BIM 2 0 2000-11-15T16:59:00Z 2000-11-15T16:59:00Z 102 73601 419530 TBMM 3496 839 515212 9.3821 Comments 0 6 nk 6 nk 0

 DÖNEM : 21                                                                                                  YASAMA YILI : 2

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 39

 

 

122 nci Birleşim

29 . 6 . 2000 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A)  GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Konya Milletvekili Mehmet Ali Yavuz’un, Göksu Mavi Tünel Projesi ihalesine ilişkin gündemdışı konuşması

2. – Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu’nun, İkinci Yasama Yılında Genel Kurulun çalışmalarına ilişkin gündemdışı konuşması

3. – Trabzon Milletvekili Nail Çelebi’nin, limanlarımızdan kabotaj dahilinde yapılan yük ve yolcu taşımacılığının ülkemiz ekonomisine etkilerine ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanları Hasan Gemici ve Ramazan Mirzaoğlu’nun cevapları

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Bursa Milletvekili Teoman Özalp ve 23 arkadaşının, memurların ekonomik durumlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/140)

2. – Bursa Milletvekili Teoman Özalp ve 21 arkadaşının, çiftçilerin ekonomik sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/141)

IV. – ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. – Türkiye Büyük Millet Meclisi 21 inci Dönem İkinci Yasama Yılı çalışmalarının 21 Temmuz 2000 Cuma gününe kadar uzatılmasına ve öneride belirlenen genel görüşme, Meclis araştırması ve kanun tasarı ve tekliflerinin bu zaman içerisinde görüşülmesine ilişkin FP Grup önerisi

V. – AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. – FP Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili İsmail Kahraman’ın, FP Grup önerisinin görüşmeleri sırasında, MHP Grup Başkanvekili Erzurum Milletvekili İsmail Köse’nin, konuşmasında, Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2. – Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz’ün, (9/42) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu Raporunun görüşmeleri sırasında, Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

VI. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) GÖRÜŞMELER

1. – 20 nci Yasama Döneminde Yozgat Milletvekili Yusuf Bacanlı ve 55 Arkadaşı Tarafından Verilen Denizcilik Müsteşarlığına Ait Bazı İşlerin İhalelerinde ve Personel Alımıyla İlgili Konularda Görevini Kötüye Kullanma, İhaleye Fesat Karıştırma ve Evrakta Sahtecilik Suçlarını İşlediği ve Bu Eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 240, 339 ve 366 ncı Maddelerine Uyduğu İddiasıyla Devlet Eski Bakanı Burhan Kara Hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Soruşturması Açılmasına İlişkin Önergesi ve Meclis Soruşturması Komisyonu Raporu (9/29) (S. Sayısı : 501)

2. – 20 nci Yasama Döneminde İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 71 Arkadaşı Tarafından Verilen Başbakanlık Örtülü Ödeneğini 1050 Sayılı Muhasebei Umumiye Kanununun 77 nci Maddesine Aykırı Bir Şekilde Harcamak Suretiyle Hazineyi Zarara Uğratarak Görevini Kötüye Kullandıkları ve Bu Eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı Maddesine Uyduğu İddiasıyla Eski Başbakan Tansu Çiller ve Maliye Eski Bakanı İsmet Attila Haklarında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Soruşturması Açılmasına İlişkin Önergesi ve Meclis Soruşturması Komisyonu Raporu (9/27) (S. Sayısı : 502)

3. –  20 nci Yasama Döneminde Zonguldak  Milletvekili Ömer Barutçu ve 59 Arkadaşı Tarafından Verilen, İstanbul-Kurtköy Havaalanı İhalesi İçin Hazırlanmış Olan Protokol Hükümlerini Dikkate Almadan İhalenin Nato ENF Dairesi Tarafından Gerçekleştirilmesini Sağlamak Suretiyle Görevini Kötüye Kullandığı  ve Bu Eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı Maddesine Uyduğu İddiasıyla Eski Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz Hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Soruşturması Açılmasına İlişkin Önergesi ve Meclis Soruşturması Komisyonu Raporu (9/18) (S. Sayısı : 506)

4. – 20 nci Yasama Döneminde Çanakkale Milletvekili Nevfel Şahin ve 56 Arkadaşı Tarafından Verilen, Karadeniz Sahil Yolunun Devamı Olan Yolların İhalesinde Usulsüzlük Yaparak Devleti Zarara Uğrattığı ve Bu Eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı Maddesine Uyduğu İddiasıyla Bayındırlık ve İskân Eski Bakanı Yaşar Topçu Hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Soruşturması Açılmasına İlişkin Önergesi ve Meclis Soruşturması Komisyonu Raporu (9/19) (S. Sayısı : 507)

5. – 20 nci Yasama Döneminde Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya ve 55 Arkadaşı Tarafından Verilen, 6.1.1998 Tarih ve 98/10496 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesiyle Mevzuata Aykırı Bir Şekilde İstanbul’da Yeni Turizm Merkezleri İlân Ettiği ve Bu Suretle Partizanlık Yapılmasına Yol Açarak Görevini Kötüye Kullandığı ve Bu Eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı Maddesine Uyduğu İddiasıyla Eski Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz Hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Soruşturması Açılmasına İlişkin Önergesi ve Meclis Soruşturması Komisyonu Raporu (9/24) (S. Sayısı : 508)

6. – 20 nci Yasama Döneminde Hatay Milletvekili Atila Sav ve 54 Arkadaşı Tarafından Verilen, Suç İşlemek Amacıyla Teşekkül Oluşturduğu ve Bu Eyleminin Türk Ceza Kanununun 313, 296, 240, 31 ve 33 üncü Maddelerine Uyduğu İddiasıyla İçişleri Eski Bakanı Mehmet Ağar Hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Soruşturması Açılmasına İlişkin Önergesi ve Meclis Soruşturması Komisyonu Raporu (9/38) (S. Sayısı : 509)

7. – 20 nci Yasama Döneminde Konya Milletvekili Veysel Candan ve 61 Arkadaşı Tarafından Verilen,  Telsim ve Turkcell Firmalarıyla İmzalanan Sözleşmelere ve 4046 Numaralı Özelleştirme Kanunu Hükümlerine Aykırı Davranmak Suretiyle Devleti Gelir Kaybına Uğratarak Görevlerini Kötüye Kullandıkları ve Bu Eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı Maddesine Uyduğu İddiasıyla Eski Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz ve Ulaştırma Eski Bakanı Necdet Menzir Haklarında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Soruşturması Açılmasına İlişkin Önergesi ve Meclis Soruşturması Komisyonu Raporu (9/42) (S. Sayısı : 510)

8. – 20 nci Yasama Döneminde Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız ve 57 Arkadaşı Tarafından Verilen, İzmit Körfez Geçiş Projesi İhalesinde İhale Usul ve Esaslarını İhlal Ederek Rekabet Ortamının Oluşmasını Önlediği, Firma Seçiminde Yanlı Davranarak Devleti Zarara Uğratmak Suretiyle Görevini Kötüye Kullandığı ve Bu Eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı Maddesine Uyduğu İddiasıyla Bayındırlık ve İskân Eski Bakanı Yaşar Topçu Hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Soruşturması Açılmasına İlişkin Önergesi ve Meclis Soruşturması Komisyonu Raporu (9/39) (S. Sayısı : 511)

VII. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Trabzon Milletvekili Şeref Malkoç’un ;

Trabzon’da yerel bir gazetede yayınlanan “Bayındırlık ihaleleri MHP’lilerin” başlıklı habere,

– Konya Milletvekili Veysel Candan’ın;

Afet Fonu kapsamına alınan belediyelere;

İlişkin soruları ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın’ın, cevabı (7/2136, 2138)

2. – Aksaray Milletvekili Murat Akın’ın, Aksaray-Eskil İlçesi ile Tuz Gölü arasındaki arazinin ağaçlandırılmasına ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Nami Çağan’ın cevabı (7/2170)

 


I. – GEÇEN TUTANAK  ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak beş oturum yaptı.

Edirne Milletvekili Şadan Şimşek, 639 uncusu düzenlenen tarihî Kırkpınar yağlı güreşlerine,

Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük, Güvercinlik ve Etimesgut Havaalanları Mania Planlarına,

Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Kaya, Türkiye, Ortadoğu, Irak ve Kuzey Irak’a,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin 30.6.2000 tarihinden itibaren altı ay süreyle uzatılmasına,

30 Mart 2000 günü saat 17.00’den geçerli olmak üzere beş ilde dört ay süreyle uzatılan ve TBMM’nin 28.3.2000 tarihli ve 678 sayılı kararı ile onaylanmış bulunan olağanüstü halin, Van İlinden 30 Temmuz 2000 günü saat 17.00’den geçerli olmak üzere kaldırılmasına; Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak ve Tunceli İllerinde 30 Temmuz 2000 günü saat 17.00’den geçerli olmak üzere dört ay süreyle uzatılmasına,

İlişkin Başbakanlık tezkereleri, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildi.

İstanbul Milletvekili Sulhiye Serbest’in (3/518) (S. Sayısı : 471),

Sivas Milletvekili Mehmet Ceylan’ın (3/519) (S. Sayısı :472),

Elazığ Milletvekili Mehmet Ağar’ın (3/520) (S. Sayısı :473),

Haklarındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatlarının sona ermesine kadar ertelenmesine ilişkin Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu karma komisyon raporları okundu; 10 gün içerisinde itiraz edilmediği takdirde raporların kesinleşeceği açıklandı.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 188 inci sırasında bulunan 517 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 3 üncü sırasına, 137 nci sırasında bulunan 387 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü sırasına, 157 nci sırasında bulunan 414 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci sırasına, 48 inci sırasında bulunan 150 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı sırasına, 185 inci sırasında bulunan 494 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına ve 53 üncü sırasında bulunan 180 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına alınmasına, 28.6.2000 Çarşamba günü, gündemin 5 inci sırasına kadar olan tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılmasına;

29 Haziran 2000 Perşembe günü, 22 Haziran 2000 tarihinde dağıtılan ve İçtüzüğün 112 nci maddesi gereğince 29 Haziran 2000 Perşembe günkü gündemde yer alacak olan 506, 508, 509 ve 511 sıra sayılı Meclis Soruşturması raporları ile gündemde bulunan ve 29.6.2000 Perşembe gününe kadar görüşmeleri tamamlanamadığı takdirde 501 ve 502 sıra sayılı Meclis Soruşturması Raporlarının görüşmelerin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılmasına;

Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmının 122 nci sırasında yer alan (10/139) esas numaralı trafik kazalarının önlenmesi konusundaki Meclis Araştırması Önergesinin görüşmelerinin 30.6.2000 Cuma günkü birleşiminde, gündemin “ Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında ve 6 ncı sırasında bulunan (10/14), 107 nci sırasında bulunan (10/126), 113 üncü sırasında bulunan (10/132) ve 114 üncü sırasında bulunan (10/133) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesiyle birlikte yapılmasına; görüşmelerin tamamlanmasından sonra Kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine ve gündemin 6 ncı sırasına kadar olan tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerileri, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildi.

Gündemin “Meclis Soruşturması Raporları” kısmının :

1 inci sırasında bulunan, Devlet eski Bakanı Burhan Kara (9/29) (S. Sayısı :501),

2 nci sırasında bulunan, eski Başbakan Tansu Çiller ve Maliye eski Bakanı İsmet Attila (9/27) (S. Sayısı : 502);

Haklarında Meclis Soruşturması açılmasına ilişkin önergeler ve Meclis Soruşturması Komisyonları Raporlarının görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri GenelKurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının :

1 inci sırasında bulunan, Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Teşkilât, Görev ve Yetkilerine İlişkin Konularla Kamu Personeli Arasındaki Ücret Dengesizliklerinin Giderilmesi ve Kamu Malî Yönetiminde Disiplin Sağlanması İçin Yapılacak Düzenlemeler Hakkında Yetki Kanunu Tasarısının (1/710) (S. Sayısı : 518) görüşmeleri tamamlanarak, yapılan açık oylamasından sonra, kabul edildiği ve Kanunlaştığı açıklandı;

2 nci sırasında bulunan, Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin Tasarının (1/53) (S. Sayısı : 433) görüşmeleri, ilgili komisyon yetkileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi;

Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/650, 1/679) (S. Sayısı : 517) tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı; maddelerine geçilmesi için yapılan oylamalarda karar yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından,

Alınan karar gereğince, soruşturma komisyonları raporları ile Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 29 Haziran 2000 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere, birleşime 01.56’da son verildi.

              Murat Sökmenoğlu

    Başkanvekili

               Vedat Çınaroğlu   Mehmet Elkatmış

            Samsun                  Nevşehir

Kâtip Üye               Kâtip Üye

  Hüseyin Çelik

                  Van

       Kâtip Üye
                  No. :166

II. –  GELEN KÂĞITLAR

29.6.2000 PERŞEMBE

Tasarılar

1. – Ticarî Gemilerde Uyulması Gerekli Asgarî Normlar Hakkında 147 Sayılı Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/713) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.6.2000)

2. – Ekonomik ve Sosyal Konseyin Kuruluşu, Çalışma Esas ve Yöntemleri Hakkında Kanun Tasarısı (1/714) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.6.2000)

Teklifler

1. – Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz’ın; Gözlükçülük Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/570) (Sağlık, Aile Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.6.2000)

2. – Amasya Milletvekili Gönül Saray Alphan’ın; Esnaf ve Küçük Sanatkârlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/571) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 22.6.2000)

Rapor

1. – Devlet İhale Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/564) (S.Sayısı: 522) (Dağıtma tarihi : 28.6.2000) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1. – Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu’nun, Bursa-Yenişehir Havaalanının ne zaman açılacağına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi  (6/764) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.2000)

2. – Bursa  Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu’nun, Bursa-Yenişehir  otoyolu projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi  (6/765) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.2000)

3. – Bursa  Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu’nun,  yurt dışından ithal edilen ağaçlara ilişkin Orman Bakanından sözlü soru önergesi  (6/766) (Bakanlığa geliş tarihi : 28.6.2000)

4. – Bursa  Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu’nun,  okullardaki zehirlenme olaylarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi  (6/767) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.2000)

5. – Bursa  Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu’nun, Bursa-Yalova’daki okullara dağıtılmak üzere gönderilen kuru incire ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi  (6/768) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.2000)

Yazılı Soru Önergeleri

1. – Erzurum Milletvekili Aslan Polat’ın, deprem konutları için yapılan ihalelerin vize işlemlerinin Sayıştay denetimine tâbi olması için bir işlem yapılıp yapılmayacağına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi  (7/2284) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.6.2000)

2. – Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu’nun, DMS’yi kazanamayan adayların atamalarının yapıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi  (7/2285) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.2000)

3. – Mardin Milletvekili Metin Musaoğlu’nun, Nusaybin Gümrük Kapısına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Keçeciler) yazılı soru önergesi  (7/2286) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.2000)

4. – Mardin Milletvekili Metin Musaoğlu’nun,   Mardin İlindeki nakliyeci esnafın mazot ticaretine ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet  Keçeciler) yazılı soru önergesi  (7/2287) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.2000)

5. – Mardin Milletvekili Metin Musaoğlu’nun, Mardin Kalesine ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi  (7/2288) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.2000)

6. – Mardin Milletvekili Metin Musaoğlu’nun, Mardin İlindeki Kesimiye, Şehidiye ve Zinciriye  medreselerinin restorasyonlarına ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi  (7/2289) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.2000)

7. – Mardin Milletvekili Metin Musaoğlu’nun,  Mardin İlindeki köy yollarına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa  Yılmaz) yazılı soru önergesi  (7/2290) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.2000)

8. – Mardin Milletvekili Metin Musaoğlu’nun, Mardin İline bağlı köylerin içme suyu sorunlarına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) yazılı soru önergesi  (7/2291) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.2000)

9. – Mardin Milletvekili Metin Musaoğlu’nun, Yukarı Mezopotamya Ovası Sulama Projesi kasamındaki Mardin ana kanal  inşaatlarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi  (7/2292) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.2000)

10. – Mardin Milletvekili Metin Musaoğlu’nun, Mardin-Nusaybin İlçesindeki Bakacık Barajı  Projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi  (7/2293) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.2000)

11. – Mardin Milletvekili Metin Musaoğlu’nun,  Ankara-Mardin uçak seferlerine ilişkin Devlet Bakanından (Yüksel Yalova) yazılı soru önergesi  (7/2294) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.2000)

12. – Mardin Milletvekili Metin Musaoğlu’nun, Mardin bölgesinde kuraklıktan zarar gören çiftçilere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi  (7/2295) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.2000)

13. – Mardin Milletvekili Metin Musaoğlu’nun, Mardin-Dargeçit İlçesinde Ziraat Bankası  şubesi açılıp açılmayacağına ilişkin Devlet Bakanından (Recep Önal) yazılı soru önergesi  (7/2296) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.2000)

14. – Çankırı Milletvekili Hüseyin  Karagöz’ün, Çankırı ve civarında meydana gelen deprem sonrası yapılan çalışmalara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi  (7/2297) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.2000)

15. – Diyarbakır Milletvekili Osman Aslan’ın, Bağ-Kur ile Dicle Üniversitesi arasındaki protokolün feshedilmesine ilişkin Çalışma ve  Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi  (7/2298) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.2000)

16. – Hatay Milletvekili  Mustafa Geçer’in, İskenderun Limanı Konteyner Terminali projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi  (7/2299) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.2000)

17. – Afyon Milletvekili Sait Açba’nın, Azerbaycan’da düzenlenen 2000 yılı mezuniyet törenlerine  büyükelçinin katılmamasına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi  (7/2300) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.2000)

18. – Sivas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sivas İlindeki tuzlaların  kapatılma nedenine ilişkin Devlet Bakanından (Rüştü Kazım  Yücelen) yazılı soru önergesi  (7/2301) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.2000)

19. – Antalya Milletvekili Mehmet Baysarı’nın, SSK Teftiş Kurulu Antalya Grup  Başkanlığının  İzmir’e nakledilmesinin nedenine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi  (7/2302) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.2000)

20. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, Samsun  ve Sinop’ta depolanan zehirli varillere ilişkin Çevre Bakanından yazılı soru önergesi  (7/2303) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.2000)

21. – Diyarbakır Milletvekili Mehmet Salim Ensarioğlu’nun, Diyarbakır eski Valisinin bir gazeteye verdiği demece ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi  (7/2304) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.6.2000)

Meclis Araştırması Önergeleri

1. – Bursa Milletvekili Teoman Özalp ve 23 arkadaşının, memurların ekonomik durumlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci,  İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi  (10/140) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.6.2000)

2. – Bursa Milletvekili Teoman Özalp ve 21 arkadaşının,  çiftçilerin ekonomik sorunlarının araştırılarak  alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi  (10/141) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.2000)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 14.00

29 Haziran 2000 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Hüseyin ÇELİK (Van), Vedat ÇINAROĞLU (Samsun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 122 nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim efendim.

Gündemdışı ilk söz, Göksu Mavi Tünel Projesi ihalesi hakkında söz isteyen, Konya Milletvekili Mehmet Ali Yavuz'a aittir.

Buyurun Sayın Yavuz. (DYP sıralarından alkışlar)

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A)  GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Konya Milletvekili Mehmet Ali Yavuz’un, Göksu Mavi Tünel Projesi ihalesine ilişkin gündemdışı konuşması

MEHMET ALİ YAVUZ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; GAP'tan sonra ülkemizin en önemli projelerinden birisi de Konya Ovası Sulama Projeleridir.

Konya Ovasını sulama fikri, Osmanlı devrinde, 1907 yılında Avlonyalı Ferid Paşanın valiliğinde düşünülmüş, sadrazamlığı döneminde gündeme gelmiş, İstanbul-Bağdat demiryolunu yapan Anadolu Demiryolu Şirketine, 19 milyon 500 bin franka, 48 000 hektar alanın sulanması ihale edilmişti.

Almanlar, 200 kilometre kanal ve sulama şebekeleri yaparak, Beyşehir Gölünün sularını Konya Ovasına akıtmışlardır. Yapılan birçok baraj ve göletin, ovanın sulama ihtiyacını karşılayamaması nedeniyle, Göksu Havzasının sularını Konya Ovasına akıtma çalışmaları başlatılmıştı.

Bu nedenle, 17 kilometre uzunluğundaki Göksu Mavi Tüneliyle, Konya Ovasına, Göksu Nehrinin sularını akıtmak amacıyla proje çalışmaları başlatılmıştı. Bu proje, 1994 yılında, Plan ve Bütçe Komisyonunda, programa, Bağbaşı Barajı, Göksu Mavi Tüneli ve Hidroelektrik Santralı olarak alınmıştı. Bu projeyle, Göksu Havzasının sularından, yılda 450 milyon metreküpü Göksu Mavi Tünel aracılığıyla Konya Ovasına akıtacak, Konya Ovasında sulanmayan 100 000 hektar alanın sulanması sağlanacaktı. Projenin de altı yılda bitirilmesi planlanmış idi.

Proje, ilk olarak, 27 Şubat 1996 tarihinde ihaleye çıkarılmıştı. Hükümet değişikliğinde, ihalelerin durması nedeniyle, ihale iptal edilmiş, ikinci kez, 19 Nisan 1996’da ihaleye çıkarılmış ve ihaleye bir gün kala, o günün Enerji Bakanı tarafından ihalesi durdurulmuştu. Tekrar ihaleye, bir yıllık bir gecikmeyle, 26 Haziran 1997 yılında çıkarılmıştı. Yine, hükümet değişikliği nedeniyle ihalesi iptal edilmiş, Ağustos 1997’de yeniden ilana çıkmış, 3 Ekim 1997 tarihine kadar müteahhit firmaların dosya vermeleri istenmiş idi. 13 Şubat 1998 tarihinde, dördüncü kez ihalesi yapılmış ve sonuçlar 2 Mart 1998’de ilan edilerek, yüzde 49’luk indirimle Ünal Akpınar firmasında kalmış idi. Bu tarihten itibaren bir yıl değerlendirme yapıldı, sonucunda ihale dördüncü kez iptal edildi ve bu büyük projenin o zamanki keşif bedeli 23 trilyon idi. O günden, yani ihalenin iptalinden bugüne dek, yeniden ihaleye çıkması henüz gündeme gelmemiştir. Daha önce, kredili olarak ihale izni alınmış olmasına rağmen, bugün, bu projeye Hazineden kredili ihale izni alınamıyor. Neden farklı düşünülüyor, neden alınamıyor? Ülkemizin en önemli ve en büyük projelerinden birisi olan bu projeye kredili ihale izni verilmeyecek de, acaba, hangi projeye verilecek?..

Ayrıca, 1999 yılında, Plan ve Bütçe Komisyonunda Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının 1999 yılı bütçesi görüşülürken, Sayın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanının, "1999 yılında bu projeyi mutlaka ihale edeceğim" diye söz vermesine rağmen, geçen yıl da bu proje ihale edilemedi.

Değerli milletvekilleri, ayrıca, o gün 1 trilyon 100 milyar TL harcama ödeneği de var idi. 2000 yılı bütçesi görüşülürken, yine, aynı Bakanın, hem komisyonda hem de Genel Kurulda söz vermesine rağmen, proje, hâlâ ihale edilecek ve bugün, bu projenin de 50 milyar TL ödeneği bulunmaktadır.

Şayet, bu proje kredili olarak ihale edilemiyorsa, bütçe imkânlarıyla ihale edilmeli, Konya çiftçisinin, halkının umutları sönmemelidir. Bu proje, bir siyasî partinin veya bir şahsın projesi değildir. Bu proje, Konyalının umutla beklediği, çiftçisine, esnafına, tüccarına, sanayicisine faydalı olacak kapsamlı bir projedir.

Burada bir ihmal vardır. Burada projeyi geciktirme vardır. Bu gecikme kime, ne yarar sağlayacak?.. Sayın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanının ve Hazineden sorumlu Devlet Bakanının, bu projeye ilgi göstermelerini özellikle bekliyoruz. Bir an önce, bu projenin ihale edilmesi gerekiyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üstelik, 18 Nisan 1999 seçimleri öncesi, Konya'da, meydanlarda, iktidarı oluşturan partiler, bu projeyi en kısa zamanda ihale ettireceklerine söz vermişlerdi. Sözleri nerede kaldı?..

Doğru Yol Partisi olarak, biz, bu projenin sonuna kadar takipçisi olacağımızı belirtir, hepinize saygılar sunarım. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Yavuz, teşekkür ederim efendim.

Cevap verecek Bakan?.. Cevap vermeyecekler...

Gündemdışı ikinci söz, İkinci Yasama Yılında Genel Kurulun çalışmaları konusunda söz isteyen, Çorum Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu'na aittir.

Buyurun Sayın Hatiboğlu. (FP sıralarından alkışlar)

2. – Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu’nun, İkinci Yasama Yılında Genel Kurulun çalışmalarına ilişkin gündemdışı konuşması

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Sayın Başkanım, süremi başlatmazsanız, zatıâlinize bir şey sorabilir miyim?

BAŞKAN – Tabiî efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Şimdi, bu genetik çalışmalar, ileride, insan ömrünü 1 200 seneye...

MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Efendim, duyamıyoruz...

BAŞKAN – Zaten, size söylemiyor.

Buyurun efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Genetik çalışmalar, ileride...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Efendim, mikrofonu açmadınız.

BAŞKAN – Efendim, buyurun; ben mikrofonunuzu açayım...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Genetik çalışmalar, ileride, insan ömrünün çok uzayacağını, mesela, 1 000-1 200 sene olacağını ifade ediyor. Acaba, lütfeder misiniz, 60 yaşına karşı 5 dakikamı, 1 200 yaşına göre 20 katına çıkarabilir misiniz; onu soracaktım...

BAŞKAN – Efendim, siz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin başkanvekilliğinde bulunmuş, çok deneyimli bir insansınız. Zatıâlilerinizin konuşmasını kesmek bize yakışmaz.

Buyurun efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Efendim, espriyle girelim, tatlı olsun diye... Yani, bu Parlamentoyu, hep, maalesef, kavgacı, dövüşken, birbirine girişken diye tanıttılar ve tanıtmaya çalıştılar. İzin verirseniz, böyle, tatlı başlayalım Sayın Başkan...

BAŞKAN – Tabiî efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Çok haklısınız; çünkü, bugün, basında, çok haksız manşetler var: "Türkiye Büyük Millet Meclisi niye tatile giriyor; trafik yasasını görüşmüyor!.." Ama, içinde de, RTÜK yasası görüşülmediği için konulmuş bir manşet olduğunu da çok net görüyorsunuz... Çok haksızlık bu efendim! (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

Çok teşekkür ederim Sayın Hatiboğlu.

Buyurun; sürenizi başlatıyorum.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Sayın Başkanımı, Yüce Heyetin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, bir yasama yılını, acı tatlı, birlikte geçirdik. Elbette, çok şey yapmak isterdik; dahasını, dahasını ve hatta, dahasını yapmak isterdik; ama, olan bu. Boş durmadık, çalıştık. Niye çalıştık; çünkü, önce, Allahımıza karşı, vicdanımıza karşı ve halkımıza karşı sorumluluklarımız var; vaatlerimiz oldu. İnanıyoruz ki, mutlaka, bir gün hesaba çekileceğiz. Hesaba çekilmeden önce, kendimizi, nefsimizi hesaba çekmek mecburiyetimiz vardır; biz ne yaptık acaba, neler vaat ettik?.. 18 Nisan öncesini, o toz ve dumana karışmış kampamya ortamını bir düşünelim. Köylerde, kahvehanelerde, kasabalarda, uçsuz bucaksız, hadsiz hesapsız, konjonktürü, dünya ve Türkiye şartlarını belki hesaba katmadan çok büyük vaatlerde bulunduk. Hani eskiden "bizim atımızın nal izleri vardır oralarda" diye söylerler. Şimdi köy kahvehanelerindeki masaların üzerinde, kimimizin "bu işi biz hallederiz, bu işi ben hallederim" diye yumruk izleri var. Bu, bir vaatti. Bir hukukî kuraldır -"el-va'dü keddeyn"- vaat, borçtur. Yerine getirmezseniz ne olur; vaadin yerine getirilmemesinin icra takibi var mıdır?.. Yok. Peki, müeyyidesiz midir?.. Hayır, müeyyidesi vardır. Nedir?.. "Ve izâ vaade ahlefe." Eğer, vaat eder, vaadinden dönerse, onun cezası vardır.

İşte, bütün milletvekilleri, sizler, parti, yaş, kültür, eğitim düzeyi farkı gözetmeksizin arz ve ifade ediyorum ki, hepiniz, bu dürtüyle, bu hesapla, bu korkuyla, bu şevkle çalıştınız, çalıştık, hesabımızı verelim diye. Peki, ne yaptık; çalışmadı mı bu Parlamento?.. Belki, 1920'den bu tarafa, en hızlı, en gayretli çalışan bir yasama yılını geride bıraktık. Çalıştık da ne yaptık?.. Yani, çiftçimizin, işçimizin, memurlarımızın derdini çözebildik mi; öğrencilerimizin ahu eninine çare olabildik mi?.. Diyeceğiz ki "efendim, bir af Kanunu çıkarttık." Çıkardık da ne yaptık?.. 1980'den bu tarafa okuluyla ilişkisi kesilmiş insana imkân tanıdık. Allah sizden razı olsun; bu, çok iyi bir şeydir. Okutmak, eğitmek, öğretmek, sonra yararlanma; bu, çok iyi bir şey; ama, korkuyorum ki, işte, bu, yirmi senenin gerisinde kalmış öğrenci insanlar gelecekler, bazı insanlara yalvarmak zorunda kalacaklar.

Geçen de ifade ettiğim gibi "yemin ediyorum, azmen ve kasten, azmen ve cezmen, kastedip yemin ediyorum ki, söylediğine uyacağım; beni okula kabul et" diye yalvaracaktır. Bu, öğrencinin onur kırılmasıdır. Buna hakkımız yoktu; bunu yaptık.

Offshorezedelere 85 trilyon para ödeyelim diye düşünüyoruz. Ben korkuyorum ki, ödersek, bu niteleme değişecek. Offshorezedeler, offshorezede olmayacak, offshorezade olacak. Peki, offshorezede kim olacak; offshorezede biz olacağız, biz; bu hükümet olacak offshorezede. Niye; çünkü, 250 milyon doları çiftçisine veremeyen bir parlamento hükümeti, elbette bunun hesabını vermekte zorlanacaktır.

Benim endişem şudur: Biz, çok çalıştık; doğrudur. Bakınız, rakam vereyim. 12 Haziran 2000 tarihi itibariyle 194 Kanun tasarısı geçirdik buradan, 35 de Kanun teklifi geçirdik. Hiçbir dönemde, hiçbir yasama yılında bu olmamıştır. Çok çalıştık doğrusu.

BAŞKAN – Efendim, bugün itibariyle 202.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Ben, 12 Haziran itibariyle dedim, Sayın Başkanımız, bugün itibariyle 202 buyuruyorlar. Dikkat eder misiniz, çok sevindiricidir; ama, düşündürücü bir tarafı var. Niye 202 tasarı da 35 teklif?.. Niye?..

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) – Milletvekilleri teklif vermekten aciz mi?! Milletvekilleri, milletin derdini, ihtiyacını bilmiyor mu?! Neden?! O zaman, bir soruyu cevaplandırmamız lazım.

Bu sistem, parlamento hükümeti sistemi midir, hükümet parlamentosu sistemi midir? Buna cevap bulmamız lazım.

İnsan hakları açısından neyi çözdük?..

Hemen toparlıyorum Sayın Başkanım, hiç müsamahanızı zorlamak istemem, değerli kardeşlerimin müsamahasını da zorlamak istemiyorum; ama, soruyorum, üzülüyorum, düşünüyorum... Yarın, köylerde, bize soracaklar...

Bugün bir toplantıdan geldim, hemen Senato salonundan. Sayın Cumhurbaşkanımızın da teşrifiyle bir çalışma yapılıyor. Dinledim; milletvekilleri, Türkiye'de insan hak ve özgürlüklerinin yeterince olmadığından, hatta, Doğu Bloku ülkelerden geri olduğundan ağlayarak, sızlayarak söz ettiler. Kim; milletvekilleri.

Sayın Meclis Başkanımız da aynı ağıda katıldı, evladı katledilmiş bir ailenin ağıdı gibi; Sayın Meclis Başkanı da katıldı. Sayın Cumhurbaşkanı da aynı ağıdı yaktı. Şimdi düşünüyorum; köyde bana sorulacak suale cevap arıyorum...

Sayın milletvekilleri, siz ağlar, çare bulmazsanız; Sayın Meclis Başkanı, bu Meclise, Parlamentonun şahsı manevisine hakaret edilirken siz susarsanız, siz de çıkar, orada "insan hakları yok" diye ağlarsanız; Sayın Cumhurbaşkanımız, Anayasa Mahkemesinden gelen Sayın Cumhurbaşkanımız "hak ve özgürlükler yoktur"  diye siz ağlar sızlarsanız; bunu bize, benim halkıma, fakir bu insana, her şeye razı olan, tepkisiz bu topluma kim verecek?.. Kim verecek bunu?!. Yani, bakınız, ben üzülüyorum, huzurunuzda edepsiz bir laf -Anadolu'da kullanılıyor olsa bile- edep sınırlarını aşan bir söz olur mu diye korkuyorum da diyemiyorum ki, "bunu kimse yutmuyor" diyemiyorum. Keşke diyebilsem!..

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) – Dedin, dedin...

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) – Dedim mi efendim?.. Ben dememeye gayret ettim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Hatiboğlu, toparlar mısınız efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) – Değerli Başkanım, müsamahanıza teşekkür ediyorum.

Geçen yasama yılını kapatırken, Sayın Burhan Kara'nın hemen sol yanında bir dostumuz oturuyordu -duygulandığımı ifade edeyim- Avni Akyol Bey. Birlikte kapattık, Meclisin yasama yılını birlikte kapattık. Başka kapatma aklımın kenarından geçmez. Başka kapatmayı düşüneceğime gözlerimi ebediyen kapatmayı düşünürüm daha iyidir. Avni Akyol Bey oturuyordu. Bana dedi ki: "Başkanım, bir şiirle bitirir misin..." Ben de bir şiirle bitirdim. Sonra Avni Akyol kardeşimizi 1 Ekimde, Meclis açılışında kapıda uğurladık, rahmeti rahmana.

Dünya, ölümlü dünyadır. Bak, ayrılıyoruz... Birbirimize hak ve hukukumuzu helal etmeliyiz... Etmeliyiz... Ben, ediyorum. Ha, şu: Zorla, dayatılarak, metazoriyle de, hak, helal ettirilmez, edilmez. Biz, birbirimize hak ve hukukumuzu helal edelim ve bilelim ki, bu işin bir başı; ama, bir de hesaplaşma sonu var.

Sayın Başkanım, ben, bir rubaiyle, arz ve takdim edip, huzurunuzdan ayrılacağım; Yüce Heyetinize hayırlı çalışmalar dileyeceğim. Milletime de seslenerek, diyorum ki: Aziz milletim, demokrasinin dışında başka bir şey beklemeyin, aramayın, güvenmeyin; ama, çağdaş, objektif kurallarla, evrensel kaidelerle bir demokrasi.

"Evet, bir başımız bir de sonumuz vardı:

Ruhlarla elest bezmine sözleşmeye geldik,

Bilmem, niye dünyadaki kör çeşmeye geldik?

Gaflet denizinden geçerek, ömrü tükettik;

Mahşer denilen yerdeki yüzleşmeye geldik."

Evet, hepinize saygılar sunuyor, hayırlı günler diliyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hatiboğlu.

Bendeniz, arzı vedayı yarın yapacaktım; ama, siz, benden önce davrandınız.

Efendim, üçüncü söz, limanlarımızdan kabotaj dahilinde yapılan yük ve yolcu taşımacılığı hakkında söz isteyen, Trabzon Milletvekili Nail Çelebi'ye aittir.

Buyurun Sayın Çelebi. (MHP sıralarından alkışlar)

3. – Trabzon Milletvekili Nail Çelebi’nin, limanlarımızdan kabotaj dahilinde yapılan yük ve yolcu taşımacılığının ülkemiz ekonomisine etkilerine ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanları Hasan Gemici ve Ramazan Mirzaoğlu’nun cevapları

NAİL ÇELEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; limanlarımızdan kabotaj dahilinde yapılan yük ve yolcu taşımacılığının ülkemiz ekonomisine etkileri hakkında görüşlerimi ifade etmek üzere gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye'nin denizcilik hedefini Büyük Önder Atatürk, 1 Kasım 1937 tarihli Türkiye Büyük Millet Meclisini açış konuşmalarında "Denizciliği, Türkün büyük millî ülküsü olarak düşünmeli ve bunu en kısa zamanda başarmalıyız" sözleriyle dile getirmişlerdir. Ne var ki, hedefe rağmen, Türk denizciliği, bugüne kadar, arzu edilen seviyeye ulaşamamıştır. Bu başarısızlığın nedenleri arasında, ekonomik dalgalanmalar, ulusal mevzuattaki yetersizlikler ve uluslararası politikalara uyum süreçlerindeki gecikmeler ve en önemlisi, kalifiye personel istihdamındaki aksaklıkları gösterebiliriz.

Dünyamızdaki bütün teknolojik yenilikler ticarete bağlı olarak gelişmiştir. Anılan gelişmelerde, denizyolu ticaretinin önemi büyüktür. Nitekim, gerek ülkemiz ticaretinin ve gerekse dünya ticaretinin yüzde 90'ı, çeşitli tipte gemilerle gerçekleştirilmektedir. Bu yüzden, ülkeler, denizyolu ticaretini teşvik etmek için çeşitli tedbirler almaktadırlar. Bu amaçla da, özellikle, dahili taşımalar için belirli hatlarda düzenli sefer yapan gemilere primler, yakıt fiyatları  ve liman masraflarında indirimler sağlanmaktadır.

Gelişmiş denizci ülkeler, ticaret filolarının sağlıklı büyümesi, filonun rekabet avantajlarına sahip olması ve sonunda ülkeye daha çok navlun geliri girmesini sağlamak için, denizcilik politikalarını, ulusal yapı ve usullararası gelişmelere paralel olarak sürekli yenilemektedirler.

Gerçekten, ticaret filosundaki gelişmelerin ödemeler dengesine katkıları yanında, gemi inşa sanayiinden limanlara, liman işletmeciliğinden gemi işletmeceliğine, bankacılık ve sigortacılık sektörlerinden işsizlerin istihdamına kadar, sonuç olarak, liman bölgelerinin gelişmesine ve devlet gelirlerinin artmasına kadar hatırı sayılır yansımaları vardır.

Türkiye'de yıllardan beri ihmal edilmişliğin sonucu olarak geri kalmış denizciliğimizin, en önemli lokomotifi olabilecek, limanlarımız arasında -kabotaj dahilinde- yolcu taşımacılığını başlatmak üzere, yeni teknoloji gemileri özendirmek için, acil tedbirler alınması gerekmektedir; çünkü, şehirlerarası yük ve yolcu taşımalarının, özellikle, yeni teknoloji gemilerle daha kısa zamanda, daha ucuz navlunla ve daha güvenle varış yerine ulaştırılması söz konusudur. Anılan tedbirlerle yük ve yolcu taşımalarında sağlanabilecek bu avantajların bölgelerarası dengesizlikleri ortadan kaldırabilecek etkileri, enflasyonun aşağıya çekilmesine, istihdam ve devlet gelirlerinin daha çok artmasına katkı sağlamış olacaktır. 

Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında öngörüldüğü üzere "Türkiye içinde yük ve yolcu taşımacılığının, kabotaj taşımacılığından denizyoluna kaydırılmasını sağlamak amacıyla, kabotaj taşımacılığını yapan yük ve yolcu gemilerine liman hizmetleri ve yakıt konusunda destek verilmesi için gerekli önlemler alınacak" denmektedir. Bu vesileyle de, Yüce Meclise sunulan yasa teklifi sonucu yapacağımız değişiklikle, limanlarımız arasında, mevcut yük ve yolcu taşımalarının kat kat üzerinde ticaretin gerçekleşmesi sağlanmış olacaktır ki, bunun kara nakliyesine de olumlu etkileri olacaktır.

Karayollarımızın aşırı yüklenmesi nedeniyle, gerek asfalt ve gerekse araç, gereç, ekipman kaybıyla devletimizin ve ülkemizin uğradığı büyük zararlar, herkesin büyük malumudur. Esasen, Türkiye'deki zengin denizyolu taşımaları potansiyelini kısa sürede harekete geçirmek için yetişmiş insangücü de vardır. Bugün, gerekli yasal düzenlemelerin yapılması halinde, Türk deniz ticaret filosunun, dışticaret filosundan aldığı yüzde 30'lar düzeyindeki payı artırmak da, finansal kiralama yoluyla mümkündür.

Böylece, insanlarımıza sunulan kaliteli hizmet yanında, boş beklemekte olan limanlarımıza gemilerin gelmesi sağlanarak, liman gelirlerimiz artabilecektir; çünkü, kabotaj taşımalarının yılda 5 milyon tona çıkarılması durumunda dahi, devletin, yükleme ve boşaltma işlemlerinden dolayı kazancı en az 16 milyon dolar olacaktır.

Ayrıca, bu çalışmanın sonucu gemilere yönelik şirketler kurulacak veya kurulu olanların gemileri de artacaktır. Bazı yük ve eşyaların, kısa sürede, örneğin İstanbul'dan Trabzon'a ulaştırılması söz konusu olacaktır.

Bunun anlamı, mal ve hizmetlerde bölgelerarası fiyat farklarının azalması, hatta ortadan kalkması demektir. Bu sayede, daha iyi rekabet avantajlarıyla, bilhassa Trabzon'dan Rusya ve Türk cumhuriyetlerine ihracat kat kat artacaktır.

Piyasaya çok sayıda geminin girmesi, şüphesiz, turizm gelirlerinin artmasına, işgücü talebinin artmasına, daha çok işsize iş bulunmasına ve daha yüksek ticaretin sağlanmasına vesile olacaktır.

Bütün bu faaliyetlerden ötürü devletin gelirleri artacak, geri kalmış yöreler kalkınacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

NAİL ÇELEBİ (Devamla) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, kabotaj dahilinde yük ve yolcu taşımalarının sayısız yararlarına karşılık, maalesef, taşımalar çok çok yetersizdir. Özellikle, yolcu taşımaları kârlı olmadığı için, işletmeler bu alana girmemektedirler; fakat, asıl neden, yakıt fiyatlarıdır. Yakıt fiyatları, gemilerin sefer maliyetlerini etkileyen en önemli faktörlerdendir. Uluslararası ticarette görev alan gemiler, gerek yurtta gerekse yurt dışında, yakıtlarını, dünya fiyatları seviyesinden (transit yakıt fiyatlarından) temin etmektedirler. Türkiye limanları arasında çalışan gemilere ise, bu fiyatın yaklaşık 4 katı tutarında yakıt verilmektedir. Bu yüzden, kabotaj taşımaları yetersiz olmakta ve Türk ticaret filosu kapasitesinin ancak yüzde 35 kadarı kabatoj taşımalarında görev almaktadır.

Can ve mal güvenliği yönünden ulusal ve uluslararası mevzuat gereklerini karşılayan yeni teknoloji gemilere transit yakıt verilmesi yolunda gerekli yasal düzenlemelerle, yukarıda anlatılan sayısız zenginliklere kavuşmamızın mümkün olacağını belirtiyor; bu vesileyle, aziz milletimizin kabotaj bayramını kutluyorum.

Sözümü tamamlamadan önce, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuyla ilgili olarak, 26.6.2000 Pazartesi günü Milliyet Gazetesinde çıkan "Gitti Yetimin Hakkı" başlıklı yazıyı çok üzüntüyle okudum ve hepinizin üzüldüğünü de biliyorum. Bu vesileyle, bu yuvaların şefkat yuvası olduğunun bilincinde olarak, Sayın Bakanımın bu konuyla ilgili açıklama yapmasını burada bekliyor, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorm. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelebi.

DEVLET BAKANI RAMAZAN MİRZAOĞLU (Kırşehir)– Sayın Başkan, cevap vermek istiyorum...

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) – Sayın Başkan, ben de, sayın milletvekilimizin Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuyla ilgili konuşmasına istinaden kısa bir cevap vermek istiyorum...

BAŞKAN – Peki, buyurun efendim.(DSP sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, konuşmamın başında, Sayın Başkana ve sayın milletvekilimize, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuyla ilgili duyarlılığı için teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, 26.6.2000 Pazartesi günlü Milliyet Gazetesinde, manşetten "Gitti Yetimin Hakkı, Kimsesizlerin Parasını Hortumladılar" başlıklı bir haber yayınlanmıştır. Haberin içeriğinde, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun bazı personelinin mallarında ciddî artışlar olduğu ve bu durumun tespit edilerek, cumhuriyet başsavcılığınca duruma elkonulduğu haberi yer almaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; gerçekten, çok büyük haksızlıkla ve çok büyük mağduriyetle karşı karşıyayız. Birincisi, olay, yeni bir olay değildir. Soruşturma, 1996 yılında, 54 üncü hükümet tarafından, zamanında başlatılmıştır. Benim göreve gelmemin hemen sonrasında sonuçlanan soruşturma dosyası Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiş, Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan inceleme ve soruşturma sonucunda, 7 nci Asliye Ceza Mahkemesinde dosya görüşülmüş ve 1998 yılında beraatla sonuçlanmıştır.

Bu durumu, pazartesi günü, haberin yayınlandığı aynı gün, bir basın toplantısıyla kamuoyuna duyurmak istedim. Basın toplantısında 14 kamera vardı, çok sayıda gazeteci arkadaşımız vardı; yazılı ve sözlü olarak bu durumla ilgili gerçekleri açıkladım; ancak, basınımızda haberin düzeltilmesi yeterince yer almadı. Haberin yayınlandığı gazetede ise, 15 inci sayfanın sağ alt dip köşesinde bu konuyla ilgili kısa bir düzeltme yayınlandı ve üç gündür ben, Sosyal Hizmetlerden sorumlu Devlet Bakanı olarak, hem milletvekili arkadaşlarıma hem de Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuyla ilgili insanlara, bu konuyu izah etmeye, anlatmaya çalıyorum, o insanlar bana, gördükleri yerde, üzüntülerini bildiriyorlar. Gerçekten, büyük haksızlıkla karşı karşıyayız. Bir gazetemiz, kurumumuzla ilgili böyle bir haberi, gerçek olmayan bir haberi yayınlıyor ve ondan sonra aynı şekilde düzeltme ihtiyacını bile duymuyor. Halbuki, benim yaptığım görüşmeler sonucunda da, yaptığım açıklamalar sonucunda da, bu gazetemiz, aynı manşetten veyahut da görünür bir yerde "biz, böyle bir konuda yanıldık" dese, inanıyorum ki, çok daha yücelecekti. Bunun, gazetecilik ilkeleriyle ve basın özgürlüğüyle de bağdaşmadığını düşünmekteyim. Sizlerin ve kamuoyunun takdirine sunmaktayım.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, hepimizin bildiği gibi, ülkemizin, en temel sosyal hizmet kurumu ve son yıllarda kurumda, gerçekten, büyük iyileşmeler yaşıyoruz. Kurumumuzun fizikî standartlarında çok iyileşmeler var; çocuklarımızın okul başarılarında, sosyal, kültürel aktivitelerinde çok büyük başarılar var. Bunu, tabiî ki, sadece devlet olarak yapmıyoruz; biz, bu işleri yaparken, bize gönüllü insanların, gönüllü kuruluşların çok ciddî katkıları var, koruma derneklerinin, vakıfların katkıları var. Çok sayıda hayırsever insanların, bize yaptıkları aynî yardımlar var, bağışlar var. Bu yüzden biz, sürekli bakım hizmeti verdiğimiz 30 000 insanımızla, çalışanlarımızla birlikte, bütün bu koruma derneklerimizi, vakıflarımızı, bize bağışta bulunan insanlarla birlikte, kendimizi çok büyük bir aile olarak tanımlıyoruz. Bu aileyi, bu tür olumsuzluklar ve bu tür olumsuz haberler gerçekten derinden yaralamaktadır. Eğer, bir de, böyle haksız ve hak etmediğimiz bir durumla karşı karşıyaysak, üzüntümüz çok daha artmaktadır.

Biraz önce, genel bütçeden aldığımız kaynakların yanında, aldığımız bağışların da bizim için çok önemli olduğunu söylemiştim. Gerçekten, biz, yıllık ortalama 2 trilyon liradan fazla nakdî bağış almaktayız.

Onun dışında, size son bir örnek vereyim: Ülke içindeki ve ülke dışındaki sivil toplum kuruluşlarından aldığımız katkılarla, sadece deprem bölgesinde 15 yeni kuruluş -çocuk yuvası, özürlülerle ve yaşlılarla ilgili  merkezler- yapıyoruz ve bunların 2000 yılı fiyatlarıyla tutarı 6 trilyon lira. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun, bu seneki yatırım bütçesindeki yatırımlarının tutarı 7,5 trilyon lira civarında. Biz, neredeyse, bize bütçeden ayrılan pay kadar bağışlar alıyoruz.

Ben, bu tür haberler, araştırılmadan yapılan haberler sonucu, bu bağışların da eksileceğini düşünmekteyim. Düşünün; bir insan bu kuruma bir bağış yapmayı düşünüyor; ama, böyle bir haberi okuduğu zaman -bunun doğruluk derecesini de öğrenemeyeceği için- o insan bu bağıştan vazgeçecektir. Belki, asıl haberde verildiği gibi "gitti yetim hakkı" deniliyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Devamla) – ...belki, bana göre asıl yetim hakkı, dolaylı olarak da olsa, böyle yenilmiş oluyor. Araştırmadan yapılan böyle haberlerin, kurumdaki yetimlere ve kurumda yaşayan, duygusal bakımdan örselenmiş diğer insanlara çok büyük zarar verdiğinin bilincinde olmalıyız. Bu yüzden, kurumla ilgili haberlere medyatik beklentilerden uzak bir şekilde yaklaşmamız gerektiğini düşünüyorum ve bunu diliyorum.

Çok değerli milletvekilimiz Sayın Nail Çelebi'ye, bana bu fırsatı verdiği için ve aynı zamanda kurumumuzla böyle yakından ilgilendiği için teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın Nail Çelebi'ye cevap vermek üzere, Devlet Bakanı Sayın Mirzaoğlu; buyurun efendim.

DEVLET BAKANI RAMAZAN MİRZAOĞLU (Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin, coğrafî konumu sebebiyle, denizcilik sektörü, ülke ekonomisi üzerinde artan bir öneme sahiptir. Türkiye'nin, Akdeniz, Karadeniz ve Ege arasındaki eşsiz konumu, ülkenin dış ticaretinin gelişmesini, denizcilik sektörü ve Türk ekonomisinin dünyaya entegrasyonunu hızlandırmaktadır.

Türk denizciliği, yeni gelişmelere paralel olarak, günden güne gelişmektedir. Bugün, dökmeyük taşımacılığı, yolcu taşımacılığı, gemi inşa, denizcilik hizmetleri ve turizm, Türk denizciliğinin ticaret ve hizmete dayalı en önemli bölümlerini oluşturmaktadır.

Türkiye, 894 gemi ve 10 milyon dwt'u aşan taşıma kapasitesiyle, dünya filosu içerisinde 18 inci sırada bulunmaktadır. Denizcilik sektörü, çok farklı aktiviteleri kapsayan ve uluslararası kural ve prosedürlere göre işleyen, en dinamik ve rekabet ortamı yoğun bir sektördür.

Bu nedenle, Türkiye, bu sektörün planlaması ve geliştirici politikalarının yürütülmesinde, uluslararası denizcilik örgütü IMO ve OESD gibi uluslararası ve bölgesel kuruluşlarla uyum içinde çalışmaktadır.

Diğer taraftan, dünyada küreselleşme olgusunun beraberinde getirdiği rekabet şartları da dikkate alındığında, etkin bir rekabet imkânı sağlayacak olan ve beraberinde, kalite ve verimliliği de getirmesi amaçlanan, filonun, kolay bayrağa kaçışını engelleyici ve ikinci sicil olarak pek çok gelişmiş ülkede benzer uygulamaları bulunan Türk Uluslararası Gemi Sicil Kanunu, 21.12.1999 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, gündemdışı söz alarak konuşan Trabzon Milletvekilimiz Sayın Nail Çelebi'ye çok teşekkür ediyorum. Deniz ticaret filomuzun gelişmesi bakımından sunduğu teklifi de, getirdiği öneriyi de çok anlamlı buluyorum. Gerçekten, deniz yoluyla 1 liraya malolan bir yük, karayoluyla 7 liraya mal olmakta, havayoluyla 12 liraya mal olmakta, demiryoluyla 4 liraya mal olmaktadır. Buradan da anlaşıldığı gibi, denizyoluyla taşımacılık, en ucuz taşımacılıktır. Esasen, dünya üzerinde seyreden yüklerin de yüzde 90'ı denizyoluyla taşınmaktadır.

Bu açıdan, Türk denizyolları ve deniz ticaret filomuz hakkında -Nail Çelebi'nin getirdiği teklif doğrultusunda- bazı açıklamalar yapmak istiyorum.

Değerli başkan, sayın milletvekilleri; şu anda, Türkiye limanlarında elleşlenen yük miktarı, senede 140 milyon tondur. Biz, bunun, ancak yüzde 35'ini Türk Bayraklı gemilerle taşımaktayız; yüzde 65'i de yabancı bayraklı gemilerle taşınıyor; yüzde 65'in yüzde 80'i de, maalesef, Yunan Bayraklı gemilerle taşınmaktadır. Senede, Türkiyemizin navlun gideri olarak ödediği para 2 milyarla 2,5 milyar dolar arasındadır. Bu, oldukça fazla miktardaki  navlun giderimizi, biz, sırf filomuzun yetersizliği yüzünden ödemekteyiz.

Türk ticaret filosunu geliştirmek için Yüce Parlamentodan çıkan çok önemli bir Kanunu hatırlatmak istiyorum. 21 Aralık 1999 itibariyle, biz, Türk Uluslararası Gemi Sicili Kanunumuzu yürürlüğe koyduk. Buna göre, Türk ticaret filomuza, uluslararası alanda rekabet imkânı ve vergi kolaylıkları, muafiyetler tanımış durumdayız. Ben, şunu, açıklıkla Yüce Parlamento üzerinde söylüyorum: Bu çıkardığımız Kanunla, Türk ticaret filosu, uluslararası alanda büyük bir rekabet gücüne kavuşuyor. Türk ticaret filomuz, birbuçuk yıl içerisinde 2 misline katlanacaktır; yani, 10 milyon dwt'luk filomuz, 20 milyon dwt'a çıkabilecektir. Bu bakımdan, Yüce Parlamentonun bu yasaya verdiği destekten dolayı, her bir üyeye ve gruplara, ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

Değerli Başkanım, sayın milletvekilleri; bu arada, yine, otuz yıldır Türkiyemizin gündeminde olan bir önemli projeye, denizcilikten sorumlu bakan olarak da, Yüce Parlamentomuzdan ve hükümetimizden aldığımız destek sayesinde imza atmış durumdayız. Bu, Türk Boğazları Gemi Trafik ve Bilgi Sistemi, kamuoyunda VTS Projesi olarak da bilinmektedir.

Değerli milletvekillerimiz, İstanbul Boğazımız, dünyanın en önemli, en problemli, en zor boğazlarından birisidir. Bu boğaz 31 kilometre uzunluğundadır, çok önemli dönemeçlere sahiptir, 12 önemli, rota değiştirilmesi gereken noktalara sahiptir, yer yer sığlıklar vardır. Yine, İstanbul Boğazımızdan, akıntı sebebiyle geçişler zorlaşmaktadır; yüzeysel akıntı ve dipten akıntı birbirine zıt olarak, saatte 5 mil süratle seyretmektedir; yani, gemi trafiği çok zordur.

İstanbul Boğazımızdan, yılda 50 000 gemi geçmektedir. Bu 50 000 geminin yüzde 10'u tehlikeli yük taşımaktadır; petrol ve türevleri patlayıcı maddeler. Bu yüklerin miktarı 82 milyon tondur.

Geçenlerde, üç dört ay kadar önce, Florya açıklarında, Rus bandıralı bir geminin lodos dolayısıyla parçalandığı hepinizin malumlarıdır. Sayın milletvekilleri, bu gemi, 4 200 tonluktu, sadece 800 ton hampetrol, Atatürkümüzün dinlendiği Florya Köşkü önlerine döküldü ve denizi ne hale getirdiği, ne denli çevre tahribatı yaptığı hepinizin yüksek malumlarıdır. Düşünün, İstanbul Boğazından 50 000, 100 000, hatta 300 000 tona varan gemiler, petrolle yüklü olarak geçmektedir. Taşınan petrol miktarı 82 milyon tondur. Böyle bir gemi kazası İstanbul Boğazında vuku bulsaydı, Allah göstermesin, İstanbul ne hale gelirdi...

Biz, her seferinde, kazaları ucuz atlattık diyoruz; daha ne kadar ucuz atlatacağız, daha ne kadar şansımıza veya kaderimize güveneceğiz. Onun için, tedbir almak durumundayız. Otuz yıldır Türkiye'nin bir özlemini, 57 nci cumhuriyet hükümeti gerçekleştirmiş durumdadır; gemi trafik ve bilgi sistemi ihalesini yapmış durumdayız. 120 milyon dolar muhammen bedeli olan ihaleyi, biz 19 milyon dolara verdik ve ayrıca, inşaat bedeliyle beraber, bu ihale, toplam olarak 25 veyahut da 26 milyon dolara mal olacaktır. Bu ihale için, ben, yine, 57 nci cumhuriyet hükümetine çok teşekkür ediyorum, onlardan aldığımız güçle, Tabiat ve Kültür Varlıklarını Koruma Kurulunun muhalefetini önlemek için, bir Bakanlar Kurulu kararı çıkardık. Bir de, yine, dünkü Resmî Gazetenin mükerrer sayısında yürürlüğe giren Kanun kuvvetinde kararname çıkardık. Böylesine güçlü engelleri aşarak, bu ihaleyi gerçekleştirdik. Yeni sene bu zamanlara İstanbul ve Çanakkale Boğazlarımızın gemi trafik ve bilgi sistemi devreye girmiş olacaktır.

Bununla birlikte, 8 radar sistemini İstanbul Boğazına, 5 radar sistemini de Çanakkale Boğazına koyacağız. Bu suretle, kazaları en aza indirme, hatta sıfıra yaklaştırma gayreti içerisinde olacağız.

Değerli milletvekillerimiz, Değerli Başkanım; bu arada, müsaade ederseniz, yine İstanbul Boğazımızla ve denizciliğimizle alakalı olarak bir iki hususu daha açıklamak istiyorum. Maalesef, bizim kıyılarımızda can ve mal güvenliğini önleyici tedbirlere, zamanında, altyapı yatırımı olarak önem verilmemiş durumdadır. Şu anda, İngiltere kıyıları bizden kısa olduğu halde, 235 can kurtarma istasyonu vardır -SAR istasyonu olarak da bilinir- Fransa'da 245. Türkiye kıyılarında, İstanbul Boğazındaki tahlisiye istasyonları hariç, maalesef, bir tane SAR istasyonu yoktur. Yine, 57 nci cumhuriyet hükümetinin verdiği destekle, biz, bu sene 13 SAR istasyonunu kıyılarımıza kurmayı planladık, gerekli girişimlerde bulunduk. Bunlardan 4 tanesi Karadenizde (Hopa, Trabzon, Samsun ve Zonguldak) 2 tanesi İstanbul Boğazında, 2 tanesi de Çanakkale Boğazında olacaktır. Yine, 3 tanesi de Akdenizde (Antalya, Mersin ve İskenderun) olacaktır; yine, 2 tanesi de Ege Denizinde olacaktır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DEVLET BAKANI RAMAZAN MİRZAOĞLU (Devamla) – Müsaade ederseniz, birkaç dakika daha rica edeceğim.

Bu suretle, turizmimizin gelişmesi çok önemli bir merhale katedecektir; çünkü, yat turizminin, bilhassa Akdenizdeki yat turizminin, can güvenliğiyle, kıyı emniyetiyle çok yakından alakası vardır. İnanıyorum ki, SAR istasyonları devreye girdiği takdirde, Türk turizmi, özellikle, yat turizmi, deniz turizmi büyük ivme kazanacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu cümleden olarak, Kıyı Emniyeti ve Gemi Kurtarma Genel Müdürlüğümüz, çok büyük atılımlar yapmıştır. Atılımlar neticesinde de yeni personele ihtiyacı olmuştur. Bu dönemde, bizim aldığımız personel sayısını da açıklamak istiyorum. Kıyı Emniyeti ve Gemi Kurtarma Genel Müdürlüğümüz, bildiğiniz gibi, 1997'de TDİ'den ayrılmıştır. O zaman, 1997'de, biz, 391 personelle devralmışız. 55 inci cumhuriyet hükümeti zamanında, ihtiyaca binaen, 668 personel alınmış; toplam personel sayısı 1059'a ulaşmıştır. 57 nci cumhuriyet hükümeti zamanında ise, şunlar alındı: Kanunen alınması gerekli eski hükümlü, özürlü 23 kişi, Kanunen alınması gerekli koruma-güvenlik görevlisi 13 kişi, TDİ'nin ve başka kurumların  özelleştirilmesi yoluyla kapsam dışı personelden geçen 25 kişi, geçici işçi ise toplam 43 kişidir. Bizim zamanımızda, özürlü, hükümlü, koruma-güvenlik görevlisi ve özelleştirme yoluyla geçenlerin toplam sayısı 104'tür; ama, haliyle, artan SAR istasyonları dolayısıyla, kıyı emniyeti müdürlüklerinin kurulması dolayısıyla, daha fazla personele ihtiyacımız vardır. Hükümetimiz destek verirse, daha çok personelle daha büyük hizmet yapmak amacındayız.

Yüce Parlamentomuzun Sayın Başkanına, değerli milletvekillerine, Parlamentomuza saygılarımı sunuyor; teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

2 adet Meclis araştırması önergesi vardır, okutacağım; ancak, okuma işlemi uzun olduğundan, Kâtip Üyenin oturarak okumasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

İlk önergeyi okutuyorum :

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Bursa Milletvekili Teoman Özalp ve 23 arkadaşının, memurların ekonomik durumlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/140)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde, ekonomik yönden iyice yoksullaşan ve aldıkları ücretle yoksulluk sınırının altında hayatlarını idame ettiren, ev kiralarını ödemekte zorlanan memurların durumlarının araştırılarak çözüm bulunması amacıyla, Anayasanın 98 inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

Saygılarımızla.

1. – Teoman Özalp                                (Bursa)

2. – Turhan Güven                                (İçel)

3. – İlyas Yılmazyıldız                                 (Balıkesir)

4. – Murat Akın                                (Aksaray)

5. – Mehmet Sadri Yıldırım                                (Eskişehir)

6. – Bekir Aksoy                                (Çorum)

7. – Yıldırım Ulupınar                                (İzmir)

8. – Saffet Arıkan Bedük                                (Ankara)

9. – Mehmet Fevzi Şıhanlıoğlu                                (Şanlıurfa)

10. – Kemal Kabataş                                (Samsun)

11. – Yener Yıldırım                                (Ordu)

12. – Nevzat Ercan                                (Sakarya)

13. – Musa Konyar                                (Ağrı)

14. – Burhan İsen                                (Batman)

15. – Mümtaz Yavuz                                (Muş)

16. – Nihan İlgün                                (Tekirdağ)

17. – Mehmet Halit Dağlı                                (Adana)

18. – Mehmet Necati Çetinkaya                                (Manisa)

19. – Ahmet İyimaya                                (Amasya)

20. – Necmettin Cevheri                                (Şanlıurfa)

21. – Mehmet Gölhan                                (Konya)

22. – İbrahim Yazıcı                                (Muğla)

23. – İbrahim Konukoğlu                                (Gaziantep)

24. – Mehmet Baysarı                                (Antalya)

Gerekçe:

Yeni bir çağın başlangıcında, ülkemizin dünya ile entegrasyonu kaçınılmazdır. Kişi başına düşen millî geliri oldukça yüksek olan Avrupa ile yakınlaşmamız ve hatta, Avrupa Birliğine aday ülke olmamız önemli bir gelişmedir.

Ancak, gelir dağılımındaki adaletsizlik nedeniyle, memurların yoksulluk sınırının altına terkedildikleri, bütün toplumun bilgisi dahilindedir. Memurların ailesi ile birlikte insan onuruna yaraşır, çağın şartlarına ve özellikle Avrupa Birliği normlarında bir yaşam düzeyine ulaştırmak, sosyal hukuk devletinin gereklerindendir.

Çağdaş ülkelerde insan hakları çerçevesinde değerlendirilen memurların maaşı, maalesef, ülkemizde, hep memurların aleyhine belirlenmiştir. Özellikle, son yıllarda, enflasyon rakamının oldukça altında artırılan memur maaşları, bu kesime, âdeta yaşama hakkı tanımamaktadır. Memurlara, 1996 temmuz dönemi ile 1997 başlarında verilen zamların dışında, reel bir zam verilmemiştir. Bu nedenlerle, özellikle, 55 inci, 56 ncı, 57 nci hükümet dönemlerinde memurlara verilen zamların enflasyon rakamının oldukça altında kalması, memurlara yapılan bir haksızlıktır.

Ekonomik sıkıntıların çözümünde memurlara verilen ücretlerin kısılarak kaynak sağlamaya dönük politikalar, milyonlarca memuru olumsuz etkilemektedir. Verilen memur maaşının zorunlu ihtiyaçları dahi karşılayamayacak oranda olması, memurumuzu bunalıma itmekte ve sosyal yaralara yol açmaktadır. Geçim sıkıntısı içerisinde olan memur ailelerimiz, ne yapacaklarını şaşırmış vaziyettedir.

Memur maaşlarının belirlenmesindeki metot iflas etmiştir. Hükümetin, hedeflenen enflasyona göre katsayı artışı yapması, gerçek enflasyon nedeniyle reel kayba neden olmaktadır. Yıllarca yapılan bu uygulama nedeniyle, memurlar, zor durumlara düşürülmüştür.

Bugün, aldığı maaşla aybaşını getiremeyen memur, eşine ve topluma, gururla, memur olduğunu söyleyememektedir; hatta, kişinin memur olduğu ifade edildiğinde, toplumda, kız dahi verilmediği belirtilmektedir.

Yukarıda özetlenen gerçekler, memura verilen maaşların yetersizliğini ortaya koymaktadır. Bu yetersizlik, sosyal sıkıntılara yol açan nedenlerin başında gelmektedir. Günün koşullarına uygun ve insan onuruna yaraşan bir memur maaşının verilmesi zarureti vardır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur efendim.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırasında yapılacaktır.

Diğer önergeyi okutuyorum :

2. – Bursa Milletvekili Teoman Özalp ve 21 arkadaşının, çiftçilerin ekonomik sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/141)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemiz nüfusunun önemli bir bölümünün doğrudan geçimini temin ettiği çiftçimizin içine düştüğü ekonomik darboğazdan kurtarılması, gerekli tedbir ve önlemlerin alınması ve çözüm bulunması amacıyla Anayasanın 98 inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.

Saygılarımızla.

1. – Teoman Özalp                                 (Bursa)

2. – Kemal Kabataş                                (Samsun)

3. – Saffet Arıkan Bedük                                (Ankara)

4. – Mustafa Örs                                (Burdur)

5. – Mehmet Necati Çetinkaya                                (Manisa)

6. – Bekir Aksoy                                (Çorum)

7. – Mehmet Gölhan                                (Konya)

8. – Mehmet Yalçınkaya                                (Şanlıurfa)

9. – Kamer Genç                                (Tunceli)

10. – Kemal Çelik                                (Antalya)

11. – Sevgi Esen                                (Kayseri)

12. – Ayfer Yılmaz                                (İçel)

13. – Mehmet Gözlükaya                                (Denizli)

14. – Hüseyin Çelik                                (Van)

15. – Ali Rıza Septioğlu                                (Elazığ)

16. – Oğuz Tezmen                                (Bursa)

17. – İbrahim Konukoğlu                                (Gaziantep)

18. – Ali Rıza Gönül                                (Aydın)

19. – Erdoğan Sezgin                                (Samsun)

20. – Celal Adan                                (İstanbul)

21. – Necati Yöndar                                (Bingöl)

22. – Nurettin Atik                                (Diyarbakır)

Gerekçe:

Türkiye nüfusunun yüzde 45'i olan 30 milyon insan tarımdan geçimini temin etmektedir. Bu insanlar oldukça zor şartlar altında üretim gerçekleştirmektedirler. Bu nüfusun 20 milyonu doğrudan hububat üretimi yapıp geçimini sağlamaktadır.

Bu yıl hükümetin bir aylık bir gecikmeyle açıkladığı hububat taban fiyatı çiftçimizi mağdur etmiştir. Ayrıca çıkarılan Tarım Satış Kooperatifleri Yasası çiftçiye bir darbe daha vurmuştur.

Geniş bir kitlenin tek geçim kaynağı olan buğday fiyatları yüzde 24'lük bir artışla 102 000 TL olarak açıklanmıştır. Fiyatların açıklandığı günden bugüne kadar konuyla ilgisi olanlar tarafından kamuoyuna yansıtıldığı gibi hububatın maliyet fiyatının 122 000 TL, müdahale fiyatının ise 158 600 TL olması gerektiği ilgili kuruluşların hesaplamalarıyla ortaya konulmuş olmasına rağmen, 1999 yılı haziran ayında 82 000 TL'lik fiyat üzerine bir aylık gecikmeyle 102 000 TL olarak açıklanması, tahılda ülkemizi dışa bağımlı hale getirecektir.

Son beş yılın enflasyon, ekmek, mazot, buğday ve gübredeki fiyat değişimleri esas alınarak yapılan hesaplamalarda; geçen yıl 1 kilogram buğdayla 2 ekmek, 2,563 kilogram gübre, 0,443 litre mazot alabilen çiftçi, bu yıl aynı miktarda buğdayla 1 ekmek almaya mahkûm edilmiş, 0,231 litre mazot, 1,397 kilogram gübre alabilir duruma düşürülmüştür. Çiftçinin satın alma gücü yüzde 45 azaltılmıştır. Çiftçi traktörünü satıp öküzlerin çektiği karasabanla tarlasını sürmeye mahkûm edilmiştir.

Durum sadece hububat taban fiyatlarıyla sınırlı kalmamış, ayçiçeği, pancar, şeftali, çilek, pamuk ve fındık üreticisi de ürettiği ürünün karşılığını maalesef alamamıştır. Şeftali üreticisi, geçen yıl meyve suyu fabrikalarına   80 000 TL'ye sattığı şeftaliyi maalesef 40 000 TL'ye satma mecburiyetinde bırakılmıştır. Şeftalinin ihracatıyla ilgili gerekli tedbirlerin süratle alınması gerekir. Çiftçi, son elli yılın en kötü dönenimi yaşamaya mahkûm bırakılmıştır.

Ülkemiz için son derece önemli olan üreticilerimizin, köylümüzün millî gelirden aldığı pay yaklaşık yüzde 4 oranında azaltılmıştır. Dolayısıyla, oluşan sıkıntılar neticesinde yeniden büyük şehirlerin belli yerlerine göçler başlamıştır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Fazilet Partisi Grubunun İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; önce, okutup, işleme alacağım; sonra oylarınıza sunacağım :

IV. – ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. – Türkiye Büyük Millet Meclisi 21 inci Dönem İkinci Yasama Yılı çalışmalarının 21 Temmuz 2000 Cuma gününe kadar uzatılmasına ve öneride belirlenen genel görüşme, Meclis araştırması ve Kanun tasarı ve tekliflerinin bu zaman içerisinde görüşülmesine ilişkin FP Grup önerisi

        29.6.2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanlığına

Fazilet Partisi TBMM Grup Başkanlığı olarak Danışma Kurulu toplantı talebimiz yerine getirilmediğinden, aşağıdaki önerilerimizin Genel Kurula sunulmasını arz ve teklif ederiz.

               İsmail Kahraman

           İstanbul

FP Grup Başkanvekili

I) Türkiye Büyük Millet Meclisi 21 inci Dönem İkinci Yasama Yılı çalışmalarının 21 Temmuz 2000 Cuma gününe kadar uzatılması ve aşağıda sunacağımız genel görüşme, Meclis araştırması ve Kanun tasarı ve tekliflerinin bu zaman içerisinde görüşülmesi önerilmiştir.

II) A. – GENEL GÖRÜŞME VE MECLİS ARAŞTIRMALARI

1. – Basılı gündemin 6 ncı sırasında yer alan (10/14), 113 üncü sırasında yer alan (10/132) ve (10/139) sıra sayılı trafikle ilgili Meclis araştırması önergelerinin birleştirilerek görüşülmesi,

2. – Sıvas Milletvekili Abdüllatif Şener'in Fazilet Partisi Grubu adına verdiği, zorunlu tasarruf uygulaması, anapara ve nemalarının hak sahiplerine geri ödenmesi ve sistemin tasfiye edilmesiyle ilgili genel görüşme önergesi,

3. – YÖK Araştırma Komisyonu raporunun görüşülmesi.

4. – Basılı gündemin 2 nci sırasında kayıtlı (10/10) ve 39 uncu sırasında kayıtlı (10/48) sıra sayılı Tekstil Sektörüyle ilgili Meclis araştırması önergesinin birleştirilerek görüşülmesi önerilmiştir.

III) Ayrıca, aşağıdaki Kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi önerilmektedir.

A. – Kanun TASARI VE TEKLİFLERİ

1. – Basılı gündemin 166 ncı sırasında kayıtlı, 436 sıra sayılı Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Türk Ceza Kanununun Bazı Maddeleri ile Terörle Mücadele Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi.

2. – Basılı gündemin 20 nci sırasında kayıtlı, 40 sıra sayılı Siyasî Ahlak Komisyonu Kanun Teklifi.

3. – Basılı gündemin 16 ncı sırasında kayıtlı, 402 sıra sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanun Teklifi.

4. – Basılı gündemin 15 inci sırasında kayıtlı, 89 sıra sayılı Hayvanları Koruma Kanun Teklifi.

5. – Basılı gündemin 188 inci sırasında kayıtlı, 519 sıra sayılı Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Ait Kanun Tasarısı.

B. – KOMİSYONLARDAN GENEL KURULA SEVKİNİ  BEKLEYEN TASARILAR

1. – Anayasanın bazı maddelerinin (69, 86, 101 inci maddeler) değiştirilmesi.

2. – Bazı suç ve cezaların affı.

3. – TBMM İçtüzük değişikliği.

4. – Memur Sendikaları Kanun Tasarısı.

5. – Avukatlık Kanun Tasarısı.

C. – MECLİS KOMİSYONLARINA HENÜZ GELMEYEN FAKAT HEMEN ÇIKARILABİLECEK Kanun TASARI VE TEKLİFLERİ

1. – Uzlaşma komisyonunda oybirliğiyle kabul edilen anayasa değişiklikleri.

2. – Mahallî İdareler Kanun Tasarısı.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önerinin lehinde, Sayın İsmail Kahraman konuşacak.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, hepinizi hürmetle selamlıyorum. Bugün Danışma Kurulu talebimiz vardı; hükümeti teşkil eden partilerin grup başkanvekilleri katılmadığı için, grup önerisi şeklinde tekliflerimizi sizlere sunuyoruz.

Sayın milletvekilleri, çok fazla Kanun çıkardığımız, dolayısıyla başarılı bir dönem geçirdiğimiz ifade ediliyor. Sayı olarak fazla; ama, içerik olarak yüzakı şeklinde ve ferahlık verici değil. Bunun dökümünü sizlere arz edeceğim. Bir de, tatil fikri, ara verme fikri bütün milletvekillerinde varken, iktidarda değiliz, muhalefetteyiz, iktidar istiyor tatili, bak, biz çalışacaktık diye acaba bir siyasî mülahaza uzantısı mıdır düşüncesi olmaması bakımından, dikkatinize, düşüncelerimizin esbabı mucibesini arz edeceğim.

