DÖNEM : 21 CİLT : 47 YASAMA
YILI : 3 T. B. M. M. TUTANAK
DERGİSİ 27 nci
Birleşim 8 . 12 . 2000 Cuma İ Ç İ N D E K İ L E R Sayfa I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. - (10/8) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının,
Komisyonun görev süresinin uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/716) B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1. - DYP Grubu adına Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat
Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Güven’in,
yanlış ekonomi politikaları izleyerek ülkeyi kriz ortamına sürükledikleri
iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/5) IV. - ÖNERİLER A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ 1. - Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın
yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerileri V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. - Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/650, 1/679) (S. Sayısı : 517) 2. - İzmirMilletvekili Rifat Serdaroğlu’nun; İstanbul Milletvekili
Bülent Akarcalı’nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya’nın; Ankara Milletvekili
Yıldırım Akbulut’un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım’ın; Gaziantep
Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili
Nejat Arseven’in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak
Milletvekili Hasan Gemici’nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın’ın; Türkiye
BüyükMillet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri
ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325,
2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) 3. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433) 4. - 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla
Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa
ve Adalet Komisyonları Raporları (1/780) (S. Sayısı : 564) VI. - SORULAR VE CEVAPLAR A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1. - Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya’nın, Merzifon Havalimanı
projesine ve Amasya’nın kara ve demiryolu sorunlarına ilişkin soruları ve
Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın’ın cevabı (7/2765, 2766) 2. - Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, Nevşehir-Derinkuyu ve
Kaymaklı’daki kanalizasyon çalışmalarına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân
Bakanı Koray Aydın’ın cevabı (7/2894) I. – GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 13.00'te açılarak yedi oturum yaptı. İstanbul Milletvekili İsmail Aydınlı'nın, son günlerde kamuoyunun ve
basının gündemine çok sık gelen cezaevlerine ve cezaevlerinde başlatılan açlık
grevleri ve ölüm oruçlarına ilişkin gündemdışı konuşmasına, Adalet Bakanı
Hikmet Sami Türk, cevap verdi; Tokat Milletvekili Reşat Doğru, 18 incisi kutlanmakta olan Vakıf
Haftasına, Gümüşhane Milletvekili Lütfi Doğan da eğitim kurumlarımızın içinde
bulunduğu duruma, İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar. "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmında bulunan: Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısının (1/650, 1/679)
(S.Sayısı: 517) görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından, ertelendi; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesine Dair İçtüzük Teklifinin (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310,
2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527) görüşmele-rine devam edilerek, 9
uncu maddesi üzerindeki bir önergenin oylanması sırasında istem üzerine yapılan
yoklamalar sonucunda Genel Kurulda toplantı yetersayısı bulunmadığı
anlaşıldığından; Alınan karar gereğince, 8 Aralık 2000 Cuma günü saat 13.00'te toplanmak
üzere, birleşime 21.09'da son verildi. Nejat Arseven Başkanvekili
II. – GELEN KÂĞITLAR 8.12.2000 CUMA
No. : 45 Raporlar 1.- 2001 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/764) (S. Sayısı : 552) (Dağıtma tarihi : 8.12.2000)
(GÜNDEME) 2.- 1999 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların
Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile 1999 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/740, 3/642) (S. Sayısı : 554) (Dağıtma ta-rihi :
8.12.2000) (GÜNDEME) 3.- 2001 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/765) (S. Sayısı: 553) (Dağıtma
tarihi : 8.12.2000) (GÜNDEME) 4.- 1999 Malî Yılı Katma Bütçeye Dahil Kuruluşların
Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile 1999 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap
Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/741, 3/643) (S. Sayı-sı : 555) (Dağıtma tarihi :
8.12.2000) (GÜNDEME) 5.- 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Raporları (1/780) (S. Sayısı : 564) (Dağıtma tarihi : 8.12.2000) (GÜNDEME) Sözlü Soru Önergeleri 1.- İstanbul Milletvekili Ahmet Güzel'in, TEDAŞ ve TEAŞ bünyesindeki termik
santrallere ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1112) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000) 2.- İstanbul Milletvekili Ahmet Güzel'in, Çanakkale Assos Küçükkuyu sahil yolu
projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/1113)
(Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000) Yazılı Soru Önergeleri 1.- Konya Milletvekili Veysel Candan'ın, Bakanlık
bünyesinde kurulduğu iddia edilen Bilişim Derneğine ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3163) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000) 2.- Siirt Milletvekili Ahmet Nurettin Aydın'ın, Galatasaray Spor Kulübüne ödül verilmesiyle
ilgili Bakanlar Kurulu Kararı hazırlandığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/3164) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000) 3.-Kocaeli Milletvekili Osman Pepe'nin, bazı
milletvekillerinin Küba'ya yaptığı ziyarete, Meclis Doktorluğunda görevli
sağlık personeline ve lojmanlara ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanından yazılı soru önergesi (7/3165) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000) 4.- Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, İnönü
Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi projesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3166) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000) 5.- Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın,
Karayolları Genel Müdürlüğünün Samsun Şehir Geçişi projesine ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3167) (Başkanlığa geliş
tarihi : 7.12.2000) 6.- Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın,
Karayolları Genel Müdürlüğünün Sakarya-Kazancı-Hendek-Bolu-Ankara Otoyolu
projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3168)
(Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000) 7.- Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın,
Karayolları Genel Müdürlüğünün İzmir-Torbalı-Aydın-Denizli projesine ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3169) (Başkanlığa geliş
tarihi : 7.12.2000) 8.- Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın,
Karayolları Genel Müdürlüğünün Gaziantep-Şanlıurfa projesine ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3170) (Başkanlığa geliş
tarihi : 7.12.2000) 9.- Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Karayolları
Genel Müdürlüğünün Bozüyük-Bilecik-Adapazarı projesine ilişkin Bayındırlık ve
İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3171) (Başkanlığa geliş tarihi :
7.12.2000) 10.- Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın,
Karayolları Genel Müdürlüğünün Antalya-Alanya projesine ilişkin Bayındırlık ve
İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3172) (Başkanlığa geliş tarihi :
7.12.2000) 11.- Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın,
Karayolları Genel Müdürlüğünün Konya-Karaman projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3173) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000) 12.- Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın,
Karayolları Genel Müdürlüğünün Bolaman-Perşembe projesine ilişkin Bayındırlık
ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3174) (Başkanlığa geliş tarihi :
7.12.2000) 13.- Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın,
Karayolları Genel Müdürlüğünün Karayolu İyileştirme ve Trafik Güvenliği ve
Ankara-Polatlı-Sivrihisar ile Samsun-Çorum-Sungurlu projele-rine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3175) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000) 14.- Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın,
Karayolları Genel Müdürlüğünün D.Karadeniz Sahil Yolu projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3176) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000) 15.- Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın,
Karayolları Genel Müdürlüğünün Diyarbakır-Siverek-Şanlıurfa projesine ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3177) (Başkanlığa geliş
tarihi : 7.12.2000) 16.- Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın,
Karayolları Genel Müdürlüğünün Bitümlü Sıcak Karışımı-Çarşıbaşı-Trabzon-Araklı
projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3178)
(Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000) 17.- Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın,
Karayolları Genel Müdürlüğünün İzmir-Manisa ve Bornova-Turgutlu-Salihli
projelerine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3179) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.12.2000) 18.- Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın,
Karayolları Genel Müdürlüğünün Karayolu İyileştirme Projesi Samsun-Ünye ve
Ünye-Piraziz, Espiye-Çarşıbaşı, Uşak-Kula, Kula-Alaşehir Ayrımı,
Bursa-İnegöl-Bozüyük projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı
soru önergesi (7/3180) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000) 19.-Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın,
Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Park projesine ilişkin Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/3181)
(Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000) 20.-Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın,
Hopa-Kemalpaşa Sarp projesine ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3182) (Başkanlığa geliş
tarihi : 7.12.2000) 21.- Tekirdağ Milletvekili Nihan İlgün'ün, Tekirdağ
İlinde yapılan F Tipi cezaevlerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3183) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000) 22.- Samsun Milletvekili Vedat Çınaroğlu'nun,
Samsun-Tekkeköy'deki fabrikaların çevreye verdiği zararlara ilişkin Devlet
Bakanından (Yüksel Yalova) yazılı soru önergesi (7/3184) (Başkanlığa geliş
tarihi : 7.12.2000) 23.- Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener'in,
uyuşturucu, kaçakçılık, terör ve faili meçhul cinayetlere ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3185) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000) 24.- Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, promosyon
cezası alan gazetelere ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3186) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000) 25.- Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, Vakıflar
Genel Müdürlüğüne bağlı kurum ve kuruluşların başka kurumlara devrine ilişkin
Devlet Bakanından (Yüksel Yalova) yazılı soru önergesi (7/3187) (Başkanlığa
geliş tarihi : 7.12.2000) 26.- Tokat Milletvekili M.Ergün Dağcıoğlu'nun,
Bakanlığın Tokat İlindeki yatırım projelerine ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3188) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000) 27.- Tokat Milletvekili M.Ergün Dağcıoğlu'nun,
Bakanlığın Tokat İlindeki yatırım projelerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/3189) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000) 28.- Tokat
Milletvekili M.Ergün Dağcıoğlu'nun, Bakanlığın Tokat İlindeki yatırım
projelerine ilişkin Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/3190) (Başkanlığa
geliş tarihi : 7.12.2000) 29.- Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener'in, Andıç ve
JİTEM'e ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3191) (Başkanlığa geliş
tarihi : 7.12.2000) 30.- İstanbul Milletvekili Osman Yumakoğulları'nın,
Beypazarı TRONA maden yataklarının ihalesine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/3192) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000) Gensoru Önergesi 1. - DYP Grubu adına Grup başkanvekilleri Sakarya
Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel
Milletvekili Turhan Güven'in, yanlış ekonomi politikaları izle-yerek ülkeyi
kriz ortamına sürükledikleri iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar
Kurulu üyeleri hakkında Anayasanın 99 uncu ve İçtüzüğün 106 ncı maddeleri
uyarınca bir gensoru açılmasına ilişkin
önergesi (11/5) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.12.2000) BİRİNCİ
OTURUM Açılma Saati
: 13.00 8 Aralık 2000
Cuma BAŞKAN :
Başkanvekili Nejat ARSEVEN KÂTİP ÜYELER
: Yahya AKMAN (Şanlıurfa), Hüseyin ÇELİK (Van) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 27 nci Birleşimini açıyorum. Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyor ve
gündeme geçiyoruz. Kâtip Üyenin, sunuşları oturarak okuması konusunu
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Yumurta üreticilerinin sorunlarının araştırılması amacıyla
kurulan (10/8) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının,
Komisyonun görev süresinin uzatılmasına dair bir tezkeresi vardır; okutuyorum: III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. - (10/8) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin uzatılmasına
ilişkin tezkeresi (3/716) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Yumurta üreticilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/8) esas numaralı
Komisyonumuz, üç aylık süre içinde çalışmalarını tamamlayamamış olduğundan,
8.12.2000 tarihi itibariyle bir aylık eksürenin, Genel Kurulca uzatılmasına
dair 7.12.2000 tarihli 9 uncu toplantısında karar almıştır. Karar ilişikte sunulmuştur. Gereğini bilgilerinize saygılarımla arz ederim. Ahmet Derin Kütahya Komisyon Sözcüsü BAŞKAN - İçtüzüğün 105 inci maddesinin ikinci
fıkrasında yer alan "araştırmasını üç ay içinde bitiremeyen komisyona bir
aylık kesin süre verilir" hükmü gereğince, komisyona bir aylık eksüre
verilmiştir. Sayın milletvekilleri, bir gensoru önergesi vardır. Önerge, daha önce bastırılıp sayın üyelere
dağıtılmıştır. Şimdi, önergeyi tekraren okutuyorum: B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1. - DYP Grubu adına Grup Başkanvekilleri
Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel
Milletvekili Turhan Güven’in, yanlış ekonomi politikaları izleyerek ülkeyi kriz
ortamına sürükledikleri iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu
üyeleri hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/5) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Türkiye giderek derinleşen büyük bir ekonomik krize
sürükleniyor. Hükümetin tutarsız, hatalı ekonomik politikaları ülke ekonomisini
tam bir çıkmaza sokmuştur. 1999 yılı sonu itibariyle eksi yüzde 6,4 oranında
küçülen Türkiye ekonomisi, son 50 yılın en büyük ekonomik daralmasını yaşadı. Önce IMF ile yapılan ve başarısızlıkla neticelenen
"Yakın İzleme Anlaşması" ve bilahara da 2000 yılı başında millete
dayatılan "stand-by" anlaşması yoksullaşmaya yol açmıştır. Tarımda
ancak savaş yıllarında görülebilecek bir fakirleşme yaşanmakta olup, çiftçinin;
çifti çubuğu, traktörü icra ve haciz tehdidi altında bulunmaktadır. Esnaf ve
sanatkârlar ne Bağ-Kura borçlarını ödeyebiliyorlar ne de siftah yapabiliyorlar.
KOBİ'ler kaderlerine terk edilmiş, ihracat son 5 yılın en büyük ge-rilemesini
yaşıyor. İçinde "insan" olmayan IMF programının dayattığı yüzde
25'lik çeyrek yıl sonu hedeflerinin tutmayacağı son 11 aylık verilerle ortaya
çıkmaktadır. Liberal piyasa ekonomisinin terk edilerek, emir komuta
ekonomisinin uygulanması, tam bir yasak ve narh düzeninin ortaya çıkmasına
neden oldu. Ücretlere, döviz kurlarına, kiralara, çiftçinin ürün bedellerine,
KİT'lerin fiyatlarına, ekonominin gerçeklerine ve yüksek maliyetlere rağmen
yasak ve narh koyan anlayış, yıl sonunda yüzde 20-25 olarak ilan ettiği
enflasyon hedeflerinde en az yüzde 50 oranında bir sapma veya yanılmaya yol açtı.
Gerçek çarşı pazar enflasyonu ise yüzde 56 oldu. Kura baskı yapan politikalarla
ülke tam bir "ithal cennetine" dönüştürülürken, dışticaret açığı 25
milyar dolara yaklaştı. Cari açığın, gayri safî millî hâsılanın yüzde 5'ini de
aşarak 10 milyar doların üzerine çıkmasından endişe ediliyor. Enerjide
politikasızlık ve ihmal yüzünden, Türkiye 21 inci Yüzyılda hâlâ elektrik kesintileri, vitrin ve sokak
lambalarının söndürülmesi gibi ilkel tedbirlerle karanlığa sürükleniyor. Türk bankacılık sisteminin, yaşadığı en büyük malî kriz
giderek derinleşiyor. Son birbuçuk yıl içerisinde batma ve batırılma noktasına
gelerek Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen 10 bankanın yıl sonu
itibariyle toplam zarar ve risklerinin toplamı 10 milyar doları aşacağı
sanılmaktadır. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası, dünyanın en
istikrarsız 5 borsasından biri haline getirildi. Borsada yatırım yapan küçük ve
orta ölçekli onbinlerce vatandaş servetlerinin önemli bir bölümünü yitirdiler. Yabancı sermaye girişleri son yılların en düşük
düzeyine inmiş ve bunun sonucunda maalesef
sermaye kaçışları gündeme gelmiştir. Telekom başta olmak üzere özelleştirmede hükümet
ortakları arasındaki çekişme ve söz düelloları hem gecikmeye hem de itibar
kaybına yol açtı. "Öteki Türkiye" denilen dar ve sabit
gelirliler, esnaf ve sanatkârlar, KOBİ'ler, çiftçiler, emekli-ler, işçi ve
memurlar, emsali görülmemiş gelir dağılımı bozuklukları altında yoksullaşmaya
ve ezilmeye mahkûm edildiler. Hükümet bu haliyle, IMF ve Dünya Bankasının üçüncü derecede
memurlarından talimat alır bir görüntüde, şaşkın, inisiyatiften uzak, güven
vermeyen bir tavır sergilemekte ve millî onur rencide edilmektedir. Bilgi, beceri ve kararlılık eksikliği, Türkiye'yi, iç
ve dış piyasalarda son derece zor bir duruma sokmaktadır. Gecelik faizler yüzde 400'lere çıkmış, borsa çökmüş,
dövize hücum başlamış, TC Merkez Bankasından on gün içerisinde 6 milyar dolar
döviz çıkışı olmuştur. Dövize olan bu talebin ve yüzde 400'lere varan faizin
bir iki hafta daha sürmesinin ekonomiyi geri dönülemez tarihî bir çöküşe
götürmesinden endişe etmekteyiz. Bankalara el koyma hareketi hâlâ devam etmektedir. Son
olarak, Demirbank Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilirken, Park Yatırım
Bankasının da bankacılık işlemleri yapma izni kaldırılmıştır. İşte bu şartlar altında Dünya Bankası Başkanının
gönderdiği âdeta talimat niteliğindeki mektubunu Başbakanın kamuoyuna
açıklaması, bardağı taşıran damla olmuştur. İktidar o kadar çaresiz, şaşkın ve panik içerisindedir
ki, Dünya Bankası Başkanının "hemen bir açıklama yapın, telekom ve
elektrik zammını da yapın" tarzındaki direktifleriyle, uzaktan kumanda
edilen bir acz görüntüsü sergilemektedir. Yukarıda belirtilen nedenlerle Başbakan Bülent Ecevit
ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında Anayasanın 99, İçtüzüğün 106 ncı maddeleri
gereğince gensoru açılmasını Grubumuz adına arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla.
Turhan Güven Doğru Yol Partisi Grup
Başkanvekili BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Önergenin görüşme günüyle ilgili Danışma Kurulu önerisi
az sonra oylarınıza sunulacaktır. Danışma Kurulunun önerileri vardır; önce tümünü
okutacağım ve sonra da ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım : IV. -
ÖNERİLER A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ 1. - Genel Kurulun çalışma gün ve
saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma
Kurulu önerileri Danışma Kurulu Önerisi No. : 57 Tarihi : 8.12.2000 Danışma Kurulunca aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun
onayına sunulması uygun görülmüştür.
Turhan Güven DYP Grubu Başkanvekili Öneriler : 1. 8.12.2000 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve
dağıtılan 564 sıra sayılı kanun tasarısının, 48 saat geçmeden gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmının 4 üncü sırasına alınması, gündemin 5 inci sırasına kadar olan tasarı
ve tekliflerin görüşmelerinin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılması,
tasarı ve tekliflerin görüşülmesinde soru-cevap işleminin 10 dakikayla
sınırlandırılması önerilmiştir. 2. 8.12.2000 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve
bastırılıp dağıtılan (11/5) esas numaralı gensoru önergesinin gündemin
"Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 5 inci sırasında yer alması
ve Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmaması hususundaki
görüşmelerin Genel Kurulun 11.12.2000 Pazartesi günkü birleşiminde Bütçe
Programının bitiminden sonra yapılması ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar
çalışma süresinin uzatılması öne-rilmiştir. BAŞKAN - Efendim, şimdi, Danışma Kurulu önerilerini
ayrı ayrı okutacağım ve oylarınıza sunacağım. Birinci öneriyi okutuyorum : Öneriler: 1. 8.12.2000 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve
dağıtılan 564 sıra sayılı kanun tasarısının, 48 saat geçmeden gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmının 4 üncü sırasına alınması, gündemin 5 inci sırasına kadar olan tasarı
ve tekliflerin görüşmelerinin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılması,
tasarı ve tekliflerin görüşülmesinde soru-cevap işleminin 10 dakikayla
sınırlandırılması önerilmiştir. BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Danışma Kurul önerisi kabul edilmiştir. İkinci öneriyi okutuyorum: 2. 8.12.2000 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve
bastırılıp dağıtılan (11/5) esas numaralı gensoru önergesinin gündemin
"Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 5 inci sırasında yer alması
ve Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmaması hususundaki
görüşmelerin Genel Kurulun 11.12. 2000 Pazartesi günkü birleşiminde bütçe
programının bitiminden sonra yapılması ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar
çalışma süresinin uzatılması öne-rilmiştir. BAŞKAN - Okunan Danışma Kurulu önerisini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Değerli milletvekilleri, 2001 Malî Yılı Bütçe Kanunu
Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarılarının Genel Kuruldaki
görüşme programı bastırılıp dağıtılmıştır; ancak, bakanların mutabakatları
üzerine, İçişleri Bakanlığı ile Turizm Bakanlığının ve Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü ile Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü
bütçelerinin görüşme günleri karşılıklı olarak yer değiştirmiştir. Buna göre,
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Bütçesi 12.12.2000 Salı günü ikinci turda; Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü Bütçesi 13.12.2000 Çarşamba
günü üçüncü turda; İçişleri Bakanlığı Bütçesi 16.12.2000 Cumartesi günü
dokuzuncu turda; Turizm Bakanlığı Bütçesi 17.12.2000 Pazar günü onbirinci turda
görüşülecektir. Bilgilerinize sunulur. Gündemin "Kanun tasarı ve Teklifleriyle
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçi-yoruz. Önce yarım kalan işlerden başlıyoruz : Yükseköğrenim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarılarının müzakerelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz. V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. – Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/650, 1/679) (S.
Sayısı : 517) BAŞKAN - Komisyon ve hükümet?... Yok. Ertelenmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin müzakeresine kaldığımız yerden devam
edeceğiz. 2. - İzmirMilletvekili Rifat
Serdaroğlu’nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın; Amasya Milletvekili
Ahmet İyimaya’nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut’un; Şırnak Milletvekili
Mehmet Salih Yıldırım’ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya
Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven’in; İstanbul
Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan
Gemici’nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın’ın; Türkiye BüyükMillet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu
Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.
Sayısı : 527) BAŞKAN- Komisyon?.. Yok. Başkanlık temsilcisi?.. Yok. Ertelenmiştir. Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı
Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine
başlayacağız. 3. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının
Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433) BAŞKAN- Komisyon?.. Yok. Hükümet?.. Yok. Ertelenmiştir. Değerli milletvekilleri, alınan karar gereğince, 23
Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava
ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa ve Adalet
Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz. 4. - 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen
Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair
Kanun Tasarısı ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Raporları (1/780) (S. Sayısı :
564) (1) BAŞKAN- Komisyon?.. Burada. Hükümet?.. Burada. Değerli milletvekilleri, komisyon raporunun okunup
okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım : Raporun okunmasını kabul edenler...
Etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir. Tasarının tümü üzerinde gruplar adına şu ana kadar
Divana intikal etmiş bir söz talebi yok. Herhalde şahıslara söz vermekle
başlayacağım. Efendim, konuşmuyor mu gruplar? AHMET İYİMAYA (Amasya)- Var... Var... YASİN HATİBOĞLU (Çorum)- Sayın İyimaya konuşacaklar. BAŞKAN- O zaman niçin bildirmiyorsunuz efendim Divana? Doğru Yol Partisi Grubu adına, Amasya Milletvekili
Sayın Ahmet İyimaya. Buyurun efendim. DYP GRUBU ADINA AHMET İYİMAYA (Amasya) - Değerli
Başkan, Yüce Parlamentonun muhterem üyeleri; görüşülmekte olan tasarı hakkında,
Doğru Yol Partisinin görüş ve düşüncelerini ifade ederken, hepinizi, saygıyla
selamlıyorum. Aziz arkadaşlar, kimilerinin huzur ve saltanatları
için, milletin huzurunu bozacak bir kanun tasarısının müzakeresine başlıyoruz.
Yirmialtı yıl evvel aynı Parlamentomuzda sahnelenen bir oyunu, aynı şahsın
öncülüğünde, yirmialtı yıl sonra, yine tekrarlıyoruz. Cumhurbaşkanımızın
vetosuyla bereli, Anayasa Mahkememizin iptaliyle yaralı affı şahaneyi
diriltmeye çalışıyoruz. Değerli arkadaşlar, bir kavram istismarını izah ederek
konuşmama başlamak istiyorum. Kanun tasarısının adı "şartla
salıverme." Sayın Başbakan, Değerli Başbakanımız ilk açıklamasında
"af değil şartla salıverme" demişlerdi. Yüce Türk Milletinin,
hukukçuların tereddütü olmayan bir gerçeği bilmesini istiyorum. Değerli
arkadaşlar, kurulu düzene göre, yürürlükteki hukuka göre, yargı organlarının
kurduğu ceza hükümleri veya kuracağı ceza ve infaz üzerinde, yasama organı,
geçici bir kanunla tasarrufta bulunuyorsa, bunun adı aftır. Cezayı
azaltabilirsiniz, başka cezaya dönüştürebilirsiniz veya tümüyle sonuçlarını
kaldırabilirsiniz; ama, bu, bir aftır. Onun için, şartla salıverme adını bu
şekilde okumak lazımdır. Önümüzdeki tasarı, şarta bağlı, bozucu şarta bağlı bir
aftır. Şu andaki tasarının kimi hükümlerini, 1 inci maddenin 6 ncı bendini de,
bu açıklama içerisinde değerlendirmek gerekir. Aziz arkadaşlar, affın telaffuzu zor ve tehlikeli; ama,
zamanında gereğinin yerine getirilmemesi daha da tehlikeli. Birbuçuk yıldır,
Türk insanının, yüce milletin huzurunu işgal eden bu mesele, bizatihi,
huzursuzluğun ve birtakım sosyal hareketlerin asıl faktörü olarak önümüzde
durmaktadır. Söylenir; af bir atıfettir denilir; değil arkadaşlar.
Savaş toplumlarında, yerleşmemiş yapılarda belki; ama, 20 nci Asrın bilincinde
"af atıfettir" bir doğru hüküm değil, bir tekerlemedir. Af, mutlaka,
bazı sosyal şartların varlığını gerekli kılan, o şartlar yok ise, Parlamentonun
hiçbir şekilde çıkaramayacağı tehlikeli bir tasarruftur. Savaş var, iç savaş var. Kahraman kim; belli değil.
Vatan haini kim; belli değil. Bitiminde, sosyal psikolojiyi ve sosyal düzeni
korumak için, affı ilana mecbursunuz. affı ilana mecbursunuz. Lozan Barış
Antlaşmasının eki olan af, öyle bir aftır. Önemli bir dönüşüm, sosyal dönüşüm
gerçekleştirilmiş, yeni bir sayfa açılmıştır; o zaman af zorunludur. Devrim
yapılmış. Takriri Sükûn Kanunu çıkarılmış, 1933 yılında, İzmir suikastı
failleri dahi kısmen, kısmen vatan hainleri dahi, affedilebilmiştir, bir dönüşüm
affıdır. Arkadaşlar, Türkiye'de 1923 yılından bu yana bir
dönüşüm mü gerçekleşti ki af tasarrufunda bulunuyoruz?! Sermaye egemenliği,
sermayenin siyasete hükmü sona erdi mi de af tasarrufunda bulunuyoruz?! Dün
Nice'de Başbakanın ensesinde hissedilen, bürokrasinin seçilmişler üzerine
hükümranlığı sona erdi de mi af tasarrufunda bulunuyoruz?! (DYP ve FP
sıralarından alkışlar) Vehim devletinden insan hakları devletine ve insanı öne
alan küçültülmüş ama etkili devlete geçiş sağlandı da mı afta bulunuyoruz?!
İtalyan Milletinin ve milliyetinin ürünü olan Ceza Kanunu -ki, eskimiştir,
İtalya'da değiştirilmiştir, suç tarifleri değiştirilmiştir- eskimiştir; yeni
bir ceza veya adalet reformu yapıldı da mı af tasarrufunda bulunuyoruz?! Değerli arkadaşlar, af, parlamentonun kendi hukukunu,
yarattığı hukuku geçici olarak rafa kaldırmasıdır, yargı kararlarını rafa
kaldırmasıdır, infazı rafa kaldırmasıdır. Şartları olmadığı zaman bu af, sadece
suçları besler; şartları olmadığı zaman bu af, sadece milletin devletiyle
yabancılaşmasına yol açar. Bugün, depremin neticesi böyle olmayacak şekilde önlem
almayan müteahhidini cezalandıramayan; bugün, belki yarın iptal kararıyla banka
hortumlamalarını dahi af kapsamının içerisine alabilecek olan; bugün, kendi
evinde 40 darbeyle çocuğunu hançerleyen katili affeden bir sistemde, milletin
Parlamentoya, milletin devlete güveni erimez mi arkadaşlar?! Değerli arkadaşlarım, bu af kanunu tasarısı, ayrıca,
kusurludur. Düşük yoğunluklu bir tahlil dahi, affın, bir parşömen kâğıdıyla
savrulabilir çelişkilerle dolu olduğunu rahat rahat gözleyebiliriz. Bakınız, altyapısı olmayan bir af; yarın suçlular,
hükümlüler dışarı çıkacaklar, aş nerede, iş nerede! Keyfî istisnalar var
arkadaşlar. Gerçekten, af kapsamı dışında bırakılan ve içine alınan suçlar
bakımından, hukukun kriterleri değil, tamamen keyfîlik esasıyla düzenleme
yapılmıştır. Kötüye kullanma dışarıda, daha ağır kötüye kullanmalar içeride;
hafif tehdit dışarıda, daha ağır tehditler içeride; banka hortumlamasına göz
yuman, raporlara göz yuman kamu görevlilerini suçlandıracak veya yargılatacak
ceza maddeleri af kapsamında. Ret hakkı yok... Parlamento "suç isnadı doğru
değildir, ben yargılanmak istiyorum, mahkûm olursam ben bu cezayı
çekeceğim" diyenlere hak tanımak zorundadır. Siyasîler, kendi suçları için
bu affı hükmen reddetmek zorundadırlar; bu yok. Mağdurlar yok... Halbuki, 19 uncu maddedeki şartla
salıvermede mağdura tazminat şartı vardır; ihtiyarîdir; ama, mecburî afta bu
olmalı; bu yok. Gözyaşlarına göz yok; ama, suçlulara iltifat var,
taltif var. Değerli arkadaşlar, bu affı kim istiyor, kim istemiyor,
niçin istiyor suallerinin, parmaklarınızın doğru kalkması için
cevaplandırılması ve doğru cevaplandırılması gereğine inanıyorum. Değerli arkadaşlar, bu affın en tabiî taliplileri,
isteklileri, suçlular ve yakınlarıdır; en doğaldır; içeridedir, kendi
psikolojilerinin gereğidir; ama, toplum ve millet suçlulardan ibaret değildir.
Suçlunun da kendi ruhundaki kiri, cezanın tertip ettiği müeyyideyi çekmek
yoluyla temizlemek gibi bir hakkı olmalıdır; saygıyla karşılıyoruz. Başka kim istiyor: Bir partimiz ve o partimizin peşine
takılanlar istiyor; bu isteği aşağıda zaten tahlil edeceğim. Başka kim istiyor arkadaşlar, bu çok önemli: Henüz
suçları keşfedilmemiş, kendilerini gizleyebilmiş, mevcut, fakat, bilinmeyen
failler istiyor; en büyük istekliler onlar. Affı destekleyen, affı şırınga
eden, af çıksın diyen samimî iradenin esas adresi, esas odağı, gizli suçlular
ve gizli suçlardır. Aziz arkadaşlar, affı kim istemiyor: Mağdurlar
istemiyor; suçlardan zarar görenler, gözü yaşlılar, kalbi yaralılar istemiyor.
Hatıralarında ve hafızalarında her saniye o acıyı hatırlamak azabını yaşayanlar
istemiyor. Bunlar bizim vatandaşlarımız değil mi?! Bunlar bizim insanımız değil
mi?! Affı başka kim istemiyor: Siyaset, sosyal zemin
üzerinde yapılır; siyaset, sosyal taban üzerinde yapılır. Affı millet
istemiyor, kendisi istemiyor, çünkü millet "siz, beni cezalandırıyorsunuz,
suçluyu affederek" diyor... Çok önemli arkadaşlar. (DYP sıralarından
alkışlar) Affı tabiî, geçende de, şimdi de biz istemiyoruz. Neden
bu kadar ısrar; neden mutlaka af çıksın ısrarı var? Arkadaşlar, bu soruyu,
Değerli Başbakanımızın muhterem eşinin bir demecine indirgeme yaparak
cevaplandıramayız. Bir kişinin iradesi, bu kadar yoğun bir sonucu asla
doğuramaz; buna inanamıyorum; aksi takdirde, bu tür izahlar, bir romantizmden
başka bir şey değildir. Af ısrarının iki önemli sebebinin dışında çok çok
sebepleri var; önemliyi ikinci sıraya alıyorum. Birinci sebep, bugün
cezaevleri,suç planlarının yapıldığı, komutların verildiği iç karargâh haline
dönmüştür. Cezaevlerinde devlet egemenliği değil, çete egemenliği vardır.
Kronik olmayan ama, kronikleşme istidadı taşıyan bu problemi, ancak, mahkûmları
ve tutukluları boşaltma yoluyla geçici olarak çözebiliriz anlayışı, af
ısrarının temel nedenlerinden birisidir. Gerekçede bunun yer almaması tamamen
yasamadaki bir maniplasyondur. İkincisi önemli, arkadaşlar; bakınız, Türkiye çok
önemli bir süreç yaşıyor. Tarihin aklıyla olayları okuyun; Türkiye, şu süreci
hiçbir zaman yaşamadı; bürokratının, siyasetçinin, sermayenin, medyanın âdeta,
kirlilikte kısmen buluştuğu ve temizleme, tafraları atma süreci yeni yaşanıyor.
Ben, yıllarca savunma mesleğinde çalıştım, avukatlık
yaptım. Bir kısım kişiler hakkında davalar açıldı; orada her dosyada her bir
delil meteor görevini görebilecektir. Şimdi adları belli olmayan failler, şimdi
suçları gizlenen kişiler, o meteor delillerle ortaya çıkarılabilecek ve eğer,
af duvarıyla, Bizans duvarıyla öne geçme olmasa, bu temizlik operasyonu akim
kalabilecektir. Bugün affı isteyen en büyük odak, en büyük adres budur
arkadaşlar. Değerli arkadaşlar, affın zamanı mı? Ne birinci kanun
tasarısının görüşülmesinde zamanlama vardı -deprem afetini yaşadık- ne bugün.
Bakın "hesaplaşma günü" demiştim. Kime uzanırsa uzansın -bana, ona,
şuna- yolsuzlukların uzandığı haritalara ve adrese “hareket günü"
demiştim. İtalya'yı düşünün; aynı süreci yaşadılar, 5 000 kişi suçlandı
arkadaşlar. Gazeteci suçlandı, işadamı suçlandı, bürokrat suçlandı, akademisyen
suçlandı... 1 800 kişinin odadan kaydı silindi. Siyasilerin, Meclisin üçte 1'i
sorguya alındı ve bir temizlik operasyonu yapıldı. Arkadaşlar, yapacağımız iş, bu yasayı durdurmak ve
temiz Türkiye, temiz siyaset, seçilenlere emir vermeyen sermaye, seçilmişlerin
üzerinde giyotin gibi durmayan bürokrasi, kirli bürokrasi gibi sorunları çözmek
zamanıdır. O konudaki altyapıları, o konudaki kanunları, o konudaki gizliliği
kısmen kaldıracak kanunları, her zaman girişimlerimizle desteklemeye hazırız;
getirin, imzaya hazırız. Arkadaşlar, çıkacak bu kanunla, kirlerin siyasal
uzantılarının açığa çıkmasının önüne geçili-yor; bu kanunla, sermayenin hortum
sahnesinin açığa çıkmasının önüne geçiliyor; bu kanunla, siyasete hükmeden
kirli bürokrasinin, ortak bürokrasinin açığa çıkmasının önüne geçiliyor. Geliniz
hâlâ acısını birlikte yaşadığımız 28 Şubat sürecinin ortaya koyduğu, beslediği,
büyüttüğü türedi zenginleri ortaya çıkarmak için bu af kanununu durduralım,
reformu yapalım. (DYP sıralarından alkışlar)
Geliniz, Parlamentoya aritmetik düzen müdahalesi yaparak kendi
iktidarını gerçekleştirmeye çalışan, şu kara havuzların damgasını bildiğimiz
siyah ellerinin ortaya çıkması için bir reform yapalım, mevzuat altyapısını
yapalım. Arkadaşlar, buna evet demek, korkuya hayır demektir; buna evet demek,
diyete hayır demektir. Sevgili arkadaşlar, Cumhurbaşkanımızın, Anayasa
Mahkememizin, bu kanunda önemli rolünün olduğunu düşünüyorum. Anayasanın en
birinci bekçisi Parlamentodur, 104 üncü maddeye göre, Cumhurbaşkanıdır ve
ilgili maddelere göre Anayasa Mahkemesidir. Bugüne kadar Anayasa Mahkemesi,
sadece eşitlik ilkesi veya diğer yan ilkeler bakımından bu kanunu bozmuştur. Dikkatlerinize arz ediyorum; Anayasanın 2 nci maddesi,
cumhuriyetin değişmezlerini sıralı-yor; bunlardan birisi hukuk devletidir,
hukuk devleti de laiklik gibi, hukuk devleti de sosyallik gibi, hukuk devleti
de diğer ilkeler gibi değişmez bir ilkedir. Bir asırda yüz, yarım asırda elli
af çıkaran bir devletin, bir sistemin hukuku tahrip edilmiş demektir. Bugün
yapılmakta olan, cumhuriyetin değiştirilemez olan bu ilkesinin içinin
boşaltılmasıdır. Anayasanın 87 nci maddesinde millete tanınan bu af yetkisi,
Parlamentoca keyfî olarak hiçbir zaman kullanılamaz. Onun için, Anayasa
Mahkemesinin, denetim sırasında, cumhuriyetin değişmez ilkeleri bakımından, bu
affı sorgulaması gerekir, Cumhurbaşkanımızın veto etmesi gerekir ve yürürlüğü
durdurarak, Türk'ün ve Türk hukukunun kara lekesi olan bu girişime dur demesi
gerekir. Arkadaşlar, yine yapmamız gerekenler var, yine şu anda
aftan evvel yapmamız gerekenler var: Geliniz, siyasî organların ve siyaseti
etkileyen organların elinde bir simit olan bu af hükmünü anayasal bir düzene
getirelim, bir disipline edelim. 1. Af sebebe bağlı olur diyelim, bunu karara
bağlayalım. 2. Afta mutlaka referanduma gidilmeli, halkoylaması
yapılmalı diyelim, bunu karara bağla-yalım. Devlete karşı olan suçlar affedilmez. Hiçbir devlet,
insanının üzerinde ve insanının hakkının üzerinde tepinemez arkadaşlar. Benim
malıma ve canıma yönelen suçu devlet affedecek, kendisine yönelen suçu
affetmeyecek; eşitsizliğin anası, herhangi bir ana değil, Anayasadır,
Anayasanın bu hükmünü değiştirelim. Geliniz -siyasetten ders almıyoruz- bir
tecrübeden yararlanalım, 1974 affını ilmen inceleyelim, bir parlamento
enstitüsü kuralım, hukuk fakültelerinden, sosyoloji enstitülerinden
yararlanalım... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın İyimaya, mikrofonunuzu açıyorum; makul
bir süre içinde lütfen tamamlayın. Buyurun. AHMET İYİMAYA (Devamla) - Sağ olun. Niçin kurtarılmış bölgeler üretti 1974 affı; bunu
soralım. Niçin kutuplaşmalar yaratıldı ve 12 Eylüle gelindi, affın bundaki
etkisi nedir; onu sorgulayalım. Sayın Başbakanımızı Ardahan'a sokmayan iradeyi,
anarşiyi sorgulayalım ve o dönemin af kahramanı olan partilerin sandıktaki
müeyyidelerini sorgulayalım... Ha, illa af mı çıkaracağız... Popülizmi sevmeyen bir
arkadaşınızım, popülizme bir santim yaklaşmak istemeyen bir arkadaşınızım, illa
af çıkaracaksanız; hortumlanan bankalarda, banka hortumları yoluyla Hazineye
verdirdiğiniz zararın yüzde 1'ini çiftçiye transfer edin, esnafa transfer edin,
köylüye transfer edin, faizlerini bozun, faizlerini ortadan kaldırın; af bu.
(DYP sıralarından alkışlar) SALİH SÜMER (Diyarbakır) - Çiftçiye yok! AHMET İYİMAYA (Devamla) - Sevgili Başkanım, 2 dakika
içerisinde bitireceğim. Değerli arkadaşlar, bugünlerde Cemal Paşa'nın
Meşrutiyet dönemindeki o ilginç hatırasını, 1913-1922 Türkiyesini okuyorum:
"Almanya ile savaş kararını gizli aldık; Enver Paşa, ben ve Talat Paşa
birlikte aldık; Sadrazama dahi bildirmedik ve bütün gizli kararları böyle
alıyoruz" deniliyordu. Şimdi, enteresan bir olay yaşıyor Türkiye. Anayasal
olmayan bir organ ortaya çıkıyor, bir li-derler toplantısı; hükümet de by-pass
ediliyor, Parlamento da by-pass ediliyor ve “bayramda mutlaka af çıkacak”
deniliyor. Sevgili arkadaşlarım, ben, eleştiriyi kişi bazında
katiyen sevmem; ama, demokrat bir ruh, Parlamentoya saygı göstermek zorundadır.
Bu Parlamento bu affı reddedebilir de, kabul edebilir de. Reddettiği zaman
bayramda çıkmaz; ama, bayramda çıktığı zaman da, Parlamento üzerindeki çeşitli
yorumların akıbetini bizler paylaşmakla karşı karşıya kalırız diye düşünüyorum. Değerli arkadaşlar, bu kanun tasarısı, suçluyu ve
hükümlüyü ödüllendirme kanun tasarısıdır. Bu kanun tasarısı, milleti
cezalandırma kanun tasarısıdır ve bu kanun tasarısı, Türk siyasî merkezinin,
millî irade merkezinin temsil kabiliyetinin zaafa uğratıldığının teşhirini
sağlayan siyasal bir belgedir. Saygılar sunuyorum, hürmetler ediyorum; kırmızı oy
kullanıyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın İyimaya. Gruplar adına ikinci söz, Fazilet Partisi Grubu adına,
Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mustafa Kamalak'a aittir. Sayın Kamalak'ın mikrofonunu açmadan önce, tasarının
tümü üzerinde şahısları adına vaki söz taleplerinin hepsi aynı anda yapılmıştır
Divana; dolayısıyla, Divan olarak, sayın milletvekili arkadaşlarımız arasında
bir tefrik yapmamız maddeten mümkün olmamaktadır. Şimdi, şahsı adına söz talebinde bulunan değerli
arkadaşlarımın isimlerini Yüce Heyetinize arz edeceğim ve müsaade buyurursanız,
Divan kâtipleriyle beraber bir kura çekeceğim Sayın Kamalak konuşurken ve daha
sonra, bu kura sonucuna göre çıkan iki arkadaşlarıma da sırasıyla söz vereceğim
ve aynı zamanda, şahsı adına söz talebinde bulunan arkadaşlarım konusunda Yüce
Heyetinizi de bilgilendirmiş olacağım. Tasarının tümü üzerinde şahsı adına söz talebinde
bulunan arkadaşlarımın isimlerini Yüce Heyetinize arz ediyorum : Sayın Yasin Hatiboğlu, Sayın Bülent Arınç, Sayın Turhan
Güven, Sayın Nevzat Ercan, Sayın Ali Rıza Gönül, Sayın Mustafa Örs, Sayın
Mehmet Gölhan, Sayın Mehmet Sadri Yıldırım. Evet, buraya kadar olan arkadaşlarım öncelikle ve aynı
anda söz talep etmişlerdir. Şimdi, bu arkadaşlarım arasında Divan kâtibi
arkadaşlarımızla beraber kura çekeceğim. Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere
Sayın Kamalak; buyurun. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Sayın
Başkan, Sayın Divan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlarken, hepinizi
hürmetle selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, şu an, çok önemli, Türkiye için
önemli, Meclisimiz için önemli olan bir tasarıyı görüşmek üzere toplanmış
bulunuyoruz. Bütün eleştirilere, engellemelere rağmen, biraz sonra, bu tasarının
kanunlaşacağı anlaşılıyor. Netice itibariyle tasarı, siz değerli
milletvekillerinin, yani, Yüce Meclisimizin ve Türkiye Cumhuriyetinin eseri
olacak, kanunu olacaktır. Bu münasebet-le, tasarının, mümkün mertebe düzgün bir
şekilde kanunlaşabilmesi için, bazı hususları, teknik ve hukukî açıdan takdirlerinize
arz edeceğim. 1. Tasarının başlığı. Değerli arkadaşlarım, her şeyden önce tasarının
başlığı, muhtevasına uygun değildir; çünkü, tasarı "23 Nisan 1999 Tarihine
Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların
Ertelenmesine Dair Kanun Tasarısı" başlığını taşıdığı halde, kısaca, Basın
Af Kanunu diye bilinen, 28.8.1999 tarih ve 4454 sayılı Kanunda da değişiklik
yapmaktadır. Bu münasebetle, başlık, muhtevaya uymamaktadır, başlığın muhtevaya
uygun biçimde değiştirilmesi gerekir. 2. Tasarının niteliği. Değerli arkadaşlarım, tasarı, niteliği itibariyle,
hukuken bir af tasarısı değil, bir şartlı tahliye tasarısıdır. Anayasa
Mahkemesi, birçok kararında, şartlı tahliye kanunlarının birer af kanunu
olmadığını vurgulamıştır. 3. Tasarının mahiyeti. Değerli arkadaşlarım, tasarı, elinizdeki metinden de
anlaşılacağı gibi, yürürlük ve yürütme maddeleri dışında 2 temel maddeden
oluşmaktadır. 2 nci madde, Anayasa Mahkemesinin 19.9.2000 tarihli, 2000/23
karar ve 1999/39 esas sayılı kararı gereğince, 4454 Sayılı Kanunda değişiklik
yapan bir maddedir. Bu münasebetle, 2 nci madde için söylenecek fazla bir şey
yoktur. Tasarının 1 inci maddesine gelince; bu maddenin birçok
bakımdan düzeltilmesi gerekir. Değerli arkadaşlarım, tasarı, biraz önce arz ettiğim
gibi, hepimizin eseri olacaktır, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bir kanunu
olacaktır. O münasebetle, 1 inci maddede yer alan bazı hususların, hem teknik
bakımdan hem de Anayasa açısından mutlaka düzeltilmesi gerekir. Şöyle ki: 1. Maddenin kapsadığı dönem, her şeyden önce, amaca
uygun değildir; çünkü, tasarı 23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenmiş olan bazı
suçları kapsamaktadır. Halbuki, o tarihten bu yana birbuçuk yılı aşkın bir
zaman geçmiştir. Bu münasebetle, kapsam döneminin biraz daha berilere çekilmesi
gerektiği kanaatindeyim. Tasarının 1 inci maddesi, birçok bakımdan Anayasaya
aykırıdır. Mesela, 1 inci maddenin ikinci bendinde yer alan "on yıl"
ifadesi ve içtima hükümlerinin uygulanmış bulunması, eşitlik ilkesine
aykırıdır; çünkü, bu Meclis, 4454 sayılı Kanunu çıkarırken, içtima hükümlerini
uygulamamıştır ve ayrıca, süre olarak da on yılı değil, oniki yılı baz olarak
almıştır. Değerli arkadaşlarım, tasarının 1 inci maddesinin
beşinci bendi de, yine birçok bakımdan Anayasaya, eşitlik ilkesine, hukuk
devleti kavramına aykırıdır. Şöyle ki, bilindiği gibi, hem hukukun temel
kavramlarına hem de Anayasamıza göre herkes masumdur, masundur. Eğer, bir
kimse, bu ilkeyi; yani, masumiyet ve masuniyet kuralını ihlal edecek olursa,
bunlar için devlet, ihlalin derecesine göre çeşitli ceza normları öngörebilir.
Bu normları ihlal eden kimseye, malumlarınız olduğu üzere "sanık"
denir. Sanıklar için normda farklılık olabilir; ama, sanıklar için hüküm
verildiği zaman, artık sanık yeni bir statüye geçer; mahkûm yahut hükümlü
statüsüne geçer; artık orada, hepsi bu statüyü, mahkûm yahut hükümlü statüsünü
taşır. Devlet, aynı statüde bulunan bütün mahkûmlara eşit
muamele yapmak mecburiyetindedir. Aksi takdirde, hem hukuk devleti ilkesini hem
de Anayasanın 10 uncu maddesinde ifadesini bulan eşitlik kuralını ihlal etmiş
olur. Değerli arkadaşlarım, şimdi, bakalım ne gibi
farklılıklar var : Burada, yani 1 inci maddenin beşinci bendinde, devlet
kendisine karşı son derece hassas, son derece duyarlıdır; tabiri caizse,
kendisine söz söyletmemektedir; ama, vatandaşlar üzerinden, maalesef, bol bol
indirim yapabilmektedir. Mesela, TCK'nın 125 ilâ 157 nci maddeleri arasında yer
alan 143 üncü maddeye göre, yabancı bir derneğin şubesini Türkiye'de izinsiz
olarak açan bir kimseye onbeş güne kadar hapis cezası ve-rilebilir. Bu, kapsam
dışıdır; yani, onbeş günlük ceza, bu tasarının kapsamı dışındadır; şartla
tahliyeden, sanık yahut mahkûm istifade edemeyecektir. Buna karşılık, adam
öldüren kapsam içindedir; o istifade edebilecektir. Değerli arkadaşlarım, Türk Ceza Kanununun 191 inci
maddesi, basit tehdidi düzenler ve altı aya kadar cezayı öngörür. Bu tasarıya
göre, 191 inci madde, yani tehdit suçu kapsam dışıdır. Buna karşılık, öldürmek
kapsam içidir. Değerli arkadaşlarım, yani, devlet, sakın tehdit etme,
vur, öldür mü diyor?! Elinizdeki tasarı açık. Tehdit, tekraren arz ediyorum,
kapsam dışı, adam öldürmek kapsam içidir. Yine, bunun gibi, onbeş yaşından
küçükleri kandırarak fuhşa teşvik edenler, -misalen arz ediyorum- yani, 435
inci madde kapsam içidir. Böyle hukuk olmaz... Bu maddelerin, kanaatimce,
yeniden düzenlenmesi lazım. Yine, Türk Ceza Kanununun 146 ncı maddesine göre,
devleti tehdit ettiği, şu veya bu sebeple, ama, gerekçe ne olursa olsun, 146
ncı maddeye göre bir kez idam cezası alan kapsam dışıdır. Buna karşılık, Türk
Ceza Kanununun 450 nci maddesine göre, planlayarak, tasarlayarak, yani,
taammüden 4-5 kişiyi öldüren, bu sebeple de 4-5 defa idama mahkûm olan kapsam
içindedir. Değerli arkadaşlarım, elimizi vicdanımıza koyalım.
