DÖNEM : 21 CİLT : 34 YASAMA YILI : 2

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

105 inci Birleşim

6 . 6 . 2000 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. — GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. — GELEN KÂĞITLAR

III. — YOKLAMALAR

IV. — BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. — Manisa Milletvekili M. Cihan Yazar’ın, 14 Mayıs Eczacılar Gününün anlamı, mahiyeti ve eczacıların sorunları ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

2. —İstanbul Milletvekili Ediz Hun’un, Dünya Çevre Gününe ilişkin gündemdışı konuşması ve Çevre Bakanı Fevzi Aytekin’in cevabı

3. — Konya Milletvekili Mehmet Gölhan’ın, Konya ve çevresinde meydana gelen dolu ve sel felaketine ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. —İstanbul Milletvekili Yılmaz Karakoyunlu’nun, Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/202)

2. — TBMM Başkanı Yıldırım Akbulut’un, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Başkanı Ertuğrul Hasipoğlu’nun davetine, beraberinde bir Parlamento heyetiyle icabetine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/596)

3. — Bazı milletvekillerine Başkanlık tezkeresinde belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/597)

4. —Artvin Milletvekili Ergün Bayrak ve Kahramanmaraş Milletvekili Ali Doğan’a, ödenek ve yolluklarının verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/598)

5. — Bolu Milletvekili Mustafa Karslıoğlu’nun, Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanunu ile 78 ve 190 sayılı KanunHükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/447) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/203)

6. —Nevşehir Milletvekilleri Mükremin Taşkın ve İsmail Çevik’in, Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 sayılı Kanun ile 78 ve 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/424) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/204)

V. —ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. — Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP Grubu önerisi

VI. — AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. — Kastamonu Milletvekili Murat Başesgioğlu’nun, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, partisine sataşması nedeniyle konuşması

VII. —KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. —Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

2. — Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun,Kadastro Kanunu, Devlet Memurları Kanunu, Harcırah Kanunu ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı, 190 Sayılı Genel Kadro Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede ve Devlet Memurları Kanununda DeğişiklikYapılmasına DairKanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/619, 1/592, 1/622) (S. Sayısı : 401)

VIII. — SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. — Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz’ın, Şanlıurfa’daki çiftçilerin sorunlarına ve Ziraat Bankasına olan borçlarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı (7/1987)

2. — Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, son nüfus sayımına göre il, ilçe ve köylere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Tunca Toskay’ın cevabı (7/2007)

3. — Kocaeli Milletvekili Mehmet Batuk’un, Tarım Kredi Kooperatifleri MerkezBirliğindeki yolsuzluk iddialarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı (7/2008)

4. — Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, İsrailHükümetinin Ermeni soykırımı iddiaları konusundaki tutumuna ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in cevabı (7/2017)

5. — Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana İli ve ilçelerinde yürütülen proje ve hizmetlere ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı (7/2043)

6. —Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana İli ve ilçelerinde yürütülen proje ve hizmetlere ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in cevabı (7/2050)

7. — Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana İli ve ilçelerinde yürütülen proje ve hizmetlere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler’in cevabı (7/2053)

8. —Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana İli ve ilçelerinde yürütülen proje ve hizmetlere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın cevabı (7/2054)

9. — Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya’nın, Güneydoğu Anadolu’da yaşanan kuraklığa ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı (7/2104)

10. — Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu’nun, tarımsal girdilere ve mazot fiyatına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı (7/2105)

 

I. — GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açıldı.

Birinci Oturum

Giresun Milletvekili Mustafa Yaman, Giresun İlinin sorunlarına,

Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman, Habur sınır kapısından yapılan motorin ticaretine,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar;

Gaziantep Milletvekili İbrahim Konukoğlu’nun, Birecik Barajının suları altında kalan tarihi eserlerin durumuna ilişkin gündemdışı konuşmasına, Kültür Bakanı M. İstemihan Talay cevap verdi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan GelenDiğer İşler” kısmının :

1 inci sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Rus Doğalgazının Karadeniz Altından Türkiye Cumhuriyetine Sevkiyatına İlişkin 15 Aralık 1997 Tarihli Anlaşmaya Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısının (1/633) (S. Sayısı : 384) görüşmelerine, İçtüzüğün 70 inci maddesi gereğince kapalı oturumda devam edilmesine ilişkinTokat Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu ve 65 arkadaşınca verilen önerge üzerine, saat 15.15’te kapalı oturuma geçildi.

İkinci Oturum

(Kapalıdır)

Üçüncü ve Dördüncü Oturum

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının :

1 inci sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Rus Doğalgazının Karadeniz Altından Türkiye Cumhuriyetine Sevkiyatına İlişkin 15 Aralık 1997 Tarihli Anlaşmaya Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısının (1/633) (S. Sayısı : 384) görüşmeleri tamamlanarak, yapılan açık oylama sonucunda,

2 nci sırasında yer alan, Yargıtay Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesine ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvelde DeğişiklikYapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/389) (S. Sayısı : 357) ile,

3 üncü sırasında yer alan, Danıştay Kanunu ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde DeğişiklikYapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/483) (S. Sayısı : 385),

Yapılan görüşmelerden sonra,

Kabul edildikleri ve kanunlaştıkları açıklandı.

4 üncü sırasında bulunan, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun, Kadastro Kanunu, Devlet Memurları Kanunu, Harcırah Kanunu ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı, 190 Sayılı Genel Kadro Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/619, 1/592, 1/622) (S. Sayısı : 401) görüşmeleri ise, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından, ertelendi.

6 Haziran 2000 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 22.21’de son verildi.

Murat Sökmenoğlu

Başkanvekili

Mehmet Ay Tevhit Karakaya

Gaziantep Erzincan

Kâtip Üye Kâtip Üye

 

No. : 147

II. — GELEN KÂĞITLAR

5 . 6 . 2000 PAZARTESİ

Teklif

1. — İstanbul Milletvekili Mehmet Gül’ün; Gelir Vergisi Kanunu ile Kurumlar Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/539) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.5.2000)

Tezkereler

1. —Konya Milletvekili Hüseyin Arı’nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/584) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.5.2000)

2. — Diyarbakır Milletvekili Nurettin Atik’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/585) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.5.2000)

3. — Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/586) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.5.2000)

4. — Ağrı Milletvekili Musa Konyar’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/587) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.5.2000)

5. — İzmir Milletvekili Yıldırım Ulupınar’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/588) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.5.2000)

6. — Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu’nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/589) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.5.2000)

7. — Mardin Milletvekili Metin Musaoğlu’nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/590) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.5.2000)

8. — Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/591) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.5.2000)

9. — Ordu Milletvekili Sefer Koçak’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/592) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.5.2000)

10. —Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu’nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/593) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.5.2000)

11. —Ağrı Milletvekili Musa Konyar’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/594) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.5.2000)

Raporlar

1. — Emniyet Teşkilatı Kanunu, Polis Yükseköğretim Kanunu ve 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Emniyet Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/497, 1/212) (S. Sayısı : 438) (Dağıtma tarihi : 5.6.2000) (GÜNDEME)

2. — İstanbul Milletvekili Aydın Ayaydın’ın, Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/465) (S. Sayısı : 439) (Dağıtma tarihi : 5.6.2000) (GÜNDEME)

3. — Van Milletvekili Mustafa Bayram’ın, Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/430) (S. Sayısı : 440) (Dağıtma tarihi : 5.6.2000) (GÜNDEME)

4. — Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu’nun, Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/443) (S. Sayısı : 441) (Dağıtma tarihi : 5.6.2000) (GÜNDEME)

Yazılı Soru Önergesi

1. — Ankara Milletvekili Cemil Çiçek’in, DMO ürünlerine ve haksız rekabetin önlenmesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/2150) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.6.2000)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1. — Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, TÜPRAŞ’ın halka satışıyla ilgili açıklamalara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/1798)

2. — Hatay Milletvekili Mustafa Geçer’in, meslek liselerinden genel ve özel liselere geçişe ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1801)

3. — Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, GSM-1800 ihalesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1804)

4. — Kocaeli Milletvekili Meral Akşener’in, Kocaeli-Yalova yoluna ve kalıcı konut yapımına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1807)

5. —Amasya Milletvekili Akif Gülle’nin, Adıyaman Milli Eğitim Müdürlüğü İlköğretim Müfettişleri Başkanının okullara gönderdiği iddia edilen bir yazıya ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi 7/1811)

6. — Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, Bakanlıkça yapılan ihalelere ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1813)

7. — Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda’nın, Şırnak-İdil Yatılı İlköğretim Bölge Okulu arsasına kapalı spor salonu yapılıp yapılmayacağına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1815)

8. — Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’nın, Ardahan İli için ayrılan yatırım ödeneklerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1820)

9. —Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, İstanbul’da görevli bir öğretmene başörtüsü nedeniyle yapılan uygulamaya ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1835)

10. —Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, Erzincan-İliç Devlet Hastanesinin bazı sorunlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1836)

11. — Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, imam-hatip ve müezzin kadrolarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (H. Hüsamettin Özkan) yazılı soru önergesi (7/1847)

12. — Bursa Milletvekili Ali Arabacı’nın, Orhangazi İlçesinde hakkında yürütmeyi durdurma kararı bulunan bir fabrika inşaatına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1859)

13. — Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, sekiz yıllık kesintisiz eğitim uygulamasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1861)

14. —Diyarbakır Milletvekili Osman Aslan’ın, Diyarbakır Et ve Balık Kurumunun özelleştirilmesine ilişkin Devlet Bakanından (Yüksel Yalova) yazılı soru önergesi (7/1869)

15. —Burdur Milletvekili Hasan Macit’in, Burdur-Karaçal Barajının ne zaman bitirileceğine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/1877)

16. —Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün’ün, Hükümetin Doğu Türkistan’a yönelik izlediği politikaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1880)

17. —Hatay Milletvekili Metin Kalkan’ın, Hatay İline ayrılan yatırım ödeneklerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/1882)

18. —Hatay Milletvekili Metin Kalkan’ın, Hatay İline ayrılan yatırım ödeneklerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1894)

19. — Hatay Milletvekili Metin Kalkan’ın, Hatay İline ayrılan yatırım ödeneklerine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1895)

20. — Hatay Milletvekili Metin Kalkan’ın, Hatay İline ayrılan yatırım ödeneklerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1896)

21. — Hatay Milletvekili Metin Kalkan’ın, Hatay İline ayrılan yatırım ödeneklerine ilişkin Devlet Bakanından (Tunca Toskay) yazılı soru önergesi (7/1911)

22. — Sivas Milletvekili Musa Demirci’nin, Sivas’ta taşımalı eğitimde görev alan servis araçlarının alacaklarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1922)

23. — Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat İlindeki bazı okul inşaatlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1938)

24. — Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, taşıt alım-satım vergilerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1940)

25. — Kocaeli Milletvekili Meral Akşener’in, Kocaeli’de depremden zarar gören kooperatif üyelerine kira yardımı yapılıp yapılmayacağına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1945)

26. — Çankırı Milletvekili Hüseyin Karagöz’ün, mevsimlik işçilerin özelleştirme nedeniyle karşılaştıkları sorunlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1948)

27. — Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, Ankara-Mamak-Saimekadın Mahallesi Ortatepe İlköğretim Okulu arsasının kamulaştırılmasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1953)

28. — Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, okulların internet eğitim sistemine geçirilmesi konusunda yapılan çalışmalara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1954)

29. — Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt’un, Dünya Bankasınca deprem bölgesinde yaptırılacak konutlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1957)

No. : 148

6 . 6 . 2000 SALI

Raporlar

1. — 20 nci Yasama Döneminde Konya Milletvekili Hüseyin Arı ve 56 Arkadaşı Tarafından Verilen Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğünce 1996 Yılında Özürlülerin Memurluğa Alınması İçin Açılan Sınavda Mevzuata Aykırı ve Usulsüz İşlemler Yapılmasına Göz Yumarak Görevini İhmal Ettiği ve Kötüye Kullandığı ve Bu Eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 230 ve 240 ıncı Maddelerine Uyduğu İddiasıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Eski Bakanı Mustafa Kul Hakkında Anayasa’nın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Soruşturması Açılmasına İlişkin Önerge ve Meclis Soruşturması Komisyonu Raporu (9/34) (S. Sayısı : 410) (Dağıtma Tarihi : 6.6.2000) (GÜNDEME)

Yazılı Soru Önergesi

1. — Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan’ın, T.Z.D.K. Adapazarı Traktör Fabrikasınca üretilen traktörlerin satışına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2151) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.6.2000)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

6 Haziran 2000 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER: Şadan ŞİMŞEK (Edirne), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 105 inci Birleşimini açıyorum.

III. —YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapılacaktır.

Yoklama için 5 dakikalık süre vereceğim. Sayın üyelerin, bu süre içerisinde, yoklama düğmelerine basmak suretiyle salonda bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen arkadaşlarımızın, görevli personelden yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üye arkadaşımız olursa, Başkanlığımıza yoklama pusulalarını göndermelerini rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız yoktur.

Sayın grup başkanvekilleri, kaç dakika ara verelim?

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) – 15 dakika ara verelim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Saat 15.30'da toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 15.08

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.30

BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER : Şadan ŞİMŞEK (Edirne), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 105 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III. — YOKLAMA

BAŞKAN – Bir önceki oturumda toplantı yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, yeniden yoklama yapacağım.

Yoklama için 5 dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekilleri, cihaza giremeyen arkadaşlarımızın teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen giremeyen arkadaşlarımız olursa, yoklama pusulalarını 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığımıza ulaştırmalarını rica ediyorum.

Şunu belirteyim: Burada olmayan bir arkadaş için yoklama pusulası gönderilmesin; çünkü, ad okumak suretiyle, burada olup olmadıklarını teyit edeceğim.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, aslında, yoklamayı bitirseniz de...

BAŞKAN – Sayın Genç, her şeye müdahale etme hakkınız yok.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir dakika, bir şey söyleyeyim. Efendim, yoklama yapmıyorsunuz. Şimdi, bu yoklama sayılmaz; yani, yarıda kesiyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Genç, toplantı yetersayımız vardır diyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, önemli olan, devam etmeyen milletvekilleri gelsin buraya, belli olsun. Şimdi, bu yoklama sayılmaz. Arkadaşlar, yoklama sayılmaz bu.

BAŞKAN – Sayın Genç, bu konuda biraz kendinizi rahat hissetseniz. Amacınız...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, siz kendinize bakın. Başkanlık Divanı olarak doğru görev yapın. Bu milletvekillerinin buraya gelmesi lazım. Yoklama yapmıyorsunuz. Yoklamayı yapmayınca nasıl arayacağız?!

BAŞKAN – Bizim, bugüne kadar doğru görev yaptığımız herkesçe malum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yoklamayı yarıda kestiniz. Bu yoklama yapıldı sayılmaz. Dolayısıyla, herkes "var" sayılıyor. Yani, arkadaşlar bilmiyorlar bunu da, öğrensinler diye söylüyorum. Kâğıt da göndermeye gerek yok; yoklama yapıldı sayılmaz bugün. Rica ediyorum...

BAŞKAN – Sayın Genç, beni dinler misiniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Dinleyeyim, peki.

BAŞKAN – Biraz önce, yoklama için yetersayının olup olmadığı hususunda istekte bulundunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tabiî, bulundum.

BAŞKAN – Siz, burada olduğunuz halde oylamaya katılmadınız.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Olabilir; katılırım katılmam, önemli değil. Çünkü, kâğıt...

BAŞKAN – Neden?.. Neden?.. Burada olmayan bir kişinin, yoklama yetersayısı olup olmadığı konusunda bir talepte bulunmaya hakkı var mı? (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Var.

BAŞKAN – Allah Allah!..

KAMER GENÇ (Tunceli) – Buradaydım.

BAŞKAN – Siz her yerde keramet sahibi misiniz böyle!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bakın Sayın Başkan, bunları benim kadar bilmezsiniz siz. Onun için...

BAŞKAN – Sayın Genç, burada zatıâlinizin yoklamalarını da dinledik, gördük biz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, burada Başkanlık Divanı hiç yoklama yapmıyor.

BAŞKAN – Efendim, o takdir bana ait. Benim takdir hakkımı sınırlama hakkınız yok. Bitti.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, takdir size ait değil.

BAŞKAN – Gündemdışı ilk söz, 14 Mayıs Eczacılar Günü hakkında söz isteyen Manisa Milletvekilimiz Sayın Cihan Yazar'a aittir. (DSP sıralarından alkışlar)

Buyurun.

Sayın Yazar, süreniz 5 dakikadır.

IV. —BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. — Manisa Milletvekili M. Cihan Yazar’ın, 14 Mayıs Eczacılar Gününün anlamı, mahiyeti ve eczacıların sorunları ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

M. CİHAN YAZAR (Manisa) – Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; 14 Mayıs Eczacılar Gününün anlam ve mahiyeti ile eczacıların sorunlarını dile getirmek üzere söz almış bulunmaktayım; Demokratik Sol Parti Grubu ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Çankırı'da bu sabah meydana gelen deprem felaketi nedeniyle, milletimize geçmiş olsun diyor, ölenlere Tanrı'dan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Sayın Başkanım, bir aydır, 14 Mayıs Eczacılar Günü için defalarca gündemdışı söz talebinde bulundum; maalesef, alamadım. Şahsım, Yüce Parlamento çatısı altındaki değerli meslektaşlarım ve ülkemizdeki tüm eczacılar adına şahsınıza teşekkür eder, saygılarımı sunarım.

Konuşmama, eczacılık mesleğinin tarifiyle başlamak istiyorum. Eczacılık, hastalıkların teşhisinde, tedavisinde ve hastalıklardan korunmada kullanılan tıbbî ve sentetik kaynaklı ilaç hammaddelerinden hareketle, değişik farmasötik ilaçların hazırlanmasını, ilacın analiz yöntemlerini, farmakolojik etkisinin devamlılığını, ilacın sunulmasını, emniyet, etkinlik ve maliyet bakımından en iyi biçimde kullanılması amacıyla gözetimini, ilaç kullanım sonucu, gerek birey gerekse toplum ölçeğinde ortaya çıkan çok yönlü sorunlara çözüm getirilmesinin esaslarını belirleyen bir meslektir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; günümüzde, eczacılığın fonksiyonları değişmiş, eczacılığın toplum sağlığındaki rolü ve önemi de o ölçüde artmıştır.

Eczacılık mesleğinin sorunlarına gelince; eczaneler sınırlandırılmalıdır; ülkemizde, ortalama 3 164 kişiye 1 eczane düşmektedir. Bu oran, gurur vericidir ve Avrupa standartlarının da üstündedir. Ancak, eczane dağılımı dengesiz olduğundan, bölgesel farklılıklar meydana çıkmaktadır. Örneğin, İstanbul'da 1 891 kişiye, Ankara'da 2 024 kişiye, İzmir'de 1 615 kişiye 1 eczane düşmektedir. Bu oran, Hakkâri'de 14 168 kişiye 1 eczane düşecek şekildedir. Dolayısıyla, ülkemizde, eczane açılmasına ilişkin kısıtlamalar getirilmeli, eczane sayısı azaltılmalıdır.

Yasalara aykırı eczane açılmasına son verilmelidir. Eczanenin asıl sahibinin herhangi bir kişi, günümüzdeki sahibinin ise eczacı olduğu, yasaya aykırı; yani, muvazaalı eczane açılması, kesinlikle önlenmelidir. Eczacısız ilaç hizmeti, çağdışıdır. Ülkemizde, Sağlık Bakanlığına bağlı çok sayıda devlet hastanesinde, Sosyal Sigortalar Kurumunda, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarının sağlık kuruluşlarında eczacı bulunmamaktadır. Bu, halk sağlığı açısından son derece olumsuz bir uygulamadır.

Keyfî eczacılık fakültesi açma girişimine son verilmelidir. Devlet Planlama Teşkilatı raporlarında, ülkemizde, 2010 yılına kadar, eczacı sayısının yeterli olduğu belirtilmektedir. Ülkemiz kaynaklarının boşa gitmemesi için yeni eczacılık fakültelerinin açılması engellenmeli, bunun yerine, eğitimin kalitesi yükseltilmelidir.

İlaç fiyatları serbest bırakılmamalıdır. İlaç fiyatlarının halkın erişemeyeceği boyutlara varması, insan sağlığını tehlikeye düşürecektir. Bu yüzden, ilaç fiyatları, kesinlikle serbest bırakılmamalıdır.

Kamu kurumlarının ödeme gecikmeleri: Tüm kamu kurum ve kuruluşlarının ilaç pazarındaki oranı yüzde 62'dir. Ödeme sürelerinin gecikmesi, eczacıları, ekonomik güçlüklerle karşı karşıya bırakmaktadır. Bu yüzden, eczacıların mesleklerini sürdürebilmeleri için, kamu kurumları, zamanında ödeme yapmalıdırlar.

Eczacıların uzmanlık hakları: 1219 sayılı Tababet Uzmanlık Tüzüğü, eczacıların, biyokimya ve farmakoloji alanında uzmanlaşmasını sağlamaktadır. Eczacılık mesleğinin temeli olan biyokimya ve farmakoloji, tüm fakültelerden daha fazla eczacılık fakültelerinin eğitiminde yer almaktadır. Sağlık Bakanlığınca, 1219 sayılı Kanunun 9 uncu maddesine göre hazırlanan Tıpta Uzmanlık Tüzüğü Tasarısı, eczacıların müktesep hakları olan biyokimya ve farmakoloji alanındaki uzmanlaşmalarını ortadan kaldırmaktadır.

Yüce Parlamento çatısı altındaki tüm meslektaşlarımızla birlikte, Sağlık Bakanımız Sayın Osman Durmuş'a, konu, bir dosya halinde iletilmiştir. Sayın Bakan, konuya, gayet sıcak yaklaşmıştır; kendilerine, meslektaşlarımız adına, huzurlarınızda teşekkür ederiz.

Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; 14 Mayıs Eczacılar Gününün -geç de olsa- meslektaşlarımıza mutluluk ve sağlık getirmesini diler; hepinizi en derin saygılarımla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Çok teşekkür ediyoruz Sayın Yazar.

Gündemdışı konuşmaya sayın bakanlardan yanıt?.. Yok.

Bir hususu belirtmek istiyorum. Sayın Genç'in sürekli istekleri karşısında, unuttuğumuz bir konu var.

Biliyorsunuz, bugün sabah, Çankırı Çerkeş'te önemli bir deprem oldu. Her ne kadar, Allah, Ulusumuzu, bu tür felaketlerden esirgesin diyorsak da, önlem almamamız nedeniyle, yine, can kayıpları olmuştur, yaralılarımız olmuştur. Bu deprem nedeniyle hayatını kaybedenlere, Allah'tan rahmet diliyorum; yakınlarına, başsağlığı ve sabır temenni ediyorum. Bir daha, Ulusumuzun, böyle bir felaketle karşılaşmaması temennimi yineliyorum.

Gündemdışı ikinci söz, Dünya Çevre Günü ve Haftası sebebiyle söz isteyen, İstanbul Milletvekili Sayın Ediz Hun'a aittir. (ANAP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Hun.

2. —İstanbul Milletvekili Ediz Hun’un, Dünya Çevre Gününe ilişkin gündemdışı konuşması ve Çevre Bakanı Fevzi Aytekin’in cevabı

EDİZ HUN (İstanbul) – Muhterem Başkanım, Yüce Meclisimizin seçkin üyeleri, değerli milletvekilleri; sizleri derin saygılarımla selamlıyorum.

Muhterem Başkanımızın da ifade etmiş oldukları gibi, bu sabah erken saatlerde, yeni bir deprem faciasıyla karşı karşıya bulunduk. Gerek, Çorum'un Dodurga gerekse Çankırı'nın Orta ve Çerkeş İlçelerinde vuku bulan bu tabiî felaket dolayısıyla, hayatlarını kaybeden kardeşlerimize Tanrı'dan rahmet, acılı ailelerine taziyelerimi sunuyorum; aynı zamanda, bu felaket neticesinde yaralanmış kardeşlerimize de, acil şifalar temenni etmekteyim. Bu konuda, büyük bir hassasiyetle, hemen facia mahalline ulaşan değerli bakanlarımıza, Sayın Aydın'a, Sayın Gaydalı'ya, Sayın Yılmaz'a da huzurlarınızda şükranlarımı ifade etmeyi bir borç telakki etmekteyim. Hükümetimizin bu konudaki duyarlılığı her türlü takdirin fevkindedir. Bunu da ifade ediyorum. Kendileri, herhalde, bu konuyla ilgili bize bilgi lütfedeceklerdir.

Efendim, Dünya Çevre Günü her yıl 5 Haziranda ve onu takip eden günlerde kutlanagelmektedir. Ben de bu önemli gün sebebiyle huzurlarınızda bulunmaktayım. Kendi düşüncelerimi ve yaklaşımımı sizlerle paylaşmak istemekteyim.

Doğa-insan ilişkileri sonucu ortaya çıkan çevre sorunlarının uluslararası boyutta her gün yeni gelişmelere sahne olduğu gözden uzak tutulamaz. Uluslararası düzeyde global bazda, ticarî, ekonomik, sosyal, kültürel bazda, hakikaten, yaşamı etkiler mahiyet arz etmektedir.

Önceleri, 1972 Stockholm, daha sonra 1992 Rio Konferansı akabinde de, artık, dünya parlamentoları konunun hassasiyetine eğilmiş bulunmaktalar ve her gün yeni, sorunları bertaraf edici çözümler üretmeye çalışmaktadırlar. Bizler de, Yüce Meclisimizin çok saygın partilerinin değerli üyeleriyle Çevre Komisyonumuzda liyakatla çalışan kardeşlerimizle çoğu kez, dış ülkelerdeki GLOBE, HABİTAT gibi toplantılara katılmakta ve kendi görüşlerimizi, bilgi ve dağarcıklarımızın içerdiği bilgi hazinesini dış ülkelerdeki parlamenter arkadaşlarıma aktarmakla bu görevi ifa ettiğimizi düşünmekteyim.

Gene, bu hafta başında, İsveç'in Malmö kentinde bir Malmö Deklarasyonu bildiri halinde efkârıumumiyeye sunuldu. Bu bildiriyle, artık, kalkınma ve verimliliğin gerçekleşebilmesi için korunmasının gereği bir kez daha ifade edilmiş oldu.

1992'de Brezilya'da Rio de Janeiro'da yapılmış olan Dünya Çevre Konferansı, Birleşmiş Milletler Kalkınma ve Çevre Konferansı, şüphesiz, geçmiş asrın, 20 nci Yüzyılın en önemli konferansını teşkil etmekteydi. Burada çeşitli çevre krizleri, ülkelerarası bilincin oluşması açısından yeniden irdelendi ve hakikaten, tarihsel bir dönüm noktası teşkil etti.

Muhterem Başkanım, esas amaç, bu deklarasyonla, artık, gelecekteki ekonomik gelişmelerin, uygun, doğru stratejilerle belirlenecek çevre politiklarıyla ve kaynak kullanımındaki rasyonel davranışlarla sağlanabileceğini simgelemekteydi. Bu bakımdan, çok büyük bir önem taşımakta.

Günümüzde, tabiatiyla, çevrenin korunabilmesi ve yeni nesillere aktarılabilmesi için nüfusu da kontrol altında bulundurmamız gerekiyor. Unutmamalıyız ki, bundan 150 yıl önce 1850'lerde dünya nüfusu sadece 1 milyar iken, 82 yıl sonra 1932'de 2 milyara ve 43 yıl sonra 1975'te 4 milyara ve nihayet günümüzde de 6 milyar sınırına ulaşmış bulunmaktadır. Yapılan hesaplara göre, 2040'larda 9,6 milyarlık bir nüfusla, dünya, yaşamını sürdürüyor olacaktır.

Zamanım çok azaldı...

BAŞKAN – Sayın Hun, 1 dakika süre ilave ettim.

EDİZ HUN (Devamla) – Efendim, lütfettiniz... Çok teşekkür ediyorum.

Çevre, tabiatiyla, yalnız bilimsel yaklaşımlarla korunamaz sevgili kardeşlerim, değerli milletvekili dostlarım; gönlümüzdeki sevgi pınarından bir pencere de çevreye açmamız lazım.

Yaratan'ın ürünü olan bu sonsuz evrendeki ahenk, şüphesiz, sevgiyle yoğrulmuş, tükenmez bir enerji kaynağını oluşturmaktadır. Bu enerji kaynağının zerreleri de bizim içimizde mevcut bulunmaktadır. O zaman, gelin, hep birlikte, çevrenin, yeni nesillere en iyi şekilde intikal ettirilebilmesi için çaba sarf edelim; çünkü, çevre, doğal sistemler, yaşamın ve üretimin hem kaynağı hem de sınırını teşkil etmektedir.

Ben, şöyle bir düşünceyle sözlerimi tamamlamak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EDİZ HUN (Devamla) – Yaşama gözlerimi açtığım zaman nasıl bir dünyayla karşılaşacağımı bilmemekteydim; ama, bugün, nasıl bir dünya arzu ettiğimin bilincindeyim; eşitlik ve adaletin hüküm sürdüğü, sevgi ve paylaşımın var olduğu, güçlüyle güçsüzün birbirine saygı duyduğu bir dünya istiyorum.

Ayrıca, çok özür dileyerek, şunu belirtmek istiyorum: Çevre Komisyonunda çalışan milletvekili arkadaşlarıma, huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum. Hepsi büyük bir liyakatla kanunları hazırladılar ve Meclisimize, sizlere sunduk. Hayvan Haklarını Koruma Kanunu Tasarısı gündemimizde mevcut bulunmaktadır. Sizin takdirlerinize mazhar olduğu takdirde, en kısa zamanda kanunlaşacağı temennisiyle ve vaktimi aştığım için gösterdiğiniz müsamahaya minnet hislerimi ifadeyle saygılarımı sunuyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Biz de size teşekkür ediyoruz.

Çevreyle ilgili olarak, Bursa Milletvekili Sayın Sünnetçioğlu da söz isteğinde bulunmuştu; ancak, bir arkadaşıma söz verebildim.

Buyurun Sayın Sünnetçioğlu, yerinizden çok kısa olarak bir açıklama yapınız.

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) – Sayın Başkanım çok teşekkür ediyorum.

5 Haziran, Dünya Çevre Günü. Çevre gerçekten çok önemli bir kavram ve önemli bir konu. Böylesine önemli bir konuyu gündeme getirdiği için Çevre Komisyonu Başkanı Sayın Ediz Hun'a ve bana söz verdiğiniz için zatıâlinize çok teşekkür ediyorum.

Benim de gündemdışı bir konuşma talebim olmuştu; ama, gündemdeki yoğunluk sebebiyle bu sözü alamadım ve bunu değerlendirmek istiyorum.

BAŞKAN – Çok teşekkür ediyorum.

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) – Çevre konusu gerçekten çok önemli bir konu; ama, önemli konuların, hakkında haftalar, günler tertipleyerek, magazin programlarına katılarak önemini açıklayamayız. Gönül isterdi ki, Sayın Bakanımız, burada, Meclise çevreyle ilgili çok geniş bir bilgi versin ve her siyasî parti grubu sözcüsü de kürsüye çıkarak kendilerine düşen zamanı en güzel şekilde değerlendirsin. Eğer böyle olsaydı, Çevre Komisyonu Sayın Başkanımızın da zaman konusunda bir tahdide uyma zorunluluğu kalmayacaktı diye düşünüyorum; ama, bu kadar da olsa, bu sözü verdiğiniz için, çok teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz, sağ olun.

Gündemdışı konuşmaya Çevre Bakanı Sayın Aytekin, yanıt verecek; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika Sayın Bakanım.

ÇEVRE BAKANI FEVZİ AYTEKİN (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de, ülkemizde yaşanan deprem dolayısıyla, hayatını kaybeden yurttaşlarımıza Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. İnşallah, böyle afetler ülkemize -deprem olsun, sel olsun, yangın olsun- bir daha nasip olmaz diyorum

Ayrıca, Çevre Komisyonu Başkanı Sayın Ediz Hun'a, gündemdışı konuşmasıyla, bize de bu fırsatın doğmasına neden olduğu için teşekkür ediyorum. Değerli Sünnetçioğlu'na da teşekkür ediyorum.

Elbette ki, dedikleri çok doğru, çok haklılar; çevreyi 5 dakikaya, saatlere, günlere sığdırmak mümkün değil. İnşallah, birgün burada konuşulur ve bütün gruplar da bizi yönlendirici önerilerde bulunurlar; biz de ona göre kendimizi biraz daha yönlendirir, çıkması gereken kanunlar varsa, onları da ülkemiz adına, ülkemiz için çıkarırız diyorum.

Tabiî ki, benim, son günlerde, Ankara'da bulunmayışımın sebebi, çevre konularında görüşmeler, toplantılar yapmak üzere davet edildiğim 4 ülkeye arka arkaya gitmemdir. Bunlar, Birleşmiş Milletler toplantılarıydı. Bir tanesi de, Avrupa Birliğine girecek ülkelerin çevre bakanları toplantısıydı ve Slovakya'daydı. Nairobi'de, Amerika'da ve İsviçre'de yaptığım görüşmelerde bana çok enteresan gelen konulardan bir tanesi: Özellikle, İsviçre'de, 133 ülkenin, bakanları ve yetkililerinin, çevre bakanlıkların dışında, iş sahiplerinin ve demokratik kitle örgütlerinin, üniversitelerden gelen bilimadamlarının katılımı ve başkanlığında çevreyle ilgili toplantılar yapıldı. Bana göre bu toplantıların en enteresanı, iş çevrelerinin, yani, yabancı holding sahiplerinin çevreye bakış açılarıydı; bu çok önemliydi. Bir tanesi aynen şöyle dedi: " Ben, çok büyük bir holdingin yönetim kurulu başkanıyım. Benim holdingimin bankası var; benim holdingim, araba üretiyor ve ben, herhangi bir şehirde bayilik için müracaat eden firmalar varsa, bu firmaların çevresel projelerini, çevreye olan katkılarının projelerini inceliyor, hangisini uygun görürsem ona bayilik veriyorum. "

Türkiyemizde de araba üretiliyor; dolayısıyla, bayilikler konusunda acaba, bizim holdinglerimiz, şirketlerimiz, aynı statüyü uygulayamazlar mı? Neden uygulamasınlar?!.

Ayrıca, bu ülkeler özel bankalarında "Yeşil Fon"diye bir fon oluşturmuşlar. Bu Yeşil Fon, çevreye yatırım yapan kuruluşlara yardım eden bir fon, aynı zamanda çevreye katkı sağladıkları parayla da, yaptıkları tesisleri sigorta ettiriyorlar; yani, çevresel sigorta... Dolayısıyla, herhangi bir çevre felâketi anında da, sigorta ve banka bu paraları ödüyormuş.

Bunlar ülkemizde olabilir, olamaz değil. Dolaylısıyla, değerli arkadaşımızın önerileri çok doğru; onların da bildikleri gibi, bunlar, Türkiyemizin gündemine gelebilir; bizler de, kanunların çıkması konusunda burada yardımcı olabiliriz

Ben, Nairobi'de, ülkemiz adına Biogüvenlik Protokolüne imza attım. Tabiî ki, Biogüvenlik Protokolüne imza atarken, ülkemizi de Birleşmiş Milletler nezdinde taahhüt altına soktuk. İnşallah, Dışişleri Bakanlığımız tarafından, en kısa zamanda bunun kanun tasarısı hazırlanacak, Meclisimize gelecek ve yasallaşacak diyorum.

Eğer, ülkemizdeki biyolojik çeşitliliği, biyolojik değişikliği yaparken; örneğin, domatesten salça yapıyorsak, içindeki maddeleri kutusunun üzerine yazarsak, belki, onun içindeki bir madde, bir hastalıktan dolayı bir insanımıza zarar verebilir ve insanlar bunu satın alırken, eğer, içindeki, kendisindeki bir hastalıktan dolayı zarar veriyorsa onu almayacak. Yani, bu, salça olur, başka şey olur ve dolayısıyla, insanlar kullandığı ürünü bilecekler ve bilgilenecekler. Böyle bir sistemi kısaca anlattım.

Değerli milletvekilleri, aynı zamanda, özellikle Çevre Bakanlığı olarak gönüllü kuruluşlarımıza çok önem ve değer veriyoruz. Onların, hemen hemen bütün toplantılarına kendim gidiyorum veya başka bir arkadaşımızı görevlendiriyorum.

Bakanlık olarak şunun kararını vardım: Yani, birbuçuk yıldan beri bir şeyler söylüyoruz, anlatmaya çalışıyoruz; ama, çok fazla başarılı olduğumuzu da söyleyemeyiz. Yerel yönetimlerimiz, belediyelerimiz bir şeyler yapıyorlar; ama, onlar da yeterli olamıyor, biz de çok fazla yardımcı olamıyoruz.

Öyleyse, Avrupa Birliği ile yaptığımız görüşmeler doğrultusunda... Avrupa Birliği, özellikle müzakerelerine Çevre Bakanlığından başladı. Çevre Bakanlığının, bizim kişisel olarak hazırladığımız birtakım projeler var; örneğin, Türkiye'deki coğrafî veri tabanı. Eğer, siz, coğrafî veri tabanınızı bilemezseniz, şu bulunduğumuz Büyük Millet Meclisi binasının kanalizasyon bağlantısını orada göremezseniz, atık suyu göremezseniz, temiz suyu göremezseniz, ülkemiz hakkındaki bilgimiz biraz noksan olur. O yüzden, özellikle, hazırladığımız TAI ile ilgili bu projemizi, Avrupa Birliğinin kişileri, çok önemli bir proje olarak gördüler ve "bu projeyi bize gönderirseniz, bizim çeşitli fonlarımız var, bu konuda sizin ülkenize yardımcı olabiliriz" dediler; şimdi, bunun hazırlıklarını yapıyoruz.

Tabiî ki, biliyorsunuz, Çevre Bakanlığı olarak, Tuz Gölü ve Konya Belediyeleri Entegre Projesini yaptık. Bunu, Bakanlar Kurulunda çok değerli bakan arkadaşlarımıza sundum, bir kararname imzaladık ve çıktı. Tuz Gölü ve Konya Belediyeleri Enterge Projesinin önfizibilite raporu için hibe kredisi yazısı geldi, anakredi için hâlâ ufak tefek pürüzler var; ama, büyük bir ihtimalle çözeceğiz ve çözmek üzereyiz, Hazineden sorumlu Devlet Bakanımızla ve Devlet Planlama Teşkilatıyla görüştük, büyük bir ihtimalle de çözdük. İspanya'ya gidip, İspanya kredisini bu bölgemize getirmek suretiyle, bu çevresel sorunu, Tuz Gölünün ve Konya'daki tüm belediyelerin çevresel sorununu inşallah halletmiş olacağız.

Değerli milletvekilleri, çevre için söylenecek çok şey var. Dünden beri etkinliklerimiz devam ediyor. Biz, Çevre Bakanlığı olarak, çalışmalarımızı, genelde, öğrenciler üzerine biraz daha fazla yönlendirdik, ağırlaştırdık; o tarafa biraz daha fazla yoğunlaştık. Çünkü, ben, belki 40 yaşında çevrenin bilincine vardım, belki de 30 yaşında; ama, küçük yaştaki insanlar çevre bilincine varırsa, Türkiye'de çevreci bir nesil yetişirse, onlar, enerjilerini, artık, bizim gibi çevre için harcamayacaklar, ülkemizin başka kalkınma stratejilerine yönlendirecekler. Onun için, eğitime biraz daha fazla önem ve ağırlık verdik.

Çok memnunum ki, öğrencilerin hazırladıkları müsamerelerde, yarışmalarda şiir yarışmalarında, kompozisyon yarışmalarında ve resim yarışmalarında gördüğüm olağanüstü eserler var; başarılar elde ettiler ve kendilerini az da olsa ödüllendirdik.

Değerli milletvekilleri, eğer, gelecek kuşaklara sağlıklı bir çevre bırakmak istiyorsak, az önce, Sayın Başkanımızın söylediği gibi, Çevre Komisyonu üyelerimizin olağanüstü çalışmaları neticesinde, kanun tasarılarımız, tekliflerimiz, Komisyonlardan geçmek üzere, az kaldı, bitti; Genel Kurula gelir de hep beraber biz de, Meclis üyeleri, Büyük Millet Meclisi üyeleri olarak bu kanun tasarılarımıza, tekliflerimize sahip çıkabilirsek, hem kendimize hem ülkemize hem de gelecekteki çocuklarımıza faydalı oluruz ve böylece, onların daha sağlıklı bir hava teneffüs etmelerini, daha sağlıklı su içmelerini, gezilebilir bir yolda olmalarını sağlamış olacağız.

Bu vesileyle, Sayın Başkanımıza, Çevre Komisyonu Başkanımız Ediz Hun'a, 5 Haziranda başlayıp, bir hafta devam eden bu Çevre Gününü gündeme getirmesinden dolayı, tekrar teşekkür ediyorum; ayrıca size anlatma fırsatı bulduğum için, bunu bana bahşeden, bana konuşma fırsatı veren Sayın Meclis Başkanımıza ve beni dinleyen sayın milletvekillerine de çok teşekkür ediyorum; hepinize hayırlı günler diliyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Gündemdışı üçüncü söz, Konya ve çevresinde meydana gelen dolu ve sel felaketi hakkında söz isteyen, Konya Milletvekili Sayın Mehmet Gölhan'a aittir.

Buyurun Sayın Gölhan. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır efendim ve süre konusundaki hassasiyetimi, lüften, bilmenizi isterim.

3. —Konya Milletvekili Mehmet Gölhan’ın, Konya ve çevresinde meydana gelen dolu ve sel felaketine ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı

MEHMET GÖLHAN (Konya) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; yeni bir binyılı, milenyumu yaşayan insanlık, hakikaten, dünyamızın çeşitli bölgelerinde vukua gelen tabiî afetlerden mustariptir, tedirgindir ve huzursuzdur.

Ülkemizde de, maalesef, iki senedir, geçen sene ve bu sene, afetlerden yakamızı bir türlü kurtaramıyoruz ve ardı arkası kesilmeyen tabiî afetlerden vatandaşlarımız can ve mal kaybına uğruyor. Maalesef, bir bölgede vuku bulan bir tabiî afetin yaralarını sarmadan, bir başka bölgede yeni bir afetle karşı karşıya kalıyoruz.

Henüz daha mayıs ayı sonunda, hepinizin bildiği gibi, bu kürsüden de ifade edildi, Samsun'da, Tokat'ta ve Amasya'da selden dolayı sıkıntı çeken vatandaşlarımız varken, geçen hafta Sakarya, Karabük ve Bartın'da sellerle karşı karşıya kaldık.

Yine, geçen hafta, 2 Haziran Cuma günü Konya'da yağmurla başlayan ve doluyla devam eden yağışlar, Konyamızın güney sınırındaki Çumra, Karapınar, Emirgazi İlçeleri ve onun civarındaki köyleri, maalesef, tahrip etmiş durumdadır. Ekinler tahrip olmuş, çiftçilerimiz ekinlerinden tamamen yoksun kalmışlardır. Her şeyini kaybeden zavallı çiftçilerimizin eli böğründe kalmıştır. Çiftçilerimizin ümitleri de, oluşan o sel sularıyla beraber, maalesef, akıp gitmiştir. Tabiî, hepimiz üzüntü içerisindeyiz. İnanınız, yumurta büyüklüğünde dolu yağmıştır, yani, bu, dolu değil bir afettir. Hatta bir köylü vatandaşımız "ben, gökyüzünden buz parçaları yağıyor diye düşündüm" diyor. Bir gün sonra çekilmiş resimde de görülüyor, inanınız, hakikaten fecaat!..

Değerli arkadaşlarım, bu yağan doludan dolayı, dışarıda kalan koyunlarımızın birkısmının yapağıları dökülmüş, bazı otomobillerin camları kırılmıştır. Bu afet bölgesinde, yağan doludan dolayı, sokakta kalan arabaların kaportaları ezilmiştir; gözümle gördüm, küçük küçük çukurlar oluşmuştur. Yani, bu olayı yerinde görmeyenin buna inanması fevkalade güçtür.

Bu üzüntülerle yüklü, gece geldik, sabahleyin, maalesef, 05.42'de bir sallantıyla uyandık. Evet, biz Ankara olarak, 17 Ağustosta Marmara Bölgesini yerle bir eden depremde bu kadar sallanmamıştık. Üzüntüyle, radyoların ve televizyonların başına koştuk, bazı vatandaşlarımız sokaklara fırladı. Bir süre sonra öğrendik ki, maalesef, Çankırı'nın Çerkeş İlçesinde 5,9 büyüklüğünde orta şiddette bir deprem vuku bulmuş ve Çubuk'ta çöken bir evin altında kalan bir gencimiz, maalesef, hayatını kaybetmiş; bu gence Allah'tan rahmet diliyorum, yakınlarına sabır ve başsağlığı diliyorum, yaralı vatandaşlarımıza da acil şifalar diliyorum.

Değerli arkadaşlar, gayet tabiî ki, deprem bölgesinde henüz resmî istatistikler çıkmış değil, hasar tespitleri yapılmış değil; çünkü, bazı köyler hâlâ suların altında, gitmek mümkün değil; ama, ona rağmen, bizim köy muhtarlarından ve belediye başkanlarından aldığımız bilgilere göre, toplam olarak 200 000 dekar civarında arazi tahrip olmuş vaziyette. Buna mukabil, yine Emirgazi'de, Kayalı'da toplam 1 100 kadar küçükbaş hayvan ve 8-9 tane büyükbaş hayvan telef olmuş, bilhassa Işıklar Kasabamızda -başta olmak üzere- 40'a yakın ev oturulamaz hale gelmiş, bir kısmı çökmüş, bir kısmı oturulamaz hale gelmiş.

Değerli arkadaşlarım, gayet tabiî ki devlet bunlarla ilgili tedbirleri alacaktır; ama, bu tedbirlerin bir an evvel alınmasını istirham ediyoruz. Bu bölge derhal afet bölgesi olarak ilan edilmeli, çiftçilerimizin Ziraat Bankasına ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçları mutlaka ertelenmeli, faizleri kaldırılmalı ve bu çiftçilerimize yeni kredi verilmeli; aksi takdirde ayakta duracak halleri yok. Bu da kâfi değil; bazı köylerimizdeki bazı çiftçilerimiz tüm mal varlığını kaybetmişler, bunlara Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan mutlaka yardım yapılmalıdır. İnanınız, bazı köylerimizde tarlalar tamamen taş ve kayaların altında kalmış, kayalarla dolmuş. Tabiî, bunların temizlenmesi önemli. Hakikaten, bazı kasabalarımızın ve köylerimizin -Karadağ ve Karacadağ'dan gelen sellerle beraber- yolları, köprüleri, her şeyi tahrip olmuş; devlet buraya da mutlaka elini uzatmalı, bu köprüler, yollar yapılmalı ve bu köyler ve kasabalar, gayet tabiî ki, hiç olmazsa bundan sonra olacak sellerden kurtarılmalı, kuşaklama kanalı ve dere ıslah çalışmaları yapılmalıdır.

Sürem doldu. Hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (DYP sıralarındana alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gölhan.

MURAT AKIN (Aksaray) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun.

MURAT AKIN (Aksaray) – Ben de aynı mahiyette söz talebinde bulunmuştum. Eski bakanımız Sayın Mehmet Gölhan Bey, Aksaray'dan ve Konya'dan bahsetti. Ancak, bilhassa Aksaray, İncesu, Armutlu, Yenikent kasabalarında 17 kilometre derinliğinde 2 kilometre genişliğinde ekili arazimiz yerle bir oldu. Ayrıca, 2 vatandaşımız Hakk'ın rahmetine kavuştu. Gözlükuyu ve Dikmen Köylerimizde ise vatandaşlarımızın yiyecekleri dahil, tarlaları dahil her şeyleri yok oldu, evleri yıkıldı.

Yine, Taşpınar Kasabamız büyük hasar gördü. Sayın Bakanımız, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan bir yardım gönderileceğini vaat etmişti, o yardım gitmemiş. Konya gibi Aksaray'ın da afet bölgesi ilan edilerek, çiftçilerimizin borçlarının tehirini vasıtanızla rica ediyor, saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

A. TURAN BİLGE (Konya) – Sayın Başkan, izin verir misiniz?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bilge.

A. TURAN BİLGE (Konya) – Biraz önce gündemdışı konuşan Sayın Mehmet Gölhan, iktidar ve muhalefet milletvekillerinin ortak dileklerini aynen sundular; kendilerine teşekkür ediyorum.

Bu hafta, iktidar ve muhalefet milletvekilleriyle birlikte yörede bulunduk. Gerçekten durum çok içler acısı; ancak, benim ilave etmek istediğim bir konu var: Üç yıldan beri hasardan dolayı borçları ertelenen köylerin, 4 üncü kez hasara uğramış olmaları, onları, gerçekten acınacak hale getirmiştir, hiçbir şeyleri kalmamış durumdadır.

Ben, buradan, Sayın Tarım Bakanımıza seslenmek istiyorum: Üst üste üç yıl hasar gören, zarar gören vatandaşlarımızın bu, 4 üncü hasar görmeleri olduğu için, onlara, Bakanlar Kurulu tarafından özel bir uygulamanın yapılmasını diliyorum.

