DÖNEM : 21 YASAMA YILI : 3 T. B. M. M. TUTANAK
DERGİSİ CİLT : 43 12 nci
Birleşim 7 . 11 . 2000 Salı İ Ç İ N D E K İ L E R Sayfa I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. – GELEN KÂĞITLAR III. – YOKLAMA IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI 1. – TBMM Başkanvekili Murat Sökmenoğlu'nun, son günlerde kamuoyunda,
basında Türkiye Büyük Millet Meclisine vaki eleştirilerin arttığına; Türkiye
Büyük Millet Meclisinin, millî iradenin ortaya çıkardığı toplumsal hayatımızın
vazgeçilmezleri olarak benimsediği temel asgarî müştereklerimizin sahibi ve
takipçisi olduğuna, yolsuzluk ve yoksullukla mücadelenin başarıyla yürütülmesi
ve bu konuda gerekli her türlü tedbirin alınmasına hassasiyetle destek
verdiğine ve İçtüzükten kaynaklanan bazı konuların da İçtüzük değişikliğinin
öncelikle görüşülerek düzeltileceğine ilişkin açıklaması B) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. – Afyon Milletvekili Halil İbrahim Özsoy'un, hava kirliliğine ilişkin
gündemdışı konuşması 2. – Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın, çiftçilerin TEDAŞ'a, Ziraat
Bankasına ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarına ilişkin gündem-dışı
konuşması ve Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler'in cevabı 3. – Kırklareli Milletvekili Nural Karagöz'ün, Kırklareli İli ve
ilçelerinin kurtarılış yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması C) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. – Fransa Senatosunda "acil görüşme" yöntemiyle gündeme alınmaya çalışılan sözde Ermeni
soykırımı yasa tasarısının engellenmesi ama-cıyla, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde grubu bulunan siyasî partilerden birer milletvekilinin katılımıyla
oluşacak bir Parlamento heyetinin, temaslarda bulunmak üzere ivedilikle
Fransa'ya gitmesinin kararlaştırıldığına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/676) 2. – Avrupa Parlamentosunun 13-17 Kasım 2000 tarihlerinde Strazburg'ta
yapılacak Genel Kurul gündeminde yer alan ve Türkiye'nin Avrupa Birliğine
üyelik sürecini yakından ilgilendiren raporla ilgili olarak, görüşmelerde
bulunmak üzere Brüksel'e gidecek Parlamento heyetinde yer alacak
milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/677) 3. – Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın, Vakıflar Kanununun Bir
Maddesinde Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifinin (2/6) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi
(4/221) 4. – İzmir Milletvekilleri Suha Tanık ve Işılay Saygın'ın, İzmir İlinde
Karabağlar Adı ile Yeni Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/366)
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergeleri (4/222) 5. – Kırşehir Milletvekili Ramazan Mirzaoğlu ve 3 arkadaşının,
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanun ile 78 ve 190
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin (2/233) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/223) D) ÇEŞİTLİ İŞLER 1. – Genel Kurulu ziyaret eden Norveç Petrol ve Enerji Bakanı Olav
Akselsen'e Başkanlıkça "hoş geldiniz" denilmesi V. – AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR 1. – FP Grup Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan'ın,
kanun teklifinin doğrudan gündeme alınması görüşmeleri sırasında, İzmir
Milletvekili Suha Tanık'ın Genel Başkanlarına sataştığı iddiasıyla konuşması VI. – SEÇİMLER A) KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ 1. – Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliklerine seçim VII. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ A) ÖNGÖRÜŞMELER 1. – İstanbul Milletvekili Ali Coşkun ve 31 arkadaşının, bankalar ve
bankacılık sektörü, DYP Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan,
Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Gü-ven ile 21
arkadaşının, Mevduat Sigorta Fonuna devredilen bankalar ve bankacılık sektörü
konularında genel görüşme açılmasına ilişkin önergeleri (8/7,12) VIII. – SORULAR VE CEVAPLAR A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1. – Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, Rize İlinde yürütülen
projelere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz'ın cevabı (7/2315) 2. – Antalya Milletvekili Mehmet Zeki Okudan'ın, Sigorta Teftiş Kurulu
Antalya Grup Başkanlığının kaldırılmasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/2316) 3. – İstanbul Milletvekili Erol Al'ın, Atatürk Hava Limanında verilen
sağlık hizmetlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın ceva-bı
(7/2318) 4. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Ankara-Yeğenbey Vergi
Dairesince yürütülen işlemlere ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın
cevabı (7/2339) 5. – Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun Bağ-Kur'un
üniversite hastaneleri ile olan anlaşmalarının fesh edilmesinin nedenine
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın ce-vabı
(7/2340) 6. – Hatay Milletvekili Kemal Atahan'ın, SSK ve Bağ-Kur'un anjiyo ve
by-pass operasyonları için yaptığı ödemelere ilişkin sorusu ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/2343) 7. – Diyarbakır Milletvekili Osman Aslan'ın, Yüksek İhtisas Hastanesi
Başhekimliğine yapılan atamaya ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un
cevabı (7/2349) 8. – Ankara Milletvekili Cemil Çiçek'in, özelleştirilen Orta Anadolu
Linyitleri ve Çayırhan Termik Santrali çalışanlarının sorunlarına ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın cevabı (7/2350) 9. – Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan'ın, AB ülkelerinin vize
uygulamasına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in cevabı (7/2351) 10. – Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan'ın, 1972-1982 yılları arasında
isteğe bağlı olarak üye olan Bağ-Kur mensuplarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/2367) 11. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, TEDAŞ'ın elektrik tüketimi
ile ilgili olarak aldığı son kararlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer'in cevabı (7/2382) 12. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Didim'de bulunan bir camiye
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın cevabı (7/2389) 13. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, SEKA Dalaman Kâğıt
Fabrikasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın cevabı (7/2394) 14. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, KKTC'ye yapılan yardımlara ve
Kıbrıs görüşmelerine ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in cevabı
(7/2397) 15. – Ankara Milletvekili Oya Akgönenç Mugisuddin'in, günlük bir
gazetede yayınlanan haberde yer alan bazı iddialara ilişkin sorusu ve Dışişleri
Bakanı İsmail Cem'in cevabı (7/2398) 16. – Gaziantep Milletvekili Mehmet Ay'ın, Gaziantep Grup Başkanlığı
kurulup kurulmayacağına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/2400) 17. – Karabük Milletvekili Mustafa Eren'in, sahte fatura yolsuzluğu
iddialarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın cevabı
(7/2403) 18. – Karabük Milletvekili Mustafa Eren'in, sahte fatura yolsuzluğu
iddialarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/2404) 19. – Çankırı Milletvekili Hüseyin Karagöz'ün, Çankırı'da deprem sonrası
hasar gören vakıf eserlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın
cevabı (7/2413) 20. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, terör örgütünün kullandığı
mayınların menşeine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın cevabı
(7/2419) 21. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, SEKA Dalaman Tesislerinin
özelleştirilmesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın cevabı
(7/2433) 22. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın; Karaman Merkez-Süleymanhacı Köyünde teknik elemanların olmaması
nedeniyle arazi dağıtımının yapılamaması, Karaman-Merkeze bağlı bazı köy yollarının ne zaman asfaltlanacağına, Karaman-Merkez -Yukarıakın Köyü yoluna, Karaman-Merkez-Paşabağı-Gülyaka köyleri arasındaki yolun ne zaman
açılacağına, Karaman-Merkez-Narlıdere ve Bucakkışla arası bir yol açılıp açılmaya-cağına, Karaman-Merkez-Muratdede Köyünün yol sorununa, Karaman-Merkez-Kızık Köyü yolunun ne zaman asfaltlanacağına, Karaman-Merkeze bağlı bazı köy yollarına, Karaman-Merkez-Demiryurt-Gülkaya-İhsaniye köylerinin arası ve yol
çalışmalarına, Karaman-Merkez ve bazı köylerinin kanalizasyon sorunlarına, Köylülerin çimento, boru ve demir taleplerine, Karaman-Merkez-Kurucabel Köyünün pompajla sulama çalışmala-rının bulunup
bulunmadığına, Karaman'a bağlı bazı köylerin yollarına, Tarımda modern sulama yöntemlerinin uygulanması konusunda çalışma
yapılıp yapılmadığına, Karaman'a bağlı bazı köylerin su deposu taleplerine, Karaman'a bağlı bazı köylerin yol sorunlarına, Karaman-Merkez-Göktepe ve Bademli köylerinin içme suyu sorunlarına, Karaman'a bağlı bazı köylerin sulama suyu sorununa, Karaman İline bağlı bazı köylerin yollarına, Karaman-Merkez-Göçer ve Güldere köylerinin su sorununa, Karaman Merkeze bağlı bazı köylerin sulama suyu sorunlarına, Karaman-Merkez-İhsaniye, Kozlu-Bucak ve Lale köylerinin sulama beton
kanallarının yapımına, Karaman'a bağlı bazı köy yollarının asfaltlanmasına, Karaman'a bağlı köylerin içme suyu sorunlarına, Karaman-Merkez-Bayatlıtepe Sulama Kooperatifinin yağmurlama projesine, Karaman'a bağlı bazı köylerin su sorunlarına, Karaman-Merkez Başkışla Köyünün içme suyu sorununa, Karaman-Merkez-Kalaba Köyünün içme suyu şebekesine, Karaman-Merkez-Narlıdere Köyünün içme suyu sorununa, Karaman-Ermenek-Balgusan Köyünün su sorununa, Karaman'a bağlı bazı köylerin kanalizasyon sorunlarına, Karaman-Merkez-Karacaören Sulama Kooperatifinin yağmurlama sistemi
ihtiyacına, Karaman'a bağlı bazı köylerin su kanalı sorununa, Karaman-Ayrancı-Çatköy'ün yayla yollarına, Karaman-Ayrancı-Kayaönü ve Kırman köylerinin sulama sorunlarına, Karaman-Ayrancı-Dokuzyol ve Brendi köylerinin su deposu taleplerine, Karaman İline bağlı bazı köylerin su borularının yenilenmesi talebine, Karaman İline bağlı bazı köy yollarına, Karaman-Ayrancı-Dokuzyol Köyüne yapılan gölete, Karaman'a bağlı bazı köy yollarına, Karaman-Merkeze bağlı köylerin içme suyu sorununa, Karaman-Merkez-Kızlarağini ve Paşabağı köylerinin bazı sorunlarına, Karaman-Merkeze bağlı bazı köylerin içme suyu sorununa, Karaman-Merkez-Kurucabel Köyünün pompajla sulama sorununa, Karaman-Ayrancı-Küçükkoraş Köyünün sulama pompası talebine, Karaman-Ermenek-Yukarıçağlar arazi yoluna, Karaman-Ayrancı-Dokuzyol ve Kavuklar köylerinin sulama sorunlarına, Karaman-Kazımkarabekir-Karalgazi ve Kızılkuyu köylerinin içme suyu
sorunlarına, Karaman-Höyükburun ve Dokuzyol köylerinin beton kanal ihtiyacına, Karaman-Kazımkarabekir-Mecidiye ve Karalgazi köylerinin sulama
sorunlarına, Karaman-Başyayla-Üzümlü, Bozyaka ve Büyükkarapınar köylerinin beton
kanal talebine, Karaman-Sarıveliler'e bağlı bazı köylerin yol sorununa, Karaman-Sarıveliler-Civler ve Çevrekavak köylerinin sulama suyu
sorununa, Sarıveliler-Koçaşlı Köyü içme suyu şebekesi projesine, Karaman-Sarıveliler'e bağlı bazı köylerin sulama suyu sorununa, Karaman-Sarıveliler-Esentepe, Adiller ve Boyalık köylerinin içme suyu
sorununa, Karaman-Başyayla'ya bağlı bazı köylerin sulama suyu sorununa, İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz'ın cevabı (7/2416,
2418, 2424, 2425, 2427, 2428, 2429, 2434, 2446, 2447, 2448, 2450, 2455, 2468,
2469, 2470, 2471, 2472, 2473, 2477, 2479, 2486, 2487, 2489, 2490, 2492, 2494,
2495, 2497, 2498, 2501, 2502, 2523, 2525, 2526, 2527, 2537, 2538, 2539, 2540,
2541, 2542, 2545, 2551, 2552, 2555, 2556, 2558, 2559, 2567, 2568, 2569, 2570,
2571, 2574, 2575, 2577, 2579, 2580, 2581, 2584) 23. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Karaman-Merkez-Süleymanhancı
Köyü pancar üreticilerinin Bağ-Kur borçlarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/2449) 24. – Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, İncirlik Üssüne
ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in cevabı (7/2458) 25. – Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, İncirlik Üssüne
ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu'nun cevabı
(7/2459) 26. – Kütahya Milletvekili Ahmet Derin'in, Gediz Devlet Hastanesinin
doktor açığına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/2483) 27. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Karaman-Ermenek-Yukarıçağlar
Köyü Bağ-Kur emeklilerinin sorunlarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/2500) 28. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Nevşehir Kozaklı
İlçesindeki SSK Fizik Tedavi ve Rahabilitasyon Merkezinin açılmamasına ilişkin
sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/2507) 29. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Kosova'daki tarihî
Osmanlı eserlerine ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in cevabı
(7/2508) 30. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener'in, Sıvas Kangal Termik
Santralinin çevreye verdiği zararlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre
Bakanı Fevzi Aytekin'in cevabı (7/2509) 31. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Karaman-Ermenek-Gökçekent,
Sarıvadi ve Pınarönü köylerinin trafo ihtiyacına ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanı M.Cumhur Ersümer'in cevabı (7/2522) 32. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Karaman'a bağlı bazı köylerin
sağlık sorunlarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı
(7/2524) 33. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın; Karaman-Ermenek Çavuş Köyündeki baraj inşaaatına, Karaman İline bağlı bazı köylerin istimlak edilen arazilerinin
bedellerine, İlişkin soruları ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M.Cumhur
Ersü-mer'in cevabı (7/2528, 2530) 34. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Karaman İline bağlı bazı
köylerin elektrik hattı ve trafo ihtiyacına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı M.Cumhur Ersümer'in cevabı (7/2531) 35. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın; Karaman İline bağlı bazı köyleri Ayrancı Barajına bağlayan isale
kana-lının yetersizliğine, Karaman İline bağlı bazı köylerin sondaj kuyularına, İlişkin soruları ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M.Cumhur Ersümer'in
cevabı (7/2532, 2543) 36. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Karadeniz’deki hidrojen
sülfür gazı yataklarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
M.Cumhur Ersümer'in cevabı (7/2548) 37. – Ankara Milletvekili Eyyüp Sanay'ın, Ankara'nın köylerindeki içme
suyu sorunlarına ve yatırım ödeneklerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Mustafa Yılmaz'ın cevabı (7/2562) 38. – Ankara Milletvekili Eyyüp Sanay'ın, işsizlik sorununa ilişkin
sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/2572) 39. – Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, Yeşilırmağın Taşova için
tehlike oluşturduğu iddialarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanı M.Cumhur Ersümer'in cevabı (7/2586) 40. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Karaman-Sarıveliler-Çukurbağ ve
Koçaşlı köylerinin ebe ihtiyacına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman
Durmuş'un cevabı (7/2600) 41. – Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, Bandırma'nın içme suyu
ihtiyacının regülatörden karşılanmasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanı M.Cumhur Ersümer'in cevabı (7/2613) 42. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, sözde Ermeni soykırımı
karar tasarısı ile ilgili izlenen politikaya ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı
İsmail Cem'in cevabı (7/2623) 43. – Muğla Milletvekili Fikret Uzunhasan'ın, Muğla'daki bal
üreticilerinin kredi borçlarının ertelenip ertelenmeyeceğine ilişkin sorusu ve
Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/2625) 44. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, bakanlık bünyesindeki vakıflara
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın cevabı (7/2639) 45. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, bakanlıklara bağlı
vakıf sayısına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın
cevabı (7/2640) 46. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Kırıkkale M.K.E.'ne
eylül-ekim ayları içinde alınan personele ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî
Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu'nun cevabı (7/2648) 47. – Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, Düzce-Çilimli İlçesinde
depremden zarar gören Tekel binasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Rüştü
Kazım Yücelen'in cevabı (7/2657) 48. – Karabük Milletvekili Mustafa Eren'in, bir televizyon kanalında
yayınlanan yarışma programında yöneltilen soruya ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı Rüştü Kazım Yücelen'in cevabı (7/2705) 49. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Emekli Sandığı Bursa
Çelik Palas Oteli projesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın
cevabı (7/2706) I. – GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı. Osmaniye Milletvekili Şükrü Ünal, Osmaniye İlinde esnaf, sanatkâr ve
sanayicilerin, Edirne Milletvekili Şadan Şimşek, muhtarların, Sorunlarına ve alınması gerekli tedbirlere, Ankara Milletvekili Birkan Erdal da, bilişim teknolojileri ve
Türkiye’nin önünde bulunan fırsatlara, İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar. Çankırı Milletvekili Hüseyin Karagöz ve 22 arkadaşının, ülkemizdeki tuz
kaynaklarının araş-tırılarak tuz üretim kapasitesinin artırılması için alınması
gerekli önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/155) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin,
gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı
açıklandı. Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler” kısmındaki : Malatya Milletvekili Bekir Coşkun’un (3/554) (S. Sayısı : 479), Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un (3/555) (S. Sayısı : 480), Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında Başbakanlık
tezkereleri ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon
raporları Genel Kurulun bilgisine sunuldu; raporların, kovuşturmanın
milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine dair olduğu ve on
gün içinde itiraz edilmediği takdirde kesinleşeceği açıklandı. Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarıları (1/650, 1/679) (S. Sayısı : 517) ile, Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporunun (1/53) (S. Sayısı :
433), Görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadıklarından, ertelendi; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hong Kong Özel
İdarî Bölgesi Hükümeti Arasında Hava Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının
UygunBulunduğuna Dair (1/341) (S. Sayısı : 78), Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Slovakya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Hava Taşı-macılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair (1/310)
(S. Sayısı : 84), Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Federal Almanya Cumhuriyeti Hükümeti
Arasındaki Hava Ulaştırma Anlaşmasında Değişiklik Yapılmasına Dair Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında (1/368) (S. Sayısı : 77), Kanun tasarılarının görüşmeleri müteakip yapılan açık oylamalarından
sonra kabul edildikleri ve kanunlaştıkları açıklandı. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Moğolistan Hükümeti Arasında Hava
Taşımacılığı Anlaş-masının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının (1/349) (S. Sayısı : 79), üzerindeki görüşmeler tamamlandı, yapılan
açık oylama sonucunda Genel Kurulda toplantı yetersayısı bulunmadığı
anlaşıldığından, 7 Kasım 2000 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 18.34’te
son verildi.
No. : 21 II. – GELEN
KÂĞITLAR 3.11.2000
CUMA Tasarı 1. – Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları
Kurumunun Kuruluş ve İdaresine İlişkin Kanun ile Cezaevleriyle Mahkeme Binaları
İnşası Karşılığı Olarak Alınacak Harçlar ve Mahkûm-lara Ödettirilecek Yiyecek
Bedelleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasa-rısı (1/772)
(Adalet ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.10.2000) Teklifler 1. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın;
Küçüklerin Bazı Suç ve Cezalarının Affına Dair Kanun Teklifi (2/602) (Adalet
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.10.2000) 2. – Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş
Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arka-daşının; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/603) (İçişleri ve Millî Savunma ve Plan ve
Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.10.2000) 3. – Çanakkale Milletvekili Nevfel Şahin'in; 4562
Sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanu-nunun 14 üncü Maddesinin Son Fıkrası ile
28 inci Maddesinin Yürürlük Tarihinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi
(2/604) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Plan
ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.10.2000) 4. – Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın
Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletve-kili Beyhan Aslan, Eskişehir
Milletvekili İ.Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydo-ğan'ın;
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık
Bağlanması Hak-kında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi
(2/605) (İçişleri ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi : 30.10.2000) Sözlü Soru
Önergeleri 1. – Konya Milletvekili Özkan Öksüz'ün, Konya İlindeki
okullara ilişkin Millî Eğitim Bakanın-dan sözlü soru önergesi (6/897)
(Başkanlığa geliş tarihi :1.11.2000) 2. – Konya Milletvekili Özkan Öksüz'ün, Konya İlindeki
eğitim ve öğretim faaliyetlerine iliş-kin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru
önergesi (6/898) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000) 3. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın, bir
bankanın faaliyetinin durdurulmasının geciktirildiği iddialarına ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/899) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000) 4. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın,
faaliyeti durdurulan bankalar hakkındaki mura-kıp raporlarına ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/900) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000) 5. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın,
faaliyeti durdurulan bir bankanın murakıp rapo-runun olup olmadığına ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/901) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000) 6. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın,
faaliyeti durdurulan bir bankanın hissedarlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/902) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000) 7. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın,
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na devredilen bir bankanın basınla olan
ilişkisine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/903) (Başkanlığa geliş
tarihi : 1.11.2000) 8. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın,
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na devredilen bir bankanın kamu bankalarından
aldığı kredilere ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/904) (Başkanlığa
geliş tarihi : 1.11.2000) 9. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın,
Genelkurmay eski 2. Başkanının bazı basın mensupları hakkındaki iddialarına
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/905) (Başkanlığa geliş tarihi :
1.11.2000) 10. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın,
Genelkurmay eski 2. Başkanının basın
mensupları hakkında yayınladığı iddia edilen emre ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesi (6/906) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000) 11. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın,
Genelkurmay eski 2. Başkanının bir
siyasî parti ile ilgili yayınladığı iddia edilen emre ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesi (6/907) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000) 12. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın,
Genelkurmay eski 2. Başkanının yayınladığı emre ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/908) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000) Yazılı Soru
Önergeleri 1. – Konya Milletvekili Mehmet Gölhan'ın, Konya
İlindeki baraj ve gölet projelerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2825) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000) 2. – Konya Milletvekili Mehmet Gölhan'ın, Konya posta
hizmet binalarının inşaatına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2826) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000) 3. – Rize Milletvekili Ahmet Kabil'in, belediyelere
yapılan yardımlara ilişkin Çevre Bakanından yazılı soru önergesi (7/2827)
(Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000) 4. – Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, Doğu ve
Güneydoğu Anadolu'da yaşanan bazı asayiş olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2828) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000) 5. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, Türkiye'deki
yabancı okullara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2829)
(Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000) 6. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, hastanelerde
kurulan vakıf ve derneklere ilişkin Sağ-lık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2830) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000) 7. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, Sivas-Divriği
maden işletmesinin belediyeye ait payları ödemediği iddiasına ilişkin Devlet
Bakanından (Edip Safder Gaydalı) yazılı soru önergesi (7/2831) (Başkanlığa
geliş tarihi : 1.11.2000) 8. – Konya Milletvekili Özkan Öksüz'ün, cezaevlerindeki
sorunlara ve af çalışmalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2832) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000) 9. – Konya Milletvekili Özkan Öksüz'ün, Tuz Gölüne
dökülen derelerin ıslah çalışmalarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2833) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000) 10. – Konya Milletvekili Özkan Öksüz'ün, Tuz Gölündeki
kirliliğe ilişkin Çevre Bakanından yazılı soru önergesi (7/2834) (Başkanlığa
geliş tarihi : 1.11.2000) 11. – Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener'in, Sivas
DDY. 4. İşletme Bölge Başmüdürlüğü 42. Şube şefliğinde çalışan mevsimlik
işçilere ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2835) (Başkanlığa
geliş tarihi : 1.11.2000) 12. – Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, faaliyetleri
durdurulan bankaların yönetim kurulu üyeleri ve sahiplerine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/2836) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000) No. : 22 6.11.2000
PAZARTESİ Sözlü Soru
Önergesi 1. – Konya Milletvekili Özkan Öksüz'ün, Konya İlinde
inşaatı devam eden sağlık kuruluşlarına
ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/909) (Başkanlığa geliş tarihi
: 2.11.2000) Yazılı Soru
Önergeleri 1. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın,
İstanbul'da dağıtım yapan AKTAŞ Elektrik A.Ş. hakkındaki iddialara ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2837) (Başkanlığa
geliş tarihi : 2.11.2000) 2. – Kocaeli Milletvekili Mehmet Batuk'un, Çeçenistan'a
yapılmak istenen insanî yardımların engellendiği iddialarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2838) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.11.2000) 3. – Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, Merzifon Havalimanı projesine ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2839) (Başkanlığa geliş tarihi :
2.11.20000) 4. – İçel Milletvekili Akif Serin'in, yapılan genel
nüfus sayımına ilişkin Devlet Bakanından (Tunca Toskay) yazılı soru önergesi
(7/2840) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.11.2000) 5. – Muğla Milletvekili Nazif Topaloğlu'nun, Muğla
Kemerköy Termik santrali projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2841) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.11.2000) 6. – Muğla Milletvekili Nazif Topaloğlu'nun, Muğla
Yatağan Termik santraline ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/2842) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.11.2000) 7. – Muğla Milletvekili Nazif Topaloğlu'nun, Muğla
Yeniköy Termik santrali projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2843) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.11.2000) 8. – Muğla Milletvekili Nazif Topaloğlu'nun, Muğla'daki bazı termik santrallerin özelleşti-rilmelerine yönelik çalışmalara
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2844)
(Başkanlığa geliş tarihi : 2.11.2000) 9. – Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, bankalar ve
bankacılık sektörüne ilişkin Baş-bakandan yazılı soru önergesi (7/2845)
(Başkanlığa geliş tarihi : 2.11.2000) 10. – Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu'nun, Bursa
demiryolu ile ilgili çalışmalara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2846) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.11.2000) 11. – Van Milletvekili Maliki Ejder Arvas'ın, spor
alanlarına ve tesislerine ilişkin Devlet Baka-nından (Fikret Ünlü) yazılı soru
önergesi (7/2847) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.11.2000) 12. – Van Milletvekili Maliki Ejder Arvas'ın,
çiftçilerin gübre ve yem ihtiyaçlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2848) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.11.2000) 13. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, bütçeden
memurlara ayrılan payların silah alımında kullanılacağı iddialarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2849) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.11.2000) 14. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Adana'daki
okulların elektrik borçlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2850) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.11.2000) 15. – Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun,
Diyarbakır Tüketici Sorunları Hakem Heyeti Başkanının başka ile atanmasına
ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/2851) (Başkanlığa
geliş tarihi : 2.11.2000) 16. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, DMS'da
usulsüzlük yapıldığı iddialarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2852) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.11.2000) 17. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Rumeli
Türkleri Federasyonu Genel Başkanına Yunanistan'a giriş vizesi verilmemesine
ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2853) (Başkanlığa geliş
tarihi : 2.11.2000) 18. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, deniz
kirliliğinin yat turizmine olan etkilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/2854) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.11.2000) 19. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Devlet
Memurları Merkezi Sınav Başkanlığı kadrolarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/2855) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.11.2000) 20. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın,
Arap ülkelerine yönelik dış politikaya
ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2856) (Başkanlığa geliş
tarihi : 2.11.2000) No. : 23 7.11.2000
SALI Tasarılar 1. – Uluslararası Ticarî İşlemlerde Yabancı Kamu
Görevlilerine Rüşvet Verilmesinin Önlenmesi İçin Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/773) (Adalet Komis-yonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi : 3.11.2000) 2. – Yabancı Sermaye Kanunu Tasarısı (1/774) (Plan ve
Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.11.2000) 3. – Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk
Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun
Tasarısı (1/775) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :
6.11.2000) 4. – Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu, Finansman Kanunu
ile 4306 ve 4481 Sayılı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı
(1/776) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.11.2000) Yazılı Soru
Önergeleri 1. – Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın,
Balıkesir ve Tekirdağ Belediyelerine yapılan yardımlara ilişkin Çevre
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2857) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.11.2000) 2. – Diyarbakır Milletvekili Sebgetullah Seydaoğlu'nun, Genelkurmay tarafından yayınlandığı
iddia edilen bir emre ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2858)
(Başkanlığa geliş tarihi : 3.11.2000) 3. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın,
belediyelerin vergi tahsilatlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2859) (Başkanlığa geliş
tarihi : 3.11.2000) 4. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın,
Bursa'da özel bir okul tarafından açılan iptal davasına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2860) (Bakanlığa geliş tarihi : 3.11.2000) 5. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın,
30.12.1940 Tarihli ve 3958 sayılı Gözlükçülük
Kanununun uygulanmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2861) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.11.2000) 6. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, elektrik
maliyetini yükselten faktörlere ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2862) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.11.2000) 7. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, batık bankalara
ilişkin Devlet Bakanından (Recep Önal) yazılı soru önergesi (7/2863)
(Başkanlığa geliş tarihi : 3.11.2000) 8. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in,
İSDEMİR'in özelleştirilmesine ilişkin
Devlet Bakanından (Yüksel Yalova) yazılı soru önergesi (7/2864) (Başkanlığa
geliş tarihi : 3.11.2000) 9. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in,
Hatay-Yayladağ-Topraktutan Köyünün yerinin değiştirilmesine ilişkin Bayındırlık
ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2865) (Başkanlığa geliş tarihi :
3.11.2000) 10. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, görevden
alınan imam-hatip lisesi müdürlerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/2866) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.11.2000) 11. – Erzurum Milletvekili Fahrettin Kukaracı'nın,
pancar üretimine uygulanan kotaya ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı
soru önergesi (7/2867) (Başkanlığa
geliş tarihi : 3.11.2000) 12. – Çanakkale Milletvekili Nevfel Şahin'in, Çanakkale-Gelibolu-Burhanlı Koyundaki deniz
trafiğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2868) (Başkanlığa geliş
tarihi : 3.11.2000) 13. – Kayseri
Milletvekili Salih Kapusuz'un, batık bankaların faaliyetlerinin
durdurulmasında geç kalındığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/2869) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.11.2000) 14. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Kafkas Çeçen
Dayanışma Komitesinin faaliyetlerinin
engellendiği iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2870) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.11.2000) 15. – Afyon Milletvekili İsmet Attila'nın, Afyon-Bolvadin İlçesine bağlı bazı köylerde
yarım kalan tesislere ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2871) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.11.2000) BİRİNCİ
OTURUM Açılma Saati:
15.00 7 Kasım 2000
Salı BAŞKAN:
Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER:
Hüseyin ÇELİK (Van), Cahit Savaş YAZICI (İstanbul) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12 nci
Birleşimini açıyorum. III. –
YOKLAMA BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, elektronik cihazla
yoklama yapacağım. Yoklama için 5 dakika süre vereceğim. Sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini;
bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda
hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme
giremeyen sayın üyelerin, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla 5
dakika içerisinde Başkanlığımıza bildirmelerini rica ediyorum. Yoklamayı başlatıyorum efendim. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı
vardır; görüşmelere başlıyoruz. IV. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI 1. – TBMM
Başkanvekili Murat Sökmenoğlu’nun, son günlerde kamuoyunda, basında Türkiye
Büyük Millet Meclisine vaki eleştirilerin arttığına; Türkiye Büyük Millet
Meclisinin, millî iradenin ortaya çıkardığı toplumsal hayatımızın
vazgeçilmezleri olarak benimsediği temel asgarî müştereklerimizin sahibi ve
takipçisi olduğuna, yoksuzluk ve yoksullukla mücadelenin başarıyla yürütülmesi
ve bu konuda gerekli her türlü tedbirin alınmasına hassasiyetle destek
verdiğine ve İçtüzükten kaynaklanan bazı konuların da İçtüzük değişikliğinin
öncelikle görüşülerek düzeltileceğine ilişkin açıklaması BAŞKAN - Muhterem milletvekilleri, son günlerde Yüce
Meclisimize vaki eleştirilerin kamu-oyunda arttığını, basında arttığını
görmekteyiz. Bunun için, yüksek müsaadelerinize ve müsamahanıza sığınarak
birkaç dakikanızı almak istiyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi, malumunuz olduğu gibi, 1
Ekimde başladığı yeni yasama yı-lının başında, Anayasa ve İçtüzükte yer alan
zorunlu seçim sürecinin akabinde fiilen çalışmalara başlamıştır. Bugüne kadar
gündemindeki önemli uluslararası anlaşma tasarılarını görüşerek
neticelendirmiş, denetim konularında da görüşmeyi sürdürmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, son zamanlarda ortaya
çıkan ve çıkarılan yolsuzluklarla ilgili mücadeleyi de hassasiyetle ve yakından
takip etmektedir. Şüphesiz, Türkiye Büyük Millet Meclisi, dün olduğu gibi
bugün de, millî iradenin ortaya çıkardığı toplumsal hayatımızın vazgeçilmezleri
olarak benimsediği temel asgarî müştereklerimizin sahibidir ve takipçisidir. Anayasamızda ifadesini bulan şart ve kuralların tam
olarak hayata geçirilerek, milletimizin daha iyi bir yaşam koşuluna kavuşması
hepimizin ortak hedefidir, ortak gayretidir. Muhterem milletvekilleri, "Meclis nerede"
diyen şeffaf demokrasinin önderleri değerli kalem sahiplerine, Türkiye Büyük
Millet Meclisi olarak bir kere daha önemle bazı hususları hatırlatmak
istiyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi, özellikle yolsuzluk ve
yoksullukla mücadelenin başarıyla yürütülmesi ve bu konuda gerekli her türlü
tedbirin alınmasına hassasiyetle destek vermektedir; sonuna kadar da desteğini
sürdürmeye çalışacaktır ve malumları olduğu gibi, İçtüzükten kaynaklanan bazı
konuları, İçtüzüğümüzü öncelikle görüşerek bu meseleyi de halletmiş olacağız. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim.
