DÖNEM : 21 CİLT : 45 YASAMA
YILI : 3 T. B. M. M. TUTANAK
DERGİSİ 19 uncu
Birleşim 22 . 11 . 2000 Çarşamba İ Ç İ N D E K İ L E R
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. – GELEN KÂĞITLAR III. – YOKLAMALAR IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. – Siirt Milletvekili Ahmet Nurettin Aydın'ın, kalkınmada öncelikli
illerin bütçeden aldıkları payın artırılmasına ilişkin konuşması 2. – Niğde Milletvekili Mükerrem Levent'in, çiftçilerin sorunlarına
ilişkin gündemdışı konuşması 3. – İzmir Milletvekili Suha Tanık'ın, İzmir İlinin sorunlarına ilişkin
gündemdışı konuşması B) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. – Denizli Milletvekili M. Kemal Aykurt'un Adalet Komisyonu
üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/243) 2. – Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu'nun (6/883) esas numaralı
sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/244) C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1. – Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu ve 20 arkadaşının, iklim
değişikliklerinin sebepleri ve sonuçları konusunda Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/161) V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. – Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/650, 1/679) (S. Sayısı : 517) 2. – Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu, Finansman Kanunu, Gelir Vergisi
Kanunu ile 4306 ve 4481 Sayılı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Kurumlar
Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/776) (S. Sayısı : 539) VI. – AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR 1. – Erzurum Milletvekili İsmail Köse'nin, Erzurum Milletvekili Aslan
Polat'ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması 2. – Maliye Bakanı Sümer Oral'ın, Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması VII. – SORULAR VE CEVAPLAR A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, K.K.K. İstihbarat Daire
Başkanlığınca hazırlanan bir rapora ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı
Sabahattin Çakmakoğlu'nun cevabı (7/2709) 2. – Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşar'ın, Gaziantep Merkez Antreman
Spor Salonu projesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Fikret Ünlü'nün cevabı
(7/2784) 3. – Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşar'ın; Gaziantep İl Kültür Müdürlüğü binası projesine, Gaziantep-Nizip Kültür Merkezi Projesine, Gaziantep-Oğuzeli Kültür Merkezi Projesine, Gaziantep-Şahinbey İlçesi Anıtmezar projesine, Gaziantep'te yürütülen projelere, İlişkin soruları ve Kültür Bakanı M. İstemihan Talay'ın cevabı (7/2785,
2786, 2787, 2788, 2789) TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı. Birinci Oturum Tokat Milletvekili Ali Şevki Erek, pancar fiyatlarının henüz
açıklanmamasına, takip edilen pancar politikasının yanlışlığına ve alınması
gerekli tedbirlere, Malatya Milletvekili Yaşar Canbay da, Malatya kayısısının yararları ve
üreticilerinin sorunlarına, İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar. Antalya Milletvekili Nesrin Ünal'ın, 20
Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü
münasebetiyle yaptığı gündemdışı konuşmaya, Devlet Bakanı Hasan Gemici cevap
verdi. Görüşmeleri izlemek üzere Genel Kurulu ziyaret eden Alman Yeşiller
Partisinden Claudia Roth Başkanlığındaki 5 kişilik parlamenter heyete
Başkanlıkça "hoş geldiniz" denildi. Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın Çevre Komisyonu, Yozgat Milletvekili İlyas Arslan'ın Millî Savunma Komisyonu, Üyeliklerinden çekildiklerine ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu. Fazilet Partisi Grubu adına, Grup Başkanvekilleri Kahramanmaraş
Milletvekili Avni Doğan, Manisa Milletvekili Bülent Arınç ve Çorum Milletvekili
Yasin Hatiboğlu'nun, sözde Ermeni soykırımı iddiaları (10/159), Samsun Milletvekili Kemal Kabataş ve 20 arkadaşının, kamuda çalışan
memur ve işçilerle emeklilerin özlük hakları, (10/160), Konularında birer Meclis araştırması, Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak ve 22 arkadaşının, Türkiye Avrupa
Birliği ilişkileri konusunda genel görüşme (8/15), Açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu,
önergelerin gündemdeki yerlerini alacakları ve öngörüşmelerinin, sırasında
yapılacağı açıklandı. Genel Kurulun 21.11.2000 Salı günkü Birleşiminde, sunuşlardan sonra,
gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler" kısmının 1 inci sırasında yer alan (10/9) esas numaralı
kömür üreticilerinin içinde bulunduğu durum konusundaki Meclis araştırması
önergesinin görüşülmesi ve görüşmelerinin bitiminden sonra, cezaevlerinin,
içinde bulunduğu durum konusundaki genel görüşme önergesinin öngörüşmelerinin
yapılması ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına, Genel Kurulun 22.11.2000 Çarşamba ve 23.11.2000 Perşembe günleri
14.00-19.00; 20.00-24.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine,
21.11.2000 Salı ve 22.11.2000 Çarşamba günlerinde sözlü soruların
görüşülmemesine, tasarı ve tekliflerin görüşmelerinde soru-cevap işleminin 10
dakika ile sınırlandırılmasına, Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler" kısmının 138 inci sırasında yer alan (8/13) esas numaralı
dış politika konusundaki genel görüşme önergesinin öngörüşmelerinin 5 Aralık
2000 Salı günkü Birleşiminde, gündemin 48 inci sırasında bulunan (8/4), 52 nci
sırasında bulunan (8/5), 120 nci sırasında bulunan (8/9), 130 uncu sırasında
bulunan (8/10), 131 inci sırasında bulunan (8/11) ve 20.11.2000 tarihli gelen
kâğıtlarda yayımlanan (8/15) esas numaralı genel görüşme önergeleri ile
birlikte yapılmasına; İlişkin Danışma Kurulu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra kabul
edildi. Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın, Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/164), doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesinin, yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmediği, Yozgat Milletvekili İlyas Arslan'ın, Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı
Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair
2809 Sayılı Kanuna Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/11),
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesinin ise yapılan görüşmelerden sonra
kabul edildiği, Açıklandı. Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28.6.2000 tarihli ve 699 sayılı kararı
uyarınca Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak ve Tunceli İllerinde devam etmekte olan
olağanüstü halin, 30.11.2000 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere 4 ay
süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi. Fazilet Partisi Grubuna ait olup, açık bulunan: Millî Savunma Komisyonu üyeliğine, İstanbul Milletvekili Bahri Zengin, Millî Eğitim Komisyonu üyeliğine, Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan, Çevre Komisyonu üyeliğine, Yozgat Milletvekili İlyas Arslan, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu üyeliğine, Giresun
Milletvekili Turhan Alçelik, Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu
üyeliklerine, Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu ve Konya Milletvekili Teoman
Rıza Güneri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu
üyeliklerine, Erzurum Milletvekili Lütfü Esengün ve Konya Milletvekili Veysel
Candan, Dilekçe Komisyonu üyeliklerine, Ankara Milletvekili Oya Akgönenç
Muğisuddin, Bursa Milletvekili Faruk Çelik ve Çorum Milletvekili Yasin
Hatiboğlu, Aday gösterilerek, seçildiler. Daha önce öngörüşmelerine başlanılan ve yarım kalan, Kütahya
Milletvekili Ahmet Derin ve 22 arkadaşının,
ithal kömür uygulamasının yeniden değerlendirilmesi ve kömür
üreticilerinin içinde bulunduğu durumun araştırılarak alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesinin (10/9), öngörüşmesinin tamamlanmasından sonra, kabul edilmediği
açıklandı. Saat 20.00'de toplanmak üzere, birleşime 18.55'te ara verildi.
İkinci Oturum Doğru Yol Partisi Grubu adına, Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili
Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan
Güven'in, cezaevlerinin içinde bulunduğu genel durum konusunda bir genel
görüşme açılmasına ilişkin önergesinin (8/14), yapılan öngörüşmesinden sonra
kabul edilmediği açıklandı. Genel görüşme açılmasına ilişkin önergenin öngörüşmeleri sırasında; Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, DYP sözcülerinin, konuşmalarında,
kendisine, Anavatan Partisi Grup Başkanvekili Denizli Milletvekili Beyhan Aslan,
Antalya Milletvekili Kemal Çelik'in, konuşmasında, ANAP Genel Başkanı Mesut
Yılmaz'a, Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan da, Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün,
konuşmasında, partisine, Sataşması nedeniyle birer konuşma yaptı. Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek
için 22 Kasım 2000 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime
22.48'de son verildi.
No. : 34 II. – GELEN KÂĞITLAR 22.11.2000 ÇARŞAMBA Tasarı 1. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Karadenizin Kirliliğe Karşı
Korunması Komisyonu Arasında Merkez Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/778) (Çevre ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :
13.11.2000) Teklifler 1. – Bursa Milletvekilleri Ali Rahmi Beyreli ve Hayati Korkmaz ile 25 Arkadaşının; 657
Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/613) (Plan ve
Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.11.2000) 2. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve 32 Arkadaşının; 190 Sayılı
Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bağlı Cetvellerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/614) (Plan ve Bütçe Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi : 15.11.2000) 3. – Ankara Milletvekili Zeki Sezer'in; 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç,
Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/615) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi : 16.11.2000) 4. – Samsun Milletvekili Mehmet Çakar'ın; Samsun İlinde Ambartepe Adı
ile Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/616) (İçişleri ve Plan ve
Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.11.2000) Tezkereler 1. – Muş Milletvekili Mümtaz Yavuz'un Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/701) (Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi :
20.11.2000) 2. – Muş Milletvekili Mümtaz Yavuz'un Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/702) (Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi :
20.11.2000) 3. – Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt'un Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/703) (Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi :
20.11.2000) 4. – Diyarbakır Milletvekili Osman Aslan'ın Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/704) (Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi :
20.11.2000) 5. – Muş Milletvekili Mümtaz Yavuz'un Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/705) (Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi :
20.11.2000) 6. – Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt'un Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/706) (Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi :
20.11.2000) 7. – Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/707) (Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi :
20.11.2000) Meclis Araştırması Önergesi 1. – Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu ve 20 arkadaşının, iklim
değişikliklerinin sebepleri ve sonuçları konusunda Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/161) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2000) BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati : 14.00 22 Kasım 2000 Çarşamba BAŞKAN : Başkanvekili Nejat ARSEVEN KÂTİP ÜYELER : Mehmet BATUK (Kocaeli), Şadan ŞİMŞEK
(Edirne) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19 uncu Birleşimini açıyorum. Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim. Gündemdışı ilk söz, kalkınmada öncelikli illerin bütçeden aldıkları
payların artırılması hakkında söz isteyen Siirt Milletvekili Ahmet Nurettin
Aydın'a aittir. Buyurun Sayın Aydın. (FP sıralarından alkışlar) IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. – Siirt Milletvekili Ahmet Nurettin
Aydın'ın, kalkınmada öncelikli illerin bütçeden aldıkları payın artırılmasına
ilişkin konuşması AHMET NURETTİN AYDIN (Siirt) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2001 yılı bütçesinin görüşülmekte olduğu şu günlerde, Siirt gibi kalkınmada
öncelikli illere bütçeden ayrılan payların artırılması konusunda kişisel
görüşlerimi ifade etmek üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle, Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. Kırk yıllık Avrupa Birliğine girme mücadelemizin son aşamalarına gelmiş
bulunuyoruz. İki hafta evvel, Katılım Ortaklığı Belgesinde, bize göre en dikkat
çeken maddelerden biri, bölgelerarası gelişmişlik farkının giderilmesidir.
Gerçi, Avrupa Birliğine girme konusunda, ülkemizi idare etme iddiasında bulunan
güç merkezlerinin samimiyetinden de ciddî endişeler duymaktayım. Avrupa
Birliğinin bir önşart haline getirdiği bu kanayan yaramıza bir çözüm
önerebilmek amacıyla, 2001 yılı bütçesinin Meclis gündemine geldiği şu günlerde,
son derece ilginizi çekeceğini umduğum bazı gerçekleri sizlerle paylaşmak
istiyorum. Değerli arkadaşlar, Anayasamız gereği, her yıl sonu, bir sonraki yılın
bütçesi hazırlanır; bir bakıma, milletimizin ekonomik geleceğine yön verilir.
Devletimizin kısıtlı imkânlarını, yine, Anayasamız gereği üstüne basarak
söylüyorum eşit şekilde milletimize dağıtabilmek için, eşit şekilde milletimize
dağıtabilmek için, bu bütçeyi... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, mikrofonunuzu açayım; lütfen, tamamlayın. Zannediyorum sistemde bir sıkıntı var; bir dakikanızı rica ediyorum. Efendim, mikrofon sisteminde, zannediyorum, içeriden uyardıklarına göre,
bir arıza var; sistem şu anda çalışmıyor. Size, tekrar, baştan söz vereceğim Arızanın giderilmesi için 10 dakika ara veriyorum. Kapanma Saati
: 14:05 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati : 14.12 BAŞKAN : Başkanvekili Nejat ARSEVEN KÂTİP ÜYELER : Mehmet BATUK (Kocaeli),
Şadan ŞİMŞEK (Edirne) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19 uncu Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam edeceğiz. Gündemdışı ilk sözü, Siirt Milletvekili Sayın Ahmet Nurettin Aydın'a
vermiştim. Şimdi, sayın milletvekilimize, tekrar süresini başlatmak üzere, söz
veriyorum.(FP sıralarından alkışlar) Yeniden başlamak suretiyle, sürenizin tamamını kullanabilirsiniz;
buyurun efendim. IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
(Devam) A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR (Devam) 1. – Siirt Milletvekili Ahmet Nurettin
Aydın'ın, kalkınmada öncelikli illerin bütçeden aldıkları payın artırılmasına
ilişkin konuşması (Devam) AHMET NURETTİN AYDIN (Siirt) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
hepinize saygılar sunuyorum. Benim gündemdışı söz almamın sebebi -2001 yılı bütçesini hazırlamanın
son aşamasına geldik- Siirt ve kalkınmada öncelikli bölgelere bütçeden
ayrılacak payların, ülkede temel sorun oluşturan kalkınmada öncelikli bölgelere
bir nebze rahatlık getirmesidir. Hepimizin malumu olduğu üzere, ülkemiz, kırk yıllık Avrupa Birliğine
girme mücadelesinin son aşamasına geldi ve iki hafta evvel şahit olduğumuz Katılım Ortaklığı Belgesinin, bence, en temel, en önemli maddelerinden
biri, kalkınmada öncelikli bölgeler arasındaki kalkınmışlık farkına dikkat
edilmesidir; yani, Avrupa, bizden, öncelikle, bölgeler arasındaki gelişmişlik
farkımızı asgariye indirmemizi istiyor. Benim, bir güneydoğu milletvekili olarak, gerek Avrupa Birliğinin gerek
ülkemizi idare etme iddiasında olan güç merkezlerinin, bu Avrupa Birliği
üyeliği konusundaki ciddiyetlerinden gerçekten, ciddî endişem var. Bu bir
avutmadır, öyle gidiyor ve maalesef, her şeyden evvel, bu kalkınmada öncelikli
bölgeler konusundaki ihmalkârlık, bizim bölge halkımızın kanayan bir yarasıdır.
Gönül istiyor ki, 2001 yılı bütçesi hazırlanırken, en azından, nispî bir çözüm
getirecek birtakım tedbirler alınsın. Değerli milletvekili arkadaşlarım, hepimiz biliyoruz ki, Anayasa gereği,
her yıl sonu, bir sonraki yılın bütçesi hazırlanır ve bir yerde, Türkiye
ekonomisi, bütçeyle yönlendirilir. Anayasaya bakıyoruz, eşitlik ilkesi esastır;
fakat, her ne hikmetse, bütçeye baktığımızda, çok antidemokratik, çok çelişik,
çok tezat birtakım gerçeklerle karşı karşıya kalıyoruz. Efendim, bütçe dediğimiz şey, hepimizin malumu, Devlet Planlama
Teşkilatı gibi mahfillerde hazırlanır, şekillendirilir; kısmen, Maliye
Bakanlığı üst bürokratları tarafından, eğer dokunuluyorsa... Oradan Plan ve
Bütçe Komisyonuna aktarılır; oradan da, çok mahdut müdahalelerle, Genel Kurula
indirilir. Maalesef, İçtüzük gereği bütçeye ilave yük getirecek herhangi bir
önerge verilememekten dolayı, bu bütçe olduğu gibi geçiyor. Yani, tabiri
caizse, Türkiye Büyük Millet Meclisi âdeta bir noter görevi yapmaktadır. Yani,
bütçe konusunda, burada, kıymeti harbiyesi olan bir işlev, bir iş
yapmamaktayız. Aziz arkadaşlar, bildiğiniz gibi, herhangi bir kıstas ve ölçüye tabi
olmadığından, yıllar yılı, hazırlanan bu bütçeler, bölgeler arasında ciddî ve
korkunç uçurumlara yol açmıştır. Onun için, Avrupa Birliği, bize, öncelikle,
geri kalmış bölgelerimizin bir an evvel katara katılmasını, Türkiye trenine
ulaştırılmasını şart koşuyor. Değerli milletvekili arkadaşlarım, bir Siirt Milletvekili olarak,
gerçekten çok çarpıcı gerçeklerle karşı karşıyayız. Bütçenin son beş yıllık
verilerine bakıyoruz; beş yılda, Siirt'e, toplam olarak yatırım harcamalarına
ayrılan pay 4 trilyon 700 milyar. Siirt, nüfus itibariyla 270 000 nüfuslu bir
il, 5 yılda bütçeden ayrılan sadece 4 trilyon 700 milyar; ama, bir Artvin'e
-ki, Artvin, Siirtimizden 80 000 daha az nüfusa sahip, Siirt karşısında 80 000
nüfus eksikliği var -tam 60 trilyon, beş yıl içerisinde bütçeden ayrılan bir
pay görüyoruz. Buna benzer, Çanakkale olsun, Manisa olsun, ha keza... Yani,
burada eşitlik... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Aydın, süreniz tamamlandı; mikrofonunuzu açıyorum,
lütfen, konuşmanızı tamamlayın efendim. Buyurun. AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu sorunları beş
altı dakika içerisinde dile getirmenin imkânsızlığını görüyoruz; fakat, hulasa
olarak şunu söylemek istiyorum: Siirt ihmal edilmiştir, Siirt feryadı figan
ediyor, son çığlıkları veriyor ve Siirt, gerçekten, bütçeden üvey evlat payı
almaktadır, üvey evlat muamelesi görmektedir. İnanıyor ve ümit ediyoruz ki, bu
bizim son çağrımız olsun. Son iki yıldır, Siirt'te, Köy Hizmetleri bir tek yol
asfaltlamamıştır; 1 kilometre asfalt yapıldığına dair herhangi bir vesikaya
rastlamıyoruz. Maalesef, gidilemeyen bölgeler var Siirt'te. Şirvan'ın Cevizlik
Beldemizin doğum hastalarının yüzde 80'i çardak üstünde, sedye üstünde
ölmektedir ve organize sanayi bölgesi, ödenen ödeneklerle ancak elli yıl sonra
tamamlanabilecektir. Bütün Yüce Meclisin dikkatini çekiyor; bu duygularla, bu adaletsizliğin,
bu eşitsizliğin giderilmesi konusunda yetkili mercilerin duyarlı olacağına
inanıyor, saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aydın. Gündemdışı ikinci söz, çiftçilerin sorunları hakkında söz isteyen, Niğde
Milletvekili Sayın Mükerrem Levent'e aittir.(MHP sıralarından alkışlar) Buyurun Sayın Levent. 2. – Niğde Milletvekili Mükerrem
Levent’in, çiftçilerin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; gönül
isterdi ki, sağ taraftaki muhalefet partisi milletvekilleri daha fazla olsun;
çünkü, bugünkü konuşmam onlarla da ilgili. Niğde İlinin sorunları hakkında gündemdışı söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Niğde, yüzölçümü itibariyle 779 522 hektardır; toplam nüfusu 350
000'dir, toplam aile sayısı 66 000'dir. Bunun yüzde 39,147'si geçimini tarımla
sağlamaktadır. Türkiye'nin patates üretiminin yüzde 25'ini ve yine, Türkiye'nin
toplam elma üretiminin yüzde 10'unu sağlayan ilimizdir. İlimiz, arazisinin 179 866 hektarı kıraç, 95 917 hektarı sulak, 167 955
hektarı tarla, 25 715 hektarı bağ bahçe, 3 745 hektarı sebze ve 78 370 hektarı
da nadasa ayrılan bir ildir. Niğde'de, tarımsal amaçlı kooperatifler olarak, tarımsal kalkınma
kooperatifi 35, üye sayısı 3 062; toplam sulama kooperatifi ise 58, üye sayısı
7 238'dir. 35 sulama kooperatifi, bir birlik oluşturmuşlardır. Diğer yandan da,
Bor Pancar Ekiciler Birliği bulunmakta; üye sayısı da 49 000'dir. Bu da
gösteriyor ki, Niğde, her şeyini tarıma bağlayan illerimizden biridir. Geçen sene, üretim fazlalığı ve yurt dışından kaçak giren patates
nedeniyle fiyat sıkıntısı çeken köylünün patatesi elde kalma tehlikesiyle baş
başa kalınca, başta medya olmak üzere kamuoyunun büyük desteğiyle içtüketimde
bir hareketlilik olmuş ve içpiyasada tüketilmiştir. Bu sene, Tarım Bakanlığı ve
köylümüzün inisiyatifiyle bazı önlemler alınmış, yüzde 15 ürün daraltılmasına
gidilmiştir. Çiftçinin diğer ürünlere yönelmesi ve sertifikalı tohumun
Türkiye'ye sokulması ne-ticesinde ürün düşüklüğü gibi sebepler de ortadan
kalkınca, üretim azalmış; bununla beraber, şu andaki fiyat 40-50 000 lira
arasındadır. 1995 yılından bu tarafa "borcunuzu ödemeyin, faiz affedilecek"
diyen önceki hükümetler, köylünün, Ziraat Bankasına, tarım kredi
kooperatiflerine, TEK'e 1995'ten bu yana 100 milyon lira olan borcunu, bugün 2
milyar liraya baliğ etmişlerdir. Köylüye "borcunu ödeme" diyen
zihniyet, şimdi, çıkmış kürsüye "köylüye niye bakmıyorsunuz" diyor.
Peki, iki yıl önce siz neredeydiniz?! Muhalefet-iktidar, konu köylü olunca
birleşmeli. Bankaları kurtarmayı değil, köylüyü kurtarmayı teklif ediyorum;
çünkü, Yüce Atatürk'ün dediği gibi, köylü milletin efendisidir. Gelin, Meclis
olarak, milletin efendisini kurtarmaya çalışalım; hamasi nutuklarla değil,
tarımda reformu desteklemekle... Biz diyoruz ki, tarıma destek verelim, köylüyü
kalkındıralım. Sayın milletvekilleri, şekerpancarına verilen tabanfiyat bir yıl sonra
gelmekte; dolayısıyla, köylü zor durumda kalmaktadır. Bugün de, avanslar
verilmediğinden, köylünün, elindeki pancarı yarı fiyatına başkasına satmaktan
başka çaresi kalmamıştır; tabiî ki, devlete olan borçlarını ödemekte de
zorlanmaktadır. Bakın, Niğde'de, Ayhan Çandallı'nın -ziraat yüksek mühendisi- emekli
olduktan sonra tarıma katkıda bulunmak amacıyla babadan kalma 1 000 dönüm
toprağını nasıl kullandığını ve feryadını dilekçesinden okuyalım: "Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına, Ankara. Niğde ve Nevşehir bölgesinde, ziraî
sulama ve elektrik borçlarının 30 Ekim 2000 tarihinde ödenme kararı alınmıştı;
ancak, patates ve pancar mahsullerinin şu ana kadar değerlendirmesini
yapamadık. Mahsulümüzü ucuz fi-yata satıp borcumuzu yatırmak istediğimizde,
geriye doğru onbir aylık faiziyle birlikte 3 milyarlık borç, 5 milyar olarak
TEDAŞ tarafından istenmektedir. Bu borcun altından kalkmak imkânsızdır. Bu
konunun yılbaşına kadar uzatılmasını arz ederim." Sayın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına buradan sesleniyorum; bana
sunmuş olduğu dilekçesinde köylünün feryadını hep birlikte dinleyelim. Hepinizi selamlıyor, saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar;
FP sıralarından alkışlar [!]) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Levent. Gündemdışı üçüncü söz, İzmir İlinin sorunlarıyla ilgili söz isteyen,
İzmir Milletvekili Sayın Suha Tanık'a aittir. Buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar) 3. – İzmir Milletvekili Suha Tanık’ın,
İzmir İlinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması SUHA TANIK (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın
Başkanıma özellikle teşekkür etmek istiyorum; bugün, bana, sizlere bilgi
sunabilme imkânı verdiği için. Sayın milletvekilleri, bu pazartesi günü, İzmir'de, İzmir Meslek
Örgütleri Kurulunun, 35 sivil toplum örgütünün beraber organize ettikleri,
kentimizin daha çağdaş, daha planlı, daha sağlıklı ve daha güvenli olması
yolunda öncelikli konuların sıralandığı bir toplantısı yapıldı. Tüm İzmir
milletvekili arkadaşlarımız davetliydiler; fakat, Türkiye Büyük Millet Meclisi
gündeminin de yoğun olmasından kaynaklanan sebeplerle, bazı arkadaşlarımız
mazeret beyan ettiler. Ben, oradaydım ve biz, 24 İzmir milletvekilinin 24'ünün
de, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Ankara'da, merkezî hükümette, İzmir için,
hiçbir siyasî parti ayırımı yapmadan, elbirliğiyle İzmir'in sorunlarına sahip
çıktığımız konusunda bir konuşma yaparak, pazartesi günü orada yapılan bu
toplantının bu hafta içerisinde Meclise taşınması konusunda kendilerine söz
verdim. Bugün, bu konuyu buraya taşımam konusunda bana Meclis Başkanının
sağladığı bu imkân konusunda da teşekkür ederek sözlerime başlamak istiyorum. Sayın milletvekilleri, İzmir'in 35 sivil örgütü ki, bunların içerinde
Ticaret Odası, Ticaret Borsası, Ege Sanayi Odası, İhracatçılar Birliği, ESİYAB,
EGİYAB... 35 sivil toplum örgütü, 150 000 üyesi olan bir topluluk İzmir'de bir
toplantı yapıyor ve İzmir'den bir çığlık
yükseliyor. Bakınız, şu parti bu parti gibi hiçbir siyasî parti ayırımı yapmak
istemiyorum. Türkiye'nin üçüncü büyük şehri, sanayide ikinci büyük şehri İzmir,
maalesef ve maalesef, sanayide ikinci büyük şehir konumunu kaybetmekte,
Bursa'dan sonra üçüncü büyük şehir konumuna düşmekte. 1985 senesinde, gayri
safî millî hâsıladan İzmirlilerin fert başına aldıkları 6 800 dolar pay, bugün
3 500 dolara düşmüş. İzmir, turizm şehri midir?! İzmir, inanç turizminin merkezi olduğu
Selçuk, Meryemana'nın içerisinde olduğu bir il midir?! İzmir, deniz turizminin
yapıldığı, güzel plajların olduğu bir yer midir?! İzmir, tarihin beşiği,
medeniyetin beşiği ve bir antik turizm şehri midir?! İzmir nedir?!. İzmirliler
infial halinde. İzmir'de meslek kuruluşları toplu halde seslerini duyurmaya
çalışıyor. İzmir milletvekillerinin hepsi bu konuda rahatsızlık hissediyor. Ben, buradan merkezî hükümete seslenmek istiyorum. İzmir'de Sayın
Valinin başkanlığında toplantı yaptık; diğer arkadaşlarım da o toplantıdaydı.
Orada 10-15 önemli konuyu gündeme getirdiler; bunların sayısını 6'ya indirdik
ve bu 6 tane önemli konudan... Bakınız sayın milletvekilleri "saray,
saray" diyoruz; saray nerede? Osmanlı padişahlığı zamanında saray...
İzmir'de adliye sarayı diye bir şey çıktı; onaltı senedir sürüncemede, onaltı
senedir adliye sarayı yapılmamış! Adliye sarayı yapılacak ve İzmir'de Konak
Meydanındaki küçücük bir yerde hukuk ve adalet yerini bulacak. İzmir'e yakışan
bir adliye sarayının yapımının öncelikle bitirilmesi gerekiyor. Onaltı senedir
yapımı devam ediyor[!] Ben, 1983 yılında milletvekili olarak Parlamentoya girdim. O zaman,
kahve toplantılarında vatandaş bize "milletvekili olarak ne iş
yapacaksın" diye soruyordu "İzmir Körfezinin temizlenmesini
halledeceğiz" diyordum. Onyedi sene oldu, hâlâ mebusuz, hâlâ İzmir
Körfezinin temizlenmesi işini bir türlü halledemedik. Önümüzde seçim var. Hiçbir parti ayırımı yapmak istemiyorum; ama, bütün
siyasî parti liderleri, temsilcileri İzmir'e gelecekler ve mahalle mahalle
dolaşıp seçim propagandasında bulunacaklar. Vatandaş önümüze çıkacak "adliye
sarayını niye yapmadınız; niye hâlâ Körfezi temizlemediniz; niye hâlâ koskoca
İzmir gibi Türkiye'nin üçüncü büyük şehrinden Ankara'ya gidiş otoyolla değil
de, böyle, tek vasıtalık yolla yapılıyor; niye, hâlâ İzmir-İstanbul arasında
ulaşım tek araçlık bir yolla yapılıyor?.." Kimse bunları sormayacak mı
zannediyorsunuz? İzmir'in hava kirliliği, İzmir limanının bir an önce yeni
limana taşınması yahut eski limanın, körfezin temizlenerek ki, 10 metre salması
olan gemilerin limana girmemesi, körfezdeki bazı topukların bunu engelliyor
olması, fevkalade, limanı kullanılmaz hale getiriyor; bir an önce körfezin
temizlenmesi, en azından, 10 metreden daha fazla salmalı gemilerin
girebilmesinin sağlanması... Sayın milletvekilleri, İzmir demiryolunun yapılması ve tabiî, İzmirliler
için en önemli konulardan birisi, enerji sorununun halledilmesi, doğalgazın bir
an önce İzmir'e getirilmesi... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Tanık, süreniz tamamlandı. Mikrofonunuzu açıyorum, lütfen
tamamlayın konuşmanızı efendim. Buyurun. SUHA TANIK (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Tabiî, bunları sıralamak mümkün. 35 tane sivil toplum örgütü, 150 000'e
yakın üyesi bulunan bu örgütler -İzmir milletvekili arkadaşlarımın hepsi
bunları bilirler- bir araya geliyorlar. Eğer, bir konuda seslerini bir çığlık
olarak duyurmak istiyorlarsa... Ben, burada hiçbir siyasî parti ayırımı yapmıyorum, şu partinin bu
partinin mensubu olarak da konuşmuyorum; ama, bir İzmirli olarak, bir infiali,
bir çığlığı size duyurmaya çalışıyorum. Hükümetin Çevre Bakanına, Adalet
Bakanına ve bu konularla ilgili her türlü icraî organına, başta Sayın Başbakana
bu konuyu duyurmak istiyorum; bir an önce, bu konuların halli konusunda bize
destek olmasını rica ediyorum. Sağ olun, var olun, teşekkür ederim. (ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tanık. Efendim, Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır. Sunuşlara geçmeden önce, Kâtip Üyenin sunuşlarını oturarak yapması
hususunda Genel Kurulun onayını alacağım. Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Komisyondan istifa önergesi vardır; okutup bilgilerinize sunacağım
efendim: B) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. – Denizli Milletvekili M. Kemal
Aykurt’un Adalet Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/243) Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Üyesi bulunduğum Adalet Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum. Gereğini arz ederim. Saygılarımla. 21.11.2000 M. Kemal Aykurt Denizli BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge var, okutuyorum: 2. – Bursa Milletvekili Ahmet
Sünnetçioğlu’nun (6/883) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin
önergesi (4/244) Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 371 inci sırasında yer alan
(6/883) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum. Gereğini saygılarımla arz ederim. Ahmet
Sünnetçioğlu Bursa BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir. Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum: C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1. – Bartın Milletvekili Cafer Tufan
Yazıcıoğlu ve 20 arkadaşının, iklim değişikliklerinin sebep-leri ve sonuçları
konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/161) Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Araştırma
Önergesi Enerjinin üretimi, taşınımı ve kullanımı esnasında ciddî çevre sorunları
meydana gelmektedir. Bu çevre sorunları, yerel ölçekte olduğu gibi, küresel
ölçekte de ortaya çıkmaktadır. Özellikle, fosil yakıtların yanması sonucu
atmosferde bırakılan CO2 emisyonu atmosferde birikerek, atmosferin kimyasal
özelliklerini etkilemekte, uzun vadede ise sera etkisi ile küresel ölçekte
iklim değişikliğine neden olmaktadır. Tüm dünya, atmosferde tehlikeli bir boyuta varan insan kaynaklı sera
gazı emisyonlarının iklim sistemi üzerindeki olumsuz etkisini önlemek amacıyla
çalışmalar yapmaktadır. 1992 yılında imzaya açılan İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesine, bugüne kadar 184 ülke ile Avrupa Birliği taraf olmuşlardır.
Türkiye, henüz bu sözleşmeye taraf olmamıştır. Sera gazı emisyonlarının azalım
miktarı ve hedeflenen emisyon miktarı ülkemiz için ne olmalıdır? Türkiye'nin,
İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine henüz taraf olmadığı için sayısal bir
hedefi bulunmamaktadır. Ülkemiz, İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine ne
zaman taraf olacaktır? Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine göre, Türkiye'de enerji ilişkili
CO2 emisyonu sürekli artmakta, dünya ortalamasının üzerine çıkmaktadır.
Enerjinin verimli kullanımı ve bu suretle elde edilecek tasarruf oranı kadar
CO2 emisyonlarında azaltım sağlama hedeflenmekte midir? İklim değişikliğinin sonuçları neler? Sektörlerin emisyon envanterlerini
çıkarıyor muyuz? Doğal afetlerin, iklim değişikliğiyle ilgisi var mı?
Ormanların azalmasının gaz emisyonunun azalmasına etkisi nedir? Bu nedenle,
iklim değişikliğine neden olan sera gazı emisyonlarının azaltılmasına yönelik
ülkemizin hangi tedbirleri alması ve iklim değişikliğinin sonuçları hususunda,
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca, Meclis
araştırması yapılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Önerge gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır. Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, sözlü soruları görüşmüyor
ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmına geçiyoruz. Önce, yarım kalan işlerden başlıyoruz. Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz. V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. - Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/650, 1/679) (S.
Sayısı : 517) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Hükümet?... Yok. Ertelenmiştir. Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu, Finansman Kanunu ile 4306 ve 4481
Sayılı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu raporunun müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz. 2.- Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu,
Finansman Kanunu, Gelir Vergisi Kanunu ile 4306 ve 4481 Sayılı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması ve Kurumlar Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi
Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/776) (S. Sayısı :
539) (1) (1) 539 S. Sayılı Basmayazı 16.11.2000
tarihli 17 nci Birleşim Tutanağına eklidir. BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde. Değerli milletvekilleri, 5 inci maddeyi okutmadan önce, yeni bir madde
ihdasına dair bir önerge vardır. Malumları olduğu üzere, görüşülmekte olan
tasarı veya teklife konu kanunun, komisyon metninde bulunmayan, ancak tasarı
veya teklifle çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen
ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde
olarak görüşme açılacağı, İçtüzüğün 87 nci maddesinin 4 üncü fıkrası hükmüdür.
Bu nedenle, önergeyi okutup, Komisyona soracağım; Komisyon, önergeye salt
çoğunlukla, yani en az 21 üyesiyle katılırsa, önerge üzerinde yeni bir madde
olarak görüşme açacağım; Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması halinde ise,
önergeyi işlemden kaldıracağım. Şimdi, önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının 4 üncü maddesinden sonra gelmek
üzere aşağıdaki maddenin eklenmesi arz ve teklif ederiz.
MADDE 5- 31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununa
aşağıdaki geçici madde eklenmiştir. "Geçici Madde 58-1) 1/1/2000-31/12/2001 tarihleri arasında, gelir
vergisine tabi ticari kazanç sahipleri ile serbest meslek erbabı, bu maddede
belirtilen hayat standardı esasına tabidir. 2-a) Hayat standardı temel gösterge tutarı; -Birinci sınıf tacirler için 3.500.000.000, -İkinci sınıf tacirler için 2.000.000.000, -Ticari kazancı basit usulde tespit edilenlerden, geçici 44 üncü madde
hükmü uyarınca beyan edilecek ticari kazancın azami tutarının belirlenmesinde
esas alınacak derecelerden; 1. dereceye intibak ettirilmiş olanlar için 1.000.000.000, 2. dereceye intibak ettirilmiş olanlar için 650.000.000, 3. dereceye intibak ettirilmiş olanlar için 300.000.000, - Serbest meslek erbabı için 3.200.000.000, liradır. b) Ticari kazanç sahipleri ile serbest meslek erbabının zarar beyanı da
dahil olmak üzere, bu faaliyetleri ile ilgili olarak beyan edecekleri
kazançları, temel gösterge tutarlarına hayat standardı göstergelerine göre
belirlenen ilavelerin yapılması suretiyle bulunacak tutardan düşük olduğu
takdirde, bu maddeye göre belirlenen tutar, vergi tarhına esas gelirin
hesaplamasında ilgili kazanç tutarı olarak dikkate alınır. Ticari kazancı basit
usulde tespit olunanlar için hayat standardı göstergelerine göre belirlenen
ilave tutarlar dikkate alınmaz. c) Bir mükellefin aynı yılda ticari ve mesleki faaliyette bulunması
halinde, temel gösterge tutarı her bir kazanç için ayrı ayrı uygulanır. Aynı veya ayrı nevîden birden fazla işyerinde ticari faaliyette bulunan
mükellefin temel gösterge tutarına, birden sonraki her bir işyeri için temel
gösterge tutarının yüzde 50'si oranında ilave yapılır. Ticari faaliyette bulunan adi ortaklıklar ile kolektif şirketlerde
ortakların, komandit şirketlerde komandite ortakların bu ortaklık veya şirkete
ilişkin temel gösterge tutarı; ortakların birisi için temel gösterge tutarı,
diğer ortakların her biri için temel gösterge tutarının yüzde 50'si dikkate
alınmak suretiyle tespit edilen toplam tutarın, ortaklık ve şirket mukavelelerinde
yazılı hisse oranlarında, hisse oranları belli edilmemiş ise her ortağa eşit
olarak ortak sayısına bölünmek suretiyle uygulanır. Bu maddenin uygulanmasında, adi ortaklıklara, kolektif, adi ve eshamlı
komandit şirketlere ait işyerlerinin her biri, ortaklar bakımından ayrı ayrı
işyeri hükmündedir. Bu maddenin uygulanmasında, komanditer ortaklar dikkate alınmaz. d) Bu fıkranın (a) ve (c) bentlerinde yer alan temel gösterge tutarları;
3030 sayılı Kanun uyarınca büyükşehir belediyesi olan illerin, büyükşehir
belediye sınırları içinde faaliyette bulunan mükellefler için yüzde 25 oranında
artırılarak, kalkınmada öncelikli yörelerde faaliyette bulunan mükelleflerde
ise, yüzde 50 oranında indirilerek dikkate alınır. e) Bu fıkranın (a), (c) ve (d)
bentlerinde yer alan temel gösterge tutarları; faaliyetin ifa edildiği yöreler
itibariyle altın imalatı ve/veya altın ticareti ile uğraşanlar için yüzde 50
oranında artırılarak uygulanır. f) İlk defa işe başlayan mükellefler için işe başlanılan ve izleyen yılda
hayat standardı esası uygulanmaz. Bu bent hükmünün uygulanmasında aynı işin
mükellefin eş ve çocukları ile bakmakla yükümlü olduğu kişiler tarafından
yapılması hali ilk defa işe başlama sayılmaz. g) İşi bırakan mükellefler için faaliyette bulunulan süreler göz önünde
tutulur. h) Hayat standardı gösterge tutarları aşağıdaki gibidir, Hayat Standardı Göstergeleri: İlave
edilecek tutar (TL) 1. Mükellefin kendisine, eşine, çocuklarına ve bakmakla yükümlü olduğu
diğer kişilere ait özel binek otomobillerinin her biri için (işletmelerinde
kayıtlı olanlar dahil); a) Silindir hacmi 1600 (dahil) cc'ye kadar olanlarda 450.000.000 b) Silindir hacmi 1601 (dahil) cc'den 2000 (dahil)
cc'ye kadar olanlarda 700.000.000 c) Silindir hacmi 2001 (dahil) cc'den fazla olanlarda 1.200.000.000 2. Mülkiyeti mükellefin kendisi, eşi, çocukları ve bakmakla yükümlü olduğu diğer kişilere ait ve bunlar tarafından bizzat kullanılan birden fazla binalardan (Bağımsız bölümler, katlar, sayfiye ve dinlenme evleri
dahil) her biri için; Yıllık emsal kira bedelinin yüzde 25'i 3. Mükellefin kendisine, eşine, çocuklarına ve bakmakla
yükümlü olduğu diğer kişilere ait (işletmeye kayıtlı olanlar dahil) her bir; a) Hava taşıtı, yat, kotra, sürat teknesi için 4.600.000.000 b) On beygir gücü üstünde motorlu diğer özel tekneler
için 900.000.000 4. Özel hizmetlerde devamlı ve ücret karşılığı
çalıştırılan; a) Şoför, mürebbiye, aşçı, hizmetçi, bahçıvan ve
benzerlerinin her biri için 900.000.000 b) Kaptan, pilot ve benzerlerinin her biri için 4.600.000.000 5. Mükellefin kendisine, eşine, çocuklarına ve bakmakla yükümlü olduğu diğer kişilere ait her bir yarış atı için (taylar dahil), 1.200.000.000 6.Turistik amaçlı yurtdışı seyahatlerde, seyahate katılan mükellefin kendisi, eşi, çocukları ve bakmakla yükümlü olduğu diğer kişilerden her birinin her seyahati için, 900.000.000 Mükellefin eşinin veya çocuklarının hayat standardı
esasına tabi faaliyetinin bulunması durumunda, hayat standardı göstergeleri
sadece bunların kazançlarının tespitinde dikkate alınır. Hayat standardı gösterge tutarları, kalkınmada öncelikli yörelerde yüzde
50 oranında indirilerek dikkate alınır. i) Bu madde, birden fazla takvim yılına sirayet eden inşaat ve onarma
işlerinde işin devam ettiği yıllar ve bu yıllar için geçerli olan gösterge
tutarları göz önüne alınarak topluca uygulanır. j) 11 ve daha yukarı yaşta olan bir taşıtla münhasıran nakliyecilik
faaliyetinde bulunan mükellefler hakkında, faaliyetin ifa edildiği yöreler
itibariyle hayat standardı temel gösterge tutarı, yüzde 50 oranında indirilerek
dikkate alınır. Bir araçla nakliyecilik yapan mükelleflerde aracın yaşına ve
ortaklık olarak faaliyette bulunup bulunmadığına bakılmaksızın hayat standardı
temel gösterge tutarı bir defa dikkate alınır. k) Ticari ve mesleki kazanç sahiplerinin tedavi maksadıyla yapacağı
yurtdışı seyahatler ile bir defaya mahsus olmak üzere yapılan hac seyahatleri
için hayat standardı ilave göstergeleri uygulanmaz. Şu kadar ki, tedavi maksadıyla yapılan seyahatlerin ilgili sağlık
kurullarından alınacak raporla tevsik edilmesi şarttır. 3) Noter vekilleri, geçici yetkili noter yardımcıları, ruhsatlı dava
vekilleri, ebeler, sünnetçiler, sağlık memurları, arzuhalciler ve mesleklerinin
ifası yüksek tahsili icap ettirmeyen benzeri serbest meslek erbabından Maliye
Bakanlığınca tayin edilecek olanlar ile belediye teşkilatı bulunmayan köylerde
(belediyelerin mücavir alanları hariç) işyeri bulunan basit usule tabi
mükellefler hakkında hayat standardı esası uygulanmaz. 4) Hayat standardı temel ve ilave göstergeler tutarları, faaliyette
bulunulan yıla ilişkin olarak Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre belirlenen
yeniden değerleme oranında artırılmak suretiyle tespit edilir. Bu şekilde
hesaplanan tutarların yüzde 5'ini aşmayan kesirleri dikkate alınmaz. Bakanlar
Kurulu, bu surette tespit edilen tutarları yüzde 50 fazlasına kadar artırmaya
veya yarısına kadar indirmeye yetkilidir. 5) Mükellefler; kendilerine, eşlerine ve çocuklarına ait ve üzerinden
Gelir Vergisi ödenen gelirleri (hamiline yazılı menkul kıymetlerden elde edilen
gelirler hariç) ile kendilerine ve eşlerine ait emekli, maluliyet, dul ve yetim
aylığı bulunduğunu belgelendirdikleri takdirde, bu gelirler, hayat standardı
esasına göre kazancın tespitinde izah nedeni gelir olarak kabul edilir. İzah
nedeni gelirler öncelikle mükelleflerin kendilerine ait beyanları için esas
alınır. Arta kalan bir tutarın olması halinde eşler ve çocuklar, sadece arta
kalan tutarı kendi beyanlarında izah nedeni gelir olarak dikkate alırlar. 6) 88 inci maddeye göre yapılacak zarar mahsubu, 89 uncu maddeye göre
yapılacak indirimler ve yatırım indirimi istisnası dahil istisnaların
uygulanması, yalnızca bu madde gereğince tespit edilecek geliri aşan gelir
kısmı için mümkündür. 7) Bu maddeye göre yapılacak tarhiyata itiraz, tahakkuk eden verginin
tahsilini durdurmaz. Ancak, Danıştay ve vergi mahkemelerince bu davalar
öncelikle ele alınır ve dosyanın tekemmül ettiği tarihten itibaren en geç bir
ay içinde karara bağlanır. 8) Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usuller Maliye Bakanlığınca
belirlenir." BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Efendim, önce, Komisyonun katılıp katılmadığını soracağım ve yeterli
sayının olup olmadığı konusunda da Divan üyesi arkadaşlarımdan rica ediyorum;
lütfen Komisyonun üye sayısını tespit edin. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım, bir hususu arz edeyim; belki,
Komisyona sorma ihtiyacı olmayabilir, üzerinde düzeltme yapılabilir. BAŞKAN - Buyurun efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım, kanunların Genel Kurulda
görüşülmesi esnasında yeni bir önerge vermek mümkündür; malum, 87/4'e göre bu
mümkün. Ancak, imkânsız olan bir husus var: Elimde, kanunun bütün maddelerini
ihtiva eden metin var; bir de, bugün, yeni bir madde gibi getirilen metin var,
4 sayfa!.. Yani, Plan ve Bütçe Komisyonu Sayın Başkanımız, Sayın Bakanımız bunu
nasıl getirir?! Ayaküstü, 2 dakika içerisinde, bu 4 sayfalık metni gruplarımız
nasıl inceleyecek; nasıl katkıda bulunacak?! Rica ediyorum efendim... BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu, anlıyorum... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Komisyon, çeksin, alsın, incelesin,
toplantısını yapsın, sonra getirsin; biraz saygılı olsun Genel Kurula, rica
ediyorum. BAŞKAN - Efendim, Komisyonun yeterli sayısının olup olmadığını
arayacağım ve ondan sonra da grupların incelemeleri için birleşime ara
vereceğim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Teşekkür ediyorum efendim. BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Katılıyoruz
efendim. BAŞKAN - Komisyon yeterli çoğunluğuyla katılıyor. Birleşime, grupların bu yeni teklifi incelemeleri için, 20 dakika ara
veriyorum efendim. Kapanma Saati : 14.53 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati : 15.15 BAŞKAN : Başkanvekili Nejat ARSEVEN KÂTİP ÜYELER : Mehmet BATUK (Kocaeli),
Şadan ŞİMŞEK (Edirne) BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, 19 uncu Birleşimin Üçüncü Oturumunu
açıyorum. Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz. V. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 2. – Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu,
Finansman Kanunu, Gelir Vergisi Kanunu ile 4306 ve 4481 Sayılı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması ve Kurumlar Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi
Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/776) (S. Sayısı :
539) (Devam) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde. Önceki oturumda okunan ve Komisyonun salt çoğunluğuyla katılmış olduğu
önerge üzerinde, yeni bir madde olarak görüşme açıyorum. Söz isteyen?.. MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Sayın Başkan, bir açıklama yapmak
istiyorum. BAŞKAN - Maliye Bakanı Sayın Sümer Oral, Genel Kurulu bilgilendirmek
üzere söz istemişlerdir. Buyurun efendim. MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısıyla ilgili olarak değerli
arkadaşlarımızın vermiş bulunduğu önergeyle ilgili, eğer müsaadeniz olursa,
kısa bir açıklama yapmak istiyorum. Hayat standardı müessesesi, hepimizin bildiği gibi, 1982 yılında vergi
sistemimize girmiş bir müessesedir; sadece ticarî kazanç veya serbest meslek
kazancı nedeniyle beyanname veren mükelleflerle ilgili bir düzenlemedir.
1982'de vergi sistemimize girmiş ve 2000 yılına kadar da uygulamada kalmış; hiç
kaldırılmamış veya kaldırılmaya da teşebbüs edilmemiş bir müessese. Ancak, 1998
yılında çıkarılan kanunla, bu, kaldırıldı ve ilk 2000 yılında verilen
beyannamelerde hayat standardı müessesesi uygulanmadı; yani, bir içinde
bulunduğumuz yılda bu uygulanmadı. İlke olarak, gerçek usulde bir Gelir
Vergisinin içinde, bir nevi götürü nitelikte olan hayat standardı benimsenecek
bir müessese değil; ama, vergi idaresinin etkin hale gelmesi, vergi
idarelerinin otomas-yonla, bilgisayarla bütün bilgilere, bütün işlemlere hâkim
olduğu zaman bütün incelemeler yapılır; ama, bizim vergi sistemimize baktığımız
zaman, vergi mükelleflerinin ancak yüzde 2 ile 3'ü arasındakilerin incelemesi
yapılmakta; geri kalanın incelemesi yapılmamaktadır. Şimdi, 2000 yılındaki bu uygulamayla şöyle bir tabloyla karşılaştık:
Bizim, halen 1,5 milyon civarında beyannameli mükellefimiz var. Bu uygulama
başladıktan sonra, 2000 yılı mart ayında verilen beyannamelerde, 500 000'in
üzerinde mükellef -ticarî kazanç ve serbest meslek kazancı mükellefi- gelir
beyan etmediler ve vergi ödenmedi. Şimdi, ülkemizde, bu kadar büyük bir kesimin
vergi ödememiş olması, vergi adaletine de uyan bir tablo değil. Şimdi, bir
asgarî ücretli, yılda, aşağı yukarı 146 milyon lira vergi ödüyor ve imalat
sanayii işçisinin ödediği de 686 milyon lira. Bu durumu da dikkate alarak,
program süresince -iki yıl süreyle- ta 1982'den beri uygulanmakta olup gelen,
bir tek bu yıl uygulanmayan bu sistem, nitekim, bizim tasarıda -Maliye
Bakanlığı olarak hazırlayıp, hükümet olarak gönderilen tasarıda, bir dahaki
tasarıda- yoktu; ama, hükümet olarak, mesele, bir miktar daha ele alınmış,
adalet yönü ve bir miktar da finans yönü -bir program da uygulanıyor- dikkate
alınarak, iki yıl için biraz daha yumuşatılmış olarak getirilmektedir. Bakın, verilen önergeyle -değerli arkadaşlarımızın verdiği önergeyle-
esas olarak, 1998 yılına kadar uygulanan hayat standardı esasının istikrar
programı süresince uygulanması önerilmektedir. Önerilen düzenleme, eski
uygulamadan -yani, 1982'den 2000'e kadar yapılan uygulamadan- farklı bazı
kolaylıkları da beraberinde getirmektedir. Bu kolaylıklar nelerdir dediğimiz zaman şunları ifade etmemiz lazım:
Hayat standardı göstergeleri 1999 yılında uygulansaydı ne verilecekse o miktar
üzerinden veriliyor; yani, 2000 yılı ölçüleri esas alınmıyor. Aile reisi beyanı
kaldırılmış olmasına rağmen, aile bireylerinden birinin geliri diğer bireylerin
hayat standardı tutarının izahında kabul edilmektedir. Bu da önemli bir
kolaylıktır. Daha önceki uygulamada gösterge tutarları, yeniden değerleme oranı
ve asgarî ücretteki artışa göre hesaplanmakta ve hangisi yüksekse o
uygulanmaktayken, önerilen düzenlemede, yeniden değerleme oranında artış
öngörülmekte ve Bakanlar Kuruluna ayrıca bu tutarı artırma veya azaltma yetkisi
tanınmamaktadır. Önergenin kabul edilmesiyle, birinci sınıf tacir, yani, birinci sınıf
bir tüccar... Tekrar altını çiziyorum; bu müessese, sadece, ticarî kazanç ve
serbest meslek kazancı dolayısıyla beyanname vermek durumunda olan
mükelleflerle ilgili, onun dışındaki mükellefleri, ücretlileri kesinlikle
kapsamıyor, gayrimenkul sermaye iradını kapsamıyor, sair kazanç ve iradı
kapsamıyor. Bu, sadece, ticarî kazancı dolayısıyla beyanname vermek durumunda
olan ve serbest meslek kazancı dolayısıyla beyanname veren mükellefleri
kapsıyor. Birinci sınıf tacir, yılda 750 milyon lira, ayda 62 milyon lira;
ikinci sınıf tacir, yılda 400 milyon lira, aylık ortalama 33 milyon lira;
serbest meslek erbabı, yıllık 640 milyon lira, aylık 55 milyon lira vergi
ödeyecektir. Kalkınmada öncelikli yörelerde yukarıda belirtilen tutarlar yüzde
50 indirimli olup, Büyükşehir belediyesi sınırları içinde ise, yüzde 25
artırımlıdır. Hayat standardı esasıyla ilgili getirilen düzenlemede rakamlar bu
şekilde olacak. Biraz evvel de söyledim, gelir vergisi mükellef sayısı esas itibariyle 1
milyon 980 bin kişidir; ama, ticarî ve serbest meslek kazancı dolayısıyla
beyanda bulunan 1 milyon 557 bin kişidir. Bu mükellef grubu, 2000 yılına kadar
hayat standardı esasına göre vergi vermiştir; yani, 2000 yılına kadar bu devam
etmiştir. 2000 yılında, 500 000 gelir vergisi mükellefi, gelir beyan etmemiş ve
vergi ödememiştir. Elimizde, 2000 yılında, bu gruptan beyanname vermiş mükelleflerin,
ortalama vergi ve matrah rakamları var; bunları meslek itibariyle ifade etmek
istemiyorum; ama, önemli mesleklerden birisinde, ortalama 354 milyon lira vergi
gösterilmiştir. Bir başka meslek grubu 325 milyon lira beyan etmiştir. Bir
başka ticarî kazanç sahibi 189 milyon lira beyan etmiştir. Bir lokanta,
ortalama 94 milyon lira; yine, önemli bir meslek grubu 118 milyon lira vergi
beyan etmiştir. Oysa, bir asgarî ücretlinin ödediği vergi 146 milyon lira; bir
imalat sanayi işçisinin ödediği vergi -biraz evvel ifade ettim- ortalama 636
milyon lira. Aynı iş grubunda, elbette, çok yüksek beyan eden mükellefler de
var; ancak, verilen rakamlar, ortalamaları yansıtmaktadır. Bunun anlamı, birkısım
mükellef yüksek beyan ederken, diğer birkısım mükellef ya hiç ya da düşük beyan
ederek vergi ödemekten kaçınmışlardır; birkısım mükellefin asgarî ücretli
düzeyinde bile vergi ödemedikleri de, biraz evvel ifade ettiğim rakamlarda
vardır. Hayat standardıyla hiç vergi ödemeyen mükelleflerin de vergi ödemesi
sağlanarak, sistem daha adaletli hale getirilmektedir. Vergisini, hayat
standardıyla belirtilen tutarın üzerinde beyan edenlerin, buna göre tekrar
vergi ödemesi söz konusu değildir. Zaten, hayat standardına göre tespit edilmiş
rakamın üzerinde beyanda bulunuyorsa, onun yeniden bu müesseseden etkilenmesi,
kesinlikle söz konusu değildir. Yani, ilave bir şey yoktur, bu ölçütlerin
üzerinde beyan edenlerde herhangi bir durum yok. Uygulama sürekli değil, program süresince, geçici bir şekilde olacaktır
-ayrıca, temel ve ek göstergeleri için, hayat standardı devam etseydi- 1999
yılı için uygulanacak göstergeler esas alınmıştır. Sayın Başkan, tabiî, esasında, hayat standardı olmayıp, bütün
mükellefler vergi idaresince incelenebilse ve ödemesi gereken gelirin ödenmesi
sağlatılmış olsa, hiç mesele yok; ama, vergi idaresi bugün -yıllardan beri
böyle geliyor- yüzde 2, yüzde 3 bir inceleme kapasitesine sahiptir. 4369 sayılı
Kanunun gelir azaltan tedbirleri hemen etkisini göstermiş, ciddî gelir
azalmasına sebebiyet verilmiştir. Onun için, burada böyle bir düzenleme
getirilmektedir. Bu düzenlemeyle, sadece gelir amaçlanmamakta, aynı zamanda da
vergi adaleti sağlanmaktadır. Geçenlerde, Maliye Bakanlığının hazırladığı bazı rakamlar basınımızda
yer aldı ve o rakamlar üzerine birçok arkadaşımız "e canım bu kadar da az
vergi mi ödenir" dedi. O zaman ne yapılacak; Maliyenin bunların üzerine
gitmesi lazım; ama, vergi idareniz o kadar güçlü değil, hepsinin üzerine gidemezsiniz.
