklarını tıkadığı gibi bu konuya da  duyarsız kalmaya devam etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu değişiklik önergesi kabul edilmediği takdirde şöyle bir tablo ortaya çıkacaktır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NECATİ YÖNDAR (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Yöndar, çok teşekkür ediyorum.

Mikrofonunuzu açıyorum; lütfen, siz de teşekkür edin.

Buyurun.

NECATİ YÖNDAR (Devamla)  - Bir dakika efendim.

Bankaları kurtarmak için 16 milyar dolarlık bir yükü omuzlamaktan kaçınmamakta olan hükümetin belediyelerin çok daha küçük borçlarını af kapsamına almamakla kimden yana olduğu açıkça ortaya çıkacaktır. Biz, hükümete açıkça sesleniyoruz. Lütfen, tercihlerinizi halktan yana koyunuz. Halkın seçtiği belediye başkanının maaşına el koymak ya da haciz uygulamak size bir şey kazandırmaz. Bu işi yaparken, belediye başkanını değil, o beldede yaşayanları cezalandırmış olu-yorsunuz.

Az önce arz ettiğim çerçevede olay değerlendirildiğinde, belediyelerin birikmiş SSK primi ve vergi borçlarının af kapsamına alınması makul bir öneridir ve bu önerinin, Yüce Meclisin kabulüyle onaylanacağına inanıyoruz.

Sizlerden talebim şudur: Suçluların af edildiği ve cezaların indirildiği bir tasarıda, sistemden dolayı mağdur olan çiftçilerimizin, esnaf ve sanatkârlarımızın kredi borçlarını faizleriyle birlikte affedilerek, belediyelerin ise...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yöndar.

NECATİ YÖNDAR (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gerekçesi de açıklanmış olan önergeyi Yüce Heyetinizin oylarına sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Müteakip önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarının 1 inci maddesinin birinci fıkrasının 5 inci bendinin (a) alt bendinde yer alan 219'dan sonra 230'un ilave edilmesini arz ve teklif ederim.

Saygılarımla.

                                   Uluç Gürkan

                                            Ankara

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Komisyonun ve hükümetin katılmadığı önerge konusunda Sayın Gürkan konuşacaklar.

Buyurun.

H. ULUÇ GÜRKAN (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yolsuzluklar ve usul-süzlüklerin siyasî ve bürokratik ayakları, bir başka deyişle devletin yağmalanması, zarara uğratılmasının siyasî ve bürokratik ayakları, Türk Ceza Yasasının iki maddesiyle yargı sürecine sokulu-yor. Bunlardan bir tanesi Türk Ceza Yasasının 240 ıncı maddesi, bir tanesi de 230 uncu maddesi.

Haklı olarak, Türk Ceza Yasasının 240 ıncı maddesi; görevi ihmal veya suiistimal, af kapsamı dışına bırakılmış; ancak, çoğu kez bir arada yargılama yapılan, çoğu kez birbiri arasında geçiş yapılan ve bizim de, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, bakanlar hakkında Meclis soruşturmasına başvurduğumuz zaman bir arada kullandığımız Türk Ceza Yasasının 230 uncu maddesi; görevi ihmal, af kapsamı içine alınmış.

Bu noktada çok ciddî bir sorunla karşı karşıya kalabiliriz. 240 ıncı maddeden yapılan yargılamalarda da, eğer 230 uncu madde af kapsamı içinde kalırsa, otomatik olarak, yargıda, hemen her şey 230'a dönüp, af kapsamı içinde değerlendirilebilecek. Bu eşit olmayacak, adil olmayacak.

Tipik bir örnek vereyim. Şu an, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul salonunun yol-suzluk ve usulsüzlük iddialarıyla ilgili olarak bir yargılama sürüyor. Son bilirkişi raporuna göre sorumlu sayılan sanık konumundaki siyasiler 230 uncu madde kapsamındalar, onların emrindeki görevliler 240 ıncı madde kapsamındalar. Bu tür çelişkilere, bir af yasasıyla yol açmamamız gerektiğini düşünüyorum. Hükümetin yarattığı yolsuzluklarda, kimsenin yanına yaptıklarının kâr kalmayacağı umudunun devam edebilmesi için, eşitliği ve adilliği sağlayabilmek için, yolsuzlukların gerçekten cezalandırılma umudunu sürdürebilmemiz için, bu önergenin desteklenmesini sizlerden diliyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gürkan.

Efendim, Sayın Gürkan'ın gerekçesini ifade etmiş olduğu önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... (FP ve DYP sıralarından "sayın, sayın..." sesleri) Önerge kabul edilmemiştir efendim. (DYP ve FPsıralarından gürültüler)

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, sayılmadı...

BAŞKAN - Efendim, ben saydım.

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Nasıl saydınız Sayın Başkan?!.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Kompütür hızıyla sayıyorsunuz; bravo vallahi!..

BAŞKAN - Son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

564 sıra sayılı tasarının 1 inci maddesinin 5 inci bendinin (a) fıkrasından TCK'nın 240 ıncı maddesinin çıkarılmasını ve fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz:

Teklif  :

1 inci maddenin 5 inci bendinin (a) fıkrasından TCK'nın 240 ıncı maddesi çıkarılmıştır.

                                   Bülent Arınç

                                         (Manisa)

                                  ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Komisyonun ve hükümetin katılmamış olduğu önerge üzerinde Sayın Şahin; buyurun.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; yapacağım değerlendirme, tamamen hukukî çerçevede yapılacak olan bir değerlendirmedir.

Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesi, şartla salıvermenin istisnaları arasında yer almaktadır. Biliyorsunuz; ama, bir kez daha, bu yasanın birinci cümlesini okumak istiyorum: "Yasada yazılı hallerden başka hangi nedenle olursa olsun görevini kötüye kullanan memur, derecesine göre, bir yıldan üç yıla kadar hapsolunur." İçinizde hukukçu arkadaşlarımız var. "Yasada yazılı hallerden başka" tabirinin, Türk Ceza Kanununun 1 inci maddesiyle çelişip çelişmediğini takdirlerinize sunuyorum. O ne; kanunun sarih olarak suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez. Madde diyor ki, yasada yazılı hallerden başka bir sebeple bu maddeden dolayı ceza verilir. Anayasanın 38 inci maddesinin birinci fıkrasını hatırlıyorsunuz: "Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz."

Bir hukukçu olarak, 240 ıncı maddenin, hem Ceza Kanununun 1 inci maddesiyle hem Anayasanın 38 inci maddesiyle çeliştiği görüşündeyim. Burada, kanunda açıkça sayılmamış haller için memurlara ceza verilmektedir. Devlet memurları suç işleyebilir arkadaşlar. Hangi suçları işleyebilir; zimmet suçunu işleyebilir. Zimmet suçunu işleyen, devlet alım ve satımlarından menfaat sağlayan bir memur için 240 ıncı madde uygulanmıyor ki, 202 nci madde uygulanıyor, 6 ilâ 12 yıl cezası var. Bunu uygulasanız, 1 yıl cezası var. Bir devlet memuru, irtikap suçunu da işleyebilir; bu maddeyi uygulayamazsınız, zaten uygulanmıyor. Hangi madde uygulanıyor; Türk Ceza Kanunun 209 uncu maddesi uygulanıyor, taban cezası 6 yıldır. Rüşvet de almış olabilir bir devlet memuru; 240 uygulanmıyor hakkında, 211 inci madde uygulanıyor, 4 ilâ 10 yıl arasında ağır hapis istemiyle yargılanır. Memuriyet ve mevki nüfuzunu da suiistimal edebilir bir devlet memuru; 240 uygulanmıyor, bunun için de 228 inci madde uygulanıyor, 3 yıla kadar hapistir. Evrakta sahtekârlık yapabilir bir memur; onun için de 240 uygulanmaz, 339 uygulanır, 10 yıla kadar hapis cezası vardır.

Şimdi, biraz önce, 240 ıncı maddenin şu tanzim tarzının, Anayasaya ve Türk Ceza Yasasının 1 inci maddesine aykırı olduğunu ifade ettim. Maalesef, uygulamada da, özellikle devlet memurlarıyla ilgili müfettiş raporlarında, âdeta, memurlar için yeni suçlar arayan bir mekanizmaya dönüşmüştür.

Şimdi, bakın, elimde bir mahkeme kararı var. Bir belediye başkanı, imar planlarında okul için ayrılmış yerin dar olması sebebiyle, yolun bir kısmını da okul arsasına katmış, imar planlarında değişiklik yapmış. Okul bitmiş, 1 000'e yakın öğrenci içinde okuyor; ama, belediye başkanı bu sebep-le 240'tan hüküm giymiş; işte karar...

Ankara'da bir belediye başkanı... Mülkiye başmüfettişi diyor ki: "Şu seyyar satıcıları sokaktan kaldıracaksınız." Kaldırıyor; ama, bir süre sonra tekrar geliyorlar. Şimdi, bu belediye başkanının hakkında 240'tan dolayı soruşturma var.

Bir belde belediye başkanı... Bir belde sakini doğum yapmak üzere, doğum sancıları içerisinde. Ambulans yok; makam arabasına alarak hastaneye götürüyor. Bu belediye başkanı hakkında şimdi 240'tan soruşturma açılıyor.

Değerli arkadaşlarım, 240 ıncı madde, Anayasaya aykırılık açısından belki bir mahkeme kanalıyla Anayasa Mahkemesine götürülebilir; ama, şu anda yürürlükte olan bir maddedir. Devlet memurları suç işlerlerse, hiç şüphesiz ki, cezasız kalmamalılar; ama, bunlarla ilgili, biraz önce saydım, onların bu suçlarını cezalandıracak Türk Ceza Kanununda maddeler vardır. 240 ıncı maddenin şu haliyle uygulaması birtakım haksızlıklara neden olmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Şahin, mikrofonu açıyorum efendim; buyurun.

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - O bakımdan, mutlaka, şu safhada, 240 ıncı maddenin şartla salıvermeden yararlandırılacak hale getirilmesinin elzem olduğu kanaatindeyim. Bu önergeyi bunun için verdik. Desteklerinizi esirgemeyeceğiniz kanaatiyle hepinize şimdiden teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, gerekçesini dinlemiş olduğunuz önergeyi oylarınıza sunuyorum.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, efendim, oylamada tereddütler oluyor. İzin verirseniz -uzun zaman da almıyor- cihazla yaparsak...

BAŞKAN - Eğer, tereddüt edersem yaparım efendim; endişe buyurmayın.

Önergeyi kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Efendim, bir kere daha ifade etmekte zaruret hissediyorum. Sayın Bakanın düzenlenmesini ifade etmiş olduğu sekizinci kısmı "Tevkifevlerinin Yönetimine ve Cezaların İnfazına" ilavesinden sonra... Madde bu şekilde düzenlenmiş oluyor; bir redaksiyon yapmıştık; onu da bilgilerinize sunayım.

Şimdi, maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir...

2 nci maddeyi okutuyorum...

NECMİ HOŞVER (Bolu) - Daha bizimkiler ellerini kaldırmadan Sayın Başkan... Böyle bir şey minibüste cemiyet seçimlerine benziyor... Hayret bir şey!

BAŞKAN - Buyurun efendim, siz, 2 nci maddeyi okuyun:

MADDE 2. - 28.8.1999 tarihli ve 4454 sayılı Basın ve Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara  İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanunun 1 inci maddesinin Anayasa Mahkemesince bir bölümü iptal edilen birinci fıkrası aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.

"23 Nisan 1999 tarihine kadar sorumlu müdür sıfatı ile işlenmiş suçlar dahil, basın yoluyla veya sözlü veya görüntülü yayın araçlarıyla yahut miting, kongre, konferans, seminer, sempozyum, açık oturum veya panel gibi her türlü toplantılarda yapılan konuşmalarla işlenmiş olup; ilgili kanun maddesinde öngörülen şahsî hürriyeti bağlayıcı cezanın üst sınırı oniki yılı geçmeyen suçlardan dolayı oniki yıl veya daha az şahsî hürriyeti bağlayıcı bir cezaya mahkûm edilmiş bulunan kimselerin cezalarının infazı ertelenmiştir."

BAŞKAN - Madde üzerinde Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini Trabzon Milletvekili Sayın Şeref Malkoç ifade edecekler.

Buyurun Sayın Malkoç. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 564 sıra sayılı tasarının 2 nci maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu tasarıya, ister şartla salıverilme diyelim ister cezaların veya davaların ertelenmesi diyelim, vatandaşın nezdinde bu tasarının adı, af kanun tasarısıdır. Dolayısıyla, vatandaş, öyle, karışık veyahut da teknik, hukukî deyimlerden anlamaz. Bu tasarının, neleri getirdiğini, kimleri af kapsamına aldığını, kimleri af kapsamına almadığını, burada, değerli sözcüler, özellikle Fazilet Partisine mensup arkadaşlarımız geniş olarak, detaylı olarak izah ettiler.

Değerli arkadaşlarım, bu 2 nci maddeyle ilgili olarak, yine, geçen sene -yani, 1999 yılının ağustos ayında- Meclise sevk edilen ve sonra kanunlaşan iki tane af tasarısı vardı. Bunlardan bir tanesi, 4453 sayılı Kanun; bir diğeri de, 4454 sayılı basın suçlarıyla ilgili kanundu. Geçen yıl, bu kürsüden, Türkiye Büyük Millet Meclisine bunların sevk edilmesinden sonra, değerli hatipler, özellikle muhalefet partilerine mensup hatipler konu üzerinde çok geniş olarak durdular; saatlerce, bu iki tasarının eksikliğinden, hatalarından, yanlışlıklarından bahsettiler; ancak, iktidar partilerine mensup arkadaşlar, iktidarı oluşturan arkadaşlar, muhalefetin bu taleplerine, sözlerine, verdikleri önergelere kulaklarını tıkadılar. Anayasaya aykırıdır dendi, Anayasaya uygun hale getirilmesi için verilen önergeler reddedildi. Milletin hassasiyetine ve muhalefetin sesine kulak verilmedi; yani, Türkçemizde güzel bir deyimle, iktidar partileri "vurdumduymaz, Kel Ayvaz" rolünde oyun oynadılar.

İşte, bugünkü mevcut olan iktidarın en büyük yanlışlığı da, Mecliste var olan 350 kişisine güvenip, hukuku, Anayasayı ciddiye almamasıdır. Hükümetin bu vurdumduymaz tavrını sadece af konusunda görmüyoruz, dışpolitikaya baktığımızda aynı anlayış, Türkiye'yi mahcup etmekte ve mağdur etmektedir. Ekonomik konulara bakıyoruz, hükümetin 350 kişisine güvenen bu anlayış, ekonomiyi perişan etmiş, esnafı mahvetmiş, memur ve işçiyi sokağa dökmüştür.

Değerli arkadaşlar, iktidar partilerine mensup olan arkadaşlar, 350 kişilik çoğunluğa sahip olabilirsiniz; ancak, her şeyi parmak hesabıyla çözemezsiniz, her şeyi parmak sayısıyla halledemezsiniz; çünkü, bu memlekette, hukukun üstünlüğünü kabul eden, kısmen de olsa kabul eden, -sınırlamalar getirse de- bir Anayasa var. Yine, bu memlekette, Anayasa Mahkemesi var ve hepsinden önemlisi, milletin vicdanı var. Siz, kendi parmak sayınıza güvenseniz, Anayasayı çiğneseniz de, Anayasa Mahkemesinden kurtulamazsınız, milletin vicdanından kaçamazsınız.

Aynı şekilde, çıkarmış olduğunuz 4454 sayılı Kanun, Anayasa Mahkemesinin duvarına çarptı, oradan döndü. Yine, 4453 sayılı Af Kanunu, o zamanki Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel'in vetosuyla Çankaya Köşkünün duvarına tosladı. Şimdi de, bakıyoruz, mevcut iktidar, geçmişteki bu hatalardan, bu olup bitenlerden  ders almamış, âdeta bunlar hiç olmamış gibi, âdeta cezaevlerinde iki yıldan beri hiçbir şey olmuyormuş gibi, mahkûm yakınlarının iki yıldır heyecanla ve tedirginlikle beklemeleri yokmuş gibi, suçtan zarar görenlerin, mağdur olanların af denilince nasıl tedirgin olduklarını hiç hissetmiyormuş gibi; yine, toplumun sesine kulak vermeden, toplumda uzlaşma aramadan, muhalefet partileriyle gerekli görüşmeleri yapmadan, şu tasarıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisinin huzuruna geldi.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarı üzerinde gerek komisyonlarda gerekse burada çok güzel konuşmalar yapıldı. Bu tasarı, Nasreddin Hocanın leyleğine benziyor. Nasreddin Hoca bir gün pazara gitmiş, bir leylek almış; eve gelince hanımı sormuş "Hoca, bu nedir?" Hoca "bu kuş" demiş. Hanımı "bu nasıl kuş, gagası uzun, kuyruğu uzun, bacakları uzun" demiş. Nasreddin Hoca makası eline almış, biraz gagasından kesmiş, biraz kuyruğundan kesmiş, biraz bacaklarından kesmiş, hanımına getirmiş demiş ki: "Bak hanım, işte kuşa benzedi." İşte, siz de bu tasarıyı kuşa benzeterek buraya getirdiniz; ama, milletin vicdanı kanıyor, milletin vicdanı rahatsız. Aynı zamanda, iktidar partile-rine mensup arkadaşlarımıza baktığımızda, onların çoğu da bu tasarıdan rahatsız.

Değerli arkadaşlar, yapmış olduğunuz yanlışlar çok fazla; ama, faziletli olan, zararın neresinden dönerseniz dönün kârdır. Bu prensipten hareketle, gelin, yanlışta ısrar etmeyin. Özellikle, muhalefet partilerinin vermiş olduğu önergeleri dikkate alalım ve Anayasaya aykırı olan, milletin vicdanını rahatsız eden bu tasarıyı, daha düzenli, daha güzel hale getirelim.

Değerli arkadaşlarım, bu 2 nci madde, 4454 sayılı Kanunun Anayasa Mahkemesince bozulmasından sonra, biraz zorunluluktan dolayı bu tasarı kapsamına alınan maddedir; ama, 4454 sayılı Kanunun Anayasa Mahkemesi tarafından bozulma gerekçesi incelendiğinde, şu haliyle bu düzenleme de, hem Anayasaya aykırıdır hem adalete aykırıdır hem de Türkiye'nin altına imza koyduğu uluslararası sözleşmelere aykırıdır; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırıdır, Kopenhag kriterlerine aykırıdır, yeni imzalanan, Türkiye'nin önüne konulan Katılım Ortaklığı Belgesine aykırıdır ve milletin vicdanına aykırıdır.

Siz, fikir ve düşüncesini açıklayan insanları hapse koyacaksınız, ceza vereceksiniz, ondan sonra bu tasarıyla geleceksiniz diyeceksiniz ki, biz yanlış yaptık, bunları hapse koymayacağız. Eğer, 1999 yılının ağustos ayında 4454 sayılı Kanun burada görüşülürken, muhalefetin sözüne kulak verseydiniz, muhalefetin önergelerine kulak verseydiniz, Anayasa Mahkemesinden bunun dönmesinin mahcubiyetini yaşamayacaktınız. Şimdi, aynı eksikliği yapıyorsunuz, cezaların veya davaların ertelenmesini düzenliyorsunuz; ama, siyasî hakların iadesini düzenlememeniz ayrı bir Anayasaya aykırılıktır, ayrı bir eksikliktir. Gelin, önergelerimize, arkadaşlarımızın vereceği önergelere destek verelim, bu yanlışlığı da düzeltelim.

Ayrıca, bir husus üzerinde daha durmak istiyorum. Özellikle, geçen seneki bu Anayasaya aykırılık burada yapılmamış olsaydı, 4454 sayılı Yasa 3 Eylül 1999 tarihinde yürürlüğe girmişti. Dolayısıyla, bu yanlışlığı yapanlar, o yasadan faydalanacak olan bazı insanların haklarından dolayı onları mağdur ettiler. Eğer, bu haliyle, bu tasarı yasalaşırsa, kanaatimce, bunun, özellikle 2 nci maddesinin yürürlüğe gireceği tarih, 3 Eylül 1999'dur; çünkü, burada...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Malkoç, açıyorum efendim; lütfen, tamamlayın.

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) - ...İktidar partilerine mensup olan arkadaşların Anayasaya aykırı olarak yapmış oldukları bu işlemin, mağdur olan insanlara yeni mağduriyet getirmemesi gerekir. O açıdan, 2 nci maddenin yürürlük tarihinin, hassaten, 3 Eylül 1999 olacağı kanaati, he-pimizce açıktır, malumdur; Anayasanın hak, adalet ve nasafet kuralları gereğince uygulanması gereken bir hükümdür.

