DÖNEM : 21 YASAMA YILI : 3 T. B. M. M. TUTANAK
DERGİSİ CİLT : 45 16 ncı
Birleşim 15 . 11 . 2000 Çarşamba İ Ç İ N D E K İ L E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III. - YOKLAMALAR IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. - Rize Milletvekili Ahmet Kabil’in, Rize İli ve Doğu Karadeniz
Bölgesinde bugüne kadar değerlendirilmeyen turizm potansiyeline ilişkin
gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in cevabı 2. - Siirt Milletvekili Takiddin Yarayan’ın, Siirt Havaalanında 22 Mart
2000’de meydana gelen uçak kazası sonrasında yaşanan sorunlara ilişkin gündemdışı
konuşması ve Devlet Bakanı Faruk Bal’ın cevabı 3. - Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, hükümetin mahallî idarelerdeki
bazı uygulamalarına itirazlarına ilişkin gündemdışı konuşması V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. - Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/650, 1/679), (S. Sayısı : 517) 2. - Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim
Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/775) (S. Sayısı : 537) 3. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurt Dışı Teşkilâtı Hakkında 189
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı
: 433) 4. - Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/709)
(S. Sayısı : 536) VI. - SORULAR VE CEVAPLAR A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Karaman-Merkez ve diğer ilçelere
bağlı köylerde yeşil hat projesi uygulamasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer’in cevabı (7/2668) 2. - Bursa Milletvekili Oğuz Tezmen’in, günlük bir gazetede yer alan
“Öteki Türkiye” başlıklı habere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı
Hasan Gemici’nin cevabı (7/2678) 3. - Afyon Milletvekili Sait Açba’nın, Karayolları Genel Müdürlüğü
tarafından yapılan asfaltlama çalışmalarına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve
İskân Bakanı Koray Aydın’ın cevabı (7/2680) 4. - Kütahya Milletvekili Ahmet Derin’in, Kütahya’da sağlık personeli
atamaları için anons yapıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Sağlık
Bakanı Osman Durmuş’un cevabı (7/2686) 5. - Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak’ın, Dünya Bankası veya
Uluslararası Para Fonundan alınan kredilere karşılık gösterilen teminatlara
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın cevabı (7/2696) 6. - İstanbul Milletvekili Ediz Hun’un, İstanbul Tarım ve Köyişleri İl
Müdürlüğünün sahipsiz hayvanlarla ilgili bir yazısına ilişkin sorusu ve Tarım
ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı (7/2721) 7. - Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşar’ın, Gaziantep’teki
kooperatiflere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Bal’ın cevabı (7/2820) VII. - KOMİSYONLAR BÜLTENİ 1.- 31 Mart 2000 tarihinde komisyonlarda bulunan işler ile 1 Ekim 2000
tarihine kadar komisyonlara gelen, neticelenen ve kalan işler (1) (1) Türkiye Büyük Millet Meclisi Komisyonlar Bülteni
III, zaptın sonuna eklidir. I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı. Ardahan Milletvekili Saffet Kaya, Ardahan İlinin sorunlarına ilişkin
gündemdışı bir konuşma yaptı. İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Fransa Senatosunda kabul
edilen sözde Ermeni soykırımı tasarısına ilişkin gündemdışı konuşmasına Devlet
Bakanı Şükrü Sina Gürel, Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan'ın, deprem bölgesindeki bazı
sıkıntılara ilişkin gündemdışı konuşmasına da, Bayındırlık ve İskân Bakanı
Koray Aydın; Cevap verdiler. Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay'ın, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor Komisyonu üyeliğinden çekildiğine, Muğla Milletvekili Hasan Özyer'in, (6/877) esas numaralı sözlü sorusunu
geri aldığına; İlişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; sözlü sorunun geri
alındığı açıklandı. Doğru Yol Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili
Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan
Güven'in, cezaevlerinin içinde bulunduğu genel durum konusunda genel görüşme
açılmasına ilişkin önergesi (8/14) okundu; önergenin gündemde yerini alacağı,
öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı bildirildi. 13.11.2000 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve okunmuş bulunan (8/14)
esas numaralı genel görüşme önergesinin öngörüşmelerinin 21.11.2000 Salı günkü
birleşimde yapılmasına, genel görüşme açılması kabul edildiği takdirde genel
görüşmenin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer
almasına ve görüşmelerinin 28.11.2000 Salı günkü birleşimde yapılmasına,
21.11.2000 Salı günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi, üzerinde görüşme yapılmadan, 13 Kasım 2000 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte
dağıtılan 537 sıra sayılı kanun tasarısının, 48 saat geçmeden gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmının 3 üncü sırasına, aynı tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve aynı
tarihte dağıtılan 536 sıra sayılı kanun tasarısının 48 saat geçmeden 4 üncü
sırasına, 14 Kasım 2000 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte
dağıtılan 539 sıra sayılı kanun tasarısının 48 saat geçmeden 5 inci sırasına,
143 üncü sırasında yer alan 416 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı sırasına,
199 uncu sırasında yer alan 531 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına,
195 inci sırasında yer alan 527 sıra sayılı kanun teklifinin 8 inci sırasına,
68 inci sırasında yer alan 257 sıra sayılı karma komisyon raporunun 9 uncu
sırasına, 69 uncu sırasında yer alan 271 sıra sayılı karma komisyon raporunun
10 uncu sırasına, 70 inci sırasında yer alan 290 sıra sayılı karma komisyon
raporunun 11 inci sırasına, 71 inci sırasında yer alan 291 sıra sayılı karma komisyon
raporunun 12 nci sırasına, 78 inci sırasında yer alan 322 sıra sayılı karma
komisyon raporunun 13 üncü sırasına, 79 uncu sırasında yer alan 323 sıra sayılı
karma komisyon raporunun 14 üncü sırasına, 80 inci sırasında yer alan 324 sıra sayılı
karma komisyon raporunun 15 inci sırasına, 81 inci sırasında yer alan 325 sıra
sayılı karma komisyon raporunun 16 ncı sırasına, 82 nci sırasında yer alan 326
sıra sayılı karma komisyon raporunun 17 nci sırasına, 83 üncü sırasında yer
alan 327 sıra sayılı karma komisyon raporunun 18 inci sırasına alınmasına, 14 Kasım 2000 Salı günü sözlü sorular ile diğer denetim konularının, 15
Kasım 2000 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesine, 14 Kasım 2000 Salı
günü kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine, Genel Kurulun 14 Kasım 2000
Salı günü 15.00-19.00, 20.00-24.00 saatleri arasında çalışmasına, 15 Kasım 2000
Çarşamba ve 16 Kasım 2000 Perşembe günleri de 14.00-19.00, 20.00-24.00 saatleri
arasında çalışmasına ve 16 Kasım 2000 Perşembe günü, gündemin 8 inci sırasına
kadar olan tasarıların görüşmelerinin saat 24.00'e kadar tamamlanamaması
halinde 24.00'ten sonra da çalışmalara devam edilerek görüşmelerin
bitirilmesine kadar çalışma süresinin uzatılmasına, tasarı ve tekliflerin
görüşülmesinde soru-cevap işleminin 10 dakikayla sınırlandırılmasına ilişkin
DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerileri yapılan görüşmelerden sonra; Kabul edildi. Hatay Milletvekili Mehmet Dönen, Ankara Milletvekili Aydın Tümen'in
konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı. Almanya Federal Cumhuriyeti Parlamentosu himayesinde Berlin'de
düzenlenecek Kadın Erkek İçin Eşit Fırsatlar Parlamenter Komiteleri Ağı 2000
Yılı Konferansına TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanı
Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu'nun Almanya Federal Cumhuriyeti
Parlamentosu ilgili Komisyon Başkanı Christel Hanewinckel tarafından davet
edildiğine ve bu davete TBMM'yi temsilen Aydın Milletvekili Ertuğrul
Kumcuoğlu'nun icabet etmesine, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın vaki
davetine icabetle KKTC'nin 17 nci kuruluş yıldönümü kutlamalarına TBMM Başkanı
Vekili Murat Sökmenoğlu'nun katılmasına, Bazı milletvekillerinin izinli sayılmalarına ve Kahramanmaraş Milletvekili Metin Kocabaş'a ödenek ve yolluğunun
verilebilmesine; İlişkin Başkanlık tezkereleri kabul edildi. Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın, Muhtar Ödenek ve Sosyal
Güvenlik Yasasının Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair (2/306), Çorum Milletvekili Melek Karaca'nın, Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı
Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair
Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
İlişkin (2/260), Hakkâri Milletvekili Evliya Parlak'ın, Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında (2/450); Kanun tekliflerinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergelerinin,
yapılan görüşmelerden sonra kabul edildikleri açıklandı. Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda boş bulunan ve DYP
Grubuna düşen bir üyeliğe, Grubunca aday gösterilen Siirt Milletvekili Takiddin
Yarayan seçildi. Gündemin "Oylaması Yapılacak İşler" kısmında yer alan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Ukrayna Bakanlar Kabinesi Arasında Savunma Sanayii Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının (1/357) (S. Sayısı :
97) yapılan açık oylama sonucunda kabul edildiği ve kanunlaştığı bildirildi. Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporlarının (1/650, 1/679) (S. Sayısı : 517), Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporunun (1/53) (S. Sayısı :
433); Görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından
ertelendi. Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi
ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Tasarısının (1/775) (S.
Sayısı : 537) tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı, 1 inci ve 2 nci maddeleri
kabul edildi, 3 üncü maddesi üzerinde bir süre görüşüldü. Alınan karar gereğince, 15 Kasım 2000 Çarşamba günü saat 14.00'te
toplanmak üzere, birleşime 00.15'te son verildi.
No. : 29 II. - GELEN
KÂĞITLAR 15.11.2000
ÇARŞAMBA Rapor 1. - İzmir Milletvekilleri Suha Tanık ve Işılay Saygın'ın, İzmir İlinde
Karabağlar Adı ile Yeni Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün
37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Önergeleri (2/366)
(S. Sayısı : 538) (Dağıtma tarihi : 15.11.2000) (GÜNDEME) BİRİNCİ
OTURUM Açılma Saati: 14.00 15 Kasım 2000 Çarşamba BAŞKAN: Başkanvekili Mehmet Vecdi GÖNÜL KÂTİP ÜYELER: Melda BAYER (Ankara),
Levent MISTIKOĞLU (Hatay) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16 ncı Birleşimini en iyi
dileklerimle açıyor, saygılar sunuyorum. III. - Y O K L A M A BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız. Yoklama için 5 dakika süre veriyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı yoktur. İçtüzüğün 57 nci maddesi gereğince bir defaya mahsus olmak üzere
birleşime ara verme imkânımız var. Birleşime 15 dakika ara verelim; ama, ondan
sonra, tekrar ara verme imkânımız olmadığını arz etmek istiyorum. Birleşime 14.25'e kadar ara veriyorum. Kapanma Saati : 14.10 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 14.25 BAŞKAN : Başkanvekili Mehmet Vecdi GÖNÜL KÂTİP ÜYELER:Melda BAYER (Ankara), Levent
MISTIKOĞLU (Hatay) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16 ncı Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. III. - Y O K
L A M A BAŞKAN - Birinci Oturumda yapılan yoklamada toplantı yetersayısı elde
edilememişti; şimdi, tekrar, elektronik cihazla yoklama yapacağız. Yoklama süresi 5 dakikadır. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere
başlıyoruz. Gündeme geçmeden evvel, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz
vereceğim. İlk söz, Rize ve Doğu Karadeniz Bölgesinde bugüne kadar
değerlendirilemeyen turizm potansiyeli hakkında söz isteyen Rize Milletvekili
Sayın Ahmet Kabil'e aittir. Buyurun Sayın Kabil. (ANAP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika efendim. IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. - Rize Milletvekili Ahmet Kabil’in,
Rize İli ve Doğu Karadeniz Bölgesinde bugüne kadar değerlendirilmeyen turizm
potansiyeline ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Rüştü Kâzım
Yücelen’in cevabı AHMET KABİL (Rize) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Rize'ye
gelip, Rize'yi tanıma imkânı bulan herkes bilir ki, Rize, 1 000'in üzerinde
bitki türüyle, yeşilin her tonunun dört mevsim eksik olmadığı, dünyadaki ender
yerlerden biridir. Eşsiz güzellikleriyle donanmış Doğu Karadeniz Bölgesinin bu şirin ili,
bin bir çeşit çiçekli yaylaları, Kaçkar Dağlarından çıkan, gür, berrak akışlı
ırmaklarıyla, tarihî kemer köprüleri, konaklarıyla, denizi ve çok sayıdaki
termalleri ve içmeleriyle, doğal kayak merkezleri ve gür ormanlarındaki yaban
hayatının zenginliğiyle, Türkiye'nin en etkin turizm bölgelerinden biri
olabilecek doğa ve kültür zenginliğine sahiptir. Fakat, bugüne kadar, bölgenin bu üstün özellikleri değerlendirilememiş
ve turizm hizmetine sunulamamıştır. Rize'nin ve bölgenin turizm potansiyelini
değerlendirme hususunda, Yüce Heyetinize ve ilgililere bilgi sunmak için söz
almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın milletvekilleri, turizm, bölgede, ulaşım, konaklama, yeme-içme,
eğlence, alışveriş ve seyahat organizasyonu gibi daha birçok hizmetlerin tümünü
içeren çok yönlü bir faaliyet alanıdır. Dünya turizmi özellikle 20 nci Yüzyılın ikinci yarısında hızlı bir
gelişim sürecine girmiştir. 1999 yılında dünyada uluslararası turist sayısı 657
milyona, turizm geliriyse 455 milyar dolara ulaşmıştır. Günümüzde, dünyada 262
milyon kişi doğrudan veya dolaylı şekilde turizm sektöründe istihdam
edilmektedir. Yapılan araştırmalara göre, Türkiye'nin dünya turizminden aldığı yüzde
1,6'lık pay sabit kalsa bile, 2020 yılında, Türkiye'ye 26 milyon turist, 32
milyar dolar turizm geliri gelecektir; bu, niçin 60 milyar dolar olmasın.
Ayrıca, doğrudan veya dolaylı Türkiye'ye sağladığı istihdam 6 milyon kişi
olacaktır; bu şekilde, işsizliğe de çare bulunmuş olacaktır. Bilhassa, Karadeniz sahil yolunun bitirilmesinden sonra, Avrupa ve
Uzakdoğu ülkelerine ilaveten, Karadeniz ülkeleri ve Türk Cumhuriyetlerinin
turizm merkezi niçin Rize, niçin Karadeniz olmasın. Diğer taraftan, Diyarbakır-Bingöl- Erzurum-Rize duble yolu yapılırsa,
sabah saat 7'de Erzurum'dan hareket eden insanlar, saat 9.30'da Rize'de
olacaktır. Bu şekilde, Anadolu'nun Karadenize açılması sağlanacak, bölgelerarası
ekonomik, sosyal ve kültürel farklılıklar da ortadan kalkacaktır. Ayrıca, Doğu Karadeniz ve Rize'nin ekonomik beklentisi turizm geliridir.
Bölgede çay ve fındık geliri yöre halkını beslemekten çok uzaklaşmıştır. Bu
ürünlerin alım gücü her yıl daha da azalmaktadır. Bölgeden göç devam etmektedir. Son otuz yılda, ilk defa, 2000 yılı
sayımında deprem bölgesindeki hemşerilerimizin -aç kalma pahasına- bölgeye
dönmüş olması nedeniyle nüfus artışı görülmektedir; bu, geçici ve sunî bir
artıştır; Rize'nin ve Karadenizin ekonomik göstergeleri değişmemiştir. DPT'nin 1995 raporlarına göre, Rize'nin ve ilçelerinin gayri safî millî
hâsıladan aldığı paylara göre, Merkez İlçe dışındaki bütün ilçelerinin geliri,
Diyarbakır'ın Çüngüş, Adıyaman'ın Kâhta, Şanlıurfa'nın Suruç İlçelerinden daha
azdır. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Diğer Karadeniz illeri de Rize'den
farksızdır. Bölgede istihdamı sağlamak, bölge halkına iş, aş ve gelecek vermek için,
bu zengin turizm altyapısını artık hizmete açmalıyız. Türkiye'de turizm gelirleri, bugün dahi ihracat gelirlerinin yüzde
30'udur. Bir kısmı millî parklar statüsüne alınan 50'den fazla yaylamızın
birçoğu, yamaç paraşütü, trekking, av turizmi ve her türlü kış sporlarına
müsaittir. Akarsularımızdan İyidere, Fırtına ve Güneysu Dereleri, rafting için
bulunmaz pistlerdir. Andon ve İkizdere İçmeleri, her türlü mide, böbrek ve bağırsak
hastalıklarına şifadır. Termal turizmini arayanlar için, 900 metre rakımda, yeşil çam ormanları
arasında Ayder Kaplıca Tesisleri ve İkizdere'nin Cimil yolunda 66 derecelik
sıcaksu kaplıcaları, emsallerinden farklı, bol mineralli şifa kaplıcalarıdır. Bölgenin ve Rize'nin geleceği için, bütün bu turizm kaynaklarını
harekete geçirmenin zamanı gelmiştir. Bu nedenle, önce, turizm alanlarımızın
tanıtılmasına daha çok önem vermeliyiz. Yaylalarımızın turizm master planları
yapılmalı, yayla yollarımızın ıslah çalışmaları başlatılmalıdır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Lütfen toparlayınız. AHMET KABİL (Devamla) - Konaklama ve turizm tesislerine teşvik kredileri
verilmeli, turizm elemanı yetiştirmek için bölgede eğitim merkezleri
açılmalıdır. Sayın milletvekilleri, dünyada, artık, yayla turizmi hızla önem
kazanmaktadır. Doğu Karadenizde keşfedilmemiş bir turizm potansiyeli vardır.
Gerekli altyapı hizmetlerini yaparak, bu gelişen sektörden biz de payımızı
alalım diyor, Sayın Başkan ve bakanlar dahil herkesi, önce Doğu Karadeniz ve
doğa harikası yemyeşil Rize'yi tanımaya davet ediyorum. İnanıyorum ki, daha
sonra, her yıl gruplar halinde davetsiz geleceksiniz. Dinleyen herkesi Rize'ye
bekliyor, Sayın Başkan ve Yüce Meclisi, tekrar saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kabil. Gündemdışı ikinci söz, Siirt Havaalanı hakkında söz isteyen, Siirt
Milletvekili Sayın Takiddin Yarayan'a aittir. Buyurun Sayın Yarayan. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakikadır. 2. - Siirt Milletvekili Takiddin
Yarayan’ın, Siirt Havaalanında 22 Mart 2000’de meydana gelen uçak kazası
sonrasında yaşanan sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı
Faruk Bal’ın cevabı TAKİDDİN YARAYAN (Siirt)- Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer
üyeleri; Siirt Havaalanı konusunda gündemdışı söz almış bulunmaktayım; bu
vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Siirt İlimizin dünyaya açılan tek penceresi Siirt Havaalanıdır. Bu alan,
1988 yılında, çok zor şartlarda ve zamanın valisi tarafından yıllarca özel emek
sarf edilerek yapılmıştır. Bu havaalanının yapılışında, Siirt'teki her
bürokratın emeği geçtiği gibi, her Siirtli vatandaşın da bir şekilde katkısı
olmuştur. 1994 yılında biten havaalanında ilk sefer, 13 Eylül 1994 tarihinde
gerçekleştirilmiştir. Siirtimizin bu tek penceresi yıllardır dünyaya açık
kaldı. Hastası olan, acil işi olan vatandaşlar bu nimetten yıllar boyu istifade
ettiler. Ben bizzat şahidim, her uçağa binişimde vatandaşlar, devletimize, bu
alanların yapılmasına sebep olanlara hep hayır dua etmişlerdir. Yıllarca bu
böyle devam etmiştir. Yedi yıldır, yaz kış demeden uçak seferleri aralıksız
devam etmiştir. Daha önce, haftada 2 gün olan seferler, son yıllarda, haftada 7
güne çıkarılmıştır. Bu süre içinde uçak, pist ıslakken indi, hava sıcaklığı 45
dereceyken de indirildi. Bu sayede, dışarıdan işadamları günübirlik Siirt'e
gelmeye başladılar. Futbol takımları sıkıntı çekmeden takım olarak geldiler,
bakanlar geldi, başbakanlar geldi, cumhurbaşkanları geldi. Bunlar olurken
Siirtli vatandaşın yüzü güldü, iftihar etti, göğsü kabardı. Yolcu potansiyeli
had safhaya gelmişti; öyle ki, 15 gün önceden yer ayırmak gerekiyordu. Bu
potansiyel görülünce, havaalanı ek bir çalışmayla daha da uzatıldı. Artık, daha
büyük uçaklar da inebilecekti. Pist, 1 600 metreden 1 860 metreye kadar
uzatıldı. Kısaca, her şey çok güzeldi. Değerli milletvekilleri, bütün bu güzellikler 22 Mart 2000 tarihine
kadar sürdü. Bu tarihte, Türk Hava Yollarının TK-774 sefer sayılı uçağı pilotaj
hatası yüzünden pistten çıkmıştır. Niye pilotaj hatası diyoruz; çünkü, kaza
günü, uçak, pistin tam ortasına teker koyarak pistin sadece yarısını kullanmış
ve kazaya sebep olunmuştur; ancak, her ne sebeptense bugüne kadar bunu Türk
Hava Yollarına kabul ettirmek mümkün olmamıştır. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi,
kaza tarihinden beri Siirt'e gelen seferler keyfî hale getirilmiştir. Sanki,
isteyen pilot iniş yapmakta, istemeyen pilot ise, hava muhalefetini bahane
ederek inmemekte, Batman'a dönüş yapmaktadır. Halbuki, Siirt ile Batman'ın hava
şartları hemen hemen aynıdır. Ayrıca, Siirt Havaalanı pisti daha yenidir ve
daha sağlamdır. Değerli milletvekilleri, bu keyfîliğin sebebi de, maalesef, Türk Hava
Yolları Genel Müdürlüğünün yazılı talimatıdır. Son derece acımasız tedbirlerle
ilimizi ve halkımızı âdeta cezalandıran Türk Hava Yolları, yedi yıldır hiçbir
sorun yaşanmadan iniş kalkış yapılan Siirt Havaalanını kapatmak mı
istemektedir? Ayrıca, Türk Hava Yolları, hava şartları ne olursa olsun yedi
yıldır aksatmadan yapılan düzenli iniş kalkışları nasıl izah edecektir? Değerli milletvekilleri, geri kalmış ve ihmal edilmiş olan doğunun şirin
ili Siirt'in her şeyi durumuna gelen havaalanı buraya fazla görülmemelidir.
Milenyum çağında, dünyanın çok geliştiği bir zamanda, AB'ye giriş
hazırlıklarının yapıldığı bir süreçte Siirt'in dünyaya açıldığı tek kapı olan
havaalanına uçak seferlerinin, bir kişinin hatasından dolayı aksatılmaması
gerekmektedir. Bugüne kadar devletimizin Siirt'e yaptığı en ciddî yatırım olan
havaalanının bu meselesinin aynı ciddiyette ele alınması herkesi memnun
edecektir. Türk Hava Yollarının talimatlarından biri de pist ıslak oldu mu iniş
yapılmamasıdır. Soruyorum, Türkiye'nin hangi pisti kışın ıslak değil? Bu konuda
bizi haklı çıkaran en çarpıcı misal, 27.9.2000'de Siirt'e gelen Sayın Başbakan
Bülent Ecevit'in Türk Hava Yollarına ait uçağının hiçbir problem olmadan Siirt
Havaalanına inmesidir. Denecek ki, burada anormal olan nedir? Evet, doğru.
İddialarımızı doğrulayacak husus şudur: Sayın Başbakanın uçağının indiği gün 2
saat sonra Siirt'e gelen tarifeli yolcu uçağı her nedense Siirt Havaalanına
indirilmemiş, Batman'a geri gitmiştir. Vatandaş soruyor; Siirt Havaalanı pisti
iniş için riskliyse, Sayın Başkanın uçağı indirilerek niye riske edilmiştir?
Başbakanın uçağı riske atılmadı deniliyorsa, Siirt yolcularını taşıyan diğer
uçak neden inmemiştir? Vatandaş, haklı olarak şu soruların cevabını arıyor:
Yedi yıl aralıksız iniş kalkış yapılan Siirt Havaalanı, ne oldu da riskli hale
geldi? (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Lütfen toparlayınız. TAKİDDİN YARAYAN (Devamla) - Kaza bahane ediliyorsa, uçakların kaza
yaptığı ilk havaalanı Siirt Havaalanı değil ki. Kaza sebebinin pilotaj hatası
olduğu yaygın kanaat iken, bunun kapatılarak, Siirt'te yaşayanların
cezalandırılması doğru mudur? Yoksa, seferlerin düzensizliğinden, ileride
meydana gelecek yolcu kapasitesinin düşüşü bahane edilerek, Siirt Havaalanı
kapatılmak mı isteniyor? Değerli milletvekilleri, şifahî yaptığım bütün girişimlere rağmen, şu
ana kadar bir uçağı havaalanına indiremeyen iktidarın, maalesef, bu ülkeyi
idare etmesi mümkün değildir. Ayrıca Siirt'in sorunlarını görüşmek üzere, 15 gündür randevu talep
ettiğim Bayındırlık Bakanı Sayın Koray Aydın'ı, randevuma müspet veya menfi
cevap vermediği için huzurlarınızda istifaya davet ediyor, Yüce Heyetinizi
saygılarla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar) ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Ne alakası var!.. Hayret bir şey... BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yarayan. Sayın Yarayan'ın konuşmalarına, hükümet adına, Devlet Bakanı Sayın Faruk
Bal cevap verecekler. Buyurun Sayın Bakan. Süreniz 20 dakika. DEVLET BAKANI FARUK BAL (Konya) - Sayın Başkan, Genel Kurulumuzun
muhterem üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Siirt Milletvekilimiz Takiddin Yarayan Beye, Siirt Havaalanını ve orada
yaşanan sorunları dile getirmek suretiyle, Yüce Heyetinize cevap verme ve bu
sorunları burada tartışabilme imkânını sağladığı için teşekkür ediyorum. Ancak,
sözlerinin sonunda, Sayın Bayındırlık Bakanımıza yaptığı sitemin yeri burası
değildir. Sayın Bayındırlık Bakanımız, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin
hepsine eşit saygıyı göstermekte, eşit değer vermekte ve muhtemelen kendi talep
ettiği tarih ve saatlerde bir uyumsuzluk olduğu için, randevu
gerçekleştirilememektedir. Bu sitemin yeri de burası değildir. Ben, Siirt'te, Pervarisinde, Beşirisinde, Kurtalanında ve merkezinde
görev yapmış ve oralarda kamunun gücünü eşit ve adil olarak kullanma şansına
sahip olan bir arkadaşınızım. O bakımdan, Siirt Havaalanının, eğer mevcutsa birtakım sıkıntılarının
giderilmesi ve o sıkıntılara da, değerli bölge milletvekillerimizin konuyu
gündeme taşımak suretiyle katkıda bulunması gerekir. Bu açıklamalardan sonra, teknik arkadaşlarımızın hazırlamış olduğu
bilgiyi arz ediyorum. Siirt Havaalanı, 1998 yılında hizmete açılmış olup, sivil amaçlı
kullanılmaktadır. Şehre uzaklığı 14 kilometre olan Siirt Havaalanında 1 660x30
metre ebatlarında beton pist, 30x60 metre ebadında apron ve 30x18 metre
ebadında taksirut bulunmaktadır. 400 metrekarelik ve yıllık 100 000 yolcu kapasiteli terminal binası ve
10 araç kapasiteli otoparkı bulunan havaalanı,
yaklaşma ışıklarında kategori 1 standardında, itfaiye hizmetlerinde
kategori 6 standartlarında hizmet vermektedir. Söz konusu havaalanında
seyrüsefer yardımcı cihazlardan birer adet VOR, DME ve NDB cihazı
bulunmaktadır. 10 personelin görev yaptığı Siirt Havaalanı iç hat seferlerine açıktır.
Türk Havayolları, her gün buraya sefer yapmaktadır. Havaalanında, 1999 yılı sonu itibariyle 22 254 adet yolcu taşınmış ve
420 uçak inip kalkmıştır. 2000 yılı ağustos ayı sonu itibariyle yolcu adedi 19
817 ve sefer yapan uçak sayısı ise 429 olarak gerçekleşmiştir. 1999 yılı için meydana gelen yolcu kapasitesi kullanım oranı yüzde 22,
uçak kapasitesi kullanım oranı ise yüzde 5 olarak gerçekleşmiştir. Siirt Havaalanına, idame yatırımları kapsamında, 1998 yılında, pist uzatımı ve apron
genişletilmesi için 200 milyar lira keşif bedeli üzerinden ihaleye çıkılmıştır.
İşin kapsamında çevre tel örgüsü ve nöbetçi kulübelerinin aydınlatılması işi
ilave edilerek, yüzde 660'lık bir keşif artışı verilmiştir; işin yıl sonu
itibariyle tamamlanması planlanmaktadır. Siirt Havaalanına terminal binasında
kullanılmak üzere, 2 adet elektronik baskül temini ve 3 adet split klima alımı
için çalışmalar devam etmektedir. Havaalanının 2001 yılı idame ve yenileme
yatırımları için 1 trilyon 200 milyar lira ödenek konulmuştur. İnşallah,
önümüzdeki yıl bütçe çalışmaları içerisinde bu ödenek gerçekleşir, sayın
milletvekilimizin şikâyetlerine konu olan hususlar giderilir ve biz de, Siirt
gibi ülkemizin güzel bir yöresinde hava ulaşımına iyi bir hizmet vermenin
mutluluğunu yaşarız. Hepinize teşekkür ediyorum. Saygılarımla. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan. Sayın Ahmet Kabil'in konuşmalarına da, Devlet Bakanı Sayın Rüştü Kâzım
Yücelen cevap verecekler. Buyurun efendim. Süreniz 20 dakika. 1. - Devlet Bakanı Rüştü Kâzım
Yücelen’in, Rize Milletvekili Ahmet Kabil’in, Rize İli ve Doğu Karadeniz
Bölgesinde bugüne kadar değerlendirilmeyen turizm potansiyeline ilişkin
gündemdışı konuşmasına cevabı (Devam) DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) - Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım. Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Rize Milletvekili Sayın
Ahmet Kabil'in, Rize ve Doğu Karadeniz Bölgesinde bugüne kadar
değerlendirilmeyen turizm potansiyelinin değerlendirilmesi konusunda yapmış
olduğu gündemdışı konuşmaya, Turizm Bakanı yurtdışı seyahatinde olduğu için,
Turizm Bakanı adına cevap vermek üzere, huzurlarınızdayım. Turizm Bakanlığınca yaptırılan Rize İl Turizm Envanteri ve Geliştirme
Planı, Karadeniz Teknik Üniversitesine yaptırılan ve Rize İlini içerisine alan
Çoruh Havzası Turizm ve Rekreasyonel Geliştirme Planı ile Turizm Bakanlığınca
yörede yapılan incelemeler sonucunda, il bazında geliştirilmesinde yarar
görülen turizm çeşitleri, yayla turizmi, dağdoğa yürüyüşü, akarsu turizmi,
biyolojik çeşitlilik yani bitki inceleme fotosafari, av turizmi, kuş gözetleme
olmak üzere, yedi bölümde mütalaa edilmiştir. Rize İlinde geliştirilmesinde yarar görülen yayla turizmi, Turizm
Bakanlığınca bir proje halinde ele alınmıştır. Turizm Bakanlığının teklifi ve
Bakanlar Kurulu kararıyla, Ayder, Anzer ve Kaçkar Dağlarının bir bölümünü
içerisine alan yöre, Kaçkar Turizm Merkezi ilan edilmiştir. Kaçkar Dağlarında
trekking rotaları belirleme ve bu rotaları 1/100 000 ölçekli haritalara,
çevresindeki doğal ve kültürel değerlerle işlenme çalışmaları sürdürülmektedir.
Fırtına Deresi ve İkizdere'de akarsu turizmi aktiviteleri yapılmaktadır. Kaçkar Dağlarında, çengel boynuzlu dağ keçisi av turizmine sunulmuştur. Yayla ve akarsu turizmiyle ilgili olarak hazırlanan yurtiçi ve yurtdışı
dağıtımı yapılan rehber kitapçıkta, Rize ile ilçelerindeki yaylalara ve akarsu
turizmine elverişli nehirlere yer verilmiştir. Karadeniz Bölgesinde alternatif
turizm olarak da, turizmde çevre boyutunun gittikçe önem kazanmasıyla,
kitlesel karakterde yapılan klasik turizm anlayışı artık geçerliliğini
kaybetmektedir. Turistlerin gittikleri ülkelerin doğa koruma ve çevre sorunlarına
duyarlı oldukları gözlenmekte, bu durumda ise, turizmin kitlesel karakterden
uzaklaşıp bireysel bir nitelik kazanmakta olduğunu göstermektedir; böylece,
çevreye duyarlı yumuşak turizm formu olan eko-turizm olgusu gündeme
gelmektedir. Ülkemizde son yıllarda yapılan turizm yatırımlarının genellikle
kırsal kesimde ve yeşil doku içerisinde yoğunlaşması da bunu doğrulamaktadır.
Eko-turizm türleri, Karadeniz Bölgesi için en uygun turizm formlarını
oluşturmaktadır. Turizm Bakanlığınca, bu yeni eğilimlere cevap verebilmek, böylece, dünya
turizm hareketlerinden sahip olduğu potansiyel oranında daha fazla pay
alabilmek, ülkesel ve bölgesel sosyoekonomik gelişmeyi sağlayabilecek
katkılardan azamî ölçüde yararlanabilmek, yoğun insan faaliyetlerinden oluşan
baskıdan kaynaklanan çevre sorunlarının da önüne geçebilmek amacıyla,
çeşitlendirme politikası benimsenmiş ve değişik tür turizm aktivitelerinin (yayla,
dağ-doğa yürüyüşü, av, mağara, termal, akarsu turizmi, kış turizmi, turizm
amaçlı sportif olta balıkçılığı, ornitoloji, fotosafari, kültür turizmi, atlı
doğa yürüyüşü, kamp karavan turizmi, yat turizmi, arkeolojik turlar gibi)
geliştirilmesi yönünde çalışmalar başlatılmıştır. Turizmin çeşitlendirilmesi, tüm yıla ve ülke sathına yaygınlaştırılması,
değişik yörelerin mevcut turizm potansiyelinin geliştirilerek harekete
geçirilmesi yönünde başlatılmış olan bu çalışmaların önemli bir bölümünü,
yaylaların turizme kazandırılması amacıyla, 1990'da başlatılın Yayla Turizmi
Projesi kapsamındaki araştırma, planlama ve altyapı uygulamaları
oluşturmaktadır. Projeyle, yaylalarımızın doğal güzellikleri, etnolojik ve diğer
çekicilik yaratan özellikleriyle eko-turizme yönelik sundukları çok çeşitli ve
eşsiz olanakların koruma-kullanma dengesi içerisinde turizm amaçlı
değerlendirilmesi hedeflenmektedir. Bu kapsamdaki çalışmalarımız uzun yıllar
öncesinden devam etmekte olan yayla geleneğine bağlı birçok sosyal etkinliğin
yoğunlaştığı, değişik özellikli yayla şenliklerinin tertiplendiği Doğu
Karadeniz Yaylalarından başlatılmış olup, Batı Karadeniz, Orta Anadolu Bölgeleriyle,
Batı, Orta ve Doğu Toroslarda belirgin özellikleri olan yaylalarda halen
sürdürülmektedir. Çalışma bütünü içinde bugüne kadar Sinop'ta Ayancık-Akgöl,
Gerze-Kozfındık-Bozarmut, Türkeli Kurugöl Yaylaları; Ordu'da Çambaşı,
Akkuş-Argın, Aybastı Perşembe, Mesudiye Keyfalan, Mesudiye Topçam-Yeşilce
Yaylaları; Giresun'da Bektaş, Kümbet, Yavuzkemal Yaylaları; Trabzon'da
Çaykara-Uzungöl, Akçaabat Karadağ, Tonya-Erikbeli, Maçka-Solma, Araklı-Pazarcık
Yaylaları; Rize'de Anzer, Ayder Yaylaları; Artvin'de Kafkasör, Kaçkar
Yaylaları; Gümüşhane'de Zigana Kayak Merkezi; Bayburt'ta Kop Dağı Kayak Merkezi
olmak üzere toplam 26 yayla turizm merkezi ilan edilmiştir. Turizm merkezi ilan edilen yaylaların eksik altyapılarının
tamamlanabilmesi için "Gerçekleşme Programı" hazırlanarak ilgili
valiliklerde toplantılar yapılmış, bu toplantılarda, Turizm Bakanlığınca bütçe
olanakları ölçüsünde yapılacak katkılara ek olarak, diğer yatırımcı
Bakanlıkların ve kuruluşların olanaklarının da bu yöne kanalize edilmesine
çalışılmıştır. Rekreaktif amaçlı kullanımın giderek artmasına bağlı olarak yoğun bir
yapılaşma baskısı altında bulunan yaylalarda, yapılaşmayı kontrol altında
tutmak ve planlı bir gelişmeyi sağlamak amacıyla hazırlanan gerçekleşme
programlarıyla, Turizm Bakanlığınca bir görev olarak verilen planlama
çalışmalarına başlanılmıştır. Bu çerçevede ise, Ordu'da Çambaşı, Giresun'da Kümbet ve Bektaş,
Trabzon'da Solma, Karadağ ve Erikmeli, Rize'de Ayder, Yukarı Kavron ve Anzer,
Artvin'de Kaçkar, Gümüşhane'de Zigana, Bayburt'ta Kop Dağı olmak üzere
öncelikli 12 yaylanın 1/25 000 ölçekli Çevre Düzeni Planı, İller Bankasıyla
Turizm Bakanlığı arasında imzalanan bir protokol çerçevesinde birlikte
hazırlanarak 25.3.1992 tarihinde onay için Bayındırlık ve İskân Bakanlığına
iletilmiştir. Arz ederim. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Bakana teşekkür ediyorum. Yalnız, konuşmacıyı dinledikten sonra cevap vermeniz, tabiî, tercihe
şayan efendim. DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) - Metni okudum Sayın Başkan. BAŞKAN - Peki efendim. Grup başkanvekilleri tarafından ikaz edildi
Başkanlık Divanı. Gündemdışı üçüncü söz, mahallî idareler hakkında söz isteyen, Konya
Milletvekili Sayın Veysel Candan'a aittir. Buyurun Sayın Candan. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika efendim. 3. - Konya Milletvekili Veysel Candan’ın,
hükümetin mahallî idarelerdeki bazı uygulamalarına itirazlarına ilişkin
gündemdışı konuşması VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
konuşmama başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Gündemdışı söz almamın sebebi, mahallî idarelerde hükümetin uyguladığı
bazı uygulamalarla ilgili itirazlarımızı gündeme getirme noktasındadır. Bilindiği gibi, mahallî idarelerde belediyeler, genel bütçe
gelirlerinden yüzde 6 pay alır ve buna müdahale etmek imkânı yoktur; ancak, 57
nci hükümetin Bayındırlık Bakanlığı, çıkardığı 3 afet genelgesiyle bu payı
delmiştir ve bu genelge içerisinde, maalesef, partizanlık yapılmıştır.
Belediyelere baktığımız zaman, bir kısmı afet kapsamına alınmış, alınmaması
gerekirken; bir kısmı afet kapsamına alınmış, katsayı değerlendirmelerinde
birtakım değişiklikler yapılmış ve bunun neticesinde, bazı belediyelerde, yüzde
50'ye varan gelir kesintisiyle karşı karşıya kalınmıştır. Halbuki, devlet
yönetiminde, devlet, adil olmalıdır. Bu bakımdan, Sayın Bayındırlık Bakanının bu hazırladığı genelgelerde,
belediyelerin katsayı değerlendirmelerini yaparken, bir kere daha, yaptığı
uygulamayı gözden geçirmesinin doğru olacağı kanaatindeyim. Eğer siyasî olarak
birtakım belediyeler cezalandırılmaya kalkılıyor ise, o belediye başkanlarının
bulunduğu yerde, her türlü siyasî partiye oy veren insan vardır. İkinci olarak, Başbakanlık ve İçişleri Bakanlığının genelgeleriyle,
belediye memurlarının nakilleri önlenmiştir. Bunun yanında, memur ihtiyacı
olmayan belediyelere devlet memurluğu imtihanıyla personel gönderilmiştir.
İşçisinin, memurunun, çalışanının parasını ödeyemeyen belediyeye memur atamanın
mantığı yoktur. Ümit ediyoruz ki, Başbakanlık ve İçişleri Bakanlığı bu konuyla
ilgilenir. Bir diğer çok önemli, üzerinde durulması gereken konu da, belediyelerde
denetimle ilgilidir. Aslında, sayın bakanları Bakanlar Kurulu sıralarında
görmek isterdik ki, şikâyetimizi, itirazımızı karşılıklı müzakere edebilelim.
Değerli arkadaşlar, mahallî idarelerde denetim, âdeta sulandırıldı; denetim,
âdeta, belediye başkanlarının önünü kesme noktasında bir mekanizma olarak
kullanılmaya başlandı. Bazı belediyelere gönderilen mahallî idareler
kontrolörlerinin, aynı konu üzerinde daha önce verilen müspet raporlara rağmen,
mutlaka belediye başkanlarının suçlandırılarak yargıya gönderildiğini
görüyoruz. Aslında, büyük belediyelerde teftiş kurulları vardır, üniteler kendi
içinde denetlenir; mutlaka dışarıdan da denetlenmelidir ve yolsuzluk yapanlar,
hatta yurt dışına kaçanlar da zamanında müdahaleyle önlenmelidir; ancak, bir
belediyeyi siyasî ve ideolojik olarak denetlediğiniz zaman bu işin sonu gelmez,
bu yanlıştır. Ben, burada Sayın İçişleri Bakanımızdan bir kere daha rica
ediyorum, en azından denetleme memurları bünyesinde bir iç hizmet eğitimi
mutlaka yapılmalıdır. Şimdi, mahallî idarelerde sorun bunlarla da bitmiyor. Mesela, Sayın
Çevre Bakanı araç tahsisi yapıyor; şimdi Çevre Bakanı DSP'li, DSP'li
belediyelere; Maliye Bakanı ANAP'lı, fonları ANAP'lı belediyelere, Bayındırlık
Bakanı da MHP'li, MHP'li belediyelere... BEYHAN ASLAN (Denizli) - Hayır, hayır... VEYSEL CANDAN (Devamla) - Müsaade edin, elimde... BEYHAN ASLAN (Denizli) - Yapılan yardımlarla ilgili listeyi Grubunuza da
verdik. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Sayın Başkanım, inşallah dediğiniz doğrudur...
(ANAP sıralarından gürültüler) Müsaade eder misiniz... BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım efendim. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Müsaade eder misiniz, süre 5 dakika, çok şey
söylemek mecburiyetindeyiz. Notlarımda bilgiler var, deprem olmayan yer deprem
kapsamına alınmış, para ödenmektedir; onu söylüyorum. Depremde bir tek taş
düşmemiş belediyeye para ödenmektedir. O zaman, yarın seçimlerde herkes
"Deprem olsun" diye dua etmesi lazım. Burada bir yanlışlık var, onu
söylemeye çalışıyorum. (MHP sıralarından gürültüler) Bu işin nezaketi, kuralı, İçtüzüğü var kardeşim, gelirsin, burada
konuşursun, derdin varsa burada
anlatırsın. (FP sıralarından alkışlar) Sayın Başkan, arkadaşların rahatı iyi; onun için, fazla konuşuyorlar,
oturdukları yerde usulsüzlük yapıyorlar. Şimdi, bakın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, faiz oranları düştüğü
halde, belediye alacaklarına aylık yüzde 10 faiz uyguluyor. İşte, bu da ANAP'ın
sorunu... Şimdi, itirazınız varsa onu söyleyin. Belediyenin 1 milyar borcu, üç
yıl sonra 10 milyar olmuş. Nasıl, MHP'li Bayındırlık Bakanı, deprem olmayan
yeri afet kapsamına alıp, usulsüzlük yapıyorsa... İBRAHİM HALİL ORAL (Bitlis) - Doğru söyle... İsmini söyle... VAHİT KAYRICI (Çorum) - Düzgün konuş.. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Var burada, var... İtiraz etmene lüzum
yok. BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım efendim. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Bakın, siz, buradan, oturduğunuz yerden
bağırınca, netice ... VAHİT KAYRICI (Çorum) - Bağırmıyoruz "ismi ne" diyoruz.
Söyleyin de biz de Bakanımızı uyaralım. AHMET DERİN (Kütahya) - İnkıtaları da dahil edin. BAŞKAN - Efendim, inkıtaları da
dahil edeceğim. Evet, buyurun. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Bakın, hoşunuza gidecek bir şey söyleyeceğim.
MHP'li belediyeler de bizim belediyemizdir. Bizim ona itirazımız falan yok.
"Adil olun" diyoruz. Onu söylüyoruz, hepsi bu kadar. Niye itiraz
ediyorsunuz? (FP sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlar, netice itibariyle, mahallî idareler zor durumdadır,
personel maaşları ödenmemektedir, sıkıntıları çoktur. Dün, Grup Başkanınız ifade ediyordu "bizim Meclis, bizim Grubumuz
çok hayırlı hizmetler yapardı..." Gelin, bir hayırlı hizmet daha yapın, şu
mahallî idareler yasa tasarısını getirin; ama, seçilmişleri, atanmışların
vesayetinden de kurtararak ve doğru dürüst bir kanun çıkaralım. Bu duygularla, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP ve DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Candan. Cevap verecek Sayın Bakan?.. Yok. MÜJDAT KAYAYERLİ (Afyon) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Buyurun efendim, bir şey mi söyleyeceksiniz? MÜJDAT KAYAYERLİ (Afyon) - Sayın Başkan, bir konu hakkında söz
istemiştim efendim. BAŞKAN - Sayın Kayayerli, yerinizden ve çok kısa... Buyurun efendim. MÜJDAT KAYAYERLİ (Afyon) - Sayın Başkanım, bugün, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinin kuruluşunun 17 nci yıldönümüdür. Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinin 17 nci kuruluş yıldönümünü kutluyorum ve Avrupa Birliği Katılım
Ortaklık Belgesinde, ülkemize önşart olarak sunulan ve kısa vadede çözüme
kavuşturulmak istenilen bu şartı kınıyor; Avrupa Birliği komisyonlarını,
Kıbrıs'ta, iki toplumlu, iki devletli ve konfederasyon tezine destek vermeye
davet ediyor; bu vesileyle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde yaşayan soydaşlarımıza
sevgi ve saygılarımı, selamlarımı sunuyorum efendim. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Genel Kurul olarak ve Başkanlık Divanı olarak, biz de bu tebriklerinize
katılıyoruz. Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz. Aldığımız karar gereğince sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmına geçiyoruz. Önce, yarım kalan işlerden başlıyoruz. Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe
Komisyonları raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER 1. - Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/650, 1/679) (S.
Sayısı : 517) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Hükümet?.. Yok. Tasarı ertelenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi
ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve
Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz. 2. - Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası,
Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi
Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/775) (S. Sayısı :
537) (1) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet hazır. Tasarının 3 üncü maddesi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı. Şimdi,
maddeyle ilgili önergelerin işlemlerine başlıyoruz. Madde üzerine verilmiş 4 önerge vardır; sırasıyla okutup işleme
alacağım. İlk önergeyi okutuyorum: (1) 537 S. Sayılı Basmayazı 14.11.2000 tarihli ve 15
inci Birleşim Tutanağına eklidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk
Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun
Tasarısının 3 üncü maddesinin beşinci fıkrasının anılan madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 537 sıra sayılı Kanun Tasarısının 3
üncü maddesinin beşinci bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz. Saygılarımızla.
MADDE 3/5.- Bankalardaki kamu hisseleri, genel
kurullarında, ilgili bakanın teklifi ile,
tarafından temsil edilir. BAŞKAN - Üçüncü önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının 3 üncü maddesinin
ikinci fıkrasındaki, personele devlet memurları aylığının brüt tutarının yüzde
180 oranını geçmemek üzere görev ve unvanlarına göre yönetim kurullarınca
ödenecek olan bankacılık tazminatının yüzde 250 olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
BAŞKAN - Son önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 537 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 3 üncü
maddesinin ikinci fıkrasına "bankaların" kelimesinden sonra "İller Bankası dahil" ibaresin eklenmesini saygılarımızla arz ederiz.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, bildiğiniz gibi, işleme, 4 önergenin en aykırısından
başlamamız gerekiyor; ancak, son okunan
önergenin konumuzla alakası olmaması
sebebiyle, 87 nci maddenin
üçüncü fıkrası gereğince işleme almama kararındayım. Tekrar, bilgileriniz olması için önergeyi okutacağım. 3
üncü maddenin ikinci fıkrasında bir
ödemeyle ilgili hüküm var. Bu ödemeyle
ilgili hüküm, görüşmekte olduğumuz
Ziraat Bankası, Halk Bankası, Emlak
Bankası kanunlarıyla ilgilidir ve personeliyle ilgilidir.
İller Bankası bu kanunların
arasında ve bu bankaların arasında
yoktur. Dikkatinizi
bu noktaya çekerek, işleme
almayacağım önergeyi tekrar okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 537 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasına "bankaların"
kelimesinden sonra "İller Bankası dahil" ibaresinin eklenmesini
saygılarımızla arz ederiz.
BAŞKAN - Bu önerge,
87 nci maddenin üçüncü fıkrasına göre işleme alınmamıştır. Buyurun Sayın Bakan. DEVLET BAKANI FARUK BAL (Konya) - Sayın Başkanım,
Meclisimizin değerli üyeleri; bu önerge şu amaçla verilmiştir: Bilindiği gibi,
kamu bankalarında görev yapan kamu personeline, yol parası adı altında, 20-30
yıldır belirli bir miktarda para ödenmektedir. Ödenen paranın tamamı aylık 235
milyon lira civarındadır. Kamu bankaları bu paraları ödedikleri için, değişik
denetim organları tarafından denetlendiklerinde, alan kişiler adına zimmet,
ödeyen kişiler adına da vazifei suiistimal veya sair kanunî maddeler isnat
edilmek suretiyle tahkikatlar açılmaktadır. Görüşmekte olduğumuz kanun
tasarısının bu maddesi bu derde deva olmak üzere getirilmiş bir maddedir. Bu
kanunun özü ise özerkleştirme ve özelleştirme amacına yönelik olarak
hazırlanmıştır. Aslında, önerge verilerek değiştirilmesi istenilen kanun
maddesinin bu fıkrasının kanunun özüyle bir alakası yoktur. Dolayısıyla,
İçtüzüğün 87 nci maddesinin üçüncü fıkrası, Sayın Başkanın yorumladığı şekilde
mütalaa edilemez. Sonuç şu olacaktır: Bu kanunla -değişmediği takdirde-
Emlakbank, Ziraat Bankası ve Halk Bankasında çalışan memurlar, aylık 235 milyon
lira yol parası aldıklarında takibata uğramayacaklar; ama, İller Bankasında
çalışan memurlar, bu ücreti aldıkları takdirde ya zimmet veya vazifei
suiistimal veya sair şekilde, devlet denetleme organları tarafından tahkikata
tabi tutulacaklardır. Dolayısıyla, Sayın Başkandan, verdiği kararı bir daha
gözden geçirerek, aslında, bu maddenin, kanunun özüyle alakalı olmadığını,
özüyle alakalı olmaması sebebiyle bu maddeyle ilişkili olarak İller Bankasını
da madde kapsamına alacak önergenin görüşmeye alınması ve tezekkür edilerek
neticenin önergeye göre tanzim edilmesini talep ediyorum. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan. Bu önergenin işleme alınabilmesi için, kanunun, ismi
dahil, diğer ilgili maddelerinde de İller Bankasının dahil edilmesinin komisyon
tarafından çekildikten sonra ve öylece Genel Kurula gelmesinin gerekli olduğunu
düşünüyorum ben de; bu fikrimi, lütfen, kabul buyurunuz. Diğer önergeye, en aykırı önergeye geçiyoruz efendim. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası,
Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi
Hakkında Kanun Tasarısının 3 üncü maddesinin beşinci fıkrasının anılan madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Sayın Komisyon, katılıyor mu efendim?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR
(Ankara) - Genel Kurulun takdirine bırakıyoruz. BAŞKAN - Sayın Hükümet katılıyor mu?.. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Katılıyoruz efendim. BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, hükümetin
katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 537 sıra sayılı Kanun Tasarısının 3
üncü maddesinin beşinci bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz. Saygılarımızla.
