Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 45

 

16 ncı Birleşim

15 . 11 . 2000 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Rize Milletvekili Ahmet Kabil’in, Rize İli ve Doğu Karadeniz Bölgesinde bugüne kadar değerlendirilmeyen turizm potansiyeline ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in cevabı

2. - Siirt Milletvekili Takiddin Yarayan’ın, Siirt Havaalanında 22 Mart 2000’de meydana gelen uçak kazası sonrasında yaşanan sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Faruk Bal’ın cevabı

3. - Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, hükümetin mahallî idarelerdeki bazı uygulamalarına itirazlarına ilişkin gündemdışı konuşması

 

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/650, 1/679), (S. Sayısı : 517)

2. - Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/775) (S. Sayısı : 537)

3. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurt Dışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

4. - Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/709) (S. Sayısı : 536)

VI. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Karaman-Merkez ve diğer ilçelere bağlı köylerde yeşil hat projesi uygulamasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer’in cevabı (7/2668)

2. - Bursa Milletvekili Oğuz Tezmen’in, günlük bir gazetede yer alan “Öteki Türkiye” başlıklı habere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Hasan Gemici’nin cevabı (7/2678)

3. - Afyon Milletvekili Sait Açba’nın, Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından yapılan asfaltlama çalışmalarına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın’ın cevabı (7/2680)

4. - Kütahya Milletvekili Ahmet Derin’in, Kütahya’da sağlık personeli atamaları için anons yapıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş’un cevabı (7/2686)

5. - Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak’ın, Dünya Bankası veya Uluslararası Para Fonundan alınan kredilere karşılık gösterilen teminatlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın cevabı (7/2696)

6. - İstanbul Milletvekili Ediz Hun’un, İstanbul Tarım ve Köyişleri İl Müdürlüğünün sahipsiz hayvanlarla ilgili bir yazısına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı (7/2721)

7. - Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşar’ın, Gaziantep’teki kooperatiflere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Bal’ın cevabı (7/2820)

VII. - KOMİSYONLAR BÜLTENİ

1.- 31 Mart 2000 tarihinde komisyonlarda bulunan işler ile 1 Ekim 2000 tarihine kadar komisyonlara gelen, neticelenen ve kalan işler (1)

                               

(1) Türkiye Büyük Millet Meclisi Komisyonlar Bülteni III, zaptın sonuna eklidir.

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı.

Ardahan Milletvekili Saffet Kaya, Ardahan İlinin sorunlarına ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.

İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Fransa Senatosunda kabul edilen sözde Ermeni soykırımı tasarısına ilişkin gündemdışı konuşmasına Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel,

Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan'ın, deprem bölgesindeki bazı sıkıntılara ilişkin gündemdışı konuşmasına da, Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın;

Cevap verdiler.

Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay'ın, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu üyeliğinden çekildiğine,

Muğla Milletvekili Hasan Özyer'in, (6/877) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına;

İlişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; sözlü sorunun geri alındığı açıklandı.

Doğru Yol Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Güven'in, cezaevlerinin içinde bulunduğu genel durum konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/14) okundu; önergenin gündemde yerini alacağı, öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı bildirildi.

13.11.2000 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve okunmuş bulunan (8/14) esas numaralı genel görüşme önergesinin öngörüşmelerinin 21.11.2000 Salı günkü birleşimde yapılmasına, genel görüşme açılması kabul edildiği takdirde genel görüşmenin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasına ve görüşmelerinin 28.11.2000 Salı günkü birleşimde yapılmasına, 21.11.2000 Salı günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi, üzerinde görüşme yapılmadan,

13 Kasım 2000 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan 537 sıra sayılı kanun tasarısının, 48 saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 3 üncü sırasına, aynı tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan 536 sıra sayılı kanun tasarısının 48 saat geçmeden 4 üncü sırasına, 14 Kasım 2000 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan 539 sıra sayılı kanun tasarısının 48 saat geçmeden 5 inci sırasına, 143 üncü sırasında yer alan 416 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı sırasına, 199 uncu sırasında yer alan 531 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına, 195 inci sırasında yer alan 527 sıra sayılı kanun teklifinin 8 inci sırasına, 68 inci sırasında yer alan 257 sıra sayılı karma komisyon raporunun 9 uncu sırasına, 69 uncu sırasında yer alan 271 sıra sayılı karma komisyon raporunun 10 uncu sırasına, 70 inci sırasında yer alan 290 sıra sayılı karma komisyon raporunun 11 inci sırasına, 71 inci sırasında yer alan 291 sıra sayılı karma komisyon raporunun 12 nci sırasına, 78 inci sırasında yer alan 322 sıra sayılı karma komisyon raporunun 13 üncü sırasına, 79 uncu sırasında yer alan 323 sıra sayılı karma komisyon raporunun 14 üncü sırasına, 80 inci sırasında yer alan 324 sıra sayılı karma komisyon raporunun 15 inci sırasına, 81 inci sırasında yer alan 325 sıra sayılı karma komisyon raporunun 16 ncı sırasına, 82 nci sırasında yer alan 326 sıra sayılı karma komisyon raporunun 17 nci sırasına, 83 üncü sırasında yer alan 327 sıra sayılı karma komisyon raporunun 18 inci sırasına alınmasına,

14 Kasım 2000 Salı günü sözlü sorular ile diğer denetim konularının, 15 Kasım 2000 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesine, 14 Kasım 2000 Salı günü kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine, Genel Kurulun 14 Kasım 2000 Salı günü 15.00-19.00, 20.00-24.00 saatleri arasında çalışmasına, 15 Kasım 2000 Çarşamba ve 16 Kasım 2000 Perşembe günleri de 14.00-19.00, 20.00-24.00 saatleri arasında çalışmasına ve 16 Kasım 2000 Perşembe günü, gündemin 8 inci sırasına kadar olan tasarıların görüşmelerinin saat 24.00'e kadar tamamlanamaması halinde 24.00'ten sonra da çalışmalara devam edilerek görüşmelerin bitirilmesine kadar çalışma süresinin uzatılmasına, tasarı ve tekliflerin görüşülmesinde soru-cevap işleminin 10 dakikayla sınırlandırılmasına ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerileri yapılan görüşmelerden sonra;

Kabul edildi.

Hatay Milletvekili Mehmet Dönen, Ankara Milletvekili Aydın Tümen'in konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.

Almanya Federal Cumhuriyeti Parlamentosu himayesinde Berlin'de düzenlenecek Kadın Erkek İçin Eşit Fırsatlar Parlamenter Komiteleri Ağı 2000 Yılı Konferansına TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanı Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu'nun Almanya Federal Cumhuriyeti Parlamentosu ilgili Komisyon Başkanı Christel Hanewinckel tarafından davet edildiğine ve bu davete TBMM'yi temsilen Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu'nun icabet etmesine,

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın vaki davetine icabetle KKTC'nin 17 nci kuruluş yıldönümü kutlamalarına TBMM Başkanı Vekili Murat Sökmenoğlu'nun katılmasına,

Bazı milletvekillerinin izinli sayılmalarına ve

Kahramanmaraş Milletvekili Metin Kocabaş'a ödenek ve yolluğunun verilebilmesine;

İlişkin Başkanlık tezkereleri kabul edildi.

Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın, Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasasının Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair (2/306),

Çorum Milletvekili Melek Karaca'nın, Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin (2/260),

Hakkâri Milletvekili Evliya Parlak'ın, Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında (2/450);

Kanun tekliflerinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergelerinin, yapılan görüşmelerden sonra kabul edildikleri açıklandı.

Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda boş bulunan ve DYP Grubuna düşen bir üyeliğe, Grubunca aday gösterilen Siirt Milletvekili Takiddin Yarayan seçildi.

Gündemin "Oylaması Yapılacak İşler" kısmında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ukrayna Bakanlar Kabinesi Arasında Savunma Sanayii Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının (1/357) (S. Sayısı : 97) yapılan açık oylama sonucunda kabul edildiği ve kanunlaştığı bildirildi.

Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının (1/650, 1/679) (S. Sayısı : 517),

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporunun (1/53) (S. Sayısı : 433);

Görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından ertelendi.

Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Tasarısının (1/775) (S. Sayısı : 537) tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı, 1 inci ve 2 nci maddeleri kabul edildi, 3 üncü maddesi üzerinde bir süre görüşüldü.

Alınan karar gereğince, 15 Kasım 2000 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 00.15'te son verildi.

Mehmet Vecdi Gönül

 

 

Başkanvekili

 

 

 

Levent Mıstıkoğlu

Cahit Savaş Yazıcı

 

Hatay

İstanbul

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

Melda Bayer

 

 

Ankara

 

 

Kâtip Üye

 

 

 

 

 

 

No. : 29

II. - GELEN KÂĞITLAR

15.11.2000 ÇARŞAMBA

Rapor

1. - İzmir Milletvekilleri Suha Tanık ve Işılay Saygın'ın, İzmir İlinde Karabağlar Adı ile Yeni Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Önergeleri (2/366) (S. Sayısı : 538) (Dağıtma tarihi : 15.11.2000) (GÜNDEME)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

15 Kasım 2000 Çarşamba

BAŞKAN: Başkanvekili Mehmet Vecdi GÖNÜL

KÂTİP ÜYELER: Melda BAYER (Ankara), Levent MISTIKOĞLU (Hatay)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16 ncı Birleşimini en iyi dileklerimle açıyor, saygılar sunuyorum.

 

III. - Y O K L A M A

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için 5 dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı yoktur.

İçtüzüğün 57 nci maddesi gereğince bir defaya mahsus olmak üzere birleşime ara verme imkânımız var. Birleşime 15 dakika ara verelim; ama, ondan sonra, tekrar ara verme imkânımız olmadığını arz etmek istiyorum.

Birleşime 14.25'e kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati : 14.10


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.25

BAŞKAN : Başkanvekili Mehmet Vecdi GÖNÜL

KÂTİP ÜYELER:Melda BAYER (Ankara), Levent MISTIKOĞLU (Hatay)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16 ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III. - Y O K L A M A

BAŞKAN - Birinci Oturumda yapılan yoklamada toplantı yetersayısı elde edilememişti; şimdi, tekrar, elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama süresi 5 dakikadır.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden evvel, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

İlk söz, Rize ve Doğu Karadeniz Bölgesinde bugüne kadar değerlendirilemeyen turizm potansiyeli hakkında söz isteyen Rize Milletvekili Sayın Ahmet Kabil'e aittir.

Buyurun Sayın Kabil. (ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Rize Milletvekili Ahmet Kabil’in, Rize İli ve Doğu Karadeniz Bölgesinde bugüne kadar değerlendirilmeyen turizm potansiyeline ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in cevabı

AHMET KABİL (Rize) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Rize'ye gelip, Rize'yi tanıma imkânı bulan herkes bilir ki, Rize, 1 000'in üzerinde bitki türüyle, yeşilin her tonunun dört mevsim eksik olmadığı, dünyadaki ender yerlerden biridir.

Eşsiz güzellikleriyle donanmış Doğu Karadeniz Bölgesinin bu şirin ili, bin bir çeşit çiçekli yaylaları, Kaçkar Dağlarından çıkan, gür, berrak akışlı ırmaklarıyla, tarihî kemer köprüleri, konaklarıyla, denizi ve çok sayıdaki termalleri ve içmeleriyle, doğal kayak merkezleri ve gür ormanlarındaki yaban hayatının zenginliğiyle, Türkiye'nin en etkin turizm bölgelerinden biri olabilecek doğa ve kültür zenginliğine sahiptir.

Fakat, bugüne kadar, bölgenin bu üstün özellikleri değerlendirilememiş ve turizm hizmetine sunulamamıştır. Rize'nin ve bölgenin turizm potansiyelini değerlendirme hususunda, Yüce Heyetinize ve ilgililere bilgi sunmak için söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, turizm, bölgede, ulaşım, konaklama, yeme-içme, eğlence, alışveriş ve seyahat organizasyonu gibi daha birçok hizmetlerin tümünü içeren çok yönlü bir faaliyet alanıdır.

Dünya turizmi özellikle 20 nci Yüzyılın ikinci yarısında hızlı bir gelişim sürecine girmiştir. 1999 yılında dünyada uluslararası turist sayısı 657 milyona, turizm geliriyse 455 milyar dolara ulaşmıştır. Günümüzde, dünyada 262 milyon kişi doğrudan veya dolaylı şekilde turizm sektöründe istihdam edilmektedir.

Yapılan araştırmalara göre, Türkiye'nin dünya turizminden aldığı yüzde 1,6'lık pay sabit kalsa bile, 2020 yılında, Türkiye'ye 26 milyon turist, 32 milyar dolar turizm geliri gelecektir; bu, niçin 60 milyar dolar olmasın. Ayrıca, doğrudan veya dolaylı Türkiye'ye sağladığı istihdam 6 milyon kişi olacaktır; bu şekilde, işsizliğe de çare bulunmuş olacaktır.

Bilhassa, Karadeniz sahil yolunun bitirilmesinden sonra, Avrupa ve Uzakdoğu ülkelerine ilaveten, Karadeniz ülkeleri ve Türk Cumhuriyetlerinin turizm merkezi niçin Rize, niçin Karadeniz olmasın.

Diğer taraftan, Diyarbakır-Bingöl- Erzurum-Rize duble yolu yapılırsa, sabah saat 7'de Erzurum'dan hareket eden insanlar, saat 9.30'da Rize'de olacaktır. Bu şekilde, Anadolu'nun Karadenize açılması sağlanacak, bölgelerarası ekonomik, sosyal ve kültürel farklılıklar da ortadan kalkacaktır.

Ayrıca, Doğu Karadeniz ve Rize'nin ekonomik beklentisi turizm geliridir. Bölgede çay ve fındık geliri yöre halkını beslemekten çok uzaklaşmıştır. Bu ürünlerin alım gücü her yıl daha da azalmaktadır.

Bölgeden göç devam etmektedir. Son otuz yılda, ilk defa, 2000 yılı sayımında deprem bölgesindeki hemşerilerimizin -aç kalma pahasına- bölgeye dönmüş olması nedeniyle nüfus artışı görülmektedir; bu, geçici ve sunî bir artıştır; Rize'nin ve Karadenizin ekonomik göstergeleri değişmemiştir.

DPT'nin 1995 raporlarına göre, Rize'nin ve ilçelerinin gayri safî millî hâsıladan aldığı paylara göre, Merkez İlçe dışındaki bütün ilçelerinin geliri, Diyarbakır'ın Çüngüş, Adıyaman'ın Kâhta, Şanlıurfa'nın Suruç İlçelerinden daha azdır. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Diğer Karadeniz illeri de Rize'den farksızdır.

Bölgede istihdamı sağlamak, bölge halkına iş, aş ve gelecek vermek için, bu zengin turizm altyapısını artık hizmete açmalıyız.

Türkiye'de turizm gelirleri, bugün dahi ihracat gelirlerinin yüzde 30'udur.

Bir kısmı millî parklar statüsüne alınan 50'den fazla yaylamızın birçoğu, yamaç paraşütü, trekking, av turizmi ve her türlü kış sporlarına müsaittir.

Akarsularımızdan İyidere, Fırtına ve Güneysu Dereleri, rafting için bulunmaz pistlerdir.

Andon ve İkizdere İçmeleri, her türlü mide, böbrek ve bağırsak hastalıklarına şifadır.

Termal turizmini arayanlar için, 900 metre rakımda, yeşil çam ormanları arasında Ayder Kaplıca Tesisleri ve İkizdere'nin Cimil yolunda 66 derecelik sıcaksu kaplıcaları, emsallerinden farklı, bol mineralli şifa kaplıcalarıdır.

Bölgenin ve Rize'nin geleceği için, bütün bu turizm kaynaklarını harekete geçirmenin zamanı gelmiştir. Bu nedenle, önce, turizm alanlarımızın tanıtılmasına daha çok önem vermeliyiz. Yaylalarımızın turizm master planları yapılmalı, yayla yollarımızın ıslah çalışmaları başlatılmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlayınız.

AHMET KABİL (Devamla) - Konaklama ve turizm tesislerine teşvik kredileri verilmeli, turizm elemanı yetiştirmek için bölgede eğitim merkezleri açılmalıdır.

Sayın milletvekilleri, dünyada, artık, yayla turizmi hızla önem kazanmaktadır. Doğu Karadenizde keşfedilmemiş bir turizm potansiyeli vardır. Gerekli altyapı hizmetlerini yaparak, bu gelişen sektörden biz de payımızı alalım diyor, Sayın Başkan ve bakanlar dahil herkesi, önce Doğu Karadeniz ve doğa harikası yemyeşil Rize'yi tanımaya davet ediyorum. İnanıyorum ki, daha sonra, her yıl gruplar halinde davetsiz geleceksiniz. Dinleyen herkesi Rize'ye bekliyor, Sayın Başkan ve Yüce Meclisi, tekrar saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kabil.

Gündemdışı ikinci söz, Siirt Havaalanı hakkında söz isteyen, Siirt Milletvekili Sayın Takiddin Yarayan'a aittir.

Buyurun Sayın Yarayan. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

2. - Siirt Milletvekili Takiddin Yarayan’ın, Siirt Havaalanında 22 Mart 2000’de meydana gelen uçak kazası sonrasında yaşanan sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Faruk Bal’ın cevabı

TAKİDDİN YARAYAN (Siirt)- Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; Siirt Havaalanı konusunda gündemdışı söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Siirt İlimizin dünyaya açılan tek penceresi Siirt Havaalanıdır. Bu alan, 1988 yılında, çok zor şartlarda ve zamanın valisi tarafından yıllarca özel emek sarf edilerek yapılmıştır. Bu havaalanının yapılışında, Siirt'teki her bürokratın emeği geçtiği gibi, her Siirtli vatandaşın da bir şekilde katkısı olmuştur.

1994 yılında biten havaalanında ilk sefer, 13 Eylül 1994 tarihinde gerçekleştirilmiştir. Siirtimizin bu tek penceresi yıllardır dünyaya açık kaldı. Hastası olan, acil işi olan vatandaşlar bu nimetten yıllar boyu istifade ettiler. Ben bizzat şahidim, her uçağa binişimde vatandaşlar, devletimize, bu alanların yapılmasına sebep olanlara hep hayır dua etmişlerdir. Yıllarca bu böyle devam etmiştir. Yedi yıldır, yaz kış demeden uçak seferleri aralıksız devam etmiştir. Daha önce, haftada 2 gün olan seferler, son yıllarda, haftada 7 güne çıkarılmıştır. Bu süre içinde uçak, pist ıslakken indi, hava sıcaklığı 45 dereceyken de indirildi. Bu sayede, dışarıdan işadamları günübirlik Siirt'e gelmeye başladılar. Futbol takımları sıkıntı çekmeden takım olarak geldiler, bakanlar geldi, başbakanlar geldi, cumhurbaşkanları geldi. Bunlar olurken Siirtli vatandaşın yüzü güldü, iftihar etti, göğsü kabardı. Yolcu potansiyeli had safhaya gelmişti; öyle ki, 15 gün önceden yer ayırmak gerekiyordu. Bu potansiyel görülünce, havaalanı ek bir çalışmayla daha da uzatıldı. Artık, daha büyük uçaklar da inebilecekti. Pist, 1 600 metreden 1 860 metreye kadar uzatıldı. Kısaca, her şey çok güzeldi.

Değerli milletvekilleri, bütün bu güzellikler 22 Mart 2000 tarihine kadar sürdü. Bu tarihte, Türk Hava Yollarının TK-774 sefer sayılı uçağı pilotaj hatası yüzünden pistten çıkmıştır. Niye pilotaj hatası diyoruz; çünkü, kaza günü, uçak, pistin tam ortasına teker koyarak pistin sadece yarısını kullanmış ve kazaya sebep olunmuştur; ancak, her ne sebeptense bugüne kadar bunu Türk Hava Yollarına kabul ettirmek mümkün olmamıştır. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, kaza tarihinden beri Siirt'e gelen seferler keyfî hale getirilmiştir. Sanki, isteyen pilot iniş yapmakta, istemeyen pilot ise, hava muhalefetini bahane ederek inmemekte, Batman'a dönüş yapmaktadır. Halbuki, Siirt ile Batman'ın hava şartları hemen hemen aynıdır. Ayrıca, Siirt Havaalanı pisti daha yenidir ve daha sağlamdır.

Değerli milletvekilleri, bu keyfîliğin sebebi de, maalesef, Türk Hava Yolları Genel Müdürlüğünün yazılı talimatıdır. Son derece acımasız tedbirlerle ilimizi ve halkımızı âdeta cezalandıran Türk Hava Yolları, yedi yıldır hiçbir sorun yaşanmadan iniş kalkış yapılan Siirt Havaalanını kapatmak mı istemektedir? Ayrıca, Türk Hava Yolları, hava şartları ne olursa olsun yedi yıldır aksatmadan yapılan düzenli iniş kalkışları nasıl izah edecektir?

Değerli milletvekilleri, geri kalmış ve ihmal edilmiş olan doğunun şirin ili Siirt'in her şeyi durumuna gelen havaalanı buraya fazla görülmemelidir. Milenyum çağında, dünyanın çok geliştiği bir zamanda, AB'ye giriş hazırlıklarının yapıldığı bir süreçte Siirt'in dünyaya açıldığı tek kapı olan havaalanına uçak seferlerinin, bir kişinin hatasından dolayı aksatılmaması gerekmektedir. Bugüne kadar devletimizin Siirt'e yaptığı en ciddî yatırım olan havaalanının bu meselesinin aynı ciddiyette ele alınması herkesi memnun edecektir.

Türk Hava Yollarının talimatlarından biri de pist ıslak oldu mu iniş yapılmamasıdır. Soruyorum, Türkiye'nin hangi pisti kışın ıslak değil? Bu konuda bizi haklı çıkaran en çarpıcı misal, 27.9.2000'de Siirt'e gelen Sayın Başbakan Bülent Ecevit'in Türk Hava Yollarına ait uçağının hiçbir problem olmadan Siirt Havaalanına inmesidir. Denecek ki, burada anormal olan nedir? Evet, doğru. İddialarımızı doğrulayacak husus şudur: Sayın Başbakanın uçağının indiği gün 2 saat sonra Siirt'e gelen tarifeli yolcu uçağı her nedense Siirt Havaalanına indirilmemiş, Batman'a geri gitmiştir. Vatandaş soruyor; Siirt Havaalanı pisti iniş için riskliyse, Sayın Başkanın uçağı indirilerek niye riske edilmiştir? Başbakanın uçağı riske atılmadı deniliyorsa, Siirt yolcularını taşıyan diğer uçak neden inmemiştir? Vatandaş, haklı olarak şu soruların cevabını arıyor: Yedi yıl aralıksız iniş kalkış yapılan Siirt Havaalanı, ne oldu da riskli hale geldi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlayınız.

TAKİDDİN YARAYAN (Devamla) - Kaza bahane ediliyorsa, uçakların kaza yaptığı ilk havaalanı Siirt Havaalanı değil ki. Kaza sebebinin pilotaj hatası olduğu yaygın kanaat iken, bunun kapatılarak, Siirt'te yaşayanların cezalandırılması doğru mudur? Yoksa, seferlerin düzensizliğinden, ileride meydana gelecek yolcu kapasitesinin düşüşü bahane edilerek, Siirt Havaalanı kapatılmak mı isteniyor?

Değerli milletvekilleri, şifahî yaptığım bütün girişimlere rağmen, şu ana kadar bir uçağı havaalanına indiremeyen iktidarın, maalesef, bu ülkeyi idare etmesi mümkün değildir.

Ayrıca Siirt'in sorunlarını görüşmek üzere, 15 gündür randevu talep ettiğim Bayındırlık Bakanı Sayın Koray Aydın'ı, randevuma müspet veya menfi cevap vermediği için huzurlarınızda istifaya davet ediyor, Yüce Heyetinizi saygılarla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Ne alakası var!.. Hayret bir şey...

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yarayan.

Sayın Yarayan'ın konuşmalarına, hükümet adına, Devlet Bakanı Sayın Faruk Bal cevap verecekler.

Buyurun Sayın Bakan.

Süreniz 20 dakika.

DEVLET BAKANI FARUK BAL (Konya) - Sayın Başkan, Genel Kurulumuzun muhterem üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Siirt Milletvekilimiz Takiddin Yarayan Beye, Siirt Havaalanını ve orada yaşanan sorunları dile getirmek suretiyle, Yüce Heyetinize cevap verme ve bu sorunları burada tartışabilme imkânını sağladığı için teşekkür ediyorum. Ancak, sözlerinin sonunda, Sayın Bayındırlık Bakanımıza yaptığı sitemin yeri burası değildir. Sayın Bayındırlık Bakanımız, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin hepsine eşit saygıyı göstermekte, eşit değer vermekte ve muhtemelen kendi talep ettiği tarih ve saatlerde bir uyumsuzluk olduğu için, randevu gerçekleştirilememektedir. Bu sitemin yeri de burası değildir.

Ben, Siirt'te, Pervarisinde, Beşirisinde, Kurtalanında ve merkezinde görev yapmış ve oralarda kamunun gücünü eşit ve adil olarak kullanma şansına sahip olan bir arkadaşınızım.

O bakımdan, Siirt Havaalanının, eğer mevcutsa birtakım sıkıntılarının giderilmesi ve o sıkıntılara da, değerli bölge milletvekillerimizin konuyu gündeme taşımak suretiyle katkıda bulunması gerekir.

Bu açıklamalardan sonra, teknik arkadaşlarımızın hazırlamış olduğu bilgiyi arz ediyorum.

Siirt Havaalanı, 1998 yılında hizmete açılmış olup, sivil amaçlı kullanılmaktadır. Şehre uzaklığı 14 kilometre olan Siirt Havaalanında 1 660x30 metre ebatlarında beton pist, 30x60 metre ebadında apron ve 30x18 metre ebadında taksirut bulunmaktadır.

400 metrekarelik ve yıllık 100 000 yolcu kapasiteli terminal binası ve 10 araç kapasiteli otoparkı bulunan havaalanı,  yaklaşma ışıklarında kategori 1 standardında, itfaiye hizmetlerinde kategori 6 standartlarında hizmet vermektedir. Söz konusu havaalanında seyrüsefer yardımcı cihazlardan birer adet VOR, DME ve NDB cihazı bulunmaktadır.

10 personelin görev yaptığı Siirt Havaalanı iç hat seferlerine açıktır. Türk Havayolları, her gün buraya sefer yapmaktadır.

Havaalanında, 1999 yılı sonu itibariyle 22 254 adet yolcu taşınmış ve 420 uçak inip kalkmıştır. 2000 yılı ağustos ayı sonu itibariyle yolcu adedi 19 817 ve sefer yapan uçak sayısı ise 429 olarak gerçekleşmiştir.

1999 yılı için meydana gelen yolcu kapasitesi kullanım oranı yüzde 22, uçak kapasitesi kullanım oranı ise yüzde 5 olarak gerçekleşmiştir.

Siirt Havaalanına, idame yatırımları kapsamında,  1998 yılında, pist uzatımı ve apron genişletilmesi için 200 milyar lira keşif bedeli üzerinden ihaleye çıkılmıştır. İşin kapsamında çevre tel örgüsü ve nöbetçi kulübelerinin aydınlatılması işi ilave edilerek, yüzde 660'lık bir keşif artışı verilmiştir; işin yıl sonu itibariyle tamamlanması planlanmaktadır. Siirt Havaalanına terminal binasında kullanılmak üzere, 2 adet elektronik baskül temini ve 3 adet split klima alımı için çalışmalar devam etmektedir. Havaalanının 2001 yılı idame ve yenileme yatırımları için 1 trilyon 200 milyar lira ödenek konulmuştur. İnşallah, önümüzdeki yıl bütçe çalışmaları içerisinde bu ödenek gerçekleşir, sayın milletvekilimizin şikâyetlerine konu olan hususlar giderilir ve biz de, Siirt gibi ülkemizin güzel bir yöresinde hava ulaşımına iyi bir hizmet vermenin mutluluğunu yaşarız.

Hepinize teşekkür ediyorum.

Saygılarımla. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın Ahmet Kabil'in konuşmalarına da, Devlet Bakanı Sayın Rüştü Kâzım Yücelen cevap verecekler.

Buyurun efendim.

Süreniz 20 dakika.

1. - Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in, Rize Milletvekili Ahmet Kabil’in, Rize İli ve Doğu Karadeniz Bölgesinde bugüne kadar değerlendirilmeyen turizm potansiyeline ilişkin gündemdışı konuşmasına cevabı (Devam)

DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Rize Milletvekili Sayın Ahmet Kabil'in, Rize ve Doğu Karadeniz Bölgesinde bugüne kadar değerlendirilmeyen turizm potansiyelinin değerlendirilmesi konusunda yapmış olduğu gündemdışı konuşmaya, Turizm Bakanı yurtdışı seyahatinde olduğu için, Turizm Bakanı adına cevap vermek üzere, huzurlarınızdayım.

Turizm Bakanlığınca yaptırılan Rize İl Turizm Envanteri ve Geliştirme Planı, Karadeniz Teknik Üniversitesine yaptırılan ve Rize İlini içerisine alan Çoruh Havzası Turizm ve Rekreasyonel Geliştirme Planı ile Turizm Bakanlığınca yörede yapılan incelemeler sonucunda, il bazında geliştirilmesinde yarar görülen turizm çeşitleri, yayla turizmi, dağdoğa yürüyüşü, akarsu turizmi, biyolojik çeşitlilik yani bitki inceleme fotosafari, av turizmi, kuş gözetleme olmak üzere, yedi bölümde mütalaa edilmiştir.

Rize İlinde geliştirilmesinde yarar görülen yayla turizmi, Turizm Bakanlığınca bir proje halinde ele alınmıştır. Turizm Bakanlığının teklifi ve Bakanlar Kurulu kararıyla, Ayder, Anzer ve Kaçkar Dağlarının bir bölümünü içerisine alan yöre, Kaçkar Turizm Merkezi ilan edilmiştir. Kaçkar Dağlarında trekking rotaları belirleme ve bu rotaları 1/100 000 ölçekli haritalara, çevresindeki doğal ve kültürel değerlerle işlenme çalışmaları sürdürülmektedir.

Fırtına Deresi ve İkizdere'de akarsu turizmi aktiviteleri yapılmaktadır.

Kaçkar Dağlarında, çengel boynuzlu dağ keçisi av turizmine sunulmuştur.

Yayla ve akarsu turizmiyle ilgili olarak hazırlanan yurtiçi ve yurtdışı dağıtımı yapılan rehber kitapçıkta, Rize ile ilçelerindeki yaylalara ve akarsu turizmine elverişli nehirlere yer verilmiştir.

Karadeniz Bölgesinde alternatif  turizm olarak da, turizmde çevre boyutunun gittikçe önem kazanmasıyla, kitlesel karakterde yapılan klasik turizm anlayışı artık geçerliliğini kaybetmektedir. Turistlerin gittikleri ülkelerin doğa koruma ve çevre sorunlarına duyarlı oldukları gözlenmekte, bu durumda ise, turizmin kitlesel karakterden uzaklaşıp bireysel bir nitelik kazanmakta olduğunu göstermektedir; böylece, çevreye duyarlı yumuşak turizm formu olan eko-turizm olgusu gündeme gelmektedir. Ülkemizde son yıllarda yapılan turizm yatırımlarının genellikle kırsal kesimde ve yeşil doku içerisinde yoğunlaşması da bunu doğrulamaktadır. Eko-turizm türleri, Karadeniz Bölgesi için en uygun turizm formlarını oluşturmaktadır.

Turizm Bakanlığınca, bu yeni eğilimlere cevap verebilmek, böylece, dünya turizm hareketlerinden sahip olduğu potansiyel oranında daha fazla pay alabilmek, ülkesel ve bölgesel sosyoekonomik gelişmeyi sağlayabilecek katkılardan azamî ölçüde yararlanabilmek, yoğun insan faaliyetlerinden oluşan baskıdan kaynaklanan çevre sorunlarının da önüne geçebilmek amacıyla, çeşitlendirme politikası benimsenmiş ve değişik tür turizm aktivitelerinin (yayla, dağ-doğa yürüyüşü, av, mağara, termal, akarsu turizmi, kış turizmi, turizm amaçlı sportif olta balıkçılığı, ornitoloji, fotosafari, kültür turizmi, atlı doğa yürüyüşü, kamp karavan turizmi, yat turizmi, arkeolojik turlar gibi) geliştirilmesi yönünde çalışmalar başlatılmıştır.

Turizmin çeşitlendirilmesi, tüm yıla ve ülke sathına yaygınlaştırılması, değişik yörelerin mevcut turizm potansiyelinin geliştirilerek harekete geçirilmesi yönünde başlatılmış olan bu çalışmaların önemli bir bölümünü, yaylaların turizme kazandırılması amacıyla, 1990'da başlatılın Yayla Turizmi Projesi kapsamındaki araştırma, planlama ve altyapı uygulamaları oluşturmaktadır.

Projeyle, yaylalarımızın doğal güzellikleri, etnolojik ve diğer çekicilik yaratan özellikleriyle eko-turizme yönelik sundukları çok çeşitli ve eşsiz olanakların koruma-kullanma dengesi içerisinde turizm amaçlı değerlendirilmesi hedeflenmektedir. Bu kapsamdaki çalışmalarımız uzun yıllar öncesinden devam etmekte olan yayla geleneğine bağlı birçok sosyal etkinliğin yoğunlaştığı, değişik özellikli yayla şenliklerinin tertiplendiği Doğu Karadeniz Yaylalarından başlatılmış olup, Batı Karadeniz, Orta Anadolu Bölgeleriyle, Batı, Orta ve Doğu Toroslarda belirgin özellikleri olan yaylalarda halen sürdürülmektedir.

Çalışma bütünü içinde bugüne kadar Sinop'ta Ayancık-Akgöl, Gerze-Kozfındık-Bozarmut, Türkeli Kurugöl Yaylaları; Ordu'da Çambaşı, Akkuş-Argın, Aybastı Perşembe, Mesudiye Keyfalan, Mesudiye Topçam-Yeşilce Yaylaları; Giresun'da Bektaş, Kümbet, Yavuzkemal Yaylaları; Trabzon'da Çaykara-Uzungöl, Akçaabat Karadağ, Tonya-Erikbeli, Maçka-Solma, Araklı-Pazarcık Yaylaları; Rize'de Anzer, Ayder Yaylaları; Artvin'de Kafkasör, Kaçkar Yaylaları; Gümüşhane'de Zigana Kayak Merkezi; Bayburt'ta Kop Dağı Kayak Merkezi olmak üzere toplam 26 yayla turizm merkezi ilan edilmiştir.

Turizm merkezi ilan edilen yaylaların eksik altyapılarının tamamlanabilmesi için "Gerçekleşme Programı" hazırlanarak ilgili valiliklerde toplantılar yapılmış, bu toplantılarda, Turizm Bakanlığınca bütçe olanakları ölçüsünde yapılacak katkılara ek olarak, diğer yatırımcı Bakanlıkların ve kuruluşların olanaklarının da bu yöne kanalize edilmesine çalışılmıştır.

Rekreaktif amaçlı kullanımın giderek artmasına bağlı olarak yoğun bir yapılaşma baskısı altında bulunan yaylalarda, yapılaşmayı kontrol altında tutmak ve planlı bir gelişmeyi sağlamak amacıyla hazırlanan gerçekleşme programlarıyla, Turizm Bakanlığınca bir görev olarak verilen planlama çalışmalarına başlanılmıştır.

Bu çerçevede ise, Ordu'da Çambaşı, Giresun'da Kümbet ve Bektaş, Trabzon'da Solma, Karadağ ve Erikmeli, Rize'de Ayder, Yukarı Kavron ve Anzer, Artvin'de Kaçkar, Gümüşhane'de Zigana, Bayburt'ta Kop Dağı olmak üzere öncelikli 12 yaylanın 1/25 000 ölçekli Çevre Düzeni Planı, İller Bankasıyla Turizm Bakanlığı arasında imzalanan bir protokol çerçevesinde birlikte hazırlanarak 25.3.1992 tarihinde onay için Bayındırlık ve İskân Bakanlığına iletilmiştir.

Arz ederim. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakana teşekkür ediyorum.

Yalnız, konuşmacıyı dinledikten sonra cevap vermeniz, tabiî, tercihe şayan efendim.

DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) - Metni okudum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Peki efendim. Grup başkanvekilleri tarafından ikaz edildi Başkanlık Divanı.

Gündemdışı üçüncü söz, mahallî idareler hakkında söz isteyen, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan'a aittir.

Buyurun Sayın Candan. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

3. - Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, hükümetin mahallî idarelerdeki bazı uygulamalarına itirazlarına ilişkin gündemdışı konuşması

VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; konuşmama başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gündemdışı söz almamın sebebi, mahallî idarelerde hükümetin uyguladığı bazı uygulamalarla ilgili itirazlarımızı gündeme getirme noktasındadır.

Bilindiği gibi, mahallî idarelerde belediyeler, genel bütçe gelirlerinden yüzde 6 pay alır ve buna müdahale etmek imkânı yoktur; ancak, 57 nci hükümetin Bayındırlık Bakanlığı, çıkardığı 3 afet genelgesiyle bu payı delmiştir ve bu genelge içerisinde, maalesef, partizanlık yapılmıştır. Belediyelere baktığımız zaman, bir kısmı afet kapsamına alınmış, alınmaması gerekirken; bir kısmı afet kapsamına alınmış, katsayı değerlendirmelerinde birtakım değişiklikler yapılmış ve bunun neticesinde, bazı belediyelerde, yüzde 50'ye varan gelir kesintisiyle karşı karşıya kalınmıştır. Halbuki, devlet yönetiminde, devlet, adil olmalıdır.

Bu bakımdan, Sayın Bayındırlık Bakanının bu hazırladığı genelgelerde, belediyelerin katsayı değerlendirmelerini yaparken, bir kere daha, yaptığı uygulamayı gözden geçirmesinin doğru olacağı kanaatindeyim. Eğer siyasî olarak birtakım belediyeler cezalandırılmaya kalkılıyor ise, o belediye başkanlarının bulunduğu yerde, her türlü siyasî partiye oy veren insan vardır.

İkinci olarak, Başbakanlık ve İçişleri Bakanlığının genelgeleriyle, belediye memurlarının nakilleri önlenmiştir. Bunun yanında, memur ihtiyacı olmayan belediyelere devlet memurluğu imtihanıyla personel gönderilmiştir. İşçisinin, memurunun, çalışanının parasını ödeyemeyen belediyeye memur atamanın mantığı yoktur. Ümit ediyoruz ki, Başbakanlık ve İçişleri Bakanlığı bu konuyla ilgilenir.

Bir diğer çok önemli, üzerinde durulması gereken konu da, belediyelerde denetimle ilgilidir. Aslında, sayın bakanları Bakanlar Kurulu sıralarında görmek isterdik ki, şikâyetimizi, itirazımızı karşılıklı müzakere edebilelim. Değerli arkadaşlar, mahallî idarelerde denetim, âdeta sulandırıldı; denetim, âdeta, belediye başkanlarının önünü kesme noktasında bir mekanizma olarak kullanılmaya başlandı. Bazı belediyelere gönderilen mahallî idareler kontrolörlerinin, aynı konu üzerinde daha önce verilen müspet raporlara rağmen, mutlaka belediye başkanlarının suçlandırılarak yargıya gönderildiğini görüyoruz. Aslında, büyük belediyelerde teftiş kurulları vardır, üniteler kendi içinde denetlenir; mutlaka dışarıdan da denetlenmelidir ve yolsuzluk yapanlar, hatta yurt dışına kaçanlar da zamanında müdahaleyle önlenmelidir; ancak, bir belediyeyi siyasî ve ideolojik olarak denetlediğiniz zaman bu işin sonu gelmez, bu yanlıştır. Ben, burada Sayın İçişleri Bakanımızdan bir kere daha rica ediyorum, en azından denetleme memurları bünyesinde bir iç hizmet eğitimi mutlaka yapılmalıdır.

Şimdi, mahallî idarelerde sorun bunlarla da bitmiyor. Mesela, Sayın Çevre Bakanı araç tahsisi yapıyor; şimdi Çevre Bakanı DSP'li, DSP'li belediyelere; Maliye Bakanı ANAP'lı, fonları ANAP'lı belediyelere, Bayındırlık Bakanı da MHP'li, MHP'li belediyelere...

BEYHAN ASLAN (Denizli) - Hayır, hayır...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Müsaade edin, elimde...

BEYHAN ASLAN (Denizli) - Yapılan yardımlarla ilgili listeyi Grubunuza da verdik.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Sayın Başkanım, inşallah dediğiniz doğrudur... (ANAP sıralarından gürültüler)

Müsaade eder misiniz...

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım efendim.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Müsaade eder misiniz, süre 5 dakika, çok şey söylemek mecburiyetindeyiz. Notlarımda bilgiler var, deprem olmayan yer deprem kapsamına alınmış, para ödenmektedir; onu söylüyorum. Depremde bir tek taş düşmemiş belediyeye para ödenmektedir. O zaman, yarın seçimlerde herkes "Deprem olsun" diye dua etmesi lazım. Burada bir yanlışlık var, onu söylemeye çalışıyorum. (MHP sıralarından gürültüler)

Bu işin nezaketi, kuralı, İçtüzüğü var kardeşim, gelirsin, burada konuşursun,  derdin varsa burada anlatırsın. (FP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, arkadaşların rahatı iyi; onun için, fazla konuşuyorlar, oturdukları yerde usulsüzlük yapıyorlar.

Şimdi, bakın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, faiz oranları düştüğü halde, belediye alacaklarına aylık yüzde 10 faiz uyguluyor. İşte, bu da ANAP'ın sorunu... Şimdi, itirazınız varsa onu söyleyin. Belediyenin 1 milyar borcu, üç yıl sonra 10 milyar olmuş. Nasıl, MHP'li Bayındırlık Bakanı, deprem olmayan yeri afet kapsamına alıp, usulsüzlük yapıyorsa...

İBRAHİM HALİL ORAL (Bitlis) - Doğru söyle... İsmini söyle...

VAHİT KAYRICI (Çorum) - Düzgün konuş..

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Var burada, var... İtiraz etmene lüzum yok. 

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım efendim.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Bakın, siz, buradan, oturduğunuz yerden bağırınca, netice ...

VAHİT KAYRICI (Çorum) - Bağırmıyoruz "ismi ne" diyoruz. Söyleyin de biz de Bakanımızı uyaralım.

AHMET DERİN (Kütahya) - İnkıtaları da dahil edin.

BAŞKAN  - Efendim, inkıtaları da dahil edeceğim. Evet, buyurun.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Bakın, hoşunuza gidecek bir şey söyleyeceğim. MHP'li belediyeler de bizim belediyemizdir. Bizim ona itirazımız falan yok. "Adil olun" diyoruz. Onu söylüyoruz, hepsi bu kadar. Niye itiraz ediyorsunuz? (FP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, netice itibariyle, mahallî idareler zor durumdadır, personel maaşları ödenmemektedir, sıkıntıları çoktur.

Dün, Grup Başkanınız ifade ediyordu "bizim Meclis, bizim Grubumuz çok hayırlı hizmetler yapardı..." Gelin, bir hayırlı hizmet daha yapın, şu mahallî idareler yasa tasarısını getirin; ama, seçilmişleri, atanmışların vesayetinden de kurtararak ve doğru dürüst bir kanun çıkaralım.

Bu duygularla, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Candan.

Cevap verecek Sayın Bakan?.. Yok.

MÜJDAT KAYAYERLİ (Afyon) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun efendim, bir şey mi söyleyeceksiniz?

MÜJDAT KAYAYERLİ (Afyon) - Sayın Başkan, bir konu hakkında söz istemiştim efendim.

BAŞKAN - Sayın Kayayerli, yerinizden ve çok kısa...

Buyurun efendim.

MÜJDAT KAYAYERLİ (Afyon) - Sayın Başkanım, bugün, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin kuruluşunun 17 nci yıldönümüdür. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin 17 nci kuruluş yıldönümünü kutluyorum ve Avrupa Birliği Katılım Ortaklık Belgesinde, ülkemize önşart olarak sunulan ve kısa vadede çözüme kavuşturulmak istenilen bu şartı kınıyor; Avrupa Birliği komisyonlarını, Kıbrıs'ta, iki toplumlu, iki devletli ve konfederasyon tezine destek vermeye davet ediyor; bu vesileyle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde yaşayan soydaşlarımıza sevgi ve saygılarımı, selamlarımı sunuyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Genel Kurul olarak ve Başkanlık Divanı olarak, biz de bu tebriklerinize katılıyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Aldığımız karar gereğince sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce, yarım kalan işlerden başlıyoruz.

Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

 

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/650, 1/679) (S. Sayısı : 517)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Tasarı ertelenmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

2. - Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/775) (S. Sayısı : 537) (1)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet hazır.

Tasarının 3 üncü maddesi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı. Şimdi, maddeyle ilgili önergelerin işlemlerine başlıyoruz.

Madde üzerine verilmiş 4 önerge vardır; sırasıyla okutup işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

                          

(1) 537 S. Sayılı Basmayazı 14.11.2000 tarihli ve 15 inci Birleşim Tutanağına eklidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Tasarısının 3 üncü maddesinin beşinci fıkrasının anılan madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                    

Aydın Tümen

İsmail Köse

Oktay Vural

 

 

Ankara

Erzurum

İzmir

 

Süleyman Yağız

İbrahim Yaşar Dedelek

 

 

İstanbul

Eskişehir

 

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 537 sıra sayılı Kanun Tasarısının 3 üncü maddesinin beşinci bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

                    

Ali Coşkun

Musa Demirci

Osman Yumakoğulları

 

 

İstanbul

Sıvas

İstanbul

 

Cevat Ayhan

Mehmet Batuk

 

 

Sakarya

Kocaeli

 

MADDE 3/5.- Bankalardaki kamu hisseleri, genel kurullarında, ilgili bakanın teklifi ile,

Özelleştirme İdaresinden

(2) iki

BDD Kurulundan

(2) iki

Hazine Müsteşarlığından

(2) iki

DPT'den

(2) iki

Maliye Bakanlığından

(2) iki

Bankalar Birliğinden

(2) iki

Ziraat Odaları Birliğinden

(2) iki

TESK'dan

(2) iki

TOBB'den

(2) iki kişi

tarafından temsil edilir.        

BAŞKAN - Üçüncü önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasındaki, personele devlet memurları aylığının brüt tutarının yüzde 180 oranını geçmemek üzere görev ve unvanlarına göre yönetim kurullarınca ödenecek olan bankacılık tazminatının yüzde 250 olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                    

Cihan Paçacı

Turhan Güven

Saffet Arıkan Bedük

 

 

Ankara

İçel

Ankara

 

Ali Rıza Gönül

Ramazan Gül

Mustafa Örs

 

Aydın

Isparta

Burdur

 

H. Ufuk Söylemez

Kamer Genç

 

 

İzmir

Tunceli

 

BAŞKAN - Son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 537 sıra sayılı  Kanun  Tasarısının  3  üncü  maddesinin ikinci fıkrasına "bankaların" kelimesinden  sonra "İller Bankası  dahil" ibaresin  eklenmesini saygılarımızla arz  ederiz.

                    

Emrehan  Halıcı

Oktay Vural

İ.  Yaşar Dedelek

 

 

Konya

İzmir

Eskişehir

                       

İsmail Köse

Orhan  Bıçakçıoğlu

 

 

Erzurum

Trabzon

 

BAŞKAN  - Sayın milletvekilleri, bildiğiniz gibi, işleme, 4 önergenin  en  aykırısından başlamamız gerekiyor; ancak,  son  okunan  önergenin konumuzla alakası olmaması  sebebiyle,  87 nci maddenin üçüncü fıkrası gereğince işleme almama kararındayım.

Tekrar, bilgileriniz olması için önergeyi okutacağım. 3 üncü maddenin ikinci  fıkrasında bir ödemeyle ilgili hüküm var.  Bu ödemeyle ilgili hüküm,  görüşmekte olduğumuz Ziraat Bankası, Halk Bankası, Emlak  Bankası  kanunlarıyla  ilgilidir ve  personeliyle ilgilidir.  İller Bankası bu  kanunların arasında ve bu  bankaların arasında yoktur.

Dikkatinizi  bu  noktaya çekerek, işleme almayacağım önergeyi tekrar okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 537 sıra sayılı Kanun Tasarısının  3  üncü  maddesinin  ikinci fıkrasına "bankaların" kelimesinden sonra "İller Bankası dahil" ibaresinin eklenmesini saygılarımızla arz ederiz.

                    

Emrehan  Halıcı

Oktay Vural

İ.  Yaşar Dedelek

 

 

Konya

İzmir

Eskişehir

 

İsmail Köse

Orhan  Bıçakçıoğlu

 

 

Erzurum

Trabzon

 

BAŞKAN - Bu önerge,  87 nci maddenin üçüncü fıkrasına göre işleme alınmamıştır.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI FARUK BAL (Konya) - Sayın Başkanım, Meclisimizin değerli üyeleri; bu önerge şu amaçla verilmiştir: Bilindiği gibi, kamu bankalarında görev yapan kamu personeline, yol parası adı altında, 20-30 yıldır belirli bir miktarda para ödenmektedir. Ödenen paranın tamamı aylık 235 milyon lira civarındadır. Kamu bankaları bu paraları ödedikleri için, değişik denetim organları tarafından denetlendiklerinde, alan kişiler adına zimmet, ödeyen kişiler adına da vazifei suiistimal veya sair kanunî maddeler isnat edilmek suretiyle tahkikatlar açılmaktadır. Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının bu maddesi bu derde deva olmak üzere getirilmiş bir maddedir. Bu kanunun özü ise özerkleştirme ve özelleştirme amacına yönelik olarak hazırlanmıştır. Aslında, önerge verilerek değiştirilmesi istenilen kanun maddesinin bu fıkrasının kanunun özüyle bir alakası yoktur. Dolayısıyla, İçtüzüğün 87 nci maddesinin üçüncü fıkrası, Sayın Başkanın yorumladığı şekilde mütalaa edilemez.

Sonuç şu olacaktır: Bu kanunla -değişmediği takdirde- Emlakbank, Ziraat Bankası ve Halk Bankasında çalışan memurlar, aylık 235 milyon lira yol parası aldıklarında takibata uğramayacaklar; ama, İller Bankasında çalışan memurlar, bu ücreti aldıkları takdirde ya zimmet veya vazifei suiistimal veya sair şekilde, devlet denetleme organları tarafından tahkikata tabi tutulacaklardır. Dolayısıyla, Sayın Başkandan, verdiği kararı bir daha gözden geçirerek, aslında, bu maddenin, kanunun özüyle alakalı olmadığını, özüyle alakalı olmaması sebebiyle bu maddeyle ilişkili olarak İller Bankasını da madde kapsamına alacak önergenin görüşmeye alınması ve tezekkür edilerek neticenin önergeye göre tanzim edilmesini talep ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Bu önergenin işleme alınabilmesi için, kanunun, ismi dahil, diğer ilgili maddelerinde de İller Bankasının dahil edilmesinin komisyon tarafından çekildikten sonra ve öylece Genel Kurula gelmesinin gerekli olduğunu düşünüyorum ben de; bu fikrimi, lütfen, kabul buyurunuz.

Diğer önergeye, en aykırı önergeye geçiyoruz efendim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Tasarısının 3 üncü maddesinin beşinci fıkrasının anılan madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                    

Aydın Tümen

İsmail Köse

Oktay Vural

 

 

Ankara

Erzurum

İzmir

 

Süleyman Yağız

İ. Yaşar Dedelek

 

 

İstanbul

Eskişehir

 

BAŞKAN - Sayın Komisyon, katılıyor mu efendim?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Genel Kurulun takdirine bırakıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Hükümet katılıyor mu?..

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 537 sıra sayılı Kanun Tasarısının 3 üncü maddesinin beşinci bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

                    

Ali Coşkun

Musa Demirci

Osman Yumakoğulları

 

 

İstanbul

Sıvas

İstanbul

 

Cevat Ayhan

Mehmet Batuk

 

 

Sakarya

Kocaeli

 

Madde 3/5.- Bankalardaki kamu hisseleri Genel Kurullarında, ilgili Bakanın teklifi ile,

Özelleştirme İdaresinden

 2 (iki)

BDD Kurulundan

2 (iki)

Hazine Müsteşarlığından

2 (iki)

DPT'den

2 (iki)

Maliye Bakanlığından

2 (iki)

Bankalar Birliğinden

2 (iki)

Ziraat Odaları Birliğinden

2 (iki)

TESK'ten

2 (iki)

TOBB'dan

2 (iki)

kişi tarafından temsil edilir.

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?..

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN -  Önerge sahibi önergesini izah etmeyi arzu eder mi; yoksa, gerekçeyi mi okutalım efendim?

ALİ COŞKUN (İstanbul) - Konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - İstanbul Milletvekili Sayın Ali Coşkun önerge sahibi sıfatıyla konuşacaklar.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

ALİ COŞKUN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bu önergede bizim amacımız, Ziraat Bankası, Halk Bankası ve Emlak Bankası gibi, hakikaten bankacılık sektöründe fevkalade önemli olan bu bankaların yeniden yapılandırılmasının, tamamen katılımcı demokratik anlayışla -bu yapılandırma kurulunun- hukuk usullerine uygun ve demokratik kaideler içinde yapılmasıdır.

İkinci amacımız, bu zor görevde, hükümeti şaibe altından kurtarmaktır; çünkü, fevkalade sorumluluk isteyen bir görevdir. Biz, Türkiye'de -bir milliyetçi kardeşiniz olarak söylüyorum- "katılımcı demokrasi" sözünü önce sosyaldemokratlardan duyduk ve bu slogana, o zaman biz tepki gösterdik; ama, şimdi anlıyoruz ki, gerçekmiş bu. Fakat, ne gariptir ki, şimdi sosyaldemokratlar, katılımcı demokrasi yerine, dayatmacı demokrasiyi benimsediler. (FP sıralarından alkışlar) Gelin, şu 1940'lı yılların tekparti dönemindeki zihniyetten kurtulun artık!