Bizim gönlümüz şunu arzu ediyor: özellikle, bu 2 nci maddeyi görüşürken ifade etmek istiyorum. Türkiye, fikir ve ifade hürriyeti açısından, üzerinde yük olan, kambur olan, Ceza Kanunundaki ilgili maddeleri bir an önce değiştirmesi gerekir. Eğer, Türkiye'nin, dünya hukuk standartlarına kavuşması gerekiyorsa, bunları düzeltmesi gerekir ve bunların hem Siyasî Partiler Kanununa hem de Milletvekili Seçimi Kanununa yansımalarını düzeltmesi gerekir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Malkoç.

Madde üzerinde Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini Kayseri Milletvekili Sayın Sevgi Esen açıklayacaklar. 

Buyurun Sayın Esen. (DYP sıralarından alkışlar) 

DYP GRUBU ADINA SEVGİ ESEN (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan talihsiz tasarının 2 nci maddesi üzerinde Grubumun görüşlerini bildirmek üzere söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlarken, Grubumun görüşlerini bildirmek üzere dedim. Hiç şüpheniz olmasın ki, bu görüş, sadece Doğru Yol Partisi Grubunun görüşleri değil, çok uzun zaman alan çalışmalar sonucunda tespit ettiğimiz milletimizin görüşleri olacaktır. Madem bu kürsü milletin kürsüsüdür, bu ses de milletin sesi olacaktır.

Milleti yok farz ederek politikalar yapıldığı, gündem belirlendiği, kanunlar çıkarıldığı, feryatların duyulmadığı, meydanlardaki vatandaşlarımıza kulak verilmediği günümüzde, Doğru Yol Partisi olarak, bize bir tek yol kalıyor; bu kürsüden doğruları millete anlatmak.

Değerli milletvekilleri, gerçekten, tüm iyi niyetli düşüncelerimize rağmen, görüşülmekte olan tasarıyı takdimde zorlanıyoruz. Bugün, burada, konuşmakta olan her konuşmacının bu konuda ciddî olarak zorlandığını da açıkça gözlemledim. Biz neyi görüşüyoruz; İnfaz Kanununda bir değişikliği mi, affı mı, tasarının içeriğine bakıyoruz, genel affı mı? Yoksa, burada, genel affı, baskılı bir şe-kilde çağırıyor muyuz? Yoksa, birtakım pazarlıkların yapıldığı kesin olan, bunu da sayfa sayfa basından öğrendiğimiz, birilerinin kimilerini affını mı? O halde, gelin, bunun adına özel bir af diyelim, üzerindeki masum örtüyü kaldıralım; inanın ki daha saygın olur.

Değerli üyeler, bugün tartıştığımız, hatta tartışma değil, sadece İçtüzük hükümlerini yerine getirdiğimiz, Doğru Yol Partisinin ta başından beri tavır koyduğu tasarının yolculuğuna bir bakalım, ve hatırlayalım. Milletimizce büyük bir acının yaşandığı Ağustos 1999 depreminde acılar bir tarafa bırakılmış, Meclisimizin mesaisi, bugün itibariyle, neden değiştirildiğine anlam veremediğimiz bir af tasarısıyla harcanmış idi. Ne tesadüftür ki, bugün de büyük bir ekonomik depremin yaşandığı, milletimizin meydanları doldurduğu günlerde, yine, bir talihsiz, hukuk devletine yakışmayan af kanunu tasarısını tartışıyoruz maalesef. Maalesef diyorum, niye maalesef diyorum; o günlerde, aynen bugün olduğu gibi, neden muhalefetin sesine kulak verilmedi, neden basında yapılan uyarılara, köşe yazarlarının açık görüşlerine rağmen, o hukukî ayıplı, vicdanlarda yer bulmamış tasarıda ısrar edildi? Daha doğrular dünden belli değil miydi? Ancak, açık olan bir şey var, lite-ratürümüz yeni bir kelime kazandı "af mağduru." Affa uğramış, bir başkasını mağdur etmiş, af dışında kalmış, yine mağdur olmuş... Arayın, bakın her yerde bunları bulabilirsiniz. Şimdi, bazı kelimelerde türedi "af mı, gaf mı" başlıklarda görüyoruz, "affedersiniz, af", "içime sinmiyor ama..." Bunlar, işte, böyle uzar gider.

Tekrar günümüze gelelim. Alelacele, komisyon toplantıları, gece yarısı pazarlıklar, baskılar, nihayet, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Genel Kurulu ve böylece de, affın mucitlerinin, yandaşlarının kim olduğunun sorusunun cevabı bulunmuş oldu.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi, kuruluşundan beri 200’e yakın af çıkarmış, şimdi, birçoğu hatırlanmıyor bile; ama, öyle aflar var ki, çeyrek asır geçmiş, hâlâ isim bulu-yor, hafızalardan silinmiyor, anarşinin başlangıcı gösteriliyor; ancak, hukuk reformlarının yapıldığı, zamanın getirdiği olaylara karşı barış adımlarının atıldığı aflar, bugün, hiç tartışılmıyor. Bunlar bize bir ders değil mi? Vetolar, Anayasa Mahkemesinin bozmaları, gerekçeleri bize neden ders olmu-yor?! Tarih önünde, gelecek kuşakların bizi yargılayacakları bu hukukî ayıplı afta hangi gerekçeyle ısrar ediyoruz?!

Şunu söylemem asla kehanet olmayacaktır: Komisyonlara bakılırsa, bu af bu haliyle bugün çıkacaktır ve kanunî prosedür içinde yoluna devam edecektir, sonraki prosedürü de inşallah hep beraber takip edeceğiz; ancak, söyleyeceğimiz bir şey var. Anayasamızı okuyoruz, kanunlarımızı okuyoruz, içtihatları inceliyoruz, milletin sesine kulak veriyoruz, bunlara dayanarak, Doğru Yol Partisi olarak görüşlerimizi belirtiyoruz: Bu tasarı, yasal prosedürünü tamamlasa dahi, emin olun ki, uzun yıllar vicdanları kanatacaktır ve karartacaktır. (DYP sıralarından alkışlar) Belki de; belki de değil mutlaka, yeni bir isim bulacak ve tarihteki, ibret belgesi olarak, yerini alacaktır.

Değerli milletvekilleri, bu kadar sözden sonra niçin karşıyız, neden karşıyız, gerekçelerimiz nedir, bunlara bir göz atalım. Gerekçe deyince, lütfen, tasarının gerekçe kısmına bir bakın, önceki tasarıda bulunan "cumhuriyetin 75 inci yılı" gibi büyük bir olay unutulmuş -unutulmuş mu, kasıtlı mı bilemiyorum- onun yerine, sosyal ve ekonomik değişimler yer almış. Sayın hükümet, dört yıldır iktidardasınız, şimdi sormazlar mı, ekonomik ve sosyal değişimler nasıl yaratıldı? Madem, ekonomide ve sosyal hayatta değişimler iyiydi, affa neden ihtiyaç duyuldu? Burada bir ikilem yaşanmı-yor mu? Affa gerekçeyi bulduk, suçluyu bulduk diyelim; peki, her türlü eşitlikten yoksun, ahlakî değerlerin yok edildiği, hukukun yok farz edildiği, vatandaşların, mahkûmların isyan duygularının kabartıldığı bir tasarıyı hangi ölçüyle kaleme aldınız? Basın çarşaf çarşaf yazıyor "şuna af var, buna af yok" sizler de bunların hepsini biliyor, okuyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, benim sözüm, özüm, altmış, 60 000 - 70 000 mahkûma değil, kader kurbanlarına hiç değil. Adil yargılamaya evet, yargının sorunlarının çözülmesine evet, adalet reformuna evet, insan haklarına evet, cezaevlerinin iyileştirilmesine evet. Şimdi, sormak lazım: İki günde böyle bir yasayı çıkaran bir Meclis, hangi gerekçeyle adalet reformunu başlatamadığını söyleyecek, muhalefet, elimi kolumu bağladı diyebilir mi?!

Daha dün, cezaevlerindeki eğitimle ilgili bir tasarıya, konuşmaksızın oy verdik. Doğru Yol Partisi olarak, demokrasinin, demokratikleşmenin, birey haklarının karşısında hiç olmadık. Doğru Yol Partisi olarak, sadece ve kararlılıkla, baştan beri, gerekçesiz affa karşı olduğumuz çizgide yürüdük, ikinci demokrasi projesini uyguladık. Tasarının 2 nci maddesine de bakış açımız aynı çizgidedir; 2 nci madde, bir nevi, düşünce özgürlüğü, konuşma özgürlüğüdür. Doğru Yol Partisi olarak, basın özgürlüğü, bizim, basına verdiğimiz taahhüdümüzdür. Demokrasi ve demokratikleşme, bizim, parti olarak, varlık sebebimizdir. Siyasetçilere yasakçı anlayışı hiçbir zaman uygun bulamayız. Düşünce özgürlüğü, Türkiye Büyük Millet Meclisine sunduğumuz kanun teklifidir; davamız ise, yeni mağdurların yaratılmamasıdır; geçici iyileştirmeler değil, sorunun kökten çözümü ve uluslararası sözleşmelere attığımız imzaları yerine getirmektir.

Değerli milletvekilleri, adalete güven, toplumsal barışın tek güvencesidir; bunu sağlamanın yolu da demokratikleşmedir. Devleti bağlayan, önünde eğilmesi gereken yegâne kuvvet ise hukuktur, hukukun üstünlüğüdür.

Hükmedenlerin; yani, sayılarına güvenenlerin milletten aldıkları yetkiyi, nasıl olsa çoğunluğum var, Anayasaya göre de yetkim var mantığından çıkıp, bir an önce milletin sesine kulak vermelerini, yeni mağdurlar yaratmamalarını diler; masum bir çocukla yola çıkan yasada, unutulan ve bayramlarını, kabristanda geçirecek yetim ve öksüz çocukların haklarının ne olduğunu sorarak, hatırlatarak, hepinize saygılar sunarım. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Esen.

Madde üzerinde şahsı adına Sayın Yasin Hatiboğlu, söz hakklarını Sayın Akgönenç'e devrettiler.

Buyurun Sayın Akgönenç. (FP sıralarından alkışlar) 

OYA AKGÖNENÇ MUĞİSUDDİN (Ankara)- Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla hem kendi adıma hem Partim adına selamlıyorum.

Efendim, burada görüşmekte olduğumuz af yasası; yani, amiyane tabirle, basında bilindiği gibi, af yasası ve bunun düşündürdükleri. Ben olaya biraz daha farklı olarak yaklaşmak istiyorum; yani, biz, bu afla ilgili bu kadar çok konuşurken ne kastediyoruz yahut ne kastetmek istiyoruz yahut da netice olarak ortaya ne çıkıyor? Şimdi, bütün bunları düşündükten sonra, diyeceksiniz ki, yani, felsefenin sırası mı; ama, madem hukuktan bahsediyoruz, bu sosyolojik bir olgudur ve bunun da felsefesi vardır; yani, bir toplumun hukuk anlayışının da bir düşünce tarzı vardır. Şimdi, bütün bunları göz önüne alırsak, mekanik bir olay değildir. Biz burada mekanik bir oylama yapmıyoruz, bir hukuk düzeni üstünde konuşuyoruz yahut konuşmuyoruz. İşte bunu tartışmak istiyorum.

Şimdi, her şeyden önce şunu soralım: Niçin Türkiye gibi ülkelerde af hiç gündemden düşmü-yor? Düşmez efendim; çünkü, gelişim, değişim, hukuk düzeni diyoruz; fakat, bunları galiba sadece söz olarak konuşuyoruz, aslına, ruhuna inemiyoruz. Hangi değişimden bahsediyoruz, hangi düzenin olmasından bahsediyoruz, bunu kimse tarif etmiyor, sadece klişeleşmiş bir şekilde, gelişim ve değişim sonucunda şu oldu, bu oldu... O zaman, bizim burada durup konuşmamız lazım. Tabiî ki biz konuşacağız, milleti temsil eden 550 insan olarak bunu konuşacağız. Sadece oylama için burada değiliz, biz burada düşüncelerimizi, biz burada fikirlerimizi, heyecanlarımızı, inançlarımızı bir karma yaparak ortaya bir sistem çıkarmalıyız.

Arkadaşlar, adlî hatalar baştan sona dolu. Biraz önce birçok arkadaşım, yapılan hataları ve bu hataların sonunda kullanılan yanlış maddeleri anlattılar. Biz hepimiz başımızı salladık; çünkü, he-pimiz bunu biliyoruz. Peki, sonra ne yaptık; sonra parti çizgilerine göre ya elimizi kaldırdık ya kaldırmadık. Peki, ne oldu? O halde, bunları tekrarladık da, ne gibi netice elde ettik? O zaman, insanın aklına şöyle bir şey geliyor: Değişim nedir -oradan tekrar başlayayım- değişmekse, demek ki, biz, bir kötüye doğru gitmişiz, yani, bir iyileşmeye doğru değil.

İkincisi: Hangi şeyi affediyoruz; kader kurbanlarını... Peki "kader kurbanı" dediğimiz kavram nedir, o kurban kimdir? O insanların kurban ettiği ve şu anda konuşamayan, mezarlarında olan, yahut imkânı olmayan insanların kaderini kim konuşacak; siz konuşacaksınız, biz konuşacağız, yani, biz, bunu dile getireceğiz. Biz bundan bahsediyor muyuz; hayır. Birtakım ölçüler var, o ölçüleri kim belirliyor? Peki, niçin bu insanlar kader kurbanı da, onların mahvettiği insanlar kader kurbanı değil, onların hakkını nasıl koruyacağız? O zaman, diyeceksiniz ki "onlar, ölmüş, gitmiş; onlar için mesele yok, onları unutalım, biz yaşayana bakalım." Öyle bir düzen içerisinde mi yaşamak istiyoruz; hakikaten, biz, bunu mu yapmak istiyoruz?

Şimdi, öbür tarafa gelelim. Şu gün, burada, bir aftan bahsediliyor; aftan bahsediliyor; ama, Sayın Bakanımın, mesela, ölüm oruçlarından bahsettiğini, buna nasıl bir çare düşündüğünü anlattığını hiç görmedim. Peki, ne oluyor; yani, birtakım insanlar ölüyor; ölecek, ondan sonra birtakım tavizler verilecek, verilmeyecek... Peki, biz, bunları konuşuyor muyuz arkadaşlar; bunları da konuşmuyoruz. Peki, biz, ne konuşuyoruz, gece yarılarına kadar burada kalıp neyi tartışıyoruz? Onu konuşmuyoruz bunu konuşmuyoruz; onu incelemiyoruz ötekini anlatmıyoruz, o halde ne yapı-yoruz?

Bana öyle geliyor ki, bir yerlerde bazı taslaklar hazırlanıyor; az sayıda insan, buna, tamam, bu, böyle olsun diyor; niçin diyor; belki konjonktür öyle icap ediyor. Ondan sonra, bu, komisyona geliyor, biraz çekişme oluyor, komisyon sonunda kabul ediyor -bunun içerisinde de birçok siyasî baskının olduğu sonradan duyuluyor- derken Meclise geliyor. Gördüğünüz gibi, her şey konuşuluyor; ama, hiçbir şey konuşulmuyor ve ondan sonra, bu, oylanıyor. O halde, biz, bir bürokrasi cumhuriyeti miyiz; bizi, birileri mi idare ediyor; biz, burada, göstermelik olarak mı bulunuyoruz; yoksa, bu konuyu, hakikaten, halk için, halk adına, bilgilerimizi ortaya koyarak, birbirimizi dinle-yerek, anlayarak bir yerlere varmak mı istiyoruz?..

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Akgönenç.

OYA AKGÖNENÇ MUĞİSUDDİN (Devamla) - Bakın, dikkatle izledim, birçok teklif vardı. Teklif neydi; en azından, görüşülsün, düzeltilsin dendi -öyle radikal bir şey de istenmedi- o bile reddedildi. Peki, arkadaşlar, o zaman, bu işi biz nasıl çözeceğiz?!

İşte, bu düşünceleri sizinle paylaşmak istedim. Dinlediğiniz için teşekkür ederim, saygıyla selamlarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Şahsı adına ikinci söz, Sayın Nevzat Ercan'ın.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) -Hüseyin Çelik konuşacak efendim.

BAŞKAN - Sayın Çelik'e devrediyorsunuz.

Buyurun Sayın Çelik. (DYP sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2001'e çok az bir zaman kalmışken, biz, Türk Parlamentosu olarak, düşünce suçlarından ve bunların affedilmesinden söz ediyoruz. Bu, kendi başına, affedilmez bir şeydir. Aslında, bazı insanları düşüncelerinden dolayı suçlu kabul etmek ve onları cezalandırmak, ardından da, onları affetmekten söz etmek, gerçekten, demokrat ve medenî bir ülkeye yakışmayan bir şeydir. Aslında, bundan dolayı, onların bizi affetmesi lazım.

Değerli milletvekilleri, eğer, düşünce suçlarından kastedilen şey, insanların duyguları, düşünceleri ve memleket meseleleriyle ilgili olarak ifade ettikleri fikirleri ise, bunu suç saymak mümkün müdür. Ama, kaba, bayağı, müstehcen, onur ve haysiyet kırıcı, tahkir edici, gerçekten, iftira mahiyetinde söylenen sözlerden eğer biz düşünce suçlarını anlıyorsak, bu, son derece yanlış bir yaklaşım olur. Onlar, zaten, Türk Ceza Kanununda tahkir ve tezyif olarak ayrıca hükme bağlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, 4454 sayılı Kanun, bu Mecliste, 28 Ağustos 1999 tarihinde görüşülürken, o zaman, Sayın Hükümet, şöyle bir düzenleme yapmıştı: Basın ve yayın yoluyla işlenen suçlar af kapsamına alınmıştı ve af getirilmişti. Bu, niçin yapılmıştı? Bazı insanların bundan yararlanması veya bazılarının yararlanmaması söz konusuydu. Bu sefer, konferanslarda, panellerde, meydanlarda, mitinglerde yapılan konuşmalar da buna dahil edilmiş; yine birilerinin istifade etmesi veya birilerinin istifade etmemesi için, bu sefer, af getirilmiyor, erteleme getiriliyor. Değerli milletvekilleri, biz, kişileri gözeterek, kişilere göre kanun yapamayız; bu, hukukun ruhuna son derece aykırıdır.

Değerli arkadaşlarım, Anayasanın 26 ncı maddesi, düşünce hürriyeti getirmiştir ve biz, hukukumuzu, kesinlikle hukukun evrensel prensiplerine göre yeniden tanzim etmek durumundayız. Bakınız, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10 uncu maddesinin ikinci fıkrasında, düşüncelerle ilgili olarak şöyle bir hüküm yer alıyor: Orada "sadece muvafık olan fikirler değil, muhalif olan fikirler de düşünce hürriyeti kapsamındadır -hatta, daha ileri gidilmiş- aynı zamanda, rahatsız edici, sarsıcı ve altüst edici muhalif fikirler de düşünce hürriyeti kapsamındadır" denilmiş. İnsanlar şiddete başvurmadığı sürece, insanlar, düşüncelerini başkaları üzerinde hegemonya kurarak empoze etmeye çalışmadığı sürece, siz, düşünce hürriyeti önüne set çekemezsiniz.

Değerli milletvekilleri, bir ülkedeki aydınların en vazgeçilmez görevlerinden biri, tenkit, eleştiri hakkıdır. İnsanlar, devletin ve hükümetin ekonomik politikalarını tenkit ettiği gibi, sosyal politikalarını, kültürel politikalarını, dinî politikalarını, hatta askerî politikalarını da tenkit edebilir. Şimdi, bunlar tenkit edildi diye, bu, birisi için rahatsız edici oldu diye veya sarsıcı oldu diye, biz, bunları yasak kapsamına alamayız; dünyadaki evrensel hukuk prensipleri buna engeldir ve biz, kesinlikle bu ayıptan kurtulmak zorundayız değerli arkadaşlarım.

