DÖNEM : 21 YASAMA
YILI : 2
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 40
123 üncü Birleşim
30 . 6 . 2000 Cuma
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. – BU BİRLEŞİM TUTANAK ÖZETİ
III. – GELEN KÂĞITLAR
IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1. – TBMM Başkanvekili Murat Sökmenoğlu’nun, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 30 Haziran 1939 tarihli toplantısında Hatay’ın Anavatan Türkiye’ye
katılma kararını kabul edişinin 61 inci yıldönümü nedeniyle konuşması
B)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. – Samsun Milletvekili Vedat Çınaroğlu’nun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
21 inci Dönem ikinci yasama yılı çalışmalarının değerlendirilmesine ilişkin
gündemdışı konuşması
2. – İçel Milletvekili Edip Özgenç’in, 1 Temmuz 2000 tarihinde 74 üncü
yıldönümü kutlanacak olan Denizcilik ve Kabotaj Bayramına ve denizciliğin
önemine ilişkin gündemdışı konuşması
3. – İstanbul Milletvekili Azmi Ateş’in, Avrupa Güvenlik ve Savunma
İşbirliği Konseptiyle ilgili son gelişmelere ilişkin gündemdışı konuşması
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. – İstanbul Milletvekili Ahmet Güzel’in (6/712) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/215)
2. – Şanlıurfa Milletvekili Muzaffer Çakmaklı’nın (6/719) esas numaralı
sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/216)
3. – Litvanya ve Letonya Parlamento Başkanlarının vaki davetlerine
icabetle Litvanya ve Letonya’ya gidecek olan Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Yıldırım Akbulut başkanlığındaki Parlamento heyetinde yer alacak
milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/620)
4. – Türkiye ile Fas arasında parlamentolararası dostluk grubu
kurulmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/621)
5. – Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde olduğu dönemde de
komisyonun çalışmasına ilişkin İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanlığı
tezkeresi (3/622)
6. – Trafik kazalarının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/139), (10/14), (10/126), (10/132),
(10/133) esas nolu Meclis Araştırması Komisyonunun, başkan, başkanvekili, sözcü
ve kâtip üye seçimlerine ilişkin Geçici Komisyon Başkanlığı tezkeresi (3/623)
7. – Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde olduğu dönemde de
komisyonun çalışmasına ilişkin, Trafik kazalarının nedenlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/139), (10/14),
(10/126), (10/132), (10/133) esas nolu Meclis Araştırması Komisyon Başkanlığı
tezkeresi (3/624)
D)
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI
ÖNERGELERİ
1. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve 32 arkadaşının, Karadenizdeki
kirliliğin tüm boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/142)
V. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI
A)
ÖNGÖRÜŞMELER
1. – İstanbul Milletvekili M. Murat Sökmenoğlu ve 32 arkadaşının, trafik
kazalarının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/139)
2. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal ve 19 arkadaşının, trafik
kazalarının önlenebilmesi için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/14)
3. – İstanbul Milletvekili Aydın Ayaydın ve 32 arkadaşının, bayram
tatillerinde şehirlerarası yollarda trafiğin yoğunlaşması nedeniyle meydana
gelen trafik kazalarının önlenmesi için alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/126)
4. – Doğru Yol Partisi Grubu adına, Grup Başkanvekilleri Ankara
Milletvekili Saffet Arıkan Bedük, Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan ve İçel
Milletvekili Turhan Güven’in, trafik kazalarının nedenlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/132)
5. – İstanbul Milletvekili Aydın Ayaydın ve 20 arkadaşının, şehiriçi
caddelerde ve özellikle İstanbul’un Bağdat Caddesinde gençlerin yaptıkları
otomobil yarışları sonucu meydana gelen kazaların önlenmesi için alınması
gereken tedbirlerin araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/133)
VI. – SEÇİMLER
A)
KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ
1. – (10/139), (10/14), (10/126), (10/132), (10/133) esas nolu Meclis
Araştırması Komisyonuna üye seçimi
VII. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. – Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/650, 1/679) (S. Sayısı : 517)
2. – Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurt Dışı Teşkilâtı Hakkında 189
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı
: 433)
3. – Sınır Aşan Suçları Önleme ve Mücadele Etmeye İlişkin İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri
ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/636) (S. Sayısı : 387)
4. – MEDA Programı ve Avrupa Yatırım Bankasının Akdeniz Ülkelerindeki
Diğer Malî Anlaşmaları Çerçevesinde Malî ve Teknik İşbirliğinin Uygulanmasına
İlişkin Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri
Komisyonları Raporları (1/652) (S.
Sayısı : 414)
5. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Denizcilik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonları
Raporları (1/302) (S. Sayısı : 150)
6. – Anavatan Partisi Grup Başkanvekili Kastamonu Milletvekili Murat
Başesgioğlu, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Konya Milletvekili
Ömer İzgi, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Saffet
Arıkan Bedük, Fazilet Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili İsmail
Kahraman ve Demokratik Sol Parti Grup Başkanvekili Konya Milletvekili Emrehan
Halıcı’nın, 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında
Kanunun 47 nci Maddesine Bir Fıkra Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/527) (S. Sayısı : 494)
7. – Türkiye’de İrtibat Ofisinin Kurulmasına İlişkin Dünya Sağlık
Örgütü, Avrupa Bölge Ofisi ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yapılan
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/520) (S. Sayısı : 180)
VIII. – SORULAR VE CEVAPLAR
A)
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, Eğitim Hakkını Savunma
Komitesinin çalışmalarına ve Din ve Ahlâk Kültürü öğretmenlerine ilişkin sorusu
ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu’nun cevabı (7/2118)
2. – Kütahya Milletvekili Ahmet Derin’in, Merkez Bankasınca el konulan
bankaların off-shore hesaplarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın
cevabı (7/2145)
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak dört oturum yaptı.
Konya Milletvekili Mehmet Ali Yavuz, Göksu Mavi Tünel Projesi ihalesine,
Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu, İkinci Yasama Yılında Genel Kurulun
çalışmalarına,
İlişkin birer gündemdışı konuşma yaptılar;
Trabzon Milletvekili Nail Çelebi'nin, limanlarımızdan kabotaj dahilinde
yapılan yük ve yolcu taşımacılığının ülkemiz ekonomisine etkilerine ilişkin
gündemdışı konuşmasına, Devlet Bakanları Hasan Gemici ve Ramazan Mirzaoğlu
cevap verdiler.
Bursa Milletvekili Teoman Özalp ve 23 arkadaşının, memurların ekonomik
durumlarının,
Bursa Milletvekili Teoman Özalp ve 21 arkadaşının, çiftçilerin ekonomik
sorunlarının,
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri (10/140, 10/141) Genel Kurulun
bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve
öngörüşmelerinin, sırasında yapılacağı;
Türkiye Büyük Millet Meclisi 21 inci Dönem İkinci Yasama Yılı
çalışmalarının 21 Temmuz 2000 Cuma gününe kadar uzatılmasına ve öneride
belirlenen genel görüşme, Meclis araştırması ve kanun tasarı ve tekliflerinin
bu zaman içerisinde görüşülmesine ilişkin FP Grup önerisinin, yapılan
görüşmelerden sonra, kabul edilmediği;
Gündemin "Meclis Soruşturması Raporları" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, 20 nci Yasama Döneminde Yozgat Milletvekili
Yusuf Bacanlı ve 55 arkadaşı tarafından verilen Denizcilik Müsteşarlığına ait
bazı işlerin ihalelerinde ve personel alımıyla ilgili konularda görevini kötüye
kullanma, ihaleye fesat karıştırma ve evrakta sahtecilik suçlarını işlediği ve
bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 240, 339 ve 366 ncı maddelerine uyduğu
iddiasıyla Devlet eski Bakanı Burhan Kara (9/29) (S.Sayısı: 501),
5 inci sırasında bulunan, 20 nci Yasama Döneminde Denizli Milletvekili
Mehmet Gözlükaya ve 55 arkadaşı tarafından verilen 6.1.1998 tarih ve 98/10496
sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesiyle mevzuata aykırı bir şekilde İstanbul’da
yeni turizm merkezleri ilan ettiği ve bu suretle partizanlık yapılmasına yol
açarak görevini kötüye
kullandığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla eski Başbakan Ahmet Mesut
Yılmaz (9/24) (S.Sayısı: 508),
6 ncı sırasında bulunan, 20 nci Yasama Döneminde Hatay Milletvekili
Atila Sav ve 54 arkadaşı tarafından verilen suç işlemek amacıyla teşekkül
oluşturduğu ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 313, 296, 240, 31 ve 33 üncü
maddelerine uyduğu iddiasıyla İçişleri eski Bakanı Mehmet Ağar (9/38) (S.Sayısı: 509),
8 inci sırasında bulunan, 20 nci Yasama Döneminde Balıkesir Milletvekili
İlyas Yılmazyıldız ve 57 arkadaşı tarafından verilen İzmit Körfez Geçiş Projesi
ihalesinde ihale usul ve esaslarını ihlal ederek rekabet ortamının oluşmasını
önlediği, firma seçiminde yanlı davranarak devleti zarara uğratmak suretiyle
görevini kötüye kullandığı ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine
uyduğu iddiasıyla Bayındırlık ve İskân eski Bakanı Yaşar Topçu (9/39)
(S.Sayısı: 511),
Haklarında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergeler ve Meclis
soruşturması komisyonlarının Yüce Divana sevke gerek görülmediğine dair
raporlarının görüşmelerini müteakip, İçtüzüğün 112 nci maddesinin beşinci
fıkrası hükmü gereğince Yüce Divana sevke dair herhangi bir önerge de
verilmemiş bulunduğundan, Meclis soruşturması komisyonları raporlarının
benimsendiği;
2 nci sırasında bulunan, 20 nci Yasama Döneminde İstanbul Milletvekili
Halit Dumankaya ve 71 arkadaşı tarafından verilen başbakanlık örtülü ödeneğini
1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununun 77 nci maddesine aykırı bir şekilde
harcamak suretiyle Hazineyi zarara uğratarak görevlerini kötüye kullandıkları
ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla
eski Başbakan Tansu Çiller ve Maliye eski Bakanı İsmet Attila (9/27) (S.Sayısı: 502) haklarında Meclis
soruşturması açılmasına ilişkin önergeler ve Meclis soruşturması komisyonu
raporunun görüşmelerini müteakip, Maliye eski Bakanı İsmet Attila'nın hakkında
Yüce Divana sevke gerek görülmediğine dair kısmının, İçtüzüğün 112 nci
maddesinin beşinci fıkrası hükmü gereğince Yüce Divana sevke dair herhangi bir
önerge de verilmemiş bulunduğundan, benimsendiği; eski Başbakan Tansu Çiller
hakkında Yüce Divana sevke gerek görüldüğüne dair kısmının ise, yapılan açık
oylamalar sonucunda, kabul edilmediği;
3 üncü sırasında bulunan, 20 nci Yasama Döneminde Zonguldak Milletvekili Ömer Barutçu ve 59 arkadaşı
tarafından verilen, İstanbul-Kurtköy Havaalanı ihalesi için hazırlanmış olan
protokol hükümlerini dikkate almadan ihalenin Nato ENF Dairesi tarafından
gerçekleştirilmesini sağlamak suretiyle görevini kötüye kullandığı ve bu
eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla eski
Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin
önerge ve Meclis soruşturması komisyonunun Yüce Divana sevke gerek
görülmediğine dair raporunun (9/18) (S.Sayısı:506) görüşmelerini müteakip,
İstanbul Milletvekilleri Hüseyin Kansu ve Ayşe Nazlı Ilıcak tarafından
İçtüzüğün 112 nci maddesinin beşinci fıkrası hükmü gereğince verilen, eski
Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz'ın Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesi uyarınca
yargılanmak üzere Yüce Divana sevkine ilişkin önergenin yapılan oylaması
sonucunda kabul edilmediği ve Meclis soruşturması komisyonu raporunun
benimsendiği;
4 üncü sırasında bulunan, 20 nci Yasama Döneminde Çanakkale Milletvekili
Nevfel Şahin ve 56 arkadaşı tarafından verilen Karadeniz sahil yolunun devamı
olan yolların ihalesinde usulsüzlük yaparak devleti zarara uğrattığı ve bu
eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Bayındırlık
ve İskân eski Bakanı Yaşar Topçu (9/19) (S.Sayısı: 507),
7 nci sırasında bulunan, 20 nci Yasama Döneminde Konya Milletvekili
Veysel Candan ve 61 arkadaşı tarafından verilen Telsim ve Türkcell firmalarıyla
imzalanan sözleşmelere ve 4046 numaralı Özelleştirme Kanunu hükümlerine aykırı
davranmak suretiyle devleti gelir kaybına uğratarak görevlerini kötüye
kullandıkları ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu
iddiasıyla eski Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz ve Ulaştırma eski Bakanı Necdet
Menzir (9/42) (S.Sayısı:510),
Haklarında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergeler ve Meclis
soruşturması komisyonlarının Yüce Divana sevke gerek görüldüğüne dair
raporlarının görüşmelerini müteakip, yapılan açık oylamalar sonucunda, Meclis
soruşturması komisyonları raporlarının kabul edilmediği;
Açıklandı.
Fazilet Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili İsmail Kahraman,
FP Grup önerisinin görüşmeleri sırasında, Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili Erzurum Milletvekili İsmail Köse'nin, konuşmasında, Partisine
sataşması nedeniyle,
Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz, (9/42) esas numaralı Meclis Soruşturması
Komisyonu raporunun görüşmeleri sırasında, Balıkesir Milletvekili İlyas
Yılmazyıldız'ın, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle,
Birer konuşma yaptılar.
Alınan karar gereğince, 30 Haziran 2000 Cuma günü saat 14.00'te
toplanmak üzere, 02.16'da birleşime son verildi.
Murat Sökmenoğlu
Başkanvekili
Hüseyin Çelik Vedat
Çınaroğlu
Van Samsun
Kâtip Üye Kâtip Üye
II. – BU BİRLEŞİM TUTANAK ÖZETİ
123 ÜNCÜ BİRLEŞİM
30 . 6 . 2000 CUMA
TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te toplanarak iki oturum yaptı.
Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30 Haziran 1939
tarihli toplantısında Hatay’ın anavatan Türkiye’ye katılma kararını kabul
edişinin 61 inci yıldönümü nedeniyle bir konuşma yaptı.
Samsun Milletvekili Vedat Çınaroğlu, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 21 inci Dönem İkinci Yasama Yılı çalışmalarının
değerlendirilmesine,
İçel Milletvekili Edip Özgenç, 1 Temmuz 2000 tarihinde
74 üncü yıldönümü kutlanacak olan Denizcilik ve Kabotaj Bayramına ve
denizciliğin önemine,
İstanbul Milletvekili Azmi Ateş, Avrupa Güvenlik ve
Savunma İşbirliği Konseptiyle ilgili son gelişmelere,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
İstanbul Milletvekili Ahmet Güzel’in (6/712),
Şanlıurfa Milletvekili Muzaffer Çakmaklı’nın (6/719),
Esas numaralı sözlü sorularını geri aldıklarına ilişkin
önergeleri okundu; sözlü soruların geri verildiği bildirildi.
Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve 32 arkadaşının,
Karadeniz’deki kirliliğin tüm boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/142) okundu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmelerinin,
sırasında yapılacağı açıklandı.
Litvanya ve Letonya Parlamentoya Başkanlarının vaki
davetlerine icabetle Litvanya ve Letonya’ya gidecek olan Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı Yıldırım Akbulut başkanlığındaki Parlamento heyetinde yer
alacak milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine
sunuldu.
Türkiye ile Fas arasında parlamentolararası dostluk
grubu kurulmasına ilişkin Başkanlık,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde olduğu dönemde
de komisyonun çalışmasına ilişkin İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
Başkanlığı,
Tezkereleri kabul edildi.
İstanbul Milletvekili M. Murat Sökmenoğlu ve 32
arkadaşının, trafik kazalarının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi (10/139),
29 Haziran 2000 Perşembe günü, 22 Haziran 2000
tarihinde dağıtılan ve İçtüzüğün 112 inci maddesi gereğince 29 Haziran 2000
Perşembe günkü gündemde yer alacak olan 506, 507, 508, 509, 510 ve 511 sıra
sayılı Meclis Soruşturması raporları ile gündemde bulunan ve 29.6.2000 Perşembe
gününe kadar görüşmeleri tamamlanamadığı takdirde 501 ve 502 sıra sayılı Meclis
Soruşturması raporlarının görüşmelerinin bitimine kadar çalışma süresinin
uzatılmasına;
Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmının 122 nci sırasında yer alan (10/139)
esas numaralı trafik kazalarının önlenmesi konusundaki Meclis Araştırması
Önergesinin görüşmelerinin 30.6.2000 Cuma günkü birleşimde, gündemin “Özel
Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında ve 6 ncı sırasında bulunan (10/14), 107 nci
sırasında bulunan (10/126), 113 üncü sırasında bulunan (10/132) ve 114 üncü
sırasında bulunan (10/133) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesiyle
birlikte yapılmasına; görüşmelerin tamamlanmasından sonra kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşülmesine ve gündemin 6 ncı sırasına kadar olan tasarı ve
tekliflerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına
ilişkin, DSP, MHP ve ANAPGruplarının müşterek önerileri, yapılan görüşmelerden
sonra, kabul edildi.
Gündemin “Meclis Soruşturması Raporları” kısmının :
1 inci sırasında bulunan, Devlet eski Bakanı Burhan
Kara (9/29) (S. Sayısı : 501),
2 nci sırasında bulunan, eski Başbakan Tansu Çiller ve
Maliye eski Bakanı İsmet Attila (9/27) (S. Sayısı : 502);
Haklarında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin
önergeler ve Meclis Soruşturması Komisyonları raporlarının görüşmeleri, ilgili
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler” kısmının :
1 inci sırasında bulunan, Kamu Kurum ve Kuruluşlarının
Teşkilât, Görev ve Yetkilerine İlişkin Konularla Kamu Personeli Arasındaki
Ücret Dengesizliklerinin Giderilmesi ve Kamu Malî Yönetiminde Disiplin
Sağlanması İçin Yapılacak Düzenlemeler Hakkında Yetki Kanunu Tasarısının
(1/710) (S. Sayısı : 518) görüşmeleri tamamlanarak, yapılan açık oylamasından
sonra, kabul edildiği ve kanunlaştığı açıklandı;
2 nci sırasında bulunan, Kamu Kurum ve Kuruluşlarının
Yurt Dışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin
Tasarının (1/53) (S. Sayısı :433) görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından,
ertelendi;
Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/650, 1/679) (S. Sayısı :517) tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlandı; maddelerine geçilmesi için yapılan
oylamalarda karar yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından,
Kanun Tasarıları ile
6 ncı sırasında bulunan, 298 Sayılı Seçimlerin Temel
Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 47 nci Maddesine Bir Fıkra
Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/527) (S. Sayısı : 494),
Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadıklarından, ertelendiler;
3 üncü sırasında bulunan, Sınır Aşan Suçları Önleme ve
Mücadele Etmeye İlişkin İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair (1/636) (S. Sayısı : 387),
4 üncü sırasında bulanan, MEDAProgramı ve Avrupa
Yatırım Bankasının Akdeniz Ülkelerindeki Diğer Malî Anlaşmaları Çerçevesinde
Malî ve Teknik İşbirliğinin Uygulanmasına İlişkin Çerçeve Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair (1/652) (S. Sayısı : 414),
7 nci sırasında bulunan, Türkiye’de İrtibat Ofisinin
Kurulmasına İlişkin Dünya Sağlık Örgütü, Avrupa Bölge Ofisi ve Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yapılan Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında (1/520) (S. Sayısı : 180),
Kanun Tasarılarının, görüşmelerini müteakip yapılan
açık oylamalar sonucunda, kabul edildikleri ve kanunlaştıkları açıklandı.
Anayasa ve İçtüzük gereği, 1 Ekim 2000 Pazar günü saat
15.00’te toplanmak üzere, birleşime 19.15’te son verildi.
Murat Sökmenoğlu
Başkanvekili
Cahit Savaş Yazıcı Hüseyin Çelik
İstanbul Van
Kâtip Üye Kâtip Üye
Vedat
Çınaroğlu
Samsun
Kâtip Üye
No. :167
III. – GELEN KÂĞITLAR
30 . 6 .
2000 CUMA
Kanun
Hükmünde Kararnameler
1. – Mühendislik ve Mimarlık Hakkında Kanun ile Türk
Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Hükmünde Kararname (1/715) (Bayındırlık İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.2000)
2. – Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde
Kararname (1/716) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.2000)
3. – 584 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 593 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname
(1/717) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :
28.6.2000)
Tasarılar
1. – Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında
Kanun, 3 Mart 1340 (1924) Tarihli ve 431 Sayılı Kanunla Hazineye Kalan Taşınmaz
Mallardan Bazılarının Zilyedlerine Devri Hakkında Kanun ile Mülga 2613 ve 766
Sayılı Kanunlarla Hazine Adına Tescil Edilen Miktar Fazlalıklarının
İlgililerine Devrine Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/718) (Adalet ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :
28.6.2000)
2. – Hisselerinin Mülkiyeti 21.12.1999 Tarihli ve
99/13765 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna
Devredilen Bankalarla İlgili Yapılacak Bazı İşlemler Hakkında Kanun Tasarısı
(1/719) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.6.2000)
Teklifler
1. – İçel Milletvekili Edip Özgenç’in; Denizcilik
Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi (2/572) (Anayasa ve
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 27.6.2000)
2. – Kahramanmaraş Milletvekili Mustafa Kamalak’ın;
Siyasî Partiler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/573)
(Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.2000)
3. – Muğla Milletvekili Nazif Topaloğlu’nun; Kömürle
Elektrik Üreten Termik Santral Bulunan İlçelerimizde ve Termik Santral
Çevresinde Zarar Gören Bölgelerimizde Elektrik Tüketiminin % 50 İndirimli
Kullandırılması Hakkında Kanun Teklifi (2/574) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Çevre ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 30.6.2000)
4. – İstanbul Milletvekili Masum Türker ve 11
Arkadaşının; Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında Kanun ile 78 ve 190
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/575) (Millî Eğitim Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.6.2000)
Tezkereler
1. – Manisa Milletvekili Bülent Arınç’ın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/614) (Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş
tarihi : 23.6.2000)
2. – Antalya Milletvekili Kemal Çelik’in Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/615) (Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş
tarihi : 23.6.2000)
3. – Ramazan Koban Hakkındaki Ölüm Cezasının Yerine
Getirilmesine Dair Başbakanlık Tezkeresi (3/616) (Adalet Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi : 23.6.2000)
4. – Levent Maksutlar Hakkındaki Ölüm Cezasının Yerine
Getirilmesine Dair Başbakanlık Tezkeresi (3/617) (Adalet Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi : 23.6.2000)
5. – Eskişehir Milletvekili Necati Albay’ın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/618) (Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş
tarihi : 23.6.2000)
6. – Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan’ın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/619) (Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş
tarihi : 23.6.2000)
Sözlü Soru
Önergeleri
1. – Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu’nun,
organize sanayi bölgelerindeki
vergilendirmeye ilişkin Sanayi
ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/769) (Başkanlığa geliş tarihi :
30.6.2000)
2. – Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu’nun,
organize sanayi bölgelerinde uygulanan
teşviklere ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/770)
(Başkanlığa geliş tarihi : 30.6.2000)
3. – Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu’nun,
organize sanayi bölgelerinde uygulanan
vergi indirimleri ve yürürlük tarihine ilişkin Sanayi ve Ticaret
Bakanından sözlü soru önergesi (6/771) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.6.2000)
4. – Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu’nun, Bursa
doğalgaz kombine çevrim santrali ve nakil hattının bulunduğu tesislerin
kamulaştırma bedeline ilişkin Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/772)
(Bakanlığa geliş tarihi : 30.6.2000)
5. – Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu’nun, enerji
hatlarının periyodik bakımına ve Bursa –Orhaneli orman yangınlarının bakımlarla
ilişkisi olup olmadığına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi
(6/773) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.6.2000)
6. – Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan’ın, Talim ve
Terbiye Kurulu’nun kabul ettiği yabancı dil öğretim programı kararına ilişkin
Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/774) (Başkanlığa geliş tarihi :
30.6.2000)
Yazılı Soru
Önergeleri
1. – Antalya Milletvekili Mehmet Zeki Okudan’ın,
Marmara depreminden sonra turizm firmalarının borçlarının ertelenip
ertelenmeyeceğine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/2305)
(Başkanlığa geliş tarihi : 29.6.2000)
2. – Bayburt
Milletvekili Suat Pamukçu’nun Talim ve Terbiye Kurulunun yabancı dil
eğitimini düzenleyen 32 sayılı kararına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2306)
(Başkanlığa geliş tarihi : 30.6.2000)
3. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, Talim ve
Terbiye Kurulunun yabancı dil eğitimini düzenleyen 32 sayılı kararına ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2307) (Başkanlığa geliş tarihi
: 30.6.2000)
4. – Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan’ın, Talim ve Terbiye Kurulunun
yabancı dil eğitimini düzenleyen 32 sayılı kararına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2308) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.6.2000)
5. – İstanbul Milletvekili İsmail Aydınlı’nın,
Manisa’da gençlere işkence davası sanıklarından bir komiser hakkındaki iddialara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2309) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.6.2000)
6. – Balıkesir Milletvekili İlhan Aytekin’in, Adana
Cumhuriyet Savcısı ve düzenlediği bir iddianameye ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2310) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.6.2000)
Meclis
Araştırma Önergesi
1. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve 32 arkadaşının, Karadeniz’deki kirliliğin
tüm boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/142) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.6.2000)
Geri Alınan
Yazılı Soru Önergesi
1. – Amasya Milletvekili Akif Gülle, DMS’yi kazanamayan adayların atamalarının yapıldığı
iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesini 30.6.2000 tarihinde geri
almıştır (7/2283)
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma Saati
: 14.00
30 Haziran
2000 Cuma
BAŞKAN :
Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU
KÂTİP ÜYELER
: Cahit Savaş YAZICI (İstanbul), Hüseyin ÇELİK (Van)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 123 üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündemdışı söz vereceğim; ancak, çok özel ricam olacak
: Bugün arzı veda günü; bizim, Başkanlık Divanı üyeleri olarak işimiz bitiyor.
Onun için, ben dahil, herkesin, bu süreyi minimize olarak kullanmasını rica
ediyorum.
Gündemdışı konuşmaya geçmeden evvel, bugün çok önemli
bir gün, onun zabıtlara geçmesini istiyorum.
IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1. – TBMM Başkanvekili Murat
Sökmenoğlu’nun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30 Haziran 1939 tarihli
toplantısında, Hatay’ın, Anavatan Türkiye’ye katılma kararını kabul edişinin 61
inci yıldönümü nedeniyle konuşması
BAŞKAN – Eşsiz Atatürk'ün büyük çabaları ve tartışılmaz
üstün dışpolitikadaki dehasıyla, bundan 61 yıl önce bugün, Türkiye Büyük Millet
Meclisi, 30 Haziran 1939'daki toplantısında, Hatay'ın, anavatana, Türkiye'ye
katılma kararını müzakere ederek kabul etmiştir.
Sayın milletvekilleri, Hatay'ın Türkiye'ye katılması
hakkında "Türkiye ile Suriye Arasında Arazi Meselesinin Katı Surette
Hallini Mutazammın Anlaşması" 23 Haziran 1939 tarihinde, Türkiye ile
Suriye'nin mandateri olarak hareket eden Fransa arasında imzalanmıştır.
Böylece, Hatay meselesi, bu anlaşmayla kesin bir çözüme bağlanmış ve ilk
adımını atmış oluyordu.
Anlaşmaya göre, Hatay ile Türkiye arasındaki sınır
kaldırılacak, Hatay vatandaşları, Türk vatandaşlığı kazanacaktı. Hatay
Devletinin Türk yöneticileri, Hatay Büyük Millet Meclisi üyeleriyle tarihî bir
toplantı yaparak, tarihî Hatay Devletinin anavatana bağlanması için harekete
geçtiler. 29 Haziran 1939'da olağanüstü toplanan Hatay Meclisi, oybirliğiyle,
anavatana iltihak kararı; yani, katılma kararı almıştır.
Kuvayı Milliye ruhuyla bezenmiş Türkiye Büyük Millet
Meclisi de, 30 Haziran 1939'da, bugünkü gibi bir gündeki toplantısında,
Hatay'ın Türkiye'ye katılmasını kabul ederek, bu millî meselede de tarihî
görevini yerine getirmiştir.
Sayın milletvekilleri, Atatürk'ün milletine son
armağanı olan Hatay'la ilgili hassasiyetini ortaya koyması bugün de bizim
düsturu halasımız olmalıdır.
Gazi "Hatay benim şahsî meselemdir, keyfiyeti
Fransız büyükelçisine de bidayette açıkça ifade ettim. Dünyanın bu durumunda
böyle bir meselenin Türkiye ile Fransa arasında silahlı bir ihtilafa müncer
olması katiyen varit değildir; fakat, ben hesaba kattım ve kararımı vermiş
bulunuyorum. Şayet, ufukta bu yolda binde bir ihtimal belirse, Türkiye
Cumhuriyeti Reisliğinden ve hatta Büyük Millet Meclisi azalığından çekileceğim
ve fert olarak bana iltihak edecek birkaç arkadaşla Hatay'a gideceğim,
oradakilerle elele verip mücadeleye devam edeceğim" diyerek meselenin
hassasiyetini ortaya koymuştur.
Muhterem üyeler, başta, eşsiz Atatürk olmak üzere,
müsellah mücadelede gerektiğinde tüfekle çarpışan, zulme ve esarete karşı
ayaklanmaları yönetmekte yaradılıştan çok usta olan, her durumu kavrayabilen,
tuttuğu yolda en üstün basamağa rahatlıkla ulaşabilen, güneyin kahraman ve
cengâver evlatları olan Hatay şehitlerini rahmet, gazilerini de minnet ve
şükranla anıyor, saygılarımı sunuyorum efendim. (Alkışlar)
Teşekkür ediyorum.
Gündeme geçmeden evvel, ilk gündemdışı söz, 21 inci
Dönem İkinci Yasama Yılının değerlendirilmesi hakkında söz isteyen, Samsun
Milletvekili Vedat Çınaroğlu'na aittir.
Buyurun Sayın Çınaroğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
B)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. – Samsun Milletvekili Vedat
Çınaroğlu’nun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21 inci Dönem ikinci yasama yılı
çalışmalarının değerlendirilmesine ilişkin gündemdışı konuşması
VEDAT ÇINAROĞLU (Samsun) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 21 inci Dönem İkinci Yasama Yılının bu son gününde, İkinci
Yasama Yılının bir değerlendirmesini yapmak üzere söz aldım; Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Anayasamızın 93, İçtüzüğümüzün 5 inci maddesi gereğince
ikinci yasama yılının son birleşimini gerçekleştiriyoruz.
İçinde bulunduğumuz hafta süresince, Genel Kurulda
konuşma yapan kıymetli milletvekillerinin belirttiği gibi, 3 ay süreyle necip
milletimizin mensupları ve bölge insanlarımızla dertleşme imkânı da bulmuş
olacağız. Her ne kadar, bazı değerli milletvekilleri ve gruplar, tatil yerine
çalışmayı teklif etmişlerse de, aynı milletvekillerinin ve grupların, Birinci
yasama yılı sonunda, tatil yerine, çalışma süresinin uzatılmasına itiraz
ederek, bir anlamda, çelişkilerini ifade etmişlerdir.
Sayın milletvekilleri, 1 Ekim 1999 tarihinden bugüne
kadar geçen 9 aylık süreyi kapsayan ikinci yasama yılında, Yüce Meclis, birçok
çevrenin de belirttiği gibi, takdir edilebilecek bir performans sergilemiştir.
Bazı rakamlarla özetlemek gerekirse; 9 aylık bu sürede
122 birleşim ve 332 oturum gerçekleştirilerek, 700 saatin üzerinde
çalışılmıştır. Yine, bu sürede, 133 adet hükümet tasarısı, 8 adet milletvekili
teklifi, 2 adet kanun hükmünde kararname kanunlaşmıştır.
Kanunların içindeki milletlerarası anlaşmaların sayısı
fazla diye eleştiri yapanların, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bir dünya
devleti olması gerektiği yolundaki özlem ve duygularını bir an için gözardı
ettikleri kanaatindeyim.
Yüce Meclisin kabul etmiş olduğu kanunlardan birkaç
örnek vermek gerekirse; Türk Akreditasyon Kurumunun Kuruluşu ve Görevleri,
Gümrüklerin Düzenlenmesi, Türkmenistan Doğalgaz Boru Hattı Projesiyle ilgili
anlaşma, Uluslararası Telekomünikasyon Birliğiyle ilgili protokolün onayı,
Patent sözleşmesi, organize sanayi bölgeleri, Tarım Satış Kooperatif ve
Birlikleri; Sağlık Bakanlığı, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü personel
ihtiyacının giderilmesi, öğrenci affı, Bakü-Ceyhan petrol boru hattıyla ilgili
protokolün onaylanması, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği kurulması hakkındaki
kanunları sayabiliriz.
Sadece sıraladığım bu kanunlar bile, 21 inci Dönem
İkinci Yasama Yılının, milletimizin ihtiyaçları açısından verimli olduğunun bir
göstergesidir.
Ayrıca, demokrasi tarihimizin geçmiş dönemlerinde,
demokrasimizin kesintiye uğramasına vesile olan Cumhurbaşkanlığı seçimlerine
karşın, Onuncu Cumhurbaşkanlığı seçimi, bu yasama yılında herhangi bir siyasî
krize neden olmadan gerçekleştirilebilmiştir.
Yine, uzun yıllardan sonra millî, ilmî ve stratejik bir
perspektif sunan Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Genel Kurulun
çoğunluğunun katılımıyla onaylanmıştır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kabul edilmiş bu
kanunlar yeterli midir; elbette değildir, bundan sonra da yeterli olmayacaktır.
İnşallah, üçüncü yasama yılında, yine, iktidar-muhalefet ayırımı düşünmeksizin,
Yüce Milletimizin ekseriyeti tarafından beklenen; kamu çalışanlarının
sendikalaşmasının, mahallî idarelerle ilgili düzenlemelerin, çalışanlar
arasındaki ücret dengesizliğini giderecek tedbirlerin, tarım ve hayvancılıkla
ilgili radikal düzenlemelerin, adalet teşkilatımızın daha hızlı ve etkin
işlemesini sağlayacak tedbirlerin, organize sanayi bölgeleri ve sanayi
sitelerinin bilgi ve teknolojinin fonksiyonel kullanımıyla gelişmesini
sağlayacak teknopark projelerinin önünü açacak yasaların ve daha birçok yasanın
burada gerçekleştirilmesini hep birlikte temin etmeye çalışacağız.
Yine, milletimizin beklediği sanayi ve sanayi ötesi
toplum olmamıza katkıda bulunacak anasanayi-yansanayi ilişkilerini düzenleyecek
çalışmaların, üçüncü sektör olarak kabul edilen sivil toplum kuruluşlarıyla ve
kanaatimce Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği öncelikli kanunî yapılanmanın,
milletimizin istisnasız her ferdini sağlık güvencesine alacak sağlık sandığı ve
benzeri yaklaşımların ve belki de en önemlisi, üniter devlet yapımızı bozmadan,
millî ve çağa uygun demokratik bir anayasanın gerçekleştirileceğini ümit
ediyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 21 inci Dönem
İkinci Yasama Yılı çalışmalarına katkıda bulunan değerli milletvekillerine, 57
nci cumhuriyet hükümetine, basın-yayın mensuplarına, ilgili büroktratlara ve
hizmetlilere kadar, bütün çalışanlara şükranlarımı sunuyor, Yüksek Heyetinizi,
tekrar, saygıyla selamlıyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çınaroğlu.
Gündemdışı ikinci söz, Türk Kabotaj Bayramı hakkında
söz isteyen İçel Milletvekili Edip Özgenç'e aittir; buyurun Sayın Özgenç.(DSP
sıralarından alkışlar)
2. – İçel Milletvekili Edip Özgenç’in, 1
Temmuz 2000 tarihinde 74 üncü yıldönümü kutlanacak olan Denizcilik ve Kabotaj
Bayramına ve denizciliğin önemine ilişkin gündemdışı konuşması
EDİP ÖZGENÇ (İçel) – Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; malumunuz, yarın 1 Temmuz 2000; Türk kabotaj sisteminin
ülkemizde kabul edilmesinin 74 üncü yıldönümünü kutlayacağımız bir bayramımız.
Bu vesileyle, bu konuyla ilgili duygularımı size arz edebilmek için söz almış
bulunuyorum; Yüce Meclisinizi en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, bugün, bu Kabotaj
Bayramıyla, Kabotaj Kanunuyla ilgili olarak duygularımızın arz edilmesi ve
yine, Meclisimizin gündeminde bulunan Türkiye'deki mevcut trafik kazalarının
bir Meclis araştırmasıyla düzenlenmesine ilişkin bir Meclis önergesinin
verilmesine tesadüf etmesi, oldukça önem arz ediyor. Gerçekten, Türkiye'nin
8313 kilometrelik mevcut kıyı uzunluğu, Türkiye'de mevcut kara
taşımacılığındaki yoğunluğun denizyoluyla giderilmesi şeklinde tezahür eden
birtakım düşüncelerin, bir an evvel uygulanması ve böylece, karayollarında
tezahür eden trafik kazalarının bir nebze olsun azaltılabilmesine ilişkin bir
sonuç yaratabileceği açısından da önem arz ediyor.
