Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21 CİLT : 33 YASAMA YILI : 2

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

101 inci Birleşim

30 . 5 . 2000 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – YOKLAMA

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in, Samsun, Tokat ve Amasya il ve ilçelerinde meydana gelen sel afeti konusunda gündemdışı açıklaması ve DSP Samsun Milletvekili Şenel Kapıcı, MHP Tokat Milletvekili Reşat Doğru, ANAP Samsun Milletvekili Mehmet Çakar, DYP Samsun Milletvekili Erdoğan Sezgin, FP Tokat Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu’nun grupları adına, Hakkâri Milletvekili Evliya Parlak’ın da şahsı adına konuşması

2. – Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, Dil Bayramı kutlamaları münasebetiyle gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu’nun cevabı

3. – Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, yapı denetiminin düzenlenmesi hakkında gündemdışı konuşması

4. – Balıkesir Milletvekili Agâh Oktay Güner’in, İstanbul’un fethi ve büyük Türk dostu Pierre Loti hakkındaki gündemdışı konuşması ve Kültür Bakanı M. İstemihan Talay’ın cevabı

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Mardin Milletvekili Metin Musaoğlu ve 19 arkadaşının, Mardin İlinin ekonomik, sosyal, kültürel ve kentsel sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/135)

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – İçel Milletvekili Hidayet Kılınç’ın, Belediyelerin Faiz Borçlarının Affı Hakkında Kanun Teklifinin (2/427) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/199)

2. – Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, Devlet Memurları Kanununa Ek Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/5) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/200)

V. – AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. – Devlet Bakanı Hasan Gemici’nin, Tokat Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu’nun konuşması sırasında şahsına sataşmada bulunduğu iddiasıyla konuşması

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – Sosyal Sigortalar Kanunu ile Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/662) (S. Sayısı : 427)

VII. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan’ın, General Elektrik Ampul Firmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Tunca Toskay’ın cevabı (7/1708)

2. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, 4454 sayılı basın affıyla ilgili kanundan yararlananlara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün cevabı (7/1763)

3. – Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu’nun, TÜPRAŞ’ın özelleştirilmesi sırasında verilen reklamlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova’nın yazılı cevabı (7/1822)

4. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer’in, aday memur durumundaki doktorların görev yeri dışında yüksek lisans hakkı olup olmadığına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş’un cevabı (7/1825)

5. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, Nevşehir’deki belediye ve köy muhtarlıklarının sunduğu projelere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli’nin cevabı (7/1840)

6. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, Nevşehir İlindeki sağlık ocağı ve sağlık evlerine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş’un cevabı (7/1858)

7. – Hatay Milletvekili Metin Kalkan’ın, Hatay İline ayrılan yatırım ödeneklerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli’nin cevabı (7/1884)

8. – Hatay Milletvekili Metin Kalkan’ın, Hatay İline ayrılan yatırım ödeneklerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Abdulhaluk Mehmet Çay’ın cevabı (7/1903)

9. – Hatay Milletvekili Metin Kalkan’ın, Hatayİline ayrılan yatırım ödeneklerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in cevabı (7/1912)

10. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, DSİ’de çalışan teknik personelin ücretlerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı M. Cumhur Ersümer’in cevabı (7/1918)

11. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, DSİ’de çalışan teknik personelin ücretlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı M. Cumhur Ersümer’in cevabı (7/1919)

12. – Hakkâri Milletvekili Mecit Piruzbeyoğlu’nun, Hakkâri İlinin sağlık personeli ihtiyacına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş’un cevabı (7/1920)

13. – Şanlurfa Milletvekili Zülfikar İzol’un, Şanlıurfa İli Akçakale Devlet Hastanesinin sağlık personeli ihtiyacına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş’un cevabı (7/1933)

14. – İstanbul Milletvekili Rıdvan Budak’ın, Kemer Kaymakamının görevden alınmasının nedenine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/1935)

15. – Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, bazı sektörlerdeki bayilik ve distribütörlük uygulamasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun cevabı (7/1937)

16. – Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Kelkit’te doğalgaz boru hattı ve hidroelektrik santrali çalışmaları olup olmadığına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı M. Cumhur Ersümer’in cevabı (7/1943)

17. – Antalya Milletvekili Mehmet Zeki Okudan’ın, yurtdışında faaliyet gösteren Türk firmalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Tunca Toskay’ın cevabı (7/1950)

18. – Antalya Milletvekili Mehmet Zeki Okudan’ın, vakıf tuvaletlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova’nın cevabı (7/1951)

19. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın;

– Ziraat Bankası çalışanlarının taleplerine,

– Yurtdışından sağlanan krediler ile iç ve dış borca,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın cevabı (7/1968, 1972)

20. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın Sümerbank’tan kredi kullanan şirketler hakkındaki iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova’nın cevabı (7/1969)

21. – Ordu Milletvekili Yener Yıldırım’ın, Devlet memurluğu sınavını kazananların atamalarının nasıl yapılacağına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’in cevabı (7/1978)

22. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın;

– Evlerini terk eden genç kızlara,

– Sokak çocuklarına,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Hasan Gemici’nin cevabı (7/1989, 1990)

23. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, taksi plakalarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/1993)

24. – Trabzon Milletvekili Şeref Malkoç’un, Trabzon-Arsin İlçesi ile Çiçekli ve Işıklı köylerinin yol sorununa ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın cevabı (7/2011)

25. – Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana İli ve ilçelerinde yürütülen proje ve hizmetlere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Tunca Toskay’ın cevabı (7/2040)

26. – Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana İli ve ilçelerinde yürütülen proje ve hizmetlere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Abdulhaluk Mehmet Çay’ın cevabı (7/2042)

27. – Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana İli ve ilçelerinde yürütülen proje ve hizmetlere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’in cevabı (7/2055)

28. – Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan’ın, Kemer Kaymakamının görevden alınmasının nedenine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/2006)

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak beş oturum yaptı.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Sosyal Sigortalar Kanunu ile Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının (1/662)(S.Sayısı: 427) görüşmeleri, komisyon ve hükümet yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından ertelendi;

2 nci sırasında bulunan, Tarım Satış Kooperatif ve Birlikleri Hakkında Kanun Tasarısının, (1/659)(S.Sayısı: 429) 1 inci ve 2 nci maddeleri kabul edildi, 3 üncü maddesi üzerindeki görüşmeler tamamlandı, istem üzerine yapılan yoklamalar sonucunda Genel Kurulda toplantı yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından,

Alınan karar gereğince, 30 Mayıs 2000 Salı günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 20.11'de son verildi.

Nejat Arseven

Başkanvekili

Melda Bayer Hüseyin Çelik

Ankara Van

Kâtip Üye Kâtip Üye

No : 142

II. – GELEN KÂĞITLAR

29 . 5 . 2000 PAZARTESİ

Tasarı

1. – Türkiye Cumhuriyeti, Azerbaycan Cumhuriyeti ve Gürcistan Arasında Petrolün Azerbaycan Cumhuriyeti, Gürcistan ve Türkiye Cumhuriyeti Ülkeleri Üzerinden, Bakü-Tiflis-Ceyhan Ana İhraç Boru Hattı Yoluyla Taşınmasına İlişkin Anlaşmanın ve Türkiye Cumhuriyeti, Azerbaycan Cumhuriyeti ve Gürcistan Toprakları Üzerinden Petrol Taşınmasına Dair Türkiye Cumhuriyeti, Azerbaycan Cumhuriyeti ve Gürcistan Arasındaki Anlaşmanın Değiştirilmesine İlişkin Türkiye Cumhuriyeti, Azerbaycan Cumhuriyeti ve Gürcistan Arasında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı (1/699) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş ve Komisyona havale tarihi: 26.5.2000)

Teklif

1. – Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya’nın; 2762 Sayılı Vakıflar Kanununun 4103 Sayılı Kanunla Değişik 27 nci Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi (2/537) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.5.2000)

Raporlar

1. – Türkiye Cumhuriyeti ile Singapur Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/628) (S. Sayısı: 430) (Dağıtma tarihi: 29.5.2000) (GÜNDEME)

2. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bahreyn Devleti Hükümeti Arasında Hava Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/648) (S. Sayısı: 431) (Dağıtma tarihi: 29.5.2000) (GÜNDEME)

3. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Hırvatistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/649) (S. Sayısı: 432) (Dağıtma tarihi: 29.5.2000) (GÜNDEME)

4. – Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı: 433) (Dağıtma tarihi: 29.5.2000) (GÜNDEME)

5. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Türk Ceza Kanununun Bazı Maddeleri ile Terörle Mücadele Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Önergesi (2/295) (S. Sayısı: 436) (Dağıtma tarihi: 29.5.2000) (GÜNDEME)

6. – Burdur Milletvekili Hasan Macit’in, 1163 Sayılı Kooperatifler Kanununun 94 üncü Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Önergesi (2/378) (S. Sayısı: 437) (Dağıtma tarihi: 29.5.2000) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1. – Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman’ın, Birecik İlçesinin öğretmenevi ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/715) (Başkanlığa geliş tarihi :26.5.2000)

2. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın Erzincan-Tercan-Gevenli, Balıklı, Kemah-Kemerkaya köylerinin içme suyu ve sulama kanalı sorununa ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) sözlü soru önergesi (6/716)(Başkanlığa geliş tarihi : 26.5.2000)

Yazılı Soru Önergeleri

1. – Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı’nın, Çorlu SSK Hastanesi inşaatına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/2125)(Başkanlığa geliş tarihi : 26.5.2000)

2. – Diyarbakır Milletvekili Sacit Günbey’in, PTT Diyarbakır Bölge Müdürlüğünün Adana’ya bağlanacağı iddiasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2126) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.5.2000)

3. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, Erzincan’a Vakıflar Şube Müdürlüğü kurulup kurulmayacağına ilişkin Devlet Bakanından (Yüksel Yalova) yazılı soru önergesi (7/2127) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.5.2000)

4. – Diyarbakır Milletvekili Sacit Günbey’in, vücudunda mermi bulunan tutuklu bir kız çocuğunun tedavi ettirilmediği iddiasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/2128)(Başkanlığa geliş tarihi : 26.5.2000)

No : 143

30 . 5 . 2000 SALI

Rapor

1. – Devlet Mezarlığı Dışında Defnedilen Bazı Devlet Büyüklerinin Mezarları Hakkında Kanun Tasarısı ile Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri Erzurum Milletvekili İsmail Köse ve Konya Milletvekili Ömer İzgi ile 7 Arkadaşının, Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/559, 2/250, 2/360) (S. Sayısı: 435) (Dağıtma tarihi: 30.5.2000) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergesi

1. – Amasya Milletvekili Akif Gülle’nin, 27-28 Mayıs 2000 tarihlerinde yapılan açık lise sınavlarında Ankara Ayrancı Lisesi’nde bazı öğrencilerin sınava alınmadığı iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/717)(Başkanlığa geliş tarihi : 30.5.2000)

Yazılı Soru Önergeleri

1. – Erzurum Milletvekili Aslan Polat’ın, İstanbul Metrosu ile ilgili olarak Sayıştay’ca düzenlenen rapora ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/2129)(Başkanlığa geliş tarihi : 29.5.2000)

2. – Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz’ın, Bağ-Kur primlerinin gecikme zamlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/2130)(Başkanlığa geliş tarihi : 29.5.2000)

3. – Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak’ın, Emlakbank’tan Egebank’a kredi verilip verilmediğine ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Bal) yazılı soru önergesi (7/2131)(Başkanlığa geliş tarihi : 29.5.2000)

4. – Antalya Milletvekili Mehmet Zeki Okudan’ın, Alanya yat limanı ve balıkçı barınağı inşaatına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2132)(Başkanlığa geliş tarihi : 29.5.2000)

5. – Antalya Milletvekili Mehmet Zeki Okudan’ın, Alanya-Dim Barajı inşaatına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/2133)(Başkanlığa geliş tarihi : 29.5.2000)

6. – Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı’nın, Tekirdağ-Malkara ilçesindeki ayçiçeği üreticilerinin sorunlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2134)(Başkanlığa geliş tarihi : 30.5.2000)

7. – Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı’nın, Trakya Üniversitesine bağlı Meslek Yüksek Okulu Cam Bölümü mezunlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2135)(Başkanlığa geliş tarihi : 30.5.2000)

Meclis Araştırması Önergesi

1. – Mardin Milletvekili Metin Musaoğlu ve 19 arkadaşının, Mardin İlinin ekonomik, sosyal, kültürel ve kentsel sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/135) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.5.2000)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 14.00

30 Mayıs 2000 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Tevhit KARAKAYA (Erzincan), Mehmet AY (Gaziantep)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101 inci Birleşimini açıyorum.

III. – YOKLAMA

BAŞKAN – Yoklama istemi vardır; ad okunmak suretiyle yoklama yapılacaktır.

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) – Sayın Başkan, yoklama isteyenlere sorun, acaba kendileri neredeler?

BAŞKAN – Yoklama talebi vardır, yoklamayı ad okumak suretiyle yapacağım. 50 kişiyle toplanacak halimiz yok. Bizi sıkıştırıyorsunuz, acele acele geliyoruz, sonrası yok...

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkan, oturumu açın, muhalefetin burada olduğunu görürsünüz.

BAŞKAN – Yok efendim, iktidar gelmeli, muhalefetin vazifesi değil gelmek.

(Ad okunmak suretiyle yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, İzmir Milletvekili Sayın Suat Çağlayan ve arkadaşlarından bir not geldi. Bugün “Dünya Sigarayı Bırakma Günü” imiş; ama, biraz zor herhalde; zor bu iş.

Sayın milletvekilleri, hükümet adına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in, İçtüzüğün 59 uncu maddesine göre, Samsun, Tokat ve Amasya İli ve ilçelerinde meydana gelen sel afeti dolayısıyla söz talebi vardır. Gündeme geçmeden önce, bu talebi yerine getireceğim.

Sayın Bakanın açıklamasından sonra, istemleri halinde, siyasî parti gruplarına ve grubu bulunmayan milletvekillerinden birine söz vereceğim.

Konuşma süreleri, siyasî parti grupları için 10, grubu bulunmayan milletvekili için de 5 dakikadır.

Buyurun Sayın Bakan. (MHP sıralarından alkışlar)

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in, Samsun, Tokat ve Amasya il ve ilçelerinde meydana gelen sel afeti konusunda gündemdışı açıklaması ve DSP Samsun Milletvekili Şenel Kapıcı, MHP Tokat Milletvekili Reşat Doğru, ANAP Samsun Milletvekili Mehmet Çakar, DYP Samsun Milletvekili Erdoğan Sezgin, FP Tokat Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu’nun grupları adına, Hakkâri Milletvekili Evliya Parlak’ın da şahsı adına konuşması

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, Yüce Meclisi ve Sayın Başkanı saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, maalesef, bu sene, çeşitli bölgelerimizde doğal afetlerle karşılaşıyoruz. Geçtiğimiz mayıs ayının 4’ünü 5’ine bağlayan gece, Adana ve İçel İllerinde büyük bir bölgeyi etkisi altına alan şiddetli bir yağmur ve dolu afetiyle karşılaştık ve hemen o gün, sayın bakanlarımız ve milletvekillerimizle bölgeye gittik.

İçel ve Adana’da, ürünlerin tahrip olduğu alanlarda, ilgili bakanlıkların ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığının yetkilileriyle hasar tespit çalışmaları yapılmış ve tarafımızdan da bizzat kontrol edilmiştir.

Öncelikle, Adana, İçel, Amasya, Tokat, Samsun İllerinde meydana gelen bu afetten dolayı tüm milletimize, üreticilerimize geçmiş olsun diyorum.

Adana ve İçel’de bir can kaybıyla karşılaşmadık; ama, maalesef, Karadeniz’de bu yönde de kayıplarımız oldu.

Müsaade ederseniz, öncelikle, çok kısa olarak, Adana’da ve İçel’de, bu afette zarara uğrayan bölgeler hakkında bilgi vermek istiyorum.

Adana’da, Karataş İlçesinde 5, Seyhan İlçesinde 6, Yüreğir İlçesinde 6 köyde olmak üzere, toplam 17 köy, 500 çiftçi ailesi ve toplam 25 000 dekar alanda, buğday, pamuk, mısır, meyve ve sebze bahçelerinde zarar oluştu. Hatta, öyle bir dolu ve afet oldu ki, ceviz ağaçlarında dahi -ki, dayanıklı ağaçlardır- tek bir tane yaprak kalmadı. Burada gördüğümüz manzara çok üzücüydü; bir hafta sonra pazara sunulacak karpuz ve sebzeler sel altında kalmıştı.

İçel’in Çamlıyayla İlçesinde 11, Tarsus’ta 33, Merkezde 15, Mut’ta 13, Gülnar’da da 2 köy olmak üzere 74 köyde -toplam 6 812 çiftçi ailesinde- 74 300 dekar ekili alan zarar gördü; yine, 100’e yakın küçükbaş hayvan, havuzlardaki alabalıklar, 2 020 kovan arı ve 22 000 kanatlı telef oldu.

Özellikle bu bölgelerde ikinci ürün olarak, acilen, mısırın ve diğer ürünlerin ekilmesi gerekliydi. Tohumluklarının mısırların tamamı, kendi şahsî girişimlerimizle TİGEM’den ve özel sektörden temin edilerek -çıkacak olan kararname de beklenmeden çiftçilere- ulaştırılmıştır; ancak, bazı tohumlarda eksikliğimiz vardır, onlar da yakında giderilecektir.

Karadeniz’de, mevsim normallerinin üzerinde düşen yağışlar ve bu yağışların özellikle dolu olarak düşmesiyle, 26.5.2000 tarihinde başlayıp 27.5.2000 tarihine kadar devam eden bu yoğun yağışlar nedeniyle, Suat Uğurlu Barajının su seviyesinde de oldukça fazla bir yükselme olmuştur. Bu baraj kapaklarının açılması ve Yeşilırmak yatağının su kütlesini taşıyamamasından dolayı meydana gelen taşkınlar nedeniyle, Samsun İlinin Çarşamba, Terme ve Salıpazarı İlçelerinin 112 köyünde, 13 000 çiftçi ailesine ait sebze, meyve, fındık, çeltik ve mısır ekili alanlarda -rakamı dikkatinize arz etmek istiyorum- 290 000 dekar alanda hasar meydana gelmiştir.

Yine, Tokat İlinin Artova, Turhal ve Zile İlçelerinin 66 köyünde, 549 çiftçi ailesine ait hububat, şekerpancarı ve sebze ekili alanlarda, 36 680 dekar alanda hasar meydana gelmiştir.

Amasya İlinin, Merkez, Taşova ve Göynücek İlçelerinin 44 köyünde, 1 625 çiftçi ailesine ait sebze, meyve, hububat ve şekerpancarı ekili alanlarda, 18 760 dekar alanda olmak üzere bu 3 ilimizde; yani, Amasya, Tokat ve Samsun’da toplam 345 539 dekar ekili ve dikili alanda yüzde 70 ilâ yüzde 100 oranında zarar meydana gelmiştir. Ayrıca, yine Samsun’da, büyükbaş hayvan telefi de olmuştur.

Bu yağışların başlaması ve Suat Uğurlu Barajının kapaklarının açılmasından sonra, Bakanlığımıza bağlı il ve ilçe müdürlükleri, tüm köylerde zarar tespit çalışmalarına ve kurtarma çalışmalarına katılmışlar; yine, diğer bakanlıklarımızın yetkilileri ve Sayın Bakanımız da bölgeye gitmişlerdir.

Çiftçilerimizin bu kayıplarının giderilmesi, yaralarının sarılması ve mağduriyetlerinin giderilerek, bir an önce, tekrar üretici durumuna getirilmesi için, sel afeti nedeniyle ekili dikili alanları ile hayvan varlıkları zarar gören çiftçilerin durumlarının, 5254 ve 2090 sayılı Kanunlar çerçevesinde değerlendirilmesi için hasar tespit çalışmalarında ön çalışmalar bitirilmiş, kesin çalışmalar ise suların çekilmesiyle, iki gün içerisinde tamamlanacaktır.

Mağduriyeti belirlenen çiftçilerimize, kanunlar gereği, birincisi, komisyon kararıyla ekili alanları zarar gördüğü belgelenen çiftçilere tohumluk yardımı yapılacaktır; ayrıca, zarar gören çiftçilerin hayvan kayıpları da, komisyon kararları doğrultusunda aynî olarak karşılanacaktır.

Adana ve İçel İllerindeki sel afetinin Bakanlığımıza intikalinin hemen sonrasında, ekili ve dikili alanları ile hayvansal varlıkları ve diğer tarımsal tesisleri zarar gören çiftçilerin mağduriyetlerini gidermek, onları bir an önce üretici duruma getirmek için, çiftçilerimizin ziraî kuruluşlara olan -2000 yılı vadeli ve 2001 yılına sarkan- ziraî kredi borçlarının vade tarihinden itibaren bir yıl süreyle faizsiz olarak ertelenmesi ve zarar gören çiftçilerden borcu olmayan üreticilere de, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasından düşük faizli kredi kullanma imkânı sağlayan bir kararname taslağı hazırlanmıştır. Burada önemli olan husus şudur: Bazı çiftçilerimizin, Ziraat Bankasına, tarım kredi kooperatiflerine kredi borçları vardır. Bunların faizlerinin dondurularak ertelenmesi söz konusudur. Bir kısım çiftçimizin ise, Ziraat Bankasına, tarım kredi kooperatiflerine borçları yoktur; ama, bunlar, ekilişte pek çok masraf yapmışlar, tohum kullanmışlar, gübre kullanmışlar, litresi 438 000 liradan mazot kullanmışlar ve hasada bir hafta, on gün kala, ürünler tamamen gitmiş. O halde, borcu olmayan çiftçilere de, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasından, çok düşük faizli kredi kullanma imkânı sağlanmalıdır ki, bu çiftçilerimiz tekrar üretim yapabilsinler.

Samsun, Tokat ve Amasya İllerinde zarar gören çiftçiler de, hazırlanan bu kararname kapsamına alınmıştır; çünkü, biz, bunun, 2000 yılının ocak ayından itibaren geçerli olmasını kararname kapsamına aldık ve özellikle şunu bilgilerinize arz etmek istiyorum: “Tarım kredi ve Ziraat Bankalarına olan borçlarının 2000 vadeli ve 2001 yılına sarkan ziraî kredi borçları, vade tarihinden itibaren 1 yıl süreyle faizsiz olarak ertelenir” hükmünü kararname taslağına yazdık.

Yine, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerince yeni kredi açılması kararnamede bir madde olarak yer aldı.

Yine, kredi kuruluşlarından ziraî kredi almamış çiftçilerin aynı nedenlerle meydana gelmiş olan zararları il hasar tespit ve ihtiyaç komisyonlarınca belirlendiği takdirde, söz konusu çiftçilere, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasınca, düşük faizli ve 1 yıl vadeli ziraî krediler verilmesi de kararnamede yer aldı.

Yine, bu kararnamenin, 1.1.2000 tarihinden geçerli olmak üzere yürürlüğe girmesi de bir madde olarak ilave edildi.

Kararname, Bakanlığımız tarafından Bakanlar Kuruluna arz edildi ve kısa zamanda yürürlüğe gireceğine inanıyorum, ümit ediyorum ve bunun takipçisi olacağız.

Arkadaşlarımızın oradaki hasar tespit çalışmaları devam ederken, ben, Adana ve Gaziantep’ten hemen döndüm; şimdi, Samsun, Amasya ve Tokat’a gideceğim ve buradaki zararları, bizzat, yerinde tekrar tespit ederek Yüce Meclisin dikkatine sunacağız.

Adana ve Mersin’de, yine, Samsun’da kasete aldığımız görüntüleri de, ilgilenen milletvekillerimizin dikkatine arz edeceğim. Değerli milletvekillerimizden, bölge milletvekillerimizden, Samsun, Tokat ve Amasya milletvekillerimizin de bir kısmı şu anda oradalar; bir kısmı da, yine, bu felaketi yerinde tespit ederek döndüler; kendileri de bizimle birlikte, tekrar, bölgeye gidecekler.

Hükümet olarak bu yaraların sarılması mecburiyetinde olduğumuzu biliyoruz.

EVREN BULUT (Edirne) – Tarım sigortası...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) – Ancak, bu vesileyle, Yüce Heyetinize tekrar arz etmek istiyorum ki, hazırlayarak Başbakanlığa arz ettiğimiz tarım hizmetlerinin düzenlenmesi yasa taslağının, bir an önce, Yüce Meclisten geçmesi gerek ve bunun çözümü de -Sayın Evren Bulut’un da yerinden belirttiği gibi- tarım ürünleri sigortasıdır. Tarım ürünleri sigortası kanun taslağının Hazinece hazırlanıp, Başbakanlığa sunulması gerekmekte; bu konuda, biz de gerekli çalışmaları yürütüyoruz.

Ben, bu vesileyle, tekrar, milletimize, üreticilerimize geçmiş olsun diyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bakan, çok teşekkür ederim efendim.

Gruplar adına, Demokratik Sol Parti Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Şenel Kapıcı; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

Malumunuz, süreniz 10 dakika efendim.

DSP GRUBU ADINA ŞENEL KAPICI (Samsun) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 27 Mayıs 2000 tarihinde Samsun, Tokat, Amasya İllerimizde meydana gelen sel felaketi nedeniyle, Demokratik Sol Parti Grubu ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Önce, bu felakette ölenlere Tanrı’dan rahmet, kederli ailelerine ve yakınlarına başsağlığı diliyor, felakete uğrayan bütün vatandaşlarımıza geçmiş olsun diyor, bundan sonra acı felaketler yaşamama temennisiyle, Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Samsun İlimizin Yeşilırmak havzasını oluşturan Çarşamba, Terme, Ayvacık, Salıpazarı, Tekkeköy İlçelerini kapsayan bölgeye 7 saat süreli yoğun ve etkili biçimde düşen sağanak yağmur yağışı, bölgedeki Yeşilırmak üzerine kurulmuş olan Hasan Uğurlu ve Suat Uğurlu Barajları ile Abdal Deresi üzerine kurulmuş olan Gökçeçakmak Barajının su seviyelerinin aşırı yükselmesine neden olmuş, baraj göllerindeki fazla suyun, baraj kapakları açılarak ırmak yatağına bırakılması neticesinde, ovaya yayılan sel suları ve yine bu bölgedeki çok sayıda dere ve dereciklerin, yoğun yağış nedeniyle yataklarından taşarak, köy içlerine ve ovaya yayılmasıyla, bölgede yaşayan, yaklaşık olarak 250 000 insanımızı tehdit etmiş, 30 000 hektar alanı su basmış, bu alan içerisindeki bütün ekili tarım sahası ve seralar, sular altında kalarak, yok olmuştur.

BAŞKAN – Sayın Kapıcı, bir dakika efendim.

Sayın milletvekilleri, lütfen, yerlerinize oturur musunuz... Sayın bakanları rahat bırakır mısınız efendim... Gruplar konuşuyor sayın milletvekilim...Sayın Bakan dinleyemiyor, olmuyor...

Sayın Bakan, Bakanlar Kurulu sırasında otursanız, böyle olmaz.

Buyurun efendim.

ŞENEL KAPICI (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Kümes hayvanları, küçükbaş ve büyükbaş hayvanlar telef olmuş, bölgedeki arıcılık büyük ölçüde zarar görmüş, maddî ve manevî yönden bölge yerle bir olarak, geniş kapsamlı korkunç bir sel felaketi gündeme gelmiştir.

Bölgede yaşayan halk, çok zor ve perişan halde, iki gün suyla mücadele ederek yaşam savaşı vermiştir. İlk etapta, su baskını nedeniyle halkımıza ulaşılamamıştır. Elektrikler kesilmiş, ulaşım ve haberleşmenin olmadığı bu bölgede, halka acil yardım da zamanında yapılamamıştır. Bölgenin dik ve eğimli alanlarında büyük ve çok miktarda heyelanlar oluşmuş, yamaçlardan coşkuyla akan sel suları köy yollarını tahrip ederek bozmuş, köprüleri yıkmış, ulaşım tamamen durmuş durumdadır. Zaten içmesuyu şebekeleri yok denecek kadar az olan bölgede, sel nedeniyle su şebekeleri bütünüyle yıkılmıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; iki gündür bu 5 ilçemizde yaptığım gezi ve incelemelerim neticesinde yetkililerden aldığım resmî olmayan sonuçlara göre 40 trilyonu aşkın olacağı tahmin edilen zararı kısaca şöyle özetleyebilirim: Elimde, bununla ilgili, Köy Hizmetlerinden son gelen resmî dokümanlar vardır. Ayrıca, bu 5 ilçenin kaymakamı ve bu 5 ilçedeki belediye başkanları ve muhtarlarla ilgili kabarık dosyanın da zamana sığmayacağı için, hepsini birden okuyamıyorum, ilgili Bakana bunu takdim edeceğim.

Samsun İli Çarşamba İlçesi:

3 belde ve 34 köyü kapsayan 25 000 hektar ekili tarım arazisi ve seralar tamamen su altında kalarak, selden zarar görmüştür.

Bu belde ve köylerde, arıcılık, büyükbaş hayvancılığı, kümes hayvancılığı çok büyük miktarda zarara uğramıştır.

35 köy, elektrik şebekesindeki hasar nedeniyle elektriksiz kalmıştır.

32 köyle haberleşme yapılamamaktadır.

600 haneli Hürriyet Beldesi tamamen su altında kaldığı için tarım alanı hiç kalmamıştır; içmesuyu şebekesi yok olmuş, elektrikler ve haberleşme kesilmiş ve bu beldeye ulaşım sağlanamamıştır.

3 000 nüfuslu Dikbıyık Beldesinde 44 işyerini ve 14 evi su basmış, 2 000 hektar ekili tarım alanı ve seralar su altında kalmıştır.

2 500 nüfuslu Çınarlık Beldesinin büyük bir bölümü su altında kalarak tarım yok olmuştur. 50 evi su basmış, 50’nin üzerinde de büyükbaş hayvan ve çok miktarda kümes hayvanı sel sularında boğulmuştur.

İçmesuyu şebekelerinde ve yollarda büyük ölçüde hasarlar vardır.

Bu bölgede kurulmuş olan Çarşamba Havaalanını da sel suyu bozmuştur ve hasar tespit çalışmaları devam etmektedir.

120 köy yolu tamamen tahrip olmuş, 3 köprü yıkılmış ve diğer 3 köprü de ağır hasarlıdır.

Çarşamba İlçesine içmesuyu temin eden trafo ağır hasar görmüştür.

Ayvacık İlçesi:

Heyelan ve sel suları nedeniyle bütün köy yolları tamamen bozulmuş ve hasar görmüştür.

Dere kenarlarındaki ekili tarım alanları tamamen yok olmuştur.

İlçe merkezinden geçen kanal dolmuş, sel suları ilçeyi tehdit etmiş, çok sayıda işyerini de su basmıştır.

Ayvacık-Çarşamba karayolu üzerinde çok ağır hasarlar meydana gelmiştir.

Şehir içmesuyu şebekesi ağır hasar görmüştür.

İlçenin bütün köylerinde tarım, özellikle fındık alanları heyelan nedeniyle büyük ölçüde zarar görmüş; ilçede, heyelanlar nedeniyle halen ulaşımı sağlanamayan köyler vardır.

Salıpazarı İlçesi:

Bütün köy yolları heyelanlar ve sel suları nedeniyle tamamen hasar görmüş; Çarşamba-Salıpazarı karayolunda bir köprü yıkılmış, çok ağır hasarlar meydana gelmiştir.

Fındık bahçeleri, büyük ve çok miktarda heyelanlar nedeniyle büyük ölçüde zarar görmüştür.

Dere kenarlarındaki ekili tarım arazileri sel sularıyla yok olmuştur.

İlçe şehir içmesuyu şebekesi ile elektrik şebekesi büyük ölçüde zarar görmüştür.

Heyelanlar nedeniyle çoğu köyümüze ulaşılamamaktadır.

Yer yer, haberleşme yapılamayan ve elektrik sağlanamayan köylerimiz vardır.

Terme İlçesi:

Söğütlü Beldesi ile tarihî özelliği olan Gölyazı Beldesi ve 32 köyümüzün ekili tarım arazilerini su basmış, tarım alanları ve seralar tamamen su altında kalmıştır.

Köyleri ilçeye bağlayan köy yollarındaki heyelan ve su baskını nedeniyle, köy yolları tamamen bozulmuştur.

100 000 dekar arazi su altındadır.

Küçükbaş ve kümes hayvanları ile arıcılıkta büyük ölçüde kayıplara uğranmıştır.

Tokat ve Amasya İllerimiz:

Amasya İlimizde, 48 belde ve köyde, yaklaşık 20 000 dekar ekili–dikili arazi çok ağır hasar görerek zarara uğramıştır. Aynı ilin Merkez İlçe ve merkez köylerinde de ağır hasarlar mevcuttur.

Amasya İlimizin Taşova ve Göynücek İlçeleri, Desdek Vadisi ve Tokat İlimizin Turhal İlçesinin İç Vadisi de çok ağır hasarlar görerek, ekili–dikili araziler sular altında kalmış ve yalnızca Köy Hizmetleri için gerekli yaklaşık 1 trilyon lira, zararın ne boyutta olduğunu size açıklayacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekileri; sonuç olarak, Samsun İlimizin doğusunu teşkil eden Yeşilırmak Deltasının kapsamında bulunan bu 5 ilçemiz, son yılların en büyük zararını gören, büyük doğal afetlere uğrayan bir bölgedir. Bu bölgemiz, her yıl böyle felaketlerle karşı karşıya kalmakta, çiftçi vatandaşlarımız zarar görmektedir. Yeterli önlemler zamanında alınmazsa, bu felaketler ne ilk olacaktır ne de son. Bölgemize acil ve köklü sonuçlar getirici yatırımlar yapılmalı ve önlemler alınmalıdır. Çözüm olarak, şu önlemler acilen alınmalıdır:

1- Çarşamba, Terme, Salıpazarı, Ayvacık, Tekkeköy İlçeleri afet bölgesi kapsamına alınmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlar mısınız efendim...

Sayın milletvekilleri, bakın, çözüm de getiriyor sayın milletvekili... Bir dinlerseniz; toparlayacak...

Buyurun efendim.

ŞENEL KAPICI (Devamla) – 2- Halkın mağduriyetinin kısa zamanda giderilmesi için, bölgeye, komşu illerden veya diğer illerden, acilen, araç ve iş makineleri takviye yardımları yapılmalıdır.

3- Perişan olan halkın banka borçları ertelenmeli ve yeni kredi destekleri sağlanmalıdır.

4- Bu bölgeye, köy yollarının yapımı için, Köy Hizmetleri şantiyelerine kepçe, dozer ve kamyonlar verilmeli, köy yollarının altyapıları yapılmalıdır.

5- Köy yolları beton asfaltlarla yapılmalıdır.

6- En kısa zamanda ödenekler çıkarılarak, Yeşilırmak ve Abdal havzasının drenaj çalışmaları bitirilmelidir.

7- Bugüne kadar halen gübre suyu içen ova bölgesindeki 128 köyün projelendirilmiş olan içmesuyu şebekesine kaynak aktarılarak, sorun en kısa zamanda çözülmelidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; önlemleri zamanında almazsak, bölgemizin noksanlarını ve eksikliklerini tespit etmezsek, kısa zamanda yapılacak işleri uzun zamanlara bırakırsak, böylesi acı felaketlerle sık sık karşılaşırız.

Artık, bu gibi felaketler son olsun diyor, yurt çapında felaketlere uğrayan bütün halkımıza tekrar geçmiş olsun diyor; bu duygu ve temennilerimle, Yüce Meclisimizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kapıcı.

Şimdi, söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Tokat Milletvekili Sayın Reşat Doğru’da.

Buyurun efendim. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, hepinizin de bildiği gibi, ülkemizde, son yılların en büyük sel felaketine, 27 Mayıs 2000 tarihinde, Tokat, Samsun ve Amasya İllerimizde şahit olduk. Yağmurun, bölgede, üç gün boyunca normalin üzerinde yağması sonucu büyük bir felaket olmuştur.

Tokat’ın Turhal İlçesinde yıllık yağış ortalaması metrekareye 413 milimetre olurken, 27 Mayıs 2000 tarihi itibariyle -iki günde- metrekareye düşen yağış oranı 83 kilogram olmuştur. Bu aşırı yağışlara altyapının yetersizliği de eklenince, taşkınlar oluşmuş ve ağır bir tablo meydana gelmiştir.

27 Mayıs 2000 Cumartesi sabahı, Turhal İlçe merkezinde Kuru Çay, Çivril Çayı, Dazya Çayının Yeşilırmakla kesiştiği noktalarda kabarmalar meydana gelmiştir. Bu kabarmalar neticesinde, ilçe merkezi ve arazi sular altında kalmıştır.

Öğle saatlerinde ise, Zile Çayının taşmasıyla, ilçenin güneyindeki mahalleler ve Kızkayan Köyü sular altında kalmıştır. Kâzım Karabekir, Kenan Evren, Ray, Müftü, Dere, Boyacılar, Hamam, Borsa ve Gazi Osman Paşa Mahallelerinde en az 5 000 konut sular altında kalmıştır. Yaklaşık 10 000 kişi perişan olmuş; yaşlı insanlar, anneler, babalar, çocuklar ne yapacaklarını bilememişlerdir.

Bu esnada, 2 adet köprü tamamen yıkılmıştır. İlçe merkezinin kanalizasyonu, içmesuları şebekesi ve yolları tamamen harap olmuştur.

Zile İlçemizde de, aynı saatlerde, şehrin içerisinden geçen dereler taşmıştır. Bu taşkınlar neticesinde içmesuyu şebekesi, kanalizasyon ve yollar harap olmuştur. Zile-Turhal yolu trafiğe kapanmıştır. Şehre su sağlayan 3 ana depo kullanılamaz hale gelmiştir. Turhal’ın 9 mahallesi insan boyunu aşan sular altında kalmıştır. Aynı tablo, Zile ve Artova İlçelerimizin köylerinde de görülmüştür.

Turhal’da 6, Artova’da 10, Zile’de 50 köyün tarım arazileri tamamen sular altında kalmıştır. Artova’da 2 600, Turhal’da 9 000, Zile’de 25 000 dekar ekili alan büyük oranda zarar görmüştür. Zarar gören ekili alanlarda buğday, arpa, şekerpancarı ve sebze gibi ürünler yetişmekte idi. Bu alanlardaki zararın tahminen yüzde 70 ile yüzde 100 civarında olduğu görülmüştür.

Aynı zaman diliminde, Samsun İlinin Çarşamba, Salıpazarı, Ayvacık, Tekkeköy İlçelerinde 5 belde ve 107 köyde de sel felaketi yaşanmıştır. Suat Uğurlu Barajının, yoğun yağışlar nedeniyle su seviyesinin yükselmesi sonucunda kapakları açılmak zorunda kalınmıştır. Bu da, Yeşilırmak su yatağının büyük su kütlesiyle karşı karşıya kalması sonucunu doğurmuştur. Büyük su kütlesini taşıyamayan su yatağı taşarak Kurt Ahmetli, Boyacılı Köyleri ile yakınlarındaki 290 000 dekara yakın ekili alanı sular altında bırakmıştır. Bu vesileyle, büyük oranda zarar meydana gelmiş, büyük ve küçükbaş hayvanlar da telef olmuşlardır. Yapılan ilk tespitlerde de, tahminî 16 000 hektar ekili alandaki fasulye, soya fasulyesi, tütün, şekerpancarı, buğday, mısır, fındık ve şeftali bahçeleri yüzde 40 ilâ yüzde 100 oranında hasar görmüştür. Ayrıca, 2 de can kaybı meydana gelmiştir. Ölenlere Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı ve sabırlar diliyorum.

Samsun İlimizde 5 köy yolu köprüsü uçmuş, 11 köy okulu sular altında kalmıştır. Samsun Çarşamba Havaalanı uçuş pisti de bu felaketten nasibini almış, seferler iptal edilmek mecburiyetinde kalınmıştır. Havaalanı trafo merkezi, polis ve jandarma karakolları ile telefon şebekeleri de hasar görmüştür.

Bu afet neticesinde, Samsun İlimizde 300 000 dekara yakın ekili alan zarar görürken, 112 köy, 130 000 çiftçi etkilenmiştir. Tokat İlinde de 36 680 dekar ekili alan sular altında kalmış, 66 köy ve 549 çiftçimiz zarar görmüştür. Amasya da bu sel felaketinden nasibini almış, Taşova, Göynücek bölgesi selden büyük oranda etkilenmiştir. Burada da 44 köy, 1 625 çiftçi ve 18 759 hektar ekili alan büyük oranda zararla karşı karşıya kalmıştır.

Sel felaketi neticesinde, Amasya-Ladik-Taşova arasındaki yol, Amasya-Turhal arasındaki devlet yolu, Turhal-Zile, Zile-Çekerek yolları, Ayvacık il yolu, Salıpazarı il yolu çeşitli yerlerinden bozulmuş; menfezler tıkanmış, yolların bazı yerleri sel sularıyla tamamen harap olmuştur.

Değerli milletvekilleri, bu büyük felaketten sonra, devlet, bütün gücüyle bölgeye ulaşmıştır. Tokat İlinin Valisi, belediye başkanları, kaymakamlar geceyi gündüze katarak devletin bütün imkânlarını buraya getirmeye çalışmışlardır. Bu nedenle, büyük oranda mal kaybı olmasına rağmen can kaybı olmamıştır. Bu, en azından, sevindirici bir hadisedir. Köy Hizmetlerimiz, Devlet Su İşleri, Karayolları ve çevre belediyeler, ellerindeki araçları kurtarma çalışmalarına katmak için süratle bu bölgeye intikal ettirmişlerdir.

Tokat milletvekilleri olarak biz de -Hüseyin Balak ve Lütfi Ceylan arkadaşımızla beraber- cumartesi günü akşam saatlerinde bölgeye ulaştık. Yine, Samsun Milletvekilimiz Sayın Vedat Çınaroğlu da afet bölgesine intikal etmiştir. Tokat ve Samsun bölgesinde milletvekilleri olarak kurtarma çalışmalarını yakından izledik. Başta il valileri, kaymakamlar, belediye başkanları olmak üzere tüm daire amirlerine çok teşekkür ediyorum. Olayın ertesi günü Değerli Devlet Bakanımız Sayın Hasan Gemici, Samsun ve Tokat bölgelerine helikopterle gelerek, çalışmaları yakından takip etmiştir. Bakanımıza ve yetkililere de çok teşekkür ediyorum.

Ayrıca, biraz önce Sayın Tarım Bakanımız, biraz sonra kendisinin de bölgeye intikal edeceğini ifade etmiştir. Değerli Tarım Bakanımız, yine, geçen senelerde, Pazar bölgesinde oluşan büyük dolu afetinde de bizleri yalnız bırakmamış ve bölgeye gelmişti.

Değerli milletvekilleri, büyük bir felaket yaşadık. Olayın acil yönü yavaş yavaş ortadan kalkarken, yaraların sarılma zamanı gelmiştir. İnanıyorum ki, devletimiz, deprem bölgesinde olduğu gibi, bu bölgede de insanlarımızın mağduriyetini gidererek açılan yarayı saracaktır.

Son yıllarda Turhal, Zile ve Artova bölgeleri devamlı göç veren bölgelerin başında gelmektedir. Bu göçü durdurmak ve yoksulluk zincirini kırmak için belediye başkanlarımız ve kaymakamlarımız yoğun bir çalışma içerisine girmişlerdi. Halkla bütünleşerek kalkınma hamlesini başlatan bu insanlarda ümit kırıklığı yaratmamalıyız.

Devletimizin şefkatli eli ilk günde nasıl bu bölgeye ulaşmışsa, bundan sonra devam etmelidir. Afet kararnamesi çıkarılarak, yöre, afet bölgesi ilan edilmelidir. İnsanlar, devletin gücünün devamını beklemektedirler. İnanıyorum ki, Yüce Meclisimiz bu felakete duyarlı olacaktır. Hükümetimiz bu mağdur insanlara yardım elini uzatacaktır. Bu bölgelerde yaşayan insanlar esnafıyla, çifçisiyle, köylüsüyle -tüm insanlar- bizlerden bu yönde birtakım ışıklar beklemektedirler. Özellikle çiftçilerimiz büyük bir destek beklemektedirler. Belediyelerimizin altyapıları tamamen harap olmuştur, belediyeler büyük oranda destek beklemektedirler. Gerçi, Değerli Tarım Bakanımız, afet kararnamesinin hazırlandığını bize söylemiştir; ama, inşallah, bunun, hükümetimizden süratli bir şekilde çıkacağını umut ediyorum.

Değerli milletvekilleri, bu tür afetlerin tekrar yaşanmaması için bazı tedbirlerin alınması gerekmektedir. Almus Barajından itibaren Yeşilırmak’ın, Tokat-Turhal çıkışına kadar iki yönlü seddeye alınması planlanmıştı. Daha sonra, Devlet Su İşleri çalışmalara başladı; ancak, çok az bir kısmı yapıldı. Hatta, bundan iki sene önce, yine, bu bentlerin yapılmamasına bağlı olarak, bu bölgelerde büyük bir sel felaketi yaşanmış, Almus Barajının altındaki bölgeler su altında kalmıştı. Şu anda, öğrendiğimiz kadarıyla, Almus Barajında büyük su kütlesi birikmiştir. Burada da bir taşkın tehlikesi vardır. Başlanıp da bitirilmeyen Yeşilırmak ıslahı süratle yapılmalıdır. Allah korusun, biraz daha yağmur yağarsa, barajın kapakları açılacak ve benzeri sıkıntılar bölgede tekrar yaşanabilecektir. Bundan dolayı, biz, zaman zaman değerli bakanlıklarımızı uyarmaya çalıştık. Bu bölgedeki insanlar -özellikle Kazova bölgesi, Turhal’ın bu bölgeleri- bu sel felaketiyle de karşı karşıya kalabilirler. Şu anda Almus Barajının taşması, Allah korusun, eğer bu şekilde bir şey ortaya çıkarsa, bu bölgelerde de aynı tablonun oluşmaması için hiçbir sebep yoktur.

Ayrıca, Reşadiye, Niksar, Erbaa, Taşova boyunca uzanan Kelkit Vadisindeki Yeşilırmağın kolunda da ıslah çalışmaları planlanmış olmasına rağmen, bir türlü yapılmamaktadır. Felaket gelmeden bu bölgelerin ıslahının da yapılması gerekir. Özellikle Erbaa, Taşova ve Niksar bölgesinde Yeşilırmak ıslah çalışmalarının yapılması şu yönden de gereklidir ki, bu bölgelerde ırmağın debisi çok fazladır. Buradaki yoğun yağmurlar neticesinde, bu bölgelerde de çok büyük şekilde tehlikelerle karşı karşıya kalınabilir. Çekerek bölgesindeki Süreyya Bey Barajı da, Zile-Amasya bölgesini bu tür felaketlerden koruyacak olan bir barajdır. Bu nedenlerle de, barajın, planlanan tarihte bitirilmesi gerekmektedir. Bu bölgelerdeki insanlarımız da, bütün umutlarını ve geçimlerini tarıma bağlamışlardır. İnsanların geleceklerinin karartılmaması için, bu barajın da çok süratli bir şekilde bitirilmesini beklemekteyiz.

Milletçe, birlik ve beraberlik içinde hareket ettiğimiz müddetçe, bu milletin, bu devletin üstesinden gelemeyeceği hiçbir problem yoktur. Bu tür felaketlerin milletimizin başına bir daha gelmemesi dileklerimle, bu felakette mağdur olan insanlarımıza geçmiş olsun diyor; bu duygu ve düşüncelerle, Grubum ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Doğru, teşekkür ederim.

Efendim, şimdi söz sırası, Anavatan Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Mehmet Çakar’da.

Buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA MEHMET ÇAKAR (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tokat, Amasya ve Samsun İllerimizde aşırı fırtına ve sonrasında yağan yağmur neticesinde meydana gelen sel felaketi sebebiyle, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına, Değerli Heyetinizi ve yüce milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Tokat, Amasya ve Samsun İllerimizde, fırtına ve normalin üzerinde yağan yağış sebebiyle, 27 Mayıs 2000 Cumartesi günü sabaha karşı 03.00 sıralarında başlayan sel ve özellikle Yeşilırmak ve Abdal Irmağının taşması neticesinde su baskını meydana gelmiştir.

Köylümüzü, çiftçimizi büyük ölçüde mağdur eden, milyonlarca dönüm ekili tarım arazisini ve ürünleri mahveden, birçok köprü yıkan, köy yolunu tahrip eden, enerji nakil hatlarında ağır hasar yapan, 50 civarında köyü ve yerleşim yerini elektriksiz bırakan, çok sayıda ev, işyeri, okulu basan bu felakete, gece başlamış olmasına rağmen, vali, kaymakam, jandarma ve güvenlik kuvvetlerimizin ve Devlet Su İşleri bölge ve il müdürlerimizin zamanında müdahale etmeleri ve halkı zamanında haberdar etmeleri neticesinde, çok şükür, can kaybı az olmuştur.

Huzurunuzda, iki gece aralıksız çalışan Valimize, kaymakamlarımıza, özellikle Çarşamba Kaymakamına, belediye başkanlarımıza, Samsun Büyükşehir Belediye Başkanımıza, Gazi ve İlkadım Belediye Başkanlarımıza ve bu kurtarma çalışmalarında emeği geçen tüm zevata ve yöneticilere teşekkür ediyorum.

Felaketin başladığı cumartesi günü sabahından itibaren, Samsun’da bulunmam sebebiyle, felaketin büyüklüğünü ve insanımızın ve bizim çaresiz kalışımızı saat saat yaşadım. Kısa sürede normalin üzerinde yağış düşmesi, küçük derelerde ve yan derelerde sellere ve özellikle Abdal Irmağı üzerindeki Gökçeçakmak Barajının taşmasına, Samsun’un, Ayvacık, Çarşamba, Terme, Tekkeköy ve Salıpazarı İlçelerinde yol, köprü, telefon ve elektrik direklerinin yıkılmasına sebebiyet verdi.

Ayvacık İlçemizde bulunan Hasan Uğurlu ve Suat Uğurlu Barajlarının, hem bu bölgenin yağışları ve derelerden gelen seller hem de Tokat ve Amasya İllerimizdeki yağışlar neticesinde su seviyesi yükselmiş, su seviyesinin maksimuma çıkması neticesinde Hasan Uğurlu Barajında dört ve Suat Uğurlu Barajında iki enerji türbininin çalıştırılması ve elektrik üretilmesi de su seviyesini düşürmeyince Yeşilırmak dere yatağına su salınması mecburiyetinde kalınılmıştır.

Üzerine iki adet baraj yaparak gem vurduğumuz Yeşilırmak bu felaket sebebiyle taşmış, seddelerini aşmış; netice itibariyle, türkülere konu olan “Çarşamba’yı sel aldı” sözü, maalesef, gerçek olmuş, Çarşamba’yı gerçekten sel almıştır. 88 000 hektarlık Çarşamba ve Terme Ovasının dörtte 1’i; yani, 20 000 hektarlık bölümü sular altında kalmıştır.

Felaketin büyüklüğünü en iyi anlatan hadise de, Samsun-Çarşamba Havaalanının sular altında kalması, havaalanının üç gün süreyle kapatılması, elektriklerin kesilmesi ve havaalanındaki jandarma karakol komutanlığının hizmet binasının boşaltılması hadisesidir.

BAŞKAN – Efendim, Sayın Çakar’ı niye dinlemiyorsunuz?! Bakın, size bakıyor...

Sayın milletvekilleri, kendi Grubunuzun arkadaşı konuşuyor; rica edeceğim!.. Ben bile duymuyorum, sizin duymanız mümkün değil!

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Bizim Grubumuzdan konuşan yok, başka gruptan!..

BAŞKAN – Efendim, herkese söylüyorum Sayın Çakan.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Ama “sizin Grubunuz” demeyin!..

BAŞKAN – Sizin Gruptan da konuşanlar var da, onun için söyledim... Alınganlık göstermeyin... Çok önemli şeyler söylüyor.

Buyurun efendim.

MEHMET ÇAKAR (Devamla) – Yıllardır ilimizin kanayan yarası olan Çarşamba ve Bafra Ovalarının drenajlarının tamamlanamamış olması ve deşarj pompa istasyonlarının kurulamaması, ovadaki tahribatın büyük boyutlara ulaşmasının sebebidir.

Ödenek yokluğu sebebiyle, iki tane barajı hazır olmasına rağmen, maalesef, Çarşamba Ovasının sulama kanalları yapılamamış; bırakın sulamayı, drenajın bitirilememiş olması, drenaj kanalları açılan yerlerde de deşarj pompa istasyonlarının kurulamamış olması, suyun çıkış noktası bulamaması ve denize deşarjı sağlanamadığından, ovayı sel basmış ve köylümüz, çiftçimiz perişan olmuştur.

Samsun İlimizde sel ve su baskını felaketinin meydana getirdiği hasarlar, tespit edilebildiği kadar, aşağıdaki gibidir... “Tespit edilebildiği kadar” diyorum; çünkü, halen, ulaşılamayan birkısım köylerimiz ve yerleşim yerlerimiz mevcuttur.

Biraz evvel Samsun Milletvekili değerli arkadaşımızın söylediği rakamları yeniden tekrar etmek istemiyorum; ancak, Çarşamba, Ayvacık, Salıpazarı, Terme ve Tekkeköy İlçelerimizde; yani, 5 ilçemiz, 7 beldemiz ve 120 köyümüzde, toplam 20 000 hektar ekili arazi, tarım arazisi sular altında kalmıştır.

Yine, sebze, meyve, mahsul tamamen yok olmuştur.

Enteresan olan, toplam 20 ilkokulumuz, çocukların okuyamayacağı durumdadır.

Telefon bağlantıları kesilmiştir.

Köprüleri arkadaşımız söyledi.

Ayrıca, Çarşamba’nın Hürriyet Beldesi, Çınarlık Beldesi, Dikbıyık Beldesi, Terme’nin Gölyazı ve Söğütlü Beldeleri, Tekkeköy’ün Büyüklü ve Aşağı Çinik Beldeleri sular altında kalmış, bu beldelerimizde 100 civarında işyeri su baskınına uğramıştır.

Bölgede -zaten yeterli olmayan- içmesuyu sıkıntısı had safhaya ulaşmıştır. Büyük ve küçükbaş hayvan telef olmuş, arı kovanları hasar görmüştür.

Değerli milletvekilleri, felaketin büyüklüğünü anlayabilmeniz, ancak bölgeyi görmenizle mümkün olacaktır. Çarşamba’nın Beyyenice Köyünde sel sularında boğulan 11 ve 12 yaşlarındaki iki kız çocuğumuzun cenazeleri, insanımızın çektiği sıkıntıyı anlatmaya yetmiştir. Ova’da Saliha ve Emine Dursun isimli bu iki yavrumuz okumak için gelip kaldıkları halalarının evini su basınca, daha yüksek bölgeye gitmek ihtiyacı hissetmişler ve her zaman geçtikleri patika yoldan geçerken, suların yolu oyduğunun farkına varmamışlar ve maalesef boğulma bu sırada meydana gelmiştir. Hadise gündüz 3,5; yani, 15.30 sularında meydana gelmiş; iki saat sonra taziyeye gittiğimizde cenazeleri, kendi köyleri olan Çarşamba’nın Karakaya Köyüne götürmek için ancak minibüsle ve birkısım yolun da traktörle gidilebileceğinin ve üzücü olan, birkısım yolun da, ancak salla gidilebileceğinin ve cenazelerin omuzda taşınacağının söylenmesi, bu bölge halkının durumunu yeteri derecede sizlere anlatmaya yetecektir diye ümit ediyorum.

Devlet Bakanımız Sayın Hasan Gemici, bölgeyi ziyaret etmiş, gerekenin yapılacağını bildirmiştir. Biraz evvel kendileri de açıklamışlardır, Değerli Tarım Bakanımız da bugün bölgeye hareket edecektir. İnşallah hükümetimiz, milletimizin yaralarını saracaktır.

Sayın Başbakanımızdan ve hükümetimizden Samsun İli ve bölge olarak beklentilerimiz kısaca şunlardır:

Bölgenin -Tokat, Amasya ve Samsun İllerimizin- sel baskınından zarar gören yöreleri, afet bölgesi kapsamına alınmalı, belediyelerimizin sıkıntıları giderilmelidir.

Köy yollarının altyapılarının süratle tamamlanması için bölge dışından araç gereç ve makine temin edilmelidir.

Yeşilırmak ve Abdal Deresi havzalarının drenajlarının hızlandırılması ve seddelerinin tamiri ve yükseltilmelerinin acilen yapılması gerekmektedir. Aynı zamanda, Devlet Su İşleri 7 nci Bölge Müdürlüğü ekiplerinin, bu söylediğim mıntıkada seddeleri yükseltmeye ve tamirat işlerine başladıklarını da bildirmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, toparlar mısınız; ben size müsaade edeceğim.