Bakınız, 19 uncu Döneme, 20 nci Döneme, 21 inci Döneme ait birinci, ikinci veya üçüncü, dördüncü yasama yıllarındaki tatil tarihlerini söyleyeceğim: 19 uncu Dönemde 28 Ağustos, 22 Temmuz, 29 Temmuz, 1 Eylül; 20 nci Dönemde 30 Ağustos, 16 Ağustos, 30 Temmuz. Şimdi 21 inci Dönemdeyiz; birinci yasama yılımızı 2.5.1999 ve 27.8.1999 arası yaptık. Yani, 1 Temmuz geldi, dolayısıyla tatile girmeliyiz düşüncesi, daha önceki dönemlerde, zaruret dolayısıyla hep uzatılmış ve ona göre tatile girilmiştir. Milletin beklediği ve toplumumuzun tümüne hitap eden, ülkemizin esenliğini sağlayacak Kanunlarda hasis davranan bir dönemi geçirdik. Getirdiğimiz Kanunların -demin Sayın Başkan 202'e ulaştığını söyledi, dün itibariyle 200'dü. – 13 tanesi Millî Savunma Bakanlığının getirdiği tasarılardır. 95 tanesi uluslararası anlaşmadır, 10 tanesi bütçe ve vergiyle ilgilidir ve diğer konularla ilgili 76 Kanun tasarısı vardır; 6 tane de kadro... Bu, iki dönemin toplamıdır. Bu döneme ait 46 Kanun "diğer konular" diye geçmiştir ve bunlar içerisinde 1 maddelik, 3 maddelik değişiklikler, rutin işler ve çok az bir kesimi ilgilendiren tasarılar vardır; asla taalluk eden hususlara girilmemiştir.

Demokratikleşme, bütün seçim boyunca partilerin ileri sürdüğü, hedeflediği, programına aldığı bir hedefti. Hukuk devleti olma yolunda, biz, gayret edecektik. Peki, ne yapıldı, ne netice alındı ve ne noktaya gelindi; herhangi bir merhale katedilmedi ve Meclise herhangi bir tasarı gelmedi.

20 nci Dönemde başlayan bir uyum komisyonu vardı. Bu dönem, her gruptan 2 kişinin katıldığı uzlaşma komisyonu çalışma yaptı, önsözünden itibaren Anayasayı ele aldı, şu anda 74 üncü maddeye geldi. Daha önce yapılan çalışmalarda 25 maddede uzlaşma vardı. Konsensüs sağlanan maddeler var. Anayasanın hukuk devletine ve çağımıza uygun hale getirilmesi için herkesin bir gayreti var; ama, netice yok.

Bugün, Sayın Cumhurbaşkanımızın da katıldığı, Meclis Başkanımızın eski Senato salonunda yaptığı bir toplantı oldu; yine aynı temenniler dile getirildi, ifade edildi. Peki, neden bunu Meclise intikal ettirtmiyoruz? Neden Genel Kurulda gecenin 2'sine, sabahın 5'ine kadar bekliyoruz ve birkaç madde üzerinde çalışıyoruz. Halkın dertlerine eğilme noktasındaki bu tembellik yanlıştır, parlamenter demokratik sistem için üzücüdür, ayıptır.

Tabiî, salı günlerini denetim dışı yaparsanız ve çarşamba günleri sözlü soruları görüşmez, Kanun tasarıları derseniz, gece 23.00'te bitmezse, 24.00'te bitmezse, bitene kadar bunlar olacak deyip, bir dayatma ortaya koyarsanız, buna, ne Kanun yapma tekniği müsaade eder ne insan tahammülü; dışarıda maç seyredilir, eğer karar yetersayısı isteniyorsa içeri girilir. Arkadaşlarımız bize kızarlar, neden karar yetersayısı istiyorsunuz diye. Çıkardığımız Kanunlar, hepimizin Kanunlarıdır, şu veya bu partinin Kanunları değil; hepimize tatbik edilecek ve bizler bu ülkenin evlatlarıyız. Hedefimiz, ülkemizin bahtiyarlığı, esenliği, milletimizin isteklerinin yerine getirilmesidir. 5 parti grubu var. Ben bunu beş parmağa benzetiyorum; aynı vücuda bağlıyız, bir elin beş parmağıyız; hedefimiz aynı, yönümüz aynı, gidişimiz aynı... Bize göre aynı. Ayrı diyenler çok istisnadır; çünkü, ben şuna inanıyorum: Türk Milletinin esenliğine, geleceğine çalışan insanlar topluluğuyuz. Türkiye'de aldatılmış olabilir, ama, satılmış olamaz; ama, buna girmeyen ve bunu kabul etmeyenler, eksikliklerini kendilerinde arasınlar.

Denetim gününü kaldırırsanız ne olur? Denetim günü kalkarsa... 9.6.1999'da Sayın Zeki Ünal'ın verdiği trafik araştırma önergesi, Sayın Başkanımız Murat Sökmenoğlu Beyin gayretiyle ve bir zatın yürüyüşü üzerine, ancak, yarın gündeme gelebilir. İnşallah, onu yarın görüşeceğiz. Gündemin "özel gündemde yer alacak işler" kısmına alınmış, memnunuz; ama, çok hayatî ehemmiyeti haiz araştırmalar var, genel görüşmeler var ve Kanun tasarıları var, bunlara eğilmiyoruz.

Belediye başkanları, 2 000 kişi, toplandılar ve bize geldiler; bizim seçilmiş olarak temsilcimiz olan insanlar, bizim insanlarımız ve beldelerdeki bizim başkanlarımızdır. Onları, panzerle karşıladık, çevik kuvvetle karşıladık. Toplantılarına partilerden birkaç kişi katıldı. Bir genel başkanımız vardı, bir genel başkan yardımcısı vardı. Kendileri dertliler. Onların derdi, topyekûn milletin derdi.

Mahallî İdareler Kanunu, konsensüs sağlanmış, İçişleri Bakanlığında toplantı yapılmış ve Kanun tasarısı hazır; ama, Meclise indirilmiyor. Mahallî İdareler Kanunu ele alınmalı.

Teklifimizde üç haftalık bir uzatma talep ediyoruz ve bu üç haftalık uzatma kabul görürse, özel gündem tarzında bir araya gelerek, 5 grup anlaşırsak –içinden şunu çıkarın, bunu koyalım" diyebilirsiniz– çok kısa zamanda bunu halledebiliriz.

Bir ay evvel, grup başkanvekillerine bir teklifimiz oldu. Bir araya gelelim, önemli Kanunları elimize alalım, göz önüne alalım, Meclise indirelim. Evsahipliğini Sayın Emrehan Halıcı Bey yapacaktı; ama, toplantıda beşimiz bir araya gelemedik, belki mazeretleri oldu ve bir toplantı yapamadık; ama, bize düşen, bu toplantıyı yapmak.

Sayın Keçeciler'in Gümrük Kanunu hakkında bir gayreti vardı, 263 maddeydi ve yalnız iki günde geçti. Geçebilir, yapabiliriz, birlikte yaparız; ama, olmuyor. Bunun olması için, bir araya gelelim ve şuradaki tekliflerimizi göz önüne alalım.

Sayın milletvekilleri, bölgelerinize gideceksiniz, Af Kanununu soracaklar. Bu Af Kanunu çıktı. Eğer Sayın Demirel bunu veto etmeseydi -ki, basın kısmını etmedi. – yürürlüğe girecekti. 11/b maddesi yüzünden iki parti arasında bir kilitlenme var. Peki, ne olacak buna ait beklenti? Ne diyeceksiniz; sizin seçmenlere beyanınız ne olacak? Şu anda, 16 000 tane dosya Yargıtayda çekten dolayı duruyor ve Yargıtay, bu davalara bakmıyor. Birçok ilgilisi var, sadece 50 000, 60 000 kişi değil bu hadise. Madem yola çıkıldı, neden tamamlanmasın? Niçin af burada çıkmayacak?

Demokratikleşme diyoruz, Anayasa Komisyonu Başkanı Sayın Yalçınbayır'ın Meclise indirdiği ve gündeme giren Türk Ceza Kanunundaki değişiklikler talebi var; onları niye ele almayalım. Anayasa üzerinde konsensüs sağlanmış maddeler var. Anayasa hakkında 5 Mayısta bir oylama yapıldı, komisyon geri çekti; toplantı yapmadan çekemezdi; ama, çekti. Peki, çekildi; 69, 86, 101 duruyor. Ne zaman gelecek?

Parlamentonun kendi kendine bir sorgulama yapması lazım, ciddîyetini sağlaması lazım ve kazanması lazım. Parlamento, milletin temsilcisi ve en üstün kuvvettir. Kuvvetler ayrılığında yargının tatbik ettiği Kanunları çıkaran burasıdır, yürütmeyi seçen burasıdır ve biz, yargıya ve yürütmeye yön verecek olan çalışmaları yapmak durumundayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

İSMAİL KAHRAMAN (Devamla) – ... denetleme yetkimizi kullanmak durumundayız.

Dün bir yetki Kanunu verildi. Bir dönemde, bir tek yetki Kanunuyla, 69 Kanun hükmünde kararname çıkarılmıştı, 6 yetki Kanunuyla 105 kararname çıkarılmıştı. Yani, Meclis, yetkisini yürütmeye, denetleyecek olduğu organa devrediyor. Meclisin saygınlık kazanması, parlamenter demokrasi için şart ve milletvekillerinin saygısı için de bu şart. Onun için, denetlemenin mutlaka yapılması lazım.

Okundu ve zabıtlardan tespit edebilirsiniz, burada araştırma önergeleri var. Bunlar, zorunlu tasarrufa ait ve nemalara ait olan bir genel görüşme talebidir. YÖK raporu tamamlanmıştır, okunmamıştır; YÖK için tayinler vardır, üniversitelerde rektör tayinleri vardır ve yeni bir dönem vardır, ona ait tedbirler alınacaktır. Görüşüldü, rapor hazırlandı; ama, okunmuyor. Ne yapılıyor; üç maddelik, bir maddelik Kanunlar getiriliyor.

Tekstil sektörü, geçen senenin altıncı ayından beri duruyor. Bu hususta, üç ayrı partiden milletvekilinin talebi var. Herkes, bölgesine gittiğinde, ilgili temasları yapabilir ve bir komisyon kurulabilir.

Bunun yanında, siyasî ahlak Kanunu... Efendim, siyasî ahlak Kanunu, bu milletvekili dokunulmazlığı meselesindeki değişik düşünceleri de ortadan kaldırır. Milletvekilliğinin dokunulmazlığının sağlanması şarttır ve bu, altıyüz yıllık bir maziye sahiptir; parlamenter demokrasilerde, milletvekilinin kürsü sorumsuzluğu ve dokunulmazlığı vardır. Peki, yanlışlıklar nasıl olacak? Amerika'da, siyasî etik, etik kurul diye kongre içerisinde bir kurul var ve yine Meclisten oluşturuluyor. Siyasî ahlak komisyonu konuşmalarında böyle bir kurul oluşturabiliriz ve içerisine yargıdan kişiler dahil edebiliriz; ama, kendi kurumumuzun soruşturmalarını burada yapabiliriz. Bir büyük meseleyi de halletme noktasına gireriz; herkesin ağzına sakız yaptığı bu meseleyi ortadan kaldırırız.

Fikir ve sanat eserleri Kanunu, çok uzun zamandır, yıllardır beklenir ve elzemdir çıkarılması. Hayvanları koruma Kanunu teklifi; toplumda çok büyük beklenti vardır. Gülhane Askerî Tıp Akademisi hakkında bir teklif var ve bu hususta çok talep var; yeni öğretim yılına yetişmeleri için düzenleme yapacaklar. Bunun yanında, İçtüzük hadisesi de eğer şimdi ele alınırsa, ekimde başlayacak olan dönemde, yeni İçtüzükle güzel bir neticeye gidebiliriz, birçok meseleyi halledebiliriz.

Af Kanunu var. Af Kanununu biraz genişletmek mümkün, genişletilmelidir ve içine, sadece, hakiki şahısları değil, hükmî şahısları, dernekleri, vakıfları ve partileri de koymak durumundayız. O ki, demokratik bir toplum istiyoruz, fikrî serbestiyetini istiyoruz, bunu sağlamak durumundayız.

Memur Sendikaları Kanunu Tasarısı belli bir yere kadar gelmişti. Memurlarımız yürüyorlar... İlle, yürüyüp gelenlerin meselesine bakan bir yer haline gelirsek, zannediyorum, çok yanlış yaparız.

 Mahallî İdareler Kanunu ve Anayasanın genel değişikliği üzerinde de görüşmeliyiz.

Üç haftaya sığar mı; sığar, bir araya gelirsek sığar. Önemli konuları çözmüş oluruz ve çok büyük rahatlıkla gideriz; ne zaman gideceğini bilmeyen bir Meclis olmayız. Depremde, insanlar feryat ederken, cenazeleri kaldırırken, burada çalışın ve fakat, esas konular dururken, siz, gidip seçmenle konuşun!.. Zaten, zannediyorum, o rahatlık içinde, bazı parlamenterler, bölgelerinde bulunamayacaklar, biraz zorluk çekeceklerdir.

Yine, her şeye rağmen, ümidimi devam ettiriyorum. Teklifimize iştirak etmeniz talebimi yineliyor, sizlere saygılarımı sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

AYDIN TÜMEN (Ankara) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Efendim, sizden evvel, Sayın Köse lehte söz istedi; zatıâlinize ikinci olarak söz vereceğim.

Buyurun Sayın Köse.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Fazilet Partisi Grubu tarafından, Danışma Kurulunun toplanarak yeni bir gündemle Meclisimizin çalışmasını öneren ve Danışma Kuruluna iştirak etmediğimizden dolayı Sayın Grup Başkanvekilinin konuşmasına, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili olarak cevap vermek istiyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Kahraman'ı, biz, aynı şekilde, son Danışma Kuruluna davet etmemize ve Danışma Kurulunda, belki, kendi önerilerinin içerisinde bulunan yasalarla birlikte diğer grupların da önerilerini beraberce görüşmek için, kendilerini yazıyla davet etmemize rağmen, Fazilet Partisi Grubu temsilcisi arkadaşımız, Danışma Kurulumuza iştirak etmemiştir. Dolayısıyla, bugün, kendilerinin yapmış olduğu Danışma Kurulu teklifine de, bizim, grup başkanvekilleri olarak iştirak etmememizin sebeplerini de şimdi izah etmek istiyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bir yılı aşkın süredir, Meclisimiz, süre itibariyle ve çıkarmış olduğu Kanun sayıları itibariyle, geçtiğimiz dönemlerle mukayese edilmeyecek ortaya bir performans ortaya koymuştur. Bunu, her noktada oturan vatandaşımız, milletimiz fevkalade takip etmektedir. Milletvekillerimizin bölgelerine gittiklerinde, başka yerlere gittiklerinde en çok beğeni kazandıkları konu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kavgasız ve uzlaşma ortamı içerisinde çok verimli bir çalışmayı ortaya çıkarmasıdır. Bundan  dolayı, sürekli, milletvekillerimiz takdir edilmiştir ve takdir edilmektedirler. Bu bakımdan, geçtiğimiz dönemde -yani, bu bir yıl içerisinde-yapmış olduğumuz çalışmaları gözardı etmemiz mümkün değildir. Çıkardığımız yasalara yalnız sayı itibariyle değil, bir de keyfîyeti, içeriği itibariyle baktığımızda, Yüce Milletimizin en önemli ihtiyaçlarını giderecek yasalara, gecikmesine rağmen, sürat kazandırılmış ve 21 inci Dönem Meclisimiz, süratli bir şekilde bu yasaları hayata geçirmiştir. Yalnız Kanun tasarı ve teklifleri çıkarılmış değil, Anayasada da değişiklikler yapılmıştır. Biz, bu yasaları çıkarırken ve Anayasadaki değişiklikleri yaparken, muhalefet partilerinin göstermiş olduğu bu anlayışa ve hükümetimizin Meclisimize göndermiş olduğu tasarılar üzerindeki görüşmelerde yapmış oldukları katkılardan dolayı da, burada, defalarca teşekkürlerimizi söyledik ve yine teşekkür ediyoruz.

Hele, bir muhalefet partisinin, Meclisin tatile girmesini arzu etmeyip, Meclisin çalışmasını talep olarak, öneri olarak buraya getirmesi kadar güzel bir şey olamaz; ancak, değerli milletvekilleri, çok ustaca hazırlanmış ve sanki, sırada Kanunlar çıkarılacakmış gibi bir hava verilerek... Önerinin içerisinde, şahısları ve partileri ilgilendiren öneriler vardır ve asıl ağırlıklı olan konu da budur.

Şimdi, izin verirseniz, bakın, Türkiye'nin millî birlik ve bütünlük meselesinin hangi noktada olduğuna bir göz atmamız lazım. Daha bugünkü gazeteden okuyorum: Almanya Büyükelçisi Diyarbakır'a gidiyor. Diyarbakır'daki bir toplantıda, karşısına çıkarılan pankartlarda yazılı olan sloganlara, bakınız ne diyorlar: "Sorunumuz ekonomik değil, siyasîdir" "Çözüm idam değil;, demokratik cumhuriyettir" "Anadilde eğitim" "İdama hayır." , "Tutsaklara özgürlük."

Şimdi, değerli milletvekilleri, istenilen, yani, Fazilet Partisinin getirmiş olduğu önerideki değişiklikler nelerdir: Anayasanın 14 üncü maddesini ilgilendiren, Türk Ceza Kanunun 312 nci maddesi ve yine, bir siyasî partiyle ilgili olan, Anayasamızın 69 uncu maddesi ve buna benzer, demokratikleşme mesajı içerisinde verilen önerilerdir. Burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletimiz tarafından, bir siyasî partiye ya da şahıslara hizmet etmek için seçilmemiştir.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Vay be!

İSMAİL KÖSE (Devamla) – Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk Milletinin dün olduğu gibi, bugünkü ve yarınki ihtiyaçlarını karşılamak için programa bakar, onlara öncelik verir ve o yasaları çıkarır, o anayasa değişikliklerini yapar. Bu bakımdan, Türkiye Büyük Millet Meclisi, bugüne kadar çıkarmış olduğu Kanunlarla, yapmış olduğu anayasa değişiklikleriyle, milletimizin vicdanlarında makes bulan çok önemli hizmet yapmıştır. Yine çalışmamız gerekiyor mı gerekiyor?.. Çalışmamız gerekir?.. hiç aralıksız çalışmamız gerekir; ama, demokratik ülkelerde ve Türkiyemizde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmasına baktığımızda, önemli olan, zamanı uzatmak suretiyle, burada toplantı yetersayısının, karar yetersayısının aranılmasını istemek suretiyle, ola ki, insanlarımız gelmiştir, sayın milletvekillerimizin o insanlarla meşgul olduğu o on onbeş dakikayı fırsat bilerek bu Meclisin çalışmasına engel olduğumuz zamanı değerlendirdiğimizde, 21 Temmuz değil, temmuz, ağustos, eylül aylarını içerecek kadar Meclisin çalışmasına engel olanların, şimdi, burada öneri getirerek çalışma süresinin 21 Temmuza kadar uzatılmasını istemeye hakları yoktur. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, bir başka konu: bahsedilen konularla ilgili, daha dün akşam bir Yetki Kanunu çıkardık. Bu Yetki Kanununda, hükümetimizin Meclise göndermiş olduğu tasarılar zaman itibariyle çıkarılıp kavuşturulamadığı için, çok önemli bir yetki verdik. Anayasamızın 91 inci maddesine göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi, memurlarımızın, işçilerimizin, emeklilerimizin, polislerimizin, tüm kamuda çalışanlarımızın, esnafımızın ve dağların başında Allah'ıyla başbaşa olan köylü vatandaşlarımızın içinde bulunduğu sıkıntıları gidermek için, her türlü Bakanlar Kurulu kararnamesi çıkarması konusunda, sayın hükümetimize dün akşam yetki verdik. Dolayısıyla, bu Yetki Kanununun, Meclisin tatilde olacağı üç ay içerisinde -ki altı ay süre verdik hükümetimize. – verdigi imkânı, altı ay içerisinde kullanacaktır. Üç ay içerisinde de, yine, Meclisimizin çıkaramadığı; ama, bugün, Türkiyemizin ihtiyacı olan hangi konu varsa, onlarla ilgili gerekli tedbirleri alabilecek yetkileri kendilerine vermiş olduk.

Dolayısıyla, meseleyi çarpıtmayalım. Türk Milleti meseleyi çok iyi takip ediyor. Bugün, TRT 3'ün müdavimi, seyircisi, tüm kanalların üzerine çıkmıştır; çünkü, kendi meselelerini konuşan, kendi ihtiyaçlarını karşılayan, özellikle Milliyetçi Hareket Partisi Grubu geldikten sonra, şu zeminde ve dışarılarda, insanlarımızın ihtiyacının karşılanmasının birinci hedefi olarak tayin edilmesi... Güven ortamı içerisinde, saygı ve sevgi kurallarının tesis edilerek, şu ülkeye kardeşçe hizmet etmenin düşünce ve şuuruyla, Meclisin bir yıllık çalışmasının içerisinde katkımız ve alınterimiz olduğu için onun mutluluğunu duyuyorum, Grubuma da şükranlarımı sunuyorum; böyle bir imkânı sağlamıştır Yüce Milletimize faydalı hizmetlerin yapılmasında yardımcı olmuştur. Ayrıca, tüm gruplara da şükranlarımı sunuyorum; Kanunların çıkmasında, Anayasa değişikliğinde, hükümetimizin göndermiş olduğu tasarılar veya milletvekillerimizin vermiş olduğu tekliflerle ilgili tüm görüşlerini burada ifade etmişlerdir, katkılarını sağlamışlardır, bazılarına da müspet destek vermişlerdir. Bu bakımdan, muhalefetiyle iktidarıyla güzel bir yasama yılı geçirdik. Ben diyorum ki, geçirmiş olduğumuz yasama yılı çok verimli olmuştur. Bu bahsedilen önerilerin birkısmı, dün sayın hükümete vermiş olduğumuz yetkilerin içerisinde vardır. Bunun içerisinde, vatandaşlarımızı rahatlatacak, vatandaşlarımızın ekonomik ve sosyal meselelerini halledecek her türlü yetki vardır.

Yine, trafikten bahsedildi. Yarın burada, Meclis Başkanvekilimiz Sayın Sökmenoğlu'nun birinci imza sahibi olduğu ve tüm gruplarımızın iştirak ettiği trafikle ilgili Meclis araştırması görüşülecektir.

Değerli milletvekilleri, trafik yalnız bir insanın başına gelmemiştir Türkiye'de;  trafik, her yıl 7 000 vatandaşımızın öldüğü bir olaydır. Bir meydan savaşında kaybetmediğimiz insanımızı 5 yılda, Türkiye, trafik canavarına kaptırmıştır. Onun için, Kanunu çıkarmak mesele değil, iki sene önce bir Kanun çıkardık, yine sayıda düşme yok...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSMAİL KÖSE (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun.

İSMAİL KÖSE (Devamla) – ...yine yüzlerce insanımız, binlerce insanımız yaralanıyor ve katrilyonlara varan maddî hasarlar meydana geliyor. Öyle ise, demek ki, Kanun meselesi trafik canavarının kollarını kırmaya kâfi değil. Bunun bir araştırılması lazım; eğitimde mi bozukluk var, insan unsurumuzda mı bir noksanlık var... Cehaletle cesaret birleşince sonu felakettir. İşte, trafik bu; cehaletle cesaret birleşmiştir ve sonu felaket olmuştur. Bu felaketi ortadan kaldırabilmemiz için, Yüce Meclisin tüm milletvekillerinin iradesinin ortaya çıkması lazım. Bunun aracı nedir; bunun aracı da araştırma önergesidir. Yarın bu saatlerde, burada, Yüce Meclisimizin katkılarıyla araştırma önergesi görüşülecektir. Bir komisyon teşkil edilecek ve bu komisyon,  yaz tatili dediğimiz bu üç ayda gerekli inceleme ve araştırmalarını yapacak, önümüzdeki yasama yılında önümüze bir öneri getirecek ve bunun üzerinde de neler noksansa onların giderilmesi konusunda Yüce Meclisimiz kanaatini belirtecek ve kararını verecektir.

Değerli milletvekilleri, bu itibarla, az önce de arz ettiğim gibi, önerilerin içeriği bakımından taleplerin birkısmı zaten Yetki Kanunuyla  Sayın Hükümetimize verilmiştir. Diğer konular ise, Meclisimizin şu anda öncelikleri içerisinde bulunmayan, konsensüsle meydana çıkarılması gereken konulardır.

Uzlaşma Komisyonunun alt komisyonu çalışmaktadır. Bu komisyonda -sayın konuşmacının da ifade ettiği. – bütün maddeleri içeren 38 Anayasa maddesi üzerindeki değişiklik çalışmaları sürdürülüyor. Anayasada değişiklikleri önümüzdeki yasama yılında Yüce Meclisin önüne getirilir; 5 siyasî parti mutabakatı sağladığı takdirde -veya 4 siyasî parti veya 3 siyasî parti. – buraya gelir, burada tekrar görüşülür ve Yüce Meclisimizin bu konudaki kanaati de ortaya çıkmış olur.

Türkiye'nin hassasiyeti dolayısıyla, şu anda, Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesi, Anayasanın 14 üncü maddesi ve Anayasanın 69 uncu maddesindeki değişikliklerin çok güncel olmadığını ifade ediyor; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köse.

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Efendim, size sataşmadan dolayı söz vereceğim. Bir dakika...

Sayın Tümen, size de söz vereceğim; ancak, bir hatırlatma yapayım.

Efendim, hem Sayın Kahraman hem Sayın Köse, yarın araştırma önergesiyle ilgili olarak konsensüs sağlanacağını ifade ediyorlar. Onun için, tıpkı depremle ilgili araştırma önergesinde kabul edildiği gibi, Meclis tatile girmeden, araştırma komisyonuna, Demokratik Sol Partinin 3, Milliyetçi Hareket Partisinin 3, Fazilet Partisinin 3, Anavatan Partisinin 2, Doğru Yol Partisinin 2 olmak üzere yarın isim bildirmeleri halinde, komisyon 13 üyeden oluşacak ve alacağımız çalışma kararıyla, yaz boyunca -Sayın Köse'nin ve Sayın Kahraman'ın ifade ettikleri gibi. – araştırmış, işi bitirmiş ve Meclis tatilden döndükten sonra raporunu Yüce Parlamentoya vermiş olacaktır.

Gruplara hatırlatıyorum, yarın, üçer üyeyi verirseniz, minnettar kalırım.

Sayın Kahraman, yerinizden...

ASLAN POLAT (Erzurum) – Kürsüden, Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sataşma değil mi efendim?..

ASLAN POLAT (Erzurum) – Önemli sataşma...

BAŞKAN – O zaman bekleyin, iki lehte iki aleyhte söz verecektik, önce Sayın Tümen'e söz vereyim...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Sayın Başkan, benim konuşmamda, bir partiyi veya bir şahsı kasteden cümle yoktur.

BAŞKAN – Efendim, zabıtlarda var. Sayın Köse, Fazilet Partisinin ismini zikrettiniz. Bendeniz takip ediyorum. Kendilerine, Sayın Tümen'in konuşmasından sonra, 60 ıncı maddeye göre söz vereceğim.

Sayın Tümen, aleyhte, buyurun efendim.

AYDIN TÜMEN (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Fazilet Partisinin önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, dün, iktidarı oluşturan siyasî partiler olarak Danışma Kurulunu topladık ve bu Danışma Kurulu toplantısına dört siyasî partimizin değerli temsilcisi katıldılar; fakat, ne yazık ki, Fazilet Partisinin değerli temsilcisi o toplantıda bulunamadılar. Eğer o toplantıda bulunmuş olsalardı, bugün getirmiş oldukları önerileri orada daha enine boyuna tartışma imkânı bulmuş olurduk ve bir netleştirme sonucuna kavuşturabilirdik.

Parlamento, tarihinin belki de en hızlı çalışma dönemini geçirdi. 200'ün üzerinde Kanun tasarısı ve teklifi  yasalaşmış oldu ve bu hızlı tempo içerisinde, iktidarı temsil eden siyasî partilerin çoğunluğunun çok fazla olmasına rağmen, mümkün olduğunca muhalefet partileriyle ortak metinler üzerinde anlaşmaya gayret gösterdik ve bunu, her seferinde aradık, uzlaşmanın yollarını tespit etmeye çalıştık. Birçoğunda da anlaştığımız konular oldu ve defaten de kendilerine şükranlarımızı belirttik.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; arkadaşlarımız, birtakım iddialarda bulundular. Bu iddialarla birlikte, birtakım çelişkiler ortaya çıkmış oldu. Dün çıkarmış olduğumuz hükümetimize Kanun hükmünde kararname yapma yetkisi veren Kanunla ilgili olarak, çok yoğun bir şekilde, burada, iktidar ve iktidarı oluşturan siyasî partilerin grupları eleştirildi. Geçen dönem burada olan arkadaşlarımız yakînen bilirler; 1996 yılı ağustos ayında, Meclis tatildeyken, Parlamento olağanüstü toplantıya çağrıldı ve o zamanki 54 üncü hükümet ve iktidarı oluşturan siyasî partilerin grupları bir yetki Kanunu çıkardılar. Biz bunu yapmadık; Parlamentoyu tatilden apar topar toplamadık. O dönem içerisinde, Parlamento toplandı ve bir yetki yasası çıkarıldı, olabilir; bir anayasal haktır ve bunu kullandılar. Aynı şekilde 57 nci hükümet de bu anayasal hakkı kullanmıştır ve bu yetkisini de kullanacaktır.

Birtakım çelişkileri ifade etmek istiyorum sayın milletvekilleri. Sanki, çoğunlukla, biz, Parlamentoya zorlama yapıyoruz, zorlama yasalar çıkarıyoruz diye iddialarda bulunuldu. Size bir örnek vermek istiyorum: 54 üncü hükümet dönemi, 1 Ağustos 1996 Perşembe, Refah Partisinin o zamanki Değerli Grup Başkanvekili Sayın Kapusuz kürsüde ve şunu söylüyor: "Trafik Kanununu gündeme alıyoruz. Ayrıca, milletvekili emekliliğini ilgilendiren, özellikle birkısım milletvekili arkadaşlarımızın şu anda emeklilikten mahrum olmaları sebebiyle -arkadaşlar gözümün içine bakıyor. – bunun öncelikle görüşülmesi için bir aciliyet söz konusudur; hukukî boşluk vardır, buna ihtiyaç vardır, bunu getiriyoruz" diyor. "Mera Kanununu getiriyoruz" diyor. Bu mera Kanununda bir mutabakat olduğu ifade ediliyor. Trafik Kanununda da bir mutabakat olduğu ifade ediliyor. Bir de "bunların yanına pamuk borsası Kanunu tasarısını getirdik" diyor. Diyor ki Sayın Kapusuz: "İşte, biz, bayram öncesinde, bugün, yani çarşamba, perşembe, cuma, haftaya salı günü de denetemi kaldırıyoruz..." Sayın Kahraman az önce burada "denetimi kaldırıyorsunuz" dedi. "... salı, çarşamba, perşembe ve cuma günleri bu Kanun tasarı ve tekliflerini görüşmek için, çalışma saatlerini bir saat öne alıp, 14.00'ten 21.00'e kadar çalışmayı öneriyoruz. Ümit ediyorum ki, burada bulunan değerli milletvekili arkadaşlarım, milletimizin beklediği, arzu ettiği bu konularla ilgili çalışmalara destek verecekler, katkı vereceklerdir, bu katkılarından dolayı, şimdiden, hepinize teşekkür ediyorum" diyor. Trafik Kanunu üzerinde bir mutabakat olduğunu söylüyor ve o dönem, biz, muhalefet partileri olarak, Demokratik Sol Parti olarak -o konuda yapmış olduğumuz önerilerin bir kısmı kabul oldu, bir kısmı olmadı ama. – katkıda bulunmaya çalıştık. Döndük, bugün, trafik üzerine araştırma yapıyoruz; demek ki, birtakım eksiklikler yapmışız o dönem içerisinde, yetersiz kalmış, şimdi, yeni baştan ele alalım diyoruz. Şimdi "bu bir zorlama" ifadesine karşı vermiş olduğum bir örnekti.

Bir diğer konu, özellikle, Parlamentonun tatile gireceği bu esnada, arkadaşlarımız birtakım popülist yaklaşımlarla "tatile girmeyelim, çalışalım" iddiasında bulunuyorlar.  Yine, burada bir çelişkiyi ifade etmek istiyorum. Bir sene öncesi -Sayın Abdüllatif Şener, 12 Ağustos 1999 Perşembe günü. – biz bir öneri getirmişiz Parlamentoya, bu öneriyi görüşelim diyoruz, Sayın Şener kürsüde ve şunları söylüyor: "Meclis tatile gitti denildiği zaman, kamuoyunda, sanki, milletvekilleri Genel Kurul ve komisyon çalışmalarını bir tarafa bırakıyorlar; doğru sahillere, bilmem diğer mesire yerlerine eğlenmeye, dinlenmeye gidiyor zannediliyor. Halbuki, tatil yapamayan veya Türkiye standartlarında en az tatil yapan insanlardan biri milletvekilleridir; çünkü, milletvekilleri Meclistedir, komisyondadır veya milletvekiliyle ilgili diğer işlerdedir. Meclis kapalı olduğunda da, illerindeki seçim bölgelerindedirler; köy köy, ilçe ilçe dolaşmaktadırlar ve seçmenlerle birlikte siyasî çalışmalarını yapmaktadırlar. Dolayısıyla, milletvekili için tatil yoktur değerli arkadaşlarım; ya Meclis çalışması vardır veya seçim bölgesinde siyasî çalışmalar vardır. Onun için, burada, Meclis tatil oldu denildiği zaman, hemen, milletvekilleri tatil yapıyor anlayışında olanların, bu anlayışlarını düzeltmeleri gerektiğini de buradan ifade etmek istiyorum." Meclis tatile giriyor diyenlerin anlayışını tekrar düzeltmelerini bilgilerinize sunuyor. (DSP sıralarından alkışlar)

Bir diğer örnek, Sayın İsmail Kahraman, yine, 12 Ağustos 1999... "Çalışmak istiyoruz diyorsunuz, gayet tabiî, güzel. Meclis tatile girmesin. Zaten, milletvekilinin tatili değil bu, Meclisin tatilidir -şu an olduğu gibi. – milletvekilinin tatili olmaz; çünkü, herkes gittiği bölgede temas edecek. Ben zannediyorum ki, iktidar partilerinin milletvekilleri burada kalmayı, çalışma için değil, toplumun arasına giremeyecekleri, bunu ifade edemeyecekleri, meramlarını anlatamayacakları için yeğliyorlar. (FP sıralarından "Bravo" sesleri) "Evet, gidecek, yüz bulamayacaksınız."

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Aynen... Aynen...

AYDIN TÜMEN (Devamla) – Diyelim ki, bu savınız doğruydu o zaman, doğru olduğunu farz edelim; değil, ama, doğru olduğunu farzedelim...

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Doğru... Aynen öyle söyledim... Dün de söyledim.

AYDIN TÜMEN (Devamla) – Acaba, şimdi, muhalefet olarak, sizin mi gitmeye yüzünüz yok Sayın Kahraman?!

Hepinize saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tümen.

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Kahraman, sataşmadan ötürü, değil mi efendim?

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Evet efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kahraman; çok kısa lütfen...

İHSAN ÇABUK (Ordu) – Sataşma yok Sayın Başkan!

BAŞKAN – Size değil efendim, İsmail Köse'ye cevap veriyor. Niye celalleniyorsunuz, dinlemiyorsunuz... Rica ederim... Biz dinliyoruz.

İHSAN ÇABUK (Ordu) – Sataşma yok ki Başkanım...

BAŞKAN – Var efendim. İsmail Köse Bey partisini zikretti. Gayet kısa bir açıklama yapacak... Sayın Tümen'den evvel, peşin söyledik... İstirham ederim...

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkan seçimde gideceğiz. Ardahan'a da, Artvin'e de gideceğiz, ben de gideceğim, konuşacağız herkesle.

V. – AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. – FP Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili İsmail Kahraman’ın, FP Grup önerisinin görüşmeleri sırasında, MHP Grup Başkanvekili Erzurum Milletvekili İsmail Köse’nin, konuşmasında, Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kürsünün usulüdür, olur; herkes kendi fikrini söyleyecektir. Aynı fikirler ifade edilse, zaten, şuradaki levhaların hepsi aynı parti adını taşır; buna saygı duymak lazım.

DSP Grup Başkanvekili Sayın Aydın Beyin lisanı nezih lisan, her arkadaşımızınki öyle. Yalnız, tabiî, ben, kastî bir sataşma olarak görmüyorum,  kendi bakış açısından öyle bakıyor.

BAŞKAN – Siz, Sayın Köse'ye cevap veriyorsunuz, değil mi efendim? Teşekkür ederim.

İSMAİL KAHRAMAN (Devamla) – Hayır efendim, hem Aydın Beyin bana ait beyanları var, bizzat şahsıma ait beyanları var...

BAŞKAN –  Hayır, başka... O, zaptı okudu efendim.

İSMAİL KAHRAMAN (Devamla) – ... hem de Sayın Köse'nin var.

Efendim, ben, yine aynı sözleri söylüyorum. Dün ifade ettim. Sayın Grup Başkanvekilinin eski tarihe bakmasına ihtiyaç yok. Milletvekillerinin çalışmaları, bütün yasama dönemleri boyunca devam eder, 21 inci Dönem bitene kadar sürer; ister burada olsun ister seçim bölgesinde olsun ister evinde olsun, gece yarısı olsun devam eder. Ben, zaten "tatil" kelimesinin yanlış olduğunu, ara verme olduğunu söylüyorum. O sözüm ile bugünkü sözüm ve dün, burada ifade ettiğim sözüm aynendir, iştirak ediyorum; bunda bir eksiklik yok. Alkışları, Aydın Bey benim sözlerimi söyleyince, DSP yaptığına göre, beyanıma iştiraklerinden dolayı teşekkür ediyorum.

Şimdi "söylesem kâr eylemez, sussam gönlüm razı değil" diye bir söz var. Değerli arkadaşım -otuzyedi yıllık arkadaşımdır İsmail Köse Bey. – neden, Grup Başkanvekili olunca, hukukçu kimliğiyle değil de, bir parti havasıyla konuştu, onu bilemiyorum; çünkü, şöyle bir sözü var: "Ustaca saklanmış tekliflerle..."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

İSMAİL KAHRAMAN (Devamla) – Tabii, burada, büyük bir yanlış anlama ya da yanlış ifade, kastı aşan bir ifade var. Büyük samimiyetle ifade ediyoruz. Size, bu dönem ve geçen döneme ait tarihler verdim; 8 inci ayın 27'si, 7 nci ayın 26'sı... İfadeler burada, tatillerin tarihi burada.

Bizim toplantıya katılmama hadisemizden bahsettiler. Sordum: "Toplantıdaki konu ne?" Yetki Kanunu, Erciyes Üniversitesi, Başkent Üniversitesi, fakülte eklentisi hadisesi -ki, Nevşehir'deki, İktisadî İdarî Bilimler Fakültesine değil de, Rektörlüğe bağlanıyor gibi bir tasarı. – sınır aşan suçlar, sonra, MEDA Programı 3 madde, Azerbaycan'la anlaşma 3 madde, seçimlerin temel hükümleri 1 madde... Dedim ki: "Peki, madem toplanacağız, neden aslî konulara girmeyeceğiz?" Biz, bunları planladık...

Arkadaşlar, zannedilmesin ki, Danışma Kurulunda oturduğumuzda, muhalefete ait hiçbir teklif kabul edilmiştir. Defaatle toplanılmıştır, bir usul yerine gelsin diyedir. Trafik Araştırma Komisyonunun da nasıl toplanacağını İsmail Bey burada anlatırken, biz, hepsinde ittifak ettiğimizi ifade ettik. Topluma karşı beyanda bulunup da "işte, biz bunları yapacağız, halledeceğiz" demek yanlış. Sayın Başkanımız bu hususta çok hassas. Ben, size diyorum ki, 1999'un 6 ncı ayından beri -yani, bu dönem Meclis açılalı bir ay geçmişti. – Zeki Ünal Beyin bu hususta araştırma talebi var ve isimlerimizi tespit ettik. 19 uncu dönemde yapılan, hazırlanan, Sayın Şevket Kazan’ın da bulunduğu bir araştırma raporu var, orada Hüsamettin Korkutata Beyin imzası var, biz onu ve Zeki Ünal beyi yarınki konuşma için vazifelendirdik. Gayet tabiî, buna ait meselelerde beraber olacağız; yani, bunda bir farklılık yok.

Şimdi, Diyarbakır hadisesiyle ne alakası var buranın; yani, Diyarbakır pankartlarına bakınız; o Kanunları devam ettiriniz. Arkadaşlar, antidemokratik Kanunlar devam ettiği müddetçe, hukuk devleti olmadığı müddetçe, çok kötü noktalara gideriz; Türkiye kavgacı toplum olmaya devam eder. Fikirden korkmaya gerek yok. Fikriniz eğer üstünse, açacaksınız ve düşünceye suç tanımayacaksınız. (FP sıralarından alkışlar) Dikkat buyurunuz, 312 nci maddeyi kaldırın diye bir ifadede bulunmuyoruz. 312 nci maddenin tashihi gerekir, eyleme dönüşmeyen bir fiil, topluma eğer zarar vermiyorsa, olmaz ve sadece bir tek partiyi ilgilendirmiyor; yazarları, düşünürleri, birçok insanı ilgilendiriyor. Sadece bir partinin değil...

M. ZEKİ SEZER (Ankara) – Sayın Başkan, sataşmayla ilgili konuşmuyor.

İSMAİL KAHRAMAN (Devamla) – Tamamlıyorum efendim.

Toplantıya katılmamayı ifade ettim ve biz, şahıslara çıkarılan Kanunları, Kanun saymıyoruz, topluma çıkarılan Kanunları istiyoruz. Mahallî idarelere ait, hükümete “al yetki senin olsun, hangi partiye göre hareket ediyorsan, ona göre hareket et” diye yetki verilmez. Yasama, yetkisini, yürütmeye devredemez. Demokratik bir Türkiye istemekte, hepimiz yarışta olmalıyız ki, bu toplum kalkınsın. Militarist kafalara, postalizm taraftarlarına ödün veremeyiz ve milletin hâkimiyetine sahip olabilmesi için milletvekilleri görevlerini tam yapmaları lazımdır diyoruz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kahraman.

İSMAİL KAHRAMAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Ben teşekkür ederim efendim.

IV. – ÖNERİLER (Devam)

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)

1. – Türkiye Büyük Millet Meclisi 21 inci Dönem İkinci Yasama Yılı çalışmalarının 21 Temmuz 2000490 Cuma gününe kadar uzatılmasına ve öneride belirlenen genel görüşme, Meclis araştırması ve Kanun tasarı ve tekliflerinin bu zaman içerisinde görüşülmesine ilişkin FP Grup önerisi (Devam)

BAŞKAN – Fazilet Partisinin teklif ettiği önerileri tek tek okutup, oylarınıza sunacağım:

Birinci öneriyi okutuyorum:

1.– Türkiye Büyük Millet Meclisi 21 inci Dönem 2 nci Yasama Yılı çalışmalarının 21 Temmuz 2000 Cuma gününe kadar uzatılması ve aşağıda sunacağımız genel görüşme, Meclis araştırması ve Kanun tasarı ve tekliflerinin bu zaman içerisinde görüşülmesi önerilmiştir.

BAŞKAN – Birinci öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir efendim.

İkinci öneriyi okutuyorum:

II) A. – GENEL GÖRÜŞME VE MECLİS ARAŞTIRMALARI

1. – Basılı gündemin 6 ncı sırasında yer alan (10/14), 113 üncü sırasında yer alan (10/132) ve (10/139) sıra sayılı trafikle ilgili Meclis araştırması önergelerinin birleştirilerek görüşülmesi.

2. – Sıvas Milletvekili Abdüllatif Şener'in Fazilet Partisi Grubu adına verdiği, zorunlu tasarruf uygulaması, anapara ve nemalarının hak sahiplerine geri ödenmesi ve sistemin tasfiye edilmesiyle ilgili genel görüşme önergesi.

3. – YÖK Araştırma Komisyonu raporunun görüşülmesi,

4. – Basılı gündemin 2 nci sırasında kayıtlı (10/10) ve 39 uncu sırasında kayıtlı (10/48) sıra sayılı tekstil sektörüyle ilgili Meclis araştırma önergesinin birleştirilerek görüşülmesi önerilmiştir.

BAŞKAN – İkinci öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... İkinci öneri kabul edilmemiştir efendim.

Üçüncü öneriyi okutuyorum:

III) Ayrıca, aşağıdaki Kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi önerilmektedir.

A. – Kanun TASARI VE TEKLİFLERİ

1. – Basılı gündemin 166 ncı sırasında kayıtlı, 436 sıra sayılı Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Türk Ceza Kanununun bazı Maddeleri ile Terörle Mücadele Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi.

2. – Basılı gündemin 20 nci sırasında kayıtlı, 40 sıra sayılı Siyasî Ahlak Komisyonu Kanun Teklifi.

3. – Basılı gündemin 16 ncı sırasında kayıtlı, 402 sıra sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanun Teklifi.

4. – Basılı gündemin 15 inci sırasında kayıtlı, 89 sıra sayılı Hayvanları Koruma Kanun Teklifi.

5. – Basılı gündemin 188 inci sırasında kayıtlı, 519 sıra sayılı Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Ait Kanun Tasarısı.

B. – KOMİSYONLARDAN GENEL KURULA SEVKİNİ  BEKLEYEN TASARILAR

1. – Anayasanın bazı maddelerinin (69, 86, 101 inci maddeler) değiştirilmesi.

2. – Bazı suç ve cezaların affı.

3. – TBMM İçtüzük değişikliği.

4. – Memur Sendikaları Kanun Tasarısı.

5. – Avukatlık Kanun Tasarısı.

C. – MECLİS KOMİSYONLARINA HENÜZ GELMEYEN; FAKAT, HEMEN ÇIKARILABİLECEK Kanun TASARI VE TEKLİFLERİ

1. – Uzlaşma komisyonunda oybirliğiyle kabul edilen Anayasa değişiklikleri.

2. – Mahallî İdareler Kanun Tasarısı.

BAŞKAN –  üçüncü öneriyi de oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... üçüncü öneri kabul edilmemiştir.

Şimdi geldik aslî işimize...

ASLAN POLAT (Erzurum) – Bu aslî iş değil mi Sayın Başkan?!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gündemin "Meclis Soruşturması Raporları" kısmına geçiyoruz.

Efendim, sükûneti de temin edersek... Konuştunuz ettiniz; lütfen, dinlerseniz memnun olacağım efendim.

Bu kısmın 1 inci sırasında yer alan, 20 nci Yasama Döneminde Yozgat Milletvekili Yusuf Bacanlı ve 55 arkadaşı tarafından verilen Denizcilik Müsteşarlığına ait işlerin ihalelerinde ve personel alımıyla ilgili konularda görevini kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma ve evrakta sahtecilik suçlarını işlediği, bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 240, 339 ve 366 ncı maddelerine uyduğu iddiasıyla, Devlet eski Bakanı Burhan Kara hakkında, Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önerge ve (9/29) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu raporu üzerindeki görüşmelere başlıyoruz.

VI. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI

VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) GÖRÜŞMELER

1. – 20 nci Yasama Döneminde Yozgat Milletvekili Yusuf Bacanlı ve 55 Arkadaşı Tarafından Verilen Denizcilik Müsteşarlığına Ait Bazı İşlerin İhalelerinde ve Personel Alımıyla İlgili Konularda Görevini Kötüye Kullanma, İhaleye Fesat Karıştırma ve Evrakta Sahtecilik Suçlarını İşlediği ve Bu Eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 240, 339 ve 366 ncı Maddelerine Uyduğu İddiasıyla Devlet Eski Bakanı Burhan Kara Hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci Maddeleri Uyarınca  Bir Meclis Soruşturması Açılmasına İlişkin Önergesi ve Meclis Soruşturması Komisyonu Raporu (9/29) (S.Sayısı: 501) (1)

BAŞKAN – Komisyon?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, Meclis soruşturma komisyonun 501 sıra sayılı raporu, daha önce sayın üyelere dağıtılmış ve bilgi, eski Bakana gönderilmiştir.

                            

(1) 501 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Rapor üzerindeki görüşmelerde, komisyona, şahıslar adına 6  milletvekiline ve hakkında soruşturma açılması istenilen eski Bakana söz verilecektir.

Konuşma süreleri, komisyon için 20 dakika, şahısları adına söz alan milletvekilleri için 10'ar dakikadır.

Son söz, hakkında soruşturma açılması istenilen eski Bakana ait olup, süresizdir.

Rapor üzerinde söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

1. – Nural Karagöz                                 (Kırklareli)

2. – Boş...

3. – Şamil Ayrım                                 (İstanbul)

4. – Mehmet Zeki Okudan                                 (Antalya)

5. – Nail Çelebi                                 (Trabzon)

6. – Zeki Çakan                                 (Bartın)

İlk söz, Kırklareli Milletvekili Sayın Nural Karagöz'e aittir; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

NURAL KARAGÖZ (Kırklareli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 20 nci Yasama Döneminde, Yozgat Milletvekili Yusuf Bacanlı ve 55 arkadaşı tarafından verilen, Denizcilik Müsteşarlığına ait bazı işlerin ihalelerinde ve personel alımıyla ilgili konularda görevini kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma ve evrakta sahtecilik suçlarını işlediği ve bu eylemlerinin, Türk Ceza Kanununun 240, 339 ve 366 ncı maddelerine uyduğu iddiasıyla, Devlet eski Bakanı Burhan Kara hakkında, Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğümüzün 107 nci maddeleri uyarınca, bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önerge ve (9/29) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu raporu üzerinde, kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Söz konusu önerge, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 13.10.1998 tarihli 6 ncı Birleşiminde görüşülmüş ve 599 sayılı kararla kabul edilmiştir.

Geçen yasama döneminde kurulmuş olan Meclis soruşturma komisyonu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23.11.1999 tarihli 23 üncü Birleşiminde okunarak, 657 sayılı kararla kabul edilmiştir.

Komisyonumuz, 17.2.2000 tarihinde ilk toplantısını yapmış ve iki aylık muntazam çalışması sonucunda, çalışmasını tamamlayamadığı için, 14.4.2000 tarihli 81 inci Birleşimde, 19.4.2000 tarihinden itibaren iki aylık eksüre almıştır.

Komisyonumuz, çalışma süresi içinde, önerge sahipleri ile Denizcilik Müsteşarlığı bürokratlarını ve personelini davet ederek dinlemiştir.

Komisyonumuz, çalışma sürecinde, 22 adet yazışma yapmış olup, ayrıca, hakkında soruşturma önergesi verilen Devlet eski Bakanı Burhan Kara'nın da görüşlerine başvurmuştur.

Bu ilkeler çerçevesinde, bilirkişi raporlarında açıklandığı gibi, Lizbon'da düzenlenen EXPO-98 Fuarı, Birinci Denizcilik Şûrası, Denizcilik Müsteşarlığı hizmet binalarının yapımıyla ilgili devletin zarara uğradığına ilişkin herhangi bir bulguya rastlamadım. Personel alımıyla ilgili olarak da, ilgili ilanların yapılması, kimlerin alınacağı, mülakatların yapımı konusunda Bakanı suçlamak, benim vicdanî kanaatime göre dürüst bir karar değildir. Bir bakanın bu işlemlerden haberdar olması mümkün değildir.

Yapılan değerlendirme sonucunda: 12 komisyon üyemiz toplantıda hazır bulunmuş, bunlardan 9 üyemiz, vicdanî kanaatlerine göre, Yüce Divana göndermeme yönünde oy kullanırken 3 komisyon üyesi de Yüce Divana sevk yönünde oy kullanmıştır.

Sonuç olarak, Devlet eski Bakanı Sayın Burhan Kara'nın Yüce Divana sevkine mahal olmadığına komisyonumuzca karar verilmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; başbakan ve bakanların suç işlemeleri halinde, konuyla ilgili Anayasanın 100 üncü maddesinin, çağdaş bir anlayışla yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.

İftiharla belirtmek isterim ki, komisyonumuz, kararını, vicdanî hürriyetiyle almıştır.

Kişilere, sıfatları ne olursa olsun, ayrıcalık tanıyan yasa ve anayasa düzenlemeleri hukukun üstünlüğü ilkesiyle bağdaşmaz, aynı zamanda, insan hakları sözleşmeleriyle hiç bağdaşmaz. Suç işleyen herkesin gideceği yer yargı olmalıdır. Zira yargı, yasama organının işi değil, yargının işidir.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karagöz.

Şimdi söz sırası, İstanbul Milletvekili Sayın Şamil Ayrım'da.

Buyurun Sayın Ayrım.

ŞAMİL AYRIM (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 20 nci Yasama Döneminde Yozgat Milletvekili Yusuf Bacanlı ve 55 arkadaşı tarafından verilen Denizcilik Müsteşarlığına ait bazı işlerin ihalelerinde ve personel alımıyla ilgili konularda görevini kötüye kullandığı iddiasıyla Devlet eski Bakanı Burhan Kara hakkında bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önerge ve (9/29) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu raporu üzerinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu önerge -içeriğine baktığımızda. – Meclis denetim görevinin ne kadar siyasallaştırıldığının somut bir göstergesidir.

Hiçbir araştırma ve ön inceleme yapılmadan, sadece önyargılarla verilen önergenin ilk imza sahibi de, komisyona verdiği dilekçede, siyasal amaçlı bir önerge olduğunu beyan etmiştir. Bu da, soruşturma önergesi verme hakkının, bir dönem, nasıl suiistimal edildiğinin çarpıcı bir delilidir.

Eğer, bir önergeden siyasî sonuç elde etmek istiyorsak, verilecek önerge, gensoru önergesidir, cezaî sonuçları olan soruşturma önergesi değildir. Kaldı ki, bir önceki dönemde, yani 20 nci Dönemde de kurulan soruşturma komisyonu, soruşturma açılmasına gerek olmadığı kanaatine vararak raporunu tamamlamıştır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, ilk defa, raporu tamamlanmış bir soruşturmayı ikinci bir defa görüşmüştür. Bu yasama döneminde kurulan komisyonda, oy çokluğuyla, Yüce Divana sevkine mahal olmadığına karar verilmiştir.

Değerli milletvekilleri, soruşturma önergesiyle ilgili konulara şöyle bir göz atalım. Soruşturma komisyonunun değerli üyeleri, komisyon çalışmaları başlamadan önce, Sayıştaya müracaat ederek, ihale konularında deneyimli bir bilirkişinin, komisyon çalışmaları bitinceye kadar komisyonda görevlendirilmesini istemişlerdir. Bilahara, Sayıştay tarafından bir uzman denetçi görevlendirilmiştir. Komisyona intikal eden belge ve bilgiler üzerinde uzman denetçi tarafından yapılan inceleme, Bakana ifade edilen hususlar ve değerlendirilmiş sonuçlar şunlardır:

Birinci isnat: Lizbon'da düzenlenen EXPO-1998 fuarıyla ilgili olarak, Denizcilik Müsteşarlığı bütçesinin 1 trilyon olduğu halde, ihalenin 2 trilyona yapıldığı; ihalenin, 2886 sayılı Kanunun 51/c bendine göre acil yapılmasını gerektiren bir durumun olmadığı; 1 milyon dolara yapılacakken, 8 milyon dolara yapıldığı.

Değerli arkadaşlarım, birinci isnatla ilgili olarak yapılan değerlendirmede; iddia edildiği gibi, ihale, Devlet İhale Kanununun 51 inci maddesinin (c) bendine göre değil, Fonlar İhale Yönetmeliğinin (b) ve (e) bentlerine göre yapılmıştır.

Ayrıca, ihale konusu işlerin 7 900 000 dolar ihale bedelinden çok daha düşük bir bedelle yaptırılabileceğine, dolayısıyla devlet zararına neden olunduğuna dair somut ve objektif bilgi ve belgelerin bulunmadığı ile rekabetin engellenmediği tespit edilmiş olup, usul ve hukuka uygun olarak yapılan bu ihale nedeniyle, bu ihaleden sorumlu olanların hukukî sorumluluklarını gerektirecek bir hususun bulunmadığı görüş ve kanaatine varılmıştır.

Yine, ikinci isnat, bildiğiniz gibi, 25-30 Eylül tarihleri arasında, İstanbul Conrad Otelinde düzenlenen Denizcilik Şûrası ihalesinin usulsüz yapıldığı iddiasıydı. Bununla ilgili değerlendirme komisyonunun yaptığı çalışmada, komisyon, bu ihalenin Devlet İhale Kanununun 51/i maddesine göre belirli istekliler arasından pazarlık usulüyle yapıldığını, profesyonel firmaların ihaleye davet edildiğini, rekabeti engelleyici işlerinin bulunmadığını, işin yüzde 22,933 tenzilatla Yeni Ajans Tanıtım Hizmetleri Limited Şirketine verildiğini ve bu ihale bedelinin de 61 milyar 654 milyon Türk Lirası civarında olduğunu tespit etmiştir.

61 654 571 600 Türk Lirasından düşük bir bedelle ilgili olarak objektif bilgi ve belgelerin bulunmadığı tespit edilmiş olup, usul ve mevzuata uygun olarak yapılan bu ihale nedeniyle, ihalede görevli ve sorumlu olanların da hukukî sorumluluklarını gerektirecek bir hususun bulunmadığı görüş ve kanaati hâsıl olmuştur.

Yine, değerli arkadaşlarım, üçüncü isnatla ilgili olarak, Denizcilik Müsteşarlığı hizmet binası ihalesinde usulsüzlük, ihaleyi alan Ortaş İnşaat Ticaret ve Sanayi Limited Şirketine yer tesliminin, 31.10.1997 tarihinde yapılmış olmasına rağmen, işe 18.7.1997 tarihinde başlandığı şeklinde bir iddia... Bu iddiayla ilgili olarak, değerli arkadaşlarım, 3 üncü kat ihalesi, Sayın Bakanın göreve geldiği tarihte, ihaleye 8.9.1997 tarihinde çıkılmış, 15.9.1999 tarihinde ihalede en düşük bedeli ve tenzilatı yapan Ortaş Firmasına ihale edilmiş ve 18.7.1997 tarihinde de, eldeki belgelere baktığımızda, bu ihalenin yer tesliminin yapıldığını görüyoruz. Dolayısıyla, bu ihalede de yer tesliminin, iddia edildiği gibi, o tarihte yapılmadığının, belgeler üzerinden net olarak açıklığa kavuştuğunu görüyoruz. Kaldı ki, diğer kat ihaleleri ve kontrollük hizmetleri, Denizcilik Müsteşarlığı tarafından değil, Bayındırlık Bakanlığı tarafından yapılmıştır.

Personel alımlarında usulsüzlük yapılmasıyla ilgili olarak yapılan suçlamada ise, evraklarda hiçbir tahrifat yapılmadığı, yine, belgeler üzerinden, bu uzman yetkililer tarafından açıklanmış ve bu uzmanların yapmış olduğu değerlendirme sonucunda, gerçekten, bu dört isnat konusunda da dönemin Sayın Devlet Bakanıyla ilgili en ufak bir suç unsuru bulunamamıştır.

Değerli milletvekilleri, sonuç olarak, komisyon, ileri sürülen iddiaları doğrulayacak herhangi bir bilgi ve belge de elde edememiş olduğundan, Sayın Bakanın Yüce Divana sevkine mahal olmadığına karar vermiştir. Komisyonun verdiği bu karar yerindedir ve doğrudur; ben de komisyonun verdiği bu karara katılıyorum.

Yüce Heyetinizin, hukuka uygun komisyon kararı doğrultusunda karar vereceğine dair inancımı belirtir, hepinizi saygıyla selamlarım. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

Şimdi, söz sırası, Bartın Milletvekili Sayın Zeki Çakan Beyde...

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Konuşmayacağım.

BAŞKAN – Konuşmayacaksınız; çok teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, komisyon raporu, Yüce Divana sevk etmeme yönündedir. İçtüzüğün 112 nci maddesinin beşinci fıkrası, komisyonun Yüce Divana sevk etmeme yönündeki raporunun reddi, ancak, Yüce Divana sevke dair verilen ve sevk kararının hangi ceza hükmüne dayanacağını gösteren bir önergenin kabulüyle mümkündür hükmünü taşımaktadır. Bu hükme göre, Başkanlığımıza, Yüce Divana sevke dair bir önerge de verilmemiştir; bu itibarla, rapor benimsenmiştir.

Teşekkür ederim efendim.

 20 nci Yasama Döneminde İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 71 arkadaşı tarafından verilen Başbakanlık örtülü ödeneğini 1050 Sayılı Mahasebe-i Umumiye Kanununun 77 nci maddesine aykırı bir şekilde harcamak süretiyle  Hazineyi zarara uğratarak görevini kötüyı kullandıkları ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla eski Başbakan Tansu Çiller ve Maliye eski Bakanı İsmet Attila haklarında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci  maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önerge ve 9/27 esas numaralı Meclis soruşturması komisyonu raporu üzerinde görüşmelere başlıyoruz.

2. – 20 nci Yasama Döneminde İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 71 Arkadaşı Tarafından Verilen Başbakanlık Örtülü Ödeneğini 1050 Sayılı Muhasebei Umumiye Kanununun 77 nci Maddesine Aykırı Bir Şekilde Harcamak Suretiyle Hazineyi Zarara Uğratarak Görevini Kötüye Kullandıkları ve Bu Eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı Maddesine Uyduğu İddiasıyla Eski Başbakan Tansu Çiller ve Maliye Eski Bakanı İsmet Attila Haklarında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci Maddeleri Uyarınca  Bir Meclis Soruşturması Açılmasına İlişkin Önergesi ve Meclis Soruşturması Komisyonu Raporu (9/27) (S.Sayısı: 502) (1)

BAŞKAN – Komisyon ?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, Meclis soruşturması komisyonunun 502 sıra sayılı raporu, daha önce sayın üyelere dağıtılmış ve ilgili eski bakana gönderilmiştir. Rapor üzerindeki görüşmelerde komisyona, şahıslar adına 6 sayın üyeye ve haklarında soruşturma açılması istenen eski bakana söz verilecektir. Konuşma süreleri; komisyon için 20 dakika, şahısları adına söz alan milletvekilleri için 10'ar dakikadır; son söz, hakkında soruşturma açılması istenen eski Başbakana ait olup, süresizdir.

Rapor üzerinde söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum : Amasya Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya, İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Akarcalı, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Oğuz, Kayseri Milletvekili Sayın Sadık Yakut, İstanbul Milletvekili Sayın Necdet Saruhan, Bartın Milletvekili Sayın Zeki Çakan, Afyon Milletvekili Sayın Gaffar Yakın.

Altı sayın üye konuşacaktır. Eğer, ilk sıralardaki sayın üyelerden biri konuşmazsa, Sayın Gaffar Yakın'a söz vereceğim.

İlk söz, Amasya Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya'da; buyurun efendim.

AHMET İYİMAYA (Amasya) – Değerli Başkan, aziz milletvekilleri; konuşmamın başında, Yüce Meclisi ve büyük milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Şu anda, bizler, yasama organının en temel yetkisini kullanıyoruz, dönemin başbakanının örtülü ödenekle ilgili bir tasarrufunu denetliyoruz. İtiraf edeyim ki, Büyük Meclis, soruşturma yetkisini, ne tarihinde ne de günümüzde hukuk ve adalet amacı içerisinde kullanamamıştır; Meclis soruşturması, çözüm üretebilme kabiliyetini hiçbir zaman kazanamamış, doğmadan ölmüştür.

Değerli milletvekilleri, örtülü ödenek serüvenini, siyaset ve hukuk ekseninde sizlere açmak ve olaydan çıkaracağımız sonucu sizlerle paylaşmak istiyorum.

                                    

(1) 502 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

BAŞKAN – Bir dakika... Sayın milletvekilleri, rica ediyorum sükûneti sağlayalım. Lütfen efendim, yerlerinize oturun.

Buyurun Sayın İyimaya.

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Değerli Başkan, değerli arkadaşlar; Zekeriya Temizel ve arkadaşlarınca verilen örtülü ödenekle ilgili soruşturma önergesi, Meclisimizin (9/8) sayılı esasında işlem görmüş, 19.6.1996 tarihli Genel Kurulda görüşülmüş ve soruşturmanın açılmamasına karar verilmiştir. Bu karar, Yüce Meclisimizi bağlayıcıdır.

Anayasa, esasen, bünyesinde siyasî unsuru taşıyan başbakanın veya bakanın görev suçları için, salt Ceza Hukuku kriterlerini yeterli görmeyerek, konunun ikinci kez görüşülememesini tercih etmiştir ki, doğru olan da budur. Soruşturma işinde ve çoğu bilimsel eserlerde farkına varılamayan bu incelik, anayasa yapımı görüşmelerinde kesin olarak ortaya konulmuştur.

Değerli arkadaşlar, Anayasamız, aynı konuda ikinci defa soruşturma önergesi verilmesini yasakladığına göre, o halde, örtülü ödenekle ilgili olarak ikinci soruşturma nasıl açılabilmiştir? Sorunun cevabı kolay ve iki kelimeden ibarettir; Tansu Çiller olduğu için... İddia ediyorum, Parlamento tarihimizde, aynı konuda ikinci kez soruşturma önergesi verilen bundan başka bir örnek yoktur. Bugün, ikiye cevaz verirseniz, yarın, güç dengeleri değişince, her kim için olacaksa, üç gelir, dört gelir; bunu nasıl önleyeceğiz?!. İtiraf edeyim ki, hukukun üstünlüğüne dayalı açık toplum ölçüleri bakımından, bu bir yasama ve soruşturma skandalıdır. Kamuoyu duyarlılığı gelişmiş toplumlarda, millet, bu gibi hallerde meclisin etrafını kuşatır. Güzelim ülkemiz, elbette ki, o demokratik sivil itaatsizlik günlerine de kavuşacaktır; hayır diyebilen millet ve hayır denilebilen demokratik günler...

Bu konuda yetki sahibi biri olsaydım, Meclis soruşturmasının olumsuz şartı olan, daha evvel karara bağlanmış bir soruşturma talebinin mevcut olmaması unsuru sebebiyle, ikinci soruşturma niteliğindeki bu işi şu aşamada dahi işlemden düşürürdüm. Bunu, Anayasamıza sadakat yemininin ve onun bağlayıcılığının doğal bir gereği olarak yapardım. Türkiyemiz, ne çekiyorsa, hukukun yokluğundan değil, hukukunu sindirememesinden ve uygulamamasından çekiyor.

Değerli arkadaşlar, örtülü ödenek iddiası, bir iftira olmaktan öte geçememiştir. Örtülü ödenek, bilindiği gibi, ülkenin yüksek menfaatları yönünden açıktan harcanması mümkün olmayan hassas hizmetler için, Başbakan veya kimi bakanların takdirlerine emanet edilmiş olan bir ödeme alanındır. Başbakanın, bu gizli harcamalarla ilgili devlet sırlarını mezara götürmesi, millî bir borcudur. Bu ödeneğin, yasaklanmış alanlara harcanması suçtur. Olayımızda, örtülü ödeneğin, yasak alana harcandığı, seçim amacı için kullanıldığı iddiası var. İddianın sahibi, dilediğinde ifade değiştiren, siyasî amaçlar için kurgulanmış, dolandırıcılık bağımlısı bir suçlu.

Şimdi "Başbakan, nereye harcama  yaptığını açıklasın" deniliyor; keşke, yasalarımız ve hizmet gerekleri izin verseydi de, ülkenin hangi yüksek menfaalarına harcama yapıldığını, hatta tüm harcamaları, Değerli Başbakanımız ve bütün Başbakanlarımız, Meclisin bir gizli oturumunda açıklama fırsatına kavuşsa idiler. Açıklanması suç, gizli tutulması vatan borcu. Nitekim, Sayın Mesut Yılmaz'a da, örtülü ödenek harcamalarını açıklaması için soru sorulmuş, aynı gerekçeyle "açıklanamaz" cevabı verilmiştir.

Yasak alanlardaki harcama ithamını ispat, hukukunun doğal karakteri gereği, iddia edenlere aittir. İsnatlarını ispat edemeyenler, iftira ve komplo zincirinin çıngıraklı halkaları olarak, siyasî tarihimize intikal etmişlerdir.

Değerli arkadaşlar, örtülü ödenek sorunu, yargıya intikal etti. Türk Milleti adına karar veren mahkemelerin vardığı katî sonuç şudur: Örtülü ödenekten Kanuna aykırı ve suç teşkil edecek bir harcama yapılmadığı sabit olmuştur; yani, iddia havada kalmış, iftira gün ışığına çıkmıştır. Yargıtay 6. Ceza Dairesi böyle diyor, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca Sayın Vural Savaş imzasıyla yapılan itiraz üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulu böyle diyor, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi "bizzat tarafı başbakan olan bir dava incelemesi sebebiyle, ortada kusur, kasıt ve sorumluluk yok" diyor. Soruyorum Yüce Kurula, yargı kararlarını yok sayma yetkisini nereden alıyoruz; yargının çözdüğü bir sorunu tersine döndürme gücümüz var mı; yargı kararlarının Meclisimizi bağlayıcılığı yönündeki Anayasa hükmü yoksa kupkuru bir vecizeden ibaret mi?

Arkadaşlar, anayasal bir hukuk devletinde, yargı kararlarına rağmen siyaset halen iddiasını sürdürebiliyorsa, orada kamu vicdanını kanatan bir yozlaşmanın varlığı kesindir.

Aziz arkadaşlar, cumhuriyet tarihimizde, örtülü ödenekten dolayı suçlandırılan 2 siyasî şahsiyetimiz vardır: Birisi merhum Menderes, diğeri Çiller; birinde cuntanın mantığı, öbüründe siyasal ihtirasın mantığı hâkimdir. Millet için bedel ödemek başlıbaşına bir şereftir.

Değerli arkadaşlar, işin bir de siyasal yönüne bakalım. 20 nci Dönemde, soruşturmalar, merkez sağa hâkim olmak ve bunun önşartı olarak Çiller'i siyasetten tasfiye etmek için kullanıldı, ilk tetik bunun için çekildi. Binbir hesaplı imha projesi, parlamentodışı ihtiraslardan da destek aldı. Televizyonlar, gazeteler, ekran ekran, köşe köşe yıllarca bu amaca tahsis edildi. Milletvekili transferleri, suni hükümetler, kurdurulan parti hep bunun içindi. O günleri bütün acılarıyla yaşadık. Şöyle veya böyle o soruşturmaların içerisinde bulunanlar, hangimiz bir gram fayda sağlayabildik; hepimiz zarar gördük, Meclis zarar gördü, siyaset zarar gördü, ülke dört altın yılını yitirdi; Türkiye, soruşturmalarla yatmak, soruşturmalarla kalkmak zorunda kaldı.

Değerli arkadaşlar, tarih ve adalet felsefesi, bize, bir basit hakikati haykırıyor. Adaleti, siyasetin pençesine teslim edenler, soruşturmalar üzerinden kirli hesaplar geliştirenler, millete hiçbir zaman hizmet edemediler, asla âbâd olamadılar, kavgalarında boğuldular.

Bugün, bu hesap içinde olanlar varsa, gelecekle ilgili olasılık kestirmelerine; soruşturmayı merdiven yapmak isteyenler varsa, aynı içtimaî akıbet onlar için de kaçınılmazdır. Büyük sözdür: "Çalma kapısını, çalarlar kapını." Nitekim, kapıyı çalanların kapıları çalınmıştır.

Aziz arkadaşlar, siyasî yolsuzluk mücadelesi zor bir mücadeledir. Bu mücadelede inandırıcı olabilmek için, başkalarının soruşturmalarına parmak kaldırmak yetmez, hele yerel televizyonlarda gösterime konan ucuz propaganda oyunları hiç yetmez. Kendi bakanları için, haklı soruşturma önergeleri geldiğinde, kolaycı parmakların ne yapacaklarını, herkes, Yüce Türk Milleti merakla bekliyor. Öyle acı tecrübeyi, hiç kimse için temenni etmeyiz; ama, unutulmamalıdır ki, zaman, tekerrür dikenleriyle doludur.

BAŞKAN . – Sayın İyimaya, toparlar mısınız efendim.

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Toparlıyorum Başkanım.

BAŞKAN . – Hayır, saate bakmayın, o saat yanlış, daha 37 dakika gösteriyor.

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Değerli milletvekilleri, mevcut soruşturmalar, yeni önerge savaşlarının tohumu olmamalıdır. Ülke, bir 4 yılını daha, kandavasına harcamak kaderini yaşamamalıdır. Siyaset, Yüce Divan kartı gibi poker terimleriyle cüceleştirilmemelidir.

Aziz arkadaşlar, Meclis aşınıyor, siyaset dibe vuruyor, topyekûn güven sorunu yaşıyoruz. Halk "evet" diyen parmaklara da, "hayır" diyen parmaklara da, hareketsiz parmaklara da artık inanmıyor, oyunun ardındaki bin türlü cinliği, o derin sezgisiyle keşfediyor. Meclis, millî vicdan katında hüküm giyiyor. Şu iki haftalık soruşturma müzakereleri, belki de parlamenter sistemin farkına varamadığımız çöküş depremleridir.

Değerli arkadaşlar, soruşturma işlerini, siyasete malzeme olmaktan çıkaracak ve bir hâkimler devletine de yol açmayacak biçimde yeniden düzenlemeliyiz. Bunun, birden fazla çaresi vardır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Eksüre veriyorum, lüften bitirin.

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Türkiye, gerçek suçluyu korumayacak, çamur edebiyatıyla masumlara suç lekesi sürmeyecek ölçülü bir çözümü, Yüce Meclisinden bekliyor. Biz, DYP olarak, bu Parlamentoda, dört yıl evvel soruşturma savaşları açıldığında "işi yargıya bırakalım" derken, herkes karşı çıkmıştı. O zaman karşı çıkanların, şimdi, önerilerimize dört elle yapıştıklarını görüyoruz. Yine, o zaman "hükümet başka, soruşturma başka" diyenlerin, soruşturma topu kendilerine döndürüldüğünde, koalisyon ahlakını nasıl hatırladıklarını, ibretle müşahede ediyoruz.

Aziz arkadaşlar, kader, bazen çok kısa süre içinde, ilahî ders olsun diye, aynı filmi rolleri değiştirerek oynatabiliyor. Sorunu, sahte bir aklama, paklama gözlüğüyle seyredenlerin, beş dakika olsun, akıl ve vicdan gözünü kullanmaya ihtiyaçları vardır. Kaygımız yok, korkumuz yok, veremeyeceğimiz hesabımız yok; endişemiz sistemle ilgilidir. Örtülü ödenekte, Anayasa rafa kaldırıldı, Meclisin içhukuku kişiye özel askıya alındı, yargı kararları tanınmadı, soruşturmalara siyaset bulaştırıldı.

Değerli arkadaşlar, stratejik parmaklardan adaletin çıktığı, hiçbir zaman görülmemiştir; vicdanın keşfettiği hakikati, parmaklar hiçbir zaman küllendirememiştir. Bugün, parmakların, vicdanlara, gerçeklere ve adalete tutsak düşmesi gerektiği gündür. Büyük Mecliste tecelli edecek kararın hayırlı olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi en derin saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İyimaya.

Şimdi, söz, İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Akarcalı'da.

Buyurun efendim.

BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, vatandaşlarımızın Türkiye Büyük Millet Meclisinden beklentileri, hep, çok yüksek düzeyde ve bol çeşitte. Beklenti ve talepler, Meclisin ülkeyi iyi yönetmesinden başlayıp, köy, belde, ilçe ve illerde içmesuyu temininden üniversite kurulmasına kadar ihtiyaçların giderilmesini kapsıyor; nerede bir yanlışlık, eksiklik varsa düzeltilmesi, usulsüzlük ve yolsuzlukların şiddetle cezalandırılmasına kadar uzayabiliyor. Oysa, bu isteklerin çoğunu yerine getirmekle yükümlü başka kurumlar mevcut. Bakanlar Kurulu, devlet bürokrasisi, yargı, bunların en temel olanlarıdır.