Bakınız, suyu, önüne bent çekerek durdurmak gibi bir iddiada bulunmak eşyanın tabiatına aykırıdır. Akıllı insanlar, suyun önüne bent çekerek onu durdurmak gibi bir iddiada bulunmaz; çünkü, su, doldumu, yandan, kenardan, üstten, alttan, bir taraflardan mutlaka taşar. Akıllı insan, suyun önüne baraj yapar, onu kanallara kanalize eder sulamada kullanır, türbinlere gönderir elektrik elde eder, sporda kullanır, taşımada kullanır, balıkçılıkta kullanır. Ülkemizdeki farklılıkları, farklı görüşleri bu manada bir potansiyel kabul ederek, biz, onları, hayra ve iyiye kanalize edici durumda olmak zorundayız. Aksi takdirde... Bakınız, eskiden düşünce cereyanları deniliyordu, bugün, akımları deniliyor... Düşüncenin cereyan etmek, akmak, sirayet etmek gibi bir özelliği vardır; siz, önüne set çekerek, polis bariyerleri çekerek, o insanları coplayarak veya onları suçlu kabul ederek, hapishanelere göndererek düşüncenin önünü kesemezsiniz; buna gerek de yok; sosyal barış için, millî birlik, bütünlük için de, buna gerek yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çelik; açıyorum mikrofonunuzu, lütfen tamamlayın.

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, dünyanın her tarafında, sol, daha çok özgürlükçü geçinir en azından, daha çok özgürlükçü olur. Ben, özellikle, Demokratik Sol Partideki arkadaşlarıma seslenmek istiyorum: Ya Demokratik Sol Parti, sol bir parti değil veyahut da Türkiye'deki sol tamamen değişti, hüviyetini, mahiyetini kaybetti. (DYP sıralarından alkışlar)

HASAN GÜLAY (Manisa) - Onu sen bilmezsin.

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Özgürlükleri kısıtlayıcı, özgürlükler üzerinde, özellikle...

İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Biz sabıkalı değiliz, sabıkalı...

BAŞKAN - Efendim, lütfen, hatibe müdahale etmeyin.

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Buyurun, buradan konuşun sayın milletvekilleri...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Yerinden laf atma, kürsüyü kullan.

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bugün, Avrupa Birliğine girmekten söz ediyoruz, Avrupa Topluluğuna girmekten söz ediyoruz. Biz, kendi insanımız buna layık olduğu için, kendi insanımız bunu hak ettiği için, bütün düşünce suçları önündeki engelleri kaldırmalıyız. Aslında, düşünmek bir suç değil, düşünebilirsiniz istediğiniz  kadar. Siz, eğer, bu düşüncelerinizi hür bir ortamda ifade edemezseniz, eğer, bunları, basın yoluyla, konferanslarla, panellerle dost meclislerinde, kahvehanelerde istediğiniz şekilde ifade edemezseniz, o ülkede hürriyetten, özgürlükten söz etmek mümkün olmaz.

Değerli milletvekilleri, mühim olan, sizin gibi düşünmeyen, sizin gibi hissetmeyen, sizin gibi giyinmeyen, sizin gibi yiyip içmeyen insanlar, bu anlamda engellemelerle karşılaştıkları zamanlar, onların hakkını savunmak, onların önündeki engelleri kaldırmaktır, demokratik erdem budur. Aksi takdirde, herkes, kendi düşüncesindekileri, kendisi gibi düşünen, tıpatıp kendi dünya görüşünü paylaşan insanları savunmaya kalkışırsa, bu, sadece tabiî (doğal) bir insiyak olur. Biz, birbirimizin önüne engeller konulduğu zaman birbirimizi savunmakla mükellefiz; Türk Parlamentosuna yakışan budur.

BAŞKAN - Sayın Çelik, lütfen, tamamlar mısınız efendim.

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - 2001 yılına girerken, düşünce suçlarından söz etmenin, düşünce suçlularını cezalandırmanın ve daha sonra onları affetmenin bir anlamı olmadığını düşünüyorum.

Saygılar sunuyorum efendim. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Candan, Sayın Bakana sorunuzu yöneltebilirsiniz efendim.

Buyurun.

VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkanım, delaletinizle, Sayın Bakandan cevaplanmasını istediğim bir sorum var efendim.

Tasarının bu maddesi şartlı tahliyeyi içermektedir. Ülkenin içerisinde bulunduğu ekonomik kriz malumlarıdır. Halbuki, esnaf, çiftçi ve sanayicilerin, vergi borçları, kredi borçları ve faizleri vardır. Bunların anapara tahsilatı; hazırlanan raporlara göre, 2,5 katrilyon tahsilat yapma imkânımız vardı...

BAŞKAN - Sayın Candan, Sayın Bakan, biraz önce, bu konudaki bir soruyu cevaplandırdı. Tekraren bir soru sormanın manası yok; aynı soruydu, Sayın Bakan da aynı şekilde cevap verdi. Eğer başka bir sorunuz varsa almaya hazırım; ama, bu sorunun cevabından Yüce Heyet bilgilendi efendim.

Başka sorunuz varsa, alayım.

VEYSEL CANDAN (Konya) - Efendim, ben devam ediyorum, sorumu bitireyim.

Ekonomik krize göre hükümetin bütçede borçlanması 5,5 katrilyon. Dış borçlanma yerine, bu şartlı tahliye tasarısının içine bir madde ilave ederek, bu krizi hafifletmek mümkün değil midir diye soruyorum.

BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun efendim, soruyu cevaplandırabilirsiniz.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; soru konusu olan vergi borçları ile görüşülmekte olan tasarı arasında herhangi bir ilgi bulunmamaktadır. Bunu daha önce de cevaplandırmıştım; o nedenle, önceki sözlerime ekleyecek yeni bir şey yoktur.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Canbay, buyurun.

YAŞAR CANBAY (Malatya) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakana aşağıdaki sorumu arz ediyorum.

Belediyelerin birikmiş SSK ve vergi borçlarından dolayı hizmet etme imkânları kalmamıştır.

BAŞKAN - Efendim, demin ifade etmiş olduğum gibi, aynı mahiyette bir soru da biraz önce sorulmuş ve cevabını almıştı. Daha değişik bir sorunuz varsa, alalım; ama, zannediyorum ki, Sayın Bakan biraz önceki cevabıyla yine yanıtlayacak. Onun için, başka bir soru sorarsanız, hem siz hem Yüce Heyet istifade etmiş olur efendim.

Buyurun.

YAŞAR CANBAY (Malatya) - Mahallî idareciler olarak, büyük şehirlerimizin, illerimizin, ilçelerimizin ve beldelerimizin her türlü hizmetlerini yürütmek gibi çok önemli sorumlulukları olan belediyelerimizin birikmiş SSK ve vergi borçlarını affetmeyi düşünüyor musunuz?

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Bakan, buyurun.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce de söylediğim gibi, bu soru da daha önce sorulmuştu ve görüşülmekte olan tasarı ile soru konusu arasında herhangi bir ilgi bulunmamaktadır.

BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum.

Sayın Bedük, buyurun efendim, sorunuzu alayım.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakanımdan sorularımın cevaplandırılmasını arz ediyorum.

Biraz evvel ifade etti, esnaf borçları, köylü, çiftçi borçları affedilmedi; dolayısıyla, bu kapsama alınmadı; bu üzüntümüz. Öldürenler, gasp suçu işleyenler, trafik suçu işleyenler, trafik sebebiyle adam öldürenler, bankaların içinin boşaltılmasına neden olanlar affediliyor; yolsuzluğa, hırsızlığa neden olanlar affediliyor; Terörle Mücadele Kanunu kapsamındaki suçlar da af kapsamına alınıyor.

Şimdi, ben, affa karşıyım. Neden karşıyım; bu mağdurların haklarının ihlal edildiği, haklarının düşünülmediği nedeniyle vicdanen buna evet diyemiyorum, itiraz ediyorum...

BAŞKAN - Tamam da efendim, soruyu alalım...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) - Soruyorum efendim: Vatan ve milletin huzur ve güvenliğini sağlamak için, kamu görevi ifa eden ve icabında devriye gezdiği sırada kahpece şehit edilen güvenlik güçlerimizin, yakalanan faillerle ilgili eylemlerinden ötürü, Türk Ceza Kanununun 243 ncü maddesiyle hizmet veren polis, jandarma birimlerini af kapsamı dışında tutmanın, son derece eşitsiz bir davranış olduğunu Sayın Bakanın kabul etmesi gerekmez mi? Bir taraftan adamlar öldürülüyor, bir taraftan terörle mücadele kapsamına giren suçları ifa edenler affediliyor; ama, buna karşılık, sorgulananlar affediliyor, sorgulayanlar ise affedilmiyor. Ben -özellikle altını çizerek belirtmek istiyorum- insanlık suçu olarak görüyorum işkenceyi, kötü muameleyi, efrada suimuameleyi; ama, bir tarafı affediyorsunuz, bir tarafı affetmiyorsunuz. Sosyal barış bunun neresinde?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, adam öldürme cürümü dolayısıyla yapılan işlemi, daha önce, Türk Ceza Kanununun 450 nci maddesi dolayısıyla yaptığım açıklamalarda belirtmiştim. Burada, 450 nci madde açısından sadece idam cezasının infaz edilmemesi söz konusudur. Diğer suçlar bakımından kanunda eşit olarak on yıllık bir indirim yapılmaktadır.

Bankalar Kanununa aykırı eylemlerden doğan suçlar ise, bu kanunda kapsamdışı bırakılmıştır.

Terörle Mücadele Kanununa gelince; Terörle Mücadele Kanununda terör suçu olarak belirtilen suçların çoğu, zaten, istisna hükümleri arasında, Türk Ceza Kanunu hükümleri olarak yer almaktadır, o nedenle, ayrıca, Terörle Mücadele Kanununun belirtilmesine gerek görülmemiştir.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Yıldırım, sorunuzu alayım efendim.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan, delaletinizle Bakanımızdan aşağıdaki sorularımı soruyorum.

1. Ülkemizde esas suçlular banka soyanlar affediliyor da, devlete hizmet eden, ömrünü ve istikbalini devlete adayan ve evine, çoluk çocuğuna ekmek götürmek için demokratik hakkını kullanan ve 1.12.2000 günü meydanlara inen ve haklarında tahkikat başlatılan devlet memurları, tüm çalışanlar için af düşünüyor musunuz?

2. Devletin malına karşı işlenen suçları, vatandaşın canına karşı işlenen suçlardan daha tehlikeli bulmanızın, ülkemizi içine sürüklediğiniz ekonomik felaketle bir ilgisi var mı? Eğer varsa, bundan ne gibi bir katkı umuyorsunuz?

3. Çıkaracağınız af kanunuyla, cezaevlerini boşaltıp, borcunu ödeyemeyen, mal beyanında bulunamayan esnafla, sanayiciyle ve çiftçiyle mi doldurmak istiyorsunuz? Bu husustaki düşünceniz nedir?

Saygılarımla efendim.

BAŞKAN- Peki, teşekkür ediyorum efendim.

Buyurun Sayın Bakan.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu soruların ikisi, başka sorular çerçevesinde daha önce cevaplandırılmıştı. Devlete karşı işlenen suçların af kapsamı dışında bırakılması ise, burada istisnalar arasında yer alan bazı suçlar bakımından söz konusudur. Burada, Anayasanın 87 nci maddesinde 14 üncü maddeye yapılan yollama göz önünde bulundurulmuştur.

BAŞKAN- Peki, teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Aytekin, sorunuzu alabilirim; buyurun efendim.

İLHAN AYTEKİN (Balıkesir)- Sayın Başkan, sorularımın, delaletinizle Sayın Bakan tarafından cevaplandırılması hususunu saygıyla arz ederim.

1. Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizde Katılım Ortaklığı Belgesi ve ulusal plan aşamalarının geçilmekte olduğu bir dönemde, Kopenhag Kriterlerini de dikkate alarak, 312 nci maddeyle siyasî yasaklı haline getirilen düşünce suçlularının yasa kapsamında düşünülmemesini nasıl izah ediyorsunuz?

2. Milletimizin umumî kanaati, görüşmekte olduğumuz af tasarısında, bölücübaşı katil Abdullah Öcalan'ın affının saklı olduğu şeklindedir. Doğru mudur?

3. Demokratikleşme ve şeffaflaşmanın gerektiği ve sizden talep edildiği bir dönemde, düşüncelerini açıklayarak siyasî yasaklı hale gelmeyi nasıl içinize sindirebiliyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum efendim.

Buyurun Sayın Bakan.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, hem kendi gelişmesinin doğal sonucu olarak hem de içinde yer almak istediği dünyanın ortak değerlerinin bir gereği olarak, özgürlükleri, her gün daha çok genişletmek, bu arada, düşünce ve ifade özgürlüğünü de genişletmek kararındadır. Üzerinde görüşülen 2 nci madde, zaten bu amaçla konulmuştur. Daha önce düzenlenen, ancak, Anayasa Mahkemesince bir ibaresi iptal edilen madde, Anayasa Mahkemesi kararı doğrultusunda, kapsamı genişletilerek,  yeni bir düzenlemeye kavuşturulmuştur. Bu madde çerçevesinde, 312 nci maddeden dolayı suç işlemiş olanlar da, geti-rilen ertelemeden yararlanacaklardır.

Bölücübaşının, bu kanundan yararlanması söz konusu değildir. Onun mahkûmiyetine esas olan Türk Ceza Kanununun 125 inci maddesi, burada, istisnaların en başında sayılmıştır. Anayasa Mahkemesinin, daha önce, 125 inci maddeyle ilgili olarak verdiği kararda, o madde bakımından eşitlik ilkesinin söz konusu olmayacağı, 125 inci maddede farklı bir durum olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla, bölücübaşının bu kanundan yararlanması, herhangi bir biçimde söz konusu değildir.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Baran, Sayın Yılmazyıldız, Sayın Ertugay, Sayın Göksu, Sayın Tan, Sayın Çelen, Sayın Çiçek, Sayın Seven, Sayın Aksu, Sayın Güven ve Sayın Alçelik'in sorularını alamıyorum efendim.

Değerli milletvekilleri, madde üzerinde verilmiş iki  önerge vardır. Önergeleri, önce, geliş sırasına göre okutacağım ve daha sonra da, aykırılık derecesine göre işleme alacağım.

Birinci önergeyi okutuyorum efendim:

                                        8.12.2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesinin sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederim.

                            Ayşe Nazlı Ilıcak

                                           İstanbul

Teklif Edilen Metin :

"Cezalarını çekmiş olanların kamu hakları iade olunur."

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

564 sıra sayılı tasarının 2 nci maddesindeki "23 Nisan 1999" tarihinin, "1 Ocak 2000" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 8.12.2000

 

Bülent Arınç

Cemil Çiçek

 

Manisa

Ankara

 

Salih Kapusuz

Abdullah Gül

 

Kayseri

Kayseri

 

İsmail Kahraman

Abdülkadir Aksu

 

İstanbul

İstanbul

 

Azmi Ateş

Ali Coşkun

 

İstanbul

İstanbul

BAŞKAN - Efendim, aynı zamanda en aykırı önerge olan bu önergeyi işleme alıyorum.

Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önerge üzerinde, Sayın Arınç görüşlerini ifade edecek.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın  Başkan, değerli arkadaşlarım; saygılar sunuyorum.

Aslında, bu önergemi, tasarının 1 inci ve 2 nci maddeleri için vermiştim; çünkü, ikisinde de, suç işleme tarihi 23 Nisan 1999 olarak görünüyordu. Ancak, 1 inci madde üzerinde, biraz evvel usulen de söylediğim gibi, dört önerge, maddenin tamamı için kabul edildiğinden, bu önergemi 2 nci madde için vermiş oldum.

Değerli arkadaşlarım, tasarıda, geçen yıl da olduğu gibi, 23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenen suçlar dikkate alınıyor. Şüphesiz, bu tür kanunlar çıkarken, özellikli bir günün seçilmesi, belli bir tarihin belirlenmesi mümkündür. Ben hatırlıyorum, ilk defa af tartışmaları başladığında, cumhuriyetin 75 inci yılı dolayısıyla bir af çıkarılması söz konusu edilmişti; bu, 1998 yılına tekabül ediyordu. Daha sonra, 1999 yılı içerisinde bu düşünülürken, tarih olarak ne koyalım denildi; 18 Nisan seçimleri akla geldi, olmaz denildi; 23 Nisan üzerinde mutabık kalındı.

Şimdi, bir yılı aşkın bir süre sonra, yeni bir düzenleme yapıyoruz. Şüphesiz, bir anlamı tekrar ortaya koymak lazım. 1 Ocak 2000 tarihini şu açıdan düşündüm: 21 inci Yüzyıla giriyoruz, yeni bir yüzyıl başlangıcıdır, yeni bir bin yıldır, dünyada pek çok ülke, bugünle ilgili olarak, farklı şekilde, farklı biçimlerde anmalar yapıyorlar, kanunlar ve düzenlemeler yapıyorlar. 1 Ocak 2000 tarihi, Türkiye'de sosyal barışa atılan adımın da bir tarihi olabilir, iyi bir başlangıç olabilir diye düşündüm; ancak, birkısım hukukçu arkadaşlarımız "daha önce 23 Nisan 1999 tarihi telaffuz edilmişken, bunun biraz daha beriye çekilmiş olması, daha sonra suç işleyenlere prim vermek anlamına gelir" şeklinde de endişelerini beyan ettiler. Bu endişelere katılmak da mümkün, bunlara saygı duyuyorum; ancak, bildiğiniz gibi, bir af kanununu görüşmüyoruz, şartla salıverilme ve cezaların ertelenmesini görüşüyoruz. Bu bir af olsaydı, belki bu karşı düşüncenin tartışılabilir bir yönü olabilirdi; ama, şartla salıverilmenin, dava ve cezaların ertelenmesinin, böyle bir endişeye yol açmaması gerektiği kanaatindeyim.

Bir de, Adalet Komisyonunda tartışılan bir konuyu dikkatlerinize arz etmek istiyorum. Birkısım arkadaşlarımız, özellikle 2 nci maddeyle ilgili olarak "geçen yıl çıkarılan 4454 sayılı Kanunla basın yayın yoluyla işlenen suçlara getirilen ertelemenin Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal edildiğini ve Anayasa Mahkemesi kararının da bundan bir süre önce yayımlandığını, dolayısıyla, burada tarihin değiştirilmesi de mümkündür" şeklinde konuşmalar yaptılar. Gerçi, Sayın Bakan, buna karşılık da, Anayasa Mahkemesi kararlarının ancak Resmî Gazetede yayımlanmakla yürürlüğe gireceğini, geçmişe yürümeyeceğini ifade ediyor; ama, bütün bu tartışmalar bir noktada kesilebilir. Ben, 1 Ocak 2000 tarihinin, bugün çıkmak üzere olduğunu hemen hemen gördüğümüz bu tasarı için, yeni bin yılın, yüzyılın başında Türkiye'de sosyal barışa katkıda bulunacağını ümit ediyor, desteklerinizi istirham ediyor, saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arınç.

Efendim, gerekçesini Sayın Arınç'ın ifade etmiş olduğu önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesinin sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederim.

                            Ayşe Nazlı Ilıcak

                                           İstanbul

Teklif edilen metin:

Cezalarını çekmiş olanların kamu hakları iade olunur.

BAŞKAN - Önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Ilıcak.

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 564 sıra sayılı Kanunun 2 nci maddesi, bir hatayı düzeltmek, adaleti yeniden tesis etmek üzere, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. Böylece, basın yoluyla işlenen düşünce suçlarına verilen erteleme imkânı, başka yollardan da- tırnak içinde- bu suçu işleyenlere tanındı. Bu ertelemeden yararlanmayıp da cezalarını çekenlere hiç değilse bir imkân getirelim, onlar da memnu haklarına tekrar kavuşsun diye ben bu önergeyi vermiş bulunuyorum.

Şimdi, 28 Şubat Türkiyesinde, 312 nci madde, sürekli gündeme geliyor. Bu 312 nci maddenin, 12 Eylül öncesinde, siyasî yasağı yoktu. Dolayısıyla, 12 Eylül sonrasında, askerî yönetim zamanında, hem Siyasî Partiler Yasasına hem de Milletvekilleri Kanununa siyasî yasaklar bir madde şeklinde ilave edilmiştir. O zaman, diyoruz ki sizlere; gelin, bu 12 Eylül rejimi zamanında Türkiye'nin üzerine geçirilen deli gömleğinden kurtulalım, bunlardan sıyrılalım. Gerçi, Türk Ceza Kanununun 121 ve 124 üncü maddeleri, üç yıl içerisinde memnu hakların iadesine imkân; veriyor; ama, bunu bir an önce gerçekleştirelim diyoruz. Çünkü, Türkiye, artık, giderek marjinal bir ülke haline geli-yor, giderek ikinci ligde oynayan bir ülke haline geliyor. Düşünüp de düşüncesini ifade eden kişiyi hapse atmakla yetinilmiyor, bir de ona siyasî yasak getiriliyor.