Madde 3/5.- Bankalardaki kamu hisseleri Genel
Kurullarında, ilgili Bakanın teklifi ile,
kişi tarafından temsil edilir. BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR
(Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?.. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan. BAŞKAN - Önerge
sahibi önergesini izah etmeyi arzu eder mi; yoksa, gerekçeyi mi okutalım
efendim? ALİ COŞKUN (İstanbul) - Konuşacağım Sayın Başkan. BAŞKAN - İstanbul Milletvekili Sayın Ali Coşkun önerge
sahibi sıfatıyla konuşacaklar. Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. ALİ COŞKUN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; bu önergede bizim amacımız, Ziraat Bankası, Halk
Bankası ve Emlak Bankası gibi, hakikaten bankacılık sektöründe fevkalade önemli
olan bu bankaların yeniden yapılandırılmasının, tamamen katılımcı demokratik
anlayışla -bu yapılandırma kurulunun- hukuk usullerine uygun ve demokratik
kaideler içinde yapılmasıdır. İkinci amacımız, bu zor görevde, hükümeti şaibe
altından kurtarmaktır; çünkü, fevkalade sorumluluk isteyen bir görevdir. Biz,
Türkiye'de -bir milliyetçi kardeşiniz olarak söylüyorum- "katılımcı
demokrasi" sözünü önce sosyaldemokratlardan duyduk ve bu slogana, o zaman
biz tepki gösterdik; ama, şimdi anlıyoruz ki, gerçekmiş bu. Fakat, ne gariptir
ki, şimdi sosyaldemokratlar, katılımcı demokrasi yerine, dayatmacı demokrasiyi
benimsediler. (FP sıralarından alkışlar) Gelin, şu 1940'lı yılların tekparti
dönemindeki zihniyetten kurtulun artık! Arkadaşlar, meslek odalarını, yani sivil toplum
teşekküllerini, eğer bu konuda yanınıza almazsanız fevkalade yanlışlıklar
çıkar. Biz, Bankalar Denetleme ve Düzenleme Kurulu için de dedik ki, Maliye
Bakanlığından, Devlet Planlamadan, Sermaye Piyasası Kurulundan, Özelleştirme
İdaresinden, Hazineden 3'er kişi temsilciler verilsin; bunu, Sayın Bakan,
Bakanlar Kurulunda 2'ye indirsin ve Yüce Meclis de 1'e indirerek kurulu
teşekkül ettirsin. Çıkardıkları kanunu, 23 Haziran 1999'da dayatmacı zihniyetle
çıkarılan kanunu -bunu hep vurguluyorum; çünkü, cumhuriyet tarihinde fevkalade
yanlış şeydir bu dayatmacılık- uygulamadılar; 23 Eylüle kadar atamayı
yapmadılar. Çok sebebi var; ama, bir sebebi de, koalisyon üyeleri arasında
siyasî pazarlık meselesi olmasıdır; ama, Plan ve Bütçe Komisyonunda yapılan
tartışmalarda, Hazineci arkadaşlar, maalesef, meslek taassubu içinde,
Maliyecilere karşı çıkmıştır ve Maliyeci istememişlerdir; ısrarla, Maliyeciler
bankacılığı bilmez demişlerdir. Arkadaşlar, ne oldu biliyor musunuz; 19 Aralıkta tadil
edilen kanundan sonra, Bankalar Denetleme ve Düzenleme Üst Kuruluna, çok
değerli, saygı duyduğum iki maliyeci arkadaş, başkan ve başkanvekili olarak
getirildiler. Bunlar, bizim aramızdan çıkmış, siyasete girmiş; fakat, son
seçimlerde kazanamamış arkadaşlardır. Şimdi, iddialar nedir, uygulama nedir... Bankalar Denetleme ve Düzenleme Üst Kurulu şu ana kadar
bir hatanın içinde değildir, çalışmaları devam ediyor. Doğru olanı da biz
destekliyoruz; ama, bu kamu bankalarının yeniden yapılandırılması ve
özelleştirilmesi konusunda, 3 üncü maddenin beşinci bendi "bankalardaki
kamu hisseleri, bankanın ilgili olduğu bakan tarafından temsil edilir"
diyor. Dolayısıyla bir genel kurulun sağlıklı olması için, çeşitli kesimlerden
emir-kumanda zinciri içinde karar vermeyen arkadaşların temsil etmesi lazım. Bu
amaçla önergeyi verdik; takdirlerinize arz ediyorum. Saygılarımla. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Coşkun. Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... KAMER GENÇ (Tunceli) - Karar yetersayısının
aranılmasını istiyoruz. AHMET DERİN (Kütahya) - Sayın Başkan, karar
yetersayısının aranılmasını istiyoruz. BAŞKAN - ...Kabul etmeyenler... Daha önce isteyecektiniz efendim... AHMET DERİN (Kütahya) - Daha önce istedik efendim. NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) - Daha evvel müracaatımız var
efendim. BAŞKAN - ...Önerge kabul edilmemiştir. Sonuncu önergeyi okutuyorum : Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının 3 üncü maddesinin
ikinci fıkrasındaki, personele devlet memurları aylığının brüt tutarının yüzde
180 oranını geçmemek üzere görev ve unvanlarına göre yönetim kurullarınca
ödenecek olan bankacılık tazminatının yüzde 250 olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
BAŞKAN - Sayın Komisyon, katılıyor musunuz efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR
(Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Katılmıyoruz Sayın
Başkanım. BAŞKAN - Sayın Paçacı, konuşacak mısınız; yoksa... MUSTAFA CİHAN PAÇACI (Ankara) - Konuşacağım efendim. BAŞKAN - Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) MUSTAFA CİHAN PAÇACI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bilindiği üzere, bankacılık sektörü, bir hizmet sektörüdür. Bu
sektörde, kaliteyi, verimliliği ve etkinliği belirleyen en önemli unsur insan
kaynağıdır. Kurum, çalıştırdığı personelin niteliğini ve
motivasyonunu yükselttiği ölçüde ondan azamî verim alabilir ;bu ise, tabiî ki,
personele ödenen ücretle doğru orantılıdır. Bugün, Ziraat Bankasında, Emlak Bankasında ve Halk
Bankasında yaklaşık 60 000 personel çalışmaktadır. Bu personel, bankacılık
konusunda son derece nitelikli; ama, bunun yanında, devletin kendilerine
yüklediği bankacılıkla ilgisi olmayan 30'a yakın görevi de başarıyla ifa
etmektedirler. Peki, bu personelin aldıkları ücret yeterli mi? Değerli milletvekilleri, bu personel, yıllardır çok
düşük ücretlerle görev yapmak zorundadır. Bugün, bankacılık sektörü
ortalamasına baktığımızda, 81 bankanın sıralamasında, personel başına düşen
gideri hesapladığımızda, Emlak Bankası 75 inci sırada, Ziraat Bankası 77 nci
sırada ve Halk Bankası da 78 inci sıradadır. Biz, bir yasa tasarısı görüşüyoruz ve bu yasa
tasarısında, bu bankaların özerkleştirerek özelleştirilmesini temin etmeye
çalışıyoruz. O zaman, burada çalışan personelin ücretlerinde de, en azında
biraz iyileştirme yapmamız gereklidir; çünkü, ancak bu şekilde diğer bankalarla
rekabet edebilirsiniz. Bugün yüzde 180 olarak tespit edilen rakam, zaten, bu
personele ödenmektedir; önergemizde, bunu yüzde 250'ye çıkarılması
önerilmiştir. Bu öneriyi dikkate alarak, bu konuda, personele duyarlı
davranacağınızı ümit ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP ve FP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Oylamada karar yetersayısının
aranmasını istiyorum. BAŞKAN - Karar yetersayısının aranmasını istiyorsunuz. Efendim, karar yetersayısının aranması istenmiştir;
sayım sıkıntısı sebebiyle oylamayı elektronik cihazla yapacağım. Okunan ve önerge sahibi tarafından açıklanan önergeyi
oylarınıza sunuyorum, karar yetersayısını arayacağım. Oylama için 5 dakika süre veriyorum. Oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Sayın Cihan Paçacı
tarafından verilen ve oyladığımız önerge kabul edilmemiştir; karar yetersayısı
vardır. Şimdi, 3 üncü maddeyi üç sayın grup başkanvekilinin
verdiği ve kabul ettiğiniz önerge doğrultusundaki değişik şekliyle oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir. Diğer maddeyi okutuyorum: GEÇİCİ MADDE 1. - 1. Bankaların ana sözleşmeleri bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 3 ay içinde yapılacak ilk genel
kurullarının onayı ile yürürlüğe girer. Mevcut yönetim kurulu üyelerinin
görevleri genel kurullarca yenileri seçilinceye kadar devam eder. Bankaların
tüm diğer personeli bu Kanunla bulundukları kadro ve pozisyonlara atanmış
sayılır. 2. Bankaların bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte
çalışan personelinden 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa
göre emeklilik hakkını kazanmış olanlara Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren 6 ay, bu hakkı 2002 yılı sonuna kadar kazanacak olanlara da
kazandıkları tarihten itibaren 3 ay
içinde emeklilik başvurusunda
bulunmaları halinde emekli ikramiyeleri % 30 fazlasıyla ödenir. Ancak, bu
kapsamda emekli olan personel, emekli oldukları tarihten itibaren 3 yıl içinde
bu bankalarda yeniden istihdam edilemez. 3. - Bankaların mevcut personeli, yeniden yapılandırma
süresince istekleri halinde 4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesine göre diğer
kamu kurum ve kuruluşlarına nakledilir. Bu halde söz konusu Kanuna göre
yapılması gereken ödemeler ilgili bankalarca karşılanır. BAŞKAN - Görüşmekte olduğumuz 537 sıra sayılı kanun
tasarısının geçici 1 inci maddesi üzerinde, gruplar adına ilk söz, Doğru Yol
Partisi Grubu adına, Isparta Milletvekili Sayın Ramazan Gül'e ait. Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakikadır. DYP GRUBU ADINA RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 537 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası
Anonim Şirketi Hakkında Kanun Tasarısının geçici 1 inci maddesi nedeniyle söz
almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk bankacılık
sisteminin ciddî sorunlarla karşı karşıya olduğunu biliyoruz. Kaldı ki, bu
sorunun, özellikle son birkaç yıl içinde daha da derinleştiğini ve hükümetin bu
sorunlar karşısında yeterince duyarlı davranmaması nedeniyle de büyüdüğünü
biliyoruz. Hazineden sorumlu bakanların olayların ciddîyetini kavrayamamaları,
bizi, bugün içinde bulunduğumuz noktaya getirmiştir. Değerli milletvekilleri, bugün, üzerinde sıkça durulan
konu, özellikle özel banka olmuştur. Bu bankalar tarafından batırılan paralar
ve halka fatura edilen trilyonlar, bankacılık sisteminin yeniden sorgulanmasını
gündeme getirmiştir; ama, bu arada, üzerinde durulması gereken bir diğer alan
da, kamu bankacılığıdır. Bu konuda hükümetin yeterince saydam olmadığı;
konuları, Parlamentodan ve halkın gözünden kaçırmak için âdeta özel bir çaba
harcadığı gözlenmektedir. Örneğin, geçen haftaki oturumda genel görüşme istenilmiş,
maalesef, iktidar oylarıyla reddedilmiştir. Oysa, batık banka olaylarının geniş
bir şekilde görüşülmesinde herhangi bir sakınca yoktur. Bakınız, Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonunca el konulan bankalar ile kamu bankalarının ilişkisi
yeterince aydınlatılamamıştır. Bu konuda, sayın hükümet, sessizliğini
korumaktadır. Sayın Zekeriya Temizel ise, bu konuda açıklama yapanları tehdit
etmekte ve Bankalar Yasasının, bu tür açıklamalar yapmaya engel olduğunu ifade
etmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdiye kadar,
batan ve içleri boşaltılan bankaların sahipleri kadar, bu bankaların üst düzey
yöneticileri de suçludur. Çünkü, bankacılık, deneyim isteyen, ekonomiyle
ilişkisi olan bir sektördür. Sizler izin verirseniz sormak istiyorum. Değerli milletvekilleri, holding bankalarının sahipleri
sanayicidir, tüccardır; bunlar, bankacılıktan çok anlamazlar; onları
yönlendiren, üst kademe yöneticileridir; yani, genel müdür, genel müdür
yardımcılarıdır. Kısacası, suçlu olanlar da, bu patronları yönlendiren kişilerdir.
Düşünelim -ismini vermekte beis yok- bir Şükrü Karahasanoğlu dışarıdadır,
aranılmaktadır. Ekibiyle gelmiştir, altı değişik bankada görev almıştır; bu
bankalardan trilyonlara varan ücretler almaktadır; kârdan pay almaktadır; âdeta
bir sporcu gibi transfer ücreti almaktadır. Değerli milletvekilleri, örneğin, bir banka patronu
Hayyam Garipoğlu, bankacılıktan ne anlar. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, Doğru Yol
Partisi olarak, kamu bankalarının özelleştirilmesine karşı değiliz; bilakis,
taraftarız; canı gönülden de istiyoruz ve destekliyoruz. Mevcut tasarıda,
bankaların özerkleştirilmesinin nasıl olacağı belli değildir. Bugün, Ziraat
Bankası, çiftçiye hizmet eden bir kuruluştur. Ülke nüfusunun yüzde 45'i tarımla
uğraşmaktadır. Maalesef, hükümetin almış olduğu son kararlarla, tarımın millî
gelirden almış olduğu pay azalmıştır. Bugün, ülkemizin en ücra köşelerinde
Ziraat Bankalarını görmekteyiz ve Ziraat Bankalarını görünce de "Ziraat
Bankası, çiftçinin karagün dostu" denilmektedir. Acaba, getirilen bu
tasarıyla, Ziraat Bankası Türk tarımına olan işlevlerinden vaz mı geçmektedir? Değerli milletvekilleri, bu özerkleşme değildir; bu,
bir oyalamadır; meselenin bir süre askıya alınmasıdır; tasarıdan anladığımız
kadarıyla, günü kurtarmaktır; sadece, bankalara, bir "A.Ş" eklemekten
ibarettir ve bir de sayın hükümetin IMF'ye vermiş olduğu niyet doğrultusunda
bir hareket olup, IMF'nin takdirleriyle
gelecek olan 3,5 milyar doların gelmesinden ibarettir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bankacılık
sisteminin duyarlı bir alan olduğunu elbette biliyoruz. Dürüst işadamının
çalışmasına ve ticarî sırlarına saygı gösterilmesi gerektiğini de biliyoruz; ama,
bizim bildiğimiz bir başka gerçek daha var; hiçbir yasa, yolsuzluk olaylarının
açıklanmasına engel olamaz; çünkü, böyle bir yasa bilgi edinme hakkını engeller
ve yolsuzluğa prim verir. Bu açıdan, olaylara daha soğukkanlı bakmak ve daha
soğukkanlı değerlendirmek gerekmektedir. Ancak, hükümetin yıpranmayı göze
alamadığı için, kamu bankalarındaki usulsüzlüklerin üzerine yattığını, adı
yolsuzluğa karışan bazı banka yöneticilerinin, özellikle bir Başbakan
Yardımcısı tarafından korunduğunu da biliyoruz. Şimdi, burada, Sayın Başbakana sormak istiyorum. Sayın
Başbakanım, böyle bir durumda, siz, gerçekten yolsuzlukların üzerine
kararlılıkla gidebilecek misiniz? Yoksa, bazı kişileri koruyarak, bazı kişileri
de yargının önüne çıkararak çifte standart mı uygulayacaksınız? Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamu
bankalarının halkın malı olduğunu asla unutmayalım. Çünkü, bu bir ticarî
kuruluştur, halktan alınan vergilerle oluşturulmaktadır. Bu nedenle, bu
bankaların özelleştirilmesi aşamasında son derece dikkatli olmak ve duyarlı
davranmak gerekmektedir. Geçmişte yapıldığı gibi, geceyarıları bazılarını eve
çağırarak pazarlık yapan politikacılara prim verilmemeli ve sorun sağlıklı
mecrasında çözümlenmelidir. Kuşkusuz, bu arada, bu bankaların malî yapılarıyla
ilgili olarak da kamuoyuna yansımış sağlıklı bilgiler bulunmamaktadır. Bu bankaların görev zararları ne kadardır? Bu bankalar
özerkleştikten sonra, hükümet, yine, her türlü siyasî gücünü kullanarak, banka
yöneticilerini baskı altına alarak, yolsuzluklara açık pencere bırakacak mıdır?
Şimdi, bunu hükümete sorsak "hayır yapmayacağız" diyecektir; ama,
gerçek ise bunun tam tersi olacaktır. Çünkü, bu tasarı, bankaları gerçek
anlamda özerk kılmamaktadır. Bankalar, sözde özerk kuruluşlar olarak kalacak;
ama, gerçek yapıları değişmeyecektir. Sadece ve sadece tabelalar üzerinde bir
"A.Ş" olarak kalacaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakınız, bu
tasarının geçici 1 inci maddesiyle, kamu bankalarının eleman erozyonuna tabi
tutulması istenmektedir. Yüce Meclisin de bileceği gibi, kamu bankaları eleman
yetiştiren birer okul gibidir. Bu maddeyle, personel tasfiyesine gidilecektir;
yeniden, siyasî amaçlı personel alımına kapı aralanmaktadır. Bunun adı da,
sözde, bankaların özerk kılınmasıdır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önümüze gelen
tasarı, iyi hazırlanmış bir tasarı değildir. Aceleye getirilen bu tasarıyla,
başarılı bir uygulamanın yapılması da mümkün değildir. Bu tasarı, IMF'nin
istemi üzerine, alelacele hazırlanıp Parlamentoya sunulmuştur. Dolayısıyla,
sağlıklı bir altyapısının olmadığı anlaşılmaktadır... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Gül, toparlar mısınız lütfen. RAMAZAN GÜL (Devamla) - Bitiriyorum efendim. Biz, Doğru Yol Partisi olarak, özelleştirmeden yanayız
ve ekonomik politikamız içinde, özelleştirme, önemli bir politika olarak
belirlenmektedir; ancak, özelleştirmeyle ilgili duyarlı bir alanda, daha
sağlıklı ve iyi işleyen mekanizmalara da zemin hazırlayan tasarılar
gerekmektedir. Böyle gecekondu tasarılarıyla sonuç alınamayacağı açıktır. Bu nedenle, maddeye olumsuz yaklaştığımızı Yüce
Parlamentoya arz etmek isterken, bu yasanın ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını
diler; hepinize saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gül. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, bir istirhamım
var efendim. BAŞKAN - Soru mu soracaksınız; yerinizden mi söz
istiyorsunuz? İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Bir husus var, yerimden, onu
arz edeceğim. BAŞKAN - Çok kısa olmak kaydıyla, 60 ıncı maddeye göre,
buyurun efendim. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkanım, teşekkür
ediyorum. Sayın konuşmacı, konuşması arasında, bir kamu
bankasında yanlışlıkların yapıldığını ve bu yanlışlıklardan dolayı da bir
Başbakan Yardımcısının koruduğunu ifade ettiler. Bu Başbakan Yardımcısı kimdir?
Sayın Başkanım, malumunuz, üç tane Başbakan Yardımcısı
vardır. İsim zikredilmeden konuşulması, tabiî, grupları da rahatsız etmektedir.
Hangi Başbakan Yardımcısı, hangi yanlışlıkla ilgili, bir kamu bankasındaki bu
yolsuzlukları koruyor; onun, lütfen, açıklığa kavuşturulmasını, zatıâlinizin
aracılığıyla öğrenmek istiyorum. Teşekkür ederim. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, milletvekilinin,
milletvekiline bir soru sorma hakkı var mı?! Sayın Grup Başkanvekili, önündeki İçtüzüğü şimdiden
değiştirdi! MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Böyle bir usul var mı Sayın
Başkan? BAŞKAN - Şimdi, ben, 60 ıncı maddeye göre söz
istediğinizi düşündüm; 69 uncu maddeye göre alınganlık gösterdiğiniz bir konu olduğu anlaşılıyor; ama, sayın
milletvekilimizi isim zikretmeye zorlayamayız; yani, böyle bir yetkimiz yok;
ama, herhangi bir şekilde, kendisi, kısa olarak konuşabilir. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Söylesin de kim olduğu belli
olsun. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sen biliyorsun bunu. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Kim olduğunu söylesin. BAŞKAN -
Karşılıklı konuşmayalım efendim. Sayın Gül, arzu ederse isim zikreder; arzu etmediğine
göre, mesele yok efendim. Teşekkür ediyorum. Gruplar adına, ikinci konuşma, Fazilet Partisi Grubu
adına, Kütahya Milletvekili Sayın Ahmet Derin. Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakika. FP GRUBU ADINA AHMET DERİN (Kütahya) - Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşmekte
olduğumuz kanun tasarısının geçici 1 inci maddesi üzerinde Fazilet Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım; yasa tasarısının, ülkemizin menfaatına olacak
bir tarzda çıkması temennisiyle konuşmama başlamak istiyorum. Bir milletvekili arkadaşımın yerinden ilettiği bir
mesajı ben de tekrarlamak istiyorum. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin kuruluş
yıldönümü; aslında, bugün, gündemdışı bir konuşma yapılması gerekirdi; hatta,
bir genel görüşme yapılmasında büyük fayda vardı. Bunun çözümü için de,
Dışişleri Bakanının bu konuda en son katılım sözleşmesindeki Kıbrıs'la ilgili
meseleyi de Parlamentoya duyurması lazımdı bu vesileyle diye düşünüyorum. Ben
de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetindeki tüm kardeşlerimizin bu kuruluş günlerini
kutluyorum, ebediyen devam etmesi temennilerimi de burada ifade etmek
istiyorum. Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; geçici madde
1... Bundan sonra yürütme maddeleri geliyor. Yani, iktidarın, muhalefetin
verdiği önergeleri de reddederek, hazırlıksız olarak, tüm çalışmaları yapıp, en
son şekliyle getirmediği kendi önergeleriyle de belli olan bu kanun tasarısı,
birazdan, oy çokluğuyla geçecek ve kabul edilecek, uygulanmaya başlanacak. Bu yasa neyi getiriyor; her şeyden önce, özel hukuk
hükümlerinin geçerli olabilmesi için, özerk hale getirilmesi, 233 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin, yani, KİT'lerle ilgili kanun hükmünde kararnamenin
dışına çıkarılması; ayrıca, çalışanlara ücret artışı, ücretlerinde iyileştirme,
yeniden yapılandırılmaya hazırlık olabilsin, özelleştirmeye hazırlık olabilsin
diye de, çalışan personelin, emekliliğini doldurmuş veya emekliliği yakın,
emekliliğine iki sene kalmış olan personelin de emekli olabilmesi için
tazminatlarında bir iyileştirme yapılarak kadro iyileştirmesi planlanmış. Dün gece yaptığım konuşmaya, öncelikle, ülkemizde özel
bankacılık var mıdır sorusuyla girmiştim. Bir bankanın özel olabilmesi için,
artık, kamunun sırtından atılması, özel mülkiyete konu olan şirkete veya
kuruluşa aktarılması anlamını ifade eder; ama, ülkemizdeki özelleştirme, özel
bankalar, kurulan Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu ve mevduata yüzde 100 verilen
güvenceyle, kamunun sırtında yük -yük kamuda; ama, veznedarı bir özel şahıs,
bir özel holdingtir dedik- yani, gerçek manada bir özel bankacılık, henüz,
ülkemizde, oluşmamıştır bu hukukî ortam devam ettiği müddetçe dedik. Ayrıca, devletin borçlanma gereği, kamunun borçlanma
gereği azaltılmadığı müddetçe, özel bankaların fonksiyonu ne oluyor reel
ekonomiye kredi hazırlamanın ötesinde? İncelendiğinde devlet borçları, aşağı
yukarı, bazı dönemlerde yüzde 87'si, bazı dönemlerde de devlet borçlarının,
içborçların yüzde 94'ü özel bankalardan... Yani, devlet, kendi borcunu halktan
veya sermaye, mevduat sahiplerinden toplamak yerine, özel bankalara, âdeta,
belli bir pay veya komisyon vererek, kendisine lazım olan kaynağı elde etmek
için aracı bir kurum noktasında değerlendirmiş ve tatbikat böyle olduğuna göre,
henüz, daha, biz, özel bankaları bile özelleştirememişiz. Önce yapılması
gereken, öncelikle, Türkiye'deki özel bankacılığın altyapısını oluşturmak ve
mevcut "özel banka" dediğimiz holding bankalarının özelleştirilmesini
sağlamamız lazım ki, Türkiye'nin finansman noktasından yüzde 40'ını taşıyan bu
3 bankayı özel sektöre tevdi edelim. Gelelim özerkleştirmeye... Nasıl özerkleştiriyoruz?
Bakın, hiç hazırlıksız gelmişiz. Dün gördüm; hükümet tarafından verilen bir
önergede deniliyor ki "Türk Ticaret Kanununa göre, anonim şirketlerde,
kurucu ortak sayısı en az 5'tir." Ne yapalım? Bu kanun tasarısı
hazırlanırken bu hiç düşünülmemiş. Bir önerge verilmiş, Türk Ticaret Kanununun
bu hükmüne uymasın, 1 kişilik yönetim kurulu; 1 ortaklı şirket... Hani biz özerkleştiriyorduk
bunu? Özerk kurumlar haline getirdiğimiz Sermaye Piyasası Kurulu, Bankacılık
Denetleme ve Düzenleme Kurulu, Rekabet Kurulu, hatta, KİT'lerden özel hukuk
biçimine dönüştürdüğümüz Türk Telekomda ne yaptık; tek kişilik bir şirket
olmasın; yönetim, tek kişiden oluşmasın. Şimdiye kadar, genel kurula kadar,
seçilinceye kadar yönetim kurulu devam edecek ya... Hayır "yönetim
kurulunu da aşan üç ay sonra" diyor. Yaptığı anasözleşmeyi getirir, burada
Genel Kuruldan geçirir üç ay sonra. Kimlerden oluşacak, özelleştirmeye
başlamalıysak ortaklar kim olacak; sadece, bir tek, Hazineden sorumlu Devlet
Bakanı. Bu, ne biçim özerkleştirme?! Ne biçim, kamunun sırtından bunu özerk
alana aktarma?! Bu, özerkleştirme değil, siyasallaştırma. 3 tane özel banka var; şimdi, 3 anonim şirket oluşacak.
Her banka, hiçbir ülkede görülmeyen bir bakan sahibi!.. Allah Allah!.. Ne vergi
hukukumuzda var ne örneği var ne ticaret hukukunda var. Bir tek ortaklı bir tek
yönetim, biz atayacağız. Bakın, arkadaşlarımız tarafından bu açmaza çözüm
getirmek için -bugüne kadar özerkleştirdiğimiz kuruluşlardaki yönetimler nasıl
oluşuyorsa- denilmiş ki, hem özelleştirme altyapısını oluşturabilsin hem
kamuoyunu oluşturabilsin. Niçin, ülkemizde, tüm partiler özelleştirmeye evet
dedikleri halde, özelleştirmeyi gerçekleştiremiyoruz; çünkü, kötü tecrübeler
var, peşkeşler var, yanlışlar var. Bakın, Aktaş Elektrik önümüzde; yıllardan
beri çözemediğimiz birçok şeyler yapmış. Dağıtım ihalelerini bir türlü
yapamadık, gerçekleştiremedik; neden; kötü örnekleri var. Kötü örnekler,
kamuoyunda infiale sebep olmuş, sendikaları, kamuoyunu, muhalefeti harekete
geçirmiş. Bu açıdan, özerkleştirmeyi de gerçekleştirmiş
olmuyoruz, sadece, siyasallaştırıyoruz. Tek sahipli, dünyada sayılı patronların
içerisine girecek bu şirketlerin Ziraat Bankasından sorumlu bakan; sahibi tek. Şimdi, yeniden yapılandırma yapacağız; arkasından,
özelleştireceğiz. Yeniden yapılandırma, özelleştirmeye zemin hazırlama ve
altyapıyı oluşturma... Pekâlâ, Türkiye'de yeterli sermaye birikimi var mıdır?
100, 150 milyon dolara sattığımız bankaları yönetemeyen veyahut 100, 150, 200
milyon dolarlık bankaları satamadığımız bir ülkede, sadece, 1994 yılında
yapılmış bir tahmine göre, araştırmaya göre, o günün rakamlarıyla Ziraat
Bankasının aktif toplamı 9,5 milyar dolar, Halk Bankasının 4 milyar dolar,
Türkiye Emlak Bankasının 3,5-4 milyar dolar... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Derin, lütfen toparlayınız. AHMET DERİN (Devamla) - O gün gayri safî millî
hâsılamız 100 milyar dolar civarında, toplam ihracatımız 18 milyar dolar
civarında olduğu 1994 yılındaki aktifler toplamı. Bugün, yabancı sermayeye blok olarak satarız... Hayır;
Türkiye'de yabancı sermayenin kurduğu bankaların sermayelerine bakın, 500
milyon doları, 1 milyar doları geçmiyor. Hangi sermaye?.. Dünyada yabancı
sermayenin geldiği ülkeler sıralamasında 72 nci sıraya düşmüş bir ülkede 9,5
milyar dolar aktif toplamı olan, binlerce şubesi olan, devletin birçok görevini
yüklediği ve birçok görevi deruhte eden ve en küçük birimlere kadar hizmet götüren
bu kuruluşları nasıl olacak da bir şahsa, bir kişiye yüzde 100'üne kadar blok
satışla yabancıya veya yerliye verebileceksiniz?.. "İşte, belirli bir
noktaya getirdikten sonra 4046 sayılı Özelleştirme Yasasına göre biz bunu
özelleştireceğiz..." O zaman, hükümet, bize, yani muhalefete demeli ki,
bizim özelleştirme yöntemimiz şöyle şöyle olacak; yüzde 20'lik bölümünü altın
hisse olarak tutacağız. Siirt'in Çopurlar Kazasına hangi özel sektör gider de
bir şubesini açar?! Biz, işte, tarımı, birlikler vasıtasıyla destekleyeceğiz!
Pekâlâ, Çopurlar Kazasında, Tavşanlı'nın Balı Köyünde, eğer, siz, Ziraat
Bankasını özelleştirirseniz, hangi işadamı, zarar eden bir işletmeyi, bir
kuruluşu şube olarak Balı Köyünde tutar?! Oradaki Bağ-Kur primini ödeyecek
insan, 60 kilometre, 100 kilometre Kütahya'ya gidip de Bağ-Kur primi ödemek
mecburiyetinde mi kalacak?! Bu yasa tasarısı çok sınırlıdır, aslında,
özelleştirmenin altyapısını hazırlayacak bir kapsamı da taşımamaktadır; ancak,
işte, bize 500 milyon finansman kredisi verecek, Cottarelli, burada bir iyi not
versin kabilinden getirilmiş bir yasa tasarısının, bu Parlamentoyla,
milletvekilleriyle alay etmek olduğunu ifade ederek, hayırlı olmasını
diliyorum. Mümkün olursa şahsım adına söz alacağım. Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Derin. Grupları adına başka söz talebi yok. Şahısları adına, şu ana kadar Başkanlık Divanına
ulaşmış olan söz taleplerini arz ediyorum: Sayın Polat, Sayın Derin, Sayın
Türker, Sayın Ayhan, Sayın Uzunkaya. İlk söz, şahsı adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan
Polat'a ait. Sayın Polat?.. Yoklar. Kütahya Milletvekili Sayın Ahmet Derin; buyurun
efendim. Süreniz 5 dakika. AHMET DERİN (Kütahya) - Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; tekraren saygıyla selamlıyorum. Evet, finans sektörünün yüzde 40'ını sırtında taşıyan 3
tane bankayı özerkleştiriyoruz, sonra da özelleştireceğiz. Sözlerime kaldığım yerden devam etmek istiyorum. Tüm parti grupları çıkıyor "biz, bu bankaların
özelleştirilmesine karşı değiliz"... Ama, birçok tenkit geliyor. Neden;
endişeler neden; çünkü, biz, bu özelleştirmeye bir vasıta olarak başlamadık,
bir ideoloji olarak başladık. "Batı doğru yapar, öyleyse biz de
yapalım..." Ve birileri tarafından talimatla başladık... Dünya
Bankasından, IMF'den, uluslararası kuruluşlardan yıllarca aldığımız borç
paraları, rantabl ölçüde kârlı sektörlere yatırıp üretimi artırıcı yerlere
harcayamadık. Aldığımız borçları ödeyemediğimiz bir noktaya geldiğimizde, Dünya
Bankası ve IMF dedi ki: "Bakın, sizin birçok KİT'iniz var; bu KİT'leri yok
ederseniz, devleti küçültürseniz, borçlarınızı ödeyebilecek bir duruma
gelirsiniz." Zaten özelleştirme, özelleştirmeden elde edilen gelirlerin
devletin borçlarına ödenmesiyle başladı. Son yüzyılda oluşmuş olan bu milletin sermaye
birikimleri satıldı, bunların birçoğu peşkeş çekildi, özelleştirmedeki kötü
örnekler sebebiyle âdeta milletin özelleştirmeye bakışı değişti. Özelleştirmenin, her şeyden önce hukukî altyapısı
yoktu; şu anda da mevcut değil. Bakın, özelleştirme ihalesini yaptığımız birçok kuruluşun teslimini
gerçekleştiremiyoruz. Dağıtım ihalelerinde öyle, enerji santrallarında öyle;
çünkü, altyapısı yok. Zorluklarımızın bir başka yönü: Özelleştirmenin
gerekçesi neydi; sermayenin tabana yayılması, verimliliğin artırılması, serbest
rekabetin yaygınlaştırılması, devletin küçültülmesi ve devletin tekel olmaktan
çıkarılması... Pekâlâ, bugüne kadar yapılan özelleştirmeler nasıl
gerçekleştirildi, kuruluşları kimler aldı? Şöyle bir gözümüzün önüne getirecek olursak, devlet tekeli özel tekel
haline dönüştü. 10-15 tane holding... Sermaye tabana yayıldı mı; yayılmadı. Neden; yıllardan
beri enflasyonist bir yönetim, bir ekonomik yapı, sermayeyi belli ellerde topladı. Geçimini zor sağlayan
insanlar... Esnaf, vergisini zor ödüyor; çiftçi, Ziraat Bankasından aldığı
kredi borcunu ödeyemiyor; işçi, zor geçiniyor; memur, çocuğunun servis
taksitini ödeyemiyor, okul masraflarını karşılayamıyor. Ne oluyor; Türkiye'de
yıllardan beri, üretime değil, ranta dayalı
bir ekonomik politika uygulandığı için, sermaye, belli ellerde
toplanmış. İşte 300 tane holding diyoruz... Bankayı özelleştirdiğimiz zaman
satın alanlar bunlar, KİT'leri özelleştirdiğimizde satın alanlar bunlar,
borsada oynayanlar bunlar... Türkiye'de gerekli olan sermaye birikimi de
oluşmamış. Bir de, özelleştirme modelini de kendi bünyemize uygun
seçememişiz; blok satış demişiz birçoğunda, Menkul Kıymetler Borsasında hisse
senetleri şekliyle satış... Kârlı işletmelerimizi... Devleti zarara sokanları
özel sektöre satarak kârlı hale getirmek yerine, ne kadar kârlı kuruluşumuz
varsa, ne kadar devlete gelir getiren kuruluşumuz varsa, bunları özel sektöre
vermişiz, özel holdinglere vermişiz, 30 tane holdinge vermişiz. O açıdan, bu
kadar büyük olan bu kuruluşlara, yeterli yerli sermaye olmadığı için... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Derin, lütfen toparlayınız. AHMET DERİN (Devamla) - 1 dakikada bağlıyorum Sayın
Başkanım. Yapılması gereken... Hem devlet, ihtisas bankası fonksiyonunu
taşıyan bu bankaların üzerlerine yüklenmiş olan görevleri kimlere yükleyecek,
nasıl yükleyecek, nasıl organize edecek; bunun altyapısını hazırlamadan
yapılacak bir özelleştirme, blok satış, içinden çıkılmaz büyük sorunlar
oluşturacaktır. Bu açıdan, bölgeler bazında alarak, bu bankaların bölge
müdürlüklerini, bu bankaları bölerek, 3'e, 4'e ayırarak, bölge müdürlüklerini
de genel müdürlük düzeyinde planlayarak, yapılandırarak özelleştirmenin
gerçekleştirilebileceğine ben inanıyorum. Ayrıca, özelleşinceye kadar veya bu
kuruluşlar ülkemizdeki altyapı oluşup, banka sistemindeki bu... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Derin, son cümleniz için... AHMET DERİN (Devamla) - Cümlemi tamamlayayım Sayın
Başkanım... BAŞKAN - Hay hay. AHMET DERİN (Devamla) - Ekonomi rayına girinceye kadar,
en azından, bu büyük bankalarda, devlet -altın hisse yüzde 20 mi olur, yüzde 25
mi olur- altın hisseyi kendi bünyesinde tutarak, fonksiyonları itibariyle, Halk
Bankası esnaf odalarına, Ziraat Bankası da ziraat odalarına belli hisseler
vererek sermayenin tabana yayılmasının böylece gerçekleştirilebileceğine
inanıyorum. Bu noktada bir hazırlık yapılması, hem ülkemiz açısından hem
ekonomi açısından hem de ümidini bağlamış esnafın ve çiftçinin bu ümidini canlı
tutmak açısından faydalı olacağı kanaatini taşıyor, hepinizi tekraren saygıyla
selamlıyorum, hayırlı olmasını diliyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Derin. Şahıslar adına son konuşma sırası İstanbul Milletvekili
Sayın Masum Türker'in. Buyurun.(DSP ve MHP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakikadır. MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerime başlamadan evvel Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Burada görüşmekte olduğumuz üç bankanın
özerkleştirilmesi ve sonra özelleştirilmesiyle ilgili kanun tasarısında, ister
istemez, son günlerin konusu olan bankalardaki yolsuzluk konularını dile
getiriyor. Ancak, kamuoyuna yansıyan bankadaki yolsuzluk konularının, daha çok,
bazı özel bankaların içinin boşaltılması şeklinde olduğunu ve bunların, yine,
bizim heyetimiz tarafından kabul edilmiş yasa gereği, Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurulu tarafından kontrol altına alındığını biliyoruz. Bu bağlamda, özerkleşmesi ve özelleşmesi söz konusu
olan kamu bankalarının gelecekte değerlerini azaltmak, bunları şaibeli hale
getirmek açısından, bu konuların gündeme geldiği gün, kamuoyuna çeşitli
söylentiler yayıldı. Bu söylentilerin yayılması nedeniyle, biz de, siyasiler,
farkında olmadan, eleştirmek adına, bu bilgilerin doğruluğunu araştırmadan
burada dile getiriyoruz. Bunlardan bir tanesi, dün, Türkiye Halk Bankasıyla
ilgili dile getirildi ve çok dikkatle izlenmesi, görülmesi gereken konulardı.
Ben, dile getiren arkadaşıma çok inandığım ve güvendiğim için, söylediklerinin
doğruluğunu araştırmak üzere, KİT Komisyonundaki tutanaklara ve bu konudaki
Denetleme Kurulu raporlarına baktım. Dile getirilen konular, o raporlarda yer
alan konular değil; bu konuyu iddia eden ve bu konuda bir iki müfettiş aracılığıyla
bizlere de gönderilmiş çeşitli fakslar içinden alınan bilgilerdir. Bu
bankaların sahibi, devlettir; devlet adına, toplum adına da sahibi biziz.
Yalnız o kurumları değil, o kurumlarda çalışan vatandaşlarımızı da, farkında olmadan yaraladığımızı, burada dile
getirmek istiyorum. Böylesi söylentiler, ister istemez, yine, kamuoyuna
yanlış yansıtılan ve burada, Başbakan Yardımcılarını bile suçlayarak,
belirsizliğe soktuğumuz konularda da şu anda gerekli işlemlerin yapıldığını...
Herhalde, bu haberlerin devamı olan haberleri izlemiyoruz. Bazılarının,
Başbakanlık müfettişlerince, verilerinin olmaması gerektiği nedeniyle
verilmediği; ama, bazıları dolayısıyla gerekli işlemlerinin yapıldığının burada
tutanaklara geçilmesi ve hiçbir siyasinin de bu nedenle suçlanmaması
gerektiğini dile getirmek istiyorum. Değerli milletvekilleri, biraz evvel, değerli dostum,
aynı zamanda meslektaşım Sayın Ahmet Derin bir konuyu eleştirdi. Ben, bu konuyu
dile getirdiği için kendisine teşekkür ediyorum. Bilgilendirmek adına da, Yüce
Meclise açıklama yapmak istiyorum. Dediler ki: "Tek patronlu bir anonim
şirket kuruluyor; dünyanın neresinde oluyor..." 1995 yılında -şu anda
söyleyeceğim yayın Devlet Planlama Teşkilatında mevcut- Avrupa Birliğine
şirketler hukuku açısından uyum yasalarıyla ilgili çalışma yapılırken ben de
katılmıştım; hatırımda yanlış kalmadıysa -numarayı yanlış söyleyebilirim- 11
inci direktif, Avrupa Birliğinde tek ortaklı anonim şirketler düzenini
düzenliyor. AHMET DERİN (Kütahya) - Bizim hukukumuzda böyle bir şey
yok. MASUM TÜRKER (Devamla) - Biz, Avrupa Birliğine uyum
açısından, her konuda, insan haklarında, demokraside, ekonomide dile
getirirken, bu direktifi de dikkate alarak, Sayın Derin'in bu söylediğini ben
bir uyarı olarak kabul ediyorum. Avrupa Birliğine uyum açısından yapılan
çalışmalarda, demek ki, o düzenlemenin, öncelikli olarak, tasarısı bile
hazırlanmış durumda olan o incelemenin, artık, Türkiye Büyük Millet Meclisi
çatısı altında ele alınması ve en azından Avrupa Birliğiyle bütünleşme söz
konusu olduğu takdirde, böylesine de bir uygulama devreye girmiş olur.
Kendileri, bu konunun burada gündeme getirilmesine yardımcı oldukları için, iş
hukuku, işletme hukuku açısından da, sanıyorum ki teşekkür etmemiz gerekiyor. Saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Türker. Geçici madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi sorulara geçiyoruz. Görebildiğim kadarıyla tek bir soru var, Sayın
Demirci'den. Buyurun efendim. MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Sayın Başkanım, aracılığınızla
Sayın Bakana sorularımı arz etmek istiyorum. Ziraat Bankası, çiftçi bankası olmasının ötesinde,
sosyal hizmeti olan bankadır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde 2 000, 3
000 nüfuslu ilçelerimiz vardır. Ziraat Bankası özelleştirildiği takdirde, yeni
banka sahipleri, yeni patronlar, bu gibi yerlerde şube açmazlar, şubeleri de
kapatırlarsa; bu takdirde hükümetin aldığı tedbirler var mıdır? Bu tedbirleri
açıklayabilirler mi? Tarım Bakanlığı kaynaklarında, tarıma yapılan destek
2,9 milyar dolar, yani, yaklaşık olarak 2 katrilyon Türk Lirası. Sayın Bakan,
dünkü açıklamalarında, yalnızca Ziraat Bankasının 6 katrilyona varan görev
zararından bahsettiler. OECD de bu rakamları esas alarak, IMF de buna göre
dayatmada bulundu, tarım desteklerinin kaldırılması yönünde. Acaba, Tarım
Bakanlığının kaynakları 2 katrilyon olduğunu yazdığına göre, Sayın Bakan, IMF
ve OECD nezdinde bu yanlışlığı düzeltip, tarımın üzerindeki dayatmayı kaldıracak
mı? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. İkinci soru, Sayın Şükrü Ünal'ın. Buyurun. ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sayın Başkanım, aracılığınızla,
Değerli Bakanımıza şu soruyu yöneltmek istiyorum: Bildiğiniz gibi, Türk
çiftçisi, Ziraat Bankasına olan borçlarından dolayı şu anda icra takibine
uğramakta ve bilhassa kendi seçim bölgem Osmaniye İlinde, pek çok köylümüz,
Ziraat Bankasına borçlu olduğu için hapse girmektedir. Bu köylülerimizin
arzusu, isteği, borçlarının taksitlendirilerek ertelenmesi, faizlerinin ise
silinmesi yönündedir. Ben, Değerli Bakanımıza, geçtiğimiz dönemde, yazılı
soru önergesiyle bu problemi iletmiştim ve verdikleri cevapta da, Ziraat
Bankasına icra takibatının durdurulması talimatı verildiğini belirtmişti.
Ancak, yine, geçtiğimiz günlerde, köylülerimizden, çiftçilerimizden gelen
haberler ve kendilerinin bize duyurmalarına göre, hapse girme olayları yeniden
başlamış ve devam etmektedir. Çiftçilerimizin bu borçları taksitlendirilecek midir ve
bu borçlarının faizleri affedilecek midir? Bu konuda bir çalışmanız var mı? Bunları öğrenmek istiyorum; teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Son soru, Sayın Nidai Seven'e ait. Buyurun efendim. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkanım, dün aracılığınızla
bir soru sormuştum; yalnız, Sayın Bakanım, cevabı yazılı veya sözlü verme
konusunda herhangi bir şey söylemedi. Sorumu tekrarlıyorum: Gerçi, demin ki arkadaşımız aynı
soruyu sordu; bu, Ağrı'daki 580 muhtarı ilgilendiren ve çiftçileri ilgilendiren
bir konudur. Dünkü soruma ne şekilde cevap vereceklerini merak ediyorum. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN- Teşekkür ediyorum. Bir soru talebi daha görülüyor. Sayın Akın, buyurun efendim. MURAT AKIN (Aksaray)- Sayın Başkan, aracılığınızla,
Sayın Bakana aşağıdaki sorumu tevcih
ediyorum. Aksaray İli Taşpınar Kasabası ve Yeşilova Kasabası
Ziraat Bankalarının kâr ettiği halde kapatılacağı korkusu vardır veya kasaba
halkında bu şekilde bir düşünce vardır. Yönetim Kurulu tarafından karar alınıp,
ileriki bir tarihte kapatılacağı söylenmektedir. Halbuki, kâr eden şubelerdir. Diğer yandan, yine, Aksaray Balcı Kasabasındaki şube
kapatılmıştır; yüzlerce köylü ve kasabalı perişan olmuştur. Bu şubeler kâr
ettiği halde kapatılıyor da, İstanbul'un belirli şubeleri trilyonlarca lira
zarar ettiği halde, niçin kapatılmıyor; eğer, şubeler kâr-zarar esasına göre
çalışıyorsa? Teşekkür ederim. BAŞKAN- Teşekkür ediyorum. Başka soru yok. Buyurun Sayın Bakan. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa)- Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan. Arkadaşımız Sayın Demirci'nin de dediği gibi, Ziraat
Bankası, sosyal hizmetleri de olan bir bankamız; doğrudur. Bu önünüze
getirdiğimiz yasa tasarısı, çerçeve bir yasa tasarısıdır ve bu bankaların ana
statüleri yapılırken, onların sosyal içerikli tarafları da, hem küçük esnaf,
sanatkâr bakımından, hem tarım erbabı bakımından, göz önünde bulundurulacaktır.
Yeniden yapılandırma döneminde, zaten, amacımız bu. Bir yandan, tarımın yeniden yapılandırılmasıyla ilgili
çalışmalar ayrıca devam etmektedir. Yeniden Yapılandırma Üst Kurulu diye bir
kurul oluşturulmuştur ve bu kurul çalışmaktadır ve hatta, daha evvel hükümetin
kullandığı birçok yetki de o kurul tarafından kullanılmaya başlanmıştır. Onun
için, biz, söylediğimiz gibi, tarımı, küçük esnaf ve sanatkâr kesimini hükümet
olarak desteklememeyi hiçbir zaman düşünmedik; destekler, artarak devam
edecektir; yalnız, söylediğim gibi, bir tek farkla; ki, o da, yerli yerine
gidecektir, aracılara veya tüccarlaşmış ziraatçıya teşvikimiz olmayacaktır.
Tarımsal sanayi, gayet tabiî gelişecektir; ama, gerçek köylü, doğrudan,
desteklerden istifade edecektir. Yine bir arkadaşımız, "Osmaniye'de Türk çiftçisi
icra takibiyle karşı karşıya" dedi. Bildiğiniz gibi, bu kurumlarımızın
görevlerini sürdürebilmeleri için, verdikleri kredileri geri alabilmeleri
gerekmektedir. Biz, en son yaptığımız düzenlemeyle afetler kararnamesini
genişletmiş bulunuyoruz. Sadece depremle ilgili doğal afetler değil, kuraklık
da bunun içine girmiştir, diğer doğal afetler de bunun içine girmiştir. Bu tip
afetler olduğunda, hemen, erteleme gündeme gelmektedir, ödemesiz dönemli
krediler gündeme gelmektedir ve normal faizlerin yarısı dolayında faizler
gündeme gelmektedir, bu düzenleme yapılmıştır. Tabiî, bu arada, bizim, ödeme gücü olanları ödememeye
teşvik etmememiz lazım. Maalesef, zaman zaman bu yapılıyor, nasıl olsa devlet
babadır, ödemeseniz de taksitlendirilir ve siz bir şey ödemezsiniz... Bu, doğru
değildir. Bunu yapamadığımız takdirde, kaynaklar geri dönmedikçe, bizim
bütçeden ayırdığımız kaynaklar buna yetmeyebilir. Onun için, bu bankalarımızca
verilen kredilerin zamanında geri dönmesi gerekmektedir. Şube kapatma olayı, dün de söyledim, kesinlikle söz
konusu değildir. Modern bankacılık giderek gelişmektedir. Rantabl olmayan
şubeler şu anda da kapatılabilmektedir. Buraya, bankamatik sisteminin veya
gezici bankacılık -özellikle deprem sırasında Ziraat Bankamız, Halk Bankamız
bunu gayet güzel uygulamıştır- hizmetlerinin, hatta PTT'nin, bankacılık
hizmetlerinin bir kısmını yapabilir hale getirilmesiyle bu açık kapatılacaktır. MURAT AKIN (Aksaray) - Aksaray Balcı şubesi kapatıldı
Sayın Bakan... DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Onlar da rantabl
değilse, gayet tabiî... Büyük şehirlerdekilerin de kapatılması lazımdır. MURAT AKIN (Aksaray) - Şube kapalı... DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Sayın Genel Müdür
burada, diyor ki "aralarında 7 kilometre uzaklık vardı; onları
birleştirdik, aynı yerde hizmete tabi tuttuk." Çiftçilerin borçlarının ertelenmesi veya
taksitlendirilmesi konusunda belirlenmiş kriterler esas alınmaktadır. Ziraat
Bankası mevzuatına göre, taksitlendirme işlemini kendisi yapmaktadır. Genel
olarak, borçların ertelenmesi ise, doğal afet kavramı içerisine girmesi halinde
mümkündür. Benim notlarıma göre sorular bunlar. Ayrıca, konu
hakkında konuşan arkadaşlarımızın konuşmalarından aldığım notlar var. Mesela,
Sayın Derin diyor ki "bu bankaları bölerek ancak özelleştirebiliriz."
Hayır, bizim amacımız bankaları bölmek değil, teşvik unsurları da getirerek,
bankaları birleştirip, büyütmektir. Birçok arkadaşımız söyledi; Türk banka
sistemi, Batı'daki orta büyüklükteki bir banka kadar bile değil şu anda. Bir
de, bunu, bölüp, parçalayıp, 80 bankayı daha fazla sayıya çıkarmak gibi bir
niyetimiz yok. O zaman, bugün sizin de şikâyet ettiğiniz birçok problem tekrar
gündeme gelebilecektir. Onun için, bankaları bölmek gibi bir niyetimiz yok. Yine, bir arkadaşımız "bunları kaça
satarsınız" dediler. Treuhand usulü özelleştirme yaptığınızda, bu
bankaların görev zararını sermaye diye koyabilecek olanlara bedava bile vermek
mümkündür. Bunun hesabı kitabı yapılacaktır, ezbere konuşmaya gerek yok. Bunlardan
kesinlikle bir gelir amacı beklenmemektedir; bunların sağlıklı olarak sektöre
hizmet etmesi bizim için önem taşımaktadır. Tabiî, bu, çerçeve yasa olması nedeniyle "işte, bu
göstermelik bir yasadır, IMF'ye verilen taahhütler gereğidir" filan
denildi. Buna kesinlikle katılmıyoruz; bu çerçeve yasa, esneklik sağlanması
için bu şekilde getirilmiştir. Biz, yeniden yapılandırmayı en kısa sürede
yaptığımızda, bunların statülerini yayınladığımızda zaten göreceksiniz olayın
ne kadar ciddî olduğunu. Ben, özellikle uyarılara ve arkadaşlarımızın bize
konuyu takviye için verdikleri fikirlere teşekkür ediyorum, hepinize saygılar
sunuyorum. Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. BAŞKAN - Soru cevap kısmını 10 dakikalık süre
içerisinde tamamladığınız için, ben de sayın milletvekillerine ve Sayın Bakana
teşekkür ediyorum. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, oylamada karar
yetersayısının aranmasını istiyorum. BAŞKAN - Oylamadan önce karar yetersayısı istediniz;
ama, bir değişiklik önergesi var; önce onu okutup, tek önerge olduğu için hemen
işleme alacağım. Önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 537 sıra sayılı tasarının geçici 1 inci maddesinin 3
üncü fıkrasından sonra gelmek üzere 4 üncü fıkra eklenmesini arz ve teklif
ederiz. Ek 4 üncü fıkra: Bu maddenin uygulanması sebebiyle
bankaların personeli tarafından sosyal güvenliklerine yardımcı olmak amacıyla
tesis edilmiş bulunan kuruluşlara, bankaların bütçesinden kaynak aktarılır.
BAŞKAN - Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR
(Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Hükümet katılıyor mu? DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Katılmıyoruz Sayın
Başkanım. BAŞKAN - Önergeye, Komisyon ve Hükümet katılmamaktadır.
Sayın Arınç, konuşacak mısınız efendim? BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Gerekçe okunsun efendim. BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Üç kamu bankası bünyesinde, bugün, yaklaşık 60
000 çalışan bulunmaktadır. Tasarının kanunlaşması halinde, vakıflara, bankalardan
emekli olacaklara ödenecek emekli aylığı yükü bineceği gibi, emekli olanlardan
kesilmekte olan üyelik aidatları tahsilatı da yapılamayacaktır. Dolayısıyla, vakıflar, bu yükün altından
kalkamayacaktır. Ayrıca, bu durum, yeni üye kaydını da zorlaştıracaktır. Bu itibarla, vakıf üyelerinin haklarının korunması için
böyle bir düzenlemeye ihtiyaç vardır. BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gerekçesini
dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir; karar
yetersayısı vardır. Geçici maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Geçici madde kabul edilmiştir. 4 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 4. - Bu Kanun, bankalar hakkında sermayelerindeki
kamu payı % 50'nin altına düşünceye kadar uygulanmak üzere yayımı tarihinde
yürürlüğe girer. BAŞKAN - Gruplar adına ilk söz, Doğru Yol Partisi Grubu
adına Ankara Milletvekili Sayın Cihan Paçacı'da. Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakika. DYP GRUBU ADINA MUSTAFA CİHAN PAÇACI (Ankara) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; birkaç gündür, gerek Plan ve Bütçe
Komisyonunda gerekse Genel Kurulda, çok değerli arkadaşlarımız, çok önemli
konulara değindiler. Ben, bugün, bankacılığımızın bugünkü konumunu biraz daha
makro seviyeden alıp, çözüm önerilerini arz etmeye çalışacağım. Değerli milletvekilleri, Türk bankacılık sistemi,
ekonomik faaliyetlerin çeşitlenmesi ve hızla artan finansman ihtiyacına paralel
olarak belli aşamalardan geçmiş ve kendini sürekli yenilemiştir. Türkiye
ekonomisi büyümesinde ve kalkınmasında, her zaman, ileriye yönelik itici bir
güç olmuştur. Bunun yanında, ekonominin genel dengelerinin bozuk olması,
Türkiye'de gerçek anlamda bankacılık faaliyetlerinin yapılmasına da engel
olmuştur. Değerli milletvekilleri, 1980 yılı sonrasında, kapalı
bir yapıdan açık bir yapıya ve planlı ekonomiden rekabete dayalı serbest piyasa
ekonomisine geçilmesine rağmen, bugüne kadar, maalesef, devletin ekonomideki
ağırlığı azaltılamamıştır. Bu bağlamda, bankacılık sektöründe de devletin
ağırlığı halen sürmektedir. Nitekim, sektörün aktif toplamının yüzde 40'ı,
kredi toplamının yüzde 30'u ve mevduatın yüzde 40'ı, yine, kamu bankalarımıza
aittir. Devlet, hem kural koyan hem oyuncu hem de müşteri konumundadır. Bu
durum, sektörde, haklı rekabeti ortadan kaldırmakta ve sektörün dinamik yapısı,
devletin hantal yapısıyla çelişki yaratmakta ve haklı rekabete dayalı gelişmeyi
de engellemektedir. Bugün, bankacılık sektörü içinde devletin varlığını ve
ağırlığını belli bir süre sonunda ortadan kaldıracak yasal düzenlemeyi
görüşüyoruz. Bu düzenlemenin, ekonominin rasyonel kuralları çerçevesinde
yapılması gerekir; ancak, görünen o ki, bu yasal düzenleme, âdeta, yasak savma
anlayışı içinde, IMF'ye dönük görevlerini yerine getiriyor izlenimini vermek
için düzenlenmiştir. Bu yasayla özelleştirme 4,5 yıllık bir süreye yayılmakta
ve günü kurtarma amacı taşımaktadır. En azından, bu bankalar, bir sonraki seçime
kadar iktidarı oluşturan partilerin elinde siyasî istismara açık tutulmuştur.
Ayrıca, bu üç bankanın Meclis denetiminin dışına çıkarılması, Anayasanın 165
inci maddesine aykırıdır. Hükümeti bu konuda uyarıyorum Değerli milletvekilleri, bugün bankacılık sektöründe
önemli problemler mevcuttur. Şurası iyi bilinmelidir ki, bankacılık sektöründe
yaşanan problemler, aslında, ekonominin dengelerinin bozuk olmasının ve
sağlıksız malî sistemin bir neticesidir. Her şeyden önce, sektörde özkaynaklar
yetersizdir. Bugün sektörün özkaynakları, aktif toplamının yüzde 5,6'sına
tekabül etmektedir. 1998 yılında bu oranın yüzde 6,4 olduğu dikkate alınır ise,
sektörün özkaynaklarında giderek erime olduğu açıkça görülmektedir. Ayrıca, sektörde oligopol bir yapı mevcuttur.