MEHMET ÇAKAR (Devamla) – Toparlayacağım Sayın Başkanım.

Yine, bu bölgenin drenaj kanallarını denize deşarj edecek pompa istasyonları için ödenek ayrılması ve bir an evvel yapılması gerekmektedir.

İçmesuyu temin edilmesi ve onarımlarının hızlandırılması gerekiyor. Bu bölgede sağlıklı içmesuyu zaten yoktu; kuyulardan temin ettiğimiz içmesuları da, sel felaketi sebebiyle çalışmaz hale gelmiştir. Tankerlerle bu bölgeye su nakli gerekmektedir. Samsun belediyeleri ve Çarşamba Kaymakamlığı bu bölgeye tankerlerle su göndermektedir. Diğer bölgelerimizden de buraya bu yardım yapılırsa, Samsun bölgesini sevindirecektir.

Yine, su toplanması sebebiyle, bölgenin, sivrisinek ve diğer zararlılarla mücadele açısından havadan ilaçlanması gerektiğini burada bir kere vurgulamak istiyorum.

Köylümüze, arazisini yeniden ekebilmesi için, tohum, fide, gübre, mazot yardımı ve nakdî yardım yapılması gerektiğini vurguluyorum.

Yine, Sayın Bakanımız söylediler, bu bölgede, zannediyorum, sadece mısır ve ayçiçeği ekiminin daha doğru olacağını; bunların tohumlarının da, yine, birliklerce temin edilmesi gerektiğini söylemek istiyorum.

Kredi borçları konusunu ben yazmıştım. Sayın Bakanıma huzurunuzda teşekkür ediyorum; gerek borçları gerek faizlerini ertelemesi bölgeyi memnun etmiştir. İlave olarak, köylünün tüccara borçları vardır, Sayın Bakanıma onun için de teşekkür ediyorum, köylünün borçları için de ucuz ve faizsiz kredi vereceklerini söylemeleri, köylüyü memnun edecektir.

Ayrıca, Bağ-Kur borçlarının ertelenmesi ve bundan sonraki Bağ-Kur primlerinin ödenmesi için de kolaylık sağlanması gerektiğini vurgulamak istiyorum.

Yine, tarım ürünleri sigortası yasasının Yüce Meclisten acilen çıkarılması gerektiği konusunu bir kere daha ben de vurgulamak istiyorum. Zaten, seçimlerden önce, Anavatan Partisi Seçim Beyannamesinde olduğu gibi, diğer bütün partilerin de seçim beyannamelerinde bu tarım sigortasının olduğunu biliyorum. Bunu, Yüce Meclisten en kısa sürede geçirirsek, hem çiftçimiz, köylümüz memnun olacak hem de doğru bir şeyi kısa sürede yapmış olacağız.

Daha önceki felaketlerde olduğu gibi, hükümetimizin, devletimizin büyüklüğüne yakışır bir şekilde, mağdur insanımızın, köylümüzün yaralarını kısa sürede saracağına ve uğradıkları zararın etkisini azaltacağına inanıyorum ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çakar.

Şimdi söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Erdoğan Sezgin’de.

Buyurun Sayın Sezgin. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA ERDOĞAN SEZGİN (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bölgede 26 ve 27 Mayıs günlerindeki yoğun yağışlar, 27 Mayıs Cumartesi günü öğleden sonra sel felaketine neden olmuştur. Samsun’un Çarşamba, Terme, Salıpazarı, Ayvacık İlçeleri ile 4 tane beldesi ve bu ilçelere bağlı 100’ün üzerindeki köyde; yine, Tokat’ın Turhal, Zile, Artova İlçeleri ve ilçe merkezleri ile merkeze bağlı köylerinde, ekili ve dikili alanlarda büyük maddî hasarlar meydana gelmiştir. Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına, felakete uğrayan vatandaşlarımıza geçmiş olsun diyor, felaketin bu boyutu nazara alındığında iki can kaybıyla bu felaketin atlatılmasını bir şans olarak görüyor, ölen iki yavrumuza Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Değerli milletvekilleri, bu sel felaketi, ekili ve dikili alanları, köylünün ve çiftçinin bu yılki mahsulünü,tamamen almış götürmüştür; şehirlerin altyapısını tamamen tahrip etmiş, su ve kanalizasyon, çok yerde çalışamaz hale gelmiştir; esnafın işyeri ve evleri, eşyalarıyla birlikte tahrip olmuştur. Tahribatların en büyüğü, köylerarası, ilçelerarası ve şehirlerarası yollarda görülmektedir. Çok ilçe ve köy yolu kapalı durumda olup, ulaşım, servis yollarından yapılmaktadır. Afet bölgesindeki tüm yollar kullanılamaz haldedir. Dereler ve nehir kenarlarındaki bariyerler tamamen tahrip olmuş, sanat yapıları tahrip olmuş, en azından hasara uğramıştır. Şimdi, yaraları sarma zamanı gelmiştir.

Sayın Tarım Bakanımızın az önceki açıklamaları, bizi, fevkalade mutlu etmiş bulunmaktadır. Şimdi yapılması gereken işlerin büyük bir kısmını, Sayın Bakan izah etmişlerdir; ben, tekrar etmek istiyorum: Ekili ve dikili alanları tahrip olan çiftçilerimize, yeniden, en azından alternatif mahsul ekebilmeleri için, acil para desteği sağlanmalıdır. Bunu, şunun için söylüyorum: Çiftçiyi, esnafı, enflasyonla mücadale ediyoruz diye fakirleştirme programı, tüm hızıyla devam etmektedir. Cumhuriyet tarihinde ilk defa, tarım kredi kooperatiflerinin, çiftçiye, bidonla mazot dağıttığına şahit oluyoruz. Bakanımızın bu duyarlılığından dolayı, kendilerine, çok çok teşekkür ediyoruz. Bu tahrip olan mahsullerin yerine alternatif mahsul ekilebilmesi için, mutlaka, çiftçiye, derhal para yardımı yapılmasında zaruret vardır. Sel felaketine uğrayan bölgelerin afete maruz bölge ilan edilerek, yasaların elverdiği ölçüde, yardımlardan istifade edilmesi gerekmektedir. Sayın Bakanın, bu konuyla ilgili kararnamenin hazırlanıyor olduğu müjdesini vermiş olmasından dolayı, memnuniyetimi, kendilerine ve Yüce Meclise ifade etmek istiyorum.

Dere ve nehir yatakları bu bölgelerde mutlaka ıslah edilmeli; Devlet Su İşleri, Köy Hizmetleri ve diğer birimlerin bütçelerine konulacak eködeneklerle bölgenin ıslahına yardım edilmelidir.

Mahalle, köy ve kasabalarda, altyapıları tahrip olan bölgelerin süratle onarılması gerekmektedir. Turhal ve Çarşamba’nın bazı bölgelerinde şehirlerin altyapıları gitmiş ve bazı bölgelerde su tesisatları tamamen tahrip olmuştur. Bu altyapı sorunlarının süratle halledilmesi gerekmektedir.

En önemli sorunlarından bir tanesi de, tahrip olan yolların bir an önce onarılıp, ulaşıma açılmasının gerektiğidir. Zaten, Samsun’un, Çarşamba, Salıpazarı ve Ayvacık İlçelerini birbirine bağlayan yollar, üç seneden beri bakımsızlıktan kullanılamaz hale gelmiştir. Köy yolları, ödeneksizlikten, üç seneden beri tamir edilmeyi bekliyordu. Köy yollarındaki tahribat oranı yüzde 80’in çok üzerindedir.

Değerli milletvekilleri, biraz önce, Sayın Bakanımın hasar oranıyla ilgili verdiği bilgi, bize gelen haberlerle birbirini teyit etmektedir. Sayın Bakanın bu tespitleri doğru ve düzgün yaptırmış olmasını, ileride alınacak hükümet kararlarına esas olması açısından çok önemli bulduğumu bilhassa ifade etmek istiyorum.

Turhal, Zile ve Artova’nın köyleri bu felaketten çok zarar görmüştür. İlk gelen hasar tespit çalışmalarındaki zarar oranları Sayın Bakanın verdiği bilgilerle çakışmaktadır.

Sayın milletvekilleri, saymış olduğum bu sorunların çözümleri de gösterilmiştir. Sadece, burada, hükümetin karar vermesine ve devlet birimlerinin koordineli çalışmasına ihtiyaç vardır. Türk Devleti büyüktür, imkânları vardır, bu yarayı süratle sarması gerekmektedir. Devlet imkânları, dara düşmüş, zordaki, felakete uğrayan bu vatandaşlarımızın yaralarını sarmaya yetecek güçtedir.

Sayın milletvekilleri, sayın milletvekillerinden ve sayın hükümetten tek istediğimiz şudur: Bu vatandaşların yaralarını gelin hep birlikte saralım. IMF ile yapmış olduğunuz sıkı para politikasını, ödenek yokluğunu sakın ola mazeret göstermeyiniz. Bari, bezi IMF’den olsa dahi, ekonominin hiç olmazsa nakışı, bu felaket anında sizden olsun.

Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sezgin.

Şimdi söz sırası, Fazilet Partisi Grubu adına, Tokat Milletvekili Sayın Ergün Dağcıoğlu’nda.

Buyurun Sayın Dağcıoğlu. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün çok önemli, çok büyük ölçüde, Karadeniz Bölgemizi etkisi altına almış olan bir afet üzerinde gündemdışı konuşmalar yapmaktayız. Ben de, bölge milletvekili olarak, Tokat’ta, Amasya’da ve Samsun’da yaşanan bu büyük afetin bizatihi içerisinde olan, hatta afet esnasında bölgeye intikalinden dolayı yolda mahsur kalmış olan ve sıkıntıları o anda anıbirlik olarak birebir yaşamış bir kardeşiniz olarak afet bölgesiyle ilgili bilgiler arz etmek istiyorum Yüce Heyetinize ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 27 Mayıs Cumartesi günü, iki gündür devam eden sağnak yağışın, sabah saatlerinde daha da fazla yoğunlaşmasıyla özellikle Amasya-Turhal yolu devre dışı kalmış, Amasya-Taşova yolu devredışı kalmış ve yine, Amasya’dan Tokat’a intikali temin edebilecek olan üçüncü güzergâh olan Zile yolu devredışı kalmış. Biz, tam bu hilalin ortasında, sel afetinden Tokat’a nasıl geçeceğimizi hesap ederken, çok zor şartlar altında, büyük araçlarla karşı kıyıya kendimizi attık ve Allah’a şükür, afet bölgesinden kurtulduk zannederken, Turhal’a yanaştığımda gördüm ki, bir hafta evvel karasal bir şehir olarak terk ettiğim Turhal, âdeta Venedik olmuştu; 40 000 dekar arazi tamamen sular altında kalmış.

İkindi sularında intikal ettiğim Turhal’da, sabah saatlerine kadar insanlarımızla birebir yaşadığım o faciayı sizlere nasıl anlatacağımı bilemiyorum.Şehirde, bodrum katlar dahil olmak üzere, birinci katlar dahi tamamen sular altında ve kayıksız dolaşabilme imkânınız yok. Olayı abartmıyorum değerli kardeşlerim. Bu kadar büyük bir afet! Bu kadar büyük bir afeti o anda yaşadık. O afet esnasında orada bulunan devletimizin yetkilileri, başta Valimiz, Sıvas Karayolları Bölge Müdürümüz, Samsun Bölge Müdür Muavinimiz, Türkiye Elektrik Kurumundan sorumlu insanlar, sağlıktan sorumlu insanlar, garnizon komutanlarımız, emniyet müdürlerimiz, velhasıl bütün teknokratlar ve hizmetliler, herkes alesta, bu vatandaşlarımızın afetini hafifletmeye çalışıyordu. Bu, bizim için sevinç meselesiydi Allah’a şükür.

Arkadaşlar, 40 000 dekar arazi Tokat’ta, 116 000 hektar arazi Samsun’da, yaklaşık 20 000 dekar arazi Amasya’da olmak üzere, bölgesel olarak yaşanan afet o kadar büyük ki, bu afetin yaralarını, ancak burada, birbirimize sevgiyle, saygıyla, disiplinle kenetlenerek, elbirliğiyle, güçbirliğiyle sarabiliriz; o bölgenin insanına bu şekilde yardım taşıyabiliriz diye düşünüyorum.

Herhangi bir can kaybının olmaması tesellimiz olmakla birlikte, bölgede, gerek tarım ürünlerinde gerekse altyapıda ağır hasar meydana gelmiştir dedim. Aynı günlerde, yine o bölgedeki diğer illerimizdeki hasarların hepsini birleştirdiğimizde, bu zarar, ancak devletin müşfik elinin süratle oraya intikaliyle geçiştirilebilir.

Turhal İlçemizin sadece Müftü, Dere, Boyacılar, Hamam, Borsa, Gaziosmanpaşa, Kenan Evren ve Ray Mahallelerinde 5 000 konut, 10 000 insan afetten direkt olarak etkilendi.

Bunların dışında, bölgede, Zile İlçemizde uzun yıllar yağış ortalaması 450 milimetre olmasına rağmen, Turhal’da 413 milimetre olmasına rağmen, maalesef, o gün, metrekareye tam 83 kilogram yağmur düşmüş bulunmaktadır. Sel felaketi neticesinde, özetle, arkadaşlar, Turhal ve diğer ilçelerimizin karayolları ağında sanat yapıları ve asfaltta önemli derecede hasar meydana gelmiş ve 2 köprü yıkılmıştır. Aynı şekilde, Zile Merkez Belediyesi su şebekesinde ağır hasar meydana gelmiş, DSİ anasulama kanallarında ve kapalı spor salonunda büyük zararlar var. Ayrıca, yine, Zile İlçemize bağlı yaklaşık 500 kilometrelik köy yolunda hasar, Yeni Dağiçi ve Karşıyaka Göletlerinin gövde kısmında ise ciddî derecede hasar meydana geldiği belirtilmektedir. Hamamözü yolu üzerinde 1 köprü yıkılmış, 10 menfezde tahribat olmuş, Alibağı Köyünde 12 konut hafif derecede etkilenmiş, 3 konut ise, maalesef, tahliye edilmiştir.

Yüce Meclise arz etmek istiyorum ki, 3 ilçemiz, özetle, 100 civarında köyümüz etkilenmiş ve bu köylerimizde yaklaşık 40 000 dekarlık tarım arazisi mahsulüyle birlikte büyük oranda perişan olmuş, Yüce Meclisin sıcak yardımlarını beklemektedir.

Tarım Bakanımızın bugün bölgeye hareket edeceğini ve yarın, Tokat ve Amasya’da selin tahrip ettiği alanları inceleyeceğini öğrenmiş bulunuyorum; kendisine şükranlarımı arz ediyorum. Ümit ederim ki, afet bölgesini gezdiğinde, tahribatın derecesini de, bizzat, kendileri göreceklerdir. Sel taşkınları, etkilediği bölgede, ne yol ne köprü ne de su ve kanalizasyon tesisi bırakmıştır, maalesef. Hububat, şekerpancarı, domates ve sebzelerin tamamı mahvolmuştur. Yapılan öntespitlere göre, zarar nispeti yüzde 100 civarındadır. Ancak, durumu kendi gözleriyle görş ve ilgililerle görüşmüş ve zararı tüm boyutlarıyla incelemiş bir bölge milletvekili olarak çok üzgün olduğumu ifade ediyor, o büyük afette 2 can kaybı, bizim üzüntü vesilemizdir; ama, bunun, afetin boyutundan ötürü daha büyük can kaybından kurtulmamız açısından, inanın, bir şans olarak kabul edilmesi gerektiğini arz ediyorum.

Şüphesiz, böyle bir afetin getirdiği zararlar elbette devletimizin müşfik elleriyle en kısa zamanda giderilecek ve yaraları sarılacaktır; en azından şimdilik, biz, anamuhalefet partisi olarak buna inanmak istiyoruz; işin sürüncemede kalması, kaynak bulunamaması ve bürokratik engellerle çözüm bulunamaması ihtimalini düşünmek bile istemiyoruz.

Hatırlarsınız, bundan üç beş ay önce, Tokat’ta aynı bölgede bir dolu afeti yaşanmıştı. Yine bu şekilde, dehşetengiz afeti sizlere takdim ettiğimizde, Sayın Bakanımız da Tokat’a giderek olayı gördüğünde, biz bu yaraların süratle sarılacağını zannetmiş, ümit etmiştik; ama, zaman geçti, o bölgenin, o ilçelerin insanları, Artova’nın, Zile’nin, Pazar’ın ve Turhal’ın insanları, o sıkıntılarla maalesef, başbaşa kaldı. Yani, durumu doğru tespit etmek yetmiyor, güzel problemleri anlatmak yetmiyor, bunu çözmek için gayret etmek gereklidir kanaatimi arz ediyorum.

Değerli milletvekilleri, bu anlamda sonuca gelecek olursak, bu kadar büyük afetten sonra “peki, neler yapmalıyız?” diyorsanız şayet, onları da Yüce Heyetinize arz ediyorum: Samsun ve Amasya ve İllerimizin ilçeleriyle birlikte hepsini kümülatif olarak arz etmek istiyorum; ben, Tokat Milletvekiliyim, oranın beldelerini belki çok iyi bilemeyebilirim; ama, kümülatif olarak zararı az evvel arz ettim, çok dehşet verici boyutlarda.

Şimdi, bakın, Turhal, Zile ve Artova ilçe merkezleri ile zarar gören köylerinin tümünün, hiçbir ayırım gözetmeden, Amasya’dan, Samsun’dan, hiçbir ayırım gözetmeden, derhal, afet bölgesi ilan edilmesini bekliyoruz. Zarar gören çiftçilerimizin büyük bir kâbusa dönüşen tarım kredi kooperatiflerine ve Ziraat Bankasına olan borçlarını süratle ertelemeli ve faizlerini de affetmeliyiz diye düşünüyorum. Turhal İlçe ve merkezinde ve Zile ilçe merkezinde, altyapıda meydana gelen zararların...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Dağcıoğlu, buyurun, devam edin.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) – Turhal ve Zile merkez ilçelerinin altyapı zararlarının karşılanması için ve hayatın normale dönmesi için, acilen bu iki belediyemize yardım yapılması gerekmektedir. Kamuya ait yol, köprü, baraj gibi yapıların -çünkü, bazı barajlarda, göletlerde büyük sıkıntılar olduğunu söyledim- kontrol altına alınması için, DSİ tarafından yapılması gerekli olan, taşkından koruma çalışmaları için gerekli tahsisatın bir an önce bölgeye gönderilerek, çalışmaların başlatılması hayatî önem arz etmektedir değerli arkadaşlar.

Yine, 1 000 debiyle gelen, Turhal’ın Dazya, Kuruçay, Çivril Çaylarının, şehir içerisinde Yeşilırmak ile birleştikleri noktada, 1 000 debiyle gelen bu çayların 100 debiyle kesiştiği, bütün bölge insanları tarafından bilinmektedir. İşte, yatırım programında olan 4 kilometrelik ıslah çalışmalarının -çünkü, yatırım programına alınmıştı bütçe esnasında- mutlaka ödenek ayrılarak, çok ivedilikle tamamlanması gerekmektedir. Zira, bundan iki ay önce, aynı noktada, belki sizler duyamadınız, belki o zaman size sesimizi duyuramadık; ama, aynı bölgede, yine, iki ay önce, bugünkü kadar olmasa bile, tarım arazisi, besi ahırları ve şehri su basmış, her taraf yine sular altında kalmıştı.

Öyleyse, palyatif tedbirlerle bu problemleri çözmemiz mümkün değil. Gelin, elbirliğiyle ciddî projeler üretelim ve ciddî bir şekilde bu projelere kaynak aktaralım ve o bölgede, bir daha böyle büyük afet yaşanmasın diye hep birlikte gayret edelim diyorum.

Ayrıca, Zile-Turhal arasında bulunan Kotan Çayı, yani Zile Çayı ıslahının da süratle yapılması gerekmektedir. Zira, şu anda sular altında kalan Turhalımızın, Turhal’da meydana gelen sel felaketinden ötürü etkilenen 10 mahallesi, bu çayın ıslah edilmemesi yüzünden tamamen sular altında kalmıştır. Size arz ettiğim bu problemler ve bu rakamlar, yani, Tokat için söylediğim 25 trilyonluk zarar, sadece yeryüzü şekillerindeki bozulmalar ve tarım afetleriyle ilgiliydi. Bir de, şehir içerisinde, Venedik’te gondollarla gezildiği gibi binaların içerisindeki -sabaha kadar dolaşarak kendi gözlerimle gördüm- buzdolapları, çamaşır makineleri, insanların tırnaklarından artırarak aldıkları, yatakların tamamı sular altında. Bu insanlara, tüketici fonlarını, kredi fonlarını da harekete geçirmek suretiyle, yeni yardımlar planlanmalı diye düşünüyorum.

BAŞKAN – Sayın Dağcıoğlu, toparlar mısınız efendim...

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) – İşte, bu sıkıntımız esnasında, bölgeye yetişen Devlet Bakanımız Sayın Hasan Gemici Beye, Tokat adına şükranlarımı arz ediyor, o beyefendinin, Tokat’a süratle intikali sonucunda, Tokatlının moral bulduğunu, afet bölgesindeki kardeşlerimizin moral bulduğunu ve yarın Tokat’ı teşrif edecek olan Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanımızla da, bu moralin, artık, matematiksel morale, psikolojik moralin matematiksel morale, yani, yatırımlara dönüşmesi için dua ediyor, arz ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Çok teşekkür ederim Sayın Dağcıoğlu; 4 dakika artı oldu biliyorsunuz.

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Bakan, sataşma var, biliyorum, size söz vereceğim; ama, daha evvel, Sayın Evliya Parlak, milletvekilleri adına...

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) – Sayın Başkan, sataşmak kaydıyla değil; o, dolu afetinde, Sayın Bakanımız Tokat’ı teşrif ettikleri zaman, biliyorsunuz, problemleri burada çok güzel anlatmıştı; ama, çok güzel anlatmakla bu iş olmuyor, Tokat’taki insanlar kaynak transferi bekliyor dedim...

BAŞKAN – İşte cevap verecek şimdi; sataşma değil de, zımnî sataşmaya cevap verecek efendim.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) – Sataşmadım efendim...

BAŞKAN – Sayın Dağcıoğlu, 4 dakika fazla konuştunuz; Sayın Bakan da, 2 dakika konuşsun.

Buyurun Sayın Parlak.

EVLİYA PARLAK (Hakkâri) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla selamlarım.

Ben de, Amasya, Tokat ve Samsun İllerimizde meydana gelen afetle ilgili düşüncelerimi arz etmek üzere huzurunuza çıkmış bulunmaktayım. Önce, dileğim Allah’tan, bir daha, hiçbir bakanımızın, afet nedeniyle gündemdışı konuşmaya imkân bulamamasıdır.

Gerçekten, 57 nci hükümet, kurulduğu tarihten itibaren, çok ciddî birtakım programlar uygulama çabası içerisinde olmasına karşın, bir şanssızlık eseri, 17 Ağustosta birinci deprem, 12 Kasımda ikinci deprem, zaman zaman sel baskınları, deniz faciası derken, geçen hafta da bu üç ilimizde büyük çapta zarar -ancak, teselli olduğumuz, çok az can kaybı olmasıdır- meydana gelen afetlere maruz kalmıştır.

Hükümet -anladığım kadarıyla, iktidara mensup, muhalefete mensup konuşmacıların ifadelerinden şunu anlıyorum- her afette olduğu gibi, bu afette de ihmal göstermemiştir; anında, bütün bakanlarımız, imkânları ölçüsünde yardımcı olma çabasına girişmişlerdir ki, Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanımızın bugün burada bu konuyu gündemdışı dile getirmesi de, bu afet konularına yeterince eğildiklerini gösteren bir işarettir.

Ben, bu dileklerle sözlerime başlarken, gerçekten, bölgemdeki afete de dikkati çekmek mecburiyetindeyim. Biraz önce konuşan değerli arkadaşım, buzdolaplarının hasar gördüğü, buna bile sahip çıkılmadığı gibi bir ifade kullandı. 15 yıl, doğu ve güneydoğuda, terör afeti, ne köy bırakmış ne ilçe bırakmış ne insan bırakmış ne ev bırakmış; insanların hiçbir şeyini bırakmamıştır. 57 nci hükümet, terörün bitişiyle birlikte, gerçekten, bütçe olanakları içerisinde buraya el atma çabasına girdiğini ifade etmektedir ki, bütçeyi incelediğimiz zaman, imkânlar ölçüsünde köye dönüş projesine paralar ayrılmış, eğitime ve diğer sağlık kurumlarının yapımına, yeterli olmasa da, belli ölçüde bir yatırım ödeneğinin ayrılmış olduğunu görüyoruz; ama, gerçekten, bakanlarımızın bu bölgeye bizzat gidip ilgilenme imkânlarına baktığımız zaman, çok noksanlıklar olduğunu görüyorum.

Hepimizi ve özellikle bölge insanımızı sevindiren bir haber öğrenmiş bulunmaktayız. Başta Sayın Başbakanımız olmak üzere, 11 Haziranda, Diyarbakır’da, bölge valileriyle toplantı yapılacağı ve bu toplantıda edinilecek bilgiler ışığında, doğu ve güneydoğuya birtakım paketlerin yeniden hazırlanacağı şeklinde bazı bilgiler edinmiş bulunmaktayız.

Benim, başta Sayın Başbakanımız ve bütün hükümet erkânından istirhamım şudur: Bölgenin durumunu inceledikten sonra, öncelikle, önümüzdeki temmuz ayından itibaren, insanlarımızın 22 yıldır yaşadıkları olağanüstü hali kaldıralım. Bunun arkasından, programda yer alan ve her ilin özelliğine uygun kalkınmasını sağlayacak olan yatırımlar bazında konuları ele alalım.

Örnek olarak veriyorum: Sağlık kurumu konusunda, geçenlerde, Sayın Bakanımızı rahatsız ettik; ilimizde toplanan 25 000 imzayla ve diğer milletvekili arkadaşlarımla birlikte Sayın Sağlık Bakanımızı ziyaret ettik. Sağ olsunlar; ondan sonra, bize doktor temini için söz verdiler. Çare de rotasyondu. Dileğim, hükümet, köklü çözüm getirsin. İnsanlar, bir diş tedavisi için, inanın, her gün, Hakkâri’den Van’a sevk görmektedir. Devletin memuru diş çektirecek, çocuğunu götürecek ve diyorlar ki “diş doktoru yok, seni Van’a sevk edelim.” Düşünün ki, bir vilayet, insanını bir diş tedavisi için 220 kilometre gönderme noktasındadır. İşte, felaket budur. Bu felaketlere de dikkati çekmek istiyorum.

Bunun yanında, eğitim kurumlarına özellikle ağırlık vermek zorundayız. Sayın Bakanımızı yine rahatsız ettik; gerçekten, programı içerisinde, imkânlar ölçüsünde bize ayrılan para 1 trilyon 600 milyar. Halbuki, sayın valimizin tespitlerine göre -yani, geçen yıldan devredilen- eğitim kurumlarının ikmali için gereken para 3 trilyonu geçmektedir. İşte, bu çerçeve içerisinde, bölge insanının kavuştuğu huzur ve güven ortamından yararlanarak bu yatırımları mutlaka yapmak ve izlemek zorundayız.

BAŞKAN – Sayın Parlak, toparlar mısınız efendim.

Buyurun.

EVLİYA PARLAK (Devamla) – Özellikle, Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanımıza tekrar teşekkür etmek istiyorum. Geçen şubat ayında çıkardığı afet kararnamesinde parti zihniyeti taşımadığını bir defa daha bu kürsüden ifade etmiştim.

Yine, temmuz ayı içinde Hakkâri ve Yüksekova Belediyelerini afet kapsamına almasını, ülkemizin bir daha böyle bir afetle karşı karşıya kalmamasını ve bu tür bir gündemdışı konuşmaya ne bakanlarımızın ne de bizlerin maruz kalmamasını diliyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Parlak, teşekkür ediyorum efendim.

Sataşmaya cevap vermek üzere, Sayın Bakan, buyurun efendim.(DSP sıralarından alkışlar)

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Müspet sataşma Sayın Başkan.

BAŞKAN – Zımnî bir sataşma... Sataşmanın müspeti olur mu efendim; rica ederim yani... Yeni, yeni terimler...

Buyurun Sayın Bakan.

V. – AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. – Devlet Bakanı Hasan Gemici’nin, Tokat Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu’nun konuşması sırasında şahsına sataşmada bulunduğu iddiasıyla konuşması

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

27.5.2000 Cumartesi günü Samsun, Tokat ve Amasya İllerimizde meydana gelen sel felaketiyle ilgili olarak, benden önce konuşan arkadaşlarım yeteri kadar bilgi verdiler; sel felaketinin yarattığı fizikî sonuçlar ve yarattığı tahribatla ilgili olarak, Samsun, Tokat başta olmak üzere, Amasya İlimizde ve ilçelerindeki durumu sizlere aktardılar.

Sel felaketinin meydana geldiği cumartesi günü, Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit başkanlığında, Başbakanlık Kriz Merkezi hemen çalışmaya başlayarak bölgedeki kamu kurumlarıyla eşgüdüm içerisinde önlemler almaya ve selin yarattığı mağduriyetleri en aza indirmeye çalışmıştır. Cumartesi gününden itibaren, bir taraftan kurtarma çalışmaları yapılırken, diğer taraftan da yurttaşlarımızın yiyecek, içecek gibi temel ihtiyaçları süratle karşılanmaya çalışılmıştır. Bölgeye yeteri kadar çadır sevk edilmiştir; ancak, çadır kurulmasına gerek kalmamıştır. Bölgede, şu an için herhangi bir barınma sorunu yaşanmamaktadır; ancak, konutları selden etkilenen yurttaşlarımız, komşularının ya da yakınlarının yanında ikametlerini sürdürmeye çalışmaktadırlar.

Bölgedeki kamu kurumlarımız, gerçekten, ilk andan itibaren hummalı bir çalışma içerisinde olmuşlardır. Bölgenin ulaşım, elektrik, su gibi temel ihtiyaçlarındaki sorunların çözülmesi için ellerinden gelen çabayı göstermişlerdir. Bugün de, köy hizmetlerinden sorumlu Devlet Bakanımız Sayın Mustafa Yılmaz, diğer bölgelerden araç gereç takviyesiyle ilgili bir heyeti bölgeye göndermiş bulunmaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ben, sizlere, yapılan ve yapılacak çalışmalarla ilgili kısa bilgiler vermek istiyorum. Dün sabah itibariyle, Samsun ve Tokat İllerimiz Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarımıza, bölgedeki mağdur yurttaşlarımıza yapılacak acil sosyal yardımlar için, 250 milyar Türk Lirası kaynak aktarılmıştır. Yapılacak hasar tespitlerine göre, bu aktarılan kaynaklar, ileride de gönderilmeye devam edilecektir.

Bölgede selden etkilenen Samsun Havalimanı, yapılan çalışmalar sonucunda, dün, saat 14.00 itibariyle ulaşıma açılmış bulunmaktadır. Biraz önce, Bayındırlık ve İskân Bakanımız Sayın Koray Aydın’dan aldığım bilgilere göre, bütün milletvekili arkadaşlarımızın ve Sayın Bakanımızın talepleri doğrultusunda, bölge insanının da beklentisi doğrultusunda, selden etkilenen bölgelerin afete maruz bölge ilan edilmesiyle ilgili çalışmalar başlatılmıştır.

Ayrıca, 24.6.1998 tarih ve 98/11131 sayılı Kararnameyle, selden zarar gören esnaf, sanatkâr, serbest meslek mensubu, sanayi ve ticaret erbabının Halk Bankası borçlarının, ilk yılı anapara ve faiz ödemesiz olmak üzere, üç yıl süreyle ertelenmesi ve ayrıca, üç yıl vadeli işletme, beş yıl vadeli tesis kredisi açılma olanağı mevcuttur. Mevcut bu kararnameye göre, bölgeye bu destekler yapılacaktır.

Ayrıca, 27.5.2000 tarihinde çıkarılan bir kararnameyle, toplukonut borçlarının silinmesi ya da ertelenmesi yapılabilmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu tür afet durumlarında mağdur insanlara karşılıksız sosyal yardımlar yapan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan, oturdukları konutlar ve işyerleri selden fiilen zarar gören yurttaşlarımıza, bu defa da, karşılıksız sosyal yardımlar yapacaktır. Ancak, geçtiğimiz yıl, az hasarlı konutlar ve işyerleri için 100 000 000, orta hasarlılar için 200 000 000, ağır hasarlılar için 300 000 000 lira olarak uygulanan yardım tutarları, yeniden değerlendirilerek bir kararnameyle tespit edilecek ve bölge insanına bu konuda da yardımcı olunacaktır.

Biraz önce ilk konuşmayı yapan Tarım ve Köyişleri Bakanımız Sayın Gökalp’in de ifade ettiği gibi, tabiî afetlerden zarar gören çiftçilerimizin, esnaf ve sanatkârlarımızın, serbest meslek mensuplarımızın, sanayi ve ticaret erbabı ile gayrimenkul malları zarar gören kişilerin, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Emlak Bankası, tarım kredi kooperatifleri ve Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğüne olan borçlarının ertelenmesi ve yeni kredi açılmasıyla ilgili çalışmalar da sürdürülmektedir; kısa sürede sonuçlandırılacaktır.

BAŞKAN – Sayın Bakan, 5 dakikayı geçtiniz; toparlar mısınız efendim.

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Ayrıca, konuşmacı arkadaşlarımızın da ifade ettiği, tabiî afetten zarar gören belediyelerin ve il özel idarelerinin, bütçeden ve İller Bankasından tahakkuk eden paylarının artırılmasıyla ilgili kararname taslağı da hazırlanmış bulunmaktadır.

Yine, bölge insanı merak ettiği için açıklama gereğini duyuyorum. Sosyal Sigortalar Kurumuna olan prim borçlarından afetin vuku bulduğu andaki prim borçları ve onu takip eden üç ay içerisindeki prim borçlarının bir yıl ertelenmesi, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 80 inci maddesine göre mümkündür.

Yine, Bağ-Kur prim borçlarının ertelenmesi Bakanlık yetkisindedir.

213 sayılı Vergi Usul Kanununun 135 inci maddesine göre, mücbir sebep ilan edilerek, o bölgedeki vergi borçlarının ertelenmesiyle ilgili çalışmalar da ilgili bakanlıklarca yapılmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, sizin sözünüzü kesmiyorum; ama, makine kendi kendine kesiyor.

Buyurun, toparlayın lütfen.

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Devamla) – Tabiî, Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Sayın Başkan, gerçekten, arkadaşlarımızın da ifade ettiği gibi, son yıllarda çok büyük felaketler yaşadık. Her defasında, devlet, yardıma muhtaç, mağdur insanının yanında olmuştur. Daha önceki yaşadığımız felaketlerde olduğu gibi, bu felaketten etkilenen yurttaşlarımızın da desteklenmesi ve yaralarının sarılması için, her türlü çalışmalar, her türlü destekler yapılacaktır.

Ben, özellikle, bölgede özveriyle görev yapan, başta sayın valilerimiz, sayın kaymakamlarımız olmak üzere, bütün kamu görevlilerini, burada, kutlamak, tebrik etmek istiyorum. Gerçekten -ben, gittim, gördüm- çok müthiş çalışmalar yapmışlar.

Kaybettiğimiz çocuklarımıza Tanrı’dan rahmet diliyorum, yakınlarına başsağlığı diliyorum ve selden etkilenen bütün yurttaşlarımıza geçmiş olsun diyorum.

Sayın Başkan, bana söz verdiğiniz için teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Estağfurullah... Çok teşekkür ederim. Tabiî, çok önemli bir konudur. Türk Milletine geçmiş olsun efendim.

Efendim, bitirdik nihayet.

Sayın Kültür Bakanı da, Belkıs Harabeleri için söz istemişti. Keşke, fırsat olsaydı da... Sayın Bakana çok haksız ithamda bulunuyor televizyondakiler, biliyorum; ama, yarın Dışişleri Bakanımız 59’a göre söz istedi; belki, perşembe isterseniz verebiliriz efendim, harabeleri kurtarabiliriz.

KÜLTÜR BAKANI M. İSTEMİHAN TALAY ( İçel) – Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma daha gündemdışı söz vereceğim.

Dil bayramı kutlamaları hakkında söz isteyen Karaman Milletvekili Sayın Hasan Çalış; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR (Devam)

2. – Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, Dil Bayramı kutlamaları münasebetiyle gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu’nun cevabı

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, İçel, Samsun, Tokat İllerimizde sel felaketinden zarar gören vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi sunuyor; kaybettiğimiz insanlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Efendim, bildiğiniz gibi, dil, millet olmamızda ve millet kalabilmemizde çok önemlidir. Tarihin her döneminde, milletimizle ilgili hesabı olanlar, dilimizle oynamayı bir hedef haline getirmişlerdir. İşte, Selçuklu döneminde başlayan, Anadolu Selçukluları döneminde zirveye çıkan Arap ve Fars dili hayranlığının çok yaygın hale geldiği, âdeta Türkçe konuşanların horlandığı, küçümsendiği bir dönemde, Karamanoğlu Mehmet Beyin Türkçeden başka dil konuşulmasını yasaklaya fermanı, böyle bir dönemde yayınlanmış olması çok önemlidir. Yine Karamanımızda doğan, eğitimini orada alan, orada yaşayan Yunus Emre’nin, ilahilerini yaşayan Türkçeyle söylemiş olması, hoşgörüyü ve insan sevgisini nesilden nesile aktarmış olması, bu bakımdan da çok önemlidir.

Bunun için, yıllardır Karamanımızda Dil Bayramı ve Yunus Emre’yi Anma Etkinlikleri kutlanır. Bu kutlamalardaki amacımız, dilimizin problemlerini dile getirip çözüm yollarını aramak, Yunus’un insan sevgisini ve hoşgörü anlayışını nesilden nesile aktarmanın yollarını bulmak, bu konuyla ilgili bakanlarımızı, bu konuyla ilgili üniversitelerimizin bölümlerini, araştırma kurumlarını göreve davet etmek, yaptıkları görevi biraz daha ileri götürmelerini istemektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada önemli bir hususu belirtmek istiyorum. Nesillerimizin, yeni neslimizin en az iki yabancı dil bilmesi, modern çağın gerektirdiği bilim ve teknolojiyle donatılması çok önemlidir; ama, bu nesillerimize, Türkçenin, bütün incelikleriyle ve bütün güzellikleriyle, bütün lehçeleriyle öğretilmesi de en az bunlar kadar önemlidir.

Bu nedenle, bugün, dilimizin, benim görebildiğim birkaç problemini dile getirmek istiyorum:

Eğitim fakültelerimiz başta olmak üzere öğretmen, öğretim üyesi ve din görevlisi yetiştiren okullarımızda, özellikle, Türkçenin en güzel şekilde öğretilmesini çok önemsiyoruz. Göreve başlamada bunun bir baraj olarak alınmasını, meslekiçi eğitime tabi tutulmasını, hatta, üniversitelerde, doktora ve doçentlik imtihanlarında yabancı dil gibi Türkçenin de bir baraj olarak kabul edilmesini temenni ediyoruz.

Bir diğer husus ise, yabancı ülkelerde yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarımızın özellikle ikinci nesillerinin iki kültür ve iki dil arasında kalmasından kaynaklanan problemlerdir. Bu problemlerle ilgili güzel çalışmalar yapılmaktadır; ama, yetersiz kalmaktadır. Bu, önemli bir problemdir. Bunun halledilmesi, mutlaka, kalıcı millî politikalar haline getirilmesi lazım.

Bir diğer husus ise, bizim için gerçekten çok önemli olan turizm sektörüdür. Turizm vazgeçilmez bir sektördür. Bu sektörü en iyi şekilde kullanmamız lazım; ama, bu sektörün dilimiz ve kültürümüz üzerindeki olumsuz etkilerini kaldırıcı tedbirler de almamız lazım. Bugün, bir turistik bölgeye gittiğiniz zaman, bütün işyerlerinin levhalarının yabancı dille yazıldığını görürsünüz. Buna bir tedbir alınması gerekmektedir. Biz, Karamanımızda, bütün işyeri levhalarının Türkçe olmasına ayrı bir özen gösteriyoruz.

Bir diğer husus da, yabancı dille eğitim yapan okullarımızda ve teknoloji transferiyle ilgili görevlendirdiğimiz bilim adamlarımızın Türkçeyi iyi kullanmasını ve iyi öğrenmesini sağlamaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASAN ÇALIŞ (Devamla) – Gene, problem olarak gördüğümüz bir husus, yaşayan Türkçe yerine masa başında kelime türetilmesi, buna da basın yayın kuruluşlarının ve medyanın alet olmasıdır. İşte, bunun çözüm yollarını, bu Yüce Mecliste bulmak zorundayız.

Efendim, bir diğer husus da, aynı anadili konuşmamıza rağmen, farklı alfabeler ve farklı lehçelerden olmamızdan dolayı, tercüman kullanmak zorunda kalıyoruz. Bunun için, gerçekten, anadili Türkçe olan insanların tercümana ihtiyaç kalmadan, aracısız anlaşmasını sağlamak açısından kalıcı tedbirlerin alınması ve bunun millî politikalar haline getirilmesini diliyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim. (MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Çalış, teşekkür ederim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Bakan cevap mı vereceksiniz?

MİLLî EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Evet efendim.

BAŞKAN – Hükümet bugün hızlı Sayın Bakanım.

Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Sayın Başkanım, kıymetli milletvekili arkadaşlarım; bir ulusu ulus yapan en önemli değerlerden biri dildir. Dil, bir ulusu belirleyen, diğer uluslardan ayıran, ulusun kendine özgü toplumsal ve kültürel yapısını ortaya koyan temel niteliklerin başında gelir. Ulusal bağımsızlığımızın ve birlikte yaşamanın temel taşı olan dil ne kadar zengin olursa, toplumsal ve kültürel mirasımız da o kadar zengin olacaktır.

Dil, anlamak, anlaşmak, uluslaşmak ve kültür birliği için en etkin destek bir araçtır. Toplumun yapısına ve yaşamına bağlı olarak, süreç içerisinde gelişen ve değişen dilin kullanımı da süreklilik, ulusal bağlılık ve özen gerektirir. Bunun bilincinde olan birtakım emperyalist ülkeler, diğer ülkeleri bağımlı hale getirebilmek için uyguladıkları politikaları Türkiye’de de uygulamakta ve öncelikle, güzel Türkçemizin kirlenmesi için her yola başvurmaktadırlar.

Bu gerçeği 723 yıl önce gören Karamanoğlu Mehmet Bey, 13 Mayıs 1277 tarihinde “şimden geru hiç gimisine kapıda, divanda, mecliste, seyranda Türk dilinden özge söz söylemesin” diyerek, Türkçeyi, Anadolu’da resmî dil ilan etmiştir.

Karamanoğlu Mehmet Beyin Türk diline yaptığı hizmet, kuşkusuz, çok önemli ve değerlidir. Resmî dil olarak Türkçeyi kabul ettirmesi, Farsçanın yerine Türkçeyi kullandırması, Türk dilinin yaşaması ve gelişmesi bakımından, tarihimizin en önemli olaylarından biridir.

Buna rağmen, Anadolu Selçukluları döneminde yüzyılların töresi bozulmuş ve devlet işlerinde tekrar Farsça, ağdalı Farsça kullanılmaya başlanmıştır. Türk dilinin, 1928 yılında, Yüce Atatürk’ün öncülüğünde gerçekleştirilen harf devrimine kadar çeşitli dillerin egemenliğinde kalacağı bir dönem başlamıştır.

Cumhuriyetimizin kurucusu Yüce Mustafa Kemal Atatürk “Türk dili, yabancı dillerin boyunduruğundan muhakkak surette kurtarılmalıdır” diyerek, diğer dillerin egemenliğine son vermek amacıyla dikkatleri dil konusuna çekmiş ve 1932’de kurdurduğu Türk Dil Kurumuyla ulusal çapta dil devrimini başlatmış, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına “devlet dili Türkçe” hükmünü yazdırmıştır. Böylece, Türk dilinin gelişmesi, dünya dilleri arasındaki yeri, filolojisi üzerindeki çalışmalar yoğunlaşmıştır.

Bilim adamlarının milattan önce 3000 yıllarına tarihlendirdiği Türkçenin yazılı belgelerinin Milattan sonra 700 yıllarına dayandığını da biliyoruz. Coğrafî açıdan ise, Ortaasya’nın en doğusundan Avrupa’nın batısına, Manş Denizine kadar Türkçeyi görmek mümkündür. Dünyada en çok konuşulan 5 dil arasında Türkçenin gösterilmesi de gurur duyulacak bir olaydır.

Türkçe, Bilge Kağan’dan Dede Korkut’a, Ahmet Yesevi’den Yusuf Has Hacib’e, Kaşgarlı Mahmut’tan Hacı Bektaş Veli’ye, Fuzuli’den Baki’ye, Nedim’den Yahya Kemal’e kadar sayısız sanatçımızın elinde ve dilinde çok zengin bir kültür unsuru olmuş ve olmaya devam etmektedir.

Tarih boyunca, halk diliyle konuşan, halkıyla özdeşleşmiş Yunus, Karacaoğlan, Pir Sultan Abdal, Dadaloğlu, Köroğlu gibi halk ozanları, hâlâ yapıtlarıyla yaşamaktadırlar; çünkü, çok eski dönemlerde yaşamış olmalarına karşın, halk diliyle konuşmuşlar, halk diliyle yazışmışlardır. Halk da, onları benimsediği için, günümüze kadar yaşatmıştır.

Bir dilin, yeni kültürlerle ve kültürel kavramlarla karşılaşması, ileri teknolojilerin ürünleri ve çeşitli bilimlerin bulgularıyla tanışması ve onların terimlerinden etkilenmesi doğaldır; ancak, bu etkilenme, dilin, ikinci plana atılması veya kendi kaderine terk edilmesi gibi bir duruma dönüştürülmemeli, günlük hayatımıza giren yabancı sözcükler, dilimizin doğal yapısıyla uyum içerisinde kullanılmalıdır.

Karamanoğlu Mehmet Beyin fermanıyla resmî dil olan Türkçe, ulusumuzun köklü, zengin, canlı kültürel yapısından kaynaklanan bütünleşme içerisinde büyüyerek gelişmesini sürdürmektedir ve sonsuza kadar sürdürecektir.

Eğitim sistemimizde en önemli müfredatlardan biri, derslerden biri Türkçedir. Eğitimin bütün kademelerinde, güzel Türkçemizin güzel kullanılması için büyük gayret gösterilmektedir. Bilhassa son dönemlerde, öğretmen yetiştiren eğitim fakültelerinde buna daha da dikkat edilmektedir.

Yabancı ülkelerde yaşayan yurttaşlarımızın Türk dilini daha iyi öğrenebilmeleri için, oralarda, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı okullar açtığımız gibi, Türk dili merkezleri de açmaktayız.

Son olarak, Avrupa Birliği çalışmalarımız kapsamında, Bulgaristan, Arnavutluk, Bosna-Hersek, Romanya ve Macaristan Eğitim Bakanlıklarıyla imzaladığımız protokollarla, bu ülkelerde Türkoloji bölümlerinin açılması, Türkoloji bölümlerinin eğitim öğretiminde istihdam edilecek öğretim üyelerinin Türkiye’den gönderilmesi konusunda mutabık kalınmıştır. Sadece yurt dışında Türkoloji bölümleri değil, Türkiye’deki Türkoloji bölümleri de çok önem verilen fakülte bölümlerimizdendir. O nedenle, düşüncenin dışa vurumu olan dil, önemini hiçbir zaman yitirmeyecektir.

Bu duygularla, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gündemdışı ikinci söz, yapı denetiminin düzenlenmesi hakkında söz isteyen, Konya Milletvekili Veysel Candan’a aittir.

Buyurun Sayın Candan. (FP sıralarından alkışlar)

3. – Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, yapı denetiminin düzenlenmesi hakkında gündemdışı konuşması

VEYSEL CANDAN (Konya) – Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; konuşmama başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hükümetin yayımlamış olduğu 595 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hakkında bilgi arz etmek ve görüşlerimi ifade etmek üzere söz almıştım; ancak, konuya girmeden önce şunu söylemek istiyorum: Dün, yani, 29 Mayıs 2000, İstanbul’un fethinin 547 nci yıldönümüydü ve fethin mehabetine yakışır kutlama, maalesef, yapılmadı; sivil toplum örgütlerinin de kutlamaları önlendi. Hükümetin bu ilgisizliğini ve sivil toplum örgütlerinin girişimlerinin önlenmesini de anlamak mümkün değil. Üzüntülerimizi ifade ediyor; hükümete bir kere daha hatırlatma yapmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, üzerinde gündemdışı söz aldığımız kararname, 10 Nisan 2000’de Resmî Gazetede yayımlandı. İçerik itibariyle, belediye mücavir alan sınırları içinde ve dışında inşaat denetimlerini yapma yetkisi, belediyelerden ve bayındırlık müdürlüklerinden alınarak, yapı denetim kuruluşları adı altında yeni bir kuruluşa devredilmektedir. Bunu yaparken de gerekçe olarak, yapıda mal ve can güvenliğini sağlamak; plansız ve kalitesiz yapılaşmayı önlemek gösterilmektedir.

Kararnamede neler var ona bakalım: Evvela, yapı denetim üst kurulu oluşturulacaktır ve bu kurulun izin verdiği yapı denetim kuruluşları, inşaatları denetleyecektir. Bu kuruluşlar, uzman mühendisler, uzman mimarlardan oluşacaktır ve sermayelerinin de yüzde 51’i bu mühendislere ait olacaktır. Böyle bir çalışma yapılıyor. Bu yapı denetim kuruluşlarının sınıflandırılması, çalışma usul ve esasları, Bakanlıkça hazırlanacak yönetmelikle düzenlenecektir. Yapı denetim hizmet bedeli olarak inşaat sahiplerinden yüzde 4 ile yüzde 8 arasında bedel tahsil edilecektir. İnşaat süresi, yapı ruhsatı alındığı tarihten itibaren iki yılı geçerse, her yıl için yüzde 10 ücret alınacaktır. Yapı denetim hesabı, özel bankada toplanacaktır. Sigorta yapım zorunluluğu getirilmektedir; yani, yapı denetim kuruluşları, her yapı için, malî sorumluluk sigortası yaptırmak zorundadır. Özetle söylemek gerekirse, okuma imkânı olmayan milletvekili arkadaşlarımız için özeti budur.

İtiraz ettiğimiz konular nelerdir: Bu kararneme öncelikle eksiktir, hatalıdır ve yanlış birtakım muhteva içermektedir.

Görüşlerimizi ifade ediyorum: Öncelikle, şu ana kadar bu denetimi yapan büyükşehir, il ve ilçe belelediyelerin görüşü alınmamıştır; yani, mahallî idareler bir noktada devre dışıdır. Halbuki, böyle bir çalışma yapılırken, müspet veya menfî, hangi partili olursa olsun, bu işin denetimini yapan belediyelerle işbirliği yapmak gerekirdi.

İki, şimdi, mevcut yasa ve yönetmeliklerdeki eksiklikler giderileceği yerde, denenmemiş bir sistem hem de deprem aşamasında devreye sokulmaya çalışılmaktadır. Bu, birtakım hataları beraberinde getirir.

Üç -bu üçüncü madde çok önemli bir konudur- 3194 sayılı İmar Yasasının 32 nci maddesi kaçak yapılarla ilgilidir; bu madde, doğrudan doğruya kararnameyle ters düşmektedir. Dolayısıyla, bu kararname yayımlanmış bile olsa, sonuç alınamaz. Bu itibarla, sonuç alınamayacak bir konuyu, birtakım yasaları da zorlayarak gündeme getirmek faydalı olmaz, aksine, birçok zararları beraberinde getirir.

Yine, bir önemli konu da, yapı denetim kuruluşlarına ödenmek üzere, maliyetin yüzde 8’ine kadar -yani, 10 milyara 800 milyon- yapı denetim masrafı getiriyorsunuz. Bu, hem maliyetleri artırır hem de kaçak yapılaşmayı hızlandırır.

Bir diğer önemli konu, 180 metrekareyi geçmeyen tek katlı yapılar bu kapsam dışında bırakılmaktadır. Bu da istismara açıktır; birtakım kaçak yapıları veya yapı denetim ücreti ödememek için ruhsatsız yapıları artırır.

Bir diğer önemli konu da, eğer böyle bir yol izlenirse, küçük bürolar devredışı kalır, teknik hizmetlerde bir tekelleşmeye gidilir. Yani, büyük bir ilde yapı denetim kuruluşu, ancak üç beş tane olur; mimar ve mühendislerde de meslek mağdurları oluşur.

Çok önemli bir konu da, aslında, Türkiye’nin ve belediyelerin büyük sıkıntısı kaçak yapılardır. Bu kararnamede kaçak yapıları önleyecek, şehrin düzenli gelişmesini sağlayacak en ufak bir madde yoktur. Kararnamenin en büyük eksiği de budur.

Dolayısıyla, bu kararname bu haliyle -kararnamede yazıldığı şekliyle- 10 Temmuzda yürürlüğe girerse, belediyelerin yetkisi kısılıyor -bir taraftan da, hükümet, Mahallî İdareler Yasa Tasarısını getiriyor- bürokrasi artıyor, insanlar, inşaat yapmak için daha çok kimselerle muhatap oluyor ve maliyetleri yükseltiyor, ayrıca kaçak yapılaşmayı da artırıyor.

Değerli arkadaşlar, bu konuda önerimiz nedir; bu konuda 3 temel önerimiz vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Candan, toparlar mısınız efendim.

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Önerimiz, bir kere, bu 10 Temmuz 2000 süresi uzatılmalıdır; çünkü, altyapı eksiklikleri tamamlanmalıdır; mahallî idareler ve belediyelerin görüşü alınarak, böyle bir yasa tasarısı, kanun hükmünde kararname hazırlanmalıdır.

Bir diğer çok önemli konu; burada, tarih itibariyle, Anayasaya aykırılık vardır; yani, kanun hükmünde kararname yetki süresi 29 Şubat 2000’de bitti, 10 Nisan’da yayımlandı. Dolayısıyla, tarih itibariyle de Anayasaya aykırılığı, tarihlerde açık ve net gözükmektedir. Dolayısıyla, bu kararnamenin süresi uzatılarak komisyonlarda görüşülmeli ve yapılacak işlerde doğru bir yapılaşmayı, güzel bir şehirleşmeyi içerecek ve inşaat sahiplerinin işlerini kolaylaştıracak, tahakkuk eden vergilerin rahat tahsil edilmesini sağlayacak bir kararname hazırlanmalıdır.

Bu haliyle devam ederse, Fazilet Partisi Grubu olarak, konuyu Anayasa Mahkemesine götüreceğimizi ifade etmek istiyorum; ama, bu, temenni değildir aslında. Yapılmak istenilen, hükümetle görüşülerek, doğru istikamette bu kararnamenin düzeltilmesi gerekir diyor, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Candan.

Sayın Candan’a cevap verecek Sayın Bakan?.. Yok, cevap vermeyecekler herhalde.

Gündemdışı üçüncü söz, İstanbul’un fethi ve büyük Türk dostu Pierre Loti hakkında söz isteyen, Balıkesir Milletvekili Agâh Oktay Güner’e aittir.

Buyurun Sayın Güner.(ANAP sıralarından alkışlar)

Sayın Güner geçen defa da Pierre Loti için söz istemişti; bir hata yapmışız; onun için, ikisini birleştirdim efendim.

Buyurun.

4. – Balıkesir Milletvekili Agâh Oktay Güner’in, İstanbul’un fethi ve büyük Türk dostu Pierre Loti hakkındaki gündemdışı konuşması ve Kültür Bakanı M. İstemihan Talay’ın cevabı

AGÂH OKTAY GÜNER (Balıkesir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce, burada, ülkemizin Karadeniz illerini perişan eden bir sel felaketinden bahsetildi; ancak, memnuniyetle gördük ki, hükümet olaya hâkimdir ve devlet, bu sel felaketiyle de, aynen deprem felaketinde olduğu gibi, milletin bütün desteğini de yanına alarak, en başarılı mücadeleyi verecektir.

Hiç şüphesiz ki, günün acıları ve sevinçleri içerisinde geçmişi unutamayız. Dün, İstanbul’un fethinin 547 nci yıldönümüydü. İstanbul’un fethi, rastgele bir şehrin alınışı, rastgele bir askerî başarı, rastgele ulaşılmış bir zafer değildir. İstanbul’un fethi, dünya medeniyet tarihi açısından müstesna bir adımdır.

Sultan Fatih, İstanbul’a girdiği zaman, bütün müesseseleriyle gelişmiş, hukuk anlayışı zirveye çıkmış, insana olan saygısı kemale ermiş bir medeniyeti temsil ediyordu. Bunda, kendisinin şahsiyetinin elbette ki büyük rolü vardı.