Bunu, hukuk bakımından, Anayasa açısından doğru buluyor muyuz?! Doğru
bulmuyorsak, ne olur düzeltelim. Bu tasarı, hepimizin eseri olacaktır. Tekraren
arz ediyorum, düzeltelim. Biliyorum, biraz sonra kanunlaşacaktır; ama, ne olur,
düzgün bir kanun olsun, Anayasaya aykırı düşmeyen bir kanun olsun, eşitlik
prensiplerine, adalet ilkelerine uygun bir kanun olsun. Bakın, Anayasanın
değiştirilmesi dahi teklif edilemeyen, edilemeyecek olan hukuk devletine, hukuk
devleti ilkesine açıkça aykırı olan bir kanunun akıbetini, sanıyorum, tahmin
etmek fazla zor değildir. Değerli arkadaşlarım, eşitlik ilkesiyle ilgili olarak,
Anayasa Mahkemesi kararından bir iki cümleyi yüksek takdirlerinize arz etmek
istiyorum: "Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin
yasalar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayırım yapılmasını
ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir." Değerli arkadaşlarım, 1 inci madde birçok bentleriyle
ayırım yapmıyor mu? Böylece, eşitlik kuralını ihlal etmiyor mu? Devam ediyor yüksek mahkeme: "Eşitlik temeline
dayanan adil bir hukuk düzeni kurmak, hukuk devletinin en önemli işlevlerinden
biri olduğundan, hukuksal eşitlik sağlanmadan hukuk devleti ilkesinin
gerçekleşmeyeceği açıktır. Yasa koyucu, kuşkusuz Anayasanın ve ceza hukukunun
temel ilkelerine bağlı kalmak koşuluyla, cezalandırmada güdülen amacı da
gözeterek, hangi eylemlerin suç sayılacağını ve bunlara verilecek cezanın türü
ve miktarıyla artırım ve indirim nedenlerini saptayabileceği gibi -yani Türk
Ceza Kanununda olduğu gibi- kimi suçları işleyenler için erteleme adı altında
bir düzenleme de öngörebilir. Ancak, böyle bir düzenleme yapılması durumunda,
eşitlik ilkesi, bundan aynı durumda bulunan herkesin eşit olarak
yararlandırılması gerekir." Değerli arkadaşlarım, bir kanun çıkarıyoruz, adı şartlı
tahliye ve bu kanunu da sanık yahut mahkûm statüsündeki insanlar için
çıkarıyoruz -yani aynı statüdeki- ama, tasarı ortada. Şunu kabullenebiliyor muyuz: İdamlığı kapsama alırken,
tehdidi kapsam dışı tutmayı gerçekten hukuken kabullenebiliyor muyuz; hayır. O
halde düzeltelim, elbirliğiyle düzeltelim. Tekraren ve tekraren arz ediyorum:
İktidarıyla muhalefetiyle, bu kanun yüce milletin eseri olacaktır, ricam odur;
düzgün bir kanun olsun. Değerli arkadaşlarım, sonra, tasarının 1 inci
maddesinin 6, 7 ve 8 inci bentlerinin de metinden çıkarılması lazım; çünkü, bu
bentler de hem hukuk devleti ilkesine hem de eşitlik kuralına aykırıdır. Neden;
bakın, 6 ncı bent diyor ki: "Daha önce şartla salıverilme hükümlerinden
yararlandığı halde yeniden suç işleyerek hüküm giyenler ile daha önce
çıkarılmış bir aftan yararlananlar, bu madde hükümlerinden
yararlanamazlar" Niçin?! Niçin yararlanamayacak?! Ha, daha önce şartlı
tahliyeden istifade ettiği için, o kuralı ihlal ettiğinden dolayı, cezaevine
dönmüşse yeniden suç işlemiştir; o indirim imkânını kaybetmiştir, o hakkı
kaybetmiştir; mükerrerlik yoktur. Ee, şu an, diğer suç işleyenlere aynı hakkı
veriyoruz, ondan niçin esirgiyoruz?! Ayrıca, aynı bendin ikinci kısmında "daha önce
çıkarılmış bir aftan yararlananlar, bu madde hükümlerinden
yararlanamazlar" deniliyor; niçin?! Daha önce gayrimeşru bir haktan mı
istifade etmiş ki?! Şartlar oluşmuş, ortam müsait hale gelmiş, Yüce Meclis de
durumu değerlendirmiş, mahkûm yahut sanıklar için böyle bir af kanununun yahut
erteleme kanununun çıkarılmasını uygun bulmuş... O sanık yahut mahkûm da, Yüce
Meclisin iradesine uygun olarak o hakkı kullanmış. Aradan zaman geçmiş, o
insanımız cezaevinde -demek ki, o günün şartlarında indirim miktarı yetmemiş-
şu an yeni koşullar oluşmuş, Yüce Meclis, Türkiye'deki gelişmeleri, ortamı
değerlendirmiş, yeni bir kanun çıkarıyor. Bu kanundan niye istifade etmesin?
Hangi hukuk kuralını ihlal etmiş ki, biz, siz, o vatandaşı, o sanık yahut
mahkûmu kapsam dışında tutuyoruz? Değerli arkadaşlarım, 7 nci bentte deniliyor ki:
"Bu maddeden yararlanacaklar hakkında 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında
Kanunun Ek 2 nci maddesindeki indirim hükümleri uygulanmaz." Ek 2 nci
maddede, devlet, mahkûm olan
vatandaşına demiş ki: "Eğer, sen cezaevinde rahat durursan, yaramazlık
yapmazsan, buranın disiplinini bozmazsan, senin mahkûmiyet sürenden, her bir ay
itibariyle 6 günlük indirim yaparım, bu sana özel." O vatandaş da devletin
sesine, Meclisin çıkardığı kanunu uygun davranmış. Yani, özel bir hak
vermişsiniz. Şu anda, herkese teşmil edebileceğiniz bir kanun çıkarıyorsunuz.
Peki, o insandan, özel olarak verdiğiniz bu hakkı niye esirgiyorsunuz? Bu hakkı
esirgemek, hukuk devleti ilkesine aykırı düşmez mi? Takdirlerinize bırakıyorum.
8 inci bentte, bu kanunun yayımı tarihinden sonra,
cezaevinin disiplinini bozucu hareketlerinden dolayı disiplin cezası alanlar, o
ceza kalkmadan bu madde hükümlerinden istifade edemez deniliyor. Değerli arkadaşlarım, maddî anlamda, ceza, ceza
kanunlarında öngörülür ve bağımsız mahkemelerce verilir. Halbuki, disiplin
suçları, idarenin cezalandırdığı fiillerdir. Bunlar, yargının cezalandırdığı
fiiller değil. Şimdi, idare, cezaevinde disiplini bozdu diye bir kimseye
disiplin cezası verdiği takdirde -kendisi verecek- kendisi kaldırmadığı
takdirde, o vatandaş, o mahkûm, on yıl daha cezaevinde kalacaktır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun efendim, açıyorum mikrofonunuzu.
Lütfen tamamlayın. MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Teşekkür ederim Değerli
Başkanım. Sebep, idarenin bizzat verip de kaldırmadığı disiplin
cezasıdır. Değerli arkadaşlarım, kanaatimce, böyle bir uygulamayı,
hem hukuk devleti bakımından hem de Anayasanın 38 inci maddesinde ifadesini
bulan suç ve cezaların kanunîliği ilkesine uygun bulmak, herhalde doğru
değildir. Değerli arkadaşlarım, söylenecek çok söz var; ama,
sürem doldu. Burada, öyle sanıyorum, hiçbir polemiğe girmeden, bütünüyle teknik
konuları dikkatlerinize arz ettim. Takdir Yüce Meclisimizindir. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kamalak. Efendim, tasarının tümü üzerinde, şahsı adına, biraz
önce ifade etmiş olduğum husustan dolayı çekmiş olduğum kura sonunda, birinci
söz, Aydın Milletvekili Sayın Ali Rıza Gönül'e aittir. Buyurun efendim. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, ben, söz hakkımı
Sayın Salih Çelen arkadaşıma vermek istiyorum. BAŞKAN - Buyurun Sayın Çelen. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Diğer partilerin görüşü yok
mu Sayın Başkan? BAŞKAN - Efendim, diğer gruplar konuşacaklar mı? Şu anda Başkanlığa intikal eden bir söz talebi var. Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini, Sayın
Mehmet Şandır ifade edecekler. Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı üzerinde,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz aldım;
Muhterem Heyetinizi, saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz kanun
tasarısı, benden önce konuşan değerli hatiplerin de ifade ettikleri gibi,
gerçekten, ülkemizi ve toplumu çok yakından ilgilendiren, çok önemli bir konuda
verilmiş bir kanun tasarısıdır. Bu kanun tasarısıyla ilgili söylenebilecek birçok şey
vardır. Bu tasarının, mutlaka detayı vardır. Bu detayda katılamayacağımız, bu
detayda farklı düşüneceğimiz hususlar olabilir. Bu kanun tasarısının bir
hikâyesi vardır; bu konuyu irdeleyebiliriz, tartışabiliriz; buradan hareketle,
birtakım tenkitler ortaya koyabiliriz. Bu kanun tasarısının bir gerçeği vardır,
bir gerekliliği vardır; bunlarda da farklı şeyler söyleyebiliriz. Çok
sevdiğiniz -bir anlamda- sahibi vardır; bunu da istismar edebi-liriz; bu da
istismar edilebilir. İfade ettiğiniz, etmediğiniz, eksiklikleri, yanlışlıkları,
doğruları olabilir, vardır. Hatta, birazdan ifade edeceğim, bu Parlamentoyu çok
sıkıntıya sokan cümlelerle, beyanlarla ifade ettiğiniz ihtimaller de vardır. Bu
soruların, bu hususların her birine verilecek farklı cevaplar, farklı izahlar
da vardır, değerlendirmeler vardır. Tabiî ki, söylediklerimizde doğrular olabilir,
eksiklikler, yanlışlıklar olabilir. Her birimiz, kendi bakış açılarımıza göre,
kendi programlarımıza göre, kendi hesaplarımıza göre, bu kanun tasarısını,
demin söylediğim kriterlerde farklı değerlendirebiliriz; bazen beraber, bazen
örtüşür, bazen karşı karşıya gelebiliriz. Bu konularda uzun uzun konuşabiliriz;
televizyonlarda konuşabiliriz, panellerde konuşabiliriz; ama, bunun bir sonu
olmalı değil mi; bir nokta konulmalı değil mi? Meselenin bütünü nedir diye
sorulmalı değil mi? Meselenin bugün ulaştığı boyut, şu son noktadaki tahlili
yapılmalı değil mi? Bu Parlamento, burada konuşan herkes, şu soruyu sormalı
değil mi: Biz ne yapmalıyız? Bu meselenin bugün ulaştığı bu son noktada, bu
Parlamento, bu milletvekilleri ne yapmalı? Bu soruları sormayacak mıyız veya ne
zaman soracağız? Bu meseleyi konuşarak, problemi çözdüğümüzü mü zannediyoruz?
Görevimizi yapmış olabiliyor muyuz böyle; bu meselede yanlışları ifade ederek,
arkasında birtakım niyetler, birtakım senaryolar arayarak, bu meselede
eksiklikleri, yanlışlıkları, çok da, belki, doğru cümlelerle ifade ederek, bu
meseledeki görevimizi yapmış olabiliyor muyuz? MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Affın neresi görev?! MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Sorumluluklarımız nedir diye
sormayacak mıyız? Değerli milletvekilleri, siyaset, çözüm mü üretmeli, sorun mu
üretmeli; bu soruyu sormayacak mıyız? Ulaşmak istediğim nokta şu: Af meselesi,
bu toplumun önünde bir problem haline gelmiş midir gelmemiş midir, bu problemi
kim çözecektir? MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Kim getirdi? MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Kim getirdiyse getirdi; ama,
siyaset... MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Milletin gündeminde af yok; yok
öyle bir şey. MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Değerli arkadaşlarım,
siyasetin, toplumun önünde, nereden kaynaklanırsa kaynaklansın, oluşmuş
sorunları çözmek sorumluluğu bulunmuyor mu? Siz, doğruları söyleyerek,
doğruları söylediğinizi zannederek toplumu rahatlattığınızı mı zannediyorsunuz?
Bu mudur siyaset, bu mudur görev yapmak? Biz diyoruz ki, bu problem, bu mesele,
Türk toplumunun önünde sorun haline gelmişse, bu, mutlaka çözülmelidir; mesele
budur. Yine, bir şeye dikkatinizi çekmek istiyorum. Belki,
toplumun çok küçük bir kesimini ilgilendiriyordu bu problem; ama, bugün,
maalesef, üzerinde tartışa tartışa, konuşa konuşa -tabiî, ifade etmem gerekir-
bugüne kadar da bekleterek, meseleyi, toplumun tüm kesimleri için bir problem
haline getirdik. Bu Parlamentonun görevi bu değildir. Siyasetin görevi,
sorunları çözmektir; sorunları kartopu gibi büyütüp, kangren haline getirmek,
toplumun ayrışmasını, cepheleşmesini sağlamak değildir. Maalesef, bu meselede
durum bu noktaya gelmiştir. Bu meselede, ben doğruları söyledim diye
sorumluluktan kaçamayız. Değerli milletvekilleri, maalesef, bu konuda tüm
kesimler gerekli sorumluluğu da göstermi-yorlar. Anketler yapılıyor toplumda
"katılanlar, katılmayanlar" diye. Hatta, fallar açılıyor "iptal
edilir mi, edilmez mi" diye. Senaryolar yazılıyor "arkasında kimler
var" diye. Bu bakış açısıyla toplumu huzura kavuşturamayız. Şimdi ulaştığımız bir nokta var, bir ortak payda var;
bu sorunu çözelim. İnşallah, bugün, bu sorunu çözeceğiz. Biz, Milliyetçi
Hareket Partisi olarak bu hassasiyetlerle; yani, toplumun önünde problem haline
gelmiş, ertelenmesi, bir gün bile ertelenmesi yanlış olacak bu sorunu
ertelemeden çözelim; bu hassasiyetle, bu kanun tasarısını destekliyoruz ve
bugün, buradan çıkmasını, inşallah sağlayacağız. Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin gündemi, hepinizin
de malumu, çok sıkışık. Bu sıkışık gündemi geçebilmek için toplumun desteğine
ihtiyacımız var. Toplumun önüne problem koyarak, şu sebep, bu sebep, onları
ayrıştırarak, onların gelecekten umudunu, güvenini kırarak, ülkemizin,
hükümetimizin, devletimizin, çok acil, hayatî düzeyde ihtiyacı olan toplum
desteğini engelleme-miz çok yanlış olacaktır. O sebeple, bu konuya son nokta
konulmalı, siyaset görevini yapmalıdır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, biz, baştan bu yana,
bu tasarıya, bu af konusuna şu hassasiyetlerle yaklaştık. Af, topluma söz
verilmiştir; şu şekilde verilmiştir, bu şekilde verilmiştir; ama, siyaset
topluma angaje olmuştur af vereceğim diye. Bize düşen hadise, bunu, en adil
şekilde tan-zim etmek ve bu beklentiyi karşılamaktır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, biz, geçen dönemde
de bu meseleye bu hassasiyetle yaklaştık. Yoksa, af kanunu, af meselesi,
Milliyetçi Hareket Partisinin topluma bir sözü, bir taahhüdü değildi; ama,
madem taahhüt edildi, siyaset, sorumlu siyaset, birbirimizin eksiğini öne
çıkararak değil, gerekirse birbirimizin eksiğini tamamlayarak topluma huzur
vermelidir hassasiyetimizle, verilmiş olan bu sözün arkasında durduk ve geçen
dönem, af kanununu her kurulda destekledik ve buradan çıktı. MEHMET ÖZYOL (Adıyaman) - Eksiği tamamlamadınız ki! MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Onun için, şimdi de, bu af
kanunu bir an önce çıkmalıdır; bi-rinci hassasiyetimiz budur; ülkenin
gündeminden düşmelidir. İkinci hassasiyetimiz, ister şartlı salıverilme ister
erteleme olsun ister af kanunu olsun, her halükârda, afla ilgili
mevzuatımızdaki, kanunlarımızdaki kısıtlamalara uyularak çıkmalıdır. Şartlı
salıverilme de olsa, Anayasada Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevlerinin
tarif edildiği maddelerdeki ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin varlığının
koruyucusu olan 14 üncü maddedeki hassasiyetlere bağlı kalınarak tanzim
edilmelidir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, biz, baştan bu yana bu
hassasiyetimizi ifade ettik, yine aynı hassasiyetteyiz. Bir diğer husus, af kanunu toplum vicdanını da
yaralamamalıdır. Af, bir atıfettir. Af, toplum huzuruna, sosyal huzura katkıda
bulunmalıdır. Bizim insanımız affetmeyi sever. Gönül arzular ki, devletimiz de
affetsin. Bu da tanzim edilsin; ama, bugünkü kanunlara göre yapılamayanı,
arzunun ötesinde bir iddiayla ortaya koymak çok doğru değil. Ama, yapılabilen
nedir; bu kanunlara bağlı kalarak, kısıtlayıcı kanunlara bağlı kalarak,
toplumun vicdanını yaralamadan, adalet duygusunu zayıflatmadan af kanunu tanzim
edilmelidir. Milliyetçi Hareket Partisinin bir diğer hassasiyeti budur. Tabiî, bir şeyi daha söylemek lazım. Bu toplum onbeş
yıl süren bir gergin ortamdan geliyor. Artık toplum barışmalı, artık
kucaklaşmalı, artık birbirimizi affetmeliyiz; devlet, siyaset, buna öncülük
yapmalı. Biz toplumda insanlarımıza demeliyiz ki, lütfen, birbirinizi
affediniz. Biz, buna, öncülük etmeliyiz; ama, her halükârda toplumu, kamu
vicdanını yaralayıcı, bilinen, üzerinde mutabık kalınmış birtakım suçlar da
affedilmemelidir. Buna da bağlı kalarak bu af kanunu tanzim edilsin istedik,
şimdi de öyle istiyoruz. Tabiî ki, bir hususu daha belirtmem gerekiyor. Af
çıkarma yetkisi, kanunlarımızda bellidir. Kanun koyucunun takdir yetkisine bir
başka kurumun veya kişinin müdahale etmesine açık kapı bırakılmadan tanzim
edilmelidir. Buna dikkat etmeliyiz. Siyaset kendi görevini başkasına plase
etmemeli, başkasına havale etmemeli, böyle bir şey yapılmamalıdır. Geçmişte
bunun örnekleri oluğu için ifade ediyorum. Tekrar ifade ediyorum, kanun
koyucunun takdir yetkisine müdahale kapısı açık bırakılmamalıdır af kanunu
tanzim edilirken. Tabiî, buradan, hemen bir şey ifade etmek lazım.
Burada, birtakım beyanlar oluyor. Maalesef, temsil yetkisi olan değerli
milletvekillerimizin beyanları oluyor “Bu af kanununu Anayasa Mahkemesi iptal
eder.” Böyle bir şeyi söylemek, böyle bir şeyi kabul etmek, gerçekten, zaaftır,
siyaset için zaaftır. AHMET İYİMAYA (Amasya) - Niye zaaf olsun?! MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Anayasadan bahsediyoruz... TURHAN GÜVEN (İçel) - Siz yanlış biliyorsunuz... MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, siyaset
görevini yapmalıdır, görevini bir başkasına havale etmemelidir. Siyaset,
hassasiyetlerini ortaya koymuştur. Bu hassasiyetleri, bu toplumun tüm kişileri
ve kurumları göstermek durumundadır. Siz, bir başka kurumu ilzam edecek şekilde
bu hassasiyetleri göstermeyeceğini nasıl söylersiniz; böyle bir şey söylemek
size ne kazandırır? Biz iddia ediyoruz, siyasî irade, bu kanunu tanzim eden
irade, hassasiyetlerini, kanunlara bağlı kalarak kamu vicdanına hassasiyet
göstererek tanzim etmiştir, inisiyatiflerini koymuştur ve bu inisiyatife, bu
hassasiyete diğer kurumlar da katılacaktır; bunu, böyle ifade etmek, böyle
beklemek gerekmektedir. Değerli milletvekilleri, bir hassasiyetimi daha ifade
etmek istiyorum: Af kanunları tanzim edilirken, toplumun veya bu konunun
muhatabı olan mümkün olabilen en geniş ölçekte insanı kapsayacak insanın
ıstırabına cevap verecek şekilde tanzim edilmeliydi. Yanlış bilmiyorsam, geçen
dönem tanzim edilen af kanunu, 60 000'e yakın insanın affını kapsıyordu; bu
defa bunu daralttık. TURHAN GÜVEN (İçel) - 30 000'i zaten çıktı. MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Buradan bir şey söylemek
istiyorum: Özellikle, af kanunu gibi meselelerde, tanzim ederken,
hassasiyetlerimizi korkularımız sınırlamamalıdır. Birtakım korkularımızla,
toplumun veya bu konunun muhataplarının tamamına sunmamız gereken bu af denilen
hadiseyi, atıfeti, birinden kıskanıp bir diğerine vermek, toplum içerisinde
beklenilen huzuru, endişe ederim ki sağlamaz. İSMET ATTİLA (Afyon) - Mağdurlar ne olacak?.. MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Onun için, bu metinde,
maalesef, bu endişeleri taşımaktayız. Bir diğer şeyi daha söylemem gerekiyor: Af kanunu,
birikmiş birtakım problemleri de, çözmeliydi, daha önce yapılan birtakım
yanlışları da telafi etmeliydi; maalesef, yapmamıştır. 1991 yılında çıkarılan
Terörle Mücadele Yasasının infazla ilgili kısımlarındaki uygulamaların
yanlışlıklarını aynen muhafaza ederek devam etmektedir. Böylelikle, toplumda
bir kesim insan, bu tanzimden dolayı kırgın kalacaktır. Bu, bir kayıp olmuştur.
Bu Parlamento, bu hükümet, bu yanlışı düzeltmelidir diye düşünüyorum. Bu konudan
dolayı, bu toplum içerisinde bir kişi bile muğber kalmamalıdır diye
düşünüyorum. İSMET ATTİLA (Afyon) - Önerge verin o zaman. MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Değerli milletvekilleri,
tabiî ki, bu metin, bu tasarı bir yerlerde hazırlanmıştır. Biz arzu ederiz ki,
bu tasarıda birtakım eksik gördüğümüz hatta yanlış bildiğimiz hususlar, burada
önergelerle düzeltilsin, tamamlansın. Bu yol açılmalıdır. Bunu, biz de
istiyoruz. TURHAN GÜVEN (İçel) - Niye önerge vermediniz dün
akşam?! MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bu
kanun metninde -tabiî ki söylemem lazım- bizim de tatmin olmadığımız hususlar
vardır. Beni bağışlayın, topluma söz veren biz değiliz; bu yanlışlıklardan, bu
meselenin bu noktaya gelmesinden Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz sorumlu
değiliz. Tanzim eden biz değiliz, tanzim noktasında bizim katkılarımız çok
fazla talep edilmemiştir. Bundan biz sorumlu değiliz. Daha iyi olsun diye
tartışmalar çok fazla yapılamamıştır, bunlar üzüntülerimiz. İSMET ATTİLA (Afyon) - Oy verme, önerge ver o zaman. MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Tabiî ki, bulunduğumuz
noktadan meseleyi değerlendiri-yoruz. Diyoruz ki, toplumun önünde aciliyet kesp
eden, ertelenmemesi gereken, topluma problem olan, toplumun ayrışmasına, hatta
cepheleşmesine, Türkiye'nin gündemini tıkama istidadı gösteren bu problem bir
şekilde ve hemen çözülmelidir. İşte, bu zorunluluktan dolayı, biz, tüm
endişeleri-miz, tüm itirazlarımıza rağmen bu metni destekleyeceğiz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bu bayramda,
önümüzdeki bayramda, bir tek çocuğun bile, içeriden, hapishaneden gelecek
babasına kavuşmanın sevincini yaşamasını kazanımımız olarak, kazanç olarak
görmekteyiz. (DYP sıralarından gürültüler) NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Mezardakiler ne olacak?! BAŞKAN - Müdahale etmeyin efendim.... NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Bayramda mezar ziyaretleri
olacak; onlar ne olacak, ne diyeceksiniz yani onlara?! BAŞKAN - Sayın hatip, siz buyurun efendim... Siz, Genel
Kurula hitap edin... MEHMET ŞANDIR (Devamla) -Sayın milletvekilleri... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Millet de dinliyor sizi!..
Millet de dinliyor!.. BAŞKAN - Lütfen... Efendim, lütfen... İSMET ATTİLA (Afyon) - Mağdurlar ne olacak?! BAŞKAN - Açacağım mikrofonunuzu, lütfen, tamamlayınız
Sayın Şandır. Buyurun efendim. MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Sayın milletvekilleri, siz de
biliyorsunuz, siz de inanıyorsunuz; bu milletin gönlü, tüm bunları kaldıracak
kadar geniştir, sevgiyle doludur, kendilerine yanlış yapanları da affedecek
kadar ganidir. Siz, ondan endişelenmeyiniz lütfen. Siz de gönlünüzü hoş tutun,
insanlarımızı affedin, affedelim ki, yeni yanlışlıklar yapılmasın; biz, bunu
istiyoruz. TURHAN GÜVEN (İçel) - Cenabı Hak affeder... MEHMET ŞANDIR (Devamla) - ...ve bu duygularla... TURHAN GÜVEN (İçel) - Siz nasıl affediyorsunuz?! MEHMET ŞANDIR (Devamla) - ...yine tekrarlıyorum;
bayramda, mübarek bayramda, bir tek çocuğun yüzünün gülmesi bile bir
kazanımdır; bunu, bu milletten kıskanmayınız. (FP ve DYP sıralarından
gürültüler) ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Ağlayanları ne yapacaksınız?! İSMET ATTİLA (Afyon) - Mağdurlar ne olacak?! MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Bunu kıskanmayınız, size de
tavsiye ederim, insanları sevindiriniz. OĞUZ TEZMEN (Bursa) - Zorlama kendini... MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Size de tavsiye ederim,
insanları sevindiriniz. BAŞKAN - Sayın Şandır, lütfen, siz, Genel Kurula
dönerek hitap edin efendim. Buyurun. MEHMET ŞANDIR (Devamla) -Değerli milletvekilleri... TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Apo ne olacak, Apo?! MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Değerli milletvekilleri,
gelin, şu mübarek günde hep beraber dua edelim. Bu af kanunu tasarısı, ülkemize
faydalı olsun, hayırlı sonuçlar getirsin, sevgiyi, mutluluğu, barışı getirsin.
Gelin, buna dua edelim, beddua etmek size bir şey kazandırmaz. (FP ve DYP
sıralarından gürültüler) Menfisini söylemek size bir şey kazandırmaz. Adına
konuşmaya çalıştığınız o vatandaşlar sizi ibretle seyrediyorlar. MEHMET ÖZYOL (Adıyaman) - Vatandaş sözünü söyleyecek
size. MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Biz, affedelim diyoruz; siz,
affetmeyin diyorsunuz; bunu, size yakıştıramıyorum. Hepinize saygılar sunarım; sağ olun. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Şandır. Efendim, Demokratik Sol Parti Grubu adına, İzmir
Milletvekili Sayın Hayri Diri; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA HAYRİ DİRİ (İzmir) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı
Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun Tasarısı
hakkında Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış buluyorum. Sözlerime
başlarken, Yüce Meclisi ve izleyenleri saygıyla selamlıyorum. Bilindiği gibi, af, Türkiye'nin gündemine ilk defa,
Demokratik Sol Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Örgüt Kurulu Başkanı Sayın
Rahşan Ecevit'in önerisinin Demokratik Sol Partinin Parti Meclisinde
oybirliğiyle kabul edilmesi sonucu, 18 Temmuz 1998 tarihinde girmişti. (DSP
sıralarından alkışlar; FP ve DYP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar [!]) O günkü koalisyonu oluşturan liderler arasında ise, ilk defa 25
Temmuz 1998 tarihinde görüşülmüştür. O günden bu yana, iki yılı aşkın bir zaman
geçti; çeşitli görüşler ortaya atıldı, yazıldı, çizildi, konuşuldu, üzerinden
bir de seçim geçti. Seçimlerden sonra, bir af tasarısı da Mecliste kabul
edildi; ama, Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmayarak Meclise iade edildi. Peki, neydi Demokratik Sol Partinin gündeme getirdiği
affın kapsamı? Kimler içindi af? MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Hırsızlar için!.. HAYRİ DİRİ (Devamla) - Adaletsiz gelir dağılımının yol
açtığı yoksulluk ve işsizlik, ahlakî değerlerdeki aşınma... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sizin eseriniz... HAYRİ DİRİ (Devamla) - ...sağlıksız kentleşme, aşırı
tüketimin körüklenmesi, evlere kadar giren şiddet filmleri ve silahlanmanın
yaygınlaşması sonucu suç eğilimi artmış, sonuç olarak da, yoksulluğun verdiği
çaresizlik yüzünden, düzen bozukluğu yüzünden, birçok kimse suça sürüklenmiş ve
hapse atılmıştı. Demokratik Sol Parti, kısaca kader kurbanları olarak
nitelendirilenler için af istiyordu. Yoksa, af karşıtı olan kişilerin kasıtlı
olarak kamuoyunu rahatsız etmek için yaymaya kalkıştıkları, kamu vicdanını
rahatsız edecek, cebren ırza geçme gibi, zimmet gibi, uyuşturucu ticareti gibi,
devleti dolandırma gibi hiçbir suçun affını, hiçbir DSP'li düşünemez. Yıllardan
bu yana, Türk siyasî tarihinde, doğruluk ve dürüstlük abidesi olmuş Sayın
Ecevitler ise asla düşünemezler. (DSP sıralarından alkışlar) Bugün, bazı kişiler, tasarıyı tartışırken bilerek veya
bilmeyerek önüne gelenin bu yasadan yararlanacağını söylüyorlar; ama, bunu
söylerken de, tasarı metnini açıp okuma zahmetine dahi katlanamıyorlar. Ne
getiriyor peki sayın üç liderin uzlaşısı sonucu önümüze gelen tasarı?
Öncelikle, yasadan faydalanma şartı, suç tarihinin 23 Nisan 1999 tarihinden
önce olmasını gerektiriyor; yani, gerek suç tarihi itibariyle gerekse birazdan
ele alacağım istisnalar nedeniyle, son günlerde, hükümetimizin kararlı adımlarla
son vermeye çalıştığı devleti soyanlar bu tasarı yasalaşırsa
yararlanama-yacaklardır. Tasarıda ölüm cezalarının yerine getirilmeyeceği hükmü
getirilmiştir. Zaten, Türkiye'de uzun yıllardan beri ölüm cezaları yerine
getirilmiyor. Efendim, ondan falanca da yararlanabilirmiş... Sayın milletvekilleri, bunu söyleyenler, önce tasarının
1 inci maddesinin beşinci fıkrasına baksınlar, sonra da hafızalarını
yenilesinler. Bu konuda, Anayasa Mahkemesinin 1991 yılında çıkan bir yasayla
ilgili kararı çok net ve açık değil mi? O gün, bu suçları kapsam dışı bırakan
yüksek mahkeme, niçin, bugün dahil edecek? Hukukta eşitlik ilkesinin, ancak
eşit statüde olanlar için geçerli olduğu genel prensip değil mi? Yoksa, Anayasa
Mahkemesi üyeleri, bu ülkenin birliğini, bütünlüğünü, menfaatlarını bizden az
mı düşündüğü yönünde şüphe var? Asla... Tasarı, istisnalar dışındaki diğer
suçlara da on yıllık bir indirim getiriyor; ancak, şartlı salıverme şeklinde
olduğundan, aynı zamanda bu kişilerin suçlardan uzak kalmalarını da sağlıyor;
yani, cezadaki aslî unsurlardan biri olan ıslah edilmeye de katkıda bulunuyor. Şimdi, bazı çevreler diyor ki "efendim, af
dediniz, şartlı tahliye getirdiniz, bu, af değil ki." Soruyorum size sayın
milletvekilleri, cezaevlerindeki onbinlerce mahkûm aftan ne anlıyor; demir
parmaklıklar arkasından kurtulmak, çoluğuna çocuğuna kavuşmak, sıcak yuvasında
çoluk çocuğuyla birlikte bir tas yemeği paylaşmak. Peki, mahkûm yakınları aftan
ne anlıyor; hasretin bitmesi, yeni bir hayat mücadelesinin başlaması. (FP ve
DYP sıralarından "mağdur olanlar ne anlıyor" sesleri) MEHMET ÖZYOL (Adıyaman) - Anası babası öldürülenler ne
anlıyor?.. Mağdurlar ne anlı-yor?.. HAYRi DİRİ (Devamla) - Hiçbir mahkûm veya mahkûm
yakını, af deyince bundan başka bir şey düşünmüyor. İşte bu tasarı da,
onbinlerce mahkûma, yüzbinlere varan mahkûm yakınlarına bu olanağı sağlıyor;
üstüne üstlük, onların ıslah olmasına da katkıda bulunuyor, suçtan uzak
tutuyor. Tasarının 1 inci maddesinin beşinci fıkrasında ise,
tasarı yasalaştığı takdirde bu yasadan yararlanmayacak olan kişiler sayılmış
durumda. Devletimizi bölmeye kalkan, banka hortumlayan, devletimizi soyan, kamu
vicdanını rahatsız edecek suç işleyenler kapsam dışında bırakılmış; ama, en
önemlisi ise, geçtiğimiz gün, bir büyük gazetenin başyazarının söylediğinin
aksine, 1 inci maddenin altıncı fıkrasıyla, suç işlemeyi alışkanlık haline
getirmiş olanlar; yani, daha önce şartlı salıverme hükümlerinden yararlandığı
halde yeniden suç işleyenler ile bir aftan yararlananlar bu yasa hükümlerinden
yararlanmıyor. Yani, bir defa ıslah olmamış kişiler yeniden ödüllendirilmiyor. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; son günlerde,
bilhassa trafik suçu mağdurlarının haklı feryatları vardır; ancak, bu
feryatları sona erdirmenin çözümü affa karşı çıkmak değil, yasal düzenlemeyle,
trafik suçlarının ve de Türk Ceza Kanununun tamamında suç ve ceza dengesinin
daha adaletli bir yapıya kavuşturulmasıdır. Hiçbir trafik suçuna, yasalarımız
gereği, bir iki yıldan fazla ceza verilmemektedir. Bu tasarı 23 Nisan 1999
tarihine kadar işlenen suçları kapsadığından, o gün dört yıl ceza alan birisi,
infaz yasasına göre, 7.12.2000 tarihinde, yani dün akşam saat 17.00'de tahliye
olmuştur. Özetle, trafik suçundan, bu yasayla serbest kalacak olan yok
denilecek kadar azdır; çünkü, çoğu, cezalarını çekip tahliye olmuşlardır. Yine, iddia edilenin aksine, bu tasarı yasalaştığı
takdirde, 15 yaşından küçük, suç işleyen hiçbir kimse cezaevinde kalmayacaktır;
çünkü, zaten, onlara, Türk Ceza Kanunu gereği, çok düşük cezalar verilmektedir.
Ayrıca, Türk Ceza Kanununun 169 uncu maddesi af
kapsamına alınarak, doğu ve güneydoğudaki birçok mağdur vatandaşımız, bu
tasarıdan yararlanacak, bir sosyal yara sarılmış olacaktır. Çünkü, bu
insanların tamamı, can korkusuyla, çoluk çocuklarının namusunu korumak amacıyla
bu suçu işlemeye itilmişlerdir. O ortamla karşı karşıya kalan birçok kişi, aynı
şeyi yapmak zorunda kalır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarı
yasalaştıktan sonra üzerimize düşen, çağdaş bir ceza yasası ve ceza infaz
yasası çıkarmaktır. Umuyorum ki, hükümetimiz, en kısa zamanda, bu konudaki
çalışmayı da Yüce Meclise sunacak ve hep birlikte yasalaştıracağız. Tasarının 2 nci maddesi ise, 28.8.1999 tarihli 4454
sayılı Yasanın bir bölümü, Anayasa Mahkemesince iptal edildiği için, birinci fıkrasının
yeniden düzenlenmesi şeklindedir. Yasanın tüm ulusumuza hayırlı olması dileğiyle,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Diri. Tasarının tümü üzerinde son söz, Anavatan Partisi Grubu
adına, Denizli Milletvekili Sayın Beyhan Aslan'a aittir. Buyurun Sayın Aslan. (ANAP sıralarından alkışlar) ANAP GRUBU ADINA BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı
Şartla Salıvermeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun Tasarısı
üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz aldım; şahsım ve Grubum adına, Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, ceza hukukçularının, anayasa
hukukçularının, sosyologların en çok tartıştıkları konu aftır. Tarihin her
döneminde tartışılmıştır. Af öncesi ve sonrası, bu tartışmaların dozu,
özellikle artmıştır. Affa karşı olanlar demişler ki "af, cezaların
caydırıcılığını, etkinliğini kökünden yok eder, yargının vermiş olduğu kararları
zayıflatır, zedeler; suç kışkırtıcılığı yapar; cezaların kesinliğine ilişkin
güveni sarsar; ceza verme ve bunun infazı ahlakî bir amaç taşır, af, bu amacı
ortadan kaldırır; mahkeme kararlarının itibarını düşürür; af, yarardan çok
zarar getirir; af, affa layık olanla olmayanı ayırt etmekte zorluk çıkarır.
Affa taraftar olanlar da, affetmenin, toplumdaki kin duygularını ortadan
kaldırdığını, haksızlık ve adlî hataları yok ettiğini, suçluları birer
günahkâr, birer hain, kendilerinden intikam alınmaları gereken birer varlık
olarak görmek yerine, bunların topluma kazandırılmalarında toplumun menfaatı
olduğunu söylerler. Af, geçmişin unutulması ve geleceğe bakılmasıdır derler.
Af, bir huzur ve barış aracıdır. Af, dünün yaralarını kapatıp, geleceğe dönük
bir hayatın başlama noktasıdır diye ifade ederler. Tarihe baktığımız zaman af, daha çok hareketli
toplumlarda tartışılmış, sağlıklı toplumlarda çok az tartışılmış. 21 nci
Yüzyılda, bana göre, affı tartışan ülke de kalmamış. İşte, bu nedenledir ki,
tartıştığımız bu af, konuştuğumuz bu af, en büyük dileğimdir ki, son af olsun. Değerli milletvekilleri, ülkemizdeki af uygulamalarına
baktığımızda, af, çok sık uygulanmıştır. Af yasası çıkaran ülkelerin başında
Fransa ve Türkiye geliyor. Fransa, ortalama 7 yılda bir, hemen hemen her
cumhurbaşkanı seçiminden sonra af çıkarmış, Türkiye ise, 1921'den bu yana 45
kez af çıkarmış. Bu afların az kısmı genel, büyük kısmı da özeldir; ama, ne
yazık ki, bugün görüştüğümüz af, maalesef, 45 inci aftır. Bu, sağlıklı bir
yapıyı bize göstermiyor; ama, buna mukabil, İsviçre, İskandinavya ve İngiltere
mevzuatlarında af yoktur; affa hiç başvurmayan ülkelerdir. Bazı ülkelerin
mevzuatlarında af varsa bile, bunlar, çok yıllar sonrası, çok önemli toplumsal
değişimlerde affa başvurmaktadırlar. Af kanunu, çok düşünülmesi, çok irdelenmesi gereken bir
konudur. Biz, maalesef, çok sık başvurduk, bu noktayı tercih ettik. Sık sık af
yasaları çıkararak, sık sık bu yola başvurarak af mües-sesesini eskittik.
Affın, bu müessesenin yeniden gözden geçirilmesinde, hem Anayasamız açısından
hem Türk Ceza Yasası açısından fayda mülahaza ediyorum. Toplum düzeninin eksikliklerini, aksaklıklarını,
bozukluklarını, eğer, af yok edecekse, af, fevkalade faydalı bir iştir. Affın,
o zaman fevkalade önemli yararı olur. Devlet, suç işlemeyi önleyici, aftan
yararlananların tekrar cezaevine dönmesini engelleyici tedbirleri almak
zorundadır. Önemli olan affetmek değil; suçu ortadan kaldırmaktır. Sosyal,
siyasal ve ekonomik koşulları suç işlemeyi engelleyici şekilde oluşturmadıkça,
sosyal ve caydırıcı tedbirleri almadıkça, insanları suça iten yapının koşullarını
ortadan kaldırtmadıkça, af çıkarsak da yararı olmaz. Bize düşen görev bu
koşulları ortadan kaldırmaktır. Demokratik ülkeler mevzuatlarında affı çok çeşitli
şekillerde düzenlemişlerdir. Bizde ise af, ceza ve anayasa hukukunda yer
almıştır. Anayasamızın 87 nci maddesi affetme yetkisini yasama organına
bırakmış; yine Anayasamızın 87 nci maddesinin 14 üncü maddeye yollamasıyla da,
yine Anayasamızın 169 uncu maddesi gereği, orman suçlarının affı da mümkün
olmayan suçlardandır. Af yasalarının bir özelliği vardır. Toplumlarda
dalgalanmalara sebebiyet vermemesi, suça teşvik unsuru olmaması için gizlilik
içerisinde görüşülür. Acilen çıkarılması gereken yasalardandır. Halbuki, biz,
affı, birbuçuk yıldır ağızlarda sakız gibi çiğnedik. Küçük bir kartopu iken
yuvarlana yuvarlana karşımıza dağ gibi bir problem çıktı, bir kar dağı çıktı.
Bu problemler oluştu; ama, bu kâr dağını aşmak, bu problemleri çözmek, bu
problemler yumağını çözmek, yine, bu Parlamentonun işidir. Artık, ok, yaydan
çıkmıştır. Af çıksın mı çıkmasın mı diye tartışmak yerine, topluma, bu meseleyi
kestirip atmak noktasında cevap vermek durumundayız. Affı çıkarmak ve affı,
gündemden çıkarıp, Türkiye'nin gerçek gündemini bu Mecliste konuşmak
durumundayız. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz
tasarı nedir? Adı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair
Kanun Tasarısı da olsa, istisna dışında kalan suçlar dışında örtülü bir aftır;
şarta bağlı örtülü bir aftır. Hukukî sonuçları itibariyle aftan farklıdır. Af,
bütün sonuçlarıyla birlikte cezayı kaldırır, sanığı suç işlemeden önceki haline
getirir. Elimizdeki tasarıda, sabıka kayıtları devam edecektir. Sanık
takiptedir. Erteleme konusu suç, aynı cinsten ya da bir başka suç işlendiği
takdirde, cezası ertelenmemiş sayılacaktır. Yani, bir noktada, bu yasadan
faydalananlar için bir otokontrol sistemi mevcuttur. Burada, suçu önleyici bir
tedbir olarak bu şartın konulması fevkalade isabetlidir. Ayrıca, daha önce şartla salıverilme hükümlerinden
yararlandığı halde, yeniden hüküm giyenlerle, daha önce çıkarılmış aftan
yararlananlar, bu madde hükümlerinden yararlanamayacaklardır. Şartla
salıverilmede kesin hüküm söz konusudur. Bize göre, kesin hüküm almamış olup
da, aftan yararlananlar, yine, bu yasadan faydalanmalıdırlar. Çünkü, iddia
makamı henüz dava açmışken bir af çıkarsa, onun berat etme ihtimali yok mudur?
Berat etmesi muhtemel bir kişiye "sen daha önce bir aftan
faydalandın" diyebilir miyiz? Bu nedenle, Sayın Bakanıma da arz ettim,
Adalet Komisyonunda da arz ettim, mutlaka, aftan yararlanmış olma şartının
"kesin hükümle" şeklinde ifade edilmesinin, teknik bir düzenleme
açısından gerekli olduğunu tahmin ediyorum. Ayrıca, bu, hâkimlerimize
uygulamada kolaylık sağlayacaktır. Kesin hüküm aramak kolaydır; ama, yıllar öncesinin
çıkmış bir affından yararlanmış bir sanığın iddianamelerini, dosyalarını
nereden bulacağız; ben zannediyorum ki, adliyedeki bu dosyaların bir kısmı
belki de kâğıt fabrikalarına bile gitmiş olabilir. Bu nedenle, bu “kesin hüküm”
ifadesi fevkalade önemlidir; çünkü, savcının verdiği karar, yargı kararı
değildir, ulaştığı bir sonuçtur; savcı isteyecek, hâkim karar verecektir. Henüz
savcı istemiş; ama, hâkim karar vermemişse, bu safhada çıkan af yasasından da
adam faydalanmışsa, şimdi, biz, bunu aftan yararlandırmazsak, bu, büyük bir
yanlışlık olur diye düşünüyorum ve bunu Sayın Bakanımın da takdirine arz
ediyorum. Yasa tasarısında, Türk Ceza Kanununun 93 adet maddesi
istisna dışıdır. Toplumumuzun hassas olduğu bazı suçlar ve kamu düzeni ile kamu
güvenliğini ilgilendiren bazı suçlar bu yasadan faydalanamıyor. Peki, bu suçlar
sayılırken, objektiflik yapılmış mıdır, objektif kriterler, hukukî
değerlendirmeler, teknik yaklaşım olmuş mudur noktasına geldiğimiz zaman, ben,
şahsî kanaatimi söylüyorum olmamıştır; ama, bu istisnalar yapılmıştır. Bazı çok
küçük, bazı çok basit suçlar da af kapsamına alınabilirdi, bazı çok ağır suçlar
da istisna dışında bırakılabilirdi. Tasarıda istisna dışında bırakılan suçlarda 10 yıl
indirilmekte; bu indirim her bir cezadan değil, aynı zamanda ya da ayrı ayrı
zamanlarda bile olsa, toplam cezadan indirilmektedir. Dosyanın aşamasına göre,
bu işlem, ya savcılıklarca ya hâkimliklerce ya da Yargıtayca yapılacaktır.
Cezanın üst sınırı 10 yılın üstündeyse, konu, yine davası görülecek, karar
verilecek, bilahara bu yasadan faydalandırılacak; ama, 10 yılın altındaysa,
azamî haddi 10 yıl ise, o zaman, davası görülmeden bu sanıkların tahliye imkânı
da sağlanacaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin en önemli işleri
arasında gördüğüm ve bu Af Yasa Tasarısıyla da, bana göre, en önemli konu, 14
üncü maddede kapsam dışı olan 312 nci ve 169 uncu madde-lerdir; bunlara
erteleme gelmektedir. Ben, burada seslenmek istiyorum, bir mesaj vermek
istiyorum: Türkün tarihinde ırk ayrımı yoktur. Türkler, hiçbir zaman, tarihinin
hiçbir döneminde etnik milliyetçilik yapmamışlardır; ama, kendisine karşı etnik
milliyetçilik yapanları da affetmemişlerdir. Tarihi çevir, hoşgörü, saygı ve sevgi bulursun. Üniter
bir devlette, bölünmez bir ülkede yaşamak isteyen herkese, bu ülkede yer
vardır. Ayyıldızlı Bayrağın gölgesine sığınmak isteyen, birlikte yaşama arzusu
içinde olan herkes kardeştir. Barış adına, kardeşlik adına, yeni hayatlar, yeni
ümitler adına, bu Yüce Meclis, yardım ve yataklık suçlarını ertelemiştir. Bu
fırsat, müspet yönde değerlendirilmelidir, barışa katkı sağlamalıdır. Güneydoğu
halkının, bundan böyle, bırakın yardım ve yataklığı, bir destanî dirençle,
terör örgütünün yok olmasına katkı sağlayacağına inancımız tamdır. Demokrasi,
insan hakları, özgürlükler, hukukun üstünlüğü üzerine kurulmuş mamur ve
müreffeh Türkiye'yi birlikte inşa edeceğiz. Batı'ya yürüyüşümüze birlikte hız
vereceğiz. Küresel değerlere birlikte ulaşacağız. Değerli milletvekilleri, cezaevlerimiz tıka basa
doludur. Cezaevlerimizin, fizikî şartlar açısından yeterli olmadığı
malumunuzdur. Maalesef, cezaevlerimizin, kişiye müteselsil suç işlemeye itici
bir ortamı mevcuttur. Bırakın ıslahı, cezaevi, âdeta, suçlu üretir bir
mekanizma haline gelmiştir. Hele, siyasî tutuklu ve hükümlülerin kaldığı
cezaevleri ve koğuşlar örgüt kampları niteliğindedir. Buralarda, maalesef,
otorite boşluğu vardır; son cezaevleri isyanları da bunu göstermiştir. Cezaevleri hakkındaki genel görüşmede, bu konu,
detayıyla Meclisimizde tartışıldı. Ancak, şunu ifade etmek istiyorum ki, F tipi
cezaevine karşı çıkanlar, yemekleri protesto edenler, açlık grevine gidenler,
cezaevlerinin yeniden örgüt kampı olmasını isteyenlerdir; oraya, yeniden, silah
sokmak isteyen, esrar sokmak isteyen, eroin sokmak isteyen, Türkiye'yi kaosa
sürüklemek isteyen hain güçlerdir; bunu açıkça ifade etmeyi de kendime bir borç
biliyorum. Adalet Bakanlığımızın, yeni cezaevi yapılması ve
yapılan cezaevlerinin fizikî şartlarını iyileştirici yöndeki gayretlerini
takdirle karşılıyorum ve Adalet Bakanlığı bütçesi için, arkadaşlarımızın cömert
olmalarını, diğer bütçelerden farklı olarak, bu kanayan yaraya parmak
basmalarını özellikle istirham ediyorum. Cezaevlerindeki fizikî mekân, cezaevlerindeki mahkûm ve
hükümlülerin sosyal ve psikolojik şartları, onların ıslah olması, topluma
yeniden kazandırılması amacını gerçekleştirmek noktasında, mutlaka,
iyileştirilmelidir ki, bu da, yapılıyor. Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin en önemli işlerinden biri de, hukuk mevzuatımızı çağdaş normlara
ulaştırmaktır. Hukuk dünyamız, üniversitelerimiz, mahkemelerimiz, bizden, bir
aftan ziyade, mevzuatımızın çağdaş düzeye ulaşmasını da bekliyor, bu noktada
tedbirler alınmasını bekliyor. Hantal değil, dinamik bir mevzuata ihtiyacımız
olduğunun idraki içerisinde olmalıyız. İnsanoğlunun vicdanında, şuurunda en köklü ve içten
duygu, adalet duygusudur. Bir ülkede, adaletten, yargıdan kaygı duyulmamalıdır;
çünkü, yargı, son çözüm yeridir. Ne var ki, ülkemizde yargı yorgundur, yargı
bunalmıştır; yargıya para gerekli, fizikî yapı, personel gerekli; özlük hakları
ve güvencede maddî kaygı duymayan yargıçlar ve adliye memurları gerekli. Değerli milletvekilleri, demokrasi kervanına geç katıldık,
ağır aksak ilerliyoruz. Bize düşen, demokrasimizin standardını yükseltmektir.