Aslında, Anayasa açısından, Meclisin iki temel görevi vardır. Yasama görevi ve yürütmeyi, yani, hükümeti ve onun emrinde, sorumluluğunda çalışan bürokrasiyi denetleme; yani, Türkiye Büyük Millet Meclisi, yasaları çıkaracak ve hükümetin bu yasaları uygulamasını, hükümetin icraatını da denetleyecek. Bu denetim, hükümetlerin hazırladıkları yıllık bütçeler üzerinde, yıl içindeki icraatları, yazılı veya sözlü soru, araştırma, soruşturma önergeleri ve en nihayet, kabul edildiği takdirde hükümetin düşmesine yol açan gensorularla gerçekleşiyor.

Son günlerde gündemimize yerleşen soruşturma komisyonları bu denetimin en önemli aleti; ancak, ortaya çıkan sonuçlar kimseyi tatmin etmiyor. Komisyon, soruşturmaya değer bir husus bulamayınca, sanki, haksız aklama yapmış gibi, bulunca da haksız karar almış gibi görünüyor. Aslında, aklama kelimesi bile yanlış; çünkü, işin başında, bir yargıç tarafından alınmış, bir mahkûmiyeti ifade eden bir karalama yok. Ortada, yalnız ve yalnız, bir iddia üzerine çalışma var. Bu iddia gerçekdışı çıktığı takdirde ya da hukukî bir müeyyidesi olmadığı ispat edildiğinde "aklama yapıldı" denme gibi, yanlış bir terminoloji de kullanılıyor. Komisyon kararları, ayrıca, gereksiz, ama, çok ciddî siyasî gerilimlere yol açıp, ülkenin ihtiyacı olan huzur ve siyasî istikrarı tehlikeye atabiliyor; ancak, huzur ve istikrar uğruna, Meclisin demokratik denetim mekanizmalarından da vazgeçilemeyeceğine göre, ne yapmalıyız?

Soruşturma komisyonlarının en zayıf noktası, tüm üyelerin, en iyi niyetle hareket etmelerine karşın, önce soruşturmaya yol açan iddia ve saikleri araştıracak, sonra da bu konuda karar vermelerini sağlayacak, bilgi, deneyim, birikime sahip olsalar dahi -ki, çoğunda bu var. – karar, ister istemez siyasî bir nitelik taşımaktadır. Siyasetçinin bir anda yargıca dönüşebilmesi gayri tabiîdir; yani, bütün hayatı siyasetle geçmiş kişilere, bir an için, bütün bu görevlerden, düşüncelerden uzaklaşıp, yargıç gibi hareket edeceksin deme durumunda olan bir sistemle karşı karşıyayız.

Ben, şahsen, milletvekilleri dokunulmazlıkları, bakanların, başbakanların Yüce Divanda yargılanmaları konuları hakkında, yıllardır, yargıya karşı imtiyazlı durumda olan bütün meslekî sınıfların bu imtiyazlarından arındırılmaları gerektiğini savunuyorum. Sürekli olarak, bu konuları, gazetelerde, dergilerde ve televizyon programlarında işledim. Nedenine gelince; daha geçenlerde, Amerika Birleşik Devletleri Başkan Yardımısı ve şu anda Demokrat Partinin başkan adayı Al Gore'un Amerika Birleşik Devletleri Adalet Bakanlığı mensupları tarafından, dört saat süreyle, seçim kampanyasının finansmanı nedeniyle sorgulandığını gazetelerde okuduk. Benzer durumun Türkiye'de de olmasını istiyoruz; ama, nedense, bu görev, yalnız milletvekillerinden bekleniyor. Ülke yönetiminde söz sahibi olan diğer kesimlerden hiçbiri, bu konularda, ne kendilerini sorguluyorlar ne de kendi meslekleri için bir adım atıyorlar. Örneğin, milletvekilleri dokunulmazlıkları kalksın denildiğinde, öte yandan, meslekî hatalarından dolayı, hiçbir memurun ilçe veya il idare kurulları izni olmadan, hiçbir doktorun sağlık şûrası kararı olmadan mahkemede yargılanamadığını görüyorsunuz. En son yapılan Paraşüt Operasyonunda başarılı polislere 1'er milyar lira ikramiye verildiğini basından okuduk; ama, değerli arkadaşlarım, hatalı ya da suçlu görüldükleri için görevden alınan o bürokratların, aynı şekilde, hiçbirinin yargıya gittiğini gazetelerden okumadık. İş milletvekillerine gelince, kamuoyuna verilmek istenen mesaj, nedense, sürekli olarak değişik oluyor.

Meclisteki soruşturma komisyonlarına gelince; mevcut sistemle herhangi bir sonuca varmak imkânsızdır; çünkü, temeldeki büyük yanlışlık, siyasetçiyi siyasetçiye yargılatmaktadır. Hatta, buna, siyasetçiyi siyasetçiye kırdırmak bile diyebiliriz.

Şu anda, hiçbir demokratik ülkede, siyasetçiyi siyasetçiye yargılatan ve onun oylarıyla mahkemeye sevk eden bir sistem yoktur. Bu konularda kolayca kalem oynatan kimi yazarlara, meselenin bu yönünü de incelemelerini özellikle öneriyorum. Bir milletvekili, bakan ya da başbakanın yargılanıp yargılanamayacağına, münhasıran siyasî iradenin değil, yargısal bir mekanizmanın karar vermesi gerekir. Biz, Anavatan Partisi olarak, Meclis soruşturmalarını düzenleyen Anayasanın 100 üncü maddesini, aşağıdaki gibi değiştirmeyi önerdik ve bildiğiniz gibi, bu öneriyi imzaya açtık.

Böyle bir sisteme neden ihtiyaç duyuluyor; ihtiyaç, kendi mantığından kaynaklanmaktadır. Şöyle ki değerli arkadaşlarım, Cumhurbaşkanlığına intikal eden bir yolsuzluk konusu olduğu zaman, Sayın Cumhurbaşkanı, bunu kendisine bağlı Denetleme Kurulunu harekete geçirerek yaptırıyor. Başbakanlığa bir yolsuzluk, usulsüzlük konusu geldiği zaman, Başbakanlık, bunu, kendisine bağlı denetleme ve teftiş kurullarına intikal ettiriyor. Sayın bakanlarımıza herhangi bir konu geldiği zaman, bunu teftiş kurullarına gönderiyorlar. Başka bir deyimle, her kurumun, yapılacak soruşturmanın düzeyi ve niteliğine uygun denetim mekanizması var ve bu mekanizmada yer alan kişiler, bu konularda eğitim, birikim ve deneyimli oldukları gibi, işin hangi sistematikle ve hangi disiplinle yapılacağını yıllardır yaşayıp bilen kişiler. Ne Cumhurbaşkanının kendisi ne Başbakanın kendisi ne de bakan arkadaşlarımızdan birisi, kendisine gelen bu konuları araştırmak için, kolları sıvayıp, diğer işleri arasında, bir de bunu yapmıyor. Bunu, kendi kurullarına sevk ediyor. Oysa, iş Meclise düşünce, Mecliste benzer bir mekanizma yok.

Siz, milletvekili arkadaşlarım, bütün işlerinizin yanında, bir de soruşturma yapıp, aynı zamanda yargıç rolünü düşünmek veya dönmek zorundasınız. Siz, milletvekilleri olarak, Genel Kurul toplantılarında bulunacaksınız -olmadığınız takdirde, o da, bir yerde, suç gibi gösteriliyor. – ihtisas komisyonlarında görev yapacaksınız; Meclise gelen binlerce ziyaretçiyi ağırlayacak, ilgileneceksiniz; onlardan, seçim bölgelerinden, parti teşkilatlarından gelen tüm meselelerin peşinde koşacaksınız; konferans, seminer, kongre gibi resmî; sünnet, düğün, vefat gibi insanî bütün konularda, milletvekili olarak, partinizi ve Meclisi temsil edeceksiniz; şu anda aklıma gelmeyen, benzer önemde ve sorumluluktaki konularla zaman harcayacaksınız ve ayrıca, bir de bütün bunların yanında, bir bakanın, bir Başbakanın bütün geleceğini tayin eden, yalnız onun değil ailesinin de manevî açıdan yükünü taşıyacağı konularda bir yargıç gibi karar vereceksiniz.

İSMAİL AYDINLI (İstanbul) – Sayın Akarcalı, sizin de imzanız var soruşturma önergesinde. Örtülü ödenekle ilgili önergede sizin de imzanız var.

BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Beyefendi, bir husus olduğu zaman, Sayın Başkandan izin alırsınız...

BAŞKAN – Efendim, lütfen karşılıklı konuşmayın.

BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Ben, Meclise hitap ediyorum.

BAŞKAN – Evet, siz, Genel Kurula hitap etmeye devam edin efendim.

Teşekkür ederim.

BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Her sorunun, o soruya yakışan bir cevabı vardır; hiç merak etmeyin.

Değerli arkadaşlarım, işte, milletvekilleri, bütün bunlardan sonra, yargıç gibi davranmak zorunda kalıyor. İşte, biz, bütün bunlardan dolayı, Anayasanın 100 üncü maddesindeki paragrafa bir ekleme yapılmasını öneriyoruz. Bu, basında da açıklandı ve televizyonlarda da söylendi. Bunu, uygun görürseniz, şu şekilde okuyayım: "Başbakan veya bakanlar hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az onda 1'inin vereceği önergeyle soruşturma açılması istenebilir. Meclis, bu istemi, en geç bir ay içerisinde görüşür ve ön soruşturma açılıp açılmamasına karar verir. Ön soruşturma açılmasına karar verilmesi halinde, bir partiye isabet eden üye sayısı 1'den fazla olmamak kaydıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa Komisyonu üyeleri arasından..."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Özetle, 3 Anayasa Komisyonu üyesi, 3 Yargıtaydan seçilecek 6 kişiyle bir ön komisyon kuruluyor. Bu ön komisyon, Meclisin kararı üzerine araştırmayı yapıyor; eğer ortada suç unsuru varsa, tekrar Meclise gelmeden mesele Yüce Divana gidiyor, suç unsuru yoksa, yine Meclise gelmeden ortadan kalkıyor; yani, meseleye bir yargısal yaklaşım getirip, aynı zamanda basitleştirmiş, sadeleştirmiş oluyoruz.

Görüştüğümüz soruşturma raporuyla ilgili olarak şu hususları belirtmek istiyorum. Soruşturma önergesinin verildiği tarihte mevcut olmayan bir yargı kararı, bugün mevcuttur; ancak, bundan da daha önemli olanı, Meclisimizin son dört ayını ve Genel Kurulumuzun iki tam gününü işgal eden soruşturmalar konusunda, bunların tek faydası, ortaya çıkan sonucu, bu meselelerin siyasî amaçla kullanılabileceğinin görülmüş olmasıdır ve dolayısıyla, yeni bir düzenlemeye ihtiyaç olduğu ortaya çıkmıştır.

Şahsen, geçmişte, Anayasa Adalet Karma Komisyonunda görev aldığım dönemlerde, dokunulmazlık dosyaları için ve şimdiye kadar gelmiş olan soruşturma raporlarıyla ilgili olarak, benzer bir düzenleme olmadığı için, hiçbir zaman Yüce Divana gitmesi yönünde oy kullanmadım, hiçbir arkadaşımın dokunulmazlığının kalkması yönünde de oy kullanmadım; çünkü, bizler savcı, yargıç olamayız inancını taşıyorum ve böyle bir düzenleme yapılıncaya kadar da aynı tavrı yürüteceğimi, aynı tavır içerisinde olacağımı, arkadaşlarıma, buradan duyurmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir soruşturmanın açılıp, o konuyla ilgili bilgi alınmasını istemekle, yargıç, hâkim gibi davranma arasında dağlar kadar fark vardır; bunu da, soruyu sormuş olan arkadaşıma atfediyorum.

Beni dinlediğiniz için hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

Şimdi, söz sırası, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Oğuz'da; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

ALİ OĞUZ (İstanbul) – Muhterem Başkanım, muhterem arkadaşlarım; bir soruşturma dosyası üzerinde müzakere yapıyoruz. Bu yaptığımız müzakerede, bir değerli genel başkanımız hakkında bir karar ittihaz edeceğiz; bu karar, onu, ya "Yüce Divana gönderelim" şeklinde olacak veya "buna gerek yok" şeklinde tecelli edecek.

Şunu hemen ifade etmek isterim ki: Meclisimizde, partilerimizin genel başkanı mertebesine çıkmış olan insanlar, hizmet vermiş, seçilmiş insanlardır. Zaten, burada toplanan bütün kardeşlerimiz, hepimiz, birbirinin kardeşi mesabesinde olan değerli insanlar, seçilmiş olan insanlardır. Gün geçmiyor ki, basında, gerek şahsımız gerek Meclisimiz gerekse inançlarımız hakkında, toplumumuz hakkında, toplum değerlerimiz hakkında, fikirlerimiz, ideallerimiz ve ideolojilerimiz hakkında olmadık laflar edilmesin ve üzerimize birçok tenkit, tahrik veya tezyif ifade eden sözler gelmesin. Bunları, Meclis olarak göğüslemek görevimizken, bir de birbirimizle uğraşırsak, bunun, memleketimize, milletimize bir fayda temin etmeyeceği hususunda bir kanaat sahibiyim.

Onun için, diyorum ki, zaten, bunları, bugüne kadar, yıllarca, sabırla karşıladık ve hele, özellikle Meclisimiz ve milletvekillerimiz hakkında gelen, tezyif ve tahkir ifade eden sözleri hep sabırla karşıladık. Hatta, bizim dışımızdaki insanlar nezdinde "aman, yahu, ne yapıyorsunuz, Meclisin haysiyetini düşünün, kendi haysiyetinizi koruyun" şerklinde tepkiler geldi. Arkadaşlarımız, burada, özellikle bunlar için gerekli tedbirlerin alınmasını arzu ettiler ve ifade ettiler, bütçe müzakereleri münasebetiyle bunları dile getirdiler.

Onun için, her şeyden evvel, diyoruz ki, biz, kendi aramızda kendi hukukumuzu sıyanet konusunda dikkatli olmazsak; eğer, biz, arkadaşlarımızı, Meclisimizi veya partilerimizi, her şeyden evvel koruma noktasında olmazsak, bunun neticesinde gelecek zararlar bu Meclisin tümüne şamil olur ve her şeyden evvel, bundan biz zarar görürüz.

Bizim inançlarımızda vardır: "Siz, düşmanlıklarınızda şiddetli olmayın, ifratta olmayın; onlarla yarın dost olursunuz ve utanırsınız, hicap duyarsınız. Dostluklarınızda da çok ileri noktalarda olursanız, ihtilafa düştüğünüz zaman, birbirinizin yüzüne bakacak haliniz kalmaz; hele hele, dostluklarınızda da ifratta olursanız, bir gün onlarla kırgınlık içinde olursunuz ve bunun neticesinde de yine hicap duyarsınız" şeklinde, büyüklerimizin tembihleri vardır. Onun için, meseleleri itidal noktasında, bir orta yol noktasında değerlendirmenin ve her şeyden evvel, kardeşlerimiz mesabesinde olan buradaki arkadaşlarımızın durumlarını, hukukunu sıyanet noktasında çok adil, çok dikkatli davranmamızda fayda var diye ifade etmek istiyorum.

Çok Kıymetli Başkanım, değerli arkadaşlarım; sözlerime başlarken, hepinizi, hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.

Bu kürsü milletindir; doğrular konuşulmalı, gerçekler çarpıtılmadan yansıtılmalıdır. Çıplak hakikatleri hapsedecek, henüz bir cezaevi kurulmuş değildir.

Görüşmekte olduğumuz soruşturma dosyası, Meclisin adlî yetkisini, soruşturmayı nasıl kötüye kullandığını berrak bir şekilde ortaya koymaktadır. Müzakeresini yaptığımız dosyada, soruşturma komisyonu üyesi olarak görev yaptım. Delilleri topladık, konuyu inceledik, hukukunu inceledik, genel değerlendirmesini yaptık Komisyonumuzda.

Vicdanım isyan ediyor. Hangi mukaddes veya mülevves amaç için olursa olsun, bir başkana bu zulüm reva görülmemeli.

Meseleye evvela Meclis hukuku açısından yaklaşacağım; çünkü, hukukuna sahip çıkmayan, kendi kurulu hukukunu çiğneyen Meclisin itibar iddiası ciddiyetini kaybeder. Yani, Meclis, evvela, kendi hukukunu sıyanet etmeli diye ifade etmek istiyorum.

Örtülü ödenek işini, Meclis 19.6.1996 tarihinde müzakere etti, soruşturma açılamaz dedi. Meclisin kararı oyuncak mı?! İşimize geldiği zaman tanıyalım, işimize gelmediği zaman tanımayalım... Böyle şey olmaz! Bakın, anayasa müzakerelerinde, Komisyon Başkanı Orhan Aldıkaçtı ne diyor: "Meclis soruşturması açılıp Mecliste karara bağlandıktan sonra, eğer herhangi bir tahkikat yahut da Yüce Divana sevk kararı verilmezse, bu karar kesindir. Aslında, müessese Türkiye'de dejenere olmuştur. Bunun yeniden daha fazla dejenere olmasını önlemek istedik." Efendim, "o karar zamanında Parsadan davası yoktu, o zaman içinde; delil değişti" deniliyor.

Değerli arkadaşlar, soruşturma hukukunun kendi kuralları vardır. O kuralları yok sayarak ceza hukukuna kıyas yapamayız. Takipsizlik veya iadei muhakemeye müracaat edenler, soruşturmanın Anayasa hudutlarından bihaber olanlardır. Başbakan veya Bakan, siyasî takdirle görev yapıyor. Soruşturma yetkisinin Meclise tanınması, siyasî takdir sebebiyledir. Soruşturmada teklik prensibi önemli bir prensiptir. Ceza usulünün kararları değiştirmeyi sağlayacak yolları burada uygulanmaz; hukukî hakikat budur. Aksi takdirde, soruşturma yetkisini kavga kapısı haline getiririz. İş, orada bitmiştir; yani, bir soruşturma açılmış, soruşturmaya gerek olmadığı Mecliste karara bağlanmış; aradan beş altı ay geçtikten sonra yeniden bir soruşturma konusu oluyor, ki, hukukî otoriteler "böyle şey olmaz; ya Yüce Divana gönderme kararı alınır ya da dosya kesinleşmiştir, kaldırılır" diyorlar.

Hakkını teslim edelim; Meclis Başkanlığı bu inceliğin farkına varıyor ve ikinci soruşturma önergesini işleme koymayıp, iadesi yönünde 24.6.1998 tarihinde 1222 sayı ile karar veriyor, kararı uyguluyor. İade işlemi önergeyi düşürmüştür ve böylece bu önergeyi yenileme dilekçesinde yeter sayıda imza yok diyoruz. Bir nakîsa olarak ifade etmek istemiyorum. Şimdi, ihtisas komisyonunun bu açık hukukî durumu değerlendirmesi gerekmez miydi? Meseleyi aydınlatarak dosyadan el çekmemiz gerekmez miydi? Parlamento hukukunu hâkim kılmak kimin görevi? Sorunun bir muhalefet şerhi aşamasında dosyaya yansıması ve değerlendirme dışı tutulması, komisyonlarımızın ihtisas ve isabet derecesini açığa vurmaktadır.

Şu anda üzerinde müzakere ettiğimiz soruşturma işi düşmüştür. Hukuken var olmayan işin müzakere ve oylaması da yoktur, hukukî sonuç doğurmaz; yani, iki tane dosya ortada, halen mevcut, canlı bulunurken, bu iki dosya üzerinde müzakerenin devamı, bir bakıma, Kanunsuzluktur, hukuka uygun değildir. Kaldı ki, Türkbank dosyasındaki muhalefet şerhinde belirtildiği üzere, 20 nci Dönemde kurulan komisyonlar da halen mevcuttur. Onların dönüştürülmesi yapılmayarak yeni komisyon oluşturulması Anayasa aşımıdır ve Anayasaya aykırıdır. Aynı konuda iki komisyon gerçeği, galiba, bize has bir tarzdır diyorum.

Bütün bu sorunlar, kurumsallaşamamış ve hukukunu tanımayan Parlamento gerçeğimizin sözcüleridir ve burada, adaleti arayan bekleyiş tatmin olabilir mi?

Örtülü ödenek davalara konu oldu. Ceza davalarında örtülü ödeneğin amaç dışına sarf edildiğinin ispatlanamadığı kararına varıldı. Hazine, Başbakan Çiller'den, haksız ödenen örtülü ödenek tutarının tazminini istedi. Mahkeme, Çiller'in bir ihmalinin, teseyyübünün ve özensizliğinin bulunmadığını, örtülü ödenekten seçim veya aile harcamaları yapılmadığını belirledi. Yargıtay 4 üncü Hukuk Dairesi, kasıt, mesuliyet ve kusurun bulunmadığından bahisle, kararı tasdik etti. Tansu Çiller'i, şimdi, ne hakla Yüce Divana sevk edeceğiz? Meclis, bunu kamuoyuna nasıl açıklayabilir; nasıl açıklayacak? Yarın, tarih bizi yargıladığında, temiz siyaset eldivenlerine bürünmüş talimatlı parmaklar açığa çıkmayacak mı?

Değerli arkadaşlarım, soruşturma komisyonunun ulaştığı Yüce Divana sevk kararı, Parlamento hukuku ve olayı yargılayan kesinleşmiş mahkeme kararları aşılarak elde edilmiştir, parmak meşruiyyetiyle donatılmıştır. Özünü, hakikat, vicdan veya kurallar değil, çok amaçlı siyaset oluşturmaktadır. Hukukî meşruiyyeti daima tartışılacaktır. Aklanma paklanma edebiyatı, bir sokak argosundan ibarettir. Vicdanım ve hukukî tecrübem, bana, bunu kazandırdı ve kazandığım melekem Çiller'e yapılan zulmü kesin bir şekilde görüyorum. Bu hakikat karşısında, Yüce Divana kalkan eller vebal altında olacaktır diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, özellikle Yüce Divana sevk kararı verilmesi karşısında, komisyonumuza vermiş olduğumuz muhalefet dilekçemizde, özellikle, Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesinde, aynı olay hakkında yapılan yargılama sonunda verilen ve Yargıtayca onanarak kesinleşen kararda, Selçuk Parsadan ve arkadaşlarının, Başbakanlık örtülü ödeneğini dolandırdıkları tespit edilmiş; ancak, dolandırıcılık fiilinin, hangi amaç ileri sürülerek işlendiğinin sabit olmadığına karar verilmiştir. Dolayısıyla, bu karara göre, Sayın Tansu Çiller'in, örtülü ödenekten siyasî maksatlı bir harcama yapmadığı sabit olmuş, yaptığı iddiası da sabit görülmemiştir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim, toparlayın...

ALİ OĞUZ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Keza, Başbakanlık tarafından Sayın Tansu Çiller aleyhine açılan dava sonunda, Ankara 29. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen ve Yargıtayca onanarak kesinleşen kararda, örtülü ödenekten siyasî maksatlı bir harcama yapılmadığı iddiasının sabit olduğu ve ayrıca, Sayın Tansu Çiller'in olayda herhangi bir kusurunun bulunmadığı şeklinde hükme bağlandığı da, yine, mahkeme ilamıyla sabit bulunmaktadır. Zira, Sayın Tansu Çiller'e isnat edilen, Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesinde yazılı görevi kötüye kullanma suçunun olabilmesi için, ortada, Muhasebei Umumiye Kanununun 77 nci maddesinde yasaklanmış olan siyasî maksatlı bir harcamanın bulunması gerekirken, kesin mahkeme kararına göre, bu mahiyette bir harcama vaki olmadığı sabit olmuştur.

Diğer taraftan, hukuk mahkemesinin kesinleşen kararında, olayda, Sayın Tansu Çiller'e, bu konuda "kasıt" veya "ihmal" şeklinde kusurun izafe edilemeyeceği belirtilmiştir. Bu durumda, isnat edilen suçun manevî unsurunun da teşekkül etmediği sabittir.

Söz konusu her iki mahkeme kararının da, Anayasanın 138 inci maddesi uyarınca, komisyon tarafından dikkate alınması ve bu kararların etkisini bertaraf eden sonuca varılmaması gerekirdi.

Bu sebeple, komisyonda tecelli eden sonucun Anayasaya aykırılık teşkil ettiği inancındayım. Saygılarımla Yüce Kurula arz ederim.

Hürmetlerimi arz ederim efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Oğuz.

Şimdi, söz sırası, Kayseri Milletvekili Sayın Sadık Yakut'ta.

Buyurun efendim.

SADIK YAKUT (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eski Başbakan Sayın Tansu Çiller ve Maliye eski Bakanı Sayın İsmet Attila hakkında, Başbakanlık örtülü ödeneğini 1050 Sayılı Muhasebei Umumiye Kanununun 77 nci maddesine aykırı bir şekilde harcamak suretiyle Hazineyi zarara uğratarak görevi kötüye kullandıkları ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 240 ncı maddesine uyduğu iddiasıyla, İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 71 arkadaşının Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verdikleri 18.6.1998 tarihli önerge üzerine kurulan Meclis Soruşturması Komisyonunca yürütülen soruşturma çerçevesinde, temin edilen bilgi ve belgeler ile alınan ifadeler, iddia ve savunmaların birlikte değerlendirilmesi sonucunda, komisyonun 13.6.2000 tarihli toplantısında, oy çokluğuyla, eski Başbakan Sayın Tansu Çiller'in Yüce Divana sevkine gerek olduğu, Maliye eski Bakanı Sayın İsmet Attila'nın ise Yüce Divana sevkine gerek olmadığı görüşüyle düzenlenen raporun Genel Kurulumuzun takdir ve tasviplerine sunulması sebebiyle söz almış bulunuyorum.

Soruşturma konusu olayın baçlangıcından itibaren yapılan soruşturma, toplanan deliller ve dosya kapsamına nazaran hukukî açıdan irdelediğimizde, Celallettin Selçuk Parsadan adlı şahsın, 1995 yılı erken genel seçimleri sırasında, kendisini emekli Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Necdet Öztorun olarak tanıtıp, dönemin Sayın Başbakanını arayarak, kendisinin Anavatan Partisinin iktidarda olduğu dönemde zarar gördüğü yolundaki iddiaları da kullanarak, seçimde bu parti aleyhine çalışmak ve Başbakanın partisine oy kazandırmak için çalışacağından bahisle, seçim çalışmalarını finanse etmek üzere para telebinde bulunduğu; istemin kabulüyle, ilki 3.11.1995 tarihinde 3 milyar lira, ikincisi 18.2.1995 günü 2 milyar 500 milyon lira olmak üzere, toplam 5 milyar 500 milyon lira paranın, Başbakanın talimatı ve aralarındaki anlaşma doğrultusunda, zamanın Özel Kalem Müdürü Akın İstanbullu tarafından, Selçuk Parsadan'ın kardeşi Hüseyin Cahit Parsadan ile birlikte Başbakanlığa gönderdiği Mukadder Balkan isimli bayana elden nakit olarak ödendiği; sanıklar Selçuk Parsadan ve Mukadder Balkan'ın ifadeleri, tanık anlatımları, telefon görüşme kayıtları, Akbank ve Emlakbank şubelerinin cevabî yazıları gibi delillerden anlaşılmaktadır.

Olayın ortaya çıkmasından sonra haklarında devleti dolandırmak suçundan adlî soruşturma yapılıp dava açılan sanıklar, Selçuk Parsadan, Cahit Parsadan ve Mukadder Balkan'ın Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan yargılamaları neticesinde suçları az önce anlattığım şekilde işledikleri sabit görülerek, Türk Ceza Kanununun 64 üncü maddesi delaletiyle 504/3 ve 7, 522 ve 59 uncu maddeleri mucibince 6'şar sene 3'er ay ağır hapis ve 13 milyar 750'şer milyon lira ağır para cezasıyla cezalandırılmalarına, ayrıca, ötülü ödenekten aldıkları 5 milyar 500 milyon Türk Lirası paranın yasal faiziyle birlikte müteselsilen kendilerinden tahsiline 9.7.1997 tarihinde karar verilmiş; anılan kararın temyizi sonucu dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince "haksız menfaatın hangi amaç ileri sürülerek sağlandığı dosya içeriğine göre kesin olarak tespit edilememiş ise de" açıklamasına yer verilmek suretiyle, nispî harç konusunda hata düzeltilerek onanmıştır.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının düzelterek onamaya ilişkin bu karara karşı, gereği bulunmadığı halde, söz konusu açıklamaya yer verilerek hükmün teşviş edildiği (karıştırıldığı) gerekçesiyle, 21.1.1998 tarihinde itiraz yoluna başvurulması nedeniyle dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna intikal ettiği ve 17.3.1998 günlü ikinci müzakerede "onama kararında yer alan tümcenin karardan çıkarılması için itirazda bulunulamayacağı" gerekçesiyle itirazın reddi sonucu mahkûmiyet kararı kesinleşmiştir.

Mezkûr ceza davasına müdahil olarak da katılan Başbakanlık, yargı kararının kesinleşmesini müteakip 5 milyar 500 milyon liranın mahkûm olan sanıklardan tahsili amacıyla, Ankara 6. İcra Müdürlüğünün icra takibi başlatmasına karşın bu paranın tahsil edilememesi üzerine, eski Başbakan Sayın Tansu Çiler ile Özel Kalem Müdürü Akın İstanbullu aleyhine örtülü ödeneğin parasını Doğru Yol Partisinin propaganda ve seçim ihtiyaçlarını karşılamak sebebiyle harcayıp, siyasî gayeyle, Hazinenin zararına yol açtıkları için, aynı miktar tazminatın yasal faiziyle kendilerinden tahsili bakımından Ankara 29. Asliye Hukuk Mahkemesine 30.6.1998 tarihinde dava açmış; yapılan yargılama sonucunda, tazminat talebi reddedilmiştir. Temyizen dosyayı tetkik eden Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilamıyla da, ikiye karşı üç oyla redde dair karar onaylanmıştır.

Bunun dışında, paranın ödenmesine vasıta olan, zamanın Başbakanlık Özel Kalem Müdürü Akın İstanbullu hakkındaki suç duyurusu nedeniyle başlatılan tahkikatta, Başbakanın onayına bağlanan 6.10.1998 gün ve 16/1998-32 sayılı fezleke uyarınca, Başbakanlık Memurin Muhakemat Komisyonunca, 9.2.1998 tarihinde örtülü ödenekten söz konusu paranın ödenmesine dönemin Başbakanının talimatıyla aracılık yaptığı, suç teşkil edecek bir fiiline rastlanmadığı düşüncesiyle meni muhakeme kararı verilmiş; bu karar da, Danıştay 2. Dairesince onaylanmıştır.

Her ne kadar, Sayın Tansu Çiller, gerek bahsi geçen hukuk davasında vekilleri marifetiyle dosyaya sunulan cevap dilekçesinde gerekse Meclis soruşturması komisyonuna verdikleri yazılı savunmalarında, olayı inkâr ederek, ısrarla, böyle bir ödeme yapılmadığını belirtmiş; aynı zamanda, Başbakanlık eski Özel Kalem Müdürü Akın İstanbullu da ceza ve hukuk davaları ile soruşturma komisyonundaki açıklamalarında, kendisini emekli Orgeneral Necdet Öztorun olarak tanıtan birisiyle telefon görüşmesi yaptığını, Atatürk'ün fikirlerini yaymak üzere faaliyette bulunan derneğe yardım talep ettiğini, kafalarındaki düşünceyi projelendirmelerini söylediğini; ancak, herhangi bir para ödenmediğini beyan etmiş ise de, baştan beri açıklanan ve kesinleşmiş bulunan yargı kararları karşısında paranın verildiği tartışmasız biçimde doğrulanmıştır.

Ancak, asıl sorun ve tartışmalı kalan yön, örtülü ödenekten ödenen paranın hangi amaçla verildiği noktasında toplanmaktadır. Bunun nedeni de, mahkûm olan dolandırıcılara verildiği mahkeme kararıyla sabit olan bir paranın, Sayın eski Başbakanın ısrarla verilmediğini savunarak, hakkındaki kuşkuları artırmasından ve paranın harcanmasıyla alakalı yasal düzenleme sebebiyle, ödemenin sarf evrakına bağlanmamasından kaynaklandığı kanaatindeyim.

1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununun 77 nci maddesinde örtülü ödeneğin hangi alanlara harcanacağı, hangi alanlara harcanmayacağı açık bir şekilde tanımlanmış; aynı maddede "örtülü ödeneğin sarf yerinin ve hesaplarının nasıl tutulup tasfiye edileceğinin ve hangi vesikaların halef olan zata devrolunacağının tayin ve takdiri Başbakana aittir" hükmü yer almıştır. Takdir yetkisi, sorumsuzluk ve keyfîlik anlamında yorumlanamayacağı gibi, zaten, maddede öngörülen harcama alanları son derece sınırlı ve daha çok devletin yüksek güvenliğini ve menfaatlarını gerektiren istihbarat ve savunma konularını içermekte; Başbakanın ve ailesinin şahsî masraflarına ve siyasî partilerin idare, propaganda ve seçim ihtiyaçlarına sarf olunamayacağı belirtilmektedir.

Mahkûm olan dolandırıcı sanıkların olayda iki hileden birini kullandıkları ileri sürülmektedir; ya eski kuvvet komutanının kimliği kullanılarak, Atatürkçü bir derneğe yardım istenmesi ya da yine bu komutanın ismi ve siyasal partilerden birinden gördüğü zarar kullanılarak, bu partiyi seçimde yenmek ve kandırılan Sayın eski Başbakanın partisine oy kazandırmak için para istenmesi suretiyle alınmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

SADIK YAKUT (Devamla) – Eski Orgeneral Necdet Öztorun'un, daha önceden, birileri tarafından adının kullanılarak dolandırıcılık yapıldığını ilgili mercilere ihbarda bulunduğu anlaşılmasına rağmen, her iki halde de, devletin parasının sorumsuz ve tedbirsiz bir davranışla, bir grup dolandırıcıya kaptırılması söz konusu olup, bunu, hiçbir mazeret haklı gösteremez.

Başbakanlık gibi, devletin en üst seviyesinde bulunan ve elindeki imkânlarla her türlü araştırmayı kısa sürede yapabilecek konumdaki birisinin, örtülü ödenekten böyle bir ödeme yaparken, talebin doğruluk derecesini, işin ciddîyetini ve devletin âli menfaatlarının yardım yapılmasını gerektirip gerektirmediğini basit bir araştırmayla ortaya çıkarması mümkünken, bunu yapmadan, sadece, bir telefon görüşmesinden hareketle, beş yıl öncesinin rakamıyla, 5 milyar 500 milyon Türk Lirası paranın ödenmesi talimatını vermesi, telefon görüşmelerini yaptığı ve paranın ödendiği tarihlerin 1995 yılı erken genel seçimleri öncesine rastlaması, dolandırıcılık olayında adı kullanılan emekli generalin rakip siyasî partiden zarar gören kişiliği gibi veriler birlikte değerlendirildiğinde, paranın, siyasî saikle ve kendi partisi lehine çalışma yapıp, oy toplama amacına matuf olarak verildiği anlaşılacaktır.

Bir an için, bu sarfın, Atatürkçü bir derneğe yardım zannıyla yapıldığı kabul edilse bile, adı dahi tam olarak belirtilmeyen, kamuoyunda sosyal ve kültürel etkinliğiyle tanınmamış, varlığı bile şüpheli bir dernek hakkında hiçbir araştırmaya, belgeye ve sağlıklı bilgiye dayanmaksızın, telefon beyanlarına itibarla, devletin yüksek menfaatlarına sarfı öngörülen örtülü ödeneğin, Başbakan tarafından keyfî suretle sarfı da, görevi kötüye kullanma niteliğinden kurtulsa bile, görevi ihmalden kurtulması mümkün değildir.

Tüm bu hususlar nazara alındığında, gerek somut delillerle gerekse toplum vicdanında, Sayın Tansu Çiller'in, kullanım, yetki ve sorumluluğu kendisine tevdi edilmiş örtülü ödenek parasını, 1050 sayılı Yasanın öngördüğü maksat dışında ve hiçbir araştırma yapmadan kullanmak suretiyle, dolandırıcılara ödeme yaparak devleti zarara uğratıp, görevini kötüye kullandığı kanaati hâsıl olmuştur.

Son zamanlarda yoğunlaşan, halkımızın temiz toplum ve dürüst siyaset beklentilerine cevap verebilmek, siyasetçilerin kirlilikten arındırılıp, zan altından kurtulmalarını sağlamak, ayrıca, kamuoyundaki "bunlar birbirlerini aklamaktan başka ne yapıyorlar" şeklindeki menfî düşünceyi sona erdirmek, Yüce Meclisin, muhatabı kim olursa olsun, yolsuzluklarla mücadele edeceğini göstermek açısından, bu olayın bugüne kadar yargı önüne çıkartılmayan tek yetkili ve sorumlusu durumundaki Sayın Tansu Çiller'in Yüce Divana sevkiyle, yargılanmasının, suçsuz ise yargı önünde aklanmasının en doğru yol olacağı inancıyla, Meclis soruşturması komisyonunun kararının oluştuğu anlaşılmaktadır.

Yüce Heyetin takdirlerine, saygıyla arz ederim. (MHP, DSP, FP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yakut.

Efendim, şimdi, söz sırası, İstanbul Milletvekili Sayın Necdet Saruhan'da.

Buyurun Sayın Saruhan. (DSP sıralarından alkışlar)

NECDET SARUHAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bendeniz, bu soruşturma komisyonunda başkanvekili olarak görev yaptım; özellikle, görsel basında ve yazılı basında çıkan yazılar üzerine, gerek Yüce Heyetinizi gerek halkımızı, kamuoyunu biraz olsun bilgilendirebilmek amacıyla, kişisel olarak söz aldım.

Anayasamızın 100 üncü maddesinde, açık açık, Meclis soruşturmalarının, siyasî parti gruplarında görüşülemeyeceği ve karara bağlanamayacağı yazılıdır. Bu nedenle, söyleyeceklerimin, ifadelerimin, Demokratik Sol Parti Grubunu bağlamayacağını arz etmek isterim.

Sevgili arkadaşlarım, öncelikle, konuya, soruşturma komisyonlarının görevinin ne olduğu açısından bir belirginlik getirmek istiyorum. Anayasamızın 100 üncü maddesi, Türkiye Büyük Millet Meclisine, gerekli görüldüğü ahvalde, belli oranda milletvekili arkadaşımızın vereceği bir önergeyle soruşturma komisyonu kurma yetkisini vermiş. Kurulan bu soruşturma komisyonları da, sadece, bir yargı organı değil arkadaşlarım, altını çizerek söylemek istiyorum, muhakeme organı değil, benzeri, yanlış olmazsa, bir savcılık organı, bir ilk tahkikat mekanizması gibi görev yapan kurullardır ve bu kurulların vereceği raporlar karar değil, özellikle bunun da altını çiziyorum, sevk veya Yüce Divana gönderilmemelidir şeklindeki mütalaaya ilişkin raporlar, ne Yüce Divanı ne de Yüce Meclisi, Genel Kurulu bağlar. Biz, komisyon olarak, 6'ya karşı 9 oyla, Sayın Hanımefendinin Yüce Divana sevk edilmesinin uygun olacağına karar verdik; ancak, Yüce Heyetiniz, bu kararı, oylarıyla değiştirebileceği, Yüce Divana sevk etmeyeceği gibi, bu rapora itibar etmeyeceği gibi, tamamen bunun aksine, bizler, bu olayda "Yüce Divana sevklik bir durum yoktur" diye bir rapor vermiş olsaydık, herhangi bir milletvekili arkadaşımızın vereceği önergeyle ve Meclisimizin salt çoğunluğunun; yani, 276 oyun bulunması halinde, bu raporu kale almayabilir ve Sayın Hanımefendiyi, yine, Yüce Divana gönderebilirdik.

Sevgili arkadaşlarım, günlerdir, komisyon üyelerimiz Anayasayı ihlal etmekle suçlandı. Biz, Anayasanın 138 inci maddesine aykırı hareket etmedik; aksine, Anayasanın soruşturma komisyonlarına vermiş olduğu araştırma görevini en iyi şekilde yerine getirdik; vicdanî kanaatlerimize göre de karar verdik.

Arkadaşlarım, yadırgıyorum, ortada bir yargı kararı yok, Sayın Yüce Heyetin Yüce Divana gönderilme kararı da yok; ama, Sayın Hanımefendide büyük bir telaş var "dilediklerini yapsınlar, umurumda değil" diyor. Arkadaşlarım, eğer, bu kadar kendinden eminse, Anayasanın kişilere tanıdığı bir başka hak vardır, yargılanmayı isteme hakkıdır, onu kullanırlar. Yargının önüne çıkmaktan madem çekinmiyorlar, bana ve arkadaşlarıma "mezar kazıcı" diyene kadar tepkilerde bulunmak niye?! Bir suçluluk paniği mi yaşıyorlar; inanın, çözemedim.

Yine, arkadaşlarım, buradaki konuşmalarda, iki milletvekili arkadaşımın, sözcü arkadaşlarımın konuşmalarını da yadırgadım. Biri, verilen bu önergede imzası bulunan Sayın Akarcalı. Ben o dönemde milletvekili değilim, birinci önergenin verildiği dönemde. Verilen önergenin altına imza atıyorsunuz, sonra, burada, çıkıp, Meclis soruşturmalarının hukuka aykırı olduğunu savunuyorsunuz. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu arkadaşlarım! (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

Yine, Sayın İyimaya arkadaşım -beni bağışlasın, çok iyi bir anayasacıdır, çok sevdiğim bir arkadaşımdır. – bizim, görüşmelerimiz sırasında, iki önergeyle amel ettiğimizden bahsettiler. Arkadaşlarım, Sayın Zekeriya Temizel ve arkadaşlarının verdiği önerge, Yüce Meclis tarafından reddedildi ve dediler ki "peki, böyle, reddedilen bir önerge varken, ikinci bir önerge aynı konuda nasıl gündeme getirilir, nasıl tartışılır?" Arkadaşlarım, ikinci önergenin verilme nedeni, Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesinin vermiş olduğu ve Yargıtayın da onadığı ceza kararına dayanıyor, kesinleşmiş ceza kararına dayanıyor; yani, yeni delillere dayanıyor. Elbette ki, geçmişte bunun örneği olamazdı. Geçmişte, önce, Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda önergenin reddine karar verildikten sonra, aynı konuda bir mahkûmiyet kararı çıkmadı ki, bunun örneği yok. Dolayısıyla, biz, usul tartışmalarını da komisyonda uzun süre yaptık. Bir sürü profesör arkadaşımızın görüşlerinden esinlendik, geçmişe ilişkin kararları değerlendirdik ve usul tartışmasını arkadaşlarımızın hemen hemen oybirliğiyle -oy çokluğu da demiyorum arakdaşlarım. – geride bıraktık.

Sevgili arkadaşlarım, Muhasebei Umumiye Kanunumuzda, örtülü ödeneğin ne olduğu ve ne şekilde harcanacağı yazılı. İzin verirseniz, üst paragrafı geçiyorum, çok kısa olarak okumak istiyorum: "Örtülü ödenek, Başbakanın tasarrufu altındadır, takdir yetkisine tabidir" deniliyor; ancak, hemen bir parantez açıyorum, takdir yetkisi, keyfilik değildir arkadaşlar. Başbakan olarak size cezai sorumluluk yüklenmiyor, doğrudur; ama, cezai müeyyidenin konmadığı bir eylemi yapmak da, bence daha büyük sorumluluk vardır. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

Sevgili arkadaşlarım, yine, Muhasebei Umumiye Kanunumuzun 77 nci maddesinin ara paragraflarından birinde, örtülü ödeneğin, siyasî partilerin amacı ve onlara yardım amacıyla, onların siyasî geleceği amacıyla kullanılamayacağı açık açık yazılı. Bizim olayımızda, Ceza Muhakemesinden geçen olayda, üç kişi, Parsadan ve iki arkadaşı, 6 yıl 3'er ay ağır hapis cezasına çarptırıldı ve yine, her biri, 14 milyar liraya yaklaşan ağır para cezalarıyla mahkûm edilmiş. Şimdi, üç kişi düşünüyorum, 6,5 yıl hapis yatmayı göze alacak, kendilerine verilen 5,5 milyarın aşağı yukarı üç katı para cezasını ödemeyi göze alacak, çıkacak diyecek ki "ben, Sayın Başbakanı dolandırdım, Atatürkçü Dernek diye onlardan para aldım." Arkadaşlarım, bu tip insanların; ya aklî dengelerinden şüphe etmek lazım ki, eğer onların aklî dengesi yok idiyse, cezaî ehliyetleri yok demektir, mahkûm edilmeleri mümkün değildir. Aksi takdirde, bu sanıkların beyanlarının samimi olmadığını savunmak, en azından, Anayasa hükümlerine ve yargının kesinleşmiş olan kararına aykırı davranmak olur, suç olur.

Yine, sevgili arkadaşlarım, medyayı işgal eden başka bir konu var. Efendim, Sayın Başbakanımız Tansu Hanımefendi "aklandım" diyorlar. Neye istinaden; bir tazminat davasına istinaden. Nedir o tazminat davası; Ankara 29. Asliye Hukuk Hâkimliğine bir tazminat davası açılmış ve bu dava, Sayın Hanımefendinin reddine karara bağlamış, doğru. Sonra ne olmuş; o karar temyiz edilmiş. Temyizde, başkan ve 4 üyeden oluşan Yargıtay  4. Hukuk Dairesi, başkanın ve bir üyenin çok yerinde ve çok doyurucu karşı oy yazılarına rağmen, üçte 2 çoğunlukla kabul edilmiş; ancak, bu kesinleşmiş karar değil. Bu kararın tashihi karar yolu var. Orada davayı açan meslektaşımız, avukat arkadaşımız, eğer tashihi karar hakkını kullanmazsa, hem ekonomik yönden; yani, maddî tazminat yönünden sorumlu olur hem de görevine son verilir. Dolayısıyla, biz bu raporu düzenlediğimiz zaman, henüz tashihi karara gitme aşaması geçilmemişti. Şu anda ne durumda olduğunu bilmiyorum, bu konuda biz Yargıtaydan yazı istedik, davanın tashihi karar aşamasında olduğunu bize belirttiler.

Şimdi, arkadaşlarım, Anayasanın 138 inci maddesine göre, eğer, biz yargı kararlarını benimseyecek ve onlara göre hareket edeceksek, elimizde iki tane yargı kararı var; biri henüz kesinleşmemiş tazminat davası ki, bizim olayımız, hukukla ilgili değil, tazminatla ilgili değil arkadaşlarım; biz ceza soruşturması yapıyoruz, biz komisyonda savcılık görevini yürüttük, eğer uygun görürseniz sizler burada bir iddianame düzenleyeceksiniz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NECDET SARUHAN (Devamla) – Başkanım, çok kısa bir süre istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

NECDET SARUHAN (Devamla) – Dolayısıyla, hukuk mahkemelerinden verilen kararlar kesin olsa dahi, ceza mahkemelerini bağlamaz; ama, yine başa dönüyorum: Eğer, elimizdeki kararlardan birincisi; yani, ağır ceza mahkemesinin verdiği karar derecaattan geçmiş, kesinleşmiş, sanıklar, tutuklular hüküm giymişseler, o zaman ona göre amel edelim, Anayasaya uymuş olalım.

Sevgili arkadaşlarım, zaman çok kısıtlı, sizlere sunulan şu raporda diğer söylediklerim var. Sözlerimi şöyle bitirmek istiyorum: Demokratik Sol Parti, uzlaşmacı bir partidir; Demokratik Sol Parti, ülkemize koalisyon kültürünü getirmeye çalıştı, uzlaşma kültürünü getirmeye çalıştı. Ben, İstanbul Barosuna bağlı 28 yıllık serbest avukatım, hiçbir zaman cezacı olmadım, sanıklara ceza verilmesinin yanında olmadım. Benim modern ceza anlayışım, suç işlenmemesinin sağlanmasıdır. Böyle bir toplum yaratılmasıdır.

Gönlüm, hiçbir zaman, Türkiye Cumhuriyetinin bir bakanının veya Başbakanının Yüce Divana gitmesine razı olmaz; ama, üzülerek söyleyeyim, bu olayda suç sabit. En azından görevi ihmal suçu sabit. Bu denli keyfî hareket edemezsiniz; ama, hanımefendiyi, yanındaki erkân, özellikle Özel Kalem Müdürü Necdet İstanbullu Bey ve biraz da İsmet Attila Bey -Bakanımız. – ya yanıltmışlar ya yeterince aydınlatılmamışlar. Ben kendilerine komisyonda sordum göreviniz neydi diye. Benim sekreterime bir talep geldiği zaman, o bile konuyu araştırıyor, danışman arkadaşımız araştırıp, bize intikal ettiriyor. E, siz, Başbakanımıza, bir dernek çıkıyor, Necdet Öztorun Paşanın adını veriyor ki, Necdet Öztorun Paşa -ayyuka çıkan beyanları var, gazetelerde yazılar var. – savcılığa müracaat etmiş, iki aralıklı ödeme yapılmış "benim adımı kullanıyorlar, sizi dolandırıyorlar" diyorlar; hiçbir şeyi kimse duymuyor, o zevat, sayın hanımefendiye, bilgi vermiyor ve bu para, maalesef, ödeniyor.

Bir tek şey daha söylüyorum: Eğer, bu ödeme, yapılacak idiyse, bütçenin başka bir kaleminden de yapılması mümkün idi. Benim vicdanî kanaatime göre, dosya münderacatına göre, toplanan delillere göre, sayın hanımefendi, üzülerek söylüyorum, maalesef, Yüce Divana gönderilmelidir.

Saygılarımı arz ederim. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Saruhan.

Şimdi, söz sırası, Bartın Milletvekili Sayın Zeki Çakan'da.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Sayın Başkan, vazgeçtim.

BAŞKAN – Efendim, o zaman, söz sırası, Afyon Milletvekili Sayın Gaffar Yakında.

Buyurun Sayın Yakın.

GAFFAR YAKIN (Afyon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu kubbesi altında bulunmaktan dolayı hepimizin büyük şeref duyduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluş yıllarından size iki hatıra naklederek sözlerime başlamak istiyorum.

"Mustafa Kemal Paşa, bu mesele hakkında Hüsrev Bey'i de çağırarak uzun uzadıya görüştü. En güç mesele, benzindi. Nereden alacaktık? Hatta paramız olsa bile... Ya lastik? Görüşme uzadıkça uzadı; nihayet bunların hepsi var farz edelim, ya para? Mustafa Kemal Paşa çok sıkıldı, ayağa kalkarak,

'Yahu dedi, bunca mühim meseleler, isyanlar, şunlar bunlarla uğraştık, kararlar verdik, emin olunuz bu kadar sıkıldığım olmadı. Ankara'ya gideceğiz, köhne, körükleri parça parça, bu kışta, karda binilmesi gayri caiz otomobillere razı oluyoruz, fakat benzin, lastik, para bulamıyoruz. Fakat elbette bunlara da çare bulacağız.

. – Amerikan Mektebinde benzin, lastik çok; geçenlerde müdiresi Miss cenapları mektebi gezdirirken, ambarını da gördüm. On çiftten fazla lastik ve belki yirmi otuz teneke benzin vardı.

Mustafa Kemal Paşa:

. – Bundan bize ne?

Bize mi ne? Parasını verir, satın alırız; parasını vermezsek borç alır, sonra Ankara'dan parayı göndeririz.'

Amerikan mektebine gittim. Müdire hanım beni her zaman olduğu gibi büyük hürmetle kabul etti. Odasında oturduk, çay ısmarladı. Şundan bundan biraz bahsettikten sonra, ben hareketimizin yaklaştığını, fakat benzin ve lastik bulmakta zorluk çektiğimizi ve mümkün olur da bedeli karşılığında bize bu konuda yardımcı olurlarsa müteşekkir kalacağımızı söyledim. Müdire,

Müdire Hanım: Kolay. Para ne demek? Biz benzin ve lastik satıcısı değiliz. İki çift iç lastik ile iki çift dış lastik ve altı teneke benzin de emrinize hazırdır; aldırınız. dedi.

Gerçi para için ısrar ettim.

'Lütfen parasını himmet buyurunuz da, almaya gelecek adamla parayı takdim edeyim' dedim.

Kadın tekrar ısrar ederek, paradan bahsetmeyi hakaret addedeceğini ve para göndermeye kalkarsak ne lastik ne de benzin veremeyeceğini kesin bir dille anlattı, derhal, adamlarına emir vererek bunları akşama bize götürmelerini söyledi. Teşekkür ile ayrıldım. Gerçekten akşama lastikler ve bir araba ile benzinler geldi. Biz de lazım gelenlere teslim ettik.

Mustafa Kemal Paşa:

-Şimdi para almıyorlar ama, Amerika'ya 'Türkler zorla aldılar' diye bir döneklik yaparlar mı acaba? Buna fırsat bırakmamak üzere sen müdireye, 'lastikler ve benzin de geldi, teşekkür ederiz. Fakat, söylediğim gibi, bunların kaç kuruş tuttuğunu ve parasını derhal takdim etmek üzere, hatta hamal ve araba paralarının da ilavesini' ve hareketimiz yaklaştığı için acele cevap verilmesini söyleyen resmi bir yazı yaz. Tabiî, o da yazısıyla para alamayacağını bildirir.

Bunu belge olarak sakla. Hakikaten biz parasız istemiyoruz, onlar almıyorlar. Evet ama ileride ne olur olmaz. Onların, bizim ısrarımıza rağmen para almadıklarına dair elimizde bir belge bulunsun."

Değerli milletvekilleri, işte, şu anda içinde oturduğumuz ve milletvekili olarak hizmet ettiğimiz ve her birimize, bu devletin ve bu milletin, 2 milyar lira, 2,5 milyar lira para ödeyerek, bize milletvekili hizmeti yaptırmak üzere buraya gönderdiği büyük Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu güç şartlarda kurulmuştur.

Böyle bir devletin başbakanlığı mevkiine yükselmek, böyle bir devletin bakanlığını yapmak, dünyada, insanlara nasip olabilecek en büyük şereftir, en büyük onurdur. Bu makama gelebilen bahtiyar insanlar, tarihe, millete, vicdanlarına karşı sorumludurlar. Bunlar için, para pul önemli değildir; bir tek istekleri vardır: Milletin gönlüne girebilmek, tarihte şerefli yerini alabilmek ve şu tepemizde asılı duran 16 avizenin her bir devletini kuran şehitlerin kanlarına layık tarzda hareket edebilmektedir, şerefle bu millete hizmet edebilmektir. Onlar, isterler ki, milletlerini ve devletlerini muasır medeniyetin ilerisine götürsün, gelecek nesillerini daha güçlü kılsın ve milletler yarışında Türkiye devletini daha ileriye götürsün. Onların başka bir beklentileri yoktur; şu tarihte, hoş bir seda bırakmaktır.

Şu ölümlü dünyada, hiçbir kimsenin çorabını dahi götüremediği bir dünyada, hiçbir Türkiye Cumhuriyeti Devleti başbakanı, kesinlikle, yolsuzluk, usulsüzlük ve ahlaksızlık yapamaz, yapmaz da; çünkü, bu kadar zorluklarla kurulmuş olan bir devletin...

İkinci hikâyem de, o günkü şartlarda, yine Sıvas'ta hiçbir paraları kalmamıştır, 48 kuruş kalmıştır ve yiyecek ekmek paraları yoktur; ancak, müftü beyin getirdiği 1 000 lirayla ertesi gün kendilerine bir güne mahsus olarak et alabilmişler, diğer günler çorba ve yine pilava devam etmişlerdir. İşte, böyle kurulan, binlerce şehidin kanıyla kurulan bir devletin başbakanlığı şerefine ulaşan insanlar bilirler ki, biz, bu devlete layık hareket etmek zorundayız ve ben inanıyorum ki, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin hiçbir başbakanı, Türk Devletinin hiçbir başbakanı usulsüz, ahlaksız hiçbir işe tenezzül etmez.

Değerli milletvekilleri, örtülü ödenek, böyle, bir başbakanın haremi ismetine, onun namusuna tevdî edilmiş olan bir emanettir. O emanet, devlet ve millet için gerektiği her türlü işte kullanılmak üzere, kendimizin kurduğu, devletimizi, milletimizi, geleceğimizi, her şeyimizi emanet etmiş olduğumuz başbakanlara -Türk Milletinin alınteridir. – Türk Milletinin tevdi etmiş olduğu kutsal bir emanettir. Ben, hiçbir cumhurbaşkanımızın, hiçbir başbakanımızın, hiçbir bakanımızın, böyle namuslu bir işe, en ufak bir hileyi karıştıracağını hiç zannetmiyorum; hiçbir başbakanımız da böyle bir davranış içerisinde olmamıştır; çünkü, Türk Devletine başbakan olmak şerefine ulaşan insanlardan yanlış bir hareket beklenmez.

Değerli milletvekilleri, siyaset, devlete ve millete hizmet etmenin en kutsal yoludur; bunun Türkiye'deki zirvesi ise, Başbakanlıktır. Siyaseti, hizmet yarışı olarak gerçekleştirmek gerekir. Siyaseti, karalama, çamur atma yarışına çevirmek, hiçbir kimseye fayda vermez; dün İttihatçılara fayda vermemiştir, dün, Demokrat Parti, Cumhuriyet Halk Partisi tartışmaları hiçbirine fayda vermemiştir, 1980 öncesi tartışmalar hiçbir kimseye fayda vermemiştir ve 1990 sonrası başlayan, 1995 sonrası başlayan bu tartışmalar da, o günün tartışan partilerine ve kimselerine hiçbir fayda vermemiştir.

Bugün, 15 soruşturma önergesini, gökten melekler inip de vermediler; bu Meclisin insanları, milletvekilleri imza atarak verdiler; ama, bugün, dün imzayı atıp da o önergeleri verenler, bugün, o işin yanlış olduğunu, siyasî gayelerle verilen bu tip önergelerin Meclisi yıprattığını, siyaseti yıprattığını söyleyerek hep birlikte şikâyet etmekteyiz. O zaman, artık, bu devrin, son bir dönem olması, artık, siyasetin, temizlik, şereflilik ve hizmet yarışı olarak tüm partiler ve siyasetçiler tarafından algılanması gerektiğine inanıyorum ve diyorum ki, gelin, taa, devri sabık tartışmalarının başladığı İttihatçı-İtilafçı, Celal Bayar-İnönü tartışmalarından bugüne kadar gelen bu tartışmalara bu soruşturmalarla bir son verelim.

21 inci Yüzyıla başladığımız şu yıllarda, hem dünya hem Türkiye hem de Türk Milletine, bu şerefli Meclisten, tekrar, Başkan Clinton'un sözünü hatırlatmak istiyorum: Dünyanın 21 inci Yüzyılda alacağı şekil, şu Mecliste oturan sizlerin ve bizlerin ve gelecekte, ilk yirmibeş yılda oturacak insanların verecekleri kararlar doğrultusunda çizilecektir. Gelin, sadece, milletimizi ve devletimizi değil, tüm dünya insanlığını, tıpkı geçmişimizde yaptığımız gibi, kurtaracak, tüm dünya insanlığına, haysiyetli, şerefli, insanca bir yaşamı sunacak, insanlara insan haklarını öğretecek, Kopenhag Kriterleri olarak önümüze sunulan kriterlerin çok daha üstünü insan ve hayvan haklarını sunacak, insanca yaşamı, tıpkı, geçmişimizde atalarımızın yaptığı gibi, tüm dünyaya sunacak Türkiye Cumhuriyeti Devletini hep birlikte oluşturalım ve bu devlete hizmet edenleri elimizle karalamayalım.

Evet, bizim devletimize hizmet tüm başbakanlarımızdan, tüm bakanlarımızdan ve bu devletin kurucularından, hepsinden Allah razı olsun diyor, saygılar sunuyorum. (DSP, MHP, ANAP ve RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Meclis soruşturması komisyonunun raporu üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maliye eski bakanı İsmet Attila hakkında...

(9/27) ESAS NUMARALI MECLİS SORUŞTURMASI KOMİSYONU BAŞKANI HÜSEYİN AKGÜL (Manisa) – Sayın Başkanım, Komisyon?..

BAŞKAN – Konuşacak mıydınız efendim?

(9/27) ESAS NUMARALI MECLİS SORUŞTURMASI KOMİSYONU BAŞKANI HÜSEYİN AKGÜL (Manisa) – Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN – Talebiniz yoktu da, onun için.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

(9/27) ESAS NUMARALI MECLİS SORUŞTURMASI KOMİSYONU BAŞKANI HÜSEYİN AKGÜL (Manisa) –Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Öncelikle, sizlere, (9/27) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunun kuruluş safhasını ve çalışmalarını kısaca arz etmek istiyorum. Hangi olay bu komisyonun kurulmasına zemin hazırlamıştır?

Bilindiği gibi, 11 Mayıs 1996 tarihli Milliyet ve Hürriyet Gazetelerinde, Celalettin Selçuk Parsadan'ın, emekli Orgeneral Necdet Öztorun'un adını kullanarak dönemin Başbakanına ve Özel Kalem Müdürüne ulaştığını, DYP yararına seçim çalışması yapacağını açıklayarak, örtülü ödenekten toplam 5,5 milyar Türk Lirasının kendisine verilmesini sağladığını iddia eden haberler yayımlanmıştı.

Bu haberler üzerine, İstanbul Milletvekili Sayın Zekeriya Temizel ve arkadaşları tarafından, Başbakanlık örtülü ödeneğini, Muhasebei Umumiye Kanununun 77 nci maddesine aykırı olarak harcamak suretiyle devleti zarara uğratarak görevlerini kötüye kullandıkları iddiasıyla, eski Başbakan Tansu Çiller ve Maliye eski Bakanı İsmet Attila haklarında Meclis soruşturması açılması için, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bir önerge verilmiş, bu önerge, 19.6.1996 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülerek, oyçokluğuyla reddedilmişti.

Bahse konu gazete haberleri üzerine, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca, bu oylamadan bir gün sonra bir iddianame düzenlenerek, Celalettin Selçuk Parsadan, Hüseyin Cahit Parsadan, Mukadder Balkan ve Ali Yiğitoğlu haklarında, Türk Ceza Kanununun dolandırıcılık suçunu düzenleyen maddeleri uyarınca cezalandırılmaları talebiyle, Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde kamu davası açılmıştı.

Devam eden mahkeme safahatı sonunda, 1997 yılının Temmuz ayının 9 unda, Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesince verilen karar ile özet olarak arz edeyim: "Sanık Celalettin Selçuk Parsadan'ın, zamanın Başbakanı Tansu Çiller ile telefonla görüşerek, kendisini emekli orgeneral Necdet Öztorun olarak tanıtıp, seçimlerde kendi taraftarı olan subay, astsubay ve emekli subay ve astsubayların, 30-35 bin oyunu, Doğru Yol Partisine aktarmak için çalışacağını söylediği ve bunun karşılığında, 8 haftalık çalışma için, haftada 3 milyar Türk Lirasından olmak üzere, toplam 24 milyar liraya ihtiyacı olduğunu belirterek, örtülü ödenekten, iki partide, toplam 5,5 milyar lirayı arkadaşları marifetinde aldığı..." şeklinde bir değerlendirmede bulunulduktan sonra, yargılanan sanıklarının birkısmının dolandırıcılık suçundan hapis ve para cezasıyla cezalandırılmalarına karar verilmiştir.

Bahse konu mahkeme kararına vaki temyiz talebi üzerine, Yargıtay 6. Ceza Dairesince, 16 Ocak 1998 tarihinde, "Yasa maddesinde öngörülen haksız menfaatın, hangi amaç ileri sürülerek sağlandığı, dosya içeriğine göre kesinlikle tespit edilememiş ise de; sanıkların, PTT işletmelerinin haberleşme araçlarını vasıta olarak kullanıp, kandıracak nitelikte hile ve desiseler yaparak, hataya düşürmek suretiyle, kamu kurumunun zararına dolandırıcılık suçunu işledikleri, sanıkların ve tanıkların ifadeleriyle, Türk Telekom Anonim Şirketi ile Emlakbank ve Akbank şubelerinin cevabî yazıları, kayıt ve belgeler karşısında sair temyiz itirazları yerinde görülmemiştir." ifadeli bir kararla, anılan mahkeme kararı düzeltilerek onanmıştır.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca, 6. Ceza Dairesinin bu düzeltilen onama kararına karşı, "...olayda dolandırıcılık suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığı hususunu dahi tartışmalı kılacak biçimde, düzeltilerek onama kararına 'yasa maddesinde öngörülen haksız menfaatın, hangi amaç ileri sürülerek sağlandığı, dosya içeriğine göre kesinlikle tespit edilememiş ise de' ibaresi eklenerek hüküm karıştırıldığından, Yüksek Yargıtay 6. Ceza Dairesinin anılan kararından bu kısmın çıkarıldıktan sonra, hükmün tekrar düzeltilerek onanmasına karar verilmesi..." gerekçe ve talebiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına itirazda bulunulmuş, bunun üzerine de, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca 17 Mart 1998 tarihli kararla "...Özel daire onama kararında yer alan bir tümcenin karardan çıkarılması için itirazda bulunulamayacağından..." denilerek, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine oy çokluğuyla karar verilmiştir. Yani, Ceza Genel Kurulu, sonucu (onamayı) etkilemeyecek karar isteğiyle Ceza Genel Kurulunda itiraz mümkün değildir diye esasa inmeden, usulden olarak itiraz konusunu incelemeye almadan başvuruyu reddetmiştir.

Mahkeme kararı bu şekilde kesinleştikten yaklaşık üç ay sonra 18 Haziran 1998 tarihinde, İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve arkadaşlarınca, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına, Başbakanlık örtülü ödeneğini 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununun 77 nci maddesine aykırı bir şekilde harcamak suretiyle hazineyi zarara uğratarak görevlerini kötüye kullandıkları ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla, eski Başbakan Tansu Çiller ve Maliye eski bakanı İsmet Attila haklarında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin olarak (9/27) esas numaralı bir önerge verilmiştir.

Bu safhada, bazı DYP yöneticilerince, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda daha önceden görüşülüp reddedilen bir hususta, yeniden önerge verilemeyeceği ve bu önergenin görüşülemeyeceği ileri sürülerek itirazda bulunulmuş, o dönemin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili tarafından da, önerge, bir müddet bu gerekçelere dayanılarak işleme konulmamıştır. Ancak, önerge sahiplerince "evvelki önergenin, ortada birtakım gazete haberlerine dayanan iddialardan başka delili olmadığı" gerekçesi dile getirilerek reddedildiği, oysa, şimdi, ortada, devletin dolandırıldığını ortaya koyan kesinleşmiş bir mahkeme kararının, dolayısıyla, kesin bir delilin olduğu, ayrıca, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, önergeleri işleme koymama gibi bir yetkisinin olmadığı gerekçeleriyle itirazda bulunulmuş; netice olarak, konu hakkında, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca, Anayasa hukukçularının görüşü alınarak, bu hukukî görüşler doğrultusunda önerge işleme alınmıştır.

Önerge, 8 Temmuz 1998 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda okunmuş ve Genel Kurulun aldığı karar gereğince, 6 Ekim 1998 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülerek, eski Başbakan Tansu Çiller ve Maliye eski Bakanı İsmet Attila haklarında Meclis soruşturması açılmasına karar verilmiştir.

29 Aralık 1998 tarihinde toplanarak, komisyon, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimini yapmak suretiyle göreve başlayan (9/27) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu, daha sonra, görev süresi Meclisçe iki ay uzatılmasına rağmen, 18 Nisan 1999 tarihinde Milletvekili Genel Seçimlerinin yapılması sebebiyle, görev süresini ve görevini bitirememiştir.

23 Kasım 1999 tarihli Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu birleşiminde, geçen yasama döneminde kurulmuş Meclis soruşturması komisyonlarınca rapora bağlanmış olan önergeler ile rapora bağlanmamış olan önergelerde belirtilen ilgililer hakkında ... görüşme yapılmaksızın, 15 Meclis soruşturması komisyonu kurulmasına..." ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca önergesi görüşülerek kabul edilmiş ve bu çerçevede (9/27) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunun da yeniden kurulması kararlaştırılmıştır.

1 Şubat 2000 tarihli Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu Birleşiminde, (9/27) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonumuz için üye seçimi yapılmış; 16 Şubat 2000 tarihinde toplanan komisyonumuzca, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimi yapılarak göreve başlanılmış; Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 13 Nisan 2000 günlü Birleşiminde de, komisyonun görev süresi 18 Nisan 2000 tarihinden itibaren iki ay uzatılmıştır.

Soruşturma komisyonumuz, bu toplam dört aylık görev süresi içerisinde, elinizdeki raporda ayrıntılı olarak açıklanan çalışmaları yürütmüş, bu kapsamda temin edilen bilgi ve belgeler ile alınan ifadeler, iddia ve savunmalar, komisyon üyelerince, hukuk ve siyasî etik çerçevesinde birlikte değerlendirilerek, komisyon üyelerinin çoğunluğunca varılan vicdanî kanaati ihtiva eden rapor, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu açıklamalardan sonra, sizlere, (9/27) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunu, haklarındaki iddialar dolayısıyla, eski Başbakan Tansu Çiller hakkında, Yüce Divana sevkine gerek olduğu ve Maliye eski Bakanı İsmet Attila hakkında, Yüce Divana sevkine gerek olmadığı yönündeki çoğunluk kararına götüren değerlendirmeler hakkında da, kısaca bilgi arz etmek istiyorum.

Komisyonumuzun yürüttüğü çalışmada esas aldığı belge ve bilgileri incelediğimizde üç ana başlıkta mütalaa etmek mümkündür:

Birinci bölümde, ceza mahkemeleri ve bunlarla ilgili vaki temyiz talepleri ve Cumhuriyet Başsavcılığının kararları,

İkinci bölümde, hukuk mahkemeleri ve vaki temyiz talepleri ile kararlarını,

Üçüncü bölümde de, her iki mahkeme safahatı ve komisyon çalışmaları sırasında, olayın ilgililerinin verdikleri ifade ve savunmaları görürüz.

Bütün bu bilgi ve belgeler incelendiğinde ise şu neticeye varmak mümkündür: 9. Ağır Ceza Mahkemesince, Celalettin Selçuk Parsadan ve arkadaşlarının, Başbakanı dolandırmak suretiyle 1050 sayılı Kanunun 77 nci maddesine göre harcanması ve korunması Başbakanın yetki ve sorumluluğunda olan örtülü ödenekten 5,5 milyar Türk Lirasıyı dolandırdıklarının kabul edildiği ve bu sebeple de sanıkların, dolandırıcılık suçundan mahkûm edildikleri anlaşılmaktadır.

Bu kararın temyiz edilmesi üzerine de Yargıtay 6. Ceza Dairesince "yasa maddesinde öngörülen haksız menfaatın hangi amaç ileri sürülerek sağlandığı dosya içeriğine göre kesinlikle tespit edilememiş ise de, sanıkların, PTT İşletmesinin haberleşme araçlarını vasıta olarak kullanıp, kandıracak nitelikte hile ve desiseler yaparak, hataya düşürmek suretiyle kamu kurumunun zararına dolandırıcılık suçunu işledikleri, sanıkların ve tanıkların ifadeleriyle Türk Telekom AŞ ile Emlakbank ve Akbank şubelerinin cevabî yazıları, kayıt ve belgeler karşısında sair temyiz itirazları yerinde görülmemiştir" ibaresi eklenmek suretiyle anılan mahkeme kararının düzeltilerek onandığı, bu onama kararına karşı ilave edilen cümlenin çıkarılarak mahkeme kararının onanması gerektiği düşüncesiyle itiraz eden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının da, yukarıda içeriği bahsedilen kapsamda olmak üzere, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca reddedildiği anlaşılmaktadır.

Ankara 29. Asliye Hukuk Mahkemesinin, Yargıtay 4. Hukuk Dairesince de temyizen onanan kararıyla, 9. Ağır Ceza Mahkemesinin kararının temel delil olarak ele alınmak suretiyle, Başbakanın, örtülü ödenekle ilgili olarak dolandırıldığı kabul edilmekte; ancak, bu dolandırıcılığın, birtakım karşı tarafı daha kolay aldatmaya yönelik birtakım vasıtalar kullanılarak yapıldığı; bu sebeple, olayda, Başbakanın, çok fazla yapacak bir şeyinin olmadığı; özetle, bir özensizlik ve ihmalin söz konusu olamayacağı değerlendirilerek, davalıya yönelik tazminat talebinin reddedildiği anlaşılmaktadır.

Bu noktada, 2'ye karşı 3 oyla alınan bu karara, muhalif mahkeme üyelerinin karşı oy gerekçelerinin "Davalıların -yani Tansu Çiller ve Akın İstanbullu'nun.-görevlerinin niteliği, en üst özen yükümlülüğünü gerektirir. Paranın verildiği konusunda bir kuşku bulunmamaktadır. Parayı alanların cezalandırıldığı dikkate alındığında, burada, paranın ne amaçla verildiğinin önemi kalmamaktadır. İhmal vardır. Zararın giderimi gerekir" şeklinde olduğunu, Yüce Meclisin değerli üyelerinin dikkatlerine sunmak isterim.

Her iki mahkeme kararında da, Başbakanın yetki ve gözetimine tevdi edilmiş olan bir devlet parasının, şu ya da bu şekilde, Celalettin Selçuk Parsadan ve arkadaşlarınca dolandırıldığı kesin olarak kabul edilmektedir.

Eski Başbakanın, her iki mahkeme safahatında ve komisyona sunduğu savunmasında da, örtülü ödenekden dolandırıldığı ifade edilen parayı vermediğini kesin bir dille reddeden bir ifadesine rastlanamamıştır. Bilakis, dolandırıcıların iddia ettiği şekilde olmasa bile, kendisini emekli Orgeneral Necdet Öztorun adıyla tanıtan bir şahısla telefonla görüştüğü Akın İstanbullu'nun komisyon zabıtlarına geçen ifadelerinden anlaşılmaktadır. Zaten, Sayın Başbakan da, gerek her iki mahkeme safahatında ve gerekse komisyona sunduğu savunmasında, örtülü ödeneğin, Celalettin Selçuk Parsadan ve arkadaşlarınca dolandırıldığı hükmüne dayanan mahkeme kararlarını veri olarak ele almakta ve kendisi hakkındaki suçlamalara karşı savunmasını da, dolandırma olayında, dolandırılanın sorumluluğunun olamayacağı, mahkeme kararlarına göre dolandırılan paranın 1050 sayılı Kanunun 77 nci maddesiyle yasaklanan amaçlarla verildiğinin tespit edilemediği noktalarına dayandırmaktadır.

Oysa, bir gerçeğin bir tarafını kabul edip diğer tarafını reddetmek eşyanın tabiatına aykırıdır. Eğer, mahkeme kararlarının, paranın hangi amaçla verildiğinin kesinlikle tespit edilemediğini ifade eden kısmını doğru kabul edip delil olarak ona itibar ediliyorsa, o halde mahkeme kararlarının devletin parasının dolandırılana dair olan kısmına da itibar etmek ve devletin, Başbakanın yetki ve gözetimine tevdi ettirilmiş olan örtülü ödenekteki 5,5 milyar liralık parasının, Celalettin Selçuk Parsadan ve arkadaşlarınca dolandırıldığını da kabul etmek gerekir. Şayet, bunun aksine bir durum olsaydı, eski Başbakanın savunmasını, anılan parayı kesinlikle vermediği iddiasına dayandırması gerekirdi. Böyle bir savunma ve yalanlama yapılmadığına göre, anılan paranın kendisi tarafından dolandırıcılara ödendiği bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Zaten, kesinleşen mahkeme kararıyla da bu husus doğrulanmaktadır. Nitekim, komisyonumuzun çoğunluk kararında da bu durumlar belirleyici bir unsur olmuştur.

Her iki mahkeme safahatında ve komisyonca yürütülen soruşturma safhasında açıklığa kavuşturulmayan tek husus, dolandırıcılara ödendiği anlaşılan paranın, ne maksatla verildiği hususudur. Gerçi bu husus, dolandırıcılar tarafından siyasî maksatlı olarak verlidiği şeklinde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatılmıştır)

BAŞKAN – Toparlayın lütfen.