Kabotaj Kanunu, kıyılarımız da, nehir ve göllerimizde
her türlü deniz ticareti, nakliye ve
liman hizmetlerini yapma hakkını Türk Bayrağı taşıyan gemilere ve Türk
vatandaşlarına tanımış olması, ülkemizin egemenliğinin sağlanması açısından
oldukça önem arz ediyor.
Kabotaj hakkı, ülkemiz deniz sektörünün gelişiminde bir
lokomotif görevi üstlenmiş, bu yasanın getirdiği güvencelerle sektöre bir
canlılık ve dinamizm gelmiş, ulusal filonun kapasitesi çok hızlı bir biçimde
artmış, denizcilik sektörünün gemi inşa, yatçılık, brokerlik, sigortacılık gibi
her alanda ulusal kamu ve özel kuruluşların ortaya çıkarak ulusal ekonomiye
önemli katkılarda bulunması sağlanmıştır. Ülkenin denizcilik alanında sağladığı
döviz girdileri hızla artmış, teknoloji transferi ve bilgi birikimi sağlanmış,
ülke korumasında Türk donanmasının gücüne önemli katkılar sağlamış, ülke
bayrağının dünya denizlerinde dolaştırılarak, dünya deniz ticaretinden pay
alması gerçekleşmiştir.
Bütün bu gerçeklerden hareketle, kabotajın, Türk
denizciliğinin gelişmesinde ve varlığını sürdürmesinde hayatî bir önemi haiz
olduğu açıkça görülmektedir.
Türkiye açısından kabotajın bir diğer anlamı ve önemi
vardır ki, bu da, kabotajın, Türkiye Cumhuriyetinin bağımsızlık ve hükümranlık hakkının temel bir göstergesi
olmasıdır.
Saygıdeğer milletvekilleri, uygarlık tarihine bir göz
attığımızda, en güçlü medeniyetlerin su kenarlarında kurulduğunu, suya ve
denizlere hâkim olan kültürlerin ekonomik yönden çok büyük güç kazandıklarını
görüyoruz. Gelişen teknolojilere bağlı olarak, denizlerdeki ekonomik
potansiyele daha kolay ulaşılır hale gelinmesi, ülkeleri denizlerdeki ekonomik
çıkarlarını daha çok korumaya ve artırmaya yöneltmiştir. Dünyamızda, bugün,
küreselleşen sürecin getirdiği yoğun rekabet ortamında ülke ekonomileri için
lokomotif görevi yapan temel sektörlerden biri olan denizcilik sektörü,
sağladığı girdiler açısından büyük önem arz etmiştir.
Ülkemiz, Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarını birleştiren
ve uluslararası deniz ulaşım yollarının üzerinde olan, 8 333 kilometrelik sahil
şeridiyle, ekonomik ve stratejik bir konumda yer almıştır. Bu konumu
değerlendirilerek, deniz ticaret filomuz ve gemi inşa sanayimizin
geliştirilmesi ve güçlendirilmesi, böylece, ulusal ve uluslararası
taşımacılıktan alınan payımızın artırılması sağlanmaktadır.
Ayrıca, limanlarımızın kapasite, teknoloji ve verimlilik
yönlerinin geliştirilmesiyle, sektörün ihtiyaç duyduğu bütün hizmetleri,
sürekli ve en emin şekilde verebilmesi, denizlerimizde seyir, can ve mal
güvenliğinin sağlanması, deniz kirliliğinin önlenmesiyle, deniz eko
sistemimizin korunması, deniz ve yat turizminin geliştirilmesi, modern anlamda
açıkdeniz balıkçı filolarının tesisi, deniz dibindeki maden ve petrol
yataklarının işletilebilmesi ve eğitime önem verilmesiyle, denizlerdeki hak ve
menfaatlarımızın korunması açısından çok büyük önem arz etmektedir.
Ülke ekonomimizin temel kaynaklarından biri olan bu
sektörün, halen içinde bulunduğu yetersiz yapılanmadan kaynaklanan karmaşadan
kurtularak, gayri safî millî hâsıla içindeki payının 2-3 misline çıkarılması ve ülkemizin gelişmesine gereken katkıyı
sağlamasının, dünyadaki gelişmeleri, zamanında, yeterince takip eden ve
uluslararası ilişkilerde söz sahibi, deniz alaka ve menfaatlarımızı her yönüyle
gözetebilen, vereceği hizmetlere yeterli kaynak üreten, ihtisaslaşmış kalifiye
personelle donatılmış bir denizcilik bakanlığının kurulabilmesiyle mümkün
olabileceği açıkça görülmüştür.
Uluslararası ilgi ve çıkarların yoğun bir rekabete
neden olduğu ve ülkemiz ekonomisinin ana arterlerinden biri olan denizcilik,
çok sayıda kurum ve kuruluşun yetki alanında, yaygın bir mevzuat çeşitliliği
içinde idare edilmekte, denizcilikle ilgili konular, Türkiye'de, dokuz bakanlık
ve genel müdürlük tarafından çözümlenmeye çalışılıyor. Bu otorite karmaşası,
ülkemizin dünya konjonktüründe hak ettiği yere gelmesini engellemektedir.
Sektörün ülke ekonomisine katkısı sınırlı kaldığı gibi, bu yanlış yapılanma,
denizlerdeki alaka ve menfaatlarımızı dahi tehdit eder boyutlara ulaşmaktadır.
Bütün bu nedenler, ekonomik katkısının yanı sıra, ulusal güvenliğimiz açısından
da hayatî bir öneme sahip olan denizciliğimizin, etkin bir koordinasyon ve
denetimini sağlayacak yeni bir yapılanmaya; yani, denizcilik bakanlığına acil
ihtiyaç olduğunu açıkça göstermektedir. Bu konuyla ilgili olarak, devletimizin
ve hükümetimizin oldukça büyük bir hazırlık içerisinde olduğunu ve bir
denizcilik bakanlığı kurulması yolundaki çalışmalarının mevcut olduğunu
biliyorum. Bunun bir an evvel sonuçlandırılması, ülkemiz için oldukça büyük
menfaatlar sağlayacaktır.
Sevgili arkadaşlarım, şüphesiz, bu konu, oldukça geniş
ve oldukça uzun bir zamanda müzakere edilecek bir konu olduğu için, sözlerimi
çok fazla uzatmak istemiyorum; ama, denizciliğin, özellikle 8 333 kilometre
uzunluğunda deniz sahili olan ülkemizdeki mevcut öneminin dünya ülkeleriyle
kıyaslandığında oldukça geri kaldığı, maalesef, bir gerçek. Bu gerçekten
hareketle, denizciliğin düzenlenmesini ve yeniden yapılanmasını sağlamak
açısından sizlere bu konuşmayı arz etmiş bulunuyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özgenç, süreyi biraz (!) aştık, 8 dakika
oldu...
EDİP ÖZGENÇ (Devamla) – Tamamlıyorum efendim.
Bu vesileyle, Denizcilik ve Kabotaj Bayramının,
sizlere, Türk halkımıza ve kuşkusuz, şu anda dünyanın hangi denizinde, hangi
limanında ve denizcilik kuruluşunda görev yapmakta olan tüm denizci
dostlarımıza kutlu olmasını diliyor ve Yüce Meclisimizi en derin sevgi ve
saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, bir cümle ilave
edebilir miyim?
BAŞKAN – Buyurun efendim.
TURHAN GÜVEN (İçel) – Değerli kardeşimizin tespitlerine
aynen katılmakla birlikte, her 1 Temmuzda, Kabotaj Bayramının, yalnız, bayram
olarak kutlanmasının fazla bir öneminin kalmadığını belirtmek istiyorum.
Bakınız, üç dört yıldan beri -Mersin Limanı için
söylüyorum, bütün limanlarımız için söylüyorum- bir özelleştirme söz konusu
olduğu halde, bu işlemler tamamlanmamıştır; yani, Türk Bayrağının kendi
limanlarımızda rahatlıkla dalgalanmasını arzu ediyorsak, şu özelleştirme işine
de bir an evvel el atıp ve bunu gerçek sahiplerine vererek, Kabatoj Bayramını
daha mutlu yıllar içinde kutlamayı talep ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Ben de aynı kanaatteyim efendim.
Teşekkür ederim.
Gündemdışı üçüncü söz, Avrupa Güvenlik ve Savunma
İşirliği Konseptiyle ilgili olarak söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Azmi
Ateş'e aittir.
Buyurun Sayın Ateş. (FP sıralarından alkışlar)
3. – İstanbul Milletvekili Azmi Ateş’in,
Avrupa Güvenlik ve Savunma İşbirliği Konseptiyle ilgili son gelişmelere ilişkin
gündemdışı konuşması
AZMİ ATEŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizi çok yakından ilgilendiren, Avrupa güvenlik ve savunma
kimliğiyle ilgili olarak son gelişmeleri değerlendirmek üzere, gündemdışı söz
almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Hükümet, kendi içinde kısır çekişmelerle, zaman, imkân
ve fırsatları kaybededursun, dış politikada Türkiye'nin hayatî çıkarlarıyla
ilgili çok önemli olumsuz gelişmeler yaşanmaktadır. Bu olayların başında,
Avrupa Birliğinin, Batı Avrupa Birliğinin yerine ikame etmekte olduğu, Avrupa
güvenlik ve savunma kimliği gelmektedir.
Bu meyanda, Avrupa güvenlik ve savunma kimliğinin
oluşma sürecine göz atacak olursak, başlangıcının Haziran 1992'de Bonn'da
yapılan bir toplantıya dayandığını görürüz. Bu toplantıda, BAB Dışişleri ve
Savunma bakanları bir araya gelerek, örgütün, barışı korumaya ilişkin
operasyonlarda rol oynamasını sağlamak için, bir dizi karar aldı. Bu aldığı
kararları da “Petersberg Deklarasyonu” başlığıyla yayınladı; daha sonra, bu
kararlar, Petersberg görevleri olarak anılmaya başlandı.
Sayın milletvekilleri, Türkiye ise, Mart 1948 tarihinde
kurulan BAB'ın ortak üyeler statüsünde yer almakta ve Genel Kurul
toplantılarına katılabilmektedir; oysa, Avrupa Birliği, oysa, Avrupa Birliği,
Türkiye'ye, Avrupa güvenlik savunma kimliğinin karar mekanizmalarında yer
vermemekte, sadece, alınan kararlara katılmasını öngörmektedir. Bu durumda,
Türkiye, kazanılmış haklarını, mevzilerini birer birer kaybetmektedir. Avrupa
Birliği, Aralık 1999'da yapılan Helsinki Zirvesinde, bir taraftan, Türkiye'yi
aday ülke olarak kabul ederken, diğer taraftan da, bu zirvede konumunu
perçinlediği Avrupa güvenlik savunma kimliğinin dışında tutmaktadır.
Bu durum, 19 Haziran 2000'de Feira'da yapılan zirvede
tekrar teyit edilmiştir. Şimdi, Avrupa güvenlik ve savunma kimliği, gerekli
gördüğünde NATO imkânlarını kullanacak; ama, Avrupa ülkeleri arasında NATO'da
en büyük askerî güce sahip olan Türkiye'yi, sadece, danışma konumunda tutacak.
Avrupa Birliği, bu oluşumu, neden BAB bünyesinde yapmak istememektedir? Bu
durumun, Türkiye'nin güvenliği, potansiyeli, jeostratejik ve jeopolitik konumu
açısından kabul edilebilir yanı var mıdır?
Şimdi, Sayın Dışişleri Bakanına soruyorum, gerçi burada
yok; ama, yine de soruyorum: Türkiye'nin, aday ülkeleri arasına alınırken,
böyle bir muamele görmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Avrupa Birliğine giden
yolda, bu, bir çelişki değil midir? Bunun, başarı kabul edilecek yanı var
mıdır?
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; NATO'nun tespit
etmiş olduğu 16 kriz bölgesinin, başta, Bosna, Kosova, Kafkaslar ve Ortadoğu
olmak üzere, 13'ü, Türkiye'nin menfaatlarıyla çok yakından ilgilidir. AB, böyle
bir oluşumla, az önce bahsettiğimiz gerekçelerle, NATO imkânlarını kullanarak
veya kullanmadan, Türkiye'yi yakından ilgilendiren bu bölgelere müdahale etmek
istediğinde, ne olacak? Böyle bir durumuda,
Türkiye, belirleyici değil, belirlenen konumda kalmayacak mı?
Şimdi, sayın hükümete soruyorum: Avrupa Birliğine
girmek isteyen Türkiye'nin, Avrupa güvenlik savunma kimliğinin karar
mekanizmalarında yer alabilmek için, NATO'daki veto hakkını çözüm olarak
kullanmayı düşünüyor musunuz ya da bu hakkı ne kadar süreyle ve kaç defaya
mahsus kullanabileceksiniz? Bu durumda, tek başına veto hakkının
kullanılmasının kalıcı bir çözüm olacağına inanıyor musunuz? Bu hal, davulun
Türkiye'nin boynunda, tokmağınsa AB'nin elinde olduğu anlamına gelmez mi?
Sayın milletvekilleri, Avrupa güvenlik savunma kimliği,
ortak savunma politikasının uzantısı gereği,
AB içinde bir birim olarak kurulmaktadır. AB, AGSK bünyesinde
2003 yılına kadar 50-60 kişilik bir orduyu
planlamaktadır. Bunun bir adım ilerisi, Avrupa ordusunun oluşumuna doğru
gitmektedir. Bu düşüncenin, Avrupa tarihinde asırlar öncesine dayanan ve her
zaman canlı tutulan bir geçmişi bulunmaktadır. Türkiye'nin bu konudaki
hassasiyeti ise AB nezdinde pek önemsenmemektedir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görünen o ki,
Avrupa, ortak bir geleceğe yatırım yapmaktadır. Bu planda Türkiye'ye yer
olmadığı intibaı verilmektedir ve de böylesine hayatî bir konunun, bırakın
Türkiye'nin, Türkiye Büyük Milet Meclisinin bile gündemine getirilmemiş olması,
bizi ziyadesiyle üzmektedir. Dışpolitikada, başta, Avrupa güvenlik savunma
kimliğinin oluşumu ve Türkiye'nin konumu olmak üzere, sayısız olumsuzluklar
yaşanırken, Türk Milletinin yegâne karar mekanizması olan Türkiye Büyük Milet
Meclisi, Sayın Dışişleri Bakanı tarafından, her zaman olduğu gibi, bu defa da
bilgilendirilmemektedir.
Burada, Başkanvekili Sayın Sökmenoğlu'nun, Dışişleri
Bakanına, konuyla ilgili olarak sorduğu sorulara tatminkâr bir cevap alıp
almadığını da merak ediyorum.
Ayrıca, Washington'da yapılan NATO Zirvesi ile Brüksel
ve Floransa'da yapılan Bakanlar Konseyindeki temasların, bugünkü durumun
değiştirilmesine katkı sağlamadığı görülmektedir.
Sayın Ecevit bile, Türkiye'ye reva görülen bu davranışı
akıldışı olarak nitelemektedir. Bu olayların böyle gelişeceği başından beri
bilinmesine rağmen, neden gerekli tedbirleri almadınız? Sayın Başbakan, size,
iktidarın şikayet mercii değil, problemleri çözme yeri olduğunu tekrar
hatırlatmak istiyorum.
Sayın milletvekilleri, başta güvenlik sorunu olmak
üzere, ülkemizin yarınlarına ipotek koyma anlamına gelen bu olumsuz
gelişmelerin, hiçbir mazerete sığınmadan, ne pahasına olursa olsun halledilmesi
gerekmektedir. Bu meyanda, ülkemiz yararına atacağınız her adımda, dün olduğu
gibi, bugün de yanınızda olduğumuzu ifade etmek isterim.
Sayın milletvekilleri, Türkiye'nin küresel güç
olmasının yolu, öncelikle, bölgesel güç olmaktan geçmektedir. Bunun için,
Türkiye jeostratejik, jeopolitik, tarihî ve kültürel değerlerinin kendisine
sağladığı avantajları, bugünkünden çok daha dinamik bir şekilde kullanmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ateş, lütfen toparlar mısınız efendim.
AZMİ ATEŞ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Başta komşuları ve Ortaasya cumhuriyetleri olmak üzere,
bütün ülkelerle münasebetlerini çok yönlü olarak geliştirmelidir. Bölgesinde
güçlü olan, inisiyatif kullanan, belirleyici konumda olan bir Türkiye'nin, AB
nezdinde çok daha avantajlı bir durumda olacağı muhakkaktır.
Böylece, ekonomik sınırların kalktığı, mal
mübadelesinin, yerini, sınır tanımaz bilgi mübadelesine bıraktığı, bir köy
kadar küçülen dünyamızda, rekabeti esas alan bölgesel merkezli dinamik bir dış
politikayla dünyaya açılmanın önündeki engeller kalkmış olacaktır. Bunun
neticesinde, ülkemizin, Avrupa Birliğine girme süreci hızlanmış olacaktır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye'nin, bu
potansiyeli, bu birikimi vardır. Yeter ki, bu imkânlar, millet hizmetinde ve
millet iradesinin önündeki engelleri kaldırılacak şekilde kullanılsın.
İnanıyorum ki ve ümit ediyorum ki, bu gayretler neticesinde, Türkiye, çağa
damgasını vuracaktır.
Hepinize tekrar saygılar sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz. Başkanlığın
Genel Kurula diğer sunuşları vardır.
Sözlü soru önergelerinin geri alınmasına dair 2 adet
önerge vardır; okutuyorum:
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. – İstanbul Milletvekili Ahmet Güzel’in
(6/712) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/215)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Bakanlığına
Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 275 inci
sırasında yer alan (6/712) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz ederim.
Ahmet Güzel
İstanbul
BAŞKAN – Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.
İkinci önergeyi okutuyorum:
2. – Şanlıurfa Milletvekili Muzaffer
Çakmaklı’nın (6/719) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin
önergesi (4/216)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 281 inci
sırasında yer alan (6/719) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz ederim.
Muzaffer Çakmaklı
Şanlıurfa
BAŞKAN – Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.
Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:
D)
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI
ÖNERGELERİ
1. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve
32 arkadaşının, Karadenizdeki kirliliğin tüm boyutlarıyla araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/142)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Karadenizin, nükleer atık, petrol atıkları, evsel ve
sanayi atıkları ile diğer kimyasal atıklara dayalı mevcut kirlilik boyutlarının
ortaya konulabilmesi, ölü bir deniz olma istikametindeki çöküş sürecinin
durdurulabilmesi için yapılması gerekenlerin tespiti ve acil bir eylem planının
ortaya konulabilmesi amacıyla, Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca, bir Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz
ederiz. 29.6.2000
1- Musa Uzunkaya (Samsun)
2- Latif Öztek (Elazığ)
3- Azmi Ateş (İstanbul)
4- Nezir Aydın (Sakarya)
5- Musa Demirci (Sıvas)
6- Hüseyin
Kansu (İstanbul)
7- Lütfi Doğan
(Gümüşhane)
8- Mehmet
Altan Karapaşaoğlu (Bursa)
9- Sait Açba (Afyon)
10- Osman Yumakoğulları (İstanbul)
11- Ahmet Nurettin Aydın (Siirt)
12. Metin Kalkan (Hatay)
13. Mustafa Geçer (Hatay)
14. Yahya Akman (Şanlıurfa)
15. Şükrü Ünal (Osmaniye)
16. Mehmet Batuk (Kocaeli)
17. Mustafa Niyazi Yanmaz (Şanlıurfa)
18. Nurettin Aktaş (Gaziantep)
19. Fahrettin Kukaracı (Erzurum)
20. Ahmet Karavar (Şanlıurfa)
21. Mehmet Ali Şahin (İstanbul)
22. Rıza Ulucak (Ankara)
23. Hüseyin Arı (Konya)
24. Hüseyin Karagöz (Çankırı)
25. Ahmet Sünnetçioğlu (Bursa)
26. Ramazan Toprak (Aksaray)
27. Ayşe Nazlı Ilıcak (İstanbul)
28. Yasin Hatiboğlu (Çorum)
29. İsmail Kahraman (İstanbul)
30. Salih Kapusuz (Kayseri)
31. M. Ergün Dağcıoğlu (Tokat)
32. İsmail Özgün (Balıkesir)
33. Veysel Candan (Konya)
Gerekçe:
Karadeniz, dünyada bir benzeri daha olmayan bir iç
denizdir. Çevresi ve bentlik özellikleriyle, diğer denizlerle kıyaslanamaz bir
yapıya sahiptir. Tüm yaşam 0-200 metre arasında olup, 200 metre altı, tamamen,
hidrojen sülfür (H2S) ile kaplıdır. Genel hacmine oranla çok dar bir alanı
oluşturan 200 metrenin üzerindeki bu saha, ülke balıkçılığımız açısından son
derece önemlidir. Ekonomik değeri çok yüksek olan balık türleri ise 0-20 metre
derinlikte yaşamaktadır. Karadeniz'deki mevcut kirlenme nedeniyle, 100
civarındaki balık çeşidi 5'e düşmüştür.
Binlerce yıldır süren doğa-insan ilişkisi, günümüzde en
yoğun biçimde Karadenizde hissedilmekte olup, evsel, endüstriyel, nükleer
atıklar, Karadenizin hızla çöplük haline gelmesine neden olmaktadır.
Sanayileşmiş Orta Avrupa ülkelerini de kapsayan geniş bir havzaya sahip olan
Karadeniz için, Hazar petrollerinin dünya pazarlarına açılması ve 45 milyon
tonluk bir petrolün bu yolla taşınacak olması, mevcut tehlikenin boyutlarını
daha da artırmaktadır. Petrol taşımacılığında kullanılan tankerlerden herhangi
bir nedenle denize yayılan 1 litre petrol, yaklaşık 1 milyon litre deniz suyunu
etkilemekte, 1 miligram petrol ise larva ve balık yumurtalarını yok etmeye
yetmektedir. Oysa, günümüzde, bir yılda Karadenize boşaltılan petrol atığı
miktarı 100 000 tonun üzerindedir.
Ayrıca, Karadeniz sahillerinde artık denize
girilememekte, yosun ve katil meduz denilen kirlilik mahluku, bu sularda hızla
yayılmaktadır.
Onbir yıl önce Sinop ve Samsun açıklarına bırakılan
zehirli variller sebebiyle bölge halkının yaşadığı olumsuz gelişmeler hâlâ
güncelliğini muhafaza etmekte olup, bu zehirli varillere, bugün bile bir çözüm
bulunamaması ve halkın şikâyetlerinin giderek artması, tehlikenin ayrı bir
boyutunu oluşturmaktadır.
Öte yandan Karadenizde sahili bulunan ve Tuna,
Dinyeper, Don Nehirleri vasıtasıyla, diğer birçok ülkelerden yılda 145 milyon
metreküp lağım doğrudan Karadenize boşaltılmaktadır. Kıyı şeridimizde, sadece
Terme İlçemizde arıtma tesisi mevcuttur.
Karadenizdeki kirliliğin tüm boyutlarıyla tespiti,
bölge ülkeleri arasında imzalanan anlaşmalar gereğince bugüne kadar yapılmış
çalışmaların gözden geçirilmesi, sivil toplum örgütlerinin, belediyelerin ve iş
çevrelerinin bu konuda yapabileceklerinin ortaya konulabilmesi ve Anayasamızın
"devlet, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını
sağlar, bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirler alır" hükmü
uyarınca, Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge, gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir
tezkeresi vardır; okutuyorum:
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
3. – Litvanya ve Letonya Parlamento
Başkanlarının vaki davetlerine icabetle Litvanya ve Letonya’ya gidecek olan
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Yıldırım Akbulut başkanlığındaki
Parlamento heyetinde yer alacak milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/620)
29 Haziran 2000
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Litvanya ve Letonya Parlamento Başkanlarının vaki
davetlerine icabetle, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Yıldırım Akbulut
başkanlığında bir Parlamento heyetinin, sırasıyla, 4-5 Temmuz 2000 tarihleri
arasında Litvanya'ya, 6-8 Temmuz 2000 tarihleri arasında ise Letonya'ya resmî
ziyaretlerde bulunması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca, Genel
Kurulun 23 Haziran 2000 tarihindeki 116 ncı Birleşiminde kabul edilmiştir.
Heyeti oluşturmak üzere siyasî parti gruplarının
bildirmiş olduğu isimler, adı geçen kanunun 2 nci maddesi uyarınca Genel
Kurulun bilgilerine sunulur.
Yıldırım Akbulut
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Adı soyadı: Seçim ili:
Saffet Arıkan Bedük Ankara
Milletvekili
Hakkı Oğuz Aykut Hayat
Milletvekili
M. Hadi Dilekçi Kastamonu
Milletvekili
Bülent Arınç Manisa
Milletvekili
Armağan Yılmaz Uşak
Milletvekili
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir
tezkeresi daha vardır; okutup, oylarınıza sunacağım :
4. – Türkiye ile Fas arasında
parlamentolararası dostluk grubu kurulmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/621)
29 Haziran 2000
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 21
Haziran 2000 tarih ve 56 sayılı kararıyla, Türkiye ile Fas arasında
parlamentolararası dostluk grubu kurulması uygun görülmüştür.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi uyarınca, anılan dostluk grubunun
kurulması Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Yıldırım Akbulut
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN – Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanlığının bir
tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım :
5. – Türkiye Büyük Millet Meclisinin
tatilde olduğu dönemde de komisyonun çalışmasına ilişkin İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu Başkanlığı tezkeresi (3/622)
28 Haziran 2000
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun, 21 inci
Dönem İkinci Yasama Yılının 28.6.2000 tarihli 33 üncü toplantısında,
Komisyonun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde olduğu dönemde de
çalışmasına karar verilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 25 inci
maddesi uyarınca gereği müsaadelerinize arz olunur.
Sema Tutar Pişkinsüt
Aydın
Komisyon Başkanı
BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca da uygun görülen tezkereyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, gündemin "Özel Gündemde Yer
Alacak İşler" kısmına geçiyoruz.
Genel Kurulun 28.6.2000 tarihli 121 inci Birleşiminde
alınan karar gereğince, bu kısımda yer alan, İstanbul Milletvekili Mustafa
Murat Sökmenoğlu ve 32 arkadaşının, trafik kazalarının nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesinin; aynı mahiyetteki, Karaman Milletvekili Zeki
Ünal ve 19 arkadaşının, İstanbul Milletvekili Aydın Ayaydın ve 32 arkadaşının,
Doğru Yol Partisi Grubu adına, Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Saffet
Arıkan Bedük, Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan ve İçel Milletvekili Turhan
Güven'in, yine, İstanbul Milletvekili Aydın Ayaydın ve 20 arkadaşının
önergeleriyle birlikte yapılacak öngörüşmelerine başlıyoruz.
HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) – Önergeye ben de
katılıyorum.
BAŞKAN – Önergeye siz de katılıyorsunuz; peki efendim.
V. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS ARAŞTIRMASI
A) ÖNGÖRÜŞMELER
1. – İstanbul
Milletvekili M.Murat Sökmenoğlu ve 32 arkadaşının, trafik kazalarının
nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/139)
2. – Karaman
Milletvekili Zeki Ünal ve 19 arkadaşının, trafik kazalarının önlenebilmesi için
alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/14)
3. – İstanbul
Milletvekili Aydın Ayaydın ve 32 arkadaşının, bayram tatillerinde şehirlerarası
yollarda trafiğin yoğunlaşması nedeniyle meydana gelen trafik kazalarının
önlenmesi için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105
inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/126)
4. – Doğru Yol
Partisi Grubu adına, Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Saffet Arıkan
Bedük, Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan ve İçel Milletvekili Turhan Güven’in,
trafik kazalarının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/132)
5. – İstanbul
Milletvekili Aydın Ayaydın ve 20 arkadaşının, şehiriçi caddelerde ve özellikle
İstanbul’un Bağdat Caddesinde gençlerin yaptıkları otomobil yarışları sonucu
meydana gelen kazaların önlenmesi için alınması gereken tedbirlerin
araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/133) )
BAŞKAN – Hükümet?.. Burada.
İçişleri Bakanımız da burada... İki bakan da olabilir.
İçtüzüğümüze göre, Meclis araştırması açılıp açılmaması
hususunda, sırasıyla, hükümete, siyasî parti gruplarına ve önergedeki birinci
imza sahiplerine veya onların göstereceği bir diğer imza sahibine söz
verilecektir.
Konuşma süreleri, hükümet ve gruplar için 20 dakika,
önerge sahipleri için 10 dakikadır.
İlk söz hükümetin.
ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (İçel) – Kısa bir açıklama
yapacağım efendim.
BAŞKAN – Buyurun efendim. (MHP ve DSP sıralarından
alkışlar)
ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (İçel) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sayın Meclis Başkanvekilimizin isimlerini saydığı
değerli milletvekillerimizin, trafik kazalarının önlenmesi konusunda verdikleri
bir Meclis araştırması komisyonu kurulmasına ilişkin önergelerinin
birleştirilmek suretiyle ele alınması konusunda hükümet olarak görüşümüz; bunu
saygıyla karşılıyoruz ve bu komisyonun kurulmasını biz de talep ediyoruz.
Takdir edersiniz ki,
Türkiyemizde, yıllık
ortalamalardan hareket ettiğimiz
zaman, yaklaşık 5 000 vatandaşımızın
hayatını kaybettiğini tespit ederiz. 5 000 kişi, neredeyse, Sakarya Meydan
Muharebesinde kaybettiğimiz asker sayımıza eşit. 25 000 vatandaşımız çalışma
gücünde kayba uğramıştır; bu vatandaşlarımızdan ortalama 7 000'i de, çalışma
gücünü tümüyle kaybetmiştir.
Türkiye'de, 600 000 hasarlı vasıta önemli bir maddî
kayba sebebiyet vermektedir ve bunun da, yıllık ortalama kaybı 100 trilyon Türk Lirasıdır. Millî servetimizden,
insan kaynağımızdan bu kadar büyük kayıplara, güç kaybına sebebiyet verdiğimiz
bir konunun, gerçekten, Meclisçe ele alınması ve buradan elde edilecek bilgilerle
çıkarılacak kanunun, mutlaka, ülkemiz için çok yararlı olacağını düşünmekteyiz.
Bir konu daha vardır -Sayın İçişleri Bakanımız da
burada, o da bilirler- cumhuriyet kurulduğundan bu tarafa, bir karayolu taşıma
kanunumuz da yoktur ve şu anda, karayolu taşımaları, yönetmeliklerle, Trafik
Kanunundaki bazı maddelere dayanmak suretiyle, 1 500'ü aşkın yönetmelik,
genelge ve benzeri metinlerle idare edilmektedir. Tabirimi bağışlarsanız,
karayolu taşımacılığında kanunsuz bir hayatı devam ettirmekteyiz.
Bununla ilgili kanun tasarısı, Bakanlığımız tarafından
hazırlanmış ve Meclis komisyonlarına gelmiştir. İnşallah, Meclisimizin ara
vermesi bittikten sonra, bu kanun tasarısı da, bu alanda cumhuriyetimizin ilk
kanunu olarak neticelenecektir. Bu iki değişikliğin kanunlaşması halinde,
tahmin ediyorum ki, biraz evvel saydığımız hazin tabloda önemli bir azalma
olacaktır.
Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Gruplar adına ilk söz, Fazilet Partisi Grubu adına,
Bingöl Milletvekili Sayın Hüsamettin Korkutata'nın.
Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)
FP GRUBU ADINA HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Değerli Başkanımız Sayın Murat Sökmenoğlu ve
33 arkadaşının -kendimi de ekliyorum- vermiş oldukları, trafikle ilgili Meclis
araştırması açılmasına dair önerge üzerinde, Fazilet Partisi adına söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, şahsım ve Grubum adına Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, trafik sorunu, yıllardır, bu
memleketin gündeminin hep başına oturmuştur ve hâlâ da oturmaya devam
etmektedir.
Öncelikle, ülkemizdeki trafik mağdurlarının acısını
paylaşıyorum ve yıllar yılı, isimsiz kahraman gibi çarpışan, çalışan sivil
toplum örgütlerimizi ve ilim adamlarımızı da tebrik ediyorum, kendilerine
teşekkür ediyorum. Zira, bugün, elimizdeki dokümanların çoğunluğu, bu kişilere
veya kurumlara aittir.
Evet, trafik sorunu bugün devam etmektedir. 1999
yılında 450 000 küsur kaza olmuş ve kaza yerinde 4 606 kişi, kaza yeri ile
hastane arasında 1 511 kişi, hastanede ise 3 533 kişi hayatını kaybetmiştir.
Bunlar, kesinlikle tespit edilenler. Yani, 9 650 kişi, 1999 yılında, trafik
kazalarında hayatını kaybetmiştir.
İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Allah rahmet eylesin.
HÜSAMETTİN KORKUTATA (Devamla) – Amin.
Ayrıca, bir mukayese için arz etmek istiyorum; Kurtuluş
Savaşımızda 9 600 kişi hayatını kaybetmiş, yedi düvelle çarpışmamıza rağmen.
İşte, aradaki müthiş fark budur.
Değerli arkadaşlar, elbette ki, bu sorunun
halledilebilmesi için, algılanabilmesi için, bazı değerleri, bazı rakamları
bilmemiz lazım; onun için arz ediyorum.
Değerli arkadaşlar, dünyada nüfusla orantılı araç
artışı söz konusu olduğunda, bir bakıyoruz ki, bilhassa, gelişmiş ülkelerde,
nüfus yüzde 10-20 arttığı zaman, araç sayısı yüzde 80, gelişmişlik sırasına
göre en fazla yüzde 200 civarında artarken, bizde, yirmiyedi yıl içinde, nüfus
yüzde 77 artarken, bir bakıyoruz ki, araç sayısı yüzde 1 440 olarak artıyor.
Niye; çünkü, Avrupa ülkelerinin çoğunda, artık, herkes aracını almıştır; ancak
aracını yenileyenler veya gençler araç almakta. Oysa, bizde, maalesef, kişiler,
kendi imkânlarını, aile bütçelerini sıkarak veya öküzünü, atını satarak, aman,
bir araç sahibi olayım diye çaba gösteriyor ve bütün gelişmiş ülkelerde de bu
yük böyle.
Bir bakıyoruz ki, 1980'lerde veya 1975'lerde 2 milyon
aracımız var, 1987'de 2 900 000 aracımız var; bugün, 10 milyon aracımız var.
Yani, arada müthiş bir dengesizlik var. Ayrıca, bu araç sayısının böyle
artmasıyla paralel olarak, bir de, araçlar çeşitlenmekte, tonajlar artmakta,
modernleşmekte, hızlı olmakta; yani, aynı yollarda çok daha sürat yapan araçlar
piyasaya girmektedir.
Bütün bunlara karşı, değerli arkadaşlar, bir bakıyoruz
ki, acaba, bizim durumumuz ne; 1960 yılında -evet değerli milletvekilleri, 1960
yılında- 61 000 küsur kilometre yolumuz var. Bugün, bakıyoruz, devlet yolu ve
il yolu olarak 59 800 kilometre yolumuz var; çünkü, bazı yollar devredışı
kalmıştır, bazıları yenileştirilmiştir, mesafe azaltılmıştır; ama, Avrupa'ya
baktığımız zaman, Avrupa'da bizimle aynı nüfusa sahip ülkelerin bir çoğunda, bu
yolların 7-8 kat fazla olduğunu ve seyir halinde olan araç sayısının da 10-12
kat fazla olduğunu görüyoruz. Demek ki, değerli arkadaşlar, bu araçların aniden
bu kadar artışı karşısında, biz, trafik altyapısını, ne acıdır ki, hiçbir zaman
yapamamışız, görevimizi yerine getirememişiz.
Şimdi, yol durumu böyleyken, yol üzerinde, yolcu ve yük
taşımacılığına baktığımız zaman, asıl acı gerçekle o zaman karşılaşıyoruz. Niye
-evet, acı gerçek burada da kendini gösteriyor- tabiî ki, trafik konusu olunca,
herkes lakayt kalıyor, pek ilgilenmiyor, insanlar ölsün, gitsin der gibi; ama,
başka bir konu olduğu zaman, kendi ilini, yakınını ilgilendirdiği zaman, herkes
pür dikkat kesiliyor, şu Meclis tıklım tıklım oluyor değerli arkadaşlar. Bu da
acı bir gerçektir.
Bir bakıyoruz ki, 1950 yılında değerli arkadaşlar,
yükün yüzde 55'i trenle, yani demiryoluyla, yüzde 27'si denizyoluyla
taşınmakta; yolcunun da yüzde 42'si demiryollarıyla, yüzde 7,5'i denizyoluyla
taşınmakta. 1950'den bu tarafa geliyoruz; gitgide bu değer kayboluyor ve bugün,
yolcunun yüzde 95 küsurunu, biz, karayoluyla taşımaktayız ve yükün de yüzde 90
küsuru, yine, karayoluyla taşınmaktadır. Bu yol, bu kadar yükü çekmez.