Gerçekten, sektörde faaliyet gösteren en büyük beş bankanın, sektörün aktif
toplamının yüzde 43'üne, toplam mevduatın ise yüzde 40'ına sahip olduğu dikkate
alınırsa, bu yapı kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Yine, sektörün aktif büyüklüğünün -daha önceki
konuşmacı arkadaşlarımız da ifade etti- diğer bankalarla ve diğer ülkelerle
karşılaştırıldığında, çok küçük kaldığı görülmektedir. Bugün, sektörün aktif
büyüklüğü, toplam 117 milyar dolardır; ancak, mesela, bir İtalya'da tek bir
bankanın aktif büyüklüğü 185 milyar dolardır. Bu rakamlardan da görüleceği
üzere, Türk bankacılık sektörünün toplam aktifleri diğer bazı ülkelerdeki tek
bir bankanın aktif toplamından bile çok küçük kalmaktadır. Türk bankacılık sektörünün bir diğer problemi ise, fon
maliyetleri ile kredi fiyatları arasındaki farktır. Gerçekten, bankaların
topladıkları mevduatla ilgili yasal yükümlülükleri yüksektir. Bu durum kaynak
maliyetini artırmakta; dolayısıyla, kredi fiyatlarını da yükseltmektedir. Değerli milletvekilleri, bankacılık sektörünün
sorunlarının biri de, giderek artan takipteki kredilerdir. Nitekim, bugün,
bankaların sorunlu kredileri, resmî olmayan rakamlarla yüzde 20'lere
ulaşmıştır. Bugün, Türkiye'nin gündemini bankacılık operasyonları
oluşturmaktadır. Bankacılık sektörünün problemleri, sorunları, polisiye
tedbirlerle değil; ancak, akılcı, kalıcı ve sürdürülebilir rasyonel ekonomik
tedbirlerle çözülür. Suç işleyenler, tabiî ki, yasalarımızda belirtilen
cezalara çarptırılacaklardır; ancak, sayın milletvekilleri, bu suçların
işlenmesine zemin hazırlayanların ve göz yumanların hiç mi suçu, hiç mi günahı
yoktur?! Bankalar çok iyi denetlenirler. Burada esas suçlu, bu
denetim raporlarının öngördüğü tedbirleri zamanında almayan bürokrat ve siyasî
otoritedir. Bankaların içini boşaltanların yakalanarak cezalandırılması, tabiî
ki, önemlidir ve gereklidir; ancak, bundan daha önemlisi, soyulmasına engel
olunmasıdır. Siz, devletin kefaleti olan bankaları istediğiniz
kişilere satın veya eşe dosta banka açma izni verin, sonra da, bu bankaları
soyanları yakaladık diye halkın karşısında itibar kazanmaya çalışın. (DYP ve FP
sıralarından alkışlar) Bu bankaların içlerinin boşaltıldığı bilinmiyor muydu,
bu ortam hazırlanmamış mıydı?! Belki, onlardan daha da fazla, içinin
boşaltılmasına zemin hazırlayanlar ve seyredenler suçludur. Değerli milletvekilleri, bu gelişmelerden sonra, bazı
konulardaki endişelerimi arz etmek istiyorum. Finans sektörü, son derece hassas
ve duyarlı bir sektördür. Bankacılık sektörü ise güven esasına dayanır. Eğer bu
sektörde güven ve itibar kaybı topluma yerleşir ve güvensizlik ortamı oluşur
ise sistem çöker ki, bunun maliyeti tahminlerin çok ötesinde olur. Burada, hükümeti ve yetkilileri uyarıyorum. Bankacılık
sektöründe güven unsuru azalmaya başlamıştır. Derhal, güven artırıcı
tedbirlere, beyan ve açıklamalara ihtiyaç vardır. Aksi halde, eldeki mevcut,
yani, fondaki 10 bankanın satışı çok güç olur ve bankacılık sistemi kilitlenir.
Gerçekten, bugün, hiçbir banka yetkilisi, kredi vermek
veya krediye girmek istememektedir. İhtiyaç sahibi işadamı ise, bırakın kredi
talebinde bulunmayı, banka şubelerine girmeye çekinir hale gelmiştir. Peki, çözüm nedir; çözüm, biraz önce de ifade ettiğim
üzere, akılcı, rasyonel ekonomik tedbirler almaktır. Nedir bu tedbirler: 1- Bankaların özkaynaklarını, aktiflerini, özetle malî
bünyelerini güçlendirecek tedbirler alınmalıdır. Bankaların birleşmeleri teşvik
edilmeli, teşvik yeterli ve gerekli neticeyi vermez ise, zorunlu kılınmalıdır. 2- Bankaların sermaye yapıları holdinglere değil, küçük
tasarrufçulara açılmalı, sermayenin tabana yayılması sağlanmalıdır. 3- Devlet güvencesi tedrici olarak kaldırılmalı, malî
durumunu düzeltemeyen bankaların fona devri yerine, bankacılık yapma işlemi
kaldırılmalıdır. 4- Firma risk ölçme ve izleme merkezi kurulmalı,
şeffaflık sağlanmalıdır. Bunun ötesinde, bankaların yasal yükümlülükleri de
düşürülmelidir. Sayın milletvekilleri, bugün görüştüğümüz yasak savma
tarzındaki yasalarla problemi çözemeyiz. Yapılması gereken, malî sektörün
tamamını kapsayan yeni, köklü bir düzenlemeye gidilmesidir. Aksi halde, gelecek
günlerde yeni problemlerle karşılaşmamız sürpriz olmayacaktır. Bu vesileyle, bu yasanın hayırlara vesile olmasını
diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Paçacı. Gruplar adına ikinci söz, Fazilet Partisi Grubu adına,
İstanbul Milletvekili Sayın Ali Coşkun'a aittir. Buyurun Sayın Coşkun. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakika efendim. FP GRUBU ADINA ALİ COŞKUN (İstanbul) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi tekrar selamlıyorum. Sık sık huzurunuza
çıktığım için engin toleransınıza sığınıyorum; fakat, ekonominin temelini
teşkil eden en önemli bir konuyu görüşüyoruz. Şimdi, Plan ve Bütçe Komisyonundan hızla geçirilen ve
bu Yüce Mecliste de bütün maddeleri dayatmacı
bir zihniyetle, emir-kumanda zinciriyle oylanan tasarının geçici maddelerini görüşüyoruz. Arkadaşlar, 4 üncü maddede "bu kanun, bankalar
hakkında, sermayelerindeki kamu payı yüzde 50'nin altına düşünceye kadar
uygulanmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer" buyurulmuş. Daha önceki konuşmalarımızda arz ettik, sual sorduk;
fakat, Değerli Bakanımızın verdiği cevaplar tatmin edici olmadı. Şimdi, bu kamu bankalarının borçlarının 20 milyar dolar
karşılığı Türk Lirası olduğu, aşağı yukarı herkes tarafından kabul edilmiş
durumda ve bu, Hazinenin borcu olup, içborç durumundadır. Nitekim, dünkü
konuşmamda da belirttim. Ziraat Bankasına olan görev zararlarından 9 trilyon
liralık kütlü pamuk için Hazine, bütçe kanunundaki maddeye istinaden, içborç
senetleriyle borçlanmıştır. Bundan sonra da bu borçları tasfiye, anlaşılıyor
ki, iç borçlanmayla yapılacaktır. Oysaki, enflasyonu kontrol altında tutabilmek
için 2000 yılı borçlanma politikalarında, dün de arz ettim, iç borçlanmanın
kısıtlanması, dışborçların artırılması yönünde bir politika uygulanmıştı.
Endişemiz odur ki, kaynak yetersizliği dolayısıyla ve 2001 yılının bütçesinin
kendi içerisinde dengelerinin sağlanmadığı ve güven verici bir durum arz
etmediği için, bu borçlanmalar neticesinde, tekrar içborç, fevkalade, büyük
ölçüde... Çünkü, şu
anda, içborç 35 milyar
dolar civarında, dışborç 105 milyar dolar dolayında.
Hazinenin, 20 milyar dolar gibi bir görev zararını karşılayabilmek için, ne
kadar zamanda bunu yapacağı, şu ana kadar açıklanmamıştır. Dolayısıyla, tekrar
kamunun borçlanma gereği artacağı için, gayri safî millî hâsıla içerisindeki
oranının -2001 yılında, sırf Avrupa Birliğinin Maastricht kriterlerine
yaklaşabilmek için yüzde 3 civarında gösterilmiştir- tekrar yüzde 11'lere,
12'lere çıkacağı görüntüsünü vermektedir. Bakınız, IMF temsilcileri şu anda Ankara'dalar. İşte,
dünkü gazetelerde çıkan özet yazı: "IMF'nin gözü arkada kaldı; çünkü, cari
açık fevkalade büyümüş, enerji KİT'lerinin zararları artmış, 2001 yılı
bütçesinin gelirine ilişkin endişeler artarak devam etmektedir." Detayını
okuyamıyorum. Bazı rakamlar vermek istiyorum. 1997 yılında 5,2
katrilyon lira hedeflenmiş, 4,7 katrilyon lira tahsilat yapılmış, gerçekleşme
yüzde 90. 1998 yılında -rakamları geçiyorum- gerçekleşme yüzde 89; 1 katrilyon
lira, tahakkuka rağmen tahsil edilememiş. 1999 yılında yüzde 86 gerçekleşme
olmuş -küsuratı da var- 2,4 katrilyon lira tahsil edilememiş. 2000 yılına
geldiğimizde, eylül ayı sonu itibariyle 22,7 katrilyon lira hedef olduğu halde,
19,7 katrilyon lira tahsil edilmiş; yüzde 87 gerçekleşme var, 3 katrilyon lira
açık var. Yani, son üç yılda, 7 katrilyon lira, tahakkuka rağmen, tahsilat
yapılamamıştır. Değerli arkadaşlarım, 2001 yılı konsolide bütçesinde,
toplam gelirlerde yüzde 23,9 artış öngörülmektedir. Burada, vergilerde yüzde
19,7, diğer gelirlerde yüzde 37,3 artış öngörülüyor; fakat, tabiî, bütçeyi
incelediğimizde, bu gelirlerdeki artışların sağlıklı verilere dayanmadığı
anlaşılıyor. Dolayısıyla, bütçe açığı, 2000 yılında 14 katrilyon lirayken, 2001
yılı için 5,2 katrilyon lira hedef alınmıştır. Burada, tamamen, Avrupa Birliği
kriterlerinin esas alındığı gözleniyor. O bakımdan, 2001 yılı bütçesi, gerçekçi
ve inandırıcı değil. Hal böyle olunca, Sayın Bakan, kamu bankalarının
yeniden yapılanmasında, gerek görev zararlarının gerek bilinmeyen kredi
bataklarının ne ölçüde olduğu, bunların nasıl karşılanacağı, kaç yılda
karşılanacağı konularında lütfen bizleri bilgilendirsin; çünkü, bu yasa
tasarısında üç yıllık bir süre
tanınmıştır; Bakanlar Kuruluna, bu süreyi, bir defaya mahsus olmak üzere, yüzde
50'si kadar, birbuçuk yıl uzatma hakkı tanınmıştır; dörtbuçuk yıllık sürede, bu
işlemlerin nasıl yapılacağı, eski tabirle, meşkûktur. O bakımdan, 2001 yılı,
fevkalade sıkıntılı bir yıl olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu hususlarda, Sayın
Bakanın, mutlak surette -dün, Sayın Işın Çelebi'nin de belirttiği gibi- Yüce
Meclisi bilgilendirmek görevidir ve bu bilgileri bekliyoruz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP ve DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Sayın Coşkun'a teşekkür ediyorum. Gruplar adına başka söz talebi?.. Yok. Şahısları adına yapılan konuşma taleplerini sırasıyla
okuyorum: Sayın Polat, Sayın Derin, Sayın Türker, Sayın Ayhan, Sayın Uzunkaya,
Sayın Genç, Sayın Erek ve Sayın Bedük. İlk söz, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat'a ait. Sayın Polat?.. Yoklar. Kütahya Milletvekili Sayın Ahmet Derin?.. Yoklar. İstanbul Milletvekili Sayın Masum Türker; buyurun
efendim. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakikadır. MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu madde, kanunun
yürürlük maddesini düzenliyor;
ama, her zaman bildiğimiz süreden
farklı olarak, bu kanunla biz, üç bankanın
özerkleştirilmesi için 3 yıl; dolaylı olarak, hükümete, bu 3 yılı, yüzde
50 süresinde, yani, 4,5 yıla kadar
uzatabileceğine dair yetki vermişiz. Ben, bu açıklamayı, bu 4,5 yıldan sonra, herhangi bir, yüzde 50'lik
özerkleştirme gerçekleştirilmediği
takdirde, yine bugünkü durumuna döneceğini not olarak
tutanaklara geçsin diye söz aldım. Saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. İkinci söz, Sayın Cevat Ayhan'a ait. Sayın Ayhan?.. Yoklar. Sayın Musa Uzunkaya,
Samsun Milletvekili... Görüşecek misiniz efendim? MUSA UZUNKAYA
(Samsun) - Hayır, Sayın Başkan. BAŞKAN - Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç... (DYP
ve FP sıralarından alkışlar) KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, üç bankanın önce
özerkleştirilmesi, sonra da özelleştirilmesi konusunda, hükümetçe, IMF'nin isteği doğrultusunda karşımıza bir
tasarı getirilmiştir. Bu tasarının görüşülmesi sırasında, dün bazı
fikirlerimizi beyan ettik. Aslında, bu fikirlerimizin hepsi belgeye ve bilgiye dayanmasına rağmen, maalesef,
burada, hükümet adına oturan Bakan cevap vermiyor. Hükümet de bu işe ilgi göstermiyor. İşte, bakanların sıraları
bomboş; çünkü, bakanlar şimdi ne yapıyorlar; her birisi dışarıdaki bir ülkeye
gidiyor, gezinti yapıyor, yanında da hatırlı gönüllü milletvekillerini
götürüyor, kendilerine de harcırah ödeniyor. Her gün de, getiriyorlar, burada, Anayasanın 82 nci maddesine göre oyluyorlar, biz de oyluyoruz. Neyse... Türkiye bu şekilde yönetiliyor. Bakın, dün, burada, bir şey dile getirdim. Bankalar
Kanununun 64 üncü maddesine göre, İnterbank -tehlikeli bir banka- gözetim
altına alınıyor. O zaman sizin koalisyonunuzun bir milletvekili Sayın Işın
Çelebi'nin de imzası var, Sayın Güneş Taner'in de imzası var. Getiriyorlar,
Etibank'ı önce İnterbank'ın sahibine veriyorlar -yasalara aykırı- arkasından da Dinç Bilgin'e, Sabah
grubuna veriyorlar. Bunu veren Güneş Taner, kişi, milletvekili, gidiyor, medya
grubunda aylıklı çalışıyor. Ben, bunun ne anlama geldiğini hepinize sormak
istiyorum. Yani, siz, devletin bir milletvekilisiniz, bakanısınız, bir bankayı
getirip, usulsüz, bir gruba veriyorsunuz ve arkasından da gidiyorsunuz, o
bankanın ilgisi bulunduğu medya grubunun yönetim kurulunda çalışıyorsunuz...
İşte, siz, iktidar olarak busunuz. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) Yani
"bizi ilgilendirmez" diyemezsiniz. Diyorlar ki: "Arkadaşını
söyle, ben senin niteliğini söyleyeyim." Bunun başka bir şeyi yok. İkincisi, değerli milletvekilleri, dün burada bir söz
söylendi. Sayın Bakan, müfettişlere, yeminli murakıplara diyor ki: "Siz,
Türk Ceza Kanununa göre bu bankaların durumunu incelemeyin." Önce inkâr
etti, "benim böyle bir şeyim yok" dedi. Sonra, ben imzalı yazısını
gösterince, efendim, beni ayıpladı. Yahu, siz beni ayıplayacağınıza, ayıplı
işler yapmayınız! (DYP ve FP sıralarından alkışlar) Şimdi, siz doğru dürüst
işler yaptınız da ben mi sizi ayıpladım?! Kesinlikle... Benim görevim doğruları
söylemek. Aslında, bankanın yeminli murakıpları ve müfettişleri,
eğer, Türk Ceza Kanununa aykırı olarak bir şey tespit edilmiş de bunu
bildirmiyorlarsa, Türk Ceza Kanununun 235 inci maddesine göre suç. Kanunen suç
olan bir şeyi öğrenenlerin bildirmemeleri suç; ama, nedense, Bakan buna cüret
edebiliyor. Dün, burada, ben, bazı bankalarla ilgili şu kadar kredi verilmiş
midir verilmemiş midir diye soru sordum; bir arkadaşımız çıktı, dedi ki
"bilmem, böyle, Yüksek Denetleme Kurulu raporlarında yok..."
Arkadaşımız, tabiî, iktidar partisi milletvekili olduğu için soruyor... Bakın, soruyorum: Halk Bankası Levent Şubesinde
30.9.1999'da Egebanka 120 milyon dolar kredi verilmiş midir, verilmemiş midir?
Hem bu kredi verilirken, yani, çok şişirmelerine rağmen, verilen teminat
miktarı 12 trilyonken, bunun karşılığında 28 trilyonluk teminat varmış gibi
işlem yapılmış mı, yapılmamış mı?! Doğru değilse, çıksın, burada söylesinler.
Halk Bankasının Merkez Şubesinde Mehmet Uncular adına 3 trilyon 286 milyar ve
32 milyon dolar sahte ipotek karşılığında para verilmiş mi, verilmemiş mi? Bu
para, devletin parası, bizim paramız arkadaşlar; bu, halkın parası. Yani,
bunları, biz... Burada, bu kürsünün bir ağırlığı olması lazım. Eskiden,
bizden önce bu kürsüde konuşulan şeyler, eğer, hakikaten doğru olmadığı veyahut
da bir suiistimal iddiası koktuğu zaman, dünyanın bütün demokratik
parlamentolarında, orada, o bakanlar, o hükümetler oturmazlardı; ama, ben, dün,
bu bakana sordum, bu arkadaşımıza sordum. Bankalardan sorumlu bakanlar veya
hükümetler, hangi şartlar oluşursa istifa eder? Ben, bunu öğrenmek istiyorum.
Hakikaten, ben, Türkiye'de
zorlanıyorum. Şimdi, bugün, hakkında kanun çıkardığınız bankaların
takibe -bugün itibariyle- alınan rakamı nedir; onu bir söyleyin. Bakın, bizim
aldığımız bilgilere göre, Halk Bankasının bugün takibe alınan miktarı 608
trilyon liradır. Ziraat Bankasının ne kadardır; Emlak Bankasının ne kadardır? Yine, birtakım bankalar, Türkiye'deki bankalar
gidiyorlar, bazı holdinglerin yurtdışı şubelerinden, sırf inceleme dışına
çıkmak için, anormal miktarlarda kredi alıyorlar ve bunlar Yüksek Denetleme
Kurulu raporlarında yok. Bu devlet bizim arkadaşlar! Bunları böyle yağmalarsak,
bu devleti kim korur?! Ondan sonra, biz de gideriz, Fransız Parlamentosu, bizim
parlamentoyu... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Genç, lütfen, toparlayınız. KAMER GENÇ (Devamla) - Ondan sonra, bizim parlamento
mensuplarını muhatap kabul etmez, randevu da vermezler. İşte, bunlar nereden
kaynaklanıyor?!. O zaman, evvela, biz, hiç kimsenin gözünün yaşına bakmamamız
lazım. Ben, hakikaten, bu kadar olgunluğun, bu kadar
pişkinliğin olduğu bir hükümet ve bir parlamentonun dünyada var olduğuna
inanmıyorum. Yani, o kadar şey ki, düşünün, bankalara el konuluyor, ondan sonra
köstebeklik yapılıyor ve ondan sonra, çuvallarla para taşınıyor. Ee, bundan
daha kötü bir şey var mı?! Şimdi, ben, dün dedim ki: Efendim, Etibanka kredi
verilmiş midir, verilmemiş midir... Bakın, Mecidiyeköy Şubesinden 187 milyon
dolar para verildiği söyleniyor. Sayın Bakan vermedim desin. Teminat ne kadar
alınmış, söylemiyor. Vermedim desin efendim. Arkadaşlar, biz de, o zaman deriz
ki: İşte, bu hükümete ve bunlara iftira atılıyor. Biz de bu hükümeti, sizin
hükümetinizi savunuyoruz; ama, Güneş Taner ve bu hükümet, size hayırlı ve
uğurlu olsun. Teşekkür ederim efendim. (DYP ve FP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Genç. Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi, soru talepleri var. İlk talep, Sayın Sünnetçioğlu'ndan. Buyurun Sayın Sünnetçioğlu. AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Sayın Başkanım,
aracılığınızla, Sayın Bakanıma şu sorularımı yöneltmek istiyorum: İki gündür, burada, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası,
Halk Bankası, Emlak Bankasının, önce özerkleştirilip sonra da özelleştirilmesini
konuşuyoruz. Anonim şirket kurulup ilgili bakan bu konuda tek söz sahibi
olacak. Bir yerde de, biraz evvel belirtildiği gibi, konu siyasallaştırılıyor.
Anlayabildiğimiz kadarıyla, usul ve esaslar, Bakanlar Kurulu tarafından
belirlenecek. Şimdi, benim elimde, Esnaf ve Sanatkârlar Odaları
Birliği Genel Merkezinden yayınlanmış olan bir yazı var. Burada deniliyor ki:
"8 Ocak 2000 günü, Hazineden sorumlu Devlet Bakanı tarafından, Türkiye
Cumhuriyeti Ziraat Bankasının, Halk Bankasının, Emlak Bankasının özelleştirileceği;
Ziraat Bankasının çiftçilere, Halk Bankasının esnaf ve sanatkârlara verileceği
müjdelenmiştir." Böyle bir müjde verdiniz mi Sayın Bakanım? Eğer
verdiyseniz ki, o yazıda devamla Mart sonuna kadar, Türkiye'de kurulu
kooperatiflerin genel kurullarında Halk Bankasının esnaf ve sanatkârlara devri
için yönetim kurullarına yetki işlemleri tamamlanacaktır -deniliyor ve bu da
tamamlanmış- Şu an, kooperatiflerde bloke sermayede 30 trilyon, güçlendirme
fonunda 25 trilyon ve mevduat hesabında 175 trilyon olmak üzere, toplam 230
trilyon nakit mevcuttur. Buna, taşınmaz mallar dahil edilmemiştir. Halk
Bankasının sermayesi 25 trilyondan 250 trilyona çıkarılmış olmasına rağmen, bu
taahhüt edilen sermaye bankaya ödenmemiştir. Şimdi, esnaf ve sanatkârların
istedikleri, Halk Bankasının 250 trilyon sermayesinin bankaya ödenerek, bunun 1
katrilyona yükseltilmesi; Halk Bankasının, kısmen ortaklığı kalmak şartıyla,
özelleştirilerek gerçek sahipleri olan esnaf ve sanatkârlara verilmesi,
şaibesiz ve dedikodusuz gerçek özelleştirilmenin örneği olacaktır"
denilmiş ve bu çalışmalar, sizin, 8 Ocakta vermiş olduğunuz müjdeye karşılık
yapılmış, bu talep de yapılıyor. Şimdi, bizim, bu tasarıdan anlayabildiğimiz kadarıyla
verdiğiniz söz -eğer verilmişse- dörtbuçuk yıl ertelenmiş mi oluyor; yani, bu
sözünüzü dörtbuçuk yıl ertelemiş mi oluyorsunuz? Eğer öyle bir şey varsa,
dörtbuçuk yıl ertelenmişse, kim öle kim kala... İnşallah devam edersiniz; ama,
bunu nasıl yerine getireceksiniz diye soruyorum. Çok teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın Coşkun, buyurun efendim. ALİ COŞKUN (İstanbul) - Sayın Başkan, delaletinizle, şu
suallerin cevaplandırılmasını takdirlerinize arz ediyorum: 1- Ziraat Bankası hesaplarında toplandığı bilinen
zorunlu tasarruf mevduatının miktarı ne kadardır, halen ne kadar faiz veya nema
tahakkuk ettirilmektedir ve bu paralar, bu özelleştirme, yeniden yapılandırma
sürecinde ne zaman ödenecektir? 2- Bilindiği gibi, konut edindirme yardımı, 3320 sayılı
Yasayla, memur ve 10 kişiden fazla işçi çalıştıran kuruluşlardaki
çalışanlardan, yani, dargelirlilerden kesilip, yine dargelirlilere konut
yapılması için ihdas edilmiştir. Toplanan paralara, Ziraat Bankasındaki zorunlu
tasarruf mevduatına günlük rayicin çok altında faiz uygulandığı gibi, aynen,
Türkiye Emlak Bankası hesaplarında da çok düşük faizler uygulandığı
bilinmektedir. Bu faiz miktarı bugün ne kadardır? 29.2.1999 tarihinde, Emlak
Bankası zararlarının karşılanması için, toplanan bu konut tasarruflarının Emlak
Bankasına devredildiği bilinmektedir. Bunun miktarı ne kadardır? Ayrıca, batık alacaklara karşılık verilen ipotek
dolayısıyla çoğu ihtilaflı olduğu söylenilen gayrimenkullerin yüzde 40'ının
Emlak Bankasına, yüzde 60'ının da Başbakanlık Toplu Konut İdaresine veya onun
bünyesinde kurulan Emlak Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı Anonim Şirketine
devredildiği söylenilmektedir. Bu arsaların, devredildiği tarihteki gerçek
değerleri ne kadardır? İpotek karşılığı olduğuna göre, alınan kredilerin ne
kadarını karşılayabilme durumundadır? Bu devirde emlak alım satım, damga
vergisi uygulanmış mıdır; uygulanmadığı söylentileri iş dünyasında
konuşulmaktadır ve böylece, Maliyenin, büyük miktarda vergi kaybına uğratıldığı
iddiası vardır. Hangi kanuna ve yetkiye göre bu vergi zayiatına sebebiyet
verilmiştir? Konut edindirme hesabından ne kadar kredi, kimlere borç
verilmiştir ve ne kadarı tahsil edilebilmiştir? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın Budak, buyurun efendim. YAKUP BUDAK (Adana) - Sayın Başkan, delaletinizle,
Sayın Bakanıma bir soru yöneltmek istiyorum. Sayın Bakanımın da malumları olduğu üzere, uygulanan
ekonomik politikalar esnaf ve sanatkârımızı oldukça zor durumda bırakmıştır.
Esnaf ve sanatkârımız da Halk Bankasından kredi almaktadır; fakat, bu kredilendirmede BağKur'dan borcu olup olmadığına dair belge
istenilmektedir. Bugünkü ekonomik şartlarda, BağKur'a borcu olmayan esnafımız
hemen hemen yok gibidir. Bu yeniden yapılandırma sürecinde, özerkleştirme
sürecinde de bu uygulama devam edecek mi? Esnafımızın belini kıran bu
uygulamalara karşı Halk Bankasının desteği ne olacak? Öğrenmek istiyorum. Saygılar sunarım. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Son soru, Sayın Genç'in; buyurun. KAMER GENÇ (Tunceli) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, aracılığınızla, birkaç tane sorumun Sayın
Bakan tarafından cevaplandırılmasını rica ediyorum. Birincisi, dün sorduğum soruda, Tunceli'nin Hozat
İlçesinde kredi yolsuzlukları nedeniyle bir müdür hakkında soruşturma
-açıldığını biliyorum bana, şimdi cevap verildi de- ancak, banka yetkilileri,
genel müdürlük diyor ki "efendim, biz her şubeye belli bir plasman tahsis
etmişiz, o plasman dışında kredi vermiyoruz." Ama, o plasmanda, oradaki
müdür suiistimal yapmış; şimd,i oradaki çiftçinin bir günahı yok ki; yani, bunlara
dikkat edilerek o şubenin plasman miktarının artırılması... Ayrıca, Tunceli'nin
bütün ilçelerinde ziraî kredi olarak verilen paranın miktarı çok komik; yani,
bizim o holdinglerin patronlarının garsonlara verdiği bahşiş kabilinden
sayılabilecek bir nitelikte, bir şubeye 5 milyar, 10 milyar plasman verilir mi
efendim? İkincisi, ben, dün Sayın Bakana sorular sordum, şu
anda, bu yasa tasarısının konusu olan Emlak Bankası, Halk Bankası ve Ziraat
Bankasına aşağı yukarı 500 milyarın üzerinde borçlu olan ve borcu tehlikeye
giren firmalar hangileridir, kimlere ne kredi verilmiştir diye sordum. Sayın
Bakan, tam böyle demedi, ama, bu meale gelecek "efendim, bunlar ticarî
sırlardır, açıklayamayız" dedi; ama, Sayın Emin Çölaşan'a 7.10.2000
tarihinde Devlet Bakanı Sayın Hüsamettin Özkan bir cevap veriyor, diyor ki
"biz, şu firmalara şu kredileri verdik; mesela, Şevket Demirel'e, Yahya
Demirel'e 88,2 milyon dolar ve 4,5 trilyon şu şu firmalara verdik." Peki,
eğer bu ticarî sırsa, gizleniyorsa, Sayın Hüsamettin Özkan bunları bildiriyor
da, Sayın Bakan niye bildirmiyor? Yani, bunlar ticarî sır olduğu için değil,
bilakis bankalar, bu belirli, hatırlı kişilere hak etmedikleri kredileri
vermişler, bunlar da açıklanmasını istemiyorlar; ticarî sır olur mu canım,
devletin... BAŞKAN - Sayın Genç, sorunuzu tamamladınız mı; süremiz
tamamlanıyor çünkü. KAMER GENÇ (Tunceli) - Daha sorularım var; ama, peki,
ben sizi de kırmayayım. Teşekkür ederim efendim. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Buyurun Sayın Bakan. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan. Şimdi, efendim, sorulardan hızlıca cevap
verebileceklerime hemen cevap vereyim. 8 Ocaktaki bir sözümden bahsettiler. Zannederim, Halk
Bankasının krediler kuruluna ben vekâleten gitmiştim; orada, esnaf
kuruluşlarıyla konuştuk ve kendilerine böyle bir şey söyledim; hazırlık
yapınız, eğer bu kamu bankalarımız özelleştirilme safhasına girerse, özellikle,
küçük esnaf, sanatkârımızın ve bu çerçevedeki sivil toplum örgütlerimizin
bunlara talip olması lazım; biz, bunların büyük kısmını onların yönetimine
vermekten büyük bir mutluluk duyarız diye bunu söyledim. Eğer buysa, 8 Ocağı
ben şimdi tam hatırlamıyorum; ama, böyle bir şey söyledim ve bayağı büyük de
bir grup vardı. Bu fikrimiz devam etmektedir, hiç bunda tereddüt olmasın;
çünkü, zaten bu kuruluşları eğer bu tip sivil toplum örgütleri idare etmeye
başlarsa, belki sektöre daha büyük hizmet etme imkânı olacaktır. Her türlü
kolaylığı sağlamak niyetindeyiz. Yalnız, şunu tekrar söylüyorum: İşin özelleştirme
tarafıyla, şu anda, hiç oraya gelmemeye niyetimiz var. Yalnız, dörtbuçuk yıla
uzattık filan gibi bir düşünce kesinlikle doğru değildir. Bunlardan, yeniden
yapılandırılmasını, yani malî yapısını düzgün hale getirdiğimizi hemen
devredeceğiz Özelleştirme İdaresine. Burada da, bizim mevcut duruma göre değerlendirmemize
bakılırsa, Emlak Bankası en hızlı devreye girebilecektir, arkadan Halk Bankası
gelecektir, Ziraat Bankasında biraz daha zamanın uzayabileceğini düşünüyoruz;
ama, bütün hedefimiz, tümünü üç yıl içinde bitirmek olacaktır. AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Yani, o verdiğiniz sözü
dörtbuçuk yıl erteliyor musunuz? DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Hayır, hayır... Üç
yılda bitireceğiz merak etmeyin. AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Üç yıl ama, dörtbuçuk yıla
çıkarma yetkiniz var. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Şimdi, Sayın Kamer
Genç'in, tabiî, belli krediler, açıklanan krediler şeydir; yargıya intikal
ettiği zaman, ilk tahkikat safhasını geçtikten sonra, yargıya intikal etmiş
raporlardaki bütün krediler de alenî hale gelmektedir. Bu, ticarî sır filan
değildir, Bankalar Kanununun sırla ilgili hükümleridir. Bunlardan da, sizin
söylediklerinizden de, yargıya intikal edenler oldukça, bunlar açıklanacaktır.
Onun dışında, insanların bankayla ilişkilerine devletin karışması söz konusu
bile değildir. Ne bileyim, 500 milyar liranın üzerinde kredi alan firmaları
kimsenin bilmesi mümkün değil, bankanın kendi yetkilileri dışında. Şimdi, KEY hesaplarıyla ilgili bir düzenleme yapıldı ve
bunların bir yatırım ortaklığı, gayrimenkul yatırım ortaklığı şeklinde
tasfiyesiyle ilgili çalışmalar Emlak Bankası bünyesinde ve Toplu Konut
bünyesinde yürütülmektedir. Böylece, bankanın gayrimenkulleri de devreye
konulmaktadır. Onunla ilgili daha ayrıntılı bilgiyi yazılı verebilirim. Bağ-Kur borcu olup olmadığının belgesi isteniyormuş
bazı kredilerde. "Türkiye Halk Bankasınca esnaf ve sanatkârlara
kullandırılan kredilerde Bağ-Kur borcu olup olmadığının araştırılması, Türkiye
Halk Bankası tarafından getirilen bir uygulama değildir" diyor Halk
Bankası yetkilileri. Söz konusu uygulama, 4.10.2000 tarih ve 24190 sayılı Resmî
Gazetede yayımlanan 619 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin bir gereğidir.
Ayrıca, Bağ-Kur'un açığı sürekli artma eğilimindedir, üyelerinden tahsilat
oranı yüzde 50'ler düzeyinde bulunmaktadır. 2001 yılında, Bağ-Kur üyelerinin
primlerini ödemeleri nedeniyle, bütçeden 1,4 katrilyon lira ödenecektir. Bu
nedenle, Bağ-Kurun tahsilatının artırılması da büyük önem taşımaktadır. Yine Halk Bankasıyla ilgili bir başka soru da şuydu:
Halk Bankasının 31.12.1999 tarihi itibariyle takipteki alacaklarının net tutarı
66 trilyon liradır; 628 trilyon denilen rakam, hayalî bir rakamdır. Yine "Halk Bankası Merkez Şubesinden Mehmet
Uncular adına 20 milyon DM, usulüne uygun açılmış kredidir. Teminatlarındaki
sahte işlemler, banka tarafından gerçekleştirilen bir işlem olmayıp, tapu
idaresince yapılmıştır; konu yargıdadır" diyor arkadaşlarımız. Türkiye Halk Bankasınca, Etibank ve Egebanka açılmış
halen herhangi bir kredi bulunmamaktadır. Bunlar, Halk Bankası yetkililerinden
aldığım notlar. Yine, Ziraat Bankasının tasfiye olunacak alacaklar ve
karşılıklarını gösteren listeye baktığımızda, Ziraat Bankasının 15 katrilyonluk
bilanço toplamı içinde ziraî krediler 130,8, ticarî krediler 8,1 trilyondur net
olarak; yani, tasfiye olacak alacaklar net bakiyesi, 130 trilyon ziraî
krediden, ticarî kredilerden de 8 trilyon liradır. Bunların, tabiî, netliği ve
brütlüğü, ayrılan karşılıklarla ilgilidir; bu tablo da elimdedir. Bankaların sermaye ödemeleri bütçeden yapılmaktadır; bu
bankalara yönelik sermaye ödemeleri 2001 yılında da yapılacaktır. Bütçe
imkânları çerçevesinde değerlendirilmektedir. Gayet tabiî, özkaynaklara çok
önem vermekteyiz ve özkaynakların güçlendirilmesi bankacılıkta öncelikle aranan
konuların başındadır. "Hozat Şubesinde soruşturma nedeniyle kısa bir
süre ara verilen tarımsal krediler bugün için normal koşullarda
kullandırılmaktadır" diyor Ziraat Bankası Genel Müdürü; Sayın Genç'e
söylemek istiyorum. Şimdi, tabiî, Sayın Genç, dün burada konuştuğumuz konu
tekrar gündeme geldi. Kendileri geç geldiği için, ona daha evvel verme
fırsatını bulamadım, az evvel gönderdim; buraya ilk geldiğimde, KİT Komisyonu
Başkanına bir set verdim ve daha sonra da Sayın Arınç'a bir set verdim; bu
Yüksek Denetleme Kuruluna "yok, inceleme yapma" denilmiş veya
"bankalar yeminli murakıpları şunları yapsın, bunları yapsın" diye...
Size de tam bir set, bütün belgelerin asıllarından verdim, eğer zaman bulup
inceleyebilirseniz, bu söylediklerinizin hiçbirinin doğru olmadığını
göreceksiniz. KAMER GENÇ (Tunceli) - Bir tek bunu gönderdiniz, bunlar
onu içermiyor, o başka bir olay; yani, Sayın Tansu Çiller zamanında... DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - O değil, öbürlerine
bakın. Öbürlerine bakın siz... KAMER GENÇ (Tunceli) - Benim size sorduklarımla ilgisi
yok. Yazdığınız yazıda diyorsunuz ki; Ceza Kanununa göre siz inceleme
yapmayın... DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Kardeşim, verdim
elinize; yazıyı okuyun lütfen. BAŞKAN - Sayın Genç, karşılıklı konuşmayın. KAMER GENÇ (Tunceli) - Bana cevap veriyor. O zaman,
müsaade ederseniz; yanlış bilgi veriyor Sayın Bakan. BAŞKAN - Bittiği zaman konuşursunuz efendim; lütfen,
dinleyelim Sayın Bakanı. KAMER GENÇ (Tunceli) - Tamam, siz cevap verin de, ben
size cevap vereyim. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Şimdi, bir başka
soruya baktığımızda... ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Yazılı verin, daha iyi
olur. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Bunun kalanına
yazılı cevap vereyim; çünkü, çok karıştı notlar; söylediklerimin dışındakilere
yazılı cevap vereceğim. Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Efendim, süreniz de bitti zaten. Teşekkür ediyorum. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, Sayın Bakanın bana
gönderdiği şey, Sayın Tansu Çiller'in başbakanlığı zamanında verdiği olurla çok
farklı. BAŞKAN - Sayın Genç, inceleyin, ondan sonra görüşün. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Tansu Çiller'in verdiği
şeyde "eğer Türk Ceza Kanununu ilgilendiren bir şey varsa, onları ayrıca
müfettişlere inceletin" deniliyor; ama, kendisi diyor ki "siz, hiç,
Türk Ceza Kanunuyla ilgili inceleme yapmayın." Bu, Türk Ceza Kanununun 235
inci maddesine aykırıdır. BAŞKAN - Sayın Genç, kimse kimseyi ikna etmek zorunda
değil tabiî, o şekilde cevap vermiş. Sayın milletvekilleri, soru ve cevap bölümü de
tamamlanmış oldu. Görüşmekte olduğumuz 4 üncü madde üzerinde önerge yok. Maddeyi komisyondan geldiği şekliyle oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir. 5 inci maddeyi okutuyorum: MADDE 5.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN - Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubunun
görüşlerini, Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın ifade edecekler. Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakikadır. DYP GRUBU ADINA MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Halk Bankası ve
Emlak Bankası Anonim Şirketi hakkında 537 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci
maddesi üzerinde, Grubum adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, 5 inci madde "Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür" denilmek suretiyle düzenlenmiştir. 5
inci madde, bilhassa 2 nci maddeyle irtibatlıdır; çünkü, Bakanlar Kurulu,
yeniden yapılandırma işlemlerinin tamamlanmasını müteakiben bankanın hisse
satış işlemlerini 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
hükümleri çerçevesinde sonuçlandıracağı için, bununla ilgili söz konusu maddede
üç yıl karar kılmıştır; ancak, bu üç yıl içerisinde neticelendirilemezse,
tekrar bu üç yılın yarısı, yani birbuçuk yıl daha uzatmak suretiyle dörtbuçuk
yıl sonra, kamu hissesinin yüzde 50'den fazlasının özel kişilere geçmesini
sağlamış olacaktır. Değerli milletvekilleri, bilhassa, görüşülmekte olan bu
3 bankadan Ziraat Bankasının temelini oluşturduğu kabul edilen ilk Memleket
Sandığı, 1863 yılında Pirot Kasabasında devlete ait araziler üzerinde imece
usulüyle yapılan üretimden elde edilen gelirlerle, bölge çiftçilerine hayvan
tedavileri ve tohum ıslahları için gerekli olan krediyi düşük faizle sağlamak
üzere kurulmuştur. Daha sonra yapılan değişikliklerle, 1883 yılında Menafi
Sandıkları, 1888 yılında Ziraat Bankası, Ticaret ve Nafıa Nezaretinin kontrolü
altında bir devlet müessesesi olarak kurulmuştur. Yine, 19.3.1924 gün ve 444 sayılı Kanunla, banka,
devlet müessesesi olmaktan çıkarılarak, Ziraat Bankası Anonim Şirketi halini
almıştır. Faaliyet alanı, ziraî kredi işlemleri dışında diğer bankacılık
işleriyle de genişletilmiştir. Değerli milletvekilleri, birçok değişikliklerden sonra,
en son 1984 yılında, banka, 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamece düzenlenen
şekliyle bugünkü haline gelmiştir. Bankanın özgeçmişine baktığımızda, ifade
edildiği gibi, bugün getirilmek istenilen statüsüne 1924 yılında kavuşmuş,
yani, anonim şirket haline gelmiş. Demek ki, daha sonraki uygulamalarda çiftçi
ve diğer kesim, A.Ş statüsünde olan Ziraat Bankasından yeteri kadar istifade
edemediği için, tekrar kamu iktisadî teşekkülü haline dönüştürülmüştür. Bu
tasarı kanunlaştığı takdirde, aradan geçen neredeyse yetmişaltı sene sonra,
geri, 1924 yılına geçilecektir. Değerli milletvekilleri, bu bankanın
özelleştirilmesini, Hazineden sorumlu Sayın Devlet Bakanımız yapacaktır.
Bankanın 30 Eylül 2000 tarihi itibariyle, içinde bulunduğumuz yılın 9 aylık
bilançosuna baktığımızda, taahhüt edilen sermaye 350 trilyon liradır; bunun 100
trilyon lirası ödenmiş, 250 trilyon lirası ödenmemiştir. Yani, ödenmeyen 250
trilyon... Herhalde, bugün bu özelleştirmeyi yürütecek olan Sayın Bakanın mesul
olduğu Hazine, mutlaka taahhütünü yerine getirmemiştir. Bu ödenmeyen 250
trilyon lira sermayenin yüzde 99'u Hazineye aittir. Yalnız, Hazine, 6 katrilyon
liraya yakın, destekleme çerçevesinde bankaya borçlanmış; bu 7 katrilyon
lirayken, 1 katrilyona yakını, bundan bir yıl öncesi, özel tertipli devlet
tahviliyle ödenmiştir; ki, bu özel tertipli devlet tahvili de, neredeyse hiçbir
hükmî kıymeti, geçerliliği olmayan bir ödeme şeklidir. Değerli milletvekilleri, dün Sayın Bakana, bilhassa
İstanbul şubesinden ve İzmir şubesinden açılan dış kredilerden ödenmeyen
paralar sorulduğunda "bunlar, Yüksek Denetleme Kurulunca takibe alınmış,
soruşturmaya alınmış paralardır" denildi. Bankanın 30 Eylül tarihi
itibariyle kambiyo giderlerine şöyle bir baktığımız zaman, Eylül 1999
itibariyle 262 trilyon 231 milyar lira olan kambiyo zararı, Eylül 2000'de yüzde
33,7 artmak suretiyle 350 trilyon 473 milyar lira olmuştur Sayın Bakanım. Şimdi, bundan bir müddet önce batan 6 bankada takribî
hesaplamalara göre batan para ise, yine Hazinenin mudilere ödeyeceği para ise,
415 trilyon civarında. Yani Ziraat Bankası, belirli şubelerinden, 6 bankanın
batırdığı para kadar, ödenmeyecek şekilde, yurtdışı kredileri açmıştır. Sayın Bakanım, şimdi, normal bir küçük çiftçiye 6 milyar
veya 12 milyar traktör kredisi verirken, 2 misli, 3 misli teminat alıyorsunuz
-alınıyor, bu malum- peki, 50 trilyon, 100 trilyon, 5 trilyon veya 500 milyar
kredi alan kişilerden bu teminatlar alınmıyor mu; mutlaka alınıyordur. Değerli milletvekilleri, şimdi, bir karşılık
ayırabilmek için, o bankanın kârından bir kısmını zarar olarak düşmeniz lazım.
O teminat gösterilen meta, nakde çevrildikten sonra tahsil edilir; ödenmeyen
bir miktar varsa, ona karşılık ayrılır. Peki, gönderilen eksperlerce 50
liralık, 100 liralık yerler böyle çok fazla değerde gösterilmek suretiyle,
bunun ileride ödenmeyeceği ve kamu bankasına zarar olacağı şekilde mi
hesaplandı, bu hesaplamalar ona göre mi yapıldı Sayın Bakanım? Evet, bir bankanın aynası, bilançosudur. Bunu, 30 Eylül
2000 tarihî itibariyle bilançosundan ve kâr-zarar tablosundan okuyorum; bir
nevi kesinleşmiştir. Bu bankaya ilave son üç aylık bir hesap daha dahil
edilecek, belki bu zarar, bu üç ay içerisinde ayrılan karşılıklarla daha da
fazla olacaktır. Sayın Bakan diyecek ki: Kambiyo gelirlerine bakın;
kambiyo zararları var ya, kambiyo gelirleri nedir; tek taraflı irdeliyorsunuz.
Toplam gelirler içinde yüzde 9,2'lik bir paya sahip olan kambiyo gelirleri,
Eylül 1999 itibariyle 232 trilyon 742 milyar Türk Lirasıyken, Eylül 2000
itibariyle yüzde 43'lük bir artışla 332 trilyon 930 milyar Türk Lirası olarak
gerçekleşmiş, kambiyo gelirleri içinde -bakın, çok mühim; açılan kredilerden
gelen gelirler değil- en büyük paya sahip olan efektif döviz alım-satım ve
devalüasyon kârları hesabının bu grup içindeki kârlılığı yüzde 98'dir. Yani,
verilen dövizli kredilerden, dışkredilerden bir gelir elde edilmiş değildir;
yani, bu banka, bilhassa Ziraat Bankası, bir nevi, belirli kişilere peşkeş
çekilmiştir. Sayın Bakanım, burada bunun hesabının verilmesi lazım.
Şimdi "şu zamanda oldu, bu zamanda oldu" demek, bir şey ifade etmez.
Elbette ki, burada çalışan insanlarımız vardır; genel müdür, genel müdür
yardımcıları... Bunlara hiçbir şey verilmiyor, aldıkları ücretler cüzi
ücretler. Bunlara verilen ücretle de, bu bankanın kâr-zarar tablosu, bilançosu
ve batık paraları ancak bu kadar olur. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Lütfen toparlayınız Sayın Akın. MURAT AKIN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, eğer,
350 trilyon bu zarara karşılık ayrılmasaydı, bunun 150 trilyonu gelirdi; yani,
Hazineye, Maliyeye Kurumlar Vergisi olarak aktarılacaktı. Bu 150 trilyon, geri
kalmış yörelerde, bilhassa gecekondularda, mağaralarda yaşayan insanlara ve
afet bölgelerinde yaşayan insanlara verilmiş olsa, Türkiye'nin hiçbir
köşesinde, afet bölgesinde ya da derme çatma yerde yaşayan kişi kalmayacaktı.
Biz, milyonların hakkını, diyebiliriz ki, 50-100 kişiye, burada, bu banka
vasıtasıyla peşkeş çekmiş oluyoruz. İşte, bunun, burada düzeltilmesi lazım. Bu düzeltme
sağlandıktan sonra, gerekli özelleştirme, özerkleştirme yapılmalıdır. Zaten
banka özerktir. Bu tasarı bir makyajdır, banka özerktir. Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akın. Gruplar adına ikinci söz, Fazilet Partisi Grubu adına,
Bursa Milletvekili Sayın Altan Karapaşaoğlu'na ait. Buyurun Sayın Karapaşaoğlu. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakika. FP GRUBU ADINA MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) -
Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. Görüşmekte olduğumuz 537 sıra sayılı yasa tasarısının
yürütmeyle ilgili maddesine geldik. Söylenememiş birtakım şeyler vardı veya
iletilememiş birtakım şeyler vardı; dolayısıyla, bu maddede, bunları size
iletmek, bunları size anlatmak için söz almış bulunuyorum. Değerli arkadaşlar, ben sözlerime, Amerika Birleşik
Devletleri Başkanlarından Abraham Lincoln'ün bir sözüyle başlamak istiyorum. Bu
söz, siyaset tarihine mal olmuş bir söz. Abraham Lincoln diyor ki:"Herkesi
bazen yanıltabilirsiniz, bazı insanları ise her zaman yanıltabilirsiniz; ama,
herkesi sürekli olarak yanıltamazsınız." Bunu niye ifade ettim?.. Değerli arkadaşlar, bizim buradaki tartışmalarımızı,
görüşmelerimizi, araştırmayla ilgili, genel görüşmeyle ilgili tartışmalarımızı,
vatandaşlarımız izliyorlar. Bunlardan, bu izlemelerden çıkardıkları sonuçlar
-tabiî, kendilerine mahsus birtakım sonuçlar- var. Kamu bankalarının
özerkleştirilmesi ve bilahara özelleştirmesiyle ilgili olarak da, bu
tartışmaları izliyorlar. Ziraatla uğraşan köylü vatandaşlarımızdan, ziraatçılık
yapan vatandaşlarımızdan, esnaflarımızdan bazı arkadaşlar telefon ettiler;
dediler ki: "Sayın milletvekilim, siz neyi görüştüğünüzün farkında
mısınız?" Hayretle karşıladım soruyu. Birtakım cevaplar vermeye gayret
ettim; ama, çok enteresan bir şey söyledi. Size bunu intikal ettirmem lazım.
Diyor ki vatandaşımız: "Değerli milletvekilim, bu yasadan önceki sistemde,
yani şu anda yürürlükte olan sistemde, birtakım kredileri çiftçiye düşük faizle
veriyordunuz; bunu veren merci de -banka- bize ucuz faiz uygulandığı için,
aradaki farkı 'görev zararı' diye bilançosuna yazıyordu. Yani, bu aşikâr olarak
meydandaydı; bunu kamuoyu biliyordu, devlet de biliyordu, yöneticiler de
biliyordu. Şimdi siz yeni bir sistem getiriyorsunuz; diyorsunuz ki:
'Özelleştirilmiş bankaya anapara ve faizi bir defa peşin olarak verilecek,
çiftçi yine desteklenmeye devam edilecek.' Güzel, biz yine desteklenmeye devam
edeceğiz; ama, vereceğiniz bu parayı, mesela, bir özel bankadan faizli olarak
alacaksınız; yani, faiziyle alınacak bu krediler, bu büyük paralar. Şu anda
devletin kasasında, kesesinde, bütçesinde böyle bir imkân olmadığına göre, bir
yerlerden faizle borç alacaksınız ve bize de faizi ucuzlatılmış olarak kredi
vereceksiniz; arada bir fark doğacak. Çiftçiye verdiğiniz kredi faizi ucuz
olduğu için, aradaki fark banka bünyesinde kalmış olacak" diyor. Yani,
ifade etmek istediği şey şu: "Özel bankadan yüksek faizle kredi alınacak,
düşük faizli kredilerle çiftçiye verilecek; aradaki faiz ne olacak? Şimdi
'görev zararı' yazamayacaksınız ve bu paraları ya bir bankadan alacaksınız
veyahut da devlet yine birtakım kâğıtları yüksek faizlerle satacak, o
kâğıtlardan elde ettiği paraları bize vereceksiniz. Bizim anladığımız şu:
Devlet, eskiden, görev zararları yoluyla veya bu bankalar yoluyla, içi
boşaltılıyordu, onların tabiriyle, hortumlanıyordu. Şimdi, bu hortumlama işi,
bir özel bankaya, bir özel kişiye veya bir özel kuruluşa doğru yönlendirilmiş
olacak, hükümetler bu işin içerisinden sıyrılmış olacak; dolayısıyla, yine,
devlet eliyle, özel birtakım kuruluşlar, zenginleştirilmiş olacak" diyor
vatandaş. Değerli arkadaşlar, bunu, enine boyuna, bir şekil
üzerine döküp, oturdum bütün gece inceledim; acaba doğru mu söylüyor, bir
yanlışlık var mı... Evet arkadaşlar, bu yasa tasarısının içerisine konulması
gereken birkaç madde daha vardı; o birkaç maddeyle, bu yasa tasarısını sağlama
alabilecek, işte o faiz farklarının hangi ellere gideceğinin önünü kesecek
birtakım düzenlemelere ihtiyaç vardı. Biraz önce de, DSP'li milletvekili arkadaşım Masum
Türker, bu yasa tasarısının 4 üncü maddesinin, yani süre uzatma maddesinin,
dörtbuçuk yılı aşmak için konulmuş olduğunu, böyle bir ifade taşıdığını
söyledi. Dün akşamki konuşmamda ben de aynı şey üzerinde durmuştum. Bu iki
konunun birbirine denkleştirilmesi lazım. Değerli arkadaşlar, bu konularda, bankaların
özelleştirilmesi konusunda, taraflar çok hassas; esnaf teşkilatları çok hassas,
Halk Bankası için; tarım kesimi çok hassas, Ziraat Bankası için; Türkiye'de
konut edinme gayreti içinde olan vatandaşlar hassas, Emlak Kredi Bankası
için... Demek oluyor ki, bu bankalar özerkleştirilirken veya özelleştirilirken,
altyapılarının, menfaatına sunduğumuz kitlelere dönük olması lazım diye
düşünüyorlar; yani, bu bankaların özelleştirilmesinden, özerkleştirilmesinden
sonra, bazı kişi ve kurumlar değil, bugüne kadar hitap ettiği tabanın
yararlanması lazım diye düşünüyorlar. Bu, tabiî, çeşitli yollarla olabilir. Bu
düzenlemenin içine birtakım maddeler koymakla olabilirdi veyahut da Sayın
Bakanımızın biraz önce ifade ettiği gibi "özelleştirilirken bu konu
üzerinde hassasiyetle duracağız" ifadesini, şimdi bu vatandaşlarımızın
ifadeleri karşısında, ciddî bir teminat olarak almak gerekiyor; özelleştirilirken
buna çok dikkat edilmesi gerekiyor. Mutlaka ve mutlaka, tarım kesimiyle ilgili görüşmeler
yapmak lazım, hazırlıklar yapmak lazım. Bu banka özelleştirilirken, Ziraat
Bankası özelleştirilirken, tarım kesiminin elinin içinde olmasını temin etmek
lazım. Mutlaka, yine, esnafla, sanatkârla, küçük sanayicilerle işbirliği içinde
olmak lazım. Halk Bankasının özelleştirilmesinde, sermaye bakımından ellerinin
içinde olması lazım. Hakeza, Emlak Kredi Bankası için de durum böyledir. Bakın, size, haklılıklarını tespit etmek için çok küçük
bir örnek vermek istiyorum. Küçük işletmelerin, Türkiye'deki bütün toplam
işletmeler içerisindeki payı yüzde 98,8; bu, diğer dünya ülkelerinde, gelişmiş
ülkelerde de, aşağı yukarı aynı oranda; mesela, Amerika'da yüzde 97,2. Demek
ki, halkımız, müteşebbisimiz, dünyayı takip etmiş, duruma hâkim olmuş; bu
güzel. Küçük işletmelerde istihdam oranı ise yüzde 45,6. Bunun yanına, esnaf ve
sanatkârın kendisini ve yanında çalıştırdıklarını da kattığınız zaman, çok
önemli bir miktarda istihdamı da temin ediyor; ama, küçük işletmelerin
yatırımdaki payı, dikkat ederseniz, yüzde 6,5 civarında. Yani, bizim
müteşebbisimiz, yatırımlarını o kadar ucuza mal etmiş ki, üretime o kadar büyük
katkılar temin etmiş ki, o kadar büyük katmadeğer temin etmiş ki, ancak takdire
layıktır. Küçük işletmelere verilen kredilere geldiğimizde,
manzara çok kötü. Küçük işletmelere Türkiye'de verilen kredilerin payı, daha
hâlâ yüzde 4'ler seviyesinde; belki bugün yüzde 5'tir belki yüzde 6'dır; ama,
diğer ülkelere baktığımız zaman bu Amerika'da 42,7, Almanya'da 35, Hindistan'da
dahi yüzde 15'in üzerindedir. Değerli arkadaşlar, küçük işletmelerin, esnafın
istihdamda ülkeye yarattığı katma değerin değerlendirilmesi lazım ve kredi
verecek olan müesseselerin kredi verme imkânlarını yönlendirmek lazım. Bu
yönlendirmeyi bu düzenleme içerisinde göremedik; ama, temenni ediyorum ki,
Sayın Bakanımızın ifadesinden güç alarak söylüyorum ki, bu özelleştirmeler
yapılırken bu konulara dikkat edilecek ve bu bankaların üzerine oturmuş olduğu
kesimler ihmal edilmeyecektir. Değerli arkadaşlarımı ve Sayın Başkanımı saygıyla
selamlıyor; tasarının hayırlara vesile olmasını diliyorum efendim. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Karapaşaoğlu. Anavatan Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın
Işın Çelebi konuşacaklar. Buyurun efendim. Süreniz 10 dakika. ANAP GRUBU ADINA IŞIN ÇELEBİ (İzmir) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; üç bankanın özelleştirilmesiyle ilgili yasa tasarısının son
bölümüne geldik; çıkacak yasanın bütün ülkeye hayırlı olmasını diliyorum. Bankacılık sektörünün, artık, yüksek enflasyon
döneminde olduğu gibi sadece yüksek faizlerden yararlanan ve kamu açıklarını
kapatmaya dönük olarak piyasalardan kaynak toplamaya ve buradan kâr elde etmeye
dönük bir anlayıştan çıkıp, tamamen, Türkiye'nin büyümesine hizmet edecek ve
Türkiye'nin mevduatlarını, tasarruflarını ve kaynaklarını Türkiye'nin
kalkınmasında kullanacak önemli bir sektör haline gelmesinin de başlangıcı
olduğuna inanıyorum. Biz bu inançla bu yolu açmak için Aralık 1999'da Bankalar
Kanununu çıkardık ve Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulunu 1 Eylül 2000'de
devreye soktuk. Özellikle bankacılık sektöründe ve malî sektörün tümünde
açıklık, dürüstlük ve şeffaflığın temel ilke olmasını önplanda tuttuk; bu, hem
malî sektör için geçerli hem de özelleştirme çalışmaları için geçerli.
