DÖNEM : 21 YASAMA
YILI : 2
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 37
116 ncı Birleşim
23 . 6 . 2000 Cuma
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. – GELEN KÂĞITLAR
III. – YOKLAMALAR
IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. – Niğde Milletvekili Mükerrem Levent’in, enflasyonla mücadeleye
ilişkin gündemdışı konuşması
2. – Gaziantep Milletvekili İbrahim
Konukoğlu’nun, okullarda dağıtılan fındık ve incirden meydana gelen
zehirlenmelere ilişkin gündemdışı konuşması
3. – İzmir Milletvekili Kemal Vatan’ın, sivil toplum örgütlerinin
demokratik yaşamdaki önemine ilişkin gündemdışı konuşması
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. – Şanlıurfa Milletvekili Muzaffer Çarmıklı’nın, (6/718) esas
numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/212)
2. – TBMMBaşkanı Yıldırım Akbulut’un, Litvanya ve Letonya
Parlamento Başkanlarının davetlerine, beraberinde bir parlamento heyetiyle
icabetlerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/610)
3. – TBMMÇevre Komisyonu Başkanı Ediz Hun’un, Avrupa Kıtası Habitat
Global Parlamenterler Bölgesel Konsey Başkanı Peter Götz’ün davetine, beraberinde
Çevre Komisyonu üyelerinden oluşan bir parlamento heyetiyle icabetlerine
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/611)
C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. – Fazilet Partisi Grubu adına Grup Başkanvekili ve Sivas
Milletvekili Abdüllatif Şener’in, zorunlu tasarruf kesintileri konusunda bir
genel görüşmeaçılmasına ilişkin önergesi (8/8)
V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. – Konya Milletvekili Veysel Candan’ın Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/506) (S. Sayısı : 465)
2. – Adana Milletvekili Recai Yıldırım’ın Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/507) (S. Sayısı : 466)
3. – Kahramanmaraş Milletvekili Ali Doğan’ın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve
Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/508) (S. Sayısı
: 467)
4. – Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurt Dışı Teşkilâtı Hakkında 189
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S.Sayısı
: 433)
5. – Petrolün Boru Hatları ile Transit Geçişine Dair Kanun Tasarısı
ve Çevre ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonları Raporları (1/640) (S.Sayısı : 503)
6. – Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Kurulmasına İlişkin Kanun
Tasarısı ve Dışişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/700) (S.
Sayısı : 504)
VI. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
A) GÖRÜŞMELER
1. – 20 nci Yasama Döneminde Yozgat Milletvekili Yusuf Bacanlı ve
55 Arkadaşı Tarafından Verilen Denizcilik Müsteşarlığına Ait Bazı İşlerin
İhalelerinde ve Personel Alımıyla İlgili Konularda Görevini Kötüye Kullanma,
İhaleye Fesat Karıştırma ve Evrakta Sahtecilik Suçlarını İşlediği ve Bu
Eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 240, 339 ve 366 ncı Maddelerine Uyduğu
İddiasıyla Devlet Eski Bakanı Burhan Kara Hakkında Anayasanın 100 üncü ve
İçtüzüğün 107 nci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Soruşturması Açılmasına İlişkin
Önergesi ve Meclis Soruşturması Komisyonu Raporu (9/29)(S. Sayısı : 501)
2. – 20 nci Yasama Döneminde İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya
ve 71 Arkadaşı Tarafından Verilen Başbakanlık Örtülü Ödeneğini 1050 Sayılı
Muhasebe-î Umumiye Kanununun 77 nci Maddesine Aykırı Bir Şekilde Harcamak
Suretiyle Hazineyi Zarara Uğratarak Görevini Kötüye Kullandıkları ve Bu
Eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı Maddesine Uyduğu İddiasıyla Eski
Başbakan Tansu Çiller ve Maliye Eski Bakanı İsmet Attila Haklarında Anayasanın
100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Soruşturması
Açılmasına İlişkin Önergesi ve Meclis Soruşturması Komisyonu Raporu (9/27)
(S.Sayısı: 502)
VII. – SORULAR VE CEVAPLARI
1. – Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana İli ve ilçelerinde
yürütülen proje ve hizmetlere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cumhur Ersümer’in cevabı (7/2036)
2. – Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana İli ve ilçelerinde
yürütülen proje ve hizmetlere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova’nın
cevabı (7/2056)
3. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Mavi Akım Projesine ve
Türkiye’nin doğalgaz tüketimine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cumhur Ersümer’in cevabı (7/2073)
4. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Emet, Orhaneli,
Çınarcık ve Ulubat projelerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cumhur Ersümer’in cevabı (7/2091)
5. – Kütahya Milletvekili Ahmet Derin’in, Tunçbilek ilave santral
projesinde yerli enerji kaynağı kullanılıp kullanılmayacağına ilişkin Devlet
Bakanından (Recep Önal) sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cumhur Ersümer’in cevabı (7/2113)
6. – Kütahya Milletvekili Ahmet Derin’in, Tunçbilek TEAŞ’a 300 MW
ilave santral projesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cumhur Ersümer’in cevabı (7/2114)
7. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, off-shore hesaplarda
batan paraların ödenmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Recep
Önal’ın cevabı (7/2175)
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak üç oturum yaptı.
Bilecik Milletvekili Hüseyin Arabacı, Osmanlı İmparatorluğunun 700 üncü
kuruluş yıldönümü nedeniyle Söğüt İlçesinde yapılacak kutlama törenlerine,
Kahramanmaraş Milletvekili Mustafa Kamalak, Meclis soruşturmalarının
Anayasal durumuna,
Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım, Bakanlar Kurulunun sınır
ticaretiyle ilgili son kararının Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde
yarattığı sıkıntılara,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/705) esas numaralı sözlü sorusunu
geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun geri verildiği bildirildi.
İstanbul Milletvekili Sulhiye Serbest (3/503) (S. Sayısı : 462) ve
(3/504) (S. Sayısı : 463),
Giresun Milletvekili Hasan Akgün (3/505) (S.Sayısı : 464),
Haklarındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatlarının sona ermesine
kadar ertelenmesine ilişkin Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu
Karma Komisyon raporları okundu; 10 gün içerisinde itiraz edilmediği takdirde
raporların kesinleşeceği açıklandı.
Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmeleri 22.6.2000 Perşembe günü
tamamlanacak olan Sekizinci Beş Yıllık (2001-2005) Kalkınma Planının ve
Komisyon raporunun, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında yer
almasına;
Sekizinci Beş Yıllık (2001-2005) Kalkınma Planının Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulundaki görüşmelerine, 30.10.1984 tarih ve 3067 sayılı
Kanunun 2 nci maddesi gereğince, 24.6.2000 Cumartesi günü başlanmasına; I inci,
II nci, III üncü, IV üncü, V inci ve VI ncı bölümlerinin görüşmelerinin
bitimine kadar çalışma süresinin uzatılmasına; bu bölümler üzerinde siyasî
parti gruplarının toplam konuşma sürelerinin 2’şer saat, Hükümet ve Komisyonun
toplam süresinin 2 saat (Hükümetin sunuş konuşması dahil) kişisel konuşmaların
10’ar dakika olmasına; siyasî parti gruplarının sürelerinin en fazla 4’er
konuşmacı tarafından kullanılmasına;
Sekizinci Beş Yıllık (2001-2005) Kalkınma Planının, VII nci, VIII inci,
IX ve X uncu bölümleri üzerindeki
görüşmelerin 25.6.2000 Pazar günü yapılmasına; bu bölümler üzerinde siyasî
parti gruplarına toplam 2’şer saat süreyle söz verilmesine; Hükümet ve
Komisyonun toplam süresinin 2 saat, kişisel konuşmaların 10’ar dakika olmasına
ve bu bölümlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin
uzatılmasına; gruplar adına yapılacak konuşmaların en çok 4 konuşmacı
tarafından kullanılmasına;
Planın Hükümete geri verilmesine ilişkin gerekçeli önergelerin,
Başkanlığa, planın bölümleri üzerindeki görüşmelerin bitimine kadar 2’şer nüsha
olarak verilmesine; önergeler üzerinde Komisyon, Hükümet ve önerge sahibi
tarafından yapılacak konuşmaların 5’şer dakika olmasına;
İlişkin Danışma Kurulu önerileri kabul edildi.
Gündemin “Meclis Soruşturması Raporları” kısmının :
1 inci sırasında bulunan, 20 nci Yasama Döneminde Konya Milletvekili
Hüseyin Arı ve 56 arkadaşı tarafından verilen Sosyal Sigortalar Kurumu Genel
Müdürlüğünce 1996 yılında özürlülerin memurluğa alınması için açılan sınavda
mevzuata aykırı ve usulsüz işlemler yapılmasına göz yumarak görevini ihmal
ettiği ve kötüye kullandığı ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 230 ve 240
ıncı maddelerine uyduğu iddiasıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Eski Bakanı
Mustafa Kul (9/34) (S. Sayısı : 410),
3 üncü sırasında bulunan, 20 nci Yasama Döneminde Konya Milletvekili
Veysel Candan ve 57 arkadaşı tarafından verilen Petrolofisi A.Ş. (POAŞ)’nin
özelleştirilmesinde ihaleye fesat karıştırdıkları ve usulsüzlük yapmak
suretiyle görevlerini kötüye kullandıkları ve bu eylemlerinin Türk Ceza
Kanununun 339 ve 240 ıncı maddelerine uyduğu iddiasıyla Eski Başbakan Ahmet
Mesut Yılmaz ve Devlet Eski Bakanı Işın Çelebi (9/32) (S. Sayısı : 481),
6 ncı sırasında bulunan, 20 nci Yasama Döneminde Çanakkale Milletvekili
Nevfel Şahin ve 55 arkadaşı tarafından verilen İzmit Körfez Geçiş Projesi
ihalesinde devletin zarara uğratılmasına göz yumarak görevini kötüye kullandığı
ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Eski
Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz (9/33) (S. Sayısı : 495),
Haklarında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergeler ve Meclis
soruşturması komisyonlarının Yüce Divana sevke gerek görülmediğine dair
raporlarının görüşmelerini müteakip, İçtüzüğün 112 nci maddesinin beşinci
fıkrası hükmü gereğince Yüce Divana sevke dair herhangi bir önerge de
verilmemiş bulunduğundan, Meclis soruşturması komisyonları raporlarının
benimsendiği;
2 nci sırasında bulunan 20 nci Yasama Döneminde Malatya Milletvekili
Ayhan Fırat ve 54 arkadaşı tarafından verilen Sosyal Sigortalar Kurumu Genel
Müdürlüğünce 1996 Aralık ayında gerçekleştirilen personel sınavında usulsüzlük
yapılmasına yol açarak görevini kötüye kullandığı ve bu eyleminin Türk Ceza
Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Eski
Bakanı Necati Çelik (9/31) (S. Sayısı : 442),
5 inci sırasında bulunan 20 nci Yasama DönemindeKocaeli Milletvekili
İsmail Kalkandelen ve 55 arkadaşı tarafından verilen İzmit’de SEKA’ya ait bir
araziyi Ford Otomotiv Sanayi A.Ş.’ne bedelsiz vermek suretiyle görevlerini
kötüye kullandıkları ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine
uyduğu iddiasıyla Eski Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz ve Sanayi ve Ticaret Eski
Bakanı Yalım Erez (9/28) (S. Sayısı : 485),
Haklarında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergeler ve Meclis
soruşturması komisyonlarının Yüce Divana sevke gerek görüldüğüne dair
raporlarının görüşmelerini müteakip, yapılan açık oylamalar sonucunda, Meclis
soruşturması komisyonları raporlarının kabul edilmediği;
4 üncü sırasında bulunan, 20 nci Yasama Döneminde Aydın Milletvekili Ali
Rıza Gönül ve 57 arkadaşı tarafından verilen Türk Ticaret Bankasının satışı
ihalesiyle ilgili olarak ortaya atılan yolsuzluk iddiaları konusunda gerekli
tedbirleri almayarak görevlerini kötüye kullandıkları ve bu eylemlerinin Türk
Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Devlet Eski Bakanı Güneş
Taner ve Eski Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz haklarında Meclis soruşturması
açılmasına ilişkin önerge ve Meclis soruşturması komisyonunun Yüce Divana sevke
gerek görülmediğine dair raporunun (9/43) (S. Sayısı : 483) görüşmelerini
müteakip, Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç, Bursa Milletvekili Mehmet Altan
Karapaşaoğlu ve Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz tarafından
İçtüzüğün 112 nci maddesinin beşinci fıkrası hükmü gereğince verilen, Eski
Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz ve Devlet Eski Bakanı Güneş Taner’in Türk Ceza
Kanununun 240 ıncı maddesi uyarınca yargılanmak üzere Yüce Divana sevklerine
ilişkin önerge ile,
7 nci sırasında bulunan, 20 nci Yasama Döneminde Şırnak Milletvekili
Bayar Ökten ve 57 arkadaşı ve Karabük Milletvekili Hayrettin Dilekcan ve 71
arkadaşı tarafından verilen yasadışı örgütlerle ve mensuplarıyla birlikte
hareket ettikleri, örgüt mensuplarının işledikleri suçların ortaya
çıkarılmasını engelledikleri ve suçluları himaye ettikleri, Devlet ihalelerinde
çetelerle işbirliği yaptıkları, Hükümetin çeteler ve mafya ile mücadelede
izlediği politikanın başarıya ulaşmasını engelleyerek görevlerini kötüye
kullandıkları ve bu eylemlerin Türk Ceza Kanununun 230, 240, 296 ve 314 üncü
maddelerine uyduğu iddiasıyla Eski Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz, Devlet Eski
Bakanı Eyüp Aşık ve Bayındırlık ve İskân Eski Bakanı Yaşar Topçu haklarında
Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergeler ve Meclis soruşturması
komisyonunun Yüce Divana sevke gerek görülmediğine dair raporunun (9/40, 41)
(S. Sayısı : 496) görüşmelerini müteakip, Bursa Milletvekili Faruk Çelik ve
İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak tarafından İçtüzüğün 112 nci maddesinin
beşinci fıkrası hükmü gereğince verilen, Eski Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz’ın
Türk Ceza Kanununun 230, 240, 296 ve 314 üncü maddeleri uyarınca yargılanmak
üzere Yüce Divana sevkine ilişkin önergenin,
Yapılan oylamaları sonucunda, kabul edilmedikleri ve Meclis soruşturması
komisyonları raporlarının benimsendiği;
Açıklandı.
Alınan karar gereğince 23 Haziran 2000 Cuma günü saat 14.00’te toplanmak
üzere, birleşime 00.56’da son verildi.
Nejat
Arseven
Başkanvekili
Melda Bayer Mehmet Elkatmış
Ankara Nevşehir
Kâtip Üye Kâtip Üye
II. – GELEN KAĞITLAR No. :
161
23.6.2000 Cuma
Rapor
1.- Uzun Vadeli
Strateji ve Sekizinci Beş Yıllık (2001-2005) Kalkınma Planının Sunulduğuna Dair
Başbakanlık Tezkeresi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (3/600) (S. Sayısı:
516) (Dağıtma tarihi: 23.6.2000) (GÜNDEME)
Sözlü
Soru Önergesi
1.- Samsun
Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, Samsun Türk Telekom Bölge Müdürlüğünün
Trabzon’a nakledilmesine ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi. (6/746) ( Başkanlığa geliş
tarihi: 22.6.2000)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Erzincan
Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, memurluk sınavını kazananlara ilişkin Devlet
Bakanından (Şükrü Sina Gürel) yazılı soru önergesi (7/2258) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22.6.2000)
2.- Erzincan
Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, Osmanlı dönemine ait arşiv belgeleri
hakkındaki haberlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2259)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.6.2000)
3.- Rize
Milletvekili Mehmet Bekaroğlu’nun, Rize İkizdere HES satışına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/2260) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.6.2000)
4.- Karaman
Milletvekili Zeki Ünal’ın, Karaman Merkez Muratdede Köyü İlköğretim okulu
inşaatına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2261)
(Bakanlığa geliş tarihi: 22.6.2000)
5.- Karaman
Milletvekili Zeki Ünal’ın, Yıllık TEFE
ve TÜFE hesaplamalarına ilişkin Devlet Bakanından (Tunca Toskay) yazılı soru önergesi (7/2262) (Başkanlığa
geliş tarihi: 22.6.2000)
6.- Karaman
Milletvekili Zeki Ünal’ın, Ankara’da serbest bölge kurulmasına ilişkin Devlet
Bakanından (Recep Önal) yazılı soru
önergesi (7/2263) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.6.2000)
7.- Kocaeli
Milletvekili Osman Pepe’nin, İzmit Büyükşehir Belediyesince Yap-İşlet-Devret
modeliyle yaptırılan İzmit-Yuvacık Barajına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/2264) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.6.2000)
8.- Kocaeli
Milletvekili Osman Pepe’nin, Marmara depreminden sonra Halk Bankasınca
Kocaeli’nde şoför esnafına verilen kredilere ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/2265) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.6.2000)
Genel Görüşme Önergesi
1.- Fazilet
partisi Grubu adına Grup Başkanvekili ve Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener’in,
zorunlu tasarruf kesintileri konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103
üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/8)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.6.2000)
Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Sorular
1.- Gaziantep
Milletvekili İbrahim Konukoğlu’nun, Geliştirme ve Destekleme
Fonu’ndan kaynak aktarılan firmalara ilişkin Devlet Bakanından (Recep Önal)
yazılı soru önergesi (7/1980)
2.- Gaziantep
Milletvekili İbrahim Konukoğlu’nun, Şırnak, Mardin, Gaziantep,
Şanlıurfa illerinde ticaret yapan firmalara Halk Bankası tarafından sağlanacak
kredilere ilişkin Devlet Bakanından (H.Hüsamettin Özkan) yazılı soru önergesi
(7/1982)
3.-
Gaziantep Milletvekili İbrahim
Konukoğlu’nun, Irak ile ticaret yapan firmalara Halk Bankasınca
verilecek kredilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1983)
4.-
Gaziantep Milletvekili İbrahim
Konukoğlu’nun, Geliştirme ve Destekleme Fonu’ndan kaynak aktarılan
firmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1984)
5.-
Gaziantep Milletvekili İbrahim
Konukoğlu’nun, Türkiye Halk Bankasınca Irak ile ticaret yapan firmalara
verilecek kredilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi. (7/1985)
6.- İstanbul
Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, bozuk
benzin satışına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/1994)
7.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, MİT görevlisi
gazeteci olup olmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2016)
8.- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, kuduz ve
tetanos aşısı stoklarına ve başıboş köpeklerin toplatılmasına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2025)
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma Saati
: 14.00
23 Haziran
2000 Cuma
BAŞKAN :
Başkanvekili Nejat ARSEVEN
KÂTİP ÜYELER
: Mehmet ELKATMIŞ (Nevşehir), Melda BAYER (Ankara)
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116
ncı Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz, Türkiye’nin enflasyonla mücadelesi hakkında söz
isteyen Niğde Milletvekili Mükerrem Levent’e aittir.
Buyurun Sayın Levent. (MHP sıralarından alkışlar)
IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. – Niğde Milletvekili Mükerrem
Levent’in, enflasyonla mücadeleye ilişkin gündemdışı konuşması
MÜKERREM LEVENT (Niğde) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
geçtiğimiz günlerde özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir ilke imza
atılmıştır. Benim de mensubu olduğum, İhracatçılar Meclis Başkanı Sayın Okan
Oğuz, MHP Grubunda, enflasyonla mücadeleyi “Türkiye, enflasyonu yeniyor”
sloganıyla başlatmış bulunuyor.
Buradan kendisine teşekkürlerimizi sunuyoruz. Özellikle, Yüce Meclisin
bu katkıya olumlu cevap vererek, Türkiye’nin uzun zamandır kronikleşen ekonomik
sıkıntılarına bir de son yıllarda yaşanan Uzakdoğu Asya ve Rusya kriziyle
başlayıp global bir yapıya ulaşan krizin etkisi de eklendiğinde, özellikle iki yıldır çekilen ciddî sıkıntıların
kaynağı ortaya çıkmaktadır. Buna bir de 1999 yılında yaşadığımız deprem
felaketini eklediğimizde, bugünkü tablo tamamıyla vahimdir. Durgunluk,
işyerlerinin kapanması, işsizliğin artması, faizlerin yükselmesi gibi ekonomik sonuçların yanında, belki de en
önemlisi, Türk insanının toplum olarak motivasyonunun kaybolmasına neden
olmuştur. Kısa bir süre öncesine kadar ekonomik sıkıntılara rağmen, yüzü
geleceğe dönük olan Türk insanı, bu dönemde geleceğe dönük umutlarını, güven duygusunu
kaybetmiş, toplumsal moral çöküntüsü içerisine düşmüştür. İşi daha acı yanı,
sorunların çözülebileceğine dönük ümitleri, önemli ölçüde törpülenmiş ve
sonunda, 1999 yılı itibariyle, Türkiye’de âdeta deniz bitmiştir.
Karaya oturmaya doğru gittiği uzun zamandır bilinen gemi, artık, iyice
sığ sulara girmiş ve oturmaya da pek az, ramak kalmıştır. 1999 yılının son
aylarında yaşanan gelişmeler, hükümetin aldığı kararlar ve yasama organının
etkin bir biçimde çalışması için gösterdiği çaba, uygulamaları ve hedefleri,
geleceğe dönük umutların biraz da olsa yeşermesini sağlamıştır; AGİT
toplantıları, G-20 üyeliği, Avrupa Birliğine tam üyelik adaylığı bunu
destekleyen unsurlardır. Yıllardır ağırlaşan ekonomik sorunlardan çıkışın güçlü
bir siyasî idare ve ilkeli siyasî ekonomik politikalar olduğunun gerçek olduğu
ortaya çıkmaktadır. Hükümet de, aralık ayında açıkladığı ekonomik programla,
enflasyonun aşağıya çekilmesi, faizlerin düşürülmesi, kamunun borçlanma
gereğinin azaltılması yolunda çok ciddî bir adım atmıştır ve ekonomiyi
etkileyen kurumların hemen tümünün yöneticilerinin, bu programı sadece
alkışlamak değil, sorumluluklarını yerine getirmelerinin gerekli olduğuna
inanmıştır.
Herkesin elini taşın altına sokmasının gereğini bir defa daha
vurgulamakta fayda vardır. Herkes çok iyi biliyordu ki, dünya örnekleri de
gösteriyordu ki, enflasyonun aşağıya çekilmesine dönük uygulanan programlar,
tek şarta bağlı olarak başarıya ulaşabiliyordu.
Milletin inanması, desteklemesiyle ve özellikle Yüce Meclisin
enflasyonun yenilmesiyle ilgili gayret göstereceğine inanıyor, Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Levent.
Gündemdışı ikinci söz, okullarda dağıtılan fındık ve incirden meydana
gelen zehirlenmeler hakkında söz isteyen, Gaziantep Milletvekili İbrahim
Konukoğlu’na aittir.
Buyurun Sayın Konukoğlu.
2. – Gaziantep Milletvekili İbrahim
Konukoğlu’nun, okullarda dağıtılan fındık ve incirden meydana gelen
zehirlenmelere ilişkin gündemdışı konuşması
İBRAHİM KONUKOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
konuşmama başlarken, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Gündemdışı yaptığım bu konuşmayla, dikkatlerinizi önemli bir noktaya
çekmek istiyorum. 24 Nisan tarihinden itibaren, 28 Nisana kadar, ülkemizin
birçok ilinden, hergün, yüzlerce zehirlenme haberi geldi. Kamuoyu ve basını
işgal eden bu haberlere rağmen, ilgili bakanlık ve kurumlardan, zehirlenmenin
nedenine yönelik sağlıklı bir açıklama yapılmadı; hatta, çelişkili
açıklamalarla olay örtbas edilmeye çalışıldı. Fındığın ve incirin çok kalorili
olduğu, çok yenmesinden dolayı çocukların rahatsız olduğu gibi tuhaf
açıklamalar yapıldı. Fındığın muhafaza edildiği depodaki tarım ilacının buna
sebep olabileceği söylendi.
24 Nisandan itibaren Kütahya’da 35, Amasya’da 97, Malatya’da 70,
İstanbul’da 112, Kayseri’de 140, Nevşehir’de 123, Kocaeli’de 41, Sakarya’da 250
öğrenci zehirlendi. Bu zehirlenmelere rağmen, okullarda fındık ve incir
dağıtımı devam etti. Halbuki, yapılabilecek tetkiklerle, olay ortaya
çıkarılabilirdi. Bunun yerine, tuhaf ve çelişkili ifadelerle olay
geçiştirilmeye çalışıldı; fındık ve incir dağıtımı devam etti.
28 Nisan günü, seçim bölgem olan Gaziantep’te dağıtılan fındık ve
incirden dolayı 853 öğrenci zehirlendi. Bir anda, şehirdeki tüm hastaneler,
zehirlenen öğrenci ve öğretmenlerle doldu. 853 kişinin aynı anda hastanelere
götürüldüğü ortamı düşününüz; kendini kaybeden, kusan, çırpınan ve panik
içindeki 853 yavrumuzu ve bunların yakınlarını düşünün. Çocukları okulda olan
velileri düşününüz; çocuklarını arıyorlar, öldü mü, yaşıyor mu, neler oluyor,
haber alamıyorlar. Çocukların bir kısmı ayakta tedavi ediliyor, bir kısmı
hastanelere yatırılıyor, hatta, Kader Avcı adlı bir öğrenci, beş gün yoğun
bakımda tutulmak zorunda kalıyor. Allah’a şükür, öğrencilerimizden kaybımız
olmuyor.
Değerli milletvekilleri, ülke genelinde yaşanan bu zehirlenmelerin
ardından, ne Millî Eğitim Bakanlığı ne de Sağlık Bakanlığı tam bir araştırma
yapmamıştır. Elde kalmış ve stokları eritmek için yapılan bu fındık ve
incirlerin dağıtımı, Millî Eğitim Bakanlığının görevi değildir. En azından, bu
dağıtım yapılmadan önce, bu ürünler, ilgili kuruluşlar veya bakanlık tarafından
kontrol ettirilmeliydi.
Gaziantep’te 853 öğrenci ve öğretmenlerin zehirlenmesinden sonra,
okullardan elde edebildiğimiz incir ve fındığı kendi imkânımızla tahlil
ettirdik. Elde ettiğimiz sonuç, gerçekten çok ciddîydi. İncirlerde, Aspergillus
Flavus türü mantar küfünün üremesiyle ortaya çıkan aflatoxin adlı bir zehir
tespit edildi. Avrupa standartlarında en yüksek aflatoxin oranı 2 ppd olması
gerekirken, zehirlenmenin yaşandığı okullardan aldığımız incir numunelerinde bu
oran, 4,2 olarak çıktı. Her ne kadar Türkiye’de üst sınır 5 ise de, Avrupa’da,
2’nin üzerine çıkan ürünler imha edilmektedir. Avrupa Birliğine girme
aşamasında olan ülkemizde de, Avrupa ülkelerindeki sınır dikkate alınmalıdır.
Aflatoxin adı verilen bu toksinin, karaciğer kanserine neden olduğu
bilinmektedir. Bu nedenle, olayın ciddiyeti ortadadır. İlgililerden yeteri
kadar fındık elde edemedik; dolayısıyla, fındıktaki aflatoxin oranını
bilemiyorum.
Gaziantep’teki 1 000’e yakın zehirlenme vakasının ardından, hiçbir
öğrenci velisine, çocuklarının neden bu hale geldiği konusunda ciddî bir
açıklama yapılmamış ve kamuoyu aydınlatılmamıştır.
Değerli milletvekilleri, Sayın Millî Eğitim Bakanımıza bu konuda yazılı
soru önergesi vermiştim. 10 Haziran tarihli bir gazeteden, Sıvas’ın Zara İlçesi
Şerifiye Beldesi İlköğretim okulunda da, Millî Eğitim Bakanlığının gönderdiği
incirlerden 24 öğrencinin zehirlendiğini okudum.
Sayın Bakan, yazılı soru önergeme verdiği cevapta “bu olayın,
Gaziantep’te 20 okulda aniden olduğunu, dağıtımın durdurulduğunu; ancak,
hastaneye başvuranların, zehirlenme değil, soğuk algınlığı veya benzeri
hastalıklardan rahatsız olduğunu” ifade ediyorlar.
Yine, Gaziantep’te İl Sağlık Müdürlüğünde yapılan tetkiklerde zehirlenme
emaresi bulunamamış.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Konukoğlu, lütfen tamamlayın efendim.
Buyurun.
İBRAHİM KONUKOĞLU (Devamla) – Gaziantep’teki İl Sağlık Müdürlüğü
laboratuvarlarında zehir tespit edilmesi mümkün değil. Hıfzıssıhha Enstitüsünde
de, sadece fındıkta araştırma yapılmış. Dikkatinizi çekiyorum, sadece fındıkta
araştırma yapılmış. Bana göre, incirde yapılan tetkik, ya bizden gizleniyor ya
bakandan gizleniyor.
Millî Eğitim Bakanlığının bunun hesabını vermesi gerekir. Elde kalmış ve
imhası gereken ürün stoklarını eritmek bu bakanlığın görevi değildir.
Bu olay, eğer, Türkiye dışında bir medenî ülkede olsaydı, herhalde bu
Millî Eğitim Bakanımız görevinde kalamazdı.
Yukarıda bahsettiğim ihmal ve hatalar zincirinin ülkemizde bir daha
yaşanmaması dileğiyle, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Konukoğlu.
ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan, bir konuda Sayın Hatibin
söylediği şeye katılmıyorum; bunu da, kamuoyunun bilmesi gerekiyor: Fındıkta
hiçbir zaman zehirlenme hadisesi olmamıştır. Bu kürsüden, incir ile fındığı
birbirine karıştırıp, dünya üretiminin yüzde 80’ini karşıladığımız bir üründe,
bu ürünün, yapılan reklam kampanyasındaki satış hızını kesmek için, birtakım
çevrelerin oyunu vardır; dikkatinizi çekmek istedim.
BAŞKAN – Peki, Sayın Bıçakçıoğlu, teşekkür ederim.
Gündemdışı üçüncü söz, sivil toplum örgütlerinin önemi konusunda söz
isteyen İzmir Milletvekili Kemal Vatan’a aittir.
Buyurun Sayın Vatan. (DSP sıralarından alkışlar)
3. – İzmir Milletvekili Kemal
Vatan’ın, sivil toplum örgütlerinin demokratik yaşamdaki önemine ilişkin
gündemdışı konuşması
KEMAL VATAN (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime
başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sivil toplum örgütlerinin demokratik yaşamda önemi konusunda, şahsım
adına gündemdışı konuşmamı sunmak üzere söz almış bulunuyorum.
Yeni binyıla birçok eksikle, birçok kirlenme ve hatta çürümeyle
giriyoruz. Hemen her alanda bir kan değişimine, bir yeniden yapılanmaya muhtaç
olduğumuz herkes tarafından ifade edilmektedir. Ulus olarak yaşadığımız elim
depremler de, işte, bu yeniden yapılanmanın, bizim için olmak ya da olmamak
meselesi haline geldiğini, acı ve ağır bir faturayla önümüze koymuştur. Gereken
ders alınmaz ve yeniden yapılanmayı tüm alanlarda gerçekleştiremezsek, hiç
kuşkunuz olmasın, çok daha ağır faturalar ödemek zorunda kalabiliriz. Çare,
inanç, fikir, strateji üçlüsünü hayata geçirmektir. Buna yön verecek olan sivil
toplum örgütleri, dolayısıyla halk, daha fazla devreye girerek, görevinin
bilincinde olmalıdır. Deprem felaketinde AKUT ne idiyse, ülkemizin geleceğinde
de, kamu kuruluşlarının yanında, gönüllülük temeline dayanan sivil toplum
örgütleri de odur. Siyaset dışında kalmaya bırakılmış bu büyük milletin, çaplı,
yürekli, üretken, iyiniyetli, yüreği ülke ve insan sevgisiyle dolu evlatlarının
sivil toplum örgütlerini yaygınlaştırması beklenmektedir.
Atatürk’ün gösterdiği hedef olan çağdaş uygarlık düzeyine ulaşabilmemiz
ve onu aşmak için, 2000’li yıllara girerken, bilgi, teknoloji, düşünce
özgürlüğü, tam demokrasi, insan haklarına saygı ve refah gibi yeni dünya
değerlerine ulaşmak; ancak, halkın ülke yönetiminde daha fazla söz sahibi
olmasıyla mümkün olabilecektir. Bunları gerçekleştirdiğimiz zaman,
sorunların hızla çözüldüğünü, içbarışın güçlendiğini, çağdaş uygarlık düzeyine
çıktığımızı görürüz. Bunların gerçekleşebilmesi için de hiçbir ideolojinin,
partinin ya da çıkarın peşinde olmadan, Atatürk ilkeleri etrafında, sadece
halkın çıkarları doğrultusunda düşünen, araştıran, Türkiye’nin önünü açacak
fikirleri üreten, sivil demokratik çalışmalara katılan ve bunları çekinmeden
ortaya koyan, kamu yönetiminin daha iyi yürütülebilmesi için siyasî otoritelere
düşünce üreten, demokratik sivil toplum örgütlerine ihtiyaç vardır. Bu
kuruluşlar ne kadar artarsa, çözüm önerileri de her gün daha çok gündeme
gelecektir ve böylelikle, devletin, kusurlarını görme ve düzeltme çabalarıyla,
onun, kamusal sorumluluğunu yerine getirmesinde daha fazla ve etkin mesafe
alınacaktır.
Yeryüzünde, kullanıldıkça, başkalarıyla paylaşıldıkça değeri artan tek
nesne bilgidir. Yani, bilgiyi saklamadan, bencil olmadan gençlere aktarmak,
bırakmak lazımdır. Dünya gençlere kalır; gençlerin önü açılmalıdır. Yüce
Atatürk, cumhuriyetimizi gençlere emanet etmiştir. Görevinin bilincinde olan
Türk gençleri, sivil toplum örgütlerindeki görevlerini de, kendilerinden
beklendiği gibi, halkın mutluluğu doğrultusunda, en iyi şekilde yapacaktır.
Çağımız, bilgi ve akıl çağı olduğundan, teknolojik çalışmalar yapmak da,
sivil toplum örgütlerinin amaçları arasındadır. Sivil toplum örgütleri, kurs,
düşünce oluşturacak konferans, toplantı, sergi, seminer, konser, bilimsel
toplantılar tertipleyerek, sosyal adalet ve çevre bilinciyle, serbest ve hür
ekonomi anlayışının ve tüm insan hak ve özgürlüklerinin takipçisi olmalıdır.
21 inci Yüzyılda, katılımcı demokrasinin vazgeçilmez unsurlarından
birisi olacak sivil toplum örgütlerinin amacı, Anayasamızda teminat altına
alınan haklarla, sosyal, hukuk, laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti Devletinin
üniter yapısını koruyarak, bin yılı aşkın bir tarih deneyimi bulunan ve 16
imparatorluğu kurmuşluğun tecrübe birikimi olan şanlı geçmişimizi değerlendirerek,
gelecek için çalışmak olmalıdır.
Avrupa Birliğine adaylığımızın kabul edildiği şu günlerde, sivil toplum
örgütleri için en dinamik süreç başlıyor. Özgüvenimizle Avrupa Birliğine
adaylığımızın tam üyeliğe giden yolunu kısa sürede açmak zorundayız.
Sözlerimi, Atatürk’ün sözleriyle noktalıyorum: “Egemenlik kayıtsız
şartsız milletindir.” Türk Milletinin bir temsilcisi olarak, egemenliğin gerçek
sahibi tüm vatandaşlarımıza ve Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Vatan.
Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.
Hatibin, sunuşları oturarak yapması konusunu oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır,
okutuyorum:
B) TEZKERELER
VE ÖNERGELER
1.
– Şanlıurfa Milletvekili Muzaffer Çakmaklı’nın (6/718) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/212)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gündemin “Sözlü Sorular” kısmının 285 inci sırasında yer alan (6/718)
esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz ederim.
Muzaffer
Çakmaklı
Şanlıurfa
BAŞKAN – Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.
Bir genel görüşme önergesi vardır, okutuyorum:
C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. – Fazilet Partisi Grubu adına
Grup Başkanvekili ve Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener’in, zorunlu tasarruf
kesintileri konusunda bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/8)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1 Nisan 1988 tarihinde “Çalışanların Tasarrufa Teşvik
Edilmesi ve Bu Tasarrufların Değerlendirilmesine Dair Kanun” adı altında
yasalaşan ve çalışanların iradesi dışında, maaşlarından yapılan kesintilerle
oluşan Çalışanları Tasarruf Teşvik Fonu, kamuoyunda bilinen adıyla zorunlu
tasarruf kesintilerinin durumu tam anlamıyla kördüğüm olmuştur. 1 Haziran 2000
tarihinde yürürlüğe giren işsizlik sigortası düzenlemesiyle, çalışanların
tasarrufa teşvik hesabı için kesintilerin bundan böyle İşsizlik Sigortası
Fonuna yapılmasının kararlaştırılmasıyla, fonun tasfiyesine yönelik tartışmalar
had safhaya gelmiştir. Tüm çalışanlar, haksız olduğunu düşündükleri bu
uygulamaya her platformda tepki göstermektedirler.
Bugün itibariyle 9 kişiden fazla eleman çalıştıran 350 000 özel ve kamu
kuruluşunda çalışan yaklaşık 7,6 milyon kişi zorunlu tasarruf kapsamında
bulunmaktadır. Zorunlu tasarruf oranları yıllar itibariyle değişiklikler
göstermiştir. Son olarak ücretliden yüzde 2, işverenden yüzde 3 olarak yapılan
kesintinin toplam anapara ve nema miktarı 31 Mart 2000 itibariyle, yaklaşık 5
katrilyon TL’dir. Bu kesintiler devlet muhasebe sistemi dışında tutulduğu için,
bugüne dek toplanan anapara ve nema miktarının ne kadar olduğu tam olarak
belirlenememektedir. Bugüne kadar amacı dışında kullanılan zorunlu kesintilerin
nemalandırma oranları, hem enflasyonun ve hem de içborçlanma faiz oranlarının
altında kalmıştır. Çalışanın emeği, tasarruf edileceği bahanesiyle çarçur
edilmiştir.
Devlet, 1997 yılında 4,061 trilyon TL’yi ortalama yüzde 108 faiz
oranıyla borçlanarak, 1,977 trilyon TL içborç faizi ödemiş ve enflasyon, yüzde
99,1 oranında gerçekleşmişken, fonda biriken paraların nema oranı ise yıllık
17,2’de kalmıştır. 1998 yılında 10,233 trilyon TL’yi ortalama yüzde 115,5 faiz
oranıyla borçlanan ve 5,629 trilyon TL içborç faizi ödeyen devlet, enflasyonun
yüzde 69,7 olduğu bir ortamda, zorunlu tasarruf kesintilerini yıllık yüzde 5,2
oranında nemalandırmıştır. Yine, aynı şekilde, 1999 yılında 20.373 trilyon
TL’yi ortalama yüzde 109,5 faiz oranıyla borçlanarak 9,824 trilyon içborç faizi
ödeyen hükümet, nema oranını yıllık yüzde 1,6 olarak uygulamış ve enflasyon,
yüzde 68,8 olarak gerçekleşmiştir.
Başlangıçta, çalışanların tasarruf yapması için düşünülmüş bu uygulama,
bugün itibariyle, çalışanların birikimlerinin zayi edilmesine dönüşmüştür. Bu
vahim durum, sosyal devlet anlayışıyla bağdaşmadığı gibi, Anayasada güvence
altına alınmış mülkiyet hakkının gaspı anlamına gelmektedir. Bu durum, devlete
olan güveni de sarsmıştır.
Yukarıda anlatılan gerekçelerden dolayı, çalışanların iradesi dışında
yapılan zorunlu tasarruf uygulamasında anapara ve nemaların hak sahiplerine
geri ödenmesi ve sistemin tasfiye edilmesiyle ilgili yöntemleri tespit etmek
amacıyla, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 nci ve 103 üncü maddeleri uyarınca
FP Grubu adına bir genel görüşme açılmasını arz ederiz.
Abdüllatif Şener
(Sivas)
FP Grup
Başkanvekili
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini alacak ve genel görüşme açılıp açılmaması
konusundaki öngörüşme sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmınının 1 ilâ 3 üncü sıralarında, Anayasa
ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu karma komisyonunun, bazı
milletvekillerinin yasama dokunulmazlıklarına ilişkin raporları vardır; ayrı
ayrı okutup, bilgilerinize sunacağım:
V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.
– Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/506) (S. Sayısı: 465) (1)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Başkanlıkça, 24.3.2000 tarihinde karma komisyonumuza gönderilen Konya
Milletvekili Veysel Candan’ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında
Başbakanlık tezkeresi, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık
komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.
Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 27.4.2000 günlü
raporuyla, görevi kötüye kullanma suçu isnat olunan Konya Milletvekili Veysel
Candan hakkındaki kovuşturmanın, milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Konya Milletvekili Veysel Candan, Komisyonumuza gelerek sözlü savunma
yapmıştır.
Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu
inceleyen karma komisyonumuz, bütün
demokratik ülkelerde yasama meclisleri
üyelerine, yasama görevlerini
gereği gibi
(1) 465 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
yerine
getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların)
tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün onları ayrıcalıklı ve hukukun
dışında bir grup haline getirmek için olmadığını; tersine, yasama görevinin
kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel
olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınması
amacına yöneldiğini gözönüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin de bu
anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır. Bu nedenlerle ve isnat olunan
eylemin niteliği dikkate alınarak, Konya Milletvekili Veysel Candan hakkındaki
kovuşturmanın, milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine oy
çokluğuyla karar verilmiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa
saygıyla sunulur.
Başkan
Ertuğrul
Yalçınbayır
Bursa
ve Komisyon üyeleri
Muhalefet gerekçem:
Yasama dokunulmazlığının milletvekilliği sıfatı sona erinceye kadar
ertelenmesine dair karma komisyon raporuna aşağıdaki gerekçelerle ilkesel
olarak muhalifim. Değerli milletvekillerinin iddia edilen suçları
işlemediklerine dair savunmaları esas alınmalı, aklanmalarına olanak tanınmalıdır.
Gerekçelerim iki ana başlıkta toplanmaktadır:
1. Anayasal gerekçe,
2. Belirli objektif kıstasların uygulanamaması.
Anayasal gerekçe:
Anayasamızın 83 üncü maddesinin ikinci fıkrası hükmü gereğince; seçimden
önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen milletvekili, Meclis kararı
olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz.
Anayasanın 83 üncü maddesindeki düzenleme, Anayasamızın 76 ncı
maddesindeki düzenlemeyle çelişmekte, çelişkinin de ötesinde 76 ncı maddeyi
düzenlemeyi gerekli kılan amacı ortadan kaldırmaktadır.
83 üncü maddedeki bu düzenleme, 76 ncı maddede tanımlanan ve zaten
milletvekilliğine seçilme engeli olarak gösterilen zimmet, ihtilas, irtikâp,
rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı
iflas gibi yüz kızartıcı suçlarla, kaçakçılık, resmî ihale ve alım satıma fesat
karıştırma, devlet sırlarını açığa vurma gibi suç iddiaları dolayısıyla
soruşturma açılmasına ve yargılama yapılmasına engel olmaktadır.
Anayasanın 76 ncı maddesinde belirtilen suçlardan hükmü kesinleşmiş olan
kişi milletvekili seçilemezken, milletvekili seçilmeden bir gün önce veya
milletvekili seçildikten sonra bu suçları işlediği iddia edilen kişiler
milletvekilliğini sürdürdüğü gibi, bu suçlarla ilgili olarak sorgulanamamakta
ve yargılanamamaktadır. Böyle bir düzenleme Anayasanın ruhuna, genel hukuk
kurallarına aykırıdır.
Anayasanın 76 ncı maddesindeki suç iddialarıyla ilgili olarak kovuşturma
yapılmasına izin verilmeli, karma komisyon yasama dokunulmazlığının kaldırılıp
kaldırılmayacağına, kovuşturma sonucu oluşacak objektif ölçüler çerçevesince
karar verebilmelidir.
Objektif ölçülerin bulunmamasına ilişkin gerekçe:
Yasama dokunulmazlığının kaldırılmasıyla ilgili Anayasamızın 83 üncü
maddesinde belirli objektif ölçüler belirtilmediği gibi, yasama
dokunulmazlığının kaldırılması hakkındaki Meclis İçtüzüğünün 131 ilâ 134 üncü
maddelerinde de belirli objektif ölçülere yer verilmemiştir.
Birçok Anayasa Mahkemesi Kararlarında da belirtildiği üzere; yasama
dokunulmazlığının kaldırılması konusunda birtakım belirli, objektif ölçülere
uygun davranılması ve bu ölçülerin bir hukuk devletinden beklenen nitelikte
bulunması şarttır. Yeterli olmamakla birlikte, eski Cumhuriyet Senatosu
İçtüzüğünde belirli objektif ölçüler yer almış ve Anayasa Mahkemesi, bu
objektif ölçülere uygunluğu gözetmiştir.
Sonuç:
Bir suç isnadı ciddî ise, siyasî ereklere uygun ise yahut üyenin şeref
ve haysiyetini koruma yönünden dokunulmazlığın kaldırılması zarurî ise, yasama
dokunulmazlığı kaldırılmalıdır.
Dokunulmazlığın amacı, yasama görevini yürütecek milletvekillerinin
çeşitli çevrelerden gelebilecek baskı ve kaygılardan korunmuş olarak
görevlerini gereği gibi yapmalarını sağlayarak, siyasal nitelikli kovuşturmalar
bahanesiyle milletvekillerinin Meclise katılmaktan alıkonmasını, çalışma
şevkinin kırılmasını, bu yolla da TBMM’nin istencinin çarpıtılmasını
önlemektir. Yoksa, kimilerinin, TBMM’yi yıpratmak için kasıtlı olarak söylediği
gibi, milletvekiline, soruşturmadan kaçma, suç işleme ayrıcalığı tanınması
değildir.
Hangi suç isnadının ciddî olduğu “Milletvekili seçilme yeterliliği”
başlıklı Anayasamızın 76 ncı maddesinde belirtildiği gibi, 2839 sayılı
Milletvekili Seçimi Yasasının “Milletvekili seçilemeyecek olanlar” başlıklı 11
inci maddesinde de belirtilmiştir.
Taksirli suçlar hariç, toplam bir yıl veya daha fazla hapis veya süresi
ne olursa olsun ağır hapis cezasına hüküm giymiş olanlar, affa uğramış olsalar
bile; zimmet, ihtilas, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik,
inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı suçlar ile istimal ve
istihlak kaçakçılığı dışında kalan kaçakçılık suçları, resmî ihale ve alım
satımlara fesat karıştırma veya devlet sırlarını açığa vurma suçlarından
biriyle mahkûm olanlar, TCK’nın “Devletin Şahsiyetine Karşı Cürümler” başlıklı
ikinci kitabının, birinci babında yazılı suçlardan veya bu suçların işlenmesini
alenî olarak tahrik etme suçundan mahkûm olanlar, TCK 312 nci maddesinin ikinci
fıkrasında yazılı halkı, sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığı
gözeterek kin ve düşmanlığa, açıkça tahrik etme suçlarından mahkûm olanlar ve
TCK’nın 536 ncı maddesinin birinci, ikinci ve üçüncü fıkralarında yazılı
eylemler ile aynı yasanın 537 nci maddesinin birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü ve
beşinci fıkralarında yazılı eylemleri siyasî ve ideolojik amaçlarla işlemekten
mahkûm olanlar, milletvekili seçilemezler.
Anayasamızın 76 ncı maddesine göre affedilmiş olsalar dahi, belirtilen
suçlardan mahkûm olanlar milletvekili seçilemediği halde, Anayasadaki düzenleme
biçimine göre yasama dokunulmazlığı, bu suçlarla ilgili ciddî iddialar
bakımından, milletvekilleri hakkında soruşturma yapılmasına olanak bile
vermemektedir. Kamu vicdanını rahatsız eden bu duruma son vermek ve
milletvekillerini gereksiz koruma zırhına büründürmemek için, Anayasanın 76 ncı
maddesinde zaten milletvekilliğine seçilme engeli olarak gösterilen bu gibi suç
iddiaları dolayısıyla soruşturma açılması ve yargılama yapılmasının yasama
dokunulmazlığı dışına çıkarılması uygun olacaktır. Anayasada böyle bir
değişiklik, asılsız suçlamalarla töhmet altında kalan milletvekillerinin yargı
önünde aklanmasına fırsat verilmesi ve genel olarak milletvekili saygınlığının
yükseltilmesi bakımından da yarar sağlayacaktır. Anayasada yapılması gereken bu
değişikliğe kadar da karma komisyonların, bu ilke ve ölçüler içerisinde kişi ve
parti ayırımı yapmaksızın milletvekillerinin dokunulmazlıklarının
kaldırılmasına karar vermesi uygun olacaktır.
Kimi suç iddiaları vardır ki, ciddî olmamakla birlikte siyasî ereklere
aykırıdır. Öte yandan, öyle asılsız suç iddiaları vardır ki, üye istemese dahi
soruşturmanın ertelenmesine karar verilmektedir. İşte bu suç iddialarıyla
ilgili olarak da yasama dokunulmazlığı kaldırılmalı, milletvekillerinin
aklanmalarına olanak tanınmalıdır. Ancak, uygulamada, üye istemese dahi
dokunulmazlığının kaldırılması ertelenmekte, üyeler töhmet altında bırakılarak,
siyaseten yıpratılmaktadır.
Anayasamızın 83 üncü maddesinde tanımlanan yasama dokunulmazlığının
kaldırılması işlemi, bir yargı işlemi niteliğinde olmayıp yasama işlemi
niteliğindedir. İşlem dosyaları tam olarak oluşmuş olsa dahi, kurulun yapısı ve
çalışma esasları gereği, işlem dosyalarını tam bir tarafsızlıkla
inceleyebilmesi, suçun maddî ve manevî unsurlarını saptayabilmesi ve
değerlendirebilmesi olanaksızdır. Bu niteliği gereği, dokunulmazlığın
kaldırılması işlemi, ceza kovuşturmasının açılması veya ceza verilmesi
niteliğinde olmayan, sadece yasama meclisi üyelerini, kimi istisnaî durumlarda
üyelik teminatından sıyırarak, adalet karşısında öteki yurttaşlarla bir düzeye
getirmekten ibarettir.
Anayasamızın 85 inci maddesi, yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmiş olması hallerinde, Meclis Genel Kurul kararının alındığı
tarihten başlayarak yedi gün içerisinde, ilgili milletvekilinin veya bir diğer
milletvekilinin, kararın Anayasaya, yasaya veya İçtüzüğe aykırılığı iddiasıyla
iptali için Anayasa Mahkemesine başvurabileceğini düzenlemektedir.
Bu düzenlemeyle, yasama içindeki iktidar-muhalefet dengesi nedeniyle
alındığı iddia edilen haksız yasama işleminin yargıyla dengelenmesi, objektif
kıstaslara uygunluğunun saptanması sağlanmaktadır.
Yukarıda belirtilen ilkelere uygun davranılması gerektiğini ve değerli
üyelerin aklanmalarına olanak sağlanılması gerektiğini düşündüğümden, ilkesel
olarak, yasama dokunulmazlığının üyelik sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine dair çoğunluk görüşüne katılmamaktayım.
Saygılarımla. 24.5.2000
Hüseyin
Tayfun İçli
Ankara
Karşı oy gerekçemdir:
Karma Komisyon Başkanlığına
Milletvekillerinin herhangi bir baskı ve tehdit altında olmadan,
görevlerini serbestçe yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla
dokunulmazlıklar düzenlenmiştir.
Tarihî bakımdan milletvekili dokunulmazlığı ilk defa 1688 tarihinde
İngiltere’de düzenlenmiştir. Bu düzenleme “parlamentoda konuşma özgürlüğü,
tartışmalar, yargılamalar hiçbir mahkemede veya parlamento dışında sorumluluk
sebebi olamaz” şeklindedir. Buna paralel olarak, 1789 tarihli Fransız Kanunu
ile bunlardan esinlenen 1876 Türk Anayasasında ve halen yürürlükte bulunan
Hindistan, Mısır, Meksika, Bulgaristan, İtalya ve bunun gibi ülkelerde tarihî
anlayışa uygun olarak yasama dokunulmazlığı, Mecliste ileri sürülen düşünceler
ile kullanılan oyların suç sayılamayacağıyla sınırlıdır.
Ülkemizde ise, 1982 Anayasasının 83 üncü maddesine göre yasama
dokunulmazlığı “TBMM üyelerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden,
Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden sorumlu tutulamaması” ile “seçimden
önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin, Meclis kararı
olmadıkça tutulamaması, sorguya çekilememesi, tutuklanamaması ve
yargılanamaması”dır.
Böylesi bir dokunulmazlık düzenlemesi, yerli ve yabancı ceza yasalarında
düzenlenen ve “kanunsuz suç olmaz, suç ve suçlular da cezasız bırakılamaz” şeklinde
özetlenebilecek temel prensiplere ve Anayasanın 2 nci maddesine dayalı hukuk
devleti ilkesi ile 10 uncu maddesine dayalı eşitlik ilkesine gölge
düşürmektedir.
Bu nedenle, yasama dokunulmazlığının “Meclis çalışmalarındaki oy ve
sözlerinden, ileri sürdükleri düşüncelerinden sorumlu tutulamamak ve kişisel
özgürlüğü kısıtlanamamak” şeklinde düzenlenmesi, tarihî gelişmeye ve gerekçeye
uygun olacaktır.
Fransa’da 1995 yılında bu yönde yapılan düzenlemeyle, adlî soruşturma ve
yargılama dokunulmazlık kapsamı dışına çıkarılmış, sadece tutuklama ve kişi
özgürlüğünün kaldırılması Meclisin kararına bırakılmıştır. Yine, yasama
dokunulmazlığının anavatanı olan İngiltere’de, dokunulmazlık zırhı, ceza
kovuşturmalarına karşı değil, hukuk davalarına karşı koruyucu bir işleve
indirgenmiştir.
Gündemdeki ertelenme kararı verilen dosyalar kapsamındaki iddialar,
vatandaşlarımızın günlük yaşamında karşılaştıkları ve mevzuata göre gereğinin
yapıldığı hukukî olaylar ve iddialardır. Bir yurttaş bu gibi hallerde hangi
hukuk kurallarına tabi tutuluyorsa, onun vekili ve aynı zamanda bir vatandaş
olan milletvekillerinin ve diğer kamu görevlilerinin de aynı kurallara tabi
olması kadar doğal bir şey olamaz. Böyle bir anlayış ve uygulayış, eşitliğin
gereği olduğu gibi, hukuk devleti olmanın da temel gereğidir.
Yukarıda belirttiğim gerekçelerle, öncelikle, yasal düzenlemeler
yapılarak sorgulanma ve yargılanma dokunulmazlık kapsamı dışına çıkarılmalı,
sadece kişisel hak ve özgürlüklerin kısıtlanması dokunulmazlık kapsamında
olmalıdır. Ceza hükümlerinin infazı ise, milletvekili sıfatının sona ermesine
bırakılmalıdır. Böyle bir düzenlemeyle, bir taraftan yargısal denetim işlerlik
kazanacak, diğer taraftan milletvekillerinin Meclis çalışmalarına katılımı da
sağlanmış olacaktır.
Yasal düzenlemeler yapılıncaya kadar “yasama sorumsuzluğu” kapsamı
dışındaki suç iddialarını içeren dosyalar için, dokunulmazlıklar
kaldırılmalıdır. Böylelikle asil ve vekili arasında eşitlik sağlanacağı gibi,
milletvekillerine de bir an önce aklanma olanağı yolu açılacaktır.
Bu nedenle “yasama sorumsuzluğu” kapsamı dışında
gördüğüm bu dosya için, dokunulmazlığın kaldırılmasının yerinde olacağı
kanaatinde olduğumdan, erteleme kararına katılmıyorum. 29.5.2000
Osman Kılıç
İstanbul
Muhalefet şerhi:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Karma Komisyon
Başkanlığına
Halkın egemenliğinin tesis edildiği Türkiye Büyük Millet Meclisinin her
üyesi saygıdeğerdir.
Yasama görevini yerine getiren bir milletvekilinin, saygınlığını
zedeleyen suçlamalar karşısında, Türk Milleti adına karar veren bağımsız
yargıda aklanmak en doğal hakkı olmalıdır. Bu hakkın kullanılabilmesi için
sayın milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılmasının doğru olacağı
düşüncesindeyim.
Karara bu anlamda muhalefet ediyor, saygılar sunuyorum.
24.5.2000
Nazire
Karakuş
İstanbul
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Diğer raporu okutuyorum:
2. – Adana Milletvekili Recai
Yıldırım’ın, Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon
Raporu (3/507) (S. Sayısı: 466) (1)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Başkanlıkça, 24.3.2000 tarihinde karma komisyonumuza
gönderilen Adana Milletvekili Recai Yıldırım’ın yasama dokunulmazlığının
kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre
kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.
Hazırlık komisyonu inceleme sonucunu özetleyen
27.4.2000 günlü raporuyla 298 sayılı Yasaya muhalefet suçu isnat olunan Adana
Milletvekili Recai Yıldırım hakkındaki kovuşturmanın, milletvekilliği sıfatının
sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.
Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık
komisyonu raporunu inceleyen karma komisyonumuz, bütün demokratik ülkelerde
yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine
getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların)
tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün onları ayrıcalıklı ve hukukun
dışında bir grup haline getirmek için olmadığını; tersine, yasama görevinin
kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel
olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınması
amacına yöneldiğini göz önüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin de bu
anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır. Bu nedenlerle ve isnat olunan
eylemin niteliği dikkate alınarak, Adana Milletvekili Recai Yıldırım hakkındaki
kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine oy
çokluğu ile karar verilmiştir.
Raporumuz Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere
Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur.
Başkan
Ertuğrul
Yalçınbayır
Bursa
ve Komisyon
üyeleri
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Ankara Milletvekili Tayfun İçli ve
İstanbul Milletvekili Osman Kılıç, bu rapora da muhaliftirler. Gerekçeleri,
aynı olduğundan, ayrıca okutmuyorum.
Bilgilerinize sunulmuştur.
Diğer raporu okutuyorum:
3. – Kahramanmaraş Milletvekili Ali
Doğan’ın, Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu
(3/508) (S. Sayısı: 467) (2)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Başkanlıkça, 24.3.2000 tarihinde karma komisyonumuza gönderilen
Kahramanmaraş Milletvekili Ali Doğan’ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması
hakkında Başbakanlık tezkeresi, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan
hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.
Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 27.4.2000 günlü
raporuyla, 298 sayılı Yasaya muhalefet suçu isnat olunan Kahramanmaraş
Milletvekili Ali Doğan hakkındaki kovuşturmanın, milletvekilliği sıfatının sona
ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.
(1) 466 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(2) 467 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu
inceleyen karma komisyonumuz, bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri
üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla
bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle farklı bir
statünün onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek için
olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi
için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka
yönden de güvence altına alınması amacına yöneldiğini göz önüne almıştır.
Anayasanın 83 üncü maddesinin de bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı
açıktır. Bu nedenlerle ve isnat olunan eylemin niteliği dikkate alınarak,
Kahramanmaraş Milletvekili Ali Doğan hakkındaki kovuşturmanın, milletvekilliği
sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine oy çokluğuyla karar verilmiştir.
Raporumuz Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa
saygıyla sunulur.
Başkan
Ertuğrul
Yalçınbayır
Bursa
ve Komisyon
üyeleri
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Sayın milletvekilleri, ayrıca, Ankara Milletvekili Tayfun İçli ve
İstanbul Milletvekili Osman Kılıç bu rapora da muhaliftirler. Gerçekçeleri aynı
olduğundan, ayrıca okutmuyorum.
Sayın milletvekilleri, bu raporların tümü, kovuşturmanın milletvekilliği
sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine dairdir. On gün içerisinde itiraz
olunmadığı takdirde, bu raporlar kesinleşmiş olacaktır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının tezkereleri vardır; okutup,
ayrı ayrı oylarınıza sunacağım:
IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
2. – TBMMBaşkanı Yıldırım
Akbulut’un, Litvanya ve Letonya Parlamento Başkanlarının davetlerine,
beraberinde bir parlamento heyetiyle icabetlerine ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/610)
23 Haziran 2000
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Yıldırım Akbulut’un Litvanya ve
Letonya Parlamento Başkanlarının vaki davetlerine icabetle, beraberinde bir
Parlamento heyeti olduğu halde sırasıyla 4-5 Temmuz 2000 tarihleri arasında
Litvanya’yı, 6-8 Temmuz 2000 tarihleri arasında ise Letonya’yı ziyaret etmesi
öngörülmektedir.