İşte, burada, makul ve kaldırılamayacak bir rakam da değil; son derece ılımlı
hareket edilmeye çalışılmış ve işçi bu kadar öderken, hiç ödemeyeninkini de bir
miktar artıralım denilmiştir; ama, bunların izah sebepleri de vardır yine kanun
tasarısında. Eski, ta, 1982'den 1999'un sonuna kadar uygulanan sisteme ilave
herhangi bir madde getirilmemiştir, ilave bir unsur getirilmemiştir. Hatta, o
mevcut unsurlar biraz yumuşatılmıştır. Vergi adaletine bir miktar katkısı
olması için geti-rilmiştir ve sistemi biraz daha güçlü ve iki yıl içindir.
İnşallah, vergi idaremiz, süratle etkin bir hale gelecek, bu tür uygulamalar
tamamen kalkacak; esasen kalkmıştır da; ama, iki yıl daha, geçici olarak,
programı düşünerek... Değerli arkadaşlarımız, bizim, programı da hedeflerine uygun hale
getirmemiz gerekiyor. Aksi takdirde, şu enflasyon derdini önleyemediğimiz
zaman, şunları getirmesek de, dar ve orta gelirli-nin, esnafın, hatta, bütün
toplumun hayat standardını artırmada o kadar başarılı olamayız. Bütün
tedbirler, Türkiye'nin malî yapısını sağlıklı hale getirebilmek, enflasyonu
aşağıya çekmek, önü görülebilen ve sadece kısa vadeli değil, orta ve uzun
vadeli programlar yaparak Türkiye'nin dinamizmine, gerçek dinamizmine kavuşması
içindir. Burada, değerli milletvekili arkadaşlarıma, işin başında, kısaca bilgi
sunmak istedim. Müzakereler sırasında da, arkadaşlarımın emrettikleri daha
başka konular olursa, o konularda da açıklama yaparız. Bunun, inanınız, vergi
adaletini sağlama boyutu, bana göre, gelir boyutundan çok daha önemlidir. Sayın Başkan, bu açıklama iznini verdiğiniz için size teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarıma saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan. Tasarıya önergeyle eklenen yeni 5 inci madde üzerinde Fazilet Partisi
Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan;
buyurun efendim (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakika efendim. FP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan, muhterem üyeler;
539 sıra sayılı, muhtelif vergi kanunlarında değişiklik yapan kanun tasarısına,
bir gece baskını halinde, burada bir önergeyle tasarıya ilave edilen, 4
sayfalık ve 4 milyon esnafa yeni vergi getiren bir maddenin müzakeresini
yapıyoruz. 4 milyon esnafa vergi getiren bu madde, maalesef, Meclisin Plan ve
Bütçe Komisyonuna getirilmemiş, oradan kaçırılmış ve âdeta bir gece baskını
halinde buraya getirilmiştir. Değerli arkadaşlar, tabiî, bu iktidarın işi gücü vergi almak. 1997
Temmuz, 1998 yaz aylarında, vergi reformu diye, şimdiki iktidarın iki ortağı
bir vergi kanunu getirdi; ardından, hemen, 1999 seçimlerinden sonra
değiştirdiler, bir daha değiştirdiler, bir daha değiştirdiler. Şimdi, artık,
sayısını da unuttuk, yeni bir vergi kanunu daha önümüze geldi. Tabiî, bu iktidardan millete hizmet yok. Bakın, memurlar açız diye
yürüyor. Bugün, Türkiye genelinde, doktorlar yürüyor beyaz önlükleriyle,
gördünüz. Belki, birkaç gün sonra, başka meslek grupları yürüyecekler. Zavallı
emeklilerin yürümeye takatı da kalmadı. Bu iktidar, habire vergiye asılıyor.
Siz, bu hayat standardını kendiniz kaldırdınız; niye geri getiriyorsunuz bunu?!
Muhterem Maliye Bakanı burada izah etti. Tabiî, kendisinin ne kadar
zorlandığını biliyorum. Yani, hükümet içerisinde dahi, buna gönüllü katılamayan
insanlar var, iktidar gruplarında katılamayan insanlar var; ama, Cottarelli'nin
emridir, ille bunu yapacağız diye milletin ensesine bir vergi tokadı daha
patlatacak iktidar. Getirdikleri vergiye bakın... Gerekçe nedir muhterem arkadaşlar; efendim, bazı mükellefler, basit
usulde vergi sisteminde çok düşük gelir beyanında bulunmuşlar; 100 milyon
bulunmuş, 50 milyon bulunmuş, peki, bulunmuşsa, senin kontrolörlerin var, hesap
uzmanların var, maliye müfettişlerin var, yollar, defterlerini tetkik ettirir,
bir beyan hatası varsa, kaçırma varsa bunlarla ilgili ilave vergi tarh edersin;
yani, suimisal misal olmaz ki. Bazıları vergi kaçırıyor diye -ki, kaçırdığı da
ayrıca bir tetkikle ancak anlaşılır- sizin, 4 milyon esnafın sırtına yeni vergi
bindirmeye ne hakkınız var değerli arkadaşlar?!. O, sizin düşük beyanda bulundu
dediğiniz kişiler, vergi mükellefleri hakikaten kazanamamış olabilir; yani,
niye bunu yadırgıyoruz. Asgarî ücretle mukayese ediyoruz, asgarî ücreti ödeyen
biri var da ondan vergi alıyorsunuz; ama, esnaf kendisi kazanıyor, kendisi
uğraşıyor, tırnaklarıyla uğraşı-yor. Gidin, esnafı gezin, ben, bu yaz il
merkezimde ve ilçelerimde 40 000 esnafı gezdim. Onların nasıl para kazandığını,
nasıl geçindiğini görünce, siz, onlara yardım etme duygusuyla karşı karşıya
kalırsınız; o zor şartlarda, fakrüzaruret içinde, yokluk içinde geçiniyorlar.
Sizin ona madalya ver-meniz lazım. Senden ille vergi alacağım diye tepesine
biniyorsunuz. Ne yapacaksınız bu vergileri, ne olacak bu vergiler; tabiî,
bankalara 10 milyar dolar ödeyeceksiniz, batan bankalar için 6,1 milyar dolar
hazineden vereceksiniz, yetmedi, tabiî, faizcilere para yetiştireceksiniz...
Muhterem Maliye Bakanımız komisyonda bize söyledi "ben, çok
üzülüyorum" dedi; tabiî, ben üzüldüğüne de inanıyorum. Dedi ki: "bütçeyi
yapıyoruz; 100 milyon lira bütçe yaptık, birisi arkadan omzumuza elini
dokunuyor 'ver bakayım 88 milyon lirayı' diyor. Yani, 100 milyonluk bütçenin 88
milyonu, 100 liralık gelirin 88 lirası faize gidiyor, bu hale gelmiş Türkiye. Şimdi, tabiî, faize para yetiştirmek için ilave tekrar vergi salıyoruz.
Zaten, bütçede faizdışı fazla dediğimiz mesele nedir; vatandaşın boğazından
kesiyoruz, kimin, emeklinin, kimin, memurun, kimin, sosyal yardımdan
faydalanması gereken kişilerin. Sosyal Yardım Fonunun bile -600-700 trilyon
lira- yarısını götürüp faize ödüyoruz, bütçeye katıyoruz yani. İşte,
Türkiye'nin manzarası bu değerli arkadaşlar. Onun için, asgarî ücretle bunu
mukayese etmemek lazım. Bir insan kazanıyorsa, o, elbette vergi verecektir;
ama, kazanamıyorsa, ondan, zorakî, hayat standardı vergisi almak, doğrudan
doğruya, yol kesip vatandaşın cebindekini almak demektir. Bunu, zaten, bu
Mecliste biz on yıl tartıştık, sonunda bunu kaldırana teşekkür ettik; ama,
hemen geri getirildi. Bakın, bu hükümetler -55, 56 ve 57 nci hükümetleri söylüyorum- yine,
1998'de, o vergi kanununda vergi dilimlerini düşürdüler, yüzde 25'i yüzde
20'ye, ardından yüzde 15'e düşürmek üzere; ama, geçen sene, 1999'da ne
yaptılar, tekrar yüzde 20'ye yükselttiler. Yani, nerede faydalı bir iş yapmışlarsa,
geri vitese takıp, daha da kötü hale getiriyorlar. Değerli arkadaşlar, tabiî, biz bu vergi tasarısını önlemek için sonuna
kadar burada direniriz, bu vergi tasarısının geçmemesi için de her yolu
deneriz. Şimdi, bu vergi kanunuyla, Erzurum'da -büyükşehir- fakrüzaruret içinde
geçinen bir insana, küçücük bir esnafa, günlük geçinen bir insana ne
getireceksiniz; işte, koymuşsunuz burada... İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Kalkınmada öncelikli yörelerde yüzde 50
indirimli... CEVAT AYHAN (Devamla) - Hayır, büyükşehir olan bölgelerde zamlıdır yüzde
25; okumamışsınız Sayın Köse, zamlıdır yüzde 25; o, burada açıkça yazılmış,
Erzurum'la ilgili bir istisna da yok da, Erzurum olmasa da başka yerler de aynı
bu durumdadır, üstelik, oralarda zam getiriyorsunuz. Yani, bir insan zarar da etse, tüccardır diye "sen 3,5 milyar lira
kazandın, ver bakayım vergisini" diyeceksiniz; yüzde20, 25, 30, 35, 40,
neyse, müterakki sistemde nereye gidiyorsa, ne tutuyorsa; yüzde 20'den
verecekse "700 milyon lirayı ver bakayım" diyeceksiniz. Öbür
taraftan, ikinci sınıf bir esnafsa "2 milyar lira kazandın, ver bakayım
vergisini" diye, zarar da etse, vergi isteyeceksiniz. Diğer taraftan,
küçük esnafla ilgili, işte burada, koymuşsunuz, birinci derecedekiler için 1
milyar, ikinci derecedekiler için 650 milyon ve devam ediyor bu şekilde,
serbest meslek erbabı için de, 3 milyar 200 milyon lira kâr ettin, ver bakayım
vergi; yani, bu, insafsız bir vergidir. Bunun mantığı, hakkaniyeti yoktur. Bunu
Anayasa Mahkemesine götürüp iptaline de sebep oluruz. Bu topladığınız vergileri ne yapıyorsunuz; faizlere ödüyorsunuz. Değerli
arkadaşlar, rakamlar önümde. Bakın, 1991'den 2000 yılının ekim ayının sonuna
kadar ödenen faiz 158 milyar dolardır. Bunun 139 milyar doları içborç faizidir;
işte bu batan bankaların hortumladıkları yerlere faiz olarak ödediniz bu
paraları. Değerli arkadaşlar, sadece bu yıl, içinde bulunduğumuz 2000 yılı içinde
bu bankalara ödediğiniz faiz, içborç faizi olarak ödediğiniz faiz 29 milyar
dolardır. İşte manzara bu... Yani, size verilen vergi, millete hizmete
gitmiyor. Biraz önce konuşan Siirt Milletvekili "Siirt'e verdiğiniz 5 trilyon
liralık yatırımdır" dedi; zaten sefaletle boğuşan bu fukara ile. Öbür
taraftan, iyi durumda olması gereken İzmir İlimizin Milletvekili Suha Tanık
Beyefendi "İzmir'deki sivil toplum kurumları, milletvekilleriyle
toplandık, İzmir'in mağduriyetini burada dile getirme görevi bana verildi"
dedi. Ne dedi; "Körfezin temizliği onyedi yıldan beri yapılamıyor, proje
yürümüyor. Şu kadar yıldan beri şu projemiz yürümüyor." On yıl, yirmi yıl
sürünen projeler var, bu projelere para koyamıyorsunuz. Bakın, 2000 yılı bütçesinde yatırımlara ayırdığınız pay yüzde 4-5'tir;
yani, 4 milyar dolardır. Siz, faize, ayda üç dört milyar dolar para
ödüyorsunuz; sizin zihniyetiniz bu. Sizin elinize verdiğimiz vergi, doğruca
tefecilere gidiyor. Siz, milletin hükümeti değil, âdeta, sanki tefecilerin
hükümetisiniz, tefecilerin tahsildarısınız, rantiyeye çalışan bir hükümetsiniz.
(FP sıralarından alkışlar) Onun için, sizin hükümetinizden bir an önce
kurtulmak lazım. Tabiî, millet de bize "ne olur bu hükümetten kurtarın
bizi" diyor, ben de dönüp diyorum ki, ah kardeşim, oy verirken bunu
düşüneceksin. Biri Apo'yu yakaladı diye, biri Apo'yu asacak diye reyleri
dağıtırsan bu sıkıntıları da bugün çekersin diyoruz, millete de bunu
anlatıyoruz. Değerli arkadaşlar, tabiî, bir an evvel sizin hükümetten kurtulmak
lazım. Bakın, piyasa altüst olmuş, faizler yüzde 54'e çıkmış; nereye gidiyor... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Ayhan, mikrofonunuzu açıyorum efendim, lütfen tamamlar
mısınız. Buyurun. CEVAT AYHAN (Devamla) - Tamam, teşekkür ederim. Tabiî, piyasa allak bullak, nereye gideceği belli değil ve bütün
istikrar programı da hepsi tepe taklak olabilir. Biz, size bütçe hazırlarken
söyledik, kanunlarda söyledik, şu israfı kaldırın, trilyonlarca liralık şu
makam arabalarını almayın diye. Bakın, 2000 yılının bütçesine 2 000 tane makam arabası koymuşsunuz,
binlerce taşıt koymuşsunuz, daha buna dair birçok israflarınız var. Siz önce
kendinizi düzeltin de, milletten topladığınız vergileri millet için harcayın,
ondan sonra milletten tekrar vergi alın. Siz önce rantiyeden vergi alın. Bakın,
batan bankalar var, şimdi bankaların iştirak ettiği şirketleri de kurtaracağız
diyorsunuz. Sana ne şirketlerden arkadaş yahu! (FP sıralarından alkışlar) Yani,
esnaf battığı zaman esnafı kurtarıyor musun, vatandaş battığı zaman onu
kurtarıyor musun?!. Ama, rantiyenin, bankaların şirketleri batmış, onları da
kurtaracağım... Sen kime hizmet ediyorsun hükümet olarak, şunu söyler misin? Muhterem arkadaşlar, biz, sonuna kadar bu vergi kanun tasarısını burada
engellemeyi millî bir vazife olarak yaptığımızı düşünüyoruz ve yapacağız bunu. Teşekkür ederim, hürmet ederim. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan. Evet, yeni 5 inci madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini
Samsun Milletvekili Sayın Kemal Kabataş açıklayacaklardır. Buyurun efendim.(DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA KEMAL KABATAŞ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarıya son anda bir önergeyle ilave
edilmek istenen hayat standardı esası uygulamasına ilişkin Doğru Yol Partisi
Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere söz aldım; hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, öncelikle Türkiye Büyük Millet Meclisi
açısından ve Büyük Türk Milleti açısından, yapılmakta olan düzenlemenin şekil
yönünden önemli bir eksikliği olduğuna işaret etmek istiyorum. Şu anda
görüşmekte olduğumuz ve benim yarım saat önce elime geçmiş olan önerge,
Türkiye'de -Sayın Bakanın ifadesiyle- 1 500 000 ticarî kazanç sahibini ve
serbest meslek erbabını; 800 000 de küçük, orta boy esnafı, işletmeyi
ilgilendiriyor. 2,3 milyon kişiyi ve işletmeyi ilgilendiren bir konu, yazılmış
ve Genel Kurulda gündeme getirilmiş bir önergeyle düzenleniyor. Bunun çok temel
bir düzenleme olduğunu, Türkiye'de herkesi yakından ilgilendirdiğini ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi komisyonlarında ayrıntısıyla, getirisiyle-götürüsüyle,
artısıyla-eksisiyle görüşülmesi gerektiğini düşünüyorum. Böylesine oldu
bittilerle Türk vergi sisteminde yapılmaya çalışılan değişiklikleri, bu temel
düzenlemeleri haklı, doğru ve şekil açısından da yerinde bulmak mümkün
değildir. Değerli milletvekilleri, yapılmak istenen değişikliğin esası şudur:
Türkiye, 1998 yılı sonu itibarıyla, o günün anlatımıyla gerçekleştirdiği büyük
vergi reformundan geri adım atmış ve daha sonra da getirilen düzenlemeleri bir
şekilde iki yıl süreyle askıya almıştır. Ortada yaratıldığı görülen boşluğu şu
anda geriye dönük olarak doldurmak istemektedir. Yapılan düzenleme, 1982 yılı
mantığıyla yapılan bir düzenlemedir. O yılın vergi sisteminde belge sistemi
yerleştirilemediği için mükelleflerden asgarî ölçüde vergi almak üzere
getirilmiş bir vergi güvenlik tedbiridir. Bugün yapılmak istenen şekliyle
getirilen düzenlemenin esası şudur: Türkiye'de nerede faaliyet gösterir-seniz
gösterin, ticaretle uğraşıyorsanız, serbest meslek erbabı iseniz ve basit
usulde defter tutma esasına tabi mükellef grubunda, esnaf grubunda iseniz,
faaliyetleriniz sonucunda kâr ediyor olsanız da olmasınız da, zarar ediyor da
olsanız, mutlaka devlete vergi ödeyeceksiniz. Eğer kapınızda tabela varsa, eğer
defter tasdik ettirmişseniz, faaliyetinizin sonucu ne olursa olsun, bu önergeyle
getirilen vergiyi, daha doğrusu bu önergeyle tespit edilen geliri beyan etmek
ve vergisini de ödemek zorundasınız; bundan kurtuluş yok. Bundan böyle, bu
önergenin kabulüyle, Türkiye'de ticaretle uğraşan, serbest meslek faaliyetiyle
uğraşan 2 300 000 kişi ve o statüdeki şirket artık yeni bir vergiye tabidir.
Hiçbir yerde bunun istisnası yoktur. Getirilen düzenlemelerde rakamlara işaret etti Sayın Bakan; birinci
sınıf tacirler için asgarî 3 milyar 500 milyon liralık gelir beyanı olacak ve
serbest meslek erbabı için bu rakam 3 milyar 200 milyondan az olmayacak ve
küçük esnaf dediğimiz kesim için de 1 milyarla 300 milyon arasında değişecek.
Tabiî ki, bunun ilaveleri var; biliyorsunuz, yüzde 25 büyükşehirde faaliyet
gösterenler için ilave var, yüzde 25 vergi değeri kadar çoluğuna çocuğuna ait
konutu varsa her konut için ilave var, taşıtı varsa ilave var, seyahati varsa
ilave var... Bütün bunlar artırım yönünde rakamı yükseltecek düzenlemeleri
işaret ediyor. Yani, çok kaba hesaplara göre 4 milyarla 7 milyar arasında gelir
beyan edilmesi ve bu gelirler üzerinden de, hem 2000 yılında hem de 2001
yılında 2 300 000 mükellefin ekvergi ödemesi gerekmektedir. Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanın açıklamalarında ilginç noktalar var;
Sayın Bakan diyor ki: "Mükellefler gelir beyan etmiyor. 500 000
mükellefimiz, gerçekten, çok düşük gelir beyanında bulundu ya da hiç beyanda
bulunmadı." Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri, Türk
vatandaşlarının, Türk esnafının, Türkiye'nin her yerinde ekmeğinin peşinde koşan
insanların, niçin gelir beyan etmediği meselesi üzerinde doğru düşünmek, doğru
karar vermek zorundadır. İnsanların herbirini, 500 000 insanı, vergi kaçakçısı, vergiden kaçınan
insan diye tarif etmek doğru bir yaklaşım değil. Değerli arkadaşlarım, reel ekonomide yaşadığımız olayı, büyük çöküntüyü,
hepiniz, Türkiye'nin her noktasında gözlemliyorsunuz. Her birimiz, Türkiye'nin
her bölgesindeki ekonomik çöküntüyü yakından izliyoruz. Ben, kendi ilimde,
büyükşehir olmasına rağmen, Samsun'da yaşanan olayı yakından görüyorum.
Esnafın, ticaretle uğraşan kesimin ne kadar büyüdüğünü, ne kazandığını yakından
görüyoruz. Şimdi, kazanılmadığı açık olan -ekonominin çöktüğü, reel ekonominin
battığını hepinizin yakından bildiği bir ortamda, siz, zaten bunu beyan etmiyorsunuz-
beyan etmediğiniz, kazandığınızı ifade etmediğiniz geliri, biz, kanunla teyit
ediyoruz, kanuna göre kazandınız. Siz ticaret yapmış ve kazanmamış
olabilirsiniz; ama, bu hiç önemli değil, önemli olan, bizim, kanuna bunu
yazmamızdır diyoruz, kanuna yazıyoruz ve herkesten, salma usulü, götürü usulde
bu vergiyi alıyoruz. Eğer, Türkiye'de, 2000 yılında ve 2001 yılında, yani, basına yansıyan
bilgilere göre, ayda 400 milyon liradan az olmamak üzere... Ticaret kesimi,
gerçekten, faaliyetlerinden ortalama bu kadar gelir elde ettiyse sorun yok;
ama, gelir elde etmediği ortada. Türkiye, 1999 yılında, yüzde 6,4 oranında
küçüldü. 2000 yılında var olduğunu söylediğimiz büyümenin ithalattaki yüzde
29'dan kaynaklandığını bilmeyen yok. O halde, bu vergi kıskacı, vergi sağanağı
altında bunalan ve Türkiye'nin, hiç kimsenin kendilerine bir gelir garantisi
temin etmediği bu insanları, kanunla ve cebren ve ekonomik hayatta
kazanmadığını, kanunla, kazanmıştır diye teyit ve tescil ederek
vergilendirmeye, bir zoralıma tabi tutuyoruz. Vergiye karşı değil kimse; ama, Türkiye, bu zor şartlarda, 2000 yılında,
öngördüğünden fazlasını vergi yoluyla toplamıştır. 2000 yılında, Türkiye'de,
26,5 katrilyon liralık vergi toplanmıştır. Bu vergiyi verenler esnaftır,
sanatkârdır, çalışandır, tüccardır, serbest meslek erbabıdır; ama, bugün, bunu
yeterli görmüyor, ilave vergiler getiriyoruz değerli arkadaşlarım. Bu uygulamayı, vergi sistematiğiyle, Türkiye'de yaşadığımız derin
ekonomik krizin getirdiği genel şartlarla bağdaştırmak mümkün değil. Göreceğiz,
Türkiye'nin bundan sonraki vergi tablosunda bu vergiler salınacak; ama, tahsil
edilemeyecek. Vergi tahsilatındaki büyük soruna işaret etmek istiyorum. Burada, bir
vergi ahlakı, vergiden kaçınma meselesi yok, çok derin bir ekonomik krizin yarattığı
bir yansıma var. 2000 yılının eylül sonu itibariyle rakamlarına baktığımızda,
Gelir Vergisi tahsilatında bir önceki yıla göre artış sadece yüzde 28. Bu, bir
tesadüf değil, insanların vergi ahlakı yönünden eksikliği de değil, reel
ekonomide, Türkiye'nin, Türk iş âleminin, Türk özel sektörünün, Türk ticaret
sektörünün karşı karşıya bulunduğu tablodur. Bu tabloya bakmadan doğru karar
vermek, haklı karar vermek, yerinde karar vermek mümkün değildir. Herkesin bu
tabloyu görmesi ve herkesin bu tabloya dikkat etmesi lazım. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Kabataş, açıyorum mikrofonunuzu; siz de, lütfen,
tamamlayın efendim. Buyurun. KEMAL KABATAŞ (Devamla) - Bağlıyorum Sayın Başkan. Aksi halde, bu ülkede yaşanan ekonomik krizin, bu ülkede yaşanan
ekonomik sorunların hiçbirini dikkate almadan, Türk insanına, Türkiye'de her
türlü şartta vergi ödemeyi görev addetmiş 2 300 000 insana, son dakika kararıyla, kimsenin görüşünü
almadan, hiçbir çevrenin tepkisini almadan, burada, ayaküstü getirdiğimiz bir
önergeyle, iki yıl süreyle -2000 yılı için ve 2001 yılı için- kanunla, idarece
tarh edilmiş türde vergi getiriyoruz ve üstelik de, bu verginin -dikkatinize
sunmak istiyorum- yürürlük tarihi 1 Ocak 2000'dir değerli milletvekilleri; geriye
dönük olarak, 2000 yılı 1 Ocağından itibaren geçerli olmak üzere vergi
getiriyoruz. Millet, bu vergiyi ödeyecek olan, Türkiye'ye hizmet eden 2 300 000
insan, ticaret erbabı, serbest meslek erbabı ve küçük esnaf ve sanatkâr, bunu
çok dikkatle değerlendirecektir. Bunu haklı, bunu doğru, bunu yerinde bir düzenleme olarak bulmuyorum.
Bunu haklı kılacak hiçbir gerekçe, şu anda, ekonomik açıdan mümkün değil; bir
tek gerekçesi var, IMF ile imzalanan istikrar programı; ama, bu program,
yaptığından fazlasını bozuyor; bu hususu dikkatinize sunmak istiyorum. Yapılan düzenlemeyi, adil, haklı, doğru ve yerinde bulmadığımı ifade ediyor; hepinize saygılar
sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kabataş. Yeni 5 inci madde üzerinde, şahsı adına, Erzurum Milletvekili Sayın
Aslan Polat. Buyurun Sayın Polat. (FP sıralarından alkışlar) ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün
burada yeni ekvergi kanunu tasarısı görüşülürken, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Plan ve Bütçe Komisyonu by-pass edilerek getirilen bir madde üzerinde görüş
belirteceğim. Şimdi, burada, ben, sadece, hükümete ve Komisyon Başkanına şunu söylemek
istiyorum: Bu Plan ve Bütçe Komisyonu ne işe yarar? Eğer, getirdiğiniz bu vergi
tasarıları o Plan ve Bütçe Komisyonunda tartışılmayacaksa, o Komisyonun
vazifesi nedir? Siz Komisyonda tartışmayın, birer önergeyle, getirin, burada
bunları tartışmaya çalışın. Ha, bu niye geldi, bunu da ben bütün halkıma söylüyorum; bundan önceki
ekvergi kanununa göre alınan vergilerin yüzde 65'i faizden alınan vergilerdi.
Bu hükümet, faizden vergi almaktan çekindiği için, kıymadığı için, o büyük
banka sahiplerinden para almak istemediği için, onlardan alacağı vergiyi esnafa
ve sanatkâra bağlamıştır. Şimdi, bu getirilen vergi, onlardan alınmakta olan
1,5 katrilyonluk verginin serbest meslek sahiplerinden alınması ve benim
Erzurum'da, İspir'de, Tekman'daki berberimden para alınması için getirilen bir
kanundur bu. O büyük bankalar vermeyecekler, onlar verecekler. Şimdi, bu hükümete ben bir şey söyleyeceğim. Bunu biz çok tenkit ederiz;
ama, bir şeyi oku-yacağım. 1997 yılında "Reform Anatomisi" diye
kitaplar basılan, o vergi kanunu gelince, o zamanki iktidar partileri, yani
DSP'liler ve hükümet temsilcisi Sayın Zekeriya Temizel, bu hayat standardının
kalkması için neler önermişler, onları size okuyacağım. O zamanki Maliye Bakanı
Zekeriya Temizel'in ifadesi aynen şöyle: "Değerli milletvekilleri, bu
vergi düzenlemesiyle yapılan en önemli değişikliklerden bir tanesi, şimdiye
kadar vergi idaresinde oturup da her sene hayat standardı esasına göre
kendiliğinden artan matrahlarla beyanname bekleyen vergi memuru yerine,
mükellefini vergisel olarak izleyen, vergiyi doğuran olayları yakından takip
eden, bunun için sistem oluşturan, buna göre de mükelleflerini bilgilendiren ve
vergilendiren bir kanuna geçiyoruz." Kim diyor; o zamanki Maliye Bakanı. Yine Maliye Bakanı -çok önemli- diyor ki: "Gelir Vergisi
mükelleflerinin yüzde 87'sinde hayat standardı esasına göre -ki, daha önce de
yaptığımız düzenlemelerle, bunun artık sona erdirilmesi gerektiğini çok net bir
şekilde söyledik- kazanamadığı gelirden vergi alınması ilkesini getirmiş. Yani,
kazanamadığınız gelirden ötürü vergi ödüyorsunuz; ayrıca, ilerleyen yılda da,
izleyen yılda da, o kazanılmayan gelirin, her ay taksitlerle yeniden vergisini
ödüyorsunuz. Peki, bu arada, dükkânını siftah etmeden kapayan, bir ay boyunca
herhangi bir şekilde işlem yapamayan insanlara, hayır, o belli olmaz, biz onu
anlamayız, her ay peşin ödeyeceksiniz diyorsunuz, şimdi bunu
kaldırı-yoruz" diyor. Kim diyor; DSP'nin o zamanki Maliye Bakanı Zekeriya
Temizel. Peki, o zaman DSP Grubu adına konuşan -yani, beni yanlış anlamasın,
kendisine çok sevgim vardır; ama - Plan ve Bütçe Komisyonunun bugünkü Başkanı Metin
Şahin ne demiş, bir de onu okuyalım. DSP adına bu hayat standardının kalkması
için Sayın Şahin diyor ki: "Kazanılmayan gelirden vergi alınması gibi
garip bir uygulama vardır, hayat standardı. Bir önceki yıl kazancına bağlı
alınan geçici vergi ve götürü vergi uygulamaları tam bir haksızlığa uğramıştır.
Buna karşılık ise, kazanılan gelirden vergi alınmamaktadır." Sayın Metin Şahin devam ediyor bir yerde. Bu noktası çok önemli. Diyor
ki: "Bu vergi reformu, esnaf ve sanatkârlarımız ve tüccarlarımız için de
önemli yenilik, kolaylık ve muafiyetler getirmektedir. Örneğin, hayat standardı
uygulaması kaldırılmaktadır. Bilindiği gibi, hayat standardı uygulamasıyla,
esnaf ve tüccarlarımız gelir elde etmemiş olsa dahi, asgarî bir kazanç
üzerinden vergilendiriliyordu. Artık, bu saçmalığa son verilmektedir." Kim
diyor bunu; Sayın Şahin diyor. Şimdi Sayın Şahin'e, saygısızlık etmek istemem,
gerçekten kendisini çok severim, bir şey söyleyeceğim: O gün kalkan saçmalıktı
da, şimdi getirilen nedir Sayın Başkan? Nedir şimdi getirilen?.. (FP
sıralarından alkışlar) Siz diyorsunuz bunu. Sayın milletvekilleri, onun için, bir şeyi söylemek istiyorum. Bakın,
bunun gerekçesini ben söylersem bin defa söylerim; ama, siz bunu söylüyorsunuz.
Peki, sizden sonra buna destek veren o Cumhuriyet Halk Partililer, Demokrat
Türkiye Partililer neler demiş; şu Sayın Matkap falan?.. Onları da
söylemiyorum. Onlar da bunların üzerine çok düşmüş ve hayat standardının ne
kadar yanlış bir şey olduğunu defalarca söylemişler; ama, siz, tekrar, bunu, bugün
buraya getiriyorsunuz. Niye getiriyorsunuz; faizcilerden vergi almamak için
getiriyorsunuz. Zaten, sizin, faizcilere karşı o kadar şükran duygularınız var
ki, bir baklava çalanı 10 sene hapsedersiniz, katrilyonları çalan insanları,
parayı ödediği zaman hapis bile etmezsiniz. Onlardan aldığınız vergiden
vazgeçer, Doğu Anadolu'daki, Güneydoğu Anadolu'daki bütün esnaf ve
sanatkârlardan vergi alırsınız. Hem de doğuda, Erzurum'dan büyükşehir diye
yüzde 25 de artırarak alacaksınız bu vergileri. Bunlar birer zulümdür
arkadaşlar, bunlar zulümdür. Ha, bunun kolayı var; kayıtdışı ekonomiyi, gelin, arayın bulun. Onlar,
yine, Maliye müfettişlerinin... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Başkanım, 1 dakika süre verin, bitireceğim. BAŞKAN - Buyurun Sayın Polat, tamamlayın efendim. Mikrofonu açıyorum. AYDIN TÜMEN (Ankara) - Yeter artık. ASLAN POLAT (Devamla) - Rahatsız olmayın... Çok rahatsız olacaksınız bu
kanundan. Siz de rahatsızsınız. Çünkü, niye rahatsızsınız; 1,5 milyon insanı
burada vergi mükellefi olarak yakalamışsınız, adam işyerini kapatmış
kapatmamış, buna bakmadan vergiyi alıyorsunuz. Alın, ona da bir şey demiyorum;
ama, aldığınız vergileri, bankaları batıranlar için kullanacaksınız; bankaların
kendisi yetmedi, şirketlerini kurtarmak için kullanacaksınız; ondan sonra,
onlar yetmedi, SSK'lardaki birtakım hayalî faturacılara, hayalî ihracatçılara
vereceksiniz. Ondan sonra da geleceksiniz bütün esnafa, onu ver, bunu ver, şunu
ver... Bunları şunun için söylüyorum sayın milletvekilleri: Siz bundan çok
rahatsız olursunuz. Bir dönem içerisinde "saçmalık" dediğiniz kanunu
buraya getirirseniz, bunun hesabını, sizden, sosyaldemokratlar, herkes sorar.
Ha, Erzurum'da ben sosyaldemokratı bulamam, MHP'lilere sorarım... Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) NİHAN İLGÜN (Tekirdağ)- Demokratik Sol onlar, sosyaldemokratlar
başkaları. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Polat. Madde üzerinde, şahsı adına ikinci söz, Bursa Milletvekili Sayın Altan
Karapaşaoğlu'na aittir. Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın Başkanım, Değerli Bakanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım; bu arada, Sayın Bakanımı da işin içine
katmak istiyorum; çünkü, geti-rilen bu ilave maddeyle, birtakım uygulamalara
karşı olmak gerekirdi diye düşünüyorum. Değerli arkadaşlar, elbette, bir ülkede, vergi, temel enstrümandır;
vergi alınacaktır. Vergi vermekten de bu ülkede hiç kimse kaçınmaz, vergi
vermekten kaçınmaz; verir vergisini; ancak, milletin halinin ve ahvalinin de
vergi verecek konuma getirilmesi lazım. Bakınız, burada, bu madde içerisinde,
vergi matrahlarına getirilen birtakım düzenlemeler var; mesela, "silindir
hacmi 1 600 cc'ye kadar olanlar, beher arabaları için, 450 milyon lira matraha
ilave edecek" deniliyor. Değerli arkadaşlar, bugün, Türkiye'de, ekonominin daraldığı bir boyutta,
otomobil satışları o kadar kolaylaştırıldı, millet o kadar otomobil almaya
teşvik edildi ki, çok az bir gelir artırımı olan kimseler dahi otomobillerini
aldılar. Hiç olmazsa, bu matrahın, 1 600 cc'ye kadar olanların, 450 milyon
değil de daha aşağı düşürülmesi gerekirdi. Onun arkasından, 1 601 cc'den 2 000
cc'ye kadar olanların, toplumun geneli üzerinde oldukça yoğun bir şekilde
kullanılan otomobiller olduğu için, yine, düşürülmesi gerekirdi. Bunun altında,
bakıyoruz, hava taşıtı, yat, kotra gibi şeyler var. Kotrası olan insan için,
yatı olan insan için, hava taşıtı, helikopteri olan, uçağı olan insan için, 4
milyarlık bir matrah ilavesi komik bir rakamdır. Bunu artırabilirsiniz; buyurun
artırın. Bunu artırın; buna itiraz eden
olmaz; ama, toplumun genelinin kullanmakta olduğu otomobilin üzerine de bir
vergi salmanın manası yok. Efendim, bunun altında, deniz araçları olanlar, kaptan, pilot ve
benzerlerini kullananlar; yani, yine, yatı olan, gemisi olan insanlar; bunlara
da 4 milyar 600 milyonluk bir matrah ilave edilmesi, bu da komik bir rakamdır. Değerli arkadaşlar, burada en ilgi çekici madde de, turistik seyahat
amaçlı olarak yurt dışına gidenlerin matrahlarına 900 milyon lira ilave etmesi.
Şimdi, değerli arkadaşlar, düşünün, bu, bir defa, seyahat özgürlüğünün önüne
konulan bir engeldir; engel atlama yaptırıyorsunuz vatandaşlara. Evet, bu
arada, Nice'e giden var, kumar oynamaya giden var, bunlar da var; bunları nasıl
tefrik edeceksiniz? Ama, bu arada, ailesini ziyarete giden vatandaş var veya
birtakım ihtiyacından dolayı yurt dışına giden vatandaşlar var; bunları nasıl
tefrik edeceksiniz? Dolayısıyla, bununla ilgili olarak yapılmış olan bu düzenlemede,
birtakım rakamların değişmesi lazım. Hiç kimse, vergi alınmasının karşısında
olmaz. Biz de, vergi alınmasının karşısında değiliz; ama, burada, özellikle
serbest meslek erbabına getirilen vergilerde, çok önemli miktarda, milleti
sıkan unsurlar olacak. Bakınız arkadaşlar, size, birkaç istatistikî rakamdan bahsetmek
istiyorum; bunlardan bir tanesi şu: 1986 yılında, Türkiye'nin nüfusu 51 milyon,
vergi mükellefi sayısı 3 milyon 145; bunların, götürü usulde vergi ödeyenlerin
de miktarı, yaklaşık 1 milyon civarında. Değerli arkadaşlar, bakın, 1999 yılını geçtik, 2000 yılındayız. Bugün,
Türkiye'nin nüfusu, bir rivayete göre 70 milyon, bir rivayete göre de 67
milyon; ama, vergi mükellefi sayısı yine 3 milyon 200 bin civarında. Yani, bu
memlekette, vergi verecek mükellef konumuna getirilecek insanları, bu devlet
oluşturamamış veya oluşmasına fırsat verememiş. Bizim yapmamız gereken, daha doğrusu, Maliye Bakanlığının yapması
gereken şey, vergi miktarlarını yükseltmek değil, vergi tabanını
geliştirmektir. Ben, size, OECD ülkelerinden bir rakam daha vermek istiyorum.
OECD ülkeleri, millî hasılâ bakımından bizim insanımıza oranla 10 kat daha
fazladır, ödedikleri vergi de aynı şekilde 10 kat daha fazladır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, lütfen tamamlayınız. MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) - Bizim insanımız onun 10 kat azı
vergi ödüyor; yani, demek oluyor ki, ücretliler, vergiye tabi olanlar, OECD
ülkeleri emsal alınırsa, bihakkın vergilerini ödüyorlar, hiç eksiksiz
ödüyorlar, onlar kadar vergi ödüyorlar. O zaman burada yapılması gereken nedir;
milletin gelir seviyesini yükseltmektir, vergi tabanını artırmaktır. Vatandaşın
geliri artarsa, mutlaka devletin de vergi gelirleri artacaktır. Bu şekilde
düşünmek suretiyle bu vergi uygulamalarının yeniden gözden geçirilmesi gerekir
diye düşünüyoruz. Ayrıca, müsrif yapısı olan bu devletin, bu iktidarın, müsrif yapısına da
bir çekidüzen vermesi lazım. Devlet harcamalarındaki enflasyon oranının yüzde
100'ün üzerinde olduğunu; yani, 1999 yılına nazaran 2000 yılında devlet
harcamalarının yüzde 100 artmış olduğunu belirtmekte yarar var. Rakamlar
hepimizin önünde, bütçe kalemleri incelenirse, devlet israfa devam ediyor diye
tespitimiz mümkün olur. Değerli arkadaşlar, öyle ümit ediyor, tahmin ediyor ve inanıyorum ki,
ilavesi düşünülen bu 5 inci maddede, birtakım önergelerle düzenlemeler,
düzeltmeler yapılacaktır. Genel Kurula saygılarımı sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Karapaşaoğlu. NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Sayın Başkan, izniniz olursa bir hususu arz
etmek istiyorum. BAŞKAN - Buyurun efendim. NEVZAT ERCAN (Sakarya) - İçtüzüğün 61 inci maddesinde "Söz, kayıt
veya istem sırasına göre verilir" deniliyor. Şahısları adına söz isteminde
bulunan arkadaşlarımız oldu; siz, İçtüzüğün bu hükmüne göre, kayıt ve istem
sırasına göre söz verdiniz; doğrudur; ancak, devam eden bir cümle var:
"Başkan, görüşmeye başlamadan önce, söz sırasına göre söz alanların
adlarını okutur." Acaba mümkün mü efendim? BAŞKAN -Doğrudur efendim, tabiî, okuyayım, Yüce Heyetinizi
bilgilendireyim. 3 üncü sırada, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan; 4 üncü sırada,
Ankara Milletvekili Sayın Oya Akgönenç; 5 nci sırada, Hatay Milletvekili Sayın
Mustafa Geçer; 6 ncı sırada, Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya; 7 nci
sırada, Bingöl Milletvekili Sayın Necati Yöndar ve 8 inci sırada, Tunceli
Milletvekili Sayın Kamer Genç, bu yeni 5 inci madde üzerinde, şahısları adına
söz talebinde bulunmuşlardır. Tabiî, Başkanlık olarak, İçtüzük gereği bunlardan
sadece 2 milletvekili-nin talebini yerine getirebildim. MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Buyurun efendim. MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Sayın Başkan, izniniz olursa,
arkadaşlarımın değindiği iki üç konuyla ilgili, çok kısa bilgi sunmak
istiyorum. BAŞKAN - Sayın Bakanım, müsaade ederseniz, arkadaşlarımızın soru
talepleri var, soruları alayım... MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Konuşmalarla ilgiliydi. Belki
suallerde etkili olur diye düşündüm. Takdir sizin. BAŞKAN - Peki. Konu çok önemli, Yüce Genel Kurulu bilgilendirmiş
olursunuz. Buyurun efendim. MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Tabiî. Sayın Başkan, Sayın Cevat Ayhan arkadaşımız, 2001 yılı bütçesinde,
taşıtlar üzerinde durdular. Önce, şunu çok açık ifade etmek istiyorum: Vergi
toplamaktan çok, harcamalar üzerinde prodüktif davranmaya öncelik veriyoruz ve
öyle de olması lazım. Vergiler, yerli yerine, öncelikleri çok iyi tespit
edilmiş bir şekilde, bir kuruş dahi mutlaka yerine gitmelidir ki, mükellef de,
ödediği vergiden dolayı fevkalade rahat etsin ve fedakârlığa katlansın. Ancak,
2001 yılı bütçesinde, kesinlikle o rakamlarda taşıt söz konusu değildir. Bakınız, 2000 yılı bütçesinde, 2 000 civarında makam aracı olduğu ifade
edildi. Oysa, 823 tane binek aracı vardır. Bu binek aracının büyük bölümü
İçişleri Bakanlığının ve Emniyet Genel Müdürlüğünün, emniyet ve güvenlik
hizmetlerinde kullanacağı araçlardır. Bunlardan, Emniyet Genel Müdürlüğünün
360 ve
İçişleri Bakanlığının 213 tanedir. Devlet Su İşlerine araç tahsisi var.
Araçlar, iş ve bir de emniyet ve güvenlik ağırlıklı düşünülmüştür. Yoksa, makam
aracı için, mümkün olduğu kadar titiz davranıldı, hatta, 2000 yılında, biz,
lüks nitelikli makam araçlarının hiçbirisinin ödeneğini serbest de bırakmadık.
Hassasiyetini ben de takdirle karşılıyorum; zaten, arkadaşlarımız, gerek Plan
ve Bütçe Komisyonunda gerekse Genel Kurulda bu konu üzerinde, altını çizerek
durdular; biz de uygulamalarımızda o duyarlılığa tamamen riayet ediyoruz. Sayın Kabataş'ın konuşmalarında geçti... Ben, bazı istatistikleri
verirken, dikkat ederseniz, meslek gruplarının ismini dahi söylemedim
"bazı gruplar" dedim. Kesinlikle, mükelleflerimizi, vergi kaçırıyor
veya vergi kaçakçısı gibi değerlendirmemiz asla mümkün olamaz. Bir tespiti yaptım,
dedim ki, bu hayat standardı 1982 yılından 1990'a kadar uygulandı, çeşitli
hükümetler geldi geçti, hiçbirisi 1998 yılına kadar bunu kaldırmadı. 1998
yılında genel bir tablo içerisinde kalktı. Biz de devamlı olarak getirmiyoruz,
iki yıl için getiriyoruz. Bununla ilgili sadece bazı istatistikleri verdim.
Hayat standardı kalktıktan sonra, 500 000'in üzerinde ticarî ve serbest meslek
sahibinin gelir beyan etmediğini ifade ettim, yoksa başka bir tabir kesinlikle
kullanmadım. Değerli arkadaşlarımız, gene, bu hayat standardıyla ilgili bazı
rakamları tablodan değerlendirirlerken "milyar" kelimesini çok
kullandılar. Tabiî, bu müzakereler, vatandaşlarımız tarafından da izleniyor,
milyarla ifade edilenler matrahla ilgilidir, vergi olarak bu önergeyle gelen
rakam 1 milyarın çok çok altında bir rakamdır; yoksa, kesinlikle milyarlarla
ifade edilebilen ilave bir yük yoktur. Esasen, ilave bir yük de getirilmiyor, asgarî bir taban... Onu da ifade
ettim; adaleti sağlama bakımından, bir asgarî ücretlinin ödediği verginin de
altında vergi ödemesini, herhalde, hiç kimse, pek olumlu karşılamaz; bir yerde
de, vergi adaletini sağlamadır. Bunları ifade etmek istedim, teşekkür ederim Sayın Başkan. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan. Sorusunu yöneltmek üzere, Sayın Uzunkaya. Buyurun efendim. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakandan
cevaplandırmasını arzu ettiğim iki sualim var. Bunlardan birisi, 17 Ocak 2000 tarihinde, Sayın Bakanın basında yer alan
çok net açıklaması var. Sayın Bakan diyor ki "2000 yılında kesinlikle yeni
vergi getirilmeyecektir." O günkü tarihli tüm ekonomi sayfalarında olan bu
haberi, Bakanın, hükümetin bugünkü tavrıyla ne kadar birleştireceğiz; hükümetin
tutarsızlığına bu millet nasıl güvensin? İkincisi, bugün getirmekte oldukları, geçim standardı adını verdikleri,
standartları geriye düşüren, milleti perişan eden ve bu yasa tasarısına eklenen
bu ek maddeyi Parlamentoya takdim ederken, sayın hükümet, acaba birbuçuk
satırlık gerekçeyle Parlamentoyu istiskal mi etmişlerdir; bu Parlamentoya
hakaret sayılmaz mı; bu kadar kısa bir gerekçeyle, böyle bir maddeyi, 2,5
milyon insanı ilgilendiren bir maddeyi Parlamentoya nasıl sevk etmişledir? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN -Teşekkür ediyorum Sayın Uzunkaya. Sayın Öksüz, buyurun efendim. ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Sayın Başkan, delaletinizle, Bakana şu soruları
sormak istiyorum: Türkiye'de, şu anda, bankalar batıyor, fabrikalar kapatılıyor, işçiler
işten çıkarılıyor; işçiler yürüyor, memurlar yürüyor, doktorlar yürüyor; bu
vergiler, bunları daha çok yürütmeyecek mi? Dünyada, vergi kanunu ve vergi
oranı yüksek olan başka bir ülke var mıdır? Bu kadar çok vergiyi toplamak
mümkün müdür? Bu uygulama, rüşveti teşvik etmeyecek mi, suçluyu çoğaltmayacak
mı, kaçakçılığı teşvik etmeyecek mi? Bugün, Ankara'da, 11 bin kişi çekten ve
senetten yargılanmaktadır. Ankara Ticaret Odası Başkanı hapishane istiyor,
hastane istemiyor. Bu vergiler, bu insanların sayılarını daha çok artırmayacak
mı? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Sayın Ünal, buyurun. ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sayın Başkan, delaletinizle, Değerli
Bakanımızdan, şu sorularımın cevaplandırılmasını arz ediyorum: Sayın Bakanım, halkımıza hizmet olarak gitmesi gereken, yine, çiftçimiz,
esnafımız ve sanayicimize kredi olarak gitmesi gereken paranın içborç faizine
gitmesi ve bunun da, belli bir kesimin cebine akması hâlâ devam etmekte ve şu
anda da, kürsüye çıkan bütün arkadaşlarımız tarafından şikâyet konusu
olmaktadır. Sizin, faiz sarmalından kurtulmak için ortaya koyduğunuz bir
pro-jeniz ve girişiminiz var mıdır ve bu faiz yükü, milletin sırtında, hâlâ, bu
şekilde devam edip gidecek midir? Teşekkür ederim efendim. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Sayın Aydın, buyurun efendim. ALAATTİN SEVER AYDIN (Batman) -Teşekkür ediyorum. Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakana şu soruları arz etmek
istiyorum: 1- Yurtdışına hasta olarak gidenler bu vergilerden muaf olamayacaklar,
ancak, sağlık raporu alanlar... Sağlık raporu alanlar, raporlarını hangi
hastanelerden alacaklar; tam teşekküllü hastane-lerden mi, yoksa, numune
hastanelerinden mi? 2- Akrabalarını ziyarete gidenler de aynı vergiyi verecekler mi? 3- 2000 yılındaki vergi kaçağı ne kadardır? Siz, büyük sermayelerden
vergilerinizi tam tahsil edebildiniz mi? 4- Son 9-10 yılda faizcilere ödenen faiz 150 milyar dolar civarındadır.