Kazaların olması, ne kadar dikkat edilirse edilsin,
kaçınılmazdır. Bir örnek veriyorum : Biz, Sivrihisar ile Eskişehir arasında bir
bölünmüş yol yapmışız. Tabiî, ilgimiz dolayısıyla, hep ilgileniyoruz ne oldu,
ne oluyor diye, bir bakıyoruz ki, kazalar, yok denecek kadar azdır. Artık,
millet, otoyolun da, bizim gibi değil, çok daha genişini, çok daha güzelini
yapıyor; ama, bir otoyol değil, sadece bölünmüş yoldan örnek veriyorum;
böyle... Otoyolumuzda, yine, kazaların çok az olduğunu görüyoruz. Niye; çünkü,
burada, daha rahat hareket etme kabiliyeti var; eğer aracında ufak tefek
arızalar varsa, sağa çekme daha rahat halde olmakta; diğerlerine başka
şeritlerden gitme hakkı tanınabilmekte ve böylelikle kazalar önlenebilmekte.
Hem de bizim yolumuz... Avrupa'da, başka ülkelerde, bir otoyolda, TIR'larla
kamyonların seyrettiğini göremezsiniz; ama, bizde, otoyollarda, TIR'larla
kamyonların sizden daha hızlı gittiğini bile görürsünüz. Buna rağmen kazalar
olmamakta. Demek ki, bütün kusur altyapınındır. Ama, ne acı bir gerçektir ki,
bu memlekette, bizim polisimizin de tuttuğu trafik zabıtlarında ve bunlarla
ilgili yapılan çalışmalarda görüyoruz ki, insanlara yüzde 70, yüzde 80 kusur
verilmekte; yola, altyapıya ve sair şeylere hemen hemen hiç kusur
yüklenmemekte. Toplamı yüzde 20'dir. Yani, araca, yola yüzde 2, yüzde 3, yüzde
5 gibi kusurlar verilmekte. Oysa, asıl önemli olan, altyapının kendisidir. İşte
canlı örneklerini de Türkiye'den veriyoruz değerli arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, yine, biz, bu konuda çok hasis
davranan bir ülkeyiz. Yani, yılda 10 000 diyoruz; inanın ki, 10 000'in çok
üzerindedir; hastanede tespit edilmeyen, yolda tespit edilmeyen, annesinin
karnında vefat edenlerle beraber -her zaman söylüyorum- bu, 11 000-12 000'i
bulur; ama, biz, bu konuya önem verdiğimizi söylüyor, hiçbir şey yapmıyoruz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, bana göre, bu konuda
elinden geleni yapmıştır. Özellikle bunu söylüyorum. Biz, üç dönemdir, trafikle ilgili, İçişleri Bakanlığının,
bürokrasinin bu Meclise getirdiği her şeyi kanunlaştırdık. Üzerinde ittifak
sağladığımız, kesinlikle hiç itiraz edilmeyen ve kamu menfaatı için ne
yapılması gerekirse yapılan tek kanun, Trafik Kanunudur ve ondan sonra gelen
bütün değişiklikler de aynen kabul edilmiştir. Yani, Türkiye Büyük Millet
Meclisi bu bilincin içindedir ve gereğini yapıyor; ama, hükümetler, bu
bilinçten çok uzaktır değerli arkadaşlar. Tatbik edenler, bu bilinçten çok çok
uzaktır. Bakın, bir kaç örnek vereyim: Bugün, 30 milyar lira, 1999 yılında
Trafik Fonuna aktarılması gereken para var; basit şeylerden, cezalardan vesaire
şeylerden... 800 küsur milyarı verilmiş, diğerleri bütçenin içinde; sayın
bakanlarımız, sayın hükümetimiz üzerine oturmuş. Ha, daha öncekiler de
oturuyordu. Onlar, belki biraz gevşek, bunlar biraz daha hızlı oturmuşlar,
ağırlığından olsa gerek!.. Bunun yanında, devletin planladığı bir şey yok.
Bakın, şu anda, Avrupa Birliği ülkeleri kendi
aralarında toplanarak, 2010 yılında, trafiğin, şimdikinin tam 1 kat fazlası
olacağı tahminini yürütmüş. Eğer 1 kat daha fazla trafik olacaksa, ben ne
yapmalıyım diye, bütün ülkeler aralarında bir anlaşma imzalamışlar; demişler
ki: "400 milyar ECU para ayıracağız ve 2010 yılına, biz ülkemizi trafiğe
hazırlayacağız. Ne yapacağız; deniz yollarına ehemmiyet vereceğiz, raylı
sisteme önem vereceğiz, şehir içinden geçen nehirlerimize önem vereceğiz ve
bunun gibi, devlet demiryollarına ciddî bir önem vereceğiz ve 2010 yılında
evlatlarımız sıkıntı çekmeyecek, biz sıkıntı çekmeyeceğiz." Ama, biz, 2010
yılını bırakın, gelecek sene ne yapacağımızı trafikte ciddî şekilde bilmiyoruz.
Evet, şu anda, eğer, ülkeyi, kuzeyden, güneyden,
doğudan, batıdan ciddî şekilde ayıran iki üç tane bölünmüş yolumuz olsa,
inanıyorum ki, ölümlerde ciddî bir düşüş olacaktır.
Bakın, yalnız, şunu açıkça söylemek istiyorum: Bu
kanunların çıkmasından sonra, yani, 1996'dan sonra trafik kazalarında ciddî bir
düşüş var; ama, bu düşüş, ölü sayısına baktığınız zaman görünmüyor. Fakat,
gerçek olan şu: Trafikte seyreden, yani, milyon/kilometre taşıt olarak
düşündüğünüz zaman, evet, epeyce bir düşüş var. Niye; çünkü, o zaman araç 3
milyon civarındayken, bugün 10 milyon civarındadır. 3 milyon 900 civarındayken,
bugün 10 milyon civarındadır. Tabiî ki, trafik kazaları, seyir halinde olan
araç sayısına göre değişir. Ciddî bir düşüş var; ama, yetmiyor. Dünya standartlarının
çok çok altındayız. Bu standartları yakalayabilmemiz için, ciddî şekilde,
bugün, bu bir fırsattır; böyle bir önerge verilmiştir. Bu konu, Mecliste çok
konuşulmuştur; ama, bir kez daha bu konunun bütün çıplaklığıyla anlaşılabilmesi
için iyi bir komisyon çalışması yapılması ve bu komisyon çalışmasında, dünyanın
ve ülkemizin alması gereken tedbirlerin neler olduğunu, nasıl olacağını ve
geleceğimizin, çocuklarımızın geleceğinin, sağlıklarının nasıl korunacağının
tedbirlerini mutlaka almamız gerekir.
Değerli arkadaşlar, otoyolları, demin söyledim, şu anda
ülkemizde ne kadar? Sanırım 1 000 kilometreyi, şu anda, bölünmüş yolla beraber
doldurmuyor. Bu ülke için, bu, çok acı bir şey. Otoyoldan önce, bölünmüş yola
mutlak şekilde önem vermemiz lazım. Birçok arkadaşımız telefon ediyor, zaman
zaman ulaşıyor bize "cezaları daha ağırlaştırın caydırıcı olsun"
diyor; bir o kadardan fazlası da yine telefon ediyor diyor ki: "Sakın şu
cezaları artırmayın." Niye; "o zaman rüşvetler ağırlaşıyor"
diye; ama, ben onlara diyorum ki, asıl sebep o da değil, bu da değil; asıl
sebep, yolumuzun yapılmamasıdır. İşte örnek veriyorum; yapılmış, bölünmüş
yolumuzda kaza oranımız çok düşmüş, seni de durduran yok artık diyoruz.
Bunun yanında, yine, mutlak şekilde "artık
yeter" diyoruz. Bu acı hepimizi perişan etmiştir. Şu Devlet Demiryollarına
gerekli önemi verelim. Yazık!.. Yüzkarası!.. Bu devletin, yüzkarasıdır, bir
Ankara İstanbul arasına yıllar yılı bir Devlet Demiryolları rayı çekilememiş
olması. Bu milleti seferber etseydik, belki, şimdi, bu ray çekilmişti, hızlı
tren gitmişti. Yazık, günah!.. Yıllar yılıdır!.. Neler yapmıyoruz neler?!
Trilyonlarla, insanlar kurtarıyoruz, bankalar kurtarıyoruz; ölenleri
kurtaralım, ölenleri... Sağlar sürünecek; ama, ölüler bir daha kalkmayacak. Biz
önce kalkmayanları durduralım da, sürünenleri inşallah başka bir zaman
kurtarırız diyorum. Ciddî şekilde bu konunun üzerine eğilinmesi lazım, değer
verilmesi lazım, güç verilmesi lazım. Şuraya buraya yaptığımız özelleştirmenin
parasını da, ben bakan olsam, direkt, anında oraya aktarırım; hiç kimseyi de
dinlemem, özelleştirmeden aldığım parayı, derhal, Ankara İstanbul arasındaki
hızlı trene aktarırım.
Değerli arkadaşlar, bugün, dünyada, artık, kimse,
TIR'larla ne tehlikeli maddesini ne de ağır yükünü taşıyor. Arıyor, hemen
dorseleri götürüyor TIR'lara yüklüyor ve diyor ki, siz gidin, Ta Van'da bir
çekici gelip alıp götürecek, oradan da onun malı geldiği zaman bu çekip
götürecek. Niye; adam, tasarruf sağlıyor bu sayede, hem trafiğini tehlikeye
sokmuyor, trafik güvenliğini hem de o kadar akaryakıt kullanmıyor, tasarruf
sağlıyor hem devletine hem kendisine hem de daha kârlı oluyor. Bunların hepsi
tabiî ki, bu hantal demiryoluyla olmaz. 30-35 yaşında, 40 yaşında, 45 yaşında
raylarımız var. Bunların hiçbir işe yaraması mümkün değil. İnsanların burada
yolculuk yapması da mümkün değil. Eğer, biz bunu çağın gereğine uydurursak,
elbette ki, değerli arkadaşlar, fevkalade ciddî şekilde ülkemizin trafiğini
rahatlatmış oluruz. Denizyolu da ha keza... Çok acı bir şey değerli arkadaşlar.
Hakikaten, buna önem vermiyoruz. Bakın, dünya, artık, şehirlerde, metrolara
önem veriyor ciddî şekilde, yeraltına indirmiş artık, yerüstünde yer kalmadı;
dünyanın her yerinde, komünist ülkesinden, sosyalist ülkesinden, demokratik ülkesine
kadar. Ne acıdır ki, bizim ülkemizde, devletimiz, raylı sistem yapmak isteyen,
veya ağır metro yapmak isteyen belediyelere kefil bile olmuyor; böyle şey olur
mu arkadaşlar?! Dünya kendisi yapıyor; biz de kefil olmuyor, kefil!.. Bu,
yüzkarasıdır; bu, abesle iştigalden başka hiçbir şey değildir değerli
arkadaşlar. Başka türlü yapmak mümkün mü? Bugün, artık, bütün büyük şehirlerin
tamamında...
BAŞKAN – Sayın Korkutata toparlayın efendim. Var
vaktiniz de, yani...
HÜSAMETTİN KORKUTATA (Devamla) – Bu iş kolay kolay
toparlanmaz Sayın Başkanım da... Keselim daha iyi olur belki; yoksa,
toparlanacak bir şey değil.
BAŞKAN – Yüce Meclis kabul ederse, üç ay önemli bir
süre.
HÜSAMETTİN KORKUTATA (Devamla) – İnşallah, inşallah
Sayın Başkanım; arzu ediyoruz, istiyoruz...
Bakın, bir şey daha söyleyeyim : Bugün, artık dünyanın
büyük şehirlerinde 3 tane merkezde, 3 adam oturuyor; şöyle bir bakıyor
bilgisayarına, ekranına "şu yolda sevkiyat şöyle olacak, bu böyle olacak;
şu yanlış yaptı, şu kusur işledi; numarası şudur budur" diyor, bildiriyor
ilgili yere, tak diye o yakalanıyor. Kimse kusur işleyemiyor. Sabit kameralar
var, sabit merkezlerden bu işi yapıyor. Biz de, fakir trafik polisi oraya
koşturuyor buraya koşturuyor, oraya gidiyor, bir yere yetişemiyor; adam korumaktan,
başka yere bakamıyor ve sıkıştığı zaman da, ya sayın bakanım ya bir
milletvekilim "hadi defol, seni buradan, trafikten, seni bu kavşaktan
çıkardım" diyor, narkotiğe gönderiyor, şuraya gönderiyor, buraya
gönderiyor.
Değerli arkadaşlar, ciddî, çok büyük sıkıntılar
yaşıyoruz ve bu konuda ben çok doluyum. Yıllar yılı, bu konuda büyük çapta
uğraş verdim; çünkü, bu Meclise girer girmez ilk verdiğim araştırma önergesi bu
konuyla ilgiliydi. O günden bugüne kadar bu konuyla uğraşıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun efendim.
HÜSAMETTİN KORKUTATA (Devamla) – Sıkıntılar çok
büyüktür. Bu konuda, eğitimden tutun yola, 516 tane firma var Türkiye'de,
bunların, yani otobüs firmalarının davranışından tutun da, polisimizin
eğitimine, jandarmamızın eğitimine kadar çok ciddî konular var. Bu konuların
hepsiyle ilgili, inşallah, bu Meclis araştırması kabul edilir ve biz de
gereğini yaparız.
Tatile giriyoruz gibi geliyor bana, ülkenin çoğu tatile
çıktı... Cenabı Allah'tan bütün insanlara, bütün vatandaşlarımıza kazasız ve
belasız günler diliyorum. Hepinizi Allah'a emanet ediyorum, saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim, sağ olun.
Şimdi, ikinci söz, Anavatan Partisi Grubu adına,
İstanbul Milletvekili Sayın Ediz Hun'da.
Sayın Hun, buyurun efendim. (ANAP sıralarından
alkışlar)
ANAP GRUBU ADINA EDİZ HUN (İstanbul) – Pek Muhterem
Başkanım, Yüce Parlamentomuzun güzide temsilcileri, çok değerli
milletvekilleri; son yıllarda giderek artan ve hepimizi derin bir teessüre sevk
ederek, âdeta, katliam halinde seyreden trafik facialarına -kaza diyemiyorum;
çünkü, kaza, her türlü tedbire rağmen önlenemeyen olaydır- gerekli hukukî,
idarî ve bilimsel önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması
hususunda, Grubum adına söz almış bulunmaktayım.
Ayrıca, Meclisimizin tüm saygın partilerinin değerli
üyelerinin, Sayın Meclis Başkanvekilimizin, zatıâlinizin...
BAŞKAN – Estağfurullah...
EDİZ HUN (Devamla) – ...kıymetli grup
başkanvekillerimizin, konuyla ilgili önergeleri Başkanlığa sunulmuştur. Meclis
Başkanvekilimiz Sayın Sökmenoğlu'nun şahsında, tüm arkadaşlarıma minnet
hislerimi ifadeyle, sizleri, derin saygılarımla selamlamaktayım.
Yıllarca, trafik terörüne karşı yoğun çalışmalar,
düzenlemeler yapılmış olmasına karşın, ne yazık ki, çözümler, günümüzde
yetersiz kalmış bulunmaktadır. Hayatımız boyunca, hepimiz, bazen çok
yakınımızda vuku bulan, bazen de basınımızdan izlemekte olduğumuz bu acı haberlerle,
âdeta, kahrolmaktayız. Daha önceki 6085 sayılı ve günümüzde yürürlükte bulunan
2918 sayılı Karayolları Trafik Yasalarının yeniden gözden geçirilmesi, bir
zaruret halini almıştır.
Yaşanan trafik facialarına karşı, artık, ivedi çözüm
bekliyoruz anlamını haykırırcasına, İstanbul'dan başlayan, Boray Uras
kardeşimizin Ankara yürüyüşü, şüphesiz, çok önemli bir ikaz mahiyeti taşımakta
ve hepimize, yasama organımızın değerli üyeleri biz milletvekillerine, hassas
bir üslup içerisinde, çok anlamlı mesajını aktarmaktadır. Sayın Uras'ın ve daha
nice anne, baba ve kardeşlerimizin derin acılarını yüreğimizde paylaşmaktayız.
Artık, yeni Selinlerimizi kaybetmek istemiyoruz. Acil önlem planlarını
behemehal hayatiyete geçirmeliyiz. Büyük bir ihtimamla, özenle yetiştirdiğimiz,
hepimizin gurur ve kıvanç kaynağını teşkil eden evlatlarımızı trafiğe kurban
vermemek için, 2918 sayılı Trafik Yasasında mutlaka gerekli değişiklikleri
gerçekleştirmeliyiz.
Trafik ve ulaşım, insanın hayatını kaybetmesine,
giderilemeyecek bedensel handikaplara sebep olacak şekilde yaralanmalara neden
teşkil etmemeli; tam tersine, giderek daha da gelişen modern çağımızda,
insanlara, başarılı, mutlu ve zamandan kazanarak rahat bir yaşam sağlayacak bir
araç olmalıdır.
Yüce Meclisimizin çatısı altında, 19 uncu Yasama
Döneminde, 885 sıra sayısıyla Genel Kurula sevk edilmiş, Bursa Milletvekilimiz
Sayın Turhan Tayan ve arkadaşlarının trafik kazalarının nedenleri ve alınması
gereken tedbirleri içeren, Kocaeli Milletvekili Sayın Şevket Kazan ve arkadaşlarının
kazaların önlenmesi hakkında, Bitlis Milletvekilimiz Sayın Edip Safder Gaydalı
ve arkadaşlarının yeni trafik düzenlemeleri ve kazaların azaltılmasına dair
önergeleri ve Meclis araştırması komisyonu raporları mevcuttur. Ayrıca, biraz
önce çok anlamlı bir konuşma yapan Değerli Korkutata Kardeşimizin de aynı
konuda önergesi mevcut bulunmaktadır; kendilerine huzurlarınızda teşekkürü bir
borç telakki etmekteyim.
Tüm zamanların en büyük problemini teşkil eden trafik
faciaları, demek ki, daha önceki dönemlerde de değerli milletvekilleri
tarafından dikkatle ve titizlik içerisinde takip edilmiş; ancak, çeşitli
nedenlerle, özellikle, araya seçimler gibi belirli konuların girmiş olmasından
kaynaklanarak, ne yazık ki, günümüze dek geçen süreçte, tatbik safhasına
alınamamıştır.
Ne hazindir ki, her yıl, binlerle ifade edilen hayat
kaybına sebep olan trafik teröründe, Türkiye, dünya ülkeleri arasında ilk
sıralarda yer almaktadır. O halde, yanlışlıklar, ihmaller, eksiklikler,
bizlerden kaynaklanmaktadır.
Tabiatın en müstesna varlığı, şüphesiz insandır. Bir
taraftan hayat kaybı, diğer yönden ekonomik zararlar, artık, konunun süratle
ülkemizde çözüm beklediğinin göstergesidir. Kuralların yeniden titizlikle
gözden geçirilmesi, araç kullananların bilinçlendirilip, nizam ve kaidelere
uyması, çağdaş toplum olma yolunda atılacak en önemli adımdır.
11 Aralık 1999 tarihinde, Avrupa Birliğine aday
statüsüne sahip olmuş Türkiyemizin, Birliğin norm ve standartlarına, kalkınmış
olan ülkelerde tatbik edilen yasa düzenlemelerine bir an evvel kavuşturulması
gerekmektedir. Diğer taraftan, trafik eğitimi ve sürücü yetiştirilmesine
yönelik çalışmalar dikkatle ve taviz verilmeden denetlenmeli, kurslar okula
dönüştürülmeli, yol deneyimi olmayan kişilere, çeşitli sebepler doğrultusunda
araba kullanımı sakıncalı olanlara iltimas gösterilip ehliyet verilmemelidir.
Trafik, hapis ve para cezaları tazminatlar
artırılmalıdır. Türk Ceza Yasasından bağımsız hükümler ile “taksirli suçlar”
yerine, “kasıtlı suçlar” veya “toplumsal tehlike yaratmak” kavramı
kullanılmalıdır.
Tüm sürücülere ilk yardım kursları zorunlu
kılınmalıdır; aynı şekilde, çeşitli karayollarında, belirli periyotlarda,
mesafelerde ilk yardım tesisleri behemehal kurulmalıdır.
İmar yasası yeniden düzenlenmeli, otoparksız binalara
izin yasaklanmalıdır.
Alkol, aşırı hız, arızalı taşıt, kötü kullanım kasıtlı
suçlardan sayılmalıdır. Hız limitleyiciler zorunlu olmalıdır.
Trafikte mühendisleşmeyi getirmeli, yerel ve genel
trafik birimleri için teknisyen, mühendis şartı konulmalıdır.
Taşıtlarda ikametgâh taşıma zorunluluğu getirilmeli,
cezalar yaya ve sürücülere zamanında, bu şekilde ulaştırılmalıdır. Otobüs
sürücüleri, özel eğitimli, en az 30 yaşında ve beş yıl tecrübeli olmalıdır.
Otobüsler, otoyolda 90, devlet yolunda 80
kilometre/saat; kamyonlar ise, otoyolda 80, devlet yollarında 70 kilometre/saat
hızıyla limitlendirilmelidirler.
Konuyla ilgili, tabiatıyla, Karayollarına da büyük
görevler, mesuliyetler düşmektedir. Uyarıcı levhalar belirli yerlere behemehal
yerleştirilmelidir.
Rampalarda kamyonlara sollama yasağı mutlaka
getirilmelidir.
Üniversitelerde, ulaştırma ve trafik mühendisliği
bölümleri kurulmalı; mezunları, gerek yerel yönetimler gerek merkezî
yönetimlerin bölümlerine, trafik birimlerine alınmalı; hatta, nakliye
şirketlerinde, firmalarında da bu istihdamlar gerçekleştirilmelidir.
Trafik polisi, her makamın, kim olursa olsun, hangi
sıfatla mücehhez -donatılmış- olursa olsun, ister cumhurbaşkanı ister bakan
ister milletvekili ister sade bir vatandaş, her makamın plakasının taşıt
sürücüsüne ceza kesebilme yetkisini haiz olmalıdır.
TEM ve E-5 kenarlarına, geçişi engelleyen tel örgü
sistemleri yapılmalıdır.
Çağdaş ülkelerde olduğu gibi, mobil ihbar sistemi
getirmelidir.
Otoyol orta refüjlerinde, karşılıklı far etkileşimini
engelleyici bitki toplulukları konulabilir veya metal önleyiciler
yerleştirilebilir; bu, sağlanmalıdır.
Işıklar mevcut değilse veya yanmıyorsa, herhangi bir
şekilde arızalanmış ise -bu son derece önemlidir değerli arkadaşlar- “öncelik
yayalarındır” levhaları, tüm ülkemizde, tüm satıhta zorunlu kılınmalıdır.
Almanya'da TÜV uygulaması vardır biliyorsunuz; bu
teknik muayeneler, Almanya'da, plakalardaki işaretlerden anlaşılmaktadır; bizde
de, bu, mutlaka tatbik safhasına alınmalı, konulmalıdır.
Trafik polislerimizin şartları iyileştirilmeli,
çalışanlarına geniş imkânlar sağlanmalıdır.
Karayolları ve bağlantılarındaki inşat, tamir, bakım
işlemleri için işaretlendirme standardı ve uygulama zorunluluğu getirilmelidir.
Maliye Bakanlığının, temel ulaşım ve trafik hizmetleri
eğitimleri için finans yaratıp, bu finansın aktarılması mutlaka sağlanmalıdır.
Tabiatıyla, medyamıza da büyük görevler, mesuliyetler
düşmektedir. Radyo ve televizyon yayınları, koşulsuz, trafik güvenliğinin
mahiyetini, görevlerini, önemlerini anlatan programlara ağırlık vermelidirler.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; takdir
edersiniz ki, bu trajik olaylara son verecek önlemler paketi, birçok diğer
önemli maddelerle de artırılabilecektir. Oluşturulan Meclis Araştırma Komisyonumuzun
muhterem üyeleri, önümüzdeki günlerde yoğun bir şekilde çalışarak, Türk Ceza
Kanunu ve Karayolları Trafik Yasasını gözden geçirerek, kanun teklifini,
tasarısını, revize edilmiş haliyle Meclise sunmuş olacaklardır.
Değerli arkadaşlarım, büyük bir sevgi bağıyla
yetiştirdiğimiz gençlerimiz, bizim her şeyimizdir, yarınlarımızdır,
istikbalimizdir; artık, onları kaybetmek istemiyoruz.
Nerede olursa olsun, tüm zaman birimlerinde
yitirdiklerimizin aziz hatıralarını tazimle anıyor, bizim yakınlarımız olan
yakınlarına, sabırlar ihsan eylemesini Yüce Yaradandan niyaz ediyorum.
Saygılarımı sunuyorum efendim. (Alkışlar)
BAŞKAN – Efendim, teşekkür ederim.
Söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Kayseri
Milletvekili Sayın Sevgi Esen'de.
Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)
DYP GRUBU ADINA SEVGİ ESEN (Kayseri) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Yüce Meclisin, yoğun bir çalışma dönemini kapatarak,
tatile gireceği bu son günde, trafik terörüne çare bulmayı amaçlayan, üç ayrı
grup tarafından verilen; ancak, aynı amacı taşıdığı için birleştirilen Meclis
araştırması önergesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubunun ve şahsımın
görüşlerini, düşüncelerini ifade etmek üzere söz almış bulunmaktayım.
Benden önce konuşan konuşmacı arkadaşlarıma ve önerge
sahibi arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Arkadaşlarımın konuşma metinlerinde bulduğum bilgileri
tekrar etmemeye gayret ederek, sizleri saygıyla selamlıyorum; bizleri izleyen
vatandaşlarımızı selamlıyorum; terörle yüreği yanmış anaları selamlıyorum;
suyun kaynama noktasına geldiği gibi, bu araştırma önergesinin görüşülmesine,
önergelerin verilmesine kıvılcım çakan, günlerdir gazetelerde, tevizyonlarda
acılı baba tanımıyla yüreklerimizi yakan, 21 gün yürüdükten sonra, Ata
huzurunda, yakınlarıyla acıyla kucaklaşan, kimi kazada yakınlarını kaybeden,
sakat kalan, tekerlekli iskemleyle gelip destek veren, babasının gözüyle Selin
tarafından okunmak üzere mektup veren, ellerindeki çiçeklerle büyük bir
vatandaşlık duygusunu, görevini yerine getiren tüm vatandaşlarımızı saygıyla
selamlıyorum.
Trafik terörüyle 1987 yılında tanışan, o günden beri her haberle acısı yenilenen,
çaresizliği yüreğinde duyan, sis için emniyet tedbiri alınsaydı ve Elmadağ
yokuşundaki korkuluklar daha önce konmuş olsaydı bu acıyı yaşamayacak olan;
ama, bugün bulduğu bu fırsatta sesini haykırmak isteyen, bununla da
yakınlarına, hemşerilerine, vatandaşlarına bir borcunu eda edeceğine inanan, bu
araştırmanın sonuçlandırılması ve trafik terörüne dur denilmesi yolunda her
türlü çabayı göstermeye hazır olan bir kardeşiniz, bir arkadaşınız olarak
sesimin, gücümün yettiğince sizlere görüşlerimi aktarmaya çalışacağım.
Değerli milletvekilleri, dünyaya gelen her canlının en
kutsal hakkı yaşama hakkıdır. Bu hakkın, ne suretle olursa olsun, elinden
alınmasına rıza göstermek, duyarsız kalmak mümkün müdür? Devlet olma
fonksiyonunun en önemli göstergesi, bireyin temel haklarını, özellikle yaşama
hakkını korumaktır. Bu olay, aynı zamanda, demokrasi kültürünü de
ilgilendirmektedir, başkasının hakkına saygı göstermek, başkasının yaşama
hakkına saygı göstermek.
Değerli milletvekilleri, trafik, başkasının yaşama
hakkına saygı göstermek değil de nedir? Bu nedenle, sorunun çözümünde en temel
değer, demokrasi kültürü ve trafik kültürüdür. 21 inci Yüzyıl derken, çağ
atlamaktan bahsederken, gelişmiş ülke olmayı hedef seçerken, ülkemize turist
davet ederken, kilometre taşının ilk noktası saygıdır. Yaşama hakkına saygıdır.
Bugün gelinen netice, her partinin, çok sayıda
milletvekilinin imza ederek ayrı önerge vermesi, Ata'nın huzurundaki
kucaklaşmalar, çevreden verilen alkış desteği, basınımızın duyarlılığı, sivil
toplum örgütlerinin desteği ve bu güçlerin, yasama Meclisine, anında, tatil
olmasına rağmen taşınması, umarım ki, demokrasi kültürünün ayak sesleri olacaktır.
Değerli milletvekilleri, çok tabiîdir ki, bizler
trafikle yaya olarak, sürücü olarak tanışıyoruz. Günümüzde dünyanın en ücra
köşesi dahi, trafikten nasibini aldı, hava trafiğinden nasibini aldı, kara
trafiğinden nasibini aldı, deniz trafiğinden nasibini aldı. En büyük dileğimiz,
karada yaşananların, diğerlerine örnek olmamasıdır.
Konunun huzurunuzda tartışılması, boyutlarının tespiti,
olaylara hepimizin birer canlı şahit olması, her konuşmacının bizleri
aydınlatacak olması nedeniyle, araştırma önergesinin kabul edileceğine inancım
tamdır; ancak, kamuoyunun bilgilenmesi açısından, hafızaları yenilemek,
istatistik rakamlara bir göz atmak, çıkarılan yasalardan, uygulamalardan söz
etmeye ihtiyaç vardır.
Dünyada ve ülkemizde yayaların, hayvanların ve
araçların karayolları üzerindeki hal ve hareketlerine trafik denmektedir.
Gelişen teknolojiyle beraber motorlu taşıtlar
hayatımıza girmiş, insanların ve eşyaların rahat ve hızlı taşınması suretiyle
sayısız istifadeler gündeme gelmiş ve insanlık, her geçen gün, bilimkurguda
rastlanır gibi, gelen gelişmelere şahit olmuştur.
İleri teknolojiyle doğru orantılı olarak, yüksek
hızlara sahip olan taşıtların trafikte kullanılmasıyla, yetersiz altyapı,
yetersiz kural, yetersiz denetim ifadeleri telaffuz edilmeye başlanmıştır.
Kara taşımacılığı açısından, birçok Avrupa ülkesinden
daha büyük bir potansiyele sahip ülkemizde, aklımıza ilk olarak karayolları ağı
ve can güvenliği gelmektedir. Karayolu taşımacılığındaki aşırı yığılma,
yolların yetersiz kalmasına ve trafik kazalarının trajik boyutlara ulaşmasına;
bu ölçüye paralel olarak da, karayolları ağımızın istenen düzeyde olmaması,
yıllardır trafik terörünün kıskacında olan ülkemizi ekonomik yönden de çarpıcı
boyutlar sergilemesine neden olmaktadır. Öyle ki, ekonomik kayıplarımız, birçok
ülkenin bütçelerinin üzerindedir.
Bu anlamda, ilk önce, karayollarında can güvenliğini
artırıcı önlemler alınması, daha sonra ise, bu kayıpların ekonomimize girdi
olarak kazandırılması millî bir sorun olarak algılanmalıdır.
Hiç şüphe yok ki, trafik terörünü, sadece can ve mal
kaybına neden olarak tanımlamak mümkün değildir. Olay sonrası oluşan
sosyolojik, psikolojik ve fizyolojik travmalar toplumun sağlığını bozmaktadır.
Avrupa'da 800 ölü yakınının katıldığı bilimsel bir anketin sonuçlarına bir
bakınız: Günlük işlere ilgi kaybı yüzde 72, sürüş yeteneği kaybı 70, intihar
etme isteği yüzde 37, bunalım yüzde 64, öç alma isteği yüzde 71'dir.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde yapılan anketlerde
de, benzer sonuçlar elde edilmiştir. Yine, çarpıcı olduğunu düşündüğüm bazı
anket ve çalışma sonuçlarını sizlere arz etmek istiyorum. Trafik kazaları
sadece ülkemizde değil, dünyada da en büyük sorunların başında yer almaktadır.
Her yıl dünyada trafik kazaları sonucu 800 000 kişi can vermekte, 15 milyon
kişi de yaralanmaktadır.
Ülkemizde son yıllarda; 1997 yılında 5 134, 1998
yılında 4 852 ve 1999-2000 yıllarında da buna benzer rakamlarla
vatandaşlarımızı kaybetmiş bulunuyoruz.
1997 yılında trafik polislerinin belirttiği maddî hasar
toplamı 45,8 trilyondur.
5 134 ölünün maliyeti ise 56 trilyon, yaralının
maliyeti 130 trilyondur.
Ülkemizdeki trafik kazalarının sosyoekonomik maliyeti,
gayri safî millî hâsılamızın yüzde 2,2'sidir. 1998 yılında meydana gelen trafik
kazalarının sosyoekonomik maliyeti 2 katrilyon 883 trilyon liradır. Bu
rakamlarla, 1 085 adet hastane, 17 265 adet okul, 2 282 kilometre otoyol, 783
116 adet konut yapılacağı hesaplanırsa, bu araştırma önergesinin neden-niçin
bağı daha iyi çözülebilecektir.
Değerli milletvekilleri, ifade ederken dahi
inanamıyorum. Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine göre, her 45 dakikada bir
trafik kazası olmaktadır ve bu konuyla, Avrupa'da, riski en yüksek ülke
konumundayız. Bu nasıl kabul edilebilir tespittir?! Hangimiz, hanginiz bu
sonuca katlanabilirsiniz?
Üç milletvekilini bir yılda trafik terörüne kurban
veren ve yine nice vatan evlatlarını bu nedenle kaybeden bir ülkenin ilk
yapacağı işlerden biri, mutlaka trafik terörüne dur demek olmalıdır. Akılla ve
istekle birlikte halledilemeyecek sorun yoktur. Yeter ki, bunun bir planlaması
yapılsın, uzun ve kısa vadede gereken tedbirler alınsın, inatla da uygulansın.
Olaya biraz da yasal düzenlemeler boyutundan bakmak
gerektiğini düşünüyorum. 1926 yılında yürürlüğe giren Türk Ceza Kanununun ilgili
maddeleri, 1950 yılında yürürlüğe giren Karayolları Genel Müdürlüğü
düzenlemeleri, 1953 tarihli Karayolları Trafik Kanunu ve nihayet 1983 tarihli
2918 sayılı Yasa, maalesef, ülkemizde trafik terörünü önlemeye yetmemiştir.
Burada hemen söylemek gerekir ki, Doğru Yol Partisi
iktidarı zamanında, Karayolları Güvenliği Yüksek Kurulunun oluşturulması,
okullarda trafik eğitiminin verilmesi, karayollarında ilk yardım
istasyonlarının kurulması, trafik kazalarının öncelikle hastanelerde bakımı,
trafik cezalarının yine artırılması, sürücü belgesi olmadan araç kullananlara
hapis cezası getirilmesi, B, C, D, E sınıfı sürücü belgesi almak için ortaokul
bitirme şartı getirilmesi, toplutaşım araçlarında sigara içme yasağı, sürücü
belgelerinin ellerinden alınması, cep telefonlarının kullanılma yasağı, Garanti
Fonunun oluşturulması, yerel radyo ve televizyonların eğitim programlarının en
az 30 dakikasının trafik eğitimine ayrılması, Trafik Hizmetleri Geliştirme
Fonunun kurulması, kazaya karışan otobüs firmalarının teşhiri, fahrî trafik
müfettişleri, otoyollarda alkollü içki satılmasına izin verilmeyeceği esasının
getirilmesi, sonraki yıllarda, meydana gelen kazaları ve ölüm oranlarını
azaltmış ise de, gelişen teknoloji ve acımasız netice, konuyu yeniden gündeme
almak gereğini doğurmuştur.
Değerli üyeler, konuşmamın başında ifade ettim;
yılların yarasının yakın planda çözülmesi, yarın çözülmesi gibi bir beklentimiz
yok. Hepimiz biliyoruz ki, altyapı çalışmaları, ulaşım politikalarının
değiştirilmesi, raylı sisteme geçilmesi, karayolları trafik ağlarının
kurulması, sinyalizasyonla donatılması, vatandaşların eğitimi, işin
programlanması bir zaman dilimine yayılabileceği, işin tabiatı icabıdır ve
bundan sonra da, araştırma komisyonunun görevidir. Ancak, bu çalışmanın
öncelikli işler kapsamına alınması gibi hayatî bir öneminin olduğunun kabulü
gerekiyor.
Bunun yanında, hemen alınması gereken tedbirler vardır.
Yaz tatilinin başladığı şu günlerde, ekonomik sıkıntıdan, stresten bunalan
vatandaşlarımızın eş, dost, akraba görmek veya tatil amacıyla çıkacakları
yolculuklar öncesi yürekleri ağzında; hiçbir şekilde emniyette olmayacaklarını
biliyorlar. Yollarından gidiyorlar, karşı araç banketten atlayıp üstlerine
geliyor. Küçük araçtan korkuyorlar, otobüslerle seyahat etmek istiyorlar, ne
yazık ki, sonuç, sanki kitle ölümleri... Şoförler uyuyor, kimileri olmayacak
yerde yarış yapıyor, kırmızı ışık diye sanki bir mekanizma yok, trafik
polisleri görev başında ölüyor; yaya olsanız başka tehlike, araçta olsanız
başka tehlike... Gazeteleri açmaya, televizyon seyretmeye korkuyoruz; bugün kaç
kaza, kaç ölü diyecek diye. Kurban Bayramının neredeyse adı değişti. Bir Kurban
Bayramı öncesinde ortalama 150 kaza oluyor, 200 insanımız ölüyor, 300 kişi
yaralanıyorsa, bayram bunun neresinde?!