(Alkışlar) Teşekkür ederim. Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, üç
arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim. Gündemdışı ilk söz, hava kirliliği konusunda söz
isteyen Afyon Milletvekili Halil İbrahim Özsoy'a aittir. Buyurun Sayın Özsoy. (DYP sıralarından alkışlar) B) GÜNDEMDIŞI
KONUŞMALAR 1. – Afyon
Milletvekili Halil İbrahim Özsoy’un, hava kirliliğine ilişkin gündemdışı
konuşması HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hava kirliliği konusunda gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Gündemdışı konuşma fırsatı veren ve bu konuyu sizlerle
paylaşmama vesile olan Sayın Başkana da huzurlarınızda teşekkürlerimi arz ediyorum. Değerli milletvekilleri, her sene kış mevsimi
yaklaştığında, yurdumuzun çeşitli il ve ilçelerinden hava kirliliği feryatları
yükselmeye başlar. Galiba, bu yıl, bu feryat erken başladı. Geçen hafta, bir
özel televizyon kanalının, bir ilçeden saat başı yayın yaparak, ilgililerin o
yöreye ilgisini çekmeye çalıştığını ibretle seyrettik; fakat, bir bakanımızın
dışında -ki, Sayın Ersümer'e buradan
teşekkür etmek istiyorum- hiçbir ilgiliden ses seda çıkmadı. Pek çok kurum ve
kuruluşun görev ve yetkileri arasında olan hava kirliliği konusunda, pek çok
kurum ve kuruluşun sadece demeç vererek bu işleri halletmeye kalkmaları mümkün
görülmemektedir. Değerli milletvekilleri, hava kirliliği nedir, hangi
şartlarda teşekkül eder ve nasıl önlem alınır; bu konuyu bir kez daha sizlerle
paylaşmak istedim. Çeşitli kimyasal süreçlerle açığa çıkan gaz ya da parçacık
halindeki maddelerin, özellikle yakıt artıklarının atmosferde canlıların
yaşamına zarar verecek miktarda birikmesi, hava kirliliği olarak
tanımlanmaktadır. Hava kirliliğini ilk tanımlayan, 1921'de, John Evelyn
olmuştur. Tarih boyunca, hava kirliliğinin kitle ölümlerine sebep
olduğu da bilinmektedir. 1 Aralık 1930'da Belçika Meuse Vadisinde 60, Londra'da
1952'de 4 000, 1956'da 1 000, 1962'de 300 kişinin ölümüne neden olmuştur. 3
Ekim 1948'de Pennsylvania'da 5 910 kişi hava kirliliği yüzünden hastaneye
yatmış ve 20 kişi ölmüştür. Hava kirliliği ülkemizde 1955 yılından itibaren gündeme
gelmeye başlamış, 1980'li yıllarda da, Ankara başta olmak üzere birçok kentimizde
görülmüştür. Hava kirliliğine sebep olan faktörler olarak, hava
değişikliklerinden çarpık kentleşmeye, kontrolsüz sanayileşmeden egzoz gazına
ve kullanılan yakıtın kalitesine, yakış şekline ve süresine kadar pek çok sebep
sayılabilir. Bir bölge veya yörede hava kirliliği vardır demek için,
hava kalitesinin korunması yönetmeliğinde tespit edilen kalite sınır
değerlerinin günlük ortalaması, özellikle ülkemiz için, kükürtdioksit 400
mikrogram/metreküp, partiküller için 300 mikrogram/metreküp olarak verilmiştir. Ülkemiz için bu sınırlar böyle belirlenmişken, diğer
ülkeler için de rakamlar şöyledir: Avrupa Birliği ülkelerinde kükürtdioksit 400, partikül
madde 300; Amerika Birleşik Devletlerinde kükürtdioksit 365, partikül madde
360; Dünya Sağlık Örgütünün tespit ettiği sınırlar ise kükürtdioksit için 125,
partikül madde için 70 olarak belirlenmiştir. Ayrıca, bu yönetmelikte, uyarı kademeleri de
saptanmıştır. Bu kademelerin önemi, alınacak tedbirlerin kademelere göre
sınırlı olmasından kaynaklanmaktadır. Birinci uyarı kademede kükürtdioksit 700, partikül
madde 400, İkinci uyarı kademede kükürtdioksit 1 000, partikül
madde 600, Üçüncü uyarı kademede kükürtdioksit 1 500, partikül
madde 800, Dördüncü uyarı kademede kükürtdioksit 2 000, partikül
madde 1 000 olarak saptanmıştır. Bu kademeler, yapılan günlük ölçümlerin ortalamalarına
göre değerlendirilmektedir. Ülke-mizde, şimdiye kadar pek çok il ve ilçede bu
uyarı kademeleri tespit edilmiştir. Bu illerden bazıları Erzurum, Çorum,
Kütahya, Eskişehir, Edirne, Sakarya, Afyon, Ankara, Kastamonu, Denizli, Elazığ,
Tekirdağ, Isparta, Burdur, Uşak, Bolu, Niğde, Muş ve Manisa'dır. Değerli milletvekilleri, hava kirliliğine sebep olan ne
kadar faktör varsa, bu konularla ilgili düzenlenmiş o kadar... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Özsoy, toparlar mısınız efendim. HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Devamla) - ...çok da yasa, tüzük
ve yönetmelik vardır. Bunun neticesi olarak ortaya yetki karmaşası çıktığı da
bir gerçektir. Bu düzenlemelerden 81'i kanun, 6'sı kanun hükmünde kararname,
32'si uluslararası sözleşme, 37'si tüzük, 28'i yönetmelik olarak 184 hukukî
düzenleme vardır. Bunlardan 13 tanesi sadece ve sadece hava kirliliğiyle direkt
bağlantılıdır. Değerli milletvekilleri, hava kirliliğine maruz kalan
insan, hayvan ve bitki örtüsünde meydana gelen zararlar küçümsenmeyecek
boyutlardadır. Özellikle kalp ve akciğer hastaları, alerjik bünye-ler, küçük
çocuklar ve yaşlılar fevkalade zarar görmektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız lütfen. Buyurun. HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Devamla) - İlgililerin bu konulara
daha ciddî eğilerek, Yatağan Termik Santralında üç günde 5 inversiyon gibi,
gerçekten kitle ölümlerine sebep olacak derecede hava kirliliği sadece üç
ünitenin geçici olarak kapatılmasıyla atlatılmaya çalışılmıştır. Özellikle bu
konuda hassas olan idarecilerimizin sayısı az değildir. Adı çevreciye çıkan
vali, kaymakam ve belediye başkanlarını bu kürsüden kutlamak istiyorum. Bu
arada, sırf oy endişesiyle hareket ederek vatandaşa kendi parasıyla kendini
zehirleten ve kalitesiz yakıt tüketimini âdeta teşvik eden belediye
başkanlarını da kış gelmeden şimdiden uyarmak, gerekirse yasal yollara
başvurarak her türlü tedbiri almak gerekir diye düşünüyor; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özsoy. Gündemdışı ikinci söz, çiftçilerimizin TEDAŞ ve
kooperatiflere olan borçları hakkında söz isteyen Aksaray Milletvekili Murat
Akın'a aittir. Buyurun Sayın Akın. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakikadır efendim. 2. – Aksaray
Milletvekili Murat Akın’ın, çiftçilerin TEDAŞ’a, Ziraat Bankasına ve Tarım
Kredi kooperatiflerine olan borçlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet
Bakanı Mehmet Keçeci-ler’in cevabı MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; çiftçilerimizin TEDAŞ'a, Ziraat Bankasına ve tarım kredi
kooperatiflerine olan borçlarının taksitlendirilmesi ve faiz indirimi
yapılmasına yönelik gündemdışı söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, ülkemizin her yerinde
çiftçilerimizin bu meselesi halledilmiş değildir. 1.10.2000 tarihinde, saat
15.30'da Meclis grup odasında Genel Başkanımızı ziyaret eden Nevşehir Ticaret
Odası Başkanı Arif Parmaksız, Ticaret Borsası Başkanı Tuncer Kök, Esnaf ve
Sanatkârlar Birliği Başkanı Mehmet Ziya Bulaner, Ziraat Odası Başkanı Sadi
Altıntaş, Esnaf Kefalet Kooperatif Başkanı Kemal Ay, Turizm Birliği Başkanı
Ahmet Bayram'la birlikte 70'e yakın Nevşehirli hemşe-rimiz, illerinin
problemlerini aktarmışlardır. Daha önceleri de diğer parti genel başkanlarını
ziyaret ettiklerini ifade ederek, esnaf ve sanatkârın, çiftçilerin çok zor
durumda olduklarını belirtmişlerdir. Bilhassa, tüm parti genel başkanlarından,
çiftçilerin tarım kredi kooperatiflerine, Ziraat Bankasına ve TEDAŞ'a olan
borçlarının ödenebilir bir seviyeye çekilmesini ve hükümetin bu yönde karar
almasını istemişlerdir. Değerli milletvekilleri, Nevşehir İli ve ilçelerinde,
yine, Aksaray'ın Güzelyurt ve Gülağaç İlçelerinde bulunan patates
üreticilerinin, 1999 yılında üretmiş oldukları mahsullerini, üretim maliyetinin
yüzde 50 altında, yani, 20 000 liraya yakın bir bedelle sattıkları, bu nedenle
de, tarım kredi kooperatifi, Ziraat Bankası ve TEDAŞ'a olan borçlarını
ödeyemedikleri bu Meclisin ve bilhassa 57 nci hükümetin bilgileri dahilinde
olduğu ve geçen yıl, ramazan ayının tamamına yakın bir zaman içerisinde,
patates müstahsillerinin, bu Mecliste dertlerine çare bulunması için
koşuşturdukları hafızalarımızdan silinmemiştir. Geçen yıl 15 000 liraya kadar
inmiş olan patates depolarda çürümüş ve bunların depolardan temizlenip,
dezenfekte edilmesi için, çiftçi, ayrıca bir de bedel ödemiştir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bölgemiz
toprakları volkanik ve kurudur, organik madde yönünden zayıf, patates üretimine
oldukça yakın bir toprak yapısına sahiptir; iklim olarak patates üretimine
oldukça uygundur. Nevşehir, bu yönüyle,
dünyanın sayılı patates bölgelerindendir. Ancak, toprak yapısının, karışım
itibariyle, ekimde çok yorulmuş olması dolayısıyla üst üste yapılan ekimlerde
mevcut bulunan inorganik gıda elemanları toprakta azaldığından, üst üste
yapılan ekimlerde verim düşüklüğü olmaktadır. Bir başka ifadeyle, toprağın ömrü
10 defa patates ekimine imkân veriyorsa, üst üste yapılan ekimler, toprağın
ömrünü 10 yıl gibi kısa bir sürede tüketiyor. Ayrıca, bölgedeki yoğun ekim, çok suya ihtiyaç duyan
patates bitkisinin fazla sulanmasını gerektirmektedir. Dolayısıyla, yeraltı
suyuna aşırı talep ve su tüketimi, su rezervlerinin daha derinlere kaçmasına
sebep olmaktadır. Enerjinin bu kadar pahalı olduğu ülkemizde, çiftçinin, çok
derinden su çıkarması elektrik sarfiyatını artırdığı için, bu durum, mahsulün
maliyetine yansımaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 10.11.1999 tarih
ve 99/13799 sayılı kararnamenin eki karar uyarınca, Türkiye Elektrik Dağıtım
Anonim Şirketi (TEDAŞ) ve bağlı ortaklıklarıyla müesse-selerinin tarımsal
sulama statüsündeki abonelerinin 1999 yılında tükettikleri enerji bedeli,
anapara ve borçları 31.10.2000 tarihine kadar ertelenmiştir. Ancak, kararnamede
ihmal edilen ya da düşünülmeyen bir husus mevcuttur. 1998 yılı beş altı aylık
elektrik sarfiyat borcu 1,5 milyar lira iken borcunu ödeyen bir müstahsil, son
endeksten kalan 5-6 milyon liralık bir elektrik borcu, tebliğ edilmediği halde,
1998 yılından kalan 3-4 milyon liralık borcundan dolayı 1999 yılı borcunu yüzde
100 zamlı ödemek zorundadır. Görüldüğü üzere, burada çiftçi için telafi
edilmesi gereken bir karara ihtiyaç vardır. Bu durumu, TEDAŞ yönetim kurulunun,
icabında, ikaz üzerine, ek bir kararla düzeltmesi mümkündür. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN- Sayın Akın, toparlayın lütfen. MURAT AKIN (Devamla)- Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2000 yılında patates müstahsillerinin ürettikleri mahsullerde
verim yüzde 50-60 civarında düşmüştür. Sebep ise, 2000 yılında kuraklık, don ve
sel felaketi nedeniyle patates ekimi birkaç sefer tekrarlanmış; hatta, Nevşehir
ve bazı ilçeleri ile Aksaray'ın Güzelyurt ve Gülağaç İlçelerinde ve Niğde'nin
bazı ilçelerinde mayıs ayı sonuna kadar devam etmiştir. Halbuki, patates
ekiminin nisan ayı itibariyle bitmiş olması gerekir. Patates fiyatları ise
halen 1997-1998 yıllarında olan 60 000-70 000 lira civarındadır. Bilhassa,
Nevşehir, Niğde ve Aksaray İllerinde elde edilen patates hâsılatı, zaman
itibariyle, diğer illerden çok sonra satışa arz edilmektedir. Ege ve Antalya
yöresinde patates hâsılatı piyasayı doyurduktan sonra, belirtilen illerde, çok
sonra patates hâsılatı elde edilmekte; dolayısıyla, bu illerin patates
satışları önceki illerdeki mahsullere göre düşük olmaktadır. Diğer yandan, T.C. Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü,
19.9.2000 tarihinde, kanunî takipteki borçlu üreticilerin mağduriyetlerinin
giderilerek üretimlerini sürdürebilmelerini sağlamak amacıyla kredi borçlarının
taksitlendirilmesi ve faiz indirimi yapılmasına ilişkin 6521 sayılı bir genelge
yayımlamıştır. Söz konusu kredilerin borçluları veya kefilleri tarafından
31.1.2001 günü mesai saati bitimine kadar Ziraat Bankasına yazılı müracaat
edilmesi ve koşulların yerine getirilmesi halinde taksitlendirme ve faiz
indirimine gidileceği belirtilmiştir. Burada ihmal edilen husus şudur, pancar
müstahsilinin belirtilen tarih itibariyle ürününün bedelini alamadığı için
taksitlendirme talebinde bulunup, bankanın tespit ettiği tarihte borcunun onda
1'ini ya da sekizde 1'ini ödemesi mümkün değildir. Pancar müstahsili sözleşmeli pancar ekimi yaptığından,
sözleşme gereği olarak ürünün bedelini 30 Nisan tarihi itibariyle almaktadır. Bu
bakımdan 500 000 pancar çiftçisi ve ailesiyle birlikte 6-7 milyon kişinin bu
genelgeden yararlanamayacağı, dolayısıyla, bu genelgede takip edilen amaca
ulaşılamayacaktır. Özellikle pancar üreticilerimizin mağduriyetine neden olacak
bu durumun düzeltilmesi için, kredi borçlarının ödeme planının 30 Nisan 2000
tarihinden başlatılması veya ürün bedelleriyle üretici... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlarsanız teşekkür edeceğim... MURAT AKIN (Devamla) - Sayın Başkan, bir paragrafım
kaldı. BAŞKAN - Teşekkür edin efendim, rica edeceğim...
Hepsini okuyamazsınız. Lütfen... 2,5 dakika müsamaha ettim efendim. Buyurun. MURAT AKIN (Devamla) - ...borçlarının mahsup edilmesi
amacıyla yeni kararın alınması gerekmektedir. Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akın. Gündemdışı konuşmaya, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
adına cevap vermek üzere, buyurun Sayın Bakan. (ANAP sıralarından alkışlar) DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Sayın Başkan,
Yüce Meclisin değerli üyeleri; Sayın Akın'ın, çiftçilerimizin sorunlarıyla
ilgili olarak gündeme getirdiği hususta
TEDAŞ'ı -Enerji Bakanlığını- ilgilendiren konu üzerinde bu Bakanlığımızın
cevaplarını kendilerine arz etmek üzere huzurlarınızı işgal ettim; bu vesileyle
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. TEDAŞ teşekkülümüzün, tarımsal sulama abonelerine olan
satış fiyatının yüzde 38 oranında düşük bir fiyatla enerji satmakta olduğu
hepinizin malumlarıdır. Ayrıca, bu kurumumuzun yönetim kurulu kararıyla
birikmiş enerji bedeline uygulanan gecikme cezası hiçbir şekil ve surette
anaparayı geçememektedir. Buna rağmen, bu abone grubundan yeterince tahsilat
yapıldığı söylenemez. Yani, tam olarak tahsilat yapılamamaktadır. Bu abonelerden alacaklarımızın tahsilini sağlamak için,
TEDAŞ teşekkülümüzün kurulduğu yıldan beri belirli bir tarihe kadar birikmiş
enerji bedeli anapara borcunu ödeyen tarımsal sulama abonelerimizin bu
borçlarına gecikme cezasının uygulanmamasına ilişkin Yönetim Kurulu kararları
ve kararnameler, tahsilatımızı tam olarak da sağlayamamıştır. Şöyle ki: 1. TEDAŞ Yönetim Kurulunun 30.9.1997 tarih ve 23510
sayılı kararıyla 1996 yılı sonuna kadar tüketilen enerji bedellerini 1997 yılı
sonuna kadar ödeyen tarımsal sulama abonelerine, bu borçları için gecikme
cezası uygulanmaması hükme bağlanmıştır. 2. 26.10.1998 tarih ve 98-12032 sayılı Bakanlar Kurulu
kararıyla, tarımsal sulama abonele-rimizin de içinde bulunduğu bütün
abonelerimizin 1997 yılı sonuna kadar tükettikleri enerji bedeli anapara
borçlarını 20.12.1998 tarihine kadar ödeyen abonelere uygulanması gereken
gecikme cezasının yüzde 10'unun abonelerden tahsil edilmesi hükme bağlanmıştır. 3. Bakanlar Kurulunun 15.12.1998 tarih ve 98-12167
sayılı kararıyla, tarımsal sulama abonelerinin 1998 yılında tükettikleri enerji
bedelini 31.12.1999 tarihi sonuna kadar ödemeleri halinde, bu borçlara gecikme
cezası uygulanmaması hükme bağlanmıştır. 4. Bakanlar Kurulunun 10.12.1999 tarih ve 99-13799
sayılı kararıyla, 1998 yılında tükettikleri enerji bedelini 31.12.1999 tarihine
kadar ödeyen tarımsal sulama abonelerimizin, 1999 yılında tüketmiş oldukları
enerji bedeli anapara borçlarının 31.10.2000 tarihine kadar ödemeleri halinde,
bu borçlara gecikme cezası uygulanmaması hükme bağlanmıştır. Yani, çiftçilere verdiğimiz süre dolalı daha bir hafta
olmuştur. Demek ki, 1996'dan beri, tarımsal sulamadan dolayı, TEDAŞ, çiftçi
borçlarını ertelemektedir. Bunun sonucu ne olmuştur; bunun sonucu, 31.8.2000
tarihi itibariyle bu abone grubundan 40 140 533 332 259 liralık alacak vardır.
Yani, bu alacak tahsil edilememiştir. Değerli milletvekilleri, aslında, gelmiş geçmiş
hükümetlerimiz, tarımsal abonelerimize karşı, diğer abonelerimizden farklı
olarak, önemli uygulamalar getirmişlerdir. Bu uygulamaların içerisinde şuna
dikkat etmek lazımdır: Elektrik enerjisi kullanmayan çiftçilerin aleyhine bir
durum söz konusu olmaktadır. Ayrıca, Kayseri, AKTAŞ, ÇEAŞ, KEPAŞ gibi imtiyazlı
şirketlerin görev yaptığı bölgelerde bu uygulamalar yapılamamaktadır. Bu tür
kararlar buradaki çiftçilerin de aleyhine olmaktadır. O itibarla, bu konularda
çok dikkatli davranılması gerektiğini düşünüyoruz. Ayrıca, ben, huzurlarınıza, Türkiye Ziraat Odaları
Birliğinin bir yazısını getirdim. Bakın, Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel
Sekreteri, bana gönderdiği yazıda diyor ki: "Ziraat Bankası Genel
Müdürlüğünce, 19.9.2000 tarihinde, kanunî takipteki borçlu üreticilerin
mağduriyetlerinin giderilerek üretimlerini sürdürebilmelerini sağlamak
amacıyla, kredi borçlarının taksitlendirilmesi ve faiz indirimi yapılmasına
ilişkin 6521 sayılı bir genelge yayımlanmıştır. Yayımlanmış bu genelge,
çiftçilerimizi çok memnun etmiştir." "Biz memnunuz" diyor. Kim
diyor bunu; Ziraat Odaları Birliği Genel Sekreteri. "Ama, bunu, 30 Nisan
2001 tarihine kadar pancar üreticileri için uzatın" diyor. Yani, aramızda
diyalog devam ediyor, münasebetlerimiz iyidir. Muhalefete mensup arkadaşlarımızın
iddia ettiği kadar, bizim, hükümet olarak, çiftçilerimizle aramız bozuk
değildir. Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (ANAP,
DSP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan. Sayın Tarım Bakanı, tabiî, bir gündemdışı konuşmaya iki
bakanın cevap verme hakkı yok; ama, yerinizden konuşabilirsiniz. Buyurun. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aksaray Milletvekili Sayın Murat
Akın'ın, çiftçilerimizin, özellikle de Aksaray patates üreticisi çiftçilerin
meseleleriyle ilgili ileri sürdüğü bazı hususlara ve çiftçi borçlarıyla ilgili
belirttiği birkısım görüşlere açıklık getirilmesi açısından söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Özellikle, değerli milletvekillerimiz hatırlarlar ki,
geçen yıl, Meclisin gündemine sık sık gelen konulardan birisi, Niğde, Nevşehir,
Aksaray, Ordu, Erzurum, Erzincan, Düzce ve Ödemiş'teki patates üreticisinin,
ürettiği patatesi değer fiyatıyla pazarlayamamasıydı. Yine, Sayın
Milletvekilimizin de vurguladığı gibi, geçen yıl, yemeklik patates fiyatları,
bir ara, 20 000 liraya kadar düşmüştü, hatta, 18 000 liraya kadar düşmüştü. 57
nci cumhuriyet hükümetimiz, konuyu Bakanlar Kurulu gündemine de taşımıştı.
Hatta, bazı basın organları, patatesin Bakanlar Kurulu gündemine gelmesini
yadırgadıklarını da belirtmişlerdi; ama, biz, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve
57 nci cumhuriyet hükümeti olarak, her vatandaşımızın meselesini... SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, olur mu;
böyle bir usul var mı? BAŞKAN - Bir dakika Sayın Bakan... Efendim, Sayın Bakanın hükümet adına 20 dakika cevap
verme hakkı var. Diğer Sayın Bakan bu süreyi kullanmadı... SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, süresiz
olarak böyle bir söz hakkı var mı? BAŞKAN - Hayır, süresiz vermedim efendim. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Bakın, orada süre yok
Sayın Başkan. BAŞKAN - Efendim, benim elimde kâğıt var. Sizin
milletvekiliniz çok önemli bir konuya... SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - "Bizim
milletvekilimiz" derseniz... BAŞKAN - "Bizim milletvekilimiz" dedim. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - "Bizim
milletvekilimiz, Aksaray Milletvekilimiz..." BAŞKAN - Aman efendim!.. Sayın Bedük, yapma
allahaşkına!.. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - "Aksaray
Milletvekilimiz" der misiniz efendim!.. BAŞKAN - "Aksaray Milletvekilimiz" efendim;
ama, zatıâlileriniz eski bir grup başkanvekili olarak böyle müdahale edince,
bendeniz de, sizin demek ihtiyacını duydum. Bu, millet meselesi. Buyurun efendim. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) -
57 nci cumhuriyet hükümetimiz, tüm vatandaşlarımızı ilgilendiren her meseleyi
gündemine almakta ve detaylı bir şekilde görüşmektedir. Nitekim, geçen yıl, 5,5
milyon ton patatesin belirli bir kısmının ihraç edilmesi, belirli bir kısmının
gıda yardımı programları doğrultusunda değişik ülkelere gönderilmesi ve diğer
büyük bir kısmının da içtüketimde pazarlanması, patates üreticimizin
mağduriyetini önemli ölçüde önlemişti. Hatta, benim bu konudaki gayretlerimden
dolayı da, basında hakkımda çıkan olumlu ve bazı tenkit yazılarına da tüm
değerli milletvekillerimiz şahittir. Ancak, bu yıl için söylüyorum... Önce şunu da ilave edeyim: 57 nci cumhuriyet
hükümetinin göreve geldiği tarih hazirandır. Patatesin ekim tarihi mart
içerisidir, nisan başıdır. Hükümet göreve geldiği zaman bu patates ekilmişti.
Ancak, hükümetimiz, patates söküldükten sonra, bunun pazarlanması konusunda
etkin bir rol oynayabilirdi. Ancak, bu yıla baktığımız zaman; bu yıl, Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı olarak aldığımız tedbirlerle, patates üretimi, içpazar ve
dışpazar isteklerine göre regüle edilmiştir. Bugün, yemeklik patatesin fiyatı
-ben, daha da yüksek olmasını arzu ederim- 60 000 Türk Lirasıdır. Sanayi
patatesinin fiyatı ise, köyde teslim 90 000 Türk Lirasıdır. Patates üretimindeki problemimiz şudur: Bizim patatesi
çeşitlendirme mecburiyetimiz var. Buna göre tahumluk kullanmamız gerekli.
Türkiye'de üretilen patatesin yalnız ve yalnız yüzde 1'i gıda sanayiinde
işlenir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Bakan, mikrofon otomatik olarak
kapandı... Lütfen toparlayınız. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) -
1 kilogram patates 60-70 000 lirayken, 1 kilogram cipsin fiyatı -ki, onun ne
kadar randımanla... Girmeyeyim şimdi, bağışlayın- 4,5 milyon liradır. Bizim
sanayi patatesi üretimini artırmamız gerekli ve göreve geldiğimizden bu tarafa,
özellikle sanayi patatesi ekimini hızlandırmaya çalışıyoruz, Türkiye'ye giren
tohumlukları da bu yönde kontrol altına alıyoruz. Artık, Türkiye'ye, herkes
istediği şekilde, hastalıklı, kalitesiz ve bizim tüketemeyeceğimiz cinsteki
patates tohumluğunu sokamayacaktır. Değerli arkadaşlarım, Niğde, Nevşehir, Aksaray bölgesi
de başta olmak üzere, özellikle alternatif ürün üretimine önem veriyoruz. Bu
kadar kısıtlı bütçelerimiz içerisinde dahi, yem bitkileri ekimi teşvikini
çıkardık. Yem bitkisi eken her üreticimizin masrafının yüzde 25'i verilmektedir
ve bugüne kadar, Türkiye genelinde 4 700 çiftçimiz desteklenmiştir, desteklenen
proje sayısı 150'dir. Sırf Nevşehir'de, bu sene, ilk defa, 3 000 dekar alanda
slajlık mısır ekildi, 40 000 dekar alanda, ilk defa -Nevşehir'i örnek
veriyorum- bir bodur elma tesisi yapıldı. Yem bitkileri üretiminde 1999 yılına göre 2000
yılındaki artış oranı yüzde 256'dır. Ama, bu rakam bizi çok fazla
sevindirmesin; çünkü, aldığımız tabloda, yem bitkisi üretimi çok azdı.
Aldığımız tabloda, yem bitkileri üretimi yüzde 2,8'di, bizim hedefimiz, bunu en
kısa zamanda yüzde 15'lerin üzerine çıkarmaktadır. Değerli milletvekillerim, ayrıca, bu sene çiftçinin
TEDAŞ'a olan borcu, 1998, 1999 ve 2000 yılı TEDAŞ borçlarının ertelenerek
gelmesinden dolayı biriken etkisindendir; yani, bu borçlar 1998'in borcudur,
1997'nin borcudur, 1999'un borcudur. Bunun için çiftçimiz ödemede sıkıntı
çekiyor; ancak, yine Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı olarak, ilgili
bakanlıklara ve Hazineden sorumlu Bakanlığa bu konuları yazıyoruz ve Bakanlar
Kurulumuz da bu konu üzerinde hassasiyetle duruyor. İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, bu kısım
cevaplandı. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) -
Ancak, burada hemen hatırlatmak isterim ki, tabiî afetlerden veya kuraklıktan
zarar gören çiftçilerin tarım kredi kooperatiflerine ve Ziraat Bankasına olan
borçları, faizleri dondurularak bir yıl ertelendiği gibi... İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkan,
cevaplananlar bir daha cevaplanıyor. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) -
Efendim, çiftçilerimiz bunu özellikle duymak istiyor. Müsaade ederseniz, Yüce
Meclisimize ve televizyondan bizi izleyenlere, çok önemli olduğu için,
çiftçilerimizle ilgili son cümlemi söyleyeyim. ...çayır, mera ve köy tüzelkişiliğindeki doğal
otlaklarında kuraklıktan dolayı zarar gören çiftçilerimizin de borçları
ertelenmiştir. Tabiî ki, çiftçilerimizin 1990'dan bu tarafa biriken
borçlarının, üç yıla yayılarak, taksitlerle ödenmesi konusunda da hükümetimiz
hassas bir şekilde çalışmaktadır. Ancak, bu borçlar 1998, 1999, 2000'in
borçları değildir. Bu borçlar, 1990, 1991, 1993, 1994 yılının borçlarıdır.
Çiftçilerimizi rahatlatmak konusundaki çalışmalarımıza devam ediyoruz. Saygılarımı arz ediyorum Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Efendim, gündemdışı üçüncü söz, Kırklareli İlimizin ve
ilçelerinin kurtuluş yıldönümü hakkında söz isteyen, Kırklareli Milletvekili
Nural Karagöz'e aittir. Buyurun Sayın Karagöz. (DSP sıralarından alkışlar) 3. –
Kırklareli Milletvekili Nural Karagöz’ün, Kırklareli İli ve ilçelerinin
kurtarılış yıldönümü-ne ilişkin gündemdışı konuşması NURAL KARAGÖZ (Kırklareli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 1-11 Kasım tarihleri arası Kırklareli İli ve ilçelerinin
kurtuluş günleri olarak kutlanmaktadır. Bu sebeple gündemdışı söz almış
bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yıl
Kırklareli İli ve ilçelerinin düşman işgalinden kurtuluşunun 78 inci yıldönümü
kutlanacaktır. Kırklareli İlimizin coğrafî yapısı ve tarihî geçmişinden kısaca
bahsetmek istiyorum. İlimiz, bir taraftan Trakya'nın düzlüklerine sahip
bereketli bir tarım beldesi, bir yandan da Yıldız Dağlarının çok büyük bir
orman örtüsüne ve ormanların güzellikleri ile 52 kilometrekare Karadeniz kıyı
şeridine sahip güzel bir Karadeniz beldesidir. Bu özelliğiyle, hem Trakyalı hem
de Karadenizli olan İlimiz, güzellik ve bereket simgesidir. Tarihimizi canlarıyla, kanlarıyla yazan, hür ve
bağımsız devleti bizlere emanet eden aziz şehit ve gazilerimizi rahmet, minnet
ve şükranla anıyoruz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kurtuluş
günlerini kutladığımız ilimiz ve ilçelerinin eko-nomik ve sosyal sıkıntıları
ile çözüm önerilerini de sizlerle paylaşmak isterim. Öncelikle, ilimizin nüfusu şehir ve kırsal alanda eşit
gibi görünse de, sanayileşme henüz tam anlamıyla il geneline yayılmamıştır.
Tarımla geçinen nüfusumuzun sorunları, ülke geneline paralellik göstermekte
olup, 57 nci hükümet döneminde alınan kararlar, mevcut sıkıntıları bir nebze
olsun azaltmıştır. Geçmiş yıllarda birinci sınıf tarım topraklarında
yapılan tesisler ve onların çevreye verdiği zarar ise, en büyük problemimizdir.
Bilhassa Lüleburgaz ve Babaeski İlçeleri ve Alpullu çevresi, Ergene Nehrimizin
son derece kirli olan suyunun taşıdığı atıkların kokularıyla yaşamlarını
sürdürmek zorunda kalmışlardır. Çevre Bakanlığımızın, bu olumsuzluğu gidermek ve Trakya
topraklarındaki çevre sorunlarını çözmek amacıyla başlattığı projeleri ve
Trakya Üniversitesi işbirliği çerçevesinde yapılan çalışmaları takdirle
karşıladığım gibi, Çevre Komisyonu üyesi olarak da, bu konudaki çalışmalara
elimden gelen desteği vermeye hazır olduğumu bir kez daha vurgulamak isterim. Sanayileşmenin getirdiği olumsuzlukları en aza indirmek
için, sanayi tesislerinin organize sanayi bölgelerinde yoğunlaşması temel
hedefimizdir. Bu nedenle, Kırklareli organize sanayi bölgesine büyük önem
vermekteyiz. Tarıma elverişli uygun alanları bulmak her zaman
mümkündür. Dördüncü kuşak deprem bölgesi olmamız da avantajdır. Topraklarının yüzde 37'si orman olan ilimizde, orman
köylümüzün, yılların ihmalkârlığının getirdiği sıkıntıları vardır. Bu
sıkıntıların, Orman Bakanlığınca, Or-Köy kapsamında yapılabilecek gelir
artırıcı projelerle desteklendiğinde bir nebze de olsa azalacağı inancındayım. Demirköy, Vize, Kofçaz, Pınarhisar'daki orman
köylülerimiz, gerekli destekleri alacakları inancındadır. İlimiz ticarî hayatına etki edecek olan Dereköy sınır
kapımızın işlerliğinin artırılması ve TIR trafiğine açılması, Bulgaristan ve bu
bağlamda Avrupa ülkeleriyle olan ticaretin bölgemizde yoğunlaşmasına katkı
sağlayacaktır. Kırklareli halkı, ülkenin gelişmesinin yolunun insana
yapılan yatırımdan ve en önemlisi de, eğitimden geçtiğine inanmaktadır. İlimiz
ilçelerinde ve il merkezinde, Trakya Üniversitesine bağlı Kırklareli Teknik
Eğitim Fakültesi ve çeşitli meslek yüksekokulları mevcut olup, ilimizde
üniversite kurulması, eğitim kalitesinin artması ve tabana yayılmasında büyük
bir fayda sağlayacaktır. Doğalgaz, ilimiz topraklarından geçerek ülkemize
yayıldığı halde, bu enerjiden hiçbir alanda yararlanamamak halkımızı
üzmektedir. Enerji Bakanlığımızın gerekli hassasiyeti göstererek, gerek çevre
gerekse sanayi için çok önemli olan doğalgazdan yararlanmamızı sağlayacağı
inancındayız. Sorunlarımızı daha fazla sıralayabilirim. Trakya ve
Kırklareli, Türkiye genelinde sorunları en aza indirgenmiş bölge olarak
bilinir; ama, bunun böyle olmadığı, ekonomik göstergelere bakıldığı zaman çok
net görülür. Halkımızın eğitime verdiği önem, Atatürk ilke ve
devrimlerine bağlılığı ve bu konudaki hassasiyeti, her şeyden önce gelmektedir.