Özelleştirme de aynı şekilde açık ve şeffaf olmalı ve imza atan insanlar, karar
alan insanlar, her an, her zaman topluma hesap vermeli ve bu hesabı da toplumun
önünde, ömür boyunca, yaşamı sona erinceye kadar da yapabilmeli. Bu rahatlıkla, dün ve bugün, Etibank konusunda,
Özelleştirme Yüksek Kurulunca alınan kararın gerekçeleri çok ilginç bir tarzda
soruluyor. Bu toplum kavga istemiyor, bu toplum anlamsız tartışmalar istemiyor.
Benim görevim, o imzayı atmış altı kişiden biri olarak -Özelleştirme Yüksek
Kurulu kararında, Sayın Bülent Ecevit, Sayın Mesut Yılmaz, Sayın Zekeriya
Temizel, Sayın Yalım Erez, Sayın Güneş Taner ve benim imzam var- bana sorulduğu
zaman bu hesabı vermek bizim görevimiz. En doğal bir sorudur; saygı duyuyorum;
sordukları için teşekkür ediyorum. 1983 yılından bugüne kadar her yaptığımız
işin hesabını verdik, bugün de vermeye devam edeceğiz. KAMER GENÇ (Tunceli) - Hesabı nerede vereceksiniz,
öteki dünyada mı?! IŞIN ÇELEBİ (Devamla) - Şu anda, Etibankın,
Özelleştirme Yüksek Kurulu kararıyla oluşan hesabını vereceğim. Etibankla
ilgili birinci işlem, birinci ihale 1996 yılında yapılmıştır ve Doğan
Kumaşçılık bu ihaleyi almıştır; ama, para ödenmemiştir. Eğer, o gün, ikinci
firma isim vermek istemiyorum; ama, çok isterseniz söyleyeyim, Diler Grubu
karara konmuş olsaydı ikinci gruba verilir ve bu iş orada biterdi; ama, ikinci firma
da karara konmadığı için, birinci gelen
Doğan Kumaşçılık da parayı ödemediği için ihale iptal edilmiştir. Daha sonra, 1997 yılının ikinci yarısında ihale
yapılmış ve Nergis Grubu veya İpek Grubu ihaleyi almış. 1996 yılında Interbank
bu gruba verildiği için, bir banka sahibi ihaleye girmiş; ancak, Hazine,
burada, İnterbank'ın rehabilitasyona ihtiyacı olduğunu belirterek, bu konuda
durumun tartışılmasını istemiş ve bu süreçte ihale İnterbank Grubuna
verilmemiş. Daha sonra İnterbank yanına diğer bazı ortaklar alarak ve
teminatlar ve taahhütler göstererek Hazinenin bu teminat ve taahhütleri alması
üzerine ve bir banka sahibi olarak -1996 yılında kendilerine bir banka
verilmiş- yanına yeni ortaklar alarak ve artı, taahhütler ve teminat vererek,
bu şartları yerine getireceğini taahhüt ederek... KAMER GENÇ (Tunceli) - Teminatları açıklarsanız memnun
olurum, yazılı bildirirseniz bana... Yok öyle teminat... IŞIN ÇELEBİ (Devamla) - Gerekli teminatların alınması
ve Özelleştirme Yüksek Kurulu bu ihale sonucunun -yeni ortaklarla birlikte- bu
teminatların alınması ve şartların yerine getirilmesi koşuluyla Bankalar Kanuna
göre işlem yapan bu bankanın ve Özelleştirme Kanununa uygun bulunmuş devir
şartları içerisinde, Sayın Bülent Ecevit'in, Sayın Zekeriya Temizel'in, Sayın
Mesut Yılmaz'ın, Sayın Yalım Erez'in, benim ve Sayın Güneş Taner'in imzasıyla
bu devir yapılmıştır. Bu devir yapıldıktan sonra, teminatların ve şartların
yerine gelip gelmediği Hazineden sorumlu Bakan arkadaşımızın bilgisi
içerisindedir. Ondan sonraki işlemler 1999 ve 2000 yılındaki işlemler ki,
bugüne kadar geçen birbuçuk yıl içerisinde bu teminatlar, şartlar yerine geldi
mi gelmedi mi; bunun bilgisini, ancak Hazineden sorumlu Bakan arkadaşımız veya
Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu verebilir. Bu konudaki bilgiler,
devletin arşivindedir. Bu konuda verilecek bilgi, hükümet tarafından verilmelidir.
Hükümet, bu konuda, kanaatimce, sorulan soruları aydınlatacaktır; ama, şu
kadarını söyleyeyim: Ben, bu imzayı atarken -6 kişiden biri olarak- yasalara
uygun, kurallara uygun bir imza attığımı belirtir, hepinize saygılar sunarım.
(ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çelebi KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, Bankalar Kanunun
64 üncü maddesine aykırı bir devri yapan bu arkadaşımız, sayın eski bakan,
kanuna nasıl riayet etmiş, benim aklım ermiyor. Galiba, biz biraz bu konuları
anlamıyoruz (!) BAŞKAN - Gruplar adına başka söz talebi?.. Yok. Şahıslar adına yapılan talepleri sırasıyla arz
ediyorum: Sayın Polat, Sayın Derin, Sayın Ayhan, Sayın Uzunkaya, Sayın Gönül,
Sayın Genç, Sayın Erek ve Sayın Bedük. Sırasıyla davet edeceğim: Erzurum Milletvekili Sayın
Aslan Polat?.. Yoklar. Kütahya Milletvekili Sayın Ahmet Derin?.. Yoklar. Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan?.. Yoklar. Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya?.. Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakikadır. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bankaları özerkleştirme ve özelleştirme tasarısının son
maddesine geldik; yani, yürütmeyi yapacak hükümete geldik. Tabiî, akşam da
söyledim, millet çıkarılan bu yasaları
kimin yürüttüğünü değil, bankaların içindeki paraları kimin yürüttüğünü
soruyor. Bu yasayla, içi boşaltılması
muhtemel veya belki bugünkü şartlarda içi boşaltılan bu bankalar çarnaçar
satılırken, devredilirken, içi boşaltılmış bir surette devredilen daha önceki
bankalarda olduğu gibi, bilahara devralınan bankalardan devletin yaptığı
zararları hükümet ne şekilde yürütüyor, nasıl yürütüyor? Değerli arkadaşlar, bakın, ben, öteden beri tüm
yasalarda "...yayımlandığı tarihte yürürlüğe girer ve bu yasayı Bakanlar
Kurulu yürütür" hükmünü, doğrusu pek fazla da anlayabilmiş değilim.
Mesela, YÖK'le ilgili kanun çıkarırız "bu kanunu Bakanlar Kurulu
yürütür"deniliyor; Allahaşkına, üniversitenin içerisine hükümet girebiliyor
mu? Kemal Gürüz'ün elindeki sopası sizin içeriye girmenize müsaade ediyor mu? Değerli arkadaşlar, bu Meclisten çıkan yasaları
gerçekten hükümetler uygulayabiliyorsa, önce kendi uygulayabilme imkânlarını
bir denetleyiversin. Bakın, şimdi, geriye doğru bakanları burada
sorguluyoruz; eski bir devlet bakanı burada ifade verme, savunma verme
durumunda. Tabiî, hâkim de kendisi, savunmacı da kendisi; daha önceki
icraatları bize doğru, eğri, yanlış, güzel anlatıyor. Ben, kişilik olarak saygı
duyuyorum; ama, değerli arkadaşlar, neticede, bu bankalar soyuldu, içleri
boşaltıldı. Hani "suç, kürk olsa;
kabahat, kürk olsa kimse sırtına almaz"derler ya, kimse sırtına almak
istemiyor bu günahı; ama, ortada bir günahlı olay var, bir ayıplı hadise var.
Kızılay Meydanında açlık feryatları atan, bu çığlıkları duymayan, ama,
dörtbuçuk sene vadeyle bu yasayı yürüteceğini...O gün ne olacak bilmiyoruz,
dörtbuçuk sene sonra kim öle kim kala; hani, Hoca Nasrettin'in- affedersiniz-
bir evcil hayvana güzel Türkçe öğretme arzusu varmış; daha açığı, devrin
sultanlarından meşhur bilinen filin sahibi "eğer, benim bu merkebime güzel
Türkçe öğreten olursa ona iki teneke altın vereceğim"demiş, kimse cesaret
edememiş; ama, Hoca bunu kabullenmiş. "Yahu, Hoca, ne yapıyorsun"
demişler; Hoca "vallahi iki sene mühleti var, iki teneke de altın; iki
sene sonra ya Hoca ölür ya Timur bir tarafa göçer veya merkep ölür; ama altın
ne olur; o da bize kalır"demiş. Şimdi, dörtbuçuk sene vadeli bir yasa çıkarılıyor;
böyle uzun vadeli, ne yapılacağı belli değil, bu dörtbuçuk senede bankaların ne
olacağı belli değil, ortada imarla, inşayla uğraşan Emlak Bankasının,
KOBİ'lerle, esnafla ilgilenen Halk Bankasının, Ziraat Bankasının -akşam söyledi
Sayın Bakan 38 000 çalışanı var- ne olacağı belli değil, herkes tedirgin... Değerli arkadaşlar, seçim arifelerinde bile, biz doğru
dürüst bürokratlardan hizmet göremiyoruz, onları çalıştıramıyor, izleyemiyoruz.
Böyle bir tedirginlik döneminde, dörtbuçuk yıl vadeyle bu personelden nasıl
verim alacaksınız? Hangi güvenle bunlar takip edilecek? Sayın Genç, akşamdan beri soruyor, doğrusu ben de merak
ediyorum: Yani, bu hükümet, ne yapar da istifa eder?! Geçenlerde,
Yeni Zelandalı bir bayan bakan, alkollü araç kullanıyor yolda seyir ederken,
polisler tarafından durduruluyor, alkol testinden geçiyor, enteresan, alkollü
çıkıyor ve onuruna yakıştıramıyor, bu bayan bakan derhal istifa ediyor. Alkollü
araç kullandığını, onur kırıcı bir hareket olarak, kendisini aşağılayan bir
olay olarak telakki ediyor, istifa ediyor. Şimdi, samimî söylüyorum: Bu hükümet, bir onur belgesi
çıkarsın ortaya; şu olaylar karşılığında ben istifa ederim. Bankalar boşaltılır
"istifa" sözcüğünü bırakın, sorgulamasından kaçıyorsunuz burada.
Parlamentodaki partilerin gruplarının gücüne göre 15 kişilik bir komisyon
kurulsun; bu hadisenin siyasî ayağı da bulunsun, diğer temiz insanlar
aklansınlar, temizlensinler. Ama, durup dururken, hükümetin 30 küsur Bakanını
veya geçmiş bakanların hepsini töhmet altında tutacak bir yaklaşıma vesile
olacak tavırdan gelin sakınalım. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, lütfen toparlayınız. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan. Yani, niye bundan kaçındınız? Şimdi, ben de merak ediyorum: Trilyonlarla,
katrilyonlarla paralar gider... Resul Akay, yirmi küsur gündür aç bitap düştü
yollarda, işçinin feryadını dile getiriyor, duymazsınız! Yani, memur kıyım
yasasını getiriyorsunuz, memur sendika yasasını getiremiyorsunuz; niye
getiremiyorsunuz? Toplu sözleşmeli, grevli bu hakkı niye getiremiyorsunuz?
Anayasa değişikliğinizde getirin onu da, memur da söke söke hakkını alsın; ama,
buna da yaklaşamıyorsunuz. Peki, niye? Sizin gücünüz, hakikaten gücü
olmayanlara yetti. Resul Akay orada yürüyecek, Kızılay'da aç biilaç insanlar
feryat edecek; siz, yeni bir satış senaryosuyla... Bakın, burada tarih, bu
tutanakların şahididir ve gelecek parlamento bunun şahidi olacak; eğer bu
bankalar yarın iç edilir, yok edilirse, bu dünyada olmasa bile ahirette
tırnaklarımız yakanızdadır. Bu milletin, haklı olarak yakanıza sarılacağını
hepimiz biliyoruz. Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Ahirette görüşürüz,
ahirette... BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uzunkaya. Son söz, şahsı adına, Aydın Milletvekili Sayın Ali Rıza
Gönül'e ait; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Dünden bu yana, ilgili kanun tasarısının maddelerini görüştük,
artık sonuna geldik, inşallah, memleketimize, milletimize hayırlı ve uğurlu
olur; bütün temennimiz odur. Dünkü görüşmelerden itibaren, burada çok açık, çok net
cevabı verilemeyen; ama, bizi televizyonlarının başında izleyen
vatandaşlarımızın, mutlaka açıklanmasını, faksla, telefonla tarafımıza
bildirdikleri bir konunun altını çizerek ve bu kürsüden de açıkça ifade ederek
aydınlığa kavuşturmak istiyoruz. Şimdi, Ziraat Bankasının malî bünyesi bozulmuş, neden
bozulmuş; 1994 yılında, Doğru Yol Partisinin Genel Başkanı ve o tarihteki
hükümetin başbakanı Sayın Çiller, pamuk üreticisine 4 trilyon lira civarında
destek vermiş. O 4 trilyon, katlana katlana bugün 6-7 katrilyona ulaşmış.
Merakımı çekti; tabiî ki, kesin rakamlar değil; ama, 1997 yılı haziran ortasına
kadar o 4-4,5 trilyonluk borç, 928 trilyon olmuş. Buradan konuşan bazı sözcüler, 6 katrilyon borç
olduğunu, malî bünyeyi bozduğunu ifade ediyorlar ve bunun yanlış bir
uygulamadan kaynaklandığını söylüyorlar; ama, 1997 Haziranından sonra 55, 56, 57
nci hükümetler olarak Sayın Yılmaz, Sayın Ecevit ve tekrar Sayın Ecevit, niye
tedbirlerini almadıklarını, bunu niye düzeltemediklerini de açıklamaktan özenle
kaçınıyorlar. Eğer, 928 trilyon, 1997 Haziranından sonra 1998, 1999,
2000 yıllarında 6 katrilyona; yani, 11 milyar dolara geldiyse ve bizim
yaptığımız yanlışsa, yanlışın emsal olmayacağı o kadar açık ki, o yanlışı
yaparken siz, o yanlışı devam ettirirken siz sorumlu değil misiniz?! Bunun
cevabını nasıl vereceksiniz?! Sayın Çiller, 4 trilyon lirayı, o gün için, en az 300
bin pamuk üreticisine vermiştir. Vatandaş, bugünün anaparasıyla 67 katrilyon,
devletin, milletin parası, bankaların içini boşaltanlara veriliyorsa, peşkeş çekiliyorsa,
Allah bin kere razı olsun Sayın Çiller'e, bari milletin parasını, 300 bin pamuk
üreticisine verdi diyor. (DSP sıralarından "Vay vay vay" sesleri,
gülüşmeler; DYP sıralarından alkışlar) Eğer, bizim yaptığımız yanlışsa, biz, alınteriyle
yaşayan, topraktan karnını doyuran bu milletin 300 bin çiftçisine verdik,
esnafına verdik esnafına, KOBİ'lere verdik; üretimi artırmak için, ihracat
yapmak için... Bakın bir halinize, ihracatınız düşmüş yüzde 40'a yakın, yüzde
50'ye yakın ithalatınız artmış. Dışarıya elinizdeki paraları peşkeş çekerken,
dışarıdan para dilenir hale getirmişsiniz bu ülkeyi. (DSP sıralarından
gürültüler) MAHMUT ERDİR (Eskişehir)- Siz yaptınız!... ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla)- Bunun hesabını verin evvela,
bunun... MAHMUT ERDİR (Eskişehir)- Siz yaptınız!.. Siz yaptınız,
siz!.. ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla)- Vatandaş diyor ki: "Kırk
yıllık tapular gün gördü." Sayın Çiller 3 000 lira verdiği zaman, tartı
çekisiyle gitti Ziraat Bankasından, evet, parasını aldı. Şimdi, vatandaş, 1
kilo gübre alacak, elinde tapusu, ilçe ziraat odasına, oradan çıkıyor, yine,
elinde tapusu, ziraat odasına... Şimdi, geçen dönemde, 10 sent, 12 sent para verdiniz.
Yine, elde tapular, ziraat odalarının, ziraat mühendisliklerinin kapılarında
kuyruk oldu vatandaş. (DSP sıralarından gürültüler) MAHMUT ERDİR (Eskişehir)- Sizin zamanınızdaydı... ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla)- Bırakın bunları da, siz, bunları bırakın da, pamukçuya bir
20 sent para verip, bakın... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN- Sayın Gönül, toparlar mısınız; 1 dakika
uzatıyorum. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya)- İstanbul Bankasını merak
ediyoruz... BAŞKAN- Lütfen, karşılıklı konuşmayalım efendim;
lütfen... MAHMUT ERDİR (Eskişehir)- Yalan söylüyor!.. ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla)- Ülkede kuraklık var, zeytin üreticisi perişan hale gelecek.
"28-29 sent vereceğiz" diyorsunuz. Zeytin üreticisi, sizden en az 60
sent destek istiyor. Bırakın da, birilerine bu memleketin paraları, böyle bu
kadar kolay peşkeş çekiliyorsa, soyguncuya gidiyorsa, bari, milletin parasını
hakkın sahibi olan, üreten insanlara verin, çiftçiye verin... MAHMUT ERDİR (Eskişehir)- Çiftçi hayatından memnun,
senin haberin yok!.. ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla)- Pancarın ilk avansında pancar
fiyatı açıklanır. Haziranın ortasıdır beyler, kasım ayına geldiniz, pancar
fiyatlarını açıklayamadınız. MAHMUT ERDİR (Eskişehir)- Ben, pancar bölgesinden
geldim. Haberin yok senin; çiftçi memnun... ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla)- Değerli arkadaşlarım, onun
için, eğer, bir yanlışlık varsa -sizin kalbiniz de bunu tasdik ediyor da- şöyle
biraz daha yürekli olarak bu kürsüden dile getirip gereğini yapın. (DSP
sıralarından gürültüler) Saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar) MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Bu konuda konuşacak en
son parti sizsiniz. BAŞKAN - Sayın Gönül teşekkür ediyorum. Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır. Şimdi, sorulara geçiyoruz. İlk soru Sayın Ali Şevki
Erek'in. Buyurun. ALİ ŞEVKİ EREK (Tokat) - Sayın Başkanım, Sayın Bakana
sorularımı arz ediyorum. Bu tasarıyla çiftçinin ve esnafın ortada bırakıldığı
kanaatini taşıyorum. Böyle bir tasarı yerine, çiftçiye ve esnafa bu bankalar
özelleştirildiğinde çok daha geniş destek imkânlarını sağlayacak 4046 sayılı
kanuna eklenecek bir madde yoluyla bir çözümün niçin düşünülmediğini merak
ediyorum. Kamu hissesi yüzde 50'nin altına düştüğünde bu tasarı
uygulamadan kalkacak, madde 4. Kamu hissesi yüzde 50'nin altına düşmediği
takdirde özelleştirme ilânihaye sürebilir mi? Madde 4'te böyle bir tehlike var.
Sayın Bakan, böyle bir ortada kalmayı nasıl cevaplandırır? Bir arkadaşım, Bağ-Kur prim borcu olan esnafa Halk
Bankasından kredi tahsis edilmediğini ifade etti. Sayın Bakan da, Bağ-Kur'un
2000 yılı içinde 1,5 katrilyon liraya ulaşan bir zararından bahisle bu
uygulamanın devam edeceği doğrultusunda bir imaj verdiler, kesin bir ifade
söylemediler. Şunu soruyorum: Şu anda prim borcu olan esnafa, kesinlikle, Halk
Bankasından kredi imkânı kalktı mı, kalkmadı mı? Son soru: Dün bu konuda da soru soruldu; ama, tam bir
bilgiye sahip olamadık, Sayın Bakan açıklarsa mutlu olacağız. Ziraat
Bankasının, borçların ertelenmesi konusunda yayımladığı son genelgede,
çiftçinin müracaat tarihi olarak belirtilen tarih itibariyle, özellikle pancar
çiftçisinin pancar paralarını alacağı nisan ayı sonuna kadar uzatılması, bu
genelgeden pancar çiftçisinin yararlanması imkânını sağlayacak mı? Şu andaki,
çiftçinin müracaat tarihi olan ocak sonu tarihinin, pancar çiftçisinin
istifade edebilmesi için, 31 Nisan ve belki 31 Mayıs 2000'e kadar
uzatılması düşünülüyor mu? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Efendim, soru soracak 10 kadar sayın milletvekili var;
lütfen, soruları 1'er dakikayla sınırlandırmaya çalışalım. Sayın Özkan Öksüz, buyurun efendim. ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Sayın Başkan, delaletinizle,
aşağıdaki soruları tevcih ediyorum: 1- Mevcut düzenlemede, 4'lü kararla yapılan atama
işlemleri dışında, hiçbir yetkisi olmayan ilgili bakan, bundan sonra, yüzde
99'luk Hazine hisselerini temsil eden kişi olarak "olağanüstü genel
kurul kararı aldım" diyerek ve
koltuğunda oturarak, tek başına genel kurulu gerçekleştirebilecek mi? 2- Bankacılık
sektörünün yüzde 40'ına hâkim olan kamu bankalarının, 2 partiye mensup 3 bakana
teslim edilerek, dünyada sadece aile şirketlerinde görülen tek kişilik genel
kurul usulüyle, iktidar partileri yararına kullanılmaları için yasal bir kılıf
mı hazırlanıyor? 3- Kamu bankaları Yüce Meclisin denetiminden
kaçırılmaktadır. Bugüne kadar, yapılan usulsüzlükler, Yüksek Denetleme
Kurulunun incelemeleri sonucunda düzenlenen raporlarla Türkiye Büyük Millet
Meclisinin bilgi ve denetimine sunulmaktaydı. Bundan böyle, Yüksek Denetleme
Kurulunca denetlenmeyecek ve Bankalar Kanunundaki sır müessesesi ardına
sığınarak, usulsüzlükler kamuoyundan gizlenecek mi? Son sorum: Usulsüzlük yapan banka yöneticileri devlet
memuru sayıldığından, bugüne kadar, Türk Ceza Kanununun, devlet idaresi
aleyhinde işlenen cürümler hükümleri gereğince yargılanıyordu. Bu tasarının kanunlaşması
halinde, bugüne kadar haklarında zimmet, görevi suiistimal, görevi ihmal gibi
suçlardan dava açılan yöneticiler, bu kanunun, suçun vasfını değiştirdiği
iddiasında bulunarak, daha düşük ceza ihtiva eden hükümlerden yargılanma
talebinde bulunabilecekler ve daha düşük cezalar mı alacaklardır? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Ben teşekkür ederim. Sayın Bedük, buyurun. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkanım,
delaletinizle Sayın Bakana şu sorularımı sunuyorum: Güven ve itibar müessesesi olan bankalarda, özellikle
son zamanlarda yaşanan olay, Türk kamuoyu tarafından hayretle ve ibretle takip
edilmekte ve bu arada da siyasetçiye karşı büyük bir güvensizlik duyulmaktadır.
Onun için, gerek siyasetçiye ve gerekse devlete karşı güvensizliği ortadan
kaldırabilmek için, vatandaşın sorularını, vatandaşın özellikle üzerinde
durduğu bir kısım konuları mutlaka açıklamak mecburiyetindeyiz ve bunu da
açıklayacak olan merci, bakandır ve hükümettir. Etibankın özelleştirilmesiyle ilgili olarak, Interbank
eski Bankalar Kanununun 64 üncü maddesine göre denetim altındayken, ikinci bir
bankanın, Etibankın doğrudan doğruya
aynı şahsa ihalesini doğru buluyor musunuz? Bugün, Hürriyet Gazetesinden Sayın Cüneyt Ülsever,
yapmış olduğu açıklamada "o zamanki bir değerli bakan 'bu imza nedeniyle
bir gün hepimizi Yüce Divana verecekler. Dilerim, orada, bizi Güneş Taner
savunabilir' demiş" diyor ve yine aynı yazıda, yine eski bir bakan
"bizim aldığımız tedbirler uygulanmadı; çünkü, biz, şirketlere, ancak 15
milyon dolar civarında aktarma yapılmasını öngörürken, 350 milyon dolar aktarma
yapılmış " diyor. Bunu kim sağlamış; bunu, şu andaki Başbakan Sayın Bülent
Ecevit, DSP'nin bakanları Sayın Hikmet Uluğbay, Sayın Hüsamettin Özkan ve Sayın
Recep Önal'dan bahsediyorlar. Sayın Bakan, bu sorulara cevap verme ihtiyacı
duyuyor mu? Eğer, gerçekten, bu bankanın bu şekilde batmasına neden olan
kontrol tedbirlerini almamışsa, buna rağmen bu görevde durmayı, acaba siyasî
bakımdan ve bürokratik bakımdan doğru buluyorlar mı? Yine, "eski bakan 'Etibank yüzünden hepimiz Yüce
Divana gitmeliyiz' diyor" diye
Milliyet Gazetesinde sürmanşet olan bir haber var. Eski bakan, Sanayi ve
Ticaret eski Bakanı, Etibankın özelleştirilmesine karar veren Özelleştirme
Yüksek Kurulu üyesi Yalım Erez "devlet, eğer devletse, bu satışı onaylayan
Özelleştirme Yüksek Kurulu üyelerinin hepsini Yüce Divana sevk etmelidir"
diyor. Sayın Bakan, bu kadar iddialı konuşan bir eski bakanın bu açıklamasına
rağmen, halen konuyu Yüce Divana sevk etmek için veya özellikle devletin burada
tarafsızlığını ortaya koymak bakımından, memur olduğu takdirde tahkikatın
selameti için görevden ayrılmasına imkân verilen bir sistemde, halen göreve
devam etmeyi düşünüyor musunuz? Sayın Bakan, son sorumu soruyorum... BAŞKAN - Saffet Bey, başkasının zamanına tecavüz
ediyorsunuz. Lütfen çabuk olun. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, konuşma
talep ettim, konuşamadım; üç maddede de söz istedim, konuşma hakkı vermediniz.
Müsaade edin de sorularımı sorayım. BAŞKAN - Sırasında talep etseydiniz. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Ben sırasında istedim... Bürokratlar ve siyasetçiler, özellikle birkısım
özelleştirmelerden sonra, özelleştirilmiş olan o kurumlarda yönetimde görev
alıyorlar; yani, bankalar murakıbı olarak rapor düzenlemiş olan bir murakıp
arkadaşımız veya bankada, kamuda görevli olan bir arkadaşımız, özelleştirmeden
sonra, özelleştirilen o kurumun yönetiminde, genel müdür olarak, genel müdür
muavini olarak veya murahhas üye olarak görev alıyor. Acaba, bu, o müesseseler
ve devletin müesseselerinin itibar ve güven kaybetmesi bakımından fevkalade
tehlikeli, üzerinde durulması gereken, çözümlenmesi gereken ve engellenmesi
gereken bir konu değil midir? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Diğer sorulara geçme imkânımız yok; cevap için
1 dakika süre kaldı. Sayın Bakan, lütfen cevap verin efendim. KAMER GENÇ (Tunceli) - Bu süreyi biraz uzatalım Sayın
Başkan, eskiden 20 dakikaydı. BAŞKAN - Öyle oylamasaydınız, ne yapalım. Buyurun efendim. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Sayın Başkan, 1
dakikada, bu kadar soruya, bu kadar önemli soruya cevap vermem mümkün değil ve
hepsi de, cevap verilebilir nitelikte; bizim, göğsümüzü gere gere
konuşabileceğimiz şeyler. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar) Ya süremizi uzatın
veya biz, bunların hepsine yazılı cevap verelim. BAŞKAN - Evet, dinliyoruz efendim; buyurun. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Şimdi, baştan
başladığımız zaman, bankamızın, Ziraat Bankasının özkaynaklarıyla ilgili, bir
arkadaşımız dedi ki -onun söylediği rakamın tam tersi bana getirilen- Ziraat
Bankasının nominal sermayesi 350 trilyon, ödenmemiş sermayesi 128,6 trilyon,
ödenmiş sermayesi ise 221,305 trilyon. Bu, ödenmemiş ile ödenmiş kısım için de,
arkadaşımız bir farklı şey söyledi. Tabiî, bir bankanın, sadece ödenmiş
sermayesi değil, onun diğer kaynakları ile özkaynakları önemli. Ziraat
Bankasının toplam özkaynakları, Eylül 2000 tarihi itibariyle 397,9 trilyondur. Şimdi, bir başka konu "pancar üreticisinin
borçlarının ödeme planına bağlanması yolunda bir uzatma yapılabilecek mi"
denildi. Ziraat Bankası Yönetim Kurulu önümüzdeki günlerde toplanacak ve
burada, özel bir düzenleme yaparak, bu arkadaşlarımızın problemlerine çözüm
getirecek. Şimdi, bir arkadaşımız, yine, Ziraat Bankasının bu
gelir-gider hesaplarını analiz etmeye çalıştı. Tabiî, bankacılık... MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Sayın Başkan, Sayın Bakan isim
vermeden cevap veriyor; bir arkadaşımız, bir arkaşımız... MURAT AKIN (Aksaray) - Kim bu bir arkadaş. MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Böyle, soruya cevap olmaz. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Hayır, Sayın Başkan
1 dakika deyince, ben, şey yapamadım. BAŞKAN - Efendim, rahat olun; buyurun. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Şimdi, o zaman şunu
söyleyeyim: Sayın Öksüz "ilgili bakan, olağanüstü genel kurul yapacak
mı" demişler. "Kamu hisseleri, tüm KİT'lerde, Hazine tarafından
temsil edilmektedir" zaten temsil edilmektedir, Telekom'da olduğu gibi.
Genel kurulu olan kuruluşlarda, bu gibi kurul toplantılarında ilgili bakan ve
Hazinenin ilgili bakanı müştereken temsil edilmektedir. Bu genel kurullara,
Hazinenin KİT bölümünden ilgili bakandan onay alınarak gidilmektedir ve orada
temsil hakkı kullanılmaktadır, aynı işler burada da yapılacaktır. Sayın Ali Şevki Erek, amacımız programladığımız gibi
özelleştirmeyi gerçekleştirmektir. Bu sürede yetiştirilemeyecek diye tasarının
düzenlenmemesi söz konusu olamaz. Çiftçi, esnaf devletimizin bütçesinden şeffaf
bir şekilde desteklenecektir bundan sonra, bankalar bu konuda aracı banka
olarak, kendilerine komisyon ödenerek görev alacaklardır. Şimdi, Sayın Akın, ödenmeyen sermaye ile ilgili
sormuşlardı, onu söyledim. MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Bakanım, yanlış söylediniz
bendeki bilançoya göre; biraz önce dediniz ki, ödenmiş sermaye 100 trilyon veya
141, ödenmemiş 250... DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Hayır, ödenmemiş 128
efendim. MURAT AKIN (Aksaray) - O zaman bu bilançoyu ben
yetkililerden aldım, niye yanlış? DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Bu elimdeki, size vereyim. MURAT AKIN (Aksaray) - Yeni aldım ben. BAŞKAN - Efendim, bu evrak teatisini sonra yaparsınız. Sayın Bakanım devam buyurun efendim. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Sayın Gönül dedi ki,
"Ziraat Bankasının malî bünyesi..." Ziraat Bankasının malî bünyesi;
bir bankanın malî bünyesi her gün değişir, oradaki kullanımlara ve
kaynaklarının yapısına göre, kaynakların vadesine göre, o kaynakların geri
çekilme, yani exigibilite durumuna göre... MURAT AKIN (Aksaray) - Sermaye Hazinenin taahhüdünde,
bir ay içinde mi değişmiş, yani bir bakar mısınız?.. Yeni aldım ben. SÜLEYMAN YAĞIZ (İstanbul) - Dinle be kardeşim. BAŞKAN - Sayın Bakan cevap vermesin, ne yapayım. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Sizin elinizdeki
1999 diyor arkadaşlarım. MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, anlamadığım şey,
ne oldu yani?.. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - "Çiftçi, esnafa
destek için, 4046'ya ek bir şey yapabilir misiniz" dedi Sayın Erek, ondan
başlayayım. Söylediğimiz şu; biz, bu dönemde, öncelikle, bankaların
yapısal uyumunu sağlayacağız, malî yapılarını güçlendireceğiz ve Özelleştirme
İdaresine devredeceğiz. Bu satış operasyonunda ne bizim ihtisasımız var ne de
böyle bir iddiamız var. Biz, bu bankaların malî yapılarını belli bir noktaya
getirip, özelleştirilmek üzere Özelleştirme İdaresine devredeceğiz. "Madde 4'te tehlike var" diyor, uzayabilir
bu... Hayır, hiçbir tehlike yok. Bu bir çerçeve hükümdür. O sürelerin içinde ve
daha erken bitirmeye çalışacağız. "Kamu bankaları
Yüksek Denetleme denetiminden..." Hayır, böyle bir şey yok,
Meclisin denetimi her zaman söz konusudur. Zaten, baktığınızda, Meclisin
denetimi de gecikmeli olarak gelmektedir; yani, özellikle bankalarda 1997, 1998
seviyelerindedir denetim. Bu kadar gecikme zaten pek anlamlı da değildir. Onun
için, bankalarla ilgili, hükümetin uygulaması her zaman Yüce Meclisin
denetiminde devam edecektir. Şimdi "usulsüzlük yapan banka yetkilileri ne
olacaktır" diye haklı olarak sordu. Biz, bu bankalarımızı, 233 sayılı KHK
kapsamından çıkardığımıza göre ve genel müdür ile yönetim kurulu üyelerinin
ilgili bakanın iznine bağlanan soruşturmalarıyla ilgili hüküm 233'te olduğuna
göre, bundan sonra, öbür personelden hiçbir ayırımları kalmayacaktır. Yönetim
kurulu başkanı ve yönetim kurulu üyeleri hakkında da, diğer personel için
yargıya başvurma usulü ne ise, ilgili bakandan izin almaya gerek olmaksızın, o
yapılacaktır. ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) -Daha öncekileri sordum, daha önce
rüşvet alanlar... Özelleştirildi, daha önce rüşvetten ve şeyden ceza alanlar?.. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Eskiden olanlar...
Tabiî, şu anda ilgili bakanın izniyle sevk edilmektedir; ama, benim bildiğim
kadarıyla ceza takibatı istenip de sevk edilmemiş rapor yoktur. En azından,
bize intikal eden raporlar bakımından bunu açıkça söyleyebilirim. BAŞKAN - Sayın Bakanım, toparlar mısınız efendim. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Tabiî efendim. Tabiî, Sayın Bedük'ün söylediklerinin birçoğuna da aynı
düşüncelerle katılabiliriz; bankacılıkta güven esastır. Hem bütün insanımız,
kredi müşterisiyle, bankalara mevduat yatıranıyla hem de Parlamentosuyla,
hükümetiyle bu güveni duymamız lazımdır. Bankalarımız, malî sistemimiz üzerinde
çok hassas durmamız lazım. Böyle uluorta, siyasî amaçlarla polemiğe gidecek
şeylerden kaçınıp, gerçek hatalar varsa veya gerçek iyileştirme önerileri
varsa, konuşmamız lazım. Bu konuda kendilerine tamamen katılıyorum. "Kontrol tedbirleri, önleyici tedbirler
alınmalıdır" denildi. Evet, bankacılıkta erken uyarı sistemleri BDDK
tarafından kurulmaktadır. Bundan sonra böyle olayların meydana gelmesi söz
konusu değildir. Sayın Erek'in sorusuna cevabımız ise: "Halk
Bankasınca, kredi kullanan esnaf ve sanatkârlardan Bağ-Kur borcu olup
olmadığına dair belge istenmesi, 619 sayılı KHK'nin 15 inci maddesinin bir
gereğidir. Aynı mükellefiyet, esnaf
kefalet kooperatiflerine de getirilmiştir" diyor arkadaşlarım. Dolayısıyla
burada görebildiğim kadarıyla... SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, Sayın
Bakana benim sorduğum soru: Bir eski bakanın yapmış olduğu açıklamanın
fevkalade önemli olduğunu ifade ederek, bir bakan, doğrudan doğruya, kendisini
de muhatap almak suretiyle, sorumlu gösterdikten sonra, eski kurum üyelerinin
de Yüce Divana sevk edilmesinden bahsediyor. Acaba, Sayın Bakan, eski kurum
üyeleri veya kendisiyle ilgili bir tasarruf düşünür mü? Çünkü, bu ciddî bir
iddia ve bir eski bakan söylüyor, imzası bulunan bir bakan söylüyor. BAŞKAN - Efendim, sorunuz soruldu, Sayın Bakan da cevabını uygun
gördüğü şekilde veriyor. Buyurun, lütfen toparlayın efendim. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - "Uygun gördüğü
şekilde" diye bir şey olamaz efendim. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan. Buradaki katkıları dolayısıyla bütün arkadaşlarıma da
teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın milletvekilleri, 5 inci madde üzerinde herhangi
bir önerge yoktur... KAMER GENÇ (Tunceli) - Karar yetersayısının
aranılmasını istiyorum. BAŞKAN - Karar yetersayısının aranılmasını istediniz. Maddeyi, komisyondan geldiği şekliyle oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır, madde
kabul edilmiştir. Tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Yalnız, daha
evvel, oyunun rengini belli etmek bakımından, lehte bir söz talebi vardır;
aleyhte söz talebi yoktur; tabiî, talepte bulunulabilir. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, aleyhte sözü ben
talep ediyorum. BAŞKAN - Siz talepte bulunuyorsunuz. Lehte, İstanbul Milletvekili Sayın Masum Türker konuşacaklar. Sayın Türker, yok mu efendim? MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Yok Sayın Başkan. BAŞKAN - Aleyhte Sayın Genç konuşacaklar. Tabiî, lehte, başka bir arkadaşımız da talepte
bulunabilir. Çok kısa olmak üzere, buyurun Sayın Genç. KAMER GENÇ (Tunceli) - Ama, normal süre 10 dakika Sayın
Başkan. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tabiî, iki gündür,
bu Emlak Bankası, Halk Bankası ve Ziraat Bankasıyla ilgili yeni bir statüyü
müzakere ediyoruz. Biraz önce, iktidar partisinden bir milletvekili çıktı,
dedi ki: "Ben hesap vermeye hazırım." Hesap nasıl verilir, ben
anlamıyorum. Yani, şimdi, Bankalar Kanununun 64 üncü maddesine göre, hükümetin
tehlikeli gördüğü bir banka gözetim altına alınıyor -İnterbank- ondan sonra,
buna şube açma yetkisini siz veriyorsunuz. Arkasından da, kanunen suç olan bu
bankaya ikinci bir banka veriyorsunuz. Diyor ki "teminat aldık."
Söyleyin, hangi teminat mektubunu aldınız, hangi parayı aldınız, hangi
gayrimenkulü aldınız? Kesinlikle böyle bir teminat yok, varsa çıksın söylesin,
işte Bakan burada. Sırf manşetleri aldınız teminat, gazetelerin manşetlerini
aldınız; sizin yaptığınız bütün hatalar, kabahatler, suiistimaller, hepsi size
birer kabahat olarak değil, büyük başarılar olarak ortaya konuluyor ve
dolayısıyla, bugün, basın, halkı aydınlatma görevini yapmıyor. Bankalar batmış. Bakın, el konulan 10 bankanın bugünkü
zararı 7 milyar 600 küsur milyon dolar. Gittikçe zararları artıyor. Ayrıca,
birçok hatırlı kişilere, özellikle medya gruplarına, hak etmedikleri halde,
devletin kaynaklarını aktarıyorsunuz. Sordum bakana, dedim ki, bakın, siz,
hangi holdinge ve hangi kişilere, yeni yeni banka satın almak için, hangi resmî
bankadan, devletin bankasından teminat mektubunu verdiniz? Ben inanıyorum ki,
Etibankta da teminat olarak verdikleri, yine bir Halk Bankasının veya bir Emlak
Bankasının veya bir Ziraat Bankasının teminat mektuplarını vermişlerdir, onlar
da borcunu ödemeden bu paralar yine devletin eline gelmiştir; yani, sistem bu
şekilde yürütülüyor. Yine, biliyorsunuz, 7 banka kurma izni verildi. Özel
bir banka kurma izni verilmesi için, en azından 70-80 milyon dolar para
alınması lazım; ama, sizin ortaklarınız -ki, o zaman ANAP iktidardaydı- hiç
böyle, devletin 600-700 milyon dolarını
almadan, bunlara bedava
banka kurma yetkisini verdiler. Şimdi, yine, sizin ortağınız, Güneş Taner, bu bankayı,
usulsüz olarak, bakın, bu Etibankı usulsüz olarak bir medya grubuna veriyor;
arkasından da gidiyor, onun yönetim kurulunda, maaşlı olarak... Ama, kaç lira
alıyor; 1 milyon dolar mı alıyor, 500 milyon dolar mı alıyor; çıkın, burada
söyleyin. Bu arkadaş nerede Allah'ınızı severseniz?! Bu arkadaş maaş alıyor mu
buradan; hangi gün bu kürsüye geldi; yani, hangi gün buraya geldi? (DYP
sıralarından alkışlar) Şimdi, gelsin, bize cevap versin; bu hükümet cevap
versin. Arkadaşlar, bu, doğrudan doğruya görevi suiistimaldir, milletvekilliği
sıfatını suiistimal etmektir. Ee, bu sizin ortağınız olduğuna göre, yani siz
bununla ortaklık kurduğunuza göre, herhalde siz de aynı suça iştirak
ediyorsunuz. (DYP sıralarından alkışlar) Siz diyebilir misiniz "yahu,
bizim kabahatimiz yok..." Ee, kabahatiniz yoksa, aynı kişiyle nasıl
ortaklık yapıyorsunuz?! (DYP sıralarından alkışlar) HASAN AKGÜN (Giresun) - Sayın Başkan, sataşma var. KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, sataşmaysa, gelip,
burada konuşursunuz. HASAN AKGÜN (Giresun) - İstanbul Bankasında, onların da
iştiraki... KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, şimdi, böyle bir
iktidar grubuyla, biz, getirilen bir kanunu müzakere ediyoruz; bakan, devamlı
kaçamak cevap veriyor. Bakana diyorum "yahu, Sayın Bakan, bakın, 5 tane
bankaya el koydunuz; içinizden köstebek çıktı; banka sahiplerine haber verdi,
bankanın içini boşalttılar." Peki... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Genç "çok kısa" diyor... Size,
1 dakika daha eksüre veriyorum. Yalnız, müsaade ederseniz, bir şeyi hatırlatayım -çok
iyi biliyorsunuz siz maddeyi- deniliyor ki "kısa, açık ve gerekçeli
olacak." Gerekçenizi... KAMER GENÇ (Devamla) - Gerekçeyi açıklayacağım da,
sonra oyumun rengini belirteceğim. BAŞKAN - Peki, oyunuzun rengini de söyleyin lütfen;
ama, 1 dakikadan fazla eksüre vermem ona göre. KAMER GENÇ (Devamla) - Memlekette bankacılık sistemi o
kadar arapsaçına benzetilmiş ki, bu bankalar o kadar hortumlanmış ki, bunları,
kısa ve öz olarak açıklamak biraz zor; bir de, anlayacak adamlara kısa anlatmak
çok zor, onların da anlayışının kısayı anlayacak kadar olması lazım. BAŞKAN - Yalnız kanunu görüşüyoruz, yalnız kanunu... KAMER GENÇ (Devamla) - Ben, bu kanuna karşıyım. Bu
kanuna niye karşıyım; çünkü, bu kanunla devletin çalınan paraları ne kadardır;
burada, hükümet bize hesap vermiyor, her şey gizleniyor; devlet sırrı olarak
veyahut da ticaret sırrı olarak karşımıza çıkıyor. İşte, 7 Ekim tarihli
gazetede, Emin Çölaşan'ın köşesinde, Sayın Hüsamettin Özkan, verdiği cevapta,
Demirel ailesinin şirketlerinin aldığı
kredileri sayıyor; işte, "100 milyon dolar şuraya verdik, 4,5 trilyon
şu şirkete verdik..." Eğer onlar
sırsa, niye o bakan açıklıyor; eğer
sır değilse, niye bu Bakan hangi özel şirketlere ve yandaş şirketlere kredi
verdiğini açıklamıyor? (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) KAMER GENÇ
(Devamla) - Bu itibarla, her şeyi gizli kapaklı yaptığınız için, sizin getirdiğiniz her tasarıya da karşıyım,
kanuna da karşıyım. (DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Genç. Başka söz talebi yok. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Var, var... BAŞKAN - Açık oylamanın... HASAN AKGÜN (Giresun) - Sayın Başkan, aleyhinde söz
isteyebilir miyiz? BAŞKAN - Lehte
konuşabilirsiniz. Lehte bir arkadaşımız konuşabilir. AHMET İYİMAYA (Amasya) - Sayın Başkan, oylamaya
geçtiniz; usule lütfen riayet ediniz. Bu
İçtüzük sizi de bağlar bizi de bağlar.
Lütfen efendim... Oylamaya geçtiniz. BAŞKAN - Çok
kısa olarak söz veriyorum. Buyurun Sayın Seven. NİDAİ SEVEN
(Ağrı) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bankacı olmam sebebiyle ve zabıtlara geçmesi açısından bazı
konulara değinmek istiyorum. Etibank, 1996 senesinde, 30 trilyon lira civarında zarar ettirilerek, aktif ve
pasifleriyle birlikte Türkiye Halk Bankasına devredilmiştir ve 185 milyon dolar
civarında, Doğan Kumaşçılığa satılıp,
satılmadığı takdirde ikinci olan kişiye
satılması gerekirken, Özelleştirme
Yüksek Kurulu bu kararını yerine getirmemiştir. Etibankın o zamanki Genel
Müdürü de şu anda aramızda bulunmaktadır. Etibank o zaman zarara sokulmuştur, bir sene sonra da 155 milyon dolara
satılmak zorunda kalmıştır. Bana göre, sebepler üzerinde durmamız gerekir, sonuçlar
üzerinde değil. Artı, 1994 yılında,
Marmara Bank, İmpexbank ve TYT Bank
batırılmıştır, o günkü tarihlerde yüzde
50-250, üç aylık faiz ödenmiştir. Şimdi, eğer, kamu bankalarında, bugün,
devletin malını peşkeş çekmek isteyen birkısım siyasî veya bürokratlar varsa,
bütün Parlamentoyu ve Türk Milletini bunlarla mücadeleye davet ediyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP, DSP, FP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık
oylamaya tabidir. Açık oylamanın şekli konusunda oylarınıza müracaat
edeceğim. Açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 5 dakika süre veriyorum ve oylama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz
tasarının tümü üzerinde yapılan açık oylamanın sonuçlarını arz ediyorum:
Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. (DSP
ve MHP sıralarından alkışlar) Ülkemize, milletimize, ekonomimize ve bu
kurumlarda çalışanlara hayırlı olsun diyor; tebrik ediyoruz efendim. Sayın milletvekilleri, Kamu Kurum ve Kuruluşlarının
Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri
Komisyonu raporunun müzakerelerine başlayacağız. 3. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının
Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433) BAŞKAN - Hükümet 6.6.2000 tarihli 105 inci Birleşimde
de temsil edilmediğinden hükümeti aramayacağım; ancak, 62 nci maddenin ikinci
fıkrası gereğince komisyonun bulunması şart. Komisyon?.. Yok. Böylece, bu gündem maddesini geçiyoruz. Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu raporunun müzakerelerine başlıyoruz. 4. - Türkiye
Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/709) (S. Sayısı : 536) (1) BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır. Hükümet?.. Hazır. Sayın milletvekilleri, komisyon raporunun okunup
okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım... ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, karar
yetersayısının aranılmasını istiyoruz. HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Bir taraftan da gidiyorsun!.. BAŞKAN - Karar yetersayısının aranılmasını
istiyorsunuz... BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Aslan Bey, nereye
gidiyorsun?! MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Samimî değil... (1) 536 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. BAŞKAN - Raporun okunmasını kabul edenler... Raporun
okunmasını kabul etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir. Karar yetersayısı vardır. Tasarının tümü üzerinde ilk söz, Fazilet Partisi Grubu
adına, Bursa Milletvekili Sayın Altan Karapaşaoğlu'na aittir; buyurun efendim.
(FP sıralarından alkışlar) Konuşma süreniz 20 dakika. FP GRUBU ADINA MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) -
Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; sizleri saygıyla selamlıyorum. Şu anda,
536 sıra sayılı Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarıyla ilgili, Grubumuz adına
görüşlerimi bildirmek üzere söz almış bulunuyorum. Değerli arkadaşlar, evvela, görüşmekte olduğumuz
müessesenin neyin üzerine kurulmuş olduğunu, asıl kuruluş amacının ne olduğunu
gözden geçirmemiz lazım. Hepinizin malumları olduğu üzere, 11 Ocak 1954 tarih
ve 6219 sayılı Kanunun 1 inci maddesine göre kurulmuş olan Türkiye Vakıflar
Bankası, aslında özel bir bankadır; zira, özel yasalarla kurulmuştur. Türkiye
Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı adıyla, hususî hukuk hükümlerine tabi
olmak üzere bir banka kurulması için Vakıflar Umum Müdürlüğüne yetki verilmiştir.
Vakıflar Bankasında devletin, yani Hazinenin hiçbir
şekilde payı ve hissesi yoktur. Hisse senetleri (A, B, C) grupları olarak
tefrik edilmiş, (A) grubu hisse senedi yüzde 55, (B) grubu hisse senedi yüzde
20, (C) grubu hisse senedi de yüzde 25 olacak şekilde tanzim edilmiş. Sermaye
artırımları tamamen vakıf imkânlarına dayanılarak yapılmış, başka bir deyişle,
Vakıflar Bankasının sermayesine devletin tek bir kuruşluk katkısı olmamış. Anayasa Mahkemesinin bir kararında "vakıf
mallarının maliki hiçbir zaman devlet değil, vakıfların kendileridir"
deniliyor. Yine bir başka kararında "yukarıda da söylendiği gibi, vakıf
mallarının mülkiyetinin devlete değil, vakıf tüzelkişiliğine ait olduğu,
bugünkü Vakıflar Kanunuyla kabul edilmiş bulunmaktadır" deniliyor ve daha
sonraki ifadeleri de aynen şöyle: "Vakıf, kökü İslam Hukukuna dayanan bir
sosyal yardım kurumudur. Bu kurumun temeli vakfeden denilen kimsenin malını
vakfetmek, yani, belli bir işe süresiz olarak bağlamak iradesidir. İslam Hukuku
açısından vakıf, bir özel hukuk kurumu ve ondan doğan ilişkiler, özel hukuk
ilişkileridir ve böylece vakıf malı, vakfın özel mülkiyetinde bulunan
malıdır." 2762 sayılı Vakıflar Kanunu, eski vakıfları
düzenlerken, vakıf kurumunun ve ondan doğan ilişkilerin hukukî niteliğinde ve
bu arada, vakıf mallarının, özel mülkiyet konusu mallar olmasında herhangi bir
değişiklik yapmış değildir. Bu durum, sözü edilen yasanın düzenlediği bütün
eski vakıfların malları için böyledir. Bu düzenlemenin, yasa koyucusunun, eski
vakıfları kuranların iradelerine olabildiğince saygı gösterme ilkesine
dayandığı ve sözleşme özgürlüğüne, Anayasamızda temel bulan yasanın 40 ıncı
maddesinin doğrultusunda olduğu açıkça ifade edilmiştir. Nitekim, Anayasa
Mahkemesinin daha önceki verilmiş bir kararında da, vakıf mallarının vakıf özel
mülkiyetinde olduğu ve 6762 sayılı Vakıflar Kanununun bu durumda bir değişiklik
yapmadığı belirtilmiş bulunmaktadır. Vakıflar idaresine ait mal denilince, genellikle,
Medenî Yasadan önce kurulmuş bulunan ve hukukî durumları 2762 sayılı Vakıflar
Kanununda düzenlenmiş olan mallardan söz edildiği, herkesçe benimsenen bir
gerçektir. Vakfa ait malların vakıf tüzelkişiliğinin özel mülkiyetindeki mallar
olması karşısında, Anayasanın 38 inci maddesinin açık hükmü gereğince, malın
gerçek karşılığı peşin olarak ödenmedikçe, bu malların vakıf tüzelkişiliğinin
elinden alınması, Anayasaya uygun değildir. Yine, Anayasamızın 2 nci maddesinde,
Türkiye Cumhuriyetinin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu
belirtilmiş, hukuk devleti eylem ve işlemleri, hukuka uygun, insan haklarına
saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir
hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasaya aykırı durum ve
tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yasaların
üstünde, yasa koyucunun da uyması gereken temel hukuk ilkeleri ve Anayasa
bulunduğu bilincinde olan bir devlettir. Hiç kimse, kendi hakkından fazlasını
devredemez; Anayasamızın hükmüdür. Aynı zamanda da, evrensel bir hukuk
kaidesidir. Vakıflar Bankasının, satılmak amacıyla
özerkleştirilerek daha sonra özelleştirilmesi, bir bakıma, Vakıflar Bankasının
satışı anlamına gelmektedir ki, bankanın kuruluş amacına aykırıdır. Vakıflar Bankası, 1954 yılında, aslında şu gerekçelerle
kurulmuştur: Asırlar boyunca, cemiyet hayatımızda büyük hizmetler ifa eden
vakıflarımız, yurdumuzun her tarafına serpilmiş abide ve camilerimizin tamir ve
bakımıyla, çeşitli sosyal yardım işleri başta olmak üzere, bugün de vareste
kılınmayacak vazife ve hizmetlerini, kendi varlığından temin ettiği gelirle ifa
etmektedir. Evvelce sahip bulunduğu zengin kaynaklardan muhtelif sebeplerle
mahrum kalmış olan bu tarihî müessesenin, halen başlıca varidatı, elindeki
çeşitli gayrimenkullerin icar bedelleri ve hâsılatı ile taviz, akar ve toprak
satış bedelleri ve nukudu vakfeden, meydana gelen nakit mevcudun tenmiyesi neticesinde
elde edilen paralardan ibarettir. Faiz hadlerinin inmesinden sonra, şimdiye
kadar elde edilen hâsılatın bundan böyle temini mümkün olmayacağı gibi, daha
verimli ve istifadeli bir faaliyet arzı takibine, bugünkü teşekkülün kuruluş ve
bünyesi müsait olmadığı gerekçesiyle, böyle bir düzenlemeye gidildiği ifade
ediliyor. Değerli arkadaşlar, böyle bir müessesenin elindeki mal
varlığının, evvela özerkleştirilme, sonra da özelleştirilme yoluyla el
değiştirmesinin mümkün olamayacağı kanaati, biraz önce size ifade etmiş olduğum
anayasal gerekçelerde de mümkün değil. Burada görüşmek
için gündeme getirdiğimiz bu tasarının maddelerini tetkik ettiğimiz zaman
"bankanın işleri genel müdür tarafından tedvir olunur" denilmekte
"genel müdür, başbakan tarafından atanır" ifadesi kullanılmakta. Değerli arkadaşlar, genel müdürün başbakan tarafından
atanması, siyasî bir düşüncenin temsilcisi olan insanlar tarafından atanması
anlamına gelir. Halbuki, vakıfların kuruluş amacının, vakıf mallarının idaresi
ve kuruluş amacı istikametinde yönlendirilmesi olduğuna göre ve bu işlemlerin
yapılması için finansal düzenlemeyi tanzim etmek üzere, düzenlemek üzere,
parasını değerlendirmek üzere bankanın kurulmuş olduğunu da düşünürsek, böyle
bir atamanın başbakan tarafından yapılmasının ne kadar doğru olacağını
kamuoyunun insafına bırakmak lazım, kamuoyunun bu noktada hassas davrandığını
da belirtmekte yarar var. Genel müdür, burada dört yıllık bir süre ile
görevlendiriliyor ve "genel müdürün herhangi bir şekilde görev süresine
son verilemez" deniliyor; ancak, birtakım yanlış yönetim uygulamalarından
dolayı, elbette ki, genel müdürün görevine de son verilme imkânı bulunuyor.