Burada bir hakkı daha teslim etmek istiyorum.
1970'lerden beri Trafik Kazalarını Önleme Cemiyetinde çalışan, ondan sonraki
yıllarda da olayın toplumsal boyutuyla devamlı ilgili olan bir arkadaşınız
olarak, trafik hizmeti yapan birimlerle devamlı çalışma içerisinde oldum.
Görüştüğümüz bu araştırma önergesi nedeniyle de, trafik hizmetlerinden bilgi
aldım. Gördüm ki, işin teorik kısmında, kanun, kural, istatistik önlemler
paketi boyutunda çok güzel çalışmalar var. Bununla şunu söylemek istiyorum: Yeter ki, hayata geçirilsin, trafik
hizmetlerinde çalışanlara her türlü teknolojik yardım yapılsın, kadro verilsin.
Ben, bu arada, her türlü güç şartlarda trafik hizmeti veren tüm Emniyet
mensuplarına, Doğru Yol Partisi ve şahsım adına teşekkür ediyorum.
Sayın hükümetten ve Sayın İçişleri ve Ulaştırma
Bakanlarımızdan, bu yaz tatilinin başlangıcında, hiç olmazsa, ellerindeki
imkânlarını iyi değerlendirmelerini, zaten trafikçe malum kara noktalarda özel
önlemler almalarını, gerekirse hizmetiçi kadro kaydırması yapmalarını; değerli
basın mensuplarından, her türlü uyarı eğitiminin verilebilmesi için, özel
program yapmalarını; vatandaşlarımızdan "yapılan istatistik
değerlendirmelere göre, bugün 40 kişi ölecek, bu siz olmayın" sözünü, hiç
ama hiç akıllarından çıkarmamalarını rica ediyoruz.
Aracın, öndeki otomobilin bagajına sığmayacağını;
emniyet kemerlerinin tekerlekli sandalyeler kadar bağlayıcı olmadığını; güvenli
sürüşün deneme yoluyla öğrenilemeyeceğini, zira, ders almaya vakit
kalmayabileceğini; başkalarının yardımına muhtaç kalmamak için kurallara
uyulması gerektiğini unutmamamız gerektiğini belirterek, tüm yurttaşlarımıza,
kazasız belasız günler diliyor ve saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Efendim, teşekkür ediyorum.
Şimdi, söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunda.
Trabzon Milletvekili Sayın Orhan Bıçakçıoğlu; buyurun.
(MHP sıralarından alkışlar)
Sayın Bıçakçıoğlu'nun da, bugün, zamanı milimize
edeceğini umuyorum.
MHP GRUBU ADINA ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve
şahsım adına saygıyla selamlıyorum. Çeşitli partilerden çok değerli
milletvekili arkadaşlarımızın vermiş olduğu bu önerge üzerinde söz almış
bulunuyorum.
Benden önce konuşan değerli hatipleri dikkatle
dinledim; fakat, ben, burada -nasıl, hiç kimse yokken, biz bize konuşuyoruz- bu
olayın bir değişik boyutunu dikkatinize sunmak istiyorum.
Konuşmamın başında, 21 inci Yasama Döneminde aramızdan
ayrılan değerli milletvekillerimizi bir kere daha rahmetle anıyorum ve geride
bıraktıklarına da Cenabı Hak'tan sabırlar niyaz ediyorum.
Konumuz trafik. Bu konuda, bu kürsüden veya çeşitli
yerlerde, yılın oniki ayı, mütemadiyen, çeşitli fikirler ortaya atılır,
konuşmalar yapılır, çözüm önerileri üretilir ve bunlar uygulamaya da geçirilir;
fakat, her nedense, istatistikî rakamlar -biraz önce, konuşmacılar, çelişkili
de olsa, verdiler; ben, hiç girmeyeceğim- her geçen gün biraz daha artar, maddî
kayıplarımız, can kayıplarımız biraz daha fazlalaşır.
Nedir bunun sebebi? Sebebi, trafik kazalarının, trafik
anlayışının, bu ülkede gerçek manada algılanmayışıdır. Trafik kazalarının aslî
unsurunun ne olduğu, bugüne kadar, bu ülkede kavranmamıştır. Şimdi, siz,
trafikteki insan faktörünü gözardı ederseniz, hayatını bu işten kazanan şoföre
yol boyuna diktiğiniz billboard'larda "canavar" diye hitap ederseniz,
bu insanın ruh halini bozarsınız.
Buradan, İçişleri Bakanımıza -biraz önce buradaydı-
rica ediyorum. Yol boylarına koyduğunuz "trafik canavarı olmayın"
uyarı işaretlerini kaldırınız. Bunu, şoförlük mesleğiyle hayatını idame
ettirmiş biri olarak söylüyorum. Yol kenarlarına koyduğunuz polis maketlerini,
polis aracı maketlerini, vatandaşımızla alay noktasına getirecek kadar
yaygınlaştırdınız. Bunları kaldırınız. Avrupa'nın hiçbir ülkesinde böyle bir
şey yok. Avrupa ülkelerinde, gelişmiş ülkelerde trafik polisi bile yok. Her
biriniz çıkıp geliyorsunuz, görüyorsunuz.
Şimdi, önüne iki tane televizyon kamerası olan, trafik
çevirmesi yapıyor; suçluyu çevirelim, suçluyu takip edelim... Yolda seyir
halinde, kanuna nizama uymuş vaziyette seyreden şoför esnafı çevirip, suçluymuş
gibi eli direksiyondan alınıp otomobile dayanıyor, üst aramasından geçiriliyor;
sonra da, o bölgeden geçen yayalara mikrofon uzatılıp deniyor ki: "Sizi
rahatsız ediyor muyuz?" Belki, o yaya, orada "ben rahatsız
olmuyorum" diyor; ama, inanın, şahsen, ben evde televizyonun başında o
görüntüyü seyrederken rahatsız oluyorum.
Biz şoför esnafının saçına karıştık, sakalına karıştık;
biz, şoför esnafının kravatına karıştık; biz, şoför esnafının müzik kültürüne
karıştık. Bunlarla trafik kazaları önlenmez. Bu, olsa olsa şoför esnafının ruh
halini bozar, sinirlerini artırır ve gergin bir halde direksiyon sallamasına
sebep olur. Bu uygulamalardan vazgeçmemiz lazım.
Şimdi, 2918'den, 4199'dan istediğiniz kadar bahsedin...
Değerli milletvekili arkadaşlarım, tatile çıkmadan önce -basında da yer aldığı
gibi- bir kanun teklifi hazırladılar; güzeldir. Hatalı sollamaya 1 milyar
verin, altından arabasını alın; bu kazaları önleyemezsiniz. Bu kazaları maddî
tedbirlerle, cezayı artırarak önleyemezsiniz. Bu kazaların önlenmesinin yolu,
önce bu kafamızın içerisindeki düşünce yapımızı değiştirmekten geçer.
Şimdi, ülkemizde, cumhuriyet hükümetleri -kimseyi
suçlamıyorum; fakat, olmuş bir gerçeğin de altını çizmek istiyorum- öncelik
sıralamasını karayollarında yapmamışlardır. Belki, bulunduğu bölge için yirmi
yıl sonra bile ihtiyaç olmayacak, yirmi yıl sonra bile o bölgede gerek
duymayacağımız 4 gidiş 4 geliş 260 kilometrelik otoban yolu yaptınız -ki,
yanında alternatif olarak bölünmüş 2x2 yol varken- ama, yılda 1 000 kişinin
öldüğü 300 kilometrelik bir Karadeniz sahil yolu hâlâ bitirilememiştir. Biz
diyoruz ki, PKK teröründen, bölücü terörden 30 000 insanımız can verdi. İşte
istatistikler. Demek ki, biz, her altı yılda bir, PKK'ya verdiğimiz insan
sayısı kadar, teröre verdiğimiz insan sayısı kadar vatandaşımızın hayatını
trafikte heba ediyoruz.
Yine, deniliyor ki: 150 milyar dolardır bu terörün
maliyeti. Şimdi soruyorum: Bizim hükümetlerimiz, geriye doğru altı yıl içinde
karayollarına, 150 milyar doları bırakın, 50 milyar dolarlık yatırım yaptılar
mı? Hepinizin altında arabalar var. Bakın arabaların maliyet faturalarına; iki
katıdır onun üzerindeki vergi. 30 milyarlık arabanın üzerinde, 15 milyardır
fabrika çıkışı, 15 milyar da vergi vardır. Devlet, araçlar üzerinde vergiden
tahsil ettiği geliri o araçların hizmetine sunmuş mu, mevcut hükümetler sunmuş
mu; sunmamış.
Şehirlerarası bütün yolların bölünmüş yol olması lazım.
Otoban lüksüne, otoban hayaline kendimizi kaptırıp, birtakım kara noktaları
görmezlikten geldik biz bu ülkede ve binlerce insanımızı trafiğe kurban ettik.
Ben halime şükrediyorum ve diyorum ki: Bu ülkenin
şoförleri gerçekten dünyada bir numaralar. Bizim şartlarımızda başka ülkelerin
insanları olsaydı, bu rakamlar belki yüzbinlerle ifade edilirdi. Bunu da
gözardı etmeyiniz lütfen.
Kanunları değiştirmekle meseleye çözüm bulamazsınız.
2918'i 4199'la değiştirdik. Bir günde birilerinin cebine trilyonlar gitsin diye
TTKB diye bir şey getirdiniz şoför esnafına. Neydi bu: Ticarî Taşıt Kullanma
Belgesi. Bir günde birileri trilyonlar kazandı. Kim geçti eğitimden; hiç kimse
geçmedi eğitimden. İçişleri Bakanı bu konuda da duyarlıdır.
Şoför esnafı değnekçiye rüşvet verecek, şoför esnafı
kâhyaya rüşvet verecek; şoför esnafı mafyanın eline kalmış, şoför esnafı
hakkını arayamaz olmuş; o sinirle, o stresle direksiyona çıkacak... Siz, o
insanın ruh halini düşünebiliyor musunuz?
Şimdi, belediyelere, trafik polisliği yetkisini verdik.
Jandarmaya -aracın ruhsatına tapu diyor- trafik memurluğu yetkisini verdik.
4199 sayılı Yasayla fahri trafik müfettişliği müessesesini ortaya koyduk ve
bunu uygulamaya geçirdik.
Şimdi,
soruyorum: Odası soyar, birliği soyar, federasyonu soyar, konfederasyonu soyar... 500 000 liralık sac
plakayı 10 milyon liraya bu adam alır. Hiç kimse bunları düşünmez, hiç kimse
bunlara çözüm yolu üretmez. Hep, vur abalıyadır. Şoför esnafını, bu ülkede,
sağmal inek gibi görmüşlerdir bunca yıl. Ama, biz, ne yapıyoruz; en küçük bir
kazada bile bu insanları suçluyoruz.
Şimdi, moda oldu nasılsa... Sayın Boray Uras,
İstanbul-Ankara arasında yürüdü -hanımefendi kızına Allah'tan rahmet diliyorum-
ve yolu geldi, en sonunda Anıtkabir'e çıktı. Ben de, sizi, isterseniz, buradan
bir Anıtkabir'e çıkarayım.
Şimdi, ben, biraz önce "biz, öncelik
sıralamalarını iyi yapamadık" dedim. Bakınız, beyler, değerli milletvekili
arkadaşlarım, burada, 1924 senesinde, Atatürk zamanında çıkarılan bir kanun
var. 10 Nisan 1340 tarihli; yani, 1924'e tekabül ediyor. Deniliyor ki:
"Erzurum-Trabzon arasındaki tren yolunu yapmamız lazım bir yıl
içinde." Tarih koymuş "1341'de bitecek. inkişafına başlansın ve
bitirilsin" demiş. Bunlar, o zaman yerel gazeteleri. Cumhurbaşkanı şehri
ziyaret etmiş, istasyonun temel inşaatını başlatmış. Başbakan Hasan Saka
gelmiş, temelini atmış 1947'lerde -bu dediğim olay, 1944'de, 1947'de- ve aradan
yetmişbeş yıl geçmiş, biz, hâlâ, Atatürk'ün gösterdiği yolda gitmemişiz, bu
ülkenin demiryolunu ihmal etmişiz, karayolunda yük ve yolcu taşımacılığının
oranını yüzde 95'e çıkarmışız, bol bol lastik satmışız, bol bol araç satmışız;
fakat, karayollarını, o araçlara uygun hale getirmemişiz.
Ben, öneriyorum, trafik hız limitlerini de yükseltmemiz
lazım diyorum. Bazı arkadaşlarım diyor ki... Hız limitlerinin 90'dan daha
yukarı olmasını istiyorum. Neden; ben, bu işin içinden geliyorum. Her köşe
başına değil, siz, her araca bir trafik polisi koysanız, bu kazaları
önleyemezsiniz. Ankara-Polatlı arası bölünmüş yol, arabalarınızın ekranı 260;
90'da gidersiniz, trafik polisi köşe başında. Böyle şey olmaz! Hız
limitlerinin, bazı yerlerde tabelalarda yükseltilmesi lazım; 120, 130, 140;
yerine göre Avrupa standartlarına çıkarmamız lazım; yerine göre 70'e düşer,
50'ye düşer, şehir içinde düşer.
Ben, size bir şey daha söyleyeyim. Dünyanın hiçbir
yerinde böyle trafik uygulaması yok; direksiyon başındaki şoföre ceza yazılmaz.
Direksiyon başındaki şoförün, ceza ödediği zaman asabı bozulur. Avrupa bunu
nasıl yapıyor; bilgisayarda... Aklın yolu bir. Vatandaş, şoför, evinde dinlenirken,
cezayı postacı götürüyor. Şimdi teknoloji gelişti, radar sistemi gelişti. Belli
noktalara, arabaların plakasını gösteren, hızını ölçen radar sistemlerini
koymamız lazım.
Bugün hangi trafik polisinin yanına yanaşsanız
"beni bir karakola aldırabilir misin vekilim" diye soruyor. Adam
canından bezmiş kavşakta, şoföre tabiî ki iyi davranmıyor, onun da ruh hali
bozulmuş. Şu Meclisin bahçesinde bile bir sürü trafik polisi arkadaşımız var;
her taraf trafik polisi... Böyle şey yok, dünyada yok.
Tabiî, Sayın Başkan az konuşmam için uyarıyor; ama,
ben, bu konularda doluyum.
İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Bildiklerini söyle; istifade
ediyoruz.
ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Devamla) – İnşallah, bütün
şehirlerarası yolların bölünmüş yol olduğu günler yakındır diyorum. Yol çizgilerinin
tamamının çizilmiş olmasını istiyorum.
Ankara'dan çıkın, 20 ili bağlayan
Ankara-Çankırı-Çorum-Samsun yoluna bakın; bölünmüş yol değildir. Bu illerin
Ankara'ya tek ulaşım yolu burasıdır. Bırakın yolun bölümünmemiş olmasını, ben
geçen hafta gittim, çizgisi bile yok, siliniyor. Kaliteli çizgi yapmamız lazım.
Bunların yanında, standartlara da uygun yol yapılsın, iddia ediyorum, bu trafik
terörüne verdiğimiz can sayısı çok daha az olacaktır.
Bir şey daha söylüyorum ve bunu da öneri olarak getiriyorum:
Radyo Televizyon Üst Kurulu, kapatma cezası vereceği programlarda, o programın
yayın saatinde trafik eğitim programının yayınlanmasını mecburi hale getirsin.
Yoksa, televizyonlarımız, yasak savmacı anlayışla, gözü yaşlı bir babanın
İstanbul-Ankara arasındaki yürüyüşünü Meclisi küçük düşürecek kadar ön plana
çıkaranlar, kendilerinin kanunî yükümlülükleri altında olduğu trafik
programlarını gece saat 2-3'e koymasınlar; izlenebilir, reytingi yüksek zaman
dilimlerinin arasına koysunlar. Bu, işte, vatanseverliğin, ülkeyi sevmenin,
Boray Uras beyefendiye saygı duymanın gereğidir; onun sonucu olmalıdır.
Tekrar, trafik terörüne verdiğimiz canlar için Cenabı
Hak'tan rahmet diliyor; hepinizi, şahsım ve bu Parlamentoda temsil ettiğim,
aralarından çıkıp geldiğim şoför esnafı adına saygıyla, sevgiyle selamlıyor,
hepinize hürmetlerimi sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Sürücü kursunu unuttunuz...
ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) – O da ayrı; 5 dakika daha
sürem kaldı bakın...
BAŞKAN – Hayır, bir şey demedim. Yani, o kaldı dedim.
Demokratik Sol Parti Grubu adına, Balıkesir
Milletvekili Sayın Numan Gültekin.
Buyurun Sayın Gültekin. (DSP sıralarından alkışlar)
DSP GRUBU ADINA NUMAN GÜLTEKİN (Balıkesir) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, Yüce Meclisimiz, ülkemizin yıllardan beri
büyük bir üzüntüyle yaşadığı en önemli sorunlardından biri olan trafik
sorunlarını dile getiren araştırma önergelerini görüşmek üzere toplanmış
bulunmaktadır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığımıza verilmiş 5
ayrı araştırma önergesi vardır. Bu araştırma önergelerindeki ortak payda ise,
son yılarda ülkemizde meydana gelen trafik kazalarındaki can kaybının korkutucu
rakamlara ulaşması nedeniyle, konunun, bütün yönleriyle ele alınıp,
araştırılarak, bu konuda alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi için,
Anayasamızın 98 inci ve İçtüzüğümüzün de 104 üncü ve 105 inci maddeleri
gereğince araştırma açılması istemidir.
Bu araştırma önergeleri hakkında, Demokratik Sol Parti
Grubu adına konuşmak üzere söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce,
Yüce Meclisi ve tüm vatandaşlarımızı, Grubum ve şahsım adına, saygılarımla
selamlıyorum.
Bilindiği üzere, evladını elim bir trafik kazasında
kaybeden ve şahsında, kendisi gibi binlerce ana babanın feryadını da yüreğinde
taşıyan Sayın Boray Uras'ın, İstanbul'dan başlayıp Ankara'ya kadar devam eden
yürüyüşünün, herhalde, amacı, tüm halkımızın, devletimizin ve Parlamentomuzun
dikkatlerini, ülkemizde yıllardır can alan trafik terörüne çekmekti. Bence,
Sayın Boray Uras, bu önemli amacına ulaşmıştır. Yürüyüşü boyunca, toplumumuzun
tüm kesimlerinden, haklı olarak, büyük destek almıştır; çünkü, sorun, tüm
halkımızı ilgilendiren önemli bir sorundur.
Bugün, burada, görüldüğü gibi, halkımızın iradesinin
yegâne temsil yeri olan Yüce Meclisimiz de, bu toplumsal yaraya gerekli ilgiyi
göstermiş, bu konudaki araştırma önergelerini öncelikli olarak ele almak üzere
toplanmıştır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bilindiği üzere,
trafikle ilgili sorunlarımız, ülkemizin önemli sorunlarının başında
gelmektedir. Yoğun bir gelişme süreci içerisinde bulunan ülkemizin, her yıl,
binlerce insan hayatına ve katrilyonlarca liralık kaynak israfına neden olan
böyle bir sorununu küçümsemek veya görmezlikten gelmek mümkün değildir.
Emniyet Genel Müdürlüğü Trafik Daire Başkanlığının 1999
yılı kazalarının sonuçları üzerinde yaptığı şu değerlendirme, olayın, büyüklük
ve önemini açıkça ve çarpıcı biçimde sergilemektedir.
1999 yılı sonu sonu itibariyle trafik kazalarında
kaybettiğimiz insan sayımız 4 606'dır. Yaralanan vatandaşlarımızın sayısı ise,
113 000 küsurdur. Bu kazalardaki maddî hasar miktarı ise, yaklaşık 142 trilyon
liradır.
Bir de bunlara hiçbir maddî kayıpla kıyaslanması dahi
mümkün olmayan, sayıları binleri aşan insan kayıplarımız eklenince, nasıl büyük
bir sorunla karşı karşıya bulunduğumuz daha iyi anlaşılacaktır. Ülkemiz
trafiğinin facia boyutlarına varan bu durumu dünyanın çeşitli ülkeleriyle
kıyaslanınca, olayın boyutu daha açık ve net bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Dahil olmak için büyük mesafe kaydettiğimiz Avrupa
Birliğinin bazı ülkeleriyle Türkiye verilerini kıyaslarsak, 100 000 araca düşen
ölü sayısı, Almanya'da 16, Fransa'da 29, İngiltere'de 12, İspanya'da 28,
Türkiye'de ise 59'dur.
Yine, 1 000 kilometrekareye düşen toplam yol
uzunlukları, Belçika'da 4 710
kilometre, Danimarka'da 1 665 kilometre, Hollanda'da 2 730 kilometre,
Türkiye'de ise yalnızca 80 kilometre civarındadır.
Araç sayısı yönünden karşılaştırırsak, Almanya'da
yaklaşık 49 milyon, Fransa'da 29 milyon, İngiltere'de 27 milyon, İspanya'da 21
milyon; Türkiye'de ise, 1999 yılı rakamlarıyla, yaklaşık 9 milyon araç
mevcuttur.
Görüldüğü gibi, araç sayısı ve yol uzunluğu yönünden
çok geride olmamıza rağmen, 100 000 araca düşen ölü sayısında başı çekmekteyiz.
Sayın Başkan değerli milletvekilleri; yukarıdaki rakam
karşılaştırmalarından anlaşılacağı üzere, ülkemizde bilinen kanlı terör
örgütlerinden çok daha yıkıcı, yakıcı ve tahripkâr bir terörle karşı karşıya
bulunmaktayız. Bu, trafik terörüdür. Bizim karayolları uzunluğumuz ve araç
sayımız, Avrupa Birliği ülkelerinden kat kat azdır; ancak, bizdeki kaza sayısı,
ölüm oranı onlardan kat kat fazladır. Neden? Bunun nedenini anlamak için de
büyük araştırmalara gerek yoktur. Nedeni ortadır.
Cumhuriyetimizin kuruluşunun onuncu yılında bestelenen
Onuncu Yıl Marşında dile getirilen "Demir ağlarla ördük/Anayurdu dört
baştan" dizesindeki haklı övünmenin daha sonraki dönemde, Atatürk'ün
ölümünden sonra...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
NUMAN GÜLTEKİN (Devamla) – Atatürk'ün ölümünden sonra
unutulup, hele hele, 1950'lerden sonra bir saplantı halinde karayolunun yolcu
ve yük taşımacılığında önplana çıkarılması ve bugün, oransal olarak bu iki
taşımacılıkta karayolunun payının yüzde 95'i aşmasıdır.
Devlet Demiryolları İşletmemiz, 8 607 kilometresi
anahat ve 1 901 kilometresi tali hat olmak üzere, toplam 10 508 kilometrelik
demiryolu hattında taşımacılık faaliyetlerini sürdürmektedir. Anahatların yüzde
99'unda halen tek hat işletmeciliği vardır. Yolcu ve yük taşımacılığındaki karayolu
ağırlığının demiryolu ve denizyolu lehine değiştirilmesi, gerekli ve zorunlu
hale gelmiştir. Ancak, bunu söylerken, yukarıdaki araç sayısı
karşılaştırmalarından anlaşılacağı üzere, Türkiye'de karayollarının nitelik
yönünden hızla geliştirilmeye ihtiyacı vardır.
Yine, ülkemizde önemli bir sorun da, karayollarımızdaki
ticarî araç sayısı fazlalığıdır. Türkiye'deki toplam 9 milyon aracın yaklaşık
yüzde 46,74'ü ticarî araçtır; yani, kamyondur, otobüstür, kamyonettir,
minibüstür. Bu oran, Avrupa ülkelerinde çoğunlukla yüzde 2 ile yüzde 10
arasındadır; olması gereken rakam da budur.
Değerli milletvekilleri, yukarıda arz ettiğim
manzaraya, maalesef, bazı ilaveler yapmamız gerekiyor. Bunlar, yeterli trafik
eğitimi verilememesi, ticrarî araç sürücülerinin müsaade edilen sürelerden daha
uzun süre ve uykusuz araç kullanmaları, alkollü olarak araç kullanılması,
emniyet kemeri kullanımında gerekli titizliğin gösterilmemesi, özellikle,
ülkemiz yollarında tespit edilen karanoktaların hâlâ düzeltilmemesi, trafik kurallarına
uymamanın âdeta gelenekselleşmesi, bu kurallara uymayanlara verilen cezaların
yeterince caydırıcı ve yaptırımcı olmayışı, ehliyet veren kursların
yetersizliği ve konunun ciddiyeti bakımından düşündürücü şartlarda hizmet vermeleri, yetersiz yol
şartları, araç bakımlarının zamanında ve usulüne uygun yaptırılmaması,
trafikteki araçların yaşlı oluşu sayılabilir.
Bütün bunlar, halkımızın gerek yaya gerek sürücü ve
yolcu olarak her gün nerede ise, büyük bir ölüm-kalım savaşı içine girmekte
olduklarının göstergeleridir.
Efendim, gördüğünüz gibi, tablo, karamsar, hem de
oldukça karamsar; ama, alacağımız isabetli ve kalıcı tedbirlerle, can ve mal
kaybını asgarîye düşürmemiz mümkündür. Gelişmiş ülkeler, mümkün olduğunca bu
konuda uygun çözümler üretmişler ve kayıpları asgarîye indirmişlerdir. Çözüm,
öncelikli olarak, yük ve yolcu taşımacılığındaki karayolu payının mümkün
olduğunca azaltılmasını hedef alan demiryolları, denizyolları ve hava
taşımacılığının bu alandaki payını yükseltmeyi hedefleyen akılcı, bilimsel
ulaştırma planları hazırlayarak, bu planları kararlılıkla uygulamaktan
geçmektedir.
Bu planın ana ekseni, yolcu ve yük taşımacılığında
karayollarının yükünü hafifletmek olacak, ayrıntılarında ise, trafik
eğitiminden başlayarak, yol şartlarının geliştirilmesi, denetimlerin kazaları
önlemeye yönelik caydırıcılık düzeyine çıkarılması, trafik suçlarına karşı
uygulanan 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ve 765 sayılı Türk Ceza
Kanununda gerekli caydırıcı ve yaptırımcı değişikliklerin Meclisimizde hızla
gerçekleştirilmesi, kurtarma ve ilkyardım teşkilatları oluşturarak kazalara
müdahale süresinin ve kalitesinin yükseltilmesi gibi acil ve hızlı tedbirlerin
alınmasıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 57 nci
hükümetimizin programında bu ilkeler doğru ve net bir şekilde ortaya konmuştur.
Hedef, ülkemizin her yerine kolay, sağlıklı ulaşılabilir duruma gelmektir. Bu
doğrultuda, karayolu ulaşımıyla, demiryolu, deniz ve hava yolu taşımacılığı
arasında denge kurulacaktır. Bu çerçevede, şehiriçi geçişlerde belediyelerle de
işbirliği yapılacaktır. Bu amaçla da, demiryolu ve deniz taşımacılığına özel
önem verilecektir.
Karayollarımızda tespit edilen kaza riskleri fazla kara
noktaların, hızla yeniden düzenlenmesi ve bu noktalara yakın yerlere trafik
ilkyardım ünitelerinin kurulması sağlanacaktır. Mevcut karayollarımızın
uluslararası standartlara kavuşturulması çalışmalarına, imkânlar ölçüsünde,
hızla devam edilecektir. Hava ulaşımı yaygınlaştırılacaktır. Trafik eğitimi
yaygınlaştırılarak sürdürülecektir. Kazaların azaltılmasında önemli bir faktör
olan, eğitim; sürücü, yolcu ve yayalara, okulöncesi, okulsonrası ve tüm yaşam
boyunca eğitim imkânları sağlanacaktır. Sürücü ehliyeti verilen kursların
şartları yeniden düzenlenecektir. Trafikteki denetlemelerin, kazaları önlemeye
yönelik olarak yapılması, trafik suçu işleme bakımından caydırıcılık taşıması
sağlanacaktır.
Yine, trafik kazalarının önlenmesinde, caydırıcı
özelliği olduğuna inandığımız gerekli yasal düzenlemeler, Meclisimizin
desteğiyle hızla yapılacaktır. Bu konuda, partimizin Hatay Milletvekili Sayın
Namık Kemal Atahan, Bursa Milletvekili Sayın Ali Arabacı, Kütahya Milletvekili
Sayın Emin Karaa ve İstanbul Milletvekili Sayın Ahmet Tan’ın Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına, 16.6.2000 tarihinde, kanunlaşmak için sundukları,
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun bazı maddelerinin ve 765 sayılı Türk
Ceza Kanununun bazı maddelerinin değiştirilmesine ilişkin kanun teklifleri
vardır. Bu kanun tekliflerinde getirilmek istenen önemli değişiklikler, özetle
şu şekildedir:
Teklifler hazırlanırken, toplumun içinde bulunduğu
trafik terörünün bilimsel nedenleri incelenmiş ve toplum bünyemize uymayan
belli uygulamalardan vazgeçilmiştir.
Cezaların paraya çevrilmesi veya ertelenmesi kuralından
vazgeçilmiş, alkollü içkinin kullanılması tamamen yasaklanarak, sürücüleri daha
dikkatli olmayı, karikatürlere bile konu olan içkili davranış bozukluklarından
vazgeçirmeyi amaçlamıştır.
Aslî kusur sayılarına, hız kurallarını ihlal etmek ve
alkollü araç kulanmayı da getirmektedir. İçkili araç kullanımının ikinci kez
tekrarlanması halinde, araca elkoyma kuralı da, yasa teklifinde yeni bir
uygulama olacaktır.
Yine, ilgili kanun teklifleriyle, suç ve ceza arasında
denge kurularak, ceza adaletini sağlamak, toplumda mevcut adaletsizlik
duygusunu onarmak amaçlanmıştır ve ilk defa hukuk sistemimizde, trafik
suçlarının bir kısmı, bu teklifle, şuurlu taksir olarak değerlendirilmek
istenmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; nasıl, ülkemizi
yıllardan beri kasıp kavuran bölücü ve irticaî terörün önü kesilmiş, besleyici,
büyütücü kaynaklarının üzerine cesaretle gidilmiş ve gidilmeye devam
edilmekteyse, böyle bir sorunun üzerine de cesaret, kararlılık ve bilinçle
gidilmelidir.
Ülkemizde bu konuları bilen ve bu politikaları
uygulayacak çok sayıda yetişmiş hem de son derece iyi yetişmiş, ülkesini ve
milletini her şeyin üstünde tutan değerli bürokrat ve sivil toplum
örgütlerimizde görev yapan birikimli insanlarımız mevcuttur. Bizlere düşen
görev, birikimli insanlarımıza gerekli desteği sağlayarak, çalışma sevk ve
isteklerini artıracak şekilde desteklemektir.
Ben, buradan, önemli çalışmaları yürüten Ulaştırma,
Bayındırlık, İçişleri Bakanlıklarımızın, Devlet Planlama Teşkilatımızın değerli
bürokratlarına, Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Federasyonunun çalışanlarına,
konuyla ilgili çalışmalara katkı sağlayan diğer sivil toplum örgütlerinde görev
yapan vatandaşlarımıza, yine, ülkemizin trafik sorunlarını konuşurken hem
kazalardan önce insanlarımızın eğitilmeleri konusunda hem de kaza sonrası
ilkyardım konusunda uluslararası övüncümüz olan Sayın Prof. Dr. Rıdvan Ege
Hocamıza, bu konulardaki seçkin çalışmalardan dolayı şükranlarımı sunuyorum.
Ayrıca, bu önemli konuyu Meclisimiz gündemine getirmek
için araştırma önergesi veren tüm milletvekillerimize ve parti gruplarımıza,
Demokratik Sol Parti Grubu ve şahsım adına teşekkür ediyorum.
Demokratik Sol Parti Grubu olarak, bu önemli konunun,
yukarıda özetlemeye çalıştığım bütün yönleriyle ele alınıp araştırılması için
ilgili önergelerde istenilen Meclis araştırması açılması isteğine destek
vereceğimizi ve ilgili yasal düzenlemelerin bir an önce yapılması için gerekli
çalışmalara her türlü katkıyı sağlayacağımızı belirterek konuşmamı bitirirken,
tüm vatandaşlarımıza, kazasız, mutlu bir yaşam dileklerimi sunar, Yüce
Heyetinizi saygılarımla selamlarım. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.
Gruplar adına konuşmalar bitmiştir.
Şimdi, önergelerdeki ilk imza sahiplerine sıra geldi.
Naçizane bendeniz, bir önergenin ilk imza sahibiyim;
ancak, zamanı minimize edelim diye oturumun başında rica etmiştim, ona uyarak
ve zaten, bütün siyasî parti grupları üyeleriyle beraber imzaladığımız
araştırma önergesinin gerekçesi de burada okunmuştur; onun için, fazla
vaktinizi almak istemiyorum.
Sayın milletvekilleri, ancak, gereken hukukî ve idarî
önlemlerin alınabilmesi için, yeni trafik yasasının aceleye getirilmemesi
gerektiğinden ve sadece, ceza anlayışına dayalı önlemlerin bir çözüm
getirmediği de görüldüğünden, Meclis araştırması açılmasını talep ediyoruz.
Yüce Meclisin bu kanaatte olması karşısında, ara vereceği süre zarfında üç ay
çalışarak, yaralı yüreklere, bağrıyanık insanlara, acılı ebeveynlere çare
olacağı kanaatindeyiz.
Bu arada, Sayın Boray Uras'ın Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına, Başkanımıza vermiş olduğu dilekçeyi, ayrıca, Radyo
Televizyon Üst Kurulu Kamuoyu Araştırma Merkezinden Dr. Cengiz Özdiken'in
raporunu grupların dikkatlerine sunuyorum.
Saygılarımla.
ZEKİ ÜNAL (Karaman) - Sayın Başkan...
BAŞKAN – Efendim, zatıâlinize söz vereceğim; birinci
önerge sahibi olarak, bir konuşmada bulundum.
Şimdi, ikinci önerge sahibi olarak, zatiâlinize,
Karaman Milletvekili Zeki Ünal Beye söz veriyorum.
Buyurun. (FP sıralarından alkışlar)
ZEKİ ÜNAL (Karaman) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; geçen yıl mayıs ayında vermiş olduğum trafikle ilgili
araştırma önergesi üzerinde görüşlerimi arz etmek üzere, söz almış bulunuyorum;
bu vesileyle. Değerli Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, sözüme başlamadan önce, önemli
gördüğüm bir hususun altını çizmek istiyorum ve o da şu: Ben, kendimi de dahil
ederek söylüyorum, bizler, fert olarak, toplum olarak, devlet olarak, halk
olarak, millet olarak, belirli konular mercek altına alınmadığı sürece veyahut
da medya tarafından odaklanılmadığı sürece, dikkatlerimizi o istikamete
maalesef yönlendiremiyoruz ve dolayısıyla, bizler, herhangi bir yerde bir olay
vuku bulmadıkça da, alınması gerekli tedbirler üzerinde de fazlaca kafa
yormuyoruz. Yani, bunun birçok örneği de vardır ve herkes, bu örnekleri,
çevresinde, seçim bölgesinde görüyor. Mesela, bizim Konya ile Karaman arasında
Kaşınhan hemzemin geçit vardı, orada çok kaza oluyordu, otobüsler, araçlar,
trenle çarpışıyordu. Öyle bir noktaya geldi ki, artık, herhalde onların limiti
dolmuş olacak ki, o zaman, oraya bir üstgeçit yapma ihtiyacı hâsıl oldu.
Mesela, yakın zamanda, yine, TRT Genel Müdürlüğünün
hemen önündeki kavşakta bir bayana bir araba çarpmıştı, o kadıncağız vefat
etmişti; ondan sonra, oraya bir lamba konuldu. Şimdi, bizim milletvekili
lojmanlarının ikinci kapısında yakın zamanlarda hemen kurulmuş bir lamba,
trafik işaretleri görüyorum; ancak, ondan önce birinci kapı daha önemlidir;
çünkü, birinci kapıdaki araçlar daha süratli bir şekilde seyrediyorlar; Allah
korusun, orada bir kaza olabilir. Böyle bir kaza olduktan sonra da, oraya böyle
bir tedbir alınmasını, ben şahsen arzu etmiyorum; yani, şimdiden böyle bir
tedbirin alınmasında fayda var.
Bu vesileyle, şunu arz etmek istiyorum: Şayet, Boray
Uras Beyefendi evlat acısıyla İstanbul'dan kalkıp Ankara'ya gelmemiş olsaydı,
bendenizin bir sene önce trafikle ilgili vermiş olduğu araştırma önergesi,
acaba gündeme alınacak mıydı? Evet, belki şu anda 6 ncı sıraya gelmişti; ama,
bir yıldan beri bekliyor. Demek ki, genel olarak bir duyarsızlığımız var.
Değerli arkadaşlar, bu araştırma önergelerinin şu
faydası olacak: Eğer ekim ayında Meclis açılacak olursa ve Trafik Yasasıyla
ilgili konular görüşülecek olursa, öyle zannediyorum ki, kurulacak olan
araştırma komisyonunun ortaya koyacağı rapor, büyük çapta ona ışık tutacaktır.