Bunun, tüm Türkiye için de böyle olması gerektiği inancındayız. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kısa zaman
içerisinde duygularımı sizlerle paylaşmak ve ilim ve bölgemle ilgili sorunların
çözümünde Yüce Meclisimizin desteğini göreceğim inancı, beni ve Kırklareli
halkını umutlandırmaktadır. Yolsuzluklarla ve yoksullukla mücadele eden 57 nci
hükümetimiz ve Sayın Başbakanımıza halkımızın desteği tamdır. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (DSP, MHP ve ANAP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Karagöz, teşekkür ederim efendim. Ben de, Kırklareli'nin kurtuluşunu saygıyla kutluyorum
efendim. Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 2 adet
tezkeresi vardır; bunlar, ivedilikli olduğu için, okutup ayrı ayrı
bilgilerinize sunacağım. İlk tezkereyi okutuyorum : C) TEZKERELER
VE ÖNERGELER 1. – Fransa
Senotosunda “acil görüşme” yöntemiyle gündeme alınmaya çalışılan sözde Er-meni
soykırımı yasa tasarısının engellenmesi amacıyla, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde grubu bulunan siyasî partilerden birer milletvekilinin katılımıyla
oluşacak bir Parlamento heyetinin, te-maslarda bulunmak üzere ivedilikle
Fransa’ya gitmesinin kararlaştırıldığına ilişkin Başkanlık tez-keresi (3/676) Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna Fransa Senatosunda "acil görüşme" yöntemiyle
gündeme alınmaya çalışılan sözde Ermeni soykırımı yasa tasarısının engellenmesi
amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan siyasî partilerden
birer milletvekilinin katılımıyla oluşacak bir heyetin, Fransız Senatosundaki
siyasî grup başkanları ve senatörlerle temaslarda bulunmak üzere, ivedilikle
Fransa'ya gitmesi, TBMM Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 Sayılı
Kanunun 11 inci maddesi uyarınca, TBMM Başkanının başkanlığında siyasî parti
grup temsilcileriyle yapılan toplantıda kararlaştırılmıştır. Alınan karar ve heyeti oluşturmak üzere siyasî parti
gruplarının bildirmiş olduğu isimler, söz konusu kanunun 2 nci maddesi uyarınca
Genel Kurulun bilgilerine sunulur. Ömer İzgi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Adı Soyadı : Seçim İli : Ertuğrul Kumcuoğlu Aydın Bülent Akarcalı İstanbul Seydi Karakuş Kütahya Abdüllatif Şener Sıvas Kamer Genç Tunceli BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Diğer tezkereyi okutuyorum : 2. – Avrupa
Parlamentosunun 13-17 Kasım 2000 tarihlerinde Strazburg’ta yapılacak Genel
Kurul gündeminde yeralan ve Türkiye’nin Avrupa Birliğine üyelik sürecini
yakından ilgilendiren raporla ilgili olarak, görüşmelerde bulunmak üzere
Brüksel’e gidecek Parlamento heyetinde yer alacak milletvekillerine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/677) Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna Avrupa Parlamentosunun 13-17 Kasım 2000 tarihlerinde
Strazburg'da yapılacak Genel Kurul gündeminde yer alan ve Türkiye'nin Avrupa
Birliğine üyelik sürecini yakından ilgilendiren raporla ilgili olarak, Türkiye
Büyük Millet Meclisinden bir heyetin ivedilikle Brüksel'e giderek, doğrudan
muhatapları addettikleri Avrupalı parlamenterlerle görüşmelerde bulunmaları,
Dışişleri Bakanlı-ğınca uygun görülmüştü. Anılan ziyarete TBMM'den bir parlamenter heyetin
katılması hususu, Genel Kurulun 1 Kasım 2000 tarihli 10 uncu Birleşiminde kabul
edilmişti. Buna göre, heyeti oluşturmak üzere siyasî parti
gruplarının bildirmiş olduğu isimler, TBMM'nin Dış ilişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkındaki 3620 Sayılı Kanunun 2 nci maddesi uyarınca Genel Kurulun bilgilerine
sunulur. Ömer İzgi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Adı Soyadı : Seçim
İli : Tayyibe Gülek Adana Mehmet Arslan Ankara Turhan Alçelik Giresun Bülent Akarcalı İstanbul Cevdet Akçalı Kütahya BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre
verilmiş doğrudan gündeme alınma önergeleri vardır; ayrı ayrı okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım efendim. İlk önergeyi okutuyorum : 3. – Balıkesir
Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, Vakıflar Kanununun Bir Maddesinde
DeğişiklikYapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin (2/6) doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/221) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına (2/6) esas numaralı Vakıflar Kanununun Bir Maddesinde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifim, komisyona havale edildiği
tarihten itibaren 45 gün geçtiği halde halen görüşülmemiştir. İçtüzüğün 37 nci
maddesi uyarınca doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını arz ederim. Saygılarımla. 24.3.2000 İlyas Yılmazyıldız Balıkesir BAŞKAN - Sayın Yılmazyıldız söz istemişlerdir. Buyurun Sayın Yılmazyıldız. (DYP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır. İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; geçen yasama yılında verdiğim 2762 sayılı Vakıflar Kanununun
27 nci Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifim, 45 gün geçtiği
halde komisyonlarda görüşülmediği için, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre
doğrudan gündeme alınması amacıyla söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlarım. Sayın milletvekilleri, yıllardır vatandaşlarımızın
koruması altında bulunan ve her türlü vergi, resim, harç gibi giderleri
karşılanan arsa, arazi, konut gibi bazı gayrimenkullerin, Osmanlı arşivleri tarandığında,
vakıf malı olduğu ortaya çıkmıştır. Balıkesir İli Susurluk İlçemizden, Susurluk İlçesi
Vakıflar Genel Müdürlüğü mağdurları olarak tarafıma gönderilen bu yazı, bütün
partilere mensup ilçe başkanları ve yüzlerce vatandaşımız tarafından
imzalanmıştır. Burada görüldüğü üzere, DSP, ANAP, MHP, Fazilet ve Doğru Yol
Partisi ilçe başkanları tarafından imzalanmış ve ekinde de, çok sayıda
vatandaşın imzası var Susurluk İlçesinin yüzde 80'inin vakıf arazisi olduğu
anlaşılmaktadır. İlgili yazıda belirtildiği üzere, vatandaşlarımızın
yıllardır öz malı gibi koruyup kullandığı, dedesinden, ninesinden beri oturduğu
evi, bağı, bahçesi, neyi varsa, bütün gayrimenkullerine, Vakıflar Genel
Müdürlüğünün yıllar sonra bu arazilere sahip çıkmasıyla vatandaş ile devlet
karşı karşıya getirilmiş, vatandaşlarımızın devlete olan güven duygusu zaafa
uğratılmıştır. Bu gayrimenkullerin kullanım hakkı ve özel mülkiyet
hususlarında herhangi bir açıklık getirilmemiştir. Vakıf mallarının,
kullanıcılara, rayiç bedelinin yüzde 50'si oranında taviz bedeli ödenerek
devrine ilişkin yapılan düzenleme, sorunu çözmeye yetmemiştir. Balıkesir ve ilçelerinde vakıf arazileri çoktur.
Balıkesir, Merkez, Susurluk, Kepsut, Sındırgı, Dursunbey, Bandırma, Edremit,
Erdek, Manyas, Gönen, Balya, Gömeç, Burhaniye, Ayvalık, Bigadiç, Havran,
İvrindi, Marmara ve Savaştepe İlçelerinde, arazilerin büyük bölümünü vakıf
arazileri teşkil etmektedir. Özellikle, Susurluk ve Erdek tatlısu yerleşim
alanını teşkil eden arazilerin hemen hemen tamamının vakıf arazisi olarak tapu
kayıtlarına tescil edildiği görülmektedir. Arsa sahipleri, gayrimenkulleri bir başkasına satarken,
yüzde 50 oranında vakıf hissesi ödemek zorunda kalmaktadırlar. Dolayısıyla,
arsa sahipleri, sahibi oldukları gayrimenkulleri iki defa satın almış gibi
olmaktadırlar. Satın alınan gayrimenkullerde, sonradan vakıf hissesi olduğu
gerekçesiyle, mükerrer işlem ve para ödemek durumunda kalmaktadırlar. 5.6.1935 Tarih ve 2762 Sayılı Vakıflar Kanununun 27 nci
Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifimle, vakfın türüne göre
ayırım yapılmaksızın, sahih, gayrisahih tahsisat kabilinden ve benzeri mevcut
mukataalı toprakların veya icareteynli gayrimenkullerin mülkiyetleri, bu
gayrimenkul hakkında, illerde defterdarlık, ilçelerde mal müdürlüğü kıymet
takdir komisyonunca takdir edilecek rayiç bedelinin yüzde 10'u oranında hesap
edilecek taviz karşılığında mutasarrıfına geçirilecek, taviz bedeli ödenmeden
ortaklığın giderilmesi veya cebri icra yoluyla satışı yapılacak
gayrimenkullerin taviz bedellerinin hesaplanmasında satış bedeli esas
alınacaktır. Kanunlaştığı takdirde, yapılan değişiklikle, ülkemizin
diğer illerinde ve Balıkesir merkez ve ilçelerindeki tavize tabi vakıf
arazilerinin, Vakıflar Genel Müdürlüğüne, satış oranı üzerinden ödenmesi
gereken taviz bedeli yüzde 50'den yüzde 10'a düşürülmüş olacaktır. Öyle ümit ediyorum ki, Vakıflar Genel Müdürlüğünden
sorumlu Devlet Bakanımız Sayın Yüksel Yalova da, vatandaşlarımızın acil çözüm
bekleyen bu problemini çözmeye yönelik olarak hazırladığım kanun teklifine
olumlu bakmaktadır. Zaten, hazırlanan bu kanun teklifinde, verildiği tarihte
Parlamentoda grubu bulunan bütün partilerden milletvekillerinin imzaları
mevcuttur. Sayın Bakan "vatandaşlarımızın ödeme imkânlarına
uygun bir yaklaşım tarzı içerisinde konuyu hukukileştirelim; değilse, onlarca
yıldan bu yana böyle gelmiş olmasının bir onlarca yıl daha geçecek, gidecek
olması için bir sebep olduğunu düşünmek gibi bir duruma düşmek istemi-yoruz,
çözelim; ama, mevzuatta eksiklerimiz olursa, yine Yüce Parlamentonun huzuruna
getirelim" demektedir. İşte, o, bugündür; bu konudaki sorunun çözülmesi
için Yüce Parlamentonun huzuruna getirilmiştir. Yine, Sayın Bakan "çağdaş devlet vatandaşına
zulmetmez, çağdaş devlet vatandaşlarıyla mah-kemelere düşmez" demektedir.
Devletle vatandaşlarımızı kaynaştıracak, vatandaşlarımızın devlete olan
güvenini artıracak olan bu kanun teklifimin doğrudan gündeme alınması için
desteğinizi bekler, sözlerime son verirken Yüce Heyetinize saygılar sunarım.
(DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yılmazyıldız. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir efen-dim. (DYP sıralarından alkışlar) İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, saymadınız!.. BAŞKAN - Efendim, oylama yaptık. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Ama, saymadınız!.. İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, oylama
yapılmıştır ve bitmiştir. Parlamentonun bütün üyelerine teşekkür ediyorum. AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Başkan, saymadınız; itiraz
ediyoruz. BAŞKAN - Efendim, Divan Üyeleri arasında ihtilaf var.
Divan Üyeleri kabul etmiyor... Önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım. İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Olmaz Sayın Başkan! BAŞKAN - Nasıl olmaz efendim?!. Divan Üyeleri kabul
etmiyor... İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Bu, İçtüzüğe aykırı. BAŞKAN - Efendim, açıkoylama mı yaptıralım şimdi?! Önergeyi tekrar oylarınıza sunuyorum: Önergeyi kabul
edenler... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, oylamaya itiraz,
İçtüzükte belli. itiraz eden arkadaşlarımızın... BAŞKAN - Efendim, Divan Üyelerinin biri muhalefetten
biri de iktidardandır ve ikisinin arasında ihtilaf var!.. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkanım, zabıtları okuyun,
öyle karar verin. BAŞKAN - Sayın Grup Başkanvekili, çok özür dilerim...
Oylamadan sonra, Divanın 2 üyesi, ben sonucu ilan etmeden evvel söylediler...
Ben acele ettim... Kabahat benimdir efendim. Divan Üyeleri arasında bu kadar
sürtüşme, açık fark varken, mecburen, yeniden oylarınıza sunacağım efendim. TURHAN GÜVEN (İçel) - Başkanlar da hata yapar; ama,
devamlı hata yapmaz... BAŞKAN - Efendim, lütfen... Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmemiştir. (MHP sıralarından alkışlar) Sayın milletvekilleri, Sayın Suha Tanık ve Sayın Işılay
Saygın'a ait, kanun tekliflerinin doğrudan gündeme alınmasına dair aynı
mahiyette 2 adet önerge vardır; önergeleri geliş sırasına göre okutacağım;
ancak, İçtüzüğün 37 nci maddesi gereğince, önerge sahiplerinden sadece birine
söz verileceğinden, önergesi Başkanlığımıza daha önce gelen Sayın Suha Tanık'a
söz vereceğim. Önergeleri okutuyorum : 4. – İzmir
Milletvekilleri Suha Tanık ve Işılay Saygın’ın, İzmir İlinde Karabağlar Adı İle
Yeni Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/366) doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin öner-geleri (4/222) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 23.11.1999 tarihinde vermiş olduğum İzmir İlinde Karabağlar Adıyla Yeni Bir İlçe Kurulması
Hakkındaki Kanun Teklifim 45 gün içerisinde ilgili komisyonda
görüşülmediğinden, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasını
saygılarımla arz ederim. Suha Tanık İzmir Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 25.11.1999 tarihinde verdiğim İzmir İlinde Karabağlar
Adıyla Yeni Bir İlçe Kurulması Hakkın-da Kanun Teklifim havale edildiği
İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarında bugüne kadar görü-şülememiştir. Kanun teklifinin İçtüzüğün 37 nci maddesine göre
doğrudan gündeme alınmasını arz ve teklif ederim. Saygılarımla. Işılay Saygın İzmir BAŞKAN - Buyurun Sayın Tanık. SUHA TANIK (İzmir) - Sayın Başkanım, sayın
milletvekilleri; Işılay Saygın arkadaşımızla, İzmir'de Karabağlar Adıyla Yeni
Bir İlçe Kurulması Hakkındaki Kanun Teklifimizin, İçtüzüğümüzün 37 nci
maddesine göre doğrudan gündeme alınması için, önergemiz biraz sonra oylarınıza
sunulacak; ama, daha önce kısa bir açıklama yapmak istiyorum. Bu, yalnız Suha Tanık'ın yahut Işılay Saygın'ın sorunu
değil; bu, 24 İzmir milletvekilinin müşterek getirdiği bir konu; bu, 57 nci
koalisyon hükümetinin ortaklarının gündeme getirdiği bir konu; bu, 57 nci
hükümetin dışında kalan Doğru Yol Partisindeki İzmir milletvekili
arkadaşlarımın gündeme getirdiği bir konu. Lütfen, bu konuşmayı yapan beni,
burada, Suha Tanık olarak kabul etmeyiniz. Ben, şimdi televizyonlarının
başındaki tüm İzmirlilere sesleniyorum. Karabağlar'ın ilçe olması konusunda
verilen destek, tüm İzmir milletvekillerinin ve onların bağlı bulunduğu
partilerin desteğidir. Ben sizden bunu istiyorum. Ben bir konunun altını daha çizmek istiyorum: Aslında,
konuşmama başlamadan önce buna bir açıklık getirmek isterdim. Her şeyden evvel,
bir İzmirli olarak ve bir İzmir Milletvekili olarak, kendi seçim bölgeme, kendi
seçim ilime karşı mesuliyetlerimi yerine getirmek mecburiyetindeyim. Fevkalade büyük bir siyasî partimizin genel başkanı,
geçen hafta sonu İzmir'de bir toplantıda, bir basının yazdığına göre, doğruysa
-tabiî, bunun doğruluğu fevkalade yanlış; ama, yanlışsa, bunun tekzip
edilmesinde fayda var- "Gâvur İzmir İsyanı..." Hürriyet Ege
Gazetesindeki bu "Gâvur İzmir İsyanı" ifadesi, maalesef ve maalesef,
İzmirlileri fevkalade derinden üzmüştür. Elhamdülillah, başta milletvekilleri
olarak Müslümanız; İzmir'in hepsi Müslüman, aynen Türkiye'nin yüzde 99'unun
Müslüman olduğu gibi. Müsaade ederseniz, İzmir -Hasan Tahsin- Kurtuluş
Savaşında ilk kurşunu atmış, Atatürkçü, çağdaş, laik ve inanmış bir şehirdir.
(ANAP ve DSP sıralarından alkışlar) Ben, eğer bu konuşmayla ilgili bir hata varsa, basında
bunun tekzip edilmesini istiyorum; ama, doğruysa, İzmir'den bu konuda özür
dilenmesini istiyorum. İzmirliler -gâvur olarak nitelendiriyorsunuz- düşmanı 9
Eylül 1922'de denize dökmüşlerdir; ama, bu siyasî parti, İzmir'den milletvekili
çıkaramadı diye bu şekilde yorum getiriyorsa -ki, böyle olmadığını da tahmin
ediyorum, böyle olmamasını da diliyorum- o zaman söyleyecek bir şeyim yok,
tekzip etsinler. Şimdi, İzmir'in bu nüfus sayımı sonuçları, İzmir Valisi
tarafından bize gönderildi. İzmir'in büyükşehirdeki, merkezdeki nüfusu 2 283
000, toplam nüfusu da 3 378 000. Şimdi, sayın milletvekili arkadaşlarım, bu
sayıma göre yalnız Konak İlçesinde, yani, benim ve benim gibi Konak İlçesinden
seçimle gelmiş DSP'li ve MHP'li milletvekili arkadaşlarımın seçim bölgesinde
779 486 vatandaşımız var; yani, nüfus 780 000. Bunun en azından 100 000'i
Karabağlar'da. Karabağlar dediğimiz yerde 15 mahalle muhtarlığı var; bunlar
Âşık Veysel, İhsan Alyanak, Osman Aksüner, Peker, Selvili, Sarıyer, Aydın,
Karabağlar, Uğur Mumcu, Yunus Emre, Cennetoğlu, Abdi İpekçi, Tahsin Yazıcı,
Barış ve Uğur Mahalleleridir. Şimdi,
her biri fevkalade güzel ve ismiyle güzel bu 15 mahalle muhtarlığı,
Karabağlar'da bir ilçe oluşturacak. Bu konuda, bana, şahsıma, Suha Tanık'a destek
istemiyorum; bu konuda, İzmir'e, İzmirliye karşı 57 nci hükümetin ve 57 nci
hükümetin dışında da olsa Doğru Yol Partili milletvekili arkadaşlarımın
desteğini istiyorum ve eğer, bu konuda bir hatamız olduysa, bir sürçülisan
ettiysek yahut bunu diğer arkadaşlarımıza danışmadan getirdiysek -kendilerinden
de- özür diliyorum. Çok teşekkür ederim, sağ olun. (ANAP, DSP ve MHP
sıralarından alkışlar) AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkanım... YILDIRIM ULUPINAR (İzmir) - Sayın Başkanım... BAŞKAN - Buyurun efendim, yerinizden... Bir şey mi var?
(Gürültüler) Efendim, susarsanız
hatibi dinleyeceğim. Bir dakika... YILDIRIM ULUPINAR (İzmir)- Sayın Başkan... BAŞKAN - Efendim, mikrofonu açar mısınız. Şu şifreyi
bir geçseniz, hiç olmazsa sayenizde bu cihazlar çalışmış olur Efendim, oturursanız size de... Bir dakika... Oturun efendim. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş)- Tamam. YILDIRIM ULUPINAR (İzmir) - Sayın Başkan, oradan bir
dakikada... BAŞKAN - Hayır efendim, yerinden verebilme hakkımız
var. Açıyor musunuz efendim? TURHAN GÜVEN (İçel) - Açtı da açılmıyor efendim. BAŞKAN - Başka birini açın, arkadaşım geçsin oraya. Efendim, buyurun. YILDIRIM ULUPINAR (İzmir)- Sayın Başkanım, değerli
arkadaşlarım; İzmir Milletvekili olarak Suha Tanık Beyin ve Işılay Saygın
Hanımefendinin vermiş olduğu önergeye, ben de, bir İzmir Milletvekili olarak
hem katkıda bulunmak istiyorum hem de Doğru Yol Partisi Grubundaki
arkadaşlarımdan bu önergeye destek
vermelerini rica ediyorum. Saygılar sunuyorum hepinize. (DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ulupınar. Buyurun efendim, siz de yerinizden... AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş)- Sayın Başkan, yerimden
konuşmayayım... BAŞKAN - Hayır efendim... AVNİ DOĞAN ( Kahramanmaraş) - Yerimden konuşunca...(FP
sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Efendim lütfen... MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sataşma var Sayın Başkan. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, bize sataşma
var. BAŞKAN - Bir dakika efendim, ne olduğunu anlayalım, ne
istediğini...(FP sıralarından gürültüler) AVNİ DOĞAN ( Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, Genel
Başkanımıza bir sataşma var; benim içerisinde olduğum toplantıda... Oradan konuşmak istiyorum. BAŞKAN - Buyurun efendim. Tamam, anladık ne konuşacağını,
ondan sonra vereceğiz. (Gürültüler) Bir dakika efendim, sataşmaya cevap veriyorlar. Buyurun Başkanım, buyurun efendim. V. –
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR 1. – FP Grup
Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan’ın, kanun teklifinin
doğ-rudan gündeme alınması görüşmeleri sırasında, İzmir Milletvekili Suha
Tanık’ın GenelBaşkan-larına sataştığı iddiasıyla konuşması AVNİ DOĞAN ( Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; geçtiğimiz hafta Cuma
günü, Fazilet Partisi İzmir Teşkilatımız, İzmir'de "Cumhuriyet ve
Demokrasi Şöleni" diye bir şölen düzenledi. Fazilet Partisi Genel
Başkanımız Sayın Recai Kutan, Genel Başkan Yardımcımız Mehmet Bekâroğlu, Grup
Başkanvekilimiz Bülent Arınç ve ben, o şölende bulunduk, dördümüz de birer
konuşma yaptık. Genel Başkanımız yaptığı konuşmada, cumhuriyeti, demokrasiyi
övücü, İzmir'i övücü laflar söyledi. Konuşmanın özetinde sadece şu var: İzmir ile
İstanbul'un yapısı aynıdır. Neden İstanbul'da birinci partiyiz, İzmir'de
birinci parti değiliz. Teşkilatlarımıza düşen görev, bizi İzmir'de birinci
parti haline getirmektir. Eğer, güzel İzmir'de birinci parti olursak,
Türkiye'de iktidara geliriz. Konuşmanın İzmir'i ilgilendiren bölümü bundan
ibaret. Bir gün sonra, gazetelerden birinde, büyük bir gazetede
"Gâvur İzmir İsyanı" diye bir başlık çıktı. Bir siyasî parti genel
başkanı, takdir edersiniz ki, bu lafı söylemez, bir siyasetçi bunu söylemez,
aklı başında olan hiçbir kimse bunu söylemez. Değil bunu söylemek, bunu
düşünmek bile şerefsizliktir; aslı olmayan böyle bir haberi gazeteye koymak da
şerefsizliktir. (Alkışlar) Bu konuyla ilgili, Genel Başkanımız, Grubumuza açıklama
yaptı. Gerekli tekzip gönderilmiştir; gazete hakkında da gerekli dava
açılacaktır. Bu ülkenin, Anadolu'nun, Türkiye'nin bütün illeri
şereflidir, bütün illeri bizim inancımızla yoğrulmuştur. Şair Mehmet Âkif'in
"Evliya yurdu bu toprak/ Enbiya burcu bu yer/ Bir kırık mabedinin üstüne
Mevla titrer" dediği bir ülkedir burası. (FP sıralarından alkışlar) Buranın hiçbir yerini biz gâvurlukla itham etmeyiz,
itham edenlerin de Fazilet Partisi olarak karşısındayız. Teşekkür ediyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Doğan. Mesele açıklığa kavuşmuştur. IV. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam) C) TEZKERELER
VE ÖNERGELER (Devam) 4. – İzmir
Milletvekilleri Suha Tanık ve Işılay Saygın’ın, İzmir İlinde Karabağlar Adı İle
Yeni Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/366) doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/222) (Devam) BAŞKAN - Şimdi önergeyi oylarınıza sunacağım; geçen
seferki gibi olmasın efendim. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. Teşekkür ederim,
hayırlı olsun efendim. Üçüncü önergeyi okutuyorum : 5. – Kırşehir
Milletvekili Ramazan Mirzaoğlu ve 3 arkadaşının, Yükseköğretim Kurumları
Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek
Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hak-kında Kanun Teklifinin (2/233) doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/223) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 23 Temmuz 1999 tarihinde vermiş olduğumuz (2/233) esas
numaralı Kırşehir'e Ahi Evran Üni-versitesi kurulmasına ilişkin kanun teklifi,
havale edildiği komisyonlarda bugüne kadar görüşülememiştir. Meclis İçtüzüğünün 37 nci maddesine göre doğrudan
gündeme alınmasını arz ederiz.
BAŞKAN - Önerge üzerinde konuşmak üzere, Sayın
Mirzaoğlu?.. Yok. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkanım, Sayın Bakanın,
bu teklifini geri alacağına dair sözlü beyanı vardı ve dilekçesini de
gönderecekti. Acaba, memur arkadaşlarımda kalmış olabilir mi? BAŞKAN - Hayır efendim... İSMAİL KÖSE (Erzurum) - O zaman oylayın Sayın Başkan. BAŞKAN - Kimse konuşmayacaksa, önergeyi oylayacağım
efendim Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. Gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz. VI. –
SEÇİMLER A)
KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ 1. – Plan ve
Bütçe Komisyonu üyeliklerine seçim BAŞKAN - Plan ve Bütçe Komisyonuna siyasî parti gruplarınca
aday gösterme işlemi tamamlanmıştır. Şimdi, İçtüzüğün 21 inci maddesine göre bu komisyon
üyeliklerine gösterilen adayların listesini okutup, oylarınıza sunacağım
efendim: Plan ve Bütçe Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi (40) DSP (10) Gaffar Yakın (Afyon) M. Zeki Sezer (Ankara) Metin Şahin (Antalya) M. Güven Karahan (Balıkesir) Cafer Tufan Yazıcıoğlu (Bartın) Hayati Korkmaz (Bursa) Masum Türker (İstanbul) Necdet Tekin (Kırklareli) Ş. Ramis Savaş (Sakarya) Bekir Gündoğan (Tunceli) MHP (9) Hayrettin Özdemir (Ankara) Hüseyin Arabacı (Bilecik) Hakkı Duran (Çankırı) Hasan Çalış (Karaman) Arslan Aydar (Kars) Mehmet Serdaroğlu (Kastamonu) Kemal Köse (Kocaeli) Metin Ergun (Muğla) Lütfi Ceylan (Tokat) FP (8) Dengir Mir Mehmet Fırat (Adıyaman) Sait Açba (Afyon) Zeki Ergezen (Bitlis) Hüseyin Karagöz (Çankırı) Aslan Polat (Erzurum) Metin Kalkan (Hatay) Ahmet Derin (Kütahya) Cevat Ayhan (Sakarya) ANAP (6) Cengiz Aydoğan (Antalya) Ali Er (İçel) Nesrin Nas (İstanbul) Nihat Gökbulut (Kırıkkale) Süleyman Çelebi (Mardin) Mehmet Çakar (Samsun) DYP (6) Necati Yöndar (Bingöl) Oğuz Tezmen (Bursa) Mehmet Sadri Yıldırım (Eskişehir) Mehmet Dönen (Hatay) Celal Adan (İstanbul) Kemal Kabataş (Samsun) Bağımsızlar (1) Evliya Parlak (Hakkâri) BAŞKAN - Okunan listeyi oylarınıza sunuyorum : Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, Plan ve Bütçe Komisyonuna
seçilen üyelerin, bugün saat 16.30'da komisyon salonunda toplanarak, İçtüzüğün
24 üncü maddesine göre başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimi yapmalarını
rica ediyorum. Diğer komisyonlara aday gösterme işlemleri de
tamamlanmış, siyasî parti gruplarınca Başkanlığımıza gönderilmiştir; ancak,
listeler bastırılamadığından seçimleri yarın yapacağız. Arz ederim. Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü
soruları görüşmüyor ve gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmına geçiyoruz. VII. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS A) ÖNGÖRÜŞMELER 1. – İstanbul Milletvekili Ali Coşkun ve 31
arkadaşının, bankalar ve bankacılık sektörü, DYP Grup Başkanvekilleri Sakarya
Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel
Milletvekili Turhan Güven ile 21 arkadaşının, Mevduat Sigorta Fonuna devredilen
bankalar ve bankacılık sektörü konularında genel görüşme açılmasına ilişkin
önergeleri (8/7,12) BAŞKAN - Şimdi, Genel Kurulun 9.6.2000 tarihli 108 inci
Birleşiminde okunan ve bu kısmın 114 üncü sırasında yer alan, İstanbul
Milletvekili Ali Coşkun ve 31 arkadaşının, bankalar ve bankacılık sektörü
konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir
genel görüşme açılmasına ilişkin önergesinin öngörüşmesine başlıyoruz. Sayın milletvekilleri, 1.11.2000 tarihli 10 uncu
Birleşimde okunan ve gündemin 136 ncı sırasında yer alan, Doğru Yol Partisi
Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Sayın Nevzat Ercan, Aydın
Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Güven ve 21 arkadaşının
önergesi de şimdi görüşeceğimiz genel görüşme önergesiyle aynı mahiyettedir. Bu nedenle, her
iki önergenin birlikte görüşülmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Sayın başkanlar, iki önergenin birleştirilmesi hususunu
oyluyorum; kabul edenler diyorum. Çok teşekkür ederim. Kabul
etmeyenler.... YASİN HATİBOĞLU (Çorum)- Diğer önerge kimin Sayın
Başkan? BAŞKAN- Doğru Yol Partisinin efendim; okudum. ŞEREF MALKOÇ (Trabzon)- Sayın Başkan, diğer önerge
kimin bu anlaşılmadı. BAŞKAN- Aynı mahiyette olduğu için birleştireceğiz.
Bunu oylarınıza sundum, kabul edenler dedim. Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. Muhterem milletvekilleri, İstanbul Milletvekilleri
Celal Adan ile İzmir Milletvekili Ufuk Söylemez, Başkanlığımıza verdikleri
önergelerle, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat
Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Güven ile
21 arkadaşının genel görüşme önergesine katıldıklarını bildirmişlerdir.
Bilgilerinize sunulur. Hükümet?.. Buyurun. İçtüzüğümüze göre, genel görüşme açılıp açılmaması
hususunda, sırasıyla, hükümete, siyasî parti gruplarına ve önergelerdeki
birinci imza sahiplerine veya onların göstereceği bir diğer imza sahibine söz
verilecektir. Konuşma süreleri, hükümet ve gruplar için 20'şer
dakika, önerge sahipleri için 10 dakikadır efendim. Şimdi, söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Fazilet Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Coşkun. Önerge sahibi, Bursa Milletvekili Sayın Altan
Karapaşaoğlu. Hükümet konuşacak mı efendim? DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Evet. BAŞKAN - O zaman, önceliği hükümete vereceğiz. İlk söz, hükümet adına Devlet Bakanımız Sayın Recep
Önal'ın; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Değerli Başkan,
değerli milletvekilleri; Fazilet Partisi İstanbul Milletvekili Sayın Ali Coşkun
ve 31 arkadaşı tarafından verilen, bankacılık alanında alınmış önlemlerin
gözden geçirilmesi ile yeni önlemlerin ve politikaların belirlenmesi amacıyla
genel görüşme açılması konusundaki önergenin gündeme alınıp alınmamasının
görüşülmesi nedeniyle, hükümetim adına söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi,
şahsım ve 57 nci cumhuriyet hükümeti adına en içten saygılarımla selamlıyorum. Bankacılık sistemimizin bugün geldiği noktaya hangi
yollardan ve hangi nedenlerle ulaştığını, Yüce Meclisimize ve kamuoyuna gerekli
bilgiyi sunarak açıklama fırsatı verdiği için, önerge sahiplerine huzurunuzda
teşekkür ediyorum. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmamın hemen
başında belirtmek isterim ki, hükümetimiz döneminde banka sistemimizle ilgili
olarak yapılan işlemler, tümüyle yasalara ve diğer ilgili mevzuata uygun
olarak, büyük bir duyarlılık, ciddiyet ve özenle gerçekleştirilmiştir.