Arkadaşlar, meslek odalarını, yani sivil toplum teşekküllerini, eğer bu konuda yanınıza almazsanız fevkalade yanlışlıklar çıkar. Biz, Bankalar Denetleme ve Düzenleme Kurulu için de dedik ki, Maliye Bakanlığından, Devlet Planlamadan, Sermaye Piyasası Kurulundan, Özelleştirme İdaresinden, Hazineden 3'er kişi temsilciler verilsin; bunu, Sayın Bakan, Bakanlar Kurulunda 2'ye indirsin ve Yüce Meclis de 1'e indirerek kurulu teşekkül ettirsin. Çıkardıkları kanunu, 23 Haziran 1999'da dayatmacı zihniyetle çıkarılan kanunu -bunu hep vurguluyorum; çünkü, cumhuriyet tarihinde fevkalade yanlış şeydir bu dayatmacılık- uygulamadılar; 23 Eylüle kadar atamayı yapmadılar. Çok sebebi var; ama, bir sebebi de, koalisyon üyeleri arasında siyasî pazarlık meselesi olmasıdır; ama, Plan ve Bütçe Komisyonunda yapılan tartışmalarda, Hazineci arkadaşlar, maalesef, meslek taassubu içinde, Maliyecilere karşı çıkmıştır ve Maliyeci istememişlerdir; ısrarla, Maliyeciler bankacılığı bilmez demişlerdir.

Arkadaşlar, ne oldu biliyor musunuz; 19 Aralıkta tadil edilen kanundan sonra, Bankalar Denetleme ve Düzenleme Üst Kuruluna, çok değerli, saygı duyduğum iki maliyeci arkadaş, başkan ve başkanvekili olarak getirildiler. Bunlar, bizim aramızdan çıkmış, siyasete girmiş; fakat, son seçimlerde kazanamamış arkadaşlardır. Şimdi, iddialar nedir, uygulama nedir...

Bankalar Denetleme ve Düzenleme Üst Kurulu şu ana kadar bir hatanın içinde değildir, çalışmaları devam ediyor. Doğru olanı da biz destekliyoruz; ama, bu kamu bankalarının yeniden yapılandırılması ve özelleştirilmesi konusunda, 3 üncü maddenin beşinci bendi "bankalardaki kamu hisseleri, bankanın ilgili olduğu bakan tarafından temsil edilir" diyor. Dolayısıyla bir genel kurulun sağlıklı olması için, çeşitli kesimlerden emir-kumanda zinciri içinde karar vermeyen arkadaşların temsil etmesi lazım. Bu amaçla önergeyi verdik; takdirlerinize arz ediyorum.

Saygılarımla. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Coşkun.

Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

AHMET DERİN (Kütahya) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN - ...Kabul etmeyenler...

Daha önce isteyecektiniz efendim...

AHMET DERİN (Kütahya) - Daha önce istedik efendim.

NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) - Daha evvel müracaatımız var efendim.

BAŞKAN - ...Önerge kabul edilmemiştir.

Sonuncu önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasındaki, personele devlet memurları aylığının brüt tutarının yüzde 180 oranını geçmemek üzere görev ve unvanlarına göre yönetim kurullarınca ödenecek olan bankacılık tazminatının yüzde 250 olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                    

Cihan Paşacı

Turhan Güven

Saffet Arıkan Bedük

 

 

Ankara

İçel

Ankara

 

Ali Rıza Gönül

Ramazan Gül

Mustafa Örs

 

Aydın

Isparta

Burdur

 

H. Ufuk Söylemez

Kamer Genç

 

 

İzmir

Tunceli

 

BAŞKAN - Sayın Komisyon, katılıyor musunuz efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Paçacı, konuşacak mısınız; yoksa...

MUSTAFA CİHAN PAÇACI (Ankara) - Konuşacağım efendim.

BAŞKAN - Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA CİHAN PAÇACI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere, bankacılık sektörü, bir hizmet sektörüdür. Bu sektörde, kaliteyi, verimliliği ve etkinliği belirleyen en önemli unsur insan kaynağıdır.

Kurum, çalıştırdığı personelin niteliğini ve motivasyonunu yükselttiği ölçüde ondan azamî verim alabilir ;bu ise, tabiî ki, personele ödenen ücretle doğru orantılıdır.

Bugün, Ziraat Bankasında, Emlak Bankasında ve Halk Bankasında yaklaşık 60 000 personel çalışmaktadır. Bu personel, bankacılık konusunda son derece nitelikli; ama, bunun yanında, devletin kendilerine yüklediği bankacılıkla ilgisi olmayan 30'a yakın görevi de başarıyla ifa etmektedirler. Peki, bu personelin aldıkları ücret yeterli mi?

Değerli milletvekilleri, bu personel, yıllardır çok düşük ücretlerle görev yapmak zorundadır. Bugün, bankacılık sektörü ortalamasına baktığımızda, 81 bankanın sıralamasında, personel başına düşen gideri hesapladığımızda, Emlak Bankası 75 inci sırada, Ziraat Bankası 77 nci sırada ve Halk Bankası da 78 inci sıradadır.

Biz, bir yasa tasarısı görüşüyoruz ve bu yasa tasarısında, bu bankaların özerkleştirerek özelleştirilmesini temin etmeye çalışıyoruz. O zaman, burada çalışan personelin ücretlerinde de, en azında biraz iyileştirme yapmamız gereklidir; çünkü, ancak bu şekilde diğer bankalarla rekabet edebilirsiniz.

Bugün yüzde 180 olarak tespit edilen rakam, zaten, bu personele ödenmektedir; önergemizde, bunu yüzde 250'ye çıkarılması önerilmiştir. Bu öneriyi dikkate alarak, bu konuda, personele duyarlı davranacağınızı ümit ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Oylamada karar yetersayısının aranmasını istiyorum.

BAŞKAN - Karar yetersayısının aranmasını istiyorsunuz.

Efendim, karar yetersayısının aranması istenmiştir; sayım sıkıntısı sebebiyle oylamayı elektronik cihazla yapacağım.

Okunan ve önerge sahibi tarafından açıklanan önergeyi oylarınıza sunuyorum, karar yetersayısını arayacağım.

Oylama için 5 dakika süre veriyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Sayın Cihan Paçacı tarafından verilen ve oyladığımız önerge kabul edilmemiştir; karar yetersayısı vardır.

Şimdi, 3 üncü maddeyi üç sayın grup başkanvekilinin verdiği ve kabul ettiğiniz önerge doğrultusundaki değişik şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Diğer maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1. - 1. Bankaların ana sözleşmeleri bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 3 ay içinde yapılacak ilk genel kurullarının onayı ile yürürlüğe girer. Mevcut yönetim kurulu üyelerinin görevleri genel kurullarca yenileri seçilinceye kadar devam eder. Bankaların tüm diğer personeli bu Kanunla bulundukları kadro ve pozisyonlara atanmış sayılır.

2. Bankaların bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte çalışan personelinden 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa göre emeklilik hakkını kazanmış olanlara Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 6 ay, bu hakkı 2002 yılı sonuna kadar kazanacak olanlara da kazandıkları tarihten itibaren  3 ay içinde emeklilik  başvurusunda bulunmaları halinde emekli ikramiyeleri % 30 fazlasıyla ödenir. Ancak, bu kapsamda emekli olan personel, emekli oldukları tarihten itibaren 3 yıl içinde bu bankalarda yeniden istihdam edilemez.

3. - Bankaların mevcut personeli, yeniden yapılandırma süresince istekleri halinde 4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesine göre diğer kamu kurum ve kuruluşlarına nakledilir. Bu halde söz konusu Kanuna göre yapılması gereken ödemeler ilgili bankalarca karşılanır.

BAŞKAN - Görüşmekte olduğumuz 537 sıra sayılı kanun tasarısının geçici 1 inci maddesi üzerinde, gruplar adına ilk söz, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Isparta Milletvekili Sayın Ramazan Gül'e ait.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 537 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Tasarısının geçici 1 inci maddesi nedeniyle söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk bankacılık sisteminin ciddî sorunlarla karşı karşıya olduğunu biliyoruz. Kaldı ki, bu sorunun, özellikle son birkaç yıl içinde daha da derinleştiğini ve hükümetin bu sorunlar karşısında yeterince duyarlı davranmaması nedeniyle de büyüdüğünü biliyoruz. Hazineden sorumlu bakanların olayların ciddîyetini kavrayamamaları, bizi, bugün içinde bulunduğumuz noktaya getirmiştir.

Değerli milletvekilleri, bugün, üzerinde sıkça durulan konu, özellikle özel banka olmuştur. Bu bankalar tarafından batırılan paralar ve halka fatura edilen trilyonlar, bankacılık sisteminin yeniden sorgulanmasını gündeme getirmiştir; ama, bu arada, üzerinde durulması gereken bir diğer alan da, kamu bankacılığıdır. Bu konuda hükümetin yeterince saydam olmadığı; konuları, Parlamentodan ve halkın gözünden kaçırmak için âdeta özel bir çaba harcadığı gözlenmektedir. Örneğin, geçen haftaki oturumda genel görüşme istenilmiş, maalesef, iktidar oylarıyla reddedilmiştir. Oysa, batık banka olaylarının geniş bir şekilde görüşülmesinde herhangi bir sakınca yoktur. Bakınız, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunca el konulan bankalar ile kamu bankalarının ilişkisi yeterince aydınlatılamamıştır. Bu konuda, sayın hükümet, sessizliğini korumaktadır. Sayın Zekeriya Temizel ise, bu konuda açıklama yapanları tehdit etmekte ve Bankalar Yasasının, bu tür açıklamalar yapmaya engel olduğunu ifade etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdiye kadar, batan ve içleri boşaltılan bankaların sahipleri kadar, bu bankaların üst düzey yöneticileri de suçludur. Çünkü, bankacılık, deneyim isteyen, ekonomiyle ilişkisi olan bir sektördür.

Sizler izin verirseniz sormak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, holding bankalarının sahipleri sanayicidir, tüccardır; bunlar, bankacılıktan çok anlamazlar; onları yönlendiren, üst kademe yöneticileridir; yani, genel müdür, genel müdür yardımcılarıdır. Kısacası, suçlu olanlar da, bu patronları yönlendiren kişilerdir. Düşünelim -ismini vermekte beis yok- bir Şükrü Karahasanoğlu dışarıdadır, aranılmaktadır. Ekibiyle gelmiştir, altı değişik bankada görev almıştır; bu bankalardan trilyonlara varan ücretler almaktadır; kârdan pay almaktadır; âdeta bir sporcu gibi transfer ücreti almaktadır.

Değerli milletvekilleri, örneğin, bir banka patronu Hayyam Garipoğlu, bankacılıktan ne anlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, Doğru Yol Partisi olarak, kamu bankalarının özelleştirilmesine karşı değiliz; bilakis, taraftarız; canı gönülden de istiyoruz ve destekliyoruz. Mevcut tasarıda, bankaların özerkleştirilmesinin nasıl olacağı belli değildir. Bugün, Ziraat Bankası, çiftçiye hizmet eden bir kuruluştur. Ülke nüfusunun yüzde 45'i tarımla uğraşmaktadır. Maalesef, hükümetin almış olduğu son kararlarla, tarımın millî gelirden almış olduğu pay azalmıştır. Bugün, ülkemizin en ücra köşelerinde Ziraat Bankalarını görmekteyiz ve Ziraat Bankalarını görünce de "Ziraat Bankası, çiftçinin karagün dostu" denilmektedir. Acaba, getirilen bu tasarıyla, Ziraat Bankası Türk tarımına olan işlevlerinden vaz mı geçmektedir?

Değerli milletvekilleri, bu özerkleşme değildir; bu, bir oyalamadır; meselenin bir süre askıya alınmasıdır; tasarıdan anladığımız kadarıyla, günü kurtarmaktır; sadece, bankalara, bir "A.Ş" eklemekten ibarettir ve bir de sayın hükümetin IMF'ye vermiş olduğu niyet doğrultusunda bir hareket olup, IMF'nin  takdirleriyle gelecek olan 3,5 milyar doların gelmesinden ibarettir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bankacılık sisteminin duyarlı bir alan olduğunu elbette biliyoruz. Dürüst işadamının çalışmasına ve ticarî sırlarına saygı gösterilmesi gerektiğini de biliyoruz; ama, bizim bildiğimiz bir başka gerçek daha var; hiçbir yasa, yolsuzluk olaylarının açıklanmasına engel olamaz; çünkü, böyle bir yasa bilgi edinme hakkını engeller ve yolsuzluğa prim verir. Bu açıdan, olaylara daha soğukkanlı bakmak ve daha soğukkanlı değerlendirmek gerekmektedir. Ancak, hükümetin yıpranmayı göze alamadığı için, kamu bankalarındaki usulsüzlüklerin üzerine yattığını, adı yolsuzluğa karışan bazı banka yöneticilerinin, özellikle bir Başbakan Yardımcısı tarafından korunduğunu da biliyoruz.

Şimdi, burada, Sayın Başbakana sormak istiyorum. Sayın Başbakanım, böyle bir durumda, siz, gerçekten yolsuzlukların üzerine kararlılıkla gidebilecek misiniz? Yoksa, bazı kişileri koruyarak, bazı kişileri de yargının önüne çıkararak çifte standart mı uygulayacaksınız?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamu bankalarının halkın malı olduğunu asla unutmayalım. Çünkü, bu bir ticarî kuruluştur, halktan alınan vergilerle oluşturulmaktadır. Bu nedenle, bu bankaların özelleştirilmesi aşamasında son derece dikkatli olmak ve duyarlı davranmak gerekmektedir. Geçmişte yapıldığı gibi, geceyarıları bazılarını eve çağırarak pazarlık yapan politikacılara prim verilmemeli ve sorun sağlıklı mecrasında çözümlenmelidir. Kuşkusuz, bu arada, bu bankaların malî yapılarıyla ilgili olarak da kamuoyuna yansımış sağlıklı bilgiler bulunmamaktadır.

Bu bankaların görev zararları ne kadardır? Bu bankalar özerkleştikten sonra, hükümet, yine, her türlü siyasî gücünü kullanarak, banka yöneticilerini baskı altına alarak, yolsuzluklara açık pencere bırakacak mıdır? Şimdi, bunu hükümete sorsak "hayır yapmayacağız" diyecektir; ama, gerçek ise bunun tam tersi olacaktır. Çünkü, bu tasarı, bankaları gerçek anlamda özerk kılmamaktadır. Bankalar, sözde özerk kuruluşlar olarak kalacak; ama, gerçek yapıları değişmeyecektir. Sadece ve sadece tabelalar üzerinde bir "A.Ş" olarak kalacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakınız, bu tasarının geçici 1 inci maddesiyle, kamu bankalarının eleman erozyonuna tabi tutulması istenmektedir. Yüce Meclisin de bileceği gibi, kamu bankaları eleman yetiştiren birer okul gibidir.

Bu maddeyle, personel tasfiyesine gidilecektir; yeniden, siyasî amaçlı personel alımına kapı aralanmaktadır. Bunun adı da, sözde, bankaların özerk kılınmasıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önümüze gelen tasarı, iyi hazırlanmış bir tasarı değildir. Aceleye getirilen bu tasarıyla, başarılı bir uygulamanın yapılması da mümkün değildir. Bu tasarı, IMF'nin istemi üzerine, alelacele hazırlanıp Parlamentoya sunulmuştur. Dolayısıyla, sağlıklı bir altyapısının olmadığı anlaşılmaktadır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gül, toparlar mısınız lütfen.

RAMAZAN GÜL (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

Biz, Doğru Yol Partisi olarak, özelleştirmeden yanayız ve ekonomik politikamız içinde, özelleştirme, önemli bir politika olarak belirlenmektedir; ancak, özelleştirmeyle ilgili duyarlı bir alanda, daha sağlıklı ve iyi işleyen mekanizmalara da zemin hazırlayan tasarılar gerekmektedir. Böyle gecekondu tasarılarıyla sonuç alınamayacağı açıktır.

Bu nedenle, maddeye olumsuz yaklaştığımızı Yüce Parlamentoya arz etmek isterken, bu yasanın ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını diler; hepinize saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gül.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, bir istirhamım var efendim.

BAŞKAN - Soru mu soracaksınız; yerinizden mi söz istiyorsunuz?

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Bir husus var, yerimden, onu arz edeceğim.

BAŞKAN - Çok kısa olmak kaydıyla, 60 ıncı maddeye göre, buyurun efendim.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın konuşmacı, konuşması arasında, bir kamu bankasında yanlışlıkların yapıldığını ve bu yanlışlıklardan dolayı da bir Başbakan Yardımcısının koruduğunu ifade ettiler. Bu Başbakan Yardımcısı kimdir?

Sayın Başkanım, malumunuz, üç tane Başbakan Yardımcısı vardır. İsim zikredilmeden konuşulması, tabiî, grupları da rahatsız etmektedir. Hangi Başbakan Yardımcısı, hangi yanlışlıkla ilgili, bir kamu bankasındaki bu yolsuzlukları koruyor; onun, lütfen, açıklığa kavuşturulmasını, zatıâlinizin aracılığıyla öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, milletvekilinin, milletvekiline bir soru sorma hakkı var mı?!

Sayın Grup Başkanvekili, önündeki İçtüzüğü şimdiden değiştirdi!

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Böyle bir usul var mı Sayın Başkan?

BAŞKAN - Şimdi, ben, 60 ıncı maddeye göre söz istediğinizi düşündüm; 69 uncu maddeye göre alınganlık gösterdiğiniz  bir konu olduğu anlaşılıyor; ama, sayın milletvekilimizi isim zikretmeye zorlayamayız; yani, böyle bir yetkimiz yok; ama, herhangi bir şekilde, kendisi, kısa olarak konuşabilir.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Söylesin de kim olduğu belli olsun.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sen biliyorsun bunu.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Kim olduğunu söylesin.

 BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım efendim.

Sayın Gül, arzu ederse isim zikreder; arzu etmediğine göre, mesele yok efendim.

Teşekkür ediyorum.

Gruplar adına, ikinci konuşma, Fazilet Partisi Grubu adına, Kütahya Milletvekili Sayın Ahmet Derin.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

FP GRUBU ADINA AHMET DERİN (Kütahya) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının geçici 1 inci maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; yasa tasarısının, ülkemizin menfaatına olacak bir tarzda çıkması temennisiyle konuşmama başlamak istiyorum.

Bir milletvekili arkadaşımın yerinden ilettiği bir mesajı ben de tekrarlamak istiyorum. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin kuruluş yıldönümü; aslında, bugün, gündemdışı bir konuşma yapılması gerekirdi; hatta, bir genel görüşme yapılmasında büyük fayda vardı. Bunun çözümü için de, Dışişleri Bakanının bu konuda en son katılım sözleşmesindeki Kıbrıs'la ilgili meseleyi de Parlamentoya duyurması lazımdı bu vesileyle diye düşünüyorum. Ben de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetindeki tüm kardeşlerimizin bu kuruluş günlerini kutluyorum, ebediyen devam etmesi temennilerimi de burada ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; geçici madde 1... Bundan sonra yürütme maddeleri geliyor. Yani, iktidarın, muhalefetin verdiği önergeleri de reddederek, hazırlıksız olarak, tüm çalışmaları yapıp, en son şekliyle getirmediği kendi önergeleriyle de belli olan bu kanun tasarısı, birazdan, oy çokluğuyla geçecek ve kabul edilecek, uygulanmaya başlanacak.

Bu yasa neyi getiriyor; her şeyden önce, özel hukuk hükümlerinin geçerli olabilmesi için, özerk hale getirilmesi, 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin, yani, KİT'lerle ilgili kanun hükmünde kararnamenin dışına çıkarılması; ayrıca, çalışanlara ücret artışı, ücretlerinde iyileştirme, yeniden yapılandırılmaya hazırlık olabilsin, özelleştirmeye hazırlık olabilsin diye de, çalışan personelin, emekliliğini doldurmuş veya emekliliği yakın, emekliliğine iki sene kalmış olan personelin de emekli olabilmesi için tazminatlarında bir iyileştirme yapılarak kadro iyileştirmesi planlanmış.

Dün gece yaptığım konuşmaya, öncelikle, ülkemizde özel bankacılık var mıdır sorusuyla girmiştim. Bir bankanın özel olabilmesi için, artık, kamunun sırtından atılması, özel mülkiyete konu olan şirkete veya kuruluşa aktarılması anlamını ifade eder; ama, ülkemizdeki özelleştirme, özel bankalar, kurulan Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu ve mevduata yüzde 100 verilen güvenceyle, kamunun sırtında yük -yük kamuda; ama, veznedarı bir özel şahıs, bir özel holdingtir dedik- yani, gerçek manada bir özel bankacılık, henüz, ülkemizde, oluşmamıştır bu hukukî ortam devam ettiği müddetçe dedik.

Ayrıca, devletin borçlanma gereği, kamunun borçlanma gereği azaltılmadığı müddetçe, özel bankaların fonksiyonu ne oluyor reel ekonomiye kredi hazırlamanın ötesinde? İncelendiğinde devlet borçları, aşağı yukarı, bazı dönemlerde yüzde 87'si, bazı dönemlerde de devlet borçlarının, içborçların yüzde 94'ü özel bankalardan... Yani, devlet, kendi borcunu halktan veya sermaye, mevduat sahiplerinden toplamak yerine, özel bankalara, âdeta, belli bir pay veya komisyon vererek, kendisine lazım olan kaynağı elde etmek için aracı bir kurum noktasında değerlendirmiş ve tatbikat böyle olduğuna göre, henüz, daha, biz, özel bankaları bile özelleştirememişiz. Önce yapılması gereken, öncelikle, Türkiye'deki özel bankacılığın altyapısını oluşturmak ve mevcut "özel banka" dediğimiz holding bankalarının özelleştirilmesini sağlamamız lazım ki, Türkiye'nin finansman noktasından yüzde 40'ını taşıyan bu 3 bankayı özel sektöre tevdi edelim.

Gelelim özerkleştirmeye... Nasıl özerkleştiriyoruz? Bakın, hiç hazırlıksız gelmişiz. Dün gördüm; hükümet tarafından verilen bir önergede deniliyor ki "Türk Ticaret Kanununa göre, anonim şirketlerde, kurucu ortak sayısı en az 5'tir." Ne yapalım? Bu kanun tasarısı hazırlanırken bu hiç düşünülmemiş. Bir önerge verilmiş, Türk Ticaret Kanununun bu hükmüne uymasın, 1 kişilik yönetim kurulu; 1 ortaklı şirket... Hani biz özerkleştiriyorduk bunu? Özerk kurumlar haline getirdiğimiz Sermaye Piyasası Kurulu, Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu, Rekabet Kurulu, hatta, KİT'lerden özel hukuk biçimine dönüştürdüğümüz Türk Telekomda ne yaptık; tek kişilik bir şirket olmasın; yönetim, tek kişiden oluşmasın. Şimdiye kadar, genel kurula kadar, seçilinceye kadar yönetim kurulu devam edecek ya... Hayır "yönetim kurulunu da aşan üç ay sonra" diyor. Yaptığı anasözleşmeyi getirir, burada Genel Kuruldan geçirir üç ay sonra. Kimlerden oluşacak, özelleştirmeye başlamalıysak ortaklar kim olacak; sadece, bir tek, Hazineden sorumlu Devlet Bakanı. Bu, ne biçim özerkleştirme?! Ne biçim, kamunun sırtından bunu özerk alana aktarma?! Bu, özerkleştirme değil, siyasallaştırma.

3 tane özel banka var; şimdi, 3 anonim şirket oluşacak. Her banka, hiçbir ülkede görülmeyen bir bakan sahibi!.. Allah Allah!.. Ne vergi hukukumuzda var ne örneği var ne ticaret hukukunda var. Bir tek ortaklı bir tek yönetim, biz atayacağız. Bakın, arkadaşlarımız tarafından bu açmaza çözüm getirmek için -bugüne kadar özerkleştirdiğimiz kuruluşlardaki yönetimler nasıl oluşuyorsa- denilmiş ki, hem özelleştirme altyapısını oluşturabilsin hem kamuoyunu oluşturabilsin. Niçin, ülkemizde, tüm partiler özelleştirmeye evet dedikleri halde, özelleştirmeyi gerçekleştiremiyoruz; çünkü, kötü tecrübeler var, peşkeşler var, yanlışlar var. Bakın, Aktaş Elektrik önümüzde; yıllardan beri çözemediğimiz birçok şeyler yapmış. Dağıtım ihalelerini bir türlü yapamadık, gerçekleştiremedik; neden; kötü örnekleri var. Kötü örnekler, kamuoyunda infiale sebep olmuş, sendikaları, kamuoyunu, muhalefeti harekete geçirmiş.

Bu açıdan, özerkleştirmeyi de gerçekleştirmiş olmuyoruz, sadece, siyasallaştırıyoruz. Tek sahipli, dünyada sayılı patronların içerisine girecek bu şirketlerin Ziraat Bankasından sorumlu bakan; sahibi tek.

Şimdi, yeniden yapılandırma yapacağız; arkasından, özelleştireceğiz. Yeniden yapılandırma, özelleştirmeye zemin hazırlama ve altyapıyı oluşturma...

Pekâlâ, Türkiye'de yeterli sermaye birikimi var mıdır? 100, 150 milyon dolara sattığımız bankaları yönetemeyen veyahut 100, 150, 200 milyon dolarlık bankaları satamadığımız bir ülkede, sadece, 1994 yılında yapılmış bir tahmine göre, araştırmaya göre, o günün rakamlarıyla Ziraat Bankasının aktif toplamı 9,5 milyar dolar, Halk Bankasının 4 milyar dolar, Türkiye Emlak Bankasının 3,5-4 milyar dolar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Derin, lütfen toparlayınız.

AHMET DERİN (Devamla) - O gün gayri safî millî hâsılamız 100 milyar dolar civarında, toplam ihracatımız 18 milyar dolar civarında olduğu 1994 yılındaki aktifler toplamı.

Bugün, yabancı sermayeye blok olarak satarız... Hayır; Türkiye'de yabancı sermayenin kurduğu bankaların sermayelerine bakın, 500 milyon doları, 1 milyar doları geçmiyor. Hangi sermaye?.. Dünyada yabancı sermayenin geldiği ülkeler sıralamasında 72 nci sıraya düşmüş bir ülkede 9,5 milyar dolar aktif toplamı olan, binlerce şubesi olan, devletin birçok görevini yüklediği ve birçok görevi deruhte eden ve en küçük birimlere kadar hizmet götüren bu kuruluşları nasıl olacak da bir şahsa, bir kişiye yüzde 100'üne kadar blok satışla yabancıya veya yerliye verebileceksiniz?.. "İşte, belirli bir noktaya getirdikten sonra 4046 sayılı Özelleştirme Yasasına göre biz bunu özelleştireceğiz..." O zaman, hükümet, bize, yani muhalefete demeli ki, bizim özelleştirme yöntemimiz şöyle şöyle olacak; yüzde 20'lik bölümünü altın hisse olarak tutacağız.

Siirt'in Çopurlar Kazasına hangi özel sektör gider de bir şubesini açar?! Biz, işte, tarımı, birlikler vasıtasıyla destekleyeceğiz! Pekâlâ, Çopurlar Kazasında, Tavşanlı'nın Balı Köyünde, eğer, siz, Ziraat Bankasını özelleştirirseniz, hangi işadamı, zarar eden bir işletmeyi, bir kuruluşu şube olarak Balı Köyünde tutar?! Oradaki Bağ-Kur primini ödeyecek insan, 60 kilometre, 100 kilometre Kütahya'ya gidip de Bağ-Kur primi ödemek mecburiyetinde mi kalacak?!

Bu yasa tasarısı çok sınırlıdır, aslında, özelleştirmenin altyapısını hazırlayacak bir kapsamı da taşımamaktadır; ancak, işte, bize 500 milyon finansman kredisi verecek, Cottarelli, burada bir iyi not versin kabilinden getirilmiş bir yasa tasarısının, bu Parlamentoyla, milletvekilleriyle alay etmek olduğunu ifade ederek, hayırlı olmasını diliyorum.

Mümkün olursa şahsım adına söz alacağım.

Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Derin.

Grupları adına başka söz talebi yok.

Şahısları adına, şu ana kadar Başkanlık Divanına ulaşmış olan söz taleplerini arz ediyorum: Sayın Polat, Sayın Derin, Sayın Türker, Sayın Ayhan, Sayın Uzunkaya.

İlk söz, şahsı adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat'a ait.

Sayın Polat?.. Yoklar.

Kütahya Milletvekili Sayın Ahmet Derin; buyurun efendim.

Süreniz 5 dakika.

AHMET DERİN (Kütahya) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; tekraren saygıyla selamlıyorum.

Evet, finans sektörünün yüzde 40'ını sırtında taşıyan 3 tane bankayı özerkleştiriyoruz, sonra da özelleştireceğiz.

Sözlerime kaldığım yerden devam etmek istiyorum.

Tüm parti grupları çıkıyor "biz, bu bankaların özelleştirilmesine karşı değiliz"... Ama, birçok tenkit geliyor. Neden; endişeler neden; çünkü, biz, bu özelleştirmeye bir vasıta olarak başlamadık, bir ideoloji olarak başladık. "Batı doğru yapar, öyleyse biz de yapalım..." Ve birileri tarafından talimatla başladık... Dünya Bankasından, IMF'den, uluslararası kuruluşlardan yıllarca aldığımız borç paraları, rantabl ölçüde kârlı sektörlere yatırıp üretimi artırıcı yerlere harcayamadık. Aldığımız borçları ödeyemediğimiz bir noktaya geldiğimizde, Dünya Bankası ve IMF dedi ki: "Bakın, sizin birçok KİT'iniz var; bu KİT'leri yok ederseniz, devleti küçültürseniz, borçlarınızı ödeyebilecek bir duruma gelirsiniz." Zaten özelleştirme, özelleştirmeden elde edilen gelirlerin devletin borçlarına ödenmesiyle başladı.

Son yüzyılda oluşmuş olan bu milletin sermaye birikimleri satıldı, bunların birçoğu peşkeş çekildi, özelleştirmedeki kötü örnekler sebebiyle âdeta milletin özelleştirmeye bakışı değişti.

Özelleştirmenin, her şeyden önce hukukî altyapısı yoktu; şu anda da mevcut değil. Bakın, özelleştirme ihalesini  yaptığımız birçok kuruluşun teslimini gerçekleştiremiyoruz. Dağıtım ihalelerinde öyle, enerji santrallarında öyle; çünkü, altyapısı yok.

Zorluklarımızın bir başka yönü: Özelleştirmenin gerekçesi neydi; sermayenin tabana yayılması, verimliliğin artırılması, serbest rekabetin yaygınlaştırılması, devletin küçültülmesi ve devletin tekel olmaktan çıkarılması... Pekâlâ, bugüne kadar yapılan özelleştirmeler nasıl gerçekleştirildi, kuruluşları kimler aldı? Şöyle  bir gözümüzün önüne getirecek olursak, devlet tekeli özel tekel haline dönüştü. 10-15 tane holding...

Sermaye tabana yayıldı mı; yayılmadı. Neden; yıllardan beri enflasyonist bir yönetim, bir ekonomik yapı, sermayeyi belli  ellerde topladı. Geçimini zor sağlayan insanlar... Esnaf, vergisini zor ödüyor; çiftçi, Ziraat Bankasından aldığı kredi borcunu ödeyemiyor; işçi, zor geçiniyor; memur, çocuğunun servis taksitini ödeyemiyor, okul masraflarını karşılayamıyor. Ne oluyor; Türkiye'de yıllardan beri, üretime değil, ranta dayalı  bir ekonomik politika uygulandığı için, sermaye, belli ellerde toplanmış. İşte 300 tane holding diyoruz... Bankayı özelleştirdiğimiz zaman satın alanlar bunlar, KİT'leri özelleştirdiğimizde satın alanlar bunlar, borsada oynayanlar bunlar... Türkiye'de gerekli olan sermaye birikimi de oluşmamış.

Bir de, özelleştirme modelini de kendi bünyemize uygun seçememişiz; blok satış demişiz birçoğunda, Menkul Kıymetler Borsasında hisse senetleri şekliyle satış... Kârlı işletmelerimizi... Devleti zarara sokanları özel sektöre satarak kârlı hale getirmek yerine, ne kadar kârlı kuruluşumuz varsa, ne kadar devlete gelir getiren kuruluşumuz varsa, bunları özel sektöre vermişiz, özel holdinglere vermişiz, 30 tane holdinge vermişiz. O açıdan, bu kadar büyük olan bu kuruluşlara, yeterli yerli sermaye olmadığı için...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Derin, lütfen toparlayınız.

AHMET DERİN (Devamla) - 1 dakikada bağlıyorum Sayın Başkanım.

Yapılması gereken... Hem devlet, ihtisas bankası fonksiyonunu taşıyan bu bankaların üzerlerine yüklenmiş olan görevleri kimlere yükleyecek, nasıl yükleyecek, nasıl organize edecek; bunun altyapısını hazırlamadan yapılacak bir özelleştirme, blok satış, içinden çıkılmaz büyük sorunlar oluşturacaktır. Bu açıdan, bölgeler bazında alarak, bu bankaların bölge müdürlüklerini, bu bankaları bölerek, 3'e, 4'e ayırarak, bölge müdürlüklerini de genel müdürlük düzeyinde planlayarak, yapılandırarak özelleştirmenin gerçekleştirilebileceğine ben inanıyorum. Ayrıca, özelleşinceye kadar veya bu kuruluşlar ülkemizdeki altyapı oluşup, banka sistemindeki bu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Derin, son cümleniz için...

AHMET DERİN (Devamla) - Cümlemi tamamlayayım Sayın Başkanım...

BAŞKAN - Hay hay.

AHMET DERİN (Devamla) - Ekonomi rayına girinceye kadar, en azından, bu büyük bankalarda, devlet -altın hisse yüzde 20 mi olur, yüzde 25 mi olur- altın hisseyi kendi bünyesinde tutarak, fonksiyonları itibariyle, Halk Bankası esnaf odalarına, Ziraat Bankası da ziraat odalarına belli hisseler vererek sermayenin tabana yayılmasının böylece gerçekleştirilebileceğine inanıyorum. Bu noktada bir hazırlık yapılması, hem ülkemiz açısından hem ekonomi açısından hem de ümidini bağlamış esnafın ve çiftçinin bu ümidini canlı tutmak açısından faydalı olacağı kanaatini taşıyor, hepinizi tekraren saygıyla selamlıyorum, hayırlı olmasını diliyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Derin.

Şahıslar adına son konuşma sırası İstanbul Milletvekili Sayın Masum Türker'in.

Buyurun.(DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan evvel Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Burada görüşmekte olduğumuz üç bankanın özerkleştirilmesi ve sonra özelleştirilmesiyle ilgili kanun tasarısında, ister istemez, son günlerin konusu olan bankalardaki yolsuzluk konularını dile getiriyor. Ancak, kamuoyuna yansıyan bankadaki yolsuzluk konularının, daha çok, bazı özel bankaların içinin boşaltılması şeklinde olduğunu ve bunların, yine, bizim heyetimiz tarafından kabul edilmiş yasa gereği, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu tarafından kontrol altına alındığını biliyoruz.

Bu bağlamda, özerkleşmesi ve özelleşmesi söz konusu olan kamu bankalarının gelecekte değerlerini azaltmak, bunları şaibeli hale getirmek açısından, bu konuların gündeme geldiği gün, kamuoyuna çeşitli söylentiler yayıldı. Bu söylentilerin yayılması nedeniyle, biz de, siyasiler, farkında olmadan, eleştirmek adına, bu bilgilerin doğruluğunu araştırmadan burada dile getiriyoruz.

Bunlardan bir tanesi, dün, Türkiye Halk Bankasıyla ilgili dile getirildi ve çok dikkatle izlenmesi, görülmesi gereken konulardı. Ben, dile getiren arkadaşıma çok inandığım ve güvendiğim için, söylediklerinin doğruluğunu araştırmak üzere, KİT Komisyonundaki tutanaklara ve bu konudaki Denetleme Kurulu raporlarına baktım. Dile getirilen konular, o raporlarda yer alan konular değil; bu konuyu iddia eden ve bu konuda bir iki müfettiş aracılığıyla bizlere de gönderilmiş çeşitli fakslar içinden alınan bilgilerdir. Bu bankaların sahibi, devlettir; devlet adına, toplum adına da sahibi biziz. Yalnız o kurumları değil, o kurumlarda çalışan vatandaşlarımızı da,  farkında olmadan yaraladığımızı, burada dile getirmek istiyorum.

Böylesi söylentiler, ister istemez, yine, kamuoyuna yanlış yansıtılan ve burada, Başbakan Yardımcılarını bile suçlayarak, belirsizliğe soktuğumuz konularda da şu anda gerekli işlemlerin yapıldığını... Herhalde, bu haberlerin devamı olan haberleri izlemiyoruz. Bazılarının, Başbakanlık müfettişlerince, verilerinin olmaması gerektiği nedeniyle verilmediği; ama, bazıları dolayısıyla gerekli işlemlerinin yapıldığının burada tutanaklara geçilmesi ve hiçbir siyasinin de bu nedenle suçlanmaması gerektiğini dile getirmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, biraz evvel, değerli dostum, aynı zamanda meslektaşım Sayın Ahmet Derin bir konuyu eleştirdi. Ben, bu konuyu dile getirdiği için kendisine teşekkür ediyorum. Bilgilendirmek adına da, Yüce Meclise açıklama yapmak istiyorum. Dediler ki: "Tek patronlu bir anonim şirket kuruluyor; dünyanın neresinde oluyor..." 1995 yılında -şu anda söyleyeceğim yayın Devlet Planlama Teşkilatında mevcut- Avrupa Birliğine şirketler hukuku açısından uyum yasalarıyla ilgili çalışma yapılırken ben de katılmıştım; hatırımda yanlış kalmadıysa -numarayı yanlış söyleyebilirim- 11 inci direktif, Avrupa Birliğinde tek ortaklı anonim şirketler düzenini düzenliyor.

AHMET DERİN (Kütahya) - Bizim hukukumuzda böyle bir şey yok.

MASUM TÜRKER (Devamla) - Biz, Avrupa Birliğine uyum açısından, her konuda, insan haklarında, demokraside, ekonomide dile getirirken, bu direktifi de dikkate alarak, Sayın Derin'in bu söylediğini ben bir uyarı olarak kabul ediyorum. Avrupa Birliğine uyum açısından yapılan çalışmalarda, demek ki, o düzenlemenin, öncelikli olarak, tasarısı bile hazırlanmış durumda olan o incelemenin, artık, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında ele alınması ve en azından Avrupa Birliğiyle bütünleşme söz konusu olduğu takdirde, böylesine de bir uygulama devreye girmiş olur. Kendileri, bu konunun burada gündeme getirilmesine yardımcı oldukları için, iş hukuku, işletme hukuku açısından da, sanıyorum ki teşekkür etmemiz gerekiyor.

Saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Türker.

Geçici madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi sorulara geçiyoruz.

Görebildiğim kadarıyla tek bir soru var, Sayın Demirci'den.

Buyurun efendim.

MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakana sorularımı arz etmek istiyorum.

Ziraat Bankası, çiftçi bankası olmasının ötesinde, sosyal hizmeti olan bankadır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde 2 000, 3 000 nüfuslu ilçelerimiz vardır. Ziraat Bankası özelleştirildiği takdirde, yeni banka sahipleri, yeni patronlar, bu gibi yerlerde şube açmazlar, şubeleri de kapatırlarsa; bu takdirde hükümetin aldığı tedbirler var mıdır? Bu tedbirleri açıklayabilirler mi?

Tarım Bakanlığı kaynaklarında, tarıma yapılan destek 2,9 milyar dolar, yani, yaklaşık olarak 2 katrilyon Türk Lirası. Sayın Bakan, dünkü açıklamalarında, yalnızca Ziraat Bankasının 6 katrilyona varan görev zararından bahsettiler. OECD de bu rakamları esas alarak, IMF de buna göre dayatmada bulundu, tarım desteklerinin kaldırılması yönünde. Acaba, Tarım Bakanlığının kaynakları 2 katrilyon olduğunu yazdığına göre, Sayın Bakan, IMF ve OECD nezdinde bu yanlışlığı düzeltip, tarımın üzerindeki dayatmayı kaldıracak mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

İkinci soru, Sayın Şükrü Ünal'ın.

Buyurun.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Değerli Bakanımıza şu soruyu yöneltmek istiyorum: Bildiğiniz gibi, Türk çiftçisi, Ziraat Bankasına olan borçlarından dolayı şu anda icra takibine uğramakta ve bilhassa kendi seçim bölgem Osmaniye İlinde, pek çok köylümüz, Ziraat Bankasına borçlu olduğu için hapse girmektedir. Bu köylülerimizin arzusu, isteği, borçlarının taksitlendirilerek ertelenmesi, faizlerinin ise silinmesi yönündedir.

Ben, Değerli Bakanımıza, geçtiğimiz dönemde, yazılı soru önergesiyle bu problemi iletmiştim ve verdikleri cevapta da, Ziraat Bankasına icra takibatının durdurulması talimatı verildiğini belirtmişti. Ancak, yine, geçtiğimiz günlerde, köylülerimizden, çiftçilerimizden gelen haberler ve kendilerinin bize duyurmalarına göre, hapse girme olayları yeniden başlamış ve devam etmektedir.

Çiftçilerimizin bu borçları taksitlendirilecek midir ve bu borçlarının faizleri affedilecek midir? Bu konuda bir çalışmanız var mı?

Bunları öğrenmek istiyorum; teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Son soru, Sayın Nidai Seven'e ait.

Buyurun efendim.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkanım, dün aracılığınızla bir soru sormuştum; yalnız, Sayın Bakanım, cevabı yazılı veya sözlü verme konusunda herhangi bir şey söylemedi.

Sorumu tekrarlıyorum: Gerçi, demin ki arkadaşımız aynı soruyu sordu; bu, Ağrı'daki 580 muhtarı ilgilendiren ve çiftçileri ilgilendiren bir konudur. Dünkü soruma ne şekilde cevap vereceklerini merak ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum.

Bir soru talebi daha görülüyor.

Sayın Akın, buyurun efendim.

MURAT AKIN (Aksaray)- Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın  Bakana aşağıdaki sorumu tevcih ediyorum.

Aksaray İli Taşpınar Kasabası ve Yeşilova Kasabası Ziraat Bankalarının kâr ettiği halde kapatılacağı korkusu vardır veya kasaba halkında bu şekilde bir düşünce vardır. Yönetim Kurulu tarafından karar alınıp, ileriki bir tarihte kapatılacağı söylenmektedir. Halbuki, kâr eden şubelerdir.

Diğer yandan, yine, Aksaray Balcı Kasabasındaki şube kapatılmıştır; yüzlerce köylü ve kasabalı perişan olmuştur. Bu şubeler kâr ettiği halde kapatılıyor da, İstanbul'un belirli şubeleri trilyonlarca lira zarar ettiği halde, niçin kapatılmıyor; eğer, şubeler kâr-zarar esasına göre çalışıyorsa?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum.

Başka soru yok.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa)- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Arkadaşımız Sayın Demirci'nin de dediği gibi, Ziraat Bankası, sosyal hizmetleri de olan bir bankamız; doğrudur. Bu önünüze getirdiğimiz yasa tasarısı, çerçeve bir yasa tasarısıdır ve bu bankaların ana statüleri yapılırken, onların sosyal içerikli tarafları da, hem küçük esnaf, sanatkâr bakımından, hem tarım erbabı bakımından, göz önünde bulundurulacaktır. Yeniden yapılandırma döneminde, zaten, amacımız bu.

Bir yandan, tarımın yeniden yapılandırılmasıyla ilgili çalışmalar ayrıca devam etmektedir. Yeniden Yapılandırma Üst Kurulu diye bir kurul oluşturulmuştur ve bu kurul çalışmaktadır ve hatta, daha evvel hükümetin kullandığı birçok yetki de o kurul tarafından kullanılmaya başlanmıştır. Onun için, biz, söylediğimiz gibi, tarımı, küçük esnaf ve sanatkâr kesimini hükümet olarak desteklememeyi hiçbir zaman düşünmedik; destekler, artarak devam edecektir; yalnız, söylediğim gibi, bir tek farkla; ki, o da, yerli yerine gidecektir, aracılara veya tüccarlaşmış ziraatçıya teşvikimiz olmayacaktır. Tarımsal sanayi, gayet tabiî gelişecektir; ama, gerçek köylü, doğrudan, desteklerden istifade edecektir.

Yine bir arkadaşımız, "Osmaniye'de Türk çiftçisi icra takibiyle karşı karşıya" dedi. Bildiğiniz gibi, bu kurumlarımızın görevlerini sürdürebilmeleri için, verdikleri kredileri geri alabilmeleri gerekmektedir. Biz, en son yaptığımız düzenlemeyle afetler kararnamesini genişletmiş bulunuyoruz. Sadece depremle ilgili doğal afetler değil, kuraklık da bunun içine girmiştir, diğer doğal afetler de bunun içine girmiştir. Bu tip afetler olduğunda, hemen, erteleme gündeme gelmektedir, ödemesiz dönemli krediler gündeme gelmektedir ve normal faizlerin yarısı dolayında faizler gündeme gelmektedir, bu düzenleme yapılmıştır.

Tabiî, bu arada, bizim, ödeme gücü olanları ödememeye teşvik etmememiz lazım. Maalesef, zaman zaman bu yapılıyor, nasıl olsa devlet babadır, ödemeseniz de taksitlendirilir ve siz bir şey ödemezsiniz... Bu, doğru değildir. Bunu yapamadığımız takdirde, kaynaklar geri dönmedikçe, bizim bütçeden ayırdığımız kaynaklar buna yetmeyebilir. Onun için, bu bankalarımızca verilen kredilerin zamanında geri dönmesi gerekmektedir.

Şube kapatma olayı, dün de söyledim, kesinlikle söz konusu değildir. Modern bankacılık giderek gelişmektedir. Rantabl olmayan şubeler şu anda da kapatılabilmektedir. Buraya, bankamatik sisteminin veya gezici bankacılık -özellikle deprem sırasında Ziraat Bankamız, Halk Bankamız bunu gayet güzel uygulamıştır- hizmetlerinin, hatta PTT'nin, bankacılık hizmetlerinin bir kısmını yapabilir hale getirilmesiyle bu açık kapatılacaktır.

MURAT AKIN (Aksaray) - Aksaray Balcı şubesi kapatıldı Sayın Bakan...

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Onlar da rantabl değilse, gayet tabiî... Büyük şehirlerdekilerin de kapatılması lazımdır.

MURAT AKIN (Aksaray) - Şube kapalı...

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Sayın Genel Müdür burada, diyor ki "aralarında 7 kilometre uzaklık vardı; onları birleştirdik, aynı yerde hizmete tabi tuttuk."

Çiftçilerin borçlarının ertelenmesi veya taksitlendirilmesi konusunda belirlenmiş kriterler esas alınmaktadır. Ziraat Bankası mevzuatına göre, taksitlendirme işlemini kendisi yapmaktadır. Genel olarak, borçların ertelenmesi ise, doğal afet kavramı içerisine girmesi halinde mümkündür.

Benim notlarıma göre sorular bunlar. Ayrıca, konu hakkında konuşan arkadaşlarımızın konuşmalarından aldığım notlar var. Mesela, Sayın Derin diyor ki "bu bankaları bölerek ancak özelleştirebiliriz." Hayır, bizim amacımız bankaları bölmek değil, teşvik unsurları da getirerek, bankaları birleştirip, büyütmektir. Birçok arkadaşımız söyledi; Türk banka sistemi, Batı'daki orta büyüklükteki bir banka kadar bile değil şu anda. Bir de, bunu, bölüp, parçalayıp, 80 bankayı daha fazla sayıya çıkarmak gibi bir niyetimiz yok. O zaman, bugün sizin de şikâyet ettiğiniz birçok problem tekrar gündeme gelebilecektir. Onun için, bankaları bölmek gibi bir niyetimiz yok.

Yine, bir arkadaşımız "bunları kaça satarsınız" dediler. Treuhand usulü özelleştirme yaptığınızda, bu bankaların görev zararını sermaye diye koyabilecek olanlara bedava bile vermek mümkündür. Bunun hesabı kitabı yapılacaktır, ezbere konuşmaya gerek yok. Bunlardan kesinlikle bir gelir amacı beklenmemektedir; bunların sağlıklı olarak sektöre hizmet etmesi bizim için önem taşımaktadır.

Tabiî, bu, çerçeve yasa olması nedeniyle "işte, bu göstermelik bir yasadır, IMF'ye verilen taahhütler gereğidir" filan denildi. Buna kesinlikle katılmıyoruz; bu çerçeve yasa, esneklik sağlanması için bu şekilde getirilmiştir. Biz, yeniden yapılandırmayı en kısa sürede yaptığımızda, bunların statülerini yayınladığımızda zaten göreceksiniz olayın ne kadar ciddî olduğunu.

Ben, özellikle uyarılara ve arkadaşlarımızın bize konuyu takviye için verdikleri fikirlere teşekkür ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Soru cevap kısmını 10 dakikalık süre içerisinde tamamladığınız için, ben de sayın milletvekillerine ve Sayın Bakana teşekkür ediyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, oylamada karar yetersayısının aranmasını istiyorum.

BAŞKAN - Oylamadan önce karar yetersayısı istediniz; ama, bir değişiklik önergesi var; önce onu okutup, tek önerge olduğu için hemen işleme alacağım.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

537 sıra sayılı tasarının geçici 1 inci maddesinin 3 üncü fıkrasından sonra gelmek üzere 4 üncü fıkra eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Ek 4 üncü fıkra: Bu maddenin uygulanması sebebiyle bankaların personeli tarafından sosyal güvenliklerine yardımcı olmak amacıyla tesis edilmiş bulunan kuruluşlara, bankaların bütçesinden kaynak aktarılır.

                    

Bülent Arınç

Mehmet Ali Şahin

Veysel Candan

 

 

Manisa

İstanbul

Konya

 

M.Zeki Çelik

Hüseyin Arı

Ali Coşkun

 

Ankara

Konya

İstanbul

BAŞKAN - Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Önergeye, Komisyon ve Hükümet katılmamaktadır.

Sayın Arınç, konuşacak mısınız efendim?

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Gerekçe okunsun efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Üç kamu bankası bünyesinde, bugün, yaklaşık 60 000 çalışan bulunmaktadır.

Tasarının kanunlaşması halinde, vakıflara, bankalardan emekli olacaklara ödenecek emekli aylığı yükü bineceği gibi, emekli olanlardan kesilmekte olan üyelik aidatları tahsilatı da yapılamayacaktır.

Dolayısıyla, vakıflar, bu yükün altından kalkamayacaktır. Ayrıca, bu durum, yeni üye kaydını da zorlaştıracaktır.

Bu itibarla, vakıf üyelerinin haklarının korunması için böyle bir düzenlemeye ihtiyaç vardır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir; karar  yetersayısı vardır.

Geçici maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Geçici madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. - Bu Kanun, bankalar hakkında sermayelerindeki kamu payı % 50'nin altına düşünceye kadar uygulanmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Gruplar adına ilk söz, Doğru Yol Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Cihan Paçacı'da.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

DYP GRUBU ADINA MUSTAFA CİHAN PAÇACI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; birkaç gündür, gerek Plan ve Bütçe Komisyonunda gerekse Genel Kurulda, çok değerli arkadaşlarımız, çok önemli konulara değindiler. Ben, bugün, bankacılığımızın bugünkü konumunu biraz daha makro seviyeden alıp, çözüm önerilerini arz etmeye çalışacağım.

Değerli milletvekilleri, Türk bankacılık sistemi, ekonomik faaliyetlerin çeşitlenmesi ve hızla artan finansman ihtiyacına paralel olarak belli aşamalardan geçmiş ve kendini sürekli yenilemiştir. Türkiye ekonomisi büyümesinde ve kalkınmasında, her zaman, ileriye yönelik itici bir güç olmuştur. Bunun yanında, ekonominin genel dengelerinin bozuk olması, Türkiye'de gerçek anlamda bankacılık faaliyetlerinin yapılmasına da engel olmuştur.

Değerli milletvekilleri, 1980 yılı sonrasında, kapalı bir yapıdan açık bir yapıya ve planlı ekonomiden rekabete dayalı serbest piyasa ekonomisine geçilmesine rağmen, bugüne kadar, maalesef, devletin ekonomideki ağırlığı azaltılamamıştır. Bu bağlamda, bankacılık sektöründe de devletin ağırlığı halen sürmektedir. Nitekim, sektörün aktif toplamının yüzde 40'ı, kredi toplamının yüzde 30'u ve mevduatın yüzde 40'ı, yine, kamu bankalarımıza aittir. Devlet, hem kural koyan hem oyuncu hem de müşteri konumundadır. Bu durum, sektörde, haklı rekabeti ortadan kaldırmakta ve sektörün dinamik yapısı, devletin hantal yapısıyla çelişki yaratmakta ve haklı rekabete dayalı gelişmeyi de engellemektedir.

Bugün, bankacılık sektörü içinde devletin varlığını ve ağırlığını belli bir süre sonunda ortadan kaldıracak yasal düzenlemeyi görüşüyoruz. Bu düzenlemenin, ekonominin rasyonel kuralları çerçevesinde yapılması gerekir; ancak, görünen o ki, bu yasal düzenleme, âdeta, yasak savma anlayışı içinde, IMF'ye dönük görevlerini yerine getiriyor izlenimini vermek için düzenlenmiştir. Bu yasayla özelleştirme 4,5 yıllık bir süreye yayılmakta ve günü kurtarma amacı taşımaktadır. En azından, bu bankalar, bir sonraki seçime kadar iktidarı oluşturan partilerin elinde siyasî istismara açık tutulmuştur. Ayrıca, bu üç bankanın Meclis denetiminin dışına çıkarılması, Anayasanın 165 inci maddesine aykırıdır. Hükümeti bu konuda uyarıyorum

Değerli milletvekilleri, bugün bankacılık sektöründe önemli problemler mevcuttur. Şurası iyi bilinmelidir ki, bankacılık sektöründe yaşanan problemler, aslında, ekonominin dengelerinin bozuk olmasının ve sağlıksız malî sistemin bir neticesidir. Her şeyden önce, sektörde özkaynaklar yetersizdir. Bugün sektörün özkaynakları, aktif toplamının yüzde 5,6'sına tekabül etmektedir. 1998 yılında bu oranın yüzde 6,4 olduğu dikkate alınır ise, sektörün özkaynaklarında giderek erime olduğu açıkça görülmektedir.