Anılan ziyarete Sayın TBMM Başkanının beraberinde bir Parlamento
heyetiyle birlikte katılması hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca
Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Nejat Arseven
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı Vekili
KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN – Oylama yapacağım ve karar yetersayısı arayacağım.
Kabul edenler... Karar yetersayısı yoktur.
Birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati
: 14.42
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati
: 14.55
BAŞKAN :
Başkanvekili Nejat ARSEVEN
KÂTİP ÜYELER
: Mehmet ELKATMIŞ (Nevşehir), Melda BAYER (Ankara)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 116 ncı Birleşimin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Geçen oturumda, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı
tezkeresinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.
IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
2. – TBMMBaşkanı Yıldırım
Akbulut’un, Litvanya ve Letonya Parlamento Başkanlarının davetlerine,
beraberinde bir parlamento heyetiyle icabetlerine ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/610) (Devam)
BAŞKAN – Şimdi, tezkereyi tekrar oylarınıza sunacağım
ve karar yetersayısını arayacağım.
Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Tezkere kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır. (DSP
sıralarından alkışlar)
Diğer tezkereyi okutuyorum:
3. – TBMMÇevre Komisyonu Başkanı
Ediz Hun’un, Avrupa Kıtası Habitat Global Parlamenterler Bölgesel Konsey
Başkanı Peter Götz’ün davetine, beraberinde Çevre Komisyonu üyelerinden oluşan
bir parlamento heyetiyle icabetlerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/611)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
"URBAN 21-Kentsel Gelecek Global Konferansı"
4-6 Temmuz 2000 tarihleri arasında, Almanya'nın başkenti Berlin'de
düzenlenecektir. Avrupa Kıtası Habitat Global Parlamenterler Bölgesel Konsey
Başkanı Peter Götz, söz konusu toplantıya katılmak üzere, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Çevre Komisyonu Başkanı ve İstanbul Milletvekili Ediz Hun'a davette
bulunmuştur.
Anılan toplantıya Türkiye Büyük Millet Meclisi Çevre
Komisyonu üyelerinden oluşan parlamenter bir heyetle icabet edilmesi hususu,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620
sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Nejat Arseven
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı Vekili
BAŞKAN – Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, gündemin "Meclis
Soruşturması Raporları" kısmına geçiyoruz.
Bu kısmın 1 inci sırasında yer alan, 20 nci Yasama
Döneminde Yozgat Milletvekili Yusuf Bacanlı ve 55 arkadaşı tarafından verilen
Denizcilik Müsteşarlığına ait bazı işlerin ihalelerinde ve personel alımıyla
ilgili konularda görevini kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma ve evrakta
sahtecilik suçlarını işlediği ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 240, 339
ve 366 ncı maddelerine uyduğu iddiasıyla Devlet eski Bakanı Burhan Kara
hakkında Anayasanın 100 üncü, İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis
soruşturması açılmasına ilişkin önerge ve (9/29) esas numaralı Meclis
soruşturması komisyonu raporu üzerindeki görüşmelere başlayacağız.
VI.
– GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS
ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
A) GÖRÜŞMELER
1. – 20
nci Yasama Döneminde Yozgat Milletvekili Yusuf Bacanlı ve 55 Arkadaşı
Tarafından Verilen Denizcilik Müsteşarlığına Ait Bazı İşlerin İhalelerinde ve
Personel Alımıyla İlgili Konularda Görevini Kötüye Kullanma, İhaleye Fesat
Karıştırma ve Evrakta Sahtecilik Suçlarını İşlediği ve Bu Eylemlerinin Türk
Ceza Kanununun 240, 339 ve 366 ncı Maddelerine Uyduğu İddiasıyla Devlet Eski
Bakanı Burhan Kara Hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci Maddeleri
Uyarınca Bir Meclis Soruşturması Açılmasına İlişkin Önergesi ve Meclis
Soruşturması Komisyonu Raporu. (9/29) (S.Sayısı: 501)
BAŞKAN –Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
2 nci sırasında yer alan, 20 nci Yasama Döneminde
İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 71 arkadaşı tarafından verilen
Başbakanlık örtülü ödeneğini 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununun 77 nci
maddesine aykırı bir şekilde harcamak suretiyle Hazineyi zarara uğratarak
görevini kötüye kullandıkları ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı
maddesine uyduğu iddiasıyla eski Başbakan Tansu Çiller ve Maliye eski Bakanı
İsmet Attila haklarında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri
uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi ve Meclis
Soruşturması Komisyonu raporu üzerindeki görüşmelere başlayacağız.
2. – 20
nci Yasama Döneminde İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 71 Arkadaşı
Tarafından Verilen Başbakanlık Örtülü Ödeneğini 1050 Sayılı Muhasebei Umumiye
Kanununun 77 nci Maddesine Aykırı Bir Şekilde Harcamak Suretiyle Hazineyi
Zarara Uğratarak Görevini Kötüye Kullandıkları ve Bu Eylemlerinin Türk Ceza
Kanununun 240 ıncı Maddesine Uyduğu İddiasıyla Eski Başbakan Tansu Çiller ve
Maliye Eski Bakanı İsmet Attila Haklarında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107
nci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis
Soruşturması Açılmasına İlişkin Önergesi ve Meclis Soruşturması Komisyonu
Raporu. (9/27) (S.Sayısı: 502)
BAŞKAN – Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Değerli milletvekilleri, alınan karar gereğince,
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Genel Diğer
İşler" kısmına geçiyoruz.
Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı
Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine
başlayacağız.
V.
– KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
4. – Kamu
Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı: 433)
BAŞKAN – Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Petrolün Boru Hatları ile Transit Geçişine Dair Kanun
Tasarısı ve Çevre ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.
5.
– Petrolün Boru Hatları ile Transit Geçişine Dair Kanun Tasarısı ve Çevre
ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları
Raporları (1/640) (S. Sayısı: 503) (1)
BAŞKAN – Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu
oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler_ Etmeyenler_ Raporun
okunması kabul edilmemiştir.
Tasarının tümü üzerinde, gruplar adına henüz bir söz
talebi yok.
TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, Doğru Yol Partisi
Grubu adına, Sayın Necati Çetinkaya_
BAŞKAN – Doğru Yol Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili
Sayın Necati Çetinkaya; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)
M. NECATİ ÇETİNKAYA (Manisa) – Sayın Başkan, Yüce
Meclisin değerli üyeleri; konuşmalarıma başlamadan önce, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, tarih boyunca, Ortaasya ve
Ortadoğu petrolleri, dünyanın petrolle tanıştığı günden bugüne, dünyanın ilgi
alanını teşkil etmiştir ve burası, petrol ve doğalgaz dolayısıyla, özellikle
Batı dünyasının bir cazibe merkezi, bir mihrak noktası olmuştur. Zerdüşt'ün
kutsal ateşi olarak yıllarca kabul edilen ve hiç sönmeyen ateş olarak görülen
bu doğalgaz ve petrol, bilahara, petrol olarak ortaya çıktıktan sonra, bir
zaman tapılan, fakat bilahara, menfaat ve sanayinin en önemli ana maddesi
durumunda olan petrol, Ortadoğu'yu, sıcak bir ortam haline getirmiştir.
Ortadoğu'da, yıllarca oynanan oyunların ve özellikle
bizi ilgilendiren ve Osmanlı'ya yönelik olan, Osmanlı'nın yıllarca bünyesinde
olup da küçük devletçikler halinde yeniden ortaya çıkarılan bu devletlerin oluş
şekli de, Batı dünyası tarafından, özellikle bu şekilde arzulanmış ve Türk
hâkimiyetinin bu bölgede etkisini azaltmak için, devamlı olarak, bize yönelik
olarak, değişik oyunlar ve politik mizansenler tertip edilmiştir. Özellikle 19
uncu Asrın sonu, 20 nci Asrın başlarından bugüne kadar, ülkemize yönelik olarak
vuku bulan ve iç bünyemizi son derece rahatsız eden her olayın arkasında,
mutlaka, bunun birinci derecede etkisi vardır; çünkü, ta 17 nci Asrın
sonlarında, Deli Petro'nun ifade ettiği gibi, Ortadoğu'daki Hazar ve Ortadoğu
petrollerine hâkim olan bir millet, dünyanın lider ülkesi ve gücünü elde
edecektir. Onun için, hedef, sıcak denizlere inmektir ve yıllarca, komünist
imparatorluğunun yegâne hedefi, sıcak denizlere inmek ve dünyadaki o en büyük
gücü kendi elinde bulundurmak için, bu gayretin peşinde olmuştur ve tezgâhlanan
bu oyunu gerçekleştirmeye çalışmıştır. Batı dünyası da boş durmamıştır.
Bünyemizde özellikle devamlı olarak vuku bulan rahatsızlıkların mutlaka
zirinde, altında... Her Türk vatandaşı çok iyi bilmektedir ki, bu Türkiye'nin
gücünün arttığı sürece, Ortadoğu'da güçlü bir Türk Devletinin mevcudiyeti,
Ortadoğu barışını getirecektir. Ortadoğu'ya barışın gelmesi, sevginin ve
adaletin yeniden tesisini sağlayacak ve dolayısıyla, Ortadoğu'da vuku bulacak
kavgalar, kan dökmeler, Türk Devletinin gücüyle orantılı olarak azalacaktır. Bu
sebepledir ki, hep, bize yönelik, o gücümüzü zaafiyete uğratmak için sergilenen
oyunların esas kaynağında bu vardır. Gelin görün ki, içpolitika itibariyle,
dışpolitika itibariyle, yıllarca, maalesef, çoğu kez bu oyunun farkına
varmamışızdır ve Türkiye, bu oyunu, maalesef, çok iyi bir şekilde inceleyip, o
kaynağın esas sebebini çoğu kez yanlış değerlendirmelerle içindeki huzursuzluğu
giderebilecek bir politika izleyememiştir.
Türkiye'nin gücü, her vesileyle Büyük Atatürk'ün de
ifade buyurduğu gibi "Yurtta sulh cihanda sulh" politikasıyla
birlikte, kendi komşularımızla da iyi geçinmektir. Dışarıda, binlerce kilometre
uzakta olan devletlerin komşularımızla münasebetlerini, zahirde ihtilafları
varmış gibi göstererek, içeride, onlarla ekonomik ve ticarî münasebetlerini
fevkalade geliştirmeleri, devamlı olarak petrol kaynaklarının burada
bulunmasından ötürüdür, doğalgazın burada bulunmasından ötürüdür.
(1) 503
S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Geçen gün de ifade ettiğim gibi, Bakü-Tiflis-Ceyhan
boru hattı konusunda, Yüce Meclisin huzurunda şunu arz etmiştim; boru hatları
trafiğinin kuzeye yönelmesi, dağılmış olan bir gücün yeniden ihyasına sebep
teşkil eder. O sebepledir ki, boru hatları, Türkiye'nin petrol havzası olarak
yıllarca hayal ettiğimiz ve bu uğurda mücadele ettiğimiz Bakü-Tiflis-Ceyhan,
dolayısıyla Ceyhan Yumurtalık havzası olmalı ve bu havza, zaten, kapasitesi
itibariyle de, bu bölgenin bütün petrollerini bu havzada toplayacak ve bu
havzada rafine edecek ve bu havzada bütün dünyaya sevk edecek bir kapasiteye
sahip. İşte onun içindir ki, coğrafî konum, siyasî istikrar, yükselen tüketim
düzeyi ve işletme güvencesi gibi faktörler, özellikle Ortadoğu, Ortaasya ve
Kuzey Afrika'da üretilen doğalgazın ve petrolün taşınması, depolanması,
kullanımı ve Avrupa'ya ihracı açısından, Türkiye'yi, en güvenilir ve en uygun
çekim merkezi haline getirmiştir.
Değerli arkadaşlarım, dikkatlerinizi, tarihin biraz
derinliklerine çekmek istiyorum. Geçmişte, Çin Denizinden başlayarak, Bursa'ya
ve İstanbul'a kadar uzanan, Uzakdoğunun ve Asya'nın bütün zenginliklerini, ebed
müddet diye kabul ettiğimiz cihan şümul imparatorluğun, merkezlerinde
-Bursa'da, İstanbul'da ve Edirne'de- Batı'ya açtığı ihraç pencereleriyle,
Batı'yı o nimetlerden istifade ettiren, ama, bunun en büyük rantını da, benim
ülkemin ve benim ülkemin insanlarının aldığı muazzam ipek yolu... Batılılar,
ipek yolu rantının kısa zamanda farkına vararak, ondan istifade etmek istediler
ve ona paralel olarak, ona alternatif olarak; karadan onlar için imkân
dahilinde olmaması sebebiyle, denizden bir yol; Uzakdoğunun Batı'da olmayan
zenginliklerini kendi ülkelerine aktarmak için, işte, o yolu tespit ettiler;
denizyolu, ipek yoluna alternatif oldu.
Bilahara, Osmanlı İmparatorluğunun dağılmasıyla
birlikte, ipek yolunun da dumura uğraması ve önemini kaybetmesi, denizyolunun,
bunun yerine tam olarak ikame edilmesis ikame edilmesi, işte bu tarihi
izmihlâlin neticesindedir.
Değerli arkadaşlarım, işte bu durumu göz önünde
bulundurarak, tekrar altına basa basa diyorum ki; Ortaasya Türk devletleri,
diliyle, diniyle, milliyetiyle bir olan, benim yıllarca hasretini çektiğim
soydaşlarım, kan kardeşlerim, aynı milletin evlatları, et tırnak mesabesinde
olduğumuz bu değerli bağımsız Türk devletlerinin sahip olmuş olduğu
zenginlikler dolayısıyladır ki, Sovyet Rusya, imapartorluğunu, uzun yıllar bu
zenginlikler üzerine bina etmiştir. Hiç petrolü olmayan Sovyet Rusya, dünyaya
petrol ihraç etmiştir; gazı olmayan Sovyet Rusya, dünyaya gaz ihraç etmiştir.
Dünya ipek kapasitesinin yüzde 33'ünü elinde bulunduran
Özbekistan, Fergana Vadisinde yıllarca ürettiği altın mesabesinde olan bu
ipeği, maalesef, bir gramını bile kendi insanına faydalandırmadan, devamlı
olarak, yine onlar tarafından... Pamuk, altın "ak altın" diye benim
oradaki soydaşlarımın kabul ettiği, Özbek'in, Çimkent'inin ve Türkistan'ın o ak
altını, yıllarca dünya tekstil sanayiinde kullanılmış, maalesef, onların pek de
faydasına bir şey sağlamamıştır. Bir Özbek devlet adamının Kazakistan'da bana
söylediği bir söz vardı: "Eğer biz, buğdayımızı Rusya'ya vermezsek,
Rusya'nın bütün imparatorluğunda fırınlar kapanır." Bu kadar önemli bir
bölge; ama, diğer ülkelere nazaran benim açımdan daha da önemli; çünkü, benim
geldiğim ata yurdu.
Hiç unutmuyorum, bundan iki sene önce Sayın Bedük'le
birlikte, çok yakın dostum ve dolayısıyla akrabam olan birisinin tekstil
entegre sanayiinin açılışına gitmiştik. Orada bir konuşma yaptım ve
Türkmenbaşı'na şunu söylemiştim: Dün atalarımız atayurttan anayurda geldiler,
bizim bir vefa borcumuz var, biz de bugün anayurttan atayurda göçü çevirdik ve
bu toprakları, başkalarının kasıtlı olarak çoraklaştırmış olduğu bu toprakları
sanayileştirmek için gayret gösteriyoruz ve atalarımıza karşı bir vefa
borcumuzu yerine getiriyoruz.
İşte, bugün gaye budur, politika bu olmalıdır. Onun
için, bugünkü konumuz, getirdiğiniz petrol ve doğalgaz borularıyla ilgili bu
kanun tasarısındaki dikkat edeceğimiz konu, işte, o dünkü ipek yolunun yerine,
o petrolün, yeniden Türkiye üzerinden, Ceyhan Yumurtalık'tan dünyaya akıtılması
ve dolayısıyla Türkiye'nin, o havzada, bir petrol havzası durumuna getirilmesi.
Hazar havzasının petrolünü, Kerkük'ün petrolünü, eğer siz dünyaya akıtmazsanız,
o petrol orada bir kıymet ifade etmez. İşte, Supsa hattından, Kırım'da,
Karadenizin kuzeyinde rafine edilen veyahut da orada tankerlere yüklenen
petroller, maalesef, yıllarca İstanbul Boğazından dev tankerlerle geçirilerek
dünyaya ihraç edilmiş. Son derece pahalı bir nakliye ve aynı zamanda İstanbul'u
tehdit eden bir konu.
1998'de Saint Petersburg'ta yaptığımız Karadeniz
Ekonomik Konseyi Karma Parlamento Grubu toplantısında, Türk delegasyonu olarak
fekalade büyük bir mücadele verdik orada; çünkü, onlar Montrö Antlaşmasını
ileri sürerek "Allah'ın bahşetmiş olduğu bu Boğazları siz
engelleyemezsiniz" dediler. Tabiî, ben, onlara şunu söyledim: Dün Allah'ı
tanımayanların, bugün, Allah'ın -vedia- emanet olarak, hediye olarak insanlara
lütfettiği bir Boğazı söylemeleri bile, bizim için bir gelişmedir, sizin
açınızdan bir başarıdır dedim. Ayrıca, vesikaları önlerine koyduk, yıllarca
buralardan büyük tankerlerle taşınan petrolün İstanbul'u ne kadar tehdit
ettiğini, üst üste vuku bulan tanker kazaları, yangınları neticesinde
İstanbul'un 15-20 milyon insanının büyük bir tehlikeyle karşı karşıya
kalacağını altını çizerek kendilerine anlattık ve netice itibariyle, orada,
toplantıya iştirak eden delegasyona kabul ettirdik ve getirilen teklifi reddettirdik.
Değerli arkadaşlarım, bu konu, Türk sanayii ve
Türkiye'nin geleceği için son derece önemli bir konudur. Önemlidir; onun için,
bu önemine binaen, yapılacak mevzuat çalışmaları ve Türkiye Büyük Millet Millet
Meclisinden çıkacak bu tasarı, son derece önemli bir şekilde Meclisin
tetkikinden geçmeli ve Türk menfaatları önplanda tutulmalıdır; ama, gelecek
yabancı yatırımcılar da teşvik edilir bir duruma getirilmeli, mevzuatta buna
yer verilmelidir.
Güvenilir ve istikrarlı bir geçiş ülkesi olan Türkiye,
coğrafî konumunun vermiş olduğu avantajla, Hazar bölgesinde üretilen petrolün
düşük fiyatla ve emniyetli bir şekilde taşınmasını sağlayacak olan Bakü-Ceyhan
Boru Hattı Projesinin yanında, ileride birçok boru hattı projelerini de devreye
sokabilecektir.
Sayın Bakanım, birçok boru hattı dediğim zaman, burada
sizden özellikle rica ediyorum; çünkü, sizin açınızdan da, hükümetiniz
açısından da fevkalade önemli bir duruma, bir müphemiyete açıklık getirmiş
olacaksınız. Nedir o; bugün, Türkmen doğalgazının bir an önce Hazar'dan
geçirilerek, aynı hattın paralelinde, Ceyhan'a akıtılması, Yumurtalık'a
akıtılması.
Ön anlaşma imzalandı; fakat, son olarak, Rusya Başkanı
Putin'in oraya gitmesiyle, proje yeniden sallantıya uğradı. "Efendim,
olmayacak" şeklinde, bu ülkenin de, hepimizin, Meclisin üyelerinin de
beyninde meydana gelen bir istifham var, bir müphemiyet var. Lütfen, bu
müphemiyeti burada giderin; açıkça, böyle değildir diyerek, bize bir rahatlık,
gönlümüze bir sürur getirin. Bu ülkede yaşayan insanların, bu büyük dev
projenin, gerçekte böyle olmadığını, söylenilenlerin bir dedikodudan ibaret
olduğunu -ki, böyleyse- onun için, bir an önce, bu doğalgazın kesenkes en
önemli kolunun, Mavi Akımdan daha fazla, Türkiye'ye Türkmen doğalgazını
getirecek projenin gerçekleşeceğini -sizden rica ediyorum- buradan, lütfen,
bütün istifhamları bertaraf edecek şekilde açıklayınız.
Değerli arkadaşlarım, petrol yönünden büyük ölçüde dışa
bağımlı olan Türkiye'nin petrol ithalatı, Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattı
Projesinin yürürlüğe girmesiyle birlikte, daha kolay ve ucuz bir şekilde
gerçekleşecektir. Yalnız petrolün oradan dışarıya ihraç edilmesiyle kalmayacak,
tıpkı Bursa'da meydana gelen otomotiv sanayiinin, yan sanayiin binlerce insana
iş ve istihdam sahası açmasıyla birlikte, işte petrol havzası olacak Ceyhan
Yumurtalık'ın da bir petropark, bir teknoloji parkı ve kurulacak tasfiye ve
rafinerilerle...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çetinkaya, süreniz tamamlandı; mikrofonu
açıyorum, konuşmanızı tamamlar mısınız.
M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Bitiriyorum.
O sebeple, işte, bu konuda yapacağımız düzenlemelerin,
bu şekilde orada bir sanayinin mihrak merkezi olacağını düşünerek, ona göre
düzenlemeyi yapmalıyız.
Tabiî, bu konuda söylenecek çok şeyler var; maddeler
kısmında yine konuya temas edeceğiz. Ben, geneli hakkında Meclisi biraz
bilgilendirmek istedim.
Beni dinlemek
lütfunda bulunduğunuz için, hepinize saygılar sunuyor ve teşekkür
ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Ben de teşekkür ediyorum Sayın Çetinkaya.
Fazilet Partisi Grubu adına, Sakarya Milletvekili Sayın
Cevat Ayhan...
BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkan, Osmaniye
Milletvekili Sayın Şükrü Ünal konuşacaklar.
BAŞKAN – Osmaniye Milletvekili Sayın Şükrü Ünal;
buyurun efendin. (FP sıralarından alkışlar)
FP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 503 sıra sayılı Petrolün Boru
Hatları ile Transit Geçişine Dair Kanun Tasarısı hakkında, Fazilet Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz, zengin petrol ve
doğalgaz yataklarına sahip bir ülke değil. Hatta, kendimize yetecek kadar bile
petrolümüz yok ve doğalgazı da dışarıdan alıyoruz, ithal ediyoruz. Ancak, dikkat
edilmesi ve önem verilmesi gereken bir durum var ki, o da, ülkemizin hem petrol
üreten ve ihraç eden ve hem de zengin doğalgaz yataklarına sahip ülkelere komşu
olmasıdır. Ayrıca, petrol tüketen ve doğalgaz satın alan ve tüketen ülkelere de
komşu olması, ülkemizin önemini, konumuz açısından, bir kat daha artırmaktadır.
Bu demektir ki, Türkiye, bir tarafta, doğalgaz ve petrol üreten ülkelerin
ürettikleri bu doğalgaz ve petrolü, kendi üzerinden -eğer altyapısını
oluşturursa, gereklerini yerine getirirse- ihtiyacı olan ülkelere intikalinde
bir köprü görevi yapacaktır; bu da, en güzel ve en verimli yoluyla, ülkemiz
topraklarına döşenecek petrol ve doğalgaz boru hatlarıyla olacaktır.
Ancak, konunun detaylarına girmeden önce, bir noktaya
dikkat çekmek istiyorum. Kanun tasarısının genel gerekçesinde, boru hatlarının
önemi ve değeri anlatıldıktan sonra, bir paragrafta şöyle denilmektedir:
"Bu çerçevede, 6326 sayılı Petrol Kanununun 83 üncü maddesinin ihtiyaca
cevap vermemesi nedeniyle yeni bir kanunî düzenleme yapılması ihtiyacı
doğmuştur. Gerçekten, 1992 yılında başlayıp 18 Kasım 1999 tarihinde sona eren
Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı müzakereleri ile Türkmenistan doğalgaz
projelerine ait müzakereler, kanunî düzenlemelere olan ihtiyacı açık bir
şekilde ortaya koymuş bulunmaktadır."
İki tarih veriliyor, 1992 ve 1999; tam yedi yıl
müzakereyle zaman geçiriliyor ve bu noktada da, maalesef, hâlâ, ülkemiz
içerisinde gerçekleştirilmiş bir olay yok. Diğeri, Bakü-Tiflis-Ceyhan boru
hattı müzakereleri ise, hâlâ, ateşli bir şekilde devam ediyor. Dolayısıyla,
burada, Türkiyemiz, faydalı olduğuna herkesin inandığı ve bir an önce
gerçekleştirilmesinde ülkemizin büyük menfaatlarının bulunduğu bir konuda,
zaman kaybından dolayı, çok büyük maddî zararlara ve kayıplara uğramış oluyor.
Halbuki, boru hatlarının, petrol ve doğalgazın boru hatlarıyla taşınmasının
önemi konusunda hiçbir ihtilaf yok; bunun gerekliliğini herkes savunuyor, arzu
ediyor, istiyor; siyaseten istiyor, ticareten istiyor, ülkemizin menfaatı
açısından istiyor; ama, ne hazindir ki, müzakerelerle, tartışmalarla zaman
öldürülüyor ve birsürü kayıplara uğramış oluyoruz.
Ülkemizde gerçekleştirilecek olan boru hatlarıyla,
Türkiye, yepyeni bir ticarî imkâna da kavuşmuş olacak. Tabiî, bu ticarî
imkândan bahsederken, yeni döşenecek olan boru hatlarından bahsetmek istiyorum.
Eskiden yapılmış ve döşenmiş ve Kerkük-Yumurtalık arasında yıllarca petrol
taşımış, ama, bir dönem Birleşmiş Milletlerin ambargosundan dolayı kapatılmış
olan, şu anda Birleşmiş Milletlerin izniyle çalışan ve eskiden olduğu gibi
ülkemize pek de fazla verim ve artıdeğer getirmediğine inandığım
Kerkük-Yumurtalık boru hattından bahsetmek istemiyorum. Elbette, şu an bu boru
hattının da atıl durumda olmaması, faaliyette olması güzel bir olay. En
azından, Irak'ın belli ihtiyaçlarının giderilmesi, temin edilmesi, bunun
Birleşmiş Milletler eliyle yapılmış olması ve Türkiye’nin de, buradan, gelir
temin etmesi güzel bir hadisedir.
Biz, yıllarca, bu boru hattını kapattık, hatta
Birleşmiş Milletlerin ambargosuna uyarak, Irak’a mal satmadık, sınırlarımızı
kapattık, Irak’tan petrol de alamadık; ama, Irak petrol satmadı mı, Irak
ihtiyacı olan malları, gıda veya diğer ürünleri satın almadı mı!.. Basında
okuduk, televizyonlarda seyrettik, gazeteler çarşaf çarşaf fotoğraflar
yayınladılar. Irak, Ürdün üzerinden, şu an bile, hâlâ hem mal alıyor hem mal
satıyor; ama, biz, hâlâ ambargoya uymaya devam ediyoruz. Fakat, bu arada,
Mersin ile Habur Sınır Kapısı arasında -binlerle ifade edilecek kadar- açılmış
olan işyerleri birer birer kapanmış, o işyerlerinin sahipleri iflas etmek
durumunda kalmış ve dükkânlarına kilit vurarak, ya kendi memleketlerine
dönmüşler yahut ülkemizin bir başka köşesinde rızıklarını aramaya
başlamışlardır ve bu arada da, hem Amerika hem Avrupa ülkeleri, Irak’a mal
satmaya devam etmiş ve hâlâ da etmektedir. Gazetelerden de zaman zaman
okuduğumuza göre, Bağdat’taki lüks oteller, Avrupalı işadamlarıyla dolu
olmaktadır.
Değerli milletvekilleri, petrol ve doğalgazın
taşınmasında, boru hatlarının gerek emniyet, ekonomik olma ve gerekse çevreye
zarar vermemesi bakımından önemi çok büyüktür. Geçtiğimiz yıllarda
karayollarıyla ve denizyollarıyla ülkemiz içinde veya ülkeler arasında petrol
taşıma esnasında yaşanan tanker facialarını hatırlayalım. Çok büyük maddî zararlar,
can kayıpları, denizde yaşayan canlı katliamı ve çevreye verilen büyük
zararlar, telafisi mümkün olmayan büyük zararlar hep hatıralarımızda acı bir
şekilde canlılığını korumaktadır. Dolayısıyla, çevreye de en az zarar vermesi,
ekonomik olması ve artı, ülkemizden geçtiğinde maddî olarak büyük
menfaatlarımızı temin eden boru hatlarının önemi ve değeri hiçbir zaman
tartışılamaz.
Sayın milletvekilleri, boru hatlarının bir diğer önemli
tarafı, hattın başladığı, geçtiği ve bittiği ülkeleri birbirine
yaklaştırmasıdır. Ekonomik ve parasal getiri olarak boru hatlarının ülkelere
katkısı olduğu gibi, ortak menfaatlardan dolayı siyasî ve stratejik olarak da
ülkelere güç kazandırmaktadır ve ülkeler, bu menfaat birlikteliklerinden
dolayı, ülkeler arası meselelerde, kendilerini ilgilendiren ülkeler arası
siyasî problemlerde birbirlerine bu yönde destek olmakta, arka çıkmakta ve omuz
vermektedirler. Türkiye'ye, topraklarımıza döşenecek her bir boru hattı, yeni
ekonomik ve siyasî avantajlar kazandıracaktır.
Ortadoğuda ülkelerin başlarına musallat edilen her bir
bela ve musibetin temelinde petrol vardır. Çeçenistan'ın başına gelenler ve
Çeçen kardeşlerimizin şu an bile hunharca katledilmesinin altında, Rusya'nın
petrol hesapları vardır; Çeçenistan'dan geçen ve geçecek olan petrol boru
hatlarının hesabı vardır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yeni
düzenlenecek olan, petrolün boru hatlarıyla taşınmasına ait bu kanun
tasarısının, Komisyonda -Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonunda- görüşülmesi esnasında, BOTAŞ yetkililerince, gerek
güzergâhı gerekse ekonomik yönü, yapılacak masrafları ve getirisi konusunda
geniş bir şekilde bilgi verilmiştir.
Bundan dolayı, biz, Fazilet Partisi olarak, bu
tasarının kanunlaşmasıyla beraber, ülkemize kazandırılacak olan yeni boru
hatlarının çok faydalı olduğuna inanıyoruz. Bu kanun tasarısını
destekleyeceğimizi burada ifade ediyor, çıkarılacak kanunun ve getireceği
menfaatların, ülkemize kazandıracağı güzelliklerin, halkımıza, devletimize,
milletimize hayırlı olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi, bu duygularla,
saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN –
Gruplar adına başka söz talebi?.. Yok.
Maddelere geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
PETROLÜN BORU
HATLARI İLE TRANSİT GEÇİŞİNE DAİR
KANUN
TASARISI
BİRİNCİ BÖLÜM
Amaç, Kapsam, Tanımlar ve Yetki
Amaç
MADDE 1. – Bu Kanunun amacı, petrolün boru hatları ile
transit geçişine ilişkin usul ve esasları belirlemek ve her bir transit petrol
boru hattı projesi ile ilgili Türkiye’nin taraf olduğu milletlerarası andlaşma
hükümlerinin uygulanmasını sağlamaktır.
BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına,
Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer; buyurun efendim. (FP sıralarından
alkışlar)
FP GRUBU ADINA MUSTAFA GEÇER (Hatay) – Sayın Başkan,
kıymetli milletvekilleri; görüşülmekte olan 503 sıra sayılı Petrolün Boru
Hatları İle Transit Geçişine Dair Kanun Tasarısı ve Çevre ve Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları tarafından gönderilen
tasarı üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yeryüzünde
enerji paylaşımı, 20 nci Yüzyılın başlarında ve 19 uncu Yüzyılın son yarısında,
en çok gündemi işgal eden konulardan biri olmuştur. Belki de, Birinci ve İkinci
Dünya Savaşının perde gerisindeki sebeplerinden biri de enerji paylaşımıdır
diyebiliriz.
Günümüzde, halen önemini yitirmeden devam ettiren
enerji ve ülkemizin de, enerji konusunda ihtiyacını karşılayamaz bir durumda
oluşu ve bunun arkasında, Sovyet Rusya'nın dağılmasıyla birlikte ortaya çıkan
Bağımsız Devletler Topluluğu içerisinde Türkiye Cumhuriyetini ve ülkemizi
yakından ilgilendiren kardeş cumhuriyetlerin de bağımsızlığına kavuşmasıyla
birlikte ve o bölgelerde bulunan enerji stoklarının, enerji rezervlerinin
uluslararası düzeyde küçümsenmeyecek kadar büyük bir kapasitede oluşu,
ülkemizin petrol tüketimi ve petrol ithal eden ülkeler ile petrol üreten
ülkeler arasında önemli bir enerji köprüsü olmasını gündeme getirmiştir. Bu
vesileyle, bugüne kadar, uluslararası düzeyde, ülkemizde, boru hatlarıyla
transit petrol taşımacılığıyla ilgili birtakım yatırımlar yapılmıştır. Bunlara
örnek olarak Kerkük-İstenderun-Yumurtalık petrol boru hattını verebiliriz.
Bununla birlikte, önceki gün Meclisimizden geçen Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru
hattı, stratejik ve ekonomik yönden ülkemiz için yine önem arz eden bir petrol
boru hattıydı. Elbette bunların, mesala, Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattının zaman
içerisinde 300 milyon dolar gibi Türkiye'ye ekonomik katkı sağlamasından öte, o
ülkelerle, ülkemizin, ekonomik, siyasî, kültürel ve sosyal yönden bağlarını da
güçlendirecektir ve ekonomik boyutundan da öte stratejik boyutu çok daha fazla
önemlidir.
Ülkemizde, bugüne kadar, petrolün boru hatlarıyla
transit geçişine ilişkin hukukî boşluklar Petrol Yasasının ilgili maddeleriyle
doldurulmaya çalışılmış; ancak, şu anda petrolün boru hatlarıyla transit
geçerilmesi ve taşınması ve burada Türkiye'nin bir enerji köprüsü olabilmesi
karşısında elbette böyle bir mevzuatın, yasal düzenlemenin de gündeme gelmesi
önemli bir hadisedir.
Bu yasanın kapsamı, petrolün boru hatlarıyla transit
geçişine ilişkin usul ve esasları düzenlemek, transit boru hatları projesiyle
ilgili Türkiye'nin taraf olduğu milletlerarası anlaşma hükümlerinin
uygulanmasını sağlamaktır.
Elbette ki, sosyal, siyasî ve ekonomik boyutlarının
arkasından, yasal boşlukların da doldurulması açısından, şu anda Meclisin
gündemine getirilen bu yasa tasarısının önemli bir boşluğu dolduracağı
kanaatindeyiz; ancak, zaman içerisinde bu yasanın daha da tekâmül ederek daha
geniş, daha şümullü bir halde ihtiyaçlara cevap verecek hale getirilmesi de
elzemdir.
Tasarının 1 inci maddesinden sonra devam eden
maddelerinde, mesala "tanım" maddesinde yatırımcılar belirlenmiş,
özellikle benim dikkatimi çeken, yatırımcılarla ilgili tasarının 13 üncü
maddesinde "transit petrol boru hatları projeleri ile ilgili olarak,
devlet mercileri ile yatırımcılar arasında çıkabilecek ihtilaflar, ilgili proje
anlaşmaları hükümlerine göre, ilgili proje anlaşmasında başka bir hüküm -yani,
hangi yargı mercilerinin yetkili ve görevli olacağı hususunda bir merci tayini
yapılmamışsa- bulunmuyor ise, Türkiye'nin taraf olduğu milletlerarası
andlaşmalarda yer alan çözüm usulleri vasıtasıyla ve/veya milletlerarası tahkim
usullerine göre çözümlenir" denilmektedir. Burada, aslında, tahkim
yasalarına ve uluslararası çözüm yollarına atıfta bulunulurken, benim endişe
ettiğim bir konu, burada, Türk yargı sisteminin, yargı mercilerinin, âdeta
by-pass edildiği intibaının verilmesidir. Zira, taraflardan, devletin Türkiye
Cumhuriyeti Devleti olması, yatırımcının da Türkiye Cumhuriyeti uyruklu bir yatırımcı
olması durumunda, şayet, sözleşmelerinde ve projelerinde herhangi bir merci
tayini yapmamışlarsa, genel esaslara göre, Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinin
yetkili ve görevli olması gerekir. Böyle bir merci tayini zorunluluğu da,
aslında, sözleşmelerde yoktur; ancak, burada, şayet, böyle bir ihtilaf çıkarsa,
proje sözleşmelerinde de merci belirtilmemişse, genel ilke, âdeta, uluslararası
çözüm yolları ve tahkim yolu olarak gösterilmektedir.
Burada, devletin, taraf olarak, Türkiye Cumhuriyeti
Devleti olması, yatırımcının da Türkiye Cumhuriyeti uyruklu bir yatırımcı
olması durumunda, herhangi bir merci tayini yapmamışlar ve genel esaslara göre
çözülmesi noktasında bir iradeyle bunu yapmışlarsa, tarafların ikisinin de Türk
olması durumunda, Türkiye Cumhuriyeti uyruklu olması durumunda, acaba,
uluslararası tahkim yoluna veya Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası çözüm
usulleri yoluna mı gidilecektir.
Aslında, bu maddede de ileride konuşacağız. Bu
maddenin, merci tayini belirlemesinde, yani çıkabilecek ihtilaflarda,
uluslararası çözüm yolları ve tahkim yolları, anlaşmada belirtilmemişse,
Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinin, direkt olarak, genel esaslara göre yetkili
ve görevli olması gerekirdi. Burada, âdeta, yerel mahkemelerimiz, millî
mahkemelerimiz, şayet, milletlerarası tahkim usulünün uygulanması esasında
taraflardan birinin yabancılık unsuru taşımaması halinde, by-pass edilmiş, yani
devlet merciinin Türkiye Cumhuriyet Devleti olması, yatırımcının da Türkiye
Cumhuriyeti Devleti vatandaşı ve uyruklu olması halinde dahi, âdeta merci
belirtmemişlerse, uluslararası tahkime gitmelerine yönlendirme ve zorunluluk
getirir gibi bir durum arz etmektedir.
Buna değindikten sonra, elbette ki, ülkemizde, son
zamanlarda, gittikçe önem kazanan petrolün boru hatlarıyla taşınması hususunda
bu tasarının getirmiş olduğu çözüm yollarını yeterli görmüyoruz. Sadece yasal
zeminlerdeki altyapının oluşturulması, petrol boru hatlarının ve ülkemizin,
petrolün boru hatlarıyla taşınan koridor olması, köprü olması, bir merkez
haline getirilmesi yeterli değil, bununla birlikte, uluslararası düzeydeki
ikili anlaşmaların, çoktaraflı anlaşmaların ve petrol üreten ülkelerle petrol
ithal eden ülkeler arasındaki ülkemizin yapacağı diplomatik girişimlerin ve o
ülkelerle olan anlaşmaların diğer alanlarda pekiştirilmesiyle ancak mümkün
olacaktır.
Bugün, Türkmenistan doğalgazının Türkiye'ye boru
hatlarıyla getirilmesi konusunda olduğu gibi, belki, dışpolitikada birtakım
edilgen yapıya bürünülmesi, bu petrol boru hatlarının başka alanlardan, Rusya
Federasyonu topraklarından veya diğer geçiş koridorlarından tüketici
bölgelerine ulaştırılması gibi birtakım gelişmeler, bizleri endişeye sevk
etmektedir. Aslında, yasal zemin ve altyapının oluşturulması yanında, petrol
üreten o ülkelerle Türkiye üzerinden transit boru hatlarıyla petrol ithal
edecek ülkeler arasında, Türkiye'nin daha etkin, daha aktif bir rol oynayarak,
petrolün Türkiye üzerinden taşınmasının alt zemininin oluşturulması gerekirdi.
Ama, görüyoruz ki, bu alanda çok fazla başarılı olunamamış.
Yine, geçen gün, Meclisimizde, Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru
Hattı Anlaşması ve ekprotokolleri burada yasalaştı ve onaylandı. Bunların
hayırlı olmasını diliyoruz; ancak, Türkiye'nin, gerçekten, petrol üreten,
enerji üreten ülkeler ile tüketen ülkeler arasında çok önemli bir coğrafi
konuma sahip olması hasebiyle, yasal altyapılar yanı sıra, o ülkelerle olan
ilişkilerimizin de son derece aktif tutulması, Türkiye'nin burada son derece
aktif rol oynaması gerektiğine inanıyoruz. Zira, bunun için sosyal ve kültürel
altyapılarımız petrol üreten ülkelerle son derece yüksek seviyededir ve tarih
boyunca yakalanmış bir tarihî fırsat olarak gördüğümüz Sovyet Rusya'nın
dağılmasıyla birlikte, kardeş ülkelerin özgürlüklerine kavuşmaları karşısında,
Türkiye'nin o ülkelerle olan ilişkilerini son derece yüksek seviyeye çıkarması
gerekmektedir. Aksi takdirde, Türkiye'nin transit petrol boru taşımacılığı için
tercih edilen bir ülke olmaktan çıkması tehlikesi vardır. Ancak, o altyapılar
oluşturulduktan sonra...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Geçer.
MUSTAFA GEÇER (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Mikrofonu açıyorum; lütfen tamamlayın efendim;
rica ediyorum, buyurun..
MUSTAFA GEÇER (Devamla) – Politik ve kültürel
altyapılar da oluşturulduktan sonra, bu yasaların da elbette ki, Türkiye'deki
transit petrol boru taşımacılığıyla ilgili mevzuat eksiklerini gidereceğine
inanıyor, bu yasanın ülkemize hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar.)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.
Madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİî KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, bir
redaksiyon...
BAŞKAN – Buyurun efendim.
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİî KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI OKTAY VURAL (İzmir) – Bu maddede "bir transit
petrol boru hattı projesiyle ilgili" denilmiş; sadece "bir"
değil, "her bir" olacak.
BAŞKAN – Evet, "her" kelimesini ekliyorsunuz,
"her bir" olacak; tamam.
Bu düzeltmeyle,
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
Kapsam
MADDE 2. – Bu Kanun, petrolün boru hatları ile transit
geçişine ilişkin olarak; etüt, güzergâh tayini, mühendislik, finansman,
kamulaştırma işlemleri, inşaat, devreye alma, işletme, bakım, onarım,
genişletme, terminallerden yükleme, depolama, sevkiyat, yönetim, terk
işlemleri, terk sonrası çevresel rehabilitasyon faaliyetlerini ve projelerle
ilgili diğer tüm faaliyetleri kapsar.
BAŞKAN – Fazilet Partisi Grubu adına, Tokat
Milletvekili Sayın Sobacı; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)
FP GRUBU ADINA BEKİR SOBACI (Tokat) – Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sanayileşmenin başlamasıyla beraber, cihan savaşlarının
ve bölgesel çatışmaların sebebi olan, başlangıcı olan, sebebi olan ve kaynağı
olan petrol gibi ve "bir damla kan, bir damla petrol" sözüyle en iyi
ifadesini bulan, stratejik bir hammaddenin ülkemizin jeopolitik, jeostratejik
konumu itibariyle 21 inci Yüzyılın eşiğinde kazandığı önemle beraber, bir kanun
tasarısını görüşüyoruz.
Değerli arkadaşlar, 2 nci maddeyle, kapsamı itibariyle
bu projenin gerçekleştirilmesinin başlıkları ve unsurları ifade ediliyor; bu düzenlemenin neleri kapsadığı ifade
ediliyor. Bu manada şunu ifade etmek isteriz ki, güzergâh, 7 yıldır tartışılan
ve çoğu kere de bizleri de heyecanlandıran Bakü-Ceyhan Boru Hattının gündeme
gelmesiyle, ülkemiz millî sınırlar
içerisindeki geçişi sebebiyle, yeni bir kanunî düzenlemeyle hızlı ve bürokratik
işlemleri azaltan bir amaç için bu kanun tasarısı düzenleniyor.
Şimdi, şunu açıkça ifade etmek istiyoruz ki, 1 000
küsûr kilometresi ülkemizden geçecek petrol boru hattının, bir transit hat
olduğu muhakkak; ama, elbette bu hattan, zannediyorum ki, ülkemizin iç
tüketiminin karşılanmasında da faydalanılacaktır. Bu manada yanlış
hatırlamıyorsam, Sekizinci Beş Yıllık Plan döneminde de yeni bir rafinerinin
inşasının gerektiği, tüketim projeksiyonlarına bakarak, petrol ürünlerinde,
akaryakıtta yeni bir rafineri inşaatının da gerekli olduğu ifade edildiğine
göre plan döneminde, bu manada, ben, şunu temenni ediyorum ki, Bakü-Ceyhan Boru
Hattının sınırlarımız içindeki güzergâhı üzerinde bir rafinerinin doğu
bölgemizin kalkınmasına bir lokomotiflik yapacağını ifade ederek, belki
Batman'dan sonra ve Kırıkkale'den sonra, doğu bölgesinde böyle bir rafinerinin
inşa edilmesinde zaruret görüyorum. Gerçi, henüz, ülkemizin, tabiî, enerji
master planının neleri ifade ettiğini tam bilemiyorum açıkçası; ama, böyle bir
rafineri inşaatının, gerçekten, o bölgenin ekonomisine dinamizm ve hareketlilik getireceğini de
ifade etmek istiyorum.
Yine, ayrıca, şunu ifade etmek istiyorum ki, hayalcilik
olarak anlayacağınızı zannetmiyorum, anlamamanızı da istirham ediyorum; 1 000
küsur kilometresi topraklarımızdan geçecek, millî sınırlarımızdan geçecek, bu
güzergâhtan geçecek olan petrol boru hattının ve bunun benzerlerinin, inşallah,
ülkemizi Balkanlarda, Ortadoğu'da ve dünyada etkin konuma getirecek bir
etkinliğe kavuşturması noktasında bazı planlamaların şimdiden başlatılmasında
zaruret görüyorum. Bu boru hattının 1 000 kilometresi ülkemizden geçtikten
sonra, Türkiye'nin uzunluğuna baktığımızda, 500-600 kilometre ilaveyle
Balkanlara uzatılarak, özellikle, Balkanlar üzerindeki Amerika ve Avrupa
çekişmesinin, nüfuz çekişmesinin de avantajını kullanarak, bence, Balkanlarda,
Türkiye, çok daha etkin konuma geçebilecektir diye düşünüyorum. İşte, bu
manada, bu transit hatları ülkemizde şimdiden planlamakta fayda var değerli
arkadaşlar. Gerek hampetrol olsun gerek doğalgaz olsun...
Ben, KİT Komisyonunda da sordum BOTAŞ yetkililerimize.
Türkiye, kestirme hat olarak, en kısa güzergâh olarak, hem hampetrolde hem de
doğalgazda... Avrupa'yı, hedef pazar olarak, bütün petrol üreticileri ve
doğalgaz üreticisi ülkeler, dünya petrol şirketleri hedef olarak gördüğüne göre
ve Romanya'nın, bildiğimiz kadarıyla da, azalan petrol rezervleri ve tükenen
petrol rezervleriyle bir üretici ülke konumundan giderek uzaklaştığını da
biliyoruz. Bu manada, hem hampetrolde hem de doğalgazda bir transit hat,
doğu-batı aksında, sadece transit hat olarak düşünmekte zaruret olduğunu, Yüce
Heyetinize, burada ifade etmek istiyorum .
Değerli arkadaşlar, elbette, Türkiye, keşke diyorum...
Jeostratejik konumu Türkiye'ye yeni verilmedi. Bu dünyanın oluşumunda Cenabı
Hak'kın, bu ülkeyi, bu coğrafyayı vatan olarak nasip etmesinden sonra, biz
bunun hep farkındaydık; ama, elbette, bu manada, Türkiye'nin, teknoloji, finansman
ve mühendislik konularında yeterli bir düzeyde olmadığını da üzülerek ifade
etmek istiyorum.
Şimdi, doğalgazda olsun, hampetrolde olsun, petrol
endüstrisi mühendisliği, aslında, yüksek teknoloji gerektiren temel
teknolojilerdir; bizim petrol
mühendislerimiz, okullarımızdan mezun olur, bütün masrafları biz yaparız; ama,
bugün, beyin göçü yoluyla, bunu en güzel kullanan da Amerika'dır, Avrupa'dır.
Şimdi, bu manada, bu mühendislik ve teknoloji noktasındaki yetersizliğimizin
bizi nerelere sürüklediğini ve hangi tavizlere getirdiğini ifade etmek üzere
bir anekdotu zikretmek istiyorum: 1958 yılında inşa edilen Kemer ve Demirköprü
Barajlarının elektromekanik aksamının, türbin ve jeneratörlerinin tesis ve
inşaında Fransız firmaları görevlendiriliyor, -teklif veriyorlar,
üstleniyorlar- ve Fransa, maalesef, 1958'de ve 1960'larda Cezayir ile olan
ihtilafında ve çatışmasında, bizim, Fransa tarafını tutmamızı sağlıyor. İşte
teknoloji ve mühendislik yetersizliğinin, dışpolitikada ve diğer konularda
hangi tavizlere süreklediğini bundan daha iyi anlatan bir örnek düşünemiyorum
ben.
Bu manada, keşke diyorum, ülkemiz, hampetrol ve enerji
konusunda jeostratejik konumunun farkında olarak, dışa bağımlı olmaktan
kurtulsaydı, birgün, bu enerji
hatlarının ülkemizden geçeceğini düşünerek, bu teknolojileri üretir hale
gelseydik; ama, maalesef, evlerimizi, konutlarımızı fueloilden ya da kömürden
doğalgaza çevirirken bile, hep yabancı marka ürünleri görüyoruz. Bu aygıtları
doğalgaza çevirirken, bu ekipmanların yabancı markalar olduğunu da, maalesef,
görüyoruz.
Bir diğer konu, finansman konusudur. Değerli
arkadaşlar, elbette, dünya ticaretinde, ticaretin de arkasında olan birtakım
siyasal hesaplar her zaman olmuştur, bundan sonra da olacaktır. Bu manada,
Ortadoğu savaşlarını ve son, Irak'ın Kuveyt'e saldırmasının arkasındaki Batı
kışkırtıcılığını, özellikle Amerikan kışkırtıcılığını, ben, şöyle anlıyorum:
Petrol gelirleriyle şişen bütçelerin ve petrodolarlarla büyüyen sermaye
yapılarının nasıl tüketilmesi, indirilmesi ve seviyesinin düşürülmesi konusunda
son yaşadığımız ibretli olaylardan biridir diye düşünüyorum. Maalesef, Türkiye
olarak, Ortadoğuda oluşan bu petrodolar sermaye birikimini, belki bu savaş
çıkmadan önce de akıllı bir şekilde kullanabilirdik, ülkemize çekebilirdik;
ama, geç kalmış olmamıza rağmen, bundan sonra, inşallah, Ortadoğuda ve petrol
üreten ülkelerde, Uzakdoğusundan, Ortadoğuya ve Türkî cumhuriyetlere kadar
oluşacak bu sermaye birikiminin ülkemize kazandırılmasında fayda vardır. Bu
manada, elbette, finansmanı elinde tutan ülkelerin, teknolojiyi elinde tutan
ülkelerin, dünya siyasetine nasıl hâkim olduklarını ve bu siyasetin
belirlenmesinde dünyada hâkim konuma geçtiklerini görmede fayda vardır.
Ülkesinin topraklarında güneş batmayan Britanya
İmparatorluğunun, hâlâ, kendi dev petrol şirketleriyle, Afrikadan Uzakdoğuya
kadar hâkimiyetini nasıl koruduğunu, bir canlı örnek olarak ifade etmek
istiyorum.
Değerli arkadaşlar, şimdi, Kerkük-Yumurtalık petrol
boru hattı var. Elbette, Irak'ta, bir gün gelecek bir sonuca varılacaktır; ama,
Kuzey Irak'ta farklı şekillenmeler olacak, orada bir hareketliliğin olduğunu da
biliyoruz. Bu manada, Türkiye'nin, orada hangi talepleri, hangi kabulleriyle
bazı girişimlerde bulunduğunu da, önemi itibariyle ifade etmek istiyorum.
Kuzey Irak‘ta, ziraat fakültesi ve üniversite kurma
çalışmalarına, bizim devlet olarak destek olduğumuz söyleniyor; biliyoruz,
ifade ediliyor. Orada televizyon istasyonlarının kurulmasında, bir Türk
firmasının, devletin bilgisi dahilinde o inşaatları ve o tesisleri kurduğunu
biliyoruz. Bu manada, bunun neyi ifade ettiğini, ülke olarak ve Meclis olarak
bizlerin iyi düşünmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, lütfen tamamlayın.
BEKİR SOBACI (Devamla) – Şunu ifade etmek istiyorum ki,
ülkemizin jeostratejik ve jeopolitik konumunu çok küçük tavizler karşılığı,
ihtiyaçlar karşılığı yok etmeyelim. Bunun rantını ve meyvelerini hem ülkemize
hem de bizimle tarihî ve kültürel hinterlandımız içinde bağları olan kardeş
cumhuriyetlerimize ve Ortadoğu'daki komşu, dost ülkelere, ülke olarak, Türkiye
olarak, faydalı katkıları temin edelim diyorum; bu vesileyle hepinize saygılar
sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Başka söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Müteakip maddeyi okutuyorum:
Tanımlar
MADDE 3. – Bu Kanunun uygulanmasında;
a) Bakanlık: Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığını,
b) Genel Müdürlük: Petrol İşleri Genel Müdürlüğünü,
c) Belge:Bu Kanun kapsamındaki faaliyetler için, ilgili
proje anlaşmalarında belirtilen proje süresi boyunca geçerli olacak izni,
d) Petrol hakkı: Tabi olunan milletlerarası
antlaşmalardan doğan ve belge ile tevsik edilen haklardan herhangi birini,
e) Transit geçiş: Başka bir ülkeden veya bu ülke
yoluyla gelen petrolün başka bir ülkeye tevcihen, Türkiye ülkesi içerisinde
boru hattı vasıtasıyla transit olarak taşınmasını,
(Bu petrolün sisteme yapılacak herhangi bir bağlantı
ile Türkiye pazarına girmesi, sistemin transit özelliğini kaldırmaz.)
f) Transit petrol boru hattı projesi (proje): Transit
geçiş için gerekli olan ve yatırımcılar tarafından veya bunlar adına sahip
olunan, kontrol edilen ve/veya işletilen boru hattı ve ilgili tüm tesisler ile
bu Kanunun 2 nci maddesinde sayılan tüm faaliyetleri ve bu Kanun kapsamındaki
diğer faaliyetleri,
g) Yatırımcı : Bir transit petrol boru hattı projesi
ile ilgili olarak milletlerarası antlaşma hariç diğer proje anlaşmalarına taraf
olan gerçek ve tüzelkişiler ve ortaklıklar ile bunların kanunî halefleri veya
devralanlarını,
h) Proje anlaşması : Bir transit petrol boru hattı
projesi ile ilgili olarak ilgili milletlerarası antlaşmalar ile kamu kurum veya
kuruluşlarının yatırımcıyla imzaladıkları her bir anlaşmayı,
ı) Proje iştirakçileri : Yatırımcıların, onların
hissedarlarının, işletmeci şirketlerin, müteahhitlerin, taşıtıcıların, borç
verenlerin ve sigortacıların herhangi birini ya da tümünü,
i) Transit geçiş ücreti : Petrolün ülkeden transit
geçişi karşılığında, boru hattı sisteminden taşınan her birim hacim petrol
için, ilgili yatırımcı tarafından Devlete ödenen bedeli,
j) Petrol: Yer altından çıkan veya çıkarılan sıvı veya
gaz halindeki doğal hidrokarbonları,
k) Müstakil ve daimi hak : Gayrimenkul statüsüne tâbi
mülkiyetin gayri aynî hakkı,
ifade eder.
BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
Yetki
MADDE 4. – Transit petrol boru hattı projesine ait
proje anlaşmalarının yürütülmesinde;
a) Belgenin verilmesi, petrol hakkı sahipliği, bunların
devri ve bu Kanunun uygulanmasına dair usul ve esaslar ile ilgili diğer
konularda Bakanlık,
b) Çevre mevzuatında yer alan standartlar, çevresel
etki değerlendirme prosedürü ve çevre ile ilgili diğer konularda Çevre
Bakanlığı,
Düzenlemeler yapmaya yetkilidir.
Bakanlık, bu Kanunun uygulanmasına ilişkin
yönetmelikler çıkarabilir.
BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok
KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yetersayısının
aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunacağım ve karar
yetersayısını arayacağım.
4 üncü maddeyi kabul edenler... Etmeyenler... Karar
yetersayısı yoktur.
Birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.40
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati
: 16.15
BAŞKAN :
Başkanvekili Nejat ARSEVEN
KÂTİP ÜYELER
: Mehmet ELKATMIŞ (Nevşehir), Cahit Savaş YAZICI (İstanbul)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116 ncı
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
503 sıra sayılı kanun tasarısı üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden
devam ediyoruz.
V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
5. – Petrolün Boru Hatları ile
Transit Geçişine Dair Kanun Tasarısı ve Çevre ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları (1/640) (S. Sayısı: 503)
(Devam)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet hazır.
Tasarının 4 üncü maddesinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.
Elektronik cihazla oylama yapacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
Oylama için 3 dakikalık süre vereceğim.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Karar yetersayısı vardır; 4 üncü madde kabul edilmiştir.
Müteakip maddeyi okutuyorum:
İKİNCİ BÖLÜM
Genel Hükümler
Standartlar
MADDE 5.– Transit petrol boru hattı projesinin mühendislik, inşaat ve
işletme safhalarında ve projeye yönelik diğer uygulamalarda, proje
anlaşmalarında belirtilen, uluslararası düzeyde kabul görmüş teknik, kalite,
çevre, emniyet ve sağlık norm ve standartları esas alınır.
BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Müteakip maddeyi okutuyorum:
Güvenlik
MADDE 6.– Bir transit petrol boru hattı projesiyle ilgili olarak;
güzergâh belirlenmesi ve değerlendirilmesine ilişkin ilk proje faaliyetlerinden
başlayarak tüm proje süreci boyunca ve proje tamamlandıktan sonra, bu Kanun
kapsamında yer alan proje faaliyetlerinin söz konusu olduğu bölge içindeki tüm
arazi ve tesislerin emniyet ve güvenliği 22.7.1981 tarihli ve 2495 sayılı Bazı
Kurum ve Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanun
hükümlerine göre sağlanır. Boru hattı ve tesislerin ilave güvenlik ihtiyacı
ise, gerekli bina, tesis, malzeme, araç, teçhizat vb. bedeli ilgili kamu kurumu
tarafından karşılanmak suretiyle devletin ilgili güvenlik kuvvetince sağlanır.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, kişisel söz istiyorum.
BAŞKAN – Şahısları adına söz talepleri var.
Sayın Hasan Erçelebi, buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, her maddede kişisel söz talepleri
var mı? Çünkü, maalesef, Başkanlığınız taraflı hareket ediyor; bizler söz
istediğimiz zaman, hemen, kişisel konuşmalar, şunlar var diyorsunuz; daha önce
de gördük. Onun için, hangi maddede kişisel söz talebi varsa, lütfen,
öğrenelim; buna göre, isimlerimizi yazdıralım.
BAŞKAN – Hangi maddeye gelirsek, ona göre hareket edelim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, yani, bilelim, o bakımdan...
BAŞKAN – Efendim, öyle bir zorunluluğum yok; burada duruyor. Madde
hakkındaki...
KAMER GENÇ (Tunceli) – Var da; yani, bundan önceki uygulamalarınızı da
gördük.
BAŞKAN – Yani, Meclisi, sizinle müşterek mi yöneteceğiz, öyle mi demek
istiyorsunuz?
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır efendim; biz, buranın usulüne göre
yönetilmesini istiyoruz.
BAŞKAN – Biz, usulüne göre yönetiyoruz efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Onu görüyor zaten herkes...
