Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 43

 

12 nci Birleşim

7 . 11 . 2000 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – YOKLAMA

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1. – TBMM Başkanvekili Murat Sökmenoğlu'nun, son günlerde kamuoyunda, basında Türkiye Büyük Millet Meclisine vaki eleştirilerin arttığına; Türkiye Büyük Millet Meclisinin, millî iradenin ortaya çıkardığı toplumsal hayatımızın vazgeçilmezleri olarak benimsediği temel asgarî müştereklerimizin sahibi ve takipçisi olduğuna, yolsuzluk ve yoksullukla mücadelenin başarıyla yürütülmesi ve bu konuda gerekli her türlü tedbirin alınmasına hassasiyetle destek verdiğine ve İçtüzükten kaynaklanan bazı konuların da İçtüzük değişikliğinin öncelikle görüşülerek düzeltileceğine ilişkin açıklaması

 

B) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Afyon Milletvekili Halil İbrahim Özsoy'un, hava kirliliğine ilişkin gündemdışı konuşması

2. – Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın, çiftçilerin TEDAŞ'a, Ziraat Bankasına ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarına ilişkin gündem-dışı konuşması ve Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler'in cevabı

3. – Kırklareli Milletvekili Nural Karagöz'ün, Kırklareli İli ve ilçelerinin kurtarılış yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Fransa Senatosunda "acil görüşme" yöntemiyle  gündeme alınmaya çalışılan sözde Ermeni soykırımı yasa tasarısının engellenmesi ama-cıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan siyasî partilerden birer milletvekilinin katılımıyla oluşacak bir Parlamento heyetinin, temaslarda bulunmak üzere ivedilikle Fransa'ya gitmesinin kararlaştırıldığına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/676)

2. – Avrupa Parlamentosunun 13-17 Kasım 2000 tarihlerinde Strazburg'ta yapılacak Genel Kurul gündeminde yer alan ve Türkiye'nin Avrupa Birliğine üyelik sürecini yakından ilgilendiren raporla ilgili olarak, görüşmelerde bulunmak üzere Brüksel'e gidecek Parlamento heyetinde yer alacak milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/677)

3. – Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın, Vakıflar Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik  Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin (2/6) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/221)

4. – İzmir Milletvekilleri Suha Tanık ve Işılay Saygın'ın, İzmir İlinde Karabağlar Adı ile Yeni Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/366) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergeleri (4/222)

5. – Kırşehir Milletvekili Ramazan Mirzaoğlu ve 3 arkadaşının, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/233) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/223)

D) ÇEŞİTLİ İŞLER

1. – Genel Kurulu ziyaret eden Norveç Petrol ve Enerji Bakanı Olav Akselsen'e Başkanlıkça "hoş geldiniz" denilmesi

V. – AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. – FP Grup Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan'ın, kanun teklifinin doğrudan gündeme alınması görüşmeleri sırasında, İzmir Milletvekili Suha Tanık'ın Genel Başkanlarına sataştığı iddiasıyla konuşması

VI. – SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ

1. – Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliklerine seçim

VII. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

A) ÖNGÖRÜŞMELER

1. – İstanbul Milletvekili Ali Coşkun ve 31 arkadaşının, bankalar ve bankacılık sektörü, DYP Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Gü-ven ile 21 arkadaşının, Mevduat Sigorta Fonuna devredilen bankalar ve bankacılık sektörü konularında genel görüşme açılmasına ilişkin önergeleri (8/7,12)

VIII. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, Rize İlinde yürütülen projelere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz'ın cevabı (7/2315)

2. – Antalya Milletvekili Mehmet Zeki Okudan'ın, Sigorta Teftiş Kurulu Antalya Grup Başkanlığının kaldırılmasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/2316)

3. – İstanbul Milletvekili Erol Al'ın, Atatürk Hava Limanında verilen sağlık hizmetlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın ceva-bı (7/2318)

4. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Ankara-Yeğenbey Vergi Dairesince yürütülen işlemlere ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/2339)

5. – Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun Bağ-Kur'un üniversite hastaneleri ile olan anlaşmalarının fesh edilmesinin nedenine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın ce-vabı (7/2340)

6. – Hatay Milletvekili Kemal Atahan'ın, SSK ve Bağ-Kur'un anjiyo ve by-pass operasyonları için yaptığı ödemelere ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/2343)

7. – Diyarbakır Milletvekili Osman Aslan'ın, Yüksek İhtisas Hastanesi Başhekimliğine yapılan atamaya ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/2349)

8. – Ankara Milletvekili Cemil Çiçek'in, özelleştirilen Orta Anadolu Linyitleri ve Çayırhan Termik Santrali çalışanlarının sorunlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın cevabı (7/2350)

9. – Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan'ın, AB ülkelerinin vize uygulamasına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in cevabı (7/2351)

10. – Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan'ın, 1972-1982 yılları arasında isteğe bağlı olarak üye olan Bağ-Kur mensuplarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/2367)

11. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, TEDAŞ'ın elektrik tüketimi ile ilgili olarak aldığı son kararlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer'in cevabı (7/2382)

12. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Didim'de bulunan bir camiye ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın cevabı (7/2389)

13. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, SEKA Dalaman Kâğıt Fabrikasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın cevabı (7/2394)

14. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, KKTC'ye yapılan yardımlara ve Kıbrıs görüşmelerine ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in cevabı (7/2397)

15. – Ankara Milletvekili Oya Akgönenç Mugisuddin'in, günlük bir gazetede yayınlanan haberde yer alan bazı iddialara ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in cevabı (7/2398)

16. – Gaziantep Milletvekili Mehmet Ay'ın, Gaziantep Grup Başkanlığı kurulup kurulmayacağına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/2400)

17. – Karabük Milletvekili Mustafa Eren'in, sahte fatura yolsuzluğu iddialarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın cevabı (7/2403)

18. – Karabük Milletvekili Mustafa Eren'in, sahte fatura yolsuzluğu iddialarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/2404)

19. – Çankırı Milletvekili Hüseyin Karagöz'ün, Çankırı'da deprem sonrası hasar gören vakıf eserlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın cevabı (7/2413)

20. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, terör örgütünün kullandığı mayınların menşeine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın cevabı (7/2419)

21. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, SEKA Dalaman Tesislerinin özelleştirilmesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın cevabı (7/2433)

22. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın;

Karaman Merkez-Süleymanhacı Köyünde teknik elemanların olmaması nedeniyle arazi dağıtımının yapılamaması,

Karaman-Merkeze bağlı bazı köy yollarının ne zaman asfaltlanacağına,

Karaman-Merkez -Yukarıakın Köyü yoluna,

Karaman-Merkez-Paşabağı-Gülyaka köyleri arasındaki yolun ne zaman açılacağına,

Karaman-Merkez-Narlıdere ve Bucakkışla arası bir yol açılıp açılmaya-cağına,

Karaman-Merkez-Muratdede Köyünün yol sorununa,

Karaman-Merkez-Kızık Köyü yolunun ne zaman asfaltlanacağına,

Karaman-Merkeze bağlı bazı köy yollarına,

Karaman-Merkez-Demiryurt-Gülkaya-İhsaniye köylerinin arası ve yol çalışmalarına,

Karaman-Merkez ve bazı köylerinin kanalizasyon sorunlarına,

Köylülerin çimento, boru ve demir taleplerine,

Karaman-Merkez-Kurucabel Köyünün pompajla sulama çalışmala-rının bulunup bulunmadığına,

Karaman'a bağlı bazı köylerin yollarına,

Tarımda modern sulama yöntemlerinin uygulanması konusunda çalışma yapılıp yapılmadığına,

Karaman'a bağlı bazı köylerin su deposu taleplerine,

Karaman'a bağlı bazı köylerin yol sorunlarına,

Karaman-Merkez-Göktepe ve Bademli köylerinin içme suyu sorunlarına,

Karaman'a bağlı bazı köylerin sulama suyu sorununa,

Karaman İline bağlı bazı köylerin yollarına,

Karaman-Merkez-Göçer ve Güldere köylerinin su sorununa,

Karaman Merkeze bağlı bazı köylerin sulama suyu sorunlarına,

Karaman-Merkez-İhsaniye, Kozlu-Bucak ve Lale köylerinin sulama beton kanallarının yapımına,

Karaman'a bağlı bazı köy yollarının asfaltlanmasına,

Karaman'a bağlı köylerin içme suyu sorunlarına,

Karaman-Merkez-Bayatlıtepe Sulama Kooperatifinin yağmurlama projesine,

Karaman'a bağlı bazı köylerin su sorunlarına,

Karaman-Merkez Başkışla Köyünün içme suyu sorununa,

Karaman-Merkez-Kalaba Köyünün içme suyu şebekesine,

Karaman-Merkez-Narlıdere Köyünün içme suyu sorununa,

Karaman-Ermenek-Balgusan Köyünün su sorununa,

Karaman'a bağlı bazı köylerin kanalizasyon sorunlarına,

Karaman-Merkez-Karacaören Sulama Kooperatifinin yağmurlama sistemi ihtiyacına,

Karaman'a bağlı bazı köylerin su kanalı sorununa,

Karaman-Ayrancı-Çatköy'ün yayla yollarına,

Karaman-Ayrancı-Kayaönü ve Kırman köylerinin sulama sorunlarına,

Karaman-Ayrancı-Dokuzyol ve Brendi köylerinin su deposu taleplerine,

Karaman İline bağlı bazı köylerin su borularının yenilenmesi talebine,

Karaman İline bağlı bazı köy yollarına,

Karaman-Ayrancı-Dokuzyol Köyüne yapılan gölete,

Karaman'a bağlı bazı köy yollarına,

Karaman-Merkeze bağlı köylerin içme suyu sorununa,

Karaman-Merkez-Kızlarağini ve Paşabağı köylerinin bazı sorunlarına,

Karaman-Merkeze bağlı bazı köylerin içme suyu sorununa,

Karaman-Merkez-Kurucabel Köyünün pompajla sulama sorununa,

Karaman-Ayrancı-Küçükkoraş Köyünün sulama pompası talebine,

Karaman-Ermenek-Yukarıçağlar arazi yoluna,

Karaman-Ayrancı-Dokuzyol ve Kavuklar köylerinin sulama sorunlarına,

Karaman-Kazımkarabekir-Karalgazi ve Kızılkuyu köylerinin içme suyu sorunlarına,

Karaman-Höyükburun ve Dokuzyol köylerinin beton kanal ihtiyacına,

Karaman-Kazımkarabekir-Mecidiye ve Karalgazi köylerinin sulama sorunlarına,

Karaman-Başyayla-Üzümlü, Bozyaka ve Büyükkarapınar köylerinin beton kanal talebine,

Karaman-Sarıveliler'e bağlı bazı köylerin yol sorununa,

Karaman-Sarıveliler-Civler ve Çevrekavak köylerinin sulama suyu sorununa,

Sarıveliler-Koçaşlı Köyü içme suyu şebekesi projesine,

Karaman-Sarıveliler'e bağlı bazı köylerin sulama suyu sorununa,

Karaman-Sarıveliler-Esentepe, Adiller ve Boyalık köylerinin içme suyu sorununa,

Karaman-Başyayla'ya bağlı bazı köylerin sulama suyu sorununa,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz'ın cevabı (7/2416, 2418, 2424, 2425, 2427, 2428, 2429, 2434, 2446, 2447, 2448, 2450, 2455, 2468, 2469, 2470, 2471, 2472, 2473, 2477, 2479, 2486, 2487, 2489, 2490, 2492, 2494, 2495, 2497, 2498, 2501, 2502, 2523, 2525, 2526, 2527, 2537, 2538, 2539, 2540, 2541, 2542, 2545, 2551, 2552, 2555, 2556, 2558, 2559, 2567, 2568, 2569, 2570, 2571, 2574, 2575, 2577, 2579, 2580, 2581, 2584)

23. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Karaman-Merkez-Süleymanhancı Köyü pancar üreticilerinin Bağ-Kur borçlarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/2449)

24. – Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, İncirlik Üssüne ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in cevabı (7/2458)

25. – Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, İncirlik Üssüne ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu'nun cevabı (7/2459)

26. – Kütahya Milletvekili Ahmet Derin'in, Gediz Devlet Hastanesinin doktor açığına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/2483)

27. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Karaman-Ermenek-Yukarıçağlar Köyü Bağ-Kur emeklilerinin sorunlarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/2500)

28. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Nevşehir Kozaklı İlçesindeki SSK Fizik Tedavi ve Rahabilitasyon Merkezinin açılmamasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/2507)

29. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Kosova'daki tarihî Osmanlı eserlerine ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in cevabı (7/2508)

30. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener'in, Sıvas Kangal Termik Santralinin çevreye verdiği zararlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre Bakanı Fevzi Aytekin'in cevabı (7/2509)

31. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Karaman-Ermenek-Gökçekent, Sarıvadi ve Pınarönü köylerinin trafo ihtiyacına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M.Cumhur Ersümer'in cevabı (7/2522)

32. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Karaman'a bağlı bazı köylerin sağlık sorunlarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/2524)

33. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın;

Karaman-Ermenek Çavuş Köyündeki baraj inşaaatına,

Karaman İline bağlı bazı köylerin istimlak edilen arazilerinin bedellerine,

İlişkin soruları ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M.Cumhur Ersü-mer'in cevabı (7/2528, 2530)

34. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Karaman İline bağlı bazı köylerin elektrik hattı ve trafo ihtiyacına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M.Cumhur Ersümer'in cevabı (7/2531)

35. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın;

Karaman İline bağlı bazı köyleri Ayrancı Barajına bağlayan isale kana-lının yetersizliğine,

Karaman İline bağlı bazı köylerin sondaj kuyularına,

İlişkin soruları ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M.Cumhur Ersümer'in cevabı (7/2532, 2543)

36. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Karadeniz’deki hidrojen sülfür gazı yataklarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M.Cumhur Ersümer'in cevabı (7/2548)

37. – Ankara Milletvekili Eyyüp Sanay'ın, Ankara'nın köylerindeki içme suyu sorunlarına ve yatırım ödeneklerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz'ın cevabı (7/2562)

38. – Ankara Milletvekili Eyyüp Sanay'ın, işsizlik sorununa ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/2572)

39. – Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, Yeşilırmağın Taşova için tehlike oluşturduğu iddialarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M.Cumhur Ersümer'in cevabı (7/2586)

40. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Karaman-Sarıveliler-Çukurbağ ve Koçaşlı köylerinin ebe ihtiyacına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/2600)

41. – Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, Bandırma'nın içme suyu ihtiyacının regülatörden karşılanmasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M.Cumhur Ersümer'in cevabı (7/2613)

42. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, sözde Ermeni soykırımı karar tasarısı ile ilgili izlenen politikaya ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in cevabı (7/2623)

43. – Muğla Milletvekili Fikret Uzunhasan'ın, Muğla'daki bal üreticilerinin kredi borçlarının ertelenip ertelenmeyeceğine ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/2625)

44. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, bakanlık bünyesindeki vakıflara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın cevabı (7/2639)

45. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, bakanlıklara bağlı vakıf sayısına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın cevabı (7/2640)

46. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Kırıkkale M.K.E.'ne eylül-ekim ayları içinde alınan personele ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu'nun cevabı (7/2648)

47. – Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, Düzce-Çilimli İlçesinde depremden zarar gören Tekel binasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Rüştü Kazım Yücelen'in cevabı (7/2657)

48. – Karabük Milletvekili Mustafa Eren'in, bir televizyon kanalında yayınlanan yarışma programında yöneltilen soruya ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Rüştü Kazım Yücelen'in cevabı (7/2705)

49. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Emekli Sandığı Bursa Çelik Palas Oteli projesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/2706)

 

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı.

Osmaniye Milletvekili Şükrü Ünal, Osmaniye İlinde esnaf, sanatkâr ve sanayicilerin,

Edirne Milletvekili Şadan Şimşek, muhtarların,

Sorunlarına ve alınması gerekli tedbirlere,

Ankara Milletvekili Birkan Erdal da, bilişim teknolojileri ve Türkiye’nin önünde bulunan fırsatlara,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Çankırı Milletvekili Hüseyin Karagöz ve 22 arkadaşının, ülkemizdeki tuz kaynaklarının araş-tırılarak tuz üretim kapasitesinin artırılması için alınması gerekli önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/155) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin, gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmındaki :

Malatya Milletvekili Bekir Coşkun’un (3/554) (S. Sayısı : 479),

Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un (3/555) (S. Sayısı : 480),

Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkereleri ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon raporları Genel Kurulun bilgisine sunuldu; raporların, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine dair olduğu ve on gün içinde itiraz edilmediği takdirde kesinleşeceği açıklandı.

Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları (1/650, 1/679) (S. Sayısı : 517) ile,

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporunun (1/53) (S. Sayısı : 433),

Görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi;

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hong Kong Özel İdarî Bölgesi Hükümeti Arasında Hava Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının UygunBulunduğuna Dair (1/341) (S. Sayısı : 78),

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Slovakya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Taşı-macılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair (1/310) (S. Sayısı : 84),

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Federal Almanya Cumhuriyeti Hükümeti Arasındaki Hava Ulaştırma Anlaşmasında Değişiklik Yapılmasına Dair Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında (1/368) (S. Sayısı : 77),

Kanun tasarılarının görüşmeleri müteakip yapılan açık oylamalarından sonra kabul edildikleri ve kanunlaştıkları açıklandı.

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Moğolistan Hükümeti Arasında Hava Taşımacılığı Anlaş-masının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının (1/349) (S. Sayısı : 79), üzerindeki görüşmeler tamamlandı, yapılan açık oylama sonucunda Genel Kurulda toplantı yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından,

7 Kasım 2000 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 18.34’te son verildi.

 

Ali Ilıksoy

 

 

Başkanvekili

 

 

Yahya Akman

Mehmet Ay

 

Şanlıurfa

Gaziantep

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

                                           No. : 21

II. – GELEN KÂĞITLAR

3.11.2000 CUMA

 

Tasarı

1. – Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumunun Kuruluş ve İdaresine İlişkin Kanun ile Cezaevleriyle Mahkeme Binaları İnşası Karşılığı Olarak Alınacak Harçlar ve Mahkûm-lara Ödettirilecek Yiyecek Bedelleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasa-rısı (1/772) (Adalet ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.10.2000)

Teklifler

1. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Küçüklerin Bazı Suç ve Cezalarının Affına Dair Kanun Teklifi (2/602) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.10.2000)

2. – Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arka-daşının; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/603) (İçişleri ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.10.2000)

3. – Çanakkale Milletvekili Nevfel Şahin'in; 4562 Sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanu-nunun 14 üncü Maddesinin Son Fıkrası ile 28 inci Maddesinin Yürürlük Tarihinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi (2/604) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.10.2000)

4. – Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletve-kili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ.Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydo-ğan'ın; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hak-kında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/605) (İçişleri ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.10.2000)

Sözlü Soru Önergeleri

1. – Konya Milletvekili Özkan Öksüz'ün, Konya İlindeki okullara ilişkin Millî Eğitim Bakanın-dan sözlü soru önergesi (6/897) (Başkanlığa geliş tarihi :1.11.2000)

2. – Konya Milletvekili Özkan Öksüz'ün, Konya İlindeki eğitim ve öğretim faaliyetlerine iliş-kin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/898) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000)

3. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın, bir bankanın faaliyetinin durdurulmasının geciktirildiği iddialarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/899) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000)

4. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın, faaliyeti durdurulan bankalar hakkındaki mura-kıp raporlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/900) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000)

5. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın, faaliyeti durdurulan bir bankanın murakıp rapo-runun olup olmadığına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/901) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000)

6. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın, faaliyeti durdurulan bir bankanın hissedarlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/902) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000)

7. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na devredilen bir bankanın basınla olan ilişkisine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/903) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000)

8. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na devredilen bir bankanın kamu bankalarından aldığı kredilere ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/904) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000)

9. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın, Genelkurmay eski 2. Başkanının bazı basın mensupları hakkındaki iddialarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/905) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000)

10. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın, Genelkurmay eski 2. Başkanının  basın mensupları hakkında yayınladığı iddia edilen emre ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/906) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000)

11. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın, Genelkurmay eski 2. Başkanının  bir siyasî parti ile ilgili yayınladığı iddia edilen emre ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/907) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000)

12. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın, Genelkurmay eski 2. Başkanının yayınladığı emre ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/908) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000)

Yazılı Soru Önergeleri

1. – Konya Milletvekili Mehmet Gölhan'ın, Konya İlindeki baraj ve gölet projelerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2825) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000)

2. – Konya Milletvekili Mehmet Gölhan'ın, Konya posta hizmet binalarının inşaatına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2826) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000)

3. – Rize Milletvekili Ahmet Kabil'in, belediyelere yapılan yardımlara ilişkin Çevre Bakanından yazılı soru önergesi (7/2827) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000)

4. – Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da yaşanan bazı asayiş olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2828) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000)

5. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, Türkiye'deki yabancı okullara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2829) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000)

6. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, hastanelerde kurulan vakıf ve derneklere ilişkin Sağ-lık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2830) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000)

7. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, Sivas-Divriği maden işletmesinin belediyeye ait payları ödemediği iddiasına ilişkin Devlet Bakanından (Edip Safder Gaydalı) yazılı soru önergesi (7/2831) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000)

8. – Konya Milletvekili Özkan Öksüz'ün, cezaevlerindeki sorunlara ve af çalışmalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/2832) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000)

9. – Konya Milletvekili Özkan Öksüz'ün, Tuz Gölüne dökülen derelerin ıslah çalışmalarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2833) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000)

10. – Konya Milletvekili Özkan Öksüz'ün, Tuz Gölündeki kirliliğe ilişkin Çevre Bakanından yazılı soru önergesi (7/2834) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000)

11. – Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener'in, Sivas DDY. 4. İşletme Bölge Başmüdürlüğü 42. Şube şefliğinde çalışan mevsimlik işçilere ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2835) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000)

12. – Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, faaliyetleri durdurulan bankaların yönetim kurulu üyeleri ve sahiplerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2836) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.2000)

 

                                           No. : 22

6.11.2000 PAZARTESİ

Sözlü Soru Önergesi

1. – Konya Milletvekili Özkan Öksüz'ün, Konya İlinde inşaatı  devam eden sağlık kuruluşlarına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/909) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.11.2000)

Yazılı Soru Önergeleri

1. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, İstanbul'da dağıtım yapan AKTAŞ Elektrik A.Ş. hakkındaki iddialara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2837) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.11.2000)

2. – Kocaeli Milletvekili Mehmet Batuk'un, Çeçenistan'a yapılmak istenen insanî yardımların engellendiği iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2838) (Başkanlığa geliş tarihi :  2.11.2000)

3. – Amasya Milletvekili  Ahmet İyimaya'nın, Merzifon Havalimanı projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2839) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.11.20000)

4. – İçel Milletvekili Akif Serin'in, yapılan genel nüfus sayımına ilişkin Devlet Bakanından (Tunca Toskay) yazılı soru önergesi (7/2840) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.11.2000)

5. – Muğla Milletvekili Nazif Topaloğlu'nun, Muğla Kemerköy Termik santrali projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2841) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.11.2000)

6. – Muğla Milletvekili Nazif Topaloğlu'nun, Muğla Yatağan Termik santraline ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2842) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.11.2000)

7. – Muğla Milletvekili Nazif Topaloğlu'nun, Muğla Yeniköy Termik santrali projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2843) (Başkanlığa geliş tarihi :  2.11.2000)

8. – Muğla Milletvekili  Nazif Topaloğlu'nun, Muğla'daki bazı termik santrallerin  özelleşti-rilmelerine yönelik çalışmalara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2844) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.11.2000)

9. – Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, bankalar ve bankacılık sektörüne ilişkin Baş-bakandan yazılı soru önergesi (7/2845) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.11.2000)

10. – Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu'nun, Bursa demiryolu ile ilgili çalışmalara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2846) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.11.2000)

11. – Van Milletvekili Maliki Ejder Arvas'ın, spor alanlarına ve tesislerine ilişkin Devlet Baka-nından (Fikret Ünlü) yazılı soru önergesi (7/2847) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.11.2000)

12. – Van Milletvekili Maliki Ejder Arvas'ın, çiftçilerin gübre ve yem ihtiyaçlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2848) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.11.2000)

13. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, bütçeden memurlara ayrılan payların silah alımında kullanılacağı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2849) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.11.2000)

14. – Karaman Milletvekili  Zeki  Ünal'ın, Adana'daki okulların elektrik borçlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2850) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.11.2000)

15. – Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, Diyarbakır Tüketici Sorunları Hakem Heyeti Başkanının başka ile atanmasına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/2851) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.11.2000)

16. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, DMS'da usulsüzlük yapıldığı  iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2852) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.11.2000)

17. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Rumeli Türkleri Federasyonu Genel Başkanına Yunanistan'a giriş vizesi verilmemesine ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2853) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.11.2000)

18. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, deniz kirliliğinin yat turizmine olan etkilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2854) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.11.2000)

19. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Devlet Memurları Merkezi Sınav Başkanlığı kadrolarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2855) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.11.2000)

20. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Arap   ülkelerine yönelik dış politikaya ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2856) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.11.2000)

 

                                           No. : 23

7.11.2000 SALI

Tasarılar

1. – Uluslararası Ticarî İşlemlerde Yabancı Kamu Görevlilerine Rüşvet Verilmesinin Önlenmesi İçin Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/773) (Adalet Komis-yonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.11.2000)

2. – Yabancı Sermaye Kanunu Tasarısı (1/774) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.11.2000)

3. – Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Tasarısı (1/775) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.11.2000)

4. – Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu, Finansman Kanunu ile 4306 ve 4481 Sayılı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/776) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.11.2000)

Yazılı Soru Önergeleri

1. – Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın, Balıkesir ve Tekirdağ Belediyelerine yapılan yardımlara ilişkin Çevre Bakanından yazılı soru önergesi (7/2857) (Başkanlığa geliş tarihi :  3.11.2000)

2. – Diyarbakır Milletvekili  Sebgetullah Seydaoğlu'nun, Genelkurmay tarafından yayınlandığı iddia edilen bir emre ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2858) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.11.2000)

3. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, belediyelerin vergi tahsilatlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2859) (Başkanlığa  geliş tarihi : 3.11.2000)

4. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Bursa'da özel bir okul tarafından açılan iptal davasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2860) (Bakanlığa geliş tarihi : 3.11.2000)

5. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, 30.12.1940 Tarihli ve 3958 sayılı Gözlükçülük  Kanununun uygulanmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2861) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.11.2000)

6. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, elektrik maliyetini yükselten faktörlere ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2862) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.11.2000)

7. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, batık bankalara ilişkin Devlet Bakanından (Recep Önal) yazılı soru önergesi (7/2863) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.11.2000)

8. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, İSDEMİR'in  özelleştirilmesine ilişkin Devlet Bakanından (Yüksel Yalova) yazılı soru önergesi (7/2864) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.11.2000)

9. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, Hatay-Yayladağ-Topraktutan Köyünün yerinin değiştirilmesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2865) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.11.2000)

10. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, görevden alınan imam-hatip lisesi müdürlerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2866) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.11.2000)

11. – Erzurum Milletvekili Fahrettin Kukaracı'nın, pancar üretimine uygulanan kotaya ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi  (7/2867) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.11.2000)

12. – Çanakkale Milletvekili  Nevfel Şahin'in, Çanakkale-Gelibolu-Burhanlı Koyundaki deniz trafiğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2868) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.11.2000)

13. – Kayseri  Milletvekili Salih Kapusuz'un, batık bankaların faaliyetlerinin durdurulmasında geç kalındığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2869) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.11.2000)

14. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Kafkas Çeçen Dayanışma Komitesinin  faaliyetlerinin engellendiği iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2870) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.11.2000)

15. – Afyon Milletvekili  İsmet Attila'nın, Afyon-Bolvadin İlçesine bağlı bazı köylerde yarım kalan tesislere ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2871) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.11.2000)

 

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

7 Kasım 2000 Salı

BAŞKAN: Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER: Hüseyin ÇELİK (Van), Cahit Savaş YAZICI (İstanbul)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12 nci Birleşimini açıyorum.

III. – YOKLAMA

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Yoklama için 5 dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen sayın üyelerin, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla 5 dakika içerisinde Başkanlığımıza bildirmelerini rica ediyorum.

Yoklamayı başlatıyorum efendim.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

 

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1. – TBMM Başkanvekili Murat Sökmenoğlu’nun, son günlerde kamuoyunda, basında Türkiye Büyük Millet Meclisine vaki eleştirilerin arttığına; Türkiye Büyük Millet Meclisinin, millî iradenin ortaya çıkardığı toplumsal hayatımızın vazgeçilmezleri olarak benimsediği temel asgarî müştereklerimizin sahibi ve takipçisi olduğuna, yoksuzluk ve yoksullukla mücadelenin başarıyla yürütülmesi ve bu konuda gerekli her türlü tedbirin alınmasına hassasiyetle destek verdiğine ve İçtüzükten kaynaklanan bazı konuların da İçtüzük değişikliğinin öncelikle görüşülerek düzeltileceğine ilişkin açıklaması

BAŞKAN - Muhterem milletvekilleri, son günlerde Yüce Meclisimize vaki eleştirilerin kamu-oyunda arttığını, basında arttığını görmekteyiz. Bunun için, yüksek müsaadelerinize ve müsamahanıza sığınarak birkaç dakikanızı almak istiyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, malumunuz olduğu gibi, 1 Ekimde başladığı yeni yasama yı-lının başında, Anayasa ve İçtüzükte yer alan zorunlu seçim sürecinin akabinde fiilen çalışmalara başlamıştır. Bugüne kadar gündemindeki önemli uluslararası anlaşma tasarılarını görüşerek neticelendirmiş, denetim konularında da görüşmeyi sürdürmektedir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, son zamanlarda ortaya çıkan ve çıkarılan yolsuzluklarla ilgili mücadeleyi de hassasiyetle ve yakından takip etmektedir.

Şüphesiz, Türkiye Büyük Millet Meclisi, dün olduğu gibi bugün de, millî iradenin ortaya çıkardığı toplumsal hayatımızın vazgeçilmezleri olarak benimsediği temel asgarî müştereklerimizin sahibidir ve takipçisidir.

Anayasamızda ifadesini bulan şart ve kuralların tam olarak hayata geçirilerek, milletimizin daha iyi bir yaşam koşuluna kavuşması hepimizin ortak hedefidir, ortak gayretidir.

Muhterem milletvekilleri, "Meclis nerede" diyen şeffaf demokrasinin önderleri değerli kalem sahiplerine, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bir kere daha önemle bazı hususları hatırlatmak istiyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, özellikle yolsuzluk ve yoksullukla mücadelenin başarıyla yürütülmesi ve bu konuda gerekli her türlü tedbirin alınmasına hassasiyetle destek vermektedir; sonuna kadar da desteğini sürdürmeye çalışacaktır ve malumları olduğu gibi, İçtüzükten kaynaklanan bazı konuları, İçtüzüğümüzü öncelikle görüşerek bu meseleyi de halletmiş olacağız.

Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim. (Alkışlar)

Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, hava kirliliği konusunda söz isteyen Afyon Milletvekili Halil İbrahim Özsoy'a aittir.

Buyurun Sayın Özsoy. (DYP sıralarından alkışlar)

B) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Afyon Milletvekili Halil İbrahim Özsoy’un, hava kirliliğine ilişkin gündemdışı konuşması

HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hava kirliliği konusunda gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Gündemdışı konuşma fırsatı veren ve bu konuyu sizlerle paylaşmama vesile olan Sayın Başkana da huzurlarınızda teşekkürlerimi arz ediyorum.

Değerli milletvekilleri, her sene kış mevsimi yaklaştığında, yurdumuzun çeşitli il ve ilçelerinden hava kirliliği feryatları yükselmeye başlar. Galiba, bu yıl, bu feryat erken başladı. Geçen hafta, bir özel televizyon kanalının, bir ilçeden saat başı yayın yaparak, ilgililerin o yöreye ilgisini çekmeye çalıştığını ibretle seyrettik; fakat, bir bakanımızın dışında  -ki, Sayın Ersümer'e buradan teşekkür etmek istiyorum- hiçbir ilgiliden ses seda çıkmadı. Pek çok kurum ve kuruluşun görev ve yetkileri arasında olan hava kirliliği konusunda, pek çok kurum ve kuruluşun sadece demeç vererek bu işleri halletmeye kalkmaları mümkün görülmemektedir.