Çağımızın insan hakları çağı olduğunun idraki içerisinde, fikrî suçlar
konusunda, demokrasi ve cumhuriyeti yok etmek kastı hariç, yeni düzenlemeler
getirmeliyiz. Fikir suçlarının affını tartışacağımıza, mevzuatımızı
tartışmalıyız, iyileştirmeliyiz; bütün bu iyileştirmeden sonra, hiç ama hiç,
affı tartışmamalıyız. Biz, belki, bu yolu katederken, daha çok çileler,
ıstıraplar, acılar çekebiliriz; ama, demokrasimizin ağır aksak olduğunu kabul
edelim, standardımızın düşük olduğunu kabul edelim, mevzuatımızın gerek Avrupa
Birliği standartları açısından ve gerekse insan hakları standardı açısından
düşük olduğunu kabul edelim ve bu konuda adımlar atmaktan da yılmadan,
korkmadan üzerine gidelim. Değerli milletvekilleri, ceza hukukumuzda yeni ve
çağdaş müesseseleri görmek istiyoruz, ceza hukukumuza yeni ve çağdaş
müesseseleri taşımak zorundayız. Ceza hukukumuzun en önemli eksiği -ki, diğer
ülkelerin ceza hukuklarında vardır, bizde yoktur- suç mağdurları himayesiz
kalmıştır. Bizim ceza hukukumuzda bu müesseseye ihtiyaç vardır. Uygulamada, suç
mağdurları tamamen himayesizdir. Hele, sanık yakalanmamışsa, suç delilleri
toplanmamışsa, mağduriyet iyice artar. Faili meçhul cinayetlerin sanıkları
yakalanmadığı zaman, bu mağduriyetler kat kat artıyor, acı ve ıstırap veriyor.
İşte, ceza davaları görülürken, suç mağdurlarının mutlak suretle tazminatla
desteklenmesi ve ancak tazminat ödendiği takdirde cezaların indirim
maddelerinden yararlanması gerekeceği konusu, mutlaka Ceza Kanunumuza
taşınmalıdır ve yeni Ceza Kanunu çalışmalarında da bu konuların dikkate
alınacağını, yeni müesseselerin ceza hukukumuza getirileceğine dair inancım
tamdır. Ben, bu tasarının, hayırlı olmasını diliyorum; ancak,
mevzuatı tümüyle yenileyip, demokrasi standartlarımızı yükseltip, insan hakları
çağına ulaşmanın idraki içerisinde olmanın şuuruyla, önümüzdeki dönemde her
açıdan kendimizi yenileyelim. Cezaevlerinin, adliyelerin fizikî şartlarını
oluşturalım ve bir daha, ama bir daha, gelin, şu affı konuşmayalım. Bu, son af
olsun diyorum ve diyorum ki, gelin Anayasanın 87 nci maddesini hep beraber
değiştirelim. Af yetkisini Türkiye Büyük Millet Meclisinin üzerinden alalım,
sadece diğer ülkelerde olduğu gibi, Cumhurbaşkanının özel af yetkisi kalsın.
Gelin, bu Anayasa değişikliğini yapalım ve bu tartışmalara son verelim; ama,
bunu yapmak için de hukukî mevzuatımızı da düzeltmemiz gerekiyor. Modern
mevzuatımızın arkasından, gelin, Anayasamızın 87 nci maddesini düzeltelim ve af
yetkisini alalım ya da eğer mutlaka kalması isteniyorsa, Anayasanın 87 nci
maddesi kalacaksa, af yetkisi, bu Meclisin bünyesinde olacaksa, gelin, o zaman,
Meclis karar alır, ama, referanduma gidilir diyelim ve buna millet karar
versin. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun Sayın Aslan. BEYHAN ASLAN (Devamla) - Ben, tekrar ifade ediyorum ki,
şu noktadan itibaren bu af çıkmalıdır, çözüm yoktur, çare yoktur; çünkü,
problem büyümüştür, bu problemi çözmek bizlerin işidir. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP, DSP ve MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslan. Değerli milletvekilleri, gruplar adına, yapılan
görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi, şahsı adına, Antalya Milletvekili Sayın Salih
Çelen; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) SALİH ÇELEN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli
milletvekillerim; 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla
Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun Tasarısının tümü
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, öncelikle ifade etmek isterim
ki, adı, ister şartla salıverilme olsun ister erteleme, tecil olsun isterse de
kamuoyunun bildiği gibi, af kanunu olsun, adı her ne ise, biz bu kanuna, Doğru
Yol Partisi olarak başından sonuna kadar karşıyız. (DYP sıralarından alkışlar) Değerli milletvekilleri, komisyon çalışmalarında, ben
ve değerli Doğru Yol Partili milletvekili arkadaşlarım, af kanunu tasarısının
getirildiği ilk günden itibaren çizgimizde hiçbir kırıklık olmaksızın affa
karşı olduğumuzu bildirdik ve bu durum tutanaklarla sabittir. Savaş, ihtilal
gibi fevkalade önemli hiçbir hadisenin ertesi olmayan bu dönemde af
çıkarılmasının yersiz olduğunu; kaldı ki, milletimizin tamamına yakın bir
bölümünün de bu kanuna icazet vermediğini, tasvip etmediğini bildiğimizden,
affa karşı olduğumuzu, her fırsatta, Doğru Yol Partisi olarak dile getirdik. Değerli milletvekilleri, af çıkarmak için hiçbir sebep
olmadığı gibi, şu an çıkarılacak af kanununun bir yararı da yoktur. 1974
yılında çıkarılan af, bu ülkeye yarar değil zarar getirmiştir. 1974 yılında da,
1991 yılında da çıkarılan af kanunlarının istisna hükümleri, bir başka deyişle,
af kapsamı dışında bırakılan suçlara ilişkin hükümler, Anayasa Mahkemesince,
Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı bulunarak iptal edilmiştir. 1982 Anayasası halen yürürlüktedir. 1991 yılında
çıkarılan af yasasını, 1982 Anayasasının eşitlik ilkesine aykırı bulan Anayasa
Mahkemesinin, şu an çıkarılacak olan af kanununu da, yine aynı ilkeye,
Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı bularak af kapsamını genişletmesi pekala
mümkündür. Sayın Bakana, Anayasa Komisyonunda sordum. Dedim ki,
Anayasamız hâlâ aynı Anayasadır, 1982 Anayasası, hâlâ aynı şekilde durmaktadır.
1991 yılında çıkarılan Af Kanunu, Anayasa Mahkemesince, 1982 Anayasasına aykırı
bulunduğuna göre, Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı bulunduğuna göre, bugün
dahi çıkaracağınız af kanununun, yine aynı Anayasaya aykırı olması pekâlâ
mümkündür. Bu şartlarda, Anayasa Mahkemesinin, af kanununu genişletmesi
halinde; yani, 5 inci maddede anılan istisna hükümleri iptal etmesi halinde,
bundan kimlerin yararlanacağını değerlendirdiniz mi, incelediniz mi diye
sordum. Sayın Bakan da, bana cevaben, Anayasa Mahkemesinin kararlarının sürekli
olarak aynı kalmayacağını, zaman içerisinde değişebileceğini, Anayasa
Mahkemesinin görüşünü değiştirebileceğini ifade etmişlerdir. Şimdi, ben, burada sorarım sizlere -bunun sonuçları
fevkalade ağır olacaktır- Anayasa Mahkemesinin görüş değiştirmesi ihtimaline
binaen, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kanun çıkarması kadar yanlış bir şey
olabilir mi? Bir başka deyişle, mahkemenin eski görüşünü devam ettirmesi
halinde, bunun sonuçlarının neler olacağı değerlendirilmiş midir? Ben
söyleyeyim size değerli milletvekilleri; bölücübaşına ve PKK'ya af çıkarıyoruz
demektir. Değerli arkadaşlar, kimse kendini kandırmasın; bu kanun
tasarısı, üstü örtülü bir şekilde, PKK'nın affedilmesine dair kanun
tasarısıdır; bu kanun tasarısı, 30 000 kişinin katili bölücübaşının
affedilmesine dair kanun tasarısıdır. Doğru Yol Partisi, işte, bu nedenlerle,
çıkarılmak istenen bu af kanununa karşıdır ve af kanun tasarısına kırmızı oy
kullanacaktır. Değerli milletvekilleri, Doğru Yol Partisi ve Doğru Yol
Partisinin temsil etmiş olduğu misyon, milletimizi böylesine yaralayan bir
siyasî hareket içerisinde hiçbir zaman olmamıştır; basit siyasî hesaplar
içerisine de asla girmemiştir. Milletimizin istemediği, içine sindirmediği bir
kanunu, asla, pazarlık konusu yapmamıştır Doğru Yol Partisi. Demin de ifade ettiğim üzere, Sayın Başbakan, 1974'te
çıkardığı afla, sokakları açık cezaevine, ülkeyi kan gölüne çevirmiş; Anavatan
Partisi de, 1991 yılında, benzer bir şekilde af çıkarmıştır. Bu iki partimiz,
zaten, af çıkarmaya alışkındır, meyyaldir. Şimdi de, yanlarına, bir başka
partimizi de aldılar; el ele vererek, milletimize rağmen, milletimizin hiç
istemediği, hiçbir zaman istemediği bu uğursuz kanunu çıkarmaya
çalışmaktadırlar. Bir kez daha uyarıyorum; hatadan dönmek erdemdir. Gelin,
bu kanun tasarısını geri çekin; gelin, milletimizin sesine kulak verin; gelin,
milletimizden aldığınız vekâlete sadık kalın ve milletimizin istemediği bu
kanunu çıkarmayın, milletimizden aldığınız oylara ihanet etmeyin. Değerli milletvekilleri, burada suçluları
affediyorsunuz; peki, bu suçluların zarar verdiği mağdurları hiç mi
düşünmüyorsunuz? Mütecavizi affederken, ırzına geçileni hiç mi düşünmüyorsunuz?
(DSP sıralarından "onlar yok" sesleri) Hırsızı affederken canın yongası
malı çalınanı hiç mi düşünmüyorsunuz? Katili affederken, katilin bıraktığı
yetimi, gözü yaşlı anneyi, dul eşi hiç mi düşünmüyorsunuz? Yatı, katı, özel
uçağı olduğu halde borcunu ödemeyeni, kestiği çekleri karşılıksız bırakanı
affederken, alacağını tahsil edemeyen mağduru hiç mi düşünmüyorsunuz? Kamu
vicdanında oluşan bu haklı kaygıları hiç mi düşünmüyorsunuz? MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Onlar affedilmiyor,
onlar yok. SALİH ÇELEN (Devamla) - Şimdi hükümete sesleniyorum;
başarılı ekonomik programınızla uğraşırken, gecelik faizleri yüzde binlere
çıkarırken, bunlarla meşgulken ya da bankanın içinin bi-rilerine
hortumlanmasını seyrederken herhalde bunları düşünmeye imkân bulamadınız! Onun
için, yangından mal kaçırırcasına çıkarmaya çalıştığınız bu af kanunuyla
suçluları affedip işin içinden sıyrılacağınızı düşünüyorsunuz. Siz, bankaların içi boşaltılırken gözcülük yapmakla
görevli olanları, bankaların içini boşaltmama görevi olanları, bankaları
boşalttıranları affedeceksiniz; ama, bu millet sizi asla affetmeyecektir. (DYP
ve FP sıralarından alkışlar) Nasıl ki, mahkûmların cezaevinden kaçmasını engellemek
için cezaevinin kapısında gardiyan varsa, bankaların da içinin boşaltılmaması
için görevlendirilmiş kişiler vardır; devlet memurları, bürokratlar vardır;
siyasiler, bakanlar vardır. Şimdi Türk Ceza Kanununun 230 uncu maddesini af
kapsamına almakla, yani, istisnaya almamakla siz bankaların içini
boşalttıranları affediyorsunuz, kendinizi affediyorsunuz, bürokratları
affediyorsunuz. Buna ne hakkınız var? (DYP sıralarından alkışlar) EROL AL (İstanbul) - Doğru konuş!.. SALİH ÇELEN (Devamla) - Türk Ceza Kanununun 230 uncu
maddesine giren suçları af kapsamına almıyor musunuz? (DSP sıralarından
gürültüler) EROL AL (İstanbul) - Ne alakası var? SALİH ÇELEN (Devamla) - 230 uncu madde, görevi ihmal
suçudur. Bankaların içini boşaltanları affetmiyor musunuz? Boşaltanlara göz
yumuyorsunuz. Türk Ceza Kanununun 230 uncu maddesini istisna dışında tutarak,
bankaların içini boşaltanları engelleme görevi olanları, yani görevini ihmal
edenleri affediyorsunuz. Buna ne hakkınız var (DYP ve FP sıralarından alkışlar,
DSP sıralarından gürültüler) Çok açık söylüyorum: Türk Ceza Kanununun 230 uncu
maddesine giren suçları af kapsamına aldınız, affediyorsunuz. Buna hakkınız
yok, millet sizi affetmeyecektir! EROL AL (İstanbul) - Bilmediğin konuları konuşma... SALİH ÇELEN (Devamla) - Millet sizi affetmeyecektir!.. MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Seni... SALİH ÇELEN (Devamla) - Buna hiçbir hakkınız yok! Değerli milletvekilleri, şayet bu af kanunu çıkarsa,
şayet bankacıları ve banka boşalttıranları affederseniz, bu gece rahat
uyuyamazsınız. MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Yok öyle bir şey! SALİH ÇELEN (Devamla) - Bu gece rahat
uyuyamazsınız.(DYP sıralarından alkışlar) Geliniz, bu vebali almayın; geliniz, bu kanun
tasarısını geri çekiniz.(DYP sıralarından alkışlar) Burada, özellikle MHP'li milletvekili arkadaşlarıma
sesleniyorum: Amacım, milletvekili arkadaşlarımı üzmek, tahrik etmek veya
onlara sataşmak değildir; ancak, Anayasa Mahkemesi affı genişletecek mahiyette
bir iptal kararı verirse, bu aftan PKK'lılar ve bölücübaşı istifade ederse, ne
yapacaksınız? İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Kışkırtma!.. Kışkırtma!.. SALİH ÇELEN (Devamla) - "Affeden biz Anayasa
Mahkemesidir" diyebilecek misiniz ya da bunu dışarıya söyleseniz,
vicdanınız rahat, gönlünüz ferah olabilecek mi ya da bunu yarın çocuklarınıza
nasıl izah edebileceksiniz ya da 8 askerimizi şehit edenler, Ümraniye'de 5
işçimizi gözünü kırpmadan, sırf siyasî görüşleri nedeniyle işkence yaparak
vahşice öldürenler ya da Adana'da 6 öğretmeni katledenler, devletin bir
bakanını dahi öldürenler, on yıl yatıp çıktıkları halde, kamuoyunun büyük
tepkisine rağmen, affın, Meclis gündemine girmesini sağlayan "her suç için
ayrı ayrı ceza indirimi yapılır" ilkesine, sırf malum bir şahıs da
yararlanacak diye karşı çıkmış ve dediğini yaptırmış olmasını nasıl izah
edeceksiniz; adalet bu mudur?! (DYP sıralarından "bravo" sesleri,
alkışlar) Değerli milletvekilleri, Doğru Yol Partisinin görüşü,
af kanunu kesinlikle çıkmamalıdır. Doğru Yol Partisi, affa, kesinlikle
karşıdır; ama, af çıkaracaksanız bile, affın da bir adaleti olmalıdır. Adaleti
olmayan bu affı çıkaranlar, bilsinler ki, tarih önünde hesap vereceklerdir. Değerli arkadaşlar, adaleti olmayan bu af kanunu
tasarısı, kendi içerisinde de çelişkilerle doludur. Milletin muhalefetine
rağmen, çıkarılmaya çalışıldığı için olacak ki, kamuoyunda tartışılmasından
korkan Sayın Başbakan, Sayın Başbakan Yardımcılarım ve değerli bakanların
rüzgar gibi getirip rüzgar gibi geçirmeye çalıştıkları bu af kanunu, örneğin
ırza geçen mütecavizi... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN -Sayın Çelen, mikrofonu açıyorum, lütfen
konuşmanızı tamamlayın efendim. Buyurun. SALİH ÇELEN (Devamla) - Irza geçen mütecavizi,
"vahim suçtur" deyip af kapsamına almazken, ırzına geçtikten sonra
mağduru öldüreni af kapsamına almamaktadır. Buradan diyebilir miyiz acaba,
aceleye getirilen bu af kanunuyla, asıl suça değil, suçun ağırlaştırılmış
şekline af getiriyoruz. Siz getiriyorsunuz tabiî ki, Doğru Yol Partisi karşı
çıkıyor. Ya da bir başka örnek; Türk Ceza Kanununun 243 üncü
maddesi, vahim bir suç olarak görülüp,
af kapsamına alınmadığı halde, hatta, Sayın Bakan "polislerimize af
getirilirse, 243 üncü madde af
kapsamına alınırsa, istifa ederim" derken, Türk Ceza Kanunun 450/3 üncü
maddesinde ifade edilen öldürmek fiili, eğer, işkence sonucu yapılmışsa, işte,
bu öldürenleri affediyoruz. Burada adalet nerededir sorarım size! Değerli milletvekilleri, ben, burada sözlerimi daha
fazla uzatmıyorum; bundan sonraki maddelerde daha görüşeceğiz, laf atmanızı
bekliyoruz; hepinize saygılarımı sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çelen. Efendim, hükümet adına Adalet Bakanı Sayın Hikmet Sami
Türk... (DSP sıralarından alkışlar) Buyurun Sayın Türk.
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 29 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan
Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava Ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun
Tasarısı üzerinde gerek grupları adına gerek şahsı adına söz alan bütün
arkadaşlarıma katkıları için teşekkür ediyorum. Türkiye'de cumhuriyetin ilanından itibaren çeşitli
vesilelerle, af kanunları çıkarılmış ya da şartla salıverilme veya
erteleme uygulamaları yapılmıştır.
Şimdi, görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı, doğrudan doğruya bir af kanunu
değil, fakat, 1991'de Terörle Mücadele Kanununun geçici maddeleriyle yapıldığı
gibi, bir şartla salıverilme, aynı zamanda, 1997 ve 1999 yıllarında basın ve yayın yoluyla işlenmiş olan suçlar
dolayısıyla dava ve cezaların ertelenmesinde olduğu gibi, bir erteleme kanun
niteliğindedir. Yüce Meclis, 1999 yılında, bir af paketi olarak
adlandırabileceğimiz dört kanun kabul etmişti. Bunlardan birincisi, 4450 sayılı
Bazı Suç Failleri Hakkında Uygulanacak Hükümlere Dair Kanunda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanundur. Kamuoyunda bu kanun "pişmanlık yasası"
olarak bilinmektedir. Kanun, daha önce terör örgütlerinde yer almış olduğu
halde sonradan faal nedamet duyarak, örgütleri hakkında bilgi veren kişilere,
ya cezadan tamamen kurtulmak ya da
cezasında indirim yapılmak olanağını sağlamaktaydı. İkinci kanun, 4453 sayılı Bazı Suç ve Cezaların Affına
İlişkin Kanundur. Bu kanun, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından bir kez daha
görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderilmişti. Bugün
görüşmekte olduğumuz tasarı, bu geri gönderilen kanunun yerini tutan bir kanun
tasarısıdır. Üçüncü kanun, 4457 sayılı Basın ve Yayın Yoluyla
İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanundu. Bu kanun
da bir maddesi, bir süre önce Anayasa Mahkemesi tarafından bir ibaresiyle iptal
edilmişti. Şimdi görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının bir maddesi de bu iptal
sonucunda ortaya çıkan boşluğun giderilmesini amaçlamaktadır. Dördüncü kanun, 4455 sayılı Memurlar ile Diğer Kamu
Görevlilerinin Disiplin Cezalarının Affı Hakkında Kanundu. Bütün bu kanunlar, Türkiye'de, son yirmibeş yılda,
özellikle son onaltı yılda yaşanmış olan olayların bir sonucu olarak, toplumda,
bu olaylar sonucunda ortaya çıkan dengesizlikler içinde işlenmiş olan suçlarla
ilgili olarak çıkarılmıştı. Gerçekten, Türkiye, son yirmibeş yıl içinde, çok büyük
bir toplumsal değişimden geçmiştir. Bu süre içinde, ülkemizde kentleşme, çoğu
kez sağlıksız bir biçimde hızlanmıştır. Son onaltı yıl içinde, ülkemiz,
ayrılıkçı teröre karşı büyük bir mücadele vermiştir. Terör olaylarının sonucu
olarak, ülkemizde yoğun içgöçler yaşanmıştır. Yine, bu son yirmibeş yıl,
olanakları kıt olan ülkemizde, tüketimin aşırı ölçüde kamçılandığı bir dönem olmuştur.
İşte, bu ortamda, çeşitli suçlar işlenmiştir. Halen, cezaevlerimiz, cumhuriyet tarihinin en yüksek
doluluk rakamını yaşamaktadır. Bu çeşit ortamlarda, başka ülkelerde olduğu
gibi, bizde de, zaman zaman, af ya da şartla salıverilme gibi uygulamalara
gidilmiştir. İşte, şimdi, burada yapılan da budur. Terminoloji konusunda, aslında, çok dikkatli olan bir
arkadaşımız, burada, şartla salıverilme değil, af söz konusu olduğunu ifade
etti. Başka bir arkadaşımız da, bu tasarının adında olduğu gibi, getirilenin,
bir şartla salıverilme olduğunu belirtti. Aslında, af ve şartla salıverilme,
bazı yönleri itibariyle birbirine yaklaşan kurumlardır. Bilindiği gibi, genel
af, bir suçla ilgili kamu davasını ve cezayı, bütün hüküm ve sonuçlarıyla
ortadan kaldırır; özel af ise, sadece cezada indirim sağlar veya cezayı
değiştirir. Oysa, şartla salıverilmede, iyi hal gösteren hükümlüye bir fırsat
tanınır; cezasının geri kalan kısmını, ceza infaz kurumunda geçirmek yerine,
salıverilerek, yeni bir başlangıç yapma fırsatı verilir. Yargı kararıyla gerçekleşen şartla salıverilmede, iyi
hal gösterme koşulu aranır; ama, yasama organınca çıkarılan kanunlarla
uygulamaya konulan şartla salıverilmedeyse, tıpkı 1991'de Terörle Mücadele
Kanununda yapıldığı gibi, iyi hal gösterme koşulu aranmamaktadır. Ayrıca, bu
çeşit kanunlarda, tutuklulara da bu haktan yararlanma olanağı sağlanmaktadır. Anayasa Mahkememiz de, geçmişte, şartla salıvermeyle,
affı karşılaştıran kararlarında, afla, şartla salıverilme arasındaki bu ortak
noktayı, yani, iyi hal gösterme koşulunun aranılmaması ve tutukluların da bu
olanaktan yararlanmasını belirtmiştir. İster af olsun, ister şartla salıverme olsun, bunları
çıkardığınız zaman, bazı dengeleri çok dikkatli bir biçimde gerçekleştirmek
durumundasınız. Her şeyden önce, gerek afla gerek şartla salıverilmeyle,
insanlara, bir yeni başlangıç yapma fırsatı verilmektedir; bu, şartla
salıverilmede çok açık bir biçimde görülmektedir; çünkü, eğer, salıverilen
kişi, yeniden suç işleyecek olursa, şartla salıverilme kararı geri alınacaktır.
İkincisi, işlenmiş olan suçlardan dolayı toplumda
mağdur olanlar vardır. Öyleyse, mağdur olanları rencide etmeyecek, kamu
vicdanını rencide etmeyecek bir uygulama gerçekleştirilmelidir. Nihayet, bu,
Anayasanın koyduğu ilkelere uygun olmalıdır. Şartla salıverme biçiminde de olsa, herhalde,
Anayasadaki af yetkisini kısıtlayan hükümlerin göz önünde bulundurulmasında
yarar vardır; yani, Anayasanın 87 nci maddesi, 169 uncu maddesi gibi af
konusunda kısıtlayıcı hükümler getiren maddeler de göz önünde
bulundurulmalıdır. Ayrıca, af, hakkaniyete, adalete uygun olmalıdır; şartla
salıverme, hakkaniyet ve adalet ilkelerine uygun olmalıdır. Görüşmekte
olduğumuz tasarı, bütün bunları sağlamayı amaçlamaktadır. Şüphesiz, her kanun tasarısında olduğu gibi, bu kanun
tasarısında da eleştirilebilecek noktalar bulunabilir; ancak, bu eleştirileri
bir ölçü içinde yapmakta yarar vardır. Oysa, söz alan bazı arkadaşlarımız,
Doğru Yol Partisinin sayın sözcüsü, bu noktalara özen göstermemiştir. Aslında,
hitabetiyle, Mecliste edebiyat örnekleri veren bu arkadaşımız (DSP sıralarından
alkışlar) bugünkü konuşmasında, ne yazık ki, ölçülü, dikkatli ifadeler yerine,
abartmalı ifadeleri tercih etmiştir; ama, bu, kendi takdiridir. Arkadaşımız,
bunu, o kadar ileriye götürmüştür ki, Meclis kürsüsünden, Anayasa Mahkemesinin
nasıl hareket etmesi gerektiğini... AHMET İYİMAYA (Amasya)- Siz söylediniz Hocam!.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Devamla)-
Cumhurbaşkanının ne yapması gerektiğini dahi söyleyebilmiştir; yani, bu kürsüden,
Anayasa Mahkemesine ve Sayın Cumhurbaşkanına talimat verilmiştir. Bunu
yadırgıyorum; çünkü, bu çok değerli arkadaşımız da bilirler ki, Anayasamızın
138 inci maddesine göre, yargı yetkisinin kullanılmasında, hiçbir makam, hiçbir
merci, hiçbir kimse mahkemelere emir ve talimat veremez, genelge gönderemez,
telkinde dahi bulunamaz. MUSTAFA ÖRS (Burdur)- Mahkemelerin verdiği cezayı niye
affediyorsunuz o zaman!.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Devamla)- Burada, bir
arkadaşımız, getirilen tasarılarda infaz rejimine tabi olanlarla ilgili bir
düzenleme yapıldığını, oysa, infaz rejiminde, herkesin eşit olduğunu
belirtmiştir. Bu görüş, 1991 yılında çıkarılan Terörle Mücadele Kanununun
geçici maddelerindeki şartla salıverilme bakımından, Anayasa Mahkememizce de,
bazı kararlarında ifade edilmiştir. Ancak, şunu göz önünde bulundurmakta yarar
vardır: Doğrudan doğruya, yasalarımız, hürriyeti bağlayıcı cezaların türlerine
göre farklı hükümler koymuştur. Örneğin, Türk Ceza Kanununun 13 üncü
maddesinde, 15 inci maddesinde, 21 inci, 22 nci ve 23 üncü maddelerinde, 70
inci maddesinde, ağır hapis, hapis ve hafif hapis cezalarının yerine
getirilmesiyle ilgili özel hükümler koymuştur. Müebbet, ağır hapis cezasının
yerine getirilmesi özel hükümlere konu olmuştur. Bunlarla ilgili farklı infaz
rejimleri vardır. Ayrıca, Cezaların İnfazı Hakkında Kanunda çeşitli
hükümlerinde, bu arada, 8 inci ve 9 uncu maddelerinde yine, kısa süreli
hürriyeti bağlayıcı cezaların yerine getirilmesi hakkında farklı hükümler
koymuştur, müşahedeyle ilgili hükümler koymuştur. 11 inci maddesinde, çocuk,
kadın ve diğer hükümlülere ait cezaların çektirilmesiyle ilgili hüküm
koymuştur. Ayrıca, bilindiği gibi, ülkemizde kadınların ve çocukların,
cezalarını çekmeleri için, özel ceza infaz kurumları vardır ve yine, ülkemizde,
ceza infaz kurumları; açık, yarı açık ve kapalı ceza infaz kurumları olarak
sınıflandırılmaktadır. Bütün bunlarda, cezaların infaz biçimi arasında
farklılıklar söz konusudur. Bundan başka, Terörle Mücadele Kanununun 16 ncı maddesi
ve Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununun 13 üncü maddesi, bu
kanunlardan dolayı hüküm giyenlerin, özel tip cezaevlerinde barındırılmalarını
öngörmüştür. Türk mevzuatı böyle iken, cezalar türlerine göre,
farklı biçimde infaz edilirken, infaz rejiminde eşitlikten söz edilebilir mi? Anayasa Mahkememiz, çeşitli kararlarında eşitliğin,
ancak, eşit konumda bulunanlar arasında söz konusu olabileceğini, farklı
durumda olanlar arasında, farklı hükümler getirilebileceğini vurgulamıştır. Şimdi, burada, bazı suçlar bakımından istisnalar
getirilmiştir. Onların, bu kanundaki şartla salıverilme veya ertelemeden
yararlanmamaları öngörülmüştür. Aslında, Anayasamız, doğrudan doğruya kendisi,
bazı suçlar arasında ayırım yapmıştır. İşte, bazı suçlardan dolayı, örneğin,
Anayasanın 14 üncü maddesi kapsamına giren fiillerden dolayı ya da Anayasanın
169 uncu maddesinde sözü edilen orman yakma, ormanı yok etme fiillerinden
dolayı af yetkisinin olmadığını belirtmiştir. Bu, suçlar arasında, doğrudan doğruya
Anayasa tarafından bir ayırım yapılması demektir. Böyle olunca, yasa koyucunun, bir af kanununda veya bir
şartla salıverilme veya erteleme kanununda, suçların niteliğine göre, onların
toplum bakımından taşıdıkları tehlikeye ya da onların ahlakî kötülüğüne göre
bir ayırım yapılmasında Anayasaya aykırı herhangi bir durum söz konusu
değildir. Burada, ayrıntılarla ilgili bazı eleştiriler de
yapılmıştır. Örneğin, bu tasarıda, Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun ek 2 nci
maddesinin uygulanmayacağının belirtilmesi eleştiri konusu olmuştur. Bilindiği
gibi, o maddede, iyi hal gösteren hükümlüler hakkında, ayda 6 günlük bir
indirim yapılması öngörülmektedir; ama, gerek 1991'de çıkarılan Terörle
Mücadele Kanununun geçici 1 inci ve 4 üncü maddesinde gerek bu kanunda, ek 2
nci maddenin uygulama alanı bulmayacağı belirtilmiştir. Bunun nedeni açıktır;
bir defa indirim yapılmaktadır, ikinci bir indirime gerek görülmemektedir. Bir arkadaşımız, bu tasarı yasalaştığında, Anayasa
Mahkemesinin iptal etme olasılığından söz etti. Hiç kimsenin, Anayasa
Mahkemesinin takdirine müdahalesi söz konusu olamaz. Şüphesiz, bu konuda iptal
davaları açıldığında, Anayasa Mahkemesi en isabetli kararını verecektir; ancak,
Anayasa Mahkemesinin geçmişteki kararlarına baktığımız zaman, aralarında Türk
Ceza Kanununun 125 inci maddesi de bulunan bazı suçlardan dolayı iptal
istemlerini reddettiğini görü-yoruz. Burada da, özellikle, bölücübaşı bakımından
iptal edilme olasılığı dile getirilen 125 inci madde de istisna edilen maddeler
arasındadır. Ayrıca, hukuk, sürekli bir evrim halindedir. Anayasa
Mahkemesi de, zaman içinde, çeşitli konularda farklı kararlar vermiştir. Bu
konu da, Anayasa Mahkemesinin önüne gittiği zaman, Anayasa Mahkemesi, şüphesiz,
kendi sorumluluğu içinde, Anayasa hükümleri çerçevesinde en uygun kararı
verecektir... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Bakan, süreniz tamamlandı efendim;
mikrofonunuzu açıyorum, lütfen tamamlayın. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Devamla) - Son olarak,
şahsı adına konuşan bir arkadaşımız, Türk Ceza Kanununun, 240 ıncı maddesinin,
şartla salıverilme ve erteleme kapsamı dışında bırakılırken, 450 nci maddesinin
üçüncü bendine göre, işkenceyle adam öldürmenin, bu kanundan
yararlandırıldığını söylemiştir. Şimdi, burada dikkatinizi çekmek isterim: Türk Ceza
Kanununun 450 nci maddesinde sıralanan, adam öldürme türlerinin hepsi, bunlar
arasında işkenceyle adam öldürme de sadece bir cezayla cezalandırılır; bu da,
idam cezasıdır. Şimdi, bu kanunla, idam cezaları hakkında getirilen
hüküm, sadece idam cezalarının uygulanmayacağıdır. 1991 yılında da böyle bir
hüküm getirilmişti; ama, o zaman, idam cezaları on yıllık ağır hapse
dönüştürülmüştü. Oysa, burada, bu durumda bulunanların; yani, idam cezası almış
olanların tabi oldukları kanun hükümlerinin uygulanacağı ifade edilmiştir. 243 üncü maddede yer alan ve günümüzde artık, insanlığa
karşı bir suç olarak nitelendirilen işkence, af kapsamı dışında bırakılmıştır.
Türk toplumu, münferit olaylar biçiminde de olsa, zaman zaman işkence
olaylarını yaşamıştır; ama, Türk toplumu, bu imajını silmek durumundadır;
çünkü, Türk toplumu, işkencenin bir yüzkarası olduğu inancındadır. Dolayısıyla,
bu hükmün, af kapsamı, şartla salıverilme kapsamı dışında bırakılması kadar
doğal ve milletimizin iradesine uygun bir şey olamaz. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DSP, MHP ve ANAP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan. Efendim, şahsı adına ikinci söz, Eskişehir
Milletvekili... AHMET İYİMAYA (Amasya) - Sayın Başkan, Sayın Bakanım,
bizzat ismimden bahsetmedi; ama, talimat verme yönünde bana bir isnatta
bulundu. Sataşma değil. O konuda, çok kısa, 2 dakika... BAŞKAN - Efendim, Sayın Bakan, sizin de ifade etmiş
olduğunuz gibi, isminizden bahsetmedi; çok genel manada, konuşan bütün
arkadaşlarımla ilgili bir... AHMET İYİMAYA (Amasya) - Ama, isnat var; çok açık. BAŞKAN - Müsaade buyurur musunuz efendim... AHMET İYİMAYA (Amasya) - Buradan bir cümle... HASAN EKİNCİ (Artvin) - Sayın İyimaya'nın olduğu belli
ama... İma etti. BAŞKAN - Sayın İyimaya, Sayın Bakanın ifadesinde geçen
talimatın, sizin konuşmanızın içinde yer almamış olduğunu zapta geçirirsem,
herhalde, mesele hallolmuş olacak. Çok teşekkür ediyorum. Evet, şahsı adına ikinci söz, Eskişehir Milletvekili
Sayın Mehmet Sadri Yıldırım'a aittir. Buyurun efendim. MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan, Sayın
Arınç'a devrediyorum. BAŞKAN - Peki efendim. Şahsı adına, Sayın Bülent Arınç konuşacaklar. Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlı-yorum, çalışmalarımızın hayırlı
olmasını diliyorum. Toplumun uzun süredir beklediği, üzerinde çok
tartışılan bir konu, bugün kanunlaşmak üzere. 564 sıra sayılı şartla
salıverilme ve cezaların ertelenmesiyle ilgili kanun tasarısının tümü üzerinde,
şahsım adına söz aldım. Değerli arkadaşlarım, bu konu, iki yıldan beri
Türkiye'nin gündemini işgal ediyor. Bugün de önümüze getirildi, üzerinde
tartışıyoruz, değerli arkadaşlarımız katkıda bulunuyorlar. Affın bir sosyal zaruret haline geldiğini kabul ettik;
konuşmalarımızda bunları ifade ettik, Fazilet Partili arkadaşlarımız da bu
konuya temas ettiler; çünkü, af, sosyal bir olaydır; çünkü, suçların ekonomik,
ahlakî ve sosyal sebepleri var. Bütün ülkelerde olduğu gibi, zaman zaman af
müessesesi çalışıyor. 1998'den bu yana, bu kanunun çıkması için, hem
milletvekili arkadaşlarımız hem sosyologlar hem hukukçular katkılarda
bulundular. Geçtiğimiz yıl, birbiri arkasına üç kanun çıktı: Bazı
suç ve cezaların affı, memurların disiplin cezaları, basın-yayın yoluyla
işlenen suçlara getirilen ceza ertelemesi. Bunlardan birisini Anayasa Mahkemesi
bu yıl iptal etti; birisi, geçen yıl Sayın Cumhurbaşkanınca veto edildi; tekrar
çıkması gündemde kaldı; çünkü, iktidar, bunu çıkarmaktan vazgeçmedi. O zaman
şartlarımızı ortaya koyduk: Eğer, bir af çıkacaksa, adil olmalıdır, eşit
olmalıdır, objektif olmalıdır. Af, toplumsal barışa katkı sağlamalıdır; halk
kesimlerini, kamu vicdanını tatmin etmelidir; mağdurları, haksızlığa ve zulme
uğrayanları, kişilik haklarına, mallarına, canlarına zarar verilenleri
üzmemelidir. Düşünce ve fikir suçluları mutlaka affedilmelidir. Demokrasinin
standardı yükseltilmelidir ve böylesine bir af, Parlamentoda bulunan bütün
siyasî partilerin uzlaşmasıyla çıkarılmalı, sorumluluk paylaşılmalıdır. Geçen yıldan bu yana, hükümet ortakları, zaman zaman
bunu unuttular, zaman zaman gündeme geldi; fakat, ne var ki, ne kendi
aralarında temel prensipler üzerinde konuşup anlaştılar ne muhalefetin
katkısını istediler ne de düne kadar, önümüze bir yazılı metin gelip, bunun
üzerinde bir tartışma açıldı. Maalesef, uzun süren tartışmalar, sadece, belli
isimlere odaklandı. Kırcı'dan bahsedildi, Abdullah Öcalan'dan bahsedildi, Sayın
Erbakan zaman zaman hatıra geldi. Birbirinden çok farklı konumlarda olmalarına
rağmen, belli isimler üzerinde münakaşaları odaklandırıp, dikkatleri başka taraflara çektiler. Bundan bir ay önce, bayramdan önce bu çıkacak diye söz
verdiler. Çok az bir zaman kaldı; iki güne sığdırıldı, jet hızıyla Anayasa ve
Adalet Komisyonlarından geçti, tehditler, baskılar, şantajlar... Affedersiniz,
maksadımı aşmış olabilirim; ama, buna yol açabilecek birkısım davranışlarla,
bugün yine önümüze geldi. Değerli milletvekilleri, üzülerek söylüyorum, üzerinde
tartışılmış ve uzlaşma sağlanmış bir tasarıyı görüşmüyoruz; âdeta, Anadolu
tabiriyle, defi bela kabilinden, çıksın da, bir an evvel kurtulalım, ne olursa
olsun, nasıl çıkarsa çıksın kabilinden bir tasarı karşımızda bulunuyor. Değerli arkadaşlarım, bu, üzüntü vericidir. Çünkü, bu,
kamu vicdanlarını tatmin etmeyecekse, sadece çıkmış olması için bu gayretler
gösteriliyorsa, bundan hiçbir fayda görmemiz mümkün değildir. Bakınız, muhalefetin uzlaşması veya bu konu üzerinde
fikir beyan etmesi ihmal edildi. Oysa, bu getirilen tasarının 2 nci maddesinde,
düşünce ve ifade özgürlüğünün önündeki engeller ceza ertelemesi içerisine
alınıyor. Geçtiğimiz yıl bu kanun çıkarken, değişik önergelerle, bugün yazılı
olan maddenin çıkarılması gerektiği üzerinde durmuştuk; ancak, ısrar ettikleri,
inat ettikleri için, çok haklı olan bu taleplerimiz dikkate alınmamıştı. Bugün,
2 nci maddede yazılı olan önergeyi, bakınız, geçtiğimiz yıl, sadece Bülent
Arınç, Mehmet Ali Şahin, Dengir Fırat, Yahya Akman ve arkadaşları vermemişler;
aynı zamanda, Anavatan Partisi Grubumuzdan Sayın Yalçın Bayır, Sayın Şamil
Ayrım, Sayın Pakdemirli, Sayın Sühan Özkan ve Sayın Miraç Akdoğan da vermişler.
Kelimesiyle, cümlesiyle aynı olan bu önerge, geçtiğimiz yıl, hükümet, sadece
belli bir sabit fikir etrafında durduğu için kabul görmemişti, bir yıl sonra
bugün önümüze getiriyorlar. Bundan Meclis kaybetmiştir, bundan hükümet
kaybetmiştir, bundan bir yıl içerisinde mağdur olan pek çok insan kaybetmiştir
ki, bugün telafi etmek durumundayız. Değerli arkadaşlarım, bu af tartışmalarının kimlerle
olduğunu ve hangi eksende olduğunu gazete haberlerinden öğrendik. Sağda solda
uçuşan laflar var; ama, ortada bir yazılı metin yok, sorumlu kişiler
bulunmuyorlar görüşmelerde; ama, yetkisi olmayan, çok fazla sorumluluğu olan
bazı isimler, belli kesimlerin direktifleriyle böyle bir tasarıyı
hazırlıyorlar. Biraz evvel, Demokratik Sol Parti temsilcisi çok önemli
bir gerçeği ifade etti -kendisinin ifade etmiş olması önemlidir- "bu af
bize aittir" dedi; kendilerine teşekkür ediyorum. Bütün bu partiler
masumdurlar. Milliyetçi Hareket Partisinden, ANAP'tan, Faziletten, DYP'ye
kadar, iki yıldan bu yana, affı, ne programlarına almışlardır ne konuşmuşlardır
ne de çıkması için vaatte bulunmuşlardır; ama, DSP, böyle bir affı -Sayın Genel
Başkan Yardımcılarının ifadesiyle- gündemine almış, hükümet ortaklarını kerhen
mecbur etmiş, bugün de yine bir dayatmayla önümüze getirmiştir. O yüzden, bütün bu işin sonucu -biraz evvel iktidar
grubu partilerin sözcülerinin ifade ettiği gibi- duygusal sözlerle affın
faziletlerinden dem vurmak değil, önümüzdeki tasarıyı tartışmaktır. Bunun
içinde ne var, dışında ne var, içinde ne olması gerekirdi, dışına hangisinin
çıkması gerekirdi?.. Bütün bunları gözardı ederek, kulakardı ederek, sadece
zaman doldurmak için affın faziletlerinden duygusal biçimde dem vurmanın,
önümüzde tartıştığımız tasarıyla hiçbir ilgisi yok. Bugün görüştüğümüz tasarının özeti şudur: İşte!..
Memnun edilen bunlardır!.. Sayın Başbakan Ecevit, Sayın Refikası Hanımefendiye:
"Müjde, istediğin oldu" diyor. Biz de bunu çıkarmak üzere
buradayız!.. (FP ve DYP sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlarım, ben bundan üzüntü duyuyorum,
böyle olmamalıydı. İktidar grubu parti-ler, temel prensipler üzerinde, kamu
vicdanını esas alarak çalışmalı, muhalefet partilerinin düşüncelerine ortak
olmalıydılar. Bunu yapmadılar, ne hükümet ortakları ne Sayın Adalet Bakanı,
işin hukukî veçhesi bir tarafa, birtakım sipariş edilen istekler üzerinde
çalışma yaptı ve önümüze bir ucube geldi. Bugün tartıştığımız bir hukuk
ucubesidir. Dolayısıyla, Sayın Diri'ye tekrar teşekkür ediyorum;
televizyonlarda milyonlarca insan bunu duymuştur; bu af, önümüze getirilen
şekliyle, DSP'ye aittir. Varsa şerefi onlarındır, varsa vebali de onlara ait
olacaktır; bunu kabul edenlerle birlikte. (FP sıralarından alkışlar) Bu yüzden, bütün kamuoyuna şunu söylüyorum: Bu aftan
dolayı, cezaevindeki indirimlerden istifade ederek, dışarıya çıkacak olan ne
kadar 450 mağduru varsa, mutlaka idam cezası almak gerekmez, müebbet ağır hapse
mahkum olmuşsa, indirimden istifade edecektir, 10 kişiyi kesip doğrayan,
derisini yüzen, vahşiyane, caniyane bir biçimde öldüren insanlar, kime teşekkür
edeceklerini iyi bilsinler, Sayın Diri'nin konuşmasından sonra. Kız kaçıranlar,
cebren ırza geçenler, 510'daki bankaları soymakla bugün gazetelerde sütun sütun
yazılanlar, 169, 435, 436, fuhşa tahrik edenler, kadın pazarlayanlar, bu
maddelerden kim istifade edecekse, kime teşekkür edeceğini çok iyi bilmeli! (FP
ve DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Değerli arkadaşlarım, bakınız, bugün yapılan şey,
hepimizi üzmektedir. Komisyondaki görüşmeleri izledim; siz de televizyonlardan
takip ettiniz. Sayın Bakan, Adalet Komisyonu Başkanıyla görüşüyor
-fısıltıyla değil, belki de duyulması istendiği için- "eğer, bunda ısrar
ederlerse, istifa edeceğim" diyor. Nedir Sayın Bakanı duygulandıran,
istifanın eşiğine getiren? Cezaevlerinde adamlar öldürülüyor; bağırsakları
dışarıda, 12 metre yukarıdan atılıyorlar; cezaevleri barut fıçısı gibi, Sayın
Bakanın aklına istifa gelmiyor! (FP ve DYP sıralarından alkışlar) Bir taraftan,
geçtiğimiz yıl çıkarılan af kanunlarının birisi veto edildi, birisi iptal
edildi, hiç umrunda değil, istifa aklına gelmiyor! 450 mağdurları, 10 adamı
kesenler, annesinin önünde çocuğunu, babasının önünde kızını kirletenler
istifade edecek, istifa aklına gelmiyor! (FP ve DYP sıralarından alkışlar) İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Yalan söylüyorsun! Sapıtma! BÜLENT ARINÇ (Devamla) - 243 üncü maddeden dolayı
"işkence, insanlık suçudur" deyip, duygusallık gösteriyor. İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Sen de mi işkencecilerden
yanasın! (FP sıralarından "otur yerine" sesleri) BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Otur yerine!.. Otur, dinle
beni! Sıkılmaz adam! BAŞKAN - Sayın Aydınlı!.. BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Yüreğin yetiyorsa burada konuş!.. İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Terbiyesizlik yapma, adam
gibi konuş!.. (FP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Buyurun Sayıp Hatip, siz Genel Kurula hitap
edin efendim. BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım... İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Doğru konuş!.. BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Sana vakit harcayacak değilim. İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Siz de mi işkencecilerden
yanasınız?!. MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Söyleyemezsin öyle bir şeyi!..
Otur da dinle! BAŞKAN- Lütfen karşılıklı konuşmayın. İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Siz de işkencecilerden
yanasınız!.. BAŞKAN - Sayın Aydınlı, Genel Kurulun nezahetini
bozmayın efendim. BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Sayın Başkanım, ben, Sayın
Aydınlı'ya cevap vermeyi çok iyi bilirim; ama, 10 dakikayla sınırlıyım burada. İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Ben daha iyi cevap veririm
sana!.. BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Otur oturduğun yerde, görevini
yap! BAŞKAN - Sayın Arınç, lütfen... İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - İşkence tezgâhçısı!.. BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Saygısız olma!.. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - İşkencecisiniz!.. BAŞKAN - Sayın Aydınlı!.. Sayın Arınç, mikrofonunuzu açıyorum; buyurun efendim. BÜLENT ARINÇ (Devamla) - İşkence, insanlık suçudur;
işkence, insanlık onuruna karşı işlenmiş bir suçtur; ben, onu müdafaa
etmiyorum, senin kısır aklın bunu anlamaz! (FP ve DYP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) Ben, 243 üncü maddeyi af kapsamı dışında bırakırken,
448'i, annesini öldüreni, çocuğunu öldüreni af kapsamı içerisine alan zihniyeti
ortaya koyuyorum! 448'e, 449'a, 450'ye tepki göstermeyip, 243 ile burada zaman
kaybettirenlere sesleniyorum! Burada, af kapsamı, indirim içerisine alınan öyle
suçlar vardır ki, hiçbir vicdan bunu kabul etmez, hiçbir akıl bunu kabul etmez,
hiçbir hukuk bunu kabul etmez! (FP ve DYP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar) Allah'tan korkun! Biraz da insanlardan utanın! Yapacağımız
şey, bunu değiştirmektir... BAŞKAN - Sayın Arınç, lütfen tamamlayın efendim. BÜLENT ARINÇ (Devamla) - ...önergelerle bunun üzerinde
tartışmaktır. Sayın Bakan, dayatmacı olmasın. Eğer önergelerle değişikliğe
gidilmezse ve bu, bu şekliyle çıkarsa, bu Meclisin bir ayıbı olur. Vicdanlar
tatmin olmaz. Hukukun dediğini yapalım; Kırcı'da da hukukun dediği olsun,
işkencede de hukukun dediği olsun; ama, hukukun dediği bir kenara, sadece belli
isimler üzerinde tepkiler göstermekle, vicdanları tatmin edecek bir af değil,
daha çok kanatacak bir yanlışlık yapmış oluruz. Değerli arkadaşlarım, vereceğimiz önergelerle, dikkatimizi
çekmek istediğim konular şunlar... Sayın Başkan sözümü kesecek tabiî olarak.
429, 431, 435, 436 ve emniyeti hizmet sebebiyle suiistimal suçları, mutlaka
kapsam dışına çıkarılmalıdır. Değerli arkadaşlarım, 240 ıncı madde; yani, memurların
görevi suiistimal maddesi, belediye başkanlarının, çalışan memurların
potansiyel suçudur. Bu Meclis, daha üç dört ay evvel 15 tane soruşturma
dosyasıyla önümüze gelen ve hepsinde Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesi
iddiasıyla gelen dosyaları aklamıştır. Belli partilerin doğrudan ve dolaylı
olarak... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Arınç, çok teşekkür ediyorum efendim...
2 dakika sürenizden fazla kullandırdım... BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Mikrofonu açarsanız... Son
cümle... BAŞKAN - Açayım efendim; ama, lütfen, Genel Kurula
teşekkür edin. Buyurun. BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Şimdi, bugün, 240 ıncı maddeyi
siyasetçiler hakkında uygun görüp, dışarıdaki mağdur ve mazlum memurlar için
bunu dışarıya atmak, vicdanen doğru değildir. 230'u kabul edip 240'ı dışarıda
tutmak eşitlik ilkesine de aykırıdır. BAŞKAN - Sayın Arınç... BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım,
diğerlerini belki önergeler üzerinde konuşacağız. İstirhamım şudur: Yıllarca beklendi, istendi; dağ fare
doğurmasın. Şu tasarıyı mükemmel hale getirelim. Baskılardan, dayatmalardan
uzak, grup başkanvekilleriyle bir saat bir araya gelsek, biz bu işi düzeltiriz.