Bu paraları, hangi kuruluşlara faiz olarak ödediniz açıklayabilir misiniz? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Sayın Al, buyurun efendim. EROL AL (İstanbul) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanımıza bir
soru yöneltmek istiyorum: Gerçi, biraz önceki arkadaşımız kısmen yöneltti bu soruyu. Hayat
standardı göstergelerine ilave edilecek tutarlarda, turistik amaçlı yurtdışı
seyahatlerde, seyahate katılan mükellefin kendisi, eşi, çocukları ve bakmakla
yükümlü olduğu kişilerden her birinin her seyahati için 900 milyon lira matraha
ilave öngörülüyor. Türkiye'de üç aileden, dört aileden birinin, yurtdışında akrabası
bulunduğu dikkate alındığında, acaba yurtdışından davet edilerek giden
insanlarımız için, vatandaşlarımız için bu matraha ilave yükümlülüğü yine
olacak mıdır? Bunu öğrenmek istiyorum Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Efendim, 5 dakikalık soru sorma süremiz tamamlandı. Diğer 5 dakikayı
Sayın Bakanın ce-vabına ayıracağım, eğer süre kalırsa, tekrar sorularınızı
almaya devam edeceğim. Şu anda, Sayın Günbey, Sayın Geçer, Sayın Polat, Sayın
Gönen ve Sayın Esen de soru sorma talebinde bulunmuşlardır. Sayın Bakan, soruları cevaplayabilirsiniz; buyurun efendim. MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Sayın Başkanım, arkadaşlarımın
sorduğu konulardan bir kısmını hemen, bir kısmını da izniniz olursa yazılı
cevaplandırmak istiyorum. Sayın Uzunkaya, benim 17.1.2000 de yaptığım konuşmada "yeni vergi
getirilmeyecek" dediğimi ifade ettiler. Ben, hep şunu söyledi -daha
doğrusu, hükümet olarak Sayın Başbakanımızın da dile getirdiği- ücretlilere ve
dargelirlilere ilave bir yük ile üretime bir yükten kaçınılacağını, ilke olarak
bunun üzerinde durduğumuzu ifade ettim. Ayrıca, halen Yüce Mecliste görüşülmekte olan hayat standardıyla ilgili
konu, değerli arkadaşlarımızın önergesiyle gelmiş olan bir konudur. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Yani, haberiniz yok mu bundan? MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Bizim sevk ettiğimiz değil, değerli
arkadaşlarımızın getirdiği bir konu. BAŞKAN - Efendim, lütfen karşılıklı konuşmayalım. Sayın Uzunkaya, Sayın
Bakan, açıklamalarda bulunuyor. Buyurun efendim. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Bakan yanlış bilgi veriyor, net ifadesi var
burada. BAŞKAN - Efendim, Bakanın kendi şahsî takdiridir. Buyurun Sayın Bakan. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Milleti yanıltıyorsunuz... MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Sayın Öksüz "bu uygulama,
suçluları ve rüşveti teşvik etmez mi?" diye ifade buyurdular. Bu, vergi
adaletini bir bakıma daha da sağlayacak. Yine söylüyorum: 1982 yılından bu yıla kadar uygulanmakta olan ve bu
zamana kadar da hiçbir hükümet tarafından, hiçbir parti tarafından
kaldırılmayan; ama, en son 1998'de, genel vergi düzenlemeleri içinde ele alınan
bir konudur; yani, birçok hükümetler bunu uygulamıştır. Tekrar, rüşvet
getirmesi... Öyle sanıyorum ki, bütün arkadaşlarımın da benimseyeceği şekilde,
onu teşvik edecek bir husus olmayacak. Değerli Aydın'ın, Sayın Ünal'ın ve Sayın Al'ın sorularını, izniniz
olursa yazılı olarak cevaplandırayım, daha sağlıklı olur diye düşünüyorum. Saygılar efendim. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan. Efendim 2,5 dakikamız daha var. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, izin verir misiniz? BAŞKAN - Buyurun efendim. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - İçtüzüğün 63 üncü maddesine göre, hem Sayın
Bakanın... BAŞKAN - Efendim, ben soru süresini tamamlayayım, sonra sizin talebinizi
dikkate alabili-rim. Buyurun Sayın Günbey. SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakandan
aşağıdaki soruların cevaplandırılmasını istiyorum. Şimdi, Sayın Cotarelli'nin isteği ve talebiyle mi bu vergi kanun
tasarıları Meclise gelmiştir, yoksa, hükümetin iradesiyle, Sayın Bakanın
iradesiyle mi gelmiştir? Onu öğrenmek istiyorum. İkincisi: Basından öğrendiğimiz kadarıyla, Sayın Cotarelli'ye Hazinede
bir kat tahsis edilmiş ve Hazinenin, Maliyenin bürokratları da Cotarelli'nin
emrine verilmiş. Böyle bir uygulama var mı, yok mu? Bunu öğrenmek istiyorum. Üçüncüsü: Geçen hafta Diyarbakır'a yaptığım ziyarette, esnaf odasındaki
arkadaşlarımız, 2000 yılı içerisinde 1 000 civarında esnafın işyerini
kapattığını ifade ettiler. Bu, gelecek vergi yasasıyla bu esnafların sayısı
artacak mı, kapanan dükkânların sayısı artacak mı; yoksa, azalacak mı? Eğer
artarsa, Sayın Bakan ve hükümet kimden vergi almayı düşünüyor, bu
kapatılanlardan da vergi alınacak mı acaba? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Ben de teşekkür ediyorum efendim. Sayın Geçer, buyurun, sorunuzu yöneltebilirsiniz Sayın Bakana. MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan, Sayın Bakanımdan, delaletinizle şu
soruların cevaplandırılmasını
istiyorum. Aslında verginin artırılması, toplanan, tahsil edilen verginin
artırılması, verginin yaygınlaştırılmasına ve kayıtdışı ekonominin kayıt altına
alınmasına bağlıdır. Gördüğümüz kadarıyla, burada, kayıt altında olan
mükelleflerin, özellikle gerçek usuldeki mükelleflerin ve Gelir Vergisi
mükelleflerinin -yani, bunlara sermaye şirketleri, kurumları dahil edilmiyor-
gerçek usulde mükelleflerin, âdeta götürü olarak vergilendirilmesi söz konusu
gibi oluyor. Sayın Bakanımız da, geçen dönemde 500 bin mükellefin zarar beyan
ettiğini veya matrah beyan etmediğini zikrettiler. Onun üzerine,
"finansman açıklarının kapatılması kaygısıyla" diye zannettiğim bu
uygulama, kabul edilirse, tekrar vergi yasalarımıza girmiş olacak. Bu, verginin yaygınlaştırılması ve kayıt altına alınmasını engelleyici
bir faktör değil midir? Hazır, gerçek usulde vergilendirilen veya vergi
mükellefliğini tescil ettirmiş mükelleflere bir adalet sizlik değil midir?
Yani, kayıtlı, vergi dışına çıkarılarak, âdeta mükelleflerin çok büyük bir
kısmının götürü hale getirilmesini sağlamayacak mıdır diye soruyorum? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Yüce Heyetinizin almış olduğu karara göre, soru ve cevap süresi 10
dakikayla sınırlandırılmış olduğundan, bu işlem tamamlanmıştır. Bu son sorulara
Sayın Bakan yazılı olarak cevap verecekler efendim. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, izin verirseniz usulle ilgili bir
hususu arz edeceğim. BAŞKAN - Buyurun Sayın Köse;mikrofonunuzu açıyorum... Nedir efendim, usulle ilgili? İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, önergeyi, milletvekili
arkadaşlarımız vermişlerdir, Sayın Bakanımız, o önerge istikametinde kendi
düşüncelerini ifade etmişlerdir. Önerge sahibi olarak ve 63 üncü maddeye göre
eğer izin verirseniz, oradaki usule de uygun olarak bir hususu arz etmek
istiyorum. BAŞKAN - Buyurun efendim, yerinizden sizi dinleyelim. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - İzin verirseniz, kürsüden arz etmek istiyorum. BAŞKAN - Buyurun efendim, yerinizden alalım; çünkü, önergeyle ilgili bir
açıklama yapacaksınız. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Ama, usulle ilgili konuşacağım Sayın Başkan. BAŞKAN - Efendim, yerinizden de yapabilirsiniz, mikrofonunuz açık, Heyet
sizi duyuyor, duyma imkânına sahip. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Efendim, eğer kürsüden bu imkânı
tanımayacaksanız, buradan konuşmayacağım. BAŞKAN - Buyurun efendim, dinliyorum sizi. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Teşekkür ederim; kürsüden konuşma imkânı
verecekseniz konuşacağım. Sayın Başkanım, belgelerimiz var burada. BAŞKAN - Efendim, bakın, ben, Sayın Bakana, yeni bir madde olması
dolayısıyla açıklama yapma imkânı tanımak için söz verdim. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Usulle ilgili konuşacağım Sayın Başkan, bir
husus... BAŞKAN - Çok kısa olmak üzere, buyurun efendim. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; önerge
veren bir milletvekili olarak, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkanım, ben, İçtüzüğün 63 üncü maddesini okudum ve ona göre söz
talebinde bulundum. O maddeye uygun konuşma imkânım yoksa, zaten, size böyle
bir müracaatta bulunmam; öncelikle onu arz etmek istiyorum ve bu imkânı
verdiğiniz için teşekkür ederim. Şimdi, ifrat, tefrit dediğimiz, bir uçtan bir uca bir çarpıtma var;
yani, bir yanlış anlaşılma var. Bir de yüce kamuoyunu yanlış bilgilendirme var;
onu düzeltmemiz lazım. O da şudur: Biliyorsunuz, Türk vergi sistemi, beyan
usulüne tabidir; Yani, mükellef beyan eder; aksinde, daha sonra, mües-sese,
eğer bir istihbarat alırsa, onun üzerindeki çalışmasını, teftişini, tahkikatını
yapar; sonra, onunla ilgili hukukî muameleyi yapar; yani, esas olan beyandır.
Ancak, Maliye, bir istihbarat yapıyor. Bu istihbaratının sonucunda, ticarî
kazanca tabi olan ve serbest vergiye tabi olan, Götürü Vergiye tabi olan vatandaşlarımızın
da, kazancı olmasına rağmen, beyanda bulunmadığını ve zarar gösterdiğini ifade
ediyor. Burada, bu istihbaratı yapıp, bu bilgiyi getiren hükümettir. Dolayısıyla, şimdi, size, bir eserin ismini veriyorum ve buna itiraz
eden arkadaşlarımızın, bunu, muhakkak okumasını tavsiye ediyorum. Gazi
Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Sayın Abdurrahman Akdoğan'ın bir eseri.
Hayat standardının ne olduğunu; Fransa'da, İsveç'te, Yunanistan'da, Avrupa'da
uygulanan ve çağdaş bir kriter olduğunu ortaya koyan bir tezdir. Şimdi, buradan
esinlenmiş. 1982 yılında uygulamaya başlanmış. Zaman zaman da maalesef, siyasî
baskılar sonucunda ertelenmiş; ama, bugün bir gerçek yakalanmış. Diyoruz ki... BAŞKAN - Sayın Köse, teşekkür ediyorum efendim. İSMAİL KÖSE (Devamla) - Hemen bitiriyorum Sayın Başkanım. Burada, bir konunun açıklığa kavuşması lazım. Listede... (FP sıralarından gürültüler) CEVAT AYHAN (Sakarya) - Usulde böyle bir şey var mı Sayın Başkan? İSMAİL KÖSE (Devamla) - Bizim vermiş olduğumuz önergede, bakın, kimler
bu matraha tabi oluyor: Eğer, lüks otomobili varsa ve birden fazla otomobili
varsa, birden fazla evi varsa... BAŞKAN - Sayın Köse, bakın... İSMAİL KÖSE (Devamla) - Dolayısıyla, bunları; yani, gelir seviyesi
itibariyle, maddî özgürlüğü, sosyal durumu, bu vergiyi verme durumunda
olanlardan bu vergi talep ediliyor. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. İSMAİL KÖSE (Devamla) - O itibarla, hem hayat standardı çağdaş bir
kriter olarak konulmuştur hem de ertelenmiş olan ve zarar gösterilmek
suretiyle, muayenehanesinde 300 milyon lira muayene ücreti alan, istimlak
ücreti olarak 50 milyar, 100 milyar lira para kazanıp, tabelaya zarar diye
gösterenlere karşı, bu kriteri getirmek mecburiyetindedir ve dolayısıyla, bir
önerge sahibi olarak, fukaradan değil... Erzurum da büyük şehirdir; ancak,
kalkınmada öncelikli ildir; da yanlış anlaşılmasın. Erzurumlular da, belki,
muhakkak surette bu vergi mükellefi olacaktır... BAŞKAN - Sayın Köse, bir dakika müsaade eder misiniz efendim... İSMAİL KÖSE (Devamla) - ...bunlar da yanlış değerlendiriliyor. BAŞKAN - Sayın Köse... İSMAİL KÖSE (Devamla) - O itibarla, bence, olumlu bir önergedir. BAŞKAN - Sayın Köse, bir dakika müsaade eder misiniz... İSMAİL KÖSE (Devamla) - Önergenin olumlu olduğunu beyan ediyor; saygılar
sunuyorum. CEVAT AYHAN (Sakarya) - Usulde var mı bu, usulde?.. BAŞKAN - Sayın Köse, önerge sahibi olarak, sizin, söz hakkı sahibi
olmanız için, Komisyonun bu önergeye katılmamış olması gerekirdi veya
hükümetin... (FP sıralarından "niye söz verdiniz o zaman" sesleri,
gürültüler) İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Bir yanlış anlama oldu; düzelttim efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - İzin verir misiniz efendim. BAŞKAN - Buyurun efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, Sayın Köse, zatıâlinizin de malumu
olduğu üzere, 63 üncü maddeye göre söz istediler ve siz, kendilerine söz
verdiniz. Bunun anlamı, usul tartışması açmış olduğunuzu gösterdiniz. İzin verirseniz, bu tartışmayı açtınızsa... BAŞKAN - Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) Çok kısa olmak üzere, lütfen. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Tabiî efendim. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; zannediyorum, bugün ya da yarın
bir İçtüzük görüşeceğiz. İçtüzüğün ne kadar önemli olduğunu daha bugünden
yaşıyoruz. Sayın Grup Başkanvekili Kardeşimiz, İsmail Köse Beyefendi, usul hakkında
söz istedi. Hangi usulü; yani, hangi konu görüşülmeyecekti de, siz
görüştürdünüz ya da hangi konunun görüşülmemesi lazımdı da siz görüştürdünüz ya
da... BAŞKAN - Efendim, ben, 63 üncü maddeye göre değil; ama, bir sayın grup başkanvekilinin
ısrarcı olması üzerine, kendisine, çok kısa olarak söz verdim. YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Efendim, 63 üncü maddeye göre söz istedi;
siz de verdiniz. Şimdi, ben de bunu tartışıyorum. Yani, hangi konuyu öne almanız lazımdı da tehir ettiniz ya da hangi konu
tehir edilmeliydi de, siz öne aldınız; ki, Sayın Köse, kalktı, burada konuştu? Değerli Başkanım, değerli milletvekilleri; usul, bir kurumun adil
çalışmasının ana düzenlemesidir. Buna uymazsak eğer; yani, 63 üncü maddeye göre
söz ister, 63 üncü maddenin gereğini yapmazsak, yaptığımız işlerin hukuka
aykırılığı konusunda kimseyi ikna edemeyiz. Vergi, her ülkede alınır; gayet tabiî. Hepimiz izledik; Fazilet Partisi
Grubuna mensup değerli milletvekili arkadaşlarımın, Doğru Yol Partisi Grubuna
mensup değerli milletvekili arkadaşlarımın hiç birisi vergi alınmasına karşı
çıkmadı; ama, bu verginin, adalet ilkelerinin ötesini aşarak; yani, kotrası,
uçağı, tayyaresi, topu, tüfeği, treni olanla, bir tek binek arabası olan adamı
terazinin aynı kefesine koyarsanız, buna, millî vicdan isyan eder. Millî
vicdanın isyanı, burada, bu milletvekilleri eliyle olur. Bu isyan, budur işte.
(FP ve DYP sıralarından alkışlar) AHMET İYİMAYA (Amasya) - Milleti soymaktır bu, soymak... Milleti
soyuyorlar. YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Evet beyler, değerli milletvekilleri;
iktidarlar, totaliter yönetimlerde de vardır; ama, totaliter yönetimlerde
muhalefet olmaz ve bizim muhalefetimizin, ne kadar toleranslı ne kadar yardımcı
ne kadar destekçi olduğunu bile bile, bütün bu konuşmalardan ve bütün bu
eziyetten sonra, haksız bir meselenin savunmasını yapıyormuşuz gibi takdim
ediliyor olmamız bizi üzmüştür. Bana fırsat verdiğiniz için teşekkür ediyorum. Saygılar sunuyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Hatiboğlu. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, tartışma açtınız; ben de söz
istiyorum. BAŞKAN - Buyurun Sayın Gönül. Lütfen, çok kısa olmak üzere efendim... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce
Heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Meclis çalışmalarımızda hiç alışık olmadığımız, görmediğimiz bir usulle
Sayın Köse'ye söz verdiniz. Tabiî ki, 63 üncü maddeye göre söz verildiği
ortadayken, usul konusunda bir tartışmanın açılmasına da sebebiyet verdiğiniz
için, Sayın Başkanım, yanlış bir uygulamayı başlatmış olduğunuzu ifade etmek
isterim. Sayın Köse imzalamış olduğu bu önergedeki imzasından dolayı pişmanlık
duyduğu için mi söz aldı; yoksa, gerçekten, yürekten, bu önergedeki taleplerin
yeni bir madde olarak kanuna eklenmesine inandığı için mi söz aldı; ben, o
konuyu pek birbirinden ayırt edemedim. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Son cümlemi dinlemedin herhalde. ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Yalnız, biraz evvel gruplar adına yapılan
konuşmalarda, muhalefet partileri, Doğru Yol Partisi özellikle, Sayın Kabataş,
bilimsel olarak, vergi hukuku açısından, kanun yapma tekniği açısından, bu,
önergeyle yeni bir madde eklenmesinin yanlışlığını vurguladı. Şimdi, bu önergeye baktığımız zaman, geriye dönük bir vergi alıyorsunuz.
Yılın bitmesine şurada bir ay kala, siz, 1 Ocak 2000 tarihinden geçerli olmak
üzere, Türk esnafından, Türk çalışanından yeni bir vergi alıyorsunuz. Bu
vergiyi hangi vicdanla alıyorsunuz?! RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Vicdan yok ki... ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Hangi hakla alıyorsunuz; hangi adalet
duygusuyla alıyorsunuz?! Uygulamakta olduğunuz ekonomik istikrar paketi sonucu,
Türkiye'de, yeni dükkân açan, yeni işyeri açan esnaf kalmadı; ama, Anadolu'da,
dükkân kapatan, kepenk kapatan, maliyeden kaydını sildiren binlerce esnaf var.
Ne istiyor bu esnaf; kendisinden, kazanıldığı kadar vergi alınmasını istiyor.
Devlete yük olmayan, istihdam yaratan, çalışan ve alınteriyle yaşayan bu
insanların bu haklı isteklerini gözardı edip, bir kuzudan iki defa post çıkarmak
gibi, hem geriye dönük vergi alıyorsunuz hem de Türk esnafının taşıyamayacağı
bir yükü getirip, tekrar boynuna ve sırtına yüklüyorsunuz. Bir vebal
altındasınız... BAŞKAN - Evet, Sayın Gönül, lütfen tamamlar mısınız efendim... ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Değerli iktidar partilerinin değerli
milletvekilleri, bir vebal altındasınız, bir sorumluluk altındasınız. İnsafla,
izanla bağdaşmayacak böyle bir önergeyi desteklerseniz, Türk esnafına en büyük
kötülüğü yapmış olursunuz diyorum. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gönül. Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 87 nci maddesinin dördüncü fıkrasına
göre, tasarı metnine yeni bir hüküm eklenmesine ilişkin verilmiş bulunan önerge
üzerinde yeni bir madde olarak yapılan görüşmeler tamamlanmıştır. Bu yeni madde üzerinde verilmiş önergeler vardır. Bugüne kadar, yeni bir
madde olarak getirilen önergeleriyle ilgili olarak önerge verilmediği için, bu
konuda Meclisçe bir uygulama da yapılmamıştır. Ayrıca, bu konuda İçtüzüğümüzde
bir açıklık ve bir hüküm de bulunmamaktadır; ancak, Başkanlık olarak önerge
üzerinde yeni bir madde olarak işlem yapıldığından, mevcut önergelerin işleme
konulması gerektiği kanaatindeyim. Bu nedenle, önergeleri işleme koyuyorum ve
önergeler üzerindeki işleme de başlıyorum. Birinci önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 539 sayılı tasarının yeni ihdas edilen 5 inci maddesi
ile 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununa eklenen geçici 58 inci maddesi ikinci
fıkrası (h) bendinde yer alan Hayat Standardı Göstergelerinin madde bendinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 539 sıra sayılı yasaya ilave edilmesi teklif edilen 5
inci maddede "Hayat Standart Göstergeleri" başlığı altında: 1 inci madde (a) bendinde belirtilen matrahın 150 milyona 1 inci madde (b) bendinde belirtilen matrahın 350 milyona 3 üncü madde (a) bendinde belirtilen matrahın 10 milyara 4 üncü madde (b) bendinde belirtilen matrahın 10 milyara 6 ıncı maddenin tamamen kaldırılmasını teklif ederiz.
BAŞKAN - Üçüncü önergeyi okutuyorum efendim: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 539 sıra sayılı tasarının yeni ihdas edilen 5 inci
maddesinde yer alan geçici 58 inci maddenin ikinci fıkrasında yer alan; Hayat
Standardı temel gösterge tutarı; "Birinci sınıf tacirler için 3 500 000 000.-" ibaresinin
"Birinci sınıf tacirler için 2 000 000 000.-" "İkinci sınıf tacirler için 2 000 000.000.-" ibaresinin
"ikinci sınıf tacirler için 1 500 000.000.-" Ticarî kazancı basit usulde tespit edilenlerden geçici 44 üncü madde
hükmü uyarınca beyan edilecek ticarî kazancın azamî tutarının belirlenmesinde
esas alınacak derecelerden; 1 inci dereceye, 2 nci dereceye, 3 üncü dereceye
intibak ettirilmiş olanlar için uygulanacak temel göstergelerin madde metninden
çıkarılması, Serbest meslek erbabı için 3 200 000 000.-" ibaresinin, "2 000
000 000.- liradır" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Dördüncü önergeyi okutuyorum efendim: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 539 sıra sayılı tasarının yeni ihdas edilen 5 inci
maddesinin tamamının tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Efendim, okutacağım son önerge, aynı zamanda en aykırı
önergedir; dolayısıyla, hem okutacağım hem de işleme alacağım: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 539 sıra sayılı yasa tasarısına ilave edilen 5 inci
maddenin Anayasaya aykırı olduğundan tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz. Saygılarımızla.
BAŞKAN - Okunan önergeye Komisyon katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önerge üzerinde söz talebi
var mı; yoksa, gerekçeyi mi okutayım efendim? MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Var Sayın Başkan... BAŞKAN - Sayın Kamalak, buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakikadır. MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Değerli Başkanım, kıymetli arkadaşlar;
konuşmama başlarken hepinizi hürmetle selamlıyorum. Bu madde, Anayasaya açıkça aykırıdır. Niye aykırı; Anayasanın hangi
maddelerine aykırı; Anayasanın 73 üncü maddesi ile Anayasanın 2 nci maddesine
açıkça aykırıdır. Anayasanın 73 üncü maddesine iki bakımdan aykırıdır:
Birincisi; Anayasanın 73 üncü maddesinin birinci fıkrasına göre, vergi, her bir
mükelleften, asıl itibariyle, ödeme gücüne göre alınır. Buna, vergi hukukunda,
erbabınca malumdur ki "iktidar prensibi" denir. Şu halde, bu madde,
vergi hukukunda baz olarak alınan, vergilemenin esasını teşkil eden ve Batı
âleminde de iki asırdan bu yana uygulanan iktidar prensibine, değerli
arkadaşlarım, açıkça aykırıdır. İkincisi; aynı madde, 73 üncü maddenin ikinci
fıkrasına da açıkça aykırıdır. Ne diyor ikinci fıkra: "Vergi yükünün
adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır."
Açıktır ki, bu getirilen yeni madde, adalet ilkesine de aykırıdır. Aynı madde,
Anayasamızın 2 nci maddesinde ifadesini bulan hukuk devleti ilkesine de
aykırıdır. Hukuk devletinin asgarî şartı, devletin, kendisinin koymuş olduğu
kurallara, bizzat kendisinin de saygılı olmasını, bu ilkelere bağlı bulunmasını
gerektirir. Bu getirilen maddeyle, bu ilke, yani, hukuk devleti ilkesi, açıkça
ihlal edilmektedir. Ne diyor geçici madde 58, 1.1.2000 ile 31.12.2001 tarihleri
arasında gelir vergisine tabi ticarî kazanç sahipleri ile serbest meslek
erbabı, bu maddede belirtilen hayat standardı esasına tabidir. Geçmişi vergilendiriyoruz.
Aleyhteki bir düzenlemeyle, mükelleflerin geçmiş kazançlarından vergi alıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bu düzenlemeyi; yani, hayat standardı esasını,
Anayasaya aykırı olduğu için, vergi prensipleriyle bağdaşmadığı için, bundan
iki yıl önce bizzat sizler kaldırmadınız mı; sizler kaldırdınız. Gerekçeniz de
aynıydı; Anayasaya aykırı buldunuz, ödeme ilkelerini aykırı gördünüz, hukuk
prensipleriyle bağdaşmadığını belirttiniz. Seçim meydanlarında da taahhütte
bulunmuştunuz ve iki yıl önce sizler kaldırdınız; yani, bugünkü iktidarın iki
ortağı kaldırdı. Şu an, başka gerekçelerle, aynı madde, Anayasaya daha aykırı
bir biçimde, makable şamil olarak geti-riliyor. Değerli arkadaşlarım, elbette, takdir sizindir. Sayısal çoğunluğunuz
yeter; ama, unutmayalım ki, sayısal çoğunlukla Anayasaya aykırı olan bir hususu
kabul etmiş olmak, o maddeyi Anayasa uygun hale getirmez. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Kamalak, lütfen tamamlayın efendim. MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. 500 metre ilerimizde Anayasa Mahkemesi vardır; siz bilirsiniz, oraya
götürebilirsiniz diyebilirsiniz; ama, bu Yüce Meclis, üzerine yemin ettiği
Anayasa uygun bir biçimde kanun çıkarsa çok daha güzel olmaz mı. Takdirlerinize sunuyor, teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum efendim. (FP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... (FP sıralarından "kabul edilmiştir" sesleri) Efendim, kabul edenler, lütfen tekrar işaret buyursunlar. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım... BAŞKAN - Efendim... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, tereddüt esnasında elektronik cihazın
kullanılmasına dair, Divanın, daha önce kararı vardı. BAŞKAN - Yapacağım efendim... Yapacağım... AHMET İYİMAYA (Amasya) - Olur mu efendim?! BAŞKAN - Efendim, oylamayı elektronik cihazla yapıyorum; 3 dakika süre
veriyorum. Önergeyi kabul edenler, etmeyenler, lütfen, elektronik cihazı kullanmak
suretiyle oylarını göstersinler. Pusula gönderen arkadaşlarımın salonda olup olmadıklarını arayacağım
efendim. Buyurun. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 539 sıra sayılı tasarının yeni ihdas edilen 5 inci
maddesinin tamamının tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Özkan Öksüz
(Konya) ve arkadaşları BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu? MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Komisyon ve Hükümetin katılmadığı önerge üzerinde önerge sahibi
konuşmak istiyor mu efendim? MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Konuşacağım Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun Sayın Geçer.(FP sıralarından alkışlar) MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 539 sıra sayılı tasarıya, önergeyle eklenilmek istenen 5 inci
maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu maddenin, aslında, tamamen tasarı
metninden çıkarılması için vermiş olduğumuz önerge üzerinde konuşmak istiyorum.
Şu anda, kamu açıklarının kapatılması, finansman açıklarının kapatılması
için aslında birtakım yollar varken, mevcut hükümetin eski alışkanlığını devam
ettirerek yeni vergiler ihdas etmek, zam yapmak veya kamu çalışanlarının
ücretlerini kısmak gibi toplumsal alanda son derece rahatsızlık doğuran bu
uygulamalara gitmeleri, aslında yadırganacak bir durum iken, şu anda getirmiş oldukları
539 sıra sayılı yeni vergiler ihdas eden ve daha önce, geçen yıl deprem
bölgesindeki yaraların sarılması veya oraların imarının yapılması için,
finansman oluşturmak için getirdiklerini iddia ettikleri birtakım geçici
vergilerin kalıcı kılınmasına yönelik bu tasarıya ek olarak, şu anda, aslında,
komisyonda da görüşülmeyen, aslında, vergi tekniğine ve yasama tekniğine de son
derece aykırı olan bir öneriyi getirerek, vatandaşın acılarına veya şu anda,
artık, vergi veremez hale gelmiş esnafın sıkıntılarına bir sıkıntı daha eklemek
için... ŞEREF MALKOÇ (Trabzon)- Sayın Başkan, hatip kürsüde konuşuyor, burada
yığılma var! MUSTAFA GEÇER (Devamla) - ...geçen seneki uygulamanın üstüne üstlük yeni
bir madde ihdas ederek de, aslında, bu madde yeni bir madde olmayıp, 1982
yılında... BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen yerinize oturur musunuz efendim.
Sayın milletvekilleri... Buyurun efendim. MUSTAFA GEÇER (Devamla) - ... o günkü kayıtdışı ekonominin kayıt altına
alınamamasından kaynaklanan ve artık, gerçek usulde vergi mükelleflerine,
kayıtlarına bakılmaksızın, aslında, gerçek kayıt ve belgelerinde zarar etmiş
olsalar bile, bunlara götürü usulde bir vergi salmanın mantığı içerisinde,
Anayasamızın 73 üncü maddesine de aykırı olan hayat standardı uygulaması, 1998'de
kaldırılmış, şu anda tekrar getiriliyor. Aslında, yeni bir uygulama değil bu.
Son derece kolay olan, mevcut mükelleflerin sayısını artırmak, vergiyi tabana
yaymak, kayıtdışı ekonomiyi kayıt altına almak gibi birtakım çabalar varken,
bunları göstermeyip, hazır kolundan tutmuşken, ayağını bağlamışken, namuslu
mükelleflere, yeniden, zarar etmiş mükelleflere dahi, zararına rağmen yeni
vergiler getiren bu tasarıyı ve bu tasarıya eklenen 5 inci maddenin tamamen
tasarıdan çıkarılmasını talep ediyoruz. Zira, burada, vergi adaletine son
derece aykırı bir uygulama olmakla birlikte, vergi verenler, sadece gerçek
usulde vergilendirilen gerçek kişiler olmayıp, Türkiye'de, özellikle
kurumların, Kurumlar Vergisine tabi olan -yani, sermaye şirketlerinin, şahıs
şirketlerinin değil- sermaye şirketlerinin de bundan muaf tutularak, aslında,
vergi kalemlerinin en büyük kısmını oluşturan gelir vergilerini adil olmayan
bir şekilde artırmaya yönelik bu uygulama, son derece adaletsizdir ve burada,
hayat standardı uygulamaları, özellikle birinci ve ikinci sınıf tacirlere,
hatta, götürü usulde vergilendirmenin yeni bir uygulama şekli olan basit usulde
vergilendirme şekline, artı, serbest meslek mensuplarına uygulanmaktadır.
Oysaki, bu serbest meslek mensuplarının ve gerçek usulde vergi veren
vatandaşlarımızın ve mükelleflerimizin, bütçenin gelir kalemlerinin çok büyük
kısmını oluşturan vergi gelirleri içindeki payları yüzde 80'lere varmışken,
burada, kurumlar vergisine tabi mükellefleri de bunun dışında tutarak, bunları
biraz daha ezmeye yönelik böyle bir uygulamanın son derece adaletsiz olduğuna
inanıyoruz. Bunun için, bu tasarı metninden, sonradan ilave edilen bu 5 inci
maddenin çıkarılmasını istiyoruz. Zira, burada, hayat standardı temel
göstergelerine ilave olarak, diğer harç bendinde yer alan, hayat standardı
göstergeleri de eklenerek, hiç kazanç elde etmemiş, namuslu mükellefe dahi
vergi yüklenmektedir. Bu mükelleflerin, Anayasa Mahkemesine gitmeleri veya bu tip yasaları
iptal ettirmeleri mümkün değildir. Zira, bu mükellefler, zaten dargelirli, çok
az gelir elde eden mükelleflerden oluşmaktadır. Onun için, bu verginin, daha
geniş alanlara, kurumlara veya sermaye şirketlerini de kapsayacak şekilde
genişletilmesi; dargelirli vatandaşları daha da ezici duruma gelmiş olan bu gerçek
usulde verginin veya gerçek kişilere uygulanan Gelir Vergisinin, bu şekilde,
ezici maddelerinin kanun tasarısından ayıklanması lazım geldiğine inanıyoruz. Bu sebeple, bu maddenin yasa tasarısı metninden çıkarılması için değerli
milletvekillerinin bu önergeye destek vermelerini talep ediyor, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 539 sıra sayılı tasarının yeni ihdas edilen 5 inci
maddesiyle 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununa eklenen geçici 58 inci maddesi
ikinci fıkrası (h) bendinde yer alan hayat standardı göstergelerinin madde
bendinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. İsmail Özgün
(Balıkesir) ve arkadaşları BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) -
Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN - Hükümet?.. MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Komisyon ve Hükümetin katılmamış olduğu önerge üzerinde, Sayın
Uzunkaya; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bazen
gece baskını, bazen de gündüz baskını şekliyle, hükümetin, insanların
tansiyonunu değiştiren ve merhum Âkif'in yıllar önce söylediği; "Nur istiyoruz biz, sen
yangın veriyorsun, Yandık diyoruz, boğmaya kan gönderiyorsun..." Bu hükümet, milleti boğmak için, artık, su değil, kan gönderiyor;
milleti perişan etmek için akla hayale gelmedik yollara başvuruyor;
kaldırılmış, zannediyorum 1930'lu yılların vergilerini de getirmeye hazır bir
hükümet görüyoruz. Değerli arkadaşlar, bu madde fevkalade hukuksuzdur, Anayasaya aykırıdır;
az önce değerli arkadaşımız bu konuda gerekli açıklamayı yaptı. Ben, konunun
detayları üzerinde fazla durmak istemiyorum; ancak, demin, Sayın Bakan soruma
cevap verirken yaptığı bir gazetedeki mülakatında "biz yeni vergiler
getirmeyeceğiz, kayıtdışı ekonomiyi kayıt altına alacağız" dediler;
vaatleri bu; ama, yeni vergiler, katlanan vergiler ve milleti perişan eden
uygulamalar... Konu, güncelliğini koruması itibariyle bir şeyi aklıma getirdi. 19 Kasım
Pazar günü, bir gazeteci arkadaşımızın bir makalesini okudum. Sayın Hulki
Cevizoğlu'nun 19 Kasım 2000 tarihli Akşam Gazetesindeki makalesinden bir
bölümü, bugünkü hükümetin uygulamalarına çok güzel tercümanlık edeceği için
aynen aktarıyorum. Filhakika, bu görüş, İsmet Bozdağ'ın "Atatürk'ün
Sofrası", Behçet Kemal Çağlar, Hasan Rıza Soyak ve Kasım Gülek'in
hatıraları ile Başkent Üniversitesinin yayımladığı aylık Bütün Dünya Dergisinin
kasım sayısında da aynen yayımlandı. Uzun; ama, ben özetini takdim ediyorum: "Bu örneği bir 'yönetim anlayışını' dile getirmek için veriyorum.
Konu Atatürk'ün ünlü içki masası ile bağlantılı... Günümüzde insanlar kimi yasaların (hatta Anayasanın) yanlışlığından,
çağın gerisinde kaldığından yakınıyorlar. Peki, bu yasalar halkın gereksinimlerine cevap veriyor mu? Yasalar
kesinleşmeden önce, halkın ihtiyaçları ya da toplum koşulları ne kadar dikkate
alınıyor?.. Yıl 1936. Atatürk İstanbul Florya'daki Cumhurbaşkanlığı Köşkünde. Aynı zamanda gençlik arkadaşı olan Başyaveri Nuri Conker'e 'gel, kimseye
haber vermeden birlikte Köşk'ten kaçalım' teklifinde bulunuyor ve kaçıyorlar. Uzun hikaye, tebdili kıyafet kırsal alandaki bir köylüyle sohbet
ediyorlar. Halil Ağa, kimliğini bilmeden Atatürk'le dertleşiyor ve vergi
memurlarının sabana koşulu iki öküzünden birini ellerinden aldığını
anlatıyor." Tabiî, konuştuğunun
Atatürk olduğunu bilmiyor. "Atatürk Köşk'e dönüyor, içki masasını hazırlatıyor ve başta
Başbakan İsmet İnönü olmak üzere İstanbul'da bulabildiği ne kadar bakan ve
parlamenter varsa hepsini çağırıyor. Tabiî, Halil Ağayı da çağırıyor. Halil Ağanın heyecanını ve ortamı anlatmadan geçip, Atatürk'ün sözlerini
verelim. Atatürk, bugüne de ışık tutacak öğüt ve eleştiri dolu şu konuşmayı
yapıyor: 'Halil Ağa, şu gördüğün altı bay var ya, bunlar hükümet... Bu hükümet
var ya, işte bu gördüğün baylar; yani, biri Başbakan, ötekiler de bakan!
Memlekete göz kulak olacak, işleri evirip çevirecekler diye bu makama
getirilmiş insanlar. Bir kanun gerekli olduğunda, bu beyler, hemen sıvarlar kollarını,
İsviçre'den mi olur, İtalya'dan mı olur, Fransa'dan mı, velhasıl neredense bir
kanun buluştururlar, Türkçeye çevirtirler, sonra basıp imzayı gönderirler Büyük
Millet Meclisine." Tabiî, şimdi, Fransa'dan gelmiyor da yasalar, başka yerlerden geliyor;
ama, Parlamentodan gelmediği kesin, bu milletin değerlerini öne almadığı konusu
kesin. "Bu Millet Meclisi dediğim de, şu alt baştan senin yanına kadar
olan beyler" diyor, milletvekillerini gösteriyor. "Kanun bunlara
gelir, bunlar da hükümet, elbette incelemiş, gerekeni düşünmüştür; benim ayrıca
zorlanmama gerek yok derler ve kaldırırlar parmaklarını, olur sana bir
kanun!.." Az önce grup başkanvekillerinin yaptığı gibi; yani, hükümet bu
işi incelemiş, hakikaten doğrudur diye. "Ama, sonra bir vergi memuru gelir, vergi borcundan Halil Ağanın
öküzünü çeker, satar... Halil Ağa da tarlasını, bir yanda merkep, bir yanda
öküz, ırgalana ırgalana sürmeye çalışır; ama, üretim düşermiş, ekim
zorlaşırmış, kimin umurunda?.. Atatürk, sözü, o tarihte de çok eleştirilen "içki masasına"
getiriyor: Sonra, ben de bunları görürüm, işte, böyle masaları kurarım, kendimi
avundururum" diyor (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, lütfen, tamamlayın efendim. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, şimdi bir Atatürk yok. Bu
yanlışları düzeltecek olan bu milletin kendisidir. Ciddî yanlışlar
yapıyorsunuz. Bu tasarıyı getirmekle fevkalade ciddî yanlışlar yapmaktasınız.
Kayıtdışı ekonomiyi kayda almanız gerekirken, vurgunları önlemeniz gerekirken,
hatta ve hatta vurguncularla irtibatı olan bakanlar... Açık söylüyorum, ben,
bir Maliye Bakanı olsaydım, 2,5-3 katrilyon parayı memlekette birkısım
vurgunlarla götürmüş Orhan Aslıtürk diye bir kaynım olsaydı, onurumla istifa
eder, o makamda oturmazdım. (FP ve DYP sıralarından alkışlar) Bu millete önce
bunların hesabını verin. Yolsuzlukların içerisinde olan bakanlar da, millete
hesap vermelidir önce. Aksi takdirde, burada, milletten vergi talep etmeye
hakkınız yok. Ayrıca, bir şey daha söylüyorum: Bu akşam 18.00'de Sayın Başbakan ile
Dokuzuncu Cumhurbaşkanının konuşmasının çok açık bir şekilde yapılmasını
bekliyorum. Bu konuşmanın arkasında da gizli şeylerden endişe ediyorum.
Milletin bir vekili olarak, Sayın Demirel ile Sayın Ecevit'in bu akşam ne konuştuğunu
şeffaf olarak, medyadan, canlı olarak izlemeyi arzu ettiğimi ifade ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uzunkaya. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir. (FP sıralarından "saymadınız; oylamayı yeniden yapın"
sesleri) Oylamayı yaptım, bitirdim efendim. Buyurun Sayın Bakan, bir arzunuz mu var... MALİYE BAKANI SÜMER ORAL ( İzmir) - Sayın Hatip, konuşmasında bir konuya
değindi; ona cevap vermek istiyorum. BAŞKAN - Önergeleri bitirelim... MALİYE BAKANI SÜMER ORAL ( İzmir) - Peki. Diğer önergeyi okutuyorum efendim. ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Saymadan oylama yapıyorsunuz; buna hakkınız
yok. BAŞKAN - Buyurun efendim, okuyun önergeyi. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına... ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Sayın Başkan, saymadan nasıl oylama yaparsınız. BAŞKAN - Çok açık görünüyordu efendim. (FP sıralarından "ne açık
görünüyordu" sesleri) ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Orada oturmanızın sebebi, oylamaları sağlıklı
yapmanız. BAŞKAN - Efendim, oylamayı yaptım, bitirdim. Buyurun efendim, siz, önergeyi okuyun lütfen. (FP sıralarından sıra
kapaklarına vurmalar, gürültüler) ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Saymadan oylama yapamazsınız. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Oylamayı yeniden yapmalısınız Sayın Başkan. ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Sayın Başkan, lütfen oylamayı yenileyin!
Saymadan karar veremezsiniz. BAŞKAN - Buyurun efendim, okuyun önergeyi. (FP sıralarından sıra
kapaklarına vurmalar, gürültüler) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına... (FP sıralarından sıra
kapaklarına vurmalar, gürültüler) BAŞKAN - Siz devam edin efendim; siz okuyun önergeyi. (FP sıralarından
sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler) MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, oylamayı bir daha yapın. BAŞKAN - Buyurun efendim, okuyun lütfen... (FP sıralarından sıra
kapaklarına vurmalar) Sayın milletvekilleri, oylamaya itirazın, İçtüzüğümüzde bir usulü var;
böyle, sıra kapaklarına vurmakla falan bu işler olmaz. Eğer sayın grup
başkanvekillerinize sorarsanız, size gösterirler. (FP sıralarından sıra
kapaklarına vurmalar, gürültüler) ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Sayın Başkan, oylama yapmanın da İçtüzükte
belirtilmiş bir şekli var. BAŞKAN - Ben oylamayı yaptım, neticesini de ilan ettim. Müsaade ederseniz,
diğer önergeyi okutacağım. (FP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar,
gürültüler) İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, daha önce, benim doğrudan
gündeme alınma önergemin kabul edildiği Başkan tarafından ifade edildiği halde,
tekrar bir oylama yapıldı. Onun için, yeniden bir oylama yapın, ne sakıncası
var. ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Sayın Başkan, oylama yapmanın İçtüzükte açıkça
gösterilmiş şekli var. Bu kadar önemli konu, milyonları ilgilendiren bir konu
bu. Rasgele vergi konuluyor, siz de sağlıklı oylama yapmıyorsunuz; buna
hakkınız yok. BAŞKAN - Sayın milletvekili, bu önergelerin işleme alınması konusunda,
aslında, çok büyük bir tereddüt de olmasına rağmen, Başkanlık olarak görüşümü
biraz önce ifade ettim. Herhalde bu kadar açık görüşle Yüce Heyetinizle
düşüncesini paylaşan bir başkanın, oylama sırasında farklı hareket edeceğini
düşünmüyorsunuz. Eğer arzu ederseniz, size, İçtüzüğün ilgili maddesini de
okurum; ama, müsaade edin, çalışmalarımıza devam edelim ve diğer önergeyi
okutayım; çünkü, o önerge de oylanacak. Eğer dediğiniz hal zuhur ederse,
burada, tekrar, oylamayı makineyle yaparız. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 539 sıra sayılı yasaya ilave edilmesi teklif edilen 5
inci maddede "Hayat Standart Göstergeleri" başlığı altında: 1 inci madde (a) bendinde belirtilen matrahın 150 milyona 1 inci madde (b) bendinde belirtilen matrahın 350 milyona 3 üncü madde (a) bendinde belirtilen matrahın 10 milyara 4 üncü madde (b) bendinde belirtilen matrahın 10 milyara 6 ncı maddenin
tamamen kaldırılmasını teklif ederiz. Mehmet Altan
Karapaşaoğlu (Bursa) ve arkadaşları BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Komisyon ve Hükümetin katılmadığı önerge üzerinde, önerge
sahibi olarak, Sayın Karapaşaoğlu; buyurun. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakikadır. MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; bu önergeyi vermemizdeki gerekçenin şöyle ifade edilmesi
gerekiyor: Şimdi, bakın arkadaşlar, Bay Cottarelli verdiği raporda diyor ki:
"Ekonomik program hedeflerindeki en büyük sapma cari açıkta olmuştur;
dolayısıyla, 2001 yılında iç talebi kısın." Buna, tabiî, hükümetimiz uyum
sağlayacak; çünkü, birtakım sözleşmeleri var, kredi alacak, kredi verecek. İç
talebi kıstığınız zaman, vergi mükelleflerini belli standart bir vergiye
bağlamak, tamamen, onlara büyük sıkıntı getirecek, bir zulüm olacaktır. Arkadaşlarımız, burada, Anayasaya aykırılıkları ifade ettiler; ama, şu
anda, Türkiye'de yaşanan durum nedir, biliyor musunuz... Bakın, OECD
ülkelerinin temsilcileri bir araya geldiler geçtiğimiz aylarda ve zararlı vergi
uygulamalarıyla ilgili olarak 35 ülke tespit ettiler. Bu 35 ülkenin 4-5 tanesi
şiddetli bir şekilde taahhütlerde bulundu ve dedi ki, ben bu işleri
düzelteceğim. "Hangi kriterler zararlı vergi kapsamındadır" diye de,
4-5 madde sıraladı buraya. Bakın, bu maddelerden bir tanesi, işte, şu anımızı
ilgilendiriyor, şu anımızla yakından
ilgilidir. Bakın, 3 üncü maddesinde diyor ki:"Vergi sisteminin şeffaf
olması gerekir ve toplumda vergi adaletinin tartışılabilir olması gerekir.
Ayrıca, bilgi değişiminin sağlanması lazım, bilgi iletişiminin sağlanması
lazım, toplumun, bu vergilerden, tartışmadan sonra bilgi sahibi olması
lazım." İşte, şu anda üzerinde konuştuğumuz vergi paketi bu özellikleri
içeriyor. 1. Şeffaflığı içermiyor, şeffaf değildir. 2. Kamuoyunda tartışılmamıştır. 3. Anayasamıza aykırıdır. 4. Bu vergileri, bu geçim standardı konusunu, sizler, Anayasaya da
aykırı olduğu için, zaten, kaldırdınız, şimdi, yeniden getiriyorsunuz ve
toplumun üzerine, biz, ister istemez, bir yük daha getiriyoruz. Değerli arkadaşlar, bakın, biraz sonra belki de görüşeceğimiz, yeni
ilave edilecek, 5 inci maddeden sonra 6 numarayı alacak olan bir madde daha
var. Bankalar Denetleme Kurulunun, devletin el koyduğu bankaların tekrar
özelleştirilmesinde veya birleştirilerek özelleştirilmesinde meydana gelecek
her türlü vergi, resim ve harçtan muaf tutulmalarını içeren bir maddeyi
konuşacağız burada. Değerli arkadaşlar, bu maddenin maliyetinin ne olduğunu biliyor musunuz;
bu maddenin maliyeti, Maliye Bakanlığımız bir taraftan vergi diye çırpınırken
bir taraftan da korkunç boyutlarda bir vergiyi hibe edecek, almayacak. Neden
almayacak?.. Değerli arkadaşlar, bu bankalarla ilgili, devletin kasasına girebilecek
olan vergi miktarı, inanın, şu esnafı zorlamanıza değmeyecek büyüklükte vergi
miktarıdır. Biraz sonra, bunlar da tartışılacak, konuşulacak. Dolayısıyla, biz,
bu önergeyi verirken, tamamen kaldırmayı da düşünmedik, hiç olmazsa
hafifletelim dedik ve 450 milyon olan miktarı 150'ye, 700 milyonu 350'ye düşürme gayreti içerisinde
olduk. Bunun yanında da, aman Maliyemiz zarar görmesin diye de, hava taşıtı
olanlara, yatı, kotrası olanlara, helikopteri olanlara, kaptan pilot
taşıyanlara da, matrahına 4,5 milyar lira ilave komik bir rakamdır dedik,
bunları da artırın, 10 milyar yapın dedik. Değerli arkadaşlar, bu önergenin kabul edilmesi, gerçi, tam anlamıyla
çare olmayacaktır mükellefimize; ama, hiç olmazsa, insaf ölçüleri içerisinde,
belki onlara biraz daha güven verecektir, rahatlatacaktır diye düşünüyorum; bu
vesileyle bu önergeyi verdim; kabulü istikametinde oylarınızı talep ediyorum. Değerli arkadaşlar, bakın, kamuoyu, şu anda, ilgiyle, bu Genel Kurulu
izliyor ve getirilen bu ilave vergileri, Sayın Bakanımız sahiplenmedi; dedi ki:
"Arkadaşlarım önerge vermişler." Kim bu önergeyi verenler; DSP Grup
Başkanvekilimiz Emrehan Halıcı Bey, Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekilimiz İsmail Köse Bey ve Anavatan Partisinden, burada, çok üzülerek
söylüyorum, üç değerli arkadaşımın birden imzasını görüyorum. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Karapaşaoğlu, mikrofonu açıyorum; lütfen, tamamlayın
efendim. MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Sayın
Bakanımızın ifadesi şu manaya geliyor: Bu önergeyi gruplar anlaşarak verdiler.
Benim grubumda benim imzam yok;ama, arkadaşlarımın imzası var. Belki de, bu arkadaşlar, zorlanarak bu imzayı attılar; ama, bunun
düzeltilmesi istikametinde şu anda imkânınız var ve millet sizi seyrediyor.