Değerli arkadaşlar, Avrupa Birliği Türkiye'yi izleme raporunda 312 nci madde ele alınıyor; İnsan Hakları Derneği Başkanı Akın Birdal'ın ve Necmettin Erbakan'ın mahkûmiyetleri eleştirili-yor.

Bir de psikolojik baskı yaratılmaya çalışılıyor bizlerin üstünde. Yani, biz, mesela 312 nci madde, siyasî yasaklar kalksın dedikçe, sizler diyorsunuz ki, bakın, Necmettin Erbakan'ın yasağını kaldırmaya çalışıyorlar, bakın, Tayyip Erdoğan'ın yasağını kaldırmaya çalışıyorlar. (DSP sıralarından "doğru" sesleri) Elbette... Elbette, demokratik bir ülkede, hem Erbakan yasaksız olacak hem  Tayyip Erdoğan hem de Hasan Celal Güzel siyasete dönecek. (FP sıralarından alkışlar)

Biz, sadece onların değil, bakın Eşber Yağmurdereli'yi de biz savunuyoruz; ama, siz verdiğiniz önergelerin, sözlerin arkasında duramıyorsunuz. Ben, Sayın Bakana sordum; niçin 17 nci maddeyle ilgili getirdiğiniz değişikliğin arkasında durmuyorsunuz; o, gündemdedir dedi, getirin bu teklife sahip çıkın, oylayın. Bunun mümkün olmadığı, bugünkü şartlarda bilinmekte. Ben, Adalet Komisyonuna böyle bir önerge verdiğimde, o zaman niçin reddettiniz Sayın Bakanım? Getirseydik, bir an önce, bugün, hiç değilse, Eşber Yağmurdereli bu ayıplı, bu zor durumdan kurtulurdu; çünkü, onun da sorumlusu sizlersiniz. Eğer, Basın Kanunu çıkarken, basın mensuplarının basın yoluyla işledikleri suçlara erteleme getirilirken, siz eğer bu ertelemeyi, o zaman mitinglerde yapılan konuşmalara da tanısaydınız, Eşber Yağmurdereli'nin cezası ertelenecekti ve on ay aldığı cezadan dolayı yirmibir yıllık bir cezayı yüklenmek zorunda kalmayacaktı. Bunun da sorumlusu sizlersiniz.

Bakın, siyasî yasaklar ayıp; bunu Sayın Ecevit de çok iyi biliyor; o da bir zaman siyasî yasaklıydı. Ona "Bay Ecevit" diye hitap edip, konuşmasını, yazmasını men edenler, dergisini toplatanlar, şu anda kim bilir nerede, hiç kimse bilmiyor; ama, bugün Sayın Ecevit, Başbakan koltuğunda. Bir zamanlar bana şiirini ithaf etmişti; "demokrasi mücadelesini takdir ettiğim Nazlı Ilıcak'a” diyordu "Özgürlüğün Ardından Bir Ağıt Söylev" şiirinde. “Perikles'in demokrasisinden 2000 yıl sonra hâlâ ayıplı bir demokrasiyi yaşadığımız için utanıyorum" diyordu. Ben, bugün de, o utancı paylaştığımı ifade etmek istiyorum. (FP sıralarından alkışlar) Çok arzu ederdim; ben de bugün kendisine "demokrasi mücadelesini takdir ettiğim Sayın Ecevit"diye hitap etmeyi; ama, maalesef, edemiyorum. Kim derdi ki, 12 Mart'a karşı direnen, 12 Eylüllere karşı direnip iki kere hapse giren Ecevit'in, 28 Şubat rejimiyle böylesine sarmaş dolaş olacağını ?!. (FP sıralarından alkışlar)

Hayal kırıklığımı ifade edip hepinize saygılar sunuyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ilıcak.

Gerekçesini Sayın Ilıcak'ın ifade etmiş olduğu önergeyi oylarınıza sunuyorum : Önergeyi kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, bir geçici madde eklenmesine dair önerge vardır, okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun Tasarısına, 2 nci  maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ali Rıza Gönül

Nevzat Ercan

 

Aydın

Sakarya

 

Turhan Güven

Oğuz Tezmen

 

İçel

Bursa

 

Necati Yöndar

Zeki Ertugay

 

Bingöl

Erzurum

 

Mustafa Cihan Paçacı

Yahya Çevik

 

Ankara

Bitlis

 

Nurettin Atik

İlyas Yılmazyıldız

 

Diyarbakır

Balıkesir

 

Musa Konyar

Saffet Kaya

 

Ağrı

Ardahan

Hakkı Töre

Hakkâri

"Geçici Madde 1- 21.7.1953 tarihli, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun kapsamına giren amme alacakları ile 4.1.1961 tarihli, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu kapsamına giren ve 31.12.1999 tarihinden önceki dönemlere ait veya bu tarihe kadar beyan edilmesi gereken vergi, resim ve harçlara ilişkin olarak;

a) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibariyle vadesi geldiği halde ödenmemiş bulunan amme alacakları asıllarının tamamı ile bunlara bağlı gecikme zammı, gecikme faizi ve vergi cezaları ile diğer ceza mahiyetindeki amme alacaklarının yüzde 20'sinin; ilk taksiti bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihi izleyen aydan başlamak üzere, 24 ayda ve üçer aylık dönemler itibariyle eşit taksitler halinde ödenmesi, ilk taksit ödeme süresinin son gününe kadar yazılı başvuruda bulunulması ve bu alacaklar için ihtilafa gidilmemesi veya ihtilaftan vazgeçilmesi şartıyla, gecikme zammı, gecikme faizi ve vergi cezaları ile diğer ceza mahiyetindeki amme alacaklarının kalan kısmının tahsilinden vazgeçilir. Borçlarını 6183 sayılı Kanunun 48 inci maddesi hükmüne göre ödemekle olan mükellefler de diledikleri takdirde bu madde hükmünden yararlanabilirler.

b)Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre ikmalen, re'sen veya idarece tarh edilmiş olup, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibariyle yargı mercileri nezdinde ihtilaflı hale getirilmiş ya da dava açma süresi geçmemiş bulunan vergi, resim ve harçların tamamı ile bunlara bağlı gecikme zammı, gecikme faizi ve vergi cezalarının yüzde 20'sinin; bu bentte belirtilen süre ve şekilde ödenmesi halinde, gecikme zammı, gecikme faizi ve vergi cezalarının kalan kısmının tahsilinden vazgeçilir. Bu takdirde, dava açılmaması ve açılmış bulunan davalardan vazgeçilmesi, buna ilişkin talebin başvuru süresi içinde yazılı olarak yapılması şarttır. Bu şekilde ödenen alacaklara maddenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra herhangi bir zam veya faiz uygulanmaz. Tarhiyata ilişkin ihtilaflarda alacak asılları, tarhiyatın bulunduğu en son safhadaki tutar, ancak bu safhada bozma ya da terkin kararı bulunması halinde ilk tarhiyat tutarı esas alınarak belirlenir. Bu hüküm, maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar uzlaşma talebinde bulunulmuş olup, uzlaşma günü verilmemiş veya uzlaşma günü ve-rilmekle birlikte uzlaşma görüşmesi henüz yapılmamış alacaklar için de geçerlidir. Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibariyle tahakkuk etmemiş vergi, resim ve harç asıllarına ilişkin tarhiyatta, gecikme faizleri maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar geçen süre için hesaplanır. Asılları kısmen veya tamamen ödenmiş bulunan fer'i alacaklar ile bir asla bağlı olsun veya olmasın ceza mahiyetindeki alacaklar için de bu bent hükümleri uygulanır. Vergi Usul Kanunu kapsamı dışındaki diğer amme alacaklarının tahsilat işlemlerinden dolayı meydana gelen ihtilaflarda da bu bentte belirtilen şekilde işlem yapılır.

c) Bu maddeye göre ödenmesi gereken taksitlerin ödeme süresi içerisinde hiç ödenmemesi ya da eksik ödenmesi halinde, alacağın tamamı muaccel olur ve cebren tahsil olunur; ancak, amme borçlularının alacağın tamamını muaccel kılan taksit tutarını, taksit ödeme süresinin son gününden itibaren geçen süre için tecil faizi oranında hesaplanacak bir faiz ile birlikte rızaen ödemeleri şartıyla, madde hükümlerinden yararlanılmaya devam olunur ve ödeme süresi geçmemiş taksitler sürelerinde ödenir. Bu madde kapsamına giren alacakların maddede belirtilen şekillerde tamamen ödenmemiş olması halinde, ödenen tutar kadar madde hükümlerinden yararlanılır.

d) Devlete ait olup, vergi dairelerince tahsil olunan ve miktarı 5 milyon lirayı aşmayan asılları ödenmiş fer'i alacaklar ve cezalar ile aslı bu miktarı aşmayan amme alacaklarının, fer'ilerinin miktarına bakılmaksızın fer'ileri ile birlikte tahsilinden vazgeçilir. Tahsilinden vazgeçilecek amme alacakları nevi ve dönemleri itibariyle ayrı ayrı dikkate alınır. Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce yapılan ödemeler, her ne suretle olursa olsun ret, iade ve mahsup edilemez. Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye, maddede belirtilen başvuru süresini gerektiğinde bir aya kadar uzatmaya Maliye Bakanlığı yetkilidir.

e) 17.7.1964 tarihli, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ve 2.9.1971 tarihli, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile 17.10.1983 ta-rihli, 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa göre prim, sosyal yardım zammı, idarî para cezası, gecikme zammı ve faiz borcu bulunan işverenler ile topluluk sigortasına ve isteğe bağlı sigortaya devam edenler ve sigortalılar ile ölen borçlu sigortalıların hak sahipleri; 31.12.1999 tarihine kadar tahakkuk etmiş olan prim ve sosyal yardım zammı borçlarının tamamı ile idarî para cezalarının ve bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadarki gecikme zammı ve faizlerinin yüzde 20'sini, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihi izleyen aybaşından itibaren 24 ay içinde üçer aylık dönemler itibariyle eşit taksitler halinde ödedikleri takdirde, ilgili kurumların alacaklarından her birine ait kalan gecikme zammı ve faizleri ile idarî para cezalarının bakiyesi terkin edilir. Bu madde hükmünden yararlanmak üzere başvuranlardan taksitlerini süresi içinde ödemeyenlerin, süresinde ödenmeyen her bir taksiti bu Kanunun uygulanma süresinde rızaen tecil faizi ile birlikte ödemeleri halinde bu Kanundan yararlanma hakları saklıdır.

f) Bu madde kapsamına girenlerden 31.12.1999 tarihine kadar tahakkuk etmiş prim, sosyal yardım zammı ve idarî para cezası bulunmayıp, sadece gecikme zammı ve faiz borcu bulunanlar, bu borçların yüzde 20'sini bu maddede belirtilen süre ve şekilde ödemeleri halinde kalan borçları terkin edilir. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce tahsil edilmiş gecikme zammı ve faizleri iade ve mahsup edilmez.

g) Bu madde kapsamına girenlerden prim, sosyal yardım zammı ve idarî para cezası ile gecikme zammı ve faiz borçları için aleyhine icra takibi yapılanlar, yukarıdaki fıkralar hükümlerine göre hesaplanacak borçlarını bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihi takip eden aybaşından itibaren 24 aylık süre içinde ve üçer aylık dönemler itibariyle eşit taksitler halinde icra masrafları ile birlikte icra müdürlüklerine veya kurumlara ödemeleri şartıyla, bu madde hükümlerinden yararlanabilirler. İcra takibine konu olan borcun yirmidörtte 1’ini bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihi izleyen aybaşından itibaren bir ay içinde ödeyenlerin hacizleri kaldırılır. Bu süreler içerisinde icra takipleri ile, ceza ve hukuk davalarına devam edilmez, bu davalara ilişkin kanunî süreler işlemez."

BAŞKAN- Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya)- Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN- Hükümet?..

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon)- Katılmıyoruz.

BAŞKAN- Önerge üzerinde konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutayım?

NEVZAT ERCAN (Sakarya)- Gerekçe okunsun.

BAŞKAN- Gerekçeyi okutuyorum; buyurun.

Gerekçe: Bilindiği gibi, son yıllarda ciddî ekonomik sorunlar yaşanmakta, ülkemizin sanayi ve ticaret hayatı olumsuz etkilenmektedir. Özellikle geçtiğimiz yıl Türk ekonomisinde yaşanan durgunluk ve daralma sonucunda millî gelir büyümeyip, aksine, küçülmüştür. Toplumda gelir dağılımı bozulmuş ve işsizlik artmıştır. Yaşanan ekonomik sıkıntılardan dolayı sanayici, ticaret ve meslek erbabı, esnaf ve sanatkârlar, çiftçiler, dar ve sabit gelirliler başta olmak üzere, toplumun bütün ke-simleri ciddî sorunlarla karşı karşıya kalmıştır.

Bunun sonucunda vergi mükellefleri, tahakkuk eden vergilerini zamanında ödeyemez duruma düşmüşlerdir. Aynı şekilde, Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur ve tarım kesimi sosyal güvenlik kurumuna tabi işverenler ve sigortalılar da, prim ödeme yükümlülüklerini aksatmak zorunda kalmışlardır.

Öte yandan, ekonomik sıkıntılardan dolayı ödeme zorluğu çeken söz konusu kesimler, fiskal ve parafiskal yükümlülüklerini yerine getirememekten dolayı, aylık yüzde 12'ye, yıllık yüzde 144'e varan gecikme zammına maruz kalmışlardır. Böylece, milyonlarla ifade edilebilecek vatandaşımız ağır bir vergi ve sigorta primi ve cezasından kaynaklanan borç yükü altına girmişler ve haciz uygulamaları sonucu ticarî faaliyetlerini idame ettiremez hale gelmişlerdir.

İşte, bu çarpık durumun giderilerek, vatandaşın devlete karşı ihtilaflı olmaktan çıkarılması, sosyal barışın temini ve bunlara, tekrar ödeme kabiliyeti kazandırılarak, yükümlülüklerini yerine getirebilmeleri ve böylece, ekonomik ve ticarî faaliyetlerini devam ettirebilmeleri imkânı sağlanmaktadır.

Getirilen bu kolaylıklar sayesinde, gerek vergi mükellefleri ve gerekse prim borcu olanlar, bir yandan birikmiş vergi ve sigorta primlerini taksitler halinde kolaylıkla ödeme imkânına ödeme imkânına kavuşarak, birikmiş gecikme zammı ve faizleri ile cezaların yüzde 80'inden kurtulmuş olacaklar. Diğer yandan da, hazine, birikmiş alacaklarını tahsil etme ve donmuş alacaklarını nakte dönüştürerek gelir elde etme imkânı sağlayacaktır.

Söz konusu önerge, bu amaçlara yöneliktir.

BAŞKAN - Efendim, gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge reddedilmiştir. (DYP sıralarından alkışlar [!])

Müteakip maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Çorum Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, Yüce Heyetin değerli üyeleri; müzakereye konu tasarının 3 üncü maddesi üzerinde, Fazilet Partimizin görüşlerini arz ve ifade etmek üzere huzurunuzda bulunuyorum; Başkanlığı, Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, beni bağışlayınız; neyi tartışıyoruz?

İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Sizi hep affediyoruz.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Efendim, izin veriniz ve insaf ediniz, lütfen... Bir af kanunu görüşüyoruz, bağış kanunu görüşüyoruz; yani, beni bağışlamıyorsanız, beni affetmiyorsanız, siz bu insanları nasıl affedeceksiniz?! (FP sıralarından alkışlar) Sizin affınızdaki samimiyeti nereden anlayacağım ben? İzin veriniz lütfen.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sizin suçunuz yok ki efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Müsaade buyurun Sayın Köse.

Değerli milletvekilleri, gerçekten, tekrar edeceğim, anlayışla karşılayacağınızı umuyorum; bu, af kanunu mudur? Eğer, af kanunu idiyse, Cumhurbaşkanlığından iade edilen kanunun başlığı ve dibacesiyle, bu tasarının başlık ve dibacesi birbirinden niye farklı?

İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Siz hukukçusunuz, bilirsiniz.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Ben hayatımda -yani, hukukla meşgul olduğum süre içerisindeki hayatımdan söz ediyorum- hiç böyle bir düzenleme görmedim. Bu nedir, bakıyorum; deve mi -yine affedersiniz, deve mi kuş mu; yani, bu, bir af kanunu mu; bu, bir infaz yasası düzenlemesi mi; yoksa, bu, bir söz vermiştik, ne gelirse gelsin bahtımıza, bunun gereğini yerine getirmiş olalım diye, Anadolu deyimiyle, benim çok sevdiğim, saygı duyduğum halkımın deyimiyle sokra savma mıdır bunu anlamak mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, gayet tabiî hep söyler dururuz -ben söylemiyorum, ben tekrar ediyorum, tırnak içi konuşuyorum-.zannediyorum Ziya Paşa'nındır, eğer şairini yanlış ifade ediyorsam, düzeltiniz, şöyle diyor:

"Erişir menzili maksuduna aheste giden,

Tizi reftâr olanın pâyına dâmen dolaşır."

Evet, işte dolaşmış, ortada... Niye acele ediyorsunuz, aranızda istişare edemez misiniz; Cumhuriyetin temel niteliğini oluşturan niteliklerden bir tanesi demokrasi değil midir; çağdaş demokrasilerin en özel ve en güzel niteliği katılımcılık değil midir?.. Siz ortaklar, kendi aranızda katılımcılığı gerçekleştiremedinizse... Muhalefete, zaten ihtiyaç duymuyorsunuz; ama, muhalefet ne derse o oluyor, sonradan dövünüyorsunuz! İşte örneği, açın...

Bu kanunları, biz, evvelce burada görüştük, geçen yasama yılı konuştuk. Hatırlayacaksınız, bu kardeşiniz çıktı, yana yakıla dedi ki "Değerli milletvekilleri, kardeşlerim; yapmayın, zaman öldürüyoruz. Bu kanunu böyle çıkarırsanız, bu yanlış hesap Bağdat'tan dönmez, Bağdat'a gerek yok, şuradan, hemen ya bir birinci Çankaya'dan döner ya da şöyle biraz daha doğuya doğru ikinci Çankaya'dan; yani, Anayasa Mahkemesinden döner."

Zabıtlar burada, sözlerim burada; beni dinlemediniz. Ne oldu; zaman yitirdik. Bir arkadaşım çok güzel ve isabetle ifade buyurdular. O günden bugüne şu hakkı kullanacak, daha doğrusu şu imkânı kullanacak tutuklu ve hükümlülerin çektiği acı ve ıstıraptan size ve bize pay düşmeyeceğini mi zannediyorsunuz?!

Değerli milletvekilleri, bakınız, Anayasa Mahkemesi, elbette yerindeliği denetlemez, aykırılığı denetler. Peki, bu vardır ve bir anayasal kurumdur; ona bir itirazım falan yok ha! Bizim zaafımızı ortaya koymaya ya da bizim zaafa düşmemize imkân vermeye yahut bizi oraya çekmeye hiçbiri-mizin ve hiçbirinizin hakkı yoktur.

Hep şunu söyledim: Değerli milletvekilleri, elbette, biz yasa yaparız, Anayasa Mahkemesi de denetler; doğrudur, gerekirse iptal eder; ama, o istisna olmalıdır. 37 tane kanun hükmünde kararname, kanun çıkardınız; 27 tanesini iptal ettirdik! Bunun övünülecek bir tarafı var mı; bunun, hukuk yapmayla bir alakası var mı; bunun, Parlamentonun ağırlığını hissettirmeyle alakası var mı?! Yapmayınız... Eğer, Parlamento olarak, en tabiî hakkımız, en kolay hakkımız, en güçsüz, meşakkatsiz hakkımız yasa yapmada bile bu varlığımızı, bu ağırlığımızı hissedemezsek, ettiremezsek, burada otururken herkes bir yerden mektup yazmaya başlar; bu, doğru değildir. Ağırlığımızı hissettirmek zorundayız. Biz, Parlamentoyuz; biz, millet adına buradayız. Benim milletim, dünyaya ağırlığını hissettirmiş bir millettir; ama, biz, temsilcilerine bakınız: Biz yazıyoruz, Anayasa Mahkemesi iptal ediyor. Efendim ne yapalım, o imkânı var... O imkânı vermeyelim. Anayasa Mahkemesi de bundan çok bahtiyar değil, bundan çok memnun değil.