"Vakıflar Bankasına ait (B) grubu hisseler halka arz suretiyle
satılabilir" ifadesi var. "Bu hisselerin satışı yapılmadan (A) grubu
hisselerin satışına karar alınamaz" ifadesi de bulunuyor. Değerli arkadaşlar, şimdi, bizim toplumumuzun
inancından gelen bir özellik var, vakıf malını, hiç kimse, gidip de, parasını
verip de satın almaz. Neden almaz; çünkü, vakıf malı, belli bir amaca hizmet
etsin diye vakfedilmiştir ve vakfiyeleri de okuduğunuz zaman, vakfiyenin
altında bir de dinimizin öngördüğü birtakım taahhütler konulmuş, birtakım da
tehditler konulmuş vakfiyenin altına, işte "bu malı alan, amacı dışında
kullanan şöyle olsun, şöyle olsun, şöyle olsun..." diye de ifadelerde
bulunulmuş. Siz, bunun hisselerini, bir müddet sonra satışa arz
edeceksiniz. Satışa arz ettiğinizde, bu konuda inancı gereği hassasiyeti olan
insanlar, bu vakıf hisselerini almayacaklar, alamayacaklar, inançları buna
engel olacak. Kim alacak dersiniz; bu noktada herhangi bir şekilde, daha
doğrusu inanç noktasında bu tip ifadelere itibar etmeyen birtakım kurum ve
kuruluşlar talep edebilir veya birtakım kimseler talep edebilir veyahut da
İslamın gereği olan bu vakıfları, İslamın prensiplerine göre kurulmuş olan bu
vakıfları, İslamî hassasiyeti olmayan birtakım kurum ve kuruluşlar alabilir;
çünkü, tasarıda bunu alamaz diye bir engelleme yok; hisse senetlerini piyasaya
çıkaracaksınız, satacaksınız, birileri alacak. İşte, burada meydana gelecek bu olaydan dolayı,
kamuoyu, bu işlemleri yapanlarla ilgili olarak bir değerlendirme yapacak, bu
Parlamento için bir değerlendirme yapacak ve inanın, hiçbirimizi ayırt
etmeksizin, efendim, bu yasayı (A) grubu çıkardı, (B) grubu çıkardı, (C) grubu
çıkardı diye düşünmeden, bu Parlamento, bu 21 inci Dönem Parlamentosu çıkardı
diye yargılayacak. Dolayısıyla, bu düzenlemenin içerisine, vakıfların,
maksadını aşan ellere geçmemesini temin edecek birtakım düzenlemelerin
konulması lazım. Belki, Sayın Bakanımız şunu diyebilir "hiç kimsenin
endişesi olmasın; özelleştirilirken biz bu işi tanzim edeceğiz" diye
buradan ifade edebilir; saygı duyarım, verdiği her sözü de yerine getirir ve
tutar, inanırım kendisine; ama, ne kadar süre sonra olacak bu iş, ne zaman
olacak bu iş? Bunun ne süresi belli ne vakti belli şu anda. Olabilir, bir
iktidar değişikliği olabilir, bir başka zihniyet iktidara gelebilir veya
Parlamento değişebilir, seçimler olabilir, bir başka grup buraya gelebilir ve
amacına hizmet etmeyen birtakım olayları da gündeme getirebilir. Değerli arkadaşlar, bu konuda, özellikle, bankaların
yolsuzluklarının konuşulduğu, özel bankaların yolsuzluklarının konuşulduğu,
devlet bankalarının özelleştirilmesinin konuşulduğu, şaibenin doruk noktaya
çıktığı şu günlerde, en azından şunu teklif etmek isterim: Şu anda, hiç
olmazsa, Vakıflar Bankasına dokunmayın da, daha sonraki bir günde, daha sonraki
bir zamanda, daha salim bir kafayla, şu tasarı daha geliştirilmiş olarak konunun
üzerine gidelim. Bu özerkleştirildiği ve özelleştirildiği takdirde,
vakıfların malları satılacak. Kendi kanaatimi söylüyorum, hem de nasıl
satılacak; inanın, bütün gayretlerimize rağmen, Sayın Bakanımızın bütün
iyiniyetlerine rağmen, belki de yöneticilerimizin bütün iyiniyetlerine rağmen,
haraç mezat satılacak ve yok pahasına gidecek, bu vakıf malları elden gidecek,
değerlendirilemeyecek. Belki, üç beş vakfın imarını gerçekleştirebiliriz, belki
Eyüp Sultan Hazretlerinin bulunduğu camiin ve müştemilatının düzenlenmesini temin
etmiş olabiliriz, buna benzer birkaç büyük eserimizi de tamir etmiş, düzenlemiş
olabiliriz, camilerimizin çatısını kurşundan da yapabiliriz; ama, inanın
değerli arkadaşlar, bu vakıf malları elden gidecek. En çok övündüğümüz ve
kıvanç duyduğumuz" vakıf medeniyetidir" dediğimiz ve devletimizin,
vakıf medeniyeti üzerine kurulmuş olduğunu bildiğimiz vakıf mallarımız tarumar
edilecek, elden kaçırılacak ve gelecek nesillere gereğince intikal
ettirilemeyecek. Evvela şunu da bilmemiz gerekiyor: Bu vakıf
mallarımızın üzerinde, yalnız bizim değil, gelecek nesillerimizin ve
çocuklarımızın da hakkı var. Gelecek nesillerimizin ve çocuklarımızın hakkını
korumak zorunluluğunu hissetmemiz gerekir diye düşünüyorum. Değerli arkadaşlar, bu özerkleştirmenin,
özelleştirmenin, aslında, Özelleştirme Kurumunun da elinde bulunduğu Sayın
Bakan tarafından yapılması daha akılcı olurdu. Burada en tehlikeli unsurlardan
işte bir tanesi bu. Bu işler yapılana kadar, kotarılana kadar, Sayın Bakanımız,
temenni ediyoruz iktidarda kalsınlar, inşallah bir değişiklik olmasın ve bu
işlerin içerisine yaban eller uzanmasın. Değerli arkadaşlar, bugün yeryüzünde vakıf zenginliği
bakımından Türkiye'nin önünde bir ülke yok; bin yıllık geçmiş tarihinin
arkasında vakıf kültürü yatıyor. Dolayısıyla, bu kültürü korumak, kollamak,
özel kanunlarla kurulmuş olan bu bankayı, kendi kurumlarının yönetimine terk
etmek en akılcı şekil olacaktır. Bu duygu ve düşüncelerimi sizlerle paylaşmak için ve
Grubumuzun bu duygu ve düşünceler içinde bulunduğunu belirtmek için söz aldım.
İnşallah, bu tasarının tamamı görüşülüp, bu şekilde bitmeden önce birtakım
ilavelerin gerektiği hissedilir ve her şeyden önce, bu tasarı bu şekilde
çıkarsa, Anayasa Mahkemesine gitmenin, bizim bir görevimiz olduğunu
belirtiyorum. Anayasa Mahkemesinin bu konuda vermiş olduğu kararları da mehaz
ittihaz ederek, bu tasarının iptali istikametinde talep de bulunacağımızı, ben
üzülerek bildirmek isterim. İnşallah, bu yanlıştan da düzeltmeler yapılarak
dönüleceğini bekliyor; hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Karapaşaoğlu. Sayın milletvekilleri, 15 inci Birleşimde aldığımız
karara göre çalışma saatinin dolmasına beş dakika kalmıştır. Yeni bir
arkadaşımıza söz verme imkânımız yoktur. Bu sebeple, birleşime, saat 20.00'de
tekrar toplanmak üzere ara veriyorum. Kapanma Saati : 18.54 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati:
20.00 BAŞKAN :
Başkanvekili Mehmet Vecdi GÖNÜL KÂTİP ÜYELER:
Melda BAYER (Ankara), Levent MISTIKOĞLU (Hatay) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 16 ncı Birleşimin
Üçüncü Oturumunu açıyorum. 536 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz. V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 4. - Türkiye
Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/709) (S. Sayısı : 536)
(Devam) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerlerini almışlardır. Tasarının tümü üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına, Burdur Milletvekili Sayın Süleyman Coşkuner; buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar) Sayın Coşkuner, süreniz 20 dakika efendim. MHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN COŞKUNER (Burdur) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı üzerinde, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, Yüce
Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. 6219 sayılı Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim
Ortaklığı Kanununun 1 inci maddesinde, bankanın özel hukuk hükümlerine tabi
olarak kurulduğu belirtilmektedir. Aynı Kanunun 17 nci maddesinde de, banka ve
kuracağı ortakların personelinin özel hukuk hükümlerine tabi olacağı ifade
edilmektedir. Dolayısıyla, Vakıflar Bankası, bu bakımdan, ticarî anlamda, tam
olarak özel banka şartları altında çalışmak ve rekabet etmek durumundadır.
Ancak, bu zorunluluğun yerine getirilebilmesi için, bankanın, serbest piyasa
şartları ve rekabet ortamında daha etkin, verimli ve rasyonel çalışabilmesi,
süratli karar alabilmesi, orta ve uzun vadeli planlar yaparak uygulamaya
koyabilmesi gerekmektedir. Bu da, bankanın, her türlü siyasî etkilerden uzak,
özerk bir ticarî ve yönetsel yapıya kavuşturulmasıyla, yani, yönetimde istikrar ve yönetici
teminatıyla sağlanabilecektir. Ayrıca, 6219 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinde, bankanın
sermayesinin yüzde 55'inin, yani (A) grubu Vakıflar Genel Müdürlüğüne; yüzde
20'sinin, (B) grubu, mülhak vakıflara ait olduğu; yüzde 25'inin, banka
çalışanları tarafından kurulan Emekli Sandığı başta olmak üzere, gerçek ve
tüzelkişilere ait olduğu, (A) grubu hisse senetlerinin satılamayacağı, (B)
grubu hisse senetlerinin ise, ancak, Vakıflar Genel Müdürlüğünün izniyle aynı
gruba dahil hissedarlar arasında alınıp satılabileceği veya bu gruptan istekli
çıktığında satılmak üzere Vakıflar Genel Müdürlüğünce de satın alınabileceği
hükme bağlanmıştır. Kanunun söz konusu hükmü nedeniyle, banka sermayesinin
yüzde 75'ini teşkil eden hisse senetleri serbest piyasada alınıp satılamamakta
ve gerçek değeri üzerinden değerlendirilememektedir. Söz konusu kanun
tasarısıyla, bu hisselerin satışını kısıtlayan hüküm ortadan kaldırılarak, alım
ve satımı serbest hale gelen hisse senetlerinin serbest piyasa şartlarında
gerçek değerlerine ulaşmasını sağlamak suretiyle, sermaye tabana
yaygınlaştırılarak daha geniş halk kitlelerinin bankaya hissedar olmaları
sağlanacaktır. Böylece, üzerinde toplumsal uzlaşma sağlanmış olan halka açılma
işlemi gerçekleştirilmiş olacak; hissedarlar da, elde ettikleri nakdi, çeşitli
yatırım araçlarıyla değerlendirmek suretiyle en yüksek geliri elde etme
imkânına kavuşacaklardır. Bu şekilde yapılacak sermaye artışlarıyla, bankanın
malî bünyesi daha da güçlenecektir. Ayrıca, bankanın ve ortaklarının kendi kaynaklarından
yapacakları sermaye artışının, Hazineyle hiçbir ilişkisi olmadığı halde
Bakanlar Kuruluna gitmesi, bankanın faaliyetinin belirli bir süreyle
sınırlandırılmış olması gibi hükümler de ticarî yapıyı zedelemekte ve karar
alma mekanizmasını yavaşlatmaktadır. Bu sebeple de, kanunda, genel müdürün
atanması, süresi, görevleri, görevden alınması gibi hususların özerk bir
yapılanma çerçevesinde hukukî altyapısı düzenlenmiştir. Buna paralel olarak,
(A) ve (B) grubu hisse senetlerinin satışındaki kısıtlamalar ortadan
kaldırılmış ve diğer bazı hükümlerde yapılan değişikliklerle de bankanın
kârlılığını ve verimliliğini etkileyen ve karar alma mekanizmasını yavaşlatan
hükümlerin yürürlükten kaldırılması veya değiştirilmesi yoluna gidilmiştir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 1 inci
maddesiyle, 6219 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi hükmü gereği, doksandokuz yıllık
bir süre için kurulan bankanın, emsal kuruluşlarda olduğu gibi, süresiz
faaliyette bulunacağı hükmü getirilmiştir. Tasarının 2 nci maddesiyle, para değerindeki hızlı
değişimler nedeniyle, zaman içinde sermaye artırılmakta ve bu nedenle de, kanun
hükmünde yer alan sermaye miktarıyla, fiilî sermaye miktarı birbirine
uymamaktadır. Kanun metnine sermaye miktarı yazmanın pratik bir faydası
bulunmadığı gibi, hukukî gereklilik de olmadığından, banka sermayesinin
miktarıyla, her payın itibarî değerinin banka anasözleşmesinde belirtilmesi
öngörülmektedir. Tasarının 3 üncü maddesiyle, bankanın sermayesinin
yüzde 75'ini teşkil eden hisse senetlerinin satışını kısıtlayan hükümler
kaldırılarak, hisse senetlerinin serbestçe alınıp satılmasından sonra,
hisselerin değer kazanmasını sağlamak suretiyle, bankanın malî yapısını daha da
güçlendirecek idarî özerk yapı, malî yönden de sağlamlaştırılmış olacaktır. Tasarının 4 üncü maddesiyle "bankanın yönetim
kurulu, 4 tanesi (A) grubu, 1 tanesi (B) grubu, 3 tanesi de (C) grubu hisse
senedi sahiplerini temsil etmek üzere, 8 üyeden oluşur" denilerek, yönetim
kurulu üyeliği dağılımı, grupların hisse oranları dikkate alınarak yapılmış
olacaktır. Tasarının 5 inci maddesiyle, mevcut düzenlemede, banka
genel müdürü, Vakıflar Genel Müdürlüğünün teklifiyle, Başbakan tarafından
atanmaktayken, uygulamada herhangi bir kolaylığı ve yararı bulunmadığından,
genel müdürün doğrudan Başbakan tarafından atanması öngörülmektedir. Mevcut
düzenlemede, banka genel müdürünün görev süresi bulunmamaktadır. Bu durum,
bankanın, uzun ve orta vadeli tedbirler almasını mümkün kılmamakta ve serbest
piyasa şartlarında diğer bankalarla rekabetini zorlaştırmaktadır. Banka genel
müdürünün belirli bir süre görevde kalmasına imkân tanıyan ve aynı zamanda,
görevle ilgili suç işlemeleri halinde görevlerinin sona ereceğine ilişkin
düzenleme getirilmiştir. Bu düzenlemeyle, bankada, ticarî, malî ve idarî
özerkliğin sağlanması ve yöneticinin her türlü siyasî müdahaleden uzak
çalışmasının temin edilmesi amaçlanmıştır. Bankanın sermaye artırımı bankanın kendi kaynaklarından
yapıldığından veya ortaklarca sağlandığından, Hazine ile herhangi bir ilgisi
bulunmamaktadır. Buna rağmen, sermaye artırımı kararının Bakanlar Kurulunda
alınması, karar alma mekanizmasını geciktirmekte ve rekabet gücünü
zayıflatmaktadır. Bu nedenle, banka sermayesinin Bankalar Kanunu ve Türk
Ticaret Kanunu hükümlerine göre artırılmasını sağlamak üzere, sermaye artışının
Bakanlar Kurulu kararıyla yapılacağına ilişkin 5 inci maddenin ikinci fıkrası ile
kanun metninde yer alması gerekli olmayan üçüncü fıkrası, (A) ve (B) grubu
hisse senetlerinin satışını engelleyen hükmün kaldırılmış olması nedeniyle, bu
grup hisse bedellerinin ne şekilde ödeneceğine dair düzenlemenin uygulama
imkânı kalmadığından, buna ilişkin 7 nci madde yürürlükten kaldırılmıştır. Tasarının 7 nci maddesiyle, 6219 sayılı Kanuna eklenen
ek 1 inci maddeyle hisse senetlerinin gerek blok satışı ve gerekse sermaye
piyasası hükümleri çerçevesinde halka arz edilmesini teminen hisse senetlerinin
satışında 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu ve 1050 sayılı Muhasebei Umumiye
Kanunu hükümlerinin uygulanmaması öngörülmüştür. 6219 sayılı Kanuna eklenen ek 2 nci maddeyle, ilk
aşamada (B) grubu hisselerin satışı gerçekleştirilerek, hisselerin gerçek
değerlerine ulaşmasının sağlanması ve bilahara, (A) grubu hisselerin satış
şekli ve şartları belirlenerek, en yüksek getiriyi elde etme imkânının temini
konusunda Bakanlar Kurulunun yetkili kılınması amaçlanmaktadır. Tasarının geçici 1 inci maddesinde "bu Kanun
yürürlüğe girdiği tarihte görevde olan Genel Müdür, Kanunun yürürlük tarihinden
itibaren 4 yıl süreyle yeniden atanmış sayılır" denilerek, mevcut Genel
Müdürün görev süresine açıklık getirilmiştir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarı
yasalaştığı takdirde, ilgili banka, ticarî anlamda, tam olarak özel banka
şartlarında çalışacak ve rekabet edebilecektir. Alım-satımı serbest hale gelen
hisse senetleri serbest piyasa şartlarında gerçek değerlerine ulaşarak, sermaye
tabana yayılacaktır. Yapılacak sermaye artışlarıyla, bankanın malî bünyesi daha
da güçlenecek, büyük bir kısmı harap durumda olan değerli vakıf eserlerinin
bakım-onarımı için kaynak aktarımı imkânı doğacaktır. Ticarî yapıyı zedeleyici
ve karar alma mekanizmasını
yavaşlatıcı engeller
ortadan kalkmış olacaktır. Bu duygularla, kanun tasarısının ülkemize ve bankacılık
sektörüne hayırlı ve uğurlu olmasını diler; Yüce Heyetinizi saygılarımla
selamlarım. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Coşkuner. Anavatan Partisi Grubu adına, Kırıkkale Milletvekili
Sayın Nihat Gökbulut; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar) Süreniz 20 dakika. ANAP GRUBU ADINA NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Sayın
Başkan, değerli üyeler; Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı üzerinde Anavatan
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, sizleri ve aziz
milletimi saygıyla selamlıyorum. Hepimizin malumu olduğu üzere, 57 nci hükümet, üzerinde
toplumsal uzlaşma sağlanmış olan, özelleştirme felsefesine tam olarak inanmış
olup, bu konuda yoğun çabalar harcamaktadır. Nitekim, 57 nci hükümet döneminde,
yıllardır üzerinde konuşulan; ama, bir türlü sonuçlandırılamayan ve pek çok
özelleştirme işlemi tamamlanmış ve bedelleri Hazine kasasına girmiştir. Kamu bankalarının özelleştirilmesi ise, yıllardır,
kamuoyunun gündeminde olmasına karşılık, bir türlü gerçekleştirilememiştir.
Yıllardır el atılamayan kamu bankalarının özelleştirilmesi konusunda, somut
adımlar atılmasını ve hazırlanan kanun tasarısını, bugün Türkiye Büyük Millet
Meclisi gündemine getirilmesini ve tartışılmasını müspet olarak algılıyoruz ve
getirenleri de takdirde anıyoruz. Bugün gündemimizde olan Türkiye Vakıflar Bankası Türk
Anonim Ortaklığı, özel hukuk hükümlerine göre faaliyet gösteren bir ticarî
banka niteliğinde ise de, hisse yapısı ve yöneticilerinin atanması yönüyle,
kamu bankaları arasında sayılmaktadır. Bilindiği gibi, bugün gündemimizde olan 6219 sayılı
Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı; evvelce aynı hükümlerle kanun hükmünde kararname olarak
çıkarılmış, Sayın Cumhurbaşkanımızın onayı ile yürürlüğe girmişti;ancak
dayanağını teşkil eden Yetki Kanununun Anayasa Mahkemesince iptali nedeniyle,
Vakıfbank kanun hükmünde kararnamesi de bu nedenle iptal edilmiş; ancak,
yürürlülüğünün durdurulması istemi de reddedilmiştir. Değerli milletvekilleri, Türkiye Vakıflar Bankası,
vakıf paraları ile gelirlerini en iyi şekilde değerlendirilmesi ve çağdaş
bankacılığın gerektirdiği yönetim ve çalışma anlayışıyla ülkenin tasarruf
birikimine katkıda bulunması, toplanan tasarrufların korunarak, ekonomik
kalkınmanın gereklerine uygun olarak kullanılması amacıyla 1954 tarihinde 6219
sayılı özel kanunla 50 milyon lira sermayeyle anonim ortaklık olarak kurulmuş
ve 1954 yılında da faaliyete geçmiştir. Bu tarihten itibaren, ülke ekonomisinin
büyümesine, gelişmesine, dünya ekonomisiyle bütünleşmesine yönelik
çalışmalarını sürdüren banka, özel hukuk hükümlerine tabidir. Değerli milletvekilleri, toplam aktifleri, kredileri,
mevduatları ve öz sermayesi bakımından sektörün en önde gelen bankalarından
birisi olan Vakıflar Bankasıyla ilgili bazı bilgiler aktarmak istiyorum.
31.12.1999 itibariyle bankanın aktif toplamı 3 katrilyon 390 trilyon lira,
özkaynak toplamı 275 trilyon 825 milyar lira, kârı 85 trilyon 736 milyar lira,
kredileri 2 katrilyon 232 trilyon lira, mevduatı 2 katrilyon 225 trilyon lira,
menkul değerleri ise 1 katrilyon 198 trilyon liradır. 1954 yılında 50 milyon lira sermayeyle kurulan bankanın
sermayesi, Nisan 2000 itibariyle 220 trilyon liraya ulaşmıştır. Sermayesinin
yüzde 55'i (A) grubu mazbut vakıflara, yüzde 20'si (B) grubu mülhak vakıflara,
yüzde 25'i de (C) grubu olarak diğer gerçek ve tüzelkişileri haizdir. Bilindiği gibi, mazbut vakıflar, ayrı ayrı
tüzelkişiliği haiz olmakla birlikte, mütevellisi bulunmayan ve doğrudan devlet
tarafından yönetilen vakıflardır. Mazbut vakıflar ise, 2762 sayılı Vakıflar
Kanununun 1 inci maddesi uyarınca, Vakıflar Genel Müdürlüğünce idare
olunmaktadır. Bankanın (B) grubu hisseleri mülhak vakıflara tahsis
edilmiş ise de, zaman içerisinde yapılan sermaye artışları sırasında rüçhan
haklarını kullanmamaları nedeniyle bu hisseler 6219 sayılı Kanunun 6 ncı
maddesi uyarınca Vakıflar Genel Müdürlüğünce satın alınmıştır. Değerli milletvekilleri, Vakıflar Bankası, yukarıda
açıkladığım rakamlardan da görüleceği üzere, ticarî ve kârlı bir banka olarak
faaliyet göstermekle birlikte, Bankalar Kanunu uyarınca, özellikle kredi
arzının sermaye tavanıyla sınırlandırılması ve diğer bankacılık faaliyetlerinin
sermayeyle yakından ilişkili olması nedeniyle, bankanın, rakip bankalarla
rekabet edebilmesi, tüm bankalar gibi Vakıflar Bankasının da düzenli olarak
sermaye artırımını zorlamakta, sermaye yeterliliği kriterlerinin uygulanması,
sermaye yapısının düzenli ve sağlıklı bir rejime dayandırılmasını
gerektirmektedir. Bu nedenle, bankadan elde edilen temettülerin büyük bölümü,
gerek mazbut gerekse mülhak vakıflar tarafından sermaye artırımında
kullanılmakta, bu gelirden yeterince yararlanılmaması nedeniyle, vakıf amaçları
gerçekleştirilmemektedir. Bu sebeple, Vakıfbankın özelleştirilmesi, kamunun
bankacılık sektöründen ayrılması dışında, vakıfların kendi gelirlerinden
doğrudan yararlanma imkânını sağlayacağından, aynı zamanda, ecdat yadigârı
vakıflara da bir hizmet niteliğini taşıyacaktır. Bu tasarıyla, aynı zamanda, bankanın yönetiminde idarî
özerklik de sağlanarak, üzerinde toplumsal uzlaşma sağlanan kamu bankalarını
siyasetin etkisinden arındırma politikası da tam olarak gerçekleştirilecektir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun
değişikliğinin ticarî ve ekonomik boyutunun yanında, diğer bir önemli boyutu da
(A) ve (B) grubu hisselerinin satışıyla elde edilecek kaynakla, ecdat yadigârı
vakıf eserlerinin bakım ve onarımının yapılmasına imkân sağlaması olacaktır. Her milletin var olmasında, tarihî süreç içerisinde
belli bir nüfusa sahip olması ve uzun yıllar varlıklarını sürdürmesinde etkin
rol oynayan bazı değerler vardır. Bu değerlerin başında, tarihî ve kültürel
varlıklar gelir. Gerek Selçuklu gerek Osmanlı ve gerekse cumhuriyet
dönemlerinde, kişilere, zümrelere veya millete vakfedilen çok sayıda muhteşem
örneklerin bugüne ulaştığı, cami, türbe, mescit, medrese, okul, kütüphane,
hastane, hamam, çeşme, sebil, köprü ve sair gibi, tarihî İpek Yolu üzerindeki
kervansaraylar gibi, vakıf eserlerimizin birçoğunun, maalesef, maddî
imkânsızlıklar nedeniyle bakımı yapılamamaktadır ve çürümeye terk edilmiştir.
Bu eserlerle birlikte, ülkemizin tarihî ve kültürel kimliği de göz önünden yok
olmaktadır. Vakıflar Genel Müdürlüğünce, vakıf eserlerinin bakım ve
onarımı için ayrılan tahsisat, maalesef, bu yıl için, sadece 228 milyar
liradır. Bu parayla, az önce saydığım ecdat yadigârı eserlerin bakımının ve
onarımının hangi boyutta yapılacağını sizin insaflarınıza bırakıyoruz. Oysa,
sadece deprem bölgesindeki vakıf eserlerinin onarımı için 10 ve 15 trilyon lira
gerektiğini, çarpıcı bir örnek olarak bilgilerinize aktarmak istiyorum. Değerli milletvekilleri, bankanın yüzde 20'sini teşkil
eden (B) grubu hisselerinin satışıyla elde edilecek gelirle, bir ülkenin en
önemli zenginliği olan kültür ve tarih mirasımızın dünden bugüne getirilmesi ve
gelecek kuşaklara aktarılması sağlanacaktır. Bu husus, mimarî ve estetik
zenginliklerimizin günümüze aktarılmasını sağlayacağı gibi, her biri toplumsal
ve hayrî bir amaca vakfedilmiş olan bu eserlerin topluma kazandırılması, vakıf
amacının temelinde yatan dayanışma ve yardımlaşma ruhunun canlandırılmasına ve
kuşaklar arasında toplum bağının güçlendirilmesine yardımcı olmak gibi çok
önemli bir fonksiyonu da yerine getirecektir. Bu tasarıyla, ayrıca, Vakıflar Bankasındaki Vakıflar
Genel Müdürlüğü hisseleri yüzde 50'nin altına ininceye kadar geçerli olmak
üzere, yönetimsel özerklik de sağlanmış olacaktır. Özerk yönetim, her türlü siyasî
etkiden uzak, banka hisselerinin satılması işlemini gerçekleştirecektir. Bu
hükümler, bankanın Yüksek Denetleme Kurulunca denetleneceğine ilişkin 14 üncü
madde, yönetim kurulu üyelerinin birisinin Başbakan tarafından atanacağına ve
yönetim kurulu üyeleri ücretlerinin Başbakanca onanacağına dair 15 inci madde
hükmü, genel müdürün görev süresinin dört yıldan önce sona ermeyeceğine ilişkin
hüküm olup, bu hükümler, kamu hissesi yüzde 50'nin altına ininceye kadar devam
edecektir. Bu düzenlemeyle, uygulanmakta olan ekonomik
politikalara uygun olarak, bankada, kamu sermayeli, kamu tarafından yönetilen
hisselerin halka açılması ve satışı sağlanarak banka sağlam bir idarî ve malî
yapıya kavuşacaktır. Diğer yandan, üzerinde toplumsal uzlaşma sağlanan, kamu
bankalarını siyasetin etkisinden arındırma politikası tam olarak
gerçekleşecektir. Bu tasarının banka yönünden sağlayacağı yararlara
gelince: Bugün için aktif büyüklüğü 6 milyar dolar olan bankanın
gerçek değerinin serbest piyasa şartlarında tespit edilmesi sağlanarak bankanın
sermayesi tabana yaygınlaştırılacaktır. Banka hisse senetlerinin alınıp satılması ve serbest
piyasada değerlendirilmesi sonucunda bankanın sermaye artırımlarında bir
rahatlama olacak, dışarıdan taze kaynak girişi sağlanarak bankanın malî bünyesi
güçlenecektir. Sayın Başkan, değerli üyeler; sonuç olarak, genelde
batık bankalar sorununu yaratan ve ekonomik dengeleri altüst eden dört temel
neden yok edilmeden bankacılıkla ilgili hastalığın kalıcı bir biçimde tedavisi
ve çözümlenmesi mümkün değildir. Bunun için, devlet bankaları hemen
özelleştirilmelidir. Aslında, devlet (kamu) bankalarının özelleştirilmesi
konusunda hiçbir partinin aykırı bir fikri yoktur. Bütün seçim beyannamelerinde
de hastalığın en büyük kamu bankalarında olduğunu bütün partiler iddia etmiştir.
Özelleştirmenin, devlet işletmelerini en yüksek fiyatla
satarak devlete gelir yaratma olmadığı kamuoyuna anlatılmalıdır. Amacın,
ekonominin verimini artıracak yeni bir yapılanmaya geçmek olduğu konusunda
kamuoyu ikna edilmelidir. Banka batması denilen olay, esasında, bankanın kredi
verdiği şirketlerin batmasıdır. Açtığı kredileri faiziyle birlikte geri
alamayan banka batar. Sebep, kredi borçlusu şirketlerin çoğunun iktisaden kâr
etmemesidir. Bunun da nedeni, yüksek kamu açıklarının sahip olduğu
yüksek faizdir ve devletin, malî piyasalardaki daraltıcı etkisidir. Kredi kullanan müteşebbisle halktan mevduat toplayan
bankacının aynı kişi olmayacağı artık kabul edilmeli ve sistem ona göre
yapılanmalıdır; çünkü, bankacılık da bir üretim birimidir. Girdisi, sermayesi,
toplanan mevduatlar ve diğer borçlanmaları; çıktısı da, verilen krediler ve
diğer bankacılık hizmetleridir. Bir deyimle, nasıl, sattığı helvayı kendi yiyen
bir bakkal batarsa, topladığı mevduatların büyük bir bölümüyle kendini
kredilendiren bir banka patronu da batar. Değerli milletvekilleri, sözlerime son verirken,
Vakıfbankın özelleştirilmesi neticesinde elde edilecek gelirlerin, ecdat
yadigârı eserlerimizin onarılmasında ve bakımında kullanılmasını temenni eder,
yasanın, milletimize ve ülkemize hayırlı olmasını diler, sizi saygıyla
selamlarım. (ANAP, MHP, DSP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gökbulut. Grupları adına dördüncü söz, Demokratik Sol Parti Grubu
adına, Bartın Milletvekili Sayın Cafer Tufan Yazıcıoğlu'nda. Buyurun Sayın Yazıcıoğlu. (DSP sıralarından alkışlar) Süreniz 20 dakika. DSP GRUBU ADINA CAFER TUFAN YAZICIOĞLU (Bartın) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; şahsım ve Demokratik Sol Parti Grubu adına
hepinize saygılar sunuyorum. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin kuruluş yıldönümü,
Kıbrıslı Türklere ve ulusumuza kutlu olsun. (DSP sıralarından alkışlar) Hükümetimizin kararlılıkla uyguladığı yeniden yapılanma
ve enflasyonla mücadele programı, ülke ekonomisinin yapısal dönüşüm süreciyle
ülkemizin 21. Yüzyılda ihtiyaç duyduğu yapısal değişim sürecinin altyapısını
sağlamaktadır. Hedef, makro ekonomik dengelerin kalıcı bir şekilde tesisi ve
toplumun tüm kesimlerinin daha yüksek yaşam standardına ulaşmasıdır. Kaynaklar,
ekonomik birimler arasında daha adil ve etkin dağılacak, ekonomi dinamizm
kazanacaktır. Ekonomimiz sağlıklı büyüyecek, dış rekabet gücümüz artacaktır. Bu
ekonomik ve sosyal politikalar sonucu, istihdam olanakları artacak, sosyal
barış güçlenecek, çalışma ve yaşama koşulları iyileşecektir. Ülkemiz, unuttuğu üretmeye yeniden başlamıştır.
Üretimde verimlilik ve kaynak kullanımında etkinlik sağlanmaktadır. Avrupa Birliğine giden yolda, hükümet, önemli mesafe
katetmiştir. Sermaye, rant ekonomisine yönelmesine son vermekte,
üretken alanlara kaymaktadır. Gelir dağılımında sabit kesimler aleyhine bozulan
dengeye neden enflasyonun düşürülmesi konusunda hükümetin kararlılığı takdire
şayandır. Kronik enflasyonun ortadan kaldırılması, ekonomik istikrarın
sağlanması ve gerçek anlamda rekabetçi serbest piyasa ekonomisinin
yerleşmesiyle, gelir dağılımı adaletli bir yapıya kavuşacaktır. Devletin ekonomideki işlev ve ağırlığının azaltılması,
kaynak dağılımının, üretimde verimliliğin ve üretim teknolojisinde etkinliğin
artmasına katkıda bulunacaktır. Devlet, düzenleme ve denetim rolünü etkin
şekilde yapabilecektir. Son yıllardaki kötü alışkanlıklardan, olumsuz
gelişmelerden etkilenen sektörlerden birisi de bankacılıktır. Bu sektörün
yeniden yapılandırılması ve sağlıklı bir yapıya kavuşturulması gereklidir. Kamu bankalarının özelleştirilmesinin, makroekonomik
istikrarın sağlanmasına büyük katkıları olacaktır. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında "malî
sistemde kaynakların etkin dağılımının temini ve malî kurumların daha rekabetçi
ve etkin bir yapıya kavuşabilmesi için gerekli ortam oluşturulacaktır. Bu
çerçevede, malî sistemde şeffaflık ve etkinliğin sağlanmasına yönelik adımlar
atılacak, kamu bankalarının yapısal sorunları çözülecek, öncelikle
özerkleştirilecek ve kamu kesimi kademeli olarak bankacılık kesiminden
çekilecektir" denilmektedir. Özelleştirmeye giden yolda öncelikle özerkleştirme,
kamu yönetimindeki hisselerin satışının özerk bir yönetimle yapılmasını
sağlayacaktır. Özerk yönetim, hukukî, ticarî ve teknik altyapıyı
hazırlayıp bankayı özelleştirmeye taşıyacaktır. Bu nedenle, hükümetin getirdiği
bu tasarı, ülkenin kronikleşmiş sorunlarına karşı sergiledikleri anlayışların
bir diğer göstergesidir. Sermaye tabana yayılmakta, geniş halk kitlelerinin
bankaya hissedar olmaları sağlanarak, halka açılma işlemi
gerçekleştirilmektedir. Ayrıca, bu çerçevede yapılacak sermaye artışlarıyla,
Vakıfbank malî bünyesi daha da güçlenecektir. Alımı ve satımı serbest hale gelecek hisse senetleri,
serbest piyasa şartlarında gerçek değerine ulaşacak, bankanın gerçek değeri
belirlenemediğinden, fiilen alım satım yapılamayan (C) grubu hisse senetleri
de, rayiçleri belli olacağından, piyasada alınıp satılabilecektir. Banka hisse senetlerinin alınıp satılması ve serbest
piyasada değerlenmesi sonucunda, bankanın sermaye artırımlarında bir rahatlama
olacak, dışarıdan taze kaynak girişi sağlanarak, malî bünye güçlenecektir. Mülhak vakıfların zaman içinde yapılan sermaye
artışlarında rüçhan haklarını kullanamamaları nedeniyle Vakıflar Genel
Müdürlüğünce satın alınmış hisseleri değerlenecek, satışından sağlanacak
kaynakla, maddî yetersizlik nedeniyle yıkılmaya ve çürümeye terk edilmiş kültür
ve tarih zenginliklerimizin dünden bugüne getirilmesi ve gelecek kuşaklara
aktarılması temin edilecektir. Böylece, vakfedenlerin, kurdukları vakıflarla
ilgili amaçları da gerçekleşecektir. Bankacılık faaliyetleri nedeniyle Bankacılık Düzenleme
ve Denetleme Kurulunun denetimine tabi olacak banka, hisse senetleri halka arz
edildiğinde, Sermaye Piyasası Kurulunun ve bağımsız denetim kuruluşlarının
denetimine de tabi olacaktır. Kurulduğu günden bugüne kadar çağdaş bankacılığın
gerektirdiği yönetim ve çalışma
anlayışıyla her geçen gün hızla büyüyen, çok iyi bir teknik altyapı ile çok
sağlam bir aktif yapıya sahip olan Vakıfbankın ekonomimize daha büyük katkılar
sağlayacağına yürekten inanıyor, hükümetimizi bir kere daha kutluyor, başarılar
diliyor, ülkem insanları adına teşekkür ediyor, Genel Kurula saygılar
sunuyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yazıcıoğlu. Gruplar adına son konuşma, Doğru Yol Partisi Grubu
adına, Trabzon Milletvekili Sayın Ali Naci Tuncer'e ait. (DYP sıralarından
alkışlar) Buyurun Sayın Tuncer. Süreniz 20 dakikadır. DYP GRUBU ADINA ALİ NACİ TUNCER (Trabzon) - Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; Türkiye Vakıflar Bankası
Türk Anonim Ortaklığı Kanunundaki
değişiklik nedeniyle Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi, şahsım ve
Grubum adına selamlıyorum. Saygıdeğer milletvekilleri, son birbuçuk aydır Türkiye'nin
gündemini bankalar almıştır. Bankalar batmış veya batırılmış, bankalara el
konulmuş, kamu bankaları özelleştirilmeye çalışılıyor; ama, her ortamda
bankalar gündemde. Zamanında devlet bankaları olup da özelleştirdiğimiz
bankaların bir kısmı batmış vaziyette. Biz, Doğru Yol Partisi Grubu olarak, özelleştirmeyi
kendisine şiar edinmiş bir partiyiz; getirilecek her özelleştirmenin baş
destekçisi biz oluruz. 4046 sayılı Kanun çıkarılırken, o dönemde Parlamentoda görev yapan
arkadaşlarım, partimin ne kadar büyük çaba sarf ettiğine, bu kanunun
çıkarılması için gece gündüz çalıştığına şahit olmuşlardır. İlk şeffaf özelleştirme, Doğru Yol hükümetleri
döneminde yapılmıştır. Televizyonlarla yayınlar yaptık ve bunları, bizden
sonrakilere de örnek teşkil ettik. Biz "bankacılık sistemine bir itimatsızlık geldi,
bankacılık sisteminde bir sarsıntı var" dedik, Anayasanın verdiği
denetleme yetkisini kullanarak genel görüşmeyi Meclise getirdik. "Şu
iktidar böyle yapmıştır, bu iktidar
böyle yapmıştır suçlamalarını bir yana bırakalım. Milletin paraları
gidiyor, bankacılık sistemine itimat sarsılıyor; gelin, araştıralım; sistemde
mi bir değişiklik gerekiyor, yönetimde mi bir hata var, denetimde mi bir hata
var, meydana çıkaralım "dedik; ama, maalesef, çoğunluk oylarıyla
reddedildi. Cumhuriyet döneminde kurulan müesseselerden Batı ile
entegrasyonda en başarılı olan kurum, bankacılık kurumudur. Büyük bir
imparatorluk olarak tarihe mal olmuş Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinde,
bankaların vereceği teminatların çoğunda, Türk bankalarının garantörlüğü
isteniyordu Batı'da. Peki, ne oldu da bu duruma düştük? Hâlâ, kamuoyunda
endişe var, dedikodu geziyor, üç banka, beş banka daha batacak diye. Gelin,
irdeleyelim dedik bunları. Eğer, denetimlerde hatası varsa, denetimleri
sıklaştıralım, o sistemi bulalım; bankacılık sistemimiz eskidi ve bu çağa cevap
veremiyorsa, onları düzeltelim dedik; ama, bize görüşme imkânını sağlamadınız. Şimdi, kamuoyunun bu kadar tereddütlü olduğu bir
dönemde, alelacele kanunlar getiriliyor. Tabiî, kamu bankalarının
özelleştirilmesinden yanayız; ama, yapacağımız özelleştirme, bizi pişman edecek
bir durumda olmasın; ciddî tedbirler alarak getirelim ve bir daha da dönüşü
olmasın dedik;ama, Ziraat Bankası, Halk Bankası ve Emlak Bankası, biraz önce
oylarınızla kabul edildi. İnşallah hayırlı olur; ümit ediyoruz, pişman olmayız. Şimdi, önümüze Vakıflar Bankası getiriliyor. Saygıdeğer milletvekilleri, bu tasarı ve buna benzer
tasarı üçüncü defadır hazırlanıyor. Bir kere geldi, komisyonlarda kaldı. Anayol
döneminde -o dönemde bakanlık yapan arkadaşlar var mı bilmiyorum ANAP
sıralarında- Sayın Saracoğlu, o zaman, o bankaya bakıyordu, bu kanunu
hazırlattı; Bakanlar Kurulunun imzasına gönderildi ve sonradan -çoğunluk da
imzalamıştı- bir hukukî mütalaa almak durumunda kaldılar ve bunun
özelleştirilmesinin Anayasaya aykırı olduğuna karar verildi. Şimdi, biraz sonra irdeleyeceğim, neden Anayasaya
aykırıdır. Vakıflar Bankası, malumunuz olduğu gibi, 6219 sayılı
Kanunla 1954 yılında kuruldu. Özel hukuk hükümlerine tabi, özel bir bankadır.
Özel banka olduğuna dair, Yargıtayın 10'un üzerinde kararı var; yargı kararıyla
da, bir özel banka olduğu ifade edilmiş. Kanunda bir tek yerde, "bunun
şubelerinin faaliyet,i kamu bankası niteliğindedir" diyor, aynen ifade bu.
Yani, şubelerinin faaliyetleri kamu niteliğindedir. Bunun konulmasının amacı
da, devletin paralarının çoğu, zamanındaki genelgelerle, devlet bankalarına
yatırılsın deniyordu. Bu da, ecdadımızın bize miras bıraktığı çok önemli
müesseselerden olan vakıfların devamı için kurulduğu için, bu nemalardan da
onlar istifade etsin diye, şubelerinin faaliyeti nedeniyle kamu niteliğinde
kabul edilmiş. Kendisi kamu bankası değildir. Şimdi, nasıl teşekkül etmiş, bir de onu irdeleyelim.
Sermayesinin yüzde 55'i mazbut vakıfların. Mazbut vakıf ne demek arkadaşlar;
yıllar önce malını vakfetmiş insanların, artık sahneden silinmiş, isimleri
bilinmeyen ve idarecisi kalmayan vakıflardır. İkiyüz yıl, Üçyüz yıl önce
kurulmuş bir vakıf, bugün, kimin tarafından kurulduğu belli olmadığı için, 6762
sayılı Kanunla kurulan Vakıflar Genel Müdürlüğüne, bu vakıflardan intikal eden
malları ve iratları sen yönet demişler. Ona verdik dememişler, sen yönet
demişler. Bunun hissesi yüzde 55. Ondan sonra, mülhak vakıfların bir hissesi var. Mülhak
vakıf ne demek arkadaşlar; sahibi belli, kimin tarafından vakfedildiği belli
olan vakıf. Örneğin, Hacı Ömer Sabancı'nın vakfettiği bir olay; kendisi ölmüş
olabilir, mütevelli heyetleri vasıtasıyla halen yaşayan vakıfların hissesidir
bu. Yüzde 25'i de, çalışanların kurduğu sandık ve özel
şahıslara ait hisselerdir. Şimdi, getirdikleri hükümle, kanuna konulan satış
yasakları veya kısıtlamalar kaldırılıyor. İlk önce hangisi kaldırılıyor; yüzde
20 olan mülhak vakıfların; yani, sahibi belli olan vakıfların hisseleri
satılacak. Anayasa Mahkemesi kararlarında çok açık olarak
belirlenmiş "vakıf malları, kamu malı değil, özel hukuk hükümlerine tabi
şahıs malıdır" deniliyor. Demek ki, mülhak vakıflarda olan hisse; ki,
bunların bir kısmı, doğru, rüçhan hakkını kullanmadıkları için mazbut hisseleri
idare eden Vakıflar Genel Müdürlüğünün kapsamına girmiştir; ama, halen mülhak
vakıfların hissesi vardır. Şimdi, mülhak vakıfların hissesini; yani, sahibi belli
olan bir hisseyi, burada çıkaracağımız bir yasayla nasıl satabiliriz
arkadaşlar?.. Soruyorum saygıdeğer milletvekilleri, bugün, Koçbankı, ben,
burada bir kanun çıkararak satabilir miyim?! Ben, Demirbankı, Yapı Kredi
Bankasını, burada bir kanun çıkararak satabilir miyim?! Bunun, ondan hiçbir
farkı yok arkadaşlar; çünkü, bu husus çok tetkik edildi. Hasbelkader, bu bankanın Yönetim Kurulu üyeliğini ve
Yönetim Kurulu Başkanlığını yaptım. Banka, bugün, Türk bankacılık sisteminde en
önde gelen bankalardan biridir; bankacılık sistemimizin bu kadar sarsıldığı bir
dönemde, Batı bankacılık sistemiyle entegre olabilen nadir bankalarımızdan
biridir. Bugün, kendi iştiraki olan, Fransa'da Bosfor Bank vardır. Eğer,
Fransız banka sistemi bunlara itimat etmeseydi, bunlarla ortak banka kurmazdı.
New York gibi bir yerde şube açma şansına sahip olmuş. Bu, bünyesinin
sağlamlığını göstermektedir. Şimdi, ne yapmaya çalışıyoruz?.. Sıkıntıları yok muydu;
vardı. Vakıflar Bankası, Vakıflar Genel Müdürlüğünün Başbakanlığa bağlı olması
nedeniyle, bu yönden siyasî bir baskı altındaydı. Vakıflar Genel Müdürlüğünün
çalışması çok ulvî duygulara dayanarak yapılmıştı; ama, zaman içerisinde, bazı
hükümetler döneminde siyasî arena olarak kullanıldı. Anayasamıza göre, danışma
mercii olan ve kararları istişari mahiyette olan -ki, son zamanlarda biraz daha ileri gidildi; Avrupa Birliği de
onu şart koşuyor bize- Millî Güvenlik Kurulunda, Vakıflar Genel Müdürlüğü
irdelendi. Deniliyor ki "bazı ideolojik fikirler oraya yerleşmiştir."
Getirin buraya, bu Vakıflar Genel Müdürlüğünü özerk hale getirelim. Zaten,
bankanın başka bir sıkıntısı yok. Bankanın sermaye sıkıntısı da yok; istediği
zaman da sermayesini yükseltebildi; ama, Bakanlar Kuruluna tabi idi. Onu da
kaldıralım, özerk hale getirelim. Vakıflar Genel Müdürlüğünü özerk hale
getirelim; çünkü, hisselerin çoğunluğuna o hükmediyor, onun malı değil ama.
Yine, vakfedenlerin, atalarımızın iradesini yerine getiriyor. Biz, atalarımızın
bize gösterdiği iradeyi selp edeceğiz, onların iradesinin dışında burayı
satacağız... Bunun hukuken mümkün olmadığı görüşündeyim. Acizane, yargıda uzun
yıllar hizmet etmiş bir arkadaşınız olarak fikrimi söylüyorum ve eğer, bu
çıkarsa bu vaziyette ve yarın Anayasa Mahkemesine gider ve iptal edilip
dönerse; yazık olur bu kuruma. Başka ne yapıyoruz bununla; efendim, genel müdürü, hisselerin
çoğunluğu Vakıflar Genel Müdürlüğünde olduğu için Vakıflar Genel Müdürlüğünün
teklifiyle Başbakan tarafından atanıyordu. Şimdi, Vakıflar Genel Müdürlüğünün
teklifini kaldırıyoruz; ama, Başbakanın ataması duruyor. Madem özerk hale
getireceğiz, bırakın, kendi yönetimi atasın genel müdürü, siyasî iradeyi
çekelim buradan. Bankacılık sisteminde büyük bir sıkıntı daha var.
Bankacılıkta en yetkili kurul genel kuruldur, ondan sonra gelen yönetim
kuruludur. Genel müdürleri atayacağımız zaman kanunlara hükümler koyuyoruz ve
genel müdürün vasıfları şöyle şöyle olacak, böyle böyle olacak diyoruz. Bazı
yerlerde yönetim kurulu başkanı genel müdürdür. Vakıflar Bankası sonradan bir
değişiklik yaptı; Vakıflar Bankasında Genel Müdür, Yönetim Kurulu Başkanı
olamazdı, bu, üç dört sene önce değiştirildi. O, bir üye orada; geride 8 Yönetim
Kurulu üyesi var. Bunların vasıflarını hiç saymıyoruz; ama, bunlar en yetkili
organ. Bankacılıktan hiç anlamayan birçok insan -ki, ben kendimi dahi oraya
layık görmüyordum, üstelik ben bankacılık konusunda mastırını yapmış bir
insanım, bankada da çalışmış bir insanım, buna rağmen kendimi oraya layık
görmüyordum- yıllarca çok kıymetli hizmetler vermiş komutanlarımız bankaya
gidiyorlar, çok halisane duygularla gidiyorlar, orada da bir hizmet yapalım
diyorlar; ama, işte, bugün başlarına gelenler görülüyor. Arkadaşlar, gelin,
Yönetim Kuruluna atanacak olanların da asgarî şartlarını belirleyelim. Bir
kredinin nasıl verileceğini bilmeyen, bırakın kredi vermeyi, bir tasarruf
hesabının nasıl açılacağını bilmeyen insanlar bankada Yönetim Kurulu
üyesi. Gelin, bunları değiştirelim ve
bu şeref de bu Meclise ait olsun; ama "ben yaptım, oldu" mantığıyla
gitmeyelim. Dün akşam bir olay oldu, çok da hoşuma gitti, Sayın
Bakana teşekkür ediyorum. Sayın Kamer Genç, Sayın Bakan Recep Önal'a bir soru
sordu ve dedi ki, "sen bir yazı yazdın, tahkikat yapılırken cezaî tarafına
bakmayın; ama, bankacılığa aykırı olan hususlara bakın." Öyle bilgi geldi,
elinde yoktu, öyle ifade etti. Sayın Bakan bir belge çıkardı, benim imzamı havi
bir belgeyi çıkardı ve dedi ki "zamanında müsteşar olan, şu anda da
içimizde olan bir milletvekili hazırladı, o zamanki Başbakan Tansu Çiller de
imzaladı ve doğruydu; ben de aynısını yaptım." Bu, bana mutluluk verdi; ama, ben gururlanmadım. Doğru
olanı yaptıysak ve bizden sonrakiler de bizim doğru yaptığımızı, bizi örnek
alarak devam ettirdiyse, bu, bir devlet adamlığı örneğidir. Arzu ederim ki,
bundan sonraki bütün olaylarda da aynısı olsun; ama, bugün getirdi, çıkardı.
Gizli damgası olduğu için tam okumayacağım. Esasında gizliliği de yoktur bunun.
Çünkü, bir genelgede diyor ki "şu hususlara sen bak, bunları bana
gönderme." Bizimkiyle hiç ilgisi yok; ama, en azından, Sayın Bakan bir
özveri gösterdi, bizim yaptığımızın doğru olduğunu söyledi "ben de bunu
örnek aldım" dedi. Devlet süreklidir, yarın sizler gideceksiniz, başkaları
gelecek. Her geçeni, eski dönemi karalamakla bir noktaya varamayız arkadaşlar.