Biz, sathı mailinde, milletin ayağına kadar gidip "bu vergileri sizin
başına açanlar şunlardır" diye ilan edeceğiz; bundan malumatınız olsun. Saygılar sunuyorum efendim. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Efendim, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum... III. – YOKLAMA (FP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı) CEVAT AYHAN (Sakarya) - Açık oylama istiyoruz Sayın Başkan. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, maddenin oylamasından önce
yoklama isti-yoruz efendim. BAŞKAN - Peki efendim. Efendim, maddeyi oylamaya geçmeden önce Yüce Heyetinizi bir konuda
bilgilendirmek isti-yorum. Biraz önce okutmuş olduğum önergelerin içerisindeki son önerge olan
Sayın Latif Öztek ve arkadaşları tarafından verilen önerge geri çekilmiştir;
dolayısıyla, işlemden de kaldırıyoruz. Efendim, yoklama talebi var. Yoklama talebinde bulunan arkadaşların isimlerini alıyorum: Sayın Hatiboğlu, Sayın Doğan, Sayın Geçer, Sayın Arınç, Sayın Malkoç,
Sayın Akgönenç, Sayın Bekâroğlu, Sayın Sever Aydın, Sayın Öztek, Sayın Özgün,
Sayın Öksüz, Sayın Arı, Sayın Karapaşaoğlu, Sayın Oğuz, Sayın Ulucak, Sayın
Kukaracı, Sayın Çiçek, Sayın Erbaş, Sayın Şahin, Sayın Özyol ve Sayın Yanmaz. Yoklama işlemini elektronik cihazla yapacağız. Yoklama için 3 dakika süre veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Toplantı yetersayımız vardır. V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 2. – Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu,
Finansman Kanunu, Gelir Vergisi Kanunu ile 4306 ve 4481 Sayılı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması ve Kurumlar Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi
Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/776) (S. Sayısı :
539) (Devam) BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir efendim. ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Sayın Başkan, açık oylama istenmişti. BAŞKAN - Neyin açık oylaması?.. SUAT PAMUKÇU (Bayburt) - Açık oylama talebimiz vardı... BAŞKAN - Hayır efendim; yoklama talebi var. ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Sayın Cevat Ayhan ve arkadaşları, açık oylama
talep etmişlerdi. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Grup Başkanvekiliniz yok mu?!.. BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
ikinci bir yeni madde ihdasına dair önerge vardır... MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Sayın Başkan, demin, sataşmadan
dolaylı söz istemiştim. BAŞKAN - Efendim, bu maddeyle ilgili... Bunun işlemine girelim, o sırada
size yine söz vereyim, o konuyu da açıklarsınız. Malumları olduğu üzere, görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu
kanunun komisyon metninde bulunmayan, ancak, tasarı veya teklifle çok yakın
ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt
çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde, yeni bir madde olarak görüşme
açılacağı, İçtüzüğün 87 nci maddesinin 4 üncü fıkrası hükmüdür. Bu nedenle,
önergeyi okutup komisyona soracağım. Komisyon, önergeye, salt çoğunlukla, yani,
en az 21 üyesiyle katılırsa, önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme
açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması halinde ise, önergeyi işlemden
kaldıracağım. Şimdi, önergeyi okutuyorum efendim: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 539 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci maddesinden
sonra gelmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini ve madde numaralarının buna
göre yeniden teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Madde 6.- 25.10.1984 tarihli ve 3065 sayılı Katma Değer Vergisi
Kanununun 17 nci maddesinin 2 numaralı fıkrasına aşağıdaki (c) bendi
eklenmiştir. "c) Yabancı devletlerin Türkiye'deki diplomatik temsilcilik ve
konsoloslukları ile yabancı hayır ve yardım kurumlarına, bu maddenin 1 numaralı
fıkrasında sayılan kurum ve kuruluşlara bedelsiz olarak yapacakları teslim ve
hizmetlere ilişkin olarak yapılan teslim ve hizmetler. Maliye Bakanlığı, istisna kapsamına girecek mal ve hizmetler ile
bunların asgarî tutarlarını ve bu bendin uygulamasına ilişkin usul ve esasları
tespit etmeye yetkilidir." BAŞKAN - Komisyon, önergeye salt çoğunluğuyla katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Katılıyoruz
Sayın Başkan. BAŞKAN - Lütfen, işaret buyurur mu Komisyon üyeleri; Divan Üyesi
arkadaşlarımız da tespit etsinler, 21 arkadaşımız var mı. Evet, önergeye, Komisyon üyesi arkadaşlarımız salt çoğunlukla
katılmışlardır. Önergeyi, yeni bir madde olarak işleme alıyorum ve üzerinde görüşme
açıyorum. Gruplar adına söz taleplerini alacağım efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Altan
Karapaşaoğlu konuşacak Sayın Başkan. BAŞKAN - Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Karapaşaoğlu; buyurun
efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz yasa tasarısına yeni
bir madde ilavesi talep eden bir önerge daha var. Bu önergede, Türkiye'de
temsilcilikleri bulunan ve hayır kurumları bulunan yabancı misyona ait
kurumların getirecekleri, bedelsiz olarak yapacakları yardımları ve bunlarla
ilgili hizmet ve teslimlere ilişkin hususları, Maliye Bakanlığımızın istisna
kapsamına girecek listeler bölümüne... Bunların, ayrıca, asgari tutarlarını ve
bu bendin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Bakanlığı yetkili
kılıyoruz. Nedir bu?.. Bu teslimlerde Katma Değer Vergisinin alınıp
alınmayacağı veya ne kadar alınacağı veya yurt içinde yapılacak birtakım
teslimlerden dolayı Katma Değer Vergisinin oranını tespit etmeye Maliye
Bakanlığına yetki veren, yeni bir madde ilavesine ilişkin bir önerge. Bu, yeni bir madde ilavesine ilişkin önerge, elbette ki, Türkiye'ye,
geçtiğimiz yıl yaşadığımız büyük felaketlerden dolayı yurt dışından yapılan
maddî ve nakdî yardımların üzerindeki yükleri azaltmak, ihtiyaç sahiplerine
kolayca intikalini temin etmek bakımından aslında hayırlıdır. Bu maddeden,
depreme uğramış, felakete uğramış insanlar yararlanacak, istifade edeceklerdir;
ancak, değerli arkadaşlar, görüştüğümüz bu tasarının, bundan önce yine 5 inci
numarayı almasını istediğimiz konuyla ilgili bölümünde, bir taraftan milletin
üzerine, vergi mükelleflerinin üzerine yük getirilirken bir taraftan da asıl
yükü göğüslemek durumunda olanlarla ilgili olarak birtakım muafiyetler,
birtakım vergi muafiyetleri getiriliyor. Değerli arkadaşlar, ülkemizde vergi adaletinin mutlaka tesis edilmesi,
temin edilmesi lazım; vergi tabanının genişletilmesi, geliştirilmesi lazım. 70
milyonluk Türkiye'de vergi mükellef sayısının bu düzeyde kalmasının başlıca
sorumluları olarak ilgili mercilerin yetersiz denetimlerini göstermemiz mümkün
değil. Bunun yanında, toplumun ekonomik gücünü artırmada gösterdiğimiz acz veya
toplumun gelir kademelerini artırmakta gösterdiğimiz durağanlık milletimizi
oldukça önemli sıkıntılar içerisine sokuyor. Değerli arkadaşlar, bakınız, şimdi, bu yeni vergi yasasından dolayı
toplumun üzerine birtakım vergiler salınacak. Bu vergileri karşılamak durumunda
olmayan yüzlerce, binlerce, belki de mil-yonlarca esnafımız, köylümüz,
sanatkârımız olacak. Bunlar, birer ikişer ya bu vergiyi ödeyecekler veyahut da
bu vergiyi ödememek için dükkânlarını, işyerlerini kapatacaklar, kendilerine
maaşlı bir iş bulma gayreti içine girecekler. Zaten, Türkiye'de işsizlik
oranının yüzde 14'leri geçtiği bir dönemde, yüzde 15'lere vardığı bir dönemde
işsiz sayısının daha da artırılacağı neticesini doğuracak olan bu yasanın, öyle
zannediyorum ki, tekrar gözden geçirilmesi gerekecek; kamuoyu, toplum bunu
talep edecek, bu talepler olacak. Bugün beyaz önlüklü tıp mensuplarımız,
doktorlarımız yürüyorsa, yarın öbür gün esnafımız yürüyecek, sanatkârımız
yürüyecek. Bunlar, toplumun bir reaksiyonu olarak gündeme gelecek. Bunun da ötesinde, bu yasayla ilgili olarak, Anayasamızın ilkelerine
aykırılıklar konusu da gündeme getirilecek. Öyle zannediyorum ki, en azından,
muhalefet partisi olarak biz, bu konuda, Anayasa Mahkemesine bir müracaatta
bulunacağız ve gerekçelerini alt alta sıralamak suretiyle bu yasanın iptali
konusunda birtakım taleplerimiz olacak. Yalnız, bu arada, endişe verici olan husus şu: Bu yasa yapılıyor,
çıkarılıyor, tasarı yasalaştırılı-yor, kanun haline getiriliyor; ama,
geçtiğimiz on ayı da içerisine alacak tarzda düzenleniyor. Değerli arkadaşlar, inanın, milletimiz vergiden kaçınmıyor, vergiyi
kaçırmıyor. Biraz önce yetkililerden aldığımız bilgiye göre "efendim, 500
000 civarında esnaf, kazandığı halde vergi beyan etmedi" deniyor. Değerli arkadaşlar, bunun yolu bu değil. Eğer kazandığı halde vergi
beyan etmiyorsa, bugüne kadar yapılanlar yapılabilir. Bugüne kadar çeşitli
kesimlere vergi denetiminin gittiğini biliyoruz, vergisini az ödeyenlere vergi
matrahı salındığını biliyoruz, cezalı olarak vergilerinin tahsil edildiğini
biliyoruz. Niye bu uygulama yapılmıyor da, toplumun bütünü üzerine böyle bir
vergi salınıyor? Tabiî, bunların sebebi millet tarafından sorulacak; bunların
getireceği yükler, inanın, bu iktidardan sorulacak. Değerli arkadaşlar, bu vergi yasa tasarısının, gönlüm arzu ediyordu,
hayırlara vesile olmasını temenni etmek istiyordum; ama, bu vergi yasa tasarısı
öyle neticeleri içeriyor ki, öyle zannediyorum ki, vergi dairelerimiz
açısından, vergi toplayıcılarımız
açısından da iyi neticeler getirmeyecek, vergi tabanı daralacak, vergi
matrahları yükselemeyecek, işsizlik oranı artacak ve dolayısıyla, verginin
adaletli bir şekilde toplanması istikametinde iyi bir netice alamayacağız. Bu
kanaati taşıyorum. Değerli arkadaşlar, ayrıca, bu
yasa tasarısının bazı maddelerindeki Anayasaya aykırılıklar, aşikâr bir şekilde
madde üzerine monte edilmiş. Bunlara hiç olmazsa dikkat edilseydi, Anayasa
engeline takılmaması gayreti içerisine düşülseydi belki bir mana ifade
edecekti; ancak, bütün zorlamalara rağmen, bu tasarının Anayasaya aykırılığı da
giderilememiş. Ancak, üzerinde görüştüğümüz bu yeni maddenin, yeni 5 inci maddenin,
elbette toplumun birtakım yaralarını sarma açısından, toplumdaki ıstırabı
dindirme açısından, çok cüzi miktarda da olsa, bir miktar katkı sağlayacağını
düşünüyorum ve bu inançla, Yüce Genel Kurula, onun Başkanına ve Maliye
Bakanlığının değerli yöneticilerine basiretler diliyorum, saygılar sunuyorum ve
inşallah, önümüzdeki günlerde bu
yasanın düzeltileceği günleri de göreceğimize inanarak, tekrar tekrar saygılar
sunuyorum efendim. (FP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Karapaşaoğlu. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Doğru Yol Partisi Grubu adına, Isparta
Milletvekili Sayın Ramazan Gül
konuşacak Sayın Başkan. BAŞKAN - Doğru Yol Partisi Grubu adına Isparta Milletvekili Sayın Gül;
buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, bugün, 1998 senesinde hükümetin büyük
iddialarla Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçirdiği ve geçirirken de, asgarî
hayat standardını kaldırdığı maddeyi tekrar konuşuyoruz. Şimdi, yıl 1998,
asgarî hayat standardı vergisi kaldırılıyor; bugün tekrar konuluyor. Acaba
bunun hangisi doğru? Ya 1998'deki doğru ya da bugünkü doğru. Değerli milletvekilleri, vergi, bir milletin hükümranlık hakkının en
açık göstergesidir. Anayasamıza göre vergi, kanunla konulur, kanunla
kaldırılır. Verginin adil olması ve kişilerin ödeme güçlerine göre toplanması
esastır. Verginin toplanması kadar harcanması da önem arz etmektedir; çünkü,
milletin dişinden, tırnağından artırarak ödediği vergilerin, toplumun bir refah
düzeyine ulaşması için harcanması lazımdır. Mevcut vergi sistemimiz, değerli milletvekilleri, gerçek gelire dayanır,
beyan usulüne dayanır. Yani, bir mükellef, yıl 12 ay çalışmış olduğu, elde
etmiş olduğu kazanç ve iratlardan birtakım masrafları düştükten sonra, kalan
net tutar üzerinden vergi ödemek durumundadır. Bu esastır. Peki, biz bu vergileri kimlerden alacağız? Düşünebiliyor musunuz,
küçülen bir ekonomi, da-ralan bir ekonomi, fakirleşen bir ekonomi, işyerleri
kapanmış bir ekonomi ve bunun yanında, hükümet, IMF'nin talepleri doğrultusunda
yeni bir vergi yasa tasarısını
getiriyor ve bu vergi yasa tasarısını getirirken de, öyle,normal bir şekilde
getirmiyor; Türkiye Büyük Millet Meclisinin Plan ve Bütçe Komisyonuna gelen ve
görüşülen Motorlu Kara Taşıtları
Vergisi var, geçen gün bunun ilk dört maddesi görüşülüyor, araya bazı şeyler
giriyor ve bugün, tekrar, ilave olarak, buna iki madde sokuşturuluyor. Bu nedir; bu şudur değerli milletvekilleri: Anayasamızın 73 üncü maddesi
vardır. Nedir Anayasamızın 73 üncü maddesi; herkes gelirine göre, ödeme gücüne
göre vergi ödemek durumundadır der. Oysa, biraz evvel sokuşturulan bu madde,
Anayasamızın bu 73 üncü maddesinin temel prensiplerine aykırıdır; çünkü, bu,
zarar da etsen alınacak, kâr da etsen alınacaktır; bu bir. Bu vergi, 1998 senesinde, zamanın Başbakanı Sayın Mesut Yılmaz
tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine büyük iddialarla sunulmuş ve o
sunulurken de, büyük reform olarak sunulmuş ve bu asgari hayat standardı
maddesi kaldırılmıştır; ama, ne acıdır ki, maalesef, bugün tekrar gündeme
getirilmiştir. Değerli milletvekilleri, diğer bir konu ise, bu vergi, zarar eden
mükelleften alınacaktır. Bu görüşülen madde ise, Katma Değer Vergisi istisna ve
muafiyetleriyle ilgili, düzenleyici bir
maddedir. Bunun anlamı, aslında -tabirimi lütfen saygısızlık olarak telakki
etmeyin- bir kelle vergisidir. Değerli milletvekilleri, bugün, esnaf, vergi ödeyecek durumda değildir.
Aşağı yukarı, bu duruma giren 100 000 civarında esnaf vardır. Bu verginin bir diğer mahzuru ise, geçmişte olduğu gibi, gerçek Gelir
Vergisi ödeyecek olan mükellefler, birtakım yollara başvurmaktadır; örneğin,
şirketleşmektedir; örneğin, limitet şirket kurmaktadır. Yani, bir noktada, bu,
desiseye teşvik etmektedir. O bakımdan, bunun, vergi yasalarıyla ilgili
getirilen şekilde düzeltilmesi gerekir. Değerli milletvekilleri, bugün, bu vergi acaba niçin konuldu; önce bunu
tartışmamız lazım. Bu vergi, mevcut hükümetin uygulamış olduğu IMF programının
talepleri doğrultusunda konulmuş bir vergidir. Açıkça söylemek gerekirse, bugün
uygulanmakta olan IMF reçetelerini uygulayan hükümetlerin talepleri
doğrultusunda bir vergi konulmaktadır. Bu hükümetin başarılı olup olamama
noktasını da zaman gösterecektir. Anayasamızın 73 üncü maddesini biraz evvel arz ettim. Bu verginin adil
olmadığını ve mükellefler için kötü sonuçlar doğuracağını arz eder, hepinizi
saygıyla selamlarım. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gül. Şahsı adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat. Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlarım. Şimdi, yine bir yeni madde ihdası var. Gerçi, bu, önceki madde kadar
zararlı bir madde değil. Esas, benim diyeceğim; bakın, bir kanun tasarısı
gelmiş, hâlâ maddelerine sıra gelmiyor, hep ek maddelerle uğraşıyoruz ve bunlar
Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmek dahi istenmiyor. Burada, Komisyon
toplanıyor "kabul ettin, kabul etmedin..." Komisyon tamamen by-pass
oluyor, Meclis by-pass oluyor; Türkiye'de de kanun çıktığı zannediliyor. Şimdi, bu getirilen madde ne; bu getirilen maddenin mantıklı tarafı şu:
Deprem gibi herhangi bir afet olduğunda, yurt dışında konsolosluğu bulunan
kuruluşlar bağış, yardım yaptıkları zaman, dışarıdan o malı getirdikleri zaman
KDV muafiyeti var; ama, o şahıslar, Türkiye içerisinden mal alıp da afet gören,
zarar gören yerlere mal teslim ettikleri zaman, bunlardan KDV alındığı zaman,
bu, içpiyasada aleyhe bir durum oluyor ve aleyhte bir durum meydana getiriyor,
bizim üreticileri-mizi mağdur ediyor. Bu farklılığın kaldırılması için bir
önerge verilmiş. Bu önergeyle ilgili bizim görüşümüz; bu önerge müspettir. Şimdi, benim esas konuşmak istediğim konu şu: Sayın başkanlar,
düşünebiliyor musunuz, bu hükümet sürekli vergi getiriyor. Getirirken, acaba
benim vergi aldığım bu halkın üretiminde ne yapılıyor diye araştırıyor mu; yok.
Bakın, çok kısa bir iki misal vereceğim. 1995 senesinde, ülke-mizde fert başına
düşen millî gelir 2 747 dolar iken, 2001'de, yani önümüzdeki yılda, bu ancak 3
100 dolar olacak. Bu arada, fert başına düşen millî gelir artışımızın, hemen hemen yüzde
15-20 civarında olmasına rağmen, Türkiye çapında toplanan vergiler, 1995'te
30,8 milyar dolarken, 2001'de 60,4 milyar dolar olacak, tam 2 katı artacaktır.
Bu ne demektir: 1995'ten bugüne kadar, Türkiye'de bulunan fertler, hemen hemen
yüzde 80 civarında, reel manada, yani enflasyondan arındırılmış manada faiz
yüküne bindirilmişlerdir. Bir önce gelen maddeyle, bindirilen bu vergileri halkımızdan, mesela
sanayicimizden alıyorlar. Peki, sanayicilerin durumu nedir diye baktığımızda,
önümüzde bir anket var. Bu, Avrupa'da yapılmış bir anket. Avrupa'da,
sanayicilerin üretimi artırmamasında finans sıkıntısı yüzde 16 iken, yani 100
kişiden 16 tanesi sanayi yatırımlarını finans sıkıntısından artırmıyorum
diyorken, Türkiye'de bu yüzde 48. Yani, Türkiye'de sanayicilerde, işadamlarında
bütünlükle bir sıkıntı olduğunu kendileri kabul ediyorlar. Peki, hükümet, biraz önce getirmiş olduğu bu kanun tasarısıyla -ki,
şimdi onun üzerinde çok durmak istiyorum- birtakım vergiler getirdi. Yani,
ikinci sınıf tacirler için yıllık 2 milyar lira istedi, birinci sınıflar için
3,5 milyar lira istedi; ayrıca, araban falan varsa vergileri artırdı. Peki, bunu getirirken neden vazgeçti de bunu getirdi; faiz vergisinden
vazgeçtiği için bunu getirdi. Bir önceki vergi kanununun -ekvergi- yüzde 65'i
faiz vergisiydi. Bu hükümet ondan vazgeçti, yerine esnafa, sanatkâra, bizim
Erzurum'daki berberimize, çakkalımıza vergi getirdi. Peki, bu vergiyi kim
getirdi? İşte, bakın önergeye sayın hemşerilerim, iyi bakın. Bunun üzerindeki
ANAP'lı ve DSP'li üyeleri okumayacağım; çünkü, Erzurum'dan ANAP'lı ve DSP'li
milletvekili yok; ama, birisi var. Tam karşımda oturan Erzurum Milletvekili
İsmail Köse'nin size bir hediyesidir bu sayın hemşerilerim. (FP sıralarından
alkışlar) Bu, size yeni yıl hediyesi; kasım ayı geldiği için sıkışan bütün
üreticilerime yeni bir ek gelir kaynağı değil, sizden yeni bir vergi almak
için, Sayın Köse'nin size hediyesidir sayın hemşerilerim. Geldiği zaman görün,
bakın... (MHP sıralarından gürültüler) ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Böyle şey olur mu?! BAŞKAN - Sayın Polat, siz, açık seçik sataşma yapıyorsunuz. ASLAN POLAT (Devamla) - Cevap versin, cevap versin diye sataşıyorum. Şimdi, biraz önce, Sayın Bakanımız, burada cevap verirken, bu tasarı
hükümet tasarısı değil, bu tasarıyı milletvekilleri verdiler dedi. Yani, şunu
demek istiyorum: Hayat standardı vergisini hükümet getirmeyi göze alamadı; ama,
Sayın Köse, büyük bir fedakârlıkla, bunu üzerine aldı ve getirdi benim
hemşerimin, esnafımın, sanatkârımın üzerine bu vergiyi saldı. İnşallah, kendisi
gelir, biraz sonra bu vergiyi de anlatır. Biraz önce, burada, bir kitaptan
bahsetti; işte, hayat standardı vergisinin faziletlerinden bahsetti. Halbuki,
ben size burada okudum. Bu vergi 1997'de kaldırılırken -o günkü Maliye Bakanı
da Zekeriya Temizel'di; bugünkü Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanına kadar- bu
verginin ne kadar adil olmadığı, adil olanın insanların hesaplarının
incelenmesi ve kâr etmişse bundan vergi alınması olduğu belirtilmişken bunu
getirdi Sayın milletvekilleri, bakın, size bir şey söylemek istiyorum. Şimdi, bu
hükümet bu tasarıyı getirirken, trilyonluk Hazine bonosu faizlerinden niye
vergi almıyor? Bütün gazeteleri açın, Sabah Gazetesini açın, Milliyet
Gazetesini açın; bütün köşe yazarları, vergi uzmanları diyorlar ki: Bu sene,
yeniden değerlendirme indirim oranı hesaplanırken, yeniden değerlendirme oranı
ortaklaşa bu yıl belirlenen Hazine bono ve tahvil faizlerine bölündüğü zaman
katsayı 1'den fazla çıktığı için, bir insan trilyonluk faiz alsa da bundan
vergi alınmıyor. Yahu, Allah var; şimdi, bir taraftan indirim oranını
ayarlamayıp trilyonluk tahvil ve bonoların faizinden vergi almayacaksın, diğer taraftan
kalkıp, burada bakkaldan, berberden... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Polat, lütfen tamamlayın efendim. ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Başkan, 1 dakika lütfen. ...sayın esnafımızdan hayat standardı vergisi alacaksın. Ben, bunun
insaflı tarafını göremiyorum. Ben bunu anlatmak için söylüyorum, yoksa, insan
vergi verir... Ha, niye bu vergiyi verir benim hemşerilerim; bunu da çok iyi
biliyorlar; çünkü, batan bankalara para lazım, 6,1 milyar dolar lazım; o batan
bankaların yeni şirketleri var, onların kurtarılması lazım, onlara da para
lazım. Sonra, Erzurum'da, üç tane lise öğrencisi bir tarak, bir sigara
aldıkları için 16'şar yıl hapis yemişlerdi soygun diye. Onlar yatacaklar; ama,
bankacıları kurtarmak için de, biraz sonra, vergi getireceksiniz. (FP
sıralarından alkışlar) Size, bunu söylüyorum ki, bu hükümet, hakikaten,
ezilenlerden değil, sadece ezenlerden yana çıkıyor ve bütün Erzurum halkıma da
şunu söylüyorum: Bu vergi tasarısı, hakikaten bir zulümdür. Bu zulmü, size,
hükümet layık görmedi; ama, sayın hemşeriniz layık gördü. Yarın, inşallah, bunu
Faziletliler size izah eder. Hepinize saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Polat. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Buyurun efendim. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, zatıâliniz de refleksinizi
koydunuz, benim dikkatimi çekti. İsmimizden bahsedilerek ve yanlış bir şekilde
de hedef göstermek suretiyle... ASLAN POLAT (Erzurum) - Doğru, doğru, cevap versin. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - İzin verirseniz... BAŞKAN - Yeni bir sataşmaya sebep olmayacak bir şekilde konuşmanızı rica
ediyorum Sayın Köse. Buyurun efendim. VI. – AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR 1. – Erzurum Milletvekili İsmail
Köse’nin, Erzurum Milletvekili Aslan Polat’ın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hiçbir
şekilde, kişisel bir sürtüşmeye girmem. Zaten, tabiatım da buna aykırıdır,
yapmış olduğum görev de buna müsait değildir. Ben, Milliyetçi Hareket
Partisinin, aynı zamanda, grup başkanvekiliyim. Buradaki imzamın arkasında,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun iradesi vardır. (MHP sıralarından alkışlar)
Tabiî, Aslan Polat Bey, hemşerimiz, konuşmalarından mazurdur; yani,
mazereti, peşinen zaten bellidir. Onun için, ben onu mazur görüyorum; ancak...
(FP sıralarından gürültüler) ASLAN POLAT (Erzurum) - Ne demek yani? Sayın Başkan, lütfen, sözlerine
dikkat etsin. İSMAİL KÖSE (Devamla) - ...ancak, bir hususu belirtmek istiyorum. ASLAN POLAT (Erzurum) - Ben sataşmadım; imzasının arkasında duruyorsa
doğru dürüst dursun. Ben mazur değilim, sen imzanın arkasında dur! (MHP
sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Sayın Polat, buyurun efendim, istirahat buyurun. Siz bu noktaya
getirdiniz, siz açık açık sataştınız ve söz hakkı verilmesi gerektiğini arzu
eden de sizsiniz. ASLAN POLAT (Erzurum) - Evet, evet, cevap versin. BAŞKAN - Buyurun Sayın Köse, siz devam edin efendim. İSMAİL KÖSE (Devamla) - Sayın Başkan, efendim, altına imza atmış olduğumuz
vergi kanunuyla ilgili ek maddedeki isteğimizi kamuoyuna tekrarlamak istiyorum.
Her ne kadar, oradaki değerli üyemiz bunu açıklıyor, önergeyi okuyorsa da,
bakın, sayın milletvekilleri, muhalefetteki arkadaşlarımız, kimlerin matraha
kaydedilmesi konusundaki itirazları yapıyorlar. Esasen, deprem vergisini burada
çıkardığımız zaman, faizle gelir elde edenlere de karşı çıkmışlardı, aynı
zihniyet ona da karşı çıkmıştı. (MHP sıralarından alkışlar) Evet, aynı zihniyet
ona da karşı çıkmıştı. Şimdi, bakın, maddeyi okuyorum Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri:
"Mükellefin kendisine, eşine, çocuklarına ve bakmakla yükümlü olduğu diğer
kişilere ait özel binek otomobilleri varsa..." Beş tane, altı tane, üç tane, iki tane ve bu binek otomobilleri
mercedes ise cadillac ise... NECMİ HOŞVER (Bolu) - Demagoji yapıyor. Bir tane varsa, şahini varsa
vergi yok mu? İSMAİL KÖSE (Devamla) - ... ve aynı mükelleflerin eğer helikopteri varsa
ve eğer bu mükellefin eşi ve çocukları ile diğer aile mensuplarından fertlerin
birçok katı, yalısı, dairesi varsa ve yine getirmiş olduğumuz teklifte 10
beygir gücünün üstünde denizde teknesi varsa... NECMİ HOŞVER (Bolu) - Bir tane evi varsa o hariç mi? ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Yeniköy'de... İSMAİL KÖSE (Devamla) - Evet, Yeniköy'de, Boğazda, Ege'de, Akdeniz'de.
(FP ve DYP sıralarından gürültüler) Bir şey daha söyleyeceğim; yalnız, üzülerek ifade ediyorum. Benim bu
değerli hemşerim Sayın Aslan Polat'ın mürebbiyesi de yok, mürebbiyesi olanları
da korumaya çalışıyor. Şimdi, bakın, ne diyor "özel hizmetlerde devamlı ve ücret karşılığı
çalıştırılan şoför, mürebbiye, aşçı, hizmetçi, bahçıvan ve benzerlerinden bu
matraha ilave edilmek üzere 900 milyon." Matraha ilave edilecek, vergi
değil. Zaten, biraz da, zannediyorum, anlama kıtlığından da kaynaklanıyor. (MHP
sıralarından gülüşmeler, alkışlar; FP sıralarından gürültüler) MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Ne diyorsun?!. İSMAİL KÖSE (Devamla) - Şimdi, bunu okuyan zannediyor ki... Sayın Bakan
burada açıkladı; bu milyarlar, bu rakamlar peşin vergi olarak alınmıyor. Bunlar
alt alta yazılıyor... İşte, beyandan kaçan... Beyan suiistimal edilmiş. Yani,
keşke, Türk vergi mükellefi, vergi mükellefi olduğunun idraki içerisinde
beyanda bulunmuş olsa idi, biz de zorlanıp böyle beyan dışı kalan bir vergiyi
vergi içerisine alma teşebbüsünde bulunmasaydık. İşte bu, kaçakların kapatılmasından bir tanesidir. İkincisi, hırsızların eli kesilecektir, banka soyanların da bacağı
kırılacaktır (MHP sıralarından alkışlar) ve kırılmaya devam ediyor. Şu anda
DGM'nin önünde veya hangi yargı önünde kimlerin ifade verdiğini, kimlerin
içerilere girip çıktığını ve Allah nasip ederse, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu olarak 12 Eylül 1980'i milat olarak tespit edip -Anayasamız, kanunlarımız
müsait olduğu anda- o tarihten bu tarihe kadar -sıhrî hısımları, akrabaları ve
kan bağıyla, akrabalık bağlarıyla da 5 inci dereceye kadar bağlı oldukları-
devleti yönetenlerin, malî ve ekonomik politikaları yönlendirenlerin,
bankalarda görevli olanların mal varlığını bu Yüce Meclisin önüne getireceğiz.
(MHP sıralarından alkışlar) Bunların da, varsa suiistimali, gayrimeşru işleri,
onları da... İşte, içerisinde bulunduğumuz 57 nci cumhuriyet hükümetinin
desteği ve bu grupların desteğiyle o kanunlar çıkarılacak ve bu hesaplar
sorulmaya devam edilecektir. O itibarla, burada, vatandaşımız geliyor, efendim köye vermediniz,
esnafa vermediniz... İşte, kaynak... BAŞKAN - Sayın Köse, lütfen toparlayınız efendim. İSMAİL KÖSE (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım. Şimdi, bu kaynaklar, hiçbir şekilde, bankaların içini boşaltan,
hırsızlık yapan, ahlaksızlık yapanlara değil, o esnafımızın sosyal
meselelerinin halledilmesi için, onun refah düzeyinin yükseltilmesi için,
dağların başındaki, köylerdeki, kırsal kesimdeki vatandaşımızın ihtiyaçlarının
karşılanması için bu vergiler toplanıyor. O itibarla, bu Meclis, hem vergi koymaya yetkilidir hem de tahsil edilen
verginin nerelere harcandığının kontrolünü yapmakla mükelleftir. Görevimiz
budur. Biz bu paraları alıp Sayın Maliye Bakanına teslim etmekle veya Hazineye
koyduktan sonra, efendim nereye harcarlarsa harcasınlar... Böyle bir Meclis
yok, böyle bir hükümetin arkasında bu irade de yok. BAŞKAN - Sayın Köse, lütfen toparlar mısınız efendim. İSMAİL KÖSE (Devamla) - Bu paraların nerelere harcandığını -tek kuruşuna
kadar- onu takip eden bu grupların milletvekilleri, elbette ki, ellerini
vicdanlarına koyarak hem bu kanunlara evet diyecekler hem de bu icraatları
takip edecekler. Bir hususu daha açıklayayım Sayın Başkanım. BAŞKAN - Sayın Köse, lütfen, çok rica ediyorum... İSMAİL KÖSE (Devamla) - Sayın Maliye Bakanının kendisinin de iştirak
ettiği -yani, iştirak yalnız burada hükümet tasarısı olarak gelmez- ve uygun
buldukları, partilerimizin de iştirak etmesi sonucunda, bu irade ortaya
çıkmıştır. İmzalara dikkat ederseniz, milletvekili hüviyetiyle imzalanmış,
ancak, partilerin grup başkanvekilleridir. Yani, üç grup da bu getirilen
önerilerin arkasındadır; çünkü, çok doğru bir tekliftir. İşte, demin bahsetmiş
olduğum gibi, yatları, katları, arabaları, mürebbiyeleri olanlardan
alınacaktır; fakir fukarayla, esnafla, sıkıntı içinde olan insanlarımızla
ilgisi yoktur. Saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, bana sataşmada bulundu... BAŞKAN - Ne sataşması efendim?! ASLAN POLAT (Erzurum) - "Anlama mazurlu" dedi, cevap vermek
zorundayım. BAŞKAN - Efendim, biz, Yüce Meclisin zamanını iki kişinin birbirine
sataşmasıyla geçirecek olursak, zannediyorum çalışamayız. ASLAN POLAT (Erzurum) - Hayır, cevap vermek zorundayım,
"mazurdur" dedi, açıp bakın lütfen. BAŞKAN - Zabıtları getirteceğim efendim; zabıtları inceleyeyim, sataşma
varsa söz veririm. Buyurun. ASLAN POLAT (Erzurum) - Açıkça dedi Sayın Başkan; lütfen, tarafsız olun. BAŞKAN - Efendim, zabıtlara bakacağım. Bu sataşmaya siz sebep oldunuz... ASLAN POLAT (Erzurum) - Hayır, bakın işte, söyleyin, çok basit, dedi
yani. BAŞKAN - Sayın Polat... ASLAN POLAT (Erzurum) - Lütfen, rica ediyorum, 1 dakikada cevap
vereceğim. Açın bakın zabıtlara... BAŞKAN - Hayır efendim, hayır. Bu sataşmaya açık açık siz sebep
oldunuz... ASLAN POLAT (Erzurum) - Tamam, ama doğru izah etsin... BAŞKAN - Bunu da Yüce Meclisin mikrofonundan ikrar ettiniz. Bu cevap
hakkının doğmasını bizatihi siz arzu ettiniz. ASLAN POLAT (Erzurum) - Tamam, ama doğru izah etsin. BAŞKAN - Ve bunu da Yüce Heyetin önünde yaptınız, öyle gizli saklı
değil. ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, doğru, tek tek izah etsinler. Ben
cevap vereceğim, bir dakika... BAŞKAN - Hayır efendim, söz vermiyorum. Zabıtları getirtip
inceleyeceğim... ASLAN POLAT (Erzurum) - Taraf tutmayın. BAŞKAN - Eğer bir sataşma tespit edersem söz vereceğim. Buyurun efendim. ASLAN POLAT (Erzurum) - Yazık oluyor size! (FP sıralarından gürültüler,
sıra kapaklarına vurmalar) NECMİ HOŞVER (Bolu) - Sayın Başkan, biz de işittik, burada ismini
zikretti; hayret bir şey! (FP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Şahsı adına ikinci söz hakkı vermeden önce, Sayın Bakan bir
açıklama yapmak arzusunda olduğunu izhar ediyor. Buyurun Sayın Bakan. 2. – Maliye Bakanı Sümer Oral’ın, Samsun
Milletvekili Musa Uzunkaya’nın şahsına sataşması nedeniyle konuşması MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; biraz evvel, yani bu görüştüğümüz önergeden önceki önergeyle
madde haline getirilen teklif üzerindeki konuşmam sırasında, tabiî işin tekniği
yönüyle durdum ve "bir önergedir" dedim; ama, gayet tabiî, önergenin
mahiyetine katıldık, zaten katıldığımızı da beyan ettik; orada bir tereddüt
yok. O, bizim de tamamen katıldığımız bir önergedir; ama, arkadaşıma cevap
verirken, bunun bir önergeyle geldiğini ifade etmek için söyledim. Halen görüşülmekte olan madde ise, bu yabancı hayır kuruluşları ile
diplomatik temsilciler tarafından Türkiye'ye gönderilen nakdî ve aynî
yardımların Katma Değer Vergisinden istisna tutulmasını öngören bir tekliftir
ve gayet de yerindedir. Bu, uzun süreden beri amaçlanan bir uygulamaydı, bunu
sağladık. Dolayısıyla, farklı bir şey yok. Değerli Başkan, eğer, izniniz olursa, biraz evvel, bundan önceki madde
üzerinde konuşan Sayın Uzunkaya bir konuya değindi. Sayın Başkan, ben, otuzsekiz yıldır kamu hizmetinde olan bir
arkadaşınızım. 1962 yılında maliye müfettiş muavini olarak devlete girmiş, 1977
yılına kadar maliye müfettişi, Bütçe ve Malî Kontrol Genel Müdürü olarak görev
yapmış ve bilahara 1977'de siyasete atılıp, o günden bu yana da politikanın
içerisinde olan birisiyim. 1979 sonunda, hükümette Sosyal Güvenlik Bakanı
olarak görev aldım. 1991 sonundan 1993 ortasına kadar Maliye ve Gümrük
Bakanıydım. Bugün, yine bu görevdeyim. Otuzsekiz sene boyunca, gerek görev
alanım ve gerek gelirim, her dakikasına kadar açıktır ve incelenebilir.
Otuzsekiz yılın her dakikasının, her saniyesinin hesabını verebilen bir
arkadaşınızım. Hayatta, insanların iradesi dışında, kendisinin seçemeyeceği bazı
durumlarla karşılaşması çoktur. Hepinizin hayatında bu tür şeyler olabilir.
Ama, ilişkileri ayarlamak o kişiye aittir; yani, şahsa aittir. Ben de, bana
yakışan bir ilişki içerisinde oldum. Her zaman itibarı öne almışımdır, itibarım
için yaşamışımdır. Yanlış işin içerisinde, hiçbir zaman olmadım. Ben, açık açık
ifade ediyorum; bir ufak ilişki veya bir ufak yakınlık, iş yakınlığı bulup
ortaya getirmezseniz ben hesap sorarım, diye her zaman söyleyen bir kişiyim. Ben, bir maliye müfettişi olarak, o kişinin, adı geçen kişinin her
şeyiyle peşindeyim ve kanunlar ne diyorsa, ona da çarptırılacaktır. Ben,
birbuçuk yıl içerisinde, hangi anında geciktiysem, getirin onu söyleyin. Onun
peşindeyim maliye müfettişi olarak ve soyadımı taşıyan kardeşim dahi olsa,
hiçbir şey fark etmez; hiçbir şey fark etmez! (ANAP, DSP ve MHP sıralarından
alkışlar) Bu kürsüye gelip, bu tür konuşmalar yapılması, bazı üsluplara uygun
olabilir. İşte, size biraz evvel söyledim; ben, otuzsekiz senedir kamu
önündeyim; bugün ortaya çıkmış değilim. İlk bakanlığım da değil, üçüncü
bakanlığım ve Türkiye Cumhuriyetinin en genç Maliye Bakanlığı Bütçe ve Malî
Kontrol Genel Müdürüyüm. Hepsini kademe kademe geldim. Çok şükür, itibarımdan
başka hiçbir şeyim de yok, başka şeye de talip olmadım. Ben, bu olayda da, hiçbir şeyin yapanın yanına kâr kalmayacağını
-kardeşim de olsa- gösteren bir siyasetçi ve arkadaşınız olarak kalacağım. Bu
tür sözler kolay söylenir; ama, biraz da boğazdan geçirerek, öyle konuşmak
lazım. İnsanlara kolay çamur atılabilir; ama, hiç şüpheniz olmasın, bazı
insanlara da o attığınız tutmaz; oradan sıçrar üzerinize gelir. Hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 2. – Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu,
Finansman Kanunu, Gelir Vergisi Kanunu ile 4306 ve 4481 Sayılı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması ve Kurumlar Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi
Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/776) (S. Sayısı :
539) (Devam) BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına ikinci söz talebi, Trabzon
Milletvekili Sayın Şeref Malkoç'un. Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; sözlerime
başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu vergi kanunu tasarısı görüşülürken, özellikle burada verilen
tekliflerle ağırlaştırılırken, bakıyorum ki muhalefet sıralarında bir boşalma
oluyor. Öyle zannediyorum ki... (FP sıralarından "İktidar olacak"
sesleri; DSP ve MHP sıralarından "Değiştir" sesleri) Değiştirme
değil; ben bilerek söyledim onu; üzülmeyin. Özellikle iktidar partilerine mensup olan arkadaşlar kulislerde
dolaşıyorlar. Belli ki, bunlar, grup başkanvekillerinin veya hükümetin
getirdiği teklifi müdafaa etmekte zorlandıkları gibi, televizyonların
başlarında onları izleyenlerin de yüz hatlarını görmelerini istemiyorlar;
sürekli olarak kulise gidiyorlar; oylamalarda, biraz da mahcup bir edayla
buraya geliyorlar. Ama, olsun; millet, önünde sonunda, ister araseçimde isterse
zamanında seçimde, bu millete yüklediğiniz vergilerin hesabını sizden soracak.
İster yüzünüzü gizleyin isterseniz başka yerlere saklanın, hiç fark etmez. Değerli arkadaşlarım, hayat standardı konuldu. Bu hayat standardı olayı
daha önce 1998 yılında burada müzakere edilirken, şu anda Mecliste grubu
bulunan bazı partilere mensup arkadaşlar, bu hayat standardının Anayasaya ne
kadar aykırı olduğunu, kazanmayan esnaftan vergi almanın ne kadar adaletsiz
olduğunu, kazanmamış olan çiftçiden vergi almanın ne kadar adaletsiz olduğunun
faziletlerini anlattılar; ama, bugün, geldiler, aynı gruba mensup olan
arkadaşların imzalarıyla buraya getirildi bu. Peki, bu vergiler toplanacak da ne olacak? Eğer memurlara verilse, eğer
işçilere verilse, garibana, fakir fukaraya verilse, milletimiz, bugüne kadar
katlandığı gibi yine katlanacak. Ama, açık olan bir şey var: Bakın, bugün
sendikanın birisi, şundan binlerce dağıttı; Ankara'da dağıttı, Türkiye'nin her
tarafında dağıttı. Burada arkadaşlar vergi almanın faziletinden, memlekete
hizmetten bahsederken, işçisiyle, köylüsüyle, memuruyla herkes sokaklarda.
Acaba, bu vergileri burada müdafaa eden arkadaşlarım veyahut da başlarını hafif
önlerine eğip de mahcup şekilde elini kaldıran arkadaşlarım, kendi illerinde,
ilçelerinde, bu memurların, İşçilerin, köylülerin huzuruna nasıl çıkacak;
doğrusu, bunu çok merak ediyorum. Elimde bir belge var, Trabzon'daki Esnaf Odaları Birliğinden gelme.
Zaten vatandaş, zaten esnaf işsizlikten kırılıyor, kan ağlıyor; birazcık
rahatlamak için, esnaf ve sanatkâr kooperatifine gidiyor; kendisine hemen
diyorlar "git, prim borcu olmadığına dair belge getir." Şimdi,
Trabzon Esnaf Odaları Birliği, Esnaf Kefalet Kooperatifleri Birliğinden
arkadaşlar yazmışlar, şunu söylü-yorlar: "Kooperatifimiz ortaklarının
emekliler dışındakilerinin tamamının Bağ-Kura borcu bulunmaktadır. Bu
mükellefiyet nedeniyle, hiçbir esnaf kredi alamamaktadır. İşlemlerin tamamı
durdurulmuş, zaten büyük bir ekonomik zorluk içerisinde bulunan esnafımız ve
sanatkârımız iyice perişan olmuştur." Değerli arkadaşlarım, esnafı sokakta, memuru sokakta, işçisi sokakta...
Peki, şu getireceğiniz vergilerle, siz ne yapmak istiyorsunuz?! IMF'nin
talimatına uyabilirsiniz; Sayın Cottarelli'nin söylediklerini kusursuz olarak
yerine getirebilirsiniz; ama, unutmamanız gereken bir şey var; siz, oyları
IMF'den, Cottarelli'nin yandaşlarından değil, bu vatandaştan aldınız, onu da
düşünmek zorundasınız. Sözlerime, eski bir siyaset bilgesi -Allah selametini versin- Osman
Bölükbaşı'nın anlattığı bir hikâyeyle son vereceğim; yine bu Meclisin
kürsüsünden anlatılmış bir hikâyedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun, lütfen tamamlayın efendim. ŞEREF MALKOÇ (Devamla) - Zamanında, adamın birinin, çok sevdiği bir evi
varmış. Evinin yan duvarı çatlamış, çamurla sıvamış; evinin mutfak duvarı
çatlamış, yine çamurla sıvamış; evinin alt duvarı çatlamış, çamurla sıvamış.
Günün birinde tatile çıkmış. Onbeş yirmi gün sonra gelmiş bakmış ki, ev tamamen
yıkılmış. Eve şöyle seslenmiş: "Ey vicdansız ev, sende hiç vefa duygusu
yok mu?! Madem yıkılacaktın, bana niye haber vermedin?!" İşte, ev de,
anlattığı o hikâyede dile gelmiş, demiş "ben ne yapayım; ağzımı açtım, çamur
tıkadın; ağzımı açtım, çamur tıkadın." Evet, şimdi, memur sokakta; ağzını
açıyor "yüzde 10 yetmez" diyor; siz, copla üzerine gidiyorsunuz.
Gariban esnaf "yandım Allah" diyor; siz, vergi üstüne vergi
koyuyorsunuz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Malkoç... ŞEREF MALKOÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakın, batan şu bankalara
ödediğiniz paralar 6 katrilyon lirayı buluyor. Ama, önceki gün gazetede bir
haber vardı; Zonguldak'ta maden ocağında 150 milyon liraya çalışırken grizu
patlamasından ölen insanlar vardı; bunların çoluk çocuğu var. Bu memleketin
garibanı var, fakiri fukarası var. Şu ramazan yaklaşırken onlara yeni vergi
paketi hediye ediyorsunuz. BAŞKAN - Sayın Malkoç, lütfen, teşekkür eder misiniz efendim... ŞEREF MALKOÇ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım. BAŞKAN - Toparlıyorum değil; lütfen, tamamlayın efendim. 2 dakika
aştınız sürenizi. ŞEREF MALKOÇ (Devamla) - Sayın Başkanım, bitiriyorum. Değerli arkadaşlarım, hepimiz seçim bölgelerine gittiğimizde vatandaşa
bir şeyler söylüyoruz. İktidar mensupları belki "sabredin" diyorlar;
ama, vatandaşın sabredecek hali kalmadı. Bu kürsüden tekrar sesleniyoruz:
Lütfen, şu vatandaşın, garibanın, fakirin fukaranın sesine kulak verin; aksi
takdirde, sizi IMF bile kurtaramayacak. Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Malkoç. Efendim, Sayın Bakana soru yöneltmek üzere, Sayın Göksu; buyurun. MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkanım, delaletinizle, sorularımı
Sayın Bakana tevdi ediyorum. Sayın Bakanım, anlaşılıyor ki, çıkarılacak olan bu kanunla, vergiler
2002 yılına kadar uzatılacak. Eğer hedeflenen noktaya ulaşılamazsa, 2002
yılından sonra da tekrar bu ek vergileri uzatmayı düşünüyor musunuz? İkinci sorum -geçenlerde bir televizyon kanalında haberlerde izledim-
ikinci el araba alıp da devrini üzerine almayanlara ceza geleceği konusundadır.
Böyle bir ceza tasarısı düşünüyor musunuz? Bunun yerine, oto alım satımcıları
şunu ifade ediyor: İkinci el Avrupa, yabancı bir araba alan bir insan, iki üç
defa araba el değiştiriyor; ama, üzerine almıyor; çünkü, vergiler çok pahalı;
900 milyon, 1 milyarı aşkın vergiler var. Bunun yerine, daha az vergi alarak;
yani, her devir sırasında 200-300 milyon gibi bir vergi alarak, o insanın da kendi
arabasını üzerine alabilmesi noktasında kolaylık sağlasanız da, milleti
canından bezdiren bu vergilerden dolayı, araba kendinin, ama, bir başkasının
üzerinde olma riskinden de kurtarmış olsanız, daha doğru olmaz mı diye
düşünüyorum. Sizin de böyle bir düşünceniz var mı; yani, ikinci el arabalarda
vergileri daha az alıp, devrini şahsın üzerine alma noktasında bir yaklaşımınız
var mı? Diğer bir soru: Yine, basında çıktı; içi boşaltılan bankaların sisteme
kazandırılabilmesi için Hazinenin -hükümetin yani- bu bankalara, yani Mevduat
Sigorta Fonuna 6,1 milyar dolar para aktardığı haberi çıktı; doğru mu? Eğer
doğruysa, boşaltılan bankaların sayısı arttıkça yeni vergiler getirmeyi
düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Sayın Uzunkaya, buyurun. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, ben, Sayın Bakana iki sual tevcih
edeceğim; ancak, suallerimi sormadan önce, az önceki açıklamasıyla ilgili bir
hususu arz etmek istiyorum. BAŞKAN - Efendim, ben, soru sormanız için sizin mikrofonunuzu açtım. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sorum için... Ama, sorumun önünde böyle bir
açıklamaya gerek var Sayın Başkan. BAŞKAN - Lütfen, siz sorunuzu sorun efendim. Buyurun. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Bakanın, ben, doğrudan doğruya şahsıyla
alakalı değil, hükümetle alakalı da bu konuyu dile getirdim. Demokratik Batı
ülkelerinde yakınlarının bu tip suiistimale katılması halinde ilgili bakanlar
ve bürokratlar istifa ederler; bu, Batının bir geleneğidir. Kaldı ki, Sayın
Aslıtürk'ü, 17.11.2000 tarihli Anadolu Ajansından geçen haberlere göre, Maliye
Bakanlığının vergi denetmenleri -ki, ifade buyurdunuz, doğrudur- izlemeye
almışlar; 5 klasör dolusu araştırma raporları basında da yer aldı, 17.11.2000
tarihli gazetelerde de yer aldı, Anadolu Ajansının haberi olarak verildi.
Maliye Bakanlığı denetmenleri bu konuyu izlerken, yakını Maliye Bakanı olan bir
şahıs üzerine hakikaten gidebilseler dahi, ülke kamuoyu ve vicdanı bunun doğru
olarak üzerine gidildiği kanaatine sahip olabilir mi? Bu kanaati temin etmek
için, ben, sadece şahsınızla alakalı değil, radara düşen tüm bakanların bu
tavrı sergilemesi gerektiğini; artık, Türkiye'de temiz bir yönetimin
sinyallerinin bakanlar tarafından verilmesi gerektiğini işaret için söyledim.
Bu konuda, Maliye Bakanı da olsa, bir başka bakan da olsa... Geçmişte, nitekim,
özel bankasına kredi aldığı devlet bankasının yönetimine getirilen bakanları da
bu ülke gördü... BAŞKAN - Sayın Uzunkaya... MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Şimdi, Sayın Bakandan soruyorum: Özellikle
vergileri artırma amaçlı çalışmalarınız yanında -demin izah etmeye çalıştı bir
arkadaşımız, soru olarak da sordu, ama- kamuda, şu anda, 50 000 kamyon, 35 000
kamyonet, 20 000 otobüs, 20 000 minibüs, 95 000 otomobil, 11 000 diğer araç
olmak üzere, toplam 231 000 araç var. 2001 yılı bütçenizde yeni araçlar
alınacak. Daha önce de sordum. Mesela, Türkiye'de, şu anda kamunun elinde 19
tane uçak var; Almanya'da bunun sayısı 14, Kanada'da 17, Pakistan'da 7,
Portekiz'de 4, Norveç'te 3. Bu savurganlığın önüne geçmeyi düşünüyor musunuz? Millî
bütçeden kamu harcamaları açısından bu korkunç harcamanın önüne geçecek 2001
yılı projeleriniz var mı? Yine "2002'den itibaren -kendi beyanınıza göre-
tek rakamlı enflasyonlar yaşanacak" diyorsunuz. Gerçi, bugüne kadar,
söylediklerinden dolayı, sözü yerine gelmediği için hiçbir bakanın istifasını
görmedik. Benim amacım da, sizin veya bir başka bakanın istifası değil; ama, bu
konuda kendinize bir yaptırım uygulamayı düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Böylece 5 dakika da tamamlamış oldu. CEVAT AYHAN (Sakarya) - Benim bir sorum vardı Sayın Başkan. BAŞKAN - Dolayısıyla, Sayın Günbey, Sayın Ayhan ve Sayın Alçelik'in
sorularını alamıyorum. CEVAT AYHAN (Sakarya) - Sorumu soramadım efendim. BAŞKAN - Evet, soramadınız. Ben de aynı şeyi söylüyorum zaten;
soramadığınızı ifade edi-yorum; farklı şey söylemiyoruz efendim. Buyurun Sayın Bakan; soruları cevaplayabilirsiniz. MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Sayın Başkan, Sayın Göksu'nun sormuş
olduğu suallerden başlamak istiyorum. "Bu getirilen vergiler, programın uygulama süresinin sonu olan 2002
yılından sonra da devam edecek mi; böyle bir düşünceniz var mı" diye
sordular. Bunların program süresince uygulanması esası üzerinden hareket
edilmiştir. İnşallah, 2002 yılının sonuna kadar, Türkiye'nin sağlıktan uzak
olan kamu maliyesi ve kamunun finansman dengesi kalıcı bir tarzda dengelerine
oturmuş olacaktır. Bu noktadan sonra da, böyle, bir defaya mahsus veya geçici
nitelikte vergilere gitmemek, hükümet olarak bizim de temel amacımızdır.
Tamamen, bunları, 2002 yılının sonunda yürürlükten kalkacak şekilde ele aldık. Değerli arkadaşımızın ikinci sualini, izni olursa, yazılı olarak
cevaplandırmak istiyorum; çünkü, ikinci el arabalarla ilgiliydi. Daha sağlıklı
bir cevap verebilmek için, yazılı cevabı tercih edeceğimi ifade etmek isterim. Bu bankalarla ilgili 6,1 milyar dolar meselesi, daha evvel burada ve
Bütçe Komisyonunda Hazineden sorumlu Devlet Bakanımızın da ifade ettiği gibi,
bu, esasında bir imkândır; yani, ille kullanılacak anlamına gelmez. Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulunun eline böyle bir imkân getiriliyor. Önemli
olan, bu bankaların kendi kaynaklarıyla ve Mevduat Sigorta Fonu kaynaklarıyla,
bankaların finans yapılarını, aktiflerini sağlıklı hale getirmek. Eğer burada
noksanlık meydana gelirse, zaman içerisinde buradan yararlanabilir; ama, bu da,
bir borçlanma suretiyle, on yıl vadeli bir borçlanma suretiyle karşılanacaktır.
Sayın Uzunkaya'nın suallerine gelince: Ben, ilk başta söylediklerini
demin kürsüde ifade ettiği için, onlara fazlaca değinmek istemiyorum. Maliye
Bakanlığı, her konuyu, kendi köklü gelenekle-rine uygun bir biçimde, kimsenin
gözünün yaşına bakmadan uygular. Maliye Bakanlığının böyle bir geleneği vardır;
böyle denetim elemanları vardır. Ben de o Bakanlığın denetim elemanlarından
biri olarak, o ocaktan yetişen biri olarak, bu özelliğiyle de iftihar ederim.
Orada, denetim elemanlarına, bakan değil başbakanların dahi en ufak bir etkisi
olmaz; görevi neyse onu yapar. Kaldı ki, her şey açıktır. Hepsi üzerinde tek
tek incelemeler yapılmış, bitmiş ve ilgili mercilere de iletilmiştir, iletilmek
üzeredir; yani, o konularda en ufacık bir şey olmaz, arkadaşımız hiç merak
etmesin. Eğer daha fazla bilgi almak istiyorsa, bizim denetim elemanlarının
ilgili başkanlarıyla da konuşabilir veya bana gelirse, ben de kendilerine
yardımcı olurum. Biz, şeffaflığı ve her şeyin, herkesin önünde cereyan etmesini
ilke olarak benimsemiş kişileriz. Aynı hassasiyeti biz de gösteririz; benim
için, benden çok, kurumun itibarı daha önemlidir. Kamyonlarla, arabalarla ilgili soruya da, ben daha evvel yine bir suale
karşılık verirken cevap vermiştim; yalnız şunu ifade edeyim: Bu araçlar, bizim
bütçe tekniğimize göre yatırımdır. Yatırım programları içerisinde Devlet
Planlama tarafından tek tek ele alınarak değerlendirilir ve bütçelere o şekilde
konulur. 2001 yılı konsolide bütçesinde -biraz evvel de ifade ettim binek
otomobil diye- 823 tane araç var -tabii, station vagon var, arazi otomobili
var, binek otomobili var, diğerleri var- ama, bunların hepsi, yatırım veya
güvenlik için -güvenliğe, tabiî, emniyet de girer Silahlı Kuvvetler de girer-
alınacak olan araçlardır ve bu araçlar tespit edilirken, hiç şüpheniz olmasın,
mutlaka, alınması gerekli olan araçlar tercih edilmiştir; konu, o esas
üzerinden götürülmüştür. Yoksa, bunlardan israfa yol açabilecek veya alınmasa
da olabilecek taşıtları kesinlikle almıyoruz. Arkadaşlarıma şunu da ifade etmek isterim: Bütçe kanununda yer alması,
bu taşıtların, araçların, mutlaka yıl içinde alınacağı anlamına da gelmez. 2000
yılı bütçesinde yer alan taşıtların bir bölümünün alınmadığını, ödeneklerinin
serbest bırakılmadığını, yıl içerisinde hizmet ve imkân ilişkisini, o
fonksiyonu çok yakînen izleyerek bazı araçları almadığımızı ifade etmek
isterim. Özellikle binek araçlarının hemen hemen tamamına yakınını -binek
aracından şu andaki kastım, makam aracıdır- bunların büyük bir bölümünü aldırma
yoluna gitmedik, ödeneklerini tuttuk; çünkü, tasarrufun, harcamaların kuruşu
kuruşuna yapılmasının önce devletten başlamasına, Ankara'dan başlamasına ben de
inanıyorum. Vatandaş bunu görmeli "benim hükümetim, benim devletim, bak,
benden toplanan vergileri dikkatli harcıyor" diyebilmeli. Bu duygunun
mutlaka yerleştirilmesi lazım ve bu amaçla hareket edilmiştir. Arkadaşlarımız bu konuda kesinlikle rahat etsinler. Devlet bu kadar
sıkıntı içerisindeyken, bu kadar zor bir programı ve bütçeyi uygularken,
herhalde, harcayacağı paranın da yerli yerine gitmesinde büyük gayret
göstereceğinden emin olunması lazım; çünkü, hükümet, bu Parlamentonun
hükümetidir, sizin oyunuzla gelmiş bir hükümettir ve sizin denetiminize tabi
bir hükümettir. Sizlerin düşüncesine uygun hareket edeceğinden şüpheniz
olmasın. Bu arada, eğer fuzulî alındığını gördüğünüz taşıt varsa, onları da bize
bildirin, biz de onlara bakalım; ama, sizin hassasiyetiniz aynı zamanda bizim
de hassasiyetimizdir, onda hiç şüphe olmasın. Eğer zamanım dolduysa, keseyim Sayın Başkan; varsa, kullanayım. BAŞKAN - Doldu efendim; çünkü, 10 dakikayla sınırlıydı. MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Teşekkür ederim efendim. BAŞKAN - Ben de teşekkür ediyorum. Efendim, yeni 6 ncı madde olarak görüştüğümüz önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge, yeni 6 ncı madde olarak kabul
edilmiştir. Şimdi, bu değişikliklerden sonra, tasarının 5 inci maddesini 7 nci madde
olarak okutuyorum: MADDE 7. - 3.6.1949 tarih ve 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununa
aşağıdaki geçici mad-de eklenmiştir. "Geçici Madde 29. - 31.12.2003 tarihine kadar uygulanmak üzere; 1. Türkiye'de faaliyette bulunan bir bankanın Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurulundan izin almak suretiyle ve izin tarihinden itibaren üç ay
içinde yetkili organlarınca karar alınarak devir veya birleşme işlemlerine
geçilmesi şartıyla, diğer bir veya birkaç bankayla birleşmesi veya
tüzelkişiliği ortadan kalkmak suretiyle bilanço değerlerini kısmen veya tamamen
diğer bir veya birkaç bankaya devretmesi ya da hisseleri kısmen veya tamamen
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na ait olan bir bankanın bilanço değerlerinin
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından devralınması halinde devir veya
birleşmeden doğan kazançlar, kurumlar vergisinden istisna edilir. Vergiden
müstesna tutulan bu kazanç, Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinin ikinci
fıkrasının 6 numaralı bendinin (b) alt bendine göre tevkifata tabi tutulmaz.