HÜSEYİN AKGÜL (Devamla) – ...ifade edilmiş ise de, parayı veren tarafından bu konuda suskun kalındığı için, 1050 sayılı Kanunun 77 nci maddesinin, paranın harcanmasıyla ilgili getirdiği düzenleme sebebiyle kesin bir hükme varmak mümkün değildir.

Esasen, bu nokta, konumuz açısından çok fazla da önem arz etmemektedir. Önemli olan, devletin parasının bir grup dolandırıcıya kaptırılmasıdır; hem de adı kullanılarak dolandırıcılık yapılan emekli Orgeneral Necdet Öztorun tarafından, daha önceden, 11 Aralık 1995 tarihinde devletin yetkili makamlarına, adının kullanılarak dolandırıcılık yapıldığı resmen ihbar edilmiş olmasına rağmen.

Bu noktada, olayı basit bir dolandırıcılık olarak görmek mümkün değildir; çünkü, ne Başbakan sıradan bir vatandaştır ne de dolandırılan para Başbakanın şahsî parasıdır. Dolandırılan para devletin parası, dolandırılan da mevzuatımıza göre bu devlet parasını titizlikle ve yerinde harcamaktan sorumlu olan bir başbakandır. Dolayısıyla, hiçbir mazeret, devletin parasının bir başbakan tarafından bir dolandırıcıya kaptırılmasını mazur gösteremez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN AKGÜL (Devamla) – Sayın Başkanım, toparlıyorum.

BAŞKAN – Lütfen...

HÜSEYİN AKGÜL (Devamla) – Özetle, komisyon üyeleri çoğunluğunca, bu gerekçelerle, olayımızda Sayın eski Başbakanın, 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununun 77 nci maddesi gereğince Kanunda sayılan maksatlarla kullanılması yetki ve sorumluluğu kendisine tevdi edilen örtülü ödenek parasını, Kanunun öngördüğü maksatlarla kullanmayarak devleti zarara uğratmış ve görevini kötüye kullanmış olduğu; Maliye eski Bakanının ise, konuyla doğrudan ilgisini kuracak somut bir bilgi ve belge olmadığı için bir kusurunun olmadığı vicdanî kanaatına varılmıştır.

Vicdanî kanaatlarle oluşmuş olan komisyon kararımızı, Yüce Meclisin değerli üylerinin vicdanî kararlarına arz eder, hepinizi, şahsım ve komisyon üyeleri adına en derin saygılarımla selamlarım. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, raporda, Maliye eski Bakanı İsmet Attila hakkında soruşturma açılmaması, eski Başbakan Tansu Çiller'in ise, Yüce Divana sevki istenmektedir. İçtüzüğümüzün 112 nci maddesinin beşinci fıkrası "Komisyonun Yüce Divana sevk etmeme yönündeki raporlarının reddi, ancak, Yüce Divana sevke dair verilen ve sevk kararının hangi ceza hükmüne dayanacağını gösteren bir önergenin kabulüyle mümkün olur" hükmünü taşımaktadır.

Bu hükme göre, Başkanlığımıza Maliye eski Bakanı İsmet Attila'nın Yüce Divana sevkine dair bir önerge de verilmemiştir. Bu itibarla, rapor, Maliye eski Bakanı İsmet Attila için benimsenmiştir.

Şimdi, komisyonun raporunun eski Başbakan Tansu Çiller'in Yüce Divana sevkiyle ilgili hükmünü oylarınıza sunacağım.

Anayasanın 100 üncü maddesinin üçüncü fıkrası ve İçtüzüğün 112 nci maddesinin altıncı fıkrasına göre Yüce Divana sevk kararı alabilmesi için, üye tamsayısının salt çoğunluğunun kabul oyu, yani, 276 kabul oyu gerekmektedir. Açık oylamada, kabul oyu 276'nın altında olduğu takdirde, Yüce Divana sevk kabul edilmemiş olacaktır. Bu nedenle, oylamayı, açık oylama şeklinde yapacağız.

Şimdi, açık oylamanın şekli için Genel Kurulun kararını alacağım. Açık oylamanın, elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 3 dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN– Sayın milletvekilleri, (9/27) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunun, eski Başbakan Tansu Çiller hakkındaki kararının açık oylamasında 312 arkadaşımız oy kullanmış; kabul 145, ret 123, çekimser 44'tür.

Bu sonuca göre, rapor kabul edilmemiş ve böylece, eski Başbakan Tansu Çiller'in Yüce Divana sevkine mahal olmadığına karar verilmiştir.

Sayın milletvekilleri, saat 18.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 17.52

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 18.00

BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Hüseyin ÇELİK (Van), Vedat ÇINAROĞLU (Samsun)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 122 nci Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.

20 nci Yasama Döneminde Zonguldak Milletvekili Ömer Barutçu ve 59 arkadaşı tarafından verilen, İstanbul-Kurtköy Havaalanı ihalesi için hazırlanmış olan protokol hükümlerini dikkate almadan ihalenin NATO ENF Dairesi tarafından gerçekleştirilmesini sağlamak suretiyle görevini kötüye kullandığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla eski Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önerge ve (9/18) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu raporu üzerindekigörüşmelere başlıyoruz.

 

VI. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI

VE MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)

A) GÖRÜŞMELER (Devam)

3. –  20 nci Yasama Döneminde Zonguldak Milletvekili Ömer Barutçu ve 59 Arkadaşı Tarafından Verilen İstanbul-Kurtköy Havaalanı İhalesi İçin Hazırlanmış Olan Protokol Hükümlerini Dikkate Almadan İhalenin Nato ENF Dairesi Tarafından Gerçekleştirilmesini Sağlamak Suretiyle Görevini Kötüye Kullandığı ve Bu Eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı Maddesine Uyduğu İddiasıyla Eski Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz Hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Soruşturması Açılmasına İlişkin Önergesi ve (9/18) Esas Numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu Raporu (9/18) (S. Sayısı: 506) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır.

Meclis Soruşturması Komisyonunun 506 sıra sayılı raporu, daha önce sayın üyelere dağıtılmış ve ilgili eski bakana da gönderilmiştir.

Rapor üzerindeki görüşmelerde Komisyona, şahısları adına 6 milletvekiline ve hakkında soruşturma açılması istenen eski bakana söz verilecektir.

Konuşma süreleri, Komisyon için 20 dakika, şahıslar adına söz alan milletvekilleri için 10'ar dakikadır. Son söz, hakkında soruşturma açılması istenilen eski bakana ait olup, süresizdir.

Rapor üzerinde söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Nevşehir Milletvekili İsmail Çevik, İstanbul Milletvekili Nazlı Ilıcak, İzmir Milletvekili Işın Çelebi, Uşak Milletvekili Mehmet Yaşar Ünal, Samsun Milletvekili Erdoğan Sezgin, İstanbul Milletvekili Sulhiye Serbest.

İlk söz, Nevşehir Milletvekili Sayın İsmail Çevik'in.

Sayın Çevik, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

                                                 

(1) 506 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

İSMAİL ÇEVİK (Nevşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul-Kurtköy Havaalanı ihalesi için hazırlanmış olan protokol hükümlerini dikkate almadan, ihalenin NATO ENF Dairesi tarafından gerçekleştirilmesini sağlamak suretiyle görevini kötüye kullandığı iddiasıyla eski Başbakan Mesut Yılmaz hakkında kurulan (9/18) esas numaralı Soruşturma Komisyonunun raporu üzerinde, söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, 20 nci Dönem Parlamentosundan bize intikal eden, 21 inci Dönem Parlamentosunun sonuçlandırmak zorunda olduğu bir dizi dosyayla karşı karşıya kaldık. Evleviyetle, mevcut dosyaları soruşturarak gerekli ve yeterli incelemeyi yapmak, hukuka, ahlaka ve vicdana uygun kararlar vererek söz konusu dosyaları sonuçlandırmak, bütün milletvekilleri için anayasal bir yetki ve görevdir.

Çok değerli milletvekilleri, görev aldıkları komisyonlarda, yasal yetkilerini kullanarak, süresi içerisinde görevlerini tamamlamışlardır. Ancak, birkısım siyasîlerimiz, komisyonlarca verilen kararların siyasî olduğu, yolsuzlukla mücadeleyi şiar edinmiş komisyon üyesi sayın vekillerin taşra siyasetçisi olduğu gibi, maksadını aşan eleştiriler yapmışlardır.

Birkısım medya ve mensupları, sayın parlamenterlerin açıklamalarını da gerekçe göstererek, hükümet yıkıp, hükümet kurmuşlardır. Aynı basın kuruluşları, bir gün, komisyonların aklama paklama komisyonu olduğunu söyleyip, Yüce Parlamentoyu da aynı isnatla suçlarken, diğer gün, verilen kararın siyasî olduğunu, sayın milletvekillerinin sorumluluklarını hatırlatmak gibi, âdeta, Parlamentoyu idare eden, emir veren, pervasız bir tavır sergilemişlerdir.

Sayın milletvekilleri, Yüce Parlamentoyu idare etmeye çalışan medya mensupları, hadlerini "Yüce Parlamento üyelerinin ceza ehliyetleri incelenmelidir" diyecek kadar aşmışlar ve küçülmüşlerdir.

Parlamento üyelerimiz, seçim bölgelerinde, önce, partilerinden aday olarak seçilmiş; sonra, seçmenin beğenisine sunularak ve seçilerek Parlamentoya gelmişlerdir. Burada, temsilî sistemin gereği olarak, halkı temsil etmektedirler, aleyhine yazı yazan, hakaret eden basın mensubunu da temsil etmektedirler. Bu durumun idrak edilmemesi basiretsizliktir.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Yüce Parlamentomuz ve üyeleri hakkında, hakaret derecesine varan söylemler karşısında, Yüce Parlamentonun manevî şahsiyetine hakaret eden, üyelerine hakaret eden söylemleri takip ederek gerekli hukukî muameleleri yapacak, dava açacak ve davalarını takip edecek hukuk müşavirliğimiz var mıdır; varlıklarını ne zaman hissettireceklerdir?!

Saygıdeğer milletvekilleri, birçok meselemizde olduğu gibi, Meclis soruşturmalarında da, komisyonlar, yasal görevlerini tamamladıktan sonra, Anayasamızın, komisyonlarımızın anayasal dayanağı olan 100 üncü maddesi tartışmaya açılmıştır. Bu durum, halk nezdinde, Parlamentonun güvenilirliğini zedeleyen bir durumdur ve son derece zararlıdır. İnsanımız, Anayasanın değiştirilme zorunluluğu dahi olsa, hükmün uygulanma aşamasında tartışılması karşısında, Parlamento mensuplarını kastederek "Anayasayı da kendilerine benzetecekler ya da kendi ihtiyaçları için kendilerine göre değişiklik yapacaklar" diyor. Parlamentomuz, Anayasamızı gözden geçirerek, 1980 kalıntısı hükümleri çıkarmak suretiyle, 21 inci Yüzyılda, Türk Milletine, Türk Devletine yaraşır, uygun bir Anayasa yapma yeteneğine sahip değil midir?

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; (9/18) esas numaralı Soruşturma Komisyonu, 20 nci Dönem Doğru Yol Partisi Zonguldak Milletvekili Ömer Barutçu ve 59 arkadaşı tarafından verilen soruşturma önergesiyle kurulmuştur. 24.10.1996 tarihinde, Savunma Sanayii Müsteşarlığı, Demiryolları, Limanlar ve Hava Meydanları İnşaat Genel Müdürlüğü ve Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü tarafından imzalanan protokolle, İleri Teknoloji Endüstrisi Parkı (İTEP) kapsamında yer alan İstanbul Kurtköy Havaalanı inşaatı işinin ihalesiyle ilgili tekliflerin değerlendirilmesinin, Savunma Sanayi Müsteşarlığı, DLH ve Devlet Hava Meydanları İşletmesi personelinden oluşturulacak bir komisyon tarafından yapılması ve Savunma Sanayii Müsteşarlığının, uygun gördüğü takdirde, komisyonda, üniversite veya diğer kuruluşlardan da temsilci görevlendirilebileceği karar altına alınmıştır.

Arz ettiğim protokol gereği, 1997 yılında İstanbul-Pendik Kurtköy Havaalanı uçuş üniteleri inşaatı işine ait keşif özeti, ihale yapılmak üzere hazırlanmıştır. Altyapıyı kapsayan bu projenin, 1997 yılı fiyatlarıyla genel toplamı 7 trilyon 500 milyar liradır. İhalenin bu çerçevede yapılması beklenirken, eski Başbakan Mesut Yılmaz'ın özel talimatları doğrultusunda, protokol önemsenmeden, ihalenin NATO ENF Dairesi tarafından gerçekleştirilmesi sağlanmıştır.

17 Nisan 1997 tarih ve 19434 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 3348 sayılı Ulaştırma Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 9 uncu maddesine göre, devletçe yaptırılacak hava meydanları, bunlarla ilgili tesislerin, alakalı kuruluşlarla işbirliği yaparak, plan ve programlarının hazırlama, araştırma, etüt, istikşaf, proje, keşif, şartname ve inşaat ile bakım ve onarımları yapmak ve yaptırmak, yapımı tamamlananları ilgili kuruluşlara devretmek kaydı yer almakta iken, finansmanı NATO tarafından karşılanmayan ve Savunma Sanayii Müsteşarlığı Fonundan sağlanan havaalanı inşaatı proje ve keşifleri, özel bir müşavir firmaya yaptırılmış ve keşif özetine, kuvvet santralı, enerji nakil hattı ilave edilmiştir.

Keşif yapmakla görevli kuruluşun görüşü, onayı alınmadan ve 1998 yılı birim fiyatları açıklanmadan, hayalî rakamlarla, ihale, iki firmaya, 1998 fiyatlarıyla, 18,067 trilyon bedelle ihale edilmiştir. O tarihte Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1998 yılı fiyatlarının belirlenmesinde esas alınacak katsayı 1,73'tür. Bu keşfin, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının belirlediği katsayıyla çarpılması halinde, 1998 yılı fiyatı 12,975 trilyon TL olmaktadır. NATO ENF Dairesince yaptırılan ve sözü geçen ilave işle birlikte, 13,4 trilyonu geçmemektedir. İki keşif arasında 4,6 trilyon Türk Lirası fark oluşmaktadır. İş, NATO ENF Dairesince teklif usulüyle yapıldığı cihetle, bu fark, 9 ilâ 9,5 trilyona ulaşmaktadır.

Zikredilen hususların, sözü edilen protokolü hiçe sayarak, keyfî olarak ve yetkilerini aşarak verdiği talimat, Türk Ceza Kanununun görevi kötüye kullanma suçu oluşturduğu gerekçesiyle, Anayasamızın 100 üncü, İçtüzüğümüzün 107 nci maddesi uyarınca, eski Başbakan Mesut Yılmaz hakkında Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesi gereğince Meclis soruşturması açılması teklif edilmiş ve kabul edilmiştir.

Komisyon üyesi arkadaşlarımız, çalışmalarını hassasiyetle sürdürerek, bilgi ve belgeleri incelemiş, ilgili şahıslar dinlenerek sonuca varılmıştır.

Sonuç olarak; karar öncesi projenin ihale edilmesinde Savunma Sanayii Müsteşarlığının ihmalinin söz konusu olduğu, bu nedenle, hakkında yasal işlem yapılması için suç duyurusunda bulunulmasının gerektiği; eski Başbakanın, görevi ve sorumluluğunu düzenleyen Anayasamızın 112 nci maddesine göre sorumlu tutulamayacağı, ihalelerde artırma ve eksiltmelerde Başbakanın sorumlu tutulamayacağı, sorumluluğun ihaleyle ilgili komisyonlara ait olacağı, oluşturulan bilirkişi heyetince, ihalenin NATO ENF Dairesine verilmesinden sonra gerçekleştirilen proje değeri ile Demiryolları Limanlar ve Hava Meydanları İnşaatı Genel Müdürlüğü tarafından tespit edilen proje değeri arasında farklılığın tespit edilmesine imkân bulunmadığı; sayılan nedenlerle, faille fiil arasında illiyet bağının kurulamadığı tespit edilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

İSMAİL ÇEVİK (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün komisyonlar ve komisyona mensup değerli milletvekilleri, hukuka, ahlaka uygun, vicdanî kanaatlerini komisyon çalışmalarında ve kararlarında ortaya koymuşlardır. Özellikle, Milliyetçi Hareket Partili üyeler, 18 Nisan 1999 seçimleriyle birlikte Parlamentoya girmişlerdir; bu sebeple, oluşturulan komisyonların ne davacısı ne de davalısıdır. Bu sebeple, en objektif kararı verebilecek durumdadırlar.

Soruşturma komisyonlarının kurulmasına neden olan iddiaları doğrulayacak bulgu ve belgeye rastlanamadığından, komisyon, oy çokluğuyla, ilgilinin Yüce Divana sevkine gerek olmadığına karar vermiştir.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çevik.

Şimdi, söz sırası, İstanbul Milletvekili Sayın Nazlı Ilıcak'ta.

Buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul-Kurtköy Havaalanı ihalesiyle ilgili, şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

20 nci Yasama Döneminde, memleket, bir uçtan bir uca, yolsuzluk söylentileriyle çalkalanıyordu. Sonunda, Anasol-D hükümeti, Türkbank ihalesindeki çarpık ilişkiler ve çetelerle yakın münasebet dolayısıyla düştü.

İstikrar adına, geçtiğimiz hafta, Mesut Yılmaz'ın yargılanmasına gerek olmadığı kararı, bu Yüce Meclisten çıktı. Oysa, Yılmaz, hükümet kurulurken, 9 Mayıs 1999'da "Yüce Divanda yargılanmak istediğim için Bakanlar Kuruluna girmedim" diye, açıkça, ifadede bulunmuştu. Demek, böyle bir ifade, samimî bir ifade değildi. Demek, o zaman, bir koalisyon çatısı altına gireyim de korunayım diye düşünüyordu. MHP'nin direncini kırmak için, belki de bu beyanlarda bulunmuştu. Bugün de, istikrar adına, hükümet ortağına baskı yapma hakkını kendinde görüyor, "ya sev, ya terk et" diyor, "eğer bize güvenmiyorsanız hükümeti bozun" gibi bir tehdit ileri sürüyor.

İstikrar... Değerli milletvekilleri, acaba, istikrar nedir? Irak'ta, Saddam Hüseyin yıllardır işbaşında; Irak'ta, istikrarlı bir yönetim var. Suriye'de, Hafız Esad öldü, onun oğlu işbaşına geliyor; orada da istikrarlı bir yönetim var. Küba'da ise, kırk yıllık istikrarın adı Castro. Ama, nedense, bu biçim istikrar demokratik ülkelerde hiç de hoş karşılanmıyor, hiç de benimsenmiyor. Acaba, biz, Irak gibi, Suriye gibi veya Küba gibi ülkelerin izinden gidip istikrar mı arayacağız, yoksa Clinton'dan hesap soran Amerika'yı mı, Kohl'ün yakasına yapışan Almanya'yı mı örnek alacağız?

Yılmaz'ı Mecliste aklamadan önce, neden Anayasanın 100 üncü maddesi, daha önce teklif edildiği gibi değiştirilmek suretiyle yargının önü açılmadı?.. Ben, aslında, burada da bir samimiyetsizlik görüyorum; çünkü, mademki, burada, siyaseten bir tavır alınıyor; o zaman, Anayasanın 100 üncü maddesi değiştirilebilir ve yargı organına, soruşturma komisyonu raporları intikal edebilirdi; ama, bu yapıldığı takdirde, şundan hiç şüpheniz olmasın ki, bu kadar önemli deliller, bu kadar önemli veriler karşısında, Yılmaz, takipsizlik kararı almayacaktı ve yargılanacaktı. Mesut Yılmaz sade bir vatandaş olsaydı, elbette yargılanacaktı. Neden? Kısaca özetlemeye çalışayım.

Eyüp Aşık'ın çetelerle konuştuğunu biliyorum diyen bir başbakan, Çakıcı-Korkmaz Yiğit ilişkisini bilmesine rağmen, onu, önce ihaleye, sonra da basına sokan bir başbakan, GSM'lerde, Kurtköy Havaalanı inşaatında devleti trilyonlarca lira zarara sokan bir başbakan... El kesesinden sultanım, develer olsun kurbanım... Bu ne tesadüf; acaba, herkes ağız birliği etmişçesine, el ele verip, Mesut Yılmaz'ın günahına mı giriyor?

Burada, siyaseten bir suçlanma değil, siyaseten bir aklanma söz konusu. Anavatan Partisi Genel Başkanı, güç odaklarıyla ilişkilerini hükümet ortağı olmak için kullanıyor ve daha sonra da, bu konumundan istifade ederek kendisini aklamaya çalışıyor.

Bir örnek vermek istiyorum: Bugünkü Kurtköy Komisyonu, geçtiğimiz yasama döneminde de kurulmuştu. O zaman da başkanı, DSP'li Sayın Necati Albay'dı. O zaman, o komisyon, Yüce Divana sevk istikametinde bir karar vermiş; ama, birtakım siyasî kulisler rol oynadığı için, yazılan rapor, bir türlü Meclise inememiş ve bu yüzden, yeniden, bu dönem, bu komisyon kurulmuş ve ne tesadüf ki -Sayın Yılmaz hükümetin içinde yer aldığı için- bu komisyon, bu defa da, Sayın Yılmaz'ın Yüce Divana sevk edilmemesi istikametinde bir karar vermişti.

Peki, kısaca özetlemeye çalışayım; bu Kurtköy meselesi, neyin nesidir: Savunma Sanayii İcra Komitesi -ki, üç kişiden oluşmaktadır; Başbakan, Genelkurmay Başkanı ve Millî Savunma Bakanı- 7 Ekim 1996'da, Başbakan Vekili Tansu Çiller, Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı ve Millî Savunma Bakanı Turhan Tayan'ın imzalarıyla, Kurtköy Havaalanı inşaatını, Ulaştırma Bakanlığı bünyesinde olan ve havameydanları yapma ihtisasına, yetkisine sahip olan Demiryolları, Limanları ve Hava Meydanları İnşaal Genel Müdürlüğüne -ki, kısaca DLH diye bahsedeceğiz- DLH'nın sorumluluğuna vermiştir. Savunma Sanayii Müsteşarlığı da, bu inşaatın finansmanını sağlayacaktır. Tarih: Ekim 1996. Aradan beş altı ay geçmiş; bu beş altı ay içerisinde DLH, yani Ulaştırma Bakanlığı bünyesindeki havameydanları yapmakla sorumlu olan kurum, üzerine düşen bütün yükümlülükleri yerine getirmiştir. Savunma Sanayii Müsteşarlığına, ihale komisyonunu oluşturacak isimleri bildirmiştir, uygulama projelerini, keşif icmalini, teknik şartnameleri Müsteşarlığa göndermiştir; hatta, haziran 1997'de, ihale ilanının taslağı bile hazır hale gelmiştir. Tam ihale yapılacakken hükümet değişmiş, Refahyol gitmiş ve yerine Mesut Yılmaz'ın Başbakanlığında Anasol - D kurulmuştur ve Anasol - D'nin ilk işlerinden biri, yeniden Savunma Sanayii İcra Komitesini toplayıp, DLH'nın sorumluluğunda olan bu inşaatı, NATO ENF'e devretmek olmuştur. Orada, Başbakan olarak Sayın Mesut Yılmaz'ın imzası var, Millî Savunma Bakanı olarak Sayın İsmet Sezgin'in imzası var ve yine, Genelkurmay Başkanı olarak Sayın İsmail Hakkı Karadayı'nın imzası var.

Neden NATO ENF'e devredildi diye sorduğumuzda... Çünkü, NATO ENF'in birim fiyatları, DLH'nın kat be kat üstünde. Ayrıca, her ay bir fiyat eskalasyonu uyguladığı için, inşaat çok daha pahalıya mal oluyor ve geniş katılımlı bir ihale açma imkânı yok. Onların, son derece imtiyazlı "NATO müteahhitleri" denilen bir grup müteahhidi var.

Neden NATO ENF'e devredildi diye sorduğumuzda "gecikme sebebiyle devredildi..." denmiştir. Sayın Mesut Yılmaz, Komisyona gelip verdiği ifadede de "bu inşaat 1988'den beri gecikmiştir, bir an önce gerçekleşsin diye NATO ENF'e devrettik" demiştir. Oysa, deminden beri izah ettiğim gibi, bu gecikmenin müsebbibi DLH değildir. O zaman, niye, daha ehven fiyatlarla inşaatı gerçekleştirecek bir kurumu devredışı bırakıyorsunuz da, NATO ENF'i bu işle sorumlu tutuyorsunuz?..

Ayrıca, 1988'de, daha oranın arsası alınmamıştı; o zaman, daha, kamulaştırma gerçekleşmemişti. 1993'te master plan hazırlandı ve daha, 1996 Ekiminde, DLH, Savunma Sanayii Müsteşarlığıyla birlikte görevlendirildi. Dolayısıyla, bir gecikme yok; çünkü, Haziran 1997'ye gelindiğinde, ihaleye hazır vaziyette; ama, siz, DLH'yı devredışı bırakıyorsunuz ve çok daha pahalı olan bir inşaatı NATO ENF'e yaptırıyorsunuz.

1997 fiyatlarıyla DLH'nın önkeşif bedeli 7,5 trilyon liraydı. Buna mukabil, NATO ENF, yine 1997 fiyatlarıyla 18,8 trilyon liralık bir bedelle ihaleye çıkmıştır. Arada çok büyük bir fark vardır ve sonunda, ilave işlerle ve demin izah ettiğim gibi, aylık fiyat eskalasyonlarıyla, bu inşaat 42,5 trilyon liraya  mal olmuştur. Yani, tekrar hatırlatmak istiyorum; DLH'nın önkeşif bedeli 7,5 trilyon lira; NATO ENF işe 18,8 trilyonla başlıyor, 42,5 trilyon lira olarak sona eriyor.

Şimdi, burada şunu ileri sürebilirler: Efendim, DLH'nın önkeşfi kesin değil; 7,5 trilyon liranın zaten çok üstüne çıkacaktı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen toparlar mısınız efendim...

AYŞE NAZLI ILICAK (Devamla) – O zaman, biz, dedik ki, birim fiyatları birbiriyle mukayese edelim. Birkaç örnek vermek istiyorum:

Sözgelimi, DLH'da her cins zeminde toprak kazısı yapılması ve depoya atılması, metreküp hesabıyla, 172 000 lira, NATO ENF'de 1 100 000 lira.

Emniyet tel örgü metresi, aynı kalitede, DLH'da 3 milyon lira, NATO ENF'de 14 milyon lira.

Çapı 8,12 betonarme DLH'da 54 milyon lira, NATO ENF'de 210 milyon lira.

Üstelik, DLH bu işin uzmanı; başarıyla, çok sayıda havaalanı gerçekleştirmiş durumda. Şimdi, denilebilir ki, efendim, bu, İleri Teknoloji Endüstri Parkı (İTEP) kapsamında bir havaalanıdır; dolayısıyla, askerî niteliktedir. Hayır, bu, sivil nitelikte bir havaalanıdır ve dolayısıyla, bu işin uzmanı olan DLH'dan alınması için hiçbir sebep yoktur. Bunun askerle irtibatı, sadece, işletmeden elde edilen gelirin Savunma Sanayii Müsteşarlığına gitmesidir. Bu, zaten, yine gidecektir; ama, siz, önce, bunun finansmanını yapan Savunma Sanayii Müsteşarlığını milyonlarca dolar zarara soktunuz; bunun altını çizmek istiyorum.

Şimdi, hiçbir gecikme olmamasına rağmen, gecikmeyi ileri sürerek, acaba, Sayın Mesut Yılmaz -bu cevabı verecek mi, bilmiyorum- niçin bu görevi, bu yetkiyi DLH'dan almıştır? Belki, denilebilir ki, tek başına Mesut Yılmaz sorumlu değil, icra komitesinde üç imza var; ama, bu araştırma, bu soruşturma, Sayın Başbakan Mesut Yılmaz için açıldığı için, bizim konumuz, Mesut Yılmaz'la sınırlıdır, gecikmenin müsebbibi olmamasına rağmen.

BAŞKAN – Efendim, toparlar mısınız lütfen.

AYŞE NAZLI ILICAK (Devamla) – Bu da, çeşitli raporlarla belirlenmiş olmasına rağmen, daha ucuz yapacak bir kurumdan, bu iş, alınıp, niçin NATO ENF'e verilmiştir? Acaba, 28 Şubat sürecinde birilerinin hoşuna mı gitmek istenilmiştir; yoksa, meşhur, o maruf müteahhitlerle ilişkiler mi vardır? Ben, bunu öğrenmek istiyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ilıcak.

Efendim, şimdi, söz sırası, İzmir Milletvekili Sayın Işın Çelebi'de.

Buyurun efendim.

IŞIN ÇELEBİ (İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Kurtköy Projesi, sadece basit bir havaalanı değildir. Özellikle, uzay teknolojisine uygun olarak hazırlanan ve stratejik, çok boyutlu, ileri teknoloji endüstri parkı ve havaalanı projesidir ve Savunma Sanayi Müsteşarlığının yürüttüğü proje, Savunma Sanayiinin İcra Komitesinin kararıyla, durmuş olan projeyi harekete geçirmek için, ciddî bir çalışmanın yapılması için karar alınmış ve sonuçta, bu karar, iki yılda bu projenin bitmesini, çekirdek havaalanının, 3 300 metrelik iki pistin bitmesini sağlamıştır.

Proje bitirilmiştir. Duran projenin bitirilmesi, sanıyorum, çok önemlidir. Türkiye'nin çok temel meselesi, işlerin, on yıl, yirmi yıl uzayıp gitmesidir.

Şimdi, ihale işleri, neden DLH'dan alınıp da, NATO Enfrastrüktür Dairesine verildi; neden fiyat farkı ortaya çıktı diye soruluyor. Fiyat farkı, son derece cüzi miktarda ortaya çıkmıştır; ama, proje iki yılda bitmiştir. Proje, kaliteli biçimde bitmiştir. DLH'nın yürüttüğü projelere, isterseniz, bir örnek vereyim: Atatürk Havalimanının üçüncü pisti beş yıldır sürüyor; 4,5 trilyona başladı; 34 trilyonda hâlâ bitmedi.

Değerli arkadaşlar, eğer biz, bu projenin bitmesini istiyorsak, 22 tane havaalanını bitirmiş NATO ENF'e bu projenin verilmesinden daha mantıklı hiçbir şey olamaz. Bunu, ben söylemiyorum; birçok uzman kişi söylüyor. Ayrıca, bu, raporda, bilirkişi raporunda da belirtiliyor. Burada, ciddî bir iş konuşuyoruz; ciddî analiz yapmadan konuşmamayı rica ediyorum. Şurada, ciddî bilirkişi raporunda deniliyor ki: "10 kişi, 10 firma ihaleye girdi; teknik heyet, bu ihaleyi sonuçlandırdı. Bakanlıklararası Altyapı Kurulu bu ihaleyi onayladı ve bu iş devreye girdi." Artı, bilirkişi, raporu uygun görüyor; bilirkişi teknik heyeti, maliyetler açısından uygun görüyor. Artı, benim yaptığım incelemelerde de görüyoruz ki, ortada, takdir edilecek bir uygulama var.

Şimdi, ben, Başbakanın, Genelkurmay Başkanının ve Millî Savunma Bakanının birlikte aldığı bu kararın geciken... Proje, 1988'de başlamış; ileri teknoloji üretimine dönük bir proje ve geleceğimizi belirleyecek, GAP'tan sonra en önemli projelerden biri. 1994-1995 yılına gelinmiş; kamulaştırmalar yapılmış, master plan yapılmış ve proje durmuş. Duran projeyi, Sayın Mesut Yılmaz harekete geçirmiş. Şimdi, bu projenin harekete geçmesi ve havaalanının bitmesi yeterli değil. Ben, burada, çok açıkça ifade ediyorum: Biz, buna benzer işlere, yüz kere de, bin kere de yeniden imza atarız. Bu işler, doğru işlerdir. Otoyollar ne kadar doğruysa, 1 milyon araba üretmek, 1 milyar dolar ihracat yapmak için kurulan Ford fabrikasıyla ilgili işlemler ne kadar doğruysa, bu iş, bin kere daha doğrudur ve bin kere, yüz bin kere, biz, bu işe imza atarız ve bunun için, mahkemelere gitmek, sıkıntı çekmek, çile çekmek gerekiyorsa, binlerce işsiz insanın sorununu çözmek için, biz, bu çileye katlanmaya razıyız; çünkü, doğru bir iş yapıyoruz. (ANAP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, proje durmuştur. Projenin durduğu noktada, bir yığın modernizasyon projeleri yurtdışına verilirken, burada bakım onarım üniteleri kurulması, teknoparkların kurulması, yüksek teknoloji enstitülerinin kurulması gibi entegre bir proje dururken... Dünyada ülkelerin yüzde 15'i teknoloji üretmektedir. Eğer, Türkiye, gelişmiş, kalkınmış bir ülke olacaksa, dünyada saygın 10 ülkeden biri olacaksa, teknoloji takip eden, teknoloji üreten bir ülke konumuna gelmesi gerekiyorsa, bu projeyi gerçekleştirmek zorundadır. Bundan sonra, hükümetin, bu projeyi hızlandırması gerekir. Bu projenin ilk ayağı, ilk çekirdeği bitmiştir.

Şimdi, bu proje, biraz önce söylediğim gibi, durduruldu; çünkü, bu projeye inanılmadı. Daha çok, biz, verelim, dışarıda bu modernizasyon projeleri yapılsın, dışarıdan yılda 5 milyar dolarlık savunma harcamalarını,  hep teknoloji satın alalım, transfer edelim, hazır araç gereç alalım; hayır... Türkiye, artık, bu teknolojiyi, ileri teknolojiyi, elektronik, avionik gibi önemli teknolojik gelişmeleri üretir, yerli üretimle sağlar hale gelmek zorundadır; eğer, dünyada gelişmiş bir noktada olmak istiyorsak.

Değerli arkadaşlar, biz, bu projenin, durmuş olan bu noktadan harekete geçirilmesiyle iftihar ediyoruz. Kurtköy Projesinde şu önemli soru sorulmamıştır: Bu proje, peki, 1994'te, 1995'te bitirilseydi, 1996'da bitirilseydi, durdurulmasaydı, Türkiye ne kazanacaktı; 500 milyon dolar kazanacaktı. Kimse, bu kaybolan 500 milyon doların hesabını sormuyor. Ben diyorum ki, Türkiye'de işleri yapmaktan dolayı insanlar hesap veriyor; ama, yapmamaktan dolayı niye hesap sorulmuyor?

Biz, otoyollarda bu kadar iş yaptık; ama, otoyollarda işler durdu. O Adana-Pozantı-Gaziantep'ten geçen otoyolun, Türk ekonomisine, GAP'a kazandıracağı ekonomik değeri hiç kimse düşünmedi. Ekonomik değeri düşünmediğimiz gibi, kayıplarını da düşünmedik. Hiç kimse, otoyollarda bizleri yargılarken, bu otoyolların durmasından doğan kayıpları bugün yargılamıyor.

Şimdi, bu kan davasının durması gerekiyor. "Çamur at izi kalsın" mantığının bitmesi gerekiyor. Türkiye'nin potansiyelini kullanamayan, gücünü harekete geçiremeyen insanlar ve Türkiye'yi anlamayan insanlar, iş yapmak isteyen insanlara daima kırmızı kart gösteriyorlar. Ama, biz, bıkmayacağız. Gelecekteki en önemli beklentimiz ne? Bu tür yatırımları bitirmek, bu projeleri zamanında bitirmek ve yabancı sermayenin daha hızlı gelmesini sağlamak. İşte, Atatürk Havalimanında yap-işlet-devretle dışhatlar terminalini iki yılda bitirdik. Türkiye kazanıyor. Teknoloji ve yaratıcılığın gelişmesini sağlamak, işsizlik sorununu çözmek. Biz bunları yapacak insanlarız. Bunun için bizim suçlanmamız, burada, böyle, hiç ciddî incelemeye dayanmayan birtakım soruşturma önergelerinin verilmesini de ciddîye almıyoruz. Verin... Bu Mecliste bize iftira edin, verin; ama, biz, bu ülkeye hizmet etmeye devam edeceğiz.

Değerli arkadaşlar, biraz önce söylediğim gibi, ilgililerin beyanlarından, yapılan çalışmalardan, incelemelerden, belge ve delillerden, burada, soruşturma komisyonunun kararı doğrudur. Hiçbir şekilde Yüce Divana gitmeye gerek yoktur; çünkü, yapılan işler, ülkenin yararına olan işlerdir, doğru işlerdir. Geciken projeye, duran projeye, zamanın Başbakanı, Genelkurmay Başkanı ve Millî Savunma Bakanı "yürü" demiştir. Ha, o kuruluş yapmış da, bu kuruluş yapmamış... O, bürokratların arasındaki tartışmadır. Kim yapmıştır? Millî Savunma Bakanlığına bağlı NATO dairesi, 22 havaalanını yapan daire. Kaliteli yapmıştır. 3 300 metrelik pist, sordum uzmanlarına, hakikaten kaliteli bitmiş.

Şimdi, bu komisyonda yapılan çalışmalar, bu yapılan işlemlerin hukuka uygun olduğunu, haklı olduğunu söylüyor. Ben şunu açıkça söylüyorum: Biz, eğer, bu anlamsız soruşturma önergelerini kan davası biçiminde vermeseydik, bugün, burada, Trafik Yasasını görüşüp geçirecektik; burada, Yerel Yönetim Yasasını geçirecektik. Burada, Türkiye'yi durduruyoruz arkadaşlar. Bu iftira ve kan davası anlayışından vazgeçmemiz lazım.

Ben çok açık söylüyorum: Biz, ülkemizin geleceği için, bütün bu iftira ve karalama kampanyalarına göğüs gererek bu yola devam edeceğiz; çünkü, biz, bu teknolojik gelişimin, Türkiye'nin gelişiminin, GAP'ta olduğu gibi, otoyollarda olduğu gibi, teknoparklarda, Kurtköy'de, bu projelerde gerçekleşmesini sağlayacağız. Biz doğru yaptık. Bugün de doğru yaptık, dün de doğru yaptık, yarın da doğru yapacağız. Yüzbin kere, bir milyon kere doğru yapacağız ve on milyon kere imza atacağız. Türkiye'nin geleceği için, bu gençler için, bu işsiz insanların sorunlarını çözmek için,  Yüce Divan da olsa, mahkeme de olsa, yılmadan, bıkmadan, binlerce defa, bu işlere imza atacağız.

Hepinize saygılar sunarım. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

Uşak Milletvekili Sayın Mehmet Yaşar Ünal; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

MEHMET YAŞAR ÜNAL (Uşak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İstanbul-Kurtköy Havaalanı ihalesi için hazırlanmış olan protokol hükümlerini dikkate almadan ihalenin NATO ENF Dairesi tarafından gerçekleştirilmesini sağlamak suretiyle görevini kötüye kullandığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla eski Başbakan Mesut Yılmaz hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergeyle ilgili olarak söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, bu konuda soruşturmanın açılması için önemli iki iddia vardır: Birisi, bu ihalenin DLH'den alınarak NATO ENF Dairesine verildiği; ikincisi de, devletin zarara uğratıldığı konusudur.

Ben size dağıtılmış olan bilgilerden bu konuyla ilgili bazı başlıkları geçmek istiyorum: Bir önceki hükümet döneminde yapılan çalışmaların yeteri kadar hızlı gerçekleşmemesi üzerine, Millî Savunma Bakanı imzasıyla, 27 Kasım 1996 tarihinde -yani, Mesut Yılmaz'ın Başbakan olmasından önceki hükümet döneminde- DPT ve DLH'ye şu yazı gönderilmiştir: "... DLH yatırım programında gözüken Kurtköy Havaalanı projesi inşaat ve ihalesinin bu kuruluş tarafından yapılacak olmasının, yatırımın gerçekleşme süresini uzatacağı ve inşaat maliyetlerini önemli ölçüde artıracağı; bu sebeple, ihalenin, Savunma Sanayii Müsteşarlığı tarafından açılmasının daha uygun olacağı" hususundan bahsedilerek, havaalanı projesinin DLH yatırım programından çıkarılması istenmiştir; yani, bir önceki hükümet döneminde.

Buradan anlaşıldığına göre, Mesut Yılmaz'ın kurduğu 55 inci hükümetten önceki hükümet, bu yetkiyi DLHİ'den geri almıştır.

İkinci olarak, 3 Ekim 1997 tarihi itibariyle Genelkurmay Başkanlığınca Savunma Sanayii Müsteşarlığına gönderilen yazıda, Genelkurmay Başkanınca projenin Başbakan ve Millî Savunma Bakanına takdim edilmesi direktifinin verildiği, ayrıca, İTEP Projesinin, master plana uygun olarak, proje bütünlüğü bozulmadan millî stratejik hedefler doğrultusunda gerçekleştirilmesi amacıyla, yazı ekiyle belirtilen yönetim teşkilatının kurulması ve çalışma takviminin esas alınmasına karar verildiği ifade edilmiştir.

Komisyonda bizim dinlediğimiz bilirkişi ve tanıkların beyanlarından anlaşılacağı üzere, projenin, Başbakan Mesut Yılmaz'a takdimi ve ardından Başbakanlık konutunda, konuyla ilgili bakanların, müsteşar, genel müdür ve diğer kamu görevlilerinin katıldığı geniş çaplı bir istişare toplantısı yapılmış ve bundan sonra da, Savunma Sanayii İcra Komitesi, 10 Kasım 1997 tarihinde yeni bir karar alarak, projenin yürütülmesi görevini, bu kez NATO ENF Dairesine vermiştir. Bu İcra Komitesinde, Başbakan, Genelkurmay Başkanı ve Millî Savunma Bakanı bulunmaktadır; yani, tek kişinin aldığı bir karar değildir.

Sonuç itibariyle, 31.12.1999 tarihinde bu işin yüzde 99,25'inin tamamlandığı ve böylece inşaatın birinci ve ikinci kısımları için ilave işler, diğer metraj farkları ve fiyat artışlarıyla birlikte, toplam 42 trilyon 477 milyar lira ödeme yapıldığı anlaşılmıştır. Bu sözleşmeye ilave edilen iş oranının da yüzde 44 olduğu ayrıca belirtilmiştir.

İkinci iddia olan devletin zarara uğratıldığı konusunda bizim dinlediğimiz ilgililer ve uzmanlar, bu konuyu saptayamadıklarını, yani, devletin zarara uğratıldığını tespit edemediklerini bize söylemişlerdir. Böylece, Sayın Mesut Yılmaz'ın, burada devleti zarara uğrattığı tespit edilememiştir. Komisyonumuzun kararı da bu yönde, yani, Yüce Divana gönderilme isteğinin reddi yönünde çıkmıştır. Bu konuyla ilgili olarak, benim oyum da o yönde çıkmıştır.

Bilgilerinize arz eder, saygılar sunarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ünal.

Şimdi, söz sırası, Samsun Milletvekili Sayın Erdoğan Sezgin'de; buyurun efendim.

ERDOĞAN SEZGİN (Samsun) – Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; siyasî ve sosyal hayatımızda, geçmiş dönemlerde, mahkemelerin dahi konjonktürel kararlar verdiğine hepimiz şahit olduk. Bu soruşturma raporları üzerindeki görüşmelerde, konjonktürel düşünce ve soruşturma raporları üzerinde siyaset yapan sayın üyeleri gördükçe, bu açılan soruşturma komisyonları raporları üzerinde ve bunun hukukî statüsü üzerinde bir nebze durmak istiyorum.

Açılan Meclis soruşturmaları, komisyonlarca neticelendirilmiş ve Yüksek Heyetinizin huzurlarına gelmiş bulunmaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, her zaman, yasama görevi yapmıyor. Bu kez, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yaptığı iş, adlî ve idarî nitelikte, kendi üyeleri hakkında soruşturma komisyonlarının raporlarını müzakere edip, sayın bakan ve başbakanların icraatları hakkında yolsuzluk varsa, Yüce Divana sevk olayıdır; yani, bir yerde, aynen, hazırlık tahkikatı yapan cumhuriyet savcıları veya sorgu hâkimleri gibi, dava açma, başka bir deyişle, iddianame tanzimiyle, Yüce Divana sevk olayıdır. Yapılan iş, hazırlık tahkikatı yapan, dava açıp açmayacağına karar veren bir cumhuriyet savcısından farkı yoktur.

Değerli milletvekilleri, bu görev, bize, Anayasa tarafından tevdi edilen sorgu hâkimliği görevidir. Hâkimler, kararlarına, toplanan delillere ve vicdanî kanaatlerine göre karar verirler; bu kararlarını, muhatap kişilerin siyasî kimliğine, mensup oldukları partiye göre vermezler. Verirlerse ne olur; tek şey olur, vicdanlarını karalarlar.

Biz, burada, yedek ve emanet vicdanları kullanarak değil, kendi vicdanımızı kullanarak karar veriyoruz; mesuliyeti, vebali, tamamen, herkesin kendisine aittir. Uygulanan bugünkü sistem, siyasetçinin siyasetçiyi yargıladığı sistemdir. Evrensel hukuk kuralları, dünyadaki uygulamalar, tabiî hâkim ilkesine aykırı olan bu durumu, hiç kimsenin siyasal amaçla kullanmaya ve dejenere etmeye hakkı yoktur. Doğru Yol Partisinin İkinci Demokrasi Programında Yüce Divana sevkle ilgili önerdiği düzenlemeleri, bugünkü siyasî partilerin gündeme getirmiş olmalarından dolayı, çok büyük memnuniyet duyuyor ve bunu ifade etmek istiyorum.

İçerisinde bulunduğumuz ve uyguladığımız bu sistemde, her şey parmak sayısına bağlıdır; çoğunluğunuz varsa suçsuz, çoğunluğunuz azsa suçlusunuz. Tabiî hâkim ilkesi ve tabiî mahkeme prensiplerine uygun olarak, bu statüyü, bu prosedürü ve Anayasanın 100 üncü maddesini değiştirme zamanı çoktan gelmiş ve geçmektedir.

Eğer, bu uygulamalar böyle giderse, bakınız neler oluyor. Biraz önce, Sayın Tansu Çiller hakkında örtülü ödenek soruşturma komisyonu raporu görüşüldü. Bakınız, burada, mahkeme kararı ne diyor: "Bu durumdan dolayı, davalının bir özensizlik, ihmal ve teseyyüp gösterdiği düşünülemez." Karar devam ediyor: "Davalının, parayı, partisi ve kendi ailesi menfaatı için harcamadığı dosya kapsamından kesinlikle anlaşılmıştır." Diyen kim; bağımsız Türk yargısı. Şimdi, soruşturma komisyonu raporuna geçiyorum.

Komisyon raporunda, Sayın Çiller'in ihmali de var, kusuru da var, parayı partisi, kendisi ve ailesinin menfaatı için harcadığı kanaatiyle Yüce Divana sevk kararı veriliyor. Komisyon, burada, resmen Anayasanın 138 inci maddesini ihlal ediyor.

Değerli milletvekilleri, Anayasanın 138 inci maddesinin son fıkrasını yüksek müsaadelerinizle okumak istiyorum: "Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez" diyor. Bu, Anayasanın amir hükmüdür, bir bakanlığın talimname veya genelgesi değildir. Mahkeme kusur, ihmal yoktur diyor, siz, siyasî heyet olarak vardır diyorsunuz; mahkeme, paranın partisi, kendisi ve ailesinin menfaatı için harcanmadığını söylüyor, siz, harcandı diyorsunuz; bu, nasıl vicdanî bir karar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERDOĞAN SEZGİN (Devamla) – Toparlıyorum efendim.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ERDOĞAN SEZGİN (Devamla) – ... bu kararları verenler, acaba emanet vicdan mı kullandılar.

Değerli milletvekilleri, yetki ve salahiyetimizi, lütfen, ciddî bir şekilde gözden geçirelim. Bu çatı, bu Türkiye, bu Büyük Millet Meclisi hâkimin uygulayacağı Kanunları değiştirebilir; ama, hâkimin ve bağımsız mahkemelerin verdiği kararları asla değiştiremez. Değiştirdiği takdirde, Anayasa ihlal edilmiş olur, anayasal suç işlenmiş olur. En azından, bu temel kuralı, bu yüce çatı altında görev yapan arkadaşlarımızın idrak etmelerinde zaruret vardır.

Kurtköy Havaalanına geliyorum. Kurtköy Havaalanı soruşturma önergesini veren arkadaşın, komisyonda verdiği raporda, "bu önerge, esasında, soruşturma önergesi olarak değil de, araştırma önergesi olarak verilmesi daha doğru olurdu" beyanına aynen katılıyorum. Bu ihalede, devlet zararı rakam olarak olabilir; ancak, ihale aşamalarındaki protokoller, sözleşmeler, keşif bedelleri, her şey, bürokratik kademelerde cereyan etmiştir; soruşturmaya muhatap olan ilgili Sayın Başbakanın dahil olmadığı, imzasının bulunmadığı, yetkisinin olmadığı açıkça görülmektedir. O nedenle, burada, Başbakan Sayın Mesut Yılmaz'ın devleti zarara soktuğu konusunda bizde kanaat hâsıl olmamıştır. Eğer, bu konuda araştırma yapılmak isteniyorsa, ihale aşamalarında, bürokratik kademelerde yapılan usulsüzlükler hakkında, hükümet bir teftiş raporu hazırlatarak, bürokratlara, burada kusuru olan kişilere mahkeme yolu açabilir.

Değerli milletvekilleri, bu Yüce Mecliste, bu çatı altında, bu soruşturmalar üzerinden hiç kimse siyaset yapmaya kalkmasın. Az önce bahsettiğim konuda, bir sayın üye "ben, Sayın Çiller'in kusuru, ihmali olduğu kanaatinde değilim" dediler; ama, oylama geldiği zaman, oy verdiler. Buradan da anlaşılıyor ki, gruplar, ister istemez, komisyondaki üyeleriyle bir ilgi, bir irtibat kuruyorlar.

Çok değerli hukukçu diye kendilerini takdim edenlere soruyorum: Mahkeme kararlarındaki muhalefet şerhlerini okuyup, burada Yüksek Heyetin kafasını karıştırmak isteyenlere söylüyorum: Refah Partisi hakkında da Yüce Divanda kapatma kararı çıktı, orada da muhalefet vardı. Oradaki muhalefette de "parti kapatılmamalıydı" diyordu. Peki, Refah Partisi kapatılmadı mı? (DSP sıralarından "süresi doldu Sayın Başkan" sesleri)

BAŞKAN – Efendim, süresini kullanıyor da onun için...

ERDOĞAN SEZGİN (Devamla) – Hemen bağlıyorum...

BAŞKAN – Demin, 5 dakikaya ayarlı idi, süresini kullanıyor efendim. Yani, bize inanmıyorsanız, elektronik cihaza inanın bari.

Sayın Sezgin, size söylemedim, müdahale eden arkadaşlara söyledim.

ERDOĞAN SEZGİN (Devamla) – Benimle mi ilgili Sayın Başkan?

BAŞKAN – Hayır, arkadaşlara söyledim.

Buyurun, bitirin sözünüzü.

ERDOĞAN SEZGİN (Devamla) – Kimse, temiz siyaset uğruna, bu soruşturma komisyonlarında, Meclisin yasama görevi dışında,  Anayasa hükümleri gereğince verilmiş bu tür görevleri yaparken, çok ciddî, vicdanî mesuliyetlerini Yüce Heyete hatırlatmak istiyor ve bu konuda yasal düzenlemelere, sonuna kadar destek vereceğimi arz ediyor, Yüce Heyete saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

Şimdi, söz sırası, İstanbul Milletvekili Sayın Sulhiye Serbest'te.

Buyurun efendim. DSP sıralarından alkışlar)

SULHİYE SERBEST (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Günlerdir Meclis kulislerinde ve kamuoyunda tartışılan soruşturma komisyonlarının doğru karar verip vermediğinin ve en önemlisi, bizler soruşturma komisyonlarına seçilen milletvekili arkadaşlarımızın, parti çıkarlarını önplanda tutarak, oylamaları yönlendirdiğimiz ve hatta parti grup başkanlığından talimatla oyladığımızı bile düşünenler oldu. Pekâlâ sizler, hepimiz, burada, ülkemizin menfaatlarını korumaya andiçmedik mi?

Ben şahsen şuna inanıyorum: Türkiyemizi süratle kalkındırmalıyız, zamanla yarışmalıyız. Komisyonda yer alan Demokratik Sol Partili arkadaşlarımız olarak,  hiçbir zaman adalet ile siyaseti karıştırmadık. Demokratik Sol Parti her zaman bunu savundu ve savunmaktadır. Asla parti ayırımcılığı, kişileri karalama ve yıpratma politikası yapmadık ve yapmıyoruz.

Yasalarımız açıktır, insanlar yargılanır; ama, suç sabit olmadıkça kimse kimseye çamur atamaz, atmamalı. Bir soruşturma komisyonu üyesi olarak ben ve partili arkadaşlarımız, soruşturma konusuyla ilgili tüm delilleri inceledik ve verdiğimiz kararları vicdanımızı dinleyerek verdik.

Ben, şahsen, Sayın Mesut Yılmaz hakkındaki, İstanbul-Kurtköy Havaalanı inşaatı ihalesiyle ilgili soruşturma komisyonunda görev aldım. "Görevini kötüye kullandı" suçlamasıyla Meclis soruşturması önergesi veren Zonguldak Milletvekili Sayın Ömer Barutçu ve 59 arkadaşına ve hatta burada bulunan değerli tüm milletvekili arkadaşlara sesleniyorum; lütfen ülke meselelerine tek taraflı bakmayalım, havaalanı olsun, liman olsun, projeleri ve yatırımları bir bütün olarak ele alalım ve üretelim; çok kısa zamanda çok tesis üretelim; artık para demek zaman demektir.

Deniliyor ki: "Sayın Mesut Yılmaz, havaalanı inşaatının bir an önce bitirilmesi için devlete ek külfet getirdi." Doğrudur; ama, burada, bizim, soruşturma komisyonu üyeleri olarak, teknik, küçük detaylardan öteye düşünmemiz gereken başka şeyler yok mudur? Ülkemiz ihtiyaç duyduğu bir havaalanına kavuşmuştur. Keşke, devlet yatırımlarındaki tüm bürokratik engeller kaldırılsa ve projelerimizi daha kısa zamanda gerçekleştirebilsek.

Yıllardır ihale bedelleri tartışılıyor. Devlet, tasarruf adına en küçük yatırımları bile geciktiriyor. Devletimize asıl zarar veren yıllardır yarım bekletilen yatırımlar değil midir? Dolayısıyla, bu havaalanının projesini bekletmeden uygulamaya koyan idarî kadroya teşekkür etmemiz gerektine inanıyorum. Sanırım, diğer partili arkadaşlarım da aynı şeyleri düşünmüşlerdir.

Halkımızı temsilen biz Meclisteyiz ve gelişmeleri tüm boyutuyla ele almalıyız. Aynı anda, bir KİT Komisyonu üyesi olduğumdan, ekonomik olarak yeni yapılanmalara, yeni düzenlemelere süratle gitmeliyiz, dünya ülkeleriyle rekabet edebilmeyiz; korkmadan, cesurca gitmeliyiz.

Ve muhalefet!.. Sizler, bizi desteklemelisiniz. Demokratik Sol Parti ve hükümet ortaklarımız ve sizler, gelin, hep birlikte üretelim.

Saygılarımı sunarım efendim. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

Sayın milletvekilleri, çalışma süremiz dolmak üzeredir; ancak, soruşturma komisyonu raporu üzerindeki görüşmeler tamamlanmak üzere oduğu için, bitimine kadar sürenin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

Komisyon Başkanı söz istemişlerdir efendim.

Buyurun Sayın Albay.

(9/18) ESAS NUMARALI MECLİS SORUŞTURMASI KOMİSYONU BAŞKANI NECATİ ALBAY (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; (9/18) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunun, Kurtköy Havaalanı soruşturması konusuyla ilgili olarak görüşlerimizi arz etmek için söz almış bulunuyorum; sizleri saygıyla selamlıyorum..

Değerli arkadaşlarım, ileri teknoloji ve endüstri parkı, yani, kısaltılmış adı İTEP olan, Kurtköy Havaalanına, Başbakan, Genelkurmay Başkanı ve Savunma Bakanından müteşekkil Savunma İcra Komitesinin 19 Mart 1988 tarih ve 88/2 sayılı kararıyla, yaklaşık, on yıl önce başlanılmıştır. Proje uygulamaya yönelik ilk adım, takriben, yirmialtı yıl içinde tamamlanması öngörülen çok yönlü, çok amaçlı bir kapsama sahip bulunmaktadır.

Proje master planı hazırlama çalışmalarına Nisan 1990'da başlanılmış ve master plan çalışmaları 11 Ocak 1993 tarihinde tamamlanmıştır. Projenin gerçekleşmesi amacıyla, 1998 yılında İstanbul, Pendik-Kurtköy mevkiinde 13 kilometrekarelik bir arazinin istimlaki tamamlanmıştır.

Projenin başlıca amaçları askerî, endüstriyel-ticarî, sosyal-kültürel, ekonomik-ticarî olmak üzere dört temel başlık altında toplanılabilmektedir.

Askerî amaç: Türk Silahlı Kuvvetlerinin artan modernizasyon ihtiyaçlarının karşılanmasını teminen, Savunma Sanayii Destekleme Fonuna sürekli gelir imkânı yaratacak mahiyette bir yatırımın gerçekleştirilmesi, savunma sanayii faaliyetlerinin teknolojik bazda desteklenebilecek endüstriyel bir altyapının tesisi ve ihtiyaçlar çerçevesinde askerî amaçlı uçuşların gerçekleştirilebileceği bir havaalanı projesidir.

İkinci amaç, endüstriyel-ticarî amaç : Bölgede, elektronik havacılık ve savunma sanayi alanlarında teknoloji üretecek, pazarlayacak bir ortam hazırlanması ve bölgenin, benzer teknolojilerin birbirlerini etkilemesiyle yeni buluşların ortaya çıkarılacağı bir merkez haline getirilmesi. Bu amaçla, bölgede serbest bölge statüsünde bir ileri teknoloji endüstri parkıyla Ortadoğu ve Balkanların en büyük havacılık, bakım, onarım ve modernizasyon tesislerini kapsayan bir havacılık merkezinin de kurulması öngörülmüştür.

Sosyokültürel amaç: Başta İstanbul'un ve özellikle de Marmara Bölgesi Anadolu yakasının ikinci havaalanı ihtiyacını karşılamak üzere, uluslararası bir havaalanının, bölgede teşkil edilecek dinamik, bilimsel ve teknolojik altyapıdan yararlanarak, nitelikli personel yetiştirmek üzere bir üniversite ve yüksek teknoloji enstitüsünün, bir bütün olarak, bölgenin çehresini değiştirecek, modern ve örnek yerleşim birimlerinin tesisleridir.

Dördüncü amaç, ekonomik-ticarî amaç ise; yukarıda anılan amaçların gerçekleştirilmesi neticesinde, bölgede yapılacak 760 milyon doları kamu, 9,24 milyar doları özel sektör olmak üzere 10 milyar dolarlık yatırım, bağlı olarak yaklaşık yıllık 3,5 milyar dolarlık bir ciro sağlanması suretiyle Savunma Sanayii Destekleme Fonuna yıllık asgarî 350 milyon dolar gelirin temini yanı sıra, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine de yıllık 200 milyon dolar gelir temin edecek bir projedir.

Bölgede yatırımların tamamlanmasıyla birlikte, toplam 35 000 kişilik doğrudan, 90 000 kişilik de dolaylı olarak bir işgücü yaratılmış olacaktır.

Çok yönlü amaçlara sahip proje çerçevesinde, çalışmaların 1997 yılı sonuna kadar sınırlı kalmasının başlıca nedeni, Savunma Sanayii Destekleme Fonu gelirlerinin azalmasından kaynaklanmıştır. 1993 yılından itibaren fon gelirlerinde yapılan iyileştirmeler sonucu, Savunma Sanayii Müsteşarlığının kullanabileceği kaynaklar beş yıl öncesine göre yüzde 100 artırılmıştır.

Diğer taraftan, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, bölgedeki tehditte herhangi bir azalma olmamasına bağlı olarak artış gösteren modernizasyon ihtiyaçları, Savunma Sanayii Destekleme Fonu gelirlerinin daha da artırılması zaruretini  gündeme getirmiştir. Bu zaruretten dolayı, beş değişik unsurdan müteşekkil İTEP Projesinin, öncelikle Uluslararası Havaalanı Bakım Onarım Merkezinin tamamlanıp, Savunma Sanayii Müsteşarlığına ivedi gelir kazandırılması gündeme gelmiştir.

Havaalanı inşaının öncelikle başlatılması, yalnızca Savunma Sanayii Destekleme Fonuna gelir sağlamasını amaçlamakla sınırlı kalmamaktadır. Bilindiği üzere, İstanbul'un artan hava trafiği neticesinde, bir taraftan, Atatürk Havaalanının tevsiine gidilmiş, diğer taraftan da, Cengiz Topel, Çorlu, Kurtköy ve Silivri Havaalanlarının yapılması, esasen, Ulaştırma Bakanlığı tarafından yıllık programlara alınmıştır.

İleri Teknoloji Endüstri Parkı Havaalanı Projesi (İTEP) kapsamında geliştirilecek olan Pendik Kurtköy Havaalanı, Ulaştırma Bakanlığımız yatırım programında yer almasına rağmen, kaynak yetersizliği sebebiyle gerçekleştirilememiştir. Dolayısıyla, Pendik Kurtköy Havaalanı inşaı bir taraftan Ulaştırma Bakanlığının yatırım programında gerçekleştirilmesine, diğer taraftan da, Savunma Sanayiî Destekleme Fonu gelirlerinin artmasına ve askerî ihtiyaçlarımızın karşılanmasına hizmet etmek üzere, Savunma Sanayii Müsteşarlığı tarafından ele alınmıştır.

Değerli arkadaşlarım, adı geçen havaalanı, memleketimizdeki diğer sivil havaalanları gibi münhasıran sivil havacılığa hizmet amacıyla inşa edilmemektedir. Nitekim, şu anda, 13 kilometrekareyi aşan bir sahaya sahip olan İTEP arazisinin mücavir alanlarında yer almakta olan Orman Bakanlığına ait arazinin irtifak hakkının alınması ve hazineye ait arazilerin devredilmesiyle, arzu edilen askerî ihtiyaçların karşılanması da planlamalara dahil edilmiştir. Bu nedenle, Savunma Sanayii İcra Komitesinin 7 Ekim 1996 tarih 96/8 sayılı kararı doğrultusunda, İTEP Projesinin ilk safhasını teşkil edecek havaalanı inşaı ihalesinin gerçekleşmesi kararlaştırılmıştır.

Bu karar doğrultusunda, Savunma Sanayii Müsteşarlığı, Devlet Limanları, Havaalanları İnşatı Genel Müdürlüğü, Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü arasında 24 Ekim 1996 tarihinde imzalanan bir protokolle, yapılacak işler belirlenmiştir. Bu arada, Ulaştırma Bakanlığıyla yapılan ortak çalışmalar neticesinde, pist, paralel taksi yolu, terminal ve otopark apronlarından oluşan altyapı tesislerine ilişkin bazı adımlar atılmış; ancak, çeşitli idarî ve teknik sorunlar nedeniyle, müşahhas ilerleme sağlanması mümkün olmamıştır. Bunun üzerine, projenin bir an önce gerçekleştirilmesi ve havaalanı inşaatının başlatılabilmesini teminen, aynı bakanlık içerisinde, çok daha hızlı bir koordinasyon sağlanabileceği gerçeği de dikkate alınarak, Millî Savunma Bakanlığı bünyesinde, sivil ihtiyaçlar yanında askerî ihtiyaçlara da cevap verebilecek benzer projeleri başarıyla gerçekleştirmiş bulunan NATO Enfrastrüktür Dairesine sorumluluk verilmesi hususu, Başbakan Sayın Mesut Yılmaz'ın Başbakanlığında, Millî Savunma Bakanı, Ulaştırma ve Bayandırlık Bakanlarından, bakan, müsteşar, ilgili genel müdür ve daire başkanlarının iştirakiyle yapılan durum değerlendirme toplantısında gündeme gelmiş ve bu toplantıda, projenin havaalanı inşaının da, bugüne kadar NATO standartlarında yurt çapında yapıp işletilen 26 havaalanıyla çok geniş tecrübesi ve bilgi birikimi bulunan Millî Savunma Bakanlığı NATO Enfrastrüktür Daire Başkanlığı tarafından yürütülmesinin yerinde olacağı kanaatine varılmıştır.

Yukarıda belirtilen toplantıda varılan mutabakat sonucu, İTEP Projesinin ilk safhasını teşkil edecek olan havaalanı inşaı uygulamaya aktarma kararı, 3238 sayılı Kanun hükümlerine göre kurulmuş bulunan, Sayın Başbakan, Sayın Genelkurmay Başkanı ve Millî Savunma Bakanının üye bulundukları Savunma Sanayii İcra Komitesinin 7.11.1997 tarih ve 97/12 sayılı Kararıyla alınmıştır.

Değerli arkadaşlarım, netice olarak, Savunma Sanayii İcra Kurulu kararının 1996 yılı ekim ayında alınmasına karşın ve görevin DLH'ya verilmiş olmasına karşın, 1997 Kasım ayına kadar, konuyla ilgili olarak herhangi bir ilerleme kaydedilmemiştir. Ancak, konuyla ilgili keşif özeti hazırlanmış, proje taslakları hazırlanmıştır ve işe fiilen başlanılmadığı için, Savunma Sanayii Müsteşarlığının acilen kaynak girişine ihtiyacı olduğu için, bu havaalanı projesinin bir an evvel gerçekleştirilmesi, Genelkurmay Başkanlığı ve Millî Savunma Bakanlığı tarafından da, müteaddit defalar, Sayın Başbakan Mesut Yılmaz'a brifinglerle aktarılmıştır. Dolayısıyla, bu işin hızlandırılabilmesi için, bir an evvel gerçekleştirilebilmesi için, bu konuda oldukça tecrübesi bulunan NATO Altyapı Tesisleri Daire Başkanlığına görev verilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

(9/18) ESAS NUMARALI MECLİS SORUŞTURMASI KOMİSYONU BAŞKANI NECATİ ALBAY (Devamla) – 1998 yılı ocak ayında temeller atılarak, 31 Aralık 1999 tarihinde işin yüzde 99,8'i tamamlanmıştır.

İşin keşif bedeli 18,8 trilyon liradır. İşin şu ana kadarki harcanan, yani, bitişe yakın değeri de 42,5 trilyon lira civarındadır. Bu aradaki farkın nereden geldiği sorulacak olursa, yapılan şartname ve mukavelelerde aylık fiyat artışlarının zam olarak müteahhitlere verileceği ihalede belirtilmiştir, şartnamelerde gösterilmiştir. Dolayısıyla, burada devletimizin fazladan bir para ödemesi söz konusu değildir.

Komisyonumuzda yapılan değerlendirme sonucu, konuyla ilgili olarak Yüce Divana gitmemesi yönünde oy kullanılmıştır.

Bilgilerinize saygıyla arz ediyorum efendim. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

Sayın milletvekilleri, komisyon raporu Yüce Divana sevk etmeme yönündedir; ancak, İçtüzüğün 112 nci maddesinin beşinci fıkrası "komisyonun Yüce Divana sevk etmeme yönündeki raporlarının reddi, ancak, Yüce Divana sevke dair verilen ve sevk kararının hangi ceza hükmüne dayanacağını gösteren bir önergenin kabulüyle mümkün olur" hükmünü taşımaktadır.

Bu hüküm uyarınca Başkanlığa verilmiş bir önerge vardır.

Şimdi, bu önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İstanbul-Kurtköy Havaalanı ihalesi için hazırlanmış olan protokol hükümlerini dikkate almadan ihalenin NATO ENF Dairesi tarafından gerçekleştirilmesini sağlamak suretiyle görevini kötüye kullandığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla hakkında Meclis soruşturması önergesi verilen eski Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz ile ilgili olarak kurulan (9/18) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu raporuyla, önergede isnat olunan suçların işlenmediği gerekçesiyle, eski Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz'ın Yüce Divana sevkine mahal olmadığına karar verilmiştir.

Komisyonda yapılan çalışmalar, incelemeler, toplanan belge ve deliller ve ilgililerin beyanları ile sonuçta verilen karar birbirine aykırıdır.

Bu nedenle, önergemizin kabulü ile eski Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz'ın Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesi uyarınca yargılanmak üzere Yüce Divana sevkine karar verilmesi için Anayasanın 100 üncü ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 112 nci maddelerine göre işlem yapılmasını saygılarımızla arz ederiz. 29.6.2000

           Hüseyin Kansu   Nazlı Ilıcak

           İstanbul                   İstanbul

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi, bu önergeyi oylarınıza sunacağım.

Sayın milletvekilleri, Anayasanın 100 üncü maddesinin üçüncü fıkrasına ve İçtüzüğün 112 nci maddesinin altıncı fıkrasına göre, Yüce Divana sevk kararı alınabilmesi için, üye tamsayısının salt çoğunluğunun kabul oyu; yani, 276 kabul oyu gerekmektedir.

Açık oylamada, kabul oyu 276'nın altında olduğu takdirde, Yüce Divana sevk kabul edilmemiş olacaktır. Bu nedenle, oylamayı açık oylama şeklinde yapacağız.

Açık oylamanın şekli hakkında, Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Üç dakika süre veriyorum; buyurun.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Ahmet Mesut Yılmaz hakkındaki (9/18) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu raporu üzerine Yüce Divana sevkine dair önergenin açık oylamasına, 237 arkadaşımız iştirak etmiştir; 57 kabul, 175 ret, 5 çekimser oy kullanılmıştır.

Bu sonuca göre, önerge kabul edilmemiştir.

Böylece, soruşturma komisyonu raporu kabul edilmiş; yani, eski Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz'ın Yüce Divana sevkine mahal olmadığına karar verilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 20.30'a kadar birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 19.21

 

 

 

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 20.35

BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Hüseyin ÇELİK (Van), Vedat ÇINAROĞLU (Samsun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 122 nci Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Şimdi, dördüncü sırada bulunan, 20 nci Yasama Döneminde Çanakkale Milletvekili Nevfel Şahin ve 56 arkadaşı tarafından verilen, Karadeniz sahil yolunun devamı olan yolların ihalesinde usulsüzlük yaparak devleti zarara uğrattığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Bayındırlık ve İskân eski Bakanı Yaşar Topçu hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önerge ve (9/19) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu raporu üzerinde görüşmelere başlıyoruz.

VI. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)

A) GÖRÜŞMELER (Devam)

4. – 20 nci Yasama Döneminde Çanakkale Milletvekili Nevfel Şahin ve 56 Arkadaşı Tarafından Verilen, Karadeniz Sahil Yolunun Devamı Olan Yolların İhalesinde Usulsüzlük Yaparak Devleti Zarara Uğrattığı ve Bu Eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı Maddesine Uyduğu İddiasıyla Bayındırlık ve İskân Eski Bakanı Yaşar Topçu Hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Soruşturması Açılmasına İlişkin Önerge ve Meclis Soruşturması Komisyonu Raporu (9/19) (S. Sayısı : 507) (1)

BAŞKAN – Komisyon?.. Burada.

Meclis soruşturması komisyonunun 507 sıra sayılı raporu, daha önce sayın üyelere dağıtılmış ve ilgili eski bakana gönderilmiştir.

Rapor üzerindeki görüşmelerde komisyona, şahısları adına 6 milletvekiline ve hakkında soruşturma açılması istenen eski bakana söz verilecektir.

Konuşma süreleri; komisyon için 20 dakika, şahısları adına söz alan milletvekilleri için 10'ar dakikadır; son söz, hakkında soruşturma açılması istenen eski bakana ait olup, süresizdir.

Rapor üzerinde söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: İstanbul Milletvekili Mustafa Verkaya, Ordu Milletvekili İhsan Çabuk, Bursa Milletvekili Oğuz Tezmen, Ordu Milletvekili Sefer Koçak, Muş Milletvekili Sabahattin Yıldız, Trabzon Milletvekili Orhan Bıçakçıoğlu.

İlk söz, İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Verkaya'da.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA VERKAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Bahse konu olan soruşturma komisyonunun ilgi alanı içerisindeki dosya, bilindiği gibi, Karadeniz sahil yoluyla alakalı, Karadeniz sahil yolunun ihaleleri sırasında usulsüzlük yapıldığı iddiasıyla, Sayın Yaşar Topçu hakkında soruşturma yapılmasıyla alakalıdır.

Özellikle, bu soruşturma önergesinin niçin verildiği, hangi şartlarda verildiği de bizce önemlidir.

                             

(1) 507 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Soruşturma önergesi, Çanakkale Milletvekili Nevfel Şahin ve 56 arkadaşı tarafından verilmiş, 17.4.1998 tarihinde de Meclis Başkanlığına ulaştırılmıştır.

Bu soruşturma önergesini verenleri, bugün, salonda görememenin de üzüntüsü içerisindeyiz. Çünkü, soruşturma önergeleri ve bu önergeler doğrultusunda kurulmuş olan komisyonların verdikleri kararlar, ciddî bir şekilde tartışmaya açılmıştır. "Vicdanî kararlar mı verilmiştir, siyasî kararlar mı verilmiştir" şeklinde, birkısım siyasîlerimiz tarafından çeşitli tenkitler yöneltilmiştir; ancak, biz şundan çok daha büyük endişe duyduk: Bu soruşturma önergelerini verenler, eğer o gün vicdanî kanaatleri doğrultusunda bu önergeleri ortaya koymuş idi iseler, bugün de bu salonda olmak gibi bir mecburiyetle de karşı karşıyadırlar. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) Ama yok, sadece siyasîlerin üzerine bu büyük devlete, Büyük Türk Milletine hizmet etme anlayışı içerisinde olan siyasîlerimiz üzerine, bakanların üzerine, başbakanların üzerine tükürmek kastıyla bunları yapmışlarsa, bugün, bu salonda gördüğümüz gibi, tükürdüklerini de yalamak mecburiyetindedirler. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Bütün bu soruşturma komisyonları kurulurken, bütün bu soruşturma önergeleri verilirken, Milliyetçi Hareket Partisi, Türkiye Büyük Millet Meclisinde değildi. Birilerinin açtığı belayı, birilerinin ortaya koyduğu yükü kaldırmaya mecbur olduğumuz için bu işin altındayız, bu görevin içindeyiz. Aksi takdirde, başkalarının zannettiği gibi, bu tür kararların üzerinden veyahut bu tür siyasî birtakım iftiralara varan davranışların üzerinden siyaset yapmaya da tenezzül etmeyecek kadar, Türk Milleti tarafından sevildiğimizin farkındayız. (MHP sıralarından alkışlar)

Burada bu konularla ilgili görüşlerimizi çok daha fazla uzatmak istemiyorum. Doğrudan doğruya dosyaya bir hukuk adamı gözüyle bakmaya gayret ediyoruz. Dosya münderecatından ayrılmadan, hukukun üstünlüğü prensibinden kopmadan ve hepsinin ötesinde de, vicdanımızla baş başa kalarak, verdiğimiz kararı savunmaya gayret ediyoruz. Bu soruşturma önergesi verildikten sonra, kurulan komisyonun devam eden ciddî çalışmaları sırasında, dosya münderecatında gördüğümüz delilleri çok dikkatlice incelemeye gayret ettik, şunu gördük: Nevfel Şahin ve arkadaşlarının vermiş oldukları önerge ve o önergeye dayanak teşkil eden ihalenin yapılmasından bir gün önce, Doğru Yol Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sayın Hasan Ekinci tarafından noterde resmîleştirilen bir ihbara dayandırılıyor; yani, ihaleden bir gün önce bir kişi geliyor, Sayın Hasan Ekinci'ye "yapılacak olan Karadeniz sahil yoluyla ilgili 6 parçalık ihaleden filan yerdeki işi Anavatan Partisinin kasası olarak bilinen Cengiz İnşaat alacaktır"diyor ve bunun yanında, iki firma daha sayıyor, zikrediyor, bunların da Anavatan Partili olduğunu söylüyor ve bu ihbar üzerine, Ankara 7 nci Noterliğinde bu ihbar tespit ettiriliyor ve resmîleştirilmiş oluyor.