İşte, bir tane daha yapıyoruz. Bakın, çok tipik bir şey; 2 nci madde, erteleme düzenlemesinin 2 nci maddesi. Daha önce iptal edilen yasada, bundan yararlanabilmek için yahut mahkûm olmamış, hüküm giymemiş sayılmak için üç yıllık sürenin geçmesi lazım diyor. Nereden başlıyor bu üç yıllık süre; 3 Eylül 1999'dan başlıyor. Öyle değil mi efendim; oradan başlıyor. Peki, Anayasa Mahkemesi iptal etti. Şimdi, biz, bir düzenleme yapıyoruz ve bu düzenlemeyle, bundan sonra yararlanacak olanların mahkûm olmamış sayılabilmeleri için beklemeleri lazım gelen üç yıllık süre nereden başlayacak; bu kanunun yayıma girdiği tarihte başlayacak. Yani, basın yoluyla işlenen suçların affından istifade edenlerin süreleri başlayalı birbuçuk sene olmuş olacak, bugün bundan istifade edecek olanlarınsa birbuçuk sene sonra başlayacak. Peki, eşitlik bunun neresinde?!

Sayın Bakan -saygı duyuyorum kendisine- beni dinlemedi; dinlemediği için de, Anayasa Mahkemesi iptal etti. Bu iptalde, Adalet Bakanının, bizlerin her birinden çok daha büyük vebali vardır. Siyasal vebali vardır, sosyal vebali vardır, manevî vebali vardır; çünkü, kanunların yapımında, her partiye  -muhalefet-iktidar- servis yapmak, hizmet vermek Adalet Bakanlığının birinci görevidir; eksik yapmıştır. Şimdi, bize, gerekçe getiriyor: "Efendim, Anayasa Mahkemesi kararları geriye yürümez; yürümediği için, şimdi istifade edeceklerin o üç yıllık süreleri bugünden başlar, öbürlerini geriye doğru götüremeyiz" diyor. Beyefendi; Sayın Bakan; biz, Anayasa Mahkemesinin kararının yürürlüğünü konuşmuyoruz; biz, yeni bir düzenleme yapıyoruz; hem de nasıl bir düzenleme... Öğlene kadar, maşallah, iki tasarı; öğlene kadar... Her birinin arkasında da Bakanlar Kurulunun listesi var, imza listesi, öğlene kadar... Öğleden sonra ne oluyor bilemiyoruz tabiî -eskiden, buna "hikmeti hükümet" derlerdi; galiba, bu da hikmeti hükümettir; yani, hikmetinden sual olunmazın başka bir ifade tarzıdır bu- bu iki kanun tasarısı bir araya geldi, tek tasarı oldu. Yani, tabir caizse, bir organ naklidir; ama, bu organla o organ uyuşur mu, uyuşmaz mı, hekim bunun farkına varmadı. Hekim, hazık değil bu konuda, hazık... (FP sıralarından alkışlar) Hazık değil bu konuda ve göreceksiniz, iptal sebeplerinden bir tanesi bu olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu, mikrofonunuzu açıyorum.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, hemen toparlıyorum.

Bakınız, o kadar çok ki; yani hangisini anlatayım... Tabir caizse, tut kelin perçeminden; tutacak teli yok ki, tutup gösteresiniz; hangisini söyleyeyim!.. 228 inci maddeyi af kapsamına aldınız Sayın Bakan, Ceza Kanununun 228 inci maddesi; 240'dan farkı ne?!. O da, hakkın, görevin, yetkinin, suiistimalidir; o da görevin, yetkinin suiistimalidir ve ikisi de aynı bab içerisindedir; niye siz, 228'i affın içerisine alıyorsunuz da 240'ı almıyorsunuz? Yolda ölmek üzere olan, doğum yapmakta olan genç bir evladımızı binek arabasıyla hastaneye götüren belediye başkanı mahkûm olsun diye mi?! Yapmayın bunu, yapmayın!..

Değerli milletvekilleri, 312 nci maddeye girmiyorum. Çünkü, oraya girersek oradan çıkabilmemiz zor olacak; Sayın Bakan, hemen, “efendim, Anayasanın 87 nci maddesi, oradan atfen, 14 üncü maddesi" diyecek.

Değerli milletvekilleri, bakınız, bu kanun iptal edilirse, bunun her türlü vebali...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu...

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Hemen saygı sunacağım efendim.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - ... bu düzenlemeyi, böyle, tabir caizse, eciş bücüş halde getirip takdim edenlerin boynunadır. Kimse suçlu aramasın. Bunun iptali; çünkü, anamuhalefet, iktidar, cumhurbaşkanlığı iptale gitmese biri mahkeme yoluyla, defî yoluyla buna gidecektir ve iptal edilir de, hiç beklemediğimiz, hiç birinizin ummadığı insanlar sokaklara dökülürse, bunun hesabını millete veremezsiniz.

Saygılar sunuyorum.

Bu, yürürlüğün, inşallah ülkemize hayırlar getirmesini temenni ediyorum, Başkanlığınıza ve Heyetinize saygı sunuyorum efendim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini Aydın Milletvekili Sayın Ali Rıza Gönül ifade edecekler. (DYP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

DYP GRUBU ADINA ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Merakla, heyecanla, bu yasa tasarısının görüşülmesini ekranları başında izleyen değerli vatandaşlarımızı da saygıyla, sevgiyle, muhabbetle selamlıyorum. Onların sesi, onların sözü, onların hissîyatının tercümanı olmaktan da büyük bir kıvanç duyduğumuzu, Grubum adına burada ifade etmekten onur duyuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

Şu ana kadar, muhalefet milletvekilleri olarak bizler, çok şeyler söyledik; ama, dinlemediniz, dinlemek de istemediniz; fakat, ben, Sayın Başbakanı ve Bakanlar Kurulu sıralarının yarısını dolduran değerli bakanları burada görünce, şu ana kadar konuşmacı arkadaşların söyledikleri sözlerin dışında iki konunun üzerine basa basa vurgulamak istiyorum ve Sayın Başbakan ve sayın bakanların da bunu yürekten dinleyerek, gereğini, şu andan itibaren yapmasını bekliyorum.

Suçüstü yakalandınız; 1997 yılı 1 Temmuz tarihinden itibaren, 55, 56, 57 nci hükümetler olarak, tevali eden hükümetler olarak, ülkenin kaderine el koydunuz. Bu dönem içerisinde, bu güzelim ülkenin ekonomisini berbat ettiniz, perişan ettiniz. (DYP sıralarından alkışlar) Bu, benim bir iddiam ve suçlamam değil, bu, af yasa tasarısının -Sayın Ecevit'in sayın bakanlarının imzalarının bulunduğu- genel gerekçesini dikkatlice okursanız, orada bunu tespit edersiniz. İnanıyorum, sizler okudunuz; ama, ben de, vatandaşlarımız buradan duysun, bu af yasası niye çıkarılıyormuş, gerçek mahiyetini, gerçek niyetinizi öğrensinler diye okumak istiyorum.

"Genel gerekçe : Toplumda meydana gelen sosyal ve ekonomik değişimlerin, suçların çeşitli-liğinin ve miktarının artmasında etken olduğu görülmektedir." Burada yanlış kullanılan bir kelime var. "Toplumda meydana gelen sosyal ve ekonomik değişim" değil "çöküntünün, berbat ettiğimizin, fakirleştiğimizin" denilmesi lazım burada. (DYP sıralarından alkışlar)

Bu ülkeyi, siz, nasıl aldınız, ne hale getirdiniz; bunu, bir defa, yüreklerinizde, beyinlerinizde, lütfen inceleyiniz. Üretmeyen bir ekonomi, çaresiz bir çiftçi, rafları boşalmış, Bağ-Kur primini ödeyemediği için mahkeme kapılarında sürünen esnaf, her gün caddeleri, meydanları dolduran, ellerindeki pankartlarla "açız" diye bağıran memur ve emekliler, ödemeler dengesindeki felaket, ihracat yapamayan bir ekonomi, kapanan KOBİ'ler... İşte, eseriniz bu! (DYP sıralarından alkışlar) İşte, eseriniz bu sizin! Tabiî ki, siz, bu ülkeyi bu hale getirirseniz, bu ülkede suç oranı da artacaktır, suç çeşitleri de artacaktır. Siz, kendi yanlışınızı, eksiğinizi beceriksizliğinizi örtmek için getiriyorsunuz bu af yasasını. Onun için getiriyorsunuz. (DYP sıralarından alkışlar)

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Aynaya bak aynaya...

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; size bir pasaj oku-yacağım.

"Değerli milletvekilleri, tabiî ki, bu metin, bu tasarı bir yerlerde hazırlanmıştır. Bizim de tatmin olmadığımız bazı hususlar vardır. Beni bağışlayın, topluma söz veren biz değiliz." Sanki, biz verdik, Doğru Yol Partisi verdi, Sayın Çiller verdi sanki! Veren belli...

FARUK DEMİR (Ardahan) - Sayın Çiller, 2 anahtar verdi.

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) -  Şimdi de kalkıyorsunuz "topluma söz veren biz değiliz, bu yanlışlardan, bu meselenin bu noktaya gelmesinden, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, biz sorumlu değiliz; tanzim noktasında bizim katkılarımız çok fazla talep edilmemiştir" diyorsunuz. Bu, tam bir itiraftır, aczdir! (DYP sıralarından alkışlar) Aczdir! Yani, bu affı, kim söz verdi? Biz mi, yoksa siz mi?

HASAN GÜLAY (Manisa) - Biz verdik.

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Bu tasarıyı buraya getiren biz miyiz, siz misiniz?

HASAN GÜLAY (Manisa) - Biziz.

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Ama, sizsiniz de, 18 Nisan seçimlerinde, şunu yakaladık, getirdik, bölücübaşını tuttuk kulağından ülkeye taşıdık diye, böyle dolaşan sizdiniz!

HASAN GÜLAY (Manisa) - Biz demedik onu; uydurma!

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - O zaman, siz “af çıkaracağız” dediniz mi?

HASAN GÜLAY (Manisa) - Yalan söylemeyin.

(DYP sıralarından "otur yerine" sesleri)

BAŞKAN - Sayın Gülay, lütfen, hatibe müdahale etmeyin efendim.

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Halkı aldattınız, halkı!.. (DYP sıralarından "Bravo sesleri, alkışlar) Evet, halkı aldattınız. Almadığınız yetkiyi kullanıyorsunuz.

ERDOĞAN TOPRAK (İstanbul) - Biz, halka söyledik 18 Nisandan önce.

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Bir komisyonda, çok değerli bir eski bakan, bir milletvekili arkadaşım şu soruyu soruyordu... (DSP sıralarından "kim o" sesleri)

Biz değiliz diyorsunuz sahibi. Ee, biz de değiliz; biz de değiliz; ama, Sayın Bakan "bu af yasasının anası belli de, babası kim!" diye soruyordu. (DYP sıralarından alkışlar)

HASAN GÜLAY (Manisa) - Doğru konuş!..

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Sayın Bakanım, bu af yasası sizin kucağınızda kaldı efendim!

İktidar partilerinin değerli sözcüleri, oradan laf atacaklarına, gelsinler, bu kürsüden desinler ki "biz, bu affı çıkarıyoruz." Niçin çıkarıyormuşsunuz? Hükümetin genel gerekçesinde, yine, şöyle yazıyor: "Buna karşılık bazı suçlar, kamu düzeni ve kamu güvenliğiyle yakın ilgileri nedeniyle kapsam dışı bırakılmıştır." Yani, siz, bu af yasasını getirmekle kamu düzenini kuracağınızı mı zannediyorsunuz?

Soruşturmaya uğrayanlar, eski başbakanları, milletvekilleri, bakanları 230 ile dışarıda bırakmaya çalışıyorsunuz; çiftçiyi, esnafı, işadamını kulağından tutup "gel bakalım içeriye" diyorsunuz. Bu mu adaletiniz?! (DYP sıralarından alkışlar) Bu mu adaletiniz sizin?

Değerli milletvekilleri, bu af yasasına, Doğru Yol Partisi, başından beri "hayır" demiştir; yine, yüreklice "hayır" diyor; bu yasanın, ülkede, sosyal barışı, kamu düzenini, bırakınız kurmayı, kurulu düzeni bozan en önemli bir etken olacağını savunuyor. Siz, daha bunu bilmiyor musunuz değerli arkadaşlarım? (DSP ve MHP sıralarından gürültüler)

TURHAN GÜVEN (İçel) - Biliyor, biliyor; hepsi biliyor.

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Yani, şimdi, bu af yasasına karşı, bizim uyarılarımıza, parmaklarınızı kaldırıp "ret" diyorsunuz. (DSP sıralarından "Eee" sesleri) Sizin eksiklerinizi topla-yalım, sizin eksiklerinizi giderelim diye gayret ediyoruz; ama, ona da itibar ettiğiniz yok. Ama, bir zaman dedim ki, bu sıralar, iktidar sıraları size baki değildir. (DSP sıralarından gürültüler)

Evet, oradan kalkar, bir gün, ta oraya geçersiniz. (DSP sıralarından gülüşmeler)

BEKİR GÜNDOĞAN (Tunceli) - Orası da size fazla!.. Daha sonra dışarı çıkacaksınız.

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Gülün, gülün... Teşekkür ediyorum... (DSP sıralarından anlaşılamayan bir müdahale)

Sevgili kardeşim, siz, bana akıl vermeye falan kalkmayın, akılsız falan da demeyin; biz, aklımızın zekâtını versek, siz dahi olursunuz, dahi!.. (DYP sıralarından alkışlar, DSP sıralarından gürültüler) Yani, oradan laf atmak mesele değildir. Millet, sizi, şu kürsüye gelin de benim dertlerimi dile getirin diye gönderdi.  Niye oradan laf atıyorsunuz?!

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) -O kürsüye çıkacak yürek yok, yürek! Hepsi dut yemiş bülbül gibi.

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Gelin buraya, ne söyleyecekseniz onu söylersiniz, ifade edersiniz; ama, biraz evvel siz güldünüz de, son gülenin kim olacağını millet gösterecektir. (DYP sıralarından alkışlar) O çiftçi, o esnaf, o memur, o dul, o yetim ve bayram günü... (DSP sıralarından gürültüler)

O çiftçi çok mu para alıyor, o emekli çok mu para alıyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gönül, süreniz bitti; mikrofonunuzu açıyorum, lütfen, tamamlayın efendim.

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Şimdi, ben sizin söylediklerinizi buradan ifade ediyorum, milletim duyuyor. Emekliye çok para verdiğinizi söylediniz; memura, işçiye, esnafa, çiftçiye çok para mı verdiniz; onu mu söylüyorsunuz?! Gelin buraya, söyleyin bunu vatandaşa. (DSP sıralarından gürültüler)

Değerli milletvekilleri, onun için, bu yasanın, milletimize hayır getireceğine inanmıyoruz. Yanlışları koydunuz, yanlışları savunuyorsunuz; fakat, yine de, bütün kalbimizle... Görüyoruz ki, çıkaracaksınız bu yasayı. Kimlere müjde vereceksiniz; ama, kimleri ağlatacaksınız, o da görülecek.

Millet sizi affetsin diyorum. Millet sizin hesabınızı, mutlaka, günü geldiğinde demokratik olarak soracaktır. (DSP sıralarından gürültüler)

Saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Gönül, teşekkür ediyorum efendim.

Sayın milletvekilleri, daha önceki maddelerde de ifade etmiş olduğum gibi, Sayın Ercan, Sayın Güven, Sayın Gönül, Sayın Hatiboğlu, Sayın Arınç, Sayın Yıldırım, Sayın Örs ve Sayın Sağlam, şahısları adına, aynı anda söz talebinde bulunmuşlardır. Divanda çekmiş olduğumuz kura sonucunda, Sayın Güven ve Sayın Ercan şahısları adına konuşacaklar.

Buyurun Sayın Güven. (DYP sıralarından alkışlar)

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, değerli üyeler; biraz sonra, parmaklarınızla, bu kanun tasarısı kanunlaşacak. Peki, ne olacak; bu kanun, yayımı tarihinde yürürlüğe girecek. O zaman ne olacak? Siz, eli kanlı katilleri dışarı bırakacaksınız; çiftçiyi, esnafı cezaevinden içeri sokacaksınız. (DYP sıralarından alkışlar) Evvela bunu bilin, bilin... Ne getirdiğimizi iyice bilelim. İyice incelemeden, araştırmadan ve hem bilimsel hem uygulama bakımından bilmeden bir şey getiriyorsanız, sonuçlarının ne olacağına katlanırsınız. Biraz evvel değerli arkadaşım dedi ki, "bugün buradasınız, yarın burada." Demokrasinin gereği budur; ama, siz, bir dahaki seçimde herhalde dışarıda olursunuz; bu tempoyla giderseniz dışarıda olursunuz. (DYP sıralarından alkışlar, DSP sıralarından gürültüler)

Bakın, sayın milletvekilleri, bu kanunda hapis cezasına şartlı tahliye getiriyorsunuz, tecil getiriyorsunuz, her şey getiriyorsunuz da para cezasına ne getiriyorsunuz?.. Sayın Bakan cevap versin. Para cezası olan hükümler yok mu bu kanunda?.. Türk Ceza Kanununda münhasıran para cezası yok mu?.. Nerede bu?.. Ona ne getireceksiniz? Para cezasına şartlı tahliye mi getireceksiniz?.. Bir işi iyi bilmek lazım. İşi bilmeden, uygulayıcıya sormadan getirirseniz, akıbetine katlanırsınız.

Şimdi, ben soruyorum; bir kişinin birden fazla müebbet ağır hapse mahkûm olması halinde, Türk Ceza Kanununun 70 inci maddesine göre ne getirilir Sayın Bakan; hücre hapsi getirilmez mi? Nerede bu hücre hapsi, nerede uygulayacaksınız bunu?

Şimdi, bir kanun çıkarıyorsunuz değerli arkadaşlarım; bunun manasını anlamak yetmez, uygulamasını yalnız yargıya bırakmak da yetmez. Yargı, sizi seyrediyor; telaş içinde seyrediyor. Sizin de belki bazı telaşlarınız var. Neden; gerçekten affedilmeyi hak eden insanları affın dışında bırakıyorsunuz. Önergeler hazırlıyorsunuz, getiriyorsunuz; ondan sonra, ne hikmetse, önergelerin hiçbiri işleme konulmadan masaların üstünde kalıyor.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Sana mı soracağız?!

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu, hak mıdır; bu, adalet midir?! Bunun hesabını, sizden, birileri gelir, sorar. O değerli, zamanında çok yakın arkadaşlarınız sizden bunun hesabını sormayacak mı? "Beni bu affın dışında niye bıraktınız" demeyecekler mi size; diyecekler, diyecekler...

Siz, bir sandalye uğruna, arkadaşlığı, sevgiyi, uyumu, anlaşmayı, sağduyuyu terk etmiş görünüyorsunuz. Onun için, sizden, hassaten rica ediyorum; bir kere daha düşünün, bu affın getireceği sonuçları bir kere daha düşünün. Birkaç gün sonra, onbeş gün sonra, bir bayramda, eli böğründe, gözü yaşlı anaları düşünün, evlatları düşünün. Birkaç kişiyi sevindireceğiz derken veya bir heves uğruna bir af kanunu çıkarırken, birilerinin isteği üzerine af kanunu çıkarırken, topluma açacağınız yaraları düşünün. Siz, bu kanunla, barış mı getireceksiniz, yoksa bir kaos mu yaratacaksınız, onu düşünün.

Değerli arkadaşlarım, o bakımdan, bir kanun çıkarılır; ama, bir kanun yanlış çıkarılırsa, işte, böyle, döner gelir tekrar önünüze. Geçen defa da söyledik, on defa söyledik, her kanunda söyle-meye çalışıyoruz ki, aman, aceleye gerek yok; kaza yaparsınız diyoruz ve yapıyorsunuz. Arkadan da, kaza yapanların affedilmesine ilişkin 455 inci maddeyi de affediyorsunuz tabiî! Niye; çünkü, siz de kaza yapıyorsunuz; dolayısıyla kendinizi affediyorsunuz.

Hepinize saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güven.

