Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21 CİLT : 33 YASAMA YILI : 2

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

98 inci Birleşim

24 . 5. 2000 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Batman Milletvekili Burhan İsen’in, köye dönüş projesine ilişkin gündemdışı konuşması

2. – Gümüşhane Milletvekili Lütfi Doğan’ın, Diyanet İşleri Başkanlığının bazı ihtiyaçlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Orman Bakanı İ. Nami Çağan’ın cevabı

3. – Ankara Milletvekili Birkan Erdal’ın, bilim ve teknolojide Türkiye’deki son gelişmelere ve Devlet Üstün Hizmet Madalyasına ilişkin gündemdışı konuşması

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Açık bulunan Devlet Bakanlığına Konya Milletvekili Faruk Bal’ın atandığına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/599)

2. – Almanya Federal Meclisi Başkanının vaki davetine icabetle Berlin’de yapılacak EUREKA Parlamentolararası Konferansına Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen gidecek üç kişilik Parlamento heyetine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/580)

3. – 5-9 Haziran 2000 tarihleri arasında New York’ta yapılacak olan “Kadın 2000 : 21 inci Yüzyıl İçin Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, Kalkınma ve Barış” başlıklı Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Özel Oturumuna Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen bayan parlamenterlerden oluşan bir heyetle icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/581)

IV. – SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. – İçişleri Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

2. – (9/27) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – Orman Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının ve Tarım, Orman ve Köyişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/637) (S. Sayısı : 383)

2. – Hayvanları Koruma Kanunu Tasarısı İçişleri ve Çevre Komisyonları raporları (1/393)(S. Sayısı : 89)

3. – Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları raporları (1/504)(S. Sayısı : 368)

VI. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, Nevşehir-Kozaklı Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi binasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan’ın cevabı (7/1854)

2. – Erzurum Milletvekili Fahrettin Kukaracı’nın, Bağ-Kur’un hastanelere olan borçlarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan’ın cevabı (7/1864)

3. – Hatay Milletvekili S. Metin Kalkan’ın, Hatay İline ayrılan yatırım ödeneklerine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan’ın cevabı (7/1888)

4. – Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat Huzurevine ve SHÇEK İl Müdürlüğünün çalışmalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hasan Gemici’nin cevabı (7/1942)

5. – Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat-Erbaa, Turhal, Niksar ilçelerindeki SSK hastanelerine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan’ın cevabı (7/1936)

6. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Tarım Kredi Kooperatifleri Birliğindeki yolsuzluk iddialarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı (7/1964)

7. – Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Hükümetçe el konulan bankalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın cevabı (7/2021)

8. – Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, bir kokteyle S.P.K. Başkanı ve Yönetim Kurulu üyelerinin katılıp katılmadığına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın cevabı (7/2022)

9. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, enflasyon rakamlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın cevabı (7/2023)

10. – Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya’nın, Mevduat Sigorta Fonuna devredilen bankalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın cevabı (7/2024)

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak dört oturum yaptı.

Adana Milletvekili Mehmet Halit Dağlı, Adana'da meydana gelen taşkın ve hububat taban fiyatlarına,

İzmir Milletvekili Suha Tanık, milletvekillerinin bürokraside karşılaştıkları sorunlara,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Trabzon Milletvekili Orhan Bıçakçıoğlu'nun, 20 Mayıs 2000 tarihinde Trabzon İlinin Beşikdüzü İlçesinde meydana gelen deniz faciasına ilişkin gündemdışı konuşmasına Başbakan Bülent Ecevit cevap verdi.

Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın (6/664) esas numaralı sözlü soru önergesini geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü soru önergesinin geri verildiği bildirildi.

Bazı milletvekillerine, Başkanlık tezkeresinde belirtilen sebep ve sürelerle izin ve Yozgat Milletvekili Mesut Türker'e ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin Başkanlık tezkereleri kabul edildi.

Devlet Bakanı Fikret Ünlü'nün, 20 Nisan 2000 tarihinde İngiltere'nin Leeds Şehrinde oynanan Galatasaray-Leeds United UEFA yarı final futbol karşılaşması vesilesiyle bir heyetle birlikte adı geçen ülkeye yaptığı seyahate iştirak etmeleri uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi kabul edildi.

Genel Kurulun 23.5.2000 Salı günkü birleşiminde RTÜK seçimlerinden sonra diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 1 inci sırasındaki 395 sıra sayılı tasarının görüşmesinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına; Genel Kurulun 24.5.2000 Çarşamba ve 25.5.2000 Perşembe günleri 14.00 - 19.00, 20.00 - 23.00 saatleri arasında çalışmasına; 24.5.2000 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesine ve tasarı ve tekliflerin görüşülmesinde soru-cevap işleminin 10 dakikayla sınırlandırılmasına ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildi.

Genel Kurulu ziyaret eden Galatasaray Kulübü Başkanı, yöneticileri, Teknik Direktörü, teknik kadrosu ve futbolcularına Başkanlıkça "Hoş geldiniz" denildi.

Burdur Milletvekili Hasan Macit'in, 1163 sayılı Kooperatifler Kanununun 94 üncü Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında,

Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Türk Ceza Kanununun Bazı Maddeleri ile Terörle Mücadele Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair,

Kanun Tekliflerinin (2/378, 2/295) İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmalarına ilişkin önergelerinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildikleri açıklandı.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda açık bulunan üç üyeliğe, gizli oyla yapılan seçim sonucunda, iktidar partileri kontenjanından Zakir Avşar ve Sedat Nuri Kayış'ın; muhalefet partileri kontenjanından Arif Özkök'ün seçildikleri açıklandı.

Bazı Fonların Tasfiyesine İlişkin Kanun Tasarısının (Tasarrufların Teşviki ve Kamu Yatırımlarının Hızlandırılması Hakkında Kanunun, Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun, Asker Ailelerinden Muhtaç Olanlara Yardım Hakkında Kanunun, Futbol Müsabakalarında Müşterek Bahisler Tertibi Hakkında Kanunun, Gecekondu Kanununun, Sağlık Hizmetleri Temel Kanununun ve Ödeme Güçlüğü İçinde Bulunan Bankerlerin İşlemleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Yürürlükten Kaldırılması ile Bazı Tekel Maddeleri Fiyatlarına Yapılan Zamlardan Elde Edilen Hâsılatın T.C. Merkez Bankasında Açılacak Bir Deprem Fonu Hesabında Toplanmasına Dair Kanunun Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanun Tasarısı) (1/645) (S.Sayısı: 395) yapılan açık oylamasından sonra kabul edildiği ve kanunlaştığı açıklandı.

Alınan karar gereğince, 24 Mayıs Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak üzere birleşime 23.20'de son verildi.

Nejat Arseven

Başkanvekili

Melda Bayer Hüseyin Çelik

Ankara Van

Kâtip Üye Kâtip Üye

 

 

II. – GELEN KAĞITLAR No. : 139

24.5.2000 ÇARŞAMBA

Sözlü Soru Önergeleri

1. - Muğla Milletvekili Nazif Topaloğlu’nun, Muğla İlinde gübre alımında çiftçilerin karşılaştıkları zorluklara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/707) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.5.2000)

2.- Muğla Milletvekili Nazif Topaloğlu’nun, Muğla İlinde gübre alımında çiftçilere yapılan uygulamaya ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/708) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.5.2000)

3.- Muğla Milletvekili Nazif Topaloğlu’nun, Muğla İlinde gübre dağıtımında yaşanan sorunlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/709) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.5.2000)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya’nın, Şanlıurfa - Diyarbakır Karayolu projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2103)(Başkanlığa geliş tarihi: 22.5.2000)

2. - Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya’nın, Güneydoğu Anadolu’da yaşanan kuraklığa ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2104) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.5.2000)

3.- Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu’nun, tarımsal girdilere ve mazot fiyatına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2105)(Başkanlığa geliş tarihi: 23.5.2000)

4.- Erzurum Milletvekili Fahrettin Kukaracı’nın, SSK Teftiş Kurulu Grup Başkanlıklarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/2106)(Başkanlığa geliş tarihi: 23.5.2000)

5.- Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener’in, tutuklu bir bayanın yaralı olduğu halde hastaneye sevkedilmediği iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/2107)(Başkanlığa geliş tarihi: 23.5.2000)

6.-Osmaniye Milletvekili Şükrü Ünal’ın, Osmaniye-Kadirli Anadolu Lisesi Vakfınca düzenlenen bir programa ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2108)(Başkanlığa geliş tarihi: 23.5.2000)

7.- Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu’nun, D-8 projesine ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2109) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.5.2000)

8.- Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa’nın, Ordu İlinde enerji bedeli indirimi uygulamasından vazgeçilmesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/2110)(Başkanlığa geliş tarihi: 23.5.2000)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 14.00

24 Mayıs 2000 Çarşamba

BAŞKAN : Başkanvekili Nejat ARSEVEN

KÂTİP ÜYELER : Hüseyin ÇELİK (Van), Melda BAYER (Ankara)

 

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 98 inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, köye dönüş projesi hakkında söz isteyen, Batman Milletvekili Burhan İsen’e aittir.

Buyurun Sayın İsen. (DYP sıralarından alkışlar)

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Batman Milletvekili Burhan İsen’in, köye dönüş projesine ilişkin gündemdışı konuşması

BURHAN İSEN (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğu ve Güneydoğu Anadolu insanını yakından ilgilendiren köye dönüş projesi hakkında gündemdışı söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Güneydoğu Anadolu Bölgesi, son onbeş yıldır adı dilimizden düşmeyen, sürekli gündemde kalan bir bölge. Terör, uyuşturucu, silah kaçakçılığı ve çetelerle anılmasının yanı sıra, işsizliğin kol gezdiği, yatırımların bir türlü tamamlanamadığı, terörden dolayı binlerce insanın köyünü, mezrasını terk ettiği ve kendi haline bırakıldığı bir bölgedir güneydoğu.

Güneydoğu insanı, çok sevdiği köyünden, mezrasından, bağından bahçesinden, sırf 5 harfli bir kelime yüzünden ayrıldı; o da terör. Onbeş yıl önce bir ağustos ayında başladı çilesi güneydoğulunun. Terör, sanki bölgede işsizliğin, açlığın, yoksulluğun, sefaletin ve eğitimsizliğin devam etmesi için çalıştı. Bakınız, bir yerde çevresine umut dağıtan, yoklukta bile sevinebilen, göç etmek zorunda kaldığında “tüm zorluklara katlanırım” diyebilecek bir kişi görürseniz, sorun, mutlaka Diyarbakırlıyım, Batmanlıyım, Mardinliyim, Ağrılıyım, Şırnaklıyım veya güneydoğuluyum dediğini duyacaksınız. İşsizliğin, yoksulluğun ıstırabını, kadere sığınarak hafifletmiştir güneydoğu insanı.

Değerli milletvekilleri, 57 nci hükümet programına konulan köye dönüş projesi, güneydoğu insanı için hiç yabancı değil. Şimdiye kadar tam 10 kere ilan edilmiş; fakat, hiçbirisi hayata geçirilememiştir. Seçimlerden önce açıklanan, Güneydoğu Anadolu’ya yönelik 40 trilyonluk paket ise sermaye yetersizliği, göç, güvenlik gibi gerekçelerle faaliyete geçirilememiş, bölgeye hemen aktarılacak 10 trilyonluk kaynak ise bir türlü bölgeye ulaştırılamamıştır. Köye dönüş projesine hız verilecek, köylerine dönmek isteyen ailelere yardım edilecek ve köylerin altyapı hizmetleri tamamlanacaktı; ancak, bölgeye, bugüne kadar gözle görülür bir yatırım yapılamamıştır.

Değerli milletvekilleri, güneydoğu sorunu, bugün hâlâ Türkiye’nin birinci sorunu olarak devam etmektedir. Boğuştuğumuz diğer dev boyutlu ekonomik ve sosyal sorunlar yetmiyormuşcasına bunlara bir de deprem felaketinin sorunları eklenince, yetkililer, güneydoğuyu unutur oldular. Oysa, çözüm için tarihsel bir dönemece gelen güneydoğu sorunu, önemli kararlar bekliyor. Ancak, hükümetin olaylara seyirci kalması, her girişimi askerden bekleyen tutumu sürmektedir. İşsizliği, yarım kalmış yatırımları, GAP’ı, Hasankeyf’in sular altında kalacak olmasını, boşaltılan köyleri ve canlı hayvan diyarı diye bilinen güneydoğu hayvancılığının nasıl tükendiğini düşünen yok gibi.

Hükümetin düşünmediği ya da düşünmek istemediği bir başka gerçeği şöyle özetlemek istiyorum: Resmî verilere göre, 3 428 köy ve mezra boşalmış; bu nedenle, 70 000 aileden oluşan toplam 400 000’i aşkın yurttaş evlerinden koparılmış durumdadır. Kendi evlerinde üretici olan bu yurttaşlar, göç etmek zorunda kaldıktan sonra, bölgenin büyük şehirlerinde sağlıksız koşullar içinde yaşayan tüketici haline dönüşmüşlerdir.

Değerli milletvekilleri, doğu ve güneydoğuda yaşadıkları mezra ve köylerinden göç eden insanlar, varoşlarda, naylon barakalarda, gayri sıhhi koşullarda yaşam mücadelesi vermektedirler. Göçe zorlanan 55 000 haneden 400 000’in üzerinde insanın yerlerine, köylerine dönüşünü sağlamamız gerekmektedir. Boşalan köylerde tarım ve hayvancılığın durması nedeniyle, devlet ve millî ekonomi de kayba uğramaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın İsen, tamamlayın.

BURHAN İSEN (Devamla) – Köye dönüş projesinin bir an önce hayata geçirilmesi şarttır; fakat, geri dönüşten önce, köylerin yeniden imar edilmesi, bütçeden daha fazla ödenek ayrılması, dönüş için güvenli ortamların hazırlanması, altyapı, eğitim ve sağlık koşullarının bir an önce rehabilite edilmesi gerekmektedir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun geri kalmışlığı, ekonomik ve sosyal tedbirlerle çözülmeli; işsizliği ve yoksulluğu önleyici üretken yatırımlar hızlandırılıp, desteklenmelidir.

Değerli milletvekilleri, güneydoğu insanı, barışı, kardeşliği ve en önemlisi, devletini yanında görmek istemektedir. Hükümetimiz, zaman kaybetmeden, bölge insanlarının taleplerine, bir an önce, somut çözümler getirmelidir. Bu projeler, bir an önce, hayata geçirilmeli, bölge halkı bu mağduriyetten kurtarılmalıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinize saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İsen.

Gündemdışı konuşmaya, Hükümet?.. Cevap vermiyor.

Gündemdışı ikinci söz, Diyanet İşleri Başkanlığının bazı ihtiyaçları hakkında söz isteyen Gümüşhane Milletvekili Lütfi Doğan’a aittir.

Buyurun Sayın Doğan. (FP sıralarından alkışlar)

2. – Gümüşhane Milletvekili Lütfi Doğan’ın, Diyanet İşleri Başkanlığının bazı ihtiyaçlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Orman Bakanı İ. Nami Çağan’ın cevabı

LÜTFİ DOĞAN (Gümüşhane) – Muhterem Başkan, muhterem milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığımızın birkısım ihtiyaçlarıyla ilgili tespit ve düşüncelerimi belirtmek üzere yüksek huzurunuza çıkmış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, hepinizi, en derin saygılarımla selamlıyorum.