İstanbul’u aldığımız zaman gösterilmiş olan muhteşem askerî başarıyı bir kenara bırakarak, medenî hamleyi dile getirmek istiyorum. Kültür Bakanımızın yanlışlarını söylediğim gibi, doğrularını da söylemekten şeref duyarım.

Sultan Fatih’in, Bosna’da, din ve vicdan hürriyetini Bogomillere (Boşnakların ataları) tanıyan belgesi, Avrupa Topluluğuna girerken yaptığımız müzakerelerde en büyük desteğimiz oldu. Eğer, biz, bugün, 547 nci yılda, Fatih’in hukuk anlayışını, Fatih’in Bizans’ta ne alfabeye ne takvime ne kıyafete ne ibadete ne kiliseye karışmayan “siz insansınız, sizin haklarınız benim hükümdarlığımın ve benim hukuk anlayışımın emniyetindedir” diyen o muhteşem kükreyişini, bütün Türkiye olarak, Meclis olarak, hükümet olarak, basın olarak, üniversite olarak dile getirebilseydik, Avrupa Topluluğuyla olan müzakerelerde çok güçlü olurduk arkadaşlar.

Üzülerek huzurunuzda arz ediyorum; bu tarihi bilmeden, bu tarihi dile getirmeden ve bu tarihin şuuruna varmadan hiçbir yere eremeyiz. Bir bahçeye izinsiz giren asker, derhal katledilmiştir ve Fatih “mal güvenliğiniz var, can güvenliğiniz var” demiş ve en önemlisi, hâlâ bugün dünyanın erişemediği, Türkiye’de bile eriştiğimiz çok şüpheli olan korkusuzluk hürriyetini İstanbul’a hediye etmiştir, korkusuzluk hürriyeti... Fatih, göçmüş olan bütün Rumları davet etmiştir. Doğruları söyledikleri için zindanlara tıkılmış ilim adamlarını, bütün aydınları serbest bırakmıştır ve öylesine muhteşem bir imar hamlesine girmiştir ki, sade Anadolu’nun seçkin köşelerinden tertemiz aileleri İstanbul’a getirmekle kalmamış, yabancı unsurları da davet etmiştir ve her ülkenin yetişmiş sanatkârları, alimleri İstanbul’a gelmiştir. Üniversite kurmuştur. İki muhteşem vakıf tesis etmiştir. Vakfının girişinde bakınız ne diyor:

“Hüner bir şehir bünyad itmektir,

Reâya kalbin âbâd itmektir.”

Diyor ki: Ben, bu vakfımla bir şehri ayağa kaldıracağım ve bana tabi olan reayayı da mutlu kılacağım. Bu, müthiş bir politikadır. Şehrin nüfusu ikinci yılda 2 katına çıkar ve bildiğiniz gibi, bir asır sonra 500 000’dir İstanbul; ta ki, Batı’da Londra İstanbul’un nüfusunu aşıncaya kadar dünyanın en büyük başkenti, en zengin başkenti İstanbul’dur. Şehirleşirken Osmanlı mimarîsi kemale ermiştir. Kendi bünyesinden, kendi mimarî eserlerini çıkarmış; Ayasofya, Hıristiyan medeniyetinin abide müessesesi olarak saygı görürken, onun karşısında bizim mimarîmiz eserler vermiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayacaksınız ümit ediyorum Sayın Güner.

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) – Teşekkür ederim.

Bakınız, değerli arkadaşlar, İçtüzük değişiyor, çok rica ediyorum, milletvekilleri olarak biz, sadece 5 dakika konuşuyoruz. Sayın Başkana huzurunuzda şükranlarımı arz ediyorum, kendileri lütfettiler bana söz verdiler.

BAŞKAN – Aman efendim... Estağfurullah...

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) – Evet efendim, bütün taleplerimiz akim kaldı. Milletvekili ne yapar bu memlekette? Kanunların yüzde 85’i hükümet eliyle yapılıyor. Kanun teklif edemezsiniz; edin, Milattan Sonra 3 üncü Binyılda gündeme gelir, eğer hayattaysanız savunursunuz bu kürsüde!.. Ne yapar milletvekili; günde 16 000 kişinin geldiği bu Mecliste dert dinler; tek konuşabildiğimiz zaman bu ve bu zamanda da, bütün tecrübeme rağmen, ne söylediğimi takdirlerinize arz ediyorum. Başkan, Tüzük içindedir; gayet tabiî...

Ne yazık ki, bizim bu medenî hamlelerimizi Pierre Loti dile getirmiştir. Biz, Trablusgarp’ta vurulurken, Balkanlarda katledilirken...

Sayın Başkan, birazcık, hoşgörünüzü istirham ediyorum.

BAŞKAN – Estağfurullah... Haddim mi efendim...

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) – Sağ olun...

BAŞKAN – Çok önemli bir tarihten bahsediyorsunuz; hiç olmazsa, sayenizde öğrenmiş oluyoruz efendim.

Buyurun.

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) – ...Pierre Loti diyor ki: “Ey Batı, ey insafsız Batı, ey Allahsız Batı -aynen böyle- sen, geyik avlarken geyiği yaralar, köpeklerini salarsın. Şimdi, Türk yaralı; Sırbı, Bulgarı, Rumu, hepsi ona saldırıyor ve nerede Fransa, nerede İngiltere?..”

Sayın Kültür Bakanı bu yıl iki toplantı yaptı Pierre Loti’yle ilgili. İstanbul’daki toplantıda, bilhassa Batılı kaynaklara dayanarak, Birinci Haçlı Ordusunun, 1096’da Macar Ovalarından gelirken çingene çocuklarını yediğini, kebap yaptığını; Kılıç Arslan’la çarpışan İkinci Haçlı Ordusunun, Alaiye ve Antalya Kalelerini alınca, esir Türkleri de pişirip yediğini anlattım. Fransızlar, kuliste “çok acı konuştunuz” dediler. “Sizin yazdığınız kitapları dile getirdim. Şimdi, Avrupa Birliğinde bize medeniyet dersi veriyorsunuz, ecdadınızın insan eti yediğini görün ve utanın” sözlerini ekledim.

Değerli kardeşlerim, bir muhteşem medeniyeti önce biz idrak etmeliyiz. Fatih, şair. Fatih, beş dil biliyor; İstanbul’u 21 yaşında aldığı zaman matematik üstadı; ama, kendi iç dünyasında, kendi esaretinden kurtulmuş, müstesna bir şahsiyet. Matematik hocalarına, edebiyat hocalarına saygı gösterirken, Akşemseddin hiç onu affetmiyor ve en küçük yanlışında karşısında; onun rehber şahsiyeti, onun mürşidi olarak onu yoğuruyor ve bu dünya gailesinden, tasavvufun engin iklimine kaçmak istediği zaman, Akşemseddin “hayır, sen devleti idare edeceksin” diyor. Devlet, öyle muhteşem esaslara oturtuluyor ki, Fatih’in hedefi, bugün ulaşmaya çalıştığımız sentezdir; kendimizden kopmadan, kendi mukaddeslerimizi inkâr etmeden, çağın bütün değerleriyle kaynaşmak. Eğer Fatih’in yolunda devam edilseydi, Fatih’ten sonra talih kader Cem Sultan’ı tahta getirseydi, devletin hali bambaşka olacak ve Osmanlı, bugün bütün dünyanın hayranlıkla selamladığı muhteşem bir sentezin sahibi olarak yerini alacaktı.

Sayın Başkanın hoşgörüsünü, sizlerin sabrını daha fazla suiistimal etmeyeyim. Hazreti Fatih başta olmak üzere, büyük tarihimizin fethi gerçekleştiren mana ve kılıç erlerini hep birlikte rahmetle, minnetle yâd ediyor ve gelecek yıl bu Mecliste, inşallah -ölmez, sağ kalırsak- Milli Eğitim Bakanımızın, Kültür Bakanımızın himmetiyle bir geniş fetih toplantısı yapılmasını temenni ediyor, hepinize sevgi ve saygılarımı arz ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Güner.

Allah gecinden versin efendim, daha çok beraber olacağız.

Sayın Bakan tahmin ediyorum cevap verecekler; değil mi efendim?

KÜLTÜR BAKANI M. İSTEMİHAN TALAY (İçel) – Evet efendim.

BAŞKAN – Hükümetimiz bu hafta hızlı.

Buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

KÜLTÜR BAKANI M. İSTEMİHAN TALAY (İçel) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarla selamlıyorum.

Tarihimizi ve kültürümüzü her zaman iyi tanımak, anlamak ve onu sürekli olarak anımsamak mecburiyetinde olduğumuzun bilinci içerisinde, Sayın Ağâh Oktay Güner’in bu çok önemli ve değerli iki konuyu gündeme getirmesini şükranla karşılıyorum.

Değerli milletvekilleri, her ulusun tarihinde devirler açan olaylar vardır. Türk ulusunun tarihinde de, Anadolu’ya yerleşmenin başlangıcı olan 1071 tarihindeki Malazgirt Savaşı gibi, 1453 tarihinde gerçekleşen İstanbul’un fethi de çok büyük önem taşır. Anadolu’nun fethini tamamlayan bir imza olarak kabul edilebilecek, aynı zamanda Türklerin Avrupa’ya geçişini sağlayan bu fetihle, Türk Ulusu yeni bir devir başlatmıştır. Tarih boyunca İstanbul’a sahip olmak ve onu ele geçirmek, İstanbul’un kuruluşundan itibaren birçok hükümdarın hayallerinde yer almıştır. Bu amaca Fatih Sultan Mehmet ulaşmış ve böylece bir çağı kaparken yeni bir çağı da başlatmıştır.

İstanbul’un fethiyle, insan haklarının en temel kavramları olan din ve vicdan özgürlüğüne saygı, insanların hakları ve iyi muamele görmeleri gibi kavramlar yürürlük ve yücelik kazanmıştır. Bu kavramları evrenselliğe ulaştıran, Fatih Sultan Mehmet’in toleransı ve uygulamaları olmuştur. Fatih, İstanbul’u kılıçla değil, gerçek anlamda gönülle fethetmenin en güzel örneklerini vermiştir. Türklerin Anadolu’yu fetihleri de, Hoca Ahmet Yesevi’den gelen, Mevlana ve Yunus’ta da yaşayan sevgi, saygı ve hoşgörü geleneğiyle gerçekleştirilmiştir. Bir anlamsız tartışmaya burada belki de bir cevap olması için ifade etmek istiyorum ki, Türkler, fethettikleri topraklara adaleti, güvenliği, barışı, refahı ve istikrarı getirmişlerdir.

Osmanlı İmparatorluğunun dördüncü başkenti İstanbul, Büyük Türk Hükümdarı Fatih Sultan Mehmet tarafından 1453 yılında fethedildikten sonra, süratle, Türk mimarisinin, güzel sanatlarının birbirinden güzel eserleriyle donatılmış, her yönüyle bir Türk İslam şehri durumuna getirilmiştir. Mimar Sinan, şehrin görüntüsünü değiştirmiş, âdeta, bir kubbeler, minareler şehri yaratmıştır. Avrupa ile Asya’yı birleştiren bu müstesna şehir, Boğaziçinin şiirsel güzelliğiyle kucaklandığı Türk medeniyetinin şaheserleriyle bütünleşmiş ve insanlık âleminin daima ilgisini çekmiştir.

Bugün de İstanbul, ekonomisi, sanayii ve kültürel birikimiyle dünyanın büyük sayılı kentlerinden biri olarak, etkileyen, kendisine çeken ve ilham veren bir kent özelliğini sürdürmektedir.

İşte, böyle cezbeden bir İstanbul’da Pierre Loti isimli bir Fransız aydın, yazar yaşıyor ve orada İstanbul’la birlikte Türklere ve Türk Ulusuna bir sevdayla, bir hayranlıkla bağlanıyor. Pierre Loti, bir Türk dostu olarak, 1910’la 1920 arasında Türklerin maruz kaldığı haksızlıkları kendi ülkesine, kendi devletine, kendi ulusuna karşı da bir cesaret mücadelesi içerisinde dile getirerek, bu yanlışlığa, bu hatalara son verilmesi konusunda gerçekten uyarıcı görevler yapıyor.

Yaklaşık bir yıl kadar önce, Paris’teki Büyükelçimiz, Pierre Loti’ye ait 525 mektubun bir müzayedede satılmaya hazırlandığını bize bildirdiği zaman, ben, bunların, Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı adına, müzayedeye hiç sokulmadan -çünkü, sokulduğu zaman ve devlet buraya girdiği zaman ulaşılmaz derecede yüksek rakamlar ortaya çıktığını da bilerek- bunun bu şekilde alınması mümkünse, satın alınmasını rica ettim. Sayın Büyükelçi bu görevi yerine getirdi ve elde ettiğimiz 525 mektuptan, özellikle Rumlarla, Yunanlılarla ve Ermenilerle ilgili olarak, Türk tarihine ışık tutacak şekilde bazı bilgileri, gerçekleri ifade eden bu mektupların içinden bir kısmını Fransızca’dan Türkçe’ye çevirdik ve onları, gerçekten, anıt eser diyebileceğimiz nitelikte bir kitapta bütünleştirdik. Bu kitap birkaç gün önce yayımlandı ve bunu, en kısa zamanda, değerli milletvekillerimize de göndereceğim.

Pierre Loti, gerçekten, bir Türk dostu olarak, bizim kendimizi savunmamızın da ötesinde, bir objektiflik içerisinde, bizim bütün tezlerimize cevap verecek ve destek verecek bir anlayışla bu mektuplarını yazmıştı ve bunlardan, uluslararası siyasette, diplomaside de yararlanma imkânımız her zaman mümkün olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bu yaptığımız çalışma, aynı zamanda, Türk Ulusunun bir vefa ve kadirşinaslık duygusunun da güzel bir göstergesi olmuştur. Fransa’da büyük bir yazar olarak bilinen Pierre Loti; davet ettiğimiz Fransız uzmanların katılımıyla gerçekleşen kolokyumlarda, Türk tarafının tezi olarak, bütün bunların yanı sıra, bir Türk dostu ve gerçekleri savunan bir aydın niteliğiyle de, biz, kendisini Fransızlara tanıtma imkânını bulduk ve bu yönüyle de, Pierre Loti, kendi ülkesinde de yeni bir anlam ve önem kazanmış oldu.

Ben, tekrar, Sayın Agâh Oktay Güner’e, huzurlarınızda, sizlere bu bilgileri sunma fırsatını verdiği için, teşekkür ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bakan, biz de size teşekkür ediyoruz.

Keşke vakit olsaydı da, Zeugma, Belkıs Harabelerinden de bizi bilgilendirseydiniz diyorum efendim.

Gündeme geçmeden evvel bir şeyi arz edeceğim efendim: Meclisimizle ilgili bir makale yazmış Akkan Suver Bey Takvim Gazetesinde “Meclis göze geldi, hiç çalışmıyor” diye. Buradan, ben, birinci dönem, ikinci dönem baktım 18 Nisandan sonra, 183 tane kanun çıkarmışız; ilk dönem 68, sonra 115. Buradan da Türk Milletine duyurmak istedim efendim; Meclis, çalışabildiğinin üzerinde çalışıyor. (Alkışlar) Teşekkür ederiz efendim, sağ olun.

Efendim, bir Meclis araştırması önergesi vardır, okutacağım; yalnız, kâtip üyenin yerinde oturmak suretiyle okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Önergeyi okutuyorum:

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Mardin Milletvekili Metin Musaoğlu ve 19 arkadaşının, Mardin İlinin ekonomik, sosyal, kültürel ve kentsel sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/135)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Mardin İlimizin ekonomik, sosyal, kültürel ve kentsel sorunlarının araştırılarak, alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98 inci ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz. 26.5.2000

Saygılarımızla.

1.- Metin Musaoğlu (Mardin)

2.- Mehmet Yalçınkaya (Şanlıurfa)

3.- Salih Sümer (Diyarbakır)

4.- Metin Kocabaş (Kahramanmaraş)

5.- Hakkı Töre (Hakkâri)

6.- Musa Konyar (Ağrı)

7.- Yahya Çevik (Bitlis)

8.- Mehmet Sait Değer (Şırnak)

9.- Necati Yöndar (Bingöl)

10.-Hüseyin Çelik (Van)

11.-Mahmut Nedim Bilgiç (Adıyaman)

12.-Sebahattin Karakelle (Erzincan)

13.-Kemal Çelik (Antalya)

14.-İlyas Yılmazyıldız (Balıkesir)

15.-Celal Adan (İstanbul)

16.-İlhan Aytekin (Balıkesir)

17.-Mehmet Halit Dağlı (Adana)

18.-Ramazan Gül (Isparta)

19.-Mehmet Gölhan (Konya)

20.-Ali Şevki Erek (Tokat)

Gerekçe:

Mardin İli, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde 654 268 nüfuslu, 8 891 kilometrekare yüzölçümüne sahip, Irak-Suriye kavşağında bir bağlantı merkezidir. Kilometrekareye 73 kişi düşmekte, yıllık nüfus artış hızı ise yüzde 2,5 civarında gerçekleşmektedir.

İlimiz, Sasanilerden başlamak üzere Hurriler, Medler, Asurlar, Persler, Roma İmparatorluğu egemenliğinde kalmış, Büyük Selçuklu İmparatorluğunda Artukoğulları Beyliğine başkentlik etmiş, 1517 Çaldıran Savaşıyla da Osmanlı İmparatorluğuna katılmıştır. Bu yönüyle tarihsel birikim ve zenginliğe sahiptir.

Yine, Süryani kadim medeniyetlerinin ve inançlarının merkezi olup, dünya Süryanileri için kutsal bir şehirdir.

Medeniyetler merkezi olarak tanımlayabileceğimiz Mardin’in, tüm kültürel ve tarihî zenginliklerine karşın, yıllar yılı süren terör olayları ve ekonomik yetersizliklerden dolayı bu büyük potansiyeli değerlendirilememiş, turizm sektöründe inanç turizmi kapsamında genişleme ve altyapı sağlanamamıştır.

Mardin, nüfus itibariyle Türkiye’nin en büyük 32 nci vilayetidir. İlköğretim okulları ve liselerde 136 000 öğrenci eğitim görmekte, bu öğrencilere ancak 3 940 öğretmen eğitim verebilmektedir. Yine, yükseköğretim imkânlarımız son derece kısıtlı olup, eğitim fakültesi kapalıdır. Sadece iki meslek yüksekokulu zor şartlarda eğitim vermeye çalışmaktadır.

Bu durumu düzeltmek ve eğitim alanında canlılığı sağlamak amacıyla, ilimizde bir üniversite mutlaka kurulmalıdır. Bu gayeyle, Mardin üniversitesi kuruluşuyla ilgili kanun teklifi, tarafımızdan, Haziran 1999’da Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olup, bugüne kadar ilgili komisyonlardan çıkmamıştır. Mardin üniversitesinin kuruluşu, ilimiz için “olmazsa olmaz” önemi haizdir.

İlimiz, Türkiye’nin güneydoğu sınırları için stratejik önemi haizdir. Buna rağmen, kamu yatırımlarından aldığı pay, yok denecek ölçüde azdır. Türkiye genelinde kişi başına düşen kamu yatırım toplamı 123 milyon TL iken, Mardin’de sadece 10,5 milyon TL’dir. İlimizin en önemli ve problemli iki meselesinden biri olan sağlık alanında, 2000 yılında Türkiye’de kişi başına düşen sağlık yatırımı 6 milyon TL iken, Mardin’de ancak 1,2 milyon TL’dir. Eğitim alanında ise, 2000 yılında Türkiye’de kişi başına düşen eğitim yatırımı 16 milyon TL iken, Mardin’de sadece 1,9 milyon TL’dir.

Tarımsal alanlarda GAP suyundan yeterince faydalanamaması ve yıllardır yaşanan kuraklık tarım sektöründe derin yaralar açmış, çiftçiler gittikçe fakirleşmiş ve bankalara olan kredi borçlarını ödeyemez duruma gelmiş, âdeta iflas etmiştir. Bu durum mutlaka düzeltilmeli, gereken tüm tedbirler alınmalıdır.

İlimizin geçim kaynaklarından birisi de sınır ticaretidir. Ancak, bölge için son derece önemli olan Nusaybin sınır kapısı, şimdiye kadar transit taşımacılığa açılmamıştır. Bu kapının transit taşımacılığa açılması ve gümrük sahası kurulması için gerekli tüm tedbirler alınmalıdır.

Habur sınır kapısından Mardinli taşımacılar yeterince istifade edememekte, bu durum tek gelir kaynağı taşımacılık olan nakliyecilerimiz için büyük sıkıntı teşkil etmektedir. Habur sınır kapısında, Mardinli taşımacılarımızın diğer vilayetlerle eşit oranda faydalanması muhakkak sağlanmalıdır.

Bölgemizde yıllarca süren terör olayları nedeniyle, ilimizde 565 köyümüzden 129 tanesi boşaltılmış durumdadır. Yine, 286 mezramızdan 141 tanesi halen boştur. Bu durum, yoğun göçe yol açmış, insanlar evlerini, paralarını, hayvanlarını bırakmak durumunda kalmışlardır. Göç ettikleri kentsel mekanlarda, yaşamlarını mucize kabilinden sürdürmektedirler. Boşaltılan köylere mutlaka geri dönüş sağlanmalı, bunun ekonomik, sosyal ve güvenlik altyapıları oluşturulmalıdır.

Hiç kuşku yok ki, Mardin sahip olduğu kültürel, sosyal, etnik özellikler açısından son derece zengin iken, bu tablo güncel hayata yansıtılamamıştır. Bu durum da yoğun göçün bir başka nedenidir.

Yukarıda ifade edilen nedenlerden dolayı, Mardin’in sorunlarını tespit etmek ve gereken tedbirleri almak için bir Meclis araştırması açılmasının ilimiz, bölgemiz ve Türkiye için son derece yararlı sonuçları olacağına inanıyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusunda öngörüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Efendim, İçtüğüzün 37 nci maddesine göre verilmiş, 2 adet doğrudan gündeme alınma önergeleri vardır; önergeleri ayrı ayrı okutup, işleme alacağım ve sonra oylarınıza sunacağım.

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – İçel Milletvekili Hidayet Kılınç’ın, Belediyelerin Faiz Borçlarının Affı Hakkında Kanun Teklifinin (2/427) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/199)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

14. 01. 2000 tarihinde komisyona havale edilen (2/427) esas nolu Belediyelerin Faiz Borçlarının Affı Hakkındaki Kanun Teklifi, 45 gün dolmasına rağmen komisyonda görüşülüp Genel Kurul gündemine alınmadığından, İçtüzüğün 37 nci maddesi gereği doğrudan gündeme alınması için gereğini arz ederim.

Hidayet Kılınç

İçel

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kılınç.

HİDAYET KILINÇ (İçel) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Belediyelerin Faiz Borçlarının Affı Hakkındaki Kanun Teklifimin gündeme alınmasına ilişkin önergem hakkında söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum; Tokat, Samsun ve Amasya’daki sel felaketinde zarar gören insanlarımıza da geçmiş olsun diliyorum.

Hepinizin de bildiği gibi, ülkemizin yönetim yapılanmasında belediyeler, başkanıyla, daimî encümeniyle, meclis üyeleriyle birer mahallî hükümet konumundadır. Yerleşme düzeninden tutun en hayatî ihtiyaç olan içme ve kullanma suyu sağlanmasından başlayarak, yol, temizlik, kanalizasyon ve yangın gibi, halkın hayatını doğrudan etkileyen temel altyapı ve üstyapı yatırımına yönelik hizmetleri gören önemli birer yerel yönetim birimlerimizdir.

Belediyelerimizden, özellikle küçük ilçeler ve kasabalarda, kendi hizmetleri dışında, daire müdürlerimizin yapacağı görevler de istenmektedir; müftülükte işi olanın belediyeye, tarım müdürlüğünde işi olanın belediyeye, kaymakamlıkta işi olanın belediyeye koşması, başkanlarımızın hizmetinin ne kadar zor ve önemli olduğunun açık bir kanıtı değil midir?

Hızlı nüfus artışı, belediyelerimizin hizmetini her geçen gün zorlaştırmaktadır. Bir de göçler bunun üzerine eklendiğinde, belediyelerin hizmetlerinin daha da ağırlaştığını görmekteyiz. Benim kendi ilim olan İçel, yoğun göç alan bölgelerdendir. Bu durumda, zaten işleri ağır olan belediyelerin hizmetleri, gün geçtikçe katlanarak yoğunlaşmaktadır. Çarpık yapılaşma, gecekondular ve kanun boşluklarından yararlanan bazı menfaat gruplarının karşısındaki mücadelelerde, başkanlarımızın, yer yer can güvenliklerinin olmadığı kabul edilmesi gerekmiyor mu?!

Belediyelerle ilgili sizlere bazı rakamsal bilgiler arz etmek istiyorum. 1999 yılında ülkemizdeki toplam belediye sayısı 2 043’tür. Bu belediyelerde yaşayan nüfus toplamı 32 milyondur. 2000 yılında belediye sayımız 3 216’ya yükselmiştir. Buralarda yaşayan nüfus toplamı 49 milyondur. Bu son on yılda belediye sayımızda 1 173 artış olmuştur. Ayrıca, belediyelerde yaşayan nüfusta, 17 milyon nüfusluk bir artışla karşılaşmaktayız.

Bütün bu rakamlar, belediyeciliğin ve belediye hizmetlerinin önemini, ayrıca bu hizmetlerin gerçekleşmesindeki finansman ihtiyacını açıkça ortaya koymuyor mu?! Bu ağır ve önemli hizmet, en büyük maddî sıkıntıdır.

Belediyelerimizin kahir ekseriyeti büyük borçların, özellikle faiz borçlarının batağındadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, bir toparlar mısınız lütfen...

HİDAYET KILINÇ (Devamla) – Sayın Başkanım, bir toparlayacağım...

Bu borçlu belediyelerimizin başkanları, tekrar kazanma endişesiyle büyük borçlanmalara girmektedirler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; size, kendi ilçem olan Gülnar İlçesinden çarpıcı bir örnek vermek istiyorum. Maliyeye ana borç 8 milyar, faiz 32 milyar. SSK’ya ana borç 35 milyar, faiz 116 milyar. Burada görülmektedir ki, belediyeler, faiz borçlarından dolayı büyük sıkıntı çekmektedirler. İller Bankasından alacakları aylık istihkaklarını dahi daha alamadan alacaklı kurum ve şahıslar el koymaktadır. Başkanlarımız, her ay, ilçe ve il içinde herhangi bir banka hesap numarası değiştirerek kendi hakkı olan parayı kaçırmak durumuna düşmüşlerdir. Artık, ilde değiştirmedik banka kalmadı diyerek, yakın illerdeki bankalara hesap açtıracaklarını söyler olmuşlardır. O illerde de banka bitince, herhalde, belediyelerin kapısına kilit vururlar diye düşünüyorum. Bu durum göstermektedir ki, halkımıza hizmetten başka hiçbir şey düşünmeyen belediyelerimize, bu cefalar çoktur. Ben, şahsım olarak, belediyelerimiz adına, tüm belediyelerin borçlarının faizlerinin silinmesiyle ilgili kanun teklifimin gündeme alınması konusunda gerekli desteği vereceğinize inanıyor, saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Efendim, teşekkür ederim.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkan, karar yetersayısını arayalım.

BAŞKAN – Karar yetersayısının aranılmasını arkadaşımız da istedi; arayacağım efendim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur; çok açık. Genel Kurulda 80 kişi var; ara verip tekrar açsam da bulamayacağım kanaati hâsıl oldu bende.

20.30’da toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.10

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 20.30

BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Tevhit KARAKAYA (Erzincan), Mehmet AY (Gaziantep)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 101 inci Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

İçel Milletvekili Hidayet Kılınç’ın, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

1. – İçel Milletvekili Hidayet Kılınç’ın, Belediyelerin Faiz Borçlarının Affı Hakkında Kanun Teklifinin (2/427) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/199) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, oylamayı, karar yetersayısı arayarak tekrar edeceğiz. Kabul edenler...(DSP ve MHP sıralarından “karar yetersayısı var” sesleri)

Otomatikman arıyoruz, itiraz yok yani. Köşkten gelmeniz itiraz etmenize müsaade etmez.

Sayıyoruz efendim...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Tabiî ben geldim, o nedenle sayıyorsunuz.

BAŞKAN – Siz gelmeseniz de sayacağız. Millet vicdanı var burada, istirham ederim.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Benim size itimadım tamdır Sayın Başkan. Lütfen...

MUSTAFA GÜL (Elazığ) – Var, var.

BAŞKAN – Sayın Gül, var olup olmadığını Divan bilecek.

Efendim, Kâtip Üyeler arasında bir ihtilaf olduğu için oylamayı elektronik cihazla yapacağım.

Oylama süresi 5 dakikadır.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim, pusulasız hallettik işi.

Önerge kabul edilmiştir efendim.

Diğer önergeyi okutuyorum:

2. – Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, Devlet Memurları Kanununa Ek Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/5) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi. (4/200)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(2/5) esas nolu, Devlet Memurları Kanununa Ek Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifim, komisyona havale edildiği tarihten itibaren 45 gün geçtiği halde, halen görüşülmemiştir.

İçtüzüğün 37 nci maddesi uyarınca, doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını arz ederim.

Saygılarımla. 24.3.2000

İlyas Yılmazyıldız

Balıkesir

BAŞKAN – Sayın Yılmazyıldız, konuşacak mısınız efendim?

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; geçen hafta, son yaşanan, Tokat, Samsun, Amasya’daki sel felaketi nedeniyle zarar gören bütün vatandaşlarımıza geçmiş olsun diyorum. Allah’tan, bir daha böyle felaketler yaşamamayı niyaz ediyorum.

Cumhuriyetimizin 75 inci yılı nedeniyle, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre aylık alan personele ikramiye verilmesiyle ilgili olarak geçen dönemde verdiğim ve bu dönemde yenilediğim kanun teklifimin, Meclis İçtüzüğünün 37 nci maddesine göre, kırkbeş gün geçtiği halde komisyonlarda görüşülmediği için, doğrudan gündeme alınması amacıyla söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz insanları için hayatî önemi bulunan, milyonlarca memuru, emekli, dul ve yetimi ilgilendiren konuları arz edeceğim:

Memur, devletin aynasıdır; vatandaş, devleti memurda görür, onda tanır, onda yorumlar; güler yüzlü memur, devletin gülen yüzüdür. Milletin gözünde saygın bir devlet için, kamu hizmetlerinin sağlıklı yürümesi için, her türlü problemi çözümlenmiş, kafasında ülkesine hizmetten öte hiçbir kaygı taşımayan devlet memuru gereklidir.

Bugün üzülerek görmekteyiz ki, memurumuz, emekli, dul ve yetimlerimiz, Anasol-D ve Anasol-M hükümetlerinin uyguladığı yanlış ücret politikaları sonucunda, sorunlar içerisinde boğulma noktasına gelmişlerdir; ama, ne yazık ki, memurlarımızın durumlarının iyileştirilmesi bir yana, günden güne durumları daha da kötüye gitmektedir. Her gün televizyonlarımızda, ibretle ve üzüntüyle izlediğimiz haklı memur eylemleri, tümü devlet memuru olan polisimizle diğer kamu görevlileri arasında hoş olmayan görüntüler, son derece düşündürücüdür.

57 nci Anasol-M Hükümetinin son uyguladığı ekonomik politikaların en büyük yükü memurlarımızın sırtına yüklenmiştir. Bu hükümet, belirlediği enflasyon hedefine uygun olarak bu yılın ilk yarısında yüzde 15’lik zam oranıyla verdiği para daha ilk üç ayda erimiştir, ikinci yarısında da yüzde 10’luk bir artış vermeyi planlamaktadır. Son üç yılda, 55 inci, 56 ncı ve 57 nci Anasol-D ve Anasol-M Hükümetleri zamanında, memur, emekli, işçi, dul ve yetimlerimiz on kat daha fakirleşmiştir. Bu yapılan, milyonlarca memura, emekliye, dul ve yetime zulümdür, eziyettir, haksızlıktır; bu vebali daha fazla taşıyamazsınız. Şimdi, hükümet, yüzde 2,8 ile yüzde 3,5 arasında, memur maaşlarına ek zam vermeyi düşünmekte, bu durum, memurumuz açısından içler acısıdır. Hükümetin, tamamen IMF’ye teslimiyetçi politikaları sebebiyle, memurumuzu daha da zor günler beklemektedir.

Maliye Bakanlığı, memura verilecek bir puanlık maaş artışının 40 trilyon TL’ye mal olacağını söyleyerek, bunun, 2000 yılı bütçesi üzerine ek yük getireceğini bildirmektedir.

Sayın milletvekilleri, bu hükümet, memura, emekliye, esnafa, dul ve yetime 40 trilyon lirayı çok görürken, batık bankalara 1 katrilyon 863 trilyon lirayı bir gecede aktarmıştır. Sorarım sizlere, bu reva mıdır; aç bıraktığınız, sokakta çıplak ayakla yürüttüğünüz memurunuzdan nasıl hizmet alacaksınız; yürüttüğünüz ekonomik programların uygulayıcısı, devletin ortadireği memurlarımızdan, nasıl etkin ve verimli çalışmayı bekleyeceksiniz?!.

Kamu çalışanlarının sendikalaşmasını düzenleyen kanunları, hâlâ Meclisin gündemine bile getirmediniz. Özellikle bir iktidar partisinde kamu sendikalarından onlarca milletvekili olmasına rağmen, pek çok gereksiz kanun, daha doğrusu, milletten almaya yönelik kanunlar buraya indirilirken, hatta, hayvan hakları bile memur haklarından önce tasarı olarak buraya getirilmiştir. Onun için düşünmek lazımdır.

Memurun, işçinin zorunlu tasarruf paralarına gelince, bunlara el koydunuz, zorunlu tasarrufların verilmesi gündeme gelince ekonominin çökeceğini söylediniz.

Cumhuriyetimizin 77 nci yılında halen bir devlet personel politikamız yoktur. Bu hükümetin, bu konuyu, tekrar baştan ele alıp, mevcut olan adaletsizlikleri ortadan kaldırmak için bir gayret, bir çaba içerisinde olması gerekir; ama, ne yazık ki, bu yoktur.

Yine bakıyoruz, teknik elemanlarımızın, mimar ve mühendislerimizin aldıkları maaşlar çok düşüktür. Bugün kadrolu işçi 643 milyon lira maaş alırken, aynı kurumdaki bir makine mühendisi 273 milyon lira maaş almaktadır. Gerçekten acilen düzeltilmesi gereken bu durum, bütün memurlarımızın durumunun iyileştirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.

Bu kürsüden tüm memur arkadaşlarıma sesleniyorum: Ben de memur olarak bu devlete hizmet vermiş bir arkadaşınızım, tüm olumsuzluklara karşın, halka hizmet için çırpındığınızı; ama, her geçen gün ağırlaşan yaşam koşullarının, sizlerin iyi, temiz, dürüst hislerinizi törpülediğini biliyor ve hükümete sesleniyorum: Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşunun...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın lütfen.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – ...75 inci yıl kutlamalarına atfen, halen çalışmakta olan devlet memurları ile emekli keseneği ödenmek kaydıyla ücretsiz izinli olanlar, emekli, adi malullük, vazife malullüğü aylıkları alanlar ile dul ve yetim aylıkları alanların, aylık brüt maaş tutarı üzerinden gelir vergisi ve damga vergisi düşülmek kaydıyla çıkan meblağ tutarında bir maaş ikramiyeyle ödüllendirilmesi kanun teklifimin, gecikmiş de olsa, doğrudan gündeme alınmasını istiyorum.

Bu kanun teklifinin kabul edilmesi, yıllarca hizmet etmiş ve ülke sevgisiyle dolu olan memur ve emeklilerimizi onurlandıracaktır. Özellikle, yaz tatiline girdiğimiz bugünlerde, onların bir nebze de olsa nefes almalarını sağlayacaktır.

Yine, memurlara yapılacak ikinci dilim zammın, en az yüzde 25 olması gereklidir diyorum.

Gerçi, memurların durumu böyle de, çiftçiler farklı mı?!.

BAŞKAN – Efendim, toparlayınız lüften; memurdan çiftçiye geçmeyelim. O hepimizin ıstırabı...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Toparlıyorum efendim.

12 sentlik pamuk parası, 5 sentlik ayçiçek primi hâlâ ödenmemiştir.

Hepinize saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Çiftçiyi karıştırmasaydınız kabul olacaktı; ama, ne yapalım, karıştırdınız.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) – Sayın Başkan, biz de çiftçiyiz.

BAŞKAN – Efendim, olsun ama, her şey yerinde...

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) – Sayın Başkan, çiftçiyi dışlama ama!..

BAŞKAN – Efendim, nasıl dışlarım, ben de çiftçiyim; ama, her şey yerinde... Yok, ifratla tefridi ayıralım.

Alınan karar gereğince, sözlü sorular ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

Sosyal Sigortalar Kanunu ile Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. – Sosyal Sigortalar Kanunu ile Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/662) (S. Sayısı 427) (1)

BAŞKAN – Komisyon?.. Burada.

Hükümet?..Burada.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.

Şimdi, maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

SOSYAL SİGORTALAR KANUNU, ESNAF VE SANATKÂRLAR VE DİĞER BAĞIMSIZ ÇALIŞANLAR SOSYAL SİGORTALAR KURUMU KANUNU İLE İŞSİZLİK SİGORTASI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TASARISI

MADDE 1. – 17.7.1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa aşağıdaki ek geçici madde eklenmiştir.

“EK GEÇİCİ MADDE 2. — 1.4.2000 ile 31.3.2001 tarihleri arasında alınacak prim ve verilecek ödeneklerin hesabına esas tutulan günlük kazancın alt sınırı 5 000 000 TL olarak uygulanır. Bu alt sınır 1.4.2001 tarihinden itibaren 78 inci maddenin birinci fıkrası hükmüne göre artırılır. 1.4.2000 tarihi ile bu Kanunun yayımı tarihi arasındaki döneme ait ödenen fazla primler, sonraki dönemlerin prim borcuna mahsup edilir.

Bu Kanunun yayımı tarihini takip eden ödeme dönemi başından itibaren 96 ncı madde uyarınca bağlanmış gelir ve aylıklar birinci fıkrada belirtilen alt sınır üzerinden hesaplanır.”

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak söz istemiştir; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Sayın Budak, süreniz 10 dakika,

FP GRUBU ADINA YAKUP BUDAK (Adana) – Sayın Başkan, sayın üyeler; geçen yıl eylül ayında çıkarılan 4447 sayılı sosyal güvenlikle ilgili yasada değişiklik yapan ve sigorta primlerinin yeniden düzenlenmesiyle ilgili bir yasa tasarısını görüşüyoruz. Bu yasa tasarısı da gösteriyor ki, gerçekten, bu zamana kadar yasalaştırılan sosyal içerikli yasalarda sosyal tarafların görüşleri, düşünceleri dikkate alınmadan, ben bildiğimi okurum, sayısal çoğunluğuma güvenerek istediğimi çıkarırım mantığıyla yapılan işler, bozuk hesabın Bağdat’tan dönmesi gibi, yine, dönüp dolaşıp Meclisin önüne geliyor. Bu yasayı çıkaralı daha bir yıl olmadı. O zaman da bu kürsülerde konuşurken “yanlış çıkarıyorsunuz, bunu tekrar düzenlemek, tekrar düzeltmek durumunda kalacaksınız; çünkü, sosyal tarafların, çalışanların, işverenlerin, esnafın, kendi nam ve hesabına çalışanların görüşlerini dikkate almıyorsunuz; hükümet etmek demek, sosyal tarafların düşüncelerini, fikirlerini almak, hazinenin, maliyenin ve ülkenin gerçekleriyle bağdaştırmak suretiyle bir yasalaşmayı sağlamaktır” dememize rağmen, maalesef, bu zamana kadar... Ne zaman ki, işte, yarın beyannameler verilecek, esnaf feryat ediyor, işçi feryat ediyor, Bağ-Kurlular, işverenler feryat ediyor, bu feryada dayanamayan hükümet ne yaptı; yeni bir değişikliği şükür ki Meclisin huzuruna getirdi. Bunu getirmesinden dolayı da büyük bir mutluluk duyuyoruz ve gerçekten, hükümeti -bir yıl sonra aklı başına gelse de- yine de tebrik etmek istiyorum. Nedense bu hükümetin kafası çok karışık; kanunları getiriyor, düzeltmek için üç beş ay sonra bir daha getiriyor. Tabiî, bu getirilen tasarı, işçimizin, işverenimizin de lehine olduğu için, bu tasarının kanunlaşmasını destekliyoruz.

Burada üzerinde durmak istediğimiz olay; sadece dönemsel birtakım rakamları düzenlemekle mesele çözümlenmiyor, onun için, sosyal güvenliğimizde, konuları tekrar tekrar Meclisin huzuruna getirmekten ziyade, ilgili tarafların düşüncelerini almak suretiyle ve geleceğe, daha uzak noktalara bakmak suretiyle, yeni düzenlemelerin yapılması gerektiği kanaatimizi de ifade etmek istiyorum. Maalesef, bu hükümet, iki üç ay, dört ay, beş ay, bir sene sonrasını göremediği için, sadece sosyal güvenlikle ilgili kanunlarda değil, bütün kanunlarda, aynı şekilde, üç beş ayda bir düzenlemeyi de beraberinde getiriyor. İnşallah bundan sonra bunlar tekerrür etmez.

Bunun esas temel sebeplerinden birisi de, sosyal güvenlik sistemimizin gerçekten maluliyet içerisinde olmasıdır. Yönetiminde seçilmişlerin değil, atanmışların ağırlıklı olması, sosyal güvenlik sistemimizi yaralayan, onu içinden çıkılmaz dertlere duçar eden durumlardan birisidir. Geçen yıl yapılan düzenlemeye göre, ödenecek primler yüzde 60-70 oranında artırılıyordu, getirilen düzenlemeyle, bu, yüzde 25’e düşürülmektedir. Neden; çünkü, hükümet bir yıl sonrasını görememiştir. Onun için de, bu tasarıyla, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ile 1479 sayılı Bağ-Kur Yasasının 12 nci maddesinde değişiklik yapılmakta, primler düşürülmeye çalışılmaktadır.

Tabiî, bunun esas nedenlerinden bir tanesi, gerekçede de belirtildiği gibi, bunun bütçeye 245 trilyon liralık bir yük getireceği ifade edilmektedir. Maliye ve Hazine bu noktada hükümeti uyarmaktadır. Gerçekten, 245 trilyon liralık yükün çok ağır olduğu ifade edilmektedir; ama, bugünkü rakamlara bakacak olursak, günlük olarak ödenen faiz miktarı 80 trilyon lira mesabesindedir. Milyonlarca çalışanımızı ilgilendiren bir konuda, 3 günlük faizin, işçimize, işverenimize ve çalışan taraflara verilmesini de çok görmemek gerekir diye düşünüyorum.

Muhterem arkadaşlar, sosyal güvenlik meselesi, bütün ülkelerin en önemli meselelerinin başında gelmiştir. Onun için, Sosyal Güvenlik Bakanlığımız, yeni düzenlemeleri, yine Meclisimizin huzuruna getirmek üzeredir. Aynı aksaklıkların olmaması için, yetkili kurulların ve sosyal tarafların da sözleri dikkate alınmak suretiyle, yeni düzenlemeler yapılmalıdır. Sadece dönemsel olarak rakamların irdelenmesi, düzeltilmesi meseleyi çözmüyor; sosyal güvenliğin temeline inmek, esas meselelerine inmek, tarafların, işverenin, işçinin ve kendi hesabına çalışan esnafımızın sıkıntılarını görmek, Türkiye’nin gerçekleri ile Türkiye’nin ihtiyaçları arasında telif edebileceğimiz bir orta yolu bulabilmek, iktidar olarak, muhalefet olarak, hepimizin vazifesidir. Bu noktada fikirlerin üretilmesi...

Amerika’yı yeniden keşfedecek değiliz; gelişmiş dünyada, bu problemler uzun yıllar önce çözülmüştür ve sosyal güvenlik yasalarıyla da öyle üç beş ayda bir oynanmaz. Onun için, dünyadaki gelişmeleri takip etmek suretiyle, Türkiye’nin gerçeklerini, ülkemizin ihtiyaçlarını ve toplumumuzun beklentilerini dikkate almak suretiyle yeni düzenlemelerin yapılması da mutlak bir ihtiyaç haline gelmiştir. Yoksa, böyle, palyatif tedbirlerle, taksit taksit yapılan tedbirlerle, günübirlik çözüm üretmelerle melesenin çözülmesi, Türkiye’nin ekonomik ve sosyal problemlerinin halledilmesi mümkün değildir. Bunun için, parçalı düşünen hükümetlere değil bir bütünü düşünen hükümetlere, günü kurtarmayı düşünen hükümetlere değil geleceği kurtarmayı düşünen hükümetlere ihtiyaç vardır diyorum.

Maalesef, bu zamana kadar, hükümet, yapmış olduğu uygulamalarla, getirmiş olduğu kanun tasarılarıyla, hep günü kurtarma telaşı ve gayreti içerisinde olmuştur. İnşallah, bundan sonra getirilecek tasarılarda bu olmaz; ama, şu bir aylık çalışma içerisinde hükümetin yapmış olduğu gündem değişikliğinde, 24 tane kanun tasarısının getirildiğini görüyoruz. Bu kanun tasarıları da, maalesef, derde deva olacak, köklü çözümler getirecek tasarılardan ziyade, aynı şimdi olduğu gibi 1 maddelik tasarılardır. Önümüzde, yine, 24 tane tasarı var; 1’er 2’şer maddelik kanun tasarılarıyla günü kurtarmaya çalışacağız ve ufuksuz, dar kapsamlı kanunlarla yetinmek durumunda kalacağız diyorum. İnşallah, hükümetin bundan sonraki bakış açısı, Türkiye’nin geleceğini kavrayacak, kapsayacak şekilde olur.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Eskişehir Milletvekili Sayın Sadri Yıldırım; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Sigortalar Kanunu ile Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlamadan evvel, Yüce Heyetinize, aziz milletimize, devletine ve hükümetine güvenen, kanunlara saygılı, hakkına razı olan ancak hakkı verilmeyen, vefakâr, çilekeş, saygıdeğer sigortalı, Bağ-Kurlu, işçi, çiftçi, emekli, sanayici ve esnaf kardeşlerime, Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, bu tasarı çok önemlidir. Ben, bu tasarıyı yeniden Meclise getirdiği için, sayın hükümetimize ve özellikle bakanımıza teşekkür ediyorum; çünkü, dokuz ay sonra da olsa, hatadan dönülmesini kutluyorum. Geçen yıl, ağustos eylül ayında, kanun görüşülürken, yeterli inceleme yapılsın, millet lehine kanun çıksın diye, takdir edersinizi ki, bütün milletin huzurunda, Doğru Yol Partisi olarak çok mücadele vermiştik; ama, ne yazık ki, ne hükümet ve ne de iktidar partileri, bırakınız muhalefet partilerinin sesini dinlemeyi, işçiyi, emekliyi dinlemediniz ve daha da ötesi, büyük bir felaket olan depremi dinlemediniz ve maalesef, yanlışlıklarla dolu, mezarda emeklilik kanunu çıkardınız, işçinin, emeklinin, müktesep haklarını gasp ettiniz.

Değerli milletvekilleri, bu tasarının maksadı, genel olarak ve yüzeysel baktığımızda, Sosyal Sigortalar Kurumu primi ödeyenlere, Bağ-Kur primi ödeyenlere prim indirim imkânı getiriyor gözüküyor; ancak, tasarının esas maksadının prim indirme olmadığı, IMF’nin anlaşmasına uyarak, yüzde 25 enflasyon hedefi nedeniyle, zarurî olarak indirime gidildiği açıkça ortadadır. Tasarının gerekçe kısmının en başında da belirtilmiştir. Öyle ise, burada işçiyi, emekliyi, Bağ-Kurluyu düşünmek yok, sadece, yüzde 25 enflasyon hedefi nedeniyle indirim zarurî, yani, mecburî indirim olmuştur; yoksa, işçilere prim fazladır, yardımcı olalım düşüncesi yoktur.

Ben, Doğru Yol Partisi adına, şahsım adına hükümete ve iktidar partilerine sesleniyorum, geçen yıl acele çıkarılan ve yanlışlarla dolu olan ve hakları gasp edilen, aktif olarak sigortalı olan 5 832 215 kişi ve Bağ-Kurlu olan 3 064 619 kişi adına diyorum ki, gelin, elinize fırsat geçmişken bir yanlışlığı daha düzeltelim; o da, emekli yaşını, toplumumuzun ve insanlarımızın isteği olan, çalışanımızın hakkı olan emekli yaşını kadınlarda 50’ye, erkeklerde 55’e indirelim ve böylece gasp edilen müktesep haklarını geri verelim. Doğru Yol Partisi ilk günden beri bu fikri savunmuştur, emekli yaşını indirinceye kadar da savunmaya devam edecektir.

Değerli milletvekilleri, dünyanın globalleştiği, tekniğin değiştiği ve katılımcı demokrasinin öne çıktığı 21 inci Asırda, halen, enflasyonun yükünü işçiye, çiftçiye, emekliye, esnafa yüklemek insafsızlık olur. Çünkü, hepinizin de bildiği gibi ülkemizde vergide ve Kurumlar Vergisinde bankalar birinci durumda, peki fabrikalara, sanayicilere, esnafa ne oldu dersiniz; yükselen yükü çekemez oldular. Onun için, fabrikalar kapandı, iflaslar oldu ve ekonomik kriz, telafisi imkânsız hale geldi. Neticede, ülkemizde büyüme eksi 6,4 oldu. İşte durum bu.

Sayın milletvekilleri, bu ülke hepimizin, bu ülkeyi baştan başa imar eden işçi de bizim, emekli de bizim. Öyleyse, bunların hakkını verelim. Bunlar, bizden, ailesini geçindirecek, çocuklarını okutacak insanca yaşama hakkı istemektedir. Gelin, bu insanlara bunu çok görmeyelim.

Değerli milletvekilleri, eğer sigorta ve Bağ-Kur primleri değişmezse, yani düşmezse, bu primleri kimse yatıramaz. Şubat ayında 43 milyon yatıran sanayici Erol Özöztürk, nisan ayında 74 milyon prim yatırmıştır. Hesap ortada, yanlışlık ortada. Eğer primler düşmezse, esnaf veya sanayici, yanına, çalıştıracak adam almayacak ve böylece, işsizler ordusu daha da büyüyecekti. Bu tasarı, ekonomi için de olumludur. Bu nedenle, müspet oy vereceğiz.

Değerli milletvekilleri, Sosyal Güvenlik Kanunu, Vergi Kanunu gibi, daha birkaç defa Meclise geleceğe benziyor. Gelin, elimize fırsat geçmiş, sağlık ve diğer haklar bakımından da değişiklik yapalım, bir daha gelmesin. Kayıtdışı çalışana, prim toplamaya dair ciddî bir tedbir yok, intibak yasası için hiçbir şey yok. Bakınız, dikkatinizi çekmek istiyorum, tasarıda, primler, 31.3.2001 tarihine kadar öngörülmüştür. Bu da gösteriyor ki, hedeflenen enflasyon tutmazsa, primleri yeniden artıracaksınız. Bu da, geçici çözümdür.

İşsizlik sigortası, hem işçiyi hem de işvereni huzursuz etmiştir. İşsizlik primini kaldıralım, sigorta kaynaklarından veya devletin imkânlarından yararlandıralım; kısacası, devlet karşılasın.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde, 22 yıllık bir kuruluşu olan 3 milyon emekli işçimiz vardır. Her işçinin, memurun sonu emeklidir. Böyle bir kuruluşu ve katılımcı demokrasiyi savunduğumuza göre, acaba, işçi emeklilerinin, Sosyal Sigortalar Kurumunun hem yönetim kurulundan ve hem de sağlık işletmesi yönetiminden dışlanmasının sebebi nedir? Sayın Bakandan, bunun cevaplandırılmasını istiyorum.

Değerli milletvekilleri, görüyorsunuz ki, bu tasarıdan 9 milyon sigortalı ve Bağ-Kurlu istifade edecektir. Çalışan işçi, prim yatıran Bağ-Kurlu ve esnaf çok sıkıntıdadır.

Sayın hükümet, enflasyonu düşürelim derken, milleti düşüreceksiniz! Esnafın, sigortalının, Bağ-Kurlunun, çiftçinin sesine kulak verin, millet çok sıkıntı içerisinde. Milleti patlatmadan, milletin hakkını verin.

Milletin lehine kanunlar çıkması dileğiyle, Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Efendim, gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok.

Şahıslar adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat?.. Yok.

Şahsı adına, Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız; buyurun efendim. (DSP sıralarından “yok” sesi)

Nasıl yok efendim?! Var. Allah, Allah... Birine “yok” dedik. Tahammül edeceksiniz efendim.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Değerli arkadaşlarım, burada, milletin sorunlarını konuşmak için varız. Canınız sıkılmasın. Eve nasıl olsa gideceksiniz.

BAŞKAN – Siz, Genel Kurula hitap edin; ben cevabı verdim Sayın Yılmazyıldız.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Sigortalar Kanunu ile Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sigortalar Kurumu Kanununda değişiklik yapan tasarının 1 inci maddesi hakkında kişisel söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Az önce konuşan hatipler bahsettiler; dediler ki “bu kanun, daha, üzerinden dokuz ay geçmeden değiştirilmek zorunda kaldı.” Eğer, bir şeyi, enine boyuna tartışmadan, böyle canımız sıkılıyor diye, alelacele geçirmeye kalkarsanız, daha böyle çok kanunlar, çok değişiklikler tartışırız. Ondan sonra da Meclis, işte bir yılda 200 tane kanun çıkarmış!.. Ama, 200 kanunun 100 tanesi değişiklik. Köklü olarak ne kanunu çıkarmış? Yani, burada mahallî idarelerle ilgili, belediyelerin durumlarını düzeltecek, köylerin durumlarını düzeltecek temel bir kanun mu çıkmış veya memurların durumunu düzeltecek, kamu sendikaları yasası mı çıkmış?

Yine, bakıyoruz, bu hükümet, nedense, sadece bu tasarıda değil, birçok kanunda, çiftçilerin... İşte görüyorsunuz. Burada, Üreticinin Sesi “tarımda gübre krizi” diyor.

Bir bakan, bir ayda 11 defa kararname değiştirmiş. Canı sıkıldıkça, aşağıdan tepki geldikçe, bir sürü bürokratik engeller koymuş. 1 kilo gübre satacağım diyen, gidecek ilçe tarım müdürlüğünden izin alacak. Ne o, komünist rejim mi geliyor bu ülkeye? Yani, şimdi, otomobil satan, il sanayi müdürlüklerinden izin mi alacak veya inşaat malzemesi satan, imar müdürlüklerinden izin mi alacak? Onun için, düşünülmeden, enine boyuna tartışılmadan eğer bir şeyler yaparsanız, işte bu eksiklikler, bu yanlışlıklar olur.

Bu kanun değişikliği olumludur, destekliyoruz; çünkü, bu maddeye göre, kanun yayımlanıncaya kadar kesilecek, daha doğrusu Bağ-Kurlulardan ve sigortalılardan alınan primler, ileride mahsup edilecektir. Bu yönüyle olumludur. Sadece düzeltilmesi gereken bu değil; yani, primler yüzde 25 ile sınırlansın, yüzde 60’dan düşürülsün. Peki, esnaf kredi faizleri niye yüzde 25’e indirilmiyor, tarım kredi faizleri niye yüzde 25’e indirilmiyor, madem hedef bu?..

Değerli arkadaşlarım, özellikle, bu hükümetin, birazcık daha tutarlı, birazcık daha olumlu politikalar izlemesini bekliyor bu millet; esnafıyla, çiftçisiyle, memuruyla.

Bakınız, hükümet, alacağına şahin. Çıkardığı kanunda, enflasyon hedefi yüzde 25 diyor; ama, peşin peşin, yüzde 60, Bağ-Kur primlerini, sigorta primlerini alıyor. Peki, ödeyeceği ayçiçek primleri, 5 sentler; yeni ayçiçekleri ekildi, iki ay oldu, neredeyse hasat olacak, üzerinden bir yıldan fazla geçmiş, niye hâlâ ödenmiyor?

Yine bakıyoruz, pamuk primleri. Üzerinden bir yıldan fazla zaman geçmiş, niye hâlâ ödenmiyor?

BAŞKAN – Efendim, madde üzerinde konuşun.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Madde üzerinde konuşuyorum Sayın Başkan. Hükümetin yaptığı her şey böyle tutarsız, düşünülmeden, tartışılmadan...

BAŞKAN – Sayın Yılmazyıldız, şimdi, ayçiçeği, pamukla ilgisi yok ki bunun.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – “Yahu, şimdi, eve gidip televizyon seyretmek varken, hanımla, dostlarla sohbet etmek varken, şimdi, bu konu mu konuşulacak? Fazla konuşmayın, çabuk kesin” anlayışıyla kanun çıkarsa böyle olur. Bu konuları tartışmamız lazım.