Bana söz verdiğiniz için çok teşekkür ediyorum; sağ olun.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bilge.

Konuyu yanıtlamak ve isteklere cevap vermek üzere, Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp.

Buyurun Sayın Bakanım. (MHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakika efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, geçtiğimiz haftalarda yaşadığımız sel afetinden dolayı, özellikle de bu sabah, maalesef, tekrar karşılaştığımız deprem felaketinden dolayı, yüce milletimize geçmiş olsun diyorum; özellikle, bu yörede yaşayan kardeşlerimize geçmiş olsun diyorum; vefat edenlere, Allahü teâlâ'dan rahmet diliyorum.

Bu sabah, hepimizin bildiği gibi, saat 05.41'de, merkez üssü Çankırı İli Çerkeş İlçesi, aletsel büyüklüğü 5,9 olan, Orta ve Dodurga İlçelerini etkileyen bir deprem felaketiyle karşı karşıya kaldık. Kuzey Anadolu fay hattı üzerinde olduğu anlaşılan bu deprem, Çankırı'nın yanı sıra, Bolu, Karabük, Zonguldak, Kastamonu, Samsun, Çorum, Ankara ve Kırıkkale'de de hissedildi. Tekrar geçmiş olsun diyorum.

Yaşadığımız bu depremde gördüğümüz, özellikle şunlardır: Ben de bölgeye gidemedim; ama, Sayın Valimizle, daire başkanlarıyla, Tarım İl Müdürümüzle telefonla görüştüm. Depremin hissedilmesinden, oluşundan hemen sonra, sayın bakanlarımız, köy hizmetlerinden sorumlu Devlet Bakanımız Mustafa Yılmaz Bey, Bayındırlık ve İskân Bakanımız Koray Aydın ve Devlet Bakanımız Edip Safder Gaydalı, Hükümetimizi temsilen oraya gitmişlerdir. Yine, Başbakanlıkta daha önce oluşturulan kriz yönetim merkezi de, 24 saat esasına göre, çalışmalarına devam etmektedir.

Ancak, sayın bakanlarımızın bize ilettiklerinden ve bizim de, yine Sayın Valimizden ve yetkililerden aldığımız bilgilerden, Hükümet olarak ve millet olarak bizzat şunu gördük ki, Türk Milleti, yaşadığımız bu deprem felaketlerinden dolayı oldukça organize olmuş, deneyim kazanmış ve kurtarmada belirli bir sistemi, yöntemi öğrenmiş durumdadır. Yine, Hükümetimizin ve sayın bakanlarımızın, Bakanlar Kurulumuzun, geçtiğimiz yılda yaşadığımız deprem afetlerinden dolayı elde edilen tecrübelerle, bütün birimlerin anında organize edildiği ve depremin olduğu andan itibaren, il ve ilçelerde bulunan devletin tüm birimlerinin ve sivil örgütlerin, organize bir şekilde -makinesiyle ve diğer kurtarma ekipleriyle, sağlık ekipleriyle- yurttaşlarımızın yanında olduğunu gördük. Özellikle Sivil Savunma ekipleri ve Kızılay, hepsi görevlerinin başındaydı. Bundan dolayı, tüm birimlere, tüm bakanlarımıza, Hükümetimiz adına tekrar teşekkür ediyoruz ve böylesi bir felaketi, inşallah, Yüce Mevlam ne Türk Milletine ne de başka milletlere bir daha göstermez.

Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi, 24 saat esasına göre çalışmalarına devam etmektedir. İlk etapta, Ankara İli Sivil Savunma Birliği ekipleri alarma geçirilerek, saat 06.35 itibariyle, bölgeye tam teçhizatlı bir ekip gönderilmiştir. Saat 08.00 civarında ise, yine tam teçhizatlı ikinci bir ekip Çankırı-Orta İlçesine hareket etmiştir. Genelkurmay Başkanlığımızla kurulan temas sonucu, bölge üzerindeki keşifler başlatılmış, fotoğraflama uçuşları yapılmış, Kara Kuvvetlerine bağlı 2 adet helikopter bu görev için görevlendirilmiştir.

Ayrıca, 4 üncü Kolordu ve Ankara Garnizon Komutanı Korgeneral Erol Tutal, bölgeye hareket etmiş olup, bu paralelde ilgili yardım ve birlikler de hazır bir hale getirilmiş ve koordinasyon sağlanmaktadır.

Kızılay Genel Müdürlüğümüz, geçmişte yaşanan depremlerdeki bazı hatalardan da ders alarak, oldukça organize bir şekilde görevinin başında bulunmuş ve Orta ve Çerkeş İlçelerine 1 seyyar mutfak, 3 araç, 1 ambulans, 4 jeneratör, 1 mobil klinik, 200 çadır, 400 battaniye, 1 sağlık ekibi ile 10 000 kişilik muhtelif gıda maddesi, Hükümetimizin organizasyonu ve Kızılayın çalışmalarıyla gönderilmiştir.

Diğer taraftan, Çubuk İlçesine, yine, 2 araç, 1 seyyar mutfak, 1 ambulans, 1 sağlık ekibi ile 5 000 kişilik muhtelif gıda gönderilmiştir.

Bölgenin çadır ihtiyacını karşılamak üzere, Karabük Valiliğince 146 adet kışlık çadır Çerkeş İlçesine gönderilmek üzere yüklenmiş ve bölgeye hareket etmiştir. Ayrıca, Afet Bölge Koordinatörlüğünden 400 çadır ve çadır kurmada deneyimli 25 uzman personel, gerekli acil malzemelerle Orta İlçesine hareket etmiştir.

Emniyet Genel Müdürlüğümüz, Çankırı Valiliği emrinde görev yapmak üzere bir helikopter tahsis etmiştir.

Diğer yandan, geçtiğimiz depremlerde yaşadığımız ve bir anda haberleşmenin kesilmesiyle gördüğümüz sıkıntılar bu depremlerde yaşanmamıştır. Haberleşmenin doğrudan ve kesintisiz yapılabilmesi için Başbakanlık Kriz Merkezi ile Orta İlçesi arasına seyyar uydu telefon hattı kurulması için cihazlar gönderilmiştir.

Tekrar, Sayın Bakanlarımıza ve bölgeye giden Sayın Mustafa Yılmaz, Sayın Edip Safder Gaydalı ve Bayındırlık Bakanı Sayın Koray Aydın'a teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, müsaade ederseniz, Yüce Meclisi, bu deprem hakkında biraz daha bilgilendirmek istiyorum; çünkü, Sayın Bakanımız Gölhan da konuşmasında, haklı olarak, bu depremden söz ettiler ve "geçmiş olsun" dileklerini belirttiler, kendilerine de teşekkür ediyoruz.

Çankırı merkezde 10 yaralı, 5 bina ağır hasarlı, merkezdeki binaların yüzde 70'i hafif hasarlı; Çankırı-Çerkeş'te 10 yaralı, 86 bina hasarlı -bunların hepsi, Bayındırlık ve İskân Bakanlığımızın ön inceleme ekipleri tarafından belirlenmiş, hasar tespit çalışmaları anında başlatılmıştır- Çankırı-Orta İlçesinde, maalesef, 1 ölü, 30 yaralı, 55 bina yıkık, 300 adet ev oturulamaz durumdadır; Çankırı-Kurşunlu'da 2 yaralı, 1 bina yıkık; Çankırı-Şabanözü İlçemizde 1 yaralı, 4 ev yıkık durumda, 12 bina kısmen hasarlıdır; Tutmaz Bayındır'da, 1 ölü var maalesef. Ankara Çubuk İlçemizde 1 ölü, 28 yaralı vardır; üç katlı bir bina çökmüş ve köylerde hasar vardır. Yine, Tarım İl Müdürlüğümüzün ekipleri, hasar tespit çalışmalarını yapmak ve acil kurtarma yardımlarında bulunmak üzere tüm köylere çıkmışlardır.

Özellikle, bu depremden hemen sonra bu bilançoyu çıkaran, başta Bayındırlık ve İskân Bakanlığımız ve Sağlık Bakanlığımız olmak üzere, Bakanlarımıza hükümet adına teşekkür ediyor, milletimize geçmiş olsun diyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Konya Milletvekilimiz Sayın Mehmet Gölhan'ın değindiği ikinci konu da çok üzücüdür. Hakikaten, son birkaç haftadır, Türkiye'de, aşırı yağışlar, dolu afetleri ve sel baskınlarıyla karşı karşıya kalıyoruz. Konya İlimizde de, 2 Haziranda, aşırı derecede mevziî yağış ve akabinde de yoğun dolu yağışı... Ki, bu dolu yağışı sonrasında, Sayın Gölhan'ın belirlediği gibi, değerli milletvekillerimiz, iktidarın milletvekilleri de (Sayın Ali Gebeş, Sayın Faruk Bal, Sayın Turan Bilge ve diğer arkadaşlarımız) bu ilçelerdeki köyleri ziyaret ederek, hasarı, bizzat yerinde görmüşler ve tespit etmişlerdir. Bu yağıştan hemen sonra, merkezden, Tarım ve Köyişleri Bakanlığımızdan özel ekipler çıkarılmıştır; tüm illerdeki il müdürlüğü ve ilçe müdürlüklerindeki ekiplerimiz görevlerinin başında bulunmuşlardır. Özellikle, düşen dolu çok iri tanelidir ve Sayın Bakanın da belirttiği gibi büyük hasarlara sebep olmuştur. Genelde, hasarlar ve sel baskınları, Çumra, Karapınar ve Emirgazi İlçelerinde, tarımsal alanlarda, önemli oranlarda zarara neden olmuştur.

Müsaade ederseniz, burada, milletvekillerimiz tarafından gezilen ve bizim ekiplerimiz tarafından da gezilen ve hasar tespit çalışmalarına başlanan bazı köylerin de isimlerini vermek istiyorum: Çumra İlçesi, Karapınar İlçesi, Emirgazi İlçesinden, milletvekillerimizden Sayın Gebeş, Sayın Bakanımız Faruk Bal, Sayın Turan Bilge, diğer arkadaşlarımız ve Sayın Bakanımız tarafından bizzat gidilerek gezilen köyler, Arıkören Köyü, Yörükcamili –bunların hepsi köy isimleri– Erentepe, Taşağıl, Sazlıpınar, Sürgüç, Adakale, Uzunkuyu, Kayalı, Ortaoba, Hotamış; bugün, yine bizim ekiplerimizin gidip göreceği köyler ise –hasar tespiti çalışmalarını sürdürüyorlar ve ilkyardımda bulunuyorlar– Kayalı, Yeşilyurt, Tilkili Yaylası, Oymalı, Akören; yine, Karapınar'ın, Gölören, Karaören, Ekizli, Öbektaş ve Işıklar.

Müsaade ederseniz, bu köylerin isimlerini niçin burada veriyorum; hükümetimizin ve Bakanlığımızın, vatandaşlarımızın uğradığı bu doğal afetler karşısındaki hassasiyetimizi, bir an önce ilk yardımların ulaştırılması konusundaki çabamızı anlatmak ve bizzat, hasarları yerinde tespit ederek, Bakanlar Kurulumuza birebir arz etme ve gerekli kararnamelerin de bir an önce çıkması konusundaki gayretimiz dolayısıyladır.

Özellikle, afetin çok geniş bir sahayı kapsaması, bazı yerlerde suyun çekilmemiş olması ve köy yollarında meydana gelen büyük tahribatlar nedeniyle, afet mahallinin bir kısmına halen zorlukla ulaşılmaktadır; ancak, yapılan ilk tespitler ve alınan bilgilere göre, sel felaketi, Çumra İlçesinde 1 belde ve 6 köyde 300 çiftçi ailesini etkilemiştir; 37 000 dekar hububat ve bakliyat alanında, yüzde 70 ve üzerine varan oranlarda kayıplar söz konusudur. Karapınar İlçesinde 2 belde ve 7 köyde –biraz önce köylerin ismini zikrettim– 1 020 çiftçi ailesini etkilemiştir; 35 000 dekar hububat ve bakliyat alanında tahribat söz konusudur; Emirgazi İlçesinde 3 belde, 7 köy ve 65 mahallede 30 000 dekar hububat alanında yüzde 70 oranında zarara yol açmıştır. Ayrıca, Çumra İlçesinde bazı küçükbaş hayvan ve Karapınar İlçesinde, Emirgazi İlçesinde değişik sayılarda (300-400) olmak üzere toplam 704 küçükbaş ve 20 adet büyükbaş hayvan, ahır çökmesi nedeniyle veya sel sularına kapılarak telef olmuştur. Diğer taraftan, Emirgazi İlçesinde 20 ahır ve 13 ev yıkılmış olup, bu ilçemize, belirli bir süre, elektrik ve telefon hizmetleri kısmen verilememiştir; ancak, şu anda elektrik kesintisi giderilmiş, elektrik verilmekte, ilçe merkezine su verilmektedir; fakat, suda bazı sıkıntılar söz konusudur.

Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; içinde bulunduğumuz bu mevsim nedeniyle oluşabilecek sel, kuraklık gibi herhangi bir tabiî afet zararını en kısa sürede tespit ederek üreticilerimizin zararlarını en kısa yoldan karşılayabilmek için Bakanlığımız bünyesinde bir kriz masası oluşturulmuştur ve oluşturulan bu kriz masası, herhangi bir afet duyumu ve ihbarı alındığı zaman anında bölgeye hareket etmektedir. Yine, Bakanlığımızın il ve ilçe müdürlükleri de bu konuda özel kurslardan, eğitimlerden geçirilmiştir ve kendileri geçmişe göre daha da ne yapacaklarını bilir doğrultuda bu yörelere ulaşmaktadırlar. Bakanlığımız bünyesinde oluşturulan kriz masası yanında, Başbakanlıkta, yine, tabiî afetlere yönelik olarak oluşturulan Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi de 24 saat esasına göre çalışmaktadır.

Sayın milletvekilleri, Bakanlığımızca yapılacak olan hasar tespit çalışmalarının süratle tamamlanması için gerekli tüm tedbirler alınmış olup, bölgede hasar tespit çalışmalarına çok sayıda ekiple devam edilmektedir. Hasar tespitlerinin kesinleşmesinden itibaren, çiftçilerimizin yaralarını sarmak ve mağduriyetlerini gidererek bir an önce ve süratle tekrar üretimlerine devam etmelerini sağlayabilmek için her türlü tedbir alınmaktadır.

Bu bağlamda, şunu arz etmek istiyorum: Bakanlığımızca, sel afeti veya diğer afetler nedeniyle, ekili ve dikili alanlar ve hayvan varlıkları zarar gören çiftçilere, 5254 ve 2090 sayılı Kanunlar çerçevesinde tohumluk yardımı yapılacak ve hayvan kayıpları aynî olarak karşılanacaktır.

Yine, afetten zarar gören çiftçilerin, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatifleri gibi, ziraî kredi kuruluşlarına olan borçları, vade tarihinden itibaren bir yıl süreyle faizsiz olarak ertelenecektir.

Bu mevcut mevzuat çerçevesinde, yukarıda sayılan yardımlar tarafımızca yeterli görülmemiş; bu nedenle, 22 Mayıs 2000 tarihinde ek bir kararname hazırlanarak Bakanlar Kuruluna sunulmuştur. 2000 yılı içerisinde bugüne kadar vuku bulmuş ve -inşallah, bir daha görmeyeceğiz- bundan sonra da vuku bulacak tabiî afetleri kapsayacak olan bu kararnameyle, geçmiş yıllardan farklı olarak zarar gören ve borcu olan üreticiler ile borcu olmayan üreticilere de Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasından, düşük faizli, bir yıl vadeli kredi kullanma imkânı sağlanacaktır. Bu, Hükümetimizin getirdiği bir yeniliktir.

Ayrıca, afetler sonrası yapılacak yardımların üreticilere daha hızlı ve etkin bir şekilde ulaştırılması için, bizim de Hazineden sorumlu Devlet Bakanlığına yazdığımız ve kendilerinin de bir an önce getireceklerini ümit ettiğim tarım ürünleri sigorta yasa tasarısının, bir an önce Bakanlar Kurulumuzdan geçirilerek Yüce Meclisin takdirine sunulmasında sonsuz yarar vardır.

Sayın milletvekilleri, bakanlık ve Hükümet olarak aldığımız ve almak için gerekli girişimleri başlattığımız tüm bu çalışmalar, herhangi bir tabiî afet nedeniyle zarara uğramış vatandaşlarımızın her zaman yanında olduğumuzun bir göstergesidir. Bu vesileyle, zarara uğramış vatandaşlarımızla beraber tüm halkımıza geçmiş olsun dileklerimi iletiyor ve müsaade ederseniz, 2 dakikalık süre içerisinde, Konya ve Aksaray'la ilgili biraz daha detay bilgi arz etmek istiyorum; çünkü, Aksaray Milletvekilimiz Sayın Murat Akın Bey de Aksaray'daki felaketi burada dile getirdiler.

Başbakanlık Kriz Merkezince, son günlerde, haftalarda yaşadığımız çeşitli afetlerle ilgili bütün kayıplar, il il ve haritalar üzerinde belirtilmiştir. Maalesef, Aksaray'da da bir vatandaşımızı kaybettik; kendisine Allahü Teâlâdan rahmet, ailesine başsağlığı diliyorum.

Başbakanlık Kriz Merkezinin yayımladığı raporda Bartın'da ve tüm diğer illerde hangi zararlar olmuş, nerelerde, hangi köylerde, ilçelerde ne tür bir kayıp söz konusu detaylı olarak bildirilmiştir. Bartın, Kastamonu, Karabük, Zonguldak, Düzce, İzmit, Sakarya, Aksaray, Konya. Konya'dakini biraz önce belirttim; müsaade ederseniz onları geçeceğim. Yalnız, Aksaray'da geniş bir alanda sel afeti, su taşkını olmuştur. Şu anda iş makineleri faaliyet göstermekte, köy yolları ulaşıma açılmaktadır. Burada, sular altında kalan ve birkaç gün içerisinde de hasata gireceğimiz buğday tarlalarında, diğer meyve, sebze tarlalarında, ayçiçeği tarlalarında hasar meydana gelmiştir. Meydana gelen hasarlar yüzde 70'in üzerindedir. Sayın Valimiz ve tarım il müdürlüğümüz yetkilileri bu hasarları tespit etmektedir. Yine, buradan, merkezden ekip çıkarılmıştır. Tek tesellimiz, bu kadar su baskınına karşın, çok şükür, can kaybının birkaç kişi olmasıdır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, 2 dakika içinde lütfen, toparlayınız...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) – Tekrar şunu söylemek istiyorum: Gidenleri geri getiremeyiz. Ekonomik kayıplar, zararlar, Yüce Milletimizin yardımseverliliği ve hükümetimizin gerekli hassasiyeti, organizasyonuyla çözülecektir. Geçmiş olsun diyorum.

Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakanım.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Komisyondan istifa önergesi vardır; okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. —İstanbul Milletvekili YılmazKarakoyunlu’nun, Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/202)

1.6.2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Üyesi bulunduğum Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.

Gereğini saygıyla arz ederim.

Yılmaz Karakoyunlu

İstanbul

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.

2. — TBMM Başkanı Yıldırım Akbulut’un, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Başkanı Ertuğrul Hasipoğlu’nun davetine, beraberinde bir Parlamento heyetiyle icabetine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/596)

6 Haziran 2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhuriyet Meclisi Başkanı Ertuğrul Hasipoğlu, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Yıldırım Akbulut'u, beraberinde bir parlamento heyeti olduğu halde 12-14 Haziran 2000 tarihleri arasında KKTC'ye resmî bir ziyarette bulunmaya davet etmektedir.

Anılan ziyarete Sayın TBMM Başkanının bir parlamento heyetiyle birlikte katılması hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

Yıldırım Akbulut

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

BAŞKAN – Tezkereyi dinlediniz.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bazı sayın milletvekillerinin izinli sayılmasına ilişkin bir tezkeresi vardır; okutup, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

3. —Bazı milletvekillerine Başkanlık tezkeresinde belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/597)

5 Haziran 2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Aşağıda adları yazılı sayın milletvekillerinin hizalarında gösterilen süre ve nedenlerle izinli sayılmaları Başkanlık Divanının 30.5.2000 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.

Genel Kurulun onayına sunulur.

Yıldırım Akbulut

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

"Artvin Milletvekili Ergün Bayrak, hastalığı nedeniyle 7.4.2000 tarihinden geçerli olmak üzere 11 gün ve 19.4.2000 tarihinden itibaren 62 gün olmak üzere toplam 73 gün"

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Kahramanmaraş Milletvekili Ali Doğan, hastalığı nedeniyle 23.4.2000 tarihinden geçerli olmak üzere 68 gün"

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer tezkereyi okutuyorum :

4. —Artvin Milletvekili Ergün Bayrak ve Kahramanmaraş Milletvekili Ali Doğan’a, ödenek ve yolluklarının verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/598)

5 Haziran 2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Hastalığı nedeniyle bu yasama yılında aralıksız olarak iki aydan fazla izin alan Artvin Milletvekili Ergün Bayrak ve Kahramanmaraş Milletvekili Ali Doğan'a İçtüzüğün 154 üncü maddesi gereğince ödenek ve yolluğunun verilebilmesi Başkanlık Divanının 30.5.2000 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.

Genel Kurulun onayına sunulur.

Yıldırım Akbulut

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

BAŞKAN – Artvin Milletvekili Ergün Bayrak'ın ödenek ve yolluğunun verilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kahramanmaraş Milletvekili Ali Doğan'ın ödenek ve yolluğunun verilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Demokratik Sol Parti Grubunun İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş önerileri vardır; önce tümünü okutacağım, sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım :

V. — ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. —Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu, bir siyasî parti grubumuzun katılmaması nedeniyle toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerilerinin İçtüzüğün 19 uncu maddesinin beşinci fıkrası uyarınca Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla. 6.6.2000

M. Emrehan Halıcı

DSP Grup Başkanvekili

Öneriler :

1. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 9 uncu sırasında yer alan 368 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 6 ncı sırasına, 10 uncu sırasında yer alan 173 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına, 11 inci sırasında yer alan 205 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına, 12 nci sırasında yer alan 216 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu sırasına, 13 üncü sırasında yer alan 421 sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu sırasına, 15 inci sırasında yer alan 426 sıra sayılı kanun tasarısının 11 inci sırasına alınması önerilmiştir.

2. Genel Kurulun 6.6.2000 Salı günü 15.00-19.00, 20.00-23.00 saatleri arasında çalışması; 9.6.2000 Cuma ve 16.6.2000 Cuma günleri, 7.6.2000 Çarşamba, 8.6.2000 Perşembe, 13.6.2000 Salı, 14.6.2000 Çarşamba ve 15.6.2000 Perşembe günleri 14.00-19.00, 20.00-23.00 saatleri arasında çalışması; 9.6.2000 Cuma ve 16.6.2000 Cuma günlerinde de kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi; 6.6.2000 Salı, 13.6.2000 Salı günleri sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek, bu birleşimlerde de kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi; 7.6.2000 Çarşamba ve 14.6.2000 Çarşamba günleri de sözlü soruların görüşülmemesi; Genel Kurulun 6.6.2000 Salı günü gündemin 3 üncü sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması, 7.6.2000 Çarşamba günü 376, 329, 330 sıra sayılı kanun tasarılarının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması, 8.6.2000 Perşembe günü 368, 173, 205 sıra sayılı kanun tasarılarının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması, 9.6.2000 Cuma günü 216, 421, 426 sıra sayılı kanun tasarılarının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması; tasarı ve tekliflerin görüşülmesinde soru-cevap işleminin 10 dakikayla sınırlandırılması önerilmiştir.

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Önerinin aleyhinde söz istiyorum.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Önerinin aleyhinde söz istiyorum.

BAŞKAN – Siz de aleyhinde değil mi?

TURHAN GÜVEN (İçel) – Lehinde konuşmak mümkün mü?!

BAŞKAN – Sayın Güven, belli mi olur!..

Önerinin aleyhinde olmak üzere, Sayın Kahraman; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın üyeler; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu sabah yaşadığımız deprem felaketi dolayısıyla, milletimize başsağlığı diliyorum, yaralılara şifalar diliyorum, rahmete kavuşanlara Cenabı Hak'tan rahmet niyaz ediyorum.

Bir afetler yılıdır, gidiyor; Kırıkkale'de yangınla başlayan, selle devam eden, depremle devam eden... Cenabı Hak korusun diyorum... Bu afetler, hepimizi üzüyor, topyekûn milletimizi üzüyor, üzüntüyü hep beraber yaşıyoruz. Elimizden geleni yapmamız tabiî ki, görevimiz.

Gönül isterdi ki, bu sellerin olduğu, depremin olduğu günlerde, milletvekillerimiz, topyekûn ülkemize dağılsalar, 26 ilimizde afet var; 20'şer milletvekili dağılsak ve gitsek, dertleriyle hemdert olsak, cenazelere katılsak, yaralılarla beraber olsak, kamu görevlileriyle beraber, olsak, ne yapıyorlar, denetimimizi yürütsek ve insanlık ödevimizi yapsak; bu milletin vekiliyiz... Böyle günlerde, şöyle bir teklifle karşılaşınca da, doğrusu çok üzülüyorum.

NAMIK HAKAN DURHAN (Malatya) – Burada konuşmak kolay da, siz gittiniz mi?!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen müdahale etmeyiniz...

Buyurun Sayın Kahraman.

İSMAİL KAHRAMAN (Devamla) – Sizi üzen bir cümle söylediğimi zannetmiyorum, herkesin ittifak ettiğini söylediğimi zannediyorum; onun için, lütfen dinleyiniz...

NAMIK HAKAN DURHAN (Malatya) – Siz gittiniz mi?!

İSMAİL KAHRAMAN (Devamla) – Adaba riayet edin beyefendi...

BAŞKAN – Lütfen, karşılıklı olmasın...

Sayın milletvekilim, lütfen...

Buyurun Sayın Kahraman.

İSMAİL KAHRAMAN (Devamla) – Arkadaşlar, bir kere, şunu unutmayalım: Bu kürsünün masuniyeti vardır. Bu kürsü, dokunulmazlığın en uç noktasıdır. Kürsü masuniyeti, sorumsuzluğu vardır. Konuşan dinlenecektir, sıra geldiği zaman da konuşulacaktır. Lütfen, konuşma ahengini bozmayınız. İştirak etmediğiniz görüşler olabilir, onu da ifade edersiniz.

Arkadaşlar, parlamenter sistem, kanun çıkarmak değildir. Merak ettim, ne kadar kanun çıkardık, ne çalıştık da, acaba, bu dönem, bir methiye kendimize yapıyoruz diye. Dönem dönem aldım, hatta Birinci Dönemden itibaren aldım. Çok daha fazla çalışma günü olmuş, şu anda 105 inci oturumu yapıyoruz. Aynı müddette 135, 141 oturum yapılmış. Çok daha fazla kanun çıkarılmış cumhuriyetin ilk yıllarında.

Kanun çıkarma, Meclisin çalışmasını göstermiyor, Mecliste bulunma da göstermiyor. Bir söz var, eskiden Avrupa'ya giden çok azmış "karşında Avrupa'yı gören var" demiş birisi, muhatabı demiş ki "en çok Avrupa'yı Simplon Ekspresi görüyor, bütün vagonları her gün gidip geliyor." Burada bulunmak demek parlamenterlik demek değildir, burada görevli arkadaşlarımız, stenograflar var, daha çok bulunuyorlar; yani, burada bulunduk, şu kadar kanun çıkardık, biz görevimizi yaptık... Hayır... Yüz defa hayır, bin defa hayır... Biz, denetim görevimizi yapacağız. Parlamenter sistemi yaşatmak bizim görevimiz.

Saydım, bugüne kadar 15 kere denetim gününü çalıştırmışız, 26 kere çalıştırmamışız ve şimdi, DSP'nin Sayın Grup Başkanvekilinin önerisi var, ne bu salı, ne bir dahaki salı yine denetim olmasın, çarşamba günü de olmasın. Toplantıda, o güne koyduğumuz kanunlar -mesela, kararname, geçici maddeleri 12 tanedir, bir sonraki de 12 maddedir, 24 maddeli var, 23 maddeli var- bitene kadar oturalım... Burası sipariş üretim merkezi değildir. (FP sıralarından alkışlar) Kanunların detayına inilecektir. Böyle, kanun yap, üç ay sonra bir daha düzelt, altı ay sonra bir daha düzelt "biz, o kanunu kararnameyle düzeltiriz" gibi sözlerle ciddîyetimizi baltalarız.

Çok yanlış bir öneriyle karşı karşıyayız. Ben istirham ediyorum, bu öneriyi reddediniz. Türkiye'nin bir sürü derdi varken... Şu listeyi bir okuyunuz. Size sıra numaraları okundu, sıra sayıları verildi, neler olduğu söylenilmedi. O kadar eften püften ki, kadro, kadro ve kadro ve bir iki maddelik bazı detaylar. 1 Temmuzdadır tatil, uzatabiliriz İçtüzüğe göre, 1 Ekimde de açılış vardır Anayasaya göre. Bu arada, ciddî kanunları ele almak, esnafın, çiftçinin, köylünün dertleriyle ilgilenmek, Türkiye'nin çağdaş hukuk devleti normlarına ulaşmasını sağlayacak değişiklikler yapmak, bunlar arasında yok.

Ben, şu teklifte bulundum grup başkanvekili arkadaşlarıma: Bir araya gelelim, kanun tasarılarını yan yana koyalım; Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu Tasarısı, Avukatlık Kanunu Tasarısı var, insan haklarına ait kanun tasarıları var, Anayasa tadillerinde uyum komisyonunun birleştiği noktalar var... Gelin, bu ciddî problemleri çözelim; yani, insan denilen unsura eğilelim. Kendimizi burada bulundurmakla, kendimizi burada mahkûm etmekle ve bulunuyoruz demekle görevimizi eda edemeyiz. Beş grup bir araya gelelim... 256 maddeydi Gümrük Kanunu, 7 geçici maddeyle, toplam 263 ve onu, iki günde geçirdik. Bir araya gelelim...

Arkadaşlar, alt komisyon kuruluyor, değişiklik yapılıyor, o değişiklik üst komisyonda reddediliyor ve tasarı veya teklif, geldiği gibi geçiyor.

Şimdi, Sayın DSP'nin önerisi şu: Gece sabaha kadar devam edelim; iki taneyi bugün çıkaralım, üç taneyi yarın, üç taneyi öbür gün, üç taneyi diğer gün... Peki, görüşmenin başladığı saat 14.00'te burada bulunan arkadaş, görüşmenin devamında, diyelim ki, saat 20.00'de burada değilse -kanun bir bütünlük arz eder, kanunlar bir orkestrasyon içinde olur ve ömürlüdür- burada olmayacak, birbiriyle bağıntı kuramayacak... Efendim, geldi geçsin; komisyonda, geldi geçsin. Burası, postacı işlevi gören bir yer değil arkadaşlar. Onun için, öneri gayet yanlıştır, uygun değildir; hem bu salı hem gelecek salı denetim konularını kaldırmaktadır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, kuvvetler ayrığılı içerisinde, birinci kuvvettir; yasama, yürütme, yargı. Yürütme, buranın içinden çıkmaktadır, cumhurbaşkanı dahil ve biz cumhurbaşkanını dahil, denetleme hakkını Anayasadan alıyoruz, Meclisin görevi bu. Buradaki, şu "Hâkimiyet millettindir" sözü, beşerî manada çok doğru bir sözdür, altıyüz yıllık bir mazisi var, 1789'da klişe haline gelmiş bir söz bu. Bunun tatbik yeri, burasıdır. Denetlemeyecekseniz, hükümeti, kurumları, kurulları, kişileri gidip de incelemeyecekseniz, bunu buraya getirmeyecekseniz, sadece kanun çıkaracaksanız, o halde mesele yok... Komisyondan geldiği gibi geçtiğine göre, bir değişiklik yapalım, bölgelerimize gidelim, orada bir büromuz olsun; ama, buraya gelmeyelim.

Denetim hadisesi nasıl olmaz arkadaşlar. Denetimde de, uzun zamandır bekleyen denetim konularımız var. Meclis araştırması, 14.5.1999... 2000 senesinin 6 ncı ayının 6'sındayız. Bir yıldır bekleyen, toplam 117 araştırma önergesi var; bunlardan 74'ü Fazilet Partili, 15'i Doğru Yol Partili, 12'si Demokratik Sol Partili, 10'u Milliyetçi Hareket Partili, 6'sı Anavatan Partili milletvekillerince verilmiş ve çeşitli konularda... Bunu, bir araya gelerek, gruplar, grup başkanvekilleri bir araya gelerek, Danışma Kurulunda bir araya gelerek aşağıya indirebiliriz, ehemmiyeti itibariyle sıralayabiliriz. Salı günlerine kesinlikle dokunmamalıyız. Sözlü sorular da aynı vaziyettedir; sözlü sorular için, denetim yolları için İçtüzüğümüzde 19 madde tahsis edilmiştir ve çok önem verilmiştir. Mutlaka 2 günün denetim için ayrılmasını İçtüzük nizamlamış. Lüzumlu olursa diye istisnaî haller koymuş, bütçe gibi, sıkıntılar gibi, sıkışıklıklar gibi; ama, kalkıp, Noterlik Kanuna bir madde ekleyeceksiniz, bir kadro çıkaracaksınız, bunun için denetimi kaldıracaksınız; olmaz...

Kurumları denetlemeyecekseniz, hükümeti murakebe etmeyecekseniz, o takdirde vekâletinizi tam ifa etmiş olmazsınız. Onun için, mutlak surette denetim günlerine dokunulmamasını arz ve teklif ediyorum. Toplantı saatlerinin uzatılmasının yanlışlığını tekrar ediyorum.

Kanunlar yazboz tahtası değil; yangından mal kaçırılmıyor. Lütfen, belli bir zaman içerisinde, dikkat verecek şekilde burada olmamızı sağlayacak bir zamanlama yapalım.

Şu afat günleri, lütfen, Türkiye'ye, Meclisin kişileri, mesul kişiler olarak dağılalım; bakanlar ne yapıyor, vali, kaymamak ne yapıyor, idare ne yapıyor, denetleyelim ve bunları sözlü sorularla buraya getirelim, görsün ki, her kurum ve kuruluş, bizim hesabımız soruluyor. Laf olsun diye de soruşturma önergesi, araştırma önergesi, soru önergesi vermeyelim. Bu, topyekûn bir arada olmakla olur. Çok kaliteli ve güçlü bir Meclisten...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kahraman, size 1 dakika eksüre veriyorum, lütfen, toparlayınız.

İSMAİL KAHRAMAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Böyle bir Meclisten beklenen budur arkadaşlar. Çağdaş demokrasi diyoruz, hukuk devleti diyoruz; ona giden yolda yürürsek ve insanlarımızı huzura kavuşturursak görevimizi ifa etmiş oluruz. Millet, bizden problem çözmemizi bekliyor. TRT-3 yayın yapıyor; bu akşam görecek vatandaşlar, hangi kanunlar üzerinde duruyoruz... Halbuki dertler nedir...

Bu noktadan hareketle, ben, tekrar istirhamımı yineliyorum : Bu öneriyi lütfen, kabul etmeyiniz ve normal çalışma düzenimize devam edelim. Hedefimiz olan, Türkiye'yi geliştirme, hukuk devleti olma yolunda gereken adımları atalım.

Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kahraman.

Aleyhinde olmak üzere, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili Sayın Nevzat Ercan, buyurun efendim.

Sayın Ercan, süreniz 10 dakika.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi Doğru Yol Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, merkez üssü Çankırı İli Çerkeş İlçesi olan ve çok geniş alanda hissedilen deprem felaketi, ne yazık ki, can ve mal kaybına yol açmıştır. Türkiye, önceki günlerde de sel felaketine maruz kalmış, yine birkısım vatandaşlarımız yaşamını yitirmiş, önemli ölçüde de maddî zarar meydana gelmiştir. Ölenlere Allah'tan rahmet diliyoruz, yaralılara şifa diliyoruz. Allah, bir daha benzer felaketler göstermesin niyazında bulunuyoruz.

Değerli milletvekilleri, iktidara mensup parti grupları, Danışma Kurulu toplantısı önerisinde bulundular. Danışma Kurulu toplantı önerisi, bugün saat 13.00 için önerilmişti. Öneride, DSP Grubu başkanvekili arkadaşımızın imzası var, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu başkanvekili arkadaşımızın imzası var ve Anavatan Partisi Grubu Başkanvekili arkadaşımızın imzası var, yani, üçlü bir öneri bu öneri.

Saat 13.00'teki Danışma Kuruluna, DYP Grubu adına Sayın Saffet Arıkan Bedük arkadaşımız katıldı. Ben, uzun süredir, değişik dönemlerde grup başkanvekilliği görevini deruhte ettim; şimdiye kadar hiç rastlanmadık bir gelişmeye bugün tanık olduk: Danışma Kurulu toplantısı öneren partinin grup başkanvekili, Danışma Kurulu toplantısına katılmıyor.

ÖMER İZGİ (Konya) – Katılamıyor...

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Katılmıyor...

Tabiî, ben, özenle seçtim o kelimeyi. Şu bakımdan söylüyorum: İçtüzüğün 19 uncu maddesi gayet açık; ola ki, grup başkanvekilleri mazeretleri sebebiyle, önerdikleri Danışma Kurulu toplantısına katılamazlarsa -bir kolaylık getirmiş İçtüzük 19- görevlendirecekleri bir milletvekili, o Danışma Kurulu toplantısına, grubu temsilen katılabilir. Yani, Milliyetçi Hareket Partili iki Grup Başkanvekilinin belki o gün mazereti olabilir; ama, Gruptan herhangi bir milletvekilini de görevlendirebilirler. Diyelim ki, o da olmadı; ama, beni yanlış anlamasın Sayın İzgi, basına yaptığı bir açıklama var, o, beni daha çok üzdü. Bakınız, katılamama gerekçesiyle ilgili, basına yaptığı açıklamada diyor ki "Efendim, daha evvel de Danışma Kurulu toplantılarına gittik, katıldık. O Danışma Kurulu toplantılarında da muhalefet kanadı önerilerimizi kabul etmedi. Bana, Meclis Başkanlığından 'Danışma Kurulu toplantısı başladı, yani, sizi bekliyoruz' denildiğinde, ben, daha önceki toplantılarda da muhalefet partisinin önerilerimizi kabul etmemesi gerekçesini de dikkate alarak, gitmeyi uygun bulmadım" diyor, yani "gitmedim" diyor; bu, beni çok üzdü.

ÖMER İZGİ (Konya) – Tabiî üzülürsünüz... Öyle olursa üzüleceksiniz, ben de üzülürdüm.

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Hayır, ama...

BAŞKAN – Sayın İzgi, lütfen...

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Hayır, bunun hiçbir makul gerekçesi olamaz Sayın İzgi.

Şu bakımdan söylüyorum; Danışma Kurulu toplantısına gelirsiniz, öneride bulunursunuz, bu öneriye katılan arkadaşlarımız olur, katılmayan arkadaşlarımız olur. Kaldı ki, önerdiğiniz birçok Danışma Kurulu toplantısında, mutabakat sağlayarak öneri getirdiğimiz de oldu; var bunlar zabıtlarda. Yani, getirdiğiniz, makul gördüğümüz, o gün Türkiye'nin gündemi açısından önemli saydığımız, ülkenin ve milletin yararına gördüğümüz, eğer, bir tasarı, bir teklifse getirdiğiniz yahut önemli bir konuysa, o konuda biz katkı yapmaya çalıştık ve mutabakat sağlayarak müşterek öneriyi de bu Genel Kurulun gündemine birlikte getirdik. Dolayısıyla, böyle bir gerekçenize katılmadığımızı ve bundan da üzüntü duyduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bir şey yapıyorsunuz; daha geçtiğimiz hafta salı günü -işte, bir hafta oldu- Danışma Kurulu toplantısı yaptınız, önerileri getirdiniz, burada oyladınız -ne denli haklı olduğumuzu da ifade etmeye çalışıyorum- 1'den itibaren bir sıralamaya tabi tuttunuz, şimdi, o sıralamayı değiştiriyorsunuz. Yani, geçtiğimiz hafta Danışma Kurulu önerisiyle Genel Kurulun da kabulüne sunduğunuz ve Genel Kurulca da benimsenen, kabul edilen o sıralamayı değiştiriyorsunuz şimdi, yaptığınız başka bir şey yok. Çalışma saatlerini, yine, geçtiğimiz hafta gibi, 14.00-19.00, 20.00-23.00 saatlerine koyuyorsunuz. Yine, her zaman olduğu gibi, Meclisi denetim konusunda devredışı bırakıyorsunuz, by-pass yapıyorsunuz ve bir şeyi yapıyorsunuz, yani, geçtiğimiz haftaki kanunların görüşülme sırasını değiştiriyorsunuz, bunu yapıyorsunuz. Zaten, siz, bunu sık yapıyorsunuz, çok sıkça yapıyorsunuz. Nerede yapıyorsunuz; bunu, görüştüğümüz kanunlarda da yapıyorsunuz, o kanunları tekrar getiriyorsunuz; yani, geçtiğimiz aylarda, yıllarda görüştüğümüz kanunları tekrar tekrar Meclisin gündemine getirip, geçmişte içerisine düştüğünüz yanlışı düzeltiyorsunuz, maddeleri tek tek alıyorsunuz, geçmişte bu Meclisten çıkmış, hatta, reform elbisesini giydirip kamuoyuna büyük iddialarla takdim ettiğiniz bu kanunların, bu defa, içerisini boşaltmak gibi bir durumla bu Meclisi karşı karşıya bırakıyorsunuz; yaptığınız bu, başka bir şey yapmıyorsunuz.

Bir önemli şeyi daha yapıyorsunuz; bu Meclis uzun süredir denetim görevini yapamıyor, devre dışı. Değerli arkadaşlar, bu Meclisin iki önemli görevi var; yasama görevi ve denetim görevi. Birini diğerine üstün kılmak, tercih etmek durumunda değiliz hiçbirimiz. Bu Meclis, yasama görevini yapacak, yasa çalışmasını yapacak; ama, Meclis, denetim görevini de yapacak. Siz, bu konuda Meclisi devredışı bırakıyorsunuz. Arkadaşımız söyledi, bakın, Meclis araştırması önergesi ve genel görüşme önergesi sayısı 117, sırasında bekliyor. Her bir araştırma önergesinin ve genel görüşme önergesinin konusuna bakın. Aslında, Türkiye'nin çok önemli konuları, o günlerde bir araştırma veya genel görüşme önergesine dönüştürülmüş ve Meclis devreye sokulmuş, denilmiş ki bu konuyu Meclis görüşsün, icap ediyorsa, bir araştırma komisyonunu oluşturalım ve araştırılsın; yani, öngörüşmelerini yapalım. Şimdi, bakabildiğim kadarıyla, benim önümdeki 117 adet araştırma önergesi ve genel görüşme önergesinin birçoğu -aslında, haftalar, aylar olmuş- geride kalmış, güncelliğini yitirmiş, birçoğu anlamını yitirmiş, sırasında bekliyor. Zaten, bundan amaçlanan da bu idi herhalde. O bakımdan, denetim görevi yapılamadı, devre dışı bırakıldı.

Mesela, bakın, Türkiye'de, tekstil ve konfeksiyon sektörüyle ilgili, bu kesimle ilgili çok ciddî sorunlar yaşandı; birçok işyeri kapandı. Üç beş gün önce Trakya yöresindeydik; bu, tekstil ve konfeksiyon sektörüyle ilgili birçok fabrika kapalı; yüzlerce, binlerce insan işsiz...

Aslında, o günlerde; yani, krizin yaşandığı günlerde, bu konunun Türkiye Büyük Millet Meclisinde ele alınarak görüşülmesi ve yaşanan sorunlara çözüm bulunması noktasında bir araştırma önergesi devreye sokulmuş; ama, bu önerge bugüne kadar görüşülmedi.

Hemen dikkatimi çeken, mesela, yerel basının sorunları var. Mesela, ilköğretim okullarıyla ilgili çok ciddî sorunları yaşanıyor; gerek öğretmen eksiği açısından gerekse araç gereç açısından, ilköğretim okullarımızda çok ciddî anlamda sorunlar var; gerekli eğitim yapılamıyor. Yani, 15 yaşına kadar tek tip eğitime mahkûm ettiğimiz çocuklarımızı ve velilerimizi, bir iki öğretmenle tedrisat yapmak gibi bir durumla karşı karşıya bırakmışız. İlköğretim okullarının içinde bulundukları sorunlarla ilgili çok yararlı bir araştırma önergesi Meclisin gündemine getirilmiş; görüşebildik mi?..

BAŞKAN – Sayın Ercan, 1 dakika içinde toplarlayın.

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Hay hay... Çok teşekkür ediyorum.

Mesela, binlerce muhtarın durumu yürekler acısı gerçekten; yani, bugün muhtar ödeneklerini burada ifade etmeye gerçekten dilim varmıyor. Muhtarlarımızın yaşadığı sorunlar var. 24 saat vatandaşla karşı karşıya olan, devletin ilk kapısı mesabesinde olan, köyünde, mahallesinde, o daireden bu daireye -jandarmadan, şuradan buradan- her gün vatandaş için mesai veren, koşuşturan muhtarlarımızla ilgili, 2000'li yıllarda muhtarların görevleri, fonksiyonları, onların işlevlerine ilişkin sorunların bu Mecliste ele alınması ve sorunlarına çözüm getirilmesi noktasında verilmiş araştırma önergesi de gündemdeki sırasında; ama, aylar, haftalar geçmiş, ne yazık ki, bugüne kadar görüşülememiş.

Bu bakımdan, sizden istirhamımız, Meclisi denetim görevi yapma noktasında by-pass etmekten, devredışı bırakma alışkanlığınızdan vazgeçiniz diyorum ve sizleri, bilhassa bu Danışma Kurulu toplantılarına ilişkin daha duyarlı olmaya davet ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ercan.

ÖMER İZGİ (Konya) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın İzgi.

Sayın İzgi, galiba bir açıklama yapacaksınız...

ÖMER İZGİ (Konya) – Evet.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, sataşma mı; lehinde mi, aleyhinde mi? Ben de söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – Yerinden bir açıklama isteği var.

Buyurun Sayın İzgi.

ÖMER İZGİ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Ercan, biraz önce yapmış olduğu konuşmalarında, benim adımdan da bahsederek, Danışma Kuruluna gitmediğimin esasen olumlu karşılanamayacak bir tavır olduğunu; ama, böyle bile olsa, bir mazeret bile çıkmış olsa, milletvekillerimizden birinin de oraya temsilci olarak yerimize gönderilebileceğini, buna üzüldüklerini; ama, esas üzüldükleri konunun, basına yapmış olduğum, kendilerine yanlış anlatılan bir ifade olduğunu belirttiler.

Danışma Kuruluna gidecek birisi olarak, elbette ki, gidebilecek durumda olsaydık, şimdiye kadar hiç eksiksiz Danışma Kurulunu takip eden Milliyetçi Hareket Partisinin bir Grup Başkanvekili olarak, bugün de gitmiş olacaktık; ama, son anda çıkan ve önleyemediğimiz, bilemediğimiz bir nedenden dolayı, oraya gitmemiz mümkün olmadı.

Böyle bir durumda, bir milletvekilimizi oraya temsilci olarak göndermem zaten doğru olamazdı; çünkü, öyle olduğu zaman, o milletvekilimiz, Danışma Kurulunda nelerin görüşüleceğini, nelerden dolayı o önerilerin gelmiş olduğunu esasen bilemezdi ve faydalı da olamazdı.

Öte taraftan, basına vermiş olduğum demeçte, esasen muhalefet partileri getirdiğimiz önerileri hiç kabul etmiyorlar, o itibarla gitmeme de gerek yok diye bir şeyi söylemem söz konusu değildir. Böyle bir şeyi demeyi kendime asla yakıştıramam; ama, basından bana gelen bilgi şöyle oldu: “Sayın Saffet Arıkan Bedük ‘olaya ciddiyet tanınmıyor; Danışma Kurulunu teklif edenler gelmelidir’ dediler” denilince, ben de "benim mazeretim olduğu için gelemiyorum; ama, Danışma Kuruluna muhalefetten de, iktidardan da, zaman zaman, gelemeyen üyeler olmuştur; böyle olduğu zaman çoğunluk sağlanamadığı için, o öneriler aşağıya, gündeme gelir; bu, muhalefet partileri arasında da görülmüştür" dedim. Benim sözüm bundan ibaret.

Burada üzülecek herhangi bir şey olduğunu sanmıyorum Sayın Ercan; açıklamış oldum. Mamafih, bana bu açıklama fırsatını verdiniz, teşekkür ederim. Sayın Başkan, size de, söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İzgi.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) – Sayın Başkan, lehte...

BAŞKAN – Önerinin lehinde olmak üzere, Demokratik Sol Parti Grup Başkanvekili Sayın Emrehan Halıcı; buyurun.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ben de sözlerime başlarken, bugün yaşamış olduğumuz deprem felaketinden duyduğumuz üzüntüyü ifade etmek istiyorum. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, geride kalanlara sabır ve başsağlığı diliyorum.