Bu yönüyle çok faydalı olacağı kanaatindeyim; ancak, temel bazı meseleleri de,
tabiatıyla o rapora derç etmek lazım.
Birincisi, tabiî, altyapı; yani, altyapı eksikliği var.
Bizim karayollarımızın standartları, dünya standartlarının yüzde 20'sindedir.
Hemen şunu da arz etmek istiyorum; yine uzmanların ifadesine göre, bölünmüş
yollar trafik kazasını yüzde 70 azaltıyor. Şu anda, karayollarında -zaman zaman
tabiî ki gece veya gündüz yolculuk yapıyoruz- maalesef, işaretler kifayetsiz,
yol çizgileri görünmüyor.
Tabiî, sürücü hataları da fevkalade önemli ve çok
ilginçtir; yine, Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından yapılan bir araştırmaya
göre, 1984 yılında sürücü hataları yüzde 73 iken, 2000 yılında bu oranın yüzde
97'ye çıktığı görülüyor.
Sürücüler genelde alkollü oluyorlar ve trafik
kazalarının büyük bir bölümünün alkol alan sürücülerden kaynaklandığını, yine
aynı şekilde, resmî veriler bize bildiriyor. Çok ilginçtir; alkollü araba
kullanmak 1984 yılına kadar yasaktı, 1984 yılından sonra bir yönetmelik
çıkarıldı ve limitler getirildi, promil limitleri getirildi. Biz, böyle bir
tabiri daha evvel hiç duymamıştık, bilmiyorduk; ne zaman ki serbest bırakıldı,
bu yönetmelikle promil limitleri ortaya konuldu ve şimdi promil kültürümüz de
oldukça gelişti; yani, hangi kişi, kaç promil ayarında, düzeyinde alkollü veya
değil... Çünkü, televizyonda sürekli seyrediyoruz, görüyoruz ve üzülüyoruz.
Belki, biraz komedi gibi oluyor; ama, insanların ölümüne bunlar sebep oluyor.
Çok ilginçtir; 1984 yılında bu yasa kaldırıldıktan
sonra, 1985 yılında kaza sayısı 65 831'e çıktı ve 1986 yılında kaza oranı
birdenbire yüzde 40 arttı. Ben bu rakamları Emniyet Genel Müdürlüğünden yeni
aldım; 1986 yılında kaza sayısı 92 625'e çıkıyor; yüzde 40'lık bir artış.
Efendim, tabiî, araçların artmasının sebep olduğu
trafik kazaları da var. 1960 yılında 8 136 kaza olmuş, 1 590 vatandaşımız vefat
etmiş. 1999 yılına geldiğimiz zaman, gerçekten rakamlar korkunç, 442 000 kaza
oluyor, 4 600 de vefat var, yaralı sayısı ise 114 000. Mayıs 2000 itibariyle,
kaza sayısı 180 216, ölü sayısı 1 311 ve 40 000 civarında da yaralı; yani, 5
aylık bir tablo bu.
Değerli arkadaşlar, çok ilginç bir tablo, son 10 yılda
-5 aylık bu kaza rakamlarını da dahil edecek olursak- 65 000 insanımızı
kaybetmişiz; yani, 1989 yılından itibaren, 1999 yılına gelinceye kadarki 10
yıllık zaman içerisinde, trafik kazalarıyla 64 927 vatandaşımızı kaybetmişiz.
Son 5 aylık zaman içerisinde de 1 311 vatandaşımız vefat etmiş ve dolayısıyla,
65 238 rakamına ulaşmışız; yani, orta halli bir il nüfusu kadar kayıp.
Efendim, elbette ki, insan hayatını maddeyle ölçmek,
ekonomik değerlerle ölçmek mümkün değil; ancak, meseleyi sosyoekonomik
açıdan inceleyecek olursak, 4,7
katrilyon civarında bir ekonomik kaybımızın olduğu ortaya çıkıyor. Sayın
Bakanımız, yılda yaklaşık 100 trilyon civarında bir kayıp olduğu ifade ettiler,
doğrudur. Bu, benim söylediğim iş, kaybı; kaza dolayısıyla hepsinin toplamı 4,7
katrilyon. Peki, 4,7 katrilyon ne demektir, nedir?..
Değerli arkadaşlar, 2000 yılı konsolide bütçemizin
yatırım tutarı 2,4 katrilyondur; demek ki, yaklaşık 2 misli; yani, her sene
yatırıma ayırdığımız paranın 2 katı kadar, trafik kazaları nedeniyle,
sosyoekonomik açıdan bir kaybımız oluyor.
Elbette, araştırma komisyonu raporlarına dayanarak
belirli tedbirleri de ortaya koymak lazım. Şahsen, özellikle ceza konusunda
benim bazı söyleyeceklerim var.
Değerli arkadaşlar, öncelikle, hakikaten cezalar
artırıldığı zaman kazalar azalıyor mu, çoğalıyor mu yoksa duruyor mu? Bu konuda
bir inceleme yok. Ben, cezaları artırmak suretiyle bir tedbir alınacağı
kanaatinde değilim; ancak, alkollü araç kullanan bir kişi, bir kişinin, iki
kişinin, insanların ölümüne sebebiyet veriyorsa, onun cezası, çok ciddî bir şekilde
ağırlaştırılabilmelidir. Bu cezalar, Amerika'da ve Avrupa'da oldukça ağırdır;
ama, Türkiye'de, icabında, dört yılla kurtulabiliyor. Bu da, fevkalade üzücüdür
ve biraz da insanlara cesaret vermektedir.
Değerli arkadaşlar, onun için, konuyla ilgili olarak
gerekli tedbirleri almak lazımdır, kader deyip geçmemek lazımdır; tedbir almak
da, elbette ki bizim üzerimize düşen bir görevdir.
Değerli arkadaşlar, ben, sözümü burada noktalamak
istiyorum...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ZEKİ ÜNAL (Devamla) – Bu vesileyle, hepinize saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Buyurun efendim, mikrofonu açtım.
ZEKİ ÜNAL (Devamla) – Efendim, ben, sözümü bitirmiştim;
yalnız, buradan süreyi takip ediyordum, son cümlemi biraz kısmıştım; ona biraz
daha açıklık getirmek istiyorum.
BAŞKAN – Hayır, artık teşekkür ettiğinize göre
lütfedersiniz. Ben de konuşmadım. Bütün gruplar aynı şeyi yapıyor.
ZEKİ ÜNAL (Devamla) – Peki efedim. Siz, böyle bir
ikramda bulundunuz, ben de ikramı reddetmemek yönünden bunu kabul ettim. Eğer,
siz ikramı geri alıyorsanız, konuşmuyorum.
BAŞKAN – Efendim, sözünüzü kesmediğimi ifade etmek için
söyledim; mikrofon otomatik olarak kesildi.
Teşekkür ederim.
Şimdi, söz sırası, diğer önerge sahibi, Ankara
Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük'te.
Sayın Ayaydın, siz konuşacaksınız değil mi?
AYDIN A. AYAYDIN (İstanbul) – Evet efendim.
BAŞKAN – Pusula göndermemişsiniz; şimdi adınızı
yazıyorum.
Buyurun Sayın Bedük.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Grubu adına, trafik kazalarının önlenmesi ve
çözüm çareleriyle ilgili olarak, özellikle, alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi hususunda vermiş olduğumuz araştırma önergesi sebebiyle ve imza
sahibi olarak söz almış bulunuyorum. Sayın Başkana, özellikle, söz verdiği için
teşekkür ediyorum; ayrıca, hepinizi, sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, verdiğimiz önerge, aslında,
çok önce verilmiş olan bir önerge; ama, tabiî, acılı bir babanın, fevkalade
dirayetli bir şekilde ve topluma, demokratik bir tepkiyle ortaya koyduğu,
trafik kazasına karşı olan protestosu, nihayet, bu araştırma önergelerinin bir
araya getirilerek, birlikte ve müştereken, öncelikle ve ivedilikle
görüşülmesine imkân vermiştir. Ben, Sayın Uras'ların ve Uras gibi babaların ve
diğer annelerin, bir daha, böylesine acılı olayları yaşamamalarını temenni
ederek sözlerime başlamak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, devletin görevi, insanların
temel hak ve hürriyetlerini korumaktır. Yaşama hakkı da en temel haktır ve bu
itibarla da, vatandaşların can ve mal emniyetini korumayla görevli olan devlet,
üzerine düşen görevi yapmakla mükelleftir. Trafik kazalarını, trafik sorununun
en başında çözümlenmesi gereken bir konu olarak ele almak gerektiği de
muhakkaktır; ancak, hemen bir hususu, altını çizerek belirtmek istiyorum:
Trafik kazalarına neden olan hususları, sadece bir yöne, bir noktaya teksif
etmek fevkalade yanlıştır. Trafik kazası, sadece sürücüden kaynaklanan bir konu
değil, çok yönlü, çok kurum ve kuruluşları ilgilendiren bir konudur.
Dolayısıyla, bu konu, fevkalade önemli bir koordinasyon ve işbirliğini
gerektiren bir konudur; hem bakanlıkları ilgilendiren ve bakanlıklara bağlı
kamu kurum ve kuruluşlarını ilgilendiren bir konudur hem de Türkiye Büyük Millet
Meclisi gibi önemli bir kurumun, demokratik bir kurumun da, bu gibi önemli bir
konu üzerinde hassasiyetle durması, görevi ve sorumluluğudur.
Değerli arkadaşlar, yaşama hakkı temel hak dedik ve
trafik kazalarıyla bağdaştırdığımızda da, yılda 5 700 ölüm deniliyor, 6 000
diyelim... Aslında, bu 6 000 rakamı, daha trafik kazasının vuku bulduğu andaki
rakamdır. Bir de, vuku bulan trafik kazaları sebebiyle yılda 115 000
civarındaki yaralıyı ve bu yaralılardan bir kısmının da daha sonra vefat
ettiğini dikkate alırsak, ölü sayısının bunun üzerinde olduğunu değerlendirmek
ve kabul etmek durumundayız maalesef ve o sebeple de, bir taraftan can, bir
taraftan mal, bir taraftan yaralı gibi, fevkalade büyük bir zararla karşı
karşıya olmamız sebebiyle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, böylesine önemli
bir konu üzerinde hassasiyet göstermesi gerektiği muhakkaktır.
Şunu, altını çizerek belirtmek istiyorum; trafik
kazasını, kesinlikle bir kader sonucu şeklinde değerlendirmek yanlıştır.
Ülkemizde, trafik kazalarını kader olarak görmek kadar yanlış bir şey yoktur;
ama, toplum, bunu, maalesef, böyle benimsemiş.
Alkollü olarak araç kullanan ve bilerek kırmızı ışığı
ihlal eden veya hız limitlerini özellikle aşan kişilerin, taksirli suç adı
altında cezalandırılmaları da fevkalade yanlıştır, kamuoyu vicdanı bakımından
da büyük bir tepkiyle karşılanmaktadır; çünkü, taksirli suç için, alkol almak
veya ben hız yapıyorum ama insan öldürmek istemiyorum anlayışı içerisinde
hareket ederek o limitleri aşmak, aslında, işin başlangıcında, bir kazaya neden
olacağını daha peşinen kabul etmektir; ama, ne yazık ki, bunlar hep vuku
bulmakta ve taksirli suçlar meyanında sayılmaktadır.
Oysa, artık, Türkiye'de, ileri ülkeler standartında
"bilinçli taksirli suçlar" diye bir kavramı Türk Ceza Kanunu
içerisine koymak ve böylece, işin başlangıcında, şahıstan kaynaklanan,
sürücüden kaynaklanan sebeplerle gelecekte ölüm veya yaralanma vuku
bulabileceği hususundan hareket etmek suretiyle, bu gibi kişilerin
cezalandırılması ve cezalarında indirim yapılmaması hususu, mutlaka üzerinde
durulması gereken bir konudur.
Değerli arkadaşlarım kazaların nedenlerini sıraladılar.
Bunun tamamını şoför esnafına yüklemek yanlıştır; şoför esnafı, gerçekten,
toplumumuzun atardamarıdır, kanı sürükleyen onlardır, ekonomik ve sosyal hayatı
hareketlendiren onlardır. Dolayısıyla bunu şoför esnafı olarak değil, sürücü
bazında almak gerekir ve sürücü bazında alırken de, tabiî ki yapılması gereken
birkısım hususlar vardır.
Trafiği, şehiriçi trafiği ve şehirlerarası trafik diye
ikiye ayırmak lazımdır. Şehiriçi trafiğindeki, özellikle işaretlerin ve
ışıklandırmaların sorumlusu ve görevlisi, belediyelerdir, şehirler arasında
ise, Karayollarıdır. Büyük şehirlerde, kesinlikle ve mutlak surette kapalı
devre televizyonların devreye girmesi gerekmektedir. Benim Emniyet Genel
Müdürlüğüm sırasında, ODTÜ'ye yaptırdığım proje ve daha sonraki ihale,
maalesef, sonra iptal edilmiştir. Eğer o günkü o projem kabul edilmiş olsaydı,
bugün 56 kamerayla, kapalı devre televizyon sistemiyle, özellikle kavşaklar
kontrol altına alınabilecekti. Bununla, hem trafik kazalarının önlenmesi mümkün
olacaktı hem de asayiş olaylarında faillerin yakalanmasında ve operasyonlarda
da etkili olacaktı. Ne yazık ki, o kabul edilmedi; ümit ediyorum ki, bu, tekrar
dikkate alınır.
Bir diğer husus, şehirlerarası karayolları. Değerli
arkadaşlar, devlet yolu, otobanlar ve köy yolları dahil olmak üzere, gerçekten
trafik mühendisliğinin Türk mühendislik sistemine çok geç gelmesi ve özellikle
karayollarında trafik mühendisliği gibi, fevkalade önemli ve uzmanlığı
gerektiren bir konuda, onların görüşlerine başvurulmaması da, karayolları
standardının düşmesine neden olmaktadır. Gidin bakın Esenboğa kavşağına;
kavşağa girerken, yol, içe doğru olması lazımken, dışa doğruydu ve orada kazalar
olurdu. Bunlar, trafik mühendisliğinin ayıpları; daha doğrusu, trafik
mühendisliği hizmetlerinin -kişilerin demiyorum- onlara başvurulmamasından
kaynaklanan sebeplerle olduğu kanaatini taşıyorum. Otobanlar da öyledir, devlet
yolları da öyledir. Eğer siz, devlet yollarını bölünmüş yol haline
çevirirseniz, otobanlar haline getirirseniz, o zaman, trafik kazalarında da
azalma olabiliyor; ama, altını çizerek belirtmek istediğim bir diğer husus var:
Sürücülerin eğitimi fevkalede önemlidir. Sürücü derken, şoför esnafını
kastetmiyorum. Her araba kullanan kişi, ben de dahil olmak üzere, o eğitimi,
mutlak surette dikkate almak durumundadır. Dolayısıyla, Trafik Kanununda,
Karayolları Kanununda ve Türk Ceza Kanununda değişiklikler yapılması, eğitime
önem verilmesi, işaretlere dikkat edilmesi mutlaka şarttır ve altyapının
yeniden gözden geçirilmesi de gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, sürücü eğitimi şarttır
diyoruz. Dolayısıyla, bir taraftan okullarda bir taraftan, televizyonlar
aracılığıyla örgün ve yaygın eğitim verebiliriz. Bir değerli arkadaşım biraz
evvel çok güzel bir şey söyledi, RTÜK'ün dikkatine sunmak istiyoruz : Kapatılan
televizyonların o kapkara ekranlarını göreceğimize, hiç olmazsa, o gün, -ben,
biraz daha genişlettim arkadaşımın o teklifini- sadece trafik eğitimine dönük,
özellikle, vatandaşı bilinçlendirecek bir kısım programlar verilebilir.
Bir diğer husus olarak da sınavlara özellikle dikkat
edilmesi lazım. Sürücü eğitim kurslarında, evet, bir bölümü eğitici insanlar,
onların sınavlarını yapabilirler; ama, her şeyden önce, direksiyon hâkimiyeti
önemlidir; yani, sürücü okullarında değil, ayrı kurum veya kuruluşların
temsilcilerinden teşekkül eden gruplar tarafından direksiyon sınavlarının
yapılmasının daha uygun olacağı kanaatini taşıyorum. Böylece, sürücü okulları,
sadece eğitim verecek, direksiyon bakımından yapılacak olan sınav ise,
başkaları tarafından yapılacak; böylece, kayırmacılık da ortadan kalkmış
olacak.
Değerli arkadaşlar, Avrupa'da 3E diye bahsedilen
hizmetler var; biri, eğitim, biri mühendislik hizmetleri, biri de denetim. Eğer
bunlar sağlam olursa, o zaman, mevcut olan altyapıyı en iyi şekilde kullanma
imkânını sağlamak mümkündür. Bu bakımdan, bizim de üzerinde durmamız gereken
şey, eğitim, mühendislik hizmetleri -bunları, karayolları ve trafik
mühendisliği hizmetleri olarak değerlendirmekte fayda var- diğeri de polisin
denetimlerini artırması. Takografın ve yine radar sisteminin, şehirlerarası
yolda mutlak surette uygulanması gerekir. Ayrıca, fahrî trafik müfettişliği
üzerinde de hassasiyetle durulması gerektiğini gözden uzak tutmamak lazım.
Zorunlu malî sorumluluk sigortası olmayanlara, mutlak surette ceza vermek lazım
ve yine, cezalara ilişkin olarak da, mevzuatımızı, uluslararası standartlara
uygun hale getirmek gerekir; çünkü, çok büyük eksiklikler var, bu eksiklikleri
gidermek mümkün.
Kanunları çıkarmak kolay; ama, o kanunları uygulamak, o
kanunları uygulayacak insanları yetiştirmek; o kanunları uygulamak ve
uygulatmak durumunda kalan insanlara, ona uymak mecburiyetinde olduğu şuurunu
mutlaka aşılamak gerekir, ona hazırlamak lazım; ama, bizde, maalesef, orada
büyük bir eksiklik var. Önce insan dediğiniz zaman, yaya geçidinden geçecek
olan bir insanın mutlak surette...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sürenizi 2 dakika uzatmıştım; siz
toparlarsınız.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Bu arada da, bir konuyu anlatacağım. Geçenlerde İsveç'e
yapmış olduğumuz bir ziyaret sırasında, yaya geçidinin hemen kenar tarafına
basmış olduğumuz bir zamanda, araçların durarak bir kuyruk oluşturduğunu tespit
ettik ve oradaki bir arkadaşımız bize hatırlattı. Bu, aslında, orada, yayaya ne
kadar önem verildiğinin en önemli işaretidir. Bırakın, yaya geçidinin tam
ortasına gelmeyi, küçücük bir tarafına; yani, yaya geçidi çizgisine hafif
basıyorsunuz; buna rağmen, orada araçlar duruyor, yaya geçiyor, ondan sonra o
araçlar seyrine devam edebiliyor. Bu durumun anlamı ne; insana verilen değer,
özellikle insanın hak ve hürriyetlerine verilen değerdir. Bizim, demokratik
bakımdan da insana değer vermemiz gerektiğini özellikle hatırlatıyor ve
bilhassa, şu konuları, dikkatlerinize sunuyorum : Bir yıl içerisinde beş defa
hız sınırını ihlal eden sürücülerin belgeleri 1 yıl süreyle geri alınmalıdır.
Böyle bir sisteme ihtiyaç vardır. Trafik cezaları nispetleri artırılabilir;
mahkeme kararları itibariyle, para cezaları nispetleri artırılabilir ve
mahkûmiyetler getirilebilir. Alkollü araç kullanmada da, birinci defada 3 ay,
ikinci defada 1 yıl, üçüncü defada ise 5 yıl süreyle, sürücü belgeleri geri
alınmalıdır. En fazla caydırıcı olacak sistem budur. Başka türlü, eğer siz o
sürücü belgesini geri almazsanız, maalesef, insanlarımız kuralları ihlale devam
edecekler, hızla ilgili olan zevklerini tatmin etmeye devam edecekler,
özellikle alkolle ilgili olarak zevklerini tatmin edecekler; ama, bu arada, hem
kendilerine hem topluma hem de üçüncü şahıslara çok büyük zarar vereceklerdir.
Ben, bu hizmetlerde emeği geçen, özellikle, Emniyet
Genel Müdürlüğü Trafik Hizmetleri Dairesi Başkanlığının tüm personeline ve bu
arada da, sivil toplum örgütleri olarak, gerçekten, Trafik Kazalarını Önleme
Vakfı Genel Başkanı Sayın Rıdvan Ege'ye ve KESK, şoför esnafı da dahil olmak
üzere, hepsine teşekkür ediyorum; ama, artık, bundan sonra, hem kamu hem özel
sektör hem de Meclisin bir araya gelmek suretiyle tedbirleri yeniden
belirlemesinde fayda mütalaa ediyor ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Bedük, teşekkür ediyorum.
Söz sırası, Sayın Aydın Ayaydın'da.
Buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)
Bu konuda, İstanbul Milletvekili Sayın Ayaydın'ın
bekleyen 2 önergesi vardı.
AYDIN A. AYAYDIN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Trafik kazalarını önleme konusunda verilen 5 araştırma
önergesinden 2 tanesi, ben ve arkadaşlarım tarafından Meclis Başkanlığına
sunulmuştur.
Sunmuş olduğumuz iki araştırma önergesi de, farklı iki
boyutu gündeme getirmektedir. Bunlardan bir tanesi, 22 Mart 2000 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğumuz araştırma
önergesidir. Özellikle uzun süreli bayram tatillerinde, ülkemizde, 4 veya 5
günlük bir zaman dilimi içerisinde -yaklaşık 200 ölü, 400-500 yaralı- trafik
kazaları sonucunda, insanlarımız hayatlarını kaybetmektedir. Dolayısıyla,
birinci önerge, özellikle bayram tatillerinde veyahut da diğer tatillerde,
gerekli ekonomik, sosyal ve psikolojik tedbirlerin bir an önce alınarak, bu
bayram tatilleri sonucunda insanların hayatını kaybetmeden tekrar evlerine
dönebilmelerine imkân sağlamak ve bu konuda gerekli araştırmaları yapmak üzere
vermiş olduğumuz önergedir.
Gençlerin İstanbul'da, özellikle Bağdat Caddesinde ve
birçok semtte yapmış oldukları otomobil yarışları sonucu yüzlerce gencimiz
hayatını kaybetmektedir. Nitekim, en son, iki gencimizin, yine Bağdat
Caddesinde aynı yerde hayatlarını kaybetmeleri sonucu, tekrar, bu konuyu
Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirerek bir araştırma önergesi
verdik ve bu konuda gerekli önlemlerin alınması, meydana gelen bu olaylardan
ötürü kusurları olan kurum ve kuruluşlar ve kişilerin tespit edilmesi ve bu
kazalara sebebiyet veren ekonomik, sosyolojik ve psikolojik boyutların
incelenmesi konusunda konuyu Meclisin gündemine getirdik.
Hangi gün hangi gazeteyi açarsak, hangi gün hangi
televizyonu açarsak, mutlaka, tatil bölgelerinde ve büyük kentlerde ve
ülkemizin hemen hemen genelinde trafik kazalarıyla ilgili haberlere
rastlamaktayız. Yüzlerce, binlerce insanımızı bu kazalar sonucu kaybetmekteyiz.
Trafik Genel Müdürlüğünün istatistikî verilerini
incelediğimizde çok enteresan bilgilerle karşılaşmaktayız. Özellikle 1985
yılından 1999 yılı sonuna kadarki istatistikleri incelediğimizde özellikle kaza
adedinde büyük artışlar olduğu gözlenmekte. Yine, 1985-2000 yılları arasında
yaralı sayısında önemli artışlar var ve maddî hasar kayıplarında çok önemli
artışlar vardır; ancak, 1997-2000 yılları arasında -çok önemli, tespit
ettiğimiz bir konu- ölü sayısında azalma vardır. Bunun sebeplerini
araştırdığımızda ise, özellikle karayollarında, son dört yıl içerisinde yapılan
yeni hastane, sağlık ocakları ve tıbbî teknolojinin gelişimi sonucunda ölü
sayısında önemli ölçüde -yüzde 40'a varan- azalma meydana gelmiştir. Kaza
adedinin fazla olması, yaralının fazla olması ve maddî hasarın fazla olmasının
yanında, ölü sayısında önemli düşüşler vardır; bu da, son derece önemli bir
gelişme olarak görülmektedir.
Yine, 1998, 1999 ve 2000 yıllarında, Ramazan Bayramları
ve Kurban Bayramlarının bilançolarına dikkatlerinizi çekmek istiyorum: 1998
Ramazan Bayramının dönüşünde 92 ölü, 173 yaralı; 1999 yılında, yine 239 ölü,
318 yaralı; 2000 yılının Ramazan Bayramında 78 ölü, 177 yaralı. Üç yıl boyunca,
sadece Ramazan Bayramlarının dönüşünde 409 ölü ve 668 yaralı insanımız mevcut.
Yine, aynı yılları kapsayan Kurban Bayramlarını
inceliyoruz. 1998 yılında, Kurban Bayramı dönüşünde 216 ölü, 680 yaralı; 1999
yılında, 190 ölü, 340 yaralı; 2000 yılının Kurban Bayramında ise 177 ölü, 275
yaralı. Üç yılda, sadece Kurban Bayramlarında toplam 1295 ölü vermişiz.
Demek ki, sadece yasaların çıkmasıyla bu trafik
kazalarının önlenmesi mümkün değildir. Elbette, yasalardan doğan boşluklar
mutlaka doldurulmalı, aksayan yönler tespit edilmeli ve bunlar, mutlaka
düzeltilmelidir; ama, bunların yanında, kesinlikle eğitime son derece önem
verilmelidir. Hem okuldaki eğitimde ve hem de okulöncesi eğitimde, trafik
konusunda, çocuklarımıza ve gençlerimize, mutlaka, eğitici, öğretici bilgiler
aktarmalıyız ki, bundan sonraki yıllarda gençlerimiz ve insanlarımız ölmesin.
Bağdat Caddesinde kızını kaybeden Boray Uras'ın yapmış
olduğu eylem, yerinde bir eylemdir; Türk toplumunun dikkatini o yöne çekmiştir.
Bizim, üç ay öncesinde, bu konuda vermiş olduğumuz iki araştırma önergesi
vardı. Bizim dışımızda, yine, üç arkadaşımızın önderlik ettiği üç araştırma
önergesi de vardı; yani, Meclisin gündeminde beş araştırma önergesi vardı; ama,
bir türlü, bu araştırma önergelerinin Meclis gündemine gelmesi mümkün
gözükmüyordu; ancak, Boray Uras'ın yapmış olduğu 21 günlük yürüyüş sonucunda,
kamuoyunun dikkatleri, Trafik Yasasına çevrildi ve bu bakımdan, araştırma
önergelerimiz Meclisin gündemine geldi. Bu bakımdan, Sayın Boray Uras, son
derece önemli bir görev yapmıştır; kendisini kutluyorum ve bugüne kadar olduğu
gibi bundan böyle de, yine, Boray Uras'ın yanında yer alacağız. Bundan sonra
gençlerimizin ölmemesi konusunda elimizden gelen bütün gayretleri göstermek
durumundayız.
Basınımızın hepsini, bütün gazeteleri tetkik
ettiğinizde, kesinlikle her gün, onlarca ölü, yüzlerce yaralıyla ilgili
haberlere rastlamak mümkündür. Özellikle İstanbul'da, Bağdat Caddesinde,
Kartal-Maltepe sahil yolunda, Tuzla'da, İstanbul Boğazı sahil şeridinde,
Florya'da, Yeşilköy'de ve Yeşilyurt'ta, gençlerin, arabasına, birbirleriyle
yarıştıkları hepimiz tarafından bilinmektedir. Bu yarışlar sonucu, bugüne
kadar, İstanbul'da yüzlerce genç hayatını kaybetmiştir. Ölümle neticelenen
trafik kazasında, kazayı yapan en fazla iki ay içeride yatıyor, ondan sonra
çıkıyor. Mutlaka cezaların ağırlaştırılması lazım. Bu kazaları yapan insanlara
da aslında iyilik yapılmış oluyor. Hem gençlerimizin ölmemesi hem de bu trafik
kazalarına sebebiyet veren gençlerimizin de hapiste çürümemeleri konusunda
mutlaka gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Trafik kazaları konusunda, sadece işin
cezaî yönü değil, işin ekonomik, sosyolojik ve psikolojik boyutu da
incelenmeli, bu araştırma önergeleri mutlaka dikkate alınmalı ve bu konuda
kesinlikle araştırma komisyonu kurulmalıdır.
Özellikle, Sabah Gazetesinin İstanbul ekinde bu
konudaki katkılarından dolayı Sayın Erdal Bilaller'in çok üstün görev
yaptığını, bu konudaki duyarlılığını da mutlaka dile getirmek durumdayım.
Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Efendim, önerge sahipleri de konuştu...
HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun Sayın Uluğbay; çok kısa malumunuz...
HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Tabiatıyla Sayın Başkan...
Teşekkürler...
İzniniz olursa, biraz sonra Meclisimiz bir araştırma
komisyonu kuracak ve yararlı bir hizmet görecek. Bu arkadaşlarımızın
çalışmalarına ışık tutabilecek bazı kişisel görüşlerimi paylaşmak isterim izin
verirseniz.
Birinci olarak, arkadaşlarımın dikkatine sunmak
istediğim, kaza yapanlara, diğer yükümlülüklerin yanında, bir de sosyal hizmet
yükümlülüğü getirmekte fayda görüyorum; yani, birisini sakat bıraktıysa, bu
sakatlık döneminde o vatandaşımızın göremediği hizmetlerini görmeyi, mahkeme,
bir ceza olarak verebilmeli; üç ay süreyle, altı ay süreyle gibi... Aynı
şekilde, ölümle sonuçlandıysa, ölenin çocukları var ise, bu çocukları eğitme
yükümlülüğünü, bir yükümlülük olarak, diğer cezaların yanında vermeyi
düşünebilmeliyiz.
Ayrıca, sürücü ehliyeti alabilmek için, bazı yerlerde
kurslardan geçiliyor. Bu kurslarda bir sicil tutulması lazım; mezunlarından
kaçı trafik kazasına sebebiyet vermiş ve belirli bir sayıyı aşıyorsa, o zaman,
devamlı veya geçici kapatma cezasının bu eğitici kurslarına verilmesi ve hatta
eğitmenlerinin lisanslarının iptalini bir yaptırım olarak düşünmemiz lazım.
Diğer taraftan, ticarî araç işletmelerinde kaza sayısı
arttığı takdirde bir otobüs şirketi, bir kamyon şirketi veya diğer türlerde
-yani, kiralık arabalar da belki bir boyutuyla- belirli sınırı geçenlerin
işletmelerinin geçici kapatılmasını da bir yaptırım olarak düşünmek gerekir
diye aklıma geliyor.
Bunlara ek olarak, yoğun bir şekilde, özellikle yaz
aylarında tatil yerlerine trafik akışı yoğunlaşıyor. Oysa, Demiryollarımız,
araçla birlikte seyahat edecek; yani, bir tür araba vapuru gibi hareket
edebilecek vagonlar imal ettirip de bu güzergâhlara koydukları takdirde, birçok
yolcu aracını yüklemek suretiyle trenle gidip karayollarındaki trafiği de
azaltma imkânına sahip olabilir.
Onun ötesinde, bir iki hususu daha arkadaşlarımızın
dikkatine sunmak istiyorum: Belirli yaşın üzerindeki araçları trafikten men
etmemiz lazım. Mesela, 20-25 yaşındaki araç, hem teknolojik olarak hem de
mekanik olarak metal yorgunluğundan kaynaklanan birçok arızayı potansiyel
olarak taşıyor. Bu araçları trafikten -yani, alış satışını- men etmek
suretiyle, buradan kaynaklanan kazaları da önleme şansımız olabilir.
Diğer taraftan da -halen uygulanıyor; fakat, yeterli
değil- ticarî araçların, taşıdıkları yolcuları veya kaza halinde karşı tarafa
verilen hasarları tazmin edebilecek sigorta boyutlarını, trafik sigortalarının
miktarlarını caydırıcı hale getirmek gerekir. Bütün bunları uygulamaya
kazandırabildiğimiz takdirde, ticarî kuruluşlar, seçtikleri sürücü arkadaşlarda
arayacakları nitelikleri belirlemek suretiyle kaza oranlarını düşürebilirler.
Son olarak bir husus daha var: Tabiatıyla ticarî
araçlarda çalışanlara öncelik verirken evli ve çocuk sahibi olanların tercih
edilmesi zannediyorum dikkati artıracaktır; çünkü, evde kendisini bekleyenleri
olan bir sürücünün davranışlarının çok daha farklı olacağına inanıyorum.
Bana bu fırsatı verdiğiniz için teşekkür ediyorum Sayın
Başkan. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.
Araba mezarlıklarından alıp da trafiğe aykırı şekilde
gezenler de... Doğru söylüyorsunuz efendim.
Sayın Ahmet Tan, buyurun efendim.
AHMET TAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; Sayın Başkanın izniyle, oturduğum yerden birkaç küçük noktayı arz
etmek istiyorum. Birkaç sıfatla görüşlerimi açıklayacağım izninizle.
BAŞKAN – Evet, zatıâllerinizin de kanun teklifi var.
Hem Adalet Komisyonunda hem de İçişleri Komisyonunda...
AHMET TAN (İstanbul) – Onu aklıma getirmedim; ama,
herhalde onunla birlikte altı ayrı sıfatla konuşacağım: Birincisi, dört yıl
önce, sarhoş bir sürücünün çarptığı; fakat, kazayı hafif olarak atlatan bir
kurban olarak konuşacağım. İkincisi, 21 yaşında yeğenini, sarhoş bir sürücünün
kurbanı olarak veren bir ailenin çocuğu olarak konuşacağım. Üçüncüsü, otuziki
yıllık profesyonel ehliyetli bir şoför olarak konuşacağım. Dünyanın birçok
yerinde, büyük şehrinde araba kullandım. Dördüncüsü, yirmidört yıldır ençok bu
konuda yazı yazan bir gazeteci olarak konuşacağım. Beşincisi, en fazla sarhoş
sürücünün dolaştığı bir seçim bölgesinin milletvekili olarak konuşacağım. Nihaî
olarak da, sizin de belirttiğiniz gibi, son yasa teklifini imzalayan bir
milletvekili olarak görüşlerimi toparlamaya çalışacağım.
Üç ayda oluşturduğum bir dosya bu; ama, tabiî, dosyayla
ilgili her türlü özeti, burada, değerli arkadaşlarımız, bütün partilere ait
sözcüler ifade ettiler. Ben, sadece, şunu belirtmek istiyorum: Trafik
terörünün, tıpkı öteki terörde olduğu gibi millî bir beraberlikle, millî bir
seferberlikle üstesinden gelinebileceğine inanıyorum. Öteki terör, PKK terörü, trafik terörüne nazaran daha az
zalimdi. Böyle bir kıyaslama, belki, çok uygun değil; ama, bir rakam vermek
gerekirse, PKK terörü bu ülkede yirmi yıla yakın zamanda 30 000 can aldı; ama,
her beş yılda bir trafik terörü aynı sayıda vatandaşımızın hayatına mal oluyor.
Bu rakam herhalde yeterlidir.
Bir de, uzun süreden beri, hep Avrupa'ya uyumdan söz
ediyoruz. Herhalde, yasalarımızdan önce kafalarımızı uyumlandırmak gerekiyor.
Trafikteki değişikliğin, yasadan çok kafa değişikliğiyle gerçekleşebileceğini
ifade etmek gerekir. Bir küçük örnek: Geçenlerde Fransa'nın dünyaca ünlü
gazetesi Le Monde'da bir başyazı vardı -ki, Fransa'da araç sayısı Türkiye'nin
yaklaşık 10 katı; ama, ölümlü kaza bizden daha az- şöyle diyordu:
"Trafikteki gevşeklik ve umursamazlık, aslında, kısmî veya genel bir
toplumsal bozukluğun hem göstergesidir hem de sonucudur." Buradan hareket
etmemiz gerekiyor; onun için, yasa değişikliğiyle birlikte ve ondan önce, kafa
değişikliği gerekiyor.
Kafa değişikliği de, tabiî, önce gençlerimize yönelik
olmalı. Biliyoruz, bu ülkede, halkın yüzde 50'sinden fazlası genç ve kurban
olanlar da, kazaya yol açanlar da, maalesef, gençlerimiz. Önce gençlerimiz_
Demin sıfatlarımdan birisinden söz ettim; en fazla -özellikle hafta sonlarında-
sarhoş sürücünün dolaştığı bir seçim bölgesinden örnek vermek gerekirse,
İstanbul'da, rutin kontrollerde üç ay içinde 12 000 sarhoş sürücü yakalandı;
sadece şehrin bir yakasında... Şimdi, bu 12 000 sarhoş, aslında yasaya göre
sarhoş tabiri kullanılabilecek sürücü; çünkü, yasa, belli bir promilin üzerinde
alkol alanı sarhoş sayıyor. Burada da, bizim Trafik Kanunumuz, maalesef, bu
imkânı sağlıyor; çünkü, 12 Eylülün ürünü olan bir çok yasada olduğu gibi,
burada da farkında olunmayan bir melanet başımızda, Türkiye'nin başında; o da
şudur: Trafik Yasasının 48 inci maddesi, alkollü araç kullanmayı, bu arada,
uyuşturucu madde alarak araç kullanmayı, aynı fıkra içerisinde yasaklıyor.