Ayrıca, sektörde oligopol bir yapı mevcuttur. Gerçekten, sektörde faaliyet gösteren en büyük beş bankanın, sektörün aktif toplamının yüzde 43'üne, toplam mevduatın ise yüzde 40'ına sahip olduğu dikkate alınırsa, bu yapı kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.

Yine, sektörün aktif büyüklüğünün -daha önceki konuşmacı arkadaşlarımız da ifade etti- diğer bankalarla ve diğer ülkelerle karşılaştırıldığında, çok küçük kaldığı görülmektedir. Bugün, sektörün aktif büyüklüğü, toplam 117 milyar dolardır; ancak, mesela, bir İtalya'da tek bir bankanın aktif büyüklüğü 185 milyar dolardır. Bu rakamlardan da görüleceği üzere, Türk bankacılık sektörünün toplam aktifleri diğer bazı ülkelerdeki tek bir bankanın aktif toplamından bile çok küçük kalmaktadır.

Türk bankacılık sektörünün bir diğer problemi ise, fon maliyetleri ile kredi fiyatları arasındaki farktır. Gerçekten, bankaların topladıkları mevduatla ilgili yasal yükümlülükleri yüksektir. Bu durum kaynak maliyetini artırmakta; dolayısıyla, kredi fiyatlarını da yükseltmektedir.

Değerli milletvekilleri, bankacılık sektörünün sorunlarının biri de, giderek artan takipteki kredilerdir. Nitekim, bugün, bankaların sorunlu kredileri, resmî olmayan rakamlarla yüzde 20'lere ulaşmıştır.

Bugün, Türkiye'nin gündemini bankacılık operasyonları oluşturmaktadır. Bankacılık sektörünün problemleri, sorunları, polisiye tedbirlerle değil; ancak, akılcı, kalıcı ve sürdürülebilir rasyonel ekonomik tedbirlerle çözülür.

Suç işleyenler, tabiî ki, yasalarımızda belirtilen cezalara çarptırılacaklardır; ancak, sayın milletvekilleri, bu suçların işlenmesine zemin hazırlayanların ve göz yumanların hiç mi suçu, hiç mi günahı yoktur?!

Bankalar çok iyi denetlenirler. Burada esas suçlu, bu denetim raporlarının öngördüğü tedbirleri zamanında almayan bürokrat ve siyasî otoritedir. Bankaların içini boşaltanların yakalanarak cezalandırılması, tabiî ki, önemlidir ve gereklidir; ancak, bundan daha önemlisi, soyulmasına engel olunmasıdır.

Siz, devletin kefaleti olan bankaları istediğiniz kişilere satın veya eşe dosta banka açma izni verin, sonra da, bu bankaları soyanları yakaladık diye halkın karşısında itibar kazanmaya çalışın. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) Bu bankaların içlerinin boşaltıldığı bilinmiyor muydu, bu ortam hazırlanmamış mıydı?! Belki, onlardan daha da fazla, içinin boşaltılmasına zemin hazırlayanlar ve seyredenler suçludur.

Değerli milletvekilleri, bu gelişmelerden sonra, bazı konulardaki endişelerimi arz etmek istiyorum. Finans sektörü, son derece hassas ve duyarlı bir sektördür. Bankacılık sektörü ise güven esasına dayanır. Eğer bu sektörde güven ve itibar kaybı topluma yerleşir ve güvensizlik ortamı oluşur ise sistem çöker ki, bunun maliyeti tahminlerin çok ötesinde olur.

Burada, hükümeti ve yetkilileri uyarıyorum. Bankacılık sektöründe güven unsuru azalmaya başlamıştır. Derhal, güven artırıcı tedbirlere, beyan ve açıklamalara ihtiyaç vardır. Aksi halde, eldeki mevcut, yani, fondaki 10 bankanın satışı çok güç olur ve bankacılık sistemi kilitlenir.

Gerçekten, bugün, hiçbir banka yetkilisi, kredi vermek veya krediye girmek istememektedir. İhtiyaç sahibi işadamı ise, bırakın kredi talebinde bulunmayı, banka şubelerine girmeye çekinir hale gelmiştir.

Peki, çözüm nedir; çözüm, biraz önce de ifade ettiğim üzere, akılcı, rasyonel ekonomik tedbirler almaktır. Nedir bu tedbirler:

1- Bankaların özkaynaklarını, aktiflerini, özetle malî bünyelerini güçlendirecek tedbirler alınmalıdır. Bankaların birleşmeleri teşvik edilmeli, teşvik yeterli ve gerekli neticeyi vermez ise, zorunlu kılınmalıdır.

2- Bankaların sermaye yapıları holdinglere değil, küçük tasarrufçulara açılmalı, sermayenin tabana yayılması sağlanmalıdır.

3- Devlet güvencesi tedrici olarak kaldırılmalı, malî durumunu düzeltemeyen bankaların fona devri yerine, bankacılık yapma işlemi kaldırılmalıdır.

4- Firma risk ölçme ve izleme merkezi kurulmalı, şeffaflık sağlanmalıdır.

Bunun ötesinde, bankaların yasal yükümlülükleri de düşürülmelidir.

Sayın milletvekilleri, bugün görüştüğümüz yasak savma tarzındaki yasalarla problemi çözemeyiz. Yapılması gereken, malî sektörün tamamını kapsayan yeni, köklü bir düzenlemeye gidilmesidir. Aksi halde, gelecek günlerde yeni problemlerle karşılaşmamız sürpriz olmayacaktır.

Bu vesileyle, bu yasanın hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Paçacı.

Gruplar adına ikinci söz, Fazilet Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Coşkun'a aittir.

Buyurun Sayın Coşkun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika efendim.

FP GRUBU ADINA ALİ COŞKUN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi tekrar selamlıyorum. Sık sık huzurunuza çıktığım için engin toleransınıza sığınıyorum; fakat, ekonominin temelini teşkil eden en önemli bir konuyu görüşüyoruz.

Şimdi, Plan ve Bütçe Komisyonundan hızla geçirilen ve bu Yüce Mecliste de bütün maddeleri dayatmacı  bir  zihniyetle,  emir-kumanda  zinciriyle  oylanan  tasarının geçici  maddelerini görüşüyoruz.

Arkadaşlar, 4 üncü maddede "bu kanun, bankalar hakkında, sermayelerindeki kamu payı yüzde 50'nin altına düşünceye kadar uygulanmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer" buyurulmuş.

Daha önceki konuşmalarımızda arz ettik, sual sorduk; fakat, Değerli Bakanımızın verdiği cevaplar tatmin edici olmadı.

Şimdi, bu kamu bankalarının borçlarının 20 milyar dolar karşılığı Türk Lirası olduğu, aşağı yukarı herkes tarafından kabul edilmiş durumda ve bu, Hazinenin borcu olup, içborç durumundadır. Nitekim, dünkü konuşmamda da belirttim. Ziraat Bankasına olan görev zararlarından 9 trilyon liralık kütlü pamuk için Hazine, bütçe kanunundaki maddeye istinaden, içborç senetleriyle borçlanmıştır. Bundan sonra da bu borçları tasfiye, anlaşılıyor ki, iç borçlanmayla yapılacaktır. Oysaki, enflasyonu kontrol altında tutabilmek için 2000 yılı borçlanma politikalarında, dün de arz ettim, iç borçlanmanın kısıtlanması, dışborçların artırılması yönünde bir politika uygulanmıştı. Endişemiz odur ki, kaynak yetersizliği dolayısıyla ve 2001 yılının bütçesinin kendi içerisinde dengelerinin sağlanmadığı ve güven verici bir durum arz etmediği için, bu borçlanmalar neticesinde, tekrar içborç, fevkalade, büyük ölçüde...  Çünkü,  şu  anda,  içborç  35 milyar  dolar  civarında,  dışborç 105 milyar dolar dolayında. Hazinenin, 20 milyar dolar gibi bir görev zararını karşılayabilmek için, ne kadar zamanda bunu yapacağı, şu ana kadar açıklanmamıştır. Dolayısıyla, tekrar kamunun borçlanma gereği artacağı için, gayri safî millî hâsıla içerisindeki oranının -2001 yılında, sırf Avrupa Birliğinin Maastricht kriterlerine yaklaşabilmek için yüzde 3 civarında gösterilmiştir- tekrar yüzde 11'lere, 12'lere çıkacağı görüntüsünü vermektedir.

Bakınız, IMF temsilcileri şu anda Ankara'dalar. İşte, dünkü gazetelerde çıkan özet yazı: "IMF'nin gözü arkada kaldı; çünkü, cari açık fevkalade büyümüş, enerji KİT'lerinin zararları artmış, 2001 yılı bütçesinin gelirine ilişkin endişeler artarak devam etmektedir." Detayını okuyamıyorum.

Bazı rakamlar vermek istiyorum. 1997 yılında 5,2 katrilyon lira hedeflenmiş, 4,7 katrilyon lira tahsilat yapılmış, gerçekleşme yüzde 90. 1998 yılında -rakamları geçiyorum- gerçekleşme yüzde 89; 1 katrilyon lira, tahakkuka rağmen tahsil edilememiş. 1999 yılında yüzde 86 gerçekleşme olmuş -küsuratı da var- 2,4 katrilyon lira tahsil edilememiş. 2000 yılına geldiğimizde, eylül ayı sonu itibariyle 22,7 katrilyon lira hedef olduğu halde, 19,7 katrilyon lira tahsil edilmiş; yüzde 87 gerçekleşme var, 3 katrilyon lira açık var. Yani, son üç yılda, 7 katrilyon lira, tahakkuka rağmen, tahsilat yapılamamıştır.

Değerli arkadaşlarım, 2001 yılı konsolide bütçesinde, toplam gelirlerde yüzde 23,9 artış öngörülmektedir. Burada, vergilerde yüzde 19,7, diğer gelirlerde yüzde 37,3 artış öngörülüyor; fakat, tabiî, bütçeyi incelediğimizde, bu gelirlerdeki artışların sağlıklı verilere dayanmadığı anlaşılıyor. Dolayısıyla, bütçe açığı, 2000 yılında 14 katrilyon lirayken, 2001 yılı için 5,2 katrilyon lira hedef alınmıştır. Burada, tamamen, Avrupa Birliği kriterlerinin esas alındığı gözleniyor. O bakımdan, 2001 yılı bütçesi, gerçekçi ve inandırıcı değil.

Hal böyle olunca, Sayın Bakan, kamu bankalarının yeniden yapılanmasında, gerek görev zararlarının gerek bilinmeyen kredi bataklarının ne ölçüde olduğu, bunların nasıl karşılanacağı, kaç yılda karşılanacağı konularında lütfen bizleri bilgilendirsin; çünkü, bu yasa tasarısında üç yıllık  bir süre tanınmıştır; Bakanlar Kuruluna, bu süreyi, bir defaya mahsus olmak üzere, yüzde 50'si kadar, birbuçuk yıl uzatma hakkı tanınmıştır; dörtbuçuk yıllık sürede, bu işlemlerin nasıl yapılacağı, eski tabirle, meşkûktur. O bakımdan, 2001 yılı, fevkalade sıkıntılı bir yıl olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu hususlarda, Sayın Bakanın, mutlak surette -dün, Sayın Işın Çelebi'nin de belirttiği gibi- Yüce Meclisi bilgilendirmek görevidir ve bu bilgileri bekliyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Coşkun'a teşekkür ediyorum.

Gruplar adına başka söz talebi?.. Yok.

Şahısları adına yapılan konuşma taleplerini sırasıyla okuyorum: Sayın Polat, Sayın Derin, Sayın Türker, Sayın Ayhan, Sayın Uzunkaya, Sayın Genç, Sayın Erek ve Sayın Bedük.

İlk söz, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat'a ait.

Sayın Polat?.. Yoklar.

Kütahya Milletvekili Sayın Ahmet Derin?.. Yoklar.

İstanbul Milletvekili Sayın Masum Türker; buyurun efendim. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu  madde, kanunun yürürlük maddesini  düzenliyor; ama,  her zaman bildiğimiz süreden farklı olarak, bu kanunla biz, üç bankanın  özerkleştirilmesi için 3 yıl; dolaylı olarak, hükümete, bu 3 yılı, yüzde 50 süresinde,  yani, 4,5 yıla kadar uzatabileceğine dair yetki vermişiz.

Ben, bu açıklamayı, bu 4,5 yıldan  sonra, herhangi bir, yüzde 50'lik özerkleştirme gerçekleştirilmediği  takdirde,  yine bugünkü  durumuna döneceğini  not olarak  tutanaklara geçsin diye söz aldım.

Saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

İkinci söz, Sayın Cevat Ayhan'a  ait.

Sayın Ayhan?.. Yoklar.

Sayın Musa Uzunkaya,  Samsun Milletvekili... Görüşecek misiniz  efendim?

MUSA  UZUNKAYA (Samsun) - Hayır, Sayın  Başkan.

BAŞKAN - Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç... (DYP ve  FP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan,  değerli milletvekilleri;  hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, üç  bankanın önce  özerkleştirilmesi, sonra da özelleştirilmesi  konusunda, hükümetçe, IMF'nin isteği  doğrultusunda karşımıza bir  tasarı getirilmiştir. Bu tasarının görüşülmesi sırasında, dün bazı fikirlerimizi beyan ettik. Aslında, bu fikirlerimizin  hepsi  belgeye ve  bilgiye dayanmasına rağmen, maalesef, burada, hükümet adına oturan Bakan cevap vermiyor. Hükümet de bu işe ilgi  göstermiyor. İşte, bakanların sıraları bomboş; çünkü, bakanlar şimdi ne yapıyorlar; her birisi dışarıdaki bir ülkeye gidiyor, gezinti yapıyor, yanında da hatırlı gönüllü milletvekillerini götürüyor, kendilerine de harcırah ödeniyor. Her gün de, getiriyorlar,  burada, Anayasanın 82 nci maddesine göre  oyluyorlar, biz de oyluyoruz.  Neyse... Türkiye bu şekilde yönetiliyor.

Bakın, dün, burada, bir şey dile getirdim. Bankalar Kanununun 64 üncü maddesine göre, İnterbank -tehlikeli bir banka- gözetim altına alınıyor. O zaman sizin koalisyonunuzun bir milletvekili Sayın Işın Çelebi'nin de imzası var, Sayın Güneş Taner'in de imzası var. Getiriyorlar, Etibank'ı önce İnterbank'ın sahibine veriyorlar        -yasalara aykırı- arkasından da Dinç Bilgin'e, Sabah grubuna veriyorlar. Bunu veren Güneş Taner, kişi, milletvekili, gidiyor, medya grubunda aylıklı çalışıyor. Ben, bunun ne anlama geldiğini hepinize sormak istiyorum. Yani, siz, devletin bir milletvekilisiniz, bakanısınız, bir bankayı getirip, usulsüz, bir gruba veriyorsunuz ve arkasından da gidiyorsunuz, o bankanın ilgisi bulunduğu medya grubunun yönetim kurulunda çalışıyorsunuz... İşte, siz, iktidar olarak busunuz. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) Yani "bizi ilgilendirmez" diyemezsiniz. Diyorlar ki: "Arkadaşını söyle, ben senin niteliğini söyleyeyim." Bunun başka bir şeyi yok.

İkincisi, değerli milletvekilleri, dün burada bir söz söylendi. Sayın Bakan, müfettişlere, yeminli murakıplara diyor ki: "Siz, Türk Ceza Kanununa göre bu bankaların durumunu incelemeyin." Önce inkâr etti, "benim böyle bir şeyim yok" dedi. Sonra, ben imzalı yazısını gösterince, efendim, beni ayıpladı. Yahu, siz beni ayıplayacağınıza, ayıplı işler yapmayınız! (DYP ve FP sıralarından alkışlar) Şimdi, siz doğru dürüst işler yaptınız da ben mi sizi ayıpladım?! Kesinlikle... Benim görevim doğruları söylemek.

Aslında, bankanın yeminli murakıpları ve müfettişleri, eğer, Türk Ceza Kanununa aykırı olarak bir şey tespit edilmiş de bunu bildirmiyorlarsa, Türk Ceza Kanununun 235 inci maddesine göre suç. Kanunen suç olan bir şeyi öğrenenlerin bildirmemeleri suç; ama, nedense, Bakan buna cüret edebiliyor. Dün, burada, ben, bazı bankalarla ilgili şu kadar kredi verilmiş midir verilmemiş midir diye soru sordum; bir arkadaşımız çıktı, dedi ki "bilmem, böyle, Yüksek Denetleme Kurulu raporlarında yok..." Arkadaşımız, tabiî, iktidar partisi milletvekili olduğu için soruyor...

Bakın, soruyorum: Halk Bankası Levent Şubesinde 30.9.1999'da Egebanka 120 milyon dolar kredi verilmiş midir, verilmemiş midir? Hem bu kredi verilirken, yani, çok şişirmelerine rağmen, verilen teminat miktarı 12 trilyonken, bunun karşılığında 28 trilyonluk teminat varmış gibi işlem yapılmış mı, yapılmamış mı?! Doğru değilse, çıksın, burada söylesinler. Halk Bankasının Merkez Şubesinde Mehmet Uncular adına 3 trilyon 286 milyar ve 32 milyon dolar sahte ipotek karşılığında para verilmiş mi, verilmemiş mi? Bu para, devletin parası, bizim paramız arkadaşlar; bu, halkın parası. Yani, bunları, biz...

Burada, bu kürsünün bir ağırlığı olması lazım. Eskiden, bizden önce bu kürsüde konuşulan şeyler, eğer, hakikaten doğru olmadığı veyahut da bir suiistimal iddiası koktuğu zaman, dünyanın bütün demokratik parlamentolarında, orada, o bakanlar, o hükümetler oturmazlardı; ama, ben, dün, bu bakana sordum, bu arkadaşımıza sordum. Bankalardan sorumlu bakanlar veya hükümetler, hangi şartlar oluşursa istifa eder?  Ben, bunu öğrenmek istiyorum.  Hakikaten, ben,  Türkiye'de zorlanıyorum.

Şimdi, bugün, hakkında kanun çıkardığınız bankaların takibe -bugün itibariyle- alınan rakamı nedir; onu bir söyleyin. Bakın, bizim aldığımız bilgilere göre, Halk Bankasının bugün takibe alınan miktarı 608 trilyon liradır. Ziraat Bankasının ne kadardır; Emlak Bankasının ne kadardır?

Yine, birtakım bankalar, Türkiye'deki bankalar gidiyorlar, bazı holdinglerin yurtdışı şubelerinden, sırf inceleme dışına çıkmak için, anormal miktarlarda kredi alıyorlar ve bunlar Yüksek Denetleme Kurulu raporlarında yok. Bu devlet bizim arkadaşlar! Bunları böyle yağmalarsak, bu devleti kim korur?! Ondan sonra, biz de gideriz, Fransız Parlamentosu, bizim parlamentoyu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Genç, lütfen, toparlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) - Ondan sonra, bizim parlamento mensuplarını muhatap kabul etmez, randevu da vermezler. İşte, bunlar nereden kaynaklanıyor?!. O zaman, evvela, biz, hiç kimsenin gözünün yaşına bakmamamız lazım.

Ben, hakikaten, bu kadar olgunluğun, bu kadar pişkinliğin olduğu bir hükümet ve bir parlamentonun dünyada var olduğuna inanmıyorum. Yani, o kadar şey ki, düşünün, bankalara el konuluyor, ondan sonra köstebeklik yapılıyor ve ondan sonra, çuvallarla para taşınıyor. Ee, bundan daha kötü bir şey var mı?!

Şimdi, ben, dün dedim ki: Efendim, Etibanka kredi verilmiş midir, verilmemiş midir... Bakın, Mecidiyeköy Şubesinden 187 milyon dolar para verildiği söyleniyor. Sayın Bakan vermedim desin. Teminat ne kadar alınmış, söylemiyor. Vermedim desin efendim. Arkadaşlar, biz de, o zaman deriz ki: İşte, bu hükümete ve bunlara iftira atılıyor. Biz de bu hükümeti, sizin hükümetinizi savunuyoruz; ama, Güneş Taner ve bu hükümet, size hayırlı ve uğurlu olsun.

Teşekkür ederim efendim. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, soru talepleri var.

İlk talep, Sayın Sünnetçioğlu'ndan.

Buyurun Sayın Sünnetçioğlu.

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanıma şu sorularımı yöneltmek istiyorum:

İki gündür, burada, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Halk Bankası, Emlak Bankasının, önce özerkleştirilip sonra da özelleştirilmesini konuşuyoruz. Anonim şirket kurulup ilgili bakan bu konuda tek söz sahibi olacak. Bir yerde de, biraz evvel belirtildiği gibi, konu siyasallaştırılıyor. Anlayabildiğimiz kadarıyla, usul ve esaslar, Bakanlar Kurulu tarafından belirlenecek.

Şimdi, benim elimde, Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliği Genel Merkezinden yayınlanmış olan bir yazı var. Burada deniliyor ki: "8 Ocak 2000 günü, Hazineden sorumlu Devlet Bakanı tarafından, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasının, Halk Bankasının, Emlak Bankasının özelleştirileceği; Ziraat Bankasının çiftçilere, Halk Bankasının esnaf ve sanatkârlara verileceği müjdelenmiştir." Böyle bir müjde verdiniz mi Sayın Bakanım? Eğer verdiyseniz ki, o yazıda devamla Mart sonuna kadar, Türkiye'de kurulu kooperatiflerin genel kurullarında Halk Bankasının esnaf ve sanatkârlara devri için yönetim kurullarına yetki işlemleri tamamlanacaktır -deniliyor ve bu da tamamlanmış- Şu an, kooperatiflerde bloke sermayede 30 trilyon, güçlendirme fonunda 25 trilyon ve mevduat hesabında 175 trilyon olmak üzere, toplam 230 trilyon nakit mevcuttur. Buna, taşınmaz mallar dahil edilmemiştir. Halk Bankasının sermayesi 25 trilyondan 250 trilyona çıkarılmış olmasına rağmen, bu taahhüt edilen sermaye bankaya ödenmemiştir. Şimdi, esnaf ve sanatkârların istedikleri, Halk Bankasının 250 trilyon sermayesinin bankaya ödenerek, bunun 1 katrilyona yükseltilmesi; Halk Bankasının, kısmen ortaklığı kalmak şartıyla, özelleştirilerek gerçek sahipleri olan esnaf ve sanatkârlara verilmesi, şaibesiz ve dedikodusuz gerçek özelleştirilmenin örneği olacaktır" denilmiş ve bu çalışmalar, sizin, 8 Ocakta vermiş olduğunuz müjdeye karşılık yapılmış, bu talep de yapılıyor.

Şimdi, bizim, bu tasarıdan anlayabildiğimiz kadarıyla verdiğiniz söz -eğer verilmişse- dörtbuçuk yıl ertelenmiş mi oluyor; yani, bu sözünüzü dörtbuçuk yıl ertelemiş mi oluyorsunuz? Eğer öyle bir şey varsa, dörtbuçuk yıl ertelenmişse, kim öle kim kala... İnşallah devam edersiniz; ama, bunu nasıl yerine getireceksiniz diye soruyorum.

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Coşkun, buyurun efendim.

ALİ COŞKUN (İstanbul) - Sayın Başkan, delaletinizle, şu suallerin cevaplandırılmasını takdirlerinize arz ediyorum:

1- Ziraat Bankası hesaplarında toplandığı bilinen zorunlu tasarruf mevduatının miktarı ne kadardır, halen ne kadar faiz veya nema tahakkuk ettirilmektedir ve bu paralar, bu özelleştirme, yeniden yapılandırma sürecinde ne zaman ödenecektir?

2- Bilindiği gibi, konut edindirme yardımı, 3320 sayılı Yasayla, memur ve 10 kişiden fazla işçi çalıştıran kuruluşlardaki çalışanlardan, yani, dargelirlilerden kesilip, yine dargelirlilere konut yapılması için ihdas edilmiştir. Toplanan paralara, Ziraat Bankasındaki zorunlu tasarruf mevduatına günlük rayicin çok altında faiz uygulandığı gibi, aynen, Türkiye Emlak Bankası hesaplarında da çok düşük faizler uygulandığı bilinmektedir. Bu faiz miktarı bugün ne kadardır? 29.2.1999 tarihinde, Emlak Bankası zararlarının karşılanması için, toplanan bu konut tasarruflarının Emlak Bankasına devredildiği bilinmektedir. Bunun miktarı ne kadardır?

Ayrıca, batık alacaklara karşılık verilen ipotek dolayısıyla çoğu ihtilaflı olduğu söylenilen gayrimenkullerin yüzde 40'ının Emlak Bankasına, yüzde 60'ının da Başbakanlık Toplu Konut İdaresine veya onun bünyesinde kurulan Emlak Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı Anonim Şirketine devredildiği söylenilmektedir. Bu arsaların, devredildiği tarihteki gerçek değerleri ne kadardır? İpotek karşılığı olduğuna göre, alınan kredilerin ne kadarını karşılayabilme durumundadır? Bu devirde emlak alım satım, damga vergisi uygulanmış mıdır; uygulanmadığı söylentileri iş dünyasında konuşulmaktadır ve böylece, Maliyenin, büyük miktarda vergi kaybına uğratıldığı iddiası vardır. Hangi kanuna ve yetkiye göre bu vergi zayiatına sebebiyet verilmiştir?

Konut edindirme hesabından ne kadar kredi, kimlere borç verilmiştir ve ne kadarı tahsil edilebilmiştir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Budak, buyurun efendim.

YAKUP BUDAK (Adana) - Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakanıma bir soru yöneltmek istiyorum.

Sayın Bakanımın da malumları olduğu üzere, uygulanan ekonomik politikalar esnaf ve sanatkârımızı oldukça zor durumda bırakmıştır. Esnaf ve sanatkârımız da Halk Bankasından kredi almaktadır; fakat, bu kredilendirmede  BağKur'dan borcu olup olmadığına dair belge istenilmektedir. Bugünkü ekonomik şartlarda, BağKur'a borcu olmayan esnafımız hemen hemen yok gibidir. Bu yeniden yapılandırma sürecinde, özerkleştirme sürecinde de bu uygulama devam edecek mi? Esnafımızın belini kıran bu uygulamalara karşı Halk Bankasının desteği ne olacak? Öğrenmek istiyorum.

Saygılar sunarım.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Son soru, Sayın Genç'in; buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, aracılığınızla, birkaç tane sorumun Sayın Bakan tarafından cevaplandırılmasını rica ediyorum.

Birincisi, dün sorduğum soruda, Tunceli'nin Hozat İlçesinde kredi yolsuzlukları nedeniyle bir müdür hakkında soruşturma -açıldığını biliyorum bana, şimdi cevap verildi de- ancak, banka yetkilileri, genel müdürlük diyor ki "efendim, biz her şubeye belli bir plasman tahsis etmişiz, o plasman dışında kredi vermiyoruz." Ama, o plasmanda, oradaki müdür suiistimal yapmış; şimd,i oradaki çiftçinin bir günahı yok ki; yani, bunlara dikkat edilerek o şubenin plasman miktarının artırılması... Ayrıca, Tunceli'nin bütün ilçelerinde ziraî kredi olarak verilen paranın miktarı çok komik; yani, bizim o holdinglerin patronlarının garsonlara verdiği bahşiş kabilinden sayılabilecek bir nitelikte, bir şubeye 5 milyar, 10 milyar plasman verilir mi efendim?

İkincisi, ben, dün Sayın Bakana sorular sordum, şu anda, bu yasa tasarısının konusu olan Emlak Bankası, Halk Bankası ve Ziraat Bankasına aşağı yukarı 500 milyarın üzerinde borçlu olan ve borcu tehlikeye giren firmalar hangileridir, kimlere ne kredi verilmiştir diye sordum. Sayın Bakan, tam böyle demedi, ama, bu meale gelecek "efendim, bunlar ticarî sırlardır, açıklayamayız" dedi; ama, Sayın Emin Çölaşan'a 7.10.2000 tarihinde Devlet Bakanı Sayın Hüsamettin Özkan bir cevap veriyor, diyor ki "biz, şu firmalara şu kredileri verdik; mesela, Şevket Demirel'e, Yahya Demirel'e 88,2 milyon dolar ve 4,5 trilyon şu şu firmalara verdik." Peki, eğer bu ticarî sırsa, gizleniyorsa, Sayın Hüsamettin Özkan bunları bildiriyor da, Sayın Bakan niye bildirmiyor? Yani, bunlar ticarî sır olduğu için değil, bilakis bankalar, bu belirli, hatırlı kişilere hak etmedikleri kredileri vermişler, bunlar da açıklanmasını istemiyorlar; ticarî sır olur mu canım, devletin...

BAŞKAN - Sayın Genç, sorunuzu tamamladınız mı; süremiz tamamlanıyor çünkü.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Daha sorularım var; ama, peki, ben sizi de kırmayayım.

Teşekkür ederim efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şimdi, efendim, sorulardan hızlıca cevap verebileceklerime hemen cevap vereyim.

8 Ocaktaki bir sözümden bahsettiler. Zannederim, Halk Bankasının krediler kuruluna ben vekâleten gitmiştim; orada, esnaf kuruluşlarıyla konuştuk ve kendilerine böyle bir şey söyledim; hazırlık yapınız, eğer bu kamu bankalarımız özelleştirilme safhasına girerse, özellikle, küçük esnaf, sanatkârımızın ve bu çerçevedeki sivil toplum örgütlerimizin bunlara talip olması lazım; biz, bunların büyük kısmını onların yönetimine vermekten büyük bir mutluluk duyarız diye bunu söyledim. Eğer buysa, 8 Ocağı ben şimdi tam hatırlamıyorum; ama, böyle bir şey söyledim ve bayağı büyük de bir grup vardı. Bu fikrimiz devam etmektedir, hiç bunda tereddüt olmasın; çünkü, zaten bu kuruluşları eğer bu tip sivil toplum örgütleri idare etmeye başlarsa, belki sektöre daha büyük hizmet etme imkânı olacaktır. Her türlü kolaylığı sağlamak niyetindeyiz.

Yalnız, şunu tekrar söylüyorum: İşin özelleştirme tarafıyla, şu anda, hiç oraya gelmemeye niyetimiz var. Yalnız, dörtbuçuk yıla uzattık filan gibi bir düşünce kesinlikle doğru değildir. Bunlardan, yeniden yapılandırılmasını, yani malî yapısını düzgün hale getirdiğimizi hemen devredeceğiz Özelleştirme İdaresine. Burada da, bizim mevcut duruma göre değerlendirmemize bakılırsa, Emlak Bankası en hızlı devreye girebilecektir, arkadan Halk Bankası gelecektir, Ziraat Bankasında biraz daha zamanın uzayabileceğini düşünüyoruz; ama, bütün hedefimiz, tümünü üç yıl içinde bitirmek olacaktır.

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Yani, o verdiğiniz sözü dörtbuçuk yıl erteliyor musunuz?

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Hayır, hayır... Üç yılda bitireceğiz merak etmeyin.

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Üç yıl ama, dörtbuçuk yıla çıkarma yetkiniz var.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Şimdi, Sayın Kamer Genç'in, tabiî, belli krediler, açıklanan krediler şeydir; yargıya intikal ettiği zaman, ilk tahkikat safhasını geçtikten sonra, yargıya intikal etmiş raporlardaki bütün krediler de alenî hale gelmektedir. Bu, ticarî sır filan değildir, Bankalar Kanununun sırla ilgili hükümleridir. Bunlardan da, sizin söylediklerinizden de, yargıya intikal edenler oldukça, bunlar açıklanacaktır. Onun dışında, insanların bankayla ilişkilerine devletin karışması söz konusu bile değildir. Ne bileyim, 500 milyar liranın üzerinde kredi alan firmaları kimsenin bilmesi mümkün değil, bankanın kendi yetkilileri dışında.

Şimdi, KEY hesaplarıyla ilgili bir düzenleme yapıldı ve bunların bir yatırım ortaklığı, gayrimenkul yatırım ortaklığı şeklinde tasfiyesiyle ilgili çalışmalar Emlak Bankası bünyesinde ve Toplu Konut bünyesinde yürütülmektedir. Böylece, bankanın gayrimenkulleri de devreye konulmaktadır. Onunla ilgili daha ayrıntılı bilgiyi yazılı verebilirim.

Bağ-Kur borcu olup olmadığının belgesi isteniyormuş bazı kredilerde. "Türkiye Halk Bankasınca esnaf ve sanatkârlara kullandırılan kredilerde Bağ-Kur borcu olup olmadığının araştırılması, Türkiye Halk Bankası tarafından getirilen bir uygulama değildir" diyor Halk Bankası yetkilileri. Söz konusu uygulama, 4.10.2000 tarih ve 24190 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 619 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin bir gereğidir. Ayrıca, Bağ-Kur'un açığı sürekli artma eğilimindedir, üyelerinden tahsilat oranı yüzde 50'ler düzeyinde bulunmaktadır. 2001 yılında, Bağ-Kur üyelerinin primlerini ödemeleri nedeniyle, bütçeden 1,4 katrilyon lira ödenecektir. Bu nedenle, Bağ-Kurun tahsilatının artırılması da büyük önem taşımaktadır.

Yine Halk Bankasıyla ilgili bir başka soru da şuydu: Halk Bankasının 31.12.1999 tarihi itibariyle takipteki alacaklarının net tutarı 66 trilyon liradır; 628 trilyon denilen rakam, hayalî bir rakamdır.

Yine "Halk Bankası Merkez Şubesinden Mehmet Uncular adına 20 milyon DM, usulüne uygun açılmış kredidir. Teminatlarındaki sahte işlemler, banka tarafından gerçekleştirilen bir işlem olmayıp, tapu idaresince yapılmıştır; konu yargıdadır" diyor arkadaşlarımız.

Türkiye Halk Bankasınca, Etibank ve Egebanka açılmış halen herhangi bir kredi bulunmamaktadır. Bunlar, Halk Bankası yetkililerinden aldığım notlar.

Yine, Ziraat Bankasının tasfiye olunacak alacaklar ve karşılıklarını gösteren listeye baktığımızda, Ziraat Bankasının 15 katrilyonluk bilanço toplamı içinde ziraî krediler 130,8, ticarî krediler 8,1 trilyondur net olarak; yani, tasfiye olacak alacaklar net bakiyesi, 130 trilyon ziraî krediden, ticarî kredilerden de 8 trilyon liradır. Bunların, tabiî, netliği ve brütlüğü, ayrılan karşılıklarla ilgilidir; bu tablo da elimdedir.

Bankaların sermaye ödemeleri bütçeden yapılmaktadır; bu bankalara yönelik sermaye ödemeleri 2001 yılında da yapılacaktır. Bütçe imkânları çerçevesinde değerlendirilmektedir. Gayet tabiî, özkaynaklara çok önem vermekteyiz ve özkaynakların güçlendirilmesi bankacılıkta öncelikle aranan konuların başındadır.

"Hozat Şubesinde soruşturma nedeniyle kısa bir süre ara verilen tarımsal krediler bugün için normal koşullarda kullandırılmaktadır" diyor Ziraat Bankası Genel Müdürü; Sayın Genç'e söylemek istiyorum.

Şimdi, tabiî, Sayın Genç, dün burada konuştuğumuz konu tekrar gündeme geldi. Kendileri geç geldiği için, ona daha evvel verme fırsatını bulamadım, az evvel gönderdim; buraya ilk geldiğimde, KİT Komisyonu Başkanına bir set verdim ve daha sonra da Sayın Arınç'a bir set verdim; bu Yüksek Denetleme Kuruluna "yok, inceleme yapma" denilmiş veya "bankalar yeminli murakıpları şunları yapsın, bunları yapsın" diye... Size de tam bir set, bütün belgelerin asıllarından verdim, eğer zaman bulup inceleyebilirseniz, bu söylediklerinizin hiçbirinin doğru olmadığını göreceksiniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Bir tek bunu gönderdiniz, bunlar onu içermiyor, o başka bir olay; yani, Sayın Tansu Çiller zamanında...

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - O değil, öbürlerine bakın.

Öbürlerine bakın siz...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Benim size sorduklarımla ilgisi yok. Yazdığınız yazıda diyorsunuz ki; Ceza Kanununa göre siz inceleme yapmayın...

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Kardeşim, verdim elinize; yazıyı okuyun lütfen.

BAŞKAN - Sayın Genç, karşılıklı konuşmayın.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Bana cevap veriyor. O zaman, müsaade ederseniz; yanlış bilgi veriyor Sayın Bakan.

BAŞKAN - Bittiği zaman konuşursunuz efendim; lütfen, dinleyelim Sayın Bakanı.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Tamam, siz cevap verin de, ben size cevap vereyim.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Şimdi, bir başka soruya baktığımızda...

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Yazılı verin, daha iyi olur.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Bunun kalanına yazılı cevap vereyim; çünkü, çok karıştı notlar; söylediklerimin dışındakilere yazılı cevap vereceğim.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, süreniz de bitti zaten.

Teşekkür ediyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, Sayın Bakanın bana gönderdiği şey, Sayın Tansu Çiller'in başbakanlığı zamanında verdiği olurla çok farklı.

BAŞKAN - Sayın Genç, inceleyin, ondan sonra görüşün.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Tansu Çiller'in verdiği şeyde "eğer Türk Ceza Kanununu ilgilendiren bir şey varsa, onları ayrıca müfettişlere inceletin" deniliyor; ama, kendisi diyor ki "siz, hiç, Türk Ceza Kanunuyla ilgili inceleme yapmayın." Bu, Türk Ceza Kanununun 235 inci maddesine aykırıdır.

BAŞKAN - Sayın Genç, kimse kimseyi ikna etmek zorunda değil tabiî, o şekilde cevap vermiş.

Sayın milletvekilleri, soru ve cevap bölümü de tamamlanmış oldu.

Görüşmekte olduğumuz 4 üncü madde üzerinde önerge yok.

Maddeyi komisyondan geldiği şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini, Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın ifade edecekler.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Halk Bankası ve Emlak Bankası Anonim Şirketi hakkında 537 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci maddesi üzerinde, Grubum adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 5 inci madde "Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür" denilmek suretiyle düzenlenmiştir. 5 inci madde, bilhassa 2 nci maddeyle irtibatlıdır; çünkü, Bakanlar Kurulu, yeniden yapılandırma işlemlerinin tamamlanmasını müteakiben bankanın hisse satış işlemlerini 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun hükümleri çerçevesinde sonuçlandıracağı için, bununla ilgili söz konusu maddede üç yıl karar kılmıştır; ancak, bu üç yıl içerisinde neticelendirilemezse, tekrar bu üç yılın yarısı, yani birbuçuk yıl daha uzatmak suretiyle dörtbuçuk yıl sonra, kamu hissesinin yüzde 50'den fazlasının özel kişilere geçmesini sağlamış olacaktır.

Değerli milletvekilleri, bilhassa, görüşülmekte olan bu 3 bankadan Ziraat Bankasının temelini oluşturduğu kabul edilen ilk Memleket Sandığı, 1863 yılında Pirot Kasabasında devlete ait araziler üzerinde imece usulüyle yapılan üretimden elde edilen gelirlerle, bölge çiftçilerine hayvan tedavileri ve tohum ıslahları için gerekli olan krediyi düşük faizle sağlamak üzere kurulmuştur. Daha sonra yapılan değişikliklerle, 1883 yılında Menafi Sandıkları, 1888 yılında Ziraat Bankası, Ticaret ve Nafıa Nezaretinin kontrolü altında bir devlet müessesesi olarak kurulmuştur.

Yine, 19.3.1924 gün ve 444 sayılı Kanunla, banka, devlet müessesesi olmaktan çıkarılarak, Ziraat Bankası Anonim Şirketi halini almıştır. Faaliyet alanı, ziraî kredi işlemleri dışında diğer bankacılık işleriyle de genişletilmiştir.

Değerli milletvekilleri, birçok değişikliklerden sonra, en son 1984 yılında, banka, 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamece düzenlenen şekliyle bugünkü haline gelmiştir. Bankanın özgeçmişine baktığımızda, ifade edildiği gibi, bugün getirilmek istenilen statüsüne 1924 yılında kavuşmuş, yani, anonim şirket haline gelmiş. Demek ki, daha sonraki uygulamalarda çiftçi ve diğer kesim, A.Ş statüsünde olan Ziraat Bankasından yeteri kadar istifade edemediği için, tekrar kamu iktisadî teşekkülü haline dönüştürülmüştür. Bu tasarı kanunlaştığı takdirde, aradan geçen neredeyse yetmişaltı sene sonra, geri, 1924 yılına geçilecektir.

Değerli milletvekilleri, bu bankanın özelleştirilmesini, Hazineden sorumlu Sayın Devlet Bakanımız yapacaktır. Bankanın 30 Eylül 2000 tarihi itibariyle, içinde bulunduğumuz yılın 9 aylık bilançosuna baktığımızda, taahhüt edilen sermaye 350 trilyon liradır; bunun 100 trilyon lirası ödenmiş, 250 trilyon lirası ödenmemiştir. Yani, ödenmeyen 250 trilyon... Herhalde, bugün bu özelleştirmeyi yürütecek olan Sayın Bakanın mesul olduğu Hazine, mutlaka taahhütünü yerine getirmemiştir. Bu ödenmeyen 250 trilyon lira sermayenin yüzde 99'u Hazineye aittir. Yalnız, Hazine, 6 katrilyon liraya yakın, destekleme çerçevesinde bankaya borçlanmış; bu 7 katrilyon lirayken, 1 katrilyona yakını, bundan bir yıl öncesi, özel tertipli devlet tahviliyle ödenmiştir; ki, bu özel tertipli devlet tahvili de, neredeyse hiçbir hükmî kıymeti, geçerliliği olmayan bir ödeme şeklidir.

Değerli milletvekilleri, dün Sayın Bakana, bilhassa İstanbul şubesinden ve İzmir şubesinden açılan dış kredilerden ödenmeyen paralar sorulduğunda "bunlar, Yüksek Denetleme Kurulunca takibe alınmış, soruşturmaya alınmış paralardır" denildi. Bankanın 30 Eylül tarihi itibariyle kambiyo giderlerine şöyle bir baktığımız zaman, Eylül 1999 itibariyle 262 trilyon 231 milyar lira olan kambiyo zararı, Eylül 2000'de yüzde 33,7 artmak suretiyle 350 trilyon 473 milyar lira olmuştur Sayın Bakanım.

Şimdi, bundan bir müddet önce batan 6 bankada takribî hesaplamalara göre batan para ise, yine Hazinenin mudilere ödeyeceği para ise, 415 trilyon civarında. Yani Ziraat Bankası, belirli şubelerinden, 6 bankanın batırdığı para kadar, ödenmeyecek şekilde, yurtdışı kredileri açmıştır.

Sayın Bakanım, şimdi, normal bir küçük çiftçiye 6 milyar veya 12 milyar traktör kredisi verirken, 2 misli, 3 misli teminat alıyorsunuz -alınıyor, bu malum- peki, 50 trilyon, 100 trilyon, 5 trilyon veya 500 milyar kredi alan kişilerden bu teminatlar alınmıyor mu; mutlaka alınıyordur.

Değerli milletvekilleri, şimdi, bir karşılık ayırabilmek için, o bankanın kârından bir kısmını zarar olarak düşmeniz lazım. O teminat gösterilen meta, nakde çevrildikten sonra tahsil edilir; ödenmeyen bir miktar varsa, ona karşılık ayrılır. Peki, gönderilen eksperlerce 50 liralık, 100 liralık yerler böyle çok fazla değerde gösterilmek suretiyle, bunun ileride ödenmeyeceği ve kamu bankasına zarar olacağı şekilde mi hesaplandı, bu hesaplamalar ona göre mi yapıldı Sayın Bakanım?

Evet, bir bankanın aynası, bilançosudur. Bunu, 30 Eylül 2000 tarihî itibariyle bilançosundan ve kâr-zarar tablosundan okuyorum; bir nevi kesinleşmiştir. Bu bankaya ilave son üç aylık bir hesap daha dahil edilecek, belki bu zarar, bu üç ay içerisinde ayrılan karşılıklarla daha da fazla olacaktır.

Sayın Bakan diyecek ki: Kambiyo gelirlerine bakın; kambiyo zararları var ya, kambiyo gelirleri nedir; tek taraflı irdeliyorsunuz. Toplam gelirler içinde yüzde 9,2'lik bir paya sahip olan kambiyo gelirleri, Eylül 1999 itibariyle 232 trilyon 742 milyar Türk Lirasıyken, Eylül 2000 itibariyle yüzde 43'lük bir artışla 332 trilyon 930 milyar Türk Lirası olarak gerçekleşmiş, kambiyo gelirleri içinde -bakın, çok mühim; açılan kredilerden gelen gelirler değil- en büyük paya sahip olan efektif döviz alım-satım ve devalüasyon kârları hesabının bu grup içindeki kârlılığı yüzde 98'dir. Yani, verilen dövizli kredilerden, dışkredilerden bir gelir elde edilmiş değildir; yani, bu banka, bilhassa Ziraat Bankası, bir nevi, belirli kişilere peşkeş çekilmiştir.

Sayın Bakanım, burada bunun hesabının verilmesi lazım. Şimdi "şu zamanda oldu, bu zamanda oldu" demek, bir şey ifade etmez. Elbette ki, burada çalışan insanlarımız vardır; genel müdür, genel müdür yardımcıları... Bunlara hiçbir şey verilmiyor, aldıkları ücretler cüzi ücretler. Bunlara verilen ücretle de, bu bankanın kâr-zarar tablosu, bilançosu ve batık paraları ancak bu kadar olur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlayınız Sayın Akın.

MURAT AKIN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, eğer, 350 trilyon bu zarara karşılık ayrılmasaydı, bunun 150 trilyonu gelirdi; yani, Hazineye, Maliyeye Kurumlar Vergisi olarak aktarılacaktı. Bu 150 trilyon, geri kalmış yörelerde, bilhassa gecekondularda, mağaralarda yaşayan insanlara ve afet bölgelerinde yaşayan insanlara verilmiş olsa, Türkiye'nin hiçbir köşesinde, afet bölgesinde ya da derme çatma yerde yaşayan kişi kalmayacaktı. Biz, milyonların hakkını, diyebiliriz ki, 50-100 kişiye, burada, bu banka vasıtasıyla peşkeş çekmiş oluyoruz.

İşte, bunun, burada düzeltilmesi lazım. Bu düzeltme sağlandıktan sonra, gerekli özelleştirme, özerkleştirme yapılmalıdır. Zaten banka özerktir. Bu tasarı bir makyajdır, banka özerktir.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akın.

Gruplar adına ikinci söz, Fazilet Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Altan Karapaşaoğlu'na ait.

Buyurun Sayın Karapaşaoğlu. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

FP GRUBU ADINA MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz 537 sıra sayılı yasa tasarısının yürütmeyle ilgili maddesine geldik. Söylenememiş birtakım şeyler vardı veya iletilememiş birtakım şeyler vardı; dolayısıyla, bu maddede, bunları size iletmek, bunları size anlatmak için söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, ben sözlerime, Amerika Birleşik Devletleri Başkanlarından Abraham Lincoln'ün bir sözüyle başlamak istiyorum. Bu söz, siyaset tarihine mal olmuş bir söz. Abraham Lincoln diyor ki:"Herkesi bazen yanıltabilirsiniz, bazı insanları ise her zaman yanıltabilirsiniz; ama, herkesi sürekli olarak yanıltamazsınız." Bunu niye ifade ettim?..

Değerli arkadaşlar, bizim buradaki tartışmalarımızı, görüşmelerimizi, araştırmayla ilgili, genel görüşmeyle ilgili tartışmalarımızı, vatandaşlarımız izliyorlar. Bunlardan, bu izlemelerden çıkardıkları sonuçlar -tabiî, kendilerine mahsus birtakım sonuçlar- var. Kamu bankalarının özerkleştirilmesi ve bilahara özelleştirmesiyle ilgili olarak da, bu tartışmaları izliyorlar. Ziraatla uğraşan köylü vatandaşlarımızdan, ziraatçılık yapan vatandaşlarımızdan, esnaflarımızdan bazı arkadaşlar telefon ettiler; dediler ki: "Sayın milletvekilim, siz neyi görüştüğünüzün farkında mısınız?" Hayretle karşıladım soruyu. Birtakım cevaplar vermeye gayret ettim; ama, çok enteresan bir şey söyledi. Size bunu intikal ettirmem lazım. Diyor ki vatandaşımız: "Değerli milletvekilim, bu yasadan önceki sistemde, yani şu anda yürürlükte olan sistemde, birtakım kredileri çiftçiye düşük faizle veriyordunuz; bunu veren merci de -banka- bize ucuz faiz uygulandığı için, aradaki farkı 'görev zararı' diye bilançosuna yazıyordu. Yani, bu aşikâr olarak meydandaydı; bunu kamuoyu biliyordu, devlet de biliyordu, yöneticiler de biliyordu. Şimdi siz yeni bir sistem getiriyorsunuz; diyorsunuz ki: 'Özelleştirilmiş bankaya anapara ve faizi bir defa peşin olarak verilecek, çiftçi yine desteklenmeye devam edilecek.' Güzel, biz yine desteklenmeye devam edeceğiz; ama, vereceğiniz bu parayı, mesela, bir özel bankadan faizli olarak alacaksınız; yani, faiziyle alınacak bu krediler, bu büyük paralar. Şu anda devletin kasasında, kesesinde, bütçesinde böyle bir imkân olmadığına göre, bir yerlerden faizle borç alacaksınız ve bize de faizi ucuzlatılmış olarak kredi vereceksiniz; arada bir fark doğacak. Çiftçiye verdiğiniz kredi faizi ucuz olduğu için, aradaki fark banka bünyesinde kalmış olacak" diyor. Yani, ifade etmek istediği şey şu: "Özel bankadan yüksek faizle kredi alınacak, düşük faizli kredilerle çiftçiye verilecek; aradaki faiz ne olacak? Şimdi 'görev zararı' yazamayacaksınız ve bu paraları ya bir bankadan alacaksınız veyahut da devlet yine birtakım kâğıtları yüksek faizlerle satacak, o kâğıtlardan elde ettiği paraları bize vereceksiniz. Bizim anladığımız şu: Devlet, eskiden, görev zararları yoluyla veya bu bankalar yoluyla, içi boşaltılıyordu, onların tabiriyle, hortumlanıyordu. Şimdi, bu hortumlama işi, bir özel bankaya, bir özel kişiye veya bir özel kuruluşa doğru yönlendirilmiş olacak, hükümetler bu işin içerisinden sıyrılmış olacak; dolayısıyla, yine, devlet eliyle, özel birtakım kuruluşlar, zenginleştirilmiş olacak" diyor vatandaş.

Değerli arkadaşlar, bunu, enine boyuna, bir şekil üzerine döküp, oturdum bütün gece inceledim; acaba doğru mu söylüyor, bir yanlışlık var mı... Evet arkadaşlar, bu yasa tasarısının içerisine konulması gereken birkaç madde daha vardı; o birkaç maddeyle, bu yasa tasarısını sağlama alabilecek, işte o faiz farklarının hangi ellere gideceğinin önünü kesecek birtakım düzenlemelere ihtiyaç vardı.

Biraz önce de, DSP'li milletvekili arkadaşım Masum Türker, bu yasa tasarısının 4 üncü maddesinin, yani süre uzatma maddesinin, dörtbuçuk yılı aşmak için konulmuş olduğunu, böyle bir ifade taşıdığını söyledi. Dün akşamki konuşmamda ben de aynı şey üzerinde durmuştum. Bu iki konunun birbirine denkleştirilmesi lazım.

Değerli arkadaşlar, bu konularda, bankaların özelleştirilmesi konusunda, taraflar çok hassas; esnaf teşkilatları çok hassas, Halk Bankası için; tarım kesimi çok hassas, Ziraat Bankası için; Türkiye'de konut edinme gayreti içinde olan vatandaşlar hassas, Emlak Kredi Bankası için... Demek oluyor ki, bu bankalar özerkleştirilirken veya özelleştirilirken, altyapılarının, menfaatına sunduğumuz kitlelere dönük olması lazım diye düşünüyorlar; yani, bu bankaların özelleştirilmesinden, özerkleştirilmesinden sonra, bazı kişi ve kurumlar değil, bugüne kadar hitap ettiği tabanın yararlanması lazım diye düşünüyorlar. Bu, tabiî, çeşitli yollarla olabilir. Bu düzenlemenin içine birtakım maddeler koymakla olabilirdi veyahut da Sayın Bakanımızın biraz önce ifade ettiği gibi "özelleştirilirken bu konu üzerinde hassasiyetle duracağız" ifadesini, şimdi bu vatandaşlarımızın ifadeleri karşısında, ciddî bir teminat olarak almak gerekiyor; özelleştirilirken buna çok dikkat edilmesi gerekiyor.

Mutlaka ve mutlaka, tarım kesimiyle ilgili görüşmeler yapmak lazım, hazırlıklar yapmak lazım. Bu banka özelleştirilirken, Ziraat Bankası özelleştirilirken, tarım kesiminin elinin içinde olmasını temin etmek lazım. Mutlaka, yine, esnafla, sanatkârla, küçük sanayicilerle işbirliği içinde olmak lazım. Halk Bankasının özelleştirilmesinde, sermaye bakımından ellerinin içinde olması lazım. Hakeza, Emlak Kredi Bankası için de durum böyledir.