Değerli milletvekilleri, Danışma Kurulu toplantıları, iktidar partilerinin, özellikle muhalefet partilerinin de desteğini almaya çalıştığı, uyumun en üst düzeyde sağlanmaya çalışıldığı toplantılar biçiminde cereyan ediyor.

Değerli başkanvekillerimizden Sayın DYP Grup Başkanvekilinin de demin belirttiği gibi, bu toplantıların bazılarında da, gündemin ve çalışma saatlerinin belirlenmesi konularında mutabakat sağladığımız da oluyor; ancak, zaman zaman, muhalefet temsilcilerinin bizim görüşlerimize katılmadığı toplantılar da cereyan ediyor. Bugün de bunlardan bir tanesi olmuştur; fakat, üzülerek söyleyeyim: Danışma Kurulunda mutabakat sağlamadığımız, sağlayamadığımız her toplantının arkasında, muhalefet partilerinin değerli sözcüleri hep aynı biçimde bir eleştiriyi Parlamentomuza ve iktidar partilerine bir suç gibi iletme alışkanlığını sürdürüyorlar. Bunlardan birincisini şöyle söylemek istiyorum: Muhalefet partilerinin belirttiği Meclisin gündeminde çok büyük değişiklikler yapılması hakikaten doğru olmayabilir; ama, biz, bugünkü toplantıda, gündemde sıralamayla ilgili herhangi bir değişiklik yapmadık. Zaten daha önce var olan ve bütün parti sözcülerinin de bildiği, bekleyen kanun tasarı ve tekliflerinin, sadece, görüşülme saat ve günleriyle ilgili bir değişikliği gündeme getirdik. Yeni bir, beklenen, herhangi bir tasarı yahut teklif yok...

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sıra da değişti...

MEHMET EMREHAN HALICI (Devamla) – Gündemin içerisinde bekleyen üç yasanın görüşme gününü, kendi yaptığımız plana göre gelecek haftaya ertelemiş durumdayız.

İkinci olarak söyleyeceğim konu, bu kanunların görüşülmesi sırasında tabiî ki, fazladan bir mesai yapacağımız açıktır; ancak, bu, gerçekleştirilmesi çok zor olan bir durum da değildir; çünkü, bir yasayla ilgili, yaklaşık ne kadar vakit alındığı, hem iktidar hem muhalefet sözcülerinin ne kadar zaman harcadığı hepimizce bilinmektedir. Basit bir matematik hesapla, bir gün içerisinde ne kadar yasanın Mecliste görüşülebileceğinden hareketle bu öneriyi yapıyor durumdayız.

Bir başka değinmek istediğim nokta da, Meclisin, yasama görevi yanı sıra, denetleme göreviyle ilgili birtakım zafiyet içerisinde olduğu gibi bir izlenim bırakılmak istenilmesidir. Meclisimizin bunu hak ettiğini hiç düşünmüyorum; çünkü, İçtüzüğümüzde, Meclisin denetim konularıyla ilgili hususlar belirtilmiştir. Bunlar, soru, genel görüşme, Meclis araştırması, gensoru, Meclis soruşturması ve dilekçelerle ilgili olarak açıklanmıştır.

Şimdi, sizlere de soruyorum sayın milletvekilleri; bugün bile soruşturma komisyonlarında görev yapan milletvekillerimiz varken, şu an Meclisimizin denetleme görevini yapmıyor olduğu söylenebilir mi; tabiî ki, söylenemez.

Ben, özellikle, yasalarımızın çıkarılması konusunda, milletimizin beklediği ve 21 inci Dönem Parlamentosunun da, hem iktidar hem de muhalefet partilerinin değerli vekillerinin destekleriyle yakalamış olduğumuz hızlı temponun devam etmesinden yana olduğumu ifade ediyor, hepinize en içten sevgilerimi ve saygılarımı sunuyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Halıcı.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, sayın grup başkanvekilinin, muhalefet grup başkanvekillerine "bizim, devamlı aynı şeyleri söyleyip ve alışkanlıklarımızın sürdüğüne" dair bir sataşması var. Müsaade ederseniz...

BAŞKAN – Onlar da, sürekli, Danışma Kurulu önerisi getiriyor; niye alınıyorsunuz?! Alınmaya gerek yok...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Neye alınıyoruz efendim?

Müsaade ederseniz, o sataşmaya bir cevap verelim efendim... Müsaade eder misiniz?

BAŞKAN – Sataşılan bir konu yok; ama...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Efendim...

BAŞKAN – Sataşma yok, sürekli aynı şey söylenildi...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Çok nazik şekilde sataşıyor.

BAŞKAN – Ne güzel; nezaketen sataşmak güzel bir şey; bu duygular böyle ifade edilir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç, bir isteğiniz mi vardı?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Benim, lehte söz isteğim vardı.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Biz de nezaketen cevap vermek istiyoruz.

BAŞKAN – Lehinde konuşmak üzere... Gerçi, Sayın Genç'in konuşmasından, bugüne kadar, lehte, fazla bir şey sadır olmadı; ama, yine de bir deneyelim!

Buyurun Sayın Genç...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Efendim, nezaketen cevap verme hakkımızı kullanalım müsaade ederseniz.

BAŞKAN – Buyurun.

Sayın Güven'in mikrofonunu açın, nezaketen nasıl cevap verecek, bir görelim!

Sayın Turhan Güven'in nezaketen cevabını göreceğiz şimdi efendim!

Buyurun Sayın Güven.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkanım, DSP Grup Başkanvekili Sayın Halıcı'nın çok nazik bir üslup içindeki ifadelerini dinledik. Yalnız Doğru Yol Partisi Grubu olarak değil de, tabiî, bütün muhalefet grup başkanvekillerinin, hep, biteviye aynı şeyleri söylediklerini ifade buyurdular. Doğru, her zaman doğrudur; tabiî aynı şeyi söyleyeceğiz. Yani, yanlışları düzeltmek için, her gün başka kelam etmek mecburiyetinde değiliz; bu bir.

İkincisi, şimdi, bakın olay nedir; misafirliğe davette bulunuyorsunuz, ev sahibi ortada yok! Böyle şey olmaz! Muhalefetin, İçtüzüğün 19 uncu maddesindeki hakları mahfuzdur. Onların gelmemesi hali düşünülerek zaten son fıkra ilave edilmiştir; yani, muhalefetten biri gelmezse...

BAŞKAN – Konu bu değildi Sayın Güven. Konu bu değildi efendim.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Konu o efendim. Müsaade buyurun...

BAŞKAN – Bu İçtüzüğü burada hatırlatmanızın bir yararı yok.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Şu anda toplantı yapılmasının keyfîyetini izah ederseniz, müsaade edin, biz de izah edelim.

Şimdi "bugün kim geldi, kim gelmedi" olayını bir tarafa bırakıyorum; ama, bu, doğrudan doğruya, muhalefet grup başkanvekillerini değil muhalefeti tasfiye olayıdır. Yani, bundan sonra, hem çağıracaksınız hem de biriniz gelmeyince diyeceksiniz ki -19 uncu maddenin son fıkrasına göre- gelinmedi; ee, biz, yine de öneri getirelim!.. Buna, hukukta "hilei şeriye" derler Sayın Başkan. Siz de hukukçusunuz; bilirsiniz. Bu nedenle, bundan sonra, müsaade ederseniz, yapacağınız toplantıları, daha değişik...

NECATİ ALBAY (Eskişehir) – Sayın Başkan, oylamaya geçiyor musunuz?..

TURHAN GÜVEN (İçel) – Lehte konuşacaktım hatta ben, söz vermediniz yahut görmediniz. Böyle onbeş günlük falan değil; bakın, onbeş günlük çalışma süresini tespit ediyorsunuz; ama, önümüzdeki hafta hangi kanunları görüşeceğinizi tespit etmiyorsunuz!.. Var mı böyle bir şey?!

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Hangi usulde var; bana onu söylesinler lütfen; var mı kanunda?!

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önerilerin lehinde olmak üzere, Sayın Genç, buyurun. Aleyhinde beyanınız halinde, mikrofonunuzu kapatırım; lütfen bunu bilin.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kadar heyecanlanmanıza, kızmanıza gerek yok; Meclisin çalışma gündemini belirliyoruz. Meclisin çalışma gündemini belirlerken, elbette ki, lehte de bazı şeyler söylenilir, aleyhte de söylenilebilir.

Şimdi, karşımıza bir öneri gelmiş; bir haftada tam 11 tane yasa çıkaracağız; 11 tane yasa az, 21 tane çıkaralım arkadaşlar; bu Meclisin performansı çok! Nasıl olsa, burada 5 parti var, 3'ü iktidarda; kanunlar okunup, müzakeresiz çıkıyor. Bu kanunlar, memleketin lehine midir, aleyhine midir; memlekete ne getiriyor, ne götürüyor; kimse farkında değil.

NECATİ ALBAY (Eskişehir) – Çoğunluk karar verir; o çoğunluk da iktidarda var.

KAMER GENÇ (Devamla) – Diyorum işte canım... Efendim, müdahale etmeyin.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen...

KAMER GENÇ (Devamla) – Sözüme başlarken, aslında, ben de, depremde hayatını kaybeden yurttaşlarımıza Tanrı'dan rahmet, ailelerine başsağlığı dileyecektim; hemen, girişimi engellediler arkadaşlarımız. Hakikaten, Tanrı'dan dileğim, bir daha, Türkiye'nin başına, böyle afetlerin gelmemesidir. Gerçekten, bu afetlerin, Türkiye ekonomisine getirdiği yük ve Türk insanına getirdiği sıkıntı çok büyük. Yüce Allah'tan, bir daha bu gibi olayların olmamasını diliyor; depremde yakınlarını ve servetlerini kaybeden insanlarımıza da metanet tavsiye ediyorum. İnşallah, devletimiz, kısa zamanda bunları telafi eder.

Değerli milletvekilleri, burada, gerçekten çok büyük bir iktidar grubu var; ama, bakın, geçen haftayı hatırlayalım. Son iki günde Mavi Akım, Danıştay Kanunu, Yargıtay Kanununu müzakere ettik.

HALİL ÇALIK (Kocaeli) – Hani lehinde konuşacaktın?!..

KAMER GENÇ (Devamla) – Bir dakika canım... Genel konuşuyoruz. Yani, bunun şaka tarafı yok ki, kürsüde ciddî şeyler söylüyoruz.

Mesela, belli bir saatten sonra, iktidar partisi milletvekilleri olarak, kürsüye çıkmamızı adeta baskı altında tuttunuz; hani, biz de arkadaşlarımızı üzmemek için çıkıp konuşmadık. Geçen hafta kanunlar konuşulurken çıkıp söyledim; "buraya, muhalefetle anlaşarak gelin" dedim. Yoksa, geçen hafta, eğer, biz, muhalefet yapsaydık, kürsüye çıkıp konuşsaydık, ne Yargıtay Kanunu çıkardı, ne Danıştay Kanunu çıkardı ne de Mavi Akım çıkardı.

Mavi Akımda da ayrı bir şey oldu; Fazilet Partili arkadaşlarımız tuttular, bir gizli görüşme önergesi verdiler, burada gizli oturum yapıldı. Bu gizli oturum öyle bir şeye döndü ki, basını açıyorsunuz, Mavi Akım konusunda Sayın Bakan bizi o kadar tatmin etmiş ki; halbuki, ben, o gizli oturumdan sonra çıktım "orada bir şey olmadı" dedim. Bir tek şey oldu: Sayın Hüsamettin Özkan geldi, Mesut Yılmaz Beye dedi ki "Başbakan seninle görüşüyor..." İşte, basın da yoktu... Mesut Yılmaz, Sayın Ecevit, Sayın Özkan gittiler arka odada görüştüler. İşte, gizlilik o kadarla; başka hiçbir gizlilik kalmadı! Bundan başka gizli bir şey var mıydı?

Sayın Bakan anlaşmanın İngilizce metnini getirdi Meclis Başkanına verdi. Şuna bir bakalım dedik; onu da, Meclis Başkanı, danışıklı dövüş, tuttu, bu anlaşmayı da kimseye göstermedi.

NECATİ ALBAY (Eskişehir) – Sayın Başkan, konuyla, çalışmamızla ne ilgisi var?

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, çalışmanın usulüyle...

Sayın Başkan, bu arkadaşlarımız...

BAŞKAN – Sayın Genç, bir dakikanızı rica ediyorum...

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben düşüncelerimi söylüyorum burada.

BAŞKAN – Sayın Genç, tabiî, Genel Kurulun gizli görüşmesine ilişkin bir bölümünü açıklamanız da pek doğru değil; onu, bilgilerinize sunarım.

KAMER GENÇ (Devamla) – Hayır, açıklamıyorum, oradaki müzakereleri konuşmuyorum, burada geçen olayları anlatıyorum.

BAŞKAN – Sayın Genç, önerilerle ilgili konuşur musunuz!...

KAMER GENÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, tabiî ki kanunları çıkarmamız gerekiyor, çok süratle çıkarmamız lazım; fakat, bu kanunları iyi incelememiz lazım. İyi incelemeden çıkan kanun, ülkeye, faydadan ziyade zarar getirir. Onun için, kanunları buradan çok süratle geçirmek marifet değil; kanunları inceleyerek, ülke yararına, halk yararına olacak şekilde çıkarmamız lazım; ama, biz, bundan sonra, bu kürsüye çıkacağız ve her kanun üzerinde söz hakkımızı kullanacağız. Lütfen... Sizin de belli bir saatten sonra bize kızma hakkınız yok; bundan sonra kızarsanız da zaten kimse dinlemez.

Yalnız, şu gelen öneride, evvela diyorsunuz ki "bugün saat 15.00-19.00 arası, arkasından 20.00-23.00 arası" ama, arkasından da "şu şu kanunlar çıkmadan bu olmaz" diyorsunuz. Böyle öneri olmaz arkadaşlar. Yani, öneride ya saati tayin etmeyeceksiniz; dersiniz ki: Falanca gün şu şu kanunlar çıkıncaya kadar mesai devam eder. Çarşamba günü bunu koyuyorsunuz, perşembe günü bunu koyuyorsunuz, cuma günü bunu koyuyorsunuz; yani, o zaman mesai koymaya gerek yok. Öneriyi yapan arkadaşlarımız, burada, o konuda hata etmişler. Önerinin ikinci sayfasında "evvela, şu tarihten şuraya kadar, şu saatten şu saate kadar çalışılacak; ama, salı günü şu kanunlar çıkacak, çarşamba günü şu kanunlar çıkacak, cuma günü de bu kanunlar çıkacak" deniliyor. O zaman, mesai belirlemenin bir anlamı yok.

Değerli arkadaşlar, elbette ki, Meclisimiz sağlıklı çalışmalıdır; ama, inanınız ki, bu Meclisin önünde, en önemli çalışılacak konuların başında, biraz önce arkadaşlarımız da söyledi, denetim konularıdır. Ülkede denetimsizlik çok önemlidir.

Bakın, Doğu ve Güneydoğuda bir olağanüstü halin şartları kayboldu; artık, en kısa zamanda, burada, olağanüstü hali kaldırmamız lazım. Mesela, benim ilimde çok göçer var ve hayvancılıkla besleniyorlar. Bundan önce, bu insanları yaylaya çıkarmak için canımız çıkardı; ama, bu sene, Tunceli'ye, hakikaten büyük saygı duyduğum Dursun Pak Paşa diye bir beyefendi geldi ve başta Üçüncü Ordu Kumandanımız olmak üzere, Erzincan Valisi, Erzurum Valisi, Tunceli Valisiyle konuştuk; bu sene, bu insanlar, hiçbir güçlükle karşılaşmadan dağlara, yaylalara çıktılar. Burada, bu kolaylığı sağlayan bu yöneticilere teşekkür ediyorum.

Bu insanların, bu halkı kazanma konusunda gösterdikleri, hakikaten, üstün başarı ve çabaya, biz de, Meclis olarak bazı katkılarda bulunmamız lazım. O bölgede olağanüstü hali doğuran terör olaylarında çok ciddî boyutlarda bir hafifleme varsa, terörün en baştaki tahrikçisi ve yatağı olan işsizliğin üzerine gitmemiz lazım. Buradaki bu sağlıklı yöneticilerin attığı bu adımlara destek vermemiz ve olağanüstü hali bir an önce kaldırmamız lazım. Olağanüstü hali illa dört ay beklemeye gerek yok ki... Şartlar oluşmuştur; bu olağanüstü hali şimdi kaldıralım ve o yörenin insanları da bir nefes alsınlar "oh be! Türkiye Büyük Millet Meclisi de, kısa zamanda, buradaki sıkıntılarımızı anladı, hiç olmazsa, bize böyle demokratik bir ortam sağladılar" desinler. O itibarla, hükümete özellikle bunları aktarıyoruz.

Burada o kadar çok denetim konuları var ki...

Tabiî, siz şimdi, iktidar partileri olarak, aranızda "Mesut Bey Yüce Divana gitsin mi, gitmesin mi" tartışmalarını yapıyorsunuz. Bakalım, iktidarınız da uzun mu sürecek, kısa mı sürecek?

Mesut Bey, evvela "ben gideceğim, Yüce Divanda aklanıp geleceğim" diyordu; birdenbire fikir değiştirdi. Eskiden çıkıyordu böyle bir, bir yapıyordu; bir, böyle yapıyordu; sonra, bir yerden sert bir tavır gelince "yahu ben yanlış anlaşıldım" dedi.

BAŞKAN – Sayın Genç... Sayın Genç..

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Ne alakası var!.. Ne alakası var!..

AHMET KABİL (Rize) – Ne ilgisi var!..

KAMER GENÇ (Devamla) – Var... Var... Var canım...

MURAT BAŞGESGİOĞLU (Kastamonu) – Hadi be!

BAŞKAN – Sayın Genç, konuya gelir misiniz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Siz iktidarsınız. Şimdi birbirinize meydan okuyacaksınız. Yarın öbür gün menfaatlarınız çatışınca, "menfaatı mı önplana çıkarırım; yoksa, anlaşalım mı" durumuyla karşılaştığınız zaman, herhalde menfaatlar öne çıkar; böyle birbirinize horozlanmanız da bir yanda kalır.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Hiç alakası yok! Sen, kendi işine bak! (ANAP sıralarından"terbiyesiz herif"sesi)

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben sana o lafının anlamını bildireceğim.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (Mardin) – Sayın Genç, hiç alakası yok; ayıp oluyor.

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen, öneriyle ilgili konuşur musunuz.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Eğer konuşma oluyorsa, aleyhte konuşursun. Kürsüye biraz saygılı ol. Alakası yok...

KAMER GENÇ (Devamla) – Diyorum ki, 11 kanun çıkaracağımıza 20 kanun çıkaralım, 21 kanun çıkaralım; bu lehinde değil mi arkadaşlar? Yani, daha fazla kanun çıkaralım diyorum.

EMİN KARAA (Kütahya) – Bize tasdik ettiriyorsunuz. Bize tasdik ettirmeyin.

KAMER GENÇ (Devamla) – Siz de tasdik etmeyin canım!

EMİN KARAA (Kütahya) – Böyle lehinde konuşma olur mu? Tasdik ettirmeyin.

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen, siz önerinin...

EMİN KARAA (Kütahya) – Tasdik ettirmeyin; konuşun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Hayır, size tasdik ettirmiyorum. Benim konuşma anlayışım bu. Türkiye'nin genel sorunlarını burada dile getirirken...

Şimdi, arkadaşlar, Meclisin çalışma usullerini belirleyen bir gündemin üzerinde genel konuşulur; lehte de konuşulur, aleyhte de konuşulur. Şimdi, ben, bu kürsüye çıktığım zaman, maalesef, bu ANAP'lı arkadaşlar, bana çok karşı koyuyorlar. Yani, birşey...

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – İçtüzüğe bak, ondan sonra gel, konuş...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Birşeyler yapmayın!... Eğer, sizin yaptığınız şeyleri biz söylüyorsak, niye gıcık alıyorsunuz!..

AHMET KABİL (Rize) – Nezaketsizlik ediyorsun!..

KAMER GENÇ (Devamla) – Niye bağırıyorsunuz?!. Niye bağırıyorsunuz?!. O zaman, bir şey yapmayın... Alnıaçık olan, çıkar, burada konuşur; arkasında ayıplar olan, kirliler olan burada konuşmaz. Geçen gün, karikatürü getirdim, burada, size gösterdim; yani, hamamda birisi, iki siyasî lideri yıkıyor...

SÜLEYMAN ÇELEBİ (Mardin) – Sayın Başkan, ne ilgisi var bunun?!.

KAMER GENÇ (Devamla) – Orada bir kir akmış, oradan hamamcı, tellak çıkmış diyor ki "bu hamam hamam olalı, ben, böyle kir görmedim..." Şimdi, ben mi bunu söylüyorum; belli kişiler söylüyor; ben de bunların temsilcisi olarak gelip, burada söylüyorum.

İSMAİL AYDINLI (İstanbul) – Sizin arkadaşlarınız da, oylarıyla destekledi...

KAMER GENÇ (Devamla) – Peki, saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar)

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, sayın konuşmacı, Grubumuzu hedef göstererek, sataşmada...

BAŞKAN – Bir dakikanızı rica edeyim Sayın Başesgioğlu.

Değerli milletvekilleri, bugüne kadar, Meclisin mehabetine gölge düşürüyor diye, cep telefonlarının özellikle kapatılmasını istiyordum; ama, sanıyorum, arkadaşlarımızın, bu mehabetin bozulması yönündeki çabaları devam ediyor. Ben diyorum ki, bundan sonra, özellikle benim yönettiğim oturumlarda bütün milletvekili arkadaşlarımız cep telefonlarını açsınlar ve Meclis TV'den de özellikle rica ediyorum; telefonları çalan ve Genel Kurulda konuşma yapan arkadaşlarımızı zumlasınlar; millet, miletin vekillerini görsün diyorum!

Buyurun Sayın Başesgioğlu.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Hatip, konuşmasında, hiç yeri yokken, Grubumuza sataşmada bulunmuştur; izin verirseniz, kürsüden sataşmaya cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Başesgioğlu.

Yeni bir sataşmaya sebebiyet vermeden, 3 dakika içinde toparlayabilir misiniz efendim.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Mümkün olduğu kadar kısa konuşacağım...

BAŞKAN – Buyurun efendim.

VI. — AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. — Kastamonu Milletvekili Murat Başesgioğlu’nun, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; biraz evvel burada konuşan değerli hatip, aslında, önerinin lehinde konuşacağını ifade ederek, söz aldı; ama, Yüce Meclisin de izlediği gibi, hiç lehe ilişkin bir hüküm yok.

Sayın Genç, her zaman yaptığı gibi, burada Anavatan Partisine ve onun Sayın Genel Başkanına haksız suçlamalarını sürdürdü. Bir parlamenter, eğer, elinde ciddî bir belge yoksa, ciddî bir bulgusu yoksa, bırakın bir siyasî parti genel başkanına, bir milletvekiline, normal bir vatandaşa bile sataşmaya hakkı yoktur.

Sayın Kamer Genç, defalarca burada, aynı isnatsız iddialarını sürdürdü; ama, bugüne kadar hiçbir cumhuriyet savcısı, bugüne kadar hiçbir ilgili makam, bu konuşulanları ciddîye almadı. Genel Kurulda da bu konular ciddîye alınmıyor. Çoğu kere, işte, espri yapıyor, bilmem ne... Sayın Genç'i kontenjandan idare ediyor Genel Kurul; ama, bazen, tahammül sınırlarını aşan, haksız, insanların şeref ve haysiyetiyle igili, bir milletvekiline yakışmayacak davranışlarda bulunuyor.

Ben, şimdi son kez, Sayın Kamer Genç'e ve Sayın Kamer Genç gibi takıntısı olanlara sesleniyorum: Sayın Mesut Yılmaz hakkında, Anavatan Partisi hakkında en ufak bir bilginiz, belgeniz, ciddî iddianız varsa -işte, soruşturma komisyonlarının bir kısmı devam ediyor- gidin, mertçe, erkekçe, orada, bu ifadelerinizi tekrarlayın. Bu yetmez ise, cumhuriyet savcılıklarının kapısı açık, bu şikâyetlerinizi, gidin, orada yapın; ikidebir buraya getirip, insanları haksız yere suçlamayın.

Size son kez çağrıda bulunuyorum: Cumhuriyet savcılıkları açıktır, soruşturma komisyonları açıktır; yarın, burada raporları görüşülecektir. Ciddî bir bilginiz, belgeniz varsa, gelir, burada bunları bütün açıklığıyla söylersiniz, Yüce Genel Kurulun bilgisine sunarsınız. Yoksa "basın yazdı, filandan duydum, böyle demiş" diye, insanların şeref ve haysiyetini rencide edici davranışlarda bulunamazsınız; bu kürsü, onun için bir ortam değildir; bu kürsüyü, insanların şeref ve haysiyetini karalamak için kullanamazsınız. Buna, ne Sayın Başkanlık müsaade eder ne Yüce Genel Kurul müsaade eder.

Hepinize saygılar sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Başesgioğlu.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, o zaman, bu soruşturma komisyonlarını niye kuruldu ?

BAŞKAN –  Sayın Genç, oraya gider, cevaplandırırsınız efendim.

V. — ÖNERİLER (Devam)

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)

1. — Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP Grubu önerisi (Devam)

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önerileri ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım; bu arada, karar yetersayısını arayacağım.

Bu arada, ben de, Başkanlık olarak, bir hususu, yine, bilgilerinize sunmak istiyorum: İktidar grubunu oluşturan partilerimizin milletvekili sayısı 350. Sanıyorum, yüzde 60 kapasiteyle çalışırlarsa, her zaman Genel Kurulda gerekli çoğunluğu -toplantı yetersayısını- sağlamış olurlar. Bu konuda, zaman zaman bazı arkadaşlarımızın yorulduğunu ve burada, öneriler doğrultusunda alınan kararlar sebebiyle çalışmaların aksadığını biliyoruz. Ümit ederim ki, bundan sonra bu aksamalar olmaz.

Bu arada, muhalefet de, zaman zaman, karar yetersayısı ve toplantı yetersayısı hakkını kullanmaktadır. Elbette ki, bu, onların en doğal hakkıdır; İçtüzükten kaynaklanan hakkıdır. Bu hakkı, ben, her zaman uygulayacağım, gözeteceğim.

Ancak, bir hususu daha belirteyim: Muhalefet, İçtüzükteki engellemelerden ziyade, Genel Kurulda, Anayasamızın 96 ncı maddesinde ve İçtüzüğümüzde belirtilen yetersayıda sayın üyeyi burada hazır bulundurursa, amiyane tabiriyle, iktidara gol atma imkânını elde eder; ama, bugüne kadar, bu imkânı elde etme yönünde bir çaba göstermediğini de belirtmek isterim.

Öneriyi okutup oylarınıza sunuyorum :

Öneriler :

1. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Dİğer İşler" kısmının 9 uncu sırasında yer alan 368 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 6 ncı sırasına, 10 uncu sırasında yer alan 173 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına, 11 inci sırasında yer alan 205 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına, 12 nci sırasında yer alan 216 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu sırasına, 13 üncü sırasında yer alan 421 sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu sırasına, 15 inci sırasında yer alan 426 sıra sayılı kanun tasarısının 11 inci sırasına alınması önerilmiştir.

BAŞKAN – Evet, öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.

2 nci öneriyi okutuyorum:

2. Genel Kurulun 6.6.2000 Salı günü 15.00-19.00, 20.00-23.00 saatleri arasında çalışması, 9.6.2000 Cuma ve 16.6.2000 Cuma günleri, 7.6.2000 Çarşamba, 8.6.2000 Perşembe, 13.6.2000 Salı, 14.6.2000 Çarşamba ve 15.6.2000 Perşembe günleri 14.00-19.00, 20.00-23.00 saatleri arasında çalışması, 9.6.2000 Cuma ve 16.6.2000 Cuma günlerinde de kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi; 6.6.2000 Salı ve 13.6.2000 Salı günleri sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek bu birleşimlerde de kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi, 7.6.2000 Çarşamba ve 14.6.2000 Çarşamba günleri de sözlü soruların görüşülmemesi; Genel Kurulun, 6.6.2000 Salı günü gündemin 3 üncü sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması, 7.6.2000 Çarşamba günü 376, 329, 330 sıra sayılı kanun tasarılarının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması, 8.6.2000 Perşembe günü 368, 173, 205 sıra sayılı kanun tasarılarının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması, 9.6.2000 Cuma günü 216, 421, 426 sıra sayılı kanun tasarılarının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması; tasarı ve tekliflerin görüşülmesinde soru-cevap işleminin 10 dakikayla sınırlandırılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

İçtüzüğün 37 nci maddesine göre verilmiş, iki adet, doğrudan gündeme alınma önergesi vardır; ayrı ayrı okutup işleme alacağım ve daha sonra oylarınıza sunacağım.

Birinci önergeyi okutuyorum :

IV. —BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

5. — Bolu Milletvekili Mustafa Karslıoğlu'nun, Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/447) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/203)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile 78 ve 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde değişiklik yapılması hakkında, 1.2.2000 tarih ve 9618 sayıyla vermiş olduğum kanun teklifimin, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasını talep ediyorum.

Gereğini bilgilerinize arz eder, saygılar sunarım. 28.3.2000

Mustafa Karslıoğlu

Bolu

BAŞKAN – Teklif sahibi olarak, buyurun Sayın Karslıoğlu. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

MUSTAFA KARSLIOĞLU (Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 28.3.1983 tarih ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile 78 ve 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifimin, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınması hakkında vermiş olduğum önerge üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ayrıca, bu sabah saat 05.41'de meydana gelen ve merkez üssü Çankırı İli Çerkeş İlçesi olan depremde yaşamını yitiren yurttaşlara Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı, sabırlar diliyor ve yaralananlara da acil şifalar diliyorum. Ayrıca, böyle doğal afetlerden ülkemizi, ulusumuzu, hatta dünya insanını ve dünya uluslarını esirgemisini Yüce Allah'tan diliyorum.

Bilindiği gibi, 17 Ağustosta bölgemiz büyük bir deprem felaketi yaşamıştır; ama, deprem felaketini yaşamadan önce de, Marmara'nın yeniden yapılanması lazımdı. Şöyle ki: İstanbul, Bursa ve Düzce arasındaki üçgende, Düzce dışında yoğun bir yerleşim, yoğun bir sanayi ve yoğun bir insan yerleşimi vardı. Düzce, bu yoğunluğu rahatlacak, ayrıca, Anadolu'dan gelen insanların da bu bölgede yerleşimini sağlayacak özellikleri taşıyan bir ilçeydi; fakat, 12 Kasım depreminden sonra, başta Yüce Meclisimizin ve 57 nci hükümetimizin takdirleriyle Düzcemiz il olmuştur. Biraz buruk da olsa, böylelikle, bir il olma özelliğini kazanmıştır. Ben, bu yönde, Parlamentomuza, 57 nci hükümetimize, bakanlarımıza, Başbakanımıza ve başbakan yardımcılarımıza şükranlarımı sunuyorum.

Şunu kesinlikle belirtmek istiyorum: Bolu'da, Abant İzzet Baysal Üniversitesi var. Abant İzzet Baysal Üniversitesinin kuruluşunda, büyük, hayırsever işadamı, Devlet Üstün Hizmet Madalyasıyla ödüllendirilmiş rahmetli İzzet Baysal'ın büyük emeği vardır; ben, onu, tekrar rahmetle ve minnetle yâd etmek, anmak istiyorum; fakat, burada bir üniversite olmasına karşın, sanki iki üniversite var gibi bir başlangıç oluşmuştur. Düzce'de de fiilî bir üniversite kampusü oluşmuştur. Burada, üniversite kampusünün seçildiği alan, gerçekten, bugün, Türkiye'de ve belki de dünyada, çok ideal bir üniversite kampus alanıdır; bir yerinde güzel bir akarsu var, etrafı ormanla çevrili, binlerce dönüm bir yer. Deprem bölgesinde olmamıza karşın, bu, zce'nin yerleşim alanının 9 kilometre dışında, çok güzel bir yerdir ve ayrıca, yıllardır burada birçok fakülte öğretim vermektedir.

Kısaca, size, bu yönde bir bilgi vermek istiyorum: Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesine bağlı olarak, ilimizde, yani, Düzce İlinde, Tıp Fakültesi, Orman Fakültesi, Teknik Eğitim Fakültesi, Düzce Meslek Yüksekokulu, Düzce Sağlık Meslek Yüksekokulu, Akçakoca Meslek Yüksekokulu, Akçakoca Turizm İşletmeciliği Otelcilik Yüksekokulu ve Düzce Sağlık Bilimler Enstitüsüyle eğitim verilmektedir.

Ayrıca, Tıp Fakültesine bağlı bir araştırma ve uygulama hastanesi bulunmaktadır. Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu da, bu bölgeye, öğrencinin barınma sorununu halledecek düzeyde yurtlar yapmaktadır ve birçok yurdumuz depremlerden zarar görmüştür ve yenileri de planlanmış, yapılacaktır.

Ayrıca, Bolu Abant Üniversitesi, 35 profesör, 30 doçent, 145 yardımcı doçent, 136 öğretim görevlisi, 41 okutman, 171 araştırma görevlisi ve 18 uzman olmak üzere, toplam 576 akademik personel ve 505 idarî personelle faaliyetine devam etmektedir. Bunlardan 12 profesör, 11 doçent, 61 yardımcı doçent, 52 öğretim görevlisi, 10 okutman, 54 araştırma görevlisi ve 2 uzman olmak üzere, toplam 202 akademik personel ve 186 idarî personel, Düzce'deki fakülte ve yüksekokullarda görev yapmakta olup, öğretim elemanı sıkıntısı da bulunmamaktadır. Biliyorsunuz, şu anda Düzce'den İstanbul'a 1,5 saatte, Ankara'ya da 2 saat ilâ 2 saat 15 dakikada rahatlıkla ulaşılmaktadır. Bilindiği gibi, Düzce, tamamen TEM yolu ağındadır. Ayrıca, D-100 karayolunda iyileştirme çalışmaları yapılarak, rahat ulaşım sağlanmaya çalışılmaktadır.

Biz, şimdi, Düzce'yi bir eğitim ve kültür kenti haline dönüştürürsek, bu şekilde ülkemize de büyük bir katkı sağlamış olacağız. Zaten, Marmara Bölgesi, insan yoğunluğu, yerleşim alanı yoğunluğu yaşamaktadır. Böylelikle de Anadolu'ya doğru bir başlangıç sağlanmış olacaktır. Zaten, bugün, orada -az önce de belirttiğim gibi- fiilî bir üniversite vardır, sizlerin de katkısıyla bu fiilî üniversitemiz resmî bir karakter kazanacaktır.

Ben, destekleyeceğinizi umuyor, katkılarınızdan dolayı teşekkür ediyor, hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Karslıoğlu.

Sayın Ersoy Özcan, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Özcan, süreniz 5 dakika.

ERSOY ÖZCAN (Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Düzce İlinde yeni bir üniversite kurulmasına ilişkin kanun teklifinin doğrudan gündeme alınmasıyla ilgili olarak söz almış bulunuyor; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, Çankırı İli ve çevresinde olan deprem dolayısıyla hayatlarını kaybedenlere Yüce Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyor, bir daha böyle felaketlerin ülkemizde görülmemesini Yüce Allahımızdan niyaz ediyorum.

Düzce İli, 17 Ağustos ve 12 Kasım depremlerini yaşamış, yaklaşık 300 000 nüfuslu, Orhan Gazinin komutanlarından Konuralp Beyin Osmanlı topraklarına kattığı, Batı Karadeniz Bölgesinde, İstanbul-Ankara otoyolu ve D-100 karayolunun tam ortasında, 1 065 kilometrekarelik bir yüzölçüme sahip, 12 Kasım depreminden sonra sizlerin teveccühüyle 81 inci il olmuş bir vilayetimizdir.

Geçmişi çok eskilere dayanan Düzce, 16 ncı Yüzyıldan itibaren gelişmeye başlamış, konaklama ve pazar işlevli küçük bir yerleşim alanı halindeyken, 19 uncu Yüzyılda, özellikle pazara yönelik bitkisel üretimin yaygınlaşması ve ovanın iskân edilmesiyle, çevresindeki kırsal alanların ticaret ve yönetim merkezi durumuna gelmiştir.

Başta orman ürünleri olmak üzere, gelişmiş, silah, otomotiv yan ürünleri, elyaflı çimento, ilaç ve tekstil gibi sanayi dallarında belirli bir istihdamı olan; tarım ürünlerinden, başta fındık ve tütün olmak üzere, mısır, çeltik, buğday, meyve, sebze gibi tarım ürünü girdileri yüksek olan bir ilimizdir.

Kültür ve bilim alanındaki gelişiminde büyük rol oynayan, Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesine bağlı, Düzce Tıp Fakültesi, Düzce Orman Fakültesi, Düzce Teknik Eğitim Fakültesi, Düzce Meslek Yüksekokulu, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Akçakoca Meslek Yüksekokulu, Akçakoca Turizm ve Otelcilik Yüksekokulu olmak üzere, 3 fakülte, 4 yüksekokul ve 1 enstitüden oluşan yükseköğretim kurumları mevcuttur. Şu anda 4 000'in üzerinde öğrenci Düzce'de öğretim görmektedir. Kurulacak Düzce üniversitesi, Düzce'yi çağımıza taşıyacak bir kültür ve bilim şehri olmasını sağlayacaktır.

Yükseköğretimde ulaştığımız okullaşma oranı, yaklaşık yarısı açıköğretimde olmak üzere, yüzde 27 civarındadır. Bu sayı, gelişmiş ülkelerdeki yüzde 37'ye varan oranlarla karşılaştırıldığında, ne kadar yetersiz kaldığımızı göstermektedir. Yeni bir bin yılda, bilgi ve yüksek teknoloji çağında, dünyadaki bütün ülkeler yükseköğretimi yaygınlaştırma ve geliştirme çabası içerisindedirler. Ülkelerin varlıklarını sürdürebilmeleri, bilim ve eğitimdeki yarışta elde ettikleri dereceyle ölçülmektedir.

Düzce İlindeki mevcut fakülte ve yüksekokulların bulunduğu 5 000 dönümlük kampus alanındaki binalar, yer ve zemin bakımından sağlam arazi üzerine kurulduğundan, depremden hiçbir zarar görmemiştir. Fakülte kampus binaları, bağımsız yeni bir üniversiteye kifayet edecek biçimde planlanmış olup, çok yeterli bir altyapıya sahiptir.

17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 tarihleri, Düzce'nin karabasanı diye adlandıracağımız büyük felaket tarihleridir. Bu tarihlerde Düzce öyle bir sarsılmıştır ki, altüst olmayan hiçbir şey kalmadı; canlarımızı, dostlarımızı kaybettik. Kaybettiklerimize Yüce Allah'tan rahmet diliyorum. Binlerce insanımız sakat kaldı; evi barkı yıkılmayan kalmadı, fabrikalar ve işyerleri yıkıldı. Daha bir yıl öncesinde, Türkiye'nin iki metropol kenti arasındaki önemli bir şehri, bölgesinin kültür, eğitim, sağlık, ticaret ve sanayi merkezi olan güzel Düzce, yerle bir oldu, şu anda tarla halinde. Başta, Yüce Türk Devleti ve Milleti olmak üzere, dünya ülkeleri, felaketin ilk dakikalarından itibaren Düzcelinin yanında yerlerini almıştır. Düzceliler adına devletimize, milletimize ve bütün dünya ülkelerine sonsuz şükran, minnet duygularımızla teşekkürü bir borç biliyorum.

Düzce, depremle tarla haline gelmiştir; ama, yok olmamıştır. Eskisinden daha modern, insanca yaşamaya uygun bir Düzce'yi, Allah'ın izniyle kuracağız. Eksik olmasın, devletimiz yanımızda. Sosyoekonomik ve kültürel alanda yeniden yapılanma için hükümetimizin, acil destek kapsamındaki çalışmaları hızla devam etmektedir. Sizler, Düzce'yi il yaptınız, müteşekkiriz. Yeterli altyapı potansiyeli bulunan ilimizde üniversitenin kurulması, yöremizin ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmasında baş rol oynayacaktır.

İl yaptınız, Düzce'yi üniversite şehri de yapın; Düzce insanının geleceğini aydınlatacak olan Düzce üniversitesini bize kazandırın; Düzcelilere moral verin, onları onurlandırın.

Hepinize, tekrar saygılar sunar, beni dinlediğiniz için teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Özcan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

İkinci önergeyi okutuyorum :

6. —Nevşehir Milletvekili Mükremin Taşkın ve İsmail Çevik'in, Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/424) doğrudan Gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/204)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifimizi 28.12.1999 tarihinde Başkanlığınıza verdik. Ancak, 45 gün geçmesine rağmen, kanun teklifimiz, ilgili komisyonda görüşülmemiştir.

Meclis İçtüzüğünün 37 nci maddesi gereğince, kanun teklifimizin doğrudan Meclis Genel Kurul gündemine alınması hususunda gereğini arz ederiz.

Kanun teklifimiz ekte sunulmuştur.

Saygılarımızla. 28.3.2000

Mükremin Taşkın İsmail Çevik

Nevşehir Nevşehir

BAŞKAN - Önerge sahibi sıfatıyla Sayın Mükremin Taşkın; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakika Sayın Taşkın.

MÜKREMİN TAŞKIN (Nevşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Nevşehir'de Damat İbrahim Paşa üniversitesi kurulması için daha önce teklif ettiğimiz Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifimizin, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre, doğrudan Meclis gündemine alınması hususunda söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Önce, Çankırı İlimiz ve çevresinde meydana gelen depremden dolayı milletimize geçmiş olsun diyorum; ölenlere Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı, yaralananlara da acil şifalar diliyorum. Allah, milletimize böyle bir felaketi bir daha göstermesin.

Nevşehir, Anadolu'nun orta yerinde tarih boyunca birçok medeniyete beşik olmuş, 5 660 kilometrekare yüzölçümlü, 287 000 nüfuslu, dünyada başka benzeri olmayan tabiat harikası peribacalarının bulunduğu mütevazı bir ilimizdir.

Nevşehir ve Nevşehirlinin büyük istek ve dileklerinden biri, Nevşehir'de Damat İbrahim Paşa üniversitesinin kurulmasıdır.

Üniversiteler, dünyada iki amaç için kurulurlar: Birincisi, bulundukları bölgeyi ekonomik ve sosyal olarak kalkındırmak için; ikincisi de, bilim ve kültür yönünden kalkındırmak için.

Bunları göz önüne aldığımızda, Nevşehir, ekonomik gelişmesini tamamlayamamış bir ilimizdir. Nüfusun yüzde 60'ı tarımla uğraşmaktadır. Turizm, ikinci sektördür. Sanayi ve buna dayalı istihdam alanı olmadığından, göç veren illerimizden biri durumundadır. Bundan önceki nüfus sayısı 289 000 iken, son sayımda nüfusun 287 000'e düştüğü görülmüştür. Göç sonrası, büyük şehirlerin etrafı gecekondu çemberiyle çevrilirken, göç veren illerde bıkkınlık, ümitsizlik ve ilk fırsatta başka yerlere gitme psikolojisiyle güvensizlik meydana gelmektedir; işsizlik had safhadadır.

Türkiye'ye gelen her 100 turistin 96'sının uğradığı bir il olmasına rağmen, turizmdeki yanlış yapılanmadan dolayı, hakkı olan payı alamamaktadır. Peribacaları, Damat İbrahim Paşa Külliyesi, yeraltı şehirleri, hanlar ve kervansaraylarla tam bir kültür ve tabiat harikası olan Nevşehir, UNESCO tarafından dünya kültür mirasına kaydedilmiş, kültür ve turizm beldesi ilan edilmiştir. Kapadokya ("beyaz atlar" ülkesi olarak da isimlendirilmiş) açıkhava müzesi, oyma kiliseleriyle de bir tarih hazinesidir Nevşehir.

Halen yöremizde 12 500'i Turizm Bakanlığı belgeli, 5 000'i belediye belgeli olmak üzere 17 500 turistik yatak kapasitemiz vardır.

İlimizdeki havaalanı uluslararası ölçülerde olup, karayolu ağı da iyi durumdadır. Ankara'ya 294 kilometre olan ilimizin komşu illerle ulaşımı son derece gelişmiştir ve Kayseri, Niğde, Aksaray, Kırşehir İlleriyle yakın teması vardır.

Her yıl, birçok meslekî kongre ilimizde yapılmaktadır. Bu faaliyetlerin yürütülmesi için gerekli modern kongre salonlarımız vardır.

Nevşehir'de, halen Erciyes Üniversitesine bağlı İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi, dört yıllık Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu, yine, dört yıllık Sağlık Meslek Yüksekokulu faaliyettedir.

Üniversite için 9 000 dönümlük bir arazi tahsis edilmiş olup, bu arazi üzerine, Nevşehir Üniversite Yaptırma ve Yaşatma Vakfı tarafından 3 modern bina yapılmıştır. Şehiriçinde, başta eski Sağlık Meslek Lisemiz olmak üzere, birçok bina hizmete hazır haldedir. Sağlık Meslek Lisesi, halen, Erciyes Üniversitesi tarafından kullanılmaktadır. Kurulacak yüksekokullar için de, ilçelerde, hazır binalar bekletilmektedir.

Bunun yanında, öğretim elemanlarına lojman olacak binalarımız hazır durumdadır.

Öğrencilerin barındırılması için, Kredi ve Yurtlar Kurumunun bir yurdu faaliyettedir. Kredi ve Yurtlar Kurumuna da 97,5 dönümlük bir arsa devredilmiştir. 1 000 kişilik bir yurt yapımı projelendirilmiştir.

Dünyada bazı şehirler sadece üniversite şehridir. Hepimiz, bunun örneklerini biliriz. İngiltere'de, Fransa'da, Amerika Birleşik Devletlerinde bunun örnekleri vardır. İşte, Nevşehir de, bu şekilde, bir üniversite şehri olması gereken şehirlerimizin en önde gelenidir. Avrupa Birliğine ve dünyaya yetişebilmenin yolu eğitimdir, bilgi transferidir; onun için, kalkınmış ülkelerde üniversite sayısı fazladır, üniversitelilik oranı da yüksektir.

Nevşehir'in üniversiteye kavuşması, siz değerli milletvekillerimizin desteğine bağlıdır. Destek verdiğinizde, Nevşehir olarak sizlere minnettar kalacağız ve diyoruz ki "her ile bir üniversite" sloganıyla, Türkiye, üniversitelerle dolmuş bir ülke olsun.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum, desteğinize şimdiden teşekkür ediyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Taşkın.

Nevşehir Milletvekili, Sayın İsmail Çevik; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

İSMAİL ÇEVİK (Nevşehir) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bu sabah Çankırı ili ve ilçelerinde ve Çubuk'ta meydana gelen depremden dolayı hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifa, yakınlarına sabır diliyorum.

Sayın milletvekilleri, İçtüzüğümüzün 37 nci maddesine göre, Nevşehir'e kurulmasını istediğimiz Damat İbrahim Paşa Üniversitesiyle ilgili kanun teklifimizin doğrudan gündeme alınmasıyla ilgili talebimiz hakkında söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Nevşehir İli, çevresiyle birlikte 287 866 nüfus ve 5 660 kilometrekarelik yüzölçüme sahip bir ilimizdir. İlimizde turizm, tarım, oto alım-satımı ve kısmen tekstil ve diğer alanlarda faaliyet olmasına rağmen, ilimizi, genel olarak, turizm ve tarım sektörü ayakta tutmaktadır.

Bölgemizde bulunan kültür ve tabiat varlıklarının korunması maksadıyla sanayi alanlarında kısıtlamaya gidilmesi, mevcut alanların çeşitli derecelerde SİT alanı olarak belirlenmesi, ilimizin sanayileşme yoluyla kalkınma şansını büyük ölçüde kaybettirmektedir. SİT alanları yüzünden, birçok vatandaşımız, kendi evinin önünden bir taşı dahi yerinden kaldıramaz haldedir. Bunun sonucu olarak da, halkımız, devletimizle karşı karşıya gelmekte, mahkeme kapılarında sürünmektedir. SİT alanlarının belirlenmesi konularında, acil olarak, Kapadokya yöresine ait mevzuatlar yeniden gözden geçirilmelidir.

Orta Anadolu'nun şirin beldelerinden birisi olan Nevşehir, mevcut durumuyla, dışa göç veren bir il konumundadır. Son nüfus sayımındaki rakamlar, bu durumu belgelemektedir.

Nevşehir'in ekonomik ve kültürel kalkınmasını sağlayacak olan tedbirler:

İlimizde acil olarak bir üniversitenin kurulması, organize sanayi projesinin hayata geçirilmesi, tarıma dayalı sanayi ile hayvancılığa işlerlik kazandırılması ve turizmde, bölge halkının istifade edebileceği şekilde altyapının oluşturulabilmesi için gerekli teşvik ve proje desteğinin sağlanması gerekmektedir.

Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; ilimiz, turizm bölgesi olması nedeniyle, kurulacak bir üniversitede, başta öğretim elemanı, öğrenci ve diğer personeli barındırabilecek durumdadır. Ülkemizde daha önceden kurulan üniversitelerin mevcut durumları dikkate alındığında, ilimizde kurulacak bir üniversitenin, çok kısa bir zaman içerisinde, ülkemizin saygın üniversiteleri arasındaki yerini alacağından kuşkumuz yoktur.