İhaleler üç gün süreyle devam etmiştir, 30-1 ve 2; yani, 30 Eylül 1997 salı günü sabahı ve aynı gün öğleden sonra, 1 Ekim 1997 sabahı ve yine aynı gün öğleden sonra olmak üzere, 2 Ekim 1997 tarihinde ve aynı günün öğle saatinden sonra yapılmak kaydıyla 4 parça halinde ihale yapılıyor ve bitiriliyor. Bu ihalelerin bitirilmesinden hemen sonra, Doğru Yol Partisinin Genel Başkan Yardımcısı  Hasan Ekinci Bey,  noter tarafından resmîleştirilmiş elindeki belgeyi kamuoyuna deklare ediyorlar "bu ihaleye fesat karıştırılmıştır, bu ihalelerde usulsüzlük yaptırılmıştır, yapılmıştır" diyorlar. Dolayısıyla, 56 arkadaşlarını da yanlarına alarak, Nevfel Şahin Beyin dilekçesiyle, Meclis Başkanlığına başvuruluyor ve soruşturma yapılması talep ediliyor. Bütün mesele, oradan itibaren başlıyor. Karadeniz sahil yoluyla ilgili serancamın başlangıç noktası burası.

Daha sonra, o günkü Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Yaşar Topçu, ortaya konulan bu iddia karşısında mahkemeye başvuruyor, savcılığa başvuruyor ve Sayın Yaşar Topçu'nun Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına başvurmasından sonra, gerekli hukukî...

(Mikrofon elektronik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

MUSTAFA VERKAYA (Devamla) – ...incelemeler yapılıyor ve savcılığın vermiş olduğu kararda, ileri sürülen iddiaların kısmen tutturulmuş olduğu, kısmen doğru olduğunun tespiti yapılıyor ve bunun hemen arkasından, Sayın Yaşar Topçu Beyin ihale komisyonu başkanlığını yapan ve ihale komisyonunda bulunan şahıslarla ilgili, Sayın Hasan Ekinci Bey tarafından cumhuriyet başsavcılığına şikâyette bulunuluyor. Cumhuriyet başsavcılığı da, ilgili şikâyeti inceledikten sonra, bu ihale komisyonunda görev alan bürokratları tam manasıyla aklıyor; yani, yargının verdiği kararda "bu sizin ileri sürdüğünüz ihaleye fesat karıştırma suçu, yani, Türk Ceza Yasasının 205 inci maddesinde muhtevasını bulan suç burada işlenmemiştir" deniliyor; dolayısıyla, Sayın Yaşar Topçu hakkında da, o günkü Bayındırlık ve İskân Bakanı olması sebebiyle ben takibat yapamam, çünkü dokunulmazlığı vardır kararını veriyor.

Bütün bunlar devam etmiş olmasına rağmen, tartışma bitmemiştir, bitirilmemiştir. Biz, burada, ihaleye fesat karıştırılıp karıştırılmadığını değil, Sayın Topçu'nun Yüce Divana sevk maddesi olarak talep edilen 240 ncı maddenin ihlal edilip edilmediğini araştırmaya gayret ettik. Bunun için de, bütün dikkatimizi toplayarak, ihalenin oluş şeklini, oluş şartlarını özenle irdelemeye gayret ettik.

İhaleye 15 firma çağrılmış. Sayın Bakanın onayıyla çağrılmış olan bu firmalar, 6 ihaleye katılmışlar. İhalenin bitiminden sonra, çağrılmış olan bu firmalar arasında ihale kaybedene hiç rastlamıyoruz. Bu 15 firmanın tamamı, katılmış oldukları ihalelerde, bu ihalelerin sonucunda, bazen teşekkür ederek, teşekkür mektupları vererek bulunmuşlar ve katılmışlar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Biraz daha süre veriyorum; toparlayın lütfen.

MUSTAFA VERKAYA (Devamla) – ...Bazen de, birtakım rakamlar vermişler; ama, sonuç itibariyle şunu söyleyebiliriz ki, dikkatlice baktığımızda şunu net olarak görebiliriz ki, ihaleye Sayın Bakanın onayıyla katılmış olan 15 firmanın tamamı, bir tek firma gibi hareket etmişlerdir. Zımnî bir biçimde, bir tek firma gibi hareket etmişlerdir ve ihalenin sonunda, 15 firmanın tamamı iş almışlardır; ama, serbest rekabet şartlarından bu ihalede bahsetmek de mümkün değildir. Dolayısıyla, serbest rekabet şartlarının olmadığı bir ihalenin yapılmış olması, Türk Devletinin ve Türk Milletinin zararına olmuştur.

Şimdi, biz, bu konulara çok dikkatlice bakarken, delil aramaya gayret ederken, dosyanın münderecatında bulunan ve Sayın Eyüp Aşık Beyefendiye ait olan -TGRT'nin Alternatif Programında yapılmış olan bir açıkoturumdan- çok değerli bilgiler edindik. Sayın Eyüp Aşık, Sayın Hasan Ekinci'yle yapmış oldukları münazarada, açıkoturumda şunu büyük bir cesaretle söyleyebilmiştir: "Biz, çağırdığımız firmalar arasında bu işi taksim ettik" diyor ve devam ediyor "idare, bütün riskleri üzerine alarak, bu işi taksim etmiştir" diyor. Bunu söyleyen, sıradan bir vatandaş değil, o günkü kabinenin üyesi değerli bir bakan; konudan da, çok yakından ilgisi ve alakası var. Şimdi, Sayın Eyüp Aşık Beyefendi, bunları söylemekle kalmıyor, devam ediyor ve "mahkemelere gidileceğini bile bile, bu işi taksim ettik; para taksim etmedik, iş taksim ettik" diyor.

BAŞKAN – Efendim, toparlar mısınız...

MUSTAFA VERKAYA (Devamla) – Şimdi, Sayın Eyüp Aşık'ın cesaretle söylediği gibi, mahkemelere gidileceğini bile bile bu işler yapılmıştır, serbest rekabetin hiçbir şartı ortaya konmamıştır, bu şartlar altında yapılan ihaleden, Türk Devleti ve Türk Milleti zarar görmüştür.

İşte, bütün bu delilleri göz önüne alarak, zamanın darlığı nedeniyle  burada sayamadığım birçok delili göz önüne alarak, hukukun üstünlüğüne bağlı kalarak ve dosya münderecatından kopmadan, vicdanımız doğrultusunda karar verdik. Verdiğimiz karar, bazı siyasîlerimizin hoşuna gitmeyebilir, bazılarımız bundan tedirgin olabilir, bazılarımız bundan şikâyetçi olabilir; ama, biz, buraya, Türk Milletinin bize verdiği kutsal görevi, yoksullukla, yolsuzlukla mücadele görevini yerine getirmek için geldik ve hiç kimse adına, hiç kimse için de vicdanımızı kiraya veremeyiz, vermeyeceğiz de.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Efendim, ikinci söz, Ordu Milletvekili Sayın İhsan Çabuk'un.

Buyurun efendim.(DSP sıralarından alkışlar)

İHSAN ÇABUK (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 9/19 esas numaralı Meclis soruşturmasıyla ilgili, Çanakkale Milletvekili Nevfel Şahin ve 56 arkadaşının önergeleri ve Karadeniz sahil yolunun devamı olan yolların ihalesinde usulsüzlük yaparak devleti zarara uğrattığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Bayındırlık ve İskân eski Bakanı Yaşar Topçu hakkındaki Meclis Soruşturması Komisyonu raporu üzerinde söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Çinlilerin bir atasözüyle sözlerime başlamak istiyorum: "Bir şeyi 100 defa anlatmaktansa, 1 defa görmek daha iyidir." Bu yolun en çok çilesini çeken Karadenizlilerden birisiyim, bu yolun bir an önce bitirilmesini de gönülden arzu ediyorum.

Karadeniz sahil otoyolu, yıllardan beri her iktidarın yapması gereken, fakat, yapamadığı bir yoldur. Bu yol, bölge için olduğu kadar, ülkemiz için de önem arz etmektedir. Bu bölgenin insanları Türk ekonomisinin gelişmesinde büyük rol oynamış, işadamıyla, fabrikatörüyle, bürokratıyla ülkenin her yerine dağılmış; ama, yörelerinden hiç kopmamışlardır. Belirli zamanlarda bölgelerine giden; doğru dürüst seyrüsefer imkânına kavuşamamış; kanaatkâr, vatanını, milletini seven, hizmetten kaçmayan bu insanlarımıza yolun çok görülmesi, biz Karadeniz halkını fazlasıyla üzmüştür.

Değerli arkadaşlar, bu yol Karadenizin sosyal ve ekonomik yapısını değiştireceği gibi, Ortaasya'yla olan ilişkilerimizde, ekonomik, sosyal ve turizm alanlarında patlama yapacaktır.

Bu yoldaki trafik yoğunluğu 1999 sayımlarında 25 000'dir, bazı kısımlarındaysa 30 000-35 000'i bulmaktadır. Türkiye'nin, bu kadar trafik yoğunluğu olup da, otoyolu yahut duble yolu olmayan bir başka bölgesi yoktur. Bu güzergâhta 6 il, 64 ilçe ve yüzlerce yerleşim birimi mevcuttur. Bu yoldan, 15 ilimiz, yaklaşık 8 milyon insanımız hizmet görecektir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; yapılan ihaleye, usul ve esaslara uygun olarak, teknik güçleri ve yetenekleri idarece kabul edilen, otoyol yapımlarını gerçekleştirmiş, kredi bulabilecekleri ispatlanmış, Karadeniz sahil yolunda çalışan ve ödenekleri üzerinde fiilen harcama yapan, kredi bulabileceklerini ifade eden 11 firma davet edilmiş, daha sonra Bakan emriyle 5 firma daha davet edilerek, toplam 16 firma ihaleye çağrılmıştır.

Değerli arkadaşlar, bir hususu belirtmekte yarar görüyorum; Samsun'dan başlayıp Artvin-Sarp sınır kapısına kadar uzanan bu yol, kamuoyu tarafından otoyol olarak biliniyor. Bu yol, otoyol değil, 2 gidişi, 2 dönüşü olan duble yoldur. Yapılan ihale dolar bazında olmasına rağmen, otoyol fiyatıyla değil, Bayındırlık fiyatlarıyla yapılmıştır.

Karayolları Genel Müdürlüğünün ihale şartnamesinin (kredi işleri için) 8 inci maddesi, ihalelerin kapalı teklif usulüyle yapılacağını, ihale tekliflerinde nelerin olacağı ve aranacağını saymıştır. Türkiye'de, bu alanda iş yapan 16 büyük firma ihaleye davet edilmiş, bu firmalardan 1 tanesi ihaleye katılmamıştır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bu yolların dış krediyle dört yılda bitirilecek olması, memnuniyet vericidir. Hükümetin, takdir edilmesi gerekirken, soruşturma önergesi verilmesi, bana göre, Karadeniz halkına yapılan büyük haksızlıktı. Bunu, Meclisin itibarına gölge düşüren bir ayıp olarak görüyorum.

Sayın Hasan Ekinci, komisyonda yapmış olduğu konuşmasında, siyasî yorumlara fazla girmiş, vicdanî kanaatinden çok, siyasî kanaatini önplana çıkarmıştır. Şu anda, Doğru Yol sıralarına baktığımızda, kimseyi görmek mümkün değil...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben varım ya!

İHSAN ÇABUK (Devamla) – Sayın Hasan Ekinci nerede?..

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bizi kimseden saymıyor musun?

İHSAN ÇABUK (Devamla) – Soruşturma önergesini veren Nevfel Şahin nerede diyorum?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Herkesin olması gerekir mi?

İHSAN ÇABUK (Devamla) – Nerede beyefendi?.. Nerede?..

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben varım burada canım.

İHSAN ÇABUK (Devamla) – Kamu görevlilerinin hizmetlerini nasıl yürüteceği, mevzuatla belirtilmiştir. 2886 sayılı Yasaya baktığımızda, özelliği bulunan işler için, Bakanlar Kurulu, takdir yetkisini kullanıyor. Bu ihale de bunlardan birisidir.

Dış kredili işlere öncelik verilmesinin, ülke için fevkalade gerekli olduğu, bu yolun, sadece ülke için değil, uluslararası ilişkiler açısından da gerekli olduğu takdir edilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ihaleden sonra, Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Yaşar Topçu, Ankara Cumhuriyet Savcılığına başvuruyor; ihaleye fesat karıştırıldığı iddiasında bulunan Artvin Milletvekili Hasan Ekinci'yi şikâyet ediyor. Savcılıkça yapılan inceleme sonunda, 8 Ocak 1998 tarihinde, sanık hakkında takibata yer olmadığına karar verilmiştir.

Daha sonra, Artvin Milletvekili Hasan Ekinci, Ankara Cumhuriyet Savcılığına başvurarak, Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçu ile Karayolları Genel Müdürü Yaman Kök ve ihale komisyon başkanı ve üyelerini, ihaleye fesat karıştırma iddiasıyla şikâyet ediyor. Savcılıkça yapılan inceleme sonucunda, ihaleye fesat karıştırıldığına dair delil ve emare elde edilememiştir. Bu nedenle, ihale komisyonu üyeleri ve ihaleyi onaylayan Karayolları Genel Müdürü hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş; Bakan hakkında ise, soruşturma yetkisi bulunmadığı belirtilmiştir; 16 Mart 1998. Bu ihalede, Bakan ve Bakanlar Kurulu, yasal yetkilerini kullanmışlardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yirmibeş yıldır gündemde olan bu yolun yapımını, Allah, Demokratik Sol Partinin de içinde bulunduğu 55 inci Cumhuriyet Hükümetine nasip etmiştir. Bu yol, siyasî görüşler için, hem kıskanılacak hem de imrenilecek bir yol ve projedir. Eğer milleti temsil ediyorsak, eğer milletin vekiliysek, milletin huzurunu korumak zorundayız.

Vicdanî kanaatim sorulacak olursa, doğru olan yapılmıştır. Ülkemizin kalkınması için kafamızı iyi şeylere yoralım, kavga ve kargaşayı bırakalım; Türkiye, barış ve huzurla yoluna devam etsin diyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, uygun görürseniz bir laf söyleyeyim.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Arkadaşımız dedi ki, Doğru Yol Partisinden kimse yok... (DSP ve ANAP sıralarından gürültüler) Bir dakika arkadaşlar... Bir dakika... Bakın, ben, burada milletvekiliyim...

BAŞKAN – Bir dakika efendim... Ne söylüyor anlayalım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu heyecan niye yani, anlamıyorum! (DSP ve ANAP sıralarından gürültüler) Bakın, arkadaşlar, kimse Karadeniz'e yol yapılmasına karşı değil, Karadeniz'de yapılan yolsuzluklara karşı; yol yapılsın efendim.

BAŞKAN – Tamam anlaşılmıştır efendim; teşekkür ederim.

Bursa Milletvekili Sayın Oğuz Tezmen?.. Yok.

Ordu Milletvekili Sayın Sefer Koçak, buyurun efendim.

SEFER KOÇAK (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Karadeniz bölünmüş yolunun, halk diliyle Karadeniz otoyolu olarak bilinen Karadeniz duble yolunun ihalesinde usulsüzlük yapıldığı, devletin zarara uğratıldığı iddiasıyla Meclis soruşturması açılmış, bu münasebetle, Anavatan Partisi adına va şahsım adına söz aldım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dünya Bankası kredisiyle ve bütçe imkânlarıyla gerçekleştirilebilmesi zor olan ve bu çerçevede, 4-5 ayrı yerde ihaleye açılan, yüzde 4,5 ve yüzde 5,5 tenzilatla yapılan yol ihalelerinde, ancak, 2-3 kilometrelik bölümler bitirilebilmiş. Sayın Mesut Yılmaz'ın Başbakanlığındaki 55 inci Hükümete kadar geçen yedi sekiz yıllık süre içerisinde, Karadeniz otoyolunun, sadece Samsun-Çarşamba arasındaki duble bölünmüş yolu bitirilebilmiş.

Mevcut Karadeniz bölge yolu, kırk yıl önce, o günün standartlarıyla yapılmış olup, bugün, Sinop'tan Sarp'a kadar uzanan güzergâhtadır. Günümüze kadar, anılan yolun standardında ve güzergâhında, bakım ve onarım dışında herhangi bir değişiklik yapılmamıştır. Zaman içinde artan trafik yükünü mevcut yolun kaldırması mümkün değildi. Bunu, Karadeniz Bölgesine seyahat eden herkesin, fiilen görmüş olması mümkündür. Ben, sadece, Ordu hudutları içindeki Fatsa-Ordu arasındaki 52 kilometrelik yolun, öğleden sonra, saat 14.00 ile gece 22.00 arasında, en erken 1,5 saat içinde geçilebildiğini söylemek isterim.

Bu nedenle, Sayın Mesut Yılmaz Hükümetinin, Karadeniz bölünmüş yol ihalesinin ilk icraatı olması, Karadenizliye bir lütuf, Karadenizliye bir ihsan değil, mağduriyetin giderilmesi ve gecikmiş bir hakkın teslimi olarak değerlendirilmesi gerekir. Bu yolun parçalara bölünerek ihale edilmesi esasının benimsenmesi, mümkün olduğunca en kısa sürede yapılabilmesi içindir. Bu ihaleye çıkılan 210 kilometrelik ve bilahara ihaleye çıkan 70 kilometrelik parçalar, eğer bölünmüş olarak ihale edilmemiş olsalardı, ancak 25-30 yıl içinde gerçekleştirilmesi mümkün olabilirdi. Sayın Mesut Yılmaz hükümetinin, aynı metot ve usullerle yaptığı  otoyol ihaleleri başkaca da olmuştur. Bunlar, örnek olarak, 10 parçaya bölünerek ayrı şekilde ihale edilen Ankara-Adana otoyolu ve yine 3 parçaya ayrılarak ihale edilen Gaziantep-Şanlıurfa otoyoludur.

Bu tür projelerin, millî bütçe imkânlarıyla yapılıp bitirilmesi mümkün görünmediğinden, bu işlerde, doğrudan devlet garantili dışkredi kullanılarak yolların yapımı kararlaştırılmış ve bu nedenle, Yüksek Planlama Kurulu ve Bakanlar Kurulu kararları alınarak ihaleye çıkılmıştır.

Projenin kısa sürede gerçekleştirilmesi için, daha önce benzer işler yapan ve bu konuda bilgi birikimi, tecrübesi, deneyimi olan firmalar bu projeye davet edilmiştir.

Sayın Yaşar Topçu hakkında soruşturma yürütülürken, neden Bakanlar Kurulu kararı alınarak İhale Kanunu dışına çıkıldığı sorulmuş. Halbuki, bunu sağlayan 89 uncu madde, İhale Kanununun bir maddesidir.

Şimdiye kadar 3 Bayındırlık Bakanı Yüce Divana sevk edilmiş ve 3'ü de, -Yüce Divana gidenler dahil beraat etmişler- aklanmışlardır.

Bu ülkeye hizmet eden ve hizmetleri yürüten insanlara güvenmek, onların yetkilerini, tasarruf etmelerini kendi iradelerine bırakmak, ülkeye hizmet noktasında çok önemlidir. Eğer, bu ülkede, yetkiler kullanılırken, bunların önüne Yüce Divanı, soruşturma önergelerini koyarsanız, bu, hizmet edenlerin önüne set çekmek, caydırıcı olmaktır.

Sayın Topçu hakkında yapılan soruşturmada, üniversiteden ve odalardan tayin edilen 2'si mühendis, 1'isi hukukçudan oluşan bilirkişi heyeti ihaleyi enine boyuna incelemiş, kârlı bir ihale olduğuna karar vermiştir.

İhaleye fesat karıştırma açısından da Ankara Savcılığı soruşturma yapıp, takipsizlik kararı vermiş. Soruşturma Komisyonunda görev alan bazı arkadaşlar, hem bilirkişi raporunu hem de devletin savcısının yapmış olduğu soruşturma sonucuna itibar etmeyip, maalesef, kendilerini bu konuda daha ehil kabul ettiklerini görüyoruz.

Sayın milletvekilleri, konuya, bu ihalenin dışında, bir başka açıdan daha bakmak istiyorum ve bu konuyu burada biraz daha açmak lüzumunu hissediyorum. Bir Karadeniz milletvekili olarak, 850 milyon dolara ihale edilen bu yol, kamuoyunda, Karadenizliye 55 inci hükümetin Başbakanı Sayın Mesut Yılmaz tarafından -biraz önce söylediğim gibi- bir lütuf şeklinde değerlendirilmesine vesile olmuştur. Bu yolun, Karadeniz insanına bir lütuf olmadığını, Karadenizlinin, bu yolla hakkının teslim edilemeyeceğini ifade etmek istiyorum. Eğer, 1965'ten 1997 yılına kadar Karadenizin nüfusu incelenirse; 1965'te Türkiye nüfusuna oranı yüzde 9; 1970'te yüzde 8,5; 1975'te yüzde 8; 1980'de yüzde 7,7; 1985'te yüzde 7,3; 1990'da yüzde 6,7; 1999 yılında ise yüzde 6 olduğu görülecektir. Türkiye nüfusundaki artış oranı ile Karadeniz Bölgesindeki nüfus artış oranı aynı olsaydı, Artvin, Giresun, Ordu, Samsun ve Trabzon gibi, Doğu Karadeniz illerindeki nüfusumuz 6 milyon olacaktı. Halbuki, şu anki nüfus 3 800 000'dir. Yani, 2,5 milyon insanımız bu bölgeden göç etmiştir.

Bu insanlar, doğdukları yeri, suyunu içtikleri, havasını teneffüs ettikleri, köklerinin bağlı olduğu yerleri isteyerek mi terk etmişlerdir? Bu sorunun cevabını mutlaka bulmak zorundayız. Bu sorunun cevabı şudur: Yörenin insanları, yaşamı kolaylaştıran devlet yatırımlarının, devletin imkânları ölçüsünde, daha cömert harcandığı bölgelere göçmüştür. Bunun mutlaka önüne geçilmesi, Karadeniz Bölgesi insanının, üvey evlat olmaktan kurtarılması mecburiyettir.

Ordu, Giresun, Trabzon, özellikle Ordu ve Giresun'un tek geçim kaynağı olan fındık, 1980'li yıllardan önce, toplam ihracatımızın yüzde 20-25'ine tekabül etmekte idi. 1970 yılında Türkiye'nin toplam ihracatı 588 milyon dolar, 1975'te 1 milyar 400 milyon dolar, 1980'de 2 milyar 900 milyon dolar, 1985'te 8 milyar dolar, 1990'da 13 milyar dolar ve 1995'te 21,6 milyar dolar olarak değerlendirilirse; fındıktan, ülkemize, senede ortalama 500-600 milyon dolar döviz girmektedir ve hiç ithal girdisi olmadan doğrudan net olarak ülkemizin kasasına giren bir dövizdir. Karadeniz fındık üreticisinin ihracatından, otuz yılda, otuzbeş yılda ülkemize giren döviz 15 milyar dolar civarındadır. Bunun yüzde 10'u olan 1,5 milyar dolar ve yüzde 20'si olan 3 milyar doların Karadeniz Bölgesine harcanması gerekirdi.

Sadece İhalenin yapıldığı 1998 yılında, ülkemize -fındık politikasındaki hükümetin tutarlı politikasından dolayı-  fındıktan  970 milyon dolar döviz girmiştir, bu yolun ihalesi 850 milyon dolardır.

 Bu yatırımın, bugün, bölge insanına lütuf olarak, ihsan olarak kesinlikle değerlendirilmemesi gereklidir. Ayrıca, bölgeye, fındıktan "Fiyat İstikrar Fonu" adı altında kesilen paradan da bir kuruş para harcanmamıştır. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı görüşülürken verilen önergeyle, Ordu, Giresun havaalanı, Sekizinci Beş Yıllık Planda yer alması isteniyordu, bu proje pahalı diye, önerge kabul görmedi. Olayı şöyle değerlendiriyorum: Planlı kalkınma döneminde plana ne konulmuşsa, hepsinin tersi olmuş...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SEFER KOÇAK (Devamla) – Sayın Başkan, bir iki dakika rica ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Koçak.

SEFER KOÇAK (Devamla) – Şunun için tersi olmuş; Türkiye'de, bölgelerarasındaki uçurumun, bölgelerarasındaki farkın kaldırılması için program yapılmış, plan yapılmış, geçen süre içerisinde -otuzbeş kırk yıl içerisinde- Türkiye'de, bölgelerarasında daha büyük uçurumlar meydana gelmiş. Bu demek oluyor ki, plan ne derse tersi oluyor. Plana girmediğine göre, Ordu Havaalanının da önümüzdeki yıl ihale edileceğine inanıyorum.

Denize kıyısı olup limanı olmayan tek il Ordu diyoruz, "fizıbl değil" diyorlar. Türkiye'de iller arasında büyüklükte 21 inci sırada olan Ordu İline kadar 20 ilde üniversite var. 21 inci sıradaki Ordu İli atlanıyor, 19 ilde daha üniversite var, Türkiye'de 39 ilde üniversite var. Üniversite istiyoruz, Sayın YÖK Başkanının yanına gidiyorum "Giresun'la anlaşın" diyor. Biz Giresun'la kavga mı edeceğiz; Giresun'la nasıl anlaşacağız; hangisi bu işten feragat edecek? Türkiye'de, iller arasında Ordu-Giresun kadar yakın olup da -yan yana olup da- üniversitesi olan birçok il olduğunu da buradan yetkililere hatırlatmak istiyorum ve Ordu'nun üniversite hakkının da teslim edilmesini ayrıca istiyorum.

HASAN AKGÜN (Giresun) – Giresun'a üniversiteyle ne ilgisi var bunun?

SEFER KOÇAK (Devamla) – Karadeniz Bölgesi için...

BAŞKAN – Efendim, affedersiniz, Karadeniz otoyolundan üniversiteye niye geldik, anlayamadım?

SEFER KOÇAK (Devamla) – Niçin geldiğimizi...

BAŞKAN – Hayır_ Arkadaşlar da Giresun'a...

HASAN GÜLAY (Manisa) – Sen dozu kaçırdın!

SEFER KOÇAK (Devamla) – Sayın Başkanım, Karadeniz otoyolu Karadenizliye bir ihsan gibi görüldüğünden; Karadenize yapılan 850 milyon dolarlık yol geç teslim edilmiş bir hak olduğundan; kamuoyu Karadenizli için "bundan sonra artık fazlaca bir şey istemeyeceksiniz" şeklinde olgunlaştığından dolayı oraya geldim.

Karadenizin hakkını Karadenizliye teslim edeceksiniz. Karadenizde doğal güzellikten, insanların ruh güzelliğinden başka fazlaca bir şey bulamazsınız. Size çok acı bir şey söyleyeceğim. Karadeniz insanının devletine bağlılığı, milletine olan sevgisi, maalesef, Karadenizlinin de kara talihi şeklinde cereyan etmektedir.

İllegal örgütler bundan üç dört yıl önce, 1997 yılında, Anadolu'dan Karadenize bir koridor açmak istiyor ve yine Ordu kırsalı seçiliyor. 1980 öncesinin anarşinin ve terörün acı tecrübesini yaşamış Ordu halkı, kırsaldan Karadenize koridor açılmasına, özellikle Ordu'dan açılmasına müsaade etmiyor ve devletiyle beraber oluyor, polisiyle, askeriyle birlikte oluyor ve terörü engelliyor, o bölgeden geçiş vermiyor; ancak, o bölgede terör başlayınca, devlet, bölgede düğmeye basıyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SEFER KOÇAK (Devamla) – Sayın Başkan, 1 dakika daha süre istiyorum.

BAŞKAN – Efendim, lütfen, toparlayın, bitirelim...

SEFER KOÇAK (Devamla) – O bölgede devlet düğmeye basıyor ve terörün önlenmesi için Karadeniz'in iç bölgelerine -telekomünikasyon- haberleşmek için telefon ve yol götürüyor ve hatta yağmurlama sistemiyle, uzaydan yağmurlamalı telefon sistemi götürülüyor, bunlar başlıyor; iki yıl içerisinde terör biraz geriliyor; şu anda, oraya giden telefonla ilgili kablolar, santrallar, açılan yollar yarım bırakılıp geri dönülüyor. Ben buradan şöyle bir neticeye varıyorum: Karadeniz'de bu yatırımların devam etmesi için herhangi bir illegal terör örgütünü taşeron yapıp ihaleye mi çıkmamız lazım?..

BAŞKAN – Efendim, bu, biraz ağır oldu... Biraz ağır oldu... Bunu, söylenmemiş addediyorum.

Teşekkür ediyorum, buyurun efendim...

SEFER KOÇAK (Devamla) – Sayın Başkanım, maalesef, bunlar, gerçek.

Ben sonuç olarak şunu söylüyorum...

BAŞKAN – Efendim, bir teşekkür edin, bitirelim bu işi; ağır kaçıyor...

SEFER KOÇAK (Devamla) – Tamam efendim, sözümü geri alıyorum...

Sözümü kesiyorsunuz Sayın Başkanım...

BAŞKAN – Efendim, teşekkür edin bitirin; tamam...

SEFER KOÇAK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, sonuç olarak şunu söylüyorum: Bu soruşturma önergeleri, geçmişe dayalı, tamamen siyasî amaçla verilmiş önergelerdir. Eğer Karadeniz otoyolu yapılmasaydı soruşturma olmazdı; eğer, Kurtköy Havaalanının yapım işi ihale edilmeseydi soruşturma olmazdı, eğer SEKA arazisi verilmeseydi bu soruşturmalar olmazdı mantığından yola çıkılır ise...

BAŞKAN – Efendim, bir teşekkür etseniz, sözünüzü kesmemiş olacağım.

Sayın Koçak, inatçı olduğunuzu biliyorum, Ordu'nun suyundan tabiî; ama, lütfen bitirin.

Buyurun.

SEFER KOÇAK (Devamla) – Tamam, bitiriyorum efendim.

Bu soruşturma önergeleri, tamamen siyasî amaçla verilmişlerdir. Bunu buradan ifade etmek istiyorum ve bu durum, her geçen gün komik bir hal almaktadır. Bu soruşturma önergelerinin Yüce Meclisi daha fazla yıpratmasına müsaade etmeden, bir an önce, tamamen hukukî bir statüye bağlanmasının gereğine inanıyorum.

Hepinize teşekkür ediyor; saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

HASAN AKGÜN (Giresun) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Akgün, buyurun efendim.

HASAN AKGÜN (Giresun) – Sayın Başkanım, arkadaş, konuşmasında Giresun ile Ordu arasında yapılacak bir üniversiteden bahsetti; hem bu konu üzerinde hem de Karadeniz'deki sahil otoyolu dedikleri duble yol hakkında bir şeyler söylemek istiyorum.

Bu sahil otoyolu dedikleri bir duble yol; otoyol, kandırmacası. Siyasîler, Karadeniz insanını kandırmışlar bugüne kadar; bu, bir duble yoldur.

BAŞKAN – Efendim tamam; konu anlaşıldı.

HASAN AKGÜN (Giresun) – Sayın Başkanım, bunun dışında bir şey daha söylemek istiyorum; Türkiye Büyük Millet Meclisi bu kişileri aklasa bile, tarih önünde bu insanlar aklanmayacaklardır...

BAŞKAN – Bunlara gerek yok efendim; söz alın konuşun.

Buyurun Sayın Karapaşaoğlu.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Sayın Başkanım, konuşmacı, konuşması sırasında, Karadenizlilerin vatanını, milletini sevdiğini ifade etti; bu ülkede vatanını, milletini sevmeyen hiçbir bölge yoktur, hiçbir bölge insanı yoktur efendim.

BAŞKAN – Anlaşılmıştır efendim.

Buyurun Sayın Bilge.

A. TURAN BİLGE (Konya) – Sayın Başkanım, söz verdiğiniz için çok teşekkür ediyorum.

Bugün saat 2'de başlayan Genel Kurulumuz halen devam ediyor, gecenin kaçında biteceğini de hiçbirimiz bilemiyoruz; ancak, her soruşturmada 6'şar kişi söz aldığına göre, engin hoşgörünüzle, 5'er dakikaya yakın uzatmalar oluyor; şöyle bir çarptığımız zaman, sonuçta 400 dakikaya yakın zaman kaybı oluyor. İstirham ediyorum, hepimizin...

BAŞKAN – Efendim, tutumum hakkında söylüyorsunuz, haklısınız; ama, hatibin sözünü kestiğim halde devam ediyorsa, takdir sizin...

A. TURAN BİLGE (Konya) – O benim bileceğim konu değil, haddim de değil; ancak, bunların bitirilmesi gerekiyor Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Haklısınız... Bitireceğiz ne yapalım! Ama, işi tatlıya bağlayıp bitirmek başka, kavgayla bitirmek başka.

Sayın Uzunırmak, buyurun.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin ve Türk Milletinin dikkatini bir şeye çekmek istiyorum; Sayın Konuşmacı, yaptığı konuşmada, soruşturma önergelerinin siyaseten verildiğine değindi. Tabiî ki, bugün, 7-8 soruşturmayı bir arada görüşüyoruz; bunların içinde, geçmişte, Anavatan Partisinin milletvekillerinden bazı arkadaşların veya Doğru Yol Partisinden bazı arkadaşların, birbirlerinin liderleri hakkında veya partileri hakkında verdikleri soruşturma önergeleri var. Acaba, konuşmacı, bütün bu komisyonlarda, genel manada, siyasî olarak karar verildiğini mi anlatmak istedi?

BAŞKAN – Efendim, şahsî fikrini söyledi, parti adına konuşmadı.

Anlaşılmıştır efendim.

Teşekkür ederim.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Peki; ben de teşekkür ediyorum, sağ olun.

İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) – Bize de bir söz hakkı verin Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tamam efendim.

Muş Milletvekili Sayın Sabahattin Yıldız, buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) – Sayın Başkanım, ben de söz hakkı istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Gürdal, size de söz vereceğim biraz sonra; ben sesinizi duyuyorum.

İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) – Karadenizden Akdenize inelim de, Antalya ve Alanya yolunu bitiren Bakana teşekkür etmek isterim; onu ifade etmek istedim.

BAŞKAN – Peki efendim.

Buyurun Sayın Yıldız.

SABAHATTİN YILDIZ (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; az önce burada konuşan arkadaş, Karadeniz Bölgesi insanının vatanperver olduğunu, teröre bulaşmadığını ve sanki bir yerde birkısım bölge insanlarının terörist olduğu manasında bir ifade kullandı. Herkesin şunu iyi bilmesi lazımdır: Türkiye bir bütündür ve bütün bölge insanımız bu vatanın evladıdır ve memleketini, milletini sevmektedir. (Alkışlar)

20 nci Yasama Döneminde Çanakkale Milletvekili Nevfel Şahin ve 56 arkadaşı tarafından verilen, Karadeniz sahil yolunun devamı olan yolların ihalesinde usulsüzlük yaparak devleti zarara uğrattığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Bayındırlık ve İskân eski Bakanı Yaşar Topçu hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önerge ve Meclis Soruşturması Komisyonu raporu üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Karadeniz sahil yolunun Samsun ile Sarp Kapısı arasındaki uzunluğu 543 kilometredir. Bu yolun iyileştirilmesine yönelik ilk büyük ihale 1987 yılında yapılmıştır. Daha sonra, 1991 yılında Hopa-Sarp arası 19 kilometre, 1994 yılında ise Espiye-Çarşıbaşı arası Giresun geçişiyle birlikte 77 kilometrelik yol ihale edilmiştir.

4 yılda bitirilmesi planlanan ihaleler, verilen ödeneklerin ihtiyacın çok altında olması nedeniyle, aradan 10 yıl geçmesine rağmen bitirilememiştir. Oysa, Karadeniz sahil yolunun böyle uzun bir süre daha beklemeye tahammülü yoktur. Mevcut yolun, hızla artan trafik karşısında tümüyle bölünmüş yol olarak yeniden inşa edilmesi gerekmekteydi, buna geç bile kalınmıştır.

Yanlış anlaşılmasın, hiçbir milletvekili bu yolun yapılmasına karşı değildir. Hepimiz, Karadenizde ve Türkiye'nin her tarafında yol yapılmasına taraftarız.

Burada, yanlış gördüğüm birkaç konuyu sizlere aktarmak istiyorum:

1997 yılında zamanın Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Yaşar  Topçu döneminde ihalesi yapılan 210 kilometrelik kısmı soruşturmaya konu olan yoldur. Bu 210 kilometrelik yol, 6 parça halinde üç gün içerisinde ihale edilmiştir.

30 Eylül 1997 tarihinde 77 kilometrelik Çayeli-Hopa yolu 273 923 016 dolar, 33 kilometrelik İyidere-Çayeli yolu 122 005 317 dolar; 1 Ekim 1997 tarihinde 27 kilometrelik Araklı-İyidere yolu 120 528 114 dolar, 25 kilometrelik Giresun-Espiye yolu 108 307 226 dolar; 2 Ekim 1997 tarihinde 20 kilometrelik Giresun Piraziz yolu 51 440 754 dolar 28 kilometrelik Bolaman-Perşembe yolu 199 324 989 dolar keşif bedeliyle ihale edilmiştir. Üç gün içerisinde 875 529 415 dolar tutarındaki işler, 2886 sayılı İhale Yasası kapsamının dışına çıkarılarak, 89 uncu maddeye göre ihale edilmiştir. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, konuyu Bakanlar Kuruluna sunmuş ve Bakanlar Kurulu, 1.8.1997 tarihinde, teklif edilen işlerin, İhale Kanunu hükümlerinin dışına çıkarılmasına ve 89 uncu maddeye göre ihale yapılmasına yetki vermiş.

Sayın milletvekilleri, 89 uncu maddeye göre; yani, 2886 sayılı Devlet İhale Yasası bir tarafa bırakılarak, geçmişte yapılan birçok ihalede yolsuzluk iddiaları ortaya atıldı. Maalesef, 89 uncu maddeye göre ihale edilen karayollarından dolayı, zamanın Karayolları Genel Müdürü hüküm giydi ve cezaevinde yattı; bundan dolayı Yüce Divana giden bakanlar oldu. 89 uncu maddeye göre ihale edilen göçmen konutları, maalesef, bir sürü soruşturmaya tabi tutuldu. Aynı şekilde, hepimizin, içerisinde bulunmaktan şeref duyduğu bu Genel Kurul salonu da, 89 uncu maddeye göre ihale edildi ve zamanın Meclis Başkanı Mustafa Kalemli hakkında, şu anda, mahkemede devam eden dava vardır.

Şahsî kanaatim, yapımla ilgili hiçbir ihalenin 89 uncu maddeye göre yapılmaması gerektiğidir; çünkü, 89 uncu madde zaman zaman uygulanmış ve yapılan bütün ihalelerde yolsuzluklar gündeme gelmiş. Yolsuzluk var veya yok, bunlar ayrı konu; kiminde vardır veya yoktur, bunları burada tartışmıyoruz; ama, benim şahsî kanaatime göre, İhale Yasasının değiştirilmesi ve bundan sonra, 89 uncu maddenin, mutlaka, devre dışı bırakılması lazım. Türkiye'de, bu ihalelerden dolayı gündeme gelen yolsuzluk söylentilerinden, iddialarından veyahut da isnatlarından, hem bürokrasinin hem siyasîlerin kurtulması için, İhale Yasasına bir çekidüzen verilmesi gereklidir ve bunun için de, birim fiyat uygulamasından vazgeçilip, mutlaka, anahtar teslimi fiyat uygulamasına geçmekte büyük yarar görmekteyim.

Yapılan ihalelerde, 6 iş için 15 firmaya davetiye verilmiş, ihalelerin her birine 9 firma, 10 firma, 12  firma tarafından teklif verilmiş. Ben, zamanın Sayın Bakanından şunu beklerdim: Keşke, 15 yerine, 25-30 firmaya davetiye çıkarılmış olsaydı ve daha fazla firmanın bu ihaleye katılması sağlanmış olsaydı, belki, bugün, burada, bu zamanı işgal etmemize de lüzum kalmayabilirdi.

Yapılan ihalelerde yanlış gördüğüm ikinci bir konu şudur: Yapılan ihaleler dışkrediyle yapılmış; fakat, dışkredinin şartları açık olarak belirtilmemiş "Hazinenin kabul edeceği kredi" denilmiş. Kredinin bulunacağı, kullanılacağı zaman konulmuş olsaydı, faizler konulmuş olsaydı, geri ödemesi net olarak sözleşmelere konulmuş olsaydı, belki, biraz daha iyi olurdu veyahut da işte şu anda bir yıla yakın bir gecikme var, bu gecikme de olmamış olurdu kanaatindeyim.

Ayrıca, Hazine Müsteşarlığı, Karayolları Genel Müdürlüğüne (UKİ) dışkredi izni vermiştir; fakat, dışkredi izni alınmadan önce ve Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığından izin alınmadan önce ihaleler yapılmıştır. Belki, Sayın Bakanım veya zamanın genel müdürü yazışmalardan önce görüşmüş, ihaleye çıkarmış olabilir; ama, işin bir de diğer tarafına baktığımız zaman, maalesef, DPT izni, ihaleden bir ay sonra çıkıyor. Hazinenin krediyle ilgili izni 2 Ekim tarihinde çıkıyor; fakat, ihaleler ekimin başında yapılıyor. Belki, işin gecikmemesi için, bir an önce bitirilmesi veya yapılması için ihalelerde acele edilmiş olabilir; ama, maalesef, ihaleler yapıldıktan sonra, bakıyoruz, işin başlaması için aradan sekiz ay geçmiş, kredilerde sıkıntı doğmuş ve 36 ay içerisinde bitimi planlanan işler -komisyondaki birkısım arkadaşlarla bölgede yaptığımız incelemelerde de gördük ki- maalesef, 2000 yılının sonlarına doğru bitmesi icap ettiği halde, yanılmıyorsam 2002 yılına mutlaka sarkacağı kanaati taşıyorum. Burada, hükümetin ve özellikle Bayındırlık Bakanının bu yollara daha fazla itina gösterip, eğilip, bu yolların bir an önce bitirilmesi için gerekli gayreti mutlaka göstermesi lazımdır, aksi takdirde, yapımla ilgili gecikmeler meydana gelmektedir; çünkü, görünen, şu anda tamamlanan veyahut da devam etmekte olan inşaatların birkısım yol yapım kısımlarında ancak, yüzde 20–30'lar seviyesinde, geride daha yüzde 60–70'lerde yol kalmış ve bunun da zamanında bitirilmesi mümkün değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen toparlayınız efendim.

SABAHATTİN YILDIZ (Devamla) – Tabiî, burada, Karadeniz Sahil Yolunun ve söylediğim gibi Türkiye'de devam eden diğer yolların da ve bu arada kendi ilim Muş ile Bitlis arasında devam eden yolun da bir an önce bitirilmesi için hükümetin ve Sayın Bakanın bir an önce buna daha fazla itina gösterip, ödeneklere biraz daha destek verip, bu yolların bitirilmesi lazımdır.

Hepinizi saygıyla selamlayorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Meclis Soruşturması Komisyonu Raporu üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır...

(9/19) ESAS NUMARALI MECLİS SORUŞTURMASI KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASARİ GÜLER (Adıyaman) – Sayın Başkan, söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, aslında İçtüzüğe bakarsanız, komisyona baştan söz vermeniz lazımdı.

BAŞKAN – Efendim, Zatıâlinizle bunu tartıştık, Kanunlar Müdürü de geldi, ifade ettiler...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bakın, bunun bir anlamı var, komisyon çıkacak, burada, kendi raporunu izah edecek, ondan sonra milletvekilleri burada düşüncelerini söyleyecekler. Uygulama böyledir.

BAŞKAN – Müsaade eder misiniz... Zatıâlinize Kanunlar Müdürünü gönderdim, ikna edememiş olacak, ben anlatayım efendim...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet, ikna edemedi. Geçmişte, biz böyle yaptık.

BAŞKAN – Efendim, şimdi, geçmişte değiliz, 2000'deyiz. Bakın, İçtüzüğün 108 inci maddesini okuyorum: "Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilen soruşturma önergesi gelen kağıtlar listesine alınır."

KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet.

BAŞKAN – "Sırasıyla, önergeyi verenlerden ilk imza sahibinin..."

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır... "Soruşturmanın sonuçlandırılması" başlıklı 112 ci maddeyi okuyun efendim.

BAŞKAN – Efendim, bir dakika... Burada sırası...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, orası değil.

BAŞKAN – Allah Allah... Bir dakika yahu!

(9/19) ESAS NUMARALI MECLİS SORUŞTURMASI KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASARİ GÜLER (Adıyaman) – Başkanım, süremizi...

BAŞKAN – Efendim, sürenizi kullanmıyorum. Bir dakika...

112 nci maddede ne diyor efendim... 108 inci maddede "Sırasıyla" diyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) – İkinci fıkrayı okuyun.

BAŞKAN – Okuyorum efendim: "Bu görüşmede, komisyona, şahısları adına altı milletvekiline ve o sırada görevde bulunsun veya bulunmasın, hakkında soruşturma açılması istenen Başbakan veya bakana..." diyor. 

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tabiî.

BAŞKAN – "Sırasıyla" demiyor efendim, 108 inci maddede "Sırasıyla" diyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Orada da sırasıyla...

BAŞKAN – Hayır efendim, demiyor.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Sayın Başkanım, hatip bekliyor.

BAŞKAN – Efendim, istirham ederim. Müsaade edin, tatmin edeceğiz Sayın Genç'i.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Uygulamamız böyle efendim.

BAŞKAN – Arzı veda edeceğim zaten efendim; yarın son gün. İnşallah, zatıâlileriniz seçilirsiniz, bizim yanlışlarımızı...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, benim seçilmem önemli değil; önemli olan, o kürsüde oturanlar doğru iş yapsınlar. Önemli olan o.

BAŞKAN – Sayın Başkan, teamül bu. Siz de böyle yapmışsınız. Zabıtları getirteyim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yapmadım.

BAŞKAN – Buyurun. Geçen seferden var. Allah Allah... Sonra bana kızıyorsunuz.

Buyurun.

(9/19) ESAS NUMARALI MECLİS SORUŞTURMASI KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASARİ GÜLER (Adıyaman) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 20 nci Yasama Döneminde, Çanakkale Milletvekili Sayın Nevfel Şahin ve 56 arkadaşı tarafından verilen Karadeniz Sahil Yolunun devamı olan yolların ihalesinde usulsüzlük yaparak devleti zarara uğrattığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla, dönemin Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Yaşar Topçu hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca açılan Meclis Soruşturması Komisyonunun raporu üzerindeki görüşlerimi arz etmek için huzurunuzdayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, önerge sahipleri Doğru Yol Partisi Çanakkale Milletvekili Nevfel Şahin ve 56 arkadaşının iddiaları;

1- İhale, davetiye usulüyle yapılmıştır.

2- 6 iş için 16 firma davet edilmiş, bunlardan 1 tanesi teklif vermemiştir.

3- Devlet garantili dış kredi olarak 6 parça halinde programlanan işlerin ihaleleri 30.9.1997, 1.10.1997 ve 2.10.1997 tarihleri arasında her gün iki ihale olmak üzere yapılmış; ancak, işler, öncesinden müracaat eden firmalar arasında bölüştürülmüştür. Delil de, Çayeli-Hopa yolunun ihalesi öncesinde Ankara 7 nci Noterliğine yaptırılan ve söz konusu yolun Cengiz İnşaata verileceğine ilişkin tespit tutanağıdır.

4- İhalede tenzilatların düşük tutulduğu; yani, yüzde 16,91 ile yüzde 20,3 arasında olduğu,

5- 89 uncu madde uygulamasıyla, 2886 sayılı Yasanın 44 üncü maddesinin dışına çıkılması yoluyla, devletin zarara uğratıldığı,

6- İhalelerin dışkrediyle yapılması konusunda Hazine Müsteşarlığının önceden izni alınmadığı noktasındadır.

Değerli arkadaşlar, 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun 89 uncu maddesinde (Değişik 2/3/1984-2990/10 md.) şöyle denilmektedir: "Bu Kanun hükümlerinin uygulanmasının mümkün olamayacağı haller ile, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve Emniyet Genel Müdürlüğünün yeniden teşkilatlanması, silah, araç ve gereçlerinin modern teknik gelişmelere uygun şekilde yenileştirilmesi ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin Stratejik Hedef Planının gerçekleşmesi için temin edilecek mal ve hizmetlerin ihalesinde; ilgili bakanlığın teklif edeceği ihaleler için bu Kanun hükümleri dışında kalınmasına Bakanlar Kurulunca karar verilebilir. Bu ihalelerde uygulanacak usul ve esaslar idarelerince hazırlanarak ilgili bakanın onayı ile belirlenir."

Bu yolun ihalesi için, 2886 sayılı Yasanın 89 uncu maddesine müracaat etmek gereksizdir; çünkü, 89 uncu madde, yukarıda zikredilen özel haller için uygulanır.

İhaleye, idarece 11 firma davet edilmiş, bu sayı Sayın Bakan tarafından az görülmüş, bunun üzerine, 5 firma daha davet edilmiş ve bu sayı 16'ya kadar çıkarılmıştır. Davet edilen firmalar, otoyollar konusunda deneyimli firmalar ve bağlantı yollarının yapımında deneyimli olan firmalardır. Bunların sayısı, gerçekten, Türkiye'de, 15 mi, yoksa 25 veya 30 mu? Bize göre, bu deneyime ve gerekli makine parkına sahip olan firma sayısı, mutlaka ki, Türkiye'de, 15'den daha fazladır.

İhaleler, günde ikişer tane olmak üzere -biri sabah, diğeri öğleden sonra- 3 günde yapılmış; DYP Genel Başkan Yardımcısı Hasan Ekinci, Ankara 7 nci Noterine, 274 milyon dolarlık Çayeli-Hopa yolunun, Cengiz İnşaatın sahibi Mehmet Cengiz'e verileceğini tespit ettirmiş ve neticede, bu yolun, Cengiz İnşaatın önderliğindeki konsorsiyuma verildiği görülmüştür.

Bu konuda, Sayın Yaşar Topçu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına Sayın Hasan Ekinci hakkında şikâyette bulunmuş ve bu konuda bir karar verilmiştir. Artvin Milletvekili Sayın Hasan Ekinci tarafından, ihale öncesi 29 Eylül 1997 günü ihalelerle ilgili yapılan ve noterce tespit edilmiş tahmin ihaleler sonrası kısmen tutmuştur. Bu durum, kamu adına açılmış, 21.11.1997'de verilen gensoruya da gerekçe olarak gösterilmiştir.

Hasan Ekinci'ye isnat edilen suçlamada, ihaleden önce yapılan tahmin noterce resmîleştirilmiş, ihaleler bittikten sonra da kamuoyuna duyurulmuştur. Sanığa tavsif edilen bu eylem, Türk Ceza Kanununun 366, 367 ve 368 inci maddelerinde yazılı suçları oluşturmadığından, sanık hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir.

Aynı konuda, bu sefer, Artvin Milletvekili Doğru Yol Partisi Genel Başkan Yardımcısı Hasan Ekinci, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına başvurmuş, Bayındırlık ve İskân eski Bakanı Yaşar Topçu, Karayolları eski Genel Müdürü Yaman Kök ve diğer komisyon üyeleri hakkında şikayetçi olmuş ve Başsavcılık, ihale komisyon üyeleri ile Karayolları eski Genel Müdürü hakkında kovuşturmaya yer olmadığına, ihale öncesi ve ihale süresince ihalelere onay veren Sayın Yaşar Topçu 55 inci hükümetin Bayındırlık ve İskân Bakanı olduğundan, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 100 üncü ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 107 nci maddesine göre başbakan ve bakanlar hakkında soruşturma yetkisi bulunmadığı için tahkikata yer olmadığına karar vermiştir.

Değerli arkadaşlar, Karadeniz sahil yolunun devamı olan yollar -ihale edilmesiyle birlikte- gerek basında gerekse kamuoyunda çok konuşulan, çok tartışılan bir yol olmuştur. Halbuki, gerek taşıdığı trafik ağırlığı ve gerekse stratejik olarak, Karadeniz sahil yolunun ülkemiz ve yöre halkımız için büyük, hayatî bir önem taşıdığını, Türkiye'yi Kafkaslara, oradan, zengin petrol yataklarına sahip Ortaasya'ya, Türk cumhuriyetlerine bağlayan bir yol olduğunu hepimiz biliyoruz. Ülkesini düşünen her Türk insanı bu yolun mutlaka acilen yapılması gerektiği konusunda hemfikirdir. Biz de komisyon üyesi arkadaşlarımızla yolun son durumunu görmek için bölgeye gittik, yapımı yerinde inceledik, bölgede yaşayan insanlarla görüştük. Konuştuğumuz her kişi "siz, bu yolun durdurulması için mi geldiniz" gibi sorular sordular. Bizler de, yolun yapımıyla ilgili değil yolun ihalesinde bir usulsüzlük olup olmadığını Türk Milleti adına araştırdığımızı anlattık.

Hayatî önem taşıyan bu yol, bir dönemin siyasî partileri arasında acımasız bir savaşa dönüşmüş, televizyon ekranlarında birbirlerini acımasızca eleştirmişler, toz duman içinde, Türk halkı, kimin haklı kimin haksız olduğunu anlayamamış, kamu vicdanı rahatsız olmuştur.

1 Nisan 1988 tarihinde TGRT televizyonunun "Alternatif" programında, Sayın Hasan Ekinci ile Sayın Eyüp Aşık'ın katıldığı bir programda, Tekelden sorumlu Sayın Bakan "biz, o ihaleye girenlerin tamamına o işi ihale ettik" diyor ve ekliyor "bütün işleri ve bütün riskleri idare, üzerine almış; karşı çıkılacağını, mahkemelere gidileceğini bile bile, işi, biz, bu şekilde verdik" diyor. Sayın Bakan da "biz, 6 işe 15 firma davet ettik" diyor. Her gün 2 ihale olmak üzere, toplam 6 ihale yapılmış ve davet edilen her firma da iş almıştır. Bir işi alana ikinci bir iş verilmemiştir. Dolayısıyla, her işe 15 firma çağrılmış gibi görünse de, bu, gerçekten böyle değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

(9/19) ESAS NUMARALI MECLİS SORUŞTURMASI KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASARİ GÜLER (Devamla) – Çünkü, birinci gün, bir işi 3 firma alıyor, aynı gün ikinci işe 15 değil 12 firma kalıyor. İkinci gün sabah 2 firma daha işi alıyor ve üçüncü işe sadece 8 firma kalıyor. Aynı gün öğleden sonraki işi de 3 firma alıyor ve böylece, üçüncü güne sadece 5 firma kalıyor; bunlar da, iki işi kendi aralarında rakipsiz paylaşıyor. Hatta, üçüncü gün sabah yapılan ihaleyi 2 firma alıyor. Geriye iş almayan sadece 3 firma kalıyor. Bu da, kalan işi bu 3 firma alacak demektir ki, öyle de oluyor.

Türkiye Cumhuriyeti Karayollarının 6 ncı grup yol ihale sonuçlarına baktığımızda da, sayın milletvekilleri, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Karayolları Genel Müdürlüğü bir süre önce belirli firmalara davet mektubu göndererek tekliflerini istediği 6 grup yol ihalesini  sonuçlandırdı; sonuçları şöyledir:

Çayeli-Ardeşen-Hopa Yolu:

Keşif bedeli 276 617 679 dolar olan iş 30 Eylül Salı günü sabah ihale ediliyor ve bu yol, daha önce Sayın Hasan Ekinci'nin de tespit ettirdiği şekliyle, Cengiz İnşaat önderliğindeki konsorsiyuma yüzde 20,3 indirimle veriliyor.

Diğer firmalar; Bayındırlık-Limak yüzde 16, 15, Polat Yol Yapı yüzde 15,70; Güriş-Metiş yüzde 14,25; Doğuş yüzde 14,17 ve benzeri rakamlar Entes-Kolin ve Özışık firmaları da teşekkür atıyor.

Çayeli-İyidere Yolu:

Keşif bedeli yaklaşık122 milyon dolar olan bu yolun ihalesi, 30 Eylül Salı günü öğleden sonra yapılıyor ve bu yolun ihalesi,  Bayındır-Limak İnşaat konsorsiyumuna yüzde 17,55 indirimle veriliyor. Diğer firmalar, Güriş-Metiş yüzde 16,53; Nurol İnşaat yüzde 16,51 ve devam ediyor, Özışık Firması yine teşekkür atıyor.

Araklı-İyidere yolu:

Keşif bedeli yaklaşık 121 milyon dolar olan bu yolun ihalesi, 1 Ekim Çarşamba günü sabah ihalesi yapılıyor ve Doğuş İnşaat-Polat Yol Yapı konsorsiyumu bu ihaleyi yüzde 18,50 indirimle alıyor. Diğer firmalar; Bayındır yüzde 17,56; Nurol-Yüksel İnşaat yüzde 16,22; Güriş-Metiş yüzde 16 ve devam ediyor, Özışık Firması burada yine teşekkür atıyor.

Giresun- Espiye Yolu (Giresun şehir geçişi hariç) :

Keşif bedeli 108,3 milyon dolar. Bu ihale de 1 Ekim Çarşamba günü öğleden sonra yapılıyor ve yine, bu yol da Güriş-Metiş ve Özışık Fırmalarının Konsorsiyumuna yüzde 16,91 ile veriliyor. Limak 16,52; Mapa 16,40; Nurol 15,76-burada teşekkür sayısı biraz daha artıyor- Entes-Kolin, Polat Yol ve Cengiz İnşaat bu yola teşekkür mektubu atıyor.

Üçüncü ve son gün, değerli arkadaşlar, Giresun-Piraziz, Giresun şehir geçişi hariç, bu yolun da keşif bedeli 50,4 milyon dolar. Burada da Entes-Kolin Firması 16,80 indirimle işi alıyor; diğer şirketlerden Nurol 16,11; Mapa 15,95; Yüksel 15,16 ve burada da yine Cengiz İnşaat ile Güriş ve Metiş Firmaları teşekkür ediyor.

En son, Bolaman-Perşembe yolu, ki, bu bölgenin en can alıcı yolu; 27 kilometre uzunluğu olmasına rağmen, hemen hemen, birinci yoldan sonra keşif bedeli en yüksek olan yol, çünkü, bu, hep tünel ve viyadüklerle dolu. Bu yola da üç firma kalıyor ve o üç firmadan Nurol, Tekfen ve Yüksel daha önceki ihalelerde iş almamış ve bu işi de bunlar 17,25'lik indirimle alıyor; burada da Polat Yol Yapı, Cengiz, Güriş-Metiş, Entes-Kolin ve Özışık Firmaları teşekkür ediyor. Toplam 8 firma teşekkür atıyor, 3 firma alıyor, etti 11, geriye kalan 5 firma da sadece göstermelik teklifler veriyor.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görülüyor ki, Sayın Yaşar Topçu, bu ihalede serbest rekabet şartlarını oluşturmadığından devleti zarara uğratmıştır. Bu da Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesini ihlal etmesi anlamındadır. Komisyonumuzda yaptığımız oylamada Sayın Topçu'nun Yüce Divanda yargılanması noktasında 8'e 5 ile karar verilmiş; karar, Türk Milleti adına hareket eden siz değerli milletvekillerinindir diyor, hepinizi en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (MHP, DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim, 4 dakika eksik konuştunuz.

Sayın Topçu söz istiyor musunuz?

EYÜP AŞIK (Trabzon) – Sayın Başkan, söz istiyorum efendim.

BAŞKAN - Siz niye efendim, sizi mi görevlendirdi ?

EYÜP AŞIK (Trabzon) – Hayır efedim; benim adım zikredildi... (Gürültüler)

BAŞKAN – Efendim, yerinizden ne söyleyecekseniz, lütfen, basın düğmeye, 60'a göre, size, 1 dakika söz vereyim.

EYÜP AŞIK (Trabzon) – Sayın Başkanım, Sayın Verkaya ve sayın konuşmacı arkadaşımız, biraz evvel, adımı da zikrederek benim bu yolun, bölündüğü, müteahhitler arasında taksim edildiği şeklinde bir beyanım olduğundan bahsettiler.

Söz konusu beyan, bir televizyon kanalında Sayın Hasan Ekinci'yle aramızda geçen bu konuyla ilgili bir tartışma sırasında söylenmiştir ve bahsettiğimiz, bölünmüşlük, ihalenin müteahhitler arasında bölünmesi değil; yolun tek bir ihale değil, daha çabuk bitirilmesi için bölümlere ayrılarak ihale edilmesidir.

BAŞKAN – Sayın Verkaya da aynı şekilde söyledi efendim.

EYÜP AŞIK (Trabzon) – Ama, o zaman, bunun tenkit edilecek ne tarafı var yani? Bunun şahit gösterilecek ne tarafı var veya tenkit edilecek?.. Yani, bir tek ihale şeklinde yapılsayda, bu yol, senelerce bitmezdi. Dolayısıyla, daha çabuk bitsin diye parçalara bölündü ve değişik müteahhitlere verildi.

Şimdi, burada yolsuzluk, burada adam kayırma bu cümlenin neresinde var ki, bu, buraya şahit olarak gösteriliyor?

Ben, bunu, zabıtlara geçsin diye düzeltmek için söz aldım, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim, anlaşılmıştır efendim.

Sayın Topçu, konuşma...

MUSTAFA VERKAYA (İstanbul) – Sayın Başkan ?..

BAŞKAN – Sayın Verkaya, mesele anlaşıldı, lütfen...

MUSTAFA VERKAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz?

BAŞKAN – Efendim, bir dakikanızı rica edeceğim; Sayın Verkaya'nın bir açıklaması olacak herhalde.

Evet efendim, buyurun.

MUSTAFA VERKAYA (İstanbul) – Sayın Başkanım, Sayın Eyüp Aşık Beyefendinin burada dile getirdiği konuyla, TGRT'nin "Alternatif" programında ortaya koymuş oldukları ifadeler çok farklıdır. Mesela, Sayın Eyüp Aşık, aynen şöyle söylüyor: "Biz, o ihaleye girenlerin tamamına o işi taksim ettik" diyor. Yine devam ediyor "idare, işi, tamamına taksim etti" diyor ve yine devam ediyor "bütün riskleri idare üzerine almış, karşı çıkılacağını, mahkemelere gidileceğini bile bile" ifadesini kullanıyor. "İş taksim edildi, 13'e bölündü" diyor ve devam ediyor yine "para taksim etmedik, iş taksim ettik" diyor. İşin taksim edilmesi manidardır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Zaten, efendim, Sayın Eyüp Aşık da "bölüştük" dedi "işi firmalar bölüştü" dedi efendim. (MHP sıralarından gülüşmeler) Taksimle bölüşmenin ne farkı var?!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Neyi bölüştüler Sayın Başkan?!

MUSTAFA VERKAYA (İstanbul) – Bölüştürme, ihale yapıldığı manasına gelmiyor Sayın Başkan.

AHMET KABİL (Rize) – Öyle bir şey demedi, nereden çıktı?!

BAŞKAN – Efendim "firmalara verdi" demedi mi? "Firmalar arasında bölündü otoyol" demedi mi, aç zaptı, bak kardeşim.

MUSTAFA VERKAYA (İstanbul) – "Taksim ettik" diyor efendim.

AHMET KABİL (Rize) – Bölünme başka, bölüşme başka!

BAŞKAN – Sayın Aşık ne söylediyse, onu tekrarladım efendim; zabıtları alırsınız, söylersiniz.

Sayın Topçu, buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Verkaya'ya, Sayın Sabahattin Yıldız'a, Sayın İhsan Çabuk'a, Sayın Hasari Güler'e teşekkür ediyorum.

Ben, buraya savunma yapma niyetiyle gelmedim, başka şeyler söyleyecektim, bir tartışma çıktı, lafa başka taraftan başlayacaktım; ama, isterseniz, sıcağı sıcağına onu arz edeyim. Sayın Verkaya'nın konuşmasına üzüldüm, Sayın Verkaya yalan söylüyor. (MHP sıralarından gürültüler) Evet, yalan söylüyor. Böyle bir konuşma yok; sadece, yolun... Konuşan diyor ki konuşan... (MHP sıralarından gürültüler)

Ben, sizi dinledim, hiç itiraz ettim mi; hayır. Şimdi, söz hakkım var benim. 

Efendim, yalan söylüyor ısrarla.

MUSTAFA HAYKIR (Kırşehir) – Komisyon üyesiyim ben.

YAŞAR TOPÇU (Devamla) – Efendim, ne üyesi olursanız olun; yalanın üyesi, üyesizliği olmaz.

Şimdi, arkadaşımız diyor ki "ben, böyle bir laf söylemedim." Siz, ona atfen "hayır, söylediniz" diyorsunuz. O zaman, bunu söyleyip söylemediğini tartışırsınız. Olaydan benim de haberim var -ben buraya not aldım- bu konuşmada böyle bir söz; yani "biz, parayı değil işi taksim ettik" gibi laflar edilmiş değil. Siz, burada -ben çok dikkatli dinledim- "Eyüp Aşık 'biz, parayı değil, işi taksim ettik' dedi" dediniz. Yalan olan bu, böyle bir laf yok. Yani, ben, durup dururken şey etmiyorum ki!  Ben, kimseye iftira etmeyi sevmem, yaptığı işlerin arkasında duran bir insanım.

Dediğim gibi, ben, aslında, buraya başka şeyler söylemek için çıktım; ama, konuyu açtığınız için söylüyorum: Başından beri, benim Yüce Divana sevkım konusunda gayret içerisinde olduğunuzu biliyorum; bu, sizin hakkınızdır, sizin inancınız bu yöndedir; olabilir, hiçbir itirazım yok. Kendinizi tanıtırken "hukuka uygun hareket etmeye çalıştık" ama, Hasan Ekinci Beyin müracaatı üzerine savcı, verdiği kararda "ben, Yaşar Topçu bakandır; onun hakkında soruşturma yapamam. Diğerleri için, onların bir kabahati yoktur. 205 inci madde uygulamasını Yaşar Topçu adına yapamam dedi" dediniz.

Sayın Verkaya, ben avukatım. Ceza Kanunu burada yanımda ve bu kara kaplı kitabı iddia ediyorum ki, bu Mecliste en iyi bilenlerinizden birisiyim. 205 inci madde, on yıl hapis cezasını gerektiren irtikâp suçudur, irtikâp suçudur ve doğrudur, alım satımda irtikâptır.

Sonra, sizin, bu raporda, rapor sırasındaki görüşmelerde beyanınız var ve diyorsunuz ki "Yaşar Topçu hakkında savcı beyin ihaleye fesat karıştırmadan takipsizlik kararı var." Yani, komisyon üyeleri, bir genel müdür hakkında, savcı diyor ki, hiçbir belge ve bilgiye, delile rastlanmadı. Hiçbir bilgi, delil ve belgeye rastlanmamışsa, ben, tabiî, bakan olduğum için, savcı benim hakkımda takipsizlik kararı düzenleyemez; onun anlatmak istediği budur. Zaten, ben de, arkadaşlara hep demişimdir ki -geçen dönemde siz yoktunuz- ben, burada, bu yol için, bir de gensoru önergesiyle karşılaştım.

Değerli arkadaşlar, hani bir söz var -lafı uzatmak istemiyorum- Sıvas'a atfen söylenen bir söz var senfoni orkestrasıyla ilgili "Sıvas Sıvas olalı Topal Timur'dan bu yana böyle zulüm görmedi" denilmiş.

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) – Sıvas değil, Bayburt!..

YAŞAR TOPÇU (Devamla) – Benim Bayındırlık Bakanı olduğum günlerde gördüğüm zulmü hiçbir bakan da görmedi. Sele gittim, ayağımın çamuruyla, dışarıda çizmeyi çıkardım; geldim, burada gensoru. Depreme gittim, çizmemi dışarıda, şurada çıkardım; geldim, burada soruşturma. Heyelana gittim, geldim, ayağımdaki çizmeyi şurada çıkardım; geldim, burada hesap. Ben, mutluyum, hesap vermeye her zaman hazırım, her şartta hazırım, her yerde hazırım. Yanlış insan üzerine oynuyorsunuz...

Şimdi söylediğiniz suçlar, 366'nın cezası üç aydır, 240'ın cezası bir senedir, 205'in cezası on yıldır. Siz, diyorsunuz ki "savcı bey, 366 buraya uymaz dedi." Peki, nereden gönderelim, 240'tan gönderelim. Ben, ihaleye fesat karıştırmışsam, bu, 240 suçu olmaz, beni, 366'dan sevk edecektiniz. 366'dan sevk etmekten niye kaçıyorsunuz?

Ben Yaşar Topçu, Bakanlığa geldiğimin birinci ayında 16 firmayı -içlerinden sadece ikisinin sahibini tanırım, o da, bir yerde karşılaşırsak, "merhaba, nasılsınızdan" ibarettir, diğer 14'ünün sahibini tanımıyorum- çağırıyorum yahut topluyorum, bunları anlaştırıyorum, iyi mi?!. Niye, bunlar, benim babamın oğlu mu? Ben, bunları, tanımadığım insanları niye anlaştıracağım? Siz, duydunuz mu, bir bakan, tanımadığı 16 insanı bir araya getirecek ve yaptığı bir ihalede anlaştıracak? Böyle bir şeyi içinizden kabul edebilecek, böyle bir senaryoya "evet" diyebilecek bir arkadaşınız var mı? Bana söylediğiniz laf... Ben, bütün bunlara rağmen alınmıyorum. Diyorum ki, arkadaşların yaklaşımı bu.

Burada bir şey var, 718 milyon dolara Karadeniz... Oradan bir arkadaş "otoyol değil" dedi, o arkadaşa da cevap vereyim, otoyoldur.

HASAN AKGÜN (Giresun) – Duble yol.

YAŞAR TOPÇU (Devamla) – Siz, otoyolun ne olduğunu bilmiyorsunuz, otoyoldur.

BAŞKAN – Hatibe müdahale etmeyin efendim.

Siz de, Genel Kurula hitap edin.

YAŞAR TOPÇU (Devamla) – Otoyolla, benim yaptığım yol arasında, sadece, erişme kontrolü farkı vardır. Erişme kontrolü nedir; oraya hayvan girmesini, yabancı araçların girmesini engeleyen, yolu iki taraftan kapatan bir nesnedir. Yoksa, otoyol üç şerit olacak, yani, üç gidiş, üç gelişli olacak diye bir kural yok, iki gidiş, iki gelişli otoyol da vardır; nitekim, Kocaeli-Derince arası iki gidiş iki geliştir. Yani "yaptığınız yol, otoyol değil, aldatıyorsunuz" demek... Yapmayın, böyle sözleri rahatlıkla söylemeyin. Ne olur, bilmediğiniz şeyler hakkında, biraz araştırarak konuşun. Siyaset yapıyoruz derken, birbirimizi rencide etme derecesine gelmeyelim.

Değerli arkadaşlar bakınız, 718 milyon dolara, altı parçaya bölerek, ben, buraya ihale ettim. Doğru yaptım; Karadenizlinin acilen bu yola ihtiyacı vardı, Karadenizlinin her evinde trafik kurbanı vardı, her gün birisi ölüyordu. Demokrat Partiden bu tarafa, 50 yıldır, kimse bu yola el atmamıştı. Biz gelmeden evvel, Samsun bölgesinde başlayan ve ancak Çarşamba'ya kadar gidebilen, millî bütçeden bir duble yol vardı.

Değerli arkadaşlar, Dünya Bankası için yapılan ihaleler, sadece 2'şer kilometrelerden ibaretti. Her ilçeye, iki ilçe arasında, 2'şer kilometrelik, Dünya Bankasıyla ihale edilmiş yollar vardı. Nitekim, ben bunların 6'sını ihale ettikten bir sene sonra, sanıyorum Espiye civarında 60 kilometrelik bir bölümün, ihale edilmiş sanılarak unutulduğu ortaya çıktı; onun 7 ncisini ihale ettik. Sayın Koray Aydın, geçen gün, 15 gün evvel 8 incisini ihale etti; Araklı-Çarşıbaşı-Trabzon...

Yine itham ediyorsunuz. Sayın Koray Aydın -buradaysa ben özür diliyorum, ben itham etmiyorum; ben, yaptığı işin yanlış bir tarafını görmüyorum- 7 firma çağırdı, 4'ü hiç kredili iş yapmamıştır, çağırdığı 7 firmanın 4'ü hiç kredili iş yapmamıştır. Üstelik, orada, daha evvel, bu yeri, ihale olarak, tünelden evvel almış bir firma vardır; Polat İnşaat. Onu da, Sayın Verkaya noksan söyledi. Noterdeki mektubunda Sayın Ekinci demiş ki "ANAP'ın kasası Cengiz İnşaata verilecek." Öyle demiyor; "ANAP'ın kasası olarak bilinen Cengiz ve Polat İnşaat" diyor. Niye "Polat" ını söylemediniz; Cezmi burada diye mi? Cezmi bizim kardeşimiz...

MUSTAFA VERKAYA (İstanbul) – Polat...

YAŞAR TOPÇU (Devamla) – Öyle diyor, aynen... Sayın Ekinci'nin mektubu budur.

Ben şunu söylüyorum: Ben, firmaları, partilerine göre filan ayıran bir insan değilim, onu başkaları yapıyor. Cezmi, bizim arkadaşımızdır, sizin de üyenizdir. Nitekim, Polat İnşaatın, benim bahsettiğim, 15 gün evvel yapılan yerde, daha evvel aldığı ihale vardır, oraya çağrılmamıştır; ama, Polat İnşaat, Karayollarının dışkredili müteahhididir, çok da iyi müteahhididir. Niye çağrılmadı bilemem; o, Bakanın takdiridir, Karayollarının takdiridir. Ben bunları, muahaze etmek için söylemiyorum; yani, çifte standart yapmayın diye söylüyorum. Hani, ben yapınca suç, başkası yapınca ya da şimdiki yapınca değil; bu yanlış. Ben, diyorum ki, Onunki de doğru. Ben olsam, şimdi, böyle bir hükümette olsam, geri kalan kısımlar var ya, dış krediye dönüşmemiş geri kalan kısımlar, Sayın Koray'dan rica ediyorum, Allah aşkına, onları da dış krediye çevirsin; yapması gereken odur, başka türlü bitmez.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de, bir işin –hele, böyle yol falansa– bitme süresi 15 yıldır, 20 yıldır. Zaten, bir yolun programı 20 yıldır. Siz, başlarsınız, bitinceye kadar programı dolar. Anlatmak istediğim bu, işin yanlışı burada.

Şimdi, ben, esas kendi konuma geleyim, lafı da uzatmayayım.

Değerli arkadaşlar, bakınız, bu Parlamento, geçen dönemden kalan 15 soruşturma önergesini iki perşembedir görüşüyor, bu son perşembe. 2 eski sayın başbakan ve 11 bakan hakkında soruşturma yapıyor.

Şimdi, arkadaşlarımız merak edip de, bu soruşturma önergelerine baktıysa, benim hakkımda, şimdi görüşülen Karadeniz Otoyolu, 240; daha evvel, 496'da, benim de çetelerle işbirliği yaptığıma dair, 240; Telsım ve Turkcell'den dolayı, 240; İzmit Körfez geçişi, 240; personel sınavı, Necati Çelik hakkında, 240; turizm merkezlerinde partizanlık yapmaktan, Sayın Yılmaz hakkında, 240; Kurtköy Havaalanı hakkında, 240; POAŞ hakkında, 240;  İzmit Körfez geçişi, Sayın Yılmaz hakkında, 240; Sayın Mehmet Ağar hakkında, 240; Sayın Güneş Taner ve Sayın Ahmet Mesut Yılmaz hakkında, 240; eski Bakan Mustafa Kul hakkında, 240; Burhan Kara hakkında, 240; İsmet Attila ve Sayın Çiller hakkında, 240; Sayın Yalım Erez ve Sayın Mesut Yılmaz hakkında, 240...