Bakın, size, haklılıklarını tespit etmek için çok küçük bir örnek vermek istiyorum. Küçük işletmelerin, Türkiye'deki bütün toplam işletmeler içerisindeki payı yüzde 98,8; bu, diğer dünya ülkelerinde, gelişmiş ülkelerde de, aşağı yukarı aynı oranda; mesela, Amerika'da yüzde 97,2. Demek ki, halkımız, müteşebbisimiz, dünyayı takip etmiş, duruma hâkim olmuş; bu güzel. Küçük işletmelerde istihdam oranı ise yüzde 45,6. Bunun yanına, esnaf ve sanatkârın kendisini ve yanında çalıştırdıklarını da kattığınız zaman, çok önemli bir miktarda istihdamı da temin ediyor; ama, küçük işletmelerin yatırımdaki payı, dikkat ederseniz, yüzde 6,5 civarında. Yani, bizim müteşebbisimiz, yatırımlarını o kadar ucuza mal etmiş ki, üretime o kadar büyük katkılar temin etmiş ki, o kadar büyük katmadeğer temin etmiş ki, ancak takdire layıktır.

Küçük işletmelere verilen kredilere geldiğimizde, manzara çok kötü. Küçük işletmelere Türkiye'de verilen kredilerin payı, daha hâlâ yüzde 4'ler seviyesinde; belki bugün yüzde 5'tir belki yüzde 6'dır; ama, diğer ülkelere baktığımız zaman bu Amerika'da 42,7, Almanya'da 35, Hindistan'da dahi yüzde 15'in üzerindedir.

Değerli arkadaşlar, küçük işletmelerin, esnafın istihdamda ülkeye yarattığı katma değerin değerlendirilmesi lazım ve kredi verecek olan müesseselerin kredi verme imkânlarını yönlendirmek lazım. Bu yönlendirmeyi bu düzenleme içerisinde göremedik; ama, temenni ediyorum ki, Sayın Bakanımızın ifadesinden güç alarak söylüyorum ki, bu özelleştirmeler yapılırken bu konulara dikkat edilecek ve bu bankaların üzerine oturmuş olduğu kesimler ihmal edilmeyecektir.

Değerli arkadaşlarımı ve Sayın Başkanımı saygıyla selamlıyor; tasarının hayırlara vesile olmasını diliyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Karapaşaoğlu.

Anavatan Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Işın Çelebi konuşacaklar.

Buyurun efendim.

Süreniz 10 dakika.

ANAP GRUBU ADINA IŞIN ÇELEBİ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; üç bankanın özelleştirilmesiyle ilgili yasa tasarısının son bölümüne geldik; çıkacak yasanın bütün ülkeye hayırlı olmasını diliyorum.

Bankacılık sektörünün, artık, yüksek enflasyon döneminde olduğu gibi sadece yüksek faizlerden yararlanan ve kamu açıklarını kapatmaya dönük olarak piyasalardan kaynak toplamaya ve buradan kâr elde etmeye dönük bir anlayıştan çıkıp, tamamen, Türkiye'nin büyümesine hizmet edecek ve Türkiye'nin mevduatlarını, tasarruflarını ve kaynaklarını Türkiye'nin kalkınmasında kullanacak önemli bir sektör haline gelmesinin de başlangıcı olduğuna inanıyorum. Biz bu inançla bu yolu açmak için Aralık 1999'da Bankalar Kanununu çıkardık ve Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulunu 1 Eylül 2000'de devreye soktuk. Özellikle bankacılık sektöründe ve malî sektörün tümünde açıklık, dürüstlük ve şeffaflığın temel ilke olmasını önplanda tuttuk; bu, hem malî sektör için geçerli hem de özelleştirme çalışmaları için geçerli. Özelleştirme de aynı şekilde açık ve şeffaf olmalı ve imza atan insanlar, karar alan insanlar, her an, her zaman topluma hesap vermeli ve bu hesabı da toplumun önünde, ömür boyunca, yaşamı sona erinceye kadar da yapabilmeli.

Bu rahatlıkla, dün ve bugün, Etibank konusunda, Özelleştirme Yüksek Kurulunca alınan kararın gerekçeleri çok ilginç bir tarzda soruluyor. Bu toplum kavga istemiyor, bu toplum anlamsız tartışmalar istemiyor. Benim görevim, o imzayı atmış altı kişiden biri olarak -Özelleştirme Yüksek Kurulu kararında, Sayın Bülent Ecevit, Sayın Mesut Yılmaz, Sayın Zekeriya Temizel, Sayın Yalım Erez, Sayın Güneş Taner ve benim imzam var- bana sorulduğu zaman bu hesabı vermek bizim görevimiz. En doğal bir sorudur; saygı duyuyorum; sordukları için teşekkür ediyorum. 1983 yılından bugüne kadar her yaptığımız işin hesabını verdik, bugün de vermeye devam edeceğiz.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Hesabı nerede vereceksiniz, öteki dünyada mı?!

IŞIN ÇELEBİ (Devamla) - Şu anda, Etibankın, Özelleştirme Yüksek Kurulu kararıyla oluşan hesabını vereceğim. Etibankla ilgili birinci işlem, birinci ihale 1996 yılında yapılmıştır ve Doğan Kumaşçılık bu ihaleyi almıştır; ama, para ödenmemiştir. Eğer, o gün, ikinci firma isim vermek istemiyorum; ama, çok isterseniz söyleyeyim, Diler Grubu karara konmuş olsaydı ikinci gruba verilir ve bu iş orada biterdi; ama, ikinci firma da  karara konmadığı için, birinci gelen Doğan Kumaşçılık da parayı ödemediği için ihale iptal edilmiştir.

Daha sonra, 1997 yılının ikinci yarısında ihale yapılmış ve Nergis Grubu veya İpek Grubu ihaleyi almış. 1996 yılında Interbank bu gruba verildiği için, bir banka sahibi ihaleye girmiş; ancak, Hazine, burada, İnterbank'ın rehabilitasyona ihtiyacı olduğunu belirterek, bu konuda durumun tartışılmasını istemiş ve bu süreçte ihale İnterbank Grubuna verilmemiş. Daha sonra İnterbank yanına diğer bazı ortaklar alarak ve teminatlar ve taahhütler göstererek Hazinenin bu teminat ve taahhütleri alması üzerine ve bir banka sahibi olarak -1996 yılında kendilerine bir banka verilmiş- yanına yeni ortaklar alarak ve artı, taahhütler ve teminat vererek, bu şartları yerine getireceğini taahhüt ederek...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Teminatları açıklarsanız memnun olurum, yazılı bildirirseniz bana... Yok öyle teminat...

IŞIN ÇELEBİ (Devamla) - Gerekli teminatların alınması ve Özelleştirme Yüksek Kurulu bu ihale sonucunun -yeni ortaklarla birlikte- bu teminatların alınması ve şartların yerine getirilmesi koşuluyla Bankalar Kanuna göre işlem yapan bu bankanın ve Özelleştirme Kanununa uygun bulunmuş devir şartları içerisinde, Sayın Bülent Ecevit'in, Sayın Zekeriya Temizel'in, Sayın Mesut Yılmaz'ın, Sayın Yalım Erez'in, benim ve Sayın Güneş Taner'in imzasıyla bu devir yapılmıştır.

Bu devir yapıldıktan sonra, teminatların ve şartların yerine gelip gelmediği Hazineden sorumlu Bakan arkadaşımızın bilgisi içerisindedir. Ondan sonraki işlemler 1999 ve 2000 yılındaki işlemler ki, bugüne kadar geçen birbuçuk yıl içerisinde bu teminatlar, şartlar yerine geldi mi gelmedi mi; bunun bilgisini, ancak Hazineden sorumlu Bakan arkadaşımız veya Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu verebilir. Bu konudaki bilgiler, devletin arşivindedir. Bu konuda verilecek bilgi, hükümet tarafından verilmelidir. Hükümet, bu konuda, kanaatimce, sorulan soruları aydınlatacaktır; ama, şu kadarını söyleyeyim: Ben, bu imzayı atarken -6 kişiden biri olarak- yasalara uygun, kurallara uygun bir imza attığımı belirtir, hepinize saygılar sunarım. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çelebi

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, Bankalar Kanunun 64 üncü maddesine aykırı bir devri yapan bu arkadaşımız, sayın eski bakan, kanuna nasıl riayet etmiş, benim aklım ermiyor. Galiba, biz biraz bu konuları anlamıyoruz (!)

BAŞKAN - Gruplar adına başka söz talebi?.. Yok.

Şahıslar adına yapılan talepleri sırasıyla arz ediyorum: Sayın Polat, Sayın Derin, Sayın Ayhan, Sayın Uzunkaya, Sayın Gönül, Sayın Genç, Sayın Erek ve Sayın Bedük.

Sırasıyla davet edeceğim: Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat?.. Yoklar.

Kütahya Milletvekili Sayın Ahmet Derin?.. Yoklar.

Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan?.. Yoklar.

Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya?..

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bankaları özerkleştirme ve özelleştirme tasarısının son maddesine geldik; yani, yürütmeyi yapacak hükümete geldik. Tabiî, akşam da söyledim, millet çıkarılan  bu yasaları kimin yürüttüğünü değil, bankaların içindeki paraları kimin yürüttüğünü soruyor.  Bu yasayla, içi boşaltılması muhtemel veya belki bugünkü şartlarda içi boşaltılan bu bankalar çarnaçar satılırken, devredilirken, içi boşaltılmış bir surette devredilen daha önceki bankalarda olduğu gibi, bilahara devralınan bankalardan devletin yaptığı zararları hükümet ne şekilde yürütüyor, nasıl yürütüyor?

Değerli arkadaşlar, bakın, ben, öteden beri tüm yasalarda "...yayımlandığı tarihte yürürlüğe girer ve bu yasayı Bakanlar Kurulu yürütür" hükmünü, doğrusu pek fazla da anlayabilmiş değilim. Mesela, YÖK'le ilgili kanun çıkarırız "bu kanunu Bakanlar Kurulu yürütür"deniliyor; Allahaşkına, üniversitenin içerisine hükümet girebiliyor mu? Kemal Gürüz'ün elindeki sopası sizin içeriye girmenize müsaade ediyor mu?

Değerli arkadaşlar, bu Meclisten çıkan yasaları gerçekten hükümetler uygulayabiliyorsa, önce kendi uygulayabilme imkânlarını bir denetleyiversin.

Bakın, şimdi, geriye doğru bakanları burada sorguluyoruz; eski bir devlet bakanı burada ifade verme, savunma verme durumunda. Tabiî, hâkim de kendisi, savunmacı da kendisi; daha önceki icraatları bize doğru, eğri, yanlış, güzel anlatıyor. Ben, kişilik olarak saygı duyuyorum; ama, değerli arkadaşlar, neticede, bu bankalar soyuldu, içleri boşaltıldı.  Hani "suç, kürk olsa; kabahat, kürk olsa kimse sırtına almaz"derler ya, kimse sırtına almak istemiyor bu günahı; ama, ortada bir günahlı olay var, bir ayıplı hadise var. Kızılay Meydanında açlık feryatları atan, bu çığlıkları duymayan, ama, dörtbuçuk sene vadeyle bu yasayı yürüteceğini...O gün ne olacak bilmiyoruz, dörtbuçuk sene sonra kim öle kim kala; hani, Hoca Nasrettin'in- affedersiniz- bir evcil hayvana güzel Türkçe öğretme arzusu varmış; daha açığı, devrin sultanlarından meşhur bilinen filin sahibi "eğer, benim bu merkebime güzel Türkçe öğreten olursa ona iki teneke altın vereceğim"demiş, kimse cesaret edememiş; ama, Hoca bunu kabullenmiş. "Yahu, Hoca, ne yapıyorsun" demişler; Hoca "vallahi iki sene mühleti var, iki teneke de altın; iki sene sonra ya Hoca ölür ya Timur bir tarafa göçer veya merkep ölür; ama altın ne olur; o da bize kalır"demiş.

Şimdi, dörtbuçuk sene vadeli bir yasa çıkarılıyor; böyle uzun vadeli, ne yapılacağı belli değil, bu dörtbuçuk senede bankaların ne olacağı belli değil, ortada imarla, inşayla uğraşan Emlak Bankasının, KOBİ'lerle, esnafla ilgilenen Halk Bankasının, Ziraat Bankasının -akşam söyledi Sayın Bakan 38 000 çalışanı var- ne olacağı belli değil, herkes tedirgin...

Değerli arkadaşlar, seçim arifelerinde bile, biz doğru dürüst bürokratlardan hizmet göremiyoruz, onları çalıştıramıyor, izleyemiyoruz. Böyle bir tedirginlik döneminde, dörtbuçuk yıl vadeyle bu personelden nasıl verim alacaksınız? Hangi güvenle bunlar takip edilecek?

Sayın Genç, akşamdan beri soruyor, doğrusu ben de merak ediyorum: Yani, bu hükümet, ne yapar da istifa eder?!

 Geçenlerde, Yeni Zelandalı bir bayan bakan, alkollü araç kullanıyor yolda seyir ederken, polisler tarafından durduruluyor, alkol testinden geçiyor, enteresan, alkollü çıkıyor ve onuruna yakıştıramıyor, bu bayan bakan derhal istifa ediyor. Alkollü araç kullandığını, onur kırıcı bir hareket olarak, kendisini aşağılayan bir olay olarak telakki ediyor, istifa ediyor.

Şimdi, samimî söylüyorum: Bu hükümet, bir onur belgesi çıkarsın ortaya; şu olaylar karşılığında ben istifa ederim. Bankalar boşaltılır "istifa" sözcüğünü bırakın, sorgulamasından kaçıyorsunuz burada. Parlamentodaki partilerin gruplarının gücüne göre 15 kişilik bir komisyon kurulsun; bu hadisenin siyasî ayağı da bulunsun, diğer temiz insanlar aklansınlar, temizlensinler. Ama, durup dururken, hükümetin 30 küsur Bakanını veya geçmiş bakanların hepsini töhmet altında tutacak bir yaklaşıma vesile olacak tavırdan gelin sakınalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, lütfen toparlayınız.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Yani, niye bundan kaçındınız?

Şimdi, ben de merak ediyorum: Trilyonlarla, katrilyonlarla paralar gider... Resul Akay, yirmi küsur gündür aç bitap düştü yollarda, işçinin feryadını dile getiriyor, duymazsınız! Yani, memur kıyım yasasını getiriyorsunuz, memur sendika yasasını getiremiyorsunuz; niye getiremiyorsunuz? Toplu sözleşmeli, grevli bu hakkı niye getiremiyorsunuz? Anayasa değişikliğinizde getirin onu da, memur da söke söke hakkını alsın; ama, buna da yaklaşamıyorsunuz. Peki, niye? Sizin gücünüz, hakikaten gücü olmayanlara yetti. Resul Akay orada yürüyecek, Kızılay'da aç biilaç insanlar feryat edecek; siz, yeni bir satış senaryosuyla... Bakın, burada tarih, bu tutanakların şahididir ve gelecek parlamento bunun şahidi olacak; eğer bu bankalar yarın iç edilir, yok edilirse, bu dünyada olmasa bile ahirette tırnaklarımız yakanızdadır. Bu milletin, haklı olarak yakanıza sarılacağını hepimiz biliyoruz.

Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Ahirette görüşürüz, ahirette...

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uzunkaya.

Son söz, şahsı adına, Aydın Milletvekili Sayın Ali Rıza Gönül'e ait; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Dünden bu yana, ilgili kanun tasarısının maddelerini görüştük, artık sonuna geldik, inşallah, memleketimize, milletimize hayırlı ve uğurlu olur; bütün temennimiz odur.

Dünkü görüşmelerden itibaren, burada çok açık, çok net cevabı verilemeyen; ama, bizi televizyonlarının başında izleyen vatandaşlarımızın, mutlaka açıklanmasını, faksla, telefonla tarafımıza bildirdikleri bir konunun altını çizerek ve bu kürsüden de açıkça ifade ederek aydınlığa kavuşturmak istiyoruz.

Şimdi, Ziraat Bankasının malî bünyesi bozulmuş, neden bozulmuş; 1994 yılında, Doğru Yol Partisinin Genel Başkanı ve o tarihteki hükümetin başbakanı Sayın Çiller, pamuk üreticisine 4 trilyon lira civarında destek vermiş. O 4 trilyon, katlana katlana bugün 6-7 katrilyona ulaşmış. Merakımı çekti; tabiî ki, kesin rakamlar değil; ama, 1997 yılı haziran ortasına kadar o 4-4,5 trilyonluk borç, 928 trilyon olmuş.

Buradan konuşan bazı sözcüler, 6 katrilyon borç olduğunu, malî bünyeyi bozduğunu ifade ediyorlar ve bunun yanlış bir uygulamadan kaynaklandığını söylüyorlar; ama, 1997 Haziranından sonra 55, 56, 57 nci hükümetler olarak Sayın Yılmaz, Sayın Ecevit ve tekrar Sayın Ecevit, niye tedbirlerini almadıklarını, bunu niye düzeltemediklerini de açıklamaktan özenle kaçınıyorlar.

Eğer, 928 trilyon, 1997 Haziranından sonra 1998, 1999, 2000 yıllarında 6 katrilyona; yani, 11 milyar dolara geldiyse ve bizim yaptığımız yanlışsa, yanlışın emsal olmayacağı o kadar açık ki, o yanlışı yaparken siz, o yanlışı devam ettirirken siz sorumlu değil misiniz?! Bunun cevabını nasıl vereceksiniz?!

Sayın Çiller, 4 trilyon lirayı, o gün için, en az 300 bin pamuk üreticisine vermiştir. Vatandaş, bugünün anaparasıyla 67 katrilyon, devletin, milletin parası, bankaların içini boşaltanlara veriliyorsa, peşkeş çekiliyorsa, Allah bin kere razı olsun Sayın Çiller'e, bari milletin parasını, 300 bin pamuk üreticisine verdi diyor. (DSP sıralarından "Vay vay vay" sesleri, gülüşmeler; DYP sıralarından alkışlar)

Eğer, bizim yaptığımız yanlışsa, biz, alınteriyle yaşayan, topraktan karnını doyuran bu milletin 300 bin çiftçisine verdik, esnafına verdik esnafına, KOBİ'lere verdik; üretimi artırmak için, ihracat yapmak için... Bakın bir halinize, ihracatınız düşmüş yüzde 40'a yakın, yüzde 50'ye yakın ithalatınız artmış. Dışarıya elinizdeki paraları peşkeş çekerken, dışarıdan para dilenir hale getirmişsiniz bu ülkeyi. (DSP sıralarından gürültüler)

MAHMUT ERDİR (Eskişehir)- Siz yaptınız!...

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla)- Bunun hesabını verin evvela, bunun...

MAHMUT ERDİR (Eskişehir)- Siz yaptınız!.. Siz yaptınız, siz!..

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla)- Vatandaş diyor ki: "Kırk yıllık tapular gün gördü." Sayın Çiller 3 000 lira verdiği zaman, tartı çekisiyle gitti Ziraat Bankasından, evet, parasını aldı. Şimdi, vatandaş, 1 kilo gübre alacak, elinde tapusu, ilçe ziraat odasına, oradan çıkıyor, yine, elinde tapusu, ziraat odasına...

Şimdi, geçen dönemde, 10 sent, 12 sent para verdiniz. Yine, elde tapular, ziraat odalarının, ziraat mühendisliklerinin kapılarında kuyruk oldu vatandaş. (DSP sıralarından gürültüler)

MAHMUT ERDİR (Eskişehir)- Sizin zamanınızdaydı...

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla)- Bırakın bunları da,  siz, bunları  bırakın da,  pamukçuya bir 20 sent para verip, bakın...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Gönül, toparlar mısınız; 1 dakika uzatıyorum.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya)- İstanbul Bankasını merak ediyoruz...

BAŞKAN- Lütfen, karşılıklı konuşmayalım efendim; lütfen...

MAHMUT ERDİR (Eskişehir)- Yalan söylüyor!..

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla)- Ülkede kuraklık var,  zeytin üreticisi perişan hale gelecek. "28-29 sent vereceğiz" diyorsunuz. Zeytin üreticisi, sizden en az 60 sent destek istiyor. Bırakın da, birilerine bu memleketin paraları, böyle bu kadar kolay peşkeş çekiliyorsa, soyguncuya gidiyorsa, bari, milletin parasını hakkın sahibi olan, üreten insanlara verin, çiftçiye verin...

MAHMUT ERDİR (Eskişehir)- Çiftçi hayatından memnun, senin haberin yok!..

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla)- Pancarın ilk avansında pancar fiyatı açıklanır. Haziranın ortasıdır beyler, kasım ayına geldiniz, pancar fiyatlarını açıklayamadınız.

MAHMUT ERDİR (Eskişehir)- Ben, pancar bölgesinden geldim. Haberin yok senin; çiftçi memnun...

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla)- Değerli arkadaşlarım, onun için, eğer, bir yanlışlık varsa -sizin kalbiniz de bunu tasdik ediyor da- şöyle biraz daha yürekli olarak bu kürsüden dile getirip gereğini yapın. (DSP sıralarından gürültüler)

Saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar)

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Bu konuda konuşacak en son parti sizsiniz.

BAŞKAN - Sayın Gönül teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, sorulara geçiyoruz. İlk soru Sayın Ali Şevki Erek'in.

Buyurun.

ALİ ŞEVKİ EREK (Tokat) - Sayın Başkanım, Sayın Bakana sorularımı arz ediyorum.

Bu tasarıyla çiftçinin ve esnafın ortada bırakıldığı kanaatini taşıyorum. Böyle bir tasarı yerine, çiftçiye ve esnafa bu bankalar özelleştirildiğinde çok daha geniş destek imkânlarını sağlayacak 4046 sayılı kanuna eklenecek bir madde yoluyla bir çözümün niçin düşünülmediğini merak ediyorum.

Kamu hissesi yüzde 50'nin altına düştüğünde bu tasarı uygulamadan kalkacak, madde 4. Kamu hissesi yüzde 50'nin altına düşmediği takdirde özelleştirme ilânihaye sürebilir mi? Madde 4'te böyle bir tehlike var. Sayın Bakan, böyle bir ortada kalmayı nasıl cevaplandırır?

Bir arkadaşım, Bağ-Kur prim borcu olan esnafa Halk Bankasından kredi tahsis edilmediğini ifade etti. Sayın Bakan da, Bağ-Kur'un 2000 yılı içinde 1,5 katrilyon liraya ulaşan bir zararından bahisle bu uygulamanın devam edeceği doğrultusunda bir imaj verdiler, kesin bir ifade söylemediler. Şunu soruyorum: Şu anda prim borcu olan esnafa, kesinlikle, Halk Bankasından kredi imkânı kalktı mı, kalkmadı mı?

Son soru: Dün bu konuda da soru soruldu; ama, tam bir bilgiye sahip olamadık, Sayın Bakan açıklarsa mutlu olacağız. Ziraat Bankasının, borçların ertelenmesi konusunda yayımladığı son genelgede, çiftçinin müracaat tarihi olarak belirtilen tarih itibariyle, özellikle pancar çiftçisinin pancar paralarını alacağı nisan ayı sonuna kadar uzatılması, bu genelgeden pancar çiftçisinin yararlanması imkânını sağlayacak mı? Şu andaki, çiftçinin müracaat tarihi olan ocak sonu tarihinin, pancar çiftçisinin istifade  edebilmesi için,  31 Nisan ve belki  31 Mayıs 2000'e kadar  uzatılması  düşünülüyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Efendim, soru soracak 10 kadar sayın milletvekili var; lütfen, soruları 1'er dakikayla sınırlandırmaya çalışalım.

Sayın Özkan Öksüz, buyurun efendim.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Sayın Başkan, delaletinizle, aşağıdaki soruları tevcih ediyorum:

1- Mevcut düzenlemede, 4'lü kararla yapılan atama işlemleri dışında, hiçbir yetkisi olmayan ilgili bakan, bundan sonra, yüzde 99'luk Hazine hisselerini temsil eden kişi olarak "olağanüstü genel kurul  kararı  aldım"  diyerek ve koltuğunda  oturarak,  tek başına genel kurulu  gerçekleştirebilecek mi?

2- Bankacılık  sektörünün  yüzde  40'ına hâkim  olan  kamu  bankalarının,  2 partiye  mensup 3 bakana teslim edilerek, dünyada sadece aile şirketlerinde görülen tek kişilik genel kurul usulüyle, iktidar partileri yararına kullanılmaları için yasal bir kılıf mı hazırlanıyor?

3- Kamu bankaları Yüce Meclisin denetiminden kaçırılmaktadır. Bugüne kadar, yapılan usulsüzlükler, Yüksek Denetleme Kurulunun incelemeleri sonucunda düzenlenen raporlarla Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgi ve denetimine sunulmaktaydı. Bundan böyle, Yüksek Denetleme Kurulunca denetlenmeyecek ve Bankalar Kanunundaki sır müessesesi ardına sığınarak, usulsüzlükler kamuoyundan gizlenecek mi?

Son sorum: Usulsüzlük yapan banka yöneticileri devlet memuru sayıldığından, bugüne kadar, Türk Ceza Kanununun, devlet idaresi aleyhinde işlenen cürümler hükümleri gereğince yargılanıyordu. Bu tasarının kanunlaşması halinde, bugüne kadar haklarında zimmet, görevi suiistimal, görevi ihmal gibi suçlardan dava açılan yöneticiler, bu kanunun, suçun vasfını değiştirdiği iddiasında bulunarak, daha düşük ceza ihtiva eden hükümlerden yargılanma talebinde bulunabilecekler ve daha düşük cezalar mı alacaklardır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Ben teşekkür ederim.

Sayın Bedük, buyurun.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkanım, delaletinizle Sayın Bakana şu sorularımı sunuyorum:

Güven ve itibar müessesesi olan bankalarda, özellikle son zamanlarda yaşanan olay, Türk kamuoyu tarafından hayretle ve ibretle takip edilmekte ve bu arada da siyasetçiye karşı büyük bir güvensizlik duyulmaktadır. Onun için, gerek siyasetçiye ve gerekse devlete karşı güvensizliği ortadan kaldırabilmek için, vatandaşın sorularını, vatandaşın özellikle üzerinde durduğu bir kısım konuları mutlaka açıklamak mecburiyetindeyiz ve bunu da açıklayacak olan merci, bakandır ve hükümettir.

Etibankın özelleştirilmesiyle ilgili olarak, Interbank eski Bankalar Kanununun 64 üncü maddesine göre denetim altındayken, ikinci bir bankanın,  Etibankın doğrudan doğruya aynı şahsa ihalesini doğru buluyor musunuz?

Bugün, Hürriyet Gazetesinden Sayın Cüneyt Ülsever, yapmış olduğu açıklamada "o zamanki bir değerli bakan 'bu imza nedeniyle bir gün hepimizi Yüce Divana verecekler. Dilerim, orada, bizi Güneş Taner savunabilir' demiş" diyor ve yine aynı yazıda, yine eski bir bakan "bizim aldığımız tedbirler uygulanmadı; çünkü, biz, şirketlere, ancak 15 milyon dolar civarında aktarma yapılmasını öngörürken, 350 milyon dolar aktarma yapılmış " diyor. Bunu kim sağlamış; bunu, şu andaki Başbakan Sayın Bülent Ecevit, DSP'nin bakanları Sayın Hikmet Uluğbay, Sayın Hüsamettin Özkan ve Sayın Recep Önal'dan bahsediyorlar. Sayın Bakan, bu sorulara cevap verme ihtiyacı duyuyor mu? Eğer, gerçekten, bu bankanın bu şekilde batmasına neden olan kontrol tedbirlerini almamışsa, buna rağmen bu görevde durmayı, acaba siyasî bakımdan ve bürokratik bakımdan doğru buluyorlar mı?

Yine, "eski bakan 'Etibank yüzünden hepimiz Yüce Divana gitmeliyiz' diyor" diye  Milliyet Gazetesinde sürmanşet olan bir haber var. Eski bakan, Sanayi ve Ticaret eski Bakanı, Etibankın özelleştirilmesine karar veren Özelleştirme Yüksek Kurulu üyesi Yalım Erez "devlet, eğer devletse, bu satışı onaylayan Özelleştirme Yüksek Kurulu üyelerinin hepsini Yüce Divana sevk etmelidir" diyor. Sayın Bakan, bu kadar iddialı konuşan bir eski bakanın bu açıklamasına rağmen, halen konuyu Yüce Divana sevk etmek için veya özellikle devletin burada tarafsızlığını ortaya koymak bakımından, memur olduğu takdirde tahkikatın selameti için görevden ayrılmasına imkân verilen bir sistemde, halen göreve devam etmeyi düşünüyor musunuz?

Sayın Bakan, son sorumu soruyorum...

BAŞKAN - Saffet Bey, başkasının zamanına tecavüz ediyorsunuz.

Lütfen çabuk olun.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, konuşma talep ettim, konuşamadım; üç maddede de söz istedim, konuşma hakkı vermediniz. Müsaade edin de sorularımı sorayım.

BAŞKAN - Sırasında talep etseydiniz.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Ben sırasında istedim...

Bürokratlar ve siyasetçiler, özellikle birkısım özelleştirmelerden sonra, özelleştirilmiş olan o kurumlarda yönetimde görev alıyorlar; yani, bankalar murakıbı olarak rapor düzenlemiş olan bir murakıp arkadaşımız veya bankada, kamuda görevli olan bir arkadaşımız, özelleştirmeden sonra, özelleştirilen o kurumun yönetiminde, genel müdür olarak, genel müdür muavini olarak veya murahhas üye olarak görev alıyor. Acaba, bu, o müesseseler ve devletin müesseselerinin itibar ve güven kaybetmesi bakımından fevkalade tehlikeli, üzerinde durulması gereken, çözümlenmesi gereken ve engellenmesi gereken bir konu değil midir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Diğer sorulara geçme imkânımız yok; cevap için 1 dakika süre kaldı. Sayın Bakan, lütfen cevap verin efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Bu süreyi biraz uzatalım Sayın Başkan, eskiden 20 dakikaydı.

BAŞKAN - Öyle oylamasaydınız, ne yapalım.

Buyurun efendim.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Sayın Başkan, 1 dakikada, bu kadar soruya, bu kadar önemli soruya cevap vermem mümkün değil ve hepsi de, cevap verilebilir nitelikte; bizim, göğsümüzü gere gere konuşabileceğimiz şeyler. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar) Ya süremizi uzatın veya biz, bunların hepsine yazılı cevap verelim.

BAŞKAN - Evet, dinliyoruz efendim; buyurun.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Şimdi, baştan başladığımız zaman, bankamızın, Ziraat Bankasının özkaynaklarıyla ilgili, bir arkadaşımız dedi ki -onun söylediği rakamın tam tersi bana getirilen- Ziraat Bankasının nominal sermayesi 350 trilyon, ödenmemiş sermayesi 128,6 trilyon, ödenmiş sermayesi ise 221,305 trilyon. Bu, ödenmemiş ile ödenmiş kısım için de, arkadaşımız bir farklı şey söyledi. Tabiî, bir bankanın, sadece ödenmiş sermayesi değil, onun diğer kaynakları ile özkaynakları önemli. Ziraat Bankasının toplam özkaynakları, Eylül 2000 tarihi itibariyle 397,9 trilyondur.

Şimdi, bir başka konu "pancar üreticisinin borçlarının ödeme planına bağlanması yolunda bir uzatma yapılabilecek mi" denildi. Ziraat Bankası Yönetim Kurulu önümüzdeki günlerde toplanacak ve burada, özel bir düzenleme yaparak, bu arkadaşlarımızın problemlerine çözüm getirecek.

Şimdi, bir arkadaşımız, yine, Ziraat Bankasının bu gelir-gider hesaplarını analiz etmeye çalıştı. Tabiî, bankacılık...

MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Sayın Başkan, Sayın Bakan isim vermeden cevap veriyor; bir arkadaşımız, bir arkaşımız...

MURAT AKIN (Aksaray) - Kim bu bir arkadaş.

MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Böyle, soruya cevap olmaz.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Hayır, Sayın Başkan 1 dakika deyince, ben, şey yapamadım.

BAŞKAN - Efendim, rahat olun; buyurun.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Şimdi, o zaman şunu söyleyeyim: Sayın Öksüz "ilgili bakan, olağanüstü genel kurul yapacak mı" demişler. "Kamu hisseleri, tüm KİT'lerde, Hazine tarafından temsil edilmektedir" zaten temsil edilmektedir, Telekom'da olduğu gibi. Genel kurulu olan kuruluşlarda, bu gibi kurul toplantılarında ilgili bakan ve Hazinenin ilgili bakanı müştereken temsil edilmektedir. Bu genel kurullara, Hazinenin KİT bölümünden ilgili bakandan onay alınarak gidilmektedir ve orada temsil hakkı kullanılmaktadır, aynı işler burada da yapılacaktır.

Sayın Ali Şevki Erek, amacımız programladığımız gibi özelleştirmeyi gerçekleştirmektir. Bu sürede yetiştirilemeyecek diye tasarının düzenlenmemesi söz konusu olamaz. Çiftçi, esnaf devletimizin bütçesinden şeffaf bir şekilde desteklenecektir bundan sonra, bankalar bu konuda aracı banka olarak, kendilerine komisyon ödenerek görev alacaklardır.

Şimdi, Sayın Akın, ödenmeyen sermaye ile ilgili sormuşlardı, onu söyledim.

MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Bakanım, yanlış söylediniz bendeki bilançoya göre; biraz önce dediniz ki, ödenmiş sermaye 100 trilyon veya 141, ödenmemiş 250...

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Hayır, ödenmemiş 128 efendim.

MURAT AKIN (Aksaray) - O zaman bu bilançoyu ben yetkililerden aldım, niye yanlış?

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Bu elimdeki,  size vereyim.

MURAT AKIN (Aksaray) - Yeni aldım ben.

BAŞKAN - Efendim, bu evrak teatisini sonra yaparsınız.

Sayın Bakanım devam buyurun efendim.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Sayın Gönül dedi ki, "Ziraat Bankasının malî bünyesi..." Ziraat Bankasının malî bünyesi; bir bankanın malî bünyesi her gün değişir, oradaki kullanımlara ve kaynaklarının yapısına göre, kaynakların vadesine göre, o kaynakların geri çekilme, yani exigibilite durumuna göre...

MURAT AKIN (Aksaray) - Sermaye Hazinenin taahhüdünde, bir ay içinde mi değişmiş, yani bir bakar mısınız?.. Yeni aldım ben.

SÜLEYMAN YAĞIZ (İstanbul) - Dinle be kardeşim.

BAŞKAN - Sayın Bakan cevap vermesin, ne yapayım.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Sizin elinizdeki 1999 diyor arkadaşlarım.

MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, anlamadığım şey, ne oldu yani?..

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - "Çiftçi, esnafa destek için, 4046'ya ek bir şey yapabilir misiniz" dedi Sayın Erek, ondan başlayayım.

Söylediğimiz şu; biz, bu dönemde, öncelikle, bankaların yapısal uyumunu sağlayacağız, malî yapılarını güçlendireceğiz ve Özelleştirme İdaresine devredeceğiz. Bu satış operasyonunda ne bizim ihtisasımız var ne de böyle bir iddiamız var. Biz, bu bankaların malî yapılarını belli bir noktaya getirip, özelleştirilmek üzere Özelleştirme İdaresine devredeceğiz.

"Madde 4'te tehlike var" diyor, uzayabilir bu... Hayır, hiçbir tehlike yok. Bu bir çerçeve hükümdür. O sürelerin içinde ve daha erken bitirmeye çalışacağız.

"Kamu bankaları  Yüksek Denetleme denetiminden..." Hayır, böyle bir şey yok, Meclisin denetimi her zaman söz konusudur. Zaten, baktığınızda, Meclisin denetimi de gecikmeli olarak gelmektedir; yani, özellikle bankalarda 1997, 1998 seviyelerindedir denetim. Bu kadar gecikme zaten pek anlamlı da değildir. Onun için, bankalarla ilgili, hükümetin uygulaması her zaman Yüce Meclisin denetiminde devam edecektir.

Şimdi "usulsüzlük yapan banka yetkilileri ne olacaktır" diye haklı olarak sordu. Biz, bu bankalarımızı, 233 sayılı KHK kapsamından çıkardığımıza göre ve genel müdür ile yönetim kurulu üyelerinin ilgili bakanın iznine bağlanan soruşturmalarıyla ilgili hüküm 233'te olduğuna göre, bundan sonra, öbür personelden hiçbir ayırımları kalmayacaktır. Yönetim kurulu başkanı ve yönetim kurulu üyeleri hakkında da, diğer personel için yargıya başvurma usulü ne ise, ilgili bakandan izin almaya gerek olmaksızın, o yapılacaktır.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) -Daha öncekileri sordum, daha önce rüşvet alanlar... Özelleştirildi, daha önce rüşvetten ve şeyden ceza alanlar?..

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Eskiden olanlar... Tabiî, şu anda ilgili bakanın izniyle sevk edilmektedir; ama, benim bildiğim kadarıyla ceza takibatı istenip de sevk edilmemiş rapor yoktur. En azından, bize intikal eden raporlar bakımından bunu açıkça söyleyebilirim.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, toparlar mısınız efendim.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Tabiî efendim.

Tabiî, Sayın Bedük'ün söylediklerinin birçoğuna da aynı düşüncelerle katılabiliriz; bankacılıkta güven esastır. Hem bütün insanımız, kredi müşterisiyle, bankalara mevduat yatıranıyla hem de Parlamentosuyla, hükümetiyle bu güveni duymamız lazımdır. Bankalarımız, malî sistemimiz üzerinde çok hassas durmamız lazım. Böyle uluorta, siyasî amaçlarla polemiğe gidecek şeylerden kaçınıp, gerçek hatalar varsa veya gerçek iyileştirme önerileri varsa, konuşmamız lazım. Bu konuda kendilerine tamamen katılıyorum.

"Kontrol tedbirleri, önleyici tedbirler alınmalıdır" denildi. Evet, bankacılıkta erken uyarı sistemleri BDDK tarafından kurulmaktadır. Bundan sonra böyle olayların meydana gelmesi söz konusu değildir.

Sayın Erek'in sorusuna cevabımız ise: "Halk Bankasınca, kredi kullanan esnaf ve sanatkârlardan Bağ-Kur borcu olup olmadığına dair belge istenmesi, 619 sayılı KHK'nin 15 inci maddesinin bir gereğidir.  Aynı mükellefiyet, esnaf kefalet kooperatiflerine de getirilmiştir" diyor arkadaşlarım. Dolayısıyla burada görebildiğim kadarıyla...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, Sayın Bakana benim sorduğum soru: Bir eski bakanın yapmış olduğu açıklamanın fevkalade önemli olduğunu ifade ederek, bir bakan, doğrudan doğruya, kendisini de muhatap almak suretiyle, sorumlu gösterdikten sonra, eski kurum üyelerinin de Yüce Divana sevk edilmesinden bahsediyor. Acaba, Sayın Bakan, eski kurum üyeleri veya kendisiyle ilgili bir tasarruf düşünür mü? Çünkü, bu ciddî bir iddia ve bir eski bakan söylüyor, imzası bulunan bir bakan söylüyor.

BAŞKAN - Efendim, sorunuz soruldu,  Sayın Bakan da cevabını  uygun  gördüğü şekilde veriyor.

Buyurun, lütfen toparlayın efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - "Uygun gördüğü şekilde" diye bir şey olamaz efendim.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Buradaki katkıları dolayısıyla bütün arkadaşlarıma da teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, 5 inci madde üzerinde herhangi bir önerge yoktur...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Karar yetersayısının aranılmasını istediniz.

Maddeyi, komisyondan geldiği şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır, madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Yalnız, daha evvel, oyunun rengini belli etmek bakımından, lehte bir söz talebi vardır; aleyhte söz talebi yoktur; tabiî, talepte bulunulabilir.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, aleyhte sözü ben talep ediyorum.

BAŞKAN - Siz talepte bulunuyorsunuz.

Lehte, İstanbul Milletvekili  Sayın Masum Türker konuşacaklar.

Sayın Türker, yok mu efendim?

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Yok Sayın Başkan.

BAŞKAN - Aleyhte Sayın Genç konuşacaklar.

Tabiî, lehte, başka bir arkadaşımız da talepte bulunabilir.

Çok kısa olmak üzere, buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Ama, normal süre 10 dakika Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tabiî, iki gündür, bu Emlak Bankası, Halk Bankası ve Ziraat Bankasıyla ilgili yeni bir statüyü müzakere ediyoruz.

Biraz önce, iktidar partisinden bir milletvekili çıktı, dedi ki: "Ben hesap vermeye hazırım." Hesap nasıl verilir, ben anlamıyorum. Yani, şimdi, Bankalar Kanununun 64 üncü maddesine göre, hükümetin tehlikeli gördüğü bir banka gözetim altına alınıyor -İnterbank- ondan sonra, buna şube açma yetkisini siz veriyorsunuz. Arkasından da, kanunen suç olan bu bankaya ikinci bir banka veriyorsunuz. Diyor ki "teminat aldık." Söyleyin, hangi teminat mektubunu aldınız, hangi parayı aldınız, hangi gayrimenkulü aldınız? Kesinlikle böyle bir teminat yok, varsa çıksın söylesin, işte Bakan burada. Sırf manşetleri aldınız teminat, gazetelerin manşetlerini aldınız; sizin yaptığınız bütün hatalar, kabahatler, suiistimaller, hepsi size birer kabahat olarak değil, büyük başarılar olarak ortaya konuluyor ve dolayısıyla, bugün, basın, halkı aydınlatma görevini yapmıyor.

Bankalar batmış. Bakın, el konulan 10 bankanın bugünkü zararı 7 milyar 600 küsur milyon dolar. Gittikçe zararları artıyor. Ayrıca, birçok hatırlı kişilere, özellikle medya gruplarına, hak etmedikleri halde, devletin kaynaklarını aktarıyorsunuz. Sordum bakana, dedim ki, bakın, siz, hangi holdinge ve hangi kişilere, yeni yeni banka satın almak için, hangi resmî bankadan, devletin bankasından teminat mektubunu verdiniz? Ben inanıyorum ki, Etibankta da teminat olarak verdikleri, yine bir Halk Bankasının veya bir Emlak Bankasının veya bir Ziraat Bankasının teminat mektuplarını vermişlerdir, onlar da borcunu ödemeden bu paralar yine devletin eline gelmiştir; yani, sistem bu şekilde yürütülüyor.

Yine, biliyorsunuz, 7 banka kurma izni verildi. Özel bir banka kurma izni verilmesi için, en azından 70-80 milyon dolar para alınması lazım; ama, sizin ortaklarınız -ki, o zaman ANAP iktidardaydı- hiç böyle,  devletin 600-700 milyon dolarını almadan,  bunlara  bedava  banka kurma yetkisini verdiler.

Şimdi, yine, sizin ortağınız, Güneş Taner, bu bankayı, usulsüz olarak, bakın, bu Etibankı usulsüz olarak bir medya grubuna veriyor; arkasından da gidiyor, onun yönetim kurulunda, maaşlı olarak... Ama, kaç lira alıyor; 1 milyon dolar mı alıyor, 500 milyon dolar mı alıyor; çıkın, burada söyleyin. Bu arkadaş nerede Allah'ınızı severseniz?! Bu arkadaş maaş alıyor mu buradan; hangi gün bu kürsüye geldi; yani, hangi gün buraya geldi? (DYP sıralarından alkışlar) Şimdi, gelsin, bize cevap versin; bu hükümet cevap versin. Arkadaşlar, bu, doğrudan doğruya görevi suiistimaldir, milletvekilliği sıfatını suiistimal etmektir. Ee, bu sizin ortağınız olduğuna göre, yani siz bununla ortaklık kurduğunuza göre, herhalde siz de aynı suça iştirak ediyorsunuz. (DYP sıralarından alkışlar) Siz diyebilir misiniz "yahu, bizim kabahatimiz yok..." Ee, kabahatiniz yoksa, aynı kişiyle nasıl ortaklık yapıyorsunuz?! (DYP sıralarından alkışlar)

HASAN AKGÜN (Giresun) - Sayın Başkan, sataşma var.

KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, sataşmaysa, gelip, burada konuşursunuz.

HASAN AKGÜN (Giresun) - İstanbul Bankasında, onların da iştiraki...

KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, şimdi, böyle bir iktidar grubuyla, biz, getirilen bir kanunu müzakere ediyoruz; bakan, devamlı kaçamak cevap veriyor. Bakana diyorum "yahu, Sayın Bakan, bakın, 5 tane bankaya el koydunuz; içinizden köstebek çıktı; banka sahiplerine haber verdi, bankanın içini boşalttılar." Peki...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Genç "çok kısa" diyor... Size, 1 dakika daha eksüre veriyorum.

Yalnız, müsaade ederseniz, bir şeyi hatırlatayım -çok iyi biliyorsunuz siz maddeyi- deniliyor ki "kısa, açık ve gerekçeli olacak." Gerekçenizi...

KAMER GENÇ (Devamla) - Gerekçeyi açıklayacağım da, sonra oyumun rengini belirteceğim.

BAŞKAN - Peki, oyunuzun rengini de söyleyin lütfen; ama, 1 dakikadan fazla eksüre vermem ona göre.

KAMER GENÇ (Devamla) - Memlekette bankacılık sistemi o kadar arapsaçına benzetilmiş ki, bu bankalar o kadar hortumlanmış ki, bunları, kısa ve öz olarak açıklamak biraz zor; bir de, anlayacak adamlara kısa anlatmak çok zor, onların da anlayışının kısayı anlayacak kadar olması lazım.

BAŞKAN - Yalnız kanunu görüşüyoruz, yalnız kanunu...

KAMER GENÇ (Devamla) - Ben, bu kanuna karşıyım. Bu kanuna niye karşıyım; çünkü, bu kanunla devletin çalınan paraları ne kadardır; burada, hükümet bize hesap vermiyor, her şey gizleniyor; devlet sırrı olarak veyahut da ticaret sırrı olarak karşımıza çıkıyor. İşte, 7 Ekim tarihli gazetede, Emin Çölaşan'ın köşesinde, Sayın Hüsamettin Özkan, verdiği cevapta, Demirel ailesinin şirketlerinin aldığı  kredileri sayıyor; işte,  "100  milyon dolar şuraya verdik, 4,5 trilyon şu  şirkete verdik..." Eğer onlar sırsa, niye  o bakan açıklıyor; eğer sır  değilse,  niye bu  Bakan hangi  özel şirketlere ve yandaş şirketlere kredi verdiğini açıklamıyor?

(Mikrofon otomatik  cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ  (Devamla) - Bu itibarla, her şeyi gizli kapaklı yaptığınız için,  sizin getirdiğiniz  her  tasarıya da karşıyım, kanuna  da karşıyım.  (DYP  sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

Başka söz talebi yok.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Var, var...

BAŞKAN - Açık oylamanın...

HASAN AKGÜN (Giresun) - Sayın Başkan, aleyhinde söz isteyebilir miyiz?

BAŞKAN -  Lehte konuşabilirsiniz. Lehte  bir arkadaşımız  konuşabilir.

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Sayın Başkan, oylamaya geçtiniz; usule lütfen riayet ediniz. Bu  İçtüzük sizi de bağlar bizi de bağlar.  Lütfen efendim... Oylamaya geçtiniz.

BAŞKAN -  Çok kısa  olarak  söz veriyorum.

Buyurun Sayın Seven.

NİDAİ  SEVEN (Ağrı)  - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bankacı olmam sebebiyle ve zabıtlara geçmesi açısından bazı konulara değinmek istiyorum.

Etibank, 1996 senesinde,  30 trilyon lira civarında zarar ettirilerek, aktif ve pasifleriyle birlikte Türkiye Halk Bankasına devredilmiştir ve 185 milyon dolar civarında,  Doğan Kumaşçılığa satılıp, satılmadığı  takdirde ikinci olan kişiye satılması gerekirken,  Özelleştirme Yüksek Kurulu bu kararını yerine getirmemiştir. Etibankın o zamanki Genel Müdürü de şu anda aramızda bulunmaktadır. Etibank  o zaman zarara sokulmuştur, bir sene sonra da 155 milyon dolara satılmak zorunda kalmıştır.

Bana göre, sebepler üzerinde durmamız gerekir, sonuçlar üzerinde değil. Artı,  1994 yılında, Marmara Bank,  İmpexbank ve TYT Bank batırılmıştır, o günkü tarihlerde yüzde  50-250, üç aylık faiz ödenmiştir. Şimdi, eğer, kamu bankalarında, bugün, devletin malını peşkeş çekmek isteyen birkısım siyasî veya bürokratlar varsa, bütün Parlamentoyu ve Türk Milletini bunlarla mücadeleye davet ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP, DSP, FP ve  DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şekli konusunda oylarınıza müracaat edeceğim.

Açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz tasarının tümü üzerinde yapılan açık oylamanın sonuçlarını arz ediyorum:

Katılan milletvekili sayısı

:  301

Kabul

:  219

Ret

:    79

Çekimser

:      1

Mükerrer

:      2

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar) Ülkemize, milletimize, ekonomimize ve bu kurumlarda çalışanlara hayırlı olsun diyor; tebrik ediyoruz efendim.

Sayın milletvekilleri, Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu raporunun müzakerelerine başlayacağız.

3. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

BAŞKAN - Hükümet 6.6.2000 tarihli 105 inci Birleşimde de temsil edilmediğinden hükümeti aramayacağım; ancak, 62 nci maddenin ikinci fıkrası gereğince komisyonun bulunması şart.

Komisyon?.. Yok.

Böylece, bu gündem maddesini geçiyoruz.

Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakerelerine başlıyoruz.

4. - Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/709) (S. Sayısı : 536) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Sayın milletvekilleri, komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım...

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Bir taraftan da gidiyorsun!..

BAŞKAN - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorsunuz...

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Aslan Bey, nereye gidiyorsun?!

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Samimî değil...

                         

(1) 536 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

BAŞKAN - Raporun okunmasını kabul edenler... Raporun okunmasını kabul etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Karar yetersayısı vardır.

Tasarının tümü üzerinde ilk söz, Fazilet Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Altan Karapaşaoğlu'na aittir; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakika.

FP GRUBU ADINA MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; sizleri saygıyla selamlıyorum. Şu anda, 536 sıra sayılı Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarıyla ilgili, Grubumuz adına görüşlerimi bildirmek üzere söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, evvela, görüşmekte olduğumuz müessesenin neyin üzerine kurulmuş olduğunu, asıl kuruluş amacının ne olduğunu gözden geçirmemiz lazım. Hepinizin malumları olduğu üzere, 11 Ocak 1954 tarih ve 6219 sayılı Kanunun 1 inci maddesine göre kurulmuş olan Türkiye Vakıflar Bankası, aslında özel bir bankadır; zira, özel yasalarla kurulmuştur. Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı adıyla, hususî hukuk hükümlerine tabi olmak üzere bir banka kurulması için Vakıflar Umum Müdürlüğüne yetki verilmiştir.

Vakıflar Bankasında devletin, yani Hazinenin hiçbir şekilde payı ve hissesi yoktur. Hisse senetleri (A, B, C) grupları olarak tefrik edilmiş, (A) grubu hisse senedi yüzde 55, (B) grubu hisse senedi yüzde 20, (C) grubu hisse senedi de yüzde 25 olacak şekilde tanzim edilmiş. Sermaye artırımları tamamen vakıf imkânlarına dayanılarak yapılmış, başka bir deyişle, Vakıflar Bankasının sermayesine devletin tek bir kuruşluk katkısı olmamış.

Anayasa Mahkemesinin bir kararında "vakıf mallarının maliki hiçbir zaman devlet değil, vakıfların kendileridir" deniliyor. Yine bir başka kararında "yukarıda da söylendiği gibi, vakıf mallarının mülkiyetinin devlete değil, vakıf tüzelkişiliğine ait olduğu, bugünkü Vakıflar Kanunuyla kabul edilmiş bulunmaktadır" deniliyor ve daha sonraki ifadeleri de aynen şöyle: "Vakıf, kökü İslam Hukukuna dayanan bir sosyal yardım kurumudur. Bu kurumun temeli vakfeden denilen kimsenin malını vakfetmek, yani, belli bir işe süresiz olarak bağlamak iradesidir. İslam Hukuku açısından vakıf, bir özel hukuk kurumu ve ondan doğan ilişkiler, özel hukuk ilişkileridir ve böylece vakıf malı, vakfın özel mülkiyetinde bulunan malıdır."

2762 sayılı Vakıflar Kanunu, eski vakıfları düzenlerken, vakıf kurumunun ve ondan doğan ilişkilerin hukukî niteliğinde ve bu arada, vakıf mallarının, özel mülkiyet konusu mallar olmasında herhangi bir değişiklik yapmış değildir. Bu durum, sözü edilen yasanın düzenlediği bütün eski vakıfların malları için böyledir. Bu düzenlemenin, yasa koyucusunun, eski vakıfları kuranların iradelerine olabildiğince saygı gösterme ilkesine dayandığı ve sözleşme özgürlüğüne, Anayasamızda temel bulan yasanın 40 ıncı maddesinin doğrultusunda olduğu açıkça ifade edilmiştir. Nitekim, Anayasa Mahkemesinin daha önceki verilmiş bir kararında da, vakıf mallarının vakıf özel mülkiyetinde olduğu ve 6762 sayılı Vakıflar Kanununun bu durumda bir değişiklik yapmadığı belirtilmiş bulunmaktadır.

Vakıflar idaresine ait mal denilince, genellikle, Medenî Yasadan önce kurulmuş bulunan ve hukukî durumları 2762 sayılı Vakıflar Kanununda düzenlenmiş olan mallardan söz edildiği, herkesçe benimsenen bir gerçektir. Vakfa ait malların vakıf tüzelkişiliğinin özel mülkiyetindeki mallar olması karşısında, Anayasanın 38 inci maddesinin açık hükmü gereğince, malın gerçek karşılığı peşin olarak ödenmedikçe, bu malların vakıf tüzelkişiliğinin elinden alınması, Anayasaya uygun değildir. Yine, Anayasamızın 2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmiş, hukuk devleti eylem ve işlemleri, hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasaya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yasaların üstünde, yasa koyucunun da uyması gereken temel hukuk ilkeleri ve Anayasa bulunduğu bilincinde olan bir devlettir. Hiç kimse, kendi hakkından fazlasını devredemez; Anayasamızın hükmüdür. Aynı zamanda da, evrensel bir hukuk kaidesidir.