Sayın milletvekilleri, hepinizin de çok yakından bildiği üzere, ülkemizdeki üniversitelerin büyük çoğunluğunun Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük illerde toplandığı görülmektedir. Bu durum, gerek öğrenci gerek şehir açısından birtakım güçlükleri de beraberinde getirmektedir. Son yıllarda açılan üniversiteler, kısmen de olsa, merkeziyetçi anlayıştan kurtulmaya başlanıldığının bir göstergesidir. Bu durum, gelecek açısından oldukça ümit verici bir gelişme olmasına rağmen, yetersizdir. Bugün, yeni üniversiteler açılmasına karşı olanlar, dünyadaki örneklerine bakmalılar. Ülkemizde her yıl 1,5 milyon gencimizin üniversitede okumak için müracaat ettiği, üniversite kapılarında beklediği bir gerçektir. Her yıl, binlerce gencimiz, sadece okumak maksadıyla yurt dışına gitmekte, milyonlarca dolar heba edilmektedir. Bu yüzden, en yakın zamanda, yeni üniversitelerin açılması gereği ortadadır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, devam edin.

İSMAİL ÇEVİK (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; saydığımız gerekçelerle, Yüce Parlamentoya sunmuş olduğumuz kanun teklifimizin tarafınızca desteklenmesini talep ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çevik.

Sayın Elkatmış, bir isteğiniz mi var efendim?

MEHMET ELKATMIŞ (Nevşehir) – Söz istemiştim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET ELKATMIŞ (Nevşehir) – Sayın Başkanım, ben de söz istemiştim; yalnız, İçtüzük müsait olmadığından yerimden konuşmama müsaade ettiğiniz için size teşekkür ediyorum.

Nevşehir'e, gerçekten de bir üniversite gerekli. Arkadaşlarımızla birlikte, bir kanun teklifi hazırlayalım dedik; ancak, arkadaşlarımız, bana haber vermeden, kendileri imzalamışlar ve vermişler. Ben de ayrı teklif vermek mecburiyetinde kaldım. Önümüzdeki günlerde, benim verdiğim teklif de gündeme gelecektir.

Arkadaşlarımızın verdiği bu teklife aynen katılıyorum.

Takdir edersiniz ki, bir ülkenin ve bir ilin kalkınması için üniversitelerin büyük fonksiyonu vardır; o ilin, o ülkenin, kültürel, sosyal ve ekonomik yönden kalkınmasına, üniversitelerimiz büyük katkı sağlamaktadırlar. Onun için, aslında, doğru olan, her ile bir üniversite kurulmasıdır; ancak, maalesef, ülke şartları buna müsait olmadığından, her ile bir üniversite kurulamıyor. Gönlümüz bunu arzu ediyor. Bundan dolayı da, her milletvekilimiz, kendi iline bir üniversite kurulması için teklif vermiştir; bunları da, bugün olduğu gibi, zaman zaman görüşüyoruz.

Ancak, bir üniversite kurulabilmesi için de, birtakım şartların gerekli olduğunun idraki içerisindeyiz. Özellikle, üniversite kurulması için, o ilin, tarihî ve kültürel özelliği, konumu önemli ve altyapısının hazır olması gerekiyor. Nevşehir İlimizi ele aldığımızda, bu şartların hepsi de Nevşehir için geçerlidir, vardır.

Tarihî ve kültürel özelliğe geldiğimizde, Nevşehir, çeşitli kültür ve medeniyetlerin yaşadığı bir merkez konumundadır. Kapadokya bölgesi, UNESCO tarafından da, kültür ve turizm beldesi, merkezi olarak tespit edilmiştir ve ilan edilmiştir. Roma, Selçuklu, Osmanlı medeniyetlerinin bütün eserlerini Nevşehirimizde görebiliriz. Ayrıca, son beş altı yıldır, gerek ulusal gerekse uluslararası birçok toplantı, seminer, kongre, bilimsel ve ekonomik toplantı Nevşehir'de yapılmaktadır; çünkü, Nevşehir'de bunun altyapısı mevcuttur, turistik bir belde olması dolayısıyla.

Komşu illerimiz de –arkadaşlarımız da ifade ettiler– yakındır, 70 kilometre, 80 kilometre mesafededir; 100 kilometreyle Kayseri, bize en uzak ildir. O konuda da Nevşehir, öğretim elemanı yönünden avantajlıdır.

Altyapı meselesine gelince: Şu anda, Nevşehirimizde, Erciyes Üniversitesine bağlı olarak, İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi, Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksek Okulu ile Sağlık Meslek Yüksek Okulu vardır. Bütün bunların binasını Nevşehir Halkı yaptırmıştır. Ayrıca, bunların dışında bir bina da hazır bulunmaktadır; ancak, Erciyes Üniversitesi Senatosu, burada bir fen ve edebiyat fakültesi açılması için karar verdiği halde, bu, YÖK'te beklemektedir; binası da, tam tekmil, hazır beklemektedir. Bütün bu masrafları, 2 trilyon liranın üzerindeki bir masrafı Nevşehir Halkı yapmıştır; kendilerine buradan teşekkür ediyorum. 9 000 dönüm de arsası vardır ayrıca. Arkadaşlarımın da belirttiği gibi, 500 kişilik bir yurt halihazırda vardır; yeni bir yurt yapılması için de 100 dönümlük bir arsa tahsis edilmiştir.

Diğer konularda... Turistik olarak 17 000 yatak kapasitesi vardır. 47 adet turistik belgeli -bunlardan 43 tanesi de yıldızlı olmak üzere- otel, 81 adet pansiyon, 69 otel ve motel vardır. Yani, altyapısı da tamamen vardır.

Geçenlerde de buradan çıkan bir kanunda, maalesef, Nevşehir, kalkınmada öncelikli bölgeler içerisinde olmasına rağmen, olağanüstü hal kapsamına alınmamıştır; yani, bir yerde ceza görmüştür. Hiç değilse üniversite kurulması kabul edilmek suretiyle ve Türkiye'ye matbaayı ilk defa Nevşehirli Damat İbrahim Paşanın getirdiği de hesaba katılarak, hiç değilse onun hatırasına, bu teklifin kabul edilmesini arz ederim.

Başta zatıâliniz olmak üzere, değerli arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Elkatmış.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.

VII. —KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER

1. — Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

BAŞKAN – Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Yok.

Bir sefere mahsus olmak üzere müzakeresi ertelenmiştir .

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, bir dakika evvel, görüşülmesi önerisini kabul ettiler; şimdi niye oturmuyorlar?!

BAŞKAN – Sayın Güven, ben İçtüzüğü uyguluyorum.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun, Kadastro Kanunu, Devlet Memurları Kanunu, Harcırah Kanunu ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı, 190 Sayılı Genel Kadro Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

2. — Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun, Kadastro Kanunu, Devlet Memurları Kanunu, Harcırah Kanunu ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı, 190 Sayılı Genel Kadro Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/619, 1/592, 1/622) (S. Sayısı : 401) (1)

BAŞKAN – Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu...

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN – ...oylarınıza sunacağım; karar yetersayısını arayacağım. Oylamayı, elektronik cihazla yapacağım.

Sayın milletvekilleri, oylama için 5 dakikalık süre vereceğim. Sisteme giremeyen arkadaşlarımız oy pusulalarını Başkanlığa göndersinler. Oy pusulasını gönderen arkadaşların isimlerini burada okuyacağım ve teyidini alacağım.

Vekâleten oy kullanacak sayın bakanların da, yine, aynı süre içerisinde hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve imzasını havi oy pusulasını Başkanlığımıza göndermelerini rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan "kabul" dersek, okunmasını kabul mü edeceğiz, ret mi edeceğiz; yani "kabul" dersek, okunur mu, okunmaz mı?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, raporun okunup okunmamasını oylarınıza sunuyorum; okunmasını kabul ediyorsanız "kabul" oyu, etmiyorsanız "ret" oyu...

Sayın Güven, siz, yıllardır grup başkanvekilliği yapıyorsunuz...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, bir daha açıklarsanız, daha iyi olur diye düşündüm; yoksa, ben biliyorum da...

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır; raporun okunmaması kabul edilmiştir.

Tasarının tümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Oğuz Tezmen; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika efendim.

DYP GRUBU ADINA OĞUZ TEZMEN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çankırı ve Ankara'nın Çubuk İlçesinde meydana gelen deprem dolayısıyla hayatlarını kaybeden vatandaşlarıma Tanrı'dan rahmet dileyerek sözlerime başlamak istiyorum; yaralanan vatandaşlarımıza da acil şifalar temenni ediyorum.

Türkiye, ülkemiz, bir yıldır, gerçekten, çok acı doğal olaylarla mücadele etmek durumunda. Bu talihsiz gelişme inşallah sondur. Yaralılara acil şifalar diliyorum. Hükümetin de, maddî kayba uğrayan vatandaşlarımızın bu kayıplarını süratle telafi etmesini ümit ediyor ve bekliyoruz. Bunun da takipçisi olacağımızı burada ifade etmek isterim.

Şimdi, ülkemiz, özellikle 2000 yılının başından başlamak üzere bir stabilizasyon programı uyguladı. Bu program, IMF ve Dünya Bankasının desteğiyle yürürlüğe konan bir programdır.

İstikrar programı, aslında, ülkedeki harcama fazlalıklarını kısarak kamuda meydana gelen dengesizlikleri gidermek ve bunun sonucunda da enflasyonu düşürmek hedefine yöneliktir. Tabiî, Meclise gelen yasaların da, bu hedefle tutarlı olması gerekir; çünkü, normal koşullarda makul olan öneriler, yasa teklifleri, stabilizasyon programlarının uygulandığı dönemlerde ertelenmesi gereken ya da farklı ölçüler içinde değerlendirilmesi gereken teklifler haline ya da öneriler haline dönüşür. Şimdi, burada da, tipik bir örneğini yaşıyoruz.

Gerçekten, Türkiye'de, bir stabilizasyon programı, istikrar programı dolayısıyla herkes belli fedakârlıkları taşıyor. Ekvergiler dendi, deprem vergisi dendi, mevcut vergilerin oranları artırıldı; tepeden tırnağa her şeyin vergisi yeniden düzenlendi, yükseltildi. Ekvergilerle, cep telefonuyla konuşandan, faiz geliri elde eden... Katma Değer Vergisine tabi mal alan herkes payını aldı ve gerçekten de, herkes, bu enflasyon inşallah düşer düşüncesiyle, sineye çekmek ve bu gelişmeleri izlemekle yetinmek durumunda kaldı.

Şimdi, bu stabilizasyon programı, herkese sıkıntı yüklerken, kamu kesimi ne yapıyor diye bakmamız lazım: Türkiye'de çeşitli vesilelerle dile getiriyoruz -hemen hemen her konuşmamda, bu ekonomiyle ilgili konularda dile getirmeye çalışıyorum- gerçekten de, uygulanan stabilizasyon programının çok ciddî bir handikabı var; o da, programda kamu harcamalarını azaltmaya yönelik, kamu israfını kısmayı yönelik radikal hiçbir düzenleme yok; bunun sonucunda da, devletin yayımladığı verilere göre, Türkiye, 2000 yılında kamu açığını yüzde 19,6 seviyesine çıkarmak durumunda; yani, ülke 100 gelir topluyorsa 119,6 harcıyor.

Şimdi, ülkede, herkesin sıkıntı çektiği, çiftçinin malını pazarlayamaz, üretim yapamaz hale düştüğü bir ortamda, esnafın, gerçekten, çok ciddî finansman sıkıntıları içinde olduğu, satışlarını yapamaz durumda olduğu bir noktada, acaba, kamunun, ülkenin imkânları ötesinde harcama yapmasını kabul etmek mümkün mü? Yapılması gereken, aslında, öncelikle kamunun, Türkiye'nin imkânları ötesinde yaptığı harcamaları aşağı çekmek. Ülkede, her alanda ciddî bir kaynak israfı olduğu gözükmekte; kamunun tüm harcama temposu, herhangi bir kısıtlamaya tabi tutulmadan, bütün hızıyla devam etmekte.

İngiltere'de 10 000 taşıtın olduğunu, tüm Japonya'da 11 000 makam arabası olduğunu düşünürseniz, Türkiye'de ne olmasını beklersiniz; çok daha aşağılarda olmasını beklersiniz; çünkü, Türkiye, adam başına düşen 2 878 dolar millî geliriyle ayakta durmaya çalışan bir ülke. Türkiye, kişibaşına düşen millî gelir dikkate alındığında, İngiltere'nin millî gelirinin yaklaşık onda 1'i seviyesinde; ama, Türkiye'deki makam arabası sayısına baktığınız anda, 82 000 kamu taşıtı olduğunu görüyorsunuz; 82 000_

O zaman, şunları düşünmek lazım: Acaba, Türkiye, verimli çalışan insandan zorla kaynaklarına el koymak suretiyle aldığı fonları, bürokrasinin, devletin çarkları içinde heba etmekle mi meşgul? Bir taraftan da "enflasyonu indireceğiz, herkesin fedakârlık etmesi lazım" diyoruz. Herkesin fedakârlık etmesi için, önce kamunun fedakârlığından başlamak lazım.

Hepiniz hatırlarsınız, geçen depremde de, 17 Ağustos depreminde de, çok ciddî bir kara delik olduğu ifade edilen Sosyal Sigortalar Kurumunun, Bağ-Kurun finansman açıklarını kapatmak üzere emeklilikte yapılan değişiklikleri, yaş hadlerini 58-60'a çıkaran yasayı görüşüyorduk. Orada da, bakan tarafından "deniz bitti" ifadesi kullanıldı. Gerçekten de, ciddî sıkıntılar da gözüküyordu; ama, bir baktık, mevcut tasarının altına 18 800 yeni kadro eklenmiş. Getirilen yasa tasarısına da bakıyoruz, gerçekten, Türkiye'de, kamu kesimi, yeni kadrolar ihdas etmeyi, yeni insanları alarak kamu harcamalarını artırmayı bütün hızıyla sürdürüyor. Türkiye'nin, belki, sağlık alanında ihtiyacı vardır, sağlık hizmetleri yetersizdir; bunu, hepimiz kabul ediyoruz. Türkiye'nin daha fazla doktora, daha fazla hastaneye, daha fazla hemşireye, ebeye ihtiyacı vardır, ebesi olmayan köyler var. Geçtiğimiz dönemde çalışanlar merkezlere gelmeye başlamışlar. Gerçekten de, sağlık alanında ciddî işler var; ama, yapılması gereken, acaba, zaten, hantal, vatandaşa hizmet veremez halde bulunan bir yapıyı sürdürmek ve bunu, yeni kadrolarla, bu israfı, buradaki verimsizliği takviye etmek, daha yeni verimsizliklerle takviye edip, vatandaşın zaten son noktasında olduğu bir yerde yeni kaynaklar tahsis etmek mi; yoksa, sağlık hizmetlerini yeni bir konsept içerisinde ele alarak yeniden tanımlamak mı?

Türkiye, aslında, bundan beş altı sene önce, Dünya Bankası destekli bir program başlatmıştı. Bu programla, mevcut hastaneler, sağlık işletmeleri haline dönüşecekti. Bu demekti ki, hastaneler, orada bulunan doktorlar ve yöneticiler tarafından, bir ticarî işletme gibi işletilecek; ihtiyacı varsa, doktor alacak, hemşire alacak; ama, kendi yağıyla kavrulacak. Devlet, hizmetten yararlanmak isteyen kişiye kaynağını tahsis edecek; faturası, ya devlet tarafından ödenecek ya da bu hizmet, piyasa koşullarıyla, vatandaş tarafından ya da sigortalı tarafından satın alınabilecekti. Şimdi, bakıyoruz, bundan hiç eser yok. İsraf, aynen sürüyor; yeni kadrolarla, yeni, bürokratik yapıyı güçlendirici ilave kadrolarla, vatandaşın sırtındaki kambur gitgide ağırlaştırılıyor.

Gelen her yasa tasarısında şunu çok iyi düşünmemiz lazım: Gelen kanun tasarısının, Türk toplumuna, Türkiye Cumhuriyetindeki vatandaşa yükleyeceği bedel nedir? Kanun getiriyoruz; tamam, ihtiyaç var, ihtiyaçlar sonsuz, her alanda ihtiyacımız var. Yeni otoyollara ihtiyacımız yok mu; var. Her şeye ihtiyacımız var; ama, biz, bunu nasıl finanse edeceğiz, bunu neyle ödeyeceğiz, nasıl ödeyeceğiz, buna yeterli kaynağımız var mı? Kaynağımız varsa, yapalım, daha da güçlendirelim; ama, yoksa, o zaman çok iyi düşünmek durumundayız. Harcama artırıcı her tasarıyı, her teklifi, üç kere düşünmek durumundayız. Türkiye, artık, enflasyonu indirme konusunda bir irade oluşturduysa, gelen her türlü tasarının da bu iradeyle uyumlu halde olması lazım; ama, burada, 37 517 yeni kadro ihdas ediliyor, daha sonra, önünüze gelecek, emniyet teşkilatı için 10 000 yeni kadro ihdas edilmekte. Hangi dönemde yapılıyor bunlar; bunlar, Türkiye'de yeni bir istikrar programının uygulandığı dönemde meydana geliyor. Kamu açığı dolayısıyla enflasyon artıyor; çünkü, kamu açıklarının finansmanında ciddî sıkıntılar olduğu için, Türkiye, enflasyonu uzun yıllardır aşağıya indiremiyor. O zaman, şunu beklememiz lazımdı: O zaman, bu kamu açığını azaltıcı harcama reformunu getirmek lazımdı, harcamaları aşağıya çekici önerilerin gelmesi lazımdı. Bunlar gelmiyor, yeni kadrolarla, fillerin yanına bir fil daha getiriyorsunuz, o filler biraz daha vatandaşın cebinden çeksin kaynağı diye. Bu kadroları verdiğimiz zaman, sağlık hizmetleri çok mu iyi hale gelecek; hayır, eski hamam eski tas olacak. Onun için, yapacaksak, gelin, şu sağlık hizmetlerini yeni bir anlayışla reforme edelim, daha doğru dürüst hizmet verebilir bir işletme haline gelsin, rekabet olsun, vatandaş daha iyi hizmet verene gitsin. SSK hastanelerini de özelleştirelim, onları da sağlık birimi haline getirelim, işletmesi haline getirelim. Bu hizmet birimleri, bu hizmet işletmeleri birbiriyle rekabet eder hale gelsin, kaynaklarını da rasyonel kullansın, gelirini giderini kendi bünyesi içinde ayarlasın, dengelesin; buna bir başlamak lazım, ne zaman başlanacak buna? Onu bir kenara koyuyorsunuz, devamlı, biraz daha vatandaşa yeni bir kambur üstüne kambur daha getiriyorsunuz ve sonra diyorsunuz ki: "Türkiye, enflasyonu yenecek." Böyle, enflasyon falan yenilmez, yenilmiyor da. Çıkan rakamlara, aslında dikkat etmek lazım. Rakamlar, çıkan son endeksler, aslında kendimizi kandırdığımız noktasında geliyor. Bir de üstüne üstlük bunlar gelecek, bunlar da yeni yükler getiriyor, kamu açığını yeniden artırıyoruz. Nasıl azalacak bu enflasyon? Yani, düşünün ki, cebinizde 100 000 lira varsa ya da 100 milyon liranız varsa, en çok 100 milyon lira harcamanız lazım ki açık vermeyesiniz, sıkıntıya girmeyesiniz. Zaten, 100 milyonu olan adam 120 milyon harcıyor; biz, bir taraftan, diyoruz ki: "Harcamayı biraz daha artırmamız lazım." Peki, bu harcama artışını, kim, nasıl?.. Yeniden piyasalara çıkıp borç alacağız. Bu yöntemle, biz, enflasyonu falan indiremeyiz. Türkiye, stabilizasyon programında çok ciddîyse, herşeyi dondurup, tüm harcamaları dondurup, en azından şu bir iki yılda enflasyonu aşağıya indirdikten sonra, yeniden belki gevşetmesi lazım, birtakım şeyleri daha sonraya ertelemesi lazım. Bunlar yapılmıyor, yeni harcamalar, yeni yükler getiriliyor, ondan sonra da "Türkiye, enflasyonu yeniyor, gayet iyi yönetiliyor, Meclis çok iyi çalışıyor" diyoruz. Acaba, bu çalışma, ülke yararına mı diye düşünmemiz lazım. Apar topar çıkarılan kanunlar yeni yükler, yeni kamburlar getiriyorsa, o zaman, belki bunlara bu Meclisin dur demesi lazım. Hepiniz gidip görüyorsunuz, vatandaşlar, kendi yağlarıyla kavrulmaya çalışan esnaf, çiftçi, küçük işletme sahipleri, KOBİ'ler gerçekten ciddî sıkıntı içindeler. Bunun finansmanını biz onlardan isteyeceğiz. O zaman, bir kere daha düşünüp, bu işi bir yerde kesmemiz lazım sayın milletvekilleri.

Bir de, tabiî, kanun yapım tekniği açısından hızlı çalışıyoruz, gerçekten bazı çevreler bize övgülerde bulunuyor; ama, benim söylemek istediğim şey şu: Bizim, bu yasal süreci daha verimli ve kamu yararına dönük çalışır hale getirmemiz lazım.

Bir de, bu kadrolara ilişkin olarak, muhalefet şerhinde de belirttiğimiz gibi, gerçekten çok ciddî usulî hatalar yapılmakta. Şimdi, size, Anayasadan ve İçtüzükten bir iki madde okuyacağım.

Anayasanın 91 inci maddesinde -hepsini okumuyorum- "Yetki kanunları ve bunlara dayanan kanun hükmünde kararnameler, Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonları ve Genel Kurulunda öncelikle ve ivedilikle görüşülür" deniliyor.

İçtüzüğün 90 ıncı maddesinden bir bölümü okumak istiyorum: "Türkiye Büyük Millet Meclisi ancak bir kanunla kanun hükmünde kararnameleri reddedebilir, aynen veya değiştirerek kabul edebilir. Kanun hükmünde kararnameler diğer bir kanun hükmünde kararname ile de değiştirilebilir veya yürürlükten kaldırılabilir.

Kanun hükmünde kararnameler, varsa değişiklikleriyle birleştirilerek bütünüyle görüşülür; bölünerek, ayrı metinler haline getirilerek kanunla değişiklik yapılamaz."

Biz şimdi ne yapıyoruz; 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyi, bu Meclis kabul etmeden, İçtüzüğe aykırı olarak işleme alıyoruz, komisyonlarda görüşüyoruz ve şimdi, Genel Kurulda, bu Kanun Hükmünde Kararnamede, tümü görüşülmeden, kanunla değişiklik yapıyoruz -İçtüzüğün 90 ıncı maddesi burada- ve Başkanlık da bunu işleme koyuyor, görüştürüyor. İçtüzüğün bu kadar açık seçik ihlali, Anayasanın bu kadar açık seçik ihlali, hukuk devletinde kabul edilebilir bir olay değil. Biz, bu kanun hükmünde kararnameleri... Çok fazla sayıda değişiklik yapılmış, çok hacimlidir, bunların altından kalkılmaz... O zaman oturup, bunların ne şekilde kabul edilebileceğine ilişkin bir model geliştirmek lazım.

Şimdi gelen şeylere bakıyoruz, İçtüzüğe açıkça aykırı. 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararname onbeş sene önce çıkarılmış, Meclis değiştirmemiş, kabul etmemiş, şimdi, burada bir kısmını değiştiriyoruz. Peki, bu Meclis, yarın, 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyi reddederse ne olacak?

Bir de, Meclis, 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyi benimsememiş, bu konuda tercihini ortaya koymamış. Biz ne yapıyoruz burada, İçtüzüğün, açıkça, mümkün kılmadığı bir şeyi, mümkün hale getiriyoruz ve ondan sonra da diyoruz ki: "Çok iyi çalışıyoruz..."

Türkiye Büyük Millet Meclisinin kendisi hukuka saygı göstermek durumunda. Türkiye Büyük Millet Meclisi, kendi hukukunu, Anayasasını ciddîye almaz, o kanun hükmünde kararnameler Mecliste görüşülmeden, İçtüzüğün ve Anayasanın gerekli hükümleri dikkate alınmadan değişiklikler yaparsa; o zaman vatandaştan, kırmızı ışıkta durmasını da bekleyemeyiz, vergisini zamanında ödemeyen insanları da eleştirme hakkımız olmaz. Onun için, Türkiye Büyük Millet Meclisi, önce, hukuka kendisi saygı gösterecek, ondan sonra vatandaştan bekleyecek. Bunu yapmadığımız takdirde, kamuoyuna karşı da saygınlığımızı koruyamayız değerli arkadaşlar. Onun için Başkanlıktan dileğim, bu konuyu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OĞUZ TEZMEN (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan.

... ciddî bir şekilde ele alsın, bu tür olayları, bu Mecliste gündeme getirmesinler.

Hükümet, 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyi getirsin, bütün gruplar olarak elbirliğiyle görüşelim, kabul edelim, yasalaştıralım, ondan sonra gerekli değişiklikleri yaparız; ama, bu yapılmadan, burada bir oldubittiye ya da hukukun ihlaline göz yummamız mümkün değil. Yarın buna uymazsak, ertesi gün başka şeylerle de karşı karşıya kalabiliriz. Fevkalede önem verdiğim bir konudur. Bu işi ciddî biçimde ele almak lazım, yoksa, yarın, bunlar, mahkemelerden, Anayasa Mahkemesinden de döner, hepimiz sıkıntıya gireriz.

Bu duygularla, hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tezmen.

Anavatan Partisi Grubu adına, Afyon Milletvekili Sayın Halil İbrahim Özsoy; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika efendim.

ANAP GRUBU ADINA HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, merkez üssü Çankırı ve ilçelerinde meydana gelen, can ve mal kaybına sebep olan depremden dolayı milletimize Anavatan Grubu adına geçmiş olsun diyorum, vefat edenlere Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, 401 sıra sayılı Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Kuvvetinde Kararnamenin değişikliği; ayrıca, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına bağlı Devlet Su İşlerine alınacak güvenlik görevlileri ve en önemlisi de, uzun zamandan beri beklediğimiz, öncelikle görüşülmesini arzu ettiğimiz Sağlık Bakanlığına bağlı kadro ihdas kanunu ve atamalarda getirilen zorunlulukları ihtiva eden ek maddeleri havi bir kanun tasarısını görüşüyoruz.

Bu kanun tasarısı üç bölümden ibaret. Birinci bölüm, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünü ilgilendiriyor. Hepinizin bildiği gibi, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, 3045 sayılı kanunla kurulmuş ve Başbakanlığa bağlı olarak çalışmaktadır. Genel Müdürlük, bölge müdürlükleri, tapu sicil ve kadastro il ve ilçe müdürlükleri olarak görev yapmaktadır. Bu hiyerarşik düzen içerisinde, yapılan çalışmalarda denetimin sağlanması için bölge kontrolörlükleri kurulmuş ise de, bugüne kadar pek faydalı olamamıştır. Bu kanun tasarısıyla, işte, yerinde, hızlı bir denetimi sağlayabilmek için, işlerin doğru yapılabilmesi için ve bu meslek grubunun bazı töhmetlerden uzak tutulabilmesi için denetim ve denetim yardımcılarına ihtiyaç olduğu tespit edilmiştir ve ihtiyaç kadar denetim ve denetim yardımcısı ihdası istenmektedir. Bu denetim ve denetim yardımcısı olacakların özlük hakları, harcırahları ve alınış şekilleri kanun tasarısının maddelerinde belirtilmektedir.

İkinci olarak, özellikle ikinci bölümde, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına bağlı Devlet Su İşlerinin, ülkemizin bazı yörelerinde, özellikle Kars, Ağrı, Şanlıurfa ve Balıkesir'de olmak üzere, bazı kurum ve kuruluşlarına yeteri kadar güvenlik görevlisi alınması zarureti hâsıl olmuştur. Özellikle baraj, tünel ve bazı kurum ve kuruluşların güvenliği açısından bu istek yerindedir, gereklidir ve verilmesi lüzumludur diye düşünüyoruz.

Benim asıl üzerinde durmak istediğim, Sağlık Bakanlığının kadro ihdası ve bu ihdas maddeleriyle beraber getirilen, atamalardaki bazı hususiyetlerdir; bunu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, 1991'e kadar, sağlık meslek liselerinde okuyan çocukların, son karneleri verilmeden evvel kadroları da okullara gönderilirdi ve çocuk, daha diplomasını almadan yurdun neresinde görev yapacağını az çok bilir, mezuniyetten sonra da atamalar gerçekleştirilirdi. 1991'den sonra, yanlış politikalar yüzünden bunlar alınmadılar ve 1994'e kadar da kadro verilmedi. 1994'te bir miktar verilen kadroyla, o arada kurslardan yetişmiş kişileri ve sağlık meslek liselerinden mezun olan kişileri sağlık ordusuna kattılar. 1994 ve 2000 yılı; tam altı senedir Sağlık Bakanlığına kadro verilmedi. Yeni açılan, gelişen, teknolojiye ayak uydurmaya çalışan, kalitesini yükseltmeye çalışan sağlık hizmetlerinde büyük aksamalar olmaya başladı, büyük olumsuzluklar olmaya başladı. Bu olumsuzlukların birçok faktöre bağlı olduğunu biliyoruz; ancak, bunların başında da, personel eksikliği gelmektedir.

Bugün, 286 sağlık meslek lisemiz, halen tedrisata devam etmektedir. Bir kısmı 1995'teki hükümet tarafından YÖK'e devredilmişse de, Sağlık Bakanlığına bağlı olarak 286 sağlık meslek lisesi ve orada okuyan 52 464 öğrencimiz vardır.

1994-2000 arasında mezun olup ve bugün, halen, özellikle sağlık memurlarının kahvehane köşelerinde pineklediğini, ebe ve hemşirelerin analarının dizinin dibinde oturduğunu; buna mukabil, hastanelerin, sağlıkocaklarının ve sağlıkevlerinin, bu personelin eksikliği yüzünden kapalı oldunu ve sağlık hizmetlerinin aksadığını, hatta, verilemediğini hepimiz biliyoruz. Bugün, 66 002 sağlık memuru, ebe ve hemşire boşta gezmektedir. Bunlar, diplomalı sağlık meslek lisesi işsizleridir. Bunların 12 714'ü ebe, 33 434'ü hemşire, 19 702'si de sağlık memurudur.

Biz, 55 inci hükümet olarak 1997'de iktidara geldiğimizde, bu eksikliği tespit ederek bir kanun tasarısı hazırladık; Maliye Bakanlığından geçirdik, Bakanlar Kurulundan geçirdik, komisyonlardan geçirdik ve Meclise indirdik. O zamanki tarihle, 16.10.1997 ve 690 sayılı kadro ihdas kanunu tasarısı; fakat, o gün, biliyorsunuz, şartlar bugünkü kadar müsait değildi, azınlık hükümetiydi. Ben, o zaman Sağlık Bakanı olarak, bütün grupların grup başkanvekillerine, sağlıkta yaşanan dramı, trajediyi çok ağır bir şekilde ifade ederek, mektupla bildirdim; gelin, bu kanunun çıkmasına yardım edin dedim. İki muhalefet genel başkanıyla da bizzat görüştüm ve Türkiye'nin içerisinde bulunduğu sağlık hizmetlerindeki olumsuzlukları, gerçekçi olarak, realist olarak, bir bir anlattım; fakat, ikna edemedim. Bu kadar kişinin alınmasına razı olmadılar ve o zaman, bu kanun tasarısı kadük kaldı.

Sevindirici bir şey; Sağlık Bakanlığının çalışmalarıyla, aynı sayıda, aynı meslek grupları da saklı tutularak, kadro kanunu tasarısı bugün önümüze geldi. Bu, devletin sürekliliğini ve o günkü bizim yaptığımız tespitlerin isabetini göstermesi bakımından, güzel bir olaydır. Bu kanunun, mutlaka, ivedilikle, öncelikle ve gereklilikle çıkması gerekmektedir; çünkü, Türkiye'de, gerçekten, sağlık sorunlarının yaşandığı ve özellikle de, sağlık personelinin dağılımındaki adaletsizliğin birçok ağızlara sakız olduğu bir dönemi yaşıyoruz.

Evet, Türkiye'de 1981'de, hekimlere, özellikle pratisyen ve uzman hekimlere Mecburî Hizmet Kanunu çıkarılmıştır. 1995'te pratisyen hekimleri, daha sonra da uzman hekimleri bu Mecburî Hizmet Yasasından muaf tuttular; yani, kanunu askıya aldılar. 1995'ten sonra, güneydoğudan ve doğudan, özellikle batıya ve büyük şehirlere büyük akın oldu. Ondan sonra, ne yaptıysak, ne kadar çaba harcadıysak, o boşalan yerleri dolduramadık. Birçok alternatifleri, Bakanlar Kurulunda, 55 inci hükümet zamanında da düşündük. Kimine para verelim, daha fazla verelim, kimine eskisi gibi TUS imtihanında puan verelim şeklinde birçok önerileri getirdik; fakat, bunların hepsinin daha evvel denendiğini ve başarı sağlamadığını gördük ve biz de, eğer zamanımız olsaydı, 55 inci hükümet bildiğiniz sebeplerden düşürülmeseydi, bu Mecburî Hizmet Yasa Tasarısını Yüce Meclise getirecektik.

Bu kanun tasarısıyla, birçok uzman, pratisyen hekim, 5 000 ebe, 12 000 hemşire, 12 000 sağlık memuru, diyetisyen, psikolog vesaire gibi meslek gruplarından, eksik olan meslek gruplarından sağlık personeli, Sağlık Bakanlığının bünyesine katılacaklar, sağlık ordusuna katılacaklar, sağlık hizmetlerinde özverili çalışan diğer arkadaşlarının yanına katılacaklar; ama, bu katılanlara, özellikle kalkınmada öncelikli yörelerde iki sene çalışma mecburiyeti, yeni uzman olanlara da, kalkınmada öncelikli yörelerde bir sene çalışma mecburiyeti getirilmektedir ve doğrudur; çünkü, Türkiye'nin şartları... Artık, doğu ve güneydoğuya başka özendirici tedbirler de getirsek, personel eksikliğini tamamlamamız mümkün olmayacaktı.

Bugün, Türkiye'de, 1961'de kabul edilmiş, 1963'te Muş'un Varto İlçesinde hayata geçirilmeye başlanmış 224 sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Kanun halen yürürlüktedir. O gün bugündür istismar edilmiş olabilir, dejenere edilmiş olabilir; ama, köylünün, kırsal kesimde yaşayan insanların sağlık hizmetlerini, yalan yanlış da olsa, ağır aksak da olsa yürüten 5 604 sağlıkocağı, buna bağlı 11 044 sağlıkevi halen vardır; ama, bakıyorsunuz, personel eksikliğinden dolayı, bunların bir kısmı ya tam bir hizmet veremiyor ya da kapalı durumdadır. Öyle çelişkiler yaşanıyor ki, karşıdaki evde, anasının dizinin dibinde, 1995, 1996, 1997, 1998, 1999 yılında mezun olmuş, 2000 yılında mezun olacak ebe ve hemşirelerimiz oturuyorlar, pencereden karşıdaki sağlıkocağına bakıyorlar. Karşıdaki sağlıkocağında ise, ebe yok, hemşire yok, hizmetler yürümüyor. Başka ülkelerde, yetişmiş eleman sıkıntısından dolayı, olmadığından dolayı bu aksaklıklar oluyor; ama, bizde, yetişmiş eleman da var, çalışacağı fiziksel alan da var, teknoloji de var, her şey var; ama, kadro yok. Bakanlık, eli kolu bağlı bir şekilde bekliyor ve sağlık hizmetlerini gereği şekilde yürütemiyor. Onun için, Anavatan Partisi Grubu olarak, bu tasarıyı sonuna kadar destekliyoruz.

Doğru Yol Partisinin çok değerli sözcüsü, bir konuyu dile getirdi "hastanelerin özerkleştirilmesine veya özelleştirilmesine, artık, bir yerinden başlanmalıdır" dedi; doğrudur. Türkiye'de, 1989'dan beri, sağlık hizmetleri sorgulanmaktadır; hizmet alan da, hizmet veren de, Bakanlık da bunu sorgulamaktadır. Bugüne kadar, hizmet veren sağlık personelinin özlük haklarını halledememişiz, ekonomik sıkıntılarını giderememişiz, yeni teknolojileri istedikleri zaman emirlerine amade edememişiz. Öbür taraftan, fizikî yetersizlikler had safhadadır. Bir reform tasarısı getiriyorsanız ve onun başarılı olmasını istiyorsanız, altyapısını mükemmelen yapmanız gerekir. İşte, altyapıda fizikî mekân, teknoloji yanında personel eksikliğini de tamamlamanız gerekir.

1998'de, 55 inci hükümet zamanında "kişisel sağlık sigortası" adı altında, hem hastanelerin özerkleşmesini hem de genel sağlık sigortasıyla herkese sağlık güvencesini sağlamak için kanun tasarısını Meclise getirdik. Yine aynı kader; azınlık hükümetinden dolayı, muhalefet partilerinin itirazı nedeniyle çıkaramadık. Bugün de, Sağlık Bakanlığı, aynı konuda "sağlık sandığı" adı altında çalışmaktadır.

Ben, Sağlık Bakanlığına bu çalışmalarında başarılar diliyorum. Bu yasanın, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğümüze, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğümüze ve Sağlık Bakanlığımıza, ülkemize, sağlık teşkilatına hayırlı olmasını diliyorum. Senelerdir kadro çıkacak diye bekleyen ebe, hemşire ve sağlık memuru arkadaşlarımıza da gözünüz aydın diyor; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özsoy.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Çorum Milletvekili Melek Denli Karaca; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

MHP GRUBU ADINA MELEK DENLİ KARACA (Çorum) – Sayın Başkan, Meclisimizin saygıdeğer üyeleri; Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının Sağlık Bakanlığımızı ilgilendiren bölümü hakkında, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve şahsım adına konuşmak üzere huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan evvel, bugün vuku bulan ve 2 vatandaşımızın da ölümüne sebep olan depremde, ölen vatandaşlarımızın yakınlarına başsağlığı ve yaralı olan vatandaşlarımıza da acil şifalar diliyor; ayrıca, Cenabı Hakkın, bu ve bu kabil afetlerden memleketimizi ve milletimizi korumasını niyaz ediyorum.

Sayın üyeler, şimdi, mevzua geçiyorum. Bu tasarının görüşülmesi, Türkiye’nin, memleketimizin çok hassas ve çok önemli bir meselesinin de, öncelikli olarak, bir nebze çözüme kavuşturulması anlamına gelmektedir. Zira, bir toplumu ayakta tutan en önemli yatırım, insana yapılan yatırımdır. Bu yatırımın iki önemli unsurundan birincisi, insanın eğitimi, diğeri ise, sağlığıdır. Sosyal devlet olmanın temel niteliklerinden biri de, bilindiği gibi, kişinin beden ve ruh sağlığı içerisinde yaşama hakkının bulunması ve bu hakkının da devlet tarafından güvence altına alınmasıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sağlık, insanın doğumundan ölümüne kadar geçen süreci ilgilendirmektedir. Tabiî, beden, ruh ve çevre sağlığı bir bütün olarak düşünülmektedir. Sağlık alanına yapılacak her hizmet, atılacak her adım, Türk insanını güçlü kılacak ve istikbale hazırlayacaktır. Bu bağlamda, sağlık hizmetleri sınıfına çeşitli unvanlardan 37 517 kadro ihdasının öngörülmesi, yerinde bir tedbir ve son derece isabetli bir çalışmadır. Esasında, 81 vilayetimizin 2000’li yıllar için ihtiyacı olan sağlık personeli, bu sayının çok fazla, kat kat üzerindedir.

Ayrıca, şu hususu da belirtmekte fayda vardır: İnsan sağlığına yapılan hizmet, bir ekip, bir kadro işidir. Her ne kadar sağlık hizmetlerinin motor gücünü hekimler teşkil ediyor ise de, hizmetin kalitesi, devamlılığı, nihaî neticeye varılabilmesi, eksiksiz bir ekibin ve kadronun mevcudiyetini gerektirmektedir. Bir sağlık kuruluşunun hizmetlerinin mükemmelliği, bireylerinin en iyi şekilde faydalanabilmeleri, o kuruluşun doktoruyla, hemşiresiyle, ebesiyle, teknisyeniyle, memuru, hastabakıcısı ve hatta, müracaat görevlisiyle eksiksiz personele sahip olmasıyla mümkündür. Bugün hemen hemen büyük yerleşim bölgelerinin dışındaki tüm sağlık kuruluşlarında eksik personelle hizmet verilmeye çalışılmaktadır ki, bu şekilde vatandaşlarımızı memnun etmek, kaliteli hizmet ve hizmetin devamlılığını sağlamak mümkün değildir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bir tıp doktoru olarak, otuz yıllık meslek hayatımın büyük bir bölümünü Anadolu insanıyla iç içe geçirdim, onların ıstıraplarını yakinen gördüm, çaresizlikleri ve imkânsızlıkları onlarla birlikte yaşadım; modern hastane binalarında ihtiyacın çok altında personelle hizmet verilme mecburiyetinde kalındığına şahit oldum; oldum ki, aynı durum halen de devam etmektedir.

Diğer taraftan, bugüne kadar süregelmiş yanlış, popülist politikalar neticesinde, memleketimizin en küçük yerleşim bölgelerine bile açılmış bulunan sağlık meslek liselerinden mezun olmuş yüzlerce işsiz gencimiz vardır. Mesleklerini icra edebilmek için beklemektedirler. Bunların çoğu fakir aile çocukları olup, güç şartlar altında bu okulları bitirmişler, kısa yoldan hayata atılıp meslek sahibi, iş sahibi olmayı arzu etmişlerdir. Hastanelerimiz ve sağlıkocaklarımızda, eksikliği çok fazla olan doktorların yanı sıra yardımcı sağlık personeline de acilen ihtiyaç duyulurken yüzlerce yardımcı sağlık elemanının işsizliğe terk edilmesi, yıllardır, kadrosuzluğun kaçınılmaz sonucu olarak ıstırap kaynağı olmuştur.

Diğer bir önemli nokta ise, mevcut sağlık kadrolarının, personelin dağılımındaki dengesizliktir; yani, istihdam dengesizliğidir. Küçük yerleşim birimlerinde yaşayan insanlarımız, bu dengesizlik dolayısıyla sağlık hizmetlerinden mahrum kalmaktadırlar; imkânları olanlar ise, büyük kentlere tedavi seyahatleri yapmaktadırlar. Oysa, kapısından dönülen hastaneler veya çare aramak için kilometrelerce uzağa gitmek, sosyal devlet anlayışıyla bağdaşamadığı gibi, Anayasamızın 56 ncı maddesi hükümlerine de aykırı düşmektedir. Söz konusu madde hükmünde "Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler. Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir" ifadeleri yer almaktadır. Bu ifadeler, sosyal devletin gereğidir; ama, biz, bu gereği, bugüne kadar tam olarak hayata geçiremediğimizi görmekteyiz.

Bu kanun tasarısının Meclisimizde kabulüyle, Sağlık Bakanlığı emrine verilecek kadroların kesinleşmesi neticesinde, sağlık personeli dağılımındaki dengesizlik de kısmen giderilmiş olacaktır. En azından, Anayasamızın 56 ncı maddesi doğrultusunda bir düzenleme yapılmış olacaktır. Vatandaşlarımız, personel yetersizliğinden hastane kapılarından ümitsizce dönmeyecekler, çare için ilkel yöntemlere başvurmayacaklar veya büyük şehirlere gelme ihtiyacını duymayacaklardır; devlet hastaneleri, araştırma hastaneleri, sağlık ocakları, sağlıkevleri, gezici sağlık servisleri, poliklinikler daha iyi ve daha kaliteli hizmet verme imkânına kavuşacaklardır. Bunların yanı sıra, ana ve çocuk sağlığı merkezleri, acil servis hizmetleri, ilk yardım servislerinin aktivitesi artacaktır. Kısacası, sağlık personelinin yeterli istihdamıyla, sağlık hizmetlerinin temeli olan koruyucu hekimlik ile tedavi edici hekimlik hizmetleri daha aktif ve daha işler bir hale gelecektir.

Sayın Başkan, sayın üyeler; sağlığa hizmet, geleceğimize hizmettir. Sağlık sektörümüze yapılacak yatırım, sağlık personelinin sayısının artırılması, nitelikli sağlık personelinin yetiştirilmesi, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin geleceği için bir zarurettir, ihtiyaçtır, hem de çok önemli bir ihtiyaçtır. Bu zaruret ve ihtiyacın, hiçbir aksamaya ve savsaklamaya maruz kalmadan, acilen yerine getirilebilmesi, tasarının, Yüce Meclisten çıkıp, yasalaşmasını müteakip, mezkûr kadroların, hemen ve tez elden, vakit geçirilmeksizin, Sağlık Bakanlığının inisiyatifine verilmesi ve ihtiyaç duyulan yerlerde kullanılmasıyla mümkün olacaktır. Oysa ki, şu anda içinde bulunduğumuz uygulama buna mâni teşkil etmektedir; çünkü, yürürlükte bulunan mevzuat ve uygulamalara göre, bu yasa tasarısıyla çıkarılan kadroların kullanılır hale getirilebilmesi, ancak ve ancak, Başbakanlık Personel ve Prensipler Daire Başkanlığı, Devlet Personel Dairesi gibi kurumların incelemeleri sonucunda vardıkları mutabakat kararlarını Başbakanlığa sunmalarıyla mümkündür. Bilahara, Başbakanlık kadroların kullanılmasına müsaade ettikten sonra Sağlık Bakanlığı kullanabilecektir. İşte, bu kabil bürokratik muameleler, hizmetin aksamasına, vatandaşın sağlık hizmetlerinin sürüncemede kalmasına neden olmaktadır. Yine, bu kabil kadroların kullanılabilmesine dair verilen Başbakanlık müsaadesi, bazen ayları, bazen de daha fazla süreleri kapsamaktadır. Bütün bu sebeplere istinaden, bu tarz uygulamalara son verilmelidir ve bu kadro kanunu tasarısı yasalaştığı andan itibaren, Sağlık Bakanlığının, serbest iradesiyle, planladığı şekilde hareket etmesi temin edilmelidir.

Netice itibariyle, sakıncalarına, mahzurlarına temas ettiğimiz Başbakanlığın izin yetkisi kaldırılmalıdır. Bu yasa tasarısını, ihtiva ettiği bu kısıtlayıcı bölümüyle de tenkit ediyoruz ve uygun bulmuyoruz. Zira, Sağlık Bakanlığı gibi insan sağlığıyla ilgili uzman bir kuruluşun kadrolarının nerede, ne zaman ve nasıl kullanılacağı yetkisinin Başbakanlığın iznine tabi tutulmasının, memleketimizin gerçekleriyle bağdaşmadığına; dolayısıyla, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda, bir an evvel ve bekletilmeden, günün şartlarına uygun bir şekilde düzenleme yapılmasının gerekliliğine de inanıyoruz.

Bir başka eleştirimiz de, ÖSYM imtihanıyla kamu kurum ve kuruluşlarına memur alımına, hizmetin öncelik ve özellikleri dikkate alınmaksızın, eczacılar, biyokimyacılar ve diş tabiplerinin de dahil edilmesidir ki, bu da, fevkalade yanlıştır. Yörelerin büyük ihtiyaç duyduğu, insan sağlığıyla ilgili bu tayinlerin bekletilmesine, milletimizin tahammülü yoktur.

Burada, ayrıca, bir parantez de açmak istiyorum. 19 Ekim 1999'da, memur alımı için imtihan yapılmıştır; ancak, aradan on aya yakın bir zamanın geçmesine rağmen, henüz, tek bir tayin dahi yapılamamıştır. Bu yönde, kamuoyunda çok büyük tedirginlikler olduğu, bizlere sürekli yapılan müracaat ve şikâyetlerden anlaşılmaktadır. Sırası gelmişken, bu önemli eleştirimizi de, Yüce Meclise arz etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kadroların kabulüyle bir nebze olsun rahatlayacağına inandığımız, memleketimizin sağlık personeline olan ihtiyacının önemini ve büyüklüğünü, sadece bir ilimizden örnek vererek, rakamlarla ortaya koymak istiyorum. Seçim bölgem olan Çorum İlinde, 24 yıl uzman hekim olarak çalıştım. Çorum, Devlet Planlama Teşkilatının 1996'da yaptığı gelişmişlik sırasına göre, 4 üncü derecedeki iller arasında yer almaktadır; yani, Türkiye'deki gelişmişlik sırasına göre 44 üncüdür; 14 ilçesi vardır; 1997 nüfus sayımına göre, 578 187 nüfusa sahiptir; Türkiye genelinde, nüfus bakımından da 37 nci sıradadır. Çorum'da, 1 hekime düşen hasta sayısı 1 564'tür. Türkiye ortalamasına göre, bu sayının en çok 909 olması gerekirken, Çorum, çok daha fazla hasta sayısıyla, olumsuz bir durumdadır. İstanbul'da 1 doktora 567 hasta düşerken, Çorum'da, bunun 3 katına yakın olması, sağlık personeli istihdamındaki dengesizliği de gözler önüne sermektedir.