BAŞKAN – Buyurun efendim.
HASAN ERÇELEBİ (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Petrolün Boru Hatları ile Transit Geçişine Dair 503 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 6 ncı maddesiyle ilgili, şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tasarının 6 ncı maddesinde, uluslararası yatırım ve yatırımcıları
özendirmek amacıyla, transit boru hattının ve tesislerin güvenliğinin devlet
tarafından sağlanacağı düzenlenmektedir; yani, böylece, bu transit boru hattı
hangi devletin toprakları içerisinde yer alacaksa, güvenliğini de o devlet
sağlayacaktır.
Bu madde, olumlu bir maddedir. Bu maddenin ülkemiz için yararlı olmasını
diliyor, Yüce Heyetinize saygılarımı sunuyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Erçelebi.
Sayın Rahmi Sezgin, buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)
RAHMİ SEZGİN (İzmir) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Enerji, tüm dünyanın yaşam kaynağı olarak kabul edilmektedir. Enerjiye
sahip olmak ve enerji kaynağı olmak ne kadar önemliyse, bu enerjinin tüketim
yerlerine ulaştırılması da en az onun kadar önemlidir. Bu açıdan, ulaşım
yollarının güvenliği için alınacak önlemlerin en yüksek düzeyde tutulması önem
arz etmektedir.
Maddeyle, uluslararası yatırım ve yatırımcıları özendirmek amacıyla,
ülkeden transit geçecek olan boru hattı ve tesislerinin güvenliğinin devlet
tarafından sağlandığı hususu düzenlenmektedir.
Saygılarımla. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Müteakip maddeyi okutuyorum:
Çevre
MADDE 7. – Proje iştirakçileri, proje faaliyetlerinin yürütülmesinde;
yer üstü, yer altı ve kıta içi sular, deniz, hava, göl, bitki örtüsü, hayvan
varlığı ve diğer doğal kaynaklar dahil çevreye zarar vermemekle yükümlüdür.
Çevreye verilen zarar, proje anlaşmalarında öngörülen esaslar dahilinde proje
iştirakçileri tarafından tazmin edilir.
BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkan, bu maddede, Grubumuz adına, Tokat
Milletvekili Sayın Bekir Sobacı konuşacaklar.
BAŞKAN – Tamam efendim.
Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Necati Çetinkaya; buyurun efendim.
(DYP sıralarından alkışlar)
DYP GRUBU ADINA M. NECATİ ÇETİNKAYA (Manisa) – Sayın Başkan, Yüce
Meclisin değerli üyeleri; konuşmama başlamadan önce, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, çevre, hepimizin müşterek malı, daha doğrusu
insanlığın müşterek malı. Özellikle boru hattında, Çevre Bakanlığının da
yetkili kılınması fevkalade isabet kaydeden bir husus; çünkü, geçmişte,
çevrenin, ekolojik dengenin gözardı edilmesi neticesinde, dünyanın müşterek
malı olan doğanın ne hale geldiğini hepimiz gördük.
Tuna, bugün, artık, Batı’nın foseptiklerinin, sanayi atıklarının
Karadeniz’e akıtıldığı bir nehir haline gelmiştir, Tuna, artık mavi akmıyor;
niye; çünkü, geçmişte çevrenin önemini müdrik olunmadığı için, çevre gözardı
edilmiştir. Bir gün gelecek ki, Karadeniz bir ölü deniz olacak. İşte, bu boru
hattında da önemle üzerinde duracağımız konulardan birisi, çevrenin, şimdiden,
geçmişte yapılan hatalar göz önünde bulundurularak yanlışlıklara gidilmemesi ve
bu yanlışların yapılmamasıdır.
Geçen de bir vesileyle Yüce Mecliste arz etmiştim; biz, Türkiye’nin bir
an önce sanayileşmesi ve sanayide dev bir ülke olmanın arzusu ve heyecanı
içerisindeyiz, bunun için de gayret gösteriyoruz; ama, gelin görün ki,
sanayileşirken, bugünkü dünya normlarını
-arıtma tesislerinden tutun altyapı hizmetlerine kadar- gözardı
edemeyiz. Eğer, siz bunları gözardı ederseniz,
Bursa’daki -orayı gören arkadaşlarımız bilirler- Nilüfer Çayının
Marmara’yı -özellikle Çevre Bakanının da dikkatini çekmek istiyorum- ne hale
getirdiğini görürsünüz. Değerli arkadaşlarımız bilirler, valiliğim sırasında o
konunun üzerinde hassasiyetle durduk. Bugün, Nilüfer Çayı artık kaybolmuştur;
çünkü, bir sanayi artığı haline gelmiştir. Bugün, İzmir-Kemalpaşa Organize
Sanayiinin atıklarını, Nif Çayı -zamanında tedbir alınmadığından dolayı-
Gediz’e taşımaktadır. Dolayısıyla Gediz mahvolmuş ve o güzelim ova, Gediz
sularıyla sulanamayacak duruma gelmiştir; çünkü, Gediz, sanayi artığı haline
gelmiştir. Yazın, Manisa’dan Turgutlu’ya giden insanın, burnunu tutmadan o
güzergâhtan geçmesi mümkün değildir.
Ataş Rafinerisi yapıldığı sırada, ben, Adana’da lise öğrencisiydim.
Heyecanla, o projenin gerçekleşmesini takip ediyorduk ve rahmetli Menderes
temel attığında ve açılışında, bizzat, bir fani olarak orada bulundum.
Fevkalade önemli bir tesisti. Amerikalıların yaptığı bu tesis için, ben, o
sırada bir talebe heyecanıyla, gençlik heyecanıyla, hep şöyle diyordum: Acaba
bir gün gelip, böyle bir tesisi Türkiye de yapabilecek mi? Bir gün geldi, Orta
Anadolu’da, Kırıkkale Petrol Rafinerisini, işçisiyle, mühendisiyle, Türkiye
yaptı.
Keban yapılırken, orada genç bir kaymakamken, aynı duygular
içerisindeydik. EBASCO firmasının, Fransız ve İtalya konsorsiyumuyla yaptığı o
muhteşem eser, Fırat’ın üzerindeki o ilk kilidi vuruş, o suları dizginleyen
baraj yapılırken, ne kadar spekülasyonlara sebep olduğunu bilirsiniz; ama,
birgün geldi ki, Atatürk Barajıyla, GAP’la, biz, hakikaten, büyük bir ümitle,
21 inci Asra, Türkiye’nin daha güçlü girdiğinin en güzel örneklerinden birisini
verdik. Mühendisiyle, müteahhidiyle, işçisiyle, Atatürk Barajı, bugün, Türk
dehasının ve Türkiye’nin insanının gerçekleştirmiş olduğu muhteşem bir eser.
Bunları niçin söylüyorum; işte, çevre bilincine sahip olursak, yarın
vuku bulacak menfi durumları, şimdiden bertaraf etmiş oluruz. Eğer, siz, o
bilincin içerisinde hareket etmezseniz, “bade harab-ül Basra” dedikleri, Basra
harap olduktan sonra, siz, tedbirlere başvurursanız, hiçbir tedbiriniz geçmişi
geri getirmez.
O sebeple, şimdiden, hepimizin desteklediği, Meclisin ittifakla
desteklediği bu güzel tasarıyı; heyecanla, bir an önce, Türkmen gazının
Ceyhan’a akıtılmasını, Yumurtalık’a akıtılmasını, Hazar petrollerinin aynen
Kerkük’teki gibi oraya akıtılmasını ve bir petrol havzası olarak, Türkiye’nin,
o bölgenin, âdeta bir cazibe merkezi halinde, Avrupa’nın petrol havzası
durumuna, dünyanın petrol havzası durumuna getirmesini istediğimiz bu güzel
projenin, çevre, ekolojik dengenin çok iyi bir şekilde muhafaza edilmesi ve
korunması konusunda gerekli tedbirleri almakta yarar vardır diyorum ve bu
tasarının, ülkemiz için hayırlara vesile olmasını diliyor; hepinize saygılar
sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çetinkaya.
Fazilet Partisi Grubu adına, Tokat Milletvekili Sayın Bekir Sobacı;
buyurun efendim.
FP GRUBU ADINA BEKİR SOBACI (Tokat) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
hepinize saygılar sunuyorum.
Hampetrolün boru hatlarıyla taşınmasına ilişkin kanun tasarısının 6 ncı
maddesi güvenlikle ilgili. Bu, daha doğrusu güzergâh güvenliği olarak ifade
ediliyor; ama, bizce, hepimizi etkileyen ve transit olarak topraklarından geçen
ülkelerin de karşı karşıya kaldığı çevre kirliliği riski olarak, Türkiye, bu
manada, hem tanker taşımacılığında hem de petrol boru hattı taşımacılığında,
tabiî, bir çevre kirlenmesi riskiyle, bundan sonra da devamlı karşı karşıya
kalacaktır.
Aslında, Türkiye’nin, bugün, bu manada, mevcut enerji konseptine göre
dizayn edilmiş enerji üretiminde, yerli kaynaklardan faydalanma kararlılığı
kapsamında, linyite dayalı önemli bir elektrik üretimi var ve bundan dolayı da,
maalesef, hem konutlardaki linyit tüketimi hem de enerji üreten enerji
santrallerindeki ve sanayideki tüketim sebebiyle, Türkiye’de, hava
kirliliğinin, çok önemli boyutlara, özellikle büyük şehirlerde alarm verilecek
kadar yüksek dozajlara çıktığını geçmiş dönemlerde yaşadık. Bu, bilhassa,
doğalgazın, Ankara, İstanbul ve diğer sanayi merkezlerine, büyük şehirlere
getirilmesiyle, bir anlamda azaldı; ama, bu manada, bu risk, tamamen ortadan
kalkmış değildir. Sülfürdioksit ve karbondioksit emisyonları, ülkemizde,
gerçekten, hâlâ yüksek seviyelerdedir ve 2020 yılına kadar yapılan
projeksiyonlarda –ki, uzun vadeli stratejik plan olarak da, 2001 - 2023 yılları
arası, cumhuriyetimizin kuruluşunun 100 üncü yılının isabet ettiği 2023 yılı
itibariyle- ve Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında da belirtilen ifadeler
ile yapılan çalışmalarda, artan enerji
üretimi ile Türkiye’de, çevre kirliliğine, hava kirliliğine sebep olan, artan
emisyon hacminin de büyüdüğünü görüyoruz. Bu manada, şehirlerde, İstanbul ve
Ankara’da taksilerin yüzde 80’i tüpgaza (LGP) çevrilmiştir. Belki, idare
olarak, vergi kayıplarından yola çıkılarak bu konuda birtakım düzenlemeler ve
kısıtlamaların düşünülmekte olduğunu biliyoruz; ama, şunu ifade etmek istiyorum
ki: Toplam maliyet olarak, sosyal maliyet olarak ele aldığımızda, vergi
kayıplarının, sosyal kayıplardan daha küçük olduğunu ifade etmek istiyorum.
Türkiye’de, elbette, yerli kaynaklar enerjide kullanılmalıdır; ama,
özellikle, Türkiye’nin, elektrik üretiminde, enerji üretiminde, hidrolik
gücünü, hidrolik potansiyelini, hâlâ, yüzde 13 seviyelerinden yukarıya
çıkaramadığını biliyoruz. 2020 yılına kadar hedeflenen hidroelektrik enerjisi
potansiyelinin yüzde 85’lere varması hedeflendiğine göre, temenni ediyoruz ki,
planlı dönemlerde bu hedefe ulaşılsın ve Türkiye’nin hem dışa bağımlılığı hem
de yenilenebilir enerji kaynakları açısından ve çevre kirliliğinin azaltılması
açısından da müspet bir noktaya gelsin.
Çevre güvenliği noktasına, gelince... Daha geçenlerde, Meclisimizin
İstanbul Florya’daki tesislerinde bir geceleme fırsatımız oldu. Orada,
tesisleri gezerken, karaya vuran ve parçalanan hampetrol tankerinden sızan
hampetrolün, denizin kabarmasıyla, Meclis tesislerine kadar ulaştığını oradaki
görevli arkadaşlar gösterdi. Yani, tehlike, her an, bizim burnumuzun
dibindedir. Kaldı ki, İstanbul Boğazı ve Çanakkale Boğazındaki tanker
trafiğinin çok yüksek boyutlara çıkmasını önleme noktasında, aslında, bu
hatların bir an önce gerçekleştirilmesinde fayda var. Bu manada, güzergâh
güvenliği kadar, çevre güvenliğinin de önemli olduğunu ifade etmek istiyoruz.
Evet; Türkiye, bu hatlardan, belki, yılda ortalama 150 milyon dolar bir transit
nakliye ücreti alacaktır; ama, diğer manada, Allah vermesin, depolamada ve
hattaki birtakım patlama ve yangınlarda ortaya çıkacak kirliliğin çok daha
büyük boyutlarda olacağını da burada ifade etmek istiyorum; çünkü, 50 milyon
ton/yıl kapasiteye ulaşacak bu hattın, hem boru hattındaki mevcudu hem de
terminallerdeki ve depolamadaki yüksek depolama seviyeleri itibariyle, çevre
kirliliği riskinin de, o manada, orantılı olarak yükseldiğini ifade etmek
istiyorum.
6 ncı maddede ifade edilen güvenlikte, Yüce Heyetinize bir konuyu arz
etmek istiyorum. Ülkemizde, doğuda ve güneydoğuda yaşanan onbeş yıllık terörün,
bu güzergâhla sıkı sıkıya bağıntısı olduğunu ifade ediyor, bu konuyu dikkatlerinize
arz ediyorum. PKK terörünün 1990’lardan sonra niye bu kadar yükseldiğini
anlamada, bu petrol boru hatlarının ve enerji hatlarının etkin olduğunu tekrar
ifade ediyorum. Son, Çeçenistan savaşının bile, bir güzergâh savaşı olduğunu
dikkatlerinize arz ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sobacı.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Kişisel söz istiyorum.
BAŞKAN – Kişisel söz talepleri var; sizinkini de not ettireyim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben, zaten, biliyorum böyle bir tezgâh olduğunu
da, millet de duysun... Yani, benim konuşmamı engelleyebilirsiniz sizin
Başkanlığınız zamanında; ama, bunun acısını başka bir zaman çıkarırım ben.
BAŞKAN – Sayın Rahmi Sezgin, buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)
RAHMİ SEZGİN (İzmir) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin sayın üyeleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Transit petrol hattı projesine ait faaliyetlerin yürütülmesi sırasında
yerüstü, yeraltı ve kıta suları ile tüm çevrenin etkilendiğine ait çeşitli
tehlikeler söz konusu olabilmektedir. Bu maddeyle, proje faaliyetlerinin
yürütülmesi sırasında, proje iştirakçilerine, çevreye zarar vermeme yükümlülüğü
getirilmekte ve çevreye verilebilecek zararın proje iştirakçileri tarafından
karşılanmasının karara bağlanmakta olduğunu arz eder, tasarının hayırlı
olmasını diler, Yüce Meclise saygılar sunarım. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.
Sayın Hasan Erçelebi, buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)
HASAN ERÇELEBİ (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Petrolün Boru Hatları ile Transit Geçişine Dair 503 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 7 nci maddesiyle ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tasarının bu maddesinde, projede iştirakçi olarak yer alacak kişiler ya
da kuruluşlar, eğer, boru hattının geçtiği yerlerde çevreye bir zarar
verirlerse, -bu çevreden ne anlaşılıyor denildiği zaman- yerüstü, topraküstü,
yeraltı bir kazı anında ve sularımız, akarsularımız, deniz, hava, göl, bitki
örtüsü ve hayvan varlığımıza herhangi bir zarar verilirse -bu arada,
ormanlarımız da buna dahil- o zaman, verdikleri bu zararı, yine, uluslararası
kurallar çerçevesinde ödeyeceklerdir.
Gerçekten, kanun tasarısı, bu anlamıyla, oldukça kapsamlıdır; çünkü,
enerji, insanlar için gereklidir; ama, gerektiği şekilde kullanamazsanız, zarar
da verebilir, insanlara da zarar verir, doğaya da zarar verebilir. Bu nedenle,
kanun tasarısı, 7 nci maddeyle, çevreyi de güvence altına almıştır.
Maddenin, ülkemizin doğal varlıkları için yararlı bir madde olduğunu
ifade ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, söz istemiştim.
BAŞKAN – Kim istedi?!. İki kişi konuştu efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Soru soracaktım efendim.
Sayın Başkan, şu Meclis böyle yönetilmez. Bakın, bizi sinir harbi içine
sokuyorsunuz.
BAŞKAN – Efendim, ne istiyorsunuz, onu anlayamadım?..
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bakın önünüzdeki kâğıda...
BAŞKAN – Soru mu soracaktınız?
KAMER GENÇ (Tunceli) – Soru soracaktım. Bakın, önünüzdeki kâğıt
göstermiyor mu?
BAŞKAN – Bir dahaki maddede sorun efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Niye bir dahaki maddede olsun? Niye bir dahaki
maddede olsun? Yani, söz hakkımızı bu kadar kısıtlama hakkınız var mı?
BAŞKAN – Efendim, söz hakkınızı kısıtlamak falan söz konusu değil.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Dün, soruşturmalarda, sırf ben konuşmayayım diye,
oraya, kendi partinizden yedek konuşmacı kaydettiniz. Ben, bunu bilmiyor
muyum!.. Siz, daha dünkü başkanvekilisiniz. Ben, yedibuçuk sene başkanvekilliği
yaptım.
Rica ediyorum. Bu kadar art niyetle hareket etmek, o kürsüye yakışmaz.
BAŞKAN – Peki efendim. Teşekkür ederim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Zaten, size ne söylesek, siz gülersiniz!..
BAŞKAN – Size gülmekten başka bir şey yapamam Sayın Genç!..
KAMER GENÇ (Tunceli) – Aslında, gülünç durumda olan sizsiniz de...
BAŞKAN – Size ancak gülebilirim!..
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama, halk görüyor yani... Bu Meclisin kürsüsü, bu
kadar keyfî yönetilmez.
BAŞKAN – 8 inci maddeyi okutuyorum:
Kamulaştırma ve tescil
MADDE 8. – Transit petrol boru hattı projesi ile ilgili olarak;
a) Boru hattı güzergâhı ve diğer tesislere ilişkin olarak arazi ile
ilgili yapılması gereken etüt, izin, kamulaştırma ve diğer işlemleri yürütmek
üzere, Bakanlar Kurulu bir kamu kurum veya kuruluşunu görevlendirebilir.
b) Kamulaştırma ile görevlendirilen kamu kurum veya kuruluşu, bu görevi
en kısa zamanda ve öncelikle yerine getirmek zorundadır. Söz konusu kamu kurum
veya kuruluşu, bu kamulaştırma kapsamına giren her türlü eylem ve işlem ile
ilgili olarak çıkabilecek hukukî ihtilafların da muhatabıdır.
c) Kamulaştırma ile görevlendirilen kamu kurum veya kuruluşunca, gerekli
arazilerin tespiti sırasında, yapılacak masraflar ile üçüncü şahıslara
verilebilecek maddî zararlar, bu maddenin uygulanmasında kamulaştırma bedeli
olarak kabul edilir.
d) Transit petrol boru hattı ve ilgili tesislerine ilişkin olarak yapılacak
kamulaştırma veya diğer iktisaplarda, yatırımcı tarafından ödenecek arazi
bedelinin ilgili proje anlaşması kapsamında sabit bir fiyat olarak belirlendiği
durumlarda, fiili ödemeler ile mülk sahiplerince açılacak bedele itiraz
davalarında belirlenecek fiyatlar arasındaki fark, ilgili proje anlaşmasında
belirlenen sabit bedeli aştığı ölçüde, genel bütçeye konulacak ödenekten
karşılanır.
e) Görevlendirilen kamu kurum veya kuruluşu, kamulaştırma ve/veya diğer
iktisapları, mülkiyet edinme veya gayrimenkul üzerinde müstakil ve daimî haklar
dahil irtifak hakkı tesisi suretiyle yapabilir.
1) Transit petrol boru hattı projesine ait boru hattı güzergâhında
bulunan, Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerler ile tapulama veya
kadastro sırasında tespit veya tescil dışı bırakılmış yerler ve tahdit görmemiş
ormanlar, Hazine adına tapu siciline tescil edilir.
2) (1) numaralı alt bende göre tescil edilen yerler ile diğer kamu kurum
ve kuruluşları ve Hazine adına tapu siciline tescil edilmiş bulunan tescilli
ormanlar dahil gayrimenkuller üzerinde, kamulaştırma ile görevlendirilen
kuruluşun ilgili kuruma vereceği bilgiye dayanılarak kamulaştırma ile
görevlendirilen kuruluş lehine müstakil ve daimî hak dahil irtifak hakkı tesis
edilir.
f) Bu maddenin (e) bendinin (1) numaralı alt bendinde sayılan yerler
dışında kalan ve transit petrol boru hattı projesi güzergâhında bulunan mera,
çayır, yaylak ve kışlak gibi orta mallarının vasıfları, Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanlığınca 25.2.1998 tarihli ve 4342 sayılı Mera Kanununa bağlı
kalmaksızın resen kaldırılarak Hazine adına tescil edildikten sonra
kamulaştırma ile görevlendirilen kamu kuruluşu lehine müstakil ve daimî hak
olarak tesis edilir.
g) Orman sayılan yerlerden geçecek transit petrol boru hattı projesine
ilişkin boru hattı ve tesisler için müstakil ve daimî haklar dahil izin ve
irtifak hakkı tesisi, 31.8.1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanunu hükümlerine
göre yapılır.
h) Kamulaştırma ile görevlendirilen kamu kurum veya kuruluşu lehine
tesis edilen müstakil ve daimî hak, proje kapsamında petrol hakkı sahiplerine
devir ve tahsis edilebilir.
ı) Boru hattı ve ilgili tesisler, belgeden ayrı olarak herhangi bir
tasarrufa konu olamazlar. Bunlar petrol siciline kaydedildikten sonra belge
sahibi, görevlendirilen kamu kurum veya kuruluşu veya Genel Müdürlüğün bu
sicile atfen lüzumlu evrakları vermek suretiyle yapacağı talep üzerine tapu
siciline tescil edilir. Tapu siciline, bunlara ait herhangi bir tasarrufun Genel Müdürlüğün izni olmadıkça
yapılamayacağı şerhi verilir.
BAŞKAN – Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Manisa
Milletvekili Sayın Necati Çetinkaya; buyurun efendim.
DYP GRUBU ADINA M. NECATİ ÇETİNKAYA (Manisa) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; 8 inci maddede kamulaştırmayla ilgili özellikle bir hususa
işaret etmek istiyorum.
8 inci maddenin (d) bendinde “transit petrol boru hattı ve ilgili
tesislerine ilişkin olarak yapılacak kamulaştırma veya diğer iktisaplarda,
yatırımcı tarafından ödenecek arazi bedelinin ilgili proje anlaşması kapsamında
sabit bir fiyat olarak belirlendiği durumlarda -özellikle sabit fiyat olarak
belirlendiği durumlarda- fiili ödemeler ile mülk sahiplerince açılacak bedele
itiraz davalarında belirlenecek fiyatlar arasındaki fark, ilgili proje
anlaşmasında belirlenen sabit bedeli aştığı ölçüde, genel bütçeye konulacak
ödenekten karşılanır” denilmektedir.
Biliyorsunuz, bu Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattında da aynı durum
bahis konusuydu ve orada, belli bir
miktarı -yanlış hatırlamıyorsam, 99 milyon dolardı- 99 milyon doları aştığı
takdirde, onun devlet bütçesinden karşılanması taahhüdü yapılıyordu.
Şimdi, tabiî, bu, tezyidi bedel davaları -yıllarca, mülkî idare amirleri
olarak yakinen konuya aşina olduğumuz için- tahminimizin çok fevkinde, devlete
büyük yükler getirecektir. Bunlar, kat be kat, sabit fiyatı aşacaktır ve
bunların bütçeye büyük yük getirmesi bahis konusudur. Onun için, buna karşı
nasıl bir tedbir alınacaktır? Boru hattına verilecek talipli konsorsiyumlar da
henüz belli değildir.
Sayın Bakanım, komisyonda da bu müzakere edildiğinde dile getirilmişti
ve burada, özellikle ülkenin rahatlaması, bu konuyla ilgili dedikoduların
aşılması için, son derece şeffaf bir şekilde buna yaklaşılması gerekir. Açık ve
net olarak diyoruz ki, şüyuu bulacak hususları engelleme hususunda alınacak
kararlarda, kamulaştırmadan tutun, verilecek şirketlerin tespitine kadar
şeffaf, herkesi mutmain edecek, kalben rahatsız etmeyecek, tatmin edecek
şekilde ihalelere gidilmesi ve kamulaştırmanın yapılmasında, ülke açısından,
Hazine açısından büyük yararlar vardır.
Onun için, o sabit fiyat konusu üzerinde biraz durmakta yarar var. Sabit
fiyat konusunun, yarın, Türkiye’nin önünde, bütçe bakımından büyük yük
getireceği hususunda şimdiden tedbirli olmamızda yarar olacağını belirtiyorum
ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.
Fazilet Partisi Grubu adına, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Niyazi Yanmaz;
buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)
FP GRUBU ADINA MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 503 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci
maddesiyle ilgili, Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak amacıyla söz
almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu yasa tasarısı, geçtiğimiz gün burada
yasalaşan Bakû-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı Anlaşmasının tamamlayıcısı,
bütünleştiricisi niteliğinde bir yasa tasarısıdır. Biz, tabiî, Fazilet Partisi
Grubu olarak bu yasa tasarısını tasvip
ediyor ve destekliyoruz. Yalnız, burada endişe verici, özellikle 8 inci
maddenin (g) bendinde “Orman sayılan yerlerden geçecek transit petrol boru
hattı projesine ilişkin boru hattı ve tesisler için müstakil ve daimi haklar
dahil izin ve irtifak hakkı tesisi,
6831 sayılı Orman Kanunu hükümlerine göre yapılır” deniliyor. Ancak, yine, 12
nci maddesinde, özellikle, bu, Orman Kanununu tahdit eder mahiyette birtakım
deyimler geçmektedir ki, bu konuda endişelerimiz var.
Değerli arkadaşlar, tabiî ki, bu proje, çok ekonomik, çok faydalı
ülkemize menfaat getirici bir proje; ancak, çevreyi mahvetmek noktasında, bu
projeye de, hemen hüsnükabul göstermemeliyiz.
Değerli milletvekilleri, iş yapabilme gücü olarak tanımlanan enerji, hem
günlük yaşantımızın hem de sanayinin esas girdisi olması nedeniyle,
insanoğlunun temel ihtiyaçlarından
birisidir. Hızla artan dünya nüfusu, büyüyen ekonomi ve sanayi yatırımları, bu
birincil ihtiyaca olan talebi her geçen gün artırmaktadır. Günümüzde, bir
ülkenin refah düzeyinin belirlenmesinde ekonomik ve sosyal kalkınmanın temel
göstergelerinden en önemlisi, kişi başına düşen enerji tüketimidir. Dünya
enerji tüketimi oranları OECD ülkeleri için 7 800 kilovatsaat/kişi, dünya
ortalaması için 2 250 kilovatsaat/kişi iken, maalesef, ülkemizde bu oran 1 500
kilovatsaat/kişi civarındadır.
Dünya petrol rezervi, yaklaşık 140 milyar tondur. Bu rezervlerin 2050
yılına kadar yeteceği öngörülmektedir. Ülkemiz petrol rezervi 41,4 milyon ton
civarındadır. 1996 yılında petrol tüketimimiz 27,3 milyon ton olup, bunun ancak
3,2 milyon tonu yerli hampetrol, kalan kısmı ise ithalatla karşılanmıştır.
Petrol açısından oldukça fakir olan ülkemiz, tüketimimizin ancak yüzde 12’sini
karşılayacak durumdadır.
Yine, 142 trilyon metreküp düzeyinde olan dünya doğalgaz rezervinin 2070
yılına kadar tüketimi karşılayacağı öngörülmektedir. Ülkemiz doğalgaz rezervi
11 milyar metreküp civarındadır. 1 milyar metreküp yerli doğalgaz üretimi
olmasına karşın, halen 10 milyar metreküp olan, Türkiye’nin doğalgaz
ihtiyacını, toplam rezervimiz ancak 1 yıl karşılayabilecek durumdadır.
Dünyada yaşanan globalleşme çerçevesinde, uluslararası ilişkilerin
boyutları da değişmiş, uluslararası ticaret ve enerji kaynakları, bu
ilişkilerin belirleyici en önemli iki unsuru haline gelmiştir. Dünya enerji
tüketiminde petrol yüzde 40 payla ilk sırada yer almakta, doğalgaz ise, çevre
dostu ve daha ucuz olması dolayısıyla önemi artan bir enerji kaynağı haline
gelmektedir.
Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra ortaya çıkan bağımsız
devletlerdeki büyük petrol ve doğalgaz rezervleri ile ticaret potansiyeli,
bütün egemen devletlerin bölgeye olan iştahını kabartmıştır. Bu konjonktürde,
Türkiye’nin de önemi, gerek coğrafî konumu gerek Ortaasya’daki Türkî
cumhuriyetlerle tarihî ve kültürel bağlarından dolayı büyük ölçüde artmıştır.
Türkiye, bu önemli kaynakların dünyaya açıldığı noktada, bir enerji kavşağı
haline gelmiştir.
Enerji konusu, Türkiye açısından değerlendirilirken, birbirinden
bağımsız düşünülmeyecek şu boyutlar göz önünde bulundurulmalıdır: Ülke
ihtiyacı, bu kaynakların dünya pazarlarına aktarılmasında Türkiye’nin payı ve
kazancı, bölge istikrarı, Ortadoğu, Kafkasya ve Ortaasya politikalarımız,
Avrupa Birliği üyeliği süreci.
Başta, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa ülkeleri olmak üzere, bütün
devletler, bu potansiyelden en büyük payı almak için çalışmalarını
yoğunlaştırmışlardır. Bu çerçevede, öncelikle, Hazar petrolleriyle ilgili mega
proje, 1994 yılında ortaya çıkmıştır. Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi SOCAR’ın
yüzde 10 hissesi bulunmaktadır. Basında yer alan son bilgiler, Azerbaycan
Devlet Başkanı Ebulfeyz Elçibey’e karşı yapılan darbenin de arkasında, daha
fazla pay kapma çabasında olan petrol şirketlerinin olduğu yolundadır. AMACO,
Pennsylvania Oil, California Oil gibi Amerikan şirketleri, konsorsiyumun yüzde
50’den fazla payına sahiptir. Bilahara, İngiliz British Petroleum, Amerikan
AMACO şirketleri birleşmiş ve en büyük ortak haline gelmişlerdir.
Konsorsiyumda, başlangıçta Türkiye’nin payı 1,75 iken, sonradan 6,75’e
çekilmiştir. Bu işten kazanç sağlamak için, ya üretim kuyularını ya iletim
yollarını ya da pazarı kontrol altında tutmak gerekir. Bunun için, iletim
yollarının kontrolü, yani, boru hattının topraklarımızdan geçmesi, bizim için
elzemdir. Maliyeti, yaklaşık 2,5 milyar dolar olan boru hattı projesiyle ilgili
çeşitli alternatifler bulunmaktadır. Bu alternatiflerdeki büyük uluslararası
problemler yüzünden, Bakü- Novorossisk hattı gündeme gelmiştir; ancak, 2007
yılından sonra rantbl hale gelecek olan ve 40 000 ton kapasiteye ulaşacak olan
petrolün boğazlardan geçmesi, Türkiye için büyük risktir. Boğazlar sorunu
yanında, bu yolun tercih edilmesi, petrolün ve Türkî cumhuriyetlerin, Rusya’nın
denetimine girmesi demektir ki, bu da, Türkiye’nin çıkarlarına uygun değildir.
Ortadoğu petrollerinde Avrupa ülkelerinin hâkimiyeti, Amerika Birleşik
Devletlerinden fazladır. Dolayısıyla, Amerika Birleşik Devletleri, Kafkaslarda
ele geçirdiği hâkimiyet şansını kaybetmek istemeyecektir.
Yukarıda bahsedilen alternatiflerin gerçekleşmesi, başta Çeçenistan olmak
üzere, bölge devletlerinin tutumuna da bağlıdır. Çeçenistan, boru hattının
topraklarından geçmesini istememektedir; Rusya’nın Çeçenistan’a saldırısının
arkasındaki önemli sebeplerden biri de budur. Gürcistan Cumhurbaşkanı Eduard
Şevardnadze’ye suikast girişimi ile Rusya yanlısı Ermenistan Başbakanı Levon
Ter Petrosyan’ın Parlamento içerisinde suikaste kurban gitmesi de bu çerçevede
değerlendirilebilir; ancak, Rus-Çeçen savaşı, Novorossisk şansını bitirmiştir.
Değerli arkadaşlar, Bakü-Supsa-Gürcistan hattı, Bakü-Novorossisk’in
devredışı kalmasından sonra, çekişme Supsa ve Ceyhan arasında geçmeye
başlamıştır. Bakü’den Gürcistan’ın Supsa limanına uzanan halihazırda bir boru
hattı bulunmaktadır. Türkiye, bu hat karşısında, boğazların riske
edilemeyeceğini ve tedbirler alacağını ortaya koymuştur.
Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattıyla petrolün Akdenize indirilmesi,
Türkiye’nin savunduğu bir projedir. Bu proje, Bakü-Tiflis-Ceyhan arasında
döşenecek boru hattıyla petrolün Akdenizden dünya pazarlarına ulaştırılmasıdır.
Bu konuda, British Petroleum-AMACO, Türkiye’den yana tavır koymuştur. Bunun
nedeni, petrol arama sahalarında doğalgaz bulmasından kaynaklanmaktadır.
Bölgede en büyük alıcı, Türkiye’dir. British Petroleum- AMACO, bu önemli pazarı
kaybetmek istemediğinden, Mavi Akım Projesi de bu kararın alınmasında etkili
olmuştur.
Amerika Birleşik Devletlerinin Ortadoğu’daki planlarının yanında,
Türkiye’nin istikrarı ve Avrupa Birliği üyeliği hedefine katkı sağlayacak
Kafkas boru hatları konusunda Amerika Birleşik Devletleri ile Türkiye’nin
işbirliği, Türkiye’nin tamamen Amerika Birleşik Devletlerine bağımlı olmasını
istemeyen Avrupa’yı harekete geçirmiştir. Avrupa Birliğinin, Türkiye’nin
adaylığına yeşil ışık yakma girişimleri buna yöneliktir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen, tamamlayın efendim. Açıyorum mikrofonunuzu; lütfen
bitirin.
MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Devamla) – Bill Clinton’ın, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde yaptığı konuşmada “bölge enerji kaynaklarını, yeni kurulmuş bağımsız
devletlerin kendi ayakları üzerinde durmalarını sağlayacak ve Türkiye’yle
Avrupa’nın büyümesine yardımcı olacak şekilde güvenlik altına almalıyız” demesi
bunun en açık göstergesidir.
Değerli arkadaşlar, bütün bu çalışmalar yapılırken dikkat edilmesi
gereken en önemli şey, çevreye zarar vermemek ve tabiatın dengesini
bozmamaktır; aksi takdirde, elde ettiğimiz enerjiyi kullanabileceğimiz
yaşanabilir bir dünya bulamayabileceğimizi hatırlatıyoruz.
Değerli arkadaşlar, başta da ifade ettiğim gibi, biz, Fazilet Partisi
Grubu olarak, bu yasa tasarısını tasvip ediyor, destekliyoruz ve ülkemize
hayırlı olmasını diliyoruz.
Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.
Şahsı adına Sayın Rahmi Sezgin; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)
RAHMİ SEZGİN (İzmir) – Hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Kamulaştırmayla ilgili olan bu maddede, kamulaştırmanın her aşaması ayrıntılı
olarak anlatılmaktadır. Arazi etüt ve izinleriyle diğer işlemler,
kamulaştırmanın hızlandırılması ve bedele itiraz davalarında durumun ne olacağı
gibi hususlar bu maddeyle yasa içine girmiş bulunmaktadır.
Maddenin ve yasanın ülkemize hayırlı olmasını diler, Yüce Heyete en
derin saygılarımı sunarım. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sezgin.
Buyurun Sayın Bakan, bir açıklama mı yapacaksınız efendim.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR
ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmalarıyla
katkıda bulunan arkadaşlara teşekkür ediyorum; ancak, Sayın Çetinkaya’nın
konuşmasının içerisinde geçen kamulaştırma bedelleriyle ilgili gösterdiği
hassasiyet nedeniyle bir açıklama yapmam gerekti. Biz, bu bedeli tespit
ederken, Bakü-Ceyhan anlaşmasındaki 99 milyon dolar değeri tespit ederken,
bildiğiniz gibi, BOTAŞ, bu bölgede doğalgaz boru hattı nedeniyle kamulaştırma
yapıyor ve BOTAŞ’ın burada yapmakta olduğu kamulaştırmada tespit edilen
bedeller, BOTAŞ’ın yapmış olduğu kamulaştırmada tespit edilen bedellerle ilgili
açılan tezyidi bedel davalarında tespit edilen değerler ve bu değerler üzerine
bir emniyet payı eklenerek hesaplanmıştır ve yine, burada, bu bedeli aşmaması
halinde, yani 99 milyon doların altında mal etmemiz halinde, aradaki fark da
yine BOTAŞ’a kalacaktır; bunu arz etmek istedim.
Yine, Orman Kanununun 115 inci maddesi, irtifak haklarına cevaz
vermekte; tesis edilecek biçimi konusunda da herhangi bir sınırlama veya
kısıtlama getirmemektedir. Bu, ihtiyacımıza uygun bir şekilde tesis edilecek bir haktır; oysa, orman alanlarımıza
herhangi bir zarar verme veya -ağır diye tabir edildi sayın konuşmacının
beyanları içinde, Sayın Yanmaz’ın konuşmaları içinde- ağır bir irtifak hakkı
söz konusu değildir.
Arz ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkürk ediyorum Sayın Bakan.
Şahsı adına, Denizli Milletvekili Sayın Hasan Erçelebi; buyurun efendim.
(DSP sıralarından alkışlar)
HASAN ERÇELEBİ (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz 503 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci maddesiyle ilgili
şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tasarının bu maddesinde, boru hatlarının geçeceği arazinin etüdü,
kamulaştırılması ve bu kamulaştırma sırasında karşılaşılacak hukukî sorunların
çözümü düzenlenmiştir.
Bu maddede dikkatimi çeken iki önemli husus vardır: Birisi, bu
çalışmalar sırasında, devletin henüz kendi tapusuna geçirmediği, tespit
edemediği, tespitdışı arazilerin de devletin tapusuna dahil edilmesi, artık,
devletin böyle yerlere sahip olması... Bu, gerçekten güzel bir olay; devletimizin
henüz kazanamadığı, tapusuna geçiremediği yerleri de kazanmış oluyoruz.
Bir diğer konu -Sayın Çetinkaya’nın da değindiği- değer artışı
davalarından doğabilecek paraların bütçeye konulmasıdır. Sayın Bakanımız da
açıkladı, belirli bir elastikîyetle para konulmuş; ama, buna rağmen, eğer bu
değer artırımı davalarından doğan meblağlar projedeki parayı aşarsa, verilecek
para halkımıza gidecektir. Böyle güzel bir projeye sahip olunurken, bu kadar da
bedel ödemek, Yüce Meclisin de görevidir; hepimizi mutlu eder diyorum.
Bu maddenin ülkemize yararlı olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN – Arayayım efendim.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Karar
yetersayısı yoktur.
Birleşime 10 dakika ara veriyorum efendim.
Kapanma Saati: 17.09
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati
: 17.20
BAŞKAN :
Başkanvekili Nejat ARSEVEN
KÂTİP ÜYELER
: Mehmet ELKATMIŞ (Nevşehir), Melda BAYER (Ankara)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 116 ncı Birleşimin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
503 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
5. – Petrolün Boru Hatları ile Transit
Geçişine Dair Kanun Tasarısı ve Çevre ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları (1/640) (S. Sayısı: 503)
(Devam)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet yerinde.
Tasarının 8 inci maddesinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı;
8 inci maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım.
Elektronik cihazla oylama yapacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
Oylama için 2 dakikalık süre veriyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, karar yetersayısı vardır; madde kabul
edilmiştir.
9 uncu maddeyi okutuyorum:
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Hizmet Satın
Alımları, Diğer Giderler, Sigorta ve Vergi
Hizmet satın
alımları ve diğer giderler
MADDE 9. – Münhasıran bir transit petrol boru hattı projesi için, bu
projelerin her aşamasında ve sözleşme görüşmelerinde hukukî, malî ve teknik
konularda ihtiyaç duyulan hizmetler, bu konularda gerekli yeterlik ve niteliği
haiz olanlar arasından, Bakanlık ve/veya kamu kurum veya kuruluşunca temin
edilir. Bu hizmet alımları, 26.5.1927 tarihli ve 1050 sayılı Muhasebei Umumiye
Kanunu ile 21.2.1967 tarihli ve 832 sayılı Sayıştay Kanununun vize ve tescile
ilişkin hükümlerine ve 8.3.1983 tarihli ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanununa
tabi değildir.
Transit petrol boru hattı projeleri ile ilgili hizmet satın alımları,
proje takip, tahkim, mahkeme, sigorta, tazminat ve proje ile ilgili sorumluluk
ve taahhütlerden doğan veya diğer tüm giderler, her yıl bütçe kanununa
konulacak ödenekten karşılanır.
BAŞKAN – Fazilet Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Özkan
Öksüz; buyurun efendim.
FP GRUBU ADINA ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 503 sıra sayılı Petrolün Boru Hatları ile Transit Geçişine
Dair Kanun Tasarısının 9 uncu maddesiyle ilgili olarak, Fazilet Partisi
Grubunun görüşlerini aktarmak üzere söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle,
hepinize sevgi ve saygılarımı sunarım.
Tasarının 9 uncu maddesi, hizmet satın alımları ve diğer giderlerle
ilgilidir. Bu maddeyle, transit petrol boru hattı projesi için, projenin her
aşamasında ihtiyaç duyulan hukukî, malî ve teknik konularda, Bakanlık ve ilgili
kamu kurum ve kuruluşu tarafından hizmet alımlarının yapılacağını ve hizmet
alımlarının, 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu ile 832 sayılı Sayıştay
Kanununun vize ve tescile ilişkin hükümlerine ve 2886 sayılı Devlet İhale
Kanununa tabi olmayacağını belirtmektedir.
Transit boru hattı projeleriyle ilgili hizmet alımlarının ve her yıl
bütçeye konulacak ödenekten karşılanacağını hükme bağlamaktadır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye, stratejik konumu itibariyle çok önemli
bir noktada bulunmaktadır. Etrafındaki denizleri, İstanbul ve Çanakkale
Boğazları; Avrupa ile Asya arasında köprü görevi üstlenmesi ve zengin doğalgaz
ve petrol kaynaklarına sahip ülkelere komşu olması, Türkiye’nin önemini
artırmaktadır. Türkiye, sahip olduğu bu özelliğe uygun projeler ve politikalar
üretmek zorundadır.
Çevremizde meydana gelen olayları, dış ülkelerin bulunduğumuz coğrafî
bölgedeki oyunlarını çok iyi takip etmek mecburiyetindeyiz; ancak, görüyoruz
ki, işbaşındaki hükümet, ülkemizin gerçek misyonunu anlayabilmiş değildir.
Komşularıyla sürekli kavgalı bir Türkiye, hiçbir zaman büyük düşünemez.
Büyük hedefler, büyük projeler ortaya koyabilmek için, güçlü iktidar, güçlü bir
ekonomiye sahip olmamız gerekmektedir. Bugün, bunu görmemiz mümkün değildir.
Ekonomi IMF’ye, ülke savunması İsrail’e, Kafkaslar ve Türkî cumhuriyetleri
Rusya’nın denetimine terk edilmiş durumdadır.
Komşu ülkelerle olan kriz nedeniyle, endüstri, tarım, eğitim, sağlık
gibi hizmetlerde ve ekonomik alanlarda değerlendirmemiz gereken kaynakları
silahlanmaya harcayan bir ülke durumundayız.
Türkiye, çevresindeki komşu ülkelerle dost olmak zorundadır, ancak bu
şekilde bulunduğu coğrafî konumdan kaynaklanan özelliklerini en iyi şekilde
kullanabilir.
Türkiye, komşu ülkelerde ve Türkî cumhuriyetlerinde bulunan petrol ve
doğalgazı, gerek kendi ihtiyacını karşılamak ve gerekse enerji kaynaklarına çok
fazla ihtiyacı bulunan Avrupa ülkelerine ulaştıracak projeleri gerçekleştirmek
ve transit ülke olmak için iç ve dışta güçlü olmak zorundadır.
Türkiye, hızla nüfuslanan, sanayileşme sürecinde enerji açığı hızla
artan, hızla kalkınmak ve sanayileşmek zorunda olan bir ülkedir. Ülkemizde
gelişen sanayi ve artan nüfus potansiyelimize bağlı olarak, enerji ihtiyacımız
hızla artmaktadır. 1996 yılında 94,9 milyar kilovat/saat olarak gerçekleşen
enerji talebinin 2000 yılında 134,4 milyar kilovat/saate, 2010 yılında 290
milyar kilovat/saate ve 2020 yılında da 547 milyar kilovat/saate çıkması
beklenmektedir. Yerli kaynaklarımız, tüm imkânlar kullanılsa dahi, yıllık 245
milyar kilovat/saat elektrik üretimiyle sınırlı bulunmaktadır. Bu nedenle, elektrik
ihtiyacımızın karşılanması için, makro planda, yerli kaynaklara yapılan yoğun
yatırımların yanında, ithal enerjiye, petrol ve doğalgaza dayalı santralları
yapımına gidilmesi zorunluluk arz etmektedir.
Enerji, en fazla stratejik değere sahip olan ekonomik bir girdidir. Bu
nedenle, enerjinin, mümkün olan en az riskiyle elde edilmesinin temin edilmesi
gerekmektedir.
Türkiye, son yıllarda doğalgaz üretemediği halde hızla tüketen bir ülke
haline gelmiştir. Tüketim, sadece konutlarda değil, sanayide ve elektrik
enerjisi üretiminde de kullanılmaktadır. 1998 yılında, fiilî elektrik
üretiminde, hidrolik santralleri yüzde 38, linyit santralları yüzde 29,4 ve
doğalgaz santralları yaklaşık olarak yüzde 22,4’lük paya sahiptir.
İthal enerjide doğalgaza aşırı bağımlılığın azaltılması için alternatif
enerji kaynakları devreye sokulmalıdır. Türkiye’nin, doğalgazda, Rusya’yla
yaptığı doğalgaz anlaşmaları, ülkemizi, Rusya’ya bağımlı hale getirmiştir. Onun
tehdit ve şantajlarına karşı, bizi, açık ve savunmasız bir durumda bırakmıştır.
Bu durumda, Ortaasya’daki bütün hareket serbestliğimiz kısılacak, Ortaasya ve
kardeş Türkî cumhuriyetleriyle olan ilişkilerimiz de, büyük sıkıntılara
girecektir.
Elektrik enerjisi üretiminden kaynaklanan etkin kullanımı sağlamak,
elektrik enerjisinde yaşamaya başladığımız sorunların büyümesini önleyebilmek
için, geleceğin ihtiyaçlarına göre, enerji politikalarının, ülkemizin
menfaatları gözetilerek belirlenmesi ve istikrarlı bir şekilde uygulanması
şarttır. Türkiye’nin, öncelikli olarak, elektrik enerjisi alanında alternatif
enerji kaynakları üretmesi gerekmektedir. Güneş enerjisinden ve rüzgâr gücünden
yararlanmanın yanında, kömürün, gerek elektrik üretiminde ve gerekse diğer
alanlarda rantabl olarak kullanım yolları araştırılmalıdır.
Doğalgaz için, Rusya’nın yanında İran da, mutlaka, alternatif olarak,
bir an önce, devreye sokulmalıdır. Bu ülkeyle yapmış olduğumuz doğalgaz
anlaşması çerçevesinde, Türkiye’deki doğalgaz boru hattı, bir an önce,
tamamlanmalıdır. Ayrıca, Türkmen doğalgazının Hazar Denizi yoluyla Azerbaycan
üzerinden Türkiye’ye intikali sağlanmalıdır. Böyle bir tercih, Rusya’ya olan
bağımlılığı azaltacağı gibi, Ortaasya Türk devletleriyle olan bağlarımızı
güçlendirecektir. Ayrıca, herhangi bir kriz durumunda yeterli olacak sıvılaştırılmış
doğalgaz stoku yapılmalıdır. Şu anda, spot alımlarla vaziyeti idare etmenin ne
kadar riziko demek olduğunu, geçtiğimiz günlerde yaşanan sadece birkaç günlük
gaz sevkıyatının azalması, ne gibi sürprizlerle karşılaştığımızı göstermiştir.
Türkiye, halen, 30 milyon ton petrol tüketmektedir. Petrol tüketimimizin
2010 yılında 49 milyon tona, 2020 yılında 66 milyon tona ulaşması
beklenilmektedir. Petrol ve doğalgazdaki ihtiyaçlarımızın karşılanabilmesi
için, komşu ülkelerimizdeki ve Ortaasya Türkî cumhuriyetlerindeki
potansiyellerden yararlanmamız gerekmektedir. Özellikle, görüşmekte olduğumuz
bu kanun tasarısıyla, BOTAŞ tarafından yapılması planlanan Bakü-Ceyhan petrol
boru hattı, hükümet yetkililerinin olumlu açıklamalarına rağmen, uzmanlar tarafından,
bu hattın gerçekleşmesinin önündeki pürüzlerin giderilmediği belirtilmektedir.
Bakü-Ceyhan petrol boru hattının toplam maliyetinin 2,8 milyar dolar ilâ
3,8 milyar dolar olacağı tahmin edilmektedir. Ancak, bu konunun asıl muhatabı
olan AIOC’un ekonomik açıdan sıkıntılı olması nedeniyle, bu projenin
gerçekleşmesinin güç olacağı yönünde bilgiler bulunmaktadır. Ayrıca, AIOC’un
büyük ortaklarından olan British Petrol ve AMACO’nun, birleşmeden kaynaklanan
26 milyar dolarlık maliyet nedeniyle bir hayli sıkıntıda olduğu
belirtilmektedir. Bu nedenle, Bakü-Ceyhan boru hattının gerçekleşmesi için,
Türkiye’nin, daha aktif bir politika gerçekleştirmesi kaçınılmazdır. Türkiye,
sadece Azerbaycan petrollerinin değil, Ortaasya Türk cumhuriyetlerindeki
petrollerin de pazarlaması noktasında aktif bir politika izlemelidir.
Türkiye’ye bir enerji köprüsü olma imkânını sağlayan bu hattın, ülkemize
ve Türk cumhuriyetlerine hayırlı olmasını olmasını diler; hepinize saygı ve
selamlarımı sunarım. (FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öksüz.
Doğru Yol Partisi Grubu adına, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç;
buyurun efendim.
DYP GRUBU ADINA KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Petrolün Boru Hatları ile Transit Geçişine Dair Kanun
Tasarısının 9 uncu maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu tasarıyla getirilen bütün hükümler,
uluslararası anlaşmalarda var. Bakın, tek tek size söyleyeyim: Bu, çevreyle
ilgili Avrupa Enerji Şartında var; işte, güvenlikle ilgili 2495 sayılı Kanunda
var; kamulaştırma, zaten, hangi kamu kurumu herhangi bir gayrimenkulü veya bir
şeyi kamulaştıracaksa, o, ilgili kanunda var; ama, Bakanlık, nedense...
Biliyorsunuz, bu uluslararası anlaşmalar da, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
onaylanınca, iç hukuk bakımından, kanun hükmündedir. Bunlar, bütün olmasına
rağmen, birtakım kurumlardaki yetkileri kendisine alıyor ve böyle alırken,
tabiî, böyle, eften püften maddelerin içine tuzak maddeler ekleyerek, gelecekte
kendilerine daha kolay birtakım yetkiler alıyorlar.
Şimdi, ben, bu tasarıyı, tabiî, inceledim; bu tuzak maddeler hangileri,
onu, ilgili madde geldiği zaman söylerim.
Değerli milletvekilleri, geçen gün, Bakü-Ceyhan Petrol Antlaşmasını
burada kabul ettik. Yani, şu anda, bu kanuna göre Türkiye’ye gelmesi muhtemel
olan ve Türkiye’de geçişi sağlayacak tek petrol, Bakü-Ceyhan petrolüdür. Zaten
Irak petrolü, işte, Adana’da kalıyor.
Şimdi, daha petrol yok ortada. Azerbaycan’da hiç petrol yok... Var mı,
yok mu, petrol boru hattı yapıldığı zaman, petrol çıktı mı, çıkmadı mı, ne
kadar rezerv var; o da belli değil.
Ne yapıyoruz?.. Şimdi, Bakanlık, burada ne yapıyor?.. Kendileri Enerji
Bakanı ya... Bu kanun çıktıktan sonra, Türkiye’de petrol borularını
döşeyecekler. Ne yapacak?.. Kendi yandaşları müteahhitlere para sağlamak
dışında, şu anda bir amacı yok.
Değerli arkadaşlarım, inceleyebilirsiniz. Bu işlerin teknik elemanları
var; yani, daha henüz ortada petrol yok...
YUSUF KIRKPINAR (İzmir) – Azerbaycan’da petrol yok mu?!
KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, bu projeyi besleyecek kadar yok,
araştırabilirsiniz.
Şimdi, deniliyor ki, efendim, yani, biz, boruları döşeyelim, ileride,
bakarsınız petrol gelir... Nedir?.. Bu, Mavi Akım’da da böyle. Yani, getirildi,
daha, Karadenizin altından, o, 2 200 metreden boru geçer mi, geçmez mi, hiçbir
şey yok; ama, Türkiye’den yandaş firmalar gitti, 329 milyon dolar alındı, daha
bunun dışında -daha önce de söylediğim için; söyledim de bunu- 9 tane gaz
dağıtım boru ihalesi yapıldı ve 170 milyon dolar da avans verildi.
Tabiî, bunlar niye veriliyor, kime veriliyor?.. Ben, size söylüyorum;
iktidar sizsiniz, bizim buradaki görevimiz, milletin hakkını burada dile
getirmek; güler misiniz, ağlar mısınız, alaya mı alırsınız, onu bilmiyorum.
Çıkıp, Bakanın, burada, bu kanun çıktıktan sonra, biz, şu petrol borusunu
yapacağız ve şu petrolü dağıtacağız demesi lazım. Yok böyle bir şey; ama, bu
kanun çıktıktan sonra, yine, kendi yandaşlarına, burada aldıkları olağanüstü
yetkilerle dağıtacaklar.
Değerli milletvekilleri, şimdi, “bu boru hatlarının döşenmesinde ihtiyaç
duyulan hizmetler, bu konularda gerekli yeterlik ve niteliği haiz olanlar
arasından, Bakanlık ve/veya kamu kurum veya kuruluşunca temin edilir. Bu
hizmetler, 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu ile 2886 sayılı Devlet İhale Kanununa ve Sayıştay denetimine
tabi değildir.” diyor. Neye tabi olacak; Bakanın kendi keyfine, yandaşlarının,
müteahhitlerin kendi keyfine olacak.
Bakın, bu Meclis salonunun yapılmasındaki suiistimali ben ortaya
çıkardım. Burada öyle şey yapıldı ki... Çünkü, bu da aynı statüye tabi idi.
Firma diyor ki, kardeşim, idare olarak, ben sana fiyat analizlerini vereyim.
Yahu, ne fiyat analizi veriyorsun; birin yerine bin göster kardeşim diyor.
Yani, bu salonun sökme işi 5 milyar liraya yapıldı, karşılığında 730 milyar
lira tahsil edildi. Bunlar zaman zaman söylendi. Burada da... Peki, yani,
devlet bir kurumsa, bu kurumun... Yani, bütün devlet dairelerinde alımlarda,
hizmet alımlarında Sayıştay denetimi var, 2886 sayılı Kanuna göre açık ihale
şartları var; en azından birkaç kişi çağırılacak, artırma veya eksiltmeye
girecek. Bunda niye yok?.. Peki, bu Enerji Bakanının niye istisnaî durumu var,
niye böyle istisnaî bir yetki alıyor?.. Biz bunları söylüyoruz, tabiî, siz
gülüyorsunuz; ama, bunlar, yarın, bu milletin başına büyük belalar getirecek.
Aslında, biz, bu kanunla, Türkiye Büyük Millet Meclisi sıfatını
kendimizde kaybettirip bir ihale komisyonu sıfatını kazandırıyoruz kendimize.
Niye; bunlar, zaten idarenin yapması gereken şeyler. İdare bunları yapacak ki,
bir sorumluluğu olacak. Yarın da diyecek ki, Mavi Akım’daki gibi, Rus
Gasprom’un adamını getirdiler, Türkiye’de müteahhit tayin ettiler. Yarın da,
kardeşim, zaten, işte, siz bize yetkiyi verdiniz, daha ne istiyorsunuz; biz de
bu yetkimizi kendi lehimize kullandık veya kamu yararı öyle gerekti diyecekler.
Onun için, bence bu kanun tasarısı biraz tuzak maddelerle dolu. Hele, şu,
özellikle “uygulanmayacak hükümler” başlıklı şu 12 nci maddedeki hükümler... Ne
deniliyor: “Bu Kanun kapsamındaki hususlarla ilgili olarak milletlerarası
antlaşmalarda yer alan konularda; 2644 sayılı Tapu Kanunu, 2872 sayılı Çevre
Kanunu, 6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu, 6326 sayılı Petrol Kanunu
ve 6831 sayılı Orman Kanunu ile diğer kanunların tahdidi ve takyidi hüküm
getiren ilgili maddeleri uygulanmaz.” Yani, böyle bir şey olur mu değerli
milletvekilleri?.. Bir Orman Kanununda takyidi, tahdidi hükümleri nasıl
kaldırabilirsiniz? O zaman, bu kanunun uygulama sahasına girecek her konuda bu
Bakanlık çok büyük imtiyazlar elde ediyor ve bu hükümleri yürürlükten
kaldırıyor. Kaldırınca, gidecekler, ormanları da alacaklar, istedikleri gibi
tasarruf da yapacaklar, kesecekler de...
İşte, şimdi, bakın, kanunları yaparken, enine boyuna çok tartışmadığımız
için, bu kanunun neyi getirdiğini, neyi götürdüğünü bilmiyoruz ve tahmin
edemiyoruz. Tahmin etmeyince de, tabiî ki, ülkeye yarardan ziyade zarar
getiriyoruz. Ben, bu düşüncedeyim. Yoksa, benim kimseyle kişisel hesabım yok.
Değerli milletvekilleri, yani, benim çok mu hoşuma gidiyor, burada
oturup da tek başıma karar yetersayısını istemek... Hele, Meclis Başkanı,
kürsüsünde oturuyor, bakıyor, Kamer Genç, eğer kişisel söz istemişse, daha
önceden oraya isimler belirtilmiş, hemen onlara söz veriyor; eğer istememişse
“söz isteyen yok” diyor... Çıksın, aksini söylesin!
Bakın, ondan sonra, soru sormak için, soruyoruz, “efendim, öteki maddede
sorarsınız” diyor. Böyle, Meclis yönetilmez. Ha, olabilir, biz kendimizi...
Ben, vicdanen müsterih olmak istiyorum. Benim, bu halka karşı borcum var.
Kimsenin gönlüne, gözüne girmek de istemiyorum; ama, Türkiye’ye yazık ediyoruz.
Bakın, Türkiye’ye yazık ediyoruz; bu enerji ihalelerinde, özellikle, bu
kanunla Bakanlığın aldığı yetki sonucunda yapılacak ihalelerde katrilyonlar
gidecek, yandaşlar zenginleşecek; ama, ortada petrol olmayacak. Petrol
olmayacak arkadaşlar... Gaz, Mavi Akım Projesi ve onun gibi bazı şeylerde
olduğu gibi, olmayacak yani. Olmayınca, niye bu yetkiyi veriyoruz Bakanlığa?!