Değerli arkadaşlarım, bendeniz epeydir bu Parlamentodayım, epeydir de bu işlerin peşini takip etmişimdir. Bugüne kadar, Parlamentoya gelmiş olan soruşturmaların 3'ü hariç, 2'si, 1980 ihtilalinden sonra, Yüce Divana gönderilen 2 eski bakan Mataracı ve İşgüzar; biri de -Allah rahmet eylesin- Kurucu Genel Başkanımız Sayın Turgut Özal'ın, Sayın Özdağlar'ı sevki dışında, bu Parlamentoya gelen soruşturma önergelerinin tümü 240'tır. Neden 240'tır?

Değerli arkadaşlar, hukukçular arasında 240'ın adı "kırk ambar suçu"dur; 230'un adı da öyledir, "kırk ambar suçu" derler. İdarede -birçoğunuz idareden geldiniz- 240 suçuna "müfettiş suçu" derler. Amir, müfettişe "git, şuna bak" dediği zaman, müfettiş, hiç takacak bir şey bulamazsa, 240'tan takar; niye; çünkü, orada der ki "hangi nedenle olursa olsun görevi kötüye kullanma" ya da "hangi nedenle olursa olsun görevi ihmal etmek." Açık, istediğinizi sokun.

Ha, şimdi, Anayasamız ve yasalarımız, Cumhurbaşkanına, bir denetleme, müfettiş kadrosu vermiş, Devlet Denetleme Kurulu; sayın Başbakanımıza vermiş, Yüksek Denetleme Kurulu; Parlamentomuza da, 100 üncü maddeyi vermiş; ama, siyasî çekişmeler, siyasî rekabet, siyasî kinleşmeye dönüşünce, izanlar da ortadan kalkınca, siyasî partiler, bu 100 üncü maddeyi bir taşla bir güzel bilemişler, herkes, önüne gelene, o bilediği sivri kamayı çakar olmuş.

Bakın, hiç birbiriyle alakası olmayan -Sayın Başbakanımız ile bizim ilişkimiz hariç- 11 bakan ve 2 başbakan, aynı suçtan... Geçmişte de, bunun yirmi otuz tane örneği oldu. Niye böyle oluyor; şundan oluyor: Siz -siz, derken, Heyetinizi kastetmiyorum, bunu yapanları söylüyorum- Anayasanın 100 üncü maddesini, teftiş maddesi haline getirmişsiniz, müfettiş maddesi haline getirmişsiniz; öylesine getirmişsiniz ki, önüne gelen bunaldı mı, işte Sayın Verkaya'nın söylediği gibi "canım, 240'tan bir gitsin gelsin bakalım" falan deniyor...

Değerli arkadaşlar, siyasetçi, bakan, hükümet ne demek; bütün dillerde, bakan ve başbakanın adı, halk adına, millet adına nezaret, niyabeten bakmak anlamına gelen kelimeleri ifade eder. Bakan, vezir, nazır; halk adına, millet adınadır. Sizin, memurdan farkınız var. Memur, Anayasamıza göre, devletin aslî ve sürekli işlerini, kanunlar ve Anayasa çerçevesinde yürüten kişidir. Siz, bunu döndürüp, müfettiş maddesiyle, siyasîlere, böyle uluorta uygularsanız, Türkiye'de, bakanları, başbakanları, siyasîleri memurlaştırırsınız; yapılan iş budur, yanlışlığı buradadır. O zaman ne olur; her işe bürokrasi koyarsınız.

Şimdi, burada, bugüne kadar yapılan oylamalarda "evet" oyu veren bakanlarımız var; takdir onlarındır, kimseyi muaheze için söylemiyorum, tekrar, hiç yanlış anlamayın. Ben, tamamen, bir olayın yanlışlığını anlatmaya çalışıyorum. Şimdi, 3 kişilik bir müfettiş heyeti göndersek  o arkadaşların bakanlıklarına -kendilerinin haberi yoktur- üç gün çalışsalar, herbirisinde üç beş tane 240 suçu bulurlar. Bu hükümette bulunur, gelecek hükümetlerde bulunur, geçmiş hükümetlerde, her hükümette bulunur; çünkü, sabahtan akşama kadar yaptığınız her iş, yani, ille oradaki prosedüre uygun olacak diye bir kural yok; zaten, öyle olsaydı, sizi, seçip de göndermezlerdi. Memuriyet, aslî hizmettir, bakanlık, hükümet, geçici hizmettir; onun için seçimle gelinir. Seçimi kaybedersiniz gidersiniz veya işte, azınlığa düşersiniz, çoğunluğunuzu kaybedersiniz gidersiniz veya bizim gibi, geçmişte olduğu gibi, eğer, azınlık hükümeti olarak buraya gelmişseniz vay halinize... Eğer, karşınızda da -burada yok; ama, kusura bakmasınlar- Cumhuriyet Halk Partisi gibi bir parti varsa, DSP ile ortak hükümet kurmuşsanız, bunu, burnunuzdan getirecektir; yapılan işlem de budur.

Şimdi, ben, diyorum ki, gelin -bu, bensem ben, kimse kim- bunu, ya bir mutabakat sağlayarak ya bir prensip kararı alarak veya uygulamaya koyarak, 100 üncü maddeyi iki şeye inhisar ettirelim. Bir, bakan ve başbakanlar, eğer, vatana hiyanet ediyorlarsa... Bu kitap Ceza Kanunu, üç kitaptır; Genel Esasları, Cürümler, Kabahatler. Cürümlerin Birinci Babı, devletin şahsiyetine karşı suçlardır. Eğer, devletin şahsiyetine karşı, bakan, başbakan suç işliyorsa, Yüce Divana gönderin.

Bunun İkinci Babı, devlet idaresi aleyhine suçlardır. Onun da Birinci, İkinci, Üçüncü Faslı zimmet, ihtilas, irtikâp ve rüşvettir. Eğer, Yaşar Topçu, Sayın Mesut Yılmaz, Sayın Tansu Çiller veya herhangi birisi, kimse, bulunduğu makam ve mevkii kullanarak rüşvet alıyorsa, kendi zenginliğine kullanıyorsa, oradaki nüfuzunu veya imkânları bu tür ahlakdışı işlerde kullanıyorsa oraya gönderin, gitsin hesabını versin, veremeyen de yatsın canım, buna itirazı olmaz; ama, değil de, birbirimizi karalama uğruna getirilen bu işlere böyle yaklaşır ve sabahtan akşama kadar, 240 suçu işledi mi işlemedi mi, 230 suçu işledi mi işlemedi...

Demin burada, çok takdir ettiğim, İstanbul Barosundan değerli bir arkadaşımız, Sayın Çiller hakkında konuşurken, "canım, yaptığı iş 240'a girmezse 230'a girer" dedi. Olabilir, 230'a girdiğini düşünelim. Ben şimdi size diyorum ki, bir başbakanın veya bir bakanın, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Başbakanının veya bakanının Yüce Divana gidip, 230'dan üç ay hapis cezası alması bu devlete onur mu verecek, bunun onuru var mı?! Bunun onuru yok; hem suçlanana yok hem devlete yok; bu yanlış. Ben "suç işleyenin yanına kâr kalsın" anlamında söylemiyorum, sizin görüşünüz o, onu söylüyorum; yani, mahkemeye gittiği zaman 230'dan mahkûm olacaksa tabiî, suç işlemiştir, olacaktır. Ben, insanlar arasında, başbakandır, bekçidir, ayırım yapılsın; hayır, katiyen, aklımın kenarından geçmez, onu söylemiyorum. Sizin buradaki yaklaşımınızı anlatmaya çalışıyorum, yaklaşım yanlış. Efendim, biz buradan sevk ediyoruz, o baksın... İşte, benim dosyamda var, arkadaşlar diyor ki... Burada bilirkişi raporu var, bilirkişi diyor ki; Orta Doğu Teknik Üniversitesinden bir yüksek mühendis öğretim üyesi, Türkiye Mühendis Mimar Odalarından yüksek mühendis bir öğretim üyesi, Türkiye Barolar Birliğinden bir öğretim üyesi avukat, bu Karadeniz dosyasını inceliyor, diyor ki: "Bunda bir yanlışlık yok, her şey normaldir" Hatta, 1997 yılı sonunda, 1998 yılı başında yapılan fiyat tespitleri itibariyle -Bayındırlık Bakanlığı her yıl birim fiyatı açıklamıyor mu- diyor ki: "Sayın Topçu, öyle bir fiyat açıklamıştır ki, dövizin, doların altında tutmakla, bu ihaleden dolayı devlet yüzde 11 daha kâr etmiştir" Benim yaptığım ihaleden dolayı. "Yüzde 11 daha kâr etmiştir" bilirkişi raporu...

Bakınız, bu bilirkişi raporunun önemi nereden geliyor: Şu elimde gördüğünüz bir soruşturma raporu arkadaşlar. Bunu, biraz da halk görsün diye gösteriyorum, siz görmüşsünüzdür. 850 sayfa! 6 bakan dönemi geçirmiş, Elli yıllık Karayolları Genel Müdürlüğü, dünyaya ün salmış Karayolları Genel Müdürlüğü, Boğazda iki tane köprü yaptıktan sonra, İzmit Körfez Köprüsü için, kendisini yeterli bulmamış, bizden çok evvel, senelerce evvel yabancı bir müşavir firmayla anlaşmış. Şimdi, o yabancı müşavir firma bu işi bilememiş, Karayolları bilememiş, bu kadar teknik heyet seçememiş; bu 850 sayfalık raporla bizim buradaki 15 kişilik siyasî arkadaşlarımız tercih yapacaklar! Bakın, başlığında ne diyor: "Yanlış tercih yapmak..." Benim suçum neymiş biliyor musunuz; yanlış tercih yapmak! Şimdi, kim yapacak tercihi; buradaki arkadaşlar yapacak.

Yahu, arkadaşlar, ciddiyet bunun neresinde?! Bunun, bilimsellik neresinde?! Bunun, doğruluk neresinde?! Böyle şey olur mu?! 1,5 milyar dolarlık bir yatırımın, dünyada ancak birkaç firmanın yapabildiği bir teknolojinin seçimini buradaki arkadaşlar yapıyor! Arkadaşlar, 1,5 milyar dolar, leblebi değil Çorum'dan getirelim! Böyle şey var mı?! Bu kadar büyük işleri yaparken, biraz, olaya, ciddiyetiyle yaklaşmak zorundayız; benim anlatmak istediğim odur. Yoksa, tabiî ki, bu, Meclisin hakkıdır, bakacaktır, edecektir, araştıracaktır; ama, siz bilirkişi raporunu dinlemiyorsunuz, savcıyı dinlemiyorsunuz, teknoloji bilen insanları dinlemiyorsunuz, "bizim dediğimiz doğrudur" deyip çıkıyorsunuz. Tabiî ki, takdir sizindir, ona ben bir şey demem. Yalnız, lafı fazla uzatmadan ben şunu söylüyorum: Bu olaylardan çok canım yandı. Bunu, burada, izniniz olursa anlatacağım. Konuşmaya başlayalı 22 dakika oldu, birkaç dakikanızı daha alacağım. Başıma gelen bir olay... Hakkımda bir soruşturma daha var, tekrar tekrar söz almak istemiyorum, sonunda söz almayacağım, geçen gün de söz almadım; bu, ilk ve son olacak.

Yalnız, Sayın Başkan, Karadeniz yollarındaki tenzilatları eleştirdi. Koray Beyin geçen gün yaptığı ihalenin tenzilatı da 18,50'dir, sanmayın ki, başka bir şey, benim yaptığımı az buldunuz ya, o da yüzde 18,50'dir. Ben buradan bir şey okuyacağım. Benim biraz canımın yanmışlığına verin bunu.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Süreniz kısıtlı değil, rahat olun, rahat olun...

YAŞAR TOPÇU (Devamla) – Süre kısıtlı değil de ben başka bir şey  söyleyeceğim.

Bakınız, bu hizmeti yapanlar, burada nelerle karşılaşıyor. Değerli arkadaşlar, bakanlık yapmak şerefli bir iştir; Allah, hepinize nasip etsin. Memlekete hizmet yoludur, hepimize nasip etsin. Cenabı Hak, onu bilenlere nasip eder, ben onu bildiğim kanaatindeyim. 718 milyon dolarlık, bu işi yaptım, 1 milyar 718 milyon dolar olsa yine yapacağım. Bunu şunu için söyledim, Eyüp Aşık'ın söylediği odur. Bu işleri yapmak, çok büyük cesaret işidir. Neden cesaret işidir; yaparsınız, böyle gelir, hesabını verirsiniz. Hesabını vermek bir şey değil, bazı işleri anlatamazsınız, anlatmaktaki zorluğunuzdur.

Arkadaşımız diyor ki "teşekkür atmış bazı firmalar..." Sayın Başkan, ben göreve gelinceye kadar teşekkür atmak yasak değildi, teşekkür atmayı ben yasakladım, şimdi yine yürürlükte. Bakın, beş bakandan; Maliye Bakanı, Millî Savunma Bakanı, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı, Ulaştırma Bakanı ve beşi  Bayındırlık ve İskân Bakanı düzenler, tebliğ yayınlar. Ben, bakan olduğum dönemde yayınladım, teşekkür atmayı yasakladım. Dahası, karne alım satımını yasakladım, uydurma teklif vermeyi yasakladım, Maliye Bakanlığına içtihat değiştirttim. Siz, beni, devleti zarara sokmakla itham ediyorsunuz; ama, ben, Maliye Bakanlığına içtihat değiştirttim. Şimdiye kadar, İhale Kanununda hüküm vardır "yüzde 30'dan fazlası olan işler, mevcut ihale şartlarıyla devam edilir." Bunu, müteahhitlik yapan arkadaşlar bilir. Ben bunu değiştirttim, inat ettim. Sayın Zekeriya Temizel Beye şükran borçluyum, çağırdık adamları dedik ki: "Müteahhitlerin verecekleri yüzde 30'dan sonraki kırım artırmaları bu hükme dahil değildir." Burada devlet korunmak isteniyor, değiştirttiren benim. Siz, beni, müteahhitleri anlaştırmakla itham ediyorsunuz; ama, bundan önceki, emekli olan, Ankara Valisi Erdoğan Beye -beni dinliyorsa kulakları çınlasın- ben telefon edip ihalelere polis sokturdum. İşte, o Urfalı falan yakalanıp da hapse atılanlar o yüzdendir. Siz diyorsunuz ki: "Müteahhitleri anlaştırmışsınız." Ben polis soktum ihalelere, ben sizin kadar titizim. Bu, böyle dursun...

Şimdi, bakınız, neyle karşılaştığımızı anlatmak için, içimde ukde, madem hakkım var, bunu okumadan  edemeyeceğim; bu bir gazete kupürü:

"Sakın, Yılmaz'ı getirenler, şimdi götürüyor olmasın. Topçu devrede. Şimdi gelelim dün Radikalde yayınlanan kasete. Bu kaset, Yaşar Topçu ile Alaaddin Çakıcı'nın ilişkilerini gözler önüne seriyor. Böylece, sözü edilen ikinci bakan da ortaya çıkıyor. Gerçi, Yaşar Topçu Eyüp Aşık gibi, Çakıcı'yla doğrudan konuşmuyor; ama, şu cümlelere bakınız: Çakıcı 'Kâmuran'ın falan' deyince Topçu'nun ödü patladı. Ya, dedim ağabey, yatıyorsun para, kalkıyorsun para, paradan önemli şeyler var. Mesut'a sövüyordu anlıyor musun 'bırak şu politikayı, bankayı alalım gitsin' diyordu, Mesut'a sövüyordu anlıyor musun. Çakıcı, bir zamanlar, Topçu'nun, Türk Ticaret Bankasının alımına, politikadan daha fazla önem verdiğini de söylüyor; ama, sözleri  Topçu'yu ürkütmeye yetmiştir..." Bunun devamı var, "bu bakan yerinde oturuyor" diyor falan...

Değerli arkadaşlar, geçmiş dönemde MHP'li arkadaşlarımız yoktu; ama, televizyonlardan, radyolardan takip etmişlerdir. Geçmiş dönemde bir kaset meselesi oldu, burada bir "topçu" kelimesi geçti. Topçu, askerlikte bir sınıftır, topçu, harpte kullanılan bir büyük silahı kullanan insandır, halk arasında topla oynayan kişidir... Topçunun, seksen çeşit anlamı var. Benim soyadım Topçu. Bu Parlamentoda oturan bir kadın milletvekili, Allah'tan korkmadan, kulundan utanmadan, bu "topçu" nun, benim olduğumu yazdı.

Bakın şimdi, bakanların başına gelenlere... "240" dediniz ya, 240'ı anlatıyorum. Sonra, ben, bu soruşturmaya dahil oldum o öyle yazdığı için... Ben, Susurluk Komisyonunun üyesiyim, mafya ve çetelerle mücadele eden; yani, onların faaliyetini araştıran komisyonun üyesiyim ANAP'tan... Tesadüfe bakın ki, önergeyi veren arkadaşımız da Karabük milletvekiliydi, o da komisyon üyesiydi; o, beni iyi tanır. Bu yazı, iki komisyon üyesini, birbirine, bu şekilde, asılsız, yalan ve birbuçuk senedir, mafyayla ilişkili bir adam olarak, çoluk çocuğum, kimsenin yüzüne bakamadan dolaştık.

Burada Çakıcı'nın ifadesi var, bana lazım değil; Erol Evcil'in de ifadesi var, bana lazım değil; onların ifadesine itibar edildiği için söylüyorum. Çakıcı'ya soruyor arkadaşımız -sanıyorum, Sayın Polat; teşekkür ediyorum; Cezmi buradaysa, göremiyorum kendisini; Cezmi sormuş, Allah ondan razı olsun, bin kere razı olsun- Cezmi diyor ki: "Sayın Çakıcı, bu Yaşar Topçu?.." "Yok" diyormuş, "öyle bir adamı tanımam ben, yani, haşa, öyle bir şey yok. Bir defa, Ankara Otelinde, bir eski dostumla, bakan dostumla yemek yiyorduk, masada o da vardı, herkes bana iltifat etti de, adam dönüp yüzüme bakmadı" diyor benim için...

Erol Evcil'e gelince, diyor ki: "O topçu falancaydı, futbol oynayan birisiydi -İsim zikretmiyorum- Yaşar Topçu değildi, yazık ettiniz, boş yere ettiniz."

Şimdi, dönüp, bana, diyebilirsiniz ki, canım, böyle şeylerle karşılaşılıyor; ama, komisyon da seni 14-0 akladı. Yeter mi?!. Benden özür dilenmeliydi. Bu Meclisin böyle bir hasleti yok mu? Yani, yetiyor mu?.. Seni, biz akladık... Ben, kara mıydım ki, akladınız?! (ANAP sıralarından alkışlar) Ben, kara mıydım da akladınız?!.

Değerli arkadaşlar, onun için, buradaki kararınız ne olursa olsun, Yüce Divan mı, hayhay efendim... Ben, oralarda devletin Cumhurbaşkanlarını savundum, Başbakanlarını savundum, bakanlarını savundum; gider kendimi de savunurum. Aman efendim, sakın ha!.. Oralardan içinizde hiç korkmayan birisi varsa, birinci sırada benim. Hiç korkmayan... Çünkü, benim bir tane korkum vardır; Allah korusun, Allah bana nasip etmesin -biz, hepiniz gibi Müslüman ailelerden gelmeyiz- benim bir tane korkum vardır; şuradan aşağı geçmesin. Geçmedikten sonra, benim veremeyeceğim hiçbir hesap yoktur vereceğiniz her kararın başım üzerinde yeri var.

Hepinize saygı sunuyorum. (ANAP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

Sayın Polat, buyurun.

CEZMİ POLAT (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce konuşan değerli milletvekili Yaşar Topçu, konuşmasının arasında dört defa ismimi zikrederek konuştu. İlk konuşmasında, Karadeniz otoyolu yapımını üstlenen Polat Yol Yapı ile ilgili imalı bir şekilde -yanlış anlamadımsa- bir beyanda bulundu.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Hayır, hayır... Yanlış anladınız.

CEZMİ POLAT (Erzurum) – Bahse konu şirketin sahipleri, amcamın çocuklarıdır. Şu an, burada oturan Fazilet Partisi Milletvekili Aslan Polat da amcamın oğlu. Ben, Erzurum'da, geniş bir ailenin bir ferdiyim ve bundan da onur duyuyorum. Bahse konu olan şirket, Türkiye'de, inşaat sektöründe hizmet veren, bütün kesimin tanıdığı, çalışkan, aldığı işi yerine getiren, üstlendiği görev ve yaptığı işlerle de bu camiada haklı bir şöhreti olan bir firmadır. Amcamın oğlu olmaktan başka, hiçbir bağlantım yok.

Diğer konu da, soruşturma komisyonunda görevli olarak, bahse konu insanlarla konuşurken, soruşturma komisyonu kapsamında bulunan Yaşar Topçu Beyle ilgili de bahse konu olan insanlara soru yöneltmemiz, herhalde, sanıyorum, komisyon üyesi olarak da en tabiî hakkımızdı. Biz, bu soruları yönelttik; onun karşılığında da cevaplarını aldık.

Biraz önce kendi beyanında belirttiği gibi, 14-0 gibi bir rakamla, komisyonda aklandı; ancak "özür dilenmesi gerekir" diye bir beyanda bulundu. Sanıyorum, ne komisyon üyelerinin ne de Yüce Parlamentonun böyle bir şeyi yapmasını hiç kimsenin düşünmeye hakkı yoktur. Biz, o soruşturma komisyonunda, o önergeyi veren 20 nci Dönem Parlamentosunda görevli arkadaşlarımızın kendilerini de dinledik, onlara da sorduk; ellerinde bilgi, belge var mı diye sorduk; ama, kendileri, bize, gazete beyanlarından bahsettiler.

Biz, araştırmayı, bütün komisyon üyesi arkadaşlar olarak, bize verilen, Yüce Parlamentonun bizlere yüklemiş olduğu görevi en iyi şekilde yerine getirdiğimiz kanaatindeyim. Biz, komisyonda hiç kimseyi aklamak veya yargılamak gibi bir düşüncemiz olmadı. Meseleyi, hiçbir zaman da, siyasî bir bağlamda görmedik. Biz, vicdanî kanaatimize göre, belgelere ve bilgilere göre -gerek şahsım gerekse komisyondaki arkadaşlarım da, sanıyorum, aynı doğrultuda- değerlendirdik ve kararımızı ona göre verdik. Nihaî karar da Yüce Parlamentonun.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Tamam; mesele anlaşılmıştır efendim.

Sayın Verkaya, buyurun.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Sayın Başkan, son söz bana aittir; ihlal ettiniz...

BAŞKAN – Sayın Topçu, bir dakika...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Benim, Cezmi'ye ima ettiğim şey... Ben, memnunum... Ben, Cezmi'nin bana iyilik ettiği kanaatindeyim.

BAŞKAN – Cezmi Bey de öyle söyledi efendim.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Ama, son söz hakkı benim; ihlal edemezsiniz...

BAŞKAN – Vereceğim efendim, müsaade edin.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Niye veriyorsunuz; benden sonra kimse konuşamaz; olur mu öyle şey!

BAŞKAN – Sataştınız ama!..

YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Olur mu efendim!..

BAŞKAN – İsmini zikrettiniz.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Efendim, ben, iyilikle zikrettim ismini, teşekkür ettim; ben, Cezmi'ye yine teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Topçu, affedersiniz, bendeniz dahi, birinci konuşmanızda, Polat İnşaatı, Cezmi Beyle alakalı zannetmiştim efendim.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Hayır efendim.

BAŞKAN – Ben öyle zannettim; imalı söylediniz.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) – İyilikle söyledim...

BAŞKAN – Tamam efendim.

Sayın Verkaya, çok kısa, buyurun.

MUSTAFA VERKAYA (İstanbul) – Sayın Başkanım, Sayın Topçu, öyle zannediyorum, şu anda yaşadığı haletiruhiyeden dolayı, kürsüye gelir gelmez, benim "yalan söylediğimi" beyan ettiler; bundan dolayı kendilerini kınıyorum. Ancak, bahsi geçen TGRT'deki programın kaset çözümü buradadır, tutanaklardan aynen okuyorum: "Biz o ihaleye girenlerin tamamını eşit taksim ettirdik; doğru, yani, netice itibariyle" diyor, devam ediyor "İdare işi tamamına taksim etti; yani, bütün riskleri idare almış, bütün riskleri almış; böyle, karşı çıkılacağını bile bile, mahkemelere gidileceğini bile bile bütün riskleri almış; hem, siyaseten, biz, kararname çıkardık." Bütün bunlar, Sayın Eyüp Aşık'a ait olan ifadeler. Devam ediyor: "Para taksim edilmedi yalnız, iş taksim edildi, iş... İş taksim ediyoruz beyefendi, iş... " Şimdi, yine devam ediyor "taksim ettik, doğrudur" diyor.

Şimdi, Sayın Topçu'nun, şahsımı "yalancılıkla" hatta, biraz da öteye geçerek "bazı gerçekleri bilerek sakladığımı" ifade ettiği bir noter tespit tutanağı var. Orada da "Cengiz İnşaatın sahibi Mehmet Cengiz'e." Bakınız, devam ediyorum; şöyle, baştan alıyorum: "Hopa, 274 milyon dolar ihale bedelli bu inşaatın, Anavatan Partili ve Anavatan Partisinin kasası olarak bilinen Cengiz İnşaatın sahibi Mehmet Cengiz'e verileceği ve İyidere-Çayeli 122 milyon dolar, Araklı-İyidere 121 milyon dolar, Piraziz-Espiye 52 milyon dolar, Piraziz-Espiye 108 milyon dolar olduğu ve bu ihalelerin de Anaplı Polat İnşaat, Özışık İnşaat ve Anaplı iki inşaat şirketine verileceği, ihaleden önce kendi aralarında anlaşarak gerçekleştirmiş olduğu" diye, noter tespit tutanağı bu. Bizim ifademiz değil, noter tespit tutanağı böyle.

BAŞKAN – Anlaşıldı herhalde efendim.

MUSTAFA VERKAYA (İstanbul) – Sayın Başkanım, Sayın Topçu, geniş bir perspektif içerisinde bizi suçladılar.

Şimdi, yine bir mahkeme kararı var. Orada "Artvin Milletvekili Hasan Ekinci tarafından, ihale öncesi, 29 Eylül 1997 günü ihalelerle ilgili yapılan ve noterce resmîleştirilen tahmin ihaleler sonrası kısmen tutturulmuştur" deniliyor savcılığın verdiği kararda.

Şimdi, yine devam ediyor "İlgili şahısla ilgili de -yani, Hasan Ekinci'yle ilgili- hakkında tahkibata yer olmadığı" deniliyor.

Yine, bir başka... 205 inci maddenin tartışmasını yaptığı için söylüyorum: "İhale komisyonu üyeleri ve ihaleyi onaylayan..."

YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Sayın Başkan... Sayın Başkan...

BAŞKAN – Efendim, sataşmaya cevap verdiniz...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Sayın Başkan, böyle bir usul var mı?! Benden sonra nasıl konuşuyor arkadaş?!..

BAŞKAN – Efendim, sataşma olursa konuşur 60'a göre...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Ne münasebet efendim!.. Son söz benim...

MUSTAFA VERKAYA (İstanbul) – Yalancılıkla itham ederseniz konuşuruz Sayın Topçu.

BAŞKAN – İsmen, Verkaya'yı...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Aman efendim...

MUSTAFA VERKAYA (İstanbul) – Yalancılıkla itham edemezsiniz...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Böyle bir usul var mı Sayın Başkan?

BAŞKAN – Var efendim, 60'a göre verdim; yalancılıkla itham ediyorsunuz...

MUSTAFA VERKAYA (İstanbul) – İhale komisyonu üyeleri...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Ne sataşması?!. Sataşan onlar...

MUSTAFA VERKAYA (İstanbul) – Dinleyin Sayın Topçu...

BAŞKAN – Efendim, mesele anlaşılmıştır Sayın Verkaya.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Öyle olur mu! Yeniden bir konuşma yapıyor...

BAŞKAN – Sayın Verkaya, teşekkür ederim; mesele anlaşılmıştır.

MUSTAFA VERKAYA (İstanbul) – Efendim...

BAŞKAN – Tamam efendim, mesele anlaşılmıştır...

Sayın milletvekilleri...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Böyle olur mu Sayın Başkan?!.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkanım, benim de ismimden bahsedildi...

BAŞKAN – ...Meclis soruşturması komisyonu raporu üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkanım...

BAŞKAN – Hiç kimseye söz vermiyorum efendim...

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkanım...

BAŞKAN – Sizin isminizden bahseden kim efendim?

ASLAN POLAT (Erzurum) – Cezmi Bey söyledi. (MHP sıralarından gülüşmeler)

BAŞKAN – Efendim, rica ederim... Rica ederim...

ASLAN POLAT (Erzurum) – Hayır; yani, anlaşılması için...

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, raporda, Bayındırlık ve İskân eski Bakanı Yaşar Topçu'nun Yüce Divana sevki istenilmektedir.

Komisyon raporunu oylarınıza sunacağım. Anayasanın 100 üncü maddesinin üçüncü fıkrasına ve İçtüzüğün 112 nci maddesinin altıncı fıkrasına göre, Yüce Divana sevk kararı alınabilmesi için, üye tamsayısının salt çoğunluğunun kabul oyu; yani, 276 kabul oyu gerekmektedir. Açık oylamada kabul oyu 276'nın altında olduğu takdirde, Yüce Divana sevk kabul edilmemiş olacaktır. Bu nedenle, oylamayı açık oylama şeklinde yapacağız.

Şimdi, açık oylamanın şekli için Genel Kurulun onayını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

Oylama için 3 dakika süre veriyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Bayındırlık ve İskân eski bakanı Yaşar Topçu hakkında kurulan (9/19) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunun Yüce Divana sevke dair raporunun açık oylamasına 360 sayın milletvekili katılmış; kabul 174, ret 177, çekimser 9 oy kullanılmıştır.

Bu sonuca göre, rapor kabul edilmemiştir. Böylece, Bayındırlık ve İskân eski Bakanı Yaşar Topçu'nun Yüce Divana sevkine mahal olmadığına karar verilmiştir efendim.

Sayın milletvekilleri, gündemin 5 inci sırasında yer alan, 20 nci Yasama Döneminde Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya ve 55 arkadaşı tarafından verilen, 6.1.1998 tarih ve 98/10496 sayılı Bakanlar Kurulu kararnamesiyle mevzuata aykırı bir şekilde İstanbul’da yeni turizm merkezleri ilan attiği ve bu suretle partizanlık yapılmasına yol açarak görevini kötüye kullandığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasiyla eski Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önerge ve (9/24) esas numaralı Meclis soruşturması komisyonu raporu üzerindeki görüşmelere başlıyoruz.

5. – 20 nci Yasama Döneminde Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya ve 55 Arkadaşı Tarafından Verilen, 6.1.1998 Tarih ve 98/10496 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesiyle Mevzuata Aykırı Bir Şekilde İstanbul’da Yeni Turizm Merkezleri İlan Ettiği ve Bu Suretle Partizanlık Yapılmasına Yol Açarak Görevini Kötüye Kullandığı ve Bu Eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı Maddesine Uyduğu İddiasıyla Eski Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz Hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Soruşturması Açılmasına İlişkin Önerge ve Meclis Soruşturması Komisyonu Raporu (9/24) (S. Sayısı : 508) (1)

BAŞKAN – Komisyon?.. Burada.

Meclis soruşturması komisyonunun 508 sıra sayılı raporu daha önce sayın üyelere dağıtılmış ve eski Başbakana gönderilmiştir.

Rapor üzerindeki görüşmelerde komisyona, şahısları adına 6 milletvekiline ve hakkında soruşturma açılması istenen eski bakana söz verilecektir.

Konuşma süreleri, komisyon için 20, şahısları adına söz alan milletvekilleri için 10'ar dakikadır. Son söz, hakkında soruşturma açılması istenilen eski Başbakana ait olup, süresizdir.

Rapor üzerinde söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: İstanbul Milletvekili Hüseyin Mert, Antalya Milletvekili Kemal Çelik, İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı, Sakarya Milletvekili Nezir Aydın, Kars Milletvekili Arslan Aydar.

Komisyon söz istemiştir.

(9/24) ESAS NUMARALI MECLİS SORUŞTURMASI KOMİSYONU BAŞKANI BEDRİ YAŞAR (Gümüşhane) – Sonunda Sayın Başkan.

BAŞKAN – Şimdi istiyorsanız, buyurun.

(9/24) ESAS NUMARALI MECLİS SORUŞTURMASI KOMİSYONU BAŞKANI BEDRİ YAŞAR (Gümüşhane) – Sonunda, en sonunda efendim.

                                

(1) 508 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

BAŞKAN – Sonunda istiyorsunuz?..

(9/24) ESAS NUMARALI MECLİS SORUŞTURMASI KOMİSYONU BAŞKANI BEDRİ YAŞAR (Gümüşhane) – Evet.

BAŞKAN – Peki.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Olmaz Sayın Başkan. İçtüzük çok açık; evvela komisyon, sonra, 6 milletvekili söz alır efendim. Yok böyle bir şey... Önce, komisyon efendim. Uygulamanızı düzeltin.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Öyle olsun Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, ben de ifade ederken, buyurduğunuz gibi, "komisyon, şahısları adına 6 milletvekili ve hakkında soruşturma açılması istenilen Başbakan" dedim.

Komisyon, ilk önce söz istemeyip de daha sonra söz isterse ne yapacağım?

TURHAN GÜVEN (İçel) – İsteyemez...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Veremezsiniz!

BAŞKAN – Veremez miyim?

TURHAN GÜVEN (İçel) – Bu sırayı değiştiremezsiniz Sayın Başkan. İçtüzük buna amir; siz, bunu değiştiremezsiniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Doğrusu o; ama, siz verirseniz...

(9/24) ESAS NUMARALI MECLİS SORUŞTURMASI KOMİSYONU BAŞKANI BEDRİ YAŞAR (Gümüşhane) – Sayın Başkanım, şimdi de konuşabilirim.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

(9/24) ESAS NUMARALI MECLİS SORUŞTURMASI KOMİSYONU BAŞKANI BEDRİ YAŞAR (Gümüşhane) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

20 nci Yasama Döneminde Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya ve 55 arkadaşı tarafından verilen 6 Ocak 1998 tarih, 98/10496 sayılı Bakanlar Kurulu kararnamesiyle mevzuata aykırı bir şekilde İstanbul'da yeni turizm merkezleri ilan ettiği ve bu suretle partizanlık yapılmasına yol açarak görevini kötüye kullandığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla eski Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önerge ve (9/24) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu raporu hakkında, komisyon adına söz almış bulunuyorum.

12.3.1982 gün ve 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununun amacı, ülkemiz turizm sektörünü düzenleyecek, geliştirecek dinamik bir yapı ve işleyişe kavuşturacak düzen ve önlemlerin alınmasını sağlamaktır.

2634 sayılı Turizm Teşvik Kanunun 3 üncü maddesinde, yasada geçen bazı kavramların tanımlarını yapmak istiyorum:

Turizm bölgeleri: Sınırları Turizm Bakanlığının önerisi ve Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenen ve ilan edilen bölgeler.

Turizm alanları: Turizm bölgeleri içinde öncelikle geliştirilmesi öngörülen, mevkii ve sınırları, Turizm Bakanlığı önerisi, Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenen ve ilan edilen, doğal ve sosyokültürel değerlerin yoğunlaştığı alanlar.

Turizm merkezleri: Turizm bölgeleri içinde veya dışında, yeri, mevkii ve sınırları, Bakanlığın önerisi, Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenen ve ilan edilen, turizm yönünden önem taşıyan yerlerin adı olarak isimlendirebiliriz.

Değerli milletvekilleri, tanımlardan da görüleceği gibi, turizm bölgeleri, alanları ve merkezleri arasındaki fark, genelde, bir nitelik farkı olmayıp, nicelik farkıdır. Bu nedenle, bu tür yerlerin tespitinde ortak kurallara uyulur. Bu düşünceden hareketle, Turizmi Teşvik Kanununun 4 üncü maddesinde "Turizm bölgeleri, turizm alanları ve turizm merkezlerinin tespitinde; ülkenin doğal, tarihî, arkeolojik ve sosyokültürel turizm değerleri, kış, av ve su sporları ve sağlık turizmi ile mevcut diğer turizm potansiyeli dikkate alınır" denilerek, her üç yerin belirlenmesinde ortak ölçüler saymıştır.

Bu maddenin uygulanmasını göstermek üzere, 2634 sayılı Yasanın 37/A-(1) maddesine dayanılarak, Bakanlar Kurulunun 24.5.1983 gün ve 83/6733 sayılı kararıyla, turizm bölgeleri, turizm alanları ve turizm merkezlerinin belirlenmesi için çalışma gruplarının oluşturulması görev ve yetkileri ile çalışma şekline ilişkin yönetmelik, 27 Temmuz 1983 tarihli ve 18117 sayılı Resmî Gazeteyle yayımlanarak yürürlüğe konulmuştur. Bu yönetmeliğe göre, turizm bölge, alan ve merkezleri, aşağıda açıklanacağı şekilde belirlenmektedir.

Turizm Bakanlığının içinde bir komisyon oluşturulur, bu komisyona "bakanlık içi komisyon" denir. Bu komisyonun görevi, yukarıda belirtilen Turizmi Teşvik Kanununun 4 üncü maddesi esasları çerçevesinde, ileride ilanı düşünülen turizm bölgelerinin, turizm alanlarının ve turizm merkezlerinin mevkii ve sınırlarını, Bayındırlık ve İskân Bakanlığıyla ilişki içinde belirlemektir. Belirlenen mevki ve sınırlar, Turizm Bakanlığının onayıyla bakanlıklararası komisyona, oradan da Bakanlar Kuruluna gönderilerek yayımlanır.

Değerli arkadaşlar, bakanlıklararası komisyon, Turizm Bakanlığı, Planlama ve Yatırımlar Dairesi Başkanlığının koordinatörlüğünde, Genelkurmay Başkanlığı, Başbakanlık Devlet Planlama Müsteşarlığı, Çevre Bakanlığı, Millî Savunma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Gümrük Müsteşarlığı, Ulaştırma Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Orman Bakanlığı, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının ilgili ve yetkili temsilcilerinden oluşur.

Turizm Bakanlığınca ilan edilmesi önerilen yerlerin mevkii ve sınırlarını gösteren haritalar öncelikle Bayındırlık ve İskân Bakanlığına sunulur; Bayındırlık ve İskân Bakanlığından gelen görüşe göre Turizm Bakanının onayıyla, bakanlıklar arası komisyona davet yazısı yazılır, 20 gün içerisinde toplanmak üzere. Bakanlıklararası komisyon, toplantıya davet edildiği tarihte, bu görüşlerini toplantıda beyan eder. Eğer, bu toplantıda aksine görüşü olanlar varsa, onunla ilgili 7 günlük eksüre verilir. Bu süre zarfında olumlu veya olumsuz görüş beyan edilmediği takdirde, kanunî süre içerisinde olumlu görüş beyan etmiş gibi algılanır.

Değerli arkadaşlar, sunulan öneriler, Bakanlar Kurulunca uygun bulunduğu takdirde, belirlenen yerler Resmi Gazetede ilan olunur. Bir yer turizm bölgesi, turizm alanı veya turizm merkezi olarak Bakanlar Kurulunca ilan edilince, o yerin planlama yetkisi Turizm Bakanlığına geçer. Planlama yetkisinin nasıl kullanılacağı 17 Ocak 1983 gün ve 17941 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan turizm alanları ve turizm merkezlerinde imar planlarının hazırlanması ve onaylanmasına ilişkin yönetmelikte gösterilmiştir.

Değerli milletvekilleri, her kimin mülkiyetinde veya yönetiminde olursa olsun, taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının korunmasını sağlamak için gerekli önlemleri almak, aldırmak ve bunların her türlü denetimlerini yapmak, yine, Kültür Bakanlığına aittir.

Kültür Bakanlığı Tabiat ve Kültür Varlıklarını Koruma Kurulunun yetkilerinden bazıları şunlardır: Belirlenen, korunması gerekli kültür ve tabiat varlıklarının tescilini yapmak, koruma amaçlı imar planları ile bunların her türlü değişikliklerini inceleyip onamak, korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının koruma alanlarının tespitini yapmak.

Değerli arkadaşlar, bu ön bilgilerden sonra olayları kısaca özetlemek istiyorum. Önergedeki iddiaların odak noktasını oluşturan 19 uncu ve 20 nci gruplarda yer alan turizm merkezi ve alanlarına ilişkin yapılan işlemlerin özeti kısaca şöyledir.

19 uncu grupta yapılan işlemlerin özeti: Turizm Bakanlığı yetkilileri, 19 uncu grupta bulunan yerlerin sınırlarının belirlenmesi için Bayındırlık ve İskân Bakanlığıyla 11.12.1996 tarihinde görüşmüşler ve 19 uncu grupta bulunan yerlerin sınırlarını belirlemişlerdir. Bu belirleme sırasında, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Beşiktaş-Kuruçeşme, İstanbul-İstinye turizm merkezi tevsiine ilişkin olarak, söz konusu alanların Boğaziçi alanında kalması nedeniyle, öncelikle Boğaziçi Kanununun uygulamasına tabi olduğundan, ilanında yarar olmadığını belirtmiştir. Bayındırlık ve İskân Bakanlığının bu görüşüne karşı, Turizm Bakanlığı, bir yörenin turizm merkezi ilanının, salt imar planı onayı ve plan tadilatı sürecinde yetki almaya yönelik bir tasarruf olmadığı; Kuruçeşme turizm merkezi sınırları içinde kalan alanların büyük bölümünün Boğaziçi Öngörünüm Bölgesi Uygulama İmar Planında zaten turizm tesis alanı olarak düzenlendiği, bu alanın, turizm merkezi ilanındaki amacın da, bu alandaki yatırımın desteklenmesi olduğunu ileri sürmüştür. Turizm Bakanlığı Yatırımlar Genel Müdürlüğü, bakanlık makamından onay alarak, konunun, bakanlıklararası komisyona sunulmasını sağlamıştır. Bakanlıklararası komisyon 10.1.1997 tarihinde toplanmış; toplantı sırasında, itirazlar üzerine, bazı yerler öneri paketinden çıkarılmıştır.

Bakanlar Kurulunun kararıyla, 4 Mayıs 1997 gün ve 24 222 sayılı yazıyla bir kez daha istenilmiştir. Yazı eki listede, İstanbul-Beşiktaş Kuruçeşme turizm merkezi, İstanbul Şişli Bomonti turizm merkezi, İstanbul İstinye turizm merkezi tevsii projesi, İstanbul Sarıyer İstinye turizm merkezi tevsii yerleri vardır.

Turizm Bakanlığı, 12 Eylül 1997 gün ve 29482 sayılı yazıda, özetle; Maliye Bakanı Sayın Zekeriya Temizel'in, Kuruçeşme turizm merkezi ile Şişli Bomonti turizm merkezinin kararnameden çıkarılması, çıkarılmadığı takdirde kararnameyi imzalamayacağını beyan etmesi üzerine, bu iki yer kararnameden çıkarılmıştır. Bilahara, Bakanlar Kurulunun 23.9.1997 gün ve 97/9885 sayılı kararıyla, ekli listede, İstanbul'da bulunan herhangi bir yer kalmamıştır.

Değerli arkadaşlar, 20 nci Grupta yapılan işlemlerde ise, bu yerlerin tamamı tekrar gündeme gelmiş, tekrar ilan edilmek üzere, Turizm Bakanlığına müracaatta bulunulmuştur 4 Aralıkta Turizm Bakanlığınca İstanbul Beşiktaş Atik Alipaşa Yalısı, İstanbul Beşiktaş Kuruçeşme turizm merkezi, Şişli Bomonti turizm merkezi, İstinye turizm merkezi ve Sarıyer İstinye Turizm Merkezi Tevsii Projeleri, ilk etapta sunulan projeler.

8 Aralıkta toplanan komisyona ilave olarak üç yer daha önerilmiş; İstanbul Beşiktaş Serencebey Yokuşu, İstanbul Sarıyer Mavramoloz turizm merkezi ve İstanbul Ataköy Turizm Merkezi İkinci Tevsii Projesi bakanlık onayına aynı gün sunulmuştur.

Değerli arkadaşlar, bu bölgelerin tamamı, Bakanlar Kurulu tarafından ilan edildikten sonra, gerek o zamanki Cumhuriyet Halk Partisinin hükümeti dışarıdan desteklemesi gerekse diğer sivil toplum örgütlerinin baskısı sonucu, İstanbul'daki üç yer hariç, tamamı kararnameden çıkarılmıştır. Bunlardan bir tanesi Şişli Bomonti, diğeri Atik Alipaşa Yalısı, üçüncüsü de Ataköy Tevsii İkinci Projesi.

Biz, komisyon olarak 70'e yakın arkadaşımızı dinledik. Gerek Şişli Bomonti gerekse Atik Ali Paşa Yalısının turizm merkezi ilan edilmesiyle ilgili hiçbirimizin bir itirazı olmamıştır. Hatta, buraların turizm merkezi ilan edilmesi, tarafımızdan da uygun görülmüştür. Hakikaten, Türkiye'deki tarihî yerlerin, turizmin hizmetine açılmasında, biz, şahsen, büyük bir fayda görmekteyiz.

Yalnız, özellikle, dikkatimizi çeken Ataköy Tevsi-2 Projesi için 4.12.1997 tarihinde ilk defa bakanlığa müracaat edilmiş, bakanlıklararası komisyona gönderilmeden, 8. 12.1997 tarihinde direkt bakanlıklararası komisyona gönderilmiştir. Aynı şekilde, diğer bakanlıkların herhangi bir görüş beyan etme zamanı olmadan, bu süre çalışmadan 6.1.1998 tarihinde de, zaten, buraların tamamı turizm alanı olarak ilan edilmiştir.

Değerli arkadaşlar, turizm alanlarının bölgesel olarak ilan edilmesine, şahsen, bizim hiçbir itirazımız yok; ama, bu 2634 sayılı Yasa, hakikaten, Türkiye'de turizmin canlanmasına çok büyük katkılar sağlamıştır ve bugün, Türkiye ekonomisi de turizmden çok büyük gelirler beklemektedir; ama, özelilkle, noktasal bazda yapılan turizm alanı, turizm merkezi ilanları her zaman şaibe uyandırmıştır ve bundan sonra da uyandırmaya devam edecektir.

Özellikle, Ataköy Tevsi-2 Projesi üzerinde geçmiş dönemde Cumhuriyet Halk Partisinden Ahmet Güryüz Ketenci'nin, gerekse İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve İstanbul Mimarlar Odasının müracaatları Danıştay 6. Ceza Dairesinde birleştirilerek, dava görülmüş, bilirkişiler bölgeye gönderilmiş, giden bilirkişiler, Bakanlar Kurulu kararının iptali yönünde karar vermişlerdir. Bu karara Turizm Bakanlığı itiraz etmiş, ek bilirkişi tayin edilmiş, giden ek bilirkişi de daha önceki bilirkişilerin kararına uymuştur. Bunun neticesinde, Ataköy Tevsi-2 Projesi netice itibariyle iptal edilmiştir. Şu an için de burada herhangi bir faaliyette bulunulmamıştır; ama, maalesef, komisyonumuzun çalışma süresi içerisinde, özellikle, Turizm Bakanlığının Yatırımlar Genel Müdürlüğünden, Planlamadan, işletmeden çağırdığımız bütün arkadaşlar, bu konuyla ilgili gerekli çalışmayı yapmadığı kanaati komisyonumuzda ve şahsen bende de hasıl olmuştur.

Turizm alanı ilan edilecek bir yer, müracaat edildiği andan itibaren yöresel özelliklere göre, yöresel potansiyele göre bir çalışma neticesinde bakanlıklararası komisyona gönderilmesi lazım gelirdi; ama, maalesef, Turizm Bakanlığının hiçbir birimi -bizim incelediğimiz, gerek 19 uncu gerekse 20 nci dönemlerde ilan edilen yerlerle  ilgili söylüyorum- hiçbir ciddî bir çalışma yapmamıştır. Biz, bu konuda, komisyonumuz olarak, Turizm Bakanlığıyla ilgili, Turizm Bakanlığının çalışanlarıyla ilgili yine suç duyurusunda bulunduk; onu da size aynen okumak istiyorum :

"Turizm bölgeleri, turizm merkezleri ve turizm alanlarının tespiti ve ilan edilmesiyle ilgili çalışmalar yapmakla görevli bakanlığınızın Yatırımlar Genel Müdürlüğünün çalışmaları hakkında ciddî kuşkular duyulmuştur. Komisyonumuz, anılan genel müdürlüğünün turizm alanlarının tespiti ve ilanı konusunda yürüttüğü çalışmalara gereken önem ve ciddiyeti göstermediği inancındadır. Şöyle ki, komisyon çalışmaları sırasında bilgisine başvurduğumuz yetkililerin ifadeleri ve komisyonumuza ulaşan bilgi ve belgeler, ilanı düşünülen bölgelere ilişkin ciddî bir ön hazırlık yapılmadığı, herhangi bir rapor hazırlanmadığı gibi, yürütülen çalışmalarda kişilerin uhdelerinde kaldığı, kurumdan veya görevden ayrıldıkları zaman bu bilgilerin de onlarla beraber gideceği kanaatinin oluşmasına yol açmıştır. Böyle bir çalışma ise, devlet ciddîyetiyle uzaktan ve yakından bağdaşmaz. Bu genel müdürlüğün çalışmalarının ciddî bir şekilde denetlenip, gözden geçirilmesi gerekmektedir."

Ayrıca, soruşturma açılmasına neden olan söz konusu önergede ileri sürülen iddialara da mesnet olan Ataköy Turizm Merkezi 2-Tevsii Projesi için yapılan işlemler de komisyonumuzu ciddî şekilde düşünceye sevk etmiştir.

İstanbul bölgesinde 1987-1997 arasında 115 müracaat varken, özellikle, 6 tane yerin, hem 19 uncu hem 20 nci Dönemlerde direkt komisyona sunulmasına, biz, bir mana veremedik. Özel bir şahsa ait Emayetaş arazisiyle ilgili müracaatın hemen dört gün sonrasında, diğer müracaatlar için seneler süren işlemlerin, dört beş gün gibi kısa sürede tamamlanarak Bakanlar Kurulunun imzasına getirilmesi, ciddî kuşkuların doğmasına neden olmuştur.

Komisyonumuz, son karar toplantısında konu üzerinde hassasiyetle durmuş ve Bakanlığınızın ilgili genel müdürlüğünün çalışmalarının yetkili kurullarınız aracılığıyla denetlenmesini ve çalışmaların, olması gerektiği düzeye getirilmesini; eğer varsa, yapılan yanlış işlemlerin sorumlularının cezalandırılmasını ve neticeden komisyonumuzun haberdar edilmesini kararlaştırmıştır.

Değerli arkadaşlar, çağırdığımız bütün arkadaşlar, her seferinde, İstanbul'un yatak kapasitesindeki önemli açıktan bahsetmiştir. İşte, İstanbul, dünyanın ticaret merkezidir, Türkiye'nin gözbebeğidir... Biz, bunların tamamına katılıyoruz. Her seferinde, İstanbul'un 100 000 yatağa ihtiyacı vardır, biz de verdik... Ben de diyorum ki -komisyonda da bunu hep sordum- 60 000 yatağa ihtiyacı var, bir başka üyemiz de diyor ki, 120 000 yatağa ihtiyacı var. Maalesef, elde, somut, yani, İstanbul'un, önümüzdeki beş yılda veya on yılda, Sekizinci Beş Yıllık Plan da dahil, yatak kapasitesinin ne olduğu konusunda, sadece bu tür beyanların dışında, elle tutulur hiçbir bilgi, maalesef, yoktur; bu da, bizim Bakanlığımızın bir eksikliğidir.

Ümit ediyorum ki, 57 nci hükümet döneminde, sadece İstanbul'un değil, Türkiye'nin turizm potansiyeli, turizm portföyü kapasitesi neyse, daha önceden çalışmaları yapılır ve müteşebbislerin hizmetine sunulur. Bu, bizim en büyük arzumuz, en büyük dileğimiz.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de, her şeyi şeffaf yapmak lazım. Ne olursa olsun, rekabete açılmayan, davetiyelerle, özel isteklerle yapılan işler, her zaman şaibe uyandırmıştır, şaibe uyandırmaya da devam edecektir. İhaleler yapılıyorsa, gerek turizm alanlarıyla ilgili olsun gerek otoyollarla ilgili olsun gerek enerji sektöründe olsun -Türkiye, bütün sektörlerde, özellikle inşaat sektöründe bugün dünyayla boy ölçüşecek seviyededir- bu devirde, artık, davetiyelerle, özel isteklerle veya özel kararnamelerle yapılan ihalelerin tamamı, hangi dönemde yapılmış olursa olsun, şaibe uyandıracaktır ve uyandırmaya da devam edecektir.

Değerli arkadaşlar, asıl olan, rekabete açık, herkese açık, ulusal veya uluslararası rekabete açık ihaleleri yapmanın zamanı gelmiş ve geçmektedir. Bu, hem Parlamentonun hem milletvekillerinin hem bakanların hem de kamuoyunun sırtından bu yükü almış olacaktır.

Bunlardan daha önemlisi de, özellikle 2886'nın bir an önce değiştirilmesidir. Proje olmadan, proje yapılmadan gerçekleştirilen ihalelerin Türkiye'ye maliyeti, olduğundan fazladır.

Sözü fazla uzatmak istemiyorum, kısa bir örnek vermek açısından söylüyorum: Karadeniz otoyolunun 718 milyon dolar olduğundan bahsettik. Daha bugün, keşif bedelleri, bugünkü rakamlar itibariyle, ortalama yüzde 35, yüzde 40'lar civarında artmıştır. Niye; ciddî manada planı, projesi yapılmadığı için. Bundan sonra, hangi sektörde olursa olsun, Türkiye'de bir yatırım yapılacaksa, önce projeler üretilmeli, bu projelerin ihaleleri, anahtar teslimi teklif fiyatı üzerinden yapılmalıdır. Ne müteahhitlerimiz hırsızlıkla ne de devletimiz, yöneticilerimiz yolsuzlukla suçlansın diyorum.

Burada, tabiî, biz, Sayın Mesut Yılmaz'la ilgili, suçu sübuta erdirecek bir madde bulamadık. Netice itibariyle, sadece Ataköy Tevzi Projesinde sıkıntılarımız vardı; onu da, zaten, Danıştayın 6 ncı Dairesi ve Dairelerarası Kurul iptal etti, şu an ortada da bir şey yok.

Komisyon üyesi bütün arkadaşlarımız, tüm toplantılara en az 10 kişiyle katılmışlardır; gerek Ankara ve gerekse İstanbul'da müşterek yaptığımız toplantılarda katılımımız fevkalade olmuştur; kararı da müşterek olarak vermişizdir. Ben, üyelerimize, Komisyonumuzda gösterdikleri faaliyetlerden dolayı teşekkür ediyorum. Kararlarımızı, tümüyle, kendi ahlakî ve vicdanî kanaatlerimizle verdik. Hiçbir tesir altında kalmadığımızı da özellikle belirtmek istiyorum.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – İlk söz, İstanbul Milletvekili Sayın Hüseyin Mert'te.

Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN MERT (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 20 nci Yasama Döneminde, Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya ve 55 arkadaşı tarafından verilen Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergeye ait (9/24) esas numaralı Soruşturma Komisyonu raporu hakkında görüşlerimi belirtmek üzere huzurlarınıza gelmiş bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Önerge, dönemin Başbakanı Sayın Ahmet Mesut Yılmaz'ın, 6.1.1998 tarih ve 98/10496 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesiyle, İstanbul'da mevzuata aykırı bir şekilde yeni turizm merkezleri ilan ederek ve bu suretle partizanlık yapılmasına yol açarak görevini kötüye kullandığı iddiasıyla, Anayasanın 100 ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılması istemini içermektedir.

20 nci Dönemde kurulan, ancak, seçim nedeniyle görevini tamamlayamayan soruşturma komisyonlarından sonra, 21 inci Dönemde kurulan (9/24) esas numaralı Soruşturma Komisyonu, dört aylık süre içerisinde, kamu kurum ve kuruluşlarından konuyla ilgili tüm bilgi ve belgeyi toplamış, yönlendirici ve karar verici noktadaki hemen hemen tüm bürokrat ve siyasîleri dinlemiş, İstanbul'a giderek, bu yerleri, çevresel şartlarıyla birlikte görüp, değerlendirerek kararını vermiştir.

Bakanlar Kurulunun 11 Ocak 1998 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan kararı ve ekli listesiyle "20 nci Grup Turizm Merkezleri" başlığı altında, çeşitli şehirlerimizde 19 adet yeni turizm bölgesi ilan edilmiş, 6 yerde ise, tevsi ve tadil çalışması yapılmıştır. Adı geçen listede, iddiaya konu olan yerlerden yeni ilan edilen 19 yerin 5 adedi, tevsi ve tadil edilen 6 yerin ise 3 adedi İstanbul'dadır.

Bu yerlerin turizm bölgesi ilan edilmesinden yaklaşık iki ay sonra, kamuoyundan gelen baskılar ve dönemin hükümetinin bir azınlık hükümeti oluşu nedenleriyle, İstanbul'daki bu toplam 8 adet yerin 5 adedinden vazgeçilmiş, Bakanlığın istemi ve Bakanlar Kurulunun kararıyla, bu yerlerin turizm merkezi olması kararı iptal edilmiştir. İptal sonucu, 20 nci grup turizm bölgelerinden, İstanbul'a ait olan Atikali Paşa Yalısı ve Şişli Bomonti Turizm Merkezi, yeni ilan edilen, Ataköy Turizm Merkezi ise, tevsi ve tadil edilen yer olarak yürürlükte kalmıştır.

1982 yılında yürürlüğe giren Turizmi Teşvik Kanunu, turizm sektörünü düzenleyecek, geliştirecek, dinamik bir yapı ve işleyişe kavuşturacak tertip ve tedbirlerin alınmasını sağlamaya yönelik, ülke turizminin bölge ülkelerinden geri kalmaması için, Bakanlığın hareket kabiliyetini artıran ve gerekli önlemlerin, bürokratik engellemelere takılmadan, çok kısa süre içerisinde alınmasını sağlayan bir yasadır. Türk turizminin gelişmesinde, dünyanın ve Türkiye'nin olağan gelişiminin yanı sıra, bu yasanın da önemli bir desteği vardır.

Yasaya göre, bir yerin turizm bölgesi ilan edilebilmesi için, Turizm Bakanlığı içerisinde oluşturulacak komisyonun, yine, yasanın 4 üncü maddesinde belirtilen turizm bölge, alan ve merkezlerinin tespiti kriterlerini göz önünde bulundurarak, yapacağı çalışmanın, bakanlıklar arasında kurulacak komisyonda değerlendirilmesi ve Bakanlar Kurulu kararını gerektirmektedir.

Değerlendirme yapılırken göz önünde tutulması gereken en önemli konulardan birisi, bir yerin turizm bölgesi olmasının ortaya çıkaracağı sonuçlardır. Turizm bölgesi olarak ilan edilen bir yerin planlaması, Turizm Bakanlığının tasarrufuna geçmektedir. Ancak, gözden kaçırılmaması gereken en önemli konu, oldukça geniş yetkiler vermesine rağmen, Turizmi Teşvik Yasası, hiçbir zaman, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununu ortadan kaldırmamaktadır. Başka bir deyişle, Bakanlar Kurulunun turizm merkezi olarak ilan ettiği yerler üzerinde Turizm Bakanlığının tasaruffu, ancak, koruma kurulllarının uygun görmesiyle mümkün olabilmektedir. Bunun da anlamı, SİT kararıyla donatılmış bir yer üzerinde, koruma kurullarının uygun görmediği hiçbir yapılaşmanın olamayacağıdır.

Ülkemizin ve İstanbul'un, özellikle şu günlerde daha yoğun eksikliğini duyduğu, turizm tesisi eksikliği bir şekilde giderilmek zorundadır. Yapılaşma gerçekleşmediği sürece, turizm merkezi olarak ilan edilen yerlerden her zaman geri dönme şansı vardır; ama, özellikle, tarihî ve doğal güzelliklerimize ve ulaşım olanaklarına yakın olan yerlerde arsa üretiminin sıfır ya da sıfıra yakın bir değerde olması, turizm merkezleri ilanı uygulamalarında, insanlarımızın şüpheli düşünmelerine neden olmaktadır. Gelecekte de, yeni turizm merkezleri ilanında aynı soru işaretlerine neden olacaktır.

Açıkladığım bu kriterlere dayanarak, eski Başbakan Sayın Ahmet Mesut Yılmaz'ın Başbakanlık görevi yaptığı döneme ilişkin, İstanbul'da mevzuata aykırı bir şekilde yeni turizm merkezleri ilan ederek partizanlık yaptığı ve görevini kötüye kullandığı iddiasından ötürü Yüce Divanda yargılanmasına gerek olmadığına oybirliğiyle karar veren Soruşturma Komisyonunun düşüncesine katılıyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

Şimdi, söz sırası, Antalya Milletvekili Sayın Kemal Çelik'te.

Buyurun efendim.

KEMAL ÇELİK (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlar Kurulu Kararnamesiyle, mevzuata aykırı bir şekilde İstanbul'da yeni turizm merkezleri ilan ettiği ve bu suretle partizanlık yapılmasına yol açarak görevini kötüye kullandığı iddiasıyla eski Başbakan Sayın Mesut Yılmaz hakkında Meclis soruşturması açılmasıyla ilgili olarak kurulan Meclis Soruşturması Komisyonu raporu üzerinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ben, bahse konu komisyonun bir üyesiydim. Komisyon olarak çok ciddî ve yoğun bir inceleme ve çalışma yaptık. Sonuç olarak da, Meclisimizdeki tüm siyasî partilerin üyeleri olarak, ittifakla, Sayın Yılmaz'ın Yüce Divanda yargılanmasına gerek olmadığına karar verdik.

Bu soruşturmayla ilgili olarak, turizm merkezlerinin ilanında yapılan tercihlerde ve zamanı zorlamak suretiyle, bürokratik işlemlerin tamamlattırılmasında siyasî iradenin bir dayatmasının olduğu konusunda bazı tereddütlü hususlar bulunmakla birlikte, konunun yargıya intikal etmiş olduğunu da gördüm. Ben, demokratik hukuk devleti olma iddiasında olan bir ülkenin parlamentosunun bir üyesi olarak, siyasî rant uğruna, hukuka aykırı davranamazdım.

Önceki soruşturmalarda yapılan siyasî yanlışlıklara, birilerinin artık "dur" demesi gerekiyordu. Bu bakımdan, ben, yanlışın devamına müsaade etmeyen tüm komisyon üyesi arkadaşlarımı, bu örnek davranışları nedeniyle, huzurunuzda kutluyorum. Evet, bu karar, benim için çok anlamlıdır; ama, dileğim, bu örnek kararın, Türk siyaseti için de bir anlam ifade etmesidir.

Değerli milletvekilleri, Türk siyasetinde, demokrasimizin geleceği açısından çok önemli olan bazı talihsiz olayların geçmişte yaşanmış olduğunu ve hâlâ, aynı hataların ısrarla sürdürülmek istendiğini görüyorum. Yüce Parlamento, tarihimize, gelecek kuşakların gururla okuyacakları notlar düşmek yerine, hayretle ve biraz da esefle okuyacakları notların düşülmüş olduğunu maalesef görüyorum. Demokrasinin bir ürünü olan, bilgi toplumunu yaşamaya başlayan bir dünyada, demokrasinin bir sembolü olan parlamentonun, tamamen hukuk dışı ve hukukun üstünlüğünü hiçe sayan uygulamalar yaptığını, maalesef görüyorum.

Düşünün ki, Anayasamızın 138 inci maddesindeki "yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez" hükmü yok sayılabiliyor. Bu açık hükme rağmen, yargı kararlarına itibar edilmediğini görüyoruz.

Bakınız, Türk siyasetinde bu yanlışlıklar, zaman zaman bizlere pahalıya mal olmuştur. Bu konuda, 1996 yılında, çok basit bir siyasî hesapla, Anayol Hükümetinin bozulmuş olması, çarpıcı bir örnektir.

Değerli milletvekilleri, hafızalarımızı tazelersek, o hükümet, Türkiye için büyük bir fırsattı, bir toplumsal talebin ifadesiydi, Türk Halkının çok şey beklediği bir hükümetti. Bugün, herkes görüyor ki, Türkiye, Anayol'un yıkılmasıyla, altın değerinde beş yılını kaybetmiştir. 1996 yılının şartlarını tekrar oluşturmamız için, hiç hata yapmadan, belki de bir beş yıl daha harcamamız gerekiyor. O gün Anayol Hükümetinin bozulmasında başrolü oynayanlar, bugün "hukuk, bir gün herkese lazım olur" diyenler, ne yazık ki, dört yıl sonrasını görüp de "hukuk, bir gün bana da lazım olur" diyememişlerdir. Buna rağmen, ben, doğruların dört yıl sonra da olsa görülmesini, Türk siyaseti açısından büyük bir fırsat olarak görüyorum; ama, tüm partilerin bu gerçekleri görmesi gerekiyor. Bakıyorum da, hâlâ gerçekleri göremeyenlerin ve tarihi iyi tahlil edemeyenlerin varlığını görüyoruz.

Bir kişinin suçlu olup olmadığına karar verecek tek merci olan bağımsız Türk yargısının suçsuzdur dediği bir siyasî hakkında, "hayır, suçludur" diye parmakla mahkûm etmeye çalışmak, acaba, hangi siyasî hesabın bir sonucudur?! Diyebilirsiniz ki, biz, yolsuzlukla mücadele ediyoruz... Ancak, yolsuzlukla mücadele ediyoruz diyenler, acaba kendileri için de yolsuzluk suçlaması yapılıp, parmak hesabıyla mahkûm edilme kısırdöngüsünün yeniden başlayabileceğini hiç düşündüler mi?! Evet, bugün hesabınıza uygun düşse bile, yanlış, yanlıştır; yanlış üzerine oluşturulan siyaset de, her zaman geri tepmeye mahkûmdur.

Değerli milletvekilleri, biz, bu tür küçük siyasî hesaplaşmalarla kendimizi ve halkımızı kandırmaya devam ederken, dünyamız hızla değişiyor. Demokrasinin nimeti olan bilgi toplumunu yaşamaya başlayan dünyada, en büyük sermaye olan insan önplana çıkıyor. İnsan, bilgi teknolojisiyle, her gün, asırların bilimsel gerçeklerini değiştiriyor. Bizler, insan beyninin yaptıklarını izlemeye bile yetişemiyoruz. Acaba, biz, Türkiye olarak, bu değişimin neresindeyiz? Hâlâ, rakiplerini hukukdışı yollarla linç etmeye çalışanlar, değişim konusunda acaba ne düşünüyorlar? Türkiye'deki bütün sorunların kaynağının, değişim talebinin yerine getirilmemesi olduğunun farkında mıyız?

Değerli milletvekilleri, yolsuzluklar da dahil olmak üzere, bütün problemlerimizin haykırdığı bir gerçek var: Türkiye değişmek istiyor. Gemi, her tarafından su alıyor ve bizler, üst kamarada, delikleri tıkamaya çalışarak ve sorunları erteleyerek yola devam etmeye çalışıyoruz. İdarede yerelleşmeyi ve ekonomide özelleşmeyi esas alan, başta mahallî idareler reformu olmak üzere, eğitim, sağlık, adalet ve tarım gibi reformları gerçekleştirecek adımları atıp, Meclisimizi çalıştıramıyoruz.

Yine, Avrupa Birliğine aday ülke statüsünde olan Türkiye'nin Parlamentosunda, adaylık statüsüyle ilgili, hemen hemen hiçbir şeyin yapılmadığı görülmektedir. Kısacası, Yüce Parlamentomuz, tam demokrasi içerisinde, aday olduğumuz Avrupa Birliğinin etkin ve saygın bir üyesi olma hedefi için, bir an önce kısır çekişmeleri bırakıp, yapısal reformları, bir bütün halinde gerçekleştirmek zorundadır.

Değerli milletvekilleri, bu komisyonun bir üyesi olarak, hukukun üstünlüğüne inanarak verdiğimiz kararın bilinci içerisinde, özellikle bu tür soruşturmalarla ilgili olarak diyorum ki:

Siyaseti bir çözüm üretme platformu olmaktan çıkarıp bir sorun üretme mekanizmasına dönüştürmeye bir son verelim.

Çağdaş dünyanın evrensel değerlerinden birisi olan hukukun üstünlüğüne, bize lazım olduğu zaman değil, her zaman sahip çıkalım.

Suç ve suçluları yargıya bırakalım. Yargının suçlu görmediklerini suçlayarak, halkın demokrasiye güvenini zedeleyen siyasî linç hareketine son verelim.

Doğru Yol Partisinin yıllardır söylediği ve bugün, Sayın Başbakanımızın bizzat ifade ettikleri, siyasî soruşturmalarla ilgili anayasal düzenlemeyi bir an önce gerçekleştirelim ve demokrasimizin önündeki parmak engelini ortadan kaldıralım.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

Şimdi, söz sırası, İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Akarcalı'da.

Buyurun efendim.

BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım, komisyonumuz ciddî ve kapsamlı bir çalışma yapmıştır. Komisyonun çalışmalarına teşekkür ediyorum.

Söz almamın nedeni, komisyon çalışmaları esnasında görülen temel bir aksaklıkla ilgilidir. Eski bir Turizm Bakanı olarak da, benim de sorumluluğunu paylaştığım bu aksaklığın, önümüzdeki dönemlerde giderilmesinde yarar olacaktır.

Komisyon, özellikle turizm alanları tahsisi konusu yanında, Türkiye'nin geleceğe yönelik turistik master planının olmayışını, İstanbul gibi bir şehirde turizm yatırımlarının daha önceden belirlenmiş belirli bir plana, belirli bir çalışmaya değil, neredeyse el yordamıyla ve ortaya çıkan fırsatlara göre yapıldığını tespit etmiş ve Turizm Bakanlığının bu konudaki yetkili olarak ortaya çıkan insanlarının da yetkileriyle aynı ölçüde olmayan düşük bilgi düzeyinde olduklarını saptamıştır.

İleriye yönelik olarak, temelde bu konularda tedbir alınmasında çok ciddî yarar vardır. Türk turizmi, kapsamlı bir çalışmaya muhtaçtır ve özellikle İstanbul, bu çalışmanın ana merkezini oluşturma durumunda olmalıdır.

İleride ilan edilecek turizm alanları ya da  diğer başka yatırımlar ne şekilde olacaksa, bunlar, biraz önce belirttiğim gibi, "turizmde her türlü yatırıma ihtiyaç vardır, hangi yatırım yapılırsa yapılsın yararlıdır" anlayışından, bu yatırımların belirli bir plan, program ve perspektif çerçevesinde olmasında yarar olacaktır.

Bunun için de, Turizm Bakanlığının, kadro açısından, özellikle teknik kadro açısından, yetişmiş eleman açısından desteklenmesinde yarar vardır.

Komisyonun yapmış olduğu çalışmalarda bu temel eksiklik ortaya çıktı. İşte, bu soruşturma komisyonlarının da, olsa olsa bir yararı, bu şekildeki eksiklikleri ortaya çıkarmaktır.

Komisyon çalışmalarına tekrar teşekkür ediyorum ve saygılarımı sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akarcalı.

Efendim, söz sırası, şimdi, Sakarya Milletvekili Sayın Nezir Aydın'da.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

NEZİR AYDIN (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, (9/24) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu raporu üzerinde söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Malumunuz olduğu üzere, Bakanlar Kurulunun 6.1.1998 tarih ve 98/10496 sayılı Kararnamesiyle, Turizmi Teşvik Kanununa istinaden, 20 nci grupta kabul edilen turizm merkezleri listesi ilan edilmişti. Bu grupta, İstanbul'da 5 yer turizm merkezi olarak yeni kabul edilmiş, 3 yerin de tevsii kararı verilmişti. Hükümetin bu konuda yetki ve görevini kötüye kullandığı gerekçesiyle, Başbakan Sayın Mesut Yılmaz hakkında verilen Meclis soruşturması önergesi, 30.6.1998 tarihli birleşimde kabul edilmiş ve (9/24) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu kurulmuştu.

Komisyon, çalışmalarına devam ederken, genel seçimin gündeme gelmesi nedeniyle, karar alma noktasına gelememişti. Bu defa, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun, 23.11.1999 tarih ve 656 sayılı kararıyla, geçen yasama döneminde sonuçlandırılamayan Meclis soruşturması önergelerinde belirtilen ilgililer hakkında, Anayasanın 100 üncü maddesine göre, (9/24) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu tekrar kurulmuş ve çalışmalarını tamamlamıştır.

Geçen dönemde aynı komisyonda görev yapan bir arkadaşınız olarak, bu konudaki kanaatlerimi sizinle paylaşmak istiyorum. Burada, komisyon üyesi arkadaşlarımın söylediklerine katılıyorum; ancak, bir şeyin altını çizerek ifade etmek istiyorum ki, bu komisyon çalışmaları dönemimizde de, ilk komisyon çalışmaları dönemimizde de, maalesef, bu konuyla ilgili komisyonda dinlediğimiz bürokrat arkadaşlarımızdan ve çeşitli yetkililerden, sorduğumuz sorulara tatmin edici cevap alamadığımızda, zannediyorum, bütün komisyon üyesi arkadaşlarım iştirak edeceklerdir.

Şimdi, burada, müsaadenizle kanaatimi dile getirmek istiyorum. Burada, komisyonumuz, 15-0 gibi rekor denilebilecek bir sayıyla, ittifakla, Sayın Mesut Yılmaz'ın, bu, turizm alanları ilanıyla ilgili noktadan Yüce Divana gitmesinin söz konusu olmadığı kanaatine varmıştır. Bunun birçok nedenleri vardır.

Birincisi, ilan edilen 8 yerin 5'inden, zaten vazgeçilmiş durumdaydı; kalan 3 yerin 1 tanesini de Danıştay iptal etmiştir, hukukî aşamadadır.

Diğer bir noktadan, takdir ediyoruz ki, bir başbakan, yüzlerce kararnameye imza atmaktadır, birçok meseleyi takip etmektedir; bir bürokratın yapabileceği bir hatayı veya bir bakanın hatasını, her zaman başbakanlara yüklemeye kalkmak, herhalde adalet ölçüleriyle bağdaşmaz gibi geliyor bana. Ancak, bu olay detaylı incelendiği zaman, bu olayda yanlışlık veya hata yoktur, kesinlikle, denilemez. Şöyle ki: Bir kere, mevzuata aykırılık vardır, bu 20 nci Dönemde, özellikle İstanbul'daki 8 yerin ilanında. 8 yerin ilanında mevzuata aykırılık olduğu gibi, iptalinde de yanlışlıklar vardır -onu da ifade etmeye çalışacağım- yargı kararlarına aykırılık vardır? Burada, bakanlıklarını temsilen ilgili komisyonlara iştirak eden bürokratların uyarıları da dikkate alınmamıştır.

Bu kanaatimin oluş gerekçesine geçmeden önce, ilgili mevzuatı ve hükümet tarafından yapılan işlemleri kısaca özetlemek istiyorum.

Bir yerin nasıl turizm merkezi ilan edileceği, 2634 sayılı Kanun ile bu Kanuna göre çıkarılan yönetmeliklerle belirlenmiştir. Kanunun 4 üncü maddesinde, turizm merkezi ilan edilirken dikkate alınacak kriterler sayılmıştır. Bu konuda, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, Boğaziçi İmar Kanunu, Kıyı Kanunu ile yargı kararları mutlaka dikkate alınması gerekiyor.

55 inci hükümet tarafından ilan edilen ve 20 nci grupta bulunan 8 yerin 4 adedi, 19 uncu grup çalışmalarında da; yani, daha önceki hükümetler tarafından da gündeme getirilmiş, devrin Maliye Bakanı, 2'sine itiraz etmiş, bunun üzerine 4 yer de 19 uncu gruptan çıkarılmıştır. 