Birleşme veya devrin izin tarihinden itibaren onsekiz ay içinde alınan izne
uygun olarak gerçekleşmemesi halinde, zamanında tahakkuk ettirilmemiş olan
vergiler yönünden vergi ziyaı doğmuş sayılır. 2. Bu maddeye göre yapılacak devir veya birleşmelerde, münfesih kurumun
devir veya birleşme öncesi son bilançosunda görülen, bu Kanunun 14 üncü
maddesinin (7) numaralı bendi hükmüne göre indirilebilir nitelikteki zarar
tutarı, devralan veya birleşilen kurumca 5 yıldan fazla nakledilmemek şartıyla
gider olarak kurum kazancından indirilir. 3. Bu madde kapsamında yapılacak
devir ve birleşmeler sırasında düzenlenen kâğıt ve sözleşmeler ile münfesih
kurumun menkul ve gayrimenkul mallarının devralan veya birleşilen kurum adına
kayıt ve tescili işlemleri ve münfesih kurum tarafından devir veya birleşme
tarihinden önce düzenlenen veya lehe alınan teminat mektupları, sözleşmeler,
şerhler, teminatlar ve sair kâğıtların, devralan veya birleşilen Kurum adına
yenilenmesi, uzatılması, değiştirilmesi, devredilmesi veya bozulmasına ilişkin
işlemler her türlü vergi, resim ve harçtan (Taşıt Alım Vergisi dahil), lehe
alınan paralar Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisinden müstesnadır. 4. Hisseleri kısmen ya da tamamen Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na ait
olan bir bankanın iştiraklerinin, takipteki alacaklarının ve diğer bilanço
kalemleri ile banka lehine alınan teminatların Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu
tarafından devir, ya da satın alınması ve bu suretle edinilen aktif-lerin
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından devir, birleşme veya satış işlemine
tabi tutulması sırasında düzenlenen sözleşmeler ve sair kâğıtlar ile bunların
değiştirilmesi, yenilenmesi, uzatılması, devredilmesi ve bozulmasına ilişkin
düzenlenen kâğıtlar, gayrimenkul, menkul mallar ile hakların Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonu veya göstereceği kişiler adına kayıt ve tescil işlemleri her türlü
vergi, resim ve harçtan (Taşıt Alım Vergisi dahil) Tasarruf Mevduatı Sigorta
Fonu tarafından bankaya ödenen bedeller Banka ve Sigorta Muameleleri
Vergisinden müstesnadır. 5. Bu maddede hüküm bulunmayan hallerde bu Kanunun tasfiye, devir ve
birleşmeye ilişkin hükümleri uygulanır. Maliye Bakanlığı bu maddenin uygulanmasına ilişkin esas ve usulleri
tespit etmeye yetkilidir. BAŞKAN - Madde üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına Eskişehir
Milletvekili Sayın Sadri Yıldırım konuşacaktır Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu, Finansman Kanunu ile
4306 ve 4481 Sayılı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının
7 nci maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. Değerli milletvekilleri, tasarının genel gerekçesinin birinci satırında
şöyle denilmektedir: "2000 yılında başlayan üç yıllık ekonomik istikrar
programının en önemli ayaklarından biri vergi politikasıdır." Doğrudur,
ancak, vatandaşın vergi verebilecek durumu olursa veya hükümet, vatandaşından
normal vergi isterse, vergide ekonomik istikrar sağlanmış olur, hatta verginin
kutsal olduğu milletçe tescil edilmiş olur. Vatandaş da vergisini seve seve
verir, zaten veriyor da. Vergi borcunu, halkımız namus borcu kabul etmiştir
ceketini, gömleğini satarak vergisini vermiştir; ama ne yazık ki, ne zaman
bütçe açık verse, ne zaman hükümete kaynak lazım olsa, hükümet, vatandaşa vergi
salıyor, bu da yetmedi ekvergi çıkarıyor, bu da yetmedi yeni vergiler
getiriyor, bu da yetmedi ekvergilerin süresini uzatıyor, bu da yetmedi KDV
oranlarını artırıyor. Değerli milletvekilleri, bütçe açık verdikçe vatandaşın boğazını
sıkacaksınız. Sıka sıka vatandaşın soluk alacak yerini koymadınız, esnafı,
çiftçiyi, sanayiciyi ve milleti bitirdiniz. Dolayısıyla, verginin kaynağını
bitiriyorsunuz. Böylece, ülkeye zarar veriyorsunuz. Sayın hükümet, vatandaşına
vermeden hep alıyor. Vatandaş "acaba, bizden çeşitli şekilde toplanan
vergiler ne kadardır, nerelere harcanıyor, bizim vatandaş olarak bilmek
hakkımız değil midir" diye bize soruyor. Bakınız, eylül ayında okullar açıldı; ama, taşımalı eğitimde, vatandaşın
çocuklarını hükümet taşıyamadı. Vatandaşın çocuğu, hemen hemen bir ay okula
gidemedi; sonunda, yine, vatandaşın kendi imkânı ve katkısıyla okuluna gidiyor.
O zaman, vatandaşın "benim eğitime katkı payı diye verdiğim vergiler
nereye harcanıyor, nereye okul yapılıyor" diye sormaya hakkı yok mudur?
Hükümet, bu hususlarda bilgi vermelidir. Yoksa, basının yazdığı gibi, eğitime
katkı payı vergisi de bütçe açığını kapatmak için mi aktarılmıştır? Yine, LPG gaza 20 misli vergi artırımı yapılması, KDV oranlarının yüzde
40'a çıkarılması, şoför esnafını çileden çıkarmıştır ve perişan etmiştir.
Bakınız, şehirlerde bir taksiden dört vatandaş geçimini sağlıyordu; ama, bundan
sonra, ikisi işsiz kalacaktır; yazık olmuştur. Keza, deprem vergisi öyle. Vatandaş, önce, hayır yapmak için verdi,
hükümet vergiye çevirince, vatandaş hükümete kızarak vergisini verdi; ama,
deprem vergisini uzatınca vatandaşın sabrı tükendi. Deprem vergisini de bütçe
açığında kullandınız, depremzede hâlâ mağdurdur. Keza, özel iletişim vergisi de vatandaşı bıktırmış, âdeta bu ekvergiler
mahiyetinden saptırılmış, vergi olmaktan çıkmış "sorma ver parası"
haline dönüşmüştür. Yani, vatandaş soyula soyula don gömlek kalmıştır. Değerli milletvekilleri, sayın hükümet bütçe açığını nasıl kapatırız
diye düşüne düşüne, iki adet daha "kelle vergisi" adı altında yeni
vergi ihdas etmiştir. Bu tasarıya madde ilave edilmiştir, biraz evvel de görüşüldü. Sayın hükümet, yaptığınız, getirdiğiniz vergiler yanlıştır, bu
vergilerin altında kalırsınız, vebalden kurtulamazsınız, dönün bu vergilerden
diyorum. Değerli milletvekilleri, bu vergiler için millet, esnaf, bakınız ne
diyor: "1999 yılında depremi bahane ettiler, canımızı dişimize taktık,
istediği vergileri verdik. Peki, bu sene, ekvergilerin süresini uzatmak ve yeni
vergi ihdas etmek nereden çıktı? Gerekçesi ve sebebi nedir? Toplanacak vergiler
nerelere harcanmaktadır? Hükümet, kürsüye çıkıp, bunu millete tek tek izah
etmeliydi; ama, hükümetin, milletin karşısına çıkıp, vergi bakımından izah
edecek yüzü yoktur. Çünkü, vergi, vatandaşı böyle ezerek, boğazını sıkarak,
savaş zamanlarında dahi toplanmamıştır. Bu, vergi değil, açıkça soygundur. Kamu-Sen'in yaptırdığı araştırmaya göre, 4 kişilik ailenin yoksulluk
sınırı 586 milyon liraya yükselmiştir. Açlık sınırı ise, 186 milyon lira
olmuştur. Bakınız, bu duruma göre, sayın Hükümet, yoksul insanlardan ve aç
insanlardan vergi istemektedir; bu, reva mıdır, hangi vicdana sığar. Yani,
ülkemizde çok üretmek ve çok kazanmak yasaktır; çünkü, cezalandırılmaktadır. Böyle olunca, hükümetin bu uygulaması, serbest ekonomi sistemine,
demokrasiye, Anayasaya ve insan haklarına aykırı olmuyor mu; yoksa, bizim
oyumuz çok, kimse bize bir şey yapamaz, biz, istediğimiz kanunu çıkarırız mı
diyorsunuz. Öyleyse, Anayasanın 173 üncü maddesinde yer alan "Devlet,
esnaf ve sanatkârı destekleyici tedbirleri alır" hükmünü nazara almıyor
musunuz; yani, açıkça, Anayasayı ihlal mi ediyorsunuz. Değerli milletvekilleri, burası milletin meclisidir; millet bizi seçerek
vekil olarak göndermiştir. Öyleyse, milletin hakkını savunmak bizim
görevimizdir. Meclisin içinden çıkan icra ve yürütme organı olan hükümetin ise
baş görevidir. Peki, öyleyse, dört senedir iktidarda olan hükümet, millete karşı,
milletin lehine hangi görevi yapmıştır? Yine, milletin lehine hangi kanunu
çıkarmıştır? ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Siz ne yaptınız? MEHMET SADRİ YILDIRIM (Devamla) - Hükümet, bu kürsüden, millete
anlatmalıdır, hesap vermelidir. Sayın hükümet, siz verginin kaynağını kuruttunuz. Göreceksiniz,
vergileri ne kadar artırırsanız artırın, devletin vergi geliri azalacaktır;
çünkü, iflaslar, intiharlar çoğalacak, yakında vergi alacak mükellef ve insan bulamayacaksınız. Kısacası, bu milletin sabrını taşırdınız, isyan
ettireceksiniz. Değerli milletvekilleri, bu millet verginin kutsal olduğunu çok iyi
biliyor; ama, yoktan vergi alınmayacağını sayın hükümet bilmiyor. Banka
soyanları, çeteleri, devleti soyanları affedeceksiniz, zararını vatandaştan ek
vergi olarak, eğitime katkı payı olarak isteyeceksiniz. Nasıl olsa vatandaş,
kaynak hazır, ne var vergi toplamaya diyeceksiniz. Yazık bu millete! Sayın hükümet, siz bu millete ne verdiniz de vergi istiyorsunuz,
söyleyin Allahaşkına! Siz bu yüce milletten hangi gerekçeyle, hangi vicdanlarla
vergi istiyorsunuz, öldürdüğünüz insanlardan nasıl vergi alacaksınız? Esnaf,
sanayici, çiftçi, memur, işçi, emekli perişan, nasıl alacaksınız diyorum? Eğer,
vatandaşı düşünerek kutsal ve adil vergi almak istiyorsanız, yol yakınken ek
vergilerden, yeni vergilerden vazgeçiniz diyor; Yüce Heyetinize saygılar
sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Fazilet Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer; buyurun. FP GRUBU ADINA MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; görüşülmekte olan 539 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci
maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle,
Grubumuz ve şahsım adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye'de, aşağı yukarı 1950'lerden bu yana
ekonomik istikrar paketi adı altında değişik paketler çıkarılır; âdeta toplumun
çok geniş kesimleri bu cendere altında limonun son damlasına kadar sıkılır;
ama, neticede ekonominin de istikrara kavuştuğu hiç görülmez. Aslında, ekonomik istikrar paketlerinin en vurucu dönemi 24 Ocak
kararlarıyla başladı, arkasından 5 Nisan kararları ve şu anda 57 nci hükümetin
çıkarmış olduğu yeni vergilerle üç yıllık bir ekonomik istikrar paketi
içerisinde yeni vergiler salınarak ekonomik istikrarın sağlanmasına
çalışılacak. Aslında, buna, vatandaşımız, insanımız güvense ve inansa gerçekten
her şeyini ver-meye hazırdır, bütün gelirlerini verir, vergi değil, tüm
gelirlerini vermeye hazırdır; ama, maalesef, artık, bunun inandırıcılığı
kalmamıştır. Çünkü, Türkiye'de uygulanan ekonomik istikrar paketleri, toplumun
geniş sosyal kitlelerini, çiftçileri, işçileri, emeklileri, memurları ve buna
benzer gayri safî millî hâsıladan çok az pay alan kesimleri ezmektedir. Şu anda getirilen yeni vergi; yeni vergi demeyeceğim; çünkü, bu, Marmara
depremiyle, ilgili oraların imarına ilişkin, finansman açıklarını kapatmak veya
finanse etmek için konulmuştu; o zaman Fazilet Partisi Grubu olarak biz, bu
vergilerin devamlılık arz edeceği noktasındaki şüphele-rimizi burada
bildirmiştik. Hatta, o zaman, vergilendirme açısından en alt gelir grubuna,
götürü vergi mükelleflerine dahi vergi salınırken, bugün, bütçemizin çok büyük
bir kısmını götüren, rant çevrelerine aktarılan faiz gelirleri vergidışı
bırakılarak, 700 trilyonluk bir gelir, yine dargelirli insanlarımıza
yansıtılmak istenilmiş, bu vergilerle onlardan bu paralar toplanılmaya
çalışılmıştı; burada, Fazilet Partisi ve diğer muhalefet partimizin yoğun
itirazları karşısında, rant çevrelerine de 1 katril-yonluk vergi salınmış ve bu
bölge içerisinde 1,7 katrilyonluk ek bir kaynak oluşturulması hesaba
katılmıştı; bu kaynakların ne kadarı tahakkuk etti, ne kadarı tahsil edildi
bilemiyoruz; ama, şu anda sayın hükümet tekrar istikrar programı adı altında bu
vergileri kalıcı kılmanın hesabı içerisindedir. Bu ülkede her şeyden vergi alınıyor. Vergi vermek için beyanname vermek
dahi vergiyi doğuran olay olarak kabul ediliyor. Verilen vergi
beyannamelerinden, sigorta bildirgelerinden, emlâk vergisi beyannamelerinden,
çek karnelerinden dahi vergi alınıyor ve bu ülkede hasta olanların hasta olması
dahi vergiyi doğuran olay olarak kabul ediliyor; doktora gittiğiniz zaman
kesilen serbest meslek makbuzu üzerinden yüzde 17 KDV alınıyor, daha neden
vergi alınacak; ama, burada bir şeyler korunuyor gibi geliyor bana. Çünkü,
istikrar programlarının uygulanmasından bu ülkenin ekonomik istikrara
kavuşmaması, enflasyonun düşmemesi reel olarak ortadaysa; acaba, ekonomik
istikrarı bozan kesimlere vergiler konulabiliyor mu? Aslında, buradaki
düzenlemeler, hukukun genel kuralı içerisinde, toplumda korunan menfaatlar değiştikçe kanunlar değişir,
acaba, burada hangi menfaatları korumak için böyle yasalar çıkarılıyor? Halkın
geniş kesimlerini korumak için mi çıkarılıyor?! Bugün, esnaf, vergi verecek halde değil. Demin, Şeref Malkoç Beyin
dediği gibi, Hatay'dan da bize, esnaf kefalet kooperatiflerinden yazılar geldi;
biz, vergimizi ödemek için Halk Bankasından kredi alacağız. Ama, bugün,
Türkiye'deki esnafın tamamına yakını Bağ-Kur'la icralık durumdadır, Bağ-Kur
primlerini ödeyemiyor. Bu vesileyle, oradan alacağımız kredileri de alıp
vergimizi ödeyemiyoruz diyorlar. Ben, bu mesleğin içinden geldiğim için, mükelleflerin çoğu bize gelir.
Halk Bankasından kredi almak için evraklarını tanzim ettirir, malî tablolarını
alır, vergisini ve Bağ-Kur primini ödemek için kredi alırdı. Şu anda, bu usul
aynı şekilde devam ediyor. Ama, burada, bu çıkan kanunlar veya toplanacak
vergiler, uçan kuştan dahi alınan vergiler ekonomik istikrarı sağlayacak mı;
inşallah sağlar. Aslında, şu tasarının en çarpıcı maddesi bence bu 7 nci maddedir. Çünkü,
burada, birileri korunuyor. Bugüne kadar korunduğu gibi. Âdeta, Budapeşte'den
başlayan bir sürecin, Anasol Hükümetinin devrilmesine sebep olan banka
batırmalarının izi sürülerek, hâlâ o alanların korunmaya çalışıldığı intibaını
bu madde veriyor. Çünkü, bu maddede şöyle bir şey var: Bunca vergiler
toplanacak, uçan kuştan vergi alınacak, ortada bir kaynak oluşturulacak; ama,
bu kaynaklar nereye aktarılacak? Bugüne kadar, gerçekten, ekonomik istikrarı
bozan geçen hafta görüştüğümüz üç kamu bankasının görev zararı olarak
zikredilen 20 milyar dolar, batırılan bankalara aktarılan 6,1 milyar dolar ve
daha sayamayacağımız kadar, Orhan Aslıtürklerin bir nokta bilmem kaç milyar
dolarlık vurgunları ve bunları kapatamayacak kadar az olan bu vergiler de
çıkarılıyor; bunu anlamak mümkün değil. Ancak, şu maddede çok önemli bir husus
var: Burada, deniyor ki: Türkiye'de faaliyette bulunan bankalar... Bu bankalar
niye korunmaya çalışılıyor Allahaşkına! 81 tane banka var Türkiye'de; ama,
Türkiye'de en sıkıntılı olan alan da, gerçekten, sermaye sıkıntısıdır, yabancı
sermaye de Türkiye'ye gelmiyor; ama, bu bankalar ne hikmetse, diğer sektörler
korunmazken, korunmaya çalışılıyor, şu maddede de bunlar korunmaya çalışılıyor.
Çünkü, burada, deniyor ki, bir banka zor durumda kalmışsa, Bankacılık Düzenleme
ve Denetleme Kurulunun izni alınmak şartıyla, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna
devredilmiş bankalar dahi diğer kârlı bankalarla birleştirildiği zaman, onların
kurtarılması amaçlanıyor. Avrupa Birliği çerçevesinde birtakım sektörlerin batması, sosyal
neticenin olumsuz olması açısından faydalı diye düşünüyor ama, Cevat Ayhan Bey,
komisyonda, Sayın Bakana "diğer sektörlerde de bu olacak mı" diye
sorduğunda "hayır" deniyor; yani, diğer sektörler batsın; ama, banka
sektörü batmasın; ama, Türkiye'nin, bugün, ekonomik istikrarını en çok bozan
sektör aslında banka sektörüdür. Türkiye'de bu kadar bankaya ihtiyaç var mı ki,
normal ticaretin ve Ticaret Yasasının gerektirdiği... Madem zarar ediyor, madem
çökmüş, tasfiye kararıyla tasfiye edilsin, bitirilsin; ama, tasfiye edilsin
istenmiyor. Burada çok ince bir hesapla, âdeta, o batan bankaların zararları
devlete finanse ettiriliyor. Nasıl yapılıyor bu; mesela, (A) bankası, kârlı bir
kuruluştur, 100 milyar TL kâr elde etmiştir. Aşağı yukarı yüzde 46'yı bulan
Kurumlar Vergisi çerçevesinde, devlete 50 milyar lira dolayında vergi ödemek
durumundadır bu banka; ama, 200 milyar Türk Lirası zarar etmiş, çökmüş bir
bankayı bünyesine kattığı zaman, (b) fıkrasında, beş yıl süreyle kârından
bunları mahsup etmesi getiriliyor. Yani, burada, dolaylı olarak, aslında, tabiri
caizse, kazık yine devlete atılıyor. Yani, burada, istismara açık bir alan var.
Çok kârlı olan bir banka, vergi ödememek için, çökmekte olan bir bankayı
bünyesine alacak ve onun zararlarını kendi kârından mahsup ederek, vergi
ödemeyecek. Aslında, birleşme tahakkuk etmese ve bu yasa çıkmasa, o kârlı banka
devlete bir vergi ödeyecek; ama, çökmüş bir bankayla birleştiği zaman
-muvazaalı da olabilir bu iş- bu vergi kaybına sebebiyet verecek. Dolayısıyla,
bugüne kadar beslenmiş batık bankalar, kamu maliyesine çok büyük rakamlara mal
olan bu bankalar, dolaylı olarak, bu maddeyle de, korunmaya çalışılıyor; çok
ilginç bir şey!.. Yani, vatandaştan, hastadan, -sayrıdan- vergi mükellefinin
vergi vermek için yaptığı işlemleri dahi vergiyi doğuran olay kabul edip vergi alacaksınız;
diğer taraftan, bu vergileri, böyle bir maddeyle, âdeta, nötralize edeceksiniz;
yani, devlete gelecek bu kaynaklar, buradan kaybedilen kaynaklarla
nötürleştirilmiş olacak. Bunun başka türlü izahı mümkün değil. Oysaki,
Türkiye'de, ekonomik istikrarı bozan alanlar üzerine gidilseydi... Bugün, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun başına Sayın Zekeriya
Temizel getirildi. Biliyorsunuz, daha önceki hükümet döneminde vergi reformu,
hatta, malî milat diye yeri yerinden oynatan reformlar yapılmıştı, sayın
hükümet geldi, belki de, kayıtdışı ekonomi kayıt altına alınacaktı o yasalarla,
hemen, alelacele yeni bir yasayla, o vergi reformunun tamamını ilga etti,
ortadan kaldırdı; yani, vergi yasası uygulanmadan, daha yaşına değmeden
katledilmiş oldu. Aynı Zekeriya Temizel, şu anda, Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurulunun başına getiriliyor ve batık bankaların kurtarılması adına
icraat yapması beklenirken, öbür taraftan -işin çok ilginç tarafı- altı sayın
bakandan oluşan bir komisyon kurularak, batık bankaların tespiti veya bunların
batmasının önlenmesine ilişkin bir komisyon kuruluyor. İşte, altı yiğit çıktı
meydane, her biri birbirinden merdane deyip... Bunlar ne yapacaklar; acaba,
siyasî ayağının ortaya çıkmasını engelleme noktasında birtakım icraatlar mı
yapacaklar diye düşünüyorum. Çünkü, bu komisyonda bulunan sayın bakanların
yakın akrabalarının da bu şaibelere karıştığı basında yer aldığı ortadayken,
bunlardan oluşan... Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu varken, Temizel
gibi birine teslim edilmişken... En azından, Temizel diye, soyadı dahi çok
önemli bir şahsiyettir, inşallah, faydalı icraatlar yapar diye umuyoruz; ama,
bunun karşısında beni frenleyecek de yok... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Geçer, lütfen tamamlar mısınız efendim, mikrofonunuzu
açıyorum. MUSTAFA GEÇER (Devamla) - ...diye basına demeç verirken, acaba,
hükümetimizin 6 bakandan oluşturduğu yeni bir komisyon, bu batık bankaların
veya kamu menfaatlarını son derece zarara sokan ve finansman açığında en büyük
rol oynayan bu alanların siyasî ayağının ortaya çıkmasını önleyici bir görev mi
yapacaklar diye düşünüyorum. Şunu söylüyorum: Burada öyle bir şey var ki, artık, fakirden fukaradan
toplanan paralar, daha büyük istikrarı bozan alanlara kaydırılıyor, rant
çevrelerine kaydırılıyor ve vatandaştan yeni yeni vergiler talep ediliyor. Netice olarak, "kuzular aşağı uçsa kurt yapmaz bu taksimi"
demek geliyor içimden. Bu duygularla, hepinize saygılar sunuyor, selamlıyorum. (FP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Geçer. Sayın Polat, zabıtları getirttirdim, inceledim; burada, bir sataşmaya da
rastlayamadım. Onun için, şahsınız adına söz talebiniz var, onu kullanmak üzere
sizi mikrofona davet ediyorum. Buyurun efendim. ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Yeni bir sataşmaya meydan verme Aslan
Bey.. ASLAN POLAT (Erzurum) - Ben kimseye sataşmam. ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - İsmail Beyin arkasından konuşturmam ben. ASLAN POLAT (Erzurum) - Yüzüne konuşurum. Gelsin, konuşayım, dinlesin. BAŞKAN - Buyurun Sayın Polat. ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlarım. Bu kanun tasarısının tasarıdaki 5 inci maddesine yeni geldik; araya 2
madde girince 7 nci maddesi oldu. Bu maddenin özelliği şu: Batık bankalardan; yani, şu anda Fon
denetiminde olan bankalardan bir veya birkaç tanesi birleşeceği gibi, herhangi
bir büyük banka bunlardan bir veya iki tanesini alarak, bilançosunu üzerine
alarak -tabiî, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulundan izin almak
şartıyla- birleşebilirler deniliyor. Burada önemli olan şu: Deniliyor ki bu tasarıda: Bu birleşme sırasında,
batan bu bankaların zararını, beş yıl müddetle, alan banka, kârından,
vergisinden düşürmeye yetkilidir. Yani, ne demek istiyor; şunu söylüyorum: Şu anda, 8,5 milyar dolar ile
11 veya 12 milyar dolar diye, piyasada, konuşulan bu batık bankaların bir
zararı var. Farz edin ki, bu bankaların tümünü birkaç tane banka alabilirse ve
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulundan izin almak şartıyla, bilançolarını
bunlar birleştirmek şartıyla, bütün o zarar kadar kendi kârlarından düşme hakkı
tanıyoruz. Dolayısıyla, ne olacak; bu sefer, tekrar, o kâr... Devlete vergi
verecek olan o bankalar o vergiyi vermeyeceği için, yine sizin getireceğiniz bu
ekvergilerle, yine esnafa, sanatkâra çiftçiye vergi getireceksiniz. Onu
toplamak için... MURAT SÖKMENOĞLU (İstanbul) - Anaparayı kurtaracak. ASLAN POLAT (Devamla) - Efendim, şimdi, zarar eden bir banka ile kâr
eden bir banka birleştiği zaman, o zarar eden bankanın zararını siz kâr
bilançonuzdan düştüğünüz zaman, vergiyi az vereceksiniz demektir. MURAT SÖKMENOĞLU (İstanbul) - Anaparayı kurtaracak... ASLAN POLAT (Devamla) - Bir dakika... Siz vergiyi az verdiğiniz zaman, devlette bir vergi açığı meydana gelecek.
Bu açığı kapatmak için, tekrardan, harç ve vergilerle, bugün normal vergi gibi
halktan vergi isteyeceksiniz; bu o kadar basit. Yani, bu piyasada herhangi bir
sanayi kuruluşu zarar etse, bir başka sanayi kuruluşu onu alsa, bu hak ona
tanınıyor mu; tanınmıyor; ama, burada, yeni bir uygulamayla, bunu, finans
kesimine, bankalara getiriyoruz, getirdiniz; konu bu kadar basit. MURAT SÖKMENOĞLU (İstanbul) - Maliye vergi alır... Anaparayı kurtarmaya
çalışıyor. ASLAN POLAT (Devamla) - Şimdi, bakın, ben okudum. Biraz sonra, arzu
ederse, Sayın Bakanım cevap verir; yani, niye sataşıyorsunuz ki siz! Şimdi, biraz önce, ben, burada konuşma yaparken, bir şeyden bahsettim,
dedim ki: "Bir önerge verildi bu tasarıyla ilgili olarak. Bu önergede de
beş milletvekilinin imzası var, bir tanesinin ismini okuyorum; bu da, bizim
Erzurum Milletvekili İsmail Köse'dir. Onun imzasıyla, bu önergeyle vatandaşlara
vergi getirildi ve bu önergeyi niye verdi, gelsin, sayın imza sahibi izah
etsin." Bu kadar açık konuştum ben. Bunun üzerine, Sayın Köse, geldi, benim burada anlamaktan mazur
olduğumdan falan bahsetti. Ben bir şey söyleyeceğim... Ve burada, kalktı
"biz, uçak gemisi alandan, ondan bundan vergi alı-yoruz" dedi. MURAT SÖKMENOĞLU (İstanbul) - Uçak değil.. Uçak değil... ASLAN POLAT (Devamla) - Kanun o kadar açık ki; deniliyor ki; misal
söylüyorum: "Ticarî kazancı basit usulde tespit edilenlerden -basit
usulde; yani, eski götürü vergiye tabi olanlardan- 44 üncü madde hükmü uyarınca
beyan edilecek ticarî kazancın azamî tutarının belirlenmesinde esas alınacak
derecelerden 1 inci dereceye intibak ettirilenler en az 1 milyar, 2 nci
dereceye intibak ettirilenler en az 650 milyon, 3 üncü dereceye intibak
ettirilenler en az 300 milyon liralık beyanda bulunmak zorundadır." Ben de, bu şahıslara getirilecek bu ekvergiden dolayı, bunların
külfetini, bu önergede imzası olanların getirdiğini söyledim; geriye dönüp de,
yok "uçak sahibinden niye vergi alıyorsunuz" diye bir şey söylemedim
ben. Benim söylediğim laf bu. Şimdi, gelsin, sayın milletvekili, bana, Erzurum'daki bir berber,
sanayideki bir sanayici bu kapsama giriyor mu girmiyor mu, bunu izah etsin. Şimdi, bana diyor ki: "Sen burada anlamadın..." Peki, bugün,
bütün gazetelerde "Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonundan Sayın
Kamuoyuna" diye ilanlar var; bütün gazetelerde, tam sayfa ilan var ve
burada ne diyor bu esnaf: "İki yıl önce yürürlükten kaldırılan hayat
standardı uygulaması, katılımcı ve şeffaf devlet anlayışı gözardı edilerek, bir
oldubittiyle yeniden yürürlüğe konulmak isteniyor. Uzun süredir her türlü
destekten yoksun bırakılan ve dışlanan esnaf ve sanatkârlardan daha fazla
fedakârlık istenmemelidir. Hele kazanmadan vergi ödemesini hiç kimse
beklememelidir; yoksa, biz sizi sandığa gömeceğiz." MURAT SÖKMENOĞLU (İstanbul) - Gazetede var zaten. ASLAN POLAT (Devamla) - Bunun devamı, Erzurum Ticaret ve Sanayi Odası da
-bugün bizim hemşerilerimiz bize faks çekti-
diyor ki: "Bu kanun tasarısını lütfen engelleyin, bu bir
zulümdür." Şimdi, bunu da Erzurum Ticaret ve Sanayi Odası diyor. Herkes
anlamıyorsa, o zaman, gelsin, Sayın Köse, bunu, nasıl anlamadı, izah etsin.
Yoksa, biz gramı 1 milyona havyar yiyenlerden, 500 milyon dolarlık villalarda
oturanlardan vergi alınmasın demedik, bunlardan daha da fazla alın de-dik. MURAT SÖKMENOĞLU (İstanbul) - Ondan almıyor zaten, ondan almıyor... MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Onlar vergidışı. ASLAN POLAT (Devamla) - Bizim dediğimiz, bu vergiyi alırken, götürü
vergiden dolayı basit usulde vergilendirilen 1 inci, 2 nci, 3 üncü sınıf esnaftan
almayın dedik. Ha, bunun gerekçesi neyse, gelir, bana bunu izah edersin.
Attığın imzanın arkasında Dadaşça durursun! ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Demin söyledi ya, imzanın arkasındaydı. BAŞKAN - Sayın Polat, lütfen, tamamlayın efendim. ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Sayın Başkan, şahıs burada yok, aleyhinde
konuşamaz. ASLAN POLAT (Devamla) - Sen cevap ver o zaman. Şimdi, attığın imzaya cevap verirsin. Ben, bu tasarıyı anlatın derim.
Ben bu önergeyi anlatırken, hayatımda, ömrüm boyunca, hiç kimseye sataşmamışımdır.
Sadece demişimdir ki -dediğim şu sataşma- gel imzanı izah et. Bu bir hakaret
değildir beyefendi. Ben bunu derken, kimsenin kimseye hakaret etmeye de hakkı
yoktur. Burası Türkiye'nin en açık, en şeffaf yeridir; burada bizim
öksürdüğümüzü bile stenograflar kaydetmektedirler, herkes bunu görmektedir. O
halde bu açık toplumda ne söylenmişse vatandaşa, onun, imzasının arkasında
durmalıdır ve bu önerge ile de esnafa, sanatkâra, berbere, sanayiciye vergi
gelmiş midir, gelmemiş midir? Gelmiş olan bu vergilerin sebebi de, burada
imzası olan o beş kişidir. Ben bunu söyledim. Hepinize saygılar sunarım. (FP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. MURAT SÖKMENOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, sataşma var. MEHMET ŞANDIR (Hatay) -Sayın Başkan... BAŞKAN - Buyurun efendim. MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sayın Başkan, Sayın İsmail Köse, bizim
partimizin grup başkanvekilidir ve kendileri şu anda burada bulunmamaktadır.
Sayın Hatip, İsmail Köse'nin ismini anarak, ona sataşmış bulunmaktadır.
Kendisini şundan dolayı tenkit ediyorum: Bu mikrofonlardan, bu Meclisin çatısı
altında seçmene selam mahiyetinde -bir insanın ismini de anarak- propaganda
yapmasını kınıyorum. İsmail Köse de bunu söylemiştir, Sayın Hatip bunu
anlayamamıştır, onun için kendisine "mazurdur" demiştir. Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim. ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, hep MHP'liler, bu Mecliste, her
konuşmalarında bana mı sataşacaklar? Gelsinler burada önergeyi izah etsinler;
mazur olan ben değilim... Bu önergelere bütün esnaflar, bütün sanatkârlar
karşıdır, halk bunu biliyor efendim. BAŞKAN - Anlaşıldı Sayın Polat. Şahsı adına, Sayın Masum Türker; buyurun efendim. (DSP sıralarından
alkışlar) MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüştüğümüz tasarının bu maddesinde, önemli bir düzenleme yapılıyor. Bu
düzenlemede, bir taraftan şu anda fonun yönetiminde olan bankaların
birleştirilebilmesi halinde, fonun sahip olduğu bankanın, başka fona bilanço
değerlerinin devrinde ya da bir başka fıkrasında bu bankaların sahip oldukları
alacaklarının, teminat mektuplarının, çeşitli avalların devrinde vergi
alınmayacağını düzenlemektedir. Aslında, bu düzenlemeden bir vergi kaybı
yoktur. Bu bankaların birleştirilmediğini düşündüğünüz takdirde, aynı işlemler
diğer bankada devam edecekti. Bu birleşmeden dolayı vergi kaybı doğacak,
birilerine bu para transfer edilecek diye iddia etmek, o takdirde, ya bu
maddeyi anlamamaktır ya da kasıtlı olarak bu maddeyi başka yöne çekmektir.
Ancak, bu maddede iş âlemine de bir olanak tanınıyor, deniliyor ki, faaliyette
bulunan bir bankayı ya da şu anda Fonun kapsamında olan bir bankayı mevcut
zararlarıyla birlikte devraldığınız takdirde -burada da bir sınırlama
getirilmiş- Gelir Vergisi Kanununa göre kabul edilebilir malî zarar... Yani, bu
zararın, biliyorsunuz, kanunen kabul edilmeyen gider niteliğindeki zararlardan
oluşursa... BAŞKAN - Sayın Türker, bir dakikanızı rica ediyorum efendim. Değerli milletvekilleri, sayın hatibin konuşma süresi sonuna kadar çalışma
süremizin uzatılması hususunu değerli oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Buyurun efendim, lütfen tamamlayın. MASUM TÜRKER (Devamla) - Bu devir anında bu tür zararların gider
gösterilebileceği, yani, zarardan mahsup edilebileceği hükmü yer almaktadır. Değerli arkadaşlar, bu kürsüde çok önemli, vahim bir yanlışlık
yapıyoruz. Bankacılık sektörü diğer sektörlere benzemez ve bu konuda hepimiz
aynı geminin içindeyiz. Malî sektörün göreceği zarar tüm ekonomiyi ciddî bir
şekilde tehlikeye düşürür ve ülke çapında bir zarar görülmesine neden olur.
Böylesine bir zarardan da, hepimiz biliyoruz ki, zenginler değil, mal varlığı
sahibi olanlar değil, daha çok alt tabakadaki insanlar etkilenirler. Bu
nedenle, buradaki bu maddede verilen olanağın, aslında, iyi niyetli işadamları
tarafından kullanılabilmesi için, bankacılığın bir güven müessesesi olması
yönünde gerekli olanağın devlet tarafından sağlandığını belirtmemizde büyük
yarar vardır. Bu maddede iki önemli düzenleme yapılmıştır, altını çizmek istiyorum.
Kötü niyetle, birleşi-yoruz diye yola çıkıp vergisini erteletmek isteyenlerin,
18 ay içerisinde bu işlemi yerine getirmedikleri takdirde, 18 ay içerisinde
neden oldukları vergi kaybını cezalı olarak ödeyecekleri hüküm altına
alınmıştır. Bu da, bu maddenin iyi niyetle kullanılmasına yönelik, burada yasa
koyucu olarak tanıdığımız bir olanaktır; eğer, zaten, bu olanak burada
tanınmazsa, ne hükümet ne de Maliye Bakanlığı tek başına böyle bir olanağı
tanımayacaktır. Aslında, Parlamento, bugün, burada göstereceği iradeyle,
bankanın bir güven müessesesi olarak devam etmesi yönünde gerekli iyi niyeti
gösterdiğini ortaya koyuyor. Bizim parlamenter olarak beklentimiz, iş âleminin
de, sağda solda beyanatlar verip vergi vermemek için ilanlar vermek yerine, bu
noktada kendine düşen görevi yapmasıdır. Saygılar sunuyorum. (DSP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Türker. Saat 20.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum. Kapanma Saati : 19.03 DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma Saati : 20.00 BAŞKAN : Başkanvekili Nejat ARSEVEN KÂTİP ÜYELER : Şadan ŞİMŞEK (Edirne),
Mehmet BATUK (Kocaeli) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 19 uncu Birleşimin Dördüncü Oturumunu
açıyorum. Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz. V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 2. – Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu,
Finansman Kanunu, Gelir Vergisi Kanunu ile 4306 ve 4481 Sayılı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması ve Kurumlar Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi
Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/776) (S. Sayısı :
539) (Devam) BAŞKAN - Komisyon?.. Burada. Hükümet?.. Burada. Görüşmekte olduğumuz tasarının 7 nci maddesi üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştı. Şimdi, maddeyle ilgili önergelerin işlemine başlıyoruz. Maddeyle ilgili olarak verilmiş bulunan 6 adet önerge vardır.
Önergeleri, önce geliş sıralarına göre okutacağım; sonra da, aykırılıklarına
göre işleme alacağım. İlk önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 539 sıra sayılı, Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu,
Finansman Kanunu ile 4306 ve 4481 sayılı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısının 5 inci maddesi ile 3.6.1949 tarih ve 5422 sayılı
Kurumlar Vergisi Kanununa eklenen geçici madde 29 uncu maddesinin ikinci
bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 539 sıra sayılı, Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu,
Finansman Kanunu ile 4306 ve 4481 sayılı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısının 5 inci maddesi ile 3.6.1949 tarih ve 5422 sayılı
Kurumlar Vergisi Kanununa eklenen geçici madde 29'un ikinci bendinin son
cümlesindeki "devralan veya birleşilen kurumca beş yıldan fazla
nakledilmemek şartıyla gider olarak kurum kazancından indirilir"
ibaresinin "devralan veya birleşen kurumca iki yıldan fazla nakledilmemek
şartıyla gider olarak kurum kazancından indirilir" şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Üçüncü önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 539 sıra sayılı, Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu,
Finansman Kanunu ile 4306 ve 4481 sayılı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısının 5 inci maddesi ile 3.6.1949 tarih ve 5422 sayılı
Kurumlar Vergisi Kanununa eklenen geçici madde 29'un üçüncü bendinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Dördüncü önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 539 sıra sayılı, Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu,
Finansman Kanunu ile 4306 ve 4481 sayılı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısının 5 inci maddesi ile 3.6.1949 tarih ve 5422 sayılı
Kurumlar Vergisi Kanununa eklenen geçici madde 29'un 4 üncü bendinin madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, son olarak okunacak 2 önerge en aykırı
önergelerdir; bu nedenle, okutup birlikte işleme alacağım: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 539 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ediyoruz.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 539 sıra sayılı yasa tasarısının 5 inci maddesinde
düzenlenen geçici madde 29'un tamamının metinden çıkarılmasını teklif ederiz.
BAŞKAN - Son okunan 2 önergeye Komisyon katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Katılmıyoruz
Sayın Başkanım. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önerge konusunda önerge
sahibi konuşacak mı, yoksa gerekçeyi mi okutalım? MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Konuşacağım efendim. BAŞKAN - Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz bu yasa tasarısının en ilginç maddesi bu.
Dikkat ederseniz, bu yasa tasarısı, bazı gelirlerin devamını sağlamak üzere
düzenlenmiş bir yasa tasarısı, bazı gelirleri de kalıcı hale getiriyor; yani,
devletin kasasına, kesesine bir şeyler temin etmek amacıyla, bir gelir temin
etmek amacıyla düzenlenmiş bir madde. Halbuki, aynı tasarı içerisindeki bu 5
inci madde, yeni düzenlemeyle 7 nci madde, tam tersine, devletin birtakım
gelirlerinden sarfınazar ediyor. Nedir bu sarfınazar ettiği gelirler; Bankalar
Düzenleme ve Denetleme Kuruluna intikal etmiş olan bankaların, iyileştirildikten
sonra veya bu haliyle, başka bankalar tarafından alınması, devredilmesi,
birleştirilmesi ve diğer bankaların, diğer kuruluşların bünyelerine intikal ettirilmesi -aktifleriyle
pasifleriyle birlikte- sırasında doğacak olan vergilerin -Kurumlar Vergisinin,
banka işlem vergisinin, stopaj vergilerinin, resim ve harçların- alınmaması
istikametinde bir tasarı. Değerli arkadaşlar, bir taraftan devlet gelirlerini artırmak için
birtakım düzenlemeler yapıyorsunuz; ama, diğer taraftan da çok önemli bir miktarda
devlet geliri olabilecek, devlet kasasına girebilecek nitelikteki geliri ihmal
ediyorsunuz veyahut da bir başka şekilde bunun itfasına fırsat veri-yorsunuz. Değerli arkadaşlar, bakınız, bu batan bankalar, herhalde, rasgele batmış
değiller. Neden rasgele batmış değiller; çünkü, her biri hakkında takibat var,
hatta, eğer doğruysa, haberlerden aldığımız birtakım bilgilere göre daha 3
bankaya... MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - 4 tane geliyor... MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) - Neyse... ... Özelleştirme İdaresi tarafından el konulduğunu ifade ediyorlar ve
bunların yetkilileri de soruşturuluyor, savcılar tarafından hesaba çekiliyor ve
suçlu bulunuyorlar, içeriye atılıyorlar. Değerli arkadaşlar, kendi kusurundan dolayı, kendilerinin kasten
yaptıkları bir işlemden dolayı bu banka batıyorsa, o zaman bu bankanın, bir
başka bankayla birleştirilmesinden doğan birtakım vergi, resim ve harçları bu
bankaları batıranların hesabına borç yazmak lazım; onların servetleri üzerine
yürümek lazım; bu paraları onlardan tahsil etmek lazım. Bir başka bankayla
birleştirip, o bankanın kârının da düşmesine vesile olmak, devlet gelirlerinden
sarfınazar etmek anlamına gelir. Dolayısıyla, bu işler, doğrudan doğruya, bir
taraftan Anayasaya aykırılık arz ederken, bir taraftan da vergi adaleti
noktasında, verginin kimden, nasıl alınacağı, vergi adaletinin nasıl tesis
edileceği noktasında tenakuzlar içeriyor. Sen bankayı batıracaksın, kastî bir
şekilde milletin mevduatını kendi kasana indireceksin veya off-shore bankalarla
yurtdışına kaçıracaksın, götüreceksin, ondan sonra, bu bankanın
birleştirilmesinden doğan devlet gelirlerinin de senden alınmaması gibi bir
durum içine gireceksin. Değerli arkadaşlar, bu, kabul edilebilir bir durum
değil. Bu, aynı zamanda, Anayasamızın vergiyle ilgili 73 üncü maddesine de
vergi adaletine de aykırıdır. Öyle zannediyorum ki, sırf bundan dolayı, bu
gerekçelerden dolayı bu vergi yasasının bütünü iptal edilebilir. Dolayısıyla,
yasa tasarısı içerisinde şu anda 7 nci sırayı almış olan bu 7 nci maddenin, bütünüyle tasarıdan
çıkarılması lazım. Birleştirmeler olacaktır, bir başka bankaya devredilecektir.
Buradan doğan işlem vergilerinin, mutlaka bu bankaların, bu bankaları batıran
kimselerin hesaplarına borç kaydedilmesi lazım ve devletin, bu alacaklarının peşine
düşmesi lazım. Bakın, bir esnaf borcunu ödeyemediği zaman, vergisini
ödeyemediği zaman, Maliyemiz bütün gücüyle üzerine yürüyor; nesini bulursa,
haczediyor, alıyor, götürüyor; ama, değerli arkadaşlar, inanın, şu noktada, bu
birleşmelerden doğacak olan paranın miktarı, en azından, bankaların içine
doldurulacak olan... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Lütfen tamamlayın efendim. Mikrofonu açıyorum; buyurun. MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) - En azından, bankaların içine konulacak
olan o 6 milyar doların hesabını yapmak suretiyle, bir neticeye
ulaşabilirsiniz. Bu vergiler ihmal edilemez, bu vergiler ertelenemez, bu
vergilerden sarfınazar edilemez. Değerli arkadaşlar, bankaların batırıldığı, kamu paralarının çarçur
edildiği, birileri tarafından yağma edildiği bir noktada, milletin gözünün
içine baka baka, bir taraftan vergi salıyoruz bir taraftan geçici vergileri
kalıcı hale getiriyoruz bir taraftan da bu batık bankalardan dolayı, şu kadar
milyarlık, şu kadar trilyonluk vergiden sarfınazar ediyoruz. Bu, olacak iş değildir; bu, mantık kurallarına aykırıdır. Bu vergi
yasasının en açmaz maddesi budur. Bunun buradan çıkarılması gerekir; bu
düşünceyle bu önergeyi verdik. Bu önerge için ben, desteklerinizi talep ediyorum. Kamuoyunun beklentisi
de bu istikamettedir. İnşallah hayırlara vesile olur diyor, saygılar sunuyorum.
( FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Karapaşaoğlu. FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkan, karar yetersayısı aranmasını
istiyoruz. BAŞKAN - Karar yetersayısı arayacağım efendim. Önergeyi oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler.... Karar
yetersayısı yoktur. Birleşime 15 dakika ara veriyorum. Kapanma Saati : 20.13 BEŞİNCİ OTURUM Açılma Saati : 20.33 BAŞKAN : Başkanvekili Nejat ARSEVEN Kâtip Üyeler : Şadan ŞİMŞEK(Edirne),
Mehmet BATUK(Kocaeli) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 19 uncu Birleşimin Beşinci Oturumunu
açıyorum. V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 2. – Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu,
Finansman Kanunu, Gelir Vergisi Kanunu ile 4306 ve 4481 Sayılı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması ve Kurumlar Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi
Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/776) (S. Sayısı :
539) (Devam) BAŞKAN - Komisyon?.. Burada. Hükümet?.. Burada. Önceki oturumda, 7 nci maddeyle ilgili önergelerin oylamasında karar
yetersayısı bulunamamıştı. Şimdi, önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını
arayacağım. Önergeyi, elektronik cihazla oylarınıza sunuyorum ve 2 dakika süre
veriyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN- Karar yetersayısı vardır; önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 539 sıra sayılı Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu,
Finansman Kanunu ile 4306 ve 4481 Sayılı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısının 5 inci maddesi ile 3.6.1949 tarih ve 5422 sayılı
Kurumlar Vergisi Kanununa eklenen Geçici Madde 29'un ikinci bendinin madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Fethullah
Erbaş (Van) ve arkadaşları BAŞKAN- Önergeye Komisyon katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya)- Katılmıyoruz
Sayın Başkan. BAŞKAN- Hükümet ne düşünüyor? MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir)- Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN- Komisyon ve hükümetin katılmamış olduğu önerge üzerinde, önerge
sahipleri adına, Sayın Cevat Ayhan. Buyurun. (FP sıralarından alkışlar) CEVAT AYHAN (Sakarya)- Sayın Başkan, muhterem üyeler; bu madde,
hükümetin sevk ettiği tasarıda yoktu, Komisyonda ilave edildi; orada da itiraz
ettik, muhalefet şerhinde de açık seçik ifade ettik. Tabiî, bu maddeyle, daha
önce de, arkadaşlarımız ifade ettiler, bu bankaların diğer bir bankayla,
faaliyette bulunan bir bankanın, diğer banka veya bankalarla birleşmesi halinde
vergi muafiyeti getirilmektedir. Bunun hiçbir haklı gerekçesi yoktur.
Türkiye'de 80'in üzerinde banka var; zaten bunlar, bugün enflasyon düşmeye
devam ederse, devlet de, iç borçlanmalardan çekilirse, ki, felaket, daha önce
arz ettim, bu sene 10 ayda 31 milyar dolar faiz ödemişiz, bunun 29 milyar
doları içborç faizidir ve yıl sonu itibariyle bu, muhtemelen 35-36 milyar dolar
mertebesine ulaşacak; felaket bir şey tabiî, Türkiye'nin bütün gelirini, bütün
bütçesini yutuyor. Bu bankalar da buna göre palazlandılar. Devlet, milletten
topladı vergiyi, bunlara faiz ödedi, şimdi, enflasyon düşerken, faizler
düşerken, bunlar tek tek krizin içine giriyor. Temenni etmiyoruz, ama,
önümüzdeki aylarda birçok bankanın daha Mevduat Sigorta Fonuna intikal ettiğini
görebiliriz. Zaten, ciddî iş çevrelerinin ifadesi, 80 banka değil, bu sayı
Türkiye'de, nihayet, 30-35'e inecektir, ciddî seviyede bir banka sayısına... Tabiî, biliyorsunuz, bu bankalar, 55 inci hükümet zamanında, maalesef,
yatırım bankası olarak izin aldı, DSP azınlık hükümeti zamanında da hepsi
mevduat bankası haline getirildi ve şimdi hepsi patır patır dökülüp gidiyorlar.
Niye; bu kadar büyük faiz yağması olan yerde para kazanmak kolaydı, dışarıdan
topluyorlardı dolarları, markları getirip, bozdurup, Hazine bonosuna, devlet
tahviline yatırıp, oradan palazlanıyorlardı. Bir de içlerini boşaltıp
firmalarına aktardılar. Neyse, uzun hikâye... Bu bankaları yaşatma gayretinin hiçbir manası yok. 6,1 milyar dolar vererek,
şimdi, biz, bu bankalara 10 yıl vadeli de olsa, nihayet kredi açıyoruz ve bunu
da kullanacaklar. Bu bankaların borç alacak, carî aktif, carî pasifinde ayakta
durmaları mümkün değil ve bunlar piyasada, piyasa faizinin üzerinde
borçlanıyorlar, faizle para topluyorlar. Gidin, sorun, bakın, ben görüşürüm sık
sık; yani, Akbank gibi, İşbank gibi, normal, ciddî bankalar yüzde 31'le, 32'yle
para topluyorsa, mevduat kabul ediyorsa; şimdi, Mevduat Sigorta Fonuna,
devletin eline geçmiş olan bu bankalar yüzde 35'le, 36'yla, 37'yle, devletin
emriyle para topluyorlar. Niye; aman, mevduat çekişlerine karşı elimizde para
olsun diye. Tabiî, bu, zararı büyütüyor, deliği büyütüyor, kara deliği
büyütüyor. Şimdi, biz, bu bankalar yaşasın diye, bunlara, bir taraftan Hazineden
6,1 milyar dolar borç veriyoruz, kırdırın, kullanın diye tahvil veriyoruz; öbür
taraftan da "birleşin, sizin bütün zararlarınızı, işletme zararlarınızı
vergiden düşmenize imkân verelim" diyoruz. Bunun manası budur; yani, bir
bankanın bu şekilde birleşmesi halinde, diyelim ki 10 trilyon zararı var,
birleştiği zaman, birleştiği bankanın kârından 10 trilyonu mahsup edecek, 10
trilyonun vergisini o banka ödemeyecek; bu, 100 trilyonsa 100 trilyonu kârından
mahsup edecek, 100 trilyonun vergisini -Kurumlar Vergisinde yüzde 45
mertebesindedir- demek ki, aşağı yukarı 45 trilyonu, devlete vergi olarak
ödemeyecek. Yani, biz, burada, Maliyenin, devletin kasasından, bunların işletme
zararlarını ödüyoruz; yaptığımız budur... Bir taraftan, küçük esnaftan, fukaradan, berberden, 5 metrekare yerde
ayakkabı tamiri yapan adamdan, hayat standardıyla vergi alıyoruz; öbür taraftan
da "aman, bu bankalar yaşasınlar; aman, bunların zararlarını
karşılayalım" diye -zaten bunların mevduatlarını garanti etmişiz- işletme
zararlarını da bu şekilde, yine Maliyenin kasasından, devletin kasasından
ödüyoruz... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Ayhan, mikrofonunuzu açtım, lütfen, tamamlayın efendim. CEVAT AYHAN (Devamla) - Yani, bunlar akıl almaz işlerdir. Bir taraftan
da bunlara af getiri-yoruz. Tabiî, o ayrı bir tartışma konusu. Onun için, biz, bu fıkranın iptalini teklif ettik. Bu yanlış yoldan
dönmemiz lazım diyorum, he-pinizi hürmetle selamlıyorum. (FP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 539 sıra sayılı Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu,
Finansman Kanunu ile 4306 ve 4481 Sayılı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısının 5 inci maddesi ile 3.6.1949 tarih ve 5422 sayılı
Kurumlar Vergisi Kanununa eklenen geçici madde 29'un ikinci bendinin son
cümlesindeki "devralan veya birleşilen kurumca beş yıldan fazla
nakledilmemek şartıyla gider olarak kurum kazancından indirilir"
ibaresinin "devralan veya birleşilen kurumca iki yıldan fazla
nakledilmemek şartıyla gider olarak kurum kazancından indirilir" şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Fethullah Erbaş (Van) ve arkadaşları BAŞKAN - Önergeye Komisyon katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) -Katılmıyoruz
Sayın Başkanım. BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu efendim? MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN - Komisyon ve Hükümetin katılmadığı önerge üzerinde, Sayın
Fethullah Erbaş. Buyurun Sayın Erbaş.(FP sıralarından alkışlar) FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz 539 sıra sayılı Vergi Kanununun eski 5 inci, şu andaki 7
nci maddesinin geçici 29 uncu maddesine bir fıkra eklenmiş. Bu fıkra "Bu
maddeye göre yapılacak devir veya birleşmelerde..." der. Şimdi, bazı bankalar zarar etmiş, bitmek üzere, diğer bir başka banka, o
bankayı devralıyor ve devredilen banka da münfesih sayılıyor. Zaten, tasarruf
mevduatını devlet karşılıyordu. Şimdi, o bankanın zararları var, onun
bilançosunda görülen bu zararları da, devralan banka, normal şartlar
içerisinde, beş yıl süreyle kendi ödeyeceği Kurumlar Vergisinden düşüyor.