Bir de, üstelik de, hiçbir denetime tabi olmayacak, layüsel denetimi
olacak. Yani, Sayıştayın, eğer denetimi gereksizse, o zaman, devletin bütün
kurumlarını da kaldıralım. Eğer, 2886 sayılı Kanundaki ihale usulleri ülkeye
zarar veriyorsa, o zaman, devletin bütün ihalelerinde kaldıralım. Eğer, 1050
sayılı Muhasebei Umumiye Kanununun uygulaması devlet yönetiminde güçlükler
çıkarıyorsa, o zaman, ötekilerine de uygulayalım. Niye, birtakım bakanlıklara,
özellikle, hiç de, çok da güvenmediğimiz idarelere veya bakanlıklara bu
yetkileri verelim; bunu, sizin düşünmeniz lazım.
Siz diyorsunuz ki, bizim, zaten, 351 milletvekilimiz
var; 351 milletvekili olarak, biz, birbirimizi kollayacağız; birileri oradan
menfaatlancak, birileri oradan menfaatlanacak, milletin de canı çıksın...
Zaten, canıda çıkmış; işsizlik almış yürümüş, insanlar aç, çıplak, bu konuda en
ufak bir tedbir alınmıyor.
Şu kanunu çıkarmanın hiçbir anlamı yok; çünkü,
uluslararası anlaşmalarla diğer kanunlar bunları belirtmiş.
İstimlakle ilgili özel hüküm getiriyoruz... Zaten, bu görevi, bugün
BOTAŞ yapıyor. BOTAŞ, zaten, kendi görev alanına giren konularda istimlak etme
yetkisine sahip; ama, buna, özel birtakım avantajlı durumlar getiriyorlar ki,
uygulamada, kendilerine çok üstün yetkiler alıyorlar, bu yetkileri
kullanıyorlar. Bunların, tabiî, nasıl kullanılacağını ileride göreceğiz.
Tabiî, biz de, bu tempoyla, kanunları inceleyemiyoruz. Bakın, dün gece
saat 01.00’e kadar buradaydık, evvelki gece 02.30’a kadar buradaydık; sabah da
saat 06.00-07.00’de kalkıyoruz; incelemeyi, araştırmayı yapamıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
(ANAP sıralarından alkışlar[!])
BAŞKAN – Buyurun efendim; tamamlayın.
KAMER GENÇ (Devamla) – Ancak; yani, böyle bir sathî incelemeyle bazı
şeyleri kavrıyoruz; ama, onun da; tabiî, idarede bunu bizim karşımıza getiren
veyahut da bunu, kendisinin veya çevresinin ilerideki menfaatlarını düşünerek,
burada birtakım tuzak hükümler getiren insanların bu tuzaklarını, bu anda,
böyle, sathî incelemelerle fark etmek mümkün değildir; ama, sizi tebrik
ediyorum; böyle, birbirinize destek verirseniz, yarın milletin karşısına
gittiğimiz zaman, halk bunu soracak, diyecek ki, daha ortada petrol yokken, sen
petrol borusunu nasıl ihale ettin?!. Neyse... Göreceğiz...
Saygılar sunuyorum efendim. (DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
10 uncu maddeyi okutuyorum...
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR
ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR
ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tabiî...
KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, madde geçti... O zaman, maddeyi okutun;
madde üzerinde söz verin. Böyle keyfilik olmaz!
BAŞKAN – Maddeyi okuyun da, ondan sonra Sayın Bakana söz verelim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Tamam...
BAŞKAN – Maddeyi okutuyorum:
Sigorta
MADDE 10. – Milletlerarası andlaşmaların hükümleri saklı kalmak kaydı
ile, transit petrol boru hattı proje faaliyetleri ile ilgili olarak üçüncü
şahıslara verilebilecek zararlara karşı sigorta yaptırılır.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR
ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye’nin, şu ana
kadar, transit bir boru hattını yapabilmesiyle ilgili hukukî bir mevzuatı yok,
bir temeli yok. Bu kanun bu temeli hazırlıyor. Yani, şöyle ifade edeyim: Şu ana
kadar, Petrol Kanunundaki hükümlere istinaden, Türkiye’nin sınırları
içerisindeki boru hatları inşa edilmiş; ama, bir başka ülkeden başlayıp
Türkiye’ye giren ve yine Türkiye’den çıkarak bir başka ülkeye gidecek, yani
transit diye nitelendirdiğimiz bir boru hattının yapımıyla ilgili hiçbir hukukî
kural, kaide, temel bir yasa söz konusu değil. Bu kanun bunu sağlayacak. Yani,
tabiî ki, şu anda, bununla ilgili, bu kanunu uygulayabileceğimiz bir projemiz
var elimizde, o da Bakü-Ceyhan Projesi; ama, yine, eğer uluslararası kriterlere
göre hazırlanmış böyle bir kanununuz varsa ve bu kanunu, siz, Türkiye Büyük
Millet Meclisinden geçirip, ilan edip, kesinleştirdiğinizde, bundan sonra
yapılacak olan bütün boru hatları için de bir zemin teşkil edecektir.
Burada asıl önemli olan husus şu: Bu kanunu tam anlayabilmek, tam
yorumlayabilmek için 1 inci maddesine dikkat etmemiz lazım. Bakın burada ne
diyor: “...transit petrol boru hattı projesiyle ilgili Türkiye’nin taraf olduğu
milletlerarası anlaşma hükümlerinin uygulanmasını sağlamaktır.” Yani, sizin,
eğer, milletlerarası bir anlaşmanız yoksa bu kanunu zaten uygulama imkânına
sahip değilsiniz. Milletlerarası anlaşmanın getirdiği kurallar, niteliklerin
içinde yer aldığı bir kanun hazırlıyorsunuz.
Burada, yine, 9 uncu maddede, Sayın Genç’in belirttiği hususlara
değinmek istiyorum.
Burada çok net ifade ediliyor: “... her aşamasında ve sözleşme
görüşmelerinde hukukî, malî ve teknik konularda ihtiyaç duyulan hizmetler..” Bu
maddeyi Maliye Bakanlığı hazırladı “buna şiddetle ihtiyacımız var” dediler.
Neymiş bu?.. Tahkime yönelik hukukî danışmanlık hizmetleri, projelerin
yürütülmesi ve uygulanma aşamasındaki teknik danışmanlıklar, sözleşme
görüşmeleri için hukukî, teknik danışmanlıklar ve bu kanunda belirlenen hususlar.
Nasıl ki, Bakü-Ceyhan’ın yapılması halinde belli sürelere yönelik taahhütler
altına giriyorsa ülke, yine sürelerle ilgili konuların kısaltılması ve burada,
bu cazibenin yaratılması noktasında hazırlanmış bir kanun. Yoksa, hiçbir
maddesinde hiçbir tuzak yok; ama, biz, böyle paranoyalara cevap verecek durumda
da değiliz. Olayı böyle görmemiz lazım, böyle anlamamız lazım diye düşünüyorum.
Herhangi bir yandaşımıza vermeyi planladığımız bir şey de yok. Yani, burada,
kürsüde öyle konuşuluyor ki, sanki, bu Türkiye Büyük Millet Meclisinde,
zatıâlilerinden başka, bu milletin hakkını, bu devletin hakkını koruyacak kimse
yokmuş! Bu, sizin tekelinizde değil!
Saygılar sunuyorum efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, Sayın Bakan bir kelime kullandı
“paranoyalara cevap...” dedi; bunu, lütfen açıklar mı... Benimle ilgili
kullandı bu cümleyi...
BAŞKAN – Efendim?..
KAMER GENÇ (Tunceli) – Kendisi bilir hangi kelimeyi kullandığını...
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR
ERSÜMER (Çanakkale) – Efendim “şüpheli yaklaşımlar” manasına kullandım.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Neyse... O kelimenin anlamını... Sen, bana 10
milyarlık tazminat açtın, ben de sana tazminat açacağım şimdi.
BAŞKAN – Sayın Bakan açıkladı efendim.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR
ERSÜMER (Çanakkale) – Siz, sadece kendinizi hukukçu zannediyorsunuz herhalde
Sayın Genç!..
BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi yok.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Var efendim...
BAŞKAN –Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
KAMER GENÇ (Tunceli) – Kişisel söz istiyorum...
BAŞKAN – Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi, Sayın Başkan, bu maddede o
arkadaşlarımızın kişisel sözü var mı yok mu?! Lütfen, oradaki arkadaşlar
söylesin, Sayın Divan Kâtipleri... Rica ediyorum...
BAŞKAN – Efendim, ben, sizin önerilerinize göre Meclisi idare etmem.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu arkadaşlarımızın kişisel sözleri var mı yok
mu?
BAŞKAN – İstirahat buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Rica ediyorum arkadaşlar...
BAŞKAN – Sizin söz talebiniz var mı?
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben, şimdi istiyorum; niye vermedin?!
BAŞKAN – Niye müracaat etmiyorsunuz?.. Divana gönderin...
KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, şimdi istiyorum.
BAŞKAN – Oylama yaptım; geçti... Diğer madde için gönderirsiniz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bakın değerli milletvekilleri, ben söz istediğim
zaman vermiyor. Böyle olmaz... Meclis yönetimi böyle olmaz...
BAŞKAN – Diğer maddeyi okutuyorum:
Vergi
MADDE 11. – Transit petrol boru hatları projelerine ait faaliyetler, mal
varlıkları, gelirler ve işlemlerden doğan damga vergisi, gümrük vergisi, banka
ve sigorta muameleleri vergisi ve transit geçiş ile ilgili diğer vergi, resim,
harç ve fonlarla ilgili olarak, söz konusu projeye ait olup usulüne göre
yürürlüğe girmiş milletlerarası andlaşmada bir hüküm bulunmadığı durumda ilgili
kanunlarda yer alan hükümler uygulanır.
Transit petrol boru hatları projesine ait boru hattı ve ilgili
tesislerin, petrol sicili ve tapu siciline tescilinden harç alınmaz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Kişisel söz istiyorum.
BAŞKAN – Kamer Beyi de yazalım.
Hangi maddeler üzerinde söz istiyorsanız, yazılı, gönderin efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, ille yazıyla istenmez...
BAŞKAN – Peki; ben, sizi de kaydedeyim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır... Yok... Şimdi, 2 kişiye zaten söz kaydını
yapmışsınız; öteki maddelerde kaydedin... Oradaki Divan Kâtibi
arkadaşların görevlerini yapması
lazım... Bakın söz sırasına!..
BAŞKAN – Şahsı adına, İzmir Milletvekili Sayın Rahmi Sezgin; buyurun
efendim. (DSP sıralarından alkışlar)
RAHMİ SEZGİN (İzmir) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Divan Üyesi, dediğim doğru değil mi?!.
RAHMİ SEZGİN (Devamla) – Yatırımcıların en büyük sıkıntılarından biri,
çok sayıda vergi ile vergi benzeri ödemelerin miktarındaki belirsizliktir.
Hiçbir yatırımcı, ucu açık belirsizlikle dolu ve risk unsuru taşıyan bir yere
yatırım yapmaz. Yatırım ve yatırımcılar, bu tür yerlerden, risklerin olmadığı,
her şeyin açık ve şeffaf olduğu ortama kaçar.
Bu maddeyle, Petrol Boru Hattı Projesinin yatırımcıları, bu
belirsizlikten kurtarılmakta ve yatırım hesaplarını daha kolay yapabilir hale
getirilmektedirler. Bunu sağlamak için, yatırımcı, birim hacim başına tek bir
ad altında ödeme yapabilecektir. Tüm bu işlemlerin, yürürlüğe girmiş
uluslararası anlaşmalarda yer alan hükümlere göre belirleneceği karar altına
alınmaktadır.
Yasanın ve maddenin hayırlı olması dileklerimle, Yüce Heyete saygılarımı
sunuyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.
Denizli Milletvekili Sayın Hasan Erçelebi, buyurun. (DSP sıralarından
alkışlar.
HASAN ERÇELEBİ (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte
olduğumuz kanun tasarısının 11 inci maddesiyle ilgili olarak şahsım adına söz
almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tasarının 11 inci maddesinde, Petrol Boru Hattı Projesinde yer alan
yatırımcılardan çok çeşitli kalemlar altında alınan vergiler, bir anlamda,
sadeleştirilmiştir. Bu maddeyle, sistemden geçen hampetrol veya doğalgaza birim
hacim başına tek bir ad altında ödeme yapılması öngörülmektedir. Bu nedenle,
ülkemizin, devletimizin ve bütçemizin herhangi bir vergi kaybı söz konusu
değildir. Çeşit çeşit adlar altında alınan vergiler, bir kalemde toplanmıştır.
O nedenle, yasanın ülkemize yararlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (DSP,
MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN – Anlayamadım Sayın Genç?..
KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum...
Sen iyi anladın da!..
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum...
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir de öyle gevrek gevrek gülme!
BAŞKAN - Ne zamandan beri, bir dönem önce işgal ettiğiniz makama “sen”
diye hitap ediyorsunuz! Var mı Meclis adabında böyle bir şey!
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama, siz o makamı hakkıyla işgal etmiyorsunuz...
A. TURAN BİLGE (Konya) – Ayıp ediyorsun!.. Ayıp ediyorsun!..
BAŞKAN – Sizi terbiyeye davet ediyorum Sayın Genç!
KAMER GENÇ (Tunceli) – Meclis uygulamasına uygun düşmüyor...
BAŞKAN – Burada oturan, ben veya bir başkası olabilir; burası, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığı makamıdır...
KAMER GENÇ (Tunceli) – Orası çok kutsal bir kürsüdür; o kürsünün
gereğini tarafsızlık içinde yapın.
BAŞKAN – Burada oturan hiç
kimseye; ama, hiç kimseye, şahsen, şu veya bu duygularınızla “sen”
diyemezsiniz. Sizi, lütfen, Meclis adabına uygun davranmaya davet ediyorum!
(ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben de sizi davet ediyorum.
BAŞKAN – Eğer, çok söz hakkı almak istiyorsanız, Grubunuzun bütün
konuşmaları boş geçiyor; Grubunuz adına çıkar konuşursunuz burada.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Canım, ben, belki şahsî konuşmak istiyorum; sizi
ne ilgilendirir yani!
NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun efendim.
NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sayın Başkan, maddeler üzerinde Grubumuzun
adına bütün konuşmalar boş geçiyor...
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – O zaman konuşuruz.
BAŞKAN – Takdir sizin efendim; siz talep ederseniz, biz de konuştururuz.
NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Bir saniye Sayın Başkan.
Bu Grup, görüştüğümüz tasarı ve teklif üzerinde, ihtiyaç duyduğu, gerek
gördüğü madde üzerinde, arkadaşlarımız, grup adına söz alır konuşur, ihtiyaç
duymuyorsa, konuşmaz. Bir maksada matuf böyle bir açıklamanızı, doğrusu,
kınıyorum.
BAŞKAN – Efendim, ben Grubunuzla ilgili bir kasıt veya maksatla
konuşmadım. Benim muhatabım, bu kürsüye, bir manada, hakaret manasına
gelebilecek “sen” ifadesini kullanan, Grubunuza mensup bir sayın
milletvekilinedir. Yoksa, benim, Doğru Yol Partisi Grubuyla veya Doğru Yol
Partisinin Değerli Grup Başkanvekilleriyle hiçbir problemim ve sıkıntım yok.
NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Kaldı ki, bu Mecliste görüşülen tasarılar,
teklifler üzerinde susan, konuşmayan gruplar, iktidar ortağı partilerdir.
BAŞKAN – Peki efendim; teşekkür ediyorum.
A. TURAN BİLGE (Konya) – İktidar, az konuşur; iktidar, muktedir
demektir... İktidar az konuşur...
TURHAN GÜVEN (İçel) – Yok, yok, o, lügatî manası canım; konuşmazsa,
görüşü yok demektir.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum, karar yetersayısı arayacağım:
Maddeyi kabul edenler...
Efendim, Divan Katibi arkadaşlarımız arasında anlaşmazlık olduğu için
elektronik cihazla oylama yapacağım; 3 dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Karar yetersayısı vardır; madde kabul edilmiştir.
Müteakip maddeyi okutuyorum:
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Çeşitli Hükümler
Uygulanmayacak hükümler
MADDE 12. – Bu Kanun kapsamındaki hususlarla ilgili
olarak milletlerarası andlaşmalarda yer alan konularda; 22.11.1934 tarihli ve
2644 sayılı Tapu Kanunu, 9.8.1983 tarihli ve 2872 sayılı Çevre Kanunu,
18.1.1954 tarihli ve 6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu, 17.3.1954
tarihli ve 6326 sayılı Petrol Kanunu ve 31.8.1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman
Kanunu ile diğer kanunların tahdidi ve takyidi hüküm getiren ilgili maddeleri
uygulanmaz.
BAŞKAN – Fazilet Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mustafa
Geçer; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)
FP GRUBU ADINA MUSTAFA GEÇER (Hatay) – Sayın Başkan, kıymetli
milletvekilleri; görüşülmekte olan, 503 sıra sayılı, Petrolün Boru Hatları ile
Transit Geçişine Dair Kanun Tasarısının 12 nci maddesi üzerinde Fazilet Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi selamlıyor,
saygılar sunuyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; elbette ki, şu anda görüşmekte
olduğumuz Petrolün Boru Hatları ile Transit Geçişine Dair Kanun Tasarısı,
önemli bir tasarıdır, önemli bir boşluğu dolduracaktır; ancak, demin ki
konuşmamda da belirttiğim gibi, şu anda Türkiye’nin hayatî önemini haiz, petrol
üreten ülkelerle olan ilişkilerimiz, tarihî ve kültürel bağlarımız yanında, o
alanlarda etkinliğimizi geliştirmenin de çok önemli olduğunu burada vurgulamak
istiyorum. Şayet, o bölgelerde, o alanlarda, Türkiye, kendi etkinliğini, sosyal
ve siyasî etkinliğini artırmadığı, bunu artırıcı yönde tedbirler almadığı
takdirde, yasalar çıkarılsa bile, ömür boyu otomobil sahibi olamayacak bir
insana ehliyet vermek gibi bir durumla karşılaşırız ki, çıkarılmış yasalar da
fazla bir şeye yaramaz.
Şu anda görüyoruz ki, Türkiye’nin tezine karşı, özellikle petrol üreten
Kafkas ve Ortaasya ülkelerinde yeni alternatifler geliştirilmektedir. Elbette,
bunun başını çekenler, küresel ve bölgesel planlama yapan ve politika üreten
uluslararası dev firmalar ve ülkelerin, bu alanlarda etkin olduğunu görüyor ve
burada Türkiye’nin daha etkili olabilmesi için, bu küresel ve bölgesel plan
üreten devlerin rekabet ve güreş alanına Türkiye’nin çevrilmemesini istiyoruz.
Küresel ve bölgesel planların, enerji alanında, sosyal alanda, siyasî, askerî
güvenlik alanlarındaki çabaları ve küresel planlar içerisinde, Türkiye’nin bütün
boyuttaki menfaatlarıyla örtüşebilen alanların genişletilmesi, cumhuriyet
hükümetlerinin, muhakkak, tarihî bir sorumluluğu olması gerekir. Bu alanda,
Türkiye’nin, çabalarını daha da artırmasını temenni ediyoruz.
Bugün, bölgede, Rusya Federasyonunun şu anda yeni seçilmiş başkanları
Putin’in, eski Sovyet Rusya’nın yayılmacı politikalarını diriltme çabası
içerisinde olduğunu görüyoruz. Doğrusu, burada, Türkiye’nin edilgen bir
politika izlemesini yadırgıyorum ve endişe duyuyorum.
Kazakistan’da ve diğer Ortaasya cumhuriyetlerinde yapılan toplantılara,
Amerika Birleşik Devletleri ve hiç ilgisi olmayan ülkelerin çağrılmasına
rağmen, Türkiye’nin çağrılmayışı, geçenlerde, yine, Kırgızistan’da, Lenin
heykelinin koruma altına alınması, bu bölgelerde (Kafkasya, Bakü ve Ortaasya
cumhuriyetleri bölgelerinde) Rus etkinliğinin artmasına ve daha çok etkin
olmasına işaret olarak değerlendirilebilecek önemli gelişmelerdir.
Bunun için, yasalardan önce, bu alanlarda, gerçekten, Türkiye’nin
etkinliğinin artırılması yönünde, hükümetlerimize tarihî büyük sorumluluklar
düşmektedir.
Görüşülmekte olan yasa tasarısının 12 nci maddesinde, bu kanun
kapsamındaki hususlarla ilgili olarak milletlerarası antlaşmalarda yer alan
konularda; 2644 sayılı Tapu Kanunu, 2872 sayılı Çevre Kanunu, 6224 sayılı
Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu, 6326 sayılı Petrol Kanunu, 6831 sayılı Orman
Kanunu ile diğer kanunların tahdidi ve takyidi hüküm getiren ilgili
maddelerinin uygulanamayacağı, uygulanamayacak hükümler içinde sayılmıştır.
Doğrusu, burada “diğer kanunlar” ibaresi de kullanılarak, kanun
tekniğine hiç uygun olmayan bu ibareyle birlikte diğer 5 yasanın sayılmasını
anlamak mümkün değildir. Zira, burada, birtakım kanunların ihtilafı karşısında,
zaten, Anayasamızın 90 ıncı maddesinde, usulüne uygun onaylanmış uluslararası
anlaşmalar ile içhukukumuzun çeliştiği, ihtilaf doğduğu alanlarda uluslararası
anlaşmaların daha etkin olacağı ve geçerli olacağı, öncelikli olacağı
varsayılmıştır ve bu da, böyledir; ama, burada, yasa tasarısında, bu tip
uluslararası anlaşmalarla ilgili çıkacak ihtilaflarda, 5 kanunun sayılması ve
arkasından “diğer kanunların da” denilmesini kanun tekniği açısından anlamak
mümkün değildir. “Diğer kanunlar” denildiği zaman, herhalde, Türkiye’nin
içhukukuna ait tüm kanunlar zikredilmektedir; çünkü, bu kelime son derece
muğlak ve soyut bir kelimedir ve bunun, kanun metnine ithal edilmesi de, kanun
yapma tekniği açısından anlaşılabilir gibi değildir doğrusu.
Burada, daha çok dikkatimi çeken; yani, yukarıda zikredilen yasalar ve
diğer kanunların tahdidi ve takyidi; yani, sınırlayıcı ve kayıt altına alıcı
maddelerinin, sadece, uluslararası petrolle ilgili veya milletlerarası
anlaşmalarda yer alan konularda ihtilaf vukuunda, sadece, tahdidi ve takyidi
maddelerinin uygulanmayacağı zikredilmiştir. Oysaki, diğer alanlarda da, diğer
maddelerinde de, bir kanunlar ihtilafı çıktığı vakit, herhalde, uluslararası
anlaşmalar, içhukukun yasalarından, mevzuatından daha öncelikli olacağı için,
bu maddenin bu yasaya konulmasına da, aslında, bir türlü anlam veremiyorum.
Diğer taraftan, özellikle, Çevre Kanununun da burada zikredilmesi...
Aslında, çevreyle ilgili uluslararası düzeyde birtakım anlaşmalar yapmış
bulunuyoruz. Acaba, çevre kanunlarıyla çelişen veya Çevre Kanununa ihtilaf
çıkaran birtakım uygulamalarda, çevre kanunları ve çevreyle ilgili uluslararası
sözleşmeler ve taraf olduğumuz sözleşmelerdeki maddelerle de çelişki çıktığı
zaman, bu ihtilafların nasıl giderileceği de merak konusudur.
Özellikle, Türkiye’nin çevre konusunda hassasiyetini burada vurgulamak
istiyorum; zira, cumhuriyetin son kırk
yılından bu yana, Anadolu coğrafyası bu kadar tahrip edilmemiş, bu kadar
pervasızca, sorumsuzca kirletilmemiştir. Bunun için “gelecek nesillerden emanet
olarak aldığımız” dediğimiz bu ülke coğrafyamızı, gelecek nesillere daha güzel
bir şekilde, ekolojik dengesi bozulmamış, çevre şartları tahrip edilmemiş,
insanların yaşayabileceği bir şekilde teslim etmemiz ve intikal ettirmemiz
gerekmektedir.
Burada, ülkenin çevre ve birtakım millî ve güvenlik konularını gözardı
etmek ve bunların milletlerarası anlaşmaların daha da gerisinde tutmak,
Türkiye’nin bazı önceliklerini gözardı etmek anlamına gelir ve çevre konusu da,
özellikle bu yasada sayılmış. Çevrenin ihmali, hiçbir gerekçeyle gözardı
edilemez diye düşünüyorum. Zira, Anadolu’da devlet kurmuş tüm milletlerin,
Anadolu coğrafyası üzerinde oluşturduğu medeniyetlerde ekolojik dengenin
bozulmadığı, hatta görüntü bozukluğunun, kirliliğinin dahi oluşturulmadığı ve
dünyanın en güzel medeniyetlerinin inşa edildiğine şahit oluyoruz. Selçuklu ve
Osmanlı ecdadımızın dahi, Anadolu’da, Anadolu’nun doğal ve ekolojik yapısını,
dokusunu koruyarak, âdeta dünyayı, dünya politikalarını bir mektupla dahi idare
edebilecek konuma çok kısa sürede geldiğini görüyoruz; ama, cumhuriyet
döneminin özellikle son kırk yılında, kıyılarımızın talan edilmesi,
betonlaşmalar ve imar planlarının birtakım kayırmalar ve torpillerle değişik
uygulamaları, gerçekten, kıyılarımızın kirlenmesini, hatta, görüntü
kirliliğini, artık, önü alınmaz bir seviyeye getirmiştir.
Burada, aslında, hiçbir gerekçeyle de, çevrenin kirletilmesi ve
korunmaması gözardı edilemez diye düşünüyorum; zira, petrolün boru hatlarıyla
taşınması, elbette ki, Türkiye’nin coğrafî konumu açısından çok önemli bir
şeydir. Türkiye, uyguladığı politikalarla uluslararası boyutta ve petrol üreten
bölgeler üzerinde etkinliğini sağladığı zaman, ülkemiz, gerçekten, petrol boru
hatlarının, transit taşımacılığın bir koridoru, bir santralı haline gelecektir,
bu da, ülkemizin ekonomik çıkarları açısından çok önemlidir. Ancak, deminki
konuşmamda da zikrettiğim gibi, ekonomik boyutundan öte, örneğin,
Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattının Türkiye’ye sağlayacağı 300 milyon dolarlık bir
ekonomik gelirin, aslında, çok fazla bir önemi yoktur. Yani, şu günümüzün
konjonktüründe ve ülke yatırımlarının, bilanço olarak, yatırım boyutlarının son
derece yükseldiği, milyarlarca dolar boyutlara geldiği bir ortamda, 300 milyon
dolarlık bir getirinin çok önemi yoktur. Ancak, bunun geri planda, demin
dediğim gibi, politik, siyasî, kültürel ve Türkiye’nin bölgedeki etkinliğini
artırıcı boyutu, elbette ki, daha yüksektir. Bunun içindir ki, şu anda
Rusya’nın başında bulunan Sayın Putin, bugün, Ortaasya cumhuriyetleri üzerinde,
Stalin döneminin yayılmacı emellerini uygulama adına, birtakım adımlar atmakta
ve bu adımlarda da başarılı olmaktadır. Kazakistan ve Türkmenistan
petrollerinin Rusya üzerinden taşınmasında, hatta Bakü petrollerinin Rusya
üzerinden taşınmasında güdülen amaç, aslında, belki de ekonomik değil, bunun geri
planındaki yayılmacı politikaların ve Rusya’nın bölgedeki etkinliğinin
artırılmasına matuf birtakım hareketlerdir diye düşünüyorum ve bu noktada da
birtakım adımlar atmakta, birtakım mesafeler almaktadırlar. Hatta, Hazar
petrollerinin İran Denizine akıtılarak, o bölgelere intikal ettirilmesi...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Geçer, lütfen tamamlayın efendim.
MUSTAFA GEÇER (Devamla) – ... Türkiye’nin bu bölgede, bu tip gelişmelere
daha dikkatlice ve daha etkin yaklaşmasını gerektirmektedir.
Bu yasanın, her şeye rağmen, elbette ki ileriye yönelik, Türkiye’nin
lehine oluşabilecek anlaşmalarda, petrol boru hatlarının Türkiye’de tesis
edilmesinde bir yasal boşluğu doldurması açısından faydalı olacağı
kanaatindeyim, hayırlı olmasını diliyorum. Bu vesileyle Yüce Heyetinizi
selamlıyor, saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Geçer.
Doğru Yol Partisi Grubu adına, Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın;
buyurun efendim.
DYP GRUBU ADINA MURAT AKIN (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 503 sıra sayılı Petrolün Boru Hatları ile Transit Geçişine
Dair Kanun Tasarısının 12 nci maddesi üzerinde, Grubum adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 11 ve 12 nci madde dahil, 2 maddede, ilgisi
olmayan kanunlarla ilgili, belki 15-20 tane kanun tasarısında yeni düzenlemeler
getirilmektedir.
Biraz önce geçen maddeye baktığımız zaman, 11 inci maddeyle, harç
kanunlarında, vergi kanunlarında, eski ismiyle muamele, yeni ismiyle banka ve
sigorta muameleleri vergisiyle ilgili kanunda, tapu harç dahil, belki 20’ye
yakın kanunda düzenleme getiriliyor. 12 nci maddeyle de 2644 sayılı Tapu
Kanununda, 2872 sayılı Çevre Kanununda, 6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik
Kanununda, 6326 sayılı Petrol Kanununda ve 6831 sayılı Orman Kanununda... Yani,
böyle bir kanun düzenleme tekniği görülmemiştir. Diğer bir kanunda, başka bir
kanunla ilgili sınırlama getirilmesi, her şeyden önce kanun tekniğine aykırı. Eğer,
yeni çıkan bir kanunla ilgili yapılacak düzenlemede, meriyette olan kanuna
mugayir hükümler yer alıyorsa, meriyette olan kanunlardaki ilgili hükümleri
muhtevi değişikliklerin müzakere edilmesi, daha doğru olacaktır.
Şimdi, arkadaşlarımız kalktılar 12 nci maddeyle ilgili “bu, vergi
alınmasını önleyen madde değil, ancak karışık vergileri bir başlık altına almak
suretiyle yatırımcıyı teşvik edici bir maddedir” dediler. Yine, görüşülmekte
olan, müzakere edilmekte olan 12 nci maddede de buna benzer ifadeler kullanılacaktır,
iktidar tarafından hiç şüphesiz; ama, baktığımızda, geçen maddede belki 8-10
vergi bu müteahhitten, müteşebbisten, şirketlerden alınmıyor. Sebep ise,
yatırımda kargaşaya neden olmaması için.
Şimdi, bakıyoruz, 100 kilo kuruüzüm teslim eden bir çiftçiden veya 1 ton
buğday teslim eden çiftçiden, ofis, stopaj alıyor, Bağ-Kur borcu varsa alıyor,
bankaya olan borcu varsa alıyor; yani, 5-10 vergi veya gecikmiş kamu alacağı
tahsil ediliyor da, milyarlar, trilyonlar alacak bir müteahhitten, kamunun yatırımları
için esas olan gelirin, kargaşaya sebep olmaması için alınmasından vazgeçilmesi
acaba doğru mudur?!
Malum, bir ekonomik istikrar programı uyguluyoruz. Bu ekonomik istikrar
programının bir ayağını da, vergi gelirleri teşkil etmektedir. Vergi
gelirlerinin tahsilini, tahakkukunu esas alacak, takibini esas alacak
şirketlerden bu vergiler ve ödenen peşin, avans olarak ödenen bu paralardan
alınmadığı takdirde, bu ekonomik istikrar tedbirlerinin muvaffak olması,
başarıya ulaşması nasıl olacak?! Dolayısıyla, burada görüşülen tasarıda yer
alan hükümler, hükümetin üç yıl içerisinde, üç yıl sonra netice alacağı
ekonomik istikrar tedbirlerine aykırı hükümleri ihtiva etmektedir.
Beş on tane vergi alımından vazgeçiliyor. Öbür taraftan, Çevre Kanunu...
Malum, bilhassa, insanlarımızın en çok muhatap olduğu hadiselerden bir tanesi
de, çevre problemlerindeki anlaşılmaz tutumun giderilememesidir. Şimdi, burada,
bir hüküm getiriyorsunuz, bu hükmün nerede başlayacağı nerede biteceği belli
değil, çevreye ne kadar tahribat vereceği belli değil; ama, Çevre Kanunundaki
ve Petrol Kanunundaki tahdit ve kayıtlı sınırlamalar, bu kanunu bağlamaz diye
hüküm koyuyoruz. Ne kadar yanlış bir uygulama; hangi amaca hizmet ediyoruz?!
Muhalefet konuşmuyor deniliyor; biz konuştuğumuz zaman, mutlak surette,
kanundaki teknik hataları, başlangıçta teknik hataları biliyoruz. Burada teknik
hataları ifade edeceğiz ve sizlerin, bu Meclisin, bizlerin mahcup olmaması
için, bunları burada ifade etmiyoruz. Niye ifade etmiyoruz; vergi kanunlarında,
sigorta kanunlarında, SSK’da olduğu gibi, altı ay sonra, bu, yine gelecek,
burada yine müzakere edilecek; bu müzakere safhasında, burada acele olarak
çıkarılan ve yanlış uygulamalara neden olacak hususlar giderilecek; bunları o
gelecekteki, istikbaldeki müzakerelerde ifade edeceğimiz için şimdi
konuşmuyoruz; ama, arzu ediyorsanız, burada, her maddede konuşacağız;
yanlışlarınızı, nakıs olan hususları, kıst olan durumları dile getireceğiz.
Bu görüş ve düşüncelerle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akın.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR
ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR
ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sayın konuşmacının
değindiği hususlarla ilgili, Yüce Meclise, kısaca bilgi arz etmek istiyorum.
Şimdi, burada, bir teknik hata yok; ayrıca, biz, muhalefetin buradaki
konuşmalarından mahcup değil, memnun oluruz. Burada, yaklaşımda bir
farklılığımız var.
Şimdi, ben, dönüp dönüp aynı şeyi söylüyorum; çünkü, ancak, böyle
anlaşabileceğiz birbirimizle. Şimdi, bu kanun tasarısının 1 inci maddesinde
deniliyor ki: “Türkiye’nin taraf olduğu milletlerarası antlaşma hükümlerinin
uygulanmasını sağlamaktır.” Yani, her şeyden önce, milletlerarası bir
antlaşmayı var kabul edeceksiniz ve bu milletlerarası antlaşmaya göre
düzenlenen bir kanun olduğunu düşüneceksiniz. Şimdi, eğer, kanunun 1 inci maddesinde
olduğu gibi, milletlerarası antlaşmayı var kabul ediyorsanız, o zaman,
döneceksiniz, Anayasamızın 90 ıncı maddesine bakacaksınız. Anayasanın 90 ıncı
maddesi, usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmaları kanun
hükmünde saymaktadır; öyle değil mi ve bu kanunların Anayasaya aykırılığı dahi
iddia edilememektedir.
Bir transit petrol boru hattı projesiyle ilgili olan milletlerarası
antlaşma ile içhukuktaki bir kanun maddesinin uyumsuzluğu söz konusu olduğunda,
kanunun o anda değiştirilmesi mümkün olmayacağından -bunu değiştirmek
zorundasınız zaten- bu uyumsuzluk nedeniyle, antlaşmanın uygulanmamasından
dolayı devletimizin aleyhine doğabilecek tazminatı önlemek ve aynı zamanda,
devletimizin milletlerarası sorumluluğuna meydan vermemek için, ileriye
yönelik, tamamen tedbir mahiyetinde getirilen bir hükümdür bu 12 nci madde;
başka bir şey değil. Biz, Türkiye’deki hiçbir kanunun uygulanmasından
vazgeçiyor değiliz. Milletlerarası antlaşma olmaması halinde sizin dedikleriniz
doğrudur; eğer, bir milletlerarası antlaşma olmamasına rağmen, biz, bu kanunu
yürürlüğe koyarsak, siz haklısınız; ama, burada, milletlerarası bir antlaşmayı
var kabul ederek bu kanunu dizayn ettik ve var olan milletlerarası antlaşmadaki
hükümler ile sizin içhukukunuzda birtakım çatışmalar, birbirine aykırı durumlar
hasıl olursa, siz, zaten içhukukunuzu milletlerarası antlaşmaya göre düzenlemek
zorundasınız. Bu düzenleme esnasında, zaman kaybını -çünkü, bunlar süreli
anlaşmalar olacaktır- önlemek bakımından, şayet böyle bir şey olursaya matufen
konulmuş bir hükümdür.
Yine, vergi alınmıyor diye bir iddiada bulunuldu. Şimdi, Türkiye’nin
yaptığı, Bakü-Ceyhan’a dönüyoruz ve buradaki uygulamayı da kastederek
konuştuğunuzu tahmin ediyorum. Şimdi, biz, bir geçiş ücreti alıyoruz. Biz,
bütün bu vergileri, bu geçiş ücretinin içinde zaten hamule ettik; yani,
Türkiye’nin, burada, herhangi bir vergi kanununun uygulamasından vazgeçmesi
veya şu veya bu vergi kanununu yok kabul etmesi diye bir şey söz konusu değil.
Türkiye’nin, çeşitli vergi kanunlarından doğan haklarını burada birleştirdik,
bir geçiş ücreti tarzında, bir vergi niteliğine soktuk.
Yine başka bir husus: Yatırımcı, bütün bu vergi kanunlarında her türlü
değişikliğin, geçen zaman içinde yapılabileceğini kabul etmek durumunda.
Diyelim ki A hükümeti görevde, değişiyor, B hükümeti geliyor, B hükümeti,
diyelim ki, KDV oranını şu miktarda artırıyor veya Kurumlar Vergisini bu
miktarda azaltıyor, lehte veya aleyhte değişikliklerin husule gelmesi her zaman
mümkün; çünkü, vergi kanunları... Yine biz de, burada, sizin de eleştirilerinize matuf olduğu gibi, vergi
kanunumuzu birkaç defa değiştirdik. İşte bu değişikliklerden yatırımcının
etkilenmemesi bakımından, burada bir sabitlik getirilmiştir. Yoksa, Türkiye’nin
vergi kanunları uygulanmasın, Türkiye burada vergi almasın diye bir ihtiyaç ve
kasıt içinde değiliz. Biz, transit ülkeyiz; Azerbaycan bunun aksini yaptı.
Azerbaycan, burada bir kâr doğabileceğini ve doğacak olan bu kâr üzerinden...
Çünkü, Azerbaycan çıkış ülkesi, kendi sınırları içindeki bir boru hattının
düzenlenmesi ve ayrıca, Azerbaycan’ın diğer petrol şirketleriyle, şimdiye kadar
yapmış olduğu bütün anlaşmalarda zaten bu tarzda bir vergi uygulaması var.
Arz ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Madde üzerinde şahısları adına söz talebi...
KAMER GENÇ (Tunceli) – Var efendim.
BAŞKAN – Söz talebi var; siz de talep ediyor musunuz?
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ediyorum.
BAŞKAN – Sizi de ilave edeyim efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi Sayın Başkan, bakın, Divan Kâtibi arkadaşımızın
bana gönderdiği pusulayı okuyorum, diyor ki: “Sayın Genç, oturumun başından
önce, bütün maddelerde kişisel söz alınmıştır, siz üçüncü sıradasınız.”
Fakat, siz, 4, 5, 7,9 ve 10 uncu
maddeleri oylarken “kişisel söz talebi yok” dediniz.
BAŞKAN – Onlar vazgeçtiklerini bana bildirdiler o arada; ondan, herhalde Divan Kâtibinin haberi olmamış.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bana diyorsunuz ki... Doğrusunu söyleseniz daha
saygınlık kazanırsınız...
BAŞKAN – Sizi yanıltmam için bir sebep var mı?!
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sırf beni konuşturmamak için... Bakın, bunlar
tutanaklara geçiyor, bu Meclisi ne kadar keyfî idare ettiğiniz görülecek.
BAŞKAN – Sizi niçin konuşturmayayım, siz bir sayın milletvekilisiniz,
İçtüzüğün size verdiği imkânları her zaman kullanabilirsiniz. Benim sizi
konuşturmamak gibi bir imkânım var mı?
KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, ben şimdi söz istemeseydim “söz
isteyen yok” deyip geçecektiniz.
BAŞKAN – Hayır efendim “şahıslar adına söz talebi var mı” diye sordum,
siz “var” dediniz, ben de “var” dedim ve sizi ilave ettim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Niye bana soruyorsun canım, söz talebi varsa
verirsiniz...
BAŞKAN – İzmir Milletvekili Sayın Rahmi Sezgin; buyurun efendim. (DSP
sıralarından alkışlar)
NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Ama Sayın Başkan, yakışmıyor, gerçekten
yakışmıyor bu. Olmaz, ayıp, tek kelimeyle ayıp bu.
BAŞKAN – Buyurun efendim.
NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Ayıp, alenen bunu yapıyorsunuz, Divandan
haberimiz var Sayın Başkan, yakışmıyor!.. Ayıp Nejat Bey!..
MURAT AKIN (Aksaray) – 5 dakika konuşsa ne olur yani?!
RAHMİ SEZGİN (İzmir) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Maddeyle, bu kanun kapsamında bulunan hususlarla ilgili olarak
imzalanmış veya daha sonra imzalanacak proje anlaşmalarında yer alan hususlarda
sınırlayıcı hükümlerin uygulanması hükme bağlanmaktadır. Bu kanun kapsamındaki
hususlarla ilgili olarak, milletlerarası anlaşmalarda 2644 sayılı Tapu Kanunu,
2872 sayılı Çevre Kanunu, 6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu, 6326
sayılı Petrol Kanunu ve 6831 sayılı Orman Kanunu ile diğer kanunların tahdidi
ve takyidi hüküm getiren ilgili maddeleri uygulanmayacaktır.
Tekrar, yasanın hayırlı olmasını diler, Yüce Heyete en derin saygılarımı
sunarım. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.
Şahsı adına, Denizli Milletvekili Sayın Hasan Erçelebi; buyurun efendim.
HASAN ERÇELEBİ (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Petrolün Boru Hatlarıyla Transit Geçişine Dair 503 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 12 nci maddesine geldik. Bu maddeyle ilgili şahsım adına söz almış
bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tasarının bu maddesinde, iç hukukumuzda geçerli olan kimi mevzuatlar, bu
tasarı çerçevesinde, sanki, yok sayılıyor gibi görünüyor.
Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanımız da açıkladı. Bu tasarı,
uluslararası proje ve hizmet alımlarına yöneliktir. O halde, bizim, şu ana
kadar imzaladığımız uluslararası anlaşmalar ve bundan sonra imzalayacağımız
uluslararası anlaşmalar geçerlidir. O nedenle, şu ana kadar imzaladığımız
uluslararası anlaşmaları yok varsayıp da iç hukukumuzda geçerli olan yasalar
üzerinde konuşursak, yanlış yapmış oluruz. O nedenle, tasarının 12 nci
maddesinde getirilen uygulamalar, tasarının geneli göz önünde
bulundurulduğunda, doğru adımlardır.
Bu arada, şunu da söylemek istiyorum: Özellikle, uluslararası
sözleşmelerde hizmet alımlarında, bu sözleşme ve hizmet alımlarını ülkemiz
adına imzalayan devlet adamlarımıza, yeri geldiğinde, bürokratlarımıza
güvenmemiz gerekir. Eğer, herşeyi şüphe üzerine kurarsak, 21 inci Yüzyılda,
çağdaş ülkeler arasında yarışmamız zorlaşır. Eğer, hata yapan devlet
adamlarımız olursa, önce, Yüce Halkımız, sonra, bu Yüce Meclis gerekeni yapar
diyorum; yasanın ülkemize yararlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (DSP,
MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bu konuşan, şahsı adına ikinci
konuşmacı mıydı efendim?
BAŞKAN – Evet ikinciydi efendim. Siz kaçıncı zannetmiştiniz?
KAMER GENÇ (Tunceli) – Farkına varmadım da onun için.
BAŞKAN – Müteakkip maddeyi okutuyorum:
İhtilafların çözümü
MADDE 13. – Transit petrol boru hatları projeleri ile ilgili olarak,
Devlet mercileri ile yatırımcılar arasında çıkabilecek ihtilaflar, ilgili proje
anlaşmaları hükümlerine göre, ilgili proje anlaşmasında başka bir hüküm
bulunmuyor ise Türkiye’nin taraf olduğu milletlerarası andlaşmalarda yer alan
çözüm usulleri vasıtasıyla ve/veya milletlerarası tahkim usullerine göre
çözümlenir.
BAŞKAN – Madde üzerinde, şahsı adına Sayın Hüseyin Akgül...
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Grup adına, Sayın Kamer Genç konuşacak
efendim.
BAŞKAN – Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Kamer Genç; buyurun
efendim. (DYP sıralarından alkışlar)
DYP GRUBU ADINA KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; aslında, tabiî, bize düşen, bu kadar keyfî bir yönetim
karşısında, bu Meclisi terk etmek; ama, bu, keyfî davrananlara avantaj
sağladığı için, buna aldırmıyoruz. Halk, herkesi görüyor. İnsanlarda vicdan
denilen bir kavram var, adalet duygusu var. Bu vicdan ve adalet duygusu,
insanları, toplumda, bulunduğu görevi hakça yapmaya zorlar; ama, bunun seviyesi
de kişiden kişiye göre değişir, herkesi kendi seviyesine göre
değerlendiriyoruz.
Değerli milletvekilleri, burada da, Türkiye’nin geleceği için çok büyük
bir tuzak madde var. Nasıl tuzak madde?.. Biliyorsunuz, bu tahkim meselesini
çok uzun uzadıya düşünmek lazım.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye’nin, uluslararası düzeyde hiçbir dostu
yoktur. Bakın, Avrupa İnsan Haklarına gidin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
gidin; birçok yerde, bakıyorsunuz bir Avrupa ülkesine; tanıdıkları ülkeyle
ilgili verdikleri kararlarda temel aldıkları esaslar ile Türkiye’yle ilgili
verdikleri bir kararda temel aldıkları esaslar arasında tamamen çifte standart
vardır.
Şimdi, bu madde ne yapıyor; milletlerarası tahkime gidiyor. Yani,
transit boru hatlarıyla ilgili ihaleleri yapacaklar ya... Daha petrol yok
ortada, nereden geleceği de belli değil. İhale yapacaklar. İhaleyi de, yine
boruları döşerken, kendi yandaşları müteahhitlere verecekler. Bakın, göreceğiz.
Yani, bunu bugün konuşuyoruz... Ha, burada da, bunlara, tam ballı olabilmesi
için, tam kaymaklı ve ballı bir ihale verebilmeleri için uluslararası tahkime
getirecekler; Türkiye’de de tahkim sistemini koyalım... Sonra, tahkime niye
gidelim ki; yani, uluslararası tahkime?..
Siz, şimdi, bir Fransıza, bir İsviçreliye, bir Amerikalıya karşı,
Türkiye’de yapılan bir ihaleyle ilgili, zorunlu olarak, uluslararası tahkime
gittiğiniz zaman, o kişi, Türk Milletini veya Türkiye Cumhuriyeti Devletini mi
düşünecek, yoksa, müteahhidi mi düşünecek?
Geçen gün, bir müteahhit arkadaş “ben bir fabrika için, İtalya’da bir
firmayla boru anlaşması yaptım. Anlaşmamıza göre, yeni, hiç kullanılmamış boru
verecekti; fakat, İtalyanların bana verdikleri borular kullanılmış borular.
Biz, İstanbul Teknik Üniversitesini bilirkişi tayin ettik ve bunun kullanılmış
olduğunu kabul ettik. Hakem olarak, İsviçre’deki bir hakemi kabul etmiştik;
İsviçre’deki hakem ‘ben, Türk üniversitelerinden alınan raporu kabul etmiyorum’
dedi, gitti, yabancı bir mühendisi tayin etti ve İstanbul Teknik
Üniversitesinin verdiği raporu kabul etmedi” dedi.
Değerli arkadaşlarım, bakın, Türkiye’ye karşı dış ülkelerin bakış
açılarını -bileceğinize inanıyorum- düşündüğünüz zaman, hakikaten, bu maddeler
Türkiye’nin başına bela. Ancak, müteahhidi düşünenler, müteahhit ile
yandaşlarını düşünenler bu maddeleri koyabilirler, Türkiye Cumhuriyeti
Devletini düşünenler koyamazlar; çünkü, burada, getirilen, öngörülen husus, hak
ve adalet ilkeleri içinde –yani, bir müteahhit iş yaparken, hakikaten, gerçek
kazancı neyse biz bunu ödeyelim anlamında- değil, Türkiye’yi tamamen tuzaklara
götürecek bir şey.
İşte, biliyorsunuz, o enerji ihalelerinde –46 enerji ihalesi yapılmıştı–
bunları tahkim kapsamına almak için, bu Bakanla burada yaptığımız mücadele var.
İşte, ben bir laf sarf ettim diye, hemen gitti, 10 milyar liralık tazminat davası
açtı. Açsın, ben onlardan korkmam; ben sözümün eriyim. Benim burada söylediğim
sözleri, ileride gelecek insanlar okuyacak. Bakın, o 46 enerji sözleşmesi...
Tabiî, bir kısmı medya patronlarına verilmişti. Onların yerine getirmek zorunda
oldukları mükellefiyetler vardı; hepsini kurtardı. Devletin zararı ne;
bilmiyoruz.
Değerli milletvekilleri, tahkimin de usulü şu; biliyorsunuz: Bir
sözleşme yapıyorsunuz. Sözleşmeyi kim yapıyor; bir genel müdür veya bir grup.
Bu, tahkim olmadan önce, kamu hizmeti sözleşmesi olunca, Danıştayın
incelemesine gidiyordu. Danıştay, alıyor bu sözleşmeyi, mühendisini alıyor,
hukukçusunu alıyor, teknik elemanını alıyor, açıyor büyük bir grup; acaba,
yapılan bu sözleşmede ülkenin zararı nedir, kârı nedir, müteahhide ne avantajlar
sağlanmıştır; onları enine boyuna tartışıyor ve diyor ki: “Arkadaş, sen, bu
sözleşmenin şu hükmünde hata etmişsin. “ Ama, şimdi biz bunu kaldırdık; tahkime
gidiyoruz ya... Tahkime gidince ne oluyor, biliyor musunuz; biliyorsunuz
elbette ki. Bir tane genel müdür, müsteşar veya eğer bakanlık kendi yandaşları
bir müteahhide onay verecekse, ona çok avantaj sağlayacak, ona belki ömür boyu
kazanç sağlayabilecek bir sözleşme yapacak. O sözleşmede de, kendileri, eğer bu
sözleşmeden ihtilaf çıkarsa, bir hakem tayin edecekler. Tahkim, işte bu! Şimdi,
bu sözleşme, gizli sözleşmedir; ama, imtiyaz sözleşmesi olunca, Danıştayın
denetimine gidince, orada, biliyorsunuz, açıklık vardır. O bakımdan, burada,
bir de bu tarafı var... Uluslarararası tahkimi, bence, burada kaldırmamız
lazım. Yani, bir boru, Türk müteahhidi tarafından yapılıyorsa, Türkiye
hudutları içinde yapılıyorsa, ihtilaf çıkıyorsa, Türkiye’de halledilsin canım;
niye milletlerarası tahkime gitsin?!
Tabiî, biz bunları söylüyoruz; ama, herhalde, siz de... Bilmiyorum
yani... Ben mi yanlış konuşuyorum, yoksa, memleket menfaatı burada söylendiği
zaman, hakikaten, rahatsız mı olunuyor; kavrayamıyorum. Hakikaten,
kavrayamıyorum; yani, kendi kendime de düşünüyorum. Ama, burada, hakikaten,
uluslararası tahkim, Türkiye’nin geleceğine karşı yapılan büyük bir darbedir.
Şimdi, düşünebiliyor musunuz; bu gaz ihalelerinde çok büyük bir avantaj
var, büyük avantalar vuruldu. Bir de, daha ortada petrol yok, Bakü-Ceyhan’dan
daha petrol çıkıp çıkmayacağı belli değil, konsorsiyum “ben buraya petrol
vermeyeceğim” diyor “ ancak, 10 milyar, 20 milyar dolarlık yeni kuyular
açarsanız ancak veririm” diyor; bunlar yokken, petrol boru hattı için kanun
getiriyor, hükümetimize yetki veriyoruz ve bundan çıkan ihtilafları da tahkime
götürüyoruz, hem de uluslararası... Bir de, bu hakemlere de çok dolgun dolgun
ücretler veriliyor. Buraya da hüküm koymuşlar; “bu ücretler bütçeden ödenek
olarak konulur” diyor.
Değerli milletvekilleri, bir devletin başına bu kadar tuzaklar kurulmaz.
Bu kadar tuzaklar kurulduğu bir devlet de, inanınız ki, ekonomik bakımdan
yaşamaz. Ben, bunları çok samimiyetle ve inanarak söylüyorum; hiçbir zaman art
niyetli değilim. Bu Bakan benimle ilgili çok benzetmeler yapıyor; ama, benim
konuşmalarımdan çok rahatsız olduğu için... Bu Başkan da, aynı, kendisi...
Geçenlerde “sen ANAP İl Başkanıyken, kardeşin BOTAŞ Genel Müdürüydü; ihale, bu
Mavi Akım ihalesini verdiniz” dedim. Bunları söyledik diye bize, maalesef,
cephe alıyor. İnsanların kişisel münasebetleri başka; ama, burada görev yapma
anlayışının ve davranışının insanların bir olgunluk ve kişisel husumetleri
dışına çıkması lazım. Olayın bu maddeyle getirilen özü bu.
Yarın, Türkiye’nin başına uluslararası tahkim kanalıyla çok büyük
belalar gelecektir. Eğer, sizler -iktidar parti- kabul ederseniz, ülke yararına
bir adım atmış olursunuz; kabul etmezseniz, bunun zararını, günahını siz
çekeceksiniz. Yalnız siz çekseniz iyi de, millet çekecek, milletimiz çekecek.
Biz istiyoruz ki, bu ikazlarımızı yapalım ve burada, hiç olmazsa, bu milletlerarası
tahkimi kaldıralım. Hiç olmazsa Türkiye’de tahkim olsun arkadaşlar. Hatta,
tahkime ne gerek var; gitsin, normal Türk mahkemelerinde yargılansın veya bir
ihtilaf çıkarsa, hakikaten, hiç olmazsa, bir bilirkişiye gitsin. Tahkimde,
belki bilirkişi olur; ama, tahkimde seçilecek bilirkişi de, yine, tarafların
anlaştıkları bilirkişi getirip, şey edecek. Burada, hakikaten, ülke yararına
çok büyük zararlar var; ama, bu zararları, bu kanun çıktıktan sonra
uygulamasında da göreceğiz. Ben, özellikle iktidar partisindeki
milletvekillerine rica ediyorum; bu milletlerarası tahkim usulünü buradan
kaldırsınlar ve Türkiye’nin başına yeni bir tuzak, yeni bir ekonomik bela
getirmesinler.
Biraz önce denildi ki: “Efendim, bu konuda bir eksiklik var.” Değerli
milletvekilleri, bu kanunun çıkması için hiçbir gerekçe yok. Türkiye’den bir
transit boru hattı geçecek. Türkiye’den elektrik geçiyor; özel bir kanunu mu
var?! Yani, bu elektrik hattı nasıl yapılacak?.. Efendim, ne bileyim, Maliye
bir alım... Bakın, Türkiye’de, devletin ihale kanunu var, temel kanunları var,
her hizmet alanının nasıl yapılacağına göre temel kanunlar var ve bu kanunlar
her sahada uygulanır; niye bunun için özel bir kanun getiriyoruz?! Yani, boruyu
döşeyecek, ihale edecek, A şehrinden B şehrine gidecek boruyu ihale sistemiyle
döşeyecek, gönderecek. Yani, niye bunun için özel bir kanun getiriyoruz?! İşte,
içindeki bu tuzak hükümlerini örtbas etmek için böyle bir madde koyuyorlar
içine, bu tuzak maddeleri koyuyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun efendim; lütfen tamamlayın.
KAMER GENÇ (Devamla) – İşte, bizim şey ettiğimiz, bu kanun çıktıktan
sonra... Vergi Kanunu da zaten çıktı. Zaten, o 9 tane gaz ihale sözleşmelerinde
de, daha kredi bulunmamış, ondan sonra, hiç ihtiyaç yokken 9 tane ihale
yapılmış, 170 milyon dolar peşin avans verilmiş. Bu da çıktıktan sonra “şimdi
boruları yapalım da, bunun rantını biz alalım; ama, ileride gaz gelir gelmez,
önemli değil; su basarız, borulara su basarız” derler. Ne olacak; o da bir nevî
gaz olur (!)
Teşekkür ederim efendim. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR
ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan. Bir açıklama mı yapacaksınız efendim?
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR
ERSÜMER (Çanakkale) – İzin verirseniz...
BAŞKAN – Buyurun efendim.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR
ERSÜMER (Çanakkale)– Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Aslında, cevap vermemeyi düşünerek yerimde oturuyordum; ama...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Ver... Ver... Ver...
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR
ERSÜMER (Çanakkale) – Hayır... Yani, bu zabıtlar okunacak. Yani, burada,
öylesine boş, öylesine yanlış, öylesine uydurma şeyler söyleniyor ki, öylesine
hayaller, halüsinasyonlar anlatıyor ki, cevap vermek zorunda hissediyorum
kendimi.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Yarın, o uygulamayı göreceğiz...
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR
ERSÜMER (Çanakkale) – Şimdi, ben, açık söylüyorum. Biz, bu uygulamayı yapacağız
ve burada bu lafları söyleyenler utanç duyacaklar; ama, ümit ediyorum,
sevinecekler...
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen utanç duyarsan ne olacak?!.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR
ERSÜMER (Çanakkale) – Şimdi, bakın, gayet net bir şey. Biz, ne yazmışız
buraya?.. Yani, eğer, bu, hakikaten, tarafları Türk olan ve Türk devleti ile
Türk vatandaşı arasında yapılan bir anlaşma olsa, Kamer Bey haklı, ne gerek var
uluslararası tahkime, biz niye böyle bir hüküm getirelim, böyle bir ihtiyaç
içinde olmayız; ama, bakın, ben, yine dönüyorum 1 inci maddeye. Milletlerarası
bir anlaşmanın varlığına göre düzenlendi bu kanun. Yine, hassaten, 13 üncü
maddede de açıkça belirtiyor ve burada -ne getiriyoruz- biz diyoruz ki:
“Türkiye’nin taraf olduğu milletlerarası anlaşmalarda yer alan çözüm usulleri
vasıtasıyla...” Yani, Türkiye, daha önce yapmış olduğu milletlerarası
anlaşmalarda belirlenen usullere göre hareket edecek veya milletlerarası tahkim
usullerine göre çözülecek. Milletlerarası tahkim, şimdiye kadar, Türkiye’de,
uzun zamandan beri uygulanıyor, kırk yıldır uygulanıyor. Nerede uygulanıyor?..
Şimdi, Hazine piyasaya çıkıyor, borç para alacak; milletlerarası tahkim
uygulanmıyor mu?! Sayın Genç, siz, bunları bilmiyor musunuz; çok iyi
biliyorsunuz!
KAMER GENÇ (Tunceli) – Var, ben biliyorum; ama, neyse...
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR
ERSÜMER (Çanakkale) – Ama, bilmenize rağmen, gelip burada bunları
söylüyorsunuz; bu bana üzüntü veriyor. Yani, Maliye Bakanlığı uluslararası
tahkimi; Hazine uluslararası tahkimi kırk yıldır kullanacak, uygulayacak; ama,
biz, milletlerarası bir anlaşmaya bina edilmiş bir sözleşmeye “uluslararası
tahkim” hükmünü, klozunu yazınca, vatanı satmış oluyoruz, yandaşlara peşkeş
çekmiş oluyoruz; ama, sonra da, dönüp sizden bu lafların hesabını mahkemede
sormaya kalktığım zaman da, rahatsız oluyorsunuz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Yok, rahatsız olmuyorum.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR
ERSÜMER (Çanakkale) – Saygılar sunuyorum efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)
ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun Sayın Çakan; bir şey mi var efendim?
ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Madde 60’a göre bir konuya açıklık getirmek için,
müsaade ederseniz, söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
biraz önce, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Necati Çetinkaya konuşma
yaptılar ve bu kanunun ne kadar önemli olduğunu, bu kanunun bir an önce çıkması
gerektiğini söylediler, bu kanunu hazırlayanlara teşekkür ettiler. Doğru Yol
Partisi Grubu adına, Sayın Kamer Genç çıktı -uluslararası tahkimle ilgili
olarak, anayasa değişikliği yaparak bu Meclis tarafından çıkarılan kanunu,
herhalde, kendisi unuttu veya bilmiyor- anayasa değişikliğiyle bu Mecliste
kanunlaşan konu üzerinde, tahkimle ilgili görüşlerini beyan etti.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bu ne konuşuyor?!. Neyle ilgili
konuşuyor?!.
ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Müsaade eder misiniz...
Doğru Yol Partisinin Grup adına yapılan konuşmasında Sayın Necati
Çetinkaya mı doğru söylüyor, yoksa, Sayın Kamer Genç mi doğru söylüyor?
Zabıtlara geçmesi açısından söylüyorum.
BAŞKAN – Peki efendim, anlaşıldı. Teşekkür ederim.
TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, kusura bakmayın; ama, bir partinin
sözcüleri üzerine yapılacak konuşmayı bir başka partinin grup başkanvekilinin
cevaplandırması hangi tüzükte var; bana gösterir misiniz?!
BAŞKAN – Efendim, ben, Sayın Grup Başkanvekiline bir açıklama yapması
için söz verdim.
TURHAN GÜVEN (İçel) – Neyi açıklıyor?
BAŞKAN – Yerinden, kısa bir açıklama yapması için, 60 ıncı maddeye
göre...
TURHAN GÜVEN (İçel) – Benim sözcüm üzerinde açıklama hakkı var mı
efendim?! Onun açıklama hakkı bana ait. Bir başka partinin grup
başkanvekilinin...
BAŞKAN – Peki, siz, bu tahkim konusundaki düşüncenizi grup olarak
açıklayacaksanız; size de söz vereyim efendim; buyurun.
TURHAN GÜVEN (İçel) – Efendim, tahkim konusunda bir arkadaşımızın görüşü
böyle olabilir, diğer arkadaşımızın...
BAŞKAN – Yani, bu çelişkiyi siz giderecekseniz, ben size de söz veririm
seve seve; buyurun.
TURHAN GÜVEN (İçel) – Müsaade buyurun efendim...
BAŞKAN – Size söz vereyim, bu çelişkiyi siz giderin, onun ifade etmiş
olduğu çelişkiyi...
TURHAN GÜVEN (İçel) – Niye çelişki bu, neden çelişki?!.
BAŞKAN – Benim için değil...
ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Kamer Genç mi haklı, Necati Çetinkaya mı?
TURHAN GÜVEN (İçel) – Bu kanun tasarısında uluslararası tahkimin uygun
olmadığını ifade ediyor.
BAŞKAN – Siz söz talebinde bulunduğunuz için söylüyorum.
ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Grup olarak hangisini destekliyorsunuz; biz,
milletvekili olarak öğrenmek istiyoruz.
TURHAN GÜVEN (İçel) – Bunun cevabını benden sorma hakkını hangi
kanundan, hangi İçtüzükten alıyorsunuz?
ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Fikrinizi öğrenelim...
BAŞKAN – Lütfen, karşılıklı konuşmayalım efendim.
Lütfen, Sayın Çakan...
Şahsı adına, Manisa Milletvekili Sayın Hüseyin Akgül; buyurun efendim.
(MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN AKGÜL (Manisa)– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Petrolün
Boru Hatları ile Transit Geçişine Dair Kanun Tasarısının 13 üncü maddesi,
yatırımıncı firma ile devlet mercileri arasında vuku bulacak bir ihtilaf anında
çözüm yollarını gösteren bir madde.
Sayın Bakan, biraz önce, değerli bir milletvekiline verdiği cevapta,
bunların hepsini açıkladı. Ben de, vaktinizi almama açısından, bir ihtilaf
olmayacağını umarak, şahsım adına, kanunun milletimize hayırlı olmasını diler,
Yüce Meclisi saygılarımla selamlarım. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
14 üncü maddeyi okutuyorum:
Değiştirilen hüküm
MADDE 14. – 29.7.1970 tarihli ve 1319 sayılı Emlak
Vergisi Kanununun 14 üncü maddesinin (g) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki
(h) bendi eklenmiştir.
“h) Petrolün boru hatları ile transit geçişi ile ilgili
projeler kapsamında; kamulaştırma ile görevlendirilen kamu kurum veya
kuruluşunun maliki veya irtifak hakkı sahibi olduğu ve ilgili proje
yatırımcıları lehine irtifak hakkı tesis edilmiş gayrimenkuller.”
BAŞKAN – Madde üzerinde şahsı adına, Sayın Hasan Çalış?.. Yok.
Sayın Enis Sülün?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
15 inci maddeyi okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 15. — Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe
girer.
BAŞKAN – Fazilet Partisi Grubu adına, Adıyaman Milletvekili Sayın Mahmut
Göksu?.. Vazgeçiyorsunuz.
Doğru Yol Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan
Bedük; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)
DYP GRUBU ADINA SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 503 sıra sayılı Petrolün Boru Hatları ile
Transit Geçişine Dair Kanun Tasarısının yürürlük maddesinde Doğru Yol
Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi,
şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına, saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, petrol, çağımızda olduğu kadar geçmişte de,
uluslararası fevkalade önem arz eden bir maden olarak değerlendirilmiş ve ülkelerin
sosyal, siyasal ve ekonomik politikalarını da etkilemiştir; âdeta, ülkeler,
birbirleriyle ilgili dışpolitikalarını dahi petrol üzerine kurmuşlardır.
Dolayısıyla, böylesine önemli, zarurî bir ihtiyaç olarak gündeme gelmiş olan
petrolün, çağımızda ve gelecekte de fevkalade önemli yeri olacağı muhakkaktır.
Petrolün, ülkelerin dışpolitikalarını da etkilediği bilinmektedir.
Petrol, büyük ülkeleri karşı karşıya getiren uluslararası harplerin yapılmasına
da neden olmuştur; soğuk harplerin de hedefi olmuştur. Bu itibarla, petrol, hem
insanlığa hizmet etmiş hem de doyumsuz dünya ülkelerinde birkısım toplumların
bir diğer toplumu imha etmesine kadar giden fevkalade önemli bir konu halinde
gündemde yerini almıştır.
Türkiye, dünyada petrol sektörü sürecine girmiştir. Petrol boru hatları
ve transit geçişine dair iş ve işlemlerin belli kurallara bağlanması gerektiği
muhakkaktır; bunu, hepimiz kabul ediyoruz. Zira, Türkiye’nin petrol sektörü ve
enerji sektörüyle ilgili her geçen gün önemi fevkalade artmaktadır. Zengin
doğalgaz ve petrol kaynaklarına sahip ülkelerle komşu olması gibi, aynı
zamanda, bekleyen, talep eden Avrupa ülkelerine karşı da bir transit geçiş yolu
üzerinde olması, âdeta, Türkiye’yi bir terminal ülke haline getirecektir ve
getirmiştir. Bu itibarla, Türkiye, yakın bir geleceğin, enerji ve doğalgaz
petrol ticareti yapan terminali konumu haline geleceğine göre, kendisini
yenilemesi, birkısım kuralları ortaya koyması gerektiği de muhakkaktır.
Türkiye, coğrafî konumu, ekonomik, sosyal ve siyasal stratejik önemi de dikkate
alındığında, gelecekle ilgili hesaplarını da buna göre yapmak
mecburiyetindedir. Mevcut potansiyeli en iyi değerlendirmek, iş ve hizmetleri
ileri ülkeler normlarına getirmek ve bununla ilgili birkısım tedbirleri de
almak mecburiyetindedir.
Değerli milletvekilleri, bu Meclisimiz, Avrupa Enerji Şartı Anlaşmasını
bir süre önce kabul etmiştir ve Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçmiş,
yürürlüğe girmiştir. Bu uluslararası şartın muhtevasında uyulması gereken
kurallar ve ilkeler açık olarak yer almıştır. Bakü-Ceyhan petrol boru hattı
anlaşması da iki gün önce kabul edilmiş ve onun da ekleri ve şartları, aynı
şekilde, yürürlüğe girmek üzeredir; daha, henüz, Resmî Gazetede
yayımlanmamıştır.
İşte, bu uluslararası anlaşmadaki ilkeler, esasen, zaten varken, yepyeni
bir anlayış içerisinde bu tasarının gündeme getirilmesinin nedenini anlamakta
biraz zorluk çekiyoruz. Tabiî ki bu kurallara ihtiyaç var; tabiî ki bu
kuralların, mutlak suretle yeni ve uluslararası normlara göre gündeme
getirilmesi ve kendi mevzuatımızın içerisine girmesi gerektiği muhakkak, bunu
kabul ediyoruz; ama, burada yapılmak istenen ne? Burada tereddütlerimiz var.
Tüm yetkilerin bakanlığa alınmasındaki anlam ne? Orada tereddütlerimiz var.
Yetkiler KİT’lerden alınmaktadır. KİT olarak bildiğimiz BOTAŞ veya diğer
kuruluşlardan bu yetkiler alınmaktadır ve dolayısıyla bakanlıkta
toplanmaktadır. Oysa, petrol sektörü bütün dünyada özel sektörün işgal ettiği
veya meşgul olduğu en önemli konudur. Bizde ise, acaba, petrol sektörü itibariyle,
yarın devletin daha fazla müdahaleci bir anlayışı mı söz konusu olacaktır?
Burada bir tereddütümüz var; bu tereddütümüzü ifade etmemiz gerektiği kanaatini
taşıyoruz.
Bir diğer husus: Hep özelleştirmeden bahsediyoruz. Bir taraftan
özelleştirmeden bahsediyoruz; ama, bir taraftan da petrol gibi önemli bir
konuda devletin daha fazla müdahale edebileceği birkısım düzenlemeleri
getiriyoruz.
Değerli milletvekilleri, BOTAŞ -boru hatlarıyla petrol taşıma- 1973
tarihinde Türkiye Cumhuriyeti ile Irak arasında imzalanmış bir anlaşmanın
gereği olarak ortaya çıkmıştır. Daha sonra, BOTAŞ, Türkiye Petrolleri Anonim
Ortaklığına bağlı bir kuruluş olarak hizmetini yürütmüştür. 1995’ten sonra ise,
BOTAŞ, müstakil bir KİT olarak, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin önemli
hizmetlerini yapan bir kuruluş olarak gelmiştir, bir teşekkül olarak hizmetini
yapmıştır ve 1976 yılından beri, Irak hampetrolünü transit olarak taşımaktadır.
Yani, 24 seneden bir BOTAŞ, bu kanun tasarısındaki görevlerini yerine
getirmektedir ve belli bir noktaya kadar da başarılı olmuştur.
17 Nisan 1995 tarih ve 22 261 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan BOTAŞ ana
statüsünün 11 inci maddesinde aynen “kuracağı ve/veya işletebileceği boru
hatları ve tesisleri ile ülkelerarası ve transit olarak kendine ve/veya
başkalarına ait petrol ve petrol mahsulleri ile doğalgazın nakliyatını yapar,
depolar, LNG taşımacılığı yapar ve bu amaçla tanker filoları kurar; yurt içinde
ve yurt dışında doğalgaz sıvılaştırma tesisleri kurar” denilmektedir. Başka bir
ifadeyle, bu kanun tasarısıyla getirilmek istenen her türlü faaliyet, Enerji
Bakanlığının bağlı kuruluşu olan BOTAŞ tarafından halen yapılmaktadır,
görevleri arasında da vardır.
Kanunun genel gerekçesine bakacak olursak, 6326 sayılı Petrol Kanununun
83 üncü maddesinin ihtiyaca cevap vermemesi nedeniyle, yeni bir kanunî
düzenleme yapılması ihtiyacının doğduğu ifade edilmektedir. Gerçekten, 1992
yılında başlayıp 18 Kasım 1999 tarihinde sona eren Bakü-Ceyhan boru hattı
müzakerelerinde “Türkmenistan doğalgaz projesine ait müzakereler, kanunî
düzenlemelere olan ihtiyacı açık bir şekilde ortaya koymuş bulunmaktadır” da
denilmektedir.
Halbuki, Bakü-Ceyhan petrol boru hattını gerçekleştirmek üzere, BOTAŞ,
hükümet tarafından doğrudan doğruya görevlendirilmiştir ve bu doğrudur.
Türkmenistan gazını transit olarak Avrupa’ya nakletmek üzere BOTAŞ
çalışmaktadır ve bu işi de BOTAŞ yapacaktır. Peki, bu kanun tasarısı olmadan
BOTAŞ bu işleri yapamıyor mu ki, Enerji Bakanlığı ayrı bir transit dairesi
kurup, ayrı bir transit kanununu Meclise getiriyor? Burada bir tereddütümüz
var.
Buradaki amaç, Enerji Bakanlığının, BOTAŞ’ın yetkilerini alıp kendisinde
toplamak istemesidir; bunu böyle alıyoruz. Enerji Bakanlığı, bir süreden beri,
TEAŞ’ın elindeki yap-işlet ihalelerini de yine yap-işlet-devret şeklinde
yaparak kendisinde toplamak istemektedir. Bakanlık, TEAŞ’ı da üçe bölerek, tüm
etkinliğini kırmış, yetkileri daha sıkı bir şekilde kendisinde toplamıştır.
Bakanlık, aynı böl ve yönet politikasını, kendisine bağlı BOTAŞ üzerinde de
sürdürmek istemektedir. Biz, böyle anlıyoruz bunu.
BOTAŞ’ı dörde bölme kararnamesinin hazırlandığı hususunda da bilgiler
geliyor bize. Ne oluyor burada; kurulacak olan şirketlerden bir tanesi, sadece
boru hatlarıyla taşımacılık yapacak olan... Yani, transit taşımacılığını bir
şirket üstlenecektir. Ancak, Bakanlığın BOTAŞ’ı yutma planı, bölme
operasyonuyla da bitmiyor; Meclise bu transit kanunu da getirmiş oluyor. Bize,
bu kanunun, Bakü-Ceyhan veya Türkmenistan boru hatları için getirildiği
söylenebilir ki, bu, pek gerçek değil; çünkü, bu Türkmenistan boru hattı
anlaşması, 3 Kasım 1999 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından
onaylanmış, bitmiş ve bu anlaşma yapılmış. Onaylanan anlaşma, Türkmen gazının
transit geçişini de kapsamaktadır. Bakü-Ceyhan anlaşması da, hatırlanacağı
gibi, 21 Haziran 2000 tarihinde Yüce Meclisin onayıyla yürürlüğe girmiştir. O
halde, getirilen kanun tasarısının neye hizmet edeceği hususunda tereddütlerin
ifade edilmesini, sadece, olumlu bir politika, olumlu bir muhalefet anlayışının
gereği olarak değerlendirmek lazım.
Özetleyecek olursak, Türkiye’de, mevcut yasal mevzuat, transit boru
hatları yapımına cevap vermiştir. Bu çerçevede, Irak-Türkiye boru hattı
yapılmış ve senelerdir işletilmektedir. Transit boru hatlarını inşa eden ve
işleten bu kamu kuruluşu, vardır ve çalışmaktadır; çalışmalarından da
devletimiz memnundur ki, yeni boru hatları için BOTAŞ’ı görevlendirmektedir.
Türkmenistan boru hattı anlaşması, Türkiye Büyük Millet Meclisinden de
geçmiştir; Bakü-Ceyhan da geçmiştir. Dolayısıyla, bütün bu şartlar altında,
özellikle, bu kanunun, birkısım ilkeleri getirmesi açısından doğru; enerji
şartına, Avrupa Enerji Şartı Anlaşmasına göre getirmesi gereken birkısım
ilkeler, birkısım prosedürler bakımından doğru; Anayasada yapılmış olan değişiklik
bakımından da getirilmesi gereken nokta itibariyle doğru...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun efendim.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) – ... ancak, yetkilerin Enerji
Bakanlığında toplanması hususunu, özelleştirme anlayışımızla ve özellikle,
Türkiye’nin uluslararası ilişkileri bakımından ve özel sektörün daha da fazla
ağırlık kazanması, serbest piyasa ekonomisi şartları bakımından, biraz dahi
olsa tereddütle, kesinlikle tereddütle karşılıyor ve o sebeple de, tenkitlerimizi
sürdürmeye devam ediyoruz.
Bu anlayış içerisinde, sizleri sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR
ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Açıklama mı yapacaksınız efendim?
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR
ERSÜMER (Çanakkale) – O kadar yanlış şeyler söylendi ki, izin verirseniz, bir
iki şey söyleyeyim.
BAŞKAN – Buyurun.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR
ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri...
BAŞKAN – Efendim, müsaade eder misiniz... Sayın Bakan, bir dakika...
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Cevap verin o zaman...
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR
ERSÜMER (Çanakkale) – Emredersiniz... Cevap vereceğim Sayın Grup Başkanvekilim.
BAŞKAN – Bir dakikanızı rica ediyorum efendim.
Değerli milletvekilleri, aldığımız karar gereğince, 19.00-20.00 saatleri
arasında ara vermemiz gerekiyor. Sayın Bakanın açıklamalarının sonuna kadar
çalışma süremizin uzatılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Bu kanun tasarısının bitimine kadar süreyi
uzatalım. Gruplar arasında bir anlaşma var. 1 maddemiz kaldı...
BAŞKAN – Efendim, bakın, biraz önce, Fazilet Partisi Grubuna
sordum, grup adına konuşmayacaklarını söylediler, şimdi, Fazilet Grubunun
tekrar Grup adına söz talebi var, diğer maddelerde de grup adına ve şahısları
adına söz talepleri var; dolayısıyla, bütün bunları toplayınca saat 20.00’ye
kadar çalışsak, yine tamamlanmamış oluyor; eğer, arzu ediyorsanız, hiç ara
vermeden çalışma konusunda bir kararınız varsa, ben varım.
ÖMER ERTAŞ (Mardin) – Devam edelim.
NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Madde bitimine kadar devam edelim.
BAŞKAN – Sayın Bakanın konuşması bitinceye kadar çalışma süremizin
uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Buyurun efendim.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR
ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; daha önce,
TEDAŞ bölündü. TEDAŞ’ın bölündüğü zamanda da iktidarda bulunan partinin Grup
Başkanvekili Sayın Bedük. Acaba, burayı bölmek için, yutmak için mi yaptınız bu
işi; yani, bölüp de yönetmek için mi yaptınız; hayır. Burada, kastı aşan
sözlerde bulunuldu; yani, bu bölme işlemi tamamen özelleştirmenin bir gereği
olarak yapılmaktadır ve bölünme sonucunda çıkacak elektrik piyasası kanunu
tasarısı yakında huzurlarınıza gelecek. Elektrik piyasası kanunu tasarısı
geldiğinde, bu bölünme işleminin neye matufen yapıldığını çok net bir şekilde
tespit etme imkânınız olacak.
BOTAŞ’la ilgili de aynı şeyi yapıyoruz. Biz, artık, BOTAŞ tekelinin
kalkmasını arzu ediyoruz hükümet olarak ve BOTAŞ tekeli kalktıktan sonra,
herkesin gazını ithal edebileceği, herkesin ithal ettiği gazı BOTAŞ’ın ana
iletimini yapıp dağıtabileceği bir gaz piyasasını yaratmaya uğraşıyoruz; yoksa,
ben, BOTAŞ’ın yetkilerini, TEAŞ’ın yetkilerini kendimde toplamak gibi bir
ihtiyaç içinde değilim. Tamamen devletleştirme değil, özelleşmeye matufen
yapılan bir iş olduğunu başlangıçta belirtmek istiyorum. Doğrudur, BOTAŞ boru
hatlarını inşa ediyor; ama, BOTAŞ, Türkiye’ye ait boru hatlarını inşa ediyor ve
Türk sınırları içinde kalan bu inşaatları kendisi için yapıyor.
Buradaki özel hüküm -yine, hemen başa döneceğim- biz burada
milletlerarası bir anlaşmayı hedef alıyoruz, miletlerarası anlaşmaya uygun
olarak inşa edilebilir bir boru hattının temelini sizlere arz ediyoruz. Yani,
burada eğer ben, Türkiye için, Türkiye adına, Türkiye’nin sahibi olacağı bir
boru hattı inşa edecek olsam, tabiî ki haklısınız; ne gerek var bu kanuna!
Otururuz, BOTAŞ ile biz bu işi çok güzel yaparız; ama, buradaki usul o değil,
burada milletlerarası bir anlaşma olacak. Transit bir boru hattından
bahsediyoruz; bir başka ülkeden çıkacak Türkiye’ye gelecek, Türkiye’den geçip
bir başka ülkeye gidecek bir boru hattı. Bu boru hattını inşa ettirecek olanlar
-zaten, dikkat ederseniz, bu hükümler hep buna yöneliktir-transit boru hattını
yaptıracak olan şirket, yatırımcı “boru hattının sahibi ben olacağım. Siz, inşa
etmek üzere, bana müteahhitlik yapmayı arzu ederseniz, yapabilirsiniz; bunu
işletmeyi arzu ederseniz, işletebilirsiniz” diyor. Buradaki özellik o zaten.
Bizim, burada, BOTAŞ’ı görmezliğe gelmek, BOTAŞ’ın yaptıklarını inkâr etmek
gibi bir hedefimiz veyahut amacımız yok, sizde de böyle bir şey yok; yani,
yanlış anlaşılma derken, onu kastetmeye çalışıyorum, tamamen, uluslararası bir
anlaşma.
Eğer, bu anlaşma veya bu kanun, Bakü–Ceyhan görüşmelerine başlamadan
önce bizim elimizde olsaydı, biz, dönüp dönüp, Maliye Bakanlığından yetki
alalım, Genelkurmaydan izin alalım, Enerji Bakanlığından şu isteği alalım gibi
bir ihtiyaç içinde olmayacaktık. Burada, Enerji Bakanlığına münhasıran verilen
bir yetki de söz konusu değildir. Sadece ve sadece, bu anlaşmanın
yapılabilmesine yönelik bir düzen içine girilmiştir.
Daha fazla da vaktinizi almak istemiyorum; saygılarımla arz ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Birleşime ara vermeden önce, özellikle grup başkanvekillerinin dikkatine
sunmak istiyorum: Bu tasarının tümü açık oylamaya tabidir; saat 20.00’de oturum
açıldıktan sonra, eğer tasarı üzerindeki görüşmeler tamamlanırsa, açık oylama
yapacağız, bunu da bilgilerinize sunmuş olayım.
Saat 20.00’de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.05
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma Saati
: 20.00
BAŞKAN :
Başkanvekili Nejat ARSEVEN
KÂTİP ÜYELER
: Mehmet ELKATMIŞ (Nevşehir), Melda BAYER (Ankara)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 116 ncı Birleşimin Beşinci Oturumunu
açıyorum.
503 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam
ediyoruz.
V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
5. – Petrolün Boru Hatları ile
Transit Geçişine Dair Kanun Tasarısı ve Çevre ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları (1/640) (S. Sayısı: 503)
(Devam)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet yerinde.
Tasarının 15 inci maddesi üzerindeki görüşmelere devam ediyoruz.
Şimdi, Fazilet Partisi Grubu adına, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat
Ayhan’a söz veriyorum.
Buyurun Sayın Ayhan.
FP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler;
enerji sektörüyle ilgili mühim bir tasarının sonuna gelmiş bulunuyoruz. Kanun
hayırlı olsun. Bu düzenlemeye ihtiyaç vardı. Bu düzenlemeyi hazırlayan Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı mensuplarına ve Muhterem Bakana teşekkür ediyoruz.
Bu vesileyle şunu ifade etmek istiyorum; transit petrol taşıma,
depolama, satış ve benzeri kelimeler, tasarının kapsam maddesinde uzun uzun
ifade edilmiş. Petrolün boru hatları ile transit geçişine ilişkin olarak; etüt,
güzergâh tayini, mühendislik, finansman, kamulaştırma işlemleri, inşaat,
devreye alma, işletme, bakım, onarım, genişletme, terminallerden yükleme,
depolama, sevkıyat, yönetim, terk işlemleri, terk sonrası çevresel
rehabilitasyon faaliyetlerini ve projelerle ilgili diğer tüm faaliyetleri
kapsayan bir kanun çıkarıyoruz. Tabiî, kanunun amacı da, petrolün boru
hatlarıyla transit geçişine ilişkin usul ve esasların düzenlenmesi ve bir
transit petrol boru hattı projesiyle ilgili Türkiye’nin taraf olduğu
milletlerarası antlaşma hükümlerinin uygulanmasını sağlamaktır. İhtiyaç olan
ciddî bir düzenleme getirilmektedir.
Bu vesileyle, şunu ifade etmek istiyorum: Türkiye, takriben, 25-30
milyon ton mertebesinde petrol ürünleri tüketmektedir. Bu, tabiî, yurtiçinde
nakledilmektedir. Naklin de bir maliyeti var, ekonomisi var. Tanker
taşımacılığı var Türkiye’de halen. Bu tanker taşımacılığında, siz, akaryakıtı
taşırken, yüzde 40 civarında da dara taşıyorsunuz; yüzde 50 ile yüzde 75
arasında, bu, tankerlerin büyüklüğüne bağlı, TIR’larda yüzde 25’tir dara -yani,
taşıtın ağırlığı- yüzde 75 mal taşırsınız; küçük tankerlerde de yüzde 50-yüzde
50’dir; yani, yarısı ticarî yüktür, yarısı da kendi kendisini taşır. Bunun çok
büyük bir maliyeti var; hatta, LPG naklinde, tüple naklinde, bu yüzde 30
mertebesinde, yüzde 70 tüpü taşırsınız; taşıta koyduğunuz zaman, bu, yüzde 80’e
gelir aşağı yukarı.
Şimdi, burada şunu ifade etmek istiyorum: Tabiî, uluslararası petrol
boru taşımacılığını da transit ülke olarak düzene sokuyoruz. Enerji
Bakanlığının değerli uzmanlarının, Türkiye’nin giderek artacak olan bu
akaryakıt tüketiminin içpazarda dağılımını da boru hatlarıyla sağlayacak bir
planlama ve program yapması lazım. Tabiî, bu, yap-işletle de verilebilir, başka
şekilde de verilebilir; ama, mutlaka, bu 30 milyon ton mertebesindeki yükün
karayollarıyla naklini, asgarîye indirmemiz gerekir; yani, yerleşim yerlerini
merkez alan, hiç olmazsa öncelikle il merkezlerini ve nüfusun çok yoğun olduğu
bölgelerden başlayarak, petrol ürünleriyle ilgili, boru hatlarıyla nakil
projelerini geliştirmek lazım.
Zannederim, İPRAŞ Rafinerisiyle, TÜPRAŞ’la Mersin arasında NATO’ nun
nakil hatları vardır. Mersin’den yine, NATO askerî ihtiyaçları sebebiyle
Erzurum’a kadar giden, doğuya giden birtakım petrol taşıma boru hatları var.
Tabiî, bu boru hatlarından da faydalanılır, bunlar da kullanılır. Bunlara
paralel olarak yeni boru hatlarının da inşa edilmesi lazım.
Türkiye, tabiî, bu tasarının getirdiği düzenlemeyle, yeni buradan
geçirdiğimiz Bakü-Ceyhan boru hattıyla, daha önce inşa edilmiş olan
Irak-Dörtyol boru hattıyla, buna, ileride tabiî, yeni boru hatları da ilave
edilecektir; Körfez bölgesinden, Irak’taki bu istikrarsızlık sona erdikten
sonra, büyük gaz ve petrol yakıt imkânları olan, akaryakıt imkânları olan
hampetrol ve doğalgaz olarak, buralardan da yeni boru hatları
projelendirilecektir.
1968-1969’da, hatırlıyorum, o zaman, DPT araştırma grubu, Irak’tan,
Körfez bölgesinden Türkiye’ye doğalgaz ve petrol nakliyle ilgili etütler
hazırlatmıştı; araştırmalar, projeler hazırlatmıştı; bunlardan, petrol
uygulandı, gaz uygulanmadı. O bölgede de çok gaz var.
Türkiye, aynı zamanda bunun ticaretini yapmayı da hedeflemektedir; doğru
olan da budur tabiî; ancak, hemen burada yine Muhterem Enerji Bakanımıza,
tabiî, hükümete de hatırlatmak istediğim; petrolü sadece alıp satmak yetmez,
nakletmek de yetmez, Bakü-Ceyhan’dan 300 milyon dolar nakil ücreti alacaksınız,
diğer hatlardan da 250-300 milyon dolar alırsınız -öyle hatırlıyorum- BOTAŞ’ın
Irak’tan gelen hattından da 200-300 milyon dolar mertebesinde nakil ücreti...
Ama, petrol sanayiine mühendislerimizle, ustalarımızla, müteahhitlerimizle
girilecek bir programı da önümüze koymak lazım. Bu, ileri teknolojinin
kullanıldığı bir sanayidir; yani, petrol prosesleri, petrol teçhizatı, bunların
inşaatı, imalatı, tesislerin inşası, müteahhitlik hizmetleriyle de, bu sahaya
da açılmamız gerekmektedir.
Etrafımız petrolle çevrili bir bölgedir. Ortadoğu, dünya petrollerinin
aşağı yukarı yüzde 70’lik -Kuzey
Afrika’yla beraber- rezervini elinde bulunduran bir bölgedir. Bu bölgede
otururken, sadece transit geçişi seyretmek bizim için yeterli değildir.
Mühendislerimizi, sanayicilerimizi bu sektöre yöneltmek, bu sektörde bunlara iş
verecek olan kapasiteleri doğurmak ve bunların dışarıya açılmalarını
desteklemek gerekir.
Türkiye’de bu imkânlar varken, mesela, biz, Kırıkkale rafinerisini
Romenlere inşa ettirdik, kredi getirdiler. Tabiî, bu bizim imalat
kapasitemizin, mühendislik kapasitemizin, müteahhitlik kapasitemizin
uluslararası platforma çıkması, sadece kaba inşaat müteahhitliğimizin değil,
teknoloji müteahhitliğimizin de, tesis müteahhitliğimizin de uluslararası
platforma çıkması için, bu teçhizatı Türkiye’de imal edecek olanların ve onları
diğer ülkelerde monte edecek olanların krediyle desteklenmesi lazım.
Bugün, Türkiye’nin, kendisinin imal edebileceği birçok sanayi tesisi
teçhizatı, kamu yatırımlarında, özel sektörde, sırf proje kredisi sebebiyle
yurt dışından alınmaktadır. Yatırımcı içeriden finansman kaynaklarını
bulamamakta veya üretici bulamamakta, dışarıdan alınmaktadır. Dışarıdan proje kredisi
olarak çok daha yüksek maliyetle, kamuya veya özel sektöre bu krediler
gelmektedir. Bunun için, Eximbankın veya benzeri kuruluşların -kim yapacaksa bu
hizmeti- petrol sanayii öncelikli olmak üzere, gübre sanayii, petrol sanayii
-bunlar teçhizat ağırlıklı olan sanayilerdir- bu sektörlerde imalat yapan,
montaj ve müteahhitlik hizmeti yapacak olan kuruluşları orta vadeli kredilerle
destekleyecek programlar geliştirmesi lazım; hem iç pazarımız için hem de dış
pazara açılmak için Türkiye’nin bu sıçramayı yapması lazım. Yani, kaba inşaat
müteahhitliğinden, katmadeğeri yüksek olan, teknoloji ihtiva eden bu sahalara
girmenin yolu, hükümetlerin, bu sahaları finanse edecek olan kredi paketlerini
ortaya koymasına bağlıdır.
Tabiî, bu sahada yine, üniversitelerimizde yetişen kıymetli genç
mühendislerin, sektörde, ihtiyaca bakmadan, biraz ihtiyacın üzerinde istihdam
edilmesi ve bunların da, yurt dışında, Ortadoğu bölgesinde, işletmelerde
proseste hizmet edecek mühendisler olarak görevlendirilmeleri gerekir. Ortadoğu’ya
gittiğiniz zaman, oralarda, Amerikalı, İngiliz, Fransız, yabancı devletlerden
gelen teknisyenleri, mühendisleri bol bol görürsünüz. Mühendisin gittiği yere
malzeme gider, mühendisin gittiği yere, arkasından müteahhit gider, teknoloji
gider, daha geniş bir pazar açılır diyorum.
Ben, tekrar, kanunun hayırlı olmasını diliyor, hepinizi hürmetle
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan.
Madde üzerinde, şahsı adına, Sayın Sedat Çevik?.. Yok.
Sayın Nidai Seven; buyurun efendim.
NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 503 sıra
sayılı kanun tasarısı hakkında görüşlerimi belirtmek istiyorum.
Gerçekten, Türkiye’yi enerji köprüsü haline dönüştüren ve Türkiye’yi bir
doğalgaz terminali haline getiren bu projenin, Türkiye için çok önemli olduğu
gerçektir. Tabiî, hatipler burada değerlendirmelere girdiler, Sayın Bakanım ve
uzman arkadaşlar, bu konuyla ilgili bilgileri de dağıtmışlardı. Benim yaptığım
çalışma neticesinde, bakınız, transit geçiş vergisi, Kurumlar Vergisi adı
altında, varil başına ABD Doları şeklinde tahsil edilecek rakamları sizlere arz
etmek istiyorum:
Şimdi, 1 ile 5 inci yıllar arasında, biliyorsunuz, vergi olarak 20 sent
değerlendirilmiş ve bir yılda toplanacak vergi miktarı 75 milyon dolar; birinci
yılda.
İşletme ve bakım ücretinin 35 sent olması sebebiyle, yine, bir yılda
toplanacak miktar 125 milyon dolar. Bu, ne demektir; yani, vergi, işletme ve
bakım ücreti olarak bir yılda elde edilecek gelir miktarı yıllık 200 milyon
dolardır.
Şimdi, buradaki rakamlara baktığımız zaman, 1 ile 5 inci yıllar arasında
elde edilecek rakam, ilk beş yıl için 1 milyar dolar olarak değerlendirilmiş.
Yine, 6 ncı ve 16 ncı yıllar arası, yapılan hesaplara göre... Gerçi bu 6 ncı ve
16 ncı yıllar arasında...
BAŞKAN – Sayın Seven, bir dakika müsaade eder misiniz.
Biz, farklı bir kanunu görüşüyoruz; zannediyorum, siz, geçen gün
görüşmüş olduğumuz Bakü-Ceyhan boru hattıyla ilgili kanundan bahsediyorsunuz;
çünkü, bunda...
NİDAİ SEVEN (Devamla) – Efendim, yararından...
BAŞKAN – Hayır... Onun maddelerinden filan bahsediyorsunuz da, onun
için; yani, zabıtları düzeltmek için söylüyorum, bu kanunun maddelerinde bu
ifade ettikleriniz yok.
Buyurun devam edin.
NİDAİ SEVEN (Devamla) – Bu kanunun, bu manada niçin faydalı olacağını
belirtmek istiyorum.
BAŞKAN – Peki, buyurun efendim, tamamlayın.
NİDAİ SEVEN (Devamla) – Şimdi, 6 ncı ve 16 ncı yıllar arası, vergi,
minimum, yine, 1 yıl için 20 sent oluyor ve işletme ve bakım ücretini de 6 ile
16 ncı yıllar arasındaki 11 yıl için 250 milyon dolardan hesapladığımız zaman,
6 ile 16 ncı yıllar arası gelecek gelir 3 milyar dolar civarında bir rakama
tekabül etmektedir.
Yine, 17 nci ve 40 ıncı yıllar arası, yapmış olduğumuz değerlendirmede,
17 nci yıldan başlamak üzere vergi 37 senttir, işletme ve bakım da 43 sent
olarak değerlendirilmektedir; yani, 17 nci ve 40 ncı yıl için, toplam 80 sent
elde edildiği takdirde, 23 yıla tekabül eden rakam, 4 milyar 500 milyon
dolardır. Bunun kapasite oranını ele aldığımız takdirde, bir bakıyoruz ki, bu
projeden dolayı 10 milyar dolar civarında bir gelir elde edilmektedir. Tabiî,
bugüne kadar, Sayın Ayhan’ın da belirttiği üzere rakam belki tam doğru
olmayabilir ama, eğer yılda 30 milyon metreküp tüketim miktarımız varsa, buna
da navlun bedeli olarak yüzde 30 ödendiği için, 4 milyar dolar civarında da,
Türkiye’nin bu manada kârı bulunmaktadır.
Ben, bu rakamları sadeleştirip, size arz etmek istedim.
Ayrıca, Sayın Bakanım buradayken, Ağrı doğalgaz çevrim santralını yine
talep ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.
İstanbul Milletvekili Sayın Şamil Ayrım; buyurun. (ANAP sıralarından
alkışlar)
ŞAMİL AYRIM (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Petrolün
Boru Hatları İle Transit Geçişine Dair Kanun Tasarısıyla ilgili olarak,
yürürlük maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle,
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten, ülkemiz için son derece önemli olan
böyle bir projenin tamamlayıcısı olan, Bakü-Tiflis-Ceyhan Projesinin
tamamlayıcısı olan böyle bir yasal düzenlemenin ortaya getirilmesinde emeği
geçen, bu projelerde emeği geçen, başta Sayın Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanımız olmak üzere, değerli mesai arkadaşlarına, burada, teşekkür etmek
istiyorum.
Ben, bu yasa tasarısının getirdiği faydaları kısaca, bir kere daha,
sizlere hatırlatarak, huzurlarınızdan ayrılacağım.
Gönül isterdi ki, bu yasa tasarısı, daha önceden çıkmış olsun ve biz,
Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattıyla ilgili diğer projelerimizi çok daha evvel
çözmüş olalım; ama, görüyoruz ki, bugün, Yüce Meclisimizin büyük bir konsensüs
içerisinde çıkaracağı bu yasa tasarısının görüşmelerinin sonuna gelmiş
bulunuyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarısı, geçen gün Yüce Meclisimizden
çıkardığımız Bakü-Tiflis-Ceyhan anlaşmalar paketinin tamamlayıcısı niteliğinde
ve o anlaşmanın daha sağlıklı bir şekilde yürütülmesine yardımcı olacak bir
yasa tasarısı. Bu yasa tasarısıyla, aynı zamanda, kamu kuruluşlarının yetki
alanına giren konularda karşılaşılan sorunlar giderilmiş olacak ve petrolün ve
doğalgazın, boru hattıyla transit geçişine ilişkin hukukî statü belirlenmiş
olacaktır. Yine, bu yasa tasarısının kabulüyle, gündemde olan diğer boru hattı
projelerinin de hayata geçirilmesini sağlamış olacağız.
Değerli arkadaşlarım, yine, bu kanun tasarısının kabulüyle, transit
petrol ve doğalgaz boru hatlarıyla ilgili olarak, bu projelerde uygulanacak
standartlar, çevreyle ilgili uygulamalar, kamulaştırma usulleri ve vergi gibi
önemli hususlar düzenlenmiş olacak ve gerekli hukukî altyapı kurulmuş
olacaktır.
Diğer taraftan, böyle bir transit petrol kanunu, yatırımcılar için,
yatırım ortamı yaratacak ve yatırım şartlarını ortaya koyacaktır.
Yukarıda arz ettiğim sebeplerle, görüşülmekte olan kanun tasarısını çok
önemli bir adım olarak görüyor, bu projelerde emeği geçen Değerli Bakanımıza ve
mesai arkadaşlarına huzurlarınızda tekrar teşekkür ediyor, Yüce Meclisin
oylarıyla kabul edilecek olan bu yasa tasarısının, ülkemize, memleketimize
hayırlar getirmesini diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP, MHP ve DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ayrım.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
16 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 16. – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili
Sayın Yakup Budak; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)
FP GRUBU ADINA YAKUP BUDAK (Adana) – Sayın Başkan, sayın üyeler;
Petrolün Boru Hatları ile Transit Geçişine Dair Kanun Tasarısının 16 ncı
maddesi üzerinde, Fazilet Partimiz Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Petrol boru hatları, doğalgaz boru hatları, elbette, ülkelerin
gelecekleri noktasında, enerji ihtiyaçlarının karşılanması noktasında,
çağımızda, özellikle 21 inci Yüzyıla girerken, büyük bir önem addetmektedir.
Özellikle, Türkiye’nin bulunmuş olduğu bölgenin, petrol bölgelerine yakın
olması, doğalgaz kaynaklarına yakın olması ve tüketici durumunda olan AB
ülkelerine yakın olması, Türkiye’nin önemini daha da artırmaktadır.
Dolayısıyla, Türkiye bir terminal ülke, köprü ülke ve hatların geçeceği bir
ülke olması bakımından, kanunlaştırılacak olan bu tasarı, elbette gelecekte
yapılacak düzenlemelere bir altyapı teşkil edecektir.
Bu zamana kadar petrol boru hatları döşendi, belki birçok hukukî
sıkıntılar çıktı, değişik kurumlar arasında ihtilaflar meydana geldi. Belki, bu
kanunla, bu ihtilafların en aza indirgenmesi sağlanacak; kurumların yükleri
hafifletilecek, dolayısıyla idaremiz rahatlamış olacak; Türkiye’nin petrolünü
bulma noktasında, kaynaklara ulaşma noktasında ciddî sorunlarından birisi
halledilmiş olacak. Aynı zamanda, geçiş ücretlerine vesile olacağından dolayı
da, Hazinemiz, ülkemiz döviz kazanacaktır. İşin görünen tarafı budur.
Elbette, işlerin, bir de görünmeyen tarafları, siyasî amaçları vardır.
Türkiye’nin, gelecekte, kendi hedefleri doğrultusunda, bölgede güçlü ülke
olabilmesi, lider ülke olabilmesi, bölgede barışa ve demokrasiye katkıda
bulunabilmesi, bölge ülkeleriyle iyi geçinebilmesine, ticarî ve siyasî
ilişkilerini bu bağlamda güzel götürmesine de bağlıdır.
Son yıllara baktığımız zaman, maalesef, bu politikalar çerçevesinde,
işlerin istenildiği oranda gitmediğini de görüyoruz. Özellikle, enerji
politikasında, doğalgaz konusunda ve petrol konusunda dışarıya elbette
bağımlıyız, yüzde 90 oranında dışarıya bağımlıyız.
Doğalgaz konusunda, gelecekteki projeksiyonlar da dikkate alındığında,
önümüzdeki 10-15 yıl içerisinde, 20 yıl içerisinde, Türkiye, doğalgazının yüzde
70’ini, yüzde 80’ini Rus kaynaklarından temin etme yoluna gidecektir. Hele
hele, geçen gün Meclisimizden onaylanarak geçen son Mavi Akım Projesi
çerçevesinde, Türkiye, doğalgaz konusunda tamamen Rusya’ya bağımlı hale
gelmiştir.
Bugünlerde, AB’ye girmek için çırpınıyoruz; ama, AB de, enerji konusunda
ciddî problemlerle karşı karşıyadır. Avrupa Birliğinin Enerji Komisyonu geçen
gün toplandı. Doğalgazlarını Rusya’dan alıyorlar. Aldıkları gaz miktarı yüzde
30’un üzerine çıktığı için, gelecek için tehlike sinyalleri var, biz, Rusya’dan
aldığımız doğalgaz oranını yüzde 30’un üzerine çıkaramayız, yeni kaynaklara,
yeni ülkelere, yeni birtakım yollara ihtiyacımız var arayışının içerisine
girdiler; İran’la, Türkiye’yle, çok değişik ülkelerle bağlantılar kurdular.
Dünya bu gelişmeleri yaşarken, Türkiye’nin, illâ da biz Rus doğalgazına
bağlı kalacağız gibi bir inadın içerisinde olması, yanlış bir politikanın
içerisinde olması, elbette kabul edilemeyecek bir durumdur. Bu kabul edilemeyecek
durum, sadece Rusya’ya bağımlı olmamızı değil, aynı zamanda, gönülden bağlı
olduğumuz, kültürel birliğimizin bulunduğu, tarihî yakınlığımızın bulunduğu
soydaşlarımızla da aramızı açma noktasında ciddî dışpolitika sorunlarını da
beraber getirmiştir. Maalesef, Türkiye’nin, Türkî cumhuriyetlerle bu aradaki
problemleri, dışpolitika noktasındaki açıkları çok da iyi denebilecek durumda
değildir.
Onun için, hükümetin, enerji politikasını tekrar gözden geçirmesi
gerekir. Tekrar Türkî cumhuriyetlere yaklaşacak -çünkü, kaynak orasıdır- oranın
problemlerini ve Türkiye’nin enerji ihtiyaçlarını bağdaştıracak bir yapının
oluşması gerekir.
Burada, yeni hatların döşenmesinden söz ediyoruz. Halbuki, döşenmiş olan
hatlarımız var. Mesela, Kerkük-Ceyhan boru hattımız var. Irak harbinden sonra,
yaklaşık 10 yıldır kapalı. Türkiye, buradan, yaklaşık olarak, yıldan yıla
değişmekle birlikte 250-300 milyon dolar nakliye ücreti almaktaydı; hemen hemen
10 yılda, 2,5 milyar dolar kaybetmiştir. Bu kapının kapanmasından dolayı da,
Türkiye’nin, resmî bakanlarımızın sık sık beyan ettikleri gibi, 40-50 milyar
dolar civarında bir ticaret kaybının olduğu da ifade edilmektedir. Dolayısıyla,
biz, şimdi bu anlaşmaları yapıyoruz; yarın, böyle olumsuz birtakım durumlar
ortaya çıktığında, tıpkı Irak petrol boru hattının başına gelenler de bunların
başına gelecek olursa, bu sıkıntılar nasıl aşılacaktır? İşte, bu tasarıda, bu
noktada, maalesef, ciddî eksiklikler vardır.
Efendim, biz, uluslararası anlaşmalar yapıyoruz, uluslararası normlara
uymaya mecburuz... Elbette, uymaya mecburuz; müttefikimiz olan Amerika’yla
birlikte Irak’a karşı bir eylem birliği içerisinde bulunmuş olabiliriz; ama,
uğramış olduğumuz zararın tazmin edilmesi noktasında, maalesef, bu hükümetin
hiçbir faaliyetini göremiyoruz. 54 üncü hükümet geldiğinde, bu zararın tazmin
edilmesi noktasında, telafi edilmesi noktasında, Irak petrol boru hattını
açmıştı; ama, ondan sonra kurulan 55 inci hükümet, gelir gelmez, sadece petrol
vanasını kapatmaktan başka bir iş yapamadı. Hatta, Birleşmiş Milletler
Anayasası gereği, insanî yardım amaçlı birtakım alımlar konusunda gerekli
girişimlerde bulunamadığı için, o noktadan da faydalanamamıştır. Ürdün bile, bu
noktadan çok ciddî anlamda faydalanmıştır; Türkiye, faydalanmamıştır. Onun için,
biz, gelecekteki boru hatlarının inşasını düşünürken, onların altyapısını
hazırlarken, mevcutların en rantabl şekilde değerlendirilmesi, ekonomik olarak
Türkiye’ye kazanımlar ortaya koyacak bir noktaya getirilmesi konusunda da
çalışma yapmak mecburiyetindeyiz. Ama, bu hükümet, bunları unutmuş gözüküyor,
bilmez gözüküyor; yönünü Moskova’ya çevirmiş, Putin’den merhamet bekliyor
enerji noktasında. Hükümet, bu politikasını değiştirmelidir. (MHP sıralarından
gürültüler)
Muhterem arkadaşlar, yine, gazetelerde yer aldı; enerji politikası
noktasında ve Türkiye’nin gelecekteki enerji projeksiyonuna ciddî anlamda tesir
edeceği noktada bir anlaşma yapılmış, bir protokol imzalanmış. Geçen gün, bir
arkadaşımız da, soru olarak Sayın Bakana sordu; Sayın Bakan “efendim, şimdi
yeri değil, bu konuyla ilgili değil” diye cevap vererek -Sayın Bakan için bunu
kullanmak istemiyorum ama- tabiri caizse, geçiştirdi. Ben, şimdi, Sayın Bakana
huzurlarınızda soruyorum: Dünya Bankasıyla böyle bir protokol imzalanmış mıdır?
Gazetelere intikal etti; satır satır, kısaca okumak istiyorum. Sayın Bakan da,
bu konuda, Meclisimizi ve milletimizi bilgilendirirlerse memnun oluruz; çünkü,
geçen gün soruldu; maalesef, cevaplama noktasında, belki de zaman
yetersizliğinden demek istiyorum ben, onu cevaplandıramadılar. Şimdi, zaman da
müsait olduğu için, belki de cevaplandırabilirler.
Şimdi, gazetenin manşetlerine de taşınmış “bu kadarı da fazla”
deniliyor. Enerji politikalarının belirlenmesi noktasında birtakım bağlantılar
var Dünya Bankasıyla; bu, dile getirilmiş. Belki de, bunun aslı astarı
olmayabilir; ama, Sayın Bakan, ben böyle bir imza atmadım, hükümet olarak böyle
bir protokolü Dünya Bankasıyla gerçekleştirmedik derlerse, bizleri de
rahatlatmış olurlar; aynı zamanda, Türkiye’nin egemenlik hakları noktasında da
hassasiyet taşıdıklarını ifade etmiş olurlar.
Müsaade ederseniz, ben, kısaca okumak istiyorum: “Bahçeli, Özkan ve
Ersümerin imzaladığı protokole göre, Hazine, Dünya Bankasının onaylamadığı
hiçbir enerji projesine kredi garantisi veremeyecek. Hükümetin, enerji alanında
karar alma hakkını Dünya Bankasına devreden, tarihte eşi benzeri görülmemiş bir
protokole imza attığı ortaya çıktı. Karar uyarınca, Hazine, Dünya Bankasının
onayından geçmeyen hiçbir projeye kredi garantisi veremeyecek. Edinilen bilgiye
göre, söz konusu protokol, MHP Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet
Bahçeli, Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan ve Başbakan Yardımcısı ve Enerji
Bakanı Cumhur Ersümer tarafından iki ay önce imzalandı. Üç başbakan
yardımcısının imzasını taşıyan protokol uyarınca, enerji alanında yapılması
öngörülen projeler Dünya Bankasının onayına gidecek. Dünya Bankası, bu projeleri inceleyecek ve verimli olup
olmadığına karar verecek. Dünya Bankasının denetiminden geçen projeler
Hazinenin önüne gelecek. Hazine, ancak, Dünya Bankası Başkanı tarafından
onaylanan projelere kredi garantisi verebilecek. Bankanın uygun görmediği
projeler uygulamaya giremeyecek.”
Muhterem arkadaşlar, bu ifadeler, basında, değişik gazetelerde yer aldı.
Sayın Bakanlıktan, böyle bir tekzip de alamadık. Bu ifadeler, Türkiye’nin
enerji politikası açısından, bu hükümetin enerji politikasını ortaya koyması
açısından ve Dünya Bankasının gözetiminde ve denetiminde bir hükümet icraatı
açısından, gelecekte ciddî sıkıntılara yol açacaktır. Özellikle, bağımsızlıktan
dem vuran, özellikle, milliyetçilik ve mukaddesatçılık noktasında birtakım
söylemleri geliştiren arkadaşlarımıza seslenmek istiyorum. Gerçekten, bu Dünya
Bankası mı bundan sonra bizim enerji projelerimizi onaylayacak, ondan sonra
hükümetimiz tatbik safhasına koyacak, yoksa, Amerikan firmalarının enerji
projelerinde pay sahibi olabilmesi için mi Dünya Bankasının onayına ihtiyaç
duyuluyor? Hükümet, bu noktada bizi aydınlatırsa memnun oluruz.
Arkadaşlarımız elbette hayretle bakıyorlar, gülüyorlar, gülümsüyorlar;
ama, burada gülümsemenin anlamı yok. Sizin vazifeniz, burada gülmek değil,
milletin yüzünü güldürmektir, enerji noktasında, milletin geleceği noktasında,
milletin problemleri noktasında! (FP sıralarından alkışlar ve MHP sıralarından
gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) – Sen önce Türk demesini öğren de, ondan
sonra... Sen daha Türk demesini öğrenemedin, bir kere onu öğren... Türkî
cumhuriyet değil, Türk cumhuriyetleri...
BAŞKAN– Sayın Budak, süreniz bitti, size 1 dakika ilave süre veriyorum,
lütfen tamamlayın.
YAKUP BUDAK (Devamla) – Onun için, politikalarımızı tekrar gözden
geçirelim diyorum. Bu ne bir eleştiridir ne bir sataşmadır. Gözden geçirelim...
Böyle bir protokol imzalandığı ifade ediliyor; Sayın Bakan da bilgilendirirse
memnun oluruz. Birtakım arkadaşlar, eskiden “Çırpınırdın Karadeniz Türk’ün
Bayrağına” şarkısını söylüyorlardı, herhalde, şimdi, “Çırpınırdın Karadeniz
bakıp mavi akım” diyecekler. Ondan sonra da, memleketin meselelerine çözüm
bulduklarını ifade edecekler! (MHP sıralarından gürültüler)
MUSTAFA VERKAYA (İstanbul) – Senin ağzına yakışmaz!
YAKUP BUDAK (Devamla) – Enerji ciddî bir problemdir. Bu problemin
halledilmesi için, Meclisimizin ortak politikalar geliştirmesi gerekir ve
Türkiye’nin onuruna, şerefine ve bölgedeki gücüne uygun politikaların
gerçekleştirilmesi gerekir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Budak.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR
ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan, bir açıklama yapabilir miyim?
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR
ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tabiî, sayın hatibin
konuşmasının içinde çok şey geçti; ben, bir iki tanesine çok kısaca cevap
vermek istiyorum.
Öncelikle, görüşmekte olduğumuz tasarıya verdikleri destek için teşekkür
ediyoruz; ancak, Türkiye Cumhuriyetinin hiçbir hükümeti, bir başka devlet
başkanından medet beklemez. Herhalde, hatip de bunu ifade etmek istemedi; yani
“bu hükümet Putin’den medet bekliyor” lafı, kastınızı aşan bir laftı herhalde
sayın hatip, zannedersem öyle, değil mi? Türkiye Cumhuriyetinin hiçbir hükümeti,
hiçbir başka devlet başkanından medet beklemez, öyle bir ihtiyaç içinde
değildir; ama, kendisinden medet bekleyenlere de gerekli yardımı yapar, şimdiye
kadar da öyle olmuştur. Önce bunu bir değiştirmemiz, düzeltmemiz lazım.
Şimdi, diğer bir husus da şudur: Burada, benim soruyu geçiştirdiğim
noktasında bir suçlama iletildi. Ben çok net ifade ettim “o, bugünün konusu
değil, görüştüğümüz tasarıyla da uzaktan yakından bir ilgisi yok, yazılı cevap
göndereceğim” dedim; size de aynı şeyi söylüyorum, detayları açıklayacağım;
ancak, şunu ifade etmek istiyorum: Sizin bundan memnuniyet duymanız lazım. Üç
Başbakan Yardımcısı, Türkiye’nin böylesine önemli bir meselesinde, oturup,
enerji politikalarını birlikte değerlendiriyorlar ve netice itibariyle her üç partiyi
temsilen de birer imza atıyorlar. Ama, sizin baktığınız pencere önemli; eğer
siz, “vay efendim, üç Başbakan Yardımcısı bir araya geldi, Türkiye’nin enerji
politikasını Dünya Bankasına teslim etti” diye bakarsanız, yanlış yapmış
olursunuz. Burada bir fikir birliği vardır, bir mutabakat vardır. Doğrudur,
Türkiye’nin enerji politikaları tadat edilmiştir ve bizi bu noktaya getiren de,
Bakanlar Kurulunda yapılan görüşmelerin sonucudur. Benim temsil ettiğim bir
Bakanlık söz konusudur, Sayın Bahçeli’nin temsil ettiği bir Bakanlık söz
konusudur, Sayın Hüsamettin Özkan’ın temsil ettiği partiye bağlı Bakanlıklar
söz konusudur. Yani, siz, bir yandan “bu hükümette intizamsızlık var, Enerji
Bakanı ayrı şey söylüyor, Planlama, Hazine ayrı şeyler söylüyor” diyeceksiniz
ki, bundan şikâyetçi olacaksınız; ama, ondan sonra da bu konuların hepsini bir
araya getiren, herhangi bir sürtüşme, sataşma olmadığını belirleyen bir
protokolü de böyle değerlendireceksiniz! Ben, prtokolün detayıyla ilgili
bilgileri size arz edeceğim, onları size yazılı olarak göndereceğim; ancak, bu
değerlendirmenizi, Mecliste birtakım yanlış anlamalara sebebiyet vermemesi
bakımından kısaca açıklamak gereği duydum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Şahsı adına, Gümüşhane Milletvekili Sayın Bedri Yaşar; buyurun efendim.
BEDRİ YAŞAR (Gümüşhane) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan tasarının 16 ncı maddesi üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben, bu kısacık süre içerisinde, Türkiye’nin genel enerji meselelerine
girmek istemiyorum; ama, Türkiye’nin şu an içinde bulunduğu ekonomik yapı
itibariyle, hangi enerji projelerine öncelik vereceğini, neyin önplana
alacağına -gayet tabiî ki, bir uzlaşma hükümetidir- toplanılıp beraber karar
verilmesinde büyük faydalar var. Bu projelerin arasındaki rakamsal ilişkileri,
buradaki arkadaşlarımızın tamamı da biliyor; ama, ben, şunu demek istiyorum:
Hiçbir arkadaşımızın, hiçbir şekilde şüphesi olmasın ki, burada oturan arkadaşlarımız,
Türkiye’nin meselelerine vakıf, ne Rusya’ya ne Libya’ya ne İran’a ne şuraya ne
buraya, bu memleketin avuç açmasına da müsaade etmeyecek yapıya sahiptir. Sayın
Budak’ı, bu konuda biraz uyarmak istiyorum. Yoksa, gayet tabiî ki, Türkiye’nin
kendi kendine yeter hale gelmesi, hepimizin en büyük arzusu, en büyük dileği;
ama, Türkiye, içerisinde bulunduğu mevcut yapı itibariyle, gayet tabiî ki,
projeleri seçecek. Bugün, Planlama’da 155’in üzerinde proje var. İşte,
hidroelektrik santrallardan, termik santrallardan, doğalgaz dönüşüm
santrallarına kadar bir sürü proje var. Bunların finansman yapılarının,
kredilerinin, belli bir ölçek içerisinde incelenmesinde, siz de takdir
edersiniz ki, büyük fayda var.
Ben, süremi, daha çok Türkmen gazı ve Bakü-Ceyhan boru hattı üzerinde
kullanmak istiyorum. Hakikaten, Bakü-Ceyhan boru hattının müteahhitlik
hizmetlerinin BOTAŞ tarafından yapılması, bizi, ziyadesiyle memnun etmiştir.
Türkiye’deki bu büyük projelerin en büyük handikapları finansman meselesidir.
Bunun finansmanı da yatırımcı kuruluşlar tarafından sağlandığına göre, Sayın
Bakandan en büyük arzum şu: Türkiye demir-çelik sektöründe, özellikle Ereğli
Demir-Çelik, bugün, boru hatlarında -gazla ilgili olsun, petrol taşımayla
ilgili olsun- kullandığımız borunun çeliğini üretmeye yeterli kapasitededir.
Dolayısıyla, buranın çeliğini de Ereğli Demir-Çelik’ten alabilirsek, hakikaten,
yerli sanayimiz adına da çok güzel bir gelişme olacaktır.
Gaz meselesine gelince: İnşallah, Türkmen gazı konusu, Bakü-Ceyhan Boru Hattı gibi, bir an önce
Meclise gelir, hep beraber konuşuruz. Bu, Türk cumhuriyetleriyle aramızdaki en
büyük köprüdür, en büyük ilişkidir. Tahmin ediyorum, zaten, Rusların da,
özellikle, diğer alternatiflerin üzerinde durmalarının en büyük sebebi, Türk
cumhuriyetlerini siyasî ve ekonomik alanda da belli bir bağımlılık oluştursun
istiyorlar.
Biz, bir an önce, Türkmen gazını da, Bakü-Ceyhan Boru Hattı gibi, bu
Mecliste somut neticeleri üzerinde görüşürsek, ben, bundan mutluluk duyacağım;
ama, bizim bölgemizde de, özellikle, şu an, en erken gelen gaz, İran gazı. Şu
an, Türkiye’nin toplam aldığı gaz 12 milyar metreküp; ilk gelecek gaz da,
İran’dan gelecek 10 milyar metreküplük gaz. Doğu Anadolu Bölgesinde, bildiğiniz
gibi, şu an, bu projelerin tamamı, Doğu Anadolu’dan başlayıp, Seydişehir’e
kadar uzanan hat, aşağı yukarı 2001 yılının yedinci ayında tümüyle bitmiş
olacak; ama, Doğu Anadolu Bölgesindeki illerimizde, henüz böyle bir çalışma
yok. En azından, bu 10 milyar metreküp gaz geldiği zaman, Türkiye’nin elinde toplam
22 milyar metreküp civarında gaz olacak. Doğu Anadolu Bölgesindeki bütün
vilayetlerimizin iç tüketimine yeter de artar bile.