Değerli milletvekilleri, burada dikkat edilmesi gereken bir nokta var. Bir yerin turizm merkezi ilan edilmesi, talepte bulunanlar açısından ne anlam ifade etmektedir?

Birinci olarak, turizm merkezi ilan edilen yerdeki taşınmaz malın imar statüsü değişmektedir; yani, imar alanında park alanı, yeşil alan veya konut alanı olan bir yer, bu yolla turistik otel haline dönüştürülebilmektedir.

Bir diğeri, konuya ait taşınmaz mal veya orman gibi yerler, bu yolla, talepte bulunan kişilere uzun vadeli tahsis edilmekte ve kiralanabilmektedir.

Bir diğeri, özellikle İstanbul için oldukça önem arz eden bir nokta -Sayın Başbakan, komisyonda bize o zaman verdiği bilgilerde de bunu ifade etmişti- turizm merkezi ilan edilen yerde, şehir imar planı yerine, tamamen, Turizm Bakanlığı veya Bayındırlık ve İskân Bakanlığıyla birlikteki yetkilere sahip olmaktadır.

Değerli milletvekilleri, çok kısa olarak, bu uygulamada mevzuata aykırılıklara örnek vermek istiyorum.

6.1.1998 tarih ve 98/10496 sayılı Kararnamede, Kuruçeşme ve Bomonti turizm merkezi ilan edilmesine, devrin Maliye Bakanı Sayın Zekeriya Temizel şiddetle karşı çıkmasına rağmen, kendisinin kısa süreli bir yurtdışı seyahatinde, vekâleten Millî Eğitim Bakanına imzalattırılmış ve Sayın Temizel de, dönüşünde, bu meşhur "uyum" var ya, işte bu uyumun bozulmaması için  bu olaya ses çıkarmamıştır.

Ataköy turizm merkezi, bakan oluruyla doğrudan komisyona; yani, bakanlıklararası komisyona gönderilmiş, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı temsilcisi yazılı itirazda bulunmuştur.

Değerli arkadaşlar, şimdi, burada, konunun iyi anlaşılması için  bir parantez açmak istiyorum.  Malum, 17 Ağustos, 12 Kasım ve daha sonrasında ülkemiz büyük depremler gördü; Allah bir daha göstermesin. Hükümet, bu konuyla ilgili, özellikle belediyelerin afetteki zararlarını tazmin babında, katsayı artışları şeklinde yardımda bulundu. Bu senenin başında çıkarılan Bakanlar Kurulu kararnamesinde, Adapazarı'nın yarısını teşkil eden Serdivan Belediyesi kararname dışı kalmıştı. Biz, bunu, tüm Sakarya milletvekilleri olarak Sayın Başbakana, Sayın Başbakan Yardımcısına ve sayın ilgili bakana defaatle aktarmamıza rağmen ve bunun, tamamen, sehven kararname dışı kaldığını herkesin bilmesine rağmen, maalesef, altı ay geçmiş, hâlâ düzeltilememiştir; ama, bu ülkede nasıl oluyorsa, nasıl yapılabiliyorsa, birileri, yirmi günde bütün işlerini bitiriyor, bütün prosedür tamamlanıyor ve İstanbul'un çok güzel bir yerinde, bir yer turizm alanı olarak ilan edilebiliyor. Bakan, jet hızıyla bakanlıklararası komisyona götürüyor; halbuki, bunun daha önce bakanlık iç komisyonuna getirilmesi lazım -burada bir sürü şeyler sayılıyor- onlardan bilgi alınması lazım; ama, maalesef, hiçbiri yapılmıyor, yirmi günde bütün işlemler tamamlanıyor ve burası turizm alanı ilan edilebiliyor.

Değerli arkadaşlar, burada bir şey daha var: 30.12 1997 tarihinde bakanlıklararası komisyon toplanıyor; bakınız, 30.12.1997. Kararnamenin ilan tarihi 6.1.1998; yani, bakanlık kararnamesi bir hafta sonra ilan ediliyor. Şimdi, bu bakanlıklararası kurula katılan 14 bakanlık ve ilgili kurumdan Sanayi ve Ticaret Bakanlığıyla, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı temsilcileri o gün bu toplantıya katılmıyorlar. Katılanlardan 9 bakanlık veya kurum yetkilisi, yazılı görüş bildireceklerini beyan ediyorlar; ancak, hiçbir görüş belirtmeden imza koyan sadece iki kurum temsilcisi olmasına rağmen, 6.1.1998 tarihinde hiçbir bakanlık veya kurumun yazılı görüşünün, fikrinin alınması beklenilmeden kararname yayımlanmıştır.

Kültür Bakanlığınca bu konuyla ilgili Turizm Bakanlığına yazılan bir cevabî yazıdan iki cümle okumak istiyorum; zamanım azalıyor. O cümlelerin birinde şöyle deniliyor: "Ancak, Bakanlığınızın da bilgisi dahilinde olan ve Bakanlığımızca yürütülen bu rutin prosedür için yukarıda da değinildiği gibi, yeterli süre tanınmamaktadır. Ayrıca, yirminci grup alan ve merkezler için yapılacak olan komisyon toplantısı çağrı yazısı ekinde listede yer alan öneri alanlarının haricinde, toplantı sırasında 5 yeni merkezin ilave edildiği görülmektedir."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, lütfen, toparlayın.

NEZİR AYDIN (Devamla) – Bakanlıklararası komisyona getirilen listede olmayan 5 yeni yer, o anda bunu ifade ediyor? Bitiriyorum yazıyı. "Bu örnekte görüldüğü gibi, Bakanlığınızca, ilk kez, toplantı sırasında bildirilen alanlar hakkında da görüş verilmesi istenmektedir."

BAŞKAN – Efendim, lütfen... Artık toparlayın efendim.

NEZİR AYDIN (Devamla) – Bir paragraf Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Ama, olmuyor efendim!

NEZİR AYDIN (Devamla) – Sayın Başkanım, ama, herkese 2 dakika, 3 dakika verdiniz.

BAŞKAN – Efendim, zatıâlinize de verdim; lütfen toparlayın.

NEZİR AYDIN (Devamla) – Tamam bitiriyorum.

BAŞKAN – Ben kâğıtlarınızı görüyorum efendim; o, 1 dakikalık iş değil.

NEZİR AYDIN (Devamla) – Kültür Bakanlığının bir başka yazısından bir cümle okuyorum: "İstanbul Sarıyer Mavramoloz Ormanları İstanbul 3 numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından 20.6.1996 tarihinde 1, 2 ve 3 üncü derecede doğal SİT alanı olarak ilan edilmiştir" deniliyor.

Sonra, yine, Bakanlar Kurulu kararıyla 5 yerden vazgeçiyorlar. Orada deniyor ki: "SİT alanlarıyla çakıştığı anlaşıldığından iptal edilmiştir."

1996'da bu karar alınmış; bunun itirazları yapılmış; ama, ne yazık ki, tüm sair itirazlar ise kararname öncesinde yapılmasına rağmen, nazarı itibara alınmamıştır. Görüldüğü gibi, turizm alanları ilan noktasında mevzuata uygunluktan söz edilemez.

Zaman konusunda Sayın Başkanın hoşgörüsünü istismar etmek istemiyorum; bir cümleyle şunu ifade etmek gerekirse, 1990 yılında, 1991 yılında bu yerlerle ilgili, yine turizm alanı ilan edilen yerler vardı; ancak, Danıştay bunları iptal etmişti. İtiraz edilmişti, itiraz da reddedilmişti. Öyle olmasına rağmen, yine buralar turizm alanı ilan edilmekle maalesef yargı kararlarına da uyulmamış idi.

Şimdi, burada, baştan ifade ettiğim nedenlerle,  komisyon olarak, tüm arkadaşlarımızla uyumlu bir çalışma içerisinde bulunduk ve neticede, malum, baştan izah ettiğim sebeplerle, Sayın Başbakanın, devrin Başbakanının bu konuyla ilgili Yüce Divana gitmesinin uygun olmadığı görüşündeyiz; ama, şu bir gerçektir ki, zabıtlara girmesi bakımından söylüyorum, bütün arkadaşlarım da bunda hemfikirizdir ki, maalesef, bu ülkede 20 nci dönem gruptan önce, 19 grup daha turizm merkezleri ilanı yapılmıştır. Aslında, bunların hepsinin tek tek incelenmesi lazım; çünkü, Türkiye'de, turizm alanları çalışmalarında, ne doğru dürüst bir master planına rastlanılmıştır ne bir plana rastlanılmıştır ne bir projeye rastlanılmıştır.

Onun için, bunların düzeltilmesi, daha uygun, daha ciddî çalışmalar yapılması bakımından tetkik edilmesi uygundur diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Size de 3,5 dakika eksüre vermişiz efendim.

NEZİR AYDIN (Sakarya) – Teşekkür ederim efendim.

BAŞKAN – Ben, teşekkür ederim.

Kars Milletvekili Sayın Arslan Aydar, buyurun efendim.

ARSLAN AYDAR (Kars) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yeni turizm merkezlerinin belirlenmesiyle ilgili Sayın Mesut Yılmaz hakkında, görevini kötüye kullanmak iddiasıyla (9/24) esas nolu soruşturma önergesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Mesut Yılmaz başkanlığındaki Bakanlar Kurulu, 6.1.1988 tarih ve 98/10496 sayılı Kararnameyle, 20 grup olarak 25 adet yeni turizm merkezleri ilan etmiştir. Bunlardan 8'i İstanbul'dadır. Bu yerlerin tespitinde ve ilanında, 12.3.1982 tarih ve 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununun 3 ve 4 üncü maddeleri ve Bakanlar Kurulunun 24.5.1983 tarih ve 83/6733 sayılı Kararıyla çıkarılan turizm bölgeleri, turizm alanları ve turizm merkezlerinin belirlenmesi için çalışma gruplarının oluşturulması, görev ve yetkileri ile çalışma şekline ilişkin yönetmeliğin esaslarına göre hareket edilmesi gerekmektedir.

Soruşturma önergesine konu olan yerlerden 5'i, kamuoyu baskısıyla, 16.2.1998 gün ve 98/10667 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla turizm merkezi olmaktan çıkarılmıştır, geriye 3 yer kalmıştır. Bunlar;

1- İstanbul Beşiktaş Atik Ali Paşa Yalısı,

2- İstanbul Şişli Bomonti Bira Fabrikası,

3- İstanbul Ataköy Turizm Merkezi İkinci Tevsii Emayetaş arazisidir.

Bahsi geçen yerlerin 2'si Hazineye, 3 üncü yer, yani, Ataköy Turizm Merkezi İkinci Tevsii ise, şahsa aittir. Bu yer, Ataköy Turizm Merkezi Bölgesi dışındadır; etrafı tamamen yerleşim bölgesidir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Danıştaya iptal davası açmıştır. Belediyenin iddiası şudur:

1- Alan, nâzım imar planına aykırıdır.

2- Bölgenin gelişimi, sosyal ve altyapı donanımları, çevre şartları gibi ana planlama durumları araştırılmamıştır.

3- Şehrin gelişme bütünlüğünü bozmaktadır.

4- Bu yer, Turizmi Teşvik Kanununun 4 üncü maddesindeki kriterlere uymamaktadır.

Danıştay 6. Dairesi, Belediyenin tüm iddialarını kabul ederek, ikinci defa bilirkişiye incelettirmiş ve yürütmeyi durdurma kararı vermiştir. Bakanlık, Danıştay 6. Dairenin kararına bir üst mahkemeye, Daireler Kuruluna itiraz etmiştir. Üst mahkeme de itirazı reddetmiştir. Danıştayın her iki kararı da oybirliğiyle alınmıştır.

Sayın milletvekilleri, Turizm Bölgeleri, Turizm Alanları ve Turizm Merkezleri Kanununun 4 üncü maddesinde;

"1- Ülkenin doğal, tarihî, arkeolojik ve sosyokültürel turizm değerleri,

2- Kış, av, su sporları ve sağlık turizmi,

3- Mevcut diğer turizm potansiyelini dikkate alarak, mevkii ve sınırları, Turizm Bakanlığı ile İmar ve İskân Bakanlığı yetkililerince, ilişki içinde, İmar ve İskân Bakanlığı yetkililerince ilişki içinde İmar ve İskân Bakanlığı görüşüyle birlikte tespit edilir, tutanağa bağlanır ve Bakanlığa sunulur" denilmektedir.

Halbuki, Ataköy Turizm Merkezi İkinci Tevsii meselesi böyle olmamıştır. 30.12.1997 tarihinde toplanan Bakanlıklararası Kurul (yönetmelik madde 8) 14 üyelidir. Toplantıya kurul üyelerinden 3'ü katılmamış, 9'u da görüşlerini sonradan yazılı olarak bildirecekleri şerhini koymuşlardır. Sadece 3 kuruluş imzalamıştır. Kurulun bu kararından bir hafta sonra, 6.1.1998 tarihinde, Bakanlar Kurulu, 98/10496 sayılı Kararnamesi ekinde, 20 grup turizm merkezini Resmî Gazetede ilan etmiştir.

Yönetmeliğin kurallarına uyulmadan (müracaat Turizm Bakanlığının kabulü, incelenmesi, mevki ve sınırının tespiti, imar, belediye, çevre gibi dairelerle yazışma, varılan sonucun İmar ve İskân Bakanlığıyla ilişkilendirilmesi, Bakanlıklararası Kurul üyelerine yazılması, kurulun toplanması, itirazlar için bir haftalık süre verilmesi, Bakanlar Kuruluna sunulması, Bakanlar Kurulunda tartışılması ve kabulü) hepsi, toplam 24 işgününde tamamlanmıştır.

Aylarca, hatta, yıllarca bekleyen müracaatlar dururken, Ataköy Turizm Merkezinin gündeme gelişi, yangından mal kaçırırcasına hareket edildiği kanaatini oluşturmaktadır. Turizm Bakanlığına bağlı turizm sahalarını açmak ve tespitini yapmakla görevli genel müdürlüğün, vazifesini tam yaptığı kanaatinde değilim. Akıl almaz bir suretle yönetmelikleri altüst ederek yanlışlık yapanları anlamak mümkün değildir.

Sayın milletvekilleri, maksadım, birilerini zan altında bırakmak değil. Açık seçik görülen, kamuoyunda bütün yönleriyle anlatılmasına rağmen, vurdumduymazlığı anlamak mümkün değildir. Devlet yönetiminde görev alan insanların esas vazifeleri, kendilerinin çıkardığı kanun ve yönetmeliklere ilk önce kendilerinin dikkat etmeleridir. Eğer, kanun ve yönetmeliklere dikkat edilseydi, bu mevzu, bugün, burada tartışılmayacak, Yüce Mecliste memleketimizin başka sıkıntılarını dile getirmiş olacaktık.

Sizlerin huzurunda, kanun ve yönetmelikleri görmezlikten gelerek telafisi mümkün olmayacak yanlışlığa sebep olmanın önünü kesen ve sağlıklı  karar veren Danıştay 6. Dairesine ve Danıştay Daireler Kuruluna teşekkür ediyorum.

Turizme hizmet veren kuruluşların idarecilerinin birbirinden kopuk çalışmalarının sonucu, yatak kapasitesi dahi tüm olarak bilinmemektedir. Bu konuda hizmet veren bazı belediye, oda, dernek, yerel kuruluşlardan ve seçilen bazı otellerden istatistikî olarak bilgi alan Turizm Bakanlığının çalışmalarının ne kadar başarılı olduğunu, turizm konusunda ne kadar planlı bir çalışma yaptıklarını yukarıdaki icraatlarında görmek mümkündür.

Turizm, altyapısı büyük ölçüde tamamlanmış yörelerde, yörenin gelişmesi ve kalkınması açısından, birinci derecede önemli bir iktisadî faaliyet olmaktadır.

Sayın milletvekilleri, bir bakanlığın veya genel müdürlüğün bilinçli veya bilinçsiz yapmış olduğu hataları buradan söylemeyi, seçilen insan olarak, vazife görüyorum. Yüce Meclisimizin kürsüsünde siyasetçilere karşı milletimizin kafasındaki istifhamları da aydınlatmak bizlerin görevidir.

Bizleri üzen, yapılan her işin sabahında, birsürü şaibelerin olduğunun yazılıp çizilmesidir.

Türk insanı, artık, yolsuzluğun adını bile duymak istemiyor. Gelin, hep birlikte, toplum hayatımızı, demokratik rejimi ve ahlakî değerlerimizi tahrip eden bu illetten elbirliğiyle kurtulalım. Devletimiz ve milletimiz arasında tesis edilmesi gereken en önemli meselenin saygı olduğu kanaatini taşıyorum. Türk Devletine ve Milletine hizmet eden insanlarımıza karşı duyulan saygıya gölge düşürmeyelim.

Sayın milletvekilleri, (9/24) esas sayılı Komisyon üyelerini de burada kutlamak istiyorum. Gereken incelemeleri bütün detaylarıyla yapmış, Turizm Bakanlığı Yatırımlar Genel Müdürlüğünün yanlış çalışmalarıyla ilgili suç duyurusunda bulunmuşlardır.

Sayın Turizm Bakanımızın da konuya ciddiyetle yaklaşacağından ve gerekli kovuşturmayı yapacağından eminim.

Kanaatim Komisyon üyeleriyle aynıdır. Takdir Yüce Meclisindir.

Bir kez daha, Yüce Heyetinizi, bizi televizyonları başında seyreden aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Efendim, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Meclis Soruşturması Komisyonu raporu üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun raporu, Yüce Divana sevk etmeme yönündedir; ancak, İçtüzüğün 112 nci maddesinin beşinci fıkrası "Komisyonun Yüce Divana sevk etmeme yönündeki raporlarının reddi, ancak, Yüce Divana sevke dair verilen ve sevk kararının hangi ceza hükmüne dayanacağını gösteren bir önergenin kabulüyle mümkün olur" hükmünü taşımaktadır. Bu hüküm uyarınca Başkanlığa verilmiş bir önerge bulunmamaktadır.

Bu itibarla, rapor benimsenmiştir.

6 ncı sırada yer alan, 20 nci Yasama Döneminde Hatay Milletvekili Atila Sav ve 54 arkadaşı tarafından verilen, suç işlemek amacıyla teşekkül oluşturduğu ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 313, 296, 240, 31 ve 33 üncü maddelerine uyduğu iddiasıyla İçişleri eski Bakanı Mehmet Ağar hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önerge ve (9/38) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu raporu üzerindeki görüşmelere başlıyoruz.

6. – 20 nci Yasama Döneminde Hatay  Milletvekili Atila Sav ve 54 Arkadaşı Tarafından Verilen, Suç İşlemek Amacıyla Teşekkül Oluşturduğu ve Bu Eyleminin Türk Ceza Kanununun 313, 296, 240, 31 ve 33 üncü Maddelerine Uyduğu İddiasıyla İçişleri Eski Bakanı Mehmet Ağar Hakkında Anayasanın 100 üncü  ve İçtüzüğün 107 nci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Soruşturması Açılmasına İlişkin Önerge ve Meclis Soruşturması Komisyonu Raporu (9/38) (S. Sayısı : 509) (1)

BAŞKAN – Komisyon?.. Yerinde.

Meclis soruşturması komisyonunun 509 sıra sayılı raporu daha önce sayın üyelere dağıtılmış ve ilgili eski Bakana gönderilmiştir.

Rapor üzerindeki görüşmelerde, şahısları adına 6 milletvekiline ve hakkında soruşturma açılması istenilen eski Bakana söz verilecektir.

Konuşma süreleri; komisyon için 20 dakika, şahısları adına söz alan milletvekilleri için 10'ar dakikadır. Son söz hakkı da, hakkında soruşturma açılması istenilen eski Bakana ait olup, süresizdir.

Rapor üzerinde söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: İstanbul Milletvekili Sayın Sühan Özkan, Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman, Bitlis Milletvekili İbrahim Halil Oral, Adana Milletvekili İbrahim Yavuz Bildik, Nevşehir Milletvekili Mükremin Taşkın.

Komisyon söz istiyor mu?

(9/38) ESAS NUMARALI MECLİS SORUŞTURMASI KOMİSYONU BAŞKANI MASUM TÜRKER (İstanbul) – İstiyoruz, gerekirse, vazgeçeriz.

                        

(1) 509 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

BAŞKAN – Vazgeçeceksiniz, ben de aynı kanaatteyim; çünkü, öyle olacak.

İlk söz, İstanbul Milletvekili Sayın Sühan Özkan'a aittir.

Buyurun Sayın Özkan.

İ. SÜHAN ÖZKAN (İstanbul) – İstemiyorum.

BAŞKAN – Söz istemiyorsunuz; teşekkür ederim.

İkinci söz, Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'a aittir.

Buyurun Sayın Akman.

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – İstemiyorum.

BAŞKAN – Siz de istemiyorsunuz; çok teşekkür ederim.

Üçüncü söz, Bitlis Milletvekili İbrahim Halil Oral'a aittir.

İBRAHİM HALİL ORAL (Bitlis) – İstemiyorum.

BAŞKAN – Adana Milletvekili İbrahim Yavuz Bildik?.. Yok.

Nevşehir Milletvekili Mükremin Taşkın?.. O da istemez herhalde.

Komisyon da istemiyor.

Önerge de yok.

Sayın milletvekilleri, raporda, soruşturma açılmaması istenmektedir. Yani, komisyon raporu, Yüce Divana sevk etmemek yönündedir.

İçtüzüğümüzün 112 nci maddesinin beşinci fıkrası "Komisyonun Yüce Divana sevk etmeme yönündeki raporlarının reddi, ancak, Yüce Divana sevke dair verilen ve sevk kararının hangi ceza hükmüne dayanacağını gösteren bir önergenin kabulüyle mümkün olur" hükmünü taşımaktadır. Bu hükme göre, Başkanlığımıza, Yüce Divana sevke dair bir önerge verilmemiştir; bu itibarla, rapor benimsenmiştir efendim.

Sayın milletvekilleri, saat 24.00'te toplanmak üzere ara veriyorum efendim.

Kapanma Saati : 23.48

 


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 00.04

BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Hüseyin ÇELİK (Van), Vedat ÇINAROĞLU (Samsun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 122 nci Birleşimin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Şimdi, 7 nci sırada yer alan, 20 nci Yasama Döneminde Konya Milletvekili Veysel Candan ve 61 arkadaşı tarafından verilen, Telsim ve Turkcell firmalarıyla imzalanan sözleşmelere ve 4046 numaralı Özelleştirme Kanunu hükümlerine aykırı davranmak suretiyle devleti gelir kaybına uğratarak görevlerini kötüye kullandıkları ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla eski Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz ve Ulaştırma eski Bakanı Necdet Menzir haklarında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önerge ve (9/42) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu raporu üzerinde görüşmelere başlıyoruz.

VI. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)

A) GÖRÜŞMELER (Devam)

7. – 20 nci Yasama Döneminde Konya Milletvekili Veysel Candan ve 61 Arkadaşı Tarafından Verilen, Telsim ve Turkcell Firmalarıyla İmzalanan Sözleşmelere ve 4046 Numaralı Özelleştirme Kanunu Hükümlerine Aykırı Davranmak Suretiyle Devleti Gelir Kaybına Uğratarak Görevlerini Kötüye Kullandıkları ve Bu Eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı Maddesine Uyduğu İddiasıyla Eski Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz ve Ulaştırma Eski Bakanı Necdet Menzir Haklarında Anayasanın 100 üncü  ve İçtüzüğün 107 nci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Soruşturması Açılmasına İlişkin Önerge ve Meclis Soruşturması Komisyonu Raporu (9/42) (S. Sayısı : 510) (1)

BAŞKAN – Komisyon?.. Burada.

Meclis Soruşturması Komisyonunun 510 sıra sayılı raporu daha önce sayın üyelere dağıtılmış ve ilgili eski bakana gönderilmiştir.

Rapor üzerindeki görüşmelerde, komisyona, şahısları adına 6 milletvekiline ve hakkında soruşturma açılması istenen eski bakana söz verilecektir.

Konuşma süreleri, komisyon için 20 dakika, şahısları adına söz alan sayın milletvekilleri için 10'ar dakikadır.

Son söz, hakkında soruşturma açılması istenen eski bakana ve eski başbakana ait olup, süresizdir.

Rapor üzerinde söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Erzurum Milletvekili Fahrettin Kukaracı, Isparta Milletvekili Mustafa Zorlu, Yalova Milletvekili Hasan Suna, Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız, Ankara Milletvekili Birkan Erdal, Manisa Milletvekili Mustafa Enöz, İstanbul Milletvekili Nazlı Ilıcak, Afyon Milletvekili Gaffar Yakın.

Sayın Komisyon Başkanı, konuşacak mısınız efendim?

(9/42) ESAS NUMARALI MECLİS SORUŞTURMASI KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET NACAR (Kilis) – Daha sonra konuşacağım Sayın Başkan.

                                        

(1) 510 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

BAŞKAN – İlk söz, Erzurum Milletvekili Fahrettin Kukaracı'ya aittir efendim.

Buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FAHRETTİN KUKARACI (Erzurum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan (9/42) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu raporu üzerinde kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Anayasamızın 100 üncü, İçtüzüğün 107 nci maddeleri gereğince kurulmuş, dört ay süreyle çalışmalarını büyük bir titizlik ve tarafsızlıkla sürdürmüş bulunan komisyon, hazırladığı raporunu Yüce Meclise sunmuştur.

Sayın milletvekilleri, Meclis soruşturması komisyonları, bir yargı mercii gibi hüküm veren, kişileri mahkûm eden bir mahkeme olmayıp, hazırlık veya önsoruşturma yapan ve anayasal bir görevi yerine getiren komisyonlardır.

Kamuoyuna verilen mesajlarla bu faaliyetlerin ve kararların siyasî olduğu, husumete dayalı bulunduğu iddiaları, ahlâkî olup olmadığı tartışmaları Yüce Meclisimizi incitecek boyutlara ulaşmıştır ve milletvekillerinin vicdanî kanaatleri doğrultusunda verdikleri kararlar eleştirilmeye başlanmıştır.

Parmak sayısıyla Yüce Divana gönderilmenin doğru olmadığını söyleyenler, aynı mantıkla, parmak hesabıyla aklanmanın ne anlama geldiğini izah etmelidirler.

Bir taraftan aklanmayı arzu edip diğer taraftan Meclisin verdiği karara ve Yüce Divana bu kadar tepki göstermek, anlaşılması güç bir durumdur. Yüce Divana sevk kararının siyasî etikle bağdaşmadığını savunanların, bunun mefhumu muhalifinden, Yüce Divana sevk edilmeme veya aklanmanın da siyasî etiğe aykırı olacağını peşinen kabul etmeleri gerekir. Verilen kararlar, oluşan kanaatlerin sonucudur ve saygıya layıktır. İsabetli olabilir veya olmayabilir; ama, mutlaka vicdanîdir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde GSM sistemleri kurulabilmesi için 1993 yılında ihale açılmış ve Temmuz 1993'te Turkcell ve Telsim firmalarıyla "gelir paylaşım sözleşmeleri" adı altında birer sözleşme yapılmıştır. Gelir paylaşım sözleşmesinde, gelirin yüzde 67,1'inin PTT'ye, yüzde 32,9'unun ise firmalara bırakılması kabul edilmiş; süresi ise, onbeş yıl olarak sınırlandırılmıştır. Mevzuat müsaade etmediği için lisans devir sözleşmesi yapılamamış, gelecekte yapılabilmesini sağlamak amacıyla lisans esasına geçişle ilgili 15 inci madde tanzim edilmiştir. Bu sözleşme hükümleri icra edilirken, bir yandan da lisans devir sözleşmesi için mevzuat çalışmaları devam etmiştir.

4161 sayılı Kanunun geçici 6 ncı maddesiyle lisans devir sözleşmesine imkân tanınmış; ancak "bu sözleşmedeki lisans esasına geçişle ilgili hükümler saklı kalmak üzere" cümlesi Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. Bu karar, lisans devri için tespit edilen 500 milyon dolarlık değerin, yirmibeş yıllık lisans süresinin ve alınacak yüzde 15'lik payın iptali anlamını taşımaktadır. Lisans sözleşmesinin asıl dayanağı olan bu hüküm, iptal edilip, keenlemyekün olmasına rağmen, idare, bu kararı dikkate almadan, aynı sonuca varacak sözleşmeleri 1998 yılında firmalarla imzalamıştır.

Bu sözleşmeler, gelir paylaşım sözleşmesinden çok farklı şartlar taşıyan, idareyi zarara uğratan, firmaları koruyan sözleşmelerdir. Örnek olarak, gelir paylaşım sözleşmesinde süre onbeş yıl iken yirmibeş yıla çıkarılmış, devletin payı yüzde 67,1'den yüzde 15'e düşürülmüştür. Bu yüzde 15'in, gelir paylaşımına göre daha kârlı olduğunu ifade edenler olmuş; ancak, gelir mukayesesini gerçek abone sayısı üzerinden yapmaya kimse yanaşmamıştır.

Firmalar, 1993'te gelir paylaşımı sözleşmesini imzalarken, bahse konu 15 inci maddeyi, abone sayısı sıfır iken tereddüt etmeden imzalamışlardır; pazarın gücünü ve geleceğini görmüşler, itirazsız kabul etmişlerdir; ancak, devleti yönetenlerin ve bürokrasinin, uzağı görmek bir yana, ayağının ucunu dahi göremediği bugün açıkça ortaya çıkmıştır. Bir süre önce 2 milyar 525 milyon dolara yapılan ihale, bunun canlı delilidir. Abone sayısı, 1994 yılında 168 000 iken yüzde 100 artışla 1995'te 320 000, 1996'da 700 000, 1997'de 1 300 000 olmuş, bu artış trendinde 1998'de 2 600 000 olması kuvvetle muhtemel olmasına rağmen, idare bunu görememiş, görmemiştir. Firmalar kadar geleceği göremeyen idare, beceriksiz, yetersiz bürokratları nedeniyle, ülkenin zarara uğramasına sebep olmuştur.

Aradan beş yıl geçmiş, abone sayısı 1 900 000'e çıkmış, pazar görülmüş, her yıl asgarî bir kat artan abone sayısı ortadayken, yine 500 milyon dolarlık bir lisans bedeliyle yetinilmiştir.

İki yıl sonra abone sayısının 10 milyona yükselmiş olması, sadece Turkcell firmasının değerinin bugün 19 milyar dolar olarak belirlenmesi, idarenin ve onları yönlendiren bürokrasinin, bu konuda ne kadar yetersiz olduğunu göstermektedir.

İdare, Anayasa Mahkemesinin iptal kararını dolanmak üzere bir lisans değer tespit komisyonu kurmuş; kurulan komisyon, büyük bir hız, büyük bir aculiyetle raporunu üç gün içinde tanzim ederek, 1993 yılındaki gibi, lisans değerini 500 milyon dolar olarak tespit etmiştir. Aradan geçen beş yıl ve pazarın süratle gelişmiş olması dikkate alınmamış; tabir caiz ise, 500 milyon dolara kılıf bulunmuştur.

Raporun yüzeysel ve sümmettedarik olarak hazırlanmış olduğu, konunun uzmanı olmayanlar tarafından da kolayca anlaşılmıştır. Bu rapora istinaden de lisans sözleşmeleri derhal imzalanmıştır.

Sayın Başbakan "firmalara fiyat garantisi verdiğimiz içindir ki, firmalar buna razı olmuşlardır. Komisyon, 1993'te tespit edilen değerin 1998'de de geçerli olduğunu tespit etti, bize bildirdi, biz de onayladık" diyor.

Bir başka bakan ise "o komisyon göreve başladığı zaman bir ikilemle karşı karşıya kalmıştır. Bir, sözleşmede daha önce konmuş olan firmalara karşı idareyi bağlayıcı olan bir müstakbel değer var, bir de o firmadan bizim istediğimiz bu lisansın bugünkü değerini tespit edin görevi var. O komisyon, iki mülahazayı da göz önünde tutmak zorunda kaldı. Bir değer farkı olsaydı, yeniden bir hukukî ihtilaf konusu olurdu" ifadelerini kullanmıştır. Anlaşılan odur ki, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı göstermelik bir raporla etkisiz hale getirilerek, statünün devamı sağlanmıştır.

Bir başka husus ise, hiçbir gerekçe gösterilmeden, KDV'nin tahsil edilmemiş olmasıdır. 1 milyon dolara dahi büyük ihtiyaç gösteren ülkemizin, 150 milyon dolar gibi önemli bir meblağı halen almamış olması, iyiniyetle bağdaşır bir durum değildir.

Sayın Bakanların KDV konusundaki çelişkili ifadeleri, Maliye Bakanlığı Hesapları İnceleme Kurulu raporuyla netleşmiştir. İdarenin yapılan lisans sözleşmesine KDV'yle ilgili bir hüküm koymamış olması, devletin 150 milyon dolar zarara uğramasına sebep olmuştur.

Bir başka husus, lisans sözleşmesine bağlı önemli unsurlardan biri olan ara bağlantı sözleşmesinin, devletin aleyhine sonuç doğuracak şekilde yapılmış olmasıdır. Zira, Mc Kenzee GSM şebekesine ilişkin değerlendirme raporunda, Avrupa'daki sözleşmelerde, idarenin payının 1 dakikalık görüşmede 14 ilâ 20 sent olarak belirlendiğini, Telekom'un da asgarî 14 sent ücret talep etmesi gerektiğini öngörmüştür...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlar mısınız lütfen.

FAHRETTİN KUKARACI (Devamla) – Buna rağmen, GSM şebekesinden sabit telefon aranırken 1,4 ilâ 2,5 sent, sabit hattan GSM şebekesi aranırken, Telekom'a 6 sent pay verilmesi kabul edilmiştir. Her iki yönlü aramalarda Telekom'un ücret tarifesinin sabit tutulması gerekirken, idarenin aleyhine değişken ve düşük ücretin kabul edilmiş olması devleti büyük zarara uğratmıştır. Bu zarar, gelirin artışıyla orantılı olarak ve artarak devam etmektedir.

Sayın milletvekilleri, kanaatime göre, bu soruşturma sonucunda, idarenin ihmali kesindir; sözleşmelerin yapılmasında gerekli özenin gösterilmediği muhakkaktır; emirleri altındaki bürokratların görevlerini gereği gibi yapmadıkları çok belirgin iken, gerekli uyarı, ikaz ve denetimin yapılmadığı, devletin zarara uğradığı kesindir. Soruşturma sonucunda, görevi kötüye kullanma fiilinin unsurlarının olayda var olduğu gözlenmektedir. Memur, kendisine tanınmış olan kudret ve salahiyetin hududunu aşar....

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kukaracı, lütfen...

FAHRETTİN KUKARACI (Devamla) – Bitiriyorum.

BAŞKAN – Hayır, hepsini okumaya lüzum yok yani.

FAHRETTİN KUKARACI (Devamla) – ...riayetsizlik eder, takdir hakkını gaye dışında kullanır, usulsüzlük yapar, mahkeme kararlarına uymaz, kendisine ya da başkasına yarar sağlamak amacı taşırsa, görevi kötüye kullanmış olur. Burada korunmak istenen hukukî yarar, kamu görevinin yürütülmesini sağlarken, idarenin davranış ve eylemleriyle kamuya zarar vermesini önlemektir.

Kanaatim, idarenin işlemleri dolayısıyla kamu zarar görmüştür. Bu, sadece bir kanaattir. Yüce Meclisimizin vereceği karar da bir kanaat olacaktır. Gerçek hüküm, yüce yargıya aittir.

Bu yolda oy kullanacağımı belirtir, hepinize saygılar sunarım.(FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kukaracı.

Şimdi, söz, Isparta Milletvekili Sayın Mustafa Zorlu'da.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ZORLU (Isparta) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 20 nci Yasama Döneminde Konya Milletvekili Veysel Candan ve 61 arkadaşı tarafından verilen Telsim ve Turkcell firmalarıyla imzalanan sözleşmelere ve 4046 numaralı Özelleştirme Kanunu hükümlerine aykırı davranmak suretiyle devleti gelir kaybına uğratarak görevlerini kötüye kullandıkları ve bu eylemlerinin Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla eski Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz ve Ulaştırma eski Bakanı Necdet Menzir haklarında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önerge ve (9/42) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu raporu hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; eski adı PTT olan kuruluşumuz ile Turkcell firması arasında, 21.7.1993 tarihinde gelir paylaşımı sözleşmesi; yine, PTT ile Telsim firması arasında 20.8.1993 tarihinde gelir paylaşımı sözleşmesi anlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşma hükümlerine göre, gelirin yüzde 67,1'i devletin, yani PTT'nin, yüzde 32,9'u da Telsim ve Turkcell firmalarının. Buna bağlı olarak, ileride lisans sözleşmesine geçilmek üzere birtakım maddeler de konulmuş ve bu maddeler uyarınca da, Nisan 1998'de lisans sözleşmesi, yani, lisans devri işlemine geçilmiştir; fakat, lisans devri işlemine geçilmeden önce, 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanununa eklenen geçici 6 ncı maddede yer alan "bu sözleşmelerdeki lisans esasına geçişle ilgili hükümler saklı kalmak üzere" ibaresinin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi, gerekçeli kararın da yayımlanmaması, gelir paylaşması sözleşmesinden lisans sözleşmesine geçişle ilgili 15 inci madde hükümlerinin bağlayıcılığının ortadan kalkmış olduğu ve yapılacak lisans sözleşmelerine yeniden tespiti gerekeceğinden bahisle, Ulaştırma Bakanlığının 25.7.1997 tarih, 1 232 sayılı yazıları, 4161 sayılı Kanun gereği, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı başkanlık makamının 8.8.1997 tarih, 511 sayılı olurları ve Sermaye Piyasası Kurulunun 11.8.1997 tarih, 8614 sayılı yazılarıyla değer tespit komisyonu oluşturulmuştur.

Bu değer tespit komisyonunun oluşturulmasıyla, gelir paylaşımı anlaşmasından lisans sözleşmesine geçebilmek için kanunî bir gerekçe hazırlanmıştır; fakat, Ulaştırma Bakanlığından değer tespit komisyonuna yazılan yazıda, 4161 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde, söz konusu gelir paylaşım esasına dayalı sözleşmelerin 25 yıl süreli ve elde edilecek brüt gelirlerin yüzde 15'inin Türk Telekoma ödenmesi kaydıyla lisans sözleşmesine dönüştürülmesi için görüşmelerde baz alınacak lisans bedellerinin oluşturulacak bir değer komisyonu tarafından belirlenerek, sonucun Ulaştırma Bakanlığına bildirilmesi talep edilmektedir. Yani, buradaki esas ve usul, bakanlık tarafından değer tespit komisyonuna bildirilmiştir.

Değer tespit komisyonu, yapmış olduğu çalışmalarda, Avrupa ülkelerinde o güne kadar yapılan uygulamalarla ve kişi başına düşen gelirle beraber, nüfusu da içine katarak bir takım değerler tespit etmiştir; fakat, bu değerlerin tespitinde, tam manasıyla sıhhatli bir araştırma yapılmadığı ve bu araştırmanın neticesinde de tespit edilen değerlerin sıhhatli bir şekilde ortaya çıkmadığı görülmektedir.

Size, komisyonumuza gelen bilgilerden birtakım değerler vermek istiyorum: Yunanistan'ın nüfusu 10 milyon 600 bin, lisans ücreti de, fert başına 15 dolar. Bu tarihlerde, sadece, PSNT dediğimiz Telekom'un normal abone sayısı, Nisan 1998 tarihi itibariyle Yunanistan'ın nüfusunun 1,5 katı civarında; yani, Telsim ve Turkcell firmalarıyla anlaşma imzalandığı zaman, Telekomun, en az 15 milyon abonesi bulunmaktaydı. Bunu neden anlatıyorum: Lisans sözleşmesinin ardından yapılan ara bağlantı sözleşmelerinde, Telsim ve Turkcell firmaları; yani, GSM işletmecilerine verilen hakla, konuşma ücretlerinin yüzde 90'ı işletmecilere, yüzde 10'u da devlete kalmaktadır. Dolayısıyla, devletin, burada, çok yüksek bir oranda gelir kaybına uğradığını tahmin etmemek elde değil.

Değer tespit komisyonumuz, en üst ve en alt limitlerden birtakım değerler tespit etmiş ve bu tespit edilen değerler nispetince de, 1993 yılında, gelir paylaşım esasında belirtilen 500 milyon doların aynısını tekrar bulmuştur. Yani, ne 300 milyon dolar bulmuştur ne 400 milyon dolar bulmuştur ne de 700 milyon dolar bulmuştur; 1993 yılı değerleriyle 1998 yılı değerleri aynı çıkmıştır ve o da 500 milyon dolardır. Biraz önce okuduğum emir gereğince de, bu değerin bu şekilde bulunması, zaten, değer tespit komisyonuna belirtilmiş ve onlar da, bu şekilde 500 milyon dolar bulmuşlar. Üst bürokratlar, bu işle uğraşan insanlar, ifadelerinde de, bu değer tespit komisyonunca yapılan değer için "devletin çok acil paraya ihtiyacı olduğu; yani, o günkü şartlar altında, 1 milyar doların, iki GSM işletmecinden alınacak olan 1 milyar dolara çok ihtiyaç olduğu için, biz, bu değeri tespit ettik ve gönderdik" diyorlar.

Bu 1 milyar dolar üzerinde biraz durmak istiyorum: GSM işletmecileri, yani, Telsim ve Turkcell, hepinizin bildiği gibi ve kamuoyunda da birtakım konuşmalara yer veren, infiale sebep olan bu sabit ücret meselesinde, Nisan 1998'den bugüne kadar, eğer, biz, bu değerleri, şu anda 9 milyon küsur olan aboneyi değer tespitine tabi tutacak olursak, Türk Milletinden sabit ücret adı altında 700 milyon dolar civarında para almışlardır.

Yine, ara bağlantı sözleşmesinden, normal telefondan GSM'e, GSM'den normal telefona yapılan konuşmalardan, Nisan 1998'den 1999 yılı sonuna kadar -yani, 2000 yılını katmıyoruz bu hesaplamalara- elde etmiş oldukları gelirlerin yüzde 90'ı Telsim ve Turkcell'in olduğu için, aşağı yukarı 308 trilyon lira almışlardır. Bu da, yaklaşık, 750 milyon dolar ediyor; yani, GSM işletmecileri, sadece sabit ücretten ve ara bağlantı sözleşmesi hükümlerine göre konuşmalardan aldığı ücretlerden 1,5 milyar doları şimdiden almış durumdalar. Yani, 1 milyar dolar çoktan çıkmıştır.

Yine, değer tespit komisyonu yapmış olduğu çalışmalarda, 2022 yılına kadar Telsim ve Turkcell'e abone olacakların sayısını 5 milyon küsur olarak bulmuştur. Şu anda, 2000 yılında ulaştığımız abone sayısı ise, 10 milyon civarındadır. Bu değer tespit komisyonu, birtakım saikleri göz önüne almadan, birtakım gelişmeleri göz önünde bulundurmadan, şu andaki, 2000 yılında ulaşılacak olan rakamın yüzde 50'sini 2022 yılı rakamı olarak tespit etmiştir.

Bu durumda şunu söylemek istiyorum: Bu yapılan anlaşmaların ve KDV konusunun, dönemin Ulaştırma eski Bakanından ve Başbakanımız Sayın Mesut Yılmaz'dan soru sorulduğu zaman, bu tür bir konunun irdelenmemesini ve hesaba katılmamasını açıkça dile getirmişlerdir. Hatta, eski Bakanımız şunu söylemiştir: "Ben Maliyeden sorumlu bir uzman değilim, benim Bakanlığımda malî konuları denetleyecek bir yetkili de yok. Bu konu Merkez Bankasını ilgilendirir; parayı kim aldıysa, o KDV'sini alır."

Dolayısıyla, şunu söylemek istiyorum; o tarihlerde yapılan lisans sözleşmesine ve ara bağlantı sözleşmelerine ne biz Türkiye Cumhuriyeti Devletinin idarecileri olarak ne de bürokratlar olarak hazır olmadığımızı sizlere bildirmek istiyorum. Hazır olmadığımız bir konuda ihale yapmamızı ve onu düşük bedelle 2 işletmeye vermemizi siz Yüce Heyetin takdirlerine arz ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

Şimdi, söz sırası, Yalova Milletvekili Sayın Hasan Suna'da.

Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

HASAN SUNA (Yalova) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; (9/42) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu raporu üzerinde görüşlerimi arz etmek üzere huzurunuzdayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

20 nci Yasama Döneminde Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan ve arkadaşları tarafından verilen, Telsim ve Turkcell firmalarıyla imzalanan sözleşmelere ve 4046 numaralı Özelleştirme Kanunu hükümlerine aykırı davranmak suretiyle devleti gelir kaybına uğratarak görevlerini kötüye kullandıkları iddiasıyla zamanın Başbakanı Sayın Mesut Yılmaz ve zamanın Ulaştırma Bakanı Sayın Necdet Menzir haklarında Meclis soruşturması açılması istenmiş, bu amaçla kurulmuş olan (9/42) esas numaralı Komisyonumuz, çalışmalarını tamamlamıştır.

Sayın milletvekilleri, dört ay devam eden komisyon çalışmalarım sürecinde, dinlediğimiz tanıklar, uzmanlar ve incelediğimiz belgeler ışığında yaptığım tespitleri, özetle sunmak istiyorum.

1987 yılında, Avrupa'da serbest dolaşım yapabilecek bir mobil telefon sistemi düşünülmüş, 37 ülkeden oluşan bir komite oluşturulmuştur. Türkiye de, bu grubun içinde bulunan ülkelerden birisi olmuştur. 1991 yılında, GSM sistemi kulanılmaya başlandı. O zamanki PTT, bu sisteme, Türkiye'nin bir an önce girmesi için ihaleye çıktı. Amaç, Avrupa'daki uygulamaların paralelinde, bu ihalenin lisans şeklinde verilmesiydi. Ancak, o zamanki hukukî altyapının buna müsait olmaması ve şebekenin daha fazla gecikmemesi için, lisansa geçişe amir hükümler de ihtiva etmek üzere, ihaleye, gelir paylaşımı sözleşmesi şeklinde çıkıldı.

Bu sözleşmenin birinci kısmında, idare ile şirketler arasındaki gelir paylaşımını, PTT'nin operatör, şirketlerin de yatırımcı olarak belirtildiğini görüyoruz. İkinci kısımda ise, lisansa geçilmesi halinde ödenecek lisans bedelini, bu bedel dışında gelirlerden alınacak yüzdenin miktarını görmekteyiz.

Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU) Türkiye'ye, 25 megahertzlik bir frekans bant tahsis etmişti. 1993 yılında, PTT, bu 25 megahertzlik frekans bandını, 10+10+5 megahertz olarak 3'e bölmüş, 5 megahertzlik bölüm yedekte tutularak, diğer 10 megahertzlik 2 bant, Turkcell ve Telsim'e ihale edilmiştir. Bu iki firmaya, gelir paylaşımı sözleşmesine göre, 400 000 aboneye ulaşıncaya kadar üçüncü bir firmaya ihale yapılmayacağı teminatı verilmiştir.

Yine, gelir paylaşımı sözleşmesinde, lisansa geçildiğinde 500'er milyon dolar olmak üzere toplam 1 milyar Amerikan Doları lisans bedeli artı brüt gelirlerin yüzde 15'ini Hazineye ödeyeceği belirtilmiştir. Gelir paylaşımı sözleşmesinin yürürlükte kaldığı sürece, gelirlerden KDV ve Haberleşme Vergisi düşüldükten sonra kalan miktarın yüzde 32,9'u şirketlere, yüzde 67,1'i PTT'ye ait olacaktı. Şirketler, kendilerine düşen payla gerekli altyapı yatırımlarını yapacaklardı. Gelir paylaşımı sözleşmesine göre, mobil telefonlar, 1998 yılına kadar Türkiye'de hizmet verdi. 1998'de, hukukî ortam oluştuğundan, lisans sözleşmesine geçildi.

20 nci Dönemde verilen ve görüşmekte olduğumuz soruşturma önergesinde, Anayasanın 167 nci maddesinden bahisle, "Başbakan ve Ulaştırma Bakanı, bu özelleştirmeyle tekelleştirmeyi beraberinde getirmiştir" denilmektedir. Varsayalım öyle oldu; ama, ne zaman oldu? 1993 yılındaki gelir paylaşımı sözleşmesinde, 25 megahertzlik frekans bandın, 10+10+5 olmak üzere üçe ayrılması; 2 adet 10 megahertzlik bandın, adı geçen iki şirkete ihale edilmesi ve kalan 5 megahertzlik dilimin de serbest piyasa şartlarında rekabet edemeyeceği uzmanların görüşüdür. Öyleyse, iki firmaya ihale etmek rekabet ortamını yok ediyor varsayarsak, bu ihale ne zaman yapılmıştır? Evet, herkesin bildiği gibi, gelir paylaşımı sözleşmesi 1993 yılında yapılmıştır; demek ki, serbest piyasa şartlarının bozulduğu tarih 1993'tür, bozan sözleşme de, o tarihte yapılan gelir paylaşımı sözleşmesidir.

Yine, deniliyor ki "gelir paylaşımı sözleşmesine göre, 400 000 abone aşıldığında, üçüncü bir ihale yapılmadığı için, devlet zarara uğratılmış, şirketler de kollanmıştır." 1996 yılının sonunda GSM abone sayısı 700 000'i aşmıştır. Zamanın hükümeti hangi hükümettir ve o hükümet, adı geçen, suçlanılan bu üçüncü ihaleyi neden yapmamıştır? O hükümet de, devleti zarara uğratıp, o şirketleri korumamış mıdır? Bu iki tespit ışığında yapılacak değerlendirmede, bu soruşturmanın hukukî mesnedden yoksun olduğu, siyasî amaçlarla verildiğini görmek zor olmamalıdır.

Değerli milletvekilleri, siyasî endişelerle verilen soruşturma önergeleri, hem siyasete hem de Yüce Meclise itibar kaybettirmektedir. Bu yüzden, Anayasanın 100 üncü maddesi, çağdaş bir anlayışla, yeniden düzenlenmelidir diyor, Yüce Meclise saygılarımı sunuyorum. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

Şimdi, söz sırası, Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'da.

Buyurun efendim.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Konya Milletvekili Veysel Candan ve arkadaşlarının, Telsim ve Turkcell Firmalarıyla imzalanan sözleşmelere ve 4046 numaralı Özelleştirme Kanunu hükümlerine aykırı davranmak suretiyle devleti gelir kaybına uğratarak görevlerini kötüye kullandıkları ve bu eylemin, Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla, eski Başkabakan Sayın Mesut Yılmaz ve Ulaştırma eski Bakanı Necdet Menzir haklarında, Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi ve (9/42) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu raporu hakkında kişisel söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Bu önergede, GSM gelir paylaşım sözleşmesinden lisans sözleşmesine geçmek suretiyle devletin zarara uğratıldığı, gelir paylaşım sözleşmesinde 15 yıllık sözleşme süresi öngörüldüğü halde, lisans sözleşmesinde lisans süresinin 25 yıl olarak belirlenmesi, lisans sözleşmesinde işletmecilerin yükümlülükleri yerine getirmediği, lisans sözleşmesinde süre sonunda işletmenin idareye devri hususunda devredilecek işletme varlığının detaylı belirlenmesi sebebiyle idarenin zarara uğratıldığı, lisans sözleşmesine bağlı olarak yapılan ara bağlantı sözleşmesine, dünyadaki ücret uygulamasının aksine, Telekomun imzaladığı ara bağlantı sözleşmesinde 4 sent gibi bir ücretin belirlenmiş olması sebebiyle idarenin zarara uğratıldığı, lisans sözleşmesi hükümlerinde kapsama alanıyla ilgili kamu menfaatlarının aleyhinde hüküm konulduğu, yine kapsama alanının tesisinde işletmecilerin sorumluluklarını yerine getirmedikleri, lisans sözleşmesinden sonra, işletmecilerin abone sayısındaki yüksek artış sonucu yeni frekans tahsisi yapıldığı, bu suretle devletin zarara uğratıldığı iddia edilmiştir.

Komisyon üyelerinin yapmış olduğu son değerlendirme ve oylama toplantısında, lisans bedelinin belirlenmesinde objektif ve reel  değer tespiti yapılamadığı, ara bağlantı sözleşmesinin devlet aleyhine hükümler içerdiği, KDV alacağının sözleşme hükümlerine konulmaması sebebiyle devletin zarara uğratıldığı iddiaları hususunda yeterli kanaate ulaşıldığı, (9/42) esas numaralı Meclis Soruşturması komisyonunda çoğunlukla bu kararın alındığı belirtilmektedir.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bugün sabahtan bu yana 7 nci soruşturma komisyonu raporunu görüşmekteyiz. Şöyle böyle bir hesap yaptığımızda, bugün, neredeyse, 12 saate varan bir zaman harcıyoruz; geçen hafta da yine 12 saate varan bir zaman harcadık; etti 24 saat. Meclisin normal çalışma süresi, sadece 15.00'ten 19.00'a kadar; yani, 4 saat. Eğer, 24 saati 4 saate bölerseniz, tam 6 normal çalışma gününü heba ettik. Halbuki, biliyoruz ki, gündemde bekleyen çok önemli kanunlar var. Örneğin, kızını kaybetmiş, Meclise kadar gelmiş Sayın Uras'ın başlattığı bir eylem var; acilen Trafik Kanunuyla ilgili düzenleme yapılmalıdır diyoruz. Yine bakıyoruz, Meclisin etrafını belediye başkanları çevirmiş, "borçlarımızdan dolayı çalışanların maaşlarını ödeyemiyoruz" diyorlar. Yine bakıyoruz, memurlarımızın acil olarak beklediği sendika yasasının çıkması lazım... (DSP ve MHP sıralarından gürültüler)  Müsaade edin, anlatacağım.

BAŞKAN – Efendim, ne oluyor?!

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Bütün bunlar dururken, tam bir hafta bir günlük, hatta Meclisin haftada üç gün çalıştığını düşünürsek, Meclisin normal iki haftalık, onbeş günlük çalışma süresini heba ettik.

Şimdi, öyle konular var ki, örneğin, bugün Genel Başkanımızla ilgili görüşülen konuda yargı kararları var. 9. Ağır Ceza Mahkemesi, Yargıtay 6. Ceza Dairesi...

BAŞKAN – Sayın Yılmazyıldız, ben sözünüzü kesmeye pek alışık insan değilim; ama, dördüncü arkadaşınız oluyor, her seferinde görüşmeleri geçmiş olan Sayın Genel Başkanınızın...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Ama, anlatmak durumundayız.

BAŞKAN – Hayır efendim, şimdi bu görüştüğümüz, Sayın Yılmaz'la ilgili; lütfen yani...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Oraya geleceğim, müsaade eder misiniz. (DSP ve MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Tabiî efendim; ama, rica edeceğim...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Yargı kararlarına rağmen, aklanmış olmasına rağmen, suçsuz olduğu son derece net bir şekilde belirtilmiş olmasına rağmen, bakıyoruz, buraya gelen bir sayın konuşmacı... (MHP ve DSP sıralarından "Sayın Başkan, ne alakası var" sesleri, gürültüler)

BAŞKAN – Tamam efendim, müsaade edin... Oraya geliyor, birbirine bağlıyor. Sakın olun... Tamam efendim.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – ...ablasının eşinin, eniştesinin, siyasî mücadelede dışarıya itilmesi sebebiyle, hukukçu kariyerini de ortaya koyarak, bunları yok var sayıyor, kendi iddialarını dile getiriyor, dolaylı olarak bunun bir şekilde intikamını alma peşinde koşuyor.

Yine, bakıyoruz, siyaseti bir çözüm üretme mesleği olmaktan çıkarıp, bir sorun üretme mekanizmasına dönüştürülen bu dosya savaşı, ne yazık ki, Türkiye'yi içine kapatmıştır ve bunun sonucunda milletimize armağan edilen bir tek şey olmuştur; yönetemeyen demokrasi.

Bugün, Çeçenistan'da insanlar katledilirken; bugün, yine, bakıyoruz, Doğu Türkistan'daki zulüm varken, hediye verilebiliyor. (DSP ve MHP sıralarından gürültüler)

SEDAT ÇEVİK (Ankara) – Niye önerge verdin?!

BAŞKAN – Bir dakika efendim... Bir dakika... Dışpolitikaya geldik!

İSMAİL AYDINLI (İstanbul) – Konuyla ne alakası var! Konuya gel, konuya!

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Geliyorum, acele etmeyin.

SEDAT ÇEVİK (Ankara) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – İstirham ederim efendim, lütfen!. Müdahale ediyorum efendim.

SEDAT ÇEVİK (Ankara) – Konuştuklarının konuyla ne alakası var Sayın Başkan! Müdahale edin.

BAŞKAN – Ediyorum efendim...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – 6 ncı Telekom Yasası görüşülürken... (MHP ve DSP sıralarından "Ne alakası var" sesleri, gürültüler)

Müsaade edin, anlatacağım...

BAŞKAN – Efendim, Genel Kurula hitap eder misiniz... Niye bu gruba dönüp, konuşuyorsunuz?!

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Telekom Yasası görüşülürken, bu ara bağlantıyla ilgili konularda uyardık. Bu konularda aradan onüç ondört ay geçti, Ulaştırma Bakanı Sayın Enis Öksüz ne yaptı? Soygun, hâlâ devam ediyor... (MHP sıralarından gürültüler)

Bugünkü gazete, buyurun!.. Sabit ücrete mahkeme kararı var...

BAŞKAN – Efendim, nereden nereye geldiniz şimdi... Nereden nereye geliyorsunuz Yılmazyıldız.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Diyor ki, sabit ücretten toplanan para, 2 katrilyon lirayı bulmuş. 

ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (İçel) – Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan, bir dakika... Rica edeceğim...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Bu sabit ücretle ilgili ne yaptı? (MHP sıralarından gürültüler)

VAHİT KAYRICI (Çorum) – Sayın Bakan, cevabını verecek sana.

BAŞKAN – Efendim, lütfen sakın olun!..

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Yine, bakıyoruz... (MHP ve DSP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Yılmazyıldız...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – ...arkadaşlarımız, şahin...(MHP sıralarından "konuyla ne alakası var" sesleri, gürültüler)

BAŞKAN – Bir dakika efendim... Bana bırakın, ben idare ediyorum...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – ...merak ediyorum, acaba, bir sayın bakanla ilgili yüzde 15 komisyonla ihale dağıttığı iddiaları yaygın kamuoyunda. O konuda bir... (MHP sıralarından "ayağa kalkmalar ve sıra kapaklarına vurmalar)

VAHİT KAYRICI (Çorum) – İspat et! İspat edemeyeceğin meseleleri konuşma burada!

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – ... soruşturma önergesi gelirse, acaba, o zaman aynı şekilde "soruşturma komisyonu kurulsun" diyebilecekler mi?

Değerli arkadaşlarım...(MHP sıralarından gürültüler)

VAHİT KAYRICI (Çorum) – İspat edemeyeceğin şeyler hakkında konuşma!

BAŞKAN – Sözünüzü kesiyorum efendim... Sözünüzü kesiyorum efendim... Bu şekilde olur mu efendim... Bu kadar sataşma olur mu efendim.

Efendim, rica ederim... Rapora dönün...

VAHİT KAYRICI (Çorum) – İspat etmezsen, yalancısın.

 BAŞKAN – Sayın milletvekilleri... Sayın milletvekilleri, oturun efendim... Bırakın, ben idare edeyim efendim.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, maalesef, Meclisin en önemli soruşturma mekanizması tahrip edilmiştir.

VAHİT KAYRICI (Çorum) – İspat edemeyeceğin şeyleri söylemeyeceksin!

BAŞKAN – Sayın Yılmazyıldız... Sayın Yılmazyıldız...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Ama, konuyla ilgili Sayın Başkan...

BAŞKAN – Lütfen, efendim... Bir dakika müsaade edin...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Yani, o zaman siz söyleyin, ben onu da buradan tekrar edeyim.

BAŞKAN – Hayır efendim, bir dakika... Müsaade edin... Bana da laf yetiştirmekten vazgeçin efendim. Bir dakika... Sakinleşsin ortalık, ondan sonra söz vereceğim. Sataşmaya niye mahal veriyorsunuz efendim. Siz bu raporla ilgili konuşacaksınız, Sayın Yılmaz ve Sayın Menzir'le...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Sayın Başkan, raporla ilgili...

BAŞKAN – Efendim, ne söyleyecekseniz söyleyin, kimse size dikte ettirmiyor.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Raporla ilgili konuşuyorum...

BAŞKAN – Zaten, kendi adınıza konuşuyorsunuz.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Tamam... Diyorum ki... (MHP ve DSP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, müsaade eder misiniz... Enis Öksüz Beye sataşmadan ötürü söz vereceğim, kendi kendini müdafaa edecektir, müsaade buyurun.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Hayır, ben sadece soru...

BAŞKAN – Bir dakika efendim, yeter... Sadede gelin lütfen...

VAHİT KAYRICI (Çorum) – Elinde bilgi olmadan konuşma!

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Sadede geliyorum, diyorum ki, bu konularda Sayın Ulaştırma Bakanı ne yapmış? Aynı konu, konuştuğumuz konular.

Ben şunu söylemek istiyorum: Dikkat ederseniz, rapordaki iddiaları okudum, raporun vardığı sonuçları okudum; ama, bu sonuçlarla ilgili bir kanaat belirtmedim. Niye; burada bu kabul de edilse ret de edilse konu çok aşırı siyasîleştiği için, soruşturma mekanizması iyice inanılmaz, güvenilmez bir noktaya geldiği için, yargı kararlarıyla aklanmış konular bile tekrar burada gelip suiistimal edildiği için, biz Doğru Yol Partisi olarak bu oylamalara girmiyoruz, Genel Başkanımızla ilgili oylamalara da girmedik; dolayısıyla, bu raporun neticesi beni ilgilendirmiyor. Onun için, bizim yapmamız gereken şey, gelin, bu konuları artık olması gereken yere... Siz demiyor musunuz "Yargıtaya götürelim" diye.

MEHMET CEYLAN (Sıvas) – Önerge kimin?

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Önerge bizim olabilir, o günkü noktada olan şeyler, maalesef çığırından çıkmıştır, yapılan bu... Sizinle ilgili bir soruşturma önergesi verildiği zaman tavrınızı göreceğiz. İnşallah, bugünkü şahin tavrınızı, hakkınızdaki bakanlarınızla ilgili soruşturma önergeleri verildiği zaman da gösterirsiniz, o zaman "bizi Yüce Divana gönderin, orada aklayalım" dersiniz. Bunları o zaman millete anlatırsınız. Başkası hakkında "Yüce Divana gitsin" demek kolay; bir de kendinizle ilgili geldiği zaman deyin!..

VAHİT KAYRICI (Çorum) – Gelsin bakalım...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Gelecek merak etmeyin.

VAHİT KAYRICI (Çorum) – Tamam, gelsin bakalım... Biz sizin gibi...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Böyle ucuz siyasetin, Türkiye'ye sadece kaybettirdiği zaman tam iki hafta; yani onbeş günlük bir çalışma süresi, bu Meclis soruşturması komisyon raporları görüşülmek için kaybedilmiştir. Halbuki, bu sürede, trafik kanunu çıkarılabilirdi, sendikalar yasası çıkarılabilirdi; mahallî idareler yasası çıkarılabilirdi. Dolayısıyla, bizim söyleyeceğimiz şudur: Bir gün kendi kazdığınız kuyuya kendiniz düşersiniz.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Yılmazyıldız, teşekkür ederim, buyurun!..

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Bıçakçıoğlu, size ne dedi?

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkanım...

BAŞKAN – Müsaade edin efendim, oturun... Oturun...Oturun...

Sayın Bakan, buyurun.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Efendim, Sayın Bakana sataşma oldu, Sayın Bakan söz istedi ve kendilerine söz verdim.

V. – AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2. – Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz’ün, (9/42) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu raporunun görüşmeleri sırasında, Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (İçel) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; anlayamadığım bir şekilde sayın hatibin, benim dönemimde de soygunun devam ettiğine dair cümlesini, huzurunuzda, kendisine, esefle, üzülerek iade ediyorum bu bir. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri alkışlar)

İkincisi; sabit ücretle ilgili konu kanun meselesidir. Bu kanun çıkarılırken, burada, Milliyetçi Hareket Partisi de yoktu, ben de yoktum. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri alkışlar) Bu kanuna dayanarak ve sabit ücret dikkate alınarak birtakım oranlarda 5 tane vergi, tüketicinin sırtına yüklenmiş, bu, getirilip ocak ayına bindirilmiş ve memlekette feryat kopmuştur. Şimdi, bunlardan 3'ü izale edilmiş durumda; diğerlerini de kim fazla konuşursa, kim çok konuşursa, konuştuğu nispette, devlete gelir kaydedilecek kalemlerin buna göre ayarlanması konusunda -belki on belki yirmi defa söylemişimdir- Sayın Maliye Bakanıyla mutabakatımız var, orada bir tasarı hazırlanacak ve bu "soygun" dediğiniz mesele de ortadan kalkacaktır.

Üçüncüsü: Sekiz yıldır çıkarılamayan Telekomla ilgili kanunu, benim bakanlığım zamanında biz çıkardık. Biz buraya getirdik, Yüce Parlamento çıkardı ve orada, sabit ücret kavramı, ihtiyarî bir kavram haline getirildi. İsterse şirketler bu kavramı ücretleri içerisine sokmazlar. Göreceksiniz sayın hatip, Telekom ve yeni, 3 milyar dolara sattığımız şebeke faaliyete geçtiği zaman, hiç kimse sabit ücret diye bir kavramı oraya koyamayacak; birisi çıkardığı zaman hepsi çıkaracak, ucuzluk ve kalite gelecek. Rekabet piyasasıyla tüketicinin korunması böyle olacak.

Bir de şunu ifade etmek istiyorum; benim Bakanlığımda ve benim yönetimimde kim en ufacık, zerre kadar bir haksızlık, bir ahlaksızlık bulup buraya getirmezse, daha evvel birileri için söylediğim "dilsiz şeytan" lafını, size de aynı şekilde söyleyeceğim. Tamam mı kardeşim?! Hayalî... (MHP sıralarından alkışlar) Üstelik de, Telekomcusunuz!.. Telekom idaresinden geldiniz, bu işlerin nasıl yürüdüğünü bilirsiniz; ama, şüphe bile yaratmayı ciddiyetsizlik sayıyorum en azından.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Başkan "sabit ücrete yönelik yargı kararları uygulanmıyor, Türkiye soyuluyor" yazısı benim değil...

BAŞKAN – Yeter efendim.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – ...bir haberdir okuduğum; Sayın Bakan bunu niye tekzip etmiyor?!

BAŞKAN – Efendim, yeter!..

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Bana iade edeceğine, gazeteye iade etsin!..

BAŞKAN – Siz, Bakanın avukatı mısınız efendim?!

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Dolayısıyla, 2 katrilyon para toplanmış; yani, yeni biri girmezse soyulmaya devam mı edeceğiz?!

BAŞKAN – Sayın Yılmazyıldız, lütfen...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Bakanı, mahkeme kararlarını bir an önce uygulamaya devam ediyorum.

BAŞKAN – Tamam efendim.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – 2 katrilyon para, bu milletin parasını...

BAŞKAN – Sayın Bakan size cevap verdi; oturun efendim.

Buyurun Sayın Köse.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Sayın Başkanım, zatıâliniz, bir milletvekili arkadaşımızın söz istemesi sırasında, Sayın Bakana söz verdiniz. Milletvekilimiz haklı olarak bir hususu dile getirmek istiyordu ve size duyduğu saygıdan dolayı benim açıklamamı da istediler.

BAŞKAN – Estağfurullah...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Burada, bir polemik yaratarak, huzuru bozmak suretiyle ve şu andaki soruşturma komisyonunun ne evraklarıyla ne de üzerindeki konuştuğumuz konuyla...

BAŞKAN – Sözünü kestim zaten efendim.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – ...alakası olmayan konuşma yapan kişi için söylüyorum; şu anda, bundan sonrak görüşeceğimiz soruşturma önergesini veren İlyas Yılmazyıldız'dır. (MHP sıralarından "kendisidir" sesleri) Evet, İlyas Yılmazyıldız ve arkadaşlarının vermiş olduğu... Biraz sonra görüşeceğimiz soruşturma önergesini bu milletvekili vermiştir. Şimdi, Türkiye'nin kim zamanını almıştır, Meclisimizin kim zamanını almıştır; Yüce milletimize ibret olarak aktarıyorum.

Zatıâlilerinize teşekkür ediyorum, sağ olun. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

Sayın Bakan, buyurun.

ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (İçel) – Benim ifade edeceğimi, tesadüfen -akıl için yol birdir diyeceğim- Sayın Grup Başkanvekilim ifade ettiler.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Başkanım... (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Efendim, yeter!.. Sayın Başkan yok!..

Ankara Milletvekili Sayın Birkan Erdal, buyurun efendim.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Başkan, bu soruşturmayı ben talep etmedim, Veysel Candan ve arkadaşları talep etmiştir; Sayın Grup Başkanvekili yanıltıyor kamuoyunu... Veysel Candan ve arkadaşlarının verdiği soruşturma önergesini benim verdiğimi söyleyemez; yanıltıyor.

BAŞKAN – 8 inci soruşturma önergesinden bahsediyor.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Tamam, o geldiğinde, o zaman söylesin, şimdi niye söylüyor.

BAŞKAN – Oturun efendim!..

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Ben bu soruşturma önergesinde görüşlerimi dile getiriyorum; bu görüşlerimde yanlış bir şey varsa, ona cevap verin.

BAŞKAN – Oturun efendim!..

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Bir sonraki soruşturma önergesinde ne konuşacağımı nereden biliyor?! Nasıl davranacağımı nereden biliyor?!

BAŞKAN – Oturur musunuz... Allah Allah!..

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Yani, olmayan bir konuda ahkam kesmek, ancak falcılara mahsustur.

BAŞKAN – Efendim, oturur musunuz lütfen...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – İade ediyorum...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Erdal.

VI. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)

A) GÖRÜŞMELER (Devam)

7. – 20 nci Yasama Döneminde Konya Milletvekili Veysel Candan ve 61 Arkadaşı Tarafından Verilen, Telsim ve Türkcell Firmalarıyla İmzalanan Sözleşmelere ve 4046 Numaralı Özelleştirme Kanunu Hükümlerine Aykırı Davranmak Suretiyle Devleti Gelir Kaybına Uğratarak Görevlerini Kötüye Kullandıkları ve Bu Eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı Maddesine Uyduğu İddiasıyla Eski Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz ve Ulaştırma Eski Bakanı Necdet Menzir Haklarında Anayasanın 100 üncü  ve İçtüzüğün 107 nci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Soruşturması Açılmasına İlişkin Önerge ve Meclis Soruşturması Komisyonu Raporu (9/42) (S. Sayısı : 510) (Devam)

BİRKAN ERDAL (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamuoyunda bilinen adıyla, GSM soruşturma komisyonunun raporu hakkında görüşlerimi ifade etmek üzere huzurunuzda bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Bildiğiniz gibi, bu komisyonun raporu, 6'ya karşı 7 oyla Yüce Divana sevk yönünde sonuçlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, konuyla ilgili soruşturma önergesinde birkısım iddia ileri sürülmektedir. Komisyon kararını verirken, bu iddiaların çoğunun geçersiz olduğunu belirtmiş, üç iddiayı ise, Yüce Divana sevk kararına esas olarak göstermiştir. Bu iddialar, komisyonun karar metnindeki şekliyle:

1 - Lisans bedellerinin belirlenmesinde objektif ve reel değer tespiti yapılmadığı,

2- Ara bağlantı sözleşmesinin devlet aleyhine hükümler içerdiği,

3- KDV alacağının sözleşme hükümlerine konulmaması suretiyle devletin zarara uğratıldığı şeklindedir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, telekomünikasyon faaliyetlerini, bu sahadaki uluslararası kuruluşlara üyelik ve onların belirlediği genel kurallar çerçevesinde yürütür. Yine, bu kapsamda, ilk adıyla Global Special Mobile veya daha sonra Global System For Mobile Communication, yani, GSM olarak bildiğimiz bir kurula, 1987 yılında 12 Avrupa ülkesiyle birlikte üye olunmuştur. Bu üyelikle, PTT idareleri, 1991 yılına kadar kendi ülkelerinde taşınır telefon hizmetlerini kurmayı ve en az iki müstakil rekabet içinde şebekeyle hizmet vermeyi taahhüt etmişlerdir.

1991 yılına gelindiğinde, Türkiye'de, PTT'nin telekomünikasyon hizmetlerinde tekel yetkisi sürmekteydi. Konuyla ilgili çeşitli ihaleler açıldı; fakat, sonuçlandırılamadan iptal edildi. Konuya çözüm arayan dönemin hükümeti, yani, 1991 yılındaki hükümet, yasal düzenleme yapılıp, lisans verebilme imkânı doğana kadar gelir paylaşımı şeklinde sürdürülecek bir hizmet için ihale açtı. Bu ihaleyi kazanan iki firma, lisans verme imkânı yasal olarak doğduğunda gelir paylaşımı modelini terk edecek ve lisans bedeli olarak, 24 ayda, 4 taksitle 500 milyon dolar ödeyeceklerdi ve neticede lisans alacaklardı. İhaleye bu şart konulduktan sonra üç firma ihaleye katıldı. Ayrıca, bu konuda, dünyadaki en güçlü firmalardan olan Vodafon, lisans bedeli olarak hiçbir bedel ödemeyeceğini; ancak, kuracağı sistemin eleman istihdamı yapacağını, dolayısıyla, Gelir Vergisi doğacağını, ayrıca, Katma Değer Vergisi ve Kurumlar Vergisiyle 25 senelik sürede 800 milyon dolar devlete vergi verebileceğini belirtti; 25 senede 800 milyon dolar.

Sayın milletvekilleri, kimdir bu Vodafon Şirketi? Vodafon, bugün, dünyanın en büyük cep telefonu şirketidir. Bir İngiliz şirketidir ve geçtiğimiz dönemde, Amerikan Airtuch cep telefonu şirketini satın almıştır. Ayrıca, daha önce, İngiliz Orange cep telefonu şirketini satın almış olan Alman Mannesman Şirketini de satın almıştır; yani, Orange, Mannesman ve Airtuch Şirketlerini satın alarak, dünyanın en büyüğü olmuştur. İşte, bugün, dünyanın en büyüğü olan bu şirketin pazar değeri 400 milyar dolardır. İşte, bugünkü pazar değeri 400 milyar dolar olan bu şirket, o dönemde "bu 500 milyon dolar lisans ücreti ödenemez" demiş ve ihale dışı kalmıştır.

Ayrıca, yine, hepinizin bildiği dünyaca ünlü Motorola Şirketi de, ihaleye girmesine rağmen, 500 milyon dolar lisans ücretini ödeme taahhüdünde bulunmamıştır.

Sonuçta iki firma kalmış, bunlar, bu şartla işi almıştır; yani, lisans verilmesiyle ilgili yasal imkân doğduğunda, 500 milyon dolar verecekler ve lisanslarını alacaklar, o güne kadarki gelir paylaşımı hizmet sözleşmesini de yürütecekler. Bu sözleşmelerin tarihi, 1 ve 2 Temmuz 1993.

Gelelim meşhur 400 000 abone işine. Her ne kadar, komisyon, bu iddiayı kararında dikkate almamış ise de, kamuoyundaki yanlış bilgilenmeyi önlemek açısından, kısaca değinmek istiyorum.

İki şirketin abone sayıları, toplam 400 000'i 1996 yılının ilk yarısının sonunda bulmuştur. O tarihten itibaren, iktidarlar değişmiş, hükümetler kurulmuş, hükümetler yıkılmış; ama, bırakın yeni ihale yapmayı, mevcutlara lisansları dahi verilememiştir. Konu, Türkiye Büyük Millet Meclisi ile Anayasa Mahkemesi arasında sürekli gidip gelmiştir.