Değerli milletvekilleri, hava kirliliği nedir, hangi şartlarda teşekkül eder ve nasıl önlem alınır; bu konuyu bir kez daha sizlerle paylaşmak istedim. Çeşitli kimyasal süreçlerle açığa çıkan gaz ya da parçacık halindeki maddelerin, özellikle yakıt artıklarının atmosferde canlıların yaşamına zarar verecek miktarda birikmesi, hava kirliliği olarak tanımlanmaktadır. Hava kirliliğini ilk tanımlayan, 1921'de, John Evelyn olmuştur.

Tarih boyunca, hava kirliliğinin kitle ölümlerine sebep olduğu da bilinmektedir. 1 Aralık 1930'da Belçika Meuse Vadisinde 60, Londra'da 1952'de 4 000, 1956'da 1 000, 1962'de 300 kişinin ölümüne neden olmuştur. 3 Ekim 1948'de Pennsylvania'da 5 910 kişi hava kirliliği yüzünden hastaneye yatmış ve 20 kişi ölmüştür.

Hava kirliliği ülkemizde 1955 yılından itibaren gündeme gelmeye başlamış, 1980'li yıllarda da, Ankara başta olmak üzere birçok kentimizde görülmüştür.

Hava kirliliğine sebep olan faktörler olarak, hava değişikliklerinden çarpık kentleşmeye, kontrolsüz sanayileşmeden egzoz gazına ve kullanılan yakıtın kalitesine, yakış şekline ve süresine kadar pek çok sebep sayılabilir.

Bir bölge veya yörede hava kirliliği vardır demek için, hava kalitesinin korunması yönetmeliğinde tespit edilen kalite sınır değerlerinin günlük ortalaması, özellikle ülkemiz için, kükürtdioksit 400 mikrogram/metreküp, partiküller için 300 mikrogram/metreküp olarak verilmiştir.

Ülkemiz için bu sınırlar böyle belirlenmişken, diğer ülkeler için de rakamlar şöyledir:

Avrupa Birliği ülkelerinde kükürtdioksit 400, partikül madde 300; Amerika Birleşik Devletlerinde kükürtdioksit 365, partikül madde 360; Dünya Sağlık Örgütünün tespit ettiği sınırlar ise kükürtdioksit için 125, partikül madde için 70 olarak belirlenmiştir.

Ayrıca, bu yönetmelikte, uyarı kademeleri de saptanmıştır. Bu kademelerin önemi, alınacak tedbirlerin kademelere göre sınırlı olmasından kaynaklanmaktadır.

Birinci uyarı kademede kükürtdioksit 700, partikül madde 400,

İkinci uyarı kademede kükürtdioksit 1 000, partikül madde 600,

Üçüncü uyarı kademede kükürtdioksit 1 500, partikül madde 800,

Dördüncü uyarı kademede kükürtdioksit 2 000, partikül madde 1 000 olarak saptanmıştır.

Bu kademeler, yapılan günlük ölçümlerin ortalamalarına göre değerlendirilmektedir. Ülke-mizde, şimdiye kadar pek çok il ve ilçede bu uyarı kademeleri tespit edilmiştir. Bu illerden bazıları Erzurum, Çorum, Kütahya, Eskişehir, Edirne, Sakarya, Afyon, Ankara, Kastamonu, Denizli, Elazığ, Tekirdağ, Isparta, Burdur, Uşak, Bolu, Niğde, Muş ve Manisa'dır.

Değerli milletvekilleri, hava kirliliğine sebep olan ne kadar faktör varsa, bu konularla ilgili düzenlenmiş o kadar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özsoy, toparlar mısınız efendim.

HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Devamla) - ...çok da yasa, tüzük ve yönetmelik vardır. Bunun neticesi olarak ortaya yetki karmaşası çıktığı da bir gerçektir. Bu düzenlemelerden 81'i kanun, 6'sı kanun hükmünde kararname, 32'si uluslararası sözleşme, 37'si tüzük, 28'i yönetmelik olarak 184 hukukî düzenleme vardır. Bunlardan 13 tanesi sadece ve sadece hava kirliliğiyle direkt bağlantılıdır.

Değerli milletvekilleri, hava kirliliğine maruz kalan insan, hayvan ve bitki örtüsünde meydana gelen zararlar küçümsenmeyecek boyutlardadır. Özellikle kalp ve akciğer hastaları, alerjik bünye-ler, küçük çocuklar ve yaşlılar fevkalade zarar görmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız lütfen.

Buyurun.

HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Devamla) - İlgililerin bu konulara daha ciddî eğilerek, Yatağan Termik Santralında üç günde 5 inversiyon gibi, gerçekten kitle ölümlerine sebep olacak derecede hava kirliliği sadece üç ünitenin geçici olarak kapatılmasıyla atlatılmaya çalışılmıştır. Özellikle bu konuda hassas olan idarecilerimizin sayısı az değildir. Adı çevreciye çıkan vali, kaymakam ve belediye başkanlarını bu kürsüden kutlamak istiyorum. Bu arada, sırf oy endişesiyle hareket ederek vatandaşa kendi parasıyla kendini zehirleten ve kalitesiz yakıt tüketimini âdeta teşvik eden belediye başkanlarını da kış gelmeden şimdiden uyarmak, gerekirse yasal yollara başvurarak her türlü tedbiri almak gerekir diye düşünüyor; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özsoy.

Gündemdışı ikinci söz, çiftçilerimizin TEDAŞ ve kooperatiflere olan borçları hakkında söz isteyen Aksaray Milletvekili Murat Akın'a aittir.

Buyurun Sayın Akın. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır efendim.

2. – Aksaray Milletvekili Murat Akın’ın, çiftçilerin TEDAŞ’a, Ziraat Bankasına ve Tarım Kredi kooperatiflerine olan borçlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Mehmet Keçeci-ler’in cevabı

MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çiftçilerimizin TEDAŞ'a, Ziraat Bankasına ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarının taksitlendirilmesi ve faiz indirimi yapılmasına yönelik gündemdışı söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin her yerinde çiftçilerimizin bu meselesi halledilmiş değildir. 1.10.2000 tarihinde, saat 15.30'da Meclis grup odasında Genel Başkanımızı ziyaret eden Nevşehir Ticaret Odası Başkanı Arif Parmaksız, Ticaret Borsası Başkanı Tuncer Kök, Esnaf ve Sanatkârlar Birliği Başkanı Mehmet Ziya Bulaner, Ziraat Odası Başkanı Sadi Altıntaş, Esnaf Kefalet Kooperatif Başkanı Kemal Ay, Turizm Birliği Başkanı Ahmet Bayram'la birlikte 70'e yakın Nevşehirli hemşe-rimiz, illerinin problemlerini aktarmışlardır. Daha önceleri de diğer parti genel başkanlarını ziyaret ettiklerini ifade ederek, esnaf ve sanatkârın, çiftçilerin çok zor durumda olduklarını belirtmişlerdir. Bilhassa, tüm parti genel başkanlarından, çiftçilerin tarım kredi kooperatiflerine, Ziraat Bankasına ve TEDAŞ'a olan borçlarının ödenebilir bir seviyeye çekilmesini ve hükümetin bu yönde karar almasını istemişlerdir.

Değerli milletvekilleri, Nevşehir İli ve ilçelerinde, yine, Aksaray'ın Güzelyurt ve Gülağaç İlçelerinde bulunan patates üreticilerinin, 1999 yılında üretmiş oldukları mahsullerini, üretim maliyetinin yüzde 50 altında, yani, 20 000 liraya yakın bir bedelle sattıkları, bu nedenle de, tarım kredi kooperatifi, Ziraat Bankası ve TEDAŞ'a olan borçlarını ödeyemedikleri bu Meclisin ve bilhassa 57 nci hükümetin bilgileri dahilinde olduğu ve geçen yıl, ramazan ayının tamamına yakın bir zaman içerisinde, patates müstahsillerinin, bu Mecliste dertlerine çare bulunması için koşuşturdukları hafızalarımızdan silinmemiştir. Geçen yıl 15 000 liraya kadar inmiş olan patates depolarda çürümüş ve bunların depolardan temizlenip, dezenfekte edilmesi için, çiftçi, ayrıca bir de bedel ödemiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bölgemiz toprakları volkanik ve kurudur, organik madde yönünden zayıf, patates üretimine oldukça yakın bir toprak yapısına sahiptir; iklim olarak patates üretimine oldukça uygundur.  Nevşehir, bu yönüyle, dünyanın sayılı patates bölgelerindendir. Ancak, toprak yapısının, karışım itibariyle, ekimde çok yorulmuş olması dolayısıyla üst üste yapılan ekimlerde mevcut bulunan inorganik gıda elemanları toprakta azaldığından, üst üste yapılan ekimlerde verim düşüklüğü olmaktadır. Bir başka ifadeyle, toprağın ömrü 10 defa patates ekimine imkân veriyorsa, üst üste yapılan ekimler, toprağın ömrünü 10 yıl gibi kısa bir sürede tüketiyor.

Ayrıca, bölgedeki yoğun ekim, çok suya ihtiyaç duyan patates bitkisinin fazla sulanmasını gerektirmektedir. Dolayısıyla, yeraltı suyuna aşırı talep ve su tüketimi, su rezervlerinin daha derinlere kaçmasına sebep olmaktadır. Enerjinin bu kadar pahalı olduğu ülkemizde, çiftçinin, çok derinden su çıkarması elektrik sarfiyatını artırdığı için, bu durum, mahsulün maliyetine yansımaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 10.11.1999 tarih ve 99/13799 sayılı kararnamenin eki karar uyarınca, Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi (TEDAŞ) ve bağlı ortaklıklarıyla müesse-selerinin tarımsal sulama statüsündeki abonelerinin 1999 yılında tükettikleri enerji bedeli, anapara ve borçları 31.10.2000 tarihine kadar ertelenmiştir. Ancak, kararnamede ihmal edilen ya da düşünülmeyen bir husus mevcuttur. 1998 yılı beş altı aylık elektrik sarfiyat borcu 1,5 milyar lira iken borcunu ödeyen bir müstahsil, son endeksten kalan 5-6 milyon liralık bir elektrik borcu, tebliğ edilmediği halde, 1998 yılından kalan 3-4 milyon liralık borcundan dolayı 1999 yılı borcunu yüzde 100 zamlı ödemek zorundadır. Görüldüğü üzere, burada çiftçi için telafi edilmesi gereken bir karara ihtiyaç vardır. Bu durumu, TEDAŞ yönetim kurulunun, icabında, ikaz üzerine, ek bir kararla düzeltmesi mümkündür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Akın, toparlayın lütfen.

MURAT AKIN (Devamla)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2000 yılında patates müstahsillerinin ürettikleri mahsullerde verim yüzde 50-60 civarında düşmüştür. Sebep ise, 2000 yılında kuraklık, don ve sel felaketi nedeniyle patates ekimi birkaç sefer tekrarlanmış; hatta, Nevşehir ve bazı ilçeleri ile Aksaray'ın Güzelyurt ve Gülağaç İlçelerinde ve Niğde'nin bazı ilçelerinde mayıs ayı sonuna kadar devam etmiştir. Halbuki, patates ekiminin nisan ayı itibariyle bitmiş olması gerekir. Patates fiyatları ise halen 1997-1998 yıllarında olan 60 000-70 000 lira civarındadır. Bilhassa, Nevşehir, Niğde ve Aksaray İllerinde elde edilen patates hâsılatı, zaman itibariyle, diğer illerden çok sonra satışa arz edilmektedir. Ege ve Antalya yöresinde patates hâsılatı piyasayı doyurduktan sonra, belirtilen illerde, çok sonra patates hâsılatı elde edilmekte; dolayısıyla, bu illerin patates satışları önceki illerdeki mahsullere göre düşük olmaktadır.

Diğer yandan, T.C. Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü, 19.9.2000 tarihinde, kanunî takipteki borçlu üreticilerin mağduriyetlerinin giderilerek üretimlerini sürdürebilmelerini sağlamak amacıyla kredi borçlarının taksitlendirilmesi ve faiz indirimi yapılmasına ilişkin 6521 sayılı bir genelge yayımlamıştır. Söz konusu kredilerin borçluları veya kefilleri tarafından 31.1.2001 günü mesai saati bitimine kadar Ziraat Bankasına yazılı müracaat edilmesi ve koşulların yerine getirilmesi halinde taksitlendirme ve faiz indirimine gidileceği belirtilmiştir. Burada ihmal edilen husus şudur, pancar müstahsilinin belirtilen tarih itibariyle ürününün bedelini alamadığı için taksitlendirme talebinde bulunup, bankanın tespit ettiği tarihte borcunun onda 1'ini ya da sekizde 1'ini ödemesi mümkün değildir.

Pancar müstahsili sözleşmeli pancar ekimi yaptığından, sözleşme gereği olarak ürünün bedelini 30 Nisan tarihi itibariyle almaktadır. Bu bakımdan 500 000 pancar çiftçisi ve ailesiyle birlikte 6-7 milyon kişinin bu genelgeden yararlanamayacağı, dolayısıyla, bu genelgede takip edilen amaca ulaşılamayacaktır. Özellikle pancar üreticilerimizin mağduriyetine neden olacak bu durumun düzeltilmesi için, kredi borçlarının ödeme planının 30 Nisan 2000 tarihinden başlatılması veya ürün bedelleriyle üretici...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlarsanız teşekkür edeceğim...

MURAT AKIN (Devamla) - Sayın Başkan, bir paragrafım kaldı.

BAŞKAN - Teşekkür edin efendim, rica edeceğim... Hepsini okuyamazsınız. Lütfen... 2,5 dakika müsamaha ettim efendim.

Buyurun.

MURAT AKIN (Devamla) - ...borçlarının mahsup edilmesi amacıyla yeni kararın alınması gerekmektedir.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akın.

Gündemdışı konuşmaya, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı adına cevap vermek üzere, buyurun Sayın Bakan. (ANAP sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Sayın Akın'ın, çiftçilerimizin sorunlarıyla ilgili  olarak gündeme getirdiği hususta TEDAŞ'ı -Enerji Bakanlığını- ilgilendiren konu üzerinde bu Bakanlığımızın cevaplarını kendilerine arz etmek üzere huzurlarınızı işgal ettim; bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

TEDAŞ teşekkülümüzün, tarımsal sulama abonelerine olan satış fiyatının yüzde 38 oranında düşük bir fiyatla enerji satmakta olduğu hepinizin malumlarıdır. Ayrıca, bu kurumumuzun yönetim kurulu kararıyla birikmiş enerji bedeline uygulanan gecikme cezası hiçbir şekil ve surette anaparayı geçememektedir. Buna rağmen, bu abone grubundan yeterince tahsilat yapıldığı söylenemez. Yani, tam olarak tahsilat yapılamamaktadır.

Bu abonelerden alacaklarımızın tahsilini sağlamak için, TEDAŞ teşekkülümüzün kurulduğu yıldan beri belirli bir tarihe kadar birikmiş enerji bedeli anapara borcunu ödeyen tarımsal sulama abonelerimizin bu borçlarına gecikme cezasının uygulanmamasına ilişkin Yönetim Kurulu kararları ve kararnameler, tahsilatımızı tam olarak da sağlayamamıştır. Şöyle ki:

1. TEDAŞ Yönetim Kurulunun 30.9.1997 tarih ve 23510 sayılı kararıyla 1996 yılı sonuna kadar tüketilen enerji bedellerini 1997 yılı sonuna kadar ödeyen tarımsal sulama abonelerine, bu borçları için gecikme cezası uygulanmaması hükme bağlanmıştır.

2. 26.10.1998 tarih ve 98-12032 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla, tarımsal sulama abonele-rimizin de içinde bulunduğu bütün abonelerimizin 1997 yılı sonuna kadar tükettikleri enerji bedeli anapara borçlarını 20.12.1998 tarihine kadar ödeyen abonelere uygulanması gereken gecikme cezasının yüzde 10'unun abonelerden tahsil edilmesi hükme bağlanmıştır.

3. Bakanlar Kurulunun 15.12.1998 tarih ve 98-12167 sayılı kararıyla, tarımsal sulama abonelerinin 1998 yılında tükettikleri enerji bedelini 31.12.1999 tarihi sonuna kadar ödemeleri halinde, bu borçlara gecikme cezası uygulanmaması hükme bağlanmıştır.

4. Bakanlar Kurulunun 10.12.1999 tarih ve 99-13799 sayılı kararıyla, 1998 yılında tükettikleri enerji bedelini 31.12.1999 tarihine kadar ödeyen tarımsal sulama abonelerimizin, 1999 yılında tüketmiş oldukları enerji bedeli anapara borçlarının 31.10.2000 tarihine kadar ödemeleri halinde, bu borçlara gecikme cezası uygulanmaması hükme bağlanmıştır.

Yani, çiftçilere verdiğimiz süre dolalı daha bir hafta olmuştur. Demek ki, 1996'dan beri, tarımsal sulamadan dolayı, TEDAŞ, çiftçi borçlarını ertelemektedir. Bunun sonucu ne olmuştur; bunun sonucu, 31.8.2000 tarihi itibariyle bu abone grubundan 40 140 533 332 259 liralık alacak vardır. Yani, bu alacak tahsil edilememiştir.

Değerli milletvekilleri, aslında, gelmiş geçmiş hükümetlerimiz, tarımsal abonelerimize karşı, diğer abonelerimizden farklı olarak, önemli uygulamalar getirmişlerdir. Bu uygulamaların içerisinde şuna dikkat etmek lazımdır: Elektrik enerjisi kullanmayan çiftçilerin aleyhine bir durum söz konusu olmaktadır. Ayrıca, Kayseri, AKTAŞ, ÇEAŞ, KEPAŞ gibi imtiyazlı şirketlerin görev yaptığı bölgelerde bu uygulamalar yapılamamaktadır. Bu tür kararlar buradaki çiftçilerin de aleyhine olmaktadır. O itibarla, bu konularda çok dikkatli davranılması gerektiğini düşünüyoruz.

Ayrıca, ben, huzurlarınıza, Türkiye Ziraat Odaları Birliğinin bir yazısını getirdim. Bakın, Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Sekreteri, bana gönderdiği yazıda diyor ki: "Ziraat Bankası Genel Müdürlüğünce, 19.9.2000 tarihinde, kanunî takipteki borçlu üreticilerin mağduriyetlerinin giderilerek üretimlerini sürdürebilmelerini sağlamak amacıyla, kredi borçlarının taksitlendirilmesi ve faiz indirimi yapılmasına ilişkin 6521 sayılı bir genelge yayımlanmıştır. Yayımlanmış bu genelge, çiftçilerimizi çok memnun etmiştir." "Biz memnunuz" diyor. Kim diyor bunu; Ziraat Odaları Birliği Genel Sekreteri. "Ama, bunu, 30 Nisan 2001 tarihine kadar pancar üreticileri için uzatın" diyor. Yani, aramızda diyalog devam ediyor, münasebetlerimiz iyidir. Muhalefete mensup arkadaşlarımızın iddia ettiği kadar, bizim, hükümet olarak, çiftçilerimizle aramız bozuk değildir.

Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın Tarım Bakanı, tabiî, bir gündemdışı konuşmaya iki bakanın cevap verme hakkı yok; ama, yerinizden konuşabilirsiniz.

Buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın'ın, çiftçilerimizin, özellikle de Aksaray patates üreticisi çiftçilerin meseleleriyle ilgili ileri sürdüğü bazı hususlara ve çiftçi borçlarıyla ilgili belirttiği birkısım görüşlere açıklık getirilmesi açısından söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Özellikle, değerli milletvekillerimiz hatırlarlar ki, geçen yıl, Meclisin gündemine sık sık gelen konulardan birisi, Niğde, Nevşehir, Aksaray, Ordu, Erzurum, Erzincan, Düzce ve Ödemiş'teki patates üreticisinin, ürettiği patatesi değer fiyatıyla pazarlayamamasıydı. Yine, Sayın Milletvekilimizin de vurguladığı gibi, geçen yıl, yemeklik patates fiyatları, bir ara, 20 000 liraya kadar düşmüştü, hatta, 18 000 liraya kadar düşmüştü. 57 nci cumhuriyet hükümetimiz, konuyu Bakanlar Kurulu gündemine de taşımıştı. Hatta, bazı basın organları, patatesin Bakanlar Kurulu gündemine gelmesini yadırgadıklarını da belirtmişlerdi; ama, biz, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve 57 nci cumhuriyet hükümeti olarak, her vatandaşımızın meselesini...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, olur mu; böyle bir usul var mı?

BAŞKAN - Bir dakika Sayın Bakan...

Efendim, Sayın Bakanın hükümet adına 20 dakika cevap verme hakkı var. Diğer Sayın Bakan bu süreyi kullanmadı...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, süresiz olarak böyle bir söz hakkı var mı?

BAŞKAN - Hayır, süresiz vermedim efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Bakın, orada süre yok Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, benim elimde kâğıt var. Sizin milletvekiliniz çok önemli bir konuya...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - "Bizim milletvekilimiz" derseniz...

BAŞKAN - "Bizim milletvekilimiz" dedim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - "Bizim milletvekilimiz, Aksaray Milletvekilimiz..."

BAŞKAN - Aman efendim!.. Sayın Bedük, yapma allahaşkına!..

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - "Aksaray Milletvekilimiz" der misiniz efendim!..

BAŞKAN - "Aksaray Milletvekilimiz" efendim; ama, zatıâlileriniz eski bir grup başkanvekili olarak böyle müdahale edince, bendeniz de, sizin demek ihtiyacını duydum. Bu, millet meselesi.

Buyurun efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - 57 nci cumhuriyet hükümetimiz, tüm vatandaşlarımızı ilgilendiren her meseleyi gündemine almakta ve detaylı bir şekilde görüşmektedir. Nitekim, geçen yıl, 5,5 milyon ton patatesin belirli bir kısmının ihraç edilmesi, belirli bir kısmının gıda yardımı programları doğrultusunda değişik ülkelere gönderilmesi ve diğer büyük bir kısmının da içtüketimde pazarlanması, patates üreticimizin mağduriyetini önemli ölçüde önlemişti. Hatta, benim bu konudaki gayretlerimden dolayı da, basında hakkımda çıkan olumlu ve bazı tenkit yazılarına da tüm değerli milletvekillerimiz şahittir. Ancak, bu yıl için söylüyorum...

Önce şunu da ilave edeyim: 57 nci cumhuriyet hükümetinin göreve geldiği tarih hazirandır. Patatesin ekim tarihi mart içerisidir, nisan başıdır. Hükümet göreve geldiği zaman bu patates ekilmişti. Ancak, hükümetimiz, patates söküldükten sonra, bunun pazarlanması konusunda etkin bir rol oynayabilirdi.

Ancak, bu yıla baktığımız zaman; bu yıl, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olarak aldığımız tedbirlerle, patates üretimi, içpazar ve dışpazar isteklerine göre regüle edilmiştir. Bugün, yemeklik patatesin fiyatı -ben, daha da yüksek olmasını arzu ederim- 60 000 Türk Lirasıdır. Sanayi patatesinin fiyatı ise, köyde teslim 90 000 Türk Lirasıdır.

Patates üretimindeki problemimiz şudur: Bizim patatesi çeşitlendirme mecburiyetimiz var. Buna göre tahumluk kullanmamız gerekli. Türkiye'de üretilen patatesin yalnız ve yalnız yüzde 1'i gıda sanayiinde işlenir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan, mikrofon otomatik olarak kapandı...

Lütfen toparlayınız.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - 1 kilogram patates 60-70 000 lirayken, 1 kilogram cipsin fiyatı -ki, onun ne kadar randımanla... Girmeyeyim şimdi, bağışlayın- 4,5 milyon liradır. Bizim sanayi patatesi üretimini artırmamız gerekli ve göreve geldiğimizden bu tarafa, özellikle sanayi patatesi ekimini hızlandırmaya çalışıyoruz, Türkiye'ye giren tohumlukları da bu yönde kontrol altına alıyoruz. Artık, Türkiye'ye, herkes istediği şekilde, hastalıklı, kalitesiz ve bizim tüketemeyeceğimiz cinsteki patates tohumluğunu sokamayacaktır.

Değerli arkadaşlarım, Niğde, Nevşehir, Aksaray bölgesi de başta olmak üzere, özellikle alternatif ürün üretimine önem veriyoruz. Bu kadar kısıtlı bütçelerimiz içerisinde dahi, yem bitkileri ekimi teşvikini çıkardık. Yem bitkisi eken her üreticimizin masrafının yüzde 25'i verilmektedir ve bugüne kadar, Türkiye genelinde 4 700 çiftçimiz desteklenmiştir, desteklenen proje sayısı 150'dir.

Sırf Nevşehir'de, bu sene, ilk defa, 3 000 dekar alanda slajlık mısır ekildi, 40 000 dekar alanda, ilk defa -Nevşehir'i örnek veriyorum- bir bodur elma tesisi yapıldı.

Yem bitkileri üretiminde 1999 yılına göre 2000 yılındaki artış oranı yüzde 256'dır. Ama, bu rakam bizi çok fazla sevindirmesin; çünkü, aldığımız tabloda, yem bitkisi üretimi çok azdı. Aldığımız tabloda, yem bitkileri üretimi yüzde 2,8'di, bizim hedefimiz, bunu en kısa zamanda yüzde 15'lerin üzerine çıkarmaktadır.

Değerli milletvekillerim, ayrıca, bu sene çiftçinin TEDAŞ'a olan borcu, 1998, 1999 ve 2000 yılı TEDAŞ borçlarının ertelenerek gelmesinden dolayı biriken etkisindendir; yani, bu borçlar 1998'in borcudur, 1997'nin borcudur, 1999'un borcudur. Bunun için çiftçimiz ödemede sıkıntı çekiyor; ancak, yine Tarım ve Köyişleri  Bakanlığı olarak,  ilgili bakanlıklara ve Hazineden sorumlu Bakanlığa bu konuları yazıyoruz ve Bakanlar Kurulumuz da bu konu üzerinde hassasiyetle duruyor.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, bu kısım cevaplandı.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Ancak, burada hemen hatırlatmak isterim ki, tabiî afetlerden veya kuraklıktan zarar gören çiftçilerin tarım kredi kooperatiflerine ve Ziraat Bankasına olan borçları, faizleri dondurularak bir yıl ertelendiği gibi...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, cevaplananlar bir daha cevaplanıyor.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Efendim, çiftçilerimiz bunu özellikle duymak istiyor. Müsaade ederseniz, Yüce Meclisimize ve televizyondan bizi izleyenlere, çok önemli olduğu için, çiftçilerimizle ilgili son cümlemi söyleyeyim.

...çayır, mera ve köy tüzelkişiliğindeki doğal otlaklarında kuraklıktan dolayı zarar gören çiftçilerimizin de borçları ertelenmiştir.

Tabiî ki, çiftçilerimizin 1990'dan bu tarafa biriken borçlarının, üç yıla yayılarak, taksitlerle ödenmesi konusunda da hükümetimiz hassas bir şekilde çalışmaktadır. Ancak, bu borçlar 1998, 1999, 2000'in borçları değildir. Bu borçlar, 1990, 1991, 1993, 1994 yılının borçlarıdır. Çiftçilerimizi rahatlatmak konusundaki çalışmalarımıza devam ediyoruz.

Saygılarımı arz ediyorum Sayın Başkan, sayın milletvekilleri. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Efendim, gündemdışı üçüncü söz, Kırklareli İlimizin ve ilçelerinin kurtuluş yıldönümü hakkında söz isteyen, Kırklareli Milletvekili Nural Karagöz'e aittir.

Buyurun Sayın Karagöz. (DSP sıralarından alkışlar)

3. – Kırklareli Milletvekili Nural Karagöz’ün, Kırklareli İli ve ilçelerinin kurtarılış yıldönümü-ne ilişkin gündemdışı konuşması

NURAL KARAGÖZ (Kırklareli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1-11 Kasım tarihleri arası Kırklareli İli ve ilçelerinin kurtuluş günleri olarak kutlanmaktadır. Bu sebeple gündemdışı söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yıl Kırklareli İli ve ilçelerinin düşman işgalinden kurtuluşunun 78 inci yıldönümü kutlanacaktır. Kırklareli İlimizin coğrafî yapısı ve tarihî geçmişinden kısaca bahsetmek istiyorum.

İlimiz, bir taraftan Trakya'nın düzlüklerine sahip bereketli bir tarım beldesi, bir yandan da Yıldız Dağlarının çok büyük bir orman örtüsüne ve ormanların güzellikleri ile 52 kilometrekare Karadeniz kıyı şeridine sahip güzel bir Karadeniz beldesidir. Bu özelliğiyle, hem Trakyalı hem de Karadenizli olan İlimiz, güzellik ve bereket simgesidir.

Tarihimizi canlarıyla, kanlarıyla yazan, hür ve bağımsız devleti bizlere emanet eden aziz şehit ve gazilerimizi rahmet, minnet ve şükranla anıyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kurtuluş günlerini kutladığımız ilimiz ve ilçelerinin eko-nomik ve sosyal sıkıntıları ile çözüm önerilerini de sizlerle paylaşmak isterim.

Öncelikle, ilimizin nüfusu şehir ve kırsal alanda eşit gibi görünse de, sanayileşme henüz tam anlamıyla il geneline yayılmamıştır. Tarımla geçinen nüfusumuzun sorunları, ülke geneline paralellik göstermekte olup, 57 nci hükümet döneminde alınan kararlar, mevcut sıkıntıları bir nebze olsun azaltmıştır.

Geçmiş yıllarda birinci sınıf tarım topraklarında yapılan tesisler ve onların çevreye verdiği zarar ise, en büyük problemimizdir. Bilhassa Lüleburgaz ve Babaeski İlçeleri ve Alpullu çevresi, Ergene Nehrimizin son derece kirli olan suyunun taşıdığı atıkların kokularıyla yaşamlarını sürdürmek zorunda kalmışlardır.

Çevre Bakanlığımızın, bu olumsuzluğu gidermek ve Trakya topraklarındaki çevre sorunlarını çözmek amacıyla başlattığı projeleri ve Trakya Üniversitesi işbirliği çerçevesinde yapılan çalışmaları takdirle karşıladığım gibi, Çevre Komisyonu üyesi olarak da, bu konudaki çalışmalara elimden gelen desteği vermeye hazır olduğumu bir kez daha vurgulamak isterim.

Sanayileşmenin getirdiği olumsuzlukları en aza indirmek için, sanayi tesislerinin organize sanayi bölgelerinde yoğunlaşması temel hedefimizdir. Bu nedenle, Kırklareli organize sanayi bölgesine büyük önem vermekteyiz.

Tarıma elverişli uygun alanları bulmak her zaman mümkündür. Dördüncü kuşak deprem bölgesi olmamız da avantajdır.

Topraklarının yüzde 37'si orman olan ilimizde, orman köylümüzün, yılların ihmalkârlığının getirdiği sıkıntıları vardır. Bu sıkıntıların, Orman Bakanlığınca, Or-Köy kapsamında yapılabilecek gelir artırıcı projelerle desteklendiğinde bir nebze de olsa azalacağı inancındayım.

Demirköy, Vize, Kofçaz, Pınarhisar'daki orman köylülerimiz, gerekli destekleri alacakları inancındadır.

İlimiz ticarî hayatına etki edecek olan Dereköy sınır kapımızın işlerliğinin artırılması ve TIR trafiğine açılması, Bulgaristan ve bu bağlamda Avrupa ülkeleriyle olan ticaretin bölgemizde yoğunlaşmasına katkı sağlayacaktır.

Kırklareli halkı, ülkenin gelişmesinin yolunun insana yapılan yatırımdan ve en önemlisi de, eğitimden geçtiğine inanmaktadır. İlimiz ilçelerinde ve il merkezinde, Trakya Üniversitesine bağlı Kırklareli Teknik Eğitim Fakültesi ve çeşitli meslek yüksekokulları mevcut olup, ilimizde üniversite kurulması, eğitim kalitesinin artması ve tabana yayılmasında büyük bir fayda sağlayacaktır.

Doğalgaz, ilimiz topraklarından geçerek ülkemize yayıldığı halde, bu enerjiden hiçbir alanda yararlanamamak halkımızı üzmektedir. Enerji Bakanlığımızın gerekli hassasiyeti göstererek, gerek çevre gerekse sanayi için çok önemli olan doğalgazdan yararlanmamızı sağlayacağı inancındayız.