Dün de değerli bir arkadaşımın beyan ettiği üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisimizin siz değerli üyeleri çok hayırlı işler başardınız. Onuncu Cumhurbaşkanını, en yakın zamanda seçtiniz; görevlerine başladı; hem sizleri tebrik ediyorum hem de Sayın Cumhurbaşkanına, bu büyük ve sorumluluğu çok ağır olan görevinde başarılar diliyorum.

İkinci olarak da, yine yakın günlerde Karadenizimizde hayatını kaybeden 35 vatandaşımıza, insanımıza Allah’tan rahmet diliyorum, ayrıca, kederli ailelerine de Cenabı Hakkın sabrı cemil ihsan buyurmasını niyaz ediyorum.

Diyanet İşleri Başkanlığının ihtiyaçlarıyla ilgili düşüncelerimi dört noktada topluyorum. Bunlardan birincisi, Diyanet İşleri Başkanlığının şu anda takriben 12 000 imam-hatip kadrosu açık bulunmaktadır. 1997 yılından bugüne bu görevlere tayin yapılamamaktadır. Hatırlayacaksınız, bütçe görüşmelerinde de bu konuyu bendeniz yüksek huzurunuza getirmiştim. Aslında bu konu o kadar zor değil; eğer hükümetimiz arzu ederlerse, mutlak surette bunları çözerler ve bu görevlere gerekli tayinlerin yapılması imkânını sağlarlar. Yani, bir kanun çıkarılmasını gerektirmiyor. Tasarruf sebebiyle bu kadrolar serbest bırakılamıyor, kadrolara tayin yapılamıyor. Dolayısıyla, bu görevler aksatılmakta ve görevlerin yerine getirilememesinden vatandaşımız da mustarip olmaktadır. Birinci istirhamım, hükümetimizin bir an önce bu kadroları serbest bırakması ve bu kadrolara gerekli imtihanların yapılarak, ehil kimseleri tayin ederek, milletimizin hizmetinin kendilerine tevdi edilmesidir.

Bir başka yönü, ölüm veya emeklilik durumuyla açılan kadrolara da yine tayin yapılamamaktadır; bunlar da diğerlerine eklenmektedir. İstirhamım şudur: Mutlak surette izin verilmeli, imtihanlar yapılmalı, hem bu kadrolara hem onlara, mevzuat çerçevesinde gerekli tayinler yapılmalıdır. Bunların yapılmaması büyük bir eksiklik meydana getirmektedir.

Yine, bu konuyla alakalı istirhamım şu: Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilat Kanunu ele alınacaktı, kuvveden fiile çıkarılacaktı. Diğer hükümetlerimiz de, şimdiki 57 nci hükümetimiz de, tahmin ediyorum, bu hususun üzerinde durdular, düşündüler; ama, bu kanunu yüksek huzurunuza getiremediler; bunu bir an önce getirmeliler. Hatta, beş siyasî partimizin grup yetkilileri de anlaşarak, bu kanun gerekli komisyonlardan geçirildikten sonra mutlaka ele alınmalıdır. Biliyorsunuz, Diyanet İşleri Başkanlığı, genel idarede yer alan ve özel kanununda belirtilen görevleri yapan bir devlet müessesemizdir, bir anayasal kuruluştur; ama, bugün, o 633 sayılı Kanunun sadece birkaç maddesi yürürlüktedir. Diyanet İşleri Başkanlığının, bir yönüyle, eli kolu bağlanmış bulunmaktadır; bunların verilmesi matlupdur.

Ayrıca, bir üçüncü konu daha var; bugüne kadar doğan ihtiyaçlar için, zannediyorum 1997 yılında Maliye Bakanlığından 16 000 kadro talep edildi; yani, mevcut ihtiyacın dışında ihtiyaç. Bunların da bir an önce çıkarılmasına Hükümetimizin delalet buyurması ve yüksek huzurunuza gelmesi gereken konular varsa da, sizlerin huzuruna getirmelerinde zaruret vardır.

Efendim, bir başka maruzatım şu: Diyanet İşleri Başkanlığı, halen meriyette olan kanuna göre, 633 sayılı Kanunun 1 inci maddesine göre, İslam dininin itikat, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütür ve din konusunda toplumu aydınlatır; görev bu. Arz etmek istediğim nokta şudur: Diyanet İşleri Başkanlığımız, devlet televizyonundan, zannediyorum haftada 2 saatlik bir zamandan yararlanmaktadır; halbuki, her gün en az 2 saat dinî neşriyatta bulunmalı ve muhtelif seviyedeki insanlarımızı dinî yönden aydınlatacak irşatlarda bulunmasına zaruret vardır; hatta, çocuklara, gençlere, erişkinlere, üniversiteye, daha yaşlılara ve ilimle iştigal edenlere, hepsine, durumuna göre, dinî neşriyatta, ilmî neşriyatta bulunmasına zaruret vardır. Pedagojik formasyonu da almış, en yetenekli, en uzman, dinî yönden, ilmî yönden en ileri seviyede olan kimseler tarafından, insanlarımıza, İslam Dini neyi anlatıyor, müntesiblerinden neyi istiyor ve İslam Dininin gerçeğini bütün dünyanın en iyi şekilde bilmesine zaruret vardır -bunları da Diyanet İşleri Başkanlığına kanunla vermişiz- bunlar öğretilmelidir. Bu eksiklerin, bir an önce yerine getirilmesinin zaruretini görüyorum.

Burada belirtmek istediğim bir konu da -mevzuyla alakalı olarak- Diyanet İşleri Başkanlığı, bu mukaddes görevini, bütün teşkilatıyla, en ilmî, en makul, en verimli şekilde, dinin ana kaynağı olan Kitap ve sünnete uygun bir şekilde toplumumuza intikal ettirecek olursa, ilimden gerçekten uzak birtakım kimselerin din namına yanlış söz söylemelerine de imkân kalmamış olur; bu ise, topluma büyük hizmetler sağlamış olur. Hatta, bendenizin hatırıma gelen bir başka konu şudur: Diyanet İşleri Başkanlığına ait bir radyo olmalı ve televizyon kanallarında da, Kur’an-ı Kerim’i, Diyanet İşleri Başkanlığının en yetkili, en güzel okuyan, en ilmî şekilde kendisini yetiştirmiş, liyakatı imtihanla tespit edilmiş olan kimseler tarafından bu görev yerine getirilmeli, bu ihtiyaç karşılanmalıdır. Karşılanmadığı takdirde ne oluyor; bendenizin şu tespitim var, yüksek huzurunuzda, siz değerli arkadaşlarıma arz etmek istiyorum: Toplumumuzda küskünlükler meydana geliyor; yani, insanlarla konuştuğumuz zaman bakıyoruz ki, hepsinin gayesi bir, hedefi bir; şu ülke, dünyada örnek ülke olsun; çünkü, insanı da o kadar güzeldir, ülke de o kadar güzeldir ve bütün imkânlar da var. Bendenizin naçiz kanaatim şudur: Dünyada en geniş imkâna sahip olan ülke Türkiyemizdir, bunu daima dikkate almamız lazım; çünkü, bu kadar nezih insanlara sahip.

Şimdi, böyle olması lazım gelirken, âdeta bir ilgisizlik görülüyor; hatta, söylemekten hicap ediyorum; ama, bilinmesinde zaruret görüyorum; toplumumuzda, bir ayırım yapılıyor kanaati hâsıl. Bu ise, devletimiz için de, milletimiz için de büyük bir kayıptır ve bir kişinin küsmesine, bir vatandaşımızın rencide edilmesine asla rızamız yoktur; çünkü, bunların hepsi bizim ve 65 milyon -şahsen bendenizin düşüncem öyle; eminim ki, siz değerli arkadaşlarım da bu düşünceyi bendenizle paylaşıyorsunuz- hepimiz, bir vücudun azaları gibi birbirimize bağlıyız; ama, bütün mesele şudur: Aklıselimle, ilim irfanla ve gerçeklere uygun olarak, hayatın gerçeklerini dikkate alarak, insanımızı en iyi şekilde yetiştirmemize ihtiyaç vardır. Bu, bir zarurettir. Dünyada en çetin iş, ama en şerefli iş, iyi insan yetiştirmektir. İslamın gayesi de budur, dinimizin gayesi de budur. Evet, Millî Eğitim Bakanlığımız bu görevi yapıyor, irfan veriyor, kültür veriyor, Diyanet İşleri de veriyor; ama, bizim, bunu, bir kuşun iki kanadı gibi görmemiz lazımdır, tek kanatlı kuşun uçma imkânı yoktur. O halde, hem dinî bilgileri en üst seviyede vermeli hem kültürel sahada en ileri seviyeye ulaştırmalı ve bunu, aile ocağından başlayarak, üniversitelerimize ve daha ilerisine kadar da götürmeye gayret etmemizde büyük bir zaruret vardır.

Daha önce arz ettiğim bir konuyu şimdi size tekrarlamak istiyorum; o da şudur: İslam Dininin ana gayesi, insanları Allah’a sevdirmek, Allahütealâ’yı da insanlara sevdirmektir; Allahütealâ’nın kullarını, insanlarını da, birbirlerine Allah için sevdirmektir. Tahmin ediyorum ki, bundan daha üstün gaye de yoktur ve böyle olunca, insan, hem dünyasını kazanıyor hem de ahretini kazanmış oluyor. Hepimizin gayesi de bu değil mi.

Misal olsun diye arz edeyim; 35 vatandaşımız hayatını kaybetti. Hepimiz mükedderiz; ama, o 35 şahsın, 35 ferdimizin muhterem aileleri, anne ve babalarının üzüntülerini, elemlerini, dünyadaki hangi zenginlik, hangi eğlence dindirebilecektir? Onların elemini, kederini, üzüntüsünü dindirecek yegâne bir kaynak vardır, o da İslamiyettir. Tedbirsizlikler olmuştur, yanlışlıklar olmuştur; ama, sonuç olarak, demek ki, Cenabı Hak, bunlara, bu kadar ömür vermiştir. Tedbirsizlik yapanlar, adaletin eline teslim edilmelidir, bu, elbette görevimizdir; ama, neticede, demek ki “hüküm Allah’ın; Allah verdi, Allah aldı” diye teselli bulunuyor. O halde, insanın bunaldığı, en üzüntülü anında imdadına yetişen ana kaynak din olduğuna göre, insanın yapısında bu var olduğuna göre, bunu, en güzel, en ilmî şekilde, aklıselime en uygun şekilde ve kaynaklarına da dayanarak 65 milyon insanımıza öğretmemiz, bunun talim terbiyesiyesini vermemiz bizim için bir zarurettir. Bu görev de, Diyanet İşleri Başkanlığınındır. Diyanet İşleri Başkanlığnı takviye edeceğiz ki, istediklerini vereceğiz ki, ondan da bu görevi bekleyelim.

Bir kanaatim de şu değerli milletvekili arkadaşlarım: Türkiye’de, insanımıza, herhangi bir insana, herhangi bir vatandaşımıza, onun malına, namus ve şerefine bir zarar geldiği zaman, Diyanet İşleri Başkanlığımızın bütün mensupları, acaba, görevimizi yerine getiremediğimizden dolayı mı bu kötülük, bu yanlışlık oldu diye, böyle bir manevî sorumluluğu duymalı. Aslında, hepimiz de, elbette bu sorumluluğu idrak etmekteyiz.

Bendeniz, bu konuların, bu ihtiyaçların, bir an önce, hükümetimiz tarafından karşılanması ve sizlerin yüksek huzuruna getirilmesi gereken kanun tasarısını -ki, vardır- hükümetimizin arz etmesi istirhamında bulunuyorum.

Elbette, şu sual hatırınıza gelecektir: Sizin seçim yeriniz olan Gümüşhane’nin ondört yıldan beri yapılmamış olan Kürtün Barajı, temeli atılması gereken Torul Barajı, Gümüşhane-Kelkit, Gümüşhane-Köse, Gümüşhane-Şiran yollarının yapılması; bunları niye dile getirmiyorsunuz diye, elbette sual sorabilirsiniz, lütfedersiniz; yahut, yarım kalan havaalanı niçin hâlâ yapılmadı; onların ikmali için niye ilgililere hatırlatmıyorsunuz diye sorabilirsiniz. Ben, eminim ki, bendenizin düşündüğü kadar, ilgililer de, hükümetimiz de bu ihtiyaçları düşünüyor. Tahmin ediyorum, bendenizin hatırlatmasına ihtiyaç kalmadan, bunları da karşılayacaklarını ümit ediyorum.

Bendeniz, tekrar, yüksek huzurunuzda, bu isteklerin, bu ihtiyaçların hükümetimizce karşılanması istirhamında bulunuyor, gerek Sayın Başkanımıza, lütfedip söz verdikleri için ve sizler de, lütfedip dinlediğinizden dolayı hepinize teşekkürlerimi arz eder, saygılarımı sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğan.

Gündemdışı konuşmaya hükümet adına Sayın Çağan cevap verecek.

Buyurun Sayın Bakan. (DSP sıralarından alkışlar)

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) – Saynı Başkan, sayın milletvekilleri; Gümüşhane Milletvekili Sayın Lütfi Doğan’ın gündemdışı konuşmasına Diyanet İşlerinin faaliyetlerini ilgilendirdiği ölçüde yanıt vermeye çalışacağım. Sizleri, saygıyla selamlıyorum.

Diyanet İşleri Başkanlığının kadro sorunu, uzun bir süredir devam eden bir sorun olarak ortaya çıkıyor. Diyanet İşleri Başkanlığından, emeklilik, istifa ve ölüm nedenleriyle boşalan kadrolara atama yapılabilmesi için, 8 Mart 2000 tarih ve 333 sayılı yazıyla, Devlet Personel Başkanlığının uygun görüşü alınarak, Maliye Bakanlığından, çeşitli unvanlarda 7 207 adet kadro için açıktan atama izni talep edilmiştir. Gerekli izin henüz alınamadığı için, atamalar şu ana kadar yapılamamıştır. Bu izin geldiğinde, atamalar gerçekleştirilecektir.

Bu kadroların olanaklar ölçüsünde nakli yoluyla, çift görevi bulunan cami görevlilerinin dönüşümlü olarak görevlendirilmeleri suretiyle hizmet yürütülmeye çalışılmaktadır.

Öte yandan, kadınlara yönelik din hizmetlerini artırmak amacıyla, 80 adet din hizmetleri uzmanlığı, tenkis yoluyla tahsis edilerek, bu kadroların 21’ine atama yapılmış; kalan diğer kadrolara atama yapmak için Devlet Personel Başkanlığından görüş istenmiştir.

23.11.1999 tarihinde yürürlüğe giren Diyanet İşleri Başkanlığı Sınav Atama, Nakil ve Görevde Yükselme Yönetmeliğinin personel alımıyla ilgili maddelerinde gerekli değişiklikler yapılarak, unvanlı kadrolara yapılacak atamalarla, sınav ve mülakat koşuluyla imam-hatip ve Kur’an kursu öğreticiliği kadrolarına atanacaklarda da dinî yükseköğrenim alma koşulu getirilmiştir. Bu yönetmelik gereği, istenen koşullar doğrultusunda, ufku geniş, aydın, bilime ve insan ilişkilerine önem veren eleman alınması sağlanmıştır.