Dolayısıyla, hükümetimizin bu konuda veremeyeceği herhangi bir hesap
bulunmamaktadır. Hükümetimiz işbaşına geldiğinde, bankacılık sektöründeki
sorunları önünde bulmuştur; ancak, bunun sorumlusu, kesinlikle bizim
hükümetimiz de değildir. Sorun, 1990'lı yılların başına kadar dayanmaktadır. Bankacılık
sektöründe bozulmalar, 1993 yılında çıkarılan 512 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyle başlamıştır. 3182 sayılı Bankalar Yasası, o günün koşullarına
göre, bankalarla ilgili yeterli hükümleri içerdiği halde, 512 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameyle bu yasada önemli değişiklikler yapılmıştır; ancak, bu
değişikliklerin çoğu olumlu değil, olumsuz yönde olmuştur. Yasaya aykırı karar ve işlemleriyle bankanın iflasına
veya yasanın 64 üncü maddesi kapsamına alınmasına neden olanların kişisel
sorumlulukları kaldırılmıştır. Off-shore bankacılığı, Bankalar Yasasının çeşitli
hükümleri dışına çıkarılmıştır. Bankaların açacakları veya nakledecekleri her şube için
ilgili bakanlıktan izin alma zorunluluğu kaldırılmış ve bir takvim yılı
içerisinde ancak 10'un üzerinde şube açılması durumunda Hazine Müsteşarlığından
izin alınması hükme bağlanmıştır. Bankalar Yasası hükümlerine aykırı hareket edenlerin
işlerine derhal son verilmesi zorunluluğu kaldırılarak, bu kişilerin sadece
imza yetkilerinin kaldırılması yükümlülüğü getirilmiştir. Bir bankanın sermayesinin yüzde 5 ve daha fazlasına
sahip olan ortaklarına ve bunlarla dolaylı kredi kapsamına giren gerçek ve
tüzelkişilere vereceği kredilerin, toplam kredilerin yüzde 5'ini aşamaması
sınırlaması kaldırılmıştır. Bankanın kuruluşu için gerekli olan 100 ortağın bulunma
zorunluluğu kaldırılarak, anonim şirketlerin kurulması için gerekli olan 5
ortak şartı yeterli görülmüştür. Böylelikle, aile şirketlerinin banka satın
almaları mümkün hale getirilmiştir. Bankacılık sistemini temelden bozan bu yasal
düzenlemeler, bazı bankaların batmasına zemin hazırlamıştır. Bunu yapan DYP ve
SHP -yani, bugünkü CHP- hükümetidir. Bakınız, imzalardan birkaçını
söyleyeceğim: 512 sayılı KHK; Prof. Dr. Sayın Tansu Çiller Başbakan, Erdal
İnönü Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı. 538 sayılı KHK; Başbakan, Prof. Dr.
Tansu Çiller ve Başbakan Yardımcısı, Murat Karayalçın. 1994 yılında TYT Bank, Impexbank, Marmarabank
batmıştır. Böylece, binlerce mevduat sahibi mağdur edildiği gibi, kamuya ait
milyonlarca dolar da bu bankalarla birlikte batmıştır. Daha sonra, sistemin
böylesine çökmesine neden olan mevduata yüzde yüz devlet güvencesi
getirilmiştir. Bilindiği gibi, 55 inci cumhuriyet hükümeti, bir
azınlık hükümetiydi. Bu nedenle, büyük önem verilmesine ve gerekli hazırlığın
yapılmasına rağmen, bankalarla ilgili tasarı yasalaştırılamamıştır. 56 ncı
cumhuriyet hükümeti kurulurken, Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit, Türkiye Büyük
Millet Meclisinden tek yasanın çıkarılmasını istemiştir; o da, bankalar
kanunudur. Sayın Başbakan, hükümet programının görüşülmesi sırasında, 15 Ocak
1999 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Mec-lisinde yaptığı konuşmada aynen şunları
söylemiştir: "Hükümet programında da vurguladığım gibi, Yüce Meclisten
süratle bir bankalar kanunu çıkarmasını istiyorum. Bu yasa tasarısı, zaten
Meclisin gündemindedir. Bir an önce, bu konuda, giderilebilecek olan
anlaşmazlıkların giderilmesini ve bütçe görüşmelerinin hemen ardından bankalar
yasasının görüşülüp çıkarılmasını Yüce Meclisten ve Yüce Meclisin değerli
üyelerinden rica ediyorum, diliyorum." (DSP sıralarından alkışlar) 28 Mayıs 1999 tarihinde göreve başlayan 57 nci
cumhuriyet hükümeti ise, güvenoyu almayı dahi beklemeden, 3 Haziran 1999
tarihinde, bankalar yasa tasarısının görüşülmesi istemini, İçtüzük uyarınca
Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirmiştir. Tasarı, hükümetin kuruluşunun
üçüncü haftasında, 18 Haziran 1999 tarihinde Meclisimizde kabul edilerek
yasalaşmıştır. 4389 sayılı bu Yasa, 23 Haziran 1999 tarihinde Resmî Gazetede
yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe
girmiştir. Bankalar Yasasının çıkarılmasıyla, bu alanda yıllardır yaşanan
boşluk doldurulmuş ve çok önemli düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. Daha önceki, 3182 sayılı Yasayla, bankaların yüzde 10
hissesinden fazlasına sahip ortaklar için getirilen önlemler, 538 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameyle yüzde 5 hissesinden fazlasına sahip ortaklara
indirilmiştir. Bu oranlar, yeni yasayla kaldırılmıştır. Böylece, bir bankanın
yönetim ve denetimini doğrudan, yani, gerçek veya tüzel bir kişi olarak ya da
dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortakların
sorumluluğu öngörülmüştür. Bu yolla, eski yasaya göre, çok daha ileri bir hüküm
getirilmiştir. Yeni yasayla öngörülen en önemli değişikliklerden biri
de, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun kurulmasıdır. Böylece,
bankacılık sektörü, her türlü düzenleme ve denetleme yetkisine sahip, tam
bağımsız bir üst otoriteye kavuşmuştur. Yasayla, hükümet, bankalar üzerindeki
yetkilerini bağımsız kuruma bırakmıştır. Aslında, bunun çok daha önce yapılması
gerekmekteydi. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hiç kuşku yok ki,
böyle bir düzenleme 1990'lı yılların başında yapılmış olsaydı, 1994 yılında
yaşanan büyük finansal kriz de olmazdı, bankacılık sektöründe bugünlere uzanan
sorunlar da yaşanmazdı. Yeni yasayla, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun
yönetimi ve temsili, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna verilmiştir. Bankalar Yasasından sonra, hükümetin ikinci ayında,
4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Yasası çıkarılmıştır. Bu
yasa olmasaydı, bugün bankaların içini boşaltanların adalet önünde hesap
vermeleri tam olarak sağlanamayacaktı. Daha sonra, Aralık 1999'da, 4491 sayılı
Yasayla Bankalar Yasasında yeni değişiklikler yapılarak, kişisel sorumluluk
ilkesi getirilmiştir. Ayrıca, banka kaynaklarını istismar eden ya da
bankasının malî yapısını düzeltme gücü bulunmayan ortakların bankayla ortaklık
bağının kesilerek mülkiyetinin fona devri, fondan ancak bundan sonra gerekli
desteğin verilmesinin hakkaniyete daha uygun olduğu düşüncesinden, Bankalar
Yasasında, bu yönde de değişiklik gerçekleştirilmiştir. Fon tarafından
devralınacak bankalara uygulanacak esaslar yeni düzenlemede ayrıntılı olarak
belirlenmiş, olası sorunların ve haksızlıkların önlenmesi amaçlanmıştır. Bu
arada, malî yapısında problem bulunan bankalarda denetimler yoğunlaştırılmış ve
bankaların malî durumlarının izlenmesinde yeni bulgulara rastlanmıştır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bankacılık sistemimiz,
bugün bulunduğu duruma bir günde gelmemiştir. Bu sorunlar, geçmişte ortaya
çıkan; ancak, yüzeysel önlemlerle üstü örtülmeye çalışılarak gizlenen temel
bozukluklardan kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, Türk finans kesiminde yapısal
bozukluklara yol açan temel nedenleri ortaya koyabilmek için, son yirmi yılda
dünya ekonomisinde ve Türkiye'de yaşananlara hızlı bir göz atmamızda yarar
bulunmaktadır. "Küreselleşme" adı da verilen bu yeni
süreçte, uluslararası ekonomik ilişkilerin artması ve bunun dünya ticaretine
olumlu etkisi, malî sisteme de olumlu olarak yansımıştır. Sermaye
hareketlerinde yaşanan gelişmeler, teknolojik alandaki yenilikler, iletişim
sektörünün bilginin üretilmesi ve yayılmasında olan katkısı, şehirleşme ve
sanayileşme, finansal piyasaların gelişmesine, finansal araçlara olan talebin
artmasına ortam hazırlamıştır. Bununla birlikte, makroekonomik dengelerini sağlıklı
kuramamış birçok gelişmekte olan ülkede, bu gelişime koşut olarak önemli
sorunlar yaşanmıştır. Bu sorunların ana nedeni, yüksek düzeyli kamu kesimi
açıkları, yüksek enflasyon, rekabetçi olmayan geleneksel üretim yapısı,
gelişmiş teknolojilerin etkin olarak kullanılamaması ve finansal sistemin
denetim ve düzenlenmesindeki eksiklikler olmuştur. Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; uluslararası
sermayenin büyük miktarlarda ve hızlı bir biçimde ülkeye girmesi yanında, hızla
ve yine büyük miktarlarda ülkeyi terk etme eğilimi, bu ülkeleri spekülatif
ataklara açık hale getirmiştir. Bir yandan makro dengelerin kurulması yönünde
uygulamaya çalışılan istikrar tedbirleri, bir yandan büyüme ve işsizliği
azaltma çabaları, uzun dönemli ve dengeli bir politikanın uygulanmasını
güçleştirmiştir. Öte yandan, bir ülkede yaşanan krizin diğer ülkelere de hızla
bulaşması, krizlerin öngörülebilirliğini ve dolayısıyla önlem alınmasını
güçleştirmiştir. Bu nedenle, makro dengelerin kurulması ve sürekliliğinin
sağlanması, her zamankinden daha fazla önem kazanmıştır. 1980'li yıllarda, dünya ekonomisinde yaşanan hızlı
değişime paralel olarak, Türkiye ekonomisinde de benzer bir yapılanma çabası
görülmüştür. Ne var ki, serbest piyasa ekonomisine geçişi sağlayacak
düzenlemeler tam olarak yapılamamış, Türkiye'nin uluslararası ekonomilere olan
entegrasyonu sağlıklı bir biçimde tamamlanamamıştır. Kamu kesimi açığının
küçültülmesini sağlayacak önlemler alınamamıştır. Finansal piyasaların,
uluslararası piyasaların da zorlamasıyla artan rekabet ve etkinlik koşulları
altında çalışmasını sağlayacak düzenlemeler yapılamamıştır. Enflasyonun
düşürülmesinde başarılı olunamamıştır. Makro dengelerin sağlıklı olarak
kurulamadığı bir ortamda, sermaye hareketlerinin serbest bırakılmasıyla,
Türkiye, ödemeler dengesinde dış tehditlere açık hale gelmiştir. Nitekim,
bundan sonra iç dengesizlikler, dışticaret ve sermaye hareketleri yoluyla dış
dengesizliklere dönüşmüş, ekonomi, hem iç hem de dış siyasî ve ekonomik
gelişmelerin olumsuz etkilerine açık hale getirilmiştir. Bu gelişmeleri anlamanın ve ekonominin sağlığı için
gerekli kararları almanın çok gerekli olduğu bir dönemde, 1990'lı yılların
başında, Türkiye, ekonomik dengelerinin daha da bozulmasına yol açacak
politikalar uygulamaya başlamıştır. Türkiye ekonomisinin hızla bozulan
dengelerinin en açık göstergesi, Körfez krizi ve bu krizin ekonomiye olan
etkileri olmuştur. Buna rağmen, 1991 ve 1992 yıllarında kurulan hükümetler, bu
gerçeği görememişlerdir; Türkiye'nin dengesizliklerini büyütme pahasına, siyasî
beklentilerini gerçekleştirmenin hırsına kapılmışlardır. 1990'lı yılların ilk yarısı, ekonomide istikrarsızlığın
arttığı, kamu kesimi açığının büyüdüğü, enflasyonun yükselmeye ve kronik bir
hal almaya başladığı, Türk Lirasına olan güvenin azaldığı, dış dengenin
bozulduğu bir dönem olmuştur. Kuşkusuz, bu yılların hatıralarda kalan en önemli
olayı, dünyanın hiçbir yerinde kriz yokken, Türkiye'de, ev yapımı finansal kriz
yaratılması olmuştur. Cumhuriyet tarihinin en kötü sonuçlarının alındığı bu
yılda, enflasyon yüzde 150'ye, kısa vadeli faiz oranları yüzde 400'e ulaşmış,
Türk Lirası dolar karşısında yüzde 162 oranında devalüe edilmiş, malî sistem
hızla küçülmüştür; yüksek reel faizlere rağmen, Türk Lirasından kaçış
hızlanmış, yabancı para cinsinden mevduatın toplam mevduat içerisindeki payı
yüzde 50'ye ulaşmıştır; mev-duat, çok kısa vadelerde yoğunlaşmıştır. Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; açıklıkla
söylemek gerekirse, Türkiye, tohumu 1980'li yılların sonunda atılan bu krizi,
1994 yılında ustalıkla yeşertmiş ve hatta palazlandırmıştır. Bu kriz, sadece
makro dengeleri altüst etmekle kalmamış, Türk malî sektörü ve bankacılık
sistemini önemli ölçüde tahrip etmiştir. Bu dönemde, üç banka kapatılmış ve bu
bankaların mevduat sahipleri peri-şan hale getirilmiştir. Krizin yaratıcıları,
çökmekte olan malî sistemde güveni yeniden sağlayabil-mek için, dünyanın en
pahalı yöntemi olan "mevduata yüzde 100 güvence" sistemini
getirmişlerdir. Hükümetin, kaybolan kredibilitesi, devletin güvencesiyle ikame
edilmiştir. 1998 yılına kadar
geçen dönemde Türkiye,
maalesef hızla büyüyen
sorunlarını çözüme kavuşturacak zorunlu önlemleri alamamıştır, alma yürekliliğini gösterememiştir. Yüksek
enflasyon, yüksek düzeyli kamu kesimi açıkları, bir daralan bir genişleyen iş hacmi, reel faizlerin
yüksekliği, tasarruf mevduatına süregelen tam güvence, Türkiye ekonomisinin makro
dengesizliklerinin en yalın ifadesidir.
Mevduata tam güvencenin bulunduğu bu
dönemde, yaratılmış olan mevzuat boşluğu nedeniyle, maalesef, bankacılık sistemi etkinlikle denetime tabi tutulamamış, denetim sonuçları etkinlikle karara
dönüştürülememiştir. IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
(Devam) D) ÇEŞİTLİ İŞLER 1. – Genel Kurulu ziyaret eden Norveç
Petrol ve Enerji Bakanı Olav Akselsen’e Başkanlıkça “hoş geldiniz” denilmesi BAŞKAN - Muhterem Bakanım, bir dakika efendim... Sayın milletvekilleri, Norveç Petrol ve Enerji Bakanı
Sayın Olav Akselsen ve beraberindeki
heyet şu anda Genel Kurulumuzu teşrif
etmişlerdir; kendilerine Yüce Heyetimiz
adına hoş geldiniz diyorum efendim.
(Alkışlar) Teşekkür ederim. VII. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE A) ÖNGÖRÜŞMELER (Devam) 1. – İstanbul Milletvekili Ali Coşkun ve
31 arkadaşının, bankalar ve bankacılık sektörü, DYP Grup Başkanvekilleri
Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel
Milletvekili Turhan Güven ile 21 arkadaşının, Mevduat Sigorta Fonuna devredilen
bankalar ve bankacılık sektörü konularında genel görüşme açılmasına ilişkin
önergeleri (8/7,12) (Devam) BAŞKAN - Sayın Bakanım, buyurun. DEVLET BAKANI
RECEP ÖNAL (Devamla) - Mevduata
süregelen tam güvence, Türkiye ekonomisinin makro
dengesizliklerinin en yalın ifadesidir. Mevduata tam güvencenin bulunduğu bu
dönemde, yaratılmış olan mevzuat boşluğu nedeniyle, maalesef, bankacılık sistemi
denetlenememiştir; son derece riskli bir ortamda çalışan bankaların riskleri
sağlıklı olarak kontrol edilememiştir. Daha da kötüsü, intihara gidercesine,
maalesef, yeni banka izinleri ve hatta, mevduat top-lamaya yetkili olmayanlara,
mevduat toplama izni verilmeye devam edilmiştir. Mevduata tam gü-vencenin sürdüğü bir ortamda bir bankaya
mevduat toplama izni verilmesi, bir ekonomiye, ban-kacılık sistemine ve
tasarruf sahiplerine yapılabilecek kötülüklerin en büyüğüdür, en büyük haksızlıktır. Hükümetimiz, bu
haksızlığı yok etmek, malî sisteme olan güveni yeniden sağlıklı olarak tesis etmek, finans kesimine politik
müdahaleyi ortadan kaldırmak amacıyla yoğun bir çaba içine girmiştir. Yılların
birikimi olan sorunların sadece ortaya konulmasında değil, çözümünün
bulunmasında da tutarlı, şeffaf ve kararlılık içinde olan hükümetimiz, çözümün
makro dengelerin tesis edilmesi olduğunun bilinciyle işe koyulmuştur. Bir
ekonomide makro dengeleri kurmadan, 1994 yılında yapıldığı gibi, sadece
fiyatları değiştirerek kalıcı bir istikrarın sağlanamayacağını, Türkiye,
maalesef, çok pahalı bir bedel ödeyerek öğrenmiştir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye, son iki
yıldır çok önemli kararlar almıştır; bu kararları uygulamaktadır. Enflasyonla
mücadelede, bugüne kadar açıklanan en kapsamlı ve en ciddî program kararlılıkla
sürdürülmektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan, devam edin siz, istirham
ederim. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Bu program, Türk
Milletinden, onun temsilcisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisinden güven ve
destek almıştır; bu güven iç ve dış piyasalar tarafından da teyit edilmiştir. Uygulanmakta olan programın en önemli ayağını, malî
sektör ve bankacılık sistemi için sağlıklı bir ekonomik atmosferin yaratılması
oluşturmaktadır. Makro dengelerin kalıcı olarak sağlanamadığı bir ortamda, malî
sistemin sağlıklı olarak yapılanamayacağı ortadadır. Bir yandan makro dengeleri
kurarken, bir yandan da malî sektörde ve bankacılık sisteminde düzenlemelerin
uluslararası standartlara paralel hale getirilmesi, gözetim ve denetimde
etkinliğin sağlanması, malî kurumların bünyelerinin güçlendirilmesi yönünde çok
radikal kararlar alınmıştır. Mevzuatsız bir ortama düşmüş olan malî piyasada,
yıllarca çıkarılamayan Sermaye Piyasası Kanunu ve Bankalar Kanunu
yasalaştırılarak mevzuat düzeni sağlanmıştır. Sistemin riskinin azaltılması
amacıyla, malî durumu sağlıklı olmayan bankalar Fona devredilmiştir. Tasarruf
mevduatına güvence sınırlandırılmıştır. Hükümetimizin malî sektöre ve
bankacılık sistemine bakışının en ciddî yansıması, geçmişten alınan acı dersler
nedeniyle finans kurumlarına olan siyasî müdahalenin ortadan kaldırılmasını
sağlayacak düzenlemelerin yapılması ve hızla uygulamaya konulmasıdır. Bunun
içindir ki, bankaların düzenlenmesi ve denetimi, çağdaş normlarda, bağımsız bir
kurum olarak yapılandırılan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumuna bütün
altyapısı hazırlanarak devredilmiştir. Bizler, daha önceki hükümetler gibi malî
sisteme siyasî müdahaleyi istiyor olsaydık, o zaman Bankalar Kanunundaki
değişiklikleri huzurunuza getirmezdik. Kanunda yapılan düzenleme, sadece denetimle de ilgili
değildir. Kanunda yapılan düzenlemeyle bankaların iç denetim ve risk yönetim
sistemlerini kurmaları ve raporlamaları da zorunlu hale getirilmiştir. Bu
düzenleme, bankaların risklerinin daha
iyi izlenmesini ve yönetilmesini kolaylaştıracaktır. Bir yandan risklerin
izlenmesi sağlanırken, bir yandan da mevcut risklerin azaltılması ve bankaların
sermayelerinin güçlendirilmesi hedeflenmektedir. Bu amaçla, net döviz pozisyonu
sınırlandırılmış, bankaların kredi kalitesindeki bozulmanın kolay anlaşılması
ve çözülebilmesi amacıyla, karşılık kararnamesi uluslararası düzenlemelere
paralel hale getirilmiştir. Bankaların malî tablolarını konsolide bazda
hazırlamaları zorunlu kılınmıştır.
Denetimin konsolide malî tablolar üzerinden yapılması sağlanmıştır. Bu
çabamız, bankacılıkta BIS kurallarının tümüyle yerleşmesine kadar
sürdürülecektir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uzun yıllar
bankacılık sisteminin en önemli konularının başında yer alan grup kredilerinden
doğan risklere ciddî bir sınırlama getirilmiştir. Getirilen düzenleme, Avrupa
Birliği düzenlemelerinin hemen hemen aynısıdır. Böylece, bankaların kendi
gruplarına kredi kullandırmaları önemli ölçüde sınırlandırılmış olmaktadır.
Yapılanlarla ilgili olarak, bugün bizi eleştirenlerin görüşleri, grup içine
açılan kredilerin sınırlandırılmasından rahatsız olanların görüşleriyle örtüşmektedir.
Bu görüşleri içtenlikle savunduklarına ihtimal dahi vermek istemiyorum. Biz,
grupları değil, banka sistemini ve vatandaşın haklarını, menfaatlarını korumak
zorundayız. Yapılan düzenlemeler, bankacılık sektörünün genel yapısını
güçlendirmek amacıyla daha sıkı uygulamaları gündeme getirecektir. Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; Türk
bankacılık sisteminde şu anda 80 banka faaliyet göstermektedir. Mevduat
bankalarının 4'ü kamusal sermayeli, 29'u özel sermayeli, 10'u ise Fon
tarafından yönetilen bankadır. 1999 sonu itibariyle toplam şube sayısı 7 691,
çalışan sayısıysa 174 bindir. Türk bankacılık sisteminde 40 milyon adet hesap
vardır. Ekonomik birimlerin Türk finans sektörüne ve bankacılık sistemine olan
güvenlerinin en önemli göstergesi de bu hesap sayısıdır. Haziran 2000 sonuçlarına göre, Türk bankacılık sistemi,
86,9 katrilyon (yaklaşık 141 milyar dolar) aktif büyüklüğüne sahiptir. Toplam
aktiflerin ulusal gelire oranı yüzde 90 civarındadır. Gelişmiş Batı ülkeleri ve
Avrupa Birliği ülkeleriyle karşılaştırıldığında, Türk bankacılık sisteminin
küçük bir boyutta olduğu görülecektir; ancak, küçük olan, bankacılık sistemi
değil, finans sisteminin tümüdür. Finans sisteminin küçük olmasının nedeni ise,
tasarrufların yeterli olmaması, geçmişteki yüksek enflasyon ve yüksek risklerle
ilgili kuşkuların henüz tümüyle dağılamamış olmasıdır. Bunları yukarıda arz
etmeye çalıştığım için burada tekrarlamayacağım. Ne var ki, burada, üstüne basarak bir gerçeği
hatırlatmak istiyorum: Bankacılık sistemi, bir ülkenin aynasıdır. Dikkatli
bakanlar için, bankacılık, o ekonomide olup biten her olayı anlatmaktadır.
Türkiye ekonomisinde yaşanmış olan tüm makro dengesizlikler, bankacılık
sistemine de yansımıştır ve yansımaktadır. Yüksek enflasyon, bankaların
bilançolarını olumsuz yönde etkilemiş, risklerin büyümesine yol açmıştır.
Tasarrufların çok kısa vadelerde toplanması nedeniyle faiz riski, yabancı
paranın bilanço içindeki yüksek payı nedeniyle döviz ve kur riski büyümüştür.
Ekonomideki ani dalgalanmalar, kredi portföyünü, dolayısıyla kredi kalitesini
olumsuz yönde etki-lemiştir. Kârlılık, birçok bankada enflasyonun gerisinde
kalmıştır. Sermaye, artan risklerin karşılanmasına yeterli olabilecek düzeyde
güçlendirilememiştir. BAŞKAN - Toparlar mısınız efendim. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Toparlıyorum
efendim. Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; 20 nci Dönemde
DSP milletvekillerinin Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin
21.1.1997 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmesi sırasında,
iktidarı oluşturan Doğru Yol Partisi ve Fazilet Partisi Grupları adına yapılmış
olan konuşmaların yeniden dikkatle okunmasında yarar görüyorum. O gün söz
konusu önergenin reddedilmesi için "ticarî sır" ve "banka
sırrı" kavramlarının arkasına gizlenerek hesap vermekten kaçınanlar, bugün,
Türk Halkının refah ve mutluluğu için bizim kararlılıkla çözmeye çalıştığımız
sorunların gerçek yaratıcıları olduklarını, bu sorunların ortaya çıkmasında
büyük katkıları olduğunu unutmuş görünmektedirler. (DSP, MHP ve ANAP
sıralarından alkışlar) Bunların hiçbirinin içinde benim partimin mensupları
olmamıştır, olmayacaktır. (DSP sıralarından alkışlar) ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Suçunuzu örtemezsiniz!.. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Bankacılık
sektörüyle ilgili olarak geçmişte yapılanlar da, bu hükümetin yaptıkları da
ortadadır. 57 nci hükümetin sicilinde, bu konuda tek bir leke bulmak olanaklı
değildir. Bankacılık sektöründeki sorunların çözüme
kavuşturulması, sektörün günümüz koşullarına uygun bir biçimde yeniden
yapılandırılarak geliştirilmesi ve güçlendirilmesi için gerekli düzenlemeler
yapılmış, önlemler alınmıştır, alınmaktadır. Böyle bir dönemde, öngörüşmeleri
yapılan genel görüşme önergesinin gündeme alınmasının yersizliği ve
zamansızlığı açıktır. Bu düşüncelerle, Yüce Meclise en derin saygılarımı
sunuyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıra-larından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan. Gruplar adına ilk söz, Fazilet Partisi Grubu adına,
İstanbul Milletvekili Sayın Ali Coşkun'da. Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA ALİ COŞKUN (İstanbul) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; vermiş olduğumuz önerge hakkında Fazilet Partisi
Grubunun görüşlerini bildirmek için huzurunuza çıkmış bulunuyorum, Grubumuz ve
şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, son yıllarda, ekonomik
hayatımıza güvensizlik, bilgisizlik, istikrarsızlık ve yolsuzluklar hâkim
olmuştur. Ülkemiz, dışpolitikada, içpolitikada ve ekonomik yönden çeşitli
sıkıntılarla karşı karşıya bulunmaktadır. Sunî gündemler oluşturularak, millet,
devletine, siyasete ve geleceğe kuşkuyla bakar hale gelmiş olup, toplum
huzursuzdur. Memur, işçi, çiftçi, esnaf, tüccar, sanayici, dul, yetim, emekli,
kısaca halk perişan olup, OECD raporuna göre nüfusun yüzde 25'i açlık
sınırındadır. Halkımız, zaman zaman devleti ve milleti kurtaracaklar havasını yayarak
dayatmacı ideolojiler arkasına sığınanları, devletin üst kademelerinde görev
yapanları, emekli olduktan sonra birkaç kuruş dünyalık için bu kirlilik içinde
görmenin şaşkınlığı içindedir. (FP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar) Yolsuzluk, hırsızlık ve soygunlar, birkısım medya,
bürokrat, siyaset ve mafya dörtgeninde ülke için en önemli sorun haline
gelmiştir. Bu sorunlardan biri de görüşmekte olduğumuz bankalar soygunudur.
İzninizle önce, bankaları bu kirliliğe, yozlaşmaya sürükleyen üç temel soruna
kısaca değinmek istiyorum. Malî sektörün lokomotifi durumundaki bankacılığımız,
genelde, özkaynak, aktiflerindeki sağlıksız gelişmeler, özellikle kredi borç
batakları ve yanlış usulsüz uygulamalar açısından güven verici bir yapıya
kavuşamamıştır. Birinci sebep: Devletin toplumumuzda yadırganan
tefeciliği teşvik ederek kamu açıklarını kapatmak için bankalar aracılığıyla
yüksek faizlerle tasarrufları emmesi sonucu malî piyasalar ile üretim sektörü
arasındaki dengeler bozulmuş, siyasî irade âdeta rant sektörünün baskısı altına
sürüklenmiştir. Bu konuda çarpıcı örnek, İstanbul Sanayi Odasının yapmış olduğu
500 büyük Türk kuruluşunun bilançolarının incelenmesidir. 1997 yılında net
kârlar içinde üretimdışı gelirler yüzde 55 iken, 1998 yılında yüzde 87,7'ye,
1999 yılında ise ibret verici bir rakama, yüzde 219'a yükselmiştir. Anlaşılıyor
ki, sermaye, yatırım ve üretimden kaçarak, risksiz, yüksek gelir sağlayan ranta
yönelmektedir. İkinci sebep, 5 Nisan 1994 ekonomik krizidir. Bu
kararlar çerçevesinde mevduatlara yüzde 100 devlet garantisi getirilmiş ve bu
şok kararlar bugüne kadar revize edilmemiştir. Bazı sermaye çevrelerini ve gece
yarısı zenginlerini tahrik eden bu kararlar, gecekondu bankacılığına
yönlendirmiş, kimileri birkaç şubeli bankaları, kimileri de özelleştirilen kamu
bankalarını yok pahasına satın alarak malî piyasalara girmişlerdir. Bu
gelişmede medya patronlarının banka sahibi olmalarıysa, yarayı daha da
derinleştirmiştir. Üçüncü sebep ise, bankaların durumudur. Güven ve itibar
sağlayan müesseseler olması gereken bankaların üzerinde etkin bir denetim
sağlanamaması, yapılan denetimlerin ise dikkate alınmaması sonucu hem sektöre
hem de ekonomimize olan olumsuz etkileri, şimdiki müdahalelere rağmen devam
etmektedir. 1999 sonu itibariyle, 81 banka 7 691 şubede hizmet
vermektedir. Bunların 62'si ticarî banka, 19'u kalkınma ve yatırım bankasıdır.
Bankaların toplam bilanço olarak ölçek küçüklüğü mevcuttur. Konsolide banka
bilançolarının millî gelire oranı yüzde 58 civarındadır; bu oran, Avrupa Birliği
ülkelerinde yüzde 200'ün üzerindedir. Bütün bankalarımızın özkaynaklarının
toplamı, Avrupa Birliğinde 37 nci sırada yer alan bir İspanyol bankasının
özkaynağına eşittir. 1999 itibariyle, 81 banka içinde ilk 10 bankanın sektördeki
aktif payları yüzde 67 olup, geri kalan 71 banka zayıf durumdadır. Diğer taraftan, bankaların takipteki batık kredileri
kaygı verici seviyede olup, 1999 sonunda, yani bankaların bazılarına müdahale
edildiğinde, o günkü değere göre yüzde 540 artarak, bugün, bütün kredi değerleri
yüzde 11 seviyesine ulaşmıştır ki, bunlar, resmî rakamlardır; gayriresmî
beklenti yüzde 20 seviyesinin üzerindedir. Hatta, bazı kamu bankalarında, bu
batık kredilerin oranlarının yüzde 40'a vardığı söylenmektedir. Yıllardır ihmale uğrayan bu ortamda, yargıya intikal
eden olaylardan anlaşıldığına göre, çeşitli reklamlarla halk aldatılarak
toplanan tasarruflar, ya Hazine kâğıtlarına yatırılarak yüksek faizlerle
devlete borç verilip büyük rantlar elde edilmiş ya da toplanan mevduatlar
çeşitli yöntemlerle kendi kuruluşlarına ya da yandaşlarına aktarılmıştır. Şöyle
ki, bankacılıkta back to back diye adlandırılan al gülüm ver gülüm metoduyla,
karşılıklı anlaşıp teminatsız ve usulsüz olarak birbirlerine yüksek krediler sağlamışlardır.