Şahsı adına ikinci söz, Sayın Ercan'ın.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Çok teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, af meselesini konuşuyoruz. Aslında, Türkiye'nin gündeminde milletimizin çok önemli sorunları var. Ülkemiz, ağır problemlerle karşı karşıya. Ülkede, giderek bir yoksullaşma yaşanmakta. Toplumun bütün kesimleri fakirleşmiş. Türkiye'de, son günlerde, dünyanın çok az ülkesinde rastlanan önemli gelişmeler var; bir büyük soygun var, talan var, bankaların içi boşaltılmış, borsa dibe vurmuş, faizler tavan yapmış, Merkez Bankası 7,5 milyar dolar civarında para çıkışı yapmış. Hal böyleyken, bir büyük ekonomik krizin, ekonomik depremin yaşandığı günlerde, Türkiye, bunları konuşmuyor, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, milletin temsilcileri, halk adına, halkın sorunlarını tartışmıyor, çözüm üretmiyor; ama, halkın gündeminde olmayan, halkın arzusunu, isteğini içermeyen bir konu, af konusu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine taşınıyor. (DYP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, 17 Ağustos depreminde, Marmara Bölgesinde, binlerce yurttaşımızın enkaz altında kaldığı günde, henüz herkesin feryat ettiği, hükümetten yardım beklediği saatlerde, siz, o tarihte, o insanları unuttunuz, onları enkazın altında bıraktınız (DYP sıralarından alkışlar) ve Türkiye Büyük Millet Meclisine af konusunu getirdiniz! Unutmadık! Hele hele o bölgenin bir insanı olarak, asla unutmadık! Siz, o gün, umursamadınız o insanları ve o bölgeye gözünüzü çevirmediniz, devletin şefkat elini uzatmadınız; ama, af meselesini getirdiniz buraya. (DYP sıralarından alkışlar; DSP sıralarından gürültüler) Bugün de benzer şeyler yapıyorsunuz. Bugün de, bir büyük ekonomik deprem yaşıyor Türkiye; ama, siz, olayı saptırıyorsunuz, sanal bir gündem yaratıyorsunuz ve af konusunu getiriyorsunuz. Kim istedi bunu sizden? Af meselesini sizden talep eden kim? Millet mi, halk mı? Halk ibretle izliyor sizi değerli milletvekilleri.

Sayın Bakanlar, gittiğiniz bölgelerde, halkın arasına bilmiyorum girebiliyor musunuz? Buna yüreğiniz yetiyor mu, cesaretiniz var mı? (DYP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, seçim bölgelerinizde, halk, sizden, iş, aş, ekmek istiyor, sorunlarına çözüm istiyor. Sizden bir af talebi yok, af isteği yok. Peki, kim istiyor bunu?

Bakınız, bir büyük soygun, bir büyük talan yaşandı. Bu soygunun... Soygunu yapanlar var; ama, soygunu yaptıranlar da var, göz yumanlar da var. (DYP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, evet, bu soygunun bir siyasî ayağı var; evet, bu soygunun bir de bürokrasi ayağı var. Siz, şimdi, getirdiğiniz bu af tasarısıyla asıl amacınız, bu siyasî ayağı, bu bürokratik ayağı af kapsamına almaktır. Asıl amacınız budur (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) asıl hedefiniz de budur.

Değerli milletvekilleri, bakın, elimdeki -geçtiğimiz hafta gittim Adapazarı'na- deprem bölgesindeki bir depremzedeye icra dairesinden giden bir icra emri. Kullandığı kredi 30 milyon, işleyen faizlerle birlikte borç yekûnunu söylüyorum size; 1 milyar 947 milyon lira.

NECATİ ALBAY (Eskişehir) - Hangi sene almış?..

NEVZAT ERCAN (Devamla) - 2 milyar lira... Bakınız, icra emri gidiyor, bu icra emrinin altında da hapisle tazyik edileceği yazılıyor. Bu insanların hepsini, mal beyanında bulunmamaktan; jandarma gitti kapısını çaldı -bir yandan da icra memuru traktörünü, çiftini çubuğunu haczetti, evinden kilimini, dolabını kaldırdı- aldı, cezaevine koydu.

NECATİ ALBAY (Eskişehir) - Hangi yılda?!.

NEVZAT ERCAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, Trakya'ya gidin,seçim bölgemde değil sadece...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ercan, süreniz bitti; eksüre için mikrofonunuzu açıyorum efendim, lütfen tamamlayın.

NEVZAT ERCAN (Devamla) - Ama, bakınız, gerek esnaf olsun, gerek çiftçi olsun, bana dedi-ler ki "Sayın Ercan, bu hükümet, hapishanelerde çiftçiler için zaten ayrı bölümler oluşturdu; esnaflar için de ayrı ayrı bölümler, hücreler oluşturdu." Siz, şimdi, suç işlemiş insanları toplumun içine salacaksınız, affedeceksiniz; tabiî, merhamet hisleriniz dorukta; ama, iş esnafa gelince, çiftçiye gelince, fakir, yoksul millete gelince, o zaman, merhamet hisleriniz yok ortada... (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Bunu, milletimizin idrakine, vicdanına tevdi ediyorum.

Saygılar sunarım hepinize. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ercan.

Sayın Tan, Sayın Bakana sorunuzu yöneltebilirsiniz efendim.

Buyurun.

AHMET TAN (İstanbul) - Sayın Başkan, izninizle Sayın Bakana soru yöneltirken, daha önce sayın muhalefet sözcülerinin ifade ettikleri bir tereddütü de, yine gidermek istiyorum.

Sayın muhalefet sözcüleri...

BAŞKAN - Sayın Tan, lütfen sorunuzu alayım efendim.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Soru mu soruyor, konuşma mı yapıyor?.. Kürsüye çıksın konuşsun.

BAŞKAN - Sayın Yılmazyıldız, siz mi yönetiyorsunuz ben mi yönetiyorum Meclisi?..

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Biz soru sorarken müdahale ediyorsunuz... Onlara niye müdahale etmiyorsunuz?..

BAŞKAN - Lütfen sorunuzu yöneltin Sayın Tan.

AHMET TAN (İstanbul) - Efendim, bu tasarıyla, trafik suçlularının affedileceği ilan edildi ve bizim, Trafik Komisyonunun hazırladığı rapora bazı atıflarda bulunuldu. Bu rapor, sanıyorum, Sayın Bakana ulaşmadı, sadece Sayın Meclis Başkanında var. Ona rağmen, sayın sözcülerin rapora atfen söyledikleri hususlar gerçekleşecek mi? Yani, af, trafik suçlularına getirilecek mi? Bunu sormak istiyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

İzninizle, raporla ilgili olarak da bir hususu belirtmek istiyorum. Raporda, kesinlikle, af söz konusu edilmedi, aksine, Türkiye'de affın olamayacağını da belirtti bu rapor; çünkü, trafik suçlularına, trafik canilerine bugünkü ceza sistemimiz bir ceza verememektedir, Ceza Kanunumuza göre, şu anda serbest bırakılacak olan herhangi bir trafik canisi bulunmamaktadır. Bizdeki kayıtlar bunu gösteriyor.

Sayın Bakanın, bu, benim, yorumla karışık soruma vereceği cevap, alkış sahibi sayın muhalefet temsilcilerine de yanıt olacaktır sanıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Bakan.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Biz de onun için af olmasın diyoruz, trafik suçluları affedilmesin diyoruz. Önerge verdik işleme konulmadı. Bunların hepsi dışarıya çıkacak, 20 kişiyi öldüren sarhoş bir şoför dışarı çıkacak; bu, yanlıştır diyoruz. Raporunuza sahip çıkın Sayın Tan.

BAŞKAN - Sayın Yılmazyıldız...

AHMET TAN (İstanbul) - Efendim, içeride trafik suçlusu yok. Trafik suçlularının hepsi serbest bırakılmış durumda; çünkü, 20 kişiyi öldüren birisine bile, bu ceza sistemi, ancak 2,5 yıl ceza veri-yor. Onlar da hapsoldu ve tahliye oldular zaten. Bunu söylüyorum.

BAŞKAN - Efendim, Sayın Bakan cevaplayacak sorunuzu, çok teşekkür ediyorum.

AHMET TAN (İstanbul) - Sağ olun.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun tasarısında öngörülen sınırlar içerisinde, istisna kapsamına girmeyen bütün suçlarda belirli indirimler yapılacaktır. Trafik Kanununda yer alan suçlar ve trafik suçlarına da uygulanan, aslında, meslekte acemilik ve beceriksizlikle ilgili olan Türk Ceza Kanununun 455 inci maddesi, bu istisnalar arasında yer almamaktadır.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Yani, affedilecek mi?

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Ancak, bu kanun, önemle hatırlatmak isterim ki, 23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenmiş olan suçlar bakımından uygulanacaktır.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Affa gel Sayın Bakan... Affediyoruz deyin...

BAŞKAN - Sayın Yılmazyıldız!..

Buyurun Sayın Göksu; Sayın Bakana sorunuzu yöneltebilirsiniz efendim.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sorularımı, müsaadenizle, Sayın Bakanıma arz ediyorum.

Sayın Bakanım, bu tasarının, memnunları, mutlu olanları ve mağdurları olacak. Bana gelen bir faksta "babam, silahla tarandı; ben, milletvekillerine böyle bir yetki vermiyorum, onları affetmek gibi bir yetki vermiyorum ve şunu söylüyorum : Katillerin bundan sonra yapacaklarından siz sorumlusunuz." Bir Bakan olarak, bu sorumluluğu alıyor musunuz?

İkinci sorum :Cezaevlerinde olan olaylar hâlâ zihinlerimizde ve hâlâ da devam ediyor. İçeride hâkim olamadığımız bu insanlara dışarıda nasıl hâkim olacağız? Bakanlığınızın bu konuda çalışması var mı?

Diğer bir soru: Affın sosyal boyutu... Biliyorsunuz, ülkemizde kanayan bir yara vardır; işsizlik. Millet, açlık sınırında. Dışarıdakiler iş bulamazken, çıkan bu insanlarımızı topluma kazandırabilmek için, iş ve aş konusunda bir çalışma var mı? Bunları topluma nasıl kazandıracağız?

Diğer bir soru: Bankaya olan borcunu ödeyemediğinden dolayı, Anadolu'daki esnafımız, çiftçilerimiz, sırasıyla hapse giriyor. Belli ki, bu yasa hayata geçirildiği zaman, cezaevleri biraz boşaltılacak. O zaman, çiftçilerimiz ve esnafımız, sıra beklemeden cezaevine girip, hemen bu suçtan kurtulmuş olacaklar mı?

Diğer bir soru: Bu kanun tasarısını, başta, Yüce Meclise takdim ederken "biz tasarıyı Yüce Meclise getirdik, dilerse kabul eder, dilerse etmez" dediniz; ancak, akşam, komisyon toplantısında ve bugün de Genel Kurulda, hem iktidar kanadına mensup milletvekillerinin hem de muhalefet milletvekillerinin verdiği önergeler bir bir reddedildi.

Sayın Rahşan Ecevit "genel olarak, af, benim istediğim gibi oldu" diyor. Yani, burada, sadece Rahşan Hanımın dediklerine hizmet mi ediyor Türkiye Büyük Millet Meclisi?!

Değerli Bakanım, ayrıca, iktidar kanadına mensup milletvekillerinin de bu affı içine sindiremediğini biliyoruz. Niçin değiştirmiyorsunuz dediğimiz zaman, üç lider imzalamış, ne yapalım diyorlar. Yani, demokrasi anlayışınız bu mu?! Bu bağlamda, bütün bunları içinize nasıl sindiriyorsunuz?!

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Buyurun Sayın Bakan.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; af, benim Bakan olarak kişisel yetkimde olan bir şey değil, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yet-kisindedir. Şartla salıverilme kanunu çıkarmak da Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkisindedir.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Bakan, o zaman, belli madde ekleneceği zaman, niye istifayla tehdit ediyorsunuz?!

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Bu tasarıyla, daha önce suç işlemiş olanlara bir yeni başlangıç yapmak için fırsat verilmektedir.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) Yani, deprem müteahhitlerini affediyorsunuz, kendinizi affediyorsunuz, banka soyguncularını affediyorsunuz, sonra da Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkisinde diyorsunuz!.. Buna hakkınız yok! (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan; siz, soruyu cevaplamaya devam edin efendim.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Bu tasarıyla, daha önce suç işlemiş olanlara yeni bir fırsat verilmektedir dedim. Evet, bununla, insanlarımız yeni bir başlangıç yapacaktır. Onlardan bu fırsatı esirgemenin gerekçesi, dışarıdakiler iş bulamıyor olamaz; o ayrı bir konudur, bu ayrı bir konudur. Şüphesiz, tam istihdamı gerçekleştirici politikalar uygulamak devletin göre-vidir, bunu sağlamak hepimizin görevidir; ama, bunlar, birbirinden ayrı konulardır. Eski hükümlülere belirli oranlarda iş vermek konusunda yasalarımızda hükümler vardır; belirli büyüklükteki işletmelerin yüzde 3 oranında eski hükümlü çalıştırma zorunluluğu vardır. Hiç kimse, borcunu ödeyemediğinden dolayı hapsedilmez, sadece, İcra ve İflas Kanununa göre, zamanında mal beyanında bulunmama durumunda bir tazyik hapsi söz konusudur. Bir de, karşılıksız çek verme, bizde, şeklî bir suç haline getirilmiştir, ondan dolayı bir hapis cezası söz konusu olabilir; ama, bu da, af kapsamında bulunmaktadır.

Kanun tasarısının hazırlanma şekli hakkında söylenilenler sadece demagojiden ibarettir, onlara, burada, benim cevap vermemi gerektiren bir durum da görmüyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Çiçek, buyurun efendim, sorunuzu alabilirim.

MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanıma sorularımı yöneltmek istiyorum.

Sayın Bakan, hükümetiniz affı çıkarmayı planlarken, sadece cezaevindekilerle, onları yakınlarıyla ilgilendi, hapishane edebiyatları yapıldı, cezaevleri isyanları, ölüm orucu tehditleriyle yattık kalktık. Hücreler ve cezaevi işkenceleri her gün gündemde tutuldu, mahkûmların namüsait şartta oldukları anlatıldı durdu, toplum mühendisleri kitleleri etkileyip affa hazır hale getirilmeye çalışıldı. Mahkûmların verdiği zararlardan hiç bahsedilmedi. Mahkûm, hem suç işledi hem de beş yıldızlı otel kalitesinde cezaevi istedi. Devlet vermedi, Bakan olarak siz vermediniz diye suçlandınız.

Sayın Bakan, sizler, kamuoyu araştırması yaptınız mı bu afla ilgili? Mahkûmların işlediği suçların mağdurlarına sordunuz mu, onlar ne diyor? Mağdur bırakılan dul kalmış kadınlara, boynu bükük çocuklara, evin direğini, babasını annesini kaybedenlere, namusu kirletildikten sonra öldürülen kadınların yakınlarına, trafik canavarlarının sebep olduğu akıl almaz kazaların mağdurlarına, malları çalınanlara, canlarına kıyılanlara sordunuz mu? Bir kamuoyu araştırmanız oldu mu? Onlar bu suçluları affediyorlar mı ki, siz affediyorsunuz?

İkinci sorum: Mağdur olan bu insanlar size oy verirken, buraya gönderirken, size, bu insanları affedin diye herhangi bir vekâlet verdiler mi?

Olayların mağduru siz değilsiniz, ne hakkınız var bunları affetmeye diyor toplum. Ne hakkınız var, 30 bin kişiyi Türk-Kürt demeden şehit eden katilleri affetmeye?! Bayrağına sarılıp toprağın kara bağrına şehit düşen o evlatlarımız size ne diyecekler?

BAŞKAN - Sayın Çiçek, sorunuzu yöneltir misiniz lütfen.

MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Üçüncü sorum...

BAŞKAN - Süremiz bitti de onun için söylüyorum.

MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Üçüncü sorum efendim...

BAŞKAN - Cevap alamayacaksınız sorulara da onun için söylüyorum.

MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Üçüncü sorum: Mağdur olanlar sizler olsanız, Sayın Bakan ve sayın hükümet, bu kadar rahat oy verebilir misiniz? Bu affın mimarı Rahşan Hanım, onu memnun ettiniz, Rahşan Hanımın söz verdiği çocuğu da memnun ettiniz, onun anasını, babasını memnun ettiniz; dolayısıyla, mahkûmları memnun ettiniz, salıverdiniz; takriben 40 bin mahkûm ve onların yakınlarını memnun ettiniz... Ya mağdur ettiğiniz 50-60 bin kişiye ne diyeceksiniz?

BAŞKAN - Peki Sayın Çiçek, teşekkür ediyorum.

Evet Sayın Bakan, buyurun efendim.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de af kanunu veya şartlı salıverme kanunu ilk kez çıkarılmıyor; Türkiye Cumhuriyetinde şimdiye kadar 50'ye yakın benzeri kanun çıkarılmıştır. Şimdi de, hangi nedenlerle böyle bir zorunluluk duyulduğu, gerek tasarının gerekçesinde gerek benim sunuş konuşmamda gerek bazı arkadaşların konuşmalarında ifade edilmiş bulunmaktadır. Bu kanun tasarısı hazırlanırken, bir yandan, daha önce suç işlemiş insanlara yeni bir başlangıç yapma fırsatı vermek; ama, aynı zamanda, mağdurları rencide etmemek, kamu vicdanını rencide etmemek ölçüleri özenle dikkate alınmıştır; tasarının bunu gerçekleştirdiğini düşünüyoruz.

Burada, bölücülerin, katillerin affedildiği şeklinde çok ucuz demagojiler yapıldı, bunlara katılmak mümkün değil. Tasarıya baktığınız zaman, bölücü olarak nitelendirdiğiniz kişilerin işlediği  fiillerin, kesinlikle şartlı salıverilme kapsamı dışında bırakıldığını görürsünüz.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum

MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Dolaylı olarak salıveriliyorlar Sayın Bakan.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, soru talebinde bulunan Sayın Yılmazyıldız'ın, Sayın Kaya'nın, Sayın Örs'ün, Sayın Fatsa'nın, Sayın Akçalı'nın, Sayın Paçacı'nın, Sayın Ertugay'ın, Sayın Seven'in, Sayın Uzunkaya'nın, Sayın Çelen'in, Sayın Esen'in ve Sayın Karakelle'nin sorularını alamıyorum efendim.

Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Son maddeyi okutuyorum efendim.

MADDE 4.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Nazlı Ilıcak; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 564 sıra sayılı Şartlı Salıverme Tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

4 üncü madde, yürütme maddesi, "Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür" denilmektedir. Şahsen, bu kanunun Meclisten çıktığı biçimiyle kalmayacağını ve Anayasa Mahkemesinin, birçok hükmü, birçok cezayı, eşitlik gerekçesiyle, bugün istisna kapsamına alınan cezaları da, şartlı salıverme imkânından yararlandıracağını düşünüyorum.

Gerçi, Anayasa Mahkemesi, bazı kararlarında, kamu yararını ve toplum hassasiyetini göz önünde bulundurarak, yasa koyucunun, suç nevilerinde olduğu gibi, infaz şartlarında da farklılık gözetebileceği kararlarını vermiştir; ama, bugün gördüğümüz tasarıda, hiçbir şekilde objektif kriterler uygulanmamıştır. Bu düşüncemi bir iki örnekle açmak istiyorum. Mesela, daha önce 4453 sayılı Af Yasası kapsamına giren firar edenler, tedbirsizlikle firara sebebiyet verenler, tehdit kullanarak muhatabını bilgi vermeye zorlayanlar, şahsî yarar sağlamak için tehdide başvuranlar bugün şartla salıvermeden yararlandırılmıyor; neden? Bunun izahı yok ortada. Buna mukabil, hırsızlar, anasını babasını öldürenler, kadın satanlar, fuhşa teşvik edenler şartla salıverme kapsamı içinde. Ortada hiçbir objektif kriter yok.

Ben, Sayın Bakana yerimden yönelttiğim bir soruyla "240 niçin af kapsamı içindeyken bugün çıkarıldı" diye sorduğumda kendisi bana bir mukabil soru tevcih etti "siz, o af müzakereleri sırasında 240'ın af kapsamı içinde olmamasını istiyordunuz" dedi. Elbette ki, o zaman af kapsamı içinde olmamasını istiyorduk; çünkü, bir hükümetin düşmesine sebebiyet veren Türkbank dosyası da dahil 8 yolsuzluk dosyası, bir siyasî genel başkan hakkında 240'la Meclisin gündemine geliyordu da, o yüzden biz o zaman 240'ın af kapsamı içine alınmamasını istemiştik; ama, ben, mukabil bir soru sormak istiyorum Sayın Bakana: O zaman, acaba, Sayın Bakan niçin 240'ı af kapsamı içine aldı da bugün almıyor? Esas, bence, kendisinin cevap vermesi lazım bu soruya. Acaba o zaman bir sayın lideri bu yolsuzluk dosyalarından kurtarmak için mi 240 af kapsamı içine alındı, bugün af kapsamı dışında? Kaldı ki, Sayın Hatiboğlu'nun da biraz önce ifade ettiği gibi, 228 ve 240 arasında bir nispetsizlik mevcuttur. Esas itibariyle, 228 de keyfî muameleyle, “devlet memurlarından her kim, bir şahıs veya memur hakkında memuriyetine ait bir vazifeyi suiistimal ederse" diye sürüp giden bir maddeyle alakalıdır. 228, esasında, aslî hükmü içermektedir; 240 ise, yardımcı hükümdür. Siz, aslî hüküm olan 228'i af kapsamı içerisine alıyorsunuz, daha doğrusu, şartlı salıvermenin içerisine alı-yorsunuz; buna mukabil, bir yardımcı olan, yardımcı hüküm ihtiva eden 240'ı, şartlı salıvermenin dışında bırakıyorsunuz.