Buna ihtimal tanıyınız. Zorlamayla bir yere varamayız. Millet bizden bunu
bekliyor. Vicdanlarınıza sesleniyorum; hepinize başarılar
diliyor, saygılar sunuyorum. (FP sıralarından "Bravo" sesleri
alkışlar, MHP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arınç. AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Buyurun Sayın Tümen. AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Başkan, Sayın Arınç
-konuşmasının büyük bir bölümünde- tamamen bir ajitasyon ve duygu sömürüsüne
yönelik bir girişten sonra, konuşmasının son bölümünde, gerçek niyetini ve
düşüncesini ortaya koymuştur. (FP
sıralarından gürültüler) BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Hayır, hayır... BAŞKAN - Bir dakika efendim.. Bir dakika... AYDIN TÜMEN (Ankara) - Affa karşı olduğunu söyleyerek
ve bu maddeyi, bu tasarıyı ka-ralayarak... Ama, en sonunda geldiği noktada,
birtakım çevrelere, af kapsamına alınabilmesı için nasıl çaba sarf ettiğini,
burada, açıkça ortaya koymuştur. (DSP sıralarından alkışlar, FP sıralarından
gürültüler) Önergelerde de bunu
göreceğiz ve gerçek yürek, gerçek niyet burada ortaya çıkacak. BAŞKAN -
Efendim, teşekkür ediyorum. BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, ben ajitasyon
yapmadım, görüşlerimi ifade ettim. HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Yaptın işte, fevkalade yaptın. BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Hazımsız olmayın!... Yüreğiniz
yetiyorsa oradan değil kürsüden konuşun; millet dinlesin. BAŞKAN - Sayın Arınç, bir grup başkanvekili bir
açıklama yaptı; lütfen, siz de biraz toleranslı olun. Çok teşekkür ederim. EROL AL (İstanbul) - Yürek sadece sizde mi var? (FP
sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen karşılıklı
konuşmayalım. Bakın, çok önemli bir kanun tasarısını görüşüyoruz. Çok rica
ediyorum... Sayın Ilıcak, sorunuzu Hükümete mi, yoksa Komisyona mı
soracaksınız; onu öğrenmek zorundayım. AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Hükümete soracağım Sayın
Başkan. BAŞKAN - O zaman sorabilirsiniz efendim. Buyurun. AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Sayın Başkan,
delaletinizle, Sayın Bakana aşağıdaki soruları sormak istiyorum: 4453 sayılı Af Kanunu
kapsamında yer alan bazı suçlar, bugün görüştüğümüz 564 sıra sayılı
tasarının kapsamı dışında bırakılmıştır. Sözgelimi, Türk Ceza Kanununun 240
ıncı maddesi "görevi suiistimal" acaba, o dönemde, Sayın Mesut Yılmaz
hakkındaki dosyalar 240 ıncı maddeyle ilgili olduğu için mi af kapsamına
alınmıştı? Şimdi, niçin af kapsamından çıkarıldı? AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Başkan, 240 ile ne
istiyorlar sorar mısınız! Kimler var 240'ta, söyleyin, açık konuşun!.. AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Sadece 240 ıncı madde
değil, 4453 sayılı Af Kanunu kapsamında yer almakla birlikte, bugün
görüştüğümüz tasarı kapsamında... BAŞKAN - Sayın Ilıcak, lütfen, kısa ve özlü olarak
sorularınızı yöneltin AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Efendim, kısa soruyorum,
müsaade ederseniz... BAŞKAN - Çünkü, soru sorma talebinde bulunan çok
arkadaşımız var. Buyurun. AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Tamam, kısa soruyorum. Sadece 240 ıncı madde değil; mesela, geçen af
kapsamında bulunan 191, 192 nci madde gibi, tehditle menfaat sağlama, bu defa
af kapsamı dışında. Buna mukabil, korkutarak faydalanma (498) veyahut fuhşa
teşvik veya anasını babasını öldüren, ceza indirimi içinde mütalaa
edilmektedir. Şimdi, ben şunu soruyorum; bu örnekleri vermeden, bu
soruyu soramam: Acaba, hangi objektif kıstaslar uygulanmıştır? Objektif kıstasa
dayanmadığına göre, Anayasa Mahkemesinin kapsamı genişleteceği endişesini
taşıyor musunuz? Eğer, Anayasa Mahkemesi bu kapsamı genişletir ve ırza
geçenlere, uyuşturuculara da teşmil ederse, bölücülere de teşmil ederse, bu
yaptığınız icraatın siyasî sorumluluğunu taşıyarak istifa edecek misiniz? Teşekkür ederim. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan, cevap verebilirsiniz
efendim. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 4453 sayılı Kanun, bildiğiniz gibi, Sayın
Cumhurbaşkanı tarafından, bir kez daha görüşülmek üzere Meclise geri
gönderilmişti. Şimdi görüşmekte olduğumuz tasarı, farklı bir modele dayalı,
yeni bir kanun tasarısıdır. O nedenle, burada, bazı noktalarda örtüşme, bazı
noktalarda farklı hükümler bulunması doğaldır. Türk Ceza Kanununun 240 ıncı
maddesi, bundan önceki kanunda af kapsamı içinde olduğu halde, yeni tasarıda af
kapsamı dışında bırakılmıştır. O zaman, Sayın Ilıcak'ın da hatırlayacakları
gibi, kendileri, bu maddenin af kapsamı içinde olmasını eleştirmişlerdi. Hatta,
burada bana yine yönelttikleri bir soruda, acaba, 240 ıncı maddenin af kapsamı
içinde olmasının eski Başbakan Sayın Yılmaz'ı kayırmak anlamına mı geldiğini
sormuşlardı. Ben, o zaman bunu cevaplandırmıştım; fakat, şimdi yapılan, Sayın
Ilıcak'ın o zamanki görüşleri doğrultusunda, o zamanki eleştirileri
doğrultusunda, o eleştiriler değerlendirilerek 240 ıncı maddenin af kapsamı
dışında bırakılmasıdır. AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - O zaman Sayın Yılmaz'ın
dosyaları vardı; onun için koymuştunuz. BAŞKAN - Sayın Ilıcak, lütfen... ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Bu kez,
Fazilet Partisi, 240 ıncı maddenin af kapsamı içine alınması konusunda özel bir
çaba içinde görülmektedir. (DSP sıralarından alkışlar) Gerek Komisyondaki
sözcüleri gerek bugün konuşanlar gerek soruyu soran, böyle bir çaba içinde
görülmektedir; bu da, Fazilet Partisinin zaman içindeki tutumunda ortaya çıkan
çelişkiyi ifade etmektedir. Anayasa Mahkemesinin bu konuda önüne gelecek davalarda
nasıl bir karar vereceğini kestirmek, o konuda herhangi bir şey söylemek bizim
görevimiz değildir, bizim yetkimiz de değildir. Biraz önce kürsüden de ifade
ettiğim gibi, hiç kimse, yargı yetkisinin görülmesinde mahkemelere talimat
veremez, genelge gönderemez, tavsiye ve telkinlerde bulunamaz. AHMET İYİMAYA (Amasya) - Görülen davalarda... TURHAN GÜVEN (İçel) - Ama, azledebilir. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Yargı
yetkisinin kullanılması bakımından... AHMET İYİMAYA (Amasya) - Anayasa Mahkemesinin kararı
var o konuda; görülen davalarda... TURHAN GÜVEN (İçel) - Ama, hâkimi işten atmak kolay. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Evet, o
zaman, Sayın İyimaya da müdahale ettiğine göre, demin, benim, sizin sözünüzü... BAŞKAN - Efendim, siz, Sayın Ilıcak'ın sorusunu
cevaplayın; buyurun. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - ...yanlış
yorumladığım iddianız karşısında, tutanaklardaki sözlerinizin tamamen beni
haklı kıldığını söylemek isterim. Şimdi, konu, Anayasa Mahkemesinın önüne geldiği zaman,
onu Anayasa hükümlerine uygun olarak karar bağlamak, yüce mahkemenin
yetkisindedir. Biz, ancak, geçmişteki içtihatlarına bakarak, Anayasa
Mahkemesinin şimdiye kadarki tutumunu söyleyebiliriz. Biraz önce ifade ettiğim
gibi, Anayasa Mahkemesi, bazı suçlar bakımından -bunlar arasında özellikle Türk
Ceza Kanununun 125 inci maddesi, 202 nci maddesi ve Kaçakçılığın Men ve
Takibine Dair Kanun bakımından- bu kanunların veya hükümlerin, şartlı salıverme
kapsamında farklı bir işleme tabi tutulmasının eşitlik ilkesine aykırı
olmayacağını; çünkü, bunlarda durumun farklı olduğunu belirtmiştir. Öyle
olunca, Anayasa Mahkemesinin, geçmişteki içtihadını, bugün de yine
değerlendireceği düşüncesindeyim. Diğer konularda, Anayasa Mahkemesi,
sanıyorum, infaz rejiminin bütün özelliklerini dikkate alarak -eğer konu önüne
gelirse- Anayasaya uygun kararı verecektir; bundan hiç kimsenin şüphesi
olmasın. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. İkinci soru, Sayın Erbaş'ın. Efendim, size de sormak zorundayım; çünkü, bir İçtüzük
hükmünü uygulamak zorundayım; sorunuzu Hükümete mi Komisyona mı
yönelteceksiniz? FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Hükümete soracağım. BAŞKAN - Mikrofonunuzu açıyorum; buyurun efendim. FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkanım, aracılığınızla,
Sayın Bakanımdan... BAŞKAN - Lütfen, çok kısa... Eğer sorunuz uzun olursa,
Sayın Bakanın cevabı da, biraz önce görüldüğü gibi uzun oluyor. Süremiz de,
yine sizlerin almış olduğu kararla 10 dakikayla sınırlı efendim. Buyurun. FETHULLAH ERBAŞ (Van) - İçtüzük kurallarına uyacağım
efendim. Sayın Bakanım, bu kanun, 23 Nisan 1999 tarihine kadar
geçerli olduğuna göre, aradan yirmi ay geçmiş, bu arada birçoğu tahliye
edilmiştir. Bu süreyi, öne çekmeyi düşünür müsünüz? Soru bir. İkincisi, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki cezaevlerinin
tamamında, şu anda, teşekkül halindeki suçlar, 1918 Sayılı Kaçakçılığın Men ve
Takibine Dair Kanundaki suçlar ve 6136 sayılı Kanunla ilgili suçlardır ve şu
anda, Van Cezaevinde 850 kişi yatmaktadır; bunlardan ,ancak 50 kişi bu kanun
kapsamına girmektedir. Bu saydığım kanunları da kapsam dahiline almayı düşünür
müsünüz? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erbaş. Buyurun Sayın Bakan; Sayın Erbaş'ın sorularını
cevaplayabilirsiniz efendim. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; kanunu kabul etmek, Yüce Meclisin yetkisindedir.
Biz, sadece, Yüce Meclise bir tasarı sunmuş bulunuyoruz. 23 Nisan 1999 tarihi,
bundan önce çıkmış olan 4453 sayılı Kanunda da benimsenen tarihti. Ayrıca,
yine, bundan önce çıkarılan, Memurlar ile Diğer Kamu Görevlilerinin Disiplin
Cezalarının Affı Hakkında Kanun ve 4454 sayılı Basın ve Yayın Yoluyla İşlenen
Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanunda da benimsenen
tarih, bu tarihti; yani, 23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenmiş olan suçlar, af
veya şartla salıverilme kapsamına alınmaktadır. Bu tarih, daha önce belirtilmiştir. Bunda değişiklik
yapılması, daha yakın bir tarihe çekilmesi, bu çeşit uygulamaların, af veya
şartla salıverilme uygulamalarının, toplumda suça teşvik edici bir faktör
olarak ortaya çıkmasına neden olabilir. O bakımdan, konulan tarihin -daha önce
geri çevrilen, Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderilen bir kanun da
olduğu dikkate alınırsa- korunmasında, aynı tarihin bu kanunda da
sürdürülmesinde yarar gördüğümü ifade etmek isterim. Kaçakçılığın Men ve Takibi Hakkında Kanun, biraz önce
de ifade ettiğim gibi, bu tasarıda da, af kapsamı dışında bırakılmıştır. Bunda
değişiklik yapılmasını gerektirecek bir durum görmüyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Sayın Yıldırım, Sayın Arınç, Sayın Çiçek, Sayın Seven,
Sayın Ünal, Sayın Aydınlı ve Sayın Aslan da, Sayın Bakandan soru sormak için
talepte bulundular; fakat, Genel Kurulumuzun almış olduğu karar gereğince bu
soruları sordurma imkânım yok. Değerli milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım; ancak,
oylamaya geçmeden önce bir açık oylama talebi var; şimdi, bu talebi okutacağım
ve önergede imzası bulunan arkadaşlarımın Genel Kurul salonunda bulunup
bulunmadıklarını arayacağım ve daha sonra da gereğini yapacağım efendim: Sayın Başkanlığa Kanun tasarısının maddelerine geçilmesi oylamasının
açık oylama şeklinde yapılmasını arz ederiz. BAŞKAN - Turhan Güven?.. Burada. Nevzat Ercan?.. Burada. Ali Rıza Gönül?.. Burada. Ahmet İyimaya?.. Burada. Mehmet Sadri Yıldırım?.. Burada. Sebahattin Karakelle?.. Burada. Hacı Filiz?...Yok. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Tekabbül ediyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Tekabbül ediyorsunuz. Erdoğan Sezgin?.. Burada. Ayfer Yılmaz?.. Burada. Salih Çelen?.. Burada. İsmet Attila?.. Burada. İlyas Yılmazyıldız?.. Burada. Necati Yöndar?.. Burada. Oğuz Tezmen?.. Burada. Hakkı Töre?.. Burada. M. Sait Değer?.. Burada. İlhan Aytekin?.. Burada. İbrahim Konukoğlu?.. Burada. Nurettin Atik?.. Burada. Yahya Çevik?.. Burada. Fetullah Gültepe?.. Burada. Değerli milletvekilleri, açık oylamanın şekli hakkında
Genel Kurulun kararını alacağım. Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılması
hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için 2 dakika süre veriyorum ve oylama işlemini
başlatıyorum. BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, 23 Nisan 1999
Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların
Ertelenmesine Dair Kanun Tasarısının maddelerine geçilmesinin yapılan
açıkoylaması sonucunda, oylamaya 304 sayın milletvekili katılmış, 246 kabul, 53
ret, 5 çekimser oy kullanılmıştır. Bu sonuçla, maddelerine geçilmesi kabul
edilmiştir. Saat 18.00’de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum
efendim. Kapanma Saati : 16.04 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati
: 18.00 BAŞKAN :
Başkanvekili Nejat ARSEVEN KÂTİP ÜYELER
: Yahya AKMAN (Şanlıurfa), Hüseyin ÇELİK (Van) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 27 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. Görüşmekte olduğumuz 564 sıra sayılı kanun tasarısının
maddelerine geçilmesi Yüce Heyetinizce kabul edilmişti. Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz. V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 4. - 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen
Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair
Kanun Tasarısı ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Raporları (1/780) (S. Sayısı :
564) (Devam) BAŞKAN - Komisyon ve hükümet yerinde. Şimdi, tasarının 1 inci maddesini okutuyorum: 23 NİSAN 1999 TARİHİNE KADAR İŞLENEN SUÇLARDAN DOLAYI
ŞARTLA SALIVERİLMEYE, DAVA VE CEZALARIN ERTELENMESİNE DAİR KANUN TASARISI MADDE 1. - 23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenen suçlar
nedeniyle; 1. Verilen ölüm cezaları yerine getirilmez. Bu durumda
olanlar hakkında tâbi oldukları kanunlardaki infaz hükümleri aynen uygulanır. 2. Müebbet ağır hapis cezasına hükümlü olanların
çekmeleri gereken toplam cezalarından; şahsî hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkûm
edilenler ile aldıkları ceza herhangi bir nedenle şahsî hürriyeti bağlayıcı
cezaya dönüştürülenlerin toplam hükümlülük süresinden on yıl indirilir.
İndirim, verilen her bir ceza için ayrı ayrı değil, toplam ceza üzerinden bir
defaya mahsus yapılır. Ancak bir kişinin muhtelif suçlarından dolayı cezaları
ayrı ayrı tarihlerde verilmiş olsa bile, bu cezalarının toplamı üzerinden yapılacak
indirim on yılı geçemez. Tâbi oldukları infaz hükümlerine göre çekmeleri gereken
toplam cezalarından veya toplam hükümlülük sürelerinden on yıllık indirim
yapıldıktan sonra ceza süresi veya hükümlülük süresi dolmuş olanlar, iyi hâlli
olup olmadıklarına bakılmaksızın ve istemleri olmaksızın derhal; toplam
cezaları on yıldan fazla olanlar ise
tâbi oldukları infaz hükümlerine göre fazla olan cezalarını çektikten sonra
şartla salıverilirler. 3. 23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenen suçlar
nedeniyle tutuklu olan sanıklardan; a) Hazırlık soruşturmasında, iddianameye esas olan
suçun niteliğine, b) Son soruşturmada, iddianamede yazılı suça veya
değişen suç niteliğine göre kanunda belirtilen cezanın asgâri haddi esas
alınmak suretiyle, tâbi oldukları infaz hükümlerine göre on yıllık indirim göz
önüne alınarak, bu Kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren otuz gün içinde, kamu
davası açılmamışlar için savcılıklarca, kamu davası açılan tutuklu sanıklar
için mahkemelerce, dosyaları Yargıtayda veya Askerî Yargıtayda bulunanlar
ilgili dairesince veya başsavcılıklarınca bu Kanuna göre hesaplamalar
yapılarak; tutukluluk halinin devamı veya kaldırılması hakkında karar verilir. 23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenmiş ve ilgili kanun
maddesinde ölüm, müebbet ağır hapis ve üst sınırı on yılı aşan şahsî hürriyeti
bağlayıcı ceza öngörülen suçlardan dolayı haklarında henüz takibata geçilmemiş
veya hazırlık soruşturmasına girişilmiş olmakla beraber dava açılmamış olan
sanıkların yargılamaları yapılır. Yapılan yargılama sonunda mahkûmiyetine karar
verilenlere de hükmün kesinleşmesinden sonra bu maddedeki şartla salıverilme
hükümleri uygulanır. 4. 23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenmiş ve ilgili
kanun maddesinde öngörülen şahsî hürriyeti bağlayıcı cezanın üst sınırı on yılı
geçmeyen suçlardan dolayı haklarında henüz takibata geçilmemiş veya hazırlık
soruşturmasına girişilmiş olmakla beraber dava açılmamış veya son soruşturma
aşamasına geçilmiş olmakla beraber henüz hüküm verilmemiş veya verilen hüküm
kesinleşmemiş ise, davanın açılması veya kesin hükme bağlanması ertelenir;
varsa tutukluluk halinin kaldırılmasına karar verilir. Bu suçlarla ilgili dosya
ve deliller, bu bentte öngörülen sürelerin sonuna kadar muhafaza edilir. Erteleme konusu suç kabahat ise bir yıl, cürüm ise beş
yıl içinde bu kabahat veya cürüm ile aynı cins veya daha ağır şahsî hürriyeti
bağlayıcı cezayı gerektiren bir suç işlendiğinde, erteleme konusu suçtan dolayı
da dava açılır veya daha önce açılmış bulunan davaya devam edilerek hüküm
verilir. Öngörülen süreler, erteleme konusu kabahat veya cürüm ile aynı cins
veya daha ağır şahsî hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektiren bir suç
işlenmeksizin geçirildiğinde, ertelemeden yararlanan hakkında kamu davası açılmaz,
açılmış olan davanın ortadan kaldırılmasına karar verilir. 5. Ancak; a) Türk Ceza Kanununun 125 ilâ 157, 161, 162, 168, 171,
172, 188, 191, 192, 202, 205, 208, 209, 211 ilâ 214, 216 ilâ 219, 240, 243,264,
298, 301 ilâ 303, 305 inci maddelerinde, 312 nci maddenin ikinci fıkrasında,
313 üncü maddesinde, 314 üncü maddesinin birinci fıkrasında, 339 ilâ 349, 366,
367, 383, 394, 403 ilâ 408, 414 ilâ 418 ve 503 ilâ 506 ncı maddelerinde, b) Askerî Ceza Kanununun 54 ilâ 62, 69, 76, 78, 79 ilâ
82, 85, 87 ilâ 102, 118, 121 ilâ 129, 131, 134, 135, 140, 148, 153, 159 ve 160
ıncı maddelerinde, c) Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanunun 26 ila 30,
33 ve 36 ncı maddelerinde, d) Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanunda, e) Ateşli Silâhlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler
Hakkında Kanunun 12 nci maddesinde, f) Orman Kanununun 91 ila 94, 104 ila 114 üncü
maddelerinde, g) Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68
inci maddesinde, h) Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve
Yolsuzluklarla Mücadele Kanununda, ı) Karaparanın Aklanmasının Önlenmesine, 2313 Sayılı
Uyuşturucu Maddelerin Murakabesi Hakkında Kanunda, 657 Sayılı Devlet Memurları
Kanununda ve 178 Sayılı Maliye Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 7 nci
maddesinde, i) Bankalar Kanununda, j) Vergi, resim ve harçlara ilişkin kanunlarda yer alan suçları işleyenler hakkında bu madde hükümleri
uygulanmaz. 6. Daha önce şartla salıverilme hükümlerinden
yararlandığı halde yeniden suç işleyerek hüküm giyenler ile daha önce
çıkarılmış bir aftan yararlananlar, bu madde hükümlerinden yararlanamazlar. 7. Bu maddeden yararlanacaklar hakkında 647 sayılı
Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun Ek 2 nci maddesindeki indirim hükümleri
uygulanmaz. 8. Bu Kanunun yayımı tarihinden sonra, cezaevinin
disiplinini bozucu hareketlerinden dolayı disiplin cezası alanlar, Ceza İnfaz
Kurumları ile Tevkifevlerinin Yönetimine Dair Tüzük hükümle-rine göre disiplin
cezaları kaldırılmadığı sürece, bu madde hükümlerinden yararlanamazlar. 9. Haklarında yakalama, tutuklama veya mahkûmiyet
kararı bulunup da firar halinde olanlar bu Kanunun yürürlüğe girmesinden
itibaren bir ay içinde resmî mercilere başvurup teslim olmadıkları takdirde bu
madde hükümlerinden yararlanamazlar. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın
Başkan... BAŞKAN - Buyurun efendim. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sekizinci
bentte sözü edilen tüzüğün adı eksik yazılmıştır. Acaba, onu düzeltebilir
miyiz? BAŞKAN - Redaksiyon yapalım diyorsunuz. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Evet. BAŞKAN - Efendim, lütfen ifade eder misiniz. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sekizinci
bentte sözü edilen tüzüğün adı "Ceza İnfaz Kurumları ile Tevkifevlerinin
Yönetimine ve Cezaların İnfazına Dair Tüzük" olacaktır. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Oylamaya geçmeden önce
tekrar ifade ederim efendim. Madde üzerinde Fazilet Partisinin görüşlerini İstanbul
Milletvekili Sayın Mehmet Ali Şahin ifade edecekler. (FP sıralarından alkışlar) Buyurun Sayın Şahin. FP GRUBU ADINA MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz 564 sıra sayılı
kanun tasarısının 1 inci maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini
arz etmek için huzurunuzdayım. Şahsım ve Partim adına he-pinizi en derin
saygılarımla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, bir halk deyişi vardır
"gelen gideni aratır" derler. Aslında, gelenin gideni aratmaması
lazım. Ortaya koyduğumuz ve koyacağımız her yeni ürün, bir öncekinden daha iyi
olmalıdır, daha üstün olmalıdır ve daha kabul edilebilir olmalıdır. Benden önce
konuşan arkadaşlarım kısmen değindiler; ben de, değinerek mevzua girmek
istiyorum. Hatırlayacaksınız, bu hükümetin af tasarısı, bundan tam
16 ay önce, 20 Ağustos 1999 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmişti.
Marmara depremi üç gün önce cereyan etmiş, insanlarımız enkazların altından
çıkarılmayı beklerken, biz, burada, bir af kanun tasarısını görüşüyorduk.
Hükümet için çok acil ve çok ivedi olmuş olacak ki, bir tarafta deprem
sıkıntısı, biz burada af çalışmaları yapmıştık ve 28 Ağustosta da Türkiye Büyük
Millet Meclisi bazı suç ve cezaların affıyla ilgili 4453 sayılı Kanunu hemen
arkasından 4454 sayılı "basın affı" dediğimiz af tasarısını
kanunlaştırmıştı. Hatırlayacaksınız, muhalefet olarak hiçbir uyarımız
dikkate alınmamıştı. Sonra ne oldu; Bazı Suç ve Cezaların Affına Dair 4453
sayılı Kanun, Anayasaya aykırı bulunarak Çankaya'dan geri döndü. Dönemin Cumhurbaşkanı,
mevcut kanunu hukuka, hukuk devleti ilkesine aykırı buldu, eşitlik ilkesine
aykırı buldu ve belki de en önemlisi, kamu vicdanını zedeler buldu, hatta,
yerindelik açısından da, kanun yapma tekniği açısından da hatalı buldu ve veto
etti. Arkadaşlar, bu kanun veto edileli aşağı yukarı
onbeşbuçuk ay oldu. Depremin o şaşaalı döneminde dahi çıkarmayı düşündükleri
bir düzenleme için, neden hükümet onaltı ay beklemiş, şimdi bunu önümüze
getirmiştir? Ne görüyoruz şu anda görüşmekte olduğumuz bu kanun
tasarısında? Nasrettin Hocanın hikâyesinde bahsettiği bir yemek vardır. Demiş
ki Hoca: Bir yemek keşfettim; ama, tadını ben de beğenmedim. Keşfettiği de,
karla ekmek yemekmiş. Şimdi, öylesine bir hilkat garibesiyle karşı karşıyayız
ki, 4453 sayılı Kanun, yürürlük maddesiyle birlikte 15 maddeden oluşuyordu. Bu
15 maddede ifade edilen tüm düzenlemeleri şimdi bir tek maddeye sığdırmışsınız.
Acaba, bunu bu şekilde yapan hükümet, toplumun ihtiyacı olan bir yasal
düzenlemeyi mi amaçlamıştır, yoksa, yasak savma kabilinden bir düzenlemeyi mi
Meclise sevk etmiştir; Yüce Heyetinizin takdirlerine bırakıyorum. Acaba, yahu,
nereden çıktı bu iş, şu işten bir an önce kurtulalım mantığıyla gönderilmiş
olan bir tasarı mıdır? Değerli arkadaşlarım, şunu, altını çizerek belirtmek
zorundayım ki, Anayasaya aykırı bulunarak, bundan onbeşbuçuk ay önce veto
edilmiş olan o düzenlemeden, o kanundan çok daha kötü bir düzenlemeyle karşı
karşıyayız. Biraz önce, değerli dostum -şu anda yok- Sayın Şandır,
dediler ki “biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bu gecikmeden, işte, bu
afla ilgili şikâyetlerden sorumlu değiliz” ama, onaltı ay kadar önce, bu kanun
tasarısını Parlamentoya sevk eden hükümette siz de vardınız. Dolayısıyla, bu
düzenlemenin, hem geçmişi hem bugünü, diğer ortaklarınızı ilgilendirdiği kadar
sizi de ilgilendirir. Değerli arkadaşlarım, bu tasarı nedir -affedersiniz-
deve midir, kuş mudur; bir genel af mıdır, bir genel af metni olabilir mi?..
Bize göre, bu, bir genel af metni olamaz; çünkü, genel af, kamu davasını ve
verilen cezayı bütün sonuçlarıyla ortadan kaldıran bir düzenlemedir. Bir özel
af olabilir mi; pek özel affa da benzemiyor, Sayın Bakan da buradaki
konuşmasında ona da benzemediğini ifade ettiler; çünkü, bir özel afta, ceza,
ortadan kalkar ya da azalır veya değişir; ama, bir sonucu daha vardır; memnu haklar
iade edilir, Türk Ceza Kanununun ilgili maddesi. Bazı suçlar nedeniyle ceza
azalmasına rağmen memnu hakların iade edilmemiş olması, bu düzenlemeyi özel af
statüsüne de sokmuyor. O halde nedir? Şu cümleyi kullanabiliriz: Bu düzenleme,
adına şartla salıverme denilen, hükümetin, daha doğrusu, hükümeti oluşturan
siyasî partilerin üç sayın liderinin resen tayin ve tespit ettiği bazı suçlar
için, hükümlünün, tutuklunun veya sanığın hapishanede yatacağı sürenin
azaltılması işlemidir. Değerli arkadaşlarım, niçin, bazı ceza maddeleri için
şartla salıverme hükümleri uygulanmakta, diğerleri için uygulanmamaktadır?
Bunun ölçüsü nedir; hangi kritere göre bu tercihi, bu ayırımı yapıyorsunuz? Şu
iddia edilirse, asla, kabul etmemiz mümkün değildir: "Efendim, ne yapalım,
Anayasanın 87 nci maddesi, Türkiye Büyük Millet Meclisine af konusunda bir
sınır getirmiş, 14 üncü maddeye atıfta bulunmuştur. Ama, bu, afla ilgilidir;
bunu bir af sayamazsınız, bu şartla salıvermedir. Dolayısıyla, Anayasaya
sığınmak da mümkün değildir bu konuda. Hükümet -tabirimi hoş görünüz- millete dönmüş, halka
dönmüş diyor ki: Senin bir yakının öldürülmüş olabilir, bir suçtan zarar görmüş
olabilirsin; ey halkım, bunları unut, affet; çünkü, ben, senin adına bunları
affediyorum; ey halkım, lütfen, fedakârlık göster. Değerli arkadaşlarım, başkalarından fedakârlık
bekleyenlerin, fedakârlığı önce kendilerinin göstermesi gerekmez mi?
Vatandaşından kendisine veya yakınlarına karşı işlenen suçları affetmesini
isteyenlerin, hükümetin ve devlet erkinin, önce, kendisine karşı işlenen suçlar
için bu fedakârlığı göstermesi lazım. Şimdi, burada da, hemen demin söylediğim
Anayasa maddesine sığınabilirsiniz. Devlet ve hükümet, daha doğrusu, devlet,
kendisine karşı işlenen suçlara affı asla düşünmezken, halkına karşı işlenen
suçlarla ilgili af yetkisini kullanınca, bir affın, bir şartla salıvermenin
amacına ulaşması, toplumda huzuru ve barışı sağlaması mümkün değildir değerli
arkadaşlar. Bu konuda yapılması gereken nedir? Aslında
yapabilirdik, bu konuda anayasa değişikliği yapabilirdik. Türkiye Büyük Millet
Meclisinin, af konusunda önüne getirilen bu sınırları kaldırabilir... Sayın
Beyhan Aslan konuşmasında ifade ettiler "bu af konusunu Türkiye'nin
gündeminden ebediyen çıkaralım" dediler; kendisine katılıyorum. Gerçekten,
çok sık şekilde af Türkiye'nin günde-mine gelmemelidir, hep bunlarla meşgul
olmamalıyız. Şimdi, cumhuriyetin 100 üncü yılı dolayısıyla bir af beklentisi
içerisine giren insanlar olacaktır. Bunu, ne yapıp yapıp, mutlaka, Türkiye'nin
gündeminden çıkarmak mecburiyetindeyiz. Değerli arkadaşlarım, bu tasarı bu şekilde yasalaşırsa,
yani, üzerinde konuştuğum 1 inci madde bu şekilde geçerse, korkarım ki, yeni
kargaşalar ve yeni huzursuzluklar olacaktır. Bu tasarı -benden önce konuşan arkadaşlarım değişik
misaller verdiler- hangi çarpıklıkları içerisinde topluyor? Bir orman köylüsü
bir ağaç kesse... Sayın Başkan, sürem doluyor, biraz daha müsaade
ederseniz, konuşmamı tamamlayacağım. BAŞKAN - Efendim, bitince mikrofonunuzu tekrar
açacağım. MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Peki efendim, teşekkür
ederim. Bir orman köylüsü... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun Sayın Şahin; mikrofonunuzu açıyorum,
lütfen tamamlayın efendim. MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Teşekkür ederim. ...bir ağaç kesse, bu şartla salıverme imkânından
yararlanamıyor; ama, dağ gibi bir adam, biri tarafından devrilse, öldürülse, o
dağ gibi adamı deviren, bu şartla salıvermeden yararlanabiliyor. Bunu içimize
sindirebiliyor muyuz?! Bu istisnalar maddeye konulurken, ölçünün ne kadar
mantıksız olduğu gerçeğini, herhalde, görüyoruz, biliyoruz ve o nedenle, bu
tasarının, toplum vicdanında yeni yaralar açacağı gerçeğini de görmek
mecburiyetindeyiz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Şahin, mikrofonunuzu açıyorum; lütfen,
tamamlayın efendim. MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Düşüncesini açıklamış,
fikrini söylemiş, bu nedenle suçlu bulunarak ceza almış kimseler bu
düzenlemeden yararlanamıyor; ama, yalancı şahitler, nüfus cüzdanı gibi,
pasaport gibi, diploma gibi resmî evrakta sahtekârlık yapanlar yararlanıyor;
uçak kaçıranlar, otobüs kaçıranlar -arkadaşlarım söylediler- fuhşa teşvik
edenler yararlanabiliyor -bunları uzatabiliriz- hırsızlar yararlanabiliyor,
yağmacılar, yol kesenler, adam kaldıranlar yararlanabiliyor... Gönlümüz arzu ederdi ki, toplumda, toplum vicdanının
kabul edebileceği bir yasal düzenlemeyle hükümet buraya gelsin, iktidar
muhalefet, üzerinde gerçekten uzlaşılabilecek bir metin burada görüşülebilsin
ve burada, iktidar muhalefet işbirliğiyle, bir yasal düzenleme yapalım ve bir
de şunu ilan edelim kamuoyuna: Bu son aftır, bundan sonra asla af
çıkmayacaktır. Bu gerçeği Türkiye'ye haykırabilelim; ama, bunu yapamadık. Asıl,
hükümetin, bu Meclisten af dilemeye ihti-yacı var, bu milletten af dilemeye
ihtiyacı var böyle bir tasarı sebebiyle. Sürem doldu; hepinize saygılar sunuyorum. (FP, ANAP ve
DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Şahin. Efendim, madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına,
İçel Milletvekili Sayın Turhan Güven... (DYP sıralarından alkışlar) Efendim, Sayın Güven'in mikrofonunu açmadan önce, bu
madde üzerinde şahsı adına söz almak için aynı anda müracaat etmiş olan değerli
milletvekili arkadaşlarımın isimlerini ifade edeceğim ve biraz önce, tümü
üzerindeki görüşmeler sırasında yapmış olduğum uygulamada olduğu gibi, bu
arkadaşlarım arasından, Divan Kâtipleriyle beraber kura çekmek suretiyle, iki
arkadaşıma söz vereceğim. Sayın Arınç, Sayın Hatiboğlu, Sayın Güven, Sayın Gönül,
Sayın Ercan, Sayın Ertugay, Sayın Sağlam, Sayın Yıldırım ve Sayın Örs aynı anda
müracaat eden arkadaşlarımdır. Bunların dışında, Sayın Çelen, Sayın Candan, Sayın
Kukaracı ve Sayın Al da bu madde üzerinde şahısları adına söz talep
etmişlerdir; ancak, bu son isimlerini okuduğum arkadaşlarıma söz vermem mümkün
değil. Buyurun Sayın Güven. DYP GRUBU ADINA TURHAN GÜVEN (İçel) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğru Yol
Partisi Grubu adına hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Türkiye, onbeş aydan daha fazla bir süredir, bu
"af" lafı üzerinde epeyce durdu. En nihayet, bugün görüşmelere
başladık; fakat, bir ekspres sürati içinde görüşmelere başlıyoruz. Geçen defa
huzurlarınızdan gelip geçen 4453 sayılı Kanunda, bayağı uzun görüşmeler,
tartışmalar yaşama imkânı hâsıl olmuştu; çünkü, oldukça çok maddeyi kapsıyordu.
Oysa, bu defa, işi biraz da hafife alma babında diyelim, iki maddeyle hükümet
huzurunuza gelmiştir. Bu iki maddenin içinde şartlı tahliye de vardır, erteleme
de vardır, af da vardır. Hepsini bir paket halinde önünüze getiriyorlar ki, bir
çırpıda iş bitsin. Bu yanlış... Bu yanlış... Bu yanlışın uygulamada sıkıntısını
çekecek olanlar, hükümet değil, uygulamayı yapacak olanlardır; mahkemelerdir,
savcılardır. Siz, alelacele bir şey hazırlayıp yüksek huzurunuza
getireceksiniz; ama, bunun arkasından ne geleceğini bilmeyeceksiniz. Değerli arkadaşlarım, bakın, her zaman söylemeye çalışıyorum. Bir şey
getiriyorsanız, bunun evvela uygulayıcısı olan kimlerdir, lütfedip de bunlardan
bir görüş alın, bir istişarede bulunun. Kanun çıkarmak önemli değil; kanunu
uygulayabilmek önemlidir. Siz, bu kanunun hangi maddesini, nerede
uygulayacaksınız? Ben hükümete soruyorum, biliyor mu acaba? Birden ziyade idam
cezası verildiği ahvalde, ortaya çıkan yıl sorununun nasıl çözüleceğini acaba
biliyorlar mı? Kimse bilmiyor. Neden; çünkü, bu memlekette uygulayıcıya itibar
etmezseniz, sonuçta, öyle acayip bir tavır ve durum içerisinde kalırsınız ki,
yargı, bunun hesabını sizden sorar. Değerli arkadaşlarım, bir yanlış var. Geçen defa af
kapsamı içerisinde olan bazı maddeler, bu defa çıkarılmıştır. Sayın Bakanı,
ben, burada dikkatle dinledim ve aklıma başka bir fikir geldi. Örnek veriyorum;
Türk Ceza Kanununun 240 ncı maddesi, geçen defa vardı, bu defa yok. Geçen defa
var da doğruysa, bu defa niye yok, niye yanlış? Geçen defa yanlışsa, niye bu
yanlışı yaptınız? Eğer, bu kanun, Cumhurbaşkanından geri dönmeseydi, uygulamaya
girmeyecek miydi? Yanlışı uygulamaya sokmayacak mıydınız? Eğer, o doğruysa,
niye çıkardınız; o yanlışsa niye bu defa tersini yapıyorsunuz? Bu kadar
tutarsızlık içerisinde, böyle acelecilikle bir şeylere varmanız mümkün olmaz. Bakınız, kanun yapma tekniği vardır. Bu Meclis binlerce
kanun yapmış Yüce Meclistir. Bir kanun nasıl yapılır; aceleye gelmeden,
itinayla, özenle, titizlikle kelimeler, cümleler seçilir. Şimdi, geçen defaki
kanuna bakıyorsunuz; en azından lütfetmişlerdi, bir kanunda bulunması lazım
gelen kanun numaralarını sayma gereğini hissetmişlerdi; 5816, 6136, 6831, 2863
gibi numara sayıyorlardı. Bir de lütfedip, bugünkü metne bir bakar mısınız;
sadece kanunun adı var. O da doğru mu, eğri mi, nereden bulacaksınız, nereden
arayacaksınız? Değerli arkadaşlarım, bu, aceleciliğin en güzel örneği değil mi?
Yani, şimdi bakacaksınız, kanunun adı var, numarası yok. Kaçakçılığın Men ve
Takibine Dair Kanunun 26 ila 30, 33 ve 36 ncı maddeleri... Niye 1918 sayılı
Kanun deme gereğini hissetmiyorsunuz? Bu tembelliktense, felaket; bilmemekten
kaynaklanıyorsa, o zaman siz burada durmayın; bilmeyen gider, bilenler gelir.
(DYP sıralarından alkışlar) NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale)- Öğrenecekler...
Öğrenecekler... TURHAN GÜVEN (Devamla)- Bunun aslını esasını bilenler
yapar değerli arkadaşlar. Olmaz böyle bir şey. Bu, olsa olsa, tipik bir lâkaydî
örneğidir. Devletin, hükümetin getirdiği tasarılar, ciddiyet ister. Bir başka olay. Burada, benim değerli bir kardeşime -şu
anda hatırlamıyorum, ama- Sayın Bakan cevap verirken 138 inci maddeden
bahsettiler; dediler ki: “Hiç kimse, Anayasa Mahkemesine, yani mahkemelere emir
ve talimat veremez, genelge yayımlayamaz” Çok doğru, elhak. Peki, Anayasanın
140 ıncı maddesi ne diyor Sayın Bakanım; hâkimler azlolunamaz diyor. Siz kanun
hükmünde kararnameye imza atmış bakansınız; siz hâkimleri azletmiyor musunuz;
iki müfettiş raporuyla hâkimi işten çıkarmayacak mısınız?!. (DYP sıralarından
alkışlar) Hani Anayasanın bu maddesi, hani 140, hani 141?!. Ve Plan ve Bütçe
Komisyonunda bu madde tekrar geldi girdi. Şimdi, siz, hem bir taraftan,
mahkemelere talimat verilemeyeceği noktasında bir fikir serdedeceksiniz -ki,
doğrudur- ama, öbür taraftan da, hâkimleri, yargı bağımsızlığını zaafa
uğratacak, felç edecek bir şeye de rahatlıkla imza atabiliyorsunuz. Bundan
sonra böyle yapılmasında uygunluk yoktur değerli arkadaşlarım. Şimdi, zaten bu kanun hiç kimsenin malı değil; ama,
bugün değerli bir arkadaşımı dinlemek imkânı hâsıl oldu; bu eserin kime ait
olduğu, müellifinin kim olduğu anlaşıldı. Bakın değerli arkadaşlarım, çok
önemli kanunlar çıkarıldığı zaman, müelliflerinin adlarıyla, hazırlayanların
adlarıyla anılır; o zaman, gelin, şu kanunun başlığını da değiştiriverin de,
daha uygun bir isim bulalım buna. (DYP sıralarından "Söyle...
Söyle..." sesleri, alkışlar) Çünkü, bu kanun, ne için çıkarıldığı ve hangi
amaca matuf olduğu bilinmeyen bir kanun hüviyetindedir. Şimdi Sayın Bakan bir nebze ifade buyurdular; yani,
işkence yapan insanlar, insanlık suçu işliyordur; doğrudur; ama, Türk Ceza
Kanununda "işkence" lafını duyduğunuz zaman ürperiyor musunuz?
Ürpermemiz lazım; doğru, insanlık suçu. Peki, Türk Ceza Kanununda
"işkence" kelimesinin geçtiği yerlerde "siz, niye onu affın
içine sokuyorsunuz" diye sormazlar mı adama?! Hem ürperti geçireceksiniz
hem de böyle bir kelimenin geçtiği 450 nci maddenin üçüncü fıkrasını affın
içine sokacaksınız, onun idamından vazgeçeceksiniz. Değerli arkadaşlar, böyle
bir şey olmaz. Bir kanun, 1 inci maddesinden sonuna kadar değişiklik
getiriyorsa, zaman zaman af, zaman zaman şartlı tahliye, zaman zaman erteleme
getiriyorsa, bir bütünlük arz eder. Bu bütünlüğün olmadığı zaman da, sizin
insaf ölçüleriniz içinde af olur, sizin anlayışınız içinde af olur; o da
objektif kıstaslardan âri bir af olur. Eğer, bir af, objektif, umumî kıstasları
taşımıyorsa, onun adına, af denilemez, şartlı tahliye de denilemez. Şimdi bakınız, özellikle hükümet, tabiî, af kanunundan
kaçıyor; ama, Anayasa Mahkemesinin 3713 sayılı Kanunla ilgili olarak, özellikle
İnfaz Kanunu hükmü babında bakın neler diyor: "Cezanın infazı, suçlunun
topluma uyum sağlamasını ve topluma yeniden kazandırılmasını amaçlar. Bu amacın
gerçekleştirilmesi, suça bağlı kalmadan ayrı bir programın uygulanmasını
gerektirir. Tüm çabalar, suçlunun uyumsuzluğuna neden olan psikolojik,
çevresel, sosyal ve kişisel etkenlerin belli bir infaz programı içerisinde giderilerek
suça yeniden yönelmesini önlemektir. Bu program, suça göre değil, suçlunun
infaz süresi içerisinde gösterdiği davranışlarına ve gözlenen iyi durumuna göre
düzenlenecektir. Bu da, infazın, mahkûmların işledikleri suçlara göre bir
ayırıma gidilmeden aynı esaslara ve belli bir programa göre yapılmasını ve
sonuçlarının gözlenmesini gerektirir. Aynı miktar cezayı alan iki hükümlüden
birinin, sırf suçunun türü nedeniyle -dikkat buyurun- daha uzun bir süre ceza
çektikten sonra şartla salıverilmesi, cezaların farklı çektirilmesi sonucunu
doğurur ki, bu, iki mahkûm arasında eşitsizliğe neden olur." Yani, Sayın
Bakan "talimat vermeyin" falan filan diyor; ama, Anayasa
Mahkemesinin, elimizde, 3713 ile ilgili bir yığın kararı, 1803 ile ilgili 4
kararı var. Yani, görünen köye kılavuz istemez değerli arkadaşlarım. Hiç
kimseye emir ve talimat verme durumunda zaten değiliz; biz, Anayasa
Mahkemesinin varlığına inanan, ona saygılı bir kurumuz, bir partiyiz.
(DYPsıralarından alkışlar) Bu itibarla, kimseye talimat vermiyoruz; ama,
Anayasa Mahkemesinin de ne yapacağı şimdiden bellidir; perşembenin geleceği
çarşambadan bellidir değerli arkadaşlarım. Onun için, zaten -televizyonlarda
izlediniz- “bu nasıl olsa iptal görür” diyen de ben değilim, ben demedim bunu;
konuşma arasında, nasıl olsa iptal görür” diyen de ben değilim değerli
arkadaşlarım. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Kim söyledi sayın
başkan, kim söyledi? NECMİ HOŞVER (Bolu) - Sayın konuşmacı, bilmeceli
konuşma; söyle, biz de bilelim. TURHAN GÜVEN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, içinize
sinmeye sinmeye bir af kanunu çıkarıyorsunuz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Güven, mikrofonunuzu açıyorum efendim;
lütfen, tamamlayın. Buyurun. TURHAN GÜVEN (Devamla) - Sayın Başkan, tabiî, çok uzun
bir maddeyi, bu kadar kısa süre içerisinde anlatmak mümkün değil; ama, bir iki
örnekle, müsaade ederseniz bağlayayım. Bakın, idam cezasını Millet Meclisi onaylamadı. Ne
gelir önünüze; Türk Ceza Kanununun 17 nci maddesi gelir, 647 sayılı Kanunun 19
uncu maddesi gelir. İdam cezası 40 yıl ağır cezaya çevrilir mi; çevrilir. 30
yıl cezavinde kalma şartı var mıdır, idamda; vardır. 30 yıl ceza çektikten
sonra salıverilir mi; salıverilir. Peki, infaz hükümleri getirdiniz, tamam
-öyle diyorsunuz- siz “infaz hükümleri uygulanır” diyorsunuz- bu kişi ikiden
fazla idam cezasına çarptırılmışsa ne getireceksiniz? Daha önemlisi, daha evvel
bir şartlı tahliye veya af yasasından yararlanmışsa... Değerli arkadaşlarım, çok
önerge verdiniz, niye geri çektiniz?! Hakkınızı neden aramıyorsunuz canım?!
Arayın... Arayın hakkınızı... “Eğer, bir kişi birden ziyade cezaya
çarptırılmış, bir de şartlı tahliye veya affa girmişse yararlanmaz” hükmü var
burada; siz buna ne diyorsunuz?! İçinize sindirebiliyor musunuz bu maddeyi?!