İlimizde, Sağlık Bakanlığına bağlı kurum ve kuruluşlarda toplam 4 723 kadro mevcutken sağlık hizmetleri 1 989 personelle yürütülmeye çalışılmaktadır. 2 734 kadronun boş olması, sağlık ocakları başta olmak üzere, yataklı sağlık kurumlarında da hizmetin aksamasına ve hatta tamamen yetersiz kalmasına sebep olmaktadır. İhtiyaç duyulan 2 784 kadronun 1 857'si, sadece, uzman hekim, pratisyen hekim, ebe-hemşire yokluğudur.

İşte, bu, sadece bir ilimizdeki sağlık personeline duyulan ihtiyaçtır. Birinci derecede gelişmiş yerleşim bölgeleri hariç, bütün illerimizde buna benzer tablolar mevcuttur.

Sözlerimi bitirmeden evvel bir konuya daha değinmek istiyorum. 1995 yılında 5048 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle beş yıl süreyle uygulaması ertelenen, bazı sağlık personelinin devlet hizmeti yükümlülüğüne dair 2514 sayılı Kanunun beş yıllık süresi 23.3.2000 yılında dolmuştu. Bu tarihten itibaren, 2514 sayılı Kanun hükümlerinin, günün şartları içerisinde, Bakanlığımızın isteği doğrultusunda iki yıl süreyle tekrar ertelenmesine olumlu bakıyor ve bunu da gönülden destekliyoruz. Zira, memleketini ve milletini seven, vatan toprağının her katresinde yaşayan insanlarımızın sağlık hizmetine ihtiyacı vardır düşüncesiyle hareket edecek olan, millî şuurla bezenmiş, imanlı ve inançlı sağlık personelimizin zorunlu çalışma ortamında değil, gönüllü çalışma ortamında daha faydalı ve başarılı hizmet vereceğine inanıyoruz.

Sonuç itibariyle, adı geçen kanun tasarısının bir an evvel kabulü ve yürürlüğe girmesi için Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak tam destek vereceğimizi Meclis kürsüsünden arz ve ifade ediyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisinin her üyesinin de aynı duygu ve düşünceler içerisinde olduğu inancıyla bu yasanın milletimize hayırlar getirmesini diliyor, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Melek Denli Karaca.

Konuşmanızı o kadar güzel ayarladınız ki, tam çalışma süresinin de sonuna geldik.

Sayın milletvekilleri, saat 20.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyoruz.

Kapanma Saati : 19.00

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 20.00

BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER : Şadan ŞİMŞEK (Edirne), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 105 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

401 sıra sayılı kanun tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VII. — KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2.— Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun, Kadastro Kanunu, Devlet Memurları Kanunu, Harcırah Kanunu ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı, 190 Sayılı Genel Kadro Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/619, 1/592, 1/622) (S. Sayısı : 401) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

401 sıra sayılı tasarının tümü üzerindeki görüşmelerde Doğru Yol Partisi, Anavatan Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisinin sözcüleri görüşlerini belirtmişlerdi; şimdi, Fazilet Partisi Grubu adına, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Mustafa Niyazi Yanmaz... (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

FP GRUBU ADINA MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 401 sıra sayılı yasa tasarısının geneli üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün cereyan eden ve merkez üssü Çankırı-Çerkeş olan depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Kıymetli arkadaşlar, bu yasa tasarısında, Sağlık Bakanlığımıza 37 500 personel verilecek, 37 500 kadro ihdas ediliyor; çok önemli bir konu; hakikaten, ülkemizde sağlık ve eğitim sektörü çok önem arz ediyor ve bundan dolayı insanlarımız, hepimiz bizarız. Böyle önemli bir konuda, gönül arzu ederdi ki, Sayın Sağlık Bakanımız burada bulunsunlar, bizleri dinlesinler ve fırsatını bulmuşken, sağlık meselesini burada bir operasyona tabi tutalım, meseleleri bir tahlil edelim, kritik edelim; ama, ne yazık ki, Sayın Sağlık Bakanımız buraya gelemediler; bu, üzüntü verici bir durum, inşallah, bu durumlar bir daha tekerrür etmez.

Değerli arkadaşlar, bilindiği gibi, eğitim sistemimizde doktorların yeri çok önemli; yani, ilkokul, ortaokul, lise çağlarında, özellikle, zeki gençlerimiz, zeki çocuklarımız, üniversite giriş sınavlarında da çok başarılı öğrencilerimiz, doktorluğu, eczacılığı ve dişçilik gibi fakülteleri tercih etmekteler; ancak, bir doktorun tüketimden üretime geçmesi, aşağı yukarı yirmibir yıl gibi bir eğitim süresinden geçmekle oluyor. Daha doğrusu, doktorun insanlığa, beşeriyete hizmet vermesi, ancak 30-35 yaşlarında mümkün oluyor.

Değerli arkadaşlar, böyle bir durumda, sağlık sistemimizi, doktorlarımızı daha çağdaş bir yaşam içerisinde, daha çağdaş bir sistem içerisinde görmek hepimizin en büyük arzusu.

Değerli milletvekilleri, 1999 yılında 28 katrilyon olan bütçenin 7 katrilyonu, yani dörte 1'lik kısmı, personel giderlerine harcanmış. Yine, 46,7 katrilyon olan 2000 yılı bütçesinde ise, 9,2 katrilyonla personel giderlerinin karşılanması hedeflenmiştir. Görüldüğü gibi, bütçenin personel giderleri için ayrılan kısmı, oldukça büyük bir yekûn teşkil etmektedir.

Değerli arkadaşlar, biz, personel giderlerinin çokluğundan yakınıyoruz. Şimdi, tabiî, burada belli bir pasta var. Bu pastayı personele pay ederken, eğer personel sayımız çoğalırsa, küçük küçük dilimler meydana geliyor. Burada akılcı olan, rasyonel olan nedir; rasyonel olan şu: Personeli en randımanlı bir şekilde, en verimli bir şekilde kullanabilmek, onlardan o şekilde istifade edebilmek.

Hepimizin malumu olduğu gibi, şimdi, Misakımillî sınırları içerisinde olan, hudutlarımız içerisinde olan bütün topraklar bizimdir ve kutsaldır. Ancak, arkadaşlar, takdir edersiniz ki, bölgeler arasında, bölgelerarası kalkınmışlık farkından dolayı büyük bir uçurum vardır. Dolayısıyla, sosyal altyapısı olmayan, eğitim gibi altyapısı olmayan yerlerde, suyu, elektriği, yolu olmayan yerlerde insanlarımız görev yapmak istememektedirler; bundan da en fazla mağduriyet içerisinde olan, nasibini alan Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimiz. Şimdi, burada, yalnız, buraya gitmek istemeyen personelin, sağlık personelinin suçu yok. Burada, devlet personel rejiminin de iyice masaya yatırılıp, operasyonel bir durum sergilenmesi icap eder.

Değerli arkadaşlar, bu sistemle, biz, sağlık sistemimizi kesinlikle rehabilite edemeyiz, bununla bir yere varamayız. Bunun, bu sistemin ciddî ciddî neşter yemesi lazım. Avrupa standartlarına göre, çok yüksek sayıda bir personel yapılanması gözlense de, hâlâ, sektörlerde eleman eksikliği yüzünden ciddî aksamalar meydana gelmektedir. Bu durumun giderilmesi maksadıyla, kurumlar, sürekli olarak kadro talebinde bulunmaktadırlar. Her gün daha kötüye giden ekonomik göstergeler, hür teşebbüsün önünü tıkamakta, küçük esnaf ve sanatkâra da yaşama hakkı tanımamaktadır. Maalesef, bu durum "devlet kapısı" zihniyetini her gün biraz daha güçlendirmekte, imkânları çok sınırlı da olsa, asgarî yaşam standardını yakalama çabasıyla vatandaşımız, memur olabilmek için her türlü fedakârlığa katlanmaktadır.

Değerli arkadaşlar, öyle bir tüketim toplumu olduk ki, insanlarımız, Türkiye'deki istikrarsız ekonomik yapıdan dolayı, sosyal güvenlik kurumu şemsiyesi altına girebilmek için, kendilerini devlet kapısına atabilmek için var güçleriyle, canhıraşane bir tavır içerisindeler; bu, kendilerinin en doğal hakkı; ancak, Türkiye'de, yarın kaygısı olmadan bir sistemin gelmesi, hepimizin arzu ettiği bir durumdur.

Maalesef, bugün ülkemizdeki en önemli meselelerden biri de, sağlık hizmetlerindeki yetersizliktir; hizmeti verenler de, hizmeti alanlar da, durumdan memnun değillerdir. İnsanoğlunun birincil ihtiyaçlarından olan sağlık alanındaki inanılmaz boyuttaki aksaklıklar, sektördeki kadro talebini her geçen gün artırmaktadır; fakat, buradaki asıl problem, personel eksikliğinden ziyade, bu elemanların ülke genelindeki anormal dağılımından kaynaklanmaktadır. Bu dağılım bozukluğu, özellikle, eğitim ve sağlık alanında kendisini fazlasıyla hissettirmektedir.

Değerli arkadaşlar, biz, aynı zamanda Sağlık Komisyonu üyesiyiz; geçen gün bu konuyu Sağlık Komisyonunda görüşürken, bir komisyon üyemiz aynen şunu söyledi: "Benim ilimde 200 yataklı bir hastane var; fakat, 160 doktor var." Şimdi aynı şeyi söylüyorum; yani, benim ilim Şanlıurfa'da, o batıda olan ilden daha büyük bir Viranşehir var, 108 000 nüfusu var; sevgili arkadaşlar, bir mütehassıs doktor yok; aynı şekilde, Siverek'te, yine 100 000'e dayanan bir nüfus var, bir mütehassıs doktor yok. Bunlar, çok dengesiz dağılımlar. Yani, biri yağlanırken, bir diğeri dağlanıyor. Bunlar, ister istemez, burada gündeme geliyor.

Şu anda Sağlık Bakanımız da karşımızda; ben kendisinden özellikle istirham ediyorum; inanıyorum ki, kendisi de ehil, liyakatli bir insan; Komisyonumuzu da teşrif etmişlerdi; bu işlerin de üstesinden gelecek değerli bir bakanımız; bu konulara ilgi göstereceğine eminim.

Yine, batı memleketlerimizde bir branşta 20'den fazla öğretmen, aynı okulda haftada sadece 2 saat derse girerken, doğuda, bir okulun, müdüründen, öğretmeninden, hatta hizmetlisine kadar bütün görevler, tek bir öğretmen tarafından yapılmaktadır.

Değerli arkadaşlar, burada kastettiğim şey şu: Batının tercih edilir olmasının sebeplerini ortadan kaldırmak icap eder; yani, mahrumiyet bölgelerini daha cazip hale getirmek lazım.

Özellikle sağlık alanında, batıda doktor fazlası bulunmaktayken, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde tam teşekküllü hastaneler dahi, birkaç pratisyen hekimle hizmet mücadelesindedir.

Değerli arkadaşlar, burada Sayın Bakanımızı da bulmuşken, bir diğer konu du şudur: Bizim Şanlıurfa'da 500 yataklı bir hastane inşaatı var -olacak inşallah- 1992 yılında temeli atıldı; bugün 2000 yılı; sekiz yıldır 500 yataklı hastanenin daha yüzde 50'si bitirilmemiş.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin en önemli projelerinden, özellikle yatırıma yönelik en önemli projelerinden biri, GAP Projesi; Şanlıurfa da, GAP'ın merkezi olan bir şehir. Yani, nüfus, şehirde ve kırsal kesimde büyük bir hızla artmaktadır. Yine Şanlıurfa, Türkiye'nin 9 uncu büyük şehri konumuna geldi. Böyle bir ilde, 500 yataklı bir hastanenin olmaması büyük bir kayıp; yıllar öncesinde yapılan ve çok ilkel şartlarda çalışan bir hastane var. Ümit ediyoruz ve temenni ediyoruz ki, bu hastane de, bir an evvel bitirilir ve hizmete açılır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye çapında 1 uzman hekime 2 141 hasta düşmekteyken, bu rakam, doğuda 5 300, güneydoğuda 7 602'dir. Diş hekimine düşen hasta sayısında Türkiye ortalaması 5 453'tür.

Değerli arkadaşlar, diş hekimi konusu, farklı bir konudur. Şimdi, bir hastanede 5 diş hekimi var. Hasta gidiyor diş hekimine, diş bakımı yapılıyor; işte, protez takılması lazım, şu lazım bu lazım... Fakat, diş teknisyeni bulunmadığı için, bu hasta dışarıya sevk ediliyor. Yani, orada 5 diş doktoru atıl halde dururken, hasta, yine, gidiyor, dışarıda protezini yaptırıyor, diğer yapılması gereken birtakım tedavileri yaptırıyor, faturayı getiriyor, devlet ödüyor. O zaman, siz, niye, orada diş hekimlerini istihdam ediyorsunuz?! Doğrusu nedir, rantabl olanı nedir; rantabl olanı, diş hekimiyle birlikte, orantılı olarak, diş teknisyenini de orada istihdam edebilmek.

Türkiye ortalamasında 5 453, Doğu Anadolu Bölgesinde 17 500, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ise 21 500 kişiye 1 diş hekimi düşmektedir. Ülke genelinde yatak başına düşen hasta sayısı 433 iken, bu sayı, doğu ve güneydoğu bölgelerinde 760'ın üzerindedir. Bu bölgelerdeki sektör göstergeleri, ülke ortalamasının yarısı düzeyindedir. Bunun yanı sıra, bebek ve anne ölüm oranları, salgın ve bulaşıcı hastalıklar, sağlık tesislerinin durumu ise çok daha dengesiz bir görünüm sergilemektedir. Bölgeye tahsis edilen kadrolar ya da tayinle bölgeye gelen görevliler, eş durumu, sağlık koşulu ve bunun gibi sebeplerle bir yolunu bulup, batıya kaymakta ve bu da, sektördeki dağılım dengesizliğini oluşturmaktadır. 

Sağlık Bakanlığı, ülke çapında uzun yıllar kadrosuzluk nedeniyle yaşamış olduğu personel sıkıntısını giderme gerekçesiyle, bir kanun tasarısı hazırlamış ve 37 517 yeni kadro talep etmiştir. Bu kadrolar yeni insangücü açısından sevindirici olsa da, sağlık hizmetlerindeki aksaklıkların kadro yaratılmasıyla giderilebileceği anlayışı, aysberkin sadece suyun üzerinde kalan kısmını görmek demektir.

Değerli arkadaşlar, özellikle, yine 57 nci hükümet döneminde, devlet memurluğu sınavı açıldı ve bu sınav yapılalı bir yıl oldu; insanlara kartlar gönderildi "kazandınız" diye; ancak, o insanlar hâlâ işe alınmadı. Hepsi mi; hiçbiri alınmadı. Peyderpey alınacağı söyleniyor; ancak, bugüne kadar hiç kimse alınmamış.

Şimdi, böyle bir devlet memurluğu sınavı yapılmışken, bir de, önümüze, bakanlıkların bu tür kadro ihdasları geliyor.

Şimdi, arkadaşlar, bu alınacak kadrolar, ihdas edilen kadrolar hangi kriterlere göre; biz, bunu bilmiyoruz ki... Devlet memurluğu sınavına girenler mi alınacak; yoksa, yeni baştan imtihana mı tabi tutulacaklar? Yoksa -üzülerek ifade ediyorum ve kimseyi böyle bir töhmet altında bırakmak istemiyorum ama- hangi kriterlere göre alınacağını bilmemiz lazım. Şimdi, burada insanın aklına ister istemez bazı endişeler ve kuşkular geliyor; burada bir keyfîlik mi, bir tasarruf mu söz konusu? Yani, herhangi bir bakanlığı elinde bulunduran gücün tasarrufu mu olacak? Bunun bir vuzuha kavuşturulması gerekir; çünkü, alınan kadro sayısı 37 500'dür.

Arkadaşlar, devlet memurluğu sınavı yapıldı. Ülkede habire personel alımı yapıldığı için hantal bir personel yapısı oluşuyor. Bu 37 500 kişinin alınmasıyla, ben inanıyorum ki, özellikle Sağlık Bakanlığındaki, sağlık sistemimiz kurtulmayacak, altı ay sonra buna yine bir neşter vurulması icap edecektir; çünkü, siz, sağlık personelini rantabl kullanmazsanız, sağlık sistemimize çağdaş bir sistem getirmezseniz, yapabileceğiniz çok fazla bir şey yok. Altını çizerek tekrar vurguluyorum, bu personelin alınmasında ciddî kuşkularımız vardır.

Değerli arkadaşlar, kamu personelinin dengeli dağılımını amaçlayan geçici maddeyle, kalkınmada öncelikli yörelere personel gönderilmesi ve iki yıl geçmedikçe kurum içi ve dışı yer değişikliğinin yasaklanması yolundaki uygulama ve şahsa kadro verilmesi konusuna gelince:

Arkadaşlar, şimdi yeni bir kadro şekli ihdas edildi; çakılı kadro, norm kadro. İlk bakışta çok güzel; ama, mesela, siz, kimsenin gitmediği bir yere norm kadro vereceksiniz; batıdaki de norm kadro; batıdaki, kadroyu boşaltmayınca, doğudaki, batıya nasıl gelecek? Veya, mahrumiyet bölgesinde belli bir süre görev yapan insanın, sağlık sebepleriyle, aile sebepleriyle, çeşitli sosyal altyapı sebepleriyle, başka bir yere geçmesi icap ediyor; oradaki kadro boşalmazsa, bu insan nasıl gelecek? Yani, bu norm kadronun ilk başta kulağa geliş biçimi çok güzel; ancak, ondan sonra uygulamada birtakım sakıncaların olacağı kanaatini taşıyoruz.

Kaldırılmış olan zorunlu hizmet yasasının, personel istihdamıyla adil dağılım sağlamadığı geçmişte kanıtlanmışken, aynı yaptırımları taşıyan bu projenin, sorunu çözmeyeceği açıktır. Kaldı ki, zorla atama ve çalıştırma, insan hakları açısından da doğru bir uygulama değildir. Bu dengesizliklerin ortadan kaldırılmasının tek yolu, bölgedeki yaşam standartlarını insanlık onuruna yakışır normlara taşımak olmalıdır. Mevcut durumun düzeltilmesi için alınacak palyatif tedbirler mutlaka vardır.

Değerli arkadaşlar, burada, özellikle altını çizmek istediğim bir konu var. 2 nci maddede "norm kadro çalışmaları sonucunda -bakın, dikkat edin- Bakanlığın ihtiyaç fazlası olduğu tespit edilen boş kadroları, Maliye Bakanlığının ve Devlet Personel Başkanlığının görüşleri üzerine Bakanlar Kurulunca ihtiyacı olan diğer kamu kurum ve kuruluşlarına tahsis edilir" deniliyor. Acayip bir iş. Burada, kadro ihdas ediliyor, 37 500 kadro talebinde bulunuluyor, ondan sonra şöyle ifade ediliyor, deniliyor ki "ihtiyaç fazlası olan..." Kardeşim, ihtiyaç fazlası olan, ihraç fazlası ürün mü ki?! O zaman, bunun fizibilitesi, ilk baştaki çalışmaları iyi yapılmamış, mutfak çalışması iyi yapılmamış. Siz, 37 500 kişilik kadro talebinde bulunuyorsunuz, sonra da "ihtiyaç fazlası olursa, Maliye Bakanlığının ve Devlet Personel Başkanlığının direktifleriyle başka yere atayacağız" diyorsunuz. Bu, olacak iş değil. Eğer onların öyle bir talebi varsa, onlar da gelirler, buradan alırlar.

Tahsis edilen kadrolarda, özellikle, ciddî manada ihtiyaç duyulan fizyoterapistlerin sayısındaki yetersizliğin yanında, trafik kazalarından sonra ölümlerin yüzde 50'lik kısmının ilk yarım saatte olduğu ve bunun önüne geçebilecek, kazazedeye ilk ve en sağlıklı müdahaleyi yapabilecek paramedikallerin alınmıyor olması... Arkadaşlar, paramedikaller, ilkyardım ambulansında bulunan elemanlar, ambulans teknikerleri. Bilindiği gibi, bizde, özellikle kazalardan sonra ilkyardımlarda el yordamıyla işler yapılıyor, bunlar sonra çok pahalıya ödeniyor; yani, o insanımız için, ülke için çok pahalıya ödeniyor. O ilkyardımın mütehassıs insanlar tarafından yapılması gerekir; bunlar da paramedikaller; yani, ambulans teknikerleri. Biz, burada bunları göremedik.

Yine, tüm Avrupa'da halkın göz sağlığını korumada kullanılan önemli ara elemanlar, optometrisler ve optisyenlerin bu kadrolar içinde yer almadığı görülmektedir.

Değerli arkadaşlar, burada, optometrisler ve optisyenler konusunda da gündemdışı bir konuşma yapmıştım. 1983 yılına kadar, optisyenlik, dört aylık kurslarla oluyordu; fakat, 1983 yılından sonra bu kurslar kesildi. 1993 yılında, Samsun 19 Mayıs Üniversitesinde, Sıvas Cumhuriyet Üniversitesinde ve Muğla Üniversitesinde iki yıllık optisyenlik meslek yüksekokulu bölümleri kuruldu.

Arkadaşlar, bu okullarda çocuklar iki yıl okuyorlar, okullar mezun veriyor; ama, bu çocukların hiçbir yeteneği yok, çalışabilecekleri hiçbir alan yok; yani, iki yıl optisyenlik okulunu okuyan, optisyen olan genç öğrenci, iki yılın sonunda gözlükçü mağazası, optik mağazası açamıyor ve bu insanlar, hiçbir işe yaramıyor. Ara eleman olarak Sağlık Bakanlığına alınmadıkları gibi, diğer gözlükçüler de çalıştırmıyorlar. Bu insanlar, şu anda biçare durumdalar. Bunu, geçen günkü gündemdışı konuşmamda da burada dile getirdim; ancak, ne yazık ki, bu konuya eğilen olmadı.

Yine, Amerika'da, Avrupa'da, Batı ülkelerinde optometrisler var. Şimdi, Türkiye'deki göz doktoru sayısı 2 200. Siz, 65 milyon insanın göz sağlığını 2 200 kişiye ihale ederseniz, bunların üstesinden gelemez. Kırsal kesime göz doktoru ulaşamıyor, göz doktoruna gitmek pahalı. Dolayısıyla, sadece göz kusurlarını kontrol eden optometrisler var.

Biz, bu optometrisleri, ara eleman olarak teşekkül ettirirsek, ben inanıyorum ki, ülkemizde, insanlarımız, göz sağlığı açısından çok daha rahat bir ortama kavuşurlar.

Tüm sağlık sektörünün bir bütün teşkil ettiği ihmal edilmemeli, yüzde 90'lar mertebesinde olan ve her geçen gün artan yurtdışı ilaç hammadde bağımlılığının önüne geçmek için yerli ilaç sektörü korunmalı ve geliştirilmelidir.

BAŞKAN - Sayın Yanmaz, 1 dakika eksüre veriyorum, toparlayınız.

MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Devamla) – Körfez Savaşı sonrasında, kullanılacak Asprin dahi bulamayan Irak'ın durumu, çok önemli bir örnek teşkil etmeli ve bu alanda ciddî yatırımlar yapılmalıdır.

İmalat sektöründe çalışacak elemanların eğitimi ve değerlendirilmesine önem verilmelidir.

Değerli arkadaşlar, bir diğer konu, özellikle Bağ-Kurluların çok mustarip oldukları bir konu; üniversite hastaneleri Bağ-Kurluya bakmamaktadır. Bu da, çok büyük bir önem teşkil etmektedir.

Arkadaşlar, bu yasa tasarısının ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. Gerçekten, önem teşkil eden bir yasa tasarısı; ancak, halen, kafamızdaki, zihnimizdeki bu kuşkular giderilmiş değil; alınan personel, hangi kriterlere göre alınıyor? Bu önemli bir konudur; bu, gelecekte spekülasyona açık olabilir. Sayın Bakanımızın, özellikle bu konuyu bize açıklamasını hassaten kendisinden istirham ediyorum ve hepinizi en derin hislerimle selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yanmaz.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, Bolu Milletvekili Sayın Mustafa Karslıoğlu; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

DSP GRUBU ADINA MUSTAFA KARSLIOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 401 sıra sayılı Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun, Kadastro Kanunu, Devlet Memurları Kanunu, Harcırah Kanunu ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı, 190 Sayılı Genel Kadro Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında, Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Demokratik Sol Parti Grubu ve şahsım adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, kısaca bu konulara değineceğim, daha fazla da, sağlıkla ilgili konulara açıklık getirmeye çalışacağım; çünkü, ben, yirmibeş yıl hekimlik yaptıktan sonra emekli oldum ve milletvekili olarak Meclise geldim. Ayrıca, dokuz sene başhekimlik, iki dönem Türk Tabipler Birliği Bolu Tabip Odası Başkanlığı yaptım; yani, sağlık konusunda epey büyük çabalarım olduğuna inanıyorum.

Önce, Kadastro Kanunu hakkında konuya değineceğim. Görüşülmekte olan bu kanun tasarısıyla, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün taşra teşkilatındaki işlemlerin denetim ve incelenmesinin daha hızlı ve yerinde yapılabilmesi konusundaki ihtiyacı karşılamak üzere, mevcut 45 adet bölge kontrolörlük kadrosu, bu kanunun 5 inci maddesiyle yürürlükten kaldırılmakta, yerine, bu kanunun 4 üncü maddesine ek 2 nci maddeyle Tapu ve Kadastro Denetmeni unvanına sahip kariyer bir meslek grubu oluşturulmakta ve denetmenler ile denetmen yardımcılarının özlük haklarına ilişkin hükümler düzenlenmekte, 45 adet kadro tahsis edilmektedir.

Bu kanunun 7 nci maddesindeki geçici 3 üncü maddeyle de, Bölge Kontrolörü kadrosuna atanmış ve halen bu kadroda görev yapmakta olanlar, başkaca bir işleme gerek kalmadan Tapu ve Kadastro Denetmeni kadrosuna atanmış sayılacaklardır.

Bugün, maalesef, ülkemizde, hâlâ kadastro işlerini disiplinize edememiş durumdayız. Özellikle, gerçi orman kadastrosuna girmekte, ama, orman köylerimizin yüzde 40'ının kadastrosu yoktur. İşte, 2-B uygulaması, orman rejimi içi-orman rejimi dışı gibi konular, belirsizlik ve kararsızlıklar vatandaşımızı rahatsız etmektedir . Bir an önce, Türkiye Cumhuriyetindeki yurttaşlarımızın hepsinin kadastro işlemlerini çok kısa zamanda bitirmemiz lazım. Özellikle, bu kanun da, taşra teşkilatını güçlendirmekte ve vatandaşlarımızın kadastroyla ilgili problemlerine, yerinde, daha etkin bir şekilde çözüm getirmek üzere çıkarılacak bir kanundur ve yerinde bir kanundur; tabiî ki, bunu destekliyoruz.

Ayrıca, bir de, Devlet Su İşleri ve devletin koruma alanları dışında bulunan yerlerde, kurumları koruma görevlisi ihtiyacı olabileceği, ancak, bunların sayılarının çok kısıtlı tutulması ve çakılı kadro olması koşuluyla güvenlik görevlisi istihdamına gerek duyulmuştur. Bu nedenle, görüşülmekte olan bu kanunun 1 inci maddesiyle, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne ve Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce yürütülmekte olan ve Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanun gereğince, etkin bir şekilde korunması gereken bazı yerlere kurulma zorunluluğu olan güvenlik teşkilatının kurulabilmesi ve özel güvenlik görevlisi çalıştırabilmesi amacıyla, 136 adet kadro ihdas edilmiştir. Yani, Devlet Su İşlerinin de, aksayan yönleri, boşlukta kalan yönleri güçlendirilmiş, 136 adet daha güvenlik görevlisi verilmiştir.

Esas, gündemimizde olan Sağlık Bakanlığımızın taşra teşkilatında çalıştırılmak üzere 37 517 kadro verilmektedir. Benden önceki konuşmacılar bu konuya değinmişlerdir. Meclis, özellikle daha önceki Sağlık Bakanımız Sayın Doktor Halil İbrahim Özsoy'un bu deneyimlerinden ve bilgilerinden yararlanmıştır. Ben de, değişik birkaç konuya değinmek istiyorum.

Bilindiği gibi, Anayasamızın 56 ncı maddesi, herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğunu vurgulamakta ve çevreyi geliştirmeyi, çevre sağlığını korumayı ve çevre kirlenmesini önlemeyi, devletin ve vatandaşların ödevleri arasında göstermektedir. Yine, aynı maddede, özetle "Devlet, herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenleyerek, kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından faydalanarak ve onları denetleyerek bu görevini yerine getirir" denilmektedir. Bugüne kadar gerçekleştiremediğimiz, Anayasanın 56 ncı maddesinde yer alan ve esas bu Meclise gelme nedenimi teşkil eden bir konu vardır, o da, sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde yerine getirilmesi için, kanunla genel sağlık sigortası kurulabilir. Nasıl, bu Meclisin, eğitimde fırsat eşitliğini sağlayan ve eğitimi her yere dengeli bir şekilde yaymak için çıkarmış olduğu kesintisiz 8 yıllık eğitim gibi, artık, bir genel sağlık sigortasını da çıkarma günü gelmiştir. Ayrıca, yıllarca Sağlık Bakanlığında başhekim olarak, yönetici olarak görev yapan 43 hekim arkadaşımız vardır; Sayın Bakanım, artık bu genel sağlık sigortasını çıkaralım. Hekim ile hasta, hasta ile hastane arasındaki para ilişkisini kaldıralım. Herkese bir genel sağlık sigortası numarası verelim. Bağ-Kur ile üniversite anlaştı anlaşmadı, yeşil kartlı yattı, ilacını dışarıdan alacaktı içeriden alacaktı, yatarsa hastane karşılayacaktı yatmazsa kendisi alacaktı gibi konulara, insanlarımızı üzen, sıkıntıya sokan konulara son verelim.

Bakın, geçenlerde Berlin'de bir toplantı yapıldı. Burada da gündeme alınan en önemli konu, çağdaş yönetim şekliydi.

Artık, Türkiye'de un var, şeker var, yağ var, helvayı yapalım; yani, bir genel sağlık sigortası çıkaralım, sağlığı tek elde toplayalım ve sorunların bir kısmını da böylece aşmış oluruz.

Bu yasal çerçevede, ülkenin sağlık politikasının geliştirilip, uygulanmasından Sağlık Bakanlığı sorumlu tutulmuştur.

Evet, 18 Nisan 1999 seçimlerinde bizi en fazla yoran konu, insanlar "benim sağlık evime ne zaman ebe gelecek; sağlık ocağıma ne zaman doktor gelecek; benim hastaneme filan uzman ne zaman gelecek" diye sormuşlardır, bunlar, benim karşılaştıklarım; çünkü, ben, başhekimlik yapmıştım. Ben de onlara şöyle demişimdir: "Bu yapılacak seçimlerde eğer istikrarlı bir hükümet çıkarsa, ilk iş olarak, zannediyorum, bu sağlık meselesine el atacaktır; çünkü, sağlık ve eğitim devletin temel görevidir, bu konuda haklısınız."

Bir de benim ilimde -az önce de belirttiğim gibi- yine, rahmetle ve minnetle anacağım hayırsever insan, büyük insan İzzet Baysal Beyefendi, her sene 5 sağlık evi yapmıştır, 1-2 de yeni gelişen mahallelere, merkezîleşen köylere sağlık ocağı yapmıştır; onlarda da ebe, hemşire ve hekim olmaması beni çok üzmüştür ve ben, onlara dedim ki: "İnşallah, biz Meclise gideceğiz, istikrarlı bir hükümet kuracağız ve bu sorunları tek tek çözeceğiz." Biraz geciksek bile, bu tasarının gündeme gelmesi çok yerinde olmuştur.

Bir de yine, Berlin'de yapılan o toplantıda deniyordu ki: "Globalleşme ve küreselleşme fiilî bir durumdur; bunun önüne geçilemez; ama, sosyal devleti yeniden tarif etmek zorundayız, sosyal devleti yeniden donatmak zorundayız." Biliyorsunuz, bugün de, sağlık sorunlarını yüzde 100 çözen hiçbir ülke yoktur; her ülkede sağlık sorunları yine vardır ve sağlık sorunlarına inandırıcı çözüm getirecek partiler seçimleri kazanmaktadır.

Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Bill Clinton'ın ikinci defa daha farklı seçilmesinin nedeni, yaşlıların sağlık giderlerine katılımını asgariye indireceğine söz vermesi ve bunu yerine getirmesidir.

Yine, İngiltere'de, John Major'ın ikinci ve üçüncü defa seçim almasının nedeni, kendisinin halkla beraber oturması, kızının hemşire olması ve İngiltere'de yaşanan sağlık sorunlarına çözüm bulacağına, vatandaşı inandırabilecek şekilde seçim çalışmalarında söz vermesidir.

Bunun yanında, tabiî, Türkiye'de çok önemli yasalar çıkarılmıştır. Kim ne derse desin, biliyorsunuz, 224 sayılı Yasa çıkarılmıştır; ama, işlememiştir. Tabiî, bu yasa ciddî bir şekilde işletilseydi ve çağın gerektirdiği şekilde yorum getirilseydi, zannediyorum, bugün, Türkiye'deki sağlık sorunlarının birçoğu olmayacaktı.

Şimdi, Alma Ata'da yapılan, Dünya Sağlık Teşkilatının düzenlediği "2000 Yılında Sağlık Nasıl Olmalı" konulu toplantıda, birincisi, insanların sağlığının korunması, ikincisi, önlenebilir hastalıkların önlenmesi; yani, koruyucu hekimliğe önem verilmesi, üçüncüsü de, herkesin eşit, insan onurunun kabul edebileceği ve herkese erişebilecek bir sağlık hizmetinin verilebilmesi dile getirildi. Ama, yine de çok mesafe katetmişiz.

Bakın, ülkemizde neler var? Ülkemizde, sağlık hizmeti veren 166 000 yatak kapasiteli 1 191 yataklı tedavi kurumu var. Yataklı tedavi kurumlarının 731'i Sağlık Bakanlığımıza ait olup, ayrıca 6 252 sağlık ocağı -5 644' ü faaliyet göstermekte- 11 751 sağlık evi var. Daha verem savaş dispanserlerimiz, ana çocuk sağlığı merkezlerimiz var; ama, ben, zamanım azalıyor, bu konuları çabuk geçiyorum.

Sağlık Bakanlığımızın 213 938 personeli var. Bu küçümsenmeyecek bir sayıdır. Tedavi hizmetlerinde, 12 569 uzman, 26 459 pratisyen hekim, 2 210 dişhekimi, 988 eczacı, 526 biyolog var; 40 000 hemşire, 38 000 ebe var.

Ben, fakültenin üçüncü sınıf öğrencisiyken, koskoca Çapa Hastanesi İkinci Cerrahi Bölümünde, akşam nöbet tutan bir hemşire vardı; yıl 1966. Bugün, artık, 40 000 hemşiremiz var, 38 000 ebemiz var. Bunlar, küçümsenmeyecek rakamlardır.

Tabiî, bunların dengeli dağılması gerekir. Özellikle, 224 sayılı Yasayı... Yani, koruyucu hekimliği devletin vermesi ve yataklı tedavi kurumlarının da özel kuruluş haline getirilmesi, hekimlerin dengeli dağıtılması gerekir.

Benden önce, Fazilet Partisi Grubu adına konuşan eczacı Sayın Niyazi Yanmaz "Güneydoğu ve Doğu Anadolu'da hekim yok" dedi, birçok büyük merkez saydı. Tabiî, biz de, hekimliğimiz zamanında, sık sık, oralara, geçici görevle rotasyona giderdik; Bolu'da daha fazla dahiliye uzmanı olması nedeniyle, bir aylık, iki aylık rotasyonlara giderdik. Ama, biz, hükümet olarak -zannediyorum Sayın Bakanımız da bunda kararlı- nasıl, eğitimde fırsat eşitliğini sağladıysak, kalkınmada Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da önemli yatırımları başlattıysak, sağlık sorunlarını da çözeceğiz, onda kararlıyız ve bu yönde de çok önemli adımlar atıyoruz.

Bu konuda, tasarıda, norm kadro uygulanması ve zorunlu hizmet şartı dışında, ayrıca, Sağlık Bakanlığı sağlık hizmetleri ve yardımcı sağlık hizmetleri sınıfına dahil kadrolara, 31.12.2002 tarihine kadar açıktan, ilk defa atanacakların, hizmetlerinin ilk dört yılının en az iki yılını kalkınmada öncelikli yörelerde yapmalarını zorunlu hale getirmektedir; uzman ve pratisyen hekimlere, 27.3.2000 tarihinden itibaren, iki yıl süreyle, devlet hizmeti yükümlülüğü uygulanmayacağına -ancak bu süre içerisinde bunların yükümlülük kapsamına alınması hususunda Bakanlar Kuruluna yetki verilmekte- ve uzman ve pratisyen hekimlerin devlet memuriyetine girişinde yeterlilik sınavı şartı aranmayacağına ilişkin hükümler getirilmekte ve Sağlık Bakanlığına yeni tahsis edilen 37 517 adet kadro, ilk defa, yeniden ve naklen atananlar, atandıkları tarih itibariyle iki yıl kurum içi veya kurumlararası yer değişikliği yapamayacaklardır.

Yani, bu tasarı, sadece, Sağlık Bakanlığına belli miktarda personel alımını, yani, doktor, hemşire, eczacı, diş hekimi alımını sağlamıyor; ülke genelinde, sağlık personelinin dengeli bir şekilde yayılmasını da sağlayan yetkiler veriyor.

Gelin, 21 inci Dönem Parlamentosu, bu ülkede bir genel sağlık sigortası çıkarsın diyorum. Yine söylüyorum: Hasta ile hastane, hasta ile hekim arası para ilişkisini kökünden çözelim ve sağlık hizmetlerini disipline edelim, hastaneleri özerkleştirelim; ama, devlet, koruyucu hekimlikte, yani, birinci basamak sağlık hizmetlerinde, ana-çocuk sağlığında görevini tam, hakkıyla yerine getirsin. Zaten, bu yönde birçok altyapı yapılmıştır.

Yine söylüyorum; ben, yıllar boyunca, yirmibeş yıllık hekimlik hayatımda, birçok yasalarla çalıştım. Bu, zorunlu hizmetleri Sağlık Bakanımın dikkatine sunuyorum. Hekim olarak gitmekte zorlandığımız bölgelere atama yapılırken, uzman hekim arkadaşla şöyle bir diyalog kurulabilir: Arkadaş, ben seni atıyorum; şu illerden üç tanesini seç, orada üç sene kal; ama, üç sene veya iki sene sonra da -ülke koşullarının getirdiği duruma bağlı- üç yer sen seç, oraya ben atayacağım seni... Biliyorsunuz, bir hekim, nihayet, bugünkü koşullarda, bir çalışma ortamı sağlıyor, bir ekip çalışması kuruyor ve orada ekibiyle beraber güzel hizmet verdiğine inanıyor. İnanıyorum ki, birçok uzman hekim arkadaş, gittiği zaman, üç sene sonra oradan tayin istemeyecektir.

Bilmiyorum; geçmişte, 2514 sayılı Yasanın getirdiği, tam günün getirdiği -onların hepsini yaşamış bir hekim olarak- zorunlu hizmeti biraz da sevimli hizmet haline getirelim. Yani, zorunlu deyince psikolojik olarak sıkıntı veriyor veya o kişileri biraz daha moralli kılalım diyorum. Bu, benim bir hekim olarak yaşadığım deneyimlerden çıkardığım bir tablo diye düşünüyorum.

Ben, inanıyorum ki, Sağlık Bakanlığımızın, çıkacak bu yasayla, sağlık evlerimiz, sağlık ocaklarımız ve hekim sıkıntısı çeken Doğu ve Güneydoğu Anadolumuz hekime kavuşacaktır diye düşünüyorum.

Ayrıca, geciken bir konuyu da dile getirmek istiyorum. Gerek 17 Ağustos depreminde gerek 12 Kasım depreminde, Sayın Sağlık Bakanımız ve sağlık kuruluşlarımız, depremzedelere çok güzel, büyük hizmet vermişlerdir, onların yaralarını sarmakta âdeta yarışmışlardır. Ben, başta Sayın Sağlık Bakanımıza, özellikle Ankara Numune Hastanesi ve tüm hastane hekimlerimize, hastane çalışanlarımıza bir deprem bölgesi milletvekili olarak şükranlarımı sunuyorum. Allah bir daha böyle günleri bize göstermesin diyorum; ama, yine böyle günler eşiğindeyiz. Yine, Türk sağlık sektörü, Türk sağlık ordusu, başta Bakanı ve doktorları olmak üzere, bu depremzedelerimizin de yaralarını saracaktır; onların sağlık ve tüm ilgili sorunlarını halledecektir.

Ben, hayırlı olması dileğimle Demokratik Sol Parti ve şahsım adına sizleri bir daha saygıyla selamlıyorum. (DSP, MHP, ANAP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Karslıoğlu.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza...

ASLAN POLAT (Erzurum) – Şahsım adına söz isteğim vardı.

BAŞKAN – Maddede var.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Tümü üzerinde de vardı.

BAŞKAN – Yok efendim, olsa... Ben sordum, "yok" dediler.

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Yoksa, şimdi istiyor efendim; konuşacak, Sayın Başkan.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Yoksa, şimdi istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Polat, gönderdiğiniz yazıyı aynen okuyorum...

ASLAN POLAT (Erzurum) – Onu bugün gönderdim. Daha önce göndermiştim Sayın Başkanım. Eğer, bir yanlışlık olduysa şimdi konuşmak istiyorum müsaadenizle.

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Sayın Başkan, şu anda söz istiyor.

BAŞKAN – Hayır "söz isteğim var" diyor da... Yok; onun için söylüyorum.

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Olabilir efendim; şimdi istiyor...

BAŞKAN – Sayın Kahraman, söz vermek ayrı "söz isteğim var, niye dikkate almadınız" ayrı...

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Tamam, onu açıkladınız. Söz istiyor...

BAŞKAN – Önce, bunu bir açıklığa kavuşturmamız lazım. Biz, burada kimseye haksızlık yapmıyoruz; onu belirteyim önce. Yani, Sayın Polat "benim söz isteğim var" diyor. Buradaki yazısını okuyayım; söz isteğini yine yerine getireceğim. Biz, kimsenin söz hakkını sınırlamıyoruz; ama, bir haksızlığa karşı da gerekli reaksiyonu göstermemiz lazım.

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Lütfen...

BAŞKAN – Töhmet altında kalmasın burada çalışan arkadaşlarımız.

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Güzel... Tamam...

BAŞKAN – Yazınızı aynen okuyorum:

"Görüşülmekte olan 401 sıra sayılı Tapu ve Kadastro Kanunu Tasarısının 1 inci maddesi, geçici 1 inci maddesi, 9 uncu maddesi üzerinde şahsım adına söz istiyorum."

Evet, buyurun Sayın Polat. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Şimdi, ben, Sayın Başkana yanlış bir şey söylemek istemedim; konu şuydu: Ben, bunun tümü üzerinde, bir hafta kadar önce bir yazı gönderdiğimi zannediyorum; gönderilmedi veya kaybolduysa, olabilir. Ben, bunu bir art niyet olarak söylemedim. Belki, benim bir hatam olabilir, ben düşünmemiş olabilirim. Şimdi, tümü üzerinde söz verdiğiniz için teşekkür eder, saygılar sunarım Sayın Başkan.

Şimdi, bu kanun tasarısı, önemli bir kanun tasarısıdır. Yalnız, bir şey söylemek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, bugün, bu hükümetin iktidar ortakları Danışma Meclisini topladılar. Ne yaptılar; çalışma saatlerimizi artırdılar; ayrıca, kanun tasarılarında da bir sıralama yaptılar. Gündemin 1 inci sırasında Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ilişkin kanun tasarısı vardı; 20 maddeden meydana geliyordu ve saat 13.00'te, bu hükümetin büyük ortağı tarafından Danışma Meclisine sunulan da buydu; yani, bugün, 1 inci sırada, 20 maddeden müteşekkil olan bu kanun hükmünde kararnameye ilişkin tasarı görüşülecekti. Bizde, bu kanun tasarısı üzerinde konuşacak arkadaşların bir kısmı, nasıl olsa bu 20 madde, bugün bitmez diye, kütüphanede, bir kısmı da evine gitti; hazırlık yapıyordu. Şimdi, hemen, Sayın Bakan burada yok diye, gelmiyor diye, bu, atlanıp, 2 inci sıraya geçiliyor.

Şimdi, bir şeyin üzerinde ciddî ciddî duralım. Hükümetin büyük ortakları, bugün Danışma Meclisini toplarken...

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) – Danışma Kurulunu.

ASLAN POLAT (Devamla) – Danışma Kurulunu toplarken Sayın Başkanım, sizin gibi Türkiye'de satranç ustası olan, en az 17 madde sonrasını gören bir arkadaşımız, bir saat sonrasını, Sayın Bakanın burada olmadığını göremedi mi de bunu getirdi, birinci sıraya koydu. Olmaz! Buradaki maksat şu: Ben, sizin Meclise verdiğiniz bir konudan, değerden bahsetmek istiyorum. Yoksa, 1 inci madde burada hemen görüşülecek, orada Bakan olmayacak, 2 nci madde çıkacak. Bunların yanlış olduğu kanaatindeyim. Benim bu kanaatim böyledir. Yoksa, bir hafta evvel, onbeş gün evvel hangilerinin görüşüleceğini gelir burada bildirirseniz, muhalefet de, iktidar da buna göre daha iyi hazırlığını yapar ve burada, bu kanun tasarıları çok daha iyi görüşülür diye düşünüyorum.

Sayın Başkanım, burada, üç tane kanun hükmünde kararname vardı; bunlar, Plan ve Bütçe Komisyonunda birleştirildi, tek bir kanun tasarısı haline getirildi. Şimdi, burada, esasında, birincisinde, Tapu Kadastro Müdürlüğüyle ilgili bir konu var. Burada ne var; 45 kadro lağvediliyor, yerine 45 kadro geliyor. Şimdi, burada önemli olan ne? Neden, bu uzman denetim elemanını bu Tapu Kadastroda çalıştırma imkânını bulamadınız da, denetimci ve denetimci yardımcısını isteme lüzumunu hissettik; çünkü, devlet teşekküllerinde, son zamanlarda, bilhassa mühendis kadrolarında ücretlerde çok büyük bir erozyon meydana geldi. Dolayısıyla, devlet, istediği kaliteli elemanları alıp da çalıştırma imkânını haiz olmuyor. Kadrosu olsa bile vatandaş gelmiyor. İşte bulamadınız. Burada kadro var, norm kadro da var; ama, o kadroda çalışacak yetenekte eleman bulamıyoruz.

Şimdi, tapu kadastro çok önemli bir konudur. Türkiye'de ve dünyada mülkiyetin temelidir tapu kadastro. Bir yerde bir araziniz varsa, onun kadastrosu gelmemişse, elinizde tapu kâğıdınız yoksa orada mülkiyetten nasıl bahsedeceksiniz? Mülkiyetten bahsedebilmenin temeli, tapunuzu elinize almak, o tapuya güvenebilmektir. O tapuda meydana gelen itirazları da denetimciler eliyle yapacaksınız; ama, parasını bulamıyorsunuz ve denetimci gelip orada çalışmak istemiyor. O zaman bir nokta meydana gelir, o da şudur: Denetimcilere yeterli parayı verebilmek lazımdır.

Şimdi, sizin, burada ikinci kanun tasarısında ne var; Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünde çalıştırılmak üzere, Ağrı Patnos Barajı gibi yaptığınız birkaç tane baraja 130 güvenlik görevlisi almak istiyorsunuz. Yalnız, bir şey söylemek istiyorum: Acaba, 130 güvenlik görevlisi istediğimiz o barajları yapan mühendislerin, yapan teknik elemanların haklarını veriyor muyuz? Bugün, Devlet Su İşlerinde bir genel müdüre, Türkiye'de son otuz yıldan beri kamunun yaptığı bütün yatırımların yaklaşık yüzde 30-35'ini yapan, Devlet Su İşlerinde çalışan personele, memurlara, mühendislere ne kadar maaş veriyoruz diye hiç düşündük mü? Şimdi, onun için de, bu teknik elemanlarda büyük bir problem meydana geliyor, yetişmiş eleman bulamıyoruz. Sadece koruma görevlisi bulmakla bu işleri çözeceğimizi zannetmeyelim.

Son yıllarda bir konu meydana geldi; o da şu: 1980'den sonra KİT'leri özelleştirebilmek için, KİT'lerde yenileme hareketlerine önem vermedik. Kamuyu daraltıp, özel teşebbüsü öne geçirebilmek için, kamuda çalışanlara, başta memurlar olmak üzere, gerekli ehemmiyeti vermedik ve bunları maaş yönünden, yetenek yönünden, yeterlilik yönünden denetlemedik. Bugün, Türkiye'de, bence, en büyük problem de budur.