Vakıflar Bankasının, satılmak amacıyla özerkleştirilerek daha sonra özelleştirilmesi, bir bakıma, Vakıflar Bankasının satışı anlamına gelmektedir ki, bankanın kuruluş amacına aykırıdır.

Vakıflar Bankası, 1954 yılında, aslında şu gerekçelerle kurulmuştur: Asırlar boyunca, cemiyet hayatımızda büyük hizmetler ifa eden vakıflarımız, yurdumuzun her tarafına serpilmiş abide ve camilerimizin tamir ve bakımıyla, çeşitli sosyal yardım işleri başta olmak üzere, bugün de vareste kılınmayacak vazife ve hizmetlerini, kendi varlığından temin ettiği gelirle ifa etmektedir. Evvelce sahip bulunduğu zengin kaynaklardan muhtelif sebeplerle mahrum kalmış olan bu tarihî müessesenin, halen başlıca varidatı, elindeki çeşitli gayrimenkullerin icar bedelleri ve hâsılatı ile taviz, akar ve toprak satış bedelleri ve nukudu vakfeden, meydana gelen nakit mevcudun tenmiyesi neticesinde elde edilen paralardan ibarettir. Faiz hadlerinin inmesinden sonra, şimdiye kadar elde edilen hâsılatın bundan böyle temini mümkün olmayacağı gibi, daha verimli ve istifadeli bir faaliyet arzı takibine, bugünkü teşekkülün kuruluş ve bünyesi müsait olmadığı gerekçesiyle, böyle bir düzenlemeye gidildiği ifade ediliyor.

Değerli arkadaşlar, böyle bir müessesenin elindeki mal varlığının, evvela özerkleştirilme, sonra da özelleştirilme yoluyla el değiştirmesinin mümkün olamayacağı kanaati, biraz önce size ifade etmiş olduğum anayasal gerekçelerde de mümkün değil.

 Burada görüşmek için gündeme getirdiğimiz bu tasarının maddelerini tetkik ettiğimiz zaman "bankanın işleri genel müdür tarafından tedvir olunur" denilmekte "genel müdür, başbakan tarafından atanır" ifadesi kullanılmakta.

Değerli arkadaşlar, genel müdürün başbakan tarafından atanması, siyasî bir düşüncenin temsilcisi olan insanlar tarafından atanması anlamına gelir. Halbuki, vakıfların kuruluş amacının, vakıf mallarının idaresi ve kuruluş amacı istikametinde yönlendirilmesi olduğuna göre ve bu işlemlerin yapılması için finansal düzenlemeyi tanzim etmek üzere, düzenlemek üzere, parasını değerlendirmek üzere bankanın kurulmuş olduğunu da düşünürsek, böyle bir atamanın başbakan tarafından yapılmasının ne kadar doğru olacağını kamuoyunun insafına bırakmak lazım, kamuoyunun bu noktada hassas davrandığını da belirtmekte yarar var.

Genel müdür, burada dört yıllık bir süre ile görevlendiriliyor ve "genel müdürün herhangi bir şekilde görev süresine son verilemez" deniliyor; ancak, birtakım yanlış yönetim uygulamalarından dolayı, elbette ki, genel müdürün görevine de son verilme imkânı bulunuyor. "Vakıflar Bankasına ait (B) grubu hisseler halka arz suretiyle satılabilir" ifadesi var. "Bu hisselerin satışı yapılmadan (A) grubu hisselerin satışına karar alınamaz" ifadesi de bulunuyor.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bizim toplumumuzun inancından gelen bir özellik var, vakıf malını, hiç kimse, gidip de, parasını verip de satın almaz. Neden almaz; çünkü, vakıf malı, belli bir amaca hizmet etsin diye vakfedilmiştir ve vakfiyeleri de okuduğunuz zaman, vakfiyenin altında bir de dinimizin öngördüğü birtakım taahhütler konulmuş, birtakım da tehditler konulmuş vakfiyenin altına, işte "bu malı alan, amacı dışında kullanan şöyle olsun, şöyle olsun, şöyle olsun..." diye de ifadelerde bulunulmuş.

Siz, bunun hisselerini, bir müddet sonra satışa arz edeceksiniz. Satışa arz ettiğinizde, bu konuda inancı gereği hassasiyeti olan insanlar, bu vakıf hisselerini almayacaklar, alamayacaklar, inançları buna engel olacak. Kim alacak dersiniz; bu noktada herhangi bir şekilde, daha doğrusu inanç noktasında bu tip ifadelere itibar etmeyen birtakım kurum ve kuruluşlar talep edebilir veya birtakım kimseler talep edebilir veyahut da İslamın gereği olan bu vakıfları, İslamın prensiplerine göre kurulmuş olan bu vakıfları, İslamî hassasiyeti olmayan birtakım kurum ve kuruluşlar alabilir; çünkü, tasarıda bunu alamaz diye bir engelleme yok; hisse senetlerini piyasaya çıkaracaksınız, satacaksınız, birileri alacak.

İşte, burada meydana gelecek bu olaydan dolayı, kamuoyu, bu işlemleri yapanlarla ilgili olarak bir değerlendirme yapacak, bu Parlamento için bir değerlendirme yapacak ve inanın, hiçbirimizi ayırt etmeksizin, efendim, bu yasayı (A) grubu çıkardı, (B) grubu çıkardı, (C) grubu çıkardı diye düşünmeden, bu Parlamento, bu 21 inci Dönem Parlamentosu çıkardı diye yargılayacak. Dolayısıyla, bu düzenlemenin içerisine, vakıfların, maksadını aşan ellere geçmemesini temin edecek birtakım düzenlemelerin konulması lazım. Belki, Sayın Bakanımız şunu diyebilir "hiç kimsenin endişesi olmasın; özelleştirilirken biz bu işi tanzim edeceğiz" diye buradan ifade edebilir; saygı duyarım, verdiği her sözü de yerine getirir ve tutar, inanırım kendisine; ama, ne kadar süre sonra olacak bu iş, ne zaman olacak bu iş? Bunun ne süresi belli ne vakti belli şu anda. Olabilir, bir iktidar değişikliği olabilir, bir başka zihniyet iktidara gelebilir veya Parlamento değişebilir, seçimler olabilir, bir başka grup buraya gelebilir ve amacına hizmet etmeyen birtakım olayları da gündeme getirebilir.

Değerli arkadaşlar, bu konuda, özellikle, bankaların yolsuzluklarının konuşulduğu, özel bankaların yolsuzluklarının konuşulduğu, devlet bankalarının özelleştirilmesinin konuşulduğu, şaibenin doruk noktaya çıktığı şu günlerde, en azından şunu teklif etmek isterim: Şu anda, hiç olmazsa, Vakıflar Bankasına dokunmayın da, daha sonraki bir günde, daha sonraki bir zamanda, daha salim bir kafayla, şu tasarı daha geliştirilmiş olarak konunun üzerine gidelim.

Bu özerkleştirildiği ve özelleştirildiği takdirde, vakıfların malları satılacak. Kendi kanaatimi söylüyorum, hem de nasıl satılacak; inanın, bütün gayretlerimize rağmen, Sayın Bakanımızın bütün iyiniyetlerine rağmen, belki de yöneticilerimizin bütün iyiniyetlerine rağmen, haraç mezat satılacak ve yok pahasına gidecek, bu vakıf malları elden gidecek, değerlendirilemeyecek. Belki, üç beş vakfın imarını gerçekleştirebiliriz, belki Eyüp Sultan Hazretlerinin bulunduğu camiin ve müştemilatının düzenlenmesini temin etmiş olabiliriz, buna benzer birkaç büyük eserimizi de tamir etmiş, düzenlemiş olabiliriz, camilerimizin çatısını kurşundan da yapabiliriz; ama, inanın değerli arkadaşlar, bu vakıf malları elden gidecek. En çok övündüğümüz ve kıvanç duyduğumuz" vakıf medeniyetidir" dediğimiz ve devletimizin, vakıf medeniyeti üzerine kurulmuş olduğunu bildiğimiz vakıf mallarımız tarumar edilecek, elden kaçırılacak ve gelecek nesillere gereğince intikal ettirilemeyecek.

Evvela şunu da bilmemiz gerekiyor: Bu vakıf mallarımızın üzerinde, yalnız bizim değil, gelecek nesillerimizin ve çocuklarımızın da hakkı var. Gelecek nesillerimizin ve çocuklarımızın hakkını korumak zorunluluğunu hissetmemiz gerekir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, bu özerkleştirmenin, özelleştirmenin, aslında, Özelleştirme Kurumunun da elinde bulunduğu Sayın Bakan tarafından yapılması daha akılcı olurdu. Burada en tehlikeli unsurlardan işte bir tanesi bu. Bu işler yapılana kadar, kotarılana kadar, Sayın Bakanımız, temenni ediyoruz iktidarda kalsınlar, inşallah bir değişiklik olmasın ve bu işlerin içerisine yaban eller uzanmasın.

Değerli arkadaşlar, bugün yeryüzünde vakıf zenginliği bakımından Türkiye'nin önünde bir ülke yok; bin yıllık geçmiş tarihinin arkasında vakıf kültürü yatıyor. Dolayısıyla, bu kültürü korumak, kollamak, özel kanunlarla kurulmuş olan bu bankayı, kendi kurumlarının yönetimine terk etmek en akılcı şekil olacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerimi sizlerle paylaşmak için ve Grubumuzun bu duygu ve düşünceler içinde bulunduğunu belirtmek için söz aldım. İnşallah, bu tasarının tamamı görüşülüp, bu şekilde bitmeden önce birtakım ilavelerin gerektiği hissedilir ve her şeyden önce, bu tasarı bu şekilde çıkarsa, Anayasa Mahkemesine gitmenin, bizim bir görevimiz olduğunu belirtiyorum. Anayasa Mahkemesinin bu konuda vermiş olduğu kararları da mehaz ittihaz ederek, bu tasarının iptali istikametinde talep de bulunacağımızı, ben üzülerek bildirmek isterim. İnşallah, bu yanlıştan da düzeltmeler yapılarak dönüleceğini bekliyor; hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Karapaşaoğlu.

Sayın milletvekilleri, 15 inci Birleşimde aldığımız karara göre çalışma saatinin dolmasına beş dakika kalmıştır. Yeni bir arkadaşımıza söz verme imkânımız yoktur. Bu sebeple, birleşime, saat 20.00'de tekrar toplanmak üzere ara veriyorum.

Kapanma Saati : 18.54


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.00

BAŞKAN : Başkanvekili Mehmet Vecdi GÖNÜL

KÂTİP ÜYELER: Melda BAYER (Ankara), Levent MISTIKOĞLU (Hatay)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 16 ncı Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

536 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4. - Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/709) (S. Sayısı : 536) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerlerini almışlardır.

Tasarının tümü üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Burdur Milletvekili Sayın Süleyman Coşkuner; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Coşkuner, süreniz 20 dakika efendim.

MHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN COŞKUNER (Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

6219 sayılı Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı Kanununun 1 inci maddesinde, bankanın özel hukuk hükümlerine tabi olarak kurulduğu belirtilmektedir. Aynı Kanunun 17 nci maddesinde de, banka ve kuracağı ortakların personelinin özel hukuk hükümlerine tabi olacağı ifade edilmektedir. Dolayısıyla, Vakıflar Bankası, bu bakımdan, ticarî anlamda, tam olarak özel banka şartları altında çalışmak ve rekabet etmek durumundadır. Ancak, bu zorunluluğun yerine getirilebilmesi için, bankanın, serbest piyasa şartları ve rekabet ortamında daha etkin, verimli ve rasyonel çalışabilmesi, süratli karar alabilmesi, orta ve uzun vadeli planlar yaparak uygulamaya koyabilmesi gerekmektedir. Bu da, bankanın, her türlü siyasî etkilerden uzak, özerk bir ticarî ve yönetsel yapıya kavuşturulmasıyla,  yani, yönetimde istikrar ve yönetici teminatıyla sağlanabilecektir.

Ayrıca, 6219 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinde, bankanın sermayesinin yüzde 55'inin, yani (A) grubu Vakıflar Genel Müdürlüğüne; yüzde 20'sinin, (B) grubu, mülhak vakıflara ait olduğu; yüzde 25'inin, banka çalışanları tarafından kurulan Emekli Sandığı başta olmak üzere, gerçek ve tüzelkişilere ait olduğu, (A) grubu hisse senetlerinin satılamayacağı, (B) grubu hisse senetlerinin ise, ancak, Vakıflar Genel Müdürlüğünün izniyle aynı gruba dahil hissedarlar arasında alınıp satılabileceği veya bu gruptan istekli çıktığında satılmak üzere Vakıflar Genel Müdürlüğünce de satın alınabileceği hükme bağlanmıştır.

Kanunun söz konusu hükmü nedeniyle, banka sermayesinin yüzde 75'ini teşkil eden hisse senetleri serbest piyasada alınıp satılamamakta ve gerçek değeri üzerinden değerlendirilememektedir. Söz konusu kanun tasarısıyla, bu hisselerin satışını kısıtlayan hüküm ortadan kaldırılarak, alım ve satımı serbest hale gelen hisse senetlerinin serbest piyasa şartlarında gerçek değerlerine ulaşmasını sağlamak suretiyle, sermaye tabana yaygınlaştırılarak daha geniş halk kitlelerinin bankaya hissedar olmaları sağlanacaktır. Böylece, üzerinde toplumsal uzlaşma sağlanmış olan halka açılma işlemi gerçekleştirilmiş olacak; hissedarlar da, elde ettikleri nakdi, çeşitli yatırım araçlarıyla değerlendirmek suretiyle en yüksek geliri elde etme imkânına kavuşacaklardır. Bu şekilde yapılacak sermaye artışlarıyla, bankanın malî bünyesi daha da güçlenecektir.

Ayrıca, bankanın ve ortaklarının kendi kaynaklarından yapacakları sermaye artışının, Hazineyle hiçbir ilişkisi olmadığı halde Bakanlar Kuruluna gitmesi, bankanın faaliyetinin belirli bir süreyle sınırlandırılmış olması gibi hükümler de ticarî yapıyı zedelemekte ve karar alma mekanizmasını yavaşlatmaktadır. Bu sebeple de, kanunda, genel müdürün atanması, süresi, görevleri, görevden alınması gibi hususların özerk bir yapılanma çerçevesinde hukukî altyapısı düzenlenmiştir. Buna paralel olarak, (A) ve (B) grubu hisse senetlerinin satışındaki kısıtlamalar ortadan kaldırılmış ve diğer bazı hükümlerde yapılan değişikliklerle de bankanın kârlılığını ve verimliliğini etkileyen ve karar alma mekanizmasını yavaşlatan hükümlerin yürürlükten kaldırılması veya değiştirilmesi yoluna gidilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 1 inci maddesiyle, 6219 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi hükmü gereği, doksandokuz yıllık bir süre için kurulan bankanın, emsal kuruluşlarda olduğu gibi, süresiz faaliyette bulunacağı hükmü getirilmiştir.

Tasarının 2 nci maddesiyle, para değerindeki hızlı değişimler nedeniyle, zaman içinde sermaye artırılmakta ve bu nedenle de, kanun hükmünde yer alan sermaye miktarıyla, fiilî sermaye miktarı birbirine uymamaktadır. Kanun metnine sermaye miktarı yazmanın pratik bir faydası bulunmadığı gibi, hukukî gereklilik de olmadığından, banka sermayesinin miktarıyla, her payın itibarî değerinin banka anasözleşmesinde belirtilmesi öngörülmektedir.

Tasarının 3 üncü maddesiyle, bankanın sermayesinin yüzde 75'ini teşkil eden hisse senetlerinin satışını kısıtlayan hükümler kaldırılarak, hisse senetlerinin serbestçe alınıp satılmasından sonra, hisselerin değer kazanmasını sağlamak suretiyle, bankanın malî yapısını daha da güçlendirecek idarî özerk yapı, malî yönden de sağlamlaştırılmış olacaktır.

Tasarının 4 üncü maddesiyle "bankanın yönetim kurulu, 4 tanesi (A) grubu, 1 tanesi (B) grubu, 3 tanesi de (C) grubu hisse senedi sahiplerini temsil etmek üzere, 8 üyeden oluşur" denilerek, yönetim kurulu üyeliği dağılımı, grupların hisse oranları dikkate alınarak yapılmış olacaktır.

Tasarının 5 inci maddesiyle, mevcut düzenlemede, banka genel müdürü, Vakıflar Genel Müdürlüğünün teklifiyle, Başbakan tarafından atanmaktayken, uygulamada herhangi bir kolaylığı ve yararı bulunmadığından, genel müdürün doğrudan Başbakan tarafından atanması öngörülmektedir. Mevcut düzenlemede, banka genel müdürünün görev süresi bulunmamaktadır. Bu durum, bankanın, uzun ve orta vadeli tedbirler almasını mümkün kılmamakta ve serbest piyasa şartlarında diğer bankalarla rekabetini zorlaştırmaktadır. Banka genel müdürünün belirli bir süre görevde kalmasına imkân tanıyan ve aynı zamanda, görevle ilgili suç işlemeleri halinde görevlerinin sona ereceğine ilişkin düzenleme getirilmiştir. Bu düzenlemeyle, bankada, ticarî, malî ve idarî özerkliğin sağlanması ve yöneticinin her türlü siyasî müdahaleden uzak çalışmasının temin edilmesi amaçlanmıştır.

Bankanın sermaye artırımı bankanın kendi kaynaklarından yapıldığından veya ortaklarca sağlandığından, Hazine ile herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır. Buna rağmen, sermaye artırımı kararının Bakanlar Kurulunda alınması, karar alma mekanizmasını geciktirmekte ve rekabet gücünü zayıflatmaktadır. Bu nedenle, banka sermayesinin Bankalar Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre artırılmasını sağlamak üzere, sermaye artışının Bakanlar Kurulu kararıyla yapılacağına ilişkin 5 inci maddenin ikinci fıkrası ile kanun metninde yer alması gerekli olmayan üçüncü fıkrası, (A) ve (B) grubu hisse senetlerinin satışını engelleyen hükmün kaldırılmış olması nedeniyle, bu grup hisse bedellerinin ne şekilde ödeneceğine dair düzenlemenin uygulama imkânı kalmadığından, buna ilişkin 7 nci madde yürürlükten kaldırılmıştır.

Tasarının 7 nci maddesiyle, 6219 sayılı Kanuna eklenen ek 1 inci maddeyle hisse senetlerinin gerek blok satışı ve gerekse sermaye piyasası hükümleri çerçevesinde halka arz edilmesini teminen hisse senetlerinin satışında 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu ve 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu hükümlerinin uygulanmaması öngörülmüştür.

6219 sayılı Kanuna eklenen ek 2 nci maddeyle, ilk aşamada (B) grubu hisselerin satışı gerçekleştirilerek, hisselerin gerçek değerlerine ulaşmasının sağlanması ve bilahara, (A) grubu hisselerin satış şekli ve şartları belirlenerek, en yüksek getiriyi elde etme imkânının temini konusunda Bakanlar Kurulunun yetkili kılınması amaçlanmaktadır.

Tasarının geçici 1 inci maddesinde "bu Kanun yürürlüğe girdiği tarihte görevde olan Genel Müdür, Kanunun yürürlük tarihinden itibaren 4 yıl süreyle yeniden atanmış sayılır" denilerek, mevcut Genel Müdürün görev süresine açıklık getirilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarı yasalaştığı takdirde, ilgili banka, ticarî anlamda, tam olarak özel banka şartlarında çalışacak ve rekabet edebilecektir. Alım-satımı serbest hale gelen hisse senetleri serbest piyasa şartlarında gerçek değerlerine ulaşarak, sermaye tabana yayılacaktır. Yapılacak sermaye artışlarıyla, bankanın malî bünyesi daha da güçlenecek, büyük bir kısmı harap durumda olan değerli vakıf eserlerinin bakım-onarımı için kaynak aktarımı imkânı doğacaktır. Ticarî yapıyı zedeleyici ve karar alma mekanizmasını  yavaşlatıcı  engeller ortadan  kalkmış olacaktır.

Bu duygularla, kanun tasarısının ülkemize ve bankacılık sektörüne hayırlı ve uğurlu olmasını diler; Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlarım. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Coşkuner.

Anavatan Partisi Grubu adına, Kırıkkale Milletvekili Sayın Nihat Gökbulut; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

ANAP GRUBU ADINA NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Sayın Başkan, değerli üyeler; Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, sizleri ve aziz milletimi saygıyla selamlıyorum.

Hepimizin malumu olduğu üzere, 57 nci hükümet, üzerinde toplumsal uzlaşma sağlanmış olan, özelleştirme felsefesine tam olarak inanmış olup, bu konuda yoğun çabalar harcamaktadır. Nitekim, 57 nci hükümet döneminde, yıllardır üzerinde konuşulan; ama, bir türlü sonuçlandırılamayan ve pek çok özelleştirme işlemi tamamlanmış ve bedelleri Hazine kasasına girmiştir.

Kamu bankalarının özelleştirilmesi ise, yıllardır, kamuoyunun gündeminde olmasına karşılık, bir türlü gerçekleştirilememiştir. Yıllardır el atılamayan kamu bankalarının özelleştirilmesi konusunda, somut adımlar atılmasını ve hazırlanan kanun tasarısını, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirilmesini ve tartışılmasını müspet olarak algılıyoruz ve getirenleri de takdirde anıyoruz.

Bugün gündemimizde olan Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı, özel hukuk hükümlerine göre faaliyet gösteren bir ticarî banka niteliğinde ise de, hisse yapısı ve yöneticilerinin atanması yönüyle, kamu bankaları arasında sayılmaktadır.

Bilindiği gibi, bugün gündemimizde olan 6219 sayılı Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; evvelce aynı hükümlerle kanun hükmünde kararname olarak çıkarılmış, Sayın Cumhurbaşkanımızın onayı ile yürürlüğe girmişti;ancak dayanağını teşkil eden Yetki Kanununun Anayasa Mahkemesince iptali nedeniyle, Vakıfbank kanun hükmünde kararnamesi de bu nedenle iptal edilmiş; ancak, yürürlülüğünün durdurulması istemi de reddedilmiştir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Vakıflar Bankası, vakıf paraları ile gelirlerini en iyi şekilde değerlendirilmesi ve çağdaş bankacılığın gerektirdiği yönetim ve çalışma anlayışıyla ülkenin tasarruf birikimine katkıda bulunması, toplanan tasarrufların korunarak, ekonomik kalkınmanın gereklerine uygun olarak kullanılması amacıyla 1954 tarihinde 6219 sayılı özel kanunla 50 milyon lira sermayeyle anonim ortaklık olarak kurulmuş ve 1954 yılında da faaliyete geçmiştir. Bu tarihten itibaren, ülke ekonomisinin büyümesine, gelişmesine, dünya ekonomisiyle bütünleşmesine yönelik çalışmalarını sürdüren banka, özel hukuk hükümlerine tabidir.

Değerli milletvekilleri, toplam aktifleri, kredileri, mevduatları ve öz sermayesi bakımından sektörün en önde gelen bankalarından birisi olan Vakıflar Bankasıyla ilgili bazı bilgiler aktarmak istiyorum. 31.12.1999 itibariyle bankanın aktif toplamı 3 katrilyon 390 trilyon lira, özkaynak toplamı 275 trilyon 825 milyar lira, kârı 85 trilyon 736 milyar lira, kredileri 2 katrilyon 232 trilyon lira, mevduatı 2 katrilyon 225 trilyon lira, menkul değerleri ise 1 katrilyon 198 trilyon liradır.

1954 yılında 50 milyon lira sermayeyle kurulan bankanın sermayesi, Nisan 2000 itibariyle 220 trilyon liraya ulaşmıştır. Sermayesinin yüzde 55'i (A) grubu mazbut vakıflara, yüzde 20'si (B) grubu mülhak vakıflara, yüzde 25'i de (C) grubu olarak diğer gerçek ve tüzelkişileri haizdir.

Bilindiği gibi, mazbut vakıflar, ayrı ayrı tüzelkişiliği haiz olmakla birlikte, mütevellisi bulunmayan ve doğrudan devlet tarafından yönetilen vakıflardır. Mazbut vakıflar ise, 2762 sayılı Vakıflar Kanununun 1 inci maddesi uyarınca, Vakıflar Genel Müdürlüğünce idare olunmaktadır.

Bankanın (B) grubu hisseleri mülhak vakıflara tahsis edilmiş ise de, zaman içerisinde yapılan sermaye artışları sırasında rüçhan haklarını kullanmamaları nedeniyle bu hisseler 6219 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca Vakıflar Genel Müdürlüğünce satın alınmıştır.

Değerli milletvekilleri, Vakıflar Bankası, yukarıda açıkladığım rakamlardan da görüleceği üzere, ticarî ve kârlı bir banka olarak faaliyet göstermekle birlikte, Bankalar Kanunu uyarınca, özellikle kredi arzının sermaye tavanıyla sınırlandırılması ve diğer bankacılık faaliyetlerinin sermayeyle yakından ilişkili olması nedeniyle, bankanın, rakip bankalarla rekabet edebilmesi, tüm bankalar gibi Vakıflar Bankasının da düzenli olarak sermaye artırımını zorlamakta, sermaye yeterliliği kriterlerinin uygulanması, sermaye yapısının düzenli ve sağlıklı bir rejime dayandırılmasını gerektirmektedir. Bu nedenle, bankadan elde edilen temettülerin büyük bölümü, gerek mazbut gerekse mülhak vakıflar tarafından sermaye artırımında kullanılmakta, bu gelirden yeterince yararlanılmaması nedeniyle, vakıf amaçları gerçekleştirilmemektedir.

Bu sebeple, Vakıfbankın özelleştirilmesi, kamunun bankacılık sektöründen ayrılması dışında, vakıfların kendi gelirlerinden doğrudan yararlanma imkânını sağlayacağından, aynı zamanda, ecdat yadigârı vakıflara da bir hizmet niteliğini taşıyacaktır.

Bu tasarıyla, aynı zamanda, bankanın yönetiminde idarî özerklik de sağlanarak, üzerinde toplumsal uzlaşma sağlanan kamu bankalarını siyasetin etkisinden arındırma politikası da tam olarak gerçekleştirilecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun değişikliğinin ticarî ve ekonomik boyutunun yanında, diğer bir önemli boyutu da (A) ve (B) grubu hisselerinin satışıyla elde edilecek kaynakla, ecdat yadigârı vakıf eserlerinin bakım ve onarımının yapılmasına imkân sağlaması olacaktır.

Her milletin var olmasında, tarihî süreç içerisinde belli bir nüfusa sahip olması ve uzun yıllar varlıklarını sürdürmesinde etkin rol oynayan bazı değerler vardır. Bu değerlerin başında, tarihî ve kültürel varlıklar gelir. Gerek Selçuklu gerek Osmanlı ve gerekse cumhuriyet dönemlerinde, kişilere, zümrelere veya millete vakfedilen çok sayıda muhteşem örneklerin bugüne ulaştığı, cami, türbe, mescit, medrese, okul, kütüphane, hastane, hamam, çeşme, sebil, köprü ve sair gibi, tarihî İpek Yolu üzerindeki kervansaraylar gibi, vakıf eserlerimizin birçoğunun, maalesef, maddî imkânsızlıklar nedeniyle bakımı yapılamamaktadır ve çürümeye terk edilmiştir. Bu eserlerle birlikte, ülkemizin tarihî ve kültürel kimliği de göz önünden yok olmaktadır.

Vakıflar Genel Müdürlüğünce, vakıf eserlerinin bakım ve onarımı için ayrılan tahsisat, maalesef, bu yıl için, sadece 228 milyar liradır. Bu parayla, az önce saydığım ecdat yadigârı eserlerin bakımının ve onarımının hangi boyutta yapılacağını sizin insaflarınıza bırakıyoruz. Oysa, sadece deprem bölgesindeki vakıf eserlerinin onarımı için 10 ve 15 trilyon lira gerektiğini, çarpıcı bir örnek olarak bilgilerinize aktarmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bankanın yüzde 20'sini teşkil eden (B) grubu hisselerinin satışıyla elde edilecek gelirle, bir ülkenin en önemli zenginliği olan kültür ve tarih mirasımızın dünden bugüne getirilmesi ve gelecek kuşaklara aktarılması sağlanacaktır. Bu husus, mimarî ve estetik zenginliklerimizin günümüze aktarılmasını sağlayacağı gibi, her biri toplumsal ve hayrî bir amaca vakfedilmiş olan bu eserlerin topluma kazandırılması, vakıf amacının temelinde yatan dayanışma ve yardımlaşma ruhunun canlandırılmasına ve kuşaklar arasında toplum bağının güçlendirilmesine yardımcı olmak gibi çok önemli bir fonksiyonu da yerine getirecektir.

Bu tasarıyla, ayrıca, Vakıflar Bankasındaki Vakıflar Genel Müdürlüğü hisseleri yüzde 50'nin altına ininceye kadar geçerli olmak üzere, yönetimsel özerklik de sağlanmış olacaktır. Özerk yönetim, her türlü siyasî etkiden uzak, banka hisselerinin satılması işlemini gerçekleştirecektir. Bu hükümler, bankanın Yüksek Denetleme Kurulunca denetleneceğine ilişkin 14 üncü madde, yönetim kurulu üyelerinin birisinin Başbakan tarafından atanacağına ve yönetim kurulu üyeleri ücretlerinin Başbakanca onanacağına dair 15 inci madde hükmü, genel müdürün görev süresinin dört yıldan önce sona ermeyeceğine ilişkin hüküm olup, bu hükümler, kamu hissesi yüzde 50'nin altına ininceye kadar devam edecektir.

Bu düzenlemeyle, uygulanmakta olan ekonomik politikalara uygun olarak, bankada, kamu sermayeli, kamu tarafından yönetilen hisselerin halka açılması ve satışı sağlanarak banka sağlam bir idarî ve malî yapıya kavuşacaktır. Diğer yandan, üzerinde toplumsal uzlaşma sağlanan, kamu bankalarını siyasetin etkisinden arındırma politikası tam olarak gerçekleşecektir.

Bu tasarının banka yönünden sağlayacağı yararlara gelince:

Bugün için aktif büyüklüğü 6 milyar dolar olan bankanın gerçek değerinin serbest piyasa şartlarında tespit edilmesi sağlanarak bankanın sermayesi tabana yaygınlaştırılacaktır.

Banka hisse senetlerinin alınıp satılması ve serbest piyasada değerlendirilmesi sonucunda bankanın sermaye artırımlarında bir rahatlama olacak, dışarıdan taze kaynak girişi sağlanarak bankanın malî bünyesi güçlenecektir.

Sayın Başkan, değerli üyeler; sonuç olarak, genelde batık bankalar sorununu yaratan ve ekonomik dengeleri altüst eden dört temel neden yok edilmeden bankacılıkla ilgili hastalığın kalıcı bir biçimde tedavisi ve çözümlenmesi mümkün değildir. Bunun için, devlet bankaları hemen özelleştirilmelidir. Aslında, devlet (kamu) bankalarının özelleştirilmesi konusunda hiçbir partinin aykırı bir fikri yoktur. Bütün seçim beyannamelerinde de hastalığın en büyük kamu bankalarında olduğunu bütün partiler iddia etmiştir.

Özelleştirmenin, devlet işletmelerini en yüksek fiyatla satarak devlete gelir yaratma olmadığı kamuoyuna anlatılmalıdır. Amacın, ekonominin verimini artıracak yeni bir yapılanmaya geçmek olduğu konusunda kamuoyu ikna edilmelidir.

Banka batması denilen olay, esasında, bankanın kredi verdiği şirketlerin batmasıdır. Açtığı kredileri faiziyle birlikte geri alamayan banka batar. Sebep, kredi borçlusu şirketlerin çoğunun iktisaden kâr etmemesidir.

Bunun da nedeni, yüksek kamu açıklarının sahip olduğu yüksek faizdir ve devletin, malî piyasalardaki daraltıcı etkisidir.

Kredi kullanan müteşebbisle halktan mevduat toplayan bankacının aynı kişi olmayacağı artık kabul edilmeli ve sistem ona göre yapılanmalıdır; çünkü, bankacılık da bir üretim birimidir. Girdisi, sermayesi, toplanan mevduatlar ve diğer borçlanmaları; çıktısı da, verilen krediler ve diğer bankacılık hizmetleridir. Bir deyimle, nasıl, sattığı helvayı kendi yiyen bir bakkal batarsa, topladığı mevduatların büyük bir bölümüyle kendini kredilendiren bir banka patronu da batar.

Değerli milletvekilleri, sözlerime son verirken, Vakıfbankın özelleştirilmesi neticesinde elde edilecek gelirlerin, ecdat yadigârı eserlerimizin onarılmasında ve bakımında kullanılmasını temenni eder, yasanın, milletimize ve ülkemize hayırlı olmasını diler, sizi saygıyla selamlarım. (ANAP, MHP, DSP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gökbulut.

Grupları adına dördüncü söz, Demokratik Sol Parti Grubu adına, Bartın Milletvekili Sayın Cafer Tufan Yazıcıoğlu'nda.

Buyurun Sayın Yazıcıoğlu. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

DSP GRUBU ADINA CAFER TUFAN YAZICIOĞLU (Bartın) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şahsım ve Demokratik Sol Parti Grubu adına hepinize saygılar sunuyorum.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin kuruluş yıldönümü, Kıbrıslı Türklere ve ulusumuza kutlu olsun. (DSP sıralarından alkışlar)

Hükümetimizin kararlılıkla uyguladığı yeniden yapılanma ve enflasyonla mücadele programı, ülke ekonomisinin yapısal dönüşüm süreciyle ülkemizin 21. Yüzyılda ihtiyaç duyduğu yapısal değişim sürecinin altyapısını sağlamaktadır. Hedef, makro ekonomik dengelerin kalıcı bir şekilde tesisi ve toplumun tüm kesimlerinin daha yüksek yaşam standardına ulaşmasıdır. Kaynaklar, ekonomik birimler arasında daha adil ve etkin dağılacak, ekonomi dinamizm kazanacaktır. Ekonomimiz sağlıklı büyüyecek, dış rekabet gücümüz artacaktır. Bu ekonomik ve sosyal politikalar sonucu, istihdam olanakları artacak, sosyal barış güçlenecek, çalışma ve yaşama koşulları iyileşecektir.

Ülkemiz, unuttuğu üretmeye yeniden başlamıştır. Üretimde verimlilik ve kaynak kullanımında etkinlik sağlanmaktadır.

Avrupa Birliğine giden yolda, hükümet, önemli mesafe katetmiştir.

Sermaye, rant ekonomisine yönelmesine son vermekte, üretken alanlara kaymaktadır.

Gelir dağılımında sabit kesimler aleyhine bozulan dengeye neden enflasyonun düşürülmesi konusunda hükümetin kararlılığı takdire şayandır. Kronik enflasyonun ortadan kaldırılması, ekonomik istikrarın sağlanması ve gerçek anlamda rekabetçi serbest piyasa ekonomisinin yerleşmesiyle, gelir dağılımı adaletli bir yapıya kavuşacaktır.

Devletin ekonomideki işlev ve ağırlığının azaltılması, kaynak dağılımının, üretimde verimliliğin ve üretim teknolojisinde etkinliğin artmasına katkıda bulunacaktır. Devlet, düzenleme ve denetim rolünü etkin şekilde yapabilecektir.

Son yıllardaki kötü alışkanlıklardan, olumsuz gelişmelerden etkilenen sektörlerden birisi de bankacılıktır. Bu sektörün yeniden yapılandırılması ve sağlıklı bir yapıya kavuşturulması gereklidir.

Kamu bankalarının özelleştirilmesinin, makroekonomik istikrarın sağlanmasına büyük katkıları olacaktır.

Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında "malî sistemde kaynakların etkin dağılımının temini ve malî kurumların daha rekabetçi ve etkin bir yapıya kavuşabilmesi için gerekli ortam oluşturulacaktır. Bu çerçevede, malî sistemde şeffaflık ve etkinliğin sağlanmasına yönelik adımlar atılacak, kamu bankalarının yapısal sorunları çözülecek, öncelikle özerkleştirilecek ve kamu kesimi kademeli olarak bankacılık kesiminden çekilecektir" denilmektedir.

Özelleştirmeye giden yolda öncelikle özerkleştirme, kamu yönetimindeki hisselerin satışının özerk bir yönetimle yapılmasını sağlayacaktır.

Özerk yönetim, hukukî, ticarî ve teknik altyapıyı hazırlayıp bankayı özelleştirmeye taşıyacaktır. Bu nedenle, hükümetin getirdiği bu tasarı, ülkenin kronikleşmiş sorunlarına karşı sergiledikleri anlayışların bir diğer göstergesidir.

Sermaye tabana yayılmakta, geniş halk kitlelerinin bankaya hissedar olmaları sağlanarak, halka açılma işlemi gerçekleştirilmektedir.

Ayrıca, bu çerçevede yapılacak sermaye artışlarıyla, Vakıfbank malî bünyesi daha da güçlenecektir.

Alımı ve satımı serbest hale gelecek hisse senetleri, serbest piyasa şartlarında gerçek değerine ulaşacak, bankanın gerçek değeri belirlenemediğinden, fiilen alım satım yapılamayan (C) grubu hisse senetleri de, rayiçleri belli olacağından, piyasada alınıp satılabilecektir.

Banka hisse senetlerinin alınıp satılması ve serbest piyasada değerlenmesi sonucunda, bankanın sermaye artırımlarında bir rahatlama olacak, dışarıdan taze kaynak girişi sağlanarak, malî bünye güçlenecektir.

Mülhak vakıfların zaman içinde yapılan sermaye artışlarında rüçhan haklarını kullanamamaları nedeniyle Vakıflar Genel Müdürlüğünce satın alınmış hisseleri değerlenecek, satışından sağlanacak kaynakla, maddî yetersizlik nedeniyle yıkılmaya ve çürümeye terk edilmiş kültür ve tarih zenginliklerimizin dünden bugüne getirilmesi ve gelecek kuşaklara aktarılması temin edilecektir. Böylece, vakfedenlerin, kurdukları vakıflarla ilgili amaçları da gerçekleşecektir.

Bankacılık faaliyetleri nedeniyle Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun denetimine tabi olacak banka, hisse senetleri halka arz edildiğinde, Sermaye Piyasası Kurulunun ve bağımsız denetim kuruluşlarının denetimine de tabi olacaktır.

Kurulduğu günden bugüne kadar çağdaş bankacılığın gerektirdiği yönetim  ve çalışma anlayışıyla her geçen gün hızla büyüyen, çok iyi bir teknik altyapı ile çok sağlam bir aktif yapıya sahip olan Vakıfbankın ekonomimize daha büyük katkılar sağlayacağına yürekten inanıyor, hükümetimizi bir kere daha kutluyor, başarılar diliyor, ülkem insanları adına teşekkür ediyor, Genel Kurula saygılar sunuyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yazıcıoğlu.

Gruplar adına son konuşma, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Trabzon Milletvekili Sayın Ali Naci Tuncer'e ait. (DYP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Tuncer.

Süreniz 20 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA ALİ NACİ TUNCER (Trabzon) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; Türkiye Vakıflar Bankası Türk  Anonim Ortaklığı Kanunundaki değişiklik nedeniyle Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi, şahsım ve Grubum adına selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, son birbuçuk aydır Türkiye'nin gündemini bankalar almıştır. Bankalar batmış veya batırılmış, bankalara el konulmuş, kamu bankaları özelleştirilmeye çalışılıyor; ama, her ortamda bankalar gündemde. Zamanında devlet bankaları olup da özelleştirdiğimiz bankaların bir kısmı batmış vaziyette.

Biz, Doğru Yol Partisi Grubu olarak, özelleştirmeyi kendisine şiar edinmiş bir partiyiz; getirilecek her özelleştirmenin baş destekçisi biz oluruz. 4046 sayılı Kanun çıkarılırken,  o dönemde Parlamentoda görev yapan arkadaşlarım, partimin ne kadar büyük çaba sarf ettiğine, bu kanunun çıkarılması için gece gündüz çalıştığına şahit olmuşlardır.

İlk şeffaf özelleştirme, Doğru Yol hükümetleri döneminde yapılmıştır. Televizyonlarla yayınlar yaptık ve bunları, bizden sonrakilere de örnek teşkil ettik.

Biz "bankacılık sistemine bir itimatsızlık geldi, bankacılık sisteminde bir sarsıntı var" dedik, Anayasanın verdiği denetleme yetkisini kullanarak genel görüşmeyi Meclise getirdik. "Şu iktidar böyle yapmıştır, bu iktidar  böyle yapmıştır suçlamalarını bir yana bırakalım. Milletin paraları gidiyor, bankacılık sistemine itimat sarsılıyor; gelin, araştıralım; sistemde mi bir değişiklik gerekiyor, yönetimde mi bir hata var, denetimde mi bir hata var, meydana çıkaralım "dedik; ama, maalesef, çoğunluk oylarıyla reddedildi.

Cumhuriyet döneminde kurulan müesseselerden Batı ile entegrasyonda en başarılı olan kurum, bankacılık kurumudur. Büyük bir imparatorluk olarak tarihe mal olmuş Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinde, bankaların vereceği teminatların çoğunda, Türk bankalarının garantörlüğü isteniyordu Batı'da.

Peki, ne oldu da bu duruma düştük? Hâlâ, kamuoyunda endişe var, dedikodu geziyor, üç banka, beş banka daha batacak diye. Gelin, irdeleyelim dedik bunları. Eğer, denetimlerde hatası varsa, denetimleri sıklaştıralım, o sistemi bulalım; bankacılık sistemimiz eskidi ve bu çağa cevap veremiyorsa, onları düzeltelim dedik; ama, bize görüşme imkânını sağlamadınız.

Şimdi, kamuoyunun bu kadar tereddütlü olduğu bir dönemde, alelacele kanunlar getiriliyor. Tabiî, kamu bankalarının özelleştirilmesinden yanayız; ama, yapacağımız özelleştirme, bizi pişman edecek bir durumda olmasın; ciddî tedbirler alarak getirelim ve bir daha da dönüşü olmasın dedik;ama, Ziraat Bankası, Halk Bankası ve Emlak Bankası, biraz önce oylarınızla kabul edildi. İnşallah hayırlı olur; ümit ediyoruz, pişman olmayız.

Şimdi, önümüze Vakıflar Bankası getiriliyor.

Saygıdeğer milletvekilleri, bu tasarı ve buna benzer tasarı üçüncü defadır hazırlanıyor. Bir kere geldi, komisyonlarda kaldı. Anayol döneminde -o dönemde bakanlık yapan arkadaşlar var mı bilmiyorum ANAP sıralarında- Sayın Saracoğlu, o zaman, o bankaya bakıyordu, bu kanunu hazırlattı; Bakanlar Kurulunun imzasına gönderildi ve sonradan -çoğunluk da imzalamıştı- bir hukukî mütalaa almak durumunda kaldılar ve bunun özelleştirilmesinin Anayasaya aykırı olduğuna karar verildi.

Şimdi, biraz sonra irdeleyeceğim, neden Anayasaya aykırıdır.

Vakıflar Bankası, malumunuz olduğu gibi, 6219 sayılı Kanunla 1954 yılında kuruldu. Özel hukuk hükümlerine tabi, özel bir bankadır. Özel banka olduğuna dair, Yargıtayın 10'un üzerinde kararı var; yargı kararıyla da, bir özel banka olduğu ifade edilmiş. Kanunda bir tek yerde, "bunun şubelerinin faaliyet,i kamu bankası niteliğindedir" diyor, aynen ifade bu. Yani, şubelerinin faaliyetleri kamu niteliğindedir. Bunun konulmasının amacı da, devletin paralarının çoğu, zamanındaki genelgelerle, devlet bankalarına yatırılsın deniyordu. Bu da, ecdadımızın bize miras bıraktığı çok önemli müesseselerden olan vakıfların devamı için kurulduğu için, bu nemalardan da onlar istifade etsin diye, şubelerinin faaliyeti nedeniyle kamu niteliğinde kabul edilmiş. Kendisi kamu bankası değildir.

Şimdi, nasıl teşekkül etmiş, bir de onu irdeleyelim. Sermayesinin yüzde 55'i mazbut vakıfların. Mazbut vakıf ne demek arkadaşlar; yıllar önce malını vakfetmiş insanların, artık sahneden silinmiş, isimleri bilinmeyen ve idarecisi kalmayan vakıflardır. İkiyüz yıl, Üçyüz yıl önce kurulmuş bir vakıf, bugün, kimin tarafından kurulduğu belli olmadığı için, 6762 sayılı Kanunla kurulan Vakıflar Genel Müdürlüğüne, bu vakıflardan intikal eden malları ve iratları sen yönet demişler. Ona verdik dememişler, sen yönet demişler. Bunun hissesi yüzde 55.

Ondan sonra, mülhak vakıfların bir hissesi var. Mülhak vakıf ne demek arkadaşlar; sahibi belli, kimin tarafından vakfedildiği belli olan vakıf. Örneğin, Hacı Ömer Sabancı'nın vakfettiği bir olay; kendisi ölmüş olabilir, mütevelli heyetleri vasıtasıyla halen yaşayan vakıfların hissesidir bu.

Yüzde 25'i de, çalışanların kurduğu sandık ve özel şahıslara ait hisselerdir.

Şimdi, getirdikleri hükümle, kanuna konulan satış yasakları veya kısıtlamalar kaldırılıyor. İlk önce hangisi kaldırılıyor; yüzde 20 olan mülhak vakıfların; yani, sahibi belli olan vakıfların hisseleri satılacak.

Anayasa Mahkemesi kararlarında çok açık olarak belirlenmiş "vakıf malları, kamu malı değil, özel hukuk hükümlerine tabi şahıs malıdır" deniliyor. Demek ki, mülhak vakıflarda olan hisse; ki, bunların bir kısmı, doğru, rüçhan hakkını kullanmadıkları için mazbut hisseleri idare eden Vakıflar Genel Müdürlüğünün kapsamına girmiştir; ama, halen mülhak vakıfların hissesi vardır.

Şimdi, mülhak vakıfların hissesini; yani, sahibi belli olan bir hisseyi, burada çıkaracağımız bir yasayla nasıl satabiliriz arkadaşlar?.. Soruyorum saygıdeğer milletvekilleri, bugün, Koçbankı, ben, burada bir kanun çıkararak satabilir miyim?! Ben, Demirbankı, Yapı Kredi Bankasını, burada bir kanun çıkararak satabilir miyim?! Bunun, ondan hiçbir farkı yok arkadaşlar; çünkü, bu husus çok tetkik edildi.

Hasbelkader, bu bankanın Yönetim Kurulu üyeliğini ve Yönetim Kurulu Başkanlığını yaptım. Banka, bugün, Türk bankacılık sisteminde en önde gelen bankalardan biridir; bankacılık sistemimizin bu kadar sarsıldığı bir dönemde, Batı bankacılık sistemiyle entegre olabilen nadir bankalarımızdan biridir. Bugün, kendi iştiraki olan, Fransa'da Bosfor Bank vardır. Eğer, Fransız banka sistemi bunlara itimat etmeseydi, bunlarla ortak banka kurmazdı. New York gibi bir yerde şube açma şansına sahip olmuş. Bu, bünyesinin sağlamlığını göstermektedir.

Şimdi, ne yapmaya çalışıyoruz?.. Sıkıntıları yok muydu; vardı. Vakıflar Bankası, Vakıflar Genel Müdürlüğünün Başbakanlığa bağlı olması nedeniyle, bu yönden siyasî bir baskı altındaydı. Vakıflar Genel Müdürlüğünün çalışması çok ulvî duygulara dayanarak yapılmıştı; ama, zaman içerisinde, bazı hükümetler döneminde siyasî arena olarak kullanıldı. Anayasamıza göre, danışma mercii olan ve kararları istişari mahiyette olan   -ki, son zamanlarda biraz daha ileri gidildi; Avrupa Birliği de onu şart koşuyor bize- Millî Güvenlik Kurulunda, Vakıflar Genel Müdürlüğü irdelendi. Deniliyor ki "bazı ideolojik fikirler oraya yerleşmiştir." Getirin buraya, bu Vakıflar Genel Müdürlüğünü özerk hale getirelim. Zaten, bankanın başka bir sıkıntısı yok. Bankanın sermaye sıkıntısı da yok; istediği zaman da sermayesini yükseltebildi; ama, Bakanlar Kuruluna tabi idi. Onu da kaldıralım, özerk hale getirelim. Vakıflar Genel Müdürlüğünü özerk hale getirelim; çünkü, hisselerin çoğunluğuna o hükmediyor, onun malı değil ama. Yine, vakfedenlerin, atalarımızın iradesini yerine getiriyor. Biz, atalarımızın bize gösterdiği iradeyi selp edeceğiz, onların iradesinin dışında burayı satacağız... Bunun hukuken mümkün olmadığı görüşündeyim. Acizane, yargıda uzun yıllar hizmet etmiş bir arkadaşınız olarak fikrimi söylüyorum ve eğer, bu çıkarsa bu vaziyette ve yarın Anayasa Mahkemesine gider ve iptal edilip dönerse; yazık olur bu kuruma.

Başka ne yapıyoruz bununla; efendim, genel müdürü, hisselerin çoğunluğu Vakıflar Genel Müdürlüğünde olduğu için Vakıflar Genel Müdürlüğünün teklifiyle Başbakan tarafından atanıyordu. Şimdi, Vakıflar Genel Müdürlüğünün teklifini kaldırıyoruz; ama, Başbakanın ataması duruyor. Madem özerk hale getireceğiz, bırakın, kendi yönetimi atasın genel müdürü, siyasî iradeyi çekelim buradan.

Bankacılık sisteminde büyük bir sıkıntı daha var. Bankacılıkta en yetkili kurul genel kuruldur, ondan sonra gelen yönetim kuruludur. Genel müdürleri atayacağımız zaman kanunlara hükümler koyuyoruz ve genel müdürün vasıfları şöyle şöyle olacak, böyle böyle olacak diyoruz. Bazı yerlerde yönetim kurulu başkanı genel müdürdür. Vakıflar Bankası sonradan bir değişiklik yaptı; Vakıflar Bankasında Genel Müdür, Yönetim Kurulu Başkanı olamazdı, bu, üç dört sene önce değiştirildi. O, bir üye orada; geride 8 Yönetim Kurulu üyesi var. Bunların vasıflarını hiç saymıyoruz; ama, bunlar en yetkili organ. Bankacılıktan hiç anlamayan birçok insan -ki, ben kendimi dahi oraya layık görmüyordum, üstelik ben bankacılık konusunda mastırını yapmış bir insanım, bankada da çalışmış bir insanım, buna rağmen kendimi oraya layık görmüyordum- yıllarca çok kıymetli hizmetler vermiş komutanlarımız bankaya gidiyorlar, çok halisane duygularla gidiyorlar, orada da bir hizmet yapalım diyorlar; ama, işte, bugün başlarına gelenler görülüyor. Arkadaşlar, gelin, Yönetim Kuruluna atanacak olanların da asgarî şartlarını belirleyelim. Bir kredinin nasıl verileceğini bilmeyen, bırakın kredi vermeyi, bir tasarruf hesabının nasıl açılacağını bilmeyen insanlar bankada Yönetim Kurulu üyesi.  Gelin, bunları değiştirelim ve bu şeref de bu Meclise ait olsun; ama "ben yaptım, oldu" mantığıyla gitmeyelim.

Dün akşam bir olay oldu, çok da hoşuma gitti, Sayın Bakana teşekkür ediyorum. Sayın Kamer Genç, Sayın Bakan Recep Önal'a bir soru sordu ve dedi ki, "sen bir yazı yazdın, tahkikat yapılırken cezaî tarafına bakmayın; ama, bankacılığa aykırı olan hususlara bakın." Öyle bilgi geldi, elinde yoktu, öyle ifade etti. Sayın Bakan bir belge çıkardı, benim imzamı havi bir belgeyi çıkardı ve dedi ki "zamanında müsteşar olan, şu anda da içimizde olan bir milletvekili hazırladı, o zamanki Başbakan Tansu Çiller de imzaladı ve doğruydu; ben de aynısını yaptım."

Bu, bana mutluluk verdi; ama, ben gururlanmadım. Doğru olanı yaptıysak ve bizden sonrakiler de bizim doğru yaptığımızı, bizi örnek alarak devam ettirdiyse, bu, bir devlet adamlığı örneğidir. Arzu ederim ki, bundan sonraki bütün olaylarda da aynısı olsun; ama, bugün getirdi, çıkardı. Gizli damgası olduğu için tam okumayacağım. Esasında gizliliği de yoktur bunun. Çünkü, bir genelgede diyor ki "şu hususlara sen bak, bunları bana gönderme." Bizimkiyle hiç ilgisi yok; ama, en azından, Sayın Bakan bir özveri gösterdi, bizim yaptığımızın doğru olduğunu söyledi "ben de bunu örnek aldım" dedi. Devlet süreklidir, yarın sizler gideceksiniz, başkaları gelecek. Her geçeni, eski dönemi karalamakla bir noktaya varamayız arkadaşlar. Önemli olan doğruyu bulmak, bize vekâlet verenlerin hakkını en iyi şekilde savunmaktır.

Sayın Bakan bunu getirirken çok hassas davrandığını biliyorum; çünkü, bir uçakta beraber seyahat ettik; anlattı bunu; çok iyi duygularla getirdi. Özelleştirme üzerinde ne kadar hassas davrandığını biliyordum; ama, o gün çok daha yakın konuştuğumuz için, ben inandım; o heyecanı yaşıyor; ama, bir bakan her şeyi çok ince teferruatına kadar tetkik edemez. Eğer, bu, Anayasaya aykırıysa, lütfedin, çıkarmayalım; ama, özerk hale getirelim.