Ayvalık’tan Ticaret Odası Başkanı Ziya Şensal arıyor, Bandırma Kuş Cennetinden Adnan Çelikaslan arıyor “ne oluyor bizim primlerimiz, ne zaman ödenecek” diyorlar. Bunları ben buradan dile getireceğim.

Sayın Bakan “yüksek fiyat çiftçiyi kurtarmaz” diyor. Peki, yüksek Bağ - Kur primi mi çiftçiyi kurtarır?!. Yani, çiftçinin hakkını vermeyceksiniz; ondan sonra geleceksiniz, milletten, kepçeyle alacaksınız!

Değerli arkadaşlarım, bu millet, bu hükümetin uyguladığı bu politikalar altında bunalmıştır.

BEYHAN ASLAN (Denizli) – Pamuktan çiftçiye, çiftçiden şeye!.. Müdahale edin Sayın Başkanım.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Bu hükümeti, bu milleti daha fazla ezmeden, IMF’ye daha fazla teslim olmadan, bir an önce, milletin, üretenin hakkını da koruyan politikalar izlemeye davet ediyoruz.

Bu kanun tasarısını destekliyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Aslan, sonunda destekleyeceği için tahammül ettik.

Efendim, madde üzerinde 1 önerge vardır.

Önergeyi okutup, oylarınıza sunacağım efendim.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 427 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesiyle düzenlenen ek geçici 2 nci maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Saffet Arıkan Bedük Ömer İzgi Abdüllatif Şener

Ankara Konya Sıvas

Mehmet Emrehan Halıcı Murat Başesgioğlu Nihat Gökbulut

Konya Kastamonu Kırıkkale

“Ancak, Bakanlar Kurulu bu artışı 1.4.2001 ile 31.3.2002 dönemi için hedeflenen enflasyonu dikkate alarak yeniden belirlemeye yetkilidir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET HANİFİ TİRYAKİ (Gaziantep) – Sayın Başkan, takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükümet?..

DEVLET BAKANI EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Efendim, Komisyonun takdire bıraktığı, hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. — 2.9.1971 tarihli ve 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun geçici 12 nci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra 50 nci maddeye göre belirlenmesi gereken gelir basamaklarının hesaplanmasında yukarıdaki fıkra gereğince uygulanan gelir basamakları 1.4.2000 ile 31.3.2001 tarihleri arasında geçerli olmak üzere % 25 artırılarak uygulanır.”

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın Mehmet Batuk...

BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler konuşacak Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MAHFUZ GÜLER (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 427 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesi üzerinde görüşlerimi ve Partimin görüşlerini arz etmek için huzurlarınızda bulunuyorum.

2 nci madde, 2.9.1971 tarihli ve 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun geçici 12 nci maddesinin ikinci fıkrasında bir değişiklik yapmaktadır. Bu değişiklik de, şu anda yüzde 60.35 olan oranı yüzde 25’e düşürmektedir. Bu, Bağ-Kur çalışanlarını ilgilendiren bir maddedir. Esasen, şu saate kadar, Türkiye’de bunun çok büyük sıkıntısı yaşanmıştır. Bütün esnafımız, bu primleri ödeyemeyecek duruma gelmiştir.

Bağ-Kur çalışanlarının primlerini yüzde 60.35’ten yüzde 25’e indirilmesini öngören bu tasarıya, biz, Fazilet Partisi olarak destek veriyoruz. 1 inci basamaktaki bir Bağ-Kurlunun ödemek zorunda olduğu miktar 43 610 451 lirayken, bu değişiklikle, 33 994 179 liraya düşmektedir. Yine, ortalarda, yani, 12 nci basamakta prim ödeyen bir esnaf, bir Bağ-Kurlu sigortalı, 63 984 510 lira ödemekteyken, bu değişiklikle 49 875 679 liraya düşmektedir. En yüksek basamak olan 24 üncü basamaktaki bir Bağ-Kur sigortalısı, yine, bu haliyle 167 111 573 lira ödemekteyken, bu değişiklikle, bu miktar 130 262 825 liraya düşmektedir.

Bu vesileyle, biz, Fazilet Partisi Grubu olarak, bu yasa tasarısına olumlu bakıyoruz. Gerçekten de, işçimizi, esnafımızı, Bağ-Kurlumuzu iki üç aydır büyük bir sıkıntı içerisinde bırakmıştır. Esasen, bu değişiklik, 4447 sayılı Yasa gereği olarak getirilen bir zorunluluktur. Bilindiği gibi, bu yasaya göre, her nisan ayında, bir önceki yılın enflasyon oranına göre bu düzenleme yapılmaktadır; 1.4.2000 ile 31.3.2001 tarihleri arasındaki bir süreyi kapsamaktadır.

Yalnız, burada, çok büyük bir sıkıntıyı da dile getirmek istiyorum. Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; diyelim ki, 2000 yılı enflasyon oranı, hükümetin belirlediği, istediği yüzde 25 oranında değil de, yüzde 40 veya 45 veya 50 oranında gerçekleşirse, seneye bu vakit, yine aynı şekilde bu kanunu değiştirmek için bir araya gelmek zorunda kalacağız. Onun için, şimdiden tedbirini almamız gerekiyor. Yani, bir önceki yılın enflasyon oranını, şimdiden yüzde 25 oranında tutturamadığımıza göre, bundan sonraki yılların enflasyon oranını da şimdiden belirlememiz son derece afakî olur. Bu nedenle, bu konuya dikkatlerinizi çekmek istiyorum.

Tekrar ediyorum; biz, Fazilet Partisi Grubu olarak, bu yasanın, bir an önce çıkmasından yanayız. Bu şekliyle bile, bizim söylediklerimizin tümü gerçekleşmiştir. Geçen yıl bu zaman -bir yıl bile dolmadı- bu yasa çıkmıştı, bugüne kadar ikinci defadır değişiyor. Şu anda, yine, Sağlık Komisyonundan gelen değişikliklerle birlikte, 11-12 maddesinde değişiklik önerilmektedir. Bu nedenle, zararın neresinden dönülürse kârdır hesabıyla, biz, esnafımızı, çalışanımızı rahatlatacak bu tasarıya olumlu olarak bakıyoruz ve Fazilet Partisi Grubu olarak destekliyoruz.

Bu vesileyle, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum efendim. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Güler.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Batman Milletvekili Sayın Burhan İsen; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA BURHAN İSEN (Batman) – Sayın Başkan, değerli millletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına, sizleri saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz 427 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. 2.9.1971 tarih ve 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun geçici 12 nci maddesinin ikinci fıkrasının değiştirilmesi teklif edilmektedir. Bu maddenin değişiklik gerekçesi göz önüne alınırsa, hükümet, çıkarmış olduğu sosyal güvenlik yasalarının ne kadar güvensizlik arz ettiğinin farkına vararak, kamuoyu ve muhalefetten özür dilemeyi, bu yasaların değişikliğiyle belgelemiştir.

Evet, sekiz ay önce doğru dediği ve şimdi yanlıştır dediği bu değişiklikle, hükümetin, ne kadar acemice, dayatmacı bir zihniyetle hareket ettiğini gösterip göstermediğini, siz, makul ve ölçülü düşünen değerli milletvekillerimizin anlayışına havale ediyorum.

Sekiz ay önce, SSK batıyor, sosyal güvenlik SOS veriyor diye medyatik şovlarla kamuoyunu meşgul eden hükümet, bugün, Bağ-Kur ve SSK’lıdan fazla prim alınıyor diye kanunu değiştiriyor. Sekiz ay önce bunun yanlış olduğunu söyledik ve bugün, dediklerimiz doğrulandı. Bugün de, yapılan hesabın doğru olmadığını iddia ediyoruz.

Bakın, Bağ-Kurlu, 1 inci basamaktan emekli olmak için 80 milyon küsur ödeyecek. 24 üncü basamaktan emekli olacak bir Bağ-Kurlu ise, 372 milyon küsuru ödeyecektir diye, bugün, burada, karar vermemiz beklenmektedir.

Soruyorum: Herkes, yakını bulunan bir Bağ-Kur esnafına sorsun; bırakın 80 milyonu, acaba 50 milyon ödeyebilecekler mi?

Bu kadar yüksek primlerin amacı, kamu sosyal güvenliğini fonksiyonsuz hale getirerek özel emeklilik programlarını teşvik etmektir. Bu da “parası olan, sosyal güvenlikten yararlanır; yoksa, yararlanamaz” sorununu doğurur ki, devletin, vatandaş nezdinde, kurum ve kuruluşlarıyla işlevsizliği anlamına gelir. Bu da “herkes kendi sosyal güvenliğini sağlar” anlayışını akla getirir.

Öte yandan, bu primler, işvereni ve Bağ-Kurluyu çalışma hayatında sigortasızlığa; yani, kayıtdışı ekonomiye itmektedir. Hani, bu çözüm önerileri kayıtdışı istihdamı önleyecekti!.. Hani, geçen yıl, tam sekiz ay önce, bu yasa tasarısı çağdaş ve Avrupa standartlarındaydı!.. Korkarım, Emek platformu ve muhalefetin kaynağını anlamayan bu yasa değişikliği, pek kısa zamanda yeniden değişiklik tasarısına dönüşür.

Primleri ödeyecek olan Bağ-Kurlu ve işverenin ödeyebileceği makul rakamları kararlaştırmak gerekiyor. Hele, ekonomideki eksi 5 seviyesindeki büyüme ve yüzde 2,5 da nüfus ilave edilirse, bu rakam 7,5 olur ki, bunun anlamı istikrarsızlıktır. Yatırımsız bir ekonominin sonucunu düşünmek bile bana dehşet veriyor. Böyle bir ekonomik kriz döneminde, bu kadar yüksek primleri tahsil etmek mümkün görünmemektedir.

Şimdi soruyorum: Acaba, bu sosyal güvensizlik yasalarının uygulandığı şu sekiz aylık sürede, SSK ve öncelikle Bağ-Kur primlerinin tahsilatı hız mı kazandı? Yoksa, ödeme aczine giren Bağ-Kurlu, icra karşısında kıvranıyor mu? Ya, bu sürede işyerini devredip de bugünkü primleri ödemeyen Bağ-Kurlunun durumunu nasıl izah edeceğim, kelime bulamıyorum...

İşte, bu yasa tasarısı, sigortalı ve işvereni mağdur etmiştir ve etmeye de devam edecektir. Yaşanılanı bir defa daha yaşamak istemiyoruz. Güvenlik istiyoruz; güvenlik de, ancak güvenlikten sorumlu olan sigortalı ve işveren kesimlerinin uzlaşmasıyla mümkündür.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İsen.

Gruplar adına, başka söz isteyen?..

Şahsı adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat, buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Bu tasarının 2 nci maddesinde yapılan nedir, çok kısaca anlatayım: 30 000 kadar sakat ve malulen emekli olan var; onların primleri biraz artacaktı, onlar azaltılıyor, 30 000 kişinin primleri azaltılıyor. Yani, bu tasarıyla, siz, SSK’lıların ödeyecekleri primleri azaltıyorsunuz ya, 2 nci maddeyle de, nisan ayından beri, malulen emekli olan, sakat kalan, Türkiye’de 30 000 kadar sakat vardır, onlara bir fazla maaş ödeyecektiniz, onu da geri alıyorsunuz; yani, mutlaka bir şey alacaksınız, herkese bir şey vermeniz mümkün değil.

Sayın Bakanım, burada, esas benim söyleyeceğim konu şu: “Prime esas kazanç, günlük 5 milyon, aylık 150 milyondan aşağı olamaz” diyorsunuz. Bu, ne demektir; Türkiye’de brüt 150 milyondan aşağı maaş olamayacak demektir. Peki, brüt 150 milyondan aşağı maaş olamayacağını kabul ediyorsanız, asgarî ücret niye 109 800 000 lira? Demek, siz bile, bir insandan vergiyi alırken, para alırken diyorsunuz ki “brüt bile olsa 109 milyon lira ücret olmaz kardeşim, git başımdan. Ben, senden, 150 milyondan aşağı paradan vergi almam.” 150 milyondan aşağı tabanı kabul etmiyorsunuz da, neden brüt olarak asgarî ücreti hâlâ 109 800 000’de tutuyorsunuz, bize bunun hesabını vermeniz gerekir; bakın burada yanlışınız var.

İkincisi, çok net olarak söyleyeceğim bir konu var, o da şu: Siz, burada, vergileri yüzde 140 artırdınız. Bugünlerde sizi yabancı kuruluşlar müthiş methediyorlar, diyorlar ki “Türk tarihinde, dünya tarihinde böyle bir parti gelmemiştir, hükümet gelmemiştir.” İşçiden, memurdan almakta, sizin üzerinize yok, enflasyon yüzde 60’sa yüzde 140 vergi alıyorsunuz. Yine “siz, bu dönemde, sigorta primlerinde yüzde 71 artış yaptınız” dedim. Ben bunu söyledikten sonra, Sayın Bakan geldi, kürsüye çıktı, bana herhalde cevap vermek istedi, şuradan MHP’li arkadaşlar da “dinle, dinle; sana Bakan Bey cevap verecek” dediler. Orada, Sayın Bakanım, yanlışlık yaptınız; yani, onu da bir düzeltelim, şu tutanaklara yanlış geçti. Prim tutarlarındaki artışları ben yüzde 71 dedim, siz, orada prim miktarlarını tek tek söylerken yüzde 53’lerde dediniz, onlar yanlış oldu, onları tutanaklarda düzeltmek lazım. Şimdi, yerini bulabilsem de, ben size gösterseydim onu...

Bakın, Sayın Bakanım, yanlış oluyor da onun için söylüyorum; tutanaklara geçti de onun için söylüyorum: Sizin son altı ayda almış olduğunuz primlerde artış oranlarınızı ben yüzde 71 dedim, siz “hayır, yüzde 71 değil” dediniz, bu artışları tek tek okudunuz. Bunu, ben, size tekrardan söyleyeyim. Tutanaklar da bende var. Şuradan okuyayım, düzeltelim, Sayın Bakanım cevap versin. Tutanaklardan okuyorum, dikkat edin: Mukayeseyle “1999-2000 yılları arasında aylık prim tahsilatı ve artış oranlarına bakacak olursak, 1999 Ocak ayında 125 trilyon Türk Lirasıyken, 2000 yılı ocak ayında 234 trilyon Türk Lirası olmuştur -doğru bu artış- artış oranı yüzde 53’tür” dediniz; bu artış oranı yüzde 53 değil, yüzde 87,2’dir. Tutanaklarda düzeltilsin, yanlış oldu; sonra, yarın, bir okuyan demesin ki, bunlar yanlış yapıldı. Devam ettiniz “1999 Şubat ayında 151 trilyon lira gelirken, 2000 yılının şubat ayında 240 trilyon lira hâsılat elde edilmiş; artış oranı yüzde 62’dir” dediniz; hayır, yüzde 58,9’dur. “1999 yılının mart ayında 169 trilyon Türk Lirasıyken, 2000 yılının mart ayında 283 trilyon lira olmuştur; artış oranı yüzde 59” diyorsunuz; hayır, yüzde 66,5’tir. “1999 yılının nisan ayında 174 trilyon Türk Lirasıyken, 2000 yılının nisan ayında 304 trilyon Türk Lirası olmuştur; artış oranı yüzde 57’dir” diyorsunuz; hayır, yüzde 74,7’dir. “1999 yılının mayıs ayında 178 trilyon lirayken, 2000 yılının mayıs ayında 308 trilyon Türk Lirası artış meydana gelmiş; artış oranı yüzde 57’dir” diyorsunuz; hayır, yüzde 73’tür.

BAŞKAN – Sayın Polat, toparlayın; süreniz bitiyor efendim.

ASLAN POLAT (Devamla) – Bunlar tutanaklarda düzeltilsin diye söylüyorum. Zaten, sizin hükümetin Allahı var, halktan para almada üzerinize yok. Öyle, siz, yüzde 50 falan para almazsınız, en az aldığınız yüzde 70’tir, yüzde 80’dir, yüzde 140’tır; fakat, halka ne veriyorsunuz, bir gün de, gelip burada bunu söyleyin, halka verdiğiniz ücreti bir söyleyin; o zaman, biz “siz de bir iş yaptınız” diyelim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Polat.

Şimdi söz sırası, Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız’da; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Görüşülmekte olan tasarının 2 nci maddesi üzerinde kişisel söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, süre 5’er dakika olunca, demek istediklerimizin hepsini söyleyemediğimiz için, yeniden kişisel söz alma ihtiyacı hâsıl oldu.

Burada şunu söylemek istiyorum: Çiftçimiz ürün sattığı zaman, Bağ-Kura yüzde 5 prim kesilir. Sağlık karnesi almak istediği zaman derler ki, “Primlerinizi yatırdınız mı?” Belki 100 milyonlarca lira prim kesilmiştir; ancak, Bağ-Kurda yeterli eleman ve bilgisayar altyapısı olmadığı için, belki beş-altı yıldır, hatta on yıldır kesilen bu primler hesaplarına aktarılmaz. Daha sonra derler ki: “Biz size bu kâğıtlar üzerinden iade ederiz.” Düşük faiz çalışır; ancak, zamanında ödeyemedikleri primler için ise, yüksek faiz işler.

Ben, bu hükümetten, hazır bu kanun tasarısı görüşülürken Bağ-kur il müdürlüklerindeki ziraat servislerinde, tarım kesiminden kesilen bu primlerin hesabına aktarılacak şekilde gerekli eleman ve gerekli teknik donanımın sağlanmasını özellikle rica ediyorum.

Şimdi, yine Bağ-Kurlularla ilgili çıkarılmak istenen bir yasa var. Bazı esnaf odaları genel başkanlarından bana fakslar geldi. Bu hükümet, güya bu kadar tepkiler sonucunda, sanayicilerin, esnafın, sigortalının tepkisi sonucunda yüzde 60 olan primleri yüzde 25’e indiriyor; ama, yeni çıkarmak istediği yasada, her ilave sağlık karnesi için Bağ-Kurlulara diyor ki: “Ayda en az 10 milyon lira ödeyeceksin.” Yani, iki çocuğu, bir eşi ve annesi için, dört kişi için ilave sağlık karnesi çıkarırsan, her ay 40 milyon lira ödeyeceksin. Yani, bu hükümet, bu parayı almayı kafaya koymuş. Burada indiriyor ama, yine, eğer tepki görmezse... Esnaf odaları, neyse ki, biraz uyanık davranıyor, bizi enforme ediyorlar, bilgilendiriyorlar.

Ben, özellikle, az önceki konuşmamda söyledim; hükümetten özellikle rica ediyorum. Bu milletin ensesinde pişirdiğiniz boza yeter. Bir gün sandık geldiğinde, bu millet de sizin ensenizde boza pişirir. Millete bu kadar yüklenmeye hakkınız yok; milletin veremeyeceğini talep etmeye hakkınız yok. Eğer ödeyemezse ne oluyor?..

Daha geçen gün Bağ-Kurlu bir vatandaş dedi ki :”Primlerimi ödeyemiyorum, hastalandım, ama, 1 milyar para tutuyor; bir işadamı gelmiş “ben, bunun 500 milyonunu ödeyeceğim; sen de himmet et, tıp fakültesi biraz indirim yapsın” demiş. Biz de devreye girdik; yarısını affettirdik, yarısını da işadamı... Vatandaş bunu yapıyor artık. Yani, ödeyemez duruma geldiği zaman, bir şey alamazsınız; gelin, bunu ödenebilecek hale, ödenebilecek seviyeye getirelim. Tamam, bu kanun 245 trilyon lira SSK’da, 130 trilyon lira da Bağ-Kurda açığa neden olabilir; ama, bu parayı, verilebilecek, toplanabilecek yerlerden, kayıtdışı ekonomiyi kayıt içine alarak veya üretimi artırarak, almanın yollarını bulalım. Onun için, burada, güya indiriyor gibi davranıp, daha sonra başka bir kanunla da bunun birkaç katını almaya çalışmak, insafsızlıktır, haksızlıktır, adaletsizliktir; birgün, millet, bunun hesabını sizden sorar.

Değerli arkadaşlarım, son olarak şunu söylemek istiyorum: Hükümet, yine, bakın, bu kanunu -yine, yarın son gün, primler kesilecek, bu paralar cebe inecek- nedense, âdeta, ayak sürüyerek çıkarıyor. Hani kolayını bulsa, bu kadar büyük tepki olmasa, çıkarmayacak; muhalefet, bu konuları bu kadar gündeme getirmese, asla çıkarmayacak.

Yine, bakıyoruz, Adana’da, artık, hasat başlamış. Bırakın muhalefet milletvekillerini, geçen hafta, Adana DSP Milletvekili İsmet Vursavuş konuşuyor, diyor ki “buğday tabanfiyatlarını açıklayın; en az 140 000 lira olsun.” Teşekkür ediyorum; ama, gelin görün ki, az önce gösterdim, Sayın Tarım Bakanı “buğdaya yüksek fiyatla çiftçiye destek olmaz” diyor. Yani, söz vermiş, imza atmış “100 000 liradan 1 kuruş fazla vermem” diyor. İşte, bu, çifçiyi iflasa götürür, sıkıntıya götürür. Onun için, buğday tabanfiyatlarının acilen açıklanması lazım ve en az Ziraat Odalarının belirttiği 158 000 lira maliyet dikkate alınarak, bir fiyat açıklanması lazım.

Hepinize saygılar sunarım.

Teşekkür ederim. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Efendim, ayrıca ilave edeyim; bu kanun 1.4.2000’den itibaren geçerli; bu gece de çıksa, yarın da çıksa 1.4’ten... Arz ederim.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Başkan, doğru; ama, paralar alınıyor; vatandaş, bu parayı borçla ödüyor; para, kimin cebinde var?!....

BAŞKAN – Efendim, 1.4’ten itibaren geçerli.

Efendim, madde üzerinde bir önerge vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 427 sıra sayılı Kanun Tasarısının 2 nci maddesi ile değiştirilen 1479 sayılı Kanunun geçici 12 nci maddesinin ikinci fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ederiz.

Saffet Arıkan Bedük Ömer İzgi Murat Başesgioğlu

Ankara Konya Kastamonu

Abdüllatif Şener Oğuz Tezmen Nihat Gökbulut

Sıvas Bursa Kırıkkale

“Ancak, Bakanlar Kurulu bu artışı 1.4.2001 ile 31.3.2002 dönemi için hedeflenen enflasyonu dikkate alarak yeniden belirlemeye yetkilidir.”

BAŞKAN– Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET HANİFİ TİRYAKİ (Gaziantep) – Sayın Başkan, katılıyoruz; ancak, çoğunluğumuz olmadığı için takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükümet önergeye katılıyor mu?

DEVLET BAKANI EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN –  Efendim, Komisyonun takdire bıraktığı, hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda değişik şekliyle oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum :

MADDE 3. — 25.8.1999 tarihli ve 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanununun 46 ncı maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 3 üncü maddesinde sigortalı sayılmayanlar, sosyal güvenlik kuruluşlarından yaşlılık aylığı alıp da sosyal güvenlik destek primi ödeyerek ya da ödemeksizin çalışanlar ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu, 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanunu, 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanunu, 2802 sayılı Hâkim ve Savcılar Kanunu, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu, 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu, 233 ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameler ile 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi kurum ve kuruluşlarının teşkilât kanunlarındaki hükümlerine göre sözleşmeli personel statüsünde çalışanlar ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre geçici personel statüsünde çalıştırılanlar bu Kanun kapsamına dahil değildir.”

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Zeki Okudan; buyurun efendim.

FP GRUBU ADINA MEHMET ZEKİ OKUDAN (Antalya) – Sayın Başkanım, kıymetli milletvekili arkadaşlarım; söz konusu kanun tasarısının 3 üncü maddesinde bir değişiklik yapılmakta; önceki halini bir gözden geçirelim.

“506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 3 üncü maddesinde sigortalı sayılmayanlar ile sosyal güvenlik kuruluşlarından yaşlılık aylığı alıp da sosyal güvenlik destek primi ödeyerek ya da ödemeksizin çalışanlar -yani, hem çalışacak hem de sigortalı sayılmayacak olanlar- bu Kanun kapsamına dahil değildir” önceki hali bu.

Buna ilave olarak, şimdi, yeni gelen değişiklikte “657 sayılı Devlet Memurları Kanunu -evet, zaten buna ihtiyaç yok- 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu, 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanunu, 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanunu, 2802 sayılı Hâkim ve Savcılar Kanunu, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu, 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu, 233 ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameler ile 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi kurum ve kuruluşlarının teşkilât kanunlarındaki hükümlerine göre sözleşmeli personel statüsünde çalışanlar...” Şimdi, buraya kadar olanları anladım; ancak, bu 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi sözleşmeli personelin, bu işsizlik sigortası kapsamından çıkarılmasını anlayabilmiş değilim.

Bir de, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre geçici personel statüsünde çalıştırılanlar, yine, bu kanun kapsamından çıkarılıyor. Hem geçici personel olarak çalışıyor hem de, siz, geçici personeli, işsizlik sigortası kapsamından uzaklaştırıyorsunuz; bunu anlamak mümkün değil. Yani, ne olurdu, bunlara da verilseydi?!

Şimdi, efendim, bu kanunun esas çıkış gerekçesi, tabiî ki, yüzde 60’lık Sosyal Sigortalar priminin azaltılmasına yönelik, yani, yüzde 25’e indirilmesine yönelik bir kanuna ilave olarak eklenmiş bir madde. Geçmiş dönemde bana gelen fakslara göre bir soru önergesi tertip etmiştim ve söylediğim şey şuydu: Enflasyon hedefi yüzde 25 olarak belirlendiği halde, Bağ-Kur primlerinin neden yüzde 65 olarak düzenlendiği anlaşılamamıştır demiştik. Şimdi, burada anlaşılıyor ki, Sosyal Sigortaların, bir gelirden mahrumiyeti söz konusu ve bu kanun, tekrar, Mecliste görüşülmek üzere getirildiği zaman, baskıda yoktu. Bizim arkadaşlardan birisine, bu kanun baskıda yok dedim; arkadaşın bana verdiği cevap “baskıda yok; ama, baskında var!” Yani, o kanun, baskın olarak değiştiriliyor. Şimdi de, bugün, tamam, gündemin ilk sırasındaydı, daha önce görüşülmeye başlanmıştı; ancak, bugün görüşüleceği belli değildi; arkadaşlardan bir kısmı hâlâ yok ve kanunu görüşüyoruz.

Bir diğeri, bakanlıkları hep görüyoruz, yapılan hatalar var. Peki, bu kanun hatasız da, bugün niye değiştiriliyor? 1 Haziranda uygulanmaya başlayacak olan işsizlik sigortasıyla ilgili kanunu, daha uygulanmaya başlamadan değiştirmek zorunda kalmışız! Neden; yani, daha uygulamadan, bir kanunu değiştirmek zorunda kalıyoruz; hatalardan dolayı. Hata nerede yapılıyor arkadaşlar, bunu düşünmemiz lazım; çünkü, Türkiye’nin ve bizlerin, iktidarda kim olursa olsun, kaybedecek vaktimiz yok. Bunu, bu şekilde düşünerek... Bakanlar diyorlar ki, biz, kanun hazırlayalım ve bürokratlar, kanunu, hakikaten hazırlayıp getiriyorlar. Burada, biz, ilkönce, komisyonlarda bunu görüşüyoruz. Eğer, komisyonlarda yeteri kadar tartışıp, yeteri kadar konuşmazsak ve şurada konuşulanları dikkate almazsak, daha yüzlerce kere hata yaparız ve bunun da vebalinden kimse kurtulamaz. O yüzden, komisyon başkanlarına, kanunların hazırlanışında ve sunuş biçiminde çok ciddî iş düşmektedir.

Allah’tan, Avrupa Birliğine girmek için müracaat etmişiz ve onlar da, bizi birtakım şeylerle test ediyorlar da, şu işsizlik sigortasıyla ilgili kanun da diğer kanunlar gibi gündeme alındı; bunun çok faydası oldu.

Önümüzdeki sene enflasyonla ilgili rakamlar tabiî ki daha farklı olacak, biz, kanunu, yüzde 25 olarak ve bir yıllığına değiştirdik. Sigorta primleri için hükümet, bunu, tekrar Meclise mi getirecek? Sonra, niye Meclise getirsin? Meclise getirmeden, Bakanlar Kurulunda oturup, gelen rakamlara göre primleri ayarlama yapmak varken, bunu, niye Meclise getirip de, Meclisi saatlerce meşgul etsin? Halbuki, bu yetki Bakanlar Kuruluna bırakılsaydı, hem Meclis meşgul edilmemiş olurdu hem de hata yapılmamış olurdu. Ancak, görüyoruz ki, bu, Meclise getirilmiş, kanunlaşmış, seneye yapılacak değişiklik yine Meclisten geçecek.

Arkadaşlar, bunları, iyi düşünüp iyi karar verip iyi uygulamak zorundayız. Muhalefetin sesine kulak verin, başarılı olursunuz. Biz de başarıya ortak olmak istiyoruz; başarısızlığı tenkit etmek hoşumuza gitmiyor.

Saygılarımı sunuyorum; sağ olun, var olun. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Okudan.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Dönen; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugün, gecenin bu saatinde fazla mesai yaparak çıkarmaya çalıştığımız yasa, esasen, enflasyonun yüzde 25 olmasına yönelik; yani, gerçekleşmeye yönelik, gerçekleşmesini umut ettiğimiz enflasyona yönelik primlerin yeniden düzenlenmesini sağlayan bir yasa tasarısıdır. Peki, enflasyon yüzde 25 olmazsa ne olur; işte, hükümetin getirdiği bu tasarıda, burada, arkadaşlarımızın verdiği önergelerle hükümete yetki verilerek, enflasyon, eğer, yüzde 25 oranında gerçekleşmezse, gerçekleşen enflasyon oranında bu primler yeniden düzenlenecek. O zaman, enflasyon yüzde 25 olmayacağına göre, burada bu görüştüğümüz yasa tasarısı, gerçekten, bence çok büyük bir öneme sahip değil.

Değerli arkadaşlarım, ilk bakışta, esnafımız için, sigortalımız için, işverenlerimiz için çok önemli bir yasa tasarısı gibi gözüküyor; ama, bu yasa tasarısıyla, Sayın Çalışma Bakanımızın burada söylediği gibi, hakikaten, çok önemli sıkıntıları olan Sosyal Sigortalar Kurumuna 400 trilyonun üzerinde bir yük getiriliyor. Sonuçta, bu yük, herhalde, bütçeden karşılanacak. Bütçeden karşılanacak bu yük de, yine, bizim vergi veren esnafımızın, serbest ticaret erbabımızın ve çalışanlarımızın üzerine yüklenecek. Onun için, enflasyonu düşürmeden böyle bir yasayı çıkarmanın, belki de psikolojik olarak enflasyonu etkilemeye yönelik olduğu ve onun dışında çok önemli bir yarar sağlamayacağı kanısındayım.

3 üncü maddede, işsizlik sigortasıyla ilgili, 25.8.1999 tarihinde çıkardığımız İşsizlik Sigortası Yasasının; yani, burada, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasasına ekleyerek işsizlik sigortasını kurduğumuz yasanın 3 üncü maddesindeki sigortalı sayılmayla ilgili bir değişiklik yapılmaktadır.

25.8.1999 tarihinde çıkardığımız yasayla, bu Mecliste, yine, geceyarılarına kadar çalışarak çıkardığımız yasayla, birçok kurumumuzda çalışan, sözleşmeli olarak çalışan insanlar da, çalışanlar da, işsizlik sigortası kapsamı içindeydi; ancak, bugün gelen bu tasarının 3 üncü maddesiyle, sigortalı çalışanlar, artık, işsizlik sigortası kapsamı dışına çıkarılıyor.

Bu tasarıya iyi baktığımızda, bu tasarının hükümetten gelen şekline baktığımızda, aslında, 3 üncü madde hükümetten gelen şeklinde yok; 3 üncü madde, Maliyenin talebi doğrultusunda komisyonda eklenen bir madde. Bu maddeye göre, devlette sözleşmeli olarak çalışanlar nasıl olsa güvence altındalar; güvence altında oldukları için de, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin Personel Yasasında, YÖK Personel Yasasında, 657 sayılı Devlet Memurları Yasasında belirtilen sözleşmeli personel statüsüne göre çalışan tüm personel, artık, bu kapsam dışına çıkarılıyor.

Sözleşmeli personel yasasının çıktığı dönemlere baktığımızda, aslında, bu yasanın çok özel personel için çıkarılmış olduğunu görüyoruz; ama, biz onu sulandırdık; artık, odacıları bile sözleşmeli alır hale geldik! Birçok kurumumuzda çalışan sözleşmeli personelimizin ciddî anlamda işgüvencesi yoktur; sözleşmesi feshedildiği zaman, 657 sayılı Devlet Memurları Personel Yasasında olduğu gibi, artık, bir iş güvenceleri yoktur; sözleşmeleri feshedildiği zaman, işsiz kalırlar. O zaman, hükümetin ilk hazırladığı tasarı bence daha doğru, daha mantıklıydı, bunları da bu kapsam içerisine almak doğruydu. Yani, bence, Çalışma Bakanlığımızın getirdiği ilk tasarı daha doğruydu. Tabiî ki, Maliye, haklı olarak bütçe dengelerini gözeterek... Burada, işsizlik sigortasının yüzde 2’si çalışanlardan, kesiliyor, yüzde 3’ü de işverenden kesiliyor. İşverenden kesilen bu yüzde 3’ler, kamuda çalışanları ilgilendiren yüzde 3’lük bölümü, elbette ki bütçeyi de yakından ilgilendirmekte. İşte, bütçe dengesini koruyabilmek için, bu madde -3 üncü madde- tasarıya komisyonda eklenerek getirilmiş.

Bizim söylemek istediğimiz şudur; bu yasalar, çok önemli yasalar; toplum yaşamında çok önemli etkileri olan yasalar. İşsizlik sigortası yeni bir kurum olarak bizim yaşamımıza, sosyal yaşamımıza giriyor. Sosyal yaşamımıza yeni giren bu yasayı ölü doğurmamalıyız. Ölü doğurmadan, gerçekten, dünya konjonktüründeki, dünyanın diğer uygar ülkelerinde uygulanan biçimiyle kendi ülke insanlarımıza uygulamak durumundayız.

Çalışma Bakanlığımız, bundan sekiz ay önce, özellikle bir yasa çıkarıyor, işsizlik sigortasının kapsamını genişletiyor. Bence, çok doğru bir mantığa dayalı olarak bu yasayı çıkarıyor; ama, geliyoruz, beş altı ay sonra, burada, bu yasayı yeniden değiştiriyoruz; yani, İşsizlik Sigortası Yasasını yeniden değiştiriyoruz.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, burada, geceyarılarına kadar emek sarf ederek iktidarıyla muhalefetiyle, uzlaşarak, bazen uzlaşmayarak, mesai sarf ederek çıkardığımız yasaları enine boyuna iyice tartışmak durumundayız. Hükümet gelip, bu 3 üncü maddeyi bize izah etmek durumunda. Demeli ki “biz, bundan sekiz ay önce İşsizlik Sigortası Yasasını çıkarırken, 3 üncü maddede, kimlerin sigortalı sayılacağını yanlış düzenlemişiz; hükümet olarak, o zaman bunu yanlış düzenlemişiz; şimdi, bu yanlıştan geri dönüyoruz demeli ve bunun sebeplerini de bize anlatmalıdır veya bugünkü haliyle 506 sayılı Yasanın 3 üncü maddesini neden değiştirdiklerini ve bunu değiştirerek bütçeye ne kadar katkı sağladıklarını bizlere anlatmak durumunda; biz, ikna olmak durumundayız. Eğer, bizi ikna edemezlerse, bunları anlatmazlarsa, biz de, gerçekten, yarın, milletimize bunu anlatmakta güçlük çekeriz. Bize sormazlar mı “siz, milletvekilisiniz kardeşim, bu yasaları çıkarıyorsunuz; ama yazboz tahtası gibi, her üç ayda, beş ayda yeniden değiştiriyorsunuz” diye. Biz, sizin bu kadar mesai yapmanızı anlıyoruz, hızlı, süratli çalışmanızı anlıyoruz; ama, yaptığınızı yeniden bozuyorsunuz, yeniden yapıyorsunuz; neden yeniden bozup, neden yeniden yapıyorsunuz?” Bizim, bunları bilmek zorunluluğumuz var ve millete anlatmak zorunluluğumuz var. Sonuçta, biz, burada, millet adına yasa yapıyoruz ve burada, o milletin zor şartlarda yaptığı tasarruflarını kullanarak mesai yapıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, onun için, bu 3 üncü madde, bence, çok önemli bir madde; bunu, burada, hükümetimizin bize açıklaması gerekir. Neden 506 sayılı Yasanın 3 üncü maddesini; yani, sigortalılık kapsamı içerisinde kimlerin sigortalı olabileceği...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayacağınızı ümit ediyorum.

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Sayın Başkan, bitiriyorum.

...neden bu maddeyi değiştirdiklerini bize anlatmak durumundadırlar.

Değerli arkadaşlarım, yine de, bu yasa tasarısının çıkmasını, milletimize ve ülkemize hayırlı olmasını diliyorum; inşallah hayırlı olur.

Sayın Başkan, size de, zamanla ilgili göstermiş olduğunuz müsamahadan dolayı teşekkür ediyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Estağfurullah Sayın Dönen, teşekkür ederim.

Şahsın adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat?..

ASLAN POLAT (Erzurum) – Konuşmayacağım.

BAŞKAN – Konuşmayacaklar.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hayır efendim, sırayla...

Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan...

Siz de konuşacak mısınız efendim?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tabiî, yani, talep ettiğimize göre herhalde konuşacağız!

BAŞKAN – Hayhay efendim; hayır sordum, kızmayın.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Kızmıyorum; ama, Meclisi biraz ciddî yönetelim.

BAŞKAN – Vallahi, herkesin ciddîyeti kendine göre...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ayna gibi ortada, görünüyor.

BAŞKAN – İşte, bizim ciddîyetimiz de bu kadar Sayın Genç.

Buyurun efendim.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 427 sıra sayılı sosyal güvenlik kurumlarıyla ilgili kanunlarda değişiklik yapan tasarının 3 üncü maddesinde, şahsım adına söz almış bulunmaktayım.

Bu madde, 1999 Ağustos ayında çıkarılan 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanununun 46 ncı maddesinin üçüncü fıkrasını değiştirmektedir. Bu, halen meri olan 4447’nin 46 ncı maddesinin üçüncü fıkrasında işsizlik sigortasına tabi olmayacaklar sayılmakta ve şu ifade yer almaktadır: “506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 3 üncü maddesinde sigortalı sayılmayanlar, sosyal güvenlik kuruluşlarından yaşlılık aylığı alıp da sosyal güvenlik destek primi ödeyerek ya da ödemeksizin çalışanlar...” Şimdi, burada, bu maddeyle, üçüncü fıkra değiştirilmekte, 46 ncı maddenin üçüncü fıkrasının arkasına, birçok çalışan ilave edilmektedir. Benden önce konuşan arkadaşlarımız da ifade ettiler, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre çalışanlar, 2 milyon kişi; 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa göre çalışanlar, yüzbinlerce insan; 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanununa göre çalışanlar, 30-40 000, 50 000’e giden sayıda çalışan; 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanunu aynı şekilde, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu, 2547 Yükseköğretim Kanununa göre çalışanları saymış burada ve “2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu, 233 ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameler ile 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi kurum ve kuruluşların teşkilat kanunlarındaki hükümlerine göre sözleşmeli çalışanlar ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre geçici personel...” demiş.

Şimdi şunu sormak istiyorum: Hükümet, işsizlik kanununu cesaretle getirdi; tebrik ederim. Yani, bu, bir sisteme, yeni bir sosyal güvenlik anlayışını entegre etmektir. İşsiz kalan insanlar, belli gün sayısında prim ödemiş olmak şartıyla, işsizlik halinde, belli bir süre, en son aldıkları brüt ücretlerinin ve SSK primine esas olan ücretleri de geçmemek üzere yüzde 50’si kadar bir ücret alacaklar. Yani, bu, az da olsa, şehirlerde çalışan insanların, işsizlik halinde, eline bir şey geçmesidir. Peki, bundan memurları niye müstesna kılıyoruz bundan, Türk Silahlı Kuvvetlerinde çalışan uzman erbaşları, jandarma erbaşları niye mahrum kılıyoruz? Bunlar da işsiz kalabilir, bunların kanunlarını açıp bakarsanız, bunların sözleşmeleri her an feshedilebilir veya Silahlı Kuvvetlerde çalışan subay, assubay olanlar için, sözleşmeliler için; yani, bu işsizlik sigortasının, bütün çalışanlar için olması lazım, geçici işçiler için de olması lazım. Ne mahzuru var ki? Önergeyle bu getirildi buraya. Hükümet buna karşı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı buna karşı; ama, bir yerlerden bu getirildi, konuldu. Gerekçesi ne; yani, hükümet bunun gerekçesini ifade etsin burada. Bizim, bununla ilgili bir önergemiz var; bu maddenin metinden çıkarılması gerekir; sistemi deliyoruz.

İşsizlikle ilgili mükellefiyetlerin, hakların ve sorumlulukların eşit olması lazım. Anayasa Mahkemesine giderse, burada da, o, iptale sebep olur, onu ifade etmek istiyorum ve biz, bunu Anayasa Mahkemesine götürmek için de görüşürüz. Bu bir haksızlıktır. Memurları himaye etmek değil bu; sözleşmeli çalışanları himaye etmek değil; Silahlı Kuvvetlerdeki uzman erbaşları, erleri, jandarma erbaşlarını himaye etmek değil, kimseyi himaye etmek değil; niçin yapılıyor, bunu anlamış değiliz. Bizzat Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı buna karşı olmasına rağmen, bu maddenin metinden çıkarılması lazım. Kurulan bir sistemin adil olması lazım, objektif olması lazım ve çalışır olması lazım. Biz, zaten, kurduğumuz sistemleri, onun işine gelmedi bunun işine gelmedi, onun hatırı bunun hatırı, o görüş bu görüş diye, bu şekilde, battal ediyoruz, yamalı bohçaya döndürüyoruz ve hiçbir sistemimiz de yürümüyor. Türkiye’nin bugün karşılaştığı mesele budur; yani, bir kanun getirirken, enine boyuna düşünülmesi, hükümlerinin ciddîyetle vazedilmesi, ancak, uygulamada fevkalade umumî olarak mahsurlar meydana geldiyse, bunların tekrar gözden geçirilmesi gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlar mısınız efendim.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Daha 7-8 ay önce çıkarılmış olan bir kanuna, böyle, milyonlarca çalışanı istisna olarak getiriyorsunuz; aşağı yukarı 3 milyona yakın kamu çalışanını işsizlik sigortasının dışına atıyorsunuz; yani, buna hakkımız yok, bunu ifade etmek istiyorum.

Hepinizi hürmetle selamlarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

Şimdi, söz sırası, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç’in.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, biz, Anayasayı yapmışız, Tüzüğü yapmışız; fakat, bunun kurallarını bir tarafa itiyoruz. İçtüzüğe bakarsanız, komisyonlar, kendilerine havale edilen kanun tasarı veya tekliflerini aynen kabul veya reddetmek zorundadırlar.

Şimdi, hükümetimiz, işsizlik sigortası konusunda bir tasarı getiriyor, Plan ve Bütçe Komisyonunda –tabiî, bunlar İçtüzüğü de bilmedikleri için– tutuyorlar, 2 tane madde ilave ediyorlar. Bir defa, bu, komisyonun yetkisi dışında. Bunu bilmek lazım. Değerli milletvekilleri, bir kanun tasarısı veya teklifinin yapılış şekli İçtüzükte belirtilmiş; eğer, bir tasarı veya teklifte, gelen metne yeni bir ilave yapılacaksa, onun ayrı bir teklif veya tasarı olarak gönderilmesi lazım; bu yapılmamış İçtüzüğün 35 inci maddesinde bu belirtildiği halde.

Tabiî, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı da, aslında, olduğu makamın saygınlığını kaybetmiş bir kurum; çünkü, ne Tüzüğü uyguluyor ne Anayasayı uyguluyor; burayı, kahvehane yönetir gibi yönetiyorlar. Evvela, bunu uygulasınlar değerli milletvekilleri; yani, bir Meclis İçtüzüğü var. İçtüzükte, eğer, bir komisyona, yetkisi verilmememiş bir şey varsa...

ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu) – Sayın Başkan, Meclis Başkanlığına hakaret ediyor.

KAMER GENÇ (Devamla) – Siz, İçtüzüğü okuyun da ondan sonra bana cevap verin.

Yani, İçtüzükte deniyor ki, bir kanun teklifi veya tasarısı, komisyonda, teklif edilen şekliyle görüşülür; komisyon, buna bir madde ilave edemez.

Değerli milletvekilleri, ilave edebilmesi için, evvela o teklif edecek, komisyon üyeleri bunu inceleyecek, milletvekilleri o tasarı veya teklifin ne olduğunu anlayacak, gidecek orada tartışacak.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye, ciddî bir devlet. Türkiye, böyle bir aşiret devleti değil. Aşiret devleti olmayan bir yerde de her şey ciddî olur.

İkincisi, bu tasarıyla, özel durumları dolayısıyla maaş bağlanmış olan, özellikle sakat ve bunun gibi kişilerin maaşlarını, siz alıyorsunuz, yüzde 60’dan yüzde 25’e indiriyorsunuz. Daha önce de söyledim; müteahhitlere, bu yıl katsayıyı yüzde kaç artırdınız; yüzde 60 artırdınız. Müteahhide gelince yüzde 60 vereceksiniz; ama, fakir fukaranın maaşını keseceksiniz. Bu, hakka, adalete sığar mı?!

Esasen, bu Parlamento... Türkiye Cumhuriyeti Devleti sosyal devlet olduğuna göre, sosyal devlette uygulanması gereken kıstas nedir; zor durumda olan, ekonomik bakımdan güçsüz olan insanları korumak... Ee, şimdi, bu tasarıyla ne getiriyoruz; işsizlik sigortasını getirmişiz; ama, işsizlik sigortasını, getirdiğimiz haliyle yok ediyoruz.

Geçici işçiler... Sayın milletvekilleri, öyle geçici işçiler var ki... Özellikle, geçen gün, ormanda çalışan işçilerin durumunu bu kürsüden dile getirdim. Yani, senede, her ay on gün, on gün, on gün çalıştırıyorlar; verdikleri para bir şey değil; ama, bu devletin bankalarını batıranlara katrilyonlar ödüyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, bakın, bu kürsüde... Ben, Türkiye Cumhuriyetinin durumlarını çok iyi inceleyen, kimin devleti hortumladığını, kimin bu memleketin başına bela olduğunu, kimin bu Türkiye Cumhuriyeti Devletini batırmak istediğini bilen bir insanım, sizin de bilmeniz lazım. Bunların, o batıranların, devletin trilyonlarını, katrilyonlarını götüren insanların üzerine hiç kimse gitmiyor? İşte hayalî ihracatçıları görüyorsunuz.

Burada, daha önce de söyledim; işte, hükümet içinde çok yakın adamları olan, bir eski Şişli Belediye Başkanının kocası 1,5 milyar dolar (1 katrilyon lira) hayalî ihracat yapıyor, hiç kimse üzerine gitmiyor; ama, işte, 50 milyon, 100 milyon lira bir işçinin hakkı geldiği zaman, ona bir şey vermemek için bütün Parlamentoyu meşgul ediyoruz. Bu, Türkiye Cumhuriyeti Devletine yakışmayan bir davranış biçimidir.

Eğer, bu hükümet ciddî bir hükümetse, kanun tasarısını getirecek, komisyonlarda tartışacak arkadaşlar. Kendisinin getirdiği tasarıda yok. Peki, bu komisyon, hükümet adına orada görev yapmıyor mu, hükümet partilerinin orada çoğunluğu yok mu? Niye bu maddeleri ilave ediyor? Kendisi, o kadar, Türkiye’nin gerçeklerini görmeyecek kadar, uzak görüşlülükten yoksun bir hükümet midir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan, 1-2 dakika verin de... Bazı gerçekleri söylüyoruz...

MEHMET DÖNEN (Hatay) – 10 dakika daha verin.

KAMER GENÇ (Devamla) – Yok, 5 dakikalık süremiz var, biz hakkımızı biliyoruz.

Değerli milletvekilleri, onun için, bakın, burada, hepimiz bu devletin insanlarıyız. Bu halk bizi seçmiş, buraya göndermiş. Niye göndermiş; Türk Halkının durumuna uygun, Türkiye’nin geleceğini selamete çıkaracak, hırsızlara yol vermeyecek, yolsuzlukların üzerine gidecek mücadele yapacağız. Yoksa, ekmek parası olmayan adamın boğazını sıkarak onu öldürmek için bizi buraya göndermedi ki. Bunlar çok önemli meseleler.

O bakımdan, bu kanun tasarısıyla, özellikle, sakat gibi insanlara yüzde 60 maaş bağlanırken, bunu yüzde 25’e indiriyoruz. Peki, müteahhitlere niye yüzde 60 veriyorsunuz; onu bir söyler misiniz?.. Kimin yakını müteahhit?.. Çünkü, müteahhitlere büyük işler veriyorsunuz; müteahhitler kazansın... Devletin kesesinden bunlar para kazanıyorlar.

BAŞKAN – Sayın Genç, toparlar mısınız efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, toparlıyorum da...

BAŞKAN – Bunları toparlamak zor.

KAMER GENÇ (Devamla) – Tabiî, kişisel konuştuğum için zamanım çok az...

Aslında, tabiî, kendi yöremizin de çok ciddî sıkıntıları var.

Sayın Başkan, 1 dakikanızı rica edeyim...

BAŞKAN – Tabiî efendim, estağfurullah... “Toparlayın” dedim...

KAMER GENÇ (Devamla) – Tunceli’de, özellikle göçerler var. Bunlar, dağlara hayvanlarını götürüyorlar. İnanınız arkadaşlar, aşağı yukarı onbeş gündür, o insanlar... Adam, 2 yaşındaki çocuğunu eşeğin sırtına bindiriyor, dağa götürüyor, koyununu götürüyor... Bu insanların problemine çare bulamıyorum; karşımda da, hükümetten bir bakan bulamıyorum. Yazık, günah!.. Bu insanlar, Türkiye ekonomisine en büyük katkıyı sağlıyorlar. Yok Erzincan Valisi bir karar alıyor, yok Tunceli Valisi bir karar alıyor; yok bu yoldan mı gitsinler, yok bu yoldan mı gitsinler... Erzincan Valisine telefon ediyorum, Tunceli Valisine telefon ediyorum; bu insanların derdine çare bulamıyorum; yani, çok zor durumdayım.

Eğer, ben, çıkıp da bu kürsülerden cıyak cıyak bağırıyorsam, inanınız ki, sevgili milletvekilleri, temas ettiğim insanların acılarının bana verdiği acıların bir ifadesi olarak karşınızda konuşmak istiyorum; yoksa, benim, kişisel, kimseyle bir problemim yok. Bunu da bilmenizi istiyorum.

Eğer, bu hükümetin bakanları varsa, yetkilileri varsa, lütfen, şu göçerlerin sorunlarını halletsinler. Bu insanlar, Türk ekonomisine, Türkiye’ye büyük katkıda bulunuyorlar. Erzincan’da mı dağa çıkacaklar, Tunceli’de mi dağa çıkacaklar; bunu da kendi valilerine emir versinler; akıl, izan, hak neyse, onu sağlasınlar.

Saygılar sunarım efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Efendim, teşekkür ederim.

Başbakan Yardımcımız Sayın Ersümer not aldı efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – O, doğalgazla ilgileniyor! (Gülüşmeler)

BAŞKAN – Yok efendim...

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Tunceli’nin barajlarıyla da ilgileniyoruz Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Orada doğalgaz yok da, hayvan gazı var...

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Biz, vatandaşlarımıza layık olduğu gazları getiriyoruz.

BAŞKAN – Sayın Yıldırım, soru soracaktınız değil mi?

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) – Evet, Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) – Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakana aşağıdaki üç soruyu sormak istiyorum:

1- Mağdur durumda bulunan işçi emeklilerinin durumlarını iyileştirmek için intibak yasasını çıkarmayı düşünüyor mu?

2- Eskişehir, sosyal sigortalar bakımından, bölgedir. Bu nedenle, mevcut Sosyal Sigortalar Hastanesi yeterli olmamaktadır. İşçi bölgesi olması nedeniyle, ikinci bir hastane açmayı düşünüyor mu?

3- Bağ-Kurun menfaatına olması nedeniyle, on-line sistemine geçirmeyi düşünüyor musunuz?

Saygılarımla.

BAŞKAN – Efendim, başka sorusu olan var mı?

Sayın Bakan...

DEVLET BAKANI EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) – Eskişehir Milletvekilimiz Sayın Sadri Yıldırım’a yazılı olarak cevap vereceğim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Bir önerge vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

427 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ederiz.

Cevat Ayhan Ergün Dağcıoğlu Altan Karapaşaoğlu

Sakarya Tokat Bursa

Nevzat Yalçıntaş Zeki Okudan İsmail Özgün

İstanbul Antalya Balıkesir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

DEVLET BAKANI EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Ayhan, buyurun efendim.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; önergemiz, 3 üncü maddenin tasarı metninden çıkarılmasıdır. Gerekçesi de, biraz önce konuşmamda da ifade ettiğim gibi, takriben 2,5 milyon kamu çalışanının işsizlik sigortasından faydalanmasını önleyen bir hüküm getirmektedir. Kamu çalışanlarına, memurlarına, sözleşmelilerine, uzman erbaşına, uzman jandarmasına, subayına, assubayına vesairesine yapılan bir haksızlıktır; onu ifade etmek istiyoruz. Bu insanlar, her zaman işsiz kalabilirler, iş sözleşmeleri feshedilebilir, şu veya bu şekilde; bunların da işsizlik sigortasından faydalanması gerekir.

Değerli arkadaşlar, zaten, Türkiye’de memurlar eziliyor, çalışanlar eziliyor, kamu çalışanları eziliyor. Bakın, 1999 yılında yıllık enflasyon rakamları yüzde 65-70 arasında olmasına rağmen ve 1999 yılında da, 1998’e göre, hükümet zam verirken, memurlara, kamu çalışanlarına, emeklilere, enflasyonun takriben 9,5-10 puan altında ücret artışı vermesine rağmen, bunu da telafi edip, 1999’daki enflasyon miktarında da, 2000 yılında, emekli ve memurlara ücret vermesi gerekirken, hükümetin verdiği ücret yüzde 15’tir. Daha dördüncü ayın sonunda da yüzde 15 ücret, yüzde 14 enflasyonla aşılmış bulunmaktadır. Bugün, nisan sonu itibariyle, TEFE ve TÜFE, yani, toptan eşya ve perakende eşya fiyatlarındaki artış, takriben yüzde 15’tir. Şimdi, hükümetin, bunu dikkate alıp, aslında memurlara, emeklilere derhal zam yapması gerekirken, şimdi, memurları ve kamu çalışanlarının tamamını işsizlik sigortası kapsamı dışına çıkararak onlara bir haksızlık daha yapmaktadır.

Değerli arkadaşlar, bakın, bugün, Türkiye’de kaç çeşit enflasyon var. Bir taraftan, memurlara zam verirken yüzde 15 diyoruz, ikinci yarı yılda da yüzde 10 vereceğiz, yüzde 25 vereceğiz diyoruz; ama, vadeli senetlerin reeskontunda enflasyon oranı yüzde 70’tir. Diğer taraftan, yine, gayrimenkul alım-satımında değer artışı hesaplanırken, kanunlara göre uygulanan enflasyon oranı yüzde 52’dir; ticarî alacakların gecikme faizi ödenirken enflasyon oranı yüzde 60-70’tir; ihracatçıların karne katsayısı artış hesaplarında enflasyon oranı yüzde 65’tir; müteahhitlerin birim fiyatlardaki artışı da -2000 yılı için- yüzde 100 mertebesindedir; ama, biz, memurları yüzde 15 artı yüzde 10’la, yani yüzde 25’le eziyoruz. Şimdi, bir de, kamu çalışanlarını işsizlik sigortasının dışına çıkarıyoruz ve hükümet de, bakanlık da böyle istemektedir; ama, burada, bunun geliş gerekçesini de kimse izah edememektedir. Hükümet, nereden gelen bu talebi yerine getirmektedir? İktidar grupları, nereden gelen bu talebi yerine getirmektedir? Nitekim, iktidarın bir grubunun da, tasarıda muhalefet şerhi vardır. Plan ve Bütçe Komisyonundaki iktidarın bir kanadının temsilcilerinin de muhalefet şerhi vardır. Şerhin gerekçesi de, işsizlik sigortası sisteminin yeknesaklığının, adalet ve eşitlik prensiplerinin bozulmuş olmasıdır.