Sorunlarımızı daha fazla sıralayabilirim. Trakya ve Kırklareli, Türkiye genelinde sorunları en aza indirgenmiş bölge olarak bilinir; ama, bunun böyle olmadığı, ekonomik göstergelere bakıldığı zaman çok net görülür.

Halkımızın eğitime verdiği önem, Atatürk ilke ve devrimlerine bağlılığı ve bu konudaki hassasiyeti, her şeyden önce gelmektedir. Bunun, tüm Türkiye için de böyle olması gerektiği inancındayız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kısa zaman içerisinde duygularımı sizlerle paylaşmak ve ilim ve bölgemle ilgili sorunların çözümünde Yüce Meclisimizin desteğini göreceğim inancı, beni ve Kırklareli halkını umutlandırmaktadır. Yolsuzluklarla ve yoksullukla mücadele eden 57 nci hükümetimiz ve Sayın Başbakanımıza halkımızın desteği tamdır.

Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Karagöz, teşekkür ederim efendim.

Ben de, Kırklareli'nin kurtuluşunu saygıyla kutluyorum efendim.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 2 adet tezkeresi vardır; bunlar, ivedilikli olduğu için, okutup ayrı ayrı bilgilerinize sunacağım.

İlk tezkereyi okutuyorum :

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Fransa Senotosunda “acil görüşme” yöntemiyle gündeme alınmaya çalışılan sözde Er-meni soykırımı yasa tasarısının engellenmesi amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan siyasî partilerden birer milletvekilinin katılımıyla oluşacak bir Parlamento heyetinin, te-maslarda bulunmak üzere ivedilikle Fransa’ya gitmesinin kararlaştırıldığına ilişkin Başkanlık tez-keresi (3/676)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Fransa Senatosunda "acil görüşme" yöntemiyle gündeme alınmaya çalışılan sözde Ermeni soykırımı yasa tasarısının engellenmesi amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan siyasî partilerden birer milletvekilinin katılımıyla oluşacak bir heyetin, Fransız Senatosundaki siyasî grup başkanları ve senatörlerle temaslarda bulunmak üzere, ivedilikle Fransa'ya gitmesi, TBMM Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 Sayılı Kanunun 11 inci maddesi uyarınca, TBMM Başkanının başkanlığında siyasî parti grup temsilcileriyle yapılan toplantıda kararlaştırılmıştır.

Alınan karar ve heyeti oluşturmak üzere siyasî parti gruplarının bildirmiş olduğu isimler, söz konusu kanunun 2 nci maddesi uyarınca Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

                                        Ömer İzgi

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

Adı Soyadı :                    Seçim İli :

Ertuğrul Kumcuoğlu                                Aydın

Bülent Akarcalı                                İstanbul

Seydi Karakuş                                Kütahya

Abdüllatif Şener                                Sıvas

Kamer Genç                                Tunceli

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer tezkereyi okutuyorum :

2. – Avrupa Parlamentosunun 13-17 Kasım 2000 tarihlerinde Strazburg’ta yapılacak Genel Kurul gündeminde yeralan ve Türkiye’nin Avrupa Birliğine üyelik sürecini yakından ilgilendiren raporla ilgili olarak, görüşmelerde bulunmak üzere Brüksel’e gidecek Parlamento heyetinde yer alacak milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/677)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Avrupa Parlamentosunun 13-17 Kasım 2000 tarihlerinde Strazburg'da yapılacak Genel Kurul gündeminde yer alan ve Türkiye'nin Avrupa Birliğine üyelik sürecini yakından ilgilendiren raporla ilgili olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir heyetin ivedilikle Brüksel'e giderek, doğrudan muhatapları addettikleri Avrupalı parlamenterlerle görüşmelerde bulunmaları, Dışişleri Bakanlı-ğınca uygun görülmüştü.

Anılan ziyarete TBMM'den bir parlamenter heyetin katılması hususu, Genel Kurulun 1 Kasım 2000 tarihli 10 uncu Birleşiminde kabul edilmişti.

Buna göre, heyeti oluşturmak üzere siyasî parti gruplarının bildirmiş olduğu isimler, TBMM'nin Dış ilişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 Sayılı Kanunun 2 nci maddesi uyarınca Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

                                               Ömer İzgi

                               Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

Adı Soyadı :                                Seçim İli :

Tayyibe Gülek                                Adana

Mehmet Arslan                                Ankara

Turhan Alçelik                                Giresun

Bülent Akarcalı                                İstanbul

Cevdet Akçalı                                Kütahya

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre verilmiş doğrudan gündeme alınma önergeleri vardır; ayrı ayrı okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım efendim.

İlk önergeyi okutuyorum :

3. – Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, Vakıflar Kanununun Bir Maddesinde DeğişiklikYapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin (2/6) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/221)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(2/6) esas numaralı Vakıflar Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifim, komisyona havale edildiği tarihten itibaren 45 gün geçtiği halde halen görüşülmemiştir. İçtüzüğün 37 nci maddesi uyarınca doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını arz ederim.

Saygılarımla.                           24.3.2000

                                  İlyas Yılmazyıldız

                                                  Balıkesir

BAŞKAN - Sayın Yılmazyıldız söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Yılmazyıldız. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçen yasama yılında verdiğim 2762 sayılı Vakıflar Kanununun 27 nci Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifim, 45 gün geçtiği halde komisyonlarda görüşülmediği için, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınması amacıyla söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, yıllardır vatandaşlarımızın koruması altında bulunan ve her türlü vergi, resim, harç gibi giderleri karşılanan arsa, arazi, konut gibi bazı gayrimenkullerin, Osmanlı arşivleri tarandığında, vakıf malı olduğu ortaya çıkmıştır.

Balıkesir İli Susurluk İlçemizden, Susurluk İlçesi Vakıflar Genel Müdürlüğü mağdurları olarak tarafıma gönderilen bu yazı, bütün partilere mensup ilçe başkanları ve yüzlerce vatandaşımız tarafından imzalanmıştır. Burada görüldüğü üzere, DSP, ANAP, MHP, Fazilet ve Doğru Yol Partisi ilçe başkanları tarafından imzalanmış ve ekinde de, çok sayıda vatandaşın imzası var Susurluk İlçesinin yüzde 80'inin vakıf arazisi olduğu anlaşılmaktadır.

İlgili yazıda belirtildiği üzere, vatandaşlarımızın yıllardır öz malı gibi koruyup kullandığı, dedesinden, ninesinden beri oturduğu evi, bağı, bahçesi, neyi varsa, bütün gayrimenkullerine, Vakıflar Genel Müdürlüğünün yıllar sonra bu arazilere sahip çıkmasıyla vatandaş ile devlet karşı karşıya getirilmiş, vatandaşlarımızın devlete olan güven duygusu zaafa uğratılmıştır.

Bu gayrimenkullerin kullanım hakkı ve özel mülkiyet hususlarında herhangi bir açıklık getirilmemiştir. Vakıf mallarının, kullanıcılara, rayiç bedelinin yüzde 50'si oranında taviz bedeli ödenerek devrine ilişkin yapılan düzenleme, sorunu çözmeye yetmemiştir.

Balıkesir ve ilçelerinde vakıf arazileri çoktur. Balıkesir, Merkez, Susurluk, Kepsut, Sındırgı, Dursunbey, Bandırma, Edremit, Erdek, Manyas, Gönen, Balya, Gömeç, Burhaniye, Ayvalık, Bigadiç, Havran, İvrindi, Marmara ve Savaştepe İlçelerinde, arazilerin büyük bölümünü vakıf arazileri teşkil etmektedir. Özellikle, Susurluk ve Erdek tatlısu yerleşim alanını teşkil eden arazilerin hemen hemen tamamının vakıf arazisi olarak tapu kayıtlarına tescil edildiği görülmektedir.

Arsa sahipleri, gayrimenkulleri bir başkasına satarken, yüzde 50 oranında vakıf hissesi ödemek zorunda kalmaktadırlar. Dolayısıyla, arsa sahipleri, sahibi oldukları gayrimenkulleri iki defa satın almış gibi olmaktadırlar. Satın alınan gayrimenkullerde, sonradan vakıf hissesi olduğu gerekçesiyle, mükerrer işlem ve para ödemek durumunda kalmaktadırlar.

5.6.1935 Tarih ve 2762 Sayılı Vakıflar Kanununun 27 nci Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifimle, vakfın türüne göre ayırım yapılmaksızın, sahih, gayrisahih tahsisat kabilinden ve benzeri mevcut mukataalı toprakların veya icareteynli gayrimenkullerin mülkiyetleri, bu gayrimenkul hakkında, illerde defterdarlık, ilçelerde mal müdürlüğü kıymet takdir komisyonunca takdir edilecek rayiç bedelinin yüzde 10'u oranında hesap edilecek taviz karşılığında mutasarrıfına geçirilecek, taviz bedeli ödenmeden ortaklığın giderilmesi veya cebri icra yoluyla satışı yapılacak gayrimenkullerin taviz bedellerinin hesaplanmasında satış bedeli esas alınacaktır.

Kanunlaştığı takdirde, yapılan değişiklikle, ülkemizin diğer illerinde ve Balıkesir merkez ve ilçelerindeki tavize tabi vakıf arazilerinin, Vakıflar Genel Müdürlüğüne, satış oranı üzerinden ödenmesi gereken taviz bedeli yüzde 50'den yüzde 10'a düşürülmüş olacaktır.

Öyle ümit ediyorum ki, Vakıflar Genel Müdürlüğünden sorumlu Devlet Bakanımız Sayın Yüksel Yalova da, vatandaşlarımızın acil çözüm bekleyen bu problemini çözmeye yönelik olarak hazırladığım kanun teklifine olumlu bakmaktadır. Zaten, hazırlanan bu kanun teklifinde, verildiği tarihte Parlamentoda grubu bulunan bütün partilerden milletvekillerinin imzaları mevcuttur.

Sayın Bakan "vatandaşlarımızın ödeme imkânlarına uygun bir yaklaşım tarzı içerisinde konuyu hukukileştirelim; değilse, onlarca yıldan bu yana böyle gelmiş olmasının bir onlarca yıl daha geçecek, gidecek olması için bir sebep olduğunu düşünmek gibi bir duruma düşmek istemi-yoruz, çözelim; ama, mevzuatta eksiklerimiz olursa, yine Yüce Parlamentonun huzuruna getirelim" demektedir. İşte, o, bugündür; bu konudaki sorunun çözülmesi için Yüce Parlamentonun huzuruna getirilmiştir.

Yine, Sayın Bakan "çağdaş devlet vatandaşına zulmetmez, çağdaş devlet vatandaşlarıyla mah-kemelere düşmez" demektedir. Devletle vatandaşlarımızı kaynaştıracak, vatandaşlarımızın devlete olan güvenini artıracak olan bu kanun teklifimin doğrudan gündeme alınması için desteğinizi bekler, sözlerime son verirken Yüce Heyetinize saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yılmazyıldız.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efen-dim. (DYP sıralarından alkışlar)

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, saymadınız!..

BAŞKAN - Efendim, oylama yaptık.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Ama, saymadınız!..

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, oylama yapılmıştır ve bitmiştir. Parlamentonun bütün üyelerine teşekkür ediyorum.

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Başkan, saymadınız; itiraz ediyoruz.

BAŞKAN - Efendim, Divan Üyeleri arasında ihtilaf var. Divan Üyeleri kabul etmiyor... Önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Olmaz Sayın Başkan!

BAŞKAN - Nasıl olmaz efendim?!. Divan Üyeleri kabul etmiyor...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Bu, İçtüzüğe aykırı.

BAŞKAN - Efendim, açıkoylama mı yaptıralım şimdi?!

Önergeyi tekrar oylarınıza sunuyorum: Önergeyi kabul edenler...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, oylamaya itiraz, İçtüzükte belli. itiraz eden arkadaşlarımızın...

BAŞKAN - Efendim, Divan Üyelerinin biri muhalefetten biri de iktidardandır ve ikisinin arasında ihtilaf var!..

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkanım, zabıtları okuyun, öyle karar verin.

BAŞKAN - Sayın Grup Başkanvekili, çok özür dilerim... Oylamadan sonra, Divanın 2 üyesi, ben sonucu ilan etmeden evvel söylediler... Ben acele ettim... Kabahat benimdir efendim. Divan Üyeleri arasında bu kadar sürtüşme, açık fark varken, mecburen, yeniden oylarınıza sunacağım efendim.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Başkanlar da hata yapar; ama, devamlı hata yapmaz...

BAŞKAN - Efendim, lütfen...

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, Sayın Suha Tanık ve Sayın Işılay Saygın'a ait, kanun tekliflerinin doğrudan gündeme alınmasına dair aynı mahiyette 2 adet önerge vardır; önergeleri geliş sırasına göre okutacağım; ancak, İçtüzüğün 37 nci maddesi gereğince, önerge sahiplerinden sadece birine söz verileceğinden, önergesi Başkanlığımıza daha önce gelen Sayın Suha Tanık'a söz vereceğim.

Önergeleri okutuyorum :

4. – İzmir Milletvekilleri Suha Tanık ve Işılay Saygın’ın, İzmir İlinde Karabağlar Adı İle Yeni Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/366) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin öner-geleri (4/222)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

23.11.1999 tarihinde vermiş olduğum

İzmir İlinde Karabağlar Adıyla Yeni Bir İlçe Kurulması Hakkındaki Kanun Teklifim 45 gün içerisinde ilgili komisyonda görüşülmediğinden, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasını saygılarımla arz ederim.

                                      Suha Tanık

                                               İzmir

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

25.11.1999 tarihinde verdiğim İzmir İlinde Karabağlar Adıyla Yeni Bir İlçe Kurulması Hakkın-da Kanun Teklifim havale edildiği İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarında bugüne kadar görü-şülememiştir.

Kanun teklifinin İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasını arz ve teklif ederim.

Saygılarımla.

                                   Işılay Saygın

                                               İzmir

BAŞKAN - Buyurun Sayın Tanık.

SUHA TANIK (İzmir) - Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; Işılay Saygın arkadaşımızla, İzmir'de Karabağlar Adıyla Yeni Bir İlçe Kurulması Hakkındaki Kanun Teklifimizin, İçtüzüğümüzün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınması için, önergemiz biraz sonra oylarınıza sunulacak; ama, daha önce kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

Bu, yalnız Suha Tanık'ın yahut Işılay Saygın'ın sorunu değil; bu, 24 İzmir milletvekilinin müşterek getirdiği bir konu; bu, 57 nci koalisyon hükümetinin ortaklarının gündeme getirdiği bir konu; bu, 57 nci hükümetin dışında kalan Doğru Yol Partisindeki İzmir milletvekili arkadaşlarımın gündeme getirdiği bir konu. Lütfen, bu konuşmayı yapan beni, burada, Suha Tanık olarak kabul etmeyiniz. Ben, şimdi televizyonlarının başındaki tüm İzmirlilere sesleniyorum. Karabağlar'ın ilçe olması konusunda verilen destek, tüm İzmir milletvekillerinin ve onların bağlı bulunduğu partilerin desteğidir. Ben sizden bunu istiyorum.

Ben bir konunun altını daha çizmek istiyorum: Aslında, konuşmama başlamadan önce buna bir açıklık getirmek isterdim. Her şeyden evvel, bir İzmirli olarak ve bir İzmir Milletvekili olarak, kendi seçim bölgeme, kendi seçim ilime karşı mesuliyetlerimi yerine getirmek mecburiyetindeyim.

Fevkalade büyük bir siyasî partimizin genel başkanı, geçen hafta sonu İzmir'de bir toplantıda, bir basının yazdığına göre, doğruysa -tabiî, bunun doğruluğu fevkalade yanlış; ama, yanlışsa, bunun tekzip edilmesinde fayda var- "Gâvur İzmir İsyanı..." Hürriyet Ege Gazetesindeki bu "Gâvur İzmir İsyanı" ifadesi, maalesef ve maalesef, İzmirlileri fevkalade derinden üzmüştür. Elhamdülillah, başta milletvekilleri olarak Müslümanız; İzmir'in hepsi Müslüman, aynen Türkiye'nin yüzde 99'unun Müslüman olduğu gibi. Müsaade ederseniz, İzmir -Hasan Tahsin- Kurtuluş Savaşında ilk kurşunu atmış, Atatürkçü, çağdaş, laik ve inanmış bir şehirdir. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

Ben, eğer bu konuşmayla ilgili bir hata varsa, basında bunun tekzip edilmesini istiyorum; ama, doğruysa, İzmir'den bu konuda özür dilenmesini istiyorum. İzmirliler -gâvur olarak nitelendiriyorsunuz- düşmanı 9 Eylül 1922'de denize dökmüşlerdir; ama, bu siyasî parti, İzmir'den milletvekili çıkaramadı diye bu şekilde yorum getiriyorsa -ki, böyle olmadığını da tahmin ediyorum, böyle olmamasını da diliyorum- o zaman söyleyecek bir şeyim yok, tekzip etsinler.

Şimdi, İzmir'in bu nüfus sayımı sonuçları, İzmir Valisi tarafından bize gönderildi. İzmir'in büyükşehirdeki, merkezdeki nüfusu 2 283 000, toplam nüfusu da 3 378 000. Şimdi, sayın milletvekili arkadaşlarım, bu sayıma göre yalnız Konak İlçesinde, yani, benim ve benim gibi Konak İlçesinden seçimle gelmiş DSP'li ve MHP'li milletvekili arkadaşlarımın seçim bölgesinde 779 486 vatandaşımız var; yani, nüfus 780 000. Bunun en azından 100 000'i Karabağlar'da. Karabağlar dediğimiz yerde 15 mahalle muhtarlığı var; bunlar Âşık Veysel, İhsan Alyanak, Osman Aksüner, Peker, Selvili, Sarıyer, Aydın, Karabağlar, Uğur Mumcu, Yunus Emre, Cennetoğlu, Abdi İpekçi, Tahsin Yazıcı, Barış ve Uğur Mahalleleridir.  Şimdi, her biri fevkalade güzel ve ismiyle güzel bu 15 mahalle muhtarlığı, Karabağlar'da bir ilçe oluşturacak.

Bu konuda, bana, şahsıma, Suha Tanık'a destek istemiyorum; bu konuda, İzmir'e, İzmirliye karşı 57 nci hükümetin ve 57 nci hükümetin dışında da olsa Doğru Yol Partili milletvekili arkadaşlarımın desteğini istiyorum ve eğer, bu konuda bir hatamız olduysa, bir sürçülisan ettiysek yahut bunu diğer arkadaşlarımıza danışmadan getirdiysek -kendilerinden de- özür diliyorum.

Çok teşekkür ederim, sağ olun. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkanım...

YILDIRIM ULUPINAR (İzmir) - Sayın Başkanım...

BAŞKAN - Buyurun efendim, yerinizden... Bir şey mi var? (Gürültüler)

Efendim, susarsanız  hatibi dinleyeceğim. Bir dakika...

YILDIRIM ULUPINAR (İzmir)-  Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, mikrofonu açar mısınız. Şu şifreyi bir geçseniz, hiç olmazsa sayenizde bu cihazlar çalışmış olur

Efendim, oturursanız size de... Bir dakika...  Oturun efendim.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş)- Tamam.

YILDIRIM ULUPINAR (İzmir) - Sayın Başkan, oradan bir dakikada...

BAŞKAN - Hayır efendim, yerinden verebilme hakkımız var.

Açıyor musunuz efendim?

TURHAN GÜVEN (İçel) - Açtı da açılmıyor efendim.

BAŞKAN - Başka birini açın, arkadaşım geçsin oraya.

Efendim, buyurun.

YILDIRIM ULUPINAR (İzmir)- Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; İzmir Milletvekili olarak Suha Tanık Beyin ve Işılay Saygın Hanımefendinin vermiş olduğu önergeye, ben de, bir İzmir Milletvekili olarak hem katkıda bulunmak istiyorum hem de Doğru Yol Partisi Grubundaki arkadaşlarımdan bu  önergeye destek vermelerini rica ediyorum.

Saygılar sunuyorum hepinize. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ulupınar.

Buyurun efendim, siz de yerinizden...

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş)- Sayın Başkan, yerimden konuşmayayım...

BAŞKAN - Hayır efendim...

AVNİ DOĞAN ( Kahramanmaraş) - Yerimden konuşunca...(FP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Efendim lütfen...

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sataşma var Sayın Başkan.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, bize sataşma var.

BAŞKAN - Bir dakika efendim, ne olduğunu anlayalım, ne istediğini...(FP sıralarından gürültüler)

AVNİ DOĞAN ( Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, Genel Başkanımıza bir sataşma var; benim içerisinde olduğum toplantıda...

Oradan konuşmak istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun efendim.  Tamam, anladık ne konuşacağını,  ondan sonra vereceğiz. (Gürültüler)

Bir dakika efendim, sataşmaya cevap veriyorlar.

Buyurun Başkanım, buyurun efendim.

V. – AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. – FP Grup Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan’ın, kanun teklifinin doğ-rudan gündeme alınması görüşmeleri sırasında, İzmir Milletvekili Suha Tanık’ın GenelBaşkan-larına sataştığı iddiasıyla konuşması

AVNİ DOĞAN ( Kahramanmaraş) - Sayın Başkan,  değerli arkadaşlar; geçtiğimiz hafta Cuma günü, Fazilet Partisi İzmir Teşkilatımız, İzmir'de "Cumhuriyet ve Demokrasi Şöleni" diye bir şölen düzenledi. Fazilet Partisi Genel Başkanımız Sayın Recai Kutan, Genel Başkan Yardımcımız Mehmet Bekâroğlu, Grup Başkanvekilimiz Bülent Arınç ve ben, o şölende bulunduk, dördümüz de birer konuşma yaptık. Genel Başkanımız yaptığı konuşmada, cumhuriyeti, demokrasiyi övücü, İzmir'i övücü laflar söyledi.

Konuşmanın özetinde sadece şu var: İzmir ile İstanbul'un yapısı aynıdır. Neden İstanbul'da birinci partiyiz, İzmir'de birinci parti değiliz. Teşkilatlarımıza düşen görev, bizi İzmir'de birinci parti haline getirmektir. Eğer, güzel İzmir'de birinci parti olursak, Türkiye'de iktidara geliriz. Konuşmanın İzmir'i ilgilendiren bölümü bundan ibaret.

Bir gün sonra, gazetelerden birinde, büyük bir gazetede "Gâvur İzmir İsyanı" diye bir başlık çıktı. Bir siyasî parti genel başkanı, takdir edersiniz ki, bu lafı söylemez, bir siyasetçi bunu söylemez, aklı başında olan hiçbir kimse bunu söylemez. Değil bunu söylemek, bunu düşünmek bile şerefsizliktir; aslı olmayan böyle bir haberi gazeteye koymak da şerefsizliktir. (Alkışlar)

Bu konuyla ilgili, Genel Başkanımız, Grubumuza açıklama yaptı. Gerekli tekzip gönderilmiştir; gazete hakkında da gerekli dava açılacaktır.

Bu ülkenin, Anadolu'nun, Türkiye'nin bütün illeri şereflidir, bütün illeri bizim inancımızla yoğrulmuştur. Şair Mehmet Âkif'in "Evliya yurdu bu toprak/ Enbiya burcu bu yer/ Bir kırık mabedinin üstüne Mevla titrer" dediği bir ülkedir burası. (FP sıralarından alkışlar)

Buranın hiçbir yerini biz gâvurlukla itham etmeyiz, itham edenlerin de Fazilet Partisi olarak karşısındayız.

Teşekkür ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Doğan.

Mesele açıklığa kavuşmuştur.

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

4. – İzmir Milletvekilleri Suha Tanık ve Işılay Saygın’ın, İzmir İlinde Karabağlar Adı İle Yeni Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/366) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/222) (Devam)

BAŞKAN - Şimdi önergeyi oylarınıza sunacağım; geçen seferki gibi olmasın efendim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Teşekkür ederim,  hayırlı olsun efendim.

Üçüncü önergeyi okutuyorum :

5. – Kırşehir Milletvekili Ramazan Mirzaoğlu ve 3 arkadaşının, Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hak-kında Kanun Teklifinin (2/233) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/223)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

23 Temmuz 1999 tarihinde vermiş olduğumuz (2/233) esas numaralı Kırşehir'e Ahi Evran Üni-versitesi kurulmasına ilişkin kanun teklifi, havale edildiği komisyonlarda bugüne kadar görüşülememiştir.

Meclis İçtüzüğünün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasını arz ederiz.

 

 

Ramazan Mirzaoğlu

 

 

 

Devlet Bakanı

 

 

Mustafa Haykır

Fikret Tecer

Hayrettin Özdemir

 

Kırşehir

Kırşehir

Ankara

BAŞKAN - Önerge üzerinde konuşmak üzere, Sayın Mirzaoğlu?.. Yok.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkanım, Sayın Bakanın, bu teklifini geri alacağına dair sözlü beyanı vardı ve dilekçesini de gönderecekti. Acaba, memur arkadaşlarımda kalmış olabilir mi?

BAŞKAN - Hayır efendim...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - O zaman oylayın Sayın Başkan.

BAŞKAN - Kimse konuşmayacaksa, önergeyi oylayacağım efendim

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

 

VI. – SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ

1. – Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliklerine seçim

BAŞKAN - Plan ve Bütçe Komisyonuna siyasî parti gruplarınca aday gösterme işlemi tamamlanmıştır.

Şimdi, İçtüzüğün 21 inci maddesine göre bu komisyon üyeliklerine gösterilen adayların listesini okutup, oylarınıza sunacağım efendim:

Plan ve Bütçe Komisyonu

Üyelikleri Aday Listesi (40)

DSP (10)

Gaffar Yakın                                (Afyon)

M. Zeki Sezer                                (Ankara)

Metin Şahin                                (Antalya)

M. Güven Karahan                                 (Balıkesir)

Cafer Tufan Yazıcıoğlu                                (Bartın)

Hayati Korkmaz                                (Bursa)

Masum Türker                                (İstanbul)

Necdet Tekin                                (Kırklareli)

Ş. Ramis Savaş                                (Sakarya)

Bekir Gündoğan                                (Tunceli)

MHP (9)

Hayrettin Özdemir                                (Ankara)

Hüseyin Arabacı                                (Bilecik)

Hakkı Duran                                (Çankırı)

Hasan Çalış                                (Karaman)

Arslan Aydar                                (Kars)

Mehmet Serdaroğlu                                (Kastamonu)

Kemal Köse                                (Kocaeli)

Metin Ergun                                (Muğla)

Lütfi Ceylan                                (Tokat)

FP (8)

Dengir Mir Mehmet Fırat                                (Adıyaman)

Sait Açba                                (Afyon)

Zeki Ergezen                                (Bitlis)

Hüseyin Karagöz                                (Çankırı)

Aslan Polat                                (Erzurum)

Metin Kalkan                                (Hatay)

Ahmet Derin                                (Kütahya)

Cevat Ayhan                                (Sakarya)

ANAP (6)

Cengiz Aydoğan                                (Antalya)

Ali Er                                (İçel)

Nesrin Nas                                (İstanbul)

Nihat Gökbulut                                (Kırıkkale)

Süleyman Çelebi                                (Mardin)

Mehmet Çakar                                (Samsun)

DYP (6)

Necati Yöndar                                (Bingöl)

Oğuz Tezmen                                (Bursa)

Mehmet Sadri Yıldırım                                (Eskişehir)

Mehmet Dönen                                (Hatay)

Celal Adan                                (İstanbul)

Kemal Kabataş                                (Samsun)

Bağımsızlar (1)

Evliya Parlak                                (Hakkâri)

BAŞKAN - Okunan listeyi oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Plan ve Bütçe Komisyonuna seçilen üyelerin, bugün saat 16.30'da komisyon salonunda toplanarak, İçtüzüğün 24 üncü maddesine göre başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimi yapmalarını rica ediyorum.

Diğer komisyonlara aday gösterme işlemleri de tamamlanmış, siyasî parti gruplarınca Başkanlığımıza gönderilmiştir; ancak, listeler bastırılamadığından seçimleri yarın yapacağız.

Arz ederim.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmına geçiyoruz.

VII. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS
ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

A) ÖNGÖRÜŞMELER

1. – İstanbul Milletvekili Ali Coşkun ve 31 arkadaşının, bankalar ve bankacılık sektörü, DYP Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Güven ile 21 arkadaşının, Mevduat Sigorta Fonuna devredilen bankalar ve bankacılık sektörü konularında genel görüşme açılmasına ilişkin önergeleri (8/7,12)

BAŞKAN - Şimdi, Genel Kurulun 9.6.2000 tarihli 108 inci Birleşiminde okunan ve bu kısmın 114 üncü sırasında yer alan, İstanbul Milletvekili Ali Coşkun ve 31 arkadaşının, bankalar ve bankacılık sektörü konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesinin öngörüşmesine başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, 1.11.2000 tarihli 10 uncu Birleşimde okunan ve gündemin 136 ncı sırasında yer alan, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Sayın Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Güven ve 21 arkadaşının önergesi de şimdi görüşeceğimiz genel görüşme önergesiyle aynı mahiyettedir.

 Bu nedenle, her iki önergenin birlikte görüşülmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

Sayın başkanlar, iki önergenin birleştirilmesi hususunu oyluyorum; kabul edenler diyorum. Çok teşekkür ederim.

 Kabul etmeyenler....

YASİN HATİBOĞLU (Çorum)- Diğer önerge kimin Sayın Başkan?

BAŞKAN- Doğru Yol Partisinin efendim; okudum.

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon)- Sayın Başkan, diğer önerge kimin bu anlaşılmadı.

BAŞKAN- Aynı mahiyette olduğu için birleştireceğiz. Bunu oylarınıza sundum, kabul edenler dedim.

 Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Muhterem milletvekilleri, İstanbul Milletvekilleri Celal Adan ile İzmir Milletvekili Ufuk Söylemez, Başkanlığımıza verdikleri önergelerle, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Güven ile 21 arkadaşının genel görüşme önergesine katıldıklarını bildirmişlerdir. Bilgilerinize sunulur.

Hükümet?.. Buyurun.

İçtüzüğümüze göre, genel görüşme açılıp açılmaması hususunda, sırasıyla, hükümete, siyasî parti gruplarına ve önergelerdeki birinci imza sahiplerine veya onların göstereceği bir diğer imza sahibine söz verilecektir.

Konuşma süreleri, hükümet ve gruplar için 20'şer dakika, önerge sahipleri için 10 dakikadır efendim.

Şimdi, söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Fazilet Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Coşkun.

Önerge sahibi, Bursa Milletvekili Sayın Altan Karapaşaoğlu.

Hükümet konuşacak mı efendim?

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Evet.

BAŞKAN - O zaman, önceliği hükümete vereceğiz.

İlk söz, hükümet adına Devlet Bakanımız Sayın Recep Önal'ın; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; Fazilet Partisi İstanbul Milletvekili Sayın Ali Coşkun ve 31 arkadaşı tarafından verilen, bankacılık alanında alınmış önlemlerin gözden geçirilmesi ile yeni önlemlerin ve politikaların belirlenmesi amacıyla genel görüşme açılması konusundaki önergenin gündeme alınıp alınmamasının görüşülmesi nedeniyle, hükümetim adına söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi, şahsım ve 57 nci cumhuriyet hükümeti adına en içten saygılarımla selamlıyorum.

Bankacılık sistemimizin bugün geldiği noktaya hangi yollardan ve hangi nedenlerle ulaştığını, Yüce Meclisimize ve kamuoyuna gerekli bilgiyi sunarak açıklama fırsatı verdiği için, önerge sahiplerine huzurunuzda teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmamın hemen başında belirtmek isterim ki, hükümetimiz döneminde banka sistemimizle ilgili olarak yapılan işlemler, tümüyle yasalara ve diğer ilgili mevzuata uygun olarak, büyük bir duyarlılık, ciddiyet ve özenle gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla, hükümetimizin bu konuda veremeyeceği herhangi bir hesap bulunmamaktadır. Hükümetimiz işbaşına geldiğinde, bankacılık sektöründeki sorunları önünde bulmuştur; ancak, bunun sorumlusu, kesinlikle bizim hükümetimiz de değildir.