Bunun 1954'te kuruluş amacı neydi?.. Vakıflar kurulduğunda büyük gelirlere sahipti, zaman içerisinde gelirler azaldı, vakıf eserlerimizin tamiri için devlet bütçesinden de yeterli para ayrılamadığı için bunları daha iyi nemalandıralım dediler, banka kuralım dediler ve çok iyi yapmışlar- sağ iseler Allah selamet versin, ölmüşlerse Allah rahmet eylesin- şahane bir müessese kurdular. Bugün, bankacılık sisteminde en önde gelen bir banka oldu.

Buradan gelen gelirler, bizim ata yadigârı olan vakıfların tamirine verilecekti. Bugün, Türk  bankacılık sisteminde, kârlılık oranında da en önde gelen müesseselerden birisi, Vakıflar Bankası. Ne yapıyorlar, sıkıntıları nerede bunların?.. Ben, bir yerde, özel banka olmama rağmen, siyasî baskı altındayım; onun için özel bankalarla rekabet edemiyorum diyor. O zaman, gelin, bunu özerk hale getirelim.

Buradan, ikide bir kanun çıkarıp da, yargı merciinden, tersyüz yüzümüze gelmesin. Biz, doğruyu yapalım, yargı da bizim doğrumuzu tasdik etsin.

Şimdi, göz göre göre... Üç defa Meclise gelmiş. Hele, ANAP Grubu çıktı, savundu; bunu, kendileri geri çektiler. Sayın Saracoğlu tetkik ettirdi, Anayasaya aykırıdır dedi, geri çekti bunu. Şimdi, hiçbir değişiklik olmadan nasıl Anayasaya uygun oldu.(DSP sıralarından anlaşılamayan bir müdahale)

Efendim, Saracoğlu'dur, Hasanoğlu'dur; ama, bir bakandı, tetkik ettirdi. Şimdi, herhalde bu yönünü bilseydi Sayın Bakanım da getirmezdi bunu. Anayasa Mahkemesinin kararları ortada iken, Yargıtayın kararları ortada iken ısrar etmenin bir anlamı yok ki arkadaşlar. Bu bankayı daha faal çalıştıracak, Türk ekonomisine daha yararlı olacak hükümleri getirelim, biz de destekleyelim; ama, lütfen, hukuka uygun olmayan,  Anayasaya uygun olmayan maddeleri getirmeyelim diye düşünüyorum.

Eğer, buna rağmen, çoğunluğunuz bunu çıkaracaksa -ki, ben Anayasa Mahkemesinden döneceğine inanıyorum- gene de hayırlı olsun diyorum, hepinize saygılar sunuyorum.(Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tuncer.

Sayın milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahıslar adına konuşma taleplerini sırayla arz ediyorum: Sayın Polat, Sayın Ayhan, Sayın Yumakoğulları.

İlk konuşma, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat'a ait.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan,  sayın milletvekilleri;  hepinizi  saygıyla selamlıyorum.

536 sıra sayılı Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı üzerinde, şahsım adına görüşlerimi ifade edeceğim.

Şimdi, bu kanun tasarısına, biraz önce, Sayın DYP temsilcisi hukukî yönden itirazlarını belirtti, ilahiyatçı arkadaşlar da manevî yönden itirazlarını belirtti. Ben, hukukî yönüne ve ilahî yönüne karışmadan, sadece Plan Bütçe Komisyonunda görüşülen konular üzerinde bilgi vereceğim; diğer görüşleri de ihtisas sahiplerine bırakacağım.

Şimdi, bu kanun tasarısı Plan Bütçe Komisyonuna geldiği zaman, genel gerekçesi, bütün kanun tasarılarında olduğu gibi kısıtlı olmasına rağmen, Sayın Bakan, Plan Bütçe Komisyonunda, bu gerekçeye göre, yeterli sayılabilecek kadar açıklamalar yaptı ve bizlere birtakım bilgiler verdi. Yani, o bilgilerle, kendimize göre, birtakım konuları anlayabildik.

Şimdi, bu kanun tasarısının getirilmesindeki ana gaye şu: Ortada özel bir kanuna göre kurulmuş bir banka var. Bu bankanın gerek personeli gerek işleyişi, özel kanuna göre işliyor; ama, hisse senetlerinin satışında bir yasaklama olduğu için,  dolayısıyla bankanın gerçek değeri ortaya çıkmıyor. Bu hisse senetlerinin yüzde 55'i (A) grubu hisse senedidir ve Vakıflar Genel Müdürlüğüne aittir,  yüzde 20 hisse senedi mülhak vakıflara aittir, yüzde 25'i de, banka çalışanları başta olmak üzere, Emekli Sandığı falan gibi birtakım sandıkların üzerinde bulunan senetlerdir. Şimdi, burada, satılamaz denen (A) grubundaki hisse senetlerindeki satış yasağı kaldırılıyor, (B) grubundaki hisse senetleri de ilk önce satışa sevk ediliyor. Yalnız, yine Sayın Bakanın Plan Bütçe Komisyonunda da söylediği gibi, şu anda, (B) grubu mülhak hisse senetlerinin 19,7'si zaten (A) grubu hisse senedi sahiplerince, yani Genel Müdürlükçe alınmış. (B) grubunun elinde, zaten, binde 27 civarında, çok kısıntılı bir hisse senedi kalmış durumda.

Şimdi, burada, yapılacak yol, bu hükümetin takdir ettiği yol ise, bankanın 6 milyar dolar olarak kabul edilen, varsayılan aktif büyüklüklerinin gerçek piyasa değerinin ne olduğunu anlayabilmek için -gerçi, (C) grubu hisse senetlerinin satışında bir yasaklama yok; ama, bankanın genel değeri bilinmediği için, onlarda da pek satış olmuyor- ilk önce, Bakanlar Kurulunca bu (B) grubu hisse senetleri satışa sunulacak, (B) grubu hisse senedi satışlarının gerçek değeri anlaşıldıktan sonra, Bakanlar Kurulu, üç ay içerisinde bir karar verip, (A) grubundaki bu yüzde 55 hisseleri de satışa sunacak ve bu (A) grubundaki hisse senetleri, yani, Vakıflar Genel Müdürlüğünün elindeki hisse senetleri yüzde 50 nispetin altına düşünceye kadar bu kanun yürürlükte olacak; yüzde 50'nin altına düştüğü zaman, bu kanun, otomatikman yürürlükten kalkacak. O zaman da, şöyle bir konu oluyor: Zaten (B) grubu hisse senetler yüzde 20, (A) grubu yüzde 55, yarısı 27,5 eder, toplam yüzde 47,5'lik bir hisse senedi satıldığı zaman, yani, yüzde 50'yi bulmadan, bu kanun, bu durumda, yürürlükten kalkmış olacak.

Yalnız, şimdi, burada, Plan ve Bütçe Komisyonda da yapılan bazı itirazlara, ben de aynen katılıyorum. Onlardan birkaç tanesi şunlar: Şimdi, bu kanunun müspet olan bir tarafı, diyor ki, süreyi kaldırdım. 100 yıl süresi vardı, 47 yıl falan geçti, 50 küsur yıl kaldı. 50 sene sonra yürürlükten kalkacak olan bir banka için vatandaş niye para yatırsın da hisse senedi alsın. Süreyi kaldırmak doğru; onu kabul ediyorum. Yalnız, burada, benim, hâlâ, kafamda netleşmeyen konu şu: Deniliyor ki, bu kanun yürürlüğe girdiği zaman, işte, Başbakan, bankanın genel müdürünü atayacak... Şimdi, özerk bir kurum yapıyorum diyorsun, özel hukuk işleyecek  diyorsun, siyasî bir başbakan tarafından atıyorsun; bir. Bunun genel kurulu var, yönetim kurulu var, onlar atasınlar. Daha ciddî ve bankaların kuruluşuna daha uygun olmaz mı?

İtiraz edilen ikinci bir konu daha var; ben, ona da çok katılıyorum. Şimdi, bir genel müdür dört seneliğine buraya geldi, dört seneliğine. Şimdi, dört seneliğine geldiği zaman, kendisi de biliyor ki, (A) grubu hisse senetleri yüzde 50'nin altına düştüğü an, kanun, otomatikman yürürlükten kalkacak, kendisinin de orada kalma süresindeki garantisi ortadan kalkacak. O zaman -olamaz mı yani, bir düşünelim- o banka genel müdürü, hisse senetlerinin yüzde 50'nin altına düşmemesi için bir faaliyette bulunma ve bunu engelleme yoluna gidemez mi?

Bir başka sebep söyleyeyim. Mademki, bu bankayı özel kanuna göre çalıştıracağız... Bir banka, özel bankalarla rekabet edecek ve o banka genel müdürü de, bu işi çok da iyi bilen ve kabiliyetli birisi değil. Sen buna kanun zoruyla "yok, dört sene burada kal" dediğin zaman, peki, çalıştıramayan, kabiliyetsiz bir adamsa... Daha şimdi kuruluş sermayesini 6 milyar dolar kabul ettiğiniz piyasada, belki bunun çok daha üzerine çıkacak böyle bir kurumu dört sene, bu konuyu iyi idare edemeyen bir insanın kabiliyetine, yönetimine bırakmanın bence bir yanlışlığı var. Fakat, burada önemli bir nokta daha var. Bunu bilhassa iktidar mensuplarına yavaşça okuyacağım ve çok önemli gördüğüm için, kendilerinin dikkatine sunacağım.

Şimdi, yavaş okuyayım, dinleyin; sonra hiç itiraz etmeyin hızlı konuştu diye. Şimdi, diyor ki: "Bankalar Kanunu hükümleri gereğince atanması için gerekli şartları kaybettiği tespit edilen veya görevleriyle ilgili olarak işlediği suçlardan dolayı hakkında verilen mahkûmiyet kararı kesinleşen genel müdürün görevi sona erer." Peki, Vakıflar Genel Müdürlüğünün mahkûmiyet kararı kesinleşinceye kadar görevde kalacağını kabul ediyorsunuz da, daha dün Plan ve Bütçe Komisyonunda hiçbir mahkeme kararı kabul etmeyen, iki müfettişin kararıyla bütün kamu görevlilerinin, emniyet görevlilerinin, adalet görevlilerinin kamudan atılmasını nasıl kabul edeceksiniz? Nasıl çifte standart yapıyorsunuz?

Şimdi, bakın, bunu iyi dinleyin milletvekilleri. Çifte standart olmaz. Bir taraftan, bakın, bugün getirdiğiniz kanunda doğrusunu yapıyorsunuz, bir bankanın genel müdürü ancak ve ancak hakkında kesinleşmiş bir mahkeme kararı olursa görevden alırım diyorsunuz, "dört yıl zorladır" diyorsunuz.

Diğer taraftan da, şimdi belki de bir hafta sonra getireceğiniz bir kanunla gerek kamu görevlilerini, gerek İçişleri Bakanlığı görevlilerini, gerek Adalet Bakanlığı görevlilerini hiçbir mahkeme kararı olmadan, iki müfettişin raporuyla hayat boyu, ömür boyu işten atmayı kabul edeceksiniz. İyi düşünün. İkisinin arasında büyük bir tezat var ve bana kalırsa, işte, burada çok büyük hata edersiniz. Bunu iyice düşünün.

Sayın milletvekilleri, bu kanunun böyle özelleştirmeye getirilmesindeki en önemli sebep, deniyor ki, bir mülhak vakıf senetlerini elinde bulunduranlar, senetleri değerlendirilemediği için mevcut vakıflara gerekli yatırım yapamıyorlar; bu durum karşısında, bunların hisse senetleri satılıp da ellerindeki senetler değerlenirse, o mülhak vakıflara isterlerse yatırım yapabilecekler; ama, bir yerden de deniliyor ki, zaten ellerinde binde 27 hisse kalmış. Demek ki, burada, mülhak hisse senetleri sahiplerinin elinde önemli bir şey kalmamış; esası Vakıflar Genel Müdürlüğünün elinde kalmış.

Şimdi, Vakıflar Genel Müdürlüğü, bu hisse senetlerini piyasaya arz ettiği zaman, yeterli bir sermaye elde ettiği zaman, elde ettiği parayı, acaba, hakikaten bu vakıfların tamirinde kullanacak mı?

Şimdi, bakın, burada da sizin hükümetinizin sicili çok da sağlam değil. Niye?.. Geçen sene bir deprem oldu;  çok daha önemli... Binlerce insan öldü. Türkiye'nin en önemli bir bölgesi, büyük bir afete tabi oldu.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Kabahat bizim mi?

ASLAN POLAT (Devamla) - Bir dakika... Arz ediyorum, dikkat edin.

Burada bir kanun çıkardınız; ek vergi kanunu, deprem vergisi. Niye bu kanunu çıkardınız; depremden zarar gören insanlara yardım etmek için kanun çıkarttık dediniz. O kanun gereği 1,9 katrilyon lira topladınız; fakat, 1,5 katrilyonu deprem bölgesinde harcadınız, 400 trilyonunu yine içborç faizi veya memur maaşına harcadınız. Yani, siz, daha şu anda, 20 000 kişinin ölüsünün üzerine, bir deprem üzerine getirdiğiniz kanunla elde ettiğiniz parayı dahi tümüyle o deprem bölgesine harcamadığınız için, biz diyoruz ki...

Maliye Bakanı açık söyledi; "1,9 katrilyon düşündük, 1,5 katrilyon harcadık" dedi. Rakamlar çok açık.

Şimdi, siz, bu sicilinizle, yani bizde şüphe uyandıran bu yardım sicilinizle, Vakıflar Bankası hisse senetlerini satıp, buradan önemli bir meblağ elde ettiğiniz zaman, bu meblağı, hakikaten, ecdat yadigârı olan camilerin, hanların, kervansarayların tamirinde mi kullanacaksınız, yoksa, yine içborç faizlerinde, memur maaşlarında mı kullanacaksınız?!

HASAN GÜLAY (Manisa) - Yanlış... Yanlış...

ASLAN POLAT (Devamla) - Bilmiyorum. İnşallah ben mahcup olayım. Siz, yeterki, onları alın, ecdat yadigârlarının hayrında kullanın da, biz ondan dolayı çok büyük gurur duyarız.

Yalnız, Plan ve Bütçe Komisyonunda da Sayın Bakana "bu paralar vakıf eserlerinin tamirinde mi kullanılacak" diye sorulduğu zaman, bakan "banka sermaye artırımına gidecek ve orada kullanacağız" dedi; ama, o konuda çok da - ikna edici demeyeyim ama- detaylı bilgi vermedi. İnşallah burada verir ve biz de rahatlarız.

Netice olarak, bu bankaların hisse senetlerini kamuya dağıttığımız zaman ve bu hisse senetleri piyasada, piyasa kurallarına göre çalıştığı zaman, inşallah, gerçek değerini bulur.

Yalnız, bir şey daha var. Şimdi, burada, özelleştirme yapacağız diyoruz. Şimdi, bir sürü bankayı özelleştiriyoruz. Hepsini Özelleştirme Yüksek Kurulu özelleştiriyor; bunu ise, bankanın kendi özel kurulu özelleştiriyor. Burada da bir ikilem var. Acaba, bu bankanın özelleştirmesini Özelleştirme Yüksek Kuruluna versek daha iyi yapamaz mı diye de şahsen endişem var.

Netice olarak, şunu söylemek istiyoruz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Polat, lütfen toparlayınız.

ASLAN POLAT (Devamla) - 1 dakika verirseniz yeterli Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Başkanım, Vakıflar Bankası, bu topraklar üzerinde bizim gururla yaşamamızı bize tahmil eden, Türkiye'nin mührü olan vakıflarımızın ve ecdat yadigârı eserlerimizin onarımı ve bakımı için kurulmuş bir bankadır. Gönlüm arzu ediyor ki, bu özelleştirme esnasında, sakın, şu anda fona alınan 10 tane banka gibi bu da çarçur edilmesin; çünkü,burada ecdadın vebali de vardır. Bunlar, çok daha titiz bir şekilde özelleştirilsin ve bu özelleştirmede hakikaten bunun senetleri gerçek değerini bulsun ve bu gerçek değerler sonucunda, inşallah, şu anda aktifler; toplamı 6 milyar dolar olan bu bankanın sermayesi çok daha büyük rakamlara gelir. Satılan hisse senetlerinin değerlerinden dolayı, değerlenmesinden ele geçecek paralarla bu ecdat yadigârı eserler çok daha iyi bir şekilde tamir edilir, bakılır ve onlara layık bir şekilde, bizden sonra gelen nesillere emanet edilir diye temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Polat.

Hükümet adına, Devlet Bakanı Sayın Yüksel Yalova konuşacaklar.

Buyurun Sayın Yalova.

Süreniz 20 dakika efendim.

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) - Sayın Başkanım, muhterem milletvekilleri; siyaset kurumunu haksız ve bazen insafsız itham ve töhmetlerden kurtarmak, tarihî, kültürel ve kutsal eserlerimize karşı ulusal görevimizi yerine getirebilme yolunda o eserlere hizmet verebilmenin şerefini sizlerle paylaşmak amacıyla bu kanun tasarısını yüksek huzurlarınıza getirmiş bulunuyoruz.

Bugüne kadar emek veren, başta Plan ve Bütçe Komisyonu Başkan ve üyeleri olmak üzere, biraz önce burada katkı yapan tüm değerli grup sözcülerine şükranlarımı sunuyorum. 57 nci cumhuriyet hükümeti olarak, yıllardır çözüm bekleyen bir hususta, bir anayasa hukukçusu titizliğiyle ve güveniyle Anayasa Mahkememizin de bütün konuya ilişkin kararlarını taramış olmanın gönül huzuru içerisinde yüksek huzurlarınıza getirdiğimiz bu kanun tasarısını, sizlerin vicdanlarına emanet ediyor; hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Son söz, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan'a ait.

CEVAT AYHAN (Sakarya) - Osman Yumakoğulları konuşacak Sayın Başkan.

BAŞKAN - İstanbul Milletvekili Osman Yumakoğulları, buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

OSMAN YUMAKOĞULLARI (istanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan, 536 sıra sayısıyla gündemimize gelen 6219 sayılı Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde, şahsım adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 6219 sayılı Yasayla yüzde 55 (A) grubu, yüzde 20 mülhak vakıflara ait hisselerden oluşan bu müessese, zaten, özel bir yapıda olup, Başbakanlığa bağlıdır.

Değerli milletvekilleri, vakıflar, belli bir gayeye hizmet etmek için kurulmuştur. Bu hizmetler yapılırken, vakfedenlerin vakıf senetlerinde belirttikleri gayeler doğrultusunda ve bu gayeler nazarı dikkate alınarak kullanılması bir zorunluluktur.

Gerçekten, biz, vakıf medeniyetiyle bugünlere gelmiş olan bir milletiz.

Şairin "Donanma ve ordu muzafferen giderken ileri/Üzengi öpmeye hasretti, Garbın elçileri" dediği o günleri şöyle bir ele aldığımız vakit görüyoruz ki, Viyana kapılarından, Saraybosna'dan, Arnavutluk'tan, Kosova'dan Balkanların tamamına, Kafkaslara, ta Kuzey Afrika'ya varıncaya kadar yüzbinlerce eseri gerimizde bırakmışız. Bu eserlerin yaşayabilmesi için vakıflar kurulmuş. Mesela, bunlardan bir tanesi Süleymaniye Camiidir ki, onun akarları 250 000'in üzerindedir; bunlardan bir tane olarak geçen Macaristan Ovası da aralarında bulunmaktadır.

Heyhat ki, zaman içerisinde, bu eserlere de, bu müesseselere de, bu topraklara da sahip çıkamadık. Yanlışlıklar oldu. Her şeyden önce toplumsal barışa, iç huzura ihtiyacımız var. Bunu sağlamaya, bu konsensüsü hep beraber oluşturmaya mecburuz diyorum.

Bu millet, çok zeki bir millet, gittiği yerde medeniyetleri ortaya koyan bir millet; Avrupa'ya işçi olarak gitti, şimdi orada medeniyetler kuruyor. Bir zamanlar sürünen insanlar, şimdi, orada, sadece Almanya'da 57 000'in üzerinde işverene sahip oluverdi.

Değerli milletvekilleri, yapılacak olan işlem vakfın ruhuna uygun olacak olursa, biz, onun yanındayız, destek olmaya devam edeceğiz; ama, vakıf hukuku korunmayacak olursa, bu yanlışlığın da düzeltilmesi hususunda, Sayın Bakan başta olmak üzere, bütün hükümet yetkililerini de buradan uyarmak istiyoruz.

Ben, size bir vakfiye örneği sunmak istiyorum. Bu vakfiye, Umur Beyin vakfiyesidir.

Diyor ki, Umur Bey:

"Besmele, hamdü sena şol Allah'a ki, bizi kurtarır rahmetiyle oddan." Yani, ateşten. Arkasından ilave ediyor "Bu tarihe nazar edene şöyle malum olsun ki: Ben ki, Timurtaş oğlu Umur'um. Bu yerde hasbetenlillah bir cami vakfı bina ettim. O camiin mesalihi için yanına bir hamam yaptırdım; insanların temizlenebilmesi için. Onun yanına bir imarethane yaptırdım; insanların açlıktan kurtulabilmesi için. Onun yanına bir medrese yaptırdım; insanların aydınlanabilmesi için. Onların da ayakta kalabilmeleri için, aşağı Bursa Elindeki bağlarımı, bahçelerimi ve mezralarımı ve ekin yerlerimi, içindeki kâfilleriyle beraber vakfettim.

Bursa Yukarıhisar'daki evimden gayri ne ki mülküm var ise, bağlarım, bostanlarım ve kestaneliklerim, onları da vakfeyledim. Kitaplarımı da vakfeyledim; ama, tafsille vakfeyledim; camimden dışarı çıkarılmamaya.

Engürücük Nahiyesinde, Destarlı, Akbey, Umurbey Köylerimi de vakfettim. İnegöl İsaveren'deki değirmenim, iki değirmenim ki Beguşova'dadır, Ayvazoğlu'ndan almış olduğum çiftliğim, onları da vakfeyledim.

Bergama'da da, hasbetenlillah, bir cami, bir medrese, bir hamam yaptırdım. Onlar için de icareteynli yerlerim vardır ki, 15 000 dönüm, onları da vakfeyledim.

Bergama'da da, hasbetenlillah, bir cami, bir medrese yaptırdım. Onun için de mukataalı yerlerim vardır, onları vakfeyledim.

Edirne'de de bir mescit vakfı bina ettim. Hodbin Deresi üzerinde çeltik tarlalarım vardır. Onları da vakfeyledim."

Devam ediyor "Küllüsü lillal billah olsun, Allah rahmet eylesin ol kişiye ki, vâkıf ruhuna dua kıla. Her kim de ki, bu vakıfların tağyirine, tebdiline, kastına ve fesadına mübaşir olacak olur ise, yeryüzündeki insanların, gökyüzündeki meleklerin, Allah'ın ve peygamberlerin laneti onların üzerine olsun, iki yakaları bir araya gelmesin" diyor.

Değerli kardeşlerim, bu zatın vakıflarında ne kalmış diye tetkik ettim -vakıflar bölge müdürüydüm- cami ile yıkık hamamdan başka hiçbir şey kalmamış, hepsi gitmiş.

Yapılan yanlış işler var. Bu yanlış işlerden vazgeçmek durumundayız. Bugün, vakıf demek, medeniyet demektir; vakıf demek, düşkünlerin elinden tutan müessese demektir; vakıf demek, ilim demektir, irfan demektir, yükselmek demektir, yücelmek demektir.

Değerli arkadaşlar, maalesef, Gülbakyan vakıfları bile Osmanlı vakıfları örnek alınarak kurulmuştur, Ford vakıfları aynı şekilde kurulmuştur. Bu müesseseleri modern hale getirecek yerde, maalesef, bu vakıf müesseselerini kuran insanlara hayat hakkı tanımamak için elden gelen gayreti sarf ediyoruz. Yanlışlık yapıyoruz. İnşallah, bu yanlışlığı düzeltiriz.

Mevlana'nın güzel bir sözü var; diyor ki: "Ey hakikat yolcusu, niyetin gül ise sen gülistansın; niyetin çakır dikeni ise, sen külhan kütüğüsün." Hepimizin niyeti gül, bunda şek ve şüphe yoktur. Gelin, el ele, omuz omuza verelim, şu  ülkeyi kalkındırabilmek için, yanlışlıklar yapılıyor, bu yanlışlıkları hep beraber düzeltelim.

Şimdi Sayın Bakan uğraşıyor; diyor ki: "Şu kadar vakıf müessesesi ağlıyor." Gerçekten ağlıyor. Bursa, vakıf şehridir arkadaşlar. Öyle bir  şehircilik örneği, öyle bir mimari tarz, öyle bir üslup verilmiş ki, hilal şeklinde Bursa imar edilmiş. Hilalin  bir  ucunda Muradı Hüdavendigâr'ın camii, camiin duvarları üzerinde medrese... Dünyada böyle bir eser yok. Batısında imarethanesi, doğusunda hamamı, altında kervansarayı... Devam ediyor;  biraz sonra Hamza Bey  müesseseleri, Muradiye müesseseleri; aynı şekilde, imarethaneleriyle, hamamlarıyla...  Ama, gidin, bu müesseselerin hamamları satılmış, imarethaneleri tamamen gayesinin dışında kullanılıyor. Bunu, burada bir polemik olsun diye söylemiyorum;  sadece  Bursa Şehrinde  satılan camilerin  adedi 105'tir. Bunlardan bir  tanesi  -çok  affedersiniz- Bursa umumhanesinin  içerisindeki Hatice İsfendiyarî Camiiydi. Bunu kurtarabilmek için epeyce  mücadele verdik ve muvaffak olduk.

Şimdi,  netice olarak, bu mabetler ağlıyor; Sayın Bakan  da diyor ki "bu  ağlayan  mabetleri bir an önce güldürelim."  Kendisine  yardımcı olmak  istiyoruz, güldürmek istiyoruz. Dahası  var; bugün bir Hüdavendigâr Camiinin mihrabına gidin, boyalar dökülmüş, yazılar perişan durumda; ama,  biz, gelen turistlere, bu eserlerimizi,  tapu  mesabesinde olan  bu müesseselerimizi gösteriyoruz. Onların  çiçek gibi  olması mümkün iken, bu  gayretlerin  sarf edilmesi gerekirken bunu  yapmazsak, indallah mesul oluruz.

Sözü daha fazla uzatmaya gerek yok. Niyet güldür, gülistan mutlaka  bulunacaktır. Biz, bu hayırlı hizmetler yapılırken, yüzde 55'i mazbut vakıf, yüzde 20'si mülhak, belli bir kısmı mazbut vakıflara geçmiş olan bu miktarın nispetinde, bu vakıf müesseselerine, bu hayrat müesseselere yardım yapılmasını teklif ediyoruz. Sayın Bakanın bunu nazarı itibara almasını hassaten rica ediyor, beni dinlemek lütfunda bulunduğunuzdan dolayı Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yumakoğulları.

Tasarının tümü üzerindeki konuşmalar tamamlanmış bulunuyor.

Şimdi, iki sayın milletvekili soru sorma arzusunda.

Birincisi, Sayın Mahmut Göksu; buyurun.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkanım, Sayın Bakanıma aşağıdaki sorularımı tevdi etmek istiyorum izninizle. Son konuşmacı Osman Yumakoğulları Beyi tebrik ediyorum; gerçekten, bizleri duygulandırmıştır.

Değerli Bakanım, bankalar deyince, artık, temkinli davranmak gerekiyor; çünkü, bankaların boşaltıldığı şu günlerde herkes burnundan soluyor. İşçi, memur yollara dökülmüş, esnaf perişan. Dolayısıyla, siz de bu tasarıyı bizim vicdanımıza terk ettiniz. Vicdanımızın da rahatlayabilmesi için birtakım suallerin açığa kavuşturulması gerekir.

Bunlardan en önemlisi, 1954 yılında ecdadın kurmuş olduğu vakıf eserlerinin gelirlerinin nemalandırılarak onları ihya ve inşada kullanılmak üzere kurulan bu bankanın, yarın, özelleştirildiği zaman, gelirleri nerede kullanılacaktır? Bu, konuşmacılar tarafından da dile getirildi; ama, geneli üzerinde konuşan ANAP'lı arkadaş da sözünü "temenni ederim ki, bu banka özelleştirildikten sonra, gelirleri, ecdadın kurduğu vakıf eserlerinde kullanılır" diye bitirdi. Bu işler temenniyle olmaz. Acaba, özelleştirme geliri ne şekilde kullanılacaktır? Bunun çok açık ve seçik bir şekilde tarafımızdan ifade edilmesini arzu etmekteyiz.

Sayın Bakanım, vakıf gayrimenkullerinin kira indirimiyle ilgili bir kanun tasarısı, yine bu Mecliste geçen dönemde geçmişti. Orada, Vakıflar Genel Müdürlüğünün kendi kiracılarıyla mahkemelik olduğunu biliyorduk; ama, ne var ki, o kanun çıktıktan sonra da, yine, özellikle Kapalı Çarşı, Mısır Çarşısı gibi yerlerde oturan kiracıların şikâyetçi olduklarını biliyorum. Hâlâ bu şikâyetlerin giderilememesinin sebebi nelerdir? Açıklarsanız memnun olurum.

Yine, ecdadın bize bırakmış olduğu bu tarihî eserleri ayağa kaldıran görevliler vardı, cami görevlileri. Bunlar da, yine, geçen dönemde o kanun tasarısı görüşüldüğü sırada gündeme geldi. Bu arkadaşlarımız "işgalci" gözüyle vakıflar tarafından değerlendirilmekte ve yüklü miktarda para istenmekte. Siz "bunu hallettim" dediniz; ama, ne var ki, sadece vakıflar nezdinde lojman olarak, lojman statüsünde olanlar için bu indirim söz konusu; onun dışında, cami yanında yapılmış vakıf eserlerinde oturanlar "kiracı" gözüyle mütalaa edilmekte ve onların, yani, Vakıflar Genel Müdürlüğünün istediği kirayı veremeyenler işgalci gözüyle mütalaa edilmektedir.

BAŞKAN - Sayın Göksu, sorunuzu lütfen...

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Şimdi, burada, sormak istediğim şudur: Şimdi, bu arkadaşları işgalci statüsünden çıkaracak bir düzenleme niçin yapılmıyor? Eğer bunlara kiracı gözüyle bakarsak, yarın o arkadaş emekli olduktan sonra da orada oturmaya devam edecek mi?

Bu suallerimin cevabını istiyorum. Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Arınç, buyurun efendim.

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakandan iki sorum var.

Kanunun çıkarılmasındaki amaçlardan birisinde, vakıf eserlerin büyük bir kısmının harap durumda olduğu, bu nedenle düzenli bir kaynak aktarımına ihtiyaç olduğu söylenmiştir. Kanun metni içerisinde, bu konuya ne miktar kaynak aktarılacağı gösterilmemiştir. Belki de kanunun mahiyeti bunu gerektirmektedir. Ancak, öğrenmek istediğim konu, vakıflarla ilgili Sayın Bakanlığın elindeki envanterlere dayanarak, tamirat ve restorasyona ihtiyaç gösteren kaç vakıf eserimiz var; bunların cinsleri ve evsafları nedir; bu restorasyonlar için takriben ne miktar ödeneğe ihtiyaç vardır? Bunlara bu şekilde aktarılabilecek ne miktar ödeneğimiz mümkün olabilecektir?

İkincisi de, özel banka sistemine geçişten sonra vakıfların korunması amacıyla Devlet İhale Kanununda özel düzenleme yapılacağı da ifade edilmektedir. Devlet İhale Kanununda nasıl bir düzenleme yapılması düşünülmektedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Akın, buyurun efendim.

MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, aracılığınızla, aşağıdaki sorumu Sayın Bakanımıza tevcih ediyorum.

Sayın Bakanımız, Aksaray'a vakıf eserleriyle alakalı olarak birkaç kez geldi; sağ olsun, teşekkür ediyoruz Genel Kurul huzurunda; ancak, merkezde Ulu Camiin, dünyanın en büyük hanı olan Sultanhanın, yine İpekyolu üzerinde olan Ağzıkarahanın ve diğer han ve hamamların onarımıyla alakalı bir ödeneğin ya da bir paranın ayrıldığı ifade edildi. Bilhassa, merkezde çok büyük bir eser olan, Selçuklu eseri olan Ulu Camiin onarımına en kısa zamanda başlanılacağı ifade edildi. Bugüne kadar herhangi bir çalışma olmadı. Acaba, bu özelleştirme mi bekleniyor; bu özelleştirmeden sonra mı bir kaynak aktarılacak? Bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) - Sayın Başkanım, Sayın Mahmut Göksu arkadaşımızın sorusu, direkt kanun tasarısıyla ilgilidir, gelirleri nerede kullanacağımıza ilişkin bir sorudur. Ben, kanun tasarısı son derece açık ve net olduğu için, ayrı bir açıklamayı gerekli görmemiştim. Onun için, konuşmamı kısa tuttum.

Vakıflar Genel Müdürlüğünün bugün için elinde bulunan bu (B) grubu... Bir yanlış anlama var; mülhak vakıfların satılacığı da söylendi, vakıf mallarının satılacağı da söylendi. Biz, istesek de satamayız. Vakıflar Genel Müdürlüğünün elindeki bir hisse satışına ilişkin yasağın kaldırılmasıdır. O yüzde 20'yi de halka arz yoluyla satacağımızı söyledik. Bu geliri, eğer Yüce Parlamento ayrı bir madde halinde kanunî düzenleme şekline getirmezse, biz istesek de başka bir amaç için kullanamayız. Dolayısıyla, halka arz yoluyla ne miktarda bir gelir elde edilecekse, o, Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait olacaktır. Vakıflar Genel Müdürlüğüne, geçen yıl, Türkiye Büyük Millet Meclisi 228 milyar verebilmişti. Ben, burada, Bülent Arınç Beyefendinin sorusuyla bağdaştırarak yanıtlamış olayım izninizle. Sadece İstanbul'da 10 trilyon 853 milyar idi; ama, bu doğru değildi. Ben Bakanlar Kurulunda da arz ettim, bu yanıltıcıydı; çünkü, dıştan görünen hasardı bu miktar. Oysa, örneğin, Eyüpsultan Camii gibi her yıl acaba denize doğru bir kayma var mı şeklinde endişe taşıdığımız, taşımamız gereken kutsal mekânlarımıza ilişkin yeraltı çalışması gerekiyordu. Daha önce de arz ettim. TÜPRAŞ yangını ve deprem sonrasındaki hasarı tespit için gelen Amerikalı deprem mühendislerine, biz, bizzat kendi ilişkimizle, başka başka imkânları devreye sokarak, ancak yaptırabildik, yapabildik. Dolayısıyla, bugün, yüzde 20'nin halka arzı yoluyla elde edeceğimiz gelirin, Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait olduğu kesin; ama, hasar ne kadar, restorasyon için ne kadar harcayacağız derseniz, ben, somut bir rakam vermenin yanlış olacağını düşünürüm; ama, bir şeyi biliyorum; bu kutsal mekânların, tarihî mekânların hemen çoğunu ya yerinde incelediğim için ya da kâğıt üstünde gördüğüm için biliyorum.

Sayın Murat Akın Milletvekilimiz Ulucamii dedi. Vakıflar Genel Müdürlüğü önünde iki tane rapor var; ikisi de üniversite raporu. Birisi 110 milyara yaparız, birisi 600 milyara yaparız... Ama, bir şeyi biliyoruz, yerinde de birlikte gördük; dıştaki hasarı yapsak, duvardaki çatlağı onarsak, bu sefer çevre düzenlemesi böyle kutsal bir eser için acaba müstahak sayılır mı sayılmaz mı... Bana göre sayılır.

Selçuklu eserleri. Baktığınız zaman, ne bileyim, Selçuktaki İsabey Camii için, iki yıl öncesinin rakamıyla, 163 milyar ödenek yeter diyorlar; ama, ben mekânda enine boyuna bir araştırma yaptığımda görüyorum ki, 500 milyar harcasanız yetmez, yetmemesi de gerekir.

Şunu söyleyeyim ki, dünya yüzünde hiçbir ülke yok ki, Türkiye kadar, bu açıdan nimete sahip olabilsin; ama, bir şeyi de dürüstçe söyleyeyim ki, hiçbir ülke yok ki, tarihî eserlerine, kültürel eserlerine, miraslarına bu kadar sırtını dönebilmiş olsun. O zaman -bütün milletvekillerimiz de yakındılar- bir İstanbul, bir Bursa, hangi yer diyorsanız, birebir alalım bakalım.

Benim arzum şu; bu kanun tasarısı hazırlanırken hükümetin bana direktifi de o: İnşallah, şu halka arzda, birtakım maksatlı spekülasyonları, bu Yüce Parlamento dirayet gösterir -buna çok ihtiyacımız var- Vakıfbankı âdeta bayramlığını giyecek bir çocuk gibi giydirerek halka arz ederiz de rakam yüksek olur. O yüksek rakamla da, Türkiye haritasını önümüze koyarız, gerek hükümet programında açıkladığımız hususlar gerekse her bir yörenin temsilcisi milletvekili arkadaşlarımızla, o para nerede kullanılmalı ve hiçbir ayrıcalığa gitmeden, hiçbir bölge ayrımına kaçmadan, Türkiye haritası üzerindeki, ama, süreyle mutlaka... Demin Devlet İhale Kanunu denildi. Çöplüğe dönmüş, ihale çöplüğüne dönmüş. 15 milyar, 20 milyar ödenek vererek o inşaatlar bitebilir mi? Bitmemiş işte, bitmiyor. Ben de diyorum ki: Bir süre koyalım, o inşaat ne kadar sürede bitebilecekse o kadar...

Veysel Karani Hazretleriyle ilgili, hepiniz hatırlayacaksınız, işte, şimdi üç ay geçti, bir aylık bir süremiz kaldı; ama, Vakıflar Genel Müdürlüğü imkânlarıyla bulamadık o parayı. Eyüpsultan Hazretlerinin ışıklandırmasını, açıkça söyleyeyim, bir hayırsever mi diyeyim, bir kültürsever mi diyeyim, bir sorumlu kişi vakfetti de öylesine ışıklandırabildik. Şimdi, 80 milyar bir para  -o civardadır- için Eyüpsultan, bunca zaman, 2000 yılını bekliyorsa, bu zihniyet yüzünden, bu örgüt modeli yüzünden bekliyor. Ben de o zaman diyorum ki: Bu halka arza yoluyla, inşallah, yüksek bir rakama ulaşalım ve Türkiye olarak, hep ecdat yadigârı kavramını kullanıyoruz; ama, ecdadımızın karşısında boynumuz bükük. Selçukluyla ilgili, İpek Yoluyla ilgili bütün o eserler, yap-işlet-devret modelini öngördüğümüz halde, kâr unsuru olmadığı için... Soruyorum; hangi milletvekilinin ilinde, bir değil, iki değil, üç değil, on onbeş, gösteremeyeceği eser vardır dersem, hepimiz, daha fazlasının olduğunu söyleriz sayın milletvekilleri.

Mahmut Göksu arkadaşımın diğer soruları vardı; onlar, Vakıflar Genel Müdürlüğüyle ilgili olduğu için, bu kanun tasarısının dışında olduğu için, ama, mutlaka yanıtlamam gerektiğini bildiğim için, uygun görürlerse, yazılı olarak sunayım efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Budak da soru soracak; yalnız, 10 dakikamız doldu, bundan sonraki maddelerde lütfen, sorarsanız...

III. - YOKLAMA

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, tasarının maddelerine geçilmesini oylama noktasındayken, 20 sayın milletvekilimiz yoklama talebinde bulunmuştur. Şimdi, yoklama önergesini bilgilerinize sunacağım ve imza sahiplerinin burada bulunup bulunmadığını arayacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Toplantı yetersayısı olmadığından, gereğini arz ederiz.

Musa Uzankaya?.. Burada.

Mustafa Geçer?.. Burada.

Ali Oğuz?.. Burada.

Niyazi Yanmaz?.. Burada.

Bülent Arınç?.. Burada.

Osman Yumakoğulları?.. Burada.

Ali Gören?.. Burada.

Yakup Budak?.. Burada.

İsmail Alptekin?.. Burada.

Yahya Akman?.. Burada.

Fahrettin Kukaracı?.. Burada.

Mehmet Batuk?.. Burada.

İsmail Özgün?.. Burada.

Eyüp Sanay?.. Burada.

Cevat Ayhan?.. Burada.

Altan Karapaşaoğlu?..

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Tekabbül ediyorum.

BAŞKAN - Tekabbül ediyorsunuz.

Ahmet Sünnetçioğlu?.. Burada.

Musa Demirci?.. Burada.

Rıza Ulucak?.. Burada.

Hüseyin Karagöz?.. Burada.

Özkan Öksüz?..

MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Tekabbül ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Aslan Polat?.. Burada.

Yoklamayı elektronik cihazla yapacağız.

5 dakika süre vereceğim.

Yoklama için isimlerini kontrol ettiğimiz sayın milletvekillerini otomatikman ilave ediyoruz; onun için, 20 arkadaşımızın mükerrer olarak sayıma girmemesi bakımından, oy kullanıp kullanmamalarını takdirlerine sunuyorum.

5 dakikalık süreyi başlatıyorum.

Buyurun efendim.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4. - Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/709) (S. Sayısı : 536) (Devam)

BAŞKAN - Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE VAKIFLAR BANKASI TÜRK ANONİM ORTAKLIĞI KANUNUNDA

DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 11.1.1954 tarihli ve 6219 sayılı Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı Kanununun 4 üncü maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Süre

Madde 4. - Banka süresiz olarak faaliyette bulunur."

BAŞKAN - Gruplar adına ilk söz, Doğru Yol Partisi adına, Bursa milletvekili Oğuz Tezmen'e ait.

Buyurun Sayın Tezmen. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA OĞUZ TEZMEN (Bursa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli milletvekilleri; Vakıflar Bankası hisselerinin satışına ilişkin düzenlenen bu kanun tasarısının 1 inci maddesiyle ilgili olarak Grubumun görüşlerini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum.

Vakıflar Bankası, gerçekten de, Türkiye'de önde gelen bankalar arasına girmeyi başarmış, başarılı bir banka olarak görev yapmaktadır. Aslında, benden önce konuşan konuşmacılar, bu bankanın satışına ilişkin olarak ortaya çıkan, özellikle konunun vakfiyeler olması nedeniyle satışına ilişkin olarak hukukî sorunları geniş boyutlarıyla irdelediler. Gerçekten de, bu hisselerin vakfedenin iradesi dışında satılıp satılamayacağı konusu, ciddî hukukî bir ihtilaf olarak ortada durmakta; mükerrerlik olmaması için, bu konuya fazlasıyla girmek istemiyorum; ancak, bu özelleştirme, daha doğrusu hisse senedi satışına ilişkin olarak bazı teknik düzenleme ihtiyacı var, bunlara değinmek istiyorum.

Doğrudur; özellikle 1 inci madde, 99 yıllık süreyle belirlenmiş olan Vakıflar Bankası faaliyet süresinin süresiz hale çevrilmesine ilişkin bir düzenlemedir. Buna kimsenin itiraz etmesi mümkün değil, ilke olarak doğru düzenlemedir; çünkü, 53 yıl kalmış, yıllar süratle geçiyor, madem özelleştirilecektir ya da hisse satışı söz konusu olacaktır; bunun için alıcılar açısından bir güvence verilebilmesi bakımından bu doğru bir tercihtir. Ancak, daha çok, bu satışın ne şekilde yapılacağına ilişkin konu ortada durmakta; yani, bugünkü haliyle hisselerin yüzde 55'i Vakıflar Genel Müdürlüğünün elindedir. Peki, Vakıflar Genel Müdürlüğü bu hisseleri satacaktır, yüzde 55 hisseyi. Nasıl satacak? Hangi hukukî çerçevede satacak? Bu konu, aslında önemli bir konu; çünkü, tasarıya konulan hükümlerle, getirilen hükümlerle -ileride geçici maddeler geldiğinde göreceksiniz- Vakıflar Genel Müdürlüğü, bu hisselerin satışına ilişkin olarak, 2886 sayılı İhale Kanununa tabi olmayacak. Peki, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Muhasebeî Umumiye Kanununa da tabi olmayacak. Peki, hangi rejimle satacak? Nasıl satacak? Bunun ilke ve esasları nasıl belirlenecek? Yani, bir bankanın yüzde 55 hissesini satıyorsunuz. Peki, satarken nasıl satacağız? Hangi çerçeveyle satacağız?

Aslında, daha kolay bir mekanizma vardı, bunu Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmeler sırasında da dile getirdik. Türkiye'de, aslında, kamu envanterinin tasfiye edilmesi için, daha doğrusu likidasyona tabi tutulması için iki mekanizma var. Birincisi, Maliye Bakanlığı rejimine göre, kamunun elindeki aktiflerin, mal varlıklarının satılması rejimidir; 2886 sayılı Kanuna göre bunu yaparsınız. Bir diğer düzenleme de, Özelleştirme Kanunu kapsamında bunun tasfiye edilmesi. Peki, şimdi, buradaki düzenleme, 2886 sayılı Kanun kapsamından çıkarmış bu vakıf hisselerinin satışına ilişkin düzenlemeyi. Peki, yerine ne koymuş; yerine hiçbir şey koymamış, tamamen idarî takdirlere açık bir düzenleme ortada. Bir banka gibi, hele Vakıflar Bankası gibi Türkiye'nin önde gelen bankasının yüzde 55 hissesini satacaksınız ve bunun tabi olacağı rejim burada düzenlenmemiş olacak. Bu fevkalade sakıncalıdır.

Diğer taraftan "politik etkilerden arındıralım diye özerkleştiriyoruz, bankayı yeniden yapılanmaya tabi tutacağız" diyoruz. Gerekçeyi okuduğunuz zaman, bu yönde bazı hükümler var; ama, getirilen düzenlemeyi okuyorsunuz, eskiden bu hisseleri elinde tutan Vakıflar Genel Müdürlüğünün inha ettiği genel müdürü Başbakan atarken, şimdi hisselerin yüzde 55'ini elinde tutan Vakıflar Genel Müdürlüğünü devreden çıkarıyoruz ve Başbakan tek başına bunu atamaya yetkili hale geliyor; üstelik, yönetim kurulu üyesini de Başbakan tayin edebiliyor.

Tamam, belki geçiş dönemi için olabilecek bir düzenleme; ama, düzenlemede, bakıyorsunuz, bu hisselerin ne kadar süre içerisinde elden çıkarılacağına ilişkin bir hüküm de getirilmemiş; ne zaman satılacak, belli değil; kaç senede satılacak?.. Üstelik "mevcut genel müdür 4 yıl süreyle tekrar atanır" diye bir düzenleme getirilmiş. Genel müdürün yerinde siz olsanız; özel statüyle kurulan bir bankanın genel müdürüsünüz ve idarî tasarrufla değil de, kanunla atanmış oluyorsunuz; peki, özelleştirmek için niçin çaba göstereceksiniz? Yani, burada, bunlar şu kadar süre içerisinde satılır diye bir düzenleme varsa, getirelim, hemen yapalım; ama, önü fevkalade açık bir düzenleme. Bu, ihtiyacı karşılamadığı gibi, insanların aklına, acaba, bu gerçekten özelleştirilmek isteniyor mu, yoksa başka düşüceler mi var sorusunu getiriyor.

Ben, kesinlikle böyle bir olayın veya art niyetin olduğu iddiasında bulunmuyorum; ama, düzenlemelere objektif olarak baktığınız anda, başka sonuçla karşılaşamıyorsunuz. O zaman yapılması gereken, yangından mal kaçırır gibi, kanun çıkarmış olmak için bu kanunu çıkarmak yerine, buradaki açıkları, yani kanun düzenlenmesinde oluşan açıkları gözden geçirelim ve kapatalım.

Bu, niçin Özelleştirme İdaresi marifetiyle özelleştirilmesin? Çünkü, Özelleştirme İdaresi marifetiyle özelleştirdiğiniz anda, Özelleştirme Yüksek Kurulunun kararına tabi oluyor ve Özelleştirme Yüksek Kurulunda, Başbakan dahil çeşitli bakanların bu satışa ilişkin onay vermesi mekanizması var. Bu mekanizmayı ortadan kaldırdığınız anda, o zaman Vakıflar Genel Müdürlüğü istediği gibi satışa ehil hale geliyor. Bir bankayı satacaksınız; bir genel müdür bunda yetkili olacak ve Vakıflar Genel Müdürü herhangi bir hukukî çerçevede sınırlı olmaksızın satış yapacak. Blok mu satacak, parça parça mı satacak, hisseleri halka arz mı edecek, yurt içinde mi satacak, yurt dışında mı satacak, yabancıya mı satacak; bunlar düzenlenmemiş. Onun için, benim tavsiyem, bir kere, bu konuda ne yapılacaksa, ne düşünülüyorsa, düzenlemeyi getirin. Bakanlar Kurulu mu yetkili olacak, Özelleştirme İdaresi mi yetkili olacak bunların satışında, bunun mutlaka açığa kavuşturulması lazım.

Ayrıca, madem bunun özelleştirilmesini samimî olarak istiyoruz; o zaman, getirin bir düzenleme, bu hisseler şu kadar süre zarfında elden çıkarılır deyin. İlânihaye... Yani, bir taraftan ihtiyaç vardır diyoruz... Tamam, gerçekten de Türkiye'nin her tarafında vakfiyeler onarıma ciddî ölçüde muhtaçtır; bunlar için kaynağa ihtiyaç vardır; bu kaynaklar ciddî ölçüde bu konuyu telafi edecek durumdadır; aslında ilke olarak doğru bir yaklaşımdır; elde hiçbir işe yaramayan hisseler ya da fiktif değeri olan hisseler yerine, belki bunların süratle paraya çevrilmesiyle oluşacak büyük fonlarla, vakfiyelerin, ata yadigârlarının süratle ayağa kaldırılması mümkün olabilecektir; ama, yapacağımız işin de çerçevesini, hukukî altyapısına uygun olarak düzenleyelim, getirelim. Yapacaksak, ne kadar süre içinde yapılacağını düzenleyelim; bu hisseleri nasıl düzenleyeceğimizi, nasıl satacağımızı; toptan mı, yabancıya mı, yurtiçi mi, yurtdışı mı, blok mu, Özelleştirme İdaresi marifetiyle mi yapılacak; yoksa, özel bir ihale rejimi mi düzenlenecek? Bunlar düzenlenmeden bu satışı yapmaya kalkarsak, o zaman, satışı zedeleriz, kuşku yaratırız, insanlar tartışmaya başlarlar. Bir taraftan hayırlı bir iş yapalım derken, vakıfları ayağa kaldıralım derken, aslında Vakıflar Bankasının özelleştirilmesini yetersiz düzenleme dolayısıyla askıya alırız, kamuoyunda tartışılır hale getiririz, sonra da beceremeyiz. Arkadaşlar, ciddî olaylardır.

Bakın, Türk Telekomda Türkiye'nin gecikmesi, en az, milletin 20 milyar dolarına mal olmuştur. Hâlâ satamıyoruz. Gerçekten, üzerinde tartışma olan bu konularda özelleştirme yapmak fevkalade zor. Üstelik, tartışılmayan işleri bile, biz, kolaylıkla özelleştiremiyoruz. Onun için, önyargısız bir şekilde bunu düzenleyelim. Burada teknik arkadaşlar var; gerekirse, bizler de katkıda bulunalım; ama, bu çerçeveyi, elini ayağını toparlayalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tezmen, lütfen toparlayınız.

OĞUZ TEZMEN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Benim söyleyeceklerim, bu işin çerçevesini, elini ayağını toparlayalım; daha düzgün, üzerinde tartışma yaratmayan, kuşku yaratmayan, herkesin bildiği objektif, açık esaslar içerisinde gerçekleştirilsin bu satış ve bu fonlar da, gerektiği yerde, gerektiği şekilde kullanılsın; belki, bu eserlerin ayağa kaldırılması için bizim de bir katkımız olabilir diye düşünüyorum.

Bu düşüncelerle, hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum, sağ olun. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tezmen.

Gruplar adına ikinci konuşma, Fazilet Partisi Grubu adına, Bolu Milletvekili Sayın İsmail Alptekin'e ait.

Buyurun Sayın Alptekin (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

FP GRUBU ADINA İSMAİL ALPTEKİN (Bolu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı Kanununda yapılmak istenen değişikliklerle ilgili, 1 inci maddeyle ilgili Fazilet Partisi Grubunun görüş ve düşüncelerini arz etmek üzere huzurunuzdayım.

Değerli arkadaşlar, görülmektedir ki, bu yasa fevkalade önemli; önemi, Yüce Heyetinizin gösterdiği ilgiden ve bunun yanında, Vakıflar Bankasının genç yöneticilerinin tamamına yakınının bu Genel Kurula da gelmek suretiyle meseleye gösterdikleri hassasiyet ve heyecandan anlaşılmaktadır.

Mesele iki yönden önemlidir. Birincisi, bir banka üzerinde konuşuyoruz, bankalar üzerinde konuşuyoruz; bankaların en fazla tartışıldığı bir anda, Vakıflar Bankasıyla ilgili önemli değişiklikler var. Meselenin bu yönü düşünüldüğü zaman fevkalade önemli; ama, meselenin bir başka yönü ise, bu banka, farklı bir banka; Vakıflar Bankası özel statüye tabi, özel yasası olan bir bankadır. Bir devlet bankası mıdır; değil; buradaki değerli konuşmacılar ve yasadaki gerekçe de ortaya koydu. Bu bir devlet bankası mıdır; bu yönüyle, o da değil.