Bu tasarı, objektif kriterlere göre değil, insanlara göre, şahıslara göre tanzim edilmiştir. 1 inci madde "ölüm cezaları yerine getirilmez" dedikten sonra, bir istisna 125 inci maddeyle... Yani, burada "Apo idam edilmeyecek" mesajı verilmek isteniyor; daha doğrusu, Apo'nun idam edilip edilmeyeceği belli değil, yani "Apo'ya af yok" mesajı verilmek isteniyor. Oysa, kamuoyuna doğruyu itiraf etmek lazım. Siz, Abdullah Öcalan'ı idam edemezsiniz; gerçekler niçin kamuoyundan saklanıyor?!

Katılım Ortaklığı Belgesinin siyasî kriterleri içerisinde idam cezasının kaldırılması şartı mevcuttur. Dolayısıyla, gelin, kamuoyunu aldatmayalım. Hem Avrupa Birliğine gireceğiz hem de idam cezasını uygulayacağız; bu mümkün değil. Avrupa Birliğine, biz, zorla davet edilmedik; biz, kendi arzumuzla Avrupa Birliğine girmeyi arzu ediyorsak eğer, Avrupa Birliğine kendi şartlarımızı empoze edemeyiz; bizim ayıplı demokrasimizi, bizim militarist demokrasimizi makbul addetmelerini isteyemeyiz; olmaz böyle şey. Eğer, Avrupa Birliğine gireceksek, idam cezasından da, siyasî yasaklardan da, partileri kapatmaktan da, 312 nci madde gibi din ve vicdan hürriyetine aykırı düşen, düşünce hürriyetinin canına okuyan maddelerden de vazgeçeceğiz ve kültürel kimlikleri tanıyacağız.

Kürtçe televizyon yayınına gelince: Bunu müzakere edeceğiz. Siyasetçilerin kimi bunun lehinde olabilir, kimi aleyhinde olabilir; ama, bizler tartışacağız. Son sözü siyasetçiler söyleyecek, birileri bize birtakım görüşlerini empoze edemeyecek, eğer, biz, Avrupa Birliğine samimiyetle girmeyi arzu ediyorsak.

Bugünkü uygulamasıyla laiklik anlayışını da değiştireceğiz değerli arkadaşlar. Laiklik, devleti dinden değil, dini ve dindarı devletten koruyan bir ilkedir. Bireyi, devletten korumak zorundayız. Bireylere veyahut dindarlara potansiyel suçlu gözüyle bakamayız.

Şimdi, ben, yürütme maddesi üzerinde konuşuyorum. Zannediyorum, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli, gönülsüzce bu kanunu yürütecek. Zira, Milliyetçi Hareket Partisi, arzu ettiği hiçbir düzenlemeyi gerçekleştiremedi. Mesela, bir Haluk Kırcı olayını çözemedi. Geçen konuşmamda nasıl Eşber Yağmurdereli'yi savunduysam, bugün de, üzerimizde bizim hiçbir baskı ve ipotek olmadığı için, Haluk Kırcı'nın haksız bir durumda, adaletsiz bir durumda kaldığını bu kürsüden ifade etmek isterim. Solcular, 125, 146 ncı maddeye göre yargılanarak idam cezaları müebbede çevrilmiş, müebbetler de on yıla indirilmiş, on yıl sonunda çıkmışlardır. 7 kişiyi öldürdüğü için Haluk Kırcı, yetmiş yıllık bir ceza almış ve oradan, on yıl toplu cezadan ayrı ayrı indirilmek suretiyle daha altmış yıl yatması gerektiği ifade edilmektedir ki, bu, bence haksız bir hadisedir.

Evet, Milliyetçi Hareket Partisi, arzu ettiği hiçbir düzenlemeyi gerçekleştiremedi. Mesela "katiller hapisten çıkıyor; ama, polisler içeride kalıyor" dediler veya 169 uncu maddenin kapsam içine alınmasını eleştirdiler, çeşitli önergeler de hazırladılar; ama, sonradan, işe Rufaîler karıştı, önergeler geri çekildi, hiçbir önerge kabul edilmedi; aynen, hükümetten geldiği gibi, Komisyonda teklif benimsendi. Biraz önce, ben, acaba vicdanlar üzerinde bir baskı oldu mu diye Sayın Bakana sorduğumda, Sayın Bakan, tecahülü arifaneden geldi, bir baskı var mı hakikaten diye bana sordu. Oysa, komisyona ara verildiği, ne gibi toplantılar ve ne gibi telkinler yapıldığı hepimizin malumudur. Denildi ki "tasarıyı deldirmeyeceğiz" ama, görüyoruz ki, postu deldirmişler. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

Ben, şahsen, muskayla ağızları bağlanmış kurt hikâyesini burada anlatmak istemiyorum; ama, gerçekten, canı gönülden, Ecevit hocayı maharetinden dolayı kutlamayı arzu ediyorum ve değerli Milliyetçi Hareket Partili arkadaşlarıma şunu sormak istiyorum: Bu muskalar, acaba, ne zaman çözülecek?! (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

Çok teşekkürler eder, saygılar sunarım. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Efendim, madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Mehmet Gözlükaya; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının yürütme maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu tasarı hakkında çok şey söylendi. Ben, bu tasarının bu Meclisin eseri olmayacağı kanaatini ifade etmek istiyorum. Bunu niçin söylüyorum; çünkü, DSP sözcüsü Sayın Diri, konuşmasında "Genel Başkan Yardımcımız Sayın Rahşan Ecevit'in önerisi üzerine, Demokratik Sol Parti Meclis Grubu toplandı. Bu toplantıda, oybirliğiyle, af tasarısını gündeme getirmeye karar verdik" dedi.

OĞUZ AYGÜN (Ankara) - Parti Meclisi, yanlış söylüyorsunuz.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Parti Meclisi, fark etmiyor.

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Fark ediyor, çok önemli.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Sonra gruba intikal etmiş.

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Devamını da okuyun.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Şimdi, bu tasarı, 1974 yılında Sayın Ecevit'in adını taşıyan af tasarısı gibi, bugün, Ecevitler affıdır ve tarihe böyle geçecektir. (DYP sıralarından alkışlar) Bu tasarının altına imza koyan diğer ortaklar ise, anılmayacaklardır. Bunu, yaşarsak inşallah, 20 yıl sonra da söyleriz. O bakımdan, burada, bu tasarının vebali Sayın DSP'ye aittir; iştirakçileri de, Sayın Milliyetçi Hareket Partisi ile Anavatan Partisidir; liderleri, kerhen imzalamışlardır, içlerine sindiremeyerek imzalamışlardır. Bu tasarı, dün komisyonda görüşülürken, televizyonlarda da bütün Türkiye'nin izlediği gibi, iki saat ara verilerek... Çok değişik şeyler olmuştur; koalisyonun bir kanadı terk etmiştir "önergeleri geri çekin" diye, Sayın Genel Başkanları komisyondaki üyeleri Grup Başkanlığı odasına çağırmışlardır ve nitekim, üzülerek, Milliyetçi Hareket Partisine mensup arkadaşlarımız, önergeleri, sinirli şekilde ceplerine katmak zorunda kalmışlardır.

Şimdi, bu Meclise soruyorum: Bu Mecliste bu yasayı isteyerek, bazıları da... İsteyerek derken, biraz önce Sayın Ahmet Tan'ın da ifade ettiği gibi "455 bunun içinde mi, trafik suçları" diyor, bazılarının da bundan haberi yok; ama, verilen talimat gereği buna oy veriyorlar. (DYP sıralarından alkışlar) Diğer partilerin ise, kerhen oy verdikleri gayet açık ve seçiktir. Burada, sol hâkimiyeti bu hükümette bugün tescil edilmiştir, bu yasayla tescil edilmiştir. (DYP sıralarından alkışlar)

Milliyetçi Hareket Partisinin sayın sözcüsü, grup başkanvekili arkadaşım, tam altı defa "amanın, bu tasarıya oy verin" demiştir; dikkatinizi çekti mi, bilmiyorum. Biz içimize tam sindiremiyoruz; ama, öyle problem oldu ki bu tasarı, bu af yasası öyle problem oldu ki, amanın, bir an önce çıkaralım diye, altı yedi defa burada ifade etmişlerdir. Kendilerini tatmin etmemiştir; ANAP Grubunu da tatmin etmemiştir.

Sevgili arkadaşlarım, milletin yüzde 93'ü de bu af tasarısına karşıdır, onları da tatmin etmemiştir. (DYP sıralarından alkışlar) Yapılan anketlerde, bunu, açık ve seçik olarak görüyoruz. Yüzde 7'lik bir evet oyuyla, bu tasarıyı nasıl çıkaracaksınız?! Türkiye bir ekonomik deprem yaşarken, Türkiye'de esnaf... OSTİM'e gideniniz var mı, bilmiyorum; binlerce dükkân kapanmış. Biraz önce Sayın Ercan söyledi; binlerce insan, Bağ-Kur sebebiyle, mal beyanında bulunmadı diye hapishanelerde. Çiftçiler için ayrı hapishaneler yaratılmış. Şimdi nasıl vicdanınız sızlamıyor?!. Türkiye ekonomik deprem yaşamış, malî krizler yaşamış. Malî kriz sebebiyle, ekonomik bunalım sebebiyle vergisini ödeyemeyen, cezalandırılma durumunda kalan insanları niçin affetmeyi düşünmüyorsunuz da, geliyorsunuz, bankacılarla pazarlık ederek, icabında, yani, Türkiye'de yargıla-nabilecek olanları, onlarla pazarlık eden insanları affetmeye kalkıyorsunuz?! Buna vicdanınız razı mı? (DYP sıralarından alkışlar)

Sevgili arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; hatırlayacak mısınız, bundan iki, üç yıl önce, Konya Kırkpınar'da bir trafik kazası oldu. (DYP sıralarından "Karapınar" sesleri) 20 yaşlarındaki üniversite gençleri cayır cayır yandılar. Bu olaya sebebiyet verenleri affediyorsunuz... (DYP sıralarından alkışlar)

Boray Uraslar Ankara'ya kadar yürüdüler. Bu insanların gözyaşları sizleri boğacaktır. Binlerce mağdur ve bu mağdurların yakınları, sizleri hiçbir zaman affetmeyecektir.

Doğru Yol Partisi, tek ses olarak, bu affın adil olmadığını, objektif olmadığını, vicdanî olmadığını bilerek, inatla hayır demektedir ve en sonunda da hayır diyecektir. (DYP sıralarından alkışlar)

Sevgili arkadaşlarım, bu Af Yasası eşit değil. Biraz önce muhalefet mensubu arkadaşlarımız çok güzel şeyler söylediler. Düşünebiliyor musunuz, adam öldürenler, bir taksiciyi, emeğiyle geçinmeye çalışan bir taksiciyi götürüp öldürenler affedilecek -24 yıl- ama, bir belediye başkanını veya herhangi bir küçük memuru, büyüklerini 230'lardan mahkûm ederken, 240'lardan mahkûm olan binlerce memuru, emriniz altındaki, devletin emri altındaki memurları affetmeyeceksiniz. 240 ıncı maddeyi af kapsamına sokmamakta Sayın Bakan direniyor. Dün de, komisyonda bunun üzerinde çok duruldu; ama, maalesef, kabul etmediler. Buna vicdanınız razı olacak mı?

Sevgili arkadaşlarım, gasp, 10 yıldan aşağı olmayan -495 inci madde- bir cezayı müstelzimdir. Onu affediyorsunuz; ama, "adi tehdit" olarak cezada tanımlanan 188 ve 192 nci maddeleri altı aydan başlıyor, bunu affetmiyorsunuz... Bu çelişkiyi nasıl izah edersiniz, bunu kime anlatırsınız? Bu millete anlatamazsınız, anlatamayacaksınız.

Sevgili arkadaşlarım, gelin, bu tasarıyı geri çekin. (DYP sıralarından alkışlar; DSP sıralarından "Geçmiş olsun" sesleri)

Bu tasarıyı geri çekin ve bu topluma karşı olan vicdan borcunuzu ödeyin. Hayatınız boyunca, bu tasarıdan doğan ve yüzbinlerce mağdurun, mazlumun, dulun, yetimin ve yakınlarının acısı sizlerin vicdanlarında duracaktır. Buna gönlünüz, herhalde, razı olmayacaktır.

Sevgili arkadaşlarım, Doğru Yol Partisi olarak, biz, malî suçların yanında olduk, önergemizi verdik; ama, reddettiniz. “Onları affediniz” dedik, Sayın Bakan da "bu sadece ceza indirimidir, o bakımdan buna gerek yoktur" dedi. Biz, inatla bunun üzerinde duruyoruz ve inşallah yakında bununla ilgili olarak Meclise tekrar bir yasa teklifi vereceğimizi ifade ediyorum.

Son olarak şunu söylüyorum:

1. Bu tasarı kamu vicdanında makes bulmamıştır. Bu tasarıyı Türk Milleti hiçbir şekilde be-nimsememiştir.

2. Bu tasarının 1 inci maddesinin birinci fıkrasında aynen şöyle... Yani, 1 inci maddesinin bi-rinci fıkrası çok söylendi; ama, ben de dün Sayın Bakana sorduğum için tekrar edeyim. Avrupa Birliğine söz verildi diye veya yakalanıp teslim edildiği zaman asılmayacağına dair söz verildi diye, buraya Apo'nun asılmayacağı yönünde, gereksiz bir şekilde "ölüm cezaları yerine getirilmez" diye bir cümle konulmuş. Ne gereği vardı; bu cümleye ne gerek vardı? Çünkü, bugün Başbakanlıkta bu ölüm cezası duruyor mu?..

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gözlükaya, mikrofonunuzu açıyorum, lütfen tamamlayın efendim.

Buyurun:

TURHAN GÜVEN (İçel) - Tutuyorlar...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - ... duruyor mu, duruyor. Bu yasa geçici bir yasa; yürürlüğe girip, infazlar başladıktan sonra bitecek. Ne gereği vardı?

Değerli arkadaşlarım, Türkiye çok büyük bir devlettir. Türkiye'yi dışarıda kimsenin küçült-meye hakkı yok.(DYP sıralarından alkışlar) Avrupa Birliğine hoş görüneceğiz diye, onlara söz verdik diye, bu yasanın başında lüzumsuz yere "ölüm cezaları yerine getirilmez" diyemezsiniz. Getirirsiniz buraya mertçe, Türk Ceza Kanununun 11 inci maddesindeki birinci fıkrayı, yani idam hükmünü beraber ortadan kaldırırız gerekiyorsa. Buna var mısınız; yok; ama, bugün zevahiri kurtaralım diyorsunuz. Bu büyük devlete yakışmaz. Söz verdiyseniz, sözlü olarak bu sözün arkasında durmak zorundasınız.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gözlükaya.

Efendim, biraz önce ifade etmiş olduğum usulle, madde üzerinde şahısları adına söz vereceğim.

Birinci sırada, Burdur Milletvekili Sayın Mustafa Örs.

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Sayın Çelik konuşacaklar efendim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çelik. (DYP sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; düşünce hürriyetiyle ilgili olarak biraz önce yaptığım konuşmaya bazı ilaveler yapmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, siz, insanlara kendi ülkelerinde ve legal zeminlerde kendilerini ifade etme hakkı vermezseniz iki şey olur: Bu insanlar ya illegal hale gelerek yeraltına iner veya yurtdışına çıkarlar. Üniversitede öğrenci olduğumuz yıllarda biz de "Komünistler Moskova'ya" diye çok bağırdık. Ben, şu anda bir yetkili olsam, etkili bir konumda olsam, bütün komünistlere maaş bağlatıp bizim komünistimiz olarak burada kalmalarını sağlarım; çünkü, Avrupa başkentlerine gittiğiniz zaman görüyorsunuz ki, gerçekten, şu veya bu şekilde düşüncesinden dolayı ülkeyi terk etmek zorunda kalmış veya hapishaneye girme tehlikesiyle karşı karşıya gelerek yurtdışına gitmiş insanlar, orada kendi ülkelerinin aleyhine çalışıyorlar, Türkiye'nin imajını altüst ediyorlar. Bu insanlara kesinlikle mazeret falan bulma niyetinde değilim değerli arkadaşlar; ancak, eğer meşruiyetin ve legalitenin sınırlarını genişletirseniz, siz illegalitenin önünü almış olursunuz ve radikal unsurları da törpülemiş olursunuz değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlar, biz, Parlamento olarak, 21 inci Dönem milletvekilleri olarak 1 inci ve 2 nci Yasama yıllarında 204 kanun çıkardık bu Meclisten; ancak, dikkatinizi çekiyor mu, bunun 196'sı hükümet tasarısı olarak buraya geldi. Değerli arkadaşlar, bunun 8'i de, iktidar kanadına mensup milletvekili arkadaşların kendi genel başkanlarının rızasını alarak getirdikleri tekliflerdi. Bugün, yasama organı olan Türkiye Büyük Millet Meclisi, iradesini büsbütün yürütme organına kaptırmış vaziyettedir. Bu Parlamentoyu, kimsenin tabi bir parlamento haline getirmeye hakkı yoktur. (DYP sıralarından alkışlar) Bu Parlamentoyu, kimsenin noter olarak kullanmaya hakkı yoktur değerli arkadaşlarım.

Peki, hükümet ne durumdadır; Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinden hiçbirisi, bu hükümet kadar, sahnenin dışından gelen seslere kulak veren bir hükümet olmamıştır. (DYP sıralarından alkışlar)

Sevgili arkadaşlarım, bakınız, (A) partisinin görüşlerini (X) bürokrat ifade ediyor; (Y) partisinin görüşlerini falan bürokrat ifade ediyor... Hükümet, özellikle bürokrasi, sermaye ve medya tarafından idare ediliyormuş gibi bir görüntü arz etmektedir. (DYP sıralarından alkışlar)

Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, yasama görevimizle birlikte, bizim, bir de denetim görevimiz vardır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, millet adına denetim yapmakla mükelleftir. Bakınız "egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" vecizesi altında çalışıyoruz. Gerçekten, değerli milletvekilleri, elimizi vicdanımıza bastığımız zaman, bunun böyle olduğuna, bu egemenliğin, millet adına, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kullanıldığına yüzde kaçımız inanıyor?

Şu getirilen yasa tasarısına bakınız. Sayın Bakan, tek bir kelimesini bile değiştirtmemiştir. Komisyonlar, gece yarılarına kadar çalışmıştır; ancak, bakınız, tek bir cümlesi demiyorum, tek bir kelimesi bile değiştirilmemiştir. (DYP sıralarından alkışlar) Bugün, bakınız, altı yedi saatten beri, Mecliste mesai yapıyoruz; Genel Kurul, millî iradeyi temsil eden Genel Kurul da tek bir satırını değiştirtememiştir.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisi, hükümeti denetlemekle mükelleftir; ama, ne yazık ki, ne gariptir ki, hükümet, Türkiye Büyük Millet Meclisini denetliyor ve hükümet, gerçekten, özellikle komisyonları -bunun birçoğuna şahit olduk- telefonlarla idare ediyor. Böyle şey olabilir mi?!

Onun için, arkadaşlar, derim ki, biz, tabi bir parlamento olmayı hak etmiyoruz. Derim ki, arkadaşlar, kendimize gelelim ve milletin bize vermiş olduğu vekâleti, gerçekten millet adına kullanalım.