Sorun, 1990'lı yılların başına kadar dayanmaktadır. Bankacılık sektöründe bozulmalar, 1993 yılında çıkarılan 512 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle başlamıştır. 3182 sayılı Bankalar Yasası, o günün koşullarına göre, bankalarla ilgili yeterli hükümleri içerdiği halde, 512 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle bu yasada önemli değişiklikler yapılmıştır; ancak, bu değişikliklerin çoğu olumlu değil, olumsuz yönde olmuştur.

Yasaya aykırı karar ve işlemleriyle bankanın iflasına veya yasanın 64 üncü maddesi kapsamına alınmasına neden olanların kişisel sorumlulukları kaldırılmıştır.

Off-shore bankacılığı, Bankalar Yasasının çeşitli hükümleri dışına çıkarılmıştır.

Bankaların açacakları veya nakledecekleri her şube için ilgili bakanlıktan izin alma zorunluluğu kaldırılmış ve bir takvim yılı içerisinde ancak 10'un üzerinde şube açılması durumunda Hazine Müsteşarlığından izin alınması hükme bağlanmıştır.

Bankalar Yasası hükümlerine aykırı hareket edenlerin işlerine derhal son verilmesi zorunluluğu kaldırılarak, bu kişilerin sadece imza yetkilerinin kaldırılması yükümlülüğü getirilmiştir.

Bir bankanın sermayesinin yüzde 5 ve daha fazlasına sahip olan ortaklarına ve bunlarla dolaylı kredi kapsamına giren gerçek ve tüzelkişilere vereceği kredilerin, toplam kredilerin yüzde 5'ini aşamaması sınırlaması kaldırılmıştır.

Bankanın kuruluşu için gerekli olan 100 ortağın bulunma zorunluluğu kaldırılarak, anonim şirketlerin kurulması için gerekli olan 5 ortak şartı yeterli görülmüştür. Böylelikle, aile şirketlerinin banka satın almaları mümkün hale getirilmiştir.

Bankacılık sistemini temelden bozan bu yasal düzenlemeler, bazı bankaların batmasına zemin hazırlamıştır. Bunu yapan DYP ve SHP -yani, bugünkü CHP- hükümetidir. Bakınız, imzalardan birkaçını söyleyeceğim: 512 sayılı KHK; Prof. Dr. Sayın Tansu Çiller Başbakan, Erdal İnönü Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı. 538 sayılı KHK; Başbakan, Prof. Dr. Tansu Çiller ve Başbakan Yardımcısı, Murat Karayalçın.

1994 yılında TYT Bank, Impexbank, Marmarabank batmıştır. Böylece, binlerce mevduat sahibi mağdur edildiği gibi, kamuya ait milyonlarca dolar da bu bankalarla birlikte batmıştır. Daha sonra, sistemin böylesine çökmesine neden olan mevduata yüzde yüz devlet güvencesi getirilmiştir.

Bilindiği gibi, 55 inci cumhuriyet hükümeti, bir azınlık hükümetiydi. Bu nedenle, büyük önem verilmesine ve gerekli hazırlığın yapılmasına rağmen, bankalarla ilgili tasarı yasalaştırılamamıştır. 56 ncı cumhuriyet hükümeti kurulurken, Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit, Türkiye Büyük Millet Meclisinden tek yasanın çıkarılmasını istemiştir; o da, bankalar kanunudur. Sayın Başbakan, hükümet programının görüşülmesi sırasında, 15 Ocak 1999 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Mec-lisinde yaptığı konuşmada aynen şunları söylemiştir: "Hükümet programında da vurguladığım gibi, Yüce Meclisten süratle bir bankalar kanunu çıkarmasını istiyorum. Bu yasa tasarısı, zaten Meclisin gündemindedir. Bir an önce, bu konuda, giderilebilecek olan anlaşmazlıkların giderilmesini ve bütçe görüşmelerinin hemen ardından bankalar yasasının görüşülüp çıkarılmasını Yüce Meclisten ve Yüce Meclisin değerli üyelerinden rica ediyorum, diliyorum." (DSP sıralarından alkışlar)

28 Mayıs 1999 tarihinde göreve başlayan 57 nci cumhuriyet hükümeti ise, güvenoyu almayı dahi beklemeden, 3 Haziran 1999 tarihinde, bankalar yasa tasarısının görüşülmesi istemini, İçtüzük uyarınca Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirmiştir. Tasarı, hükümetin kuruluşunun üçüncü haftasında, 18 Haziran 1999 tarihinde Meclisimizde kabul edilerek yasalaşmıştır. 4389 sayılı bu Yasa, 23 Haziran 1999 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bankalar Yasasının çıkarılmasıyla, bu alanda yıllardır yaşanan boşluk doldurulmuş ve çok önemli düzenlemeler gerçekleştirilmiştir.

Daha önceki, 3182 sayılı Yasayla, bankaların yüzde 10 hissesinden fazlasına sahip ortaklar için getirilen önlemler, 538 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle yüzde 5 hissesinden fazlasına sahip ortaklara indirilmiştir. Bu oranlar, yeni yasayla kaldırılmıştır. Böylece, bir bankanın yönetim ve denetimini doğrudan, yani, gerçek veya tüzel bir kişi olarak ya da dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortakların sorumluluğu öngörülmüştür. Bu yolla, eski yasaya göre, çok daha ileri bir hüküm getirilmiştir.

Yeni yasayla öngörülen en önemli değişikliklerden biri de, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun kurulmasıdır. Böylece, bankacılık sektörü, her türlü düzenleme ve denetleme yetkisine sahip, tam bağımsız bir üst otoriteye kavuşmuştur. Yasayla, hükümet, bankalar üzerindeki yetkilerini bağımsız kuruma bırakmıştır. Aslında, bunun çok daha önce yapılması gerekmekteydi.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hiç kuşku yok ki, böyle bir düzenleme 1990'lı yılların başında yapılmış olsaydı, 1994 yılında yaşanan büyük finansal kriz de olmazdı, bankacılık sektöründe bugünlere uzanan sorunlar da yaşanmazdı. Yeni yasayla, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun yönetimi ve temsili, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna verilmiştir.

Bankalar Yasasından sonra, hükümetin ikinci ayında, 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Yasası çıkarılmıştır. Bu yasa olmasaydı, bugün bankaların içini boşaltanların adalet önünde hesap vermeleri tam olarak sağlanamayacaktı. Daha sonra, Aralık 1999'da, 4491 sayılı Yasayla Bankalar Yasasında yeni değişiklikler yapılarak, kişisel sorumluluk ilkesi getirilmiştir.

Ayrıca, banka kaynaklarını istismar eden ya da bankasının malî yapısını düzeltme gücü bulunmayan ortakların bankayla ortaklık bağının kesilerek mülkiyetinin fona devri, fondan ancak bundan sonra gerekli desteğin verilmesinin hakkaniyete daha uygun olduğu düşüncesinden, Bankalar Yasasında, bu yönde de değişiklik gerçekleştirilmiştir. Fon tarafından devralınacak bankalara uygulanacak esaslar yeni düzenlemede ayrıntılı olarak belirlenmiş, olası sorunların ve haksızlıkların önlenmesi amaçlanmıştır. Bu arada, malî yapısında problem bulunan bankalarda denetimler yoğunlaştırılmış ve bankaların malî durumlarının izlenmesinde yeni bulgulara rastlanmıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bankacılık sistemimiz, bugün bulunduğu duruma bir günde gelmemiştir. Bu sorunlar, geçmişte ortaya çıkan; ancak, yüzeysel önlemlerle üstü örtülmeye çalışılarak gizlenen temel bozukluklardan kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, Türk finans kesiminde yapısal bozukluklara yol açan temel nedenleri ortaya koyabilmek için, son yirmi yılda dünya ekonomisinde ve Türkiye'de yaşananlara hızlı bir göz atmamızda yarar bulunmaktadır.

"Küreselleşme" adı da verilen bu yeni süreçte, uluslararası ekonomik ilişkilerin artması ve bunun dünya ticaretine olumlu etkisi, malî sisteme de olumlu olarak yansımıştır. Sermaye hareketlerinde yaşanan gelişmeler, teknolojik alandaki yenilikler, iletişim sektörünün bilginin üretilmesi ve yayılmasında olan katkısı, şehirleşme ve sanayileşme, finansal piyasaların gelişmesine, finansal araçlara olan talebin artmasına ortam hazırlamıştır.

Bununla birlikte, makroekonomik dengelerini sağlıklı kuramamış birçok gelişmekte olan ülkede, bu gelişime koşut olarak önemli sorunlar yaşanmıştır. Bu sorunların ana nedeni, yüksek düzeyli kamu kesimi açıkları, yüksek enflasyon, rekabetçi olmayan geleneksel üretim yapısı, gelişmiş teknolojilerin etkin olarak kullanılamaması ve finansal sistemin denetim ve düzenlenmesindeki eksiklikler olmuştur.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; uluslararası sermayenin büyük miktarlarda ve hızlı bir biçimde ülkeye girmesi yanında, hızla ve yine büyük miktarlarda ülkeyi terk etme eğilimi, bu ülkeleri spekülatif ataklara açık hale getirmiştir. Bir yandan makro dengelerin kurulması yönünde uygulamaya çalışılan istikrar tedbirleri, bir yandan büyüme ve işsizliği azaltma çabaları, uzun dönemli ve dengeli bir politikanın uygulanmasını güçleştirmiştir. Öte yandan, bir ülkede yaşanan krizin diğer ülkelere de hızla bulaşması, krizlerin öngörülebilirliğini ve dolayısıyla önlem alınmasını güçleştirmiştir. Bu nedenle, makro dengelerin kurulması ve sürekliliğinin sağlanması, her zamankinden daha fazla önem kazanmıştır.

1980'li yıllarda, dünya ekonomisinde yaşanan hızlı değişime paralel olarak, Türkiye ekonomisinde de benzer bir yapılanma çabası görülmüştür. Ne var ki, serbest piyasa ekonomisine geçişi sağlayacak düzenlemeler tam olarak yapılamamış, Türkiye'nin uluslararası ekonomilere olan entegrasyonu sağlıklı bir biçimde tamamlanamamıştır. Kamu kesimi açığının küçültülmesini sağlayacak önlemler alınamamıştır. Finansal piyasaların, uluslararası piyasaların da zorlamasıyla artan rekabet ve etkinlik koşulları altında çalışmasını sağlayacak düzenlemeler yapılamamıştır. Enflasyonun düşürülmesinde başarılı olunamamıştır. Makro dengelerin sağlıklı olarak kurulamadığı bir ortamda, sermaye hareketlerinin serbest bırakılmasıyla, Türkiye, ödemeler dengesinde dış tehditlere açık hale gelmiştir. Nitekim, bundan sonra iç dengesizlikler, dışticaret ve sermaye hareketleri yoluyla dış dengesizliklere dönüşmüş, ekonomi, hem iç hem de dış siyasî ve ekonomik gelişmelerin olumsuz etkilerine açık hale getirilmiştir.

Bu gelişmeleri anlamanın ve ekonominin sağlığı için gerekli kararları almanın çok gerekli olduğu bir dönemde, 1990'lı yılların başında, Türkiye, ekonomik dengelerinin daha da bozulmasına yol açacak politikalar uygulamaya başlamıştır. Türkiye ekonomisinin hızla bozulan dengelerinin en açık göstergesi, Körfez krizi ve bu krizin ekonomiye olan etkileri olmuştur. Buna rağmen, 1991 ve 1992 yıllarında kurulan hükümetler, bu gerçeği görememişlerdir; Türkiye'nin dengesizliklerini büyütme pahasına, siyasî beklentilerini gerçekleştirmenin hırsına kapılmışlardır.

1990'lı yılların ilk yarısı, ekonomide istikrarsızlığın arttığı, kamu kesimi açığının büyüdüğü, enflasyonun yükselmeye ve kronik bir hal almaya başladığı, Türk Lirasına olan güvenin azaldığı, dış dengenin bozulduğu bir dönem olmuştur. Kuşkusuz, bu yılların hatıralarda kalan en önemli olayı, dünyanın hiçbir yerinde kriz yokken, Türkiye'de, ev yapımı finansal kriz yaratılması olmuştur. Cumhuriyet tarihinin en kötü sonuçlarının alındığı bu yılda, enflasyon yüzde 150'ye, kısa vadeli faiz oranları yüzde 400'e ulaşmış, Türk Lirası dolar karşısında yüzde 162 oranında devalüe edilmiş, malî sistem hızla küçülmüştür; yüksek reel faizlere rağmen, Türk Lirasından kaçış hızlanmış, yabancı para cinsinden mevduatın toplam mevduat içerisindeki payı yüzde 50'ye ulaşmıştır; mev-duat, çok kısa vadelerde yoğunlaşmıştır.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; açıklıkla söylemek gerekirse, Türkiye, tohumu 1980'li yılların sonunda atılan bu krizi, 1994 yılında ustalıkla yeşertmiş ve hatta palazlandırmıştır. Bu kriz, sadece makro dengeleri altüst etmekle kalmamış, Türk malî sektörü ve bankacılık sistemini önemli ölçüde tahrip etmiştir. Bu dönemde, üç banka kapatılmış ve bu bankaların mevduat sahipleri peri-şan hale getirilmiştir. Krizin yaratıcıları, çökmekte olan malî sistemde güveni yeniden sağlayabil-mek için, dünyanın en pahalı yöntemi olan "mevduata yüzde 100 güvence" sistemini getirmişlerdir. Hükümetin, kaybolan kredibilitesi, devletin güvencesiyle ikame edilmiştir.

1998 yılına kadar  geçen dönemde Türkiye,  maalesef  hızla büyüyen sorunlarını çözüme kavuşturacak zorunlu önlemleri alamamıştır,  alma yürekliliğini gösterememiştir. Yüksek enflasyon, yüksek düzeyli kamu kesimi açıkları,  bir  daralan  bir genişleyen iş  hacmi, reel  faizlerin yüksekliği,  tasarruf  mevduatına süregelen   tam güvence, Türkiye ekonomisinin makro dengesizliklerinin en yalın  ifadesidir. Mevduata tam güvencenin  bulunduğu bu dönemde, yaratılmış  olan  mevzuat boşluğu nedeniyle, maalesef,  bankacılık sistemi etkinlikle  denetime tabi tutulamamış, denetim  sonuçları etkinlikle karara dönüştürülememiştir.

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

D) ÇEŞİTLİ İŞLER

1. – Genel Kurulu ziyaret eden Norveç Petrol ve Enerji Bakanı Olav Akselsen’e Başkanlıkça “hoş geldiniz” denilmesi

BAŞKAN - Muhterem  Bakanım,  bir dakika efendim...

Sayın milletvekilleri, Norveç Petrol ve Enerji Bakanı Sayın Olav Akselsen ve  beraberindeki heyet şu anda  Genel Kurulumuzu teşrif etmişlerdir; kendilerine Yüce  Heyetimiz adına hoş geldiniz  diyorum efendim. (Alkışlar)

Teşekkür ederim.

VII. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ (Devam)

A) ÖNGÖRÜŞMELER (Devam)

1. – İstanbul Milletvekili Ali Coşkun ve 31 arkadaşının, bankalar ve bankacılık sektörü, DYP Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Güven ile 21 arkadaşının, Mevduat Sigorta Fonuna devredilen bankalar ve bankacılık sektörü konularında genel görüşme açılmasına ilişkin önergeleri (8/7,12) (Devam)

BAŞKAN - Sayın Bakanım, buyurun.

DEVLET  BAKANI RECEP ÖNAL  (Devamla) - Mevduata süregelen tam  güvence,  Türkiye ekonomisinin makro dengesizliklerinin en yalın ifadesidir. Mevduata tam güvencenin bulunduğu bu dönemde, yaratılmış olan mevzuat boşluğu nedeniyle, maalesef, bankacılık sistemi denetlenememiştir; son derece riskli bir ortamda çalışan bankaların riskleri sağlıklı olarak kontrol edilememiştir. Daha da kötüsü, intihara gidercesine, maalesef, yeni banka izinleri ve hatta, mevduat top-lamaya yetkili olmayanlara, mevduat toplama izni verilmeye devam edilmiştir. Mevduata tam  gü-vencenin sürdüğü bir ortamda bir bankaya mevduat toplama izni verilmesi, bir ekonomiye, ban-kacılık sistemine ve tasarruf sahiplerine yapılabilecek kötülüklerin en büyüğüdür, en  büyük haksızlıktır. Hükümetimiz, bu haksızlığı yok etmek, malî sisteme olan güveni yeniden sağlıklı olarak  tesis etmek, finans kesimine politik müdahaleyi ortadan kaldırmak amacıyla yoğun bir çaba içine girmiştir. Yılların birikimi olan sorunların sadece ortaya konulmasında değil, çözümünün bulunmasında da tutarlı, şeffaf ve kararlılık içinde olan hükümetimiz, çözümün makro dengelerin tesis edilmesi olduğunun bilinciyle işe koyulmuştur. Bir ekonomide makro dengeleri kurmadan, 1994 yılında yapıldığı gibi, sadece fiyatları değiştirerek kalıcı bir istikrarın sağlanamayacağını, Türkiye, maalesef, çok pahalı bir bedel ödeyerek öğrenmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye, son iki yıldır çok önemli kararlar almıştır; bu kararları uygulamaktadır. Enflasyonla mücadelede, bugüne kadar açıklanan en kapsamlı ve en ciddî program kararlılıkla sürdürülmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan, devam edin siz, istirham ederim.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Bu program, Türk Milletinden, onun temsilcisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisinden güven ve destek almıştır; bu güven iç ve dış piyasalar tarafından da teyit edilmiştir.

Uygulanmakta olan programın en önemli ayağını, malî sektör ve bankacılık sistemi için sağlıklı bir ekonomik atmosferin yaratılması oluşturmaktadır. Makro dengelerin kalıcı olarak sağlanamadığı bir ortamda, malî sistemin sağlıklı olarak yapılanamayacağı ortadadır. Bir yandan makro dengeleri kurarken, bir yandan da malî sektörde ve bankacılık sisteminde düzenlemelerin uluslararası standartlara paralel hale getirilmesi, gözetim ve denetimde etkinliğin sağlanması, malî kurumların bünyelerinin güçlendirilmesi yönünde çok radikal kararlar alınmıştır. Mevzuatsız bir ortama düşmüş olan malî piyasada, yıllarca çıkarılamayan Sermaye Piyasası Kanunu ve Bankalar Kanunu yasalaştırılarak mevzuat düzeni sağlanmıştır. Sistemin riskinin azaltılması amacıyla, malî durumu sağlıklı olmayan bankalar Fona devredilmiştir. Tasarruf mevduatına güvence sınırlandırılmıştır. Hükümetimizin malî sektöre ve bankacılık sistemine bakışının en ciddî yansıması, geçmişten alınan acı dersler nedeniyle finans kurumlarına olan siyasî müdahalenin ortadan kaldırılmasını sağlayacak düzenlemelerin yapılması ve hızla uygulamaya konulmasıdır. Bunun içindir ki, bankaların düzenlenmesi ve denetimi, çağdaş normlarda, bağımsız bir kurum olarak yapılandırılan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumuna bütün altyapısı hazırlanarak devredilmiştir. Bizler, daha önceki hükümetler gibi malî sisteme siyasî müdahaleyi istiyor olsaydık, o zaman Bankalar Kanunundaki değişiklikleri huzurunuza getirmezdik.

Kanunda yapılan düzenleme, sadece denetimle de ilgili değildir. Kanunda yapılan düzenlemeyle bankaların iç denetim ve risk yönetim sistemlerini kurmaları ve raporlamaları da zorunlu hale getirilmiştir. Bu düzenleme, bankaların risklerinin  daha iyi izlenmesini ve yönetilmesini kolaylaştıracaktır. Bir yandan risklerin izlenmesi sağlanırken, bir yandan da mevcut risklerin azaltılması ve bankaların sermayelerinin güçlendirilmesi hedeflenmektedir. Bu amaçla, net döviz pozisyonu sınırlandırılmış, bankaların kredi kalitesindeki bozulmanın kolay anlaşılması ve çözülebilmesi amacıyla, karşılık kararnamesi uluslararası düzenlemelere paralel hale getirilmiştir. Bankaların malî tablolarını konsolide bazda hazırlamaları zorunlu kılınmıştır.  Denetimin konsolide malî tablolar üzerinden yapılması sağlanmıştır. Bu çabamız, bankacılıkta BIS kurallarının tümüyle yerleşmesine kadar sürdürülecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uzun yıllar bankacılık sisteminin en önemli konularının başında yer alan grup kredilerinden doğan risklere ciddî bir sınırlama getirilmiştir. Getirilen düzenleme, Avrupa Birliği düzenlemelerinin hemen hemen aynısıdır. Böylece, bankaların kendi gruplarına kredi kullandırmaları önemli ölçüde sınırlandırılmış olmaktadır. Yapılanlarla ilgili olarak, bugün bizi eleştirenlerin görüşleri, grup içine açılan kredilerin sınırlandırılmasından rahatsız olanların görüşleriyle örtüşmektedir. Bu görüşleri içtenlikle savunduklarına ihtimal dahi vermek istemiyorum. Biz, grupları değil, banka sistemini ve vatandaşın haklarını, menfaatlarını korumak zorundayız. Yapılan düzenlemeler, bankacılık sektörünün genel yapısını güçlendirmek amacıyla daha sıkı uygulamaları gündeme getirecektir.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; Türk bankacılık sisteminde şu anda 80 banka faaliyet göstermektedir. Mevduat bankalarının 4'ü kamusal sermayeli, 29'u özel sermayeli, 10'u ise Fon tarafından yönetilen bankadır. 1999 sonu itibariyle toplam şube sayısı 7 691, çalışan sayısıysa 174 bindir. Türk bankacılık sisteminde 40 milyon adet hesap vardır. Ekonomik birimlerin Türk finans sektörüne ve bankacılık sistemine olan güvenlerinin en önemli göstergesi de bu hesap sayısıdır.

Haziran 2000 sonuçlarına göre, Türk bankacılık sistemi, 86,9 katrilyon (yaklaşık 141 milyar dolar) aktif büyüklüğüne sahiptir. Toplam aktiflerin ulusal gelire oranı yüzde 90 civarındadır. Gelişmiş Batı ülkeleri ve Avrupa Birliği ülkeleriyle karşılaştırıldığında, Türk bankacılık sisteminin küçük bir boyutta olduğu görülecektir; ancak, küçük olan, bankacılık sistemi değil, finans sisteminin tümüdür. Finans sisteminin küçük olmasının nedeni ise, tasarrufların yeterli olmaması, geçmişteki yüksek enflasyon ve yüksek risklerle ilgili kuşkuların henüz tümüyle dağılamamış olmasıdır. Bunları yukarıda arz etmeye çalıştığım için burada tekrarlamayacağım.

Ne var ki, burada, üstüne basarak bir gerçeği hatırlatmak istiyorum: Bankacılık sistemi, bir ülkenin aynasıdır. Dikkatli bakanlar için, bankacılık, o ekonomide olup biten her olayı anlatmaktadır. Türkiye ekonomisinde yaşanmış olan tüm makro dengesizlikler, bankacılık sistemine de yansımıştır ve yansımaktadır. Yüksek enflasyon, bankaların bilançolarını olumsuz yönde etkilemiş, risklerin büyümesine yol açmıştır. Tasarrufların çok kısa vadelerde toplanması nedeniyle faiz riski, yabancı paranın bilanço içindeki yüksek payı nedeniyle döviz ve kur riski büyümüştür. Ekonomideki ani dalgalanmalar, kredi portföyünü, dolayısıyla kredi kalitesini olumsuz yönde etki-lemiştir. Kârlılık, birçok bankada enflasyonun gerisinde kalmıştır. Sermaye, artan risklerin karşılanmasına yeterli olabilecek düzeyde güçlendirilememiştir.

BAŞKAN - Toparlar mısınız efendim.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Toparlıyorum efendim.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; 20 nci Dönemde DSP milletvekillerinin Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin 21.1.1997 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmesi sırasında, iktidarı oluşturan Doğru Yol Partisi ve Fazilet Partisi Grupları adına yapılmış olan konuşmaların yeniden dikkatle okunmasında yarar görüyorum. O gün söz konusu önergenin reddedilmesi için "ticarî sır" ve "banka sırrı" kavramlarının arkasına gizlenerek hesap vermekten kaçınanlar, bugün, Türk Halkının refah ve mutluluğu için bizim kararlılıkla çözmeye çalıştığımız sorunların gerçek yaratıcıları olduklarını, bu sorunların ortaya çıkmasında büyük katkıları olduğunu unutmuş görünmektedirler. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) Bunların hiçbirinin içinde benim partimin mensupları olmamıştır, olmayacaktır. (DSP sıralarından alkışlar)

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Suçunuzu örtemezsiniz!..

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Bankacılık sektörüyle ilgili olarak geçmişte yapılanlar da, bu hükümetin yaptıkları da ortadadır. 57 nci hükümetin sicilinde, bu konuda tek bir leke bulmak olanaklı değildir.

Bankacılık sektöründeki sorunların çözüme kavuşturulması, sektörün günümüz koşullarına uygun bir biçimde yeniden yapılandırılarak geliştirilmesi ve güçlendirilmesi için gerekli düzenlemeler yapılmış, önlemler alınmıştır, alınmaktadır. Böyle bir dönemde, öngörüşmeleri yapılan genel görüşme önergesinin gündeme alınmasının yersizliği ve zamansızlığı açıktır.

Bu düşüncelerle, Yüce Meclise en derin saygılarımı sunuyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıra-larından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gruplar adına ilk söz, Fazilet Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Coşkun'da.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA ALİ COŞKUN (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; vermiş olduğumuz önerge hakkında Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini bildirmek için huzurunuza çıkmış bulunuyorum, Grubumuz ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, son yıllarda, ekonomik hayatımıza güvensizlik, bilgisizlik, istikrarsızlık ve yolsuzluklar hâkim olmuştur. Ülkemiz, dışpolitikada, içpolitikada ve ekonomik yönden çeşitli sıkıntılarla karşı karşıya bulunmaktadır. Sunî gündemler oluşturularak, millet, devletine, siyasete ve geleceğe kuşkuyla bakar hale gelmiş olup, toplum huzursuzdur. Memur, işçi, çiftçi, esnaf, tüccar, sanayici, dul, yetim, emekli, kısaca halk perişan olup, OECD raporuna göre nüfusun yüzde 25'i açlık sınırındadır. Halkımız, zaman zaman devleti ve milleti kurtaracaklar havasını yayarak dayatmacı ideolojiler arkasına sığınanları, devletin üst kademelerinde görev yapanları, emekli olduktan sonra birkaç kuruş dünyalık için bu kirlilik içinde görmenin şaşkınlığı içindedir. (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Yolsuzluk, hırsızlık ve soygunlar, birkısım medya, bürokrat, siyaset ve mafya dörtgeninde ülke için en önemli sorun haline gelmiştir. Bu sorunlardan biri de görüşmekte olduğumuz bankalar soygunudur. İzninizle önce, bankaları bu kirliliğe, yozlaşmaya sürükleyen üç temel soruna kısaca değinmek istiyorum.

Malî sektörün lokomotifi durumundaki bankacılığımız, genelde, özkaynak, aktiflerindeki sağlıksız gelişmeler, özellikle kredi borç batakları ve yanlış usulsüz uygulamalar açısından güven verici bir yapıya kavuşamamıştır.

Birinci sebep: Devletin toplumumuzda yadırganan tefeciliği teşvik ederek kamu açıklarını kapatmak için bankalar aracılığıyla yüksek faizlerle tasarrufları emmesi sonucu malî piyasalar ile üretim sektörü arasındaki dengeler bozulmuş, siyasî irade âdeta rant sektörünün baskısı altına sürüklenmiştir. Bu konuda çarpıcı örnek, İstanbul Sanayi Odasının yapmış olduğu 500 büyük Türk kuruluşunun bilançolarının incelenmesidir. 1997 yılında net kârlar içinde üretimdışı gelirler yüzde 55 iken, 1998 yılında yüzde 87,7'ye, 1999 yılında ise ibret verici bir rakama, yüzde 219'a yükselmiştir. Anlaşılıyor ki, sermaye, yatırım ve üretimden kaçarak, risksiz, yüksek gelir sağlayan ranta yönelmektedir.

İkinci sebep, 5 Nisan 1994 ekonomik krizidir. Bu kararlar çerçevesinde mevduatlara yüzde 100 devlet garantisi getirilmiş ve bu şok kararlar bugüne kadar revize edilmemiştir. Bazı sermaye çevrelerini ve gece yarısı zenginlerini tahrik eden bu kararlar, gecekondu bankacılığına yönlendirmiş, kimileri birkaç şubeli bankaları, kimileri de özelleştirilen kamu bankalarını yok pahasına satın alarak malî piyasalara girmişlerdir. Bu gelişmede medya patronlarının banka sahibi olmalarıysa, yarayı daha da derinleştirmiştir.

Üçüncü sebep ise, bankaların durumudur. Güven ve itibar sağlayan müesseseler olması gereken bankaların üzerinde etkin bir denetim sağlanamaması, yapılan denetimlerin ise dikkate alınmaması sonucu hem sektöre hem de ekonomimize olan olumsuz etkileri, şimdiki müdahalelere rağmen devam etmektedir.

1999 sonu itibariyle, 81 banka 7 691 şubede hizmet vermektedir. Bunların 62'si ticarî banka, 19'u kalkınma ve yatırım bankasıdır. Bankaların toplam bilanço olarak ölçek küçüklüğü mevcuttur. Konsolide banka bilançolarının millî gelire oranı yüzde 58 civarındadır; bu oran, Avrupa Birliği ülkelerinde yüzde 200'ün üzerindedir. Bütün bankalarımızın özkaynaklarının toplamı, Avrupa Birliğinde 37 nci sırada yer alan bir İspanyol bankasının özkaynağına eşittir. 1999 itibariyle, 81 banka içinde ilk 10 bankanın sektördeki aktif payları yüzde 67 olup, geri kalan 71 banka zayıf durumdadır.

Diğer taraftan, bankaların takipteki batık kredileri kaygı verici seviyede olup, 1999 sonunda, yani bankaların bazılarına müdahale edildiğinde, o günkü değere göre yüzde 540 artarak, bugün, bütün kredi değerleri yüzde 11 seviyesine ulaşmıştır ki, bunlar, resmî rakamlardır; gayriresmî beklenti yüzde 20 seviyesinin üzerindedir. Hatta, bazı kamu bankalarında, bu batık kredilerin oranlarının yüzde 40'a vardığı söylenmektedir.

Yıllardır ihmale uğrayan bu ortamda, yargıya intikal eden olaylardan anlaşıldığına göre, çeşitli reklamlarla halk aldatılarak toplanan tasarruflar, ya Hazine kâğıtlarına yatırılarak yüksek faizlerle devlete borç verilip büyük rantlar elde edilmiş ya da toplanan mevduatlar çeşitli yöntemlerle kendi kuruluşlarına ya da yandaşlarına aktarılmıştır. Şöyle ki, bankacılıkta back to back diye adlandırılan al gülüm ver gülüm metoduyla, karşılıklı anlaşıp teminatsız ve usulsüz olarak birbirlerine yüksek krediler sağlamışlardır. Çoğunu kendilerinin kurdurdukları off-shore bankalar -ki, bunların 37 tanesi Kıbrıs'tadır- aracılığıyla, halka daha fazla faiz vaat ederek, mevduat toplayıp parayı özel işlerinde kullanmışlardır. Vergi cenneti olarak bilinen Virgin, Seylan gibi adalarda posta kutusu adresleriyle kurdurdukları sözde şirketler aracılığıyla paraları dışarıya kaçırmışlardır. Toplanan mevduatı, Bankalar Kanununda belirlenen limitleri hiçe sayarak, usulsüz olarak kendi şirketlerine aktarmışlar veya kurdurdukları paravan şirketlere kullandırmışlardır. En kötüsü de, kendilerine devletin içindeki köstebeklerin verdiği bilgiyle, bir gece ansızın bankayı basarak, değerli eşyalarla beraber kasaları boşaltmışlardır.