Beni de fevkalade heyecanlandıran, üzerinde ehemmiyetle ve titizlikle durmaya gönülden beni zorlayan bir yön: Bu milletimizin önemli müessesesinin, geçmişte avukat olarak, daha sonra değişik zamanlarda da yönetim kurulu üyesi olarak hizmet verdiğim bu kurumun, en güzel, en iyi, en güçlü ve günün şartlarına en uygun noktaya getirilmesi konusundaki her gayreti, her çalışmayı, her teklifi burada desteklemek hepimizin görevi; ben, bundan ayrı bir mutluluk duymaktayım.

Değerli arkadaşlar, Vakıflar Bankası, hakikaten, genel müdüründen, en alt kademedeki yöneticisine kadar, bir devlet bankası anlayışı içerisinde değil, bankam diye heyecanla sarılan, iyi çalışan, en iyi olma gayreti içerisinde olan ve Türkiye'nin neresinde olursa olsun, hangi şubesine giderseniz gidin, güler yüzle karşılayan, mesai mefhumu tanımayan bir kadronun, çalışanlarının sayesinde, kısa sürede, Türkiye'nin en büyük, en güçlü, en iyi hizmet veren bankalarının arasına giren bankalardan biridir. Bu yönüyle, hizmet verenlere, ayrıca, burada teşekkürlerimi arz etmeyi görev addediyorum.

Değerli arkadaşlar, şimdi, meselenin öbür yönüne geldiğimiz zaman, Vakıflar Bankası parasını nereden elde etmiştir; benden önce konuşan değerli arkadaşlarımız bu konuya girdiler, vakıf müessesesini özet olarak Yüce Heyetinize arz ettiler; DYP sözcüsü değerli arkadaşım bu konuda fevkalade güzel izahatta bulundu.

Şimdi, Vakıflar Bankasının sermayesi, tamamına yakını itibariyle, şu veya bu şekilde, vakıfların mallarından, paralarından, nemasından kaynaklanmaktadır. Kaldı ki, yanılmıyorsam, zaten, Vakıflar Bankası, ilk başta, Türkiye'deki tüm vakıfların bir kasası olarak düşünülmüş, faaliyete geçmiş; ama, sonradan banka haline getirilmiştir. Bankacılığın bütün şartları yerine getirilecektir; 21 inci yüzyılda, rekabet şartlarına uygun bir çalışma içerisine girecek ve rekabet edecektir, başarılı olacaktır. Bu noktada, gerçekten, bazı değişikliklere ihtiyaç vardır. Bugüne kadarki çalışmalarında, politik müdahaleler olmadığı zamanlarda -bunu yakinen takip etmiş bir arkadaşınız olarak ifade ediyorum- Vakıflar Bankası çok büyük atılımlar yapmıştır.

Vakıf deyince bizim halkımız çok hassas, bunun üzerinde hepimiz hassas duruyoruz. Şimdi, Anadolu'daki insanlara, dışarıdaki insanlara bir soralım; Vakıflar Bankası ile Vakıflar Genel Müdürlüğünü ciddî manada ayırıyorlar mı; hayır, Vakıflar Genel Müdürlüğünün âdeta bir parçası olarak görüyorlar; onu, tarihinin, ecdadının bir müessesi, kurumu olarak görüyorlar.

Ben, çok görmüşümdür ki, parası olup da Türkiye'de bankalara para yatırmayan, faiz almayı düşünmeyen insanlar, tercihlerinde Vakıflar Bankasını seçmişlerdir. 1970'lerden sonra, Vakıflar Bankası, çok ileri noktada değilken, on onbeş yılda çok büyük atılımlar yapmış. Neyle; halkın desteğiyle atılımlar yapmış ve devlet bankaları arasında en önde bir noktaya gelmiştir. Bu bakımdan, elbette ki, günün şartlarına göre yapılması gereken değişiklikleri yapmak, gerek Sayın Bakanımıza gerek Vakıflar Genel Müdürlüğünün çalışma şartlarına ve bankaya gerekli rahatlığı ve atılımı sağlamak bizim görevimizdir.

Ancak, burada bir mesele var -bu noktaya fazla girmeden, kısmen arkadaşlarımız değindiler- onun halledilmesi gerektiği kanaatindeyim. Evet, birçok değişiklik yapılacak; ama, bu özelleştirmede, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra, yanılmıyorsam, henüz gerekçe açıklanmadı. Bu gerekçe açıklanmalıydı; nasıl, neden ve niçinleri burada daha iyi tartışılmalı ve doğru, yerinde bir yasa çıkarılmalıydı. Ben, bu noktada acele edildiği kanaatini taşıyorum.

Bir diğer husus, hassasiyetimiz ise; özelleştirmeler, Türkiye'de, maalesef, geçmiş on yıl içerisinde iyi not almamıştır. Ecdat mallarının özelleştirilmesi neticesinde ortaya çıkacak paranın nasıl ve ne şekilde kullanılacağı noktasında Sayın Bakanımızın verdiği sözü, teminatı, hükümetimizin bu noktadaki hassasiyetini saygıyla karşılıyoruz; ama, şahsen, bu noktada endişelerimi de ayrıca ifade ediyorum.

Değerli arkadaşlar, işin özü, 1 inci madde üzerinde, elbette ki, gerekli dediğim için, uygundur, bu süre kaldırılmalıdır, başka değişiklikler de yapılmalıdır; ama, işi özetleyecek olursak, Anayasa Mahkemesi kararı çerçevesinde bu özelleştirmenin yapılıp yapılamayacağı noktasında hukukî tartışma burada da devam ettiğine göre, bir yanlışlık yapılmamasını diliyoruz. Biz, ecdat malı vakıfların ve vakıf mallarından oluşan Vakıfbankın, elbette ki, başta da ifade ettiğim gibi, istenilen değişikliklerin ve mevzuatta bankanın önünün açılması için gerekli çalışmanın yapılması noktasında hükümete gerekli desteği veririz; ama, biraz önce ifade ettiğim gibi, henüz açıklığa kavuşmamış olan Anayasa Mahkemesi görüş ve gerekçesi belirlenmeden çıkacak bu kanun, eğer, Anayasa Mahkemesinden geri dönerse, buna hepimiz üzülürüz. Bu noktanın Yüce Heyetinizce değerlendirilmesini ve buna göre bir neticede karar verilmesini, herkesin vicdanî kanaatini buna göre belirlemesini ümit ediyorum, diliyorum.

Hepinize teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Alptekin.

Gruplar adına başka söz talebi?... Yok.

Şahısları adına söz taleplerinden ilki, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat'a ait.

Sayın Polat?... Yok.

Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan?.. Burada.

Buyurun efendim.

Sayın Ayhan, süreniz 5 dakika.

CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 536 sıra sayılı Vakıflar Bankasının  özelleştirilmesiyle ilgili kanun tasarısının  1 inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum.

Bu, 1 inci madde "banka süresiz olarak faaliyette bulunur" şeklinde değiştirilmiştir. Daha önceki maddede 99 yıl idi, herhangi bir süre tahdidi bulunmaması lazım, özelleşiyor nasıl olsa diye, bu istikamette getirilmiş bir hükümdür.

Değerli arkadaşlar, tabiî özelleşirse süre tahdidini kaldırmak lazım, tasarı kanunlaşırsa, özelleşirse; ancak, bu vesileyle tabiî, vakıflarla ilgili bazı şeyleri söylemek istiyorum, arkadaşlar da söylediler, Yumakoğulları'na da teşekkür ederiz, hakikaten fevkalade güzel bir vakfiyeyi tekrar burada bize dinletmiş oldu.

Vakıf eserler, memleketimizin her yerine yayılmış, Selçuklu, Osmanlı mülkü olarak, geçmişte ecdadımızın bulunduğu bütün Ortadoğu'da, Avrupa'da, Asya'da çok geniş bir bölgede yayılmıştır. Cumhuriyet hükümetlerinin ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, gücü yettikçe, bu vakıf eserlerin ihyasıyla ilgili hizmet etmesi gerekir ve bu gayret de her zaman için şüphesiz vardır ve olacaktır imkân ölçüsünde.

Tabiî, önce, Türkiye'deki vakıfları harap vaziyetten kurtarmak lazım. 1992'de milletvekili olarak Trakya illerine bir gezim vardı, Edirne'ye gittim. Tabiî, Selimiye Camii yanında Mimar Sinan'ın inşa etmiş olduğu hamamın yıkık duvarlarını ve üzerlerinde incir ağaçlarını görünce üzüldüm. Gelince, vakıflardan sorumlu devlet bakanına meseleyi arz etmiştim. İnşallah yapılmıştır; ama, bu, Türkiye'nin her yerinde böyledir. Tabiî, vakıf eserlere sahip olmak, bunları kullanılır hale getirmek lazım.

Yine, Malatya'ya yaptığım bir seyahatimde gördüm; . Malatya'nın hemen yakınında bir yerleşim yerinde Selçuklular zamanından kalmış, o zamanın mimarî tarzıyla inşa edilmiş muhteşem büyük bir cami var. Yani, onu da gezip görmüştüm. Hükümette olduğumuz dönemdeydi.

Tabiî, bu kanun tasarısını konuşurken, vakıflarla ilgili burada benim gelmek istediğim bir nokta var. Vakıfları hükümetin korumaya çalışması, cumhuriyet hükümetlerinin bunlara imkân, kaynak ayırması, şüphesiz, görevdir; ancak, vakıfları sadece hükümete bırakmamak lazım. Yani, illerde, ilçelerde, vakıfların bulunduğu yerlerde, mahallî idarelerin, il özel idarelerinin, vakıflarla ilgili kurulmuş olan; yani, o bölgedeki kültür ve sanat değerlerini koruma maksadıyla kurulmuş olan, kurulması gereken derneklerin ve vakıfların; yani, bunları korumak ve bunları aslî haline getirip muhafaza etmek üzere vakıfların olması lazım. Yani, sivil toplumun vakıflara sahip çıkması lazım. Altını çizmek istediğim husus budur. Tabiî, zenginlerin, kazananların, geçiminin üzerinde kaynağı olan insanların, topluma da bu bir vediasıdır, bunu yapmaları lazım; yani, bu kültürün, bu davranışın geliştirilmesi lazım. Her şeyi de hükümetten beklemek doğru değil; yani, vakıfların sahibinin, mahallî idareler ve sivil toplum kurumlarının olması lazım.

Bir adım daha atarak, tabiî, vakıf eserlerinin de kullanılır hale getirilmesi lazım; yani, vakıf senedindeki maksada uygun, neyse, o istikamette veya o maksatla kullanılması mümkün değilse şartlar gereği, onun sınırları içinde, yine senedin sınırları içinde, toplumun kültürünün muhafazası ve yine, topluma hizmet verecek birtakım hizmetlerin yapılması için kullanılması gerekir. Bu, tabiî, bir genel davranıştır, bir üsluptur; yani, bu istikamete doğru yönelmemiz lazım. Her şeyi merkezî hükümetten beklemek doğru bir şey değildir; yani, merkezî hükümetin, mümkün olduğu kadar sahasının daralması...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlayınız.

CEVAT AYHAN (Devamla) - Bir cümleyle bitiriyorum.

... ve genel yükümlülüklerinin, savunma gibi, güvenlik gibi, dışpolitika gibi, adalet gibi, ana meselelerde daralarak, bu meselelere doğru mesaisini hasrederek ve bu meseleleri de mümkün olduğu kadar mahalline bırakmak lazım. Bunu ifade edeyim diye söz aldım.

Teşekkür ederim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan.

Madde üzerinde, şahsı adına başka söz talebi?.. Yok.

Önerge yok.

1 inci maddeyi, komisyondan geldiği şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - 6219 sayılı Kanunun 5 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 5.- Bankanın sermayesinin miktarı ile her payın itibari kıymeti Banka ana sözleşmesinde belirtilir."

BAŞKAN - Doğru Yol Partisi Grubu adına, Isparta Milletvekili Sayın Ramazan Gül; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkan, Yüce Parlamentonun değerli üyeleri; görüşülmekte olan Türkiye Vakıflar Bankası Anonim Ortaklığıyla ilgili kanun tasarısının 2 nci maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; malumunuz olduğu üzere, Vakıflar Bankası, diğer kamu bankalarından daha farklı bir statüye sahip bulunmaktadır. Dolayısıyla, bu bankanın, Türkiye Halk Bankası ve Ziraat Bankasından farklı bir statüye sahip olduğunu, yüksek bilgilerinize sunmak isterim. Bu vesileyle, konu hakkında kısa bir bilgi arz etmek istiyorum.

Gerçi, daha evvel, değerli konuşmacı arkadaşlarım da konuyu ifade ettiler; bu bankanın sermaye yapısı üç gruptan müteşekkildir: (A) grubu, (B) grubu, (C) grubu. (A) grubu, sahipsiz olan sermaye grubudur, yüzde 55'ine tekabül etmektedir ve bunların sahipleri de belli değildir; yüzde 20'si mülhak, bunların sahipleri bellidir; geriye kalan yüzde 25'i de, yine, bankanın kendi vakfının kurmuş olduğu bir sandık ve diğer sandıklardan müteşekkildir.

Bu bankanın özerkleşmesi, kuruluş amacına aykırıdır; kaldı ki, Anayasa Mahkemesi, bu konuda müteaddit görüşler serdetmiştir.

Değerli milletvekilleri, bu bankanın aktif kalemleri zengindir. Bilançolarını incelediğimizde usulsüz krediler verilmiş gözükmektedir ve bu verilen kredilerin büyük bir kısmının da geri dönme imkânı zayıftır. Özellikle turizm kredilerinde büyük verimler vardır, fakat bunlar geri dönmemiştir. 50 küsur iştiraki vardır; aktif değerleri yüksektir. Umarım ki, bu banka özelleştirilirken siyasî esintilerden uzak ve ülke menfaatları doğrultusunda özelleştirilir. Aynı zamanda şimdiye kadar bu vakıf malları Medeni Kanunun genel hükümleri prensipleri çerçevesinde idare edilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Vakıflar Bankası aslında özerk statüye sahip bir banka, ancak diğer özerk kurumlarda olduğu gibi bu bankanın özerkliğinin de pek uygulama alanı bulmadığı bir gerçektir.

Türkiye Vakıflar Bankasının da malî yapısı hakkında yeterli bilgi Yüce Meclise sunulmamıştır. Bu durum, burada bankanın daha sağlıklı bir yapıya kavuşması için çaba harcayan biz parlamenterler açısından hiç de iç açıcı olmadığını göstermektedir. Çünkü, biz toplum olarak halen tüm dikkatlerimizi şöyle veyahut da böyle özel bankalar üzerine yoğunlaştırmış bulunuyoruz, ancak, bununla, hükümetin kamu bankalarıyla ilgili sorgulama hakkımızı elimizden alamayacağı açıktır.

Burada ben açıkça şu gerçeği vurgulamak istiyorum: Mevcut hükümet döneminde kamu bankalarının da içi maalesef boşaltılmıştır. Bu gerçeği bilen IMF zorunlu olarak bu bankalara siyasî müdahalenin önünü kesmek için böyle bir tasarıyı hükümete hazırlattırmıştır. Bu, bir iddia değildir, tümüyle gerçeğin ta kendisidir.

Bir devlet bakanı, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kuruluna bir yazı yazarak, kamu bankalarında yapılan denetime açıkça müdahale etmiş ve yapılan yolsuzluklara karşı Türk Ceza Kanununun ilgili maddelerinin çalıştırılmamasını istemiştir. Böyle bir yazı, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ve altmışiki yıllık geleneğe sahip olan Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu tarihinde ilk kez yaşanmıştır. Acaba, bu hükümet, niçin Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulundan rahatsız olmaktadır?

Sayın Başbakan, siz muhalefetteyken, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun tümüyle özerk bir statüye kavuşmasını istemiştiniz. Bu isteğinizde samimi olduğunuzu belirtmiştiniz. Sayın Başbakan, siz iktidar olunca, acaba ne değişti, niçin Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu raporlarından rahatsız oluyorsunuz?

Acaba şu konuyu araştırdınız mı: Bu onayı size kim imzalattı, hangi bakan imzalattı? Bu onayla bir kamu bankasının genel müdürü kurtarılmak mı isteniyor? Sayın Başbakanım, bu sorunun yanıtını sizden bekleyeceğiz. Sayın Recep Önal'ın, bu belgeyle ilgili olarak yaptığı açıklama kamuoyunu tatmin etmemiştir. Niçin tatmin etmediği de bellidir; çünkü, açıklama, bir suçu örtme telaşı içerisinde yapılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir başka gerçeği daha siz değerli milletvekillerine sunmak istiyorum ve açıkça şunu söylüyorum: Bu hükümet, banka yolsuzluklarının ortaya çıkarılması açısından asla samimi değildir. Elinden gelse, olayların tümünün üzerine bir şal örtecektir; ama, artık, mızrak çuvala sığmamaktadır; çünkü, bu hükümet, kamu bankalarındaki yolsuzlukların kamuoyuna yansımasından ciddî derecede rahatsızlıklar duymaktadır; acaba niçin?..

Hükümetin rahatsızlığı bu boyutlara varmıştır ki, bu tasarıyla, kamu bankaları, tümüyle, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun denetimi dışında tutulmuştur.

Şimdi hükümete sormak gerekiyor: Siz denetimden niçin korkuyorsunuz? Dürüst bir insan denetimden korkmaz ;çünkü, denetimle, ancak sağlıklı sistemler oluşturulur. Siz hükümet olarak bu tasarıyla kamu bankalarını denetimsiz hale getirerek iktidarın çiftliği haline getireceksiniz. Bu gerçek bu tasarılarla ortaya çıkmıştır.

Değerli milletvekilleri, hatırlarsanız Vakıflar Bankasından sorumlu ilgili bakana soruldu. Denildi ki: "Size bağlı olan Vakıflar Bankası, batan bankalara kredi açtı mı?" Sayın Bakan, Bankalar Kanununun ilgili maddesinin ardına sığınarak dedi ki... Yürekli, temiz bir bakan ortaya çıkar, gerçekleri açıklardı. Oysa, hükümetin yaptığı, yolsuzlukları örtmek için yasa maddesinin arkasına sığınmak olmuştur. Bu yanlıştır; hükümet açısından ciddî bir talihsizliktir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bu tasarı, diğer kamu bankalarında olduğu gibi, denetimsiz bir alan yaratmakta ve yolsuzluklara bir ortam hazırlamaktadır. Bunu hazırlayan hükümet, sanıyor ki, bu değişikliklerden sonra bu bankalar özelleştirilecek. Hemen belirtelim ki, bu kadrolarla bu bankalar asla özelleştirilemez; çünkü, içi boşaltılmış bankaları kim alacak, şaşıyorum. Herhalde hükümetin beklentisi, bu bankaları karaparacılara satmaktır; ama, bunu bile başaracağından şüphemiz vardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarıyla, kamu bankaları tümüyle siyasal etkilere açık, denetimsiz bir yapı haline getirilmektedir. Bu yapıyla, bu bankaların özelleştirilemeyeceği açıktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gül, lütfen toparlayınız.

RAMAZAN GÜL (Devamla) - Bu tasarıyla yapılmak istenen, kamu bankalarının dilediğince kullanılacak denetimsiz bir alan yaratmaktır. Bu nedenle, yolsuzluklara sonuna kadar açık bir sistem yaratacak olan bu tasarıya bizim oy vermemiz düşünülemez.

Sözlerime son verirken, Yüce Meclisi saygıyla  selamlar, bu tasarıya oy verilmemesi yönündeki kanaatimi bir kez daha bilgilerinize arz ederim.

Saygılarımla. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gül.

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) - Sayın Başkan, müsaade eder misiniz.

BAŞKAN - Hükümet adına her an söz alma hakkınız var. 

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) - Lütfederseniz...

BAŞKAN - Estağfurullah, buyurun, tabiî,

Tüzüğümüzde komisyona ve hükümete öncelikle söz verilir deniyor.

Süreniz 10 dakika efendim.

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) - Sayın Başkanım, muhterem milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Ramazan Gül'ün eleştiri hakkına, elbette, sonuna kadar saygılıyız; ama, kamuoyunda banka tüzelkişiliğiyle ilgili ve hükümetimize ilişkin haksız açıklamalarının yanlış anlamalara yol açabileceğini düşünerek, ceza hukukunun bize tanıdığı yasal yetkileri de şu anda kale almadan, açıklama yapmak üzere huzurlarınıza geldim.

Vakıflar Bankasına ilişkin "Usulsüz kredi verilmiştir" dedi ve daha sonra da "bir devlet bakanı" tabirini kullandı, sonrasında bu bir devlet bakanının Sayın Recep Önal olduğunu ifade buyurdu. "Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu raporlarına niçin güvenmiyorsunuz" sorusunu yönelttiler. Benimle ilgili, benim yaptığım açıklamayla ilgili hususu, doğrusu tam anlayabilmiş değilim; ben, ne demişim de yürekli olmamışım?!..

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın Gül gibi, Yüksek Denetleme Kurulu raporlarına inanmak ve güvenmek gerektiğine ben katılırım Şimdi, Yüksek Denetleme Kurulu raporlarına dayanarak bilgi sunayım ki, Vakıflar Bankasının toplam kredilerinin yüzde 97'si maddî teminat altındadır, yüzde 3'ü de kefalet altındadır. Takipteki alacaklarının nakit ve gayri nakdî kredilere oranı yüzde 1,5'tir; Batı ülkelerinde bu standart, yüzde 5'tir. Biraz önce de söylediğimiz gibi, bu alacakların yüzde 97'si maddî teminatlıdır,  yüzde 3'e yakını da, ki, bir kısmı da hazine garantilidir...

Tasarruf Sigorta Fonuna geçen bankaların hiçbirinde Vakıfbank olarak kredi alacağımız yoktur. Bu tasarıda, kamu payı yüzde 50'nin altına düşünceye kadar, Bankacılık Üst Kurulunun denetiminin yanı sıra, Başbakanlık  Yüksek Denetlemenin denetimini de biz öngördük. Dolayısıyla, çifte bir denetimi öngördük. Yüzde 50'nin altına indiği vakit de, kabul edersiniz ki, Başbakanlık Yüksek Denetleme yetkisi, otomatik olarak, doğal sonucu itibariyle burada yer almaz.

Hükümetin herhangi bir suçu örtbas etmek telaşı ve not almaktan vazgeçtiğim diğer suçlamalara ilişkin söyleyeceğim, Nihal Adsız'ın bir sözüdür; "Belagatı iyi olmayanın lisanı küfürdür" der.  Ben, bankayla ilgili açıklamada, Bankalar Kanununun 22 nci maddesinin sekizinci fıkrasını andım. Burası Parlamento, yasama organında bir yasaya bağlı olarak bir davranışın suçlanması beklenmemelidir; tam tersine, yasama organında, o çatı altında beklenen, yürütme organı mensuplarının yasalara uygun davranması, yasalara aykırı davranmamasıdır.

Bankalar Kanununun 22 nci maddesinin sekizinci fıkrası, bankadan kredi alan, ister hakiki şahıs olsun ister tüzelkişilik olsun, onlarla ilgili verilen kredilerin açıklanamayacağı hükmünü amirdir; ancak, müşteri isterse kendisi açıklayabilir der. Böylesi bir amir hüküm mevcutken, 4 katrilyonun üzerinde kredi vermiş, demin andığım kompozisyonda vermiş bir bankadan sorumlu Bakan sıfatıyla, şu kişiye şu kadar verdik, şu tüzelkişiliğe bu kadar verdik demem, suç işlemek anlamını taşırdı. Yüce Parlamento o yasayı değiştirmeye muktedirdir; değiştirdiği zaman da, amir hükmü yerine getirmek bizim görevimizdir.

Bunları açıklamak istedim;hepinize saygılar sunarım. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Fazilet Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika efendim.

FP GRUBU ADINA MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 536 sıra sayılı, Vakıflar Bankasının özelleştirilmesine dair tasarının 2 nci maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

İsterseniz, sözüme, Sayın Bakanın son temennisiyle gireyim. Sayın Bakan dediler ki, gelin önce, şu bankaların kimlere kredi verdiğini gizleyen, setreden yasayı değiştirelim.

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) - Öyle demedim...

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Bakan, bu yasaları kimler getirir? Bunun gelmesi lazım esasen; açıkça, ben, şimdi diyorum. Diyorum ki, gelin, hakikaten, şu ana kadar içleri boşaltılan, satılan, perişan edilen...

Şurada, Parlamento bir endişeyi taşıyor. Sayın Bakan, bu konuda alınganlık göstermeyin. Ben, sayın arkadaşımın konuşması açısından meseleye bakarak demiyorum; ama, bir gerçeği görmek lazım, bu milletin çorbadan dili yandı, yoğurdu üflüyor. Zatıâliniz, özelleştirmeden de sorumlu bakansınız, vakıflar size bağlı olduğu gibi, size müteaddit defalar sual tevcih eden bir arkadaşınızım, aldığım cevaplar çok açık, çok net, çok samimî cevaplar verdiniz, bunun için de teşekkür ediyorum. Özelleştirmede yaşanan handikapları kendiniz itiraf ve ifade ediyorsunuz. Şu ana kadar özelleştirmeden gelenler, yani devletin hazinesine gelenlerden, batanlar bir tarafa, daha çok gideri olmuş, bunlar sizin açıklamalarınızda olan şeyler.

Şimdi burada, tabiî, milletin en büyük tereddüdü, iki gündür görüştüğümüz bankalar yasaları ki, bu da bir diğer banka, Vakıfbankın özel bir statüsü vardır; yapısı itibariyle 1954'te özel bir banka olarak kurulmuş. Dolayısıyla, bu bankalar zemininde, insanlarımızın bugünlerde zihnini allak bullak eden perişan bir yaşantı var, millet hakikaten bu sıkıntıyı içinde duyuyor. Gelin, hükümet olarak, bu millete burada açıkça bir taahhütte bulunun, deyin ki, şu, şahıslara, sektörlere, holdinglere, gazetecilere, medyaya verilen paraları söylenmez hükmünü getiren bu yasayı bu parlamento çıkardıysa, değiştirmek hakkına da sahiptir. Kime verdiler, nerede battı, nerede kaldı bu paralar, bunu bilelim. Bunu muhalefet getirir diyorsanız, biz yarın hemen getirelim bu yasa teklifini, gündeme alın iktidar olarak, bunda samimiyseniz;ama, bu konuda şimdi bu aziz millet sizden bir samimî açıklama veya Bakanlar Kurulundan bir açıklama, bir itiraf, bir beyan bekliyor. Yani, biz sığınıyoruz, efendim ne yapayım böyle bir yasa var. Ne yapacaksınız; siz hükümetsiniz. Bakın yoklama istediğimiz anda 200 parlamenter birden salona gecenin saat 22.00'sinde doluyor, demek ki güçlü bir iktidarsınız, 350 milletvekiliniz var, bu yönde de kutluyoruz sizi, güzel bir gücünüz var, gelin bu gücünüzü koyun yarın bu yasayı çıkaralım önce; ama, bunu yapmıyorsunuz.

Şimdi gelelim, tabiî, bu Vakıflar Bankasından, Vakıflar Kurumuna... Tabiî, Türkiye bu konuda, aslında, medeniyet deneyimi, tarih tecrübesi, bilgi birikimi, tatbikatıyla, dünyada en engin kültüre sahip bir millet; bu yönde çok şanslı bir milletiz. Hatta, hiç unutmuyorum, üniversite yıllarında, bir asistan -şu anda bir üniversitede profesör olan bir arkadaşımız- Amerika'da vakıflar üzerinde doktora çalışmasına gittiğinde, ona, orada aynen şu söylenmiş: "Çok yanlış yaptınız. Biz, vakıflar üzerindeki çalışmaları Süleymaniye Kütüphanesinde, Millet Kütüphanesinde, Anadolu'daki sizin eserlerinizde görüyoruz. Buraya niye geldiniz?! Her şeyi Batı'dan arama illetinden ve hastalığından kurtulun." "Eğitim adına, ilim adına duyduğum utançtan, hakikaten perişan oldum ve ondan sonra, geldim, aylarca İstanbul'daki kütüphanelerde vakıfları inceledim" dedi.

Değerli arkadaşlar, vakıf, önemli hükümler ihtiva eder. Şimdi, bu yasanın getirdiği bazı şeyler var. Açık olarak söylüyorum: Devlet yıllarca -bağışlayınız- haralarda, çiftliklerde tavuk üretti, inek sağdı, koyun besledi, ayran sattı. Çağdaş bir devlet bunları yapmaz, çağdaş bir devlet bankacılık yapmaz, çağdaş bir devlet ticaretin içerisinde devlet yapısıyla kendisini koymaz; ama, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, maşallah, her şeyde var, her yerde var. O kadar var ki, artık, özel hayatlarımıza her alanda girmeye başlayan bir mantalite; çünkü, ideolojik devlet, maalesef, toplumun önüne bu tip değerleri getirmiş. Filhakika, vakıflar, dediğim gibi, tarih itibariyle bizim engin tarihimizde ve mazimizde var olduğu için, bunu ekonomik yönden de teyit etsin amaçlı daha önceki konuşmacı arkadaşlarımın da itiraf ve beyan ettikleri gibi, 1954 yılında, genel müdürlüğü özel bir vakıf statüsünde, şubeleri devlet bankası; ama, kendi yapısı itibariyle özel konumda olan Vakıflar Bankasının nihaî süreci 99 yıllıktı. Belki 55 sene sonraya, bugünkü konjonktürden de yararlanarak, özerkleştirilmesi konusunda hükümetin güzel niyetli bir çalışması olabilir. Bunu, iyi niyetli bir çalışma olarak düşünüyor olabiliriz; ama, şu ana kadar yapılan özelleştirmelerde yaşadığımız sıkıntılarla, özellikle, vakıfların sahip olduğu özel statüyü gözardı edemezsiniz. Nedir bu;  mesela, vakıfların vakıfnamesi var. Siz, (A) grubu senetleri, hisseleri, Vakıflar Umum Müdürlüğüne ait olan bu hisseleri, belli menkul ve gayrimenkullerin karşılığı olan bu senetleri satarken, haddizatında, vakıfların vakıfnamesindeki "velâ yuheb, velâ yuşder, velâ yuba" yani "satılmaz, hibe edilmez, müşteri olunmaz" hükmünü nereye kaldırıp koyacaksınız ve bu paralar, yarın, Hazineye irat mı kaydedilecek? Yani, daha önce, burada, iki akşam önce, bir sayın grup başkanvekili arkadaşımız dedi k:i "Efendim, siz, buna niye karşı çıkıyorsunuz? Biz, bu paralarla, yıkılan, onarıma muhtaç, deprem bölgesindeki camileri, tarihî eserleri, ata yadigârlarını onaracağız." Bakın, bu yasa tasarısında böyle bir şey yok. Demin, yine, bir grup başkanvekili arkadaşımız geldi, iktidar grubundan birisi, bizleri bilgilendirdi. Efendim, işte, genel müdüre talimat verilecek de, para gelirse, o paralardan bir miktar onarım için kullanabilecek... Sayın Bakanımız da, açıkça burada, eğer lütuf buyururlarsa, hakikaten, özelleşirse... Mesela, burada, ben, gördüğüm iki farklılığı sormak istiyorum Sayın Bakana: Kendi imzalarını taşıyan 26 Nisan 2000 tarihli bir yazıda, tüm vekillere gönderdikleri yazıda "sayın milletvekilim, bankanın yüzde 20'sini teşkil eden (B) grubu hisselerin satışıyla, 400 milyon Amerikan Doları gelir sağlayacağız" deniliyor ve bu, bankanın tam malının, mülkünün yüzde 20'sine tekabül ediyor. Yüzde 20'si 400 milyon dolar olursa, yüzde 100'ü 2 milyar dolar eder herhalde bu tarife göre. Oysaki, bir başka yazınız, yine, imzanızı taşıyan bir yazınızda, hemen ikinci sahifesinde "banka yönünden bakılınca, bugün için aktif büyüklüğü 6 milyar USD olan bankanın gerçek değerinin serbest piyasa şartlarında tespit edilmesi sağlanarak, bankanın sermayesi tabana yaygınlaştırılacaktır" diyorsunuz.

Şimdi, bir önceki beyanınıza göre, banka 2 milyar dolarlık takribi bir değer taşıyor kıymetleri itibariyle; oysaki, burada, 6 milyar dolardan bahsediyorsunuz. Ben mi yanlış anladım, yoksa, zatı âliniz... Burada farklı bir; yani, o günkü tarihle ki, bunun tarihi de pek farklı değil; o 13 Haziran 2000, diğeri de 26 Nisan 2000 arada bu kadar bir kıymet farkı olamaz; yanlış bir algılama mı var, yoksa bankanın gerçek değerleri tam tespit edilebilmiş değil mi? Yarın piyasaya çıktığı zaman, iki yazı arasında Sayın Bakanım beni bağışlasın bu kadar tezat varsa, özsermayesi, kıymetleri, menkulleri, gayrimenkulleri açısından bu bankaya reel olarak bakıldığı zaman, muhalefet partileri olarak, özellikle Anamuhalefet Partisi olarak, size, bu 6 milyara göre mi çok ucuz sattınız diyeceğiz, 2 milyara göre mi çok yüksek fiyatla sattınız diyeceğiz? Bunu da bu millete, daha da açığı Yüce Heyete açıklamanızda zaruret var.

Bir diğer hususu arz edeyim: Anayasa Mahkemesinin iptaline rağmen, kanun hükmünde kararnamenin iptaline rağmen, alelacele bu yasayı getirdiniz, özelleştirmeyi arzu ediyorsunuz, az önce söyledim, devlet ne bankacılık yapmalı ne de, af buyurun, sığır, inek sağmalı; ama, bunları da sağmal malı olarak millet malını heba etmeye hakkı yoktur diye düşünüyoruz.

Şimdi, benim bir tavsiyem ve bir temennim var, daha açığı, sayın hükümetten bir ricam var. Diyorum ki, eğer bu bankalar gerçekten satılacak, özellikle Vakıfbankın mülkü satılarak kıymete, paraya çevrilecekse, geliniz, şu yasalarınızı biraz ıslah edin. Mesela, vakıflara ait eserler -bakın, zatıâlinize de az önce arz ettim-. İstanbul'da Valide Atik Sultan Camii... Dün bir heyet geldi, bendenizle ve arkadaşlarla görüştü.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, lütfen tamamlayın.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Şimdi, camiin onarımı yapılıyor, dokuz yıldır onarım devam ediyor; olmaz böyle bir şey. Yani, Allah vermesin, deprem 7,4 değil de 7,6 olsaydı, ecdat yadigârı binalar tamamen gidecek olsaydı, sittin sene siz bu eserleri imar edemezdiniz. Yazık, günah değil mi? Peki, dokuz yıldır onarımı yapılamayan bu eser, üstüne üstlük bir de Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından her işe müdahale ediliyor. Sayın Bakanım, allahaşkına, bu eserleri şu Anıtlar Yüksek Kurulunun müdahalesinden kurtarın. Vakıflar olarak eserlerinize sahip çıkamıyorsanız, eserleri devredin Anıtlar Yüksek Kuruluna. Anıtlar Yüksek Kuruluyla alakalı olarak çok çirkin iddialar, şaibeler kulaklarımıza kadar geliyor, hemen hemen her bölgeyle ilgili geliyor. En basit bir onarım için Anıtlar Yüksek Kurulu devreye giriyor, iğne çakamıyorsunuz. Tabanına kalorifer yapılacak; yirmibeş yıl önce tabanı döşenmiş olan bu binaya, onarım için kimse giremiyor. Gelin, bu eserleri Anıtlar Yüksek Kurulunun müdahalesinden kurtarın, vakıf eserlerinize kurum olarak doğrudan sahip çıkılsın; mevzuatı nasıl düzenleyecekseniz, bunu Parlamentoya getirin.

İkincisi; lütfen, burada açıklıkla söyleyin "buradan temin edilecek gelirler, Vakıfbankın özelleşmesi halinde gelecek paralar Hazineye irat kaydedilmeyecek, Vakıflar Umum Müdürlüğüne verilecektir; camilerin onarımı, bakımı, tarihî eserler, köprüler, hanlar, kervansaraylar, tümüyle bunlar imar ve muhafaza edilecektir" deyin.

Bakın, onbinlerce, yüzbinlerce eser perişan olmuştur. Zaten, bunları korumak için vaktiyle bu banka kurulmuştu; ama, banka bunları koruyamıyor. Esasen, bankanın kendisi de âdeta korunmaya muhtaç bir müessese haline gelmiştir.

Dolayısıyla, Sayın Bakanımızın, bu konuda da, hem himmetlerini hem de hükümete yön kazandırıcı gayretlerini bekliyor, şayet tasarı yasalaşırsa ülkemize hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uzunkaya.

Parti grupları adına başka söz talebi?.. Yoktur.

Şahısları adına ilk söz, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat'a ait. Sayın Polat?.. Yok.

Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan?.. Konuşmuyorlar.

Başka söz talebi?.. Yok.

Önerge yok.

2 nci maddeyi, Komisyondan geldiği şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - 6219 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, 7 nci maddesi ve 14 üncü maddesinin birinci fıkrası ile ikinci fıkrasının ikinci cümlesi yürürlükten kaldırılmıştır.

"Madde 6. - Hisse senetleri (A), (B) ve (C) gruplarına ayrılmış olup, nama yazılıdır."

BAŞKAN - İlk söz, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın'a ait; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

DYP GRUBU ADINA MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3 üncü madde üzerinde Grubum adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 3 üncü madde, 6219 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinde değişiklik yaparken, 7 nci maddesini ve 14 üncü maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesini de meriyetten kaldırmaktadır.

Madde 6'da, bankanın hisse senetleri (A), (B) ve (C) gruplarına ayrılmakta olup, (A) grubu hisse senetleri, hepinizce malum olduğu üzere, mazbut vakıflara aittir; yani, bugün bu mazbut vakıfları, Vakıflar Genel Müdürlüğü tüzelkişilik olarak temsil etmektedir ki, Vakıflar Bankasının yüzde 50'den fazla sermayesi de bu mazbut vakıflara aittir.

(C) grubu hisseleri ise "mülhak vakıf" olarak tabir edilen ve her biri ayrı ayrı mütevelliler tarafından idare olunmakta olan çok sayıdaki vakıflara aittir. Bu vakıfların, Vakıflar Genel Müdürlüğü ile olan irtibatı, sadece, Vakıflar Umum Müdürlüğüne teftiş ve denetime katılma payı ödenmek suretiyle, yine bazı düzenlemeleri Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından, yani mazbut vakıflar tarafından yapılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, gerek (A) grubu gerek (B) grubu ve gerekse (C) grubu hisse senetlerinin halka arz edilmek suretiyle, serbest ekonomi içerisinde hakiki değerlerini bularak, bankanın sermaye ihtiyacını daha iyi bir şekilde karşılamak ve ekonomi içerisinde aktif bir rol almasını sağlamak üzere bu malum yeni düzenlemeler getirilmiş bulunmaktadır.

Sayın Bakanımızın mutlaka şahsî gayretleri vardır; ancak, Sayın Bakanımız, geçmişte, dergide yazdığı şekilde eğer özelleştirmeden beklediği ya da tahkimden beklediği gelirlerin, bu bankadan da elde edileceğini tahmin ediyorsa yanılıyor; çünkü, Sayın Bakanımız, özelleştirmeyle ilgili yazmış olduğu yazıda, aynen şu ifadeleri kullanmaktadır: "Yasal alanda yapılan düzenlemeler, tabiî ki bununla da sınırlı değildir. Genel hatlarıyla özelleştirme portföyümüzde 100 milyar dolarlık bir varlık olduğunu, sadece önümüzdeki beş yılda 50 milyar dolarlık bir özelleştirme gelirini hedeflediğimiz gerçeğinden hareketle, mutlaka yabancı sermaye ihtiyacımızın olduğunu vurgulamamız gerekir. Bu bağlamda, uluslararası finansman tahmininde zaten en büyük problemlerden olan uluslararası tahkim sorununun çözümü için, Anayasamızda gerekli düzenlemeler yapılmıştır.

Değerli milletvekilleri, bu Tahkim Yasası çıkmadan önce, ülkemize giren yabancı sermaye 1 milyar dolar civarındaydı; bu yasa değişikliği yapılmak suretiyle, 5 milyar dolar gireceği tahmin edilmişti. İşte, 2000 yılının bitimine şurada 45 gün kaldı, ülkemize giren yabancı sermaye daha 1-1,5 milyar dolar arasındadır. Peki, Sayın Bakanım, ülkenin 1997 yılına kadar içborçlanması, cumhuriyet döneminde, 4,5 katrilyon iken -1997 yılını saymayalım- 1998, 1999, 2000 yıllarında, parmak hesabıyla üç yılda, içborç stoku 34 katrilyon olmuş; yabancı sermaye gelir mi?! Yani, bir şeye tek taraflı bakmak, değerlendirmek, acaba sıhhatli bir değerlendirme mi oluyor?! Onun için, çok yanılıyorsunuz; ama, diyeceksiniz ki, bu düzenlemeler, Asya Rusya krizinin olduğu dönemlerde meydana geldi. Bakınız, 1997 ve 1998 yıllarında, sizlerin ifadesiyle yaşanan krizlerin olduğu ülkelerde büyüme, 1998 yılında yüzde 2 veya 3 olarak beklenirken yüzde 4'lerde gerçekleşmiştir; 1999 yılında ise, krizin olduğu ülkede yüzde 8'in üzerinde büyüme olmuştur. Yine, dünya hâsılasına baktığımızda, 1998 yılı hesaplamalarına göre, 1999 yılında dünya hâsılası 2,2 oranında büyüyeceği öngörülmekte iken, 2000 yılının nisan ayı hesaplamalarına göre dünya hâsılası 3,3 oranında büyümüştür. Yine, dünya ticaret hacmine baktığımızda, ilgili yıllarda, 3,8 ve 4,9 nispetinde büyüme olmuş ve 2000 yılı için ise öngörülen dünya ticaret hacmi büyümesi 8,4 civarında olmaktadır.

Şimdi, krize yakalanan ülkelerde büyümeler başlamış, krizin olduğu ülkelerle o kadar ekonomik anlamda alışverişi olmayan, ticaret ilişkisi olmayan Türkiye, halen, büyüme noktasına gelememiştir. 1998 yılına bakıyoruz, reel manada -bakın cari demiyorum- 3,9 oranında küçülme olmuştur. 1999 yılında, yine, reel manada 6,4 küçülme olmuştur. 2000 yılı, şurada tamamlanmak üzere, yine, eksi çıkacaktır.

Peki, siz, bu özelleştirmeyi nasıl yapacaksınız? Yaptığınızda ne olacak veya özelleştirmenin konuşulduğu şu günlerde, 6 tane bankanın, 8,5 milyar dolar bir parasının battığı ifade edilmektedir. Batan bankaların kuruluşlarına, devlet bankalarından -buna, Vakıflar Bankası, Ziraat Bankası, bugün görüşülen ve geçen Özelleştirme Kanunundaki diğer bankalar dahil- batan bankaların sahiplerine ne kadar para verildi, bunu açıklar mısınız? (DYP sıralarından alkışlar) Şimdi, diyeceksiniz ki, bu, bir ticarî sırdır, müşterinin bilgileri aktarılmaz. Bu sırrı izale edecek, yasağı kaldıracak kanunî düzenlemeleri getirin, onu geçirelim, ondan sonra, bu bankaları kimler dolandırmış?..

Şimdi, Egebank konuşuluyor, Hazineden sorumlu Sayın Bakan cevap veriyor "Egebankı Yahya Demirel direkt ele geçirmedi, onun hisse senetlerini toplamak suretiyle bankayı ele geçirdi" diyor. Peki, siz bu bankanın bu şekilde ele geçirileceğini biliyorsunuz, takip ediyorsunuz niçin mâni olmuyorsunuz? O daha büyük suç. Şüphelendiğiniz bir insan, bir bankayı ele geçirmek üzere onun hisse senetlerini dolaylı yoldan topluyor ve bankanın büyük bir kısmına sahip olmaya çalışıyor ve bankanın içini boşaltıyor. Yani bu şekilde, ülkede soygunun, vurgunun devam ettiği bir dönemde burada ifade edilen hususların tahakkuk etmesi mümkün değildir.

Şimdi, bakıyoruz, Sayın Bakanımız da Bakanlar Kurulunun üyesidir, daha pancar fiyatları belli olmamıştır; ama pancardan olan şekerin fiyatı yeni mahsul olarak satılıyor, şekerin fiyatı belli, şekerin hammaddesi olan pancarın fiyatı belli değil... Peki, bu serbest ticaret esasına göre, liberal ekonomide böyle bir ticarî düzenleme olabilir mi?

Dolayısıyla, Sayın Bakanım, siz ekonomi idaresini münferit olarak bilebilirsiniz; ama bu hükümet bu ekonomi idaresini, ekonomi yönetimini bilemiyor. Yapacağınız iş, bir an evvel bu işin, daha ehil insanlar tarafından düzenlenmesini sağlamak suretiyle, aç ve açıkta olan insanların feryadının en kısa zamanda sükût etmesini sağlamanızdır. Yoksa, hakikaten bu Meclisin, bu milletvekillerinin saygınlığı taşrada çok asgarî noktalara inmiştir. Bu Meclisin saygınlığını muhafaza açısından da mutlaka ve mutlaka bu vurgunlara ve yolsuzluklara dur demek gerekir; ama bu, bu hükümetle devam etmez.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akın.

Fazilet Partisinin görüşlerini Sayın Bülent Arınç ifade edecektir.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika. 

FP GRUBU ADINA BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Muhterem Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinize hayırlı akşamlar diliyor, hürmetle selamlıyorum.

Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı üzerinde görüşmeler devam ediyor. Gerçekten, önemli bir konuyu görüşüyoruz. Şu ana kadar konuşan bütün sözcü arkadaşlarımız, işin hem ekonomik ve malî yönünden bilgiler veriyorlar hem de vakıf denildiği zaman, inancımızda, tarihimizde, kültürümüzde ifade ettiği manayı çok güzel bir biçimde ortaya koyuyorlar ve eğer elde edilecek bir gelir olacaksa, bu gelirin, Türkiyemizde çok da zengin bulunan vakıf eserlerinin ihyası için, restoresi, onarımı için harcanması gerektiğini ifade ediyorlar. Bütün bunlara katılmamak mümkün değil.

Benim söz almamın şöyle bir özel sebebi var: Bugün görüştüğümüz kanun tasarısı, bundan bir müddet evvel kanun hükmünde kararname olarak tanzim edilmişti. 6.7.2000 günlü ve 606 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile bugün huzurlarınıza getirilen 536 sıra sayılı kanun tasarısı tıpatıp aynıdır.

Bildiğiniz gibi, 606 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, Fazilet Partimizin Anayasa Mahkemesine müracaatı üzerine iptal edilmiştir. Süreç  şöyle işledi: Bildiğiniz gibi, bununla birlikte 20 civarındaki kanun hükmünde kararname, 29 Haziranda çıkarılan 4588 sayılı Yetki Kanununa dayandırılmıştı. Daha sonra, Yetki Kanunu için de, bu kararnameler için de iptal davaları açıldı. Bildiğiniz gibi, Yetki Kanunu öncelikle iptal edildi, 5.10.2000 tarihinde. Buna dayanılarak çıkarılmış olan kararnameler de sırasıyla iptal edildi. Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname de, bildiğiniz gibi 17.10.2000 tarihli kararla iptal edildi ve 31 Ekim tarihinde Resmî Gazetede bu karar yayımlandı.

Bütün bunları şunun için söylüyorum; Fazilet Partisi ciddî ve tutarlı bir partidir. Anayasa Mahkemesine müracaat ettik ve bunun neticesinde, kanun hükmünde kararname iptal edildi. Şüphesiz, bunun yasa yoluyla Meclisten geçirilmesi gerekiyordu. Sayın Bakanlık da bunu hazırladı ve huzurlarımıza getirdi. Şimdi, muhtevası birbirinin tıpatıp aynısı olan bir konu üzerinde görüşürken, Anayasa Mahkemesine yaptığımız müracaatın belki de yenilenebileceği düşüncesiyle bazı konuları dikkatlerinize arz etmek istiyorum. Bu, bizim için bir vecibedir.

Olabilir ki kanun, özellikleriyle, bütün arkadaşlarımız tarafından, zaman itibariyle çok fazla incelenmemiştir. Bu konuda bazı hususların, hem tutanaklara geçmesi açısından hem de konu üzerinde bilgilendirmek açısından tekrarlanmasında yarar görüyorum.

Öncelikle yapılmak istenen şey, Vakıflar Bankasını özelleştirmek amacıyla satışa çıkarmak ise, bu, bizzat kendi dayandığı kanun bakımından mümkün değildir. Dava dilekçemizdeki önemli birkaç konuyu arz etmek için sözlerime başladığımı ifade etmiştim. Niçin; çünkü, Türkiye Vakıflar Bankası, zaten bir özel bankadır. Kendi kanununa baktığımız zaman, 11 Ocak 1954 tarihli ve 6219 sayılı Kanunun 1 inci maddesine göre, "Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı adıyla, hususî hukuk hükümlerine tabi olmak üzere bir banka kurmak için, Vakıflar Umum Müdürlüğüne salahiyet verilmiştir." Kanunun 17 nci maddesi gereğince de, "banka, kuracağı ortaklıkların personeli, hususi hukuk hükümlerine tabidir. 3659 sayılı Kanun, banka ve kuracağı ortaklıklar hakkında uygulanmaz" hükmünü taşımaktadır.

Yine, Vakıflar Bankasında devletin, yani Hazinenin hiçbir payı, yani hissesi yoktur. 1954 tarih ve 6219 sayılı bu Vakıflar Bankası Kanunu ile ilgili kanunun 6 ncı maddesine göre, hisse senetleri (A), (B) ve (C) gruplarına ayrılmıştır. Bunlardan (A) grubu sermayenin yüzde 55'ini, (B) grubu yüzde  20'sini,  (C)  grubu da  yüzde 25'ini teşkil eder.  (A) grubu Vakıflar Umum Müdürlüğüne, (B) grubu mülhak vakıflara, (C) grubu da sair hakiki ve hükmî şahıslara tahsis edilmiştir. Görüleceği üzere, sahipleri arasında Hazine, yani, devlet bulunmamaktadır.

Vakıflar Bankası Genel Müdürlüğünün sermayesi, ilk kuruluşta 50 milyon liradır. Daha sonra, muhtelif tarihlerde çıkarılmış olan  Bakanlar Kurulu kararlarıyla,  bu sermaye sürekli  artırılmıştır -vaktinizi almayacağım- 1988'de, ilk Bakanlar Kurulu kararıyla, 250 milyar liraya, daha sonra sürekli olarak artırılmak suretiyle, en son, 18.9.1999 tarih ve 99/13241 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla da 140 trilyon liraya çıkarılmıştır. Sermaye artırımları tamamen vakıf imkânlarına dayanılarak yapılmıştır. Başka bir deyişle, tekrarlıyorum, Vakıflar Bankasının sermayesinde devletin bir kuruşluk katkısı yoktur.

Anayasa Mahkemesinin pek çok kararlarında da şu hükümler açıkça yazılmaktadır: "Vakıf mallarının  maliki hiçbir  zaman devlet değil,  vakıfların kendileridir.  Yukarıda da söylendiği gibi -karardan alıyorum- vakıf mallarının mülkiyetinin devlete değil, vakıf tüzelkişiliğine ait olduğu, bugünkü Vakıflar Kanunuyla kabul edilmiş bulunmaktadır." Anayasa Mahkemesinin 1969'da verdiği bir karardan...

Yine, hem vakfın mahiyetini hem de tartıştığımız konuları içerisine alan, Anayasa Mahkemesinin, 30 Ocak 1969 günlü, esas ve karar numaraları belirli bir kararında şunlar yazılmaktadır: "Vakıf, kökü İslam hukukuna dayanan bir sosyal yardım kurumudur. Bu kurumun temeli, vakfeden denilen kimsenin malını vakfetmek; yani, belli bir işe süresiz olarak bağlamak iradesidir. İslam hukuku açısından vakıf, bir özel hukuk kurumu ve ondan doğan ilişkiler özel hukuk ilişkileridir ve böylece, vakıf malı, vakfın özel mülkiyetinde bulunan malıdır. 6762 sayılı Vakıflar Kanunu, eski vakıfları düzenlerken, vakıf kurumunun ve ondan doğan ilişkilerin hukukî niteliğinde ve bu arada vakıf mallarının özel mülkiyet konusu mallar olmasında herhangi bir değişiklik yapmış değildir. Bu durum, sözü edilen yasanın düzenlediği bütün eski vakıfların malları için de böyledir.

Bu düzenlemenin yasa koyucusunun eski vakıfları kuranların iradelerine olabildiğince saygı gösterme ilkesine dayandığı ve sözleşme özgürlüğüne anayasal temel bulunan, Anayasanın 40 ıncı maddesinin doğrultusunda olduğu açıktır."

Anayasa Mahkemesinin pek çok, müteaddit kararlarında, vakıf mallarının vakıf özel mülkiyetinde olduğu ve 6762 sayılı Vakıflar Kanununun bu durumda bir değişiklik yapmadığı da belirtilmiş bulunmaktadır. Pek çok karar daha var, onları okumadan takdim edeceğim.

Kısaca, vakıf mallarının sahibi devlet olmadığı gibi, Vakıflar Bankasının sahibi de devlet değildir. Bu durumda, devletin kendisinin olmayan bir bankayı satışa çıkarması,  hem Anayasanın 2 nci maddesinde ifadesini bulan hukuk devleti ilkesine hem de evrensel hukuk kurallarına aykırı düşer. Anayasa Mahkemesinin pek çok kararında vurgulandığı gibi, "Türkiye Cumhuriyetinin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmiştir. Hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup, bunu geliştirerek sürdüren -ve devam ediyor- bir devlettir."

Elbette, bütün evrensel hukuk kurallarında, hiç kimse kendi hakkından fazlasını devredemez, satamaz ilkesi vardır. Burada, bunun aksini görmek bizleri üzmektedir.

Türkiye Vakıflar Bankasının satılması, hem bu bankanın kuruluş gerekçesine hem de 4588 sayılı -daha önce ifade ettiğim- Yetki Kanununa aykırıydı.