1990 yılından bu yana, on yıldır, Diyanet İşleri Başkanlığına hiç kadro tahsisi yapılamamıştır. Diyanet İşleri Başkanlığının kadro gereksinmesini karşılamak üzere çeşitli unvanlarda 16 667 adet kadro ihdasına ilişkin hazırlanan yasa tasarısı, Başbakanlık tarafından, hükümet önerisi olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulmuştu. Söz konusu tasarı, Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edilmiş; ancak, 20 nci Yasama Döneminde yasalaşamadığı için kadük olmuştur. Anılan yasa tasarısının yenilenmesinin gerekli görüldüğü 28.6.1999 tarih ve 771 sayılı yazımızla, Başbakanlığa bildirilmiş, bu kadroların Diyanet İşleri Başkanlığına tahsisi talep edilmiştir.

2000 yılı içinde Maliye Bakanlığından istenmiş olan 7 207 adet kadroya açıktan atama izninin verilmesi, kadrosu olup da açık bulunan camilere açıktan vekâleten atama izni verilmesi, hizmete rahatlık getirecektir.

Diyanet işleri Başkanlığı Teşkilat Yasasıyla ilgili çalışmalar da son aşamasına gelmiş bulunuyor.

TRT yayınlarıyla ilgili olarak, TRT kanallarında yapılan dinî yayınların, sunuş ilkelerine uygun, izlenme oranı yüksek bir zaman diliminde, prime time’da ve yeterli sürelerde olması için, TRT Genel Müdürlüğü nezdinde, Diyanet İşleri Başkanlığınca çeşitli çalışmalar yapılmaktadır.

1 Kasım 1997 tarihinden itibaren cumartesi günleri TRT 4 televizyonunda 21.00-23.00 saatleri arasında haftada bir yayınlanan Diyanet Saati Programının özelliklerini belirleyen 14 Kasım 1997 tarih ve 813 sayılı yazı, TRT Genel Müdürlüğüne bildirilmiştir. TRT 4 kanalında devam eden Diyanet Saati Programının, vatandaşlarımızca ilgi ve beğeniyle izlenmesine karşın, yurdumuzun bazı bölgelerinde izlenemediği, seyirciyi 2 saat ekran başında tutmanın zor olacağı düşüncesiyle, programın, 1’er saat olarak, ikiye bölünerek, TRT 1’de çarşamba ve cumartesi geceleri 21.00-22.00 saatleri arasında yayınlanmasının daha yararlı olacağı hususu, 6 Şubat 1998 tarih ve 078 sayılı yazıyla TRT Kurumuna bildirilmiş; ancak, TRT Kurumunun cevap yazısında, Diyanet İşleri Başkanlığının talebi, yayın planlaması açısından uygun görülmemiştir.

Bunun dışında, Diyanet İşleri Başkanlığınca, 2001 yılında TRT yayınlarında yer alması istenilen görüş ve teklifleri kapsayan 31.1.2000 tarih ve 075 sayılı yazı eki TRT Kurumuna iletilmiştir.

Öte yandan, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin 3 Mart 2000 tarih ve 32 sayılı yazısında, dövizle bedelli askerlik hizmetine tabi tuttuğu yükümlülerle yapılan anket sonuçlarına dayanarak, başta Federal Almanya dahil, pek çok Avrupa ülkesinde yaşayan Türk vatandaşlarının İslam dinini yeterince bilmediği, bunun sonucu olarak da birkısım vakıf ve diğer örgütler tarafından vatandaşların kolaylıkla kandırıldığı, bu nedenle, din eğitiminin en doğru olarak Diyanet İşleri Başkanlığınca verilebileceği, bu amaçla, TRT INT televizyonunun Avrupa’daki vatandaşların hepsine hitap edebilecek bir yayın yapması ve bu yayının, Türkiye saatiyle 20.00-21.00 saatleri arasında “din eğitimi saati” adı altında yapılmasının uygun olacağı bildirilmiş; söz konusu yazı, TRT Kurumu Genel Müdürlüğüne 10 Mart 2000 tarih ve 221 sayılı yazı ekinde gönderilmiştir; ancak, söz konusu yazıya bugüne kadar TRT Kurumu tarafından bir yanıt verilmemiştir.

Diyanet İşleri Başkanlığının bilgi notu bu konuları kapsıyor.

Sayın Lütfi Doğan’a teşekkür ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Gündemdışı üçüncü söz...

MURAT AKIN (Aksaray) – Sayın Başkan, Sayın Bakan güzel özetledi. Şu an, din görevlileri için yapılmış veya yapılacak herhangi müşahhas bir şey yok. Kendi ilimde 82 tane cami boş -diğer milletvekillerinin de aynıdır- bilhassa yöremizde, vatandaşlarımız, milletvekilleri vasıtasıyla...

Sayın Bakanım, emekli olan, ölüm veya nakil dolayısıyla boşalan, kodrosu olup da atanmayan yerler var. İlave kadro...

BAŞKAN – Sayın Bakan gerekli açıklamayı yaptı.

MURAT AKIN (Aksaray) – Sayın Bakanım, bunun için yapılmış hiçbir şey yok. Acaba bu ne zaman...

BAŞKAN – Efendim, soru müessesesi var. Eğer bu konuyla ilgili bir açıklama istiyorsanız, soru...

MURAT AKIN (Aksaray) – Üç yıldır camilerimiz boş.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

Gündemdışı üçüncü söz, bilim ve teknolojide Türkiye’deki son gelişmeler ve Devlet Üstün Hizmet Madalyası hakkında söz isteyen, Ankara Milletvekili Birkan Erdal’a aittir.

Buyurun. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

3. — Ankara Milletvekili Birkan Erdal’ın, bilim ve teknolojide Türkiye’deki son gelişmelere ve Devlet Üstün Hizmet Madalyasına ilişkin gündemdışı konuşması

BİRKAN ERDAL (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 10 Mayıs Çarşamba günü bazı gazetelerde ufak bir haber yer aldı ve bir de konuyla ilgili olarak NTV’de bir röportaj yapıldı. Bunların dışında fazla ses getirmeyen bir olaydan bahsetmek istiyorum sizlere.

Geçen haftaki gündemdışı konuşma talebim, daha önceden yapılmış müracaatlar sebebiyle bu haftaya kaldı; ancak, bana göre, konu, sıcaklığından hiçbir şey kaybetmediği gibi, Galatasarayımıza verilen Devlet Üstün Hizmet Madalyası sebebiyle bir kez daha güncellik kazandı.

Gazetede çıkan haber, bir bilim adamımızla ilgiliydi. Bir Türk bilim adamı (Prof. Celal Şengör) ABD Ulusal Bilimler Akademisine yabancı üye olarak seçildi. Türk bilim adamlarının çeşitli uluslararası akademi veya kuruluşlara üye olarak seçilmesi, özellikle son yıllarda oldukça sık rastladığımız ve bizi son derece mutlu eden bir husus.

Bilim dünyamızda son yıllarda çok önemli gelişmeler oluyor. Bir ülkenin bilim dünyasındaki yerini tespitte önem taşıyan kriterlerden biri de, o ülke bilim adamlarının bilimsel dergilerde yayımlanan makalelerine başka bilim adamlarının yaptıkları atıf sayısıdır, ilgi gösterme sayısıdır. Türkiye, 1980 yılında, 380 atıf yapılan yayımıyla 41 inci sıradaydı; bu sıra, 1989’a gelindiğinde 979 yayımıyla yine aynı, yani, 41 inci sıra olarak kaldı; 1992 yılında ise 1 653 yayımıyla 38 inci sıraya çıktı.

3 Şubat 1993 tarihinde yapılan Bilim ve Teknoloji Üst Kurulu toplantısında ülkemizin evrensel bilime katkı bakımından on yıl içinde; yani, 2003 yılına kadar 30 uncu sıraya çıkarılmasının hedef alınması öngörülmüştür. Türkiye bu hedefe, 1996 yılında 3 774 yayımla 29 uncu olarak varmış; 1998 yılında 4 820 yayımla 25 inci sıraya yükselmiştir. Yani, bilimadamlarımız kendi üstlerine düşeni fazlasıyla yapmışlar ve yapmaktadırlar. Bundan sonra da bizlere bazı vazifeler düşmektedir; bilim adamlarımıza daha fazla sahip çıkmak, onları desteklemek. İnanıyorum ki, bu da çok zor bir şey değil. Bilim adamlarımıza da, hiç olmazsa, bazı işadamlarımıza, sporcularımıza ve sanatkârlarımıza gösterdiğimiz saygı kadar saygı göstermemiz, sanırım, iyi bir başlangıç olabilir.

Sayın milletvekilleri, 2933 sayılı Madalya ve Nişanlar Kanununun 2 nci maddesinin (c) fıkrası, Devlet Üstün Hizmet Madalyasının “ilgili bakanın teklifi, Bakanlar Kurulunun onayı ve Cumhurbaşkanının tevcihi ile yurt içinde veya yurt dışında herhangi bir alanda feragat, fedakârlık ve gayreti ile yaptığı çalışmalarda ülke ve dünya çapında emsallerine nazaran üstün başarı göstererek, devletin yücelmesine ve millî menfaatlara önemli katkısı olan Türk vatandaşlarına” verileceğini belirtir.

Bu yasaya göre, 1990 yılında 2, 1994 ve 1995 yıllarında 1’er, 1997 yılında 53, 1999 yılında 20 kişiye Devlet Üstün Hizmet Madalyası verilmiştir. Burada isimlerini saymayacağım bu değerli şahıslar kadar, devletin yücelmesine ve millî menfaatlarımıza önemli katkısı olduğuna inandığım bir kişi de, işte konuşmamın başında bahsettiğim bilim adamı Profesör Celal Şengör’dür. Profesör Celal Şengör’ün yüzlerce bilim makalesi, onlarca uluslararası bilim kuruluşu üyeliği, ödülleri ve kitapları bulunmaktadır.

Profesör Celal Şengör’ün seçildiği ABD Ulusal Bilimler Akademisinin daha önceki üyelerinden birkaç tanesinin ismini hatırlatmak istiyorum: Albert Einstein, yüzyılın bilim adamı, yüzyılın fizikçisi değil, yüzyılın bilim adamı; Kurt Godel, yüzyılın matematikçisi; Leo Szilard, nükleer teknolojinin en önemli isimlerinden biri; John Von Newman, bilgisayarların babası olarak bilinen kişi; Louis Agassiz, Alexander Dallas Bache, Joseph Henri, Florence Sabin, George Owen Squir. Bunların hepsi, bu saydığım insanların hepsi, Nobel ödüllü bilim adamlarıdır. Bu akademi, bir Türk bilim adamını da üye olarak seçmiştir. Ben inanıyorum ki, bu, Türk Devletinin yücelmesine, dünya çapında emsallerine göre üstün bir başarı olarak gösterilebilecek en mükemmel bir örnektir ve yasanın lafzıyla, yasanın ruhuyla birebir örtüşmektedir.

Profesör Celal Şengör’e verilecek bu madalya, devletimizin, bilim dünyasına, bilim adamlarımıza bakışının da bir göstergesi olacaktır. Biliyorum, hepiniz, bilime ve bilim adamlarımıza, özellikle uluslararasında buluş ve çalışmalarıyla devletimizin itibarını gösteren bu insanlarımıza büyük saygı duyuyorsunuz, onları destekliyorsunuz. İşte, bu duygularımızın bir göstergesi, bir başlangıç olarak, Prof. Celal Şengör’e Devlet Üstün Hizmet Madalyası verilsin diyorum. Bu mekanizmayı çalıştırmak için de, ilgili Bakanımız, Sayın Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli’ye bu talebimi yazılı olarak da ileteceğim, kendilerinin ilgileneceklerine inanıyorum ve biliyorum.

Konuşmamı bitirmeden, Sayın Celal Şengör’ü, ancak gazete ve TV’ler dışında hiçbir şekilde görmediğimi, hiçbir akrabalık ve maalesef, hiçbir dostluk ve arkadaşlık bağımın bulunmadığını da belirtiyorum; kendisiyle ilgili bilgilerin tamamını TÜBİTAK’tan aldım, daha sonra, bu bilgileri tamamlamak üzere bir telefon görüşmesi yaptım, hepsi bu kadar.

Konuyu takdirlerinize sunuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Erdal.

Değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığı tezkeresi vardır; okutup bilgilerinize sunacağım.

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Açık bulunan Devlet Bakanlığına Konya Milletvekili Faruk Bal’ın atandığına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/599)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

22 Mayıs 2000

İLGİ: (a) 8 Mayıs 2000 tarihli ve KAN. KAR: 39-08/H-1-2000-384 sayılı yazımız.

(b) Başbakanlığın, 22 Mayıs 2000 tarihli ve B.02.0.PPG.0.12-300-02/8666 sayılı yazısı.

Devlet Bakanı Sadi Somuncuoğlu’nun görevden alınmasıyla boşalan Devlet Bakanlığına, yeni bir atama yapılıncaya kadar Devlet Bakanı Tunca Toskay’ın vekâlet etmesi İlgi (a) yazı ile uygun görülmüştü.

Bu sebeple, açık bulunan Devlet Bakanlığına Konya Milletvekili Faruk Bal, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 109 ve 113 üncü maddeleri gereğince atanmıştır.

Bilgilerinize sunarım.

Ahmet Necdet Sezer

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup bilgilerinize sunacağım:

2. – Almanya Federal Meclisi Başkanının vaki davetine icabetle Berlin’de yapılacak EUREKA Parlamentolararası Konferansına Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen gidecek üç kişilik Parlamento heyetine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/580)

23 Mayıs 2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Almanya Federal Meclisi Başkanının vaki davetine istinaden, Türkiye’nin de üyesi bulunduğu Avrupa Araştırma ve Koordinasyon Kurumu EUREKA’nın yıllık genel kurul mahiyetindeki EUREKA Parlamentolararası Konferansının onbirincisi, 22-23 Mayıs 2000 tarihlerinde Berlin’de yapılacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen 3 kişilik bir Parlamento heyetinin, 21-24 Mayıs 2000 tarihleri arasında söz konusu davete icabet etmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulda kabul edilmiştir.

Heyeti oluşturmak üzere siyasî parti gruplarının bildirmiş olduğu isimler, adı geçen Kanunun 2 nci maddesi uyarınca Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

Murat Sökmenoğlu

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanvekili

Mehmet Altan Karapaşaoğlu Bursa

Oktay Vural İzmir

Ali Tekin Adana

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup oylarınıza sunacağım:

3. – 5-9 Haziran 2000 tarihleri arasında New York’ta yapılacak olan “Kadın 2000 : 21 inci Yüzyıl İçin Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, Kalkınma ve Barış” başlıklı Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Özel Oturumuna Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen bayan parlamenterlerden oluşan bir heyetle icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/581)

23 Mayıs 2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

“Kadın 2000: 21 inci Yüzyıl İçin Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, Kalkınma ve Barış” başlıklı Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Özel Oturumu 5-9 Haziran 2000 tarihleri arasında New York’ta gerçekleştirilecektir.