Değerli milletvekilleri, bütün bu olumsuz gelişmeler cereyan ederken, üzülerek belirtelim ki, konuyla ilgili olarak, ilgili bakanlar ve diğer yetkililer, gizlilik perdesi arkasına sığınıp, kamuoyunu şaşırtan, birbirini tutmayan beyanlarda bulunmuşlardır. Bu yanıltmalar, gerek Plan ve Bütçe Komisyonunda gerekse Genel Kurulda bu kürsüden verilen cevaplarla devam ettirilmiş, ayrıca, arkadaşlarımızın yazılı ve sözlü suallerine de tatmin edici cevaplar bugüne kadar verilmemiştir. Âdeta, milletvekillerinden ve halktan olaylar gizlenmiştir. Bu nedenle sağlıklı teşhis konulamamaktadır. Oysaki, halen, IMF yetkilileri, bankaları denetlemekte, bankalar yeminli murakıp raporlarını inceleyebilmektedirler. En son öğrendiğimize göre, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunda, bankalara el konulmadan önce 2,5 milyar dolar karşılığı Türk Lirası fon varken, bunun 1,8 milyar doları bu bankalara aktarılıp 700 milyon doları Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna devredilmiştir. Son müdahaleyle, Fonda banka zararlarını karşılayacak yeterli kaynak olmadığından, 6,1 milyar dolar hazineden fon tahsisi yapıldığı öğrenilmiştir. Oysaki, sadece, el konulan 10 bankada fiilî zararın 10 milyar doları geçtiği, diğer zor durumda olanlar ile kamu bankalarının görev zararlarıyla birlikte ekonomimizde yarattığı tahribatın 40 milyar doları aşacağı söylenmektedir. Bu durum karşısında, bankaların zararlarıyla birlikte, doğan riskler karşılığı aktarılan katrilyonların faturasının sonuçta halkımıza ödettirileceği endişesindeyiz, bunu üzüntü ve nefretle karşılıyoruz. Zira, 2001 yılı bütçe tasarısındaki belirsizliklerin yanı sıra, hükümette görüşülen vergi kanunu tasarısında devamlılığı istenen geçici vergiler, yüzde 56'lara varan artışlar ve yeni vergiler, bu endişemizi doğrular mahiyettedir.

Değerli milletvekilleri, bakınız, el konulan bankalara aktarılan 10 milyar dolar civarındaki bu meblağ, 2001 yılında öngörülen bütçe açığının üzerindedir; yaklaşık olarak, bir yıllık faiz ödeme-sinin yüzde 30'u, bir yıllık personel giderlerinin yüzde 60'ı, bir yıllık devlet yatırımlarının yüzde 200'üdür. Bu parayla, depremle sarsılan ülkemizde, kışla birlikte barınma sıkıntısı, ıstırabı içerisinde olan vatandaşlarımızla birlikte, 2 milyon kişinin barınabileceği 400 000 daimî konut yapılabilir, 4 defa Bakü-Ceyhan hattı döşenebilir, 1 milyon aileye otomobil alınabilirdi. Örnekler çoğaltılabilirse de, düşündürücü bir örnek vermek istiyorum. Bu para, 4325 sayılı Kanunla davul zurna eşliğinde hükümetin ilan ettiği güneydoğuya tahsis edilen 40 trilyon lira ekonomik yardımın 150 katından fazladır. Şimdi, vicdanlarınıza sesleniyorum, yazık değil mi bu çilekeş millete!

Değerli milletvekilleri, olayın gelişmesine bir başka açıdan göz atacak olursak, bellibaşlı ihmallerle, yanlışlarla, kayırmalarla, siyasî ve ticarî ahlaksızlıklarla karşı karşıya kalırız.

Birinci ihmal -Sayın Bakanın açıklamalarına ilaveten söylüyorum, onları tekrar etmiyorum- 1998 yılında, Sayın Mesut Yılmaz azınlık hükümeti ile hükümete dışarıdan destek veren CHP arasında, erken seçim başta olmak üzere, içinde Bankalar Yasasının da bulunduğu bir paket programın üzerinde pazarlık yapıldığı malumlarınızdır; ancak, Sayın Mesut Yılmaz tarafından Sayın Kutlu Savaş'a hazırlatılan ve bazı bölümleri devlet sırrı olarak gizlenen Susurluk raporunda bankaların düştüğü feci durum dile getirildiği halde Bankalar Yasası çıkarılmamıştır.

İkinci ihmal: Hükümetin bir diğer ihmali de, IMF niyet mektubunda verilen taahhüde ve 4046 sayılı Kanunla tanınan iki yıllık süreye rağmen, ortaklar arasında her koalisyonda pazarlıkla paylaşarak siyasî rant aracı olarak kullanılan kamu bankalarını özerkleştirmemişlerdir, özelleştirmemişlerdir, özelleştirdiklerini de ucuza satıp, sonra Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonundan fahiş fiyatlarla devletleştirmişlerdir. Ne yazık ki, hükümet, bu ayıbına kısmen kanun hükmünde kararnameler çerçevesinde çözüm aramış ve Sayın Cumhurbaşkanının reddetmesi, partimizin konuyu Anayasa Mahkemesine götürmesi sonucu mahkemece iptali, hükümetin gayrî ciddîliğini ve beceriksizliğini de açıkça ortaya koymuştur.

Üçüncü ihmal: Hatırlanacağı üzere, Egebank ve diğer bankalara, 21.12.1999 tarihinde imzalanan kararnameyle 22.12.1999 günü el konulmuştur. Yargıya bir operasyon sonucu intikal eden Egebank hakkında, bankalar yeminli murakıplarınca, önce 27 Nisan 1999 tarihinde ve muhtelif zamanlarda verildiği öğrenilen raporlarda bütün çirkinlikler, usulsüzlükler tespit edilerek ilgililer uyarılmış, Türk Ceza Kanununun 508 ve 510 uncu maddeleri uyarınca suç duyurusunda bulunulmuştur. Müdahalenin bu tarihten itibaren sekiz ay sonra, yargıya intikalinin ise onaltı ay sonra gerçekleştirilmesini de anlamak mümkün değildir.

Ayrıca, içleri boşaltılarak, daha önce fona devredilen 8 banka, uzun bir süredir, rehabilite edilip satılamamıştır. Şimdi, bunlara, bir de Etibank ve Bank Kapital ilave edilmiştir. Kaldı ki, devredilen bu bankaların -devirden sonra da- hepsinin zararları maalesef artarak devam etmektedir. Bu durum gösteriyor ki, 10 bankaya yapılan operasyon ne ilktir ne de son. Zira, zorda olan bankaların 16 ilâ 20 civarında olduğu çeşitli zamanlarda dile getirilmiştir. Bu konuda da belirsizlikler ve dedikodular devam etmekte, piyasalar olumsuz yönde etkilenmektedir. Korkarız ki, bu gidişle, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, yeni bir dev bankalar KİT'i haline gelecektir.

Muhterem milletvekilleri, burada bir tespit yaparak devam etmek istiyorum. 55, 56 ve 57 nci hükümetler birbirini tamamlayan aynı programın devamı hükümetlerdir. Şimdi soruyorum: Gözlerini maddî hırs bürümüş, kalplerinde Allah korkusu, yasa korkusu, millet sevgisi olmayan, bu yolsuzlukları yapanlar suçlu da, sizlerin, iktidar kanadı olarak suçunuz yok mu? Evet, suçunuz yok mu? (FP sıralarından alkışlar) Etibank'ın ve benzerlerinin özelleştirilme kararında imzası olan ekonomiden sorumlu bir bakanın, bakanlıktan düştükten sonra, Etibank'ın sahibi olan medya grubu yönetiminde görev aldığını öğrendiğiniz halde, konularla ilgili soruşturma komisyonları raporu Yüce Meclise sunulduğunda, hür iradeleri yerine lider talimatları ve sayısal çoğunluğa sığınarak, sorumluların Yüce Divana gitmesini reddedenler, şimdi vicdan azabı çekmiyorlar mı? (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Bu bankaların kurulması, satılması, satın alınması, sermaye artırımı, hisselerinin devri, şube açma yetkileri tamamen Hazine Müsteşarlığının iznine bağlı olduğu halde, neden bu çirkinliklere müsaade edilmiştir?

Sadece Hazine mi; Merkez Bankası, Bankalar Birliği, Sermaye Piyasası Kurulu şimdiye kadar ne yaptı; bu ihmallerin müsebbibi kimlerdir?

Siz değil misiniz, siyasî tarihimizde görülmemiş biçimde, Cumhurbaşkanlığına aday olmuş değerli bir bakanı azleden? Hükümetiniz, şimdi Emlak Bankası vurgununa mani olduğu için yapıldığı iddia edilen bu olayın hesabını verebilecek mi? (FP sıralarından alkışlar)

VAHİT KAYRICI (Çorum) - Doğru değil...

ALİ COŞKUN (Devamla) - Doğru değilse, burada açıklarsınız. (MHP sıralarından gürültüler)

Dinlemeyi öğrenin beyefendi.

Siz değil misiniz, 23.6.1999 tarihinde yasalaşan Bankalar Kanununu yürürlüğe koymayıp, Kurul üyelerini 23 Eylül 1999 tarihine kadar atamayıp, vurguna göz yumulmasına fırsat verenler?

Siz değil misiniz, bütün uyarılarımıza, muhalefet şerhlerimize rağmen, 19.12.1999 tarihinde, yine sizin talep ve dayatmalarınız doğrultusunda değişen yasayla, bankaların bu duruma gelmesinde baş sorumlu olan Hazineye, sekiz ay daha fırsat verip, Kurulu derhal atamayarak, vurgunun, soygunun seyircisi olanlar? (FP sıralarından alkışlar)

Siz değil misiniz, iki yıl gibi kısa sürede, bankaların patronu durumundaki Hazine Müsteşarlığı gibi önemli bir makamdan dört müsteşarı değiştirenler? Şimdi, onların da onurlarını korumak için size soruyorum: Müsteşarlarınız mı bu vurguna ayak uydurmadılar, yoksa sizin isteklerinize mi uymadılar? (FP sıralarından alkışlar)

Siz değil misiniz, programınızı alkışlayıp, kamuoyunu etkileyen bazı sivil inisiyatiflere, sunî gündemlerle halkı yanıltan bir kısım medya patronlarına, yandaş sermayedarlara devletçe menfaat sağlanmasına göz yumanlar?

Kendileri de zorda olan kamu bankalarından, batık bankalara ve sahiplerinin holdinglerine fon aktarılmasına seyirci kalanlar siz değil misiniz?

Şimdi, soruyoruz: Usulsüz, teminatsız kredileri bunlara kimler verdirtti? Kaç kişiye banka hediye ettiniz? Banka sahipleri hangi siyasîlerin ve güç odaklarının yakınlarıydılar; neden korundular? Siz değil misiniz cumhuriyet tarihinde ilk defa özelleştirme ve ihalelere fesat karıştırıldığı için bu Yüce Meclisçe hükümetin düşürülmesinden ders almayanlar? (FP sıralarından alkışlar) Bu soygunun siyasî ayağında kimler var? Şimdi bunları dürüstçe açıklamaya yüreğiniz yetiyor mu; yoksa, sayısal çoğunluğunuza sığınarak bunları da örtbas edecek misiniz? Biliniz ki, bunların hesabını soracağız; milletin elleri iki yakanızdadır. Hiç olmazsa, şimdi, hükümetten dürüst, açık davranış bekliyoruz. Suçluları daha fazla gizleyemezsiniz.

Şimdi, Sayın İçişleri Bakanının tarihî açıklamasında cesaretle belirttiği, sunî gündem oluşturan, sözde seçkin  nüfuzlu kişilerin medyada çıkardığı "tam tam"sesleriyle değil, Tantan sesleriyle devletin temiz eli bu gidişin görünen çirkin yüzüne şamarı vurdu. (FP sıralarından alkışlar) Şimdi, iktidar kanadının bu davranışın ne kadar arkasında olacağını merakla takip ediyoruz. Eğer, samimîyseniz genel görüşme ve araştırma önergesine destek verirsiniz; yoksa, samimîliğinizi inkâr etmiş olacaksınız.

Fazilet Partisi olarak, her doğruda olduğu gibi, sonuna kadar alınan tedbirlerin yanındayız ve destekleyeceğiz. Bu sebeple, adaletin hızla tecellisi için Adalet Bakanımızı göreve davet ediyoruz. Böylece, suçlular cezasını çekerken suçlu olmayanlar bir an önce bu töhmetten kurtulacak ve ekonomik hayatımızdan bu gölge kalkacaktır. Aksi takdirde, sektörde panik tehlikesiyle karşılaşabiliriz. Endişemiz odur ki, eski alışkanlıklar devam ederse, çaldığı çalanın yanına kâr kalacaktır. Bu sebeple, bankacılık alanında alınmış tedbirlerin gözden geçirilmesini talep ettik, ne yazık ki, bu talebimiz altı ay sonra gündeme alındı. Oysaki, müracaatımızda yeni müdahalelerin yapılacağı söylentilerinden bahisle acilen ele alınmasını önemle belirtmiştik.

Sonuç olarak, bu bir ekonomik depremdir ve hükümet bu depremin altında kalmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ COŞKUN (Devamla) - Sayın Başkan, 1 dakika daha rica ediyorum.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

ALİ COŞKUN (Devamla) - Vakit yetmiyor; ama, sevgili Karadenizlilerin hoşgörüsüne sığınarak bir fıkrayla bitirmek istiyorum. Efendim, Temel idam ediliyor "son arzun nedir" diye sormuşlar "bu bana ibret olsun" demiş.

Şimdi, ibretle son olması dileklerimizle, Grubum ve şahsım adına Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

İnşallah ibret olur! (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, ikinci söz, Doğru Yol Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Celal Adan'a ait.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA CELAL ADAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bildiğiniz gibi, son nüfus sayımına göre nüfusumuz 70 milyon ve en iyimser tahminlerle yüzde 15 işsizimiz var. Yüzbinlerce aile -dikkat ediniz fert demiyorum- 100 ile 200 dolar arası bir gelirle geçinmeye çalışıyor; ekonomiyi yönlendirenler, bu gelirin de daha aşağı çekilmesini öngören paketler hazırlıyorlar.

Madalyonun bir yüzünde millî ekonomimiz açısından tam bir iflas hali; halkımız açısından tam bir ümitsizlik vardır. Peki, öbür yüzünde ne var; öbür yüzünde, Egebanklar, Etibanklar, Türkbank-lar, Sümerbanklar, tek tek isimlerini hatırlamakta zorlandığımız bir yığın batık banka var. Hepsin-den daha kahredici olanı, son günlerde her birinin nasıl batırıldığı bir bir ortaya çıkan bu bankaların kasasına, son 3 yılda aktarılan tam 10 milyar dolar var. Bir yanda milyonlarca gencine iş veremez-ken, yüzbinlerce aileye ayda 100 ile 200 dolar arası bir gelir bile çok görülürken, 10 milyar doları 10 aile şirketine kaptıran bir devlet var, devlet yönetimi var, ekonomik sistem var. Mensubiyet şuurunu kökünden kurutan bir çelişkidir bu. Bir millete mensubiyeti, bir ülkeye mensubiyeti, bir devlete vatandaşlık bağıyla bağlanmayı anlamsız hale getiren bir çelişkidir. Bütün çalışanların hayat standartlarını yüzde 50 yükseltecek miktarda bir kaynağı topu topu 10 aileye devletten hortumlayabiliyorsa, hiç kimseden, hiçbir şey için en ufak bir fedakârlık bekleyemezsiniz.

Değerli milletvekilleri, yolsuzluk ve suiistimal her ülkede oluyor diyerek bu işin içinden çıkamayız. Keza, aynı gerekçeyle, sistem de kendisini bundan aklayamaz. Ortaya çıkan yolsuzluklar henüz buzdağının görünen kısmıdır. Yolsuzluğun oranı, devlet bütçesinin yüzde 10'una tekabül etmektedir. Ortaya çıkan tablo tek bir gerçeği ifade ediyor; ekonomimiz, bir yolsuzluk ekonomisine dönüşmüştür, bir mafya ekonomisine dönüşmüştür, bir suiistimal ekonomisine dönüşmüştür. Birilerinin kaş göz işaretiyle oradan oraya savrulup duruyor. 30 yaşında birisi, hiçbir reel iktisadî faaliyette bulunmaksızın, milyar dolarların üzerinde bir meblağı devlete fatura edebilmişse, işçiye, memura, kepengini açamayan esnafa, tüyü bitmemiş yetime fatura edebilmişse, bunu, bireysel sahtekârlıkla izah edip geçiştiremeyiz. Geçiştiremeyiz, çünkü, biz, bir dilim baklava çalan aç bir çocuğu yirmi yıla mahkûm etmiş bir ülkeyiz. Peki, devleti milyarlarca dolar hortumlayanlar hangi cezayı alacaklar? Ben söyleyeyim: Selim Edesler, Halil Bezmenler, Gülay Aslıtürkler, Engin Civanlar hangi cezayı almışlarsa, onlar da aynı cezayı alacaklar!.. Bu, utanç verici bir durumdur, dünyayı kendimize güldürten bir durumdur. Açık yüreklilikle kabul edelim ki, bu utancın baş sorumlusu siyaset kurumunun ta kendisidir.

Değerli milletvekilleri, yıllardan beri bu tür olgulara sövüp duruyoruz; sonuç değişmiyor. Neden değişsin? Siyaset sızlanma yeri değildir; siyaset, işin gereğine teşebbüs yeridir. Nedir işin gereği? İşin gereği, dört tane işadamıyla dört tane bürokratı yarım yamalak bir sorgulamaya çıkararak bu işi kapatmak değildir. Bugüne kadar hep bunu yaptık ve kendimizi aldattık. Kendimizi aldattık ama, artık halk aldanmıyor. Bu ülkede ben siyasetçiyim, ben milletvekiliyim diyen herkesin, bu olup bitenlerden ben sorumluyum diyebilecek bir sorumluluk çizgisine gelmesi gerekiyor.

Sormamız gereken soru şudur: Bir devlet üç yılda 10 milyar dolar hortumlanırken, bu ülkeyi yönetenler neredeydiler? (DYP sıralarından alkışlar) Hiç kimse, yapılan operasyonları küçüm-sediğimizi zannetmesin. Bu operasyonları yürüten herkese, huzurlarınızda, teşekkür ediyorum. Tantan'ı çok seviyoruz, kararlılığının da arkasındayız ve kendilerine yürekten destek veriyoruz.

Meseleye, politik mülahazalarla da yaklaşmıyorum. Kim, hangi suiistimali yaparsa yapsın, sonuçta, faturayı hep beraber ödüyoruz. Meclisteki en büyük partinin oy oranı yüzde 21; bu, bize bir şey söylemelidir. Gelin, bu operasyonların üçüncü ayağını da hep birlikte açığa çıkaralım. O ayak, siyasî ayaktır. Eğer, bu çaptaki işlerin bir siyasî himaye görmeden, bir siyasî destek görmeden olupbittiğine inanmamız bekleniyorsa, haberiniz olsun ki, kimse buna inanmıyor. (DYP sıralarından alkışlar) İşin içinde hiçbir şey yoksa, ağır bir görev kusuru vardır. Memlekette 10 milyar dolara mal olmuş bir görev kusurununsa siyasetteki karşılığı, siyaseti bırakmaktır. Şayet bu hadiselerin onda biri Japonya'da olsaydı, bu soygun düzenini inşa ve ihya edenler, harakiri yaparlardı; bizdeyse, olupbitenleri pişkin pişkin seyrediyorlar.

Geliniz, bu meseleye, bir kere, farklı bir açıdan bakalım. Mademki, sistem, özündeki çarpıklığı böylesine açık bir şekilde ortaya koymuştur; gelin, bu açık hakikati, ortaklık hukukuna ve nezaketine kurban vermeyelim. Neden mi bahsediyorum: İlk banka operasyonundan ve 10 bankaya Hazinece el konuluşundan bir yıl önce, yani, 1998 yılında, 6 yeni banka izninin siyasî rüşvet olarak dağıtılışından söz ediyorum. (DYP sıralarından alkışlar) Ekonomiyle ilgili belli başlı bakanlıkların, müsteşarlıkların, üst düzey bürokratik görevlerin birtakım holdinglere tahsis edildiği dönemlerden bahsediyorum. Kendisi, banka yolsuzluğu üzerinde suçüstü yakalanmış, gensoru yemiş; ama, bugün, hâlâ makbul ve muteber bir politikacı sıfatıyla aramızda barındırdığımız, Türkiye'nin, Avru-pa ile entegrasyonu sorumluluğunu verdiğimiz eski bir başbakandan bahsediyorum. (DYP sıralarından alkışlar) Siyaset kurumu olarak, bütün bunları kolaylıkla sineye çekişimizden bahsediyorum. Bugün, bir bankaya el konuluyor; ama, bir bakıyorsunuz ki, devletin, Hazineden sorumlu eski bakanı, ilgili holdingte üst düzey yönetici eski bakan, nereden almışsa istihbaratı almış, el konulmadan bir gün önce şirketten kaçmış. Devlete verilen 1,5 milyar dolarlık zarardan daha acı olanı şudur: Hortumcunun maaşlı adamı, devletin Hazineden sorumlu bakanı olabilmiş. Acaba, buna benzer daha kaç kişi var?

İlgili fertler açısından ortada bir ahlak sorunu olduğu doğru; ama, bugün, bizim, bu ilişkiyi bir sistem sorunu olarak algılamamız gerekiyor; çünkü, yolsuzluk ekonomisi denilen model böyle oluşuyor. Demokratik ahlak, halka karşı sorumluluk, hakka ve hukuka riayet gibi konularda refleksini yitiren her siyasî ve iktisadî sistemin bir yolsuzluk ekonomisi üretmesi kaçınılmazdır.

Değerli milletvekilleri, koskoca Türkiye, sermaye-siyaset-bürokrasi, sermaye-medya-siyaset, sermaye-mafya-siyaset gibi karanlık üçgenler karşısında adım adım gerilerken, bu kirli ilişkiler meşru kamu düzeninin yerini alırken, bu olguya direnen tek siyasî hareketi, onun liderini boğan refleks, işte budur. Doğru Yol Partisinin o tarihlerde karşı karşıya kaldığı asıl mesele buydu.

Hakikat karşısında daha fazla direnemezsiniz. Perdenin önünde oynanan cumhuriyeti kurtarma oyunu ile perdenin arkasında cereyan eden cumhuriyetin bütün prestijini sarsan, sıfıra indiren yağmalama oyunu arasındaki paradoksal ilişkiyi, artık, görmek zorundayız. Demokrasi, demokrasi, daha fazla demokrasi; açıklık, açıklık, daha fazla açıklık; bütün dertlerin gerçek ilacı budur.

Halkın seçtiği bir iktidara karşı ışıkları söndürenler şimdi neredeler?! (DYP sıralarından alkışlar) "Aydınlık için bir dakika karanlık" diyordunuz, sizin o bir dakikalık karanlığınızda ne dolapların döndüğünü hâlâ görmeyecek misiniz?! (DYP sıralarından alkışlar)

Bugünlerde, karşımızdaki öncelikli tehdidin yolsuzluklar olduğu söyleniyor; doğru bir tespittir, yürekten katılıyorum. Ancak, herkesin gözden kaçırmaması gereken bir husus daha var; gelinen sonuç, sistemdeki arızaların tehdit değerlendirmeleriyle perdelenmesinin bir ürünüdür; burası çok önemli.

Bu yağma düzenini sorgulayanlar, bakınız, cumhuriyet tarihinde bu sistemi sorgulayanlar, 30 000 kişinin ölümüne sebep olmuş, Türkiye'nin bayrağına, toprağına saldırmış Apo'dan daha çok bedel ödediler. Menderes'in başına gelenler Apo'nun başına gelmedi. Özal'ı anasından doğduğuna pişman ettik. Otuz yıldır, körpe yaşımızda, vatan, millet sevgisini yüreğimize işledik, yüreğime işledim. Ben "20 vilayet verilsin de Türkiye rahatlasın" denildiği günlerde, Şırnak'ın eteklerinde bir başbakan gördüm. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) Genelkurmay başkanıyla ve o dönemin değerli emniyet genel müdürüyle Şırnak'ın eteklerinde gördüm. Mermiler yağmur gibi yağarken Bosna'da bir başbakan gördük. Bu sistemi sorgulayan başbakan, Türkiye'nin en büyük gazetesinde CIA ajanı diye damgalandı, eroin ticareti yapıyor diye yargılandı. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

Gelinen sonuç : Rahmetli Özal büyük bedel ödedi ve bundan sonra sistemi sorgulayanların hepsi büyük bedel ödeyecek. Ama, görüyorsunuz, sonuç itibariyle, Türkiye tıkandı, ekonomi tıkandı, siyaset tıkandı, dışpolitika tıkandı, devlet tıkandı. Türk siyaset sistemini cesaretle sorgulayan yeni bir süreç başlamadıkça, bu tıkanıklığı aşmanın bir yolu yoktur. Türk siyaseti, az evvel sözünü ettiğim eski başbakanın, bir döneme damgasını vurmuş bazı kuvvet komutanlarının, bazı şaibeli patronların bordrosunda ne aradığı sorgulanmadıkça... Yine, körpe yaşımızda bildik, bu coğ-rafyada, bu tarihî sorumlulukta Türk Silahlı Kuvvetlerine dokunmak, onu incitmek açısından bir değerlendirme yapmıyorum. Bu kutsal müesseselere de hiç kimse hatalarını mal edemeyecektir bundan sonra; ben bunu sorguluyorum. Eski bir Hazine bakanının, ödeyemeyeceği biline biline, devletten en fazla borç almış bir batakçının bordrosunda ne aradığını sorgulamadıkça, bu tür bera-berliklerin, artık, her tarafından pis kokular yayılan ekonomik sistemle ilişkisini sorgulamadıkça, daha çok Etibanklar, Egebanklar, Sümerbanklar, Türkbanklar çıkacaktır. Hukukun gereği, ortaklık hukukuna feda edildikçe, bugün yapılan ve gerçekten önemli bulduğumuz operasyonlar havada kalacaktır.

Değerli milletvekilleri, huzurunuzda sesleniyorum: Siyaset, insana her gün tarih yapma şansı tanımaz. Önümüzde böyle bir şans var; lütfen, bu şansı sonuna kadar; ama, gerçekten sonuna kadar kullanınız. Tarihe de aynı isimle geçecek olan bu yolsuzluk ekonomisi devrine bütün unsurlarıyla birlikte son verelim. Türkiye'yi gerçekten sıkıntılı günler bekliyor; ancak, halkın desteğiyle aşabileceğimiz bu darboğazı başka türlü aşma şansının bulunmadığını da gözardı etmemeliyiz.

Beni sabırla dinlediğiniz için teşekkür ediyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Adan.

Efendim, şimdi, söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Hayrettin Özdemir'de.

Sayın Özdemir, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Fazilet Partisi İstanbul Milletvekili Sayın Ali Coşkun ve 31 arkadaşının vermiş oldukları bankalar ve bankacılık sektörüyle ilgili genel görüşme istemi hakkında MHP Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hükümetimiz, her konuda olduğu gibi, ekonomi politikaları ve enflasyonla mücadele konusunda da kararlılığını ortaya koyarak, bir istikrar programı başlatmıştır. Uygulamaya konulan istikrar programının başarılı olabilmesi için, malî sistemin sağlıklı işlemesi ve güvenilir olması gerekmektedir; çünkü, para ve maliye politikalarının etkin bir şekilde uygulanabilmesi için önşart, malî sistemin istikrarlı olmasıdır.

57 nci cumhuriyet hükümetimizin aldığı kararlar neticesi, enflasyon son yılların en düşük oranına çekilmiş, faizler son on yılın en düşük oranlarına indirilmiştir. Bu da şunu gösteriyor ki, alınan kararlar, ülkemiz için, alınması gereken radikal ve doğru kararlardır, bu kararlar da piyasalara olumlu yansımıştır. Faizlerin aşağıya çekilmesi, Hazine kağıtlarının düşük faizle tedavül edilmesi, mevduat toplayarak Hazineye satan bankacılık sektöründe de bir daralmaya sebep olduğu malumlarınızdır. Bu daralmada, güçlü özkaynağa sahip, güçlü ve güvenilir tabana sahip bankaların, mevcut konumlarını yeniden değerlendirilerek, fiilî yapılarını düzenlemeleri gereğini duymuşlar. Kamuoyuna da yansıdığı gibi bankacılık ve finans sektöründe geçen yıl ve bu yıl kârlılıkta önemli düşüşler bulunmaktadır.

Türkiye'de 19'u yabancı, 80 tane banka mevcuttur. Bu bankaların büyük kısmı, özkaynak, sermaye ve bilanço yapılarıyla Avrupa Topluluğu ülkelerindeki özkaynakları güçlü bankalarla rekabet imkânı bulamayacaktır. Avrupa Topluluğu ve dünya bankacılığında artık banka birleşmeleri gündemdedir ve daha güçlü bir yapı için gereklidir.

Türkiye'deki bankaların aktif büyüklüğü ilk altı aylık verilere göre 141,7 milyar dolardır. Bu büyüklük Avrupa Topluluğu ve dünya bankalarıyla karşılandığında çok düşüktür. Deutshebank'ın 502 milyar dolar, Creaditlyone'un 357 milyar dolar aktif büyüklüğüne sahip olduğunu belirtirsek, aktif büyüklüklerin farkı ortaya çıkmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde güçlü sermaye yapısına ulaşacak, rekabete açık ve serbest piyasa şartlarına dayanıklı banka birleşmeleri artık ciddî olarak değerlendirilmelidir.

Bildiğiniz üzere 3182 sayılı Bankalar Kanununun sektör üzerindeki yaptırımlarının kifayet etmemesi üzerine, önceki cumhuriyet hükümetleri döneminde gündeme gelen kanun değişikliği, 57 nci cumhuriyet hükümetimiz zamanında yapılmıştır. 4389 sayılı Bankalar Kanunu 18.6.1999 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilmiş ve 23.6.1999 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Söz konusu kanun ile konuya ilişkin uluslararası uygulamalara paralel olarak, banka denetim ve gözetim yetkisinin daha etkin bir şekilde kullanılabilmesini teminen, siyasî otoriteden bağımsız karar alma yetkisine, idarî ve malî özerkliğe sahip bir kurul ve kurum oluşturulmuştur. Bankalarla ilgili olarak kuruluştan tasfiyeye kadar olan süreçte alınması gereken kararların tamamı, sözü edilen kurumun karar organı olan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun yetkisine bırakılmıştır. 31.8.2000 tarihi itibariyle de, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu fiilî olarak yapılanmasını tamamlayarak sektöre yol göstermeye ve 4389 sayılı Yasayı uygulamaya başlamıştır. Gerek kurul başkanı ve üyelerine gerekse kuruma kamuoyunun güveninin de tam olduğu anlaşılmaktadır.

Anılan kanunla, bankaların bankacılık yapma ve mevduat kabul etme izinlerinin kaldırılmasına ilişkin yetki Bakanlar Kurulundan alınarak Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna veril-miştir ve bu üst kurul geçen hafta banka sahibi olma şartlarını belirlemiştir.

31.8.2000 tarihine kadar, malî yapısı bozulan bankalarla ilgili olarak bankaların yönetim ve denetim kurullarının Mevduat Sigorta Fonuna devrine Bakanlar Kurulu kararıyla karar veril-mesinde 57 nci hükümete kadar 3 bankanın, 57 nci cumhuriyet hükümeti tarafından da, 22.12.1999 tarihinde 5 bankanın yönetim ve denetim kurulları Mevduat Sigorta Fonuna intikal ettirilmiştir.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, faaliyete geçmesiyle, yasadan doğan yetkilerini kullanarak Etibank ve Bank Kapital'in yönetim ve denetim kurullarına el koymuş bulunmaktadır. El konulan banka sahiplerinin kimlikleri ne olursa olsun, 57 nci cumhuriyet hükümetinin bu konuda ne kadar kararlı olduğu kamuoyuna gösterilmiştir.

Yukarıda özetlemiş olduğum Bankacılık Yasasının gündeme alınması ve kararlılıkla arkasında durulması sonucu, bankacılık sektöründeki art niyetli banka sahipleri ve yöneticileri, sektöre daha fazla zarar vermemeleri amacıyla, sektörden, bir anlamda, uzaklaştırılmaya başlanmıştır.