(DSP sıralarından "Sindiriyoruz" sesleri) Sindirebiliyorsanız,
sindirin o zaman... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Güven, mikrofonu açıyorum efendim;
lütfen, tamamlayın. TURHAN GÜVEN (Devamla) - Saygılar sunuyorum efendim;
daha sonraki konuşmalarda ifade etmeye çalışırız. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Madde üzerinde, şahısları adına, Sayın Bülent Arınç;
buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; tekrar saygıyla selamlıyorum hepinizi. Biraz evvel tasarının tümü üzerindeki konuşmalar
sırasında görüşlerimi ifade etmiştim. Şüphesiz bu konu üzerinde söylenecek çok
şey var; ama, sadece bir iki meseleyi bütün arkadaşlarımın dikkatlerine sunmak,
onların da hassasiyet gösterdiği bu konular üzerinde dikkatlerini çekmek arzu
etmiştim; yanlış anlamalar olmasın. O bakımdan, bu vesileyle tekrar sözlerimi
şöyle toparlamak istiyorum. Sayın Başbakana da değerli hanımefendiye de elbette
saygımız var ve bu saygımızda bugüne kadar da kusurda bulunmadık; ancak, bugün
çıkarılmak istenen tasarı, milletin meselesidir; sadece bundan istifade edecek
olan içerideki mahkûmların veya tutukluların değil, onların yakınlarının değil,
hepimizin meselesidir; sokağa çıkan, bu ülkede yaşayan, huzur ve saadet
içerisinde yaşamak isteyen herkesin meselesidir. Kanunu bu anlayış içerisinde
buradan çıkarmamız lazım. Biz muhalefet partisi olarak olumlu katkılarda
bulunmayı arzu ettik: yanlış bulduklarımızı değiştirmek isti-yoruz, doğru
bulduklarımızı desteklemek istiyoruz. Bu sebeple, ben konuşmalarımı bu çerçeve
içerisinde ortaya koymak arzusundayım. Bakınız, çok uzun sayılan bu madde içerisinde,
gerçekten kamu vicdanının kabul etmeyeceği pek çok suçlar kapsam içerisine
alınmış, bir kısmı ise dışarı çıkarılmıştır. Geçen yıl çıkarılan Bazı Suç ve
Cezaların Affı Hakkındaki Kanuna baktığımızda, o gün kapsam dışında tutulan pek
çok fiilin bugün şartlı tahliyeden istifade ettirildiğinin, tam aksinin de
olduğunu görüyoruz. Eğer geçen sene doğru yapılmışsa, bu sene niye böyle
farklılıklar görülmüştür; bunların izah edilmesi gerekir. Sayın Bakan tümü üzerindeki görüşmeler sırasında
konuşmalara cevap verirken şu cümleyi sarf etti: "Fazilet Partisi, Türk
Ceza Kanununun 240 ıncı maddesini bu af kapsamı içerisine koymak için özel bir
çaba sarf ediyor" dedi. Bu söz yanlış bir sözdür. Her ne kadar 240 ıncı
maddenin bu kapsam içerisinde olmasını arzu ediyorsak da, bu, bizimle, bizim
toplumumuzla ilgili bir mesele değil, hukukun bir gereğidir. Geçtiğimiz yıl
çıkarılan af kanunu içerisinde, hem görevi ihmal hem de kötüye kullanma, kapsam
içerisindeydi; çünkü, bu iki maddenin birbiri arasında çok ince bir zar kadar
fark vardır. Bazen ihmal olarak nitelendirilen vasıf, sonunda, görevi kötüye
kullanmaya gidebilir. Bütün memurların, bürokratların, zaman zaman belediye
başkanlarının, görevlerini ifa ederken, bu tür suçlamalara muhatap olmaları
mümkündür; onların, hiç olmazsa, böyle kapsamlı bir indirim ve erteleme
içerisine alınmalarında sosyal bir zaruret görmüştük. Bu bakımdan, 240 ıncı
maddenin üzerinde durdum. Yine, 243 üncü madde -ki, bugün işkence suçu olarak
tavsif ediliyor- bunu savunmak veya alkışlamak adına değil, burada gösterilen
hassasiyetin, asıl hassasiyet gösterilmesi gereken daha ağır yerlerde niçin
ortaya konulmadığını sormak için cümlelerimi ifade etmiştim. Değerli arkadaşlarım, o yüzden, bakınız, 240 ıncı
maddenin buradan çıkarılmasını sağlamalıyız ve bunun yerine, mesela 449, 450
gibi, yani usul ve fürua karşı işlenen cinayetler ile canavarca his saikiyle
işlenen cinayetleri bu kapsam içerisine koymalıyız. Yine, silahlı gasptan başlayan 496 ve devamı maddeleri
bunun içerisinde değerlendirmeliyiz. Fuhşa teşvik, kadın alıp satmak gibi suçları, kapsam
dışına mutlaka çıkarmalıyız ve biraz
sonra önergelerimizde göreceğimiz gibi, hepimiz, vicdanen, ahlaken ve mantıken
af içerisinde olması veya dışında olması gereken konularda, kesenkes bir sabit
fikirle değil, uzlaşarak ve tartışarak en doğruyu bulma gayreti içerisinde
olmalıyız. 1 inci maddenin 6 ncı bendinde, daha önce şartla
salıverilme hükümlerinden yararlanan kişilerin, bu sefer, bundan, indirimden
istifade etmeyecekleri ve daha önce çıkarılan bir aftan yararlananların yine
bundan yararlanmayacakları söyleniyor. Ceza hukukunda en uzun dava ve ceza zamanaşımı, hemen
hemen yirmi yıldır. Halbuki bundan önce çıkarılan aftan bu yana yirmialtı yıl
geçti. 1974'ten bu yana herhangi bir şekilde suç işlemiş kimsenin böyle bir
indirimden istifade etmemesi veya ertelemeye girmemesi, ceza adaleti
prensiplerine de uygun değildir. Kaldı ki, 17 nci maddenin tadili, hem hükümet
tasarısı olarak geçmişte gelmişti hem de bugün yeni Türk Ceza Kanunu taslağı
içerisinde de değiştirilmek isteni-yor. Burada da bir haksızlık var; yıllarca
cezasını çekip de, bir fiilden dolayı
yeniden mahkûm olan insanların geriye
kalan şartla tahliye süresinin tekrar çektirilmesi, hakikaten... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Arınç, açıyorum mikrofonunuzu lütfen
tamamlayın efendim. Buyurun. BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. ...vicdanları yaralamaktadır. Bu sadece Eşber
Yağmurdereli'nin maddesi olarak da bilinmemelidir. Aldığımız mektuplar,
duyumlar ve haberler, yine 17 nci madde dolayısıyla yüzlerce insanın mağdur
olacağını göstermektedir. Burada bütün amacımız, bu konulardaki kamu sesini
dinlemek ve bu vicdanlara tercüman olmaktır. Yoksa, çıkaracağımız şeyin şu veya
bu kişileri memnun etmesiyle, Parlamento, görevini yapmış sayılamaz. Diğer konulara vaktim müsaade etmiyor, Sayın Başkanın
müsamahasıyla; ama, lütfen değişiklik önergeleri üzerindeki görüşlerimizi
sağduyuyla dinleyip takip edelim ve hep beraber bu kanunun mükemmel olarak
çıkması için gayret sarf edelim. Hepinizin ilgisini istirham ediyor, saygılar sunuyorum.
(FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arınç. Efendim, şahsı adına ikinci söz, kura çekimi sonucunda
Sayın Zeki Ertugay'a çıkmıştı... Kim konuşacak efendim?.. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın İlyas Yılmazyıldız... BAŞKAN - Yerine Sayın İlyas Yılmazyıldız konuşacak. Buyurun Sayın Yılmazyıldız. (DYP sıralarından alkışlar)
İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen
Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair
Kanun Tasarısı hakkında kişisel söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla
selamlarım. Değerli milletvekilleri, bu tasarı hakkında şu ana
kadar değişik partilere mensup hatipler konuştular. Bir şey çok net ve açık ortaya çıkıyor ki, Sayın Başbakanın,
ilgili bakanların, genel başkan yardımcılarının beyanlarından çok net ve açık
bir şekilde ortaya çıkıyor ki, bu tasarıyı adaletin hangi terazisine vurursanız
vurun, adaletsiz bir kanun tasarısıdır. Bu kanun tasarısının sahibi yoktur. Bu
kanun tasarısı, sadece ve sadece, ortaya atılan bir söz ortada kalmasın diye
çıkarılmaya çalışılan bir kanun tasarısıdır. Gerçi, bu hükümetin çıkardığı kanunların hangisi doğru
dürüst çıktı ki?!. Bir vergi kanunu, üç defa değiştirildi; bankalar kanunu, iki
defa değiştirildi; tahkim yasası öyle; en son, üç kamu bankasının
özelleştirilmesine yol açacak kanuna baktığımızda, o bile, Sayın Cumhurbaşkanı
tarafından, Anayasaya aykırı olduğu için, şartlı olarak imzalandı. Şimdi, bu kanun tasarısına baktığımız zaman da, konuşan
hatipler defalarca uyarıyor; diyorlar ki: “Bu kanunu, Anayasa Mahkemesi, eğer
şunları da içine alacak şekilde bozarsa, ne yapacaksınız?!" Sayın Bakanın
öyle ummamaktan başka bir tedbiri yok. Efendim, Anayasa Mahkemesi hukuka göre karar verir;
ama, yorumu daha vahim; diyor ki: "Anayasa Mahkemesi, zaman içinde yorumlarını
değiştirebilir." Peki, Anayasa Mahkemesi,
zaman içinde yorumlarını değiştirip, 30 000 kişinin katili, bölücübaşını da
"affettim" derse, ne yapacaksınız?! HASAN GÜLAY (Manisa) - Yok öyle bir şey. İLYAS YILMAZYILDIZ(Devamla) - "Biz affetmedik de
bunu Anayasa Mahkemesi affetti" diye bu suçu, sorumluluğu üzerinizden
atmaya mı çalışacaksınız?! HASAN GÜLAY (Manisa) - Hayal kurma... Hayal kurma... BAŞKAN - Lütfen müdahale etmeyin. İLYAS YILMAZYILDIZ
(Devamla)- Değerli arkadaşlarım, bakınız, şu kadarını söyleyeyim.
Sorumluluğunuzu taşıyamayacağınız konuları başka birilerinin üzerine atmaya
gerek yok; bu, sizi sorumluluktan kurtarmaz. Ben, şahıs olarak ve Doğru Yol
Partisi olarak, bu kanuna tümüyle karşı olduğumuzu, reddettiğimizi bildirmek istiyorum; niye: Sayın Boray Uras Ankara'ya kadar yürüdü; iki evladını
trafik kazasında kaybetti. Yine, Meclis, trafikle ilgili araştırma komisyonu
kurdu, komisyon böyle kalın bir rapor hazırladı ve "2001 yılını da bu
konuda yıl ilan edin" dedi. Burada önlemleri okuyorum; hiçbirinde, trafik
cezalarından dolayı “sarhoş bir şoförün çarptığı otobüste ölen 26 kişinin
suçlusunu affedin" demiyor, tam aksine, "bunun cezasını artırın”
diyor. Ama, gelin görün ki, zaten bir yıl bile yatmayacak, altı ay bile
yatmayacak bu insanları -çoğu zaman para cezasına çevrilir- bunu bile
affediyorsunuz. Yine bakıyoruz, bu hükümetin uyguladığı ekonomik
önlemlerden dolayı kepenk kapatmak zorunda kalmış, kredi borcunu ödeyememiş,
kredinin faizlerini ödeyememiş, vergi borcunu ödeyememiş, vergi faizlerini
ödeyememiş olanların, hatta SSK primlerini ödemediği için yine bu hükümetin
bakanı tarafından haciz getirilmiş belediyelerimizin bu borçları bu af
kapsamında değil. Gelin, bunları affedin, eğer affedecekseniz... Bunlar,
ekonomik yönden, kendiliğinden bu duruma düşmediler ki. Bunlar, sizin
uyguladığınız kötü, bozuk ekonomiden dolayı bu duruma düştüler. İşte, bu
konularda verilen önergelerimiz var; çiftçilerin, esnaf ve sanatkârların
faizleriyle birlikte kredi borçlarının, belediyelerin prim ve vergi borçlarının
affedilmesiyle ilgili; gelin, bunu kabul edelim. Trafik suçları da, yine 1 inci
maddedeki kapsama dahil edilmeyen suçlar içine alınsın, hiç olmazsa. Bakınız,
sadece beş yılda 30 000 vatandaşımız ölmüş, her yıl katrilyonlarca lira zarar
ve onbinlerce vatandaşımız yaralanıyor; şu anda her şeyden önemli. Gelin... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Evet, Sayın Yılmazyıldız, mikrofonunuzu
açıyorum; lütfen tamamlayın efendim. İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım,
gönül bir şeyi arzu ederdi; herkesin içine sinen bir yasa çıksın. Bakıyorum,
bir partinin genel başkan yardımcısı “bu benim içime sinmiyor” diyor. Sayın
MHP'li milletvekili arkadaşlarımızın, maddelerine geçilmesi oylanırken, yüzde
90'ı burada yoktu; anlaşılıyor ki, içlerine sinmiyor. Bakıyoruz, DSP'de de yine
içine sinmeyenler var. Sayın Bakan da diyor ki “affı ben mi istedim;
getirdiler, kucağımda buldum”. Böyle yasa çıkar mı arkadaşlar?! Bu, açıktan
açığa, bu millete saygısızlıktır, bu milletin taleplerini dikkate almamaktır. Dün akşam, keşke televizyondaki programları
izleseydiniz; yüreği yanık insanlar... İyilik olsun diye arabasına iki kişiyi
almış, işkenceyle öldürülmüş; böyle bir katili serbest bırakıyorsunuz; ne
hakla?!Buna hiç hakkınız yok! Değerli arkadaşlarım, bu yasaya karşı olduğumuzu ifade
eder, hepinize saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yılmazyıldız. Sayın Yıldırım, buyurun efendim, sorunuzu
yöneltebilirsiniz Sayın Bakana. MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan,
delaletinizle, aşağıdaki sorularımı Sayın Bakandan sormak istiyorum. Halkın çoğunluğunun istemediği, ülke şartlarının müsait
olmadığı affı, sadece ceza bakımından mı çıkarıyorsunuz; yoksa, hayat
pahalılığı ve ekonomik sıkıntı çeken, yok olma noktasına gelen çiftçi, esnaf ve
sanayici için af düşünüyor musunuz? Bu duruma göre sorularıma geçiyorum: 1. Esnaf ve çiftçinin yatıramadığı sigorta, Bağ-Kur
primleriyle, cezaların affını düşünüyor musunuz? 2. Yine, çiftçi, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasına
ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarını ödeyememiştir; bu nedenle,
anaborç dışındaki faizleri affetmeyi düşünüyor musunuz? 3. Devlete vergisini veren esnafı, sanayiciyi, ekonomik
durumu nedeniyle vergisini ödeyemeyen esnafı kurtarmak için asıl borçları
ödemek şartıyla, gecikme zamları ile vergi cezalarını affetmeyi düşünüyor
musunuz? 4. Belediyeler, borçlu olmaları nedeniyle, hizmet
yapamadıkları gibi, hacze muhatap olmaktadırlar. Bu sebeple, kamuya olan
borçları ve gecikme faizleri nedeniyle zorluk içerisindedirler. Bu duruma göre,
Sosyal Sigortalar Kurumu, Emekli Sandığı, TEDAŞ ve İller Bankasına olan
borçlarını affetmeyi düşünüyor musunuz? Saygılarımla efendim. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Buyurun Sayın Bakan, cevaplayabilirsiniz soruları
efendim. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarı, sadece işlenmiş olan
suçlar dolayısıyla bir şartla salıverilme ve erteleme uygulaması getirmektedir.
Sayın milletvekilimizin sorduğu konular, suç konusu olan hususlar değildir. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Sayın Ilıcak, buyurun efendim, sorunuzu
yöneltebilirsiniz. AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Sayın Başkan,
delaletinizle, Sayın Bakana şu soruları sormak istiyorum: 564 sıra sayılı kanun tasarısının, bir ihtisas kuruluşu
olan Adalet Komisyonunda serbestçe müzakere edilip oylandığı, vicdanlar
üzerinde bir baskı olmadığı kanaatinde misiniz? Adalet Komisyonunun kabul
ettiği metin sütununa baktığımızda "1 inci madde aynen kabul edilmiştir, 2
nci madde aynen kabul edilmiştir, 3 üncü madde aynen kabul edilmiştir, 4 üncü
madde aynen kabul edilmiştir" denilmektedir. Hiçbir önerge kabul
edilmemiştir. Acaba, sizce, vicdanlar üzerinde baskı olmasaydı, DSP Grubu,
Eşber Yağmurdereli, MHP Grubu ise, Haluk Kırcı'nın uğradığı adaletsizliği
gidermeyecek miydi? İkinci sorum, yine size Sayın Bakanım: Eşber
Yağmurdereli'nin uğradığı mağduriyeti gidermek için, geçtiğimiz yasama
döneminde Türk Ceza Kanununun 17 nci maddesiyle ilgili bir değişiklik teklifini
siz hazırlamamış mıydınız? O zaman, niçin, dün, Adalet Komisyonunda, sizin
hazırladığınız teklif paralelindeki önergemize katılmadığınızı beyan ettiniz? Çok teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan, Sayın Ilıcak'ın
sorularını cevaplayabilirsiniz efendim. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Komisyonu, dün, 564 sıra sayılı
tasarıyı görüşmüş ve yapılan oylama sonucunda, hükümetten gelen şekliyle kabul
etmiştir. Vicdanlar üzerinde bir baskı olduğunu iddia edebilmek için, siz neye
dayanıyorsunuz. Ben, böyle bir olasılık görmüyorum. Eşber Yağmurdereli'nin de yararlanabileceği bir kanun
tasarısını, geçen dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisine sunduğumuz doğrudur. O
tasarı, şimdi bir milletvekilimiz tarafından yenilenmiş bulunmaktadır.
Tasarının kabulü, Türkiye Büyük Millet Meclisinin takdirindedir. BAŞKAN - Buyurun Sayın Çevik. YAHYA ÇEVİK (Bitlis) - Sayın Başkan, görüşülmekte olan
564 sıra sayılı, 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla
Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun Tasarısıyla ilgili
olarak aşağıdaki sorularımın Sayın Bakan tarafından cevaplandırılması hususunda
delaletinizi arz ederim. 1. Suçun şahsiliği, hukukun en temel ilkelerinden
biriyken, belli kesimlerin memnun olacağı, belli kesimlerin ise üzüleceği
yapıda, sadece kişi ya da grupları esas alan bir şartla salıverme tasarısı,
toplumsal huzura ne ölçüde zarar ya da yarar sağlar? Eşitlik ilkesini kasıtlı
olarak tahrip eden bu uygulamadan ne bekliyorsunuz? 2. Ölmeyi ve öldürmeyi düşünür hale getirilen acılı
baba Boray Uras gibi binlerce mağdur yakınının duygu ve düşünceleri, sizi,
gerçekten doğru mu yapıyoruz diye bir kerecik olsun düşünmeye sevk etmedi mi?
Yarın bu insanların, bu tasarının yasalaşması sonucu neden olabilecekleri
muhtemel olayların sorumluluğunu üstleniyor musunuz? Acaba, ailenize -ki, en
yakın kişi olan Rahşan Ecevit'e- karşı affettiğiniz suçlardan birisi
işlenseydi, onu da affeder miydiniz? 3. Mağdur olan belli kesimlerin Bakanlığınız adına
gönüllerini almayı veya hükümetinizce, mağdur olan kişilerden af dilemeyi
düşünüyor musunuz? Arz ederim, saygılarımla. BAŞKAN- Teşekkür ediyorum. Buyurun Sayın Bakan. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon)- Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hukuk normları, genel, soyut herkes için geçerli
kurallardır. Burada, belli kişiler göz önünde bulundurularak kanun tasarısı
hazırlanmamıştır. Ayrıca, tasarımızda, cezaların şahsiliği ilkesiyle
bağdaşmayan herhangi bir yön bulunmamaktadır. BAŞKAN- Teşekkür ediyorum. Sayın Bedük, sorunuzu alabilirim; buyurun. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara)- Sayın Başkanım,
delaletinizle, Sayın Bakanıma şu sorularımı arz ediyorum: Sayın Bakanın ifade ettiği gibi, işkence bir insanlık
suçudur. Türkiye'de ve şu Mecliste hiç kimsenin işkenceyi ve efrada
suimuameleyi desteklemeyeceği muhakkaktır. 450 nci maddenin üçüncü fıkrasında, özellikle,
canavarca bir his sevkiyle veya işkence veya azap vermek suretiyle bir insanı
öldürmenin suç olduğunu biliyorum. 243 üncü maddenin af kapsamına alınmaması
hususunda tavrını koyan Sayın Bakan, 450 nci maddenin üçüncü fıkrası için niye
koymuyor? Aradaki fark, sadece, polisler midir, yoksa başka bir maksadı mı
vardır; eşitlik ilkelerine uygun mudur? İkinci sorum: Daha önce af kanunundan yararlanmış olan
bir suçlu, davası derdest iken istifade etmiş; bu suretle, özellikle şu andaki
1 inci maddede ifadesini bulan daha “önce çıkan af kanunlarından yararlananlar,
bu aftan istifade edemezler" şeklindeki ifadeye dayalı olarak, eğer
derdest bir dava ise, hüküm yoksa, buna rağmen, bu af kanunundan
yararlanmayacak mıdır; yoksa, hüküm verilmiş olanlar mı bu af kapsamı içerisine
girmektedir veya dışına çıkarılmaktadır? Bunların açıklanmasını istiyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza Kanununun 450 nci maddesinin 3 üncü
bendinde, canavarca bir his sevkiyle veya işkence ve tazib ile ika edilen adam
öldürme fiilinin cezası idam olarak öngörülmüştür. Bu tasarıda, idam cezası
için getirilen hüküm, sadece, idam cezasının infaz edilmeyeceği şeklindedir. Bu
hüküm, yeni bir hüküm değildir. 1991 yılında çıkarılan Terörle Mücadele
Kanununun geçici 1 inci maddesinde de benzeri bir hüküm yer almıştı; üstelik, o
zaman, o durumda bulunanların 10 yıl ağır hapis cezalarını gördükten sonra,
istekleri aranmaksızın, iyi hal göstermeksizin, şartla salıverilecekleri
öngörülmüştü. Bu tasarıda ise, onların tabi oldukları kanun hükümlerinin
uygulanacağı belirtilmektedir. Ayrıca, bu hüküm, Türkiye'de 1984 yılından beri olan
bir uygulamaya paralel bir düzenlemedir. 1984 yılından beri Türkiye'de herhangi
bir idam cezası infaz edilmemektedir. Şu anda da, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Adalet Komisyonunda 67 idam cezası dosyası beklemektedir; ama, Türkiye Büyük
Millet Meclisi, bunlardan hiçbiri hakkında infaz kararı vermemiştir, o yolda
bir kanun çıkarmamıştır. Getirilen hüküm, sadece, idam cezasının infaz
edilmemesi yönündedir; yoksa, başka bir indirim getirilmemiştir. İşkence, günümüzün anlayışına göre insanlığa karşı en
büyük suçtur. Nitekim, Türkiye Büyük Millet Meclisi de, geçen yıl, Türk Ceza
Kanununun 243 üncü maddesini değiştirerek, işkenceye verilen cezayı 5 yıldan 8
yıla yükseltmişti. O nedenle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu iradesi de
dikkate alındığında ve milletimizin işkenceyi hiçbir biçimde artık, ülkemizde
bir uygulama olarak görmeme isteği de dikkate alınarak, işkencenin kesin olarak
af kapsamı dışında bırakılması uygundur, yerindedir. Tasarıda, hüküm giymiş olanların veya daha önce bir
aftan yararlananların, bu şartlı salıve-rilmeden yararlanamayacakları hükme
bağlanmıştır. Altıncı bentte, daha önce şartla salıverilme hükümlerinden
yararlandığı halde, yeniden suç işleyerek hüküm giyenler ile daha önce
çıkarılmış bir aftan yararlananların bu madde hükümlerinden
yararlanamayacakları belirtilmiş bulunmaktadır. Daha önce çıkarılmış bir aftan
yararlananların kapsam dışında kalabilmesi için, burada, bu düzenlemede, hükmün
kesinleşmiş olması aranmamıştır; aftan yararlanmış olmak yeterli görülmüştür. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, müsaade
ederseniz, bir cümle ilave edebilir miyim?.. BAŞKAN - Buyurun efendim. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Daha evvelki af
kanunundan yararlanmış olan kişi hakkında bir hüküm yok. Eğer, o, şartla
salıverme veyahut da af kanunundan yararlanmamış olsaydı, mahkeme sırasında
belki aklanacaktı, beraat edecekti; ama, beraat etmedi, af kanunundan
yararlanmış oldu. Dolayısıyla, acaba, sizin adalet ilkeniz, buna uygun bir
şekilde cevap vermeyi nasıl karşılayabiliyor veya nasıl cevap verebiliyorsunuz? BAŞKAN - Peki Sayın Bedük, teşekkür ediyorum efendim. Değerli milletvekilleri... SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Bakan bu konuda
cevap verecekti, müsaade ederseniz... BAŞKAN - Efendim, soru cevap süremiz bitti, Sayın Bakan
arzu ediyorsa, sorunuza yazılı olarak cevap verebilir. TURHAN GÜVEN (İçel) - Bu kadar katı olmayın efendim. BAŞKAN - Sayın Konukoğlu, Sayın Geçer, Sayın Güven,
Sayın Göksu, Sayın Yılmazyıldız, Sayın Çelen, Sayın Çiçek ve Sayın Aytekin'in sorularını,
yine Yüce Heyetinizin almış olduğu karar gereği değerlendiremiyorum efendim. Değerli milletvekilleri, madde üzerinde 4 adet önerge
vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, daha sonra da
aykırılıklarına göre işleme alacağım. BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Buyurun efendim. BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Affedersiniz... Zannediyorum
ki, bu madde üzerinde sadece 4 önergeyi işleme alacaksınız; öyle duymuştum. BAŞKAN - Öyle yapacağım efendim. BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Bu, 87 nci maddeye aykırı.
Eğer, bu tutumunuzda ısrar edecekseniz, 63 üncü maddeye göre, usul hakkında
konuşmak istiyorum. BAŞKAN - Efendim, bu konu -biliyorsunuz- Yüce
Heyetimizde çok tartışıldı. Ben, böyle bir tartışma açılacağını tahmin ettiğim
için, Türk Hukuk Kurumunun bastırmış olduğu Türk Hukuk Lügatını getirttirdim.
Şimdi, size buradan bir pasaj okuyacağım ve zannediyorum ki, siz de tatmin
olacaksınız. Ayrıca, Başkanlığın, bu konudaki uygulamaları da,
bugüne kadar bu yönde olmuştur. Okuyorum efendim: "Maddeler, fıkra, cümle
veya bentlerden mürekkeptir. Bir maddenin satırbaşı olarak başlayan kısımlarına
"fıkra" ve bu kısımların nokta ile ayrılan parçalarına
"cümle" denir. Bir fıkrada harf ve rakam ile ayrılmış kısımlara da
"bent" denir." Bu açık tarif karşısında arzunuzu yerine getiremiyorum.
Bugüne kadarki uygulamalarımız da hep bu yönde oldu. Müsaade buyurursanız
çalışmalarımıza devam edelim. BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, birkaç çümle
ifade etmem lazım. BAŞKAN - Buyurun efendim. BÜLENT ARINÇ (Manisa) -Şimdi, o okuduğunuz metne hayır
diyemem; ama, Meclisin çalışmalarını İçtüzük yönlendiriyor. Bu 1 inci maddede,
birbirinden farklı tam 11 tane düzenleme var; 11 maddeyi bir madde içerisine
koymuşlar... BAŞKAN - Efendim, bu açık tarif karşısında, bunları,
sizin ifade etmiş olduğunuz şekilde değerlendiremiyorum. BÜLENT ARINÇ (Manisa) -Sayın Başkanım, ben ifade
ederim, 63 üncü maddeye girersiniz girmezsiniz, uygulamanız böyle olur olmaz;
ama, tutanaklara geçmesi açısından... BAŞKAN - Geçti efendim... BÜLENT ARINÇ (Manisa) - ... ben meramımı ifade etmek
istiyorum. BAŞKAN - Peki, çok teşekkür ediyorum Sayın Arınç. Efendim, tekraren ifade ediyorum, madde üzerinde 4 adet
önerge vardır. Önergeleri, önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra da
aykırılıklarına göre işleme alacağım. İlk önergeyi okutuyorum efendim: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 564 sıra sayılı Kanun Tasarısının 1
inci maddesinin 5 inci bendinin son cümlesine aşağıdaki hükmün eklenmesini arz
ve teklif ederiz. Saygılarımızla.
"Çiftçilerin, esnaf ve sanatkârların faizleriyle
birlikte kredi borçları, belediyelerin ise prim ve vergi borçlarının faizleri
affedilmiştir." BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan tasarının 1 inci maddesinin birinci
fıkrasının 5 inci bendinin (a) alt
bendinde yer alan 219'dan sonra 230'un ilave edilmesini arz ve teklif ederim. Saygılarımla. Uluç Gürkan Ankara BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına 564 sıra sayılı tasarının 1 inci maddesinin 5 inci
bendinin (a) fıkrasından TCK'nın 240 ıncı maddesinin çıkarılmasını ve fıkranın
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Teklif : 1 inci maddenin 5 inci bendinin (a) fıkrasından TCK'nın
240 ıncı maddesi çıkarılmıştır. BAŞKAN - En son önerge aynı zamanda en aykırı önerge
olduğu için, önce okutup, sonra işleme alacağım: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 564 sıra sayılı kanun tasarısının 1
inci maddesine 10 uncu bent olarak aşağıdaki hükmün eklenmesini arz ve teklif
ederiz. Saygılarımızla.
"10. Her sanığın, bu kanundan yararlanmayı
reddetme hakkı vardır. Ret, en geç, yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren
onbeş gün içinde herhangi bir cumhuriyet savcılığına veya yargılama makamına
başvuru suretiyle olur. Süresinde kullanılmayan ret hakkı düşer. Milletvekili
ve bakan statüsünde bulunanlar, reddetme hakkını kullanmış sayılırlar." BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) -
Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN - Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Katılmıyoruz. BAŞKAN - Komisyonun ve hükümetin katılmamış olduğu
önerge üzerinde konuşacak mısınız efendim? TURHAN GÜVEN (İçel) - Evet... BAŞKAN - Sayın Güven, siz mi konuşacaksınız?.. TURHAN GÜVEN (İçel) - Evet... BAŞKAN - Buyurun Sayın Güven. Süreniz 5 dakika Sayın Güven. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, 1974 yılında
çıkarılan 1803 sayılı Af Yasasında böyle bir hüküm vardı. Bu, kendinin suçlu
olmadığına inanan kişinin, kendine olan güvenin bir sonucu olarak, hakkında
devam eden dava üzerinde af isteminin reddi mahiyetindeydi; fakat, ne hikmetse,
geçen defa da, bu defa da böyle bir husus gündeme gelmedi. Hatırlanacağı üzere,
bundan evvelki kanun, 4453 sayılı Kanun görüşülürken, bendeniz, yine,
huzurlarınızda, bunu gündeme getirmiş ve vatandaşın, bu hakkını kullanmasının
uygun olacağını ifade etmiştim; çünkü, siz, bir kişiyi, peşinen suçlamış gibi
bir durumda olursunuz... Halbuki, o kişi, kendinin suçlu olmadığı, mevcut
iddiaların hiçbirinin gerekli ve yeterli olmadığı, delillerin olmadığı
noktasındaki bir fikre sahipse, sonucunu alması, ama, sonucunda, eğer
mahkûmiyete gidiyorsa, o zaman, bu hakkın kullanılıp kullanılmayacağı hususunu
ona vermek lazımdır; bu birinci şey. İkincisinde "bu reddetme hakkını kullanmış
sayılırlar" demek suretiyle, gerek milletvekillerine gerek bakanlara bir
itibar kazandırma amaçlanmıştır. Bu nedenle, bu önergemizin kabulü hususunda oylarınıza
ihtiyacımız vardır. Bu, evvela, kişinin kendine olan, delil yetersizliğinden
olan saygısını kazandıracaktır ve kişi hakkındaki haksız suçlamaların da,
sonuçlanması noktasına doğru götürecektir. Teşekkür eder, saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Efendim, gerekçesi Yüce Heyetinize ifade
edilmiş bulunan önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir. Müteakip önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 564 sıra sayılı kanun tasarısının 1
inci maddesinin 5 inci bendinin son cümlesine aşağıdaki hükmün eklenmesini arz
ve teklif ederiz. Saygılarımızla. Nevzat Ercan (Sakarya) ve arkadaşları Çiftçilerin, esnaf ve sanatkârların faizleriyle
birlikte kredi borçları, belediyelerin ise prim ve vergi borçlarının faizleri
affedilmiştir. BAŞKAN - Önergeye Komisyon katılıyor mu efendim?.. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan. BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önerge
üzerinde kim konuşacak efendim? TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Yöndar konuşacaklar. BAŞKAN - Buyurun Sayın Yöndar. (DYP sıralarından
alkışlar) NECATİ YÖNDAR (Bingöl) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 564 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci
maddesinin 5 inci fıkrasının son bendine bir fıkra eklemek istedik. Bu da,
çiftçilerimizin, esnaf ve sanatkârların almış oldukları kredilerin faizleri,
zor durumda bulunan belediyelerimizin prim ve vergi borçlarının affedilmesiyle
ilgilidir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; getirmiş
olduğunuz bu tasarı adaletsizliklerle doludur. Toplumda suç işlemiş ve toplum
vicdanının affedemediği suçluları bu tasarı af kapsamına almaktadır.
Dolayısıyla, bu tasarı, genel olarak toplumda huzuru değil, huzursuzluğu
getirmektedir. Af, sözde, kader mahkûmları için çıkacaktı; ama görüyoruz ki,
ceza indirimi söz konusu olduğundan; bundan, vurguncular ve soyguncular
yararlanabileceklerdir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün gelir
dağılımındaki adaletsizliği, yüksek faiz baskısını en çok çiftçilerin, esnaf ve
sanatkârların hissettiği hepimiz tarafından kabul edilen bir gerçektir. Parti
ayırımı olmaksızın, tüm partilerimizin programlarında çiftçilerle, esnaf ve
sanatkârlarla ilgili önlemler sıralanmıştır, bu vatandaşlarımızın gelir
dağılımından yeterli pay almalarına, enflasyon altında ezilmemelerine, yüksek
faiz ödememelerine yönelik tedbirlere yer verilmiştir. Bu önerilerin kitap
sayfalarında ve nutuklarda kalmaması için, siftah yapmadan dükkân kapatan esnaf
ve geçim sıkıntısı çeken çiftçilerimiz için, ekonomik kriz nedeniyle borçlarını
ödeyemeyen bu vatandaşlarımız için, böyle bir affı çok görmek, vicdanla
bağdaşmaz. Bu açılardan, suçluların affedildiği, indirimlerden yararlandığı bu
tasarıda, mağdurların da, sistemden kaynaklanan bu mağduriyetlerini gidermeyi
çok görmeyiniz. Gazetelerde hemen hemen her gün okuyoruz; seçimle
gelmiş belediye başkanlarımız haciz kıskacı altında bunalmış durumdalar.
Malumlarınız olduğu üzere, belediyeler birer hizmet kuruluşlarıdır. Bu
kuruluşların, hangi partiden olursa olsun, vatandaşlara sağlıklı hizmet
sunabilmesi için malî kaynağa ihtiyaçları vardır. Parası olmayan bir
belediyenin hizmet üretme şansı, maalesef yoktur. Doğal olarak, belki akla şu
gelebilir: Her belediye kendi kaynağını yaratsın. Değerli milletvekilleri, bir
belediyenin, yasalara dayanmaksızın, kendi kendine kaynak yaratma olanağı
yoktur. Kaynak, ancak kanunlarla yaratılır. Aslında, bu hükümetin öncelik
vermesi gereken konuların başında, Belediye Gelirleri Kanunu olması gerekmez
miydi?! Bu kanun çıkmadığı sürece, belediyelerin malî açıdan güçlenmeleri de
imkânsızdır. Şimdi diyoruz ki: Mademki bir af çıkaracağız, o halde,
bu affın, kısmen de olsa, toplumun vicdanını tatmin etmesi için, geliniz
belediyelerin SSK ve birikmiş vergi borçlarını da af kapsamına alalım. Böylece,
belediyelerimiz haciz kıskacından kurtulur ve hizmet üretir hale gelmiş olurlar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, bu afla
belediyelerin durumunun düzelmeyeceğini biliyoruz; ancak, bu değişiklik
önergesinin kabulüyle birlikte, belediyeler, kısmen de olsa, nefes almış
olacaklardır. Bu konudaki kesin çözüm, Belediye Gelirleri Kanununun köklü bir
değişikliğe tabi tutulmasıdır. Bu konudaki talepler yıllardır vardır; sayın
belediye başkanlarımız, hemen hemen her ortamda dilediklerini yerine getirmek
için bizlere başvuruyorlar. Ancak, maalesef, hükümet, hemen hemen her hayırlı konuya
kulaklarını tıkadığı gibi bu konuya da
duyarsız kalmaya devam etmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu değişiklik
önergesi kabul edilmediği takdirde şöyle bir tablo ortaya çıkacaktır... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) NECATİ YÖNDAR (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Yöndar, çok teşekkür ediyorum. Mikrofonunuzu açıyorum; lütfen, siz de teşekkür edin. Buyurun. NECATİ YÖNDAR (Devamla) - Bir dakika efendim. Bankaları kurtarmak için 16 milyar dolarlık bir yükü
omuzlamaktan kaçınmamakta olan hükümetin belediyelerin çok daha küçük
borçlarını af kapsamına almamakla kimden yana olduğu açıkça ortaya çıkacaktır.
Biz, hükümete açıkça sesleniyoruz. Lütfen, tercihlerinizi halktan yana koyunuz.
Halkın seçtiği belediye başkanının maaşına el koymak ya da haciz uygulamak size
bir şey kazandırmaz. Bu işi yaparken, belediye başkanını değil, o beldede
yaşayanları cezalandırmış olu-yorsunuz. Az önce arz ettiğim çerçevede olay
değerlendirildiğinde, belediyelerin birikmiş SSK primi ve vergi borçlarının af
kapsamına alınması makul bir öneridir ve bu önerinin, Yüce Meclisin kabulüyle
onaylanacağına inanıyoruz. Sizlerden talebim şudur: Suçluların af edildiği ve
cezaların indirildiği bir tasarıda, sistemden dolayı mağdur olan
çiftçilerimizin, esnaf ve sanatkârlarımızın kredi borçlarını faizleriyle
birlikte affedilerek, belediyelerin ise... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yöndar. NECATİ YÖNDAR (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
(DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Gerekçesi de açıklanmış olan önergeyi Yüce
Heyetinizin oylarına sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir. Müteakip önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan tasarının 1 inci maddesinin birinci
fıkrasının 5 inci bendinin (a) alt bendinde yer alan 219'dan sonra 230'un ilave
edilmesini arz ve teklif ederim. Saygılarımla. Uluç Gürkan Ankara BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) -
Katılmıyoruz. BAŞKAN - Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Katılmıyoruz. BAŞKAN - Komisyonun ve hükümetin katılmadığı önerge
konusunda Sayın Gürkan konuşacaklar. Buyurun. H. ULUÇ GÜRKAN (Ankara) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; yolsuzluklar ve usul-süzlüklerin siyasî ve bürokratik
ayakları, bir başka deyişle devletin yağmalanması, zarara uğratılmasının siyasî
ve bürokratik ayakları, Türk Ceza Yasasının iki maddesiyle yargı sürecine
sokulu-yor. Bunlardan bir tanesi Türk Ceza Yasasının 240 ıncı maddesi, bir
tanesi de 230 uncu maddesi. Haklı olarak, Türk Ceza Yasasının 240 ıncı maddesi;
görevi ihmal veya suiistimal, af kapsamı dışına bırakılmış; ancak, çoğu kez bir
arada yargılama yapılan, çoğu kez birbiri arasında geçiş yapılan ve bizim de,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde, bakanlar hakkında Meclis soruşturmasına
başvurduğumuz zaman bir arada kullandığımız Türk Ceza Yasasının 230 uncu
maddesi; görevi ihmal, af kapsamı içine alınmış. Bu noktada çok ciddî bir sorunla karşı karşıya
kalabiliriz. 240 ıncı maddeden yapılan yargılamalarda da, eğer 230 uncu madde
af kapsamı içinde kalırsa, otomatik olarak, yargıda, hemen her şey 230'a dönüp,
af kapsamı içinde değerlendirilebilecek. Bu eşit olmayacak, adil olmayacak. Tipik bir örnek vereyim. Şu an, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurul salonunun yol-suzluk ve usulsüzlük iddialarıyla ilgili
olarak bir yargılama sürüyor. Son bilirkişi raporuna göre sorumlu sayılan sanık
konumundaki siyasiler 230 uncu madde kapsamındalar, onların emrindeki
görevliler 240 ıncı madde kapsamındalar. Bu tür çelişkilere, bir af yasasıyla
yol açmamamız gerektiğini düşünüyorum. Hükümetin yarattığı yolsuzluklarda,
kimsenin yanına yaptıklarının kâr kalmayacağı umudunun devam edebilmesi için,
eşitliği ve adilliği sağlayabilmek için, yolsuzlukların gerçekten
cezalandırılma umudunu sürdürebilmemiz için, bu önergenin desteklenmesini
sizlerden diliyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP ve DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gürkan. Efendim, Sayın Gürkan'ın gerekçesini ifade etmiş olduğu
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... (FP ve DYP
sıralarından "sayın, sayın..." sesleri) Önerge kabul edilmemiştir
efendim. (DYP ve FPsıralarından gürültüler) ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, sayılmadı... BAŞKAN - Efendim, ben saydım. AHMET İYİMAYA (Amasya) - Nasıl saydınız Sayın Başkan?!. TURHAN GÜVEN (İçel) - Kompütür hızıyla sayıyorsunuz;
bravo vallahi!.. BAŞKAN - Son önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına 564 sıra sayılı tasarının 1 inci maddesinin 5 inci
bendinin (a) fıkrasından TCK'nın 240 ıncı maddesinin çıkarılmasını ve fıkranın
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz: Teklif : 1 inci maddenin 5 inci bendinin (a) fıkrasından TCK'nın
240 ıncı maddesi çıkarılmıştır. Bülent Arınç (Manisa) ve arkadaşları BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Katılmıyoruz. BAŞKAN - Komisyonun ve hükümetin katılmamış olduğu
önerge üzerinde Sayın Şahin; buyurun. MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; yapacağım değerlendirme, tamamen hukukî çerçevede yapılacak olan
bir değerlendirmedir. Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesi, şartla
salıvermenin istisnaları arasında yer almaktadır. Biliyorsunuz; ama, bir kez
daha, bu yasanın birinci cümlesini okumak istiyorum: "Yasada yazılı
hallerden başka hangi nedenle olursa olsun görevini kötüye kullanan memur,
derecesine göre, bir yıldan üç yıla kadar hapsolunur." İçinizde hukukçu
arkadaşlarımız var. "Yasada yazılı hallerden başka" tabirinin, Türk
Ceza Kanununun 1 inci maddesiyle çelişip çelişmediğini takdirlerinize
sunuyorum. O ne; kanunun sarih olarak suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza
verilemez. Madde diyor ki, yasada yazılı hallerden başka bir sebeple bu
maddeden dolayı ceza verilir. Anayasanın 38 inci maddesinin birinci fıkrasını
hatırlıyorsunuz: "Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç
saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz." Bir hukukçu olarak, 240 ıncı maddenin, hem Ceza
Kanununun 1 inci maddesiyle hem Anayasanın 38 inci maddesiyle çeliştiği
görüşündeyim. Burada, kanunda açıkça sayılmamış haller için memurlara ceza
verilmektedir. Devlet memurları suç işleyebilir arkadaşlar. Hangi suçları
işleyebilir; zimmet suçunu işleyebilir. Zimmet suçunu işleyen, devlet alım ve
satımlarından menfaat sağlayan bir memur için 240 ıncı madde uygulanmıyor ki,
202 nci madde uygulanıyor, 6 ilâ 12 yıl cezası var. Bunu uygulasanız, 1 yıl
cezası var. Bir devlet memuru, irtikap suçunu da işleyebilir; bu maddeyi
uygulayamazsınız, zaten uygulanmıyor. Hangi madde uygulanıyor; Türk Ceza
Kanunun 209 uncu maddesi uygulanıyor, taban cezası 6 yıldır. Rüşvet de almış
olabilir bir devlet memuru; 240 uygulanmıyor hakkında, 211 inci madde
uygulanıyor, 4 ilâ 10 yıl arasında ağır hapis istemiyle yargılanır. Memuriyet
ve mevki nüfuzunu da suiistimal edebilir bir devlet memuru; 240 uygulanmıyor,
bunun için de 228 inci madde uygulanıyor, 3 yıla kadar hapistir. Evrakta
sahtekârlık yapabilir bir memur; onun için de 240 uygulanmaz, 339 uygulanır, 10
yıla kadar hapis cezası vardır. Şimdi, biraz önce, 240 ıncı maddenin şu tanzim
tarzının, Anayasaya ve Türk Ceza Yasasının 1 inci maddesine aykırı olduğunu
ifade ettim. Maalesef, uygulamada da, özellikle devlet memurlarıyla ilgili
müfettiş raporlarında, âdeta, memurlar için yeni suçlar arayan bir mekanizmaya
dönüşmüştür. Şimdi, bakın, elimde bir mahkeme kararı var. Bir
belediye başkanı, imar planlarında okul için ayrılmış yerin dar olması
sebebiyle, yolun bir kısmını da okul arsasına katmış, imar planlarında değişiklik
yapmış. Okul bitmiş, 1 000'e yakın öğrenci içinde okuyor; ama, belediye başkanı
bu sebep-le 240'tan hüküm giymiş; işte karar... Ankara'da bir belediye başkanı... Mülkiye başmüfettişi
diyor ki: "Şu seyyar satıcıları sokaktan kaldıracaksınız."
Kaldırıyor; ama, bir süre sonra tekrar geliyorlar. Şimdi, bu belediye
başkanının hakkında 240'tan dolayı soruşturma var. Bir belde belediye başkanı... Bir belde sakini doğum
yapmak üzere, doğum sancıları içerisinde. Ambulans yok; makam arabasına alarak
hastaneye götürüyor. Bu belediye başkanı hakkında şimdi 240'tan soruşturma
açılıyor. Değerli arkadaşlarım, 240 ıncı madde, Anayasaya
aykırılık açısından belki bir mahkeme kanalıyla Anayasa Mahkemesine
götürülebilir; ama, şu anda yürürlükte olan bir maddedir. Devlet memurları suç
işlerlerse, hiç şüphesiz ki, cezasız kalmamalılar; ama, bunlarla ilgili, biraz
önce saydım, onların bu suçlarını cezalandıracak Türk Ceza Kanununda maddeler
vardır. 240 ıncı maddenin şu haliyle uygulaması birtakım haksızlıklara neden
olmaktadır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Şahin, mikrofonu açıyorum efendim;
buyurun. MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - O bakımdan, mutlaka, şu
safhada, 240 ıncı maddenin şartla salıvermeden yararlandırılacak hale
getirilmesinin elzem olduğu kanaatindeyim. Bu önergeyi bunun için verdik.
Desteklerinizi esirgemeyeceğiniz kanaatiyle hepinize şimdiden teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, gerekçesini dinlemiş olduğunuz
önergeyi oylarınıza sunuyorum. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, efendim,
oylamada tereddütler oluyor. İzin verirseniz -uzun zaman da almıyor- cihazla
yaparsak... BAŞKAN - Eğer, tereddüt edersem yaparım efendim; endişe
buyurmayın. Önergeyi kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir. Efendim, bir kere daha ifade etmekte zaruret
hissediyorum. Sayın Bakanın düzenlenmesini ifade etmiş olduğu sekizinci kısmı
"Tevkifevlerinin Yönetimine ve Cezaların İnfazına" ilavesinden
sonra... Madde bu şekilde düzenlenmiş oluyor; bir redaksiyon yapmıştık; onu da
bilgilerinize sunayım. Şimdi, maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir... 2 nci maddeyi okutuyorum... NECMİ HOŞVER (Bolu) - Daha bizimkiler ellerini
kaldırmadan Sayın Başkan... Böyle bir şey minibüste cemiyet seçimlerine
benziyor... Hayret bir şey! BAŞKAN - Buyurun efendim, siz, 2 nci maddeyi okuyun: MADDE 2. - 28.8.1999 tarihli ve 4454 sayılı Basın ve
Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin
Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanunun 1 inci maddesinin Anayasa
Mahkemesince bir bölümü iptal edilen birinci fıkrası aşağıdaki şekilde yeniden
düzenlenmiştir. "23 Nisan 1999 tarihine kadar sorumlu müdür sıfatı
ile işlenmiş suçlar dahil, basın yoluyla veya sözlü veya görüntülü yayın
araçlarıyla yahut miting, kongre, konferans, seminer, sempozyum, açık oturum
veya panel gibi her türlü toplantılarda yapılan konuşmalarla işlenmiş olup;
ilgili kanun maddesinde öngörülen şahsî hürriyeti bağlayıcı cezanın üst sınırı
oniki yılı geçmeyen suçlardan dolayı oniki yıl veya daha az şahsî hürriyeti
bağlayıcı bir cezaya mahkûm edilmiş bulunan kimselerin cezalarının infazı ertelenmiştir." BAŞKAN - Madde üzerinde Fazilet Partisi Grubunun
görüşlerini Trabzon Milletvekili Sayın Şeref Malkoç ifade edecekler. Buyurun Sayın Malkoç. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 564 sıra sayılı tasarının 2 nci maddesi üzerinde,
Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, bu tasarıya, ister şartla
salıverilme diyelim ister cezaların veya davaların ertelenmesi diyelim,
vatandaşın nezdinde bu tasarının adı, af kanun tasarısıdır. Dolayısıyla,
vatandaş, öyle, karışık veyahut da teknik, hukukî deyimlerden anlamaz. Bu
tasarının, neleri getirdiğini, kimleri af kapsamına aldığını, kimleri af
kapsamına almadığını, burada, değerli sözcüler, özellikle Fazilet Partisine
mensup arkadaşlarımız geniş olarak, detaylı olarak izah ettiler. Değerli arkadaşlarım, bu 2 nci maddeyle ilgili olarak,
yine, geçen sene -yani, 1999 yılının ağustos ayında- Meclise sevk edilen ve
sonra kanunlaşan iki tane af tasarısı vardı. Bunlardan bir tanesi, 4453 sayılı
Kanun; bir diğeri de, 4454 sayılı basın suçlarıyla ilgili kanundu. Geçen yıl,
bu kürsüden, Türkiye Büyük Millet Meclisine bunların sevk edilmesinden sonra,
değerli hatipler, özellikle muhalefet partilerine mensup hatipler konu üzerinde
çok geniş olarak durdular; saatlerce, bu iki tasarının eksikliğinden,
hatalarından, yanlışlıklarından bahsettiler; ancak, iktidar partilerine mensup
arkadaşlar, iktidarı oluşturan arkadaşlar, muhalefetin bu taleplerine,
sözlerine, verdikleri önergelere kulaklarını tıkadılar. Anayasaya aykırıdır
dendi, Anayasaya uygun hale getirilmesi için verilen önergeler reddedildi.