Tekrar üzerinde düşünülüp, bu maddenin tasarı metninden çıkarılması iskametinde oy kullanmanızı ve memurlarımıza, kamu çalışanlarına, uzman erbaşlara, uzman jandarmalara, subaylara, assubaylara, sözleşmelilere ve bütün kamu kurumlarında çalışanlara bu haksızlığın yapılmaması hususunu dikkatinize arz ediyor, hepinizi hürmetle selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Önergenin oylamasında karar yetersayısının aranmasını istiyorum.

BAŞKAN – Efendim, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunacağım; ama, Sayın Genç, karar yetersayısının aranmasını istedi.

Önergeyi elektronik sistemle oylayacağım efendim. (ANAP sıralarından “ret” sesleri)

Artık, o, sizin bileceğiniz iş; ben, onu bilmem.

Hükümetin ve Komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum; Sayın Genç de karar yetersayısının aranmasını istedi...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hakkım değil mi yani?!

BAŞKAN – Hakkınız efendim; ne münasebet... Siz istemeseniz, ben isteyeceğim. Dışarıdaki, kahve ocağındakileri saymıyorum ben.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın grup başkanvekilinin beyan ettiği gibi, Ankara’da olanları da sayalım efendim!

BAŞKAN – Onu bilmem efendim. Herkesin kendi yöntemi var. Doğru da bir tane; iki tane doğru yok. Kaç sevaptan, girme günaha... Bu, atasözü, biliyorsunuz...

Efendim, 3 dakika süre veriyorum ve oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

ALİ IŞIKLAR (Ankara) – Sayın Mustafa Gül burada, kâğıt doldursun...

BAŞKAN – Sayın Gül’ün pusulasını kabul ediyoruz.

M. TURHAN İMAMOĞLU (Kocaeli) – Sayın Başkan, ben de geldim...

BAŞKAN – Efendim, pusula doldurun, gönderin...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Oylama süresi bitti Sayın Başkan...

BAŞKAN – Olsun efendim, zaten, 192 kişi iştirak etti, 171 kişi de reddetmiş; onun için söylüyorum... Rica ederim yani...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Neyse yani...

BAŞKAN – Arkadaşların da gönlü kırılmasın, yeni gelmişler de ondan...

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Sayın Başkanım, KİT Komisyonunda çalışıyoruz... Görevliyiz yani...

BAŞKAN – Efendim, önerge reddedilmiştir.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. — 4447 sayılı Kanunun 49 uncu maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“ İşsizlik sigortasının gerektirdiği ödemeleri, hizmet ve yönetim giderlerini karşılamak üzere, bu Kanunun 46 ncı maddesi kapsamına giren tüm sigortalılar, işverenler ve Devlet, işsizlik sigortası primi öder. İşsizlik sigortası primi, sigortalının 17.7.1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 77 ve 78 inci maddelerinde belirtilen prime esas aylık brüt kazançlarından % 2 sigortalı, % 3 işveren ve % 2 Devlet payı olarak alınır.”

BAŞKAN – 4 üncü madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Adıyaman Milletvekili Sayın Mahmut Göksu; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 427 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, sözlerime başlamadan, İstanbul’un fethinin 547 nci Yıldönümünü kutluyor; geçen hafta Karadeniz’de meydana gelen sel felaketine maruz kalan insanlarımıza geçmiş olsun diyor, ölenlere Allah’tan rahmet diliyorum.

Değerli milletvekilleri, önce, tasarı hakkında görüşlerimi, daha sonra da madde hakkında endişelerimi dile getireceğim.

Üzerinde konuştuğumuz tasarı, 1999 yılının ağustos ayında, depremden sonra, daha depremin toz ve dumanı havada uçuşurken, insanlarımız enkaz altında inlerken, hararetli tartışmalarla burada bir kanun geçmişti, Sosyal Güvenlik Kanunu. İşte, şimdi, bu tasarı, daha bir yıl olmadan, bu kanunun bir maddesinin tadiliyle ilgilidir. Buraya çıkan muhalefet milletvekili arkadaşlarımızın altını çizdiği bir gerçek var; bugüne kadar, maalesef, iktidar, çıkarmış olduğu birtakım kanunları “ben yaptım, oldu” mantığıyla götürdüğünden dolayı, bir yıl geçmeden tekrar Meclisin huzuruna getirmekte ve gecenin geç saatlerine kadar tekrar ele almaktadır. Muhalefet milletvekillerinin hep söylediği şudur: “Eğer, ülke yararına bir kanun gelecekse, muhalefete de soralım, onların da katkısını alalım, Meclisin huzurunu boşu boşuna işgal etmeyelim.” Ama, ne var ki, daha önceki Vergi Kanununda, sosyal güvenlikle ilgili kanunda ve Bankalar Kanununda bu yanlışlıklar yaşandı; inşallah, bundan sonra bu yanlışlıklar yaşanmaz diyoruz.

Değerli arkadaşlar, çıkarılan Sosyal Güvenlik Kanununa göre, 1999 yılında fiyat artışları yüzde 62,5 olduğu için, 1 Nisan itibariyle, otomatik olarak Bağ-Kur ve SSK primleri yüzde 62,5 olarak artmıştır. Tabiî ki, bu, gerek işverenlerde gerekse esnafta büyük tepki meydana getirmiştir. İşverenlerde tepki meydana getirdi; zira, 1999 yılı, İkinci Dünya Harbinden bu yana Türkiye’nin ilk defa yüzde 6,4 küçüldüğü, ekonominin daraldığı, Türkiye’nin geriye gittiği bir yıl olmuştur.

Ekonomik hayatın bu kadar daraldığı, küçüldüğü bir dönemde, elbette, işverenlerimiz, Bağ-Kura tabi esnafımız yüzde 62,5’lik bir artışı ödeyemez hale geldi, onlara taşınamaz bir yük oldu.

İşte, getirilen bu tasarıyla, yüzde 62,5’lik artış yüzde 25’e indirilmekte. Biz de, Fazilet Partisi olarak bunu destekliyoruz; ama, bundan öte de bir şey söylüyoruz: İş hayatı, bugün, bu kriz yılında, primlerin hiç artırılmamasını, esnaf ve işverenler, SSK ve Bağ-Kur primlerinin bu yıl için dondurulmasını arzu etmekte, bizim de temel arzumuz budur. Ekonominin küçüldüğü, insanların geçim sıkıntısı çektiği şu dönemde, böyle bir girişim olursa, bunu da canı gönülden destekleyeceğiz.

Değerli arkadaşlar, bunu vesile bilerek, birtakım soru ve sorunları dile getirmek istiyorum.

Birincisi, Türkiye’nin sosyal güvenlik hizmetleri yeterli değildir. Sosyal güvenlik kurumlarına ait hastanelerdeki görevlilerin maaşları ve hizmetleri yetersizdir; buna tedbir alınmasını arzu ediyoruz.

İkincisi, biliyorsunuz, SSK’lı mükellefler, aylık ve dört aylık beyannameler vermektedirler. Vermedikleri zaman, 220 ile 250 milyon arasında ceza ödüyorlar. Bağ-Kurlular ise doğrudan ödeme yapıyor. Değerli arkadaşlar, şu ana kadar, bir SSK mükellefi 14-15 milyona yakın fazla para ödemiştir, Bağ-Kur mükellefi ise 10 milyon fazla para ödemiştir. Acaba bu paralar ne olacaktır? Bundan sonraki aylara mahsup mu edilecektir?

Diğer bir sorun: Sigorta beyannamelerinde karışıklıklar meydana gelmiştir; bu da en kısa zamanda giderilmelidir.

Yine, Bağ-Kurlu vatandaşlar, sağlık hizmetinden faydalanabilmek için en az sekiz ay prim ödemekte, sekiz ay prim ödedikten sonra sağlık hizmetinden faydalanabilmektedirler; ama, sağlık karnesini alabilmek için üç dört ay beklemektedirler. Devlet alacağına karşı aslan kesilirken, Bağ-Kurluyu üç dört ay daha bekletmek adilane bir yaklaşım değildir. Buna da bir an önce çare bulunmalı ve Bağ-Kurlu hastalarımız hastane kapılarında can vermemelidir.

Diğer bir olay: Sosyal Sigortalar Kurumunun idarî prim cezaları çok ağırdır. En küçük ceza, asgarî ücret ve katlarıdır. Esnaf bu durumdan dolayı çok sıkıntı çekmektedir. İdarî para cezalarının asgarî ücrete endekslenmesi kaldırılıp, daha insaflı bir rakama çekilmesini istemekteyiz.

Yine, diğer bir olay: Sigortalının çalışmaya başlamadan bir gün önce Sigortaya bildirilmesi de çok büyük bir yanlışlıktır. Bir insanı çalıştırıp çalıştıramayacağına en az onbeş gün çalıştırdıktan sonra karar vermeli, bu manada da, bu şekilde yaklaşılmalıdır.

Değerli arkadaşlar, tasarı hakkında görüşlerimi beyan ettikten sonra, işsizlik sigortası hakkındaki görüşlerimi arz ediyorum.

Bildiğiniz gibi, 1 Haziran 2000 Perşembe günü işsizlik sigortası yürürlüğe girecek ve bu fon için, her ay işçilerden yüzde 2, işverenlerden yüzde 3 prim kesilecektir. Devlet bu fona yüzde 2 yatıracak. İşsizlik sigortasının yürürlüğe girmesiyle, yürürlükte olan zorunlu Tasarruf Fonu kesintileri kaldırılacaktır. Yani, bir kesinti kaldırılıp başka bir kesinti konuluyor; diğer bir ifadeyle, fonun ismi değişiyor.

İşsizlik sigortasının adı güzel, ama tasarruf fonunun akıbeti, çalışanların yeni fona da kuşkuyla bakmasına neden olmuştur; çünkü oniki yıldır kesilen ve tutarı trilyonlarca lira olan paranın nemasıyla birlikte işçilere ödenmesi gerektiği halde, henüz bu yönde bir işaret yoktur. Bu da, paraların ödenmemesi endişesini uyandırmaktadır. Çünkü, işçilerin bu birikimleri, bugüne kadar, bir yandan düşük oranlarla nemalandırılırken, bir yandan da döviz kurunda yapılan oynamalarla âdeta hortumlanmıştır.

1994 yılı başında, devalüasyon öncesinde fonda biriken 6,5 milyar dolar, Türk Lirasına çevrilerek 2,5 milyar dolara düşürüldü, 4 milyar dolar göz göre göre çalındı.

1996 yılında Ziraat Bankası mevduata yüzde 89 faiz verirken, zorunlu tasarruflara yüzde 5,7 faiz uygulandı. 1998’de enflasyon yüzde 70’lerde seyrederken, devlet yüzde 140 faizle borçlanırken, zorunlu tasarruflara yüzde 3,3 faiz uygulandı. 1999 yılında enflasyon yüzde 69 iken, zorunlu tasarruflara yüzde 1,6 faiz uygulandı. Bütün bunlar ne anlama geliyor? Bunların anlamı şudur değerli arkadaşlar: Fon için kesinti yapılan 7 678 000 kişinin açıkça hakları gasbedildi, yani soyuldu. Yapılan kesintiler dolar olarak değerlendirilseydi, bir çalışanın ortalama 2,9 milyar Türk Lirası parası olacaktı. Oysa, şimdi, bir kişinin ortalama alacağı 1,3 milyar Türk Lirasıdır. Yani, her kişinin, yaklaşık olarak 1 milyar 600 milyon lirası yok olmuştur.

Değerli milletvekilleri, zorunlu tasarrufların anapara ve nemalarıyla birlikte hemen ödenmesi gerekmektedir. Kaynak mı diye sormayın; kaynak, tasarrufçuların kendi parasıdır. Batık bankaları kurtarmak için kaynak bulanlar, bütçenin yarısını faiz yoluyla 3-4 000 aileye peşkeş çekenler, 7,5 milyon çalışanın alınterine göz dikmemelidirler...

BAŞKAN – Sayın Göksu, toparlar mısınız efendim, süreniz bitmek üzere... 1 dakikanız kaldı da onun için...

MAHMUT GÖKSU (Devamla) – Teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlar, bu yasa çıkarılırken, sendikalar endişelerini dile getirdi, hükümet sözcüleri ise durmadan “birikimleriniz en iyi şekilde değerlendirilecek, bu, tasarruf yapmayı teşviktir” dediler; ama, ne var ki, çalışanlar ise, siyasî iktidarlar, her dönemde olduğu gibi, çalışanların birikimlerine bir şekilde elkoyuyorlar, bu birikimler de kurda, kuşa yem edilir diye endişeye kapıldılar ve maalesef, şimdi, bunu alma çabasını göstermektedirler.

Şimdi, işsizlik sigortasıyla ilgili kesilen primlerde de aynı endişeler yaşanmasın. Diliyorum ki, zaman, bu endişelerimizi haksız çıkarsın ve kesilen primler maksadına uygun bir şekilde hak sahiplerine tekrar ödensin.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi saygıyla selamlıyor, bu kanunun esnafımıza, işçimize, işverenimize hayırlı olmasını diliyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Göksu.

Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Isparta Milletvekili Sayın Ramazan Gül’de.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA RAMAZAN GÜL (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 427 sıra sayılı yasa tasarısının 4 üncü maddesi hakkında Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Bugün görüşmekte olduğumuz tasarı, hükümetin izlediği politikanın ne kadar yanlış ve tutarsız olduğunun açık bir kanıtıdır. Bakınız, değerli milletvekillleri, daha önce, sosyal güvenlik yasalarında değişiklik yapan kanun burada görüşülürken, biz, Doğru Yol Partisi olarak, şu hususun üzerinde önemle görüşlerimizi arz ettik ve “Bu tür tasarıları oldubittiyle çıkarmayın, sosyal taraflarla görüşelim, onları dışlamayalım; toplumda ortak bir uzlaşma zemini yarattıktan sonra bu tasarıyı görüşelim” dedik. Yasanın çıkması önemli değil; çünkü, çıkan yasalar, maalesef, raflarda beklemektedir.

Değerli milletvekilleri, Meclis tutanaklarına bakıldığında, bu anlattıklarımızın orada yazılı olduğunu göreceksiniz. Ancak, bizim anlattıklarımız hiç dinlenmedi; hükümet “dediğim dedik” mantığı içinde, olaylara son derece ılımlı, olumlu yaklaşan partimizin görüşlerine hiç önem vermedi ve âdeta yangından mal kaçırırcasına, sosyal güvenlik yasalarında değişiklik yapan tasarıyı süratle Parlamentodan geçirdi; hiçbir sivil toplum örgütünü dinlemeden, depremin de yarattığı ortamı fırsat bilerek, bu değişiklikleri gerçekleştirdi.

Değerli milletvekilleri, bakınız, şimdi, bu hükümet, çıkardığı bu kanunun daha mürekkebi kurumadan değişiklik yapmak için huzurunuza gelmiş bulunmaktadır. Bu hükümet diyor ki: “Ben, daha önce kanun çıkarırken hata yaptım, şimdi bu hatanın farkına vardım, o hatayı düzeltmek istiyorum.”

Peki, şimdi, bu kürsüden sayın bakana soruyoruz: Sayın Bakanım, biz, Doğru Yol Partisi olarak sizi uyarmadık mı?! “Yanlış yapıyorsunuz” demedik mi?! Bırakınız bizleri, sizin hatalı tutumunuzu bu Parlamentodaki tüm sayın milletvekilleri biliyorlar. Gerçi, siz, kendinizi imalat hatası olarak görüyorsunuz; ama, yaptığınız her hatanın topluma maliyetinin bir hayli ağır olduğunun farkında mısınız?!

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 4 üncü maddesi ile daha önceki, henüz uygulamaya konmayan İşsizlik Sigortası Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrası değiştirilmektedir.

Yapılan bir değişiklik olmaktan çok, birinci fıkranın son cümlesinin kaldırılmasıdır. Bakınız, mevcut Yasada, bu cümle şöyledir: “Sigortalıya yapılan ödemelerin ay itibarıyla ödenmesi mutad olan ödemelerden olup olmadığı hususundaki tereddütleri gidermeye Bakanlık yetkilidir.”

Bu, şu demektir: Ben, Bakanlık olarak, hangi ödemeler üzerinden prim kesileceğine karar verme yetkisini alıyorum. Bir başka anlatımla, Bakanlık, işsizlik sigortası primlerinin kesileceği matrahı belirleme yetkisini almış bulunmaktadır. Oysa, çıkarılan ve hâlâ yürürlükte olan bu Yasa, bu maddesiyle, Anayasaya aykırılık oluşturmaktadır; çünkü, malî yükümlülük getiren değişikliklerin, bir Bakanlığın inisiyatifine bırakılması mümkün değildir. O kadar ki, bu yetkiyi, tarihte imparatorlar bile kullanmamıştır.

Bizim Anayasamızın 73 üncü maddesine göre, vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülükler kanunla konulur, kanunla değiştirilir veya kaldırılır. İşsizlik sigortası, Anayasamızda ifadesini bulan, benzeri malî yükümlülüklerden bir tanesidir ve bu tür sigorta primlerinin bilimdeki adı da “sosyal vergi”dir. Yani, bu yasa tasarısı, daha fazla prim alınması noktasında çıkarılan matrahın oluşturma maddesidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bakan, halen yürürlükte olan, 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu Anayasa Mahkemesince iptal edilmesin diye, bu değişikliği sizlerin huzuruna getirmiş bulunmaktadır. Sayın Bakanın, çok sonraları uyanmış olmasını, sağlıklı bir gelişme olarak görmek istediğimizi belirtmek istiyorum. Burada, kendisince önlem almış olmaktadır.

Ancak, şunu da hatırlatmak isteriz ki, Sayın Bakan, bu yaptığınızın doğru olduğuna siz de inanıyor musunuz? Bu yaptığınız, açıkça, Parlamentonun gündeminin gereksizce işgalidir; çünkü, bu Parlamento sizin yaptığınız hataları düzeltmek için toplanıyor. Niçin daha önce oturup, yasaları, tasarı aşamasına gelmeden tartışmıyor ve hukukçulara incelettirmiyorsunuz? Gerçi, sizin etrafınızdaki kişilerin, çok hızlı değiştiğini biliyoruz; siz, sabah atadığınızı, akşam görevden almaktasınız. Bu kadar hızlı kadro değişimi herhalde cumhuriyet tarihinde hiç olmamıştır. Sayın Bakanı, bu hızlı hareketinden dolayı kutluyorum ve böylece, cumhuriyet tarihinin en hızlı bürokrat değiştiren bakanı olarak tarihe geçecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bakan, bürokrat değiştirmekte çok hızlı; ama, çalışmalarında aynı hızlılığı gösteremiyor. Gerçi, sık sık takvim değiştirmektedir; ama, unutmayın ki, biz, Doğru Yol Partisi olarak, o takvimlerin takipçisiyiz.

Yeri gelmişken, huzurunuzda bir soru daha sormak istiyorum: Sosyal Sigortalar Kurumuna kaç tane prefabrike hastane yapmayı düşünüyorsunuz? Yapmayı düşündüğünüz bu hastanelerden bir tanesi de Pazar’da mıdır? Pazar, Sayın Genel Başkanınızın ve sizin ilgi alanınıza niçin giriyor? Burada, kaç sigortalı olduğunu biliyor musunuz? Niçin, prefabrike hastane yaptırıyorsunuz da, kalıcı hastane yaptırmayı düşünmüyorsunuz? Of Hastanesinde kaç uzman doktor vardır; niçin, bu hastaneyi çalıştırmadan, Pazar’da hastane yaptırmayı düşünüyorsunuz? Gerçi, Sayın Bakan, bunların cevabını samimî olarak vermeyecektir; ama, biz, Doğru Yol Partisi olarak bu meselenin takipçisi olacağız.

Değerli milletvekilleri, öncelikle, bir etik kural üzerinde durmak istiyorum: Hangi bakan olursa olsun, bu Yüce Parlamentoya saygısı varsa, altyapısı sağlıklı oluşturulmuş yasa tasarılarıyla huzurunuza gelir. Bu tasarı, açıkça görülüyor ki, bir itiraf tasarısıdır. Şunu belirtmek istiyorum ki, iktidar çoğunluğuna dayanılarak böyle hareket ediliyorsa, bu da doğru değildir, çalakalem Yüce Parlamentoya sevk edilen tasarıların akıbeti, işte böyle olmaktadır.

Değerli milletvekilleri, biz, bu yapılan değişikliği uygun görmekten öte, işin felsefesini uygun görüyoruz. Doğu ve güneydoğu bölgelerine hekim atanması çok önemli bir gelişmedir; umarız ki bu gelişmenin sonuçlarını da alırız. Burada Sayın Bakanıma soru sormak istiyorum: 4447 sayılı Yasa yürürlüğe girdikten sonra, doğu ve güneydoğuya kaç sağlık personeli atadınız; yoksa, bu madde tümüyle göstermelik bir madde midir?

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyetinin bir hukuk devleti olduğunu, Sayın Bakan da en az bizim kadar bilmektedir; uzun bir politik yaşamı vardır. Bugün, Sayın Bakan, görevden aldığı kişilerden, yargı kararı alıp gelenleri, acaba niçin sürgüne göndermektedir? Bu uygulama, yargı kararlarının uygulanmaması sonuçlarını doğurmuyor mu? Bir hukuk devletinde bir bakan bunları yaparsa, diğer kamu görevlileri neler yapmayacaktır acaba?!

BAŞKAN – Sayın Gül, toparlar mısınız efendim, süreniz bitmek üzere.

RAMAZAN GÜL (Devamla) – Sayın Başbakan hemen hemen tüm yaptığı açıklamalarda, Türkiye Cumhuriyetinin bir hukuk devleti olduğunu özenle ve ısrarla ifade etmektedir. Oysa, kendi kabinesinden bakanların hukuku hiç tanımadıklarını, yargı kararlarına hiç uymadıklarını acaba biliyorlar mı; bilmiyorlar ya da haberleri yoksa, Sayın Başbakana burada duyuruyorum. Hukuka herkes saygılı olmalıdır; öncelikle sayın bakanlarınız...

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada bir hususu arz etmek istiyorum: Bakınız, Sayın Bakanımız, eline bir plastik kart alıp, sihirli bir çubukmuş gibi, her sorunu çözecekmiş gibi kamuoyuna sunmaktadır. Sözde, bu kartı alan, artık, kuyruklara girmeden, rahatlıkla tedavi olacakmış. Sigortalının tüm bilgileri bu kartta olacakmış ve...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Gül, toparlar mısınız lütfen.

RAMAZAN GÜL (Devamla) – ...böylece, ülkede sosyal sigortalıların hiçbir sorunu kalmayacakmış. Bunun Türkiye’de tek başına bir kurumda uygulanmasının hiçbir yararı yoktur, bu, sadece bir israftır. Şöyle ki: Bunu Sayın Bakanın aklına kimlerin soktuğunu biliyoruz. Şimdi, burada, yine, bakana bir soru sormak istiyorum: Bir sigortalının öldüğünü Nüfus İşleri Genel Müdürlüğü, Sosyal Sigortalar Kurumuna bildirmezse, siz, o sigortalının nerede ve nasıl öldüğünü nasıl öğreneceksiniz?.. O zaman, soruyorum ki, elinizde tuttuğunuz o plastik kartın bu olayı nasıl tespit edeceğini bize anlatır mısınız?

Sosyal Sigortalar Kurumunun kaynaklarının çok cazip olduğunu belirtmiştim. O plastik kartın maliyeti acaba nedir? Bu ülkede 35 milyon sigortalı grubu vardır. 35 milyon kartın maliyetini acaba hesapladınız mı? Kaldı ki, bu olay, sadece bununla da bitmemektedir; o kartı okuyacak donanımını da alacaksınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, toparlar mısınız lütfen.

RAMAZAN GÜL (Devamla) – Bitiriyorum efendim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakınız, gerçekleri konuşunca, kimin haklı olduğunu, kimin hangi gerekçeyle şov yapıp, hangi amaçların peşinde olduğunu görüyorsunuz. Siz, acaba, Sosyal Sigortalar Kurumu Bilgi-İşlem Merkezindeki personeli niçin dağıttınız; yapılacak ihalenin altyapısını mı oluşturuyorsunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, 2 dakika eksüre verdim, o da bitti; bir toparlayın lütfen.

RAMAZAN GÜL (Devamla) – Bağ-Kurda, buna benzer ihaleyi kime verdiniz? Acaba, aynı kişiler, tekrar, Sosyal Sigortalar Kurumuna gözlerini mi dikti?

Bu tasarının Yüce Milletimize hayırlı olmasını diliyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gül.

Şahısları adına, Balıkesir Milletvekili Sayın İsmail Özgün; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 427 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesinde kişisel olarak söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 4 üncü madde, 4447 sayılı Kanunun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında değişiklik yapmaktadır. Esasında, değişiklik yapmaktadır derken, fıkranın son cümlesini kanun metninden çıkarmaktadır. 4447 sayılı Kanun burada görüşülürken o zaman ifade etmiştik ve “bu tasarı, Anayasaya aykırı birtakım hükümler taşımaktadır, yarın öbür gün Anayasa Mahkemesinden dönebilir” demiştik. İşte, Anayasaya aykırı olduğunu ifade ettiğimiz hususlardan birisi buydu; şimdi yapılan bu değişiklikle bu Anayasaya aykırılık hususu aşılmak istenmektedir.

Değerli milletvekilleri, şunu açıklıkla ifade etmek gerekir ki, piyasa şartlarından uzak, piyasa realitesinden uzak, masa başında alınmış olan kararlar bir gün mutlaka dönüyor. Hani, bir söz vardır, yanlış hesap Bağdat’tan döner misali, mutlaka bir yerde tıkanıyor ve dönüyor. İşte, 4447 sayılı Kanunda birçok eksiklikler ve yanlışlıklar vardı, bunlar, bu yanlışlıklar, yavaş yavaş gündeme geliyor ve düzeltilmeye çalışılıyor; ama, şunu ifade edeyim ki, bugün getirmiş olduğunuz bu tasarıyı biz, genel olarak benimsiyoruz; çünkü, esnaf ve sanatkârımız, sigortalılarımız fevkalade büyük sıkıntı içerisinde ve yüzde 100 nispetinde artan primleri ödeyemez noktadadırlar ve yarın da primleri ödemenin son günüdür. O bakımdan, bu tasarının mutlaka bugün kanunlaşması konusunda biz elimizden gelen gayreti göstermek niyetinde olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, dünyanın hiçbir yerinde yüksek oranlı vergiler ve yüksek oranlı primler hiçbir zaman tahsilatı hızlandırmaz. Halbuki, bizde vergi kanunları ve sigorta kanunları, hep oranlar yükseltilerek -sanki daha fazla vergi veya sigorta primi toplayacağız anlayışıyla- buraya getirilmektedir. Bu kanundaki en büyük yanlışlardan birisi de budur.

Şimdi, geliyorum, esas, bu maddede bahsedilen işsizliklik sigortasıyla ilgili tereddütlerimi ifade etmeye: Bu maddede, işsizlik sigortası fonunda toplanacak olan paraların -aşağı yukarı yılda 1 katrilyon lira civarında para toplanacağı söyleniyor- ne şekilde nemalandırılacağı, ne şekilde değerlendirileceği konusunda, madde metninde bir hükme rastlamak mümkün değildir. Burada bir soru aklımıza geliyor: Zorunlu Tasarruf Fonunun başına gelenler, acaba İşsizlik Sigortası Fonunun da başına gelebilir mi? Ama, temenni ediyoruz ki, inşallah zorunlu tasarrufun başına gelenler işsizlik sigortasının başına gelmez.

Kanaatimize göre, bu maddede, İşsizlik Sigortası Fonunda toplanacak olan paraların ne şekilde değerlendirileceği konusunda, en azından, hazine bonosu getirisi dikkate alınmak suretiyle, hazine tahvil getirisi dikkate alınmak suretiyle, burada bir düzenlemenin yapılması gerekirdi...

BAŞKAN – Sayın Özgün, süreniz bitmek üzere, toparlar mısınız.

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) – Bitiriyorum efendim.

...Buradaki en büyük eksiklik budur.

Diğer bir eksiklik de, biraz önce yapmış olduğunuz değişiklikle, geçici işçileri ve buna benzer diğer kamu çalışanlarını işsizlik sigortasının dışına itmiş oldunuz; bu da fevkalade büyük bir haksızlık olmuş oldu. Keşke, geçici işçilerimiz de işsizlik sigortası içerisinde yer almış olsalardı diyorum.

Kanunun hayırlı olmasını temenni ediyor, saygılarımı sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özgün.

Madde üzerinde bir önerge vardır. Okutup...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, kişisel söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Önergem vardı.

BAŞKAN – Sayın üye konuşacak, sonra sizinki. Daha önergeye geçmedik ki...

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Şahsım adına söz talebim vardı.

BAŞKAN – Hayır, gelmedi efendim bize.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli üyeler; SSK Kanunuyla ilgili olarak...

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Verdim efendim.

BAŞKAN – Hayır efendim, bizde yok.

Bir dakika, Sayın Genç...

CEVAT AYHAN (Sakarya) – “Maddeler üzerinde” diye verdim.

BAŞKAN – Önergede var efendim.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Hayır, önerge dışında da “maddelerde konuşacağım” diye talebim vardı.

BAŞKAN – Gelmedi efendim. İsmail Özgün Beyin talebi vardı...

KAMER GENÇ (Devamla) – Neyse, Sayın Ayhan, önergeniz üzerinde konuşursunuz canım, fark etmez...

BAŞKAN – Olsa, verirdim efendim.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Ben size devredebilirim; ama, orada bir yanlışlık olmasın.

BAŞKAN – Hayır, burada yok efendim.

Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin bugün için en önemli sorunu, işsizlik sorunudur. Türkiye’de, aşağı yukarı 12-13 milyon civarında işsiz insanımız vardır.

İHSAN ÇABUK (Ordu) – Çözüyoruz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Çözmüyorsunuz, keşke çözseniz...

Bu 12-13 milyon civarındaki işsiz, Türkiye için büyük bir tehlikedir. Düşünebiliyor musunuz, bir insan, bir genç -18 yaşında, 19 yaşında, 20 yaşında- bir gelir kaynağı yok, ailesinin bir gelir kaynağı yok ve yaşamı imkânsız hale gelmiş. Bu insan için, yaşam, çok tehlikeli ve anlamsız. Türkiye Cumhuriyeti devletinin, aslında, gayri safî millî hâsılası çok yüksek, geliri çok yüksek; ama, maalesef, birileri bunu hortumluyor. Bakın, 5 tane bankanın batırılması meselesinde, devletin uğradığı zarar 2 katrilyon civarında; 2 katrilyon, Türkiye bütçesinin gelirinin aşağı yukarı altıda 1’i. Bu itibarla...

İSMAİL AYDINLI (İstanbul) – Sen, İstanbul Bankasından bahset!

KAMER GENÇ (Devamla) – Ya, şimdi senin aklın ermez; şimdi onları konuşma da, evvela ben... Gel, burada konuş...

İSMAİL AYDINLI (İstanbul) – İstanbul Bankasından da bahsetsene, diline dolamışsın bir iki banka olayını; tamam, biz de karşıyız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Anlamadım, hangi bankayı?

İSMAİL AYDINLI (İstanbul) – Biz beraber miyiz onlarla yani?!

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan, bu arkadaşımız, kimi savunuyor?.. Banka patronlarını savunuyorsa, gitsin onların malî müşavirliğini veya avukatlığını yapsın.

BAŞKAN – Efendim, siz, Genel Kurula hitap edin.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben, şimdi, burada halkın sesini dile getiriyorum. Eğer, sizi çok rahatsız...

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) – Siz, hangi bankaya para yatırdınız?

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, bakın, ben, halkın ihtiyaçlarını dile getiriyorum.

BAŞKAN – Efendim, Sayın Genç, Sayın Milletvekili demek istedi ki, 7 banka değil, 9 banka...

KAMER GENÇ (Devamla) – Varsa yüreğiniz, gelirsiniz, burada bunları söylersiniz. Halkın parasını cebine indirenleri koruyan insanlar statüsünde olarak, buraya karşımıza çıkmayın. Yani, 5 tane bankayı, ondan önce 4 tane bankayı sömüren insanların götürdüğü paralar, bugün, Türk Halkının sefaletinin kaynağıdır.

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) – Kamer Bey, yanlış anlaşıldı.

BAŞKAN – Efendim, karşılıklı konuşmayın...

KAMER GENÇ (Devamla) – Neyse kardeşim, yanlış anlaşıldıysa, siz de, çıkıp burada söylersiniz; niye beni konuşturmuyorsunuz ki?!

BAŞKAN – Bir dakika efendim... Hatibi rahat bırakın efendim...

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, bakın, değerli milletvekilleri, bu halkın çektiği ekonomik sıkıntıyı, açlığı, siz, burada, alaya alıyorsunuz; bunu alaya almayın; bu halka yazık. Bu halkın parasını cebine koyanları, bu halkı sefalete itenleri, siz, burada, biz bunların karşısına çıktığımız zaman, çıkıp savunuyorsunuz, alay ediyorsunuz. Peki, yarın, halkın karşısına çıktığımız zaman, bunları halka söyleyeceğiz. Lütfen, çıkın, burada, bir düşünceniz varsa söyleyin...

İSMAİL AYDINLI (İstanbul) – Sayın Genç, 46’dan sonra bu ülkeyi kimler idare etti?!

KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu, şimdi, sen ne diyorsun kardeşim?! Şimdi, sen iktidardaysan, varsa gücün çık ortaya!.. Hani, senin bakanların?! Hani bakanların?! (DYP sıralarından alkışlar)

Şimdi, Sayın Gaydalı, siz, bu hükümetin, herhalde günah keçisisiniz. Yani, şimdi, bu SSK Bakanı nerede? SSK’nın çok önemli bir kanunu burada müzakere ediliyor ve hiçbir bakan yok, hiçbir hükümet mensubu yok. Sayın Ticaret Bakanımız burada da, esas SSK Bakanı nerede, o gelsin.

BAŞKAN – Millî Eğitim Bakanı da burada efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, önemli değil, bakın...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, onun için kürsüyü değiştirin diyoruz; görmesi mümkün olmuyor; kürsü burada olsa o zaman, konuşmacı görür bakanı.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, Yaşar Okuyan, çıkıyor, gazetelerde ucuz politika yapıyor. Diyor ki: “SSK’yı öpüyorlar.” Kim öpüyor yahu? Hele, kim öpüyor?.. Çık, erkekliğin varsa, ortaya koy. Sen mi öpüyorsun, partin mi öpüyor veya kimler öpüyor?.. Onları, çık, burada söyle. Burada, çok önemli bir kanun ortaya çıkıyor, sen yoksun ortada. Kim öpüyor?..

Şimdi, Sayın Gaydalı, bir gün, bizim memleketimizde çok önemli iki tane sulama projesi vardı, Mazgirt ve Çemişkezek sulama meselesinde dedi ki: “2000 yılında bunları ihale edeceğiz.” Sayın Bakan, siz, buradan söylediniz mi?

DEVLET BAKANI EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) – Evet...

KAMER GENÇ (Devamla) – Niye ihale etmiyorsunuz?! Niye bu senin hükümetin, sana burada yalan söyletiyor?! Yani, o zaman, sizden rica ediyorum, her bakan...

DEVLET BAKANI EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) – Para bulunca yapacağız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Paran yoksa, bul. Para, ille bankaları hortumlamaya mı göndereceksiniz?! İlle holdinglere mi göndereceksiniz?! (DYP sıralarından alkışlar) Paranı bul. Para çok Türkiye’de; ama, parayı, o doğalgaz ihalelerinde verdiğiniz aşağı yukarı 200 milyon dolar, aşağı yukarı, 10-12 katrilyon para ediyor, onlara veriyorsunuz da, benim memleketimdeki, yani, 3-5 milyar, trilyon veya 3 trilyon veya 5 trilyon... Efendim, dolarla Türk Lirasını karıştırınca, milyar mı diyelim, trilyon mu diyelim onları karıştırıyoruz. Onlara niye para yok?! Para çok... Para çok da... Getiriyorlar, getiriyorlar... Kim getiriyor; sizin iktidarınızın destekçileri getiriyor...

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) – Götürüyor, götürüyor...

KAMER GENÇ (Devamla) – İşte bunlar önemli beyler.

Sevgili milletvekilleri, bakın, ben burada çok ciddî şeyler söylüyorum. Ben bu kürsüye çıktığım zaman kendimi Türk Halkı karşısında çok sorumlu bir mevkide hissediyorum, ister inanın ister inanmayın. Bu halkımızın büyük sıkıntıları var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, bir toparlarsanız... Hiç olmazsa şu maddeyi bitirelim.

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim madde şu: Madde, işsizlik sigortasının primlerini belirleyen bir madde. İşsizlik sigortasını ödeyebilmek için, devlet ödeyecek, işçi ödeyecek ve patron ödeyecek; ama patronlar bugün para ödemiyor ki, hangi patron... Şimdi SSK’ya bakan Bakan burada olsaydı soracaktım: Ey Bakan! Sen, kaç tane holdingin ne borcu var çık burada söyle? Söylemiyorsun, kaçıyorsun, Meclisten kaçıyorsun, ondan sonra neyi tahsil edeceksin kardeşim?! (DYP sıralarından alkışlar) Yani gidip de işsiz adamdan mı para tahsil edeceksin? Çık burada söyle. Eğer patronlarla işbirliği içinde değilsen, patronları koruyan insansın. Çıkıp da Türk Milletini, Türk Halkını kandırmayın kardeşim. Burada çıkın, onurunuzla, haysiyetinizle gerçekleri söyleyin. Bu Parlamento kürsüsünde Türk Halkını sefalete iten kaynakların üzerine gitmezsek burada boş konuşmayalım arkadaşlar. Biz burada o zaman havanda su dövüyoruz; ama maalesef bunları...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, toparlar mısınız, eksüre de bitti Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – ...söylemek lazım, bunlardan hesap sormak lazım, sormazsak bu memleketi düzeltemeyiz. Onun için, işsizlik sigortasına...

BAŞKAN – Efendim, müsaade eder misiniz... Bir dakika... Bir şey söyleyeceğim.

Sayın milletvekilleri, süremiz bitmek üzere. Müsaade ederseniz, 55’e göre, bu madde bitinceye kadar süreyi uzatmak istiyorum, müsaade eder misiniz efendim.

Madde bitinceye kadar çalışma süresinin uzatılmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Kanun bitene kadar...

MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Kanun bitene kadar...

BAŞKAN – Kanun demedim efendim, madde bitene kadar.

BEYHAN ASLAN (Denizli) – Efendim, bu kanunu bütün işçimiz, sanayicimiz bekliyor. Bu kanunun yarın, yarından sonra yürürlüğe girmesi lazım, onun için bu kanun bitmeli bu gece.

BAŞKAN – Sayın Aslan...

KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu işçiyi, sanayiciyi sen nereden biliyorsun, işçinin sanayicinin sesini...

BAŞKAN – Sayın Genç, bir dakika müsaade eder misin?..Sayın Genç, müsaade edin de ben konuşayım efendim.

RAMAZAN GÜL (Isparta) – Niçin geri çektiniz?.. Tarım birliklerini niye getirdiniz?

BAŞKAN – Bir dakika efendim, ben konuşayım...

RAMAZAN GÜL (Isparta) – Bunu çektiler, tarım satış kooperatifleriyle ilgili tasarıyı getirdiler Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Bir dakika efendim...

RAMAZAN GÜL (Isparta) – Bunu durdurdular onu getirdiler, onu durdurdular bunu getirdiler...

TURHAN GÜVEN (İçel) – İşinize geldiği gibi, oh ne güzel!

BEYHAN ASLAN (Denizli) – Bundan bahsetseydiniz, şimdiye kadar biterdi bu.

BAŞKAN – Efendim, demin rica ettim...

RAMAZAN GÜL (Isparta) – Geçen gün bu tasarıyı geri çektiniz, tarım satış kooperatifleriyle ilgili tasarıyı getirdiniz...

BEYHAN ASLAN (Denizli) – Ya bırakın... Şundan bahsetseydiniz, şimdiye bitecekti bu kanun.

BAŞKAN– Efendim, niye karşılıklı konuşuyorsunuz?.. Beş grup başkanvekili oturun, karar veriyorsanız oylarım.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) – Bitsin efendim bu gece bu kanun.

BAŞKAN – Eğer öyle bir talepleri varsa...

RAMAZAN GÜL (Isparta) – O zaman niye çektiler?!

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben devam edebilir miyim?

BAŞKAN – Buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan, aslında, hükümet, geçen cuma günü, bu kanun tasarısında oturmadı, kaçtı, komisyon da kaçtı.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Sayın Başkan, çok sulandı bu iş...

BEYHAN ASLAN (Denizli) – Nereye kaçtılar?!

BAŞKAN – Efendim, dün dündür, bugün bugündür; dün oturmadı, bugün oturdu.

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, herkesin kimliğini ve cemaziyülevvelini burada dile getirmek zorundayız.

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen...

BEYHAN ASLAN (Denizli) – Bakan Adıyaman’da hastane teftişinde, ezbere konuşma...

KAMER GENÇ (Devamla) – Eğer bu kanun bu kadar önemli ise, geçen hafta, hükümet ve bakan niye kaçtı buradan, onu sormak lazım.

BAŞKAN – Sayın Genç...

KAMER GENÇ (Devamla) – Bu çok önemli ama...

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen...

BEYHAN ASLAN (Denizli) – Sayın Bakan Adıyaman’da...

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, benim sözümü kesti zaten Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, madde üzerinde konuşun... Dün dündür, bugün bugündür... Bugün oturmuş hükümet...

KAMER GENÇ (Devamla) – Tabiî, madde üzerinde konuşalım.

BEYHAN ASLAN (Denizli) – Bakan Adıyaman’da...

KAMER GENÇ (Devamla) – Sen bir defa otur ya, otur kardeşim, otur yerine, grup başkanvekilisin...

BEYHAN ASLAN (Denizli) – Bakan Adıyaman’da bir hastane teftişinde...

KAMER GENÇ (Devamla) – Geçen hafta senin bakanın niye yoktu burada, onu söylesene...

BEYHAN ASLAN (Denizli) – Bakan doğu ve güneydoğuda...

KAMER GENÇ (Devamla) – Senin bakanın niye yoktu burada?

BEYHAN ASLAN (Denizli) – Orada bakan...

KAMER GENÇ (Devamla) – Yani, keyfinize göre değil ki...

BEYHAN ASLAN (Denizli) – Bakan yoksa, başka bakan var orada.

BAŞKAN– Efendim, lütfen oturur musunuz...

KAMER GENÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bakın, burası Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Burada kurallar geçerlidir. Bazı şeyleri uygulayacaksanız uygulayın yahut getirmeyin...

BAŞKAN – Bir dakika efendim...

KAMER GENÇ (Devamla)– Peki, bundan sonraki maddede konuşacağım efendim.

Saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Genç de biliyor ki, bir sayın bakan yoksa, bu hükümette müteselsil kefalet var. Sayın Bakan da, Sayın Yaşar Okuyan kadar muktedir. Niye siz cevap veriyorsunuz?!

TURHAN GÜVEN (İçel) – Bakan da, bu başka bakan...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Kendisi gelsin...

BAŞKAN – Efendim, bir önerge var; okutup, oylarınıza sunacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

427 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesinin tasarıdan çıkarılmasını arz ederiz.

Cevat Ayhan Musa Demirci Aslan Polat

Sakarya Sıvas Erzurum

Mehmet Zeki Okudan Mahfuz Güler

Antalya Bingöl

BAŞKAN – Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükümet?..

DEVLET BAKANI EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Cevat Ayhan, buyurun.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; bu 4 üncü maddeyle ilgili önergemizi konuşacağız.

4 üncü maddede, işsizlik sigortası primlerini kimler ödeyecek... Bunu, Ağustos 1999’da çıkardığımız 4447 sayılı Kanunun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında tarif etmişiz. Şimdi, hükümet tasarısında olmayıp, komisyonda ilave edilen bu önergeyle, bakın, yine ne yapılıyor; burada, 49 uncu maddenin birinci fıkrasını -mevcut, meri olan- okuyorum: “İşsizlik sigortasının gerektirdiği ödemeleri, hizmet ve yönetim giderlerini karşılamak üzere, bu Kanunun 46 ncı maddesi kapsamına giren tüm sigortalılar, işverenler ve Devlet, işsizlik sigortası primi öder.” Buraya kadar aynı. “İşsizlik sigortası primi, sigortalının 17.7.1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 77 ve 78 inci maddelerinde belirtilen prime esas aylık brüt kazançlarından, her ne ad altında olursa olsun ay itibarıyla ödenmesi mutad olanların brütü üzerinden....” İşte, bu, tasarıda çıkarılmış. Bu önergeyle çıkarılmış. Yine, devam ediyorum: “...% 2 sigortalı, % 3 işveren ve % 2 Devlet payı olarak alınır” diyor; burada aynen var. Ondan sonra, bir cümle daha var, mevcut, meri olan hükümden okuyorum: “Sigortalıya yapılan ödemelerin ay itibariyle ödenmesi mutat olan ödemelerden olup olmadığı hususundaki tereddütleri gidermeye bakanlık yetkilidir.” Yani, bazılarının, bazı kurumların işsizlik sigortası gelirlerinden kaçmak için, kaçınmak için, İşsizlik Sigortası Fonunun gelirlerini azaltmak için birtakım karışık bulaşık yollara başvurmasına karşı da, bakanlığa, burada, yetki vermişiz. Şimdi, bu cümleyi de çıkarmışız. Yani, biz, işsizlik sigortası güçlensin mi istiyoruz, zayıflasın mı istiyoruz? Tabiî, buna sığınarak, birçok kurum, birçok işletme, işsizlik sigortasına prim ödememek için, birtakım ödemeleri başka ad altında yapacaktır. Bunların, burada, teknik tariflerine girmek istemiyorum.

Onun için, bu önergenin kabulüyle, bu değişikliğin iptal edilmesi gerekir. Birilerinin menfaatına gelmiyor, birilerine açık kapı bırakmak için, biz, gayet muhkem şekilde getirilmiş olan, geçen sene Ağustos ayında getirilmiş olan maddeyi tadil ediyoruz.

Değerli arkadaşlar, bakın, biraz önce de 3 üncü maddeyi kabul ettik ve 2,5 milyon kamu çalışanını; devlet memurlarını, geçici işçisini, uzman jandarmasını, uzman erbaşını, subayını, assubayını, bütün sözleşmelileri, kamu çalışanlarını işsizlik sigortasının dışına çıkardık. Niye çıkardık? Tabiî, sebep şu: Hazine para ödemek istemiyor; niye?.. 2000 yılında, bütçede, personel giderleri aşağı yukarı 9 katrilyon liradır. Ortalama işveren ve devlet payı yüzde 2, yüzde 3’ü alırsanız yüzde 5 yapar; bunun da yüzde 5’i, takriben 450 trilyon lira yapar. İşsizlik sigortasına, Hazineden 450 trilyon lira gelir gelecekti; şimdi, bir kalemde, 3 üncü maddeyi değiştirerek, işsizlik sigortasının gelirlerini 450 trilyon lira azalttık. Kaba bir hesap veriyorum size; yani, personel ödemelerinin yüzde 5’ini... Aslında, miktar bunun daha altındadır, 450 trilyon liranın altındadır. Zira, yüksek ücretlerin tamamından değil, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 77 ve 78 inci -biraz önce okudum- maddelerine göre hesaplanacak bir taban üzerinden işsizlik primleri alınacaktır. Yani, burada, birileri, bir başka hesapla... Hükümet tasarısında olmayan ve aslında Sayın Bakanın da katılmadığı -ama burada “katılıyorum” demeye mecburdur- yani, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının da katılmadığı, fonu yönetecek olan bakanlığın katılmadığı birtakım önergelerle getirilmiş olan şeyleri tasarıya koyuyoruz ve 4447 sayılı Kanunla getirilen...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlar mısınız efendim.

Buyurun.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Teşekkür ederim.

...işsizlik sigortası müessesesini de daha başlangıçta felç ediyoruz.

Onun için, ben bu bilgileri arz edeyim.

Oylarınızı da, bu istikamette, önergemizin kabulü istikametinde kullanacağınızı umut eder, hepinizi hürmetle selamlarım.

BAŞKAN – Sayın Ayhan’a teşekkür ederim.

Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir efendim.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Efendim, süremiz bitti...

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Uzatalım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, anlaşma sağlasaydınız...

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Müsaade eder misiniz Sayın Başkan?

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Efendim, ben, özellikle Doğru Yol Partisinin Grup Başkanvekilinden istirham ediyorum, arkadaşlarımdan istirham ediyorum. Daha önce belirli konularda belirli hatalar veya belirli alınganlıklar olmuş olabilir; ancak, bu akşam, dört grup, Fazilet Partisi Grubu, Anavatan Partisi Grubu, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve Demokratik Sol Parti Grubu anlaşmış bulunuyorlar. Dolayısıyla...

BAŞKAN – Bir dakika efendim... Duyulmuyor; mikrofondan... Anlamadık... Çok gürültü var; herkes konuşuyor, malumunuz. Bir dakika...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, Danışma Kurulunun böyle bir kararı yok.

BAŞKAN – Bir dakika efendim... Bir grup başkanvekili derdini anlatacak.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sizin böyle bir hakkınız da yok Sayın Başkan.

MUSTAFA ÖRS (Burdur) – Sayın Başkanım “biz anlaştık, o anlaşmadı” diye böyle şey olur mu?!

BAŞKAN – Mikrofonu açtım efendim; buyurun.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Sayın Başkanım, müsaade ederseniz...

MUSTAFA ÖRS (Burdur) – Sayın Başkan, süre bitmişti; ne lüzum vardı şimdi?..

BAŞKAN – Bitireceğiz efendim, bir dakika... Bir arzı var...

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Sayın Başkanım, İçtüzüğün 60 ıncı maddesine göre söz istiyorum; müsaade eder misiniz?

BAŞKAN – Tabiî efendim, buyurun.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; konsensüs içerisinde, biraz sonra da görüşülecek olan, müşterek, beş siyasî parti grubunun vermiş olduğu bir önerge var. Gecenin bu geç saatinde...

Geçmişte, bazı parti grup başkanvekillerinin veya bazı arkadaşlarımızın belirli alınganlıkları, hatta ve hatta, haklı oldukları konular da olabilir; ama, özellikle, ben, Anavatan Partisi Grup Başkanvekili olarak istirham ediyorum; Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi, Anavatan Partisi ve Fazilet Partisi Grup Başkanvekilleri... Bu kanunun bitimine kadar çalışma süresinin uzatılmasını, dört parti adına sizlerden rica ediyorum. Özellikle, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili arkadaşlarımdan ve milletvekili arkadaşlarımdan da istirham ediyorum; gelin, hep beraber bu kanunu çıkaralım. Bu kanundan yararlanacak olanlar beklemektedirler. Ayın 1’i geçtikten sonra, tabiî ki, belirli zorluklarla karşı karşıya kalınması söz konusu. İstirham ediyorum arkadaşlarımdan... Özellikle Doğru Yol Partisi “evet” dediğinde, beş siyasî parti grup başkanvekili anlaşarak, bunu oylayarak, milletvekillerimizin olurlarına, Genel Kurulun oluruna sunmak mümkündür.

Benim arzım budur. Bunu kırmayacaklarına inanarak, dört siyasî parti grup başkanvekili adına, kendilerinden istirham ediyoruz.

Çok teşekkür ediyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Danışma Kurulunu toplantıya çağırın, yine toplanalım.

BAŞKAN – Efendim, anlaşılan, aranızda bir konsensüs yok. Var mı?.. (DYP sıralarından “yok, yok” sesleri)

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Var, var.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Nevzat Beyin, o konuda...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yok efendim, yok.

BAŞKAN – Sayın Ercan’ın mikrofonunu açar mısınız... Efendim, cevap hakkı doğdu; müsaade edin.

Sayın Ercan, buyurun efendim.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Yani, burada, muhalefet çocuk oyuncağı değil; yerine göre var, yerine göre yok, olmaz.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tabiî, Danışma Kurulunda böyle bir anlaşma söz konusu değil. İktidar gruplarının önerisi Genel Kurulda oylandı ve saat 23.00 itibariyle Genel Kurul çalışmaları kabul gördü bu Mecliste. Saat 23.00, doldu... Sayın Başkan, oyladınız, 4 üncü maddenin bitimine kadar çalışma süresini uzattınız, bitti. Şimdi, bundan sonra... Yani, böyle, maksatlı olarak, belirli kesimlere mesaj mahiyetinde grup başkanvekilinin... (MHP sıralarından “ne alakası var” sesleri) Farkındayız yani, ne yapıldığının farkındayız...

MUSTAFA ÖRS (Burdur) – Biraz önce niye müdahale etmiyordunuz?!.

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Mesaj mahiyetinde, birilerine mesaj vermek maksadıyla, dört siyasî parti grubu anlaşmışmış da DYP bunun dışında kalıyor; aman efendim, bu tasarıyı bu akşam kanunlaştıralım...

Değerli arkadaşlar, bu tasarıyı görüşmeye başladık, belli maddelerini, tümü üzerinde görüşmelerini tamamladık, maddelerine geçtik; sonrasında, bunu askıya aldınız, Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri Kanun Tasarısını görüşmeye aldınız. Size ayak uydurmak mümkün değil. Şimdi, 4 üncü maddeyi tamamladık. Bu tasarının 5 inci maddesi var, tasarının 6 ncı maddesi var, tasarının 7 nci maddesi var; 3 madde daha var.

BAŞKAN – Bir tane de ilave ediyoruz, 8...

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Bir de ilave ediyoruz, 8...

Bu maddeler üzerinde konuşacak arkadaşlarımız var, düşüncelerini ifade edecekler. Dolayısıyla, olabilir, belki bir madde, geçici bir ek madde, neyse... Birkaç dakikalık bir zamana ihtiyaç hâsıl olursa, DYP bunu anlayışla karşılar; ama, bir şeyi dikkatinize sunmak istiyorum: Değerli arkadaşlarımız, DYP’li grup sözcülerimiz, gerek komisyonda gerekse Genel Kurul çalışmalarında sosyal güvenlikle ilgili yasa tasarısı bundan yedi sekiz ay önce görüşülürken, bugün düzeltmeye çalıştığınız bu hususlara işaret etmişler. Yapmayın, işçi ve işveren açısından getirdiğiniz ek yükler tahammül edilmez noktadadır diye arkadaşlarımız uyarıda bulunmuş; ama, muhalefet kesiminden geldiği için, her zamanki yaklaşımınızla, siz o tarihlerde arkadaşlarımızın bu uyarılarına dikkat etmediniz, almadınız; şimdi düzeltmeye çalışıyorsunuz.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Sayın Başkan, maksat hâsıl oldu.

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Biz, size yardımcı olmaya da çalışıyoruz, destek vermeye çalışıyoruz; ama, ilkeli davranmaya davet ediyorum sizleri.

Saygılar sunuyorum.

M. TURHAN İMAMOĞLU (Kocaeli) – Nereye gidiyorsunuz milletvekilleri?

BAŞKAN – Bir dakika efendim...

M. TURHAN İMAMOĞLU (Kocaeli) – Tamam, haklısınız kardeşim...

BAŞKAN – Efendim, uzatmayalım artık, kapatacağız...

Buyurun Sayın Çakan.

M. TURHAN İMAMOĞLU (Kocaeli) – Nevzat Bey, şunu çıkaralım... Haklısınız, yüzde yüz haklısınız...

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Neyi çıkaralım kardeşim?

M. TURHAN İMAMOĞLU (Kocaeli) – Şunu çıkaralım... Bir saat sürer, 24.00’te gideriz.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Bunu Meclis çıkaracak zaten.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; Sayın Nevzat Ercan biraz önceki konuşmasında kararını bildirmedi. Ben, Nevzat Ercan’ın, Sayın Başkanımızın, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilinin her zaman konsensüsten yana olduğunu biliyorum. Sayın Ercan’ın kararının olumlu olacağını da kesenkes düşünüyorum. Şimdiye kadar, Sayın Ercan, her zaman, olumlu tavrıyla, bu Genel Kurulda, Grup Başkanvekili olarak örnek olmuştur. Dolayısıyla, kararının olumlu olacağını düşünüyorum; Sayın Ercan’ın bu konuda dört grup başkanvekilini kırmayacağına inanıyorum. Tüm mükellefler bekliyor. Sayın Ercan’ın katkısı mutlaka olumlu olacaktır.

Teşekkür ediyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Burada çocuk oyuncağı yapmıyoruz, tiyatro da oynatmıyoruz.

Sayın Başkan, kapat şurayı, gidelim...

BAŞKAN – Sayın Ercan, konuşacak mısınız?

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Efendim, böyle bir usul var mı?!

BAŞKAN – Bence de yok efendim de, fazla uzatmayalım.

M. TURHAN İMAMOĞLU (Kocaeli) – Kanunu bitirelim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Ne diyorsun beyefendi?! Karar alırken aklınız neredeydi; 24.00’e kadar alsaydınız...

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 31 Mayıs 2000 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum; ama, siz de 14.00’te gelin ki, uzamasın iş.

Teşekkür ederim efendim, hayırlı akşamlar.