Şimdi, bir Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, barajları koruma altına aldığını zannediyor; ama, bakın, bu genel müdürün aldığı 500 milyon lira, 600 milyon lira maaştır. 500-600 milyon lira maaş verdiğiniz bu şahsa, bir yılda 700 küsur trilyon liralık bir yatırımın sorumluluğunu veriyorsunuz.

Bugün bir deprem oldu; vefat edenlere, hepimiz, Allah'tan rahmet, yaralananlara şifa diliyoruz. Bu deprem olduğu zaman, kamunun yıkılan binaları ve bir sürü hasar görenleri oldu. Suçu kimde buluyorsunuz; teknik elemanlarda buluyorsunuz. Neden; yetişmiş teknik elaman yoktur diyoruz. Bunları dediğimiz zaman, evvela, biz, kamuyla bunun arasındaki bu farkı meydana getirmek zorundayız.

Bakın, şimdi, sayın milletvekilleri, size bir şey söyleyeceğim; bence, buna dikkat etmek gerekiyor. Şimdi, Bayındırlık Bakanlığı yeni bir kanun tasarısı getirecek, yetkin mühendis bulacak ve özel teşebbüsün yapmış olduğu kamudaki binaları kontrol için, çok önemli birtakım kontrol teşkilatı kuracak. Peki, kamu binalarını kim kontrol edecek? Kamu binalarını kontrol eden mühendislere, biz, gerekli hizmetiçi eğitimi verebiliyor muyuz? Kamu içindeki bu kontrolü yapacak insanlara gerekli maaşı verebiliyor muyuz? Bunları h göz önüne almıyoruz, sadece işin şeklî yönüne bakıyoruz.

Şimdi, burada, Sağlık Bakanlığının bir bütçesi var. Sağlık Bakanının, hükümet sıralarında oturmasını dilerdim; kendisinin getirdiği tasarıda da farklılıklar var. Kendisi, evvela, Plan ve Bütçe Komisyonunda "bana en az 50 000 kişi lazımdı, ama, hükümetten 37 000 kadro çıkardık. Bunu, Sağlık Komisyonunda 41 000'e çıkardım, siz düşürmeyin" diyor.

Şimdi, bakın, bir kanun tasarısı geliyor; Sağlık Bakanı "bana, en az 50 000 kişi lazım" diyor; ama, bu, hükümetten 37 000 kişi olarak geliyor. Sağlık Komisyonunda, bu, 41 000'e çıkıyor; Plan Bütçede tekrar 37 000'e düşüyor. Şimdi, aradaki farkın bu kadar olduğu bir yerde plansızlıktan bahsedilir. Niye plansızlıktan bahsedilir? Biraz önce DYP sözcüsü de bunu söyledi. Bir taraftan bir bütçe getirmişsiniz, hedefler çizmişsiniz; işte, yüzde 25 enflasyon olacak demişsiniz. Buna göre, bütün memurlara maaş vermeye, işçilerin maaşlarını sıralamaya kalkmışsınız; ama, bir taraftan, sırf bu hafta getirdiğiniz kanun tasarılarına bakalım. SSK ile ilgili tasarıdan 435 trilyon liralık bir ek yük getirdiniz. Bu kanun tasarısı da, ortalama olarak 38 000 kadro düşünelim, 5 milyar liradan bir yıllık paralarını düşündüğümüz zaman, takriben 200 trilyon liraya yakın bir yük getirecektir.

Gerçi, bu kanun tasarılarında bir konu oluyor. Plan Bütçe Komisyonu bu işin ihtisas komisyonu olmasına rağmen, hemen hemen hiçbir kanun tasarısı ne kadar yük getiriyor, ne kadar masraf getiriyor, bunun enflasyona etkisi ne olabilir, kalkınmaya etkisi ne olabilir diye en ufak bir çalışmayla gelinmiyor. Sade "olduysa metodu" işte. Bana 50 000 lazım, 50 000 fazla, 37 000 verelim; 37 000 olmaz, 41 000 verelim ve neticede de, sağlık durumunda geldiğimiz nokta bu oluyor Sayın Bakanım.

Bir de, Sayın Bakanım, sizi karşımda görmüşken bir şey söyleyeyim: Siz, şimdi, bizden, 37 000 kadro istiyorsunuz. Ben, Hınıs Devlet Hastanesine bir narkoz uzmanı istedim, siz, onu vermediniz. Size kaç defa telefon açtım. Genel müdürünüze kaç defa telefon açtım "yok... İki aylık görevlendirdik" dedi. Ben, belki, üç dört defa size ve genel müdürünüze telefon açtım. Siz, bize, bir narkoz uzmanını vermediniz; ama, biz, size, 37 000 kadro vereceğiz. Bizim mertliğimize bak, sizinkine bak. Siz bir tane kıymadınız bizim Erzurum'a; biz, 37 000 tane size vereceğiz. Hiç de acımadan vereceğiz; ama, siz de, biraz, Erzurum'un hakkını bilin diyeceğim, doğunun hakkını biraz bilin diyeceğim.

Bakın, size bir şey söyleyeyim Sayın Bakanım: Eski Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel bir rapor gönderdi bize. Onun verdiği rapordan söylüyorum. Raporda diyor ki, Ankara'da devlet hastanelerinde 739 hastaya bir doktor düşüyor. Türkiye genelinde 909 hastaya bir doktor düşüyor. Erzurum'da -yine, Sayın Cumhurbaşkanımızın verdiği raporda var- 6 467 hastaya bir doktor düşüyor. Demek ki, Erzurum'da hasta başına düşen doktor sayısı -o rapor doğruysa, ben ona dayanarak söylüyorum; o rapor da bütün milletvekillerinde var- hemen hemen dokuzda 1'i Türkiye'dekinin. Onun için, siz, evvela, Erzurum'a olan borcunuzu da bu arada ödeyin diye hatırlatmak istiyorum.

Sonra bir konu daha var Sayın Bakanım: Siz, doğudaki bütün devlet hastanelerini eskisinden daha kaliteli hale getirmek mecburiyetindesiniz. Neden; çünkü, Sosyal Sigortalar Kurumunun bağlı olduğu Çalışma Bakanlığı bir uygulama yaptı. Nedir bu; Bağ-Kurlu hastalar yalnız devlet hastanesine gidecekler. Üniversite hastaneleri yasaklandı onlara; dolayısıyla, siz, Doğu Anadoludan, Güneydoğu Anadoludan gelen hastaları, artık, üniversite hastanelerine gönderemeyeceğinize göre, o vilayetlerdeki devlet hastanelerini üniversite hastaneleri kalitesine çıkarmak zorundasınız. Bundan sonra, oralara giden hastalara, bizim burada doktorumuz yok, burada hastalığı tedavi edecek aletimiz yok diyemeyeceksiniz. Ya onları, Ankara'ya, İstanbul'a yollayıp, iyice büyük bir meşakkate sürükleyeceksiniz ya da onları, orada tedavi edeceksiniz. Sizin insanların sağlığına vereceğiniz değeri biz burada test edeceğiz. Bunun için de size, istediğiniz kadroları vereceğiz; ama, burada hastanelerin bir de yapım sorunları vardır...

Sayın Bakanım, onu bana değil Cumhurbaşkanıma göster, yanlış rapor göndermesin bize; ben, gönderdiği rapordan okudum size.

Burada şunu da söylemek istiyorum, hastanelerin bir de altyapılarında aksamalar meydana gelmiştir. Bina inşaatlarındaki tesisatlar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ASLAN POLAT (Devamla) – 1 dakika eksüre verirseniz tamamlayacağım.

BAŞKAN – Buyurun.

ASLAN POLAT (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Burada, hastanelerde, çok önemli bir konu daha vardır: Bunların, genellikle, sağlık mimarisine riayet edilerek planları yapılmamıştır. Ekbinaların yapımına gidilmiş, ekbinalar ile hastane arasında uyum sağlanamamıştır; Erzurum Üniversitesi öyledir. Uyum sağlanamamıştır hastaneler arasında.

İkinci bir özellik de, bunların alt yapıları, en aşağı yirmi senelik otuz seneliktir, tesisatları çürümüş vaziyettedir ve o zamanki teknolojilerin gelişmesinden dolayı da bunlar, bu modern cihazlara cevap veremez durumdadır, bunları da düzeltmenizi diliyor; Yüce Meclise saygılar saygılar sunuyorum.

Sayın Başkanım, tekrar size söylüyorum, benim size karşı bir yanlışlığım olduysa özür dilerim. Ben, bir hafta, on gün evvel, tümü üzerinde tek söz istediğimi hatırlıyorum; yanlışsa da özür diler, saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Estağfurullah. Peki, teşekkür ederiz.

Tabiî, Sayın Polat, siz öyle hatırlamış olabilirsiniz; ama, ben, burada çalışan arkadaşlarıma sordum, olmadığını söylenince, o hatırlatmayı yapmak gereğini hissettim. Bizim de kimseye karşı bir önyargımız yok, onu bilesiniz.

Başka söz isteği?.. Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler_ Etmeyenler_ Kabul edilmiştir.

Tasarının 1 inci maddesini okutuyorum :

DEVLET MEMURLARI KANUNU, HARCIRAH KANUNU, BAZI SAĞLIK PERSONELİNİN DEVLET HİZMETİ YÜKÜMLÜLÜĞÜNE DAİR KANUN, TAPU VE KADASTRO
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ KURULUŞU VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMENİN DEĞİŞTİRİLEREK
KABULÜ HAKKINDA KANUN, KADASTRO KANUNU İLE GENEL KADRO VE USULÜ HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE
KARARNAMENİN EKİ CETVELLERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA
KANUN TASARISI

MADDE 1. – Sağlık Bakanlığı, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü ile Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün taşra teşkilâtlarında kullanılmak üzere ekli listelerde yer alan kadrolar ihdas edilerek, 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin ilgili bölümlerine eklenmiştir.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne ait ekli (2) sayılı listede yer alan kadrolar iptal edilerek 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin ilgili bölümünden çıkarılmıştır.

BAŞKAN – 1 inci maddeyle ilgili olarak, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Mehmet Dönen.

Buyurun Sayın Dönen. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 1 inci maddesi üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, görüşülmekte olan tasarının 1 inci maddesi, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne bağlı Tapu Sicil ve Kadastro Müdürlüklerinde, bugüne kadarki bölge kontrollüğü sistemi kaldırılıp, yerine, merkeze denetmen olarak yeni denetim elemanları alınmasıyla ilgili. Yani, ben, bunu, bugüne kadar burada hep söyleye geldiğimiz tepeden yönetme anlayışının yeni bir tezahürü olarak görüyorum.

Yine, bu tasarıya baktığımızda, Sağlık Bakanlığımıza 37 000'in üzerinde bir kadro tahsisi yapıyoruz. Yine, aynı tasarıda, Devlet Su İşlerine 136 kadro tahsis ediyoruz.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, bu kuruluşların, bugünkü var olan koşullar doğrultusunda bu kadrolara ihtiyacı olduğu kanısındayım; ancak, biz, bugün, burada, geceyarılarına kadar çalışarak, yasama görevimizi ifa etmeye çalışıyoruz. Buralarda çıkardığımız yasalardan sonra, illerimize gittiğimizde, insanların yaşamında bu yasaların çok büyük etkilerini görmüyoruz, göremiyoruz; neden; çünkü, bugüne kadar var olan sistem içerisine siz ne kadar kadro koyarsanız koyun, o sistemi ne kadar revize etmeye çalışırsanız çalışın, toplum yaşamında çok önemli değişiklikleri, lehe değişiklikleri yaratamazsınız, yaratmanız da mümkün değil.

Değerli arkadaşlarım, burada, az önce, Milliyetçi Hareket Partisine mensup olan bazı arkadaşlarımız çıktılar, kendi illerine üniversite kurulmasıyla ilgili konuşmalar yaptılar, çok haklıydılar, bu üniversiteler kurulmalı; ancak, bugünkü ekonomik koşullar gereği, var olan üniversitelerimize araştırma geliştirme yaptırtabiliyor muyuz, kaynak ayırtabiliyor muyuz? Bugünkü üniversitelerimizi kurduk, milletimizin alınterinden verdiği vergilerden oralara kaynak aktarıyoruz; ancak, oralardan beklediğimiz, toplumun yaşamında gerçekleştirilmesi gereken iyileştirmeleri üniversiteler yapabiliyor mu; yapamıyor; niye; kaynak aktaramıyoruz; niye aktaramıyoruz; burada, her gün, vergi yasalarını konuşuyoruz, milletimize daha çok vergi salıyoruz; ama, vergi ayağını, yani, gelir ayağını düzelttiğimiz bütçenin harcama ayaklarını, her gün, burada, biraz daha artırıyoruz. Siz, burada, eğer, devletin bu saltanatına, bu hantal yapısına son vermez, devleti yeniden yapılandırmazsanız, ne üniversitelerinize kaynak ayırabilirsiniz ne sağlık sisteminize kaynak aktarabilirsiniz; bugünkü hantal devlet yapısı içerisinde, kaynaklarınızı çarçur eder gidersiniz.

Değerli arkadaşlarım, buraya gelen her yasa üzerinde konuşurken, bu görüşlerimizi söylüyoruz. Gelin, bakın, burada, Devlet Su İşlerinde çalışan mühendis arkadaşlarımız yeni bir önerge getiriyorlar ve "bugün aldığımız maaşlar bize yetmiyor, biz mühendisiz, su projeleri yapıyoruz, sulama projeleri yapıyoruz, baraj projeleri yapıyoruz, beynimizle çalışıyoruz; ama, beynimizle ürettiğimizin karşılığını alamıyoruz" diyorlar.

Değerli arkadaşlarım, gelişmiş ülkelere bir bakın. Japonya, yalnız ve yalnız, katmadeğeri yüksek olduğu için, bilgi işçilerini kendi ülkesi içerisinde çalıştırmakta, kas gücünü gerektiren işleri de başka ülkelerde yaptırmaktadır; çünkü, katmadeğeri düşüktür. O zaman, gelin, şu personel yasasını değiştirelim. Burada, bu yasaları konuşacağımız yerde, personel yasasını değiştirerek, bilgi toplumuna giden Türkiye'nin bilgi işçilerinin durumlarını düzeltelim. Gelin, burada, bunları konuşalım, bunları tartışalım ki, o zaman, katmadeğeri yüksek olan bu bilgi işçilerinin toplum yaşamına kazandırdığı artı değerlerin ne kadar olumlu sonuçlar yaratacağını hep birlikte göreceğiz. Eğer, üniversitelerimiz birer fabrika haline gelecekse -ki, önümüzdeki çağın temel kurumları bunlar olacaktır- gelin, bunların, araştırma geliştirmesine yönelik yeni bir çalışma anlayışını getirelim, bunlara kaynak aktaralım; ama, biz, bunları bir tarafa bırakıyoruz. Sanayi Bakanımız geliyor "bana 230 kadro verin" diyor, alıyor, gidiyor; geliyor, burada, diğer bakanlarımız "ben, işte, şu kadar perişanım, şöyleyim böyleyim" diyor; yeni kadrolar tahsis edilip gidiliyor; devlet hantallaşıyor, milletin verdiği vergiler, bu hantal yapı içerisinde kaybolup, geri, kendine dönmüyor.

Eğer, biz, gerçekten, sağlık sistemini yeniden ele alıp, reform anlayışı içerisinde, insanlarımıza daha kaliteli sağlık hizmetleri vereceksek, bunu devlet eliyle veremeyiz, vermemiz mümkün değil, devlet, burada düzenleyici, kontrol edici olmalı. Daha fazla mı kaynak; daha fazla, sağlığa kaynak aktaralım, bütçenin yüzde 2,5'i değil, yüzde 10'unu aktaralım; ama, bu kaynakları verimli kullanalım. Bizim, bu kaynakların verimli kullanılmadığı yolunda çok ciddî kuşkularımız var. Bizim kuşkularımız değil, ülkenin gerçeği bu. Bugünkü sağlık sistemi içerisinde; eğer, hasta memnun değil; yani, tedavi olan memnun değil, ona bakan doktor memnun değil, devlet memnun değilse bu sistemi nasıl ayakta tutarsınız, bu sistemi nasıl yürütürsünüz?!. Madem, böyle bir anlayış var, gelin, kaynaklarımızı daha çok sağlığa, daha çok eğitime aktaralım.

Değerli arkadaşlarım, bugün, Türkiye'nin 250 000'in üzerinde lojmanı var, 80 000'in üzerinde makam aracı var. Yine, değerli arkadaşlarım, bu kaynakların, burada, çarçur edildiği bir devlet anlayışı var. Şimdi, biz, eğer, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, bu toplumu rahatlatacaksak... Bakın, IMF'nin gözetiminde, hükümet olarak bir istikrar programı uyguluyorsunuz, biz, buna destek veriyoruz, başarılı olmanız için hem destek veriyoruz hem Tanrı'dan diliyoruz; ama, bu kafayla başarılı olmanız mümkün değil. Devleti yeniden yapılandırmadan, kaynaklarınızı rasyonel kullanmadan nasıl başarılı olacaksınız?! Her gün, burada, devlete yeniden yük yükleyerek nasıl başarılı olacaksınız?! Gelip, burada anlatsanıza!.. Bütçe açığına bakıyoruz...

MUSTAFA GÜL (Elazığ) – Heyecanlanma... Heyecanlanma...

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Ben heyecanlanmıyorum; milletin dertlerini söylüyorum burada; ama, siz, dinlemeye bile tahammül edemiyorsunuz.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Aslında, onların heyecanlanması lazım.

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlarım, hepimiz, milletvekili tüm arkadaşlarım, kendi illerine gidiyor; ama, milletin, bugünkü, ne ekonomik ne sosyal yaşantısında bir iyileşme var; neden; çünkü, devlet, bu iyileşmeye yönelik kaynakları kendi tüketiyor, hiçbir kesime kaynak aktaramıyor; gelin, bunları yenileyelim, bunları yapalım. Yeni bir reform anlayışıyla, bu Meclis, kaynakları daha rasyonel, daha verimli kullanacak yeni yasaları buraya getirsin; ama, bunları getirmiyoruz; biz, hep, palyatif, günübirlik ve neye yaradığını... Şimdi, şu 1 inci maddede, yani Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne bağlı 13 bölge müdürlüğünde görev yapan bölge kontrolörlerini alıp...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Dönen, 1 dakika içinde toparlayınız.

MEHMET DÖNEN (Devamla) – ... merkeze getirip, merkezde bunlara müfettiş yetkisi verip, onların gelirlerini biraz daha artırarak; yani, neyi çözeceksiniz?! Ülkenin hangi sorununu çözeceksiniz?!

Değerli arkadaşlarım, bizim, muhalefet olarak, gelen olumlu her yasaya katkı vermemiz, gerçekten, bugüne kadar alışılmamış bir muhalefet anlayışı; ama, ne olur, gelin, siz de biraz çalışın; devleti yeniden yapılandırma, Türkiye'yi bilgi toplumuna taşıma adına yeni projeler getirin, burada birlikte tartışalım; milleti, bugün çektiği sıkıntılardan bir an önce kurtaralım.

Hepinize teşekkür ederim. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Dönen.

Fazilet Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Zeki Çelik.

Buyurun Sayın Çelik. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

FP GRUBU ADINA MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Madde üzerindeki konuşmama geçmeden önce bir konuya değinmek istiyorum. Daha bir saat kadar önce, deprem bölgesi olan Çubuk'tan geldim. Gerçekten, oradaki acıklı hali gördükten sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında kurulan deprem araştırma komisyonunun da bir üyesi olarak biz raporumuzu hazırladık, Meclis Başkanlığına takdim ettik; ama, tabiî, Türkiye'nin deprem kuşağında olduğunu, maalesef, unutuyoruz; Sakarya'yı da, Düzce'yi de unuttuk, yarın Çubuk'u da unutacağız. Bunun bizim gündemimizden düşmemesi ve mutlaka bu konuda eğitimli olmamız lazım.

Çubuk'ta yıkılan binayı gördüm. Tarım arazisi üzerine inşa edilmiş, taşıyamayacağı yükseklikte bir bina; ufak bir sarsıntıdan, üzerindeki yükü taşıyamadığı için ve belki de kaliteli çimento kullanılmadığı, iyi sulanmadığı, demiri tam manasıyla ikmal edilmediği için, maalesef yıkılmış. Orada bizi sevindiren bir husus olmuştur ki, fazla can ve mal kaybı olmamıştır. Ölenlere rahmet diliyorum, kalanlara da geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.

401 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Bu kanun tasarısını, işsiz vatandaşlarımıza yeni istihdam alanlarının açılması ve ihtiyaçlarının karşılanması bakımından olumlu buluyorum; ancak, partizanca tayinler yapılacağı endişesini taşıyorum. Bu endişem sebebiyle tayinlerin yakından takip edileceğinin bilinmesini de arzu ediyorum.

Değerli arkadaşlar, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, ülkemiz topraklarının kadastrosunu yapan, gayrimenkullerini plan ve haritaya bağlayan, üzerinde mülkiyet haklarını tespit eden, tapu sicillerini muhafaza eden köklü bir kurumumuzdur. Bu kurumun da ciddî sıkıntıları vardır; bütçeden ayrılan pay yetersizdir. Kurumun, hizmetleri dolayısıyla bütçeye sağladığı gelir, 1999 yılında 300 trilyon lirayken, aynı yıl için bütçesi 35 trilyon liradır; yani, yetersiz bir bütçesi vardır.

Görüşmekte olduğumuz bu kanun tasarısıyla, Tapu ve Kadastro Bölge Müdürlüklerinde denetim işlerini yapacak denetçiler istihdam olunacaktır. Zira, genel müdürlüğün teftiş kadrosu sayıca yeterli değildir; tüm Türkiye çapında 1 325 müfettiş yeterli görülmemektedir. Kurumun sayı ve nitelik yönünden personele ihtiyacı vardır. Osmanlıca bilen, eski kayıtları okuyabilecek elemanlar gereklidir. Personelin maddî ve manevî yönden de, özlük hakları bakımından ciddî sorunları vardır. Kadastro personeline günlük 600 000 lira ile azamî 800 000 lira arasında gündelik ödenmektedir. Bu para, sabahtan akşama kadar arazide çalışmanın karşılığıdır. Bu da bir emeğin karşılığı olamaz.

Değerli arkadaşlar, gelelim DSİ ile ilgili hususa: Günümüzde, yaşadığımız yüzyılı etkileyecek olan su ve enerji sorunu, uluslararası ilişkilere de yön vermekte, uluslararası mücadeleler su ve enerji yüzünden olabilmektedir. Bu nedenle, DSİ'nin önümüzdeki yıllarda yerine getireceği hizmetler nitelik ve nicelik olarak daha büyük önemi haizdir. Bugün için, Devlet Su İşleri ve benzeri Köy Hizmetleri, Karayolları, Bayındırlık Teşkilatı gibi kuruluşlarda bir teknik elemanın ücreti 270 milyon liradır. Yine, 1 inci derecedeki bir teknik şube müdürünün aylığı 300 milyon lirayken, bağlı ve ilgili genel müdürlüklerde bu rakamlar 2 katı tutarındadır. Piyasada kendisine daha iyi imkânlar sağlayan personelin kaçışı dolayısıyla projeler aksamakta ve maalesef, trilyonluk projelerde sorumluluk taşıyan, imza atan teknik eleman mühendis arkadaşlar bu konuda büyük sıkıntılar yaşamaktadırlar. DSİ ve benzeri kamu kurumlarının omurgasını teşkil eden teknik personel, aldıkları ücretler sebebiyle, çalışanların, çalışma şevki ve heyecanını kıran, hiyerarşik yapıyı dejenere eden, onur kırıcı bir sorun haline gelmiştir. Teknik eleman çalıştıran kurumlar arasında, 3 katına ulaşan ücret farklılıkları bulunmaktadır.

Şuraya dikkatinizi çekmek istiyorum. Ülkemiz dışında, yönetenlerin, yönettikleri personelin ücretinin üçte 1'inden daha az maaş aldığı bir başka ülke yoktur.

İşte, deprem felaketleri yaşıyoruz; "iyi denetim yapılmıyor, belediyeler yeterli hizmeti vermiyor" diye teknik elemanlar suçlanıyor. Şu anda, biz, onlara ne sağladık ki, onlardan ne istiyoruz!.. Birçok belediyenin, bir teknisiyeni dahi yoktur.

Tabiî, DSİ ve buna benzer diğer teknik kurumlarda çalışan teknik elemanların, ürettikleri hizmetlerin karşılığı olarak, bilgi birikimi ve emekleri oranında gerçek anlamda hak ettikleri ücretlerin sağlanması, özlük haklarındaki mağduriyetlerin giderilmesi gerekir.

Sadece DSİ konumuz olduğu için onu misal veriyorum. Orada çalışan 6 686 personeli kapsayan teknik personele yapılacak iyileştirmenin getireceği malî yük, yıllık, yaklaşık, 36 trilyon liradır. Bir günde, içborç faizine, 80 trilyon lira ödenen ülkemizde, bir yılda, bir günlük faizin üçte 1'inin ödenmesi halinde sorun çözülmüş olacaktır. Bu kadarını da bu arkadaşlarımızdan esirgemememiz gerekmektedir.

Sağlık konusuna gelince; hastaneler önündeki kuyruklara rağmen, 3 000'den fazla doktor ve yaklaşık 10 000 sağlık personelinin tayini yapılmamakta, bu yüzden, hastalar Ankara'da yığılmakta, hastane kapılarındaki vatandaşlarımızın durumu yürekler acısı tablolar ortaya koymaktadır. Her gün, yasama görevi yapması gereken Meclisimize gelen vatandaşlarımızın büyük bir çoğunluğunun, maalesef, hastane randevusu için milletvekili arkadaşlarımızı bu konuda meşgul ettiklerini görmekteyiz.

Son günlerde, bazı bakanlar, siyasî şov yapma uğruna sağlık sorununu istismar etmektedirler. Sağlık personelinin bütün eksiklere ve bütün fedakârlıklara rağmen, sağlık sistemindeki bozukluk personele fatura edilmektedir. Sağlık sistemindeki aksaklıklar şov yapmadan çözülmelidir.

Bu arada, tabiî ki, sağlık personelinin de maaşları, teknik personel maaşı gibi yetersizdir. Ev kiralarının 200 milyon lira olduğu Ankara'da, bir doktor eğer 300 milyon lira maaş alıyorsa -sayın bakanlar boş kadrolara başvuru olmadığını söylüyorlar, ki, olmayacaktır- hangi mantıkla başvursunlar; 300 milyon lira maaş alan bir doktor ev kirası mı versin, iaşesini mi sağlasın, dolmuş parası mı versin, bilimsel çalışmaları takip etmek için kitap mı alsın, kongrelere mi gitsin! Diyebilirsiniz ki, internetten takip etsin; onu da nasıl sağlayacağını sizlerin takdirine bırakıyorum. Ekonomi politikalarımızı tayin eden Cottarelli'nin direktiflerine kulak verir, kendi insanınıza sırtınızı çevirirseniz, bu gerçekleri göremezsiniz.

Ben, aynı zamanda, KİT Komisyonu üyesiyim. Değerli arkadaşlar, devletin sırtında kambur gibi duran KİT'lerde akıl almaz şekilde dönen yolsuzlukları ve hakikaten yapılan haksız uygulamaları görmekteyiz. Partizan politikalarla, bir kısmı devletin paralarıyla saltanat yaşarken, birtakım arkadaşlarımız -ki bunlar, teknik elemanlar ve sağlık personeli- maalesef, belki de dolmuşla veya otobüsle işyerine gidip gelmek gibi bir zahmetle karşı karşıya bulunmaktadırlar.

SSK bünyesinde çalışan sağlık personel açığıyla ilgili Sayın Bakana vermiş olduğum soru önergesine verdikleri cevapta, sadece Ankara'da 255 uzman doktor açığı bulunduğu belirtilmişti. Sayın Bakanımız da burada. Ankara'da sağlık ocaklarının birçoğu kapalı, hastanelerde doktor yok. Yine, aynı şekilde, Sağlık Bakanımız Sayın Durmuş, yazılı soru önergemize vermiş olduğu cevapta, ilk defa uzman hekim olarak müracaat edenler arasından tercih edilmediği için, Ankara'nın birçok ilçesi ve başta Şereflikoçhisar Devlet Hastanesi olmak üzere, bu hastanelerde uzman hekim boşluğu bulunduğunu ve bu manada ihtiyacın karşılanamadığını açıklamıştır. Şimdi, Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık ocaklarında, standart kadro yönetmeliğine göre 2 964 doktor, 6 843 hemşire ve 6 106 memura ihtiyaç bulunduğu ifade ediliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çelik, size 1 dakika eksüre veriyorum, lütfen toparlayınız.

MEHMET ZEKİ ÇELİK (Devamla) – Teşekkür ederim.

Geçen yıl Sayın Bakanımızın da katıldığı bir nefroloji kliniğinin açılışında Sayın Demirel "1978 yılında bana bir vatandaş geldi, o zaman Ankara'da böbrek hastalarının gireceği diyaliz makinesi yoktu, sadece GATA'da varmış. Ben de ona aracılık ettim, gitti, orada tedavisini sürdürdü; ama, şu anda -aklımda yanlış kalmadıysa- Ankara'da 243 tane bu manada diyaliz ünitesi olduğu ifade ediliyor ve işte, bakınız, Ankara'nın bir sokağının içerisinde açılan bir klinik var, vatandaşımız, gelir, burada rahatlıkla tedavisini olur ve buradan ayrılır gider" diyordu. Doğru da, nasıl girecek, oraya girdikten sonra nasıl çıkacaktır, bunun malî portesi nedir, ona faturası nedir, bunun hesabını iyi yapmak lazım.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; tekrar ifade ediyorum: Bu kanun tasarısı, işsiz vatandaşlarımıza yeni istihdam alanı açılması bakımından ve ihtiyaçlarının karşılanması yönünden olumlu bir çalışmadır; ancak, partizanca tayinler yapılacağı endişesinden uzak olmamız lazım.

Hepinize saygılar sunuyor, iyi akşamlar diliyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çelik.

Gruplar adına başka söz isteği?.. Yok.

Şahsı adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika Sayın Polat.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, bu kanun tasarısının 1 inci maddesine baktığımız zaman, Sağlık Bakanlığı, birtakım kadrolar istiyor, Tapu ve Kadastro, hem iptal ediyor hem yeniden kadro istiyor hem de Sağlık Bakanlığı birtakım kadrolar istiyor.

Şimdi, Sağlık Bakanlığı, 37 500 tane kadro istiyor, az veya çok... Biz de, 37 500 tane kadro istiyorsunuz da, Hınıs'a bir tane eleman istedik, vermediniz diye sitem ediyoruz; ama, yine 37 500 tane kadro istiyor. Fakat, ben, şuna üzülüyorum; on yıldan beri, bu devletin, Devlet Su İşlerinin, Karayollarının, hiç mi bir mühendise ihtiyacı yok, hiç mi bir teknik elemana ihtiyacı yok ki?!. Hiçbir kadro kanununda, geçen sene gelen o 90 000 kişilik meşhur kadro kanununda da, bu kadro kanununda da, Devlet Su İşlerinin 136 güvenlik görevlisine ihtiyacı var; ama, bir tane mühendise, bir tane daktilografa ihtiyacı yok sanki!

Dikkat edin, son yıllarda, mühendislere, teknik elemanlara karşı, hükümetlerin tümünde -bir tanesinde demiyorum- bir vurdumduymazlık var. Hem bir taraftan bir deprem olur, bir konu olur, hep mühendisler tenkit edilir... İşte, bugün de duyduk, Bolu Tünelinde bir çökme olmuş, ondan dolayı, yine, mühendisler tenkit ediliyor. Her şeyde mühendisler tenkit edilir, her şeyde iş mühendislerden beklenir; bindiğiniz arabadan, oturduğunuz eve kadar her şeyi de mühendislere borçlusunuz; ama, iş kadro almaya geldiği zaman, iş maaşa geldiği zaman, hiçbiriniz mühendisleri ciddiye almaz, konuşmazsınız bile. Hatta, bundan üç dört gün önce, Plan ve Bütçe Komisyonunda konuşan bir sayın bakan, işte, kendi mesleğini anlatırken, "bizim meslekteki elemanlar mühendislerden çok daha üst seviyelerde tercih ediliyorlar" demeye başladı; neden; çünkü, neticenin aslı şu: on yıldan beri, Devlet Su İşleri, Karayolları, Köy Hizmetleri ciddî bir kadro almıyor. Almadıkları için de, burada işçi kadrosundakini alıp, memur diye kullanıyor. Mesela, işçi kadrosunda 700 milyon lira maaş ödüyor, kalkıp 150 milyon, 180 milyon lira verdiği memurun yaptığı daktilo işini yaptırıyor. Bir taraftan, memur almamakla sanki tasarruf ediyor!.. Halbuki, şurada kadro ihtiyaçları da var, düz bir memura 180 milyon, 200 milyon lira maaş verirken, aynı işi gören bir işçiye 670 milyon, 700 milyon, 800 milyon liraya yakın ücret ödeniyor. Fakat, son yıllarda, devletin sırf memur almayacağım demesi yüzünden, devlet kadrolarına aldığı işçilerin üçte 1'ini, yüzde 30'unu memur gibi kullanıyor. Aynı işi gören insanlar arasında bir maaş farkı meydana getirdikleri için bu hükümetler, insanlar arasında da bir problem meydana getiriyor.

Şimdi, bunun için, ben, buradan, bilhassa Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanına ve Bayındırlık ve İskân Bakanına diyorum ki, siz de, en az Sağlık Bakanı kadar bizim karşımıza bir kadro ihtiyacıyla gelin; size, sadece güvenlik görevlisi lazım değil, size, mühendis de lazım, teknik eleman da lazım.

Burada bir konu daha var, çok önemli olduğu için söylemek istiyorum: 1997'den sonra başladı bu. Millî Eğitim Bakanlığı okul ihale eder, kontrolünü özel yetkili firmalara verir, müteahhitlerini 200 kişiyle sınırlar. Çalışma Bakanlığı, bütün ihalelerini, 200 milyara kadar bütün işlerini tek bir kuruluşa veriyor, ismini de yazmışlar; tek bir kuruluşa vermektedir. Şimdi, Bayındırlık Bakanlığı da, aynı onlardan öğrendi; yapacağı bu kalıcı konutları çok büyük oranda, tutuyor, üç beş büyük müteahhide... Yani, bir artniyet olarak söylemiyorum, yapma kapasitesi dahi diğer mühendislerin yok.

Şimdi, bir mühendis olarak, siz, düşünün, okulu bitirmişsiniz, müteahhit olma şansınız gitmiş; şu anda, Türkiye'de, 30 000'in üzerinde mühendis kökenli müteahhit var; ama, bunların Millî Eğitim Bakanlığından iş alma şansı yok; çünkü, iş, 200 kişiyle sınırlandırılmış. Bayındırlık Bakanlığından iş alma şansı artık azalıyor; çünkü, en büyük iş, afet konutları; 5-10 müteahhitle sınırlandırılmış. Çalışma Bakanlığından iş alma şansı yok; 1 müteahhitle sınırlandırılmış. Peki, ben, kontrolör olmak istiyorum diyor; Bayındırlık Bakanlığı kontrolör almıyor; kontrolörlükleri, Millî Eğitim Bakanlığı da, özel firmalara devrediyor. Şimdi, geliyorsun Devlet Su İşlerine, oraya bir eleman alınmıyor. Peki, bu mühendis okullarını, siz, daha niye açıyorsunuz?!. Ondan sonra da, başınız sıkıştığı zaman, bir afet başınıza geldiği zaman, suçu mühendislerde niye buluyorsunuz?!.

Bakın, size, bir de, ücretle ilgili bir konu söyleyeceğim; bu, çok söylendi; ama, bir şey çok zoruma gittiği için söylüyorum: Şimdi, düşünün ki, bir insan, sanat okulunu bitiriyor ve diyor ki, ben, daha fazla okuyamayacağım, imkânlarım yok; gidiyor devlet dairelerinden birinde bir işe giriyor ve laboratuvar teknisyeni oluyor. Bu teknisyen arkadaşımıza şu anda, Karayollarında, 670 milyon lira maaş ödeniyor; hakkıdır, alsın; ama, o çocuk, ben, biraz daha okumak istiyorum diyor ve sanat okulundan sonra üniversiteye devam ediyor, dört sene daha okuyor, altı sene daha okuyor, mühendis çıkıyor ve 24 senelik mühendisin şu anda aldığı maaş da 270 milyon lira Ankara'da. Şimdi, aynı laboratuvarda çalışıyorlar ve o laboratuvarda yapılan deneylere o mühendisin imzası atıldığı için, bir problem de ortaya çıktığında, o mühendisin başı belaya giriyor, onun bütün yetkisi mühendise ait, onu denetleyen mühendise ait; ama, maaş olarak dediğin zaman, aynı işi gördüğü halde -bakın, burada işçilik yok, bu, dozer operatörü demiyorum ben- aynı işi yaptıkları halde, üniversitede okuyan, dört sene, altı sene okuyan bir insana normal bir teknisyenin yarı maaşını ödüyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ASLAN POLAT (Devamla) – Sayın Başkan, bir dakika içinde tamamlayacağım.

BAŞKAN – Buyurun; toparlayın.

ASLAN POLAT (Devamla) – Şimdi, burada anlatmak istediğim konu şu: Eğer, biz, bilgi çağına girmeye hazırlanıyorsak, o denildiği gibi, yok, kuruluşumuzun, Cumhuriyetin 100 üncü yılında, dünyadaki en güçlü on ülkeden biri olacaksak, planlarımızı doğru dürüst yapacaksak; teknik elemanlara da, ciddî, gerçekçi ücretlerini ödemek zorundayız. Bugün deniliyor ki, 50 milyar liraya bir insana iş imkânı hazırlanıyor; 50 milyar liraya... Yatırımlara ayırdığımız para belli, bütün yatırımlara ayırdığımız para, bütçe harcamalarının, şu dört ayda 1,7'sine kadar düştü. Şimdi, elinde para yok yapacak; ayırdığın parayı da çarçur ediyorsun; çünkü, artık, bunu ciddî manada planlayacak mühendislerin, teknik elemanların kalmadı, olanlar da hep özel firmalara gitti. Bu sefer, kamu ile özel firmalar arasında çok büyük farklar meydana geldi. Bunun sonucunda da kamu sektöründe işler denetlenemez oldu. Özel firmalardaki işi denetlemek için yetkin mühendis olsun, 13 yıl hizmeti olsun diyorsun, bu şartları arıyorsun; ama, kamu konutlarını kontrol etmek için bir yıllık düz mühendisi bile bulamıyorsun; bu da, büyük bir dengesizlik meydana getiriyor.

Bunların da düzeltilmesi dileğiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Şahsı adına, Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan, buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Sayın Ayhan, süreniz 5 dakika efendim.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 401 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesi üzerinde şahsım adın söz almış bulunuyorum.

Sözlerime başlarken, Çankırı, Çubuk depreminde hayatını kaybedenleri rahmetle anıyor, kazazedelere ve bölge halkına geçmiş olsun diyorum.

Bu maddeyle, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne, Sağlık Bakanlığına, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne yeni kadrolar verilmektedir. Kanun tasarısı, bu kurumlarla ilgili yeni düzenlemeler getirmektedir.

Değerli arkadaşlar, kamu hizmetlerinin yapılması için elbette, bazı insanlar çalışacak; ama, biz, kamu hizmetlerinin yapılması için, kamu kurumlarını verimli olarak çalıştıramıyoruz; çözümü, habire yeni kadro ihdasında ve adam almakta buluyoruz. Bugün, aşağı yukarı 2,5 milyon insan devletten maaş alıyor. Hizmetler iyi yürüyor mu; yürümüyor. Kamu kurumlarında, devlette verimlilik var mı; yok, verimsizlik var; kalite yok, bilgi ve tecrübe yetersiz ve gırtalığına kadar da bürokrasiye gömülmüş vaziyette. Yani, devletle münasebeti olan her vatandaşın bundan yaka silktiğini, siyasetçiler olarak, en yakından biz biliyoruz; çünkü, devlette işi olan vatandaş ya bir milletvekili arar ya bir il başkanı arar veya nüfuzu olan birisini arar, devlet kademelerinde... Demek ki, devlet verimli çalışmıyor. Almanya'da kimse siyasetçiyi aramıyor, nüfuzlu kişiyi aramıyor, işini normal takip ediyor. Yani, devleti çalışır hale getirmemiz lazım. Türkiye'nin önündeki mesele, kadro ihdası değil, devleti çalışır hale getirmektir.

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünde 66 000 kişi çalışır, 22 000 iş makinesi var; ama, mart ayına gelince mazotu biter. Sayın Bakan, komisyonda "yılın yarısında mazotumuz yok, bu makineler ve bu kadrolar boş kalıyor" dedi; yani, devlet böyle yönetiliyor. Bunun sorumluluğu da hükümetlere aittir. Devlet çarkı kendi kendisine çalışmaz, devlet çarkını çalıştıracak olan siyasî kadrolardır. Kimlerdir; bakanlardır, kimlerdir; Sayın Başbakandır. Zira, millet, siyasî kadroları, devleti, millete hizmet edecek şekilde sevk ve idare etsin diye seçip getirmektedir. Bunun bir kısmı -Meclis olarak- denetim yapar, bir kısmı da -Bakanlar Kurulu olarak- yönetirler; ama, devlette verimli bir çalışma yok.

Bakın, iki gündür yağışlar var, depreme ilaveten sel felaketleri var. Bundan birkaç gün önce Samsun ve Tokat'ta, bir iki gün önce Aksaray'da, Bartın'da, Zonguldak'ta, Sakarya'da, Karabük'te ve birçok illerimizde sel felaketleri meydana geldi; yüzbinlerce dönüm, dekar arazi sel altında kaldı. Ben, dün, evvelki gün ilimdeydim, afet bölgelerini gezdim. Benim ilimde 8-10 bin dekar ekilmiş arazi -tütünü, pancarı, mısırı- mahvoldu gitti. Bunlar geri dönmez. Hükümet sadece tohum verecek; ama, mazotu gitti, gübresi gitti, emeği gitti, tohumluğu gitti.

Şimdi, ne söylemek istiyorum; Devlet Su İşlerine burada kadro veriyoruz; iyi, güzel. Dört senedir, bunlar peşi peşine oluyor, muhtelif zamanlarda oluyor. Olma sebepleri ortada. Devlet Su İşleri bu illerde, diğer illerde inşa edilmiş olan direnaj kanallarını temizleyemiyor; içleri otlarla dolmuş, kızılağaçlarla dolmuş, söğütlerle dolmuş, teressubatla dolmuş. Devlet Su İşleri, dere yataklarını temizlemiyor. Sele, taşkına, feyezana sebep olan yerlere sel kapanları yapmak lazım. Bunlar büyükse, buralara feyezan kontrol barajları, taşkın kontrol barajları yapmak lazım. Bunların bazıları küçük işler; ama, hükümet, Devlet Su İşlerinin küçük projelerine, küçük su işlerine ödenek vermiyor. Buradaki kabahat, Devlet Su İşlerinin ne ildeki şube müdüründe ne bölge müdüründe ne genel müdürlüğünde; kabahat, doğrudan doğruya hükümetlerdedir.

Hükümet, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne, Topraksu vasıtasıyla yapacağı hizmetlerde, açacağı kanallarda ödenek vermiyor. Ne oluyor neticede; yüzbinlerce dönüm arazide mahsul telef olup gidince, sadece, yüzbinlerce aile mağdur olmuyor, perişan olmuyor, afetin çapına göre, millî ekonomi yönünden de onlarca trilyon lira, 50 trilyon lira, 100 trilyon lira servet kaybına uğruyoruz.

BAŞKAN - Sayın Ayhan, 1 dakika içinde toparlayınız.

CEVAT AYHAN (Devamla) - Evet, toparlıyorum.

Evet, devleti, verimlilik içinde yönetmemiz lazım. Bugün, Türkiye'nin meselesi, iş bulma yeri gibi düşünüp, devlete, sürekli yeni kadrolar ihdas etmek değil, devlet kadrolarını azaltmaktır; emekli olanın yerine almamaktır, devletin masraflarını azaltmaktır.

Devlet, faiz ile maaşlara para yetiremiyor; bundan memurlar da memnun değil emekliler de memnun değil. 4 ayda, 10 katrilyon lira vergi toplamışız; gelirimiz var trafik cezalarına kadar. 9,5 katrilyonunu faize ödemişiz. 3 katrilyon lira da maaşlara 4 ayda. Demek ki, 2,5 katrilyonu tekrar faizle para alarak ödemişiz. Devlet batmış vaziyette, kamu yönetimi çalışmaz vaziyette. Yani, merkezî idareyi derhal düzenlememiz lazım, Mahallî İdareler Kanununu derhal çıkarmamız lazım ve devleti, verimli bir devlet haline getirmemiz lazım.

Biz, burada 35 000 kadro alıyoruz diye seviniyoruz. Hastaneler verimli mi; değil. Çalışma Bakanlığı, kendi hastaneleri için çıldıracak; gayret ediyor, mücadele ediyor, verimli hale gelsinler diye yiğitçe bir mücadele veriyor; ama, kolay değil. Siz, 657 sayılı Yasanın zırhı altında kamu yönetimini çalıştıramazsınız.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.(FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ayhan.

Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyle ilgili verilmiş bir önerge vardır, okutup, işleme alacağım; daha sonra da oylarınıza sunacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 401 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini, maddeye bağlı ekli listeler arasına aşağıdaki listenin 5 sayılı liste olarak eklenmesini, diğer liste numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

Nail Çelebi Abdülkadir Akcan Zeki Ergezen

Trabzon Afyon Bitlis

Ali Gebeş Ali Özdemir Yücel Erdener

Konya Gaziantep İstanbul

Ahmet Derin Murat Akın Cengiz Aydoğan

Kütahya Aksaray Antalya

Mustafa Verkaya Ali Güngör Musa Demirci

İstanbul İçel Sıvas

"Sağlık Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü ile Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün taşra teşkilatlarında kullanılmak üzere ekli listelerde yer alan kadrolar ihdas edilerek, 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (1) sayılı cetvelin ilgili bölümlerine eklenmiştir."

5 SAYILI LİSTE

(1) SAYILI CETVEL

KURUMU: TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI

TEŞKİLATI : TAŞRA

İHDASI UYGUN GÖRÜLEN KADROLARIN

Serbest Tutulan

Kadro Kadro

Sınıf Unvanı Derecesi Adedi Adedi Toplam

SH Veteriner Hekim 5 738 738

TH Mühendis 5 1 700 1 700

Toplam 2 438 2 438

BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, önerge, bütçede gider artırıcı özellik taşımaktadır ve genel istikrar programları içinde ilave yükler getirmektedir; bu nedenle, katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

DEVLET BAKANI ŞUAYİP ÜŞENMEZ (Yozgat) – Tabiî, Metin Beyin sözlerini gözardı etmek mümkün değil; ama, ben, Yüce Heyetin kararına saygılıyım efendim.

BAŞKAN – Sayın Komisyonun katılmadığı, hükümetin...

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Sayın Başkan, oylayamazsınız, Anayasaya göre, oylayamazsınız.

BAŞKAN – Efendim oylanır...

Komisyonun katılmadığı, hükümetin takdire bıraktığı önergenin sahibi, gerekçeyi mi okutayım?..

NAİL ÇELEBİ (Trabzon) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe: Dünya Bankası, Avrupa Yatırım Bankası ve Uluslararası Kalkınma Fonunca finansmanı karşılanan dışkaynaklı projelerin anlaşma hükümlerine uygun olarak yürütülebilmesi ve proje faaliyetlerinin belirlenen hedefler doğrultusunda aksamadan gerçekleştirilebilmesi için, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı birimlerinde kullanılmak üzere yeni kadrolar ihdasına ihtiyaç bulunmaktadır.

BAŞKAN – Komisyonun katılmadığı, hükümetin takdire bıraktığı ve gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

1 inci maddeyi, ekli listelerle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. – Sağlık Bakanlığının bu Kanunla tahsis edilmiş bulunan serbest kadroları ile mevcut serbest kadrolarının; Sağlık Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve DevletPersonel Başkanlığınca birlikte hazırlanarak Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe konulacak norm kadro usul ve esasları ile sayılarını gösterir yönetmeliğe uygun olarak merkez, taşra ve hizmet birimleri itibariyle dağılımı yapılır.

Norm kadro sayısının değişmesi dışında kadroların birimler itibariyle dağılımı değiştirilemez. Bu kadrolarla ilişkilendirilen personel, bir hizmet birimi için tahsis edilen kadroların boşalması halinde, yılda iki ayı geçmemek üzere yapılacak geçici görevlendirmeler hariç, kadrolarının bulunduğu birimler dışında çalıştırılamazlar.