Hakikaten, bizim bölgemizde de hava kirliliği son derece önemli problem
olmaya başladı. Bizim de arzumuz, Erzincan’dan geçen hattın, Erzincan
üzerinden, Gümüşhane’den Trabzon’a bir an önce bağlanması. Bu, aynı zamanda,
göçün de önüne geçecek, sanayileşmeyi de sağlayacak. Bizim, oralarda da,
organize sanayi bölgelerimiz bugünlerde başladı. 2001 yılında Erzincan
üzerinden Seydişehir’e ulaşacak hattın, Gümüşhane bağlantısı, yaklaşık 80
kilometre, Trabzon bağlantısı toplam 180 kilometre civarında. Ümit ediyorum,
2001 yılı programına bu hat da alınırsa, bununla beraber bağlantılı iller de
alınırsa, bu, Türkiye açısından da, hepimiz açısından da iyi olacak.
Ümit ediyorum ki, Türkiye, gelecekte, enerji problemlerinin, enerji
meselelerinin üstesinden gelecek. Türkiye’deki bütün akarsular üzerinde
barajlar projelendirildi, tesis edildi; bunlar bir an önce devreye girer; ama,
Türkiye, hakikaten enerji darboğazına doğru sürükleniyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Yaşar, tamamlayın efendim.
BEDRİ YAŞAR (Devamla) – Teşekkür ederim.
İstesek de istemesek de, belki, 2001 yılından itibaren elektrik
kesintileri bile gündeme gelecek, gerek çevrim santralları gerek hidroelektrik
santrallar, yap-işlet-devlet, yap-işlet-devam et, artık adı neyse... Ama, benim
de arzum, bir an önce, bu projelerin vücut bulması, bir an önce başlamasıdır;
bu, Türk sanayii için de, Türkiye ekonomisi için de çok önemlidir.
Ben, çıkacak olan bu yasanın, devletimize, milletimize hayırlı olmasını
diliyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yaşar.
Sayın Enginyurt, sorunuzu yöneltebilirsiniz Sayın Bakana; buyurun.
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Sayın Başkan, aracılığızla Sayın Bakana sormak
istiyorum.
Az önce, Sayın Budak, konuşmasını yaparken, özellikle Türk
milliyetçilerini hedef alan, suçlamalarda bulunucu, hangi gazeteden aldığını
bilmediğim, muhtemelen kendisinin de itibar etmediği, kartel medyasının
ifadelerine dayanarak, bizim “Çırpınırdı Karadeniz”i söylemekten vazgeçtiğimizi
ve Putin’den talimat almaya başladığımızı ifade eden beyanlarda bulunmuştur.
Tabiî, Sayın Budak, her zaman olduğu gibi hayal görüyor; çünkü, kendileri
Libya’da bedevi eşkıyasının çölünden talimat almaya alıştıkları için,
başkalarının da böyle talimat aldığını düşünüyor. (FP sıralarından gürültüler)
TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, soru mu soruyor?!
BAŞKAN – Sayın Enginyurt, lütfen, rica ediyorum... Soru sormak için
mikrofonunuzu açtım. Yeni bir sataşmaya sebep olmayın lütfen.
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Sorumu soruyorum: Bu hadiseyi, bu gazetedeki
ifadeyi net bir şekilde açıklarsanız memnun olurum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Konuyla ne alakası var?! Böyle soru olmaz ki!
BAŞKAN – İkinci olarak, soru sormak üzere Sayın Budak; buyurun.
YAKUP BUDAK (Adana) – Sayın Başkan, bir sataşma var, aynı zamanda da
Sayın Bakana bir sorum var.
Benim Sayın Bakana sormak istediğim soru şu: Birincisi, ben “medet
ummak” diye bir ifade kullanmadım Sayın Bakan; onu ifade edeyim. Belki, ben
söylerken yanlış anlamış olabilirler diye düşünüyorum.
İkincisi, ben, Sayın Bakana “niye üç Başbakan Yardımcısı bir araya
geldiler de, bir imzada, bir işbirliğinde bulundular” diye bir soru sormadım.
Biz mutlu oluruz, ülkenin enerji politikasını çözmek için, üçü bir araya gelip
imza atmışlarsa. Enerji, projeleri, Dünya Bankası Başkanının imzasından,
onayından geçecek mi, geçmeyecek mi bu protokole göre; ben onu sordum.
Bir diğer husus ise, arkadaşlarımız, birtakım ifadelerde bulundular.
Bedri Yaşar Bey “uyarmak” diye bir kelime ifade ettiler; ben, aynen,
kendilerine iade ediyorum. Zannediyorum, dil sürçmesi oldu. Bedri Yaşar Bey çok
kibar bir arkadaşımızdır; belki, bir hatırlatmada bulunacaktı.
Arkadaşlarımıza diyoruz ki, yönünüzü, enerji politikasında başka yönlere
dönmeyin; milletin gerçekleri, Türkiye’nin gerçekleri neyse, ona göre bir
enerji politikası hazırlansın diyoruz. Arkadaşlarımız başka yerlerde
dolaşmasınlar.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, bakın, İçtüzüğümüzün tarif etmiş olduğu soru
müessesesi, sadece, Başkanın delaletiyle Sayın Bakana soru yöneltmek
şeklindedir; ama, maalesef, uzun zamandır, Meclisimizde, bu soru müessesesi,
hem çeşitli yorumların yapıldığı hem de karşı taraftan, başka partilerdeki
arkadaşlarımızla karşılıklı konuşma haline geldi. Çok rica ediyorum; bu soru
sorma müessesesini, İçtüzükteki tarifine uygun bir şekilde kullanalım. Eğer,
değerli arkadaşlarım soru sormak için vaki söz taleplerini yerine getirdiğimde
İçtüzüğün amir hükümlerine uymazlarsa, mikrofonlarını kapatacağım; şimdiden,
kusura bakmamalarını rica ediyorum.
Sayın Polat, buyurun efendim.
Deminki söylediğim ölçüler içinde; sadece, Sayın Bakana soru...
ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkanım, ikaz etmenize lüzum yoktu; ben
aynen öyle soracağım.
Delaletinizle Sayın Bakana sorum şu: Kendileri biraz önce dediler ki,
bizim hiçbir devlet kuruluşuyla aramızda bir problem yok...
BAŞKAN – Anlayamıyorum efendim.
ASLAN POLAT (Erzurum) – Kendileri biraz önce konuşurken “Enerji
Bakanlığının programları ile Devlet Planlama Teşkilatının programları arasında
bir çelişki yok” dediler.
Şimdi, yarın burada görüşeceğimiz Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planının
176 ncı sayfasından 1404 üncü paragrafı aynen okuyorum: “Sektörde uzun vadede
rekabete açık bir piyasa oluşturulması amacı, yürütülen uzun vadeli, yüksek
tarifeli ve alım-ödeme garantili proje uygulamalarıyla çelişir hale gelmiştir.
Bunun yanı sıra, tarife oluşumunda rekabet olmaması nedeniyle, uzun dönemde,
sanayi ve genel ekonomiyi olumsuz şekilde etkileyeceği düşünülen yüksek
maliyetli bir sisteme dönüşüm başlamıştır.” Devam eden maddede, 1405 inci
paragrafta “doğalgaz sektöründe de, elektrik sektörüne paralel sorunlar ortaya
çıkmaya başlamıştır. Yapılan doğalgaz ithal bağlantıları ve projeleri sağlıklı
bir talep çalışmasına dayanmamaktadır. Müracaat aşamasındaki çok sayıda özel doğalgaz
santral projesinin potansiyel talep kaynağı olarak kabul edilmesi neticesinde,
yakın dönem için aşırı bir gaz bağlantısına girilmiş bulunmaktadır”
denilmektedir.
1406 ncı paragrafta “doğalgaz ithal bağlantılarının ve boru hattı
güzergâhlarının gerçekçi talep çalışmalarına dayandırılması ihtiyacı önemini
korumaktadır” denilmektedir. Şimdi, Devlet Planlama Teşkilatının yarın
görüşeceğimiz kalkınma planındaki bu maddeleri nasıl izah ediyorsunuz?
Saygılar sunarım.
BAŞKAN – Sayın Çiçek, buyurun.
MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) – Sayın Başkanım, delaletinizle, Sayın Bakanımdan
iki konu hakkında bilgi almak istiyorum.
Birincisi, Samsun-Ankara doğalgaz hattı inşaatı 2001 yılı içerisinde
tamamlanacak. Bu hattan Yozgat İlimiz istifade edecek mi? Planlamada edecek
gibi gözüküyor ve Sungurlu-Yozgat hattı belirlenmiş inşaat programında; öyle
gördük. Halbuki, Yozgat’ın sanayi kuruluşları, Sungurlu hattından geldiği
takdirde daha uzak kalıyor ve istifade etme şansı yok. Bu konuda herhangi bir
çalışmaları var mı?
İkincisi, 2002 yılında Türkmen doğalgazı, Kayseri-Kırşehir-Ankara
tarzında bir hat üzerinden geçecek. Himmetdede’den ayrılmak suretiyle
Boğazlıyan-Akdağmadeni-Sorgun-Yozgat hattının birleştirilmesi planda gözüküyor;
2002 yılı içerisinde gerçekleşecek mi?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Günbey, buyurun.
SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) – Sayın Başkanım, delaletinizle Sayın Bakandan
aşağıdaki sorularımın cevaplandırılmasını arz ediyorum.
Sayın Bakanım, önümüzdeki kış ayları içerisinde Türkiye’de elektrik
kesintisi uygulanacak mı, uygulanmayacak mı? Uygulanacaksa, bunun programı ne
şekilde olacak? Bunu öğrenmek istiyorum.
İkincisi, geçen hafta içerisinde Mecliste dağıttırmış bulunduğunuz
doğalgaz boru hattı haritasında, Diyarbakır’ın doğalgaz boru hattından istifade
edemediğini gördüm. Diyarbakır, doğalgaz boru hattından istifade edecek mi,
etmeyecek mi? Bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Bakan.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR
ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın Budak’ın
sorusundan başlamak istiyorum.
Tabiî, bir hükümetin yapmış olduğu işlerin, yapacağı işlerin veya bir enerji politikasının Dünya Bankasının
onayından geçeceği noktasında şüpheye düşmeniz bile üzücü benim için. Yani,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir üyesi olarak, hükümetimizden böyle bir
şüphe içinde olmamanız lazım. Biz, hiçbir projemizi, bu manada, Dünya
Bankasının onayına götürmeyeceğiz, hiçbiri Dünya Bankasının onayından
geçmeyecek. Sayın Budak, içiniz rahat olsun.
Yine “medet umma” dediniz. Ben, öyle anladım; inşallah, yanlış anlamış
olayım ben, yanlış anlamış olmaktan
memnun olurum.
Bir diğer husus da... Biz, programlı bir elektrik kesintisi
düşünmüyoruz; öyle bir programımız, öyle bir planımız yok. Biz, elektrikleri
kesmeden, bu yazı da, bu kışı da nasıl geçiririz, onun mücadelesini yapıyoruz.
Bu noktada “gezer santral” dediğimiz dört tane santralın ihalesini
gerçekleştirdik; şu anda faal. Dördünün daha ihalesine çıktık. Kısa bir süre
içinde, herhalde inşaatına başlayacağız ve yine, yüzer santrallarla elektrik
almaya uğraşıyoruz.
Yine, şu anda, ithal etmekte olduğumuz elektriğin miktarını artırmaya
yönelik günlük çalışmalar yapıyoruz. Geçtiğimiz hafta Bulgaristan’daydı
arkadaşlarımız. Gürcistan’la görüşüyoruz. İran üzerinden daha fazla nasıl
alırız; bunun mücadelesini yapıyoruz. Tabiî, bu palyatif tedbirlerle
Türkiye’nin enerji probleminin çözülemeyeği bilinci içindeyiz. İleriye dönük
projeleri de, bir an önce, realize etme noktasında çalışmalarımızı
sürdürüyoruz.
Sayın Polat’ın dediklerine aynen katılıyorum. Benim kabul etmediğim bir
beyandır. Zaten, ANAP sözcüsünden de rica ettim; yarın burada konuşurken, bu
konudaki fikrini dile getirecek. Ben, Sekizinci Beş Yıllık Plandaki bu tespite
katılmadığımı her zaman ifade ettim; ama, yine de, bu kanun, hükümet tasarısı
olarak gelmiştir, altında da imzam var. Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.
MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) – Sayın Başkan, benim sorum?..
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR
ERSÜMER (Çanakkale) – Pardon.
Diğer sorulara da, gerek Diyarbakır’a gerek Yozgat, gerekse
Himmetdede’ye gaz temini konusunda, sizlere, detaylı yazılı bilgi arz edeceğim
sayın milletvekilim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, tasarı üzerinde oyunun rengini belli
etmek üzere, lehte, Giresun Milletvekili Sayın Mustafa Yaman?..
MUSTAFA YAMAN (Giresun) – Vazgeçtim.
BAŞKAN – Yine lehte, Ağrı Milletvekili Sayın Nidai Seven?..
NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Hayırlı uğurlu olsun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açık oylamanın elektronik cihazla yapılması hususunu değerli oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylamayı başlatıyorum ve 5 dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Petrolün Boru Hatları ile Transit
Geçişine Dair Kanun Tasarısının yapılan açık oylamasına 219 sayın milletvekili
katılmış, 194 kabul, 5 ret, 8 çekimser ve 13 mükerrer oy olmak üzere kanun
tasarısı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.
Sayın Bakan bir teşekkür konuşması yapacak; buyurun efendim.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR
ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sizleri saygıyla
selamlıyorum. Uzun saatlerimizi aldı; ama, gerçekten de, Türkiye’nin 21 inci
Yüzyılda önder ülke olmasının araçlarından birini teşkil edecek bir yasa
tasarısını elbirliğiyle, hatta, oybirliği diyeceğimiz bir oranla
gerçekleştirdik.
Türkiye’nin enerji terminali olma noktasındaki iddiayı, şu anda,
Mecliste grubu bulunan bütün siyasî partiler ileri sürüyorlar; yani, bu,
Türkiye için, fikir birliği noktasına erişmiş bir amaçtır. İşte bu amacın
gerçekleştirilmesi de, Türkiye’nin 21 inci Yüzyılda bir enerji terminalı olması
noktasında atılan en önemli adımdır. Bu kanunla ve bu kanuna istinaden
gerçekleştirilecek boru hatlarıyla, Türkiye’nin stratejik önemi bir kat daha
artacaktır.
Biz, her zaman ifade ediyoruz, bu kanuna istinaden gerçekleştirilecek
boru hatlarıyla, yüzyıllar boyunca dil bağıyla, kan bağıyla, soy bağıyla
birbirine bağlı olduğumuz Türkî Cumhuriyetlerine -bir başka manada- bu boru
hatlarıyla da bağlanmış olacağız; sonsuza kadar tekrar bağlanmış olacağız.
Bu sonucun alınmasında katkısı bulunan bütün sayın milletvekillerine,
hem şahsım hem de 57 nci hükümet adına teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
(ANAP, MHP ve DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, yeni konuya geçmeden,
yerimden bir açıklama yapmama izin verir misiniz?
BAŞKAN – Buyurun efendim.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sabahki oturumda bir değerli milletvekilimiz, kendi illerinde incir veya
fındığa dayalı olarak bir zehirlenmeden bahsetti. Zannediyorum bir yanlış
anlama var; bu yanlış anlamayı düzeltmek üzere bir açıklama yapma zaruretini
duydum.
Ne fındığın ne de incirin, doğrudan doğruya o doğal güzelliği ve
varlığıyla bir zehirleme özelliği olması söz konusu değildir. Hiçbir
laboratuvarda böyle bir tespitin yapılması da mümkün değildir. Dolayısıyla,
fındıkla ilgili veya incirle ilgili böyle bir değerlendirme yanlıştır.
Ancak, oradaki konuşmada üzerinde durulan nokta şu: İncirin
depolanmasının yanlış yerde yapılması ve özellikle ziraî ilaçların bulunduğu
bir depoda, depo havalandırılmadan muhafaza edilmesi ve depolanması sonucunda,
oradan nakledilen yerde, maalesef, birkısım sıkıntılara, sağlık sorunlarının
doğmasına neden olmuştur.
Bunun bu şekilde tavzih edilmesinde, açıklanmasında fayda var; çünkü,
hem incir hem de fındık üretimi, hem bizim için önemli hem de ülkemiz için
önemli ve gerçekten, insan sağlığı için de fevkalade yararlı meyvelerdir. O
bakımdan bu açıklama zaruretini duydum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (Alkışlar)
BAŞKAN – Peki efendim.
Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Kurulmasına
İlişkin Kanun Tasarısı ve Dışişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının
müzakerelerine başlıyoruz.
6.
– Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Kurulmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve
Dışişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/700) (S. Sayısı: 504) (1)
BAŞKAN – Komisyon?.. Hazır.
Hükümet?.. Hazır.
Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım:
Raporun okunmasını kabul edenler... Etmeyenler... Raporun okunması kabul
edilmemiştir.
Tasarının tümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Samsun
Milletvekili Sayın Kemal Kabataş; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakikadır.
DYP GRUBU ADINA KEMAL KABATAŞ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 504 sıra sayılı, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Kurulmasına
İlişkin Kanun Tasarısı üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini ifade
etmek, açıklamak üzere söz aldım; sözlerime başlamadan önce, Grubum ve şahsım
adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Genel Kurul gündeminde olan Avrupa Birliği
Genel Sekreterliği Kurulmasına İlişkin Kanun Tasarısı, fevkalade önemli bir
tasarı, fevkalade kritik; gerek dış ilişkilerimiz gerek ekonomik ilişkilerimiz
açısından fevkalade önemli bir tasarı olma özelliğini taşıyor. Bu önem,
tasarının bizatihi taşıdığı ağırlıktan değil, tasarıyla düzenlenmek istenen
ilişkilerden kaynaklanıyor.
Türkiye’nin Avrupa Birliğiyle olan uzun macerasında, kırk yıla yaklaşan
ilişkilerinde, bugün itibariyle geldiğimiz kritik dönem, kritik konum fevkalade
önemli ve bu dönemle bağlantılı olarak da, getirilmek istenen teşkilat, yani,
Avrupa Birliği Genel Sekreterliği teşkilatı nasıl bir konumda olacak, nasıl bir
fonksiyon icra edecek, bu ilişkimize, bu çok özel, çok kritik ilişkimize,
Avrupa Birliğiyle tam üyelik noktasındaki entegrasyon ve dönüşüm ilişkimize ne
katkı sağlayacak; gerçekten, amaçlanan, Türkiye’nin, Türk toplumunun, Türk
Devletinin, Türk ekonomisinin ihtiyaçlarına uygun bir yapı, bir teşkilat olup
olmadığı meselesini ciddîyetle irdelemek, değerlendirmek ihtiyacı var.
Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin, biliyorsunuz, Avrupa Birliğiyle
ilişkileri 12 Eylül 1963 tarihli Ankara Antlaşmasıyla başlatılmıştır.
1963’lerin zor dönemlerinde, ekonomik açıdan, siyasal açıdan zorluklar içinde
olduğumuz dönemde o günün yönetimi dünyadaki gelişmeleri doğru okumuş, doğru
kararlar vermiş, bizim dışımızda oluşan, Avrupa’da oluşan bu yeni ekonomik
entegrasyon hareketinin dışında kalmama sağduyusuyla hareket etmiş ve
Türkiye’nin Avrupa Birliğiyle ortaklık ilişkisini yasayla, doğru zamanda, doğru
şekilde tesis etmiştir. Bu güzel bağlantı, daha sonra 1 Ocak 1970’te ilk kez
bir ekonomik muhtevaya kavuşturulmuş ve Katma Protokol uygulanmış,
(1) 504 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
yürürlüğe
konulmuş. Katma Protokol kapsamında kademeli gümrük indirimi uygulamaları ve
Türkiye’nin Avrupa Birliğiyle ekonomik anlamda entegrasyonu işleme konulmuş,
yürürlüğe konulmuştur ve bu nokta, hiç eksiksiz, bazı gecikmelerle 6 Mart 1995
tarihli Ortaklık Konseyi kararıyla, 1 Ocak 1996 tarihinden geçerli olmak üzere,
Avrupa Topluluğuyla, Avrupa Birliğiyle gümrük ilişkisini, gümrük birliği
ilişkisini tescil etmiştir, teyit etmiştir, onaylamıştır, yürürlüğe koymuştur.
Değerli milletvekilleri, dönemin Başbakanı Sayın Çiller’in, Avrupa
Birliğiyle gümrük birliği oluşturulması, Gümrük Birliği Anlaşmasının yürürlüğe
konulması konusunda gösterdiği büyük irade, büyük heyecan ve o günkü konjonktür
içinde gösterdiği büyük dirayet, bugün, çok daha iyi anlaşılır durumdadır.
Gümrük birliği uyum çalışmalarının nasıl bir tempoda, nasıl bir hızla
yürütüldüğünü, olayın yeni olması nedeniyle hepimiz yakından hatırlıyoruz. Çok
kısa bir sürede, dışticarette, gümrüklerde, rekabet hukukunda, fikrî ve sınaî
haklarda, devlet yardımlarında, sınaî mevzuatta ve tüketicinin korunması
konularında, Avrupa Birliğine gümrük birliği çerçevesinde uyumu sağlayacak
yasal düzenlemeler ve çerçeve, hızlı bir tempoda yürürlüğe konulmuş; ondan
sonraki gelişmelerde, bu tempo, bu kararlı yaklaşım büyük ölçüde
tutturulamamış, aksatılmıştır. Ancak, bizim de, ülke olarak ortaya koyduğumuz
irade ve Avrupa Birliğindeki görüş anlayışı, fikir anlayışı noktasında yaşanan
olumlu gelişmelerle, 1998 ‘deki olumsuz hava dağılmış ve 10-11 Aralık 1999’da
Helsinki Zirvesiyle, Türkiye’nin Avrupa Birliği macerası, Birliğe tam üyelik
macerası, yepyeni ve fevkalade kritik bir sürece girmiştir.
Türk yönetimi, Türk Devleti, Türk Milleti, bu tarihî bağlantıyı tesis
eden Helsinki Zirvesiyle ortaya konulan, Türkiye’nin Avrupa Birliğinin
genişleme sürecindeki aday ülke statüsünü kazanmasında gerçekten kararlı bir
tavır sergilemiştir; fakat, 10-11 Aralıktan bu yana, yani, aşağı yukarı altı
aylık bir dönem geride kaldığı halde, Avrupa Birliğine uyum, aday üyelik
statüsünde yapılacak işler, atılacak adımlar konusunda, henüz, ortada, ciddî
bir irade gösterisi, olayı ciddîye alacak bir yaklaşım ve strateji maalesef
yok. Ola ola, ortaya konula konula, biraz sonra irdeleyeceğim, Avrupa Birliği
Genel Sekreterliği kurulmasıyla ilgili bir teşkilat çalışması var önümüzde.
Bu çalışma nedir, ne değildir; bunlara, gerçekten, dikkatle bakmak
lazım; çünkü, oluşturulmak istenen teşkilat, bir devlet içerisinde sıradan
teşkilat kurma, bir genel sekreterlik oluşturma olayından çok daha ötede, çok
daha önemli bir düzenlemedir.
Türkiye, aday ülke statüsüne girdiği günden itibaren, daha doğrusu 11
Aralık 1999’dan itibaren Avrupa Birliği programlarından yararlanma imtiyazını,
hakkını elde etmiştir. Avrupa Birliği statüsü kapsamındaki programlardan
yararlanma hakkı fevkalade önemli bir haktır. Bu hakkın kullanılabilmesinin, bu
adaylık sürecinin tam adaylığa dönüşmesinin aşağı yukarı bir çerçevesi
belirlenmiştir.
Katılım öncesi stratejinin hızla belirlenmesi lazımdır. Türkiye, katılım
süreci için ulusal programını hazırlayıp yürürlüğe koymak zorundadır.
Malî yardımlar burada çok önemlidir, koordinasyonu gerekmektedir.
Katılım ortaklığı hazırlıklarının hızla tamamlanması lazımdır.
Yarın üzerinde konuşacağımız Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı
metninde ulusal program hazırlıklarının bir çerçevesi verilmiştir. Bu çerçeve
nedir; şuna baktığımızda, Avrupa Birliği müktesebatına uyumun sağlanmasında bir
mevzuat uyumundan söz edilmektedir. Onbinlerce sayfalık Avrupa Birliği
mevzuatının Türk mevzuatıyla uyumlandırılması, daha doğrusu, çoğu noktada benzerliği
olmayan Türk mevzuatının Avrupa Birliği mevzuatına uyumlandırılması söz
konusudur.
Uyum, Türkiye’de her şeyin yeniden yapılandırılması, Türk ekonomisinin
kendi dışındaki bu büyük ekonomik birlikle entegrasyonun uyumlandırılması,
yeniden şekillendirilmesi, yeniden gözden geçirilmesi ve tıpatıp Avrupa Birliği
standartlarında yeniden yapılandırılması anlamına gelmektedir. Bu, kaynak
ister; bu, para ister; bu, destek ister. Türkiye, bugünkü yapısı içinde uyum
çalışmalarını götürmek üzere, bu beşerî desteğe, Avrupa Birliğinden bu büyük
ekonomik kaynağa, finansal desteğe ihtiyaç duymaktadır ve bunun sağlanabilmesi
de mümkündür.
Avrupa Birliği müktesebatının yerine getirilmesi için gerekli yapının
oluşturulması, idarî yapının oluşturulması söz konusudur. İşte, bu müktesebatı,
yani, Türk ekonomisinin, Türk hukuk sisteminin, Türk sosyal organizasyonunun
çok büyük ölçüde Avrupa Birliği tarafından tek taraflı ortaya konulmuş
kriterlere, normlara uyumlandırılması konusunda fonksiyonel olacak teşkilatın
adı, hükümet tarafından Avrupa Birliği Genel Sekreterliği olarak Yüce Meclisin
huzuruna getirilmiştir. Avrupa Birliği Genel Sekreterliği teşkilatı kuruyoruz.
Bu teşkilat, bizim dışımızda, dünyanın en yüksek standartlarını, normlarını
oluşturmuş, dünyanın en prestijli, en gelişmiş ekonomik topluluğuna, siyasal
topluluğuna Türk ekonomisini, Türk sistemini entegre edecek. Bunun anlamı, bu
entegrasyon, bu dönüşüm sürecinde Türkiye’deki hemen hemen tüm kurumlar Avrupa
Birliği normlarına, standartlarına dönüştürülecek, taşınacak ve bu benzerlik,
bu uyum sağlandıktan sonra tam üyeliğe geçilecek.
Değerli milletvekilleri, tam üyeliğe geçişin standartları bizim
dışımızda oluşmuştur. Bunun siyasî kriterleri Kopenhag’da, ekonomik kriterleri
de Maastricht’te oluşturulmuştur; kesin, objektif, açık kriterlerdir. Türkiye,
bu önemli kriterlere uyma takvimini kendisi hazırlayacaktır.
Türkiye ile genişleme süreci kapsamında aday ülke statüsünde olan
ülkeler ne yapıyor, Türkiye ne yapıyor; buradaki değerlendirmeleri size kısaca
sunmak istiyorum değerli milletvekilleri.
Türkiye, 1963 yılından 1995 yılına kadar 32 yıllık dönemde, sadece, 830
000 000 ECU’lük, Avrupa Topluluğundan -o günkü adıyla- destek almıştır; 32
yıllık dönemin, maceranın sonucu malî açıdan, katkı açısından budur. 4 üncü
malî protokolle taahhüt edilen 600 000 000 ECU, hâlâ
kullandırılmamaktadır. Komşumuz
Yunanistan’la yürüttüğümüz platonik ilişki, maalesef, bir sansasyon olmaktan
öte, bu anlamda, katkı sağlamak anlamında, bir sonuç getirmemiştir.
1995 yılında başlatılan gümrük
birliği çerçevesinde, Türkiye’ye taahhüt edilen 2,8 milyar dolarlık yardım,
maalesef, hâlâ, işlerlik kazanmamıştır. Yeni Akdeniz politikaları kapsamında
verilecek 339 000 000 ECU’lük yardım ve EUROMED kapsamında
kullanılabilecek 205 000 000 ECU’lük yardım, Mega-1 kapsamındaki 376 000 000
dolarlık yardım ve Mega 2- kapsamında yapılacak yardım hiçbir şekilde realize
edilememiştir.
Türkiye’ye bugüne kadar yapılabilen, deprem desteği altında taahhüt
edilen Avrupa Yatırım Bankasındaki 600 000 000 EURO’luk tutarın, 450 000
000’luk kısmı, kullanılabilir hale
gelmiştir.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye bu noktadayken, Türkiye’yle, genişleme
sürecinde aynı statüde olan ülkeler ne yapıyorlar, ona bakalım; sonra da, bu
Genel Sekreterlik bu işi nasıl yürütecek onu değerlendirelim.
Merkezî ve Doğu Avrupa ülkesi olarak bilinen ve genişleme sürecinde olan
ülkelere, Avrupa Birliğinden yapılan destek, taahhüt edilen destek, 2000 yılı
için yaklaşık, 2,2 milyar ECU’dür ve 2000 yılında, bu ülkelere, bizimle beraber
aynı yarışın içinde olan ülkelere taahhüt edilen kredi 8,5 milyar ECU’dür ya da
EURO’dur. Değerli arkadaşlarım, Türkiye, yönünü, uluslararası prestiji artık
giderek aşınan Dünya Bankasına, IMF’ye dönmüş; onlarla ne tür fedakârlıklara mal olan görüşmeler
yapılıyor; ama, bizim, tarih olarak, gelenek olarak, gelecek olarak
yöneldiğimiz, her türlü politikamızda ana tayin edici olması gereken Avrupa
Birliğiyle ilişkiler konusundaki açmazımız ortada. Bundan böyle, Avrupa Birliği
programlarını, Türkiye, sonuna kadar kullanmak, milyar dolar ECU’lük yardımları
Avrupa Birliğinden talep etmek, almak, kullanmak ve bu destekle de,
medeniyetteki iddiasını, medenî dünyayla entegre olma iddiasını, Avrupa
Birliğine tam üye olma iddiasını doğru yönetmek zorunda.
Şimdi, getirilen Genel Sekreterliğin, gerçekten, Türkiye’de, her kurumu,
mevzuat uyumu, ekonomik standartların yakalanması, uygulanması, dönüştürülmesi,
koordinasyonu, yönetimi, 4 000 000 KOBİ’nin Avrupa Birliği fonlarına
ulaştırılması, her biri muhtaç 3 227 belediyenin altyapı ihtiyaçları için
Avrupa Birliği fonlarını devreye sokabilmesi için, çok güçlü, çok yetenekli,
iyi bir ekiple donatılmış bir yönetime ihtiyacı var. Önerilen Genel Sekreterlik
bütün bunları taşımıyor. Önerilen Genel Sekreterlik, 76 kişiden ibaret bir
teşkilat; Dışişleri Bakanlığının gözetiminde, Başbakanlığa bağlı, başında bir
eski büyükelçi -daha doğrusu, büyükelçilik sıfatı taşımış bir genel sekreter- 4
yardımcısı, altındaki uzmanlarıyla 76 kişilik bu çekirdek kadro, Türkiye’deki bu
büyük dönüşümü yönetecek, Türkiye’yi Avrupa Birliği macerasında tam üye
statüsüne taşıyacak... Buna inanmak mümkün değil. Bu yaklaşımı, ciddî bir
yaklaşım olarak görmek ve değerlendirmek de mümkün değil değerli arkadaşlarım.
Türkiye, Avrupa Birliğiyle olan ilişkilerindeki yönetimini doğru tanımlamak ve
ciddîye almak, çok güçlü bir irade ortaya koymak zorunda. Kırk yıllık maceranın
en kritik dönemini yaşıyoruz. Eğer, biz, bu yapıyla gidersek, bu yaklaşımla
gidersek, Avrupa Birliğine adaylık sürecimiz, korkarım ki, bir yirmi yıl daha
sürecek... Bu, bizim elimizde; ama, biz, devlet teşkilatı içinde bile uyumu
olmayacak bir genel sekreterlikle, böylesine büyük iddialı bir dönüşüm
programını, böylesine tarihî bir dönüşüm programını gerçekleştiremeyiz,
gerçekleştiremeyeceğiz; çünkü, bu Genel Sekreterlik, altında, sayısını bile
bilemediğimiz çok sayıda kamu kuruluşu, sivil kuruluş temsilcilerinden oluşan
bir iş uyum komitesiyle, 76 kişiden ibaret olacak değerli milletvekilleri.
Hepimiz Türkiye’de yaşıyoruz, devleti ya da tümüyle kamuyu, özel sektörü,
ekonomiyi, siyasal, hukukî, sosyal açıdan bir büyük değişime götürecek
teşkilat, böyle bir teşkilat olamaz. Buradaki strateji yanlıştır, Türkiye’nin
aleyhinedir; bunu dikkatinize sunmak istiyorum, fevkalade önemli bir konu.
Bakınız, Lizbon’da toplanan Avrupa Birliği yönetimi, Türkiye’nin,
adaylık sürecini, ortaklık sürecini ciddîye almadığı, yeteri kadar dikkate
getirmediği konusunda ciddî eleştirilerde bulunuyor. Bu büyük kurumun, Türkiye
Cumhuriyetinin merkezi Parlamentonun, rutin işler yerine, Avrupa Birliğiyle
ilişkiler konusundaki çok ciddî çalışmaların, çok yoğun bir mesainin merkezi
olması gerekiyordu; ama, Avrupa Birliğiyle büyük iddiamız, medeniyet
yarışındaki iddiamız adına, gele gele, önümüze, sadece, sıradan, sadece, ne işe
yarayacağını pek kendisinin de bilemediği, doğru tanımlayamadığı bir genel
sekreterlik teşkilatı kurulmasıyla ilgili yasa tasarısı geliyor. Değerli
arkadaşlarım, bunu, üzüntüyle karşıladığımı, bunu, işi ciddiye almamak olarak
değerlendirdiğimi ifade etmek istiyorum. Yani, ilgi az gibi görünüyor; ama,
yakın geleceğimizin en önemli konularından biri üzerinde her seviyede ortaya
koyduğumuz irade ve bu büyük yarışı kazanma konusunda gösterdiğimiz çabalar,
maalesef, ciddî olmaktan uzak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kabataş, mikrofonunuzu açıyorum.
Buyurun efendim.
KEMAL KABATAŞ (Devamla) – Tartıştığımız tasarıya, lütfen, bu gözle
bakmanızı risa ediyorum. Tarihin önümüze koyduğu bu büyük fırsatı, Türkiye’yi,
gerçekten medenî dünyaya taşıma sevdasındaki bu büyük yarışı, böylesine kolay,
böylesine kendi içinde tutarlı olmaktan uzak yaklaşımlarla aşma, sonuca götürme
imkânımız yok. Bu önemli noktaları dikkatinize sunmak üzere söz aldım.
Dileğim şudur: Böylesine bir eğreti yönetim modelinin yanlışlığı
görülerek, çok kısa sürede bu büyük ve iddialı ilişkiyi yönetecek çok daha
ciddî bir teşkilatın kurulması yönünde bu hatalı düzenleme bir örnek olur, bir
emsal olur ve kısa sürede bundan geri dönülür diye düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum. Saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kabataş.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Aksaray Milletvekili Sayın
Kürşat Eser; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA KÜRŞAT ESER (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 504 sıra sayılı, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Kurulmasına
İlişkin Kanun Tasarısı üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum; Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliği, çok ince uzun bir yol olarak
tarif edilmektedir. 12 Eylül 1963 Ankara Antlaşmasıyla başlayan Türkiye-Avrupa
Birliği ilişkileri, zaman zaman yükselmeler, zaman zaman alçalmalar göstererek
bugüne kadar gelmiştir. 1963 yılından sonra Katma Protokol ve ardından, 12
Eylül 1980 askerî yönetimi döneminde, Avrupa Birliği-Türkiye ilişkilerinde,
maalesef, bir kesilme görülmüştür. Bu tarihten sonra, ilişkilerimiz tekrar
başlamış ve 6 Mart 1995 tarihinde, bildiğimiz Gümrük Birliği Antlaşması yapılmıştır.
Bu Gümrük Birliği Antlaşmasından sonra, 1/95 tarihli bu gümrük birliğiyle, 1996
Ocak ayında gümrük birliğine girişimiz ve ardından, 1997 Lüksemburg Antlaşması.
Lüksemburg’da, bilindiği gibi, Türkiye, Avrupa Birliği dışında bırakılmış;
fakat, serbest piyasa ekonomisi açısından ve insan hakları açısından çok daha
gerilerde bulunan ve Merkezî Doğu Avrupa ülkeleri diye ifade ettiğimiz
ülkelerle, Kıbrıs Rum kesimi, Avrupa Birliğine aday ülke olarak ilan
edilmişlerdir. Bu, Türkiye için, oldukça onur kırıcı bir davranış olarak
alınmış ve bunun ardından, hükümetimiz, Avrupa Birliğiyle ilişkilerde bir
soğukluk dönemini yaşamıştır ve 14 Aralıkta yayımlanan bir bildiriyle de bu
ilan edilmiştir. Bu tarih, oldukça önemli ve onurumuzu düzeltici bir tarih
olmuştur. Bunun ardından, Avrupa Birliği ülkeleri, altı ay arayla yaptıkları
Cardiff, Viyana ve Köln zirve toplantılarında, bunları, bu hareketlerinin
yanlışlığını ortaya koymuşlardır. Bunun neticesinde, hepimizin bildiği gibi, 11
Aralık 1999 Helsinki Zirvesine gelinmiştir. Gerçekten, 1997 ile 1999 arasında
çok önemli bir olay vardır. Takdir edersiniz, küreselleşen dünyadaki birtakım
gelişmeler, AGİT Zirvesi içerisinde yapılmış olan anlaşmalar ve ardından
Amerika Birleşik Devletleri Başkanının Türkiye’yi ziyareti ve 21 inci Asrın
Türklerin asrı olacağı şeklindeki ifadeleri, gerçekten, son derece güzel
ifadeler olarak değerlendirilmiştir ve bu olayın sonunda da, Türkiye, 11 Aralık
1999 Helsinki Zirvesinde, Avrupa Birliğine aday ülke olarak alınmıştır.
Helsinki’de yapılan Avrupa Birliği Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi
ile ülkemizin Avrupa Birliğine adaylığının tescil edilmesi, Birlikle
ilişkilerimizde yeni bir dönem açmıştır. Türk Milletinin 1,5 asırdır
sürdüregeldiği Batılılaşma hareketini somut bir sonuca ulaştıran bu tarihî
gelişme, Avrupa Kulübüne aidiyetin ilkelerine uyum ve yükümlülüğü de, kuşkusuz,
beraberinde getirmektedir.
Katılma süreci, kapsamlı ve teknik çalışmalar kadar, önceki dönemlerden
farklı olarak, kapsamlı, kuramsal ve siyasî hazırlığa da ihtiyaç göstermektedir.
Bu nedenle, Birlik müktesebatına bir an önce uyum sağlamamız ve konuya daha
ciddî yaklaşmamız kaçınılmazdır. Tam üyeliğe giden yolda, tüm kamu kurum ve
kuruluşlarının, kendi görev alanlarına giren konularda, yoğun, hızlı ve
koordineli bir çalışma temposu içine girmeleri bir zorunluluktur.
Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere, Avrupa Birliğiyle üyelik
müzakerelerine başlamamız için Kopenhag kriterleri olarak isimlendirilen
birtakım kıstaslara uyum sağlamamız gerekmektedir. Demokrasi, hukukun üstünlüğü
ve insan haklarını güvence altına alan kurumların istikrarlı bir şekilde tesisi
bu kriterlerin siyasî ayağını teşkil etmekte, Birlik rekabetine karşı
koyabilecek ve üyeliğin getireceği yükümlülükleri üstlenebilecek bir ekonomiye
sahip olmak da ekonomik ayağı oluşturmaktadır. Bu kapsamda, Avrupa Birliği
müktesebatının Türkiye tarafından üstlenilmesi için çok büyük bir öneme sahip
bulunmaktadır. Dördüncü yılını tamamlayan gümrük birliği dolayısıyla Türkiye,
uyum konusunda büyük bir avantaja sahip bulunmaktadır; ancak, bu kapsamdaki
uyum, esas itibariyle gümrük birliği ve bununla alakalı ticarî ve ekonomik
konularla sınırlı kalmıştır.
Ekonomik, siyasal, sosyal, ticarî, malî ve hatta kültürel hayatı
düzenleyen, toplam 31 anabaşlık ve binlerce sayfadan oluşan topluluk
müktesebatının Türk içhukukuna aktarılması, önümüzdeki dönemde, özellikle
Meclisimizin gündemini işgal edeceğe benzemektedir. Son günlerde yaşanan siyasî
ve ekonomik tartışmalar içinde, bir anlamda gözden kaçan bu husus, kesinlikle
ikinci plana atılacak nitelikte değildir. Unutulmamalıdır ki, hiçbir aday ülke,
topluluk hukukuna, hem mevzuat hem de uygulama anlamında uyum sağlamadıkça tam
üyeliğe geçemeyecektir. Aksi takdirde, hem aday ülke hem de topluluk açısından
aşılması zor sorunlar ortaya çıkabilecek, üye olmanın getireceği avantajlar,
maliyetlerin gerisinde kalacaktır. Bu çerçevede, bir Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği ihdasının öngörülmesini, ülkemizi tam üyeliğe hazırlama
çalışmaları açısından çok yararlı bir girişim olarak görüyor ve destekliyoruz.
Değerli milletvekilleri, siz de fark ediyorsunuz; Helsinki Zirve
kararlarından sonra, Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki ilişkilerde bir
canlanma yaşanmakta, Türkiye, Birliğin genişleme sürecindeki çalışmalara
katılmakta, uzmanlık kuruluşlarıyla ilişki kurmakta, sıklıkla Avrupa Birliği
Komisyonundan, Konseyinden, Parlamentosundan bir heyet ülkemizi ziyaret
etmektedir. İlişkilerin rayına oturmasının belki de en önemli işareti, üç
yıldan beri toplanamayan Türkiye-Avrupa Birliği Ortaklık Konseyinin geçen nisan
ayında toplanmasıdır. Bu toplantıda, topluluk müktesebatının aktarımına hız
kazandırılması, katılım ortaklığı ve ulusal program hazırlanması doğrultusunda
önemli kararlar alınmıştır.
Bir kere, yukarıda bahsettiğim topluluk mevzuatının 31 başlığı altında,
gerekli çalışmaları yapmak üzere, 8 adet alt komite oluşturulmuştur. Bu
kapsamda, Tek Pazar ve Rekabet Alt Komitesinin 23 Haziran 2000, Ulaştırma,
Çevre ve Enerji Alt Komitesinin 30 Haziran 2000, Tarım, Balıkçılık Alt
Komitesinin de 7 Temmuz 2000 tarihlerinde ilk toplantılarını yapmaları
kararlaştırılmıştır.
Söz konusu 8 komite, hem katılım ortaklığında belirlenecek kısa ve orta
vadeli önceliklerin uygulama durumunu inceleyecek hem de Türk mevzuatının,
Avrupa Birliği mevzuatına yaklaştırılması konularını görüşecektir.
Bir diğer işaret de, eşbaşkanı bulunduğum Türkiye Avrupa Birliği Karma
Parlamento Komisyonunun, 10.8.1999 seçimlerinden bu yana ilk resmî toplantısını
5-6 Haziran 2000 tarihlerinde Brüksel’de gerçekleştirmiş olmasıdır.
Hükümetimizi temsilen Devlet Bakanımız Sayın Yüksel Yalova’nın da hazır
bulunduğu toplantıya, Avrupa Birliği Komisyonunun genişlemeden sorumlu komiseri
Günther Verheugen de katılmıştır. Son derece olumlu bir havada geçen toplantı
sonunda, Helsinki sonrası gelişmelere ışık tutacak mahiyette bir ortak
deklarasyon yayımlanmıştır.
Yüksek seviyeli bir konferans havasında geçen görüşmelere, yaptıkları
katkılarından dolayı, Devlet Bakanımız Sayın Yüksel Yalova’ya teşekkürlerimi
sunuyorum.
Bu gelişmeler, ülkemiz için de büyük faaliyetlere öncülük etmektedir.
Türkiye’nin, Avrupa Birliği Komisyonu tarafından hazırlanacak katılım ortaklığı
belgesinde belirlenen önceliklere, hangi plan ve program çerçevesinde, hangi
süre zarfında ve hangi kaynaklarla ulaşacağını belirleyeceği ulusal planın
oluşturulması kapsamında tüm kamu kurum ve kuruluşlarımız, hummalı bir çalışma
içine girmişlerdir.
Ancak, gerçekleştirilen çalışmaların koordine edilmesi gereği, en az bu
çalışmalar kadar büyük bir önem taşımaktadır.
Faaliyetlerde gerekli eşgüdüm ve uyumun plan ve programlarla uygun
olarak yürütülmesi, aynı zamanda tam üyelik müzakerelerinin de tek elden
yapılmasına katkıda bulunacaktır. Avrupa Birliği Genel Sekreterliği makamının
ihdası, bu nedenle çok önemli bir adımdır. Tasarının bir an önce kabul edilmesi
ve hayata geçirilmesi, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerine yeni bir ivme
kazandıracaktır.
Değerli milletvekilleri, sözlerime son vermeden önce, Avrupalı
dostlarımızdan, Türkiye’nin içinde bulunduğu çabayı görmelerini istediğimizi
belirtmeliyim. Avrupa Birliğine üye olmayı ,bir devlet politikası olarak ele
alan Türkiye, çağın standartları olarak nitelediği Avrupa normlarını benimseme
yolunda önemli adımlar atmıştır ve atmaya devam edecektir. Elbette, kimi iç ve
dış mihraklar, sağlanan gelişmeleri karalamak için, doğaları gereği, çaba sarf
edeceklerdir; ancak, bizi asıl üzen, geleceğe yönelik bir ortaklık kurmaya
yöneldiğimiz Avrupa Birliği kurumları içinde Türkiye aleyhine faaliyetlerin
gerçekleştirilmesidir. Avrupa Birliği kurumları içinde Türkiye aleyhine
faaliyetlerin gerçekleştirilmesi, bizleri oldukça üzmektedir. Dostumuz ve
müttefikimiz olarak gördüğümüz Avrupa Birliğinin kurumları içinde, özellikle
Avrupa Parlamentosu çatısı altında, Birleşmiş Milletler ve Amsterdam Anlaşması
kapsamında güvence altına alınan toprak bütünlüğü ilkesine aykırı tutumlar,
marjinal kalmakla birlikte, sergilenmeye devam edilmektedir. Bu tutumu
anlamakta gerçekten güçlüklerimiz vardır. Aynı görüntüler, Türkiye Büyük Millet
Meclisi çatısı altında görüntülense, Avrupalı dostlarımızın hiç de memnun
olmayacaklarını düşünüyorum. Avrupa Birliği, gerçekten, Türkiye’yle birlikte
olmak istiyorsa, bir an önce, içindeki çatlak sesleri susturmalıdır.
Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP, DSP ve ANAP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.
Demokratik Sol Parti Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Ali Tekin;
buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)
DSP GRUBU ADINA ALİ TEKİN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye’nin batılılaşma projesinin önemli bir adımı olacak olan Avrupa
Birliğiyle entegrasyon sürecini organize etmek üzere kurulacak Avrupa Birliği
Genel Sekreterliğiyle ilgili kanun tasarısı üzerinde, Grubum adına, söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son zamanlarda, Avrupa Birliğiyle
olan ilişkilerimizde bazı önemli gelişmeler oldu. Bunlardan bir tanesi,
özellikle Helsinki Zirvesi sonrasında, üç yıllık bir aradan sonra ilk defa
toplanan Ortaklık Konseyi olgusudur. 11 Nisan 2000 tarihinde, Lüksemburg’da,
Dışişleri Bakanımız Sayın İsmail Cem
Başkanlığında toplanan bu Ortaklık Konseyi bazı önemli kararlar almıştır.
Bunlardan bir tanesi, Avrupa Birliğiyle, hizmet sektöründe de gümrük birliğine
gitmiş olmamızdır. Bilindiği gibi, Avrupa Birliğiyle 1995 yılında
gerçekleştirdiğimiz gümrük birliği, sadece mallarla ilişkiliydi. Bu defa,
hizmet sektöründe de liberalleşmeye gidilmesi için görüşmeler başlamış
bulunuyor.
İkinci önemli karar, Avrupa Birliğiyle, kamu alımları konusunda, bu yıl
sonuna kadar görüşmelerin tamamlanmasının öngörülmüş olmasıdır. Doğal olarak bu
liberalleşmeler, ülkemizdeki hizmet sektörünün kalitesini ve de kamu
ihalelerindeki rekabeti artıracak ve ekonomimize çok önemli katkılarda
bulunacaktır.
Üçüncü önemli karar, tarama denen analitik inceleme için 8 alt
komisyonun kurulmasıdır. Diğer aday ülkelerle olduğu gibi, 31 başlık altında
toplanan konular, bu 8 altkomisyon tarafından taranacak. Bu tarama sürecinin,
bu ay içinde (haziran ayı içinde) başlaması gerekiyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekileri; biraz önce belirttiğim bu Ortaklık
Konseyi kararlarının bir an önce yaşama geçirilebilmesi için, bugün
huzurlarınıza gelmiş olan bu yasa tasarısının kanunlaşması gerekiyor.
Elbette, Avrupa’yla bütünleşme sürecimizi organize edecek olan kurumun
ne şekilde olması gerektiği konusunda uzun tartışmalar yapabiliriz; ancak,
hükümetimizin uygun bulduğu model, Başbakanlığa bağlı, Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği adıyla bir kurumun oluşturulması.
Elbette, her kurumsallaşma modelinin yarar ve zararları vardır; ancak,
sanırım ki, bu genel sekreterlik modeli, yürütmeye, esnek, hızlı, etkin bir
şekilde çalışma olanağı verecektir.
Bu sekreterliğin, ülkemizde sık sık karşılaştığımız hantal devlet
modeliyle değil, yeni Türkiye’ye yakışan bir etkinlik modeli olarak ortaya
çıkmasını diliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliğiyle bütünleşme
sürecinde hem Meclisimize hem de hükümetimize gerçekten çok önemli görevler düşüyor.
Bizden önce Avrupa Birliğine giren Portekiz, Yunanistan ve İspanya gibi
ülkeler ile bizim siyasî ve ekonomik bakımlardan pek çok benzerliklerimiz var.
Dolayısıyla, bu ülkelerin Avrupa Birliğiyle bütünleşme sürecinde geçirmiş
oldukları evreleri, yaptıkları çabaları ve bu çabaların ortaya çıkardığı
sonuçları gözden geçirmemizde büyük yarar olduğunu düşünüyorum.
Bu ülke deneyimlerine baktığımız zaman, bu deneyimlerin özünün şu
olduğunu görüyoruz: Avrupa Birliği, yeni üye ülke üzerinde, orta ve uzun vadede
çok yararlı etkiler yapıyor; ancak, bu etkilerin ne kadar yararlı olacağını
belirleyen unsur ise, aday ülkelerin ya da yeni üye olmuş ülkelerin kendi
içlerinde bu Birliğe ne kadar hazırlıklı olduklarıyla doğru orantılı
görünmektedir.
Hazırlık derken, aklımıza gelmesi gereken olgu, aday ülkenin, özellikle
iç ekonomik ilişkilerinde serbest piyasa ekonomisinin kurallarını egemen
kılmasıdır. Politik anlamda ise, geleneksel patronaj politikalarının,
ilişkilerinin yıkılıp, yerine, çoğulcu, örgütlü bir demokratik yapının egemen
kılınmasıdır. Bu iki hazırlık olgusunun bir araya gelmesiyle, ülkede ortasınıf
değerlerinin yükselmesi sağlanmış olacaktır ki, bu da, serbest piyasa ekonomisi
ve demokrasiden başka bir şey değildir.
Bu modelin, bu ortasınıf modelinin ve değerlerinin egemen kılınması
sonucunda, ülkede refah hızla artacaktır ve aynı zamanda, sadece refah artmakla
kalmayacaktır, bu refah, değişik toplumsal katmanlar arasında eşitçe ve adilce
paylaşılabilecektir. Yine, bu olay, Atatürk’ün bize gösterdiği çağdaş uygarlık
düzeyinin gerçekleşmesi anlamına gelecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, kendi ülkemizin içişlerini
düzenlemeye, geliştirmeye çalışırken, diğer yandan da, Avrupa Birliğinden,
sorumlu, içten, duyarlı yaklaşımlar beklemek hakkımızdır. Bu anlayışı, bu
yaklaşımı, maalesef, her zaman bulamadığımızı belirtmek gerekir. Örneğin, son
günlerde gündemde olan Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği Projesinde olduğu
gibi...
Bildiğiniz gibi, bu proje, Avrupa Birliğinin askerî alanda gerçekleştirdiği,
Topluluğun savunma boyutunu önplana çıkaran bir projedir. Burada, Avrupa
Birliğinin, NATO kuvvetlerini kullanabilmesi öngörülüyor; ancak, Türkiye gibi,
NATO ülkesi olup da, Avrupa Birliğine üye olmamış bazı ülkeler var. Dolayısıyla
hem Türkiye’nin hem de bu ülkelerin çıkarları, NATO kuvvetlerinin, Avrupa
Birliği tarafından, Avrupa Birliğinin karar mekanizmalarından süzülüp gelen
kararlar neticesinde kullanılmasını biraz haksız gibi ortaya koyuyor.
Biz, Türkiye olarak, karar mekanizmasında yer almadığımız Avrupa
Birliğinin, bizim kuvvetlerimizi, NATO bağlamında, kullanabilmelerine karşıyız.
Bu, gerçekten, hem akla aykırıdır hem de mantığa aykırıdır; ancak, olayın
olumlu yanı da belki şudur: Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği Projesi, henüz
oluşma aşamasındadır; dolayısıyla bu olay henüz olgunlaşmış ve sonçlanmış
değildir, pazarlıklarımızın devam etmesi ve ülkemiz için en uygun olan çözümün
ortaya konması, umuyoruz ki, hükümetimiz tarafından gerçekleştirilecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği, çok önemli ve ağır bir sorumluluk altında olacaktır. Türkiye
ekonomi politiğinin büyük bir reformasyondan geçirilmesi gereği, bu
sekreterliğin önemini, gerçekten de bize çok iyi şekilde göstermektedir.
Önümüzdeki yüzyılın, Türk Ulusunun ve özellikle de Türk gençliğinin özlemlerini
gerçekleştirebileceğimiz bir yüzyıl olmasını diliyorum.
Ortaasya’ya, Ortadoğu’ya, Balkanlara ve bütün mazlum uluslara örnek
olacak Batılılaşmış bir Türkiye uygarlığı projesine başarılar diliyor; hepinize
saygılar sunuyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tekin.
Fazilet Partisi Grubu adına, Afyon Milletvekili Sayın Sait Açba; buyurun
efendim. (FP sıralarından alkışlar)
FP GRUBU ADINA SAİT AÇBA (Afyon) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Avrupa Birliği Genel Sekreterliği kurulması hakkında kanun
tasarısı üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Böyle bir birimin kurulmasına destek verdiğimizi öncelikle belirtmek
istiyorum ve bu bağlamda, Avrupa Birliği-Türkiye ilişkileri üzerinde genel bir
çerçeve çizmek istiyorum.
İkinci Dünya Savaşından sonra, dünyada yeni bir yapılanma yaşanıyor. Bu
yapılanma, iki kutuplu bir dünya tarzında; her iki kutupta da, bir taraftan,
askerî nitelikli entegrasyonlar, diğer taraftan, iktisadî entegrasyonlar; yine
aynı dönemde, uluslararası malî kurumların kurulması tarzında... Bir tarafta,
Sovyet şemsiyesi altında, bir tarafta, Amerikan şemsiyesi altında, ekonomik
nitelikli COMECON tarzında bir yapılanma; yine, askerî nitelikli NATO ve
Varşova Paktı şeklinde yapılanma ve bugün, adından sık sık söz ettiğimiz IMF
(Uluslararası Finans Kurumu) Dünya Bankası gibi kurumların da, aynı dönemlerde
kurulduğunu görüyoruz. Yine, aynı dönemlerde, İkinci Dünya Savaşı sonrası,
Avrupa’da, Avrupa merkezli bir entegrasyon hareketine girişildiğini görüyoruz.
Avrupa Birliği, gerçek anlamda bir siyasî entegrasyon hareketidir ve
Avrupa Birliğinde başlayan ilişkiler, öncelikle Avrupa Ekonomik Topluluğu
şeklinde gerçekleşmiştir. Tabiî, siyasî entegrasyonu sağlamanın yolu da,
ekonomik entegrasyondur, ekonomik entegrasyonun çeşitli safhalarının
tamamlanmasıdır. Avrupa Birliği, siyasî entegrasyona giden yolda, hemen hemen
bütün yolları katetmiş durumdadır ve en son safhaya gelmiştir; yani, tek devlet
olma safhasına gelmiş bulunmaktadır.
1963’ten itibaren, o zaman Avrupa Ekonomik Topluluğu adı altında,
Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri başlamıştır. 1963’ten itibaren başlayan
ilişkilerin çok hızlı geliştiğini söylemek mümkün değildir. 1987’de, Türkiye,
Avrupa Birliğine -o zaman için Avrupa Topluluğuna- tam üyelik müracaatında
bulunmuştur; ancak, tam üyelik müracaatına cevabî yazı, ancak iki yıl sonra,
1989 Aralığında bildirilmiştir. Tabiî, bu cevabî yazı ret şeklinde olmuştur.
Daha sonraki ilişkilere bakıldığında, çok ciddî gelişmeler söz konusu
olmamıştır.
Avrupa Birliğinin yapmış olduğu bütün zirvelerde, Türkiye’ye ilişkin
olarak, adaylık statüsü konusundaki kararlar ret konumunda olmuştur ve çeşitli
gerekçeler her zirvede, hemen hemen aynı gerekçeler ileri sürülmüştür.
6 Mart 1995’te, Türkiye’nin, beklenmeyen bir tarzda gümrük birliği
sürecine girmiş olduğunu görüyoruz. Tabiî, gümrük birliği, müessesenin aslı
değildir. Asıl müessese Avrupa Birliğidir. Gümrük birliği şeklinde bir
bütünleşme hareketine girilmesi, Türkiye’nin yararına olmamıştır.
Toplu olarak değerlendirildiğinde, gümrük birliğinin, Türkiye açısından
ciddî sakıncaları vardır. Gümrük birliği, bazı kesimlerce zafer olarak
nitelendirilmesine rağmen, yine, aynı dönemde iktidarda olmayan, şu anda
iktidarda olan gerek Anavatan kanadının Genel Başkanı gerekse DSP Genel
Başkanı, gümrük birliğinin Türkiye’nin menfaatlarına olmadığı ve yeniden gözden
geçirilmesi gerektiği ve tavizlerle alındığı konusunda pek çok açıklamalar
yapmışlardır. Ama, Türk siyasetinin genel bir karakteri var; iktidarda yapılan
açıklamalardan, muhalefette pek söz edilmediğini veya muhalefette yapılan
açıklamaların da iktidarda dikkate alınmadığını görüyoruz.
6 Mart 1995’te gümrük birliği sürecine girilmiştir. Aradan geçen dönem
içerisinde yapılan zirveler var; bu zirvelerden önemlisi Lüksemburg zirvesidir,
adaylık statüsünün reddedilmesi konusunda. Nihayet, en son, adaylık statüsünün
kabul edilmesiyle ilgili bir zirve de Helsinki Zirvesi olmuştur ve Türkiye’nin
adaylığı, Helsinki Zirvesinde tescil edilmiştir.