Devlete, Kurumlar Vergisi olarak yatıracağı parayı, o bankanın zararını
karşılayarak yatırmıyor ve dolayısıyla, devleti iki kere, hem tasarruf
mevduatını devlete yüklemiş oluyorlar hem de Kurumlar Vergisi olarak ödemesi gereken
parayı onun zararından düşürmek suretiyle, devlete iki kere zarar vermiş
oluyorlar; yani, tabiri caizse, bunlar, devleti iki kez kazıklıyorlar. Bu
durumda, bu zarar, beş yıl süreyle, devamlı Kurumlar Vergisinden düşülecek;
onun için, biz, bu önergemizle, bunu iki yıla indirmeyi düşündük ve iki yıl
olarak teklif ettik. Değerli arkadaşlar, elbette ki, hükümetimizin paraya ihtiyacı var; bunu
biliyoruz ve takdir edi-yoruz. Niye ihtiyacı var; çünkü, deprem oldu, deprem
için bir ekvergi düzenlendi, telefonlardan vergi alındı; birtakım kanunlar
çıkarılıyor; ilköğretimin sekiz yıla çıkarılmasından dolayı vatandaştan katkı
istendi. Şimdi ne oldu da istiyoruz; efendim, şimdi de bankalar battı; bankalar
batınca, e onlar için de para lazım!.. Elbette ki, devletimizin veya
hükümetimizin -şimdi, deprem olmadı; ama, bankalar battı- batan bankalara
kaynak bulması lazım. Onların, kaynak paketi bulma gibi bir lüks-leri de yok;
en yakın yol, vatandaşın cebine müracaat. Bu maddeyle -vatandaşın cebinden
hortumlanan paralar, tabiî, bizim vergilerimizden çıkmıştı- yeniden bir daha
fedakârlık istiyoruz. Batan bankaları, başka bir bankayla birleştirmek
suretiyle, bu sefer onların kurum zararlarını da diğer bir başka bankanın
Kurumlar Vergisinden ödemek suretiyle, devletimize ikinci bir kazık atmış
olu-yoruz. Ben, bu maddenin, bu haliyle geçeceğine ihtimal vermiyorum; çünkü,
vatandaş, bu vergiyi ödemek istemez. Deprem olmamıştır, ilköğretimin sekiz yıla
çıkarılmasından dolayı bir şey yoktur, ortada fedakârlık edilecek başka bir şey
yok. Sadece, fedakârlık edilecek konu, batan bankalara kaynak aktarmak. Batan
bankalara kaynak aktarmak için vatandaştan vergi istemek, bence, kamu vicdanını
sızlatır diyorum. Önergemin kabulü yönünde oy kullanacağınızı umuyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 539 sıra sayılı Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu,
Finansman Kanunu ile 4306 ve 4481 Sayılı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısının 5 inci maddesi ile 3.6.1949 tarih ve 5422 sayılı
Kurumlar Vergisi Kanununa eklenen geçici madde 29'un üçüncü bendinin madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Fethullah
Erbaş (Van) ve arkadaşları BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Sayın Başkan, katılmıyoruz. BAŞKAN - Komisyon ve hükümetin katılmadığı önerge üzerinde... FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Cevat Ayhan Bey konuşacak. BAŞKAN - Sayın Ayhan, buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 539 sıra
sayılı kanun tasarısının 5 inci maddesinde vermiş olduğumuz bir önergeyle
ilgili söz almış bulunuyorum. Daha önceki bir önerge vesilesiyle de arz ettiğim gibi, bu bankaları
yaşatmaya çalışmak, devrederek veya kendi hallerinde, çalıştırmaya çalışmak
daha büyük zarar getirir. Biraz önce arz ettim; Türkiye'de en oturmuş ve
istikrarlı bankalar yüzde 30'la mevduat topluyorsa, siz, bunu, yüzde 35'le,
32'yle topluyorsanız, bunu, kazanarak geri ödemeniz mümkün değil; bunu, tekrar,
devlete, fona fatura edeceksiniz. Kanuna göre, fonda para yoksa -Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonunda- Hazineden alacaksınız demektir. Bu, çok yanlış bir
iştir. Ayrıca, sektör uzmanlarına, bugün, ekonomi basınına bakarsanız, -Merkez
Bankası eski başkanları da var bunların içinde- yanlış yola gidiyoruz. "Bu
bankaları yaşatma, birleştirme gibi şeylerden vazgeçelim, tasfiye edelim,
kapatalım bunları" istikametinde de fikirleri var. Ayrıca, bu yapılan hakkaniyete de uygun değil; yani, reel sektörde falan
firma; traktör imalatçısı, buzdolabı imalatçısı, kumaş imalatçısı gibi imalatçı
bir firma iflas ettiği zaman veya malî müzayakaya, krize düştüğü zaman, biz,
bunu yaşatmak için kaynak verebilir miyiz, vermeyiz. Niye vermeyiz, serbest
piyasa ekonomisidir, Ahmet iflas ediyorsa, Mehmet alır devam eder; yani, bir
ailenin, ille de zenginliğini, kıyamete kadar muhafaza edeceğiz diye bir şey
var mı? Zenginlik de var, fakirlik de var. Biri kazanacak, biri kaybedecek,
rekabet budur zaten; Türkiye'nin de gelmesi gereken nokta budur. Bugünkü
atmosferde eğer rekabeti benimseyeceksek, rekabetsiz de uluslararası piyasada
ayakta durmak mümkün değil, herkes daha kaliteli yapacak; finansmanıyla,
kalitesiyle, mamulüyle, her şeyiyle bütün tasarruf imkânlarını da dikkate
alarak, teknolojik imkânlarını kurarak ayakta durmaya çalışacak. Reel sektöre
yapmadığımız bu uygulamayı bankalara yapmaya hakkımız yok. Bu, Anayasa Mahkemesinden de döner. Biz, bunu komisyonda da ifade ettik.
Siz, reel sektöre, üretim yapan, istihdam sağlayan, teknolojiyle ilerlemeye
çalışan sektöre bunu vermezken, bu batık bankalara, bu şekilde imtiyaz vermek
hakkaniyete uygun değildir. Biraz önce ifade ettim; berber dükkânından vergi
alacaksın, ayakkabı tamircisinden vergi alacaksın ve bunlardan vergi
almayacaksın; hatta, bunların zararını, kâr edenin vergisinden mahsup
edeceksin!.. Bu, hakkaniyete uygun bir iş değildir değerli arkadaşlar. Bunun
için bundan mutlaka vazgeçmemiz lazım. Tabiî, şöyle bir hata da yapılıyor: Şimdi, basında okuyoruz, altı bakan
görevlendirilmiş; ne imiş, batan bu on bankanın iştirakleri varmış, fabrikaları
varmış, şirketleri varmış, bunları kurtaralım. Niye kurtaralım arkadaş yahu!
Bu, zaten bankaların içini boşaltmış, buralara kaydırmış, sahtekarlık yapmış,
kanunlara aykırı, birkısmı hapse giriyor, birkısmının sorgusu devam ediyor;
şimdi, biz bunun şirketlerini kurtaracağız!.. Niye kurtaralım? Şirketi, Ahmet
götüremediyse, Mehmet alır devam eder. Onun için, altı bakanın bu işle meşgul
edilmesi, hiçbir zaman tasvip edilebilecek olan bir tavır, hareket değildir,
hükümetin bundan vazgeçmesi lazım. Bankalar Denetleme ve Düzenleme Kurulu, ilk
başlangıçta tasvip gördü, güzel hizmetler yapıyor, sektörü denetleyeceğine
inanıyoruz. Oradaki arkadaşlarımızın bir kısmı, zaten bizim daha önce Mecliste
beraber çalıştığımız arkadaşlardır, kendilerine güvenimiz de var; ama, bu
yanlış hatta girmeleri doğru değil. Hükümetin de bu yanlış hatta, kabinede
görevli altı bakanı görevlendirerek o istikamette tavır koyması doğru değil. Zaten, bankaları batıran bunların iştirakleridir. Bu bankaların
patronları, milletten mevduatı topladı, öbür kapıdan götürdü şirketlerine
koydu, öyle veya böyle, okuyoruz işte basında "peçeli ödeme yaptı"
deniliyor. Neymiş peçeli ödeme; bir yerden birine borcu var, şu kadar milyon
mark veya dolar veya trilyon neyse, onu, o şahsa kredi olarak verdim; ama, sen
bunu geri ödemeyeceksin, sen bunun üzerine yatabilirsin, bu banka battığı
zaman, Mevduat Sigorta Fonuna gidilecek, ben bunları oradan kapatırım diyor;
yani, peçeli ödeme yaptı deniliyor. Basındaki laflar bunlar. Bu kadar şeytanî,
bu kadar... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun Sayın Ayhan, tamamlayın efendim. CEVAT AYHAN (Devamla) - Bu istikamette düşünen insanların şirketlerini
niye kurtaralım, bankalarını niye kurtaralım?.. Ayrıca, bankaları kurtarmaya
lüzum yok. Bırakın, yaşayan yaşar, yıkılan yıkılır, kalan sağlar bizimledir
diye yola devam etmek lazım. Ekonominin esası budur. Serbest piyasa ekonomisine
geçiyorsak, şartları koyacaksınız, himayeyi, kayırmayı kaldıracaksınız, herkes
bileğinin gücüyle yarışacak, öne çıkan, öne çıkacak, arkada kalan, kalacak;
batan, batacaktır, batanın yerine de başkası gelecektir, doğrusu da budur
diyorum. Onun için, bu önergemizin kabul edilmesini diliyorum, hepinizi hürmetle
selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir. Son önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 539 sıra sayılı Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu,
Finansman Kanunu ile 4306 ve 4481 Sayılı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısının 5 inci maddesi ile 3.6.1949 tarih ve 5422 sayılı
Kurumlar Vergisi Kanununa eklenen geçici madde 29'un 4 üncü bendinin madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Fethullah Erbaş (Van) ve arkadaşları. BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Sayın Başkan, katılmıyoruz. BAŞKAN - Efendim, Komisyonun ve hükümetin katılmadığı önerge konusunda
Sayın Fethullah Erbaş konuşacaklar. Buyurun efendim. FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
önergemizle, bu vergi kanunu tasarısındaki geçici 29 uncu maddenin 4 numaralı
bendinin madde metninden çıkarılmasını talep etmekteyiz. 4 numaralı bent ne diyor, bir banka, iflas eden bir bankayı veya
iştiraklerini devraldığı zaman "Hisseleri kısmen ya da tamamen Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonuna ait olan bir bankanın iştiraklerinin, takipteki
alacaklarının ve diğer bilanço kalemleri ile banka lehine alınan teminatların
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından devir ya da satın alınması ve bu
suretle edinilen aktif-lerin Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından devir,
birleşme veya satış işlemine tabi tutulması sırasında düzenlenen
sözleşmeler..." Noterlerde sözleşme yapılacaksa, bu sözleşmelerden her
türlü vergi, resim ve harç alınmayacak. Normal vatandaşın yaptığı muamelelerde
alındığı halde, bunlardan alınmayacak. Sebep ne; bunlar iflas ettiği için. Devam ediyor: "... ve sair kâğıtlar ile bunların değiştirilmesi,
yenilenmesi, uzatılması, devredilmesi ve bozulmasına ilişkin düzenlenen
kâğıtlar, gayrimenkul, -eğer bu iştiraklerin gayrimenkulleri varsa,
apartmanları, tarlaları, işyerleri varsa- menkul mallar ile hakların Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonu veya göstereceği kişiler adına kayıt ve tescil işlemleri
her türlü vergi, resim ve harçtan (Taşıt Alım Vergisi dahil)..." Eğer bu
iştiraklerin yüzlerce otomobili veya otobüsü, ticarî aracı varsa, bunlardan
Taşıt Alım Vergisi de alınmıyor. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından
bankaya ödenen bedeller, Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisinden müstesnadır. Demek ki, iflas eden bir bankanın iştirakleri varsa... Tabiî, burada
haklılık payı da var; bu iştiraklerde binlerce işçi çalışıyor. Elbette ki, bu
iştirakin iflas etmesi durumunda, bu işçiler dışarıda kalacak. Bunları
kurtarmaya matuf olarak düşünebiliriz; ama, gel gelelim ki, durum o kadar da
basit değil. Bizler, iş hayatına; yani, oradaki işçilere bir imkân tanıyacağız
diye bu kurumların bütün vergilerini, devletin alması gereken bütün vergileri
istisna etmekteyiz ve bu istisnadan da yararlandırmaktayız. Değerli arkadaşlar, bu tasarıyla, hakikaten, milletimize birçok sıkıntı
getirilmektedir. Geçmiş maddelere baktığımız zaman... Bir LPG, her gün zam
yiyor. Cuma günü alıyorum 4,5 milyon; öbür cumaya yetişiyorum 5,5 milyon; ondan
sonraki cumaya yetişiyorum 6,5 milyon! Yani, her ay, LPG'ye 1 milyon zam
yapıyorlar. Niye yapıyorlar; bilmiyoruz. Bu tasarıyla, Bakanlar Kuruluna,
LPG'ye 20 kat ile 50 kat arasında zam yapma yetkisi verdiler; yani, LPG'ye 50
kat vergi getirilmesi demek, Türkiye'de LPG'nin kullanılmaması demektir. En
fazla kullanılan, mutfakta,
otomobillerde kullanılan LPG'ye bu kadar büyük zammın gelmesi ne demek:
Taksiciler ekmek yemesin; mutfakta yangın vardı, LPG'ye yaptıkları zamlarla,
mutfakta artık, tencere kaynamasın. Maksat o. Yeniden, herkes, eski ocak
dönemine dönsün. Herkes gitsin,
ormandan odun kessin getirsin, ocağını yaksın, yemeğini öyle pişirsin!
Yani, bu vergi kanunu tasarısının, bana göre, manası, herkes babasını tanısın,
köyüne dönsün, yeniden ocaklarını yaksın, yeniden aynı şekilde devam etsin! Bu tasarının hayırlara vesile olmasını diliyorum; ama, pek hayır da yok.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erbaş. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir. Sayın Kukaracı, Sayın Pamukçu, soru sormak için talebiniz var
zannediyorum. Yalnız, biliyor-sunuz, soruları önergelerden önce alıyoruz; onun
için, bu talebinizi yerine getirmem mümkün değil. Maddenin oylamasına geçmeden önce, bir açık oylama talebi vardır; şimdi,
bu talebi okutacağım ve önergede imzası bulunanların salonda bulunup
bulunmadıklarını arayacağım. Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının 7 nci maddesinin oylamasının açık
oylama olarak yapılmasını arz ve teklif ederiz. Yasin Hatiboğlu?.. Burada. İsmail Özgün?.. Burada. Sabahattin Yıldız?.. Burada. Ali Oğuz?.. Burada. Rıza Ulucak?.. Burada. Musa Uzunkaya?.. Burada. Mustafa Geçer?.. Burada. Ömer Vehbi Hatipoğlu?.. Burada. Yakup Budak?.. Burada. Akif Gülle?.. Burada. Mehmet Zeki Çelik?.. Burada. Aslan Polat?.. Burada. Veysel Candan?.. Burada. Osman Yumakoğulları?.. Burada. Süleyman Metin Kalkan?.. Burada. Hüseyin Kansu?.. Burada. Fethullah Erbaş?.. Burada. Azmi Ateş?.. Burada. Ayşe Nazlı Ilıcak?.. Burada. Nurettin Aktaş?.. Burada. Tevhit Karakaya?.. Burada. Değerli milletvekilleri, açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun
kararını alacağım. Açık oylamanın elektronik oylama makinesiyle yapılması hususunu
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Oylamayı başlatıyorum ve 3 dakika süre veriyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 539 sıra sayılı Kanun Tasarısının 7 nci maddesinin açık oylaması sonucunu açıklıyorum: Katılan üye sayısı :
242 Kabul :
181 Ret :
61 Böylece, 7 nci madde kabul edilmiştir. 8 inci maddeyi okutuyorum... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, efendim, yanlış mı izledim acaba
"kabul 170" diye buyurdunuz. BAŞKAN - Evet; kabul, 177... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, karar yetersayımız ne kadar? BAŞKAN - Öyle bir talep olmadı zaten. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, talebin olması gerekmez. Siz ifade
buyurdunuz efendim. BAŞKAN - Elektronik cihazla 238 katılım var efendim; 4 adet de... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - 238... BAŞKAN - Evet efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim "177" diye ifade buyurdunuz
da... BAŞKAN - Hayır efendim... Ben okudum; katılan sayın üye sayısı 238 diye
ifade ettim Yüce Heyete. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Tamam efendim... BAŞKAN - 8 inci maddeyi okutuyorum: MADDE 8. - 16.8.1997 tarihli ve 4306 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu,
Millî Eğitim Temel Kanunu, Çıraklık ve Meslekî Eğitim Kanunu, Millî Eğitim
Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun ile 24.3.1988 tarihli ve 3418
sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması ve Bazı Kâğıt ve İşlemlerden Eğitime Katkı
Payı Alınması Hakkında Kanunun Geçici 1 inci maddesinin; - (A) ve (B) fıkralarında yer alan "1.9.1997-31.12.2000"
tarihleri "1.9.1997-31.12.2002" olarak değiştirilmiş, - (A) fıkrasının 11 ve 12 numaralı bentlerinde yer alan "Türk
Telekom A.Ş." ibaresi "cep telefonu işletmecileri", 13 numaralı
bentte yer alan "beş katına kadar" ibaresi "on katına
kadar" şeklinde değiştirilmiş, - (A) fıkrasının 9 numaralı bendine aşağıdaki paragraf eklenmiştir. "Hazinenin özel mülkiyetinde veya Devletin hüküm ve tasarrufu
altındaki taşınmaz mallar, katma bütçeli kuruluşların mülkiyetinde bulunan
taşınmaz mallar ile özel mülkiyete konu olup kişi-ler tarafından genel ve katma
bütçeli kuruluşlara bağışlanan taşınmaz mallar hakkında bu kuruluşlar ile
bağışta bulunan kişiler yönünden bu bent hükmü uygulanmaz." BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini Aksaray
Milletvekili Sayın Murat Akın ifade edecekler. Buyurun Sayın Akın. DYP GRUBU ADINA MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 539 sıra sayılı tasarının 8 inci maddesi üzerinde Grubum adına
söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, söz konusu tasarının 31.12.2000 tarihi
itibariyle süresi dolan bazı vergilendirme işlemleri, tekrar 2002 tarihine
kadar uzatılmaktadır. Bu vergilere baktığımız zaman, yani 31.12.2000 tarihi
itibariyle vergilendirilmesi son bulacak işlemlerin ekim ayı itibariyle
tahsilat oranlarına baktığımızda, bunlarda başta gelen Özel İletişim Vergisi,
bir de Özel İşlem Vergisidir. 2000 yılı ekim ayı itibariyle Özel İletişim
Vergisi 326 trilyon 279 milyar tahakkuk etmiş ve 326 tril-yon 279 milyar tahsil
edilmiş; yani, hüvesi hüvesine bir kuruş kalmadan, tahakkuk eden vergi tahsil
edilmiş. Şimdi, bu vergi, 2002 yılına kadar uzatılacak. Yine, Özel İşlem Vergisi,
181 trilyon 625 milyar tahakkuk etmiş, Ekim 2000 tarihi itibariyle 173 trilyon
816 milyar lira olarak da tahsil edilmiş. Bir önceki vergide tahakkukun tahsile
oranı yüzde 100, bir sonraki vergide ise tahakkukun tahsile oranı yüzde
95,7'dir. Değerli milletvekilleri, bir nevi deprem vergisi diye tabir edilen Ek
Gelir Vergisi, Ek Kurumlar Vergisi -ki, bunlar süresi içerisinde tekrar
uzatılmıyor; 2000 tarihi itibariyle- Ek Motorlu Taşıtlar Vergisi dahil yedi,
sekiz tane vergi türünün tekrar uzatılmasına sebep, Ekim 2000 tarihi
itibariyle, beyana dayalı Gelir Vergisindeki tahsilatın eksi 28'lerde
çıkmasıdır. Değerli milletvekilleri, 4369 sayılı Kanunla bir vergi reformu
getirmiştik. "Vergi reform tasarısı" diye tabir edilen o vergi kanunu
çıkmıştı. O vergi kanunu çıktığında, hayat standardı esasına göre; yani, kişi
kâr etsin, zarar etsin, bu, gayri ahlakî, gayri kanunî; bunu kaldıracağız
meriyetten; ama, beyana dayalı olarak kişi kâr etmişse, kârına göre matrah
teşekkül edecek; zarar etmişse de, bu zararı, müteakip, takip eden yıllarda
olacak kârdan tenkis edilmek suretiyle, tekrar, bu kişinin zararı müteakip
yıllarda dikkate alınacak demiştik. 1998 yılında bunu söyledik. Peki 1999 yılında ne oldu; 1999 yılında bir mesafe alınamadı. 2000 ekim
ayı itibariyle bakalım. Beyana dayalı gelir vergisi -ilk defa burada
açıklıyorum, bunu, Gelir İdaresi de vermemiştir; hayat standardının çıkmasına
esas sebep de budur- Ekim 1999 tarih itibariyle tahakkuk 613 trilyon 336
milyar, tahsilat 464 trilyon 961 milyar... Ekim 2000'de tahakkuk 485 trilyon,
tahsilat 331 trilyon; yani, yüzde 28 noksan tahsilat var. Hani ekonomi iyiye gidiyordu Sayın Bakanım? Bakan Bey de gitti; ama,
yerine birini oturtmuş, emanetçi bir bakan oturtmuş. Sayın Bakanım, yanınızdaki
Gelirler Genel Müdüründen de bilgi alınız; size konuşmamın başında avans
veriyorum. Hani ekonomi iyiye gidiyordu? 1999'da tahsilatın tahakkuka oranını
söylüyorum yüzde 84,1; 2000 Ekim ayı itibariyle ilk defa açık verdi...
Ekonominiz iyiye gidiyordu, aldığınız istikrar kararları iyiye gidiyordu,
vatandaş memnundu, esnaf memnundu, kazanan insanlar tıkır tıkır vergisini
ödüyordu!.. Niçin tahakkukun tahsilata oranı yüzde eksi 28,6 çıktı? İşte, ekonomi
programınız, ekonomi programınızın para bölümü... Para kısmı iflas etmişti
bankalarla. İşte, maliye kısmı da Ekim 2000 tarihi itibariyle iflas etmiştir.
Sayın Bakanım, burada, bunun izahını verir misiniz. Niçin beyana dayalı
vergiler bu kadar eksi vermeye başladı; çünkü, insanlar aç ve açıkta, insanlar
perişan, işyerlerini kapatıyorlar. Bu insanlar, ne olacak halimiz diyor; siz,
yine, vergiler getiriyorsunuz. Nedir bu vergiler; reform diye kaldırdığınız
4369 sayılı Kanunla, 1998 yılındaki o vergileri, 2000'in kasım ayında tekrar
getiriyorsunuz. Şimdi, dersiniz ki, 1994 yılında da böyle oldu, 1995 yılında da
böyle oldu, 1996 yılında da böyle oldu, Tansu Çiller Hükümeti döneminde de
böyle oldu; ne yapalım... İşte "TÜRMOB" diye geçen, Türkiye Serbest
Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odalar Birliğinin ekim
ayında yapmış olduğu kongresiyle ilgili kitabın -ki, bunlar birçok bağımsız
denetim elemanlarının üye olduğu bir yeminli malî müşavirlik odasıdır ve birçok
kredi kuruluşunun bilançosunu inceleme yetkisine sahipler ve sadece, benim
milletvekili olduğum birbuçuk yıl içinde, en az beş kanunda bunlara yetki
verdik- şimdi bir bölümünü okuyayım, buna bir izahat getirin. "Türkiye ekonomisi -şimdi sizin memnun olacağınız kısmı okuyorum;
ama, sonrasında memnun olmayacaksınız- 1994 yılında karşı karşıya kaldığı
şiddetli daralmanın ertesinde -işte bundan sonra memnun olmayacaksınız- 1995
yılında kazandığı canlılığı, 1996 ve 1997 yılarında da sürdürmüş ve gayri safî
yurtiçi hâsıla büyüme hızı, sabit fiyatlarla, bu üç yıl boyunca, sırasıyla,
yüzde 7,2; yüzde 7 ve yüzde 7,2 oranında gerçekleşmiştir. Sizin de ekonomik
reform diye getirdiğiniz 1998 yılında, Türkiye, reel manada eksi 3,9; 1999
yılında da reel manada eksi 6,4 küçülmüştür." Hani, ekonomik istikrar
tedbirleriniz büyüme getirecekti?! İşte, 2000 yılında da ekim itibariyle
küçülme başlamıştır. Devam ediyor -malum, bu, Refahyol hükümetinin yıkılmasında da yürüyüş
yapan bir müşavirlik derneğidir -biz de üyesiyiz- ama, hakkı yerine koymuştur-
bakın: "Söz konusu yüksek büyüme hızları, genel olarak, siyasî alanda
belirsizlik ve istikrar eksikliğinin bulunduğu dönemlerde gerçekleşmiş
oldukları dikkate alındığında daha da önem kazanmaktadır. Zira, Eylül 1995'te
alınan erken seçim kararlarının ardından yıl sonunda yapılan seçimin
sonuçlarının ortaya koyduğu belirsizlik, etkilerini Nisan 1996 ayında kurulan
azınlık koalisyon döneminde de sürdürmüştür" ve devam edi-yor. Demek ki,
1994 yılında Tansu Çiller'in Başbakan olduğu o dönemde aldığı kararlar altı ay
sonra netice vermiştir; sizin aldığınız kararlar, dört yılını dolduruyor, üç
yılı geçti, daha bir netice vermedi, daralma devam ediyor; çünkü, ekonomiyi
bilmiyorsunuz. Siz, ülkenin idaresini bilmiyorsunuz. Siz, bu vatandaşa devamlı vergi
getirmeyi bilirsiniz, hayat standardı esasına göre en az 1,5-2 milyon insanı,
tekrar, vergiye tabi kılacaksınız. Bu küçük esnafın, bu berberin, bu bakkalın,
bunların zaten birçoğu, bu ekonomik istikrarsızlığın sürdüğü dönemde
işyerlerini kapatmışlardır, bundan sonra bunlardan ne alacaksınız da bu vergiyi
getiriyorsunuz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun Sayın Akın, lütfen tamamlayın efendim. MURAT AKIN (Devamla) - Bu durumdan anlaşılıyor ki, siz ülke idaresini
bilmiyorsunuz. Eğer, ülke idaresini bilseniz, ekonomik alanda alınan bir
kararın en kısa zamanda netice vermesi lazım. Sizin "Asya-Rusya" diye
tabir ettiğiniz o ülkelerde, artı 3,4; artı 8,4 oranında büyümeler
gerçekleşmiştir. Türkiye'de niye büyüme gerçekleşmiyor; çünkü, narh ekonomisi
takip ediyorsunuz. Dövizde tavanı belirliyorsunuz, KİT ürünlerinde ise, sırf
enflasyon olmasın, bütçe açıkları fazla büyümesin diye, girdilere yansıyan
fiyatlardan daha az ürünlere yansıtıyorsunuz. İşte, ülke, bu noktada küçülüyor. Değerli milletvekilleri, burada, yapılacak iş nedir; bir an evvel, bu
milletin üzerinde yük teşkil eden ek vergilerin kaldırılması gerekir. Vergi
olduğu sürece, vergi, vergiyi öldürür; vergi, esnafı öldürür; vergi, bu milleti
öldürür; vergi, devlete milletin saygınlığını azaltır. Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP ve RP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akın. Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini, Adana Milletvekili
Sayın Yakup Budak ifade edecekler. Buyurun efendim.(FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA YAKUP BUDAK (Adana) - Sayın Başkan, değerli üyeler;
sözlerime başlarken, Yüce Kurulu saygılarımla selamlıyorum. Yeni vergiler getiren bu yasa tasarısı, bu maddeyle de, 16.8.1997
tarihli 4306 sayılı Eğitim Yasasında ve 1988 tarihli 3418 sayılı Yasada
değişiklik yapmaktadır. Halkımızın arasında da bilindiği gibi, bu, eğitime
katkı payı olarak 1997'de çıkarılmıştı ve bu eğitime katkı payı çıkarılırken de
amaç, Millî Eğitim Bakanlığının hizmetlerinin güncelleştirilmesi,
güzelleştirilmesi, aynı zamanda da, sekiz yıllık eğitimin finansmanının
sağlanması noktasında halkımızın katkısının temin edilmesiydi ve o günkü
bakanlarımızın ifadesiyle, millî eğitimde sekiz yıllık kesintisiz bir eğitime
geçiliyordu. Okullarımız modernleştirilecek, bilgisayarlarla donatılacak, aynı
zamanda da, 30 kişilik sınıflarda öğrencilerimiz ders göreceklerdi; dördüncü,
beşinci sınıflarda, İngilizce, yabancı dil eğitimleri yapılacaktı ve bu
hedeflerin ortaya konulmasından, bu kanunun çıkarılmasından, aradan tam üç sene
geçiyor; hükümet, yine bir tasarıyla huzurumuza geliyor, diyor ki, bu hedefleri
koymuştuk, bunları yapacağımıza söz vermiştik; ama, gerçekleştiremiyoruz.
Şimdi, bu vergileri, bu katkı paylarını bir iki yıl daha uzatalım diyor. Tabiî
ki, Sayın Maliye Bakanı da "biz, bu zamana kadar ne söylemişsek onu
yaptık" diyor; fakat, bu zamana kadar söylenilenler inandırıcı olmadı ki.
Tatbikatta, 1997 yılında, bu yasa çıkarılırken de, kesinlikle bir defaya mahsus
olmak üzere çıkarılı-yor deniliyordu; ikinci defa, milletin huzuruna,
Meclisimizin huzuruna getiriliyor ve iki yıl daha uzatıyoruz diyorlar. Neden
böyle deniliyor; çünkü, hükümet, maliye politikalarını belirlemede, vergi
tahsilatında, ekonomik politikalarını uygulamakta geri kalmıştır. Sözde bir
istikrar programı uygulanmaktadır; bu istikrar programı da, her gün, dış
müdahalelerle belirli yörüngelerin dışına çıkarılmaktadır. Bu istikrar
programının da başarılı olması mümkün değildir; onun için de, sürekli olarak
fedakârlık, halktan beklenmektedir. Böyle bir fedakârlığı halkımız yapıyor;
ama, elde edilen gelirler maalesef çarçur edildiği için, şuna buna peşkeş
çekildiği için, batık bankalara, bilmem o batık bankaların işletmelerine
aktarıldığı ve aktarılmak istenildiği için de, bir türlü, hükümetin de iki
yakası bir araya gelmiyor, maliyenin de iki yakası bir araya gelmiyor. Muhterem arkadaşlar, Sekiz Yıllık Temel Eğitim Yasası çıkarılırken,
Türkiye'deki eğitimin kalitesinin yükseltileceği ifade edilmişti, hatta
okullarımızda bilgisayar donanımlı eğitime geçileceği ifade edilmişti, Dünya
Bankasıyla birtakım anlaşmalar ve sözleşmeler yapılmış, ilköğretim
bilgisayarlarla donatılacaktı. 1998 yılında, 1999 yılında, Millî Eğitim
Bakanlığımız, 15 000 öğretmeni değişik üniversitelerde bilgisayar eğitimine
tabi tuttu, bilgisayar öğretmeni olarak yetiştirdi; sonradan, okullara
gönderdi. Bir de görüldü ki, Millî Eğitime bağlı ilköğretim okullarına
bilgisayarlar alınmadığı için, şimdi, bu öğretmenlerin istihdam sorunu ortaya
çıktı. Ne biçim bir proje yürütülü-yor?! Halktan alınan katkı payları ne biçim
ve nereye harcanıyor?! Aslında, buna "katkı payı" deniliyor
"bağışlar" deniliyor; ama, bunlar bağış olmayı da geçmiştir; çünkü,
başlıbaşına vergidir bu. Maalesef, baskıyla, kanun gücüyle de bu katkı payları
alınmaktadır. Onun için, bu hükümet, millî eğitim politikalarında sınıfta
kalmıştır, eğitim politikalarında sınıfta kalmıştır. Aslında, sekiz yıllık
eğitim gerçekleştirilirken, amaç, sadece ve sadece imam hatip okullarının
kapatılmasıydı, Kur'an kurslarının kapatılmasıydı, bilmem ne kurullarından
gelen kararların uygulanmasıydı, bunu yapacağız derken, eğitim sistemimiz
baştan başa felç hale getirilmiştir, içinden çıkılmaz hale dönüştürülmüştür,
meslekî teknik eğitim ortadan kaldırılmıştır, çıraklık okulları ortadan
kaldırılmıştır, hâlâ bu yanlışta da ısrar edilmektedir ve maalesef, birtakım,
iktidarda olan partilerin de millete karşı vermiş oldukları sözler, seçim
meydanlarında... BAŞKAN - Sayın Budak, ne üzerinde konuştuğumuzu biliyorsunuz değil mi!..
Hangi madde üzerinde konuştuğumuzu!.. YAKUP BUDAK (Devamla) - Sayın Başkan, ne üzerinde konuşulduğunu
biliyorum, Millî Eğitim için katkı payları üzerinde konuşuyorum. O katkı
paylarının nereye harcanacağı, nasıl harcandığı konusunda konuşuyorum müsaade
ederseniz. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Madde üzerinde konuşursanız efendim... Buyurun. YAKUP BUDAK (Devamla) - Sayın Başkan, bu, eğitime katkı payları herhalde
bu maddeyi ilgilendiriyor; bu madde, eğitime katkı paylarıyla ilgili, Millî
Eğitimle, nasıl harcanacağıyla ilgili. Bu zamana kadarki uygulamalar nereye vardı,
bundan sonra nereye varacak, elbette onun üzerinde durmamız gerekiyor; ama,
bazı arkadaşlar bundan rahatsız olabilirler. Kendi parti programlarına karşı
çıkarak buna razı oluyorlar. Dolayısıyla, içleri elvermediği için de birtakım
sıkıntılı şekilde de oy kullanıyorlar. Şimdi, eğitimimizin durumu budur. Katkı
payları ne kadar toplanmıştır? Bu katkı paylarıyla ne kadar okul yapılmıştır?
Ne kadar öğretmen yetiştirilmiştir? O günkü Maliye Bakanı Sayın Zekeriya
Temizel bu, toplanan paralar 1 katrilyon civarında olacak ve bu, kuruşu
kuruşuna da Millî Eğitimin hedefleri için harcanacak diyordu, 150 000 öğretmen
yetiştireceğiz diyordu, 200 000 derslik yapacağız diyordu, sınıf mevcudunu da
30'a indireceğiz halktan topladığımız bu katkı paylarıyla diyordu. Şimdi, biz
de diyoruz ki, bu katkı paylarını topladınız, gerçekten sınıf mevcu-dunu 30'a
indirebildiniz mi? Bu okullarımıza bilgisayar alabildiniz mi? Derslik sayısını
artırabildiniz mi? 200 000 öğretmeni yetiştirebildiniz mi? Bütün bu soruların
elbette cevabının verilmesi gerekir ve bundan sonra da, bu, iki yıl daha
uzatılıyor. Yine, vatandaştan alınacak. Biraz önce, sayın iktidarın sözcüleri,
uçaklardan, katlardan bahsediyorlar. Emlak Vergisi beyannamesini kim verecek?
Telekomdan, telefonlardan alınan vergiyi kim verecek? Muhtasar beyannameden
alınan vergiyi kim verecek? Katkı paylarını kim verecek? Elbette, bunları
halkımız verecek, elbette en ücra köyde evi olan vatandaş bile, ne yapacak, bu
beyannameleri verirken, verecek. 500 000 liraydı, şimdi, hükümete, bunu 10
katına çıkarma yetkisi veriyorsunuz. Uçak bileti alınırken verilecek, Tapu
Kadostroya gidildiğinde verilecek. Bugün, birçok ilçemizde, sırf bu vergiden
dolayı, katkı paylarından dolayı öyle bölük pörçük tarlalar var ki, 3 dönümdür,
5 dönümdür, 10 dönümdür, 50 tane hissedarı vardır, dolayısıyla, her birisi de
5'er milyon verecektir -şimdi getiriyorsunuz- 10 katına çıkaracaksınız, 50
milyon vereceksin diyeceksiniz... Tarla 500 milyon etmiyor, siz 500 milyon da
katkı payı almak istiyorsunuz. Dolayısıyla, bunların, bu tapuların devri de
engellenmiş oluyor. Aynı zamanda, motorlu taşıtların devrinden de 10 milyon lira civarında
katkı payı alınıyor. Bundan dolayı, diğer vergilerden dolayı, vatandaşımız ne
yapmaktadır, devirleri gerçekleştirememektedir. "Vergiyi ne kadar çoğaltırsak, o kadar çok vergi alırız"
mantığı, elbette yanlıştır. Bunu bu zamana kadar uygulayan ülkeler, uygulayan
iktidarlar, maalesef, hedeflerine ulaşamamışlardır, bu hükümet gibi
ulaşamamışlardır. Bu hükümet de üç senedir -bu hükümet seçimlerden sonra
kuruldu; ama, ana omurgasını oluşturan partilerin temel politikası hep vergi
koymak olmuştur- vergileri artırdıkça, işte, bu sene, beyana dayalı
vergilerdeki gelişme oranı eksi yüzde 28'dir. Dolayısıyla da, bu vergilerin
tahsil edilememesi, hedeflerin yakalanması noktasında da, hükümete ciddî
sıkıntılar yaratmaktadır. Muhterem arkadaşlar, elbette, bu katkı paylarını, vatandaşımız gönüllü
vermiyor, kanun zoruyla veriyor ve siz almak istedikçe de, vatandaş bundan
kaçınıyor. Onun için, vergide adaletin gerçekleştirilmesi gerekiyor, eşitliğin
gerçekleştirilmesi gerekiyor. Bir tarafta, bir arkadaşımız, bir vatandaşımız, lüks bir aracını
devredecek, 10 milyon lira katkı payı verecek; öbür tarafta, bir vatandaşımız,
küçük bir arabasını değiştirecek, zar zor imkânlarıyla ikinci el araba alacak,
ondan da aynı vergiyi almanın yoluna gideceksiniz... Bu adaletsizliğin de
ortadan kaldırılması gerekir. Yine, cep telefonlarından alınan vergilerin 10 katına çıkarılmasını
istiyorsunuz. Cep telefonlarını kullanan insanlara baktığımız zaman, bunların
yüzdelerine vurduğumuz zaman, yine, bunu da veren, bizim esnafımızdır,
çiftçimizdir, köylümüzdür. Şimdi, bunlara bu kadar yük getiriyoruz; netice itibariyle de, tahsilat
yapılıyor, yapılan tahsilatta, vatandaşımız, devletine vergi vermekten
kaçınmıyor; ama, verdiği vergilerin nerelerde kullanıldığını, kimler için
kullanıldığını, kendisine hizmet olarak dönüp dönmediğini de takip ediyor. Vatandaşımız, üç senedir fedakârlık ediyor, her sene birbirinden daha
zor geliyor, vatandaşımızı dara sokuyor, onun için de esnafımız, çiftçimiz,
köylümüz "veriyorum, nereye gidiyor; üç beş bankacıya, iktidarın üç beş
yandaşına gidiyor" diyor, ondan dolayı da vergi vermekte, belki, sakıntıya
düşüyor. Sayın Maliye Bakanımız "bu zamana kadar hayat standardına göre
vergi alıyorduk, bunun tahsilatını gerçekleştiremedik, onun için tekrar
getiriyoruz" diyor. Bu ne demektir; veren insandan daha fazla vergi
alabilmek demektir, devletin tuttuğundan vergi alabilmesi demektir, vergisini veren
insandan bir kat daha vergi alması demektir. Halbuki vergilendirmede amaç,
tabanın genişletilmesi ve kayıtdışının ekonomi içerisine alınmasıdır. Eğer biz,
kayıtdışını ekonomi içerisine alamayacak olursak, tabanı genişletemeyecek
olursak, vergi oranlarını ne kadar yükseltirsek yükseltelim, vergiden
beklediğimiz hedeflere ulaşmak mümkün değildir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun Sayın Budak, mikrofonu açıyorum, sözlerinizi tamamlayın
efendim. YAKUP BUDAK (Devamla) - Muhterem arkadaşlar, vatandaşımız, kendisinden
toplanılan vergilerin nerelerde kullanıldığını soruyor ve bugün, hükümet de
diyor ki "vergilerden elde rakamların yüzde 80'i faize gidiyor." Bu
hükümet, âdeta, bir emme basma tulumba gibi çalışıyor; vatandaştan, işçiden,
köylüden, çiftçiden topluyor, rantiyeye aktarıyor. Bu hükümet, zaten,
rantiyenin hükümetidir; bu bütçe de, bu getirilen bütün vergi kanunları da,
"rantiyeye nasıl para bulabilirim, nasıl para aktarabilirim, onları nasıl
ayakta tutabilirim"in endişesiyle getirilmektedir, yoksa, başka türlü
düşünülmesi mümkün değildir. Düşünün, bir banka batıyor, sahibi, ertesi gün başbakan yardımcısıyla
toplantıya katılıyor... Bankası batmış, içi boşaltılmış, pazarlık yapmaya
geliyor. Hangi yüzle, hangi imkânla?.. Ve bu imkânı ona sağlayan iktidarın
mensupları da, hangi kaygılarla masaya oturmayı, görüşmeyi kabul
edebiliyorlar?.. İçini boşaltmış adam, diyor ki "boşalttım, kusura
bakmayın; ama, oturalım sizinle pazarlık yapalım, ödeyebildiğimiz kadar ödeyelim,
benim şirketlerimi de kurtarın" diyorlar, bunun pazarlıklarını yapıyorlar.
Onun için, bunların ortadan kaldırılması gerekiyor. Bu duygularla hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Budak. Madde üzerinde, şahsı adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat:
buyurun Sayın Polat. (FP sıralarından alkışlar) ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın milletvekilleri, 539 sıra sayılı kanun
tasarısının eski 6 ncı maddesi, şimdi 8 inci maddesi üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım. Şimdi, bu kanun tasarısında, Millî Eğitim Temel Kanununda "katkı
payı" diye bilinen bu katkı paylarının iki yıl daha uzatılması var. Bir
de, burada, yine, 13 numaralı bentte yer alan 'beş katına kadar' ibaresi 'on katına kadar' deniliyor. Sayın milletvekilleri, bir şeyin üzerinde çok hassas olarak durmak
istiyorum. Millî Eğitim Temel Kanunu, bize 1997 tarihinde geldi. Tabiî ki, çocuklarımızı beş yıl, sekiz yıl,
oniki yıl, hatta üniversiteye kadar okutmak hepimizin isteğidir; ama, bu kanun
tasarısı getirilirken böyle komis-yonlarda ciddî bir çalışmadan ziyade, irtica
kanunları içerisinde getirildi. Getirildikten sonra, bu kanun tasarısı Plan ve
Bütçe Komisyonunda görüşülürken, görüşmelerinin üçüncü günü, bir önergeyle bu
vergiler getirildi. Bir önergeyle, aynı bugün olduğu gibi "şu önergelerle
şu şu katkı payları isteniliyor, işte 1 katrilyon lira lazım" denilmişti
ve önümüze gelmişti. Ne söylemek istiyorum; şunu söylemek istiyorum: Bu kanun tasarısı
getirildiği zaman... Getirilen bu vergi tasarıları, öyle Plan ve Bütçe
Komisyonunda falan çok detaylı incelenmiyor. O zaman da, komisyonda, sekiz
yıllık kanunun, konuştuğumuzun üçüncü gününe, son günlerine gelmiştik; ikindi
vakti miydi neydi, bir de baktık bir önerge geldi. Bu kanun çıktığı zaman
birtakım ödenekler lazımdı. Bir kâğıda yazılmış çok basit bir gerekçeyle
"1 katrilyon lira lazım -800 trilyon lira civarındaydı tahmin ediyorum- bu
vergiler getirilmiştir" denildi ve onun için de, getirilen bu vergi
kanunları hedefini tutmadı. Tutmadığı da nereden belli; Plan ve Bütçe
Komisyonunda Millî Eğitim Bakanının konuşmasında da kendisi itiraf ediyor,
diyor ki: "1997 senesinde bu vergiler geti-rildiği zaman iki yıllığına
getirmiştik ve 1997 yılı fiyatlarıyla 1 katrilyon liraya ihtiyaç vardı. Fakat,
1997 yılı fiyatlarıyla 1 katrilyon liranın 2000 yılı karşılığı 4,4 katrilyon
liradır; fakat, biz bu getirdiğimiz kanunla 1,7 katrilyon lira toplayabildik. O
halde, biz, 36 ayda, istediğimizin yüzde 39'unu topladık, daha henüz, 2000 yılı
fiyatlarıyla bize 2 katrilyon 700 trilyon lira kadar da ödenek lazımdır, onun
için de bu kanun tasarısını uzatmak istiyoruz" dedi. Yani, şunu demek istiyorum: Getirilen tasarıdaki hedef yüzde 39'da
kalıyor, yüzde 61 şaşıyor. Niye şaşıyor; çünkü, ciddî bir hesaba dayanmadığı
müddetçe, öyle, MGK kararlarıyla bir akşamda karar getirilir, irtica kararları
diye üçüncü gün aniden öne dayandığı zaman, olacağı da budur. Çünkü, ciddî
hesap yok. Bu arada, Plan ve Bütçe Komisyonunda, yine sorduğumuz zaman, bu yıl,
yani 2000 yılı içerisinde, millî eğitim katkı payından 550 trilyon lira para
toplandığını, önümüzdeki yıl aynı artışla 700 trilyon lira civarında
toplanılacağından bahsediliyor. O halde 2,7 katrilyon lira ödenek lazım
olduğuna göre, demek ki, bu kanun daha dört yıl devam etse -iki yıl deniliyor;
ama, mümkün değil- ancak ilk hedeflerin oturacağı kabul ediliyor; fakat, bir
hatırlayalım, bu kanun 1997 senesinde aniden uygulamaya konulduğu zaman, o
zamanki Millî Eğitim Bakanları "bize 30 trilyon, 40 tril-yon lira ödenek
verilirse hemen geçebiliriz" diye beyanatlar veriyorlardı. İşte, ben,
burada, bu tu-tarsızlığın ve bu yanlışlığın üzerinde durmak istiyorum. Diyorum ki, hükümetleri, Meclisi, komisyonları böyle by-pass edeceğinize
-tasarı olabilir, vergi olabilir, her şey olabilir- önce gelin, şu
komisyonlarda ciddî ciddî çalışılsın, alt komisyonlar kurulsun, araştırılsın ve
gerçek neyse ortaya çıksın. Yine bir misal vereyim: 30 kişilik sınıflardan bahsedilmişti; ama, yine
Millî Eğitim Bakanı, Plan Bütçe Komisyonunda şu anda büyük şehirlerde öğrenci
sayısının 61'den 53'e düşürüldüğünü söyledi; 30 olacağına göre, demek ki, büyük
şehirlerde hedefin yarısına ancak varılmış; daha, henüz, yarısına bile
varılamamıştır. Yine, daha ancak 53 000 okula bilgisayar verilebilmiştir. Bu
da, yine, hedeflerin daha dörtte 1'i oranındadır. O halde, bu vergiler devam
edecektir. Sayın milletvekilleri, bizim yine üzerinde çok durduğumuz konulardan
birisi de şu: Vergiler alınırken adil olmalıdır. Her vergi dairesinden beyanname
alandan 1 milyon lira alırsanız, bunu, 1 milyar lira vergi verenden de 1
milyon, 100 000 lira vergi verenden de 1 milyon alacak olursanız, bu, adil
olmaz. Her tapuya gidenden 5 milyon lirayı maktu olarak alırsanız, bu, adil
olmaz. Adil olması için, bir verginin, fertlerin malî gücüne göre alınması
gerekir. Bunu, malî gücüne göre almadığınız zaman, bu adil olmaz; adil
olmayınca da buna itirazlar çoğalır. Son olarak bir şey daha söylemek istiyorum, o da, çok önem verdiğim için
söylüyorum; Türkiye'de, millî eğitim alanında özel sektörde ve kamu sektöründe
çok büyük haksızlıklar ve eşitsizlikler var. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ASLAN POLAT (Devamla) - 1 dakika Sayın Başkanım... BAŞKAN - Peki efendim; buyurun. ASLAN POLAT (Devamla) - Araştırmalar var. Türkiye'deki malî tabakaları
en fakirden en zengine göre yüzde 20'lik tabakalara ayırırsak, en fakirle en
zengin arasında 11 kat bir gelişme farkı var. Yani, en zengin, en fakirin 11
katı ortalama para alıyor. Refah düzeyine baktığımız zaman -çok önem veriyorum ben buna-
araştırmalara göre, gıda sektöründe, en fakir, tüketimin yüzde 12'sini
kullanırken, en zengin yüzde 28'ini kullanıyor. Yani, en zenginle en fakir
arasında gıda ve giyimde çok fark yok, hemen hemen birbirinin iki katını
kullanıyor; ama, eğitime baktığımız zaman, çok büyük bir fark çıkıyor ortaya.
En alttaki yüzde 20 eğitimin yüzde 2,20'sini alırken, en zengin yüzde 20 yüzde
63,35'ini alıyor. Arada, hemen hemen 30 kat fark var. Yani, gıda ve giyimdeki
fark iki kat iken, eğitime baktığımız zaman bu fark 30 kata kadar yaklaşıyor.
Kültür dediğimiz zaman, en fakir insan, kültür harcamalarının yüzde 3,94'ünü
alırken, en zenginler yüzde 54,23'ünü alıyor ve burada, kültür ve eğitimde
zenginle fakir arasında korkunç bir uçurum meydana geliyor. Bu uçurumu
giderecek, sosyal devlettir; sosyal devletin eğitime yapacağı katkıdır. Onun
için, biz, bu katkılara karşı değiliz; ama, bu katkıların yerinde
kullanılmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Polat. Şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın Masum Türker; buyurun. (DSP
sıralarından alkışlar) MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
maddeyle ilgili geti-rilen husus, aslında, bundan sonrası için her
milletvekilinin uzun vadede düşünmesi gereken bir husustur. Hangi parti olursa
olsun, Türkiye'de önemli bir eksiklik, eğitime tahsis edilmiş bir eğitim
vergisinin olmamasıdır. Bugün, çocuklarını, ister devlet okulunda okutsun, ister özel okullarda okutsun,
bir vergi adı altında gündeme gelmeyen, aman, her şeyi bedava yapıyoruz
dediğimiz bu hizmete karşılık, vatandaşlarımızın önemli paralar verdiğini
biliyoruz. Aslında, bize düşen, buradaki eğitime katkı payını, burada
istenildiği gibi, yalnız 2002 yılına uzatmak değil, ciddî bir eğitim reformuna
olanak verecek bir eğitim vergisine dönüştürmektir. Eğer, biz, bugün bu
vesileyle bunu dikkate alır, 5 parti, kendi siyasal görüşü içinde bu çalışmayı
yaparsa, sanıyorum ki, burada, bu konuyu tartıştığımız zaman, çok farklı
yollara gitmeyiz; çünkü, Türkiye'de, eğitimle ilgili talihsizlik, maalesef,
Osmanlılar zamanında II. Mahmut döneminde yaşanmıştır. II. Mahmut'un 1826
yılında yayımladığı eğitim zorunluluğu genelgesine, yine, o zaman, birileri
karşı koydu, büyük kavgalara neden oldu ve bizim cumhuriyet dönemine kadar
yansıyan ilkokul eğitiminin üç yıl olması, arada kesik bir dönem, ondan sonra
devam etmesi gündeme gelmiştir. Bütün bunların temelinde, belli insanların
çıkarları vardır; buna dikkat edilmesi gerekir. Bu maddeyle, sanıyorum ki,
geleceğimize ışık tutacağız. Değerli milletvekilleri, ben, bir konuyu, tutanaklara geçsin diye -bir
önceki maddede, sonradan birçok arkadaş dile getirdi- açıklık getirmek için
dile getirmek istiyorum. Biz, bankaların birleşti-rilmesi kararını alırken
-altını çizmek istiyorum- Fondaki bankaların birileri tarafından devralınıp
peşkeş çekilmesi amacı gütmüyoruz. Fondaki bankalar, 6183 sayılı Yasayla,
sistemin içinde oluşmuş alacaklarının tahsiliyle zaten bu zararlarını giderecektir.