Kapanma Saati :23.12

VII. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan’ın, General Elektrik Ampul firmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Tunca Toskay’ın cevabı (7/1708)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Ahmet Kenan Tanrıkulu tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda müsaadelerinizi arz ederim.

Saygılarımla.

Namık Kemal Atahan

Hatay

General Elektrik Ampul Firmasının Nisan ayı sonunda Türkiye’deki fabrikayı kapatıp, Macaristan’daki fabrikasından Türkiye’ye ampul getirmeyi planladığını değerli gazeteci yazar Güngör Uras’ın 25.3.2000 tarihli “Vehbi Koç’un zar zor yaktığı ışık sönüyor” başlıklı köşe yazısından öğreniyoruz.

Bakanlığınızın konuyla ilgili topluma aktaracağı bilgi nedir? Açıklar mısınız?

T.C.

Başbakanlık 22.5.2000

Dış Ticaret Müsteşarlığı

Anlaşmalar Genel Müdürlüğü

Sayı : B.02.01.DTM.0.04/31675

Konu : Önerge Hk.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Genel Sekreterliğine

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi : 3.5.2000 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1708-4906/11590 sayılı yazıları.

İlgi’de kayıtlı yazıları ekinde yer alan, Hatay Milletvekili Sayın Namık Kemal Atahan’ın General Elektrik Ampul Firmasının kapatılması hakkındaki yazılı önergesi incelenmiştir.

Bilindiği üzere, General Elektrik firması dünyanın en büyük firmalarından biri olup, birçok ülkede çeşitli alanlarda faaliyet gösteren üretim ve araştırma merkezlerine sahiptir. Sözkonusu firma ülkemizde de aydınlatma dışında tıbbî sistemler ve havacılık sanayii gibi alanlarda faaliyet göstermektedir.

General Elektrik firması son yıllardaki globalleşme stratejileri çerçevesinde, kalite, verimlilik, fiyat gibi ekonomik unsurların yanında kaynaklarını daha yararlı kullanmak amacıyla yeni bir yapılanma ve yatırım sürecine girmiş ve bu kapsamda sözkonusu firma ülkemizdeki faaliyet alanlarından sadece ampul üretim tesisini kapatarak üretimini bu ürünle ilgili olarak seçtiği üretim merkezi olan Macaristan’a kaydırmıştır. Ancak, sözkonusu operasyon sadece ülkemiz ile sınırlı olmamış ve firma ABD’de iki ve İngiltere’de de bir üretim tesisinin önemli bir bölümünü Macaristan’a taşımıştır.

Diğer taraftan, General Elektrik firmasının ülkemizde Medikal Sistemler, Polymerland ve GETSAŞ gibi şirketlerinin yanı sıra, havacılık endüstrisinde faaliyet gösteren ağır sanayi kuruluşlarımız TEI ve TAI’de ortaklıkları bulunmaktadır.

Ayrıca, sözkonusu firmanın globalleşme stratejileri çerçevesinde, ABD’den sonra ilk kez Türkiye’de Gebze Teknoloji Serbest Bölgesinde faaliyet gösterecek olan AR-GE Merkezi ve TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi ile uçak motorları üretim ve kalite kontrol konusunda işbirliği içerisinde çalışacak olan General Elektrik Marmara Teknoloji Merkezi gibi yüksek teknolojiye dayalı yatırım programları bulunmaktadır.

Esasen liberal ekonomi politikaları çerçevesinde, ülkemiz ve dünya firmalarının, uluslararası piyasalardaki rekabet ortamında kalite, verimlilik, fiyatlandırma, yeni teknolojiler ve diğer önemli üretim unsurları konusunda yapacakları çalışmalar üretim yerlerinin yer değiştirmesini de kapsamaktadır. Bu çerçevede, General Elektrik Firması da göreli olarak daha eski bir teknolojiye sahip üretim tesisini bir başka ülkeye kaydırırken, ileri teknoloji gerektiren araştırma-geliştirme faaliyetlerini de, mevcut koşullar ve geleceğe yönelik beklentiler kapsamında ülkemize taşımayı planlamaktadır.

Bilgilerine saygılarımla arz ederim.

Prof. Dr. Tunca Toskay

Devlet Bakanı

2. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, 4454 sayılı Basın Affıyla İlgili Kanundan yararlananlara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün cevabı (7/1763)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Adalet Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini saygı ile arz ederim.

Mehmet Elkatmış

Nevşehir

TCK’nın 312 nci maddesinin siyasal amaçlarla ve biraz da zorlanarak sıkça kullanıldığı bir vakıadır. Bu maddeden ve Terörle Mücadele Kanunu ile mahkûm olanlardan bir kısım kişilerin cezası 4454 sayılı kanun hükümlerine göre af getirilirken bir kısım kişilerin mahkûmiyetleri af kanunu dışında tutulmuştur.

SORULAR :

1. 4454 sayılı basın affı hükümlerinden kaç kişi faydalanmıştır?

2. Bu Kanun hükümlerinden faydalanan isimler ve suçları nedir?

3. Bu Kanun hükümlerinden faydalananlardan kimler TCK’nın 312 nci maddesinden kimler, Terörle Mücadele Kanunu hükümlerinden mahkûm olmuş veya haklarında dava açılmıştır?

T.C.

Adalet Bakanlığı 29.5.2000

Bakan : 700

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli, 10.4.2000 tarihli ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-5089 yazınız.

b) 17.4.2000 tarihli ve 506 sayılı yazımız.

c)Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli, 22.5.2000 tarihli ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-5670 sayılı yazınız.

İlgi (a) yazınız ekinde alınan, Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış tarafından Bakanlığımıza yöneltilen ve yazılı olarak cevaplandırılması istenilen 7/1763-5011 Esas No.lu soru önergesinde yer alan hususlarla ilgili cevapların derlenebilmesi için ilgi (b) yazımızla Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 99 uncu maddesinin beşinci fıkrası uyarınca bir aylık ek süre verilmesi istenilmiştir.

Söz konusu soru önergesine verilen cevap örneği iki nüsha halinde ilişikte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Hikmet Sami Türk

Adalet Bakanı

Sayın Mehmet Elkatmış

Nevşehir Milletvekili

T.B.M.M.

Bakanlığımıza yönelttiğiniz ve yazılı olarak cevaplandırılmasını istediğiniz 7/1763-5011 Esas No.lu soru önergesinin cevabı aşağıda sunulmuştur.

Soru önergesi cevabına esas olmak üzere yaptırılan araştırma sonucunda;

İlgili Cumhuriyet Başsavcılıklarından alınan yazılarda yer alan bilgilere göre 1999 yılı Ekim ayı itibarıyle düzenlenen, basın yoluyla işlenen suçlardan dolayı mahkûm olan ve cezaları 4454 sayılı Kanun gereği ertelenenlere ait (1) nolu cetvel, basın yoluyla işlenen suçlardan dolayı haklarında hazırlık soruşturması yapılan ve 4454 sayılı Kanun gereği kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilenlere ait (2) nolu cetvel, basın yoluyla işledikleri suçlardan dolayı haklarında kamu davası açılan ve 4454 sayılı Kanun gereği davanın kesin hükme bağlanmasının ertelenmesine karar verilenlere ait (3) nolu cetvel ekte sunulmuştur. Ayrıca, İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemelerince 1350 erteleme kararı ile İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığınca yaklaşık 350 infazın ertelenmesi kararı verilmiştir.

Söz konusu listelerde 1999 yılı Ekim ayından bugüne kadar geçen süre içerisindeki değişikliklerin belirlenebilmesi amacıyla ilgili Cumhuriyet Başsavcılıklarından bilgiler istenmiştir. Ancak bunların derlenmesi arşiv çalışmalarını gerektirdiğinden, bir kısım Cumhuriyet Başsavcılıklarından bu bilgiler henüz Bakanlığımıza ulaşmamıştır. Mevcut yukarıda açıklanan bilgiler verilmiş olup, intikal eden listelerde değişiklik olması halinde gelen bilgiler ayrıca bildirilecektir.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Hikmet Sami Türk

Adalet Bakanı

3. – Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu’nun, TÜPRAŞ’ın özelleştirilmesi sırasında verilen reklamlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova’nın yazılı cevabı (7/1822)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Başbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğinin yapılmasını arz ederim.

Mahmut Göksu

Adıyaman

1. TÜPRAŞ’ın halka arzedilmesine ilişkin reklamlar ne kadar süreyle hangi basın-yayın kuruluşlarına verilmiştir?

2. Bu reklamlar için ne kadar ücret ödenmiştir?

3. Reklam verilen medya kuruluşları hangi kriterlere göre tespit edilmiştir?

T.C.

Devlet Bakanlığı 26.5.2000

Sayı : B.02.0.006/01-1207

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 28.4.2000 tarih, A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1822-5139/12281 sayılı yazınız.

Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu tarafından Sayın Başbakanımıza tevcih edilen ve Sayın Başbakanımızın da tarafımdan cevaplandırılmasını istediği 7/1822-5139 esas sayılı soru önergesi incelenmiştir.

Türk ekonomi tarihinin en büyük ve en geniş katılımlıilk halka arzı olarak, özelleştirme sürecinde yerini alan TÜPRAŞ halka arz uygulamasında, halka ve geniş kitlelere ulaşmak için planlı ve programlı bir iletişim stratejisi hazırlanmış ve uygulanmıştır. Son derece dikkatli bir şekilde hazırlanan bu strateji oluşturulurken ve uygulanırken, ihale ile seçilen profesyonel kuruluşlarla birlikte çalışılmış, bu çerçevede reklam ajansından ve “medyada ulaşılabilirliği ve satın alma oranlarını ölçen” kuruluşlarından destek alınmıştır.

Bu halka arzda, televizyon yayınlarının toplam izlenme oranlarını ölçen ve bu konuda ölçülebilen kanallar arasında veriler hazırlayan tek kaynak olan AGB Anadolu Şirketi verileri ile, yazılı basında satın alma ve okunurluk oranlarını ölçen, bu konuda yine tek kaynak olan Basın İzleme Araştırma Kurulu -BİAK ve PİAR-GALLUP raporları incelenmiş ve yapılan değerlendirmeler sonucunda kamuoyuna en etkin bir şekilde ulaşılabilecek mecralar kullanılmıştır.

Yurtiçi basın ve diğer medya kuruluşları, Uluslararası Reklamcılar Derneği, Türkiye Reklamcılar Derneği ve T. Reklamverenler Derneği temsilcilerinden oluşan BİAK ile sosyo-ekonomik durum, yaş, cinsiyet, okunurluk, eğitim, tiraj, okur profilleri gibi konularda araştırma yapan ve Türkiye’de bu konuda veriler yayımlayan tek kuruluş olan ve yine televizyon verileri konusunda tek kaynak olan AGB-Anadolu Şirketi verilerinin incelenmesi sonucu ve danışman ajansla birlikte belirlenen iletişim kampanyası paralelinde, toplam izlenme oranları (GRP-Gross Rating Point) en yüksek olan televizyon kanallarında halka arz reklam filmleri gösterilmiştir. Seyredilme oranları en yüksek ilk 6 kanal dışında ekonomi ağırlıklı yayın yapan 3 kanalda da reklam filmleri gösterilmiştir. Bunlarla da yetinilmemiş, halka arzın niteliği ve büyüklüğü de göz önüne alınarak Samanyolu TV ve Kanal 7 gibi televizyon kanallarında da halka arz filmleri yayımlanmıştır. Buna ilave olarak, yapılan girişimler sonucunda, halka arza aracılık yapan banka ve aracı kurumlardan bir çoğu, kendi kaynaklarından karşılanmak üzere, kendi seçtikleri gazetelerde ve televizyon kanallarında TÜPRAŞ halka arz ilanları ve televizyon reklam filmleri yayımlamışlardır.

Halka arz uygulamasının geniş kitlelere duyurulması için yalnızca ulusal yazılı ve görüntülü medya kuruluşları kullanılmamış, rafineri bölgeleri başta olmak üzere özellikle yurt çapında yerel yazılı ve görüntülü medyaya özel önem verilerek tanıtım ve reklam filmleri yayımlanmış, yine yurt çapında 31 ilde Bilboard (afişleme) çalışması yapılmıştır. Bunun yanısıra dinlenme oranları en yüksek 13 radyo kanalında halka arz reklamları yayımlanmıştır. Yine ulusal basında okunurluk oranları ve tiraj kriterleri dışında, halka arzı çok geniş kitlelere maletmek için, araştırmalarda görülen en yüksek tiraja sahip gazetelerin dışında, Cumhuriyet Gazetesi, Zaman Gazetesi, spor gazetelerinde de TÜPRAŞ halka arz ilanları yayımlanmıştır.

Ayrıca yapılan tüm bu tanıtım faaliyetlerinin yanısıra, büyük kitlelere ulaşabilmek için çeşitli uygulamalar yapılmış, halka arza aracılık yapan T. İş Bankası, T. Garanti Bankası, Akbank, Vakıflar Bankası gibi bir çok büyük bankanın tüm kredi kartı müşterilerine gönderdikleri kredi kart ekstre gönderim mektuplarının içine TÜPRAŞ halka arz tanıtım broşürleri konulmuş, yine tüm aracı banka ve aracı kuruluş şubelerinde afişleme ve broşür dağıtma çalışması gerçekleştirilmiştir. Bunun yanısıra, halka arz modeline ilişkin tüm ayrıntılar ile halka ve çalışanlara sunulan tüm avantajlı alım seçeneklerinin anlatıldığı ve herkesin arayabileceği 800’lü ücretsiz bilgi hatları kurulmuştur. Öte yandan TÜPRAŞ’ın halka arzı ile ilgili her tür ayrıntılı bilgilerin yeraldığı, hatta elektronik ortamda kredi kartı ile başvuru kabul edilebildiği TÜPRAŞ Halka Arzı Web Sitesi oluşturulmuş ve hizmete açılmıştır. Peşin fiyatına 7 taksitle hisse satışı gibi, bu web sayfası ile kredi kartı uygulaması da, bu alanda ülkemizde yapılan ilklerden biri olarak sermaye piyasalarında yerini almıştır.

Çok geniş kitlelere ulaşabilmek için yurt içinde dağıtılan tirajı yüksek gazetelerde TÜPRAŞ broşürleri ve başvuru formları gazete eki olarak dağıttırılmış, aynı ek Ön Talep Toplama dönemi boyunca THY İstanbul, İzmir ve Ankara iç hat seferlerinde de yolculara dağıtılmıştır. Bunun yanısıra TÜPRAŞ çalışanlarına ve yöre insanına halka arzı anlatmak, doğrudan, birinci elden bilgi vermek amacıyla tüm rafinerilere gidilerek tanıtım toplantıları düzenlenmiştir. İzmit, Aliağa, Kırıkkale ve Batman’da yapılan bu toplantılarda, Özelleştirme İdaresi, TÜPRAŞ ve aracı kuruluş liderleri en üst düzeyde temsil edilerek çalışanlara ve yöre halkına bire-bir bilgi verilmiştir. Her türlü medya etkinliğinin kullanıldığı tüm bu faaliyetlerde izah edilen halka arz uygulaması ve modelinin kamuoyuna daha iyi ve tüm yönleriyle ayrıntılı olarak yansıtılması için, tüm basın kuruluşlarının katıldığı bir çok basın toplantısı yapılmıştır.

Sonuç olarak, büyük bir titizlikle, planlı ve programlı bir şekilde yürütülen ve bu konuda ülkemizde yapılan en kapsamlı iletişim faaliyetleri sonucunda, arzu edilen talep, 3-4 kat fazlasıyla yaratılmış, bu halka arz ve özelleştirme uygulamasına katılarak TÜPRAŞ’a ortak olmak isteyen vatandaşlarımızın sayısı, 477 829 kişiye ulaşmıştır. Yarım milyon kişiye yakın bir ön talebin yaratıldığı bu uygulamada, 2 475 TÜPRAŞ mensubu da şirketlerine ortak olma, hissedar olma taleplerini belirtmişlerdir. Tüm bu yurtiçi talebin o günkü değerlerden parasal karşılığı 2.5 milyar ABD dolarının üzerindedir. Sadece, oluşan bu yurtiçi ön talep dahi, Türkiye’nin bugüne kadar yaptığı en büyük halka arz uygulamasının başlangıcını oluşturmuştur. Bu konuda yapılan tüm ilan ve reklam harcamaları ile gazete eklerinde ve THY iç hat seferlerinde dağıtılan broşür ve başvuru formları, 800’lü hatlar kurulması, tanıtım toplantıları ve web sitesi hizmetleri dahil, 7 Mart-6 Nisan 2000 tarihleri arasında yoğun biçimde yürütülen ve büyük tanıtım kampanyasının toplam bütçesi, yaklaşık 4.3 milyon ABD Doları civarında gerçekleşmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Yüksel Yalova

Devlet Bakanı

4. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer’in, aday memur durumundaki doktorların görev yeri dışında yüksek lisans hakkı olup olmadığına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş’un cevabı (7/1825)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularıma Sağlık Bakanı Sayın Osman Durmuş tarafından yazılı cevap verilmesini delaletlerinize arz ederim.

Mustafa Geçer

Hatay

S.1. Ataması yeni yapılan aday memur statüsündeki bir doktorun görev yaptığı yerin dışında master ve doktora yapma hakkı hangi sebeplerle engellenmektedir?

S.2. Ataması yeni yapılan aday memur statüsündeki bir doktorun tıp uzmanlık sınavını kazanmasıyla elde ettiği haklarla, master ve doktora sınavlarını kazanan bir doktor aynı haklara sahip olamaz mı? Açıklar mısınız?

T.C.

Sağlık Bakanlığı 24.5.2000

Personel Genel Müdürlüğü

Ankara

Sayı: B100PER0100000/55619

Konu :Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığı

Genel Sekreterliğine

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi : 28.4.2000 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1825-5142/12304 sayılı yazınız.

Hatay Milletvekili Mustafa Geçer tarafından yöneltilen “Aday memur durumundaki doktorların görev yeri dışında yüksek lisans hakkı olup olmadığına ilişkin” yazılı soru önergesinin cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinizi arz ederim.

Doç. Dr. Osman Durmuş

Sağlık Bakanı

Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer’in “Aday memur durumundaki doktorların görev yeri dışındaki yüksek lisans hakkı olup olmadığına” ilişkin yazılı soru önergesinin cevabıdır.

SORULAR :

1. Ataması yeni yapılan aday memur statüsündeki bir doktorun görev yaptığı yerin dışında master ve doktora yapma hakkı hangi sebeplerle engellenmektedir?

2. Ataması yeni yapılan aday memur statüsündeki bir doktorun tıpta uzmanlık sınavını kazanmasıyla elde ettiği haklarla, master ve doktora sınavlarını kazanan bir doktor aynı haklara sahip olamaz mı? Açıklar mısınız?

CEVAPLAR :

Öncelikle memurların ve aday memurların tabi olduğu 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda memurlara verilecek izinler 102-108 inci maddelerde sayılmış olup, memurların görevli bulundukları yerlerin dışında mastır veya doktora yapmak üzere izinli sayılmaları gibi bir husus yer almamaktadır. Kanunda düzenlenmemiş bir iznin verilmesi yasal olarak mümkün değildir.

Ancak, Bakanlığımızca hazırlanan ve 16.11.1999 tarih ve 22819 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Atama ve Nakil Yönetmeliğinin 16 ncı maddesinde öğrenim durumu nedeniyle yapılacak tayinlerle ilgili hükümler yer almakta olup, anılan maddede; “Yurt içinde herhangi bir yükseköğrenime devam etme hakkı kazanan personel münhal kadro bulunması ve bu durumu belgelendirmeleri halinde, öğretim kurumunun bulunduğu yere tayin edilirler. Yüksek lisans, master ve doktora eğitimi yapanların talepleri halinde bulundukları bölge hizmetini tamamlama şartı aranmaksızın münhal kadro bulunması şartıyla öğrenim durumu nedeniyle, nakilleri yapılır...” hükmü gereğince bulunduğu yerin dışında doktora veya master yapma hakkı kazanan personelin bu durumunu belgelendirmesi halinde kadro ve ihtiyaç durumuna göre tayinlerinin yapılabileceği belirtilmiştir.

Ülkemizde Tıpta Uzmanlık Sınavı (TUS) ile kazanılan ihtisas hakkı ise, Tababet Uzmanlık Tüzüğü ve Tababet Uzmanlık Yönetmeliği hükümlerine dayanılarak verilmiş kanunî bir hak olup, Tababet Uzmanlık Tüzüğünün 1 inci maddesinde; “Türkiye’de tababet dallarında uzman olmak ve uzmanlık belgesi almak bu Tüzük hükümlerine tabidir.” hükmü mevcuttur. Mezkûr Tüzük’de kimlerin hangi dallarda ve hangi şartlarda uzmanlık eğitimine alınacağı belirtilmiştir.

Fakültelerde belli bir konu üzerinde bir kariyer çalışması niteliğinde olan doktora ve master eğitiminin anılan Tüzük ve Tababet Uzmanlık Yönetmeliği hükümlerine göre tıpta uzmanlık eğitiminden sayılması, ayrıca doktora ve master eğitimini tamamlayanlara da uzman unvanı verilmesi mevzuat hükümleri gereğince mümkün değildir.

Göstermiş olduğunuz ilgiye teşekkür ederim.

5. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, Nevşehir’deki belediye ve köy muhtarlıklarının sunduğu projelere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli’nin cevabı (7/1840)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Devlet Bahçeli tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini saygı ile arz ederim.

Mehmet Elkatmış

Nevşehir

İlimiz belediyeleri ile muhtarlıkları zaman zaman Bakanlığınıza/DPT’ye çeşitli projeler vermekteler ve bu projelerinin maddî yönden desteklenmesini talep etmektedirler. Bu taleplerin bir kısmı da yerine getirilmektedir. Ancak talepler değerlendirilirken çoğu kere bilimsel ve rasyonel kriterler nazara alınmayarak konuya siyasî bakılmaktadır. Bu durum ise hakkaniyete uymamakta ve sıkıntılar doğurmaktadır.

SORULAR :

1. Bakanlığınıza 1999 ve 2000 yıllarında Nevşehir’deki hangi belediyeler ve köy muhtarlıklarından hangi tarihte, hangi konuda ve hangi malî boyutta ne tür projeler sunulmuştur?

2. Sunulan ve projelerden hangi belediye ve muhtarlıkların projeleri kabul edilmiş ve kabul edilen bu projeler için ne kadar karşılıksız veya kredi şeklinde para verilmiştir?

3. Belediyelerin ve muhtarlıkların sunduğu bu projelerin kabul edilip maddî yönden desteklenmeleri hangi kriterlere göre yapılmaktadır.

 

T.C.

Devlet Bakanı ve 26.5.2000

Başbakan Yardımcılığı

Sayı : B.02.0.001/01236

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 10.4.2000 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1840-5162/12353 sayılı yazınız.

Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, tarafımdan cevaplandırılması istenilen 7/1840/5162 Esas No.lu yazılı soru önergesine verilen cevap ekte gönderilmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Devlet Bahçeli

Devlet Bakanı ve

Başbakan Yardımcısı

Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın Nevşehir’deki belediye ve muhtarlıkların projelerine yardımlar hakkındaki soruları ve cevaplar

SORULAR :

İlimiz belediyeleri ile muhtarlıkları zaman zaman Bakanlığınıza/DPT’ye çeşitli projeler vermekteler ve bu projelerinin maddî yönden desteklenmesini talep etmektedirler. Bu taleplerin bir kısmı da yerine getirilmektedir. Ancak talepler değerlendirilirken çoğu kere bilimsel ve rasyonel kriterler nazara alınmayarak konuya siyasî bakılmaktadır. Bu durum ise hakkaniyete uymamakta ve sıkıntılar doğurmaktadır.

1. Bakanlığınıza 1999 ve 2000 yıllarında Nevşehir’deki hangi belediyeler ve köy muhtarlıklarından hangi tarihte, hangi konuda ve hangi malî boyutta ne tür projeler sunulmuştur?

2. Sunulan bu projelerden hangi belediye ve muhtarlıkların projeleri kabul edilmiş ve kabul edilen bu projeler için ne kadar karşılıksız veya kredi şeklinde para verilmiştir?

3. Belediyelerin ve muhtarlıkların sunduğu bu projelerin kabul edilip maddî yönden desteklenmeleri hangi kriterlere göre yapılmaktadır?

CEVAPLAR :

Devlet Planlama Teşkilatınca belediye projeleriyle ilgili hususlarda hazırlanan cevaplar iki grupta toplanmıştır:

1. Yatırım programı itibariyle:

Nevşehir Belediye Başkanlığının,

1.1) 15.7.1999 tarih ve 161 sayılı yazı ile (Merkez, Nar, Göre)Atıksu Arıtma Tesisi Fizibilite Raporu Müsteşarlığımıza intikal ettirilmiştir. Toplam 26,3 milyon ABD Doları tutarındaki proje fizibilite raporunun yetersiz oluşu nedeniyle değerlendirmeye tabi tutulamamıştır.

1.2.) 19.7.1999 tarih ve 162-806 sayılı yazı ile Nevşehir (Merkez) İçmesuyu İsale Hattı Fizibilite Raporu finansmanın tamamı dış krediden temin edilmek üzere Müsteşarlığımıza intikal ettirilmiştir. Ancak fizibilite raporunda toplam proje maliyeti, keşif ve metrajlar bulunmadığı gibi nüfus verilerinin de sağlıklı olmaması nedeniyle değerlendirmeye tabi tutulamamıştır.

1.3) 20.10.1999 tarih ve 262-1058 sayılı yazı ile Kapadokya Bölgesi Su Temin Projesinin Hazine Müsteşarlığına gönderilen talep yazısının bir kopyası da Müsteşarlığımıza intikal ettirilmiştir. Toplam proje maliyeti, keşif ve metrajların bulunmaması nedeniyle değerlendirmeye tabi tutulamamıştır.

2000 Yılı Yatırım Programında İller Bankası Genel Müdürlüğünün 1986K060190 numaralı Nevşehir Kanalizasyon Projesi, şebeke-arıtma karakteristiğine sahip olup 2003 yılında tamamlanması hedeflenmektedir.

Sözü edilen projelerin İller Bankası Genel Müdürlüğü tarafından dış kredi ihtiyaçları talep edilmesi halinde değerlendirilmesi mümkün görülmektedir.

2. Devlet Planlama Teşkilâtı Bütçesinde yeralan “Mahallî İdarelere Yapılacak Yardımlar Ödeneği”nden, kalkınmada öncelikli yörelerdeki mahallî idarelerin projelerine yapılan yardımlar itibariyle:

2.1) Devlet Planlama Teşkilâtı Bütçesinde yeralan “Mahallî İdarelere Yapılacak Yardımlar Ödeneği”nden, Kalkınmada Öncelikli Yörelerde nüfusu 50 000’in altındaki belediyelerin ve il özel idarelerinin projelerine yardımlar yapılmaktadır. Ödeneğin dağıtımından sonra gelen projelere bir sonraki ödenekten yardım gönderilmektedir. Yardım taleplerinin Valilik uygun görüş yazılarıyla Devlet Planlama Teşkilâtına gönderilmesi gerekmektedir. Bu çerçevede 1998-1999 yılları ve 5.5.2000 tarihi itibariyle Nevşehir Valiliğinden Devlet Planlama Teşkilatına gönderilen projelerin; geliş yılı, belediye adı, proje konusu, proje tutarı ve yapılan yardım itibariyle hazırlanan tablo aşağıda yeralmaktadır.

2.2) Valilikler tarafından yardım yapılması uygun görülerek Devlet Planlama Teşkilâtına intikal eden projelerden; 1998 yılında herbir projeye 1 375 000 000 TL ve 1999 yılında 2 000 000 000 TL eşit miktarda yardım yapılmıştır. 1999 yılında gelen yardım taleplerinden yalnızca Ovaören Belediyesinin talebi Yönetmelik gereklerine uygun olmadığı için değerlendirmeye alınamamıştır. Diğer taraftan, 2000 yılı için henüz yardım tahsisi yapılmamış olup, gelen yardım taleplerinin incelenmesine devam edilmektedir. 5.5.1999 tarihi itibariyle, 2000 yılı için gelen yardım talepleri incelenmiş ve durumları tabloda belirtilmiştir.

2.3) Devlet Planlama Teşkilatınca yapılan yardımlar; 9 Eylül 1992 tarih ve 21340 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan “Kalkınmada Öncelikli Yörelere İlişkin Program ve Projeleri Desteklemek Amacıyla Devlet Planlama Teşkilatı Bütçesinde Yeralan Ödenekten Yapılacak Yardımların Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik” çerçevesinde olmaktadır. İlgili yönetmelik gereğince mahallî idarelerin yardım başvuruları sırasında dikkat etmeleri gereken ana hususlar :

– Yardım talepleri; İlçe Belediyeleri için Kaymakamlığa oradan Valiliğe, Merkez Belediyeler için doğrudan Valiliğe yapılarak, Valilik kanalıyla Devlet Planlama Teşkilatına iletilecektir. Yardım talebi ile ilgili Devlet Planlama Teşkilatına gönderilecek her türlü yazışmalar Valilik kanalıyla yapılacaktır.

– Daha önce aynı ödenekten yardım alan mahallî idarenin tekrar yardım talebinde bulunabilmesi için, almış olduğu yardımın yerinde kullanıldığını bildiren Valilik yazısının Devlet Planlama Teşkilatına gönderilmesi gerekmektedir.

– Mahallî idarenin aynı yıl içerisinde sadece bir projesine yardım yapılabilmektedir.

Mahallî idarenin başvurusunda;

1. Encümen Kararı : Yardım konusu, gerekçesi ve DPTMüsteşarlığından yardım istenmesine dair kararın bulunduğu encümen kararı.

2. Yardım talep edilen projenin tipine bağlı olarak;

– Makine alımı için proforma fatura,

– İnşaat projesi için Bayındırlık ve İskân Müdürlüğü onaylı proje ve keşif özeti. (Tip projede onay aranmaz.)

3. Talebin Devlet Planlama Teşkilatına iletildiği Valilik yazısında, projeye yardım yapılması hakkında Valilik uygun görüşünün bulunması gerekmektedir.

– Yardım başvurularında, Devlet Planlama Teşkilatınca daha önce yardım yapılmış projelerin bulunduğu aşağıdaki listenin dikkate alınmasında yarar görülmektedir.

Yardım Yapılan Başlıca Projeler

1, Arıcılık, 2 Beton Boru Mak., 3. Beton Parke Mak., 4. Dere Islahı, 5. Düğün Salonu, 6. Dükkân İnş., 7. Fırın İnş., 8. Fırın Mak., 9. Foseptik, 10. Garaj, 11. Gasilhane-Morg, 12. Hal Binası, 13. Halıcılık, 14. Hamam, 15. İçmesuyu, 16. İçmesuyu Deposu, 17. İstinat Duvarı, 18. İş merkezi, 19. İşhanı, 20. Kanalizasyon, 21. Köprü, 22. Kum-çakıl eleme, yıkama tesisi, 23. Mandıra, 24. Menfez, 25. Mezbaha, 26. Otel, 27. Park, 28. Pazaryeri, 29. Sera, 30. Soğukhava Deposu, 31. Süt İşleme, 32. Terminal, 33. Tuvalet, 34. Un Değirmeni İnş., 35. Un Değirmeni Mak., 36. Bilgisayar, 37. Spor Tesisi.

Sonuç olarak, DPTbütçesindeki ödenekten yardım almak için Nevşehir ili belediyelerinden 1998 ve 1999 yılında gelen projelerden (dosyası Yönetmelik esaslarına göre tekemmül etmediği için sadece Ovaören Belediyesi hariç) bütün belediyelere yardım yapılmıştır. Bu yardım miktarları tüm kalkınmada öncelikli iller için eşit miktarda olmuştur. 5.5.2000 tarihi itibariyle gelen ve ödeneğin dağıtıldığı tarihe kadar gelecek olacak projelere ise, değerlendirme sonuçlarına göre yine eşit miktarda yardım yapılacaktır.

6. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, Nevşehir İlindeki sağlık ocağı ve sağlık evlerine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş’un cevabı (7/1858)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Sağlık Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini saygı ile arz ederim.

Mehmet Elkatmış

Nevşehir

Kırsal kesimdeki yerleşim birimlerinde halk sağlığı yönünden, sağlık ocakları ve sağlık evleri büyük önem arzetmektedir. Ancak çoğu kez bu sağlık ocakları ve sağlık evleri yapımı ihtiyaçlara ve bilimsel esaslara göre yapılmamaktadır.

SORULAR :

1. Nevşehir ilimizde hangi köy ve beldelerimizde sağlık ocağı ve sağlık evleri bulunmaktadır?

2. Bu sağlık ocakları ve sağlık evlerindeki mevcut sağlık personeli dağılımı nasıldır? Hangi sağlık ocağı ve sağlık evinin hangi kadrodan ne kadar personel eksiği vardır?

3. Personel eksiklikleri ne zaman giderilecektir?

4. Sağlık ocağı veya sağlık evi bulunmayan köylerimize ve beldelerimize bu imkân ne zaman sağlanacaktır?

5. Köy ve beldelere sağlık ocağı veya sağlık evi yapımında gözönünde bulundurulan kriterler nelerdir?

T.C.

Sağlık Bakanlığı 24.5.2000

Personel Genel Müdürlüğü

Ankara

Sayı : B100PER0100000-55620

Konu :Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Genel Sekreterliğine

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi : 28.4.2000 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1858-5180/12371 sayılı yazınız.

Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış tarafından tarafıma yöneltilen “Nevşehir ilindeki sağlık ocağı ve sağlık evlerine ilişkin” yazılı soru önergesinin cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinizi arz ederim.

Doç. Dr. Osman Durmuş

Sağlık Bakanı

Nevşehir Milletvekili Sayın Mehmet Elkatmış’ın “Nevşehir ilindeki sağlık ocağı ve sağlık evleri ile personel durumu”na ilişkin yazılı soru önergesinin cevabıdır.

SORULAR :

1. Nevşehir ilimizde hangi köy ve beldelerimizde sağlık ocağı ve sağlık evleri bulunmaktadır?

2. Bu sağlık ocakları ve sağlık evlerindeki mevcut sağlık personeli dağılımı nasıldır? Hangi sağlık ocağı ve sağlık evinin hangi kadrodan ne kadar personel eksiği vardır?

3. Personel eksiklikleri ne zaman giderilecektir?

4. Sağlık ocağı veya sağlık evi bulunmayan köylerimize ve beldelerimize bu imkân ne zaman sağlanacaktır?

5. Köy ve beldelere sağlık ocağı veya sağlık evi yapımında gözönünde bulundurulan kriterler nelerdir?

CEVAPLAR :

Nevşehir ilimizde 30.4.2000 tarihi itibariyle 63 adet sağlık ocağı planlanmış olup, 61 adet sağlık ocağı hizmet vermektedir. Hizmet veren bu sağlık ocaklarından 35 adedi beldelerde 12 adedi de köylerde faal durumdadır. İl genelinde planlanan ve hizmet veren sağlık ocakları ile köy sağlık evlerinin isim listesi ile personel durumunu gösterir liste ekte sunulmuştur.

Ülkemiz genelinde olduğu gibi, Nevşehir İlinde de sağlık personeli sayısının yetersiz olduğu tarafımızca bilinmekte olup, Bakanlığımıza bağlı sağlık kurum ve kuruluşlarımızın acilen sağlık ve yardımcı sağlık personeli bulunmasına rağmen, 1995 yılından beri özellikle, ebe, hemşire ve sağlık memuru gibi hizmetine daha fazla ihtiyaç olan unvanlarda bakanlığımız için kadro ihdası yapılmadığından, mevcut personel eliyle hizmet sunulmaya çalışılmaktadır.

Bu sebeple gerek önergede konu edilen Nevşehir ilindeki sağlık kurum ve kuruluşlarına ve gerekse diğer illerimize açıktan tayin yapılamadığı gibi, Başbakanlığın 13.1.1999 tarih ve 1999/9 sayılı genelgesi uyarınca tayin ve nakiller durdurulmuş olduğundan, eş durumu ve öğrenim durumu mazeretleri dışında diğer illerden nakil de yapılamamaktadır.

Personel yetersizliği nedeniyle hizmet veremeyen veya eksik personelle vatandaşlarımıza sağlık hizmeti sunmaya çalışan kurum ve kuruluşlarımızın sağlık personeli ihtiyacının karşılanması maksadıyla 37 517 kadronun Bakanlığımıza ihdası için hazırlanan Kanun Tasarısı Başbakanlık ve Maliye Bakanlığına gönderilmiş ve gelen uygun görüş üzerine, Sağlık Komisyonu ve Bütçe ve Plan Komisyonunda görüşülerek TBMMGenel Kuruluna sevk edilmiştir.

Tasarının kabul edilmesi ve Başbakanlık ve Maliye Bakanlığınca açıktan atama izni verilmesi halinde, 17.10.1999 tarihinde yapılan Devlet Memurları Genel Sınavına göre kazanan adayların tayinleri yapılarak, bütün ülke genelindeki sağlık personeli ihtiyacı büyük ölçüde karşılanmış olacaktır.

Gerek önergede belirtilen Nevşehir ilinin gerekse diğer illerimde bulunan sağlık kurum ve kuruluşlarının sağlık personeli ihtiyacının karşılanması için Bakanlığımızca teklif edilen unvan ve sayıda sağlık personelinin açıktan atama yoluyla istihdamına imkân verilmesinin gerekli olduğu açıktır.

Bilindiği üzere, bir bölgede yeni sağlık ocağı ve sağlık evi planlanırken bölgenin nüfusu, coğrafi durumu, ulaşım durumu ve hizmet talebi gibi kriterlerin dikkate alınması gerekmektedir. Nüfus durumları uygun, halen bağlı bulundukları sağlık ocağı veya sağlık evi bölgelerindeki nüfusları olumsuz etkilemeyen yerlerin sosyo-ekonomik ve coğrafî şartları da dikkate alınarak, arsa bulmakta güçlük çekilmeyecek bölgelere İl Sağlık Müdürlüklerinin teklifleri doğrultusunda planlamalar yapılmaktadır.

Son yapılan Genel Nüfus Sayımı sonuçlarına göre ülke nüfusumuzun büyük bir artış göstermesi ve ülkemizin sosyo-ekonomik yapısındaki değişmeler nedeniyle belde ve köylerde sağlık ocağı ve mahalle-köy sağlık evi planlaması için yapılacak taleplerin değerlendirilmesinde göz önüne alınan nüfus kriterleri; Bakanlığımızca hazırlanan 22.3.2000 gün ve 3460 sayılı Genelge ile de illere duyurulmuştur. Genelgede yer alan nüfus kriterleri aşağıdaki şekilde belirlenmiştir.

– Belde ve köylerde sağlık ocağı planlanabilmesi için kriter toplum nüfus : 5 000-7000

– Belde ve köylerde sağlık evi planlanabilmesi için kriter toplam nüfus : 2 000’dir.

Yeni taleplerde, bu sağlık kuruluşunun hizmet bölgesine dahil edilecek köy ve mahallelerin ulaşım durumları, hizmet verimliliği, bölgenin coğrafî yapısı ve hizmet binası yapımı için temin edilecek arsa da göz önünde bulundurulmaktadır.

Göstermiş olduğunuz ilgiye teşekkür ederim.

7. – Hatay Milletvekili Metin Kalkan’ın, Hatay İline ayrılan yatırım ödeneklerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli’nin cevabı (7/1884)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Başbakan Yardımcısı Sayın Devlet Bahçeli tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 20.4.2000

S. Metin Kalkan

Hatay

1. Bakanlığınızın 2000 malî yılı bütçesinde Hatay İline ne kadar ödenek ayrılmıştır? Bu ödeneğin ne kadarı yatırım, ne kadarı carî harcamalar içindir? Söz konusu ödenek hangi yatırımlar için harcanacaktır?

2. 1999 malî yılı bütçesinden Hatay İli için ayrılan ödeneğin tamamı kullanılmış mıdır? Kullanılmış ise nerelerde kullanılmıştır? Kullanılmadıysa gerekçesi nedir?

3. Hatay İlimizde Bakanlığınıza ait mevcut yatırımlar nelerdir? Bu yatırımların ne zaman tamamlanması planlanmaktadır?

T.C.

Devlet Bakanı ve 26.5.2000

Başbakan Yardımcılığı

Sayı : B.02.0.001/01244

Türkiye BüyükMilletMeclisi Başkanlığına

İlgi : 10.4.2000 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1884-5213/12535 sayılı yazınız.

Hatay Milletvekili Metin Kalkan’ın, tarafımdan cevaplandırılması istenen 7/1884-5213 Esas No.lu yazılı soru önergesine verilen cevap ekte gönderilmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Devlet Bahçeli

DevletBakanı ve

Başbakan Yardımcısı

Hatay ili kamu yatırımlarıyla ilgili sorular ve cevaplar :

Soru 1 : Bakanlığınızın 2000 malî yılı bütçesinde Hatay İline ne kadar ödenek ayrılmıştır? Bu ödeneğin ne kadarı yatırım, ne kadarı carî harcamalar içinder? Söz konusu ödenek hangi yatırımlar için harcanacaktır?

Cevap 1 : Hatay ile birlikte diğer illeri de ilgilendirdiği için muhtelif iller kapsamında yer alan ve il bazında tasnifi yapılamayan yatırımlar ile yatırım programında yer almayan mahallî idare yatırımları hariç olmak üzere, 2000 Yılı Yatırım Programı kapsamında Hatay ilinde yürütülecek kamu yatırım projeleri ekteki listede yer almaktadır. 2000 yılında, ekteki listeden de görülebileceği üzere, Hatay İli için Genel ve Katma Bütçe ile birlikte diğer kamu kaynaklarından finanse edilerek yürütülecek 103 adet kamu yatırım projesi için 32 trilyon TL. ödenek ayrılmıştır.

Soru 2 : 1999 malî yılı bütçesinden Hatay İli için ayrılan ödeneğin tamamı kullanılmış mıdır? Kullanılmış ise nerelerde kullanılmıştır? Kullanılmadıysa gerekçesi nedir?

Cevap 2 : Muhtelif iller kapsamında yer alan ve il bazında tasnifi yapılamayan yatırımlar, toplu veya toplulaştırılmış proje kapsamında yer alan detay projeler ve mahallî idare yatırımları hariç olmak üzere, 1999 Yılı Yatırım Programı kapsamında Hatay İlinde yürütülen kamu yatırım projeleri için muhtelif kamu kaynaklarından 7,5 trilyon TL. ödenek ayrılmış olup, yıl sonu geçici verilerine göre, söz konusu bu yatırım ödeneğinin 6 trilyon TL.’si harcanmış, böylece yüzde 81 oranında nakdî gerçekleşme sağlanmıştır. Bütçe dışı kaynaklar, toplu proje kapsamındaki detay projeler ve yatırım programında yer alan mahallî idare yatırımları da dahil edildiğinde, ekteki listede de görülebileceği üzere, 1999 yılında Hatay İlinde yürütülen projeler için ayrılan ödenek tutarı 21 trilyon TL.’ye ulaşmaktadır.

Soru 3 : Hatay İlimizde Bakanlığınıza ait mevcut yatırımlar nelerdir? Bu yatırımların ne zaman tamamlanması planlanmaktadır?

Cevap 3 : Hatay İli ile ilgili olarak, 2000 Yılı Yatırım Programında Yer alan kamu yatırım projeleri ekte yer almakta olup, söz konusu projeler için planlanan bitiş süreleri, her bir proje için ekli listede ayrıca belirtilmiştir.

 

8. – Hatay Milletvekili Metin Kalkan’ın, Hatay İline ayrılan yatırım ödeneklerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Abdulhaluk Mehmet Çay’ın cevabı (7/1903)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Abdulhaluk Mehmet Çay tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 20.4.2000

S. Metin Kalkan

Hatay

1. Bakanlığınızın 2000 malî yılı bütçesinde Hatay İline ne kadar ödenek ayrılmıştır? Bu ödeneğin ne kadarı yatırım, ne kadarı carî harcamalar içindir? Söz konusu ödenek hangi yatırımlar için harcanacaktır?

2. 1999 malî yılı bütçesinden Hatay İli için ayrılan ödeneğin tamamı kullanılmış mıdır? Kullanılmış ise nerelerde kullanılmıştır? Kullanılmadıysa gerekçesi nedir?

3. Hatay İlimizde Bakanlığınıza ait mevcut yatırımlar nelerdir? Bu yatırımların ne zaman tamamlanması planlanmaktadır?

T.C.

Devlet Bakanlığı 26.5.2000

Sayı : B.02.0.017/01253

Türkiye BüyükMilletMeclisi Başkanlığı

Genel Sekreterliğine

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi : 3.5.2000 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1903-5232/12554 sayılı yazınız.

Hatay Milletvekili Sayın Metin Kalkan’a Bakanlığımca yazılı olarak cevaplandırılmasını talep ettiği soru önergesi ilgi’de kayıtlı yazıları ile Bakanlığıma ulaşmıştır. 29.5.1999 tarihi ve 1999/35 sayılı Başbakanlık Genelgesi ile Bakanlığım uhdesine Parlamento ile ilişkiler, Türk Cumhuriyetleri ve Toplulukları ile Kardeş Topluluklarla ilişkiler, bunlarla ilgili araştırma, planlama ve eşgüdümün sağlanması, Bulgaristan’dan gelen göçmenlerle ilgili eşgüdüm ve Ahıska Türklerinin Türkiye’ye kabulü ile ilgili eşgüdüm verilmiş olup; Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı (TİKA) Bakanlığıma bağlanmıştır.

Bakanlığım görev alanına giren konularla ilgili olarak Beş Yıllık Kalkınma Planı kapsamında yürütülmekte olan projelerimiz bulunmamaktadır. Ayrıca, Bakanlığım bağlı kuruluşu TİKA tarafından yürütülen projeler, yurt dışında yürütülen ekonomik, kültürel, eğitim ve teknik işbirliği konulu projeler olup, söz konusu projeler de mahiyetleri nedeniyle Beş Yıllık Kalkınma Planı kapsamında bulunmamaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Abdulhaluk Mehmet Çay

DevletBakanı

9. – Hatay Milletvekili Metin Kalkan’ın, Hatay İline ayrılan yatırım ödeneklerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in cevabı (7/1912)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Mehmet Ali İrtemçelik tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 20.4.2000

S. Metin Kalkan

Hatay

1. Bakanlığınızın 2000 malî yılı bütçesinde Hatay İline ne kadar ödenek ayrılmıştır? Bu ödeneğin ne kadarı yatırım, ne kadarı carî harcamalar içindir? Söz konusu ödenek hangi yatırımlar için harcanacaktır?

2. 1999 malî yılı bütçesinden Hatay İli için ayrılan ödeneğin tamamı kullanılmış mıdır? Kullanılmış ise nerelerde kullanılmıştır? Kullanılmadıysa gerekçesi nedir?

3. Hatay İlimizde Bakanlığınıza ait mevcut yatırımlar nelerdir? Bu yatırımların ne zaman tamamlanması planlanmaktadır?

T.C.

Devlet Bakanlığı 26.5.2000

(Sn. Rüştü Kâzım Yücelen)

Sayı : B.02.0.009/1261

Türkiye BüyükMilletMeclisi Başkanlığına

İlgi : Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli 3.5.2000 tarih A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1912-5241/12563 sayılı yazınız.

Hatay Milletvekili S. Metin Kalkan tarafından verilen 7/1912-5241 sayılı yazılı soru önergesinin cevabı ilişikte sunulmaktadır.

Gereğini arz ederim. Saygılarımla.

Rüştü Kâzım Yücelen

Devlet Bakanı

Hatay Milletvekili Sayın Metin Kalkan’ın

20.4.2000 tarih ve 7/1912-5241 kayıt no.lu yazılı soru önergesinin cevabıdır.

Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Genel Müdürlüğünün 1999 ve 2000 yılı için Hatay İline ayrılmış Yatırım Ödeneği bulunmamaktadır. Ancak, 1999 yılında, verici tesislerini işletmekle yükümlü bulunan Türk Telekomünikasyon A.Ş. Genel Müdürlüğü tarafından, Samandağı, Kapısuyu Mevkiinde TRT-2 ve TRT-3 yayınlarını yapan 10 W gücünde iki adet UHF Televizyon Vericisi tesis edilmiştir. Toplam yatırım bedeli takiben 15 milyar civarındadır.

Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün Hatay’a yönelik yatırım projesi bulunmamaktadır.

10. —Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, DSİ’de çalışan teknik personelin ücretlerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı M. Cumhur Ersümer’in cevabı (7/1918)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Cumhur Ersümer tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

Saffet Arıkan Bedük

Ankara

Yurdumuzun yerüstü ve yeraltı su kaynaklarının değerlendirilerek ülkemiz hizmetine sunulması görevi Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne verilmiştir. Türkiye’nin yatırım bütçesinin % 35’ini DSİ Genel Müdürlüğü kullanmaktadır. Ülkemizin kalkınmasında en büyük katkıyı sağlayan sulama, enerji, içmesuyu, taşkın koruma ve su ürünleri projeleri DSİ bünyesindeki teknik elemanlar tarafından gerçekleştirilmektedir.

2,5 milyon hektarlık araziyi suya kavuşturan, yılda 42 milyar kwh, enerji üretilmesini sağlayan ve şehirlere yaklaşık yılda 2 milyar m3 içmesuyu temin eden, dünyanın sayılı büyük projelerinden GAP’ında içerisinde olduğu yüzlerce projeyi planlayıp inşasını gerçekleştiren Devlet Su İşleri bünyesindeki teknik elemanlar ekonomik yönden büyük sıkıntı içerisindedir.

DSİGenel Müdürlüğünde görev yapan,

Kadrolu işçi (formen) 678 900 000 TL.

Kadrolu işçi (şoför) 550 200 000 TL.

Kadrolu işçi (amele) 430 710 000 TL. almaktadır. İşçilerin bu ücreti almalarına herhangi bir itirazımız yoktur. Ancak, yukarıda bahsettiğimiz büyük projeleri gerçekleştiren teknik personele ortalama 270 000 000 TL. ücret verilmektedir.

1. Zor arazi şartlarında gece-gündüz demeden, ülkemizin su ve toprak kaynaklarının geliştirilmesi için çalışan DSİ’li teknik personele, bulunduğu konum, yaptığı iş ve taşıdığı sorumluluğa göre kendilerine verilen ücreti yeterli buluyor musunuz?

2. Bu ülkenin barajlarını, hidroelektrik santrallarını ve göletlerini yaparak içme ve sulama suyu şebekelerini geliştiren ve ülkemizin enerji ihtiyacını karşılayan tesisleri yapan DSİ’li teknik personele yoksulluk sınırının altında ücret verilmesini doğru buluyor musunuz? Büyük Türkiye idealinin gerçekleşmesinde kendilerinden çok şey beklenen bu teknik personelin malî durumunun düzeltilmesi için Bakanlığınızın herhangi bir çalışması var mıdır?

3. Ülkesinde proje geliştiren, uygulayan, sorumluluk taşıyan bir mühendisin maiyetinde çalışan bir personelden daha az ücret verildiği Türkiye’nin dışında başka bir ülke var mıdır? Bu çelişkiye ne zaman son verilecektir?

T. C.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon 29.5.2000

Kurulu Başkanlığı

Sayı :B.15.O.APK.0.23-300-989-9361

Konu :Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :TBMM Başkanlığının 3.5.2000 tarih ve KAN. KAR. MD. A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1918-5260/12581 sayılı yazısı.

Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük’ün tarafıma tevcih ettiği 7/1918-5260 esas no.lu yazılı soru önergesi TBMM İçtüzüğünün 99 uncu maddesi gereği cevaplandırılarak ekte gönderilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Cumhur Ersümer

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve

Başbakan Yardımcısı

Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük’ün Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı

(7/1918-5260 esas no.lu)

Sorular 1, 2, 3 :

Yurdumuzun yerüstü ve yeraltı su kaynaklarının değerlendirilerek ülkemiz hizmetine sunulması görevi Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne verilmiştir. Türkiye’nin yatırım bütçesinin % 35’ini DSİ Genel Müdürlüğü kullanmaktadır. Ülkemizin kalkınmasında en büyük katkıyı sağlayan sulama, enerji, içmesuyu, taşkın koruma ve su ürünleri projeleri DSİ bünyesindeki teknik elemanlar tarafından gerçekleştirilmektedir.

2,5 milyon hektarlık araziyi suya kavuşturan, yılda 42 milyar kwh, enerji üretilmesini sağlayan ve şehirlere yaklaşık yılda 2 milyar m3 içmesuyu temin eden, dünyanın sayılı büyük projelerinden GAP’ında içerisinde olduğu yüzlerce projeyi planlayıp inşasını gerçekleştiren Devlet Su İşleri bünyesindeki teknik elemanlar ekonomik yönden büyük sıkıntı içerisindedir.

DSİGenel Müdürlüğünde görev yapan,

Kadrolu işçi (formen) 678 900 000 TL.

Kadrolu işçi (şoför) 550 200 000 TL.

Kadrolu işçi (amele) 430 710 000 TL. almaktadır. İşçilerin bu ücreti almalarına herhangi bir itirazımız yoktur. Ancak, yukarıda bahsettiğimiz büyük projeleri gerçekleştiren teknik personele ortalama 270 000 000 TL. ücret verilmektedir.

— Zor arazi şartlarında gece-gündüz demeden, ülkemizin su ve toprak kaynaklarının geliştirilmesi için çalışan DSİ’li teknik personele, bulunduğu konum, yaptığı iş ve taşıdığı sorumluluğa göre kendilerine verilen ücreti yeterli buluyor musunuz?

— Bu ülkenin barajlarını, hidroelektrik santrallarını ve göletlerini yaparak içme ve sulama suyu şebekelerini geliştiren ve ülkemizin enerji ihtiyacını karşılayan tesisleri yapan DSİ’li teknik personele yoksulluk sınırının altında ücret verilmesini doğru buluyor musunuz? Büyük Türkiye idealinin gerçekleşmesinde kendilerinden çok şey beklenen bu teknik personelin malî durumunun düzeltilmesi için Bakanlığınızın herhangi bir çalışması var mıdır?

— Ülkesinde proje geliştiren, uygulayan, sorumluluk taşıyan bir mühendisin maliyetinde çalışan bir personelden daha az ücret verildiği Türkiye’nin dışında başka bir ülke var mıdır? Bu çelişkiye ne zaman son verilecektir?

Cevap 1, 2, 3:

Sözkonusu soru önergesine konu olan Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü personelinin özlük haklarının düzeltilmesi ile ilgili olarak, 657 sayılı Kanuna tabi personele “DSİ Tazminatı” adı altında bir tazminat ödenebilmesi hususu, 3.3.2000 tarih ve 1210 sayılı yazımızla Maliye Bakanlığına iletilmiştir.

Diğer taraftan, anılan kuruluşta 657 sayılı Kanuna tâbi olarak çalışan personele, en yüksek Devlet Memuru aylığının (ek gösterge dahil) brüt tutarının en fazla %340’ına kadar Bakanlar Kurulunca belirlenecek esas, ölçü ve nispetler dahilinde “Yatırım Tazminatı” ödenebilmesi, ayrıca sözkonusu personele herbiri bir maaş tutarında senede dört defa “Yatırım Teşvik Ödeneği” ödenebilmesi için bir kanun tasarısı hazırlanmıştır. Bu tasarının halen TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülerek Genel Kurula sunulan ve 156 ncı sırada bulunan mezkur kuruluşun taşra teşkilâtında ihtiyaç duyulan Koruma ve Güvenlik Görevlisi kadrosu ihdasına ilişkin “190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname Eki Cetvellerin Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”na eklenerek sorunun çözümlenmesine çalışılacaktır.

11.—Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, DSİ’de çalışan teknik personelin ücretlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı M. Cumhur Ersümer’in cevabı (7/1919)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Bülent Ecevit tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

Saffet Arıkan Bedük

Ankara

Yurdumuzun yerüstü ve yeraltı su kaynaklarının değerlendirilerek ülkemiz hizmetine sunulması görevi Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne verilmiştir. Türkiye’nin yatırım bütçesinin % 35’ini DSİ Genel Müdürlüğü kullanmaktadır. Ülkemizin kalkınmasında en büyük katkıyı sağlayan sulama, enerji, içmesuyu, taşkın koruma ve su ürünleri projeleri DSİ bünyesindeki teknik elemanlar tarafından gerçekleştirilmektedir.

2,5 milyon hektarlık araziyi suya kavuşturan, yılda 42 milyar kwh, enerji üretilmesini sağlayan ve şehirlere yaklaşık yılda 2 milyar m3 içmesuyu temin eden, dünyanın sayılı büyük projelerinden GAP’ında içerisinde olduğu yüzlerce projeyi planlayıp inşasını gerçekleştiren Devlet Su İşleri bünyesindeki teknik elemanlar ekonomik yönden büyük sıkıntı içerisindedir.

DSİGenel Müdürlüğünde görev yapan,

Kadrolu işçi (formen) 678 900 000 TL.

Kadrolu işçi (şoför) 550 200 000 TL.