Avrupa Birliğiyle ilgili olarak veya Avrupa Birliğinin Türkiye’yle
ilgili olarak zirvelerde vermiş olduğu kararlar, ret kararları ve bunun
karşısında ortaya koymuş olduğu gerekçelere baktığımızda, hemen hemen her
zirvede açıklanan gerekçelerin aynı nitelikte olduğunu görmekteyiz; yani, 1989
kararı olsun veya Helsinki süreci öncesi Lüksemburg’taki karar ve Türkiye’yle
ilgili gerekçeler olsun, bunların, hemen hemen aynı düzlem içerisinde yer
aldığını görüyoruz. Türkiye’nin, ekonomik gelişmişlik seviyesi yönünden, Avrupa
Birliği ülkeleri ortalamasından oldukça uzak olduğu konusunda, insan
haklarında, azınlık hakları yönünden problem olduğu konusunda ve yine, Kıbrıs,
Yunanistan konusundaki ihtilaflar... Tabiî, Helsinki sürecinden önce, yine,
Lüksemburg Zirvesinde de -bunlar biraz
genişletilerek- Türkiye’nin Kopenhag Kriterlerine uyması ve bu şekilde
ilişkilerin gelişebileceği konusunda pek çok gerekçenin yer aldığını görüyoruz.
Tabiî, 6 Mart 1995’te gümrük birliği sürecine girme, Türkiye’nin elini
kolunu bağlamıştır diyoruz. Yani, Türkiye, müessesenin aslında yokken, yine,
karar mekanizmasında yokken, bir taraftan da Gümrük Birliğine tabi olması,
bilhassa üçüncü dünya ülkeleriyle yapılan tercihli ticaret anlaşmaları
açısından Türkiye’nin inisiyatif kullanamaması tarzında bir sonucu ortaya
çıkarmış olduğunu görüyoruz.
Tabiî, gümrük birliğinin başlamasından itibaren, 1996-1997 yılı ve diğer
yıllardaki, Türkiye’nin dışticaret göstergelerine baktığımızda, göstergelerin
de önemli ölçüde kötüleşmiş olduğunu görüyoruz. Yani, 1996’ya gelindiğinde,
1995’e göre, dışticaret göstergelerinde önemli ölçüde gerilemeler var.
Dışticaret açığının, 1995’te 14 milyar dolarken, 1996’da 20 milyar dolara
yükseldiğini, yine, 1997’de de 22 milyar dolara yükseldiğini görüyoruz. Daha
sonra, ekonomik kriz ve bunun etkileri de Türkiye ekonomisinde olumsuz bir
netice hâsıl etmiş durumda.
Tabiî, gümrük birliği sürecine girmiş olmamıza rağmen, Avrupa
Birliğinin, daha önce yayımlamış olduğu malî deklarasyon çerçevesindeki
taahhütlerini yerine getirmediğini görüyoruz. Taahhütlerin, en önce, Yunanistan
vetosuna çarptığını görüyoruz. Bu taahhütler, 2,8 milyarlık taahhüt ve bu
taahhütler yerine getirilemeyince, daha çok, Akdeniz fonlarından kaynak
transfer edildiğini, hibe tarzında, kredi tarzında kaynak transfer edildiğini
görüyoruz.
Avrupa Birliği-Türkiye ilişkilerinde, gerçekten, Avrupa Birliği,
Yunanistan’a, Portekiz’e ve İspanya’ya sağlamış olduğu malî yardım
mekanizmasını ve onlara aktarmış olduğu kaynakları şu ana kadar Türkiye’ye
aktarmış olsaydı, Türkiye, belki, bugün, IMF kapılarında veya Dünya Bankası
kapılarında ve uluslararası alanda borç bulmak için dolaşmayacaktı. Şüphesiz,
çok önemli kaynaklar, birliğin tam üyesi olan üyelerine aktarılmıştır; ama,
Türkiye’ye yönelik, maalesef, önemli rezervler konulmuş olduğunu görüyoruz.
1997 Lüksemburg Zirvesi... Lüksemburg Zirvesinde, Türkiye’ye adaylık
statüsü verilmiyor, Avrupa Birliğinin öngördüğü kriterlerden uzak bir Türkiye
manzarası olduğu vurgulanıyor; yani, insan hakları ihlalleri vurgulanıyor. Ordu
üzerinde sivil denetim olmayışı, Millî Güvenlik Kurulunun politik yaşamdaki
rolü vurgulanıyor. Ülkedeki medenî ve siyasî hak ihlalleri vurgulanıyor. İfade
özgürlüğü, hukuk devleti, anayasal reform, azınlıklar ve buna benzer pek çok
konuların, Lüksemburg Zirvesinde vurgulanmış olduğunu görüyoruz.
Tabiî, Lüksemburg’dan Helsinki’ye iki yıl geçiyor, arada iki yıllık bir
süre var. İki yıllık süre içinde acaba ne değişti de Helsinki’de, Türkiye’ye
adaylık statüsü tanındı? İki yıllık sürede çok şeyin değiştiğini söylemek pek
mümkün değil; yani, Lüksemburg’da dile getirilen Kopenhag kriterlerinde kayda
değer bir gelişme, bu iki yıllık süre içinde gerçekleşmiş değil.
Gerçekleşmediğini, yine, Avrupalı yetkililerden, Avrupalı sözcülerden de
görebiliyoruz. Örneğin Fogg’un bir ifadesine dikkatinizi çekmek isterim. Fogg
diyor ki: “Sadece, DGM’lerden askerî hâkimlerin çekilmesi şeklinde bir sonuç
alındı; diğer kriterler gerçekleşmedi.” Yine, Fransız Dışişleri Bakanlığının,
bilhassa Avrupa Birliğinin Türkiye’ye ilişkin olarak iki endişe kaynağı var;
bunlardan biri, Türkiye’nin Kopenhag kriterlerini uygulamaktan çok uzak olduğu
ve Türk yöneticilerinin gerekli reformları yapmakta istekli olmadıkları
tarzında.
1997’den 1999’a Kopenhag kriterleri açısından olumlu adımlar atılmadığı
halde, Helsinki adaylık süreci niçin tescil edildi? Bu sorunun cevabını aramak
gerekiyor. Tabiî, bu sorunun cevabı da çok net olarak verilebilir; çünkü,
Türkiye’nin bulunduğu bölge, gerçekten, jeopolitik yönden, jeostratejik yönden
çok önemli bir bölge. Dolayısıyla, dünya konjonktürü açısından, uluslararası
alandaki egemen ülkeler açısından, bu tip entegrasyon ülkeleri açısından gerçekten
önemli bir ülke. Türkiye’nin kaybedilmesi, Türkiye’den uzaklaşma, bir bakıma,
bu ülkelerin, bu bölgelerle ilgili politikaları açısından da çok olumsuz
sonuçlar ortaya çıkarabileceği noktada. Diğer taraftan, Amerika Birleşik
Devletlerinin yaptığı lobi faaliyetleri var; bunlar da, önemli bir etken olarak
karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla, Helsinki kararı, adaylık statüsü, bu çerçevede
gerçekleşiyor.
Tabiî, Helsinki kararıyla ilgili olarak, Fransız Dışişleri Bakanının çok
önemli bir tespiti var, bunu da aktarmak isterim; diyor ki: “Avrupalılar
sonunda anladılar ki, adaylık statüsünün tanınarak bir dinamiğin serbest
bırakılması, gerçek bir yoldur. Çözüm bekleyen sorunlar nedeniyle, pekçok ülke,
Türkiye’nin adaylığına karşıydı. Biz, onlara şunu söyledik: ‘Bu sorunlar sonra çözülebilir, adaylık statüsü tanınarak
işe başlanmalıdır.’ Lüksemburg formülünün, Türkiye’yi idare etmek için pek işe
yaramadığını gördük, yeni formülasyon denemeye karar verdik.”
Yani, Türkiye ile Avrupa Birliği ilişkilerine bakıldığında, geçmişten
beri, Avrupa Birliğinin, tehditten telkine kadar uzanan bir idare etme siyaseti
çerçevesinde Türkiye’ye yaklaştığını görüyoruz. Tabiî, Türkiye’nin tutumu da
bundan farklı değil. Türkiye de, yine, aynı tarzda, bir bakıma, idare etme
siyaseti çerçevesinde Avrupa Birliğine yaklaşıyor; atılması gereken olumlu
adımları bir türlü atmıyor.
Tabiî, Avrupa’da, Avrupa kamuoyunda, bilhassa, Avrupa’daki siyasî
partiler arasında Hıristiyan demokratlar arasında Türkiye’ye karşı ciddî
rezervler var; yani, onlar diyorlar ki: “Gümrük Birliği Antlaşması yeterli.
Gümrük Birliği Antlaşması çerçevesinde özel bir statü tespit edelim. Bu statü
çerçevesinde Türkiye’yle ilişkileri kuralım; yani, Türkiye’ye tam üyelik
vermeyelim.”
Tabiî, şunu da ifade etmek lazım. Avrupa Birliğindeki kamuoyunun
Türkiye’ye bakış açısını da irdelemek lazım. Avrupa’nın istatistik organı
Euro-Barometer’ın yapmış olduğu çeşitli araştırmalar var. En son, Temmuz
1999’da yapmış olduğu araştırma sonucuna bakıldığında, Avrupa kamuoyunun yüzde
47’sinin Türkiye’nin tam üyeliğine karşı olduğu, yüzde 29’unun destek verdiği,
yüzde 24’ünün de çekimser olduğu noktasında. Dolayısıyla, çok yakın bir
gelecekte, Sayın Başbakanın ifade ettiği gibi, Türkiye’nin, 2004 yılı gibi, çok
yakın bir gelecekte Toplulukla bütünleşme imkânının olmadığını; bilhassa
ekonomik, sosyal göstergeler de dikkate alındığında, açıkça söylemek mümkün.
Yani, Türkiye, Avrupa’yla ilişkilerini geliştirecekse, idare etme
siyasetinden Türkiye’nin vazgeçmesi lazım. Yine, aynı şekilde, Avrupa’nın da
idare etme siyasetinden vazgeçmesi lazım. İlişkilerin, tam, sağlam bir zemine
oturması gerekli. Pek çok çevrelerde, Türkiye’de ulusalcı bir söylem hâkim.
Türkiye’de laiklik ve demokrasi, kendine özgü bir anlayış; yani, yerel anlamda,
ilkel anlamda bir laiklik, demokrasi anlayışı var. Dolayısıyla, Türkiye’deki
laiklik ve demokrasi anlayışını benimseyen çevreler, Avrupa’daki evrensel
anlamdaki laiklik ve demokrasiyi pek özümseyecek durumda değiller; yani,
Avrupa’nın standartlarındaki laiklik ve demokrasi anlayışı, Türkiye’de, pek çok
çevreler tarafından özümsenmiyor. Dolayısıyla, Kopenhag kriterlerinin
uygulandığı bir ortamda, cumhuriyeti tehlikeye sokacak tarzda birtakım
sonuçların ortaya çıkabileceği şeklinde birtakım kaygılar var.
Yine, bazı kesimler de, Türkiye’de sosyo-politik gerçekten hareketle,
kurulu düzenin kısıtlamaları ve Avrupalıların insan hakları konusundaki
performansı karşısında, Avrupa Birliğini, kendileri için emin bir liman, temel
hak ve hürriyetlerin rahatlıkla kullanılabileceği bir liman olarak görüyorlar.
Yani, laiklik ve demokrasi anlayışında ayrılan çevreler, bir bakıma, bir
noktada birleşiyorlar; o birleştikleri nokta da, daha çok Kıbrıs, Yunan
meselesi, yine ortak birtakım ihtilaflar.
Türkiye, tam üye olmak istiyorsa, gerçekten, Avrupa Birliğinin öngörmüş
olduğu Kopenhag kriterlerini hayata geçirmek zorunda; yani, Avrupa Birliğine
üye olsun olmasın, Türkiye, kendi insanı için, kendi vatandaşı için, gerçek
anlamda, evrensel anlamda demokrasi ve insan haklarının zeminine ulaşmak
zorunda. Türkiye, çoğulcu, katılımcı, farklılıkları tehdit olarak algılamayan
bir siyasal ve toplumsal düzene geçmek zorundadır. Bunun siyasal bağlamdaki
anlamı, Türk usulü demokratik anlayışın tamamen iflas etmiş olduğudur.
Toplumun önünü açmanın yolu, özgür bireyden geçmektedir. Eğer özgür bir
topluma ulaşacaksak, önce, özgür bireyin ortaya çıkması lazım. Özgür bireyin
ortaya çıkması için, Türkiye’deki hâkim olan, uzun yıllardır hâkim olan kutsal
devlet anlayışının terk edilmesi lazım; çünkü, kutsal olan devlet değildir,
kutsal olan insandır. Dolayısıyla, insandan başlanırsa, özgür bir toplumun yolu
da rahatlıkla açılabilir.
Türkiye, Avrupa Birliğine üye olacaksa, birtakım engelleri kaldırması
lazım. Bu engellerden birisi, ekonomik ve sosyal alandaki engellerdir.
Dolayısıyla, sosyoekonomik göstergelere bakıldığında, Avrupa’daki
göstergelerle, hatta Avrupa ortalamasındaki göstergelerle Türkiye arasında çok
ciddî bir uçurumun olduğunu söylememiz mümkündür. Yani, makro ekonomik
kriterlere baktığımızda, gerek enflasyon açısından gerek dış borç, kamu kesimi
dengeleri, gayri safî millî hâsıla -bütün göstergeler- ve gelir dağılımı
göstergelerinden baktığımızda, çok büyük miktarlarda uçurumlar var. Tabiî, bu
uçurumların giderilmesi için, Türkiye’nin çok ciddî adımlar atması lazım.
En son hazırlanan Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında 2005 yılı
hedeflerini dikkate aldığımızda, bu hedefler bile Avrupa Birliğinin koymuş
olduğu kriterler açısından yeterli hedefler değil. Dolayısıyla, sık sık
terennüm edilen “2004’te Avrupa Birliğine gireceğiz” şeklinde açıklamanın da,
bu bağlamda, dayanaksız olduğunu düşünüyorum. Tabiî, Türkiye, bir taraftan,
bölgesel dengesizlikleri de gidermek zorunda.
Türkiye’nin, yine, Avrupa Birliğine üye olacaksa, önemli unsurlardan
birisi, siyasal düzen engeli; yani, demokrasi, insan hakları, askerî
müdahaleler... Türkiye-Avrupa ilişkilerinin çerçevesine baktığımızda veya
kesintiye uğrayan dönemlere baktığımızda, bunlarda askerî müdahalelerin çok
önemli rol oynadığını görüyoruz; yani, askerî müdahaleler, bir bakıma,
ilişkilere darbe vuran en önemli unsurlardır. En son, hepinizin bildiği gibi,
28 Şubat 1997’de gerçekleşen postmodern bir darbe sonucunda Avrupa’yla
ilişkilerinin kopmuş olduğunu görüyoruz; yani, bir bakıma, Lüksemburg Zirvesinde
alınan kararlar ve dile getirilen hususların, yine, bu zeminde gerçekleştiğini
görüyoruz. Avrupa Birliği bünyesinde hazırlanan “gündem 2000” raporunda veya
komisyonun hazırladığı “millî gelişme” raporunda, Türkiye’de, bilhassa
demokratik zemin açısından Millî Güvenlik Kuruluyla ilgili demokratik
düzenlemelerin hızla gerçekleştirilmesi, dolayısıyla, Türkiye’de siyasî iradeyi
by-pass eden sivil olmayan birtakım alanların kurumsal bazda yeniden
yapılanmasına ihtiyaç olduğu öngörülüyor.
Gerçekten, Türkiye açısından çok önemli bir husustur, Millî Güvenlik
Kurulunun yeniden yapılanması. Millî Güvenlik Kurulu belki anayasal bir
kuruluştur; fakat, demokratik özelliği var mıdır yok mudur diye bakıldığında,
maalesef, demokratik bir kuruluş değildir. Hiçbir demokratik ülkede, bu tarzda,
5 asker, 5 sivilin yan yana olduğu ve hemen hemen her konunun görüşüldüğü
kurullara rastlamak mümkün değildir.
Yine, Türkiye’de önemli bir husus, Millî Güvenlik Kurulunun yanı sıra,
Türk Silahlı Kuvvetleri alanında sivil kontrolü veya...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Süreniz tamamlandı Sayın Açba; açayım mikrofonunuzu, lütfen
tamamlayın efendim.
SAİT AÇBA (Devamla) – Yani, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde millî
iradeye tabi olma ilkesi çerçevesinde bir taraftan neyin yapılması lazım; Millî
Savunma Bakanının protokoldeki yerinin sağlam bir zemine oturtulması lazım.
Yine, bunun yanı sıra, orduda uygulanan yaş uygulamalarına yargı yolunun
açılması lazım. Sıraladığımız bütün bu hususların hepsi, Kopenhag kriterleri
çerçevesinde öngörülen hususlardır.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP, ANAP ve DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.
Anavatan Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ahat Andican;
buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)
ANAP GRUBU ADINA A. AHAT ANDİCAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
20 nci Yüzyıl, gerçekten çok büyük değişikliklere sahne oldu ve sanki,
sıkıştırılmış, yoğunlaştırılmış bir yüzyıl yaşadık. Özellikle ikinci yarıda
güçlenen globalleşme ve Doğu Blokunun yıkılmasıyla birlikte ideolojik
kamplaşmaya dayalı bölünme, yerini, genellikle, ekonomik nitelikte
bloklaşmalara bıraktı ve bu ekonomik bloklaşmada da, ülkeler, bulundukları
coğrafyaya, jeostratejik koşullarına, tarihsel birikimlerine, kapasitelerine
göre bu bloklaşmaların içerisinde yer almaya başladılar. Bugün, üzerinde yasal
düzenleme için çalıştığımız konu ve Avrupa Topluluğu olayı da böyle bir tarihsel sürecin bugüne yansımasıdır. Avrupa
Birliği, eski adıyla AET, Türkiye için geçmişte bir dışsiyaset referansıydı
belki; ama, bugün geldiğimiz noktada, artık, bir dışsiyaset referansı olmaktan
çıktı, artık, ülkemizde, toplumumuzun gündelik yaşamını da her boyutuyla
ilgilendiren, ekonomisiyle, sosyal yapısıyla hatta kültürel yapısıyla
ilgilendiren ciddî bir referans haline dönüştü; bu bakımdan çok önemli.
Avrupa Topluluğunun da nasıl ortaya çıktığına bir bakmakta yarar var
diye düşünüyorum: İkinci Cihan Savaşını yaşamış ve büyük acılar sonrasında, böyle, savaşın kalıntılarından
kendilerini kurtarmak isteyen ülkeler -6 ülke- bir ekonomik blok oluşturma
fikrini gündeme getirmişlerdir. Bir tarafta ideolojik bloklaşmanın getirdiği
Amerika gibi büyük bir güç, diğer tarafta da Sovyet Bloku arasında sıkışmış
Avrupa, bir anlamda nefes almayı arzulamaktadır ve bu 6 ülke arasında ortaya
çıkarılan ekonomik blok, gelecekte bir siyasal birliğe dönme ümidi; ama,
gerçekleşip geçekleşmeyeceği konusunda kesinlik olmayan bir süreci
başlatmışlardır. Bu, Avrupa, demir, kömür, çelik-kömür birliğidir ve De
Gaulle’ün 1950’lerde ortak Avrupa evi projesi; yani, Avrupa’nın sahillerinden
başlayıp Urallara kadar devam eden ortak Avrupa evi projesi ve felsefesinin
üzerine oturmuş bir kavramdır. Bu ekonomik süreç başarılı olmuştur ve Avrupa
Birliği, Avrupa Topluluğu veya AET -o dönemde, Avrupa Ekonomik Topluluğu- kendi
organlarını yaratmaya başlamıştır ve 1990’la beraber; yani, Doğu Blokunun
yıkılmasıyla birlikte, Avrupa Topluluğunun önünde, bu kez, siyasallaşma süreci
açısından da, bütün engeller ortadan kalkmıştır ve Avrupa, Doğu Avrupa’dan
ayrılan Avrupa ülkeleri, daha doğrusu Doğu Blokundan ayrılmış Avrupa
ülkeleriyle birleşerek, yüzeysel de olsa, bir genişleme sürecini başlatmıştır
ve daha sonra -burada konuşmacı arkadaşlar tarafından gündeme getirildi-
özellikle ekonomik boyutta Maastricht kriterleri ve siyasî boyutta da Kopenhag
kriterleriyle nasıl genişleyeceği ve son şeklini nasıl alacağı noktasında bir
yol haritası ortaya konulmuştur.
Bu, 1993’te kabul edilen Kopenhag kriterleriyle beraber, artık, bu
Avrupa Ekonomik Topluluğu ya da Avrupa Topluluğu “Avrupa Birliği” adını
almıştır. Bir anlamda, biraz önce vurgulamaya çalıştığım şekilde de, siyasal
bir nitelik kazanmıştır.
Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerine baktığımızda -arkadaşlar da
söylediler- 1963’de başlayan bir macera, aslında, belki 1958-1959’larda temeli
atılan bir macera; ama, Türkiye’nin, bir daha yaşamamasını ümit ettiğimiz
1970-1980 arasında hem siyasî dezentegrasyon süreci hem ideolojik kamplaşma ve
neredeyse bir içsavaş dönemi yaşadığı süreç, Avrupa Topluluğuyla olan
ilişkileri, yalnızca siyasî manada değil, her türlü ilişkileri bir anlamda
dondurmuştur, buzdolabına kaldırmıştır.
Burada unutulan bir şey var, bunu hatırlatmak istiyorum: 1970’li
yıllarda siyasî bir karar gereği askıya alınmıştır -1976’da- Türkiye tarafından. O günkü siyasî
kadroların olaya bakışını yansıtmak açısından, bunu hatırlatmak yarar var; ama,
1980 ihtilalinin sonrasında, 1981’lerde de Avrupa Topluluğu bu kez, bu
ilişkileri kendi açısından da askıya almıştır.
Değerli arkadaşlar, burada çok üzerinde durulmuyor; ama, Türkiye-Avrupa
Birliği ilişkileri açısından bir konuyu gündeminize getirmek istiyorum: 1987
yılı tarihî bir dönemeçtir. Anavatan Partisi iktidarının o dönemdeki lideri
rahmetli Özal, o dönemdeki her türlü siyasî karşıtlıklara rağmen_ Siyasî
karşıtlıklar derken, hemen hafızalarınızı tazelemek istiyorum, onlar, biz,
ortak bir pazar olacağız; bir tarafta bu eleştiriler yapılıyordu, bir tarafta
da, Avrupa Topluluğuna girersek, dinimizi, milliyetimizi kaybederiz
eleştirileri yapılıyordu; bunu hatırlamakta yarar var. Böylesine zor, gergin
bir ortamda, tam üyelik müracaatını yapmıştır 1987’de. Onun için, bugün, bugün
geldiğimiz noktada, Avrupa Topluluğu-Türkiye ilişkileri açısından, Avrupa
Topluluğunun bugünü görebilmesi açısından, bugününü görüp, Türkiye’yle
ilişkilerinin bugününü değerlendirebilmesi açısından, rahmetli Özal’ı, şükranla
ve minnetle bir kez daha anmak gerekir diye düşünüyorum.
Daha sonra, bu süreç, 1995’te, gümrük birliğiyle kendisini ortaya koydu.
Doğrudur, gümrük birliği, en ideal koşullarda gerçekleşti mi; bu, tartışılır
bir konudur. Daha iyi koşullarda gerçekleştirilebilirdi; ama, bir konuşmacı
arkadaşımın söylediği gibi, o dönemde “bu, daha iyi koşullarda yapılabilirdi”
diyen muhalefetin, iktidara geldiğinde, gümrük birliğinden çıkması filan da
gerekmiyordu tabiî ve inanıyorum ki, o eleştiriyi yapan arkadaşlarım da
iktidara geldiklerinde, gümrük birliğinden çıkmayı, bu nedenlerle düşünmediler.
Nihayet, Türkiye açısından önemli bir süreç, 1997’dir, Lüksemburg’dur.
Bir konuşmacı arkadaşım, bunu gündeme getirdi. Yalnız, burada, şunu da
vurgulamamız lazım: 1997 Lüksemburg’da, Türkiye, gerçekten, bir ayırımcılığa
uğramıştır. Tam üye adaylığına kabul edilen 11 ülke dışında, Türkiye, dışarıda
tutulmak istenmiştir çeşitli gerekçelerle; bunları hepiniz biliyorsunuz. O
noktada, 55 inci hükümetin ve onun değerli yöneticilerinin, Başbakanının, Sayın
Mesut Yılmaz’ın, gerçekten, çok ilkeli, onurlu bir yaklaşımla, eğer, Avrupa
Birliğinin bu tutumu devam ederse, Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki siyasî
ilişkileri tamamen askıya alacağını yansıtması, sanıyorum ki, 1999’da, 11-12
Aralıkta, Helsinki’de verilen kararın da temelini oluşturmaktadır. Eğer, öyle
bir tutum benimsenmemiş olsaydı, zannediyorum, Helsinki’de, Avrupa Birliği
üyeleri, Türkiye’yi, diğer adaylarla eşit statüde davet etmemiş olacaklardı.
Bunları hatırlatmakta yarar var diye düşünüyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün geldiğimiz noktada,
Türkiye, tam aday ülke statüsü içerisindedir. Üyelik gelişmelerini
başlatabilmesi için gerekli hazırlıkları çok boyutlu olarak yapıyor, yapmaya
çalışıyor. Kuşkusuz, bu süreç, çok kolay tamamlanacak bir süreç değil. Rahmetli
ozanımız Âşık Veysel’in dediği gibi “uzun, ince bir yol” ve yine rahmetli
Özal’ın söylediği gibi “zahmetli bir yol.” Bunun birçok nedeni var; ama, bir
şeyin altını da çizmemizde yarar var diye düşünüyorum. Avrupa Birliği
içerisinde, 65 milyonluk, gerçekten çok dinamik bir ülke olan Türkiye’nin; 3
milyon civarındaki Avrupa’daki bu nüfus potansiyelini de göz önüne alırsanız ve
çok dinamik bir ekonomik yapıya sahip, bugün, dış dünyaya, Avrasya coğrafyasına
açılabilen, yani, bir anlamda, kendi coğrafyasının dışına taşan bir kıta ülkesi
haline bugün için dönüşebilen bir Türkiye’nin, binlerce yıllık tarihsel
birikimini de göz önüne alarak, Avrupa Birliği içerisindeki bazı güçler,
kendileri açısından dinî ve kültürel ayırım gerekçelerini, farklılık
gerekçelerini öne sürerek, Türkiye’yi, Avrupa Birliğine tam üye yapmak
istememektedirler. Benzer şekilde, Türkiye’de de birkısım güçler, kurumlar ve
kuşkusuz bireyler, eğer, Avrupa Birliğinin evrensel nitelikteki -bugün,
evrensel nitelikte olduğunda kimsenin kuşkusu olmayan- insanî değerleri, devlet
değerleri, yani hukuk devleti, hukukun üstünlüğüne dayalı devlet, tam bir
demokrasi, sürdürülebilir, nitelikli bir demokrasi ve insan hakları bağlamında,
Türkiye’de böyle bir altyapının ve üstyapının gerçekleşmesi durumunda,
ellerindeki bugünkü imkânları kaybedecekleri korkusuyla, onlar da, belki,
açıktan açığa değil; ama, örtülü bir şekilde muhalefeti sürdürmektedirler.
Bütün bunlara rağmen, burada, bu kürsüde, 15 Kasım 1999’da bizlere bir
konuşma yapan Clinton’un sözlerini size anımsatmakta yarar görüyorum; çünkü,
bu, her iki tarafa da verilmiş bir açıklamadır; her iki tarafa da söylenmiş bir
şeydir. 15 Kasım 1999’da Clinton diyordu ki: “Avrupa’yı hâlâ dar anlamda
tanımlayanlar var. Onlara göre, Avrupa’nın sınırını şu dağ veya şu su parçası
belirliyor ya da insanların inanç biçimleri, Avrupa’nın sınırını tanımlıyor.
Oysa, son zamanlarda, şu çok daha iyi görülüyor ki, Avrupa, bir coğrafya değil,
bir fikirdir; demokrasi ve insan haklarına saygıyı benimsemiş insanların, farklı
düşünce ve inançlardan, değişik kültürlerden güç alan bir fikirdir. Böyle bir
yapının mutlak sınırları yoktur ve bu yapıyı bütün özgürlük alanlarına kadar
genişletebilirsiniz.” Gerçekten, çok güzel bir tanımlama, hem Türkiye açısından
bu tanımlama kale alınmalıdır, benimsenmelidir hem Avrupa Topluluğu açısından
benimsenmelidir. Türkiye açısından baktığınızda da, Avrupa Birliğine üyelik
süreci, Batılılaşma anlamında neredeyse ikiyüz yıl geriye gidiyor -felsefesi
açısından söylüyorum- ve Türkiye’nin bu süreci özgür tercihiyle başlattığını da
burada belirtmekte yarar var diye düşünüyorum.
Avrupa Birliğine yönelik bu ince ve zahmetli yolda Türkiye’nin aşması
gereken çok önemli sorunlar var. Bunlar, Türkiye’nin kurumsal yapılanması
içerisinde çoğu çözebileceği sorunlar; ama, dört nokta var ki, bu dört noktayı
burada bir kez daha hatırlamamız gerekiyor ve bu entegrasyon, birliktelik,
birleşme süreci içerisinde Türkiye’yi yöneten yöneticilerin, iktidarların ve
muhalefetin kuşkusuz, siyasetçilerin, üst siyaset kurumlarının bu dört konuyu
çok ciddî biçimde değerlendirmeleri ve bunu gözardı etmemeleri gerekiyor.
Bunlar, hep bildiğiniz şeyler; ama, bunları bir kez daha tekrarlamakta yarar
görüyorum.
Bunlardan ilki, insan hakları adına Türkiye’deki merkezkaç kuvvetleri;
yani, Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünü istemeyen, bölücülüğü hedefleyen bazı
şer güçlere prim verilmeyecek bir ortamın yaratılmasıdır; bu, çok önemlidir.
İkincisi, Avrupa Birliğiyle uzlaşamadığımız azınlıklar kavramıdır. Bizim
için, Lozanda tanımlanmış olan azınlıklar anlayışı geçerlidir, Avrupa
Birliğiyse, bunu, bir anlamda etnisite temeline dayandırmak istemektedir. İşte,
bu noktada, Türkiye, çok ciddî bir çaba göstermelidir.
Bir diğer konu da, yine, Türkiye’nin uzun yıllardır dışpolitikasında
ciddî referanslar olan Kıbrıs ve Ege sahanlığı, kıta sahanlığı gibi konular;
yani, Yunanistan’la olan ilişkilerimizdir.
Tartışmamız gereken bir diğer önemli noktaya da burada bir konuşmacı
arkadaşım değindi; Avrupa güvenlik ve savunma kimliği konusudur. Gelecekte,
Avrupa’nın savunmasının temeli olacak bu unsuru, Türkiye’nin olmadığı bir
formatta düşünmemek lazımdır ve Türkiye, bu sorunu da çözmek zorundadır.
Helsinki sonrası süreçte, Türkiye, anayasada, hukukta, siyasette ve ekonomide,
bu alanlarda, Avrupa mevzuatıyla, Avrupa standartlarıyla uyumlu düzünlemeler
yapmak zorundadır. Öncelikle, hukuk devletinin gerektirdiği anayasal
düzenlemeler -ki, bu görev Meclise
düşüyor- siyaseti ve siyasî partileri ilgilendiren yasalar, yargı bağımsızlığı
ve etkin, bağımsız bir yargı sürecinin ortaya çıkarılması, idareyi her yönüyle
yargı denetimine tabi kılmak, ifade ve basın özgürlüğünü sınırlayıcı
düzenlemelerin giderilmesi, temel hak ve özgürlüklerin genişletilmesi, Millî
Güvenlik Kurulunun konumunun ve yetkilerinin yeniden değerlendirilmesi, sivil
toplum kuruluşlarının gelişiminin güvence altına alınması çok önemli bir
süreçtir ve eğer bu yapılamıyorsa, bir ülkede demokrasinin yerleştiğini
söylemek, gerçekten, sadece sözde kalır, hayal olur.
Özetle, evrensel nitelikte bir demokrasi ve hukukun üstünlüğüne dayalı
bir devlet yapısı, Türkiye’nin amaçlaması gereken şey budur ve bunu, Avrupa
Topluluğuna girmek, Avrupa Birliğine entegre olmak için değil, kendi
vatandaşına, kendi 65 milyon insanına sağlaması gereken standartlar olarak
kabul etmek durumundadır.
İkinci alan ekonomiyle ilgili alandır ve ekonomiyle ilgili bu alan da,
sürdürülebilir rekabetçi bir ekonominin oluşturulması gereğinde yatmaktadır.
Tabiî, bunun, Merkez Bankasının bağımsızlaştırılması, faizlerin aşağı çekilmesi,
artık, kronikleşmiş olan enflasyonun tekli rakamlara indirilmesi ve buna
benzer, buna mümasil uygulamaların yapılmasıyla tanımlamak mümkün ve Avrupa
Birliğinin yüzbin sayfalara ulaşan ve 31 konu başlığı ile şekillendirilen
müktesebatının da Türkiye uyumlandırılması gerekiyor. Bu noktada bir mesafe
alındığını görüyoruz; yaklaşık 31 konu başlığının 19’uyla ilgili çalışmalar
büyük ölçüde tamamlanmıştır, 8 konu başlığında ise inceleme devam etmektedir;
ama, asıl sorunlu olacak olan, dışilişkiler, ortak dışgüvenlik politikaları ve
kurumlarla ilgili olan 4 konu başlığında henüz hiçbir şey yapılmamıştır. Bu
değerlendirmeyi, bir kere, gündeminize şu açıdan da getirmek istiyorum:
Mevzuatın yüzde 10’u Türk mevzuatına uyumlu hale getirilmiştir, yüzde 25’i
kısmen uyumludur; ama, daha da önemli bir şey vardır, mevzuatın yüzde 27’si,
Avrupa Topluluğu mevzuatının, Avrupa Birliği mevzuatının Türkiye’de eşdeğer
mevzuatı yoktur, asıl sorunlarımızdan birisi de budur ve vergiden KOBİ’lere,
telekomünikasyondan çevreye, toplum hayatımızın hemen hemen tüm alanlarını
kapsayan bu mevzuat uyumunu sağlama sürecinin, Dışişleri Bakanlığı aracıyla
sürdürülemeyeceği de açık bir gerçektir. Dolayısıyla, işte bu noktada, bugün
görüşmekte olduğumuz Avrupa Birliği Genel Sekreterliği kavramı kurulması
meselesi gündemimize geliyor. Gerçekten gerekli bir kuruluştur, yapılması
gereken bir aşamadır ve bir zorunluluktur. Yalnız, bunu, bir şeyi ifade ederek
tanımlamak lazım. Kuruluş kanununa baktığınız zaman, 80 civarında personelle
bir büyükelçinin yönetiminde yürütülen ve muhtemelen bir bakanlığa bağlanacak
olan bir kuruluştur; fakat, bu kuruluşun kapasitesiyle, Avrupa Birliğiyle uyum
sürecinin gerçekleştirilebileceğini düşünmek, hayalcilik olur. Örneklemek için
söylüyorum, Portekiz, 10 000 kadar bireyi çeşitli alanlarda çalıştırarak bu
süreci tamamlamıştır; İspanya ise 30 000 kadar insanı çalıştırmıştır ve sekiz
yıl devam eden bir süreç yaşamışlardır. Dolayısıyla, var olan bu deneyimleri
gören bir insanın, Türkiye’de, 80 kişilik bir yapılanmayla, bu işin
çözümleneceğini hiç hayal etmemesi lazım; ama, bu 80 kişinin çekirdek olacağı
ümidindeyiz. Türkiye’deki üniversitelerden, araştırma enstitülerinden, her
türlü sektörden uzmanların, bu 80 kişiyle birlikte koordineli bir şekilde
çalıştırılması, bu işin temelini oluşturacaktır; bu nedenle, bu, önemlidir.
Değerli arkadaşlar, sürem bitmek üzere. Burada, konuyla yakından ilgili
ve maalesef, Türkiye’de, özellikle siyasetçilerimiz tarafından da çok
bilinmeyen bir konuyu gündeminize getirmek istiyorum. Bu konu bizi çok yakından
ilgilendiriyor ve çok önemli.
Değerli arkadaşlar, Lahey Adalet Divanı, Avrupa Birliğinin önemli
öğelerinden biri ve Türkiye’nin, bugün, Yunanistan’la veya Avrupa Birliğinin
değişik kurumlarıyla olan ilişkilerinde son müracaat yeri. Lahey Adalet
Divanının, son dönemde, çok önemli bir farklı uygulama yaptığını hatırlatmak
istiyorum. Uygulama şudur değerli arkadaşlar: Lahey Adalet Divanı bir şey
yapıyor; kendisine gelen konuları, o ülkelerin bağlayıcı demeç verebilme
yetkisine sahip insanlarının söylediği şeylerle yorumluyor. Bir diğer deyişle,
nerede söylediğiniz, hangi manada söylediğiniz ve kimlerle konuştuğunuzun
hiçbir önemi yok; eğer, ülkenin yöneticisiyseniz ve Lahey Adalet Divanı diyorsa
ki “bu insanların söyledikleri bu ülkeyi bağlar...” Özellikle, bakanlarımıza
hatırlatmak istiyorum; tabiî, milletvekillerimizin de bunu bilmesi gerekiyor.
Partimizin teşkilatının tabanına, partimize mesaj vereceğiz ya da seçmene mesaj
vereceğiz diye, ülkemizin herhangi bir yerinde, Türkiye’nin, gelecekte Lahey
Adalet Divanına gidebileceği bir konuda demeçler vermek durumunda kaldığımızda,
buna çok dikkat etmemiz gerekiyor; çünkü, Lahey Adalet Divanı o konuyla ilgili
karar verirken “falanca tarihte, falanca şehirde, falanca toplantıda sizin
yöneticiniz olan, sizin ülkeniz adına konuşma yetkisine sahip olan falanca
şunları söylemişti; ben, ona dayanarak bu kararı verdim” diyebiliyor. Bunu
değerli siyasetçi arkadaşlarımın gündemine getirmek istedim; çünkü, bu çok
önemlidir ve maalesef, henüz çok bilinmeyen bir konudur.
Yine, burada bir başka konuya da değinerek konuşmamı sonlandıracağım; o
da şudur: Avrasya coğrafyası, Türkiye açısından sadece kendisinin Avrasya
merkezine yerleşmesi açısından değil; ama, Avrupa Birliğiyle olan ilişkileri
açısından da çok önemli bir coğrafya.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, maalesef, Türkiye, Avrasya
coğrafyasıyla ilişkilerini geçmişten bugüne kadar, hâlâ, büyük ölçüde bireysel
planda sürdürme eğiliminden kendisini kurtaramamıştır. Bunu şey için
söylemiyorum; parti farkı gözetmeksizin, tüm siyasetimiz açısından söylüyorum;
kurumlaşma sürecini tamamlayamamıştır. Bakan olduğum dönemde, defalarca,
televizyonlardan ve yazılarımda bunu dile getirdim. Avrasya coğrafyasıyla
ilgili, Türkiye, Avrupa Topluluğu için ne yapıyorsa, geçmişte ne yapmışsa,
gelecekte ne yapacaksa, benzer bir kurumlaşma sürecini Avrasya coğrafyası için
yapmak zorundadır. Bunu yapmadığı takdirde değerli arkadaşlarım, gelecekte
yine, geçmişte şunları yaptık, yapmadık, keşke yapsaydık diyeceğimiz süreçleri yaşayacağız; o bakımdan, bu düşüncelerimi ve
bu kaygımı sizinle paylaşmak istedim.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Andican.
Tasarının tümü üzerinde, şahsı adına Sayın Aslan Polat; buyurun. (FP
sıralarından alkışlar)
ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 504 sıra
sayılı Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Kurulmasına İlişkin Kanun Tasarısının
tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.
Bu kanun tasarısının gerekçesinde, 10 Aralık 1999 tarihinde gerçekleşen
Avrupa Birliği Helsinki Zirvesinde ülkemizin Avrupa Birliğine aday ülke olarak
tescil edilmesinin üzerine Avrupa Birliği ile ülkemiz arasındaki ilişkiler yeni
bir boyut kazanmıştır.
Böylelikle, tam üyelik sürecinde tüm kamu kurum ve kuruluşlarının kendi
görev alanlarına giren konularda yoğun bir çalışma içerisine girmesini bu
çalışmanın yürütülmesinde etkili bir işbirliğinin ve eşgüdümün sağlanmasının
gerekliliğinden bahsedilmekte ve bir yandan, kamu kurum ve kuruluşları arasında
gerekli eşgüdümün sağlanması; diğer yandan, hükümet tarafından konuyla ilgili
oluşturulan kurul ve komitelere sekreterya hizmeti sunulması için Başbakanlığa
bağlı bir Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin kurulmasının kararlaştırıldığı
belirtilmektedir. Ayrıca, bu kanunla beraber 76 kişilik bir kadro ihdas
edilmektedir.
Her ne kadar, Avrupa Birliğiyle uyum çalışmaları için bir sekreterya
kurulması da önemli ise de, bizim, Avrupa Birliğiyle esas sorunlarımız
ekonomik, sosyal ve hukukî konulardaki uyum meselelerimizdir.
1992 yılında Hollanda’nın Maastricht şehrinde imzalanan ve Maastricht
kriterleri olarak da bilinen kriterler, Avrupa Birliğinin genelinde ekonomik ve
sosyal kriterleri belirlemektedir. Bunlar;
1- Enflasyon; herhangi bir üye devletin 12 aylık enflasyon ortalaması en
düşük enflasyonlu 3 üye devlet ortalamasını yüzde 1,5 puandan fazla
geçemeyecektir. Avrupa ülkelerinde bu oranların yüzde 2-3 civarında olduğu,
bunun da yüzde 1,5 fazlasıyla bu oranın en fazla yüzde 4-5 civarında olacağı,
halbuki, şu an için ülkemizde enflasyon oranının yüzde 60’lar civarında olduğu,
şimdiden tutmasının imkânsız olduğu anlaşılan bu yılki enflasyon hedefimizin de
yüzde 25 olduğunu düşünür isek, şimdilik bu hedefin çok gerisinde olduğumuzu
anlarız.
2- Faiz oranı: Herhangi bir üye devletin 12 aylık devlet tahvili faiz
ortalaması, en düşük faizli 3 üye devletin ortalamasından yüzde 2 puan fazla
olmayacaktır. Ülkemizde bu yılki tahvil ortalaması geçen yıllara göre düşük
olsa da, yine de ilk 4 ayda yüzde 39 faiz ortalamasıyla, tahvil borçlanması
yaptığımız, bunun da istenen faiz ortalamasının çok üzerinde olduğu görülmüş
olur.
3- Bütçe açığı: Üye devletler bütçe açıkları, gayri safî yurt içi
hâsılanın yüzde 3’ünden fazla olmayacaktır denilmektedir. Gayri safî millî
hâsılanın yıl sonunda 124 katrilyon 967 trilyon olacağı, ilk 5 aylık bütçe
açığının 7,6 katrilyon olduğu, bunun bu hızla gitmesi halinde, yıl sonunda 18,2
katrilyon olacağı; fakat, ülkemiz gibi yüksek enflasyonlu ülkelerde, bütçe
açığının, genellikle ikinci yarıda ilk yarıdan daha hızlı artacağı gerçeğiyle,
bu açığın yıl sonunda 19 katrilyonu geçeceği, yıl sonu itibariyle bütçe
açığının, gayri safî millî hâsılaya oranının yüzde 15’leri geçeceği, bunun da
belirtilen hedefin çok üzerinde olduğu görülmektedir.
4- Kamu borçları: Üye devletlerin kamu kesimi borçları, gayri safî
yurtiçi hâsılanın yüzde 60’ını aşamayacaktır. Takriben 150 milyar dolar olan iç
ve dışborçlarımızı gayri safî millî hâsılaya oranlar isek, yüzde 68,8 oranının,
istenilen şartlar içerisinde Maastricht kriterlerine en uygun olduğunu, bunun
da ülkemizin yıllardan beri süregelen ekonomik ve siyasî belirsizlikler
yüzünden gerekli dış krediyi bulamamamızın, yatırım yapıp gerekli kalkınma
hızını yakalayamamamızın bir neticesi olduğunu belirtmek isterim.
Bu oran İtalya’da yüzde 121’dir, Avrupa ortalaması da yüzde 77,2’dir. Bu
kritirleri yakın zamanda yakalama şansımız da yok gibidir. Örneğin, bu yıl, ilk
5 ay verilerine göre, ekvergi dahil, gelirlerde yıl sonu hedeflerinin yüzde
40’ını elde etmiş isek de, harcamalarda yıl sonu hedeflerinin yüzde 44’ünü,
faiz harcamalarında ise yüzde 55’ini yakaladığımızı, yani, işçi, memur ve
köylüyü IMF cenderesine sokmamıza rağmen, faiz ve gider artışlarının gelir
artışlarının üzerinde olduğu görülmektedir. Yine, üye ülkelerin bu kriterlerden
birine uymaması durumunda, konseyin, üye devletlere, şu dört yaptırımdan birini
veya hepsini uygulayabilme hakkı vardır:
1- Üye devletlerin yeni tahvil ya da borç senedi çıkarmadan önce ek
bilgileri yayınlaması.
2- Avrupa Yatırım Bankasının kredilerinden mahrum edilmesi.
3- Topluluk nezdinde açılacak faizsiz bir hesaba uygun miktarda para
repo etmesi.
4- Para cezasına çarptırılması.
Bilindiği üzere, IMF, istikrar programını dışborca bağlamış durumda,
Türk Lirası basmak için dışarıdan dövizle borçlanıp, aldığımız dövizi, Merkez
Bankasının yurt dışındaki hesaplarında tutmak zorunda kalıyoruz.
Şimdi, Avrupa Birliğine girersek -ne zaman olacağı da belli değil ya- bu
şartları tutturamayacağımız zaten belli. O zaman, bir de Avrupa Birliği
nezdinde açılacak bir hesaba faizsiz para repo etmemiz istenecek. Yani, bizim
paralarımız Avrupa Birliği kasalarında onlar adına işleyecek, bizse faizini
ödeyeceğiz. Yine, Maastricht Antlaşmasının başlangıç hükümleri arasında,
ekonomik alanda entegrasyonun yanı sıra, diğer alanlarda da, sosyal gelişim
alanı dahil, dengeli, sürekli bir ekonomik ve sosyal birlikteliğin
güçlenmesinin sağlanması öngörülmektedir.
Ekonomik açıdan ülkemizin Avrupa Birliği öncesinde bekleyen en önemli
sorunlardan biri de, ülkemizdeki şu an yüzde 1,5’lerde seyreden nüfus artışı,
yüzde 15 civarındaki işsizlik, 62 milyonluk önemli nüfus yapımız ve hâlâ
halkımızın yüzde 45’inin kırsal kesimde yaşaması, işgücünün yaklaşık yüzde
70’ine yakın bölümünün beş yıllık eğitim alması, içgöç nedeniyle kırsal işgücü
piyasasındaki niteliksizlik sorunudur.
Ayrıca, ülkemizde ILO Sözleşmesine aykırı olarak çocuk işçi
çalıştırılması, bilhassa küçük işyerlerinde kayıtdışı işçi çalıştırılması,
ülkemizdeki ücretli çalışan kesimin istihdam içindeki payının hâlâ yüzde
40’larda olması, bu oranın Avrupa Birliğinde yüzde 80-90’larda olması,
kayıtdışı işçilik yanında kayıtdışı ekonominin de çok büyük boyutlarda olması,
ekonomik ve sosyal yönden Avrupa Birliğine geçiş sürecinde ülkemizin önündeki
en büyük handikaplardır.
Yine, Avrupa Birliğinin 1 Temmuz 2000 tarihinden itibaren tek para euro
uygulamasına geçeceği için, şimdiden bu konuda bazı uygulamalara
başlamışlardır. Örneğin, bir malın bir millî para cinsinden, bir de euro
cinsinden fiyatı belirlenmekte, düzenlenen fiş veya faturalarda iki ayrı fiyata
ve toplama yer vermektedirler. 1 Temmuz 2002 tarihinden itibaren Avrupa’nın tek
para birimi olacağı, bilançolarının ve bütçelerinin bu para birimine göre düzenleneceği,
şirket sermayelerinin bu para biçimine göre belirleneceği, dikkate alınması
gereken çok önemli sorunlar olarak karşımıza çıkmaktadır.
İşte, Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin, kurumlararası eşgüdümün
yanında bu konular için de fikir üretmesi gerekmektedir. Fakat, asıl önemli
olan, bu ekonomik kriterler yanında, Kopenhag kriterleri denilen 90 000
sayfalık orijinal metni üç madde halinde sıralarsak;
1- Siyasî kriterler: Demokrasinin güvence altına alındığı, istikrarlı
bir kurumsal yapı, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlık haklarına saygı.
2- Ekonomik kriterler: İyi işleyen serbest pazar ekonomisi ve Avrupa
Birliği içindeki piyasa güçlerine ve rekabet baskısına karşı koyabilme
kapasitesi.
3- Topluluk müktesebatının kabulü: Avrupa Birliğinin çeşitli siyasî,
ekonomik ve parasal hedeflerinin kabulü ve uygulamada bağımlılık.
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planının 362 nci paragrafında da
belirtildiği üzere, Kopenhag siyasî kriterlerine uyumun, Avrupa Birliğine
katılım müzakerelerine başlamanın önşartı olduğu göz önünde bulundurularak,
öncelikle demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğünün korunmasını teminat
altına alan hukukî düzenlemelerin gerçekleştirilmesi ve kurumların istikrarlı
işleyişi temin edilecektir denilmektedir. Müteakip paragraflarda da, başta
Anayasa hükümleri olmak üzere, Türk mevzuatı gözden geçirilecektir
denilmektedir.
Yine, plan döneminde, Türkiye’nin, Avrupa Birliğine üyelik sürecini
hızlandıracak politika ve tedbirleri içeren ulusal program, Devlet Planlama
Teşkilatı tarafından hazırlanarak uygulamaya konulacaktır denilmektedir.
Yalnız, burada yetki kargaşası çıkmaması için, bu kanunun bir an önce
çıkarılarak teşkilatın kurulması ve bu çalışmaların tek elden yürütülmesi
şarttır.
Esasında, bu Kopenhag kriterleri, Avrupa Birliği istediği için değil,
özgür bir ülkede insanca yaşamak için şart olan hükümlerdir. Bu kriterlerin
benzerlerini, iki yıl önce, bugünkü Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet Necdet Sezer,
Anayasa Mahkemesinin kuruluş yıldönümünde açıklamış, daha geniş ve kapsamlı
olarak, Yargıtay Başkanı Sayın Sami Selçuk, adlî yılın açılışında söylemiş,
nihayet, bir iki gün önce, yeni Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Mustafa Bumin
de aynı konulara işaret etmiştir.
Kopenhag siyasî kriterlerinin hedefleri arasında, çoğu siyasal ve
toplumsal öğelerin varlığını tanımak, çoğullukları meşru görmek önemli bir yer
tutar. 28 Şubat sonrası olduğu gibi, tek tip insan yetiştirmek, ülkeyi
homojenleştirmek, bu çağın kabul edeceği şeyler değildir. Genel bütünlüğün
ötesinde, farklılıkların dinamizmini yok saymak mümkün değildir. Farklı olan,
bize düşman, bizim karşımızda, dışımızda değildir. Farkı dışlamak, bizi
küçültmek, bütünlüğümüzü dışlamak demektir. Farkı içimizden, bizden görmedikçe,
fark, bütünlüğümüzün parçası olmaz. İç düşman, dış düşman değerlendirmelerini,
artık, gözden geçirme zamanı gelmiştir. Herkesi ve her toplumu bize düşman
değil, olabildiğince dost görmeye kendimizi alıştırmamız gerekmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ASLAN POLAT (Devamla) – Sayın Başkan, 1 dakika müsaade ederseniz,
bitiririm.
BAŞKAN – Bitmedi mi Sayın Polat?..
ASLAN POLAT (Devamla) –Evet.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Polat.
ASLAN POLAT (Devamla) – İşte, bu görüntümüzle, dünya uygarlığının
en üst seviyelerinde olan Avrupa Birliğine aday ülke olarak, makul bir sürede,
uyum içinde Avrupa Birliğine dahil olmak istiyoruz. İşte, bu kanunla, yeni
kurulan Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, kamu kurum ve kuruluşları arasında
gerekli eşgüdümü sağlamanın yanında, ağırlıklı olarak bu konularda da çalışıp,
kamu kuruluşlarını, kendi görev alanları dahilinde bu uyumu sağlamaya yönelik
çalışmalar yapmaya sevk etmelidir. Bu konunun zannedildiği kadar kolay olmadığı
da ortadadır.
Taa mazisi ikiyüz yıl geriye giden ve Avrupa Birliğine katılmanın ana
gayesi olan Batı teknolojisini yakalama, muasır medeniyete ulaşma konusunda
sekretaryanın yapacağı her faaliyetin, millet adına bu Mecliste gerekli desteği
alacağı, bizim de kendilerine her türlü yardım ve teşviki vereceğimizi
belirtir, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Polat.
Değerli milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
III.- Y O K L
A M A
BAŞKAN – Tasarının maddelerine geçilmesi hususunu oylayacağım; ancak, bu
arada, bir yoklama talebi vardır.
Yoklama talebinde bulunan arkadaşların Genel Kurul salonunda bulunup
bulunmadıklarını aracayağım:
Yakup Budak?.. Burada.
İsmail Özgün?.. Burada.
Mehmet Altan Karapaşaoğlu?.. Burada.
Aslan Polat?.. Burada.
Ali Oğuz?.. Yok.
REMZİ ÇETİN (Konya) – Tekabbül ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Maliki Ejder Arvas?.. Burada.
Şükrü Ünal?.. Burada.
Mustafa Geçer?.. Burada.
Mehmet Batuk?.. Burada.
Eyüp Fatsa?.. Burada.
Niyazi Yanmaz?.. Burada.
Osman Yumakoğulları?.. Burada.
Sait Açba?.. Burada.
Ergün Dağcıoğlu?.. Burada.
Zeki Ergezen?.. Burada.
Musa Uzunkaya?.. Burada.
Fuat Fırat?.. Burada.
Sabahattin Yıldız?.. Burada.
Yaşar Canbay?.. Burada.
Zülfükar İzol?.. Burada.
Rıza Ulucak?.. Burada.
Aslan Polat?.. Burada.
Zannediyorum, Sayın Polat iki defa imza atmış; neyse, önemli değil.
ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın Başkan, 22 imza var orada...
BAŞKAN – 22 imza var da, Aslan Polat’ın da iki imzası var; onu söylemek
istedim.
3 dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, toplantı yetersayımız yoktur.
Birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 22.45
ALTINCI
OTURUM
Açılma Saati
: 22.55
BAŞKAN :
Başkanvekili Nejat ARSEVEN
KÂTİP ÜYELER
: Mehmet ELKATMIŞ (Nevşehir), Melda BAYER (Ankara)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 116 ncı Birleşimin
Altıncı Oturumunu açıyorum.
Görüşmelere
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
III .-
YOKLAMA
BAŞKAN - Bir önceki oturumda çoğunluk bulunamamıştı.
Şimdi, yeniden yoklama yapacağım ve toplantı yetersayısını arayacağım.
Yoklama işlemini elektronik cihazla yapacağım.
Yoklama için 2 dakika süre veriyorum ve yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, toplantı yetersayımız
yoktur.
Alınan karar gereğince, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma
Planını görüşmek ve 24 Haziran 2000 Cumartesi günü saat 14.00'te toplanmak
üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 22.59
VII. — SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. — Adana Milletvekili Ali Halaman’ın,
Adana İli ve ilçelerinde yürütülen proje ve hizmetlere ilişkin sorusu ve Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cumhur Ersümer’in cevabı
(7/2036)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Cumhur
Ersümer tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini arz ve talep
ederim.
Saygılarımla.
Ali Halaman
Adana
1. Bakanlığınıza bağlı ve ilgili kuruluşlar tarafından
Adana İli ve ilçelerinde yürütülen proje ve yatırımlarınız nelerdir?
2. Görev alanınızla ilgili olmak kaydıyla, Adana İlinin
sorunları konusunda yürütülen çalışmalar var mıdır? Varsa nelerdir?
3. Adana İlinde yapılacak kamu hizmetleriyle ilgili
olarak, 2000 malî yılı bütçesinden ayrılan ödenek ne kadardır?
4. Adana İlinde personel açığınız var mıdır? Bu
konudaki personel politikanız nasıldır?
5. Görev alanınızla ilgili olarak, Adana İline
götürdüğünüz kamu hizmetlerini, bölgesel dengeler açısından nasıl
değerlendiriyorsunuz?
T.C.
Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanlığı
Araştırma,
Planlama ve Koodinasyon
Kurulu
Başkanlığı 22.6.2000
Sayı :
B.15.O.APK.0.23.300-1118-12242
Konu : Yazılı soru önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanlığının 22.5.2000 tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2036-5544/13283 sayılı yazısı.
Adana Milletvekili Sayın Ali Halaman’ın tarafıma tevcih
ettiği, 7/2036-5544 esas no.lu yazılı soru önergesi TBMMİçtüzüğünün 99 uncu
maddesi gereği hazırlanarak ekte gönderilmiştir.
Bilgilerinizi arz ederim.
M. Cumhur Ersümer
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı
Adana
Milletvekili Sayın Ali Halaman’ın Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı (7/2036-5544)
Sorular 1, 2, 3, 4, 5 :
- Bakanlığınıza bağlı ve ilgili kuruluşlar tarafından Adana İli ve
ilçelerinde yürütülen proje ve yatırımlarınız nelerdir?
- Görev alanınızla ilgili olmak kaydıyla, Adana İlinin sorunları
konusunda yürütülen çalışmalar var mıdır? Varsa nelerdir?
- Adana İlinde yapılacak kamu hizmetleriyle ilgili olarak, 2000 malî
yılı bütçesinden ayrılan ödenek ne kadardır?
- Adana İlinde personel açığınız var mıdır? Bu konudaki personel
politikanız nasıldır?
- Görev alanınızla ilgili olarak, Adana İline götürdüğünüz kamu
hizmetlerini, bölgesel dengeler açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?
Cevaplar 1, 2, 3, 4, 5 :
Bakanlığım bağlı ve ilgili kuruluşlarının Adana İlinde yürüttükleri,
devam eden ve yeni projeleri aşağıda verilmiştir.
Enerji İşleri Genel Müdürlüğü :
Yap-İşlet-Devret modeli kapsamında Adana Tufanbeyli İlçesinde yöredeki
yerli linyitlere dayalı 300 MW kurulu gücünde bir termik santral planlanmış
olup, proje halen sözleşme aşamasındadır.
Otoprodüktör modeli kapsamındaki Adana İli ile ilgili otoprodüktör
yatırım projeleri ekte verilmiştir.
Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü :
EİEİ Genel Müdürlüğünün, 2000 Yılı Yatırım Programında Adana İlinde
müstakil bir projesi bulunmamaktadır. Ancak, Hidrometrik Araştırma ve Etütler
Projesi kapsamında su ölçümleri yapmak üzere Hidrometri Bölge Şefliği
mevcuttur.
Yıl içinde başlayıp biten karakteristikte olan bu projeye 24 294 milyon
TL ödenek ayrılmıştır. Nisan ayı sonu itibariyle 6 585 milyon TL’lik yatırım
gerçekleşmiştir.
DSİ Genel Müdürlüğü :
DSİ Genel Müdürlüğünün 2000 Yılı
Yatırım programında yer alan Adana İli sınırları dahilindeki büyük ve küçük su
işleri kapsamındaki projelerin, faydaları, toplam keşif bedelleri, 1999 yılı
sonu harcamaları ile 2000 yılı ödenekleri ekte tablo halinde gösterilmiştir.
DSİ Genel Müdürlüğünce yürütülen projelerle ilgili olarak ödenek
yetersizliği sorunu bulunmakta olup, darboğaz yaşanan işlerde iş programlarına
uygun olarak hareket edilerek projelerin biran evvel hayata geçirilmesi
bakımından ilave ödenek teminine çalışılmaktadır.