1995 yılında Pekin’de düzenlenen Birleşmiş Milletler Dördüncü Dünya Kadın Konferansıyla başlayan ve kadın erkek eşitliği konusunda çeşitli etkinlikleri içeren sürece katkıda bulunmak üzere düzenlenen söz konusu özel oturuma Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen bayan parlamenterlerden oluşan bir heyetle icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

Murat Sökmenoğlu

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanvekili

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

IV. – SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. – İçişleri Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – İçişleri Komisyonunda boş bulunan ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Erzurum Milletvekili Cezmi Polat aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2. – (9/27) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Başbakanlık örtülü ödeneğini Muhasebei Umumiye Kanununa aykırı şekilde harcadığı iddiasıyla, eski Başbakan Tansu Çiller ve Maliye eski Bakanı İsmet Attila haklarında kurulan (9/27) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunda boş bulunan ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için seçim yapacağız.

Milliyetçi Hareket Partisinin 1 üyelik için 3 kat olarak gösterdiği adayların adlarını okuyorum:

Mehmet Metanet Çulhaoğlu (Adana)

Mehmet Arslan (Ankara)

Sedat Çevik (Ankara)

Adayların adları torbaya konulmuştur; torbadan 1 isim çekiyorum:

Mehmet Metanet Çulhaoğlu (Adana)

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

Orman Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporlarının müzakeresine başlıyoruz.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. – Orman Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/637) (S.Sayısı: 383) (1)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

NEZİR AYDIN (Sakarya) – Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Arayacağım efendim.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur.

Toplantıya 15 dakika ara veriyorum.

(1) — 383 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Kapanma Saati: 14.47

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.05

BAŞKAN : Başkanvekili Nejat ARSEVEN

KÂTİP ÜYELER : Hüseyin ÇELİK (Van), Melda BAYER (Ankara)

 

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 98 inci Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.

Daha önce, görüşeceğimiz 383 sıra sayılı kanun tasarısıyla ilgili komisyon raporunun okunup okunmaması hususunun oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. – Orman Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının ve Tarım, Orman ve Köyişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/637) (S. Sayısı : 383) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet yerinde.

Şimdi, raporun okunup okunmaması hususunu tekrar oya sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Elektronik cihazla oylama yapacağım ve 5 dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır, komisyon raporunun okunması reddedilmiştir.

Tasarının tümü üzerinde Demokratik Sol Parti Grubu adına, Muğla Milletvekili Sayın Tunay Dikmen söz istemişlerdir.

Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA TUNAY DİKMEN (Muğla) – Sayın Başkan, sayın üyeler; Demokratik Sol Parti ve şahsım adına saygılar sunarak sözlerime başlıyorum.

6831 sayılı Orman Kanununun 75 inci maddesinde yapılacak ek değişiklikler, Orman Kanununun, orman idaresinin yangınları önleme görevlerini konu edinen 75 inci maddesine konuyla ilgili fıkra eklenmesinin yanı sıra, bir ek madde ile iki geçici madde içermektedir. Kanun tasarısı genel olarak Orman Genel Müdürlüğünün görevleri ve gelirleri arasındaki orantısızlığı dengeye kavuşturmayı amaçlayan düzenleme hükümlerinden oluşmaktadır.

6831 sayılı Orman Kanunu, 3234 sayılı Orman Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun ve Devlet Orman İşletmesi Döner Sermaye Yönetmeliğinde yer alan hükümlere göre, Orman Genel Müdürlüğünün görevleri; ormanların korunması, geliştirilmesi, işletilmesi, imar ve ıslah edilmesi, kadastrosu, amenajmanı ve verimliliğinin artırılmasıdır. Orman Genel Müdürlüğünün bu görevlerinin büyük bir kısmı, orman ürünlerinin satışından elde edilen gelirler ve döner sermaye gelirleriyle yerine getirilmektedir.

Bilindiği gibi Orman Genel Müdürlüğü, rekabetçi piyasa ekonomisinin uygulanmadığı ve tekel konumunda olduğu geçmiş dönemlerde yeterli bir gelire sahipti ve kendisine verilmiş olan önemli görevleri yerine getirebiliyordu. Ancak, orman ürünleri ithalatının serbest bırakılmış olduğu bugünkü rekabetçi ortamda, Orman Genel Müdürlüğü, döner sermayesiyle yerine getirdiği faaliyetlerini sürdüremez hale gelmiştir. Ormanların işlevlerini ve önemini kavramış olan gelişmiş ülkelerde, ormancılık sektörüne diğer sektörlerden kaynak aktarılması söz konusudur. Bizde ise, tam tersine, çeşitli kanunlarla düzenlenmiş indirimli satışlar, hisse ve fonlar aracılığıyla ormancılık sektöründen diğer sektörlere kaynak aktarılmaktadır. Böyle olunca, Orman Genel Müdürlüğünün döner sermayeye bağlı önemli görev ve faaliyetlerini sürdürebilmesi için, gelir ve döner sermaye sisteminin yeniden ele alınarak yeni bir işleyiş biçimine kavuşturulması gerekmiştir.

Sayın Başkan, sayın üyeler; bu amaçla hazırlanan, Orman Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesinde, 6831 sayılı Orman Kanununun 75 inci maddesine, Orman Genel Müdürlüğünün orman yangınlarıyla mücadelede daha güçlü olabilmesi ve bu görevi sırf döner sermaye gelirleriyle hakkıyla yerine getiremeyeceği düşünülerek ek bir fıkra eklenmiştir. Bu fıkrayla, orman yangınlarını önleme ve orman yangınlarıyla mücadele harcamaları için Orman Genel Müdürlüğü katma bütçesine yeterli miktarda ödenek konması hükme bağlanmıştır. Böylece, Orman Genel Müdürlüğü, orman yangınlarını önleme ve bu yangınlarla mücadelede daha aktif olma imkânına kavuşturulmuştur.

Söz konusu yasa tasarısının 3 üncü maddesiyle de 6831 sayılı Kanuna geçici bir madde eklenmektedir. Yasa tasarısının 1 inci maddesiyle Orman Kanununun 75 inci maddesine eklenmek istenen fıkra gereği, orman yangınlarını önleme ve yangınlarla mücadele harcamalarının Orman Genel Müdürlüğü katma bütçesinden karşılanacağı hükmü getirilmiştir. Bu madde, 2000 yılı için yapılacak ilgili harcamaların katma bütçeden yapılmasına olanak sağlamaktadır. Geçici söz konusu madde, nitelik itibariyle aciliyet gerektiren orman yangınlarını önleme ve bu yangınlarla mücadele konusunda hazırlıklı olunabilmesine imkân tanımaktadır.

Sayın Başkan, değerli üyeler; 6831 sayılı Orman Kanununa eklenen maddeyle de (ek madde), Muhasebei Umumiye Kanununun ek 9 uncu maddesi hükümlerinin Orman Bakanlığı ve Orman Genel Müdürlüğüne bağlı döner sermaye işletmelerinin, kendilerine yeterli duruma geldikten sonra, konsolide bilançolarının kârla kapanması şartıyla, normal malî işlemlere tabi tutulmaları söz konusu olacaktır. Ancak, bu durumda da, tahakkuk eden Kurumlar Vergisinin kesilmesinden sonra kalan kâr üzerinden yüzde 10 miktarında hazine hissesinin genel bütçeye gelir kaydedilmesi mümkün olabilmektedir. Bu yeni düzenleme, döner sermayeye sahip olup, çeşitli görevler yüklenmiş durumdaki, ancak, gelir miktarı ve o gelirle yapılacak görevleri arasında gelir aleyhine dengesizlikleri bulunan işletmelerin, ekonomik problemler yaşamaksızın, faaliyetlerini rahatça ve etkin bir biçimde yerine getirebilmelerini güvence altına almıştır.

Kanun tasarısındaki 3 üncü madde aracılığıyla, 6831 sayılı Orman Kanununa eklenen geçici maddede de, halihazırda döner sermayeli işletmeler için uygulanan ve gayri safî gelirlerden alınan yüzde 10 oranındaki hazine hissesinin kaldırılması, bu hissenin ancak döner sermaye işletmelerinin konsolide bilançolarının kârla kapanması halinde ödenmesi kuralı yeniden vurgulanmaktadır. Bu geçici madde, yukarıda sözü edilen yasa hükmünü desteklemekte ve güçlendirmektedir. Gayri safî gelirden yüzde 10 oranında alınacak hazine hissesi, işletmelerin ancak kâr etmesi durumunda söz konusu olabilmektedir.

Bu kanun tasarısıyla, Orman Genel Müdürlüğü faaliyetlerinin gerektiği şekilde yapılmasına olanak sağlanmıştır. Orman Bakanlığı ve Orman Genel Müdürlüğüne bağlı döner sermaye işletmelerinin gelirlerinden, kendi ihtiyaç ve faaliyetleri için gereken miktar çıktıktan sonra, kâr etmeleri durumu halen söz konusu ise kârlarına devletçe müdahale edilebilmekte ve kârlar bütçeye aktarılabilmektedir.

Sözlerime son verirken, partim ve şahsım adına Yüce Heyete saygılar sunarım.

Yasanın, ormancılık camiasına hayırlı ve uğurlu olması dileğiyle esen kalın. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Dikmen.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sakarya Milletvekili Sayın Nevzat Ercan.

Buyurun Sayın Ercan. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri 6831 sayılı Orman Kanununda yapılması teklif edilen değişiklik, Orman Bakanlığı ve Orman Genel Müdürlüğünün finansal yapısıyla ilgilidir, görevleriyle ilgilidir. Bu bakımdan, böyle bir değişiklik teklifini Genel Kurulun gündemine taşıdığı için değerli Bakanımıza teşekkür ediyoruz ve çok yararlı bulduğumuzu da ayrıca ifade etmek istiyorum.

Neden, yararlı bulduğumuzu ifade ediyorum; şu bakımdan: Değerli milletvekilleri, hep tekrar ediyoruz, ülke yüzölçümünün dörtte 1’i orman statüsündedir -yani, yüzde 26, oran itibariyle söylüyorum- ancak, ifade ediliyor, deniliyor ki, 20,2 milyon hektar orman alanının ancak yüzde 51’i verimli orman alanı, yüzde 49’u ise, bozuk, verimsiz orman alanlarından oluşmaktadır. Ayrıca, bunun ötesinde, tarıma elverişli olmayan 7 milyon hektar civarında toprağımız da ağaçlandırılmayı beklemektedir. Yani, özetlersek, yüzde 49’una tekabül eden 20,2 milyon hektar alanın aşağı yukarı 11 milyon hektarını, 7 milyon hektar da elverişsiz tarım toprağını orman oluşturmak mecburiyetindeysek, 18 milyon hektar alanın ağaçlandırılması, verimli orman alanı haline dönüştürülmesi gerekmektedir. Tabiî, bu, kaynak teminine bağlı bir husustur, keyfiyettir. Oysa, biz biliyoruz ki, diğer bakanlıklarda da olduğu gibi, Orman Bakanlığı, kıt imkânlarla çok önemli görevler ifa etmeye çalışmaktadır. Yetişmiş personeliyle, teknik personeliyle, oturmuş teşkilatıyla, Orman Bakanlığı, apayrı bir yapıyı haiz kurumumuzdur, Bakanlığımızdır. Burada çalışan insanlar, işçisinden mühendisine kadar, üst düzey yöneticine kadar, büyük bir özveri sergilemektedir; arazi şartlarında çalışmaktadır bu insanlar; ama, yeterli kaynak temin edilemediği için, bu çalışmalar, maalesef, belli düzeye getirilememektedir. O bakımdan, hiç olmazsa, getirilen bu değişiklik teklifiyle, Orman Genel Müdürlüğünün döner sermayesine ilişkin olarak bir düzenleme, bu düzenlemeyle de, yangınlarla mücadele giderlerinin Orman Genel Müdürlüğünün döner sermayesinden karşılanması yerine katma bütçeden karşılanması gibi bir düzenleme getirilmektedir.

Aslında, öyle zannediyorum, 1980 yılı öncesinde, yangın önleme ve yangınla mücadele harcamaları katma bütçeden karşılanıyordu. Zannediyorum, o tarihlerde döner sermaye kâr ettiği için böyle bir değişiklik getirilmiş. Yanlış bir değişiklik; bu doğru olmamış. Zaman içerisinde döner sermaye gelirleri azalmış, 1999 yılında verilen rakamlar öyle gösteriyor, Orman Genel Müdürlüğü Döner Sermaye İşletmesi 40 trilyon civarında bir zararla kapatmış. Yangınla mücadele de oldukça pahalı bir faaliyet. 1999 yılı içerisinde, yangın önleme ve yangınla mücadele harcamaları -diğer eklentilerle beraber- 35 trilyon civarında ifade ediliyor. Ben, döner sermayenin 1999 yılı rakamlarına baktım; yangınla mücadelede harcanan aşağı yukarı bu 35 trilyonluk rakam, döner sermaye gelirlerinin dörtte 1’ine tekabül ediyor. Oysa, Orman Genel Müdürlüğünün sorumluluk üstlendiği çok önemli görevleri arasında, ağaçlandırma ve erozyon kontrolü çalışmaları dediğimiz, vazgeçilmez türden görevleri var. Bu görevlerini yapabilmesi lazım. Bunları yapabilmesi için de kaynağa ihtiyacı var, paraya ihtiyacı var. Dolayısıyla, döner sermaye gelirlerinin dörtte 1’i gibi önemli bir bölümünü yangınla mücadeleye harcamak durumunda kalan Bakanlık “bu yükü benden alın, bu bir kamu hizmetidir, bu kamu hizmeti için, buna katma bütçeden kaynak aktaralım, katma bütçeden ayrılan bu kaynakla yangın önleme ve mücadelesini yapalım, döner sermayeyle de, bizim çok önemli görevlerimiz var, o görevlerimizi yerine getirelim; ağaçlandırmaysa ağaçlandırma yapalım, bozuk, verimsiz orman alanlarını verimli hale getirelim ve Türkiye’nin giderek çölleşen yapısını değiştirelim, erozyon kontrolü mücadelesini başarıyla sürdürelim” diyor.

Hemen her vesileyle, gönüllü kuruluşlar da, Bakanlığımız da, Türkiye’nin giderek önemli ölçüde toprak kaybına uğradığını ifade ediyorlar. Dehşet verici rakamlara bakarsanız, gerçekten Türkiye giderek, acaba çölleşmekte midir sualini gündeme getiriyor. Umarız, Orman Bakanlığı bu başarılı çalışmalarını teşkilat mensuplarıyla ve elbette ki, giderek bilinçleşen, çevre bilincine erişen halkımızla birlikte yapacak ve bu, erozyon dediğimiz felaketi önlemek gibi bir başarı şansını da yakalayacaktır.

Değerli milletvekilleri, demek ki, getirilen, önemli bir değişiklik. Orman Bakanlığı bize diyor ki: Yangınla mücadelede döner sermaye gelirleri zaten yeterli değil, zarar ediyoruz. Yangınla mücadele için gerekli harcamaları katma bütçeden yapalım. Doğrudur ve destek veriyoruz; doğru bir değişiklik teklifidir. Geçmişte bu yapılmamış olsaydı, belki bugün buna ihtiyaç hissetmezdik.