Kadrolu işçi (amele) 430 710 000 TL. almaktadır. İşçilerin bu ücreti almalarına herhangi bir itirazımız yoktur. Ancak, yukarıda bahsettiğimiz büyük projeleri gerçekleştiren teknik personele ortalama 270 000 000 TL. ücret verilmektedir.

1. Zor arazi şartlarında gece-gündüz demeden, ülkemizin su ve toprak kaynaklarının geliştirilmesi için çalışan DSİ’li teknik personele, bulunduğu konum, yaptığı iş ve taşıdığı sorumluluğa göre kendilerine verilen ücreti yeterli buluyor musunuz?

2. Bu ülkenin barajlarını, hidroelektrik santrallarını ve göletlerini yaparak içme ve sulama suyu şebekelerini geliştiren ve ülkemizin enerji ihtiyacını karşılayan tesisleri yapan 4 000 civarındaki DSİ’li teknik personele yoksulluk sınırının altında ücret verilmesini doğru buluyor musunuz? Büyük Türkiye idealinin gerçekleşmesinde kendilerinden çok şey beklenen bu teknik personelin malî durumunun düzeltilmesi için “Yatırım Tazminatı”, “Enerji Fonu”, “Özel Hizmet Tazminatı Aktarımı” veya benzeri uygulamalara gidilmesi yönünde İktidarınızın herhangi bir çalışması var mıdır?

3. Ülkesinde proje geliştiren, uygulayan, sorumluluk taşıyan bir mühendisin maiyetinde çalışan bir personelden daha az ücret verildiği Türkiye’nin dışında başka bir ülke gösterebilir misiniz? Bu çelişkiye ne zaman son verilecektir?

T. C.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon 29.5.2000

Kurulu Başkanlığı

Sayı :B.15.O.APK.0.23-300-990-9362

Konu :Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :a) TBMM Başkanlığının 3.5.2000 tarih ve KAN. KAR. MD. A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1919-5261/12582 sayılı yazısı.

b) Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğünün 9.5.2000 tarih ve B.02.0.KKG.0.12/106-225-1/2232 sayılı yazısı.

Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük’ün Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve kendileri adına tarafımdan cevaplandırılması tensip edilen, 7/1919-5261 esas no.lu yazılı soru önergesi TBMM İçtüzüğünün 99 uncu maddesi gereği cevaplandırılarak ekte gönderilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Cumhur Ersümer

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve

Başbakan Yardımcısı

Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük’ün Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı

(7/1919-5261 esas no.lu)

Sorular 1, 2, 3 :

Yurdumuzun yerüstü ve yeraltı su kaynaklarının değerlendirilerek ülkemiz hizmetine sunulması görevi Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne verilmiştir. Türkiye’nin yatırım bütçesinin % 35’ini DSİ Genel Müdürlüğü kullanmaktadır. Ülkemizin kalkınmasında en büyük katkıyı sağlayan sulama, enerji, içmesuyu, taşkın koruma ve su ürünleri projeleri DSİ bünyesindeki teknik elemanlar tarafından gerçekleştirilmektedir.

2,5 milyon hektarlık araziyi suya kavuşturan, yılda 42 milyar kwh, enerji üretilmesini sağlayan ve şehirlere yaklaşık yılda 2 milyar m3 içmesuyu temin eden, dünyanın sayılı büyük projelerinden GAP’ında içerisinde olduğu yüzlerce projeyi planlayıp inşasını gerçekleştiren Devlet Su İşleri bünyesindeki teknik elemanlar ekonomik yönden büyük sıkıntı içerisindedir.

DSİGenel Müdürlüğünde görev yapan,

Kadrolu işçi (formen) 678 900 000 TL.

Kadrolu işçi (şoför) 550 200 000 TL.

Kadrolu işçi (amele) 430 710 000 TL. almaktadır. İşçilerin bu ücreti almalarına herhangi bir itirazımız yoktur. Ancak, yukarıda bahsettiğimiz büyük projeleri gerçekleştiren teknik personele ortalama 270 000 000 TL. ücret verilmektedir.

— Zor arazi şartlarında gece-gündüz demeden, ülkemizin su ve toprak kaynaklarının geliştirilmesi için çalışan DSİ’li teknik personele, bulunduğu konum, yaptığı iş ve taşıdığı sorumluluğa göre kendilerine verilen ücreti yeterli buluyor musunuz?

— Bu ülkenin barajlarını, hidroelektrik santrallarını ve göletlerini yaparak içme ve sulama suyu şebekelerini geliştiren ve ülkemizin enerji ihtiyacını karşılayan tesisleri yapan 4 000 civarındaki DSİ’li teknik personele yoksulluk sınırının altında ücret verilmesini doğru buluyor musunuz? Büyük Türkiye idealinin gerçekleşmesinde kendilerinden çok şey beklenen bu teknik personelin malî durumunun düzeltilmesi için “Yatırım Tazminatı”, “Enerji Fonu”, “Özel Hizmet Tazminatı Artırımı” veya benzeri uygulamalara gidilmesi yönünde iktidarınızın herhangi bir çalışması var mıdır?

— Ülkesinde proje geliştiren, uygulayan, sorumluluk taşıyan bir mühendisin maliyetinde çalışan bir personelden daha az ücret verildiği Türkiye’nin dışında başka bir ülke gösterebilir misiniz? Bu çelişkiye ne zaman son verilecektir?

Cevaplar 1, 2, 3:

Sözkonusu soru önergesine konu olan Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü personelinin özlük haklarının düzeltilmesi ile ilgili olarak, 657 sayılı Kanuna tâbi personele “DSİ Tazminatı” adı altında bir tazminat ödenebilmesi hususu, 3.3.200 tarih ve 1210 sayılı yazımızla Maliye Bakanlığına iletilmiştir.

Diğer taraftan, anılan kuruluşta 657 sayılı Kanuna tâbi olarak çalışan personele, en yüksek Devlet Memuru aylığının (ek gösterge dahil) brüt tutarının en fazla % 340’ına kadar Bakanlar Kurulunca belirlenecek esas, ölçü ve nispetler dahilinde “Yatırım Tazminatı” ödenebilmesi, ayrıca Sözkonusu personele herbiri bir maaş tutarında senede dört defa “Yatırım Teşvik Ödeneği” ödenebilmesi için bir kanun tasarısı hazırlanmıştır. Bu tasarının halen TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülerek Genel Kurula sunulan ve 156 ncı sırada bulunan mezkûr kuruluşun taşra teşkilâtında ihtiyaç duyulan Koruma ve Güvenlik Görevlisi kadrosu ihdasına ilişkin “190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname Eki Cetvelerin Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”na eklenerek sorunun çözümlenmesine çalışılacaktır.

12.—Hakkâri Milletvekili Mecit Piruzbeyoğlu’nun, Hakkâri İlinin sağlık personeli ihtiyacına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş’un cevabı (7/1920)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Osman Durmuş tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda delaletlerinizi arz ederim.

Saygılarımla.

Mecit Piruzbeyoğlu

Hakkâri

Hakkâri İli her yönüyle Türkiye’nin en geri kalmış ve en ihmal edilmiş ve edilmekte olan ilimizdir. Son zamanlarda sağlık sorunu çok ciddi boyutlara ulaşmıştır.

Şu anda Hakkâri İlinde uzmandoktor bazında bir uzmandoktora 45 bin kişi düşmektedir. Bir pratisyen doktora 5349 kişi düşmektedir. Hastalar İran’da tedavi edilmektedir.

Sorular :

1. Bu konuda ne gibi tedbir almayı düşünüyorsunuz?

2. Hastaların İran ve Irak’ta tedavi edilmelerini nasıl karşılıyorsunuz?

3. İlimizin sağlık personeli açığını nasıl ve ne zaman kapatmayı düşünüyorsunuz?

4. Bölgeye tayin edilen sağlık personelinin kalıcı olabilmesi bakımından ne gibi teşvik tedbirleri almayı düşünüyorsunuz?

T. C.

Sağlık Bakanlığı

Personel Genel Müdürlüğü 24.5.2000

Sayı :B100PER0100000-55621

Konu :Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Genel Sekreterliğine

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi :3.5.2000 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1920-5262/12614 sayılı yazınız.

Hakkâri Milletvekili Mecit Piruzbeyoğlu tarafından tarafıma yöneltilen “Hakkâri İlinin sağlık personeli ihtiyacına ilişkin” yazılı soru önergesinin cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Doç. Dr. Osman Durmuş

Sağlık Bakanı

Hakkâri Milletvekili Sayın Mecit Piruzbeyoğlu “Hakkâri İlinin Sağlık Personeli İhtiyacı”na

İlişkin Yazılı Soru Önergesinin Cevabıdır

Hakkâri İli her yönüyle Türkiye’nin en geri kalmış ve en ihmal edilmiş ve edilmekte olan ilimizdir. Son zamanlarda sağlık sorunu çok ciddi boyutlara ulaşmıştır.

Şu anda Hakkâri İlinde uzman doktor bazında bir uzman doktora 45 bin kişi düşmektedir. Bir pratisyen doktora 5349 kişi düşmektedir. Hastalar İran’da tedavi edilmektedir.

Sorular :

1. Bu konuda ne gibi tedbirler almayı düşünüyorsunuz?

2. Hastaların İran ve Irak’ta tedavi edilmelerini nasıl karşılıyorsunuz?

3. İlimizin sağlık personeli açığını nasıl ve ne zaman kapatmayı düşünüyorsunuz?

4. Bölgeye tayin edilen sağlık personelinin kalıcı olabilmesi bakımından ne gibi teşvik tedbirleri almayı düşünüyorsunuz?

Cevaplar :

Hastaların İran ve Irak’ta tedavi oldukları konusunda ilgili Valilik veya Dışişleri Bakanlığı nezdinde Bakanlığımıza intikal ettirilen herhangi bir bilgi bulunmamakla birlikte konu ile ilgili duyumlardan hareketle, bu tür oluşumun yaptırım ve zorlama tedbirlerle engellenmesi mümkün olamayacağından, öncelikle Hakkâri İli ve ilçelerinde mevcut 75 yataklı Merkez Devlet Hastanesi, 30’ar yataklı Şemdinli ve Yüksekova Devlet Hastaneleri ile 10 yataklı Çukurca Sağlık Merkezinin yöre halkının sağlık gereksinimlerine cevap verebilecek nitelikte tam bir yataklı tedavi kurum fonksiyonu kazandırılmasının gerekliliği ön plana çıkmaktadır.

Bu amaçla, Bakanlığımızca ilde mevcut kurumların bina, sabit tesis, alt yapı, tıbbî donanım yönünden desteklenerek rehabilite edilmesi amacıyla, 1999 ve 2000 yılı 15 Mayıs 2000 tarihi itibariyle tıbbî cihaz, malzeme, sabit tesis ve demirbaş alımları için toplam 98 Milyar TL. ödenek gönderilmiştir.

Ayrıca yine aynı dönem içerisinde Genel Bütçenin Hizmet Alımları ile Tüketim Mal ve Malzeme Alımları faslından toplam 41 Milyar TL., Yeşil Kartlı hastaların tedavi giderleri için ise yaklaşık 130 Milyar TL., kaynak aktarımı yapılmıştır.

Yine, Bütçenin Hizmet Alımları, Tüketim Malları ve Malzeme Alımları faslından 1999 yılında yaklaşık 41 Milyar TL., 2000 yılında ise yaklaşık 27 Milyar TL., Yeşil Kartlı hastaların tedavi giderleri için 1999 yılında yaklaşık 130 Milyar, 2000 yılında ise 50.6 Milyar TL., ödenek aktarımı yapılmıştır.

Ayrıca, Hakkâri Devlet Hastanesi Acil Servisinin modernizasyonu kapsamında, Acil Servis ve İdare Binası ek inşaat ile Şemdinli İlçesinde 30 yataklı Devlet Hastanesi yeni hizmet binası inşaatı Yatırım Programı dahilinde devam etmektedir.

Hakkâri Valiliğinin talebi üzerine 30 yataklı Yüksekova Devlet Hastanesinin kadro yatak kapasitesinin artırılması ile ilgili işlemlerde devam etmektedir.

Ancak, sözkonusu kurumların modernizasyonu ve rehabilitasyonunun yanı sıra, soruna kısa vadede çözüm getirilebilmesi için standart kadrolarına uygun olarak uzman ve pratisyen hekim ile yardımcı sağlık personeli ve diğer idarî ve teknik porsenel eksikliklerinin süratle giderilerek halkın sağlık gereksinimlerinin etkin, verimli ve arzu edilen seviyede sunulması şahsınca da arzu edilmektedir.

Hakkâri Devlet Hastanesinde halen 2 İç Hastalıkları, 1 Genel Cerrahi, 1 Kadın Hastalıkları ve Doğum, 1 Üroloji ve 1 Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı; Yüksekova Devlet Hastanesinde ise 1 Genel Cerrahi, 1 Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı, 1 Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı ile 1 Aile Hekimi bulunmaktadır. Ayrıca, Hakkâri İlimizin pratisyen hekim standardı 109 olmasına rağmen 58 pratisyen hekim görev yapmaktadır.

Bilindiği üzere, uzman ve pratisyen hekimlerin zorunluluktan değil de gönüllü olarak çalışmalarını teşvik etmek ve ilan edilecek münhal yerler arasından tercihleri doğrultusunda atanmalarını sağlamak amacıyla, Bazı Sağlık Personelinin Devlet Hizmeti Yükümlülüğüne Dair 2514 sayılı Kanunun 548 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 5 yıl süreyle uygulanması ertelenmiş ve bu süre 27 Mart 2000 tarihinde sona ermiştir. Bakanlığımızca 2514 sayılı Kanunun 27 Mart 2000 tarihinden itibaren 2 yıl süre ile uygulamasının durdurulması amacıyla hazırlanan kanun tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuş olup, Genel Kurul gündemindedir.

Kanun teklifinin kabul edilerek yürürlüğe girmesi halinde, Kanuna tâbi sağlık personelinin Bakanlığımızca uzman ve pratisyen doktor ihtiyacı bulunan münhal yerler Atama ve Nakil Yönetmeliği hükümlerine göre periyodik olarak ilan edilecek ve müracaat eden uzman ve pratisyen hekimlerin tercih ve talepleri doğrulutusunda gerekli atamalar Bakanlığımızca yapılacaktır.

Anayasamızın 56 ncı maddesi ile teminat altına alınan “sağlıklı yaşama” hakkından her vatandaşımızın eşit bir şekilde yararlanabilmesi için, sağlık hizmetlerinin sunulmasında temel unsur olan insangücünün eşit, dengeli ve yeterli bir şekilde istihdamı büyük önem taşımaktadır.

Mevcut durum itibariyle, ülkemizin sosyo-ekonomik, kültürel yapısı ve coğrafî konumu bakımından yöreler arasında personel dağılımında önemli ölçüde dengesizlik mevcuttur. Özellikle, sağlık personeli istihdamında güçlük çekilen yörelerdeki sağlık kuruluşlarında yeterli sayı ve nitelikte sağlık personeli istihdam edilememesi nedeniyle bu yörelerden büyük şehirlere hasta göçü olmaktadır. Bunun sonucu olarak, hem vatandaşlarımız ekonomik kayba uğramakta, hem de büyük şehirlerimizdeki sağlık kuruluşlarında aşırı hasta yığılmaları nedeniyle hizmette aksamalar meydana gelmektedir.

Bütün bunların yanında, Bakanlığımız bünyesinde görev yapan sağlık personelinin özlük haklarında bir iyileşme olmazken, eşdeğer görev ve hizmet veren başka kurumlardaki personelin çeşitli gerekçelerle birçok ek ödemelerden yararlandırılmaları Bakanlığımız bünyesinde görev yapan yetişmiş kalifiye personelin özlük hakları daha iyi durumda olan kurumlara geçmelerine neden olmaktadır.

Bir ekip anlayışı içerisinde yürütülmesi zorunlu olan sağlık hizmetlerinin yurdumuzun her yöresine eşit ve dengeli bir şekilde sunulabilmesi için, hizmet zincirinin her halkasındaki personelin malî, özlük ve sosyal haklarının yapmış oldukları hizmetlerinin karşılığını alacakları şekilde ve hakkaniyet ölçülerinde iyileştirilerek hizmetin özendirici hale getirilmesi kaçınılmaz hale gelmiştir.

Bu nedenlerle, Bakanlığımızca sağlık hizmetlerinin kalitesinin artırılması ve sağlık personelinin gönüllü ve verimli bir şekilde çalışmasını sağlamak amacıyla, malî ve özlük haklarının iyileştirilerek hizmetin özendirici hale getirilmesi ve gönüllülük prensibine uygun bir personel istihdamı yapılabilmesi için “Sağlık Bakanlığı Personel Kanun Tasarısı” hazırlanmış ve Bakanlıkların görüşüne sunulmuştur.

Bu tasarının yasalaşması halinde daha rasyonel bir personel istihdamı yapılacak ve ülkemizdeki sağlık hizmetlerinin kalitesi artırılarak, gönüllülük esasına dayalı bir sağlık politikası uygulanarak tüm yörelerimizin sağlık sorunu giderilmiş olacaktır.

Diğer taraftan, Bakanlığımıza bağlı sağlık kurum ve kuruluşlarımızın acilen sağlık ve yardımcı sağlık personeli bulunmasına rağmen, 1995 yılından beri özellikle, ebe, hemşire ve sağlık memuru gibi hizmetine daha fazla ihtiyaç olan unvanlarda bakanlığımız için kadro ihdası yapılmadığından, mevcut personel eliyle hizmet sunulmaya çalışılmaktadır.

Bu sebeple gerek önergede konu edilen Hakkâri İlindeki sağlık kurum ve kuruluşlarına ve gerekse diğer illerimize açıktan tayin yapılamadığı gibi, Başbakanlığın 13.1.1999 tarih ve 1999/9 sayılı genelgesi uyarınca tayin ve nakiller durdurulmuş olduğundan, eş durumu ve öğrenim durumu mazeretleri dışında diğer illerden nakil de yapılamamaktadır.

Personel yetersizliği nedeniyle hizmet veremeyen veya eksik personelle vatandaşlarımıza sağlık hizmeti sunmaya çalışan kurum ve kuruluşlarımızın sağlık personeli ihtiyacının karşılanması maksadıyla 37 517 kadronun Bakanlığımıza ihdası için hazırlanan Kanun Tasarısı Başbakanlık ve Maliye Bakanlığına gönderilmiş ve gelen uygun görüş üzerine, Sağlık Komisyonu ve Bütçe ve Plan Komisyonunda görüşülerek TBMMGenel Kuruluna sevk edilmiştir.

Tasarının kabul edilmesi ve Başbakanlık ve Maliye Bakanlığınca açıktan atama izni verilmesi halinde, 17.10.1999 tarihinde yapılan Devlet Memurları Genel Sınavına göre kazanan adayların tayinleri yapılarak, bütün ülke genelindeki sağlık personeli ihtiyacı büyük ölçüde karşılanmış olacaktır.

Hem Hakkâri İlimizin, hem de diğer illerimizde bulunan sağlık kurum ve kuruluşlarının sağlık personeli ihtiyacının karşılanması için Bakanlığımızca teklif edilen unvan ve sayıda sağlık personelinin açıktan atama yoluyla istihdamına imkân verilmesinin gerekli olduğu açıktır.

Göstermiş olduğunuz ilgiye teşekkür ederim.

13.—Şanlıurfa Milletvekili Zülfikar İzol’un, Şanlıurfa İli Akçakale Devlet Hastanesinin sağlık personeli ihtiyacına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş’un cevabı (7/1933)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Osman Duramuş tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

Zülfikar İzol

Şanlıurfa

Sorular :

1. Şanlıurfa İlimize bağlı Akçakale Devlet Hastanesi vatandaşlarımızın sağlık ihtiyaçlarını karşılayamamaktadır.

2. Akçakale Devlet Hastanesinin sağlık personel ihtiyacı ne zaman giderilecektir.

3. Akçakale Devlet Hastanesinin sorunlarını çözmek için acil olarak bir tedbir almayı düşünüyor musunuz?

T. C.

Sağlık Bakanlığı

Personel Genel Müdürlüğü 24.5.2000

Sayı :B100PER0100000-55622

Konu :Yazılıya çevrilen sözlü soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Genel Sekreterliğine

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi :3.5.2000 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1933-3089/7710 sayılı yazınız.

Şanlıurfa Milletvekili Zülfikar İzol tarafından tarafıma yöneltilen “Şanlıurfa Akçakale Devlet Hastanesinin sağlık personeli ihtiyacı ve hastanenin sorunlarının çözümü için alınacak tedbirler”e ilişkin yazılı soru önergesinin cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Doç. Dr. Osman Durmuş

Sağlık Bakanı

Şanlıurfa Milletvekili Sayın Zülfikar İzol’un “Şanlıurfa Akçakale Devlet Hastanesinin Sağlık Personeli İhtiyacı ve Hastanenin Sorunlarının Çözümü İçin Alınacak Tedbirler”e İlişkin Yazılı

Soru Önergesinin Cevabıdır

Sorular :

1. Şanlıurfa İlimize bağlı Akçakale Devlet Hastanesi vatandaşlarımızın sağlık ihtiyaçlarını karşılayamamaktadır.

2. Akçakale Devlet Hastanesinin sağlık personel ihtiyacı ne zaman giderilecektir.

3. Akçakale Devlet Hastanesinin sorunlarını çözmek için acil olarak bir tedbir almayı düşünüyor musunuz?

Cevaplar :

Şanlıurfa Akçakale Devlet Hastanesi 25 yataklı olup, 1 İç Hastalıkları, 1 Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı, 1 Aile Hekimi ve 3 pratisyen hekim görev yapmaktadır. Mezkûr Hastanenin standartlara göre 1 Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı ile 1 Genel Cerrahi Uzmanı ve 1 pratisyen hekime ihtiyacı bulunmaktadır.

Bilindiği üzere, uzman ve pratisyen hekimlerin zorunluluktan değil de gönüllü olarak çalışmalarını teşvik etmek ve ilan edilecek münhal yerler arasından tercihleri doğrultusunda atanmalarını sağlamak amacıyla, Bazı Sağlık Personelinin Devlet Hizmeti Yükümlülüğüne Dair 2514 sayılı Kanunun 548 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 5 yıl süreyle uygulanması ertelenmiş ve bu süre 27 Mart 2000 tarihinde sona ermiştir. Bakanlığımızca 2514 sayılı Kanunun 27 Mart 2000 tarihinden itibaren 2 yıl süre ile uygulanmasının durdurulması amacıyla hazırlanan kanun tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuş olup, Genel Kurul gündemindedir.

Kanun teklifinin kabul edilerek yürürlüğe girmesi halinde, Kanuna tâbi sağlık personelinin Bakanlığımızca uzman ve pratisyen doktor ihtiyacı bulunan münhal yerler Atama ve Nakil Yönetmeliği hükümlerine göre periyodik olarak ilan edilecek ve müracaat eden uzman ve pratisyen hekimlerin tercih ve talepleri doğrultusunda gerekli atamalar Bakanlığımızca yapılacaktır.

Diğer taraftan, Bakanlığımıza bağlı sağlık kurum ve kuruluşlarımızın acilen sağlık ve yardımcı sağlık personeli bulunmasına rağmen, 1995 yılından beri özellikle, ebe, hemşire ve sağlık memuru gibi hizmetine daha fazla ihtiyaç olan unvanlarda bakanlığımız için kadro ihdası yapılmadığından, mevcut personel eliyle hizmet sunulmaya çalışılmaktadır.

Bu sebeple gerek önergede konu edilen Şanlıurfa İlindeki sağlık kurum ve kuruluşlarına ve gerekse diğer illerimize açıktan tayin yapılamadığı gibi, Başbakanlığın 13.1.1999 tarih ve 1999/9 sayılı genelgesi uyarınca tayin ve nakiller durdurulmuş olduğundan, eş durumu ve öğrenim durumu mazeretleri dışında diğer illerden nakil de yapılamamaktadır.

Personel yetersizliği nedeniyle hizmet veremeyen veya eksik personelle vatandaşlarımıza sağlık hizmeti sunmaya çalışan kurum ve kuruluşlarımızın sağlık personeli ihtiyacının karşılanması maksadıyla 37 517 kadronun Bakanlığımıza ihdası için hazırlanan Kanun Tasarısı Başbakanlık ve Maliye Bakanlığına gönderilmiş ve gelen uygun görüş üzerine, Sağlık Komisyonu ve Bütçe ve Plan Komisyonunda görüşülerek TBMMGenel Kuruluna sevk edilmiştir.

Tasarının kabul edilmesi ve Başbakanlık ve Maliye Bakanlığınca açıktan atama izni verilmesi halinde, 17.10.1999 tarihinde yapılan Devlet Memurları Genel Sınavına göre kazanan adayların tayinleri yapılarak, bütün ülke genelindeki sağlık personeli ihtiyacı büyük ölçüde karşılanmış olacaktır.

Görüldüğü üzere, hem Şanlıurfa İlimizin, hem de diğer illerimizde bulunan sağlık kurum ve kuruluşlarının sağlık personeli ihtiyacının karşılanması için Bakanlığımızca teklif edilen unvan ve sayıda sağlık personelinin açıktan atama yoluyla istihdamına imkân verilmesinin gerekli olduğu açıktır.

Anayasamızın 56 ncı maddesi ile teminat altına alınan “sağlıklı yaşama” hakkından her vatandaşımızın eşit bir şekilde yararlanabilmesi için, sağlık hizmetlerinin sunulmasında temel unsur olan insangücünün eşit, dengeli ve yeterli bir şekilde istihdamı büyük önem taşımaktadır.

Mevcut durum itibariyla, ülkemizin sosyo-ekonomik, kültürel yapısı ve coğrafî konumu bakımından yöreler arasında personel dağılımında önemli ölçüde dengesizlik mevcuttur. Özellikle, sağlık personeli istihdamında güçlük çekilen yörelerdeki sağlık kuruluşlarında yeterli sayı ve nitelikte sağlık personeli istihdam edilememesi nedeniyle bu yörelerden büyük şehirlere hasta göçü olmaktadır. Bunun sonucu olarak, hem vatandaşlarımızın ekonomik kayba uğramakta, hem de büyük şehirlerimizdeki sağlık kuruluşlarında aşırı hasta yığılmaları nedeniyle hizmette aksamalar meydana gelmektedir.

Bütün bunların yanında, Bakanlığımız bünyesinde görev yapan sağlık personelinin özlük haklarında bir iyileşme olmazken, eşdeğer görev ve hizmet veren başka kurumlardaki personelin çeşitli gerekçelerle birçok ek ödemelerden yararlandırılmaları Bakanlığımız bünyesinde görev yapan yetişmiş kalifiye personelin özlük hakları daha iyi durumda olan kurumlara geçmelerine neden olmaktadır.

Bir ekip anlayışı içerisinde yürütülmesi zorunlu olan sağlık hizmetlerinin yurdumuzun her yöresine eşit ve dengeli bir şekilde sunulabilmesi için, hizmet zincirinin her halkasındaki personelin malî, özlük ve sosyal haklarının yapmış oldukları hizmetlerinin karşılığını alacakları şekilde ve hakkaniyet ölçülerinde iyileştirilerek hizmetin özendirici hale getirilmesi kaçınılmaz hale gelmiştir.

Bu nedenlerle, Bakanlığımızca sağlık hizmetlerinin kalitesinin artırılması ve sağlık personelinin gönüllü ve verimli bir şekilde çalışmasını sağlamak amacıyla, malî ve özlük haklarının iyileştirilerek hizmetin özendirici hale getirilmesi ve gönüllülük prensibine uygun bir personel istihdamı yapılabilmesi için “Sağlık Bakanlığı Personel Kanun Tasarısı” hazırlanmış ve Bakanlıkların görüşüne sunulmuştur.

Bu tasarının yasalaşması halinde daha rasyonel bir personel istihdamı yapılacak ve ülkemizdeki sağlık hizmetlerinin kalitesi artırılarak, gönüllülük esasına dayalı bir sağlık politikası uygulanarak tüm yörelerimizin sağlık sorunu giderilmiş olacaktır.

Ayrıca, Şanlıurfa Akçakale Devlet Hastanesinin sağlık personeli ihtiyacı dışında diğer sorunları ile ilgili olarak 2000 yılı içerisinde Bakanlığıma intikal eden herhangi bir talebi bulunmadığından 2000 yılı içerisinde değerelendirmeye alınmamıştır.

Göstermiş olduğunuz ilgiye teşekkür ederim.

14.—İstanbul Milletvekili Rıdvan Budak’ın, Kemer Kaymakamının görevden alınmasının nedenine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/1935)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim. Saygılarımla. 14.12.1999

Rıdvan Budak

İstanbul

1. Kemer İlçesi Kaymakamı Oğuz Çelik Hatipoğlu’nun görevinden alınarak, Sivas Vali Yardımcılığına atanma gerekçesi nedir?

2. Görevinden alınmasının Belediye Başkanı Hasan Şeker ile olan ihtilafından kaynaklandığı yönündeki görüşlere katılıyor musunuz?

3. Şeker Ailesinin yaptırmış olduğu inşaatlar konusunda Kemer Belediyesi ile mahkemelik olmuş mudur? Olmuş ise nasıl sonuçlanmıştır?

4. Antalya Kadastro Müdürlüğünün yapmış olduğu incelemesinde, Belediye Başkanının kardeşlerine ait 48 dükkan ve 17 villanın hazine arazisine yaptırıldığı saptanmış mıdır?

5. Şeker Ailesinin imarsız araziye inşaat yaptırdığı; bilahare Belediye Başkanının bu tarlanın imara açılması için Belediye Meclisinden karar çıkarttırarak işlemleri tamamlamak üzere Turizm Bakanlığına başvurduğu doğru mudur?

6. Kaymakamlıkça Şeker Ailesine ait kaçak binaların boşaltılması ve yıktırılması için bir karar alınmış mıdır?

7. Kaymakamlıkça söz konusu kaçak yapıların tahliyesi için karar alınmış ve tebligat yapılmış mıdır?

8. Kaymakamın 28 Kasımdan 2 gün önce görevinden alınması bir tesadüf müdür?

T. C.

İçişleri Bakanlığı

Mahallî İdareler Genel Müdürlüğü 29.5.2000

Sayı :B.05.0.MAH.0.65.00.002/80588

Konu :Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :TBMM Başkanlığının 3.5.2000 tarihli ve Kan. Kar. Md. A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1935-3193/7977 sayılı yazısı.

İlgi yazı ile yazılı soru önergesine çevrildiği belirtilen, İstanbul Milletvekili Sayın Rıdvan Budak’ın “Antalya-Kemer Kaymakamının görevden alınması ve ilçedeki kaçak inşaatlara ilişkin” soru önergesine cevap teşkil edecek bilgiler aşağıya çıkarılmıştır.

1. Antalya Kemer Belediye Başkanı Hasan Şeker ve arkadaşlarının İlçe Kaymakamı Oğuz Çelikhatipoğlu hakkındaki şikâyet dilekçesinde yer alan iddiaların incelenmesi için 11.10.1999 tarihli onayla mülkiye müfettişi görevlendirilmiştir.

Mülkiye Müfettişi tarafından yapılan inceleme sonucu düzenlenen 19.11.1999 tarih, 45/67 sayılı değerlendirme raporunda; “... Kaymakam Oğuz Çelikhatipoğlu’nun ilk aşamada kontrol edilebilir bir ilde vali yardımcısı olarak istihdamının uygun olacağı” kanaat ve sonucuna varıldığı belirtildiğinden, adı geçen 25.11.1999 tarihli Bakanlık onayı ile Sivas Vali Yardımcılığına vekâleten, 11.2.2000 tarih ve 2000/179 sayılı Müşterek Kararname ile asaleten atanmıştır.

Ayrıca, 22.11.1999 tarihli onayla Kemer Belediyesinin özel teftişi için Mülkiye Müfettişi görevlendirilmiş olup, yerinde yapılan özel teftiş sonucunda Belediye Başkanlığının genel iş ve yürütümü teftişe tâbi tutularak rapor düzenlenmiştir.

Keza, aynı Mülkiye Müfettişleri tarafından Kemer Belediyesinin hesap iş ve işlemleri özel teftişe tâbi tutulmuş, hazırlanan teftiş layihasının 67, 68, 71, 78, 81, 82, 83 ve 85 inci maddelerinde yazılan avans ödemeleri, tedavi giderleri, telefon giderleri ve çeşitli hakediş düzenlemelerinde usulsüz ödemeye rastlanıldığından toplam 592 501 079 TL. kişi borcuna alınmıştır.

Yine, özel teftiş sırasında;

1. 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununun 52 nci maddesinin 1 inci fıkrası hükmüne dayalı olarak Belediye Meclisinin 9.10.1998 tarih ve 41 sayılı Kararının “İşgaliye Harcı” başlığı altında düzenlenen pazar yeri işgal harcının, belediye kurumu dışındaki başka kurumlar adına tahsil ettirilmesi suretiyle belediyenin zarara uğratıldığı ve belediye personelinin bu iş için kullanıldığı,

2. Kemer Belediyesi Fen ve Zabıta Memurluklarınca ruhsatsız ve imara aykırı yapılarla ilgili olarak 3194 sayılı İmar Kanununun 32 ve 42 nci maddeleri uyarınca müştereken düzenlenen inşaat durumu ve yapı tadil zabıtları üzerine Belediye Encümenince alınan çeşitli yıkım kararlarının aradan geçen sürede infaz edilmemesi ve ayrıca bu konu ile ilgili para cezalarının bir kısmının tahsil edilmemesi,

3. Kemer Belediye Başkanlığının 3194 sayılı İmar Kanununa aykırı olarak ruhsatsız yapımına başlanan otel inşaatı ile ilgili gerekli kanunî işlemlerin yapılmaması,

4. Kemer Kaymakamlığı tarafından 25.10.1999 gün ve 1096 sayılı yazı ile istenen kadastral paftaların, mevcut olmadığı gerekçesiyle verilmemesi,

5. “Biliciler Petrol” isimli istasyona, usulsüz olarak ruhsat verilmesi,

6. Kaymakamlık oluru ile geçici görevli olarak kaymakamlıkta çalışan belediye personelinin bu görevlendirme devam ederken tekrar göreve başlatılması,

7. Görevli olarak ayrıldığının bildirilmesine rağmen özel işlerinin takip edilmesi, Ankara’ya gidileceğinin bildirilmesine rağmen Rodos’a ve ayrıca izinsiz olarak İngiltere’ye gidilerek harcırah tahakkuk ettirilmesi,

iddialarıyla ilgili olarak yapılan ön inceleme sonucunda;

1 inci ve 2 nci maddelerden Kemer Belediye Eski Başkanı Mustafa Gül, Belediye Başkanı Hasan Şeker ve Hesap İşleri Müdürü Sabri Anatürk hakkında “soruşturma izni verilmesine”,

3 üncü maddeden Kemer Belediye Eski Başkanı Mustafa Gül, Belediye Başkanı Hasan Şeker, Fen Memuru Nuray Minta ve Teknisyen Y. Metin Tıraş hakkında “soruşturma izni verilmesine”

4, 5, 6 ve 7 nci maddelerden ise Belediye Başkanı Hasan Şeker hakkında “soruşturma izni verilmemesine”,

4.2.2000 tarih ve 44 sayı ile karar verilmiştir. Tebliğ ettirilen karara karşı ilgililer itirazda bulunduğundan, dosya 4483 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca 2.5.2000 tarihli ve 2508 sayılı yazı ile Danıştaya gönderilmiş olup, henüz cevap gelmemiştir.

Ayrıca, konu hakkında Antalya Valiliğinden alınan 22.5.2000 tarihli ve 1430 sayılı yazıda;

Şeker Ailesinin yapmış olduğu inşaatlarla ilgili olarak Kaymakamlık, ilçedeki diğer kuruluşlar ve Kemer Belediyesi arasında adlî ve idarî yargıda herhangi bir dava olmadığı, ancak idarece tahakkuk ettirilen ecrimisil bedellerine ve Kaymakamlıkça devam ettirilen tahliye işlemlerinin iptaline dair idare mahkemelerinde açılmış bulunan ve halen devam eden tahliye işlemlerine ilişkin davalardan Şeker Ailesi mensuplarınca feragat edildiği, diğer bazı şahıs davalarının ise reddedildiği,

Kadastro Müdürlüğü elemanlarınca yapılan inceleme neticesinde; Hazine arazileri üzerine Şeker Ailesi tarafından yapıldığı anlaşılan 48 işyerinden 25 işyeriyle başka kişilerce yapılan 4 işyerinin yıktırılarak tecavüzün sona erdirildiği,

Şeker Ailesi mensuplarının imarsız inşaat yaptığı Kiriş Mahallesinde, Kemer Belediyesi tarafından 7.11.1999 tarih ve 56 sayılı kararla imar düzenlemesi ve değişikliğinin uygun görüldüğü, alınan bu kararın 3.1.2000 tarih ve 05-2000/8 sayılı yazı ile Turizm Bakanlığına gönderilerek onay istendiği, Kemer İlçesinin geneli ile ilgili olan bu imar düzenlemesinin içinde Şeker Ailesinin yapmış olduğu kaçak inşaatların yerinin de bulunduğu, kararın Turizm Bakanlığınca onaylanması durumunda söz konusu iş yerlerinin imarlı hale geleceği, ancak Şeker Ailesi mensuplarınca Hazine arazisine yaptırılan kaçak binaların yıkıldığı,

Şeker Ailesine ait kaçak binaların boşaltılması ve yıktırılması için yapılan işlemlerin :

a) Ali Haydar Şeker ve Eray Şeker tarafından kendileriyle Hazine arasında hisseli araziler üzerinde yapılan 2 ev hakkında 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun 74 üncü maddesine göre çıkarılan Yönetmelik uyarınca tahliye kararı verildiği ve 17.11.1999 tarihinde tahliyelerin yapıldığı, Millî Emlak denetmenlerince yapılan inceleme neticesinde evlerin bedellerinin ödenmesi veya şuyuun giderilmesi sağlanmadıkça men ve tahliyenin uygun olmayacağı, sorunun Hazine hissesinin ilgililere satılmak suretiyle çözümlenebileceğinin belirtildiği, şahıslarca satışla ilgili olarak başvurulduğu takdirde işlemlere başlanacağı,

b) Ali Haydar Şeker tarafından Hazine ile davalı arazi üzerine yapılan 3 ev ve 1 lojman hakkında tahliye işleminin yaplıdığı, ancak mülkiyetle ilgili davanın hukuk mahkemesinde devam etmekte olduğu,

c) Şeker Ailesi mensuplarının yaptığı 24 adet işyeri hakkında 15.11.1999 tarihinde verilen tahliye kararlarının 8.12.1999 tarihinde gerçekleştirildiği, bu işlemden sonra işyerlerinin yıkılması için ilgililere 30 günlük süre verildiği, süre bitiminde söz konusu yerlerin yıkımının tamamlandığı,

ifade edilmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Sadettin Tantan

İçişleri Bakanı

15.—Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, bazı sektörlerdeki bayilik ve distrübütörlük uygulamasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun cevabı (7/1937)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Bülent Ecevit tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini arz ve talep ederim.

Saygılarımla.

Ali Halaman

Adana

Bilindiği gibi, hükümetimizin enflasyonla mücadele konusunda uygulamaya koyduğu politikalar ve tedbirler, halkımız tarafından büyük memnuniyetle karşılanmakta ve geniş ölçüde desteklenmektedir.Ancak, bazı sektörlerdeki “bayilik ve distrübütörlük uygulaması, yapay biçimde enflasyonist sonuçlar doğurmaya devam etmektedir.

1. Gıda ve temel ihtiyaç maddeleri alanındaki bayilik ve distrübütörlük uygulamasının hukukî dayanağı var mıdır?

2. Bu uygulamanın olduğu kesimlerde, ekonomik rasyonellikten uzak şekilde yapay fiyatlar belirlenip haftalık, aylık, yıllık artışlar biçiminde uygulamaya konması rekabet ilkelerine aykırı değil midir?

3. Serbest piyasa ortamında zincirleme dağıtım yaparak, piyasalarda fiilî “fiyat karteli” oluşmasına sebep olan firmaların engellenmesi konusunda bir girişiminiz olacak mıdır?

T. C.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı

Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği 24.5.2000

Sayı :B.14.0.BHİ.01-186

Konu :Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 3.5.2000 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1937-5276/12646 sayılı yazınız.

Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğünün 9.5.2000 tarih ve B.02.0.KKG.0. 12/106-226-1/2234 sayılı yazısı.

Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Sayın Başbakana tevcih ettiği ancak Sayın Başbakan tarafından kendileri adına koordinatörlüğümde cevaplandırılması istenilen (7/1937) esas nolu yazılı soru önergesiyle ilgili cevabımız ekte takdim edilmiştir.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Ahmet Kenan Tanrıkulu

Sanayi ve Ticaret Bakanı

Adana Milletvekili Sayın Ali Halaman’ın Yazılı Sorularına İlişkin Cevaplarımız

Cevap 1. Gıda ve temel ihtiyaç malzemeleri ve diğer tüketim malzemelerinin “bayilik” ve “distribütörlük” uygulaması Rekabet Kurulunun 1997/3 sayılı “Tek Elden Dağıtım Anlaşmalarına İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği” ile 1997/4 sayılı “Tek Elden Satın Alma Anlaşmalarına İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği” hükümlerine istinaden yürütülmektedir.

Cevap 2. Fiyat artışları firmaların üretim maliyetine ve piyasada oluşan arz talep dengesine göre gerçekleşmektedir.

Yeniden satış fiyatının belirlenmesinin sözkonusu tebliğlerle yasaklanması fiyat kartellerinin oluşmasını engellemektedir. Yeniden satış fiyatının belirlenmesinin olumsuz yanı, sistemde hem distribütörlerin, hem de perakende satış noktalarının belirlenmesi suretiyle marka içi rekabetin ortadan kaldırılmasıdır. Dolayısıyla tüketici için yararlı olan sağlayıcının dikte etmesi ile oluşan fiyat değil, piyasada arz talep kurallarına göre oluşan fiyatı ödemektir. Dikey fiyat belirlemenin olduğu piyasalarda yatay olarak fiyat kartellerinin oluşma olasılığının da yüksek olduğu göz önünde bulundurulduğunda, Rekabet Hukukunun her bağımsız teşebbüsün sattığı ürünlerin fiyatını serbestçe belirleyebilmesi ilkesinin önemi daha açıkça anlaşılmaktadır.

Cevap 3. 4054 sayılı Kanunun uygulanmaya başlandığı yaklaşık iki yıllık dönem içerisinde de Rekabet Kurulu tarafından dağıtım sistemlerinde yeniden satış fiyatının belirlenmesinin ihlal olduğuna ilişkin kararlar verilmiştir.

16.—Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Kelkit’te doğalgaz boru hattı ve hidroelektrik santrali çalışmaları olup olmadığına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı M. Cumhur Ersümer’in cevabı (7/1943)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki yazılı sorularımın aracılığınızla Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığınca yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Reşat Doğru

Tokat

1. Doğalgaz boru hattında, Kelkit vadisini de (Erzincan Suşehri, Reşadiye, Niksar, Erbaa, Taşova Amasya güzergâhını) kapsayacak şekilde bir çalışma var mıdır? Yoksa böyle bir çalışma yapılabilir mi?

2. Debisi yüksek olan Yeşilırmak’ın Kelkit kolu üzerinde hidroelektrik santralları kurulması yönünde Bakanlığınızın bir çalışması var mı? Yoksa böyle bir çalışma niçin düşünülmüyor?

T. C.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon 29.5.2000

Kurulu Başkanlığı

Sayı :B.15.0.APK.0.23-300-991-9363

Konu :Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :TBMM Başkanlığının 3.5.2000 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1943-5299/12691 sayılı yazısı.

Tokat Milletvekili Sayın Op. Dr. Reşat Doğru’nun tarafıma tevcih ettiği, 7/1943-5299 esas no’lu yazılı soru önergesi TBMM İçtüzüğünün 99 uncu maddesi uyarınca hazırlanarak ekte gönderilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Cumhur Ersümer

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve

Başbakan Yardımcısı

Tokat Milletvekili Sayın Reşat Doğru’nun Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı

(7/1943-5299)

Soru 1. Doğalgaz boru hattında, Kelkit vadisini de (Erzincan Suşehri, Reşadiye, Niksar, Erbaa, Taşova Amasya güzergâhını) kapsayacak şekilde bir çalışma var mıdır? Yoksa böyle bir çalışma yapılabilir mi?

Cevap 1. Tokat İli, Doğu Anadolu Doğal Gaz Ana İletim Hattı Projesi kapsamında gaz verilmesi öngörülen illerimiz arasında yer almakla birlikte, teknik açıdan bu ilimize gazın götürülmesi için iki alternatif bulunmaktadır. Bunlardan biri, Doğu Anadolu Doğal Gaz Ana İletim Hattından (Şarkışla’nın yaklaşık 30 km. doğusundan) bir branşman alınarak yaklaşık 110 km.’lik bağlantı hattı ile diğer alternatif ise, Samsun-Ankara Doğal Gaz İletim Hattından bir branşman alınması, Amasya üzerinden ve Turhal ve Zile ilçeleri arasından geçerek, Tokat İline doğal gaz arzının sağlanmasıdır.

Sözkonusu iletim hatlarının tamamlanmasını müteakiben, en uygun olan hattın çekilecek bir branşman hattı ile Tokat Şehrine doğal gaz arzı mümkün olabilecektir.

Soru 2. Debisi yüksek olan Yeşilırmak’ın Kelkit kolu üzerinde hidroelektrik santralları kurulması yönünde Bakanlığınızın bir çalışması var mı? Yoksa böyle bir çalışma niçin düşünülmüyor?

Cevap 2. Yeşilırmak’ın kolu olan Kelkit Çayı üzerinde yer alan enerji projeleri :

1. Suşehri Projesi Gölova Barajı :1990 yılında 10 808 ha sahayı sulamak üzere açılmış olan Gölova Barajının mansabında 1 tanesi etek santralı olmak üzere toplam 4 adet santralın planlama çalışmaları 1994 yılında bitirilmiştir.Toplam gücü 11,42 MW olan ve YİDkapsamında sözleşme görüşmelerine başlanarak DPT görüşü beklenen bu santrallerle yılda toplam 59,26 GWh elektrik enerjisi üretilmesi planlanmıştır. Sözkonusu santrallerin kurulu güçleri sırasıyla 1, 4, 3, 3 MW olup, Gölova HESile yılda 3.28, Konak HESile 19.25, Beypınar HES ile 18.39, Altıntepe HES ile de 18.34 GWh enerji üretilecektir.

2. Kelkit -Karataş Projesi Kılıçkaya Barajı ve HES :103 m yüksekliğinde bir baraj ve 124 MW kurulu güçte yılda 332 GWh elektrik enerjisi üreten bir santraldan oluşan bu proje 1990 yılında işletmeye açılmıştır.

3. Kelkit -Karataş Projesi Çamlıgöze Barajı ve HES:1988 yılında inşaatına başlanmış olan 32 m yüksekliğinde bir baraj ve 33 MW kurulu gücünde yılda 102 GWh elektrik enerjisi üretecek bir santralden oluşan bu projenin elektromekanik teçhizatının montaj çalışmaları sürdürülmektedir.

4. Aşağı Kelkit Projesi :Master plan çalışmaları 1990 yılında bitirilen Aşağı Kelkit Projesi, kurulu güçleri sırasıyla 51, 72, 63, 39, 75 MW olan Koyulhisar, Reşadiye, Akıncı, Niksar ve Erbaa nehir santrallerinden oluşmaktadır. Yılda toplam 1845 GWh elektrik enerjisi üretecek olan ve YİDkapsamında bulunan 5 adet HES’den Erbaa HES’in planlama çalışmaları Bakanlığım DSİGenel Müdürlüğünce henüz bitirilmiştir. Koyulhisar HES ile yılda 311, Reşadiye HESile 444, Akıncı HES ile 391, Niksar HES’le 234, ve Erbaa HES ile de 465 GWh elektrik enerjisi üretilebilecektir.

Ayrıca Bakanlığım E.İ.E.İ. Genel Müdürlüğü ile Enerji İşleri Genel Müdürlüğünün Yeşilırmak Havzasında yer alan hidroelektrik santralların (işletme, inşa ve proje aşamasında) listesi ekte sunulmuştur.

17.—Antalya Milletvekili Mehmet Zeki Okudan’ın, yurt dışında faaliyet gösteren Türk firmalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Tunca Toskay’ın cevabı (7/1950)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Prof. Dr. Tunca Toskay tarafından yazılı olarak cevaplandırılabilmesi için delaletlerinizi arz ederim.

Mehmet Zeki Okudan

Antalya

1. Dış ülkelerde şu anda iş yapmakta olan kaç adet Türk firması bulunmaktadır?

2. Bu firmaların yurt içinde faaliyet gösteren kaç adet kuruluşları ve kaç kuruluş ile bağlantıları vardır?

3. Bu firmalar kazançlarını hangi ülkelerde vergilendirmektedirler?Neden?Eğer iş adamlarımız, iş yaptıkları ülkelerde kazançlarını vergilendirmişlerse vatan haini olduklarını söylemeyeceksiniz herhalde...

4. Yurdumuzda yabancı firmaların iş yaptıklarını biliyoruz. Bu firmaların kazançlarını hangi ülke veya ülkelerde vergilendirdiklerini araştırdınız mı?Neden o ülke veya ülkeleri tercih etmişlerdir?

5. Yurt dışında Türk firmalarımızın kabul görmesi elbette ülkemiz açısından onur verici bir durumdur. Halen 10 yıldan fazla zamandan beridir Türk vatandaşı olup da yurt dışında ticarî faaliyette bulunan ama Türkiye’ye hiç vergi ödememiş kaç firma var?

6. Neden iş adamlarımız ülkemize yatırım yapmak yerine yabancı ülkeleri tercih eder duruma gelmişlerdir?

T. C.

Başbakanlık

Dış Ticaret Müsteşarlığı 22.5.2000

İhracat Genel Müdürlüğü

Sayı :B.02.1.DTM.0.02.04.04.103-31653

Konu :Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Genel Sekreterliğine

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi :3.5.2000 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1950-5316/12740 sayılı yazınız.

Antalya Milletvekili Dr. Mehmet Zeki Okudan tarafından yurt dışında faaliyet gösteren Türk firmaları hakkında Başkanlığınıza iletilen soru önergesine ilişkin hazırlanan metin ilişikte sunulmaktadır.

Bilgilerinize arz olunur.

Prof. Dr. Tunca Toskay

Devlet Bakanı

Antalya Milletvekili Dr. Mehmet Zeki Okudan’ın Devlet Bakanı Prof. Dr. Tunca Toskay’a

Muhatap Sorularının Cevapları

1. Yurt dışında faaliyette bulunan Türk işadamları, ağırlıklı olarak Avrupa ülkelerinde örgütlenmişlerdir.Almanya’da bulunan Türkiye Araştırmalar Merkezinin verilerine göre, 10 Nisan 2000 tarihi itibariyle Avrupa Birliği ülkelerinde 73 200 Türk girişimci faaliyet göstermekte olup, bu girişimcilerin 1999 yılı itibariyle toplam yatırımları 15,4 milyar Alman Markıdır (Avrupa Birliği dışındaki ülkelerde faaliyette bulunan Türk işadamlarına ilişkin herhangi bir kayıt bulunmamaktadır).

Avrupa’daki Türk girişimcileri tarafından kurulan işletmelerin önemli bir bölümü bulunduğu ülke ve Avrupa Birliği ülkelerindeki partnerleriyle faaliyet göstermekte olup, Türkiye’de ofis veya temsilciliği olan firma sayısı çok fazla değildir.

Bunun yanısıra, merkezi Türkiye’de olup, yurt dışında yatırım yapan (özellikle Bağımsız Devletler Topluluğu ve Merkezi ve Doğu Avrupa ülkelerinde) Türk firmalarının sayısı da her geçen gün artmaktadır.

2. Yurt dışında faaliyette bulunan Türk vatandaşları ve işadamlarının Türkiye ekonomisi açısından sağladıkları döviz transferlerinden çok, bulundukları piyasalarda edindikleri tecrübe ve imkânlar bakımından değerlendirilmeleri önem kazanmış olup, yurt dışındaki işadamlarımızla Türkiye’de yerleşik işadamlarımızın temaslarının arttırılması için yoğun çaba harcanmaktadır.

3. Bilindiği üzere, dünyadaki tüm firmalar, ticarî faaliyette bulundukları ülkelerin ulusal mevzuatına tâbi olmakta ve ilgili ülkelerin yasaları uyarınca vergi ödemektedirler.

Diğer taraftan, günümüzde uluslararası ticarette, firmaların yalnızca ticarî faaliyette bulundukları ülkelerde vergilendirilmeleri ile ilgili olarak ülkeler, karşılıklı ilişkilerinde “Çifte Vergilendirmenin Önlenmesi Anlaşmaları” imzalayarak, ticarî faaliyette bulunulan ülkenin mevzuatına göre vergilendirilmesi suretiyle firmaların üzerindeki vergi yükünü olabildiğince azaltma çabası içinde bulunmaktadır. Bu çerçevede, ülkemiz de birçok ülkeyle sözkonusu anlaşmaları imzalamış durumdadır.

4. Hazine Müsteşarlığı Yabancı Sermaye Genel Müdürlüğü verilerine göre, 2000 yılı Mart ayı itibariyle yurdumuzda ticarî faaliyette bulunan uluslararası veya çok uluslu firmaların sayısı 5 024’e ulaşmıştır.

Bu firmaların Türkiye’deki vergilendirme faaliyetleri ve kazançlarını hangi ülkelerde vergilendirdikleri hususu, Dış Ticaret Müsteşarlığının iştigal alanına girmemekle birlikte, ülkemizde faaliyette bulunan yerli ve yabancı tüm firmaların ülkemizin ilgili mevzuatına aykırı davranışlar sergilemesi veya gerekli vergileri ödememesi durumunda gerekli işlemler Maliye Bakanlığı tarafından yürütülmektedir.

5. Bilindiği üzere, 1980’li yılların başlarından itibaren uygulamaya konulan dışa açık ekonomi politikaları sayesinde Türkiye’de ticarî ve ekonomik faaliyete başlamış olan ve bu faaliyetlerini 1990’ların başından itibaren yurt dışında sürdürmeyi başarmış Türk girişimcilerinin de uluslararası piyasalardaki varlığı ve başarıları özellikle son dönemlerde dikkate değer boyutlara ulaşmıştır.

Yukarıda belirtildiği gibi, firmaların ticarî faaliyette bulunduğu ülkelerin mevzuatı uyarınca vergi ödemeleri esastır. Dolayısıyla, yurt dışında ticarî faaliyette bulunan Türk vatandaşlarının, faaliyet sürdürdüğü ülkelere vergi ödemeleri doğaldır. Hem Türkiye’de hem de yabancı bir ülkede aktif olarak ticarî faaliyette bulunan firmalar, her iki ülkenin ilgili mevzuatı çerçevesinde vergi ödemekle yükümlü bulunmaktadırlar.

6. Bilindiği üzere, günümüzde ticarî ve ekonomik faaliyetler, ülkelerin potansiyel imkânları ve piyasa istikrarına göre çeşitli ülkelerde yoğunlaşmakta veya sözkonusu istikrarın ortadan kalkması halinde dünyanın başka bölgelerinde daha istikrarlı ve güvenli pazarlara yönelmektedir. 1997 yılından bu yana gerçekleşen Asya ve Rusya krizleri bu durumun en dikkate değer göstergeleri olarak değerlendirilmektedir.

Uzun yıllardır ülkemizde süregelen yüksek enflasyon, piyasa istikrarını önemli ölçüde zedelemiş, güvenilir bir ekonomik ortam tesis edilememiş, ülkemiz son yıllarda, gerek Türkiye’de gerekse yurt dışında yerleşik işadamları tarafından yatırım için cazip olmayan, aksine dışarıya sermaye yatırımı veya ortak yatırım gerçekleştiren bir ülke durumuna gelmiştir.

1999 yılının sonlarından itibaren ülkemizde uygulanmaya başlanan ekonomik istikrar programı çerçevesinde, Türkiye’nin yeniden gerek yerli gerekse yabancı firmalar tarafından yatırım yapılan, istikrarlı bir ekonomiye sahip olabileceği düşünülmektedir.

Ayrıca, 1980’li yılların dünyasından farklı olarak 1990’lı yıllarda global düzeyde de çok önemli gelişmeler yaşanmakta, siyasî kutuplaşmalar yerini ticarî ve ekonomik bloklaşmalara bırakmaktadır. Yine bu kapsamda, işgücünün, sermayenin, teknolojinin ve mal piyasalarının uluslararası nitelik kazanması olarak tarif edilen küreselleşme, hızla kabul görürken, siyasî ve sosyal değer yargıları, uluslararası normlara uygun hale getirilmeye çalışılmaktadır. 1994 yılında tamamlanan GATT Uruguay Round müzakereleri sonucunda 1995 yılı başında kurulan “Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ)”, uluslararası ticarete yeni kurallar getirmiş bulunmaktadır. Getirilen bu yeni kurallar, ulus devletlerin birçok alandaki politika araçlarını ya elinden almakta veya onların uygulanmasına önemli bazı kısıtlamalar getirmektedir. DTÖ’ye üye olan ülkemiz, diğer üye ülkeler gibi, getirilen bu kısıtlamalara uyum konusunda uluslararası taahhütler altına girmiştir. Bu çerçevede, sözkonusu taahhütlerin yerine getirilmesi amacıyla gerçekleştirilen çalışmalar da yoğun bir şekilde sürdürülmektedir.