Önemli olan doğruyu bulmak, bize vekâlet verenlerin hakkını en iyi şekilde
savunmaktır. Sayın Bakan bunu getirirken çok hassas davrandığını
biliyorum; çünkü, bir uçakta beraber seyahat ettik; anlattı bunu; çok iyi
duygularla getirdi. Özelleştirme üzerinde ne kadar hassas davrandığını
biliyordum; ama, o gün çok daha yakın konuştuğumuz için, ben inandım; o
heyecanı yaşıyor; ama, bir bakan her şeyi çok ince teferruatına kadar tetkik
edemez. Eğer, bu, Anayasaya aykırıysa, lütfedin, çıkarmayalım; ama, özerk hale
getirelim. Bunun 1954'te kuruluş amacı neydi?.. Vakıflar
kurulduğunda büyük gelirlere sahipti, zaman içerisinde gelirler azaldı, vakıf
eserlerimizin tamiri için devlet bütçesinden de yeterli para ayrılamadığı için
bunları daha iyi nemalandıralım dediler, banka kuralım dediler ve çok iyi
yapmışlar- sağ iseler Allah selamet versin, ölmüşlerse Allah rahmet eylesin-
şahane bir müessese kurdular. Bugün, bankacılık sisteminde en önde gelen bir
banka oldu. Buradan gelen gelirler, bizim ata yadigârı olan
vakıfların tamirine verilecekti. Bugün, Türk
bankacılık sisteminde, kârlılık oranında da en önde gelen müesseselerden
birisi, Vakıflar Bankası. Ne yapıyorlar, sıkıntıları nerede bunların?.. Ben,
bir yerde, özel banka olmama rağmen, siyasî baskı altındayım; onun için özel
bankalarla rekabet edemiyorum diyor. O zaman, gelin, bunu özerk hale getirelim. Buradan, ikide bir kanun çıkarıp da, yargı merciinden,
tersyüz yüzümüze gelmesin. Biz, doğruyu yapalım, yargı da bizim doğrumuzu
tasdik etsin. Şimdi, göz göre göre... Üç defa Meclise gelmiş. Hele,
ANAP Grubu çıktı, savundu; bunu, kendileri geri çektiler. Sayın Saracoğlu
tetkik ettirdi, Anayasaya aykırıdır dedi, geri çekti bunu. Şimdi, hiçbir
değişiklik olmadan nasıl Anayasaya uygun oldu.(DSP sıralarından anlaşılamayan
bir müdahale) Efendim, Saracoğlu'dur, Hasanoğlu'dur; ama, bir
bakandı, tetkik ettirdi. Şimdi, herhalde bu yönünü bilseydi Sayın Bakanım da
getirmezdi bunu. Anayasa Mahkemesinin kararları ortada iken, Yargıtayın
kararları ortada iken ısrar etmenin bir anlamı yok ki arkadaşlar. Bu bankayı
daha faal çalıştıracak, Türk ekonomisine daha yararlı olacak hükümleri
getirelim, biz de destekleyelim; ama, lütfen, hukuka uygun olmayan, Anayasaya uygun olmayan maddeleri
getirmeyelim diye düşünüyorum. Eğer, buna rağmen, çoğunluğunuz bunu çıkaracaksa -ki,
ben Anayasa Mahkemesinden döneceğine inanıyorum- gene de hayırlı olsun diyorum,
hepinize saygılar sunuyorum.(Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tuncer. Sayın milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar
tamamlanmıştır. Şahıslar adına konuşma taleplerini sırayla arz
ediyorum: Sayın Polat, Sayın Ayhan, Sayın Yumakoğulları. İlk konuşma, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat'a
ait. Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakika. ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. 536 sıra sayılı Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim
Ortaklığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı üzerinde,
şahsım adına görüşlerimi ifade edeceğim. Şimdi, bu kanun tasarısına, biraz önce, Sayın DYP
temsilcisi hukukî yönden itirazlarını belirtti, ilahiyatçı arkadaşlar da manevî
yönden itirazlarını belirtti. Ben, hukukî yönüne ve ilahî yönüne karışmadan,
sadece Plan Bütçe Komisyonunda görüşülen konular üzerinde bilgi vereceğim;
diğer görüşleri de ihtisas sahiplerine bırakacağım. Şimdi, bu kanun tasarısı Plan Bütçe Komisyonuna geldiği
zaman, genel gerekçesi, bütün kanun tasarılarında olduğu gibi kısıtlı olmasına
rağmen, Sayın Bakan, Plan Bütçe Komisyonunda, bu gerekçeye göre, yeterli
sayılabilecek kadar açıklamalar yaptı ve bizlere birtakım bilgiler verdi. Yani,
o bilgilerle, kendimize göre, birtakım konuları anlayabildik. Şimdi, bu kanun tasarısının getirilmesindeki ana gaye
şu: Ortada özel bir kanuna göre kurulmuş bir banka var. Bu bankanın gerek
personeli gerek işleyişi, özel kanuna göre işliyor; ama, hisse senetlerinin
satışında bir yasaklama olduğu için,
dolayısıyla bankanın gerçek değeri ortaya çıkmıyor. Bu hisse
senetlerinin yüzde 55'i (A) grubu hisse senedidir ve Vakıflar Genel Müdürlüğüne
aittir, yüzde 20 hisse senedi mülhak
vakıflara aittir, yüzde 25'i de, banka çalışanları başta olmak üzere, Emekli
Sandığı falan gibi birtakım sandıkların üzerinde bulunan senetlerdir. Şimdi,
burada, satılamaz denen (A) grubundaki hisse senetlerindeki satış yasağı
kaldırılıyor, (B) grubundaki hisse senetleri de ilk önce satışa sevk ediliyor.
Yalnız, yine Sayın Bakanın Plan Bütçe Komisyonunda da söylediği gibi, şu anda,
(B) grubu mülhak hisse senetlerinin 19,7'si zaten (A) grubu hisse senedi
sahiplerince, yani Genel Müdürlükçe alınmış. (B) grubunun elinde, zaten, binde
27 civarında, çok kısıntılı bir hisse senedi kalmış durumda. Şimdi, burada, yapılacak yol, bu hükümetin takdir
ettiği yol ise, bankanın 6 milyar dolar olarak kabul edilen, varsayılan aktif
büyüklüklerinin gerçek piyasa değerinin ne olduğunu anlayabilmek için -gerçi,
(C) grubu hisse senetlerinin satışında bir yasaklama yok; ama, bankanın genel
değeri bilinmediği için, onlarda da pek satış olmuyor- ilk önce, Bakanlar
Kurulunca bu (B) grubu hisse senetleri satışa sunulacak, (B) grubu hisse senedi
satışlarının gerçek değeri anlaşıldıktan sonra, Bakanlar Kurulu, üç ay
içerisinde bir karar verip, (A) grubundaki bu yüzde 55 hisseleri de satışa
sunacak ve bu (A) grubundaki hisse senetleri, yani, Vakıflar Genel Müdürlüğünün
elindeki hisse senetleri yüzde 50 nispetin altına düşünceye kadar bu kanun
yürürlükte olacak; yüzde 50'nin altına düştüğü zaman, bu kanun, otomatikman
yürürlükten kalkacak. O zaman da, şöyle bir konu oluyor: Zaten (B) grubu hisse
senetler yüzde 20, (A) grubu yüzde 55, yarısı 27,5 eder, toplam yüzde 47,5'lik
bir hisse senedi satıldığı zaman, yani, yüzde 50'yi bulmadan, bu kanun, bu
durumda, yürürlükten kalkmış olacak. Yalnız, şimdi, burada, Plan ve Bütçe Komisyonda da
yapılan bazı itirazlara, ben de aynen katılıyorum. Onlardan birkaç tanesi
şunlar: Şimdi, bu kanunun müspet olan bir tarafı, diyor ki, süreyi kaldırdım.
100 yıl süresi vardı, 47 yıl falan geçti, 50 küsur yıl kaldı. 50 sene sonra
yürürlükten kalkacak olan bir banka için vatandaş niye para yatırsın da hisse senedi
alsın. Süreyi kaldırmak doğru; onu kabul ediyorum. Yalnız, burada, benim, hâlâ,
kafamda netleşmeyen konu şu: Deniliyor ki, bu kanun yürürlüğe girdiği zaman,
işte, Başbakan, bankanın genel müdürünü atayacak... Şimdi, özerk bir kurum
yapıyorum diyorsun, özel hukuk işleyecek
diyorsun, siyasî bir başbakan tarafından atıyorsun; bir. Bunun genel
kurulu var, yönetim kurulu var, onlar atasınlar. Daha ciddî ve bankaların
kuruluşuna daha uygun olmaz mı? İtiraz edilen ikinci bir konu daha var; ben, ona da çok
katılıyorum. Şimdi, bir genel müdür dört seneliğine buraya geldi, dört
seneliğine. Şimdi, dört seneliğine geldiği zaman, kendisi de biliyor ki, (A)
grubu hisse senetleri yüzde 50'nin altına düştüğü an, kanun, otomatikman
yürürlükten kalkacak, kendisinin de orada kalma süresindeki garantisi ortadan
kalkacak. O zaman -olamaz mı yani, bir düşünelim- o banka genel müdürü, hisse
senetlerinin yüzde 50'nin altına düşmemesi için bir faaliyette bulunma ve bunu
engelleme yoluna gidemez mi? Bir başka sebep söyleyeyim. Mademki, bu bankayı özel
kanuna göre çalıştıracağız... Bir banka, özel bankalarla rekabet edecek ve o
banka genel müdürü de, bu işi çok da iyi bilen ve kabiliyetli birisi değil. Sen
buna kanun zoruyla "yok, dört sene burada kal" dediğin zaman, peki,
çalıştıramayan, kabiliyetsiz bir adamsa... Daha şimdi kuruluş sermayesini 6
milyar dolar kabul ettiğiniz piyasada, belki bunun çok daha üzerine çıkacak
böyle bir kurumu dört sene, bu konuyu iyi idare edemeyen bir insanın kabiliyetine,
yönetimine bırakmanın bence bir yanlışlığı var. Fakat, burada önemli bir nokta
daha var. Bunu bilhassa iktidar mensuplarına yavaşça okuyacağım ve çok önemli
gördüğüm için, kendilerinin dikkatine sunacağım. Şimdi, yavaş okuyayım, dinleyin; sonra hiç itiraz
etmeyin hızlı konuştu diye. Şimdi, diyor ki: "Bankalar Kanunu hükümleri
gereğince atanması için gerekli şartları kaybettiği tespit edilen veya
görevleriyle ilgili olarak işlediği suçlardan dolayı hakkında verilen
mahkûmiyet kararı kesinleşen genel müdürün görevi sona erer." Peki,
Vakıflar Genel Müdürlüğünün mahkûmiyet kararı kesinleşinceye kadar görevde
kalacağını kabul ediyorsunuz da, daha dün Plan ve Bütçe Komisyonunda hiçbir
mahkeme kararı kabul etmeyen, iki müfettişin kararıyla bütün kamu
görevlilerinin, emniyet görevlilerinin, adalet görevlilerinin kamudan
atılmasını nasıl kabul edeceksiniz? Nasıl çifte standart yapıyorsunuz? Şimdi, bakın, bunu iyi dinleyin milletvekilleri. Çifte
standart olmaz. Bir taraftan, bakın, bugün getirdiğiniz kanunda doğrusunu
yapıyorsunuz, bir bankanın genel müdürü ancak ve ancak hakkında kesinleşmiş bir
mahkeme kararı olursa görevden alırım diyorsunuz, "dört yıl zorladır"
diyorsunuz. Diğer taraftan da, şimdi belki de bir hafta sonra
getireceğiniz bir kanunla gerek kamu görevlilerini, gerek İçişleri Bakanlığı
görevlilerini, gerek Adalet Bakanlığı görevlilerini hiçbir mahkeme kararı
olmadan, iki müfettişin raporuyla hayat boyu, ömür boyu işten atmayı kabul
edeceksiniz. İyi düşünün. İkisinin arasında büyük bir tezat var ve bana
kalırsa, işte, burada çok büyük hata edersiniz. Bunu iyice düşünün. Sayın milletvekilleri, bu kanunun böyle özelleştirmeye
getirilmesindeki en önemli sebep, deniyor ki, bir mülhak vakıf senetlerini
elinde bulunduranlar, senetleri değerlendirilemediği için mevcut vakıflara
gerekli yatırım yapamıyorlar; bu durum karşısında, bunların hisse senetleri
satılıp da ellerindeki senetler değerlenirse, o mülhak vakıflara isterlerse
yatırım yapabilecekler; ama, bir yerden de deniliyor ki, zaten ellerinde binde
27 hisse kalmış. Demek ki, burada, mülhak hisse senetleri sahiplerinin elinde
önemli bir şey kalmamış; esası Vakıflar Genel Müdürlüğünün elinde kalmış. Şimdi, Vakıflar Genel Müdürlüğü, bu hisse senetlerini
piyasaya arz ettiği zaman, yeterli bir sermaye elde ettiği zaman, elde ettiği
parayı, acaba, hakikaten bu vakıfların tamirinde kullanacak mı? Şimdi, bakın, burada da sizin hükümetinizin sicili çok
da sağlam değil. Niye?.. Geçen sene bir deprem oldu; çok daha önemli... Binlerce insan öldü. Türkiye'nin en önemli bir
bölgesi, büyük bir afete tabi oldu. HASAN GÜLAY (Manisa) - Kabahat bizim mi? ASLAN POLAT (Devamla) - Bir dakika... Arz ediyorum,
dikkat edin. Burada bir kanun çıkardınız; ek vergi kanunu, deprem
vergisi. Niye bu kanunu çıkardınız; depremden zarar gören insanlara yardım
etmek için kanun çıkarttık dediniz. O kanun gereği 1,9 katrilyon lira
topladınız; fakat, 1,5 katrilyonu deprem bölgesinde harcadınız, 400 trilyonunu
yine içborç faizi veya memur maaşına harcadınız. Yani, siz, daha şu anda, 20
000 kişinin ölüsünün üzerine, bir deprem üzerine getirdiğiniz kanunla elde
ettiğiniz parayı dahi tümüyle o deprem bölgesine harcamadığınız için, biz
diyoruz ki... Maliye Bakanı açık söyledi; "1,9 katrilyon
düşündük, 1,5 katrilyon harcadık" dedi. Rakamlar çok açık. Şimdi, siz, bu sicilinizle, yani bizde şüphe uyandıran
bu yardım sicilinizle, Vakıflar Bankası hisse senetlerini satıp, buradan önemli
bir meblağ elde ettiğiniz zaman, bu meblağı, hakikaten, ecdat yadigârı olan
camilerin, hanların, kervansarayların tamirinde mi kullanacaksınız, yoksa, yine
içborç faizlerinde, memur maaşlarında mı kullanacaksınız?! HASAN GÜLAY (Manisa) - Yanlış... Yanlış... ASLAN POLAT (Devamla) - Bilmiyorum. İnşallah ben mahcup
olayım. Siz, yeterki, onları alın, ecdat yadigârlarının hayrında kullanın da,
biz ondan dolayı çok büyük gurur duyarız. Yalnız, Plan ve Bütçe Komisyonunda da Sayın Bakana
"bu paralar vakıf eserlerinin tamirinde mi kullanılacak" diye
sorulduğu zaman, bakan "banka sermaye artırımına gidecek ve orada
kullanacağız" dedi; ama, o konuda çok da - ikna edici demeyeyim ama-
detaylı bilgi vermedi. İnşallah burada verir ve biz de rahatlarız. Netice olarak, bu bankaların hisse senetlerini kamuya
dağıttığımız zaman ve bu hisse senetleri piyasada, piyasa kurallarına göre
çalıştığı zaman, inşallah, gerçek değerini bulur. Yalnız, bir şey daha var. Şimdi, burada, özelleştirme
yapacağız diyoruz. Şimdi, bir sürü bankayı özelleştiriyoruz. Hepsini
Özelleştirme Yüksek Kurulu özelleştiriyor; bunu ise, bankanın kendi özel kurulu
özelleştiriyor. Burada da bir ikilem var. Acaba, bu bankanın özelleştirmesini
Özelleştirme Yüksek Kuruluna versek daha iyi yapamaz mı diye de şahsen endişem
var. Netice olarak, şunu söylemek istiyoruz... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Polat, lütfen toparlayınız. ASLAN POLAT (Devamla) - 1 dakika verirseniz yeterli
Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun. ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Başkanım, Vakıflar
Bankası, bu topraklar üzerinde bizim gururla yaşamamızı bize tahmil eden,
Türkiye'nin mührü olan vakıflarımızın ve ecdat yadigârı eserlerimizin onarımı
ve bakımı için kurulmuş bir bankadır. Gönlüm arzu ediyor ki, bu özelleştirme
esnasında, sakın, şu anda fona alınan 10 tane banka gibi bu da çarçur
edilmesin; çünkü,burada ecdadın vebali de vardır. Bunlar, çok daha titiz bir
şekilde özelleştirilsin ve bu özelleştirmede hakikaten bunun senetleri gerçek
değerini bulsun ve bu gerçek değerler sonucunda, inşallah, şu anda aktifler;
toplamı 6 milyar dolar olan bu bankanın sermayesi çok daha büyük rakamlara
gelir. Satılan hisse senetlerinin değerlerinden dolayı, değerlenmesinden ele
geçecek paralarla bu ecdat yadigârı eserler çok daha iyi bir şekilde tamir
edilir, bakılır ve onlara layık bir şekilde, bizden sonra gelen nesillere
emanet edilir diye temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Polat. Hükümet adına, Devlet Bakanı Sayın Yüksel Yalova
konuşacaklar. Buyurun Sayın Yalova. Süreniz 20 dakika efendim. DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) - Sayın Başkanım,
muhterem milletvekilleri; siyaset kurumunu haksız ve bazen insafsız itham ve
töhmetlerden kurtarmak, tarihî, kültürel ve kutsal eserlerimize karşı ulusal
görevimizi yerine getirebilme yolunda o eserlere hizmet verebilmenin şerefini
sizlerle paylaşmak amacıyla bu kanun tasarısını yüksek huzurlarınıza getirmiş
bulunuyoruz. Bugüne kadar emek veren, başta Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkan ve üyeleri olmak üzere, biraz önce burada katkı yapan tüm değerli grup
sözcülerine şükranlarımı sunuyorum. 57 nci cumhuriyet hükümeti olarak,
yıllardır çözüm bekleyen bir hususta, bir anayasa hukukçusu titizliğiyle ve
güveniyle Anayasa Mahkememizin de bütün konuya ilişkin kararlarını taramış
olmanın gönül huzuru içerisinde yüksek huzurlarınıza getirdiğimiz bu kanun
tasarısını, sizlerin vicdanlarına emanet ediyor; hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP,
DSP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN -Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım. Son söz, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan'a ait. CEVAT AYHAN (Sakarya) - Osman Yumakoğulları konuşacak
Sayın Başkan. BAŞKAN - İstanbul Milletvekili Osman Yumakoğulları,
buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakikadır. OSMAN YUMAKOĞULLARI (istanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan, 536 sıra sayısıyla gündemimize gelen 6219
sayılı Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde, şahsım adına söz almış bulunmaktayım;
bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, 6219 sayılı Yasayla yüzde 55
(A) grubu, yüzde 20 mülhak vakıflara ait hisselerden oluşan bu müessese, zaten,
özel bir yapıda olup, Başbakanlığa bağlıdır. Değerli milletvekilleri, vakıflar, belli bir gayeye
hizmet etmek için kurulmuştur. Bu hizmetler yapılırken, vakfedenlerin vakıf
senetlerinde belirttikleri gayeler doğrultusunda ve bu gayeler nazarı dikkate
alınarak kullanılması bir zorunluluktur. Gerçekten, biz, vakıf medeniyetiyle bugünlere gelmiş
olan bir milletiz. Şairin "Donanma ve ordu muzafferen giderken
ileri/Üzengi öpmeye hasretti, Garbın elçileri" dediği o günleri şöyle bir
ele aldığımız vakit görüyoruz ki, Viyana kapılarından, Saraybosna'dan,
Arnavutluk'tan, Kosova'dan Balkanların tamamına, Kafkaslara, ta Kuzey Afrika'ya
varıncaya kadar yüzbinlerce eseri gerimizde bırakmışız. Bu eserlerin
yaşayabilmesi için vakıflar kurulmuş. Mesela, bunlardan bir tanesi Süleymaniye
Camiidir ki, onun akarları 250 000'in üzerindedir; bunlardan bir tane olarak
geçen Macaristan Ovası da aralarında bulunmaktadır. Heyhat ki, zaman içerisinde, bu eserlere de, bu
müesseselere de, bu topraklara da sahip çıkamadık. Yanlışlıklar oldu. Her
şeyden önce toplumsal barışa, iç huzura ihtiyacımız var. Bunu sağlamaya, bu
konsensüsü hep beraber oluşturmaya mecburuz diyorum. Bu millet, çok zeki bir millet, gittiği yerde
medeniyetleri ortaya koyan bir millet; Avrupa'ya işçi olarak gitti, şimdi orada
medeniyetler kuruyor. Bir zamanlar sürünen insanlar, şimdi, orada, sadece
Almanya'da 57 000'in üzerinde işverene sahip oluverdi. Değerli milletvekilleri, yapılacak olan işlem vakfın
ruhuna uygun olacak olursa, biz, onun yanındayız, destek olmaya devam edeceğiz;
ama, vakıf hukuku korunmayacak olursa, bu yanlışlığın da düzeltilmesi
hususunda, Sayın Bakan başta olmak üzere, bütün hükümet yetkililerini de
buradan uyarmak istiyoruz. Ben, size bir vakfiye örneği sunmak istiyorum. Bu
vakfiye, Umur Beyin vakfiyesidir. Diyor ki, Umur Bey: "Besmele, hamdü sena şol Allah'a ki, bizi kurtarır
rahmetiyle oddan." Yani, ateşten. Arkasından ilave ediyor "Bu tarihe
nazar edene şöyle malum olsun ki: Ben ki, Timurtaş oğlu Umur'um. Bu yerde
hasbetenlillah bir cami vakfı bina ettim. O camiin mesalihi için yanına bir
hamam yaptırdım; insanların temizlenebilmesi için. Onun yanına bir imarethane
yaptırdım; insanların açlıktan kurtulabilmesi için. Onun yanına bir medrese
yaptırdım; insanların aydınlanabilmesi için. Onların da ayakta kalabilmeleri
için, aşağı Bursa Elindeki bağlarımı, bahçelerimi ve mezralarımı ve ekin
yerlerimi, içindeki kâfilleriyle beraber vakfettim. Bursa Yukarıhisar'daki evimden gayri ne ki mülküm var
ise, bağlarım, bostanlarım ve kestaneliklerim, onları da vakfeyledim.
Kitaplarımı da vakfeyledim; ama, tafsille vakfeyledim; camimden dışarı
çıkarılmamaya. Engürücük Nahiyesinde, Destarlı, Akbey, Umurbey
Köylerimi de vakfettim. İnegöl İsaveren'deki değirmenim, iki değirmenim ki
Beguşova'dadır, Ayvazoğlu'ndan almış olduğum çiftliğim, onları da vakfeyledim. Bergama'da da, hasbetenlillah, bir cami, bir medrese,
bir hamam yaptırdım. Onlar için de icareteynli yerlerim vardır ki, 15 000
dönüm, onları da vakfeyledim. Bergama'da da, hasbetenlillah, bir cami, bir medrese
yaptırdım. Onun için de mukataalı yerlerim vardır, onları vakfeyledim. Edirne'de de bir mescit vakfı bina ettim. Hodbin Deresi
üzerinde çeltik tarlalarım vardır. Onları da vakfeyledim." Devam ediyor "Küllüsü lillal billah olsun, Allah
rahmet eylesin ol kişiye ki, vâkıf ruhuna dua kıla. Her kim de ki, bu
vakıfların tağyirine, tebdiline, kastına ve fesadına mübaşir olacak olur ise,
yeryüzündeki insanların, gökyüzündeki meleklerin, Allah'ın ve peygamberlerin
laneti onların üzerine olsun, iki yakaları bir araya gelmesin" diyor. Değerli kardeşlerim, bu zatın vakıflarında ne kalmış
diye tetkik ettim -vakıflar bölge müdürüydüm- cami ile yıkık hamamdan başka
hiçbir şey kalmamış, hepsi gitmiş. Yapılan yanlış işler var. Bu yanlış işlerden vazgeçmek
durumundayız. Bugün, vakıf demek, medeniyet demektir; vakıf demek, düşkünlerin
elinden tutan müessese demektir; vakıf demek, ilim demektir, irfan demektir,
yükselmek demektir, yücelmek demektir. Değerli arkadaşlar, maalesef, Gülbakyan vakıfları bile
Osmanlı vakıfları örnek alınarak kurulmuştur, Ford vakıfları aynı şekilde
kurulmuştur. Bu müesseseleri modern hale getirecek yerde, maalesef, bu vakıf
müesseselerini kuran insanlara hayat hakkı tanımamak için elden gelen gayreti
sarf ediyoruz. Yanlışlık yapıyoruz. İnşallah, bu yanlışlığı düzeltiriz. Mevlana'nın güzel bir sözü var; diyor ki: "Ey
hakikat yolcusu, niyetin gül ise sen gülistansın; niyetin çakır dikeni ise, sen
külhan kütüğüsün." Hepimizin niyeti gül, bunda şek ve şüphe yoktur. Gelin,
el ele, omuz omuza verelim, şu ülkeyi
kalkındırabilmek için, yanlışlıklar yapılıyor, bu yanlışlıkları hep beraber
düzeltelim. Şimdi Sayın Bakan uğraşıyor; diyor ki: "Şu kadar
vakıf müessesesi ağlıyor." Gerçekten ağlıyor. Bursa, vakıf şehridir
arkadaşlar. Öyle bir şehircilik örneği,
öyle bir mimari tarz, öyle bir üslup verilmiş ki, hilal şeklinde Bursa imar
edilmiş. Hilalin bir ucunda Muradı Hüdavendigâr'ın camii, camiin
duvarları üzerinde medrese... Dünyada böyle bir eser yok. Batısında
imarethanesi, doğusunda hamamı, altında kervansarayı... Devam ediyor; biraz sonra Hamza Bey müesseseleri, Muradiye müesseseleri; aynı
şekilde, imarethaneleriyle, hamamlarıyla...
Ama, gidin, bu müesseselerin hamamları satılmış, imarethaneleri tamamen
gayesinin dışında kullanılıyor. Bunu, burada bir polemik olsun diye
söylemiyorum; sadece Bursa Şehrinde satılan camilerin adedi
105'tir. Bunlardan bir tanesi -çok
affedersiniz- Bursa umumhanesinin
içerisindeki Hatice İsfendiyarî Camiiydi. Bunu kurtarabilmek için
epeyce mücadele verdik ve muvaffak
olduk. Şimdi, netice
olarak, bu mabetler ağlıyor; Sayın Bakan
da diyor ki "bu
ağlayan mabetleri bir an önce
güldürelim." Kendisine yardımcı olmak istiyoruz, güldürmek istiyoruz. Dahası var; bugün bir Hüdavendigâr Camiinin mihrabına gidin, boyalar
dökülmüş, yazılar perişan durumda; ama,
biz, gelen turistlere, bu eserlerimizi,
tapu mesabesinde olan bu müesseselerimizi gösteriyoruz.
Onların çiçek gibi olması mümkün iken, bu gayretlerin
sarf edilmesi gerekirken bunu
yapmazsak, indallah mesul oluruz. Sözü daha fazla uzatmaya gerek yok. Niyet güldür,
gülistan mutlaka bulunacaktır. Biz, bu
hayırlı hizmetler yapılırken, yüzde 55'i mazbut vakıf, yüzde 20'si mülhak,
belli bir kısmı mazbut vakıflara geçmiş olan bu miktarın nispetinde, bu vakıf
müesseselerine, bu hayrat müesseselere yardım yapılmasını teklif ediyoruz.
Sayın Bakanın bunu nazarı itibara almasını hassaten rica ediyor, beni dinlemek
lütfunda bulunduğunuzdan dolayı Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yumakoğulları. Tasarının tümü üzerindeki konuşmalar tamamlanmış
bulunuyor. Şimdi, iki sayın milletvekili soru sorma arzusunda. Birincisi, Sayın Mahmut Göksu; buyurun. MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkanım, Sayın
Bakanıma aşağıdaki sorularımı tevdi etmek istiyorum izninizle. Son konuşmacı
Osman Yumakoğulları Beyi tebrik ediyorum; gerçekten, bizleri duygulandırmıştır.
Değerli Bakanım, bankalar deyince, artık, temkinli
davranmak gerekiyor; çünkü, bankaların boşaltıldığı şu günlerde herkes
burnundan soluyor. İşçi, memur yollara dökülmüş, esnaf perişan. Dolayısıyla,
siz de bu tasarıyı bizim vicdanımıza terk ettiniz. Vicdanımızın da
rahatlayabilmesi için birtakım suallerin açığa kavuşturulması gerekir. Bunlardan en önemlisi, 1954 yılında ecdadın kurmuş
olduğu vakıf eserlerinin gelirlerinin nemalandırılarak onları ihya ve inşada
kullanılmak üzere kurulan bu bankanın, yarın, özelleştirildiği zaman, gelirleri
nerede kullanılacaktır? Bu, konuşmacılar tarafından da dile getirildi; ama,
geneli üzerinde konuşan ANAP'lı arkadaş da sözünü "temenni ederim ki, bu
banka özelleştirildikten sonra, gelirleri, ecdadın kurduğu vakıf eserlerinde
kullanılır" diye bitirdi. Bu işler temenniyle olmaz. Acaba, özelleştirme geliri
ne şekilde kullanılacaktır? Bunun çok açık ve seçik bir şekilde tarafımızdan
ifade edilmesini arzu etmekteyiz. Sayın Bakanım, vakıf gayrimenkullerinin kira
indirimiyle ilgili bir kanun tasarısı, yine bu Mecliste geçen dönemde geçmişti.
Orada, Vakıflar Genel Müdürlüğünün kendi kiracılarıyla mahkemelik olduğunu
biliyorduk; ama, ne var ki, o kanun çıktıktan sonra da, yine, özellikle Kapalı
Çarşı, Mısır Çarşısı gibi yerlerde oturan kiracıların şikâyetçi olduklarını
biliyorum. Hâlâ bu şikâyetlerin giderilememesinin sebebi nelerdir? Açıklarsanız
memnun olurum. Yine, ecdadın bize bırakmış olduğu bu tarihî eserleri
ayağa kaldıran görevliler vardı, cami görevlileri. Bunlar da, yine, geçen
dönemde o kanun tasarısı görüşüldüğü sırada gündeme geldi. Bu arkadaşlarımız
"işgalci" gözüyle vakıflar tarafından değerlendirilmekte ve yüklü
miktarda para istenmekte. Siz "bunu hallettim" dediniz; ama, ne var
ki, sadece vakıflar nezdinde lojman olarak, lojman statüsünde olanlar için bu
indirim söz konusu; onun dışında, cami yanında yapılmış vakıf eserlerinde
oturanlar "kiracı" gözüyle mütalaa edilmekte ve onların, yani,
Vakıflar Genel Müdürlüğünün istediği kirayı veremeyenler işgalci gözüyle
mütalaa edilmektedir. BAŞKAN - Sayın Göksu, sorunuzu lütfen... MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Şimdi, burada, sormak
istediğim şudur: Şimdi, bu arkadaşları işgalci statüsünden çıkaracak bir
düzenleme niçin yapılmıyor? Eğer bunlara kiracı gözüyle bakarsak, yarın o
arkadaş emekli olduktan sonra da orada oturmaya devam edecek mi? Bu suallerimin cevabını istiyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Sayın Arınç, buyurun efendim. BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkanım, aracılığınızla,
Sayın Bakandan iki sorum var. Kanunun çıkarılmasındaki amaçlardan birisinde, vakıf
eserlerin büyük bir kısmının harap durumda olduğu, bu nedenle düzenli bir
kaynak aktarımına ihtiyaç olduğu söylenmiştir. Kanun metni içerisinde, bu
konuya ne miktar kaynak aktarılacağı gösterilmemiştir. Belki de kanunun
mahiyeti bunu gerektirmektedir. Ancak, öğrenmek istediğim konu, vakıflarla
ilgili Sayın Bakanlığın elindeki envanterlere dayanarak, tamirat ve
restorasyona ihtiyaç gösteren kaç vakıf eserimiz var; bunların cinsleri ve
evsafları nedir; bu restorasyonlar için takriben ne miktar ödeneğe ihtiyaç
vardır? Bunlara bu şekilde aktarılabilecek ne miktar ödeneğimiz mümkün
olabilecektir? İkincisi de, özel banka sistemine geçişten sonra
vakıfların korunması amacıyla Devlet İhale Kanununda özel düzenleme yapılacağı
da ifade edilmektedir. Devlet İhale Kanununda nasıl bir düzenleme yapılması
düşünülmektedir? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Sayın Akın, buyurun efendim. MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, aracılığınızla,
aşağıdaki sorumu Sayın Bakanımıza tevcih ediyorum. Sayın Bakanımız, Aksaray'a vakıf eserleriyle alakalı
olarak birkaç kez geldi; sağ olsun, teşekkür ediyoruz Genel Kurul huzurunda;
ancak, merkezde Ulu Camiin, dünyanın en büyük hanı olan Sultanhanın, yine
İpekyolu üzerinde olan Ağzıkarahanın ve diğer han ve hamamların onarımıyla
alakalı bir ödeneğin ya da bir paranın ayrıldığı ifade edildi. Bilhassa,
merkezde çok büyük bir eser olan, Selçuklu eseri olan Ulu Camiin onarımına en
kısa zamanda başlanılacağı ifade edildi. Bugüne kadar herhangi bir çalışma olmadı.
Acaba, bu özelleştirme mi bekleniyor; bu özelleştirmeden sonra mı bir kaynak
aktarılacak? Bunu öğrenmek istiyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Buyurun Sayın Bakan. DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) - Sayın Başkanım,
Sayın Mahmut Göksu arkadaşımızın sorusu, direkt kanun tasarısıyla ilgilidir,
gelirleri nerede kullanacağımıza ilişkin bir sorudur. Ben, kanun tasarısı son
derece açık ve net olduğu için, ayrı bir açıklamayı gerekli görmemiştim. Onun
için, konuşmamı kısa tuttum. Vakıflar Genel Müdürlüğünün bugün için elinde bulunan
bu (B) grubu... Bir yanlış anlama var; mülhak vakıfların satılacığı da
söylendi, vakıf mallarının satılacağı da söylendi. Biz, istesek de satamayız.
Vakıflar Genel Müdürlüğünün elindeki bir hisse satışına ilişkin yasağın
kaldırılmasıdır. O yüzde 20'yi de halka arz yoluyla satacağımızı söyledik. Bu
geliri, eğer Yüce Parlamento ayrı bir madde halinde kanunî düzenleme şekline
getirmezse, biz istesek de başka bir amaç için kullanamayız. Dolayısıyla, halka
arz yoluyla ne miktarda bir gelir elde edilecekse, o, Vakıflar Genel
Müdürlüğüne ait olacaktır. Vakıflar Genel Müdürlüğüne, geçen yıl, Türkiye Büyük
Millet Meclisi 228 milyar verebilmişti. Ben, burada, Bülent Arınç Beyefendinin
sorusuyla bağdaştırarak yanıtlamış olayım izninizle. Sadece İstanbul'da 10
trilyon 853 milyar idi; ama, bu doğru değildi. Ben Bakanlar Kurulunda da arz
ettim, bu yanıltıcıydı; çünkü, dıştan görünen hasardı bu miktar. Oysa, örneğin,
Eyüpsultan Camii gibi her yıl acaba denize doğru bir kayma var mı şeklinde
endişe taşıdığımız, taşımamız gereken kutsal mekânlarımıza ilişkin yeraltı
çalışması gerekiyordu. Daha önce de arz ettim. TÜPRAŞ yangını ve deprem
sonrasındaki hasarı tespit için gelen Amerikalı deprem mühendislerine, biz, bizzat
kendi ilişkimizle, başka başka imkânları devreye sokarak, ancak yaptırabildik,
yapabildik. Dolayısıyla, bugün, yüzde 20'nin halka arzı yoluyla elde edeceğimiz
gelirin, Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait olduğu kesin; ama, hasar ne kadar,
restorasyon için ne kadar harcayacağız derseniz, ben, somut bir rakam vermenin
yanlış olacağını düşünürüm; ama, bir şeyi biliyorum; bu kutsal mekânların,
tarihî mekânların hemen çoğunu ya yerinde incelediğim için ya da kâğıt üstünde
gördüğüm için biliyorum. Sayın Murat Akın Milletvekilimiz Ulucamii dedi.
Vakıflar Genel Müdürlüğü önünde iki tane rapor var; ikisi de üniversite raporu.
Birisi 110 milyara yaparız, birisi 600 milyara yaparız... Ama, bir şeyi
biliyoruz, yerinde de birlikte gördük; dıştaki hasarı yapsak, duvardaki çatlağı
onarsak, bu sefer çevre düzenlemesi böyle kutsal bir eser için acaba müstahak
sayılır mı sayılmaz mı... Bana göre sayılır. Selçuklu eserleri. Baktığınız zaman, ne bileyim,
Selçuktaki İsabey Camii için, iki yıl öncesinin rakamıyla, 163 milyar ödenek
yeter diyorlar; ama, ben mekânda enine boyuna bir araştırma yaptığımda
görüyorum ki, 500 milyar harcasanız yetmez, yetmemesi de gerekir. Şunu söyleyeyim ki, dünya yüzünde hiçbir ülke yok ki,
Türkiye kadar, bu açıdan nimete sahip olabilsin; ama, bir şeyi de dürüstçe
söyleyeyim ki, hiçbir ülke yok ki, tarihî eserlerine, kültürel eserlerine,
miraslarına bu kadar sırtını dönebilmiş olsun. O zaman -bütün
milletvekillerimiz de yakındılar- bir İstanbul, bir Bursa, hangi yer
diyorsanız, birebir alalım bakalım. Benim arzum şu; bu kanun tasarısı hazırlanırken
hükümetin bana direktifi de o: İnşallah, şu halka arzda, birtakım maksatlı
spekülasyonları, bu Yüce Parlamento dirayet gösterir -buna çok ihtiyacımız var-
Vakıfbankı âdeta bayramlığını giyecek bir çocuk gibi giydirerek halka arz
ederiz de rakam yüksek olur. O yüksek rakamla da, Türkiye haritasını önümüze
koyarız, gerek hükümet programında açıkladığımız hususlar gerekse her bir
yörenin temsilcisi milletvekili arkadaşlarımızla, o para nerede kullanılmalı ve
hiçbir ayrıcalığa gitmeden, hiçbir bölge ayrımına kaçmadan, Türkiye haritası
üzerindeki, ama, süreyle mutlaka... Demin Devlet İhale Kanunu denildi. Çöplüğe
dönmüş, ihale çöplüğüne dönmüş. 15 milyar, 20 milyar ödenek vererek o inşaatlar
bitebilir mi? Bitmemiş işte, bitmiyor. Ben de diyorum ki: Bir süre koyalım, o
inşaat ne kadar sürede bitebilecekse o kadar... Veysel Karani Hazretleriyle ilgili, hepiniz
hatırlayacaksınız, işte, şimdi üç ay geçti, bir aylık bir süremiz kaldı; ama,
Vakıflar Genel Müdürlüğü imkânlarıyla bulamadık o parayı. Eyüpsultan
Hazretlerinin ışıklandırmasını, açıkça söyleyeyim, bir hayırsever mi diyeyim,
bir kültürsever mi diyeyim, bir sorumlu kişi vakfetti de öylesine
ışıklandırabildik. Şimdi, 80 milyar bir para
-o civardadır- için Eyüpsultan, bunca zaman, 2000 yılını bekliyorsa, bu
zihniyet yüzünden, bu örgüt modeli yüzünden bekliyor. Ben de o zaman diyorum
ki: Bu halka arza yoluyla, inşallah, yüksek bir rakama ulaşalım ve Türkiye
olarak, hep ecdat yadigârı kavramını kullanıyoruz; ama, ecdadımızın karşısında
boynumuz bükük. Selçukluyla ilgili, İpek Yoluyla ilgili bütün o eserler,
yap-işlet-devret modelini öngördüğümüz halde, kâr unsuru olmadığı için...
Soruyorum; hangi milletvekilinin ilinde, bir değil, iki değil, üç değil, on
onbeş, gösteremeyeceği eser vardır dersem, hepimiz, daha fazlasının olduğunu
söyleriz sayın milletvekilleri. Mahmut Göksu arkadaşımın diğer soruları vardı; onlar,
Vakıflar Genel Müdürlüğüyle ilgili olduğu için, bu kanun tasarısının dışında
olduğu için, ama, mutlaka yanıtlamam gerektiğini bildiğim için, uygun
görürlerse, yazılı olarak sunayım efendim. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Sayın Budak da soru soracak; yalnız, 10 dakikamız
doldu, bundan sonraki maddelerde lütfen, sorarsanız... III. - YOKLAMA BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, tasarının maddelerine
geçilmesini oylama noktasındayken, 20 sayın milletvekilimiz yoklama talebinde
bulunmuştur. Şimdi, yoklama önergesini bilgilerinize sunacağım ve imza
sahiplerinin burada bulunup bulunmadığını arayacağım. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Toplantı yetersayısı olmadığından, gereğini arz ederiz. Musa Uzankaya?.. Burada. Mustafa Geçer?.. Burada. Ali Oğuz?.. Burada. Niyazi Yanmaz?.. Burada. Bülent Arınç?.. Burada. Osman Yumakoğulları?.. Burada. Ali Gören?.. Burada. Yakup Budak?.. Burada. İsmail Alptekin?.. Burada. Yahya Akman?.. Burada. Fahrettin Kukaracı?.. Burada. Mehmet Batuk?.. Burada. İsmail Özgün?.. Burada. Eyüp Sanay?.. Burada. Cevat Ayhan?.. Burada. Altan Karapaşaoğlu?.. ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Tekabbül ediyorum. BAŞKAN - Tekabbül ediyorsunuz. Ahmet Sünnetçioğlu?.. Burada. Musa Demirci?.. Burada. Rıza Ulucak?.. Burada. Hüseyin Karagöz?.. Burada. Özkan Öksüz?.. MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Tekabbül ediyorum Sayın
Başkan. BAŞKAN - Aslan Polat?.. Burada. Yoklamayı elektronik cihazla yapacağız. 5 dakika süre vereceğim. Yoklama için isimlerini kontrol ettiğimiz sayın
milletvekillerini otomatikman ilave ediyoruz; onun için, 20 arkadaşımızın
mükerrer olarak sayıma girmemesi bakımından, oy kullanıp kullanmamalarını
takdirlerine sunuyorum. 5 dakikalık süreyi başlatıyorum. Buyurun efendim. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı
vardır. V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 4. - Türkiye
Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/709) (S. Sayısı : 536)
(Devam) BAŞKAN - Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Maddelere geçilmesi kabul
edilmiştir. 1 inci maddeyi okutuyorum: TÜRKİYE
VAKIFLAR BANKASI TÜRK ANONİM ORTAKLIĞI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1. - 11.1.1954 tarihli ve 6219 sayılı Türkiye
Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı Kanununun 4 üncü maddesi başlığı ile
birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Süre Madde 4. - Banka süresiz olarak faaliyette
bulunur." BAŞKAN - Gruplar adına ilk söz, Doğru Yol Partisi
adına, Bursa milletvekili Oğuz Tezmen'e ait. Buyurun Sayın Tezmen. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakikadır. DYP GRUBU ADINA OĞUZ TEZMEN (Bursa) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan. Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli milletvekilleri;
Vakıflar Bankası hisselerinin satışına ilişkin düzenlenen bu kanun tasarısının
1 inci maddesiyle ilgili olarak Grubumun görüşlerini belirtmek üzere söz almış
bulunuyorum. Vakıflar Bankası, gerçekten de, Türkiye'de önde gelen
bankalar arasına girmeyi başarmış, başarılı bir banka olarak görev yapmaktadır.
Aslında, benden önce konuşan konuşmacılar, bu bankanın satışına ilişkin olarak
ortaya çıkan, özellikle konunun vakfiyeler olması nedeniyle satışına ilişkin
olarak hukukî sorunları geniş boyutlarıyla irdelediler. Gerçekten de, bu
hisselerin vakfedenin iradesi dışında satılıp satılamayacağı konusu, ciddî
hukukî bir ihtilaf olarak ortada durmakta; mükerrerlik olmaması için, bu konuya
fazlasıyla girmek istemiyorum; ancak, bu özelleştirme, daha doğrusu hisse
senedi satışına ilişkin olarak bazı teknik düzenleme ihtiyacı var, bunlara
değinmek istiyorum. Doğrudur; özellikle 1 inci madde, 99 yıllık süreyle
belirlenmiş olan Vakıflar Bankası faaliyet süresinin süresiz hale çevrilmesine
ilişkin bir düzenlemedir. Buna kimsenin itiraz etmesi mümkün değil, ilke olarak
doğru düzenlemedir; çünkü, 53 yıl kalmış, yıllar süratle geçiyor, madem
özelleştirilecektir ya da hisse satışı söz konusu olacaktır; bunun için
alıcılar açısından bir güvence verilebilmesi bakımından bu doğru bir tercihtir.
Ancak, daha çok, bu satışın ne şekilde yapılacağına ilişkin konu ortada durmakta;
yani, bugünkü haliyle hisselerin yüzde 55'i Vakıflar Genel Müdürlüğünün
elindedir. Peki, Vakıflar Genel Müdürlüğü bu hisseleri satacaktır, yüzde 55
hisseyi. Nasıl satacak? Hangi hukukî çerçevede satacak? Bu konu, aslında önemli
bir konu; çünkü, tasarıya konulan hükümlerle, getirilen hükümlerle -ileride
geçici maddeler geldiğinde göreceksiniz- Vakıflar Genel Müdürlüğü, bu
hisselerin satışına ilişkin olarak, 2886 sayılı İhale Kanununa tabi olmayacak.
Peki, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Muhasebeî Umumiye Kanununa da tabi olmayacak.
Peki, hangi rejimle satacak? Nasıl satacak? Bunun ilke ve esasları nasıl
belirlenecek? Yani, bir bankanın yüzde 55 hissesini satıyorsunuz. Peki,
satarken nasıl satacağız? Hangi çerçeveyle satacağız? Aslında, daha kolay bir mekanizma vardı, bunu Plan ve
Bütçe Komisyonundaki görüşmeler sırasında da dile getirdik. Türkiye'de,
aslında, kamu envanterinin tasfiye edilmesi için, daha doğrusu likidasyona tabi
tutulması için iki mekanizma var. Birincisi, Maliye Bakanlığı rejimine göre,
kamunun elindeki aktiflerin, mal varlıklarının satılması rejimidir; 2886 sayılı
Kanuna göre bunu yaparsınız. Bir diğer düzenleme de, Özelleştirme Kanunu
kapsamında bunun tasfiye edilmesi. Peki, şimdi, buradaki düzenleme, 2886 sayılı
Kanun kapsamından çıkarmış bu vakıf hisselerinin satışına ilişkin düzenlemeyi.
Peki, yerine ne koymuş; yerine hiçbir şey koymamış, tamamen idarî takdirlere
açık bir düzenleme ortada. Bir banka gibi, hele Vakıflar Bankası gibi
Türkiye'nin önde gelen bankasının yüzde 55 hissesini satacaksınız ve bunun tabi
olacağı rejim burada düzenlenmemiş olacak. Bu fevkalade sakıncalıdır. Diğer taraftan "politik etkilerden arındıralım
diye özerkleştiriyoruz, bankayı yeniden yapılanmaya tabi tutacağız"
diyoruz. Gerekçeyi okuduğunuz zaman, bu yönde bazı hükümler var; ama, getirilen
düzenlemeyi okuyorsunuz, eskiden bu hisseleri elinde tutan Vakıflar Genel
Müdürlüğünün inha ettiği genel müdürü Başbakan atarken, şimdi hisselerin yüzde
55'ini elinde tutan Vakıflar Genel Müdürlüğünü devreden çıkarıyoruz ve Başbakan
tek başına bunu atamaya yetkili hale geliyor; üstelik, yönetim kurulu üyesini
de Başbakan tayin edebiliyor. Tamam, belki geçiş dönemi için olabilecek bir
düzenleme; ama, düzenlemede, bakıyorsunuz, bu hisselerin ne kadar süre
içerisinde elden çıkarılacağına ilişkin bir hüküm de getirilmemiş; ne zaman
satılacak, belli değil; kaç senede satılacak?.. Üstelik "mevcut genel
müdür 4 yıl süreyle tekrar atanır" diye bir düzenleme getirilmiş. Genel
müdürün yerinde siz olsanız; özel statüyle kurulan bir bankanın genel
müdürüsünüz ve idarî tasarrufla değil de, kanunla atanmış oluyorsunuz; peki,
özelleştirmek için niçin çaba göstereceksiniz? Yani, burada, bunlar şu kadar
süre içerisinde satılır diye bir düzenleme varsa, getirelim, hemen yapalım;
ama, önü fevkalade açık bir düzenleme. Bu, ihtiyacı karşılamadığı gibi,
insanların aklına, acaba, bu gerçekten özelleştirilmek isteniyor mu, yoksa
başka düşüceler mi var sorusunu getiriyor. Ben, kesinlikle böyle bir olayın veya art niyetin
olduğu iddiasında bulunmuyorum; ama, düzenlemelere objektif olarak baktığınız
anda, başka sonuçla karşılaşamıyorsunuz. O zaman yapılması gereken, yangından
mal kaçırır gibi, kanun çıkarmış olmak için bu kanunu çıkarmak yerine, buradaki
açıkları, yani kanun düzenlenmesinde oluşan açıkları gözden geçirelim ve
kapatalım. Bu, niçin Özelleştirme İdaresi marifetiyle
özelleştirilmesin? Çünkü, Özelleştirme İdaresi marifetiyle özelleştirdiğiniz
anda, Özelleştirme Yüksek Kurulunun kararına tabi oluyor ve Özelleştirme Yüksek
Kurulunda, Başbakan dahil çeşitli bakanların bu satışa ilişkin onay vermesi
mekanizması var. Bu mekanizmayı ortadan kaldırdığınız anda, o zaman Vakıflar
Genel Müdürlüğü istediği gibi satışa ehil hale geliyor. Bir bankayı
satacaksınız; bir genel müdür bunda yetkili olacak ve Vakıflar Genel Müdürü
herhangi bir hukukî çerçevede sınırlı olmaksızın satış yapacak. Blok mu
satacak, parça parça mı satacak, hisseleri halka arz mı edecek, yurt içinde mi
satacak, yurt dışında mı satacak, yabancıya mı satacak; bunlar düzenlenmemiş.
Onun için, benim tavsiyem, bir kere, bu konuda ne yapılacaksa, ne
düşünülüyorsa, düzenlemeyi getirin. Bakanlar Kurulu mu yetkili olacak,
Özelleştirme İdaresi mi yetkili olacak bunların satışında, bunun mutlaka açığa
kavuşturulması lazım. Ayrıca, madem bunun özelleştirilmesini samimî olarak
istiyoruz; o zaman, getirin bir düzenleme, bu hisseler şu kadar süre zarfında
elden çıkarılır deyin. İlânihaye... Yani, bir taraftan ihtiyaç vardır
diyoruz... Tamam, gerçekten de Türkiye'nin her tarafında vakfiyeler onarıma
ciddî ölçüde muhtaçtır; bunlar için kaynağa ihtiyaç vardır; bu kaynaklar ciddî
ölçüde bu konuyu telafi edecek durumdadır; aslında ilke olarak doğru bir
yaklaşımdır; elde hiçbir işe yaramayan hisseler ya da fiktif değeri olan hisseler
yerine, belki bunların süratle paraya çevrilmesiyle oluşacak büyük fonlarla,
vakfiyelerin, ata yadigârlarının süratle ayağa kaldırılması mümkün
olabilecektir; ama, yapacağımız işin de çerçevesini, hukukî altyapısına uygun
olarak düzenleyelim, getirelim. Yapacaksak, ne kadar süre içinde yapılacağını
düzenleyelim; bu hisseleri nasıl düzenleyeceğimizi, nasıl satacağımızı; toptan
mı, yabancıya mı, yurtiçi mi, yurtdışı mı, blok mu, Özelleştirme İdaresi
marifetiyle mi yapılacak; yoksa, özel bir ihale rejimi mi düzenlenecek? Bunlar
düzenlenmeden bu satışı yapmaya kalkarsak, o zaman, satışı zedeleriz, kuşku
yaratırız, insanlar tartışmaya başlarlar. Bir taraftan hayırlı bir iş yapalım
derken, vakıfları ayağa kaldıralım derken, aslında Vakıflar Bankasının
özelleştirilmesini yetersiz düzenleme dolayısıyla askıya alırız, kamuoyunda
tartışılır hale getiririz, sonra da beceremeyiz. Arkadaşlar, ciddî olaylardır. Bakın, Türk Telekomda Türkiye'nin gecikmesi, en az,
milletin 20 milyar dolarına mal olmuştur. Hâlâ satamıyoruz. Gerçekten, üzerinde
tartışma olan bu konularda özelleştirme yapmak fevkalade zor. Üstelik,
tartışılmayan işleri bile, biz, kolaylıkla özelleştiremiyoruz. Onun için,
önyargısız bir şekilde bunu düzenleyelim. Burada teknik arkadaşlar var;
gerekirse, bizler de katkıda bulunalım; ama, bu çerçeveyi, elini ayağını
toparlayalım. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Tezmen, lütfen toparlayınız. OĞUZ TEZMEN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan. Benim söyleyeceklerim, bu işin çerçevesini, elini
ayağını toparlayalım; daha düzgün, üzerinde tartışma yaratmayan, kuşku
yaratmayan, herkesin bildiği objektif, açık esaslar içerisinde
gerçekleştirilsin bu satış ve bu fonlar da, gerektiği yerde, gerektiği şekilde
kullanılsın; belki, bu eserlerin ayağa kaldırılması için bizim de bir katkımız
olabilir diye düşünüyorum. Bu düşüncelerle, hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür
ediyorum, sağ olun. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tezmen. Gruplar adına ikinci konuşma, Fazilet Partisi Grubu
adına, Bolu Milletvekili Sayın İsmail Alptekin'e ait. Buyurun Sayın Alptekin (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakika. FP GRUBU ADINA İSMAİL ALPTEKİN (Bolu) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı
Kanununda yapılmak istenen değişikliklerle ilgili, 1 inci maddeyle ilgili
Fazilet Partisi Grubunun görüş ve düşüncelerini arz etmek üzere huzurunuzdayım. Değerli arkadaşlar, görülmektedir ki, bu yasa fevkalade
önemli; önemi, Yüce Heyetinizin gösterdiği ilgiden ve bunun yanında, Vakıflar
Bankasının genç yöneticilerinin tamamına yakınının bu Genel Kurula da gelmek
suretiyle meseleye gösterdikleri hassasiyet ve heyecandan anlaşılmaktadır. Mesele iki yönden önemlidir. Birincisi, bir banka
üzerinde konuşuyoruz, bankalar üzerinde konuşuyoruz; bankaların en fazla
tartışıldığı bir anda, Vakıflar Bankasıyla ilgili önemli değişiklikler var.