Milletin hassasiyetine ve muhalefetin sesine kulak verilmedi; yani, Türkçemizde
güzel bir deyimle, iktidar partileri "vurdumduymaz, Kel Ayvaz"
rolünde oyun oynadılar. İşte, bugünkü mevcut olan iktidarın en büyük yanlışlığı
da, Mecliste var olan 350 kişisine güvenip, hukuku, Anayasayı ciddiye
almamasıdır. Hükümetin bu vurdumduymaz tavrını sadece af konusunda görmüyoruz,
dışpolitikaya baktığımızda aynı anlayış, Türkiye'yi mahcup etmekte ve mağdur
etmektedir. Ekonomik konulara bakıyoruz, hükümetin 350 kişisine güvenen bu
anlayış, ekonomiyi perişan etmiş, esnafı mahvetmiş, memur ve işçiyi sokağa
dökmüştür. Değerli arkadaşlar, iktidar partilerine mensup olan
arkadaşlar, 350 kişilik çoğunluğa sahip olabilirsiniz; ancak, her şeyi parmak
hesabıyla çözemezsiniz, her şeyi parmak sayısıyla halledemezsiniz; çünkü, bu
memlekette, hukukun üstünlüğünü kabul eden, kısmen de olsa kabul eden,
-sınırlamalar getirse de- bir Anayasa var. Yine, bu memlekette, Anayasa
Mahkemesi var ve hepsinden önemlisi, milletin vicdanı var. Siz, kendi parmak
sayınıza güvenseniz, Anayasayı çiğneseniz de, Anayasa Mahkemesinden
kurtulamazsınız, milletin vicdanından kaçamazsınız. Aynı şekilde, çıkarmış olduğunuz 4454 sayılı Kanun,
Anayasa Mahkemesinin duvarına çarptı, oradan döndü. Yine, 4453 sayılı Af
Kanunu, o zamanki Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel'in vetosuyla Çankaya
Köşkünün duvarına tosladı. Şimdi de, bakıyoruz, mevcut iktidar, geçmişteki bu
hatalardan, bu olup bitenlerden ders
almamış, âdeta bunlar hiç olmamış gibi, âdeta cezaevlerinde iki yıldan beri
hiçbir şey olmuyormuş gibi, mahkûm yakınlarının iki yıldır heyecanla ve
tedirginlikle beklemeleri yokmuş gibi, suçtan zarar görenlerin, mağdur
olanların af denilince nasıl tedirgin olduklarını hiç hissetmiyormuş gibi;
yine, toplumun sesine kulak vermeden, toplumda uzlaşma aramadan, muhalefet
partileriyle gerekli görüşmeleri yapmadan, şu tasarıyla, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin huzuruna geldi. Değerli arkadaşlarım, bu tasarı üzerinde gerek
komisyonlarda gerekse burada çok güzel konuşmalar yapıldı. Bu tasarı, Nasreddin
Hocanın leyleğine benziyor. Nasreddin Hoca bir gün pazara gitmiş, bir leylek
almış; eve gelince hanımı sormuş "Hoca, bu nedir?" Hoca "bu
kuş" demiş. Hanımı "bu nasıl kuş, gagası uzun, kuyruğu uzun,
bacakları uzun" demiş. Nasreddin Hoca makası eline almış, biraz gagasından
kesmiş, biraz kuyruğundan kesmiş, biraz bacaklarından kesmiş, hanımına getirmiş
demiş ki: "Bak hanım, işte kuşa benzedi." İşte, siz de bu tasarıyı
kuşa benzeterek buraya getirdiniz; ama, milletin vicdanı kanıyor, milletin
vicdanı rahatsız. Aynı zamanda, iktidar partile-rine mensup arkadaşlarımıza
baktığımızda, onların çoğu da bu tasarıdan rahatsız. Değerli arkadaşlar, yapmış olduğunuz yanlışlar çok
fazla; ama, faziletli olan, zararın neresinden dönerseniz dönün kârdır. Bu
prensipten hareketle, gelin, yanlışta ısrar etmeyin. Özellikle, muhalefet
partilerinin vermiş olduğu önergeleri dikkate alalım ve Anayasaya aykırı olan,
milletin vicdanını rahatsız eden bu tasarıyı, daha düzenli, daha güzel hale
getirelim. Değerli arkadaşlarım, bu 2 nci madde, 4454 sayılı
Kanunun Anayasa Mahkemesince bozulmasından sonra, biraz zorunluluktan dolayı bu
tasarı kapsamına alınan maddedir; ama, 4454 sayılı Kanunun Anayasa Mahkemesi
tarafından bozulma gerekçesi incelendiğinde, şu haliyle bu düzenleme de, hem
Anayasaya aykırıdır hem adalete aykırıdır hem de Türkiye'nin altına imza
koyduğu uluslararası sözleşmelere aykırıdır; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine
aykırıdır, Kopenhag kriterlerine aykırıdır, yeni imzalanan, Türkiye'nin önüne
konulan Katılım Ortaklığı Belgesine aykırıdır ve milletin vicdanına aykırıdır. Siz, fikir ve düşüncesini açıklayan insanları hapse
koyacaksınız, ceza vereceksiniz, ondan sonra bu tasarıyla geleceksiniz
diyeceksiniz ki, biz yanlış yaptık, bunları hapse koymayacağız. Eğer, 1999
yılının ağustos ayında 4454 sayılı Kanun burada görüşülürken, muhalefetin
sözüne kulak verseydiniz, muhalefetin önergelerine kulak verseydiniz, Anayasa
Mahkemesinden bunun dönmesinin mahcubiyetini yaşamayacaktınız. Şimdi, aynı
eksikliği yapıyorsunuz, cezaların veya davaların ertelenmesini düzenliyorsunuz;
ama, siyasî hakların iadesini düzenlememeniz ayrı bir Anayasaya aykırılıktır,
ayrı bir eksikliktir. Gelin, önergelerimize, arkadaşlarımızın vereceği
önergelere destek verelim, bu yanlışlığı da düzeltelim. Ayrıca, bir husus üzerinde daha durmak istiyorum.
Özellikle, geçen seneki bu Anayasaya aykırılık burada yapılmamış olsaydı, 4454
sayılı Yasa 3 Eylül 1999 tarihinde yürürlüğe girmişti. Dolayısıyla, bu
yanlışlığı yapanlar, o yasadan faydalanacak olan bazı insanların haklarından
dolayı onları mağdur ettiler. Eğer, bu haliyle, bu tasarı yasalaşırsa,
kanaatimce, bunun, özellikle 2 nci maddesinin yürürlüğe gireceği tarih, 3 Eylül
1999'dur; çünkü, burada... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Malkoç, açıyorum efendim; lütfen,
tamamlayın. ŞEREF MALKOÇ (Devamla) - ...İktidar partilerine mensup
olan arkadaşların Anayasaya aykırı olarak yapmış oldukları bu işlemin, mağdur
olan insanlara yeni mağduriyet getirmemesi gerekir. O açıdan, 2 nci maddenin
yürürlük tarihinin, hassaten, 3 Eylül 1999 olacağı kanaati, he-pimizce açıktır,
malumdur; Anayasanın hak, adalet ve nasafet kuralları gereğince uygulanması
gereken bir hükümdür. Bizim gönlümüz şunu arzu ediyor: özellikle, bu 2 nci
maddeyi görüşürken ifade etmek istiyorum. Türkiye, fikir ve ifade hürriyeti
açısından, üzerinde yük olan, kambur olan, Ceza Kanunundaki ilgili maddeleri
bir an önce değiştirmesi gerekir. Eğer, Türkiye'nin, dünya hukuk standartlarına
kavuşması gerekiyorsa, bunları düzeltmesi gerekir ve bunların hem Siyasî
Partiler Kanununa hem de Milletvekili Seçimi Kanununa yansımalarını düzeltmesi
gerekir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP ve DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Malkoç. Madde üzerinde Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini
Kayseri Milletvekili Sayın Sevgi Esen açıklayacaklar. Buyurun Sayın Esen. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA SEVGİ ESEN (Kayseri) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan talihsiz tasarının 2 nci maddesi
üzerinde Grubumun görüşlerini bildirmek üzere söz almış bulunmaktayım; bu
vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sözlerime başlarken, Grubumun görüşlerini bildirmek
üzere dedim. Hiç şüpheniz olmasın ki, bu görüş, sadece Doğru Yol Partisi
Grubunun görüşleri değil, çok uzun zaman alan çalışmalar sonucunda tespit
ettiğimiz milletimizin görüşleri olacaktır. Madem bu kürsü milletin kürsüsüdür,
bu ses de milletin sesi olacaktır. Milleti yok farz ederek politikalar yapıldığı, gündem
belirlendiği, kanunlar çıkarıldığı, feryatların duyulmadığı, meydanlardaki
vatandaşlarımıza kulak verilmediği günümüzde, Doğru Yol Partisi olarak, bize
bir tek yol kalıyor; bu kürsüden doğruları millete anlatmak. Değerli milletvekilleri, gerçekten, tüm iyi niyetli
düşüncelerimize rağmen, görüşülmekte olan tasarıyı takdimde zorlanıyoruz.
Bugün, burada, konuşmakta olan her konuşmacının bu konuda ciddî olarak
zorlandığını da açıkça gözlemledim. Biz neyi görüşüyoruz; İnfaz Kanununda bir
değişikliği mi, affı mı, tasarının içeriğine bakıyoruz, genel affı mı? Yoksa,
burada, genel affı, baskılı bir şe-kilde çağırıyor muyuz? Yoksa, birtakım
pazarlıkların yapıldığı kesin olan, bunu da sayfa sayfa basından öğrendiğimiz,
birilerinin kimilerini affını mı? O halde, gelin, bunun adına özel bir af
diyelim, üzerindeki masum örtüyü kaldıralım; inanın ki daha saygın olur. Değerli üyeler, bugün tartıştığımız, hatta tartışma
değil, sadece İçtüzük hükümlerini yerine getirdiğimiz, Doğru Yol Partisinin ta
başından beri tavır koyduğu tasarının yolculuğuna bir bakalım, ve hatırlayalım.
Milletimizce büyük bir acının yaşandığı Ağustos 1999 depreminde acılar bir
tarafa bırakılmış, Meclisimizin mesaisi, bugün itibariyle, neden
değiştirildiğine anlam veremediğimiz bir af tasarısıyla harcanmış idi. Ne
tesadüftür ki, bugün de büyük bir ekonomik depremin yaşandığı, milletimizin
meydanları doldurduğu günlerde, yine, bir talihsiz, hukuk devletine yakışmayan
af kanunu tasarısını tartışıyoruz maalesef. Maalesef diyorum, niye maalesef
diyorum; o günlerde, aynen bugün olduğu gibi, neden muhalefetin sesine kulak
verilmedi, neden basında yapılan uyarılara, köşe yazarlarının açık görüşlerine
rağmen, o hukukî ayıplı, vicdanlarda yer bulmamış tasarıda ısrar edildi? Daha
doğrular dünden belli değil miydi? Ancak, açık olan bir şey var, lite-ratürümüz
yeni bir kelime kazandı "af mağduru." Affa uğramış, bir başkasını
mağdur etmiş, af dışında kalmış, yine mağdur olmuş... Arayın, bakın her yerde
bunları bulabilirsiniz. Şimdi, bazı kelimelerde türedi "af mı, gaf
mı" başlıklarda görüyoruz, "affedersiniz, af", "içime
sinmiyor ama..." Bunlar, işte, böyle uzar gider. Tekrar günümüze gelelim. Alelacele, komisyon
toplantıları, gece yarısı pazarlıklar, baskılar, nihayet, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Genel Kurulu ve böylece de, affın mucitlerinin, yandaşlarının kim
olduğunun sorusunun cevabı bulunmuş oldu. Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi,
kuruluşundan beri 200’e yakın af çıkarmış, şimdi, birçoğu hatırlanmıyor bile;
ama, öyle aflar var ki, çeyrek asır geçmiş, hâlâ isim bulu-yor, hafızalardan
silinmiyor, anarşinin başlangıcı gösteriliyor; ancak, hukuk reformlarının
yapıldığı, zamanın getirdiği olaylara karşı barış adımlarının atıldığı aflar,
bugün, hiç tartışılmıyor. Bunlar bize bir ders değil mi? Vetolar, Anayasa
Mahkemesinin bozmaları, gerekçeleri bize neden ders olmu-yor?! Tarih önünde,
gelecek kuşakların bizi yargılayacakları bu hukukî ayıplı afta hangi gerekçeyle
ısrar ediyoruz?! Şunu söylemem asla kehanet olmayacaktır: Komisyonlara
bakılırsa, bu af bu haliyle bugün çıkacaktır ve kanunî prosedür içinde yoluna
devam edecektir, sonraki prosedürü de inşallah hep beraber takip edeceğiz;
ancak, söyleyeceğimiz bir şey var. Anayasamızı okuyoruz, kanunlarımızı
okuyoruz, içtihatları inceliyoruz, milletin sesine kulak veriyoruz, bunlara
dayanarak, Doğru Yol Partisi olarak görüşlerimizi belirtiyoruz: Bu tasarı,
yasal prosedürünü tamamlasa dahi, emin olun ki, uzun yıllar vicdanları kanatacaktır
ve karartacaktır. (DYP sıralarından alkışlar) Belki de; belki de değil mutlaka,
yeni bir isim bulacak ve tarihteki, ibret belgesi olarak, yerini alacaktır. Değerli milletvekilleri, bu kadar sözden sonra niçin
karşıyız, neden karşıyız, gerekçelerimiz nedir, bunlara bir göz atalım. Gerekçe
deyince, lütfen, tasarının gerekçe kısmına bir bakın, önceki tasarıda bulunan
"cumhuriyetin 75 inci yılı" gibi büyük bir olay unutulmuş -unutulmuş
mu, kasıtlı mı bilemiyorum- onun yerine, sosyal ve ekonomik değişimler yer
almış. Sayın hükümet, dört yıldır iktidardasınız, şimdi sormazlar mı, ekonomik
ve sosyal değişimler nasıl yaratıldı? Madem, ekonomide ve sosyal hayatta değişimler
iyiydi, affa neden ihtiyaç duyuldu? Burada bir ikilem yaşanmı-yor mu? Affa
gerekçeyi bulduk, suçluyu bulduk diyelim; peki, her türlü eşitlikten yoksun,
ahlakî değerlerin yok edildiği, hukukun yok farz edildiği, vatandaşların,
mahkûmların isyan duygularının kabartıldığı bir tasarıyı hangi ölçüyle kaleme
aldınız? Basın çarşaf çarşaf yazıyor "şuna af var, buna af yok"
sizler de bunların hepsini biliyor, okuyorsunuz. Değerli milletvekilleri, benim sözüm, özüm, altmış, 60
000 - 70 000 mahkûma değil, kader kurbanlarına hiç değil. Adil yargılamaya
evet, yargının sorunlarının çözülmesine evet, adalet reformuna evet, insan
haklarına evet, cezaevlerinin iyileştirilmesine evet. Şimdi, sormak lazım: İki
günde böyle bir yasayı çıkaran bir Meclis, hangi gerekçeyle adalet reformunu
başlatamadığını söyleyecek, muhalefet, elimi kolumu bağladı diyebilir mi?! Daha dün, cezaevlerindeki eğitimle ilgili bir tasarıya,
konuşmaksızın oy verdik. Doğru Yol Partisi olarak, demokrasinin,
demokratikleşmenin, birey haklarının karşısında hiç olmadık. Doğru Yol Partisi
olarak, sadece ve kararlılıkla, baştan beri, gerekçesiz affa karşı olduğumuz
çizgide yürüdük, ikinci demokrasi projesini uyguladık. Tasarının 2 nci
maddesine de bakış açımız aynı çizgidedir; 2 nci madde, bir nevi, düşünce
özgürlüğü, konuşma özgürlüğüdür. Doğru Yol Partisi olarak, basın özgürlüğü,
bizim, basına verdiğimiz taahhüdümüzdür. Demokrasi ve demokratikleşme, bizim,
parti olarak, varlık sebebimizdir. Siyasetçilere yasakçı anlayışı hiçbir zaman
uygun bulamayız. Düşünce özgürlüğü, Türkiye Büyük Millet Meclisine sunduğumuz
kanun teklifidir; davamız ise, yeni mağdurların yaratılmamasıdır; geçici
iyileştirmeler değil, sorunun kökten çözümü ve uluslararası sözleşmelere
attığımız imzaları yerine getirmektir. Değerli milletvekilleri, adalete güven, toplumsal
barışın tek güvencesidir; bunu sağlamanın yolu da demokratikleşmedir. Devleti
bağlayan, önünde eğilmesi gereken yegâne kuvvet ise hukuktur, hukukun
üstünlüğüdür. Hükmedenlerin; yani, sayılarına güvenenlerin milletten
aldıkları yetkiyi, nasıl olsa çoğunluğum var, Anayasaya göre de yetkim var
mantığından çıkıp, bir an önce milletin sesine kulak vermelerini, yeni
mağdurlar yaratmamalarını diler; masum bir çocukla yola çıkan yasada, unutulan
ve bayramlarını, kabristanda geçirecek yetim ve öksüz çocukların haklarının ne
olduğunu sorarak, hatırlatarak, hepinize saygılar sunarım. (DYP ve FP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Esen. Madde üzerinde şahsı adına Sayın Yasin Hatiboğlu, söz
hakklarını Sayın Akgönenç'e devrettiler. Buyurun Sayın Akgönenç. (FP sıralarından alkışlar) OYA AKGÖNENÇ MUĞİSUDDİN (Ankara)- Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; hepinizi saygıyla hem kendi adıma hem Partim adına selamlıyorum. Efendim, burada görüşmekte olduğumuz af yasası; yani,
amiyane tabirle, basında bilindiği gibi, af yasası ve bunun düşündürdükleri.
Ben olaya biraz daha farklı olarak yaklaşmak istiyorum; yani, biz, bu afla
ilgili bu kadar çok konuşurken ne kastediyoruz yahut ne kastetmek istiyoruz
yahut da netice olarak ortaya ne çıkıyor? Şimdi, bütün bunları düşündükten
sonra, diyeceksiniz ki, yani, felsefenin sırası mı; ama, madem hukuktan
bahsediyoruz, bu sosyolojik bir olgudur ve bunun da felsefesi vardır; yani, bir
toplumun hukuk anlayışının da bir düşünce tarzı vardır. Şimdi, bütün bunları
göz önüne alırsak, mekanik bir olay değildir. Biz burada mekanik bir oylama
yapmıyoruz, bir hukuk düzeni üstünde konuşuyoruz yahut konuşmuyoruz. İşte bunu
tartışmak istiyorum. Şimdi, her şeyden önce şunu soralım: Niçin Türkiye gibi
ülkelerde af hiç gündemden düşmü-yor? Düşmez efendim; çünkü, gelişim, değişim,
hukuk düzeni diyoruz; fakat, bunları galiba sadece söz olarak konuşuyoruz,
aslına, ruhuna inemiyoruz. Hangi değişimden bahsediyoruz, hangi düzenin
olmasından bahsediyoruz, bunu kimse tarif etmiyor, sadece klişeleşmiş bir
şekilde, gelişim ve değişim sonucunda şu oldu, bu oldu... O zaman, bizim burada
durup konuşmamız lazım. Tabiî ki biz konuşacağız, milleti temsil eden 550 insan
olarak bunu konuşacağız. Sadece oylama için burada değiliz, biz burada
düşüncelerimizi, biz burada fikirlerimizi, heyecanlarımızı, inançlarımızı bir
karma yaparak ortaya bir sistem çıkarmalıyız. Arkadaşlar, adlî hatalar baştan sona dolu. Biraz önce
birçok arkadaşım, yapılan hataları ve bu hataların sonunda kullanılan yanlış
maddeleri anlattılar. Biz hepimiz başımızı salladık; çünkü, he-pimiz bunu biliyoruz.
Peki, sonra ne yaptık; sonra parti çizgilerine göre ya elimizi kaldırdık ya
kaldırmadık. Peki, ne oldu? O halde, bunları tekrarladık da, ne gibi netice
elde ettik? O zaman, insanın aklına şöyle bir şey geliyor: Değişim nedir
-oradan tekrar başlayayım- değişmekse, demek ki, biz, bir kötüye doğru
gitmişiz, yani, bir iyileşmeye doğru değil. İkincisi: Hangi şeyi affediyoruz; kader kurbanlarını...
Peki "kader kurbanı" dediğimiz kavram nedir, o kurban kimdir? O
insanların kurban ettiği ve şu anda konuşamayan, mezarlarında olan, yahut
imkânı olmayan insanların kaderini kim konuşacak; siz konuşacaksınız, biz
konuşacağız, yani, biz, bunu dile getireceğiz. Biz bundan bahsediyor muyuz;
hayır. Birtakım ölçüler var, o ölçüleri kim belirliyor? Peki, niçin bu insanlar
kader kurbanı da, onların mahvettiği insanlar kader kurbanı değil, onların
hakkını nasıl koruyacağız? O zaman, diyeceksiniz ki "onlar, ölmüş, gitmiş;
onlar için mesele yok, onları unutalım, biz yaşayana bakalım." Öyle bir
düzen içerisinde mi yaşamak istiyoruz; hakikaten, biz, bunu mu yapmak
istiyoruz? Şimdi, öbür tarafa gelelim. Şu gün, burada, bir aftan
bahsediliyor; aftan bahsediliyor; ama, Sayın Bakanımın, mesela, ölüm
oruçlarından bahsettiğini, buna nasıl bir çare düşündüğünü anlattığını hiç
görmedim. Peki, ne oluyor; yani, birtakım insanlar ölüyor; ölecek, ondan sonra
birtakım tavizler verilecek, verilmeyecek... Peki, biz, bunları konuşuyor muyuz
arkadaşlar; bunları da konuşmuyoruz. Peki, biz, ne konuşuyoruz, gece yarılarına
kadar burada kalıp neyi tartışıyoruz? Onu konuşmuyoruz bunu konuşmuyoruz; onu
incelemiyoruz ötekini anlatmıyoruz, o halde ne yapı-yoruz? Bana öyle geliyor ki, bir yerlerde bazı taslaklar
hazırlanıyor; az sayıda insan, buna, tamam, bu, böyle olsun diyor; niçin diyor;
belki konjonktür öyle icap ediyor. Ondan sonra, bu, komisyona geliyor, biraz
çekişme oluyor, komisyon sonunda kabul ediyor -bunun içerisinde de birçok
siyasî baskının olduğu sonradan duyuluyor- derken Meclise geliyor. Gördüğünüz
gibi, her şey konuşuluyor; ama, hiçbir şey konuşulmuyor ve ondan sonra, bu,
oylanıyor. O halde, biz, bir bürokrasi cumhuriyeti miyiz; bizi, birileri mi
idare ediyor; biz, burada, göstermelik olarak mı bulunuyoruz; yoksa, bu konuyu,
hakikaten, halk için, halk adına, bilgilerimizi ortaya koyarak, birbirimizi
dinle-yerek, anlayarak bir yerlere varmak mı istiyoruz?.. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun Sayın Akgönenç. OYA AKGÖNENÇ MUĞİSUDDİN (Devamla) - Bakın, dikkatle
izledim, birçok teklif vardı. Teklif neydi; en azından, görüşülsün, düzeltilsin
dendi -öyle radikal bir şey de istenmedi- o bile reddedildi. Peki, arkadaşlar,
o zaman, bu işi biz nasıl çözeceğiz?! İşte, bu düşünceleri sizinle paylaşmak istedim.
Dinlediğiniz için teşekkür ederim, saygıyla selamlarım. (FP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Şahsı adına ikinci söz, Sayın Nevzat Ercan'ın. NEVZAT ERCAN (Sakarya) -Hüseyin Çelik konuşacak
efendim. BAŞKAN - Sayın Çelik'e devrediyorsunuz. Buyurun Sayın Çelik. (DYP sıralarından alkışlar) HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2001'e çok az bir zaman kalmışken, biz, Türk Parlamentosu
olarak, düşünce suçlarından ve bunların affedilmesinden söz ediyoruz. Bu, kendi
başına, affedilmez bir şeydir. Aslında, bazı insanları düşüncelerinden dolayı
suçlu kabul etmek ve onları cezalandırmak, ardından da, onları affetmekten söz
etmek, gerçekten, demokrat ve medenî bir ülkeye yakışmayan bir şeydir. Aslında,
bundan dolayı, onların bizi affetmesi lazım. Değerli milletvekilleri, eğer, düşünce suçlarından
kastedilen şey, insanların duyguları, düşünceleri ve memleket meseleleriyle
ilgili olarak ifade ettikleri fikirleri ise, bunu suç saymak mümkün müdür. Ama,
kaba, bayağı, müstehcen, onur ve haysiyet kırıcı, tahkir edici, gerçekten,
iftira mahiyetinde söylenen sözlerden eğer biz düşünce suçlarını anlıyorsak,
bu, son derece yanlış bir yaklaşım olur. Onlar, zaten, Türk Ceza Kanununda
tahkir ve tezyif olarak ayrıca hükme bağlanmıştır. Değerli milletvekilleri, 4454 sayılı Kanun, bu
Mecliste, 28 Ağustos 1999 tarihinde görüşülürken, o zaman, Sayın Hükümet, şöyle
bir düzenleme yapmıştı: Basın ve yayın yoluyla işlenen suçlar af kapsamına
alınmıştı ve af getirilmişti. Bu, niçin yapılmıştı? Bazı insanların bundan
yararlanması veya bazılarının yararlanmaması söz konusuydu. Bu sefer,
konferanslarda, panellerde, meydanlarda, mitinglerde yapılan konuşmalar da buna
dahil edilmiş; yine birilerinin istifade etmesi veya birilerinin istifade
etmemesi için, bu sefer, af getirilmiyor, erteleme getiriliyor. Değerli
milletvekilleri, biz, kişileri gözeterek, kişilere göre kanun yapamayız; bu,
hukukun ruhuna son derece aykırıdır. Değerli arkadaşlarım, Anayasanın 26 ncı maddesi,
düşünce hürriyeti getirmiştir ve biz, hukukumuzu, kesinlikle hukukun evrensel
prensiplerine göre yeniden tanzim etmek durumundayız. Bakınız, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesinin 10 uncu maddesinin ikinci fıkrasında, düşüncelerle ilgili
olarak şöyle bir hüküm yer alıyor: Orada "sadece muvafık olan fikirler
değil, muhalif olan fikirler de düşünce hürriyeti kapsamındadır -hatta, daha
ileri gidilmiş- aynı zamanda, rahatsız edici, sarsıcı ve altüst edici muhalif
fikirler de düşünce hürriyeti kapsamındadır" denilmiş. İnsanlar şiddete
başvurmadığı sürece, insanlar, düşüncelerini başkaları üzerinde hegemonya
kurarak empoze etmeye çalışmadığı sürece, siz, düşünce hürriyeti önüne set
çekemezsiniz. Değerli milletvekilleri, bir ülkedeki aydınların en
vazgeçilmez görevlerinden biri, tenkit, eleştiri hakkıdır. İnsanlar, devletin
ve hükümetin ekonomik politikalarını tenkit ettiği gibi, sosyal politikalarını,
kültürel politikalarını, dinî politikalarını, hatta askerî politikalarını da
tenkit edebilir. Şimdi, bunlar tenkit edildi diye, bu, birisi için rahatsız
edici oldu diye veya sarsıcı oldu diye, biz, bunları yasak kapsamına alamayız;
dünyadaki evrensel hukuk prensipleri buna engeldir ve biz, kesinlikle bu
ayıptan kurtulmak zorundayız değerli arkadaşlarım. Bakınız, suyu, önüne bent çekerek durdurmak gibi bir
iddiada bulunmak eşyanın tabiatına aykırıdır. Akıllı insanlar, suyun önüne bent
çekerek onu durdurmak gibi bir iddiada bulunmaz; çünkü, su, doldumu, yandan,
kenardan, üstten, alttan, bir taraflardan mutlaka taşar. Akıllı insan, suyun
önüne baraj yapar, onu kanallara kanalize eder sulamada kullanır, türbinlere
gönderir elektrik elde eder, sporda kullanır, taşımada kullanır, balıkçılıkta
kullanır. Ülkemizdeki farklılıkları, farklı görüşleri bu manada bir potansiyel
kabul ederek, biz, onları, hayra ve iyiye kanalize edici durumda olmak
zorundayız. Aksi takdirde... Bakınız, eskiden düşünce cereyanları deniliyordu,
bugün, akımları deniliyor... Düşüncenin cereyan etmek, akmak, sirayet etmek
gibi bir özelliği vardır; siz, önüne set çekerek, polis bariyerleri çekerek, o
insanları coplayarak veya onları suçlu kabul ederek, hapishanelere göndererek
düşüncenin önünü kesemezsiniz; buna gerek de yok; sosyal barış için, millî
birlik, bütünlük için de, buna gerek yok. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun Sayın Çelik; açıyorum mikrofonunuzu,
lütfen tamamlayın. HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım,
dünyanın her tarafında, sol, daha çok özgürlükçü geçinir en azından, daha çok
özgürlükçü olur. Ben, özellikle, Demokratik Sol Partideki arkadaşlarıma
seslenmek istiyorum: Ya Demokratik Sol Parti, sol bir parti değil veyahut da
Türkiye'deki sol tamamen değişti, hüviyetini, mahiyetini kaybetti. (DYP
sıralarından alkışlar) HASAN GÜLAY (Manisa) - Onu sen bilmezsin. HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Özgürlükleri kısıtlayıcı,
özgürlükler üzerinde, özellikle... İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Biz sabıkalı değiliz,
sabıkalı... BAŞKAN - Efendim, lütfen, hatibe müdahale etmeyin. HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Buyurun, buradan konuşun
sayın milletvekilleri... İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Yerinden laf atma,
kürsüyü kullan. HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli milletvekilleri,
bugün, Avrupa Birliğine girmekten söz ediyoruz, Avrupa Topluluğuna girmekten
söz ediyoruz. Biz, kendi insanımız buna layık olduğu için, kendi insanımız bunu
hak ettiği için, bütün düşünce suçları önündeki engelleri kaldırmalıyız.
Aslında, düşünmek bir suç değil, düşünebilirsiniz istediğiniz kadar. Siz, eğer, bu düşüncelerinizi hür bir
ortamda ifade edemezseniz, eğer, bunları, basın yoluyla, konferanslarla,
panellerle dost meclislerinde, kahvehanelerde istediğiniz şekilde ifade
edemezseniz, o ülkede hürriyetten, özgürlükten söz etmek mümkün olmaz. Değerli milletvekilleri, mühim olan, sizin gibi
düşünmeyen, sizin gibi hissetmeyen, sizin gibi giyinmeyen, sizin gibi yiyip
içmeyen insanlar, bu anlamda engellemelerle karşılaştıkları zamanlar, onların
hakkını savunmak, onların önündeki engelleri kaldırmaktır, demokratik erdem
budur. Aksi takdirde, herkes, kendi düşüncesindekileri, kendisi gibi düşünen,
tıpatıp kendi dünya görüşünü paylaşan insanları savunmaya kalkışırsa, bu,
sadece tabiî (doğal) bir insiyak olur. Biz, birbirimizin önüne engeller konulduğu
zaman birbirimizi savunmakla mükellefiz; Türk Parlamentosuna yakışan budur. BAŞKAN - Sayın Çelik, lütfen, tamamlar mısınız efendim. HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - 2001 yılına girerken, düşünce
suçlarından söz etmenin, düşünce suçlularını cezalandırmanın ve daha sonra
onları affetmenin bir anlamı olmadığını düşünüyorum. Saygılar sunuyorum efendim. (DYP ve FP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Sayın Candan, Sayın Bakana sorunuzu yöneltebilirsiniz
efendim. Buyurun. VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkanım, delaletinizle,
Sayın Bakandan cevaplanmasını istediğim bir sorum var efendim. Tasarının bu maddesi şartlı tahliyeyi içermektedir.
Ülkenin içerisinde bulunduğu ekonomik kriz malumlarıdır. Halbuki, esnaf, çiftçi
ve sanayicilerin, vergi borçları, kredi borçları ve faizleri vardır. Bunların
anapara tahsilatı; hazırlanan raporlara göre, 2,5 katrilyon tahsilat yapma
imkânımız vardı... BAŞKAN - Sayın Candan, Sayın Bakan, biraz önce, bu
konudaki bir soruyu cevaplandırdı. Tekraren bir soru sormanın manası yok; aynı
soruydu, Sayın Bakan da aynı şekilde cevap verdi. Eğer başka bir sorunuz varsa
almaya hazırım; ama, bu sorunun cevabından Yüce Heyet bilgilendi efendim. Başka sorunuz varsa, alayım. VEYSEL CANDAN (Konya) - Efendim, ben devam ediyorum,
sorumu bitireyim. Ekonomik krize göre hükümetin bütçede borçlanması 5,5
katrilyon. Dış borçlanma yerine, bu şartlı tahliye tasarısının içine bir madde
ilave ederek, bu krizi hafifletmek mümkün değil midir diye soruyorum. BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun efendim, soruyu
cevaplandırabilirsiniz. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; soru konusu olan vergi borçları ile
görüşülmekte olan tasarı arasında herhangi bir ilgi bulunmamaktadır. Bunu daha
önce de cevaplandırmıştım; o nedenle, önceki sözlerime ekleyecek yeni bir şey
yoktur. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Sayın Canbay, buyurun. YAŞAR CANBAY (Malatya) - Sayın Başkan, aracılığınızla,
Sayın Bakana aşağıdaki sorumu arz ediyorum. Belediyelerin birikmiş SSK ve vergi borçlarından dolayı
hizmet etme imkânları kalmamıştır. BAŞKAN - Efendim, demin ifade etmiş olduğum gibi, aynı
mahiyette bir soru da biraz önce sorulmuş ve cevabını almıştı. Daha değişik bir
sorunuz varsa, alalım; ama, zannediyorum ki, Sayın Bakan biraz önceki cevabıyla
yine yanıtlayacak. Onun için, başka bir soru sorarsanız, hem siz hem Yüce Heyet
istifade etmiş olur efendim. Buyurun. YAŞAR CANBAY (Malatya) - Mahallî idareciler olarak,
büyük şehirlerimizin, illerimizin, ilçelerimizin ve beldelerimizin her türlü
hizmetlerini yürütmek gibi çok önemli sorumlulukları olan belediyelerimizin
birikmiş SSK ve vergi borçlarını affetmeyi düşünüyor musunuz? BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Sayın Bakan, buyurun. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce de söylediğim gibi, bu soru da daha
önce sorulmuştu ve görüşülmekte olan tasarı ile soru konusu arasında herhangi
bir ilgi bulunmamaktadır. BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum. Sayın Bedük, buyurun efendim, sorunuzu alayım. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan,
delaletinizle, Sayın Bakanımdan sorularımın cevaplandırılmasını arz ediyorum. Biraz evvel ifade etti, esnaf borçları, köylü, çiftçi
borçları affedilmedi; dolayısıyla, bu kapsama alınmadı; bu üzüntümüz.
Öldürenler, gasp suçu işleyenler, trafik suçu işleyenler, trafik sebebiyle adam
öldürenler, bankaların içinin boşaltılmasına neden olanlar affediliyor;
yolsuzluğa, hırsızlığa neden olanlar affediliyor; Terörle Mücadele Kanunu
kapsamındaki suçlar da af kapsamına alınıyor. Şimdi, ben, affa karşıyım. Neden karşıyım; bu
mağdurların haklarının ihlal edildiği, haklarının düşünülmediği nedeniyle
vicdanen buna evet diyemiyorum, itiraz ediyorum... BAŞKAN - Tamam da efendim, soruyu alalım... SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) - Soruyorum efendim:
Vatan ve milletin huzur ve güvenliğini sağlamak için, kamu görevi ifa eden ve
icabında devriye gezdiği sırada kahpece şehit edilen güvenlik güçlerimizin,
yakalanan faillerle ilgili eylemlerinden ötürü, Türk Ceza Kanununun 243 ncü
maddesiyle hizmet veren polis, jandarma birimlerini af kapsamı dışında
tutmanın, son derece eşitsiz bir davranış olduğunu Sayın Bakanın kabul etmesi
gerekmez mi? Bir taraftan adamlar öldürülüyor, bir taraftan terörle mücadele kapsamına
giren suçları ifa edenler affediliyor; ama, buna karşılık, sorgulananlar
affediliyor, sorgulayanlar ise affedilmiyor. Ben -özellikle altını çizerek
belirtmek istiyorum- insanlık suçu olarak görüyorum işkenceyi, kötü muameleyi,
efrada suimuameleyi; ama, bir tarafı affediyorsunuz, bir tarafı
affetmiyorsunuz. Sosyal barış bunun neresinde? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın
Başkan, adam öldürme cürümü dolayısıyla yapılan işlemi, daha önce, Türk Ceza
Kanununun 450 nci maddesi dolayısıyla yaptığım açıklamalarda belirtmiştim.
Burada, 450 nci madde açısından sadece idam cezasının infaz edilmemesi söz
konusudur. Diğer suçlar bakımından kanunda eşit olarak on yıllık bir indirim
yapılmaktadır. Bankalar Kanununa aykırı eylemlerden doğan suçlar ise,
bu kanunda kapsamdışı bırakılmıştır. Terörle Mücadele Kanununa gelince; Terörle Mücadele
Kanununda terör suçu olarak belirtilen suçların çoğu, zaten, istisna hükümleri
arasında, Türk Ceza Kanunu hükümleri olarak yer almaktadır, o nedenle, ayrıca,
Terörle Mücadele Kanununun belirtilmesine gerek görülmemiştir. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Sayın Yıldırım, sorunuzu alayım efendim. MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan,
delaletinizle Bakanımızdan aşağıdaki sorularımı soruyorum. 1. Ülkemizde esas suçlular banka soyanlar affediliyor
da, devlete hizmet eden, ömrünü ve istikbalini devlete adayan ve evine, çoluk
çocuğuna ekmek götürmek için demokratik hakkını kullanan ve 1.12.2000 günü
meydanlara inen ve haklarında tahkikat başlatılan devlet memurları, tüm
çalışanlar için af düşünüyor musunuz? 2. Devletin malına karşı işlenen suçları, vatandaşın
canına karşı işlenen suçlardan daha tehlikeli bulmanızın, ülkemizi içine
sürüklediğiniz ekonomik felaketle bir ilgisi var mı? Eğer varsa, bundan ne gibi
bir katkı umuyorsunuz? 3. Çıkaracağınız af kanunuyla, cezaevlerini boşaltıp,
borcunu ödeyemeyen, mal beyanında bulunamayan esnafla, sanayiciyle ve çiftçiyle
mi doldurmak istiyorsunuz? Bu husustaki düşünceniz nedir? Saygılarımla efendim. BAŞKAN- Peki, teşekkür ediyorum efendim. Buyurun Sayın Bakan. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon)- Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu soruların ikisi, başka sorular çerçevesinde daha
önce cevaplandırılmıştı. Devlete karşı işlenen suçların af kapsamı dışında
bırakılması ise, burada istisnalar arasında yer alan bazı suçlar bakımından söz
konusudur. Burada, Anayasanın 87 nci maddesinde 14 üncü maddeye yapılan yollama
göz önünde bulundurulmuştur. BAŞKAN- Peki, teşekkür ediyorum efendim. Sayın Aytekin, sorunuzu alabilirim; buyurun efendim. İLHAN AYTEKİN (Balıkesir)- Sayın Başkan, sorularımın,
delaletinizle Sayın Bakan tarafından cevaplandırılması hususunu saygıyla arz
ederim. 1. Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizde Katılım Ortaklığı
Belgesi ve ulusal plan aşamalarının geçilmekte olduğu bir dönemde, Kopenhag
Kriterlerini de dikkate alarak, 312 nci maddeyle siyasî yasaklı haline
getirilen düşünce suçlularının yasa kapsamında düşünülmemesini nasıl izah
ediyorsunuz? 2. Milletimizin umumî kanaati, görüşmekte olduğumuz af
tasarısında, bölücübaşı katil Abdullah Öcalan'ın affının saklı olduğu
şeklindedir. Doğru mudur? 3. Demokratikleşme ve şeffaflaşmanın gerektiği ve
sizden talep edildiği bir dönemde, düşüncelerini açıklayarak siyasî yasaklı
hale gelmeyi nasıl içinize sindirebiliyorsunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN- Teşekkür ediyorum efendim. Buyurun Sayın Bakan. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon)- Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye, hem kendi gelişmesinin doğal sonucu olarak
hem de içinde yer almak istediği dünyanın ortak değerlerinin bir gereği olarak,
özgürlükleri, her gün daha çok genişletmek, bu arada, düşünce ve ifade
özgürlüğünü de genişletmek kararındadır. Üzerinde görüşülen 2 nci madde, zaten
bu amaçla konulmuştur. Daha önce düzenlenen, ancak, Anayasa Mahkemesince bir
ibaresi iptal edilen madde, Anayasa Mahkemesi kararı doğrultusunda, kapsamı
genişletilerek, yeni bir düzenlemeye
kavuşturulmuştur. Bu madde çerçevesinde, 312 nci maddeden dolayı suç işlemiş
olanlar da, geti-rilen ertelemeden yararlanacaklardır. Bölücübaşının, bu kanundan yararlanması söz konusu
değildir. Onun mahkûmiyetine esas olan Türk Ceza Kanununun 125 inci maddesi,
burada, istisnaların en başında sayılmıştır. Anayasa Mahkemesinin, daha önce,
125 inci maddeyle ilgili olarak verdiği kararda, o madde bakımından eşitlik
ilkesinin söz konusu olmayacağı, 125 inci maddede farklı bir durum olduğu
belirtilmiştir. Dolayısıyla, bölücübaşının bu kanundan yararlanması, herhangi
bir biçimde söz konusu değildir. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Sayın Baran, Sayın Yılmazyıldız, Sayın Ertugay, Sayın
Göksu, Sayın Tan, Sayın Çelen, Sayın Çiçek, Sayın Seven, Sayın Aksu, Sayın
Güven ve Sayın Alçelik'in sorularını alamıyorum efendim. Değerli milletvekilleri, madde üzerinde verilmiş
iki önerge vardır. Önergeleri, önce,
geliş sırasına göre okutacağım ve daha sonra da, aykırılık derecesine göre
işleme alacağım. Birinci önergeyi okutuyorum efendim: 8.12.2000 Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan, 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen
Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair
Kanun Tasarısının 2 nci maddesinin sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve
teklif ederim. Ayşe Nazlı Ilıcak İstanbul Teklif Edilen Metin : "Cezalarını çekmiş olanların kamu hakları iade
olunur." BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına 564 sıra sayılı tasarının 2 nci maddesindeki "23
Nisan 1999" tarihinin, "1 Ocak 2000" olarak değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz. 8.12.2000
BAŞKAN - Efendim, aynı zamanda en aykırı önerge olan bu
önergeyi işleme alıyorum. Komisyon önergeye katılıyor mu efendim? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Katılmıyoruz. BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önerge
üzerinde, Sayın Arınç görüşlerini ifade edecek. Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; saygılar sunuyorum. Aslında, bu önergemi, tasarının 1 inci ve 2 nci maddeleri için vermiştim; çünkü, ikisinde de, suç işleme tarihi 23 Nisan 1999 olarak görünüyordu. Ancak, 1 inci madde üzerinde, biraz evvel usulen de söylediğim gibi, dört önerge, maddenin tamamı için kabul edildiğinden, bu önergemi 2 nci madde için vermiş oldum. Değerli arkadaşlarım, tasarıda, geçen yıl da olduğu
gibi, 23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenen suçlar dikkate alınıyor. Şüphesiz,
bu tür kanunlar çıkarken, özellikli bir günün seçilmesi, belli bir tarihin
belirlenmesi mümkündür. Ben hatırlıyorum, ilk defa af tartışmaları
başladığında, cumhuriyetin 75 inci yılı dolayısıyla bir af çıkarılması söz
konusu edilmişti; bu, 1998 yılına tekabül ediyordu. Daha sonra, 1999 yılı
içerisinde bu düşünülürken, tarih olarak ne koyalım denildi; 18 Nisan seçimleri
akla geldi, olmaz denildi; 23 Nisan üzerinde mutabık kalındı. Şimdi, bir yılı aşkın bir süre sonra, yeni bir
düzenleme yapıyoruz. Şüphesiz, bir anlamı tekrar ortaya koymak lazım. 1 Ocak
2000 tarihini şu açıdan düşündüm: 21 inci Yüzyıla giriyoruz, yeni bir yüzyıl
başlangıcıdır, yeni bir bin yıldır, dünyada pek çok ülke, bugünle ilgili olarak,
farklı şekilde, farklı biçimlerde anmalar yapıyorlar, kanunlar ve düzenlemeler
yapıyorlar. 1 Ocak 2000 tarihi, Türkiye'de sosyal barışa atılan adımın da bir
tarihi olabilir, iyi bir başlangıç olabilir diye düşündüm; ancak, birkısım
hukukçu arkadaşlarımız "daha önce 23 Nisan 1999 tarihi telaffuz
edilmişken, bunun biraz daha beriye çekilmiş olması, daha sonra suç işleyenlere
prim vermek anlamına gelir" şeklinde de endişelerini beyan ettiler. Bu
endişelere katılmak da mümkün, bunlara saygı duyuyorum; ancak, bildiğiniz gibi,
bir af kanununu görüşmüyoruz, şartla salıverilme ve cezaların ertelenmesini
görüşüyoruz. Bu bir af olsaydı, belki bu karşı düşüncenin tartışılabilir bir
yönü olabilirdi; ama, şartla salıverilmenin, dava ve cezaların ertelenmesinin,
böyle bir endişeye yol açmaması gerektiği kanaatindeyim. Bir de, Adalet Komisyonunda tartışılan bir konuyu
dikkatlerinize arz etmek istiyorum. Birkısım arkadaşlarımız, özellikle 2 nci
maddeyle ilgili olarak "geçen yıl çıkarılan 4454 sayılı Kanunla basın yayın
yoluyla işlenen suçlara getirilen ertelemenin Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal
edildiğini ve Anayasa Mahkemesi kararının da bundan bir süre önce
yayımlandığını, dolayısıyla, burada tarihin değiştirilmesi de mümkündür"
şeklinde konuşmalar yaptılar. Gerçi, Sayın Bakan, buna karşılık da, Anayasa
Mahkemesi kararlarının ancak Resmî Gazetede yayımlanmakla yürürlüğe gireceğini,
geçmişe yürümeyeceğini ifade ediyor; ama, bütün bu tartışmalar bir noktada
kesilebilir. Ben, 1 Ocak 2000 tarihinin, bugün çıkmak üzere olduğunu hemen
hemen gördüğümüz bu tasarı için, yeni bin yılın, yüzyılın başında Türkiye'de
sosyal barışa katkıda bulunacağını ümit ediyor, desteklerinizi istirham ediyor,
saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arınç. Efendim, gerekçesini Sayın Arınç'ın ifade etmiş olduğu
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen
Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair
Kanun Tasarısının 2 nci maddesinin sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve
teklif ederim. Ayşe Nazlı Ilıcak İstanbul Teklif edilen metin: Cezalarını çekmiş olanların kamu hakları iade olunur. BAŞKAN - Önergeye Komisyon katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Katılmıyoruz. BAŞKAN - Buyurun Sayın Ilıcak. AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, 564 sıra sayılı Kanunun 2 nci maddesi, bir hatayı düzeltmek,
adaleti yeniden tesis etmek üzere, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi.
Böylece, basın yoluyla işlenen düşünce suçlarına verilen erteleme imkânı, başka
yollardan da- tırnak içinde- bu suçu işleyenlere tanındı. Bu ertelemeden
yararlanmayıp da cezalarını çekenlere hiç değilse bir imkân getirelim, onlar da
memnu haklarına tekrar kavuşsun diye ben bu önergeyi vermiş bulunuyorum. Şimdi, 28 Şubat Türkiyesinde, 312 nci madde, sürekli
gündeme geliyor. Bu 312 nci maddenin, 12 Eylül öncesinde, siyasî yasağı yoktu.
Dolayısıyla, 12 Eylül sonrasında, askerî yönetim zamanında, hem Siyasî Partiler
Yasasına hem de Milletvekilleri Kanununa siyasî yasaklar bir madde şeklinde
ilave edilmiştir. O zaman, diyoruz ki sizlere; gelin, bu 12 Eylül rejimi
zamanında Türkiye'nin üzerine geçirilen deli gömleğinden kurtulalım, bunlardan
sıyrılalım. Gerçi, Türk Ceza Kanununun 121 ve 124 üncü maddeleri, üç yıl
içerisinde memnu hakların iadesine imkân; veriyor; ama, bunu bir an önce
gerçekleştirelim diyoruz. Çünkü, Türkiye, artık, giderek marjinal bir ülke
haline geli-yor, giderek ikinci ligde oynayan bir ülke haline geliyor. Düşünüp
de düşüncesini ifade eden kişiyi hapse atmakla yetinilmiyor, bir de ona siyasî
yasak getiriliyor. Değerli arkadaşlar, Avrupa Birliği Türkiye'yi izleme
raporunda 312 nci madde ele alınıyor; İnsan Hakları Derneği Başkanı Akın
Birdal'ın ve Necmettin Erbakan'ın mahkûmiyetleri eleştirili-yor. Bir de psikolojik baskı yaratılmaya çalışılıyor
bizlerin üstünde. Yani, biz, mesela 312 nci madde, siyasî yasaklar kalksın
dedikçe, sizler diyorsunuz ki, bakın, Necmettin Erbakan'ın yasağını kaldırmaya
çalışıyorlar, bakın, Tayyip Erdoğan'ın yasağını kaldırmaya çalışıyorlar. (DSP
sıralarından "doğru" sesleri) Elbette... Elbette, demokratik bir
ülkede, hem Erbakan yasaksız olacak hem
Tayyip Erdoğan hem de Hasan Celal Güzel siyasete dönecek. (FP
sıralarından alkışlar) Biz, sadece onların değil, bakın Eşber Yağmurdereli'yi
de biz savunuyoruz; ama, siz verdiğiniz önergelerin, sözlerin arkasında
duramıyorsunuz. Ben, Sayın Bakana sordum; niçin 17 nci maddeyle ilgili
getirdiğiniz değişikliğin arkasında durmuyorsunuz; o, gündemdedir dedi, getirin
bu teklife sahip çıkın, oylayın. Bunun mümkün olmadığı, bugünkü şartlarda
bilinmekte. Ben, Adalet Komisyonuna böyle bir önerge verdiğimde, o zaman niçin
reddettiniz Sayın Bakanım? Getirseydik, bir an önce, bugün, hiç değilse, Eşber
Yağmurdereli bu ayıplı, bu zor durumdan kurtulurdu; çünkü, onun da sorumlusu
sizlersiniz. Eğer, Basın Kanunu çıkarken, basın mensuplarının basın yoluyla
işledikleri suçlara erteleme getirilirken, siz eğer bu ertelemeyi, o zaman
mitinglerde yapılan konuşmalara da tanısaydınız, Eşber Yağmurdereli'nin cezası
ertelenecekti ve on ay aldığı cezadan dolayı yirmibir yıllık bir cezayı
yüklenmek zorunda kalmayacaktı. Bunun da sorumlusu sizlersiniz. Bakın, siyasî yasaklar ayıp; bunu Sayın Ecevit de çok
iyi biliyor; o da bir zaman siyasî yasaklıydı. Ona "Bay Ecevit" diye
hitap edip, konuşmasını, yazmasını men edenler, dergisini toplatanlar, şu anda
kim bilir nerede, hiç kimse bilmiyor; ama, bugün Sayın Ecevit, Başbakan
koltuğunda. Bir zamanlar bana şiirini ithaf etmişti; "demokrasi
mücadelesini takdir ettiğim Nazlı Ilıcak'a” diyordu "Özgürlüğün Ardından
Bir Ağıt Söylev" şiirinde. “Perikles'in demokrasisinden 2000 yıl sonra
hâlâ ayıplı bir demokrasiyi yaşadığımız için utanıyorum" diyordu. Ben,
bugün de, o utancı paylaştığımı ifade etmek istiyorum. (FP sıralarından
alkışlar) Çok arzu ederdim; ben de bugün kendisine "demokrasi mücadelesini
takdir ettiğim Sayın Ecevit"diye hitap etmeyi; ama, maalesef, edemiyorum.
Kim derdi ki, 12 Mart'a karşı direnen, 12 Eylüllere karşı direnip iki kere
hapse giren Ecevit'in, 28 Şubat rejimiyle böylesine sarmaş dolaş olacağını ?!.