Değerli milletvekilleri, tabiî, yangın, gerçekten orman alanlarımızı tehdit eden önemli bir faktör. Öyle hatırlıyorum, öyle zannediyorum; yakın tarihte, geçtiğimiz ay 5 Nisanda, bir günde 85 yangın meydana geldi Türkiye’de ve -bilmiyorum, rakamlar beni yanıltmıyorsa- 6 000-7 000 hektar civarında da orman alanı yandı. Yani, son on yıllık periyotlara baktığımızda, Türkiye’de yılda ortalama 12 000-13 000 hektar civarında orman alanı yangın sonucu yok olmaktadır. Aslında, gerçekten -her türlü takdirin üzerindedir- orman teşkilatımızın, bu konuda, yangınla mücadelede başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Yani, Akdeniz ülkelerindeki rakamlara göre, yangınla mücadelede, gerçekten Orman Bakanlığı başarılı olmuştur, etkili bir yangınla mücadele örneği vermiştir, uygulamasını ortaya koymuştur ve nitekim, geçmiş yıllarda yangınla yok olan yıllık ortalama 23 000-24 000 hektar orman alanını 12 000 hektar alana çekebilmiştir. Bu sayıyı çok daha aşağılara indirmeliyiz; nitekim, 1998-1999 yıllarında 6 000 - 7 000 hektar civarında olmuştur.

1994’lerde, 1995’lerde, bilhassa ormancılık sektörü açısından “reform” diyebileceğimiz nitelikte yasalar çıkarılmıştır bu Meclisten, Genel Kuruldan. Gerçi, o yasalardan, beklediğimiz sonuçları aldığımızı söyleyemem; çünkü, uygulamada pek başarılı olduğumuz görülmemiştir; bunu itiraf etmem lazım. Mesela, gerçekten, ormancılık açısından reform niteliğinde olan Millî Ağaçlandırma Erozyon Kontrolü Seferberlik Kanun Tasarısı, kamu kurum ve kuruluşlarına belli yükümlülükler getirmiş olmasına rağmen, bunu, o gün bugün uyguladığımızı söyleyemem. Başarılı bir uygulama dönemi -1995 itibariyle- bugüne kadar, ne yazık ki olmamıştır. Bu bakımdan, tabiî, bu Meclisten, sadece kanunların çıkarılması yetmiyor; bu yasaların, iyi niyetle uygulamaya konulması, gerekli takibin yapılması ve beklenen sonucun da alınması gerekmektedir. 5 Nisan tarihi, henüz daha bahar ayları; yaz aylarında yangın riski çok daha yüksek düzeylere ulaşıyor, geçtiğimiz yıllarda hep gördük; umarım yangınsız bir mevsim geçiririz inşallah. Dolayısıyla, çok ciddî önlemlerin alınması lazım, tedbirlerin alınması lazım. Bir günde 85 adet yangının görülebildiği bir ülkede, önümüzdeki yaz aylarında çok daha fazla sayıda yangın olma ihtimalini dikkate alarak, bu konuda gerekli tedbirlerin de alınması lazım.

Değerli milletvekilleri, tabiî, Türkiye, aslında, erozyonla mücadelede de yeterli bir başarı grafiğini yakalayamamıştır. Bu konuda da, gerçekten, bizim, endişelerimiz var. Orman Bakanlığının, erozyon kontrol çalışmalarında iyiniyetli olduğunu hepimiz biliyoruz, teşkilatın işçisinden mühendisine kadar. Ancak, Orman Genel Müdürlüğü, Bakanlıkça yapılan ağaçlandırma çalışmaları, istenilen düzeyde değil.

Ağaçlandırma, Erozyon Kontrolü ve Seferberlik Yasasına göre -bu yasa birtakım kaynak da yaratıyordu- aslında, Türkiye’de, yıllık 300 000 hektar alanın ağaçlandırılması öngörülmüştü. Düşünebiliyor musunuz, 18 milyon hektar alanın süratle ağaçlandırılması lazım; yani, bozuk ve verimsiz ormanların. Aslında, birçoğunda ağaç da yok. Dolayısıyla, 18 milyon hektar alan, eğer ağaçlandırmayı, verimli orman haline dönüştürülmeyi bekliyorsa ve siz, eğer, Bakanlık olarak -ki, ancak eldeki mevcut imkânlar belki ona elveriyor- yıllık 30 000-40 000 hektar bir araziyi ağaçlandırmayı ancak yapabilir durumdaysanız, vallahi bilmiyorum; ama, 18 milyon hektarlık bir alanı, kaç senede, kaç 10 yılda Türkiye tamamlayabilir; öyle bir hesap da yapmak istemiyorum. En azından, Türkiye, yılda 100 000 hektar alanı ağaçlandırabilmeli.

Peki, bunun için gerekli teknik eleman var mı; var Bakanlıkta. Buna arzulu, buna şevkli, buna gönüllü teşkilat mensubu arkadaşlarımız, yöneticilerimiz, mühendislerimiz var. Peki, bununla ilgili fidan var mı; var. Bununla ilgili fidanlık tesislerimizde, aşağı yukarı yıllık 100 000’in üzerinde ağaçlandırma yapabilecek; yani, fidan temin edebileceğimiz gerekli fidanlıklarda üretim de var. Tabiî ki, bu mesele, bir ölçüde kaynağa dayanmaktadır, kaynak yaratmak lazım.

Bakınız, tekrar ediyorum, geçtiğimiz yıl, Orman Genel Müdürlüğünün döner sermayedeki zararı, gelirinin dörtte 1’ine tekabül ediyor. Böyle bir yapıyla Orman Genel Müdürlüğünden, ifade etmeye çalıştığım gelişmeleri beklemek ham hayaldir.

Değerli milletvekilleri, Bakanlık, genel müdürlük işçi ücretlerini, vergileri, sigorta primlerini ödeyemiyor.

17 000-18 000 orman köyü deniliyor. Sayın Bakanlık yetkililerinden de bunu istiyorum. Ben, kendi bakanlığımda da bir türlü... Çok çelişkili rakamlar. 17 000 mi orman köyü, 18 000 mi? Bazen 19 000... Çok özür dilerim, bu orman köylerinde yaşayan nüfus 7 milyon mu, 8 milyon mu, 9 milyon mu? Elimde Bakanlığın kitapçığı var ve aynı yıl için farklı rakamlar var, dokümanlar var. Buralarda da farklı rakamlar ifade ediliyor. Doğrusu ben hangisini buradan söyleyeyim. O bakımdan bir zorluk çektiğimi de söylemek istiyorum; ama, şöyle diyebilirim, genelleme yapalım: yani, 17 000 orman köyü, bu orman köylerinde yaşayan 8 milyon civarında orman köylü nüfusu... Millî gelirden de en az payı alan kesim bu. Yıllık ortalama 250 dolar civarında falan deniyor. Yani, yoksul insanlar, fakir insanlar orman köylüsü... Bunlar kendi kaderleriyle başbaşa terk etmişiz.

Bu insanlar, yıllık, yapacak, yakacak, odun üretimlerine ilişkin, neyse yani, kaç ay, çalıştıkları döneme ilişkin alacaklarını almakta bile, eğer devletin onlara ödemesinde gecikmesi oluyorsa, bu bizim ayıbımızdır. Dolayısıyla, böylesine yoksul kesimin alın teri, el emeği olan, istihsal işinde çalışan, üretimde çalışan orman köylüsüne dönük alacaklarını dahi ödeyemeyen bir yapıyı tersyüz etmeliyiz.

Sayın Bakanım, o bakımdan, getirilen değişiklik çok önemli, tekrar, canı gönülden desteklediğimizi ifade ediyoruz; ama, aynı zamanda, Bakanlığınızın, ifade etmeye çalıştığım konular açısından da gerekli yeni yasal düzenlemeleri Meclis gündemine taşımasını da diliyoruz, temenni ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, bu yasa tasarısıyla getirilen bir önemli değişiklik de şudur: Biliyorsunuz, dünyanın her yerinde, ormancılık sektörü, kendi dışındaki sektörlerden kaynak aldığı halde, yardım aldığı halde, Türkiye’de tam tersine, ormancılık sektörü, kendi dışındaki sektörlere kaynak aktarmak zorunda bırakılmış. Biliyorsunuz, çevre sorunu, dünyanın gündemine oturmuş, yani uluslararası bir boyut kazanmış ve ormanla da doğrudan ilişkili. Giderek çölleşen bir dünya... Dolayısıyla, ormanların ayrı bir önemi var.

Tabiî, bunun bilincinde olan ülkeler, ormancılık sektörünü beslemiş, ormancılık sektörüne, onun dışındaki sektörlerden kaynak aktarmış; ama, bizde, hemen her şeyde olduğu gibi, burada da mekanizma tersine işliyor ve burada, ormancılık sektörü, kendi dışındaki bazı sektörleri besliyor; elinde ne varsa!.. Yani, kendisine yetmeyecek kıt imkânlarla güzel şeyler yapmak isteyen Orman Bakanlığı Orman Genel Müdürlüğü, bir de başka sektörlere kaynak aktarmak zorunda bırakılmış. Denilmiş ki, indirimli satışlar yapacaksınız, yapıyor; görev zararlarını Hazinenin ördemesi lazım, bunu Hazine ödemiyor, ödemeyince, fatura, Orman Bakanlığı Orman Genel Müdürlüğünün uhdesinde kalıyor. Sonra, fonlar ihdas edilmiş, hisseler var, Hazineye hisse veriyor; yani, orman envalini kesip satacak ve orman envali satışları üzerinden, Muhasabei Umumiye Kanununa göre, hazineye yüzde 10 oranında hisse verecek. Yani, Orman Bakanlığı, mevcut kaynağıyla, imkânlarıyla, parasal gücüyle, önünde duran devasa sorunları çözmüş de, para fazla gelmiş, artmış da, bir de Hazineye hisse mi verecek?! Tabiî bunlar yanlış düzenlemeler. Dolayısıyla, Bakanlık bunu şarta bağlayan bir düzenleme getiriyor; diyor ki: “Evet, Hazineye hisse verelim ama, Orman Genel Müdürlüğü kâr ederse.” Bu da iyi bir şey: Orman Genel Müdürlüğü kâr ederse... Aslında niye versin Orman Genel Müdürlüğü kâr ederse? Bir ticarî amacı da yok Orman Genel Müdürlüğünün. İşte, dediğim gibi, 18 milyon hektar alan, ağaçlandırmayı bekliyor. Bakınız, havza bazında barajlar, doluyor. Barajlar yıllar sonra belki toprakla dolacak. 500 milyon ton toprağın, akarsularla, çeşitli yağmurlarla, nehirlerle vesaireyle göllere, barajlara, denizlere dolduğu söyleniliyor. Bir kere, havza bazında, baraj ve göletler civarında böyle bir riski azaltmak için.süratle ağaçlandırmaya gidilmesi lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ercan.

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Bakanlığımızın, gerçekten Orman Genel Müdürlüğü döner sermayesinin, yani işletmesinin, ancak kâr ettiği ahvalde Hazineye hisse verilmesi gibi bir düzenlemesini doğru bulduğumuzu ifade ediyorum. Bilmiyorum, belki öyle bir mecburiyet vardı; yani kâr olsa, onu da yapabilir miydiniz, bilemiyorum. Hazineye hisse, kâr da olsa, zarar da olsa verilmemesi gibi bir düzenleme... Ama, bu da bir aşama; bunu da doğru bulduğumuzu ifade ediyorum ve sabrınızı taşırmadan, yangınsız bir mevsim dileyerek hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ercan.

Fazilet Partisi Grubu adına, Elazığ Milletvekili Sayın Latif Öztek, buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA LATİF ÖZTEK (Elazığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 383 sıra sayılı Orman Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye yüzölçümünün yüzde 26’sı, yani 20,7 milyon hektarı orman alanıdır. Bu alanın yüzde 51’i verimli, yüzde 49’u ise bozuk orman sahasıdır. Topraklarımızın yüzde 86’sı, değişik derecede erozyon tehdidi altındadır.

Ülkemizde verimli tarım alanlarında olduğu gibi, ormanlık alanlar da amaçdışı kullanmaya maruz kalmaktadır. Ormanların tahribi, günümüzde en fazla üzerinde durulan sorunlardan olan çevre sorunlarının başında gelmektedir. Toprak erozyonunu, selleri, taşkınları ve çığ felaketini önlemek, ormanların tahrip edilmemesi ve çıplak arazilerin ağaçlandırılmasıyla mümkündür.

Bilindiği gibi, ülkemiz ormanlarının yüzde 99’u devlet tarafından işletilmektedir. Orman ürünlerine olan talebin karşılanabilmesi ve başta erozyon olmak üzere, çeşitli çevre felaketlerinin önlenebilmesi için, yüzde 49 oranındaki bozuk orman alanlarının ağaçlandırılması, verimli orman alanlarının artırılması gerekir. Sosyal ve ekonomik yönden ağaçlandırılması mümkün olan sahalar, yaklaşık 5 400 000 hektar olarak tespit edilmiştir. Ağaçlandırmaya konu 5 400 000 hektarlık sahanın yaklaşık 1 700 000 hektarı makineli ağaçlandırmaya elverişlidir. Yıllık programların üçte 2’si insan gücüyle, üçte 1’i de makine gücüyle gerçekleştirilebilecek durumdadır.

Ülkemizde planlı döneme geçişle beraber ormancılık alanındaki çalışmalar daha düzenli bir hale gelmiştir. Birinci plan döneminde, ormanların korunmasını ve sürekliliğini sağlamak, bozuk ormanları imar ve ıslah etmek, yeni orman alanları kazanmak gibi önemli hedefler ortaya konulmuştur. İkinci 5 yıllık planda orman-halk ilişkilerinin düzenlenmesiyle, orman sınırlarını yeniden tespit etme ve sınırlama faaliyetlerini hızlandırma öne çıkarılmıştır. Daha sonraki kalkınma planlarında ise, orman ürünleri sanayiin amacına uygun olarak geliştirilmesi, orman ürünlerinin yurtiçi talebi karşılayacak düzeyde olması, enerji ormanlarının tesis edilmesi, yangın, emniyet, yol ve şeritlerin yapımına ağırlık verilmesi ile kadastro çalışmalarına hız verilmesi, tabiî dengenin muhafaza edilmesi, orman köylüsünün kalkındırılması, gelecek nesillere ağaç sevgisinin aşılanması için her derecedeki okul öğrencilerinin ağaçlandırma faaliyetlerine katılımlarının sağlanması gibi hususlar yer almıştır.

Planlarda yer alan konuların bazıları gerçekleşmiştir; ancak, ormancılık alanında var olan sıkıntılar günümüze kadar süregelmiş ve halen de devam etmektedir.

Dünyanın en önemli tabiî kaynaklarından olan ormanlardan ülkemizde de yararlanılmaktadır; ancak, çok kere ormanlardan elde edilen ürünlerin ekonomik değeri gözardı edilmektedir. Mesela, son yıllarda ormanlarımızdan yılda 7 milyon metreküpten fazla endüstriyel odun üretilmiştir; halen de üretilmektedir. Ekonomimizin öncelikle ana sektörlerinden birisi olan ormancılık sektörünün, ülke ekonomisine, parayla ölçülebilen katkılarının yanında, parayla ölçülemeyen, örneğin, hava oksijenini artırarak sağlığımız üzerinde olumlu katkılarının olduğu da unutulmamalıdır.