Meselenin bu yönü düşünüldüğü zaman fevkalade önemli; ama, meselenin bir başka
yönü ise, bu banka, farklı bir banka; Vakıflar Bankası özel statüye tabi, özel
yasası olan bir bankadır. Bir devlet bankası mıdır; değil; buradaki değerli
konuşmacılar ve yasadaki gerekçe de ortaya koydu. Bu bir devlet bankası mıdır;
bu yönüyle, o da değil. Beni de fevkalade heyecanlandıran, üzerinde ehemmiyetle
ve titizlikle durmaya gönülden beni zorlayan bir yön: Bu milletimizin önemli
müessesesinin, geçmişte avukat olarak, daha sonra değişik zamanlarda da yönetim
kurulu üyesi olarak hizmet verdiğim bu kurumun, en güzel, en iyi, en güçlü ve
günün şartlarına en uygun noktaya getirilmesi konusundaki her gayreti, her
çalışmayı, her teklifi burada desteklemek hepimizin görevi; ben, bundan ayrı
bir mutluluk duymaktayım. Değerli arkadaşlar, Vakıflar Bankası, hakikaten, genel
müdüründen, en alt kademedeki yöneticisine kadar, bir devlet bankası anlayışı
içerisinde değil, bankam diye heyecanla sarılan, iyi çalışan, en iyi olma
gayreti içerisinde olan ve Türkiye'nin neresinde olursa olsun, hangi şubesine
giderseniz gidin, güler yüzle karşılayan, mesai mefhumu tanımayan bir kadronun,
çalışanlarının sayesinde, kısa sürede, Türkiye'nin en büyük, en güçlü, en iyi
hizmet veren bankalarının arasına giren bankalardan biridir. Bu yönüyle, hizmet
verenlere, ayrıca, burada teşekkürlerimi arz etmeyi görev addediyorum. Değerli arkadaşlar, şimdi, meselenin öbür yönüne
geldiğimiz zaman, Vakıflar Bankası parasını nereden elde etmiştir; benden önce
konuşan değerli arkadaşlarımız bu konuya girdiler, vakıf müessesesini özet olarak
Yüce Heyetinize arz ettiler; DYP sözcüsü değerli arkadaşım bu konuda fevkalade
güzel izahatta bulundu. Şimdi, Vakıflar Bankasının sermayesi, tamamına yakını
itibariyle, şu veya bu şekilde, vakıfların mallarından, paralarından,
nemasından kaynaklanmaktadır. Kaldı ki, yanılmıyorsam, zaten, Vakıflar Bankası,
ilk başta, Türkiye'deki tüm vakıfların bir kasası olarak düşünülmüş, faaliyete
geçmiş; ama, sonradan banka haline getirilmiştir. Bankacılığın bütün şartları
yerine getirilecektir; 21 inci yüzyılda, rekabet şartlarına uygun bir çalışma
içerisine girecek ve rekabet edecektir, başarılı olacaktır. Bu noktada,
gerçekten, bazı değişikliklere ihtiyaç vardır. Bugüne kadarki çalışmalarında,
politik müdahaleler olmadığı zamanlarda -bunu yakinen takip etmiş bir
arkadaşınız olarak ifade ediyorum- Vakıflar Bankası çok büyük atılımlar
yapmıştır. Vakıf deyince bizim halkımız çok hassas, bunun üzerinde
hepimiz hassas duruyoruz. Şimdi, Anadolu'daki insanlara, dışarıdaki insanlara
bir soralım; Vakıflar Bankası ile Vakıflar Genel Müdürlüğünü ciddî manada
ayırıyorlar mı; hayır, Vakıflar Genel Müdürlüğünün âdeta bir parçası olarak
görüyorlar; onu, tarihinin, ecdadının bir müessesi, kurumu olarak görüyorlar. Ben, çok görmüşümdür ki, parası olup da Türkiye'de
bankalara para yatırmayan, faiz almayı düşünmeyen insanlar, tercihlerinde
Vakıflar Bankasını seçmişlerdir. 1970'lerden sonra, Vakıflar Bankası, çok ileri
noktada değilken, on onbeş yılda çok büyük atılımlar yapmış. Neyle; halkın
desteğiyle atılımlar yapmış ve devlet bankaları arasında en önde bir noktaya
gelmiştir. Bu bakımdan, elbette ki, günün şartlarına göre yapılması gereken
değişiklikleri yapmak, gerek Sayın Bakanımıza gerek Vakıflar Genel Müdürlüğünün
çalışma şartlarına ve bankaya gerekli rahatlığı ve atılımı sağlamak bizim
görevimizdir. Ancak, burada bir mesele var -bu noktaya fazla
girmeden, kısmen arkadaşlarımız değindiler- onun halledilmesi gerektiği kanaatindeyim.
Evet, birçok değişiklik yapılacak; ama, bu özelleştirmede, Anayasa Mahkemesinin
iptal kararından sonra, yanılmıyorsam, henüz gerekçe açıklanmadı. Bu gerekçe
açıklanmalıydı; nasıl, neden ve niçinleri burada daha iyi tartışılmalı ve
doğru, yerinde bir yasa çıkarılmalıydı. Ben, bu noktada acele edildiği
kanaatini taşıyorum. Bir diğer husus, hassasiyetimiz ise; özelleştirmeler,
Türkiye'de, maalesef, geçmiş on yıl içerisinde iyi not almamıştır. Ecdat
mallarının özelleştirilmesi neticesinde ortaya çıkacak paranın nasıl ve ne
şekilde kullanılacağı noktasında Sayın Bakanımızın verdiği sözü, teminatı,
hükümetimizin bu noktadaki hassasiyetini saygıyla karşılıyoruz; ama, şahsen, bu
noktada endişelerimi de ayrıca ifade ediyorum. Değerli arkadaşlar, işin özü, 1 inci madde üzerinde,
elbette ki, gerekli dediğim için, uygundur, bu süre kaldırılmalıdır, başka
değişiklikler de yapılmalıdır; ama, işi özetleyecek olursak, Anayasa Mahkemesi
kararı çerçevesinde bu özelleştirmenin yapılıp yapılamayacağı noktasında hukukî
tartışma burada da devam ettiğine göre, bir yanlışlık yapılmamasını diliyoruz.
Biz, ecdat malı vakıfların ve vakıf mallarından oluşan Vakıfbankın, elbette ki,
başta da ifade ettiğim gibi, istenilen değişikliklerin ve mevzuatta bankanın
önünün açılması için gerekli çalışmanın yapılması noktasında hükümete gerekli
desteği veririz; ama, biraz önce ifade ettiğim gibi, henüz açıklığa kavuşmamış
olan Anayasa Mahkemesi görüş ve gerekçesi belirlenmeden çıkacak bu kanun, eğer,
Anayasa Mahkemesinden geri dönerse, buna hepimiz üzülürüz. Bu noktanın Yüce
Heyetinizce değerlendirilmesini ve buna göre bir neticede karar verilmesini,
herkesin vicdanî kanaatini buna göre belirlemesini ümit ediyorum, diliyorum. Hepinize teşekkür ediyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Alptekin. Gruplar adına başka söz talebi?... Yok. Şahısları adına söz taleplerinden ilki, Erzurum
Milletvekili Sayın Aslan Polat'a ait. Sayın Polat?... Yok. Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan?.. Burada. Buyurun efendim. Sayın Ayhan, süreniz 5 dakika. CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan, muhterem
üyeler; 536 sıra sayılı Vakıflar Bankasının
özelleştirilmesiyle ilgili kanun tasarısının 1 inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu, 1 inci madde "banka süresiz olarak faaliyette
bulunur" şeklinde değiştirilmiştir. Daha önceki maddede 99 yıl idi,
herhangi bir süre tahdidi bulunmaması lazım, özelleşiyor nasıl olsa diye, bu
istikamette getirilmiş bir hükümdür. Değerli arkadaşlar, tabiî özelleşirse süre tahdidini
kaldırmak lazım, tasarı kanunlaşırsa, özelleşirse; ancak, bu vesileyle tabiî,
vakıflarla ilgili bazı şeyleri söylemek istiyorum, arkadaşlar da söylediler,
Yumakoğulları'na da teşekkür ederiz, hakikaten fevkalade güzel bir vakfiyeyi
tekrar burada bize dinletmiş oldu. Vakıf eserler, memleketimizin her yerine yayılmış,
Selçuklu, Osmanlı mülkü olarak, geçmişte ecdadımızın bulunduğu bütün
Ortadoğu'da, Avrupa'da, Asya'da çok geniş bir bölgede yayılmıştır. Cumhuriyet
hükümetlerinin ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, gücü yettikçe, bu vakıf
eserlerin ihyasıyla ilgili hizmet etmesi gerekir ve bu gayret de her zaman için
şüphesiz vardır ve olacaktır imkân ölçüsünde. Tabiî, önce, Türkiye'deki vakıfları harap vaziyetten
kurtarmak lazım. 1992'de milletvekili olarak Trakya illerine bir gezim vardı,
Edirne'ye gittim. Tabiî, Selimiye Camii yanında Mimar Sinan'ın inşa etmiş
olduğu hamamın yıkık duvarlarını ve üzerlerinde incir ağaçlarını görünce
üzüldüm. Gelince, vakıflardan sorumlu devlet bakanına meseleyi arz etmiştim.
İnşallah yapılmıştır; ama, bu, Türkiye'nin her yerinde böyledir. Tabiî, vakıf
eserlere sahip olmak, bunları kullanılır hale getirmek lazım. Yine, Malatya'ya yaptığım bir seyahatimde gördüm; .
Malatya'nın hemen yakınında bir yerleşim yerinde Selçuklular zamanından kalmış,
o zamanın mimarî tarzıyla inşa edilmiş muhteşem büyük bir cami var. Yani, onu
da gezip görmüştüm. Hükümette olduğumuz dönemdeydi. Tabiî, bu kanun tasarısını konuşurken, vakıflarla
ilgili burada benim gelmek istediğim bir nokta var. Vakıfları hükümetin
korumaya çalışması, cumhuriyet hükümetlerinin bunlara imkân, kaynak ayırması,
şüphesiz, görevdir; ancak, vakıfları sadece hükümete bırakmamak lazım. Yani,
illerde, ilçelerde, vakıfların bulunduğu yerlerde, mahallî idarelerin, il özel
idarelerinin, vakıflarla ilgili kurulmuş olan; yani, o bölgedeki kültür ve
sanat değerlerini koruma maksadıyla kurulmuş olan, kurulması gereken derneklerin
ve vakıfların; yani, bunları korumak ve bunları aslî haline getirip muhafaza
etmek üzere vakıfların olması lazım. Yani, sivil toplumun vakıflara sahip
çıkması lazım. Altını çizmek istediğim husus budur. Tabiî, zenginlerin,
kazananların, geçiminin üzerinde kaynağı olan insanların, topluma da bu bir
vediasıdır, bunu yapmaları lazım; yani, bu kültürün, bu davranışın
geliştirilmesi lazım. Her şeyi de hükümetten beklemek doğru değil; yani,
vakıfların sahibinin, mahallî idareler ve sivil toplum kurumlarının olması
lazım. Bir adım daha atarak, tabiî, vakıf eserlerinin de
kullanılır hale getirilmesi lazım; yani, vakıf senedindeki maksada uygun,
neyse, o istikamette veya o maksatla kullanılması mümkün değilse şartlar
gereği, onun sınırları içinde, yine senedin sınırları içinde, toplumun
kültürünün muhafazası ve yine, topluma hizmet verecek birtakım hizmetlerin
yapılması için kullanılması gerekir. Bu, tabiî, bir genel davranıştır, bir
üsluptur; yani, bu istikamete doğru yönelmemiz lazım. Her şeyi merkezî
hükümetten beklemek doğru bir şey değildir; yani, merkezî hükümetin, mümkün
olduğu kadar sahasının daralması... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Lütfen toparlayınız. CEVAT AYHAN (Devamla) - Bir cümleyle bitiriyorum. ... ve genel yükümlülüklerinin, savunma gibi, güvenlik
gibi, dışpolitika gibi, adalet gibi, ana meselelerde daralarak, bu meselelere
doğru mesaisini hasrederek ve bu meseleleri de mümkün olduğu kadar mahalline
bırakmak lazım. Bunu ifade edeyim diye söz aldım. Teşekkür ederim. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan. Madde üzerinde, şahsı adına başka söz talebi?.. Yok. Önerge yok. 1 inci maddeyi, komisyondan geldiği şekliyle oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir. 2 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2. - 6219 sayılı Kanunun 5 inci maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir. "Madde 5.- Bankanın sermayesinin miktarı ile her
payın itibari kıymeti Banka ana sözleşmesinde belirtilir." BAŞKAN - Doğru Yol Partisi Grubu adına, Isparta
Milletvekili Sayın Ramazan Gül; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakikadır. DYP GRUBU ADINA RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkan,
Yüce Parlamentonun değerli üyeleri; görüşülmekte olan Türkiye Vakıflar Bankası
Anonim Ortaklığıyla ilgili kanun tasarısının 2 nci maddesi üzerinde, Doğru Yol
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlarım. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; malumunuz olduğu
üzere, Vakıflar Bankası, diğer kamu bankalarından daha farklı bir statüye sahip
bulunmaktadır. Dolayısıyla, bu bankanın, Türkiye Halk Bankası ve Ziraat
Bankasından farklı bir statüye sahip olduğunu, yüksek bilgilerinize sunmak
isterim. Bu vesileyle, konu hakkında kısa bir bilgi arz etmek istiyorum. Gerçi, daha evvel, değerli konuşmacı arkadaşlarım da
konuyu ifade ettiler; bu bankanın sermaye yapısı üç gruptan müteşekkildir: (A)
grubu, (B) grubu, (C) grubu. (A) grubu, sahipsiz olan sermaye grubudur, yüzde
55'ine tekabül etmektedir ve bunların sahipleri de belli değildir; yüzde 20'si
mülhak, bunların sahipleri bellidir; geriye kalan yüzde 25'i de, yine, bankanın
kendi vakfının kurmuş olduğu bir sandık ve diğer sandıklardan müteşekkildir. Bu bankanın özerkleşmesi, kuruluş amacına aykırıdır;
kaldı ki, Anayasa Mahkemesi, bu konuda müteaddit görüşler serdetmiştir. Değerli milletvekilleri, bu bankanın aktif kalemleri
zengindir. Bilançolarını incelediğimizde usulsüz krediler verilmiş
gözükmektedir ve bu verilen kredilerin büyük bir kısmının da geri dönme imkânı
zayıftır. Özellikle turizm kredilerinde büyük verimler vardır, fakat bunlar
geri dönmemiştir. 50 küsur iştiraki vardır; aktif değerleri yüksektir. Umarım
ki, bu banka özelleştirilirken siyasî esintilerden uzak ve ülke menfaatları
doğrultusunda özelleştirilir. Aynı zamanda şimdiye kadar bu vakıf malları Medeni
Kanunun genel hükümleri prensipleri çerçevesinde idare edilmiştir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Vakıflar
Bankası aslında özerk statüye sahip bir banka, ancak diğer özerk kurumlarda
olduğu gibi bu bankanın özerkliğinin de pek uygulama alanı bulmadığı bir
gerçektir. Türkiye Vakıflar Bankasının da malî yapısı hakkında
yeterli bilgi Yüce Meclise sunulmamıştır. Bu durum, burada bankanın daha
sağlıklı bir yapıya kavuşması için çaba harcayan biz parlamenterler açısından
hiç de iç açıcı olmadığını göstermektedir. Çünkü, biz toplum olarak halen tüm
dikkatlerimizi şöyle veyahut da böyle özel bankalar üzerine yoğunlaştırmış
bulunuyoruz, ancak, bununla, hükümetin kamu bankalarıyla ilgili sorgulama
hakkımızı elimizden alamayacağı açıktır. Burada ben açıkça şu gerçeği vurgulamak istiyorum:
Mevcut hükümet döneminde kamu bankalarının da içi maalesef boşaltılmıştır. Bu
gerçeği bilen IMF zorunlu olarak bu bankalara siyasî müdahalenin önünü kesmek
için böyle bir tasarıyı hükümete hazırlattırmıştır. Bu, bir iddia değildir,
tümüyle gerçeğin ta kendisidir. Bir devlet bakanı, Başbakanlık Yüksek Denetleme
Kuruluna bir yazı yazarak, kamu bankalarında yapılan denetime açıkça müdahale
etmiş ve yapılan yolsuzluklara karşı Türk Ceza Kanununun ilgili maddelerinin
çalıştırılmamasını istemiştir. Böyle bir yazı, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ve
altmışiki yıllık geleneğe sahip olan Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu
tarihinde ilk kez yaşanmıştır. Acaba, bu hükümet, niçin Başbakanlık Yüksek
Denetleme Kurulundan rahatsız olmaktadır? Sayın Başbakan, siz muhalefetteyken, Başbakanlık Yüksek
Denetleme Kurulunun tümüyle özerk bir statüye kavuşmasını istemiştiniz. Bu
isteğinizde samimi olduğunuzu belirtmiştiniz. Sayın Başbakan, siz iktidar
olunca, acaba ne değişti, niçin Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu raporlarından
rahatsız oluyorsunuz? Acaba şu konuyu araştırdınız mı: Bu onayı size kim
imzalattı, hangi bakan imzalattı? Bu onayla bir kamu bankasının genel müdürü
kurtarılmak mı isteniyor? Sayın Başbakanım, bu sorunun yanıtını sizden
bekleyeceğiz. Sayın Recep Önal'ın, bu belgeyle ilgili olarak yaptığı açıklama
kamuoyunu tatmin etmemiştir. Niçin tatmin etmediği de bellidir; çünkü,
açıklama, bir suçu örtme telaşı içerisinde yapılmıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir başka
gerçeği daha siz değerli milletvekillerine sunmak istiyorum ve açıkça şunu
söylüyorum: Bu hükümet, banka yolsuzluklarının ortaya çıkarılması açısından
asla samimi değildir. Elinden gelse, olayların tümünün üzerine bir şal
örtecektir; ama, artık, mızrak çuvala sığmamaktadır; çünkü, bu hükümet, kamu
bankalarındaki yolsuzlukların kamuoyuna yansımasından ciddî derecede
rahatsızlıklar duymaktadır; acaba niçin?.. Hükümetin rahatsızlığı bu boyutlara varmıştır ki, bu
tasarıyla, kamu bankaları, tümüyle, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun denetimi
dışında tutulmuştur. Şimdi hükümete sormak gerekiyor: Siz denetimden niçin
korkuyorsunuz? Dürüst bir insan denetimden korkmaz ;çünkü, denetimle, ancak
sağlıklı sistemler oluşturulur. Siz hükümet olarak bu tasarıyla kamu
bankalarını denetimsiz hale getirerek iktidarın çiftliği haline getireceksiniz.
Bu gerçek bu tasarılarla ortaya çıkmıştır. Değerli milletvekilleri, hatırlarsanız Vakıflar
Bankasından sorumlu ilgili bakana soruldu. Denildi ki: "Size bağlı olan
Vakıflar Bankası, batan bankalara kredi açtı mı?" Sayın Bakan, Bankalar
Kanununun ilgili maddesinin ardına sığınarak dedi ki... Yürekli, temiz bir
bakan ortaya çıkar, gerçekleri açıklardı. Oysa, hükümetin yaptığı,
yolsuzlukları örtmek için yasa maddesinin arkasına sığınmak olmuştur. Bu
yanlıştır; hükümet açısından ciddî bir talihsizliktir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bu tasarı, diğer
kamu bankalarında olduğu gibi, denetimsiz bir alan yaratmakta ve yolsuzluklara
bir ortam hazırlamaktadır. Bunu hazırlayan hükümet, sanıyor ki, bu değişikliklerden
sonra bu bankalar özelleştirilecek. Hemen belirtelim ki, bu kadrolarla bu
bankalar asla özelleştirilemez; çünkü, içi boşaltılmış bankaları kim alacak,
şaşıyorum. Herhalde hükümetin beklentisi, bu bankaları karaparacılara
satmaktır; ama, bunu bile başaracağından şüphemiz vardır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarıyla,
kamu bankaları tümüyle siyasal etkilere açık, denetimsiz bir yapı haline
getirilmektedir. Bu yapıyla, bu bankaların özelleştirilemeyeceği açıktır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Gül, lütfen toparlayınız. RAMAZAN GÜL (Devamla) - Bu tasarıyla yapılmak istenen,
kamu bankalarının dilediğince kullanılacak denetimsiz bir alan yaratmaktır. Bu
nedenle, yolsuzluklara sonuna kadar açık bir sistem yaratacak olan bu tasarıya
bizim oy vermemiz düşünülemez. Sözlerime son verirken, Yüce Meclisi saygıyla selamlar, bu tasarıya oy verilmemesi
yönündeki kanaatimi bir kez daha bilgilerinize arz ederim. Saygılarımla. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gül. DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) - Sayın Başkan,
müsaade eder misiniz. BAŞKAN - Hükümet adına her an söz alma hakkınız
var. DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) - Lütfederseniz... BAŞKAN - Estağfurullah, buyurun, tabiî, Tüzüğümüzde komisyona ve hükümete öncelikle söz verilir
deniyor. Süreniz 10 dakika efendim. DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) - Sayın Başkanım,
muhterem milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Ramazan Gül'ün eleştiri hakkına, elbette, sonuna
kadar saygılıyız; ama, kamuoyunda banka tüzelkişiliğiyle ilgili ve hükümetimize
ilişkin haksız açıklamalarının yanlış anlamalara yol açabileceğini düşünerek,
ceza hukukunun bize tanıdığı yasal yetkileri de şu anda kale almadan, açıklama
yapmak üzere huzurlarınıza geldim. Vakıflar Bankasına ilişkin "Usulsüz kredi
verilmiştir" dedi ve daha sonra da "bir devlet bakanı" tabirini
kullandı, sonrasında bu bir devlet bakanının Sayın Recep Önal olduğunu ifade
buyurdu. "Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu raporlarına niçin güvenmiyorsunuz"
sorusunu yönelttiler. Benimle ilgili, benim yaptığım açıklamayla ilgili hususu,
doğrusu tam anlayabilmiş değilim; ben, ne demişim de yürekli olmamışım?!.. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın Gül gibi,
Yüksek Denetleme Kurulu raporlarına inanmak ve güvenmek gerektiğine ben
katılırım Şimdi, Yüksek Denetleme Kurulu raporlarına dayanarak bilgi sunayım
ki, Vakıflar Bankasının toplam kredilerinin yüzde 97'si maddî teminat
altındadır, yüzde 3'ü de kefalet altındadır. Takipteki alacaklarının nakit ve
gayri nakdî kredilere oranı yüzde 1,5'tir; Batı ülkelerinde bu standart, yüzde
5'tir. Biraz önce de söylediğimiz gibi, bu alacakların yüzde 97'si maddî teminatlıdır, yüzde 3'e yakını da, ki, bir kısmı da hazine
garantilidir... Tasarruf Sigorta Fonuna geçen bankaların hiçbirinde
Vakıfbank olarak kredi alacağımız yoktur. Bu tasarıda, kamu payı yüzde 50'nin
altına düşünceye kadar, Bankacılık Üst Kurulunun denetiminin yanı sıra,
Başbakanlık Yüksek Denetlemenin
denetimini de biz öngördük. Dolayısıyla, çifte bir denetimi öngördük. Yüzde
50'nin altına indiği vakit de, kabul edersiniz ki, Başbakanlık Yüksek Denetleme
yetkisi, otomatik olarak, doğal sonucu itibariyle burada yer almaz. Hükümetin herhangi bir suçu örtbas etmek telaşı ve not
almaktan vazgeçtiğim diğer suçlamalara ilişkin söyleyeceğim, Nihal Adsız'ın bir
sözüdür; "Belagatı iyi olmayanın lisanı küfürdür" der. Ben, bankayla ilgili açıklamada, Bankalar
Kanununun 22 nci maddesinin sekizinci fıkrasını andım. Burası Parlamento,
yasama organında bir yasaya bağlı olarak bir davranışın suçlanması
beklenmemelidir; tam tersine, yasama organında, o çatı altında beklenen,
yürütme organı mensuplarının yasalara uygun davranması, yasalara aykırı
davranmamasıdır. Bankalar Kanununun 22 nci maddesinin sekizinci fıkrası,
bankadan kredi alan, ister hakiki şahıs olsun ister tüzelkişilik olsun, onlarla
ilgili verilen kredilerin açıklanamayacağı hükmünü amirdir; ancak, müşteri
isterse kendisi açıklayabilir der. Böylesi bir amir hüküm mevcutken, 4
katrilyonun üzerinde kredi vermiş, demin andığım kompozisyonda vermiş bir
bankadan sorumlu Bakan sıfatıyla, şu kişiye şu kadar verdik, şu tüzelkişiliğe
bu kadar verdik demem, suç işlemek anlamını taşırdı. Yüce Parlamento o yasayı
değiştirmeye muktedirdir; değiştirdiği zaman da, amir hükmü yerine getirmek
bizim görevimizdir. Bunları açıklamak istedim;hepinize saygılar sunarım.
(ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan. Fazilet Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın
Musa Uzunkaya; buyurun. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakika efendim. FP GRUBU ADINA MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 536 sıra sayılı, Vakıflar Bankasının
özelleştirilmesine dair tasarının 2 nci maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. İsterseniz, sözüme, Sayın Bakanın son temennisiyle
gireyim. Sayın Bakan dediler ki, gelin önce, şu bankaların kimlere kredi
verdiğini gizleyen, setreden yasayı değiştirelim. DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) - Öyle demedim... MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Bakan, bu yasaları
kimler getirir? Bunun gelmesi lazım esasen; açıkça, ben, şimdi diyorum. Diyorum
ki, gelin, hakikaten, şu ana kadar içleri boşaltılan, satılan, perişan
edilen... Şurada, Parlamento bir endişeyi taşıyor. Sayın Bakan,
bu konuda alınganlık göstermeyin. Ben, sayın arkadaşımın konuşması açısından
meseleye bakarak demiyorum; ama, bir gerçeği görmek lazım, bu milletin çorbadan
dili yandı, yoğurdu üflüyor. Zatıâliniz, özelleştirmeden de sorumlu bakansınız,
vakıflar size bağlı olduğu gibi, size müteaddit defalar sual tevcih eden bir
arkadaşınızım, aldığım cevaplar çok açık, çok net, çok samimî cevaplar
verdiniz, bunun için de teşekkür ediyorum. Özelleştirmede yaşanan handikapları
kendiniz itiraf ve ifade ediyorsunuz. Şu ana kadar özelleştirmeden gelenler,
yani devletin hazinesine gelenlerden, batanlar bir tarafa, daha çok gideri
olmuş, bunlar sizin açıklamalarınızda olan şeyler. Şimdi burada, tabiî, milletin en büyük tereddüdü, iki
gündür görüştüğümüz bankalar yasaları ki, bu da bir diğer banka, Vakıfbankın
özel bir statüsü vardır; yapısı itibariyle 1954'te özel bir banka olarak
kurulmuş. Dolayısıyla, bu bankalar zemininde, insanlarımızın bugünlerde zihnini
allak bullak eden perişan bir yaşantı var, millet hakikaten bu sıkıntıyı içinde
duyuyor. Gelin, hükümet olarak, bu millete burada açıkça bir taahhütte bulunun,
deyin ki, şu, şahıslara, sektörlere, holdinglere, gazetecilere, medyaya verilen
paraları söylenmez hükmünü getiren bu yasayı bu parlamento çıkardıysa,
değiştirmek hakkına da sahiptir. Kime verdiler, nerede battı, nerede kaldı bu
paralar, bunu bilelim. Bunu muhalefet getirir diyorsanız, biz yarın hemen
getirelim bu yasa teklifini, gündeme alın iktidar olarak, bunda
samimiyseniz;ama, bu konuda şimdi bu aziz millet sizden bir samimî açıklama
veya Bakanlar Kurulundan bir açıklama, bir itiraf, bir beyan bekliyor. Yani,
biz sığınıyoruz, efendim ne yapayım böyle bir yasa var. Ne yapacaksınız; siz
hükümetsiniz. Bakın yoklama istediğimiz anda 200 parlamenter birden salona
gecenin saat 22.00'sinde doluyor, demek ki güçlü bir iktidarsınız, 350
milletvekiliniz var, bu yönde de kutluyoruz sizi, güzel bir gücünüz var, gelin
bu gücünüzü koyun yarın bu yasayı çıkaralım önce; ama, bunu yapmıyorsunuz. Şimdi gelelim, tabiî, bu Vakıflar Bankasından, Vakıflar
Kurumuna... Tabiî, Türkiye bu konuda, aslında, medeniyet deneyimi, tarih
tecrübesi, bilgi birikimi, tatbikatıyla, dünyada en engin kültüre sahip bir
millet; bu yönde çok şanslı bir milletiz. Hatta, hiç unutmuyorum, üniversite
yıllarında, bir asistan -şu anda bir üniversitede profesör olan bir
arkadaşımız- Amerika'da vakıflar üzerinde doktora çalışmasına gittiğinde, ona,
orada aynen şu söylenmiş: "Çok yanlış yaptınız. Biz, vakıflar üzerindeki çalışmaları
Süleymaniye Kütüphanesinde, Millet Kütüphanesinde, Anadolu'daki sizin
eserlerinizde görüyoruz. Buraya niye geldiniz?! Her şeyi Batı'dan arama
illetinden ve hastalığından kurtulun." "Eğitim adına, ilim adına
duyduğum utançtan, hakikaten perişan oldum ve ondan sonra, geldim, aylarca
İstanbul'daki kütüphanelerde vakıfları inceledim" dedi. Değerli arkadaşlar, vakıf, önemli hükümler ihtiva eder.
Şimdi, bu yasanın getirdiği bazı şeyler var. Açık olarak söylüyorum: Devlet
yıllarca -bağışlayınız- haralarda, çiftliklerde tavuk üretti, inek sağdı, koyun
besledi, ayran sattı. Çağdaş bir devlet bunları yapmaz, çağdaş bir devlet
bankacılık yapmaz, çağdaş bir devlet ticaretin içerisinde devlet yapısıyla
kendisini koymaz; ama, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, maşallah, her şeyde var,
her yerde var. O kadar var ki, artık, özel hayatlarımıza her alanda girmeye
başlayan bir mantalite; çünkü, ideolojik devlet, maalesef, toplumun önüne bu
tip değerleri getirmiş. Filhakika, vakıflar, dediğim gibi, tarih itibariyle
bizim engin tarihimizde ve mazimizde var olduğu için, bunu ekonomik yönden de
teyit etsin amaçlı daha önceki konuşmacı arkadaşlarımın da itiraf ve beyan
ettikleri gibi, 1954 yılında, genel müdürlüğü özel bir vakıf statüsünde,
şubeleri devlet bankası; ama, kendi yapısı itibariyle özel konumda olan
Vakıflar Bankasının nihaî süreci 99 yıllıktı. Belki 55 sene sonraya, bugünkü
konjonktürden de yararlanarak, özerkleştirilmesi konusunda hükümetin güzel
niyetli bir çalışması olabilir. Bunu, iyi niyetli bir çalışma olarak düşünüyor
olabiliriz; ama, şu ana kadar yapılan özelleştirmelerde yaşadığımız sıkıntılarla,
özellikle, vakıfların sahip olduğu özel statüyü gözardı edemezsiniz. Nedir
bu; mesela, vakıfların vakıfnamesi var.
Siz, (A) grubu senetleri, hisseleri, Vakıflar Umum Müdürlüğüne ait olan bu
hisseleri, belli menkul ve gayrimenkullerin karşılığı olan bu senetleri
satarken, haddizatında, vakıfların vakıfnamesindeki "velâ yuheb, velâ
yuşder, velâ yuba" yani "satılmaz, hibe edilmez, müşteri
olunmaz" hükmünü nereye kaldırıp koyacaksınız ve bu paralar, yarın,
Hazineye irat mı kaydedilecek? Yani, daha önce, burada, iki akşam önce, bir
sayın grup başkanvekili arkadaşımız dedi k:i "Efendim, siz, buna niye
karşı çıkıyorsunuz? Biz, bu paralarla, yıkılan, onarıma muhtaç, deprem
bölgesindeki camileri, tarihî eserleri, ata yadigârlarını onaracağız."
Bakın, bu yasa tasarısında böyle bir şey yok. Demin, yine, bir grup
başkanvekili arkadaşımız geldi, iktidar grubundan birisi, bizleri
bilgilendirdi. Efendim, işte, genel müdüre talimat verilecek de, para gelirse,
o paralardan bir miktar onarım için kullanabilecek... Sayın Bakanımız da,
açıkça burada, eğer lütuf buyururlarsa, hakikaten, özelleşirse... Mesela,
burada, ben, gördüğüm iki farklılığı sormak istiyorum Sayın Bakana: Kendi
imzalarını taşıyan 26 Nisan 2000 tarihli bir yazıda, tüm vekillere
gönderdikleri yazıda "sayın milletvekilim, bankanın yüzde 20'sini teşkil
eden (B) grubu hisselerin satışıyla, 400 milyon Amerikan Doları gelir
sağlayacağız" deniliyor ve bu, bankanın tam malının, mülkünün yüzde
20'sine tekabül ediyor. Yüzde 20'si 400 milyon dolar olursa, yüzde 100'ü 2
milyar dolar eder herhalde bu tarife göre. Oysaki, bir başka yazınız, yine,
imzanızı taşıyan bir yazınızda, hemen ikinci sahifesinde "banka yönünden
bakılınca, bugün için aktif büyüklüğü 6 milyar USD olan bankanın gerçek
değerinin serbest piyasa şartlarında tespit edilmesi sağlanarak, bankanın
sermayesi tabana yaygınlaştırılacaktır" diyorsunuz. Şimdi, bir önceki beyanınıza göre, banka 2 milyar
dolarlık takribi bir değer taşıyor kıymetleri itibariyle; oysaki, burada, 6
milyar dolardan bahsediyorsunuz. Ben mi yanlış anladım, yoksa, zatı âliniz...
Burada farklı bir; yani, o günkü tarihle ki, bunun tarihi de pek farklı değil;
o 13 Haziran 2000, diğeri de 26 Nisan 2000 arada bu kadar bir kıymet farkı
olamaz; yanlış bir algılama mı var, yoksa bankanın gerçek değerleri tam tespit
edilebilmiş değil mi? Yarın piyasaya çıktığı zaman, iki yazı arasında Sayın
Bakanım beni bağışlasın bu kadar tezat varsa, özsermayesi, kıymetleri,
menkulleri, gayrimenkulleri açısından bu bankaya reel olarak bakıldığı zaman,
muhalefet partileri olarak, özellikle Anamuhalefet Partisi olarak, size, bu 6
milyara göre mi çok ucuz sattınız diyeceğiz, 2 milyara göre mi çok yüksek
fiyatla sattınız diyeceğiz? Bunu da bu millete, daha da açığı Yüce Heyete
açıklamanızda zaruret var. Bir diğer hususu arz edeyim: Anayasa Mahkemesinin
iptaline rağmen, kanun hükmünde kararnamenin iptaline rağmen, alelacele bu
yasayı getirdiniz, özelleştirmeyi arzu ediyorsunuz, az önce söyledim, devlet ne
bankacılık yapmalı ne de, af buyurun, sığır, inek sağmalı; ama, bunları da
sağmal malı olarak millet malını heba etmeye hakkı yoktur diye düşünüyoruz. Şimdi, benim bir tavsiyem ve bir temennim var, daha
açığı, sayın hükümetten bir ricam var. Diyorum ki, eğer bu bankalar gerçekten
satılacak, özellikle Vakıfbankın mülkü satılarak kıymete, paraya çevrilecekse,
geliniz, şu yasalarınızı biraz ıslah edin. Mesela, vakıflara ait eserler
-bakın, zatıâlinize de az önce arz ettim-. İstanbul'da Valide Atik Sultan
Camii... Dün bir heyet geldi, bendenizle ve arkadaşlarla görüştü. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, lütfen tamamlayın. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım. Şimdi, camiin onarımı yapılıyor, dokuz yıldır onarım
devam ediyor; olmaz böyle bir şey. Yani, Allah vermesin, deprem 7,4 değil de
7,6 olsaydı, ecdat yadigârı binalar tamamen gidecek olsaydı, sittin sene siz bu
eserleri imar edemezdiniz. Yazık, günah değil mi? Peki, dokuz yıldır onarımı
yapılamayan bu eser, üstüne üstlük bir de Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından her
işe müdahale ediliyor. Sayın Bakanım, allahaşkına, bu eserleri şu Anıtlar
Yüksek Kurulunun müdahalesinden kurtarın. Vakıflar olarak eserlerinize sahip
çıkamıyorsanız, eserleri devredin Anıtlar Yüksek Kuruluna. Anıtlar Yüksek
Kuruluyla alakalı olarak çok çirkin iddialar, şaibeler kulaklarımıza kadar
geliyor, hemen hemen her bölgeyle ilgili geliyor. En basit bir onarım için
Anıtlar Yüksek Kurulu devreye giriyor, iğne çakamıyorsunuz. Tabanına kalorifer
yapılacak; yirmibeş yıl önce tabanı döşenmiş olan bu binaya, onarım için kimse
giremiyor. Gelin, bu eserleri Anıtlar Yüksek Kurulunun müdahalesinden kurtarın,
vakıf eserlerinize kurum olarak doğrudan sahip çıkılsın; mevzuatı nasıl
düzenleyecekseniz, bunu Parlamentoya getirin. İkincisi; lütfen, burada açıklıkla söyleyin
"buradan temin edilecek gelirler, Vakıfbankın özelleşmesi halinde gelecek
paralar Hazineye irat kaydedilmeyecek, Vakıflar Umum Müdürlüğüne verilecektir;
camilerin onarımı, bakımı, tarihî eserler, köprüler, hanlar, kervansaraylar,
tümüyle bunlar imar ve muhafaza edilecektir" deyin. Bakın, onbinlerce, yüzbinlerce eser perişan olmuştur.
Zaten, bunları korumak için vaktiyle bu banka kurulmuştu; ama, banka bunları
koruyamıyor. Esasen, bankanın kendisi de âdeta korunmaya muhtaç bir müessese
haline gelmiştir. Dolayısıyla, Sayın Bakanımızın, bu konuda da, hem
himmetlerini hem de hükümete yön kazandırıcı gayretlerini bekliyor, şayet
tasarı yasalaşırsa ülkemize hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (FP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uzunkaya. Parti grupları adına başka söz talebi?.. Yoktur. Şahısları adına ilk söz, Erzurum Milletvekili Sayın
Aslan Polat'a ait. Sayın Polat?.. Yok. Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan?..
Konuşmuyorlar. Başka söz talebi?.. Yok. Önerge yok. 2 nci maddeyi, Komisyondan geldiği şekliyle oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir. 3 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3. - 6219 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiş, 7 nci maddesi ve 14 üncü maddesinin birinci fıkrası ile
ikinci fıkrasının ikinci cümlesi yürürlükten kaldırılmıştır. "Madde 6. - Hisse senetleri (A), (B) ve (C)
gruplarına ayrılmış olup, nama yazılıdır." BAŞKAN - İlk söz, Doğru Yol Partisi Grubu adına,
Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın'a ait; buyurun efendim. (DYP sıralarından
alkışlar) Süreniz 10 dakika. DYP GRUBU ADINA MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 3 üncü madde üzerinde Grubum adına söz almış
bulunmaktayım; bu vesileyle, Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, 3 üncü madde, 6219 sayılı
Kanunun 6 ncı maddesinde değişiklik yaparken, 7 nci maddesini ve 14 üncü
maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesini de meriyetten kaldırmaktadır. Madde 6'da, bankanın hisse senetleri (A), (B) ve (C)
gruplarına ayrılmakta olup, (A) grubu hisse senetleri, hepinizce malum olduğu
üzere, mazbut vakıflara aittir; yani, bugün bu mazbut vakıfları, Vakıflar Genel
Müdürlüğü tüzelkişilik olarak temsil etmektedir ki, Vakıflar Bankasının yüzde
50'den fazla sermayesi de bu mazbut vakıflara aittir. (C) grubu hisseleri ise "mülhak vakıf" olarak
tabir edilen ve her biri ayrı ayrı mütevelliler tarafından idare olunmakta olan
çok sayıdaki vakıflara aittir. Bu vakıfların, Vakıflar Genel Müdürlüğü ile olan
irtibatı, sadece, Vakıflar Umum Müdürlüğüne teftiş ve denetime katılma payı
ödenmek suretiyle, yine bazı düzenlemeleri Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından,
yani mazbut vakıflar tarafından yapılmaktadır. Değerli milletvekilleri, gerek (A) grubu gerek (B)
grubu ve gerekse (C) grubu hisse senetlerinin halka arz edilmek suretiyle, serbest
ekonomi içerisinde hakiki değerlerini bularak, bankanın sermaye ihtiyacını daha
iyi bir şekilde karşılamak ve ekonomi içerisinde aktif bir rol almasını
sağlamak üzere bu malum yeni düzenlemeler getirilmiş bulunmaktadır. Sayın Bakanımızın mutlaka şahsî gayretleri vardır;
ancak, Sayın Bakanımız, geçmişte, dergide yazdığı şekilde eğer özelleştirmeden
beklediği ya da tahkimden beklediği gelirlerin, bu bankadan da elde edileceğini
tahmin ediyorsa yanılıyor; çünkü, Sayın Bakanımız, özelleştirmeyle ilgili yazmış
olduğu yazıda, aynen şu ifadeleri kullanmaktadır: "Yasal alanda yapılan
düzenlemeler, tabiî ki bununla da sınırlı değildir. Genel hatlarıyla
özelleştirme portföyümüzde 100 milyar dolarlık bir varlık olduğunu, sadece önümüzdeki
beş yılda 50 milyar dolarlık bir özelleştirme gelirini hedeflediğimiz
gerçeğinden hareketle, mutlaka yabancı sermaye ihtiyacımızın olduğunu
vurgulamamız gerekir. Bu bağlamda, uluslararası finansman tahmininde zaten en
büyük problemlerden olan uluslararası tahkim sorununun çözümü için,
Anayasamızda gerekli düzenlemeler yapılmıştır. Değerli milletvekilleri, bu Tahkim Yasası çıkmadan
önce, ülkemize giren yabancı sermaye 1 milyar dolar civarındaydı; bu yasa
değişikliği yapılmak suretiyle, 5 milyar dolar gireceği tahmin edilmişti. İşte,
2000 yılının bitimine şurada 45 gün kaldı, ülkemize giren yabancı sermaye daha
1-1,5 milyar dolar arasındadır. Peki, Sayın Bakanım, ülkenin 1997 yılına kadar
içborçlanması, cumhuriyet döneminde, 4,5 katrilyon iken -1997 yılını
saymayalım- 1998, 1999, 2000 yıllarında, parmak hesabıyla üç yılda, içborç stoku
34 katrilyon olmuş; yabancı sermaye gelir mi?! Yani, bir şeye tek taraflı
bakmak, değerlendirmek, acaba sıhhatli bir değerlendirme mi oluyor?! Onun için,
çok yanılıyorsunuz; ama, diyeceksiniz ki, bu düzenlemeler, Asya Rusya krizinin
olduğu dönemlerde meydana geldi. Bakınız, 1997 ve 1998 yıllarında, sizlerin
ifadesiyle yaşanan krizlerin olduğu ülkelerde büyüme, 1998 yılında yüzde 2 veya
3 olarak beklenirken yüzde 4'lerde gerçekleşmiştir; 1999 yılında ise, krizin
olduğu ülkede yüzde 8'in üzerinde büyüme olmuştur. Yine, dünya hâsılasına
baktığımızda, 1998 yılı hesaplamalarına göre, 1999 yılında dünya hâsılası 2,2
oranında büyüyeceği öngörülmekte iken, 2000 yılının nisan ayı hesaplamalarına
göre dünya hâsılası 3,3 oranında büyümüştür. Yine, dünya ticaret hacmine
baktığımızda, ilgili yıllarda, 3,8 ve 4,9 nispetinde büyüme olmuş ve 2000 yılı
için ise öngörülen dünya ticaret hacmi büyümesi 8,4 civarında olmaktadır. Şimdi, krize yakalanan ülkelerde büyümeler başlamış,
krizin olduğu ülkelerle o kadar ekonomik anlamda alışverişi olmayan, ticaret
ilişkisi olmayan Türkiye, halen, büyüme noktasına gelememiştir. 1998 yılına
bakıyoruz, reel manada -bakın cari demiyorum- 3,9 oranında küçülme olmuştur.
1999 yılında, yine, reel manada 6,4 küçülme olmuştur. 2000 yılı, şurada
tamamlanmak üzere, yine, eksi çıkacaktır. Peki, siz, bu özelleştirmeyi nasıl yapacaksınız?
Yaptığınızda ne olacak veya özelleştirmenin konuşulduğu şu günlerde, 6 tane
bankanın, 8,5 milyar dolar bir parasının battığı ifade edilmektedir. Batan
bankaların kuruluşlarına, devlet bankalarından -buna, Vakıflar Bankası, Ziraat
Bankası, bugün görüşülen ve geçen Özelleştirme Kanunundaki diğer bankalar
dahil- batan bankaların sahiplerine ne kadar para verildi, bunu açıklar
mısınız? (DYP sıralarından alkışlar) Şimdi, diyeceksiniz ki, bu, bir ticarî
sırdır, müşterinin bilgileri aktarılmaz. Bu sırrı izale edecek, yasağı
kaldıracak kanunî düzenlemeleri getirin, onu geçirelim, ondan sonra, bu
bankaları kimler dolandırmış?.. Şimdi, Egebank konuşuluyor, Hazineden sorumlu Sayın
Bakan cevap veriyor "Egebankı Yahya Demirel direkt ele geçirmedi, onun
hisse senetlerini toplamak suretiyle bankayı ele geçirdi" diyor. Peki, siz
bu bankanın bu şekilde ele geçirileceğini biliyorsunuz, takip ediyorsunuz niçin
mâni olmuyorsunuz? O daha büyük suç. Şüphelendiğiniz bir insan, bir bankayı ele
geçirmek üzere onun hisse senetlerini dolaylı yoldan topluyor ve bankanın büyük
bir kısmına sahip olmaya çalışıyor ve bankanın içini boşaltıyor. Yani bu
şekilde, ülkede soygunun, vurgunun devam ettiği bir dönemde burada ifade edilen
hususların tahakkuk etmesi mümkün değildir. Şimdi, bakıyoruz, Sayın Bakanımız da Bakanlar Kurulunun
üyesidir, daha pancar fiyatları belli olmamıştır; ama pancardan olan şekerin
fiyatı yeni mahsul olarak satılıyor, şekerin fiyatı belli, şekerin hammaddesi
olan pancarın fiyatı belli değil... Peki, bu serbest ticaret esasına göre,
liberal ekonomide böyle bir ticarî düzenleme olabilir mi? Dolayısıyla, Sayın Bakanım, siz ekonomi idaresini
münferit olarak bilebilirsiniz; ama bu hükümet bu ekonomi idaresini, ekonomi
yönetimini bilemiyor. Yapacağınız iş, bir an evvel bu işin, daha ehil insanlar
tarafından düzenlenmesini sağlamak suretiyle, aç ve açıkta olan insanların
feryadının en kısa zamanda sükût etmesini sağlamanızdır. Yoksa, hakikaten bu
Meclisin, bu milletvekillerinin saygınlığı taşrada çok asgarî noktalara
inmiştir. Bu Meclisin saygınlığını muhafaza açısından da mutlaka ve mutlaka bu
vurgunlara ve yolsuzluklara dur demek gerekir; ama bu, bu hükümetle devam
etmez. Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akın. Fazilet Partisinin görüşlerini Sayın Bülent Arınç ifade
edecektir. Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakika.
FP GRUBU ADINA BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Muhterem Başkan,
değerli arkadaşlarım; hepinize hayırlı akşamlar diliyor, hürmetle selamlıyorum. Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı üzerinde görüşmeler
devam ediyor. Gerçekten, önemli bir konuyu görüşüyoruz. Şu ana kadar konuşan
bütün sözcü arkadaşlarımız, işin hem ekonomik ve malî yönünden bilgiler
veriyorlar hem de vakıf denildiği zaman, inancımızda, tarihimizde, kültürümüzde
ifade ettiği manayı çok güzel bir biçimde ortaya koyuyorlar ve eğer elde
edilecek bir gelir olacaksa, bu gelirin, Türkiyemizde çok da zengin bulunan
vakıf eserlerinin ihyası için, restoresi, onarımı için harcanması gerektiğini
ifade ediyorlar. Bütün bunlara katılmamak mümkün değil. Benim söz almamın şöyle bir özel sebebi var: Bugün
görüştüğümüz kanun tasarısı, bundan bir müddet evvel kanun hükmünde kararname
olarak tanzim edilmişti. 6.7.2000 günlü ve 606 sayılı Kanun Hükmünde Kararname
ile bugün huzurlarınıza getirilen 536 sıra sayılı kanun tasarısı tıpatıp
aynıdır. Bildiğiniz gibi, 606 sayılı Kanun Hükmünde Kararname,
Fazilet Partimizin Anayasa Mahkemesine müracaatı üzerine iptal edilmiştir.
Süreç şöyle işledi: Bildiğiniz gibi,
bununla birlikte 20 civarındaki kanun hükmünde kararname, 29 Haziranda
çıkarılan 4588 sayılı Yetki Kanununa dayandırılmıştı. Daha sonra, Yetki Kanunu
için de, bu kararnameler için de iptal davaları açıldı. Bildiğiniz gibi, Yetki
Kanunu öncelikle iptal edildi, 5.10.2000 tarihinde. Buna dayanılarak çıkarılmış
olan kararnameler de sırasıyla iptal edildi. Vakıflar Bankası Türk Anonim
Ortaklığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname de,
bildiğiniz gibi 17.10.2000 tarihli kararla iptal edildi ve 31 Ekim tarihinde
Resmî Gazetede bu karar yayımlandı. Bütün bunları şunun için söylüyorum; Fazilet Partisi
ciddî ve tutarlı bir partidir. Anayasa Mahkemesine müracaat ettik ve bunun
neticesinde, kanun hükmünde kararname iptal edildi. Şüphesiz, bunun yasa
yoluyla Meclisten geçirilmesi gerekiyordu. Sayın Bakanlık da bunu hazırladı ve
huzurlarımıza getirdi. Şimdi, muhtevası birbirinin tıpatıp aynısı olan bir konu
üzerinde görüşürken, Anayasa Mahkemesine yaptığımız müracaatın belki de yenilenebileceği
düşüncesiyle bazı konuları dikkatlerinize arz etmek istiyorum. Bu, bizim için
bir vecibedir. Olabilir ki kanun, özellikleriyle, bütün arkadaşlarımız
tarafından, zaman itibariyle çok fazla incelenmemiştir. Bu konuda bazı
hususların, hem tutanaklara geçmesi açısından hem de konu üzerinde
bilgilendirmek açısından tekrarlanmasında yarar görüyorum. Öncelikle yapılmak istenen şey, Vakıflar Bankasını
özelleştirmek amacıyla satışa çıkarmak ise, bu, bizzat kendi dayandığı kanun
bakımından mümkün değildir. Dava dilekçemizdeki önemli birkaç konuyu arz etmek
için sözlerime başladığımı ifade etmiştim. Niçin; çünkü, Türkiye Vakıflar
Bankası, zaten bir özel bankadır. Kendi kanununa baktığımız zaman, 11 Ocak 1954
tarihli ve 6219 sayılı Kanunun 1 inci maddesine göre, "Türkiye Vakıflar
Bankası Türk Anonim Ortaklığı adıyla, hususî hukuk hükümlerine tabi olmak üzere
bir banka kurmak için, Vakıflar Umum Müdürlüğüne salahiyet verilmiştir."
Kanunun 17 nci maddesi gereğince de, "banka, kuracağı ortaklıkların
personeli, hususi hukuk hükümlerine tabidir. 3659 sayılı Kanun, banka ve
kuracağı ortaklıklar hakkında uygulanmaz" hükmünü taşımaktadır. Yine, Vakıflar Bankasında devletin, yani Hazinenin
hiçbir payı, yani hissesi yoktur. 1954 tarih ve 6219 sayılı bu Vakıflar Bankası
Kanunu ile ilgili kanunun 6 ncı maddesine göre, hisse senetleri (A), (B) ve (C)
gruplarına ayrılmıştır. Bunlardan (A) grubu sermayenin yüzde 55'ini, (B) grubu
yüzde 20'sini, (C)
grubu da yüzde 25'ini teşkil
eder. (A) grubu Vakıflar Umum Müdürlüğüne,
(B) grubu mülhak vakıflara, (C) grubu da sair hakiki ve hükmî şahıslara tahsis
edilmiştir. Görüleceği üzere, sahipleri arasında Hazine, yani, devlet
bulunmamaktadır. Vakıflar Bankası Genel Müdürlüğünün sermayesi, ilk
kuruluşta 50 milyon liradır. Daha sonra, muhtelif tarihlerde çıkarılmış
olan Bakanlar Kurulu kararlarıyla, bu sermaye sürekli artırılmıştır -vaktinizi almayacağım- 1988'de, ilk Bakanlar
Kurulu kararıyla, 250 milyar liraya, daha sonra sürekli olarak artırılmak
suretiyle, en son, 18.9.1999 tarih ve 99/13241 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla
da 140 trilyon liraya çıkarılmıştır. Sermaye artırımları tamamen vakıf
imkânlarına dayanılarak yapılmıştır. Başka bir deyişle, tekrarlıyorum, Vakıflar
Bankasının sermayesinde devletin bir kuruşluk katkısı yoktur. Anayasa Mahkemesinin pek çok kararlarında da şu
hükümler açıkça yazılmaktadır: "Vakıf mallarının maliki hiçbir zaman
devlet değil, vakıfların
kendileridir. Yukarıda da söylendiği
gibi -karardan alıyorum- vakıf mallarının mülkiyetinin devlete değil, vakıf
tüzelkişiliğine ait olduğu, bugünkü Vakıflar Kanunuyla kabul edilmiş
bulunmaktadır." Anayasa Mahkemesinin 1969'da verdiği bir karardan... Yine, hem vakfın mahiyetini hem de tartıştığımız
konuları içerisine alan, Anayasa Mahkemesinin, 30 Ocak 1969 günlü, esas ve
karar numaraları belirli bir kararında şunlar yazılmaktadır: "Vakıf, kökü
İslam hukukuna dayanan bir sosyal yardım kurumudur. Bu kurumun temeli, vakfeden
denilen kimsenin malını vakfetmek; yani, belli bir işe süresiz olarak bağlamak
iradesidir. İslam hukuku açısından vakıf, bir özel hukuk kurumu ve ondan doğan
ilişkiler özel hukuk ilişkileridir ve böylece, vakıf malı, vakfın özel mülkiyetinde
bulunan malıdır. 6762 sayılı Vakıflar Kanunu, eski vakıfları düzenlerken, vakıf
kurumunun ve ondan doğan ilişkilerin hukukî niteliğinde ve bu arada vakıf
mallarının özel mülkiyet konusu mallar olmasında herhangi bir değişiklik yapmış
değildir. Bu durum, sözü edilen yasanın düzenlediği bütün eski vakıfların
malları için de böyledir. Bu düzenlemenin yasa koyucusunun eski vakıfları
kuranların iradelerine olabildiğince saygı gösterme ilkesine dayandığı ve
sözleşme özgürlüğüne anayasal temel bulunan, Anayasanın 40 ıncı maddesinin
doğrultusunda olduğu açıktır." Anayasa Mahkemesinin pek çok, müteaddit kararlarında,
vakıf mallarının vakıf özel mülkiyetinde olduğu ve 6762 sayılı Vakıflar
Kanununun bu durumda bir değişiklik yapmadığı da belirtilmiş bulunmaktadır. Pek
çok karar daha var, onları okumadan takdim edeceğim. Kısaca, vakıf mallarının sahibi devlet olmadığı gibi,
Vakıflar Bankasının sahibi de devlet değildir. Bu durumda, devletin kendisinin
olmayan bir bankayı satışa çıkarması,
hem Anayasanın 2 nci maddesinde ifadesini bulan hukuk devleti ilkesine
hem de evrensel hukuk kurallarına aykırı düşer. Anayasa Mahkemesinin pek çok
kararında vurgulandığı gibi, "Türkiye Cumhuriyetinin demokratik, laik ve
sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmiştir. Hukuk devleti, eylem ve
işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup
güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup, bunu geliştirerek
sürdüren -ve devam ediyor- bir devlettir." Elbette, bütün evrensel hukuk kurallarında, hiç kimse
kendi hakkından fazlasını devredemez, satamaz ilkesi vardır. Burada, bunun
aksini görmek bizleri üzmektedir. Türkiye Vakıflar Bankasının satılması, hem bu bankanın
kuruluş gerekçesine hem de 4588 sayılı -daha önce ifade ettiğim- Yetki Kanununa
aykırıydı. Biz, burada, kanun tasarısıyla ilgili olarak şunu
söylemek istiyoruz: Bugün, Vakıflar Bankası 329 şubesi, 24 özel işlem merkezi,
104 ödeme bürosu, çeşitli sektörlerde faaliyet gösteren 40 iştiraki, muazzam
bir teknolojik altyapısı, dünyada kullanılan tüm ileri teknolojileri barındıran
alternatif dağıtım kanalları, sağlam bünyesi ve bizatihi "Vakıfbank"
adıyla bir marka olan, en önemli bankalarımızdan birisidir. Kamuoyu, daha önce
içi boşaltılan birçok bankamız gibi, şimdi de Vakıfbankın içinin boşaltılıp
çökertileceği endişesini taşımaktadır. Sürem bitti, bir ayrılık olmasın diye burada sözlerimi
kesiyor; bir madde üzerinde daha konuşarak söyleyeceklerimi toparlamak
istiyorum. Hepinize saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arınç. Gruplar adına başka söz talebi?.. Yok. Şahsı adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat?..