Ancak, bunu yasaklarken, ikinci fıkrada "alkol dereceleriyle ilgili,
miktarıyla ilgili hususlar yönetmelikle belirlenir" diyerek, hem biçimsel
olarak hem de özde bir yanlışlığı, bir yasaya ve mantığa aykırılığı ortaya
koyuyor; çünkü, yasakladıktan sonra yönetmelikte izin veriyor.
Şimdi, Türkiye'de, hiçbir alkol şişesi, promile yahut
da dereceye bağlı olarak satılmıyor. O yüzden, vatandaş, kendi kafasına göre
ölçüyor içkinin derecesini. Bu derece de, her zaman, ölümle sonuçlanabilecek
kazalara yol açıyor. O yüzden, şunu ifade ederek, bu bölümü kapatacağım; o du
şudur: Özellikle büyük şehirlerde, hafta sonlarında içkili araç kullanmak,
artık, bir yaşam biçimi olmuştur. Bunun önüne geçilmesi için, Avrupa'yla,
Amerika'yla uyumlu olmamız lazım. Amerika'da ve hiçbir Avrupa ülkesinde,
benzincilerde ve otoyolları üzerinde, alkollü içki satışı yapılamaz. Halbuki,
bizim benzin istasyonlarımızda, alkolünü kendisine alıyor, benzini de arabasına
alıyor, devam ediyor.
Şimdi, bu sakatlıkları, belirttiğim gibi, sadece,
yasayla, cezaları artırarak gideremeyiz; çok yönlü bir değişiklik ihtiyacı var.
Bu çok yönlülüğü, belki de, yasama yılının bu son birleşiminde, örnek bir
topluma da yüreklendirici bir örnek vererek sonuçlandırabiliriz. Bunun ilk
adımı, sanıyorum, bir komisyon kurulması olacaktır; ama, belirttiğim çok
yönlülük içerisinde, her parti, trafiğin her ayrı kalemini üstlenerek, küçük
bir kurul oluşturarak, sonuçta da, yine, Mecliste, bir çözüm, kafa değişikliği
için bir mutabakat belgesi oluşturabiliriz. Bunun için, bunu, her parti, grup
başkanvekillerimiz, kurulacak komisyonun önerileriyle ortaya koyabilirler. Bir
kere, aşırı hız, bütün kazaların birinci noktasını teşkil ediyor; sarhoş araba
kullanma, ikincisi; üçüncüsü, ehliyetsizlik, yol kusuru ve denetimsizlik. Beş
parti varız burada. Bu beş ayrı konuyu, enine boyuna inceler ve bir bütünlük
halinde, topluma bir mutabakat belgesi olarak sunar ve gençlerimizin de
okullardan camilere, işyerlerine kadar bir eğitimden geçirilmesini... Burada,
sadece cezanın değil, ayıp unsurunun, ahlakî zaaf unsurunun da göz önüne
getirilmesi lazım. Herhalde, kalabalıkların bulunduğu bir caddede kırmızı
ışıkta geçmenin, sadece yasak, ayıp olduğu değil, bir kalleşlik olduğu, insana
yönelik bir suç olduğu anlatılmalıdır gençlerimize. Aynı şekilde, günahın...
Çünkü, günah korkusu, çok şükür, hâlâ toplumumuzu yönlendiriyor, hutbeler ve
vaazlarda trafik konusu işlenmelidir. Bu, sanıyorum, ilgili bakanlığa ve Sayın
Diyanet İşleri Başkanlığına da belirtilebilir. Yani, burada, bir seferberlik
haline girmemiz gerekiyor; yoksa, her gün, içimizi yakacak, kavuracak bir
olayla karşılaşıyoruz, siz de karşılaşabilirsiniz.
Burada, sadece bu dönemde, maalesef, trafikte
kaybettiğimiz çok sayıda arkadaşımız var, çocuğunu kaybetmiş, yakınlarını
kaybetmiş arkadaşlarımız var. Dün, asansörde, küçük üç çocukla karşılaştım
-bende alışkanlıktır, kimin çocuğusun, diye sormak- kafasını okşadığım küçük
çocuk "ben, Bedri İncetahtacı'nın çocuğuyum" dedi.
Şimdi, kendi çocuklarımızı da teröre kurban vermemek
için, tıpkı Boray Uras'ın durumuna düşmemek için, aklımızı başımıza almamız
gerekiyor. Burada, gerçekten, bir mutabakat sergilememiz gerekiyor; yoksa,
terörün vurduğu, öteki terörün vurduğunun daha büyüğü, bizi vuruyor ve kasıp
kavuruyor.
Sayın Başkan, teşekkür ederim bana bu izni verdiğiniz
için. (Alkışlar)
BAŞKAN – Ben teşekkür ederim.
Sayın Şahin, buyurun efendim.
Yalnız, çok kısa, vaktimiz bitiyor...
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Tabiî efendim.
Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim. Sayın Tan'ın
duygularını ben de paylaşıyorum.
Gerçekten, trafik kazalarından, ülke olarak, maddî ve
manevî çok büyük kayıplara uğruyoruz; ancak, bir kanaatimi sizlerle paylaşmak
istiyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi, trafik sorununa ve trafik kazalarından
kaynaklanan soruna denetim görevini kullanarak çözüm bulamaz, en azından
sağlıklı çözüm bulamaz kanaatindeyim; ancak, yasama görevimizi kullanarak çözüm
bulabileceğimiz kanaatindeyim; ama, yanılmıyorsam, altı araştırma önergesi
birleştirilerek şimdi bir komisyon kurulacak.
BAŞKAN – Evet.
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Bu komisyonun, bu
konuda, tabiî, faydalı sonuçlar elde etmesini ve bu sorunun çözümüne yardımcı
olmasını diliyorum; ama, arkadaşlarımın da ifade ettiği gibi, konunun eğitim
boyutu var, fizikî boyutu var, karayollarının standartlarının yükseltilmesi
sorunu var. Bu komisyonda görev alacak arkadaşlarımızın çalışmalarında yardımcı
olması için küçük bir önerim var, bir tespitim var.
Trafik kazalarının aşağı yukarı yüzde 60'ının alkole
dayalı olduğu biliniyor. Alkol sebebiyle trafik kazalarının meydana geldiği
istatistiklerde bu şekilde saptanıyor. Tespitim şu: Ramazan ayı gelince, alkole
dayalı genel olarak suçlar ve trafik suçlarında çok büyük bir azalma oluyor.
Bunun sosyal bilimciler açısından, özellikle bu komisyonda görev alan
arkadaşlarımız açısından özellikle göz önünde bulundurulmasını Meclisimizin bir
üyesi olarak, halkın bir vekili olarak hatırlatıyorum. Bu istatistikler
savcılıklardan alınabilir, değişik yerlerden alınabilir. O bakımdan, trafik
sorununun çözümüyle ilgili manevî kalkınmaya da önem vermemiz gerektiğini
sırası gelmişken bir cümleyle ifade etme ihtiyacını hissettim.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.
Malumunuz, alkol herşeyin musibeti ve özellikle,
zatıâlilerinizin de, Sayın Tan'ın da beraber olduğumuz bölgelerde, milletvekili
olarak görev yaptığımız yerlerde gündüz dahi, herkesin gözünün önünde elinde
bira şişeleriyle araba kullananlar var, bunun da sadece polisiye tedbirle
olmayacağını siz de takdir edersiniz, biraz da toplumun kendisini... Demokrasi
dediğiniz zaman, halkın kendi kendini murakabesi, denetlemesidir. Yani, aynı
insanımız Almanya'da daha az, Türkiye'de daha çok suç işliyorsa, demek ki, biz,
vatandaş olarak görevimizi tam yapmıyoruz kanaatindeyim. Sadece, işi, polise
değil... Kendi kendimize de suçluyuz bu konuda.
Buyurun Sayın Bedük, çok kısa...
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sadece iki cümleyle söyleyeceğim.
Bir defa, Sayın Ahmet Tan ve arkadaşlarının vermiş
olduğu Trafik Yasasıyla ilgili değişikliği dikkatle inceledim, gerçekten önemli
konuları getiriyorlar. Gerek o ve gerekse Türk Ceza Kanununun yine 455 inci
maddesiyle ilgili bizim Doğru Yol Partisi olrak getirmiş olduğumuz bir
teklifimiz var, bilinçli taksirli suçla ilgili cezayı öngören kanun tekilfi. Bu
kanun tekliflerinin biri İçişleri Komisyonunda, biri de Adalet Komisyonunda;
her iki komisyonun, öncelikle ve ivedilikle bu konuları görüşmelerini hassaten
diliyorum. Sayın Başkan, bilhassa, sizin bu konudaki gayretlerinizi,
temenninizi görüyoruz; ama, komisyonların da aynı şekilde, bir an evvel
toplanarak karar vermesi için de desteklerinizi bekliyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Affedersiniz Sayın Bedük, demin konuşmamda da
ifade ettim, bu, partilerüstü bir durum haline gelmiş Türkiye'de. 1996-1997'de
Trafik Kanunu değişmiş. Şu andaki İstanbul Valisi Sayın Erol Çakar'ın müsteşar
olduğu dönemde değiştirilen kanun, Türkiye'de çalışmaz olmuş. Niye; bir cezaya
dayalı olan o kanunda, altyapı yok, bilgisayarlar yok, kestiğiniz cezanın ancak
dörtte1'ini tahsil edebiliyorsunuz. Bu, biraz da mantalite meselesi diyor,
teşekkür ediyorum.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, Doğru Yol
Partisi zamanında Trafik Kanununda yapılan değişiklikler gerçekten radikal ve
çağdaş dünyada uygulanan normlardır, ben onları da takip ettim; ama, görülüyor
ki, uygulamada, hâkimler karar vermekte ve uygulamayla ilgili konuda tereddüt
ediyorlar, takdirî bakımdan tereddütleri var; yine, polislerin de takdirî
bakımdan, hatta kamu görevlilerinin, kamu kurum ve kuruluşlarının da keza aynı
şekilde. Uygulamada birkısım aksamalar var; onları ortadan kaldıracak büyük bir
ihtimalle, hep birlikte destekleyeceğiz.
BAŞKAN – Evet; inşallah.
Yüce Meclisin oylarıyla kabul edilir ve araştırma
komisyonu kurulursa, bu iş, herhalde, Türkiye'de, enine boyuna, daha köklü bir
çözümü bize nasip edecek.
Buyurun Sayın Arı.
Sayın Arı, lütfen, siz de, çok kısa olarak...
HÜSEYİN ARI (Konya) – Sayın Başkanım, bu konu, ülkemiz
için millî mesele ve Yüce Parlamentomuz da, bunu bu şekilde değerlendirmelidir.
Ayrıca, cumhuriyet hükümetleri de, aynı şekilde bu konuyu böyle
değerlendirmelidir.
Size de, bu konu üzerinde gösterdiğiniz hassasiyetten
dolayı, şükranlarımı arz ederim.
Sayın Başkanım, konuya, zannedersem, dar çerçevede
bakıyoruz. Çıkardığımız kanunları, yalnız, karayolları üzerindeki trafik
yoğunluğu, trafik cezalarıyla çerçevelendiriyoruz. Halbuki, ülkemizin, bu
konuda, kısa, orta ve uzun vadeli projelerinin takip edilmesi lazım. Örneğin,
hızlı tren projesini de devreye sokmamız lazım ve hükümetler değişse de, bunun
devamlılık arz etmesi gerekir.
BAŞKAN – Sayın Arı, Sayın Ulaştırma Bakanı, bu konuda
hükümet adına söz aldı ve hızlı tren meselesini ifade ettiler efendim. O
esnada, siz Genel Kurulda yoktunuz efendim.
HÜSEYİN ARI (Konya) – Sayın Ulaştırma Bakanımız da
burada olduğuna göre, bir teklifim daha var; Avrupa'da halledilmiş tankerler
meselesi efendim. Tankerlerimiz, bugün, hem gayri ekonomik bir şekilde yakıt
taşıyorlar, aynı zamanda yollarda da büyük tehdit arz ediyorlar. Mesela, üç yıl
önce Konya-Adana yolu üzerinde tanker-otobüs çarpışması neticesinde 49
vatandaşımız, yanarak can verdi; yani, tanker güzergâhını, ya bu tankerlere
belli saatler verelim, geceleyin...
İkinci bir hal tarzı, belli bölgelere, rafinerilerden
pipe-line döşeyerek uzun vadeli olarak bunu projelendirelim, dolum tesisleri
akaryakıt istasyonları şeklinde belli bölgelere yakıt aktaralım. Bugün, ülkemizde NATO'nun var. Bunu, millî
olarak da, belli bölgelere kadar bunu pipe-line ile getirelim ve o bölgelerden
kısa mesafelerle tanker taşımacılığı yapalım. Bu konuları Sayın Bakanıma da bu
vesileyle duyurmuş oluyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, bir kaç arkadaşımız daha söz
istedi, çok kısa ve özet söylerseniz...
AGÂH OKTAY GÜNER (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli
mütalaalarını kurulacak komisyona bildirebilirler.
BAŞKAN – Efendim, usulde olmayan bir şey yaptık; yani,
acılı bir babanın neticesi... Bendeniz müsamaha gösterdim, sizler de iki dakika
daha müsamaha gösterirseniz minnettar kalırım.
Sayın Uzunırmak, buyurun efendim.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Paylaşmak istediğim şey şu; çok
kısa ve konu başlıklarıyla, hem sizlere hem komisyona seçilen arkadaşlara bir
ışık tutmak açısından kısa bir analiz yapmak istiyorum.
Tabiî ki, kazaları ele aldığımızda, bütün
arkadaşlarımız, hemen hemen sadece sürücü ve araçlarla ilgili konulara
değindiler. Bunun toplumsal bir yara olduğuna işaret ettik; toplumsal bir
yarayı toplumsal bir kabulle çözebiliriz. Trafikte sadece sürücüler ve araçlar
değildir suçlu olan, yayanın da eğitimi mutlaka gözden geçirilmelidir; mutlaka
trafikte yer alan bütün unsurların davranışları gözden geçirilmelidir. Hatta,
hayvan haklarından bahsettiğimiz bir günde, yola çıkmış, eğitilmiş hayvandan
bile söz etmek mümkündür trafikte; dolayısıyla, suç sadece araç ve sürücüye
dayalı değildir, bütün insanlığa dayalıdır. Öyleyse, biz meseleye bakarken bu
açıdan ele almamız lazım; yani, yaya geçidinin dışında karayoluna atlayan bir
yaya suçlu değil mi; elbette ki, o da suçludur, kazaya sebebiyet vermektedir.
Dolayısıyla, ben konuyu önce iki başlık altında toplamak istiyorum:
Bir, teknik hatalardan kaynaklanan kazalar vardır. Bu
teknik hatalarda insan eksikliği vardır. Sürücünün aracını kontrol etmeyişi ve
teknolojiye uygun, teknik donanıma uygun aracına ve karayoluna dikkat
etmeyişinden kaynaklanan, eksikliklerden kaynaklananlar vardır. Bunun yanında,
devletçe, teknik olarak yerine getirmemiz gereken aksaklıklar vardır; bir de
insanî hatalardan kaynaklanan kazalar vardır. İnsanî hatalardan kaynaklananlar
da -girişte söylediğim gibi- sürücüden kaynaklanan, insandan kaynaklanan ve
yayadan kaynaklanan, trafikte olan her türlü unsurdan kaynaklanan, canlılardan
kaynaklananlar vardırdır. Dolayısıyla, bunları önlemenin yolu teknik
yeterliliğe ulaşmak ve insanı da eğitmekten geçmektedir. Eğitirken de, elbette
ki, eğitimin unsurları denetim ve denetimin neticesinde de kazaları önlemenin
yolu, mutlaka ceza ve mükafat müessesesinin çalıştırılmasından geçmektedir.
Dolayısıyla, arkadaşlarıma tavsiye edeceğim şudur:
Kazaya sebebiyet veren, sebebiyete dayalı istatistikî bilgiler çözümün
kaynağını oluşturacaktır. Hangi sebepten ne gibi kazalar meydana gelmiştir,
istatistikî bilgiler nedir buna ulaştığımızda, bunları gidermenin öncelikli
yolları araştırılmalıdır.
Ben şunu tavsiye etmek istiyorum: Mesela, ehliyetlere
bir deneme süresi getirelim. Nedir deneme süresi; biz sürücüye eğitimi
verdiğimizde bir de melekenin gelişmesi, bir alışkanlık kazanması için zaman
tanınmalı ve ilk iki yılda belli hataları yapan sürücülerin deneme ehliyetleri
geriye alınmalıdır. Dolayısıyla, o, belli zamanda o melekesini belli bir
alışkanlık haline getirecektir. Dolayısıyla, bir davranış alışkanlığı haline
geldiğinde hata yapmamaya çalışacaktır.
Karayolu veya demiryolunun çok olması fark etmez;
önemli olan teknik ve insan hatalarının asgarîye indirilmesidir. İşte, mesela,
kemerli olan bir sürücünün yaptığı kazada ölüm oranın azaldığından bahsediyoruz
veya bir sürücünün yaptığı kazada ölüm oranlarının mutlaka kemersizde daha çok
olduğu ortaya çıkacaktır istatistikî bilgilerde. Yani, biz, kuralları, kaideleri
yerleştirirken, kazaya sebebiyet veren nedenlerin istatistikî bilgilerini
araştırdığımızda öncelikle almamız gereken tedbirleri de -hem teknik hem insan
hataları açısından- daha kolay bulmuş olacağız.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Ben teşekkür ediyorum.
Efendim, Meclis araştırması önergeleri üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunu
oylarınıza sunacağım: Meclis araştırması açılmasını kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Meclis araştırmasını yapacak komisyonun 13 üyeden
kurulmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Komisyonun çalışma süresinin, başkan, başkanvekili,
sözcü ve kâtip üyesinin seçimi tarihinden başlamak üzere üç ay olmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Komisyonun, gerektiğinde Ankara dışında da
çalışabilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
VI. –
SEÇİMLER
A)
KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ
1. – (10/139), (10/14), (10/126),
(10/132), (10/133) esas no.lu Meclis Araştırması Komisyonuna üye seçimi
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, kurulmuş bulunan bu
Araştırma Komisyonuna, siyasî parti gruplarınca adaylar bildirilmiştir.
Meclisimizin tatile girecek olması nedeniyle, şimdi,
adayların adlarını okutup, oylarınıza sunacağım:
Trafik kazalarının nedenlerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulun Meclis Araştırması Komisyonu
üyelikleri aday listesi:
DSP (3)
Fadlı Ağaoğlu (İstanbul)
Ahmet Tan (İstanbul)
Cahit Savaş Yazıcı (İstanbul)
MHP (3)
Bekir Ongun (Aydın)
İsmail Çevik (Nevşehir)
Bedri Yaşar (Gümüşhane)
FP (3)
Hüsamettin Korkutata (Bingöl)
Osman Aslan (Diyarbakır)
T. Rıza Güneri (Konya)
ANAP (2)
Aydın Ayaydın (İstanbul)
İ. Sühan Özkan (İstanbul)
DYP (2)
Kemal Çelik (Antalya)
Sevgi Esen (Kayseri)
BAŞKAN – Okunan listeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, bu komisyona seçilmiş bulunan
sayın üyelerin, kürsü arkasındaki Başkanlık odasında toplanarak başkan,
başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimi yapmalarını rica ediyorum.
Bu seçimin yapılabilmesi için de 10 dakika ara veriyorum efendim.
Kapanma Saati
: 17.12
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 17.30
BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU
KÂTİP ÜYELER : Hüseyin ÇELİK (Van), Vedat ÇINAROĞLU
(Samsun)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 123 üncü Birleşimin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.
(10/139), (10/14), (10/126), (10/132) ve (10/133) esas
nolu Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının tezkereleri vardır.
Meclisimizin tatile girecek olması ve işin aciliyeti
nedeniyle, emsal olmamak üzere, bu tezkereleri okutuyorum :
IV.
—BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
C) TEZKERELER
VE ÖNERGELER (Devam)
6.—Trafik
kazalarının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla kurulan (10/139), (10/14), (10/126), (10/132), (10/133) esas no.lu
Meclis Araştırması Komisyonunun, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye
seçimlerine ilişkin Geçici Komisyon Başkanlığı tezkeresi (3/623)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Trafik kazalarının nedenlerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/139), (10/14), (10/126),
(10/132), (10/133) esas numaralı araştırma Komisyonumuz, başkan, başkanvekili,
sözcü ve kâtip üyelerini seçmek üzere, 30.6.2000 Cuma günü saat 17.20'de 11
üyeyle toplanmış ve aşağıda isimleri yazılı üyeler, belirtilen görevlere
seçilmişlerdir.
Komisyon Geçici Başkanı
Hüsamettin Korkutata
(Bingöl)
Başkan : Ahmet Tan (İstanbul)
Başkanvekili : Aydın Ayaydın (İstanbul)
Sözcü : Hüsamettin Korkutata (Bingöl)
Kâtip : Cahit Savaş Yazıcı (İstanbul)
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur efendim.
Şimdi, diğer tezkereyi okutuyorum:
7.—Türkiye
Büyük Millet Meclisinin tatilde olduğu dönemde de komisyonun çalışmasına
ilişkin, trafik kazalarının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/139), (10/14), (10/126), (10/132),
(10/133) esas no.lu Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığı tezkeresi (3/624)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Trafik kazalarının nedenlerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/139), (10/14), (10/126),
(10/132), (10/133) araştırma Komisyonumuzun 30.6.2000 tarihli toplantısında
alınan 2 no.lu karar gereğince; Meclisin tatile girmesi nedeniyle, tatilde de
Komisyonumuzun çalışmasına karar verilmiştir. İçtüzüğün 25 inci maddesi gereği
izin verilmesi hususunu bilgilerinize arz ederim.
Saygılarımla.
Komisyon Başkanı
Ahmet Tan
İstanbul
BAŞKAN – Efendim, bu tezkereyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Trafik canavarı konusu şimdilik bitmiştir efendim.
Komisyona çalışmalarında başarılar diliyorum.
Sayın milletvekilleri, bu arada, gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Glen Diğer İşler" kısmına geçmeden
evvel, bir hususu arz etmek istiyorum.
Basında bazı şeyler çok yanlış algılanıyor. Bugün,
Hürriyet Gazetesinde Sayın Oya Berberoğlu, makalesinde, yazısında, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin tatile gitmeden evvel, Avrupa Birliği Genel
Sekreterliğini dahi kuramamış olduğunu ifade etmiş; üzülerek okudum; ancak,
anlaşılan, Sayın Berberoğlu gibi dikkatli bir yazar, birkaç günlük yazı
bırakmış olmalı. Yoksa, himmetlerinizle, beş gece evvel bu kanunu çıkardık. Onu
buradan kamuoyuna duyarmak isterim efendim.
Gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleriyle Komisyondan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
Önce, yarım kalan işten başlıyoruz.
İkinci sırada yer alan, Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ve Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII. —KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1. —
Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/650, 1/679) (S. Sayısı : 517)
BAŞKAN – Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Birinci sırada yer alan, Kamu Kurum ve Kuruluşlarının
Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri
Komisyonu raporunun görüşmelerine başlayacağız.
2. — Kamu
Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)
BAŞKAN – Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Şimdi, üçüncü sıradaki, Sınır Aşan Suçları Önleme ve
Mücadele Etmeye İlişkin İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Dışişleri Komisyonları raporlarının
müzakeresine başlıyoruz.
3.- Sınır Aşan
Suçları Önleme ve Mücadele Etmeye İlişkin İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Dışişleri Komisyonları
Raporları (1/636) (S. Sayısı : 387) (1)
BAŞKAN – Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu
oylarınıza sunuyorum: Komisyon raporunun okunmasını kabul edenler...
Etmeyenler... Raporun okunmaması kabul edilmiştir.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?..
İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Sayın Başkan, Fazilet
Partisi Grubu adına Sayın Osman Aslan konuşacak.
BAŞKAN – Fazilet Partisi Grubu adına, Diyarbakır
Milletvekili Sayın Osman Aslan; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)
FP GRUBU ADINA OSMAN ASLAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; 387 sıra sayılı Sınır Aşan Suçları Önleme ve Mücadele
Etmeye İlişkin İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, şahsım ve Grubum adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği gibi, uluslararası hukukun temel ve aslî
kaynağını uluslararası anlaşmalar oluşturmaktadır. Uluslararası hukuk
normlarına göre, anlaşmalar, ikili ya da çoktaraflı olarak yapılmaktadır.
Geçmişte, ülkeler arasında, ikili anlaşmalar daha çok yaygınken, günümüzde,
değişen dünya şartları ve globalleşme sürecinin bir sonucu olarak, çoktaraflı
anlaşmalar önem kazanmaktadır.
1940 ve 1950'li yıllarda, çoktaraflı bir uluslararası
anlaşma olan Bretton Woods'un IMF ve Dünya Bankasını, Roma Anlaşmasının ise
AET'yi ve nihayetinde, Avrupa Topluluğunu doğurduğunu biliyoruz.
Yine, geçmişte ülkeler arasında yapılan ikili ve çok
yönlü anlaşmalar, genellikle askerî, ekonomik ve ticarî ağırlıklı iken,
günümüzde, küreselleşme ve yeni dünya düzeninin gereği olarak, güvenlik,
siyasî, adlî, eğitim, kültür, ulaşım ve iletişim gibi her alanda mevzuatların
uyumlaştırılması ve karşılıklı işbirliği yolları aranmaktadır.
Anayasamızın 90 ıncı maddesinin birinci fıkrası,
Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla
yapılacak anlaşmaların onaylanmasını, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlamıştır.
Diğer taraftan, mezkûr maddenin son fıkrasında ise,
usulüne göre yürürlüğe konulmuş uluslararası anlaşmaların kanun hükmünde
olacağı, bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurulamayacağı öngörülmek suretiyle, uluslararası hukukun en önemli bölümünü
oluşturan anlaşmaların iç hukuk düzenimizde doğrudan etki doğurması kabul
edilmiştir.
Dolayısıyla, burada yapılan işlem, bir “uygun bulma”
işlemidir. Türkiye Büyük Millet Meclisine gelen uygun bulma yasa tasarısı ve
eki olan anlaşma metni, Dışişleri Komisyonu ve ilgili öteki komisyonlarda
görüşüldükten sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna gelmektedir.
Bu, anlaşmanın uygun bulunmasına ilişkin yasa
tasarılarının Mecliste görüşülmesi sırasında, anlaşma metninin bir bütün olarak
onaylanması gerekmektedir. Böylece, anlaşma metninin maddeleri tek tek oya
konulamayacağı gibi, bunlara ilişkin değişiklik önergeleri vermek imkânı da
yoktur. Bu yüzden, Türkiye Büyük Millet Meclisi bir anlaşmayı ya kabul etmek ya
da reddetmekten başka bir imkâna sahip değildir.
Buna göre, Balkanlarda barış ve istikrarın yerleşmesine
yardımcı olmak üzere kurulan Güneydoğu Avrupa İşbirliği girişimi çerçevesinde
yürütülen projelerden biri de, bölge ülkeleri arasında örgütlü suçlara karşı
mücadele alanındaki işbirliğini artırmaya yönelik yasal düzenlemelerin
gerçekleştirilmesidir. Bu çerçevede, 26 Mayıs 1999 günü yukarıda da adı geçen
Sınır Aşan Suçları Önleme ve Mücadele Etmeye İlişkin İşbirliği Anlaşması
imzalanmıştır.
Anlaşma 17 madde ve eki bölgesel merkezi teşkilat
şartından oluşmaktadır. Anlaşmanın uygun bulunduğuna dair kanun tasarısı ise, 3
maddeden ibarettir. 2 ve 3 üncü maddeler yürürlük ve yürütmeyle ilgilidir.
Dolayısıyla, üzerinde konuştuğumuz, anlaşmanın kabulüne dair kanun tasarısının
1 inci maddesidir.
Söz konusu anlaşmanın katılımcı üyeleri, Türkiye, Bulgaristan,
Romanya, Moldova, Yunanistan, Bosna-Hersek, Makedonya, Arnavutluk, Hırvatistan,
Slovenya ve Macaristan'dır. Yugoslavyada bir Balkan ülkesi olduğu halde, Boşnak
ve Hırvatlara uyguladığı vahşet ve soykırım nedeniyle, üyeliğe alınmamıştır;
ancak, Yugoslavya'nın üyeliğini engelleyen sebepler, ortadan kalktığında,
katılımcı üye sıfatıyla anlaşmaya dahil edilebileceği öngörülmüştür.
Güneydoğu Avrupa İşbirliği girişimine ve dolayısıyla,
adı geçen anlaşmaya destek veren ülkeler ise, ABD, Avusturya, İtalya, İsviçre,
Rusya Federasyonu ve Avrupa Birliğidir. Buna göre, Güneydoğu Avrupa İşbirliği
Girişimine katılan ve bu girişimi destekleyen ülke sayısı, Avrupa Topluluğu ve
Rusya Federasyonunun birçok ülkeden meydana geldiği dikkate alındığında 40'a
yaklaşmaktadır.
Güneydoğu Avrupa İşbirliği Anlaşması, Balkanlar
bölgesinde giderek artan örgütlü suç ve yolsuzluklarla mücadelede bilgi
değişimi ve bu faaliyetlerin önlenmesi için ortak hareket edilmesini öngörmekte
olup, anlaşma uyarınca, her katılımcı üye ülkeden bir emniyet görevlisi ile bir
gümrük görevlisinin, sınırötesi suçlar ve yolsuzluklarla mücadelenin
koordinasyonu amacıyla, Romanya'nın başkenti Bükreş'te oluşturulan Güneydoğu
Avrupa İşbirliği Girişimi Bölgesel Merkezine atanması gerekmektedir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüldüğü gibi,
anlaşmanın temel hedefi, örgütlü suçlar ve yolsuzluklarla mücadeledir. Her ne
kadar, sınır aşan suçlar genellikle özel kişilerle ilgiliyse de, özel kişilerin
gerek hukuksal statüsü gerekse ilişkileri, ilke olarak, uluslararası hukukun
dışında kalmaktadır. Ancak, uluslararası ilişkiler ve uluslararası toplumsal
dayanışma geliştikçe, özel kişilere ilişkin kimi sorunların da, giderek
uluslararası hukukun doğrudan konusunu oluşturmaya başladığı gözlenmektedir.
Uluslararası hukukun, özel kişilere doğrudan yönelik
kuralları, önceleri, açık deniz gibi, hiçbir devletin egemenliği altında
bulunmayan alanlarda, bireylerce işlenilen birtakım suçlarla -deniz haydutluğu
gibi- ilgili olarak ortaya çıkmıştır. Böylece, 19 uncu Yüzyılda, değişik
uyruktan bireylerin can ve mal varlığını tehdit eden ve uluslararası deniz
ticaretini engelleyen bu tür bireysel eylemlerin, ilgili olan devletçe
cezalandırılması ilkesi kabul edilmiştir. Bunu, köle ticareti yapan kişilerin
açık denizde yakalanmasına ve cezalandırılmasına ilişkin uluslararası hukuk
kuralları izlemiştir.
Daha sonraları, savaş suçları, soykırım, uçak kaçırma,
terörizm, ırk ayırımı gibi eylemler de, uluslararası hukukun konusunu
oluşturmaya başlamıştır.
Günümüzde giderek daha da yaygınlaşan ve önem kazanan
"uluslararası örgütlü suç" ya da "organize suç" kavramı,
kapsamı ve bu suçlarla mücadele hususu üzerinde biraz durmak istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
OSMAN ASLAN (Devamla) – Örgütlü suç, belirli bir grup
insanın, bilinçli olarak, belirli bir süre yasadışı eylemlerde işbirliği yapmak
üzere karar vermeleri, kendi aralarında görev bölümü yapmak suretiyle ve
çoğunlukla modern altyapı sistemleri kullanarak, mümkün olduğu kadar büyük
kârlar elde etme amacını güden suç biçimidir.
Anlaşmada sayılmamakla beraber, örgütlü suç gruplarının
faaliyet alanlarını şu şekilde tasnif etmek mümkündür: Uyuşturucu madde
kaçakçılığı ve dağıtımı, silah kaçakçılığı, sahte para basımı ve dağıtımı,
beyaz kadın ticareti, mülteci ticareti, yasadışı kumarhane işletmeciliği.
Günümüzde yaşanan ekonomik, teknolojik, sosyal ve
ahlakî gelişmeler sonucu, bazı yeni suç çeşitleri de ortaya çıkmaktadır.
Şöyle ki: Nükleer biyolojik ve kimyasal madde kaçakçılığı;
organ kaçakçılığı ve ticareti; sübvansiyon, ihale ve kredi yolsuzlukları; döviz
ve arazi spekülasyonları; altın, elmas ve bunlar gibi değerli maden ve taşların
kaçakçılığı; bilgisayar teknolojisinin kullanımıyla gerçekleştirilen sanal
ekonomik suçlar; sanat eserleri ve antika hırsızlığı.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; organize suç
grupları ile terör grupları arasında birtakım benzerlikler ve bağlantılar
bulunmaktadır. Uluslararası nitelikteki terörizm ile organize suç grupları
arasında, parasal başta olmak üzere, ortak menfaatlarda yakınlaşmalar söz
konusudur.
Yine, terör grupları, parasal olarak ayakta kalabilmek
için, çoğunluğu organize suç gruplarının faaliyet alanına giren birçok suç
tipinden yararlanmaktadır. Terör örgütünün ana çatısı, her ne kadar siyasî
nitelikli görünse de, terörizmi besleyen kaynakların çoğu, kriminal nitelikli
faaliyetlerin sonucunda sağlanmaktadır.
Mafya tipi örgütlenmelerde, grup yapısı ne derece
değişik olursa olsun, ana amaç, azamî kârlılıktır. Terör örgütlerinde ise,
motivasyon aracı olarak büyük bir amaç söz konusudur. Bu amaç, dinî, etnik veya
politik bir temel çerçevede biçimlenir.
Organize suçlarla mücadele konusuna gelince. Ulusal
sınırlar içinde ve uluslararası platformda olmak üzere iki açıdan
incelenebilir.
Ulusal düzeyde:
1. Güvenliğin temel taşları olan emniyet ve istihbarat
birimleri arasında koordinasyonu sağlayacak yasal ve idarî düzenlemelerin
sağlanması şarttır.
Organize suçlarla mücadeleyi yürütmek için tek
merkezden yönetilen bir sistem oluşturulmalı ve çeşitli kovuşturma makamları
arasındaki koordinasyon bu merkez tarafından sağlanmalı ve kovuşturma
stratejileri buradan yapılarak yönlendirilmelidir.
2. Örgütlü suçları besleyen ana kaynakların başında,
ülkenin ekonomik ve adlî özellikleri içindeki mevcut boşluk ve çelişkiler
gelmektedir.
Toplumun geçirdiği değişimlere uyum sağlayamayan adlî
ve ekonomik anlayışların yarattığı sıkıntılar, örgütlü suç gruplarını
alternatif bir yapıya sokmaktadır.
Bir Latin atasözü "Barış istiyorsanız adalet ekiniz"
diyor. Adaletin olmadığı yerde mafya kuralları geçerlilik kazanır. Türkiye'de
ve Rusya'da, 1980'li yıllardan sonra ortaya çıkmış olan mafya tipi
organizasyonlarda bu tip zafiyetler gözlenmektedir. Anılan zafiyetleri ortadan
kaldıracak ve devlete olan güveni yeniden tesis edecek düzenlemelerin bir an
önce yapılması gerekmektedir.
3. Örgütlü suç grupları, basın-yayın kuruluşlarının
toplum üzerindeki etkilerinin farkına varmış ve bu gücü kendi taraflarına
çekebilmek için büyük bir çaba içine girmiştir. Buzdağının görünen yüzünü
cilalayarak, uluslararası organize suç gruplarını, yasal zeminde hareket eden
şirketler veya örgütler gibi, liderlerini de kurtarıcı, saygın veya bağış sever
kimseler gibi gösterebilecek maskeleme faaliyetlerinin en kolay bu araçlar
yoluyla sağlanabilmesi, organize suçun, basın yayın sektörüne sızmasının en
başta gelen nedenidir. Bu açıdan, yazılı ve görsel medya kuruluşlarının,
organize suçla mücadeleye sekte vuracak propaganda faaliyetlerine ve yayınlara
karşı kendi iç kurallarını işleterek, toplum menfaatlerı doğrultusunda
çalışmaları temel ilke olarak benimsenmelidir.
Uluslararası platforma gelince. Uluslararası örgütlü
suçlarla mücadele kapsamında, uluslararası alanda, ortak, hukukî standartların
yakalanması gerekmektedir.
Uluslararası kapsamda, polis kuvvetleri ve istihbarat
servisleri arasında işbirliği daha da derinleştirilmelidir.
Her ülkenin, uluslararası anlaşmaar çerçevesinde
öngörülen sosyal, siyasal, ekonomik ve teknik yükümlülüklerini yerine
getirmesini sağlayacak mekanizmalar kurulmalıdır.
Uluslararası boyutta örgütlü suç gruplarının
faaliyetlerini ve mensuplarını kayıt altına alacak bir veri tabanı
hazırlanmalıdır.