(FP sıralarından alkışlar) Hayal kırıklığımı ifade edip hepinize saygılar
sunuyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ilıcak. Gerekçesini Sayın Ilıcak'ın ifade etmiş olduğu önergeyi
oylarınıza sunuyorum : Önergeyi kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir. (DSP sıralarından alkışlar) Sayın milletvekilleri, bir geçici madde eklenmesine
dair önerge vardır, okutuyorum : Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan, 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen
Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair
Kanun Tasarısına, 2 nci maddesinden
sonra gelmek üzere aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Hakkı Töre Hakkâri "Geçici Madde 1- 21.7.1953 tarihli, 6183 sayılı
Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun kapsamına giren amme alacakları
ile 4.1.1961 tarihli, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu kapsamına giren ve
31.12.1999 tarihinden önceki dönemlere ait veya bu tarihe kadar beyan edilmesi
gereken vergi, resim ve harçlara ilişkin olarak; a) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibariyle vadesi geldiği halde ödenmemiş bulunan amme alacakları asıllarının tamamı ile bunlara bağlı gecikme zammı, gecikme faizi ve vergi cezaları ile diğer ceza mahiyetindeki amme alacaklarının yüzde 20'sinin; ilk taksiti bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihi izleyen aydan başlamak üzere, 24 ayda ve üçer aylık dönemler itibariyle eşit taksitler halinde ödenmesi, ilk taksit ödeme süresinin son gününe kadar yazılı başvuruda bulunulması ve bu alacaklar için ihtilafa gidilmemesi veya ihtilaftan vazgeçilmesi şartıyla, gecikme zammı, gecikme faizi ve vergi cezaları ile diğer ceza mahiyetindeki amme alacaklarının kalan kısmının tahsilinden vazgeçilir. Borçlarını 6183 sayılı Kanunun 48 inci maddesi hükmüne göre ödemekle olan mükellefler de diledikleri takdirde bu madde hükmünden yararlanabilirler. b)Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre ikmalen, re'sen
veya idarece tarh edilmiş olup, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibariyle
yargı mercileri nezdinde ihtilaflı hale getirilmiş ya da dava açma süresi
geçmemiş bulunan vergi, resim ve harçların tamamı ile bunlara bağlı gecikme
zammı, gecikme faizi ve vergi cezalarının yüzde 20'sinin; bu bentte belirtilen
süre ve şekilde ödenmesi halinde, gecikme zammı, gecikme faizi ve vergi
cezalarının kalan kısmının tahsilinden vazgeçilir. Bu takdirde, dava açılmaması
ve açılmış bulunan davalardan vazgeçilmesi, buna ilişkin talebin başvuru süresi
içinde yazılı olarak yapılması şarttır. Bu şekilde ödenen alacaklara maddenin
yürürlüğe girdiği tarihten sonra herhangi bir zam veya faiz uygulanmaz.
Tarhiyata ilişkin ihtilaflarda alacak asılları, tarhiyatın bulunduğu en son
safhadaki tutar, ancak bu safhada bozma ya da terkin kararı bulunması halinde
ilk tarhiyat tutarı esas alınarak belirlenir. Bu hüküm, maddenin yürürlüğe
girdiği tarihe kadar uzlaşma talebinde bulunulmuş olup, uzlaşma günü verilmemiş
veya uzlaşma günü ve-rilmekle birlikte uzlaşma görüşmesi henüz yapılmamış
alacaklar için de geçerlidir. Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibariyle
tahakkuk etmemiş vergi, resim ve harç asıllarına ilişkin tarhiyatta, gecikme
faizleri maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar geçen süre için hesaplanır.
Asılları kısmen veya tamamen ödenmiş bulunan fer'i alacaklar ile bir asla bağlı
olsun veya olmasın ceza mahiyetindeki alacaklar için de bu bent hükümleri
uygulanır. Vergi Usul Kanunu kapsamı dışındaki diğer amme alacaklarının
tahsilat işlemlerinden dolayı meydana gelen ihtilaflarda da bu bentte
belirtilen şekilde işlem yapılır. c) Bu maddeye göre ödenmesi gereken taksitlerin ödeme
süresi içerisinde hiç ödenmemesi ya da eksik ödenmesi halinde, alacağın tamamı
muaccel olur ve cebren tahsil olunur; ancak, amme borçlularının alacağın
tamamını muaccel kılan taksit tutarını, taksit ödeme süresinin son gününden
itibaren geçen süre için tecil faizi oranında hesaplanacak bir faiz ile
birlikte rızaen ödemeleri şartıyla, madde hükümlerinden yararlanılmaya devam
olunur ve ödeme süresi geçmemiş taksitler sürelerinde ödenir. Bu madde kapsamına
giren alacakların maddede belirtilen şekillerde tamamen ödenmemiş olması
halinde, ödenen tutar kadar madde hükümlerinden yararlanılır. d) Devlete ait olup, vergi dairelerince tahsil olunan
ve miktarı 5 milyon lirayı aşmayan asılları ödenmiş fer'i alacaklar ve cezalar
ile aslı bu miktarı aşmayan amme alacaklarının, fer'ilerinin miktarına
bakılmaksızın fer'ileri ile birlikte tahsilinden vazgeçilir. Tahsilinden
vazgeçilecek amme alacakları nevi ve dönemleri itibariyle ayrı ayrı dikkate
alınır. Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce yapılan ödemeler, her ne
suretle olursa olsun ret, iade ve mahsup edilemez. Bu maddenin uygulanmasına ilişkin
usul ve esasları belirlemeye, maddede belirtilen başvuru süresini gerektiğinde
bir aya kadar uzatmaya Maliye Bakanlığı yetkilidir. e) 17.7.1964 tarihli, 506 sayılı Sosyal Sigortalar
Kanunu ve 2.9.1971 tarihli, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile 17.10.1983 ta-rihli, 2926 sayılı
Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa göre
prim, sosyal yardım zammı, idarî para cezası, gecikme zammı ve faiz borcu
bulunan işverenler ile topluluk sigortasına ve isteğe bağlı sigortaya devam
edenler ve sigortalılar ile ölen borçlu sigortalıların hak sahipleri; 31.12.1999
tarihine kadar tahakkuk etmiş olan prim ve sosyal yardım zammı borçlarının
tamamı ile idarî para cezalarının ve bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe
kadarki gecikme zammı ve faizlerinin yüzde 20'sini, bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihi izleyen aybaşından itibaren 24 ay içinde üçer aylık dönemler
itibariyle eşit taksitler halinde ödedikleri takdirde, ilgili kurumların
alacaklarından her birine ait kalan gecikme zammı ve faizleri ile idarî para
cezalarının bakiyesi terkin edilir. Bu madde hükmünden yararlanmak üzere
başvuranlardan taksitlerini süresi içinde ödemeyenlerin, süresinde ödenmeyen
her bir taksiti bu Kanunun uygulanma süresinde rızaen tecil faizi ile birlikte
ödemeleri halinde bu Kanundan yararlanma hakları saklıdır. f) Bu madde kapsamına girenlerden 31.12.1999 tarihine
kadar tahakkuk etmiş prim, sosyal yardım zammı ve idarî para cezası bulunmayıp,
sadece gecikme zammı ve faiz borcu bulunanlar, bu borçların yüzde 20'sini bu
maddede belirtilen süre ve şekilde ödemeleri halinde kalan borçları terkin
edilir. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce tahsil edilmiş gecikme zammı
ve faizleri iade ve mahsup edilmez. g) Bu madde kapsamına girenlerden prim, sosyal yardım
zammı ve idarî para cezası ile gecikme zammı ve faiz borçları için aleyhine
icra takibi yapılanlar, yukarıdaki fıkralar hükümlerine göre hesaplanacak
borçlarını bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihi takip eden aybaşından itibaren
24 aylık süre içinde ve üçer aylık dönemler itibariyle eşit taksitler halinde
icra masrafları ile birlikte icra müdürlüklerine veya kurumlara ödemeleri
şartıyla, bu madde hükümlerinden yararlanabilirler. İcra takibine konu olan
borcun yirmidörtte 1’ini bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihi izleyen aybaşından
itibaren bir ay içinde ödeyenlerin hacizleri kaldırılır. Bu süreler içerisinde
icra takipleri ile, ceza ve hukuk davalarına devam edilmez, bu davalara ilişkin
kanunî süreler işlemez." BAŞKAN- Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya)-
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN- Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon)- Katılmıyoruz. BAŞKAN- Önerge üzerinde konuşacak mısınız, gerekçeyi mi
okutayım? NEVZAT ERCAN (Sakarya)- Gerekçe okunsun. BAŞKAN- Gerekçeyi okutuyorum; buyurun. Gerekçe: Bilindiği gibi, son yıllarda ciddî ekonomik
sorunlar yaşanmakta, ülkemizin sanayi ve ticaret hayatı olumsuz
etkilenmektedir. Özellikle geçtiğimiz yıl Türk ekonomisinde yaşanan durgunluk
ve daralma sonucunda millî gelir büyümeyip, aksine, küçülmüştür. Toplumda gelir
dağılımı bozulmuş ve işsizlik artmıştır. Yaşanan ekonomik sıkıntılardan dolayı
sanayici, ticaret ve meslek erbabı, esnaf ve sanatkârlar, çiftçiler, dar ve
sabit gelirliler başta olmak üzere, toplumun bütün ke-simleri ciddî sorunlarla
karşı karşıya kalmıştır. Bunun sonucunda vergi mükellefleri, tahakkuk eden
vergilerini zamanında ödeyemez duruma düşmüşlerdir. Aynı şekilde, Sosyal
Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur ve tarım kesimi sosyal güvenlik kurumuna tabi
işverenler ve sigortalılar da, prim ödeme yükümlülüklerini aksatmak zorunda
kalmışlardır. Öte yandan, ekonomik sıkıntılardan dolayı ödeme zorluğu
çeken söz konusu kesimler, fiskal ve parafiskal yükümlülüklerini yerine
getirememekten dolayı, aylık yüzde 12'ye, yıllık yüzde 144'e varan gecikme
zammına maruz kalmışlardır. Böylece, milyonlarla ifade edilebilecek
vatandaşımız ağır bir vergi ve sigorta primi ve cezasından kaynaklanan borç
yükü altına girmişler ve haciz uygulamaları sonucu ticarî faaliyetlerini idame
ettiremez hale gelmişlerdir. İşte, bu çarpık durumun giderilerek, vatandaşın devlete
karşı ihtilaflı olmaktan çıkarılması, sosyal barışın temini ve bunlara, tekrar
ödeme kabiliyeti kazandırılarak, yükümlülüklerini yerine getirebilmeleri ve
böylece, ekonomik ve ticarî faaliyetlerini devam ettirebilmeleri imkânı
sağlanmaktadır. Getirilen bu kolaylıklar sayesinde, gerek vergi
mükellefleri ve gerekse prim borcu olanlar, bir yandan birikmiş vergi ve
sigorta primlerini taksitler halinde kolaylıkla ödeme imkânına ödeme imkânına
kavuşarak, birikmiş gecikme zammı ve faizleri ile cezaların yüzde 80'inden kurtulmuş
olacaklar. Diğer yandan da, hazine, birikmiş alacaklarını tahsil etme ve donmuş
alacaklarını nakte dönüştürerek gelir elde etme imkânı sağlayacaktır. Söz konusu önerge, bu amaçlara yöneliktir. BAŞKAN - Efendim, gerekçesini okuttuğum önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.
(DYP sıralarından alkışlar [!]) Müteakip maddeyi okutuyorum: MADDE 3.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına,
Çorum Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu; buyurun efendim. (FP sıralarından
alkışlar) FP GRUBU ADINA YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan,
Yüce Heyetin değerli üyeleri; müzakereye konu tasarının 3 üncü maddesi
üzerinde, Fazilet Partimizin görüşlerini arz ve ifade etmek üzere huzurunuzda
bulunuyorum; Başkanlığı, Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın milletvekilleri, beni bağışlayınız; neyi
tartışıyoruz? İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Sizi hep affediyoruz. YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Efendim, izin veriniz ve
insaf ediniz, lütfen... Bir af kanunu görüşüyoruz, bağış kanunu görüşüyoruz;
yani, beni bağışlamıyorsanız, beni affetmiyorsanız, siz bu insanları nasıl
affedeceksiniz?! (FP sıralarından alkışlar) Sizin affınızdaki samimiyeti
nereden anlayacağım ben? İzin veriniz lütfen. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sizin suçunuz yok ki efendim. YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Müsaade buyurun Sayın Köse. Değerli milletvekilleri, gerçekten, tekrar edeceğim,
anlayışla karşılayacağınızı umuyorum; bu, af kanunu mudur? Eğer, af kanunu
idiyse, Cumhurbaşkanlığından iade edilen kanunun başlığı ve dibacesiyle, bu
tasarının başlık ve dibacesi birbirinden niye farklı? İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Siz hukukçusunuz,
bilirsiniz. YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Ben hayatımda -yani,
hukukla meşgul olduğum süre içerisindeki hayatımdan söz ediyorum- hiç böyle bir
düzenleme görmedim. Bu nedir, bakıyorum; deve mi -yine affedersiniz, deve mi
kuş mu; yani, bu, bir af kanunu mu; bu, bir infaz yasası düzenlemesi mi; yoksa,
bu, bir söz vermiştik, ne gelirse gelsin bahtımıza, bunun gereğini yerine
getirmiş olalım diye, Anadolu deyimiyle, benim çok sevdiğim, saygı duyduğum
halkımın deyimiyle sokra savma mıdır bunu anlamak mümkün değildir. Değerli milletvekilleri, gayet tabiî hep söyler dururuz
-ben söylemiyorum, ben tekrar ediyorum, tırnak içi konuşuyorum-.zannediyorum
Ziya Paşa'nındır, eğer şairini yanlış ifade ediyorsam, düzeltiniz, şöyle diyor: "Erişir menzili maksuduna aheste giden, Tizi reftâr olanın pâyına dâmen dolaşır." Evet, işte dolaşmış, ortada... Niye acele ediyorsunuz,
aranızda istişare edemez misiniz; Cumhuriyetin temel niteliğini oluşturan
niteliklerden bir tanesi demokrasi değil midir; çağdaş demokrasilerin en özel
ve en güzel niteliği katılımcılık değil midir?.. Siz ortaklar, kendi aranızda
katılımcılığı gerçekleştiremedinizse... Muhalefete, zaten ihtiyaç
duymuyorsunuz; ama, muhalefet ne derse o oluyor, sonradan dövünüyorsunuz! İşte
örneği, açın... Bu kanunları, biz, evvelce burada görüştük, geçen
yasama yılı konuştuk. Hatırlayacaksınız, bu kardeşiniz çıktı, yana yakıla dedi
ki "Değerli milletvekilleri, kardeşlerim; yapmayın, zaman öldürüyoruz. Bu
kanunu böyle çıkarırsanız, bu yanlış hesap Bağdat'tan dönmez, Bağdat'a gerek
yok, şuradan, hemen ya bir birinci Çankaya'dan döner ya da şöyle biraz daha
doğuya doğru ikinci Çankaya'dan; yani, Anayasa Mahkemesinden döner." Zabıtlar burada, sözlerim burada; beni dinlemediniz. Ne
oldu; zaman yitirdik. Bir arkadaşım çok güzel ve isabetle ifade buyurdular. O
günden bugüne şu hakkı kullanacak, daha doğrusu şu imkânı kullanacak tutuklu ve
hükümlülerin çektiği acı ve ıstıraptan size ve bize pay düşmeyeceğini mi
zannediyorsunuz?! Değerli milletvekilleri, bakınız, Anayasa Mahkemesi,
elbette yerindeliği denetlemez, aykırılığı denetler. Peki, bu vardır ve bir
anayasal kurumdur; ona bir itirazım falan yok ha! Bizim zaafımızı ortaya
koymaya ya da bizim zaafa düşmemize imkân vermeye yahut bizi oraya çekmeye
hiçbiri-mizin ve hiçbirinizin hakkı yoktur. Hep şunu söyledim: Değerli milletvekilleri, elbette,
biz yasa yaparız, Anayasa Mahkemesi de denetler; doğrudur, gerekirse iptal
eder; ama, o istisna olmalıdır. 37 tane kanun hükmünde kararname, kanun
çıkardınız; 27 tanesini iptal ettirdik! Bunun övünülecek bir tarafı var mı;
bunun, hukuk yapmayla bir alakası var mı; bunun, Parlamentonun ağırlığını
hissettirmeyle alakası var mı?! Yapmayınız... Eğer, Parlamento olarak, en tabiî
hakkımız, en kolay hakkımız, en güçsüz, meşakkatsiz hakkımız yasa yapmada bile
bu varlığımızı, bu ağırlığımızı hissedemezsek, ettiremezsek, burada otururken
herkes bir yerden mektup yazmaya başlar; bu, doğru değildir. Ağırlığımızı
hissettirmek zorundayız. Biz, Parlamentoyuz; biz, millet adına buradayız. Benim
milletim, dünyaya ağırlığını hissettirmiş bir millettir; ama, biz,
temsilcilerine bakınız: Biz yazıyoruz, Anayasa Mahkemesi iptal ediyor. Efendim
ne yapalım, o imkânı var... O imkânı vermeyelim. Anayasa Mahkemesi de bundan
çok bahtiyar değil, bundan çok memnun değil. İşte, bir tane daha yapıyoruz. Bakın, çok tipik bir
şey; 2 nci madde, erteleme düzenlemesinin 2 nci maddesi. Daha önce iptal edilen
yasada, bundan yararlanabilmek için yahut mahkûm olmamış, hüküm giymemiş
sayılmak için üç yıllık sürenin geçmesi lazım diyor. Nereden başlıyor bu üç
yıllık süre; 3 Eylül 1999'dan başlıyor. Öyle değil mi efendim; oradan başlıyor.
Peki, Anayasa Mahkemesi iptal etti. Şimdi, biz, bir düzenleme yapıyoruz ve bu
düzenlemeyle, bundan sonra yararlanacak olanların mahkûm olmamış sayılabilmeleri
için beklemeleri lazım gelen üç yıllık süre nereden başlayacak; bu kanunun yayıma
girdiği tarihte başlayacak. Yani, basın yoluyla işlenen suçların affından
istifade edenlerin süreleri başlayalı birbuçuk sene olmuş olacak, bugün bundan
istifade edecek olanlarınsa birbuçuk sene sonra başlayacak. Peki, eşitlik bunun
neresinde?! Sayın Bakan -saygı duyuyorum kendisine- beni dinlemedi;
dinlemediği için de, Anayasa Mahkemesi iptal etti. Bu iptalde, Adalet
Bakanının, bizlerin her birinden çok daha büyük vebali vardır. Siyasal vebali
vardır, sosyal vebali vardır, manevî vebali vardır; çünkü, kanunların
yapımında, her partiye
-muhalefet-iktidar- servis yapmak, hizmet vermek Adalet Bakanlığının
birinci görevidir; eksik yapmıştır. Şimdi, bize, gerekçe getiriyor:
"Efendim, Anayasa Mahkemesi kararları geriye yürümez; yürümediği için, şimdi
istifade edeceklerin o üç yıllık süreleri bugünden başlar, öbürlerini geriye
doğru götüremeyiz" diyor. Beyefendi; Sayın Bakan; biz, Anayasa
Mahkemesinin kararının yürürlüğünü konuşmuyoruz; biz, yeni bir düzenleme
yapıyoruz; hem de nasıl bir düzenleme... Öğlene kadar, maşallah, iki tasarı;
öğlene kadar... Her birinin arkasında da Bakanlar Kurulunun listesi var, imza
listesi, öğlene kadar... Öğleden sonra ne oluyor bilemiyoruz tabiî -eskiden,
buna "hikmeti hükümet" derlerdi; galiba, bu da hikmeti hükümettir;
yani, hikmetinden sual olunmazın başka bir ifade tarzıdır bu- bu iki kanun
tasarısı bir araya geldi, tek tasarı oldu. Yani, tabir caizse, bir organ
naklidir; ama, bu organla o organ uyuşur mu, uyuşmaz mı, hekim bunun farkına
varmadı. Hekim, hazık değil bu konuda, hazık... (FP sıralarından alkışlar)
Hazık değil bu konuda ve göreceksiniz, iptal sebeplerinden bir tanesi bu
olacaktır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu, mikrofonunuzu açıyorum. YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, hemen
toparlıyorum. Bakınız, o kadar çok ki; yani hangisini anlatayım...
Tabir caizse, tut kelin perçeminden; tutacak teli yok ki, tutup gösteresiniz;
hangisini söyleyeyim!.. 228 inci maddeyi af kapsamına aldınız Sayın Bakan, Ceza
Kanununun 228 inci maddesi; 240'dan farkı ne?!. O da, hakkın, görevin,
yetkinin, suiistimalidir; o da görevin, yetkinin suiistimalidir ve ikisi de
aynı bab içerisindedir; niye siz, 228'i affın içerisine alıyorsunuz da 240'ı
almıyorsunuz? Yolda ölmek üzere olan, doğum yapmakta olan genç bir evladımızı
binek arabasıyla hastaneye götüren belediye başkanı mahkûm olsun diye mi?!
Yapmayın bunu, yapmayın!.. Değerli milletvekilleri, 312 nci maddeye girmiyorum.
Çünkü, oraya girersek oradan çıkabilmemiz zor olacak; Sayın Bakan, hemen,
“efendim, Anayasanın 87 nci maddesi, oradan atfen, 14 üncü maddesi"
diyecek. Değerli milletvekilleri, bakınız, bu kanun iptal
edilirse, bunun her türlü vebali... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu... YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Hemen saygı sunacağım
efendim. BAŞKAN - Buyurun efendim. YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - ... bu düzenlemeyi, böyle,
tabir caizse, eciş bücüş halde getirip takdim edenlerin boynunadır. Kimse suçlu
aramasın. Bunun iptali; çünkü, anamuhalefet, iktidar, cumhurbaşkanlığı iptale
gitmese biri mahkeme yoluyla, defî yoluyla buna gidecektir ve iptal edilir de,
hiç beklemediğimiz, hiç birinizin ummadığı insanlar sokaklara dökülürse, bunun
hesabını millete veremezsiniz. Saygılar sunuyorum. Bu, yürürlüğün, inşallah ülkemize hayırlar getirmesini
temenni ediyorum, Başkanlığınıza ve Heyetinize saygı sunuyorum efendim. (FP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini
Aydın Milletvekili Sayın Ali Rıza Gönül ifade edecekler. (DYP sıralarından
alkışlar) Buyurun efendim. DYP GRUBU ADINA ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Merakla,
heyecanla, bu yasa tasarısının görüşülmesini ekranları başında izleyen değerli
vatandaşlarımızı da saygıyla, sevgiyle, muhabbetle selamlıyorum. Onların sesi,
onların sözü, onların hissîyatının tercümanı olmaktan da büyük bir kıvanç
duyduğumuzu, Grubum adına burada ifade etmekten onur duyuyorum. (DYP
sıralarından alkışlar) Şu ana kadar, muhalefet milletvekilleri olarak bizler,
çok şeyler söyledik; ama, dinlemediniz, dinlemek de istemediniz; fakat, ben,
Sayın Başbakanı ve Bakanlar Kurulu sıralarının yarısını dolduran değerli
bakanları burada görünce, şu ana kadar konuşmacı arkadaşların söyledikleri
sözlerin dışında iki konunun üzerine basa basa vurgulamak istiyorum ve Sayın
Başbakan ve sayın bakanların da bunu yürekten dinleyerek, gereğini, şu andan
itibaren yapmasını bekliyorum. Suçüstü yakalandınız; 1997 yılı 1 Temmuz tarihinden
itibaren, 55, 56, 57 nci hükümetler olarak, tevali eden hükümetler olarak,
ülkenin kaderine el koydunuz. Bu dönem içerisinde, bu güzelim ülkenin
ekonomisini berbat ettiniz, perişan ettiniz. (DYP sıralarından alkışlar) Bu,
benim bir iddiam ve suçlamam değil, bu, af yasa tasarısının -Sayın Ecevit'in
sayın bakanlarının imzalarının bulunduğu- genel gerekçesini dikkatlice
okursanız, orada bunu tespit edersiniz. İnanıyorum, sizler okudunuz; ama, ben
de, vatandaşlarımız buradan duysun, bu af yasası niye çıkarılıyormuş, gerçek
mahiyetini, gerçek niyetinizi öğrensinler diye okumak istiyorum. "Genel gerekçe : Toplumda meydana gelen sosyal ve
ekonomik değişimlerin, suçların çeşitli-liğinin ve miktarının artmasında etken
olduğu görülmektedir." Burada yanlış kullanılan bir kelime var.
"Toplumda meydana gelen sosyal ve ekonomik değişim" değil "çöküntünün,
berbat ettiğimizin, fakirleştiğimizin" denilmesi lazım burada. (DYP
sıralarından alkışlar) Bu ülkeyi, siz, nasıl aldınız, ne hale getirdiniz;
bunu, bir defa, yüreklerinizde, beyinlerinizde, lütfen inceleyiniz. Üretmeyen
bir ekonomi, çaresiz bir çiftçi, rafları boşalmış, Bağ-Kur primini ödeyemediği
için mahkeme kapılarında sürünen esnaf, her gün caddeleri, meydanları dolduran,
ellerindeki pankartlarla "açız" diye bağıran memur ve emekliler,
ödemeler dengesindeki felaket, ihracat yapamayan bir ekonomi, kapanan
KOBİ'ler... İşte, eseriniz bu! (DYP sıralarından alkışlar) İşte, eseriniz bu
sizin! Tabiî ki, siz, bu ülkeyi bu hale getirirseniz, bu ülkede suç oranı da
artacaktır, suç çeşitleri de artacaktır. Siz, kendi yanlışınızı, eksiğinizi
beceriksizliğinizi örtmek için getiriyorsunuz bu af yasasını. Onun için
getiriyorsunuz. (DYP sıralarından alkışlar) ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Aynaya bak aynaya... ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; size bir pasaj oku-yacağım. "Değerli milletvekilleri, tabiî ki, bu metin, bu
tasarı bir yerlerde hazırlanmıştır. Bizim de tatmin olmadığımız bazı hususlar
vardır. Beni bağışlayın, topluma söz veren biz değiliz." Sanki, biz
verdik, Doğru Yol Partisi verdi, Sayın Çiller verdi sanki! Veren belli... FARUK DEMİR (Ardahan) - Sayın Çiller, 2 anahtar verdi. ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Şimdi de kalkıyorsunuz "topluma söz veren biz değiliz, bu
yanlışlardan, bu meselenin bu noktaya gelmesinden, Milliyetçi Hareket Partisi
olarak, biz sorumlu değiliz; tanzim noktasında bizim katkılarımız çok fazla
talep edilmemiştir" diyorsunuz. Bu, tam bir itiraftır, aczdir! (DYP
sıralarından alkışlar) Aczdir! Yani, bu affı, kim söz verdi? Biz mi, yoksa siz
mi? HASAN GÜLAY (Manisa) - Biz verdik. ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Bu tasarıyı buraya getiren
biz miyiz, siz misiniz? HASAN GÜLAY (Manisa) - Biziz. ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Ama, sizsiniz de, 18 Nisan
seçimlerinde, şunu yakaladık, getirdik, bölücübaşını tuttuk kulağından ülkeye
taşıdık diye, böyle dolaşan sizdiniz! HASAN GÜLAY (Manisa) - Biz demedik onu; uydurma! ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - O zaman, siz “af
çıkaracağız” dediniz mi? HASAN GÜLAY (Manisa) - Yalan söylemeyin. (DYP sıralarından "otur yerine" sesleri) BAŞKAN - Sayın Gülay, lütfen, hatibe müdahale etmeyin
efendim. ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Halkı aldattınız, halkı!..
(DYP sıralarından "Bravo sesleri, alkışlar) Evet, halkı aldattınız.
Almadığınız yetkiyi kullanıyorsunuz. ERDOĞAN TOPRAK (İstanbul) - Biz, halka söyledik 18
Nisandan önce. ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Bir komisyonda, çok değerli
bir eski bakan, bir milletvekili arkadaşım şu soruyu soruyordu... (DSP
sıralarından "kim o" sesleri) Biz değiliz diyorsunuz sahibi. Ee, biz de değiliz; biz
de değiliz; ama, Sayın Bakan "bu af yasasının anası belli de, babası
kim!" diye soruyordu. (DYP sıralarından alkışlar) HASAN GÜLAY (Manisa) - Doğru konuş!.. ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Sayın Bakanım, bu af yasası
sizin kucağınızda kaldı efendim! İktidar partilerinin değerli sözcüleri, oradan laf
atacaklarına, gelsinler, bu kürsüden desinler ki "biz, bu affı
çıkarıyoruz." Niçin çıkarıyormuşsunuz? Hükümetin genel gerekçesinde, yine,
şöyle yazıyor: "Buna karşılık bazı suçlar, kamu düzeni ve kamu güvenliğiyle
yakın ilgileri nedeniyle kapsam dışı bırakılmıştır." Yani, siz, bu af
yasasını getirmekle kamu düzenini kuracağınızı mı zannediyorsunuz? Soruşturmaya uğrayanlar, eski başbakanları,
milletvekilleri, bakanları 230 ile dışarıda bırakmaya çalışıyorsunuz; çiftçiyi,
esnafı, işadamını kulağından tutup "gel bakalım içeriye" diyorsunuz.
Bu mu adaletiniz?! (DYP sıralarından alkışlar) Bu mu adaletiniz sizin? Değerli milletvekilleri, bu af yasasına, Doğru Yol
Partisi, başından beri "hayır" demiştir; yine, yüreklice
"hayır" diyor; bu yasanın, ülkede, sosyal barışı, kamu düzenini,
bırakınız kurmayı, kurulu düzeni bozan en önemli bir etken olacağını savunuyor.
Siz, daha bunu bilmiyor musunuz değerli arkadaşlarım? (DSP ve MHP sıralarından
gürültüler) TURHAN GÜVEN (İçel) - Biliyor, biliyor; hepsi biliyor. ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Yani, şimdi, bu af yasasına
karşı, bizim uyarılarımıza, parmaklarınızı kaldırıp "ret" diyorsunuz.
(DSP sıralarından "Eee" sesleri) Sizin eksiklerinizi topla-yalım,
sizin eksiklerinizi giderelim diye gayret ediyoruz; ama, ona da itibar
ettiğiniz yok. Ama, bir zaman dedim ki, bu sıralar, iktidar sıraları size baki
değildir. (DSP sıralarından gürültüler) Evet, oradan kalkar, bir gün, ta oraya geçersiniz. (DSP
sıralarından gülüşmeler) BEKİR GÜNDOĞAN (Tunceli) - Orası da size fazla!.. Daha
sonra dışarı çıkacaksınız. ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Gülün, gülün... Teşekkür
ediyorum... (DSP sıralarından anlaşılamayan bir müdahale) Sevgili kardeşim, siz, bana akıl vermeye falan
kalkmayın, akılsız falan da demeyin; biz, aklımızın zekâtını versek, siz dahi
olursunuz, dahi!.. (DYP sıralarından alkışlar, DSP sıralarından gürültüler)
Yani, oradan laf atmak mesele değildir. Millet, sizi, şu kürsüye gelin de benim
dertlerimi dile getirin diye gönderdi.
Niye oradan laf atıyorsunuz?! İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) -O kürsüye çıkacak yürek
yok, yürek! Hepsi dut yemiş bülbül gibi. ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Gelin buraya, ne
söyleyecekseniz onu söylersiniz, ifade edersiniz; ama, biraz evvel siz güldünüz
de, son gülenin kim olacağını millet gösterecektir. (DYP sıralarından alkışlar)
O çiftçi, o esnaf, o memur, o dul, o yetim ve bayram günü... (DSP sıralarından
gürültüler) O çiftçi çok mu para alıyor, o emekli çok mu para
alıyor... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Gönül, süreniz bitti; mikrofonunuzu
açıyorum, lütfen, tamamlayın efendim. ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Şimdi, ben sizin
söylediklerinizi buradan ifade ediyorum, milletim duyuyor. Emekliye çok para
verdiğinizi söylediniz; memura, işçiye, esnafa, çiftçiye çok para mı verdiniz;
onu mu söylüyorsunuz?! Gelin buraya, söyleyin bunu vatandaşa. (DSP sıralarından
gürültüler) Değerli milletvekilleri, onun için, bu yasanın,
milletimize hayır getireceğine inanmıyoruz. Yanlışları koydunuz, yanlışları
savunuyorsunuz; fakat, yine de, bütün kalbimizle... Görüyoruz ki,
çıkaracaksınız bu yasayı. Kimlere müjde vereceksiniz; ama, kimleri
ağlatacaksınız, o da görülecek. Millet sizi affetsin diyorum. Millet sizin hesabınızı,
mutlaka, günü geldiğinde demokratik olarak soracaktır. (DSP sıralarından
gürültüler) Saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Gönül, teşekkür ediyorum efendim. Sayın milletvekilleri, daha önceki maddelerde de ifade
etmiş olduğum gibi, Sayın Ercan, Sayın Güven, Sayın Gönül, Sayın Hatiboğlu,
Sayın Arınç, Sayın Yıldırım, Sayın Örs ve Sayın Sağlam, şahısları adına, aynı
anda söz talebinde bulunmuşlardır. Divanda çekmiş olduğumuz kura sonucunda,
Sayın Güven ve Sayın Ercan şahısları adına konuşacaklar. Buyurun Sayın Güven. (DYP sıralarından alkışlar) TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, değerli üyeler;
biraz sonra, parmaklarınızla, bu kanun tasarısı kanunlaşacak. Peki, ne olacak;
bu kanun, yayımı tarihinde yürürlüğe girecek. O zaman ne olacak? Siz, eli kanlı
katilleri dışarı bırakacaksınız; çiftçiyi, esnafı cezaevinden içeri
sokacaksınız. (DYP sıralarından alkışlar) Evvela bunu bilin, bilin... Ne
getirdiğimizi iyice bilelim. İyice incelemeden, araştırmadan ve hem bilimsel
hem uygulama bakımından bilmeden bir şey getiriyorsanız, sonuçlarının ne olacağına
katlanırsınız. Biraz evvel değerli arkadaşım dedi ki, "bugün buradasınız,
yarın burada." Demokrasinin gereği budur; ama, siz, bir dahaki seçimde
herhalde dışarıda olursunuz; bu tempoyla giderseniz dışarıda olursunuz. (DYP
sıralarından alkışlar, DSP sıralarından gürültüler) Bakın, sayın milletvekilleri, bu kanunda hapis cezasına
şartlı tahliye getiriyorsunuz, tecil getiriyorsunuz, her şey getiriyorsunuz da
para cezasına ne getiriyorsunuz?.. Sayın Bakan cevap versin. Para cezası olan
hükümler yok mu bu kanunda?.. Türk Ceza Kanununda münhasıran para cezası yok
mu?.. Nerede bu?.. Ona ne getireceksiniz? Para cezasına şartlı tahliye mi
getireceksiniz?.. Bir işi iyi bilmek lazım. İşi bilmeden, uygulayıcıya sormadan
getirirseniz, akıbetine katlanırsınız. Şimdi, ben soruyorum; bir kişinin birden fazla müebbet
ağır hapse mahkûm olması halinde, Türk Ceza Kanununun 70 inci maddesine göre ne
getirilir Sayın Bakan; hücre hapsi getirilmez mi? Nerede bu hücre hapsi, nerede
uygulayacaksınız bunu? Şimdi, bir kanun çıkarıyorsunuz değerli arkadaşlarım;
bunun manasını anlamak yetmez, uygulamasını yalnız yargıya bırakmak da yetmez.
Yargı, sizi seyrediyor; telaş içinde seyrediyor. Sizin de belki bazı
telaşlarınız var. Neden; gerçekten affedilmeyi hak eden insanları affın dışında
bırakıyorsunuz. Önergeler hazırlıyorsunuz, getiriyorsunuz; ondan sonra, ne
hikmetse, önergelerin hiçbiri işleme konulmadan masaların üstünde kalıyor. MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Sana mı soracağız?! TURHAN GÜVEN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu, hak
mıdır; bu, adalet midir?! Bunun hesabını, sizden, birileri gelir, sorar. O
değerli, zamanında çok yakın arkadaşlarınız sizden bunun hesabını sormayacak
mı? "Beni bu affın dışında niye bıraktınız" demeyecekler mi size;
diyecekler, diyecekler... Siz, bir sandalye uğruna, arkadaşlığı, sevgiyi, uyumu,
anlaşmayı, sağduyuyu terk etmiş görünüyorsunuz. Onun için, sizden, hassaten
rica ediyorum; bir kere daha düşünün, bu affın getireceği sonuçları bir kere
daha düşünün. Birkaç gün sonra, onbeş gün sonra, bir bayramda, eli böğründe,
gözü yaşlı anaları düşünün, evlatları düşünün. Birkaç kişiyi sevindireceğiz
derken veya bir heves uğruna bir af kanunu çıkarırken, birilerinin isteği
üzerine af kanunu çıkarırken, topluma açacağınız yaraları düşünün. Siz, bu
kanunla, barış mı getireceksiniz, yoksa bir kaos mu yaratacaksınız, onu
düşünün. Değerli arkadaşlarım, o bakımdan, bir kanun çıkarılır;
ama, bir kanun yanlış çıkarılırsa, işte, böyle, döner gelir tekrar önünüze.
Geçen defa da söyledik, on defa söyledik, her kanunda söyle-meye çalışıyoruz
ki, aman, aceleye gerek yok; kaza yaparsınız diyoruz ve yapıyorsunuz. Arkadan
da, kaza yapanların affedilmesine ilişkin 455 inci maddeyi de affediyorsunuz
tabiî! Niye; çünkü, siz de kaza yapıyorsunuz; dolayısıyla kendinizi
affediyorsunuz. Hepinize saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güven. Şahsı adına ikinci söz, Sayın Ercan'ın. Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Çok teşekkür ediyorum. Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, af meselesini konuşuyoruz.
Aslında, Türkiye'nin gündeminde milletimizin çok önemli sorunları var. Ülkemiz,
ağır problemlerle karşı karşıya. Ülkede, giderek bir yoksullaşma yaşanmakta.
Toplumun bütün kesimleri fakirleşmiş. Türkiye'de, son günlerde, dünyanın çok az
ülkesinde rastlanan önemli gelişmeler var; bir büyük soygun var, talan var,
bankaların içi boşaltılmış, borsa dibe vurmuş, faizler tavan yapmış, Merkez
Bankası 7,5 milyar dolar civarında para çıkışı yapmış. Hal böyleyken, bir büyük
ekonomik krizin, ekonomik depremin yaşandığı günlerde, Türkiye, bunları
konuşmuyor, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, milletin temsilcileri, halk adına,
halkın sorunlarını tartışmıyor, çözüm üretmiyor; ama, halkın gündeminde
olmayan, halkın arzusunu, isteğini içermeyen bir konu, af konusu, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin gündemine taşınıyor. (DYP sıralarından alkışlar) Değerli milletvekilleri, 17 Ağustos depreminde, Marmara
Bölgesinde, binlerce yurttaşımızın enkaz altında kaldığı günde, henüz herkesin
feryat ettiği, hükümetten yardım beklediği saatlerde, siz, o tarihte, o
insanları unuttunuz, onları enkazın altında bıraktınız (DYP sıralarından
alkışlar) ve Türkiye Büyük Millet Meclisine af konusunu getirdiniz! Unutmadık!
Hele hele o bölgenin bir insanı olarak, asla unutmadık! Siz, o gün,
umursamadınız o insanları ve o bölgeye gözünüzü çevirmediniz, devletin şefkat
elini uzatmadınız; ama, af meselesini getirdiniz buraya. (DYP sıralarından
alkışlar; DSP sıralarından gürültüler) Bugün de benzer şeyler yapıyorsunuz.
Bugün de, bir büyük ekonomik deprem yaşıyor Türkiye; ama, siz, olayı
saptırıyorsunuz, sanal bir gündem yaratıyorsunuz ve af konusunu getiriyorsunuz.
Kim istedi bunu sizden? Af meselesini sizden talep eden kim? Millet mi, halk
mı? Halk ibretle izliyor sizi değerli milletvekilleri. Sayın Bakanlar, gittiğiniz bölgelerde, halkın arasına
bilmiyorum girebiliyor musunuz? Buna yüreğiniz yetiyor mu, cesaretiniz var mı?
(DYP sıralarından alkışlar) Değerli milletvekilleri, seçim bölgelerinizde, halk,
sizden, iş, aş, ekmek istiyor, sorunlarına çözüm istiyor. Sizden bir af talebi
yok, af isteği yok. Peki, kim istiyor bunu? Bakınız, bir büyük soygun, bir büyük talan yaşandı. Bu
soygunun... Soygunu yapanlar var; ama, soygunu yaptıranlar da var, göz yumanlar
da var. (DYP sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlar, evet, bu soygunun bir siyasî ayağı
var; evet, bu soygunun bir de bürokrasi ayağı var. Siz, şimdi, getirdiğiniz bu
af tasarısıyla asıl amacınız, bu siyasî ayağı, bu bürokratik ayağı af kapsamına
almaktır. Asıl amacınız budur (DYP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar) asıl hedefiniz de budur. Değerli milletvekilleri, bakın, elimdeki -geçtiğimiz
hafta gittim Adapazarı'na- deprem bölgesindeki bir depremzedeye icra
dairesinden giden bir icra emri. Kullandığı kredi 30 milyon, işleyen faizlerle
birlikte borç yekûnunu söylüyorum size; 1 milyar 947 milyon lira. NECATİ ALBAY (Eskişehir) - Hangi sene almış?.. NEVZAT ERCAN (Devamla) - 2 milyar lira... Bakınız, icra
emri gidiyor, bu icra emrinin altında da hapisle tazyik edileceği yazılıyor. Bu
insanların hepsini, mal beyanında bulunmamaktan; jandarma gitti kapısını çaldı
-bir yandan da icra memuru traktörünü, çiftini çubuğunu haczetti, evinden
kilimini, dolabını kaldırdı- aldı, cezaevine koydu. NECATİ ALBAY (Eskişehir) - Hangi yılda?!. NEVZAT ERCAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri,
Trakya'ya gidin,seçim bölgemde değil sadece... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Ercan, süreniz bitti; eksüre için
mikrofonunuzu açıyorum efendim, lütfen tamamlayın. NEVZAT ERCAN (Devamla) - Ama, bakınız, gerek esnaf
olsun, gerek çiftçi olsun, bana dedi-ler ki "Sayın Ercan, bu hükümet,
hapishanelerde çiftçiler için zaten ayrı bölümler oluşturdu; esnaflar için de
ayrı ayrı bölümler, hücreler oluşturdu." Siz, şimdi, suç işlemiş insanları
toplumun içine salacaksınız, affedeceksiniz; tabiî, merhamet hisleriniz
dorukta; ama, iş esnafa gelince, çiftçiye gelince, fakir, yoksul millete
gelince, o zaman, merhamet hisleriniz yok ortada... (DYP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) Bunu, milletimizin idrakine, vicdanına
tevdi ediyorum. Saygılar sunarım hepinize. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ercan. Sayın Tan, Sayın Bakana sorunuzu yöneltebilirsiniz
efendim. Buyurun. AHMET TAN (İstanbul) - Sayın Başkan, izninizle Sayın
Bakana soru yöneltirken, daha önce sayın muhalefet sözcülerinin ifade ettikleri
bir tereddütü de, yine gidermek istiyorum. Sayın muhalefet sözcüleri... BAŞKAN - Sayın Tan, lütfen sorunuzu alayım efendim. İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Soru mu soruyor,
konuşma mı yapıyor?.. Kürsüye çıksın konuşsun. BAŞKAN - Sayın Yılmazyıldız, siz mi yönetiyorsunuz ben
mi yönetiyorum Meclisi?.. İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Biz soru sorarken
müdahale ediyorsunuz... Onlara niye müdahale etmiyorsunuz?.. BAŞKAN - Lütfen sorunuzu yöneltin Sayın Tan. AHMET TAN (İstanbul) - Efendim, bu tasarıyla, trafik
suçlularının affedileceği ilan edildi ve bizim, Trafik Komisyonunun hazırladığı
rapora bazı atıflarda bulunuldu. Bu rapor, sanıyorum, Sayın Bakana ulaşmadı,
sadece Sayın Meclis Başkanında var. Ona rağmen, sayın sözcülerin rapora atfen
söyledikleri hususlar gerçekleşecek mi? Yani, af, trafik suçlularına
getirilecek mi? Bunu sormak istiyorum. (DYP sıralarından alkışlar) İzninizle, raporla ilgili olarak da bir hususu
belirtmek istiyorum. Raporda, kesinlikle, af söz konusu edilmedi, aksine,
Türkiye'de affın olamayacağını da belirtti bu rapor; çünkü, trafik suçlularına,
trafik canilerine bugünkü ceza sistemimiz bir ceza verememektedir, Ceza
Kanunumuza göre, şu anda serbest bırakılacak olan herhangi bir trafik canisi
bulunmamaktadır. Bizdeki kayıtlar bunu gösteriyor. Sayın Bakanın, bu, benim, yorumla karışık soruma
vereceği cevap, alkış sahibi sayın muhalefet temsilcilerine de yanıt olacaktır
sanıyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Buyurun Sayın Bakan. İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Biz de onun için af
olmasın diyoruz, trafik suçluları affedilmesin diyoruz. Önerge verdik işleme
konulmadı. Bunların hepsi dışarıya çıkacak, 20 kişiyi öldüren sarhoş bir şoför
dışarı çıkacak; bu, yanlıştır diyoruz. Raporunuza sahip çıkın Sayın Tan. BAŞKAN - Sayın Yılmazyıldız... AHMET TAN (İstanbul) - Efendim, içeride trafik suçlusu
yok. Trafik suçlularının hepsi serbest bırakılmış durumda; çünkü, 20 kişiyi
öldüren birisine bile, bu ceza sistemi, ancak 2,5 yıl ceza veri-yor. Onlar da
hapsoldu ve tahliye oldular zaten. Bunu söylüyorum. BAŞKAN - Efendim, Sayın Bakan cevaplayacak sorunuzu,
çok teşekkür ediyorum. AHMET TAN (İstanbul) - Sağ olun. BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun tasarısında öngörülen sınırlar
içerisinde, istisna kapsamına girmeyen bütün suçlarda belirli indirimler
yapılacaktır. Trafik Kanununda yer alan suçlar ve trafik suçlarına da uygulanan,
aslında, meslekte acemilik ve beceriksizlikle ilgili olan Türk Ceza Kanununun
455 inci maddesi, bu istisnalar arasında yer almamaktadır. İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Yani, affedilecek mi? ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Ancak, bu
kanun, önemle hatırlatmak isterim ki, 23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenmiş
olan suçlar bakımından uygulanacaktır. İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Affa gel Sayın
Bakan... Affediyoruz deyin... BAŞKAN - Sayın Yılmazyıldız!.. Buyurun Sayın Göksu; Sayın Bakana sorunuzu
yöneltebilirsiniz efendim. MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sorularımı, müsaadenizle,
Sayın Bakanıma arz ediyorum. Sayın Bakanım, bu tasarının, memnunları, mutlu olanları
ve mağdurları olacak. Bana gelen bir faksta "babam, silahla tarandı; ben,
milletvekillerine böyle bir yetki vermiyorum, onları affetmek gibi bir yetki
vermiyorum ve şunu söylüyorum : Katillerin bundan sonra yapacaklarından siz
sorumlusunuz." Bir Bakan olarak, bu sorumluluğu alıyor musunuz? İkinci sorum :Cezaevlerinde olan olaylar hâlâ
zihinlerimizde ve hâlâ da devam ediyor. İçeride hâkim olamadığımız bu insanlara
dışarıda nasıl hâkim olacağız? Bakanlığınızın bu konuda çalışması var mı? Diğer bir soru: Affın sosyal boyutu... Biliyorsunuz,
ülkemizde kanayan bir yara vardır; işsizlik. Millet, açlık sınırında.
Dışarıdakiler iş bulamazken, çıkan bu insanlarımızı topluma kazandırabilmek
için, iş ve aş konusunda bir çalışma var mı? Bunları topluma nasıl
kazandıracağız? Diğer bir soru: Bankaya olan borcunu ödeyemediğinden
dolayı, Anadolu'daki esnafımız, çiftçilerimiz, sırasıyla hapse giriyor. Belli
ki, bu yasa hayata geçirildiği zaman, cezaevleri biraz boşaltılacak. O zaman,
çiftçilerimiz ve esnafımız, sıra beklemeden cezaevine girip, hemen bu suçtan
kurtulmuş olacaklar mı? Diğer bir soru: Bu kanun tasarısını, başta, Yüce
Meclise takdim ederken "biz tasarıyı Yüce Meclise getirdik, dilerse kabul
eder, dilerse etmez" dediniz; ancak, akşam, komisyon toplantısında ve
bugün de Genel Kurulda, hem iktidar kanadına mensup milletvekillerinin hem de muhalefet
milletvekillerinin verdiği önergeler bir bir reddedildi. Sayın Rahşan Ecevit "genel olarak, af, benim
istediğim gibi oldu" diyor. Yani, burada, sadece Rahşan Hanımın
dediklerine hizmet mi ediyor Türkiye Büyük Millet Meclisi?! Değerli Bakanım, ayrıca, iktidar kanadına mensup
milletvekillerinin de bu affı içine sindiremediğini biliyoruz. Niçin
değiştirmiyorsunuz dediğimiz zaman, üç lider imzalamış, ne yapalım diyorlar.
Yani, demokrasi anlayışınız bu mu?! Bu bağlamda, bütün bunları içinize nasıl sindiriyorsunuz?! Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Buyurun Sayın Bakan. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; af, benim Bakan olarak kişisel yetkimde olan
bir şey değil, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yet-kisindedir. Şartla
salıverilme kanunu çıkarmak da Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkisindedir. İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Bakan, o zaman,
belli madde ekleneceği zaman, niye istifayla tehdit ediyorsunuz?! ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Bu
tasarıyla, daha önce suç işlemiş olanlara bir yeni başlangıç yapmak için fırsat
verilmektedir. İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) Yani, deprem
müteahhitlerini affediyorsunuz, kendinizi affediyorsunuz, banka soyguncularını
affediyorsunuz, sonra da Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkisinde
diyorsunuz!.. Buna hakkınız yok! (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan; siz, soruyu cevaplamaya
devam edin efendim. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Bu
tasarıyla, daha önce suç işlemiş olanlara yeni bir fırsat verilmektedir dedim.
Evet, bununla, insanlarımız yeni bir başlangıç yapacaktır. Onlardan bu fırsatı
esirgemenin gerekçesi, dışarıdakiler iş bulamıyor olamaz; o ayrı bir konudur,
bu ayrı bir konudur. Şüphesiz, tam istihdamı gerçekleştirici politikalar
uygulamak devletin göre-vidir, bunu sağlamak hepimizin görevidir; ama, bunlar,
birbirinden ayrı konulardır. Eski hükümlülere belirli oranlarda iş vermek konusunda
yasalarımızda hükümler vardır; belirli büyüklükteki işletmelerin yüzde 3
oranında eski hükümlü çalıştırma zorunluluğu vardır. Hiç kimse, borcunu
ödeyemediğinden dolayı hapsedilmez, sadece, İcra ve İflas Kanununa göre,
zamanında mal beyanında bulunmama durumunda bir tazyik hapsi söz konusudur. Bir
de, karşılıksız çek verme, bizde, şeklî bir suç haline getirilmiştir, ondan
dolayı bir hapis cezası söz konusu olabilir; ama, bu da, af kapsamında
bulunmaktadır. Kanun tasarısının hazırlanma şekli hakkında
söylenilenler sadece demagojiden ibarettir, onlara, burada, benim cevap vermemi
gerektiren bir durum da görmüyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Sayın Çiçek, buyurun efendim, sorunuzu alabilirim. MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Sayın Başkanım, aracılığınızla
Sayın Bakanıma sorularımı yöneltmek istiyorum. Sayın Bakan, hükümetiniz affı çıkarmayı planlarken,
sadece cezaevindekilerle, onları yakınlarıyla ilgilendi, hapishane edebiyatları
yapıldı, cezaevleri isyanları, ölüm orucu tehditleriyle yattık kalktık.