Biz, burada, kanun tasarısıyla ilgili olarak şunu söylemek istiyoruz: Bugün, Vakıflar Bankası 329 şubesi, 24 özel işlem merkezi, 104 ödeme bürosu, çeşitli sektörlerde faaliyet gösteren 40 iştiraki, muazzam bir teknolojik altyapısı, dünyada kullanılan tüm ileri teknolojileri barındıran alternatif dağıtım kanalları, sağlam bünyesi ve bizatihi "Vakıfbank" adıyla bir marka olan, en önemli bankalarımızdan birisidir. Kamuoyu, daha önce içi boşaltılan birçok bankamız gibi, şimdi de Vakıfbankın içinin boşaltılıp çökertileceği endişesini taşımaktadır.

Sürem bitti, bir ayrılık olmasın diye burada sözlerimi kesiyor; bir madde üzerinde daha konuşarak söyleyeceklerimi toparlamak istiyorum.

Hepinize saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arınç.

Gruplar adına başka söz talebi?.. Yok.

Şahsı adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat?.. Yok.

Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan?.. Görüşmüyorlar.

Sayın Bedük, soru soracaksınız; buyurun.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakana şu sualimi tevcih ediyorum: Vakıfbankın, yurtdışı iştirak veya off-shore bankalarından, batan bankalara veya onların ortaklıklarına veya firmalarına ödenmiş bir kredi var mıdır; varsa, ne kadardır ve batan bankalarla birlikte, Vakıfbankın, bu konuda zararı ne kadar olmuştur? Bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın İyimaya.

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Değerli Başkanım, Komisyon Başkanına bu soruyu yöneltmek istiyorum.

Bu maddede, bir madde değiştiriliyor, bir madde yürürlükten kaldırılıyor, bir başka maddenin bir cümlesi yürürlükten kaldırılıyor. İçtüzüğümüze ve yasama tekniğine göre, değiştirilen tek maddeyle, bir başka yasanın 3 maddesiyle ilgili hüküm kurulabilir mi? Bu mümkün değil. Ayrıca, teknik olarak, yürürlükten kaldırma maddelerinin, yürütme ve yürürlük maddelerine takaddüm eden bir fasılda yer alması lazım. Plan ve Bütçe Komisyonunun, Parlamento hukukunu ve İçtüzük hukukunu çiğneyen bu tavrını acaba nasıl izah ediyorlar; ona göre bir kaleme alacaklar mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Başka soru?.. Yok.

Sayın Bakan, buyurun efendim.

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) - Sayın Başkanım, esasen ben, Musa Uzunkaya arkadaşım ve Murat Akın arkadaşımın sonra, onların açıklamamı gerektiren birtakım değerlendirmeleri vardı, daha sonra söz alacağım. Sayın Bülent Arınç  Beyin görüşleriyle ilgili değerlendirmemi de sonra yapacağım. Şimdi, Sayın  Saffet Arıkan  Bedük'ün sorusu var.

Ben, demin, Yüksek Denetleme Kurulu raporlarından bahsetmiştim. Bankanın toplam kredileriyle ilgili bilgi sunmuştum ve Tasarruf Sigorta Fonuna geçen bankaların hiçbirinde kredi alacağımızın  olmadığını ifade etmiştim. İlave olarak, off-shore banktan diğer  bankalara verilmiş kredinin olmadığını da söyleyeceğim. Tüm sorduğu kapsam için vereceğim cevap "yoktur" cevabıdır. Bilmiyorum, yeterli açıklıkta olacak mı?

SAFFET ARIKAN  BEDÜK (Ankara) - Vakıfbanktan off-shore hesabına herhangi bir ödeme yapılmamıştır diyorsunuz.

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) - Yoktur. Tasarruf Sigorta Mevduat fonundaki bankaların hiçbirinden kredi alacağımız da  yoktur.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) -  Sadece banka değil, yan kuruluşlarına da verildi mi acaba?

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) - Onlara da yoktur.  Onun için "yoktur" kelimesiyle, sorunuzun kapsamındaki her soruya tek bir yanıt verdiğimi söyleyerek, "acaba yeterli açıklama oldu mu?" demiştim Sayın Bedük.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Gazetelerde başka şeyler var; daha sonra konuşacağım.

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) - İşte "yoktur" cümlesi hepsi için geçerlidir.

BAŞKAN - Diğer bir maddede tekrar sorarsınız Sayın Bedük.

Sayın Komisyon Başkanımız açıklayacaklar mı?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkanım, buradaki 3 üncü madde, bir çerçeve madde anlayışı içinde düzenlenmiştir. O nedenle, üç madde üzerinde bir çerçeve anlayışı içinde bazı fıkralar yürürlükten kaldırılmış, bir maddede de yeniden düzenleme yapılmıştır.

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Sayın Başkan, bir şey beyan edeceğim.

BAŞKAN - Karşılıklı tartışma şeklinde olmasın.

AHMET İYİMAYA (Amasya) -Değil... Değil...

BAŞKAN - Sorunuzu açıklıyorsunuz; buyurun efendim, vaktimiz var.

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Değerli Başkanım, gözlemsel olarak, gerçekten, Plan ve Bütçe Komisyonunun, iç hukukumuzu ihlal anlayışı içerisinde olduğunu görüyorum ve Değerli Komisyon Başkanımızı, iç hukuku uygulama noktasında duyarlılığa ve titizliğe davet ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

3 üncü madde üzerinde herhangi bir önerge yok.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Karar yetersayısı aranacaktır.

3 üncü maddeyi, komisyondan geldiği şekliyle oylarınıza sunacağım; ancak, sayım kolaylığı bakımından oylamayı elektronik cihazla yapacağız.

5 dakikalık süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 3 üncü madde kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. - 6219 sayılı Kanunun değişik 15 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Bankanın İdare Meclisi; dördü (A), biri (B), üçü (C) grubu hisse senedi sahiplerini temsil etmek üzere sekiz üyeden oluşur."

BAŞKAN - Gruplar adına ilk söz, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç'e ait.

Buyurun Sayın Genç.

Süreniz 10 dakika efendim.

DYP GRUBU ADINA KAMER GENÇ (Tunceli) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Grubu adına, 536 sıra sayılı yasa tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinize saygılar sunuyorum.

Yasanın yürürlükte olan hükmüne göre,  burada ufak bir değişiklik getiriliyor:  (B) grubu ile (C) grubundaki üye sayısı eskiden iki iki imiş. Şimdi, (B) grubunda bir, (C) grubunda üç yapılıyor ve bunlar yine, bankanın genel kurulu tarafından seçilen üyelerdir. Yani, bunun için niye bu kadar değişiklik öngörülmüştür ben bunu anlayamadım. Ancak, tabiî, buraya girmeden önce, bir meseleyi de anlamak lazım. Şimdi, Sayın Bakan "bu banka hiç kimseye kredi vermemiş" diyor. Yani, işte, bu Tasarruf Mevduat Sigorta Fonuna alınan batık bankalara kredi vermemiş diyor. İşte, şuna kredi vermemiştir, buna vermemiştir... Bu, anonim şirket halinde kurulan bir banka ve Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun denetimine tabi olmayan bir banka. Âdeta, her şeyiyle gizli olan bir banka. Tabiî, gizli olunca, burada, bizim de, bu banka işlemlerini inceleme imkânımız olmayınca, hakikaten, doğru mudur, yanlış mıdır diye bir kanaate varmak çok zor bir olay.

Bizim, çok emin kaynaklardan aldığımız bilgilere göre, mesela, Petrol Ofisini satın alan Doğan Grubuna, bu banka, çok yakın tarihte 150 milyon dolar kredi vermiş; doğru mu yanlış mı? Yani, Petrol Ofisini 1 milyar 250 milyon dolara verdiniz, daha önce de -yani, rakamlar, tabiî, kusura bakmayın, tam gerçek haliyle aklımda kalmamış olabilir- 1 milyar 150 milyon dolara, iki sene önce başkasına verildi; sonradan o iptal edildi, birinciye verilmedi, ikinciye verilmedi, üçüncüye verildi. Niye verildi onu da bilmiyoruz. Arkasından, işte, bu sene bir medya grubuna verildi. O da nasıl verildi; 1 milyar 250 milyon dolara verildi; fakat, verilirken, tabiî, bu iki sene içinde çok ciddî bir yatırım da yapıldı burada. Ayrıca da, satın alan kişi ne kadar para ödedi bilmiyorum, ama, Petrol Ofisinin kasasında da 400 milyon dolar civarında nakit parası vardı. İşte, yine söylendiğine göre -siz  koalisyon  ortağısınız-  bir  başbakan yardımcısının da  büyük bir  gayretiyle,  İşbankasından 75 milyon dolar, Vakıflar Bankasından 150 milyon dolar olmak üzere, 225 milyon dolar, böyle büyük bir kredi de verildi. Ayrıca, Petrol Ofisinin, çok kıymetli bir arsasının satılması... Aldılar ya, 1 milyon dolar da oradan aldılar, işte, devletin malı, böyle yok pahasına, manşetler uğruna, birtakım insanlara verildi.

Şimdi, peki, biz, o zaman şöyle bir yol seçelim: Meclisin içinden bir kurul seçelim arkadaşlar; gidelim, bu bankaların hesaplarını inceleyelim. Şimdi, burada, bankalar batıyor... Bu bankalar batmıyorsa, kâr ediyorsa, niye, böyle gecenin 12'sine kadar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu kadar işi varken, biz, bunlara özel bir statü getirelim, bunlar battılar, bunları kurtaralım, ekonomiye yük olmasınlar niye diyoruz? Yani, kredi verip batmamışsa, işte, el konulan bankalara kredi vermemişse, onların sahip oldukları holdinglerin yan kuruluşlarına eğer kredi vermemişlerse niye bu kanun tasarısı gelmiş buraya; onu bir öğrenmek istiyorum.

Şimdi, tabiî, iktidar olmak, siyasetle uğraşmak çok önemli bir olay. Bu Parlamento kürsüsünde her söylenen sözün çok doğru ve en ufak bir yalandan bile arı olması lazım, çok doğru olması lazım.

Şimdi, tabiî, bize, dışarıdan, bazı banka çalışanlarından gelen, bilgiler var, çok değişik şeyler geliyor; ama, burada bakanlar "nasıl olsa bizim hesaplarımız gizli; nasılsa, biz, kimseye de hesap vermek durumunda değiliz" diyorlar, bize doğruları söylemiyorlar. Ben, bu kanaatteyim.

Ben, size şunu söylüyorum sayın milletvekilleri: Bakın, bir araştırma komisyonu kuralım. İçtüzük değişikliğini yapalım ve o komisyonları kuralım. Araştırmanın, soruşturmanın, tabiî, Anayasada bir tarifi vardır; ama, komisyon üyelerine de, araştırma komisyonuna getirilecek kişiyi soruşturma yetkisini verelim, bunlar her şeyi incelesinler. Bakın, bana bir yetki verin, inanınız ki, hangi ihalede, kime, ne rüşvet verildiğini tespit edeceğim, size de söz veriyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) Hangi ihaleden, hangi özelleştirmeden kime, ne para verildiğini tespit etmezsem, size şeref ve namus sözü veriyorum, milletvekilliğinden istifa edeceğim; ama, bana o yetkiyi vereceksiniz; çünkü, ben, Maliyeciyim, kimin, nerde... Hani, bir banka özelleştirildi ya, adamın özel kameraları var  -Allah,  devletin ve milletin malını  çalanların  bir yerde  ayağını  sürtüyor- işte, o kamerayı açık bırakmış ya, ben, onların, inanınız ki, hesaplarını incelediğim zaman, muhakkak ki, eğer rüşvet verilmişse, onu tespit ederim, kesinlikle tespit ederim.

İhalelerde, biliyorsunuz, yüzde 10 peşin avans veriliyor. Niye veriliyor; ihale verilirken "yahu, işte, bu ihaleyi sana vereceğiz, ama, bizi de gör" diyorlar; "yahu, ama, param yok" diyor; "yahu, niye, para ne lazım, işte sana yüzde 15 avans vereyim" diyorlar.

AHMET KABİL (Rize) - Kim diyor?!

KAMER GENÇ (Devamla) - Yahu, neyse... Var... Mesela, siz, olmayan gazın borularının ihalesi için, 1998'de, 9 tane holdinge 170 milyon dolar verdiniz mi, vermediniz mi; yüzde 15 avans ve bugünkü parayla 140 trilyon, hatta 150 trilyon lira?.. İşte, verin bakın bize yetkiyi, biz bunları sağlayalım.

Bir de şunu söylüyorum: Değerli milletvekilleri, şimdi, bu bankaların bir kısmı battı değil mi; battıysa, bu patronlarının uçakları, yatları, efendim, özel villaları niye duruyor?.. Niye duruyor?.. Onlara el koyun yahu, siz hükümetsiniz kardeşim. Peki, bunlar bu parayı nereye götürdü, babasının evine mi götürdü.?!. Alın bunları, el koyun... Arkadaşlar, Türkiye'ye bu kadar büyük zulmeden, bu insanları, bu halkı, açlığa, sefalete mahkûm eden, işçinin parasını vermeyen... Bugün bir polis alıyor 200-250 milyon lira. Bir öğretmen alıyor 100-150 milyon lira veya 200 milyon lira. Alt kademedeki bir memur, açlık sınırları içerisinde yaşıyor, çocuğunu okutamıyor. Bunun bütün maliyeti, bunun bütün faturası, işte, size manşetler satan veyahut da size yandaş olan holdinglerin devletin kaynaklarını hortumlamasından kaynaklanan bir sonuçtur. Yoksa, Türkiye, zengin bir ülkedir. Türkiye vergi alan bir ülke, vergileri hakkıyla aldığınız zaman, bunları pekâlâ telafi etmek mümkündür.

Biz, şimdi, teferruatla uğraşıyoruz. Getirin, işte, bankaları batıranların hemen malına mülküne el koyalım. Niye bu hükümet el koymuyor? Neden çekiniyor? Demek ki, bu hükümetin arkasında ayıplar var; gücü ve cesareti yok; gücü var, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Türk Milleti bunun arkasında; ama, cesareti yok; çünkü, ayıpları var. Ayıpları olduğu için, devletin bu kadar parasını batıran, devleti bu kadar hortumlayan insanların malına mülküne el koymuyorlar. Bugün, banka batıranlar, onların yan kuruluşlarına kredi verenlerin... O alınan krediler, İsviçre'de, Avrupa'da, Amerika'da yeniliyor.

Olur mu değerli milletvekilleri? Bu insanlar, bu memleketi, Türkiye Cumhuriyetinin devletini kurmak için, en kutsal varlığı olan hayatlarını verdiler. Gittiler, harpte, düşmanla savaşarak, canlarını vererek bu memleketi kurtardılar; ama, şimdi olur mu? Sayın Bakan burada "fona alınan holdinglere ve yan kuruluşlarına kredi vermedik diyor. Gidelim, bunu araştıralım. Var mı, yok mu?

Özellikle, kendi iktidar grubunun bir arpalığı gibi kullandı. Mesela, iki sene önce, biliyorum, buraya, aşağı yukarı 1 500 personel aldı. En fazla, rahat personel alınan da Vakıflar Bankası; imtihan yok, bir şey yok, milletvekillerinin istekleri doğrultusunda, kendi bakanlarının istekleri doğrultusunda kadrolar dolduruluyor. Açalım, bakalım... Bunlar bir bankaysa, niye, diğer kamu hizmetlerine alınmakta öngörülen imtihan şartı, nitelikler aranmıyor?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Genç, lütfen, toparlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, şimdi, ben, burada gerçekten ciddî bir şüphe içindeyim. Burada hükümet adına konuşan bakanlar, Türkiye Büyük Millet Meclisine doğru bilgi vermiyor, vermiyor, vermiyor; bunu biz önlemek zorundayız. Aksi takdirde, batırılan, yok edilen bir ekonomi üzerine bir devleti yaşatamayız, bunu herkesin bilmesi lazım. Hakikaten, sokağa çıkalım, bu insanların ıstıraplarını, açlıklarını, sıkıntılarını görelim, görüyoruz. Belki sizler iktidar partisisiniz görmeyebilirsiniz; ama, bize günlerce çok sıkıntılı insanlar gelebiliyor ve bunu, artık, her şeyi kapatalım sırdır, yok efendim ticarî sırdır, yok kanun değiştirelim... Yahu kanunu değiştirmeye ne gerek var kardeşim. Senin, eğer vicdanında, gönlünde, içinde dürüstlük varsa, doğrular varsa söyle canım; yani, doğru olan şeyleri söylemekte kim zarar etmiş? Gizleyeceksin, kanunî himayeye gireceksin, sıkıntıları, hırsızlıkları gizleyeceksin... Böyle bir şey olur mu arkadaşlar?.. Olmaz böyle bir şey, böyle bir devlet, komünist ülkelerde bile görülmemiştir; böyle bir yönetim, komünizmlerde görülmemiştir, faşizmde görülmemiştir.

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Sistem bozuk, sistem...

KAMER GENÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, çıkıp bunları açıkça söylemek lazım. Kanunun himayesine sığınarak birtakım olaylar gizlenemez. Her bakan, çıkmalıdır, burada "arkadaşlar, benim hesaplarım açıktır, gelin inceleyin" demelidir. Ben bunu açıklayamam... Niye açıklamıyorsun?.. Hesabınıza geldiği zaman açıklıyorsunuz, hesabınıza geldiği zaman, sizin siyasî menfaatınıza, siyasî rakiplerinize bir darbe olacağı zaman, onun görüntüsünü bozduğunu izlenimi aldığınız olayları pekâla açıklıyorsunuz. Ondan sonra, kendinizi geldiği zaman açıklamıyorsunuz. Maalesef, Türkiye çok kötü yönetiliyor; çok kötü yönetiliyor ve çok kötü yönetiliyor, bunun zararlarını ileride çok göreceğiz.

Sayın Başkan da bize çok fazla müsamaha göstermek istemiyor. Bir başka maddede konuşurum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Genç, teşekkür ediyorum.

Gruplar adına başka söz talebi yok...

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN -Zatıâliniz mi konuşacaksınız, buyurun.

Fazilet Partisi Grubu adına Sayın Bülent Arınç konuşacaklardır.

Süreniz 10 dakikadır.

FP GRUBU ADINA BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; tekrar, hepinize saygılar sunuyorum.

Biraz evvel, görüştüğümüz tasarının daha önce kanun hükmünde kararname olarak düzenlenmiş olduğunu ve bu maksatla Anayasa Mahkemesinde iptal davası açtığımızı ifade etmiştim. Bugün görüşürken, yine, bu konudaki itirazlarımızın ve dava dilekçemizdeki konuların bilgilerinize sunulmasında yarar gördüğümü ifade etmiştim. Söylediklerime, şunları tekrar ilave etmek istiyorum:

Vakıflar Bankasının satılması, aynı zamanda, bankanın kuruluş amacına aykırı; çünkü, Vakıflar Bankası 1954 yılında şu gerekçelerle kuruldu:

"Asırlar boyunca cemiyet hayatımızda büyük hizmetler ifa eden vakıflarımız, yurdumuzun her tarafına serpilmiş abide ve camilerimizin tamiri ve bakımı ile çeşitli sosyal yardım işleri başta olmak üzere, bugün de vareste kalınamayacak vazife ve hizmetlerini, kendi varlığından temin ettiği gelirle ifa etmektedir.

Evvelce sahip bulunduğu zengin kaynaklardan muhtelif sebeplerle mahrum kalmış olan bu tarihî müessesenin, halen başlıca varidatı, elindeki çeşitli gayrimenkullerin icar bedelleri ve hâsılatı ile taviz, akar ve toprak satış bedelleri ve nukudu mevkufeden meydana gelen nakit mevcudunun tenmiyesi neticesinde elde edilen paradan ibarettir.

Faiz hadlerinin inmesinden sonra, şimdiye kadar elde edilen hâsılatın bundan böyle temini mümkün olmayacağı gibi, daha verimli ve istifadeli bir faaliyet tarzı takibine, bugünkü teşekkülün kuruluş ve bünyesi müsait bulunmadığından, bürokratik devlet dairesi hüviyeti dışında kalınarak, iktisadî icaplara uyulmak suretiyle, eldeki varlıktan azamî istifadeyi temin için anonim ortaklık şeklinde bir vakıflar bankası kurulması uygun görülmüş ve bu maksada ilişkin kanun tasarısı tanzim olunmuştur.

Teklif yüksek tasviplerine mazhar olduğu takdirde, mühim bir sermayeyle kurulacak bu banka, mazbut ve mülhak vakıfların nakit varlığını, çeşitli bankacılık faaliyeti içinde en verimli bir şekilde tenmiyeyi temin edeceği gibi, halkımızın vakıflar müessesesine karşı beslediği itimat ve inanıştan da faydalanılarak geniş mikyasta toplanacağı umulan mevduatın işletilmesi suretiyle de ayrıca büyük menfaat sağlayacaktır. Böyle bir müessesenin şiddetle hissedilen kredi ihtiyacının karşılanması bakımından da hayırlı hizmetler ifa ederek, memlekete bu sahada büyük faydalar temin edeceği şüphesizdir.

Diğer taraftan, vakıflar, sahip bulunduğu çeşitli gayrimenkullerle işletmelerin lüzum görülenlerinin idaresinin de bankaya tevdi suretiyle, bunların ticarî ve iktisadî icaplara uygun olarak en rantab bir şekilde idaresi mümkün olacak ve bu suretle kurulacak banka, ayniyle intifa edilen hayrat nevinden binlerce gayrimenkulün bakım ve idamesi, çeşitli hayır hizmetlerinin ifası ve mülhak vakıfların nezaret ve murakabesi gibi idarî hizmetleri ifa edecek olan Vakıflar Genel Müdürlüğünün finansman müessesesi vazifesini de görecektir." Bu gerekçeden de anlaşılacağı gibi, Vakıflar Bankasının kuruluş amacı, vakıf eserlerinin muhafazası ve vakıfların sahip oldukları mal varlıklarının en kârlı bir biçimde yönetilmesidir.

Değerli arkadaşlarım, iptal gerekçeleri üzerinde de kısaca durmak istiyorum. Kanun hükmünde kararname ve bugün önümüze getirilen tasarı, hemen hemen aynı olduğu için, öncelikle 1 inci maddede, görev süresi 2053 yılının bitimiyle sona erecek olan bankanın faaliyet süresi, bildiğiniz gibi, süresiz hale getirilmektedir. Ancak, 53 yıl sonra gündeme gelebilecek bir konunun bugünden tanzim edilmiş olması kanuna aykırı görülmektedir.

2 nci maddede, 6219 sayılı Kanunun 5 inci maddesi değiştirilerek, banka sermayesinin miktarıyla her payın itibari kıymetinin banka anasözleşmesinde belirtileceği hükme bağlanmıştır. Böyle bir düzenleme de, yasaya açıkça aykırıdır, Anayasanın 91 inci maddesine de düzenleniş biçimiyle aykırıdır.

6 ncı madde değiştirilerek, yine, hisse senetlerinin nama yazılı olacağı belirtilmiştir. 46 yıldan beri özel hukuk kurallarına göre çalışan bir bankanın hisse senetlerinin nama yazılı olacağının belirtilmesi de uygun görülmemektedir.

Aynı zamanda, kanunun 15 inci maddesinin birinci fıkrası da değiştirilerek, bankanın idare meclisinin yapısında küçük bir değişiklik yapılmıştır. Değişiklikten önce, bankanın idare meclisi 4'ü (A), 2'si (B), 2'si (C) grubu hisse senedi sahiplerini temsil etmek üzere 8 üyeden oluşurken, şimdi (B) grubunun 1 temsilcisi (C) grubuna verilmiştir. Bu maddede de kendi kuruluş kanununa aykırılık bulunmaktadır.

Yine, 6219 sayılı Kanunun 16 ncı maddesi değiştirilmiştir. Kanunun 16 ncı maddesi daha önce "umum müdür" başlığını taşırken, şimdi "genel müdür" başlığını taşıyacaktır. Aynı değişiklik içinde banka genel müdürünün Başbakan tarafından atanacağı hükme bağlanmıştır. Bu unsurlar tamamen özel hukuk hükümlerine göre faaliyet gösteren ve üzerinde devletin hiçbir hakkı bulunmayan bir bankanın genel müdürünün doğrudan doğruya Başbakan tarafından atanması, özelleştirmeye değil, olsa olsa devletleştirmeye yönelik bir değişiklik sayılabilir. Genel Müdürün niteliklerini ve görev süresini belirleyen hükümler de aynı kategori içerisindedir. Aynı zamanda, 6 ncı maddeyle 6219 sayılı Kanunun bazı hükümleri yürürlükten kaldırılmaktadır; ayrıca, eklenen maddeler de bulunmaktadır.

Bakanlar Kurulu (A) grubu hisse senetlerinin satışına yetkili kılınmıştır; mülkiyet hakkına tecavüz edilmektedir. Böyle bir düzenleme, bankayı devletleştirmeyle aynı anlama gelebilecektir.

Genel müdür, geçici maddelerle 4 yıllık bir süre için yeniden atanmaktadır. Böyle bir atama, Anayasamızın 2 nci maddesinde ifadesini bulan, demokratik hukuk devleti ilkesine aykırıdır. 46 yıldan beri özel hukuk kurallarına göre çalışan muazzam bir kuruluşun yönetimine, ortada haklı hiçbir sebep yokken keyfî bir şekilde müdahale yapılması uygun görülmemektedir.

Değerli arkadaşlarım, buna benzer birtakım itirazlarımız var. Bunlar, Bakanlığın da bilgileri dahilindedir. Gönül isterdi ki, kanun hükmünde kararnamenin iptali amacıyla müracaat ettiğimizde ileri sürdüğümüz bu hususlar yeterince değerlendirilmeli, Anayasa ve kanuna açıkça aykırı hükümler taşıyan bu düzenleme değiştirilerek önümüze gelmeliydi. Görüyoruz ki, bundan kaçınılmıştır. Bu kaçınılmanın hukukî sonuçlarını hep beraber göreceğiz. Şüphesiz, Anayasa Mahkemesi yetki kanununu esastan iptal etmiş, bu yetki kanununa dayanılarak çıkarılmış bulunan kanun hükmünde kararnamelerde işin esasına girmeden, dayanağı kalmayan kararnamelerin iptaline karar vermiştir. Doğrusunu söylemek gerekirse, kanun hükmünde kararnamede, bu ileri sürdüğümüz kendi içindeki itirazlarımıza yönelik hususlar dikkate alınmadan, öncelikle, yetki kanunu iptal edildiği için, anayasal dayanağı kalmayan kararnameler peşi peşine iptal edilmiş bulunmaktadır.

Ancak, biraz evvel kısaca ve özetle saydığım bu sebeplerin de Anayasa Mahkemesi tarafından dikkate alınması ve düzenlenecek tasarı kanunlaşırsa bunun da iptal edilmesi mümkündür. Halbuki, hepimizin amacı, bu düzenlemenin, önce Anayasaya, sonra hukuk prensiplerine uygun olmasıdır.

Bu kanunda özelleştirme görüşülürken, arkadaşlarımızın bir kısmı, hepimizin endişelerini dile getirmişlerdir. Bu endişeler de, şüphesiz, her arkadaşımızın sahip olduğu üsluba göre farklılıklar göstermektedir. Batık bankalar, bu bankaların zararlarının millete yüklenmesi, yolsuzluklar yapılması, usulsüzlükler yapılması 65 milyon insanı, siyasî düşüncesi ne olursa olsun gerçekten üzmektedir, rencide etmektedir. Konu banka olduğu zaman da Vakıflar Bankası için de aynı hassasiyet Emlak Bankası için, şüphesiz, Halk Bankası için de aynı duyarlılık gösterilmektedir.

Hele hele özelleştirme konusu Türkiye'de, maalesef, yıllardan beri birtakım peşkeş çekilmelerin ve yağmaların da adresi olmuştur. 1985'ten bu yana, Türkiye'de özelleştirmeden elde edilen gelirin takriben 7,5 milyar dolar seviyesinde olduğu, oysa, son yıllarda, bankaların batması suretiyle Hazineye olan zararlarının 11,5 milyar doları bulduğu bilinmektedir. Her şeyimizi satıp savarak kazandığımız gelir, maalesef, yolsuzluklarla elimizden alınmaktadır. Bu konu, bütün siyasî partilerimizin ve hepimizin en öncelikli meselesi olmak gerekir.

Dolayısıyla, bankaların yönetimi, denetletmesi ve hele hele böyle haksız iktisaplar ve yolsuzluklarla örselenmesi hiçbirimizin arzusu değildir. Vakıflar Bankası Kanununda değişiklik yapılırken de bunlara dikkat edileceği düşüncesindeyiz. Birtakım değişiklik önergeleriyle veya bunu hazırlayan bakanlığın bu itirazlarımızı dikkate alarak yeniden tanzim edeceği bir tasarıyı önümüze getirebileceği düşüncesindeyiz.  Ben, yapacağımız çalışmaların  hayırlı olmasını diliyor,  saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arınç.

Şahıslar adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat?.. Yok.

Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan?.. Görüşmüyorlar.

Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak?.. Görüşmüyorlar.

Oylamaya geçmeden evvel, soru sormayı arzu eden bazı milletvekillerimiz var.

İlk soruyu, Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük soracaklar.

Buyurun Sayın Bedük.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkanım, delaletinizle, Sayın Bakanımıza şu sualimi tevcih etmek istiyorum.

Bazı firmalara off-shore aracılığıyla krediler verildiği hususunda bilgiler gelmeye devam ediyor Sayın Bakan. Dempa, Sumo ile ilişkiler, Black Diamont şirketiyle ilişkiler; bunların hepsi hem gazetelere yansımış durumda hem de daha sonra da bilgiler intikal edecek.

Sorum şu: Yüksek Denetleme Kurulu raporlarında ve banka murakıpları raporlarında birkısım işlemlerle ilgili olarak soruşturma açılması istendi. Bu raporlar elinize geçti mi? Bu raporlarla ilgili herhangi bir işlem yaptınız mı? Özellikle bunu öğrenmek istiyorum.

Yine, ayrıca, Devlet Güvenlik Mahkemesine de zannediyorum intikal etmiş bu Black Diamont şirketiyle ilgili ilişkilerdeki sıkıntı. Devlet Güvenlik Mahkemesine yansımış olan raporda da yer alıyor; acaba bundan haberiniz var mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya.

Buyurun efendim.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakandan suallerimin cevaplandırılmasını arz ediyorum.

Birinci sorum, Vakıflar Bankası kaynaklarından bugüne kadar kuruluş amacına uygun olarak vakıf eserlerinin onarımına ne kadar kaynak aktarılmış, para harcanmıştır?

İkinci sorum, bugünkü şartlarınız ve teknik donanımınız itibarıyla, ecdat yadigârı eserleri onarabilecek bir imkâna Vakıflar Umum Müdürlüğümüz halen malik midir; böyle bir teknik donanımı ve imkânı var mıdır?

Üçüncü sorum: Özel vakıf senetlerine rağmen... Vakıf senetlerine ve vakfiyelere rağmen, kıymetlerinin satılmasını, vakıf ruhu ve kuruluş amacıyla telfik etmek, birleştirmek mümkün müdür?

Dördüncü sorum: Hükümet olarak, özellikle deprem bölgesindeki vakıf eserler ile uzun yıllardır onarımı devam eden, başta ibadethaneler olmak üzere, birçok vakıf eserin onarımı için 2000 ve 2001 yılı bütçelerinde ne kadar kaynak aktarılmış, ayrılmıştır?

Bankaları kurtarma operasyonundaki hassasiyeti, ecdadına saygı açısından, ecdat eserlerine göstermenize mâni bir başka hal var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın, buyurun efendim.

MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkanım, delaletinizle, Sayın Bakanımızdan, aşağıdaki sorumu cevaplandırmasını istiyorum.

1998 yılında, Aksaray İlinde, temeli Cumhurbaşkanı ve Başbakanın iştirakiyle atılan şeker fabrikasının birbuçuk yılda yapılacağı planlanmıştı. Bu çerçevede, arazisi -Sultanhanı Kasabası hudutları dahilinde- hazineden 10,5 milyar liraya satın alınmıştı. Grubu bulunan bir partiye mensup eski bir milletvekili, bu 10,5 milyar Türk Lirasına hazineden aldığı yeri, bir ay sonra, ipotek vermek suretiyle, 2 milyon dolar veya 10 milyon mark Vakıflar Bankasından para aldığı doğru mudur ve bundan Sayın Bakanımızın haberi var mıdır; ki, biz bunu değişik yollardan araştırdık, 2-2,5 milyon mark civarında olduğunu biliyoruz. Bu şahsın, daha önce de, muhtelif illerde batık ve müflis bir müteşebbis olduğu bilindiği halde, bu kredi nasıl verildi?

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - İsmi neydi Sayın Akın?

MURAT AKIN (Aksaray) - Çankırı'da, muhtelif yerlerde, Aytaç gibi, buna benzer firmalar yapıp da, müflis duruma düşüp, satan kişi.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - İsmini söyle, bir sürü eski milletvekili arkadaşımız var, töhmet altında kalmasınlar.

MURAT AKIN (Aksaray) - Peki; Mete Bülgün.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) - Sayın Başkanım, Sayın Saffet Arıkan Bedük Beyin sorusu vardı, biraz muğlaktı; ama, ben, kastettiğini anladım. Bu konuda Başbakanlık Teftiş Kurulunun Başkanlığında, Yüksek Denetleme ve Hazine murakıplarınca yapılan inceleme, araştırma sonrasında banka yönetiminin suç işlediği kanaatine varılmadığı için herhangi bir soruşturma açılmamıştır; tam tersine, banka yönetiminin bu konuda kusurunun olmadığı ortaya konulmuştur. Ayrıca, son yıllarda da, bankayla ilgili olarak, Yüksek Denetlemenin, hiçbir olayda soruşturma açılmasını istemediğini de söyleyeyim ilave olarak.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Birkısım raporlar var.

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) - Sayın Musa Uzunkaya ve Sayın Murat Akın'ın soruları, daha ziyade, Vakıflar Genel Müdürlüğünün uygulamalarına ilişkin, onlara, ilgili olmamasına rağmen, yazılı cevap vereceğim.

Sayın Murat Akın'ın son sorusu... Bir kere, ben, demin, 22 nci maddenin sekizinci fıkrası dediğim zaman... Konuyu başka başka boyutlara çekmek istediklerini biliyorum arkadaşların; ama, eğer, hukuk devleti diyorsanız, var olan bir kural işlerlik kazanmışsa, o kural yürürlükte olduğu müddetçe benim ona uyma mecburiyetim var. O nedenle, yasanın amir hükmü karşısında herhangi bir şey yapmam mümkün değil.

Arz ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, 4 üncü maddeyi, komisyondan geldiği şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5. - 6219 sayılı Kanunun 16 ncı maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Genel Müdür

Madde 16. - Bankanın işleri Genel Müdür tarafından tedvir olunur. Genel Müdür Başbakan tarafından atanır.

Banka Genel Müdürlüğüne atanacakların hukuk, iktisat, işletme, maliye, bankacılık, kamu yönetimi ve dengi dallarda veya bu dallarla ilgili mühendislik alanlarında en az lisans düzeyinde öğrenim görmüş olması ve bankacılık veya işletmecilik alanında en az 10 yıllık mesleki deneyime sahip olması zorunludur.

Genel Müdürün görev süresi 4 yıldır. Süresi biten Genel Müdür yeniden atanabilir.

Genel Müdürün süresi dolmadan herhangi bir şekilde görevine son verilemez. Ancak bu Kanun ve 4389 sayılı Bankalar Kanunu hükümleri gereğince, atanması için gerekli şartları kaybettiği tespit edilen veya görevleriyle ilgili olarak işlediği suçlardan dolayı hakkında verilen mahkûmiyet kararı kesinleşen Genel Müdürün görevi sona erer."

BAŞKAN - Doğru Yol Partisi Grubu adına, Trabzon Milletvekili Sayın Ali Naci Tuncer; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

DYP GRUBU ADINA ALİ NACİ TUNCER (Trabzon) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 5 inci maddesi; yani, eski kanunun 16 ncı maddesini tadil eden madde üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, tasarının geneli üzerindeki konuşmamda geniş açıklamalar yapmıştım. Oradaki tereddütleri halen muhafaza ettiğimi ifade etmekle beraber, 16 ncı maddede, bankanın genel müdürünün atanma şekli, nitelikleri, görev süresi ve görevden alınma şekilleri belirlenmektedir.

Bugünkü mevzuata göre, genel müdür, çoğunluk hissesine sahip olan Vakıflar Genel Müdürlüğünün inhası ve Başbakanın onayıyla atanmaktadır. Getirilen hükümle, bir tek Vakıflar Genel Müdürlüğünün inhası hükmü kaldırılıyor, yine Başbakanın onayıyla atanıyor.

Bir ilave daha getiriliyor; genel müdürün nitelikleri, atanabilmek için lüzumlu olan şartlar getiriliyor. Bu, bir tekrarın ifadesidir; çünkü, Bankalar Kanununda, bankalar genel müdürü olabilmenin nitelikleri sayılmış; burada tekrar edilmiş. Çok önemli bir faktör değildir, sayılabilir, niteliklerinin belirlenmesinde yarar vardır; ancak, genelindeki konuşmamda da ifade ettiğim gibi, bundan çok önemli olan, yönetim kurulu üyelerinin de niteliklerinin belirlenmesi lazım. Bankanın projelerini, planlarını yönetim kurulu belirler, genel müdür yürütür. O nedenle, bunun yanında, yönetim kurulu üyelerinin de niteliklerinin sayılması gerekirdi.

Yapılmak istenilen iş, bankayı özerk hale getirip, özelleştirmek. Anlayamadığım bir nokta, aynı felsefeyle, bundan önce, Ziraat Bankasını, Emlak Bankasını, Halk Bankasını da hazırlamak için kanun geçirdik, orada genel müdürler için bir süre koymadık; burada nereden zaruret görüldü de, genel müdürün süresi dört yılla tahdit ediliyor ve bir daha da seçilebileceğine karar veriliyor? Sayın Bakanı tanımasaydım ve şu anda Genel Müdürlük görevini yapan benim eski mesai arkadaşımı tanımasaydım, burada bir artniyet arardım; ama, her iki şahıs da, mümtaz şahıs olduğu için, burada bir artniyet aramıyorum, bir yanlışlığın ifadesidir diye düşünüyorum. Neden yanlışlığın ifadesidir; ek geçici 2 nci maddede, mazbut vakıfların hisseleri yüzde 50'nin altına düştüğünde, bu maddenin birinci fıkrasının yürürlükten kalkacağını belirtmektedir. Nedir bu? Başbakanın atama hükmü ortadan kalkacak; onunla beraber "genel müdür bankayı tedvir eder" hükmü de kalkıyor. Bu, kanun tekniğine aykırı olan bir şeydir. Yürürlükten kalktıktan sonra bankayı genel müdür tedvir etmeyecek de, kim edecek? Buna aksi olarak, üçüncü fıkrası yürürlükte kalıyor. Biz, burayı özelleştirdik, halka arz ettik ve halka gideceğine inanmıyorum; bu blok satışlarda, bu banka, yine bir holdingin eline geçecek. Üçüncü fıkrada, özelleşmiş olan bir bankaya, ben diyeceğim ki, sen genel müdürünü dört yıl müddetle atayacaksın. O, onun kendi bileceği iş. Onu dört yıl tutar, beş yıl tutar, on yıl tutar, bir yılda da alır. Bu hüküm kalkmıyor; genel müdürü atama şekli kalkıyor, dördüncü fıkradaki genel müdürün görevden alınma şekilleri kalkıyor. Bu, kanunun tedvininde bir hata olarak gözüküyor. Bunun  düzeltilmesi  gerekir.  Eğer,  özelleştirme gerçekleşir de,  Vakıflar Genel Müdürlüğünün hissesi yüzde 50'nin altına düşerse, o zaman, üçüncü fıkradaki "genel müdür dört yıl süreyle atanır" hükmünün de yürürlükten kalkması gerekir. Hiçbir bankanın genel müdürünün süreli atandığı yok. Buraya özel bir hüküm olarak getirilmiş. Belki iyi niyetle hazırlanmış; bankayı hazırlaması için bir zamana ihtiyacı var genel müdürün. Daha doğrusu, siyasî iktidar kendine güvenememiş, yarın bir baskı gelir, koalisyonuz, genel müdürü görevden alma durumunda kalırız, onu önleyelim, hiç olmazsa bir dört yıl kalsın diye düşünülmüş. İyi niyetle yorumlamak istiyorum bunu, bu niyetle getirildiğini düşünmek istiyorum; ama, mutlaka, üçüncü fıkranın da, yani dört yıl müddetle atanır fıkrasının da, yüzde 50'nin altına hisseler düştüğünde, kaldırılması gerekir; bu düşüncedeyim.

Ayrıca (A), (B) ve (C) hisselerini satarken, mülhak vakıfların hisselerinin satışı bitmeden (A) hisselerinin satılmayacağını belirttik. Mülhak vakıfların hisseleri -aldığım bilgiye göre- kanunda her ne kadar yüzde 20 gözüküyorsa da, sermaye artışlarında rüçhan haklarını kullanmadıkları için, binde 6 mertebesinde. Şimdi, bankanın binde 6 hissesi olan bir şeyi satışa çıkarırsanız kim talip olacak buna? Bunu satmadan da (A) hisselerine geçilemez diye hüküm koydunuz. Binde 6 kalmış bir hisseyi ilk önce satışa çıkaracağım, buna talip çıkacak ve ben bunu satacağım, ondan sonra, geride kalan (A) hisselerini satma hakkım doğacak; o da, Bakanlar Kurulu kararıyla. Bu da bir yanlışlık arkadaşlar, tatbikatta mümkün olmayan bir şey. Yüzde 100 hissenin içerisinde binde 6 -ki, banka personelinin bana ifadesi, belki de daha aşağı düşmüştür- hisseyi satılığa çıkaracaksınız, bir tane müşteri bulamazsınız buna; ama, bunu yapamadığınız için de (A) hisselerini satamayacaksınız. Şu kanun tasarısının getiriliş amacına aykırı bir durum meydana geliyor; bu durumun da düzeltilmesi gerekir.

Bundan anlaşılıyor ki, gelen kanunlarımız iyi irdelenmiyor, tatbikatta ne sıkıntılar çıkaracağı düşünülmeden getiriliyor. İşte, bizim, bütün ifade ettiğimiz nokta bu. Biz, birbirimizi tamamlayalım. İktidar, muhalefet önemli değil. Hepimiz, bu Meclisin üyeleriyiz. Buradan çıkacak olan kanunlar, bu dönemde, Türkiye Büyük Millet Meclisinden çıktı denecek. Muhalefet partisi buna muhalifti, iktidar bunu çıkardı diye bir kanun yok. Yıllar sonra okuyoruz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin şu tarihinde kabul edilen kararı diyor. Orada da muhalifler vardı. Bundan sonraki kanunlarda, inşallah, bu konsensüsü sağlarız, daha güzel, daha ciddî ve memlekete daha yararlı kanunları çıkarırız.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tuncer.

Sayın milletvekilleri, mesaimizin bitmesine 9 dakika kaldı; konuşma süresi ise 10 dakika. Bu sebeple, 5 inci maddenin bitirilişine kadar mesai süremizin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere, Adıyaman Milletvekili Sayın Dengir Fırat'ı davet ediyorum.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

FP GRUBU ADINA DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Adıyaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 536 sıra sayılı yasa tasarısının 5 inci maddesi üzerinde, partimin görüşlerini aktarmak üzere huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum.

Özellikle son günlerde oluşan olayları, özellikle Meclis içerisinde oluşan olayları takip ettiğimde, hayret etmemek mümkün değil. Bir zamanlar, hatırlıyorum, Türkiye'de, Zati Sungur diye bir zat vardı. Bu zatın yapmış olduğu işlem, var olan bir şeyi yok etmek veya yok olan bir şeyi varmış gibi gösterebilmekti ve buna da bir ad takmışlardı "illüzyonizm" diyorlardı. Ben, Zati Sungur'un bu dünyadan ayrılışıyla, bu mesleğin uzun bir süre ortadan kalktığı kanısındaydım; ancak, şu arada, biz, herhalde, o mesleği biraz daha ilerlettik.

Anlayamadığım bir şey var; iki gündür veya üç gündür, burada, 3 tane devlet bankasının özelleştirilmesi için uzun müzakereler yaptık ve bundan önce de, bu konuyu Plan ve Bütçe Komisyonunda görüştük. Hakikaten, doğru bir karar; yani, devletin, artık, iktisadî faaliyetlerden çekilmesi, bunu özel teşebbüse açması en doğru olan olay; bunun aksini savunabilmek mümkün değil. Bu 3 bankanın, önce özerkleştirilmesi, sonra özelleştirilmesi -ki, ne demekse ona da biraz sonra geleceğim-  o da bence bir illüzyon.  Bu banka sektörü içerisinde de, bu 3 bankanın, yüzde 40 kadar bir ağırlığı olduğu ifade edilmişti gerekçesinde de.

Şimdi, bir yasa daha getiriyoruz, şu anda görüştüğümüz yasa; bu da Vakıflar Bankası yasası. Vakıflar Bankasını özelleştirmek istiyoruz; demek ki, Vakıflar Bankası özel bir banka statüsünde değilmiş ve demektir ki, bankacılık sektöründe yüzde 40'ını kontrol eden 3 bankanın yanında bir bankamız daha varmış; eğer bunu da koyarsak, demek ki, yüzde 50'nin üstünde, banka sektöründe devlet egemenliği hâkimmiş. Bu da doğru; bir yerde öyle kabul edelim.

Şimdi, bir yandan, bu bankaları özelleştirme çabası içerisindeyken ve bunları belli bir süreç içerisinde elimizle çıkarmaya çalışırken, 10 tane özel bankayı devletleştirerek, 4 bankayı 14 bankaya çıkarıyoruz. Çok enteresan, o 10 banka özel statüde olan bankalardı ve Türk Ticaret Kanunu ve Bankalar Kanununa tabiydi ve o bankalar battığı takdirde de bir sürecin işlemesi lazımdı, bunun adı da iflastı veya tasfiye idi.

Şimdi, 4 bankayı elden çıkarmanın faziletlerinden bahsederken bir gün kalkıyoruz, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 14 tane bankası var ve bunları özelleştirmeye çalışacağız bir süre sonra ve çok enteresan olan, şu anda devletleşmiş olan bankalar daha evvel de devletindi ve özelleştirme süreci içerisinde özelleştirilmişlerdi.

Şimdi, bunun mantığını anlayabilmek bence mümkün değil, ancak Zati Sungur'un illüzyon ilmiyle bir yerde izah edebilme imkânına sahibiz. Bunun yanında yine bir illüzyonizm hastalığı hakim olmuş. Nedir bu illüzyonizm hastalığı?.. Türkiye Büyük Millet Meclisinin birçok komisyonları var, ihtisas komisyonları var ve asıl yasama faaliyeti de bu ihtisas komisyonlarında başlar. İşte, Çevre Komisyonumuz var, Adalet Komisyonumuz var, vesaire komisyonlarımız var. Gazetelerde bir haber: "Adalet Komisyonunda hukukçu sayısı fazla; hukuktan çok fazla bahsedildiği için bu üyelerin bir kısmının değiştirilmesi gerekir, sürgüne tabi tutulması gerekir" deniliyor. Bu bir resmî beyanat ve hakikaten de, bu acaba şaka mıdır derken, bakıyoruz ki, hakikaten, Adalet Komisyonunda bazı sürgünler oluyor. İnsan Hakları Komisyonunda insan haklarının konuşulmasından şikâyet ediliyor, komisyon el değiştiriliyor, başkanlıklar el değiştiriliyor ve birileri yine sürgüne gönderiliyor. Bunları da bir yerde anlamak mümkün, ancak...

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sizden de istifa edenler oldu...

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Tabii bizden de istifa etti...

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Bizden olmadı.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla)- Ama, bizimkiler hiç olmazsa, iradeleriyle istifa ettiler, sürgüne tabi olmadılar.

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Bizde istifa olmadı.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Doğru; haklısınız.

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sürülenler istifa etti.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Bu kadar kızmayın; ben, sizin için söylememiştim; niye üstünüze alındınız hemen? Anladığım kadarıyla, herhalde sizden oldu bu.

AYDIN TÜMEN (Ankara) - İnsan Hakları Komisyonundan bahsediyorsunuz!..

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Neden üstünüze alındınız? Bakın, başkaları üstüne alınmadı.

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım lütfen.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Şimdi, ayrı bir olay; temel insan haklarıyla ilgili bir yasanın nerede görüşüleceğinin bilinmesi için hukukçu olmaya gerek yoktur. Komisyon isimlerine baktığınız zaman bunu bilebilirsiniz; bu, ya Anayasa Komisyonudur veya Adalet Komisyonudur. Ancak, dünyanın hiçbir yerinde, temel hak ve özgürlüklerle ilgili olan Devlet Personel Yasasının disiplin maddesinin değiştirilmesi, Anayasada belirtilmiş olan ve görevleri de tadat edilmiş olan, Anayasadaki o maddenin gerekçelerine baktığınız zaman, görevleri de tadat edilmiş olan Plan ve Bütçe Komisyonu değildir.

Şimdi, size, yeni bir haber daha vereyim, belki hayret edersiniz; biliyorsunuz, gündemde olan bir ombudsman yasası var. Nerede görüşülmesi gerekir sizce?

MEHMET EMRAHAN HALICI (Konya) - Bankalar Kanununda!..

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Ombudsmanın?!. Doğru!.. "Ombudsmanın Bankalar Kanunu içerisinde görüşülmesi lazım" diyor arkadaşlarımız! Doğru!..

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Siz anlatıyorsunuz da o yüzden...

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Aynı kafayla gittiğimiz zaman, bu da asıl komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonuna havale edilmiş, tali komisyon olarak da Adalet Komisyonu gözüküyor. Doğru yapılmış tabiî, o şeye bir yerde saygı göstermek lazım; yani, bir yerde cehalete de saygı gösterilir!

Gelelim 5 inci maddeye. Özelleştirilmesi istenilen bu maddede, genel müdürün atanması kime veriliyor; Başbakana veriliyor. Hani bu özel bir bankaydı, devletle ilgisi yoktu bunun, statüsü öyleydi?! Peki, genel müdürü Başbakana atatmakla, siz, bir yerde, temelde  devletleştirmiyor musunuz?.. Çünkü, bundan evvelki yasada, Vakıflar Genel Müdürünün inhasıyla Başbakanın tasdikine tabiydi. Biraz daha devletleştirmediniz mi?.. Ben, mantığını sormak istiyorum... Eğer mantığını izah edebilirseniz, ben de anlamaya çalışacağım ve yine aynı maddede, genel müdürün hangi şartları haiz olması gerektiği belirtilmiş; doğru bir olay. Dört yıl süreyle atanacağını da belirtmişsiniz; o da bir yerde kabul; ama, hangi şartlarla gideceğini, ancak orada belirtmiş olduğunuz sıfatlardan birini kaybederse, bu dört yıllık süreye bakılmadan görevden alınır diyorsunuz. Nedir bu sıfatlar: "Banka genel müdürlüğüne atanacakların hukuk, iktisat, işletme, maliye, bankacılık, kamu yönetimi ve dengi dallarda veya bu dallarla ilgili mühendislik alanlarında en az lisans düzeyinde öğrenim görmüş olması ve bankacılık veya işletmecilik alanında en az on yıllık meslekî deneyime sahip olması zorunludur. -Doğru- Genel müdürün süresi dolmadan herhangi bir şekilde görevine son verilemez. Atanması için gerekli şartları kaybettiği tespit edilen veya görevleriyle ilgili olarak işlediği suçlardan dolayı hakkında verilen mahkûmiyet kararı kesinleşen genel müdürün görevi sona erer."

Siz, hangi sektöre böyle bir hüküm getirebilirsiniz?.. Yani, ya şu şartları kabul edeceksiniz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Fırat, toparlar mısınız...

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Anlayamıyoruz...

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Anlarsınız, anlarsınız... Biraz düşünürseniz anlarsınız veya balık yiyin, düşünme kabiliyetinizi artırır.

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım efendim.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Sayın milletvekilleri, hiçbir özel sektörde böyle bir şartla genel müdür atanmaz. Genel müdür, performansına göre değerlendirilir; eğer o performansı göstermiyorsa görevine son verilir. Özel sektörün temel kuralı, performansıdır. Suç işlemek ayrıdır, o, ayrı bir olaydır; suç işlemişse, bu suç kesinleşmişse, zaten hapse gidecektir; ama, siz, dört yılda, bu şartla devamı şartını getirdiğiniz zaman, birilerine genel müdürlüğü garanti etme şartı veriyorsunuz demektir. Bunun mantığını bana izah edemezsiniz. Bu da illüzyondur. Beyler, lütfen, hukukun yerine illüzyonu hâkim kılarak bir yere varabilmek mümkün değildir, sizin olmayan bir malı satabilmek mümkün değildir; özelleştiremezsiniz veya bunun açık adını koymamız lazım.

Dolayısıyla, ümit ediyorum ki, şu sıralamış olduğum şeyler, bizim için, Türkiye Büyük Millet Meclisinin mensupları için, bu kurum için doğru olmayan şeylerdir. Doğru yaptığımızda inanıyorum ki, doğruyu mutlak surette bulacağız. Eğri yoldan doğruya varabilmenin mümkün olduğu kanısında değilim.

Saygılar sunuyorum; teşekkür ediyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Fırat.

Gruplar adına başka söz talebi?.. Yok.

Şahsı adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat?.. Yok.

Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan?.. Yok.

Soru talebi?.. Yok.

Önerge yok.

5 inci maddeyi, komisyondan geldiği şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 16 Kasım Perşembe günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyor, hepinizi hayırlı geceler diliyorum.

Kapanma Saati : 00.05

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.