Norm kadro çalışmaları sonucunda Bakanlığın ihtiyaç fazlası olduğu tespit edilen boş kadroları, Maliye Bakanlığının ve DevletPersonel Başkanlığının görüşleri üzerine Bakanlar Kurulunca ihtiyacı olan diğer kamu kurum ve kuruluşlarına tahsis edilir.

BAŞKAN – 2 nci maddeyle ilgili olarak, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Kemal Kabataş; buyurun Sayın Kabataş. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

DYP GRUBU ADINA KEMAL KABATAŞ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 401 sıra sayılı tasarı üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Dün gece, Çankırı ve civarında Orta, Çerkeş ve Çubuk'ta hasara da neden olan deprem felaketi nedeniyle, değerli vatandaşlarımıza başsağlığı diliyorum; ölenlere, hayatını kaybedenlere Tanrı'dan rahmet diliyorum.

Değerli milletvekilleri, üzerinde konuştuğumuz tasarı, devleti büyütme girişimlerine, çabalarına ilave yükler, ilave sayılar ekleme yönünde getirilmiş bir düzenleme. Türkiye'de sağlık sektörünün, Türkiye'de sağlık sisteminin önemli sorunları var. Türkiye, bütün çabalarına rağmen, 47 katrilyonluk bütçeden, sağlık için sadece 1,062 katrilyon, yani bütçe büyüklüğünün sadece yüzde 2,3'ü kadar ödenek ayırabiliyor.

Milletvekilleri olarak, illerimizde, bölgelerimizde vatandaşlarımızın sağlık konusunda karşı karşıya bulundukları sorunları hep yakından izliyoruz, hep birlikte görüyoruz. Türkiye'nin sağlık sorunlarının çözümü için, sadece personel konularını, personel yönetimini öncelikle gündeme getirme anlayışına dikkat çekmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Sağlık Bakanlığının 236 200 personeli var; yani, yaklaşık 2 milyon devlet kadrosu içinde, Sağlık Bakanlığı yüzde 10'luk bir paya sahip. Bugünkü personel mevzuatı içerisinde 236 000 kadronun tamamı dolu mudur bilmiyorum; ama, kadro değişikliği suretiyle, burada kanun değişikliğine gerek duymadan, ihtiyaç duyulmayan boş kadroların ihtiyaç duyulacak değişik unvanda kadrolarla değiştirilmesi mümkün. Bu yola gidelebildi mi bilmiyorum. Anladığım kadarıyla, gidilemedi; çünkü, muhtemelen, Maliye Bakanlığı, Başbakanlıkla birlikte, açıktan atama izinleri konusunda fevkalade hassas ve dar bir yaklaşım sergiliyor. Bu sorunu aşmak için ilgili Bakan, Sayın Sağlık Bakanı, yasal değişiklik yapma yönünde bir girişimi başlatmış; komisyonlardan geçen tasarı, huzurunuzda müzakere edilmektedir.

Nedir yapılmak istenen: Sağlık Bakanlığına, çoğu yardımcı hizmetlerde -ebe, hemşire, sağlık memuru- olmak üzere, yaklaşık 37 517 yeni kadro ihdas ediliyor; yani, 236 000 kadroya 37 517 adet yeni kadro ilave ediliyor. Bu kadrolarla, Sağlık Bakanlığı, özünde, personel yönetimini çok derin bir yapıda değişikliğe tabi tutmak istiyor.

Nedir yapılmak istenen değişiklik: Tasarının metninde, Millî Eğitimde kısmen uygulanmaya başlamış olan norm kadro sistemiyle, tüm sağlık personelini yeniden atanır, yeniden görevlendirilir konuma getiren bir yaklaşım var.

Maddeye göre, Maliye Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığı bir yönetmelik hazırlayacak ve norm kadro uygulamasının esaslarını belirleyecek.

Tasarının geçici 2 nci maddesi, bu uygulamayı tamamlıyor. Ne olacak: Sağlık Bakanlığı kadrolarının belirlenecek norm kadro sayılarına göre dağıtılmasından sonra, mevcut personel bu kadrolarla ilişkilendirilecek. İhtiyaç fazlası personelin, memuriyet mahalli içerisindeki veya istekleri halinde, memuriyet mahalli dışında boş kadrolara atamaları yapılacak, sonra, atanamayanlar şahsa bağlı kadrolarda istihdam edilecek.

Değerli milletvekilleri, karmaşık gibi görünen bu ifadelerin gerisindeki uygulama ve model şudur: Bu yasa yürürlüğe girdiğinde, Sayın Bakan, şu anda Sağlık Bakanlığında görev yapan personelin tamamını, norm kadro esasına göre birimlere verilecek kadrolarla ilişkilendirecek; yani, yeni atamalarla birlikte yaklaşık 250 000 personel, mevcut birimlerde yeniden görevlendirme, atanma ve kadroyla irtibatlandırma yönünde, personel yönetimi açısından işlem görecek. Bu uygulama sonunda -umuyorum siyasî kararlar, siyasî görüşler etkili olmayacak- personelden bir kısmı, şahsa bağlı kadroda görev yapmak üzere pasifize edilecek; yani, bir köşede bekletilecek; yani, terfisi önlenecek; yani, memuriyetteki beklentilerinin tamamı ortadan kalkacak.

Sağlık Bakanlığı gibi, 250 000 insanın istihdam edildiği bir bakanlıkta, böylesine geniş kapsamlı bir yeniden düzenleme, norm kadro uygulaması adı altında herkesin yerini değiştirecek çok büyük çaplı bir operasyonu Sayın Bakanın sorumluluğuna verme ve Sayın Bakana, bu sorumluluğu taşıma konusunda yasal düzenlemeler, hükümler getiriyoruz.

Ben, endişe ediyor ve ifade etmek istiyorum ki, bu, Türkiye'de, esasen çok ağır sorunlarla karşı karşıya bulunan sağlık sektörümüzü, sağlık sistemimizi, yeni bir personel yönetimi kargaşasına, atama kargaşasına taşıyacaktır. Bu riski, Türkiye'deki sağlık sistemini yeni bir kargaşaya taşıma riskini dikkatlerinize sunmak istiyorum değerli milletvekilleri.

Bu, sıradan bir kadro ihdasından, bu, sıradan bir 37 000 personel kadrosu ihdası ve ataması işleminden öteye sonuçları olacak bir düzenlemedir; fevkalade önemlidir. Türkiye'de, sağlık sektöründe, sağlık sisteminde hizmet görecek herkesi tedirgin etme, herkesi göreviyle ilişkisi yönünden rahatsız etme riski taşıyan bir olaydır getirdiğimiz düzenleme. Kanunla bu yetkiyi veriyoruz.

Peki, bugüne kadarki uygulamaları nedir? Sağlıkta, bugünkü yönetimin esasını, maalesef, personel yönetimi oluşturmaktadır değerli milletvekilleri. Benim ilimde, 10 000'i aşkın sağlık personeli var. Bir yıllık sürede, sadece bir yıllık sürede, üçüncü sağlık il müdürü görevi başında. Bir ilde, bir yılda, üç defa, 10 000 kişinin yönetiminden sorumlu yönetici değişikliği var ve bir ilde sağlık müdürlüğü yapmış bir değerli arkadaşımız, bugün, bir sağlık ocağında tabip olarak görevlendirilmiştir! Böylesine ilkeleri zedelenmiş, böylesine hiyerarşisi altüst edilmiş bir sağlık personeli yönetim sistemi ve uygulamamız var.

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Bugün, Türkiye'de, 81 ilde, dörtlü kararnameyle atanmış hemen hemen hiç sağlık il müdürü yok. Böylesine iğreti, böylesine geçici, böylesine ilkesiz personel yönetimi, sağlık sistemine, gerçekten büyük hasar veriyor, hizmette önemli aksamalara, çalışanlarda büyük moral bozukluğuna neden oluyor.

Şimdi, biz, var olan bu uygulamayı, kanunla tescil ediyoruz. 250 000 kişinin, her anlamda yerini değiştirme, bunlardan istenmeyenleri sistem dışında tutma konusunda yetki veriyoruz. Bu hususu, Yüce Heyetinizin dikkatine sunmak istiyorum. Fevkalade önemli bir yetki, fevkalade önemli bir düzenleme; ama, sağlıkta, ülkenin içerisinde bulunduğu kargaşaya, karmaşaya bir katkısı olacağı konusunda benim ciddî endişelerim var. Türkiye'de sağlık sistemini reforme edecek...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kabataş, 1 dakika içinde toparlayınız.

KEMAL KABATAŞ (Devamla) – Toparlıyorum.

Sağlık, hepimizin ortak sorunu. Sağlıkta yatırım, sağlıkta düzenleme, sağlıkta verim; vazgeçemeyeceğimiz bir öncelik eğitim ve sağlık. Devlette her türlü küçülmeye, her türlü daralmaya evet; ama, sağlıkta, eğitimde daha çok kaynak, daha verimli bir sistem, daha çağdaş bir uygulama... Türkiye'nin buna ihtiyacı var; ama, getirdiğimiz bu düzenlemeler, maalesef, bu ilkelere hizmet edecek boyutta değil. Bir personel operasyonu, bu operasyon içinde, tüm sistemde çalışan 250 000 kişiyi huzursuz etme riski taşıyan bir düzenleme...

Bütün bunlara rağmen, Sayın Bakanın gerekli titizliği ve objektif yaklaşımı göstererek, aldığı bu olağanüstü yetkilerde, sistemde çalışanlara hasar vermeyeceğine inanmak istiyor, düzenlemenin, tüm sağlık camiamıza hayırlı olmasını diliyor, saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kabataş.

Fazilet Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu...

Buyurun Sayın Sünnetçioğlu. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

FP GRUBU ADINA AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) – Sayın başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 401 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi hürmetle selamlıyorum.

Bugün, merkez üssü Çankırı-Çerkeş olmak üzere meydana gelen deprem afeti ve geçtiğimiz hafta yurdun çeşitli yörelerinde meydana gelen sel afetinde hayatlarını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum; yaralananlara acil şifalar, yüce milletimize de sabırlar ve başsağlığı diliyorum.

Bugün, ülkemizin en önemli konularından, meselelerinden bir tanesi, sağlık sisteminin bozukluğu ve sağlık hizmetlerindeki yetersizliktir. Kamuda sağlık hizmeti verenler de, bu hizmeti alanlar da durumlarından memnun değildirler. Bu durumun en önemli sebeplerinden bir tanesi, sağlık alanındaki organizasyon bozukluğu, yetkilerin merkezde toplanması ve bütçeden sağlığa ayrılan payın yetersizliğidir ki, 2000 yılı bütçesinde sağlığa ayrılan pay yüzde 2,26'lık bir paydır ve bunun da neredeyse tamamı personel harcamalarına gitmektedir; kaldı ki, sağlık personelinin de maaşları yetersizdir.

Uzun, yorucu, masraflı bir öğretimden sonra, eğitimden sonra doktor veya sağlık personeli olan kişiler, aldıkları ücretlerle ancak yaşamlarını sürdürebilmekte, geçimlerini sağlayabilmekte ve herhangi bir literatür takip etme veya kongrelere katılma imkânı bulamamaktadırlar.

Sağlık sistemimiz, bütünüyle âdeta bir yamalı bohça durumundadır ve şimdi, biz, bu yasa tasarısıyla, bu sistemi kökünden düzeltmek, halletmek yerine, bir yırtığa ufak bir yama daha eklemek durumundayız. Gerçi, bu yasa tasarısında verilen bu kadrolarla yeni bir insan gücünden söz etmek mümkündür; ancak, bu sistemin tamamını yeniden gözden geçirerek bir muhasebe yapmak durumunda olmamız gerekmektedir.

Sağlık yatırımlarına ayrılan pay yetersiz olduğu gibi, Türkiye'de bölgeler arasında da bir dengesizlik vardır. Türkiye genelinde bir uzman hekime 2 141 hasta düşerken, Doğu Anadolu'da bu rakam 5 309, güneydoğuda 7 602'dir. Bir diş hekimine düşen hasta sayısı olarak Türkiye ortalaması 5 453 iken, Doğu Anadolu'da 17 448, Güneydoğu Anadolu'da da 21 504 kişidir. 10 000 kişiye düşen yatak sayısı açısından Türkiye ortalaması 22 iken, Doğu Anadolu'da bu rakam 15, Güneydoğu Anadolu'da da 13'tür. Marmara Bölgesinde hamile bir kadının hamileliği süresince herhangi bir ebe veya sağlık personelinden sağlık hizmeti almama oranı yüzde 17 iken, güneydoğuda bu rakam dörde katlayarak yüzde 60 civarındadır. Hamile kadınların yalnız başına doğum yapma oranları -ki, çok enteresandır- Türkiye'de yüzde 40'tır.

Bu tabloya rağmen, Sayın Bakanlarımız, arkalarına basın mensuplarını da alarak, âdeta bir siyasî şov yaparak, sağlık personelini, sağlık hizmetlerindeki bozuklukların müsebbibi gibi göstermek çabası içindedirler. Hatta, Sağlık Bakanlığında, beceri, bilgi, deneyim ve gerekli kriterlerin dışında, siyasî görüş, atanmak için yeterli olur hale gelmiştir. İl ve ilçe başkanları, kendilerini sağlık yetkililerinin yerine koyarak, ilgili il ve ilçelerinde sık sık atama haberleriyle basının huzuruna çıkmaktadırlar.

Şimdi, burada, bu yasa tasarısının 2 nci maddesiyle, Sağlık Bakanlığında mevcut serbest kadroların ve bu yasa tasarısıyla bu kanuna tahsis edilen serbest kadroların norm kadro usul ve esasları dağılımının yapılacağı belirtiliyor. Burada, bir kere, şahsa kadro tahsis edilmiş oluyor. Zira, bu kadrolar, daha önce, özellikle batı bölgelerinde, eşitlikli ve adaletli bir sistemle değil de, nüfuz kullanarak veya çeşitli, herhangi başka sebeplerle fazlasıyla doldurulmuş olarak, bir hastanede 4 veya 5 olan herhangi bir kadroda 10-15 kişi görev yapar hale gelmiştir; ama, başka bir hastanede bu kadrolar boş bulunmaktadır. Kadro fazlası olarak çalışanların kadrosu, şimdi "şahsa bağlı olarak eski görevlerini yaparlar" hükmüyle legalleşmiş olacaktır.

Ayrıca -muhakkak ve muhakkak diyorum, üstüne basarak söylüyorum- bu norm kadrolar belirlenirken, ihtiyaçlar, masa başında ve yatak sayısına göre değil de, bizzat, o bölgelere giderek, ameliyat sayısı, müracaat eden hasta sayısı ve sevk edilen hasta sayısı gibi kriterlere göre, muhakkak yerinde belirlenmelidir. Zira, bir hastanede, yakında büyük iller olması dolayısıyla, yatak sayısı müsait olmasına rağmen, sevk fazla olduğundan dolayı bu kadrolar boş olabilir, fazla gelebilir; ama, bir başka hastanede yoğunluktan dolayı da bu kadrolar yetmeyebilir.

Ayrıca, bu norm kadroyla, kalkınmada öncelikli yörelere sağlık personeli gönderme imkânımız olacaktır; ancak, bu kadrolara atanmış olanlar, artık orada kalacak demektir. Bilgi, becerisi kalmamış, yaşlanmış, kendini yenilemeyenler, batıda bir kadroyu işgal etmişse, ölünceye kadar orada kalacaklar demektir. Daha çalışkan, üretken, mesleğinde başarılı olanlar, buralara gelemeyecekleri düşüncesiyle rekabetten uzak kalacaklardır.

Kalkınmada öncelikli bölgelere yapılacak atamalarda uzman hekimlere 1 yıllık, diğer personele 2 yıllık başka bir yere atanmama durumu, resmen bir yaptırımdır. Bir bakıma, kaldırılmış Zorunlu Hizmet Yasasıyla aynı karakterdedir. Zorunlu Hizmet Yasasının, sağlık personeliyle ilgili adil dağılımı sağlayamadığı kanıtlanmışken, bu yasa tasarısının da sorunu çözmeyeceği âşikardır.

Bir işten verimli bir netice almak için ilk şart, o işi yapanın işi yapmayı istemesidir. Bu nedenle, işin şartlarını, işi yapan için teşvik edici hale getirmemiz esastır. Örneğin, atamanın yapılacağı bölge itibariyle, batıdaki eşdeğer personelin iki üç katı gibi farklı maaşlar verilebilir veya görev yapacağı bölgenin mahrumiyet durumuna göre yıpranma payı, erken emeklilik, istediği kente ve kuruma atanması veya pratisyen hekimler için, uzmanlık sınavında kazandığı puanlara ek olarak, mahrumiyet bölgelerindeki her hizmet yılı için bir artı puan verme düşünülebilir.

Atamalarda, şahsa kadro yerine, puantaj sistemi oluşturularak, kırsal bölgelerden kentlere doğru atamalar uygulamalarıyla tavassutla tayin önlenmelidir. Böylece, mecburî olarak kalkınmakta öncelikli yörelere gidip iki veya bir yıl orada kalan personelin, norm kadro sebebiyle batı bölgelerine dönememe riski ortadan kalkar. Kaldı ki, tasarıda, eş durumundan dolayı tayini yapılacaklara norm kadro olmaması durumunda nasıl bir uygulama yapılacağı da belli değil ve bu konu, çok sorulan bir sorudur. Bu vesileyle de, bu soruyu Sayın Bakanıma sormuş oluyorum. Eş durumundan dolayı tayini yapılacak olanlara, norm kadro olmaması durumunda yapılacak uygulama nedir?

Bu tasarının 2 nci maddesinin üçüncü fıkrasında "Norm kadro çalışmaları sonucunda Bakanlığın ihtiyaç fazlası olduğu tespit edilen boş kadroları, Maliye Bakanlığının ve Devlet Personel Başkanlığının görüşleri üzerine, Bakanlar Kurulunca, ihtiyacı olan diğer kamu kurum ve kuruluşlarına tahsis edilir" deniliyor. Şimdi, 37 517 kadro isteyeceksiniz ve bunun 517'sine kadar da çok ince hesap yapmış havasında olacaksınız; ancak "fazla gelirse başka kurum ve kuruluşlara verilir" derseniz, bu, ciddî bir hesaplama yapmadığınızın göstergesidir. Siz, hele bir kadroları verin de, ondan sonrası Allah kerim der gibi bir havadasınız.

Ayrıca "açıktan atama izni veya memurluğa girişte yeterlik sınavı şartı aranmaksızın ihtiyaç duyulan yerlere atanırlar" ifadesiyle, bu kadrolara imtihansız atanacaklarını söylüyorsunuz. Ya ihtiyaçtan fazla müracaat olursa ne yapacaksınız; bu da belli değildir. Yani, 37 517 kadrodan daha fazla müracaat olursa -imtihan yapmayacağınızı da söylemişsiniz- bu durumda ne yapacaksınız; bu da tasarıda belli değil.

Sağlık Bakanlığı, bu konularda, maalesef, güven vermiyor. Şef ve şef yardımcılığı sınavları kaldırılmış. Bu keyfî uygulama, Türk Tabipler Birliğinin Danıştaya açtığı davayı kazanmasına rağmen, devam etmektedir. Terfi sınavlarında da önce mülakat, sonra yazılı sınav şeklinde bir uygulamanın mucidisiniz.

Bu yasa tasarısında tasarrufa dayalı bir öneriye de rastlayamadık. Internette Sağlık Bakanlığının istatistiklerinde, Bursa Uludağ Üniversitesi Hastanesinde, 1998 yılında, bir hastanın ortalama kalış süresi, 1 yatağın hiç boş kalmaması, biri taburcu olurken diğerinin aynı yatağa yatması oranı 7,3'tür; yani, bu da, bir yataktan, kamu hastanelerinde, 1 yılda 50 hastanın faydalanması demektir. Halbuki, bu oran, özel hastanelerde 2 gündür; yani, 1 yataktan, 1 yılda, özel hastanelerde 180 kişi faydalanmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Devamla) – Sayın Başkanım, ben, şahsım adına da söz almıştım; arzu ederseniz, kısaca toparlayacağım.

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Devamla) – Kamu hastanelerinde 1 yataktan faydalanma oranı 7,3'tür. Bu, bir yılda, kamu hastanelerinde 1 yataktan 50 hastanın faydalanması demektir. Halbuki, özel hastanelerde aynı oran, 2 gündür ve 180 kişinin 1 yataktan faydalanma oranı vardır.

Biz, eğer, kamu hastanelerinde 1 yataktan faydalanma oranını 50'den 100'e çıkarırsak, hiç masraf yapmadan, yeni bir hastane kurmuş olacağız demektir ki, bu, mümkündür. Nasıl mümkündür; sağlık ocaklarını yeterli altyapıya kavuşturup, pratisyen hekimlerin özlük haklarını iyileştirip teşvik ederek verimli çalışmalarını sağlayıp, sadece uzman hekimlerin reçetelerini onaylar pozisyondan kurtarıp, hastaları sevk zinciriyle hastanelere göndermekle bunu sağlayabiliriz. Bu sebeple, sadece nezle ve grip şikâyetiyle hastanelere müracaat eden hastaların bu yolu önlenmiş olur ve...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Sünnetçioğlu, bir dakikanızı rica edeyim.

Gruplar adına başka söz isteği?.. Yok.

Sayın Sünnetçioğlu, buyurun şahsınız adına; toparlayınız.

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Devamla) – Bu sebeple, aynı yataktan çok daha fazla yararlanma imkânımız olmaktadır.

Diş hekimliğinde de, Avrupa Birliği normlarında olduğu gibi, sadece ortodonti ve cerrahî ihtisas dalı olmalı, pratisyen diş hekimleri sevk memuru olmaktan kurtarılmalıdır.

Sosyal güvenlik yasası görüşülürken de söylemiştik; burada, yine, aynı konuyu tekrarlıyorum: Batı'da yapılan bir araştırmaya göre önümüzdeki on yılda en gözde meslekler olarak, özel sağlık hizmetleri, özel sosyal güvenlik kurumları, hastabakıcı ve hemşirelik bulunmuştur. Gerekçe olarak da, artık, aile yapısı değişiyor; yaşlılar, çocuklarında ayrı yaşadığı için, kendilerine yaşlılıklarında bakacak hastabakıcı ve hemşireleri özel tutuyorlar, özel sağlık kurumlarından ve özel sosyal güvenlik kurumlarından faydalanıyorlar.

Daha önce çıkarmış olduğumuz sosyal güvenlik yasasının özel sigortacılık ve emeklilik kuruluşlarına altyapı olduğunu söylemiştik, bunda da yanılmadık. Bugünlerde özel sigorta ve sosyal kurumlar yasasının Meclise gelmesi bekleniyor. Bu norm kadrolar da, aynı şekilde, kalkınmada öncelikli bölgelere atamaları yapılan sağlık personelinin batı bölgelerine dönme şansları çok az olduğundan, özel sağlık kuruluşlarında çalışmayı tercih edecekleri ve Sağlık Bakanlığından ayrılacakları düşüncesiyle, sağlık hizmetlerinde özel kuruluşlar özendiriliyor ve bu yol açılıyor şeklinde yorum yapmaktayız.

Ben, bu yasa tasarısında, Bursa'da, fizyoterapist, eczacı, diş teknisyeni, şoför; İnegöl'de ise, ebe, sağlık memuru, hemşire, tıbbî sekreter kadrolarına özellikle ihtiyaç olduğunu ve bazı dalların da özellikle ihtiyaç konusu olduğunu belirtir, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Sünnetçioğlu.

Şahsı adına ikinci konuşmacı, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 401 sıra sayılı Kanun Tasarısının 2 nci maddesinde şahsen söz almış bulunuyorum.

Bu 2 nci madde, Sağlık Bakanlığına verilen bu kadroların, Bakanlar Kurulu tarafından kararlaştırılacak norm kadro esasına göre dağıtılması hükmünü getirmektedir. Diğer taraftan, bu kadrolara tayin edilenlerin de başka bir yerde görevlendirilemeyeceği hükmünü getirmektedir.

Norm kadro çalışmaları neticesinde ihtiyaç fazlası olduğu tespit edilen boş kadroların da, yine, diğer kurumlara devredilmesiyle ilgili hüküm getirilmektedir; ancak, burada "bu kadroların kullanılmasıyla ilgili Sağlık Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığınca birlikte hazırlanarak Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe konulacak norm kadro usul ve esasları ile sayılarını gösterir yönetmeliğe uygun olarak merkez, taşra ve hizmet birimleri itibariyle dağılımı yapılır" denilmektedir.

Eğer, bu altyapı çalışması hazır değilse, bu iki bakanlık ve bir kurumun, bu kanun çıksa da, bu kadroları kullanamama durumu vardır; yani, süratle bunların tamamlanmış olması gerekir. Aslında, bütün bakanlıklarda norm kadro çalışmalarının yapılmış olması gerekir.

Değerli arkadaşlar, tabiî, kadroları alırken, devlet memurlarının maaşlarına da bakmamız lazım. Devlet memurları ve emekliler, maaşlarıyla geçinemiyorlar. Geçenlerde, Devlet Su İşlerinden ve diğer kamu kurumlarından bilgiler geldi, ben de soru önergesi verdim, sordum. Bakın, Karayollarında büroda çalışan bir mühendis, 8 inci derecenin 1 inci kademesinde 235 milyon lira alıyor, 4 üncü derecenin 1 inci kademesinde 251 milyon lira alıyor, Yapı İşleri Genel Müdürlüğünde 1 inci derecenin 4 üncü kademesinde bir mühendis 264 milyon lira alıyor; ama, devletin bazı kurumlarında, mesela Merkez Bankasında 600 milyon, 800 milyon, 900 milyon mertebesinde ücretler var, BOTAŞ'ta farklı ücretler var, TEAŞ'ta farklı ücretler var -tek tek saymayayım- diğer kurumlarda farklı ücretler var. Aslında, bu ücretler fazla değil; 800 milyon, 700 milyon, bunlar az bile; yani, 700 dolara, 800 dolara bir mühendisi, yirmi yıllık insanı çalıştırıyorsunuz demek. Bu, doktorlar için de böyle, 300 milyon, 400 milyona bir doktoru tayin ediyorsunuz. Yani, bu paraya bu görevler yapılmaz; onun için, bu kadroları alırken, devletin, çalıştırdığı kimselere, memuruna, mühendisine, doktoruna, öğretmenine, bunların emeklillerine geçinebilecekleri bir ücreti vermesi lazım.

Şimdi, bir mühendisi 300 milyona çalıştırıyorsunuz, emekli olduğu zaman da eline 150 milyon maaş geçicek. Nasıl geçinecek bu insan; çocuklarının eğitimini nasıl devam ettirecek? Yani, bu, bir sosyal faciadır. Tabiî, bu insanlar, bizi çeviriyorlar "offshorezedelere, kumar oynayanlara şahıs başına 20 milyar lira vermeye karar veren hükümet, bizi görmüyor mu; biz emeklileri görmüyor mu; biz memurları görmüyor mu" diye soruyorlar. Tabiî, bir kalemde bu kumar oynayanlara 90 trilyon lira vereceksiniz ve devletin bütçesinin gelirlerinin yüzde 95'ini faize ödeyeceksiniz; ama, memuru, emekliyi, doktoru, mühendisi, öğretmeni böyle ezeceksiniz. Bu sistemin yürümesi mümkün değil değerli arkadaşlar.

Bir diğer husus da şudur: Bakın, bugün -vatandaşın şikâyetlerini söylüyorum- bunlara siz de muttalisiniz; hastaneye giden vatandaşlar, ameliyat olacaksa, mutlaka, doktorun muayenehanesine gitme mecburiyetinde kalıyor ve ona yüklü bir muayenehane ücreti ödüyor, ondan sonra hastanede yatak temin ediyor, ondan sonra ilgi görüyor. "Gitmeyin" dediğimiz zaman "bakmazlar efendim" diye vatandaş şikâyet ediyor. Bu da, bizim, hastanelerimizde, sağlık kurumlarımızda, SSK dahil, devlet hastaneleri dahil, yaşadığımız bir faciadır. Sosyal güvenlik kurumundan, sağlık hizmetlerinden faydalanması gereken bir memur, bir SSK'lı, bir Bağ-Kurlu, mutlaka, doktorun muayenehanesine gidip ayrıca ücret ödemeye mecbur. Doktorlarımızı tenzih ederim, hepsi bunu yapmıyor şüphesiz; içlerinde ahlak ve fazilet sahibi insanlar da var; ama, maalesef, bazıları da, paraya tamahen, vatandaşa bu zulmü yapıyorlar; bunu çözmesi gerekir hükümetin. Bunu çözmenin yeri de, doktorları tam gün çalıştırmaktır; Almanya'da bu böyle, gelişmiş ülkelerde bu böyle.

BAŞKAN – Sayın Ayhan, 1 dakika içerisinde toparlayın.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Bitiriyorum Muhterem Başkan.

İkincisi, doktorları sözleşmeli olarak istihdam imkânını getirmektir. Bazı illerde, hastanelerde uzman olmadığı zaman, orada, piyasada çalışan serbest bir hekimi, rahatlıkla, o ilin, o hastanesinde -SSK'ysa SSK, devlet hastanesiyse devlet hastanesinde- sözleşmeli olarak istihdam edip, vatandaşın sağlık hizmetlerine sunulması gerekir.

Bunlar, yapılması gereken temel değişikliklerdir. Biz, bu kadroları veriyoruz; ama, bu şikâyetleri yine dinlemeye devam edeceğiz, bu sıkıntıları yine yaşamaya devam edeceğiz. Hükümet, bunları çözecek olan iradeyi ortaya koysun; gerekiyorsa, kanun çıkaralım; gerekiyorsa, kendi bünyesinde kararnamelerle düzenlesin; ama, ne yapacaksa yapsın, vatandaşı bu faciadan kurtarsın diyoruz.

Hepinizi hürmetle selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ayhan.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Soru isteğiniz mi var Sayın Uzunkaya?

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Uzunkaya.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakandan ve hükümetten bir iki hususu sormak istiyorum.

Sayın Bakanıma, hem kendi bakanlıkları adına hem de hükümeti temsilen bulundukları makam adına bir iki sual tevcih edeceğim.

Bunlardan birincisi, bu kadrolar, inşallah, bugün buradan geçecek; Parlamento olarak bunun bir ihtiyaç olduğuna inanıyoruz ve aciliyetine de inanıyoruz; ancak bu kadroların verilmesi halinde, Türkiye'de, beklenen sağlık hizmetleri arzu edilen seviyede yürütülebilecek.

Özellikle kendi ilimle alakalı olmak üzere, Samsun'la alakalı olmak üzere, ilimiz ve ilçelerindeki acil doktor bekleyen hastanelerimiz ile ücra köylerimizdeki sağlık ocaklarımızın arzu edilen personelinin verileceği müjdesini buradan verebilir misiniz? Yani, en azından, seçmenimiz bu müjdeyi alabilecek mi?

İkincisi; az önce bir konuşmada da işaret edildi, hakikaten, devlet hastanelerimizde -elbette bu konuda dikkatli ve temkinli olanları tenzih etmekle beraber- birçok doktorumuz, özellikle cerrah olanlar, ameliyat edecekleri hastaları önce muayenehanelerine almak durumunda ve çok yüksek miktarlarda ücret alarak ameliyat etmektedirler. Muhtemeldir ki, bu şikâyetler kulaklarınıza da geliyordur. Şimdi, böyle bir durumla karşılaşan vatandaşlarımızın -ki, bu doktorların ücret konuları da ayrı bir derttir, burada ifade edildi- size şikâyet etmeleri ve belgelemeleri halinde, bu doktorlar için uygulayacağınızı beyan edebileceğiniz bir müeyyideniz olacak mı?

Bir diğer sualim de...

BAŞKAN – Sayın Uzunkaya, soru soran arkadaşlarımızın 5 dakika içerisinde sorularını sormaları gerekiyor; 5 dakikanın sonunda keseceğim.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Zannediyorum, bir ikinci soru sahibi arkadaşımız...

BAŞKAN – Soru sahibi daha çok arkadaşımız var; onu dikkate almanızı rica ediyorum.

Buyurun, sorunuzu bitirin.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Ben, yanlı, siyasî tavır içerisinde olacağınızı zannetmiyorum; ama, birkısım mektup ve tavassutlarla, siyasî yandaşlarınızın tavsiye ve mektuplarıyla, şu ana kadar, başhekim veya doktor görevden alıp, yine, mektuplarla böyle atama yaptınız mı? Bu konuda da bir açıklık bekliyor, saygı sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Sünnetçioğlu, buyurun.

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) – Sayın Başkanım, delaletinizle Sayın Bakanıma aşağıdaki sorularımı sormak istiyorum.

Sayın Bakanım, konuşmamda da sorduğum gibi, zabıtlara geçmiş olması açısından tekrarlıyorum.

1. Bu norm kadro tespitleri, yatak sayısına göre mi yapılacak; yoksa, o bölgelere giderek, o hastanelere müracaat eden hasta sayısı, sevk edilen hasta sayısı ve ameliyat sayısı gibi kriterler göz önüne alınacak mı?

2. Eş durumundan bir şehre atananlar; eğer, o şehirde norm kadro yoksa, durumları ne olacaktır?

3. "Açıktan atama izni ve memurluğa girişte yeterlik sınavı şartı aranmaksızın ihtiyaç olan yerlere atanırlar" diyorsunuz; eğer, bu 37 517 kadrodan daha fazla müracaat olursa -yani, bunlar ihtisas dallarına göre farklı olabilir tabiî- bu durumda ne yapacaksınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederiz Sayın Sünnetçioğlu.

Sayın Özgün, buyurun.

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Sayın Başkan, delaletinizle aşağıdaki sorumu Sayın Bakana tevcih etmek istiyorum.

BAŞKAN – Lütfen, kısa olsun, 1 dakikalık süreniz var.

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Sayın Başkan, bir soru soracağım.

Sayın Bakanım, Balıkesir Devlet Hastanesinin bugünkü kapasitesiyle ihtiyaca cevap vermediği malumlarınızdır. Bu itibarla, Balıkesir Devlet Hastanesi ek inşaatı devam etmektedir. Bu ek inşaat, acaba ne zaman tamamlanabilecektir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ediyoruz.

Buyurun Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Bu kadrolar, sağlık ocakları ve diğer sağlık kuruluşlarında ihtiyacı karşılamak üzere alınıyor. Dolayısıyla, sorunuzun cevabı, evet, Samsun'daki sağlık ocaklarına doktor verilecektir.

"Muayenehanede ücret alarak ameliyat yapılmaktadır" diyorsunuz. Bugün, özel hastanelerde, bir ameliyatın ücreti 500 milyon liranın üzerindedir; bizim, hekimlerimize verdiğimiz ücret 350 milyon liradır; bunu, kabul anlamında söylemiyorum. Bu tür ödemelerin meşru çizgilere çekilmesi lazım; yani, döner sermaye sistemi içinde ödeme, mesai dışı veya surtime çalışmayla ilgili tasarılarımız Maliye Bakanlığına gönderilmiştir, ödemeler hastanede yapılan ödemedir, resmî makbuz kesilerek yapılabilirse, bu tür şeylere gerek kalmayacaktır. Ayrıca, sağlık sandığı yasa tasarımız gerçekleşirse, artık, hekim-hasta-para ilişkisi ortadan kalkacaktır.

Mektupla görevden başhekim alıyor musunuz şeklinde sorunuz var. Hayır; biz, başhekimleri, özellikle, hastanedeki verimlerine göre değerlendiriyoruz; hastane doluluk oranları, döner sermaye oluşturma oranları, hasta memnuniyeti, öncelikli kriterlerimizdir. Onun dışında, herhangi bir tarzda, sizin ifade ettiğiniz tarzda, bir hekimin görevden alınması, bu mesleğe yapılacak en büyük kötülüktür.

Norm kadro tespitleri nasıl yapılıyor; yatak sayısına göre mi yapılacak diye bir soru var. Norm kadro tespitlerinde, standart hastane tanımlamalarımız var, standart yatak kadroları esas alınacak; ama, sağlık merkezlerinin ayrı... Sağlık ocaklarının, sağlık evlerinin norm kadro çalışmaları Bakanlıkta başlamıştır; ancak, henüz tamamlanmamıştır. Buradaki standart, yatak sayısıdır; ancak, bazı yörelerimizde nüfus çok düşük olduğu halde büyük hastaneler yapılmıştır; yatak kapasitesi, o ilçe veya il için büyüktür; tabiî ki, o yörenin nüfusunun da esas alınması lazım.

Eş durumuna göre norm kadroya atabilecek mi sorusu; elbette, belli bir kadronun boş bırakılması gerekir bu durumda; dediğiniz doğrudur. Bütün kadroları doldurursanız, eş durumu ataması bu işi bozar veya diğer kanunî mazeretler bozar. O halde, bütün kadroları, belli yıl için açıklar bırakarak, muhtemel atanma oranına göre, doldurmamak gerekir diye düşünüyorum.

37 000'den fazla müracaat olursa ne olacak deniliyor. Hekimler için bu söz konusu değil; ancak, sağlık meslek lisesi mezunlarının tamamı, yapılan devlet memurları sınavıyla alınacaktır; dolayısıyla, oradaki sıralama esas alınacaktır; onun altındakiler, bir başka sınavda veya bir başka açık kadroda göreve girebilir. Kaldı ki, bunların tamamının bu yıl doldurulması gibi bir şey söz konusu değil; belki, geçici bir önergeyle, belli bir oran teklif edilecektir.

Balıkesir Devlet Hastanesi Ek İnşaatı için bu ay 100 milyar lira gönderilmiştir; peyderpey gönderilmektedir. Gerçekte, hastane yatak oranı ihtiyacı var mı; bu tartışılır; çünkü, bizim göreve geldiğimizde hastane yatak doluluk oranı yüzde 54'tü, şimdi ise yüzde 57'ye yükselmiştir; yani, o yataklar daha rantabl kullanılırsa, aslında, o ek binaya da ihtiyaç yoktur; ama, başlandığı için bitireceğiz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakanım.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkan, karar yetersayısını arayalım.

III. — YOKLAMA

(FP ve DYP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Sayın Başkan, toplantı yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Sayın Aslan Polat?.. Burada.

Sayın Mehmet Ali Şahin?.. Burada.

Sayın İsmail Kahraman?.. Burada.

Sayın Murat Akın?.. Burada.

Sayın Saffet Arıkan Bedük?.. Burada.

Sayın Mehmet Dönen?.. Burada.

Sayın Sobacı?.. Burada.

Sayın Sünnetçioğlu?.. Burada.

Sayın Ulucak?.. Burada.

Sayın Aydın?.. Burada.

Sayın Ali Oğuz?.. Burada.

Sayın Uzunkaya?.. Burada.

Sayın Budak?.. Burada.

Sayın Ayhan?.. Burada.

Sayın Pamukçu?.. Burada.

Sayın Erbaş?.. Burada.

Sayın Oğuz Tezmen?.. Burada.

Sayın Geçer?.. Burada.

Sayın İsmail Özgün?.. Burada.

Sayın Kemal Çelik?.. Burada.

Bu 20 arkadaşımızın cihaza girmemelerini rica ediyorum; ilave edeceğim.

Sisteme giremeyen arkadaşlarımızın, belirtilen süre içerisinde, oy pusulalarını, Başkanlığımıza göndermelerini rica ediyorum. Yalnız, buraya gönderilen oy pusulalarında, o arkadaşımızın burada olup olmadığı hususunu arayacağım.

Yoklama için 3 dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı yoktur.

22.45'te toplanmak üzere, birleşime 15 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 22.26

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 22.45

BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER : Şadan ŞİMŞEK (Edirne), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 105 inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

III. — YOKLAMA

BAŞKAN – Bir önceki oturumda toplantı yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, yoklama için 5 dakika süre vereceğim.

Yoklamayı, elektronik cihazla yapacağım.

Bu 5 dakikalık süre içerisinde sisteme giremeyen arkadaşlarımızın teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen giremeyen arkadaşlarımız olursa, yoklama pusulalarını Başkanlığımıza aynı süre içerisinde göndermelerini rica ediyorum.

Tabiî, yoklama pusulası gelen arkadaşlarımızın burada olup olmadığı hususunu arayacağım.

FİKRET UZUNHASAN (Muğla) – Sayın Başkan, yoklama isteyenler burada yok...

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Öyle bir zorunluluk yok.

BAŞKAN – Öyle bir zorunluluk yok arkadaşlar; İçtüzük neyi gerektiriyorsa, biz, onu yapıyoruz.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız yoktur.

Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 7 Haziran 2000 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 22.55

 

VIII. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz’ın, Şanlıurfa’daki çiftçilerin sorunlarına ve Ziraat Bankasına olan borçlarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı (7/1987)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Tarım Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasının teminini saygılarımla arz ederim. 3.5.2000

Mustafa Niyazi Yanmaz

Şanlıurfa

Türkiye’nin en önemli gıda ihtiyaçlarından olan buğday, arpa, mercimek vb. kuru ziraat ürünlerinin kurak geçen mevsim nedeniyle özellikle Şanlıurfa Bölgemizde zayi olması çiftçimizi çok zor duruma düşürmüştür.

1. 5254 Sayılı Tabiî Afetler (kuraklık) Yasası gereğince Bakanlığınızca Komisyonlar oluşturulmuş ve hasar tespit çalışmaları için başvurular kabul edilmeye başlanmıştır. Bu çalışmalar ne zaman sonuçlandırılacak ve çiftçinin Ziraat Bankasına olan borçları ne kadar süre ile ertelenecektir?

2. Devlet, pamuk üreticisine her türlü desteğin yanı sıra 12 sent gibi bir destekleme uygularken, ülkemizin temel ihtiyaçlarından buğday, arpa, mercimek vb. gibi kuru ziraat mahsullerine, özellikle buğdaya ciddî bir destekleme yapılması düşünülmekte midir?

3. Geçen senelerde olduğu gibi çiftçimize verilen tohumluk miktarı dönüm başına 16-17 kg olması gerekirken 5,3 kg tohumluk verilmesi, verilen bu tohumluğun da ürününü dışarıya 30-40 bin liraya satan üreticiye 100 bin liranın üzerine malolması, çiftçimizin hem miktarca az hem de pahalı olan tohumluluklara rağbet etmemesine neden olmaktadır.

Yaşanan kuraklık da dikkate alınarak çiftçimize daha çok ve daha ucuz tohumluk sağlanması Bakanlığınızca düşünülmekte midir?

4. Şanlıurfa’mızda olduğu gibi tahıl ambarı olan Konya’da da kuraklığın sonucu olarak ürün azalması, kuru tarım mahsullerinde ithalata yol açmakta, bu durum çiftçi destekleme ve ürün arge politikalarıyla ürünlerini çok daha ucuza maleden Amerika, Rusya gibi ülkeler karşısında çiftçimizi çok zor duruma düşürmektedir. Bu durumun önüne geçmek maksadıyla her geçen gün daha kötüye giden tarım sektörünün çağdaş ülkeler seviyesine çıkarılması için mevcut tarım politikamızda ne gibi yenilikler yapmayı düşünüyorsunuz?

5. Bakanlığınız bahsi geçen sıkıntıların giderilmesi maksadıyla Bakanlar Kurulundan ek ödenek talep edecek midir?

T.C.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 6.6.2000

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı

Sayı : KDD.SÖ.1.01/1795

Konu :Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 16.5.2000 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1987-5449/13027 sayılı yazınız.

İlgi yazınız ekinde gönderilen Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz’a ait 7/1987-5449 esas numaralı yazılı soru önergesine ilişkin Bakanlığımız görüşleri ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Hüsnü Yusuf Gökalp

Tarım ve Köyişleri Bakanı

Yazılı Soru Önergesi

Önerge Sahibi :Mustafa Niyazi Yanmaz

Şanlıurfa Milletvekili

Esas No. : 7/1987-5449

Soru 1. 5254 Sayılı Tabiî Afetler (kuraklık) Yasası gereğince Bakanlığınızca Komisyonlar oluşturulmuş ve hasar tespit çalışmaları için başvurular kabul edilmeye başlanmıştır. Bu çalışmalar ne zaman sonuçlandırılacak ve çiftçinin Ziraat Bankasına olan borçları ne kadar süre ertelenecektir?

Cevap 1. 5254 ve 2090 Sayılı Kanunlarda tanımlanan tabiî afetlerden, ürün deseni içerisindeki ekilişleri veya tarımsal varlıkları en az % 40 oranında zarar gören ve bu durumları il ihtiyaç veya il hasar tespit komisyonlarınca belirlenen üreticilerin T.C. Ziraat Bankasına, tarım işletmelerine ve Türkiye Tarım Kredi Kooperatiflerine olan 2000 vadeli ve 2001 yılına sarkan ziraî kredi borçları vade tarihinden itibaren bir yıl süre ile faizsiz olarak ertelenmesini öngören bir kararname hazırlanarak Başbakanlığa sunulmuştur.

Bu kararnameye göre hasar oranının tespitinde çiftçilerin tüm tarımsal varlığı esas alınmış ise, ziraî kredi borçlarının tamamı, sadece ürün deseni esas alınmış ise zarar gören bitki türüne ait bitkisel üretimle ilgili ziraî kredi borçları ertelenmesi; zarar gördüğü tespit edilen üreticilere T.C. Ziraat Bankası ve Türkiye Tarım Kredi Kooperatiflerince belirlenecek limitler dahilinde yeni kredi açılması; kredi kuruluşlarından ziraî kredi almamış çiftçilerin aynı nedenlerle meydana gelen zararları, il hasar tespit ve ihtiyaç komisyonlarınca belirlendiği takdirde; söz konusu çiftçilere T.C. Ziraat Bankasınca düşük faizli ve bir yıl vadeli ziraî kredi verilmesi öngörülmüştür.

Bu karara uygun olarak ertelenen borçlardan ve açılan kredilerden dolayı meydana gelecek gelir kayıplarının; T.C. Ziraat Bankasına, Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğüne ve T.C. Ziraat Bankası kanalıyla Türkiye Tarım Kredi Kooperatiflerine, Hazine Müsteşarlığı tarafından bir yıl süre içerisinde nakden ödenmesi düşünülmektedir.

Gelir kaybı olarak Hazinece ödenecek görev zararlarının; bir yıl içerisinde ödenmesi halinde, T.C. Ziraat Bankasının ticarî kredilere uyguladığı faiz oranı üzerinden, bu tarihten tahsil ve tasfiye tarihine kadar geçen sürede ise ticarî kredi temerrüt faiz oranı üzerinden hesaplanır.

Şanlıurfa İlinde meydana gelen kuraklık afeti nedeniyle, İl Müdürlüğümüzce hasar tespit çalışmaları süratle devam etmekte olup, % 40’ın üzerinde zarar gördüğü komisyon kararı ile tespit edilen çiftçilere tohumluk yardımı yapılabileceği gibi, borç ertelenmesi talep edildiği takdirde tarımsal kredi borçlarının bir yıl süre ile ertelenmesi ilgili kredi kuruluşlarına intikal ettirilecektir.

Soru 2. Devlet, pamuk üreticisine her türlü desteğin yanı sıra 12 sent gibi bir destekleme uygularken, ülkemizin temel ihtiyaçlarından buğday, arpa, mercimek vb. gibi kuru ziraat mahsullerine, özellikle buğdaya ciddî bir destekleme yapılması düşünülmekte midir?

Cevap 2. Bilindiği gibi 5 Nisan 1994 istikrar tedbirlerinden sonra hububat, tütün ve şekerpancarı dışındaki ürünler için devlet destekleme alım fiyatı belirlenmemektedir. Bu kapsam dışında kalan ürünlerin bir çoğu tarım satış kooperatifleri ve birliklerince satın alınmaktadır. Birlikler serbest piyasa ekonomisi kurallarında çalışmakta ve kendi imkânları ile alım yapmaktadır. Alacağı ürün fiyatlarının dünya fiyatlarına yakın olması gerekmektedir. Aksi takdirde aldığı ürünü ne ham olarak, ne de işleyerek satabilecektir. Bundan dolayıdır ki birlik, özellikle sanayide kullanılan başta pamuk olmak üzere, ayçiçeği, soya, zeytinyağı, tiftik ve ipek kozası gibi ürünlerde dünya fiyatından alım yapmakta, üretici kârının bir kısmı da hazine tarafından prim olarak ödenmektedir.

Buğdayın son derece hassas ürün olması nedeniyle her yıl yaklaşık dünya fiyatlarının iki katı kadar fiyattan TMO’ya alım yaptırılmaktadır. Örneğin 1999 yılında buğdayın bir tonu dünya piyasalarında 110-120 ABDdoları civarında iken, Hükümetimiz yaklaşık 193 ABD doları vererek alım yapmıştır. Bütçe imkânları ölçüsünde bu alım 2000 yılında da sürdürülecektir.

Diğer taraftan ülkemizdeki alt yapı eksiklikleri giderildikçe prim ve benzeri uygulamalar diğer ürünlerde de uygulanacaktır.

Soru 3. Geçen senelerde olduğu gibi çiftçimize verilen tohumluk miktarı dönüm başına 16-17 kg. olması gerekirken, 5,3 kg. tohumluk verilmesi, verilen bu tohumluğun da ürününü dışarıya 30-40 bin liraya satan üreticiye 100 bin liranın üzerine malolması, çiftçimizin hem miktarca az hem de pahalı olan tohumluluklara rağbet etmemesine neden olmaktadır.