Çoğunu kendilerinin kurdurdukları off-shore bankalar -ki, bunların 37 tanesi
Kıbrıs'tadır- aracılığıyla, halka daha fazla faiz vaat ederek, mevduat toplayıp
parayı özel işlerinde kullanmışlardır. Vergi cenneti olarak bilinen Virgin,
Seylan gibi adalarda posta kutusu adresleriyle kurdurdukları sözde şirketler
aracılığıyla paraları dışarıya kaçırmışlardır. Toplanan mevduatı, Bankalar
Kanununda belirlenen limitleri hiçe sayarak, usulsüz olarak kendi şirketlerine
aktarmışlar veya kurdurdukları paravan şirketlere kullandırmışlardır. En kötüsü
de, kendilerine devletin içindeki köstebeklerin verdiği bilgiyle, bir gece
ansızın bankayı basarak, değerli eşyalarla beraber kasaları boşaltmışlardır. Değerli milletvekilleri, bütün bu olumsuz gelişmeler
cereyan ederken, üzülerek belirtelim ki, konuyla ilgili olarak, ilgili bakanlar
ve diğer yetkililer, gizlilik perdesi arkasına sığınıp, kamuoyunu şaşırtan,
birbirini tutmayan beyanlarda bulunmuşlardır. Bu yanıltmalar, gerek Plan ve
Bütçe Komisyonunda gerekse Genel Kurulda bu kürsüden verilen cevaplarla devam
ettirilmiş, ayrıca, arkadaşlarımızın yazılı ve sözlü suallerine de tatmin edici
cevaplar bugüne kadar verilmemiştir. Âdeta, milletvekillerinden ve halktan
olaylar gizlenmiştir. Bu nedenle sağlıklı teşhis konulamamaktadır. Oysaki,
halen, IMF yetkilileri, bankaları denetlemekte, bankalar yeminli murakıp
raporlarını inceleyebilmektedirler. En son öğrendiğimize göre, Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonunda, bankalara el konulmadan önce 2,5 milyar dolar
karşılığı Türk Lirası fon varken, bunun 1,8 milyar doları bu bankalara
aktarılıp 700 milyon doları Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna
devredilmiştir. Son müdahaleyle, Fonda banka zararlarını karşılayacak yeterli
kaynak olmadığından, 6,1 milyar dolar hazineden fon tahsisi yapıldığı
öğrenilmiştir. Oysaki, sadece, el konulan 10 bankada fiilî zararın 10 milyar
doları geçtiği, diğer zor durumda olanlar ile kamu bankalarının görev
zararlarıyla birlikte ekonomimizde yarattığı tahribatın 40 milyar doları
aşacağı söylenmektedir. Bu durum karşısında, bankaların zararlarıyla birlikte,
doğan riskler karşılığı aktarılan katrilyonların faturasının sonuçta halkımıza
ödettirileceği endişesindeyiz, bunu üzüntü ve nefretle karşılıyoruz. Zira, 2001
yılı bütçe tasarısındaki belirsizliklerin yanı sıra, hükümette görüşülen vergi
kanunu tasarısında devamlılığı istenen geçici vergiler, yüzde 56'lara varan
artışlar ve yeni vergiler, bu endişemizi doğrular mahiyettedir. Değerli milletvekilleri, bakınız, el konulan bankalara
aktarılan 10 milyar dolar civarındaki bu meblağ, 2001 yılında öngörülen bütçe
açığının üzerindedir; yaklaşık olarak, bir yıllık faiz ödeme-sinin yüzde 30'u,
bir yıllık personel giderlerinin yüzde 60'ı, bir yıllık devlet yatırımlarının
yüzde 200'üdür. Bu parayla, depremle sarsılan ülkemizde, kışla birlikte barınma
sıkıntısı, ıstırabı içerisinde olan vatandaşlarımızla birlikte, 2 milyon
kişinin barınabileceği 400 000 daimî konut yapılabilir, 4 defa Bakü-Ceyhan
hattı döşenebilir, 1 milyon aileye otomobil alınabilirdi. Örnekler
çoğaltılabilirse de, düşündürücü bir örnek vermek istiyorum. Bu para, 4325
sayılı Kanunla davul zurna eşliğinde hükümetin ilan ettiği güneydoğuya tahsis
edilen 40 trilyon lira ekonomik yardımın 150 katından fazladır. Şimdi,
vicdanlarınıza sesleniyorum, yazık değil mi bu çilekeş millete! Değerli milletvekilleri, olayın gelişmesine bir başka
açıdan göz atacak olursak, bellibaşlı ihmallerle, yanlışlarla, kayırmalarla,
siyasî ve ticarî ahlaksızlıklarla karşı karşıya kalırız. Birinci ihmal -Sayın Bakanın açıklamalarına ilaveten
söylüyorum, onları tekrar etmiyorum- 1998 yılında, Sayın Mesut Yılmaz azınlık
hükümeti ile hükümete dışarıdan destek veren CHP arasında, erken seçim başta
olmak üzere, içinde Bankalar Yasasının da bulunduğu bir paket programın
üzerinde pazarlık yapıldığı malumlarınızdır; ancak, Sayın Mesut Yılmaz
tarafından Sayın Kutlu Savaş'a hazırlatılan ve bazı bölümleri devlet sırrı
olarak gizlenen Susurluk raporunda bankaların düştüğü feci durum dile
getirildiği halde Bankalar Yasası çıkarılmamıştır. İkinci ihmal: Hükümetin bir diğer ihmali de, IMF niyet
mektubunda verilen taahhüde ve 4046 sayılı Kanunla tanınan iki yıllık süreye
rağmen, ortaklar arasında her koalisyonda pazarlıkla paylaşarak siyasî rant
aracı olarak kullanılan kamu bankalarını özerkleştirmemişlerdir,
özelleştirmemişlerdir, özelleştirdiklerini de ucuza satıp, sonra Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonundan fahiş fiyatlarla devletleştirmişlerdir. Ne yazık ki,
hükümet, bu ayıbına kısmen kanun hükmünde kararnameler çerçevesinde çözüm
aramış ve Sayın Cumhurbaşkanının reddetmesi, partimizin konuyu Anayasa
Mahkemesine götürmesi sonucu mahkemece iptali, hükümetin gayrî ciddîliğini ve
beceriksizliğini de açıkça ortaya koymuştur. Üçüncü ihmal: Hatırlanacağı üzere, Egebank ve diğer
bankalara, 21.12.1999 tarihinde imzalanan kararnameyle 22.12.1999 günü el
konulmuştur. Yargıya bir operasyon sonucu intikal eden Egebank hakkında,
bankalar yeminli murakıplarınca, önce 27 Nisan 1999 tarihinde ve muhtelif
zamanlarda verildiği öğrenilen raporlarda bütün çirkinlikler, usulsüzlükler
tespit edilerek ilgililer uyarılmış, Türk Ceza Kanununun 508 ve 510 uncu
maddeleri uyarınca suç duyurusunda bulunulmuştur. Müdahalenin bu tarihten
itibaren sekiz ay sonra, yargıya intikalinin ise onaltı ay sonra
gerçekleştirilmesini de anlamak mümkün değildir. Ayrıca, içleri boşaltılarak, daha önce fona devredilen
8 banka, uzun bir süredir, rehabilite edilip satılamamıştır. Şimdi, bunlara,
bir de Etibank ve Bank Kapital ilave edilmiştir. Kaldı ki, devredilen bu
bankaların -devirden sonra da- hepsinin zararları maalesef artarak devam
etmektedir. Bu durum gösteriyor ki, 10 bankaya yapılan operasyon ne ilktir ne
de son. Zira, zorda olan bankaların 16 ilâ 20 civarında olduğu çeşitli
zamanlarda dile getirilmiştir. Bu konuda da belirsizlikler ve dedikodular devam
etmekte, piyasalar olumsuz yönde etkilenmektedir. Korkarız ki, bu gidişle,
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, yeni bir dev bankalar KİT'i haline
gelecektir. Muhterem milletvekilleri, burada bir tespit yaparak
devam etmek istiyorum. 55, 56 ve 57 nci hükümetler birbirini tamamlayan aynı
programın devamı hükümetlerdir. Şimdi soruyorum: Gözlerini maddî hırs bürümüş,
kalplerinde Allah korkusu, yasa korkusu, millet sevgisi olmayan, bu
yolsuzlukları yapanlar suçlu da, sizlerin, iktidar kanadı olarak suçunuz yok
mu? Evet, suçunuz yok mu? (FP sıralarından alkışlar) Etibank'ın ve
benzerlerinin özelleştirilme kararında imzası olan ekonomiden sorumlu bir
bakanın, bakanlıktan düştükten sonra, Etibank'ın sahibi olan medya grubu
yönetiminde görev aldığını öğrendiğiniz halde, konularla ilgili soruşturma
komisyonları raporu Yüce Meclise sunulduğunda, hür iradeleri yerine lider
talimatları ve sayısal çoğunluğa sığınarak, sorumluların Yüce Divana gitmesini
reddedenler, şimdi vicdan azabı çekmiyorlar mı? (FP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) Bu bankaların kurulması, satılması, satın alınması,
sermaye artırımı, hisselerinin devri, şube açma yetkileri tamamen Hazine
Müsteşarlığının iznine bağlı olduğu halde, neden bu çirkinliklere müsaade
edilmiştir? Sadece Hazine mi; Merkez Bankası, Bankalar Birliği,
Sermaye Piyasası Kurulu şimdiye kadar ne yaptı; bu ihmallerin müsebbibi
kimlerdir? Siz değil misiniz, siyasî tarihimizde görülmemiş
biçimde, Cumhurbaşkanlığına aday olmuş değerli bir bakanı azleden? Hükümetiniz,
şimdi Emlak Bankası vurgununa mani olduğu için yapıldığı iddia edilen bu olayın
hesabını verebilecek mi? (FP sıralarından alkışlar) VAHİT KAYRICI (Çorum) - Doğru değil... ALİ COŞKUN (Devamla) - Doğru değilse, burada
açıklarsınız. (MHP sıralarından gürültüler) Dinlemeyi öğrenin beyefendi. Siz değil misiniz, 23.6.1999 tarihinde yasalaşan
Bankalar Kanununu yürürlüğe koymayıp, Kurul üyelerini 23 Eylül 1999 tarihine
kadar atamayıp, vurguna göz yumulmasına fırsat verenler? Siz değil misiniz, bütün uyarılarımıza, muhalefet
şerhlerimize rağmen, 19.12.1999 tarihinde, yine sizin talep ve dayatmalarınız
doğrultusunda değişen yasayla, bankaların bu duruma gelmesinde baş sorumlu olan
Hazineye, sekiz ay daha fırsat verip, Kurulu derhal atamayarak, vurgunun,
soygunun seyircisi olanlar? (FP sıralarından alkışlar) Siz değil misiniz, iki yıl gibi kısa sürede, bankaların
patronu durumundaki Hazine Müsteşarlığı gibi önemli bir makamdan dört müsteşarı
değiştirenler? Şimdi, onların da onurlarını korumak için size soruyorum:
Müsteşarlarınız mı bu vurguna ayak uydurmadılar, yoksa sizin isteklerinize mi
uymadılar? (FP sıralarından alkışlar) Siz değil misiniz, programınızı alkışlayıp, kamuoyunu
etkileyen bazı sivil inisiyatiflere, sunî gündemlerle halkı yanıltan bir kısım
medya patronlarına, yandaş sermayedarlara devletçe menfaat sağlanmasına göz
yumanlar? Kendileri de zorda olan kamu bankalarından, batık
bankalara ve sahiplerinin holdinglerine fon aktarılmasına seyirci kalanlar siz
değil misiniz? Şimdi, soruyoruz: Usulsüz, teminatsız kredileri bunlara
kimler verdirtti? Kaç kişiye banka hediye ettiniz? Banka sahipleri hangi
siyasîlerin ve güç odaklarının yakınlarıydılar; neden korundular? Siz değil
misiniz cumhuriyet tarihinde ilk defa özelleştirme ve ihalelere fesat
karıştırıldığı için bu Yüce Meclisçe hükümetin düşürülmesinden ders almayanlar?
(FP sıralarından alkışlar) Bu soygunun siyasî ayağında kimler var? Şimdi
bunları dürüstçe açıklamaya yüreğiniz yetiyor mu; yoksa, sayısal çoğunluğunuza
sığınarak bunları da örtbas edecek misiniz? Biliniz ki, bunların hesabını
soracağız; milletin elleri iki yakanızdadır. Hiç olmazsa, şimdi, hükümetten
dürüst, açık davranış bekliyoruz. Suçluları daha fazla gizleyemezsiniz. Şimdi, Sayın İçişleri Bakanının tarihî açıklamasında
cesaretle belirttiği, sunî gündem oluşturan, sözde seçkin nüfuzlu kişilerin medyada çıkardığı
"tam tam"sesleriyle değil, Tantan sesleriyle devletin temiz eli bu
gidişin görünen çirkin yüzüne şamarı vurdu. (FP sıralarından alkışlar) Şimdi,
iktidar kanadının bu davranışın ne kadar arkasında olacağını merakla takip
ediyoruz. Eğer, samimîyseniz genel görüşme ve araştırma önergesine destek
verirsiniz; yoksa, samimîliğinizi inkâr etmiş olacaksınız. Fazilet Partisi olarak, her doğruda olduğu gibi, sonuna
kadar alınan tedbirlerin yanındayız ve destekleyeceğiz. Bu sebeple, adaletin
hızla tecellisi için Adalet Bakanımızı göreve davet ediyoruz. Böylece, suçlular
cezasını çekerken suçlu olmayanlar bir an önce bu töhmetten kurtulacak ve
ekonomik hayatımızdan bu gölge kalkacaktır. Aksi takdirde, sektörde panik
tehlikesiyle karşılaşabiliriz. Endişemiz odur ki, eski alışkanlıklar devam
ederse, çaldığı çalanın yanına kâr kalacaktır. Bu sebeple, bankacılık alanında
alınmış tedbirlerin gözden geçirilmesini talep ettik, ne yazık ki, bu talebimiz
altı ay sonra gündeme alındı. Oysaki, müracaatımızda yeni müdahalelerin
yapılacağı söylentilerinden bahisle acilen ele alınmasını önemle belirtmiştik. Sonuç olarak, bu bir ekonomik depremdir ve hükümet bu
depremin altında kalmıştır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ALİ COŞKUN (Devamla) - Sayın Başkan, 1 dakika daha rica
ediyorum. BAŞKAN - Buyurun efendim. ALİ COŞKUN (Devamla) - Vakit yetmiyor; ama, sevgili
Karadenizlilerin hoşgörüsüne sığınarak bir fıkrayla bitirmek istiyorum.
Efendim, Temel idam ediliyor "son arzun nedir" diye sormuşlar
"bu bana ibret olsun" demiş. Şimdi, ibretle son olması dileklerimizle, Grubum ve
şahsım adına Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. İnşallah ibret olur! (FP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, ikinci söz, Doğru Yol Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Sayın Celal Adan'a ait. Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA CELAL ADAN (İstanbul) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bildiğiniz gibi, son nüfus sayımına göre nüfusumuz 70
milyon ve en iyimser tahminlerle yüzde 15 işsizimiz var. Yüzbinlerce aile
-dikkat ediniz fert demiyorum- 100 ile 200 dolar arası bir gelirle geçinmeye
çalışıyor; ekonomiyi yönlendirenler, bu gelirin de daha aşağı çekilmesini
öngören paketler hazırlıyorlar. Madalyonun bir yüzünde millî ekonomimiz açısından tam
bir iflas hali; halkımız açısından tam bir ümitsizlik vardır. Peki, öbür
yüzünde ne var; öbür yüzünde, Egebanklar, Etibanklar, Türkbank-lar,
Sümerbanklar, tek tek isimlerini hatırlamakta zorlandığımız bir yığın batık
banka var. Hepsin-den daha kahredici olanı, son günlerde her birinin nasıl
batırıldığı bir bir ortaya çıkan bu bankaların kasasına, son 3 yılda aktarılan
tam 10 milyar dolar var. Bir yanda milyonlarca gencine iş veremez-ken,
yüzbinlerce aileye ayda 100 ile 200 dolar arası bir gelir bile çok görülürken,
10 milyar doları 10 aile şirketine kaptıran bir devlet var, devlet yönetimi
var, ekonomik sistem var. Mensubiyet şuurunu kökünden kurutan bir çelişkidir
bu. Bir millete mensubiyeti, bir ülkeye mensubiyeti, bir devlete vatandaşlık
bağıyla bağlanmayı anlamsız hale getiren bir çelişkidir. Bütün çalışanların
hayat standartlarını yüzde 50 yükseltecek miktarda bir kaynağı topu topu 10 aileye
devletten hortumlayabiliyorsa, hiç kimseden, hiçbir şey için en ufak bir
fedakârlık bekleyemezsiniz. Değerli milletvekilleri, yolsuzluk ve suiistimal her
ülkede oluyor diyerek bu işin içinden çıkamayız. Keza, aynı gerekçeyle, sistem
de kendisini bundan aklayamaz. Ortaya çıkan yolsuzluklar henüz buzdağının
görünen kısmıdır. Yolsuzluğun oranı, devlet bütçesinin yüzde 10'una tekabül
etmektedir. Ortaya çıkan tablo tek bir gerçeği ifade ediyor; ekonomimiz, bir
yolsuzluk ekonomisine dönüşmüştür, bir mafya ekonomisine dönüşmüştür, bir
suiistimal ekonomisine dönüşmüştür. Birilerinin kaş göz işaretiyle oradan oraya
savrulup duruyor. 30 yaşında birisi, hiçbir reel iktisadî faaliyette
bulunmaksızın, milyar dolarların üzerinde bir meblağı devlete fatura
edebilmişse, işçiye, memura, kepengini açamayan esnafa, tüyü bitmemiş yetime
fatura edebilmişse, bunu, bireysel sahtekârlıkla izah edip geçiştiremeyiz.
Geçiştiremeyiz, çünkü, biz, bir dilim baklava çalan aç bir çocuğu yirmi yıla
mahkûm etmiş bir ülkeyiz. Peki, devleti milyarlarca dolar hortumlayanlar hangi
cezayı alacaklar? Ben söyleyeyim: Selim Edesler, Halil Bezmenler, Gülay
Aslıtürkler, Engin Civanlar hangi cezayı almışlarsa, onlar da aynı cezayı
alacaklar!.. Bu, utanç verici bir durumdur, dünyayı kendimize güldürten bir
durumdur. Açık yüreklilikle kabul edelim ki, bu utancın baş sorumlusu siyaset
kurumunun ta kendisidir. Değerli milletvekilleri, yıllardan beri bu tür olgulara
sövüp duruyoruz; sonuç değişmiyor. Neden değişsin? Siyaset sızlanma yeri
değildir; siyaset, işin gereğine teşebbüs yeridir. Nedir işin gereği? İşin
gereği, dört tane işadamıyla dört tane bürokratı yarım yamalak bir sorgulamaya
çıkararak bu işi kapatmak değildir. Bugüne kadar hep bunu yaptık ve kendimizi
aldattık. Kendimizi aldattık ama, artık halk aldanmıyor. Bu ülkede ben
siyasetçiyim, ben milletvekiliyim diyen herkesin, bu olup bitenlerden ben sorumluyum
diyebilecek bir sorumluluk çizgisine gelmesi gerekiyor. Sormamız gereken soru şudur: Bir devlet üç yılda 10
milyar dolar hortumlanırken, bu ülkeyi yönetenler neredeydiler? (DYP
sıralarından alkışlar) Hiç kimse, yapılan operasyonları küçüm-sediğimizi
zannetmesin. Bu operasyonları yürüten herkese, huzurlarınızda, teşekkür
ediyorum. Tantan'ı çok seviyoruz, kararlılığının da arkasındayız ve kendilerine
yürekten destek veriyoruz. Meseleye, politik mülahazalarla da yaklaşmıyorum. Kim,
hangi suiistimali yaparsa yapsın, sonuçta, faturayı hep beraber ödüyoruz.
Meclisteki en büyük partinin oy oranı yüzde 21; bu, bize bir şey söylemelidir.
Gelin, bu operasyonların üçüncü ayağını da hep birlikte açığa çıkaralım. O
ayak, siyasî ayaktır. Eğer, bu çaptaki işlerin bir siyasî himaye görmeden, bir
siyasî destek görmeden olupbittiğine inanmamız bekleniyorsa, haberiniz olsun
ki, kimse buna inanmıyor. (DYP sıralarından alkışlar) İşin içinde hiçbir şey
yoksa, ağır bir görev kusuru vardır. Memlekette 10 milyar dolara mal olmuş bir
görev kusurununsa siyasetteki karşılığı, siyaseti bırakmaktır. Şayet bu
hadiselerin onda biri Japonya'da olsaydı, bu soygun düzenini inşa ve ihya
edenler, harakiri yaparlardı; bizdeyse, olupbitenleri pişkin pişkin
seyrediyorlar. Geliniz, bu meseleye, bir kere, farklı bir açıdan
bakalım. Mademki, sistem, özündeki çarpıklığı böylesine açık bir şekilde ortaya
koymuştur; gelin, bu açık hakikati, ortaklık hukukuna ve nezaketine kurban
vermeyelim. Neden mi bahsediyorum: İlk banka operasyonundan ve 10 bankaya
Hazinece el konuluşundan bir yıl önce, yani, 1998 yılında, 6 yeni banka izninin
siyasî rüşvet olarak dağıtılışından söz ediyorum. (DYP sıralarından alkışlar)
Ekonomiyle ilgili belli başlı bakanlıkların, müsteşarlıkların, üst düzey
bürokratik görevlerin birtakım holdinglere tahsis edildiği dönemlerden
bahsediyorum. Kendisi, banka yolsuzluğu üzerinde suçüstü yakalanmış, gensoru
yemiş; ama, bugün, hâlâ makbul ve muteber bir politikacı sıfatıyla aramızda
barındırdığımız, Türkiye'nin, Avru-pa ile entegrasyonu sorumluluğunu verdiğimiz
eski bir başbakandan bahsediyorum. (DYP sıralarından alkışlar) Siyaset kurumu
olarak, bütün bunları kolaylıkla sineye çekişimizden bahsediyorum. Bugün, bir
bankaya el konuluyor; ama, bir bakıyorsunuz ki, devletin, Hazineden sorumlu
eski bakanı, ilgili holdingte üst düzey yönetici eski bakan, nereden almışsa
istihbaratı almış, el konulmadan bir gün önce şirketten kaçmış. Devlete verilen
1,5 milyar dolarlık zarardan daha acı olanı şudur: Hortumcunun maaşlı adamı,
devletin Hazineden sorumlu bakanı olabilmiş. Acaba, buna benzer daha kaç kişi
var? İlgili fertler açısından ortada bir ahlak sorunu olduğu
doğru; ama, bugün, bizim, bu ilişkiyi bir sistem sorunu olarak algılamamız
gerekiyor; çünkü, yolsuzluk ekonomisi denilen model böyle oluşuyor. Demokratik
ahlak, halka karşı sorumluluk, hakka ve hukuka riayet gibi konularda refleksini
yitiren her siyasî ve iktisadî sistemin bir yolsuzluk ekonomisi üretmesi
kaçınılmazdır. Değerli milletvekilleri, koskoca Türkiye,
sermaye-siyaset-bürokrasi, sermaye-medya-siyaset, sermaye-mafya-siyaset gibi
karanlık üçgenler karşısında adım adım gerilerken, bu kirli ilişkiler meşru
kamu düzeninin yerini alırken, bu olguya direnen tek siyasî hareketi, onun
liderini boğan refleks, işte budur. Doğru Yol Partisinin o tarihlerde karşı
karşıya kaldığı asıl mesele buydu. Hakikat karşısında daha fazla direnemezsiniz. Perdenin
önünde oynanan cumhuriyeti kurtarma oyunu ile perdenin arkasında cereyan eden
cumhuriyetin bütün prestijini sarsan, sıfıra indiren yağmalama oyunu arasındaki
paradoksal ilişkiyi, artık, görmek zorundayız. Demokrasi, demokrasi, daha fazla
demokrasi; açıklık, açıklık, daha fazla açıklık; bütün dertlerin gerçek ilacı
budur. Halkın seçtiği bir iktidara karşı ışıkları söndürenler
şimdi neredeler?! (DYP sıralarından alkışlar) "Aydınlık için bir dakika
karanlık" diyordunuz, sizin o bir dakikalık karanlığınızda ne dolapların
döndüğünü hâlâ görmeyecek misiniz?! (DYP sıralarından alkışlar) Bugünlerde, karşımızdaki öncelikli tehdidin
yolsuzluklar olduğu söyleniyor; doğru bir tespittir, yürekten katılıyorum.
Ancak, herkesin gözden kaçırmaması gereken bir husus daha var; gelinen sonuç,
sistemdeki arızaların tehdit değerlendirmeleriyle perdelenmesinin bir ürünüdür;
burası çok önemli. Bu yağma düzenini sorgulayanlar, bakınız, cumhuriyet
tarihinde bu sistemi sorgulayanlar, 30 000 kişinin ölümüne sebep olmuş,
Türkiye'nin bayrağına, toprağına saldırmış Apo'dan daha çok bedel ödediler.
Menderes'in başına gelenler Apo'nun başına gelmedi. Özal'ı anasından doğduğuna
pişman ettik. Otuz yıldır, körpe yaşımızda, vatan, millet sevgisini yüreğimize
işledik, yüreğime işledim. Ben "20 vilayet verilsin de Türkiye
rahatlasın" denildiği günlerde, Şırnak'ın eteklerinde bir başbakan gördüm.
(DYP ve FP sıralarından alkışlar) Genelkurmay başkanıyla ve o dönemin değerli
emniyet genel müdürüyle Şırnak'ın eteklerinde gördüm. Mermiler yağmur gibi
yağarken Bosna'da bir başbakan gördük. Bu sistemi sorgulayan başbakan,
Türkiye'nin en büyük gazetesinde CIA ajanı diye damgalandı, eroin ticareti
yapıyor diye yargılandı. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) Gelinen sonuç : Rahmetli Özal büyük bedel ödedi ve
bundan sonra sistemi sorgulayanların hepsi büyük bedel ödeyecek. Ama,
görüyorsunuz, sonuç itibariyle, Türkiye tıkandı, ekonomi tıkandı, siyaset
tıkandı, dışpolitika tıkandı, devlet tıkandı. Türk siyaset sistemini cesaretle
sorgulayan yeni bir süreç başlamadıkça, bu tıkanıklığı aşmanın bir yolu yoktur.
Türk siyaseti, az evvel sözünü ettiğim eski başbakanın, bir döneme damgasını
vurmuş bazı kuvvet komutanlarının, bazı şaibeli patronların bordrosunda ne aradığı
sorgulanmadıkça... Yine, körpe yaşımızda bildik, bu coğ-rafyada, bu tarihî
sorumlulukta Türk Silahlı Kuvvetlerine dokunmak, onu incitmek açısından bir
değerlendirme yapmıyorum. Bu kutsal müesseselere de hiç kimse hatalarını mal
edemeyecektir bundan sonra; ben bunu sorguluyorum. Eski bir Hazine bakanının,
ödeyemeyeceği biline biline, devletten en fazla borç almış bir batakçının
bordrosunda ne aradığını sorgulamadıkça, bu tür bera-berliklerin, artık, her
tarafından pis kokular yayılan ekonomik sistemle ilişkisini sorgulamadıkça,
daha çok Etibanklar, Egebanklar, Sümerbanklar, Türkbanklar çıkacaktır. Hukukun
gereği, ortaklık hukukuna feda edildikçe, bugün yapılan ve gerçekten önemli
bulduğumuz operasyonlar havada kalacaktır. Değerli milletvekilleri, huzurunuzda sesleniyorum:
Siyaset, insana her gün tarih yapma şansı tanımaz. Önümüzde böyle bir şans var;
lütfen, bu şansı sonuna kadar; ama, gerçekten sonuna kadar kullanınız. Tarihe
de aynı isimle geçecek olan bu yolsuzluk ekonomisi devrine bütün unsurlarıyla
birlikte son verelim. Türkiye'yi gerçekten sıkıntılı günler bekliyor; ancak,
halkın desteğiyle aşabileceğimiz bu darboğazı başka türlü aşma şansının
bulunmadığını da gözardı etmemeliyiz. Beni sabırla dinlediğiniz için teşekkür ediyor,
hepinize saygılarımı sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Adan. Efendim, şimdi, söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Hayrettin Özdemir'de. Sayın Özdemir, buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar) MHP GRUBU ADINA HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Fazilet Partisi İstanbul Milletvekili Sayın
Ali Coşkun ve 31 arkadaşının vermiş oldukları bankalar ve bankacılık sektörüyle
ilgili genel görüşme istemi hakkında MHP Grubu adına söz almış bulunuyorum;
hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hükümetimiz, her
konuda olduğu gibi, ekonomi politikaları ve enflasyonla mücadele konusunda da
kararlılığını ortaya koyarak, bir istikrar programı başlatmıştır. Uygulamaya
konulan istikrar programının başarılı olabilmesi için, malî sistemin sağlıklı
işlemesi ve güvenilir olması gerekmektedir; çünkü, para ve maliye
politikalarının etkin bir şekilde uygulanabilmesi için önşart, malî sistemin
istikrarlı olmasıdır. 57 nci cumhuriyet hükümetimizin aldığı kararlar
neticesi, enflasyon son yılların en düşük oranına çekilmiş, faizler son on
yılın en düşük oranlarına indirilmiştir. Bu da şunu gösteriyor ki, alınan
kararlar, ülkemiz için, alınması gereken radikal ve doğru kararlardır, bu
kararlar da piyasalara olumlu yansımıştır. Faizlerin aşağıya çekilmesi, Hazine
kağıtlarının düşük faizle tedavül edilmesi, mevduat toplayarak Hazineye satan
bankacılık sektöründe de bir daralmaya sebep olduğu malumlarınızdır. Bu
daralmada, güçlü özkaynağa sahip, güçlü ve güvenilir tabana sahip bankaların,
mevcut konumlarını yeniden değerlendirilerek, fiilî yapılarını düzenlemeleri
gereğini duymuşlar. Kamuoyuna da yansıdığı gibi bankacılık ve finans sektöründe
geçen yıl ve bu yıl kârlılıkta önemli düşüşler bulunmaktadır. Türkiye'de 19'u yabancı, 80 tane banka mevcuttur. Bu
bankaların büyük kısmı, özkaynak, sermaye ve bilanço yapılarıyla Avrupa
Topluluğu ülkelerindeki özkaynakları güçlü bankalarla rekabet imkânı
bulamayacaktır. Avrupa Topluluğu ve dünya bankacılığında artık banka
birleşmeleri gündemdedir ve daha güçlü bir yapı için gereklidir. Türkiye'deki bankaların aktif büyüklüğü ilk altı aylık
verilere göre 141,7 milyar dolardır. Bu büyüklük Avrupa Topluluğu ve dünya
bankalarıyla karşılandığında çok düşüktür. Deutshebank'ın 502 milyar dolar, Creaditlyone'un
357 milyar dolar aktif büyüklüğüne sahip olduğunu belirtirsek, aktif
büyüklüklerin farkı ortaya çıkmaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde güçlü
sermaye yapısına ulaşacak, rekabete açık ve serbest piyasa şartlarına dayanıklı
banka birleşmeleri artık ciddî olarak değerlendirilmelidir. Bildiğiniz üzere 3182 sayılı Bankalar Kanununun sektör
üzerindeki yaptırımlarının kifayet etmemesi üzerine, önceki cumhuriyet
hükümetleri döneminde gündeme gelen kanun değişikliği, 57 nci cumhuriyet
hükümetimiz zamanında yapılmıştır. 4389 sayılı Bankalar Kanunu 18.6.1999
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilmiş ve 23.6.1999 tarihinde
Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Söz konusu kanun ile konuya
ilişkin uluslararası uygulamalara paralel olarak, banka denetim ve gözetim
yetkisinin daha etkin bir şekilde kullanılabilmesini teminen, siyasî otoriteden
bağımsız karar alma yetkisine, idarî ve malî özerkliğe sahip bir kurul ve kurum
oluşturulmuştur. Bankalarla ilgili olarak kuruluştan tasfiyeye kadar olan
süreçte alınması gereken kararların tamamı, sözü edilen kurumun karar organı
olan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun yetkisine bırakılmıştır.