Türk Ceza Kanununun emniyeti suiistimal ve dolandırıcılıkla ilgili hükümlerini düzenleyen maddelerde belirtilen fiillerin, kamu fonuna emanet edilen bankaların yönetim kurulu, başkan veya üyeleri veya diğer personeli veya bankanın sermayesinin doğrudan veya dolaylı olarak yüzde 10'undan fazlasına sahip olan ortaklarınca işlenmesi halinde daha ağır bir cezaya çarptırılarak caydırıcılığın sağlanması, nitekim, bir bankanın faaliyetlerini etkileyecek şekilde zarara uğratılması veya kamu fonlarından oluşan banka kaynaklarının menfaat temini amacıyla gerçekte ehil ve dürüst kişiler olması gereken bu kişilerce kullanılması veya kullandırılması halinde genel hükümlere göre daha ağır cezalara çarptırılması, birçok devlet tarafından öngörülen caydırıcı niteliği yüksek bir tedbir olarak karşımıza çıkmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamuoyunun vicdanında derin yaralar açan ve ilgilileri, öncelikle kamuoyu vicdanında yargılanan suiniyetli, yolsuzluklara açık bu kara sermaye sahiplerinin, gerçek yatırımcı ve köklü sermaye sahiplerinden ayrılması, yasanın verdiği tüm yetkilerden yargılanmaları gerekmektedir. Bu konuda herkes üzerine düşeni yapmalı, toplumun üzerine kâbus gibi çöken bu insanlara saygı ve itibar gösterilmemelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamuoyunun bankalar konusunda neden bilgilendirilmediği, resmî açıklamalarının yapılmadığı sorgulanmaktadır. Sadece yazılı ve görsel basının aktardığı bilgilerle kamuoyunun bilgilendirildiği sıkça dile getirilmektedir. 4389 sayılı Yasayla getirilen müeyyidelerle, itibar ve itimat müesseseleri olan bankaların çıkacak haberlerle yıpratılmaması, tasarrufçuyu endişelendirmemesi ve sektöre zarar vermemesi amaçlanmıştır. Bu konuda gerekli görülen bilgileri, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu toplantılarında vermektedir.

Kamuoyunda, bazı bilgiler mevcut değil diye hiçbir çalışma yapılmadığı gibi bir sonuç çıkarılmaması gerekir. Bu konuda bilgilerin sınırlı verilmesinin amacının, sektöre zarar vermemek ve itimat ve itibar kurumları olan bankaların korunmasını sağlamak olduğu kanaatindeyiz.

Bugünkü haliyle ülkemizde faaliyet gösteren 80 banka içerisinde hiçbirisine, 57 nci cumhuriyet hükümetimiz tarafından kuruluş izni verilmemiştir. Yine, hükümetimiz zamanında, bu konuda bir özelleştirme de yapılmamıştır.

57 nci cumhuriyet hükümetimizin, 22.12.1999 tarihinde 5 bankayla ilgili olarak almış olduğu karar, milletimizin esenliği ve menfaatlarına göre olmuştur.

Aynı şekilde, 27.10.2000 tarihli Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun kararıyla, 2 bankanın Fona devri de aynı amaçlar gereğince yapılan işlemlerdir; kararlılıkla uygulamaya konulan kanun ve istikrar programlarının bir gereği olarak uygulanmış, bazı çevrelere menfaat temin edilmesine çalışılmamıştır. Hiçbir kimseyi ya da kuruluşu kayırmak amacıyla değil, partizanlıktan ve siyasal hesaplardan uzak bir anlayışla, ekonominin ve kanunların gerekleri çerçevesinde rasyonel ve cesur bir karar alınmıştır.

Bankacılık sektörü ve malî sektörle ilgili eskiden beri yapılagelen birkısım yanlışlara hep birlikte dikkat edip, özellikle, mevzuattan kaynaklanan sorunları nasıl bertaraf ederiz diye düşünmeye ve çalışmaya bir bütün olarak başlamış olmamız memnuniyet vericidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Fona intikal eden bankaların özkaynaklarındaki erime, 57 nci cumhuriyet hükümetimizin almış olduğu kararlar neticesi değildir;1994 yılından beri devam eden malî sektördeki sıkıntı, Uzakdoğu ve ardından Rusya kriziyle tırmanmıştır. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankaların özkaynaklarındaki erimeyi, sadece malî sektördeki sıkıntı, Uzakdoğu veya Rusya kriziyle izah etmek de doğru değildir. Bu bankaların yönetimlerinin başarılı ve dürüst olarak çalışıp çalışmadıkları, büyük kredilerini kimlere ve hangi gruplara kullandırdıkları, bu kredilerin dönüp dönmediği önemlidir. Fondaki bankalarla ilgili yapılan incelemeler ve soruşturmalar sonucu belirlenen kirlilik de kamuoyunun malumlarıdır. Kamuoyunda, özellikle Interbankın devrinden sonra yakinen bilgi sahibi olunan ve bankaların içinin boşaltılması olarak tabir edilen husus bu bankalarda araştırılmakta ve gerekleri yapılmaktadır.

Bilindiği gibi, bankaların malî bünyesinin ciddî bir şekilde zayıflamakta olduğunun tespiti halinde, bankaya bir süre verilerek, banka yönetim kurulundan sermayenin artırılması veya sermayenin ödenmeyen kısmının tahsili veya sermaye benzeri kredi temin edilmesi, kâr dağıtılmaması, tahsilinde tehlike görülen alacaklar için karşılık ayrılması, birkısım şubelerin kapatılması, yeni personel alımının durdurulması, masrafların kısılması, iştirak veya sabit değerlerin kısmen veya tamamen elden çıkarılması, kredilerin sınırlandırılması, durdurulması, verimsiz veya donuk kredilerin takibiyle ilgili önlemlerin artırılması, mevzuata aykırı fiilleriyle bankanın malî bünyesini zayıflattığı tespit edilen personelin bankayı temsil yetkilerinin kaldırılması, malî bünyenin güçlendirilmesi için gerekli görülecek diğer tedbirlerin alınması istenir.

Bu açıdan bakıldığında, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna bağlanan bankaların malî yapılarındaki olumsuzlukların tespiti yapılmış ve gerekli tedbirlerin alınmış olduğu görülmüştür. Bankacılık, takdir edersiniz ki, bir güven müessesesidir. Bu müesseselere duyulan güvensizliğin piyasalarda yaratacağı tedirginlik ve olumsuzluk bütün sektörleri sıkıntıya sokar. Dolayısıyla, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankalarla ilgili devirler, devirden evvel alınan tedbirler sonucu gerekli iyileştirme sağlanamadığı için gerekmiştir.

Bu operasyonların amacı, istikrar programının başarılı olması ve enflasyonun önlenmesinin önşartı olan malî sektörün sağlıklı bir şekilde çalışmasını sağlamaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen ilk bankalardan sonra mevduatta garantinin yüzde 100'e çıkarılmasıyla, küçük grupların banka sahibi olma hevesinin nasıl arttığı kamuoyunun malumlarıdır. Köklü grupların bu sektör içerisinde yeri ve çabası inkâr edilemez bir hadisedir.

Burada bir hususun üzerinde durmakta fayda vardır. 4389 sayılı Bankalar Kanununda, kamuoyunda off-shore tabir edilen kıyı bankacılığına ilişkin uygulamalar konusunda düzenleme yapılmamış ve bu, kurulun yetkisine bırakılmıştır. Bugün off-shore bankacılığı yapan bankaların, tasarruf sahiplerine, vergi, fon gibi avantajları değerlendirerek verdikleri yüksek faizler ve topladıkları mevduatları Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu kapsamında bulunmadığı için tasarruf sahipleri mağdur olmuştur. 57 nci cumhuriyet hükümeti, bu mağduriyetin tasarrufçu açısından bir nebze giderilmesi için çalışmalarına da hız vermiştir.

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankalar iflas etmemiş, sadece ortaklık hakları, yönetim ve denetimleriyle hisse senetleri fona devredilmiştir. Rehabilitasyon çerçevesinde sözkonusu bankaların üst yönetimleri değişmiştir. Bankaların Tasarruf Mevduat Sigorta Fonuna devrinin tüm kesimlerce olumlu karşılanması, alınan kararların yerinde olduğunu göstermektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hükümetlerin aldığı kararlar ve bunları uygulamaktaki kararlılığı hükümetlerin başarı ve başarısızlığını ortaya çıkarır. 57 nci cumhuriyet hükümetinin ilk günden itibaren aldığı kararlar ve izlediği politikalar sonucu, 1999 yılından önce yüksek enflasyon ve yüksek faizle içiçe yaşayan halkımız, 1999 yılı başında yüzde 100'lerde olan faizlerin yıl sonunda yüzde 40-50'lere, gecelik faizlerin yüzde 20-30'lara çekilmesiyle bir nebze rahatlamıştır.

Yıllardır üretim yapmayan, elindeki nakdini faizle değerlendiren sanayici, tüccar ve serbest meslek erbabıyla, elindeki fonlarla, sadece, devletin ihraç ettiği yüksek faizli bono ve tahvilleri alarak kâr eden banka ve finans sektörü ilk kez bu dönemde, devletin ihraç ettiği düşük faizli, uzun vadeli borçlanmayla, artık kâr etmek istiyorlarsa, devlete para satarak bunu yapamayacaklarını anlamış olmaktadırlar.

Rantiyecilerin gelir kaynakları olan faizin düşürülmesi ekonominin bir gereği, yatırım ve üretim yapacakların vazgeçemeyeceği bir enstrüman olarak kabul edilmiş, maliyetlerinin indirilmesi için 57 nci hükümetin almış olduğu ve tüm çevrelerde kabul gören kararların etkisiyle faizler düşürülmüştür.

Bilindiği gibi, banka kurmaya, yabancı ülkelerde, özellikle banka sahiplerinin geçmişi ve mal varlıklarıyla ilgili çok sıkı bir araştırma yapılıp ondan sonra izin verilmektedir.

4389 sayılı Yasanın 7 nci maddesinin ikinci fıkrasıyla ülkemizde de banka kuracaklarda aranacak şartlar belirlenmiştir. Geçmişte ise eski 3182 sayılı Bankalar Kanununun 5 inci maddesi gereğince kuruluş izni verilmekte ve aranılan şartlar yine bu maddede belirtilmişti. Ancak, mevzuatın, her nedense, sıhhatli uygulanmadığı görülmüştür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; banka sahipliğinin, alelade bir yatırım değil, bir ayrıcalık olduğunun bilinmesi gerekmektedir. Fonda olan bankaların büyük bir kısmında, firma sahibi veya ortakların, bankaların kaynaklarını, emin bir şekilde çalışmasını tehlikeye düşürecek biçimde kendi lehlerine kullandıkları veya hissedarların oluşturduğu sermaye grubuna aktardığı görülmektedir. Geçmişte banka sahibi olan birkısım sermaye sahiplerinin sermayelerinin durumu araştırıldığı bir ortamda, banka sahibi olmalarına izin verilmesi, devlet içerisinde nasıl etkinlik sağladıklarının da bir göstergesidir.

Sümerbankın ve Etibankın özelleştirilmesi, İnterbankın Cavit Çağlar'a satışı, Murat Demirel'in Egebankı alması, Ali Balkaner tarafından Yurtbankın kurulmasına izin verilmesi, hep birlikte değerlendirilmesi gereken hususlardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçenlerde basına yansıyan bir haber dikkatlerinizden kaçmamıştır. Dünyanın en büyük 12 bankası, toplanarak, bankaların "sadece mal varlıklarının kaynağının yasal olduğunu açıklayabilen ve kimlikleri net olarak teyit edilebilen müşteriler kabul edilecektir" şeklinde bir karar almışlardır.

Karaparayla etkin mücadele için bankalar çok önemlidir. Karaparayla mücadele edecek bankanın patronunun ve yönetim kuruluna girecek, bankalarda yöneticilik yapacakların, bir işe bulaşmamış olması araştırılmalıdır. Yapılacak olan rehabilite çalışmalarında bu hususlara dikkat edileceğini umuyorum.

Geçmişte bir kamu bankasında da görev yapan ve kendisini profesyonel bankacı olarak gören, kamuoyunun kendisini çok iyi tanıdığı şahıs, her gittiği bankayı -kamu bankası hariç- Fona teslimi başarmıştır. Bu tür yöneticiler sektördeki bu sıkıntıların sebebidir.

İsmi kamuoyu tarafından bilinen bankacı, Yaşarbankta genel müdür yardımcısı, Emlakbankta genel müdür -Bako olayıyla görevinden ayrılmış- Tuncabankta, daha sonra Kıbrıs Yurtbankta yönetici, Sümerbankta genel müdür, Etibankta genel Müdür...

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eski bankalar kanununun 64 üncü maddesi uyarınca, sahibi bulunduğu Interbank gözetim altındayken, bu bankanın sahibi Etibankın özelleştirme ihalesine girerek pay almıştır.

Sümerbankın satışı şaibelidir. Görünüşte işadamı Hayyam Garipoğlu tarafından alındığı halde, bu bankanın Nesim Malki tarafında aldırıldığı konusunda yaygın iddialar vardır...

Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun efendim, devam edin... Süreyi ben veriyorum... Buyurun... Önemli bir konu bu...

HAYRETTİN ÖZDEMİR (Devamla)- Etibankın özelleştirilme çalışması sırasında Özelleş-tirme İdaresinin üst yöneticileri, daha sonra özelleştirilen anılan bankanın murahhas üyeliğine geti-rilmişlerdir, bilahara genel müdürlüğünü üstlenmişlerdir. Bu, son derece sakıncalı bir örnektir.

Bir kamu görevlisinin, ayrıldığı kuruma karşı görev alma yasağı kamu personel rejiminin teme-li olmalıdır. Nitekim bu konuda 2.10.1981 tarihli 2531 numaralı Kamu Görevlerinden Ayrılanların Yapamayacakları İşler Hakkında Kanun yürürlükte bulunmaktadır.

Bu kanunun 2 nci maddesi "Kamu görevlileri ayrıldıkları tarihten önceki iki yıl içerisinde hiz-metinde bulundukları kurum ve kuruluşlara karşı, ayrıldıkları tarihten başlayarak, üç yıl süreyle doğ-rudan ve dolaylı olarak görev ve iş alamazlar, taahhüde giremezler, komisyonculuk ve temsilcilik yapamazlar" hükmünü içermektedir.

Yapılan incelemeler sonucunda, önce Yurtbank, sonra da Egebank, Esbank, Sümerbank, Eti-bank ve Bank Kapitalin sahiplerine ve yakınlarının mal varlıklarına, Bankalar Kanununun 14 üncü maddesinin beşinci fıkrası uyarınca, mahkeme kararıyla, ihtiyatî tedbir konulmaya başlanmıştır.

Geçmişte Fona devredilen bankaların sahibi ve yöneticileri için yapılmayan işlemler, bugün, çok kısa sürede yapılmaktadır. Birkısım banka sahibi ve üstyönetici hakkında devlet güvenlik mahkemelerinde ceza davaları açılmış, birçoğu da tutuklanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu bankalardaki batık kredi ve alacakların, İcra ve İflas Kanununa göre değil de, kurum tarafından, 6183 sayılı Âmme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre tahsili için gerekli yasal düzenlemeler yapıldığında, gerekli kanun maddeleri düzenlendiğinde kurula büyük bir avantaj sağlanacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Fona devredilen bankalar, bankacılık işlemleri yapmaya devam etmektedir; mevduat kabul edip, kredi vermekte, tüm bankacılık işlemlerini yapmaktadırlar. Fona devredilmeden evvel, yüksek faiz verilerek toplanan mevduatlar bu bankalar için risk oluşturmaya devam etmektedir. Bu mevduatların tutulması için, yine yüksek faiz verilmekte, faiz dü-şürüldüğü zaman bu mevduatların çıkışını karşılayacak nakit aranmaktadır. Bu parayı ya Fondan veya yine yüksek faizle piyasadan bulmak gibi bir mecburiyet vardır. Fondaki tüm bankalar bu durumda değil, doğal olarak, kötü durumlarını düzeltmek, bankaları, gerektiğinde, yaşatmaya uğraşmak yerine tasfiye etmek, birleştirmek de Fon için, sektör için ve ekonomi için orta vadede kârlı gözükmektedir. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun bu hususu dikkate alacağını da ümit ediyorum. 

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; fondaki 10 bankanın rehabilitesi için, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun önerileri doğrultusunda, Devlet Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığının çalışmaları devam etmektedir.  Bu bankaların özkaynakları, kârlılıklarının artırılması  ve takipli kredilerinin azaltılması için alınan tedbirler radikal bir şekilde uygulanmaktadır. Fona devredildikten sonra, halen, yüksek faiz veren bu bankaların, yüksek faiz vermeleri, kurulun tavsiyeleri doğrultusunda, engellenmiştir.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu uygulamalarından da görüleceği üzere, kimseye ayrıcalık tanımadan, kanuna aykırı işlemlerde bulunanlar hakkında gerekenin yapıldığına herkesin itimat etmesi gerekir. 

Yaşanan olaylarda bankacılık sektörünün ve bankacıların itibar ve itimat kaybettikleri yaygın bir kanaattir. Halbuki, itimada en çok ihtiyaç duyulan sektör, bankacılık sektörüdür. Bu alandaki  tahribat, zaman kaybedilmeden elbirliği içerisinde giderilmelidir ve giderileceğine de inanıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu düşüncelerle, Yüce Heyetinize şahsım ve Grubum adına saygılarımı sunarım. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özdemir.

Söz sırası, Demokratik Sol Parti Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Masum Türker'de.

Buyurun Sayın Türker. (DSP ve MHP sıralarından kalkışlar)

DSP GRUBU ADINA MASUM TÜRKER(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, Yüce Meclise şahsım ve Demokratik Sol Parti Grubu adına içten saygılarımı sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün burada, aslında demokrasi açısından tarihî bir gün yaşıyoruz. Gündemimizin 114 üncü sırasında yer alan, iktidar grubu olarak günümüzde çok hassas bir şekilde ele alınan ve kamuoyunda çok tartışılan bankacılık sektörüyle ilgili bir genel görüşmenin öngö-rüşmesinin yapılması gündeme gelmiştir. Bu, tarihî bir süreçtir; çünkü, iktidar, muhalefetin geç-mişte verdiği önergelerin bu dönemde duyarlı olarak erkene alınmasında mutabık kalmıştır.

Bu noktadan baktığımız zaman, bu  öngörüşmede varmamız gereken sonuç veya bu tartışmaların bizi götüreceği yön, acaba çok hassas olunan, kamuoyunda herkesin büyük bir ilgiyle izlediği, gazetelerde, özellikle bankacılık sektöründe çeşitli söylentilerin, çeşitli satır aralarında yer aldığı bir dönemde, bankacılık sektörünün bu hali, bu durumu nasıl oluştu? Yani, başka bir tabirle, bankacılık sektöründe biz, bugüne nasıl geldik?

"Bugüne nasıl geldik" sorusunu sorduğumuz zaman, ne 57 nci hükümeti, ne 56 ncı hükümeti ne 55 inci hükümeti, salt, tek başına tenkit etmek, eleştirmek mümkün değildir. Bu sorun yılların birikimidir. 1960'lı yıllarda tasfiyeye giren Sağlık Bankası, Tutum Bankasının sonuçları hakkında kamuoyunun hâlâ bilgisi yoktur. 1980'li yılların başında, o tarihte Ziraat Bankasına ilhak edilen Odibank, Bağbank, İstanbul Bankası, Hisarbank ve benzeri diğer bankalar Ziraat Bankasına yük olurken, bu konudaki yolsuzluklar, bu birleşmeye neden olanların akıbeti konusunda hâlâ tartışma yapılmaktadır.

Bankacılık sektörünün bu denli, bu kadar özenli olarak ele alınmasının nedeni, bankacılık sektörünün özellikle liberal ekonomilerde, serbest piyasa ekonomilerinde, hatta, karma ekonomilerde, ekonomiyi belirleyen ciddî bir sektör olmasından kaynaklanıyor. Çünkü, bankacılık sektöründe gerekli güven sağlanamamışsa, gerekli istikrar sağlanamamışsa, o ülkenin ekonomisinin gelişmesini beklemek, o ülke ekonomisinde atılımlar beklemek mümkün değildir.

Nitekim, ülkemizde, burada sık sık kürsülerde dile getirildiği şekilde, 1994 yılında yaratılan sunî kriz sırasında kapatılan üç bankanın, aradan altı yıl geçmesine rağmen halen tasfiyesi tamamlanmamıştır, tasfiye işlemleri devam etmektedir.

İşte, böylesine bir tarihî gelişiminde, daima belirli bir yerlerde olumsuzluklarla karşılaşılan bankacılık sektöründe, üzülerek söylemeliyiz ki, biraz önce tüm hatiplerin üzerinde mutabık kaldığı bir yasal düzenleme yapılmıştır. Bu yasal düzenlemede, mevduat, yüzde 100 oranında garanti edilmiş ve onu izleyen işlemlerde, kapatılan bankaların nelere sebep olduğu göz önüne alınmaksızın ya da yine, bilinerek, bir saadet zincirinin kurulmasının temel taşları atılmıştır. Nedir bu temel taşları saadet zincirinin, o tarihlerde atılan; bankacılık sektörü, yalnız mevduat sahiplerini tedirgin etmemiştir, o üç bankaya zamanında kredi-line açmış, akredite etmiş, bazı akreditiflere karşı muhabir banka olmuş ya da ciddî bir şekilde kredi vermiş olan dışkredi kaynaklarının, kurumlarının, bu ülkenin kredi değerine şüpheyle bakmasına, Türkiye'nin dışborçlanma olanaklarının kısıtlanmasına ve çok pahalı olmasına neden olmuştur. İşte, bu gelinen nokta, çıkış noktası, Türkiye'de, içborçlanma yoluyla çözümlenmiş ve ciddî bir şekilde kamu kâğıtları piyasaya veril-meye başlanmıştır. İşte, böylesine bir düzenin temel taşları ortaya atıldığı zaman ne olmuştur; bankalar, az faizle elde ettikleri kaynakları, risksiz, yüksek faizle devlete plase etmişlerdir.

Bu saadet zinciri, bir taraftan vatandaş, verdiği mevduatın garantisinin rahatlığı içinde devam ederken, diğer taraftan da büyük paralar kazanan bazı bankaların sahiplerinin, görülmeyecek şekil-de kendi gruplarına, kendilerine doğru, kamuoyundaki bilinmiş şekliyle, banka boşaltma yöntemiyle kendilerine aktarmışlardır ve bu aktarmalarda kullanılan faizlerin yüksek olmaması gerekiyordu; çünkü, devletin, kamu kâğıtlarına verdiği faiz kat be kat fazlaydı; ama, bu saadet zinciri, zaman içinde bozulmuştur. Ne zaman bozulmuştur; Bankalar Kanununun yetersiz olduğu anlaşılmıştır. 55 inci hükümet döneminde, hükümette bulunan partileri dışarıdan destekleyen partiyle yapılan özel protokolün 7 nci maddesinde bile öncelikli işler arasında Bankalar Kanununun çıkarılması yer almıştır; ama, bu kanun bir türlü çıkarılamamıştır; çünkü, lobiler, çünkü, saadet zincirinden yararlanan ve bu yararlanma anında bankaları boşaltanlar, bu kanunun çıkmasını çeşitli şekillerde engellemişlerdir.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Hükümeti etkilemişlerdir.

MASUM TÜRKER (Devamla) - 56 ncı hükümetin, seçimi güvenli ortamda sağlama dışında getirdiği tek konu Bankalar Kanununun çıkarılmasıdır. Dönemin Başbakan Yardımcılarının, Hazineden sorumlu Devlet Bakanının, Maliye Bakanının çalmadığı kapı, görüşmediği milletvekili kalmamıştır; çünkü, bu kanun çıkarılmadığı takdirde banka boşaltmalarının devam edeceği, yasal boşlukların olduğu açıkça anlatılmaya çalışılmıştır.

Şimdi, denilebilir ki, bankaların içi boşalıyordu, denetim mekanizmaları devleti yönetenlerin elindeydi, neden bir şey yapılamadı? Bunu, ne 53 üncü hükümet yapabildi, ne 54 ne 55 ne 56; 57'ye gelene kadar...Çünkü, mevcut olan kanun hükmündeki kararname, çeşitli nedenlerle boşluktaydı, kurulmuş saadet zincirini destekliyordu ve bu kanun hükmündeki kararnamenin dayandığı kanun ve bu kanun hükmündeki kararnamenin, aklına estikçe, sıkıştıkça başvuranların, mahkeme aracılığıyla Anayasa Mahkemesinden maddelerini iptal ettirmesinin rahatlığı vardı.

İşte, değerli milletvekilleri, biraz önce hükümet adına konuşan Devlet Bakanımızın belirttiği gibi, bu Meclis, 57 nci hükümetin daha güvenoyu almadan getirdiği Bankalar Kanununu çıkarmıştır; Bankalar Kanunu çıktı.

Şimdi, denilebilir ki, haziran ayının 18'inde çıkarılan bu kanuna rağmen, neden içi boşaltılan, usulsüz davranan bankalara el konulmamıştır? O çerçevede çıkarılan kanunun, incelendiği zaman, bugünkü sonuçlara ulaşabilecek bir yaptırım gücü olmadığı görüldü. Eğer incelenirse, eğer bakılırsa, 19 Aralıkta çıkarılan düzenlemelerle, eksik olan yaptırımların bu Meclisin oylarıyla getirildiği görülecektir. Burada, muhalefeti, iktidarı önemli değil, 21 inci Dönem Meclisi, bundan sonra, bankaları soyacak, içini boşaltacak, bankaları kişisel bankası olarak göreceklere karşı gerekli düzenlemeleri yapmıştır, gerekli rasyoları getirmiştir. Grup içi kullanılan kredilerin, istenilen kişilere devredilen kredilerin, artık, banka rasyoları içinde dikkate alınacağı kabul edilmiştir ve dikkat edilirse, Bankalar Kanunundaki o değişiklik, aralık ayında kabul edildikten iki gün sonra, 5 banka Mevduat Sigorta Fonu kapsamına alınmıştır.

Şimdi, bu bankalar kapsama alındığı zaman ne oldu? Birçok arkadaşımız, içeride ve dışarıda bankalarla ilgili boşaltmalar olduğunu, devlete yük olduğunu haklı olarak söyledi; ama, o bankaların gelişi, o bankalarda olan biteni dengeleyebilecek bir yasal mevzuatın yeterli olmadığını hepimiz biliyoruz.

HACI FİLİZ (Kırıkkale)- Kim çıkardı?!.

TURHAN GÜVEN (İçel)- Doğru gelseydi!..

MASUM TÜRKER (Devamla)- Şimdi, bankalar konusunda, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu altmış gün önce göreve başlamıştır, kuruluşunu tamamlamıştır. Bu Kurulun oluşmasında, 57 nci hükümet, devlet olarak, siyasal olarak elinde mevcut olan bir yetkiyi özerk bir kuruma devretmeyi kabul etmiştir. Kim ne derse desin, siyasal gölge bankacılık sektörü üzerinden kaldırılmıştır. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar) Bu gerçek, bu konuda elde edilen başarı, 57 nci hükümetin programına aldığı, burada özenle savunduğu, bankalardan siyasetin elini çekip, bankacılığın kirlenmesini engellemekti.

Değerli milletvekilleri, bankacılık sektörü çok dikkat isteyen, özen isteyen, geleceği şekillendirmeye yönelik çeşitli kararların alınabileceği bir sektördür. Bankacılık sektöründe meydana gelecek her değişikliğin, dünya finans kamuoyunda Türkiye'yi zor durumda bırakacağı gerçeğini her zaman bilmek, düşünmek ve üzerinde değerlendirme yapmak konumundayız. Bu, siyasetçi olarak bizim, medya olarak yönlendirenlerin ve en önemlisi, bankacılık sektörünün sahibi konumunda olan özel sektörün...

Bugün, bankacılık sektörünün, önemli boyutlarda, kamuoyumuzda ön sıralarda yer almasının bir tek sonucunu söyleyeceğim; bazı bankaların yurt dışında akredite olma ölçüleri düşmüştür, o bankalar akreditiflerini kabul ettirememektedirler. Neden; çünkü, Türkiye'de bankacılık sektörünün kötü amaçlarla kullanıldığı anda, o kişilerin görülmeleri, yakalanmaları olasılığını veren bir yasal düzenlememiz vardır. Bu yasal düzenlemenin olmadığı bundan önceki dönemde, Türkiye'nin tüm bankacılık sektörüne bu kapı kapanmıştı; ama, şimdi, yalnız güçlü olamayan, yalnız olaya uzun vadede bakamayanlar için geçerli olan bir düzenlemedir.

Değerli milletvekilleri, kamuoyunda, sanki, hükümetin içinde, bu konudaki düzenlemelere duyarlılık gösterilmemiş gibi, yapılan operasyonlarda yalnız ve yalnız bir bakanımız ve Düzenleme Kurulu Başkanımız gösterilmektedir. Bir kere, bunu gösterenlere teşekkür ediyoruz. Niye teşekkür ediyoruz; bu bakan 57 nci hükümetin bakanıdır, bu başkan 57 nci hükümetin döneminde atanmış bir başkandır ve tabiî ki, dürüst yönetim anlayışını benimsemiş olan, özellikle mensubu olduğum Demokratik Sol Partinin dayandığı anlayış olan, Genel Başkanı Sayın Bülent Ecevit tarafından özellikle hassasiyetle benimsenen bu anlayışın, bugün, bankacılık sektöründe de var olmasını görmek ve bu konuda hükümet adına görevlendirilenlerin alkışlanmasını görmek, bizi kıskandırmaz, mutlu eder, kıvançlı kılar, sevindirir. Bunun bilinmesinde fayda vardır. (DSP sıralarından alkışlar) Çünkü, bir bakan, bir kurum başkanı, bu konuda siyasî desteği arkasında bulduğu sürece üstüne gidecektir.

Değerli milletvekilleri, 56 ncı hükümette başlayan, 57 nci hükümette ciddî bir şekilde, oya işler gibi örülen bir husus var: MİT'in, polisin ve bankacılık sektörünün üzerindeki siyasal gölge kaldırılmıştır. Onun için, bugün, sonuca ulaşılabilmektedir, tabu diye bilinenler sorgulanabilmektedir; bu konuda "ben, medya sektörünün hâkimiyim" diyebilenler bile hesap vermeleri gerekiyorsa, hesap verme noktasına gelmektedirler.

Bu konuda çok sevinebiliriz; birileri yargılanıyor, birileri kötü duruma geliyor, ne güzel diye iş aleminde alkış tutabiliriz; ama, bu, doğru değil. Bankacılık sektörünün zor durumda kaldığı, sürekli dile pelesenk edildiği bir dönemde, bu sektörün kaynak aktardığı reel sektörü de düşünmek zorundayız; eğer, bu bankaların kaynak aktardığı, ilgili olduğu reel sektörü düşünmezsek, birdenbire, karşımızda, bu akşam iş sahibiyken, yarın kocaman bir işsiz ordusu bulabiliriz.

Değerli milletvekilleri, işte, bankacılık sektörüyle ilgili bir söz söylerken, bir tartışma yaparken, bir fikri oluşturup geliştirirken, iç ve dış kamuoyunu dikkate alarak; ama, doğruyu bularak, asgarî müşterekte uzlaşmak zorundayız. Eğer uzlaşamazsak, eğer bankacılık sektörü üzerinde bir gölgenin, bir bulutun dolaşmasına izin verirsek, iyi-niyetli, milletini seven, varlığını bu ülke uğruna veren  işadamlarımızı, esnafımızı, sanatkârımızı, bu konuda çalışan insanımızı zor durumda bırakmış oluruz.

Bilinmelidir ki, bu Meclis, Bankalar Kanununda verdiği yetkiyle, hükümet, bugüne kadarki uygulamalarıyla, bankaların içini boşaltan, soyan, hâlâ bilemediğimiz yasal boşlukları kullanıp boşaltmaya ve soymaya devam edenlerin üzerine gidecek tüm kamu görevlilerinin arkasında, siyasî kararlılıkla, üç partinin -Demokratik Sol Partinin, Milliyetçi Hareket Partisinin ve ANAP'ın- ortaklığında kurulan 57 nci Hükümet, kararlılığında devam edecektir. (DYP sıralarından "belli oluyor" sesleri)

Değerli milletvekilleri, Türkiye, şifresiz, şeffaf bir toplum özlemi içindedir. Türkiye'de şifrelerle dönen paraların, şifrelerle çeşitli hesaplara yatırılmışların sona erdiği bir dönemi yaşıyoruz. Temel sıkıntı burada. Geçmişte, çeşitli şifrelerle, şeffaf olmayan ve kirliliğe neden olan bu işlemlerin artık, yapılamayacağı bir günü, bir dönemi yaşıyoruz. İşte, bu noktadan bakıldığı zaman, değerli milletvekilleri, bu hükümet, mafya ekonomisine dur demiştir; suiistimal ekonomisini durdurmuştur; yolsuzluk yapan ve kamu fonu olan paraların birilerinin hesabına gidip, reel ekonomi içinde katmadeğer yaratmasına engel olanların önüne set çekmiştir ve bunlar, ciddî bir şekilde yargıya intikal etmiştir.