Ülkemizde yıllardan beri süregelen bilgisiz ve düzensiz faydalanmalar ile yanlış politikalar sonucunda, ormanlarımız büyük kayıplara uğramıştır. Aşırı otlatmayla meraların tahrip edilmesi, ormanların kesilerek veya yakılarak yok edilmesi, arazi meylinin fazlalığı, yağışların yıl içinde dengesiz dağılması gibi nedenlerden dolayı, topraklarımızın yaklaşık yüzde 86’sında çeşitli şiddette erozyon vardır. Her yıl ortalama 500 milyon ton toprak denizlere, göllere, barajlara taşınmaktadır. Türkiye’den taşınan toprak miktarı, Avrupa kıtasındakinin yaklaşık 1,5 katından fazladır.

Orman-halk ilişkisi de dikkate alınarak, halkımızın öncelikle bilinçlendirilmesi ve orman köylülerinin sosyoekonomik sıkıntılarının çözümlenmesi gerekmektedir. Ağaçlandırmaya müsait alanların fazlalığı dikkate alınarak, tohum ve fidan yetiştiriciliğine önem verilmeli ve ağaçlandırma çalışmaları da hızlandırılmalıdır. Bu durumun istihdama katkı sağlayacağı da unutulmamalıdır.

Ormancılığımızdaki önemli eksikliklerden biri de, enerji ormanlarının yeterince kurulmamış olması ve yenilenmemesidir. Ülkemizde 4 milyon hektarı bozuk, 1 milyon hektar verimli olmak üzere 5 milyon hektar enerji ormanı sahası bulunmaktadır. Ancak, orman kadastro çalışmalarının bitirilememiş olması, hayvan otlatmacılığının başıboş yapılması, verimli orman, ağaç, dal ve yapraklarının kesilerek hayvanlara verilmesi, yeni enerji ormanı tesislerini yavaşlatmaktadır. Bu sorunların halli için, orman kadastro çalışmaları en kısa sürede tamamlanmalı, hayvan otlatmanın kontrollü yapılması temin edilmeli ve özellikle enerji ormanı tesis çalışmalarına hız verilmelidir.

Diğer taraftan, toprak ıslahı çalışmalarının gereği gibi yapılamaması ve orman fidanlıklarının içinde bulunduğu teknik ve ekonomik sıkıntılar da üzerinde durulması gereken önemli hususlardır. Bu alandaki sıkıntıları çözmek için, öncelikle teknik eleman yetiştirilmesine ağırlık verilmelidir. Aynı zamanda, toprak ıslahı çalışmaları hızlandırılmalıdır; Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri için özel planlar yapılarak uygulamaya konulmalıdır. Bu arada, yürütülecek fidanlık ve tohum üretim faaliyetlerine de yeteri önem verilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; orman kadastro çalışmalarının henüz tamamlanmamış olması ve 2000’li yıllarda bitirilmesinin hedeflenmesi de anlaşılır gibi değildir. Kadastro heyeti ve personel sayısı artırılarak, kadastro çalışmaları en kısa sürede tamamlanmalıdır.

Kadastro çalışmalarını etkileyen önemli bir faktör orman yollarıdır. 1970’li yıllarda planlaması tamamlanan yolların bir an önce yapılması gerekir. Yolların yapılması, orman yangınlarıyla mücadeleyi hızlandıracağı gibi, ağaçlandırmanın zamanında yapılmasını da sağlayacaktır; böylece, orman alanlarındaki üretimi artırmak da kolay olacaktır.

Ormancılık alanındaki en önemli sorunların başında, ormanların korunması ve yangınla mücadele gelmektedir. Ülkemizde nüfusun artmasına paralel olarak orman ürünlerine olan talep de artmaktadır. Ancak, ormanların devamlılığını tehlikeye sokan bazı önemli etkenler vardır, bunların başında yangın gelmektedir. Cumhuriyetimizin kuruluşundan 1999 yılı sonuna kadar 65 836 adet orman yangını olmuş ve bu yangınlarda 1 507 245 hektar orman alanı yanmıştır. 2000 yılında, yani, daha 4 ay içinde 255 orman yangını çıkmış ve 7 385 hektar alan yanmıştır. Yani, 2000 yılında yangın sayısı fazla olmuştur. Etkin önlemler alınarak, yangın sayısının daha fazla olmaması temin edilmelidir.

Ayrıca, ormanlarımızın yaklaşık 8 milyon hektarında zararlı böcekler tarafından çeşitli derecede tahribat söz konusudur.

Türkiye’de, bir yandan “Türkiye çöl olmasın” diye parola belirlenip, ormancılık alanındaki sorunların çözümü için uğraşılırken, diğer yandan, ormanlık alanların tahrip edilip, gecekonduların yapılmasına göz yumuluyor, ormanlar izinsiz kesiliyor, orman arazileri özel üniversiteye tahsis edilebiliyor... İşte, ülkemizdeki üzerinde durulması gereken çelişkili konulardan biri!..

6831 sayılı Orman Kanunu, 3234 sayılı Orman Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun ve Devlet Orman İşletmesi Döner Sermaye Yönetmeliğinde yer alan hükümler gereğince, ormanların korunması, geliştirilmesi, işletilmesi, imar ve ıslah edilmesi, kadastrosu, amenajmanı ve verimliliğinin artırılması görevleri Orman Genel Müdürlüğüne verilmiştir.

Orman Genel Müdürlüğüne verilen bu görevlerin büyük bölümü, orman ürünlerinin satışından elde edilen gelirler ve döner sermaye gelirleriyle yerine getirilmektedir.

Kanun tasarısının genel gerekçesinde ve madde gerekçesinde de açıklandığı üzere, daha önce, Orman Genel Müdürlüğünün görevlerini yapmasına yeterli olan gelirler, maalesef, bugün yeterli olmamaktadır; bu yüzden, getirilen tasarının 1 inci maddesiyle, orman yangınlarını önleme ve orman yangınlarıyla mücadele harcamaları için, Orman Genel Müdürlüğü katma bütçesine yeterli ödenek konulması istenmektedir.

Daha önce, bu hizmetleri kendi gelirleriyle yürüten Orman Genel Müdürlüğünün, düzenli, planlı, programlı çalışarak elindeki kaynakları rantabl kullanmasını ve genel bütçeye yük olmamasını dilerdik; ama, mevcut şartlarda, orman yangınlarıyla mücadelede bile, orman ürünlerinin satışından elde edilen gelirlerle, döner sermaye gelirleri yeterli olmuyorsa “yağ taşarken kepçenin fiyatı sorulmaz” özdeyişi gereğince hareket etmemiz söz konusu olmuş diyorum ve en önemli tabiî kaynaklarımızdan olan ormanlarımızın korunması için, kanun tasarısının bir an önce kanunlaşması gerektiğini ifade ediyorum.

2000 yılı genel bütçe programında, Orman Bakanlığına ayrılan ödenek miktarı, 75 trilyon Türk Lirasıdır. Bu ödeneğin 47,5 trilyonu personel harcamalarına ayrılmıştır, yatırım harcamalarına ayrılan toplam para, yaklaşık 13 trilyondur. Orman Genel Müdürlüğü 2000 yılı bütçesi ise, yaklaşık 68 trilyondur ve bu miktarın yaklaşık 5,5 trilyonu yatırım harcamalarına ayrılmıştır.

Şimdi, siz, bu bütçeyle, ormancılık alanında hangi hizmetleri gerçekleştireceksiniz veya mevcut sorunların hangisini çözebileceksiniz? Bu bütçeyle bir yere varılamayacağını, eminim, sizler de biliyorsunuz.

Bu açıklamalardan sonra şu hususun da bilinmesinde yarar vardır diyorum: IMF’nin isteği doğrultusunda taban fiyatları düşük tuturak ezdiğiniz ve ürün bedellerini hâlâ ödemediğiniz, şekerpancarı üreticileri başta olmak üzere, tüm köylüler, çiftçiler ile işçi, memur, emekli, Bağ-Kurlu ve esnaf kesiminin mağdur edilmesine rağmen, 2000 yılı bütçesinde ekonomik dengeler sağlanamamıştır.

57 nci hükümetin 2000 yılı bütçe programına göre, genel bütçe 46.7 katrilyon olup, faiz ödemelerine ayrılan pay, yaklaşık, 21.1 katrilyondur. Personel harcamalarına harcanan pay ise, 9.2 katrilyondur. Yatırım harcamalarına ayrılan pay, sadece, 2.3 katrilyon liradır. 2000 yılı sonu itibariyle toptan eşya fiyat endeksine göre enflasyon yüzde 20 olarak düşünülmüş ve 2000 yılının ilk yarısı -yani, birinci altı aylık bölümü- için çalışanlara yüzde 15 maaş artışı öngörülmüştür. Geçtiğimiz dört ay için, yani, ocak, şubat, mart ve nisan ayları itibariyle toptan eşya fiyat endeksine göre enflasyon yüzde 16.2 olmuştur. En iyimser tahminlere göre önümüzdeki iki aylık enflasyonla birlikte bu rakam yüzde 20’yi bulacaktır. Yani, yıl sonu itibariyle düşünülen toptan eşya fiyat endeksine göre enflasyonun son değeri ilk altı ayda tamamlanmış olacaktır. Diğer bir ifadeyle, bütçede hedeflenen rakamlar gerçekleşmeyecektir.

Çalışanlar mağdur edilmiştir. Zaten, memurların meydanlarda gösteri yapmaya başladıklarını basından öğreniyoruz ve geçtiğimiz ay memur temsilcilerinin, Türkiye Büyük Millet Meclisine gelerek sorunlarını milletvekillerine aktardıklarını hepiniz biliyorsunuz.

Çiftçinin ürettiği ürünlere verilen taban fiyatların yükseltilmesi söz konusu olunca tutumlu davranan, tarımdaki mazot, ilaç, gübre ve tohumluk gibi temel girdilerdeki yüzde 100’ün üzerindeki artışlara rağmen, taban fiyatlara IMF’nin istekleri doğrultusunda yüzde 25 artış yapan, memurlara, işçilere, kısaca, çalışanlara gelince tutumlu davranan hükümetimiz, faizcilere gelince çok bonkör davranmaktadır.

2000 yılı bütçesinde mart sonu itibariyle borç faizlerine ödenen para 6,6 katrilyondur. Vergi gelirleri ise 5 katrilyon 967 trilyon Türk Lirasıdır; yani, tüm vergi gelirleri faize ödense dahi yetmemekte, yaklaşık 626 trilyon lira açık oluşmaktadır. Bütçe açığı 3,9 katrilyondur. Bu tasarının geçici maddesiyle 2000 yılı bütçesine ilave yük geleceğinden, yıl sonu itibariyle olması beklenen 14,1 katrilyonluk açık daha fazla olacaktır. Bu da, zaten bozuk olan bütçe dengesini daha da bozacaktır.

Bu hükümetin, getirdiği hizmetlerin faturasını zamlarla, vergilerle, ekvergilerle millete ödettiğini çok iyi biliyoruz. Bu tasarıda da, ormanlardan elde edilen gelirleri artıramadıkları için, paraya olan ihtiyaçlarını genel bütçeye aktarmak istediklerini görüyoruz.

En büyük kaynağımız olan ormanların korunabilmesi için, bütçeye getirilen yüke rağmen, kanun tasarısının bir an önce yasalaşmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztek.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Şandır.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 383 sıra sayılı Orman Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini sunmak için söz aldım; Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Söz konusu kanun tasarısı, 6831 sayılı Orman Kanununun 75 inci maddesine bir fıkra eklenmesi ve kanunun bütününe iki adet geçici madde ilavesini kapsamaktadır. Bu kanunla, orman yangınlarıyla mücadele için yapılacak harcamalar döner sermaye bütçesinden alınarak, genel bütçeye aktarılmakta; ayrıca, döner sermayenin gayri safi hâsılatı üzerinden kesilen yüzde 10 Hazine payının kesilmemesi veya kâr edilmesi halinde kârdan kesilmesi önerilmektedir.

Kanun tasarısını hazırlayanlara huzurunuzda teşekkür ediyorum. Tasarının gerekçesi, ormancılık gerçekleri açısından çok tutarlıdır ve hayatî önemi haizdir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, her konuda ifade ettiğimiz “yapılması gereken neyse o yapılmalıdır” ilkesine uygunluk taşımaktadır.

Ülkemizin, hemen her meselesinde olduğu gibi, ormancılıkta da, çözümler sürekli ertelenerek, sorunlar taşınamaz hale getirilmiş, zamanında ödenmeyen faturalar ise bugün ödenemez olmuştur.

Müsaade ederseniz bir hususu teyiden arz etmek istiyorum: Ülkemiz, hemen her konuda dönülemez, sorunları ertelenemez bir noktaya gelmiştir. Artık, yapılması gereken neyse o yapılmalıdır. Hiçbir sebep, hiç kimseye mazeret olmamalıdır. Çözümler neyse, en geniş ölçekte katılım ve uzlaşmayla hemen oluşturulmalı, sorunlar mutlak sahiplenilmeli ve ertelenmeden çözülmelidir.

Bizce, bu husus çok önemlidir. Yeni bir yüzyıla girerken, Türkiye, tarihin ve jeopolitiğin kendisine sorumluluk olarak yüklediği bir misyona sahiptir. En azından, bölgesinde, Avrasya’da barışın teminatı olmak, insanlığın ulaştığı değerlerin savunuculuğunu yapmak için örnek, önder ve lider ülke olmak zorundadır. Öncelikle, böyle bir konuma ulaşabilmek, ülke içinde, her konuda istikrar, denge ve barışı sağlayarak, en kısa sürede, dünden bugüne ertelenen ve biriken tüm sorunlara, ülke gerçekleri ve ilmin ışığında doğru, kalıcı ve adaletli çözümleri hemen oluşturmak mecburiyetindeyiz.

Ümit ediyorum ki, 21 inci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak sizler ve buradan çıkacak hükümetler bunu başaracaktır. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak biz, dünden kusuru, sorumluluğu ve yanılgıları olmayan büyük milletimizin, 18 Nisan seçimleriyle sorumluluk yüklediği siyasî grup olarak, ülkemizin geldiği bu noktada görev aldık ve her konuda, ne yapılması gerekiyorsa o yapılsın diyoruz. Bunu, tarihî bir görev olarak görüyor ve herkesi, bu tarihî görevin şerefine ortak olmaya çağırıyoruz.

Tüm komplekslerimizden, hesaplarımızdan arınarak ellerimizi yıkayalım; gelin, hep beraber, samimiyet ölçüsünde birbirimize güvenerek, ülkemizin sorunlarının çözümüne katılalım, ne yapılması gerekiyorsa onu yapalım.

İşte, görüştüğümüz kanun tasarısı, bu ölçekte ve bu özellikte bir kanun tasarısıdır; çünkü, ülkemiz açısından, milletimizin geleceği açısından hayatî önem taşıyan ormanlarımız söz konusudur. Orman ve ormancılık konusunda hepinizin yeterli bilgileri ve hassasiyetleri vardır; bu bilgileri yenilemek ve bazı hususlarda yeni önerileri dikkatinize sunmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, ormanlar, odun hammaddesi üretirler; reçine gibi, sığla yağı gibi bazı yanürünleri vardır; toprak erozyonunu, selleri, taşkınları ve çığ felaketlerini önlerler; sosyal amaçlı fonksiyonları vardır; oksijen deposudurlar; tüm canlılar için barınma, beslenme kaynağı ve yaşama alanıdırlar. Ormanlar, yurdun süsüdür. Tarım, güvenlik, turizm, çevre ve sanayi gibi tüm sektörleri doğrudan etkileyen çok önemli temel faktörlerden biridir. Ormancılık, tüm bu fonksiyonların bir denge içinde sürekliliğinin sağlanması faaliyetidir; esas olan, dengenin korunması ve sürekliliğin sağlanmasıdır.