31.8.2000 tarihi itibariyle de, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu fiilî
olarak yapılanmasını tamamlayarak sektöre yol göstermeye ve 4389 sayılı Yasayı
uygulamaya başlamıştır. Gerek kurul başkanı ve üyelerine gerekse kuruma
kamuoyunun güveninin de tam olduğu anlaşılmaktadır. Anılan kanunla, bankaların bankacılık yapma ve mevduat
kabul etme izinlerinin kaldırılmasına ilişkin yetki Bakanlar Kurulundan
alınarak Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna veril-miştir ve bu üst
kurul geçen hafta banka sahibi olma şartlarını belirlemiştir. 31.8.2000 tarihine kadar, malî yapısı bozulan
bankalarla ilgili olarak bankaların yönetim ve denetim kurullarının Mevduat
Sigorta Fonuna devrine Bakanlar Kurulu kararıyla karar veril-mesinde 57 nci
hükümete kadar 3 bankanın, 57 nci cumhuriyet hükümeti tarafından da, 22.12.1999
tarihinde 5 bankanın yönetim ve denetim kurulları Mevduat Sigorta Fonuna
intikal ettirilmiştir. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, faaliyete
geçmesiyle, yasadan doğan yetkilerini kullanarak Etibank ve Bank Kapital'in
yönetim ve denetim kurullarına el koymuş bulunmaktadır. El konulan banka
sahiplerinin kimlikleri ne olursa olsun, 57 nci cumhuriyet hükümetinin bu
konuda ne kadar kararlı olduğu kamuoyuna gösterilmiştir. Yukarıda özetlemiş olduğum Bankacılık Yasasının gündeme
alınması ve kararlılıkla arkasında durulması sonucu, bankacılık sektöründeki
art niyetli banka sahipleri ve yöneticileri, sektöre daha fazla zarar
vermemeleri amacıyla, sektörden, bir anlamda, uzaklaştırılmaya başlanmıştır. Türk Ceza Kanununun emniyeti suiistimal ve
dolandırıcılıkla ilgili hükümlerini düzenleyen maddelerde belirtilen fiillerin,
kamu fonuna emanet edilen bankaların yönetim kurulu, başkan veya üyeleri veya
diğer personeli veya bankanın sermayesinin doğrudan veya dolaylı olarak yüzde
10'undan fazlasına sahip olan ortaklarınca işlenmesi halinde daha ağır bir
cezaya çarptırılarak caydırıcılığın sağlanması, nitekim, bir bankanın
faaliyetlerini etkileyecek şekilde zarara uğratılması veya kamu fonlarından
oluşan banka kaynaklarının menfaat temini amacıyla gerçekte ehil ve dürüst
kişiler olması gereken bu kişilerce kullanılması veya kullandırılması halinde
genel hükümlere göre daha ağır cezalara çarptırılması, birçok devlet tarafından
öngörülen caydırıcı niteliği yüksek bir tedbir olarak karşımıza çıkmaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamuoyunun
vicdanında derin yaralar açan ve ilgilileri, öncelikle kamuoyu vicdanında
yargılanan suiniyetli, yolsuzluklara açık bu kara sermaye sahiplerinin, gerçek
yatırımcı ve köklü sermaye sahiplerinden ayrılması, yasanın verdiği tüm
yetkilerden yargılanmaları gerekmektedir. Bu konuda herkes üzerine düşeni
yapmalı, toplumun üzerine kâbus gibi çöken bu insanlara saygı ve itibar
gösterilmemelidir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamuoyunun
bankalar konusunda neden bilgilendirilmediği, resmî açıklamalarının yapılmadığı
sorgulanmaktadır. Sadece yazılı ve görsel basının aktardığı bilgilerle
kamuoyunun bilgilendirildiği sıkça dile getirilmektedir. 4389 sayılı Yasayla
getirilen müeyyidelerle, itibar ve itimat müesseseleri olan bankaların çıkacak
haberlerle yıpratılmaması, tasarrufçuyu endişelendirmemesi ve sektöre zarar
vermemesi amaçlanmıştır. Bu konuda gerekli görülen bilgileri, Bankacılık Düzenleme
ve Denetleme Kurulu toplantılarında vermektedir. Kamuoyunda, bazı bilgiler mevcut değil diye hiçbir
çalışma yapılmadığı gibi bir sonuç çıkarılmaması gerekir. Bu konuda bilgilerin
sınırlı verilmesinin amacının, sektöre zarar vermemek ve itimat ve itibar
kurumları olan bankaların korunmasını sağlamak olduğu kanaatindeyiz. Bugünkü haliyle ülkemizde faaliyet gösteren 80 banka
içerisinde hiçbirisine, 57 nci cumhuriyet hükümetimiz tarafından kuruluş izni
verilmemiştir. Yine, hükümetimiz zamanında, bu konuda bir özelleştirme de
yapılmamıştır. 57 nci cumhuriyet hükümetimizin, 22.12.1999 tarihinde 5
bankayla ilgili olarak almış olduğu karar, milletimizin esenliği ve
menfaatlarına göre olmuştur. Aynı şekilde, 27.10.2000 tarihli Bankacılık Düzenleme
ve Denetleme Kurulunun kararıyla, 2 bankanın Fona devri de aynı amaçlar
gereğince yapılan işlemlerdir; kararlılıkla uygulamaya konulan kanun ve
istikrar programlarının bir gereği olarak uygulanmış, bazı çevrelere menfaat
temin edilmesine çalışılmamıştır. Hiçbir kimseyi ya da kuruluşu kayırmak
amacıyla değil, partizanlıktan ve siyasal hesaplardan uzak bir anlayışla,
ekonominin ve kanunların gerekleri çerçevesinde rasyonel ve cesur bir karar
alınmıştır. Bankacılık sektörü ve malî sektörle ilgili eskiden beri
yapılagelen birkısım yanlışlara hep birlikte dikkat edip, özellikle, mevzuattan
kaynaklanan sorunları nasıl bertaraf ederiz diye düşünmeye ve çalışmaya bir
bütün olarak başlamış olmamız memnuniyet vericidir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Fona intikal
eden bankaların özkaynaklarındaki erime, 57 nci cumhuriyet hükümetimizin almış
olduğu kararlar neticesi değildir;1994 yılından beri devam eden malî sektördeki
sıkıntı, Uzakdoğu ve ardından Rusya kriziyle tırmanmıştır. Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonuna devredilen bankaların özkaynaklarındaki erimeyi, sadece malî
sektördeki sıkıntı, Uzakdoğu veya Rusya kriziyle izah etmek de doğru değildir.
Bu bankaların yönetimlerinin başarılı ve dürüst olarak çalışıp çalışmadıkları,
büyük kredilerini kimlere ve hangi gruplara kullandırdıkları, bu kredilerin
dönüp dönmediği önemlidir. Fondaki bankalarla ilgili yapılan incelemeler ve
soruşturmalar sonucu belirlenen kirlilik de kamuoyunun malumlarıdır.
Kamuoyunda, özellikle Interbankın devrinden sonra yakinen bilgi sahibi olunan
ve bankaların içinin boşaltılması olarak tabir edilen husus bu bankalarda
araştırılmakta ve gerekleri yapılmaktadır. Bilindiği gibi, bankaların malî bünyesinin ciddî bir
şekilde zayıflamakta olduğunun tespiti halinde, bankaya bir süre verilerek,
banka yönetim kurulundan sermayenin artırılması veya sermayenin ödenmeyen
kısmının tahsili veya sermaye benzeri kredi temin edilmesi, kâr dağıtılmaması,
tahsilinde tehlike görülen alacaklar için karşılık ayrılması, birkısım
şubelerin kapatılması, yeni personel alımının durdurulması, masrafların
kısılması, iştirak veya sabit değerlerin kısmen veya tamamen elden çıkarılması,
kredilerin sınırlandırılması, durdurulması, verimsiz veya donuk kredilerin
takibiyle ilgili önlemlerin artırılması, mevzuata aykırı fiilleriyle bankanın
malî bünyesini zayıflattığı tespit edilen personelin bankayı temsil
yetkilerinin kaldırılması, malî bünyenin güçlendirilmesi için gerekli görülecek
diğer tedbirlerin alınması istenir. Bu açıdan bakıldığında, Tasarruf Mevduatı Sigorta
Fonuna bağlanan bankaların malî yapılarındaki olumsuzlukların tespiti yapılmış
ve gerekli tedbirlerin alınmış olduğu görülmüştür. Bankacılık, takdir edersiniz
ki, bir güven müessesesidir. Bu müesseselere duyulan güvensizliğin piyasalarda
yaratacağı tedirginlik ve olumsuzluk bütün sektörleri sıkıntıya sokar.
Dolayısıyla, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankalarla ilgili
devirler, devirden evvel alınan tedbirler sonucu gerekli iyileştirme sağlanamadığı
için gerekmiştir. Bu operasyonların amacı, istikrar programının başarılı
olması ve enflasyonun önlenmesinin önşartı olan malî sektörün sağlıklı bir
şekilde çalışmasını sağlamaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen ilk bankalardan sonra mevduatta garantinin
yüzde 100'e çıkarılmasıyla, küçük grupların banka sahibi olma hevesinin nasıl
arttığı kamuoyunun malumlarıdır. Köklü grupların bu sektör içerisinde yeri ve
çabası inkâr edilemez bir hadisedir. Burada bir hususun üzerinde durmakta fayda vardır. 4389
sayılı Bankalar Kanununda, kamuoyunda off-shore tabir edilen kıyı bankacılığına
ilişkin uygulamalar konusunda düzenleme yapılmamış ve bu, kurulun yetkisine
bırakılmıştır. Bugün off-shore bankacılığı yapan bankaların, tasarruf
sahiplerine, vergi, fon gibi avantajları değerlendirerek verdikleri yüksek
faizler ve topladıkları mevduatları Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu kapsamında
bulunmadığı için tasarruf sahipleri mağdur olmuştur. 57 nci cumhuriyet hükümeti,
bu mağduriyetin tasarrufçu açısından bir nebze giderilmesi için çalışmalarına
da hız vermiştir. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankalar
iflas etmemiş, sadece ortaklık hakları, yönetim ve denetimleriyle hisse
senetleri fona devredilmiştir. Rehabilitasyon çerçevesinde sözkonusu bankaların
üst yönetimleri değişmiştir. Bankaların Tasarruf Mevduat Sigorta Fonuna
devrinin tüm kesimlerce olumlu karşılanması, alınan kararların yerinde olduğunu
göstermektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hükümetlerin
aldığı kararlar ve bunları uygulamaktaki kararlılığı hükümetlerin başarı ve
başarısızlığını ortaya çıkarır. 57 nci cumhuriyet hükümetinin ilk günden
itibaren aldığı kararlar ve izlediği politikalar sonucu, 1999 yılından önce
yüksek enflasyon ve yüksek faizle içiçe yaşayan halkımız, 1999 yılı başında
yüzde 100'lerde olan faizlerin yıl sonunda yüzde 40-50'lere, gecelik faizlerin
yüzde 20-30'lara çekilmesiyle bir nebze rahatlamıştır. Yıllardır üretim yapmayan, elindeki nakdini faizle
değerlendiren sanayici, tüccar ve serbest meslek erbabıyla, elindeki fonlarla,
sadece, devletin ihraç ettiği yüksek faizli bono ve tahvilleri alarak kâr eden
banka ve finans sektörü ilk kez bu dönemde, devletin ihraç ettiği düşük faizli,
uzun vadeli borçlanmayla, artık kâr etmek istiyorlarsa, devlete para satarak
bunu yapamayacaklarını anlamış olmaktadırlar. Rantiyecilerin gelir kaynakları olan faizin düşürülmesi
ekonominin bir gereği, yatırım ve üretim yapacakların vazgeçemeyeceği bir
enstrüman olarak kabul edilmiş, maliyetlerinin indirilmesi için 57 nci
hükümetin almış olduğu ve tüm çevrelerde kabul gören kararların etkisiyle
faizler düşürülmüştür. Bilindiği gibi, banka kurmaya, yabancı ülkelerde,
özellikle banka sahiplerinin geçmişi ve mal varlıklarıyla ilgili çok sıkı bir
araştırma yapılıp ondan sonra izin verilmektedir. 4389 sayılı Yasanın 7 nci maddesinin ikinci fıkrasıyla
ülkemizde de banka kuracaklarda aranacak şartlar belirlenmiştir. Geçmişte ise
eski 3182 sayılı Bankalar Kanununun 5 inci maddesi gereğince kuruluş izni
verilmekte ve aranılan şartlar yine bu maddede belirtilmişti. Ancak, mevzuatın,
her nedense, sıhhatli uygulanmadığı görülmüştür. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; banka
sahipliğinin, alelade bir yatırım değil, bir ayrıcalık olduğunun bilinmesi
gerekmektedir. Fonda olan bankaların büyük bir kısmında, firma sahibi veya
ortakların, bankaların kaynaklarını, emin bir şekilde çalışmasını tehlikeye
düşürecek biçimde kendi lehlerine kullandıkları veya hissedarların oluşturduğu
sermaye grubuna aktardığı görülmektedir. Geçmişte banka sahibi olan birkısım
sermaye sahiplerinin sermayelerinin durumu araştırıldığı bir ortamda, banka
sahibi olmalarına izin verilmesi, devlet içerisinde nasıl etkinlik
sağladıklarının da bir göstergesidir. Sümerbankın ve Etibankın özelleştirilmesi, İnterbankın
Cavit Çağlar'a satışı, Murat Demirel'in Egebankı alması, Ali Balkaner
tarafından Yurtbankın kurulmasına izin verilmesi, hep birlikte
değerlendirilmesi gereken hususlardır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçenlerde
basına yansıyan bir haber dikkatlerinizden kaçmamıştır. Dünyanın en büyük 12
bankası, toplanarak, bankaların "sadece mal varlıklarının kaynağının yasal
olduğunu açıklayabilen ve kimlikleri net olarak teyit edilebilen müşteriler
kabul edilecektir" şeklinde bir karar almışlardır. Karaparayla etkin mücadele için bankalar çok önemlidir.
Karaparayla mücadele edecek bankanın patronunun ve yönetim kuruluna girecek,
bankalarda yöneticilik yapacakların, bir işe bulaşmamış olması
araştırılmalıdır. Yapılacak olan rehabilite çalışmalarında bu hususlara dikkat
edileceğini umuyorum. Geçmişte bir kamu bankasında da görev yapan ve
kendisini profesyonel bankacı olarak gören, kamuoyunun kendisini çok iyi
tanıdığı şahıs, her gittiği bankayı -kamu bankası hariç- Fona teslimi
başarmıştır. Bu tür yöneticiler sektördeki bu sıkıntıların sebebidir. İsmi kamuoyu tarafından bilinen bankacı, Yaşarbankta
genel müdür yardımcısı, Emlakbankta genel müdür -Bako olayıyla görevinden
ayrılmış- Tuncabankta, daha sonra Kıbrıs Yurtbankta yönetici, Sümerbankta genel
müdür, Etibankta genel Müdür... Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eski bankalar
kanununun 64 üncü maddesi uyarınca, sahibi bulunduğu Interbank gözetim
altındayken, bu bankanın sahibi Etibankın özelleştirme ihalesine girerek pay
almıştır. Sümerbankın satışı şaibelidir. Görünüşte işadamı Hayyam
Garipoğlu tarafından alındığı halde, bu bankanın Nesim Malki tarafında aldırıldığı
konusunda yaygın iddialar vardır... Sayın Başkan... BAŞKAN - Buyurun efendim, devam edin... Süreyi ben
veriyorum... Buyurun... Önemli bir konu bu... HAYRETTİN ÖZDEMİR (Devamla)- Etibankın özelleştirilme
çalışması sırasında Özelleş-tirme İdaresinin üst yöneticileri, daha sonra
özelleştirilen anılan bankanın murahhas üyeliğine geti-rilmişlerdir, bilahara
genel müdürlüğünü üstlenmişlerdir. Bu, son derece sakıncalı bir örnektir. Bir kamu görevlisinin, ayrıldığı kuruma karşı görev
alma yasağı kamu personel rejiminin teme-li olmalıdır. Nitekim bu konuda
2.10.1981 tarihli 2531 numaralı Kamu Görevlerinden Ayrılanların Yapamayacakları
İşler Hakkında Kanun yürürlükte bulunmaktadır. Bu kanunun 2 nci maddesi "Kamu görevlileri
ayrıldıkları tarihten önceki iki yıl içerisinde hiz-metinde bulundukları kurum
ve kuruluşlara karşı, ayrıldıkları tarihten başlayarak, üç yıl süreyle doğ-rudan
ve dolaylı olarak görev ve iş alamazlar, taahhüde giremezler, komisyonculuk ve
temsilcilik yapamazlar" hükmünü içermektedir. Yapılan incelemeler sonucunda, önce Yurtbank, sonra da
Egebank, Esbank, Sümerbank, Eti-bank ve Bank Kapitalin sahiplerine ve
yakınlarının mal varlıklarına, Bankalar Kanununun 14 üncü maddesinin beşinci
fıkrası uyarınca, mahkeme kararıyla, ihtiyatî tedbir konulmaya başlanmıştır. Geçmişte Fona devredilen bankaların sahibi ve
yöneticileri için yapılmayan işlemler, bugün, çok kısa sürede yapılmaktadır.
Birkısım banka sahibi ve üstyönetici hakkında devlet güvenlik mahkemelerinde
ceza davaları açılmış, birçoğu da tutuklanmıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu bankalardaki
batık kredi ve alacakların, İcra ve İflas Kanununa göre değil de, kurum
tarafından, 6183 sayılı Âmme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre
tahsili için gerekli yasal düzenlemeler yapıldığında, gerekli kanun maddeleri
düzenlendiğinde kurula büyük bir avantaj sağlanacaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Fona devredilen
bankalar, bankacılık işlemleri yapmaya devam etmektedir; mevduat kabul edip,
kredi vermekte, tüm bankacılık işlemlerini yapmaktadırlar. Fona devredilmeden
evvel, yüksek faiz verilerek toplanan mevduatlar bu bankalar için risk
oluşturmaya devam etmektedir. Bu mevduatların tutulması için, yine yüksek faiz
verilmekte, faiz dü-şürüldüğü zaman bu mevduatların çıkışını karşılayacak nakit
aranmaktadır. Bu parayı ya Fondan veya yine yüksek faizle piyasadan bulmak gibi
bir mecburiyet vardır. Fondaki tüm bankalar bu durumda değil, doğal olarak,
kötü durumlarını düzeltmek, bankaları, gerektiğinde, yaşatmaya uğraşmak yerine
tasfiye etmek, birleştirmek de Fon için, sektör için ve ekonomi için orta
vadede kârlı gözükmektedir. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun bu
hususu dikkate alacağını da ümit ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; fondaki 10
bankanın rehabilitesi için, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun
önerileri doğrultusunda, Devlet Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Hazine
Müsteşarlığının çalışmaları devam etmektedir.
Bu bankaların özkaynakları, kârlılıklarının artırılması ve takipli kredilerinin azaltılması için
alınan tedbirler radikal bir şekilde uygulanmaktadır. Fona devredildikten
sonra, halen, yüksek faiz veren bu bankaların, yüksek faiz vermeleri, kurulun
tavsiyeleri doğrultusunda, engellenmiştir. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu
uygulamalarından da görüleceği üzere, kimseye ayrıcalık tanımadan, kanuna
aykırı işlemlerde bulunanlar hakkında gerekenin yapıldığına herkesin itimat
etmesi gerekir. Yaşanan olaylarda bankacılık sektörünün ve bankacıların
itibar ve itimat kaybettikleri yaygın bir kanaattir. Halbuki, itimada en çok
ihtiyaç duyulan sektör, bankacılık sektörüdür. Bu alandaki tahribat, zaman kaybedilmeden elbirliği
içerisinde giderilmelidir ve giderileceğine de inanıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu düşüncelerle,
Yüce Heyetinize şahsım ve Grubum adına saygılarımı sunarım. (MHP ve DSP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özdemir. Söz sırası, Demokratik Sol Parti Grubu adına İstanbul
Milletvekili Sayın Masum Türker'de. Buyurun Sayın Türker. (DSP ve MHP sıralarından
kalkışlar) DSP GRUBU ADINA MASUM TÜRKER(İstanbul) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, Yüce Meclise şahsım ve
Demokratik Sol Parti Grubu adına içten saygılarımı sunuyorum. Değerli milletvekilleri, bugün burada, aslında
demokrasi açısından tarihî bir gün yaşıyoruz. Gündemimizin 114 üncü sırasında
yer alan, iktidar grubu olarak günümüzde çok hassas bir şekilde ele alınan ve
kamuoyunda çok tartışılan bankacılık sektörüyle ilgili bir genel görüşmenin
öngö-rüşmesinin yapılması gündeme gelmiştir. Bu, tarihî bir süreçtir; çünkü,
iktidar, muhalefetin geç-mişte verdiği önergelerin bu dönemde duyarlı olarak
erkene alınmasında mutabık kalmıştır. Bu noktadan baktığımız zaman, bu öngörüşmede varmamız gereken sonuç veya bu
tartışmaların bizi götüreceği yön, acaba çok hassas olunan, kamuoyunda herkesin
büyük bir ilgiyle izlediği, gazetelerde, özellikle bankacılık sektöründe
çeşitli söylentilerin, çeşitli satır aralarında yer aldığı bir dönemde, bankacılık
sektörünün bu hali, bu durumu nasıl oluştu? Yani, başka bir tabirle, bankacılık
sektöründe biz, bugüne nasıl geldik? "Bugüne nasıl geldik" sorusunu sorduğumuz
zaman, ne 57 nci hükümeti, ne 56 ncı hükümeti ne 55 inci hükümeti, salt, tek
başına tenkit etmek, eleştirmek mümkün değildir. Bu sorun yılların birikimidir.
1960'lı yıllarda tasfiyeye giren Sağlık Bankası, Tutum Bankasının sonuçları
hakkında kamuoyunun hâlâ bilgisi yoktur. 1980'li yılların başında, o tarihte
Ziraat Bankasına ilhak edilen Odibank, Bağbank, İstanbul Bankası, Hisarbank ve
benzeri diğer bankalar Ziraat Bankasına yük olurken, bu konudaki yolsuzluklar,
bu birleşmeye neden olanların akıbeti konusunda hâlâ tartışma yapılmaktadır. Bankacılık sektörünün bu denli, bu kadar özenli olarak
ele alınmasının nedeni, bankacılık sektörünün özellikle liberal ekonomilerde,
serbest piyasa ekonomilerinde, hatta, karma ekonomilerde, ekonomiyi belirleyen
ciddî bir sektör olmasından kaynaklanıyor. Çünkü, bankacılık sektöründe gerekli
güven sağlanamamışsa, gerekli istikrar sağlanamamışsa, o ülkenin ekonomisinin
gelişmesini beklemek, o ülke ekonomisinde atılımlar beklemek mümkün değildir. Nitekim, ülkemizde, burada sık sık kürsülerde dile
getirildiği şekilde, 1994 yılında yaratılan sunî kriz sırasında kapatılan üç
bankanın, aradan altı yıl geçmesine rağmen halen tasfiyesi tamamlanmamıştır,
tasfiye işlemleri devam etmektedir. İşte, böylesine bir tarihî gelişiminde, daima belirli
bir yerlerde olumsuzluklarla karşılaşılan bankacılık sektöründe, üzülerek söylemeliyiz
ki, biraz önce tüm hatiplerin üzerinde mutabık kaldığı bir yasal düzenleme
yapılmıştır. Bu yasal düzenlemede, mevduat, yüzde 100 oranında garanti edilmiş
ve onu izleyen işlemlerde, kapatılan bankaların nelere sebep olduğu göz önüne
alınmaksızın ya da yine, bilinerek, bir saadet zincirinin kurulmasının temel
taşları atılmıştır. Nedir bu temel taşları saadet zincirinin, o tarihlerde
atılan; bankacılık sektörü, yalnız mevduat sahiplerini tedirgin etmemiştir, o
üç bankaya zamanında kredi-line açmış, akredite etmiş, bazı akreditiflere karşı
muhabir banka olmuş ya da ciddî bir şekilde kredi vermiş olan dışkredi kaynaklarının,
kurumlarının, bu ülkenin kredi değerine şüpheyle bakmasına, Türkiye'nin
dışborçlanma olanaklarının kısıtlanmasına ve çok pahalı olmasına neden
olmuştur. İşte, bu gelinen nokta, çıkış noktası, Türkiye'de, içborçlanma
yoluyla çözümlenmiş ve ciddî bir şekilde kamu kâğıtları piyasaya veril-meye
başlanmıştır. İşte, böylesine bir düzenin temel taşları ortaya atıldığı zaman
ne olmuştur; bankalar, az faizle elde ettikleri kaynakları, risksiz, yüksek
faizle devlete plase etmişlerdir. Bu saadet zinciri, bir taraftan vatandaş, verdiği
mevduatın garantisinin rahatlığı içinde devam ederken, diğer taraftan da büyük
paralar kazanan bazı bankaların sahiplerinin, görülmeyecek şekil-de kendi
gruplarına, kendilerine doğru, kamuoyundaki bilinmiş şekliyle, banka boşaltma
yöntemiyle kendilerine aktarmışlardır ve bu aktarmalarda kullanılan faizlerin
yüksek olmaması gerekiyordu; çünkü, devletin, kamu kâğıtlarına verdiği faiz kat
be kat fazlaydı; ama, bu saadet zinciri, zaman içinde bozulmuştur. Ne zaman
bozulmuştur; Bankalar Kanununun yetersiz olduğu anlaşılmıştır. 55 inci hükümet
döneminde, hükümette bulunan partileri dışarıdan destekleyen partiyle yapılan
özel protokolün 7 nci maddesinde bile öncelikli işler arasında Bankalar
Kanununun çıkarılması yer almıştır; ama, bu kanun bir türlü çıkarılamamıştır;
çünkü, lobiler, çünkü, saadet zincirinden yararlanan ve bu yararlanma anında
bankaları boşaltanlar, bu kanunun çıkmasını çeşitli şekillerde
engellemişlerdir. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Hükümeti etkilemişlerdir. MASUM TÜRKER (Devamla) - 56 ncı hükümetin, seçimi
güvenli ortamda sağlama dışında getirdiği tek konu Bankalar Kanununun
çıkarılmasıdır. Dönemin Başbakan Yardımcılarının, Hazineden sorumlu Devlet
Bakanının, Maliye Bakanının çalmadığı kapı, görüşmediği milletvekili
kalmamıştır; çünkü, bu kanun çıkarılmadığı takdirde banka boşaltmalarının devam
edeceği, yasal boşlukların olduğu açıkça anlatılmaya çalışılmıştır. Şimdi, denilebilir ki, bankaların içi boşalıyordu,
denetim mekanizmaları devleti yönetenlerin elindeydi, neden bir şey yapılamadı?
Bunu, ne 53 üncü hükümet yapabildi, ne 54 ne 55 ne 56; 57'ye gelene
kadar...Çünkü, mevcut olan kanun hükmündeki kararname, çeşitli nedenlerle
boşluktaydı, kurulmuş saadet zincirini destekliyordu ve bu kanun hükmündeki
kararnamenin dayandığı kanun ve bu kanun hükmündeki kararnamenin, aklına
estikçe, sıkıştıkça başvuranların, mahkeme aracılığıyla Anayasa Mahkemesinden
maddelerini iptal ettirmesinin rahatlığı vardı. İşte, değerli milletvekilleri, biraz önce hükümet adına
konuşan Devlet Bakanımızın belirttiği gibi, bu Meclis, 57 nci hükümetin daha
güvenoyu almadan getirdiği Bankalar Kanununu çıkarmıştır; Bankalar Kanunu
çıktı. Şimdi, denilebilir ki, haziran ayının 18'inde çıkarılan
bu kanuna rağmen, neden içi boşaltılan, usulsüz davranan bankalara el
konulmamıştır? O çerçevede çıkarılan kanunun, incelendiği zaman, bugünkü
sonuçlara ulaşabilecek bir yaptırım gücü olmadığı görüldü. Eğer incelenirse,
eğer bakılırsa, 19 Aralıkta çıkarılan düzenlemelerle, eksik olan yaptırımların
bu Meclisin oylarıyla getirildiği görülecektir. Burada, muhalefeti, iktidarı
önemli değil, 21 inci Dönem Meclisi, bundan sonra, bankaları soyacak, içini boşaltacak,
bankaları kişisel bankası olarak göreceklere karşı gerekli düzenlemeleri
yapmıştır, gerekli rasyoları getirmiştir. Grup içi kullanılan kredilerin,
istenilen kişilere devredilen kredilerin, artık, banka rasyoları içinde dikkate
alınacağı kabul edilmiştir ve dikkat edilirse, Bankalar Kanunundaki o
değişiklik, aralık ayında kabul edildikten iki gün sonra, 5 banka Mevduat
Sigorta Fonu kapsamına alınmıştır. Şimdi, bu bankalar kapsama alındığı zaman ne oldu?
Birçok arkadaşımız, içeride ve dışarıda bankalarla ilgili boşaltmalar olduğunu,
devlete yük olduğunu haklı olarak söyledi; ama, o bankaların gelişi, o
bankalarda olan biteni dengeleyebilecek bir yasal mevzuatın yeterli olmadığını
hepimiz biliyoruz. HACI FİLİZ (Kırıkkale)- Kim çıkardı?!. TURHAN GÜVEN (İçel)- Doğru gelseydi!.. MASUM TÜRKER (Devamla)- Şimdi, bankalar konusunda,
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu altmış gün önce göreve başlamıştır,
kuruluşunu tamamlamıştır. Bu Kurulun oluşmasında, 57 nci hükümet, devlet
olarak, siyasal olarak elinde mevcut olan bir yetkiyi özerk bir kuruma
devretmeyi kabul etmiştir. Kim ne derse desin, siyasal gölge bankacılık sektörü
üzerinden kaldırılmıştır. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar) Bu gerçek, bu
konuda elde edilen başarı, 57 nci hükümetin programına aldığı, burada özenle
savunduğu, bankalardan siyasetin elini çekip, bankacılığın kirlenmesini
engellemekti. Değerli milletvekilleri, bankacılık sektörü çok dikkat
isteyen, özen isteyen, geleceği şekillendirmeye yönelik çeşitli kararların
alınabileceği bir sektördür. Bankacılık sektöründe meydana gelecek her
değişikliğin, dünya finans kamuoyunda Türkiye'yi zor durumda bırakacağı
gerçeğini her zaman bilmek, düşünmek ve üzerinde değerlendirme yapmak
konumundayız. Bu, siyasetçi olarak bizim, medya olarak yönlendirenlerin ve en
önemlisi, bankacılık sektörünün sahibi konumunda olan özel sektörün... Bugün, bankacılık sektörünün, önemli boyutlarda,
kamuoyumuzda ön sıralarda yer almasının bir tek sonucunu söyleyeceğim; bazı
bankaların yurt dışında akredite olma ölçüleri düşmüştür, o bankalar
akreditiflerini kabul ettirememektedirler. Neden; çünkü, Türkiye'de bankacılık
sektörünün kötü amaçlarla kullanıldığı anda, o kişilerin görülmeleri,
yakalanmaları olasılığını veren bir yasal düzenlememiz vardır. Bu yasal düzenlemenin
olmadığı bundan önceki dönemde, Türkiye'nin tüm bankacılık sektörüne bu kapı
kapanmıştı; ama, şimdi, yalnız güçlü olamayan, yalnız olaya uzun vadede
bakamayanlar için geçerli olan bir düzenlemedir. Değerli milletvekilleri, kamuoyunda, sanki, hükümetin
içinde, bu konudaki düzenlemelere duyarlılık gösterilmemiş gibi, yapılan
operasyonlarda yalnız ve yalnız bir bakanımız ve Düzenleme Kurulu Başkanımız
gösterilmektedir. Bir kere, bunu gösterenlere teşekkür ediyoruz. Niye teşekkür
ediyoruz; bu bakan 57 nci hükümetin bakanıdır, bu başkan 57 nci hükümetin
döneminde atanmış bir başkandır ve tabiî ki, dürüst yönetim anlayışını
benimsemiş olan, özellikle mensubu olduğum Demokratik Sol Partinin dayandığı
anlayış olan, Genel Başkanı Sayın Bülent Ecevit tarafından özellikle
hassasiyetle benimsenen bu anlayışın, bugün, bankacılık sektöründe de var
olmasını görmek ve bu konuda hükümet adına görevlendirilenlerin alkışlanmasını
görmek, bizi kıskandırmaz, mutlu eder, kıvançlı kılar, sevindirir. Bunun
bilinmesinde fayda vardır. (DSP sıralarından alkışlar) Çünkü, bir bakan, bir
kurum başkanı, bu konuda siyasî desteği arkasında bulduğu sürece üstüne
gidecektir. Değerli milletvekilleri, 56 ncı hükümette başlayan, 57
nci hükümette ciddî bir şekilde, oya işler gibi örülen bir husus var: MİT'in,
polisin ve bankacılık sektörünün üzerindeki siyasal gölge kaldırılmıştır. Onun
için, bugün, sonuca ulaşılabilmektedir, tabu diye bilinenler
sorgulanabilmektedir; bu konuda "ben, medya sektörünün hâkimiyim"
diyebilenler bile hesap vermeleri gerekiyorsa, hesap verme noktasına
gelmektedirler. Bu konuda çok sevinebiliriz; birileri yargılanıyor,
birileri kötü duruma geliyor, ne güzel diye iş aleminde alkış tutabiliriz; ama,
bu, doğru değil. Bankacılık sektörünün zor durumda kaldığı, sürekli dile
pelesenk edildiği bir dönemde, bu sektörün kaynak aktardığı reel sektörü de
düşünmek zorundayız; eğer, bu bankaların kaynak aktardığı, ilgili olduğu reel
sektörü düşünmezsek, birdenbire, karşımızda, bu akşam iş sahibiyken, yarın
kocaman bir işsiz ordusu bulabiliriz. Değerli milletvekilleri, işte, bankacılık sektörüyle
ilgili bir söz söylerken, bir tartışma yaparken, bir fikri oluşturup
geliştirirken, iç ve dış kamuoyunu dikkate alarak; ama, doğruyu bularak, asgarî
müşterekte uzlaşmak zorundayız. Eğer uzlaşamazsak, eğer bankacılık sektörü
üzerinde bir gölgenin, bir bulutun dolaşmasına izin verirsek, iyi-niyetli,
milletini seven, varlığını bu ülke uğruna veren işadamlarımızı, esnafımızı, sanatkârımızı, bu konuda çalışan
insanımızı zor durumda bırakmış oluruz. Bilinmelidir ki, bu Meclis, Bankalar Kanununda verdiği
yetkiyle, hükümet, bugüne kadarki uygulamalarıyla, bankaların içini boşaltan,
soyan, hâlâ bilemediğimiz yasal boşlukları kullanıp boşaltmaya ve soymaya devam
edenlerin üzerine gidecek tüm kamu görevlilerinin arkasında, siyasî
kararlılıkla, üç partinin -Demokratik Sol Partinin, Milliyetçi Hareket
Partisinin ve ANAP'ın- ortaklığında kurulan 57 nci Hükümet, kararlılığında
devam edecektir. (DYP sıralarından "belli oluyor" sesleri) Değerli milletvekilleri, Türkiye, şifresiz, şeffaf bir
toplum özlemi içindedir. Türkiye'de şifrelerle dönen paraların, şifrelerle
çeşitli hesaplara yatırılmışların sona erdiği bir dönemi yaşıyoruz. Temel
sıkıntı burada. Geçmişte, çeşitli şifrelerle, şeffaf olmayan ve kirliliğe neden
olan bu işlemlerin artık, yapılamayacağı bir günü, bir dönemi yaşıyoruz. İşte,
bu noktadan bakıldığı zaman, değerli milletvekilleri, bu hükümet, mafya
ekonomisine dur demiştir; suiistimal ekonomisini durdurmuştur; yolsuzluk yapan
ve kamu fonu olan paraların birilerinin hesabına gidip, reel ekonomi içinde
katmadeğer yaratmasına engel olanların önüne set çekmiştir ve bunlar, ciddî bir
şekilde yargıya intikal etmiştir. Değerli milletvekilleri, şu anda konu yargıdadır.