Hücreler ve cezaevi işkenceleri her gün gündemde tutuldu, mahkûmların namüsait
şartta oldukları anlatıldı durdu, toplum mühendisleri kitleleri etkileyip affa
hazır hale getirilmeye çalışıldı. Mahkûmların verdiği zararlardan hiç
bahsedilmedi. Mahkûm, hem suç işledi hem de beş yıldızlı otel kalitesinde cezaevi
istedi. Devlet vermedi, Bakan olarak siz vermediniz diye suçlandınız. Sayın Bakan, sizler, kamuoyu araştırması yaptınız mı bu
afla ilgili? Mahkûmların işlediği suçların mağdurlarına sordunuz mu, onlar ne
diyor? Mağdur bırakılan dul kalmış kadınlara, boynu bükük çocuklara, evin
direğini, babasını annesini kaybedenlere, namusu kirletildikten sonra öldürülen
kadınların yakınlarına, trafik canavarlarının sebep olduğu akıl almaz kazaların
mağdurlarına, malları çalınanlara, canlarına kıyılanlara sordunuz mu? Bir
kamuoyu araştırmanız oldu mu? Onlar bu suçluları affediyorlar mı ki, siz
affediyorsunuz? İkinci sorum: Mağdur olan bu insanlar size oy verirken,
buraya gönderirken, size, bu insanları affedin diye herhangi bir vekâlet
verdiler mi? Olayların mağduru siz değilsiniz, ne hakkınız var
bunları affetmeye diyor toplum. Ne hakkınız var, 30 bin kişiyi Türk-Kürt
demeden şehit eden katilleri affetmeye?! Bayrağına sarılıp toprağın kara
bağrına şehit düşen o evlatlarımız size ne diyecekler? BAŞKAN - Sayın Çiçek, sorunuzu yöneltir misiniz lütfen. MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Üçüncü sorum... BAŞKAN - Süremiz bitti de onun için söylüyorum. MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Üçüncü sorum efendim... BAŞKAN - Cevap alamayacaksınız sorulara da onun için
söylüyorum. MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Üçüncü sorum: Mağdur olanlar
sizler olsanız, Sayın Bakan ve sayın hükümet, bu kadar rahat oy verebilir
misiniz? Bu affın mimarı Rahşan Hanım, onu memnun ettiniz, Rahşan Hanımın söz
verdiği çocuğu da memnun ettiniz, onun anasını, babasını memnun ettiniz;
dolayısıyla, mahkûmları memnun ettiniz, salıverdiniz; takriben 40 bin mahkûm ve
onların yakınlarını memnun ettiniz... Ya mağdur ettiğiniz 50-60 bin kişiye ne
diyeceksiniz? BAŞKAN - Peki Sayın Çiçek, teşekkür ediyorum. Evet Sayın Bakan, buyurun efendim. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de af kanunu veya şartlı salıverme
kanunu ilk kez çıkarılmıyor; Türkiye Cumhuriyetinde şimdiye kadar 50'ye yakın
benzeri kanun çıkarılmıştır. Şimdi de, hangi nedenlerle böyle bir zorunluluk
duyulduğu, gerek tasarının gerekçesinde gerek benim sunuş konuşmamda gerek bazı
arkadaşların konuşmalarında ifade edilmiş bulunmaktadır. Bu kanun tasarısı
hazırlanırken, bir yandan, daha önce suç işlemiş insanlara yeni bir başlangıç
yapma fırsatı vermek; ama, aynı zamanda, mağdurları rencide etmemek, kamu
vicdanını rencide etmemek ölçüleri özenle dikkate alınmıştır; tasarının bunu
gerçekleştirdiğini düşünüyoruz. Burada, bölücülerin, katillerin affedildiği şeklinde
çok ucuz demagojiler yapıldı, bunlara katılmak mümkün değil. Tasarıya
baktığınız zaman, bölücü olarak nitelendirdiğiniz kişilerin işlediği fiillerin, kesinlikle şartlı salıverilme
kapsamı dışında bırakıldığını görürsünüz. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Dolaylı olarak salıveriliyorlar
Sayın Bakan. BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, soru talebinde bulunan
Sayın Yılmazyıldız'ın, Sayın Kaya'nın, Sayın Örs'ün, Sayın Fatsa'nın, Sayın
Akçalı'nın, Sayın Paçacı'nın, Sayın Ertugay'ın, Sayın Seven'in, Sayın
Uzunkaya'nın, Sayın Çelen'in, Sayın Esen'in ve Sayın Karakelle'nin sorularını
alamıyorum efendim. Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir. Son maddeyi okutuyorum efendim. MADDE 4.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına,
İstanbul Milletvekili Sayın Nazlı Ilıcak; buyurun efendim. (FP sıralarından
alkışlar) FP GRUBU ADINA AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 564 sıra sayılı Şartlı Salıverme
Tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 4 üncü madde, yürütme maddesi, "Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür" denilmektedir. Şahsen, bu kanunun Meclisten
çıktığı biçimiyle kalmayacağını ve Anayasa Mahkemesinin, birçok hükmü, birçok
cezayı, eşitlik gerekçesiyle, bugün istisna kapsamına alınan cezaları da,
şartlı salıverme imkânından yararlandıracağını düşünüyorum. Gerçi, Anayasa Mahkemesi, bazı kararlarında, kamu
yararını ve toplum hassasiyetini göz önünde bulundurarak, yasa koyucunun, suç
nevilerinde olduğu gibi, infaz şartlarında da farklılık gözetebileceği
kararlarını vermiştir; ama, bugün gördüğümüz tasarıda, hiçbir şekilde objektif
kriterler uygulanmamıştır. Bu düşüncemi bir iki örnekle açmak istiyorum.
Mesela, daha önce 4453 sayılı Af Yasası kapsamına giren firar edenler,
tedbirsizlikle firara sebebiyet verenler, tehdit kullanarak muhatabını bilgi
vermeye zorlayanlar, şahsî yarar sağlamak için tehdide başvuranlar bugün şartla
salıvermeden yararlandırılmıyor; neden? Bunun izahı yok ortada. Buna mukabil,
hırsızlar, anasını babasını öldürenler, kadın satanlar, fuhşa teşvik edenler
şartla salıverme kapsamı içinde. Ortada hiçbir objektif kriter yok. Ben, Sayın Bakana yerimden yönelttiğim bir soruyla
"240 niçin af kapsamı içindeyken bugün çıkarıldı" diye sorduğumda
kendisi bana bir mukabil soru tevcih etti "siz, o af müzakereleri
sırasında 240'ın af kapsamı içinde olmamasını istiyordunuz" dedi. Elbette
ki, o zaman af kapsamı içinde olmamasını istiyorduk; çünkü, bir hükümetin
düşmesine sebebiyet veren Türkbank dosyası da dahil 8 yolsuzluk dosyası, bir
siyasî genel başkan hakkında 240'la Meclisin gündemine geliyordu da, o yüzden
biz o zaman 240'ın af kapsamı içine alınmamasını istemiştik; ama, ben, mukabil
bir soru sormak istiyorum Sayın Bakana: O zaman, acaba, Sayın Bakan niçin 240'ı
af kapsamı içine aldı da bugün almıyor? Esas, bence, kendisinin cevap vermesi
lazım bu soruya. Acaba o zaman bir sayın lideri bu yolsuzluk dosyalarından
kurtarmak için mi 240 af kapsamı içine alındı, bugün af kapsamı dışında? Kaldı
ki, Sayın Hatiboğlu'nun da biraz önce ifade ettiği gibi, 228 ve 240 arasında
bir nispetsizlik mevcuttur. Esas itibariyle, 228 de keyfî muameleyle, “devlet
memurlarından her kim, bir şahıs veya memur hakkında memuriyetine ait bir
vazifeyi suiistimal ederse" diye sürüp giden bir maddeyle alakalıdır. 228,
esasında, aslî hükmü içermektedir; 240 ise, yardımcı hükümdür. Siz, aslî hüküm
olan 228'i af kapsamı içerisine alıyorsunuz, daha doğrusu, şartlı salıvermenin
içerisine alı-yorsunuz; buna mukabil, bir yardımcı olan, yardımcı hüküm ihtiva
eden 240'ı, şartlı salıvermenin dışında bırakıyorsunuz. Bu tasarı, objektif kriterlere göre değil, insanlara
göre, şahıslara göre tanzim edilmiştir. 1 inci madde "ölüm cezaları yerine
getirilmez" dedikten sonra, bir istisna 125 inci maddeyle... Yani, burada
"Apo idam edilmeyecek" mesajı verilmek isteniyor; daha doğrusu,
Apo'nun idam edilip edilmeyeceği belli değil, yani "Apo'ya af yok"
mesajı verilmek isteniyor. Oysa, kamuoyuna doğruyu itiraf etmek lazım. Siz,
Abdullah Öcalan'ı idam edemezsiniz; gerçekler niçin kamuoyundan saklanıyor?! Katılım Ortaklığı Belgesinin siyasî kriterleri
içerisinde idam cezasının kaldırılması şartı mevcuttur. Dolayısıyla, gelin,
kamuoyunu aldatmayalım. Hem Avrupa Birliğine gireceğiz hem de idam cezasını
uygulayacağız; bu mümkün değil. Avrupa Birliğine, biz, zorla davet edilmedik;
biz, kendi arzumuzla Avrupa Birliğine girmeyi arzu ediyorsak eğer, Avrupa
Birliğine kendi şartlarımızı empoze edemeyiz; bizim ayıplı demokrasimizi, bizim
militarist demokrasimizi makbul addetmelerini isteyemeyiz; olmaz böyle şey. Eğer,
Avrupa Birliğine gireceksek, idam cezasından da, siyasî yasaklardan da,
partileri kapatmaktan da, 312 nci madde gibi din ve vicdan hürriyetine aykırı
düşen, düşünce hürriyetinin canına okuyan maddelerden de vazgeçeceğiz ve
kültürel kimlikleri tanıyacağız. Kürtçe televizyon yayınına gelince: Bunu müzakere
edeceğiz. Siyasetçilerin kimi bunun lehinde olabilir, kimi aleyhinde olabilir;
ama, bizler tartışacağız. Son sözü siyasetçiler söyleyecek, birileri bize
birtakım görüşlerini empoze edemeyecek, eğer, biz, Avrupa Birliğine samimiyetle
girmeyi arzu ediyorsak. Bugünkü uygulamasıyla laiklik anlayışını da
değiştireceğiz değerli arkadaşlar. Laiklik, devleti dinden değil, dini ve
dindarı devletten koruyan bir ilkedir. Bireyi, devletten korumak zorundayız.
Bireylere veyahut dindarlara potansiyel suçlu gözüyle bakamayız. Şimdi, ben, yürütme maddesi üzerinde konuşuyorum.
Zannediyorum, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli,
gönülsüzce bu kanunu yürütecek. Zira, Milliyetçi Hareket Partisi, arzu ettiği
hiçbir düzenlemeyi gerçekleştiremedi. Mesela, bir Haluk Kırcı olayını çözemedi.
Geçen konuşmamda nasıl Eşber Yağmurdereli'yi savunduysam, bugün de, üzerimizde
bizim hiçbir baskı ve ipotek olmadığı için, Haluk Kırcı'nın haksız bir durumda,
adaletsiz bir durumda kaldığını bu kürsüden ifade etmek isterim. Solcular, 125,
146 ncı maddeye göre yargılanarak idam cezaları müebbede çevrilmiş, müebbetler
de on yıla indirilmiş, on yıl sonunda çıkmışlardır. 7 kişiyi öldürdüğü için
Haluk Kırcı, yetmiş yıllık bir ceza almış ve oradan, on yıl toplu cezadan ayrı
ayrı indirilmek suretiyle daha altmış yıl yatması gerektiği ifade edilmektedir
ki, bu, bence haksız bir hadisedir. Evet, Milliyetçi Hareket Partisi, arzu ettiği hiçbir
düzenlemeyi gerçekleştiremedi. Mesela "katiller hapisten çıkıyor; ama,
polisler içeride kalıyor" dediler veya 169 uncu maddenin kapsam içine
alınmasını eleştirdiler, çeşitli önergeler de hazırladılar; ama, sonradan, işe
Rufaîler karıştı, önergeler geri çekildi, hiçbir önerge kabul edilmedi; aynen,
hükümetten geldiği gibi, Komisyonda teklif benimsendi. Biraz önce, ben, acaba
vicdanlar üzerinde bir baskı oldu mu diye Sayın Bakana sorduğumda, Sayın Bakan,
tecahülü arifaneden geldi, bir baskı var mı hakikaten diye bana sordu. Oysa,
komisyona ara verildiği, ne gibi toplantılar ve ne gibi telkinler yapıldığı
hepimizin malumudur. Denildi ki "tasarıyı deldirmeyeceğiz" ama,
görüyoruz ki, postu deldirmişler. (FP ve DYP sıralarından alkışlar) Ben, şahsen, muskayla ağızları bağlanmış kurt
hikâyesini burada anlatmak istemiyorum; ama, gerçekten, canı gönülden, Ecevit
hocayı maharetinden dolayı kutlamayı arzu ediyorum ve değerli Milliyetçi
Hareket Partili arkadaşlarıma şunu sormak istiyorum: Bu muskalar, acaba, ne
zaman çözülecek?! (FP ve DYP sıralarından alkışlar) Çok teşekkürler eder, saygılar sunarım. (FP ve DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Efendim, madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına,
Denizli Milletvekili Sayın Mehmet Gözlükaya; buyurun. (DYP sıralarından
alkışlar) DYP GRUBU ADINA MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının yürütme maddesi
üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, bu tasarı hakkında çok şey
söylendi. Ben, bu tasarının bu Meclisin eseri olmayacağı kanaatini ifade etmek
istiyorum. Bunu niçin söylüyorum; çünkü, DSP sözcüsü Sayın Diri, konuşmasında
"Genel Başkan Yardımcımız Sayın Rahşan Ecevit'in önerisi üzerine,
Demokratik Sol Parti Meclis Grubu toplandı. Bu toplantıda, oybirliğiyle, af
tasarısını gündeme getirmeye karar verdik" dedi. OĞUZ AYGÜN (Ankara) - Parti Meclisi, yanlış
söylüyorsunuz. MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Parti Meclisi, fark
etmiyor. MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Fark ediyor, çok önemli. MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Sonra gruba intikal etmiş.
MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Devamını da okuyun. MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Şimdi, bu tasarı, 1974
yılında Sayın Ecevit'in adını taşıyan af tasarısı gibi, bugün, Ecevitler
affıdır ve tarihe böyle geçecektir. (DYP sıralarından alkışlar) Bu tasarının
altına imza koyan diğer ortaklar ise, anılmayacaklardır. Bunu, yaşarsak
inşallah, 20 yıl sonra da söyleriz. O bakımdan, burada, bu tasarının vebali
Sayın DSP'ye aittir; iştirakçileri de, Sayın Milliyetçi Hareket Partisi ile
Anavatan Partisidir; liderleri, kerhen imzalamışlardır, içlerine sindiremeyerek
imzalamışlardır. Bu tasarı, dün komisyonda görüşülürken, televizyonlarda da
bütün Türkiye'nin izlediği gibi, iki saat ara verilerek... Çok değişik şeyler
olmuştur; koalisyonun bir kanadı terk etmiştir "önergeleri geri
çekin" diye, Sayın Genel Başkanları komisyondaki üyeleri Grup Başkanlığı
odasına çağırmışlardır ve nitekim, üzülerek, Milliyetçi Hareket Partisine
mensup arkadaşlarımız, önergeleri, sinirli şekilde ceplerine katmak zorunda
kalmışlardır. Şimdi, bu Meclise soruyorum: Bu Mecliste bu yasayı
isteyerek, bazıları da... İsteyerek derken, biraz önce Sayın Ahmet Tan'ın da
ifade ettiği gibi "455 bunun içinde mi, trafik suçları" diyor,
bazılarının da bundan haberi yok; ama, verilen talimat gereği buna oy
veriyorlar. (DYP sıralarından alkışlar) Diğer partilerin ise, kerhen oy
verdikleri gayet açık ve seçiktir. Burada, sol hâkimiyeti bu hükümette bugün
tescil edilmiştir, bu yasayla tescil edilmiştir. (DYP sıralarından alkışlar) Milliyetçi Hareket Partisinin sayın sözcüsü, grup
başkanvekili arkadaşım, tam altı defa "amanın, bu tasarıya oy verin"
demiştir; dikkatinizi çekti mi, bilmiyorum. Biz içimize tam sindiremiyoruz;
ama, öyle problem oldu ki bu tasarı, bu af yasası öyle problem oldu ki, amanın,
bir an önce çıkaralım diye, altı yedi defa burada ifade etmişlerdir.
Kendilerini tatmin etmemiştir; ANAP Grubunu da tatmin etmemiştir. Sevgili arkadaşlarım, milletin yüzde 93'ü de bu af
tasarısına karşıdır, onları da tatmin etmemiştir. (DYP sıralarından alkışlar)
Yapılan anketlerde, bunu, açık ve seçik olarak görüyoruz. Yüzde 7'lik bir evet
oyuyla, bu tasarıyı nasıl çıkaracaksınız?! Türkiye bir ekonomik deprem
yaşarken, Türkiye'de esnaf... OSTİM'e gideniniz var mı, bilmiyorum; binlerce
dükkân kapanmış. Biraz önce Sayın Ercan söyledi; binlerce insan, Bağ-Kur
sebebiyle, mal beyanında bulunmadı diye hapishanelerde. Çiftçiler için ayrı hapishaneler
yaratılmış. Şimdi nasıl vicdanınız sızlamıyor?!. Türkiye ekonomik deprem
yaşamış, malî krizler yaşamış. Malî kriz sebebiyle, ekonomik bunalım sebebiyle
vergisini ödeyemeyen, cezalandırılma durumunda kalan insanları niçin affetmeyi
düşünmüyorsunuz da, geliyorsunuz, bankacılarla pazarlık ederek, icabında, yani,
Türkiye'de yargıla-nabilecek olanları, onlarla pazarlık eden insanları
affetmeye kalkıyorsunuz?! Buna vicdanınız razı mı? (DYP sıralarından alkışlar) Sevgili arkadaşlarım, değerli milletvekilleri;
hatırlayacak mısınız, bundan iki, üç yıl önce, Konya Kırkpınar'da bir trafik
kazası oldu. (DYP sıralarından "Karapınar" sesleri) 20 yaşlarındaki
üniversite gençleri cayır cayır yandılar. Bu olaya sebebiyet verenleri
affediyorsunuz... (DYP sıralarından alkışlar) Boray Uraslar Ankara'ya kadar yürüdüler. Bu insanların
gözyaşları sizleri boğacaktır. Binlerce mağdur ve bu mağdurların yakınları,
sizleri hiçbir zaman affetmeyecektir. Doğru Yol Partisi, tek ses olarak, bu affın adil
olmadığını, objektif olmadığını, vicdanî olmadığını bilerek, inatla hayır
demektedir ve en sonunda da hayır diyecektir. (DYP sıralarından alkışlar) Sevgili arkadaşlarım, bu Af Yasası eşit değil. Biraz
önce muhalefet mensubu arkadaşlarımız çok güzel şeyler söylediler.
Düşünebiliyor musunuz, adam öldürenler, bir taksiciyi, emeğiyle geçinmeye
çalışan bir taksiciyi götürüp öldürenler affedilecek -24 yıl- ama, bir belediye
başkanını veya herhangi bir küçük memuru, büyüklerini 230'lardan mahkûm
ederken, 240'lardan mahkûm olan binlerce memuru, emriniz altındaki, devletin
emri altındaki memurları affetmeyeceksiniz. 240 ıncı maddeyi af kapsamına
sokmamakta Sayın Bakan direniyor. Dün de, komisyonda bunun üzerinde çok
duruldu; ama, maalesef, kabul etmediler. Buna vicdanınız razı olacak mı? Sevgili arkadaşlarım, gasp, 10 yıldan aşağı olmayan
-495 inci madde- bir cezayı müstelzimdir. Onu affediyorsunuz; ama, "adi
tehdit" olarak cezada tanımlanan 188 ve 192 nci maddeleri altı aydan
başlıyor, bunu affetmiyorsunuz... Bu çelişkiyi nasıl izah edersiniz, bunu kime
anlatırsınız? Bu millete anlatamazsınız, anlatamayacaksınız. Sevgili arkadaşlarım, gelin, bu tasarıyı geri çekin.
(DYP sıralarından alkışlar; DSP sıralarından "Geçmiş olsun" sesleri) Bu tasarıyı geri çekin ve bu topluma karşı olan vicdan
borcunuzu ödeyin. Hayatınız boyunca, bu tasarıdan doğan ve yüzbinlerce
mağdurun, mazlumun, dulun, yetimin ve yakınlarının acısı sizlerin vicdanlarında
duracaktır. Buna gönlünüz, herhalde, razı olmayacaktır. Sevgili arkadaşlarım, Doğru Yol Partisi olarak, biz,
malî suçların yanında olduk, önergemizi verdik; ama, reddettiniz. “Onları
affediniz” dedik, Sayın Bakan da "bu sadece ceza indirimidir, o bakımdan
buna gerek yoktur" dedi. Biz, inatla bunun üzerinde duruyoruz ve inşallah
yakında bununla ilgili olarak Meclise tekrar bir yasa teklifi vereceğimizi
ifade ediyorum. Son olarak şunu söylüyorum: 1. Bu tasarı kamu vicdanında makes bulmamıştır. Bu
tasarıyı Türk Milleti hiçbir şekilde be-nimsememiştir. 2. Bu tasarının 1 inci maddesinin birinci fıkrasında
aynen şöyle... Yani, 1 inci maddesinin bi-rinci fıkrası çok söylendi; ama, ben
de dün Sayın Bakana sorduğum için tekrar edeyim. Avrupa Birliğine söz verildi
diye veya yakalanıp teslim edildiği zaman asılmayacağına dair söz verildi diye,
buraya Apo'nun asılmayacağı yönünde, gereksiz bir şekilde "ölüm cezaları
yerine getirilmez" diye bir cümle konulmuş. Ne gereği vardı; bu cümleye ne
gerek vardı? Çünkü, bugün Başbakanlıkta bu ölüm cezası duruyor mu?.. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Gözlükaya, mikrofonunuzu açıyorum,
lütfen tamamlayın efendim. Buyurun: TURHAN GÜVEN (İçel) - Tutuyorlar... MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - ... duruyor mu, duruyor.
Bu yasa geçici bir yasa; yürürlüğe girip, infazlar başladıktan sonra bitecek.
Ne gereği vardı? Değerli arkadaşlarım, Türkiye çok büyük bir devlettir.
Türkiye'yi dışarıda kimsenin küçült-meye hakkı yok.(DYP sıralarından alkışlar)
Avrupa Birliğine hoş görüneceğiz diye, onlara söz verdik diye, bu yasanın
başında lüzumsuz yere "ölüm cezaları yerine getirilmez" diyemezsiniz.
Getirirsiniz buraya mertçe, Türk Ceza Kanununun 11 inci maddesindeki birinci
fıkrayı, yani idam hükmünü beraber ortadan kaldırırız gerekiyorsa. Buna var
mısınız; yok; ama, bugün zevahiri kurtaralım diyorsunuz. Bu büyük devlete yakışmaz.
Söz verdiyseniz, sözlü olarak bu sözün arkasında durmak zorundasınız. Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gözlükaya. Efendim, biraz önce ifade etmiş olduğum usulle, madde
üzerinde şahısları adına söz vereceğim. Birinci sırada, Burdur Milletvekili Sayın Mustafa Örs. MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Sayın Çelik konuşacaklar
efendim. BAŞKAN - Buyurun Sayın Çelik. (DYP sıralarından
alkışlar) HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; düşünce hürriyetiyle ilgili olarak biraz önce yaptığım
konuşmaya bazı ilaveler yapmak istiyorum. Değerli arkadaşlar, siz, insanlara kendi ülkelerinde ve
legal zeminlerde kendilerini ifade etme hakkı vermezseniz iki şey olur: Bu
insanlar ya illegal hale gelerek yeraltına iner veya yurtdışına çıkarlar.
Üniversitede öğrenci olduğumuz yıllarda biz de "Komünistler
Moskova'ya" diye çok bağırdık. Ben, şu anda bir yetkili olsam, etkili bir
konumda olsam, bütün komünistlere maaş bağlatıp bizim komünistimiz olarak
burada kalmalarını sağlarım; çünkü, Avrupa başkentlerine gittiğiniz zaman
görüyorsunuz ki, gerçekten, şu veya bu şekilde düşüncesinden dolayı ülkeyi terk
etmek zorunda kalmış veya hapishaneye girme tehlikesiyle karşı karşıya gelerek
yurtdışına gitmiş insanlar, orada kendi ülkelerinin aleyhine çalışıyorlar,
Türkiye'nin imajını altüst ediyorlar. Bu insanlara kesinlikle mazeret falan
bulma niyetinde değilim değerli arkadaşlar; ancak, eğer meşruiyetin ve
legalitenin sınırlarını genişletirseniz, siz illegalitenin önünü almış
olursunuz ve radikal unsurları da törpülemiş olursunuz değerli arkadaşlarım. Değerli arkadaşlar, biz, Parlamento olarak, 21 inci
Dönem milletvekilleri olarak 1 inci ve 2 nci Yasama yıllarında 204 kanun
çıkardık bu Meclisten; ancak, dikkatinizi çekiyor mu, bunun 196'sı hükümet
tasarısı olarak buraya geldi. Değerli arkadaşlar, bunun 8'i de, iktidar
kanadına mensup milletvekili arkadaşların kendi genel başkanlarının rızasını
alarak getirdikleri tekliflerdi. Bugün, yasama organı olan Türkiye Büyük Millet
Meclisi, iradesini büsbütün yürütme organına kaptırmış vaziyettedir. Bu Parlamentoyu,
kimsenin tabi bir parlamento haline getirmeye hakkı yoktur. (DYP sıralarından
alkışlar) Bu Parlamentoyu, kimsenin noter olarak kullanmaya hakkı yoktur
değerli arkadaşlarım. Peki, hükümet ne durumdadır; Türkiye Cumhuriyeti
hükümetlerinden hiçbirisi, bu hükümet kadar, sahnenin dışından gelen seslere
kulak veren bir hükümet olmamıştır. (DYP sıralarından alkışlar) Sevgili arkadaşlarım, bakınız, (A) partisinin
görüşlerini (X) bürokrat ifade ediyor; (Y) partisinin görüşlerini falan
bürokrat ifade ediyor... Hükümet, özellikle bürokrasi, sermaye ve medya
tarafından idare ediliyormuş gibi bir görüntü arz etmektedir. (DYP sıralarından
alkışlar) Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, yasama görevimizle
birlikte, bizim, bir de denetim görevimiz vardır. Türkiye Büyük Millet Meclisi,
millet adına denetim yapmakla mükelleftir. Bakınız "egemenlik kayıtsız
şartsız milletindir" vecizesi altında çalışıyoruz. Gerçekten, değerli
milletvekilleri, elimizi vicdanımıza bastığımız zaman, bunun böyle olduğuna, bu
egemenliğin, millet adına, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından
kullanıldığına yüzde kaçımız inanıyor? Şu getirilen yasa tasarısına bakınız. Sayın Bakan, tek
bir kelimesini bile değiştirtmemiştir. Komisyonlar, gece yarılarına kadar
çalışmıştır; ancak, bakınız, tek bir cümlesi demiyorum, tek bir kelimesi bile
değiştirilmemiştir. (DYP sıralarından alkışlar) Bugün, bakınız, altı yedi
saatten beri, Mecliste mesai yapıyoruz; Genel Kurul, millî iradeyi temsil eden
Genel Kurul da tek bir satırını değiştirtememiştir. Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisi,
hükümeti denetlemekle mükelleftir; ama, ne yazık ki, ne gariptir ki, hükümet,
Türkiye Büyük Millet Meclisini denetliyor ve hükümet, gerçekten, özellikle
komisyonları -bunun birçoğuna şahit olduk- telefonlarla idare ediyor. Böyle şey
olabilir mi?! Onun için, arkadaşlar, derim ki, biz, tabi bir
parlamento olmayı hak etmiyoruz. Derim ki, arkadaşlar, kendimize gelelim ve
milletin bize vermiş olduğu vekâleti, gerçekten millet adına kullanalım. Ben, daha önceki bir konuşmamda da söyledim. Bu
Parlamentoyu dizayn eden mühendislik bile bu denetimin olmadığının farkında
olmalı ki, bakınız, hatip milletvekillerine hitap ediyor, biz, birbirimizi
denetliyoruz; ne komisyona hitap edebiliyorsunuz ne hükümete hitap
edebiliyorsunuz. Onlar bizim arkamıza alınmış; çünkü, bize diyorlar ki, siz,
burada kanunculuk oynayın. Kimsenin, bize deve cüce oyunu yaptırmaya hakkı
yoktur değerli arkadaşlarım. (DYP sıralarından alkışlar) (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sayın Başkan,
selamlayacağım... BAŞKAN - Mikrofonu açtım efendim. HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bu duygu ve düşüncelerle,
Parlamentomuzun, üzerine düşen görevi hakkıyla yapan bir parlamento olmasını
temenni ediyorum; tıpkı, Türkiye Cumhuriyetini kuran o Birinci Meclis gibi,
millet adına, gerçekten, ortaya irade ve kararlılık koyan bir parlamento
olmasını diliyorum. Bu düşüncelerle, hepinizi, en derin saygılarımla
selamlıyorum efendim. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çelik. Şahsı adına, madde üzerinde ikinci söz, Manisa
Milletvekili Sayın Bülent Arınç'a aittir. BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Vazgeçtim. BAŞKAN - Vazgeçiyorsunuz. Sayın Örs, sorunuzu yöneltebilirsiniz efendim. MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Sayın Başkan, delaletinizle,
aşağıdaki sorumun Sayın Bakan tarafından cevaplandırılmasını istiyorum. Görüşmekte olduğumuz af tasarısıyla serbest kalacak
olan mahkûmlar, maalesef, içeride hiçbir eğitime tabi tutulmadan, dışarıya
çıkmış olacaklardır. Şu anda da, görüldüğü kadarıyla, dışarıda da herhangi bir
tedbir alındığı yoktur. 1974 yılındaki aftan sonra da, bu tür aftan sonra da,
bu tür mahkûmların büyük bir kısmı geriye dönmüştür. Bu kişilerin, kötü işler
ve yeni suçlar işlememesi için ne tedbir aldınız ve hangi yola kanalize etmeyi
düşünüyorsunuz? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 1974 affından sonra geri dönenlerle ilgili,
zaman zaman çok abartmalı rakamlar verilmektedir. Bu fırsattan yararlanarak,
şunu açıklamak isterim ki, 1974 affından sonra, yeniden suç işleyen; yani,
mükerrir olanların oranı yüzde 20'dir. Bunlar, daha çok, mala karşı işlenen
suçlarda söz konusudur. Ayrıca, şunu da eklemekte yarar var: Bu oran, yaklaşık
olarak, cezasını çekip dışarı çıktıktan sonra yeniden suç işleyenlerin oranına
yakın bir orandır. Şimdi bu kanunla verilen fırsattan yararlananlardan da
tekrar suç işleyenler olabilir; ama, burada, özellikle yeniden suç işlemeyi
önlemek düşüncesiyle şartla salıverilme modeli veya erteleme modeli
benimsenmiştir. Yani, geri kalan süre içinde yeniden kasıtlı bir cürümden
dolayı mahkûm olanlara ilişkin şartla salıverilme geri alınacaktır. Aynı
biçimde, şimdi davası ertelenenler daha ağır ya da aynı cinsten hürriyeti
bağlayıcı bir ceza işledikleri takdirde, kabahatlerde 1 yıl, cürümlerde ise 5
yıl içinde bu gerçekleştiği takdirde hem yeni suçtan dolayı hem de önceki
davası ertelenmiş olan suçtan dolayı ceza göreceklerdir. O nedenle, bu kanunun,
her şeyden önce, yararlananlar üzerinde çok uyarıcı bir etkisinin olacağını
düşünü-yoruz. Şimdiye kadar, bu çeşit uygulamalardan önce,
cezaevlerinde özel bir eğitim verilmesi söz konusu olmamıştır, şimdi de böyle
bir hazırlığımız yoktur. Bunu açıkça söylemek isterim; ama, Eski Hükümlülerin
Çalıştırılması Hakkındaki Kanun yürürlüktedir. Bu çerçeve içerisinde, belirli
işletmelerin, daha önce de ifade ettiğim gibi, yüzde 3 oranında eski hükümlü
çalıştırma yükümlülüğü vardır, bu işleyecektir. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. MUSTAFA ÖRS (Burdur) - İçeride bir tedbir almadınız;
ama, dışarıda bir tedbir aldınız mı Sayın Bakan? BAŞKAN - Sayın Akçalı, sorunuzu alabilirim efendim;
buyurun. RIZA AKÇALI (Manisa) - Sayın Başkan, delaletinizle,
Sayın Bakan tarafından aşağıdaki sorumun cevaplandırılmasını arz ediyorum. Cezaî kovuşturması ve yargılanması yapılmamış ya da
bitmemiş suçlar ile hükmü kesinleşmiş suçlar arasında bir ayırım yapılmadan,
daha önce bir aftan ya da şartlı salıvermeden yararlananların, bu yasadan
yararlanmaması sizce hakkaniyete uygun mudur? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın
Başkan, tasarının 1 inci maddesinin 6 ncı bendinde, daha önce şartla
salıverilme hükümlerinden yararlandığı halde yeniden suç işleyerek hüküm
giyenler ile daha önce çıkarılmış bir aftan yararlananların, bu madde
hükümlerinden yararlanamayacakları belirtilmiştir. Benzeri hükümler, daha
önceki bazı af kanunlarında da yer almıştır. Burada, daha önce çıkarılmış bir aftan yararlanmak için
hükmün kesinleşmiş olması koşulu aranmamıştır; bu aranabilirdi; ama, bu hükmün
kesinleşmemiş olması, o kişiyi de, vaktiyle, bu davaya devam etmekten
kurtarmıştır; o nedenle bu, 6 ncı bentte bir ikinci olasılık olarak göz önünde
bulundurulmuştur. Böylece, daha önce şartla salıverme hükümlerinden yararlanıp
yeniden suç işleyip hüküm giyenler ve daha önce çıkarılmış bir aftan
yararlananlar madde kapsamı dışında bırakılmıştır. BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, buyurun efendim. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, delaletinizle
Sayın Bakana suallerimi arz edi-yorum. Bir kere, Sayın Bakanımız, saygın bir ilim adamı ve
hukuk profesörüdür. Kendilerine, bu yasa
tasarısının son maddesine geldiğimiz noktada, bu yasa tasarısını,
gerçekten adil, hukuka uygun, vicdanınızı rahatlatan bir yasa tasarısı olarak
kabul ediyor musunuz? Bu cümleden olarak, yasayla tahliye edileceklerin,
dışarıya çıkacak olanların işleyecekleri muhtemel suçlar ile, şahıslara yönelik
işlenmiş suçlardan dolayı yatan bu insanların dışarıda katledilmesi,
öldürülmesi ve yaralanması halinde, yine hükümet olarak kendinizi vicdanen
muazzep addedebilecek misiniz? Bir başka konu; bu yasa tasarısı, şu ana kadar
Parlamentoda tartışılırken, tek bir noktası ve virgülüne dahi dokunulmamıştır,
dokunulamamıştır. Bir milletvekili olarak, milleti temsil eden bir vekil olarak bende şöyle bir kanaat hâsıl oldu,
bunu gidermenizi ve millette de olmuşsa bunu gidermeniz arzusuyla soruyorum: Bu
yasa öyle bir zeminde hazırlandı ki, 550 parlamenter dahi dokunamaz gibi bir
mantık hâkim oldu; bunu giderici bir anlayışı bize nasıl izah edeceksiniz?
Yani, acaba yasa gerçekten size, hükümete bir yerden hazırlanıp da verildi,
noktasına, virgülüne dahi dokunulmasın diye bir istem mi vardı ki, verilen
hiçbir önergeye "evet" demediniz? Fikir ve düşüncelerinden dolayı
suçlanan, suçlu addedilen insanların bu kapsama dahil edilmemesini, Avrupa
Birliği eşiğindeki Türkiye açısından nasıl yorumluyorsunuz diyor, saygılar
sunuyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uzunkaya. Buyurun Sayın Bakan, cevaplayabilirsiniz efendim
soruyu. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; son maddesine geldiğimiz bu yasa tasarısı,
sizlerin oylarıyla kabul edilmektedir. Meclisin kabul etmek üzere olduğu bu
kanun tasarısının hukuka, Anayasamıza uygun olduğu kanısındayım. Burada, kanundan yararlanacakların dışarıda
katledilebileceğinden söz edildi, eğer yanlış anlamıyorsam; bu, bir hedef
gösterme sayılabilir; bunu da milletvekilimizin kastetmediğini düşünüyorum. Bu Meclisten daha önce geçen birçok yasada da, tasarı
geldiği gibi benimsenmiştir. Bu, sadece bu yasaya özgü bir durum değildir. Bu
yasa sadece 4 maddelik bir yasadır. O nedenle, herhangi bir değişiklik olmadan
kabul edilmesinde yadırganacak bir durum görmüyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Sayın Yılmazyıldız, buyurun efendim. İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkan,
aracılığınızla, aşağıdaki sorularımı Bakan tarafından cevaplandırılmak üzere
sormak istiyorum. En temel insan hakkı olan yaşama hakkı başta olmak üzere, ırz, namus masuniyeti
hakkı ve mülkiyet hakkı gibi hakları ihlal edenleri, hakkın gerçek sahiplerinin
düşüncelerinin ne olduğunu hiç merak etmeden affetmenin, ülkede huzur ve sükûna
mı yoksa anarşi ve huzursuzluğa mı yol açacağına inanıyorsunuz? İkinci sorum; bu içi boşaltılan bankaların
boşaltılmasına sebep olan siyasîleri de affetmeyi düşünüyor musunuz; bu yasa
içinde bu var mı; 230'un konulmasının amacı bu mu; özelikle hükümetin düşmesine
sebep olan rüşvet pazarlıklarının da ortaya çıktığı bu tür suçları dahil mi
ettiniz? Bir diğer konu; trafik suçları af kapsamında mıdır?
Sayın Tan, az önceki konuşmasında, komisyon başkanı olarak "biz, affı
önermiyoruz; daha fazla cezalandırılmasını istiyoruz." dedi; ancak,
anlaşılıyor ki, milletvekilleri trafik suçlarının da affedilip affedilmediğini
bilmiyor; onun için, doğru karar verebilmeleri için soruyorum : 30-40 insanı
öldüren bu katil, sarhoş şoförleri de
affetmeyi düşünüyor musunuz bu yasayla? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yılmazyıldız. Buyurun Sayın Bakan, soruyu cevaplayabilirsiniz. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon)- Sayın
milletvekilimiz, yasa tasarısını incelediği takdirde bu soruların cevaplarının
hepsini bulacaktır. (DSP sıralarından alkışlar) İLYAS YILMAZYILDIZ
(Balıkesir) - Sayın Bakandan da duymak istiyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Sayın milletvekilleri, süre gereği, Sayın Kaya, Sayın
Çiçek, Sayın Paçacı, Sayın Esen, Sayın Ertugay, Sayın Yıldız, Sayın Çelen ve
Sayın Güven'in sorularını alamıyorum efendim. Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir. Değerli milletvekilleri, tasarının tümünü oylamadan
önce oylarının rengini ifade etmek için, lehte olmak üzere, Sayın
Hatiboğlu;buyurun. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, Sayın Arınç
konuşacak. BAŞKAN - Sayın Arınç olabilir efendim, onun da talebi
var. Lehte olmak üzere buyurun, Sayın Arınç. (FP
sıralarından alkışlar) SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, aleyhte
söz istiyorum. BAŞKAN -Efendim, aleyhte talepler var, alamayacağım
talebinizi. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, bendeniz, hakkımı
devrettim. Zannediyorum, Sayın Arınç, bir başka arkadaşa devretti kendi
hakkını. BAŞKAN - Hayır efendim, mümkün değil; çünkü, 2 tane
lehte söz talebi var; birisi size ait, birisi de Sayın Arınç'a ait;
dolayısıyla, ikinizden birine söz vermek durumundayım. Buyurun Sayın Arınç. BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; tasarının sonuna geldik. Lehte söz istedim; kendi söz hakkım
aleyhteydi, onu bir başka arkadaşıma devrettim. Tabiî, lehte söz alıp aleyhte
konuşmak, bir milletvekiline yakışmaz; bana da yakışmaz. O bakımdan, önce,
lehte düşündüğüm kısmını söyleyeyim müsaade ederseniz. Aradım taradım, bu tasarının içerisinde 2 nci madde, oy
verilebilir nitelikte; fakat, bunun için size teşekkür etmiyorum; çünkü, bunu
yapmak zorundasınız, Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararı size bunu emrediyor.
Bunu önümüze getirenler, bu mecburiyetle getirdiler; bunun için ayrıca
teşekküre gerek yok. Esas teşekkürü, düşünce ve ifade özgürlüğünün önündeki
engelleri kaldırdığınız zaman, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinden ve ondan
daha önce aziz milletimizin layık olduğu düzenlemeleri yaptıktan sonra size
fazlasıyla yapacağım. Ama, şu anda yaptığınız şey, sadece, geçen yıl
yapmadığınızı, bu yıl mecbur kalarak yaptığınızdır. O bakımdan, biraz evvel 2
nci maddeye olumlu oy verirken DSP'li arkadaşlarımızın hayretlerine cevap olsun
diye bunları söylüyorum. İşin aleyhte yönüne gelince, onu herhalde bir cümleyle
söyleyeyim; çünkü, söz aldım. Değerli arkadaşlarım, 1 inci maddede, kapsam
dışında tutulan, kapsam içerisinde alınan maddeler tek tek göz önüne
alındığında, hukuken de, vicdanen de, böyle bir düzenlemeyi uygun bulmuyorum.
Kamu vicdanının hiçbir zaman kabul etmeyeceği birtakım fiiller, maalesef,
indirime ve ertelemeye tabi tutulmuş, ama, birkısım fiiller de dışarı
bırakılmıştır. Tasarının gerekçesinde, bazı suçların kamu güvenliği ve
düzeniyle yakın ilgisi sebebiyle, kapsam dışı bırakıldığı belirtilmiştir. Bu
gerekçe açık ve yeterli değildir, hiçbir zaman da haklı bir şe-kilde izah
edilmemiştir. Ben, ilkeli siyaset yapmayı prensip edinmiş bir
insanım; içime sinmiyorsa, ona olumlu oy vermem mümkün değildir -başkalarının
yaptığının aksine- vicdanım buna hayır demeyi emrediyor; oyumun rengi
kırmızıdır, ret oyu vereceğim. Saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arınç. Efendim, oyunun rengini belli etmek için, aleyhte olmak
üzere, İçel Milletvekili Sayın Ali Güngör; buyurun efendim. ALİ GÜNGÖR (İçel) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz af tasarısı, Meclisimize art niyetli
olarak getirilmiştir... (DYP sıralarından alkışlar) ...çirkin ve tehlikeli bir
hesabın ürünüdür. Amaç, Anayasamızın 14 üncü maddesini delerek, Meclisin
yetkisinde bulunmayan, vatan hainlerini, PKK'lı canileri ve onun terörist
başını affetmek ve bu büyük vebale bu büyük Meclisi alet etmektir. (DYP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Değerli milletvekilleri, bunları söylerken, tasarıyı
hazırlayıp Meclise gönderen hükümete haksızlık yaptığımı düşünmüyorum, bir
kehanette de bulunmuyorum; çünkü, bu hükümet, kuruluşunun hemen akabinde, ilk
iş olarak, pişman olduğunu söyleyen PKK'lılara af çıkarmıştır; takiben, yine,
basın suçlarına verilen cezaların ertelenmesi adı altında, adı basın olan
paçavralarda kalem oynatan PKK'lıları affetmiştir. Şimdi, bu tasarıyla, 169 uncu madde kapsamında, PKK
canilerine bilerek yardım ve yataklık edenlere af getirilmektedir. Yine, hepinizin malumudur ki, bu hükümet, Abdullah
Öcalan'a bağımsız yargının verdiği idam cezasını Meclise göndermemiştir. (DYP
ve FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Şu hususu, tasarıyı hazırlayanlar dahil, Türkiye'de
herkes biliyor; tasarı yasalaşırsa, Anayasa Mahkemesine gidecek ve PKK'lı
canileri de şamil hale dönüşecektir. (DYP sıralarından alkışlar) Şimdi, DSP'li sayın üyelere fazla bir şey söylemek
istemiyorum; çünkü, Sayın Ecevit'in geleneğine vatan hainlerini affetmek fazla
yabancı gelen bir husus değildir. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar; DSP sıralarından "Yuh" sesleri, gürültüler) BAŞKAN - Sayın Güngör, bakın, lütfen, konuşma
üslubunuzu daha dikkatli seçin. Türkiye Cumhuriyetinin hiçbir başbakanı, vatan
hainlerini Türkiye'de affetmez... TURHAN GÜVEN (İçel) - Müdahale etmeyin Sayın Başkan. ALİ GÜNGÖR (Devamla) - Sayın Başkan... BAŞKAN - ...böyle bir konu için de çalışmaz. Lütfen, daha
dikkatli konuşun, kelimelerinizi de daha dikkatli seçin lütfen. ALİ GÜNGÖR (Devamla) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. 125 inci madde, 146 ncı madde ve bunlarla birlikte
anılan maddeler, Türkiye'de Türkiye Cumhuriyeti Devletini yıkmayı hedef alan,
Türkiye Cumhuriyeti Devletini sınıf ve etnik farklılıklara dayalı bir devlet
haline getirmeyi düşünen kalkışma hareketleridir. 1974'te, bu maddelerden suçlu
bulunan kişiler affedilmiştir. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar) Değerli arkadaşlarım, sayın milletvekilleri; Milliyetçi
Hareket Partili, Doğru Yol Partili ve Anavatan Partili değerli arkadaşlarıma
hatırlatmak istiyorum: Bu derece çirkin ve tehlikeli bir af yasasını, MHP
teşkilatı ve ülkücülerin kabul etmesi hiçbir şartta mümkün değildir. (DYP
sıralarından alkışlar) Doğru Yol Partisi ve Anavatan Partisi teşkilatlarının da
rıza göstermeyeceğini biliyorum. HASAN EKİNCİ (Artvin) - Ret veriyoruz zaten. ALİ GÜNGÖR (Devamla) - Öyleyse, bu partilerin Meclis
grupları, şimdi, niçin bu af tasarısını kabul etsinler?! HASAN EKİNCİ (Artvin) - Biz reddediyoruz. ALİ GÜNGÖR (Devamla) - Bu ağır vebali, Milliyetçi
Hareket Partisi, Doğru Yol Partisi ve Anavatan Partisi taşıyamaz. Umuyorum ki,
Fazilet Partisi de, geçmişte Millî Selamet Partisinin yaptığı hatanın farkına
varmış olsun. Değerli milletvekilleri, bu çirkin ve tehlikeli af
tasarısını geldiği yere, Sayın Başbakana ve onun bakanlarına, yakıştığı yere
göndermek, bu Meclisin yapacağı en hayırlı iş olacaktır. (DYP ve FP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Bırakalım bu çirkin tasarı,
geldiği yerde ve yakıştığı yerde kalsın. Ben, bu gerekçelerle bu af tasarısına "hayır"
diyorum ve Muhterem Heyetinize saygılarımı sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) BAŞKAN- Değerli milletvekilleri, tasarının tümünü
oylarınıza sunacağım; ancak, oylamanın açık oylama şeklinde yapılmasına dair
bir önerge vardır. Şimdi, önergeyi önce okutacağım, imza sahiplerini
arayacağım ve sonra da gereğini yapacağım. Buyurun efendim: Sayın Başkanlığa Görüşülmekte olan kanun tasarısının tümünün oylamasının
açık olarak yapılmasını arz ederiz. Turhan Güven?.. Burada. Nevzat Ercan?.. Burada. Hakkı Töre?.. Burada. Ahmet İyimaya?.. Burada. Mehmet Sadri Yıldırım?..Burada. İlhan Aytekin?.. Burada. Nihan İlgün?.. Burada. M. Fevzi Şıhanlıoğlu?.. Burada. İsmet Attila?.. Burada. Kemal Kabataş?.. Burada. Nurhan Tekinel?.. Burada. Doğan Baran?.. Burada. Hacı Filiz?.. Burada. Celal Adan?.. Burada. Yahya Çevik?.. Burada. Cihan Paçacı?.. Burada. Mustafa Örs?... Burada. Hayri Kozakçıoğlu?... SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, Sayın
Hayri Kozakçıoğlu'nun yerine tekabbül ediyorum. BAŞKAN - Peki efendim. İbrahim Konukoğlu?.. Burada. Fetullah Gültepe?.. Burada. Değerli milletvekilleri, açık oylamanın şekli hakkında
Genel Kurulun kararını alacağım. Açık oylamanın, elektronik oylama cihazıyla yapılması
hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Oylamayı başlatıyorum ve 2 dakika süre veriyorum
efendim. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, 23 Nisan 1999
Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların
Ertelenmesine Dair Kanun Tasarısının yapılan açık oylamasının sonucunu arz
ediyorum :Oylamaya katılan sayın milletvekili sayısı 388, kabul 302, ret 74; çekimser 7, mükerrer 5... (DYP
sıralarınadan sıra kapaklarına vurmalar; DSP sıralarından alkışlar) ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Hayırlı olsun!. Hayırlı olsun
size!.. BAŞKAN- Böylece,tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır;
hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum. Alınan karar gereğince, 2001 Malî Yılı Bütçe Kanunu
Tasarıları ile 1999 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarıları ve (11/5) esas
numaralı gensoru önergesini görüşmek için, 11 Aralık 2000 Pazartesi günü saat
11.00’de toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati : 22.24 |
|