DSİ (Adana) VI. Bölge Müdürlüğünde 22 adet mühendis, 1 adet biyolog, 6
adet tekniker, 5 adet teknisyen (Ressam), 3 adet teknisyen (Teknik Hesapçı), 2
adet daktilograf ve 25 adet memur olmak üzere 64 adet eleman ihtiyacı vardır.
Ancak, bilindiği üzere Başbakanlığın 13.1.1999 tarih ve 1999/9 sayılı
genelgesi ile her türlü atamalar durdurulduğundan sadece bu genelge kapsamı
dışında kalan eş durumu, sağlık nedeni ve yargı kararı gereği atamalar
yapılmakta bunun dışında nakil işlemi yapılmamaktadır. Ayrıca, söz konusu
genelge nedeniyle emeklilik, ölüm, istifa
gibi sebeplerle ayrılan personelin yerine yeni eleman alınmamaktadır.
DSİ Genel Müdürlüğünün eleman ihtiyacının karşılanması ve boş duran
kadrolara atama yapılabilmesi için Bakanlığım aracılığıyla gerekli mercilerden,
izin istenilmiş ve çok kısıtlı miktarda açıktan atama izni alınmıştır.
17.10.1999 tarihinde yapılan Devlet Memurları sınavına başarılı olanlardan
atama yapılmak üzere konu, Devlet Personel Başkanlığına intikal
ettirilmektedir. Göreve alınacak bu elemanlardan diğer ünitelerle birlikte DSİ
(Adana) VI. Bölge Müdürlüğünün eleman ihtiyacının da karşılanmasına
çalışılacaktır. Diğer yandan kurum içi ve kurumlar arası nakil yoluyla ilgili
bölgeye nakil talebi olduğunda değerlendirilecektir.
DSİ Genel Müdürlüğü, Adana İlimizin su ve toprak kaynaklarının
değerlendirilmesinde önemli görevler yüklenmiş olup, ildeki kırsal nüfusun
halen ülkemiz geneline göre ortalamanın üstünde olması sulama hizmetlerini daha
da önemli kıldığından yörenin kalkınmasında ekonomiye katkı payı büyüktür.
TEDAŞGenel Müdürlüğü :
TEDAŞGenel Müdürlüğünce Adana İli ve ilçelerinde yürütülen ve 2000 Yılı
Yatırım Programında yer alan projeler ekte tablo halinde sunulmuştur.
Adana Elektrik Dağıtım Müessesesinde eleman açığı olmamakla birlikte,
çalışma şartlarının gerektirdiği ihtiyaçlar doğrultusunda personel alımı
hakkındaki mevcut prosedür dahilinde uygulama yapılmaktadır. Bu doğrultuda,
1999 yılında yapılan Devlet Memurluğu sınavında başarılı olan adaylar arasından
Adana Elektrik Dağıtım Müessesesi için 5 mühendis, 5 teknisyen alınacaktır.
Bölgenin, nüfus yoğunluğu ve enerji ihtiyacı göz önünde bulundurularak
cari yıl içinde gerek yatırım, gerekse
işletme konusunda gündeme gelecek taleplerin karşılanması, diğer illerde olduğu
gibi ödenek imkânları çerçevesinde çözümlenmeye çalışılmaktadır.
TEAŞ Genel Müdürlüğü :
TEAŞGenel Müdürlüğünce Yap-İşlet modeli kapsamında tesis edilecek olan
1200 MW kurulu gücündeki İskenderun İthal Kömür Santralının kurulacağı alan
Adana Yumurtalık İlçesinde olup, santralın
2003 yılında işletmeye girmesi planlanmıştır.
TEAŞ Genel Müdürlüğü 2000 Yılı Yatırım Programında yer alan “Adana 380
TM’ne Trafo İlavesi” projesi önümüzdeki günlerde Dünya Bankası kredisi ile
ihale edilecek olup, yatırım tablosu ekte yer almaktadır.
TPAO Genel Müdürlüğü :
TPAO Genel Müdürlüğünce 2000 yılında Adana İlinde Sondaj Öncesi Arama,
Sondaj ve Kuyu Tamamlama Hizmetleri Yatırımları planlanmıştır. Bu yatırımlar
kapsamında Adana-İskenderun basenlerinde 105/30 Ekip/Ay saha jeolojisi
çalışması ile birlikte, Adana baseninin doğu-batı kanatları ve İskenderun-Arsuz
alanında olasılı yeni potansiyel alanlarının tespiti amacıyla Sismik ve
Gravite-Manyetik çalışmalar yapılacaktır. Ayrıca, bölgede Soysallı-1 (1250 m.)
ve Üçürge-1 (1600 m.)sondaj çalışması Ağustos ayında tamamlanacaktır.
TPAO Genel Müdürlüğü tarafından doğrudan Adana İlinin sorunları
konusunda yürütülen bir çalışma bulunmamakla birlikte 2000 yılında Adana
İlinde, Sondaj Öncesi Arama Yatırımları için 250 000 milyar TL, Sondaj
Yatırımları için 673 892 milyar TL, Kuyu Tamamlama Hizmetleri Yatırımları için
190 000 milyar TL olmak üzere toplam 1 113 892 milyar TL ödenek ayrılmıştır.
TPAO Genel Müdürlüğü, konusu itibariyle ülkemizde hidrokarbon potansiyelinin
yoğun bulunduğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile Trakya Bölgesi başta olmak üzere
diğer bölgelerde de arama ve üretim çalışmalarını sürdürmektedir.
BOTAŞ Genel Müdürlüğü :
Adana İli, BOTAŞ Genel Müdürlüğü tarafından yapımı sürdürülen Doğu
Anadolu Doğalgaz Ana İletim Hattı vasıtasıyla, İran’dan 2001 yılı ortalarında
alınacak ve 2002 yılında kademeli olarak artacak olan doğalgazın kullanımını
yaygınlaştırmak amacıyla güney illerimizdeki konutların ve sanayi tesislerinin
doğalgaz ihtiyacını karşılamak üzere, yapımı planlanan Güney Doğalgaz İletim
Hattı Projesi güzergâhı üzerinde yer almaktadır. Güney Doğalgaz İletim
Hattı’nın; Sivas, Malatya, Kahramanmaraş, Gaziantep güzergâhını izleyerek
Osmaniye, Adana, Mersin ve İskenderun’a ulaştırılması öngörülmektedir. 2002
yılında tamamlanması hedeflenen Güney Doğalgaz İletim Hattı, BOTAŞ Genel
Müdürlüğü Yatırım Programında yer almakta olup, fizibilite etüdü Devlet
Planlama Teşkilâtınca onaylanmıştır. 2000 yılı içinde üç bölüm halinde ihale
edilmesi planlanan hattın, % 100 kredili olarak gerçekleştirilmesi amacıyla,
Hazine Müsteşarlığına başvuruda bulunulmuştur. Ayrıca, Şubat 2000 tarihinde
Çevre Bakanlığına sunulan ÇED Raporuyla ilgili “ÇED Olumluluk Belgesi”de
alınmıştır.
Diğer taraftan, şehirlerde doğalgaz kullanılabilmesi için öncelikle bir
dağıtım şirketi oluşturulması ve şirketin de 397 sayılı Kanun Hükmündeki
Kararnameye göre BakanlarKurulu tarafından o şehirde gaz dağıtımı yapılabilmesi
için yetkilendirilmesi gerekmektedir.
Sonuç olarak, Güney Doğalgaz İletim Hattının tamamlanması, Adana İlinde
gaz dağıtımını yapacak gaz dağıtım şirketinin kurulması ve söz konusu şirketin
Bakanlar Kurulunca yetkilendirilmesine paralel olarak, Adana İlinde doğalgaz
kullanımı mümkün olabilecektir.
Ayrıca, BOTAŞ Genel Müdürlüğünce Ceyhan Bölge Müdürlüğünün personel
ihtiyacını karşılamak üzere “2000 yılı Genel Yatırım ve Finansman Programı”
çerçevesinde değişik unvanlarda 49 adet daimi işçi kadrosu için atama müsaadesi
istenmiştir.
SAYFA 347’DEN 354’E KADAR FİLME ALINACAK.
2. — Adana Milletvekili Ali Halaman’ın,
Adana İli ve ilçelerinde yürütülen proje ve hizmetlere ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Yüksel Yalova’nın cevabı (7/2056)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Yüksel Yalova tarafından
yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini arz ve talep ederim.
Saygılarımla.
Ali Halaman
Adana
1. Bakanlığınıza bağlı ve ilgili kuruluşlar tarafından
Adana İli ve ilçelerinde yürütülen proje ve yatırımlarınız nelerdir?
2. Görev alanınızla ilgili olmak kaydıyla, Adana İlinin
sorunları konusunda yürütülen çalışmalar var mıdır? Varsa nelerdir?
3. Adana İlinde
yapılacak kamu hizmetleriyle ilgili olarak, 2000 malî yılı bütçesinden ayrılan
ödenek ne kadardır?
4. Adana İlinde personel açığınız var mıdır? Bu
konudaki personel politikanız nasıldır?
5. Görev alanınızla ilgili olarak, Adana İline
götürdüğünüz kamu hizmetlerini, bölgesel dengeler açısından nasıl
değerlendiriyorsunuz?
T.C.
Devlet
Bakanlığı 22.6.2000
Sayı : B.02.0.006/01-1508
Konu : Soru önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : a) 22.5.2000 tarih,
A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2056-5564/13303 sayılı yazınız.
b) 13.6.2000 tarih,
A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2056-5564/13303 sayılı yazınız.
Adana Milletvekili Ali Halaman tarafından tevcih edilen
ve tarafımdan cevaplandırılmasını istediği 7/2056-5564 esas sayılı soru
önergesi incelenmiştir.
Özelleştirme kapsamındaki kuruluşlardan, Sümer Holding
A.Ş. ortaklıklarından Akdeniz Sanayii ve Ticaret A.Ş.’nin (AKSANTAŞ), Et ve
Balık Ürünleri A.Ş., Adana Et ve Balık Kombinası ile POAŞ-Petrol Ofisi A.Ş.’nin
Adana İlinde yatırım projeleri bulunmaktadır. Söz konusu kuruluşlara ilişkin
yatırımların projeleri aşağıda sunulmuştur.
Sümer Holding A.Ş. bağlı ortaklıklardan AKSANTAŞ
Akdeniz Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin 2000
yılı idame ve yenileme ve tamamlama yatırımları için 190 Milyar TL
ödenek ayrılmış olup, bu ödeneğin;
- 20 Milyar TL’si 1 adet Işık Haşlığı Ölçme Cihazı,
- 10 Milyar TL’si 1 adet Renk Ölçme Cihazı,
- 1 Milyar TL’si 1 adet Yırtılma Mukavemeti Ölçme
Cihazı,
- 4 Milyar TL’si 1 adet Yıkama Haşlığı Ölçme Cihazı,
- 150 Milyar TL’si 2 adet Baca Filtresi
- 1 Milyar TL’si 1 adet Elektronik Terazi,
- 4 Milyar TL’si 1 adet Baca Gazı Analiz Cihazı
alımında,
Et ve Balık Ürünleri A.Ş.’ne ait Adana Et Kombinası’nın
2000 yılı idame, yenileme ve tamamlama yatırımları için 10 Milyar TL ödenek
ayrılmıştır. Bu ödeneğin 5 Milyar
TL’lik bölümü makine, teçhizat yenilenmesinde, 5 Milyar TL’si de inşaat
işlerinde kullanılacaktır.
POAŞ-Petrol Ofisi A.Ş.’nin 2000 Yılı Yatırım
Programında, 400 Milyar TL ödenekle, “Hava İkmal Tesisleri” projesi kapsamında
Adana Hava İkmal Üniteleri Tanker Dolum Tesisleri yapımı bulunmaktadır.
Bilgilerinize arz ederim.
Dr. Yüksel Yalova
Devlet Bakanı
3. — Karaman
Milletvekili Zeki Ünal’ın, Mavi Akım Projesine ve Türkiye’nin doğalgaz
tüketimine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî KaynaklarBakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cumhur Ersümer’in cevabı (7/2073)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
Sayın Cumhur Ersümer tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla
arz ederim.
11.5.2000
Zeki Ünal
Karaman
1. Türkiye yılda ne miktar doğalgaz tüketmektedir?
İthal edilen miktar nedir? Hangi ülkelerden ve m3’ü kaç dolardan ithal
edilmektedir?
2. Doğalgazla ilgili olarak ileriye dönük; talep ve
ithal projeksiyonunuz var mıdır? Var ise kaç yıllıktır? Yıllara göre ödenmesi
gereken döviz miktarı tahminen ne kadar olacaktır?
3. Olağanüstü haller dikkate alındığında doğalgazın
temini konusunda ne gibi tedbirler düşünülmektedir?
4. Mavi Akım Projesiyle, Türkiye’ye gelecek olan
doğalgazın çok pahalıya malolacağı, hatta Türkmenistan’ın bize ucuza teklif
edipde bizim kabul etmediğimiz doğalgazı; Rusya’nın 32 dolardan kapatıp bize
114 dolardan satacağı; Karadeniz’in 2150 metre derinlikten geçecek olan boru
hattının teknik, ekonomik ve jeolojik sorunları da beraberinde getireceği;
projenin gerçekleştirilmesiyle de; % 50 üzerinde Rusya’ya bağımlı kalınacağı
iddia edilmektedir. Bu iddialar doğru değil ise, doğru bilgiler ve rakamlar
nedir?
5. Mavi Akım Projesi Samsun-Ankara arasındaki 480
km’lik bölümün yapımını ANAP’a yakın Gazprom-Öztaş Ortaklığına, 339.7 milyon
dolara verildiği, işe başlamadığı halde bu ortaklığa 55 milyon dolar para
ödendiği doğru mudur? Doğru ise bu para hangi gerekçe ile ödenmiştir, iş söz
konusu ortaklığa ne şekilde verilmiştir? Gazprom-Öztaş Ortaklığı dışında bu iş
için; teklif veren firma olmuş mudur? Olmuş ise isimleri ve teklifleri nedir?
6. Mavi Akım Projesi ne zaman bitirilecektir?
Türkiye’ye toplam maliyeti ne kadar olacaktır?
7. Mavi Akım Projesi bittiğinde doğalgaz konusunda,
Türkiye’nin Rusya’ya % 50’nin üzerinde bağımlı olacağı bunun da bazı mahsurları
beraberinde getireceği iddia edilmektedir. Bu iddia doğru mudur?
8. İran doğalgazından Konya’ya gelecek olan doğalgaz
hattından; Karaman da faydalanacak mıdır? Böyle bir imkân varsa ne zaman
faydalanabilecektir?
9. Bakü-Ceyhan hattı ne zaman realize edilecektir?
Türkiye’ye maliyeti ne olacaktır? Türkiye bu boru hattından yılda ne kadar
döviz elde edecektir?
T.C.
Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanlığı
Araştırma,
Planlama ve Koordinasyon
Kurulu
Başkanlığı 22.6.2000
Sayı :
B.15.O.APK.0.23-300-1108/12232
Konu : Yazılı soru önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanlığının 22.5.2000 tarih ve
KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2073-5589/13412 sayılı yazısı.
Karaman Milletvekili Sayın Zeki Ünal’ın tarafıma tevcih
ettiği 7/2073-5589 esas no.lu yazılı soru önergesi TBMMİçtüzüğünün 99 uncu
Maddesi gereği cevaplandırılarak ekte gönderilmiştir.
Bilgilerinize arz ederim.
M. Cumhur Ersümer
Enerji ve Tabiî KaynaklarBakanı ve
Başbakan Yardımcısı
Karaman Milletvekili Sayın Zeki Ünal’ın Yazılı Soru
Önergesi ve Cevabı (7/2073-5589 Esas No.lu)
Soru 1 : Türkiye yılda ne miktar doğalgaz tüketmektedir? İthal edilen
miktar nedir? Hangi ülkelerden ve m3’ü kaç dolardan ithal edilmektedir?
Cevap 1 : 1999 yılında, Rusya, Cezayir ve Nijerya’dan, doğalgaz ve
doğalgaz karşılığı LNG olmak üzere toplam 12,4 milyar m3 gaz ithalatı
gerçekleştirilmiştir. Yerli üretimden gelen katkı ile 1999 yılı doğalgaz
tüketimimiz 12,8 milyar m3 olmuştur.
Soru 2 : Doğalgazla ilgili olarak ileriye dönük; talep ve ithal
projeksiyonumuz var mıdır? Var ise kaç yıllıktır? Yıllara göre ödenmesi gereken
döviz miktarı tahminen ne kadar olacaktır?
Cevap 2 : Bakanlığım ilgili kuruluşu BOTAŞ Genel Müdürlüğünce ülke
ihtiyaçları gözönüne alınarak hazırlanan doğalgaz arz ve talep projeksiyonları
bulunmaktadır. Söz konusu projeksiyonlar 20 yıllık dönemi kapsamakta olup, 2020
yılı talep tahminimiz yaklaşık 82 milyar m3’tür. Bu miktarın 61.2 milyar m3’lük
kısmı için gaz ithalat anlaşmaları yapılmıştır. Ancak doğalgaz ithalat fiyatlarının
petrol ve petrol ürünleri fiyatlarına göre değişim göstermesi nedeniyle,
ileriye yönelik tahmin yapılamadığından yıllara göre ödenecek döviz tutarını
tahmin etmek de mümkün olamamaktadır.
Soru 3 : Olağanüstü haller dikkate alındığında doğalgazın temini
konusunda ne gibi tedbirler düşünülmektedir?
Cevap 3 : Ülkemizin doğalgaz arz ve talepleri, kısa, orta, uzun dönemli
olarak sürekli takip edilmekte ve doğalgaz temini bu doğrultuda yapılmaktadır.
Arz-talep dengesindeki olganüstü hallerde gerekli tedrbirler alınmakta,
gerektiğinde SPOT LNG alımı yapılmaktadır. Bazı müşterilerimiz kesintili bazda
olup, çift yakıt kullanmaktadır. Sistemimizde dengeleme gerektiğinde, kesintili
müşterilerin gazı kesilerek denge sağlanmaktadır. Ayrıca, BOTAŞ Genel Müdürlüğü
doğalgazın depolanması amacıyla TPAO Genel Müdürlüğü ile Marmara Denizi
açıklarında kurulacak yeraltı depolama tesisi için anlaşma yapmıştır. Bu tesis
2004 yılında devreye girecektir. Ayrıca, Tuz Gölü havzasının depolama amacıyla
kullanılabilmesi için temel mühendislik ihalesi sonuçlanmıştır.
Soru 4 : Mavi Akım Projesi, Türkiye’ye gelecek olan doğalgazın çok
pahalıya malolacağı, hatta Türkmenistan’ın bize ucuza teklif edipte bizim kabul
etmediğimiz doğalgazı; Rusya’nın 32 dolardan kapatıp bize 114 dolardan
satacağı; Karadenizin 2150 metre derinlikten geçecek olan boru hattının teknik,
ekonomik ve jeolojik sorunları da beraberinde getireceği; projenin
gerçekleştirilmesiyle de % 50 üzerinde Rusya’ya bağımlı kalınacağı iddia
edilmektedir. Bu iddialar doğru değil
ise, doğru bilgiler ve rakamlar nedir?
Cevap 4 : Her kontratta, kontratın diğer maddelerine de bağlı olarak
alım fiyat formülleri farklılık göstermektedir. Bu doğrultuda her bir alım
fiyatımızın artış ve azalışları zaman içinde farklılık içermektedir. Bu
nedenle, alım fiyatlarının kıyaslanması uzun döneme yayıldığında bir anlam
taşımaktadır. Formüllerde yer alan parametrelerin geçmiş 5 yıllık verileri ile
yapılan fiyat hesaplamalarına göre Mavi Akım gazının sınır teslim fiyatlarının
geçmiş 5 yıllık ortalaması 100.00 birim kabul edildiğinde, Türkmen gazının
sınır fiyatı 90.49 birim olmaktadır. Doğalgaz fiyat kıyaslamaları yapılırken,
sınır fiyatlarının yanı sıra, sınırdan ülke içindeki tüketim noktalarına kadar
olan taşıma maliyetleri, kontrat esneklik şartları gibi hususlar da göz önünde
bulundurulmaktadır. Türkmenistan gazı doğu sınırımızdan ülke topraklarına giriş
yapacak olup, yaklaşık 1 500 km’lik bir mesafe taşınarak tüketimin yoğun olduğu
kuzey-batı ve batı Anadolu bölgelerine taşınacaktır. söz konusu güzergâh
üzerinde kayda değer bir tüketim noktası yer almamaktadır. Mavi Akım gazı ise
yaklaşık 500 km’lik bir mesafe ile taşınarak tüketimin yoğun olduğu bölgelere
ulaşacaktır. Her iki gazın da ana tüketim
noktası olan batı ve kuzey-batı Anadolu’ya taşınacağı ve tüketiciye teslim
noktasının Ankara olması kabul edildiğinde buradaki fiyatlar, yine Mavi Akım
gazı için 100.00 birim kabul edildiğinde Türkmenistan gazı için bugün
itibariyle 97.71 birim olmaktadır.
Gazprom şirketi, Karadeniz geçişi ile ilgili olarak, boru hattının
oturacağı deniz tabanının topografik haritalarının çıkarılması ve deniz
geçişiyle ilgili kapsamlı bir araştırılma yapılması amacıyla 1997 yılında
mühendislik çalışmalarına başlamıştır. Rus tarafınca deniz boru hatları
konusunda uzman bir kuruluş olan Norveç’te kurulu Det Norske Veritas’tan söz
konusu boru hattının yapılabilirliğine ilişkin bir bağımsız onay sertifikası
alınmıştır. Mühendislik çalışmaları ise, Gazprom’un Mühendislik Enstitüsü olan
Gıprospetgaz ile Hollanda şirketi Heereman’nın ortak olarak oluşturdukları
Petergaz firması tarafından yapılmıştır. Gazprom tarafından hazırlanan ve “Mavi
Akım” Projesinin Rus tarafı ile ilgili bölümünü kapsayan “Fizibilite
Çalışması”nda belirtildiği gibi; Petergaz firması yaptığı detaylı deniz
etüdleri sonrası hazırladığı raporu Gazprom’a sunmuş ve Gazprom deniz geçişinin
inşaatı ile igili olarak Saıpem (İtalya), Allseas (Isveç/Hollanda), Coflexıp
(Fransa) ve Mc Dermot/Heereman (Amerika/Hollanda) firmalarını ihaleye davet
etmiştir. Adı geçen firmalar, mevcut teknolojinin deniz geçişi inşaatını yapmaya yeterli olduğunu bildirerek
tekliflerini sunmuşlardır. Yapılan değerlendirme sonucu en uygun teklif veren
Saıpem ve Allseas firmalarından deniz geçişi inşaatına yönelik teknik ve ticarî
tekliflerini geliştirmeleri istenmiş ve daha sonra Saıpem firmasının deniz
geçişi inşaatını yapması kararlaştırılmıştır. Saıpem firması, deniz geçişi ile
ilgili olarak sahibi bulundukları iki adet 7000 ton kapasiteli vinci,
bilgisayar kontrollü dinamik denge sistemi ve 3000 metre derinliğe kadar boru
hattı döşeyecek donanıma sahip olan Saıpem 7000 adlı boru döşeyen geminin
Karadeniz geçişi için gerekli olan modifikasyonlarını yapmaya başlamışlardır.
BOTAŞGenel Müdürlüğü tarafından oluşturulan teknik heyet 10-14 Mayıs 1998
tarihlerinde Norveç ve Hollanda’da boru döşeyen gemiyi ve yapılan modifikasyon
çalışmalarını yerinde izleyerek teknik bir rapor hazırlamışlardır.
Saıpem tarafından Meksika körfezinde 1600 metre derinliğe boru hattı
döşenmesi işlemi yapılmıştır. Ayrıca bir başka örnek olarak Katar’dan
Hindistan’a doğalgaz sevkiyatı için yaklaşık 2 600 metre derinliğe boru hattı
döşenmesi işi projelendirilmiş bulunmaktadır.
Saıpem firmasının Karadeniz geçişi ile ilgili çalışmalara 2000 yılı
içinde başlaması ve 376 km uzunluğundaki deniz geçişini 7 ay içinde tamamlaması
öngörülmektedir. Deniz geçişinin ikmal edilmesi ve finansmanın teminine yönelik
anlaşma 23 Kasım 1999 tarihinde; Gazprom, Saıpem, Bouyoges Offshore ve Japon
konsorsiyumu arasında Moskova’da imzalanmıştır. Deniz geçişinin finansmanına
ilişkin olarak, İtalyan ihracat sigorta kuruluşu Sace tarafından garanti
edilmiş olan 1.13 Milyar ABDDoları tutarındaki kredinin Banco Commerciale
Italiano, Medi Kreditta Centrale ve W. Deutche Landesbank’dan oluşan bankalar
konsorsiyumu ile kredi sözleşmesi 11.4.2000 tarihinde Moskova’da imzalanmıştır.
Kalan 600 milyon ABDDolarından oluşan kısım, Japon ihracat kuruluşu Cıbık/Mıtı
tarafından garanti edilmiş olup, ilgili dokümanlar 29.4.2000 tarihinde
imzalanmıştır. Projenin deniz kısmına ait finansmanın 900 Milyon ABDDoları ise
Enı/Snam tarafından karşılanacaktır. Söz konusu kredi temini, bankaların
projeyi teknik ve finansal açıdan inceleyip, uygun buldukları için
gerçekleşmiştir. Aksi halde, bu kredinin temininin mümkün olmayacağı
düşünülmektedir.
Soru 5 : Mavi Akım Projesi Samsun-Ankara arasındaki 480 km’lik bölümün
yapımını ANAP’a yakın Gazprom Öztaş ortaklığına, 339.7 milyon dolara verildiği,
işe başlamadığı halde bu ortaklığa 55 milyon dolar para ödendiği doğru mudur?
Doğru ise bu para hangi gerekçe ile ödenmiştir, iş söz konusu ortaklığa ne
şekilde verilmiştir? Gazpron-Öztaş Ortaklığı dışında bu iş için; teklif veren
firma olmuş mudur? Olmuş ise isimleri ve teklifleri nedir?
Cevap 5 : Mavi Akım Projesinin Türkiye kısmı olan, Samsun-Ankara
Doğalgaz Boru Hattının yapımı uluslararası bir anlaşma hükmü olduğu için ihale
dışı tutulmuştur. Boru Hattının Türk Rus ortak şirketlerinden oluşan bir
konsorsiyum tarafından yapılması, 15 Aralık 1997 tarihinde imzalanan ve 1 Nisan
1998 tarihinde TBMM’de onaylanarak 4 Nisan 1998 tarihli Resmî Gazete’de
yayımlanan 4357 Sayılı Yasa ile kanunlaşan Hükümetlerarası Anlaşmanın 3 üncü
Maddesi ile kayda alınmıştır. Hükümetlerarası Anlaşmanın 3 üncü Maddesinde
“Samsun-Ankara Doğalgaz Boru Hattı”nın Gazprom’un ana inşaat şirketi ile Türk
şirketlerinden oluşacak bir konsorsiyum tarafından inşaa edileceği” ibaresi
bulunmaktadır. Gazprom, ana inşaat şirketi olarak Stroytransgaz’ı bildirmiş,
Stroytransgaz da Türk ortaklarının Turan Hazinedaroğlu İnş. Tic. A.Ş. ve Öztaş
İnşaat Tica. A.Ş. olduğunu BOTAŞ Genel Müdürlüğüne bildirmiştir.
Samsun-Ankara Doğalgaz Boru Hattı Sistemi, 500 km uzunluğunda ve 48
çapındaki boru hattı, 33 MW gücündeki Samsun Kompresör İstasyonu ve 16 milyar
metreküp/yıl kapasiteli ölçüm istasyonundan oluşmaktadır. Toplam proje bedeli
339 750 000 ABD Doları’dır.
Boru hattı projeleri malzeme temini ağırlıklı projelerdir. Boru ve diğer
malzemelerin tutarı toplam proje maliyetinin yaklaşık %75’ini oluşturmakta ve
malzemelerin temini öncesinde belirli bir imalat süresine ihtiyaç
bulunmaktadır. Boru hattı yapımında kullanılan çok sayıda iş makinalarının
temininde de aynı durum söz konusudur.
Boru hattı projelerinin planlanan tarihte başlaması ve belirli sürede
tamamlanabilmesi için, malzeme ve ekipman siparişlerinin bir an önce
tamamlanarak imalata geçilmesi ve zamanında sahaya sevk edilmesi önem arz
etmektedir. Bu nedenle tüm bu tür projelerde müteahhitlerle sözleşme
yapılmasının hemen akabinde ilgili malzeme ve ekipman siparişlerinin verilerek
imalatlarına başlanabilmesi ve saha mobilizasyonunun gerçekleştirilebilmesi
için, sözleşme bedelinin % 15’i teminat mektubu karşılığında avans olarak
müteahhitlere ödenmektedir. Tüm projelerde olduğu gibi, Samsun-Ankara Boru
Hattı inşa edilecek müteahhit konsorsiyuma da sözleşme bedelinin % 15’i
karşılığı olan 50 962 500 ABDDoları
tutarındaki bedel avans, teminat mektubu karşılığı ödenmiştir. Ödenen avans
miktarı, daha sonra gerçekleştirilen aylık hakedişlerden mahsup edilmektedir.
Bu arada OHS firmasına avans verilmeden önce, Rusya kara topraklarında
yapılacak 372 km’lik boru hattı için Rusya tarafının mühendislik çalışmalarını
başlatmış, şantiyelerini kurmuş, ana ekipmanların belirli bir kısmını sahaya
sevk etmiş ve boruların siparişini vermiş olduğu BOTAŞ heyetince yerinde tespit
edilmiştir.
Soru 6 : Mavi Akım projesi ne zaman bitirilecektir? Türkiye’ye toplam
maliyeti ne kadar olacaktır?
Cevap 6 : Mavi Akım Projesi 2001 yılı içerisinde tamamlanacaktır.
Doğalgaz Samsun’da teslim alınacak olup bu noktaya kadar olan tüm proje ve
inşaat işleri Rusya tarafından yapılmaktadır. Türkiye bölümü olan Samsun-Ankara
hattının proje bedeli ise 339 750 000.- Dolar’dır. Bu hat tüketimin yoğun
olduğu bölgelerin ihtiyacını karşılamanın yanısıra sanayi yoğun, Karadeniz
şehirleri içinde gereklidir.
Soru 7 : Mavi Akım Projesi bittiğinde doğalgaz konusunda, Türkiye’nin
Rusya’ya % 50’nin üzerinde bağımlı olacağı bunun da bazı mahsurları beraberinde
getireceği iddia edilmektedir. Bu iddia doğru mudur?
Cevap 7 : Türkiye’nin tek gaz kaynağı Rusya Federasyonu değildir. Rusya
doğalgaz ithalatına başlanan ilk ülkedir. Bu yüzden 1987 yılında, toplam gaz
ithalatı içinde bu ülkenin payı % 100 olarak gerçekleşmiştir. Ancak bilahare
Cezayir ve son olarak da Nijerya’dan ithalata başlanması ile bu oran giderek
düşmüştür. 1999 Kasım ayı sonu itibari ile gerçekleştirilen doğalgaz ithalatı
içinde Rusya’nın payı % 72’dir. Bu oran, Türkmenistan, İran gibi
kaynaklarımızın devreye girmesi ile giderek düşmeye devam edecek Rusya, İran,
Türkmenistan, Cezayir, Nijerya ile imzalanan anlaşmalardaki toplam 61.2 milyar
m3’lük ithalata ulaşıldığında % 49’lara kadar gerileyecektir. Ayrıca, diğer
kaynaklar devreye girdikçe bu oran % 49’ların da altına düşecektir.
Soru 8 : İran doğalgazından Konya’ya gelecek olan doğalgaz hattından;
Karaman’da faydalanacak mıdır? Böyle bir imkân varsa ne zaman
faydalanabilecektir?
Cevap 8 : Ülke genelinde doğalgaz kullanımının yaygınlaştırılması
amacıyla doğalgaz emterkonnekte sistemi oluşturmayı hedeflemekteyiz. Bu hedef
kapsamında, İran’dan ithal edilecek doğalgazın, yapımı sürdürülmekte olan Doğu
Anadolu Doğalgaz Ana İletim Hattı vasıtasıyla ülkemizin doğusundan batısına
ulaştırılması planlanmıştır. Doğu Anadolu Doğalgaz Ana İletim Hattının
yapımının tamamlanmasına paralel olarak, hattın 5 inci kısmını oluşturan
Kayseri-Konya-Seydişehir Hattından alınacak bir branşman hattıyla Karaman İline
gaz arzının sağlanması teknik açıdan mümkün olacaktır. Doğu Anadolu Doğalgaz
Ana İletim Hattı, 2001 yılının ortalarında tamamlanacaktır.
Soru 9 : Bakü-Ceyhan hattı ne zaman realize edilecektir? Türkiye’ye
maliyeti ne olacaktır? Türkiye bu boru hattından yılda ne kadar döviz elde
edecektir?
Cevap 9 : Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı Projesine ilişkin
olarak, 2000 yılı Nisan ayı içerisinde yapılan görüşmeler sonrasında Gürcistan
Ev Sahibi Ülke Anlaşmasındaki açık konular üzerinde mutabakat sağlanmış
bulunmaktadır. Tüm anlaşma metinleri tamamlandıktan sonra, bilindiği üzere,
Azerbaycan Parlamentosu Hükümetlerarası ve Ev Sahibi Ülke Anlaşmalarını
onaylamış bulunmaktadır. Azerbaycan Parlamentosundan sonra Devlet Başkanı Sayın
Haydar Aliyev’de Anlaşmalar Paketini onaylamıştır.
Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı Projesindeki son gelişme ise
Gürcistan Parlamentosunun Anlaşmalar Paketini onaylamış olmasıdır. Bundan sonra
Türkiye olarak bizimde en kısa zamanda Hükümetlerarası Anlaşma ve ekleri olan
Ev Sahibi Anlaşması, Hükümet Garantisi ve Anahtar Teslimi Anlaşmasının Türkiye
Büyük Millet Meclisinden onaylanmasını
sağlamamız gerekmektedir.
Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham PetrolBoru Hattı Projesinin finansmanı konusu
tamamen boru hattı yatırımını üstlenerek, Türkiye kesimini BOTAŞGenel
Müdürlüğüne ihale eden Ana İhraç Boru Hattı (MEP) İştirakçilerinin uhdesinde
olmakla birlikte, bu konuda söz konusu şirketlerin çalışması devam etmektedir.
Hazar petrollerinin dünya pazarlarına
ulaştırılmasını amaçlayan Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı Projesi hem
güvenlik açısından hem de ekonomik yönden cazip bir pojedir. Bu nedenle,
projenin süresi içerisinde bitirilmesi için başta Ana İhraç Boru Hattı (MEP)
iştirakçileri ve ilgili ülke hükümetleri azami gayret göstermektedir.
Türkiye’yi Orta Asya ülkeleri ile
avrupa ve dünya ülkeleri arasında enerji köprüsü yapma stratejimizi adım adım uygulamaya
devam ediyoruz. Bu kapsamda, Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı Projesi
en önemli aşamayı teşkil etmektedir. Türkiye’nin sahip olduğu jeopolitik ve
coğrafî özelliğinden dolayı önceliğinin kaybolmayacağı son gelişmelerle bir
anlamda ispatlanmış olmaktadır. Hazar Petrolleri için güvenli bir çıkış yolu arayan ABD, bu konuda Türkiye’yi her
yönden desteklemektedir.
4. — Bursa Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır’ın, Emet, Orhaneli, Çınarcık ve Ulubat projelerine ilişkin sorusu
ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cumhur Ersümer’in
cevabı (7/2091)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
DSİ Genel Müdürlüğü çalışmalarıyla ilgili olarak Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılması istemiyle aşağıdaki
sorularımı arz ederim.
16.5.2000
Ertuğrul Yalçınbayır
Bursa
Sorular :
1995 tarihli Emet-Orhaneli I. Merhale sulama ve
depolama ve Çınarcık Barajı ve Ulubat Hidro Elektrik Santralı projesinin fizikî
ve nakdî gerçekleşme oranı nedir?
1995 yılında başlayan ve 2005-2006 da bitirilmesi
öngörülen projenin getirecekleri dikkate alınarak öne çekilmesi hususunda
çalışmalarınız bulunmakta mıdır? Projenin sosyal ve ekonomik boyutları nedir?
T.C.
Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanlığı
Araştırma,
Planlama ve Koordinasyon
Kurulu
Başkanlığı 22.6.2000
Sayı :
B.15.O.APK.0.23.300-1107.12231
Konu : Yazılı soru önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMMBaşkanlığının 23.5.2000 tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2091-5624/13516 sayılı yazısı.
Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın
tarafıma tevcih ettiği, 7/2091-5624 esas no.lu yazılı soru önergesi
TBMMİçtüzüğünün 99 uncu maddesi gereği cevaplandırılarak ekte gönderilmiştir.
Bilgilerinize arz ederim.
M. Cumhur Ersümer
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı
Bursa
Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın
Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı (7/2091-5624 Esas No.lu)
Soru 1,2 : 1995 tarihli Emet-Orhaneli I. Merhale sulama ve depolama ve
Çınarcık Barajı ve Ulubat Hidroelektrik Santralı projesinin fizikî ve nakdî
gerçekleşme oranı nedir?
1995 yılında başlayan ve
2005-2006 da bitirilmesi öngörülen projenin getirecekleri dikkate alınarak öne
çekilmesi hususunda çalışmalarınız bulunmakta mıdır? Projenin sosyal ve
ekonomik boyutları nedir?
Cevap 1, 2 : DSİ Genel Müdürlüğünün yatırım programında tarım ve enerji
sektörlerinde birlikte yer alan ve Marmara Bölgesinde Susurluk Havzasında
Mustafa Kemal Paşa Çayının alt havzasında bulunan Emet-Orhaneli I. Merhale
Projesi kapsamında Kocasu Deresi üzerinde talvegden 123 m yükseklikte inşa
edilmekte olan Çınarcık Barajında depolanacak 372,9 milyon m3 sudan Döllük,
Güllüce ve Demirelli Ovalarında 5315 hektarlık alanın sulanması ile 120 MW
kurulu güçteki Ulubat HES vasıtasıyla yılda ortalama 548,2 milyon kwh enerji
üretilmesi hedef alınması olup, projenin su kaynağı olan Çınarcık Barajı
5.12.1995 tarihinde ihale edilmiştir. Bugüne kadar % 60 fizikî, % 78’de parasal
gerçekleşme sağlanan barajda ulaşım ve servis yolları bitirilmiştir. Baraj
gövdesi sıyırma ve temel kazıları yapılmıştır. Dolusavak yapısındaki kazı
çalışmalarına da devam edilmektedir. Yeterli ödeneğin temini halinde de 2002
yılında ikmali programlanmıştır.
Çınarcık Barajı rezervuarından alınacak su ile enerji üretilmesini
sağlayacak olan 4,5 m çapında ve 11 270 m uzunluğundaki Ulubat Kuvvet Tünelinin
kesin projeleri tamamlanmış olup, toplam 30 trilyon TL keşif bedelli söz konusu
işin 2000 yılında ihalesi gerekli iznin alınmasına ve Bütçe Kanununun 10 uncu Maddesine
göre toplam keşif bedelinin % 10’u oranındaki ödeneğin teminine bağlı
bulunmaktadır.
Sulama tesislerinin de kat’i proje çalışmaları sürdürülmekte olup, bu
çalışmaların ikmalini müteakip bütçe imkânlarına bağlı olarak önümüzdeki
yıllarda inşaatlarına başlanılabilecektir.
Söz konusu projeye 2000 yılı için tarım sektöründen 2,850 trilyon TL
enerji sektöründen de 9,650 trilyon TL
ödenek talep edilmiş ancak tarım sektöründen 50 milyar TL enerji sektöründen de
7,5 trilyon TL olmak üzere toplam 7,550 trilyon TL ödenek verilmiştir.
Projenin ihtiyaç duyulan yıllık ödeneklerinin aynen karşılanması
durumunda iş programlarına uygun olarak 2005-2006 yıllarında bitirilmesi
programlanmıştır. Ancak, kısıtlı bütçe imkânları nedeniyle yıllık ödenek
ihtiyaçları karşılanamadığından projenin ikmal tarihinin öne çekilmesi ihtimali
bulunmamaktadır.
Projenin rantabilitesi 2,22 iç kârlılık oranı da %18,54’dür.
Ordu
Milletvekili Eyüp Fatsa’nın, Ordu İlinde Enerji Bedeli İndirimi Uygulanmasından
Vazgeçilmesine İlişkin Sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı
Cumhur Ersümer’in Yazılı Cevabı (7/2110)
Eyüp Fatsa
Ordu
Milletvekili
İnsan Hakları Komisyonu Üyesi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Delaletinizle aşağıdaki sorularımın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
Sayın Cumhurbaşkanı Ersümer tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz
ederim.
23.5.2000
Eyüp Fatsa
Ordu
1. Kişi başına gayri safi millî hasılası 1 500 Doların
altında olan illerde yatırım ve istihdamı geliştirmek için 26.2.1999 tarih ve
99/12478 sayılı kararname ile enerji bedeli indirimi olarak uygulanan enerji
desteği getirilmişti. Bu uygulama 1 inci yıl için % 50, 2 nci yıl için % 40.3
ve 3 üncü yıl için de % 25 indirim sağlamakta idi. Bu uygulama, içerisinde Ordu
İlimizin de bulunduğu illerde halen uygulanmakta mıdır?
2. TEDAŞ Genel Müdürlüğünün Ordu müessesesine hitaben
yazmış olduğu 2 Mayıs 2000 tarih ve 4365 sayılı yazısı ile bahsedilen enerji
indirimi uygulamasının sona erdirildiği doğru mudur? Doğru ise bu uygulamanın
gerekçesi nedir?
3. Bu enerji bedelinin indirim uygulaması sona
erdirildiğine göre Ordu İlimizde kişi başına yıllık gelir 1 500 Doların üzerine
mi çıkmıştır?
4. 2 Mayıs 2000 tarihinden önce bu indirimden 99/12478
sayılı Kararname gereğince istifade eden müteşebbislerden bu bedelin amme
alacakları hükümlerine göre faizleri
ile birlikte tahsilinin hukukî gerekçesi nedir?
5. Bu çerçevede Ordulu müteşebbisten talep edilen bedel
2.5 trilyon’dur. Zaten zor durumda olan Ordulu müteşebbisin bu para tahsil
edildiğindeki halini tahayyül etmek mümkün değildir. Müteşebbisimizi
çaresizliğe sevkeden bu uygulamayı bir an evvel durdurmayı düşünüyor musunuz?
T.C.
Enerji ve Tabiî
KaynaklarBakanlığı
Araştırma,
Planlama ve Koordinasyon
Kurulu
Başkanlığı 22.6.2000
Sayı :
B.15.O.APK.0.23.300.1109.12233
Konu : Yazılı soru önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMMBaşkanlığının 26.5.2000 tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2110-5707/13720 sayılı yazısı.
Ordu milletvekili Sayın Eyüp Fatsa’nın tarafıma tevcih
ettiği, 7/2110-5707 esas no.lu yazılı soru önergesi TBMM İç Tüzüğünün 99 uncu
maddesi gereği cevaplandırılarak ekte gönderilmiştir.
Bilgilerinize arz ederim.
M. Cumhur Ersümer
Enerji ve Tabiî KaynaklarBakanı ve
Başbakan Yardımcısı
Ordu Milletvekili Sayın Eyüp
Fatsa’nın Yazılı Soru Önergesi ve Cevapları (7/2110-5707 Esas No.lu)
Sorular 1,2,3,4,5 :
- Kişi başına Gayri Safi Millî Hâsılası 1 500 Doların
altında olan illerde yatırım ve istihdamı geliştirmek için 26.2.1999 tarih ve
99/12478 sayılı Kararname ile enerji bedeli indirimi olarak uygulanan enerji
desteği getirilmişti. Bu uygulama 1 inci yıl için % 50, 2 nci yıl için % 40.3
ve 3 üncü yıl için de % 25 indirim sağlamakta idi. Bu uygulama, içerisinde Ordu
İlimizin de bulunduğu illerde halen uygulanmakta mıdır?
- TEDAŞ Genel Müdürlüğünün Ordu Müessesesine hitaben
yazmış olduğu 2.5.2000 tarih ve 4365 sayılı yazısı ile bahsedilen enerji
indirimi uygulamasının sona erdirildiği doğru mudur? Doğru ise, bu uygulamanın
gerekçesi nedir?
- Bu enerji bedelinin indirim uygulaması sona
erdirildiğine göre Ordu İlimizdeki kişi başına yıllık gelir 1 500 Doların
üzerine mi çıkmıştır?
- 2.5.2000 tarihinden önce bu indirimden 99/1278 sayılı
Kararneme gereğince istifade eden müteşebbislerden bu bedelin amme alacaklıları
hükümlerine göre faizleri ile birlikte tahsilinin hukukî gerekçesi nedir?
- Bu çerçevede Ordulu müteşebbisten talep edilen bedel
2.5 trilyondur. Zaten zor durumda olan Ordulu müteşebbisin bu para tahsil
edildiğindeki halini tahayyül etmek mümkün değildir. Müteşebbisimizi
çaresizliğe sevk eden bu uygulamayı biran evvel durdurmayı düşünüyor musunuz?
Cevaplar 1,2,3,4,5 :
26.2.1999 tarih ve 99/12478 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararı ve 7 Nisan 1999 tarih 23659 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan uygulama
esasları tebliği doğrultusunda, Ordu İlimizin de içinde bulunduğu 26 ilimizde
enerji indirimi uygulaması yapılmıştır. TEDAŞ Genel Müdürlüğünün enerji
indirimi uygulamasından oluşan görev zararları, Hazine Müsteşarlığı murakıpları
ve Bakanlığımız müfettişlerince mevcut mevzuat çerçevesinde incelenmekte ve
uygun bulunan zararların TEDAŞGenel Müdürlüğüne ödemesi yapılmaktadır.
Anılan Kararname kapsamında 30.9.1999 tarihine kadar
yapılan uygulamalar, TEDAŞ Genel Müdürlüğünce Hazine Müsteşarlığından talep
edilmiş, yapılan inceleme sonucunda müsteşarlıkça yatırım dışındaki (tevsii,
modernizasyon, yenileme, vs.) teşviklere uygulanan indirimler görev zararı
olarak kabul edilmemiştir.
Bu görüş neticesinde TEDAŞ Genel Müdürlüğünce ilgili
elektrik dağıtım müesseseleri talimatlandırılarak Nisan 2000 ayı
tüketimlerinden itibaren komple yeni yatırım dışındaki yatırımlara süzme sayaç
taktırılmasının sağlanması, bunun gerçekleşmemesi halinde indirim uygulanmaması
Mart 2000 ayına kadar (Mart 2000 dahil) uygulanan indirim tutarlarının, ilgili
abonelerden 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki Kanunda
belirtilen oranda gecikme cezası ile birlikte tahsil edilmesi için işlemler
başlatılmıştır.
TEDAŞGenel Müdürlüğünce Ordu İlinde anılan Kararname
kapsamında Eylül 1999 sonu itibariyle 14 firmaya enerji indirimi uygulanmıştır.
Hazine Müsteşarlığı Murakıpları ve Bakanlığım Müfettişleri tarafından 10
firmaya yapılan indirim tutarı (Komple Yeni Yatırım Teşvik Belgesi olmaması
nedeniyle) görev zararı kapsamına alınmamıştır.
TEDAŞ Genel Müdürlüğünün Ordu Müessesesine hitaben
yazmış olduğu 2.5.2000 tarih 4365 sayılı yazıda Nisan 2000 ayından itibaren
Komple Yeni Yatırım dışındaki yatırımlara süzme sayaç taktırılmasının sağlanması, bunun gerçekleşmemesi halinde
indirim uygulanmaması bildirilmiştir. Şu anda 24 firmadan 8 firmaya Komple Yeni
Yatırım Teşvik Belgesine sahip olmaları nedeniyle uygulama yapılmaktadır. 16
firmaya ise süzme sayaç taktırmaları halinde uygulama yapılabilecektir.
2 Mayıs 2000 tarihinden önce indirimden 99/12478 sayılı
Kararname gereğince istifade eden müteşebbislerden bu bedelin amme alacakları
hükümlerine göre faizleri ile birlikte tahsili uygulaması 9 Kasım 1995 tarih ve
224458 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Elektrik Satış
Tarifeleri Yönetmeliğinin gecikme faizi ile ilgili 57 nci Maddesine göre
yapılmıştır.
Bu konuda ortaya çıkan sorunlara çözüm getirmek
amacıyla 99/12478 sayılı Bakanlar Kurulu Kararında değişiklik yapan Kararname
Taslağı Hazine Müsteşarlığı tarafından yeniden düzenlenerek Başbakanlığa
iletilmiştir. Bakanlığımızca da bu taslak ile ilgili olarak 20 Nisan 2000
tarihli yazımızla Başbakanlığa olumlu görüş bildirilmiştir.
Kararname Taslağının Kararname haline dönüşmesi halinde
görev zararı olarak kabul edilmeyen tutarlara faiz uygulanmayacak olması ve bu
abonelere bugüne kadar yapılan fazla uygulamaların bundan sonraki indirimlerine
mahsup edilmesi nedeniyle firmalardan nakit çıkışı olmayacağı için sorunları
asgari seviyeye düşürecektir.
5. — Kütahya
Milletvekili Ahmet Derin’in, Tunçbilek ilave santral projesinde yerli enerji
kaynağı kullanılıp kullanılmayacağına ilişkin Devlet Bakanından (Recep Önal)
sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cumhur
Ersümer’in cevabı (7/2113)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Sayın Devlet Bakanı Recep Önal tarafından yazılı olarak
cevaplandırılmasının teminini saygılarımla arz ederim.
23.5.2000
Ahmet Derin
Kütahya
1. Enerji Bakanlığına ait 1997 yılı yatırım programında
yer alan Tunçbilek TEAŞ’a 300 MW ilave santral projesi ne zaman devreye
girecektir?
2. Döviz ödeyerek ithal ettiğimiz enerji kaynakları
yerine, yerli kaynaklarımızın öncelikle kullanılması niçin tercih
edilmemektedir?
T.C.
Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanlığı
Araştırma,
Planlama ve Koordinasyon
Kurulu
Başkanlığı 22.6.2000
Sayı :
B.15.O.APK.0.23.300-1110.12234
Konu : Yazılı soru önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : a) TBMM Başkanlığının 29.5.2000 tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2113-5734/13775 sayılı yazısı.
b) Devlet Bakanlığının 30.5.2000 tarih ve
B.02.0.004/16-2105 sayılı yazısı.
Kütahya Milletvekili Sayın Ahmet Derin’in Devlet Bakanı
Sayın Recep Önal’a tevcih ettiği ve ilgisi dolayısıyla tarafıma iletilen,
7/2113-5734 esas no.lu yazılı soru önergesi TBMMİç Tüzüğünün 99 uncu maddesi
gereği cevaplandırılarak ekte gönderilmiştir.
Bilgilerinize arz ederim.
M. Cumhur Ersümer
Enerji ve Tabiî KaynaklarBakanı ve
Başbakan Yardımcısı
Kütahya Milletvekili Sayın Ahmet Derin’in Yazılı Soru
Önergesi ve Cevapları
(7/2113-5734 Esas No.lu)
Soru 1 : Enerji Bakanlığına ait 1997 yılı yatırım
programında yer alan Tunçbilek TEAŞ’a 300 MW ilave santral projesi ne zaman
devreye girecektir?
Cevap 1 : Elektrik üretim tesislerinin kamunun
yanısıra, özel sektörün de (Yap-İşlet, Yap-İşlet-Devret ve Otoprodüktör)
katkıları ile yapımına ilişkin çalışmalar halen sürdürülmektedir. Yerli kömüre
dayalı santral tesislerinin de göz önünde bulundurulduğu uzun dönem elektrik
enerji ve üretim planlaması çalışmaları, son gelişmeler çerçevesinde halen
revize edilmektedir. Bu çalışma sonuçları tamamlandığında TEAŞ GenelMüdürlüğü
yatırım programında etüd-projede yer alan 300 MW’lık Tunçbilek Santralının
öngörülen devreye giriş tarihi belli olacaktır.
Soru 2 : Döviz ödeyerek ithal ettiğimiz enerji
kaynakları yerine, yerli kaynaklarımızın öncelikle kullanılması niçin tercih
edilmemektedir?
Cevap 2 : TEAŞ GenelMüdürlüğünce üretim planına baz
olmak üzere kullanılan model, tüm yerli kaynaklarımızı maliyetlerini dikkate
alarak değerlendirmektedir. Ekonomik olarak değerlendirilebilecek linyit,
taşkömürü ve hidroelektrik potansiyelimiz ortalama yağışlı bir yıl için 245 Milyar kWh/yıl olup, bu potansiyelin
tamamı, maliyet dikkate alınmadan kullanıma geçilirse bile, artan elektrik enerjisi talebimiz 2009 yılından sonra
karşılanamamaktadır. Bu nedenle planlarda zorunlu olarak, ithal yakıta dayalı
santraller de göz önünde bulundurulmaktadır. İthal kaynaklarda tek bir ülke ve
tek bir kaynağa bağımlı kalınmaması politikası çerçevesinde, ithal doğalgaz,
ithal kömür ve nükleer gibi tüm kaynaklar TEAŞGenel Müdürlüğünce yürütülmekte
olan planlama çalışmalarında göz önünde bulundurulmakta ve planlarda optimum
koşullarda üretim sağlayacak çözümler önerilmektedir.
6. — Kütahya
Milletvekili Ahmet Derin’in, Tunçbilek TEAŞ’a 300 MW ilave santral projesine
ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cumhur Ersümer’in cevabı (7/2114)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Sayın Başbakan Bülent Ecevit
tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasının teminini saygılarımla arz ederim.
23.5.2000
Ahmet Derin
Kütahya
1. Enerji Bakanlığına ait 1997 yılı programında yer
alan Tunçbilek TEAŞ’a 300 MW ilave santral projesi ne zaman devreye girecektir?
2. Döviz ödeyerek ithal ettiğimiz enerji kaynakları
yerine, yerli kaynaklarımızın öncelikle kullanılması niçin tercih
edilmemektedir?
3. Yukarıda sözü edilen konuda ilgili bakanlıklar
nezdinde inceleme başlatılması için talimat verecek misiniz?
T.C.
Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanlığı
Araştırma,
Planlama ve Koordinasyon
Kurulu
Başkanlığı 22.6.2000
Sayı :
B.15.O.APK.0.23.300-1111.12235
Konu : Yazılı soru önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : a) TBMM Başkanlığının 29.5.2000 tarih ve
KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2114-5735/13776 sayılı yazısı.
b) Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğünün
1.6.2000 tarih ve B.02.0.KKG.-0.12./106-251-3/2753 sayılı yazısı.
Kütahya Milletvekili Sayın Ahmet Derin’in Sayın
Başbakanımıza tevcih ettiği ve kendileri adına tarafımdan cevaplandırılması
tensip edilen, 7/2114-5735 esas no.lu yazılı soru önergesi TBMM İç Tüzüğünün 99
uncu maddesi gereği cevaplandırılarak ekte gönderilmiştir.
Bilgilerinize arz ederim.
M. Cumhur Ersümer
Enerji ve Tabiî KaynaklarBakanı ve
Başbakan Yardımcısı
Kütahya Milletvekili Sayın Ahmet Derin’in Yazılı Soru
Önergesi ve Cevapları
(7/2114-5735 Esas No.lu)
Soru 1 : Enerji Bakanlığına ait 1997 yılı yatırım
programında yer alan Tunçbilek TEAŞ’a 300 MW ilave santral projesi ne zaman
devreye girecektir?
Cevap 1 : Elektrik üretim tesislerinin kamunun
yanısıra, özel sektörün de (Yap-İşlet, Yap-İşlet-Devret ve Otoprodüktör)
katkıları ile yapımına ilişkin çalışmalar halen sürdürülmektedir. Yerli kömüre
dayalı santral tesislerinin de göz önünde bulundurulduğu uzun dönem elektrik
enerji üretim planlaması çalışmaları, son gelişmeler çerçevesinde halen revize
edilmektedir. Bu çalışma sonuçları tamamlandığında TEAŞGenel Müdürlüğü yatırım
programında etüd-projede yer alan 300 MW’lık Tunçbilek Santralının öngörülen
devreye giriş tarihi belli olacaktır.
Soru 2 : Döviz ödeyerek ithal ettiğimiz enerji
kaynakları yerine, yerli kaynaklarımızın öncelikle kullanılması niçin tercih
edilmemektedir?
Cevap 2 : TEAŞ Genel Müdürlüğünce üretim planına baz
olmak üzere kullanılan model, tüm yerli kaynaklarımızın maliyetlerini dikkate
alarak değerlendirmektedir. Ekonomik olarak değerlendirilebilecek linyit,
taşkömürü ve hidroelektrik potansiyelimiz ortalama yağışlı bir yıl için 245
Milyar kWh/yıl olup, bu potansiyelin tamamı, maliyet dikkate alınmadan
kullanıma geçilirse bile, artan elektrik enerjisi talebimiz 2009 yılından sonra
karşılanamamaktadır. Bu nedenle planlarda zorunlu olarak, ithal yakıta dayalı
santraller de göz önünde bulundurulmaktadır. İthal kaynaklarda tek bir ülke ve
tek bir kaynağa bağımlı kalınmaması politikası çerçevesinde, ithal doğalgaz,
ithal kömür ve nükleer gibi tüm kaynaklarTEAŞGenel Müdürlüğünce yürütülmekte
olan planlama çalışmalarında göz önünde bulundurulmakta ve planlarda optimum
koşullarda üretim sağlayacak çözümler önerilmektedir.
7. — Kırıkkale
Milletvekili Kemal Albayrak’ın, off-shore hesaplarda batan paraların ödenmesine
ilişkin Başbakandan sorusu ve DevletBakanı Recep Önal’ın cevabı (7/2175)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Bülent Ecevit
tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.
7.6.2000
Kemal Albayrak
Kırıkkale
1. Hükümetin Of-Shorezede’lere ödemek üzere ayırdığı
para ne kadardır?
2. Bu paradan yararlanacak kişiler kimlerdir? Toplam
sayıları ne kadardır?
3. Bu paradan yararlanmadaki kıstası nedir? Nasıl
uygulanacak ve ne miktar alacaktır?
T.C.
Devlet
Bakanlığı 23.6.2000
Sayı :
B.02.0.004/(16).2417
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : a) 13.6.2000 tarihli ve
KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2175-5905/14273 sayılı yazınız.
b) 22.6.2000 tarihli ve B.02.2.TCM.0.16.00.00/071455
sayılı yazı.
Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın Sayın
Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın Başbakanımızca koordinatörlüğümde
cevaplandırılması tensip olunan 7/2175-5905 sayılı yazılı soru önergesi
konusundaki ilgi (a) yazınız üzerine Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonundan alınan
ilgi (b) yazının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Bilgilerine arz ederim.
Recep Önal
DevletBakanı
Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonu
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası
İdare Merkezi
Nezdinde (+) 22.6.2000
Sayı :
B.02.2.TCM.0.16.00.00/071455
Tas.Mev.Sig.Fonu
Gn.Md.
(71Bankalar
Tasfiye Müdürlüğü)
T.C.
Devlet Bakanlığı
(Sayın Recep Önal)
İlgi : 16.6.2000 tarih ve B.02.0.004/16-2323 sayılı
yazınız.
İlgi yazınız konusu Kırıkkale Milletvekili Kemal
Albayrak’ın yazılı soru önergesinin Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunu
ilgilendiren 2 nci maddesine ilişkin cevabımız aşağıda sunulmuştur.
Egebank A.Ş., Sümerbank A.Ş., Yurt Ticaret ve Kredi
Bankası A.Ş. ve Yaşarbank A.Ş. aracılığıyla sırasıyla Egebank Off-Shore Ltd.,
Efektif Bank Off-Shore Ltd., Yurt Security Off-Shore Ltd. ve Yaşar Foreign
Trade Off-Shore Ltd.’nde 4296 gerçek kişi tarafından toplam TL. 88.159 Milyar
tutarında mevduat açılmıştır.
Bilgilerinize arz ederiz.
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu
Aydın Esen Erdal Arslan
İdare Meclisi
Üyesi İdare Meclisi Üyesi
BİRLEŞİM 116
NIN SONU