Yargının, bu konuda vereceği kararlar, eğer yeniden yasal düzenleme
gerektiriyorsa; bizler, tekrar tekrar bu yasaları ve bunları daima dikkate
alarak, kamuoyunun haklarını ihlal etmeyecek, tasarrufçunun mevduatını kendi
cebine geçirtmeyecek; bankacılığı, şahıs bankasından, toplumsal bankacılık
anlayışıyla yönetecek, sahiplenecek bir düzenin temelini atmak konumundayız. Değerli milletvekilleri, işte, buradan baktığımız
zaman, mevduata verilen güvence yavaş yavaş azaltılıyor. Biz siyasilerin,
kamuoyu oluşturan medyanın, bu konuda, vatandaşı ciddî bir şekilde aydınlatması
gerekmektedir ve özellikle bankalarda çalışan şube müdürlerinin bile, banka
sahibi kadar sorumlu olduklarını, bu yasaya göre kendisine mevduat yatırmaya
gelen kişiyi offshore hesaplarına yönelttiği zaman, sorumlu olduğunun
uyarılması gerektiğinin bilincini birlikte yerleştirmek zorundayız. Değerli milletvekilleri, bankacılık sektörü, bugün
ülkemizde servet transferinde kullanılması hedeflenen, amaçlanan bir sektördür.
Bu konuda iyiniyetli olmayan, reel ekonomi yerine soygun ekonomisini kendine
edinenler, nasıl bankalardan imkân alabilirim diye düşünürler ve bu konuda ilk
hedef seçtikleri şey de kamu bankalarıdır. Bakınız, şu anda kamuoyunda el
konulmuş, Tasarruf Mevduat Sigorta Fonuna geçmiş 10 banka özel bankadır; ama,
gazetelerimizde genellikle işlenen konu kamu bankalarıdır. Sanki, kamu
bankaları bu 10 bankanın bu hale gelmesine neden olmuştur. Değerli milletvekilleri, neden yapılıyor bu: Kamu
bankalarımız şanssız. Yakında yapılacak İçtüzük değişikliğinde bunu dikkate
almak lazım. Halka açılmamış bir bankanın genel kuruluna girip, ortaklar
arasında, yöneticilerle birlikte, konuşulanı, herhangi bir kişi, gazeteci,
dışarıdan bir kişi izleyebilir mi, bilebilir mi ne olup bittiğini? Ama, gelin
görün ki, kamu bankaları Türkiye Büyük
Millet Meclisi KİT Komisyonunda tartışılırken, siyasî mülahazalar araya girer,
siyaset nedeniyle, hangi bakan, hangi siyasî otorite hedef alınmışsa, ona bağlı
olan bankayla ilgili konular, temcit pilavı gibi gündeme getirilir. Değerli milletvekilleri, bu bankalar ne iktidarın ne
muhalefetin; kamu bankaları, halkın bankasıdır, kamunun bankasıdır. Devlet
bankası demek, sahibi kamu olan banka demektir. Şimdi, bu bankalar üzerinde, bugünlerde oynanan bir
oyun bugünlerde sahnelenirken, buna izin vermemeliyiz. Yakında -dün Türkiye
Büyük Millet Meclisine hükümet tarafından gönderilen- bankaların
özelleştirilmesi gündeme gelirken, birçok kişi bu konuyu tartışacaktır; neden;
bu bankaların özelleştirilmesinde acaba bana da bir şey düşebilir mi diye
düşünenler, bu konuyu sürekli tartışılır, değer düşürür hale getireceklerdir. Biz, kamu bankalarına sahip çıkmak zorundayız, kamu
bankaları yöneticilerine sahip çıkmak zorundayız; ancak, aralarında usulsüzlük
yapan varsa, aralarında saptanan kişiler varsa, zaten gere-ken yapılacaktır,
yapılıyor da. Değerli milletvekilleri, biz, siyaseten, karşımızdaki
kişiye doğru atılan bir okun sevincini yaşama duygusunu içimizde tutarsak, o
okun bir gün bize de isabet edeceğini düşünmek zorundayız; çünkü, o okun isabet
ettiği herkes, yarınlara taşınacak bir yeni yükün başlangıcıdır, tıpkı,
geçmişte yapılanların bugüne taşınması gibi; ama, bu bankacılık sektörü
öylesine bir sektör ki, bunun önemli olduğunu Türkiye Cumhuriyetini kuranlar
çok iyi anlamış. Dönemin bölge bankaları, Adapazar'ında kurulanı, diğer şehirlerde
kurulanı desteklemişlerdir. Dünya buhranında, para politikalarının önemli
olduğu dönemde, Türkiye Cumhuriyetinin çıkarları dışında hareket edilince,
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası kurulması gündeme gelmiştir. Bugün,
bankacılık sektöründe, Atatürk'ün kurduğu, Atatürkçü bir bankacılık anlayışını,
milliyetçi bir bankacılık anlayışını taşıyan Türkiye İş Bankasını, bankacılık
sektörümüzde örnek almaktan kaçınmışızdır, kaçınılmıştır. Bunun sorumlusunun
kim olduğu önemli değildir. Bu olgu bile, bankacılık sektöründe, kişilerin
banka sahibi değil; toplumun banka sahibi olduğu anlayışının yerleşmesi
gerekir. Değerli milletvekilleri, bankacılıkla ilgili çok şey
söylemek mümkün; ama, bankacılık sistemi, tüm müşterilerine -ister mevduat
veren, ister kredi kullanan- gerekli korumayı sağlamayı, bu konuda saydam,
yani, kısaca şeffaf olmayı sağlayan bir bankacılık anlayışı getirilmek
zorundadır. İşte, bu bağlamda, bir konuyu daha dile getirmek
istiyorum. Yüce Heyet, kabul ettiği Bankalar Kanununda, bankaların kredi
verdiği zaman, kredi kullananların, krediyi kullanmadan önce ve kullandığı
sürece denetlenmesi, denetletmesini yapmayan bankalara da cezaî müeyyide
uygulanması hükmünü getirmiştir. Eğer bu hüküm, Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurulu tarafından önümüzdeki yıl içinde uygulanmaya başlanırsa,
çaycının, şoförün, garsonun ortak olduğu hayalî şirketlere kredi verme dönemi
de sona erecektir. Değerli milletvekilleri, bankacılık hukukuyla ilgili
yapılan düzenlemeler, bundan sonra bankaları soymayı düşünenler için, bilinen
yöntemlerle mümkün değildir; ama, bir gün, birileri çıkar, yenilikler
getirebilir. İşte, bunun tek garantisi, bugün bu öngörüşmeyi yapan, burada
görüşen Türkiye Büyük Millet Meclisi, getirilen her yeniliğe karşılık, yeni
soymaya karşılık duyarlı olduğunu, tedbirli olduğunu göstermiş oluyor. Aslında, bu öngörüşmeyle, bugün, 21 inci Dönem
milletvekilleri olarak, başkalarının, bizim adımıza, bazen çıkarları için,
bazen de partiler arasında acaba bir problem yaratabilir miyiz diye getirdiği
tartışmalara son verme günüdür ve diliyoruz ki, bankacılık sektörü iyi
yönetilsin. Buradan, Demokratik Sol Parti olarak, şunu, özellikle
kamuoyuna, bizi televizyonları başında dinleyen vatandaşlara duyurmak
istiyorum: Dürüst olan, iyiniyetli olan, bu ülke için çalışan için, bankacılık
sektörünün en iyi hizmeti vermesinden yanayız. Bu konuda, bankacılık sektöründe
yarınlara yönelik düzgün çalışanların korkmaması gerektiğini söylüyorum. Değerli milletvekilleri, bizler, bugün, burada
tartıştık. Bu konuda, bu görüşme olanağını veren, zamanında önerge veren Sayın
Ali Coşkun ve arkadaşlarına ve diğer partili arkadaşlara teşekkür ediyoruz. 21
inci Dönem olarak, bankaların eliyle bu ülkenin soyulmasına izin
vermeyeceğimizi duyuruyor; hepinize saygılar sunuyorum. (DSP, MHP, FP ve ANAP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Şimdi, söz sırası, Anavatan Partisi Grubu adına, Manisa
Milletvekili Sayın Ekrem Pakdemir-li'de. Buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar) ANAP GRUBU ADINA EKREM PAKDEMİRLİ (Manisa) - Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; bankacılık sektörüyle ilgili genel görüşme
isteğinin öngörüşmeleri dolayısıyla partim adına söz aldım; hepinize saygılar
sunuyorum. Değerli arkadaşlar, sözlerime başlarken, kısa bir ufuk turu yapmak istiyorum. Ülkemiz, geçmişte, ekonominin yürütülmesinde oldukça
zikzaklar çizmiştir. Cumhuriyetin kuruluşuyla beraber piyasa ekonomisi sekiz
yıl yürürlükte kalmış, bilahara iktidar, beş yıllık sanayi planı yaparak,
devleti sanayi sektörüne fiilen sokmuştu. O gün için, eğitilmiş personel
devlette vardı. Para yine devlette idi. Kalkınmamızı daha da hızlandırmak için,
geçici bir süre zarfında fabrikalar kurularak, çalıştırılıp, kâra geçtiğinde,
bunlar halka satılacaktı. Bu işletmeler kuruldukça, yönetim kadroları, güç
kullanmanın zevkiyle, kuruluşların devrine karşı çıkmışlar ve özelleştirme
yapılamamıştır. 1950 yılında iktidara gelen Demokrat Parti, seçim
bildirgesinde, kamu iktisadî teşebbüslerini özelleştireceğini açıklamasına
rağmen, bürokrasi bunu da engelleyebilmiştir. 1960 ihtilaliyle birlikte, ülke, karma ekonomi
modeliyle yönetilmeye başlanmıştır. Karma ekonomi, merkezî planlama; yani,
devletin ekonomiye mutlak hâkim olduğu bir model ile serbest piyasa
ekonomisinin bir karışımından oluşacaktı. 1960-1980 yılları arasında, bu iki
modelin muhtelif ağırlıklarda karıştırıldığını ve uygulandığını gördük. 1959
yılında, ülkemizin fert başına düşen millî geliri 583 dolar iken, İtalya'da 650
dolar, Japonya'da 420 dolar, İspanya'da 320 dolar, Yunanistan'da 400 dolar,
Portekiz'de 280 dolar idi; yani, İtalya haricinde, ülkemiz, diğerlerinden çok
daha iyi idi. Yirmi yıllık bir uygulamadan sonra; yani, bu karma ekonomi
uygulamasından sonra, saydığımız bütün ülkelerden geride kaldık. Bu geri
kalmışlığı, o günkü iktidarların yanlış model seçimi ve içerisine düştüğümüz
siyasî istikrarsızlığa bağlamak mümkündür. 1980 ihtilaliyle beraber karma ekonomik modelden
ayrılma emareleri görülmüş, 1983 yılında da, ülkemizde serbest piyasa ekonomisi
uygulaması tercihi yapılmıştı. O günden bugüne kadar, serbest piyasa
ekonomisine geçişi, maalesef tamamlayamadık; zaman zaman geriye dönüşleri
yaşadık. Mesela, 1994 ekonomik kriziyle bankalardaki mevduata sınırsız güvence
getirdik. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu bu güvenceyi veriyordu. Böyle bir
güvencenin, serbest piyasa ekonomisiyle bağdaşması mümkün değildir. Bu geriye
gidişten kısa bir süre sonra dönüleceği sözleri askıda kaldı ve bu güvence,
sınırlanmış olmasına rağmen, günümüze kadar geldi. Günümüzün banka ve bankacılık probleminin kökü, kökeni,
o yanlış geriye dönüş kararı ile 512 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamedir.
Enflasyonun düşüşünün de, bu problemin çözümsüz-lüğüne katkıda bulunduğunu da
ilave etmek lazım. Değerli arkadaşlar, bugün, 10 banka, Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonuna aktarılmıştır. Bu bankalardaki tasarruf mevduatı sigortalıdır;
vatandaş zarar görmeyecektir, zararı görecek olan devlettir, kamu maliyesidir. Türkiye Bankalar Birliğinin, her yıl, bir önceki yılı
kapsayan "Bankalarımız" adlı bir yayını vardır. Bu yayın iyi
incelemeye tabi tutulduğunda, hangi bankanın zorla ayakta tutulduğu ve suni
teneffüste bulunduğunu görmek mümkündür. Son beş yıldır bünyesi zayıflayan
bankalar sıkı bir takibe alınsaydı, yama bu kadar büyük olmayabilirdi. Batık
bankalara fon aktaran bir kamu bankasının genel müdürünün değiştirilmesine,
niye Cumhurbaşkanı karşı çıkıyordu; bunun, kamuoyuna açıklanması şarttır. Bankaların batık duruma gelmesine iki önemli model var:
Birinci modelde, banka sahibi ile üst yönetim anlaşarak bankayı boşaltıyorlar.
İkinci modelde de, mevduatın sigortalı oluşundan ötürü, sahiplerinin
-yabancıların miss management dedikleri- iyi bir yönetim kurma gereği
duymayışları gerçeği vardır. Öyle ya, iyi bir yönetim kadrosunun kurulması, iyi
bir ücret politikası uygulamasını gerektiriyordu; iyi yönetilen ile iyi
yönetilmeyenin birbirinden farkı da yoktu. Son yıllarda Hazinenin, banka
devirlerinde ve kuruluşlarında iyi bir denetim mekanizmasını işletmediği ortaya
çıkmıştır. Bu gerçekten hareketle, 57 nci hükümet, bağımsız Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulunu oluşturdu. Bankalar konusunda siyaseten de çok yanlış yapıldı. Bu
yanlışların önemli ikisi, 512 sayılı Kanun Hükmünde Kararname çıkarılarak,
banka talan etme çok kolay hale getirildi. Yani, hep iyiniyete dayandırıldı;
bunlar iyiniyetlidir, bankaları alacak insanlar iyi niyetlidir, onun için, biz
önlerini tıkamayalım, önleri açık olsun denildi. Geçmişte Ziraat Bankasına olan
borcunu ödeyemeyen bir kişinin banka almasına göz yumuldu; sen ziraate borcunu
ödeyemedin, nasıl oluyor da şimdi banka almaya kalkıyorsun denilmedi. Bazı
bankalar el değiştirdiğinde, halkın büyük bir kısmı, o bankaların içinin
boşaltılacağını söylüyordu; nitekim öyle oldu. Bunu sıradan vatandaş gördüğü
halde, bürokrasi niye tedbir alamadı? "100 markınıza dahi faiz
veriyoruz" reklamında, bir bankanın son çırpınışı ayan beyan değil miydi? Değerli arkadaşlar, 1983 yılında, serbest seçimler
yapılmadan evvel, İstanbul Bankası Hisarbank, Odibank gibi bankalar, tasfiye
edilmek üzere Ziraat Bankasına devredildi. 1985 yılında da, Bağcılar Bankası,
bankacılık işlemleri yapma yetkisi kaldırılarak tasfiyeye sokuldu. Sistemin
gereği, iflas etme noktasına gelen bankanın iflas kararının verilebilmesidir.
Bu banka devirlerinden mevduat sahipleri de zarar gördü. Önce banker faciası,
ardından da bankaların devrinden ıstırap duyan halkımız, bankalar arasında,
sağlam banka, sağlam olmayan banka ayırımı yapar olmuştur. Bu alışkanlık elde
edildiği bir zamanda, tasarruf mevduatına sınırsız güvence getirildi ve
böylelikle tekrar eskiye dönülmüş oldu. Değerli arkadaşlar, ABD'de 30 000'den fazla banka
vardır; her gün, ortalama 2-3 tanesi batar. Amerikalının çok küçük montanlı
tasarruf mevduatı güvence altındadır. Hükümet, batan iki üç banka için, serbest
piyasa ekonomisinin gereğinin dışına çıkmamaktadır. Serbest piyasa ekonomisi
uygulamak iddiasında iseniz, garantinin, mevcut tasarruf mevduatının 1-2 milyar
TL'sini kapsayacak bir düzenlemeye geçmek durumundasınız. Bu tür tasarruf
mevduatı sigortası dolayısıyla, iyi organize olmuş, iyi idare edilen bankayla,
organize olamamış ve iyi bir idare kuramamış banka arasındaki fark ortadan
kalkmıştır. İyi organize olmak veya iyi yönetmek, yönetilmek bir prim
getirmemektedir. Değerli arkadaşlar, bankaların çalışmalarını düzenleyen
kanunları, batı standartlarına mukayeseyle çok sık değiştirdik. 1958 tarihli 7
129 sayılı Kanunu, önce 28 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle, sonra da 70
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle değiştirdik. Ardından, 3 182 sayılı Kanunu
getirerek, bu kararnameleri de değiştirerek kabul ettik. Ardından, en
tehlikelisini yaptık; 512 sayılı kanun hükmünde kararnameyi çıkardık; bunda da
aksaklıklar oldu, bazı maddeler iptal edildi, 538 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname yayınlandı. Bundan sonra 4 389 sayılı Bankalar Kanununu çıkardık,
hemen akabinde de 4 491 sayılı Kanunla bunu da değiştirdik. Bu kanunlarla ilgili çıkarılan kararname, yönetmelik ve
tebliğlerin sayısı da çok fazla. Bu kadar fazla düzenlemeyi takip etmek de bir
ihtisas işi oldu. Bankalarla ilgili ihtisas mahkemeleri kurulması tartışması
var bugünlerde. Yargıtay Başkanının söylediği gibi, vicdan ile cüzdan arasında
sıkışmış olan yargıyı ne kadar bölüp, ihtisaslaştırsanız faydasızdır. Güçlü bir
el, bu sektördeki sıkışıklığı, radikal, idarî, malî düzenleme yaparak ortadan
kaldırmalıdır. Aksi halde, Meclis, yasama organı, devamlı olarak yasa yapar,
ihtisas mahkemeleri kurar, yine netice alınmaz. Kanaatimce, 1958 tarihli 7129
sayılı Bankalar Kanunu, fevkalade yeterli ve serbest piyasa ekonomisinin
gereğini yansıtan bir kanundur. Belki, günümüze uyarlaması yönünden birkaç
maddesi yenileştirilebilirdi; ama, bunu, böyle yapmadık ve çok sayıda
müdahalelerde bulunduk. Birçok olayda kanun boşluğu var diye değiştirdik.
Bürokrasiden gelen baskıya, siyasîler olarak "hayır, genel hükümler
vardır, bu genel hükümlerle yürünecektir" demedik. Arkasından da
"yargı bağımsızlığı var, yargı böyle istiyorsa, bunu da böyle
yapalım" demişizdir. Birçok olayda kanun boşluğu var diye böyle baskı
altında kalıyorduk. Bir anımı sizlerle paylaşmak istiyorum. 1985 yılında
görülen bir davada, hâkim "Bankalar Kanununda, sahibi ile genel müdürünün
birleşerek bankayı boşaltabileceğiı öngörülmemiş efendim, bunu tıkamamız
lazım" diyordu. Bu boşluğu doldurmak gerekir diyordu da, sanki genel
hükümler yoktu!.. Genel hükümler vardı ve genel hükümlerle de, bu, mutlaka yapılabilirdi; ama, biz, tuttuk,
kanunda, hakikaten, o boşluk denilen yerleri doldurduk 1985'te. Her kim ki,
bana göre "yasal boşluk var, bunu doldurmamız gerekiyor" derse, ona
kuşkuyla bakmak lazım; çünkü, Türkiye, çok sayıda kanunu olan bir ülkedir;
hastalık, yasamanın az yapılmasında değil, yargının ta kendisindedir. Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonu, kendisine devredilmiş bulunan bankaları rehabilite edip, derhal
satmalıdır; çünkü, korkarım ki, özelleştirmeye çalıştığımız sektörü, yarın
devletleştireceğiz. Bu, böyle giderse, maalesef, devletin eline geçmiş olan
yüzde 20'ler -şu anda 50 ticarî bankanın yüzde 10'u devletin elindedir-
korkarım yüzde 30'lara, 40'lara tırmanır. Rehabilitasyon, bunların birleştirilmeleri, sermaye
yapılarının güçlendirilmesi gibi tedbirlerle yapılmalıdır. Bu yapılmadığı
takdirde, sektörde daha büyük problemler çıkacak diye endişe ederim. Bu arada, kamu bankalarının özelleştirilmesi şarttır.
Zaten, kanunu da vardır. Kanun çıktığında, iki yıl içinde bu bankalar
özelleştirilecek diye bir maddesi de vardı. Ziraat Bankası, Halk Bankası gibi
büyük bankalar ikiye, üçe bölgesel olarak ayrılabilir ve bunlar
özelleştirilebilir. Özelleştirme dediğimizde, mutlaka, sermayesinin tümü,
hisselerinin tümü halka satılmalıdır veya Halk Bankasında esnafa satılmalıdır
diye bir iddiamız yok; ama, yönetimle birlikte, bunların kararlarının, kendi
yönetim kurullarının dışında, halktan gelen bir ekipte olmasında yarar
görmekteyiz. Şimdi, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna aktarılmış olan
bankaların bir kısmının hisse senetleri sermaye siyasasında işlem görmekteydi.
Yanlış bir uygulamaya parmak basmak istiyorum. Bu devirle tahtalar kapatıldı.
Açılması ve işlem görmesi, sistemin gereğidir. Sistem, eğer serbest piyasa
ekonomisiyse, bunlar da batmadı diyorsanız, bu tahtayı çalıştırmak
durumundasınız. Şimdi, bir vatandaş düşünün, bankanın sermayesine iştirak
etmiş, sermaye piyasasından, yani borsadan hisse almış; o miktarda da parayı götürmüş
mevduata yatırmış. Mevduatı güvence altında; ama, borsadan satın aldığı hissesi
pul olmuş. Bu, yanlış bir uygulamadır; çünkü, banka batmış değildir, bankayı
batırmadık. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devraldık. Bu uygulamada haksızlık
vardır, düzel-tilmesinde yarar vardır diyorum. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, bankalar
yeminli murakıp sayısını çok süratle katlamalıdır, üçe, dörde katlamalıdır;
banka denetimlerini periyodik olarak yapmasını sağlamalıdır. 80 tane banka
varsa, ondan daha az bankalar yeminli murakıbı var. Böyle bir şey olur mu?!
Senede bir tane bankayı denetlemesi mümkün değil. Kaldı ki, bankanın genel
müdürlüğü var, bir de büyük şubeleri var; yani, o şubeleri de
denetleyeceksiniz. Genel müdürlük gibi önemli şubeleri var. Ben hatırlıyorum,
Emlak Bankası bir zat tarafından soyulduğunda, bir şubeden soydu; onu, gidip
genel merkezden soymadı; genel merkezin haberi olmadan, Ankara Şubesinden
soydular. Onun için, bankalar yeminli murakıplarının sayısını çok süratli
artırmalıyız. Bu da, onlara fevkalade iyi, tatminkâr ücret vermekten geçer. Bakın, bu tür elemanların maaşlarını ikiye katlasaydık,
üçe katlasaydık -benim yaptığım hesaba göre- 1,5 milyon dolar bir kaybımız
olacaktı; ama, şu anda, belki 9 milyar dolar değil de, daha küçük montanlı
rakamlarla uğraşıyor olacaktık. Bilhassa mismanagement dediğimiz, yani kötü
idareden dolayı zor duruma düşmüş bankaları belki kurtarmış olacaktık,
zamanında bize bankalar yeminli murakıpları bu raporları getirebileceklerdi. Tabiatıyla, bankalar yeminli murakıpların sayısını
artırmak tek başına bir çare değildir. Onların verdiği raporu ciddiye alıp
değerlendirecek yöneticilere ve siyasîlere de ihtiyaç vardır. Bankaların işleyişinde, yeminli malî müşavirlerin üçer
aylık aralarla denetim raporları vermesi yolunda bir düzenleme de yapılabilir. Değerli arkadaşlar, bankalar güven müesseseleridir.
Bunların hakkında uluorta konuşmamak gerekir. Ölçüsüz bir konuşmayla en güçlü
dediğimiz bankayı çok zor duruma sokabiliriz. Yüksek enflasyon aşağı çekilirken
reel sektörün fiyat artışları faizlerin çok altında kalacağından dolayı, böyle
bir dönemde bankaların şüpheli alacakları artacaktır. Bu durumda da bankaların
bünyeleri zayıflayacaktır. Enflasyonu düşürmede iddialı iseniz, bazı bankaların
zora gireceğini kabullenip ona göre tedbir almak gereği vardır. Bankaların malî
bünyelerinin güçlendirilmesi, asgarî özvarlık kriterlerinin gözden geçirilmesi
ve bu limitlerin yükseltilmesi şarttır. Rasyoları bozuk olan bankaların, yeni
ortaklarla, taze para girişiyle düzeltilmesi tedbirlerini uygulamaya koymasını
dili-yoruz, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunda da bunu bekliyoruz. 1992 yılında 80 milyar dolar olan bu bankaların toplam
aktifleri, 1999 yılında -yani sekiz yıl sonra- 170 milyar dolara çıkmıştır.
Sisteme dahil olan bu kadar yeni bankaya rağmen normal aktif artış hızına
ulaşamamışlardır.Yıllık dolar bazında en az yüzde 20 aktif artış hızı olsaydı,
bu bankaların aktifleri, dolar bazında 350 milyar dolar olurdu. Dolar bazında
yüzde 10 gibi aktif artış, bu sektörde sermaye birikim hızının düşük olduğunu
göstermektedir. Bu sektörde 170 000'i aşkın personel çalışmakta, çalışma
şartları ve metotları bakımından Batı standartlarına ulaşılmış bulunmaktadır.
Bundan dolayı, bankalarımızı, banka sektörünü ben kutluyorum; yani, yanlış
yapanlar vardır; ama yanlış yapmayanlar da çoğunluktadır. Bugün, sektörde 83
milyar dolar mevduat, 10 milyar dolar tutarında da repo var. 1990 yılında
toplam mevduatın 26 milyar dolar olduğu hatırlanırsa, o mevduat artışının
yıllık ortalamasının yüzde 13,5 olduğu görülür. Sektörün güçlendirilmesi gereği
bu iki artışa bakarak da söylenilebilir. Değerli arkadaşlar, biraz önce burada konuşan
arkadaşlarımızın "bilhassa, bir dönemde -yanıl-mıyorsam, ANAP'ın da
iktidar olduğu dönemi zikrettiler- 6 tane bankaya kuruluş müsaadesi verdiniz,
bu tabelalar altın kıymetindeydi, altın ağırlığına sahipti; bunu yapmamanız
lazımdı" diye tenkitleri vardı. Arkadaşlarımız, galiba, yatırım bankası
ile mevduat bankasını karıştırdı. Bu 6 bankanın hepsi yatırım bankasıdır,
mevduat bankası değildir. Halktan mevduat toplamaz; ancak, dışarıdan, büyük
kaynak bulduğu zaman alır, yatırımlara aktarır; dolayısıyla, tabelalarının
önemli bir ağırlığı yoktur, tabelalarının bir değeri yoktur; yani, taksi
plakası gibi alınıp satılan cinsten değildir. Bu yanlışı düzeltme gereğini
duydum. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) EKREM PAKDEMİRLİ (Devamla) - Sayın Başkan, toparlamak
için 1 dakika müsaade eder-seniz memnun olurum. Değerli arkadaşlar, bu bankaların, 1992 seçimlerinden
sonra böyle zor bir duruma gireceği belliydi, ayan beyandı; benim kaç tane
makalem vardır, kaç tane beyanım vardır. Siz, tutuyorsunuz, bankaları, bankaya
borcunu ödeyemeyen kişiye bağlıyorsunuz; sonra, götürüp, o zatı muhtereme banka
satıyorsunuz, ondan sonra 512 sayılı kararnameyi çıkarıyorsunuz, daha da
rahatlıyor "oh, yani bu kararname de çıktı, şimdi beni kimse
elleyemez" diyor. Bu zihniyetle, yani, verdiysem ben verdim zihniyetiyle
gideceksiniz, ondan sonra tökezlemememiz mümkün değil. Yani, aslında, bu kötü
neticenin altında yatan zihniyet "verdiysem ben verdim" zihniyetidir.
Bu böyle devam ederse, daha çok problemle karşı karşıya kalırız. Beni dinlediğiniz için, sabrınız için teşekkür eder,
saygılar sunarım efendim. (ANAP, DSP, MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Pakdemirli. Efendim, gruplar adına konuşmalar bitmiştir. Şimdi, önerge sahipleri adına, iki önerge olduğu için
iki sayın milletvekiline söz vereceğim. Biri Bursa Milletvekili Sayın Mehmet
Altan Karapaşaoğlu, diğeri İzmir Milletvekili Sayın Ufuk Söylemez. Önce, Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu;
buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arka-daşlarım; şu anda, burada, milletimizin hayretle
izlediği, hatta belki de nefretle izleyeceği, kendi vergileriyle ödenmiş
bütçemizden içi boşaltılan bankalara aktarılanların macerasını dile getirmeye
çalıştığımız bankalar konusunu görüşüyoruz. Değerli arkadaşlar, ben, sözlerime başlarken, ünlü bir
ekonomistin şu sözüyle başlamak istiyo-rum: "Her ekonomik sistem, kendi
felaketini de beraberinde getirir diyor ekonomist. Değerli arkadaşlar, hatırlayacaksınız, biraz
hafızalarımızı geriye doğru alalım, bu ülkede, Susurluk skandalıyla başlayan
çete-mafya-soygun ilişkileri, soygunların devam ettirilmesi pahasına, irtica
gürültüleri altında soygunlar maalesef gerçekleştirildi. Şimdi, milletimiz bu
gerçekleri, artık, üst üste kayarak, alt alta koyarak, bir sentez yapmak
durumunda. Biz de, burada, bu tartışmalara yaparak, şu neticeye varmak için
mücadele ediyoruz, diyoruz ki: Bu konuları bir araştıralım, bu konuların siyasî
boyutu nereye varırsa varsın çıkaralım, bu konuların bürokrat boyutu nereye
varırsa varsın çıkaralım. Bu çalışmayı yaparken de, yasalardaki boşlukları
tespit edelim ve bu boşlukların doldurulması istikametinde gayret sarf edelim.
Biraz sonra yapacağımız oylamalar, bu gayretin, bu iyi niyet gösterisinin bir
göstergesi olacak. Değerli arkadaşlar, bankaların içinin boşaltılması
konusunda birtakım teknik bilgileri duyurmak lazım, bildirmek lazım. Uzun süre,
devlet bankalarındaki tasarruf mevduatının yüzde 100'ünü garanti ederdi
sistemimiz. Şimdilerde bu, 100 milyar Türk Lirasına indirilmiş bulunuyor; 100
milyar Türk Lirasını garanti ediyor. Önümüzdeki günlerde de bu, 50 milyar
liraya indirilecek. Her bir bankadaki, her bir hesaptaki tasarruf mevduatının
sadece 50 milyar liralık kısmı devlet garantisinde olacak. Değerli arkadaşlar, dikkatinizi çekmek istiyorum.
Garanti edilen, sadece, tasarruf mevduatıdır; ticarî mevduat, bankaların diğer
borçları, devlet garantisi altında değildir; fakat, bizim devletimiz, milletine
olamadığı kadar, maalesef, banka sahiplerine âlicenap davranıyor; batacak
bankaları batırmıyor, bankayı alacağıyla, borcuyla üzerine geçiriyor. İşte, o
zaman, karşımıza şu manzara çıkıyor: Devletin mevduat üzerindeki garanti sınırı
diye bir şey kalmıyor, tasarruf mevduatının tamamı devlet garantisine giriyor,
bankadaki ticarî mevduat, bankanın içeride, dışarıda, cümle âleme olan borcu da
devlet garantisine giriyor. Banka batmadan, içerideki ve yurt dışındaki
tefeciden alınan yüksek faizli kredileri de, devlet, maalesef, üretmiş
bulunuyor. Tekrar dikkat edelim. Mevduat sigor-tası garanti sistemi içerisinde,
batan bankalarda tasarruf mevduatı bulunanların sadece 100 milyar liraya kadar
olan alacaklarının sadece banka tarafından ödenmeyen kısmından sorumlu olan
devlet, sınırsız bir borcu, bilmeden, sormadan üzerine alıyor. Birini, ikisini
değil, devlet, 10 bankayı kucağına bu şartlarla aldı maalesef. Türk Ticaret
Kanununa göre hiçbirinin iflası istenmiyor, Bankalar Kanununa göre, devir,
birleşme veya tasfiyelerine karar da verilmedi, mevduat kabul, bankacılık yapma
işlemleri maalesef kaldırılmadı. Bu tip uygulamanın çok zararlı yanları var.