Tüm canlılar ve eko sistemin devamı için vazgeçilmez bir varlık olan, temel bir varlık olan ormanlar ve ormancılık yönetimi, günümüzde, küresel bir boyut kazanmış, artık, ormanlar, tüm insanlığın ortak malı haline gelmiştir. Bizim de imzaladığımız 1972 Stockholm Çevre Konferansı ve 1992 Rio Zirvesi kararları, orman yönetimini, sürdürülebilinir kalkınma şartına bağlamıştır. Bu kararlara göre, ülkeler, kalkınma programlarını yaparken, sosyal doğal kaynak tüketiminde bir artışı öngörmeden yaşam kalitesini yükseltmeyi amaçlamak zorundadırlar.

Ormanlar, ağaç, ağaççık gibi bitkiler, toprak, su, hava ve tüm canlılar, yani tüm unsurların ve bu unsurların birbirleriyle olan ilişkilerinin ürettiği reel ve fonksiyonel değerlerin, denge içinde ve sürekliliği sağlanarak yönetilmelidir. Sürdürülebilinir ormancılık, fert başına düşen doğal kaynak tüketimi artırılmadan, faydalanma ve yaşam kalitesinin yükseltilmesidir. Dünya, bu noktaya bir zorunluluktan dolayı gelmiştir; çünkü, ormanlar hızla yok edilmektedir. Başlangıçta 8 milyar hektar olan dünya orman varlığı, bugün, 3,5 milyar hektara düşmüştür. Yılda 13,7 milyon hektar orman alanı, çeşitli şekillerde, orman tanımı dışına çıkmaktadır. Ülkemiz de böyle bir ormansızlaşma olgusu yaşamaktadır. 20,6 milyon hektar olan orman varlığımızın yüzde 49’u verimsiz ormanlardır. Bunun 2 691 000 hektarı, hemen ağaçlandırmak zorunluluğunda olduğumuz bir kapalılıktaki bozuk vasıflı ormanlardır; bu yerlerin hızla ağaçlandırılması gerekmektedir. Bir başka ifadeyle, yılda 100 000 hektar orman, vasıf itibariyle bir alt kategoriye düşmekte, 20 000 hektar ormanımız da, bir şekilde, orman rejimi dışına itilmektedir.

Orman yangınları, bir ormansızlaşma sebebidir. Burada ifade etmeliyim ki, ülkemiz, orman yangınlarıyla mücadelede çok başarılıdır. Muhtemelen dünyada, ama, Avrupa’da kesinlikle en başarılı ülke Türkiye’dir. Bu noktada, öncelikle, orman teşkilatı mensuplarına, orman köylüsüne ve tüm halkımıza teşekkür ediyorum. Yangınlarda kaybettiğimiz insanlara Yüce Allah’tan rahmetler diliyorum.

Ülkemizde 1999 yılı sonu itibariyle meydana gelen yangın sayısı 65 836, yanan toplam alan da 1 507 245 hektar olmuştur. Son yıllarda, orman yangınlarında yıl ortalaması 5 800 hektara kadar düşmüştür; bu, çok sevindiricidir ve şükrana, teşekküre şayandır. Orman yangınlarıyla mücadelede, Orman Bakanlığımız, çok iyi ekipmanlarla donatılmıştır. Ormancılarımız, tüm deneyimlerini de dikkate alarak iyi organize olmuşlar ve her yılın başında yangın, heyelan planları yaparak, orman yangılarının en az zararla önlenmesi için, yiğitçe görev yapmaktadırlar. Orman yangınlarıyla mücadelede bu başarılı noktaya gelinmesinde emeği geçen herkese teşekkürlerimi sunuyorum; ancak, bir şeyi hatırlatmam gerekiyor. Sizler de biliyorsunuz, 5 Nisan 2000 tarihinde, bir günde 7 051 hektar iyi vasıflı ormanımız kül olmuştur. Bu da göstermektedir ki, orman yangınlarıyla mücadelede rehavete, yılgınlığa yer yoktur; her an hazır olmalıyız. Bu sebeple söylüyorum, hazırlanıp getirilen kanun tasarısında, mümkün olabilirse, yangın işçileri için 2000 yılı ödenekleri 45 000 adam/aya göre tanzim edilmiştir, bunun 60 000 yıl/adam/aya göre değiştirilmesini teklif ediyorum, talep ediyorum.

Orman yangınları, tabiatın en görkemli varlıkları olan ormanları yok eden, can ve mal kaybına sebep olan; ayrıca, karbondioksit emisyonu, toprak erozyonu ve biyolojik çeşitliliğin azalması gibi çevresel felaket niteliğinde sonuçlar doğuran tabiî afetlerdir. Onun için, orman yangınlarıyla mücadeleden zinhar vazgeçemeyiz, bu konuda yeni bir mücadele konsepti oluşturulması ayrı bir teklifimdir.

Ümit ediyorum ki, ormancılığımız, görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı sayesinde kazanacağı yeni malî kaynaklarla, tüm alanlarda yapılması gereken ne ise, onu yaparak kendini yenileyecektir; buna biraz da mecburuz.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı, üç sayın milletvekilimizin muhalefet şerhinde ifade ettikleri gibi 2000 yılı bütçesine 58.7 trilyon Türk Lirası ilave bir yük getirmektedir; doğrudur. Ancak, lütfen, yeniden gözden geçirelim. Ormanlar stratejik değerde ve tüm insanlığın ortak malı varlıklardır ve mutlaka artırarak, geliştirerek geleceğe taşınmalıdırlar. Ancak, bugün kaynak yetersizliğinden ormanlar yenilenememekte, çölleşme hızlanmaktadır. Ormanların korunması, geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması sorumluluğu, öncelikle Türkiye Büyük Millet Meclisinin sorumluluğu olmalıdır diye düşünüyorum. Maalesef, bu Mecliste çıkardığımız kanunlarla -1998 yılı sonu itibariyle söylüyorum- birtakım yönetmenliklerle 62 çeşit yatırım alanı için 29 770 kişi ve kuruluşa Orman Bakanlığınca yapılan tahsislerle 966 438 hektar orman alanı, orman işletmeciliği rejimi dışına çıkarılmıştır; bu, verimli ormanlarımızın yüzde 10,84’üdür. Değerli milletvekilleri, kaybedilen bu miktar, ülke ormancılığına yeniden kazandırılmalıdır; bu, bir zorunluluktur.

Ormancılığın sorunlarının çözümü, yalnız ormanlarımızın gelirlerinden, ormancılardan ve orman içinde yaşayan insanlarımızdan beklenilmemelidir. Bu kanun tasarısıyla, bir ölçüde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ormancılığa karşı olan sorumluluğunun ve borcunun bir miktar ödenmesi sağlanacaktır. Bu kanun tasarısıyla, ormanların ve orman içinde yaşayan 7 milyon köylümüzün desteklenmesi sağlanacaktır.

Değerli milletvekilleri, bir orman mühendisi olarak ifade ediyorum: Ülke ormancılığı problem içindedir. Ormanlarımızın yüzde 50’si verimsiz ormanlardır. Bu miktarın 2 691 000 hektarı acilen ağaçlandırılmalıdır. Orman ağaçlandırma yatırımları ertelenemez. Başarısı, toprağın az bozulmuş olmasıyla doğru orantılıdır.

Bir ayrı yönüyle: Ülkemizde yılda 33,9 milyon metreküp odun tüketilmektedir. Halbuki, ormanlarımızın yıllık üretim verimi 17,8 milyon metreküptür. Geriye kalan 16 milyon metreküplük açık, kısmen kavak plantasyonlarından, kısmen ithalat yoluyla, kısmen de usulsüz kesimlerden karşılanmaktadır. 2030 yılına gelindiğinde, ihtiyacımız 56,8 milyon metreküpe ulaşacaktır. İhtiyacımızı bugünkü desenle karşılamaya devam edersek, yıllık açığımız 29 milyon metreküpe ulaşacaktır. Bu açığı, hiç ithalat yapmaz, ülke ormanlarımızdan ve bugünkü metotlarla karşılarsak, orman varlığımız sıfıra inecektir. Bu rakamlar, Orman Genel Müdürlüğümüzün ve orman camiasının rakamlarıdır. Yok, ithalat yaparsak, 2030 yılına kadar ödeyeceğimiz toplam döviz miktarı 99 milyar dolara ulaşacaktır.

Bugün imkânımız var; odun hammaddesi açığını nispeten ucuz fiyatlarla dışarıdan temin edebiliyoruz; ancak, gelecekte odun, daha stratejik ve az bulunur bir hammadde konumuna gelecektir. Ormansızlaşmanın zincirleme sonuçlarının parasal değerlerini hesaplayabilmek ise hiç mümkün değildir. Her yıl denizlere akan bir Kıbrıs Adası büyüklüğündeki toprağımızı nasıl yerine koyacağız? Öyleyse, yapılması gereken nedir? Kaynak ayırıp, doğal ormanlarımızda yeterince bakım ve yenileme yapmalıyız; yeterince ödenek tahsis ederek, geleceğe yeni ormanlar hazırlamalıyız; gençleştirme ve ağaçlandırma yapılmalıdır; endüstriyel plantasyonlar yapılmalı, odun hammadesi ihtiyacı buralardan karşılanmalıdır.

Bugün, parasızlıktan, kaynaksızlıktan yapamadığımız ağaçlandırma programları, maalesef, 20 000 hektarlara düşmüştür. Yukarıda ifade edilen hedeflere, ancak yılda 120 000 hektar ağaçlandırma, 30 000 hektar erozyon kontrolü çalışması yaparak ulaşabiliriz. Böylece, sürdürülebilinir ormancılık yapılır ve 2030 yılı sonrası emniyete alınır.

Ayrıca, bir diğer husus daha var. İki nüfus sayımı arasında, yaklaşık yüzde 20’si şehirlere göç etmek durumunda kalan orman içi ve kenarı köylümüzü de yerinde kalkındırmış oluruz. Halbuki, bugün, Orman Bakanlığı, döner sermaye kaynaklarının yüzde 30’unu orman yangınlarıyla mücadeleye ayırmaktadır. Döner sermaye kaynakları kendine yetemez hale gelmiştir. Ayrıca, döner sermaye üzerinde birçok ilave yükler bulunmaktadır. Bunları sıralamak, uzun uzun anlatmak istemiyorum; ama, indirimli ve tahsisli satışlardan doğan zararları, döner sermaye kaynakları karşılamaktadır. Orman ürünleri satışından birtakım fonlara paralar ayrılmaktadır. Hazineye gayri safî gelirler üzerinden yüzde 10’luk bir pay ayrılmaktadır. Gayri safî gelirler üzerinden!.. Katma bütçeye, tarife bedeller üzerinden kesintiler yapılmaktadır. Siyasetin zorlamasıyla açılan birtakım verimsiz orman işletmelerinin zararları da döner sermayeye k olarak binmektedir. Ayrıca, özellikle, Rusya ve Ukrayna’dan düşük fiyatlarla, dampingli fiyatlarla gelen orman emvalleri de döner sermaye gelirlerini çok aşağılara çekmiştir. Temel ormancılık yatırımları için döner sermaye bütçesinde kaynak kalmamaktadır. Daha acısı, orman içinde yaşayan insanlarımız işsiz kalmakta; ormanlar ve şehirler üzerinde baskı artmaktadır.

İşte, görüşeceğimiz bu kanun tasarısı, inşallah, ümit ediyoruz ki, bu konularda temel bir kaynak sağlaması ve temel çözümlere dayanak olmasını sağlayacaktır.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı, millet hayatında çok önemli bir yeri olan ve birçok yönüyle problem içerisinde olan ormancılığımıza bir nefes aldıracaktır.

Ümit ederim ki, bu kanunla temin edilecek yeni kaynaklar ölü yatırımlara harcanmayacaktır; bina yapılmayacak, araba satın alınmayacaktır.

Yine ümit ederim ki, Orman Bakanlığımız daha başka kaynaklar yaratarak, öncelikle ağaçlandırma ve silvi kültür çalışmalarını, olması gereken ölçeğe çekecektir.

Bu ülkede, bir zamanlar, yılda 300 000 hektar ağaçlandırma programları yapılmış ve bunun 120 000 hektarı da gerçekleştirilmiştir. Sevgili ormancı meslektaşlarım, bu rakamları; yani, yapılması gereken neyse, onu yapacak güçtedir. Buna, bütün yüreğimle, bütün kalbimle inanıyorum.

Bu kanunun, ülkemize, meslektaşlarımıza, ormancılığımıza ve hepimize hayırlı olmasını diliyor; Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şandır.

Anavatan Partisi Grubu adına, Kırıkkale Milletvekili Sayın Nihat Gökbulut; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 383 sıra sayılı Orman Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle Yüce Meclisimizi ve aziz milletimi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Bilindiği üzere, Orman Genel Müdürlüğü, katma bütçeli, tüzelkişiliği haiz bir kamu kuruluşudur. Bu kamu görevinin yanında, orman işletmesi sebebiyle, aynı zamanda iktisadî bir kuruluştur. 6831 sayılı Orman Kanunu, 3234 sayılı Orman Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmündeki Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun uyarınca, ormanların korunması, geliştirilmesi, imarı, ıslahı, kadastrosu, yangından korunması, verimliliğinin artırılması görevleri Orman Genel Müdürlüğüne verilmiştir; ancak, bu görevlerin ifasında gerekli finansman, orman işletmelerinin gelirleriyle karşılanmaktadır. Yani, Orman Genel dürlüğü, görevini yaptıkça, Orman Genel Müdürlüğü daha çok çalıştıkça, daha çok ağaç kesilmekte, daha çok orman alanı azalmaktadır. Ormanların geleceğini bindiğimiz dalı keserek köreltmekteyiz.

İşte bu nedenle, Orman Genel Müdürlüğünün içerisinde bulunduğu bu açmaz ve çıkmazdan kurtulması için ve kendinden beklenilen vazgeçilmez hizmetlerin devamını sağlamak amacıyla yangınla mücadele giderlerinin yükünün döner sermayeden alınarak, katma bütçeye aktarılması gerekmektedir.

1999 yılı içerisinde yangınla mücadele için yapılan harcama miktarı 35 trilyon liradır. Bu miktar, toplam döner sermayenin yüzde 23’üdür. Bu kanun çıktığı takdirde, 35 trilyon liralık ormanımızı kesmekten kurtulmuş olacağız.

Ülkemizin ve milletimizin geleceği için vazgeçilmez olan ve kamu hizmeti niteliğindeki bu faaliyetin orman emvali satılarak elde edilen gelirle karşılanması kabulü mümkün değildir, aklî ve vicdanî değildir.