Yok. Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan?..
Görüşmüyorlar. Sayın Bedük, soru soracaksınız; buyurun. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan,
delaletinizle, Sayın Bakana şu sualimi tevcih ediyorum: Vakıfbankın, yurtdışı
iştirak veya off-shore bankalarından, batan bankalara veya onların
ortaklıklarına veya firmalarına ödenmiş bir kredi var mıdır; varsa, ne kadardır
ve batan bankalarla birlikte, Vakıfbankın, bu konuda zararı ne kadar olmuştur?
Bunu öğrenmek istiyorum. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Buyurun Sayın İyimaya. AHMET İYİMAYA (Amasya) - Değerli Başkanım, Komisyon
Başkanına bu soruyu yöneltmek istiyorum. Bu maddede, bir madde değiştiriliyor, bir madde
yürürlükten kaldırılıyor, bir başka maddenin bir cümlesi yürürlükten
kaldırılıyor. İçtüzüğümüze ve yasama tekniğine göre, değiştirilen tek maddeyle,
bir başka yasanın 3 maddesiyle ilgili hüküm kurulabilir mi? Bu mümkün değil.
Ayrıca, teknik olarak, yürürlükten kaldırma maddelerinin, yürütme ve yürürlük
maddelerine takaddüm eden bir fasılda yer alması lazım. Plan ve Bütçe
Komisyonunun, Parlamento hukukunu ve İçtüzük hukukunu çiğneyen bu tavrını acaba
nasıl izah ediyorlar; ona göre bir kaleme alacaklar mı? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Başka soru?.. Yok. Sayın Bakan, buyurun efendim. DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) - Sayın Başkanım,
esasen ben, Musa Uzunkaya arkadaşım ve Murat Akın arkadaşımın sonra, onların
açıklamamı gerektiren birtakım değerlendirmeleri vardı, daha sonra söz
alacağım. Sayın Bülent Arınç Beyin
görüşleriyle ilgili değerlendirmemi de sonra yapacağım. Şimdi, Sayın Saffet Arıkan Bedük'ün sorusu var. Ben, demin, Yüksek Denetleme Kurulu raporlarından
bahsetmiştim. Bankanın toplam kredileriyle ilgili bilgi sunmuştum ve Tasarruf
Sigorta Fonuna geçen bankaların hiçbirinde kredi alacağımızın olmadığını ifade etmiştim. İlave olarak,
off-shore banktan diğer bankalara
verilmiş kredinin olmadığını da söyleyeceğim. Tüm sorduğu kapsam için vereceğim
cevap "yoktur" cevabıdır. Bilmiyorum, yeterli açıklıkta olacak mı? SAFFET ARIKAN
BEDÜK (Ankara) - Vakıfbanktan off-shore hesabına herhangi bir ödeme
yapılmamıştır diyorsunuz. DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) - Yoktur. Tasarruf
Sigorta Mevduat fonundaki bankaların hiçbirinden kredi alacağımız da yoktur. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sadece banka değil, yan kuruluşlarına da
verildi mi acaba? DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) - Onlara da
yoktur. Onun için "yoktur"
kelimesiyle, sorunuzun kapsamındaki her soruya tek bir yanıt verdiğimi
söyleyerek, "acaba yeterli açıklama oldu mu?" demiştim Sayın Bedük. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Gazetelerde başka şeyler
var; daha sonra konuşacağım. DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) - İşte
"yoktur" cümlesi hepsi için geçerlidir. BAŞKAN - Diğer bir maddede tekrar sorarsınız Sayın
Bedük. Sayın Komisyon Başkanımız açıklayacaklar mı? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) -
Sayın Başkanım, buradaki 3 üncü madde, bir çerçeve madde anlayışı içinde
düzenlenmiştir. O nedenle, üç madde üzerinde bir çerçeve anlayışı içinde bazı
fıkralar yürürlükten kaldırılmış, bir maddede de yeniden düzenleme yapılmıştır. AHMET İYİMAYA (Amasya) - Sayın Başkan, bir şey beyan
edeceğim. BAŞKAN - Karşılıklı tartışma şeklinde olmasın. AHMET İYİMAYA (Amasya) -Değil... Değil... BAŞKAN - Sorunuzu açıklıyorsunuz; buyurun efendim,
vaktimiz var. AHMET İYİMAYA (Amasya) - Değerli Başkanım, gözlemsel
olarak, gerçekten, Plan ve Bütçe Komisyonunun, iç hukukumuzu ihlal anlayışı
içerisinde olduğunu görüyorum ve Değerli Komisyon Başkanımızı, iç hukuku
uygulama noktasında duyarlılığa ve titizliğe davet ediyorum. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. 3 üncü madde üzerinde herhangi bir önerge yok. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, karar
yetersayısının aranılmasını istiyorum. BAŞKAN - Karar yetersayısı aranacaktır. 3 üncü maddeyi, komisyondan geldiği şekliyle oylarınıza
sunacağım; ancak, sayım kolaylığı bakımından oylamayı elektronik cihazla
yapacağız. 5 dakikalık süre veriyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 3 üncü madde kabul
edilmiştir; karar yetersayısı vardır. 4 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 4. - 6219 sayılı Kanunun değişik 15 inci
maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Bankanın İdare Meclisi; dördü (A), biri (B), üçü
(C) grubu hisse senedi sahiplerini temsil etmek üzere sekiz üyeden
oluşur." BAŞKAN - Gruplar adına ilk söz, Doğru Yol Partisi Grubu
adına, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç'e ait. Buyurun Sayın Genç. Süreniz 10 dakika efendim. DYP GRUBU ADINA KAMER GENÇ (Tunceli) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Doğru Yol Partisi
Grubu adına, 536 sıra sayılı yasa tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde söz almış
bulunuyorum; hepinize saygılar sunuyorum. Yasanın yürürlükte olan hükmüne göre, burada ufak bir değişiklik getiriliyor: (B) grubu ile (C) grubundaki üye sayısı
eskiden iki iki imiş. Şimdi, (B) grubunda bir, (C) grubunda üç yapılıyor ve
bunlar yine, bankanın genel kurulu tarafından seçilen üyelerdir. Yani, bunun
için niye bu kadar değişiklik öngörülmüştür ben bunu anlayamadım. Ancak, tabiî,
buraya girmeden önce, bir meseleyi de anlamak lazım. Şimdi, Sayın Bakan
"bu banka hiç kimseye kredi vermemiş" diyor. Yani, işte, bu Tasarruf
Mevduat Sigorta Fonuna alınan batık bankalara kredi vermemiş diyor. İşte, şuna
kredi vermemiştir, buna vermemiştir... Bu, anonim şirket halinde kurulan bir
banka ve Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun denetimine tabi olmayan bir
banka. Âdeta, her şeyiyle gizli olan bir banka. Tabiî, gizli olunca, burada,
bizim de, bu banka işlemlerini inceleme imkânımız olmayınca, hakikaten, doğru
mudur, yanlış mıdır diye bir kanaate varmak çok zor bir olay. Bizim, çok emin kaynaklardan aldığımız bilgilere göre,
mesela, Petrol Ofisini satın alan Doğan Grubuna, bu banka, çok yakın tarihte
150 milyon dolar kredi vermiş; doğru mu yanlış mı? Yani, Petrol Ofisini 1
milyar 250 milyon dolara verdiniz, daha önce de -yani, rakamlar, tabiî, kusura
bakmayın, tam gerçek haliyle aklımda kalmamış olabilir- 1 milyar 150 milyon
dolara, iki sene önce başkasına verildi; sonradan o iptal edildi, birinciye
verilmedi, ikinciye verilmedi, üçüncüye verildi. Niye verildi onu da bilmiyoruz.
Arkasından, işte, bu sene bir medya grubuna verildi. O da nasıl verildi; 1
milyar 250 milyon dolara verildi; fakat, verilirken, tabiî, bu iki sene içinde
çok ciddî bir yatırım da yapıldı burada. Ayrıca da, satın alan kişi ne kadar
para ödedi bilmiyorum, ama, Petrol Ofisinin kasasında da 400 milyon dolar
civarında nakit parası vardı. İşte, yine söylendiğine göre -siz koalisyon
ortağısınız- bir başbakan yardımcısının da büyük bir
gayretiyle, İşbankasından 75
milyon dolar, Vakıflar Bankasından 150 milyon dolar olmak üzere, 225 milyon
dolar, böyle büyük bir kredi de verildi. Ayrıca, Petrol Ofisinin, çok kıymetli
bir arsasının satılması... Aldılar ya, 1 milyon dolar da oradan aldılar, işte,
devletin malı, böyle yok pahasına, manşetler uğruna, birtakım insanlara
verildi. Şimdi, peki, biz, o zaman şöyle bir yol seçelim:
Meclisin içinden bir kurul seçelim arkadaşlar; gidelim, bu bankaların
hesaplarını inceleyelim. Şimdi, burada, bankalar batıyor... Bu bankalar
batmıyorsa, kâr ediyorsa, niye, böyle gecenin 12'sine kadar, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin bu kadar işi varken, biz, bunlara özel bir statü getirelim,
bunlar battılar, bunları kurtaralım, ekonomiye yük olmasınlar niye diyoruz?
Yani, kredi verip batmamışsa, işte, el konulan bankalara kredi vermemişse,
onların sahip oldukları holdinglerin yan kuruluşlarına eğer kredi vermemişlerse
niye bu kanun tasarısı gelmiş buraya; onu bir öğrenmek istiyorum. Şimdi, tabiî, iktidar olmak, siyasetle uğraşmak çok
önemli bir olay. Bu Parlamento kürsüsünde her söylenen sözün çok doğru ve en
ufak bir yalandan bile arı olması lazım, çok doğru olması lazım. Şimdi, tabiî, bize, dışarıdan, bazı banka
çalışanlarından gelen, bilgiler var, çok değişik şeyler geliyor; ama, burada
bakanlar "nasıl olsa bizim hesaplarımız gizli; nasılsa, biz, kimseye de
hesap vermek durumunda değiliz" diyorlar, bize doğruları söylemiyorlar.
Ben, bu kanaatteyim. Ben, size şunu söylüyorum sayın milletvekilleri: Bakın,
bir araştırma komisyonu kuralım. İçtüzük değişikliğini yapalım ve o
komisyonları kuralım. Araştırmanın, soruşturmanın, tabiî, Anayasada bir tarifi
vardır; ama, komisyon üyelerine de, araştırma komisyonuna getirilecek kişiyi
soruşturma yetkisini verelim, bunlar her şeyi incelesinler. Bakın, bana bir
yetki verin, inanınız ki, hangi ihalede, kime, ne rüşvet verildiğini tespit
edeceğim, size de söz veriyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) Hangi ihaleden,
hangi özelleştirmeden kime, ne para verildiğini tespit etmezsem, size şeref ve
namus sözü veriyorum, milletvekilliğinden istifa edeceğim; ama, bana o yetkiyi
vereceksiniz; çünkü, ben, Maliyeciyim, kimin, nerde... Hani, bir banka
özelleştirildi ya, adamın özel kameraları var
-Allah, devletin ve milletin
malını çalanların bir yerde
ayağını sürtüyor- işte, o
kamerayı açık bırakmış ya, ben, onların, inanınız ki, hesaplarını incelediğim
zaman, muhakkak ki, eğer rüşvet verilmişse, onu tespit ederim, kesinlikle
tespit ederim. İhalelerde, biliyorsunuz, yüzde 10 peşin avans
veriliyor. Niye veriliyor; ihale verilirken "yahu, işte, bu ihaleyi sana
vereceğiz, ama, bizi de gör" diyorlar; "yahu, ama, param yok"
diyor; "yahu, niye, para ne lazım, işte sana yüzde 15 avans vereyim"
diyorlar. AHMET KABİL (Rize) - Kim diyor?! KAMER GENÇ (Devamla) - Yahu, neyse... Var... Mesela,
siz, olmayan gazın borularının ihalesi için, 1998'de, 9 tane holdinge 170
milyon dolar verdiniz mi, vermediniz mi; yüzde 15 avans ve bugünkü parayla 140
trilyon, hatta 150 trilyon lira?.. İşte, verin bakın bize yetkiyi, biz bunları
sağlayalım. Bir de şunu söylüyorum: Değerli milletvekilleri, şimdi,
bu bankaların bir kısmı battı değil mi; battıysa, bu patronlarının uçakları,
yatları, efendim, özel villaları niye duruyor?.. Niye duruyor?.. Onlara el
koyun yahu, siz hükümetsiniz kardeşim. Peki, bunlar bu parayı nereye götürdü,
babasının evine mi götürdü.?!. Alın bunları, el koyun... Arkadaşlar, Türkiye'ye
bu kadar büyük zulmeden, bu insanları, bu halkı, açlığa, sefalete mahkûm eden,
işçinin parasını vermeyen... Bugün bir polis alıyor 200-250 milyon lira. Bir
öğretmen alıyor 100-150 milyon lira veya 200 milyon lira. Alt kademedeki bir
memur, açlık sınırları içerisinde yaşıyor, çocuğunu okutamıyor. Bunun bütün
maliyeti, bunun bütün faturası, işte, size manşetler satan veyahut da size
yandaş olan holdinglerin devletin kaynaklarını hortumlamasından kaynaklanan bir
sonuçtur. Yoksa, Türkiye, zengin bir ülkedir. Türkiye vergi alan bir ülke,
vergileri hakkıyla aldığınız zaman, bunları pekâlâ telafi etmek mümkündür. Biz, şimdi, teferruatla uğraşıyoruz. Getirin, işte,
bankaları batıranların hemen malına mülküne el koyalım. Niye bu hükümet el
koymuyor? Neden çekiniyor? Demek ki, bu hükümetin arkasında ayıplar var; gücü
ve cesareti yok; gücü var, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Türk Milleti bunun
arkasında; ama, cesareti yok; çünkü, ayıpları var. Ayıpları olduğu için,
devletin bu kadar parasını batıran, devleti bu kadar hortumlayan insanların
malına mülküne el koymuyorlar. Bugün, banka batıranlar, onların yan kuruluşlarına
kredi verenlerin... O alınan krediler, İsviçre'de, Avrupa'da, Amerika'da
yeniliyor. Olur mu değerli milletvekilleri? Bu insanlar, bu
memleketi, Türkiye Cumhuriyetinin devletini kurmak için, en kutsal varlığı olan
hayatlarını verdiler. Gittiler, harpte, düşmanla savaşarak, canlarını vererek
bu memleketi kurtardılar; ama, şimdi olur mu? Sayın Bakan burada "fona
alınan holdinglere ve yan kuruluşlarına kredi vermedik diyor. Gidelim, bunu
araştıralım. Var mı, yok mu? Özellikle, kendi iktidar grubunun bir arpalığı gibi
kullandı. Mesela, iki sene önce, biliyorum, buraya, aşağı yukarı 1 500 personel
aldı. En fazla, rahat personel alınan da Vakıflar Bankası; imtihan yok, bir şey
yok, milletvekillerinin istekleri doğrultusunda, kendi bakanlarının istekleri
doğrultusunda kadrolar dolduruluyor. Açalım, bakalım... Bunlar bir bankaysa,
niye, diğer kamu hizmetlerine alınmakta öngörülen imtihan şartı, nitelikler
aranmıyor? (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Genç, lütfen, toparlayınız. KAMER GENÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, şimdi,
ben, burada gerçekten ciddî bir şüphe içindeyim. Burada hükümet adına konuşan
bakanlar, Türkiye Büyük Millet Meclisine doğru bilgi vermiyor, vermiyor,
vermiyor; bunu biz önlemek zorundayız. Aksi takdirde, batırılan, yok edilen bir
ekonomi üzerine bir devleti yaşatamayız, bunu herkesin bilmesi lazım.
Hakikaten, sokağa çıkalım, bu insanların ıstıraplarını, açlıklarını,
sıkıntılarını görelim, görüyoruz. Belki sizler iktidar partisisiniz
görmeyebilirsiniz; ama, bize günlerce çok sıkıntılı insanlar gelebiliyor ve
bunu, artık, her şeyi kapatalım sırdır, yok efendim ticarî sırdır, yok kanun
değiştirelim... Yahu kanunu değiştirmeye ne gerek var kardeşim. Senin, eğer
vicdanında, gönlünde, içinde dürüstlük varsa, doğrular varsa söyle canım; yani,
doğru olan şeyleri söylemekte kim zarar etmiş? Gizleyeceksin, kanunî himayeye
gireceksin, sıkıntıları, hırsızlıkları gizleyeceksin... Böyle bir şey olur mu
arkadaşlar?.. Olmaz böyle bir şey, böyle bir devlet, komünist ülkelerde bile
görülmemiştir; böyle bir yönetim, komünizmlerde görülmemiştir, faşizmde
görülmemiştir. NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Sistem bozuk, sistem... KAMER GENÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, çıkıp
bunları açıkça söylemek lazım. Kanunun himayesine sığınarak birtakım olaylar
gizlenemez. Her bakan, çıkmalıdır, burada "arkadaşlar, benim hesaplarım
açıktır, gelin inceleyin" demelidir. Ben bunu açıklayamam... Niye
açıklamıyorsun?.. Hesabınıza geldiği zaman açıklıyorsunuz, hesabınıza geldiği
zaman, sizin siyasî menfaatınıza, siyasî rakiplerinize bir darbe olacağı zaman,
onun görüntüsünü bozduğunu izlenimi aldığınız olayları pekâla açıklıyorsunuz.
Ondan sonra, kendinizi geldiği zaman açıklamıyorsunuz. Maalesef, Türkiye çok
kötü yönetiliyor; çok kötü yönetiliyor ve çok kötü yönetiliyor, bunun
zararlarını ileride çok göreceğiz. Sayın Başkan da bize çok fazla müsamaha göstermek
istemiyor. Bir başka maddede konuşurum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Genç, teşekkür ediyorum. Gruplar adına başka söz talebi yok... BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Söz istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN -Zatıâliniz mi konuşacaksınız, buyurun. Fazilet Partisi Grubu adına Sayın Bülent Arınç
konuşacaklardır. Süreniz 10 dakikadır. FP GRUBU ADINA BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; tekrar, hepinize saygılar sunuyorum. Biraz evvel, görüştüğümüz tasarının daha önce kanun
hükmünde kararname olarak düzenlenmiş olduğunu ve bu maksatla Anayasa
Mahkemesinde iptal davası açtığımızı ifade etmiştim. Bugün görüşürken, yine, bu
konudaki itirazlarımızın ve dava dilekçemizdeki konuların bilgilerinize
sunulmasında yarar gördüğümü ifade etmiştim. Söylediklerime, şunları tekrar
ilave etmek istiyorum: Vakıflar Bankasının satılması, aynı zamanda, bankanın
kuruluş amacına aykırı; çünkü, Vakıflar Bankası 1954 yılında şu gerekçelerle
kuruldu: "Asırlar boyunca cemiyet hayatımızda büyük
hizmetler ifa eden vakıflarımız, yurdumuzun her tarafına serpilmiş abide ve
camilerimizin tamiri ve bakımı ile çeşitli sosyal yardım işleri başta olmak
üzere, bugün de vareste kalınamayacak vazife ve hizmetlerini, kendi varlığından
temin ettiği gelirle ifa etmektedir. Evvelce sahip bulunduğu zengin kaynaklardan muhtelif
sebeplerle mahrum kalmış olan bu tarihî müessesenin, halen başlıca varidatı,
elindeki çeşitli gayrimenkullerin icar bedelleri ve hâsılatı ile taviz, akar ve
toprak satış bedelleri ve nukudu mevkufeden meydana gelen nakit mevcudunun
tenmiyesi neticesinde elde edilen paradan ibarettir. Faiz hadlerinin inmesinden sonra, şimdiye kadar elde
edilen hâsılatın bundan böyle temini mümkün olmayacağı gibi, daha verimli ve
istifadeli bir faaliyet tarzı takibine, bugünkü teşekkülün kuruluş ve bünyesi
müsait bulunmadığından, bürokratik devlet dairesi hüviyeti dışında kalınarak,
iktisadî icaplara uyulmak suretiyle, eldeki varlıktan azamî istifadeyi temin
için anonim ortaklık şeklinde bir vakıflar bankası kurulması uygun görülmüş ve
bu maksada ilişkin kanun tasarısı tanzim olunmuştur. Teklif yüksek tasviplerine mazhar olduğu takdirde,
mühim bir sermayeyle kurulacak bu banka, mazbut ve mülhak vakıfların nakit
varlığını, çeşitli bankacılık faaliyeti içinde en verimli bir şekilde tenmiyeyi
temin edeceği gibi, halkımızın vakıflar müessesesine karşı beslediği itimat ve
inanıştan da faydalanılarak geniş mikyasta toplanacağı umulan mevduatın
işletilmesi suretiyle de ayrıca büyük menfaat sağlayacaktır. Böyle bir
müessesenin şiddetle hissedilen kredi ihtiyacının karşılanması bakımından da
hayırlı hizmetler ifa ederek, memlekete bu sahada büyük faydalar temin edeceği
şüphesizdir. Diğer taraftan, vakıflar, sahip bulunduğu çeşitli
gayrimenkullerle işletmelerin lüzum görülenlerinin idaresinin de bankaya tevdi
suretiyle, bunların ticarî ve iktisadî icaplara uygun olarak en rantab bir
şekilde idaresi mümkün olacak ve bu suretle kurulacak banka, ayniyle intifa
edilen hayrat nevinden binlerce gayrimenkulün bakım ve idamesi, çeşitli hayır
hizmetlerinin ifası ve mülhak vakıfların nezaret ve murakabesi gibi idarî
hizmetleri ifa edecek olan Vakıflar Genel Müdürlüğünün finansman müessesesi vazifesini
de görecektir." Bu gerekçeden de anlaşılacağı gibi, Vakıflar Bankasının
kuruluş amacı, vakıf eserlerinin muhafazası ve vakıfların sahip oldukları mal
varlıklarının en kârlı bir biçimde yönetilmesidir. Değerli arkadaşlarım, iptal gerekçeleri üzerinde de
kısaca durmak istiyorum. Kanun hükmünde kararname ve bugün önümüze getirilen
tasarı, hemen hemen aynı olduğu için, öncelikle 1 inci maddede, görev süresi
2053 yılının bitimiyle sona erecek olan bankanın faaliyet süresi, bildiğiniz
gibi, süresiz hale getirilmektedir. Ancak, 53 yıl sonra gündeme gelebilecek bir
konunun bugünden tanzim edilmiş olması kanuna aykırı görülmektedir. 2 nci maddede, 6219 sayılı Kanunun 5 inci maddesi
değiştirilerek, banka sermayesinin miktarıyla her payın itibari kıymetinin
banka anasözleşmesinde belirtileceği hükme bağlanmıştır. Böyle bir düzenleme
de, yasaya açıkça aykırıdır, Anayasanın 91 inci maddesine de düzenleniş
biçimiyle aykırıdır. 6 ncı madde değiştirilerek, yine, hisse senetlerinin
nama yazılı olacağı belirtilmiştir. 46 yıldan beri özel hukuk kurallarına göre
çalışan bir bankanın hisse senetlerinin nama yazılı olacağının belirtilmesi de
uygun görülmemektedir. Aynı zamanda, kanunun 15 inci maddesinin birinci
fıkrası da değiştirilerek, bankanın idare meclisinin yapısında küçük bir
değişiklik yapılmıştır. Değişiklikten önce, bankanın idare meclisi 4'ü (A),
2'si (B), 2'si (C) grubu hisse senedi sahiplerini temsil etmek üzere 8 üyeden
oluşurken, şimdi (B) grubunun 1 temsilcisi (C) grubuna verilmiştir. Bu maddede
de kendi kuruluş kanununa aykırılık bulunmaktadır. Yine, 6219 sayılı Kanunun 16 ncı maddesi değiştirilmiştir.
Kanunun 16 ncı maddesi daha önce "umum müdür" başlığını taşırken,
şimdi "genel müdür" başlığını taşıyacaktır. Aynı değişiklik içinde
banka genel müdürünün Başbakan tarafından atanacağı hükme bağlanmıştır. Bu
unsurlar tamamen özel hukuk hükümlerine göre faaliyet gösteren ve üzerinde
devletin hiçbir hakkı bulunmayan bir bankanın genel müdürünün doğrudan doğruya
Başbakan tarafından atanması, özelleştirmeye değil, olsa olsa devletleştirmeye
yönelik bir değişiklik sayılabilir. Genel Müdürün niteliklerini ve görev
süresini belirleyen hükümler de aynı kategori içerisindedir. Aynı zamanda, 6
ncı maddeyle 6219 sayılı Kanunun bazı hükümleri yürürlükten kaldırılmaktadır;
ayrıca, eklenen maddeler de bulunmaktadır. Bakanlar Kurulu (A) grubu hisse senetlerinin satışına
yetkili kılınmıştır; mülkiyet hakkına tecavüz edilmektedir. Böyle bir
düzenleme, bankayı devletleştirmeyle aynı anlama gelebilecektir. Genel müdür, geçici maddelerle 4 yıllık bir süre için
yeniden atanmaktadır. Böyle bir atama, Anayasamızın 2 nci maddesinde ifadesini
bulan, demokratik hukuk devleti ilkesine aykırıdır. 46 yıldan beri özel hukuk
kurallarına göre çalışan muazzam bir kuruluşun yönetimine, ortada haklı hiçbir
sebep yokken keyfî bir şekilde müdahale yapılması uygun görülmemektedir. Değerli arkadaşlarım, buna benzer birtakım
itirazlarımız var. Bunlar, Bakanlığın da bilgileri dahilindedir. Gönül isterdi
ki, kanun hükmünde kararnamenin iptali amacıyla müracaat ettiğimizde ileri
sürdüğümüz bu hususlar yeterince değerlendirilmeli, Anayasa ve kanuna açıkça
aykırı hükümler taşıyan bu düzenleme değiştirilerek önümüze gelmeliydi.
Görüyoruz ki, bundan kaçınılmıştır. Bu kaçınılmanın hukukî sonuçlarını hep
beraber göreceğiz. Şüphesiz, Anayasa Mahkemesi yetki kanununu esastan iptal
etmiş, bu yetki kanununa dayanılarak çıkarılmış bulunan kanun hükmünde
kararnamelerde işin esasına girmeden, dayanağı kalmayan kararnamelerin iptaline
karar vermiştir. Doğrusunu söylemek gerekirse, kanun hükmünde kararnamede, bu
ileri sürdüğümüz kendi içindeki itirazlarımıza yönelik hususlar dikkate
alınmadan, öncelikle, yetki kanunu iptal edildiği için, anayasal dayanağı
kalmayan kararnameler peşi peşine iptal edilmiş bulunmaktadır. Ancak, biraz evvel kısaca ve özetle saydığım bu
sebeplerin de Anayasa Mahkemesi tarafından dikkate alınması ve düzenlenecek
tasarı kanunlaşırsa bunun da iptal edilmesi mümkündür. Halbuki, hepimizin
amacı, bu düzenlemenin, önce Anayasaya, sonra hukuk prensiplerine uygun
olmasıdır. Bu kanunda özelleştirme görüşülürken, arkadaşlarımızın
bir kısmı, hepimizin endişelerini dile getirmişlerdir. Bu endişeler de,
şüphesiz, her arkadaşımızın sahip olduğu üsluba göre farklılıklar
göstermektedir. Batık bankalar, bu bankaların zararlarının millete yüklenmesi,
yolsuzluklar yapılması, usulsüzlükler yapılması 65 milyon insanı, siyasî
düşüncesi ne olursa olsun gerçekten üzmektedir, rencide etmektedir. Konu banka
olduğu zaman da Vakıflar Bankası için de aynı hassasiyet Emlak Bankası için,
şüphesiz, Halk Bankası için de aynı duyarlılık gösterilmektedir. Hele hele özelleştirme konusu Türkiye'de, maalesef,
yıllardan beri birtakım peşkeş çekilmelerin ve yağmaların da adresi olmuştur.
1985'ten bu yana, Türkiye'de özelleştirmeden elde edilen gelirin takriben 7,5 milyar
dolar seviyesinde olduğu, oysa, son yıllarda, bankaların batması suretiyle
Hazineye olan zararlarının 11,5 milyar doları bulduğu bilinmektedir. Her
şeyimizi satıp savarak kazandığımız gelir, maalesef, yolsuzluklarla elimizden
alınmaktadır. Bu konu, bütün siyasî partilerimizin ve hepimizin en öncelikli meselesi
olmak gerekir. Dolayısıyla, bankaların yönetimi, denetletmesi ve hele
hele böyle haksız iktisaplar ve yolsuzluklarla örselenmesi hiçbirimizin arzusu
değildir. Vakıflar Bankası Kanununda değişiklik yapılırken de bunlara dikkat
edileceği düşüncesindeyiz. Birtakım değişiklik önergeleriyle veya bunu
hazırlayan bakanlığın bu itirazlarımızı dikkate alarak yeniden tanzim edeceği
bir tasarıyı önümüze getirebileceği düşüncesindeyiz. Ben, yapacağımız çalışmaların
hayırlı olmasını diliyor,
saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arınç. Şahıslar adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan
Polat?.. Yok. Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan?..
Görüşmüyorlar. Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak?.. Görüşmüyorlar. Oylamaya geçmeden evvel, soru sormayı arzu eden bazı
milletvekillerimiz var. İlk soruyu, Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan
Bedük soracaklar. Buyurun Sayın Bedük. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkanım,
delaletinizle, Sayın Bakanımıza şu sualimi tevcih etmek istiyorum. Bazı firmalara off-shore aracılığıyla krediler
verildiği hususunda bilgiler gelmeye devam ediyor Sayın Bakan. Dempa, Sumo ile
ilişkiler, Black Diamont şirketiyle ilişkiler; bunların hepsi hem gazetelere yansımış
durumda hem de daha sonra da bilgiler intikal edecek. Sorum şu: Yüksek Denetleme Kurulu raporlarında ve banka
murakıpları raporlarında birkısım işlemlerle ilgili olarak soruşturma açılması
istendi. Bu raporlar elinize geçti mi? Bu raporlarla ilgili herhangi bir işlem
yaptınız mı? Özellikle bunu öğrenmek istiyorum. Yine, ayrıca, Devlet Güvenlik Mahkemesine de
zannediyorum intikal etmiş bu Black Diamont şirketiyle ilgili ilişkilerdeki
sıkıntı. Devlet Güvenlik Mahkemesine yansımış olan raporda da yer alıyor; acaba
bundan haberiniz var mı? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya. Buyurun efendim. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, delaletinizle,
Sayın Bakandan suallerimin cevaplandırılmasını arz ediyorum. Birinci sorum, Vakıflar Bankası kaynaklarından bugüne
kadar kuruluş amacına uygun olarak vakıf eserlerinin onarımına ne kadar kaynak
aktarılmış, para harcanmıştır? İkinci sorum, bugünkü şartlarınız ve teknik donanımınız
itibarıyla, ecdat yadigârı eserleri onarabilecek bir imkâna Vakıflar Umum
Müdürlüğümüz halen malik midir; böyle bir teknik donanımı ve imkânı var mıdır? Üçüncü sorum: Özel vakıf senetlerine rağmen... Vakıf
senetlerine ve vakfiyelere rağmen, kıymetlerinin satılmasını, vakıf ruhu ve
kuruluş amacıyla telfik etmek, birleştirmek mümkün müdür? Dördüncü sorum: Hükümet olarak, özellikle deprem
bölgesindeki vakıf eserler ile uzun yıllardır onarımı devam eden, başta
ibadethaneler olmak üzere, birçok vakıf eserin onarımı için 2000 ve 2001 yılı
bütçelerinde ne kadar kaynak aktarılmış, ayrılmıştır? Bankaları kurtarma operasyonundaki hassasiyeti,
ecdadına saygı açısından, ecdat eserlerine göstermenize mâni bir başka hal var
mıdır? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın, buyurun efendim. MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkanım, delaletinizle,
Sayın Bakanımızdan, aşağıdaki sorumu cevaplandırmasını istiyorum. 1998 yılında, Aksaray İlinde, temeli Cumhurbaşkanı ve
Başbakanın iştirakiyle atılan şeker fabrikasının birbuçuk yılda yapılacağı
planlanmıştı. Bu çerçevede, arazisi -Sultanhanı Kasabası hudutları dahilinde-
hazineden 10,5 milyar liraya satın alınmıştı. Grubu bulunan bir partiye mensup
eski bir milletvekili, bu 10,5 milyar Türk Lirasına hazineden aldığı yeri, bir
ay sonra, ipotek vermek suretiyle, 2 milyon dolar veya 10 milyon mark Vakıflar
Bankasından para aldığı doğru mudur ve bundan Sayın Bakanımızın haberi var
mıdır; ki, biz bunu değişik yollardan araştırdık, 2-2,5 milyon mark civarında
olduğunu biliyoruz. Bu şahsın, daha önce de, muhtelif illerde batık ve müflis
bir müteşebbis olduğu bilindiği halde, bu kredi nasıl verildi? İSMAİL KÖSE (Erzurum) - İsmi neydi Sayın Akın? MURAT AKIN (Aksaray) - Çankırı'da, muhtelif yerlerde,
Aytaç gibi, buna benzer firmalar yapıp da, müflis duruma düşüp, satan kişi. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - İsmini söyle, bir sürü eski
milletvekili arkadaşımız var, töhmet altında kalmasınlar. MURAT AKIN (Aksaray) - Peki; Mete Bülgün. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Buyurun Sayın Bakan. DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) - Sayın Başkanım,
Sayın Saffet Arıkan Bedük Beyin sorusu vardı, biraz muğlaktı; ama, ben,
kastettiğini anladım. Bu konuda Başbakanlık Teftiş Kurulunun Başkanlığında,
Yüksek Denetleme ve Hazine murakıplarınca yapılan inceleme, araştırma
sonrasında banka yönetiminin suç işlediği kanaatine varılmadığı için herhangi
bir soruşturma açılmamıştır; tam tersine, banka yönetiminin bu konuda kusurunun
olmadığı ortaya konulmuştur. Ayrıca, son yıllarda da, bankayla ilgili olarak, Yüksek
Denetlemenin, hiçbir olayda soruşturma açılmasını istemediğini de söyleyeyim
ilave olarak. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Birkısım raporlar var. DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) - Sayın Musa
Uzunkaya ve Sayın Murat Akın'ın soruları, daha ziyade, Vakıflar Genel
Müdürlüğünün uygulamalarına ilişkin, onlara, ilgili olmamasına rağmen, yazılı
cevap vereceğim. Sayın Murat Akın'ın son sorusu... Bir kere, ben, demin,
22 nci maddenin sekizinci fıkrası dediğim zaman... Konuyu başka başka boyutlara
çekmek istediklerini biliyorum arkadaşların; ama, eğer, hukuk devleti
diyorsanız, var olan bir kural işlerlik kazanmışsa, o kural yürürlükte olduğu
müddetçe benim ona uyma mecburiyetim var. O nedenle, yasanın amir hükmü
karşısında herhangi bir şey yapmam mümkün değil. Arz ederim. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Sayın milletvekilleri, 4 üncü maddeyi, komisyondan
geldiği şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir. 5 inci maddeyi okutuyorum: MADDE 5. - 6219 sayılı Kanunun 16 ncı maddesi başlığı
ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Genel Müdür Madde 16. - Bankanın işleri Genel Müdür tarafından
tedvir olunur. Genel Müdür Başbakan tarafından atanır. Banka Genel Müdürlüğüne atanacakların hukuk, iktisat,
işletme, maliye, bankacılık, kamu yönetimi ve dengi dallarda veya bu dallarla
ilgili mühendislik alanlarında en az lisans düzeyinde öğrenim görmüş olması ve
bankacılık veya işletmecilik alanında en az 10 yıllık mesleki deneyime sahip
olması zorunludur. Genel Müdürün görev süresi 4 yıldır. Süresi biten Genel
Müdür yeniden atanabilir. Genel Müdürün süresi dolmadan herhangi bir şekilde
görevine son verilemez. Ancak bu Kanun ve 4389 sayılı Bankalar Kanunu hükümleri
gereğince, atanması için gerekli şartları kaybettiği tespit edilen veya
görevleriyle ilgili olarak işlediği suçlardan dolayı hakkında verilen
mahkûmiyet kararı kesinleşen Genel Müdürün görevi sona erer." BAŞKAN - Doğru Yol Partisi Grubu adına, Trabzon
Milletvekili Sayın Ali Naci Tuncer; buyurun efendim. (DYP sıralarından
alkışlar) Süreniz 10 dakika. DYP GRUBU ADINA ALİ NACİ TUNCER (Trabzon) - Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 5 inci maddesi;
yani, eski kanunun 16 ncı maddesini tadil eden madde üzerinde, Grubum adına söz
almış bulunuyorum; hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Saygıdeğer milletvekilleri, tasarının geneli üzerindeki
konuşmamda geniş açıklamalar yapmıştım. Oradaki tereddütleri halen muhafaza
ettiğimi ifade etmekle beraber, 16 ncı maddede, bankanın genel müdürünün atanma
şekli, nitelikleri, görev süresi ve görevden alınma şekilleri belirlenmektedir.
Bugünkü mevzuata göre, genel müdür, çoğunluk hissesine
sahip olan Vakıflar Genel Müdürlüğünün inhası ve Başbakanın onayıyla
atanmaktadır. Getirilen hükümle, bir tek Vakıflar Genel Müdürlüğünün inhası
hükmü kaldırılıyor, yine Başbakanın onayıyla atanıyor. Bir ilave daha getiriliyor; genel müdürün nitelikleri,
atanabilmek için lüzumlu olan şartlar getiriliyor. Bu, bir tekrarın ifadesidir;
çünkü, Bankalar Kanununda, bankalar genel müdürü olabilmenin nitelikleri
sayılmış; burada tekrar edilmiş. Çok önemli bir faktör değildir, sayılabilir,
niteliklerinin belirlenmesinde yarar vardır; ancak, genelindeki konuşmamda da
ifade ettiğim gibi, bundan çok önemli olan, yönetim kurulu üyelerinin de
niteliklerinin belirlenmesi lazım. Bankanın projelerini, planlarını yönetim
kurulu belirler, genel müdür yürütür. O nedenle, bunun yanında, yönetim kurulu
üyelerinin de niteliklerinin sayılması gerekirdi. Yapılmak istenilen iş, bankayı özerk hale getirip,
özelleştirmek. Anlayamadığım bir nokta, aynı felsefeyle, bundan önce, Ziraat
Bankasını, Emlak Bankasını, Halk Bankasını da hazırlamak için kanun geçirdik,
orada genel müdürler için bir süre koymadık; burada nereden zaruret görüldü de,
genel müdürün süresi dört yılla tahdit ediliyor ve bir daha da seçilebileceğine
karar veriliyor? Sayın Bakanı tanımasaydım ve şu anda Genel Müdürlük görevini
yapan benim eski mesai arkadaşımı tanımasaydım, burada bir artniyet arardım;
ama, her iki şahıs da, mümtaz şahıs olduğu için, burada bir artniyet
aramıyorum, bir yanlışlığın ifadesidir diye düşünüyorum. Neden yanlışlığın
ifadesidir; ek geçici 2 nci maddede, mazbut vakıfların hisseleri yüzde 50'nin
altına düştüğünde, bu maddenin birinci fıkrasının yürürlükten kalkacağını
belirtmektedir. Nedir bu? Başbakanın atama hükmü ortadan kalkacak; onunla
beraber "genel müdür bankayı tedvir eder" hükmü de kalkıyor. Bu,
kanun tekniğine aykırı olan bir şeydir. Yürürlükten kalktıktan sonra bankayı
genel müdür tedvir etmeyecek de, kim edecek? Buna aksi olarak, üçüncü fıkrası
yürürlükte kalıyor. Biz, burayı özelleştirdik, halka arz ettik ve halka
gideceğine inanmıyorum; bu blok satışlarda, bu banka, yine bir holdingin eline
geçecek. Üçüncü fıkrada, özelleşmiş olan bir bankaya, ben diyeceğim ki, sen genel
müdürünü dört yıl müddetle atayacaksın. O, onun kendi bileceği iş. Onu dört yıl
tutar, beş yıl tutar, on yıl tutar, bir yılda da alır. Bu hüküm kalkmıyor;
genel müdürü atama şekli kalkıyor, dördüncü fıkradaki genel müdürün görevden
alınma şekilleri kalkıyor. Bu, kanunun tedvininde bir hata olarak gözüküyor.
Bunun düzeltilmesi gerekir.
Eğer, özelleştirme gerçekleşir
de, Vakıflar Genel Müdürlüğünün hissesi
yüzde 50'nin altına düşerse, o zaman, üçüncü fıkradaki "genel müdür dört
yıl süreyle atanır" hükmünün de yürürlükten kalkması gerekir. Hiçbir
bankanın genel müdürünün süreli atandığı yok. Buraya özel bir hüküm olarak
getirilmiş. Belki iyi niyetle hazırlanmış; bankayı hazırlaması için bir zamana
ihtiyacı var genel müdürün. Daha doğrusu, siyasî iktidar kendine güvenememiş,
yarın bir baskı gelir, koalisyonuz, genel müdürü görevden alma durumunda
kalırız, onu önleyelim, hiç olmazsa bir dört yıl kalsın diye düşünülmüş. İyi
niyetle yorumlamak istiyorum bunu, bu niyetle getirildiğini düşünmek istiyorum;
ama, mutlaka, üçüncü fıkranın da, yani dört yıl müddetle atanır fıkrasının da,
yüzde 50'nin altına hisseler düştüğünde, kaldırılması gerekir; bu düşüncedeyim.
Ayrıca (A), (B) ve (C) hisselerini satarken, mülhak
vakıfların hisselerinin satışı bitmeden (A) hisselerinin satılmayacağını
belirttik. Mülhak vakıfların hisseleri -aldığım bilgiye göre- kanunda her ne
kadar yüzde 20 gözüküyorsa da, sermaye artışlarında rüçhan haklarını
kullanmadıkları için, binde 6 mertebesinde. Şimdi, bankanın binde 6 hissesi
olan bir şeyi satışa çıkarırsanız kim talip olacak buna? Bunu satmadan da (A)
hisselerine geçilemez diye hüküm koydunuz. Binde 6 kalmış bir hisseyi ilk önce
satışa çıkaracağım, buna talip çıkacak ve ben bunu satacağım, ondan sonra,
geride kalan (A) hisselerini satma hakkım doğacak; o da, Bakanlar Kurulu
kararıyla. Bu da bir yanlışlık arkadaşlar, tatbikatta mümkün olmayan bir şey.
Yüzde 100 hissenin içerisinde binde 6 -ki, banka personelinin bana ifadesi,
belki de daha aşağı düşmüştür- hisseyi satılığa çıkaracaksınız, bir tane
müşteri bulamazsınız buna; ama, bunu yapamadığınız için de (A) hisselerini
satamayacaksınız. Şu kanun tasarısının getiriliş amacına aykırı bir durum
meydana geliyor; bu durumun da düzeltilmesi gerekir. Bundan anlaşılıyor ki, gelen kanunlarımız iyi
irdelenmiyor, tatbikatta ne sıkıntılar çıkaracağı düşünülmeden getiriliyor.
İşte, bizim, bütün ifade ettiğimiz nokta bu. Biz, birbirimizi tamamlayalım.
İktidar, muhalefet önemli değil. Hepimiz, bu Meclisin üyeleriyiz. Buradan
çıkacak olan kanunlar, bu dönemde, Türkiye Büyük Millet Meclisinden çıktı
denecek. Muhalefet partisi buna muhalifti, iktidar bunu çıkardı diye bir kanun
yok. Yıllar sonra okuyoruz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin şu tarihinde kabul
edilen kararı diyor. Orada da muhalifler vardı. Bundan sonraki kanunlarda,
inşallah, bu konsensüsü sağlarız, daha güzel, daha ciddî ve memlekete daha
yararlı kanunları çıkarırız. Hepinize saygılarımı sunuyorum. (DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tuncer. Sayın milletvekilleri, mesaimizin bitmesine 9 dakika
kaldı; konuşma süresi ise 10 dakika. Bu sebeple, 5 inci maddenin bitirilişine
kadar mesai süremizin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere,
Adıyaman Milletvekili Sayın Dengir Fırat'ı davet ediyorum. Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakika. FP GRUBU ADINA DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Adıyaman) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 536 sıra sayılı yasa
tasarısının 5 inci maddesi üzerinde, partimin görüşlerini aktarmak üzere
huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum. Özellikle son günlerde oluşan olayları, özellikle
Meclis içerisinde oluşan olayları takip ettiğimde, hayret etmemek mümkün değil.
Bir zamanlar, hatırlıyorum, Türkiye'de, Zati Sungur diye bir zat vardı. Bu
zatın yapmış olduğu işlem, var olan bir şeyi yok etmek veya yok olan bir şeyi
varmış gibi gösterebilmekti ve buna da bir ad takmışlardı
"illüzyonizm" diyorlardı. Ben, Zati Sungur'un bu dünyadan
ayrılışıyla, bu mesleğin uzun bir süre ortadan kalktığı kanısındaydım; ancak,
şu arada, biz, herhalde, o mesleği biraz daha ilerlettik. Anlayamadığım bir şey var; iki gündür veya üç gündür,
burada, 3 tane devlet bankasının özelleştirilmesi için uzun müzakereler yaptık
ve bundan önce de, bu konuyu Plan ve Bütçe Komisyonunda görüştük. Hakikaten,
doğru bir karar; yani, devletin, artık, iktisadî faaliyetlerden çekilmesi, bunu
özel teşebbüse açması en doğru olan olay; bunun aksini savunabilmek mümkün
değil. Bu 3 bankanın, önce özerkleştirilmesi, sonra özelleştirilmesi -ki, ne
demekse ona da biraz sonra geleceğim- o
da bence bir illüzyon. Bu banka sektörü
içerisinde de, bu 3 bankanın, yüzde 40 kadar bir ağırlığı olduğu ifade
edilmişti gerekçesinde de. Şimdi, bir yasa daha getiriyoruz, şu anda görüştüğümüz
yasa; bu da Vakıflar Bankası yasası. Vakıflar Bankasını özelleştirmek
istiyoruz; demek ki, Vakıflar Bankası özel bir banka statüsünde değilmiş ve
demektir ki, bankacılık sektöründe yüzde 40'ını kontrol eden 3 bankanın yanında
bir bankamız daha varmış; eğer bunu da koyarsak, demek ki, yüzde 50'nin
üstünde, banka sektöründe devlet egemenliği hâkimmiş. Bu da doğru; bir yerde
öyle kabul edelim. Şimdi, bir yandan, bu bankaları özelleştirme çabası
içerisindeyken ve bunları belli bir süreç içerisinde elimizle çıkarmaya
çalışırken, 10 tane özel bankayı devletleştirerek, 4 bankayı 14 bankaya
çıkarıyoruz. Çok enteresan, o 10 banka özel statüde olan bankalardı ve Türk
Ticaret Kanunu ve Bankalar Kanununa tabiydi ve o bankalar battığı takdirde de
bir sürecin işlemesi lazımdı, bunun adı da iflastı veya tasfiye idi. Şimdi, 4 bankayı elden çıkarmanın faziletlerinden
bahsederken bir gün kalkıyoruz, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 14 tane bankası
var ve bunları özelleştirmeye çalışacağız bir süre sonra ve çok enteresan olan,
şu anda devletleşmiş olan bankalar daha evvel de devletindi ve özelleştirme
süreci içerisinde özelleştirilmişlerdi. Şimdi, bunun mantığını anlayabilmek bence mümkün değil,
ancak Zati Sungur'un illüzyon ilmiyle bir yerde izah edebilme imkânına sahibiz.
Bunun yanında yine bir illüzyonizm hastalığı hakim olmuş. Nedir bu illüzyonizm
hastalığı?.. Türkiye Büyük Millet Meclisinin birçok komisyonları var, ihtisas
komisyonları var ve asıl yasama faaliyeti de bu ihtisas komisyonlarında başlar.
İşte, Çevre Komisyonumuz var, Adalet Komisyonumuz var, vesaire komisyonlarımız
var. Gazetelerde bir haber: "Adalet Komisyonunda hukukçu sayısı fazla;
hukuktan çok fazla bahsedildiği için bu üyelerin bir kısmının değiştirilmesi
gerekir, sürgüne tabi tutulması gerekir" deniliyor. Bu bir resmî beyanat
ve hakikaten de, bu acaba şaka mıdır derken, bakıyoruz ki, hakikaten, Adalet
Komisyonunda bazı sürgünler oluyor. İnsan Hakları Komisyonunda insan haklarının
konuşulmasından şikâyet ediliyor, komisyon el değiştiriliyor, başkanlıklar el
değiştiriliyor ve birileri yine sürgüne gönderiliyor. Bunları da bir yerde
anlamak mümkün, ancak... AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sizden de istifa edenler oldu...
DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Tabii bizden de
istifa etti... AYDIN TÜMEN (Ankara) - Bizden olmadı. DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla)- Ama, bizimkiler hiç
olmazsa, iradeleriyle istifa ettiler, sürgüne tabi olmadılar. AYDIN TÜMEN (Ankara) - Bizde istifa olmadı. DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Doğru; haklısınız. AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sürülenler istifa etti. DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Bu kadar kızmayın;
ben, sizin için söylememiştim; niye üstünüze alındınız hemen? Anladığım
kadarıyla, herhalde sizden oldu bu. AYDIN TÜMEN (Ankara) - İnsan Hakları Komisyonundan
bahsediyorsunuz!.. DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Neden üstünüze
alındınız? Bakın, başkaları üstüne alınmadı. BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım lütfen. DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Şimdi, ayrı bir
olay; temel insan haklarıyla ilgili bir yasanın nerede görüşüleceğinin
bilinmesi için hukukçu olmaya gerek yoktur. Komisyon isimlerine baktığınız
zaman bunu bilebilirsiniz; bu, ya Anayasa Komisyonudur veya Adalet
Komisyonudur. Ancak, dünyanın hiçbir yerinde, temel hak ve özgürlüklerle ilgili
olan Devlet Personel Yasasının disiplin maddesinin değiştirilmesi, Anayasada
belirtilmiş olan ve görevleri de tadat edilmiş olan, Anayasadaki o maddenin
gerekçelerine baktığınız zaman, görevleri de tadat edilmiş olan Plan ve Bütçe
Komisyonu değildir. Şimdi, size, yeni bir haber daha vereyim, belki hayret
edersiniz; biliyorsunuz, gündemde olan bir ombudsman yasası var. Nerede
görüşülmesi gerekir sizce? MEHMET EMRAHAN HALICI (Konya) - Bankalar Kanununda!.. DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Ombudsmanın?!.
Doğru!.. "Ombudsmanın Bankalar Kanunu içerisinde görüşülmesi lazım"
diyor arkadaşlarımız! Doğru!.. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Siz anlatıyorsunuz da o
yüzden... DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Aynı kafayla
gittiğimiz zaman, bu da asıl komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonuna havale
edilmiş, tali komisyon olarak da Adalet Komisyonu gözüküyor. Doğru yapılmış
tabiî, o şeye bir yerde saygı göstermek lazım; yani, bir yerde cehalete de
saygı gösterilir! Gelelim 5 inci maddeye. Özelleştirilmesi istenilen bu
maddede, genel müdürün atanması kime veriliyor; Başbakana veriliyor. Hani bu
özel bir bankaydı, devletle ilgisi yoktu bunun, statüsü öyleydi?! Peki, genel
müdürü Başbakana atatmakla, siz, bir yerde, temelde devletleştirmiyor musunuz?.. Çünkü, bundan evvelki yasada,
Vakıflar Genel Müdürünün inhasıyla Başbakanın tasdikine tabiydi. Biraz daha
devletleştirmediniz mi?.. Ben, mantığını sormak istiyorum... Eğer mantığını
izah edebilirseniz, ben de anlamaya çalışacağım ve yine aynı maddede, genel
müdürün hangi şartları haiz olması gerektiği belirtilmiş; doğru bir olay. Dört
yıl süreyle atanacağını da belirtmişsiniz; o da bir yerde kabul; ama, hangi
şartlarla gideceğini, ancak orada belirtmiş olduğunuz sıfatlardan birini
kaybederse, bu dört yıllık süreye bakılmadan görevden alınır diyorsunuz. Nedir
bu sıfatlar: "Banka genel müdürlüğüne atanacakların hukuk, iktisat,
işletme, maliye, bankacılık, kamu yönetimi ve dengi dallarda veya bu dallarla
ilgili mühendislik alanlarında en az lisans düzeyinde öğrenim görmüş olması ve
bankacılık veya işletmecilik alanında en az on yıllık meslekî deneyime sahip
olması zorunludur. -Doğru- Genel müdürün süresi dolmadan herhangi bir şekilde
görevine son verilemez. Atanması için gerekli şartları kaybettiği tespit edilen
veya görevleriyle ilgili olarak işlediği suçlardan dolayı hakkında verilen
mahkûmiyet kararı kesinleşen genel müdürün görevi sona erer." Siz, hangi sektöre böyle bir hüküm getirebilirsiniz?..
Yani, ya şu şartları kabul edeceksiniz... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Fırat, toparlar mısınız... MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Anlayamıyoruz... DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Anlarsınız,
anlarsınız... Biraz düşünürseniz anlarsınız veya balık yiyin, düşünme
kabiliyetinizi artırır. BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım efendim. DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Sayın
milletvekilleri, hiçbir özel sektörde böyle bir şartla genel müdür atanmaz.
Genel müdür, performansına göre değerlendirilir; eğer o performansı
göstermiyorsa görevine son verilir. Özel sektörün temel kuralı, performansıdır.
Suç işlemek ayrıdır, o, ayrı bir olaydır; suç işlemişse, bu suç kesinleşmişse,
zaten hapse gidecektir; ama, siz, dört yılda, bu şartla devamı şartını
getirdiğiniz zaman, birilerine genel müdürlüğü garanti etme şartı veriyorsunuz
demektir. Bunun mantığını bana izah edemezsiniz. Bu da illüzyondur. Beyler,
lütfen, hukukun yerine illüzyonu hâkim kılarak bir yere varabilmek mümkün
değildir, sizin olmayan bir malı satabilmek mümkün değildir;
özelleştiremezsiniz veya bunun açık adını koymamız lazım. Dolayısıyla, ümit ediyorum ki, şu sıralamış olduğum
şeyler, bizim için, Türkiye Büyük Millet Meclisinin mensupları için, bu kurum
için doğru olmayan şeylerdir. Doğru yaptığımızda inanıyorum ki, doğruyu mutlak
surette bulacağız. Eğri yoldan doğruya varabilmenin mümkün olduğu kanısında
değilim. Saygılar sunuyorum; teşekkür ediyorum. (FP ve DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Fırat. Gruplar adına başka söz talebi?.. Yok. Şahsı adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat?..
Yok. Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan?.. Yok. Soru talebi?.. Yok. Önerge yok. 5 inci maddeyi, komisyondan geldiği şekliyle oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, kanun tasarı ve tekliflerini
sırasıyla görüşmek için, 16 Kasım Perşembe günü saat 14.00'te toplanmak üzere,
birleşimi kapatıyor, hepinizi hayırlı geceler diliyorum. Kapanma Saati
: 00.05 |
|