Nedir bu zararlı yanları; devlet, sadece tasarruf mevduatı garantisiyle ilgili
sınırlı sorumluluğunu aşıp, büyük yükler altına girdi. Devlet, battığını iddia
ettiği bankaları devralarak batıkları kurtarma, düze çıkarma sorumluluğunu
üstlendi. Batan bir bankada, tasarruf mevduatının eksik kısmını tamamlamakla
sınırlı olan ve yapıldığında sona eren sorumluluğun, hem sınırı hem süresi
sınırsız bir hale getirildi. Bu uygulamalar, batan bankaların sahip ve
yöneticilerinin sorumluluğunu hukuken ortadan kaldırıyor. Değerli arkadaşlar, sahip ve yöneticilerin tüm mal
varlıklarıyla sorumlu olabilmeleri için, bankanın tasfiye olup, alacak ve
borçlar arasındaki zararın belli olması gerekiyor. Halbuki, devlet, batmakta
olan bankayı yaşatıp, eski sağlığına kavuşturma iddiasıyla devralıyor. Yaşayan
bir müessesede eski sahip ve yöneticilerin sorumlulukları rakam bazından
çıkarılıyor, olsa olsa üç beş ay hapis cezası verecekler ve iş bitmiş olacak;
neticede, devlet, bütün bu külfetin altına sokulmuş olacak. Değerli arkadaşlar, işin kötüsü şurada; devlet, batan
bankanın yönetimini bir defa devraldı mı, artık, o bankayı iflas ettirmesi de
maalesef mümkün değildir ve bu durum böylece sürüp gidecektir. Bu yapılan
operasyonlarda birtakım rakamların da bilinmesi lazım. Mesela, devlet
bankalarıyla ilgili olarak yapılan bir araştırmada, devlet bankalarının
teminatlarıyla kullandırılmış olan kredilerin miktarı 1,4 katrilyon lira. Bu
1,4 katrilyon liranın teminatını, mektubunu veren devlet bankası, ödemelerin
yapılmaması dolayısıyla, yaklaşık yüzde 80'ini öder duruma gelmiştir; yani, şu
anda devlet, kendi bankalarından bu mektupları ödemek durumundadır.
Dolayısıyla, devlet bankalarının içi de bu yolla boşaltılmış bulunuyor. Bu yol,
vatandaşımızın bilmesi gereken bir yol. Biraz önce buradaki konuşmacı
arkadaşlarımız, devlet bankalarına çatıldığını ifade ettiler. Değerli arkadaşlar, biz, devlet bankalarına çatmıyoruz;
devlet bankalarının bu uygulamalarının hangi baskılar altında, hangi metotlarla
geliştirildiğinin araştırılmasının, soruşturulmasının yapılmasını talep
ediyoruz. Değerli arkadaşlar, bankalardaki gizlilik konusuna
gelince... Bugün, teknoloji çok ilerledi, fiberoptik kabloların hâkim olduğu
günümüzde, bankalar, maalesef, bir günde boşaltılıyor; belki de daha az bir
sürede boşaltılıyor. Değerli arkadaşlar, banka faaliyetleri gizlilik arz
etmemektedir. Neden arz etmemektedir. Değerli arkadaşlar, bizim bir sermaye piyasamız var;
hisse senetlerimiz orada değer bulur, orada değerlendirilir, orada kriterleri
tespit edilir. Siz bir şeyleri gizlerseniz, bu değerleri, gerçeği biz nasıl
bulacağız, nereden bulacağız, kim bulacak, kim açıklayacak bunu; dolayısıyla,
gizlilik diye bir konuyu tanımıyoruz. Bakınız, çok değerli bir arkadaşımız, Grubumuzdan Azmi
Ateş Bey soru önergesi veriyor bir zamanlar -hangi zamanlar, 1997 yılında- soru
önergesinde, bir medya grubunun sahip olduğu bankayla ilgili sorular soruyor;
yani, bugün patlayan işi soruyor 1997'de "söylentileri var, buna cevap
verin diyor. Zamanın devlet bakanı, cevap veriyor, diyor ki: "İlgili
kanunun 83 üncü maddesi uyarınca açıklama yapamam." Ama, aynı sayın bakan,
bugün, bir gazete yazarının köşesinde, çeşitli bankaların, müşterilerinin,
firmalarının aldıkları kredilerin açıklamasını yapmasında bir beis görmüyor.
Demek ki, biraz önce, savunduğumuz gizlilik yok arkadaşlar; ancak, durum idare
etmek var. Nedir o durum idare etmek; onu da izah edeyim size. Bakınız, 55 inci hükümeti hatırlayın; 55 inci hükümet
döneminde birtakım yolsuzluklar bahis konusuydu, medyaya intikal etmişti. O
günün Başbakanı Sayın Mesut Yılmaz teftiş kuruluna talimat veriyor ve "şu
Egebank'ı bir araştırın bakalım; bize bir rapor verin" diyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Toparlayın lütfen. MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) - Fakat, 55 inci
hükümet döneminden sonraya denk geliyor bu raporların hükümete intikal
ettirilmesi; yani, 56 ncı hükümetin başbakanına bu raporlar veriliyor. Şimdi,
ben sormak istiyorum: Sene bindokuzyüz bilmem kaç, bu araştırmalar yapılmış, bu
raporlar verilmiş, banka murakıpları neticeyi bulmuş. Sayın Başbakan o zaman
niye bunu o zaman gündeme getirmemiş, gerekli tedbiri niye almamış diye sormak
lazım? Acaba, kendisini rahatsız eden birtakım konular mı var diye de ister
istemez -basındaki konular- halkımızın da aklına gelir, bizim de aklımıza
gelir. Değerli arkadaşlar, iki üç satır da olanlardan
bahsetmek lazım, milletimizin de bunu bilmesi lazım. Bakın, bu batırılan
paralarla neler olur, daha doğrusu milletimiz için neler yapılabilir. Değerli arkadaşlar, bu batık paralar milletin menfaatı
istikametinde kullanılsa, VAVEK Başkanımızın açıkladığı gibi, 15 doğalgaz
santralı yapılabilir, 11 termik santral yapılabilir, 8 hidroelektrik santral
yapılabilir, bunların hepsi 1000'er megavatlıktır; Adalet Bakanlığımızın, Millî
Eğitim Bakanlığımızın bugünkü bütçeleri ikiye katlanabilir; okul
ihtiyaçlarımızın tamamı karşılanabilir; sağlık problemlerimiz kökünden halledilebilir,
ikiye katlanabilir, hatta ve hatta, 100
yataklı tam teşekküllü olmak kaydıyla 800 ilçemizde -ilimizde demiyorum- tam
teşekküllü hastane yapılabilir, tüm
Türkiye öğrencilerinin yurt sorunu çözülebilir. 40 haberleşme uydusunu uzaya
atabiliriz. Düzgün arazide.8 880, engebeli arazide 4 054 kilometre uzunluğunda
demiryolu yapabiliriz; her şeyden önemlisi, Bursa İlimiz gibi yatırıma ihtiyacı
olan 80 ilimizin tüm yatırım ihtiyaçlarını karşılayabiliriz. Değerli arkadaşlar, tabiî, bu soruları sormakta hakkımız
var diye düşünüyorum. Vatandaşların hakları, raporları hasıraltı etmekle
korunamaz maalesef. Olumsuzlukları, 1993'teki 512 sayılı Kanun Hükmündeki
Kararnameye yüklemek insafsızlık olur. Mademki böyle bir olumsuzluk var,
kurumun başında bulunan yetkililerin görevi bu olumsuzlukları ortadan
kaldırmaktır. Geçmiş dönemde verilen önerge konusunda hata
yapıldığını ifade ediyor Sayın Bakanımız. Olabilir; ama, maalesef, üç yıldır
iktidardadırlar, o hatanın telafi edilmesi mümkündü; bu yapılmadı, gündeme getirilemedi;
ama, şimdi yapılacak oylamada, samimîyetlerinin ifadesi olarak bu
soruşturmaların, bu araştırmaların yapılması istikametinde oy kullanmalarını
bekliyorum. Değerli arkadaşlar, şu son günlerde batan bankaların
sahipleri, hepinizin de malumu olduğu gibi, son iki üç yıl içerisinde oluşan
sahiplerdir. BAŞKAN - Efendim, sizden sonra bir sayın üye daha var,
toparlar mısınız. MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla)- İzninizle
toparlıyorum. Parlamentomuz, geçtiğimiz dönemde çok yoğun çalışmalar
yaptı; 250 maddelik gibi bir Güm-rük Kanununu buradan bir günde geçirme
başarısını sergiledi ve gösterdi. Önümüze yeni düzenlemeleri gününde ve
zamanında getirseydiler, elbette bu düzenlemeler de buradan süratle geçecekti.
Bugün Parlamentomuzda batık bankaların akıbetlerinin araştırılmaması
istikametinde düşünen hiçbir arkadaşımız yok. Değerli arkadaşlar, o zaman bize düşen görev şu: Bakın,
Parlamentoya girememiş, muhalefette olan bir partimizin başkan ve yöneticileri
burada; konuya duydukları ilgiden dolayı buradalar. Kendilerine teşekkür
ediyorum; ama, milletimiz bunu bizden bekliyor. Dolayısıyla, bu konuda
göstereceğiniz hassasiyet, millet tarafından tartışılması, millet tarafından
olumlu değerlendirilmesi sizin vereceğiniz oylara bağlı. Siz değerli milletvekili arkadaşlarımı saygıyla
selamlıyor, Sayın Başkanıma da anlayışlarından dolayı teşekkür ediyorum. (FP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Ben teşekkür ederim efendim. Efendim, son söz, İzmir Milletvekili Sayın Ufuk
Söylemez'de. Sayın Söylemez, buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) Sayın Söylemez, sizin Grubunuz, her ne kadar 8 dakika
erken bitirdiyse de, Genel Kurulun çalışmaları bitecek; 10 dakikayı biraz
geçseniz de, toparlarsanız memnun olurum. Teşekkür ederim efendim. MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - 18 dakika... BAŞKAN - Efendim, siz niye karışıyorsunuz? Canınız
sıkıldı herhalde!.. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, bitinceye kadar
diye karar alırsanız... BAŞKAN - Efendim, ben, 55 inci maddeye göre de bir
karar alayım. Bitinciye kadar sürenin uzatılmasını oylarınıza
sunuyorum efendim: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Buyurun efendim. M. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın
Başkanım. Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri;
bankalarla ilgili genel görüşme önergemizin öngörüşmeleri nedeniyle söz almış
bulunuyorum. Konuşmamın başlangıcında, Sayın Başkanı ve Yüce Heyetinizi şahsım
ve Doğru Yol Partisi Grubu adına en derin saygılarımla selamlıyorum efendim. Değerli milletvekilleri, hepinizin de bildiği üzere,
Türk bankacılık sistemi ve sektörü, tarihinin en kötü günlerini yaşamaktadır.
Geçen iki yıl içerisinde toplam 10 tane özel ticarî banka batma veya batırılma
noktasına gelerek devletleştirilmek zorunda kalmış ve Tasarruf Mevduatı Sigorta
Fonuna 10 milyar doları aşkın bir yükle şu aşamada devredilmiş bulunmaktadır.
Bu riskin gelecekte çok daha büyük noktalara gelmesinden de ciddî bir şekilde
endişe etmekteyiz. Değerli milletvekilleri, bankacılık sistemi, reel
sektörün aynasıdır. Bankacılık sisteminde 10 tane bankanın batma noktasına
gelmesi, gerçekten, üzerinde, Yüce Meclisin de, kamuoyunun da hassasiyetle
durması gereken bir durumu göstermektedir, işaret etmektedir. 175 000 çalışanı,
81 bankasıyla, nitelikli personeli, modern bilgisayar altyapısıyla, rekabet
gücü yüksek olan Türk bankacılık sektörünün bu duruma düşmüş olması bize hüzün
vermektedir, bizi üzmektedir. Özellikle Doğru Yol Partisi olarak, ne bir bankanın
batmasından ne tek bir firmanın iflas etmesinden mutluluk duymayız. Bir ülke
ekonomisinde işler kötü gittiği takdirde, reel sektörün aynası olan bankacılık
sektöründe de işlerin hiç de iyi gitmediğinin bilincindeyiz. Değerli milletvekilleri, bir bankanın batma veya
batırılma noktasına gelebilmesi için üç unsurun eşzamanlı, aynı anda cereyan
etmesi gerekir. Bunlardan birincisi, sahip ve yöneticilerinin kanun ve usul
dışı işlemlerle bankanın kaynak ve kredilerini usulsüz bir şekilde kullanıp
geri ödemeyerek zarara yol açmaları; yani, art niyetli, kötü yönetimlerdir.
Ama, hiçbir banka sahibi, bankasını, kötü amaçlarla da olsa batma ve batırma
noktasına tek başına getirmeye muktedir ve ehil değildir. Bir bankanın batma veya
batırılma noktasına gelmesi için siyasî iradenin ve ekonomi üst yönetiminin ve
bürokrasisinin de kastı, ihmali, kayırması, korumasına ihtiyacı vardır.
Türkiye'de banka kurmaktan şube açmaya kadar hemen her konu ekonomi
otoritesinin, kamu otoritesinin izin ve gözetimine tabidir. Bankalar yeminli
murakıpları her üç ayda bir malî bünye raporlarını, aynen bir fotoğraf
netliğinde, ilgili siyasî iradenin ve ekonomi yönetiminin önüne koyarlar.
Dolayısıyla, sahip ve yöneticilerinin günlük, haftalık, aylık hesap hareketleri
dahi bu raporlarda aynen olur. İşin üçüncü ayağı, ülkedeki ekonomik politikaların o
ülkeyi küçülten, ihracatını gerileten, tarımı çökerten, üretimi durduran ve
tarihin en büyük daralmalarından birini yaşatan bir mak-roekonomik politika
olmasıdır. Uygulanmakta olan program, kâğıt üzerinde bile olsa enflasyonu
düşürememiş, geniş halk yığınları, özellikle memur, emekli ve dargelirlilere
verilen sefalet ücreti sayılabilecek ücretler, kurlara koyulan yasaklar, KİT
ürün fiyatlarına yapılan baskılara rağmen enflasyon ortalama bazda TEFE'de yüzde
56'nın altına inememiştir. Maliye Bakanlığı, yeniden değerleme oranlarını
saptarken de bu yüzde 56 oranını kullanmakta ve bir nevi enflasyonun
düşmediğini ilan etmektedir. İşte, bir ülkede ekonomik kriz var ise, o ülkede
ihracat bugün olduğu gibi geriliyor ise, o ülkenin tarım sektörü, çiftçisi
çökmüş ise, o ülkede dargelirliler ay sonunu getiremiyor, evkadını aş yerine
taş pişiriyorsa tenceresinde, o ülkede bankacılık sisteminde donuk ve batık
kredilerin artması da kaçınılmazdır. Sahip ve yöneticilerinin usulsüz işlemleri, siyasî
iradenin ve ekonomi bürokrasisinin kastı, ihmali, kayırması veya gecikmesi ve
hükümetin uyguladığı hatalı makro ekonomik politikalarla küçülen bir ekonomin
sebep olduğu nedenler, Türk bankacılık sistemini, tarihinin yaşamadığı bir
darboğaza itmiş, 10 tane özel ticarî banka devletleştirilmek ve Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonu üzerine, yıl sonu itibariyle, 10,5 milyar dolara yaklaşan bir
zarar ve risk ihtimaliyle bırakılmak zorunda kalmıştır. Bu rakamın büyüklüğü,
olayın vahametini yeterince gözler önüne sermelidir. Değerli milletvekilleri, Türkiye'deki 58 ticarî
bankanın 10 tanesinin bu noktaya gelmesi ve bu 10 bankanın faaliyetlerinin tüm
aktif ve pasifleriyle Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından devralınması
büyük bir hatadır. Bu bankaların iyileştirilebilecek, rehabilite edilebilecek
gibi olan birkaç tanesi dışındakilerin tamamı derhal kapatılmalıydı.
Operasyonel zararlar ikiye katlamıştır; devralımında 4-5 milyar dolar olan
zarar ve risklerin, bugün, 10 milyar doları aşmış olma ihtimali hepimizi
endişelendirmektedir. Kamuoyu, bankacılıkta yaprak dökümü sürecek mi diye
bizlere soruyor. Kamuoyu, bugün, sırada hangi banka var endişesiyle yaşamak
istemiyor. Türkiye'de, yaşanan ekonomik kaos ve derinleşen bankacılık krizi
nedeniyle, iç ve dış kredilerin ve piyasaların kesildiği bir ortamda; yabancı
sermaye, son yılların en kötü seviyesinde. Türk ekonomisinde yaşanan bu
sıkıntıları görmezden gelmemiz mümkün değildir. Şimdi, biz, bu genel görüşme önergesiyle bazı soruları
siyasî otoriteye de sormak zorundayız. Bu araştırma ve soruşturmayı, mutlaka,
Yüce Meclis yapmalıdır; çünkü, az önce Sayın Bakanın ve bazı iktidar
sözcülerinin konuşmalarında, âdeta, geçen yüzyılı anlatmaları, 1980'li, 1990'lı
yıllara referans vermeleri, mevzuat yetersizliğinden bahsetmeleri, yaşanan bu
krizin ve 10 bankanın çökü-şünün ve ekonomide yaşanan bu daralmanın ve
küçülmenin asla mazereti olamaz, izah edilemez. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) Şimdi soruyoruz: Haziran 1999'da Egebankın malî bünyesi
hakkında murakıp raporlarıyla ilgili ne gibi işlem yapılmıştır? Bir sayın bakanımızın hepimizi üzen intihar girişimi
sırasına denk gelen bu açıklama mutlaka yapılmalı ve haziranda battığı söylenen
bankaya 1999 Aralığına kadar niçin müdahale edilmemiştir? (DYP sıralarından
alkışlar) Off-shore hesaplarda cumhuriyet tarihinin en büyük rekoru
son bir yılda kırılmıştır. Off-shore hesaplara para yatıran vatandaşlar, bu
paraların güvence altında olmadığı konusunda Hazine otoritesi tarafından
bilgilendirilmemiş, bankaların, çılgınca, sorumsuz off-shore bankalar
açmalarına denetim getirilmemiş, düzenleme yapılmamıştır. Neden yapmadınız diye
soruyoruz? (DYP ve FP sıralarından alkışlar) Zayıf sermaye yapıları nedeniyle, Batı'daki bir
bankanın toplam aktifleri kadar bile olmayan toplam 80 Türk bankasının yabancı
sermaye yapıları bu kadar küçükken, 1998 yılında, seçimden az önce, altı küçük
bankaya niçin izin verilmiştir? (DYP sıralarından alkışlar) Sayın Pakdemirli Hocam beni bağışlasınlar, az önce
dediler ki: "Siz bunu bilmiyorsunuz; bu, yatırım bankasıdır." Sayın
Hocam, biz bunu çok iyi biliyoruz; yatırım bankaları, bir bakanlar kurulu
kararıyla tasarruf mevduatı toplamaya yetkili kılınabilirler. Bu, bir hiledir,
hile! Onun için veril-miştir bu banka izinleri ve milyonlarca dolarlık banka
lisanslarına kavuşurlar. (DYP sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, iktidara
yakın kişi ve gruplara, her biri 50-100 milyon dolar eden banka lisanslarını,
yatırım bankası da olsa, bedava veremezsiniz, bunu izah edemezsiniz. Bir yandan 10 tane bankayı batıracaksınız, ardından,
sadece sizin iktidarınıza yakın kişi ve grup-lara, seçilmiş kişi ve gruplara
bedava banka izni vereceksiniz... (DYP ve FP sıralarından alkışlar) Bakınız,
biz, iktidarımızda, İzmir'de, 400 ortaklı, gerçekten ihracat yapan, sektörel
bir dışticaret şirketi olan EGS grubu dışında hiçbir yeni banka izni vermedik;
doğru da yaptık. (DYP sıralarından alkışlar) Egebank, İnterbank gibi bankalarda tehlike varken, zarar varken, koyduğumuz şube açma
yasaklarını kim, niçin kaldırmıştır? Hazineden sorumlu olduğu söylenen
bakanlar, bu bankaların sıkıntılı ve sıkışık durumlarını bilmelerine rağmen,
can çekişen bu bankalarda, hangi vicdanla, hangi izanla para karşılığı iş
ilişkisine, danışmanlık ilişkisine girebilmişlerdir? Bu sorunun cevabını
arıyoruz. (DYP sıralarından alkışlar) 1998 Mayıs ayında, Egebankın Murat Demirel ve
şirketlerine satışına, Anasol-D döneminde, tartışmalı bir biçimde, Hazine
tarafından izin verilmiştir. Bu bankanın battığı, bir yıl geçmeden, murakıp
raporlarıyla, haziran 1999'da tescil edilmiştir. Bu süreç içerisinde, bu
bankaya niçin müdahale edilmemiştir? Haziran 1999'da gelen rapor üzerine, niçin
gerekli önlemler alınmamış ve bu bankanın, yoğun reklam kampanyalarıyla, küçük
çocukların harçlıklarına varıncaya kadar, 250 marka kadar varan kampanyalarla,
milyonlarca doları toplayarak off-shore'da batırmasına ve kaçırmasına göz
yumulmuş ve izin verilmiştir? (DYP ve FP sıralarından alkışlar) 1994 yılında faaliyetleri durdurulan 3 bankaya devamlı
vurgu yapılıyor; doğrudur. 1994 yılında, 3 küçük bankanın, bügün batanlardan
bir tanesiyle bile kıyaslanmayacak kadar küçük 3 bankanın faaliyetlerine
dönemin hükümeti tarafından müdahale edilmiş ve faaliyetleri durdurulmuştur.
Bunların zararları, borçları, riskleri, yurtdışı kredileri, garantileri
üstlenilmemiş, sahiplerinin iflasına gidilmiştir! (DYP sıralarından
alkışlar) Bugün ne yapılmıştır; bugün,
bu 10 banka kurtarılmıştır, yüzdürülmüştür, bütün dış borçlarıyla,
garantileriyle. Nasıl denilir ki, siz 1994'de bunu yaptınız da 2000'de yapılan
budur?! Bugün 2000'dir, geçen yüzyılı değil, bu yüzyılı konuşu-yoruz. Gelin,
eğer ortak bir uzlaşma noktası bulacaksak, burada bulalım. Değerli milletvekilleri, kamu bankalarına ilişkin
yüklenmelerde de haklılık payı olmakla beraber, KİT denetimine tabi ve
gerçekten, ülkenin büyük yükünü çeken esnafa, ziraatçiye kredi vermesi gereken
ve ticarî kurallara göre çalışması gereken bu bankaları niçin hâlâ
özelleştirmi-yoruz, niçin onları günah keçisi yapıyoruz, niçin onları bu baskı
altında tutuyoruz?! Bunların hepsinin hesabının mutlaka verilmesi
gerekmektedir. Değerli milletvekilleri, mafyaya, teröre, kumarhanelere
karşı mücadele eden bir hükümetin üyesiydim. Bugün, değerli bir konuşmacımız
"mafyaya meydanı bırakmadık" diyor. Açın televiz-yonları da, mafyaya
cezaevlerini nasıl teslim ettiğimizi, nasıl toplu katliamlar olduğunu görün!
(DYP ve FP sıralarından alkışlar) Mafya cezaevinde olmuş, dışarıda olmuş, ne
fark eder?! Değerli milletvekilleri, Karaparayla Mücadele Yasasını,
benim de içinde bulunduğum 54 üncü Refahyol Hükümeti çıkarmıştır. Bundan
gururluyuz. Eğer, o kanun çıkmasaydı, Türkiye'de, karaparanın hesabını, bugün
"hesap soruyoruz" diyenler de soramazlardı. (DYP ve FP sıralarından
alkışlar) Değerli milletvekilleri, Etibankın özelleştirilmesinden
bahsetmek istiyorum. Özelleştirme doğru, gerekli ve yapılması gereken bir
hadisedir. Özelleştirmeden banka, şirket veya firma alanların, kendi kusur ve
kabahatleri, yanlış yönetimleri veya konjonktürden kaynaklanan nedenlerle
batmaları, zarar etmeleri, hata işlemeleri asla özelleştirmenin kusuru
değildir; ama, özelleştirme, eğer, kanunen yasaklı bir kişiye yapılırsa,
hukuken ve ahlaken yapılmaması gereken yapılırsa, o, işte o zaman
sorgulanmalıdır. Etibankın 13 Ocak tarihli Özelleştirme Yüksek Kurulu
kararı elimdedir. Bu kararda, İpek Girişim Grubuna, bu bankanın, 13 Ocak
tarihinde özelleştirilmesi öngörülmüştür. İmzalara baktığımız zaman, tanıdık
birçok saygın ismi de görüyoruz: Sayın Güneş Taner, Sayın Zekeriya Temizel...
(DYP ve FP sıralarından alkışlar) Ama, burada bir eksiklik var; bu eksiklik
şudur: Etibankı İpek Girişim Grubuna veriyorsunuz; ama, İpek Girişim Grubunun
yüzde 50 hissesine sahip kişinin bir bankası can çekişiyor, 64 üncü madde
kapsamında, yakın takipte, batmak üzere... Kanunen batmak üzere olduğu bilinen
bir banka sahibine, devlet, nasıl yeni bir banka daha verir ve bunun hesabını
nasıl burada vermez?! (DYP ve FP sıralarından alkışlar) Değerli milletvekilleri, "Bankacılık Denetleme Üst
Kurulu yeni kuruldu, o nedenle müdahale edemedik" deniliyor; ama,
hatırlayın, ben, bu kürsüden, haziran ayında, ilk kanun geldiğinde "gelin,
şunu enine boyuna yapalım, bu kanun hepimize lazım olacak" dediğimde, bizi
dinlemediniz, konuşmadınız, konuşturmadınız ve "pardon, yanlış oldu"
diyerek, altı ay sonra aynı kanunu bu kürsüye bir daha getirdiniz. Burada
siyasî iktidarın hiç mi hatası yok, hiç mi sorumluluğunuz yok?! (DYP ve FP
sıralarından alkışlar) Değerli milletvekilleri, bu Kurul kuruluna kadar, tüm
yetkiler Sayın Bakan tarafından kullanılabilirdi; çünkü, kanun buna müsaitti.
Öyle mi Sayın Bakan?.. Bu yetkileri kullanabilirdiniz... (DYP ve FP
sıralarından alkışlar) Değerli milletvekilleri, yabancı sermaye Türkiye'ye
gelmiyor. Yabancı Sermaye Derneği Baş-kanı, yabancı sermayeli firmalar arasında
yaptığı araştırma ve ankette "niye Türkiye'ye yatırım yapmıyorsunuz, niye
yeni yatırımlar, yabancı sermaye akışı sağlanmıyor, hani IMF ile anlaşınca, IMF
ne derse, Cottarelli ne derse, Türkiye'ye para ve kredi yağacaktı" diye
soruyor ve yabancı sermaye şirketleri şu cevapları veriyorlar: 1. "Biz gelmeyiz! Hukuk devletinden uzak
görüntünüz var" diyorlar. Maalesef, üzülerek oku-yorum. 2. "Tahkimin çıkarılmasına rağmen, yap-işlet
konusunda bir tane bile proje gerçekleşmedi bile" diyorlar, 3. "Politik istikrar sağlanamamıştır"
diyorlar, 4. "Her gün ortaya çıkan yeni banka ve
yolsuzluklardan ürküyoruz" diyorlar, 5. "Enflasyon sıkıntısı var" diyorlar. Ve bu liste uzayıp gidiyor. Değerli arkadaşlarım, hani, enflasyon 20'li rakamlara
düşecekti?.. Hani, 40 olmayıp da 20 olacaktı?.. Hani, milletin bu fakirleşmesi
ve çilesi sonunda, gerçekten enflasyon düşecekti?.. Siz, akaryakıt fiyatlarını
yansıtmıyorsunuz, KİT'lerin zararları pahasına KİT ürünlerinin fiyatlarına
baskı yapıyorsunuz. BAŞKAN - Sayın Söylemez, lütfen toparlayınız. H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan. Çiftçiye ve tarıma üvey evlat muamelesi yaparak,
çiftçinin yoksulluğu pahasına bu programda inat ediyorsunuz.(DYP sıralarından
alkışlar) Ve kiralara baskı yapıyorsunuz ve ücretlere baskı yapıyorsunuz ve
döviz kuruna baskı yaparak, Türkiye'yi bir ithal cennetine çevirdiniz. Bir
heves ekonomisi yaşanıyor. Geliri yeten yetmeyen, gelecekteki gelirini ipotek
ederek, ithal arabalara koşuyor. Ekonomi üretmiyor, ekonomi moralini kaybetmiş.
Türkiye, ekonomide bir küme düşme psikolojisinde. Gelin, programınızı da bankacılık sisteminizi de gözden
geçirin; gelin, muhalefetin size uzattığı bu eli tutun ve bu 10 milyar doları,
bu milletin sırtına binmekten kurtaracak, yeni 10 milyar dolarlara sebep
olmayacak doğru adımları atalım; şu genel görüşmeyle de Türk kamu vicdanına
karşı da görevimizi tam yapalım diyoruz. Türkiye, ekonomide de siyasette de, tam ve eksiksiz bir
demokrasiyi kurduğu, şeffaflaştığı, rekabetçi bir büyümeye kavuştuğu takdirde
olur. Bugünkü gibi, Türkiye'yi Afrika ülkeleri standartlarına indiren bir
anlayışı reddediyoruz. Eğer, siz daraltırsanız, ekonomiyi küçültürseniz, ancak
bankalarınız batar, yazık olur bu güzelim bankacılık sektörüne, yazık olur bu
güzelim ülkenin müteşebbislerine. Ben, şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına, beni
nezaketle, sabırla dinlediğiniz için teşekkür ediyorum; genel görüşmeyi
destekleyeceğinizi umuyor, saygı ve sevgilerimi sunuyorum. Sağ olun efendim. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Söylemez. Sayın milletvekilleri, genel görüşme önergeleri
üzerindeki öngörüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi, genel görüşme açılıp açılmaması hususunu
oylarınıza sunacağım efendim. Genel görüş-me açılmasını kabul edenler... (FP ve
DYP sıralarından gürültüler) Bir dakika efendim, karışmayın. Elinizi kaldırın
dedim efendim, ses vermeyin. Sesli oylama olmaz ki. Bırakın sayalım. Sayacağız
efendim. (FP ve DYP sıralarından gürültüler) TURHAN GÜVEN (İçel) - Bankaların içini boşaltanları
ibretle seyretsinler istiyoruz. BAŞKAN - Efendim, müsaade buyurur musunuz... Sessizlik
hâkim olsun, sayalım. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın efendim, sayın!.. (FP ve
DYP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, susar mısınız efendim.
(FP sıralarından "Ayıp... Ayıp..." sesleri) TURHAN GÜVEN (İçel) - Neden bankalar batıyor, daha iyi
anlaşılıyor. HACI FİLİZ (Kırıkkale) - Sebep anlaşılıyor Sayın
Başkan. BAŞKAN - Sayın milletvekilleri... Bir dakika efendim...
Niye bağırıyorsunuz... Nasıl sayacağız biz? (FP ve DYP sıralarından gürültüler) Efendim, bağırmayın, sayalım, ondan sonra... TURHAN GÜVEN (İçel) - Biraz daha soysunlar bankaları!
Amaç bu. (FP sıralarından "Yazık... Yazık..." sesleri) BAŞKAN - Efendim, bu vaziyette Kâtip Üyeler. Niye yapıyorsunuz bunu?! Kabul etmeyenler efendim... (FP ve DYP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar [!]) HASAN EKİNCİ (Artvin) - Bravo!.. Millet görsün... BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, indirir misiniz
lütfen... Sayın milletvekilleri, Kâtip Üyelerimiz arasında
ihtilaf var. Sesli oylama olmayacağına göre, gelin, medenî olalım. Elektronik
cihazla oylama yapacağım efendim. (FP ve DYP sıralarından alkışlar) HASAN EKİNCİ (Artvin) - Kabul etmeyenler belli olsun,
hiç değilse... BAŞKAN - Oylama için 3 dakika süre veriyorum efendim.
(FP sıralarından "3 dakika yetmez" sesleri) Efendim, yeter... AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, açık oylama
istiyoruz. BAŞKAN - Olmaz efendim... Böyle bir şey İçtüzüğe
aykırı. Oturun allahaşkınıza!. Nereden çıkarıyorsunuz bunları?!. İstirham
ederim yani... (FP ve DYP sıralarından gürültüler) Belli efendim; bu partinin milletvekili belli, siz de
bellisiniz. Rica ederim... 102 nci maddeye göre oylama yapıyoruz, yeni yeni
usuller çıkarmayın. İşaret oylaması efendim bu. TURHAN GÜVEN (içel) - Tamam Sayın Başkan, belki isimler
belli olmayacağı için doğruyu görebilirler. BAŞKAN - Hayır, bu kadar sesli oylama olmaz ki yani,
aşkolsun! Allah Allah!.. Oylamayı başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, pusulaları okumuyorum
efendim; pusulalar hariç kabul edilmemiştir efendim. (DSP, MHP ve ANAP
sıralarından alkışlar) ASLAN POLAT (Erzurum) - Kaça kaç; onu öğrenelim. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayıyı alalım. BAŞKAN - İtimat buyurun efendim; böyle bir usul yok ki.
Sonra kulağınıza söylerim. TURHAN GÜVEN (İçel) - Yakında 10 banka daha batacak
demektir. BAŞKAN - Efendim, genel görüşme açılması kabul
edilmemiştir. (DYP ve FP sıralarından alkışlar [!]) SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Soyguna evet dememek
lazımdı; soygunun üzerine gitmek lazımdı! BAŞKAN - Bir dakika... Meclisi kapatacağız efendim; ne
şamata yapıyorsunuz?! Sayın milletvekilleri, komisyonlara üye seçimini
yapmak, sözlü sorular ile kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için,
8 Kasım 2000 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati
: 19.18 |
|