Aldığımız kararla, Fondaki bankalar değil, bundan sonra, bir güven müessesesi
olan bankalarda çıkması olası bir tedirginliğe, bir güvensizliğe, bir çöküntüye
karşılık, şimdiden, Parlamento olarak kabul ettiğimiz maddede, muhtemel gelecek
kamu yükünü azaltmak amacıyla, iş âlemine, birbiriniz hakkında dedikodu çıkarıp
bankaları yıpratacağınıza, buyurun, size üç yıl müddetle birleşme imkânı
veriyoruz, bu birleşmeyi sağlayın dedik. Yoksa, burada, işte, siz, o boşalan
bankalarda belirli zararları kapatmak, birine plase etmek diye söylediğimiz
zaman, çok ciddî işlere yarayacak olan bir maddeyi, farkında olmadan saptırmış
olurum. Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Türker. Sayın milletvekilleri, madde üzerinde, Sayın Ayhan, Sayın Özgün, Sayın
Çelik, Sayın Genç, Sayın Uzunkaya ve Sayın Akgönenç'in de, İçtüzük gereği
yerine getiremediğim, şahısları adına konuşma talepleri vardır. Sayın Pamukçu, buyurun, sorunuzu yöneltebilirsiniz Sayın Bakana. SUAT PAMUKÇU (Bayburt) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Her ne kadar Sayın Maliye Bakanımız burada yoksa da, hükümet üyesi bir
Bakanımız var. Benim şahsî kanaatim o ki, vergi kanunlarının, sonunda, halka referandum
yoluyla sorulması gerekir. Ancak, şu andaki mevcut mevzuatımız buna müsait
değil. Sayın hükümet, bu konuda bi-zimle aynı görüşü paylaşıyor mu, paylaşmıyor
mu? Bunu öğrenmek istiyorum. Yani, vergi kanunlarının referanduma götürülmesine
taraftarlar mı hükümet olarak; bir. Bağlı olarak da, bugün, çeşitli kesimlerden, özellikle esnaf odalarından
çok sayıda faks aldık, bu tasarının engellenmesi hususunda çok sayıda faks
geldi, hatta, telefonlar geldi. Bu arada, Şanlıurfa'nın Birecik İlçesinden
bile, esnaflarımız bizi arayarak, bu kanun tasarısının mutlaka engellenmesi
hususunda elimizden geleni yapmamızı istediler. Ancak, şu anda, mevcut mevzuata
göre yapabileceğimiz engelleme bu kadar. Sayın Bakan, bizim yerimizde olsaydı,
acaba, nasıl bir engellemeyle bu kanunun çıkmasını önleyebilirlerdi? Bunu
soruyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Pamukçu. Sayın Kukaracı, buyurun efendim, sorunuzu yöneltebilirsiniz. FAHRETTİN KUKARACI (Erzurum) - Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın
Bakandan, aşağıdaki sorumun cevaplandırılmasını arz ediyorum. Az önce, Erzurum Ticaret ve Sanayi Odası Meclis Başkanından bir faks
aldım. "Görüşülmekte olan kanun tasarısına, yeni önergeler verilerek bazı
ekler yapılacağını öğrenmiş bulunuyoruz. İki yıl önce kaldırılan Hayat
Standardı Vergisi, tekrar uygulamaya konulmak isteniyor. Bu vergi kanunlaştığı
takdirde, milyonlarca küçük tacir zor durumda bırakılacaktır" deniliyor.
Buna, sizden cevap istiyorlar, benden de, engellememi istiyorlar. Ne dersiniz
Sayın Bakanım? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kukaracı. Sayın Göksu, buyurun efendim. MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkan, Sayın Bakanıma aşağıdaki
sorularımı arz ediyorum: Sayın Bakanım, bu vergilerle, birçok esnafımıza değişik yükümlülükler
gelecektir; bunlardan bir kısmı da, esnaflar arasında olan şoförlerimizdir. Bu
vergi tasarısını takip eden şoför esnafının çekmiş olduğu fakslar var, bunların
sorduğu sorular var: Birincisi: "Lastik derdi, vergi derdi, Bağ-Kur borcu, ev kirası,
elektrik, maliyeci, trafik derken elde bir şey kalmıyor. Gürbulak ve İran-Bezirgân Kapısından içeri giren İran TIR'ları ve diğer
devletlerin TIR'ları 3-4 ton mazot alarak Türkiye'ye gelip satıyor; ama, bizim
TIR'larımız, bizim kamyonlarımız bunu alamıyorlar; sayın hükümet buna bir çare
getirebilir mi" diyorlar. İkincisi: "Nahcivan'a giden bizim araçlarımız 200 litre mazotla
ancak dönebiliyor; ancak, aynı kapıdan, pancar taşıyan müteahhit arabaları 8
ton mazotla dönüyor. Bu da bir haksız rekabet, bunun da önüne geçebilirler
mi"diye soruyorlar. Üçüncüsü: Gümrük kapılarında çalışan bu şoförlerimizin, dönüşlerinde 1
000 litre motorin izninin verilmesini istemektedirler. Sayın hükümet bu izni
vermeyi düşünüyor mu? Sayın Bakanım, Mersin Limanı Motorlu Taşıtlar Kooperatifi ve Akdeniz
Bölgesi Yönetim Kurulu Üyesi Mustafa Ongun, göndermiş olduğu faksta "yine
ekvergi, yine rezalet!.. Vurun abalıya, vurun, vurun!.. Sayın hükümet üyeleri,
siz başka şey bilmez misiniz! Birilerinin zararlarını bizlere mi
çektiriyorsunuz?! Ülkeyi kim batırmışsa faturasını onlardan çıkarın" diyor
ve sonunda da "birkaç hayalî ihracat yapan hainin yüzünden bu çileye
mecbur muyuz?! Yeter, şoförün gücü tü-kendi!.. Çile bize nimet başkasına"
diyor. Bu sese kulak vermek istiyor musunuz? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Göksu. Sayın Güler, buyurun efendim. MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakana şu
sorumu sormak istiyorum: Sayın Bakan, bu maddeyle, bu vergilerin 2002 yılı
sonuna kadar uzatılması öngörülü-yor. 2002 yılına kadar, uzatılan bu iki yıllık
süre içerisinde bu ekvergilerle ne kadar paranın toplanacağı hesaplanmış mıdır?
Bu toplanan paraların nerelerde ve nasıl harcanacağı belli midir? Teşekkür ederim efendim. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Sayın Uzunkaya, buyurun. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Bakandan şu suallerimin
cevaplandırılmasını millet adına rica ediyorum. Sayın Bakanımız, gerçi, Orman
Bakanı olarak orada bulunuyorlar; ama, millî eğitimle ilgili, katkıyla ilgili
bazı suallerim olacak. 31.12.2000 tarihi itibariyle eğitime katkı vergi payının kesinlikle
sonuçlanacağı, o günkü zabıtlarda ve tutanaklarda var. Şimdi ise, 2002
hedefleniyor. Sayın bakanların ve hükümetin sözüne, 2002'ye kadar bu millet
nasıl inansın? Güvenebilecek mi böyle bir söze? 31.12.2002'de bu vergi bitecek
diyebilecek mi? Devam ettirmeyi düşünüyorlarsa, Millî Eğitimin, devlet okulları olarak
sağlanan bu katkıda, üniversiteye gitme payı, özel okul ve kurslara,
dershanelere nispetle başarıları nedir? Alın akıyla, millete, dershanelere
gitmeden bizim liselerimizden mezun olun, rahatlıkla üniversitelere
girebilirsiniz diyebileceği, örnek gösterebilecekleri 10 tane okulları var mı? Diğer bir sorum: Yine, bu dönemde hedeflenen vergiler vardı, bir de
kesilen vergiler... "Eğitime katkı payı" adı altında kesilen bu
vergiler, hakikaten, kuruşu kuruşuna millî eğitimde kullanıldı mı, okulların
yapımında kullanıldı mı; yoksa, "taşımalı eğitim" adı altında
birkısım rant odakları mı oluşturuldu veya bir kısmıyla yine bütçenin açıkları
mı telafi edildi? Yine, toplanacak olan bu para aynı yollarda mı harcanacak?
Sayın Bakanın bu konuda da açıklama yapmasını bekliyorum. Ve 2002'ye kadar uzatılmasının sebebi, 8 yıllık eğitimin realize edilip
12 yıla çıkarılmasını sağlamak için midir, yoksa, 2002'ye kadar değil,
31.12.2000'e kadar gerçekleştirmeyi düşündüğünüz hedefinizi
gerçekleştirememenin faturasını yeniden millete çıkarmayı mı düşün-dünüz? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Buyurun Sayın Bakan; soruları cevaplayabilirsiniz. ORMAN BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Sayın Başkan, ilk soru Sayın
Pamukçu'dan geldi, vergi yasalarını referanduma sunup sunmayacağımızı sordu.
Vergi yasalarının referanduma sunulduğu tek ülke vardır; o da İsviçre'dir. Onun
da hepsi değildir, dolaylı - dolaysız vergi ayırımı içinde belli vergiler paket
olarak sunulur. İsviçre gibi doğrudan demokrasinin uygulandığı tek ülkede
referanduma sunuluyor. Biz de, hükümet olarak vergi yasalarını referanduma
sunmayı, diğer dünya devletleri gibi, düşünmüyoruz. Diğer soru, Sayın Kukaracı'dan: "Hayat standardı esası geri mi
geliyor?" Evet, geri geliyor; çünkü, vergi yasalarını bir paket olarak
düşünmemiz gerekli. 55 inci hükümet döneminde çıkarılan vergi yasalarının gelir
getirici olanları maalesef, değişikliklerle, budandı, elde kaldı gelir azaltıcı
olanlar. Şimdi, tekrar denge sağlanmaya çalışılıyor. Bence doğrudur. Sayın Mahmut Göksu, sınır ticareti ve gümrük kapılarıyla ilgili sorular
sordu. Bu teknik ayrıntıları gerektirdiği için kendisine yazılı cevap
verilecektir. Sayın Mahfuz Güler "toplanan paralar nerelere harcandı?" diye
sordu. MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Ne kadar toplanacak? ORMAN BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Bu verginin bir özelliği tahsis
ilkesi uygulanıyor olması, yani belli alanlara bu vergiler tahsis edilmiş.
Aslında normal olarak uygulanan ilke, bunun tersidir maliyede, ademi tahsis
ilkesidir. Burada tahsis ilkesi uygulandığı için, tabiî bir sonraki Sayın
Uzunkaya'nın sorusunda da, işte, taşımalı eğitime mi harcanacak deniyor... Bu
da millî eğitimin bir parçası olduğu için, oraya harcanmasında bir sakınca yok;
ama, tümüyle millî eğitim harcamalarında kullanılacaktır. Sayın Uzunkaya'nın bir sorusu daha var, "2002 yılında bitecek
mi?" diye soruyor. Ekonomi nasıl
dinamikse, vergi yasaları da dinamiktir. Ekonominin değişen koşullarına uygun
olarak devam edebilir de etmeyebilir de; bazı vergilerde azaltmalar
yapılabilir, artırmalar yapılabilir. Dinamik olan ekonomik yaşama vergi
yasaları uydurulur. O bakımdan, şimdiden bir söz verilemez. Sanırım, bütün sorulara cevap verdim. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan. Değerli milletvekilleri, madde üzerinde 4 adet önerge vardır;
önergeleri, önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra, aykırılıklarına göre
işleme alacağım. İlk önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 539 sıra sayılı Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu,
Finansman Kanunu ile 4306 ve 4481 sayılı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısının çerçeve 8 inci maddesi ile 16.8.1997 tarihli ve 4306
sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu, Millî Eğitim Temel Kanunu, Çıraklık ve
Meslekî Eğitim Kanunu, Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun ile 24.3.1988 tarihli ve 3418 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması ve Bazı
Kâğıt ve İşlemlerden Eğitime Katkı Payı Alınması Hakkında Kanunun geçici 1 inci
maddesinin birinci fıkrasında "(A) ve (B) fıkrasında yer alan
1.9.1997-31.12.2002" ibaresinin fıkra metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 539 sıra sayılı Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu,
Finansman Kanunu ile 4306 ve 4481 Sayılı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısının çerçeve 8 inci maddesi ile 16.8.1997 tarihli ve 4306
sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu, Millî Eğitim Temel Kanunu, Çıraklık ve
Meslekî Eğitim Kanunu, Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun ile 24.3.1988 tarihli ve 3418 sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması ve Bazı
Kâğıt ve İşlemlerden Eğitime Katkı Payı Alınması Hakkında Kanunun geçici 1 inci
maddesinin "(A) ve (B) fıkrasında yer alan 1.9.1997-31.12.2002"
ibaresinin "(A) ve (B) fıkrasında yer alan 1.9.1997-31.12.2001"
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Üçüncü önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 539 sıra sayılı Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu,
Finansman Kanunu ile 4306 ve 4481 Sayılı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısının çerçeve 8 inci maddesi ile 16.8.1997 tarihli ve 4306
sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu, Millî Eğitim Temel Kanunu, Çıraklık ve
Meslekî Eğitim Kanunu, Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hak-kında Kanun ile 24.3.1988 tarihli ve 3418 sayılı Kanunda Değişiklik
Yapılması ve Bazı Kâğıt ve İşlemlerden Eğitime Katkı Payı Alınması Hakkında
Kanunun geçici 1 inci maddesinin (A) fıkrasının 11 ve 12 numaralı bentlerinde
yer alan "Türk Telekom AŞ" ibaresinin "cep telefonu
işletmecileri", 13 numaralı bentte yer alan "beş katına kadar"
ibaresinin "altı katına kadar" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, şimdi okutacağım son önerge, aynı zamanda en aykırı önerge
olduğu için, okutup, aynı zamanda da işleme alacağım: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 539 sıra sayılı Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu,
Finansman Kanunu ile 4306 ve 4481 Sayılı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısının çerçeve 8 inci maddesi ile 16.8.1997 tarihli ve 4306
sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu, Millî Eğitim Temel Kanunu, Çıraklık ve
Meslekî Eğitim Kanunu, Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hak-kında Kanun ile 24.3.1988 tarihli ve 3418 sayılı Kanunda Değişiklik
Yapılması ve Bazı Kâğıt ve İşlemlerden Eğitime Katkı Payı Alınması Hakkında
Kanunun geçici 1 inci maddesinin ikinci fıkrasının metinden çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. ORMAN BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Komisyon ve Hükümetin katılmadığı üzerinde, önerge sahibi adına
Sayın Ayhan. Buyurun Sayın Ayhan. (FP sıralarından alkışlar) CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 539 sıra
sayılı kanun tasarısının 6 ncı maddesinde vermiş olduğumuz önergelerle ilgili
olarak söz almış bulunuyorum. Bu madde, hatırlanacağı üzere, 1997'de, 55 inci hükümet zamanında, 4306
sayılı, eğitime katkı, destek sağlamak üzere çıkarılmış olan bir vergi
kanunuydu. Aşağı yukarı 30 çeşit vergi getiriyordu bu. Hatırlarsanız, epey halk
arasında tartışıldı. Her türlü muameleye vergi. Nedir bunlar?.. SSK, vergi
dairesi, belediyeye ne verseniz, bir kâğıt uzatsanız bundan vergi ödüyordunuz;
taşıt tescilinde vergi ödüyordunuz, spor toto oynayanlar kolon başına vergi
ödüyordu; at yarışlarına giden vergi ödüyordu, silah ruhsatı alan vergi
ödüyordu; av tezkeresi alan vergi ödüyordu, havayolu uçak biletlerine vergi
vardı; İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında ve SPK'daki tahsil edilen birtakım
ücretlerin içinde de yine vergi payı getirilmişti; cep telefonundan vergi var;
yayın kuruluşlarının RTÜK'e ödediği paranın içinden, reklam gelirlerinden vergi
var; tapu harcı ödeyenler, tapuda işlem yapanlar vergi ödüyor ve daha birçok
vergiler... Velhâsıl, yani, adımını atan vergi ödüyordu. Tabiî, bu kanunun
gündeme geldiğini vatandaşlar öğrenince, sağdan soldan mektuplar, fakslar
alıyoruz. İşte, bir tanesi önümde; Yalova'dan gelmiş. 16.11.2000 tarihinde
yazmış. "Sayın milletvekilimiz, bizler Yalova'nın küçük esnafıyız,
derdimizi sizlere anlatmak istiyoruz. Eğitime katkı payı adıyla âdeta
soyuluyoruz. Bir ay içerisinde 3 defa eğitime katkı payı ödemişim." Kim
yazıyor bunu; adresini de vermiş, Yalova'dan Mehmet Nar. "Birinci geçici
vergimizi öderken beyannameyle 2 milyon ödedim." Bir vatandaşın, geçici
vergi öderken bir ay içinde ödedikleri bunlar. "KDV beyannamesi verirken 2
milyon ödedim, kira stopajı beyannamesi verirken 2 milyon ödedim; bunlar
yetmemiş gibi, bir de bu miktarlar artırılacakmış. Sayın Ayhan, lütfen, zelzele
bölgesindeki küçük esnafın durumunu anlasınlar. Bizler, siftah yapmadan eve
döndüğümüz günler oluyor." Hakikaten öyle; ben, bu yaz, deprem bölgesini
ziyaret çerçevesinde Yalova'yı da gezdim, esnafı ziyaret ettim. "Tuzu kuru
bu hükümetin, tuzu kuru bu hükümetin. Bu mektubumu gösteriniz" diyor, ben
de gösteriyorum, okuyorum size. "...ve bundan vazgeçin" diyor. Değerli arkadaşlar, bu vergiyi eğitime katkı için çıkarmışız. Çıkarmışız
da ne olmuş, eğitim ne durumda; eğitimin durumunu hep beraber görüyoruz! Neydi
bu vergi çıkarılırken söylenen; 1997'nin 1 Eylülünden 2000 yılının sonuna kadar
alınacaktı, sekiz yıllık kesintisiz eğitimde 30 kişilik sınıflar olacaktı,
çocukların önünde bilgisayarları olacaktı. Şimdi, merak ettim, Millî Eğitim
Bakanlığının rakamlarına baktım; sınıflara düşen öğrenci sayısı Adana'da 59
kişi, Ankara'da 51 kişi, Bursa'da 56 kişi, Diyarbakır'da 62 kişi, Gaziantep'te
62 kişi, Hakkâri'de 70 kişi ve İstanbul'da 64 kişi. Şimdi soruyorum size: 64
kişilik sınıfta öğretmen kimi tanır, hangi talebeyle birebir münasebet
kurabilir?! Mümkün değil, tanıyamaz. İşte 30 kişilik sınıf standardı buydu. Biz
vergi vermişiz, 30 çeşit vergi koymuşuz bu olsun diye; ama, az gittik, uz
gittik, bir arpa boyu yol gitmedik; yani, eğitimde geldiğimiz nokta fiyasko.
Tabiî, konumuz eğitim değil, onun
üzerinde durmuyorum; ama, vatandaş bir vergi verdiği zaman, o verginin
neticesini de görmek istiyor. Biz ikibuçuk sene bu vergiyi almışız, şimdi
netice fiyasko. Hem demişiz ki: "Biz bunu 2000 yılı sonundan sonra
alma-yacağız." Şimdi tekrar getiriyoruz "iki yıl daha alacağız"
diyoruz. Nereye gidecek bu? Tabiî, bu, faiz ödemelerine gidecek. Ayda 3-4
milyar dolar faiz ödüyoruz. Maşallah, hükümet, eğitime, sağlığa değil de, ha
bire oraya ödüyor. Sayın Bakan da üzülüyor. Gündüzki konuşmamda da ifade ettim.
"Ben bütçe hazırlıyorum, 'tamam, 100 lira gelir var' diyorum; biri omzuma
dokunuyor..." (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) CEVAT AYHAN (Devamla) - Son cümlem... Bitiriyorum Muhterem Başkan... BAŞKAN - Buyurun Sayın Ayhan, tamamlayın efendim. MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Yeter... CEVAT AYHAN (Devamla) - Bir kerede gelin siz konuşun, iyi olur. Biz sizi
dinleriz zevkle Güven Bey. MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Dinliyoruz... CEVAT AYHAN (Devamla) - Peki. Sizi üzmek istemiyorum; ama, bunları da
söylememiz lazım. Bunları sizi taciz etmek için değil; ama, size bu gerçekleri
duyurmamız lazım. Siz de duyu-yorsunuz bunu seçmenlerinizden; ama, iktidar
olmanın üzerinizde baskısı var. Siz bizden çok sıkılıyorsunuz. Biz gelip
konuşup ferahlıyoruz. Sizin o imânlarınız da yok. Onu biliyorum ben birebir
görüşmede. Vatandaş, vergisinin doğru yerde kullanılmadığı kanaatindedir. İşte,
söylüyorum size: 100 lira vergi toplamışız, 88 lirasını omzumuza dokunup faizci
alıp götürüyor, 12 lirası millete kalıyor. Ben buna üzülüyorum. Çiftçinin hali,
esnafın hali, memurun hali meydanda, herkesin hali meydanda. Yasa, inşallah
bunlara çözüm olacak diyorum. Hepinizi hürmetle selamlıyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan. Efendim, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 539 sıra sayılı Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu,
Finansman Kanunu ile 4306 ve 4481 Sayılı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısının çerçeve 8 inci maddesi ile 16.8.1997 tarihli ve 4306
sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu, Millî Eğitim Temel Kanunu, Çıraklık ve
Meslekî Eğitim Kanunu, Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun ile 24.3.1988 tarihli ve 3418 sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması ve Bazı
Kâğıt ve İşlemlerden Eğitime Katkı Payı Alınması Hakkında Kanunun geçici 1 inci
maddesinin birinci fıkrasında, "(a) ve (b) fıkrasında yer alan
1.9.1997-31.12.2002" ibaresinin fıkra metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz. Fethullah
Erbaş(Van) ve arkadaşları BAŞKAN - Önergeye komisyon katılıyor mu efendim?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. ORMAN BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN - Komisyon ve hükümetin katılmadığı önerge üzerinde Sayın
Fethullah Erbaş... Sayın Günbey, soru sormak için mi düğmeye bastınız?.. SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Evet. BAŞKAN - Soru kısmı geçti efendim; bir dahaki sefere... kapatıyorum
şeyi... Sayın Erbaş, buyurun efendim. FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
önergemizle, eğitime katkı payı adı altındaki... Kanunun bu hükmü, 2000 yılında
sona eriyordu, siz 2002'ye kadar uzatıyorsunuz, biz de en azından iktidara bir
süre verelim, bunu bir yıla indirerek, 2001 yılında sona erdirelim... Biraz
evvel, iktidar partileri milletvekillerinden Sayın Türker'in çok güzel bir
teklifi vardı. Bu kanun çıkarıldığı zaman hatırlıyorum, Plan-Bütçede akşamüzeri
bir arkadaş, alelacele, şöyle bir müsvedde kâğıdına yazdı, bıraktı ve öyle
kabul edildi. Yani, tamamen o anda yazılan bir kanundu, ne sistematiğe uydu ne
de başka bir şeye. Şimdi, bu kanuna dayanarak, bir kanun daha çıkarıldı. Ne
yapıldı; işte, deprem vergisiyle, bir de işlem vergisiyle ilgili... Bundan
sonra da, temeli çürük olan bu kanunun üzerine yüz tane bina kurulacak şimdi
bununla; ama, Türker'in dediği gibi, bütün ülkelerde eğitim vergisi varsa, bir
eğitim vergisi, düzenli bir şekilde getirilir, bu haksızlıkların çoğu da
giderilir. Biraz evvel arkadaşlarımız da dediler, tatbikatta da öyle; yatını
satan da 5 milyon katkı payı veriyor, Murat 124'ünü satan da, helikopterini
satan da 5 milyon veriyor. Bu olmaz, bu haksızlıktır, bu adaletsizliktir.
Verginin adil olması lazım;ama, bu vergi adaletsiz. Ha, biz, size bir yıl daha süre
tanıyoruz; bir yıl daha bu böyle gitsin. EROL AL (İstanbul) - On yıl süre... FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) - Efendim, on yıl size... Siz, zaten on yıl
kalmayacaksınız. Bir yıl size bir avans veriyoruz. O da, bu bir yıl içerisinde
bu işleri görün diye... Değerli arkadaşlar "eğitime katkı payı" diyoruz, veriyoruz.
Giden vergileri kontrol ettiğimiz zaman, bunların çoğu, bütçe açıklarına
gidiyor; bütçe açıklarını da kapatamıyoruz. Bu seneki, 2001 yılı bütçesine de
bakıyoruz; yine, 20 katrilyonun üzerinde faiz ödemesi yapacağız; yani, bütçenin
hemen hemen yarısına yakın bir bölümünü yine faizcilere vereceğiz. Şimdi, vatandaş ödeyecek, siz faizcilere ödeyeceksiniz; vatandaş eğitime
katkı olarak ödeyecek, siz faizcilere ödeyeceksiniz. Sonunda vatandaş sizden
bıkacak; çünkü, evladının iyi okullarda okumasını istiyor, Batı standartlarına
uygun bir eğitim yapmasını istiyor; ama, siz aldığınız bu katkı paylarını
bütçenin açıklarına harcadığınız için de, tabiî, bir türlü bu noktaya
gelemiyorsunuz. Değerli arkadaşlar, sekiz yıllık kesintisiz eğitim, eksiğiyle fazlasıyla
devam ediyor ve birçok problemler getirdi. Ben, diğer Batı ülkelerinin okul
sistemlerine baktım; zorunlu eğitimde hiçbir ülke vatandaşından para almıyor;
ama, ben, zorunlu olan sekiz yıllık eğitimde bakıyorum, her Allah'ın günü
veliden para istiyoruz. Efendim, okullarda hademe yok, onun parası; temizlik
parası, karne parası... Yani, vurduğun zaman, özel okulda okutmuş gibi bir sürü
parayı ödüyor. Bu velilerin bir kısmı
da, bu parayı ödeyemiyor; önlük parası, çanta parası, defter parasını bulamayan
veli, üstelik okulu da beslemek zorunda kalıyor. Şimdi, ileri ülkelerde, bakıyorsunuz, tek kuruş almadan, zorunlu eğitim
olduğu için devlet her türlü şeyini karşılıyor, defterini, silgisini, kalemini
de karşılıyor; ama, bizim velilere bakıyoruz, hem eğitime katkı payını ödüyor
kuzu kuzu, onun peşinden de okulun bütün ihtiyaçlarını da karşılamış oluyor. Ben, sözü fazla uzatmak istemiyorum; ama, şu var: Bizim ödediğimiz vergileri,
lütfen, faizcilere vermeyin, bankacıların kasalarını doldurmayın. Bu kadar
ödenen paraya bir bakıyorsun, bir hayalî ihracatçı, bir naylon faturacı 1,7
milyar doları... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Erbaş, lütfen tamamlayın efendim. FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) - Burası yanlış efendim; 4 dakika 9 saniye... BAŞKAN - Hayır, durdu sistem de onun için. Ben baktım; sistem 4 dakika 9
saniyede durdu kendiliğinden. Ben, size, 1 dakika daha fazla süre vereyim efendim. Buyurun. FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) - Peki efendim. Değerli arkadaşlar, bir hayali ihracatçı 1,7 milyar dolar -ben, sizin
için demiyorum- vurgun vuruyor. Ben, eğitime katkı payı olarak, damla damla
damlatayım; ama, o kabın altı delik, akıp gidiyor. Sizden istirhamımız,
iktidardan istirhamımız, bu israfları önleyin. Bu hayali ihracatçılara, bu
naylon faturacılara, bu banka hortumlayan insanlara karşı, biraz, siz de
merhametli olmayın; biraz böyle celallenin ki, onlar da bu işi yapmaya cesaret
etmesinler. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erbaş. Önergeyi oylarınıza sunuyorum efendim: Kabul edenler... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz
Sayın Başkan. BAŞKAN - Efendim, geçtim oylamaya. Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, aceleye lüzum yok. Usulüne uygun
yürütülürse işler daha isabetli olur. BAŞKAN - Bizde öyle yapmaya gayret ediyoruz efendim. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - İkaz ettik Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun efendim. Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 539 sıra sayılı Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu,
Finansman Kanunu ile 4306 ve 4481 Sayılı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısının çerçeve 8 inci maddesi ile 16.8.1997 tarihli ve 4306
sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu, Millî Eğitim Temel Kanunu, Çıraklık ve
Meslekî Eğitim Kanunu, Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile 24.3.1988 tarihli ve 3418
sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması ve Bazı Kâğıt ve İşlemlerden Eğitime Katkı
Payı Alınması Hakkında Kanunun geçici 1 inci maddesinin "(A) ve (B)
fıkrasında yer alan 1.9.1997-31.12.2002" ibaresinin "(A) ve (B)
fıkrasında yer alan 1.9.1997-31.12.2001" olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz. Fethullah
Erbaş (Van) ve arkadaşları BAŞKAN- Komisyon önergeye katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. ORMAN BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN - Komisyon ve hükümetin katılmadığı önerge üzerinde... TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Sayın Başkan, karar yetersayısının
aranılmasını istiyorum. BAŞKAN - Efendim, daha arkadaşlarımız konuşacak veya gerekçeyi
okutacağız. ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Haber veriyor gecikmesin diye... BAŞKAN - Önerge sahibi hangisini tercih ediyor; konuşacak mısınız? FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Geçer konuşacak. BAŞKAN - Buyurun Sayın Geçer. MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
görüşülmekte olan 539 sıra sayılı yasa tasarısının 6 ncı maddesi, şu anda 2
madde ihdas edilmesiyle oluşan 8 inci maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz
değişiklik önergesi üzerinde konuşmak üzere söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Saygıdeğer milletvekilleri, daha önce ihdas edilmiş olan 4481, 4306,
3418 sayılı yasalarda öngörülen özel iletişim vergileri, eğitime katkı payları
ve buna benzer vergilerin, aslında, o zaman, hükümet tarafından sekiz yıllık
eğitime katkı payı adı altında toplanmasına ve o günün, sekiz yıllık kesintisiz
eğitimin çıkması dönemindeki Sayın Millî Eğitim Bakanının "30 trilyonla
ben bu işi bitiririm ve geçerim" demesine rağmen, bugüne kadar çok büyük
paralar toplanmasıyla birlikte, demek ki, bu sekiz yıllık kesintisiz eğitim
için özel iletişim vergileri, değişik kâğıtlardan ve her şeyden alınan, hatta
vergi vermekten dahi vergi alınır hale gelmekten toplanan vergiler yetmemiş ki,
şu anda, kamu finansman açıklarını kapatma adına bunlar ortaya getiriliyor;
çünkü, şu arada deprem finanse edilmiş sayılabilir. Çünkü, dış yardımlar
alındı, bununla ilgili belli yasalar, geçici vergiler çıkarıldı. Bu vergilerin
tekrar uzatılmasının gerekçesi de, yasanın zaten, genel gerekçesinde, üç yıllık
ekonomik istikrar programının sağlanması adına çıkarıldığı söylenerek,
gerçekten, o dönemde çıkarılan bu vergilerin ve yeniden konulan bu hayat
standardı gibi değişik vergilerin, götürü vergi şeklindeki vergilerin, aslında,
deprem bölgesindeki imar faaliyetleri için değil veya sekiz yıllık eğitimi
finanse etmek için değil de, kamu finansman açıklarını kapatma adına
çıkarıldığı... O zaman, biz, grup olarak bunları izah etmiştik ve uzatılacağını
da söylemiştik. Şu anda aynı şeyler yapılıyor ve bugün hükümet, o gün vatandaşa
söylemiş olduğu şeyi tekzip ederek, artık, bunları, Deprem Vergisi ve eğitime
katkı payı değil de, finansman açıklarını kapatma adına ortaya çıkardığını ve
uzattığını söylüyor. Biz, bu önergemizle, hiç olmazsa, 1997-2002 ibaresinin üç yıl daha
uzatılmasını biraz önle-yerek, en azından, hükümetin de, bu, belki de, kendi
kendini tekzibinden kendisini kurtarmak için, 2001 yılı sonuna kadar
uzatılmasını talep ediyoruz. En azından, burada, bu vergilerin daha uzun süre
alınmasının ve vergi altında ezilmiş insanlarımızın, dar gelirlilerimizin biraz
nefes almasını sağlamak için bu önergeyi vermiş bulunuyoruz. Aslında, vergiler bir taraftan toplanırken bir taraftan devlet
hazinesinin dibindeki delikler kapatılmadığı için, değişik yerlere akan
paraların veya Hazinenin veya ekonomik istikrarın sağlanmasını mümkün kılmayan
bu açıkların kapatılmasından, bunlarla ilgili değişik ekonometrik olarak,
sadece vergi koymak değil, tasarruf tedbirlerinin alınması, üretimin
artırılması, enflasyonun düşürülmesi ve buna benzer birtakım tedbirlerin
alınması varken, sadece, bir vergi değişkenini değiştirerek ekonomik istikrarın
sağlanmasına yönelmek bir kolaycılıktır. Yani, hükümet, burada, daha kapsamlı
ve yapısal değişiklikler yerine, feodal dönemlerden beri kalan vergi koyma
tekniğini veya vergi koyma alışkanlığını ve kolaylığını uygulayarak, vatandaşa
yeni yeni vergiler yükleme peşindedir. Bunun için, biz, burada, hiç olmazsa,
bunun belli bir süreyle sınırlanmasını talep etmek üzere, bu önergeyi verdik.
Sayın Heyetinizden bu önergenin kabulü yönünde oy kullanmanızı talep ediyoruz. Aslında, burada, değişik kaynaklara da vergi konulabilir. Burada, biraz
kopya vermek istiyorum. Şimdi, ekonomide kaynakların tamamı kıttır. Kıt olmayan
iki kaynak vardır; güneş ışığı ve hava. Yani, vatandaşlar, havayı bol miktarda
teneffüs ederler, güneş ışığını alırlar. Aslında, hükümete bir öneri; belki,
güneş ışığını kontrol altına alamazlar; ama, vatandaşın almış olduğu havaya
vergi konulabilir(!) Herkesin ağzına bir numaratör veya bir sayaç konularak,
vatandaş ne kadar hava teneffüs etmişse, havası kirli olan illerde ve ilçelerde
de biraz indirim yapılarak, bunlar, adil bir şekilde vergilendirilebilir ve bol
miktarda bir vergi kaynağı olarak kullanılabilir diye düşünüyorum(!) Çünkü,
vergi konulmayan sadece bir hava kalmıştır şu anda; o da vergilensin de,
vatandaş, oldu olacak, bedava teneffüs etmiş olduğu havadan da vergi vererek,
ülkenin ekonomik kalkınmasına katkıda bulunur diye düşünüyorum. Bu önergemizin kabulü talebiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP
sırlarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum. BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur. Birleşime 10 dakika ara veriyorum. Kapanma Saati : 22.21 ALTINCI OTURUM Açılma Saati : 22.32 BAŞKAN : Başkanvekili Nejat ARSEVEN KÂTİP ÜYELER : Şadan ŞİMŞEK (Edirne),
Mehmet BATUK (Kocaeli) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19 uncu Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum. Görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz. V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 2. – Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu,
Finansman Kanunu, Gelir Vergisi Kanunu ile 4306 ve 4481 Sayılı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması ve Kurumlar Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi
Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/776) (S. Sayısı :
539) (Devam) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde. Sayın milletvekilleri, bir önceki oturumda, görüşülmekte olan tasarının
8 inci maddesi üzerinde verilen önergenin oylanmasında karar yetersayısı
bulunamamıştı. Şimdi, önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını da
arayacağım. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Önergeyi kabul edenler... Etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum efendim: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 539 Sıra Sayılı Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu, Finansman
Kanunu ile 4306 ve 4481 Sayılı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısının çerçeve 8 inci maddesiyle, 16.8.1997 Tarihli ve 4306 Sayılı
İlköğretim ve Eğitim Kanunu, Millî Eğitim Temel Kanunu, Çıraklık ve Meslekî
Eğitim Kanunu, Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
ile 24.3.1988 Tarihli ve 3418 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması ve Bazı Kâğıt
ve İşlemlerden Eğitime Katkı Payı Alınması Hakkında Kanunun geçici 1 inci
maddesinin (A) fıkrasının 11 ve 12 numaralı bentlerinde yer alan "Türk
Telekom A.Ş" ibaresinin "cep telefonu işletmecileri" 13 numaralı
bentte yer alan "5 katına kadar" ibaresinin "6 katına
kadar" şeklinde değişti-rilmesini arz ve teklif ederiz. Fethullah
Erbaş (Van) ve arkadaşları BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN - Komisyon ve Hükümetin katılmadığı önerge üzerinde, önerge
sahipleri adına, Sayın Yakup Budak; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) YAKUP BUDAK (Adana) - Sayın Başkan, değerli üyeler; sözlerime başlarken,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. 539 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci maddesi üzerinde vermiş
olduğumuz önergemizle ilgili konulardaki düşüncelerimizi ifade etmek üzere
huzurlarınızdayım. Malumlarınız olduğu üzere, 8 inci maddeyle, SSK
bildirimlerinde, vergi beyannamelerinde, belediyeye verilecek her türlü
beyannamelerde, tapu-kadastroda yapılacak bütün işlemlerde -her birisi için
ayrı ayrı olmak üzere- silah ruhsatı, av tezkeresi, sportoto, loto, at
yarışları ve bunlarla ilgili bütün konularda "eğitime katkı payı" adı
altında bir pay alınmaktadır. Bu getirilen maddeyle de, hükümete, bunları 5
katından 10 katına kadar çıkarma yetkisi verilmektedir. Gerçekten halkımızın büyük vergiler altında ezildiği bir dönemde, büyük
ekonomik sıkıntı içerisinde olduğu bir dönemde, böylesine 10 kat gibi bir
rakamın ifade edilmiş olması, bu hükümetin halka, çalışanlara,üretenlere ve
emekçilere hangi gözle baktığının da ayrıca bir ifadesidir. Zaten, bu hükümete,
icraat hükümeti demekten ziyade, vergi hükümeti demek daha doğru olur
kanaatindeyim. Biraz önce, arkadaşlarımız, şu konuda da bu konuda da vergi kanunları
çıkarılması gerekir dediler. Zaten, bu hükümetlerin ortak özelliğidir,
düşündükleri tek şey, vergilerin konulmasıdır. Elbette, hizmetlerin
görülmesinde, kamu görevlilerinin maaşlarının ödenmesinde, özellikle eğitimin
ihtiyaçlarının karşılanmasında, elbette ki vatandaşımızın vergileri
verilmektedir zaten; fakat, bu vergiler karşısında alınan hizmetler nedir? Bugün, okullarımızda, maalesef, öğrencilerden her gün şunun için, bunun
için paralar istenmektedir; yok temizlik vergisi, yok hizmetli vergisi, yok
yakıt vergisi, yok elektrik vergisi gibi birtakım vergiler istenmektedir. Bugün
okullarımıza gidin, okul müdürlerimizle, yöneticilerimizle konuşun, hepsi
müstahdem yokluğundan, hizmetli yokluğundan, okulunun temizliğinin
yapılamadığından bile şikâyet etmektedir. 21 inci Yüzyıla girerken
okullarımızın içerisinde bulunmuş olduğu hal, gerçekten yürekler acısıdır. Aynı zamanda, sekiz yıllık dayatma eğitiminin gerçekleştirilebilmesi
için taşımalı eğitim mo-deline geçilmiştir. Taşımalı eğitim modeli de,
ülkemizin her tarafında ayrı bir rezaletin sergilenmesidir. Maalesef,
öğrencilerimizin bir kısmı at arabalarıyla, merkeplerle, çok değişik usullerle,
birtakım dereler üzerindeki, çaylar üzerindeki teleferiklerle ulaşma yolunu
tercih etmektedirler. Bunun yanında da birtakım yerlerde öğretmen yığılmaları
vardır, birtakım yerlerde öğretmen yokluğu vardır. Görülüyor ki, toplanan katkı payları, eğitimin ihtiyaçları için
harcanmıyor, sadece ve sadece bu bütçenin açıklarını kapatmak, içerideki ve
dışarıdaki rantiyeye para aktarmak için harcanmaktadır. Şimdi, öğleden sonraki oturumda, Maliye Bakanımızın açıklamaları,
gerçekten bizi rahatlattı. "Bu olayların üzerine gidilecektir, suçlu kim
olursa olsun, kardeşimiz de olsa üzerine gideceğiz" dediler. Kendilerini
tebrik ediyoruz, bundan dolayı bir mutluluk duyuyoruz. Bu bankaların içerisi
boşaltılmıştır, eğitime katkı payları da oraya aktarılmıştır; ama, bu
bankaların içi soyulurken, hükümet kimdi, Başbakan kimdi, Başbakan Yardımcısı
kimdi, polis kimdi, bekçi kimdi; bu bankaların yönetim kurullarında görev alan
asker ve sivil emekli bürokratlar kimdi; bu bankaların içi hangi bakanların
gününde boşaltılmıştır; acaba, bu bakanlar, bu hükümetler, bu bankaların içi
boşaltılırken gezmeye mi gitmişlerdi, yoksa bostan korkuluğu mu yapıyorlardı?!
(FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Şimdi, efendim şu operasyonu yapıyoruz, bu operasyonu yapıyoruz
diyorsunuz; eski suçunuzu yeni suçunuza gerekçe olarak mı kullanmak
istiyorsunuz? Bu bankalar hangi iktidar döneminde boşaltıldı, hangi hükümetler
zamanında boşaltıldı? Burada ihmali bulunan, burada gevşeklik gösteren,
olayların üzerini örtenler, siyasî olarak, sivil olarak kimlerdir bunların
üzerinde bulunanlar? Bunun hesabı niye sorulmuyor, bu ayağının üzerine niye
gidilmiyor? (DSP ve MHP sıralarından gürültüler) Bunu ifade ederken, arkadaşlarımız biraz sabırlı olsunlar. Bu vergileri
topluyorsunuz; ama, vatandaş, benden toplanan vergileri banka batıklarına
harcıyorlar, bunun için de ödemiyorum diyor. İşte, bu hükümetlere destek veren
birtakım meslek örgütlerinin gazetelerde bol bol reklamları çıkı-yor,
bildirileri çıkıyor; bunlar, sizleri rahatsız etmiyor mu? (MHP sıralarından
"ediyor" sesleri) Bu getirdiğiniz vergilerle, partilerinizin programlarına karşı
çıkıyorsunuz, kendinizi inkar edi-yorsunuz. Sizlere söylüyorum,
DSP'lileşiyorsunuz, kendinizi inkar ediyorsunuz, karanlığa gömülü-yorsunuz, yok
oluyorsunuz; bu arada, halkı da yok ediyorsunuz. (MHP sıralarından gürültüler) AYDIN TÜMEN (Ankara) - Ne demek istiyorsun?! BAŞKAN - Sayın Budak... Sayın milletvekilleri... Buyurun efendim, siz, Genel Kurula hitap edin efendim. YAKUP BUDAK (Devamla) - Ve maalesef getirmek istediğiniz bu vergilerle
halkı perişan ediyorsunuz... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Size yakışmıyor bu laflar! BAŞKAN -Sayın Budak, mikrofonu açıyorum; lütfen tamamlayın efendim. YAKUP BUDAK (Devamla) - Bu vergileri getirmekle halkı da perişan
ediyorsunuz, kendinizi de perişan ediyorsunuz; Türkiye'yi karanlığa
götürüyorsunuz, kendiniz de yok oluyorsunuz. İşte, meslek örgütleri, bizi
vergiye boğanları biz de sandıkta boğacağız diyorlar. Bu duygularla, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir. Müteakip maddeyi okutuyorum: MADDE 9. - 26.11.1999 tarihli ve
4481 sayılı Kanunun 8 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Madde 8. - 31.12.2002 tarihine kadar uygulanmak üzere her nevi cep
telefonu işletmecileri tarafından verilen (ön ödemeli kart satışları dahil)
tesis, devir, nakil ve haberleşme hizmetleri (17.8.1999 ve 12.11.1999
tarihlerinde meydana gelen deprem nedeniyle mücbir sebep hali ilan edilen
yerlerde, mücbir sebebin devam ettiği sürece abonelere verilecek ön ödemeli
kart satışları dışındaki hizmetler hariç)% 25 oranında Özel İletişim Vergisine
tabidir. Verginin mükellefi cep telefonu işletmecileridir. Bu verginin matrahı,
Katma Değer Vergisini oluşturan unsurlardan teşekkül eder. Özel İletişim
Vergisi, Katma Değer Vergisi matrahına dahil edilmez. Bir aya ait Özel İletişim
Vergisi izleyen ayın onbeşinci günü mesai saati sonuna kadar, Katma Değer
Vergisi beyannamesi ile beyan edilerek aynı süre içinde ödenir. Bu maddede hüküm bulunmayan hallerde 3065 sayılı Katma Değer Vergisi
Kanunu hükümleri uygulanır. Her nevi cep telefonu işletmecileri tarafından
imtiyaz sözleşmeleri uyarınca Hazineye ödenecek payın hesaplanmasında Özel
İletişim Vergisi dikkate alınmaz. Her ay tahakkuk edecek Özel İletişim Vergisi
cep telefonu abonelerine düzenlenecek faturalarda ayrıca gösterilir." BAŞKAN - Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Bingöl
Milletvekili Sayın Necati Yöndar; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA NECATİ YÖNDAR (Bingöl) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; görüşülmekte olan 539 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu
maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum, bu
vesileyle Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Ülkemizde, son yıllarda üzerinde vergi alınacak kaynak düşünüldüğünde,
akla ya otomobil veya cep telefonu gelmektedir. Bir taşıt üzerinden, bugün
itibariyle, beş çeşit vergi, harç ve katkı payları alınmaktadır. Cep telefonuna
yüklenen vergi ve katkı paylarının da bundan aşağı kalır tarafı maalesef
yoktur. Gerek taşıtlar gerekse cep telefonu gibi iletişim araçları, çağdaşlık
ve gelişmişlik düzeyinin göstergesi değil midir?! Anayasanın bir şartı olarak,
hükümetler, vatandaşların refah seviyesini yükseltmek, onu, modern dünyanın
sunduğu imkânlardan yararlandırmak zorundadırlar. Bu mecburiyetlere rağmen,
taşıtı hâlâ bir servet, cep telefonunu bir zenginlik alameti olarak görmek
doğru mudur?! İşlem ve tüketim vergileri, mantık ve terminolojik olarak, ya fiskalite
veya tüketimin sınırlandırılması amacıyla ihdas edilmektedir. Ancak, fiskalite
sağlamaya yönelik yeteri düzeyde işlem ve tüketim vergileri mevcut iken, aynı
konuda işlem vergisini bir de özelleştirerek tahsil etmek vergicilik mantığıyla
bağdaşmaz. Cep telefonuyla yapılan görüşmenin özeli nedir ki, alınan verginin
adı Özel İletişim Vergisi olmuştur? Diğer taraftan, tamamen fiskal amaçla ve bir yıl süreyle uygulanmak
üzere ihdas edilip deprem felaketinin duygusal sıcaklığıyla, vatandaşın zoraki
rızası sağlanan bu verginin iki yıl daha uzatılması iki anlama gelmektedir:
Birincisi, yasama organı iradesi ve vatandaşın rızası istismar edilmektedir.
İkinci husus, verginin ihdas edilmesi için mevcut olan şartlar konusunda bu
hükümet hiçbir iyileştirme yapmamıştır; dünkü şartlar, bugün de, yarın için de
hâlâ geçerli olacaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, geçici nitelikteki vergilerin bu
şekilde kalıcı hale geti-rilmesi, hem vatandaş iradesini hem de Yüce Meclisi
sıkıntıya sokmaktadır. Zira, önümüzdeki dönemlerde benzeri sorunlarla
karşılaşıldığı takdirde, Yüce Meclisin huzuruna getirilecek benzer geçici vergi
teklifleri, bütün zorlayıcı şartlara rağmen şüpheyle karşılanacaktır. Vergi, her şart altında ve zorla toplanacak bir unsur değildir;
temelinde, toplumun açık rızası ve kabulü yatmaktadır. Eğer, bu geçici vergiler
iki yıl daha uzatılmak suretiyle bütçenin finansmanında kullanılacaksa,
verginin ihdas edildiği 2000 yılının bütçe mantığı ve gerekçeleri inkâr edilmiş
olmayacak mıdır?! Bu vergiler bir felaket dönemi bütçesinin zorunlu unsurlarıydı.
Önümüzdeki iki yıl için bu anlayış değişecek ve IMF direktifli bütçe fazlasının
finansmanı için kullanılacaktır. Bu durumda, vatandaşın günlük hayatının
vazgeçilmez parçası haline gelen cep telefonlarının kullanımları
cezalandırılmaktadır. Bir yandan yeni mobil telefon santralları kurulması için özel
düzenlemeler yapılmakta, diğer taraftan vatandaşın konuşma özgürlüğü zedelenecek
kadar ağır vergileme getirilmektedir. Bugün için 10 milyona yaklaşmış cep
telefonu kullanıcı sayısının önümüzdeki yıllarda daha da artacağı hesaplanırsa,
bu verginin de, benzer vergilerin de yıllarca hayatımızdan çıkmayacağını
bugünden söylemek kehanet olmayacaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gelin, biz, bu arada bir özel
kanun daha çıkaralım. Bakın, Sayın Başbakanımız, bir Diyarbakır gezisine,
bölgenin kalkınması için 40 trilyon liralık kaynak paketi vaadiyle gitmiştir.
Şu anda görüşmekte olduğumuz Özel İletişim Vergisinin Hazineye yıllık getirisi
400-500 trilyon liradır. Özel İletişim Vergisinin bir bölümü bu bölgenin
kalkınmasına tahsis edilmiş olsaydı, bölgenin hem ekonomik hem de sosyal
sorunlarının çözümünde önemli mesafeler alınabilirdi. Bölgenin kangren olmuş
sorunlarıyla yaşamak zorunda olan vatandaşlarımız da, geleceğe duydukları
umudun sıcaklığıyla, sizlere güvenlerini sürdüreceklerdir. Bir taraftan bu bölgenin ekonomik rehabilitasyonu ve istihdamının
artırılması için özel kanunlar getirilip kazanç vergileri istisna edilirken,
diğer taraftan bölge insanının harcamalarında gelişmiş yörelerde alınan her
türlü verginin uygulanması malî bir tezattır. Cep telefonuna ve diğer özel iletişim imkânlarına en çok ihtiyaç
duyduğumuz Bingöl gibi geri kalmış yörelerde haberleşme kaynaklarının devlet
eliyle çeşitlendirilip desteklenmesi gerekirken, vergiyle cezalandırılması,
toplum vicdanına ne kadar uyar?! Unutmayınız ki, deprem felaketi yaşanan
bölgeler, bu istisna ve desteklerle bir gün ayağa kalkar; ancak, Bingöl gibi
illerimizde sosyal depremler yıllarca sürer gider. Gelin, hiç değilse,
topladığımız Özel İletişim Vergisinin sadece ve sadece dörtte 1'ini bu
bölgelere, yani geri kalmış bu illerimize aktarırsak, burada yükselecek hayat
seviyesi, sizin verdiğinizin katbekat fazlasını en kısa sürede size iade
edecektir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5 inci maddeyle yeniden getirilen
hayat standardı esası, 1982 yılında 2772 sayılı Yasayla, yani onsekiz yıl önce,
askerî iktidarın bulunduğu olağanüstü bir dönemde getirilmişti.