Ben, daha önceki bir konuşmamda da söyledim. Bu Parlamentoyu dizayn eden mühendislik bile bu denetimin olmadığının farkında olmalı ki, bakınız, hatip milletvekillerine hitap ediyor, biz, birbirimizi denetliyoruz; ne komisyona hitap edebiliyorsunuz ne hükümete hitap edebiliyorsunuz. Onlar bizim arkamıza alınmış; çünkü, bize diyorlar ki, siz, burada kanunculuk oynayın. Kimsenin, bize deve cüce oyunu yaptırmaya hakkı yoktur değerli arkadaşlarım. (DYP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sayın Başkan, selamlayacağım...

BAŞKAN - Mikrofonu açtım efendim.

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bu duygu ve düşüncelerle, Parlamentomuzun, üzerine düşen görevi hakkıyla yapan bir parlamento olmasını temenni ediyorum; tıpkı, Türkiye Cumhuriyetini kuran o Birinci Meclis gibi, millet adına, gerçekten, ortaya irade ve kararlılık koyan bir parlamento olmasını diliyorum.

Bu düşüncelerle, hepinizi, en derin saygılarımla selamlıyorum efendim. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.

Şahsı adına, madde üzerinde ikinci söz, Manisa Milletvekili Sayın Bülent Arınç'a aittir.

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Vazgeçtim.

BAŞKAN - Vazgeçiyorsunuz.

Sayın Örs, sorunuzu yöneltebilirsiniz efendim.

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Sayın Başkan, delaletinizle, aşağıdaki sorumun Sayın Bakan tarafından cevaplandırılmasını istiyorum.

Görüşmekte olduğumuz af tasarısıyla serbest kalacak olan mahkûmlar, maalesef, içeride hiçbir eğitime tabi tutulmadan, dışarıya çıkmış olacaklardır. Şu anda da, görüldüğü kadarıyla, dışarıda da herhangi bir tedbir alındığı yoktur. 1974 yılındaki aftan sonra da, bu tür aftan sonra da, bu tür mahkûmların büyük bir kısmı geriye dönmüştür. Bu kişilerin, kötü işler ve yeni suçlar işlememesi için ne tedbir aldınız ve hangi yola kanalize etmeyi düşünüyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1974 affından sonra geri dönenlerle ilgili, zaman zaman çok abartmalı rakamlar verilmektedir. Bu fırsattan yararlanarak, şunu açıklamak isterim ki, 1974 affından sonra, yeniden suç işleyen; yani, mükerrir olanların oranı yüzde 20'dir. Bunlar, daha çok, mala karşı işlenen suçlarda söz konusudur. Ayrıca, şunu da eklemekte yarar var: Bu oran, yaklaşık olarak, cezasını çekip dışarı çıktıktan sonra yeniden suç işleyenlerin oranına yakın bir orandır. Şimdi bu kanunla verilen fırsattan yararlananlardan da tekrar suç işleyenler olabilir; ama, burada, özellikle yeniden suç işlemeyi önlemek düşüncesiyle şartla salıverilme modeli veya erteleme modeli benimsenmiştir. Yani, geri kalan süre içinde yeniden kasıtlı bir cürümden dolayı mahkûm olanlara ilişkin şartla salıverilme geri alınacaktır. Aynı biçimde, şimdi davası ertelenenler daha ağır ya da aynı cinsten hürriyeti bağlayıcı bir ceza işledikleri takdirde, kabahatlerde 1 yıl, cürümlerde ise 5 yıl içinde bu gerçekleştiği takdirde hem yeni suçtan dolayı hem de önceki davası ertelenmiş olan suçtan dolayı ceza göreceklerdir. O nedenle, bu kanunun, her şeyden önce, yararlananlar üzerinde çok uyarıcı bir etkisinin olacağını düşünü-yoruz.

Şimdiye kadar, bu çeşit uygulamalardan önce, cezaevlerinde özel bir eğitim verilmesi söz konusu olmamıştır, şimdi de böyle bir hazırlığımız yoktur. Bunu açıkça söylemek isterim; ama, Eski Hükümlülerin Çalıştırılması Hakkındaki Kanun yürürlüktedir. Bu çerçeve içerisinde, belirli işletmelerin, daha önce de ifade ettiğim gibi, yüzde 3 oranında eski hükümlü çalıştırma yükümlülüğü vardır, bu işleyecektir.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - İçeride bir tedbir almadınız; ama, dışarıda bir tedbir aldınız mı Sayın Bakan?

BAŞKAN - Sayın Akçalı, sorunuzu alabilirim efendim; buyurun.

RIZA AKÇALI (Manisa) - Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakan tarafından aşağıdaki sorumun cevaplandırılmasını arz ediyorum.

Cezaî kovuşturması ve yargılanması yapılmamış ya da bitmemiş suçlar ile hükmü kesinleşmiş suçlar arasında bir ayırım yapılmadan, daha önce bir aftan ya da şartlı salıvermeden yararlananların, bu yasadan yararlanmaması sizce hakkaniyete uygun mudur?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, tasarının 1 inci maddesinin 6 ncı bendinde, daha önce şartla salıverilme hükümlerinden yararlandığı halde yeniden suç işleyerek hüküm giyenler ile daha önce çıkarılmış bir aftan yararlananların, bu madde hükümlerinden yararlanamayacakları belirtilmiştir. Benzeri hükümler, daha önceki bazı af kanunlarında da yer almıştır.

Burada, daha önce çıkarılmış bir aftan yararlanmak için hükmün kesinleşmiş olması koşulu aranmamıştır; bu aranabilirdi; ama, bu hükmün kesinleşmemiş olması, o kişiyi de, vaktiyle, bu davaya devam etmekten kurtarmıştır; o nedenle bu, 6 ncı bentte bir ikinci olasılık olarak göz önünde bulundurulmuştur. Böylece, daha önce şartla salıverme hükümlerinden yararlanıp yeniden suç işleyip hüküm giyenler ve daha önce çıkarılmış bir aftan yararlananlar madde kapsamı dışında bırakılmıştır.

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, buyurun efendim.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, delaletinizle Sayın Bakana suallerimi arz edi-yorum.

Bir kere, Sayın Bakanımız, saygın bir ilim adamı ve hukuk profesörüdür. Kendilerine, bu yasa   tasarısının son maddesine geldiğimiz noktada, bu yasa tasarısını, gerçekten adil, hukuka uygun, vicdanınızı rahatlatan bir yasa tasarısı olarak kabul ediyor musunuz?

Bu cümleden olarak, yasayla tahliye edileceklerin, dışarıya çıkacak olanların işleyecekleri muhtemel suçlar ile, şahıslara yönelik işlenmiş suçlardan dolayı yatan bu insanların dışarıda katledilmesi, öldürülmesi ve yaralanması halinde, yine hükümet olarak kendinizi vicdanen muazzep addedebilecek misiniz?

Bir başka konu; bu yasa tasarısı, şu ana kadar Parlamentoda tartışılırken, tek bir noktası ve virgülüne dahi dokunulmamıştır, dokunulamamıştır. Bir milletvekili olarak, milleti  temsil eden bir vekil olarak bende şöyle bir kanaat hâsıl oldu, bunu gidermenizi ve millette de olmuşsa bunu gidermeniz arzusuyla soruyorum: Bu yasa öyle bir zeminde hazırlandı ki, 550 parlamenter dahi dokunamaz gibi bir mantık hâkim oldu; bunu giderici bir anlayışı bize nasıl izah edeceksiniz? Yani, acaba yasa gerçekten size, hükümete bir yerden hazırlanıp da verildi, noktasına, virgülüne dahi dokunulmasın diye bir istem mi vardı ki, verilen hiçbir önergeye "evet" demediniz? Fikir ve düşüncelerinden dolayı suçlanan, suçlu addedilen insanların bu kapsama dahil edilmemesini, Avrupa Birliği eşiğindeki Türkiye açısından nasıl yorumluyorsunuz diyor, saygılar sunuyorum. 

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uzunkaya.

Buyurun Sayın Bakan, cevaplayabilirsiniz efendim soruyu.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son maddesine geldiğimiz bu yasa tasarısı, sizlerin oylarıyla kabul edilmektedir. Meclisin kabul etmek üzere olduğu bu kanun tasarısının hukuka, Anayasamıza uygun olduğu kanısındayım.

Burada, kanundan yararlanacakların dışarıda katledilebileceğinden söz edildi, eğer yanlış anlamıyorsam; bu, bir hedef gösterme sayılabilir; bunu da milletvekilimizin kastetmediğini düşünüyorum.

Bu Meclisten daha önce geçen birçok yasada da, tasarı geldiği gibi benimsenmiştir. Bu, sadece bu yasaya özgü bir durum değildir. Bu yasa sadece 4 maddelik bir yasadır. O nedenle, herhangi bir değişiklik olmadan kabul edilmesinde yadırganacak bir durum görmüyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Yılmazyıldız, buyurun efendim.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, aracılığınızla, aşağıdaki sorularımı Bakan tarafından cevaplandırılmak üzere sormak istiyorum.

En temel insan hakkı olan yaşama hakkı  başta olmak üzere, ırz, namus masuniyeti hakkı ve mülkiyet hakkı gibi hakları ihlal edenleri, hakkın gerçek sahiplerinin düşüncelerinin ne olduğunu hiç merak etmeden affetmenin, ülkede huzur ve sükûna mı yoksa anarşi ve huzursuzluğa mı yol açacağına inanıyorsunuz?

İkinci sorum; bu içi boşaltılan bankaların boşaltılmasına sebep olan siyasîleri de affetmeyi düşünüyor musunuz; bu yasa içinde bu var mı; 230'un konulmasının amacı bu mu; özelikle hükümetin düşmesine sebep olan rüşvet pazarlıklarının da ortaya çıktığı bu tür suçları dahil mi ettiniz?

Bir diğer konu; trafik suçları af kapsamında mıdır? Sayın Tan, az önceki konuşmasında, komisyon başkanı olarak "biz, affı önermiyoruz; daha fazla cezalandırılmasını istiyoruz." dedi; ancak, anlaşılıyor ki, milletvekilleri trafik suçlarının da affedilip affedilmediğini bilmiyor; onun için, doğru karar verebilmeleri için soruyorum : 30-40 insanı öldüren  bu katil, sarhoş şoförleri de affetmeyi düşünüyor musunuz bu yasayla?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yılmazyıldız.

Buyurun Sayın Bakan, soruyu cevaplayabilirsiniz.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon)- Sayın milletvekilimiz, yasa tasarısını incelediği takdirde bu soruların cevaplarının hepsini bulacaktır. (DSP sıralarından alkışlar)

İLYAS YILMAZYILDIZ  (Balıkesir) - Sayın Bakandan da duymak istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, süre gereği, Sayın Kaya, Sayın Çiçek, Sayın Paçacı, Sayın Esen, Sayın Ertugay, Sayın Yıldız, Sayın Çelen ve Sayın Güven'in sorularını alamıyorum efendim.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, tasarının tümünü oylamadan önce oylarının rengini ifade etmek için, lehte olmak üzere, Sayın Hatiboğlu;buyurun.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, Sayın Arınç konuşacak.

BAŞKAN - Sayın Arınç olabilir efendim, onun da talebi var.

Lehte olmak üzere buyurun, Sayın Arınç. (FP sıralarından alkışlar)

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, aleyhte söz istiyorum.

BAŞKAN -Efendim, aleyhte talepler var, alamayacağım talebinizi.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, bendeniz, hakkımı devrettim. Zannediyorum, Sayın Arınç, bir başka arkadaşa devretti kendi hakkını.

BAŞKAN - Hayır efendim, mümkün değil; çünkü, 2 tane lehte söz talebi var; birisi size ait, birisi de Sayın Arınç'a ait; dolayısıyla, ikinizden birine söz vermek durumundayım.

Buyurun Sayın Arınç.

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; tasarının sonuna geldik. Lehte söz istedim; kendi söz hakkım aleyhteydi, onu bir başka arkadaşıma devrettim. Tabiî, lehte söz alıp aleyhte konuşmak, bir milletvekiline yakışmaz; bana da yakışmaz. O bakımdan, önce, lehte düşündüğüm kısmını söyleyeyim müsaade ederseniz.

Aradım taradım, bu tasarının içerisinde 2 nci madde, oy verilebilir nitelikte; fakat, bunun için size teşekkür etmiyorum; çünkü, bunu yapmak zorundasınız, Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararı size bunu emrediyor. Bunu önümüze getirenler, bu mecburiyetle getirdiler; bunun için ayrıca teşekküre gerek yok.

Esas teşekkürü, düşünce ve ifade özgürlüğünün önündeki engelleri kaldırdığınız zaman, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinden ve ondan daha önce aziz milletimizin layık olduğu düzenlemeleri yaptıktan sonra size fazlasıyla yapacağım. Ama, şu anda yaptığınız şey, sadece, geçen yıl yapmadığınızı, bu yıl mecbur kalarak yaptığınızdır. O bakımdan, biraz evvel 2 nci maddeye olumlu oy verirken DSP'li arkadaşlarımızın hayretlerine cevap olsun diye bunları söylüyorum.

İşin aleyhte yönüne gelince, onu herhalde bir cümleyle söyleyeyim; çünkü, söz aldım. Değerli arkadaşlarım, 1 inci maddede, kapsam dışında tutulan, kapsam içerisinde alınan maddeler tek tek göz önüne alındığında, hukuken de, vicdanen de, böyle bir düzenlemeyi uygun bulmuyorum. Kamu vicdanının hiçbir zaman kabul etmeyeceği birtakım fiiller, maalesef, indirime ve ertelemeye tabi tutulmuş, ama, birkısım fiiller de dışarı bırakılmıştır.

Tasarının gerekçesinde, bazı suçların kamu güvenliği ve düzeniyle yakın ilgisi sebebiyle, kapsam dışı bırakıldığı belirtilmiştir. Bu gerekçe açık ve yeterli değildir, hiçbir zaman da haklı bir şe-kilde izah edilmemiştir.

Ben, ilkeli siyaset yapmayı prensip edinmiş bir insanım; içime sinmiyorsa, ona olumlu oy vermem mümkün değildir -başkalarının yaptığının aksine- vicdanım buna hayır demeyi emrediyor; oyumun rengi kırmızıdır, ret oyu vereceğim.

Saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arınç.

Efendim, oyunun rengini belli etmek için, aleyhte olmak üzere, İçel Milletvekili Sayın Ali Güngör; buyurun efendim.

ALİ GÜNGÖR (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz af tasarısı, Meclisimize art niyetli olarak getirilmiştir... (DYP sıralarından alkışlar) ...çirkin ve tehlikeli bir hesabın ürünüdür. Amaç, Anayasamızın 14 üncü maddesini delerek, Meclisin yetkisinde bulunmayan, vatan hainlerini, PKK'lı canileri ve onun terörist başını affetmek ve bu büyük vebale bu büyük Meclisi alet etmektir. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Değerli milletvekilleri, bunları söylerken, tasarıyı hazırlayıp Meclise gönderen hükümete haksızlık yaptığımı düşünmüyorum, bir kehanette de bulunmuyorum; çünkü, bu hükümet, kuruluşunun hemen akabinde, ilk iş olarak, pişman olduğunu söyleyen PKK'lılara af çıkarmıştır; takiben, yine, basın suçlarına verilen cezaların ertelenmesi adı altında, adı basın olan paçavralarda kalem oynatan PKK'lıları affetmiştir.

Şimdi, bu tasarıyla, 169 uncu madde kapsamında, PKK canilerine bilerek yardım ve yataklık edenlere af getirilmektedir.

Yine, hepinizin malumudur ki, bu hükümet, Abdullah Öcalan'a bağımsız yargının verdiği idam cezasını Meclise göndermemiştir. (DYP ve FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Şu hususu, tasarıyı hazırlayanlar dahil, Türkiye'de herkes biliyor; tasarı yasalaşırsa, Anayasa Mahkemesine gidecek ve PKK'lı canileri de şamil hale dönüşecektir. (DYP sıralarından alkışlar)

Şimdi, DSP'li sayın üyelere fazla bir şey söylemek istemiyorum; çünkü, Sayın Ecevit'in geleneğine vatan hainlerini affetmek fazla yabancı gelen bir husus değildir. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; DSP sıralarından "Yuh" sesleri, gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Güngör, bakın, lütfen, konuşma üslubunuzu daha dikkatli seçin. Türkiye Cumhuriyetinin hiçbir başbakanı, vatan hainlerini Türkiye'de affetmez...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Müdahale etmeyin Sayın Başkan.

ALİ GÜNGÖR (Devamla) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - ...böyle bir konu için de çalışmaz. Lütfen, daha dikkatli konuşun, kelimelerinizi de daha dikkatli seçin lütfen.

ALİ GÜNGÖR (Devamla) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

125 inci madde, 146 ncı madde ve bunlarla birlikte anılan maddeler, Türkiye'de Türkiye Cumhuriyeti Devletini yıkmayı hedef alan, Türkiye Cumhuriyeti Devletini sınıf ve etnik farklılıklara dayalı bir devlet haline getirmeyi düşünen kalkışma hareketleridir. 1974'te, bu maddelerden suçlu bulunan kişiler affedilmiştir. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, sayın milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partili, Doğru Yol Partili ve Anavatan Partili değerli arkadaşlarıma hatırlatmak istiyorum: Bu derece çirkin ve tehlikeli bir af yasasını, MHP teşkilatı ve ülkücülerin kabul etmesi hiçbir şartta mümkün değildir. (DYP sıralarından alkışlar) Doğru Yol Partisi ve Anavatan Partisi teşkilatlarının da rıza göstermeyeceğini biliyorum.

HASAN EKİNCİ (Artvin) - Ret veriyoruz zaten.

ALİ GÜNGÖR (Devamla) - Öyleyse, bu partilerin Meclis grupları, şimdi, niçin bu af tasarısını kabul etsinler?!

HASAN EKİNCİ (Artvin) - Biz reddediyoruz.

ALİ GÜNGÖR (Devamla) - Bu ağır vebali, Milliyetçi Hareket Partisi, Doğru Yol Partisi ve Anavatan Partisi taşıyamaz. Umuyorum ki, Fazilet Partisi de, geçmişte Millî Selamet Partisinin yaptığı hatanın farkına varmış olsun.

Değerli milletvekilleri, bu çirkin ve tehlikeli af tasarısını geldiği yere, Sayın Başbakana ve onun bakanlarına, yakıştığı yere göndermek, bu Meclisin yapacağı en hayırlı iş olacaktır. (DYP ve FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Bırakalım bu çirkin tasarı, geldiği yerde ve yakıştığı yerde kalsın.

Ben, bu gerekçelerle bu af tasarısına "hayır" diyorum ve Muhterem Heyetinize saygılarımı sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

BAŞKAN- Değerli milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunacağım; ancak, oylamanın açık oylama şeklinde yapılmasına dair bir önerge vardır.

Şimdi, önergeyi önce okutacağım, imza sahiplerini arayacağım ve sonra da gereğini yapacağım.

Buyurun efendim:

Sayın Başkanlığa

Görüşülmekte olan kanun tasarısının tümünün oylamasının açık olarak yapılmasını arz ederiz.

Turhan Güven?.. Burada.

Nevzat Ercan?.. Burada.

Hakkı Töre?.. Burada.

Ahmet İyimaya?.. Burada.

Mehmet Sadri Yıldırım?..Burada.

İlhan Aytekin?.. Burada.

Nihan İlgün?.. Burada.

M. Fevzi Şıhanlıoğlu?.. Burada.

İsmet Attila?.. Burada.

Kemal Kabataş?.. Burada.

Nurhan Tekinel?.. Burada.

Doğan Baran?.. Burada.

Hacı Filiz?.. Burada.

Celal Adan?.. Burada.

Yahya Çevik?.. Burada.

Cihan Paçacı?.. Burada.

Mustafa Örs?... Burada.

Hayri Kozakçıoğlu?...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, Sayın Hayri Kozakçıoğlu'nun yerine tekabbül ediyorum.

BAŞKAN - Peki efendim.

İbrahim Konukoğlu?.. Burada.

Fetullah Gültepe?.. Burada.

Değerli milletvekilleri, açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın, elektronik oylama cihazıyla yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylamayı başlatıyorum ve 2 dakika süre veriyorum efendim.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun Tasarısının yapılan açık oylamasının sonucunu arz ediyorum :Oylamaya katılan sayın milletvekili sayısı 388, kabul 302, ret  74; çekimser 7, mükerrer 5... (DYP sıralarınadan sıra kapaklarına vurmalar; DSP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Hayırlı olsun!. Hayırlı olsun size!..

BAŞKAN- Böylece,tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Alınan karar gereğince, 2001 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarıları ve (11/5) esas numaralı gensoru önergesini görüşmek için, 11 Aralık 2000 Pazartesi günü saat 11.00’de toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 22.24

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.