Bu çerçevede, Avrupa Birliğinin ülkemizi tam üyelik için aday ülkeler arasında ilan etmesi ve ülkemizde uygulamaya konulan yeni ekonomik programın ardından, uluslararası platformlarda Türkiye’ye yönelik ilginin her geçen gün biraz daha artacağı, son yıllarda yetersiz düzeylerde gerçekleştiği gözlenen yabancı sermaye girişinde de dikkate değer artışlar olacağı beklenmektedir.

18.—Antalya Milletvekili Mehmet Zeki Okudan’ın, vakıf tuvaletlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova’nın cevabı (7/1951)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Yüksel Yalova tarafından yazılı olarak cevaplandırılabilmesi için delaletlerinizi arz ederim.

Mehmet Zeki Okudan

Antalya

Beldelerimizde umumî tuvaletlerin, halk ve çevre sağlığı açısından ne kadar önemli oldukları malumlarınızdır.Umumî tuvalet ücretlerinin 250 bin TL. olduğu düşünülürse bunun yaşlı ve prostatlı vatandaşlarımız için büyük bir malî külfet olduğu görülmektedir.

— Bakanlığınıza bağlı Vakıf tuvaletlerinin yaşlı ve prostatlı vatandaşlara bedava olması mümkün değil midir?

— Ya da başka ne gibi bir çözüm düşünürsünüz?

T. C.

Devlet Bakanlığı 26.5.2000

Sayı :B.02.0.006/01-1222

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :3.4.2000 tarih, A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1951-5317/12741 sayılı yazınız.

Antalya Milletvekili Mehmet Zeki Okudan tarafından tevcih edilen ve tarafımdan cevaplandırılmasını istediği 7/1951-5317 esas sayılı soru önergesi incelenmiştir.

Vakıflar Genel Müdürlüğü katma bütçeli idareler arasında yer almaktadır. Genel Bütçeden çok düşük miktarda, o da yalnız eski eserlerin onarımı şartıyla yardım almakta, giderlerini hayır hizmetleri, personel maaşları dahil mazbut vakıflara ait taşınmazlardan elde ettiği kira gelirlerinden karşılanmaktadır. Türkiye genelindeki Vakıflar Genel Müdürlüğünün yönettiği mazbut vakıflara ait tuvaletlerin bakım onarım ve diğer hizmetlerinin karşılanması için malî kaynak gerekmektedir. Bu tür giderlerin karşılanması tuvaletlerin kiraya verilmesi suretiyle karşılanmaya çalışılmaktadır.

Ayrıca, cami tuvaletleri yalnız namaz saatlerinde değil, bütün gün kullanılmaktadır.

Bu itibarla,

— Türkiye genelindeki, gerek camii müştemilatında bulunan, gerekse vakıf işhanlarında bulunan tuvaletler, vakfına gelir getiren akar nevinden taşınmaz olarak kabul edildiğinden, bu tuvaletlerin yaşlı ve prostatlı vatandaşlara ücretsiz olarak kullandırılması talebinin karşılanması mümkün bulunmamaktadır.

—Vakıf tuvaletlerinin bakım onarım ve diğer hizmet giderlerinin karşılanması için yeterli ödenek sağlandığında, talebin karşılanması mümkün olacaktır.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Yüksel Yalova

Devlet Bakanı

19.—Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın;

— Ziraat Bankası çalışanlarının taleplerine,

— Yurt dışından sağlanan krediler ile iç ve dış borca,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın cevabı (7/1968, 1972)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Devlet Bakanı Sayın, Recep Önal tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 27.4.2000

Zeki Ünal

Karaman

T. C. Ziraat Bankası çalışanları, T. C. Ziraat Bankasının % 51 payının çalışanlarına taksitle ve kâr paylarından mahsup suretiyle devri konusunda yasal düzenleme yapılması talebinde bulunmaktadırlar.

Bu talepler hükümetinizce nasıl karşılanmaktadır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularıma Devlet Bakanı Sayın Recep Önal tarafından yazılı olarak cevap verilmesini saygılarımla arz ederim. 27.4.2000

Zeki Ünal

Karaman

1. IMFile yapılan son stand-by anlaşması gereği alınacak toplam kredi miktarı nedir? Şimdiye kadar ne kadar kredi alınmıştır?Vadesi ve faizi ne olacaktır?

2. IMF’nin dışında başka hangi uluslararası finans kuruluşlarından ne miktar kredi sağlanacaktır? Sağlanacak ise; vadesi ve faizi ne olacaktır?

3. Gerek IMF’den gerekse başka finans kuruluşlarından sağlanan krediler hangi yatırımlara veya nerelere harcanmaktadır? Hükümetiniz döneminde alınan krediler nerelere harcanmıştır?

4. Son 5 yılda dış ve iç borcumuz ne olmuştur? GSMH’ye oranı nasıl bir seyir izlemiştir?

5. Dış ve iç borcumuzdan kurtulmak için nasıl bir program uygulamayı düşünüyorsunuz?

T. C.

Başbakanlık

Hazine Müsteşarlığı 29.5.2000

Dış Ekonomik İlişkiler Genel Müdürlüğü

Sayı :B.02.1.HM.0.DEİ.06.3/GNL-43084

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Genel Sekreterliğine

İlgi :8.5.2000 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-5477 sayılı yazınız.

İlgi de kayıtlı yazınız konusu, Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın Ziraat Bankası çalışanlarının talepleri ve yurt dışından sağlanan krediler ile iç ve dış borç ile ilgili soru önergelerine ilişkin açıklamalar ekte gönderilmektedir.

Bilgileri ve gereğini arz ederim.

Recep Önal

Devlet Bakanı

Milletvekili Zeki Ünal’ın Yurt Dışında Sağlanan Krediler ile İç ve Dış Borç ile İlgili 7/1972 Sayılı Soru Önergesine İlişkin Açıklamalar

1. IMF ile 1999 yılı Aralık ayında yapılan ‘Stand-by’ düzenlemesi çerçevesinde, 3 yıl boyunca 2 892 milyar SDR (yaklaşık 4 milyar ABD Doları) tutarında fon sağlanması öngörülmüş olup, 1999 senesi Aralık ve 2000 senesi Nisan aylarında iki dilim halinde 598 milyon ABD Doları serbest bırakılmıştır.

SDR’nin (Special Drawing Rights-Özel Çekme Hakları) değeri dört para biriminin (Euro, ABD Doları, Japon Yeni, İngiliz Sterlini) belirli miktarlarının ABDDoları cinsinden değerlerinin toplanması suretiyle günlük olarak hesaplanmaktadır. SDR’nin kullanımına ilişkin olarak uygulanan faiz oranları ise Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Fransa, Almanya ve Japonya’da para piyasalarındaki kısa vadeli faiz oranlarının ağırlıklı ortalamalarının haftalık olarak hesaplanması ile belirlenmektedir.

IMF ile yapılan ‘Stand-by’ düzenlemesi çerçevesinde sağlanan kaynağın vadesi 5,5 yıl olup, faizi 1 Mayıs, 2000 tarihi ile başlayan hafta itibarı ile % 4,29’dur.

2. IMF ile yapılan ‘Stand-by’ düzenlemesi çerçevesinde, Hükümetimiz tarafından IMF’ye gönderilen niyet mektubunda, 2000 senesinde kamu kesimi net dış borçlanmasının (yeni borçlanmalar-geri ödemeler) GSMH’nin %2,5’ine (yaklaşık 5,25 milyar ABDDoları tutarına) ulaşması öngörülmüştür.

Bu çerçevede, 2000 yılı içerisinde uluslararası sermaye piyasalarından tahvil ihracı yoluyla 6 milyar ABD Doları borçlanılması öngörülmüş ve sene başından bu yana 3,4 milyar ABDDoları tutarında tahvil ihracı gerçekleştirilmiştir. Sözkonusu tahvil ihraçları, kredi notu benzer ülkelerin tahvil ihraçlarından daha düşük maliyetlerle gerçekleştirilmiştir. Türkiye’nin içinde bulunduğu olumlu ekonomik ve politik ortamın, 2000 senesinin geri kalan kısmında da uygun koşullarda tahvil ihracı gerçekleştirme imkânı sağlayacağı düşünülmektedir. Tahvil ihracı yoluyla sağlanacak kredilerin maliyetleri ve vadeleri uluslararası piyasa koşulları ve ülkemizin kredi değerliliği çerçevesinde belirlenecektir.

2000 senesinin ilk üç ayında, kamuya ait proje finansmanı için 932 milyon ABD Doları tutarında kredi sağlanmıştır. Yılın geri kalan kısmında proje finansmanı için sağlanacak kredilerin vade ve faizleri piyasa koşullarına göre belirlenecektir.

Dünya Bankası önümüzdeki 3 yıl içerisinde 3 milyar ABD Doları tutarında bir yapısal uyum kredi paketi üzerinde çalışmaktadır. Bu paket :

— Ekonomik Reform Kredisi (750 Milyon ABDDoları)

— Malî Sektör Uyum Kredisi-I (750 Milyon ABDDoları)

— Malî Sektör Uyum Kredisi-II (750 Milyon ABDDoları)

— Kamu Sektörü Reform Kredisini (750 Milyon ABDDoları)

içermektedir.

Ayrıca, yine önümüzdeki 3 yıl içerisinde Dünya Bankasından, “Ülke Değerlendirme Stratejisi” çerçevesinde maksimum 2,25 milyar ABDDoları tutarında kaynak sağlanması öngörülmektedir.

Yukarıda bahsi geçen kredilerin haricinde, ülkemizde yaşanan deprem felaketi sonrasında aşağıda belirtilen kuruluşlardan finansman sağlanmıştır :

IMF 500 Milyon ABDDoları

Dünya Bankası 993,8 Milyon ABDDoları

Uluslararası Finans Kurumu (IFC) 50 Milyon ABDDoları

Avrupa Konseyi Kalkınma Bankası 303 Milyon ABDDoları

Avrupa Yatırım Bankası 607 Milyon ABDDoları

İslam Kalkınma Bankası 300 Milyon ABDDoları

Körfez İşbirliği Konseyi 400 Milyon ABDDoları

Karadeniz Ticaret ve Kalkınma Bankası 10 Milyon ABDDoları

Ayrıca, Avrupa Birliği kaynaklarından finansman temini için de görüşmeler devam etmektedir.

3. Yurt dışından sağlanan fonların kullanımı finansman kaynaklarına göre aşağıda belirtilen şekilde gerçekleşmektedir :

a) IMF’den sağlanan kaynaklar ödemeler dengesi finansmanında;

b) Uluslararası sermaye piyasalarından tahvil ihracı yolu ile sağlanan kaynaklar, bütçe finansmanında;

c) İkili Anlaşmalar ile uluslararası ve bölgesel kuruluşlardan sağlanan kaynaklar proje finansmanında kullanılmaktadır.

d) Dünya Bankasından sağlanan “Yapısal Uyum” kredileri bütçe ve ödemeler dengesi finansmanında, proje kredileri ise proje finansmanında kullanılmaktadır.

1.6.1999 -31.4.2000 tarihleri arasında sağlanan kredilerin toplam tutarı 13 976 Milyar ABD Doları olup, sözkonusu dönem içerisinde sağlanan kredilerin sektörel dağılımı aşağıdaki grafikte gösterildiği gibidir :

5. Ülkemizde bütçe finansmanı iç ve dış borçlanma ile yapılmaktadır. Son yıllara kadar, bütçe finansmanında ağırlıklı olarak iç borçlanma kullanılmış olup, kısa vadeli ve yüksek maliyetli borçlanmalar gerçekleştirilmek zorunda kalınmıştır. Yüksek tutarlarda iç borçlanmanın yanında, Türkiye 1999 senesine kadar “net dış borç ödeyicisi” konumunu muhafaza etmiştir. 2000 yılı başından itibaren uygulanmaya başlanan, IMF tarafından da desteklenen anti-enflasyonist program çerçevesinde, kamu borçlanmasının Gayrî Safî Millî Hâsılaya oranının giderek azaltılması hedeflenmektedir. Bu amaca yönelik olarak, iç borçlanmanın toplam kamu borçlanması içindeki payı azaltılarak, daha uzun vadeli ve daha uygun koşullarda dış borçlanmaya ağırlık verilmeye başlamıştır. Dış borçlanmanın yanısıra özelleştirme, carî harcamaların kısıtlanması, sosyal güvenlik reformu, tarım reformu, vergi gelirlerinin artırılması gibi önlemlerle bütçe açığı azaltılmaya çalışılmaktadır. Bu kapsamda, bütçe açığı devam ettiği sürece, borçlanmanın sona erdirilmesi sözkonusu olmayıp, bütçe finansmanında borçlanmanın uygun koşularda temini ve kaynakların etkin kullanımı hedeflenmektedir. Sonuç olarak; uygulanmakta olan enflasyonu düşürme politikalarının temel amaçlarından birisi kamu sektörünün faiz dışı fazla vermesi, özelleştirme gelirlerini ve daha uzun vadeli ve uygun koşullu dış borçlanma imkânlarının en optimal şekilde kullanılmasıdır. Böylece, öncelikle iç borç stokunun stabilize edilmesi ve ileriki yıllarda da azaltılması sureti ile kaynakların verimli alanlara yönetilmesi, üretim ve istihdamın orta vadede artırılması amaçlanmaktadır. Borç stokunun yükü ancak bu tedbirlerin eksiksiz uygulanması ile azaltılabilecek ve sürdürülebilir bir noktaya çekilecektir.

Milletvekili Zeki Ünal’ın Ziraat Bankası Çalışanlarının Talepleri ile İlgili 7/1968 Sayılı Soru Önergesine İlişkin Açıklamalar

Bilindiği üzere, enflasyonla mücadele programı çerçevesinde kamu bankalarının 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamından çıkarılmasına yönelik yasal düzenleme konusunda çalışmalara devam edilmektedir.

Bu bağlamda; yeniden yapılandırma politikaları detaylarının ve alternatif politikaların, kamu bankalarının yeniden yapılandırılmasına imkân tanıyacak yasal düzenlemeler sonuçlandırıldıktan sonra değerlendirilmesi mümkün olabilecektir.

20.—Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Sümerbank’tan kredi kullanan şirketler hakkındaki iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova’nın cevabı (7/1969)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Başbakan Sayın Bülent Ecevit tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 27.4.2000

Zeki Ünal

Karaman

20.4.2000 tarihli Hürriyet Gazetesinde;

“Garipoğlu, Sümerbank’ı 36 aile şirketiyle hortumlamış” başlığıyla yayımlanan haberde :

“Garipoğlu Şirketler Grubundaki 36 aile şirketinin fona devrinden önce Sümerbank’tan tam 8.5 trilyon lira kredi kullandığı ve bu kredileri ödememek için, hukukî işlem gerçekleştirdiği belirlendi” denilmektedir.

Sorum şudur :

Bu haber doğru mudur?Doğru ise; söz konusu kişi hakkında ne gibi bir soruşturma açılmıştır?

T. C.

Devlet Bakanlığı 26.5.2000

Sayı :B.02.0.006/01-1224

Konu :Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :8.5.2000 tarih, A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1969/5413-12972 sayılı yazınız.

Karaman Milletvekili Zeki Ünal tarafından Sayın Başbakana tevcih edilen ve Sayın Başbakanımızın da tarafımdan cevaplandırılmasını istediği 7/1969/5413 esas sayılı soru önergesi incelenmiştir.

Sümerbank A. Ş.’nin %100 oranındaki hissesi Özelleştirme Yüksek Kurulunun 11.9.1995 tarih ve 95/69 sayılı kararı ile özelleştirilmiş ve 17.10.1995 tarihinde sözleşmesi imzalanarak satış işlemi tamamlanmıştır. Dolayısıyla bu tarihten itibaren Özelleştirme İdaresi Başkanlığının yetki ve görev alanı dışında bulunmaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Yüksel Yalova

Devlet Bakanı

21.—Ordu Milletvekili Yener Yıldırım’ın, Devlet memurluğu sınavını kazananların atamalarının nasıl yapılacağına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’in cevabı (7/1978)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Şükrü Sina Gürel tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

Yener Yıldırım

Ordu

1. 17 Ekim 1999 tarihinde Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM)Başkanlığı tarafından yapılan merkezi sınavı kazanan 400 000 memur adayının tercihlerinin değerlendirilmesi ve atama işlemlerinin yapılması bir takvime bağlanmış mıdır? Atama işlemlerinin hangi tarihte tamamlanması planlanmaktadır?

2. Adaylarca doldurulan tercih formlarının değerlendirilmesi hangi teknik sistemle yapılacaktır? Değerlendirmeyi yapacak olan Devlet Personel Başkanlığı optik okuyucu sistemine sahip midir?Değilse 400 000 civarında memur adayını yakından ilgilendiren ve kayırmacılığın önlenmesi amacıyla başlatıldığı iddia edilen merkezi sınav sistemi uygulamasında verilen manuel sistemle girilmesi gereksiz zaman israfı ile çeşitli suiistimallere yol açmayacak mıdır? Bu boşluk nedeniyle medyamızda da yer alan, iktidar partilerinin taşra teşkilâtlarında 5 000 $’a işe yerleştirme yapılacağı söylentileri hakkında hangi tür tedbirler alınmıştır? 50 milyar gibi bir maliyeti olan optik okuyucunun alınmaması nedeniyle yerleştirme işleminin, en azından iki ay daha uzamasının ve şaibeli hale gelmesinin sorumluluğu kime ait olacaktır? Bu çerçevede yerleştirme işleminin bu konuda tecrübesi olan ÖSYM’e yaptırılması cihetine niçin gidilmemiştir?

3. Değerlendirmenin, sağlıklı bir şekilde yürütülmesi amacıyla ne tür idarî tedbirler alınmıştır? Bu hizmetlerin koordinesi amacıyla bir birim oluşturulmuş mudur? Oluşturulduysa, bu birime atanan yöneticilerin mesleki yeterlilikleri, deneyimleri ve eğitimleri nedir?

4. Merkezî sınavda başarılı olanların tercih yapacakları kadro ve pozisyonlara ilişkin olarak Devlet Personel Başkanlığınca yayınlanan kitapçıkta yer verilen nitelikler arasında “Askerlik yapmış olmak” şeklinde bir şarta yer verilmesi 657 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin A bendi 6 ncı fıkrasına uygun mudur? Söz konusu maddede bir kişinin Devlet memuru olabilmesi için; askerlikle ilgisinin olmaması, askerlik çağına gelmemiş bulunması, askerlik çağına gelmiş ise muvazzaf askerlik hizmetini yapmış, ertelemiş veya yedek sınıfa geçirilmiş olmak şartları genel şart olarak yer almakta iken ve durumu bu üç halden birine uyan adayların atamalarının yapılması gerekirken Kanunun tanıdığı bu hakkın kullanım alanının idarî tasarruflarla sınırlandırılmaya çalışılması Anayasanın 2, 10, 13 ve 70 nci maddelerine uygun mudur?

T. C.

Devlet Bakanlığı 29.5.2000

Sayı :B.02.0.007/368

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :TBMMBaşkanlığının, 8.5.2000 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1978-5422/12985 sayılı yazısı.

Ordu Milletvekili Sayın Dr. Yener Yıldırım’ın, Bakanlığıma tevcih ettiği 7/1978-5422 esas no.lu yazılı soru önergesi cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Prof. Dr. Şükrü Sina Gürel

Devlet Bakanı

Ordu Milletvekili Sayın Dr. Yener Yıldırım’ın Devlet Bakanı Sayın Prof. Dr. Şükrü Sina Gürel Tarafından Yazılı Olarak Cevaplandırılmak Üzere Verdiği Soru Önergesine İlişkin Bilgiler (Soru Numaraları İtibariyle)

1. İlk Defa Devlet Kamu Hizmeti ve Görevlerine Devlet Memuru Olarak Atanacaklar İçin Mecburî Yeterlik ve Yarışma Sınavları Genel Yönetmeliğine 2.2.1999 tarih ve 99/12377 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile eklenen Ek 1 inci madde uyarınca, kamu kurumu ve kuruluşlarından ilk defa Devlet memuru olacakların sınavlarının merkezi olarak Devlet Personel Başkanlığınca yılda 2 defadan fazla olmamak üzere Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığına yaptırılması kararlaştırılmıştır. Diğer taraftan, 14.10.1999 tarih ve 99/13415 sayılı 2000 yılı Genel Yatırım ve Finansman Programı uyarınca 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi olarak alınacak zleşmeli personelin de memurlar için yapılan merkezi sınavda (DMS) başarılı olanlar arasından ve söz konusu Yönetmelikte belirtilen usule göre seçilmesi kararlaştırılmıştır.

Söz konusu Yönetmelik hükümleri gereğince, kamu kurum ve kuruluşları merkezi sınav sonucuna göre atama yapacakları kadrolarının sayısını, unvanını, sınıf ve derecesini ve atanacaklarda aranacak şartları; kamu iktisadî teşebbüsleri ise atama yapacakları sözleşmeli personel pozisyonlarının unvanını, sayısını ve atanacaklarda aranacak şartları Devlet Personel Başkanlığına bildirmişlerdir.

Devlet Personel Başkanlığı da kamu kurum ve kuruluşları tarafından atama yapılacak memur kadroları ile kamu iktisadî teşebbüsleri tarafından atama yapılacak sözleşmeli personel pozisyonlarını 15.3.2000 tarihinde ilan etmiş ve 14.4.2000 tarihine kadar başvurular alınmıştır.

Başvuruların Devlet Personel Başkanlığına intikal etmesiyle birlikte bilgi işlem ortamında başvuruların değerlendirilmesi faaliyetlerine başlanmış olup, bu çalışmalar sonuçlandırıldıktan sonra atama hakkını elde edenlere ve ilgili kurumlara Devlet Personel Başkanlığı tarafından bilgi verilecektir.

Yerleştirme işlemlerinin en geç Haziran ayı sonuna kadar sonuçlandırılarak ilan edilmesi planlanmıştır.

2. Adayların doldurdukları tercih formları, Başkanlık elemanlarınca tasarımlanmış formlar olup, ilk yerleştirme işlemlerinde tüm veriler manuel olarak (elle) bilgisayar ortamına kaydedilmektedir. 1999 bütçe ödeneği, sadece bağımsız bilgisayar sistemi kurulabilmesine olanak tanımıştır. DMS aday başvurularının yapıldığı tarih de göz önüne alındığında, Başkanlıkça optik okuyuculu sistemlerin satın alınarak DMS’ye başvuran adaylara zamanında optik form dağıtılamayacağı aşikârdır. Ancak kurum 2000 yılı bütçe ödeneğinin tamamının serbest bırakılmasını sağlamış olup, optik okuyuculu sisteme en kısa zamanda geçecek ve bundan sonraki tüm atama işlemleri bu şekilde yürütülecektir.

Halen sürdürülen yerleştirme işlemlerinin çeşitli şaibe ve suiistimallere yol açmaması için ise gerekli her türlü önlem ve tedbirler alınmıştır.

Öte yandan, yerleştirmede torpil ve tavassut iddialarına itibar edilmemesi konusunda adaylar ve kamuoyu basın ve yayın araçları yoluyla müteaddit defalar Devlet Personel Başkanlığınca bilgilendirilmiş olup, ayrıca bu konuda TBMM’nde tarafımdan da açıklama yapılmış bulunmaktadır.

DMS’de başarılı olanların durumlarına uygun kadro ve pozisyonlara yerleştirilmesi görevi personel mevzuatı ve işe alma konularında kanunla görevlendirilmiş bulunan Devlet Personel Başkanlığına verilmiştir.

3. 217 sayılı Devlet Personel Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Devlet Personel Başkanlığına verilen görevlere göre kurumun mevcut teşkilât yapısı oluşturulmuştur. Merkezi sınav uygulaması nedeniyle mevcutta yürüttüğü faaliyetlerine ilave olarak verilen yeni görevlerin ifası açısından Başkanlıkta yeni birimler kurulması gereği ortaya çıkmış olmakla birlikte bunun gerçekleştirilebilmesi 3046 sayılı Yasa uyarınca ancak Kanunla mümkün bulunaktadır. Bu nedenle konuya ilişkin olarak hazırlanan kanun tasarısı Başbakanlığa sunulmuştur. Tasarı yasalaşıncaya kadar ise, Bakanlar Kurulu Kararı ile şube müdürlükleri kurulmuş olup, bu müdürlüklere yüksek öğrenimli ve deneyimli personel atanarak başvuruların alınması ve yukarıda da belirtildiği üzere yerleştirmenin sağlıklı bir şekilde yerine getirilebilmesi için görevlendirilmişler ve bu birimler bu alanda yeterince uzman, teknik ve idarî personel ile desteklenmiştir.

4. Bilindiği gibi, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 50 nci maddesi uyarınca çıkartılan İlk Defa Devlet Kamu Hizmeti ve Görevlerine Devlet Memuru Olarak Atanacaklara İlişkin Mecburi Yarışma ve Yeterlik Sınavları Genel Yönetmeliği ile 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 7 nci maddesi uyarınca çıkartılan özel kurumsal yönetmeliklerde, kurumların alacakları personelde arayacakları genel ve özel şartlar belirlenmiştir. Öte yandan, ilk defa memur alınmasına ilişkin genel yönetmeliğe eklenen merkezi sınav düzenlenmesine ilişkin ek maddede, kurumların merkezi sınav sonucuna göre atama yapacakları kadrolarının sayısını, unvanını, sınıf ve derecesini ve alacakları personelde aradıkları nitelikleri ve şartları Devlet Personel Başkanlığına bildireceği ve Başkanlığın bunları ilan edeceği belirtilmiş olup, finansman programında KİT’ler için de bu usulün uygulanacağı belirtilmiştir. Ayrıca, kurumların hizmet ihtiyaçları ve özel mevzuatlarından kaynaklanan nedenlerle de atama yapılacak kadronun özelliğine göre adaylarda belirli nitelikler aranmakta olup, kamu kurumlarınca öteden beri askerlik yapmış olma şartı da bu çerçevede aranabilmektedir. Bu durum, genellik ve eşitlik ilkelerine uyulmak suretiyle görevin gerektirdiği nitelik ve özelliklerin önceden açıklanmak suretiyle işe uygun eleman teminini amaçlamaktadır.

22. —Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın;

— Evlerini terk eden genç kızlara,

— Sokak çocuklarına,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Hasan Gemici’nin cevabı (7/1989, 1990)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Devlet Bakanı Sayın Hasan Gemici tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 2.5.2000

Zeki Ünal

Karaman

Kadın haklarından sorumlu eski bir Devlet Bakanı, bir kısım medyanın, kadının cinselliğini pazarladığını, rating ve tüketim aracı olarak kullandığını belirterek, yapılan reklamlar sebebiyle, cinsellik yoluyla sınıf atlama peşine düşen binlerce genç kızın evlerini terk ederek sonlarının ne olduğunun bilinmediğini ifade etmiştir.

Sorum şudur :

Bu tespitlere katılıyor musunuz? Katılıyorsanız ne gibi tedbirler düşünüyorsunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Hasan Gemici tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 2.5.2000

Zeki Ünal

Karaman

Basından öğrenebildiğim kadarıyla, dilenci, çöp ve kâğıt mafyası tarafından sabah erken saatlerde sokağa bırakılarak, gece yarılarına kadar çalıştırıldıkları ve mafyanın bu çocukların sırtından yılda 25 trilyon TL. kazandıkları ifade edilmekte ve bu durumdaki çocukların her türlü kötü alışkanlığa itildikleri iddia edilmektedir.

Sorularım şunlardır :

1. Türkiye’de sahipsiz çocuk sayısı nedir? Bunlar hangi nedenlerle sokağa itilmiştir?

2. Basında çıkan haberler doğru ise gerek mafyanın çökertilmesi gerekse, sokak çocuklarının kurtarılması için ne gibi tedbirler düşünülmektedir?

T. C.

Devlet Bakanlığı 29.5.2000

Sayı :B.02.0.013/08-1275

Konu :Sayın Zeki Ünal’ın soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :16.5.2000 tarih ve 5611 sayılı yazınız.

Karaman Milletvekili Sayın Zeki Ünal’a ait soru önergesine verilen yanıt ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Hasan Gemici

Devlet Bakanı

Karaman Milletvekili Sayın Zeki Ünal’a Ait Soru Önergesine Verilen Cevap

Türkiye’de kadınlar, Cumhuriyet devrimlerinin sağladığı eşitlikçi yasalara ve kamu hizmetlerinin kadın-erkek her vatandaşa eşit olarak götürülmesi ilkesi çerçevesinde haklarını her alanda kullanma olanağına sahiptir. Ancak günümüze kadınların erkeklere göre birçok alanda özellikle eğitim, sağlık ve istihdam gibi göstergeler açısından geri planda kaldığı görülmektedir. Kadınlarımızın toplumda hak ettikleri statüye ulaşmaları, diğer bir deyişle eğitim, sağlık, istihdam, hukuk, politika gibi alanlarda erkeklerle eşit bireyler olarak kalkınmaya katılmaları ve kalkınmanın nimetlerinden de eşit fırsatlar çerçevesinde yararlanmaları için toplumun tüm kişi ve kurumlarına görev düştüğüne inanıyorum.

Halen Bakanlığıma bağlı olarak çalışan Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü bugüne kadar yasalarda ayrımcılık teşkil eden hususların giderilmesi, kadının eğitim seviyesinin artırılması, sağlık imkânlarına ulaşabilmeleri, istihdamdaki engellerin belirlenerek ortadan kaldırılması gibi konularda çeşitli araştırma ve projeler yürütmüş, kamu kurum ve kuruluşları ile gönüllü kuruluşların bu alanlardaki çalışmalarını koordine etmiştir. Ayrıca Uluslararası sözleşme ve kararlar çerçevesinde ülkemiz uygulamalarının takipçisi olarak görevlerini yerine getirmektedir.

Dünyada ve ülkemizde medyanın toplumsal yaşamımızdaki yeri ve önemi açıktır. 1995 yılında Pekin’de yapılan 4. Dünya Kadın Konferansı sonrasında oluşturulan Pekin Deklarasyonu ve Eylem Platformunu ülkemiz hiç çekincesiz kabul etmiştir. Pekin Eylem Platformu’nda kadın sorunları açısından 12 kritik alan belirlenmiş olup bunlardan biri Kadınlar ve Medya bölümüdür. Ülkemiz kendi öncelikleri çerçevesinde medya konusunun da dahil olduğu sekiz kritik alanı kapsayan öncelikler oluşturmuştur. Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü bir koordinasyon kuruluşu olarak, söz konusu kadın konferansının ardından ilgili kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum örgütlerinin katılımıyla Pekin Eylem Platformu doğrultusunda Ulusal Eylem Planı hazırlamıştır.

Medyanın toplum üzerindeki etkileri, özellikle görsel kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması ile tüm dünyada artan bir tartışma zemini oluşturmuştur. Medya, ifade özgürlüğü ile temel insan hakları arasındaki dengenin kurulmasında büyük ve önemli bir işleve sahiptir. Genel Müdürlük, medya konusunda sorunu kadın açısından belirlemek ve tartışma ortamı yaratmak suretiyle, bilinç oluşturmaya yönelik çalışmalar yürütmektedir. Bu çerçevede, başta Radyo Televizyon Üst Kurulu olmak üzere ülkemizde yayın yapan tüm ulusal yayın organlarına, dördüncü güç olarak kabul edilen medyanın kadınları geleneksel kalıplar içinde sunması ve toplumun kadına yönelik bakışını anne ve eş kimliği ile sınırlamasını pekiştiren yaklaşıma dikkat çeken yazılar yazılmıştır. Ayrıca TRT Genel Müdürlüğüne Yıllık Yayın Programlarında kadınla ilgili programlarının aileye yönelik programlar paketinden çıkarılarak geliştirmesi yönünde çağrılarda bulunulmuştur. Tüm medya kuruluşları medyadaki olumsuz kadın imajını ortadan kaldırmak ve uluslararası sözleşme ve kararlardan doğan yükümlülüklerimizi gerçekleştirilmek için gerekli hassasiyeti göstermeye davet edilmiştir. Genel Müdürlük bir koordinasyon kuruluşu olarak bugüne dek yaptığı çalışmaları sürdürmekte ve bu konuda üzerine düşeni yapmakta kararlıdır.

Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü kadın ve medya konusunda öncelikle kadının medyadaki sunumu ve cinsiyetçi yaklaşımların ortaya çıkarılması için çeşitli araştırmalar yaptırmış, toplantılar düzenlemiş raporlar hazırlamıştır. Gerek bu araştırmalarda gerekse dünya ülkelerinde gerçekleştirilen araştırmalarda medyanın izleyiciler üzerindeki etkisi konusunda ortaya çıkan sonuç, medyanın toplumda mevcut olan değer yargılarını pekiştirdiği ve yeniden ürettiği yönündedir. Medyada kadının sunulma biçimleri arasında kadının cinsel obje olarak kullanılması ise en yaygın olanıdır. Bu durum çeşitli araştırmalarla da desteklenmesinin yanı sıra, kamuoyunda tepki görmekte ve tartışılmaktadır.

Bu çerçevede, soru önergesinde belirtildiği üzere medyanın reklamlar yoluyla genç kızlar üzerinde, evlerini terk etmelerine neden olacak güçte bir etki yarattığı iddiası bilimsel olarak kanıtlanmamıştır. Daha ziyade mevcut değer yargılarının güçlendirerek etkide bulunan medyaya böyle bir gücü atfetmek yanıltıcı olacaktır. Zira bu durumda söz konusu genç kızların içinde bulunduğu sosyo-ekonomik koşullar göz ardı edilmiş olacaktır. Genç kızların yaşadıkları sosyal ortam ve reklamları nasıl algıladıkları değerlendirilmeden sorunu bu şekilde tanımlamak mümkün gözükmemektedir.

Karaman Milletvekili Sayın Zeki Ünal’ın Evlerini Terk Eden Genç Kızlara ve

Sokak Çocuklarına İlişkin Sorularına Yönelik Olarak Hazırlanan Rapordur

1983 yılında yürürlüğe giren 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu ile haklarında ilgili mahkemelerce korunma kararı verilen korunmaya muhtaç çocukların, bakım, yetiştirilme ve topluma kazandırılması Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğüne verilmiştir. Bu çocuklardan 0-12 yaş grubu olanlara çocuk yuvalarında, 13-18 yaş grubunda olanlara ise yetiştirme yurtlarında hizmet verilmektedir. 1999 yılı itibari ile 75 çocuk yuvasında 8000, 96 yetiştirme yurdunda 10 000 olmak üzere 18 000 çocuk ve genç Genel Müdürlüğümüzün bakım ve korunması altında bulunmaktadır.

2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanununun (Korunmaya Muhtaç Çocuk) tanımı kapsamında anne veya babası tarafından ihmal edilip, fuhuş, dilencilik, alkollü içkileri veya uyuşturucu maddeleri kullanma gibi sosyal tehlikelere karşı savunmasız bırakılan ve başıboşluğa sürüklenen çocuklar bulunmaktadır.

Korunmaya muhtaç çocukların ihbarında, mahallî mülkî amirlikler, sağlık kurum ve kuruluşları, köy muhtarları, genel kolluk kuvvetleri ve belediye zabıta memurları görevlidir. Bu çocukların 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanununda tanımı yapılan “korunmaya muhtaç çocuk” kapsamında olup olmadığı Sosyal Hizmet Uzmanlarınca sosyal inceleme sonucuna göre belirlenir ve uygun bulunacak bir sosyal hizmet modelinden yararlandırılır.

Çocuklar hakkındaki korunma kararı genel olarak çocuk reşit oluncaya kadar devam etmektedir. Ancak bu karar korunma kararına neden olan şartların ortadan kakması halinde kurum yetkililerinin teklifi üzerine mahkemece çocuk reşit olmadan önce kaldırılabileceği gibi, reşit olduktan sonra da çocuğun rızası alınmak şartıyla orta öğrenime devam ediyorsa 20, yüksek öğrenime devam ediyorsa 25 yaşına kadar devamı hususunda karar verilmesi mümkün olmaktadır.

Kurum, ülkemizde son yıllarda sayısında hızlı bir artış gözlenen, sokakta yaşayan/çalışan-çalıştırılan çocukları korunmaya muhtaç çocuklar kapsamında değerlendirmektedir. Sayısal boyuttaki bu artış, sorunu ciddî bir toplumsal sorun olarak karşımıza çıkarmaktadır.

Ailenin yoksulluğu, çaresizliği veya ihmal ve istismarı nedeniyle sokakta çalışan/çalışmak zorunda bırakılan çocuklarımızın yanında artık ailesiyle bağlarını tümüyle koparıp, sokakta yaşamaya başlayan çocuklarımız da vardır. Sokakta genellikle marjinal işlerde çalışan/çalıştırılan çocuklarımızla, sokak çocukları arasında çok ince bir çizgi vardır ve sokağın zor koşullarında çalışan çocuklar hızla sokak çocuğu olabilmektedir. Sokaktaki çocuklar suçun kurbanı veya faili, madde bağımlılığı, cinsel, fiziksel, duygusal istismar sorunlarıyla karşı karşıya kalabilmektedir.

Bilindiği üzere, ülkemiz Çocuk Haklarına Dair Sözleşmeye taraf ülkelerdendir. Sözleşmenin 32 nci maddesine göre, bu sözleşmeyi onaylayan ülkeler, çocukları “ekonomik sömürüye ve her türlü tehlikeli işe ya da eğitimine zarar verecek ya da sağlığı veya bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlâksal ya da toplumsal gelişmesi için zararlı olabilecek nitelikte çalıştırılmasına karşı koruma” yükümlülüğü altındadır. Üstelik çocukların çalışmaları, Sözleşmede yer alan çocukların ana babaları tarafından bakılmaları, zorunlu ve ücretsiz temel eğitim, erişilebilir sağlık standardı, sosyal güvenlik, dinlenme ve eğlenme zamanı gibi pek çok haktan yararlanamamalarını getirmektedir.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu 1997 yılında çıkan 572 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 2828 sayılı SHÇEKKanununa “Çocuk ve Gençlik Merkezleri” tanımlanması eklenmiştir. Bu merkezler eşler arası anlaşmazlık, ihmal, hastalık, kötü alışkanlık, yoksulluk, terk ve benzeri nedenlerle sokağa düşerek sosyal tehlike ile karşı karşıya kalan veya sokakta çalışan çocuk ve gençlerin geçici süre ile rehabilitasyonlarını ve topluma yeniden kazandırılmalarını sağlamak amacıyla kurulan yatılı ve gündüzlü sosyal hizmet kuruluşlarıdır. SHÇEK Genel Müdürlüğüne bağlı Çocuk ve Gençlik Merkezlerinde sokakta yaşayan/çalışan çocuklar ve ailelerine yönelik danışma, eğitim ve rehabilitasyon hizmetleri verilmektedir.

Çocukların ve Gençlik Merkezleri aracılığı ile çocuklara ve ailelerine rehberlik, eğitim, rehabilitasyon hizmetleri verilmektedir. Merkezler aracılığı ile sokakta yaşayan ve çalışan çocuklar okula başlatılmakta, iş ve meslek edindirme programlarına alınmakta, ailesi yanına döndürülmekte, nüfusa kayıtları olmayanların kayıt işlemleri tamamlanmakta, beslenme ve sağlık sorunları çözümlenmektedir.

1997 Yılında 1 Çocuk ve Gençlik Merkezi aracılığı ile hizmet verilirken, 2000 yılı Mart ayı itibariyle 15 Merkez ile hizmetleri sürdürülmektedir.

Ankara/Ulus Çocuk ve Gençlik Merkezi (Gündüzlü)

Ankara/Behice Eren Çocuk ve Gençlik Merkezi (Gündüzlü)

İzmir/Necdet Alpay Çocuk ve Gençlik Merkezi (Gündüzlü)

İzmir/Çocuk ve Gençlik Merkezi (Yatılı)

İstanbul/Beyoğlu 75. Yıl Çocuk ve Gençlik Merkezi (Gündüzlü)

İstanbul/KadıköyYel Değirmeni Çocuk ve Gençlik Merkezi (Yatılı)

İstanbul/Umut Çocukları İlk Adım Merkezi (Yatılı)

İstanbul/Fatih Çocuklar Geleceğimizdir Vakfı (Gündüzlü)

İstanbul/75. Yıl Çocuk ve Gençlik Merkezi (Gündüzlü)

Şanlıurfa/Çocuk ve Gençlik Merkezi (Gündüzlü)

Ordu/Çocuk ve Gençlik Merkezi (Gündüzlü)

İçel/Çocuk ve Gençlik Merkezi (Gündüzlü)

Antalya/Çocuk ve Gençlik Merkezi (Gündüzlü)

Adana/75. Yıl Çocuk ve Gençlik Merkezi (Gündüzlü)

Çorum/Çocuk ve Gençlik Merkezi (Gündüzlü)

Hizmete açılmıştır.

1999 yılı sonu itibariyle, 11 Çocuk ve Gençlik Merkezi ile 3414 çocuğa hizmetler ulaştırılmış, 317 çocuk sosyal yardımla, 419 çocuk aile görüşmeleri sonucu ailelerinin yanına döndürülmüş, 231 çocuk okula başlatılmış, 522 çocuğun okul devamlılığı sağlanmış, 7 çocuk korunma altına alınarak, çocuk yuvası ve yetiştirme yurduna alınmış, madde bağımlısı 18 çocuk tedavi amacıyla sağlık kuruluşlarına havale edilmiş ve 161 çocuk ve genç sokak ortamından uzaklaştırılıp, korumalı bir işe yerleştirilmiştir.

Çocuk ve Gençlik Merkezlerinde görevli meslek elemanlarınca yapılan “Sokak Çalışmaları” ile çocukların kimlik bilgileri, adresleri, eğitim durumları, çalışma şartları, sokakta olma nedenleri gibi bilgiler alınarak çocukların merkezlere gelmeleri sağlanmaya çalışılmaktadır. Sokak çalışmaları sonucunda ulaşılan aileler ile yapılan görüşmelerde sokağın çocuklar açısından tehlikeleri hakkında bilgi verilerek, çocukları çalıştırmalarının suç teşkil ettiği anlatılmaktadır.

Merkezlerde çalışan meslek elemanları tarafından her çocukla ilgili psiko-sosyal, eğitim ve aile durumuna ilişkin kişisel çalışmalar yapılmaktadır. Ekonomik yoksunluk nedeniyle çocuklarını sokakta çalıştıran ailelerin incelemeleri yapılarak ailelere sosyal yardım kapsamında gıda, giysi, kırtasiye, vb. yardımlar yapılmaktadır. Çocuğun psiko-sosyal gelişimi açısından oyun, eğitim ve sosyal aktivitelerin gerekliliği vurgulanmakta, ailelerin çocuklarını merkeze göndermeleri konusunda ikna edilmektedir. Sağlık sorunları olan çocuklara tedavi olanakları sağlanması ve sokağın risklerinden olan, bulaşıcı hastalıklara karşı sağlık taramalarının yaptırılması verilen hizmetler arasındadır.

Tüm bu çabalara karşın sokak çocukları sorunu, toplumsal bir sorundur ve başta aileler olmak üzere topluma ve tüm kurum ve kuruluşlara büyük görevler düşmektedir.

Emniyet Genel Müdürlüğü ile Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü arasında 1994 yılında imzalanan protokole göre çocuk suçu ve suçluluğunun engellenmesi, sayıca azaltılması, evinden kaçan, terk edilen, kendi haline bırakılan ya da evi terke zorlanan çocuklar ile sokakta yaşayan ve sokağı mesken edinmiş çocukların yeniden ailelerine döndürülmesi ve topluma yararlı birer birey olarak yaşamlarını sürdürebilmelerine yönelik hedefler ortaya konmuştur.

Bu amaçla semt karakolları ile Küçükleri Koruma Şubelerinde görevli Sosyal Hizmet Uzmanları ve Emniyet mensuplarının koordineli çalışmaları neticesinde bir çok çocuk ve aile yaşadıkları mekanda, sokakta ya da birimimizde mesleki görüşmeler yapılarak izlenmekte ve kontrol altına alınmaktadırlar.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, sorunun çözümlenmesinde temel kuruluştur. Ancak, ailelerin ve toplumun konuyla ilgili bilinçlendirilmelerinde, çocukların her türlü istismara karşı korunmalarına yönelik kamuoyu oluşturulmasında, ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile basın yayın ve sivil toplum kuruluşlarının koordineli çalışmalarının sorunun çözümlenmesinde önemli katkılar sağlayacağı düşünülmektedir.

23. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, taksi plakalarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/1993)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Bülent Akarcalı

İstanbul

Taksi plakaları ile ilgili olarak;

1. Taksi plakaları alım satımında 3 Mayıs 1986 gün ve 19096 sayılı Resmî Gazetede yayınlanan 86/10553 sayılı karara uyulup uyulmadığı neden takip edilmiyor?

2. Taksi şoförü olmayanların plaka alımlarını yasaklamayı, mevcut plakalarını iptal etmeyi düşünüyor musunuz?

T.C.

İçişleri Bakanlığı 29.5.2000

Emniyet Genel Müdürlüğü

Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01/123393

Konu :Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :TBMM Başkanlığının 16.5.2000 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-(7/1993)-5456/13036 sayılı yazısı.

İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı tarafından TBMMBaşkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

1. Ülkemiz genelinde ticarî plaka tahdidi uygulanan il ve ilçelerimizde, ticarî plaka alımı ve satımı işlemleri tamamen 86/10553 sayılı Bakanlar Kurulu kararı kapsamında yürütüldüğünden, konunun takipçisi olarak İl Trafik Komisyonlarının kanunen vazifelendirildiği,

2. Tahdit kapsamındaki il ve ilçelerimizde ticarî plaka edinilmesinin en temel şartının şoförlüğü meslek edinmek olduğu, bu şartı taşımayanlara Ticarî Taşıt Tahsis Belgesinin verilmediği, dolayısıyla taksi plakası alamadıkları anlaşılmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Sadettin Tantan

İçişleri Bakanı

24. – Trabzon Milletvekili Şeref Malkoç’un, Trabzon-Arsin İlçesi ile Çiçekli ve Işıklı köylerinin yol sorununa ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın cevabı (7/2011)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını delaletlerinize arz ederim.

Şeref Malkoç

Trabzon

1. Trabzon-Arsin İlçesi ile köylerine ait yol çalışması ne durumdadır? Arsin-Işıklı-Çiçekli ve özellikle Işıklı-Çiçekli köyleri arasındaki yolu ne zaman asfalt yapmayı düşünüyorsunuz?

2. Arsin Yanbolu Santa grup yolu asfalt çalışmaları hangi aşamadadır? Programdan çıkarıldı ise niçin bu yola başvurulmuştur. Yıllardır problem olan bu grup yolunu ne zaman bitirmeyi düşünüyorsunuz?

3. Trabzon İl Özel İdaresi bütçesinden köyler için ayrılan miktar 1999 ve 2000 yılları itibariyle ne kadardır? Bu paranın Bakanlığınızın Trabzon da yaptığı hizmetlere katkı payı, oranı nedir?

T.C.

Devlet Bakanlığı 29.5.2000

Sayı : B.02.0.010/031-5947

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :TBMM Başkanlığı Genel Sekreterliğinin 16.5.2000 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/2011-5486/13195 sayılı yazısı.

Trabzon Milletvekili Şeref Malkoç’a ait soru önergesi incelenmiştir.

1. Trabzon-Arsin İlçesinde 2000 yılından bugüne kadar 1.2 km tesviye, 1.3 km onarım, 2 km stabilize kaplama, 10.5 km malzemeli bakım ve 200 km greyderli bakım çalışması yapılmıştır. Arsin-Elmaalan-Işıklı arasındaki asfalt yolun bakımı Nisan ayı içerisinde yapılmıştır. Işıklı-Çiçekli yolu ise asfalt programında bulunmamaktadır. Ancak ileriki yıllar programında değerlendirilmeye çalışılacaktır.

2. Arsin-Yanbolu-Santa grup yolunun 9 km’lik kısmının asfaltlanması geçmiş yıllarda yapılarak bitirilmiştir. Asfalt yol kısmında oluşan bozulmalar ise sık sık tamir edilmektedir. Grup yolunun geri kalan 9 km’lik kısmı ise 2000 yılı asfalt kaplama programında yer almakta olup, 8 km’lik kısmının asfaltlanmasının bu yıl içerisinde bitirilmesine çalışılacaktır. Bu amaçla Yanbolu grup yolunda alt yapı çalışmaları devam etmektedir.

3. Trabzon İl Özel İdaresince İl Müdürlüğüne ayrılan ödenek 1999 yılı için 525 000 000 000 TL.’dir. Bu ödenek 1999 yılı içerisinde bitirilmiştir. 2000 yılı için ise Özel İdarece ayrılan ödenek 453 000 000 000 TL.’dir.

Bilgilerinize arz ederim.

Mustafa Yılmaz

Devlet Bakanı

25. – Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana İli ve İlçelerinde yürütülen proje ve hizmetlere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Tunca Toskay’ın cevabı (7/2040)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Tunca Toskay tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini arz ve talep ederim.

Saygılarımla.

Ali Halaman

Adana

1. Bakanlığınıza bağlı ve ilgili kuruluşlar tarafından Adana İli ve İlçelerinde yürütülen proje ve yatırımlarınız nelerdir?

2. Görev alanınızla ilgili olmak kaydıyla, Adana İlinin sorunları konusunda yürütülen çalışmalar var mıdır?Varsa nelerdir?

3. Adana İlinde yapılacak kamu hizmetleriyle ilgili olarak, 2000 malî yılı bütçesinden ayrılan ödenek ne kadardır?

4. Adana İlinde personel açığınız var mıdır? Bu konudaki personel politikanız nasıldır?

5. Görev alanınızla ilgili olarak, Adana İline götürdüğünüz kamu hizmetlerini, bölgesel dengeler açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

T.C.

Devlet Bakanlığı 26.2.2000

Sayı :B.02.0.005/0878

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Genel Sekreterliğine

İlgi :22.5.2000 tarih ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/2040-5548/13287 sayılı yazınız.

Adana Milletvekili Ali Halaman’ın Bakanlığıma tevcih ettiği ve ilgi yazı ekinde belirtilen yazılı soru önergesi, Bakanlığım görev alanına girmediğinden ekte gönderilmiştir.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Prof. Dr. Tunca Toskay

Devlet Bakanı

26. – Adana Milletvekili Ali Halaman’ın Adana İli ve İlçelerinde yürütülen proje ve hizmetlere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Abdulhaluk Mehmet Çay’ın cevabı (7/2042)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Abdulhaluk Çay tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini arz ve talep ederim.

Saygılarımla.

Ali Halaman

Adana

1. Bakanlığınıza bağlı ve ilgili kuruluşlar tarafından Adana İli ve İlçelerinde yürütülen proje ve yatırımlarınız nelerdir?

2. Görev alanınızla ilgili olmak kaydıyla, Adana İlinin sorunları konusunda yürütülen çalışmalar var mıdır?Varsa nelerdir?

3. Adana İlinde yapılacak kamu hizmetleriyle ilgili olarak, 2000 malî yılı bütçesinden ayrılan ödenek ne kadardır?

4. Adana İlinde personel açığınız var mıdır? Bu konudaki personel politikanız nasıldır?

5. Görev alanınızla ilgili olarak, Adana İline götürdüğünüz kamu hizmetlerini, bölgesel dengeler açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

T.C.

Devlet Bakanlığı 26.5.2000

Sayı :B.02.0.005/01488

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Genel Sekreterliğine

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi :22.5.2000 tarih ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/2042-5550/13289 sayılı yazınız.

Adana Milletvekili Sayın Ali Halaman’ın Bakanlığımca yazılı olarak cevaplanmasını talep ettiği soru önergesi ilgide kayıtlı yazıları ile Bakanlığıma ulaşmıştır. 29.5.1999 tarih ve 1999/35 sayılı Başbakanlık Genelgesi ile Bakanlığım uhdesine Parlamento ile ilişkiler, Türk Cumhuriyetleri ve Toplulukları ile Kardeş Topluluklarla ilişkiler, bunlarla ilgili araştırma, planlama ve eşgüdümün sağlanması, Bulgaristan’dan gelen göçmenlerle ilgili eşgüdüm ve Ahıska Türklerinin Türkiye’ye kabulü ile ilgili eşgüdüm verilmiş olup; Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı (TİKA) Bakanlığıma bağlanmıştır.

Bakanlığım görev alanına giren konularla ilgili olarak Beş Yıllık Kalkınma Planı kapsamında yürütülmekte olan projelerimiz bulunmamaktadır. Ayrıca, Bakanlığım bağlı kuruluşu TİKA tarafından yürütülen projeler, yurt dışında yürütülen ekonomik, kültürel, eğitim ve teknik işbirliği konulu projeler olup, sözkonusu projeler de mahiyetleri nedeniyle Beş Yıllık Kalkınma Planı kapsamında bulunmamaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Abdulhaluk Mehmet Çay

Devlet Bakanı

27. – Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana İli ve İlçelerinde yürütülen proje ve hizmetlere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’in cevabı (7/2055)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Ş. Sina Gürel tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini arz ve talep ederim.

Saygılarımla.

Ali Halaman

Adana

1. Bakanlığınıza bağlı ve ilgili kuruluşlar tarafından Adana İli ve İlçelerinde yürütülen proje ve yatırımlarınız nelerdir?

2. Görev alanınızla ilgili olmak kaydıyla, Adana İlinin sorunları konusunda yürütülen çalışmalar var mıdır?Varsa nelerdir?

3. Adana İlinde yapılacak kamu hizmetleriyle ilgili olarak, 2000 malî yılı bütçesinden ayrılan ödenek ne kadardır?

4. Adana İlinde personel açığınız var mıdır? Bu konudaki personel politikanız nasıldır?

5. Görev alanınızla ilgili olarak, Adana İline götürdüğünüz kamu hizmetlerini, bölgesel dengeler açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

T.C.

Devlet Bakanlığı 29.5.2000

Sayı :B.02.0.007/393

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :TBMM Başkanlığının, 22.5.2000 tarih ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/2055-5563/13302 sayılı yazısı.

Adana Milletvekili Sayın Ali Halaman’ın, Bakanlığıma tevcih ettiği 7/2055-5563 Esas No’lu yazılı soru önergesi, Bakanlığım bağlı ve ilgili kuruluşlarının Adana İlinde yatırımları bulunmadığından cevaplandırılamamıştır.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Prof. Dr. Şükrü S. Gürel

Devlet Bakanı

28. – Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan’ın, Kemer Kaymakamının görevden alınmasının nedenine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/2006)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunda müsaadelerinizi arz ederim.

Saygılarımla.

Namık Kemal Atahan

Hatay

Kemer Kaymakamı Sayın Oğuz Çelik Hatipoğlu neden görevden alınmıştır?

Kemer’de olup bitenler ile ilgili soruşturma ne aşamadadır?

T.C.

İçişleri Bakanlığı 29.5.2000

Personel Genel Müdürlüğü

Sayı :B050PGM0710001-Ş/7365

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :3.1.2000 tarih ve KAN. KAR. MD. : A.02-6/364-3282/8258 sayılı yazınız.

İlgi :15.5.2000 tarih ve KAN. KAR. MD. : A.02-7/2006-3282/8258 sayılı yazınız.

Hatay Milletvekili Sayın Namık Kemal Atahan’ın tarafımdan sözlü olarak cevaplandırılmasını istediği ve (7/2006) esas numarası ile yazılıya çevrilen soru önergesine (6/364) ait cevaplar aşağıya çıkarılmıştır.

Arz ederim.

Sadettin Tantan

İçişleri Bakanı

Antalya-Kemer İlçesi Kaymakamı Oğuz Çelikhatipoğlu hakkında Bakanlığıma intikal eden şikâyet dilekçesindeki iddiaların incelenmesi için 11.10.1999 tarih, 64 sayılı onayla mülkiye müfettişi görevlendirilmiştir.

Mülkiye Müfettişi tarafından yapılan inceleme sonucu düzenlenen değerlendirme raporunda; “...Kaymakam Oğuz Çelikhatipoğlu’nun ilk aşamada kontrol edilebilir bir ilde vali yardımcısı olarak istihdamının uygun olacağı” kanaat ve sonucuna varıldığı belirtildiğinden adı geçen Sivas Vali Yardımcılığına 25.11.1999 tarihli Bakanlık onayı ile vekaleten, 11.2.2000 tarih ve 2000/179 sayılı Müşterek Kararname ile asaleten atanmıştır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.