Yaşanan kuraklık da dikkate alınarak çiftçimize daha çok ve daha ucuz tohumluk sağlanması Bakanlığınızca düşünülmekte midir?

Cevap 3. 1999 Yılında çeşitli tabiî afetlerden % 40’ın üzerinde zarar gördüğü komisyonlarca tespit edilen ve güzlük ekilişler için tohumluk talebinde bulunan çiftçilere dağıtılmak amacıyla Şanlıurfa’dan 63 702 ton hububat tohumluluğu talep edilmiştir, ancak imkânlar ölçüsünde Bakanlığımızca, 12 740 ton hububat tohumluğu tahsis edilmiştir. Ancak, tahsis edilen bu tohumluğun 7844 tonu dağıtılmış, 4895 tonu valilikçe tenkis edilmiştir. Bakanlığımızın imkânları çerçevesinde afetten zarar gören ve bu durumları komisyonlarca tespit edilen çiftçilere tohumluk kredisi yardımı yapılmakta, ucuz tohumluk verilmesi ile ilgili uygulamanın 5254 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi mümkün görülmemektedir.

Soru 4. Şanlıurfa’mızda olduğu gibi tahıl ambarı olan Konya’da da kuraklığın sonucu olarak ürün azalması, kuru tarım mahsullerinde ithalata yol açmakta, bu durum çiftçi destekleme ve ürün arge politikalarıyla ürünlerini çok daha ucuza maleden Amerika, Rusya gibi ülkeler karşısında çiftçimizi çok zor duruma düşürmektedir. Bu durumun önüne geçmek maksadıyla her geçen gün daha kötüye giden tarım sektörünün çağdaş ülkeler seviyesine çıkarılması için mevcut tarım politikamızda ne gibi yenilikler yapmayı düşünüyorsunuz?

Cevap 4. Tarım, kırsal alanda yaşayan insanımıza istihdam sağlayan bir sektördür. Sadece gelir ve istihdam yönünden bile çok önemli bir potansiyele sahip olan tarım sektörünün, bugün için stratejik bir silah olan gıda ürünleri üretimi, giyinme, beslenme, sağlıklı çevrenin oluşması ve korunması, ekolojik dengenin kurulması ve sürdürülebilirliği yönünden tüm ülke halkını ilgilendirdiği de düşünüldüğünde, sektörün ne derece önemli ve etkili bir sektör olduğu ortaya çıkmaktadır.

Bugün ülkemizde tarımsal verimlilik düşük, kullanılan girdi fiyatları yüksek, dolayısıyla dış pazarlarda rekabet şansımız çok azdır.

Bakanlığımız Türkiye’deki ve dünyadaki gelişmeleri dikkate alarak “Tarımsal Üretimde Kullanılan Girdilerin Dünya Fiyatları ile Uyum Projesi” adı altında bir çalışma yapmıştır. Yapılan çalışma Bakanlar Kuruluna sunulmuştur. Projeye yaklaşık 750 milyon dolarlık kredi gereklidir. Kredinin sağlanması ile üretim maliyetleri düşecek, daha fazla ürün ihraç etme şansını yakalayacağımız gibi, hem üretici hem de 65 milyon insanımız daha ucuza yeterli ve dengeli gıda temin etmiş olacaktır.

Soru 5. Bakanlığınız bahsi geçen sıkıntıların giderilmesi maksadıyla Bakanlar Kurulundan ek ödenek talep edecek midir?

Cevap 5. Bakanlığımız bugüne kadar hazırlamış olduğu projelerin tamamını hem Bakanlar Kuruluna, hem de TBMM’nde grubu bulunan partilere brifing şeklinde sunmuştur. Projelerin uygulanması için yurt içi ve yurt dışı kaynak arayışlarımız sürdürülmektedir.

2. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, son nüfus sayımına göre il, ilçe ve köylere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Tunca Toskay’ın cevabı (7/2007)*

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın DİE’den sorumlu Devlet Bakanı Sayın Tunca Toskay tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını delaletlerinize arz ederim. 5.5.2000

Musa Uzunkaya

Samsun

Türkiye genelinde yapılan son sayımlara göre il, ilçe ve köylerimizin;

– Mevcut nüfusu,

– Göç alıp verme durumu,

– Ülke genelindeki gelişmişlik ve GSMH sıralamasındaki yeri,

– En son yapılan seçimlerde oyların partilere göre dağılımı nedir?

T.C.

Başbakanlık 5.6.2000

Devlet İstatistik Enstitüsü

Başkanlığı

Sayı : B.02.1.DİE.0.16.00.03/906/tau-3450

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 16.5.2000 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2007-5478/13156 sayılı yazısı.

İlgi yazı ile Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya’nın Bakanlığıma tevcih ettiği soru önergesiyle istenilen istatistiki bilgiler hazırlanarak yazımız eklerinde ikişer nüsha halinde sunulmuştur.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Prof. Dr. Tunca Toskay

Devlet Bakanı

(*) Ekleri hacimli olduğundan bastırılmamıştır. Kanunlar-Kararlar Md. dosyasındadır.

Ekler :

Ek-1. Soru önergesindeki 1 inci soru için verilen cevapları içeren 1997 Genel Nüfus Tespiti İdarî Bölünüş adlı yayın.

Ek-2 Soru önergesindeki 2 nci soru için verilen cevapları içeren tablolar (2 sayfa) ve 1990 Genel Nüfus Sayımı Daimi İkametgâha Göre İç Göçün Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri adlı yayın.

Ek-3 Soru önergesindeki 3 üncü soru için verilen cevapları içeren tablolar (İlçeler İtibariyle Gayri Safi Yurt İçi Hâsıla Sonuçları 1996 (9 sayfa), İller İtibariyle Gayri Safi Yurt İçi Hâsıla Sonuçları 1998 (8 sayfa).

Ek-4 Soru önergesindeki 4 üncü soru için verilen cevapları içeren yayın ve bilgisayar dökümü (18.4.1999 Mahallî İdareler Seçimi Sonuçları yayını ve Sandık ayrıntısında 18.4.1999 Milletvekili Genel Seçimi Sonuçları bilgisayar dökümü 578 sayfa).

 

 

 

 

 

301 – 319 A KADAR FİLME ALINACAK

3. – Kocaeli Milletvekili Mehmet Batuk’un, Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliğindeki yolsuzluk iddialarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı (7/2008)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki yazılı sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Hüsnü Yusuf Gökalp tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi Meclis İçtüzüğünün 99 uncu maddesi gereğince arz ederim. 8.5.2000

Mehmet Batuk

Kocaeli

Ülkemizde ziraî üreticilerimiz hükümetlerin yanlış politikaları sonucu her yıl biraz daha sıkıntıları artmakta üretim girdilerinin artışına rağmen ürün bedellerindeki yetersiz artışlar ve ürün karşılıklarının ödemesindeki gecikmeler önemli bir şikâyet konusu iken (Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri)yolsuzluk söylentileri halkımızı ve cefakâr çiftçilerimizi derinden yaralamaktadır. Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliğinde (TTKKMB) bilgisayar ve gübre alımı ihalelerine ilişkin yolsuzluk iddiaları basında yer aldığı şekliyle :

1. TTKKMBmüfettişleri tarafından sonuçlandırılan incelemelerde bilgisayar ve gübre alımı ihalelerinde Kurumun toplam 3 trilyon TL. zarara uğratıldığı doğru mudur?

2. TTKKMB’nin 1998 yılında açtığı bilgisayar otomasyon ihalesine teklif veren firmalar ile yapılan pazarlıklarda alımın piyasa rayiç değerlerinin üzerinde fiyatlarla yapıldığı ve kurum 5.4 milyon dolar zarara uğratıldığı doğru mudur?

3. Kurumun 1999 yılında Gübretaş firması ile protokol yaptıktan sonra gübre alımı için ihale açılması ve bunun akabinde ihaleye diğer firmaların girmemesi sonucu yüksek fiyata gübre alımının yapıldığı ve kurumun 1 milyon 64 bin dolar zarar ettirildiği doğru mudur?

4. Basında yer alan açıklamalarda TTKKMB’de bilgisayar ve gübre alımında yolsuzluk yapıldığını tespit ettiğiniz; soruşturma açtırdığınız ve soruşturmanın tamamlanması aşamasında Başbakanlık Teftiş Kurulunun talebi üzerine konunun Başbakanlık Teftiş Kurulunun inisiyatifine geçtiği yer aldı. Basında yer aldığı kadarıyla Bakanlığınızın yaptığı soruşturmalar sonuçlanmamış iken Başbakanlık Teftiş Kurulunun olaya el koyduğu anlaşılmaktadır. Çiftçilerimizi yakından ilgilendiren TTKK’deki bu iddialarla ilgili soruşturmaların şu anda bulunduğu safha nedir?

5. Kurumu zarara uğratan kişiler tespit edilmiş midir?Tespit edilmiş ise haklarında ne gibi işlem yapılmıştır?

6. Birliklerden alacağı olan üreticilerin bu alacaklarına gecikme faizi ödenmezken, TTKK’ne kredi borcu olan çiftçilerimizin faiz ödemek zorunda kaldıkları yönde şikâyetleri bulunmaktadır. Bu şikâyetlerin gerçeklik derecesi ve alınan önlemleriniz nelerdir?

T.C.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 6.6.2000

Araştırma Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı

Sayı : KDD-SÖ.1.01/1794

Konu :Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 16.6.2000 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2008-5479/13164 sayılı yazınız.

İlgide kayıtlı yazı ekinde gönderilen Kocaeli Milletvekili Sayın Mehmet Batuk’a ait 7/2008-5479 esas nolu yazılı soru önergesine ilişkin Bakanlığımız görüşleri ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Hüsnü Yusuf Gökalp

Tarım ve Köyişleri Bakanı

Yazılı Soru Önergesi

Önerge Sahibi :Mehmet Batuk

Kocaeli Milletvekili

Esas No. : 7/2008-5479

Ülkemizde ziraî üreticilerimiz hükümetlerin yanlış politikaları sonucu her yıl biraz daha sıkıntıları artmakta üretim girdilerinin artışına rağmen ürün bedellerindeki yetersiz artışlar ve ürün karşılıklarının ödemesindeki gecikmeler önemli bir şikâyet konusu iken (Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri) yolsuzluk söylentileri halkımız ve cefakâr çiftçilerimizi derinden yaralamaktadır. Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliğinde (TTKKMB) bilgisayar ve gübre alımı ihalelerine ilişkin yolsuzluk iddiaları basında yer aldığı şekliyle :

Soru 1. TTKKMBmüfettişleri tarafından sonuçlandırılan incelemelerde bilgisayar ve gübre alımı ihalelerinde Kurumun toplam 3 trilyon TL. zarara uğratıldığı doğru mudur?

Cevap 1. T.T.K. Kooperatifleri Merkez Birliğinde bilgisayar ihalesi ve ihale dışı gübre alımları ile ilgili olarak Bakanlık ve Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliği müfettişlerinden oluşturulan heyet tarafından yapılan inceleme sonucu rapor düzenlenmiş, ancak adı geçen iddialar bu defa Başbakanlık ve Bakanlık müfettişleri tarafından oluşturulan heyetçe yeniden incelenmiş olup, konu Başbakanlığın inisiyatifindedir.

Soru 2. TTKKMB’nin 1998 yılında açtığı bilgisayar otomasyon ihalesine teklif veren firmalar ile yapılan pazarlıklarda alımın piyasa rayiç değerlerinin üzerinde fiyatlarla yapıldığı ve kurum 5.4 milyon dolar zarara uğratıldığı doğru mudur?

Cevap 2. Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliğinin 1998 yılında açtığı bilgisayar otomasyon ihalesine ilişkin incelemeler de halen Başbakanlık ve Bakanlığımız müfettişlerinden oluşan heyetçe yeniden incelenmekte olup, konu Başbakanlığın inisiyatifindedir.

Soru 3. Kurumun 1999 yılında Gübretaş firması ile protokol yaptıktan sonra gübre alımı için ihale açılması ve bunun akabinde ihaleye diğer firmaların girmemesi sonucu yüksek fiyata gübre alımının yapıldığı ve kurumun 1 milyon 64 bin dolar zarar ettirildiği doğru mudur?

Cevap 3. Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliğinin 1999 yılında Gübretaş’dan aldığı gübre ile ilgili işlemler de yukarıda belirtildiği üzere yeniden incelenmektedir.

Soru 4. Basında yer alan açıklamalarda TTKKMB’de bilgisayar ve gübre alımında yolsuzluk yapıldığını tespit ettiğiniz; soruşturma açtırdığınız ve soruşturmanın tamamlanması aşamasında Başbakanlık Teftiş Kurulunun talebi üzerine konunun Başbakanlık Teftiş Kurulunun inisiyatifine geçtiği yer aldı. Basında yer aldığı kadarıyla Bakanlığınızın yaptığı soruşturmalar sonuçlanmamış iken Başbakanlık Teftiş Kurulunun olaya el koyduğu anlaşılmaktadır. Çiftçilerimizi yakından ilgilendiren TTKK’deki bu iddialarla ilgili soruşturmaların şu anda bulunduğu safha nedir?

Cevap 4. Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığının talebi üzerine Bakanlığımız müfettişlerinin katılımıyla inceleme ve soruşturma işleri halen devam etmektedir.

Soru 5. Kurumu zarara uğratan kişiler tespit edilmiş midir?Tespit edilmiş ise haklarında ne gibi işlem yapılmıştır?

Cevap 5. Kurumun zarara uğratıldığına ilişkin iddialar konusunda Başbakanlık ve Bakanlığımız müfettişlerince, yürütülen inceleme sonucuna göre gerekli işlemler yapılacaktır.

Soru 6. Birliklerden alacağı olan üreticilerin bu alacaklarına gecikme faizi ödenmezken, TTKK’ne kredi borcu olan çiftçilerimizin faiz ödemek zorunda kaldıkları yönde şikâyetleri bulunmaktadır. Bu şikâyetlerin gerçeklik derecesi ve alınan önlemleriniz nelerdir?

Cevap 6. Üreticilerin Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçlarının ödenmemesi söz konusu değildir. Ancak, kredi borcunu bir defada ödeme imkânı olmayan ortakların, bağlı bulundukları kooperatife şahsen müracaat ederek borçlarının en az 1/5’ini ödemeleri kaydıyla, borçların taksitlendirilerek bir ödeme planına bağlanması mümkündür. Yalnız bu durumda, borç tamamen bitene kadar cezaî faiz devam eder.

4. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, İsrail Hükümetinin Ermeni soykırımı iddiaları konusundaki tutumuna ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in cevabı (7/2017)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularıma Dışişleri Bakanı Sayın İsmail Cem tarafından yazılı olarak cevap verilmesini saygılarımla arz ederim. 28.4.2000

Zeki Ünal

Karaman

26.4.2000 tarihli yazılı basında;

“İsrail MEB’nı Yosi Sarid, Eski Kudüs’teki St. James Kilisesinde, Ermenilerce düzenlenen, sözde Ermeni soykırımının 85 inci anma gününde, bu törene katılarak, Ermeni soykırımını, liselerde okutulan tarih kitaplarına alınmasını istedi” şeklinde bir haber yayınlanmıştır. İsrail Adalet Bakanıda “Haaretz Gazetesinde” olanlar soykırımdan başka bir sözcükle açıklanamaz ifadeleriyle desteklerini belirtmişlerdir.

Sorularım şunlardır :

1. İsrail’in bu tutumu karşısında Dışişleri Bakanlığı olarak, nasıl bir tepki ortaya koydunuz?Hangi diplomatik girişimlerde bulundunuz?

2. Asırlarca, Osmanlı topraklarında burnu kanamadan yaşamlarını sürdüren, Ermeni ve diğer azınlıkların Osmanlının son dönemlerinde, imparatorluğu yıkmak için yaptıkları çalışmalar ve kendi topraklarında işleyegeldikleri cinayetleri ve katliamları, uluslararası alana taşıyarak, karşı bir atakta bulunacak mısınız?

3. Bu konulara ilişkin belgesel bir çalışma yaparak, özellikle de İsrail başta olmak üzere tüm ülkelere, bu bilgi ve belgelerin gönderilmesi hususunda bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

T.C.

Dışişleri Bakanlığı 5.6.2000

Siyaset Planlama Genel Müdürlüğü

Sayı :SPGM/334-302

Konu :Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) 8.5.2000 tarihli ve KAN. KAR. MD. : A.01.0.GNS.0.10.00.02-5477 sayılı yazıları.

b) 16.5.2000 tarihli ve KAN. KAR. MD. : A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2017-5492/13201 sayılı yazıları.

Karaman Milletvekili Sayın Zeki Ünal’ın ilgide kayıtlı yazı eklerine konu soru önergelerinin yanıtları ilişikte sunulmuştur.

Saygılarımla arz ederim.

İsmail Cem

Dışişleri Bakanı

Karaman Milletvekili Sayın Zeki Ünal’ın Sayın Bakanımıza Yazılı Soruları ve Yanıtları

Bilindiği gibi Doğu Türkistan 1944 yılında Şarki Türkistan Cumhuriyeti olarak kurulmuş ve çeşitli ülkelerce tanınmıştır. Bölgede süper güç olma çabasında olan Çin Halk Cumhuriyeti Doğu Türkistan’ı işgal etmiş, işgal ettiği yetmediği gibi, bölgede yaşayan Uygur, Kırgız, Tatar ve Özbek Türkleri üzerinde akıl almaz işkenceyle baskı uygulamış, hatta inançlarından dolayı insanlara zulmederek idam etmektedirler.

Sorularım şunlardır :

Soru 1. Çin Halk Cumhuriyetinin yaptığı bunca işkence karşısında Bakanlık olarak nasıl bir tepki ortaya koydunuz? Bu zulmü önlemek için diplomatik alanda ne gibi girişimlerde bulundunuz?

Yanıt 1. Bilindiği üzere, dünyanın en önemli ülkeleri arasında yer alan Çin, BM Güvenlik Konseyinin daimi üyesidir. Çin HalkCumhuriyeti’ndeki (ÇHC) insan hakları durumu, BMİnsan Hakları Komisyonunun Cenevre’de yaptığı yıllık toplantılarda, Komisyona üye ülkelerce gündeme getirilmektedir. Ülkemiz halen İnsan Hakları Komisyonuna üye değildir.

Bununla birlikte, ABülkelerince yapılan Ortak Açıklamaya, ülkemiz de Birliğin aday üyesi olarak katılmıştır. Söz konusu Ortak Açıklamada, ÇHC’deki insan hakları durumu çerçevesinde, Sinkiang-Uygur Özerk Bölgesindeki uygulamalar da ele alınmıştır.

Bilindiği üzere,Uygur asıllı halkın yoğun olarak yaşadığı Sinkiang-Uygur Özerk Bölgesi, ÇHC içerisinde yer alan beş özerk bölgeden biridir.

Hükümetimiz, Sinkiang-Uygur Özerk Bölgesinde yaşayan Uygur toplumunu, Türkiye ile ÇHC arasında bir dostluk köprüsü olarak görmekte ve tarihi, kültürel, dil bağlarımız bulunan bu topluluğun ÇHC vatandaşı olarak, anılan ülkenin ekonomik ve sosyal kalkınmasından hak ettiği payı almasını ve refah ve mutluluk içinde yaşamasını arzulamaktadır. Bu husus ÇHC yetkilileri ile yapılan temaslarda tarafımızdan dile getirilmektedir.

ÇHC makamları, son dönemde, Sinkiang Uygur Özerk Bölgesinin de dahil bulunduğu Batı Çin’in kalkındırılmasına öncelik vermiştir. Bu husus ülkemizi ziyareti sırasında ÇHC Cumhurbaşkanı Jiang Zemin tarafından da ifade edilmiş, adı geçen, bu bölgenin kalkınma projelerinde Türk şirketlerinin görev almalarından memnuniyet duyulacağını belirtmiştir.

Ülkemizin ÇHC ile iyi ilişkiler içinde olmasının ve bu ülke ile işbirliğini geliştirmesinin, Sinkiang Uygur Özerk Bölgesinde yaşayan Uygur toplumunun yaşam koşullarının iyileştirilmesine olumlu katkıları olacağı düşünülmektedir.

Soru 2. Çin Halk Cumhuriyetini ziyaret eden, İçişleri Bakanımız ziyareti esnasında, yaptığı suçlarla mücadele işbirliği anlaşmasını insan hakları ihlallerine rağmen uygun buluyor musunuz?

Yanıt 2. Ülkemiz bugüne kadar değişik ülkelerle terörizm, uyuşturucu madde kaçakcılığı ve örgütlü suçlarla mücadelede işbirliği anlaşması imzalamış bulunmaktadır. İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan’ın 13-17 Şubat 2000 tarihlerinde ÇHC’ni resmî ziyareti sırasında 14 Şubat 2000 tarihinde Pekin’de imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sınır Aşan Suçlarla Mücadelede İşbirliği Anlaşması” da genel olarak terörizm ile mücadelede işbirliğini öngören teknik nitelikli ve Türkiye’nin aynı konuda 40 kadar ülke ile imzaladığı mutad bir işbirliği anlaşması olma niteliği taşımaktadır.

Soru 3. Ülkemizi ziyaret eden ÇHC Devlet Başkanına Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı tarafından Devlet Liyakat Ödülü verilmesini doğru buluyor musunuz?

Yanıt 3. 2933 sayılı Madalya ve Nişanlar Kanununun 3 üncü Maddesinde Devlet nişanlarının, Bakanlar Kurulu Kararı ve Cumhurbaşkanının tevcihi ile Türkiye Cumhuriyeti ile mensup olduğu devlet arasında dostça ilişkilerin geliştirilmesini ve milletlerin birbirlerine yakınlaşmalarını sağlayan ülkelerin devlet başkanlarına verileceği belirtilmektedir.

Türkiye, dünyanın en önemli ülkeleri arasında yer alan ve BM Güvenlik Konseyi daimî üyesi olan ÇHC ile ilişkilerini geliştirmeye önem vermektedir.

Bu doğrultuda, ÇHC Cumhurbaşkanı Jiang Zemin’e Devlet Nişanı verilmesi, Bakanlığımızın önerisi üzerine Bakanlar Kurulu tarafından 9 Mart 2000 tarihinde kararlaştırılmış ve Sayın Cumhurbaşkanımızın da tevcihi ile, adı geçene, 18-21 Mart 2000 tarihlerinde ülkemize yaptığı resmî ziyaret sırasında, 19 Nisan 2000 tarihinde tevdi edilmiştir.

5. —Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana İli ve ilçelerinde yürütülen proje ve hizmetlere ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı (7/2043)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın H. Yusuf Gökalp tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini arz ve talep ederim.

Saygılarımla.

Ali Halaman

Adana

1. Bakanlığınıza bağlı ve ilgili kuruluşlar tarafından Adana İli ve ilçelerinde yürütülen proje ve yatırımlarınız nelerdir?

2. Görev alanınızla ilgili olmak kaydıyla, Adana İlinin sorunları konusunda yürütülen çalışmalar var mıdır?Varsa nelerdir?

3. Adana İlinde yapılacak kamu hizmetleriyle ilgili olarak, 2000 malî yılı bütçesinden ayrılan ödenek ne kadardır?

4. Adana İlinde personel açığınız var mıdır? Bu konudaki personel politikanız nasıldır?

5. Görev alanınızla ilgili olarak, Adana İline götürdüğünüz kamu hizmetlerini, bölgesel dengeler açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

6. Haziran 2000 yılında yapılacak buğday hasatı ile ilgili projeleriniz nelerdir?

T. C.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı

Araştırma Planlama ve Koordinasyon 6.6.2000

Kurulu Başkanlığı

Sayı :KDD-SÖ.1.01/1798

Konu :Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :22 Mayıs 2000 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-5680 sayılı yazınız.

İlgide kayıtlı yazı ekinde gönderilen Adana Milletvekili Sayın Ali Halaman’a ait 7/2043-5551 esas nolu yazılı soru önergesine ilişkin bakanlığımız görüşleri ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Hüsnü Yusuf Gökalp

Tarım ve Köyişleri Bakanı

Yazılı Soru Önergesi

Önerge Sahibi :Ali Halaman

Adana Milletvekili

Esas No. :7/2043-5551

Soru 1. Bakanlığınıza bağlı ve ilgili kuruluşlar tarafından Adana İli ve ilçelerinde yürütülen proje ve yatırımlarınız nelerdir?

Cevap 1. Bakanlığımızca Adana İlinde yürütülen projeler şunlardır.

2000 Yılı

Proje Adı Program Ödeneği (1000 TL.)

Merkez Dışı Yönetim Hiz. (Cari-Taşra) 28 780 000

Tarım ve Hay. Okulları Cari Hizmetleri 2 353 000

Taşıt Kira Bakım-Onarım ve İşl. Gid. Cari 16 350 000

Taşıtların Kira Bak. Onar. ve İşl. Gid. (Yat) 85 220 000

Çayır, Mera, Yem Bitkileri ve Hay. Projesi 3 600 000

D. Anadolu Su Havzası Rehab. Projesi 35 500 000

Hayvancılığı Geliştirme Projesi 3 200 000

Dış Kaynaklı Hayvancılık Projesi 870 000

Su Ürünleri Üretimi Geliştirme Projesi 4 000 000

Bitki Hast. ve Zarar. ile Mücadele Projesi 16 000 000

Hayvan Hast. ve Zarar. ile Mücadele Projesi 34 300 000

Su Ürünleri Kir. ve Koruma Kont. Hiz. Projesi 2 650 000

Gıda Denetim Hizmet. Geliştirme Projesi 15 220 000

Bitkisel Araştırma Projesi 1 900 000

Hayvancılık Araştırma Projesi 2 550 000

Bitkisel Mücadele Araştırma Projesi 19 200 000

Hayvan Hastalık Zarar. Araştırma Projesi 9 300 000

Tarımsal Araştırma Projesi 59 050 000

Hayvan Gen. Kaynak, Yeniden Muh. Projesi 3 000 000

Okullarda Üretimi Geliştirme Projesi 1 720 000

Sulu Tarım Al. Tar. Mekaniz Eğitim Projesi 69 000 000

Okulların Makina Teçhizat Alımı 2 000 000

Okulların Büyük Onarım Projesi 2 500 000

Kooperatif Sürvey Projesi 420 000

TOPLAM 418 683 000

Ayrıca Karaisali-Pirili Tarımsal Kalkınma Kooperatifi 2000 yılı yatırım programına alınmıştır. Seyhan-Gölbaşı Tarımsal Kalkınma Kooperatifinin uyguladığı mandıra projesi için 19 500 000 000 TL. tahsis edilmiştir. Aladağ-Pos, Kökez Tarımsal Kalkınma Kooperatifinin uyguladığı ortaklar mülkiyetinde süt sığırcılığı projesi için 8 000 000 000 TL. işletme sermayesi tahsis edilmiştir.

Soru 2. Görev alanınızla ilgili olmak kaydıyla, Adana İlinin sorunları konusunda yürütülen çalışmalar var mıdır?Varsa nelerdir?

Cevap 2. Bakanlığımızca yürütülen yatırım projeleri hizmet amaçlı projeler olup, yıl içinde tespit edilen program dahilinde ve mevsim özelliklerine göre çalışmalar yürütülmektedir.

Soru 3. Adana İlinde yapılacak kamu hizmetleriyle ilgili olarak, 2000 malî yılı bütçesinden ayrılan ödenek ne kadardır?

Cevap 3. Adana İline 2000 malî yılı bütçesinden ayrılan yatırımla ilgili ödenek miktarı yukarıdaki tabloda da verildiği gibi 418 683 000 000 TL. personel harcamaları için ayrılan ödenek miktarı ise 604 721 000 000 TL. olup, Adana İline yatırım projeleri ve personel giderleri olarak, toplam 1 023 404 000 000 TL. ayrılmıştır.

Soru 4. Adana İlinde personel açığınız var mıdır? Bu konudaki personel politikanız nedir?

Cevap 4. Atamalar açıldığında ve tayin dönemlerinde Adana İlinin personel talepleri göz önünde bulundurulacaktır. Ayrıca, Başbakanlık Devlet Personel Başkanlığından 2307 adet daimî işçi kadrosu talebinde bulunulmuş olup, müsaade alındığı takdirde Adana İlinin talepleri göz önünde bulundurulacaktır.

Soru 5. Görev alanınızla ilgili olarak, Adana İline götürdüğünüz kamu hizmetlerini, bölgesel dengeler açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

Cevap 5. Adana İli tarımsal potansiyel yönünden en önde gelen illerimizden birisi olup, bu ilimize yapılan kamu hizmetleri bölgesel dengeyi bozmayacağı gibi diğer illerimize örnek teşkil edecek tarımsal özelliklere sahiptir.

Bütçenin elverdiği nispette Adana İline kamu hizmeti götürülürken ilin özellikleri dikkate alınmaktadır.

Soru 6. Haziran 2000 yılında yapılacak buğday hasadı ile ilgili projeleriniz nelerdir?

Cevap 6. Bilindiği üzere 2000-2001 Hububat Alım Kampanyası çerçevesinde alımlara önümüzdeki günlerde başlanacaktır. TMO kampanya dönemi boyunca çifçiye daha iyi hizmet vermek ve olabilecek aksaklıkların şimdiden önüne geçmek için ülke sathına yayılmış tüm işyerlerinde alım hazırlıkları çalışmalarını başlatmış ve alıma hazır hale gelmiştir.

2000-2001 yılı Hububat Alım Kararnamesinin hazırlık çalışmaları sonuçlanmak üzeredir. Çalışmalar sonuçlanınca Bakanlar Kuruluna götürülecektir.Ancak, bölgede hasatla beraber TMO tarafından taahhütle alımlar başlamıştır.

6.—Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana İli ve ilçelerinde yürütülen proje ve hizmetlere ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in cevabı (7/2050)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Dışişleri Bakanı Sayın İsmail Cem tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini arz ve talep ederim.

Saygılarımla.

Ali Halaman

Adana

1. Bakanlığınıza bağlı ve ilgili kuruluşlar tarafından Adana İli ve ilçelerinde yürütülen proje ve yatırımlarınız nelerdir?

2. Görev alanınızla ilgili olmak kaydıyla, Adana İlinin sorunları konusunda yürütülen çalışmalar var mıdır?Varsa nelerdir?

3. Adana İlinde yapılacak kamu hizmetleriyle ilgili olarak, 2000 malî yılı bütçesinden ayrılan ödenek ne kadardır?

4. Adana İlinde personel açığınız var mıdır? Bu konudaki personel politikanız nasıldır?

5. Görev alanınızla ilgili olarak, Adana İline götürdüğünüz kamu hizmetlerini, bölgesel dengeler açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

T. C.

Dışişleri Bakanlığı

Siyaset Planlama Genel Müdürlüğü 5.6.2000

Sayı :SPGM/335-303

Konu :Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :22 Mayıs 2000 tarihli ve KAN. KAR. MD. A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2050-5558/13297 sayılı yazıları.

Adana Milletvekili Sayın Ali Halaman’ın ilgide kayıtlı yazılarına konu soru önergelerinin yanıtları ilişikte sunulmuştur.

Saygılarımla arz ederim.

İsmail Cem

Dışişleri Bakanı

Adana Milletvekili Sayın Ali Halaman Tarafından Dışişleri Bakanı Sayın İsmail Cem’e

Yöneltilen Yazılı Soru Önergesinin Cevabı

Bakanlığımızın yurt içi yatırım projeleri merkez kuruluşumuzun ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik olduğundan, Ankara hariç hiçbir ilimizde, bu çerçevede Adana’da yatırım projemiz bulunmamaktadır.

7. —Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana İli ve ilçelerinde yürütülen proje ve hizmetlere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler’in cevabı (7/2053)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Mehmet Keçeciler tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini arz ve talep ederim.

Saygılarımla.

Ali Halaman

Adana

1. Bakanlığınıza bağlı ve ilgili kuruluşlar tarafından Adana İli ve ilçelerinde yürütülen proje ve yatırımlarınız nelerdir?

2. Görev alanınızla ilgili olmak kaydıyla, Adana İlinin sorunları konusunda yürütülen çalışmalar var mıdır?Varsa nelerdir?

3. Adana İlinde yapılacak kamu hizmetleriyle ilgili olarak, 2000 malî yılı bütçesinden ayrılan ödenek ne kadardır?

4. Adana İlinde personel açığınız var mıdır? Bu konudaki personel politikanız nasıldır?

5. Görev alanınızla ilgili olarak, Adana İline götürdüğünüz kamu hizmetlerini, bölgesel dengeler açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

T. C.

Devlet Bakanlığı 5.6.2000

Sayı :B.02.0.003/2.00-2095

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :22.5.2000 tarih ve Kan. Kar. Md. A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2053-5561/13300 sayılı yazınız.

Adana Milletvekili Ali Halaman tarafından TBMMBaşkanlığına verilen “Adana İli ve ilçelerinde yürütülen proje ve hizmetlere ilişkin” yazılı soru önergesinde yer alan sorular incelenmiştir.

Bakanlığıma bağlı Gümrük Müsteşarlığı ile ilgili olarak; 2000 Malî Yılı içerisinde Adana İline yönelik herhangi bir proje ve ayrılmış ödenek bulunmamaktadır.

Adana Gümrük Müdürlüğünün (1) Şef ve (1) Daktilografa ihtiyacı bulunmakla birlikte 2000 yılı genel atamalar döneminde değerlendirilecektir.

Gereği için bilgilerinize arz ederim.

Mehmet Keçeciler

Devlet Bakanı

8.—Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana İli ve ilçelerinde yürütülen proje ve hizmetlere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın cevabı (7/2054)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Recep Önal tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini arz ve talep ederim.

Saygılarımla.

Ali Halaman

Adana

1. Bakanlığınıza bağlı ve ilgili kuruluşlar tarafından Adana İli ve ilçelerinde yürütülen proje ve yatırımlarınız nelerdir?

2. Görev alanınızla ilgili olmak kaydıyla, Adana İlinin sorunları konusunda yürütülen çalışmalar var mıdır?Varsa nelerdir?

3. Adana İlinde yapılacak kamu hizmetleriyle ilgili olarak, 2000 malî yılı bütçesinden ayrılan ödenek ne kadardır?

4. Adana İlinde personel açığınız var mıdır? Bu konudaki personel politikanız nasıldır?

5. Görev alanınızla ilgili olarak, Adana İline götürdüğünüz kamu hizmetlerini, bölgesel dengeler açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

T. C.

Devlet Bakanlığı 5.6.2000

Sayı :B.02.0.004/(16)2164

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :a) 22.5.2000 tarihli ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2054-5562/13301 sayılı yazınız.

b) 23.5.2000 tarihli ve B.02.0.004/(16) 1992 sayılı yazınız.

c) 2.6.2000 tarihli ve TZB.0.06.00.00-05/GENEL :104573, ÖZEL:256 sayılı yazı.

Adana İli ve ilçelerine ayrılan yatırım ödenekleri ile ilgili olarak Adana Milletvekili Ali Halaman tarafından Bakanlığıma yöneltilen ve ilgisi nedeniyle Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcılığına (DPT) iletildiği ilgi (b) yazımızla bildirilen 7/2054-5562 sayılı yazılı soru önergesi konusunda Bakanlığım ilgili kuruluşu T. C. Ziraat Bankası Genel Müdürlüğünden alınan ilgi (c) yazının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Bilgilerine arz ederim.

Recep Önal

Devlet Bakanı

T. C.

Ziraat Bankası

Genel Müdürlüğü 2.6.2000

Sermaye :350 000 000 000 000 Türk Lirası

Telgraf Adresi :ZERBANK

Sayı : TZB.0.06.00.00-05

Genel :104573

Özel :256

Konu :Adana Milletvekili Ali Halaman’ın soru önergesi Hk.

T. C.

Devlet Bakanlığına

(Sayın Recep Önal)

İlgi :23.5.2000 tarih ve B.02.0.004/(16) 1992 sayılı yazınız.

Adana Milletvekili Ali Halaman’ın Adana İl ve ilçelerinde yürütülen proje ve yatırımların neler olduğu, Adana İlinde personel açığının bulunup bulunmadığı ve nasıl bir personel politikası izlendiği hususlarını içerir yazıları incelenmiştir.

Adana İli ve ilçelerine 1999 yılında kullandırılan tarımsal amaçlı toplam kredi miktarı 36 403 567 506 316 lira olup, bu kredinin 18 282 186 668 563 liralık kısmını bitkisel üretim kredileri, 3 916 663 324 520 liralık kısmını hayvancılık kredileri, 882 996 513 233 liralık kısmını tarım araç ve gereç kredileri, 677 602 000 000 liralık kısmını seracılık, arıcılık, tarımsal sulama, su ürünleri avcılığı, mantarcılık, genetik ıslah vb. özel tarımsal krediler, 12 644 119 000 000 liralık kısmını da Tarım Kredi Kooperatifleri aracılığı ile kullandırılan krediler oluşturmaktadır. Bu kredilerden doğrudan Bankamızca kullandırılan 22 562 419 599 021 lira tutarındaki kısmı 1 yıl vadeli işletme kredileri olup, 1 197 028 907 295 liralık kısmı ise orta ve uzun vadeli yatırım kredileridir. Tarım Kredi Kooperatifleri aracılığı ile kullandırılan kredilerle de üreticilerin işletme ve/veya yatırım kredisi ihtiyaçları karşılanmaktadır.

Bölgede meydana gelen tabiî afetler sebebiyle tarımsal işletme veya ürünleri zarar gören Adana İl ve ilçelerindeki üreticilerin 1999 yılında Bankamıza olan 1 821 550 507 909 lira tutarındaki borçları vade tarihinden itibaren 1 yıl süre ile ertelenmiştir.

2000 yılı Nisan ayı sonu itibariyle Adana İl ve ilçelerinde tarımsal faaliyette bulunan üreticilere kullandırılan krediler 39 461 896 288 523 liraya ulaşmıştır. Sözkonusu tutarın 10 209 970 756 937 liralık kısmını bitkisel üretim kredileri, 4 229 030 475 915 liralık kısmını hayvancılık kredileri, 841 850 522 903 liralık kısmını tarım araç ve gereç kredileri, 723 555 000 000 liralık kısmını özel tarımsal krediler, 14 449 440 000 000 liralık kısmını da Tarım Kredi Kooperatifleri aracılığı ile kullandırılan krediler oluşturmaktadır. Bu kredilerden doğrudan Bankamız aracılığı ile kullandırılan 23 905 371 530 436 lira tutarındaki kısmı 1 yıl vadeli işletme kredileri olup, 1 107 084 758 087 lira tutarındaki kısmı ise orta ve uzun vadeli yatırım kredileridir. 1999 yılında olduğu gibi Tarım Kredi Kooperatifleri aracılığı ile kullandırılan kredilerle de üreticilerin 2000 yılı işletme ve/veya yatırım kredisi ihtiyaçları karşılanmaktadır.

Ayrıca, bölgede meydana gelen tabiî afetler sebebiyle tarımsal işletme veya ürünleri zarar gören üreticilerin vadeden itibaren 1 yıl süreyle ertelenen borç toplamları da 2000 yılı Nisan ayı itibariyle 2 157 427 940 137 liraya ulaşmıştır.

Adana İlinde bulunan şubelerimizde personel eksikliği bulunmayıp, personel fazlalığı vardır. Bu nedenle diğer illerden Adana İlindeki şubelerimize nakil talebinde bulunan personelimizden, fevkalade mazereti olmayanların talebi yerine getirilememektedir.

Personel politikamız; “fazla personelin yüklediği maliyetin yanında iş ahengini bozucu ve verimliliği olumsuz yönde etkileyici unsurları dikkate alınarak, şubelerimizdeki personel sayısının optimal düzeyi aşmaması yönünde” oluşturulmuş olup, bu çerçevede Adana içindeki fazla personelin bir plan dahilinde ihtiyaç olan diğer bölgelerdeki şubelerimize dağıtılması yönünde çalışmalar sürdürülmektedir.

Sonuç itibariyle; esas kuruluş amacı tarım kesimine finansal destek sağlamak ve diğer her türlü bankacılık işlemlerini yapmak olan Bankamız, bu amaçları gerçekleştirmek üzere diğer bölgelerde olduğu gibi Adana İli ve ilçelerinde de faaliyetlerini etkinlikle sürdürmektedir.

Bilgilerinize arz ederiz.

Türkiye Cumhuriyeti

Ziraat Bankası

Mahmut Haboğlu Osman Tunaboylu

Genel Müdür Yardımcısı Yönetim Kurulu Başkanı

Genel Müdür

9. —Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya’nın, Güneydoğu Anadolu’da yaşanan kuraklığa ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı (7/2104)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TBMMİçtüzüğünün 96 ncı maddesi uyarınca aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Prof. Dr. Yusuf Ziya Gökalp tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Mehmet Yalçınkaya

Şanlıurfa

— Şanlıurfa İlimiz başta olmak üzere Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yağışların az ve düzensiz olmasından dolayı kuraklık çekilmektedir.Ürün verimini olumsuz etkileyen kuraklıkla ilgili tedbir alınmış mıdır. Alınmış ise nelerdir.Alınan tedbirler yeterli midir?

T. C.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı

Araştırma Planlama ve Koordinasyon 6.6.2000

Kurulu Başkanlığı

Sayı :KDD.SÖ.1.01/1799

Konu :Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :26.5.2000 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-5757 sayılı yazınız.

İlgi yazınız ekinde gönderilen Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya’ya ait 7/2104-5687 esas numaralı yazılı soru önergesine ilişkin bakanlığımız görüşleri ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Hüsnü Yusuf Gökalp

Tarım ve Köyişleri Bakanı

Yazılı Soru Önergesi

Önerge Sahibi :Mehmet Yalçınkaya

Şanlıurfa Milletvekili

Esas No. :7/2104-5687

Soru : Şanlıurfa İlimiz başta olmak üzere Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yağışların az ve düzensiz olmasından dolayı kuraklık çekilmektedir.Ürün verimini olumsuz etkileyen kuraklıkla ilgili tedbir alınmış mıdır. Alınmış ise nelerdir.Alınan tedbirler yeterli midir?

Cevap :Türkiye’de hububat alanlarındaki gelişimi gözlemek ve değerlendirmek amacıyla Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve Şanlıurfa İli de dahil olmak üzere bölgeleri temsil eden pilot illerden bakanlığımızca her ay hububat gözlem raporları istenmektedir. Bu raporlarda hububatın ekiminden hasadına kadar tüm dönemlerdeki gelişimi, hastalık ve zararlıları, kuraklık, yağış, don, kar ve sel durumları ile ay içerisindeki yağış durumları izlenmekte ve değerlendirilmektedir.

Bilindiği gibi kuraklık, don, yağış, sel, yangın vb. gibi doğal afetlerden % 40’ın üzerinde zarar gören çiftçilere; mahallinde yapılan hasar tespit çalışmaları sonucunda hazırlanan hasar tespit komisyonu kararları doğrultusunda 5254 ve 2090 sayılı kanunlar çerçevesinde tohumluk yardımı yapılmakta, T. C. Ziraat Bankasına olan kredi borçları ertelenmektedir.

Bu çerçevede hazırlanan, 2000 yılı içerisinde bugüne kadar vuku bulmuş ve bugünden sonra da vuku bulacak tabiî afetleri de kapsayan “Tabiî Afetlerden Zarar Gören Çiftçilerin Borçlarının Ertelenmesi ve Yeniden Kredilendirilmesi Hakkında Karar” 22.5.2000 tarihinde Başbakanlığa sunulmuştur.

10.—Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu’nun, tarımsal girdilere ve mazot fiyatına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı (7/2105)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Prof. Dr. Hüsnü Yusuf Gökalp tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını delaletlerinize arz ederim. 16.5.2000

M. Ergün Dağcıoğlu

Tokat

Ülkemiz çiftçisinin kullandığı en önemli girdilerin başında gelen mazot, çeşitli basın yayın organlarına yansıyan beyanlarınıza göre; ortalama toplam tarımsal üretim maliyetinin % 15-20’sini oluşturmaktadır. Yine aynı beyanlarınızdan; tarım sektöründe 2 milyar litre mazot kullanıldığı ve bu önemli girdinin ekonomik değerinin yaklaşık 1 katrilyon liraya yaklaştığı anlaşılmaktadır. Çiftçimiz için hayatî önemi haiz bu konu üzerinde;

1. Şubat 2000 tarihinde kamuoyuna yansıyan; çiftçilerin kullandığı mazot fiyatının yarı yarıya ucuzlatılacağı ve “Ya o mazot ucuzlar, ya ben giderim” şeklinde beyanlarınız doğru mudur? Şayet bu sözler size aitse, halen bu görüşünüzü muhafaza ediyor musunuz?

2. Beyanlarınız istikâmetinde bugüne kadar ne gibi çalışmalar yapılmış ve yapılması düşünülmektedir? Bu çerçevede tarımsal üretimde kullanılan mazotun ucuzlatılması için hazırladığınızı ifade ettiğiniz kararname taslağı ne aşamadadır?

3. Oldukça iddialı sözlerinize ve aradan geçen 3 aylık süreye rağmen maalesef bugüne kadarne mazot ucuzlamış ne de siz istifa etmediğinize göre her iki yönde de bir gelişme kaydedilememiş olmasının sebepleri nelerdir?

4. Bu yılın ekim mevsimi büyük ölçüde geçmiş bulunduğuna göre çiftçilerin bu konudaki umutları hangi bahara kalmıştır? Türkiye’de üreticilerin her yönden çok zor durumda oldukları bilinmekte bu tür hayal kırıklıklarına ve bekleyişlere mecalleri kalmamış bulunmaktadır.Müjdeyi ne zaman vereceksiniz?Bu bekleyiş daha ne kadar zaman devam edecektir?

T. C.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı

Araştırma Planlama ve Koordinasyon 6.6.2000

Kurulu Başkanlığı

Sayı :KDD.SÖ.1.01/1797

Konu :Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :26.5.2000 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-5757 sayılı yazınız.

İlgi yazınız ekinde gönderilen Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu’na ait 7/2105-5696 esas numaralı yazılı soru önergesine ilişkin bakanlığımız görüşleri ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Hüsnü Yusuf Gökalp

Tarım ve Köyişleri Bakanı

Yazılı Soru Önergesi

Önerge Sahibi Milletvekili :M. Ergün Dağcıoğlu

Tokat Milletvekili

Esas No. :7/2105-5696

Soru 1. Şubat 2000 tarihinde kamuoyuna yansıyan; çiftçilerin kullandığı mazot fiyatının yarı yarıya ucuzlatılacağı ve “Ya o mazot ucuzlar, ya ben giderim” şeklinde beyanlarınız doğru mudur?

Şayet bu sözler size aitse, halen bu görüşünüzü muhafaza ediyor musunuz?

Soru 2. Beyanlarınız istikâmetinde bugüne kadar ne gibi çalışmalar yapılmış ve yapılması düşünülmektedir? Bu çerçevede tarımsal üretimde kullanılan mazotun ucuzlatılması için hazırladığınızı ifade ettiğiniz kararname taslağı ne aşamadadır?

Soru 3. Oldukça iddialı sözlerinize ve aradan geçen 3 aylık süreye rağmen maalesef bugüne kadar ne mazot ucuzlamış ne de siz istifa etmediğinize göre her iki yönde de bir gelişme kaydedilememiş olmasının sebepleri nelerdir?

Soru 4. Bu yılın ekim mevsimi büyük ölçüde geçmiş bulunduğuna göre çiftçilerin bu konudaki umutları hangi bahara kalmıştır? Türkiye’de üreticilerin her yönden çok zor durumda oldukları bilinmekte bu tür hayal kırıklıklarına ve bekleyişlere mecalleri kalmamış bulunmaktadır.Müjdeyi ne zaman vereceksiniz?Bu bekleyiş daha ne kadar zaman devam edecektir?

Cevap :Ülkemizde bitkisel ve hayvansal üretimde birim alandan ve hayvan başına elde edilen verimler düşük, üretimde kullanılan girdiler diğer ülkelere göre daha pahalıdır. Türkiye’de tarımsal verimlilik düşük olduğu için, kullanılan girdi fiyatlarının yüksek oluşu üretim maliyetlerini artırmakta ve dış pazarlarda rekabet şansımızın azalmasına neden olurken, çiftçi refahını da olumsuz etkilemektedir.

Tarımın AB’ne uyumunun tartışıldığı günümüzde ürün fiyatları kadar girdi fiyatlarının da dikkate alınması gerektiği ve gelişmiş ülkelerle fiyat uyumunun sağlanarak üreticilerimize ulaştırılması gerektiği düşüncesiyle bakanlığımız, diğer bakanlıkların da görüşünü alarak “Tarımsal Üretimde Kullanılan Girdilerin Dünya Fiyatlarına Uyumu Projesi”ni hazırlamıştır. Bakanlar Kuruluna sunulan proje, kurulda benimsenmiş ve Sayın Başbakan tarafından kaynak bulunması talimatı verilmiştir.

Bakanlık olarak çiftçilere dünya fiyatlarından girdi temin edilmesi konusunda her türlü girişimimiz devam etmektedir. Bu konuda iç ve dış kaynak arayışlarımız da sürdürülmektedir.

 

BİRLEŞİM 105 İN SONU