Değerli milletvekilleri, şu anda konu yargıdadır. Yargının, bu konuda vereceği kararlar, eğer yeniden yasal düzenleme gerektiriyorsa; bizler, tekrar tekrar bu yasaları ve bunları daima dikkate alarak, kamuoyunun haklarını ihlal etmeyecek, tasarrufçunun mevduatını kendi cebine geçirtmeyecek; bankacılığı, şahıs bankasından, toplumsal bankacılık anlayışıyla yönetecek, sahiplenecek bir düzenin temelini atmak konumundayız.

Değerli milletvekilleri, işte, buradan baktığımız zaman, mevduata verilen güvence yavaş yavaş azaltılıyor. Biz siyasilerin, kamuoyu oluşturan medyanın, bu konuda, vatandaşı ciddî bir şekilde aydınlatması gerekmektedir ve özellikle bankalarda çalışan şube müdürlerinin bile, banka sahibi kadar sorumlu olduklarını, bu yasaya göre kendisine mevduat yatırmaya gelen kişiyi offshore hesaplarına yönelttiği zaman, sorumlu olduğunun uyarılması gerektiğinin bilincini birlikte yerleştirmek zorundayız.

Değerli milletvekilleri, bankacılık sektörü, bugün ülkemizde servet transferinde kullanılması hedeflenen, amaçlanan bir sektördür. Bu konuda iyiniyetli olmayan, reel ekonomi yerine soygun ekonomisini kendine edinenler, nasıl bankalardan imkân alabilirim diye düşünürler ve bu konuda ilk hedef seçtikleri şey de kamu bankalarıdır. Bakınız, şu anda kamuoyunda el konulmuş, Tasarruf Mevduat Sigorta Fonuna geçmiş 10 banka özel bankadır; ama, gazetelerimizde genellikle işlenen konu kamu bankalarıdır. Sanki, kamu bankaları bu 10 bankanın bu hale gelmesine neden olmuştur.

Değerli milletvekilleri, neden yapılıyor bu: Kamu bankalarımız şanssız. Yakında yapılacak İçtüzük değişikliğinde bunu dikkate almak lazım. Halka açılmamış bir bankanın genel kuruluna girip, ortaklar arasında, yöneticilerle birlikte, konuşulanı, herhangi bir kişi, gazeteci, dışarıdan bir kişi izleyebilir mi, bilebilir mi ne olup bittiğini? Ama, gelin görün ki, kamu bankaları  Türkiye Büyük Millet Meclisi KİT Komisyonunda tartışılırken, siyasî mülahazalar araya girer, siyaset nedeniyle, hangi bakan, hangi siyasî otorite hedef alınmışsa, ona bağlı olan bankayla ilgili konular, temcit pilavı gibi gündeme getirilir.

Değerli milletvekilleri, bu bankalar ne iktidarın ne muhalefetin; kamu bankaları, halkın bankasıdır, kamunun bankasıdır. Devlet bankası demek, sahibi kamu olan banka demektir.

Şimdi, bu bankalar üzerinde, bugünlerde oynanan bir oyun bugünlerde sahnelenirken, buna izin vermemeliyiz. Yakında -dün Türkiye Büyük Millet Meclisine hükümet tarafından gönderilen- bankaların özelleştirilmesi gündeme gelirken, birçok kişi bu konuyu tartışacaktır; neden; bu bankaların özelleştirilmesinde acaba bana da bir şey düşebilir mi diye düşünenler, bu konuyu sürekli tartışılır, değer düşürür hale getireceklerdir.

Biz, kamu bankalarına sahip çıkmak zorundayız, kamu bankaları yöneticilerine sahip çıkmak zorundayız; ancak, aralarında usulsüzlük yapan varsa, aralarında saptanan kişiler varsa, zaten gere-ken yapılacaktır, yapılıyor da.

Değerli milletvekilleri, biz, siyaseten, karşımızdaki kişiye doğru atılan bir okun sevincini yaşama duygusunu içimizde tutarsak, o okun bir gün bize de isabet edeceğini düşünmek zorundayız; çünkü, o okun isabet ettiği herkes, yarınlara taşınacak bir yeni yükün başlangıcıdır, tıpkı, geçmişte yapılanların bugüne taşınması gibi; ama, bu bankacılık sektörü öylesine bir sektör ki, bunun önemli olduğunu Türkiye Cumhuriyetini kuranlar çok iyi anlamış. Dönemin bölge bankaları, Adapazar'ında kurulanı, diğer şehirlerde kurulanı desteklemişlerdir. Dünya buhranında, para politikalarının önemli olduğu dönemde, Türkiye Cumhuriyetinin çıkarları dışında hareket edilince, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası kurulması gündeme gelmiştir. Bugün, bankacılık sektöründe, Atatürk'ün kurduğu, Atatürkçü bir bankacılık anlayışını, milliyetçi bir bankacılık anlayışını taşıyan Türkiye İş Bankasını, bankacılık sektörümüzde örnek almaktan kaçınmışızdır, kaçınılmıştır. Bunun sorumlusunun kim olduğu önemli değildir. Bu olgu bile, bankacılık sektöründe, kişilerin banka sahibi değil; toplumun banka sahibi olduğu anlayışının yerleşmesi gerekir.

Değerli milletvekilleri, bankacılıkla ilgili çok şey söylemek mümkün; ama, bankacılık sistemi, tüm müşterilerine -ister mevduat veren, ister kredi kullanan- gerekli korumayı sağlamayı, bu konuda saydam, yani, kısaca şeffaf olmayı sağlayan bir bankacılık anlayışı getirilmek zorundadır.

İşte, bu bağlamda, bir konuyu daha dile getirmek istiyorum. Yüce Heyet, kabul ettiği Bankalar Kanununda, bankaların kredi verdiği zaman, kredi kullananların, krediyi kullanmadan önce ve kullandığı sürece denetlenmesi, denetletmesini yapmayan bankalara da cezaî müeyyide uygulanması hükmünü getirmiştir. Eğer bu hüküm, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu tarafından önümüzdeki yıl içinde uygulanmaya başlanırsa, çaycının, şoförün, garsonun ortak olduğu hayalî şirketlere kredi verme dönemi de sona erecektir.

Değerli milletvekilleri, bankacılık hukukuyla ilgili yapılan düzenlemeler, bundan sonra bankaları soymayı düşünenler için, bilinen yöntemlerle mümkün değildir; ama, bir gün, birileri çıkar, yenilikler getirebilir. İşte, bunun tek garantisi, bugün bu öngörüşmeyi yapan, burada görüşen Türkiye Büyük Millet Meclisi, getirilen her yeniliğe karşılık, yeni soymaya karşılık duyarlı olduğunu, tedbirli olduğunu göstermiş oluyor.

Aslında, bu öngörüşmeyle, bugün, 21 inci Dönem milletvekilleri olarak, başkalarının, bizim adımıza, bazen çıkarları için, bazen de partiler arasında acaba bir problem yaratabilir miyiz diye getirdiği tartışmalara son verme günüdür ve diliyoruz ki, bankacılık sektörü iyi yönetilsin.

Buradan, Demokratik Sol Parti olarak, şunu, özellikle kamuoyuna, bizi televizyonları başında dinleyen vatandaşlara duyurmak istiyorum: Dürüst olan, iyiniyetli olan, bu ülke için çalışan için, bankacılık sektörünün en iyi hizmeti vermesinden yanayız. Bu konuda, bankacılık sektöründe yarınlara yönelik düzgün çalışanların korkmaması gerektiğini söylüyorum.

Değerli milletvekilleri, bizler, bugün, burada tartıştık. Bu konuda, bu görüşme olanağını veren, zamanında önerge veren Sayın Ali Coşkun ve arkadaşlarına ve diğer partili arkadaşlara teşekkür ediyoruz. 21 inci Dönem olarak, bankaların eliyle bu ülkenin soyulmasına izin vermeyeceğimizi duyuruyor; hepinize saygılar sunuyorum. (DSP, MHP, FP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Şimdi, söz sırası, Anavatan Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Ekrem Pakdemir-li'de.

Buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA EKREM PAKDEMİRLİ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bankacılık sektörüyle ilgili genel görüşme isteğinin öngörüşmeleri dolayısıyla partim adına söz aldım; hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, sözlerime başlarken, kısa bir  ufuk turu yapmak istiyorum.

Ülkemiz, geçmişte, ekonominin yürütülmesinde oldukça zikzaklar çizmiştir. Cumhuriyetin kuruluşuyla beraber piyasa ekonomisi sekiz yıl yürürlükte kalmış, bilahara iktidar, beş yıllık sanayi planı yaparak, devleti sanayi sektörüne fiilen sokmuştu. O gün için, eğitilmiş personel devlette vardı. Para yine devlette idi. Kalkınmamızı daha da hızlandırmak için, geçici bir süre zarfında fabrikalar kurularak, çalıştırılıp, kâra geçtiğinde, bunlar halka satılacaktı. Bu işletmeler kuruldukça, yönetim kadroları, güç kullanmanın zevkiyle, kuruluşların devrine karşı çıkmışlar ve özelleştirme yapılamamıştır. 1950 yılında iktidara gelen Demokrat Parti, seçim bildirgesinde, kamu iktisadî teşebbüslerini özelleştireceğini açıklamasına rağmen, bürokrasi bunu da engelleyebilmiştir.

1960 ihtilaliyle birlikte, ülke, karma ekonomi modeliyle yönetilmeye başlanmıştır. Karma ekonomi, merkezî planlama; yani, devletin ekonomiye mutlak hâkim olduğu bir model ile serbest piyasa ekonomisinin bir karışımından oluşacaktı. 1960-1980 yılları arasında, bu iki modelin muhtelif ağırlıklarda karıştırıldığını ve uygulandığını gördük. 1959 yılında, ülkemizin fert başına düşen millî geliri 583 dolar iken, İtalya'da 650 dolar, Japonya'da 420 dolar, İspanya'da 320 dolar, Yunanistan'da 400 dolar, Portekiz'de 280 dolar idi; yani, İtalya haricinde, ülkemiz, diğerlerinden çok daha iyi idi. Yirmi yıllık bir uygulamadan sonra; yani, bu karma ekonomi uygulamasından sonra, saydığımız bütün ülkelerden geride kaldık. Bu geri kalmışlığı, o günkü iktidarların yanlış model seçimi ve içerisine düştüğümüz siyasî istikrarsızlığa bağlamak mümkündür.

1980 ihtilaliyle beraber karma ekonomik modelden ayrılma emareleri görülmüş, 1983 yılında da, ülkemizde serbest piyasa ekonomisi uygulaması tercihi yapılmıştı. O günden bugüne kadar, serbest piyasa ekonomisine geçişi, maalesef tamamlayamadık; zaman zaman geriye dönüşleri yaşadık. Mesela, 1994 ekonomik kriziyle bankalardaki mevduata sınırsız güvence getirdik. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu bu güvenceyi veriyordu. Böyle bir güvencenin, serbest piyasa ekonomisiyle bağdaşması mümkün değildir. Bu geriye gidişten kısa bir süre sonra dönüleceği sözleri askıda kaldı ve bu güvence, sınırlanmış olmasına rağmen, günümüze kadar geldi.

Günümüzün banka ve bankacılık probleminin kökü, kökeni, o yanlış geriye dönüş kararı ile 512 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamedir. Enflasyonun düşüşünün de, bu problemin çözümsüz-lüğüne katkıda bulunduğunu da ilave etmek lazım.

Değerli arkadaşlar, bugün, 10 banka, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna aktarılmıştır. Bu bankalardaki tasarruf mevduatı sigortalıdır; vatandaş zarar görmeyecektir, zararı görecek olan devlettir, kamu maliyesidir.

Türkiye Bankalar Birliğinin, her yıl, bir önceki yılı kapsayan "Bankalarımız" adlı bir yayını vardır. Bu yayın iyi incelemeye tabi tutulduğunda, hangi bankanın zorla ayakta tutulduğu ve suni teneffüste bulunduğunu görmek mümkündür. Son beş yıldır bünyesi zayıflayan bankalar sıkı bir takibe alınsaydı, yama bu kadar büyük olmayabilirdi. Batık bankalara fon aktaran bir kamu bankasının genel müdürünün değiştirilmesine, niye Cumhurbaşkanı karşı çıkıyordu; bunun, kamuoyuna açıklanması şarttır.

Bankaların batık duruma gelmesine iki önemli model var: Birinci modelde, banka sahibi ile üst yönetim anlaşarak bankayı boşaltıyorlar. İkinci modelde de, mevduatın sigortalı oluşundan ötürü, sahiplerinin -yabancıların miss management dedikleri- iyi bir yönetim kurma gereği duymayışları gerçeği vardır. Öyle ya, iyi bir yönetim kadrosunun kurulması, iyi bir ücret politikası uygulamasını gerektiriyordu; iyi yönetilen ile iyi yönetilmeyenin birbirinden farkı da yoktu. Son yıllarda Hazinenin, banka devirlerinde ve kuruluşlarında iyi bir denetim mekanizmasını işletmediği ortaya çıkmıştır. Bu gerçekten hareketle, 57 nci hükümet, bağımsız Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunu oluşturdu.

Bankalar konusunda siyaseten de çok yanlış yapıldı. Bu yanlışların önemli ikisi, 512 sayılı Kanun Hükmünde Kararname çıkarılarak, banka talan etme çok kolay hale getirildi. Yani, hep iyiniyete dayandırıldı; bunlar iyiniyetlidir, bankaları alacak insanlar iyi niyetlidir, onun için, biz önlerini tıkamayalım, önleri açık olsun denildi. Geçmişte Ziraat Bankasına olan borcunu ödeyemeyen bir kişinin banka almasına göz yumuldu; sen ziraate borcunu ödeyemedin, nasıl oluyor da şimdi banka almaya kalkıyorsun denilmedi. Bazı bankalar el değiştirdiğinde, halkın büyük bir kısmı, o bankaların içinin boşaltılacağını söylüyordu; nitekim öyle oldu. Bunu sıradan vatandaş gördüğü halde, bürokrasi niye tedbir alamadı? "100 markınıza dahi faiz veriyoruz" reklamında, bir bankanın son çırpınışı ayan beyan değil miydi?

Değerli arkadaşlar, 1983 yılında, serbest seçimler yapılmadan evvel, İstanbul Bankası Hisarbank, Odibank gibi bankalar, tasfiye edilmek üzere Ziraat Bankasına devredildi. 1985 yılında da, Bağcılar Bankası, bankacılık işlemleri yapma yetkisi kaldırılarak tasfiyeye sokuldu. Sistemin gereği, iflas etme noktasına gelen bankanın iflas kararının verilebilmesidir. Bu banka devirlerinden mevduat sahipleri de zarar gördü. Önce banker faciası, ardından da bankaların devrinden ıstırap duyan halkımız, bankalar arasında, sağlam banka, sağlam olmayan banka ayırımı yapar olmuştur. Bu alışkanlık elde edildiği bir zamanda, tasarruf mevduatına sınırsız güvence getirildi ve böylelikle tekrar eskiye dönülmüş oldu.

Değerli arkadaşlar, ABD'de 30 000'den fazla banka vardır; her gün, ortalama 2-3 tanesi batar. Amerikalının çok küçük montanlı tasarruf mevduatı güvence altındadır. Hükümet, batan iki üç banka için, serbest piyasa ekonomisinin gereğinin dışına çıkmamaktadır. Serbest piyasa ekonomisi uygulamak iddiasında iseniz, garantinin, mevcut tasarruf mevduatının 1-2 milyar TL'sini kapsayacak bir düzenlemeye geçmek durumundasınız. Bu tür tasarruf mevduatı sigortası dolayısıyla, iyi organize olmuş, iyi idare edilen bankayla, organize olamamış ve iyi bir idare kuramamış banka arasındaki fark ortadan kalkmıştır. İyi organize olmak veya iyi yönetmek, yönetilmek bir prim getirmemektedir.

Değerli arkadaşlar, bankaların çalışmalarını düzenleyen kanunları, batı standartlarına mukayeseyle çok sık değiştirdik. 1958 tarihli 7 129 sayılı Kanunu, önce 28 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle, sonra da 70 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle değiştirdik. Ardından, 3 182 sayılı Kanunu getirerek, bu kararnameleri de değiştirerek kabul ettik. Ardından, en tehlikelisini yaptık; 512 sayılı kanun hükmünde kararnameyi çıkardık; bunda da aksaklıklar oldu, bazı maddeler iptal edildi, 538 sayılı Kanun Hükmünde Kararname yayınlandı. Bundan sonra 4 389 sayılı Bankalar Kanununu çıkardık, hemen akabinde de 4 491 sayılı Kanunla bunu da değiştirdik.

Bu kanunlarla ilgili çıkarılan kararname, yönetmelik ve tebliğlerin sayısı da çok fazla. Bu kadar fazla düzenlemeyi takip etmek de bir ihtisas işi oldu. Bankalarla ilgili ihtisas mahkemeleri kurulması tartışması var bugünlerde. Yargıtay Başkanının söylediği gibi, vicdan ile cüzdan arasında sıkışmış olan yargıyı ne kadar bölüp, ihtisaslaştırsanız faydasızdır. Güçlü bir el, bu sektördeki sıkışıklığı, radikal, idarî, malî düzenleme yaparak ortadan kaldırmalıdır. Aksi halde, Meclis, yasama organı, devamlı olarak yasa yapar, ihtisas mahkemeleri kurar, yine netice alınmaz. Kanaatimce, 1958 tarihli 7129 sayılı Bankalar Kanunu, fevkalade yeterli ve serbest piyasa ekonomisinin gereğini yansıtan bir kanundur. Belki, günümüze uyarlaması yönünden birkaç maddesi yenileştirilebilirdi; ama, bunu, böyle yapmadık ve çok sayıda müdahalelerde bulunduk. Birçok olayda kanun boşluğu var diye değiştirdik. Bürokrasiden gelen baskıya, siyasîler olarak "hayır, genel hükümler vardır, bu genel hükümlerle yürünecektir" demedik. Arkasından da "yargı bağımsızlığı var, yargı böyle istiyorsa, bunu da böyle yapalım" demişizdir. Birçok olayda kanun boşluğu var diye böyle baskı altında kalıyorduk.

Bir anımı sizlerle paylaşmak istiyorum. 1985 yılında görülen bir davada, hâkim "Bankalar Kanununda, sahibi ile genel müdürünün birleşerek bankayı boşaltabileceğiı öngörülmemiş efendim, bunu tıkamamız lazım" diyordu. Bu boşluğu doldurmak gerekir diyordu da, sanki genel hükümler yoktu!.. Genel hükümler vardı ve genel hükümlerle de,  bu, mutlaka yapılabilirdi; ama, biz, tuttuk, kanunda, hakikaten, o boşluk denilen yerleri doldurduk 1985'te. Her kim ki, bana göre "yasal boşluk var, bunu doldurmamız gerekiyor" derse, ona kuşkuyla bakmak lazım; çünkü, Türkiye, çok sayıda kanunu olan bir ülkedir; hastalık, yasamanın az yapılmasında değil, yargının ta kendisindedir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, kendisine devredilmiş bulunan bankaları rehabilite edip, derhal satmalıdır; çünkü, korkarım ki, özelleştirmeye çalıştığımız sektörü, yarın devletleştireceğiz. Bu, böyle giderse, maalesef, devletin eline geçmiş olan yüzde 20'ler -şu anda 50 ticarî bankanın yüzde 10'u devletin elindedir- korkarım yüzde 30'lara, 40'lara tırmanır.

Rehabilitasyon, bunların birleştirilmeleri, sermaye yapılarının güçlendirilmesi gibi tedbirlerle yapılmalıdır. Bu yapılmadığı takdirde, sektörde daha büyük problemler çıkacak diye endişe ederim.

Bu arada, kamu bankalarının özelleştirilmesi şarttır. Zaten, kanunu da vardır. Kanun çıktığında, iki yıl içinde bu bankalar özelleştirilecek diye bir maddesi de vardı. Ziraat Bankası, Halk Bankası gibi büyük bankalar ikiye, üçe bölgesel olarak ayrılabilir ve bunlar özelleştirilebilir. Özelleştirme dediğimizde, mutlaka, sermayesinin tümü, hisselerinin tümü halka satılmalıdır veya Halk Bankasında esnafa satılmalıdır diye bir iddiamız yok; ama, yönetimle birlikte, bunların kararlarının, kendi yönetim kurullarının dışında, halktan gelen bir ekipte olmasında yarar görmekteyiz.

Şimdi, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna aktarılmış olan bankaların bir kısmının hisse senetleri sermaye siyasasında işlem görmekteydi. Yanlış bir uygulamaya parmak basmak istiyorum. Bu devirle tahtalar kapatıldı. Açılması ve işlem görmesi, sistemin gereğidir. Sistem, eğer serbest piyasa ekonomisiyse, bunlar da batmadı diyorsanız, bu tahtayı çalıştırmak durumundasınız. Şimdi, bir vatandaş düşünün, bankanın sermayesine iştirak etmiş, sermaye piyasasından, yani borsadan hisse almış; o miktarda da parayı götürmüş mevduata yatırmış. Mevduatı güvence altında; ama, borsadan satın aldığı hissesi pul olmuş. Bu, yanlış bir uygulamadır; çünkü, banka batmış değildir, bankayı batırmadık. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devraldık. Bu uygulamada haksızlık vardır, düzel-tilmesinde yarar vardır diyorum.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, bankalar yeminli murakıp sayısını çok süratle katlamalıdır, üçe, dörde katlamalıdır; banka denetimlerini periyodik olarak yapmasını sağlamalıdır. 80 tane banka varsa, ondan daha az bankalar yeminli murakıbı var. Böyle bir şey olur mu?! Senede bir tane bankayı denetlemesi mümkün değil. Kaldı ki, bankanın genel müdürlüğü var, bir de büyük şubeleri var; yani, o şubeleri de denetleyeceksiniz. Genel müdürlük gibi önemli şubeleri var. Ben hatırlıyorum, Emlak Bankası bir zat tarafından soyulduğunda, bir şubeden soydu; onu, gidip genel merkezden soymadı; genel merkezin haberi olmadan, Ankara Şubesinden soydular. Onun için, bankalar yeminli murakıplarının sayısını çok süratli artırmalıyız. Bu da, onlara fevkalade iyi, tatminkâr ücret vermekten geçer.

Bakın, bu tür elemanların maaşlarını ikiye katlasaydık, üçe katlasaydık -benim yaptığım hesaba göre- 1,5 milyon dolar bir kaybımız olacaktı; ama, şu anda, belki 9 milyar dolar değil de, daha küçük montanlı rakamlarla uğraşıyor olacaktık. Bilhassa mismanagement dediğimiz, yani kötü idareden dolayı zor duruma düşmüş bankaları belki kurtarmış olacaktık, zamanında bize bankalar yeminli murakıpları bu raporları getirebileceklerdi.

Tabiatıyla, bankalar yeminli murakıpların sayısını artırmak tek başına bir çare değildir. Onların verdiği raporu ciddiye alıp değerlendirecek yöneticilere ve siyasîlere de ihtiyaç vardır.

Bankaların işleyişinde, yeminli malî müşavirlerin üçer aylık aralarla denetim raporları vermesi yolunda bir düzenleme de yapılabilir.

Değerli arkadaşlar, bankalar güven müesseseleridir. Bunların hakkında uluorta konuşmamak gerekir. Ölçüsüz bir konuşmayla en güçlü dediğimiz bankayı çok zor duruma sokabiliriz. Yüksek enflasyon aşağı çekilirken reel sektörün fiyat artışları faizlerin çok altında kalacağından dolayı, böyle bir dönemde bankaların şüpheli alacakları artacaktır. Bu durumda da bankaların bünyeleri zayıflayacaktır. Enflasyonu düşürmede iddialı iseniz, bazı bankaların zora gireceğini kabullenip ona göre tedbir almak gereği vardır. Bankaların malî bünyelerinin güçlendirilmesi, asgarî özvarlık kriterlerinin gözden geçirilmesi ve bu limitlerin yükseltilmesi şarttır. Rasyoları bozuk olan bankaların, yeni ortaklarla, taze para girişiyle düzeltilmesi tedbirlerini uygulamaya koymasını dili-yoruz, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunda da bunu bekliyoruz.

1992 yılında 80 milyar dolar olan bu bankaların toplam aktifleri, 1999 yılında -yani sekiz yıl sonra- 170 milyar dolara çıkmıştır. Sisteme dahil olan bu kadar yeni bankaya rağmen normal aktif artış hızına ulaşamamışlardır.Yıllık dolar bazında en az yüzde 20 aktif artış hızı olsaydı, bu bankaların aktifleri, dolar bazında 350 milyar dolar olurdu. Dolar bazında yüzde 10 gibi aktif artış, bu sektörde sermaye birikim hızının düşük olduğunu göstermektedir. Bu sektörde 170 000'i aşkın personel çalışmakta, çalışma şartları ve metotları bakımından Batı standartlarına ulaşılmış bulunmaktadır. Bundan dolayı, bankalarımızı, banka sektörünü ben kutluyorum; yani, yanlış yapanlar vardır; ama yanlış yapmayanlar da çoğunluktadır. Bugün, sektörde 83 milyar dolar mevduat, 10 milyar dolar tutarında da repo var. 1990 yılında toplam mevduatın 26 milyar dolar olduğu hatırlanırsa, o mevduat artışının yıllık ortalamasının yüzde 13,5 olduğu görülür. Sektörün güçlendirilmesi gereği bu iki artışa bakarak da söylenilebilir.

Değerli arkadaşlar, biraz önce burada konuşan arkadaşlarımızın "bilhassa, bir dönemde -yanıl-mıyorsam, ANAP'ın da iktidar olduğu dönemi zikrettiler- 6 tane bankaya kuruluş müsaadesi verdiniz, bu tabelalar altın kıymetindeydi, altın ağırlığına sahipti; bunu yapmamanız lazımdı" diye tenkitleri vardı. Arkadaşlarımız, galiba, yatırım bankası ile mevduat bankasını karıştırdı. Bu 6 bankanın hepsi yatırım bankasıdır, mevduat bankası değildir. Halktan mevduat toplamaz; ancak, dışarıdan, büyük kaynak bulduğu zaman alır, yatırımlara aktarır; dolayısıyla, tabelalarının önemli bir ağırlığı yoktur, tabelalarının bir değeri yoktur; yani, taksi plakası gibi alınıp satılan cinsten değildir. Bu yanlışı düzeltme gereğini duydum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EKREM PAKDEMİRLİ (Devamla) - Sayın Başkan, toparlamak için 1 dakika müsaade eder-seniz memnun olurum.

Değerli arkadaşlar, bu bankaların, 1992 seçimlerinden sonra böyle zor bir duruma gireceği belliydi, ayan beyandı; benim kaç tane makalem vardır, kaç tane beyanım vardır. Siz, tutuyorsunuz, bankaları, bankaya borcunu ödeyemeyen kişiye bağlıyorsunuz; sonra, götürüp, o zatı muhtereme banka satıyorsunuz, ondan sonra 512 sayılı kararnameyi çıkarıyorsunuz, daha da rahatlıyor "oh, yani bu kararname de çıktı, şimdi beni kimse elleyemez" diyor. Bu zihniyetle, yani, verdiysem ben verdim zihniyetiyle gideceksiniz, ondan sonra tökezlemememiz mümkün değil. Yani, aslında, bu kötü neticenin altında yatan zihniyet "verdiysem ben verdim" zihniyetidir. Bu böyle devam ederse, daha çok problemle karşı karşıya kalırız.

Beni dinlediğiniz için, sabrınız için teşekkür eder, saygılar sunarım efendim. (ANAP, DSP, MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Pakdemirli.

Efendim, gruplar adına konuşmalar bitmiştir.

Şimdi, önerge sahipleri adına, iki önerge olduğu için iki sayın milletvekiline söz vereceğim. Biri Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Altan Karapaşaoğlu, diğeri İzmir Milletvekili Sayın Ufuk Söylemez.

Önce, Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arka-daşlarım; şu anda, burada, milletimizin hayretle izlediği, hatta belki de nefretle izleyeceği, kendi vergileriyle ödenmiş bütçemizden içi boşaltılan bankalara aktarılanların macerasını dile getirmeye çalıştığımız bankalar konusunu görüşüyoruz.

Değerli arkadaşlar, ben, sözlerime başlarken, ünlü bir ekonomistin şu sözüyle başlamak istiyo-rum: "Her ekonomik sistem, kendi felaketini de beraberinde getirir diyor ekonomist.

Değerli arkadaşlar, hatırlayacaksınız, biraz hafızalarımızı geriye doğru alalım, bu ülkede, Susurluk skandalıyla başlayan çete-mafya-soygun ilişkileri, soygunların devam ettirilmesi pahasına, irtica gürültüleri altında soygunlar maalesef gerçekleştirildi. Şimdi, milletimiz bu gerçekleri, artık, üst üste kayarak, alt alta koyarak, bir sentez yapmak durumunda. Biz de, burada, bu tartışmalara yaparak, şu neticeye varmak için mücadele ediyoruz, diyoruz ki: Bu konuları bir araştıralım, bu konuların siyasî boyutu nereye varırsa varsın çıkaralım, bu konuların bürokrat boyutu nereye varırsa varsın çıkaralım. Bu çalışmayı yaparken de, yasalardaki boşlukları tespit edelim ve bu boşlukların doldurulması istikametinde gayret sarf edelim. Biraz sonra yapacağımız oylamalar, bu gayretin, bu iyi niyet gösterisinin bir göstergesi olacak.

Değerli arkadaşlar, bankaların içinin boşaltılması konusunda birtakım teknik bilgileri duyurmak lazım, bildirmek lazım. Uzun süre, devlet bankalarındaki tasarruf mevduatının yüzde 100'ünü garanti ederdi sistemimiz. Şimdilerde bu, 100 milyar Türk Lirasına indirilmiş bulunuyor; 100 milyar Türk Lirasını garanti ediyor. Önümüzdeki günlerde de bu, 50 milyar liraya indirilecek. Her bir bankadaki, her bir hesaptaki tasarruf mevduatının sadece 50 milyar liralık kısmı devlet garantisinde olacak.

Değerli arkadaşlar, dikkatinizi çekmek istiyorum. Garanti edilen, sadece, tasarruf mevduatıdır; ticarî mevduat, bankaların diğer borçları, devlet garantisi altında değildir; fakat, bizim devletimiz, milletine olamadığı kadar, maalesef, banka sahiplerine âlicenap davranıyor; batacak bankaları batırmıyor, bankayı alacağıyla, borcuyla üzerine geçiriyor. İşte, o zaman, karşımıza şu manzara çıkıyor: Devletin mevduat üzerindeki garanti sınırı diye bir şey kalmıyor, tasarruf mevduatının tamamı devlet garantisine giriyor, bankadaki ticarî mevduat, bankanın içeride, dışarıda, cümle âleme olan borcu da devlet garantisine giriyor. Banka batmadan, içerideki ve yurt dışındaki tefeciden alınan yüksek faizli kredileri de, devlet, maalesef, üretmiş bulunuyor. Tekrar dikkat edelim. Mevduat sigor-tası garanti sistemi içerisinde, batan bankalarda tasarruf mevduatı bulunanların sadece 100 milyar liraya kadar olan alacaklarının sadece banka tarafından ödenmeyen kısmından sorumlu olan devlet, sınırsız bir borcu, bilmeden, sormadan üzerine alıyor. Birini, ikisini değil, devlet, 10 bankayı kucağına bu şartlarla aldı maalesef. Türk Ticaret Kanununa göre hiçbirinin iflası istenmiyor, Bankalar Kanununa göre, devir, birleşme veya tasfiyelerine karar da verilmedi, mevduat kabul, bankacılık yapma işlemleri maalesef kaldırılmadı. Bu tip uygulamanın çok zararlı yanları var. Nedir bu zararlı yanları; devlet, sadece tasarruf mevduatı garantisiyle ilgili sınırlı sorumluluğunu aşıp, büyük yükler altına girdi. Devlet, battığını iddia ettiği bankaları devralarak batıkları kurtarma, düze çıkarma sorumluluğunu üstlendi. Batan bir bankada, tasarruf mevduatının eksik kısmını tamamlamakla sınırlı olan ve yapıldığında sona eren sorumluluğun, hem sınırı hem süresi sınırsız bir hale getirildi. Bu uygulamalar, batan bankaların sahip ve yöneticilerinin sorumluluğunu hukuken ortadan kaldırıyor.