Mükelleflerimiz, onsekiz yıl süreyle bu yasadan -ben, bir vergi dairesi müdürü
olarak bu Parlamentoya gelmiş bir arkadaşınızım- çok çekmiştir ve biz
mükelleflerimizin dertlerini çok dinlemişizdir. 1998 yılında 4369 sayılı
Kanunla, o dönemin Maliye Bakanı Sayın Zekeriya Temizel zamanında getirilen
vergi reformunda beğenilen bir taraf varsa, o da hayat standardının
kaldırılmasıydı ve vatandaşlarımız, mükelleflerimiz, buna çok çok
sevinmişlerdi. Bugün bu yasayı tekrar getirmeniz, bu insanlarımız için büyük
bir ıstırap olacaktır. Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili arkadaşımız Sayın Nevzat Ercan Bey
bir önerge verdi, dedi ki: "Deprem bölgesinde bu hayat standardını
uygulamayalım." Haklı; niye haklı; bugün, orada yüzbinlerce binamız
hasarlı haldedir. Biz, şimdi, ekgösterge getiriyoruz; hayat standardı temel
göstergesinin haricinde, bir de ekgösterge getiriyoruz. Ekgöstergeye baktığımız
zaman, diyor ki, kendisine, eşine, çocuklarına ve bakmakla yükümlü olduğu
kişilere ait birden fazla binanın değerinin -Gelir Vergisi Kanununda emsal kira
bedeli yüzde 5'tir- yani, bugün, 20 milyar değerindeki bir binanın yüzde 5'i
olarak 1 milyar civarında sen bir beyanname vereceksin, bu beyannameye ayrıca,
birden fazla binan varsa, tutup onu ne yapacaksın; yüzde 5'ini tekrar ek hayat
standardı olarak getireceksin. Deprem bölgesinde yüzbinlerce binamız, zaten ağır hasarlı. O insanlar,
kendi evlerini, konutlarını, meskenlerini yapamıyorlar. Bir de tutuyoruz şimdi,
bu bölgede ek hayat standardı adı altında, o binaların vergi değerlerinin yüzde
5'i oranında bir ekgösterge getiriyoruz, ek hayat standardı göstergesi
getiriyoruz. Ayrıca, zaten orada ticarî faaliyet durmuştur. Tekrar, bu
insanlardan 3,5 milyar ve 2 milyar civarında, ayrıca bir de basit usule tabi
mükelleflerden 1 milyar -ve bu şekilde devam ediyor- yine hayat standardı adı
altında vergi alırsak, bu, büyük bir zulümdür. Ben diyorum ki, gelin, deprem bölgesindeki vatandaşlarımız için, ticarî,
meslekî faaliyette bulunan ve basit usulde faaliyette bulunan bu
mükelleflerimiz için, bunu, bir geçici madde olarak getirelim veyahut da son
maddesine bir ekleme yapalım. Sayın Nevzat Ercan Bey, bir önerge halinde verdi;
bunu, beraber destekleyelim ve o bölgedeki mükelleflerimizi, hiç olmazsa, bir
nebze olsun rahatlatalım. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) NECATİ YÖNDAR (Devamla) - Sayın Başkan, 1 dakika verir misiniz. BAŞKAN - Açıyorum Sayın Yöndar; lütfen, tamamlayın efendim. Buyurun. NECATİ YÖNDAR (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, burada, bu hayat
standardıyla ilgili ve-rilen bir önergenin (c) bendinde şöyle bir ibare vardır:
"Bir mükellefin aynı yılda, ticarî, meslekî faaliyette bulunması halinde,
temel gösterge tutarı her bir kazanç için ayrı ayrı uygulanır." Şimdi, (f) fıkrasına baktığımız zaman şöyle bir ibare var: "İlk
defa işe başlayan mükellefler için işe başlanılan ve izleyen yılda hayat
standardı esası uygulanmaz. Bu bent hükmünün uygulanmasında aynı işin
mükellefin eş ve çocukları ile bakmakla yükümlü olduğu kişiler tarafından
yapılması hali ilk defa işe başlama sayılmaz." (g) bendinde ise: "İşi bırakan mükellefler için faaliyette
bulunulan süreler göz önünde tutulur" denilmektedir. Şimdi, ben, bugün, bir gerçek usul gelir vergisi mükellefiyim. Yarın bu
yasa çıktı mı, ertesi gün giderim vergi dairesine; ben, terk edeceğim;
kardeşime, anneme, babama, tutacağım ben... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Evet, Sayın Yöndar, lütfen tamamlayın efendim. 1 dakika
eksürenizi de kullandınız. Buyurun, açıyorum mikrofonunuzu. NECATİ YÖNDAR (Devamla) - Tamamlıyorum efendim. Teşekkür ederim. Ben bu terki yapacağım, hemen onlara, bunun yanında eş ve çocuklar ile
bakmakla yükümlü olduğum insanların dışında, kardeşime veyahut da anneme,
babama, o aynı yeri açtırdığım zaman, acaba, burada bir vergiden kaçırma
olmuyor mu? Bunu da dikkate almalarında fayda görüyorum. Bu vesileyle hepinize saygıyla teşekkür ederim. (DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Fazilet Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım, Grup adına Sayın Ergezen
konuşacaklar. BAŞKAN - Peki efendim. Buyurun Sayın Ergezen. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; sözlerime başlarken, hepinize saygılarımı sunuyorum. Gecenin bu vaktinde, çocuğunu okula gönderemeyen, yakacak parası
bulamayan, 170 milyon liraya memurluk yapan, başını sokacak evi olmayan,
dozerlerle gecekondusu yıkılan, mazlum ve mağdurların sorunlarını çözmek için
çalışmıyoruz. Gecenin bu vaktinde, Meclisi, partilerini, milletvekillerini,
kamuoyunu yanıltan, milleti soyup tefecileri doyuran, rantiyeciyi koruyan
hükümetin ek vergi teklifini görüşüyoruz. Hükümet, rantiyeci işadamlarına, tefecilere karşı çok cömert ve eli çok
açıktır; hep bu kesim tarafından alkışlanır ne hikmetse! Bu işadamları rakip
tanımıyorlar, kendilerinden vergi alınmasını da asla istemiyorlar. Bu
şirketler, hükümete fısıldayarak "milletten vergileri toplayıp bize
aktarın, rakiplerimizi köşeye sıkıştırın, Anadolu sermayesini iflah ettirmeyin,
biz bankaları soyduk, siz vergi toplayın, hazineden karşılayın; Kombassan'ı da
ablukaya almayı asla unutmayın" diyorlar. Uygulamalar, hep böyle olmuştur.
Sayın Bakanımız "vergi denetimini yeterince yapacak elemanımız
yok" diyorlar. Sayın Bakanım, istenildiği zaman, memurun evindeki
misafirine hangi müziği dinlettiğini tespit ettirebilecek icranın
içerisindesiniz; istenildiği zaman, bir memurun ailesinin kılık kıyafetinden
irtica kokusu gelip gelmediğini tespit edebilecek kadar duygularınız açıktır!..
Vergi kaçakçılığını önle-meye gelindiği zaman elemanlarınız çalışamıyor mu;
yoksa, önlerine sisli hava mı giriyor?! ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Bulut giriyor, bulut... ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Dost sigorta mensuplarını, rakip tanımayan iş
dünyasının emriyle geceyarısı evlerinden alabiliyorsunuz. Vergi kaçıranları
niye denetleyemiyorsunuz da, gecenin bu vaktinde ek vergi kanunu
çıkarıyorsunuz?! Bankalar boşaltılıncaya kadar boşaltılmasını göremiyorsunuz;
ne hikmetse, boşaltıldıktan sonra gözlerinizin önündeki sis perdesi kalkıyor!
Milleti, Meclisi, partilerinizi daha ne kadar yanıltmaya devam edeceksiniz? Deprem Vergisi dediniz, Özel İletişim Vergisi dediniz, haberleşme
vergisi bir yıllık dediniz; o günkü insanların acı duyguları gündeme getirildi
ve herkes, gönüllü olarak bu vergilere "evet" dedi. 2,5 katrilyon
lira vergi toplandı; 500 trilyon lirası ancak afetzedelere, depremzedelere
kullanıldı; ama, bugün, gelmişsiniz, iki yıllığına daha bu vergileri
uzatıyorsunuz. İçinin boşaltılmasına seyirci kaldığınız bankaların içini
doldurmak için milletten vergi alıyorsunuz. Bu tutumunuzla, milleti
soygunculara daha ne kadar soyduracaksınız?! Sizi, soyguncular mı iktidar yaptı?!
İki kilo pirinç, üç kilo şeker, iki paket çay satanın tepesine biniyorsunuz;
çıkardığınız kanunlarla da, gayrimeşru kazançları meşrulaştırıyorsunuz.
Çocuğunu okula göndermekten aciz insanlardan vergi toplayıp, bu gayrimeşru
vurgunculara aktarıyorsunuz. Bu zulmünüze daha ne kadar devam edeceksiniz?! Bu iş dünyası için Anayasayı çiğnemekten çekinmiyorsunuz, kanunları
uygulamaktan korku-yorsunuz; millete gelince, ceberut oluyorsunuz. Bu
yanlışlarınızdan ne zaman vazgeçeceksiniz?! Çocuğunu okutmak için mercimek tarlasında çalışan ayşe hanımdan,
traktörün başındaki hasan amcadan, İstanbul'dan Van'a kadar 200 milyon maaşla
direksiyon sallayan hüseyin efendiden, 170 milyona çalışan memurun telefonundan
ek vergi alıp hortumculara aktarmanız, vicdanlarınızı sızlatmıyor mu?! Tartınız yok, ölçünüz yok, ilkeniz yok. Bu ilkesizliklere daha ne kadar
devam edeceksiniz, milleti ezeceksiniz, bu yanlışınızdan ne zaman
vazgeçeceksiniz diyor ve saygılar sunuyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ergezen. Şahsı adına, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan... Buyurun Sayın Candan. (FP sıralarından alkışlar) VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
görüşülmekte olan 539 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci maddesi üzerinde
kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; Muhterem Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Aslında, bu madde "Özel İletişim Vergisi" adı altında, yüzde
25 vergiyi öngörmektedir ve iki yıl da uzatmayı yazmaktadır; yani, 31.12.2002
tarihine kadar, Özel İletişim Vergisi alınmaya devam edilecektir. Tabiî, hükümet burada vergileri alırken, kolay olanı ve savunması zor
insanlardan almaktadır. Sayın Bakana, ben buradan, bu yolu değil de başka bir
yolu tarif edeceğim. Bakın, GSM 900'lerde, Turkcell ve Telsimde 50 milyon dolar
KDV var. Gücünüz yetiyorsa bu firmaların üzerine gidin, bunlardan KDV'yi tahsil
edin. Şu anda bu tahsil yapılamadı. Efendim, aslında, bu kanun, vergi kanunu, bana göre, çıktı. Ne zaman
çıktı; bu millet bu hükümete oy verdiği zaman çıktı; yani, aslında, bu hükümet,
yani, bu partiler oy alıp, hükümet olunca bu kanun çıktı. İnşallah, bundan
sonra, millet, size oy verirken, getirilen bu verginin hesabını tek tek sorar. Sayın Bakan burada cevap verirken buyurdular ki, efendim, bu vergiler
zembille gökten inmiyor, bu Parlamentodan çıktı. Ümit ederiz ki, çıkaracağınız
bu yasayı da muhalefet olarak bize fatura etmezsiniz. Biz, Fazilet Partisi
olarak, bundan önceki ve çıkarmaya çalıştığınız bu vergilere karşıyız. Neden
karşı olduğumuzu da ifade edeceğim. Şimdi, anamuhalefet partisi ve muhalefet partisi olarak FP ve DYP boyuna
uğraşıyorlar; değişiklik önergeleri veriyorlar. Başkan İçtüzüğe göre oyluyor,
vesaire... Hiç değişiklik yok; yani, hiçbir değişme yok. Ben, baktım, acaba,
hükümet, hakikaten, niye bunları değiştirmek istiyor; IMF'nin talimatının kesin
olduğu anlaşılıyor. Hatırlarsanız, burada Bankalar Kanununu görüşüyorduk; bir
madde müzakere edilirken, IMF'den, Cottarelli'den gelen bir talimatla madde
değiştirildi. O açıdan, ben, bu hükümetin de yapacak başka bir şeyinin olduğu
kanaatinde değilim. Peki, bunu nereden söylüyorum derseniz, orijinal bir
görüşme metni, müzakere metni geçti elime. Tarih: 1.10.2000. Görüşmeciler;
Devlet Bakanı Recep Önal, IMF Başkanvekili Stanley Fischer. Stanley Fischer
diyor ki Sayın Bakana: "Bir, özelleştirmeyi geciktiriyorsunuz, bunu
beğenmiyoruz; iki, Türk Telekom ve kamu bankalarında fiyasko var, bu kanunu
çıkarın." Onu çıkardılar. "Dış açık bu yıl idare eder; ama, bu açıkla
gelecek yıl dış piyasaları tedirgin ediyorsunuz, dikkat edin; mutlaka vergileri
artırın, yeni vergi kanunları çıkarın..." Demek, hükümetin görevi,
aslında, bir yerde, IMF ile yaptığı anlaşmanın, gereği, bugün, burada, bir
kuralın, bir formalitenin yerine getirilmesinden başka bir şey değil. Değerli arkadaşlar, burada, bir arkadaşımız sordu: "2002'den sonra
devam eder mi, referanduma gidelim mi?" Bakan cevap verdi, dedi ki:
"O senin dediğin referandum, doğrudan demokratik ülkelerde olur."
Halbuki, biz biliyorduk ki, Türkiye doğrudan demokratik ülke! Demek ki,
değilmiş; yani, dolaylı bir demokratik ülke veya demokratik ülke de değil!
Sayın Bakan diyebilirdi ki: Anayasada bir değişiklik yaparız ve halka da
sorarız. Çünkü, biz, parayı halktan alıyoruz değerli arkadaşlar. Şunu açık ve net ifade edeyim: Bu getirdiğiniz maddelerdeki vergi
kanunlarını -şimdi uzatmalar- çıkarırken "bir yıl sonra biz bunları
durduracağız; adı geçici; bu geçici kanunlara karşı çıkmak eğitime karşı
çıkmaktır" dediniz; ama, topladığınız vergiler hiç de öyle olmadı değerli
arkadaşlar. Aslında, hükümet, teamülleri çiğnemede birebir. Önce, Plan ve Bütçe
Komisyonunda görüşülmeden, 2 300 000 insanı ilgilendiren bir konuyu buraya
getirdiniz. Çok enteresandır; Sayın Bakan diyor ki: "Vergi adaleti için
bunu yaptık; başka çaremiz yoktu." İnsafa geldi; diyor ki:" Biraz da
finans yükü var." Arkadaşlar, biraz da finans yükü dediğin iş, 2 300 000
insanı ilgilendiriyor. Efendim, bu kanun gerekçesinde de dramatik bir cümle
var; deniliyor ki: "Biz, bunu, üretime zarar gelmesin ve dargelirliye de
zarar vermesin diye hazırladık." Peki, bunun içerisine Turkcell ve
Telsim'den alınacak 50 milyon doları niye yazmadınız, kanunlaştırmadınız?! Ama,
vatandaşın müdafaası yok... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun Sayın Candan; mikrofonunuzu açıyorum, lütfen tamamlayın
efendim. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Şimdi, 2000 yılı bütçesinde Sayın Bakanımızın
bir cümlesi var; diyor ki: "Fazla
vergi için canlı ekonomi gerekir; bu da iyi bir vergi sistemiyle olur." Bu
söylediği cümlelerle bugün getirdiği uygulama birbirine terstir. Burada, Sayın Köse enteresan bir açıklama yaptı; Mercedesler, gemiler,
Cadillaclardan bahsetti ve dedi ki: "Anlama kıtlığı var." Ben de aynı
şeyi, Sayın Köse'nin, burada, yanlış veya eksik okuduğu kanaatindeyim. Değerli arkadaşlar, Türkiye'de 2 300 000 insanı ilgilendiriyor.
Türkiye'de kaç gemi var, sorarım size; kaç tane yat var?! 2 milyon 300 bin
insanı ilgilendiriyor. Burada diyor ki: "Ha, bizim Erzurum... Erzurum'dan
korkmayın; o da, yatırımda öncelikli bölge." Peki, Konya ne olacak Sayın
Bakan, Bursa ne olacak Sayın Başkanım?.. Şimdi, fil hikâyesi gibi, herkes bu vergi kanununu istediği yerden
tutarak işe giriyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Candan, lütfen, tamamlar mısınız... VEYSEL CANDAN (Devamla) - Tamamlıyorum... Değerli arkadaşlar, şimdi, böyle bir vergi kanunu -konuşmamın başında da
söyledim- 57 nci hükümete aittir. Fazilet Partisi olarak, bu konulan vergiler
haksız olduğu, devleti temsil eden hükümetin bir yıl dediği halde birkaç yıl
uzatarak -biraz önce ifade ettiğim gibi- bunları devamlı hale getirdiği ve bu
doğru olmadığı için, ret oyu vereceğimizi bir kere daha ifade eder; Muhterem
Heyetinize saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Candan. Şahsı adına ikinci söz, İstanbul Milletvekili Sayın Masum Türker'e
aittir. Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tartıştığımız konunun belki de başka konularda yine gündeme gelmesinin nedeni,
12 Eylül döneminden sonra Türk vergi sistemi yapısının bozulmasıdır. Özellikle
aşırı liberalleşme, Türkiye'de, ciddî bir şekilde içten ve dıştan savunulurken,
üniter vergi sistemi terk edildi, yerine, sedüler vergi sistemi getirildi.
Üniter vergi sistemi terk edilince, servetlerin ve gelirlerin birleştirilerek
vergilendirilmesinden vazgeçildi, her şeyin stopajına gidildi. Daha sonra, bu
kürsü de kullanılarak, belirli kesimler adına yapılan çeşitli lobiler, çeşitli
telkinler sonucunda, kimi zaman stopaj vergileri düşürüldü ve Türkiye'nin vergi
gelirleri, ciddî bir şekilde geçtiğimiz onbeş yıllık süre içinde düşürüldü. Bu
neyi getirdi; vergi almak yerine, ülkenin bütçesini denkleştirmek için borç
alma yöntemini getirdi. Ülke de borçlandıkça, bir kartopu gibi bugüne geldi. Bugüne gelinen bir dönemde, nitekim, belirli lobiler yapan ve devletten
"sızdırdım" diye belge sızdıranlar, biraz işi bilmedikleri için,
vergi ile dış açığı birbirine karıştırarak, eleştirsinler diye bi-rilerinin
ellerine verirler; çünkü, dış açığın vergi gelirleriyle ilgisi yoktur. Vergi
gelirlerinin bütçe açığıyla ilgisi vardır. Dış açık, daha çok, ithalat ve
ihracatla ilgili; girdi ve çıktılarla ilgilidir. Şimdi, kimi çevreler, işi, genel ekonomiden çıkarıp bizi böyle
yönlendirmek istiyor. Bu dış açığımızı kapatabilmek için, kuşkusuz, başka
yöntemlere başvuracağız; ama, vergiyle başvuracağımız yöntem, bizim
ihtiyaçlarımızı giderebilmek içindir. Tanrı'dan dilerim ki, Cenabı Hakk'tan
dilerim ki, iki yıllık süre içinde, bu depremle ilgili taleplerimiz azalsın, 57
nci hükümet dönemi veya başka hükümet dönemi sürecinde, böylesine bir vergiye
ihtiyaç duyulmasın. Ben, bu vergi gelirlerinin, hayırlı bir şekilde, deprem işinde kullanılması
temennisiyle saygılarımı sunuyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Türker. Arkadaşların soruları vardır. Yalnız, lütfen, bütün soru soracak arkadaşlarımdan, soruların,
İçtüzükteki tanıma uygun bir şekilde sorulmasını rica ediyorum. Buyurun Sayın Günbey; mikrofonunuzu açtım efendim, sorunuzu
yöneltebilirsiniz. SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın
Bakandan, aşağıdaki sorularımın cevaplandırılmasını talep ediyorum: Bu vergi kanunuyla ne kadar gelir temin edileceği tahmin edilmekte? Bu gelirler nerelerde kullanılacak? Şu anda el konulması düşünülen, el konulması gereken veya onun
hesaplaması yapılan başka banka var mı? 55 inci, 56 ncı ve 57 nci hükümetler döneminde Meclise getirilen vergi
kanunu sayısı bununla birlikte tahmin ediyorum 5 oldu; yani, üç yıl içerisinde
5 vergi kanunu getirildi. Bu son olacak mı; yoksa, daha başka vergi kanunları
sırada var mı? Esasen, bunları, Cottarelli olsaydı ona sormak gerekiyordu; belki,
Sayın Bakan bunları bilemeyecek. Bu hükümetler döneminde, sosyal dengeler altüst oldu. Televizyonda
evvelsi akşam hepiniz izlemişsinizdir, bir hanımefendi, çocuğunu besleyemediği
için ve kendisi de üç günden beri ağzına hiçbir şey koyamadığı için, çocuğunu
bir sağlık kuruluşuna götürüp bırakmış. Ülkede hergün bu durumdaki insanların
sayısı artmakta, korunmaya muhtaç kadınların, çocukların, insanların sayısı
artmakta. Sosyal ve ekonomik dengeler altüst oldu. Bir zamanlar
"Karaoğlan" olarak tanınan Sayın Ecevit, halkçı Ecevit "hakça
düzen" diyordu; acaba, hakça düzen denilen, tarif edilen düzen bu vergi
kanunu mudur? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Ben de, size, biraz önce yaptığım uyarıya uyduğunuz için çok
teşekkür ederim. Buyurun Sayın Seven. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanıma şu
soruları sormak istiyorum: 81 il içerisinde Ağrı, fert başına düşen millî gelir bakımından, 822
dolarla en sonda gelmektedir. Acaba, bu kanunla toplanacak vergilerin, fert
başına düşen millî gelir bazında Ağrı'ya bir katkısı olacak mı? Maliye Bakanlığına bağlı hizmet birimlerinde bir iyileştirme olacak mı?
Bu hizmet birimlerinde bilgisayar ağı kurulacak mı? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Sayın Çelik, buyurun efendim. MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Teşekkür ederim. Sayın Başkanım, delaletinizle Sayın Bakanımızdan şu soruların
cevaplandırılmasını istiyorum: Birincisi, biraz evvel ifade ettiler, vergiler paket halinde alınır.
Hayat standardı, eğitime katkı, deprem vergisi de bu paketin içerisinde bir
parçadır. O halde, varlık vergisi de bu pakete dahil edilecek mi? İkincisi, geçen akşam da sormuştuk, eğitime katkı payı adı altında
alınan paralarla 20 kişilik sınıflarda bilgisayarla, yabancı dille eğitim
yapılacaktı. Biz, Ankara'dayız, Sincan metropol ilçe-mizde 80, 90, 100 kişilik
sınıflarda eğitim öğretim yapılıyor; Bala'da, Polatlı'da, Haymana'da, maalesef,
öğretmen açığı had safhada. Peki, bu paraları, siz, nereye harcıyorsunuz? Üçüncüsü, hep deprem bölgesinden bahsediyorsunuz, deprem vergisi
topluyorsunuz. Hâlâ, bu deprem paralarının nereye harcandığı konusundaki
sorumuza, yazılı bildireceğinizi söylemenize rağmen, bir cevap alamadık. Eğer,
bunları, lütfeder bildirirseniz memnun olacağız. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Sayın Yılmazyıldız, buyurun efendim. İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkanım, delaletinizle,
aşağıdaki sorularımı, Sayın Bakana sormak istiyorum. Elimde, Enerji Yapı Yol-Sen'in Balıkesir şubesinin bir faksı var burada
"IMF, Dünya Bankasında 50 000-100 000 dolar maaşla çalışan, ülkemizdeki
çalışanlara 300 dolarlık maaşı çok gören ve bu ülkede yaşayanları üçüncü sınıf
gören Cottarelli'den mi yana Sayın Bakan, yoksa, bu milletten yana mı"
diye bir soru soruyorlar. Diğer bir soru; bu toplanan vergilerden, ve bazı fonlardan belediyelere,
değişik miktarlarda, para aktarılmaktadır. Örneğin, Yalova-Tavşanlı Beldesi,
Balıkesir-Saraylar Beldesi, maalesef, hükümetin, afetten etkilenen belediyeler
kapsamına alınmamıştır. Halbuki, Saraylar Beldesinin, faya uzaklığı sadece 5
kilometredir; Tavşanlı Beldesi de, Yalova'nın bir beldesidir. Bunun dışında, özellikle, Balıkesir'deki Aksakal, Büyükdere, Küçükköy,
Pamukçu, Şamlı, Gönen gibi beldelerimize, son yapılan yardımlarda hiçbir para
çıkarılmamıştır; bunun sebepleri ne-lerdir? Bu vergilerden, bu belediyelere bir
miktar para aktarmayı düşünmekte midir? Bir de, emeklilerle ilgili bir faks var elimde. Emeklilere, vergi
iadesinde, örneğin, birinci dilim, 0 ilâ 180 000 liraya yüzde 10 vergi iadesi,
180 000 lira ilâ 360 000 liraya yüzde 20 vergi iadesi, 360 000 lira ilâ 600 000
liraya yüzde 12 vergi iadesi, 600 000 liranın üzerinde yüzde 5 vergi iadesi.
Acaba, Sayın Bakan, 180 000 liraya ne alabilmektedir bugün? Bu vergi
dilimlerini, emeklileri rahatlatacak şekilde tekrar düzenlemeyi düşünmekte
midir? Bunları sormak istiyorum. Özellikle, emekliler, bu 180 000 liranın artık
bir değeri yok -bir gazete alamıyorsunuz, büyük şehirlerde bazı yerlerde belki
bir ekmek alamıyorsunuz- bunların bin değil, milyon lira olmasını talep
etmektedirler. Sayın Bakanımızın, emeklilerimizi rahatlatacak, vergi iadelerinde bu
dilimleri yeniden düzen-leyecek bir düzenleme yapmak gibi düşüncesi var mıdır?
Ne zaman yapacak? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yılmazyıldız. Sayın Yöndar, Sayın Ünal, Sayın Polat ve Sayın Akın'ın sorularını
alamıyorum. Sayın Bakan, buyurun efendim; soruları cevaplayabilirsiniz efendim. MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Sayın Başkan, Sayın Sacit Günbey
arkadaşımız, bu vergi kanunlarıyla ne kadarlık bir gelir bekliyorsunuz diye
sordular. Biz, bu vergi kanunlarını, 2001 yılı programının hedeflerine uyması,
hedeflerinin yakalanması için, bir finansman boyutuyla daha çok ele aldık.
Hedefi gerçekleştiremediğimiz takdirde veya hazırlanan bütçenin gelir boyutunu
sağlıklı bir şekilde düzenlemediğimiz takdirde, bu defa karşılaşacağımız
sorunlar çok net ve açıktır. Biraz evvel, Sayın Türker de ifade etti; Türkiye,
2000'li yıllara girerken -Sayın Cevat Ayhan arkadaşımız da ifade etti- 100 lira
verginin 88 lirası faize gider bir durumdaydı. Bu, belli bir uygulamadan sonra,
bu noktaya gelmiş; bunun devam etmesi mümkün değil. O nedenle, devletin,
borcunu ve borcunun faizini gittikçe azaltması lazım; vergi gelirlerini,
özelleştirmeden elde edeceği, bütçeye gelecek gelirleri almadığı takdirde,
yeniden borçlanmaya gitmesi gerekiyor. Borçlanmanın da Türkiye'yi hangi noktaya
getirdiğini hep beraber yaşadık. Türkiye, kamu maliyesini sağlıklı bir hale
getirecek. Buradan toplanacak gelirler 2001 yılı bütçesinin ve programının
tamamen finansmanında kullanılacaktır. Bunu kesin olarak bir rakamla ifade
etmek mümkün olabilir; ama, bence doğru olmaz, ama, 2001 yılı finansmanı için
vergilerden öngörülen miktarı sağlayacaktır. Tabiî, gelirin nereye
kullanılacağını da ifade ettim; yani, kamu harcamalarında, bütçenin
finansmanında kullanılacaktır. Fazla vergi kanunu çıkarmanın doğru olmadığına ben de katılıyorum; ama,
şimdi, 2000'li yıllara girerken bir program uygulanıyor. Bu programın
gerçekleşmesi için gereken düzenlemeleri yapmak mecburiyetindeyiz; ama, çok
vergi kanununun değiştirilmesini ben de olumlu bulmuyorum. Bundan sonra,
inşallah, uygulamalarımızda mümkün olduğu kadar daha az vergi çıkaracak
şartlarla karşılaşırız, biz de onun üzerinde titizlikle duracağız. "El konulacak yeni bankalar var mı" ifadesini buyurdunuz.
Bugün, bir iki arkadaşımız da bu konuya değindi. Ben bir hükümet üyesi olarak,
böyle bir şeyin olmadığını ifade etmek isterim. Biliyorsunuz, bu konudaki yetki
de Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna aittir; ama, böyle bir şeyin
kesinlikle söz konusu olmadığı bilgisine sahibim. Sayın Seven, Ağrı'yla ilgili konulara değindi. Gayet tabiî, Türkiye'nin
fert başına gelirinin artması lazım; ama, fert başına gelir kendiliğinden
artmaz; ekonominin büyümesiyle, ekonominin gelişmesiyle, katma değerin
artmasıyla mümkün olacak; ama, güçlü bir ekonomi, işleyen bir ekonomi, üreten,
istihdam yaratan bir ekonominin temelinde de sağlıklı bir kamu maliyesi olması
lazım. Kamu maliyesi sağlıklı olmadığı sürece istenildiği kadar gayret sarf
edilsin ekonominin büyümesi, canlanması, üretimin artması, istihdam yaratması,
ihracat yapması mümkün değildir, kamu maliyesinden başlar iş ve bütün
arkadaşlarımızın da bu görüşte olduğuna inanıyorum. Kamu maliyesini sağlıklı
hale getirecek bir program uyguluyoruz; bu programla birlikte refah da artacak,
refahla birlikte, gelir dağılımının da düzelmesi lazım. Birçok arkadaşımız
gelir dağılımına çok duyarlı, gayet de doğaldır duyarlı olmak; ama, kamu
maliyesini sağlıklı hale getirmeden, enflas-yonu makul düzeye çekmeden, gelir
dağılımını düzeltmenin de mümkün olmadığını bütün arkadaşlarımız takdir
edecektir. Enflasyonu yüksek olup, gelir dağılımı düzgün bir tek ülke yoktur
dünyada, yani, buradan geçer; ama, hiçbir sonuç kendiliğinden meydana gelmez,
birtakım tedbirlerle olacak. İşte, biz, bütün bu enflasyonu, sağlıksız kamu
maliyesini geride bırakmak için büyük bir gayret sarf ediyoruz ve bu
gayretimizde de, Parlamentodaki bütün arkadaşlarıma, özellikle yapısal
değişiklikler sırasındaki büyük gayretlerinden dolayı teşekkürlerimi bir kere
daha ifade etmek isterim. Tabiî, bilgisayar ağı; 2000'li yıllar, bilgi, iletişim çağıdır.
Özellikle vergi idaresinin etkinliği konusunda, biz, büyük vergi dairelerini
otomasyon ağı içerisine alıyoruz, önemli bir merhale katedildi bugüne kadar.
Ağrı il merkezi de 2001 programında; onu da ifade etmek isterim. Sayın Zeki Çelik arkadaşımızın hayat standardıyla ilgili sorusuna
gelince:Tabiî, hayat standardını, varlık vergisiyle mukayese etmememiz lazım;
kesinlikle, ne öyle bir düşüncemiz ne de aklımızın köşesinden dahi geçen bir
yönü vardır. Hayat standardıyla ilgili görüşleri, madde burada müzakere
edilirken ifade etmiştik, tekrar girmek istemiyorum. Deprem vergisiyle elde ettiğimiz, daha doğrusu, deprem vergisinden ve
bir defaya mahsus çıkarılan vergilerden elde ettiğimiz gelirlere,, eylül sonu
itibariyle, ne gelir elde ettiğimize ve buradan ne kadar harcama yapıldığına
ilişkin bilgiye, ben, 2001 yılı bütçesinin Plan ve Bütçe Komisyonuna takdimi sırasında
hazırladığım kitapçıkta gayet geniş bir şekilde yer verdim; ama, size, ayrıca
daha detaylı bir bilgiyi yarın -yarın da bu kanun tasarısını müzakere edeceğiz-
izniniz olursa, takdim ederim. Sayın İlyas Yılmazyıldız arkadaşım tarafından, bazı belediyelerin afet
kapsamına alınmadığı ifade edildi. Tabiî, hangi gerekçeyle alınmadığını,
bunların afet kapsamına alınmasının belli birtakım kıstasları var, onları
dikkate almak lazım; ama, bahsettiği belediyeler afet kapsamına niye girmemiş,
ona şu anda cevap vermem mümkün olmaz. Diğer bir iki belediyeden bahsettiler. Onlara da, eğer uygun bulurlarsa,
yazılı cevap vereyim. Emeklilerin vergi iadesiyle ilgili hususunu da, gecenin de bir hayli
ilerlemiş olması nedeniyle, Sayın Yılmazyıldız arkadaşımız, uygun bulurlarsa,
yazılı olarak cevaplandırayım. Teşekkür ederim Sayın Başkan. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan. İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Bakanım, o belgelere
Sındırgı-Gölcük, ve Burhaniye-Pelit köylerini de dahil eder misiniz? BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, madde üzerinde 6 adet önerge vardır.
Önergeleri, önce geliş sırasına göre okutacağım, daha sonra da aykırılıklarına
göre işleme alacağım. İlk önergeyi okutuyorum efendim: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 539 sıra sayılı Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu,
Finansman Kanunu ile 4306 ve 4481 sayılı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısının çerçeve 9 uncu maddesiyle 26.11.1999 tarihli ve 4481
sayılı Kanunun 8 inci maddesindeki yüzde 25 oranının yüzde 10 olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 539 sıra sayılı Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu,
Finansman Kanunu ile 4306 ve 4481 Sayılı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısının çerçeve 9 uncu maddesi ile 26.11.1999 tarihli ve
4481 sayılı Kanunun 8 inci maddesindeki "31.12.2002" tarihinin
"31.12.2001" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Üçüncü önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 539 sıra sayısıyla görüşülen tasarının çerçeve 9 uncu maddesinin birinci
fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Bu vergi, yürürlüğe giriş tarihinden itibaren üç yıl müddetçe
17.8.1999 ve 12.11.1999 tarihinde meydana gelen depremden zarar görenlere ve
depremi yaşayanlara uygulanmaz" BAŞKAN - Dördüncü önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 539 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ediyoruz.
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, son okunan ve şimdi okutacak olduğum
iki önerge aynı mahiyette ve en aykırı önergelerdir; dolayısıyla, bu
önergelerin her üçünü birlikte işleme alacağım. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 539 sıra sayılı yasa tasarısının 9 uncu maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ediyoruz.
BAŞKAN - Son önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 539 sıra sayılı Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu,
Finansman Kanunu ile 4306 ve 4481 Sayılı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısının çerçeve 9 uncu maddesi ile 26.11.1999 tarihli ve
4481 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin; madde metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
BAŞKAN - Komisyon önergelere katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN- Hükümet?.. MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Katılmıyorum efendim. SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Sayın Başkan, karar yetersayısı aramanızı
istiyorum. BAŞKAN - Dikkate alayım efendim. Komisyon ve hükümetin katılmadığı önergeler konusunda Sayın Ayhan
konuşacaklar. Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 539 sıra
sayılı vergi kanun tasarısının 9 uncu maddesi üzerinde verdiğimiz önergelerle
ilgili olarak söz almış bulunuyorum. Önergelerimizin mahiyeti, bu maddenin tasarı metninden çıkarılması
istikametindedir. Bildiğiniz gibi deprem vergisi, 1999 depreminden sonra
ağustos ayında çıkarıldı ve 2000 yılının sonunda da sona erecekti; şimdi
hükümet, bütçe açıklarını karşılamak için bu verginin iki yıl daha uzatılmasını
istemektedir. Halbuki, söz verilmişti, bu vergi deprem bölgesinin inşaı için
kullanılacaktı; ama, maalesef, deprem bölgesinde... Hükümet, elbette, bazı hizmetler yaptı; ama, yapılan bu hizmetler
ihtiyacı karşılamadı. Deprem bölgesi bugün sefilleri oynuyor; ben, bu yaz
deprem bölgesini gezdim Yalova'dan Bolu'ya kadar her yeri gördüm;
depremzedeler, ikinci kışa çadırlarda ve barakalarda girecek. Bunun ne kadar
zor olduğunu takdir edersiniz. Yani, bugüne kadar onbeş ay geçti, önümüzdeki
baharda ancak bu konutlar biter; bir kısmı biter, bir kısmına daha başlanmadı.
Konut açığı var had safhada; hak sahibi olarak açık var, hak sahipliği dışında
da, yıkılan konutlar, bölgede konut açığını doğurmuş vaziyette. Şehir ve
kasabalar harabe halinde. Sakarya Milletvekili olarak söylüyorum, Gölcük de
aynı vaziyettedir. Sokaklar -affedersiniz, affınıza sığınıyorum- lağım
çukurları halinde; kanalizas-yon şebekeleri yapılmadı maalesef. Evet, bunları
konuşuyoruz. Halk işsiz, yoksulluk hâkim. Halbuki, bölge, üreten, vergi ödeyen artısı
olan bir bölgeydi -sanayi bölgesi, ticaret bölgesi- ama, bugün, sefilleri
oynuyor. Esnaf, siftah yapmadan günler geçiriyor; çünkü, bölgeden -sadece
Adapazarı için söylüyorum- 100 000'e yakın nüfus diğer illere gitti. Çeşitli
meslek grupları, esnaf, sanayici, tüccar işini bıraktı gitti. Bölgede, büyük
ölçüde iktisadî sıkıntı var. Yıkılan işyerleri yapılmadı. Bizim -Adapazarı için söylüyorum- bir şeker fabrikamız vardı, onbeş ay
geçti tamir edilmedi. Bölge, pancar ziraati olan bir bölgedir, besicilik olan
bölgedir. Pancar küspesi besiciliği destekler, hayvancılık bakımından, tarım
bakımından. Şimdi, görüyoruz ki, sendikadan fakslar aldım; sendika feryat
ediyor, çiftçi feryat ediyor, fabrikanın makineleri sökülüp götürülüyor. Yani,
fabrikayı kapatacak hükümet. Zaten bunu ifade ettiler muhtelif toplantılarda.
Maalesef, bölgenin hali bu. Tabiî, bölgenin istediği, hiç olmazsa, üç yıl için bölgede vergi
muafiyeti olsun, SSK primi muafiyeti olsun ve Bağ-Kur prim muafiyeti olsun.
Bunlar sübvanse edilsin. Zira, bölgede işsizlik var. Kimse bölgede iş yapmak
istemiyor. Bölgenin, tekrar, iktisadî yönden canlanması, insanların üretici
hale gelmesi, ayağa kalkması için, bu komadan kurtulması için bu bölgenin
desteklenmesi gerekir. Biz, bunu Erzincan depreminde yaptık, Erzincan, Tunceli,
Gümüşhane depreminde, 1992'de; ama hükümet, maalesef, bölgeden bunu esirgedi ve
bölge bu sıkıntıyı daha ne kadar yaşa-yacak, ne kadar insanlar sabredebilecek,
bilemiyorum. Yolu bölgeye düşen, bu manzara karşısında, herhalde, gözleri
yaşarır. Şimdi, bütün bunlara ilaveten, bölgeye, bir de, Hayat Standardı
Vergisini getirdik... Düşünün şimdi, hayat standardı vergisini getirdik,
değerli arkadaşlar, tabiî, evlerde oturulamıyor, onlar için vergi ödeyecek.
Zaten evlerde oturulamıyor, çöp vergisi, temizlik vergisi ödüyor; işyerlerini
kullanamıyor, bunları ödüyor. Lütfen, ben arz ediyorum, tabiî, hükümete; Heyeti
Umumiyenizin takdirine bağlıdır, biraz daha insaflı yaklaşmak lazım. Evet,
vergi lazım, açıklar var, faize boğulduk, Sayın Bakanın dediklerine
katılıyorum, gelirlerin yüzde 88'i faize gidiyor, doğru; ama, ezilmemesi
gereken insanları ezerek değil, insaf ölçüsü içinde bunları yapmak lazım
diyorum. Hepinizi hürmetle selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan. III. – Y O K L A M A BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi önergeyi oylarınıza sunacağım;
ancak, önergenin oylanmasından önce bir yoklama talebinde bulunulmuştur. Şimdi, yoklama talebinde bulunan sayın milletvekillerinin salonda
bulunup bulunmadıklarını tespit edeceğim ve ondan sonra da yoklama yapacağım. Önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Genel Kurulda toplantı yetersayısı yoktur; yoklama yapılmasını arz ve
teklif ederiz. Zeki Çelik?.. Burada. Fethullah Erbaş?.. Burada. Yasin Hatiboğlu?.. Burada. Mustafa Geçer?.. Burada. Musa Uzunkaya?.. Burada. Sacit Günbey?.. Burada. Latif Öztek?.. Burada. İsmail Özgün?.. Burada. Mahmut Göksu?.. Burada. Şükrü Ünal?.. Burada. Rıza Ulucak?.. Burada. Ali Oğuz?.. Burada. Veysel Candan?.. Burada. Faruk Çelik?.. Burada. Eyüp Fatsa?.. Burada. Cevat Ayhan?.. Burada. Aslan Polat?.. Burada. Osman Yumakoğulları?.. Burada. Eyyüp Sanay?.. Burada. Turhan Alçelik?.. Burada. Ergün Dağcıoğlu?... Burada. Niyazi Yanmaz?... Burada. Ahmet Sünnetçioğlu?... Burada. BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağım ve 2 dakika süre
vereceğim. Lütfen, yoklama talebinde bulunan değerli milletvekili arkadaşlarım
yoklamaya katılmasınlar, onları dahil edeceğim. Yoklamayı başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır. V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 2. – Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu,
Finansman Kanunu, Gelir Vergisi Kanunu ile 4306 ve 4481 Sayılı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında ve Kurumlar Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde
Eklenmesi Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/776) (S. Sayısı:
539) (Devam) BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Önerge reddedilmiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 539 sıra sayısıyla görüşülen tasarının çerçeve 9 uncu maddesinin birinci
fıkrasından sonra gelmek üzere, aşağıdaki fıkra eklenmiştir. Nevzat Ercan
(Sakarya) ve arkadaşları "Bu vergi, yürürlüğe giriş tarihinden itibaren üç yıl müddetle,
17.8.1999 ve 12.11.1999 tarihinde meydana gelen depremden zarar görenlere ve
depremi yaşayanlara uygulanmaz." BAŞKAN - Önergeye Komisyon katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Komisyon ve Hükümetin katılmadığı önerge üzerinde önerge
sahipleri konuşacaklar mı, yoksa, gerekçeyi mi okutayım efendim? NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan. BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum: "Gerekçe: Depremi yaşayanlar ve ondan zarar görenler, vergi fedakârlığının kat kat
üstünde yük altına girmişlerdir. Deprem mağdurları için vergi almama yoluyla
rehabilitasyon süresi tanımak bir devlet borcudur." İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, bir hususu açıklamak istiyorum,
önergeyle ilgili çok önemli bir konuda açıklama yapmak istiyorum yerimden; izin
verir misiniz? BAŞKAN - Öyle bir usulümüz yok efendim; önergeyle ilgili söz veremem. Okunan önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Önerge reddedilmiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 539 sıra sayılı, Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu,
Finansman Kanunu ile 4306 ve 4481 sayılı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının çerçeve 9 uncu maddesi ile 26.11.1999 tarihli
ve 4481 sayılı Kanunun 8 inci maddesindeki "yüzde 25" oranının
"yüzde 10" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Fethullah
Erbaş (Van) ve arkadaşları BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önerge üzerinde Konya
Milletvekili Sayın Veysel Candan konuşacaklar. Buyurun Sayın Candan. (FP sıralarından alkışlar) VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
tabiî, burada, Anamuhalefet Partisi olarak, hükümetin getirmiş olduğu vergi
paketini hafifletmeye yönelik birtakım önergeler vermekteyiz. Hükümetin getirdiği vergi paketinde bu oran
yüzde 25. Bu rakam yüksektir; istedik ki, bu oranı yüzde 10'a indirelim. Ancak, tabiî, hükümetin aldığı ve değişmez, kesin karar, belki de, dış
dünyayla yapılan uluslararası anlaşmalar bunları öngörmektedir. Aslında, bu kanun tasarısının getirilişindeki temel mantık; kamu
maliyesinin bozuk olduğu ve artık, üç yıllık bir süre içerisinde, zaman
kaybetmeden bunun yapılması ve yerine getirilmesinin gereği vurgulanıyor. Gerek
bakan arkadaşların gerekse hükümeti temsil eden milletvekillerinin ifadesi bu. Değerli arkadaşlar, şimdi, ben, bu IMF ile yapılan istikrar programı
üzerinde biraz durmak istiyorum. Sevr Antlaşmasını okudum. Sevr Antlaşmasının 231 ve 234 üncü
maddelerinden, o zaman Osmanlı İmparatorluğunun nasıl borçlandığı ve hangi
maddelere bağlandığıyla ilgili bir bölüm okuyacağım sizlere. Sevr Antlaşmasının 231 inci maddesinde deniliyor ki: "İttifak
Devletleri (İngiltere, Fransa ve İtalya) birer milletvekili verir, Osmanlı
Komiseri bir milletvekili verir, bunun adı Maliye Komisyonu olur ve bu Maliye
Komisyonundan izinsiz, Osmanlı Parlamentosunda bütçe harcanamaz." Yani, bugün geldiğimiz nokta ile Sevr Antlaşması arasında ne kadar çok
benzerlik var. OKTAY VURAL (İzmir) - Neye benzetiyorsun?!. Bir benzerlik yok. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Şimdi, niye böyle itiraz ediyorsunuz?.. Bakın,
ben neye benzerlik olduğunu söyleyeyim. Biraz önce bir rapor ve bir görüşmeden
bahsettik ve IMF yetkilileri açıkça şunu söylüyorlar: 750 milyon doları
bırakmamız için Bankalar Kanununu değiştireceksiniz, işte şu vergileri
çıkaracaksınız ve hükümet de bunları daha önceden zaten taahhüt etmiş; yani,
bunları inkâr etmenin yahut benzerlik yok demenin bir mantığı yok. Ben, çok merak ediyorum,dünyanın başka yerinde bir ülke var mı; kendilerine
güvenilerek, itimat edilerek milletvekili seçilen bir Parlamento gece sabahlara
kadar bu fakir millete vergi kanunu çıkarıyor? Peki, ben, şimdi size soruyorum;
bankaları araştıralım diye bir genel görüşme öneergesi verdik, acaba, o zaman
sabahlara kadar niye çalışmadık?.. Doğrusu çok merak ediyorum, bankayı
götürenleri niye burada tartışmadık?.. Değerli arkadaşlar, şimdi, bakın, bozuk gelir dağılımında dünyada 1
inciyiz, dünyada gelir dağılımı en fazla bozuk olan ülkeyiz -raporun sonuçları-
sıralamada da 89 uncuyuz. Sayın Bakan da ifade ettiler, 1996'da 100 liranın 67
lirası, 1997'de 100 liranın 48 lirası, 1998-1999'da da 100 liranın 86 lirası
faize gidiyor. Şunu ifade ediyorum: Sayın Başbakanı haberlerde dinledim; diyor ki:
"Avrupa Birliği konusunda, bizi, Avrupalılar aldattı." Ben de o
benzetmeyle beraber diyorum ki, IMF bizi aldatı-yor, bu, çıkmaz sokak,
yaptığınız iş yanlış. Bunu söylemeye çalışıyorum; yani, bir tanesi siyasî
konuda, bir diğeri de ekonomik konuda bir aldatma ile karşı karşıyayız. Değerli arkadaşlar, bugün, 2000'de günlük faiz gideri 58 trilyon, bugün
yüzde 38 artarak, günlük ödenen faiz miktarı tam 80 trilyondur. Buna hiçbir
ülkenin ekonomisi yetmez. Peki, bu kötü uygulamaların sonucu ne oldu; -bakın,
elimde Türkiye Ziraat Odalarının bir raporu, belgesi var- Hükümet, hububatta
yüzde 27 artış verdi, girdi maliyetleri yüzde 100, kredi borcu ödenmemelerinde
önemli artış var; yalnız Ankara'da 16 000 tüccar emniyet güçlerince
aranmaktadır. Rapor bu. Şimdi, sözcüler, buraya çıkıp diyorlar ki "başka çaremiz mi var,
başka ne yapalım; yani, bunları ödemekten, bunları yapmaktan başka çare mi
var?" Bence var. Yine, vergiler nereye gidiyor diye merak ettim. Bir tane Sayıştay
Başkanlığı KİT raporu okudum ve o raporda kamu zararının 100 trilyon lira
olduğu söyleniyor ve Sayıştay Başkanlığı raporunda deniliyor ki: "Türkiye
Şeker Fabrikaları Anonim Şirketi, imalatçı ve ihracatçı firmalara, imalatın
altında şeker satmaktadır. Bu satılan şekerler içpiyasada... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) VEYSEL CANDAN (Devamla) - Cümlemi tamamlayayım Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun Sayın Candan, tamamlayın efendim. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Şimdi, bu örneği, şunun için veriyorum; siz ne
kadar toplarsanız toplayın, sahip olamıyorsanız bir yere gitmez. Bakın, 1998'de, Paris borsasında, şekerin tonu 225 dolar; içpiyasada 600
dolar ve Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim Şirketinin 2000'deki görev zararı 100
trilyon. İşte, bütün bunlar, kötü hükümet etmenin sonucudur. Değerli arkadaşlar, vergi toplamaktan ziyade, harcamanın ve denetlemenin
daha önemli olduğunu ifade eder, Muhterem Heyetinize saygılar sunarım. (FP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Efendim, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir. Son önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 539 sıra sayılı, Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu,
Finansman Kanunu ile 4306 ve 4481 sayılı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısının çerçeve 9 uncu maddesi ile 26.11.1999 tarihli ve
4481 sayılı Kanunun 8 inci maddesindeki "31.12.2002" tarihinin
"31.12.2001" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Fethullah
Erbaş (Van ) ve arkadaşları BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim önergeye?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN - Komisyon ve Hükümetin katılmadığı önerge üzerinde, önerge
sahipleri adına, Sayın Ali Oğuz. (FP sıralarından alkışlar) Buyurun Sayın Oğuz. ALİ OĞUZ (İstanbul) - Muhterem Başkan, değerli arkadaşlarım; Motorlu
Taşıtlar Vergisi Kanunu, Finansman Kanunu ile 4306 ve 4481 sayılı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporu
üzerinde, uzun zamandan beri müzakere yapı-yoruz. Maddelerin çoğunu geçtik, 7
nci madde; yani, iki farkla, 9 uncu maddeye geldik. 9 uncu maddede de, bazı
çarelerle, bazı gelir imkânları araştırmışsınız. Bunu diğer maddeler takip
edecek; ama, bu araştırmalarınızın ve bu vergi kaynağı bulma gayretlerinizin
sonu gelmeyecek; çünkü, bitmiyor. Değerli arkadaşlarım, vergi, hepinizin de malum olduğu gibi, vatandaşın
devlet hizmetlerine pay vermesidir. Bu payı, vatandaş, gücü nispetinde verir.
Malî takatı varsa, gücü varsa bunu verir; ama, malî takatı yoksa, gücü yoksa,
derisini de yüzseniz, bir şey almanızın imkânı yoktur. Yıllardan beri,
iktidarınızda, vatandaşı soya soya, üzerinde bir şey bırakmadınız; şimdi,
derisine, kemiğine, etine, kanına geldi neredeyse sıra. Değerli arkadaşlarım, bir milleti bu kadar zorlamanın, bir milleti bu
kadar canını yakarak incitmenin, size hiçbir fayda getirmesi mümkün değil.
Şimdi, bütçeyi ağzına kadar da doldursanız, başka imkânlar da bulsanız, başka
kaynaklar ve vasıtalar da keşfetseniz, topladıklarınızı değerlendiremezseniz,
bu topladıklarınızdan hiçbir hayır gelmez; çünkü, alıyorsunuz, fakat, yerinde
sarf etmiyorsunuz. Vatandaş, dişinden, tırnağından artırıp veriyor, adına ne
vergisi derseniz deyin; ama, sarf mahalleriniz o kadar acayip, o kadar korkunç
ki, bunun adı, sadece, israftır; başka bir manaya gelmez bu. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sadece bize değil, diğer tarafa da hitap
et. ALİ OĞUZ (Devamla) - Size hitap ediyorum; çünkü, bu işin tatbikatçıları
sizlersiniz de onun için. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Genel Kurula hitap edin. ALİ OĞUZ (Devamla) - Onlar mazlumlar; ama, siz asıl bu milletin canını
yakan üçlü bir ortaklıksınız ki, bu üçlü ortaklık, devamlı olarak bu millete
sanki özel bir husumeti varmış gibi gayret sarf ediyorsunuz. (FP sıralarından
alkışlar) Değerli arkadaşlarım, yatırımlara para yok. Çünkü, yatırımlara bir para
olsa, bunun bir karşılığı olsa, hiç olmazsa yatırdığınız kadar kazancınız da
olur, bir şeyler alırsınız karşılığında; ama, harcamalarınızdan yatırımlara da
hiçbir şey kalmıyor, yatırım diye bir kalem yok bütçede ve hatta hatta carî
harcamalara da bir şey yok, bir karşılığı yok unun da. Onu da faizle
topluyorsunuz, onu da harcıyorsunuz; ama, onun neticesinde de borcunuzun
miktarını artırıyorsunuz ve bu da bir çare olmu-yor. Gönlümüz istiyor ki, bu üç sene içerisinde bir parça toparlanasınız.
Yani, şu kadar topladık, bu kadarını da bu milletin ihtiyacına sarf ettik bu
bir hizmet oldu diyeceksiniz; ama, bunu diyemiyorsunuz. Diyemediğinize göre,
topladığınız her şeyi çarçur ediyorsunuz. Çünkü, müsriflerin istikrarı ve
bereketi olmaz. Tasarrufa riayet eden yoksulluk yüzü görmez. Siz tasarrufa
riayet etmediğiniz ve yerinde sarf etmediğiniz içindir ki ıstıraplarınız günden
güne artıyor. Değerli arkadaşlarım, haliniz düyunu umumiyeden daha beter. Düyunu
umumiyede, Galata bankerlerinden alınan, Avrupa'dan alınan borçların tasfiyesi
için özel müesseseler vardı, belki onlar sizden daha titiz bir şekilde gayret
ederek bu harcamaları yerinde yapmak için, bu millete acıdıkları için ve bu
millete bir parça vefa duygusu ve acıma hissiyle davrandıkları için... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Açıyorum mikrofonunuzu Sayın Oğuz. Lütfen, tamamlayın efendim!.. Buyurun. ALİ OĞUZ (Devamla) - Bugün, Galata bankerlerinin halinden daha beter bir
tatbikatla bu milletin canını yakıyorsunuz; ama, bu milletin sabrının da bir
hududu var, bunu daha fazla zorlamayın; yazık olur; sadece millete değil, size
de yazık olur. (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Zira,
Hakkın sillesinin sedası yoktur; ama, bir vurdu mu devası yoktur. (FP
sıralarından alkışlar) 20 milyon işsiz, bugün ahı eninle size beddua ediyor; devlet kapısına
gidiyor iş yok, şahıs kapısında iş yok; geliyor ve çaresizlik içerisinde, evine
1 kilo ekmek parasını götürememenin ıstırabını çekiyor. Biz doğruları söylüyoruz. Biz doğruları söylediğimiz içindir ki, devamlı
bize reaksiyon gösteriyorsunuz. Ben size söylüyorum, doğru söyleyen dokuz
köyden kovulsa da mutlaka onuncu köyde baş tacı edilir. Bir gün siz
gideceksiniz biz geleceğiz ve baş tacı olacağız inşallah. (FP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) Havadan, sudan, her şeyden vergi alıyorsunuz; hadi suyu anladık; ama,
bundan sonra havayı keşfedin bari, daha iyi vergi toplarsınız. (FP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Sayın Oğuz, lütfen tamamlar mısınız efendim. ALİ OĞUZ (Devamla) - Bağ-Kurlu, memur, işçi, emekli meydanlarda;
işsizler de meydanlara çıkarsa ne yapacaksınız, bir de onu düşünün. Kamu maliyesine sağlıklı bir düzen getireceğiz diye gayret ediyorsunuz;
ama, kamu maliyesine bu sağlıklı düzeni getirmeniz mümkün değil; çünkü,
hesabınız kitabınız yok; yaptığınız bütün hesaplar, evdeki hesaplar pazara
uymuyor. Bu milleti perişan ettiniz. Mükellef bitti tükendi. Artık vergi
toplayacak bir takatınız da yok, milletin vergi verecek hali de yok. Bunları dinlerseniz, belki, gelecekte tehlikeleri önlersiniz; ama,
bunları dinlemezseniz, öğüt kabul etmezseniz bir gün pişman olacaksınız. Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Oğuz. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge
reddedilmiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir. Değerli milletvekilleri, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek
için, alınan karar gereğince 23 Kasım 2000 Perşembe günü saat 14.00'te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati : 23.55 |
|