Avrupa Birliği ya da birleşik Avrupa ilkesi
doğrultusunda yapılandırılan eurepol ve Karadenize kıyısı bulunan ülkelerin
inisiyatifinde oluşturulması tasarlanan blackpol gibi bölgesel güvenlik
servislerinin kurulması desteklenmelidir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bütün bu müdahale
önlemlerini birkaç başlıkta özetlemek mümkün olmakla birlikte, bu ana başlıklar
altında sistemleştirilen düşüncelerin, uluslararası organize suçun değişken
yapısına karşı mücadele yeteneğini artıracağı kanaatindeyim.
Gerek yukarıdaki açıklamalar, gerekse mezkûr anlaşmanın
kapsamını düzenleyen 2 nci madde ve
anlaşmanın katılımcı üyelerinin sayısı dikkate alındığında, anlaşmanın ülkemiz
açısından çok sayıda hukukî sonuçlar doğuracağı kaçınılmazdır. Bu itibarla,
anlaşmanın, ülkemiz açısından ne gibi yararlar sağlayacağının veya ne gibi
sakıncalar doğuracağının ilgili bakanlıklarca ortaya konmasında ve bu konuda
kamuoyunun bilgilendirilmesinde fayda görmekteyiz.
Öte yandan, anlaşmada, sınır aşan suçların neler olduğu
ve bu suçları önlemede izlenecek prosedür net olmamakla birlikte, anlaşmanın
uygulanmasını düzenleyen 12 nci maddesinde, Ortak İşbirliği Komitesinden söz
edilmektedir. Güneydoğu Avrupa İşbirliği Girişimi Bölgesel Merkezinin en yüksek
kurumsal organı olan Ortak İşbirliği Komitesi tarafından bir tüzük
çıkarılacağı...
BAŞKAN – Sayın Aslan, toparlar mısınız, süreniz bitmek
üzere.
OSMAN ASLAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum.
... ve anlaşmanın işlemesi, uygulanmasından kaynaklanan
sorunların çözümü, işbirliği için gerekli önlemlerin alınması ve benzeri
düzenlemelerin, adı geçen komite tarafından yapılacağı öngörülmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Toparlayın efendim.
OSMAN ASLAN (Devamla) – Yine, Güneydoğu Avrupa
İşbirliği Anlaşması ile polisiye konularda Interpolün, gümrükle ilgili
konularda ise Dünya Gümrük Örgütünün aktif üyeleri olarak Güneydoğu Avrupa
İşbirliği Girişimi, katılımcı ülkelerinin sınır aşan suçların önlenmesi,
araştırılması ve adli takibatın etkinliğini artırmak amacıyla, kendi ilgili
kuruluşları, Interpol Genel Sekreterliği ve Dünya Gümrük Örgütü ile
koordinasyon içinde bilgi alışverişinde bulunmaları ve derlenen bilgiyi
geliştirmeleri öngörülmektedir.
BAŞKAN – Evet, bir toparlarsanız... Son lafa bir
gelsek... Teşekkür ediyorum.
OSMAN ASLAN (Devamla) – Ayrıca, anlaşma ekinde
girişimin bölgesel merkezî teşkilatı şartı da bulunmaktadır. Bu itibarla,
mezkûr anlaşmayı onaylamanın uygun bulunduğuna dair yasa tasarısını destekliyor; ancak, anlaşma metninin uzman
kişi veya kişilerce incelenerek, sağlıklı ve anlaşılır bir tercüme yapılmasında
ve muhatap olarak bakanlıklarca (İçişleri, Dışişleri, Adalet, gümrük)
anlaşmaya...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN ASLAN (Devamla) – ...ilişkin uygulama
yönetmelikleri çıkarılmasında merkezî teşkilatta ehil kişilerin
görevlendirilmesinde ve bu girişimde Türkiye'nin inisiyatifi eline almasında
fayda görmekteyiz.
Konuşmamı burada bitirirken, anlaşmanın, memleketimize
ve milletimize hayırlı olmasını temenni eder, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlarım. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslan.
Gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok.
Şahıslar adına?.. Yok.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır;
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum :
SINIR AŞAN SUÇLARI ÖNLEME VE MÜCADELE ETMEYE İLİŞKİN İŞBİRLİĞİ
ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN
TASARISI
MADDE 1. —26 Mayıs 1999 tarihinde Bükreş’te imzalanan
“Sınır Aşan Suçları Önleme ve Mücadele Etmeye İlişkin İşbirliği Anlaşmasının
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına
söz isteyen Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak; buyurun.
FP GRUBU ADINA RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) – Sayın
Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi, şahsım ve Partim adına
saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz tasarıyla ilgili ayrıntılı
bilgileri bir önceki arkadaşım ifade etti. Ben, bazı başka temel konulara temas edip, uzatmadan konuşmamı
bitirmeyi düşünüyorum.
Yüce Meclisin en az bilgilendirildiği konulardan bir
tanesi de, sayın hükümetin uyguladığı dışpolitikadır. Hangi alanlarda ne tür
dışpolika uygulanıyor, bunu, Sayın Dışişleri Bakanımız teşrif edip de Yüce
Meclis marifetiyle Türk Milletine ifade edemediği için, ben, bazı
çekincelerimizi bu konuda dile getirmek arzusundayım.
Öncelikle şunu ifade edelim; 1957'den başlayan Avrupa
Birliği maceramız, 2000 yılına geldi; nerede ise, 45 yıl, yarım yüzyıla yakın
bir süredir bir macera var; bu oluşum, sürekli isim değiştiriyor; Avrupa Kömür
Çelik Topluluğu, Avrupa Ekonomik Topluluğu, Avrupa Topluluğu, nihayet Avrupa Birliği adını aldı.
Bu isim değişikliği devam ediyor; zannediyorum, üç gün
önceydi, bir Alman parlamenter "Avrupa Federasyonu" kavramını
teleffuz etti. Sürekli değişen bir şeyler var; biz, sürekli bir oluşumun
peşinden koşturmaya çalışıyoruz.
Benzetmede hata olmaz ise, bir tren düşünün; lokomotif
ve vagonlar...Biz, lokomotif olmaktan vazgeçtik, vagon bile olamadık; sadece,
belli istasyonlarda bu trene el sallıyoruz, trendekiler bizi görüyor, bize el
sallayıp, geçip gidiyorlar.
Buna eğer, somut bir örnek vermek gerekirse, birkaç gün
önce, çok önemli bir oluşum, yüksek malumlarınız olduğu üzere, Avrupa Güvenlik
ve Savunma Kimliği oluşumu var idi; ancak, bu oluşumda, tüm heveslerimize,
çırpınmalarımıza rağmen, koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti yok sayıldı ve
"çıt" yok.
Yine, her ne kadar büyük başarılarla ifade edilmişse
de, 10-11 Aralık 1999 tarihinde, Helsinki zirvesinde alınan kararları dikkatle
gözden geçirdim ve bu konuda, gerçekten dışpolitika uzmanlarının da
değerlendirmelerini okudum; bir husus, çok net, açık bir şekilde karşımızda;
bu, aynen şudur: Bundan dört veya beş yıl sonra, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetiyle, Kıbrıs Rum kesimi arasındaki sorunlar, artık, Türkiye ile
Yunanistan arasında tartışılan, görüşülen ikili bir sorun olmaktan çıkarıldı;
gerek Kıbrıs konusunda gerekse “Ege sorunları” dediğimiz, kıta sahanlığı ve FIR
hattı konularıyla ilgili, Türkiye'nin dört beş yıl sonra muhatabı, maalesef,
Yunanistan değil, Avrupa Birliği olacaktır; ancak, bu kadar önemli gelişmeler
söz konusuyken, Sayın Dışişleri Bakanı, lütfedip, teşrif edip, Meclise gelip,
bu konuda bizleri aydınlatma lütfunda bulunmuyor. Ben, bu konudaki
yaklaşımımızın temel kriterini aynen şu şekilde ifade ediyorum:
Avrupa Birliğine evet; ama, ne pahasına olursa olsuna,
hayır; çünkü “ne pahasına olursa olsun” anlayışı, yeni ve bitmek tükenmek
bilmeyen tavizlerin, ödünlerin bir gerekçesidir, bunun, çok iyi algılanması
lazım.
Yine, birkaç cümleyle temas ediyorum: Türkî
cumhuriyetler ve Kafkaslarla ilgili dışpolitikamız, içler acısı. Zengin petrol
ve doğalgaz kaynağı olan bu bölgeyle dünya arasında enerji köprüsüydük, enerji
koridoruyduk. Birkaç yıl önce, ne büyük iştiyaklarla, şevklerle, bunu, âdeta
bayram ederek ilan ettik; ama, bugün geldiğimiz noktada, Türkî cumhuriyetlerde,
gerçekten, bir Türk yetkilisini göremiyoruz. Sayın Dışişleri Bakanımız,
lütfedip, Avrupa'dan bir parça yönünü, 250-300 milyonluk Türk camiasına,
kardeşler topluluğuna yöneltirse, çok daha büyük kaynakların olduğunu
görecektir. Evet, yüzümüz batıya dönük; ama, bu, doğuyu elimizin tersiyle
iteceğiz anlamı şeklinde bir politikaya dönüştürülmüşse, buna hayır. Bugüne
kadar, bir yıl içerisinde gördüğümüz husus, aynen budur.
Hatırlıyorum, geçen yıl mart-nisan aylarında,
Azerbaycan yetkilileri gelmişti, Azerî bakan da gelmişti; Bakü-Ceyhan boru
hattıyla ilgili görüşmeler tamamlanmış, anlaşma, imzalama noktasına gelinmişti;
bugün, bu projeden eser yok.
Önceki gün, yine, Türkmen doğalgazını taşımakla görevli
yabancı şirketler bundan sarfınazar ettiler. O da, suya batıyor; o projeler de
hayalî projeler olmaya mahkûm; ama, yine bu kadar...
BAŞKAN – Sayın Toprak, özür dilerim, sözünüzü kesmek
istemiyorum; ama, maddeye dönsek, sınırötesi anlaşmalara... Sayın Bakana da
insafsızlık etmeyelim; yeni geldi Türk cumhuriyetlerinden...
RAMAZAN TOPRAK (Devamla) – Sayın Başkan, sabrınızı
birkaç dakika daha istirham ediyorum.
BAŞKAN – Hayır, hayır... Konuşun efendim... 10 dakika
konuşun da, madde üzerinde konuşun. Yani, Bakü-Ceyhan boru hattını da Yüce
Meclis onayladı.
RAMAZAN TOPRAK (Devamla) – Bağlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
RAMAZAN TOPRAK (Devamla) – Bir enerji köprüsü idik;
ancak, elektrik kesintisi uygulayan bir ülke olduk. Galiba, bu gidişle, iki
lambadan birini söndürme noktasına; yani, yirmi yıl öncesine dönmüş olacağız.
Daha ifade edecek pek çok şey var; ama, Sayın Başkanın
psikolojik baskısını da arkamda, çok yakın hissediyorum.
BAŞKAN – Yok yok... Estağfurullah efendim... Yani,
dışpolitika hassas bir alan, Dışişleri Bakanımız da yeni geldi Türk
cumhuriyetlerinden; zedelenmesin istedim, onun için...
Buyurun efendim.
RAMAZAN TOPRAK (Devamla) – Benim bu ifade ettiğim
hususların, Türk Milletinin ne kadar merak ettiği hususlar olduğu yüksek malumlarınızdır
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Tabiî efendim, doğru söylüyorsunuz.
RAMAZAN TOPRAK (Devamla) – Yine, Kuzey Irak'ta,
ülkemizi doğrudan ilgilendiren çok ciddî oluşumlar var, ciddî yapılanmalar var;
orada resmî olmasa bile, gayriresmî bir devlet yapılandı ve yakında resmîleşme
süreci aşamasına gelindi. Bu kesimler, gerek Kuzey Irak'ta gerek Avrupa'da ve
gerekse Almanya'da davet edildiğinde, bunun, doğrudan ilgilisi olan Türkiye
Cumhuriyeti Devletinden, hükümetinden hiçkimse bahsetmiyor; herhalde, bunu,
başarı olarak kimse takdim edemez. Bölgede, çok ciddî tarihsel oluşumlar var.
Coğrafyalar değişiyor, sınırlar değişiyor; ama, geçen yüzyılda etkinlik
alanımızdaki bu bölgede, Türk Devletinin adı bile okunmuyor, esamisi bile
okunmuyor; herhalde, bu, başarı olarak sunulamaz.
Ben, bu konularda Yüce Meclise hiç bilgi verilmemesini
iki şekilde algılıyorum; ya devlet sırrı olduğundan veya birşeylerin Türk
Milletinin gözünden saklanmak istenildiğinden. Hangisi olduğunun burada
açıklanması lazım. Bunu öğrenmek hakkımızdır diye düşünüyorum.
Yine, sabrınızı istismar etmeden son cümlemi ifade
ediyorum. Binlerce yıllık tarihe sahip Türk Milletini düşünün ve üstelik, altı
asır boyunca, süper güç olarak dünyaya adaletle hükmetmiş bir Türk Devletini
düşünün, bir de, bugün içine düşürüldüğümüz Türk Devletinin uluslararası
platformdaki halini düşünün!
Sayın Dişişleri Bakanının, üç yıldır, aynı bakanlığı
yürütüyor olması nedeniyle, benim, üç yıla ilişkin kişisel tespitim aynen şu
olmuştur: Maalesef koskoca Türk Devletinin -sayın hükümetin şahsında, maalesef-
Türk Devletinin uluslararası ilişkileri, sonuçları itibariyle, diplomatik
romantizm fotoğrafları vermekten öteye
geçemedi.
Hepinizi ve Yüce Türk Milletini saygıyla selamlıyor,
Sayın Başkana sabırları nedeniyle teşekkürlerimi arz ediyorum. (FP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Estağfurullah efendim, rica ederim...
Çok teşekkür ediyorum.
1 inci madde üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.
1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum :
Madde 2. Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
Madde 3. Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını
alacağım. Açık oylamanın, elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 dakika süre vereceğim.
TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, 2 dakika süre
yetmez.
BAŞKAN – Artık, ağzımdan çıktı.
YASİN HATİPOĞLU (Çorum) – Sayın Başkanım, eğer, bu
işlerin bitirilmesi isteniliyorsa, zatıâliniz takdir buyururlarsa, bendenizin
aklına gelen, şimdi açık oylama yaparsak ve yetersayı bulunamazsa, ara vermek
zorunda kalırsınız. Bu açık oylamayı bırakıp, diğer işlere geçebilir miyiz?
BAŞKAN – Makineler çalışsa!..
YASİN HATİPOĞLU (Çorum) – Efendim, işte, makineyle
değilde, açık oylamayı...
BAŞKAN – Efendim, 2 dakika süre vereceğim; 2 dakika
içinde cihaz açılacak.
TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkanım, cihaza
giremeyenler kağıt gönderiyor ya; öyle yapalım!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 2 dakika süre veriyorum
ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Sınır Aşan Suçları Önleme
ve Mücadele Etmeye İlişkin İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylamasına 216 sayın milletvekili katılmış,
201 kabul, 2 ret 1 mükerrer oy kullanılmak suretiyle tasarı kanunlaşmıştır.
Teşekkür ediyorum.
Şimdi, MEDA Programı ve Avrupa Yatırım Bankasının
Akdeniz Ülkelerindeki Diğer Malî Anlaşmaları Çerçevesinde Malî ve Teknik
İşbirliğinin Uygulanmasına İlişkin Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları
raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.
4. — MEDA Programı ve Avrupa Yatırım Bankasının
Akdeniz Ülkelerindeki Diğer Malî Anlaşmaları Çerçevesinde Malî ve Teknik
İşbirliğinin Uygulanmasına İlişkin Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları
Raporları (1/652) (S. Sayısı : 414) (1)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu
oylarınıza sunuyorum: Raporun okunmamasını kabul edenler... Kabul
etmeyenler...
Raporun okunması kabul edilmemiştir.
Tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına,
Afyon Milletvekili Sayın Sait Açba; buyurun efendim.
FP GRUBU ADINA SAİT AÇBA (Afyon) – Değerli
milletvekilleri, 414 sıra sayılı tasarı üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tasarı, MEDA Programıyla ilgili. MEDA Programı ve
Avrupa Yatırım Bankasının, Akdeniz ülkeleriyle, malî ve teknik ilişkileriyle
ilgili yapılan bir çerçeve anlaşması var; dolayısıyla, tasarı, bu çerçeve
anlaşmasının onaylanmasıyla ilgili bir tasarı.
Avrupa Birliği, işbirliği yaptığı ya da ortaklık
anlaşması olan üçüncü ülkelerle malî protokoller aracılığıyla yaptığı yardım
uygulamasından vazgeçmek suretiyle, malî yardımlarını bölgesel programlarla
yürütmeye başlamıştır. MEDA Programı, bir bölgesel programdır; Akdeniz
ülkelerine yönelik bir programdır. Bu programın başlangıcı da, 1996'da
olmuştur; yani, MEDA Akdeniz Programı, 2 Ağustos 1996 tarihinde yürürlüğe
girmiştir ve 12 Akdeniz ülkesini kapsamaktadır.
MEDA Programının gayesi, Avrupa Birliğinin, Akdeniz
ülkeleriyle ilişkili olarak, gerek ekonomik yönden gerek sosyal yönden gerek
siyasal yönden gerekse kültürel yönden çok yönlü işbirliğini
gerçekleştirmektir. Diğer önemli bir hedefi de, MEDA Programı çerçevesindeki
ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi sonucunda, yine, Akdeniz ülkeleriyle, 2010
yılında, serbest ticaret alanı tarzında bir alanın tesisi de bu çerçevede
düşünülmektedir.
MEDA Programına dahil olan Akdeniz ülkeleri, Cezayir,
Mısır, İsrail, Ürdün, Lübnan, Malta, Fas, Suriye, Tunus, yine, Batı Şeria,
Gazze bunlar da dahil bulunmaktadır.
Tabiî, burada, başlangıçta, malî protokollerle başlayan
ilişkiler, daha sonra, yenileştirilmiş Akdeniz Programı çerçevesinde değişime
uğramıştır; yani, Avrupa Birliği ile bölge ülkeleri arasında yatay ilişkiler
gelişmeye başlamıştır ikinci aşamada. Üçüncü aşamada da, 1996'dan itibaren, tüm
Akdeniz ülkelerinin dahil olduğu MEDA Programı çerçevesinde de çok yönlü
ilişkilerin başlamış olduğunu ifade etmemiz gerekiyor.
Tabiî, MEDA kapsamında, Avrupa Birliğinden Akdeniz
ülkelerine yönelik olarak, çeşitli biçimlerde, malî yardım mekanizmaları
gerçekleştirilmektedir. Bu mekanizmalardan biri hibedir; Topluluk bütçesinden
yapılan hibelerdir veya Avrupa Yatırım Bankasından yapılan hibelerdir; Avrupa
Kömür-Çelik Topluluğundan ve Eurotom'dan yapılan hibeler şeklindedir.
Yine, MEDA Programı çerçevesinde, kredi ilişkileri de
söz konusudur. Kredi ilişkilerinin ağırlıklı bir kısmı, Avrupa Yatırım
Bankasından verilen kredilerdir. Yine, Avrupa Yatırım Bankasından, risk
sermayesi tarzında bir destek de söz konusudur. Bir de faiz sübvansiyonu
tarzında bir destek de söz konusudur. 1993 yılına kadar, ikili malî anlaşmalar
çerçevesinde yapılan yardımların toplamına baktığımızda, Topluluk bütçesinden
verilen yardımların 9 milyar 354 milyon ECU civarına ulaştığını görürüz.
Tabiî, MEDA Programının finansmanında uygulanan en
önemli yöntem, ortak bir havuz projesidir. Bütün Akdeniz Programına dahil olan
ülkeler, projelerini bu havuza yönlendirmektedirler ve bu havuzda
değerlendirilmekte, Avrupa Birliği ülkelerinin oy potansiyeline göre projeler,
belli bir oyu alan, daha doğrusu 87 oyun 62'sini alan projeler öncelikle
finanse edilmektedir.
MEDA Programından Türkiye'ye yönelik olarak sağlanan
malî yardımlarla ilgili olarak değerlendirmeyi bir genel çerçeve içinde yapmak,
belki daha yararlı olacaktır; yani, bugüne kadar, Avrupa Birliğinden yapılan
malî yardımlar çerçevesinde, MEDA Programını da birlikte değerlendirmenin
yararlı olacağını düşünüyorum.
Avrupa Birliğinin Türkiye'ye sağlamış olduğu malî
yardımlara baktığımızda, 1964-1993 döneminde, Birinci ve Dördüncü Malî
Protokoller ve 1993'te yapılan işbirliği çerçevesinde, toplam olarak 1 milyar
430 milyon ECU civarında bir yardımın gerçekleştiğini ve tabiî, bu yardımın
ağırlıklı bir kısmının kredi tarzında gerçekleştiğini görüyoruz. Kredinin
ağırlıklı bir kısmı, 962 milyon ECU'luk bir kısmı Topluluk bütçesinden
aktarılmıştır. Yine 340 milyonluk kredi de Avrupa Yatırım Bankasından
sağlanmıştır. Bağışın nispeti oldukça azdır, 128 milyon ECU civarında.
Türkiye'ye yapılan malî yardımların Akdeniz ülkelerine
yapılan yardımlar içindeki yerini de gözden geçirmek gerekir; çünkü,
Türkiye'nin konumu, Akdeniz programına, yani MEDA Programına dahil olan
ülkelerden farklıdır; çünkü, Türkiye'ye ilişkin, Topluluğun bir ortaklık
anlaşması söz konusudur, diğer ülkelerle böyle bir ortaklık anlaşması söz
konusu değildir.
1958-1983 döneminde, MEDA Programı çerçevesinde yapılan
yardımların dağılımına baktığımızda, Türkiye'nin birinci sırada olduğunu
görürürüz. Türkiye, toplam MEDA yardımlarının yüzde 30'unu almıştır bu dönemde.
Yine aynı dönemde, Avrupa Birliğine tam üye olmamış olan Portekiz ve İspanya da
vardır. Örneğin, Portekiz yüzde 16'sını almıştır, İspanya yüzde 4,7'sini
almıştır, yine mağrip ülkeleri yüzde 19'luk bir nispet, maşrık ülkeleri de
yüzde 20'lik bir nispette yardım almıştır.
1958-1993 döneminde, yardımın yönünün Türkiye aleyhinde
gerçekleştiğini görürüz. Türkiye, 1983'e kadar, yüzde 30 nispetinde MEDA
Programından bir malî yardım alırken, 1993'e kadar geçen dönemde ise, bu yardım
oranının yüzde 10,2'ye düştüğünü görürüz; yani, çok ciddî anlamda bir gerileme
söz konusudur.
Burada, şunu da ifade etmek lazım: Bu son dönemde,
Türkiye'nin 1983'teki yüzde 30'luk payının, 1993'te yüzde 10'a düştüğü dönemde,
Akdeniz Programından öncelikle yardım alan ülkeler sıralamasına baktığımızda:
Yugoslavya'nın yüzde 19'la 1 inci sırada, Mısır'ın yüzde 18'le 2 nci sırada,
Fas'ın 3 üncü, Cezayir'in 4 üncü ve Türkiye'nin de 5 inci sıraya düştüğünü
görüyoruz. Yani, burada Türkiye, Ortaklık Anlaşması olan tek ülke olmasına
rağmen, maalesef, Akdeniz fonlarından aktarılan veya transfer edilen
kaynaklarında, Türkiye'ye yönelik olarak oldukça düşük miktarlarda transfer
edilmiş olduğu, bu çerçevede yine ortaya çıkmaktadır.
Yine, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerine baktığımızda,
bilhassa Doğu Avrupa rejimlerinin çökmesinden sonra, Polonya, Bulgaristan ve
Romanya gibi ülkelere, dört beş yıl içerisinde Avrupa Birliğinin sağlamış
olduğu malî yardımların, Türkiye'nin otuzbeş yıl içerisinde almış olduğu malî
yardımları aştığını da, maalesef, üzülerek belirtmek gerekir.
Yine, Türkiye'ye yapılan malî yardım mekanizmasının,
komşu ülkelerle, bilhassa Yunanistan, İrlanda, İspanya, Portekiz gibi
ülkelerle; yani, bir bakıma Avrupa Birliğine son giren ülkelerle
karşılaştırdığımızda, gerçekten çok ciddî rakamlarda bir malî transferin bu
ülkelere yönelik olarak sağlandığını görürüz.
1995 yılı dahil olmak üzere, örneğin, Yunanistan,
Avrupa Birliğinden, tam 36 milyar ECU civarında bir malî yardım almıştır.
İrlanda, 31 milyar ECU'dür, İspanya'nın aldığı 40 milyar ECU'dür, Portekiz'in
aldığı 21 milyar ECU'dür; Türkiye, 1995 yılı sonuna kadar, sadece 830 milyon
ECU'lük bir malî yardım almış bulunmaktadır. Verilen bu malî yardımların da
ağırlıklı bir kısmının hibe olduğunu da düşünecek olursak, Türkiye'nin, Avrupa
Birliği karşısındaki konumunu, açık bir şekilde, bu rakamlardan da görmek
mümkündür.
Tam üyelikten 1997 yılına kadar, biraz önce ifade
ettiğim ülkelerin durumuna baktığımızda, örneğin, Yunanistan 1981-1997
döneminde tam 34 milyar ECU'lük bir malî yardım almıştır. Örneğin 1996 yılında,
sadece yıllık olarak almış olduğu rakam 4 milyar ECU'dür; İspanya, yine aynı
dönemde -yani, tam üyeliğinden 1997'ye kadar- 1986-1997 döneminde, onbir yıl
boyunca, 27 milyar ECU'lük bir yardım almıştır. Yine, Portekiz'in de onbir
yıllık bir sürede, 1986-1997 arasında, 15 milyar ECU'lük bir yardım aldığını görüyoruz.
Yani, Türkiye, eğer, tam üye olmuş olsaydı; örneğin, 1995 yılında tam üye olmuş
olsaydı, 1996, 1997 verilerine göre, her yıl, 8 milyar 300 milyon ECU'lük bir
yardım alması kaçınılmazdı; yani, bunun, Topluluğun vermeye mecbur olduğu bir
rakam olduğunu ifade etmek istiyorum.
1995'te, hepimizin bildiği gibi, Türkiye, gümrük
birliği tarzında bir tercihte bulundu; ama, bu tercihin, maalesef, Türkiye'nin
menfaatları açısından yerinde bir tercih olduğunu söylememiz mümkün değildir.
Bugüne kadar, Avrupa Birliğine dahil olan ülkelere baktığımızda, öncelikli
tercihleri, tam üye olmak olmuştur. Daha sonra, beş ilâ -çoğu ülkelerde- yedi
yıllık bir dönemde, tam üyelikten sonra, gümrük birliği sürecinin tamamlanmış
olduğunu; ama, bu süre içerisinde, çok ciddî miktarlarda bir malî yardım
mekanizmasının işletilmiş olduğunu görüyoruz; yani, Türkiye, 1995'te yaptığı
tercihi yanlış yapmıştır, bir bakıma geri dönülmez bir yola girmiştir. Şayet,
öncelikle, topluluğa tam üye, daha sonra da gümrük birliği tarzında bir tercih
yapmış olsaydı, topluluktaki malî yardım mekanizmalarının zorunlu olarak
işletilmesi nedeniyle, Türkiye'nin konumu, bugün, çok daha farklı bir noktada
olurdu.
Şimdi, en son, 1995 sonrası, Türkiye'ye yönelik malî
uyum programı çerçevesinde 2,8 milyar ECU'lük bir yardım programı düzenlenmiş;
ancak, bu program da, Avrupa Parlamentosunun ve Yunanistan'ın vetosuyla
karşılaşmıştır. Bu Programdan, sadece, Avrupa Yatırım Bankasından 339 milyon
ECU'lük, Euromed'den 205 milyon ECU'lük, yine MEDA 1'den 376 milyon ECU'lük bir
kaynak tahsis edilmiştir. Şu anda görüştüğümüz MEDA çerçeve anlaşması o zaman
yapılmadığı için, böyle bir anlaşma söz konusu olmadığı için, o tarihte tahsis
edilen kaynak da, maalesef kullanılamamıştır.
Dolayısıyla, MEDA-1 programı çerçevesinde daha önce
realize edilmiş olan kaynakların, bundan sonra MEDA-2 programı olarak, ileriye
dönük olarak, Türkiye'ye bir malî yardım mekanizması, ciddî miktarlarda malî
yardım transferi düşünülmektedir.
Dolayısıyla, ben, bu anlaşmanın hayırlı olmasını
temenni ediyorum.
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN – Efendim, teşekkür ediyorum.
Sayın Aslan Polat?.. Yok.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler bitmiştir.
Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum :
MEDA PROGRAMI
VE AVRUPA YATIRIM BANKASININ AKDENİZ ÜLKELERİNDEKİ DİĞER MALÎ ANLAŞMALARI
ÇERÇEVESİNDE MALÎ VE TEKNİK İŞBİRLİĞİNİN UYGULANMASINA
İLİŞKİN ÇERÇEVE ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ
UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1. — Türkiye tarafından 19 Mart 1999 tarihinde
imzalanan “MEDA Programı ve Avrupa Yatırım Bankası (AYB)’nin Akdeniz
Ülkelerindeki Diğer Malî Anlaşmaları Çerçevesinde Malî ve Teknik İşbirliğinin
Uygulanmasına İlişkin Çerçeve Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – 1 inci madde üzerinde grupları adına söz
isteyen?.. Yok.
Şahsı adına, Sayın Aslan Polat?.. Yok.
1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
Madde 2.- Bu kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
Madde 3.- Bu kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Efendim, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını
alacağım.
Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir...
Oylama için 3 dakika süre veriyorum ve oylamayı
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, MEDA Programı ve Avrupa Yatırım Bankasının
Akdeniz Ülkelerindeki Diğer Malî Anlaşmaları Çerçevesinde Malî ve Teknik
İşbirliğinin Uygulanmasına İlişkin Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının yapılan oylamasına 193 milletvekili
katılmış; 184 kabul, 1 ret, 1 çekimser 7 mükerrer oy kullanılmış ve tasarı,
kanunlaşmıştır efendim.
Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Denizcilik Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
ve Dışişleri Komisyonları raporlarının müzakeresine başlayacağız.
5. — Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Denizcilik
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonları Raporları
(1/302) (S. Sayısı : 150)
BAŞKAN – Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Anavatan Partisi Grup Başkanvekili Kastamonu
Milletvekili Murat Başesgioğlu, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
Konya Milletvekili Ömer İzgi, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili Ankara
Milletvekili Saffet Arıkan Bedük, Fazilet Partisi Grup Başkanvekili İstanbul
Milletvekili İsmail Kahraman ve Demokratik Sol Parti Grup Başkanvekili Konya
Milletvekili Emrehan Halıcı’nın, 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve
Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 47 nci Maddesine Bir Fıkra Eklenmesi Hakkında
Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu raporunun müzakeresine başlayacağız.
6. — Anavatan Partisi Grup Başkanvekili Kastamonu
Milletvekili Murat Başesgioğlu, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
Konya Milletvekili Ömer İzgi, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili Ankara
Milletvekili Saffet Arıkan Bedük, Fazilet Partisi Grup Başkanvekili İstanbul
Milletvekili İsmail Kahraman ve Demokratik Sol Parti Grup Başkanvekili Konya
Milletvekili Emrehan Halıcı’nın, 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve
Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 47 nci Maddesine Bir Fıkra Eklenmesi Hakkında
Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/527) (S. Sayısı : 494)
BAŞKAN – Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Türkiye’de İrtibat Ofisinin Kurulmasına İlişkin Dünya
Sağlık Örgütü, Avrupa Bölge Ofisi ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Yapılan Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.
7. —Türkiye’de İrtibat Ofisinin
Kurulmasına İlişkin Dünya Sağlık Örgütü, Avrupa Bölge Ofisi ve Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yapılan Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/520) (S. Sayısı : 180)
(1)
BAŞKAN – Komisyon?.. Komisyon nerede?
ÖMER İZGİ (Konya) – Komisyon burada; geliyor Sayın
Başkan...
BAŞKAN – Hükümet?.. Burada.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) – Komisyon olarak buradayım Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Komisyon da geldi efendim.
TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun efendim.
TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, komisyon adına,
başkan, başkanvekili dışında özel sözcü olması lazım... Yazılı metin var mı?
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) – Evet, ben sözcüyüm.
BAŞKAN – Sözcü olabiliyor efendim.
ÖMER İZGİ (Konya) – Olur efendim, olur!
TURHAN GÜVEN (İçel) – Efendim, özel sözcü mü diye
soruyorum... Var mı?!.
BAŞKAN – Varmış efendim.
TURHAN GÜVEN (İçel) – Okuyalım yazıyı o zaman.
BAŞKAN – Yazıyı okuyalım...
TURHAN GÜVEN (İçel) – Fazilet Partisinden sözcü var
mı?! Hiç düştü mü?! Gördünüz mü?!
MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Hepimiz sözcüyüz; hepimiz
konuşuyoruz...
KAMER GENÇ (Tunceli) – Olmaz canım!.. İçtüzük...
TURHAN GÜVEN (İçel) – Yani, İçtüzük hükümlerini ihlal
ediyorsunuz!
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Komisyonun Başkanvekili geldi
zaten.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 45 inci maddesi,
"Komisyonlar, Genel Kurulda başkan veya başkanvekili veya o konu için
seçilmiş özel sözcü veya sözcüler tarafından temsil olunurlar" diyor.
TURHAN GÜVEN (İçel) – Biz de aynı şeyi söylüyoruz.
Yani, komisyon karar verecek, sözcümüz falandır diyecek; ama, başkanvekili
geldi.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Tamam, geldi Başkanvekili...
TURHAN GÜVEN (İçel) – Yani, sözcümüz falandır diye...
Ama, Başkanvekili geldi...
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Başkanvekili geldi
zaten, bitti o...
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, başkanvekili
geldi.
TURHAN GÜVEN (İçel) – Efendim, Başkanvekili geldi;
artık, onu okumanıza gerek kalmadı.
BAŞKAN – Ama, siz "sözcü mü" diyorsunuz bir
de... "Yetkiniz var mı" dediniz efendim.
TURHAN GÜVEN (İçel) – Evet...
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan,
başkanvekili daha evvel yoktu da orada, onun için sorduk.
BAŞKAN – Bir tek oturan başkanvekiliydi efendim...
TURHAN GÜVEN (İçel) – Kim başkanvekili efendim?..
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Başkanvekili oturmamıştı
efendim...
BAŞKAN – Oturmamış mıydınız efendim?
ÖMER İZGİ (Konya) – Şimdi var efendim; buyurun.
TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Kaya, Başkanvekili efendim;
demin yoktu, şimdi var... Allah Allah!.. Hem İçtüzüğü okuyorsunuz, arkadan da
kendiniz uygulamıyorsunuz!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, komisyon raporunun...
TURHAN GÜVEN (İçel) – O zaman, şimdi, karar
yetersayısının aranmasını istiyoruz.
BAŞKAN – ...okunup okunmaması hususunu oylarınıza
sunacağım : Raporun okunmasını kabul edenler...
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Karar yetersayısı?!
TURHAN GÜVEN (İçel) – Karar yetersayısı dedik Sayın
Başkan!
BAŞKAN – Karar yetersayısı istendi efendim; ama, ben,
daha evvel oylamaya geçmiştim.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Hayır, hayır,
geçmediniz.
BAŞKAN – Geçmiştim efendim.
"Raporun okunmasını kabul edenler" dedim
efendim.
TURHAN GÜVEN (İçel) – O zaman zabıtlara bakın
efendim...
BAŞKAN – Bakalım efendim zabıtlara, pekâlâ...
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Var tutanaklarda.
BAŞKAN – Bakın zabıtlara... "Raporun okunmasını
kabul edenler" demiştim efendim.
Raporun okunmasını kabul etmeyenler... Raporun
okunmaması kabul edilmiştir efendim.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?.. Yok.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Karar yetersayısı
istiyoruz...
BAŞKAN – Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler...
TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, zabıtlara getirin
bakın; sonra oylayın!..
BAŞKAN – Kabul etmeyenler...
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, karar
yetersayısı istedik; buna rağmen eğer dikkate almıyorsanız; bu, yanlıştır!
Karar yetersayısı istedik! Karar yetersayısı istememiş olsaydık...
BAŞKAN – Zabıtlar gelince bakacağım Sayın Bedük,
celallenmeyin...
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Daha evvel de söyledik,
şimdiki oylamada da söylüyoruz; buna rağmen dikkate almıyorsunuz!..
BAŞKAN – Sayın Bedük, ben dikkate alıyorum, zabıtları
getirtiyorum; ama, zabıtlar gelene kadar da işlemime devam ediyorum.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Yine söyledik!..
BAŞKAN – Siz, yine isteyin efendim...
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Biraz evvel de
söyledik, şimdi de söylüyoruz!..
BAŞKAN – Söyleyin... Bağırmayın... Celallenmeyin...
Yakışmıyor size bağırmak...
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Ama, dikkate
almıyorsunuz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Aman efendim, Sayın Bedük...
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – İstirham ediyorum
efendim!.. Olur mu!..
BAŞKAN – Kale almıyor muyum?!.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Dikkate almanız
lazım Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun efendim, kale alıyorum... Kale
alıyorum Sayın Bedük, çok güzel kale alıyorum...
TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, nasıl izale
edeceksiniz bu yanlışı!.. İzalesi mümkün olmayan hatadır bu.
BAŞKAN – Sayın Güven, müsaade edin de... İkinizle
birden baş ederim ben. Ben kale alıyorum...
TURHAN GÜVEN (İçel) – Siz, evvela İçtüzükle baş edin!..
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Baş etme meselesi
değil Sayın Başkan!
BAŞKAN – Ben, bir sayın milletvekilinin, bir grup
başkanvekilinin ifadesini kale almayacak kadar terbiyesiz değilim, siyasî
etikten yoksun değilim Sayın Bedük! (MHP sıralarından alkışlar)
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan,
bakın, tekrar söylüyorum size; birinci oylamada da söyledik; dikkate almadınız;
bu oylamada da yeniden söyledik...
BAŞKAN – Şimdi alacağım efendim... Şimdi alacağımı
ifade ettim; ama, tehevvürünüz, siniriniz...
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Tehevvür filan
değil!.. Dikkate alın yeterli!..
BAŞKAN – Ben alırım Sayın Bedük, ben alırım...
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan,
dikkate alın yeterli.
BAŞKAN – Alırım... Alacağım dedim... Tehevvür
içindesiniz...
Karar yetersayısının aranılması istenmiştir efendim.
Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Bu oylamayı elektronik cihazla yapacağım; 3 dakika süre
veriyorum ve oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)
ALİ ILIKSOY (Gaziantep) – Usul hatası yapıyorsunuz
Sayın Başkan; tasarının maddelerine
geçilmesi kabul edilmişti...
BAŞKAN – Birinci oylama raporun okunup okunmamasıydı
efendim, istirham ederim...
(Elektronik cihazla oyların toplanmasına devam edildi)
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Dikkate alınmadı...
Hani, sanki şeymişiz gibi burada... Bir Grup Başkanvekili olarak burada
konuşuyoruz, dikkate almıyor yani... Halbuki, daha önceden söyledim...
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Herkesinki alınır,
herkesinki...
BAŞKAN – İfade de ettim; zabıtlarda var. Bir partinin
grup başkanvekilini kale almayacak kadar siyasî etikten yoksun değilim dedim.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Ama, şimdi etmeyin... Demin söylemiştim bunu.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Efendim, ben duymadım.
BAŞKAN – Aman efendim, nasıl duymuyorsunuz?! Benim gür
sesimi duymuyorsanız; o zaman tehevvür içinde ifadeniz de doğrudur.
TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, doğal karşılayın;
siz de bizim sesimizi duymuyorsanız...
BAŞKAN – Efendim, niye kavga ediyoruz?!
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Birincisinde duymadınız
efendim!
BAŞKAN – Hayır efendim; niye kavga ediyoruz?!
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Birincisinde bizi
duymadınız Sayın Başkan; duymuş olsaydınız...
BAŞKAN – Bir yıl içinde mi duymadım?!.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan,
birincisinde duymuş olsaydınız, dikkate alırdınız; demek ki, duymamışsınız.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Olabilir...
BAŞKAN – Duysaydım, niye almayayım Beyefendi?!
Zabıtları da getirtmezdim.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan,
duymayabilirsiniz; normal...
TURHAN GÜVEN (İçel) – Nasıl telafi edeceksiniz?!
BAŞKAN – Getirtiyorum efendim...
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Neyse... Neyse...
(Elektronik cihazla oyların toplanmasına devam edildi)
TURHAN GÜVEN (İçel) – Bize iki tane demişlerdi...
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Anlaştık, iki tane
dediler... Bize iki tane dediler.
BAŞKAN – Sayın Güven'e "üç" dediler.
TURHAN GÜVEN (İçel) – Onlar dedi, ben demedim.
BAŞKAN – Tabiî; ama, size dediler... Siz de "ben,
nöbetçi değilim; Sayın Bedük'le konuşun" dediniz. Ben, kendim, zabıt
kâtibi gibiyimdir; istirham ederim... "Sayın Bedük'le konuşun, ben
yokum" dediniz.
Sayın İsmail Kahraman da burada.
İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Efendim?..
BAŞKAN – Hayır efendim...
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – İşin yoksa şahitlik yap Sayın
Başkan...
İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Son oturum; zannediyorum,
nazar değdi.
BAŞKAN – Son oturum; ama... Üstelik de, biz, Başkanlık
Divanı Üyesi olarak arzı veda edeceğiz; çünkü, bir daha seçilip
seçilmeyeceğimiz belli değil. Onun için... Bu son oturumun cilvesi...
İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Efendim, yine siz tatlı
bağlayın...
BAŞKAN – Ama, ben ifade ettim efendim. Anlaşmada, 3
anlaşma vardı. Sayın Güven dediler ki, ben yokum, Sayın Bedük'e söyleyin...
Karar yetersayısı vardır efendim -hem de elektronik
cihazda var; pusulayı kale almadan-tasarının maddelerine geçilmesi kabul
edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum :
TÜRKİYE’DE
İRTİBAT OFİSİNİN KURULMASINA İLİŞKİN DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ, AVRUPA BÖLGE OFİSİ VE
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA
YAPILAN ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞU HAKKINDA
KANUN
TASARISI
MADDE 1. — 10 Mayıs 1999 tarihinde Kopenhag’da
imzalanan “Türkiye’de İrtibat Ofisinin Kurulmasına İlişkin Dünya Sağlık Örgütü,
Avrupa Bölge Ofisi ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yapılan Anlaşma”nın
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – 1 inci madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Karar yetersayısının
aranılmasını istiyorum efendim.
BAŞKAN – Şimdi, biraz evvel aradığım halde mi?..
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Arkadaşlar dışarı
çıktılar... (DSP ve MHP sıralarından "Ayıp!.." sesleri)
Hiç ayıp değil!
BAŞKAN – Karar yetersayısı istenilmiştir; sayacağım
efendim.
Kabul edenler...
Doğru Yol Partisinin Kâtip Üyesi sayıyor efendim.
143 üyeyle kabul edilmiştir efendim. (MHP ve DSP
sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, lütfen!..
Sayın arkadaşlar, her dakika karar yetersayısının
aranılması istenecek; lütfen ayrılmayın.
2 nci maddeye geçiyorum.
ALİ ILIKSOY (Gaziantep) – Sayın Başkan, kabul
etmeyenleri söylemediniz.
BAŞKAN – Kabul edildi dedim efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Kabul etmeyenleri sormadınız.
BAŞKAN – Karar yetersayıyla, 143'le kabul edildi dedim
efendim.
OĞUZ TEZMEN (Bursa) – Belki 150 kişi kabul etmeyecek!..
TURHAN GÜVEN (İçel) – Efendim "kabul
etmeyenler" ifadesini kullanmadınız.
BAŞKAN – Pardon, affedersiniz.
Kabul etmeyenler_
TURHAN GÜVEN (İçel) – Doğrusu bu.
BAŞKAN – Tamam efendim, oldu; ne yapalım.
143 oyla kabul edilmiştir.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Usule göre uyarıyoruz
efendim.(MHP sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ÖRS (Burdur) – Ne bağırıyorsunuz?!.
MİHRALİ AKSU (Erzincan) – Konuşma!..
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ne bağrıyorsun! Şurada, Başkana
doğru yapması için talepte bulunuyoruz! (MHP sıralarından gürültüler)
MİHRALİ AKSU (Erzincan) – Konuşma!..
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ne bağırıyorsunuz! Yani, burada
terör mü estireceksiniz?!.
BAŞKAN – 2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – 2 nci madde üzerinde söz isteyen?..
GAFFAR YAKIN (Afyon) – Şahsım adına söz istiyorum.
BAŞKAN – Afyon Milletvekili Gaffar Yakın; buyurun
efendim.
GAFFAR YAKIN (Afyon) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Meclisimizin tatile girmeden, son gününde, ben, kesinlikle
sizin vaktinizi almak istemiyorum; ama, Dünya Sağlık Teşkilatı gibi, bugün,
dünya sağlığının geleceğini programlayan bir organizasyonun, Birleşmiş
Milletlere bağlı olan organizasyonun Türkiye'de bürosunun açılması, çok önemli
bir olaydır. Ben, kısaca, bu önemli olayın biraz perde arkasından bahsetmek
istiyorum.
Ülkemizde, sağlık ocaklarından yetişmiş, Bakanlığımızda
Müsteşar Yardımcılığına kadar yükselmiş Dr. Serdar Savaş diye çok değerli bir
insanımız var. Bu insanımız, sağlık projesinin de direktörlüğünü yapıyordu.
Daha sonra, politik nedenlerle görevden alındığında, Dünya Sağlık Teşkilatının
Avrupa direktörü Dr. Eric Aswald, buna görev verdi "gel, sen bizimle
birlikte çalış" dedi ve şu anda, Dünya Sağlık Teşkilatı Avrupa Bölge
Ofisinde, Başkan Yardımcısı konumundadır. Sadece, Türkiye'nin değil, Ortaasya
ülkelerinin ve Kıbrıs'ın sağlık politikalarının oluşmasında çalışmaktadır ve bu
arkadaşımızın gayretiyle, böyle bir ofisin Türkiye'de kurulmasının, Türkiye'ye
kazandırılmasının amacı şudur: Bugün, Ortaasya ülkeleri, Kafkasya ülkeleri,
Avrupa Bölgesindedir. Avrupa Bölgesinden, burasının bir ofis olarak ileride
bölgeye dönüşmesi amacıyla bu iş yapılmıştır. Bundan dolayı, bizim
hükümetlerimizin görevine son verdiği Serdar Savaş'a, özellikle, bu kürsüden
teşekkür etmek istiyorum ve Sayın Bakandan da bu konuda destek bekliyoruz;
çünkü, bu ofis, halen çalışmamaktadır.
Çok teşekkür ederim. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, şahsım adına söz
istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kamer Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, yıllarca bu Parlamentoda görev yapan bir insan
olarak, Başkanlık Divanının yaptığı hataları hatırlatmak bizim görevimiz. Biraz
önceki müdahalemizin konusu bu. Bazı arkadaşlar duymuyor, kaba kuvvet
gösterisinde bulunuyor.
Sayın Başkan "kabul edenler" dedi. (MHP
sıralarından gürültüler)
Bir dakika efendim... Bir dakika...
"Kabul etmeyenler" demeden "madde kabul
edilmiştir" dedi. Ben de, Sayın Başkana dedim ki "Sayın Başkan 'kabul
etmeyenler' deyin." Yani, bu, İçtüzüğün gereğini yerine getirmek için
yaptığımız bir müdahale. Bu, sizi, niye rahatsız ediyor, ben anlamıyorum. Yani,
burada, üzerimize yürümekle... Doğruları yaptığımız zaman bizi susturmaya
kalkarsanız, bu Parlamento buna müsait değil. Dışarıda her şey yapılabilir;
ama, bu Parlamentonun bir ağırlığı var arkadaşlar. Buraya gelen, anayasaya,
kanuna, Parlamento teamüllerine uymak zorunda. Zaman zaman, Meclis Başkanlık
Divanında yanlışlıklar yapılıyor ve biz, parlamenter olarak, bunları
düzeltiyorsak, sizin lehinize düzeltiyoruz; yani, bu Parlamentonun doğru
çalışması lehine yapıyoruz. Burada, bağırmanın çağırmanın da bir anlamı yok.
Herkes, burada, milletvekilidir; milletvekili olarak, parlamenter görevinin gerektirdiği
davranışlarda ve konuşmalarda bulunabilir. Çok sabırsızsanız, gidersiniz,
dışarıda oturursunuz yani... Burada, kimsenin kimseyi tehdit etmeye de hakkı
yok. Sonra, biz, tehdide de gelmeyiz; geldiğimiz yer belli, politik mücadelemiz
belli. Biz, mücadele yapmasını severiz; ama, memleketimizin de menfaatını her
şeyin üzerinde tutarız, mücadeleyi de meşru zeminlerde yaparız. Gayrimeşru
zeminlerde mücadele yapmak isteyenler, o gayrimeşru zeminlerde mücadele yapacak
kişilerle, gitsinler muhatap olsunlar; ama, tabiî, gerekirse, biz de
muhataplarımızın seviyesine ineriz, onu da söylemek istiyorum.
Parlamento tatile girerken, bütün arkadaşlarımıza
başarılar diliyorum. Dilerim ki, memleketin her tarafına dağılınca,
arkadaşlarımız, gider, ülkenin ve milletin içinde bulunduğu sıkıntıları duyar
ve gelir, burada, bunları çözmek için gayret sarf ederiz. Bizim, kimseyle
kişisel hesabımız yoktur, kinimiz de yoktur.
Hepinize saygılar sunuyorum ve Parlamentonun tatilini
kutluyorum efendim. (Alkışlar)
BAŞKAN – 2 nci madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır efendim.
2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
3 üncü madde üzerinde söz isteyen?..
İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Sayın Başkan, Grup adına
söz istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Kahraman, buyurun efendim.
FP GRUBU ADINA İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 21 inci Dönemin İkinci Yasama Yılını bitiriyoruz
ve ara veriyoruz. Çalışmalarımız oldu, gayretimiz oldu; hepimizin gayreti ve
hedefi aynı, istikameti aynı. Değişik görüşler de ileri sürsek, temel
görüşlerimiz, ülkemizin mutluluğu ve bahtiyarlığıdır.
Ben, bu kanun tasarısı vesilesiyle, Fazilet Partisi
Grubu adına Yüce Meclisinizi ve sizin şahsınızda bütün milletimizi selamlamak
için söz aldım. Hayırlı çalışmalar diliyorum, sağlık ve afiyet diliyorum,
teşekkürlerimi sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.
Madde üzerinde başka söz isteyen?..
BEYHAN ASLAN (Denizli) – Sayın Başkan, Grubum
adına söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
Sayın milletvekilleri, süremiz dolmak üzeredir.
Tasarının tümü bitene kadar sürenin uzatılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
ANAP GRUBU ADINA BEYHAN ASLAN (Denizli) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 21 inci Dönemin İkinci Yasama Yılını bugün
noktalıyoruz. Meclis tatil oluyor; ama, milletvekilinin tatili olmaz, elbette,
hepimiz halka gideceğiz ve köyleri, beldeleri, şehirleri dolaşacağız, halkın
problemleriyle kaynaşacağız.
Bazı basın organlarında "milletvekilleri tatile
çıkıyor" şeklindeki yazılar, bana göre gerçeği yansıtmıyor; çünkü,
milletvekilinin tatili olmaz. Hepiniz tenkitler alıyorsunuz, bu yoğun
çalışmadan dolayı biz, köye, kente, beldeye gidemedik, onun için, şimdi
koşacağız.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Gidemeyeceksiniz zaten Sayın
Başkan!..
BEYHAN ASLAN (Devamla) – Ben, tüm Parlamentoyu bu yoğun
performanstan dolayı kutluyorum ve Anavatan Partisi Grubu adına da Yüce Meclise
saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Tümen, buyurun.
DSP GRUBU ADINA AYDIN TÜMEN (Ankara) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; bugün itibariyle, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün amir hükmü gereğince, Parlamentomuzda, üç aylık bir ara verme
süreci başlayacak. Geçtiğimiz yasama dönemi içerisinde çok yoğun çalışmalar
yaptı Parlamentomuz. Genellikle, uzlaşarak çıkardığımız tasarılar oldu,
teklifler oldu. Yoğun çalıştık, iyi işler yaptık. Gönül rahatlığıyla, bu ara
dönemde, bütün parlamenter arkadaşlarımız, vatandaşlarımızın arasında,
seçmenlerin arasında bulunacaklar ve 1 Ekim itibariyle, sağlık içinde, esenlik
içinde, inşallah, yine, burada olacağız.
Ben, öncelikle, Demokratik Sol Parti Grup Başkanvekili
olarak, Demokratik Sol Partili arkadaşlarıma, devamlılıklarından dolayı,
gösterdikleri çalışma titizliğinden dolayı çok teşekkür ediyorum; sonra da, tüm
arkadaşlarımıza başarılar diliyorum.
Sağ olun. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.
Sayın Köse, buyurun.
MHP GRUBU ADINA İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; çok yoğun çalışmanın sonucunda, bugün de çok önemli bir
hizmet yapılmıştır. Bu hizmetimiz de, değerli komisyon üyelerimizin üç aylık
çalışma yapmak suretiyle, ülkemizin en önemli meselelerinden bir tanesi olan
trafik konusunun, inşallah, halledilmesi istikametinde yapılacak çalışmadır.
Milletimizin ihtiyaçları, ülkemizin ihtiyaçları
istikametinde ne gerekiyorsa, bu, bir yıllık yasama döneminde onlar
yapılmıştır; yüreğimiz rahat, vicdanımız rahat, alnımız açık olarak, tüm
gruplarımızın milletvekileri olarak, yüce milletimizin huzuruna gideceğiz;
tabiî, muhalefetteki arkadaşlarımızın fazla şikâyetçi olmamaları kaydıyla;
inşallah, biz de, rahat ve huzur içerisinde, seçmenlerimizin yanında ve
ülkemizin çeşitli yerlerinde olacağız.
MUSTAFA ÖRS (Burdur) – Şikâyet etmeyeceğiz, gerçekleri
söyleyeceğiz.
İSMAİL KÖSE (Devamla) – Değerli milletvekilleri,
muhalefet, iktidar partilerinin temsilcisi olan grupların yapacaklarının ne
olduğunu çok iyi bilirler; iktidarı destekleyen partilerimizin milletvekilleri
de, muhalefetteki arkadaşlarımızın ne yapmak istediklerini ve ne yapmaları
gerektiğini bilirler. Toplantı yetersayısının, karar yetersayısının
aranılmasını istemek, muhalefetin hakkıdır ve gerçekten de, hiçbir şekilde
itiraza mahal bırakmayacak çok haklı bir davranıştır. Bunu da, iktidar
partileri, sabırla ve metanetle karşılamak mecburiyetindedirler. O olgunluğu
da, iktidarı temsil eden partiler göstermişlerdir. O itibarla, karşılıklı
anlayış ve huzur içerisinde beraberce arkamıza baktığımızda, çok önemli bir
sayfayı yazdığımızı, Yüce Milletimize emanet ettiğimizi görüyoruz; beraberce onun rahatlığı içerisinde
çalışmalarımıza ara veriyoruz.
Huzurlarınızda, başta Sayın Kamer Genç'e de teşekkür
ediyorum; hem Tunceli'nin meselelerini hem ülkemizin meselelerini, bu kürsüden
ortaya koymuştur, ifade etmiştir. Bazen kantarın topuzu kaçmış, bazen dozajı
artmıştır; onu da, makul karşılamamız gerekiyor.
Hakaret etme noktasına gelmeyinceye kadar, insanların
onurlarına dokunmayıncaya kadar, bu kürsüden, gerçekten her şeyi konuşmak
mümkündür. İnanıyorum ki, kalplerimizi kıracak herhangi kötü bir olay da
olmamıştır. Ufak tefek meseleleri, hiç olmamış gibi kabul ederek, yapmış
olduğumuz çalışmanın sonucunda ortaya çıkardığımız bu eserden, hep beraberce
istifade edeceğimiz mutluluğunu duyduğumuzdan o kırgınlıkları bırakıyoruz. Bu
üç ayın, kardeşçe, ailelerinizle birlikte sağlıklı, mutlu geçmesini, şahsım ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grubum adına temenni ediyorum, hepinize, Allah'tan sağlık
diliyorum, saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Doğru Yol Partisi Grubu adına, buyurun
efendim.
DYP GRUBU ADINA SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 21 inci Dönemin İkinci Yasama Yılının sonuna
geldik. Bu dönemde,Yüce Parlamento, gerçekten Türk Milletinin, en aşağısından,
ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir gayretin içerisine girmiştir. Parlamento,
iktidarıyla muhalefetiyle çalışır. İktidar, sabırlı olur; muhalefet de, mutlak
suretle birkısım düşünce ve fikirlerini söyler.
Tabiî ki, aynı fikir ve düşünce etrafında
birleşemediğimiz zamanlar da olur; ama, Doğru Yol Partisi olarak, bu dönem
içerisinde biz, gerçekten son derece uzlaşmacı bir muhalefet anlayışı
içerisinde hareket ettik ve katkılarda bulunmak için de elimizden gelen gayreti
gösterdik. Gerçi, bazen farklı söylemler sebebiyle itirazlar oldu. Temenni
ediyorum ki, bu itirazlarımız veya farklı düşüncelerimize karşı kavga şeklinde
değil; ama, birbirimizin fikrine ve düşüncesine saygı göstermek suretiyle
uzlaşma sağlamak mümkündür ve gelecekte de o şekilde mümkün olacaktır.
Edebali'nin çok güzel bir sözü var: "Şimdi siz
iktidar oldunuz; dolayısıyla, uzlaşma size, uyuşkanlık size...” Ama, muhalefet
de görüşlerini mutlak surette söylemekte mutlaka görevli ve sorumlu; milletin
dertlerini dile getirmek de boynumuzun borcu.
Bu anlayış içerisinde, bu dönemde yapılan çalışmalardan
dolayı, özellikle, hakikaten hepimiz yorulduk, bunu kabul etmek lazım; ama, bu
yorgunluk, tabiî, şu çatı altında bir süre sonra tekrar çalışmaya başlamak
suretiyle giderilmiş olacak. Biz Anadolu'ya gideceğiz, Anadolu'da mutlak
surette görevlerimizi yapmaya çalışacağız; sadece Meclisin tatil edilmesi
hadisesidir bu yaptığımız şey; yani, 1 Temmuzdan itibaren 1 Ekime kadar tatile
giriyoruz, Anayasanın ifadesi böyle, İçtüzüğümüzün ifadesi de böyle. Bu tatilde
sizlere başarılar diliyorum ve ailelerinizle birlikte yuvalarınızda sağlıklar
ve mutluluklar temenni ediyorum ve Yüce Heyetinizi Doğru Yol Partisi Grubu
adına sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – 3 üncü madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını
alacağım.
Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için 3 dakika süre veriyorum ve oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Türkiye'de İrtibat Ofisinin Kurulmasına
İlişkin Dünya Sağlık Örgütü, Avrupa Bölge Ofisi ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Yapılan Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun açık oylamasına 190 milletvekili
katılmış; 182 kabul, 6 mükerrer ve 2 ret oyu kullanılmıştır ve böylece, tasarı
kanunlaşmıştır.
Sayın milletvekilleri -diyebilirim; çünkü siz
bekliyorsunuz; bekleyenlere teşekkür ederim. Her zaman Demokratik Sol Parti
aynı disiplinde- Anayasa ve İçtüzük gereği, 1 Ekim 2000 Pazar günü saat
15.00'te toplanmak ve gündemde bulunan konuları sırasıyla görüşmek için,
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati
: 19.15
VIII.—SORULAR
VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1. —Samsun
Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, Eğitim Hakkını Savunma Komitesinin
çalışmalarına ve Din ve Ahlak Kültürü öğretmenlerine ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu’nun cevabı (7/2118)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularıma Millî Eğitim Bakanı Sayın Metin
Bostancıoğlu’nun yazılı cevap vermesini delâletlerinize arz ederim. 24.5.2000
Musa Uzunkaya
Samsun
1. Kendi imzanızı taşıyan üst yazıyla 17.5.2000
-451.01/495 sayılı “Eğitim Hakkını Savunma Komitesi”nin hazırladığı açıklamayı
milletvekillerine hangi amaçla gönderdiniz?
2. Bu komitenin bakanlığınız nezdinde yetki, sorumluluk
ve icraatlarınızda etkisi nedir?
3. Tasarruflarınız ve norm kadro uygulamalarınızla
ideolojik amaçlı bir kısım komite, dernek ve çevrelerin etkisi olmuş mudur?
4. Özellikle 8 yıllık Kesintisiz Eğitimin getirdiği
yıkım ve tahribatları muhtevi çeşitli kurum ve kuruluşların rapor ve
açıklamalarını bugüne kadar bir üst yazıyla Sayın Milletvekillerine gönderdiniz
mi, veya bundan böyle göndermeyi düşünüyor musunuz?
5. Norm kadroların uygulandığı özellikle Din ve Ahlak
Kültürü branş öğretmenlerinin köy ve kasabalarda ilköğretimin ikinci
devresindeki yedi sınıf şartı (14 saat ders) getirilmesi, 4 üncü ve 5 inci
sınıfların kapsama alınmaması sonucu ilgili ders hocalarının köy ve kasaba
ilköğretim okullarından ders saatleri yetmediği için uzaklaştırılması amacını
mı taşımaktadır?
6. Durum böyle değilse, ilkokul 4 üncü ve 5 inci
sınıflarındaki Din ve Ahlak derslerini aynı branş hocalarına ders saatleri
çerçevesinde verdirmeyi düşünüyor musunuz?
T.
C.
Millî Eğitim
Bakanlığı
Araştırma,
Planlama ve Koordinasyon 28.6.2000
Kurulu
Başkanlığı
Sayı
:B.08.0.APK.0.03.05.00-03/1656
Konu :Soru önergesi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi :TBMMBaşkanlığının 29.5.2000 tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2118-5740/13763 sayılı yazısı.
Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya’nın, “Eğitim
Hakkını Savunma Komitesinin çalışmalarına ve Din ve Ahlak Kültürü
öğretmenlerine ilişkin” yazılı soru önergesi incelenmiştir.
1-2-3. 3797 sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilât
ve Görevleri Hakkında Kanunun değişik 62 nci maddesine göre hazırlanmış olan;
Millî Eğitim Bakanlığına Bağlı Okul ve Kurumların Yönetici ve Öğretmenlerinin
Norm Kadrolarına İlişkin Yönetmeliğin 1 inci maddesinde; “Bu Yönetmeliğin
amacı, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı her derece ve türdeki örgün ve yaygın
eğitim kurumları ile diğer eğitim kurumlarının öğretmen ve yönetici norm kadro
sayılarına ilişkin esas ve usulleri belirlemektir.” hükmü, 4 üncü maddesinin
(h) bendinde de; “Norm kadro; kapsama dahil okul ve kurumlarda bulunması
gereken yönetici ve öğretmen sayısını”, ifade eder hükmü yer almaktadır. 5 inci
maddesinde ise; “Bu Yönetmelikte düzenlenen esas ve usullerin belirlenmesinde;
a) Okul ve kurumlarda yönetim, eğitim ve öğretim
hizmetlerinin gerekli ve yeterli personelce yürütülmesi,
b) Personel boyutunda atıl kapasite yaratılmaması, var
olan atıl kapasitenin ihtiyaç duyulan okul ve kurumlara yönlendirilmesine zemin
oluşturarak verimliliğe dönüştürülmesi,
c) Eğitim yönetiminin her sürecinde, edinilen çağdaş
teknolojiden en etkin ve verimli biçimde yararlanılmasının gerekliliği,
d) Bir öğretmene düşecek haftalık toplam ders yükünün
yasal boyutta öngörülen sınırlar içinde kalması,
e) (...),
temel ilke olarak alınmıştır.” denilmektedir.
Yukarıda belirtilen hükümler doğrultusunda Bakanlığımız
görevini yerine getirmektedir. Ancak, yasa ve yönetmeliklerle verilen görevler
yerine getirilirken, konuyu yeterince anlayamamaktan doğan zarar görme endişesi
ve benzeri nedenlerle direnç gösteren kişi ve kurumlar olduğu gibi destek
olarak, bir an önce kamu yararının sağlanmasına katkıda bulunanlar da olmaktadır.
“Eğitim Hakkını Savunma Komitesi” norm kadro konusunda,
yukarıda sayılan ikinci grupta yer alarak yasaların yerine getirilmesine
katkıda bulunmaktadır. Bu durumu, kamu yararını düşünen herkes için memnuniyet
verici bir durum olarak değerlendirip, yazımızla; sizlerle paylaşarak, kamu
adına yardımınız istenmektedir.
Bakanlığımız, yasalarla verilen yetkileri, yasaların
gereği olarak kendisi yerine getirmektedir. Hiçbir kişi veya kuruluşla
yetkilerimizin paylaşılması söz konusu olamaz. Sekiz yıllık kesintisiz zorunlu
ilköğretim konusunda da değerlendirmelerimiz bu çerçevededir.
4. Sekiz yıllık eğitimin, yıkım ve tahribatı söz konusu
değildir.
5-6. 3797 sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilât ve
Görevleri Hakkında Kanunun 62 nci maddesi 3.4.1998 gün ve 4359 sayılı Kanunla
değiştirilerek; “Millî Eğitim Bakanlığına tahsis edilmiş bulunan serbest
kadrolar, Millî Eğitim Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Devlet Personel
Başkanlığınca birlikte hazırlanacak norm kadro sayılarının tespit edildiği
yönetmeliğe uygun olarak merkez ve taşra birimleri, öğretmen kadroları ise
branşlar bazında okul ve kurumlar itibariyle dağıtılır.” hükmüne yer
verilmiştir.
Bu hüküm uyarınca 99/13184 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararı ekinde 10.8.1999 gün ve 23782 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak
yürürlüğe giren Millî Eğitim Bakanlığına Bağlı Okul ve Kurumların Yönetici ve
Öğretmenlerinin Norm Kadrolarına İlişkin Yönetmelikle Bakanlığımıza bağlı her
derece ve türdeki örgün ve yaygın eğitim kurumlarında olması gereken yönetici
ve branşlar itibariyle öğretmen sayısının belirlenmesine ilişkin esas ve
usuller düzenlenmiştir.
Eğitim ihtiyacının karşılanmasına yönelik olarak
personel istihdam sisteminde önemli bir değişiklik öngören bu Yönetmelik ile
her okul ve kurumda eğitim ve öğretim hizmetlerinin gerekli ve yeterli
personelce yürütülmesi, personel boyutunda atıl kapasite yaratılmaması, var
olan atıl kapasitenin ihtiyaç duyulan okul ve kurumlara yönlendirilerek
verimliliğe dönüştürülmesi amaçlanmıştır. Bu bakımdan norm kadro uygulamasına
bu açıdan yaklaşılması ve değerlendirilmelerin bu doğrultuda yapılması
gerekecektir.
Bu bağlamda, yürürlükteki mevzuata göre ilköğretim
okullarında görevli genel bilgi dersleri öğretmenleri branşlarında haftada
aylıkları karşılığında 15 saat, zorunlu ücret karşılığında da 6 saat olmak
üzere toplam 21 saat ders okutmakla yükümlüdürler.
Buna paralel olarak, Millî Eğitim Bakanlığına Bağlı
Okul ve Kurumların Yönetici ve Öğretmenlerinin Norm Kadrolarına İlişkin
Yönetmelikte de her okul ve kurumda olması gereken öğretmen sayısı
belirlenirken 21 saat derse karşılık bir öğretmen verilmesi esas alınmıştır.
Küçük yerleşim yerlerindeki ilköğretim okullarında sınıf sayısının az olması ve
haftalık yükü itibariyle Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi, Resim-İş, Müzik ve Beden
Eğitimi gibi derslerin bir öğretmenin aylık karşılığında okutabileceği miktara
dahi ulaşamaması bu okullarda branşlar itibariyle öğretmen norm kadrosu
verilmesinde sınıf sayısının esas alınmasını gerektirmiştir. Bundan amaç, bir
öğretmenin hiç değilse aylık karşılığında okutacağı ders miktarına ulaşılmış ya
da bu miktara yaklaşılmış olmasıdır.
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersleri ilköğretim
okullarının 6, 7 ve 8 inci sınıflarında haftada 2 saat olarak okutulmaktadır.
Bu sınıflardan şube sayısı 7’ye ulaştığında bir öğretmenin okutabileceği ders
yükü de ancak 14 saat olabilmekte ve bu okula bir öğretmen norm kadrosu
verilebilmektedir.
2000/22 sayılı Genelgemiz ile yapılan açıklamada da
belirtildiği gibi, tek eğitim bölgeli veya eğitim bölgesi oluşturulmayan
yerleşim yerlerinde bulunan okul ve kurumlarda görevli norm kadro fazlası
öğretemenler görevli oldukları okullarda kalacaklar, istekleri olmadıkça da
bulundukları yerleşim yeri dışına yer değişikliği yapılmayacaktır.
Ayrıca bu öğretmenler, görevli oldukları ilköğretim
okullarında ihtiyaç bulunması halinde 4 ve 5 inci sınıflardaki Din Kültürü ve
Ahlak Bilgisi derslerini aylıkları karşılığında okutmaya devam edeceklerdir.
Bilgilerinize arz ederim.
Metin Bostancıoğlu
Millî Eğitim Bakanı
2. —Kütahya Milletvekili
Ahmet Derin’in, Merkez Bankasınca el konulan bankaların off-shore hesaplarına
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın cevabı (7/2145)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki asorularımın Sayın Devlet Bakanı Recep Önal
tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasının teminini saygılarımla arz ederim.
Ahmet Derin
Kütahya
1. Merkez Bankası Tasarruf Sigorta ve mevduat fonu
tarafından el konan, 5 bankanın herbiri Off-Shore hesaplara ne kadar para
toplamıştır?
2. Off-Shore hesaplara toplanan paraları bu bankalar ne
yapmıştır? Paralar yurt dışına havale edilmiş midir? Yurt dışına gitmemiş ise
nerede kullanılmıştır?
3. Off-Shore hesaplara diğer bankalar tarafından da
para toplanmakta mıdır?
4. Off-Shore hesaplara bankalar ne zamandan beri, vekil
sıfatı ile para toplamaktadır?Bu para toplama işinden, Hazine Müsteşarlığı ve
Merkez Bankasının bilgisi var mıdır? Off-Shore hesaplara para toplamak için bir
izin gerekiyor mu?
5. Bankalar Yeminli Murakıplarının Off-Shore hesapları
konusunda bir raporları mevcut mudur? Murakıpların her banka denetim ve
incelemesinde bu konuda bir değerlendirmesi var mıdır?
T.
C.
Devlet
Bakanlığı 30.6.2000
Sayı
:B.02.0.004/(16)2513
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi :a) 12.6.2000 tarihli ve Kan. Kar. Md.
A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2145-5840/14042 sayılı yazınız.
b) 28.6.2000 tarihli ve B.02.2.TCM.0.16.00.00/072955
sayılı yazı.
Merkez Bankasınca el konulan bankaların Off-Shore
hesaplarıyla ilgili olarak Kütahya Milletvekili Ahmet Derin tarafından
Bakanlığıma yöneltilen 7/2145-5840 sayılı yazılı soru önergesi hakkındaki ilgi
(a) yazınız üzerine Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonundan alınan ilgi (b) yazının
sureti ilişikte gönderilmiştir.
Bilgilerinize arz ederim.
Recep Önal
Devlet Bakanı
TASARRUF MEVDUATI SİGORTA
FONU
Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankası
İdare Merkezi Nezdinde (+)
B.02.2.TCM.0.16.00.00-072955
Tas. Mev. Sig.
Fonu. Gn. Md. 28.6.2000
(71 Bankalar
Tasfiye Müdürlüğü)
Türkiye Cumhuriyeti Devlet
Bakanlığı
(Sayın Recep Önal)
ANKARA
İlgi :13.6.2000 tarih ve B.02.0.004/16-2265 sayılı
yazınız.
İlgi yazınız konusu Kütahya Milletvekili Sayın Ahmet
Derin’in yazılı soru önergesinin Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunu ilgilendiren
1 ve 2 nci maddelerine ilişkin cevabımız aşağıda sunulmuştur.
1. Egebank A. Ş., Sümerbank A. Ş., Yurt Ticaret ve
Kredi Bankası A. Ş. ve Yaşarbank A. Ş. aracılığıyla sırasıyla Egebank Off-Shore
Ltd., Efektif Bank Off-Shore Ltd., Yurt Security Off-Shore Ltd. ve Yaşar
Foreign Trade Off-Shore Ltd.’nde 4296 gerçek kişi tarafından toplam TL. 88 159
milyar tutarında mevduat açılmıştır.
2. Egebank A. Ş., Yurt Ticaret ve Kredi Bankası A. Ş.
ve Sümerbank A. Ş.’nin, anılan Off-Shore bankalarda doğrudan ve/veya dolaylı
hiçbir ortaklık payı olmadığından, sözkonusu Off-Shore bankalar nezdindeki
mevduatların nerelere aktarıldığı konusunda, Egebank A. Ş., Yurtbank A. Ş. ve
Sümerbank A. Ş.’nin hiçbir yükümlülüğü olmadığı gibi, hukukî sorumluluğu da
bulunmamaktadır. Yaşarbank A. Ş.’nin ise Yaşarbank Foreign Trade Off-Shore
Ltd.’ndeki dolaylı ortaklık payı % 94.93 olup, Yaşarbank A. Ş.’nin Fona devir
tarihinden önce adı geçen Off-Shore Banka’daki kaynaklar, grup şirketleri Yaşar
Holding, Bayraklı Boya, Otak Konut, Yaşar Factoring ve Yaşar Leasing’e kredi
olarak kullandırılmış, Yaşar Holding ile Bayraklı Boya kullandıkları kredilerin
tamamını ödeyerek kapatmıştır. Diğer krediler ise sözleşmede öngörülen
çerçevede tasfiye edilmektedir.
Bilgilerinize arz ederiz.
TASARRUF MEVDUATI SİGORTA
FONU
Aydın ESEN Erdal ARSLAN
İdare Meclisi
Üyesi İdare Meclisi Üyesi
BİRLEŞİM 123 ÜN SONU