Sonuçta, 1997 yılında değişen hükümet, problem olarak önünde bulduğu bu konuyu çözmeye çalışmıştır; mevcutlara lisanslarını vererek problemi çözecek, daha sonra da, yeni lisanslar için ihaleye çıkılacak... Lisans bedeli, şirketlerle yapılan ilk sözleşmede 500 milyon dolar olarak belirtilmiş ve "24 ayda 4 taksitle alınır" denilmiş ise de, 1996 yılında çıkarılan 4161 sayılı Yasayla, değer tespitinin özel bir komisyonca yapılacağı belirtilmekte ve "lisans bedeli, yurtdışı emsal lisans satışlarında kullanılan yöntemler kullanılarak belirlenir" denilmektedir. Yani, devlet bir sözleşmeye imza atmış, sonra da "bunu değiştirdim" demiştir.

Bütün bunların üzerine özel komisyon kurulur. O dönemde yurt dışında verilen emsal lisanslar nelerdir? İngiltere, Almanya, Norveç, İsveç ilk lisanslarını bedelsiz vermişlerdir. Böylece, sektör oluşmuş; günümüze gelindiğinde, yeni lisansları, hepinizin izlediği gibi, yüksek bedelle satabilecekleri ortamı yaratmışlardır.

Ancak, 1997 yılında, bizde, Değer Tespit Komisyonu, tamamen özerk ve yasayla kurulmuş bir komisyon olarak çalışmış, yasada belirtildiği gibi, Avrupa'da değerlendirme kriterleri olarak ele alınabilecek emsallere bakarak "500 milyon dolar bedelin peşin alınması -24 ayda 4 taksitle değil... O dönemde döviz bazında verilen faizlerin reel anlamda yüzde 30-40'lara çıktığını da lütfen unutmayalım- ve hiçbir ülkede emsal uygulaması olmamasına rağmen, yüzde 15 Telekoma sabit ücret alınması halinde bu bedel uygun olacaktır" demiştir.

Değer Tespit Komisyonunun raporu, 19 Ağustos 1997 tarihinde Bakanlar Kurulunca onaylanmıştır. İlgili Bakan veya Başbakan tarafından değil, Bakanlar Kurulu tarafından onaylanmıştır.

Böylece bedeli oluşan anlaşmalar Danıştaya gönderilmiştir. Danıştay, altı aylık bir çalışmadan sonra, 16 Şubat 1999 tarih ve 1998/23-24 sayılı İdarî İşler Genel Kurulu kararıyla anlaşmaları uygun bulmuştur.

Danıştayın uygun bulduğu anlaşma, 27 Nisan 1998 tarihinde Ulaştırma Bakanlığı ile ilgili firmalar arasında imzalanmıştır.

Sayın milletvekilleri, özetle, objektif kriterlerle belirlenmediği söylenen lisans bedeli, kanunla kurulmuş özerk bir komisyonca belirlenmiş, Bakanlar Kurulunca onaylanmış, bu bedeli içeren sözleşme Danıştayda altı ay süreyle incelenmiş, İdarî İşler Genel Kurulunca uygun bulunmuştur.

Bu işlemde ilgili Bakanı veya Başbakanı suçlamanın hakkaniyet ölçüleriyle ne kadar bağdaştığını takdirlerinize bırakıyorum.

Değerli milletvekilleri, soruşturma komisyonunun üzerinde durduğu ikinci husus; ara bağlantı sözleşmesinin, devlet aleyhine hükümler içerdiği iddiasıdır. İddiadaki genel ifadeden de açıkça ortaya konulduğu gibi, somut bir tespit bulunmamaktadır. Buna rağmen, bu konuya da kısaca değinmek istiyorum.

Öncelikle gelir paylaşımı sözleşmesi döneminde, Türk Telekom ile operatörler arasında yapılmış bir ara bağlantı sözleşmesi yoktur. Dolayısıyla, komisyonda, bu döneme ilişkin, yapılan değerlendirmelerin doğru olabilmesi mümkün değildir; yani, olmayan bir sözleşme yanlış da olamaz.

Ancak, lisansa geçişten sonra geçerli olan, ara bağlantı sözleşmesindeki şartların iyi ya da kötü olduğu hükmüne benzer başka örneklere bakarak varabiliriz. Avrupa'daki örneklerine bakıldığında, bizde yapılan sözleşmenin her konuyu Türk Telekom lehine ele aldığı görülmektedir.

Tamamen teknik olan böyle bir konuda, komisyona davet edilen uzmanlar, ara bağlantı anlaşmasının, Türk Telekom lehine olduğunu açıkça belirtmişken; komisyonun tersine bir değerlendirme yapmasını, bir talihsizlik olarak değerlendiriyorum. Detaya girmeyeceğim; ancak, Avupa'daki emsalleriyle, bir kıyaslamayı da belirtmeden geçmek istemiyorum.

Bu GSM operatörlerinin, yerel konuşmalar için; yani, Ankara'daki bir aboneden, yine Ankara'daki bir kişiyi aramak için; Türkiye'de, Türk Telekoma ödenen ücret, dakika başına 1,4 Euro senttir. Avrupa'da ise, yine, yerel konuşmalar için, bu ücret 0,5 Euro sent ile 1 Euro sent arasında değişir; yani, orada en yüksek ücret, 1,0 Euro sent, biz de 1,4 Euro sent; yani, maksimumun yüzde 40 fazlası.

Uzun mesafelerde de aynı durum mevcuttur. Bu rakam, Avrupa'da 1,5 ila 2,3 Euro sent arasında değişir. Bizde ise, 2,5 Euro sent sabittir; yani, maksimum değerin yüzde 10 fazlası.

Görüldüğü gibi, ara bağlantı sözleşmesinde Türk Telekom aleyhine herhangi bir husus mevcut değildir. Kaldı ki, ara bağlantı sözleşmesi tamamen teknik bir konu olup, Başbakanı da hiçbir şekilde ilgilendirmemekte, hiçbir şekilde bağlamamaktadır. Aksi takdirde, başbakanların, kamu kurumlarındaki daire başkanlarının, teknik uzmanların sorumluluklarını yüklenmesini beklemiş oluruz ki, bunun da, yönetimle, siyasetle ve vicdanla bağdaşır bir yanı yoktur.

Değerli milletvekilleri, soruşturma komisyonu raporunun üçüncü ve son suçlaması, KDV alacağının sözleşmede yer almaması hususudur. Esasen, sözleşmede KDV'yle ilgili bir hüküm bulunmaması, sonuca etki eden bir husus değildir; çünkü, KDV konusu, vergi mevzuatıyla düzenlenmiştir. Sözleşmede yer alsa da almasa da, şayet yapılan bir işlem sonucunda KDV ortaya çıkmışsa, Maliye bu vergiyi alır. Bu hususun sözleşmede yer alıp almamasının hiçbir önemi yoktur; ama, asıl önemli olan ve beni ürküten husus, yapılan sözleşmeye KDV'yle ilgili hükümlerin konulmamasından Başbakanı sorumlu tutmak olmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, toparlayın lütfen.

Buyurun.

BİRKAN ERDAL (Devamla) – Bu takdirde, başbakanların, tüm sözleşmelerdeki teknik, idarî ve benzeri hususlardan sorumlu olması gereği ortaya çıkar. Böyle bir durumda eğer böyle bir başbakan bulunabilirse, ülkenin hiçbir bürokrata ihtiyacı kalmaz, kamunun tüm yükü de büyük ölçüde hafifler. Yüzbinlerce memurun işini yapabilecek bir başbakan, herhalde, dünyanın hangi ülkesinde olsa sistemi rahatlatacaktır.

Latife bir yana sayın milletvekilleri, komisyon raporunda belirtilen hususların tümü siyasî yönetim usulleriyle bağdaşmamaktadır.

Sonuç olarak, konuyla ilgili ne Bakanın ne de Başbakanın kişisel sorumluluğu yoktur; kanunlar çerçevesinde ve bürokratik usullere uygun olarak yapılan bir hayırlı işin Bakanlar Kurulunca onaylanması mevcuttur. Kaldı ki, yapılan işlerin tümü de, dünyadaki örnekleriyle mukayese edildiğinde gerçekten başarılıdır ve devlet menfaatlarına uygundur.

Sayın milletvekilleri, ben, komisyonda Yüce Divan doğrultusunda karar vermiş üyelerimiz de dahil olmak üzere tüm milletvekillerimizin, dağıtılan raporu bir kez daha gözden geçirme fırsatı bulduklarını düşünüyor, Yüce Meclisimizin Yüce Divana sevk talebini reddedeceğine inanıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

Manisa Milletvekili Sayın Mustafa Enöz; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; (9/42) esas numaralı Meclis Soruşturma Komisyonu Raporuyla ilgili olarak, şahsım adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz önerge, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 10.11.1998 tarihli 16 ncı Birleşiminde okunmuş ve 26.11.1998 tarihli 25 inci Birleşiminde görüşülerek karara bağlanmıştır.

İçtüzüğümüzün 77 nci maddesinin ikinci fıkrası, yasama dönemi başında, önceki dönemde verilmiş soru, meclis araştırması, genel görüşme ve gensoru önergelerini hükümsüz sayarken, soruşturma önergelerini bu kapsamın dışında tutmuştur. Dolayısıyla, 20 nci Yasama Döneminde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilen, ancak, çeşitli sebeplerle o dönem içerisinde sonuçlandırılamayan soruşturma önergeleri, bu döneme intikal etmiştir.

Geçen yasama döneminde kurulmuş olan Meclis soruşturma komisyonlarınca rapora bağlanmış olan önergeler ile rapora bağlanmamış olan Meclis soruşturması önergeleriyle ilgili olarak 15 Meclis soruşturma komisyonu kurulmuş, bu komisyonlar, Anayasa ve İçtüzük gereği çalışmalarını yapmışlardır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Telsim ve Turkcell firmalarıyla imzalanmış olan bu sözleşmelerin, iki aşamada değerlendirilmesi gerekmektedir. Birinci aşama, 1993 yılında yapılmış olan Gelir Paylaşımı Sözleşmesi ve ikincisi de, 1998 yılında yapılmış olan lisansa geçişle ilgili lisans sözleşmesi ve sonrasıdır.

Gelir Paylaşımı Sözleşmesi, o günün yasal ortamı içerisinde hazırlanarak yürürlüğe konulmuştur. Söz konusu sözleşmelerin 3 üncü maddesinde, gelir paylaşımı esasına dayanan sözleşmenin süresinin 15 yıl olduğu, 7 nci maddesinde, gelirlerin tesis ücreti, aylık sabit ücret ve konuşma ücretinden oluştuğu, adı geçen gelirlerin katmadeğer vergisi ve haberleşme vergisi düşüldükten sonra kalan net tutarın yüzde 32,9'unun şirketlere, yüzde 67'sinin ise PTT'de kalacağı, 15 inci maddesinde de, yasal düzenlemeler sonucu lisans verilmesi halinde, lisans bedelinin 500'er milyon Amerikan Doları olduğu, iki yıl içinde ve dört taksitte ödeneceği, lisans alan firmaların brüt gelirlerinden PTT'ye yüzde 15 ödeyeceği, Türkiye'deki toplam GSM abone sayısı 400 000'e ulaşana kadar lisans sayısı 2 firmayla sınırlı olacağı, lisans süresinin lisans verilme tarihinden itibaren de 25 yıl olacağı hususları yer almıştır.

Bu düzenlemelerin, gerek yapısı gerekse geleceği belirleme açısından Danıştayın da kayıtlarına geçmiş birçok aksaklıkları ve eksiklikleri taşıdığı ve bu aksaklık ve eksikliklerden idareyi zarara uğrattığı hususu bir gerçektir. Bu husus, Danıştay Daireler Kurulunun vermiş olduğu 1998/9 esas ve 1998/24 karar sayılı ve yine 1998/8 esas, 1998/23 karar sayılı metinlerinde yer almıştır. Lisans sözleşmesine geçerken, bu aksaklık ve eksikliklerin düzeltilmesi cihetine gidilerek, lisans sözleşmesi yapılmıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu aksaklıkların Danıştay kararına geçmeyen yönleri de vardır: Bilindiği üzere, GSM şebekelerinin, Türkiye'ye tahsis edilmiş olan 25 megahertzlik frekans, 7 veya 8, veyahut da en fazla 9 megahertz halinde ilgili firmalara tahsis yapılması ve bu tahsislerle de yeterli şebeke sisteminin kurulması mümkün olduğu halde bu frekansların 10 megahertz üzerinden yapılmış olması idareyi zaafa uğratmış, zarara sokmuştur. Yine, oluşması gereken serbest rekabet ortamını da bir ölçüde engellemiştir. Bu husus, 1995 yılında, Telekomun özelleştirilmesi hususunda danışman firma olarak çalıştırılan Mc Kenzy raporunda da yerini bulmuştur. Aynı raporda 5 megahertzlik frekansın dahi asgari 200-300 milyon dolar bedelle satılabileceği hususu da tavsiye kararı olarak yer almıştır. Böyle geniş bir frekans tahsisinin yapılmış olması neticesinde, ülkemizde, hizmetin yürütülmesi açısından kullanıcılar aleyhine aksaklıklar ve eksiklikler meydana getirmiştir.

Gelir paylaşım sözleşmesinin 15 inci maddesiyle ödeme şartları belirtilmiş olan 500 milyon dolarlık bedelin, ciddî manada araştırmalar yapılmadan ve bu konuyla ilgili şirketlerin uygulamaları göz önüne alınmadan yapılmış olması ve bunun yıllar öncesinden tespit edilerek bu hükümlere uyulması noktasında idarenin kendini bağlaması gelir paylaşım sözleşmesinin aksak yönleridir.

Yine, bu sözleşmeye göre firmalar sadece telefon haberleşme haklarına sahip olmalarına rağmen lisans devriyle, data, çağrı, teleteks ve videoteks gibi servislerin işletme hakları da bu firmalara devredilmiştir. Halbuki, bu servislerin ayrı ayrı özelleştirilmesiyle daha fazla gelir elde edilmesi mümkün olabilirdi.

7.2.2000 tarihli, Türkiye Cumhuriyeti Maliye Bakanlığı Hesap Uzmanları Kurulunun raporuyla ortaya çıkan KDV alınması hususu da akıllarda soru işareti bırakmıştır. Hazinenin o zaman Ulaştırma Bakanlığına yazmış olduğu yazışmalarda, 150 milyon dolar gibi bir değer teşkil eden KDV alacağını herhangi bir şekilde gündeme getirmemiş olması, bunun, unutulduğu manasının ötesinde, bazı düşünceleri de çağrıştırmaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; gelir paylaşım sözleşmesinin sona erdiği ve lisans sözleşmesine geçildiği bir evrede, 406 sayılı Telgraf ve Telefon Yasasına 4161 sayılı Kanunla eklenen geçici 6 ncı madde Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir. Bu iptal kararıyla, gelir paylaşım sözleşmesinin 15 inci maddesinin, kamu düzeni ve menfaatları açısından uygun olmadığı ve 5 madde halinde sayılmış olan hususların da ortadan kaldırılmasına matuf bir bozma kararı olduğu bahis konusudur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Taparlar mısınız efendim.

MUSTAFA ENÖZ (Devamla) – Bu bozma kararı çerçevesinde, idarenin, birkısım hususlara riayet etmediği bir gerçektir. Halbuki, kanunlar ve yüksek mahkeme kararları, başta, idarenin üzerinde durması ve uyması gereken kurallar olduğu muhakkaktır.

Değer tespit komisyonu, tespit yapacağı çalışmada usul, çalışma şekli ve uyulması gereken hususlarda yetersiz kalmış, hatta hiçbir çalışma yapmamıştır denilebilir.

Yine, GSM abone sayısı 400 000'e ulaştığında, bu iki firmanın dışında yeni firmalara lisans hakkı doğmasına rağmen, iki firmayla sınırlı kalınmış, bu da rekabeti ortadan kaldırmıştır. Bu durumda, idarenin, 2 milyar dolarlık bir zarara uğratıldığı akla gelmektedir.

Bu hadisenin, yani soruşturma önergelerinin tarafı MHP olarak bizler değiliz. Bu önergeler, bizden önce gelmiş ve kabul edilmiştir. Bu sebeple, biz, bizim dışımızda verilmiş olan bu hadiselerle ilgili önergelere siyasî kaygılar ve hissî davranışlardan uzak olarak baktığımızı özellikle belirtir, bu duygu ve düşüncelerle Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

Komisyon, buyurun efendim.

(9/42) ESAS NUMARALI MECLİS SORUŞTURMASI KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET NACAR (KİLİS) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

9/42 esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu hakkında Heyetinize bilgi sunmadan önce, soruşturma komisyonu ve Yüce Divanın hukukî durumu açısından, Yüce Heyetinize kısa bilgi sunarak sözlerime başlamak istiyorum.

Malumunuz olduğu üzere, hukuk, mutlak irade tarafından kabul edilen ve uygulanan kurallar bütünü olup, bunun doğal sonucu olarak da bu normlara aykırı davranışlar, belli hukukî ve cezaî yaptırımlara bağlanmıştır.

Hukuk kuralları içerisinde ceza hukuku kurallarından sapma, toplumsal etkileri ve sosyolojik yönü itibariyle önem arz etmektedir.

Hukuk kurallarından sapma, sapma yapan kişinin, toplumsal statüsü ve işgal ettiği makam, işlenen suçun sosyal yankısının etkisni azaltan ya da çoğaltan bir rol oynar.

Görevini kötüye kullanan, genel bir kamu görevlisiyle yüksek hâkim veya bakanın görevini kötüye kullanması arasında, gerek hukukî gerekse sosyolojik bakımdan büyük farklılıklar vardır. Bu farklılık, kişilerin kişiliklerinden değil, üstlenmiş oldukları görevin önemi ve niteliğinden kaynaklanmaktadır. Bu sebeple, devlet erkini elinde bulunduran kamu görevlileri hakkında olağan yargılama dışında farklı bir yargılama usulü getirilmiştir. Genel yargılama dışında Yüce Divan yargılamasına gidilmesine sebep olarak:

 1.- İtham edilen kişilerin üstlenmiş oldukları görevin tam anlamıyla yerine getirilmesini sağlamak ve görevin yerine getirilmesini güvence altına almak.

2.- Üstün devlet erkini elinde bulunduran kişilerin siyasî suçlamalara karşı statüleriyle orantılı bir mahkemede yargılama yapılarak, statüye uygun bir teminat sağlamak.

3- Genel mahkemelerdeki hâkimlerin özlük işlerine karar verme yetkisinde olan bu kişilerin yargılanmasına bakacak hâkimlerin etkilenme olasılıklarını ortadan kaldırmak, tarafsız ve gerçek bir yargılamanın temin edilmesini sağlamak olarak sayılabilir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce Divan yargılaması, dünyada olduğu gibi, ülkemizde de ayrı bir yargılama usulü olarak yerini almıştır. 1876 Kanunuesasîsiyle, Yüce Divan yargılaması hukuk sistemimize girmiştir.

1924 Anayasasında Yüce Divan, Yargıtay Başkanı ve kurayla seçilen 10 üye, Danıştay Başkanı ve kurayla seçilen 9 üye olmak üzere, toplam 21 üyeden teşkil edilmiştir. Yüce Divan, 1 başkan ve 14 asil üyeyle toplanıp, savcılık görevi, cumhuriyet başsavcısı tarafından yürütülmüştür.

1961 Anayasasıyla, Anayasa Mahkemesi hukuk sistemimize girmiştir. Anayasa Mahkemesinin hukuk sistemimize girmesiyle birlikte, Yüce Divan sıfatıyla yargılama yetkisi, Anayasa Mahkemesine verilmiştir. 1982 Anayasasının 148 inci maddesinin üçüncü fıkrası Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu üyeleri, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Başkan ve üyelerini, başsavcılarını, başsavcı vekilini, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Sayıştay Başkan ve üyelerinin, görevleriyle ilgili suçlardan dolayı, Yüce Divan sıfatıyla yargılanacağını hüküm altına almıştır.

Yüce Divan sıfatıyla yargılama yetkisi Anayasanın 148 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre Anayasa Mahkemesinin yetkisi içinde bulunmaktadır. Cumhurbaşkanı...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, Komisyon Başkanı, tarih dersi veriyor; tarih dersine ihtiyacımız yok; olayı anlatsın genel olarak.

BAŞKAN – Efendim, müsaade ederseniz olaya da...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu kadar olmaz bu saatte Sayın Başkanım...

BAŞKAN – Ama, efendim, 20 dakika süresi var. Allah Allah... Yeni âdetler çıkarıyorsunuz Sayın Genç!..

Buyurun efendim devam edin lütfen.

KAMER GENÇ (Tunceli ) – Herkesin Yüce Divan hakkında bilgisi var Anayasa hakkında bilgisi var

BAŞKAN – Sayın Nacar, lütfen devam eder misiniz...

(9/42) ESAS NUMARALI MECLİS SORUŞTURMASI KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET NACAR (Devamla) – Sayın Kamer Genç, biz, sizin burada çok masallar anlattığınızı dinledik...

BAŞKAN – Efendim, lütfen Genel Kurula hitap ediniz...

(9/42) ESAS NUMARALI MECLİS SORUŞTURMASI KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET NACAR (Devamla)– Biz, sizlerin burada konuşabilmeniz için öncelikle, aynaya bakmanızı da tavsiye ediyoruz... (MHP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Evvela aynaya senin bakmanı tavsiye ederim.

(9/42) ESAS NUMARALI MECLİS SORUŞTURMASI KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET NACAR (Devamla)– Ve bu aynaya da ayda bir bile baksanız size çok şeyler kazandıracağına inanıyorum. (Gürültüler)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani, şurada bir komisyon başkanı olarak çıkmışsınız...

(9/42) ESAS NUMARALI MECLİS SORUŞTURMASI KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET NACAR (Devamla)– Bu memlekete çok şeyler kaybettirdiniz ve hâlâ kaybettirmeye devam ediyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Nacar, Genel Kurula hitap edin efendim.

(9/42) ESAS NUMARALI MECLİS SORUŞTURMASI KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET NACAR (Devamla)– O koca partiden, şu yöne baktığımda,  sadece iki kişi görüyorum ve bu partide gördüğüm o iki kişiyi de yarın görmeyeceğime inanıyorum

BAŞKAN – Sayın Nacar, efendim lütfen Genel Kurula hitap edin.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bu saatte komisyon başkanın sorumluluğunu bilmesi ve olayı bize anlatması lazım; hikâye anlatmasın yani...

BAŞKAN – Efendim, müsaade edin...

Sayın Nacar, lütfen...

(9/42) ESAS NUMARALI MECLİS SORUŞTURMASI KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET NACAR (Devamla) – Sayın Başkan, sayın üyeler; Muhterem Heyetinizden hakikaten özür diliyorum.

Ben, bir hukukçu olarak bu hususun bir defa daha altını çizmekte yarar gördüğüm için bu hususları dile getirmek istemiştim; çünkü, bu hususlar önemli olarak görülmediği için, bu hususlara  riayet edilmediği içindir ki, herbir sözcünün herbir parti mensubunun kürsüye çıkıp konuştuğu husus Yüce  Divan sıfatının siyasallaştığı, Yüce Divan sıfatıyla soruşturma önergelerinin hiçbir surette amacına uygun olarak uygulanmadığı yönündedir.

Bu sebeple, Muhterem Heyetinize bu prosedürün memleketimizde hukuk sistemimize giriş şeklini ve aşamalarını ifade etmek isterim.

Anayasanın 105 inci maddesinin üçüncü fıkrası, Cumhurbaşkanın, vatana ihanet suçundan  dolayı, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Yüce Divana sevk usulünü belirtmiştir. Yine, Anayasanın 100 üncü maddesinde, Bakanlar Kurulu üyelerinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından ne suretle Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesine sevk edileceğini göstermiştir. Anayasanın 100 üncü maddesiyle, Meclis İçtüzüğünün 107 nci maddesi, başbakan ve bakanlar hakkında Yüce Divana sevki, esaslı ve teferruatlı şekilde düzenlemiştir. Bu maddeler çerçevesinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından oluşturulan soruşturma komisyonu ve Genel Kurulun ilgililer hakkında vermiş olduğu karar, bir yargı kararı olmayıp, sadece ilgililerin Yüce Divana sevkine gerek olduğuna veya gerek olmadığına ilişkin karardır.

Ceza yargılaması içinde savcılar tarafından yapılmakta olan hazırlık soruşturması, Yüce Divan yargılamasında Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yapılmış olmakta, Meclisin yerine getirmiş olduğu görev, hazırlık soruşturması ve davaya ilişkin iddianame niteliğini almaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Yüce Divana sevkine gerek olmadığına ilişkin karar ise, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümlerine göre, takipsizlik kararını karşılamaktadır.

Soruşturma komisyonu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından verilmiş olan Yüce Divana sevk kararı, hukukî sonucu itibariyle yargı hükmü değildir. Komisyon ve Yüce Meclis tarafından verilen sevk kararı, bir iddia niteliğinde olup, nihaî hükmü verecek olan merci, Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu hukukî açıklamadan sonra, (9/42) Esas Numaralı Soruşturma Komisyonunun kuruluşu ve çalışmaları hakkında Yüce Heyetinize bilgi sunmak istiyorum: 20 nci yasama döneminde Konya Milletvekili Veysel Candan ve 61 arkadaşı, Telsim ve Turkcell firmalarıyla imzalanan sözleşmelere ve 4046 sayılı Özelleştirme Kanunu hükümlerine aykırı davranmak suretiyle devleti gelir kaybına uğratarak görevlerini kötüye kullandıkları ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla eski Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz ve Ulaştırma eski Bakanı Necdet Menzir haklarında Anayasanın 100 ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önerge vermişlerdir. Söz konusu önerge, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 10 Kasım 1998 tarihli 16 ncı Birleşiminde okunmuş, 26 Kasım 1998 tarihli 25 inci Birleşimde görüşülerek, 614 karar no ile bir Meclis soruşturması açılmasına, soruşturmayı yapacak olan 15 kişilik komisyonun 2 aylık çalışma süresinin, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimi tarihinden başlamasına karar vermiştir.

Kurulmasına karar verilen Meclis soruşturması komisyonu, başkan ve başkanlık divanı seçimi yapılamadığı için çalışmalarına başlayamamış ve seçimler nedeniyle yasama dönemi sona ermiştir.

21 inci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi, çalışmalarında, Danışma Kurulunun 15 Meclis soruşturması komisyonu kurulması ve komisyonların 2 aylık çalışma süresinin, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimi tarihinden başlaması önerisi üzerine, İçtüzüğün 72 nci maddesi uyarınca görüşme açılarak, söz konusu Meclis soruşturması önergeleriyle ilgili olarak izlenecek yöntemin saptanması hususu, Genel Kurulun bilgi ve takdirlerine sunulmuştur.

Öneri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 23 Kasım 1999 tarihli 23 üncü Birleşiminde okunarak, 656 sayılı kararla kabul edilmiştir.

18 Şubat 2000 tarihinde çalışmalarına başlayan komisyonumuz, ilk toplantısında, çalışma günleri ile hangi usul takip edilerek çalışmalarını yürüteceğine karar vermiştir.

Komisyonumuz, konuyla ilgili teknik bilgi almak üzere ilgili kurumlardan uzman istenmesine karar vermiştir.

Komisyonumuz, çalışmalarına başladığı 18 Şubat 2000 tarihinden itibaren 16 toplantı yapmış ve bu toplantılarda aldığı kararlar doğrultusunda 63 adet yazışma yapmıştır.

Yine, komisyonumuz, almış olduğu karar gereği, ilgililerin dinlenmesine ve bu dinlemenin neticesinde de, değerlendirmesine esas teşkil edecek hususları göz önüne almıştır.

Sayın milletvekilleri, komisyonumuz, yukarıda kısaca izaha çalıştığımız üzere, dört ay süreyle konuları araştırmış, çalışmalar sırasında konuyu aydınlığa kavuşturacak her türlü bilgi ve belgeye ulaşmaya çalışmıştır. Komisyonumuz tarafından alınan karar gereği, elde edilen bilgi ve belgeler, anında komisyon üyelerine iletilmiş, komisyona gelmiş olan bilgi ve belgelerin komisyon üyeleri tarafından incelenmesi ve değerlendirilmesi için yeterli zaman verilmiştir. Komisyonumuz tarafından konunun ilgilileri ve tanıklar dinlenirken, önyargıdan uzak hareket edilmiştir. Komisyonumuzda bilgisine başvurduğumuz kişilere, belirlenen usul çerçevesinde tüm üyelerin soru sormasına ortam hazırlanmış, olayın siyasî boyuta çekilmesi önlenerek, konuyla ilgili ve objektif olunması hususuna dikkat edilmiştir. Komisyon çalışmamız, konunun yeterince aydınlığa kavuştuğu kanaatinin hâsıl olması ve yasadan doğan süre de göz önüne alınarak sona erdirilmiştir. Komisyon üyelerimizin tümüne çalışma neticesini değerlendirmek üzere söz verilmiş, komisyon üyeleri tarafından son değerlendirmeyi müteakip oylama yapılmış, dönemin Başbakanı ve  Ulaştırma eski Bakanı hakkında soruşturma önergesinin kabulüne karar verilmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; malumunuz olduğu üzere, (9/42) esas sayılı Meclis soruşturma önergesi, 20 nci Yasama Döneminde, Konya Milletvekili Veysel Candan ve 61 arkadaşı tarafından verilmiştir. Yine, malumunuz olduğu üzere, işbu önerge, Yüce Meclisin 26 Kasım 1998 tarihli 25 inci Birleşiminde görüşülerek, 614 karar no ile kabul edilmiştir.

Bu hususu Yüce Meclisin dikkatine bir kez daha sunmak istedim; zira, bu önergede imzacı sıfatıyla dahlim olmadığı gibi, Yüce Meclisin bu önergeyi kabul ettiği 26 Kasım 1998 tarihli Birleşimde kabul yönünde oy da kullanmadım. Bu sebeple, (9/42) esas nolu Soruşturma Komisyonu önergesinin iddia amacı hangi sebebe dayanırsa dayansın, benim gibi, komisyonda görev alan birçok arkadaşımın bu iddiaların muhatabı olmadığı kanaatindeyim. 

Önergelerin verilmesindeki mülahazaların dışında olan komisyonumuz, çalışmalara başladığı 18.2.2000 tarihinden itibaren olayı yasal çerçeve içerisinde değerlendirerek, hukukî ve vicdanî olarak araştırmış ve sonuçlandırmıştır. Zira, soruşturmaya muhatap olan kişiler, Türkiye Cumhuriyetinde başbakanlık ve bakanlık yapmış kişilerdir. Bu kişilerin, ülkeye yapmış oldukları hizmet ve katkıları görmezlikten gelmek mümkün değildir. Kaldı ki, hakkında karar verilecek kişilerin, ülkemizi, başbakan ve bakan sıfatıyla temsil etmiş olmaları karşısında, sadece, ilgililerin şahsiyetinin değil, temsil ettikleri makamın manevî değeri de büyüktür. Bu sebeple, soruşturma yürütülüp, karar verilirken, bu hususa fazlasıyla dikkat edilmiştir.

Komisyonumuz, çalışmalarında, iddianın muhataplarının kişilik ve konumlarını göz önünde bulundurmuş, objektif ve hukukî karar vermek için hassasiyet göstermiştir. Komisyonumuz, bu hassasiyetinin yanı sıra, Anayasanın ve Yüce Meclisin bizlere yüklemiş olduğu sorumluluk ve yükümlülüklerin bilinci içerisinde de olayı irdelemiştir.

Sayın milletvekilleri, soruşturma komisyonunun, uzun süreden beri toplumun gündeminde olması sebebiyle, çeşitli tartışmalara muhatap olduğu ve her platformda tartışıldığı bir vakıadır; fakat, şunu söylemek isterim ki, biz, komisyon olarak çalışmalarımızı tamamladığımızda hazırlamış olduğumuz raporda hiçbir surette kendi özel kanaatimizi ve görüşümüzü serdetmedik; sadece ve sadece ilgililerin beyanlarını, hiçbir surette değişikliğe, eksikliğe veya aksaklığa sebep vermeyecek şekilde, bir bütün olarak ekledik ve yine, toplanan delilleri, delil gösterme suretiyle raporumuzu yazdık.

Bu sebeple, bizim vermiş olduğumuz bu karar, hukukî ve vicdanî kanaatimizin bir neticesidir. Bu hususu da Muhterem Heyetinizin huzurlarına sunduk. Neticede, karar, Yüce Meclisindir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Başbakan, konuşacak mısınız efendim?

AHMET MESUT YILMAZ (Rize) – Konuşmayacağım.

BAŞKAN – Peki, efendim, teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, Meclis Soruşturması Komisyonunun raporu üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Raporda eski Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz ve Ulaştırma eski Bakanı Necdet Menzir'in Yüce Divana sevki istenmektedir.

Şimdi, komisyon raporunun, eski Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz ve Ulaştırma eski Bakanı Necdet Menzir'in Yüce Divana sevkle ilgili hükmünü oylarınıza sunacağım. Anayasanın 100 üncü maddesinin üçüncü fıkrasına ve İçtüzüğün 112 nci maddesinin altıncı fıkrasına göre, Yüce Divana sevk kararı alınabilmesi için, üye tamsayısının salt çoğunluğunun kabul oyu; yani, 276 kabul oyu gerekmektedir. Açık oylamada kabul oyu 276'nın altında olduğu takdirde, Yüce Divana sevk kabul edilmemiş olacaktır.

Bu nedenle, oylamayı açık oylama şeklinde yapacağız.

Açık oylamanın şekli için, Genel Kurulun kararını alacağım. Açık oylamanın, elektronik cihazla yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Açık oylama için 3 dakikalık süre vereceğim.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, eski Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz ve Ulaştırma eski Bakanı Necdet Menzir haklarında kurulan (9/42) esas numaralı Soruşturma Komisyonu raporunun açık oylamasına 341 sayın üye katılmış, 151 kabul, 188 ret, 2 mükerrer oy çıkmıştır.

Bu sonuca göre, rapor kabul edilmemiştir. Böylece, eski Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz'ın ve Ulaştırma eski Bakanı Necdet Menzir'in Yüce Divana sevkine mahal olmadığına karar verilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin 8 inci sırasında yer alan, 20 nci Yasama Döneminde, Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız ve 57 arkadaşı tarafından  verilen, İzmit Körfez Geçiş Projesi ihalesinde ihale usul ve esaslarını ihlal ederek rekabet ortamının oluşmasını önlediği, firma seçiminde yanlı davranarak devleti zarara uğratmak suretiyle görevini kötüye kullandığı ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Bayındırlık ve İskan eski  Bakanı Yaşar Topçu hakkında Anayasanın 100 üncü  ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önerge ve (9/39) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu raporu üzerindeki görüşmelere başlıyoruz.

8. – 20 nci Yasama  Döneminde Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız ve 57 Arkadaşı Tarafından  Verilen, İzmit Körfez Geçiş Projesi İhalesinde İhale Usul ve Esaslarını İhlal Ederek Rekabet Ortamının Oluşmasını Önlediği, Firma Seçiminde Yanlı Davranarak Devleti Zarara Uğratmak Suretiyle Görevini Kötüye Kullandığı ve Bu Eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı Maddesine Uyduğu İddiasıyla Bayındırlık ve İskân Eski  Bakanı Yaşar Topçu Hakkında Anayasanın 100 üncü  ve İçtüzüğün 107 nci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Soruşturması Açılmasına İlişkin Önerge ve Meclis Soruşturması Komisyonu Raporu (9/39) (S. Sayısı : 511) (1)

BAŞKAN – Komisyon?.. Burada.

Meclis Soruşturması Komisyonunun 511 sıra sayılı raporu, daha önce sayın üyelere dağıtılmış ve ilgili eski bakana gönderilmiştir.

Rapor üzerindeki görüşmelerde, komisyona, şahısları adına 6 milletvekiline ve hakkında soruşturma açılması istenen eski bakana söz verilecektir.

Konuşma süreleri, komisyon için 20 dakika, şahısları adına söz alan milletvekilleri için 10'ar dakikadır. Son söz, hakkında soruşturma açılması istenen eski bakana ait olup, süresizdir.

Rapor üzerinde söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: İstanbul Milletvekili Bozkurt Yaşar Öztürk, İzmir Milletvekili Burhan Bıçakçıoğlu, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül, Adıyaman Milletvekili Mahmut Bozkurt, Tokat Milletvekili Ergün Dağcıoğlu, Afyon Milletvekili Gaffar Yakın.

İlk söz, İstanbul Milletvekili Sayın Bozkurt Yaşar Öztürk'e aittir.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar ve "2 dakika" sesleri)

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 10 dakikalık konuşmamı 2 dakikaya nasıl indirgeyeceğimi ben de düşünüyorum. (MHP sıralarından "bravo" sesleri, alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sayın bakan hakkında açılan Meclis Soruşturması Komisyonunun kararı malumlarımızdır. Bu karar doğru veya yanlıştır; Genel Kurulda, siz değerli arkadaşlarımızın vereceği oylarla, Yüce Divana gitmesine veya gitmemesine karar verilecektir.

                           

(1) 511 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Sonuç ne olursa olsun, 1993'ten günümüze geçen zaman, ülkemizin maddî kaybı, karayollarında çekilen çileler, trafik kazalarında ölenler ve yaralananlar geri gelmeyecektir. Kamu vicdanında, bu işte görev alan herkes yerini bulmuştur. Artık, ülkemizin kaybedecek bir saniyesi bile yoktur.

21 inci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin içinden çıkan 57 nci Cumhuriyet Hükümetinin hizmet hızı ve becerisi herkesçe görülmüştür. Geçen süre içinde çıkardığımız yasalardan bir tanesi de Tahkim Yasasıdır. Bu yasayla, Körfez Geçiş Projesi ve daha birçok projenin hayata geçirilmesinde, uluslararası sermayenin ülkemiz hizmetinde kullanılmasında, yap-işlet-devret projesinde anlaşmazlıklar ve uyuşmazlıkların çözülmesinde uluslararası hukukun gerekleri yerine getirilmiştir.

Bundan faydalanarak, inşallah, yeni yapılacak ihale, uluslararası diğer konsorsiyumlar ve şirketlerin katılmasıyla, memleket menfaatına en kısa zamanda sunulacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP ve MHP sıralarından "bravo" sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Öztürk, teşekkür ederim efendim.

Söz sırası, İzmir Milletvekili Sayın Burhan Bıçakçıoğlu'nda; buyurun efendim.

BURHAN BIÇAKÇIOĞLU (İzmir) – Konuşmayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

Aydın Milletvekili Sayın Ali Rıza Gönül; buyurun efendim. (DSP ve MHP sıralarından "konuşmuyor" sesleri)

ŞEVKET BÜLEND YAHNİCİ (Ankara) – Zaten önerge siyasî amaçla verilmiş.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yahnici.

Sayın Ali Rıza Gönül, ne yapacağını bilir efendim!

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, bir dönem başlayan ve bu döneme kalan soruşturma komisyonu raporları üzerinde saatlerdir Yüce Heyetiniz çalışıyor. Ben, tabiî, bu şartlar altında çok uzun konuşup sizleri de sıkmak istemiyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

Teşekkür ederim.

Yalnız, söylemek istediğim şu: Bundan faydalanan, kazanan çıkmadı. Hisler önplana geçince, duygular önplana geçince, siyasî öç alma kavgası başlayınca, tabiî, sistem de demokrasi de bundan zarar gördü. Ciddî belge ve delil olmadan verilen soruşturma önergelerinin, maalesef, bugün, geldiği durum hepimizin malumudur; ancak, Mecliste yapılan bu çalışmaların siyasî bir karar olarak nitelendirildiğini dört yıl evvel söyledik. Sevindirici olan şudur ki, iktidarın ortağı olan partilerin, artık bu gerçeği görmüş olmasından da gerçekten mutluluk duyuyoruz. Yani, burada yapılan görüşmelerin, alınan kararların hukukî olmaktan ziyade, siyasî olduğu gerçeği hepimizce kabul edilmiştir.

Ülkemizin ve toplumumuzun pek çok sorunu vardır; enerjimizi ve çalışmalarımızı bu sorunların çözümüne hasretmemizin daha doğru olduğu kanısındayım ve bunu sizlerin de paylaştığınıza inanıyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Ali Rıza Gönül'e teşekkür ediyorum efendim.

Şimdi, söz sırası, Adıyaman Milletvekili Sayın Bozkurt'ta.

MAHMUT BOZKURT (Adıyaman) – Vazgeçtim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

Sıra geldi Tokat Milletvekili Sayın Ergun Dağcıoğlu'na.

Buyurun Sayın Dağcıoğlu. (FP sıralarından alkışlar)

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) – Sayın Başkan, konuşmayan arkadaşların yerine de mi ben konuşacağım?

BAŞKAN – Siz, ne yapacağınızı bilirsiniz efendim. Gecenin saat 00.02'si...

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizin bildiği üzere, Bayındırlık ve İskân eski Bakanlarından Sayın Yaşar Topçu  ile ilgili olarak İzmit Körfez Geçiş ihalesi hakkındaki iddiaları inceleyen Soruşturma Komisyonunun almış olduğu kararla ilgili olarak söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz gibi, benim de üyesi bulunduğum Soruşturma Komisyonu, şubat ayından itibaren takriben dört aylık bir çalışma maratonundan sonra, oy çokluğuyla, Sayın Bakanın Yüce Divana gönderilmesine gerek olmadığına karar vermişti. Karara katılmayan ve gerekçeli tek muhalefet şerhini vermiş bir milletvekili olarak, konuyla ilgili görüşlerimi arz etmek üzere huzurlarınızdayım.

Arkadaşlar, gecenin bu ilerlemiş saatlerinde, bir hikâye anlatmak istiyorum size: Ormancı, baltayla ormana girip ağacı budamaya başlayınca, ağaç gözyaşı dökmeye başlamış. "Niye ağlıyorsun" diye sormuşlar, "o baltanın sapı benden de, ona gözyaşı döküyorum" demiş. İşte, şimdi burada, Yüce Divan meselelerini tartışıyoruz, aylardır Yüce Meclisin değerli elemanları hakikaten akademik çalışma niteliğinde olabilecek çalışmalar yaptılar; ama, son geldiğimiz noktada bunun tamamen sohbet havası içerisinde, bir zaman değerlendirme, gönül eğlendirme toplantılarına dönüştüğünü görünce, bu az önceki orman hikâyesi aklıma geldi.

Şimdi, olaya dönecek olursak, İzmit Körfez geçişi -köprü dahil- 50 kilometrelik bir otoyol projesi. Bu proje 1993 yılında başlamış, 7 yıl geçmiş, tam 7 bakan yemiş; ama, geldiğimiz nokta, bir arpa boyu yol gidilememiş, hâlâ başlangıç noktasında, sıfır noktasındayız maalesef.

Soruşturma konusu olan Anasol-D Hükümetinin Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Yaşar Topçu, 1997 yılının temmuz ayından itibaren yürütülen eylem ve işlemlerin sorumlusu olarak şu anda karşımızda.  Sayın Topçu, ilk olarak, işbaşına gelir gelmez firmalarla müzakereler aşamasında görevlendirme komisyonunu yeniden belirlemiş. Değiştirilen komisyonun, sıralamada birinci durumdaki AJTC diye bilenen; ama, aslında, bizim yerli o meşhur ENKA firmamızın ortaklığıyla oluşturulmuş bir konsorsiyuma uygulama görüşmelerine başlanması ve görevlendirmenin bu firmaya yapılması şeklindeki ilk kararını onaylamıştır. Fakat, Sayın Yaşar Topçu, kendisinden önceki sıralamanın uygunluğu onayını, yanlış bir yorumla, kesin görevlendirme; yani, ihale sonucu olarak değerlendirmiş maalesef ve yetkisini sözleşme görüşmelerine geçmek yönünde kullanmıştır; çünkü, işin uygulayıcısı durumundaki genel müdürlüğün; yani, Karayolları Genel Müdürlüğünün 10. İdare Mahkemesine savunmasından da anlıyoruz ki, dava konusu işlem etkili, nihaî ve icraî nitelikte bir idarî işlem değil, hazırlayıcı bir işlem niteliğindedir. Hazırlayıcı muameleler dışında, henüz idare tarafından bir seçim yapılarak davacı tarafların elemine edilmesi söz konu olmamıştır.

Nitekim, görevlendirme için uygulama müzakerelerine başlamak üzere yapılan ilk sıralamının tamamen usulüne uygun olarak yapıldığı Danıştay tarafından verilen kararla da tevsik edilmiştir; fakat, dikkatinizi çekiyorum, görevlendirmenin yapıldığı aynı gün -görevlendirme yapılıyor, o gün, öyle enteresan bir tevafuk ki- ENKA'nın ortağı bulunduğu firma, içerisinde tahkim şartı ve Dünya Bankası garantisi de bulunan tam 6 tane yeni istekte bulunuyor ve bu istekler kabul ediliyor Sayın Bakan tarafından. Böylece bu haliyle mutabakat sağlanan sözleşme, Yüksek Planlama Kurulu üyelirince de imzalanmış ve birinci imtiyaz sözleşmesi tasarısı, Danıştaya kadar gitmiş; yani, yanlış hesap Danıştaydan dönene kadar gitmiş.

Ne ilginç tesadüftür ki, başlangıçta diğer firmaların Hazine garantisi talepleri bile reddedilmişken -başlangıçta diğer firmalar da Hazine garantisi talep ediyor; ama, hiçbirisi kabul edilmezken- sadece sözleşme yapıldıktan sonra; yani, nice zaman sonra, bu ENKA firması sözleşmeyi akteder etmez hemen ne yapılıyor; Hazine garantisi veriliyor ve ENKA grubunun bu talepleri görevlendirme kararlarıyla aynı tarihte tetabuk ediyor. Kaldı ki, bu tarihten bir hafta sonra, tam bir hafta sonra, Genel Müdür, Bakan Yaşar Topçu ve o zamanki Sayın Başbakan Mesut Yılmaz tarafından da imzalanan İzmit Körfez Geçiş Projesi anlaşmasıyla tarflar arasında parafe edilen uygulama sözleşmesi taslağı hükümleri çerçevesinde anlaşmaya vardıkları Körfez geçişi asma köprüsü ve Anadolu otoyoluyla bağlantı yollarının yer tesliminden sonra, bakınız, 49 ayda hizmete gireceği bütün tesisin yapım, işletme toplam süresi yirmiyedi yıl sonunda devredileceği belirtilmişti. ENKA, işte, bu uygulama sözleşmesi taslağını paraf etmekle birlikte, özellikle, doymadığı için isteklere, 6 maddelik, tekrardan yeni talepte bulunuyor ve bunlardan en belirgin olanı, en az 200 milyon dolarlık Dünya Bankası garantisi istiyor müteahhit firma, yeniden, diğer firmalara tanınmayan şart olarak ve sağlanmasına izin verilmesi halinde, lütfedip, süre ve ücretlerde tekrar olayı bir yıl indirerek gözden geçireceğini vaat ediyor. Bu teklifin kabul edildiği, Bakan Yaşar Topçu imzasıyla Danıştaya gönderilen sözleşme taslağından da anlaşılmaktadır. Yani, çok ciddî bir sıkıntı var arkadaşlar. Belki, siz, burada, zaman ilerledi, bir an evvel bu olayı bitirelim diyorsunuz; ama, maalesef, o tarihlerde, biliyorsunuz biz çıkardık, Tahkim Kanunu olmadığı halde, ENKA kayrılarak bir de tahkim imkânı veriliyor. Bunun dışında bir nice olay, 8-10 maddelik olay; ama, hepinizin gözlerinden "hadi şu işi bitir de gidelim" ifadesini okuduğum için kısa kesmeye çalışıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu projenin, böylesine çıkmaza sokulması, inanın ülke için çok büyük bir kayıptır. Maddî değeri belki ölçülebilir; ancak, yitirilen zaman ve biriken sorunların manevî faturası trilyonlarla bile ifade edilemez. Bu nedenlerle, Sayın Bakanın döneminde, ihalede, yönlendirme ve rekabet ortamının gözetilememesi suretiyle ENKA firmasının kayrıldığı, ülkenin bu yüzden çok büyük ölçüde zaman kaybettiği; uluslararası alanda bu işle ilgili firmaların refüze edildiği ve Yap-İşlet-Devret Modelinin ilk uygulamalarından olan böyle bir projenin sonuçlanamamasının yeni yeni umutsuzluklara yol açtığı -yani, müteahhit, atılımcı firmalar adına- projenin bugüne kadar uygulanamaması nedeniyle bölgedeki trafik sorununun çözümününde telafisi imkânsız sosyoekonomik, maddî ve manevî kayıplara yol açıldığı; aradan üç yıla yakın zaman geçtiği halde, doların, Türk Lirası karşılığı üç misli artmış olması sonucunda, o zamanki 320 trilyon liralık maliyetin, bugünkü değerle 1,2 katrilyon liraya ulaşması sonucunda aradaki fark, 1 katrilyon liralık zararlar sizin için hiç önemli değil.

Bir an evvel bitir diyorsunuz; bitiriyorum...

Bu yüzden, Bayındırlık ve İskân eski Bakanı Sayın Yaşar Topçu'nun Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesinde belirtilen, görevini kötüye kullanmak suçunu işlediği kanaatimi, konunun yargıya intikali kanaatimi, o zaman komisyon toplantısında arz etmiştim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

Yüce Divan yolunun, hem olayın aydınlatılmasına hem de kendisine aklanma fırsatı vereceği kanaatimi arz etmiştim; aksi halde, Yüce Divanda aklanmaya kendisi de gayret etmez, bu Yüce Kurulunuz da izin vermezse, en yüce divanda, hesabı, hepimizin çok zor vereceğini ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Gaffar Yakın, konuşacak mısınız?

GAFFAR YAKIN (Afyon) – Vazgeçtim efendim.

BAŞKAN – Komisyon?..

(9/39) ESAS NUMARALI MECLİS SORUŞTURMASI KOMİSYONU BAŞKANI OSMAN KILIÇ (İstanbul) – Konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

(9/39) ESAS NUMARALI MECLİS SORUŞTURMASI KOMİSYONU BAŞKANI OSMAN KILIÇ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 511 sıra sayılı ve (9/39) esas numaralı Soruşturma Komisyonu raporu üzerinde, Komisyon adına söz almış bulunmaktayım; sizleri saygıyla selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, 20 nci Yasama Döneminde Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız ve 57 arkadaşı tarafından verilen önergenin kabulüyle kurulan Komisyon, Bayındırlık ve İskân eski Bakanı Yaşar Topçu hakkında, İzmit Körfez Geçiş Projesi ihalesinde, ihale usul ve esaslarını ihlal ederek rekabet ortamının oluşmasını önlediği, firma seçiminde yanlı davranarak devleti zarara uğratmak suretiyle görevini kötüye kullandığı ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 240 ncı maddesine uyduğu iddialarını soruşturmak için kurulmuştur.

20 nci Dönemde çalışmalarına başlayamayan Komisyon, Başkanlık Divanı kararıyla, 21 inci Dönemde yeniden oluşturulmuş ve dört aylık çalışma süresinde raporunu tamamlayarak, Meclis Başkanlığına sunmuştur.

İşlendiği ileri sürülen görevi kötüye kullanmak fiili, İzmit Körfez Geçiş Projesi olarak adlandırılan bir kamu projesinin Yap-İşlet-Devret Modeliyle 3465 ve 3996 sayılı Kanunlar ve kararnameleri uyarınca yaptırılması işiyle ilgilidir.

Söz konusu proje, İstanbul-İzmir otoyolu ağının bir kesimi olan, Anadolu Otoyolu-Dilovası ayrımı ile Orhangazi arasındaki Körfez Köprüsü dahil otoyoludur.

Değerli milletvekilleri, otoyolun yapılması için tesis edilecek idarî işlem, görevlendirme ve görevlendirmenin sözleşmeye bağlanması aşamalarından oluşan idarî işlem bütünüdür.

Bu noktada görevlendirme ve sözleşme tanımları üzerinde durmakta fayda görmekteyim.

3996 sayılı Yasanın, 5907 sayılı kararnamesinde bu tanımlar şöylece yer almaktadır:

Görevlendirme: Bu kararda yazılı usul ve esaslar dahilinde, istekliler arasından birisine işin verildiğini -görevlendirildiğini- gösteren ve yetkili mercilerin onayıyla tamamlanan işlemdir.

Uygulama sözleşmesi: Yatırım ve hizmetlerin gerçekleştirilmesiyle ilgili olarak, idare ile görevli şirket arasında akdedilen sözleşmedir.

Yukarıdaki tanımlamalar ve kararnamenin içeriğindeki düzenlemelerden de açık olarak anlaşılmaktadır ki, önce görev konusu işi yapmakla bir istekli görevlendirilecek, yani, seçme, yarış diyebileceğimiz, ihale aşaması sonuçlandırılacak, sonra, görevlendirilen isteklinin kuracağı ve görevli şirket adına, alacak şirket ile YPK tarafından yetkilendirilen Karayolları Genel Müdürlüğü arasında uygulama sözleşmesi yapılacaktır.

Değerli milletvekilleri, Karayolları Genel Müdürlüğünün dışında ilgili veya bağlı bakanlıkların tasarruflarına bırakılan hususlar ise, kararnamede açıkça belirtilmiştir. Bu hususlar, görevlendirme; yani, seçme sürecinde yer alan iki aşamadır. Birincisi, 5907 sayılı Kararnamenin 13 üncü maddesinde belirlenmiştir. Buna göre, görevlendirmeye katılacak isteklilerin isimleri belirtilmek suretiyle, ilgili veya bağlı bulunulan bakanın onayının alınması zorunludur.

İkinci aşama ise, yine, 5907 sayılı Kararnamenin 15 inci maddesinde belirlenmiştir. Buna göre, görevlendirme komisyonu tarafından alınan görevlendirme kararı, ilgili bakan tarafından onaylanır veya iptal edilir.

Bu iki hususun dışında idarî işlemin tesisi sürecinde bakanlara verilen bir görev, yetki ve sorumluluk bulunmamaktadır.

Soruşturmaya konu önergedeki iddiaların tümü ihale aşamasına; yani, görevlendirilen isteklinin belirlendiği bölüme aittir.

Soruşturma konusu olayda, görevlendirme komisyonunun görevlendirme kararını onaylamakla ve onaylanan kararın hukukuna, usulüne aykırı olması halinde, bakan sorumluluğu söz konusu olabilecektir.

İzmit Körfez Geçişi Projesine ait görevlendirme çalışmalarında, iki tane bakan onayına sahip komisyon kararı bulunmaktadır. Oysa, bir tane görevlendirme kararı ve bir tane bakan onayı olmak gereklidir. Öyleyse, bu iki bakan onayından hangisi görevlendirme kararıdır?

Bunlardan birincisi, 30.4.1997 tarihli ve zamanın Bayındırlık ve İskân Bakanı Cevat Ayhan onaylı görevlendirme komisyonu kararıdır.

İkinci karar ise, 10.10.1997 tarihli ve zamanın Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçu onaylı görevlendirme komisyonu kararıdır.

Her iki karar, esas ve şekil  bakımından incelendiğinde, Sayın Cevat Ayhan onaylı kararda, görevlendirmeye verilen tekliflerin birbirleriyle mukayesesinin ve derecelendirilmesinin yapıldığı her teklifin, hukukî, malî, teknik olarak irdelendiği, değerlendirildiği; iki isteklinin tekliflerinin her bakımdan aykırılıklar, yetersizlikler taşıdığı; hukukî, teknik, malî yönlerden teklif verme belgelerine uygun olmadığı ve gerçekleştirilebilme olanaklarının olmadığı, güvenilir bulunmadıkları; dolayısıyla, tercih edilemeyecekleri; diğer firmanın ise, her bakımdan uyumlu ve yeterli koşullara sahip olduğu, güvenilir ve inandırıcı olduğu, ayrıca, dürüst olduğu değerlendirmeleri ve tespitinden sonra, son paragrafında "AJTC grubu, deneyimi, teknik ve finans önerileriyle zaten birinci sırayı almışken, yukarıda belirtilen dürüst davranışı nedeniyle de, İzmit Körfez Geçişi Projesi uygulama sözleşmeleri görüşmelerinde ilk grup olarak seçilmeye layık görülmüştür.

Sonuç olarak, Komisyonumuz, grupların sıralamasının;

1. AJTC

2. JBKO

3. Bouygues-Vinsan

şeklinde olmasına karar vermiştir" denilmektedir.

Bu karar incelendiğinde, görülecektir ki, hem öz, esas ve şekil bakımından hem de uygulama sözleşmesine geçilmesini öngörmesi bakımından, mevzuatında tarifini bulan görevlendirme içeriğinde ve hükmünde bir karardır.

Her ne kadar, bu kararın sıralama kararı olduğu söylense de, ne mevzuatında ne şartnamesinde, bakan onaylı bir sıralama kararının yeri ve gereği bulunmamaktadır.

Sayın Yaşar Topçu onaylı kararda ise "verilen tekliflerin incelenmesi sonucunda, en uygun teklif olma durumuna göre sıralaması ve birinci sırada yer alan AJTC konsorsiyumuyla uygulama sözleşmesi görüşmelerine başlanması hususunda 30.4.1997 tarih ve 570 sayılı karar alındığı, yapılan uygulama sözleşmesi görüşmeleri sonucunda, adı geçen ve sıralamada birinci seçilen AJTC konsorsiyumu ortaklarınca 3996 sayılı Kanuna göre kurulacak şirketin görevlendirilmesine oybirliğiyle karar verilmiştir" denilmektedir.

Kanaatimce, 30.4.1997 tarihli kararda, en uygun teklif sahibi birinci isteklinin belirlenmesiyle görevli istekli saptanmış ve sözleşme yapma aşamasına gelinmiştir. Sözleşme aşamasında ise tüm yetki idarenindir; yani, Karayolları Genel Müdürlüğünündür. 10.10.1997 tarihli karar, yeni bir hukukî durum yaratmadığı gibi, fazladan, gereksiz ve âdeta, idare hukuku alanında yok hükmünde bir karardır, tasarruftur.

Değerli milletvekilleri, hepimizin bildiği temel bir anlayış olan "sorumsuz yetki olmaz" ve "yetkisiz sorumluluk olmaz" anlayışıyla bakacak olursak, yap-işlet-devret modeliyle işlem tesisinde bakanların yetkisi, görevlendirme komisyonlarının görevlendirme kararını onaylamak veya iptal etmektedir; dolayısıyla, sorumlulukları da bu fiillerinden dolayı söz konusu olabilecektir.

Ayrıntılı olarak değinmeye çalıştığım gibi, ihale; yani, görevlendirilen firmanın seçimi sürecinde Sayın Yaşar Topçu'nun dahlinin ve sorumluluğunun bulunması olanaklı değildir; zira, o sırada, henüz, Bakan olarak görev başında değildir.

Değerli milletvekilleri, Komisyonumuz, olayları, titiz bir inceleme, soruşturma ve değerlendirmeden geçirdikten sonra, hakkında soruşturma yapılan Bayındırlık ve İskân eski Bakanı Yaşar Topçu'nun, önergedeki iddiaları doğrulayan mahiyette bir dahlinin, tasarrufunun olmadığı kanaatiyle, 2 oya karşılık 9 oyla, Yüce Divan yoluyla, yargı denetimine mahal olmadığı kararına varmıştır. Tabiî ki, nihaî irade, kanaat, takdir ve karar, sayın milletvekillerinin şahsında Yüce Meclisindir.

Öte yandan, Komisyonumuz, görevlendirme çalışmaları sürecinde, yetki ve sormululuk üstlenen kamu görevlilerinin tasarruflarından dolayı, soruşturulması hususunu da önemle ele almış ve 6 oya karşılık 7 oyla, Komisyon adına, kamu görevlileri hakkında duyuruda bulunmaya mahal olmadığına, dileyen üyelerin, münferit olarak savcılığa duyuruda bulunabileceğine karar vermiştir.

Değerli milletvekilleri, gelinen bu aşamada yapılacak olan, kanaatimce, süratle bu projeyi ayağı kaldırma ve hayata geçirmektir; ancak, bu projenin bugüne kadar yaşamış olduğu pek de olumlu olmayan sürece bir nokta koyarak işe başlamak gereklidir.

Bunun için, halen varolan görevlendirme kararı ve Danıştay onaylı sözleşmeyle oluşan hukukî durumu, yine hukuken sonlandırmak ve yeni bir sayfa açarak, yeniden ihaleye çıkmak yerinde olacaktır. Mevzuat bu konuda yeterlidir. Titiz bir şekilde mevzuatın gereği yapılarak, İzmit Körfez Geçişi, yap-işlet-devret projesinin süratle realize edilebileceğine inanıyorum.

Karayolları Genel Müdürlüğü gibi güzide bir kuruluşumuzun da, geçmişte ne olursa olsun, deneyimli, birikimli kadroları ve tüzelkişiliğinin verdiği güçle, önce bu projeyi, ardından Çanakkale geçişi gibi daha pek çok projeyi hayata geçirebileceği düşüncesindeyim.

Değerli milletvekilleri, son olarak, Meclisin denetim görevlerine ve dokunulmazlıklara değinmek istiyorum:

Öteden beri, milletvekilleri ve bakanların yargısal denetimi konusu, kamuoyunun yoğun ilgisini ve zaman zaman tepkisini çekmektedir.

Son günlerde yaşananların etkisiyle, artık, ilgili tüm çevreler bu alanda yeni düzenleme yapılması konusunda aynı fikirde buluşmaktadır.

Bu müsait ortamda, konunun olgunlaştırılarak, gerekli anayasal düzenlemelerin yapılması yararlı olacaktır.

Erkler ayrılığı da dikkate alınarak, yargısal denetim alanına giren tüm konularda, yargı birimlerinin etkili ve yetkili hale getirilmesi gereklidir.

83 üncü maddede yapılacak düzenlemeyle, milletvekili dokunulmazlıklarının, sadece yasama faaliyetlerine indirgenmesi, bunun dışındaki konuların, tutuklanmaksızın, sorgulanma ve yargılanmaya açık olması sağlanmalıdır.

Yine, Meclis soruşturmasını düzenleyen 100 üncü maddede yapılacak düzenlemeyle, bir siyasî kişi için, diğer siyasîlerin yargı alanına giren bir konuda karar vermek zorunluluğu doğuran bugünkü düzenlemeye bir an önce son verilmelidir.

Bu duygu ve düşüncelerle, sizleri saygıyla selamlıyorum. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kılıç.

Sayın milletvekilleri, Meclis Soruşturması Komisyonunun raporu üzerindeki görüşmeler nihayet tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, raporda, soruşturma açılmaması istenmektedir; yani, Komisyon raporu, Yüce Divana sevk etmemek yönündedir. İçtüzüğümüzün 112 nci maddesinin beşinci fıkrası "Komisyonun Yüce Divana sevk etmeme yönündeki raporlarının reddi, ancak, Yüce Divana sevke dair verilen ve sevk kararının hangi ceza hükmüne dayanacağını gösteren bir önergenin kabulüyle mümkün olur" hükmünü taşımaktadır. Bu hükme göre, Başkanlığımıza, Yüce Divana sevke dair bir önerge de verilmemiştir. Bu itibarla, rapor benimsenmiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, trafik kazalarının önlenmesi için alınması gereken tedbirlerle ilgili Meclis araştırması önergeleri ile kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, bugün, 30 Haziran 2000 Cuma günü saat 14.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 02.16

 

 

 

 

VII. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Trabzon Milletvekili Şeref Malkoç’un;

Trabzon’da yerel bir gazetede yayınlanan “Bayındırlık İhaleleri MHP’lilerin” başlıklı habere,

– Konya Milletvekili Veysel Candan’ın;

Afet Fonu kapsamına alınan belediyelere;

İlişkin soruları ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın’ın cevabı (7/2136, 2138)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Bayındırlık ve İskân Bakanı Sn. Koray Aydın tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını delaletlerinize arz ederim.

Saygılarımla.                25.5.2000

   Şeref Malkoç

           Trabzon

Trabzon’da yayınlanan Trabzon Ekspres Gazetesinin 15 Mayıs 2000 tarihli nüshasının 1 ve 4 üncü sahifelerinde yer alan “Bayındırlık İhaleleri MHP’lilerin” başlıklı haberinde;

Kredi Yurtlar Kurumunun Trabzon’daki Bölge Müdürlüğünün Ziraî Donatım Kurumundan bir bina satın aldığı, binanın ihale işinin Bayındırlık İl Müdürlüğünün yaptığı ve 119 milyarlık bu işin % 4 iskonto ile MHP’den belediye başkanı olan birisine verdiği, % 30 iskonto ile yapılacak bir işin % 4 ile gitmesi sonucu anılan MHP’li belediye başkan adayına 30 milyar TL ekstra kazanç sağladığı şeklinde haberler yer almıştır.

1. Bu konuda Bakanlığınıza yapılmış herhangi bir şikâyet veya ihbar var mıdır?

2. Bu konuda araştırma ve inceleme yaptırmayı düşünüyor musunuz?

3. Gazetedeki bu iddialar doğru değilse tekzip etmeyi düşünüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Bayındırlık ve İskân Bakanı Sn. Koray Aydın tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.    30.5.2000

Veysel Candan

             Konya

Bilindiği gibi ülkemiz zaman zaman büyük afetlere maruz kalmaktadır. Yaşanan bu afetlerin zararlarını devletin yapacağı yardımlarla asgariye indirmek mümkündür. Devletin yapacağı yardımlarda adil olması ve afet yaşanmamış bölgeleri afet bölgesi ilân ederek hem afet bölgeleri için yapılacak yardımları azaltmakta, hem de afet olmayan bölgelerdeki belediyeler arasında haksızlığa yol açılmaktadır. Bu sebeple;

1. Afet bölgesi kapsamına kaç belediye alınmıştır ve bunların isimleri nelerdir?

2. Afet bölgesi kapsamına girmediği halde yardım yapmak için belediyelerin afet kapsamına alındığı, ayrıca afet kapsamında olması gereken bazı belediyelerin kapsam dışına çıkarıldığı doğru mudur?

3. Afet Fonu ile ilgili olarak kapsam dışı belediyelerden kesintilerin ciddî boyutlara ulaştığı ve bunun devamı halinde belediyelerin personel maaşlarını dahi ödemeyecekleri bilinmektedir. Bu durumu düzeltmek için Bakanlık olarak bir çözüm üretmeyi düşünüyor musunuz?

4. Mahallî İdareler Yasa değişikliği Bakanlar Kurulunda imzaya açıldığı ve bir çok Bakan imzaladığı halde Bakanlığınızda bekletildiği doğru mudur?

                 T.C.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı

       Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

             Kurulu Başkanlığı                28.6.2000

                 Sayı : B.09.0.APK.0.22.00.00.17/962

Konu : Yazılı soru önergesinin cevapları

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Genel Sekreterliğinin 5.6.2000 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02/5859 sayılı yazısı.

Konya Milletvekili Veysel Candan ile Trabzon Milletvekili Şeref Malkoç’un TBMM (7/2138-5811) ve (7/2136-5809) esas no.lu yazılı soru önergeleri incelenmiş olup, cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgi ve gereğini arz ederim.

   Koray Aydın

Bayındırlık ve İskân Bakanı

Trabzon Milletvekili Şeref Malkoç’un (7/2136-5809) Esas No.lu

Yazılı Soru Önergesinin Soru ve Cevapları

Sorular :

Trabzon’da yayınlanan Trabzon Ekspres Gazetesinin 15 Mayıs 2000 tarihli nüshasının 1 ve 4 üncü sahifelerinde yer alan “Bayındırlık İhaleleri MHP’lilerin” başlıklı haberinde;

Kredi Yurtlar Kurumunun Trabzon’daki Bölge Müdürlüğünün Ziraî Donatım Kurumundan bir bina satın aldığı, binanın ihale işinin Bayındırlık  İl Müdürlüğünün yaptığı ve 119 milyarlık bu işin % 4 iskonto ile MHP’den belediye başkanı olan birisine verdiği, % 30 iskonto ile yapılacak bir işin % 4 ile gitmesi sonucu anılan MHP’li belediye başkan adayına 30 milyar TL ekstra kazanç sağladığı şeklinde haberler yer almıştır.

1. Bu konuda Bakanlığınıza yapılmış herhangi bir şikâyet veya ihbar var mıdır?

2. Bu konuda araştırma ve inceleme yaptırmayı düşünüyor musunuz?

3. Gazetedeki bu iddialar doğru değilse tekzip etmeyi düşünüyor musunuz?

Cevap :

Trabzon Merkez Kavakmeydanı Öğrenci Yurdu onarımı inşaatı işine, Bakanlığımızca (Yapı İşleri Genel Müdürlüğü) 11 Nisan 2000 gün ve 1322 sayılı ihale talimatı ile de ihale izni verilmiş ve bu talimat doğrultusunda 2886 Sayılı Devlet İhale Kanununun 81-L maddesine göre ihale yapılmıştır.

Söz konusu onarım inşaatı işine 13 isteklinin müracaat ettiği, yapılan değerlendirme sonucunda ise, ihale % 4.40 indirim yapan firmada kalmıştır. Emanet İşlere Ait Uygulama Yönetmeliğinde belirtildiği üzere % 8.00 indirimde düşünüldüğünde 4.40+8.00 = 12.40 indirim yapıldığı görülmektedir.

İşin ilân edilerek, isteklilere açık ve şeffaf bir şekilde ihale yapıldığı, dolayısıyla herhangi bir ayrımın yapılmasının mümkün olmadığı anlaşılmıştır.

Ayrıca, bu konuda Bakanlığımıza intikal eden herhangi bir şikâyet ve ihbara da rastlanmamıştır.

Konya Milletvekili Veysel Candan’ın (7/2138-5811) Esas No.lu

Yazılı Soru Önergesinin Soru ve Cevapları

Sorular :

Bilindiği gibi ülkemiz zaman zaman büyük afetlere maruz kalmaktadır. Yaşanan bu afetlerin zararlarını devletin yapacağı yardımlarla asgariye indirmek mümkündür. Devletin yapacağı yardımlarda adil olması ve afet yaşanmamış bölgeleri afet bölgesi ilân ederek hem afet bölgeleri için yapılacak yardımları azaltmakta, hem de afet olmayan bölgelerdeki belediyeler arasında haksızlığa yol açılmaktadır. Bu sebeple;

1. Afet bölgesi kapsamına kaç belediye alınmıştır ve bunların isimleri nelerdir?

2. Afet bölgesi kapsamına girmediği halde yardım yapmak için belediyelerin afet kapsamına alındığı, ayrıca afet kapsamında olması gereken bazı belediyelerin kapsam dışına çıkarıldığı doğru mudur?

3. Afet Fonu ile ilgili olarak kapsam dışı belediyelerden kesintilerin ciddî boyutlara ulaştığı ve bunun devamı halinde belediyelerin personel maaşlarını dahi ödemeyecekleri bilinmektedir. Bu durumu düzeltmek için Bakanlık olarak bir çözüm üretmeyi düşünüyor musunuz?

4. Mahallî İdareler Yasa değişikliği Bakanlar Kurulunda imzaya açıldığı ve bir çok Bakan imzaladığı halde Bakanlığınızda bekletildiği doğru mudur?

Cevap :

Tabiî afet nedeniyle alt ve üst yapı hasarına veya gelir kaybına uğrayan belediyelerin 4123 Sayılı Kanun gereğince, Bakanlığımızın 24.9.1998 tarih ve 23473 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan ve daha sonra 10.2.2000 tarih ve 23960 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren “Tabiî Afet Nedeniyle Gelir Kaybı, Alt ve Üst Yapı Hasarına Uğrayan Belediyelerin Yapmaları Gereken İşlemler Hakkındaki Tebliğ” uyarınca, 2380 Sayılı Kanun esasları çerçevesinde Bakanlar Kurulunca Belediyelerin İller Bankasından aldıkları paylar 5 katına kadar artırılabilmektedir.

Bakanlığımız, ilgili mevzuat hükümleri uyarınca işlem yapmakta olup, hasara uğrayan ve gerekli işlemleri yerine getiren belediyelerin paylarının artırılması için çalışmalar yapmaktadır.

Ancak, bazı belediyelerin hudutları dahilinde, teknik ekiplerce yapılan çalışmalar sonucunda, anılan Tebliğde belirtilen esaslara uymadıkları tespit edilen belediyelerin talepleri değerlendirmeye alınamamaktadır.

Belediye paylarının artırılmasında herhangi bir ayrımın yapılması söz konusu değildir. Bu yardımlar Bakanlığımızca yayımlanan tebliğler doğrultusunda belirli kıstaslar dikkate alınarak yapılmaktadır. Ülke genelinde hasara uğrayan ve 8.2.2000 tarih ve 23978 sayılı Resmî Gazetenin eki listede yer alan 358 belediye, hiçbir ayırım gözetilmeksizin Bakanlar Kurulu Kararı kapsamına alınmış olup, 15.1.2000-15.6.2000 tarihleri arasında afet payı alacak belediyeleri gösteren liste ekte sunulmuştur.

Esas itibariyle; belediyelere yapılan yardım ve yatırımlardaki kriterler, öncelikle yerleşim yerlerinin nüfus yoğunluğu, proje özellikleri ve acil ihtiyaçları dikkate alınarak, Bakanlığımıza teklif edilecek projelere ilişkin D.P.T.’nin uygun görüşü ve belediyelerin kendi içindeki encümen yetki kararları çerçevesinde değerlendirilerek, Etüt Proje Programına alınmakta ve yıllar itibariyle uygulamaya konulan programlara ve bütçe imkânlarına bağlı olarak işlem yapılmaktadır.


2. – Aksaray Milletvekili Murat Akın’ın, Aksaray-Eskil İlçesi ve Tuz Gölü arasındaki arazinin ağaçlandırılmasına ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Nami Çağan’ın cevabı (7/2170)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun yazılı olarak cevaplandırılmak üzere Orman Bakanı Sayın Nami Çağan’a yöneltilmesi hususunu arz ve talep ederim.                31.5.2000

     Murat Akın

           Aksaray

Soru :

1. Aksaray İlimize bağlı Eskil İlçesi bilindiği üzere Konya Ovasının büyük bir bölümünü oluşturmaktadır.

Eskil İlçesi ve Tuz Gölü arasında geniş ve boş bir alan bulunmaktadır.

Kırsal olan yeşilden mahrum, 2000 kişinin yaşadığı Aksaray İli Eskil İlçesinde bulunan söz konusu boş alanın ağaçlandırılması ile ilgili herhangi bir çalışmanız var mıdır?

                 T.C.

             Orman Bakanlığı

       Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

             Kurulu Başkanlığı

Koordinasyon ve Mevzuat Dairesi Başkanlığı                29.6.2000

                 Sayı : KM.1.SOR/607-6128

Konu : Sn. Murat Akın’ın yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi : TBMM’nin 12.6.2000 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2170-5893/14209 sayılı yazısı.

İlgi yazı ekinde alınan Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın’ın “Aksaray-Eskil İlçesi ile Tuz Gölü arasındaki arazinin ağaçlandırılmasına ilişkin” 7/2170 esas sayılı yazılı soru önergesi Bakanlığımızca incelenmiş olup, cevabî yazımız ilişikte gönderilmektedir.

Arz ederim.

Prof. Dr. Nami Çağan

Orman Bakanı

Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın’ın Aksaray-Eskil İlçesi İle Tuz Gölü Arasındaki

Arazinin Ağaçlandırılmasına İlişkin 7/2170 Esas Sayılı Yazılı Soru Önergesi Hakkında

Orman Bakanlığının Görüşü

Eskil İlçesi ile Tuz Gölü arasındaki arazi, Devlet Ormanı sayılan yerlerin dışında olup, Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan arazilerden olduğundan Amenajman Planlarında “Ağaçlandırılacak Alanlar Tablosu” nda yer almamaktadır.

Daha önce aynı civarda bulunan 200 dekar sahada Maliye Ormanı kurulması talebiyle Eskil Kaymakamlığınca talepte bulunulmuş olup, yapılan etütler sonucunda; söz konusu arazinin drenajının yetersiz, kireç ve özellikle tuz oranının çok yüksek olduğu, bataklık bitkileri ile kaplı bu sahada ağaçlandırma yapılmasının teknik yönden mümkün olmadığı, bitkilerin yaşamasına son derece elverişsiz olan bu arazilerde yeşillendirme amaçlı dahi çalışma yapılmasının mümkün olmadığı tespit edilmiştir.

 

 

 

 

BİRLEŞİM 122 NİN SONU