Değerli arkadaşlar, sahip ve yöneticilerin tüm mal varlıklarıyla sorumlu olabilmeleri için, bankanın tasfiye olup, alacak ve borçlar arasındaki zararın belli olması gerekiyor. Halbuki, devlet, batmakta olan bankayı yaşatıp, eski sağlığına kavuşturma iddiasıyla devralıyor. Yaşayan bir müessesede eski sahip ve yöneticilerin sorumlulukları rakam bazından çıkarılıyor, olsa olsa üç beş ay hapis cezası verecekler ve iş bitmiş olacak; neticede, devlet, bütün bu külfetin altına sokulmuş olacak.

Değerli arkadaşlar, işin kötüsü şurada; devlet, batan bankanın yönetimini bir defa devraldı mı, artık, o bankayı iflas ettirmesi de maalesef mümkün değildir ve bu durum böylece sürüp gidecektir. Bu yapılan operasyonlarda birtakım rakamların da bilinmesi lazım. Mesela, devlet bankalarıyla ilgili olarak yapılan bir araştırmada, devlet bankalarının teminatlarıyla kullandırılmış olan kredilerin miktarı 1,4 katrilyon lira. Bu 1,4 katrilyon liranın teminatını, mektubunu veren devlet bankası, ödemelerin yapılmaması dolayısıyla, yaklaşık yüzde 80'ini öder duruma gelmiştir; yani, şu anda devlet, kendi bankalarından bu mektupları ödemek durumundadır. Dolayısıyla, devlet bankalarının içi de bu yolla boşaltılmış bulunuyor. Bu yol, vatandaşımızın bilmesi gereken bir yol. Biraz önce buradaki konuşmacı arkadaşlarımız, devlet bankalarına çatıldığını ifade ettiler.

Değerli arkadaşlar, biz, devlet bankalarına çatmıyoruz; devlet bankalarının bu uygulamalarının hangi baskılar altında, hangi metotlarla geliştirildiğinin araştırılmasının, soruşturulmasının yapılmasını talep ediyoruz.

Değerli arkadaşlar, bankalardaki gizlilik konusuna gelince... Bugün, teknoloji çok ilerledi, fiberoptik kabloların hâkim olduğu günümüzde, bankalar, maalesef, bir günde boşaltılıyor; belki de daha az bir sürede boşaltılıyor.

Değerli arkadaşlar, banka faaliyetleri gizlilik arz etmemektedir. Neden arz etmemektedir.

Değerli arkadaşlar, bizim bir sermaye piyasamız var; hisse senetlerimiz orada değer bulur, orada değerlendirilir, orada kriterleri tespit edilir. Siz bir şeyleri gizlerseniz, bu değerleri, gerçeği biz nasıl bulacağız, nereden bulacağız, kim bulacak, kim açıklayacak bunu; dolayısıyla, gizlilik diye bir konuyu tanımıyoruz.

Bakınız, çok değerli bir arkadaşımız, Grubumuzdan Azmi Ateş Bey soru önergesi veriyor bir zamanlar -hangi zamanlar, 1997 yılında- soru önergesinde, bir medya grubunun sahip olduğu bankayla ilgili sorular soruyor; yani, bugün patlayan işi soruyor 1997'de "söylentileri var, buna cevap verin diyor. Zamanın devlet bakanı, cevap veriyor, diyor ki: "İlgili kanunun 83 üncü maddesi uyarınca açıklama yapamam." Ama, aynı sayın bakan, bugün, bir gazete yazarının köşesinde, çeşitli bankaların, müşterilerinin, firmalarının aldıkları kredilerin açıklamasını yapmasında bir beis görmüyor. Demek ki, biraz önce, savunduğumuz gizlilik yok arkadaşlar; ancak, durum idare etmek var. Nedir o durum idare etmek; onu da izah edeyim size.

Bakınız, 55 inci hükümeti hatırlayın; 55 inci hükümet döneminde birtakım yolsuzluklar bahis konusuydu, medyaya intikal etmişti. O günün Başbakanı Sayın Mesut Yılmaz teftiş kuruluna talimat veriyor ve "şu Egebank'ı bir araştırın bakalım; bize bir rapor verin" diyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın lütfen.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) - Fakat, 55 inci hükümet döneminden sonraya denk geliyor bu raporların hükümete intikal ettirilmesi; yani, 56 ncı hükümetin başbakanına bu raporlar veriliyor. Şimdi, ben sormak istiyorum: Sene bindokuzyüz bilmem kaç, bu araştırmalar yapılmış, bu raporlar verilmiş, banka murakıpları neticeyi bulmuş. Sayın Başbakan o zaman niye bunu o zaman gündeme getirmemiş, gerekli tedbiri niye almamış diye sormak lazım? Acaba, kendisini rahatsız eden birtakım konular mı var diye de ister istemez -basındaki konular- halkımızın da aklına gelir, bizim de aklımıza gelir.

Değerli arkadaşlar, iki üç satır da olanlardan bahsetmek lazım, milletimizin de bunu bilmesi lazım. Bakın, bu batırılan paralarla neler olur, daha doğrusu milletimiz için neler yapılabilir.

Değerli arkadaşlar, bu batık paralar milletin menfaatı istikametinde kullanılsa, VAVEK Başkanımızın açıkladığı gibi, 15 doğalgaz santralı yapılabilir, 11 termik santral yapılabilir, 8 hidroelektrik santral yapılabilir, bunların hepsi 1000'er megavatlıktır; Adalet Bakanlığımızın, Millî Eğitim Bakanlığımızın bugünkü bütçeleri ikiye katlanabilir; okul ihtiyaçlarımızın tamamı karşılanabilir; sağlık problemlerimiz kökünden halledilebilir, ikiye  katlanabilir, hatta ve hatta, 100 yataklı tam teşekküllü olmak kaydıyla 800 ilçemizde -ilimizde demiyorum- tam teşekküllü hastane  yapılabilir, tüm Türkiye öğrencilerinin yurt sorunu çözülebilir. 40 haberleşme uydusunu uzaya atabiliriz. Düzgün arazide.8 880, engebeli arazide 4 054 kilometre uzunluğunda demiryolu yapabiliriz; her şeyden önemlisi, Bursa İlimiz gibi yatırıma ihtiyacı olan 80 ilimizin tüm yatırım ihtiyaçlarını karşılayabiliriz.

Değerli arkadaşlar, tabiî, bu soruları sormakta hakkımız var diye düşünüyorum. Vatandaşların hakları, raporları hasıraltı etmekle korunamaz maalesef. Olumsuzlukları, 1993'teki 512 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnameye yüklemek insafsızlık olur. Mademki böyle bir olumsuzluk var, kurumun başında bulunan yetkililerin görevi bu olumsuzlukları ortadan kaldırmaktır.

Geçmiş dönemde verilen önerge konusunda hata yapıldığını ifade ediyor Sayın Bakanımız. Olabilir; ama, maalesef, üç yıldır iktidardadırlar, o hatanın telafi edilmesi mümkündü; bu yapılmadı, gündeme getirilemedi; ama, şimdi yapılacak oylamada, samimîyetlerinin ifadesi olarak bu soruşturmaların, bu araştırmaların yapılması istikametinde oy kullanmalarını bekliyorum.

Değerli arkadaşlar, şu son günlerde batan bankaların sahipleri, hepinizin de malumu olduğu gibi, son iki üç yıl içerisinde oluşan sahiplerdir.

BAŞKAN - Efendim, sizden sonra bir sayın üye daha var, toparlar mısınız.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla)- İzninizle toparlıyorum.

Parlamentomuz, geçtiğimiz dönemde çok yoğun çalışmalar yaptı; 250 maddelik gibi bir Güm-rük Kanununu buradan bir günde geçirme başarısını sergiledi ve gösterdi. Önümüze yeni düzenlemeleri gününde ve zamanında getirseydiler, elbette bu düzenlemeler de buradan süratle geçecekti. Bugün Parlamentomuzda batık bankaların akıbetlerinin araştırılmaması istikametinde düşünen hiçbir arkadaşımız yok.

Değerli arkadaşlar, o zaman bize düşen görev şu: Bakın, Parlamentoya girememiş, muhalefette olan bir partimizin başkan ve yöneticileri burada; konuya duydukları ilgiden dolayı buradalar. Kendilerine teşekkür ediyorum; ama, milletimiz bunu bizden bekliyor. Dolayısıyla, bu konuda göstereceğiniz hassasiyet, millet tarafından tartışılması, millet tarafından olumlu değerlendirilmesi sizin vereceğiniz oylara bağlı.

Siz değerli milletvekili arkadaşlarımı saygıyla selamlıyor, Sayın Başkanıma da anlayışlarından dolayı teşekkür ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Ben teşekkür ederim efendim.

Efendim, son söz, İzmir Milletvekili Sayın Ufuk Söylemez'de.

Sayın Söylemez, buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Söylemez, sizin Grubunuz, her ne kadar 8 dakika erken bitirdiyse de, Genel Kurulun çalışmaları bitecek; 10 dakikayı biraz geçseniz de, toparlarsanız memnun olurum.

Teşekkür ederim efendim.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - 18 dakika...

BAŞKAN - Efendim, siz niye karışıyorsunuz? Canınız sıkıldı herhalde!..

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, bitinceye kadar diye karar alırsanız...

BAŞKAN - Efendim, ben, 55 inci maddeye göre de bir karar alayım.

Bitinciye kadar sürenin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum efendim: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Buyurun efendim.

M. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; bankalarla ilgili genel görüşme önergemizin öngörüşmeleri nedeniyle söz almış bulunuyorum. Konuşmamın başlangıcında, Sayın Başkanı ve Yüce Heyetinizi şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına en derin saygılarımla selamlıyorum efendim.

Değerli milletvekilleri, hepinizin de bildiği üzere, Türk bankacılık sistemi ve sektörü, tarihinin en kötü günlerini yaşamaktadır. Geçen iki yıl içerisinde toplam 10 tane özel ticarî banka batma veya batırılma noktasına gelerek devletleştirilmek zorunda kalmış ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna 10 milyar doları aşkın bir yükle şu aşamada devredilmiş bulunmaktadır. Bu riskin gelecekte çok daha büyük noktalara gelmesinden de ciddî bir şekilde endişe etmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, bankacılık sistemi, reel sektörün aynasıdır. Bankacılık sisteminde 10 tane bankanın batma noktasına gelmesi, gerçekten, üzerinde, Yüce Meclisin de, kamuoyunun da hassasiyetle durması gereken bir durumu göstermektedir, işaret etmektedir. 175 000 çalışanı, 81 bankasıyla, nitelikli personeli, modern bilgisayar altyapısıyla, rekabet gücü yüksek olan Türk bankacılık sektörünün bu duruma düşmüş olması bize hüzün vermektedir, bizi üzmektedir. Özellikle Doğru Yol Partisi olarak, ne bir bankanın batmasından ne tek bir firmanın iflas etmesinden mutluluk duymayız. Bir ülke ekonomisinde işler kötü gittiği takdirde, reel sektörün aynası olan bankacılık sektöründe de işlerin hiç de iyi gitmediğinin bilincindeyiz.

Değerli milletvekilleri, bir bankanın batma veya batırılma noktasına gelebilmesi için üç unsurun eşzamanlı, aynı anda cereyan etmesi gerekir. Bunlardan birincisi, sahip ve yöneticilerinin kanun ve usul dışı işlemlerle bankanın kaynak ve kredilerini usulsüz bir şekilde kullanıp geri ödemeyerek zarara yol açmaları; yani, art niyetli, kötü yönetimlerdir. Ama, hiçbir banka sahibi, bankasını, kötü amaçlarla da olsa batma ve batırma noktasına tek başına getirmeye muktedir ve ehil değildir. Bir bankanın batma veya batırılma noktasına gelmesi için siyasî iradenin ve ekonomi üst yönetiminin ve bürokrasisinin de kastı, ihmali, kayırması, korumasına ihtiyacı vardır. Türkiye'de banka kurmaktan şube açmaya kadar hemen her konu ekonomi otoritesinin, kamu otoritesinin izin ve gözetimine tabidir. Bankalar yeminli murakıpları her üç ayda bir malî bünye raporlarını, aynen bir fotoğraf netliğinde, ilgili siyasî iradenin ve ekonomi yönetiminin önüne koyarlar. Dolayısıyla, sahip ve yöneticilerinin günlük, haftalık, aylık hesap hareketleri dahi bu raporlarda aynen olur.

İşin üçüncü ayağı, ülkedeki ekonomik politikaların o ülkeyi küçülten, ihracatını gerileten, tarımı çökerten, üretimi durduran ve tarihin en büyük daralmalarından birini yaşatan bir mak-roekonomik politika olmasıdır. Uygulanmakta olan program, kâğıt üzerinde bile olsa enflasyonu düşürememiş, geniş halk yığınları, özellikle memur, emekli ve dargelirlilere verilen sefalet ücreti sayılabilecek ücretler, kurlara koyulan yasaklar, KİT ürün fiyatlarına yapılan baskılara rağmen enflasyon ortalama bazda TEFE'de yüzde 56'nın altına inememiştir. Maliye Bakanlığı, yeniden değerleme oranlarını saptarken de bu yüzde 56 oranını kullanmakta ve bir nevi enflasyonun düşmediğini ilan etmektedir.

İşte, bir ülkede ekonomik kriz var ise, o ülkede ihracat bugün olduğu gibi geriliyor ise, o ülkenin tarım sektörü, çiftçisi çökmüş ise, o ülkede dargelirliler ay sonunu getiremiyor, evkadını aş yerine taş pişiriyorsa tenceresinde, o ülkede bankacılık sisteminde donuk ve batık kredilerin artması da kaçınılmazdır.

Sahip ve yöneticilerinin usulsüz işlemleri, siyasî iradenin ve ekonomi bürokrasisinin kastı, ihmali, kayırması veya gecikmesi ve hükümetin uyguladığı hatalı makro ekonomik politikalarla küçülen bir ekonomin sebep olduğu nedenler, Türk bankacılık sistemini, tarihinin yaşamadığı bir darboğaza itmiş, 10 tane özel ticarî banka devletleştirilmek ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu üzerine, yıl sonu itibariyle, 10,5 milyar dolara yaklaşan bir zarar ve risk ihtimaliyle bırakılmak zorunda kalmıştır. Bu rakamın büyüklüğü, olayın vahametini yeterince gözler önüne sermelidir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'deki 58 ticarî bankanın 10 tanesinin bu noktaya gelmesi ve bu 10 bankanın faaliyetlerinin tüm aktif ve pasifleriyle Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından devralınması büyük bir hatadır. Bu bankaların iyileştirilebilecek, rehabilite edilebilecek gibi olan birkaç tanesi dışındakilerin tamamı derhal kapatılmalıydı. Operasyonel zararlar ikiye katlamıştır; devralımında 4-5 milyar dolar olan zarar ve risklerin, bugün, 10 milyar doları aşmış olma ihtimali hepimizi endişelendirmektedir.

Kamuoyu, bankacılıkta yaprak dökümü sürecek mi diye bizlere soruyor. Kamuoyu, bugün, sırada hangi banka var endişesiyle yaşamak istemiyor. Türkiye'de, yaşanan ekonomik kaos ve derinleşen bankacılık krizi nedeniyle, iç ve dış kredilerin ve piyasaların kesildiği bir ortamda; yabancı sermaye, son yılların en kötü seviyesinde. Türk ekonomisinde yaşanan bu sıkıntıları görmezden gelmemiz mümkün değildir.

Şimdi, biz, bu genel görüşme önergesiyle bazı soruları siyasî otoriteye de sormak zorundayız. Bu araştırma ve soruşturmayı, mutlaka, Yüce Meclis yapmalıdır; çünkü, az önce Sayın Bakanın ve bazı iktidar sözcülerinin konuşmalarında, âdeta, geçen yüzyılı anlatmaları, 1980'li, 1990'lı yıllara referans vermeleri, mevzuat yetersizliğinden bahsetmeleri, yaşanan bu krizin ve 10 bankanın çökü-şünün ve ekonomide yaşanan bu daralmanın ve küçülmenin asla mazereti olamaz, izah edilemez. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

Şimdi soruyoruz: Haziran 1999'da Egebankın malî bünyesi hakkında murakıp raporlarıyla ilgili ne gibi işlem yapılmıştır?

Bir sayın bakanımızın hepimizi üzen intihar girişimi sırasına denk gelen bu açıklama mutlaka yapılmalı ve haziranda battığı söylenen bankaya 1999 Aralığına kadar niçin müdahale edilmemiştir? (DYP sıralarından alkışlar)

Off-shore hesaplarda cumhuriyet tarihinin en büyük rekoru son bir yılda kırılmıştır. Off-shore hesaplara para yatıran vatandaşlar, bu paraların güvence altında olmadığı konusunda Hazine otoritesi tarafından bilgilendirilmemiş, bankaların, çılgınca, sorumsuz off-shore bankalar açmalarına denetim getirilmemiş, düzenleme yapılmamıştır. Neden yapmadınız diye soruyoruz? (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

Zayıf sermaye yapıları nedeniyle, Batı'daki bir bankanın toplam aktifleri kadar bile olmayan toplam 80 Türk bankasının yabancı sermaye yapıları bu kadar küçükken, 1998 yılında, seçimden az önce, altı küçük bankaya niçin izin verilmiştir? (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Pakdemirli Hocam beni bağışlasınlar, az önce dediler ki: "Siz bunu bilmiyorsunuz; bu, yatırım bankasıdır." Sayın Hocam, biz bunu çok iyi biliyoruz; yatırım bankaları, bir bakanlar kurulu kararıyla tasarruf mevduatı toplamaya yetkili kılınabilirler. Bu, bir hiledir, hile! Onun için veril-miştir bu banka izinleri ve milyonlarca dolarlık banka lisanslarına kavuşurlar. (DYP sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, iktidara yakın kişi ve gruplara, her biri 50-100 milyon dolar eden banka lisanslarını, yatırım bankası da olsa, bedava veremezsiniz, bunu izah edemezsiniz.

Bir yandan 10 tane bankayı batıracaksınız, ardından, sadece sizin iktidarınıza yakın kişi ve grup-lara, seçilmiş kişi ve gruplara bedava banka izni vereceksiniz... (DYP ve FP sıralarından alkışlar) Bakınız, biz, iktidarımızda, İzmir'de, 400 ortaklı, gerçekten ihracat yapan, sektörel bir dışticaret şirketi olan EGS grubu dışında hiçbir yeni banka izni vermedik; doğru da yaptık. (DYP sıralarından alkışlar)

Egebank, İnterbank gibi bankalarda tehlike  varken, zarar varken, koyduğumuz şube açma yasaklarını kim, niçin kaldırmıştır? Hazineden sorumlu olduğu söylenen bakanlar, bu bankaların sıkıntılı ve sıkışık durumlarını bilmelerine rağmen, can çekişen bu bankalarda, hangi vicdanla, hangi izanla para karşılığı iş ilişkisine, danışmanlık ilişkisine girebilmişlerdir? Bu sorunun cevabını arıyoruz. (DYP sıralarından alkışlar)

1998 Mayıs ayında, Egebankın Murat Demirel ve şirketlerine satışına, Anasol-D döneminde, tartışmalı bir biçimde, Hazine tarafından izin verilmiştir. Bu bankanın battığı, bir yıl geçmeden, murakıp raporlarıyla, haziran 1999'da tescil edilmiştir. Bu süreç içerisinde, bu bankaya niçin müdahale edilmemiştir? Haziran 1999'da gelen rapor üzerine, niçin gerekli önlemler alınmamış ve bu bankanın, yoğun reklam kampanyalarıyla, küçük çocukların harçlıklarına varıncaya kadar, 250 marka kadar varan kampanyalarla, milyonlarca doları toplayarak off-shore'da batırmasına ve kaçırmasına göz yumulmuş ve izin verilmiştir? (DYP ve FP sıralarından alkışlar) 

1994 yılında faaliyetleri durdurulan 3 bankaya devamlı vurgu yapılıyor; doğrudur. 1994 yılında, 3 küçük bankanın, bügün batanlardan bir tanesiyle bile kıyaslanmayacak kadar küçük 3 bankanın faaliyetlerine dönemin hükümeti tarafından müdahale edilmiş ve faaliyetleri durdurulmuştur. Bunların zararları, borçları, riskleri, yurtdışı kredileri, garantileri üstlenilmemiş, sahiplerinin iflasına gidilmiştir! (DYP sıralarından alkışlar)  Bugün ne yapılmıştır; bugün, bu 10 banka kurtarılmıştır, yüzdürülmüştür, bütün dış borçlarıyla, garantileriyle. Nasıl denilir ki, siz 1994'de bunu yaptınız da 2000'de yapılan budur?! Bugün 2000'dir, geçen yüzyılı değil, bu yüzyılı konuşu-yoruz. Gelin, eğer ortak bir uzlaşma noktası bulacaksak, burada bulalım.

Değerli milletvekilleri, kamu bankalarına ilişkin yüklenmelerde de haklılık payı olmakla beraber, KİT denetimine tabi ve gerçekten, ülkenin büyük yükünü çeken esnafa, ziraatçiye kredi vermesi gereken ve ticarî kurallara göre çalışması gereken bu bankaları niçin hâlâ özelleştirmi-yoruz, niçin onları günah keçisi yapıyoruz, niçin onları bu baskı altında tutuyoruz?! Bunların hepsinin hesabının mutlaka verilmesi gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, mafyaya, teröre, kumarhanelere karşı mücadele eden bir hükümetin üyesiydim. Bugün, değerli bir konuşmacımız "mafyaya meydanı bırakmadık" diyor. Açın televiz-yonları da, mafyaya cezaevlerini nasıl teslim ettiğimizi, nasıl toplu katliamlar olduğunu görün! (DYP ve FP sıralarından alkışlar) Mafya cezaevinde olmuş, dışarıda olmuş, ne fark eder?!

Değerli milletvekilleri, Karaparayla Mücadele Yasasını, benim de içinde bulunduğum 54 üncü Refahyol Hükümeti çıkarmıştır. Bundan gururluyuz. Eğer, o kanun çıkmasaydı, Türkiye'de, karaparanın hesabını, bugün "hesap soruyoruz" diyenler de soramazlardı. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, Etibankın özelleştirilmesinden bahsetmek istiyorum. Özelleştirme doğru, gerekli ve yapılması gereken bir hadisedir. Özelleştirmeden banka, şirket veya firma alanların, kendi kusur ve kabahatleri, yanlış yönetimleri veya konjonktürden kaynaklanan nedenlerle batmaları, zarar etmeleri, hata işlemeleri asla özelleştirmenin kusuru değildir; ama, özelleştirme, eğer, kanunen yasaklı bir kişiye yapılırsa, hukuken ve ahlaken yapılmaması gereken yapılırsa, o, işte o zaman sorgulanmalıdır.

Etibankın 13 Ocak tarihli Özelleştirme Yüksek Kurulu kararı elimdedir. Bu kararda, İpek Girişim Grubuna, bu bankanın, 13 Ocak tarihinde özelleştirilmesi öngörülmüştür. İmzalara baktığımız zaman, tanıdık birçok saygın ismi de görüyoruz: Sayın Güneş Taner, Sayın Zekeriya Temizel... (DYP ve FP sıralarından alkışlar) Ama, burada bir eksiklik var; bu eksiklik şudur: Etibankı İpek Girişim Grubuna veriyorsunuz; ama, İpek Girişim Grubunun yüzde 50 hissesine sahip kişinin bir bankası can çekişiyor, 64 üncü madde kapsamında, yakın takipte, batmak üzere... Kanunen batmak üzere olduğu bilinen bir banka sahibine, devlet, nasıl yeni bir banka daha verir ve bunun hesabını nasıl burada vermez?! (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, "Bankacılık Denetleme Üst Kurulu yeni kuruldu, o nedenle müdahale edemedik" deniliyor; ama, hatırlayın, ben, bu kürsüden, haziran ayında, ilk kanun geldiğinde "gelin, şunu enine boyuna yapalım, bu kanun hepimize lazım olacak" dediğimde, bizi dinlemediniz, konuşmadınız, konuşturmadınız ve "pardon, yanlış oldu" diyerek, altı ay sonra aynı kanunu bu kürsüye bir daha getirdiniz. Burada siyasî iktidarın hiç mi hatası yok, hiç mi sorumluluğunuz yok?! (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, bu Kurul kuruluna kadar, tüm yetkiler Sayın Bakan tarafından kullanılabilirdi; çünkü, kanun buna müsaitti. Öyle mi Sayın Bakan?.. Bu yetkileri kullanabilirdiniz... (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, yabancı sermaye Türkiye'ye gelmiyor. Yabancı Sermaye Derneği Baş-kanı, yabancı sermayeli firmalar arasında yaptığı araştırma ve ankette "niye Türkiye'ye yatırım yapmıyorsunuz, niye yeni yatırımlar, yabancı sermaye akışı sağlanmıyor, hani IMF ile anlaşınca, IMF ne derse, Cottarelli ne derse, Türkiye'ye para ve kredi yağacaktı" diye soruyor ve yabancı sermaye şirketleri şu cevapları veriyorlar:

1. "Biz gelmeyiz! Hukuk devletinden uzak görüntünüz var" diyorlar. Maalesef, üzülerek oku-yorum.

2. "Tahkimin çıkarılmasına rağmen, yap-işlet konusunda bir tane bile proje gerçekleşmedi bile" diyorlar,

3. "Politik istikrar sağlanamamıştır" diyorlar,

4. "Her gün ortaya çıkan yeni banka ve yolsuzluklardan ürküyoruz" diyorlar,

5. "Enflasyon sıkıntısı var" diyorlar.

Ve bu liste uzayıp gidiyor.

Değerli arkadaşlarım, hani, enflasyon 20'li rakamlara düşecekti?.. Hani, 40 olmayıp da 20 olacaktı?.. Hani, milletin bu fakirleşmesi ve çilesi sonunda, gerçekten enflasyon düşecekti?.. Siz, akaryakıt fiyatlarını yansıtmıyorsunuz, KİT'lerin zararları pahasına KİT ürünlerinin fiyatlarına baskı yapıyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Söylemez, lütfen toparlayınız.

H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Çiftçiye ve tarıma üvey evlat muamelesi yaparak, çiftçinin yoksulluğu pahasına bu programda inat ediyorsunuz.(DYP sıralarından alkışlar) Ve kiralara baskı yapıyorsunuz ve ücretlere baskı yapıyorsunuz ve döviz kuruna baskı yaparak, Türkiye'yi bir ithal cennetine çevirdiniz. Bir heves ekonomisi yaşanıyor. Geliri yeten yetmeyen, gelecekteki gelirini ipotek ederek, ithal arabalara koşuyor. Ekonomi üretmiyor, ekonomi moralini kaybetmiş. Türkiye, ekonomide bir küme düşme psikolojisinde.

Gelin, programınızı da bankacılık sisteminizi de gözden geçirin; gelin, muhalefetin size uzattığı bu eli tutun ve bu 10 milyar doları, bu milletin sırtına binmekten kurtaracak, yeni 10 milyar dolarlara sebep olmayacak doğru adımları atalım; şu genel görüşmeyle de Türk kamu vicdanına karşı da görevimizi tam yapalım diyoruz.

Türkiye, ekonomide de siyasette de, tam ve eksiksiz bir demokrasiyi kurduğu, şeffaflaştığı, rekabetçi bir büyümeye kavuştuğu takdirde olur. Bugünkü gibi, Türkiye'yi Afrika ülkeleri standartlarına indiren bir anlayışı reddediyoruz. Eğer, siz daraltırsanız, ekonomiyi küçültürseniz, ancak bankalarınız batar, yazık olur bu güzelim bankacılık sektörüne, yazık olur bu güzelim ülkenin müteşebbislerine.

Ben, şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına, beni nezaketle, sabırla dinlediğiniz için teşekkür ediyorum; genel görüşmeyi destekleyeceğinizi umuyor, saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

Sağ olun efendim. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Söylemez.

Sayın milletvekilleri, genel görüşme önergeleri üzerindeki öngörüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, genel görüşme açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım efendim. Genel görüş-me açılmasını kabul edenler... (FP ve DYP sıralarından gürültüler) Bir dakika efendim, karışmayın. Elinizi kaldırın dedim efendim, ses vermeyin. Sesli oylama olmaz ki. Bırakın sayalım. Sayacağız efendim. (FP ve DYP sıralarından gürültüler)

TURHAN GÜVEN (İçel) - Bankaların içini boşaltanları ibretle seyretsinler istiyoruz.

BAŞKAN - Efendim, müsaade buyurur musunuz... Sessizlik hâkim olsun, sayalım.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın efendim, sayın!.. (FP ve DYP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, susar mısınız efendim. (FP sıralarından "Ayıp... Ayıp..." sesleri)

TURHAN GÜVEN (İçel) - Neden bankalar batıyor, daha iyi anlaşılıyor.

HACI FİLİZ (Kırıkkale) - Sebep anlaşılıyor Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri... Bir dakika efendim... Niye bağırıyorsunuz... Nasıl sayacağız biz? (FP ve DYP sıralarından gürültüler)

Efendim, bağırmayın, sayalım, ondan sonra...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Biraz daha soysunlar bankaları! Amaç bu. (FP sıralarından "Yazık... Yazık..." sesleri)

BAŞKAN - Efendim, bu vaziyette Kâtip  Üyeler. Niye yapıyorsunuz bunu?!

Kabul etmeyenler efendim... (FP ve DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar [!])

HASAN EKİNCİ (Artvin) - Bravo!.. Millet görsün...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, indirir misiniz lütfen...

Sayın milletvekilleri, Kâtip Üyelerimiz arasında ihtilaf var. Sesli oylama olmayacağına göre, gelin, medenî olalım. Elektronik cihazla oylama yapacağım efendim. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

HASAN EKİNCİ (Artvin) - Kabul etmeyenler belli olsun, hiç değilse...

BAŞKAN - Oylama için 3 dakika süre veriyorum efendim. (FP sıralarından "3 dakika yetmez" sesleri)

Efendim, yeter...

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, açık oylama istiyoruz.

BAŞKAN - Olmaz efendim... Böyle bir şey İçtüzüğe aykırı. Oturun allahaşkınıza!. Nereden çıkarıyorsunuz bunları?!. İstirham ederim yani... (FP ve DYP sıralarından gürültüler)

Belli efendim; bu partinin milletvekili belli, siz de bellisiniz. Rica ederim... 102 nci maddeye göre oylama yapıyoruz, yeni yeni usuller çıkarmayın. İşaret oylaması efendim bu.

TURHAN GÜVEN (içel) - Tamam Sayın Başkan, belki isimler belli olmayacağı için doğruyu görebilirler.

BAŞKAN - Hayır, bu kadar sesli oylama olmaz ki yani, aşkolsun! Allah Allah!..

Oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, pusulaları okumuyorum efendim; pusulalar hariç kabul edilmemiştir efendim. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

ASLAN POLAT (Erzurum) - Kaça kaç; onu öğrenelim.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayıyı alalım.

BAŞKAN - İtimat buyurun efendim; böyle bir usul yok ki. Sonra kulağınıza söylerim.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Yakında 10 banka daha batacak demektir.

BAŞKAN - Efendim, genel görüşme açılması kabul edilmemiştir. (DYP ve FP sıralarından alkışlar [!])

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Soyguna evet dememek lazımdı; soygunun üzerine gitmek lazımdı!

BAŞKAN - Bir dakika... Meclisi kapatacağız efendim; ne şamata yapıyorsunuz?!

Sayın milletvekilleri, komisyonlara üye seçimini yapmak, sözlü sorular ile kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 8 Kasım 2000 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati : 19.18

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.