Bu kanun tasarısıyla, yangında yapılacak giderlerin katma bütçe imkânlarıyla karşılanması sağlanmaktadır. Böylece, dünyanın hiçbir ülkesinde olmayan açık bir çelişki ortadan kaldırılmaktadır.

“Yaş kesenin başını keserim” diyen Fatih Sultan Mehmet hayatta olsaydı, herhalde kesecek baş bulamazdı günümüz Türkiyesinde! Keserek, biçerek, tarla açarak, yangınla, gelecek kuşaklara orman bırakamayacağız. Ayrıca, erozyonun önlenmesi de mümkün olamayacağından, Anadolu toprakları üzerinde ekecek toprak da bulamayacağız ve bir çöl Türkiye’yle karşılaşacağız. Oysa, toprak erozyonunu, selleri, taşkınları, çığ felaketlerini önleyen en önemli etken ormanlardır. Bu felaketlerin önlenmesi, üst havzalardaki orman alanları ile eğimin fazla olduğu sahaların ağaçlanması ve erozyonun kontrolüyle mümkün olacaktır.

Ormanlarımızın ıslahı ve verimin yükseltilmesi, yaklaşık 18 000 orman köyünde yaşayan 7 milyon civarındaki orman köylüsünün gelirlerini de yükseltecektir. Yıllık gelirleri maalesef yoksulluk sınırının altında bulunan ve 250 Amerikan Dolarının altında olan orman köylüleri, ürettikleri ve döner sermayeye sattıkları ürünlerin karşılığını da gecikmeli olarak almaktadırlar.

Orman köylülerimizin meselelerini çözmek de bizim acil görevlerimizdendir. Bugün, döner sermayenin ürettiği orman ürünlerinin maliyeti, Hazine tarafından ödenmeyen görev zararları, brüt kazanç üzerinden alınan hazine hissesinin ödenmesi, yerli orman ürünlerine fon ödenmesi, verimsiz işletmelerin faaliyetlerini sürdürmeye devam etmesi gibi nedenlerle, ithal orman ürünlerinin fiyatıyla rekabet edemez durumdadır.

Orman Genel Müdürlüğünün satış giderleri ise, son on yıl içinde ithal orman ürünleriyle rekabet edemediğinden, fiktif olarak yüzde 50 azalmıştır. Bu nedenle, Orman Genel Müdürlüğü, ormancılık faaliyetlerini yerine getirememektedir. Böylece, Orman Genel Müdürlüğünün içinde bulunduğu ekonomik ve finansman sıkıntılarından kurtulması, vazgeçilmez hayatî görev ve hizmetlerinin devamlılığının sağlanması için gerekli düzenlemenin yapılması zarureti hâsıl olmuştur. Bu düzenlemelerle, orman yangınlarını önleme ve orman yangınlarıyla mücadele harcamaları için, Orman Genel Müdürlüğü katma bütçesine yeterli miktarda ödenek konulması sağlanmıştır. Ayrıca, döner sermaye işletmelerinin gayrî safî hâsılatının yüzde 10’u olarak alınan hazine hissesi, kâr edilmesi halinde, Kurumlar Vergisi mahsubundan sonra, kâr üzerinden yüzde 10 hisse, hazine hissesi alınması şekline dönüştürülmüştür.

Değerli milletvekilleri, çevre sorunları en aza inen, çevresi bozulmamış, toprak erozyonuyla toprakları denize akmayan, ormanı bol, yeşil ve temiz bir Türkiye ümidiyle, bu kanun tasarısının, ülkemize ve milletimize hayırlı olması dileğiyle, siz değerli milletvekillerimi ve aziz milletimi saygı ve sevgiyle selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gökbulut.

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) – Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; grupları adına konuşan Sayın Tunay Dikmen’e, önceki ve değerli orman bakanlarından Sayın Nevzat Ercan’a, Sayın Latif Öztek’e, değerli ormancı Sayın Mehmet Şandır’a, Sayın Nihat Gökbulut’a, yapıcı konuşmaları için teşekkür etmeyi borç biliyorum; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, ormanlar, dünya kara yüzeyinin üçte 1’ini kaplamaktadır. Dünyadaki kütlenin dörtte 3’ünden fazlasını yine ormanlar oluşturuyor; dolayısıyla, ormanlar, korunması gereken çevresel değerlerin başında gelmektedir. Belirtilen bu önemine karşın, ormanlar, aşırı kullanım, usulsüz müdahaleler, böcek, mantar zararlıları, çevre kirliliği gibi etkenlerin yanında, yangınlarla da büyük bloklar halinde tahribata uğramaktadır.

Ülkemiz ormanlarının hemen hemen tamamı, devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunmasına karşın, yukarıda belirtilen dünya için geçerli olan tehditler, ülkemiz ormanları için de aynen geçerlidir. Akdeniz coğrafyası ve iklim kuşağında yer alan ormanlarımız, yaz aylarında yoğun bir yangın tehdidi altında bulunmaktadır. Yurdumuzda, 1937-1999 yılları arasında, 65 833 orman yangınında toplam 1 507 246 hektar alan ormanımız yanmıştır.

Son yıllarda Akdeniz ülkeleri arasında orman yangınlarıyla mücadelede -hem Sayın Ercan’ın hem de Sayın Şandır’ın belirttiği gibi- en başarılı sonuç ülkemizde alınmıştır. 1999 yılında, 2 072 adet yangın sonucu 5 806 hektar alan yanmış -birim başına düşen alanda dünya ülkelerinin ulaşmakta büyük güçlük çektiği, gıpta ettiği 2,8 hektar düzeyine gelinmiştir- 5 Nisan 2000 tarihinde olumsuz doğa koşullarının sebep olduğu orman yangınlarındaysa, bir günde, maalesef, 6 800 hektar alan dolayındaki ormanlık alanımızı yitirmiş durumdayız. Bu rakam da, son altmışüç yıl içinde bir gün içinde yitirilen en büyük alandır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; orman yangınlarıyla mücadele görevi Orman Genel Müdürlüğümüze verilmiştir. Yangın mücadelesinde başarının kalıcı olması için alınan önlemlerin sürekliliği büyük önem taşımaktadır. Bugüne kadar yangın mücadelesi amaçlı 132 649 kilometre orman yolu, 2 276 kilometre kule yolu, 17 700 kilometre yangın emniyet yolu, 8 879 kilometre yangın emniyet şeridi yapılmıştır.

Ormanlarımız, halen, 783 adet gözetleme kulesinden yaz döneminde 24 saat gözetim altında tutulmakta; bunlara ek olarak 701 adet haberleşme merkezi oluşturulmaktadır.

Orman yangınlarını önleme ve müdahale işlerinde, her yıl, yangın mevsiminde 13 000 işçi mevsimlik işçi olarak çalıştırılmaktadır.

Yangın ekiplerinin etkinliğini artırmak amacıyla, 414 arozöz, 172 su tankı, 130 dozer, 29 loder, 36 treyler, 91 greyder de hizmet vermektedir. Yangın ekiplerini taşımak üzere, 266 idare aracına ek olarak 419 araç, 44 treyler, 20-25 adet de hava aracı kiralanmaktadır. Büyük harcama gerektiren bu organizasyonun giderleri, bugüne kadar Orman Genel Müdürlüğünün döner sermaye gelirleriyle karşılanmaya çalışılmıştır. 1986 yılından bu yana bu düzen sürüyor. Daha önce, yine, bu giderler, kamu hizmeti olduğu gerekçesiyle, bütçe içinden karşılanıyordu.

Son yıllarda eski demirperde ülkelerinin içinde bulundukları ekonomik durum sonucu, bölgemiz piyasasına bol miktarda orman ürünü arz etmişler. Küreselleşme, aşırı liberalleşme, kaldırılan fonlar sonucu ithalatın artması, çeşitli ikame maddelerinin devreye girmesi sonucu Genel Müdürlüğümüzün gelirleri azalmış ve yukarıda belirtilen hizmetler yürütülemeyecek bir duruma gelmiştir.

Ormanlara yapılan teknik müdahalelerle elde edilen gelirlerin, ormanların sürekliliğini sağlayan teknik çalışmalara harcanması gerekirken, önceliği olan yangın harcamaları nedeniyle bu gereklilik yerine getirilememekte ve ormanlarımızın sürdürülebilir kullanımı tehlikeye girmektedir.

Yangınla mücadele harcamalarının yüksekliği rekabet gücünü zayıflattığı gibi, kooperatiflere ve köylülere tanınan yasal hakların uygulanması da son derece sınırlı kalmaktadır. Yangın harcamalarının genel giderler içindeki payı, 1994’te yüzde 8 iken, gittikçe yükselerek, 1999 yılında yüzde 21 düzeyine çıkmıştır; fakat, aynı yıllar içinde yanan alanlarda da bir azalma gözleniyor.

Yangın giderlerinin döner sermayeden karşılanması, zarar edilmesine karşın gayri safî hâsılat üzerinden hazine hissesi alınması, katma bütçeye tarife bedeli ödenmesi, yerli ürünlere fon uygulanması, orman köylülerine ve kooperatiflere yapılan satışlarda verilen sübvansiyonlar ve verimli ormanı bulunmayan yerlerde çeşitli etkilerle orman işletmeleri açılmış olması gibi nedenlerden ötürü Orman Genel Müdürlüğü döner sermayesi, 5.5.2000 tarih itibariyle, toplam 83,6 trilyon lira borçlu durumda bulunmaktadır. Bu tablonun sürmesi halinde, bu yıldan itibaren yangın işçisi çalıştırmak mümkün olamayacak, çıkabilecek yangınlara gerekli müdahalenin yapılamaması devletimize duyulan güveni sarsabilecek boyuta ulaşabilecektir.

Orman yangınlarıyla mücadele tamamen kamu hizmeti niteliğinde olup, bu faaliyetlerin sürekliliği Orman Genel Müdürlüğünün ticarî başarımına bırakılmamalıdır. Bu kamu hizmeti 1986 yılına kadar zaten -biraz önce de belirttiğim gibi- katma bütçe içinden karşılanıyordu. Yangınla mücadele harcamalarının döner sermayeden karşılanmaya başlamasıyla Orman Genel Müdürlüğünün malî yapısı ciddî biçimde bozulmuş, sonunda, Orman Genel Müdürlüğümüz temel görevlerini yapamayacak duruma gelmiştir.

Öte yandan, Orman Genel Müdürlüğü döner sermaye işletmelerinin elde ettiği gayri safî gelirlerin yüzde 10’u, 4160 sayılı Kanunla 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa eklenen ek 9 uncu madde gereği hazine hissesi olarak tahakkuk etmektedir. Bu durum, esasen gelirleri giderlerini karşılayamayan Orman Genel Müdürlüğü döner sermayesi üzerine yaklaşık olarak 20 trilyon lira ek yük getirmektedir. Orman Genel Müdürlüğünün konsolide bilanço sonuçlarına göre 1997 yılından bu yana zararda olduğu, gelirleriyle giderlerini karşılayamadığı, yıllar itibariyle de zararının arttığı saptanmıştır.

Sayın Başkan, sayın üyeler; yukarıda sunmaya çalıştığım konular çerçevesinde huzurlarınıza getirilmiş bulunan yasa tasarısının yasalaşması durumunda, ormanlarımıza daha yeterli oranda teknik müdahele yapabilme olanağı ortaya çıkacaktır; gelecek nesillerimizin ormansız kalması önlenecektir; orman köylülerimize ve kooperatiflere sağlanan olanaklar artırılarak, bozulan ilişkiler iyileştirilecektir; orman ürünü işleyen kuruluşlarımıza daha uygun koşullarla hammadde sağlanacak; böylece, istihdama da olumlu bir etki söz konusu olacaktır.

Şimdiden teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Tasarının tümü üzerinde, şahsı adına, Adana Milletvekili Sayın İsmet Vursavuş; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

İSMET VURSAVUŞ (Adana) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte 6831 Sayılı Orman Kanununun 75 inci Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının geneli üzerinde görüşlerimi sizlere sunmak üzere söz almış bulunuyorum; hepinize saygılar sunarım.

Sözlerime başlamadan önce, Sayın Bakanım ve değerli konuşmacılar işin ciddiyetini gündeme getirmiş ve çok güzel yaklaşımlarda bulunmuşlardır; onların, bu değerli varlığımızın korunmasının ve artmasının sağlanması yönündeki dileklerine katıldığımı ifade ediyor, kendilerine teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, toprak erozyonunu, selleri, taşkınları ve çığ felaketini önleyen ormanlarımız, yurdumuz topraklarının kurak ve yarı kurak coğrafî bölgede olması nedeniyle, mayıs ayından ekim ayı sonlarına kadar yoğun yangın tehlikesiyle karşı karşıya kalmakta, önlemler alınmasına rağmen, maalesef, her yıl binlerce hektar ormanımız, orman yangınlarıyla bir anda yok olup gitmektedir.

Yanan ormanlarımızla, sadece orman varlığımızı yitirmiyoruz. Değerli milletvekillerim, yanan ormanlarımız en az kırk elli yılda oluşabilmekte; uzun zaman, asla doğal yapısı tekrar oluşturulamamakta; ekolojik yapı yenilenememekte; yüzlerce yılda oluşan, bozulan ekosistem yerini tekrar dolduramaz duruma gelmektedir.

Değerli milletvekilleri, bazı önemli bilgilerimizi ve gerçekleri tekrarlamak istiyorum.

Ülkemiz, flora ve fauna bakımından, bulunduğu coğrafî konum nedeniyle zengin biyolojik yapıya sahip olup, 10 000’in üzerinde değişik türe sahiptir. Bunun 3 500’ü, ülkemiz topraklarında bulunmaktadır. Bir orman yangını anında, mevcut ekosistem bozulmakta ve yurdumuzda bulunan endemik türleri ile biyolojik çeşitlilik yok olup gitmektedir.

Son yıllara kadar döner sermayeyle işletilen ve sonuçta, elde edilen kârı Hazineye aktarılan Orman Genel Müdürlüğü harcamalarından, büyük yekûn tutan orman yangınlarıyla mücadele harcamaları, daha önce katma bütçeden karşılanırken, döner sermayeye aktarılmış ve bu harcamalar, üretimden elde edilen gelirden karşılanmaya başlanmıştır. Hiçbir ülkede uygulama bu şekilde olmaz.

Burada, şunu önemle ifade etmekte yarar var: Orman Genel Müdürlüğünün son yıllarda içine düştüğü darboğaz ile -bunlar, ekonomik nedenlerdir- dünyadaki gelişmeler, orman ürünleri ithalatının serbest bırakılıp, kendi ürünlerimize, maalesef, yüzde 30’lara varan fon, hazine hissesi gibi işçiliği artırıcı, fiyatı artırıcı ilavelerin konulmasıyla, vahidi fiyat ücretinin düşük tutulmasına neden olmaktadır. Yani, burada, bilfiil emeğiyle üretime giren, kazanç sahibi olmaya çalışan, hayatını idame ettirmeye çalışan orman köylümüz, en gerilerde düşük fiyatını alabilmekte, başkaları bu parayı götürmektedir.

Sayın milletvekilleri, yurdumuz, coğrafî konumu nedeniyle kurak ve yarı kurak bölgede bulunmaktadır diye ifade ettim. Uzun yıllar yapılan gözlemler, tespitler ve meydana gelen orman yangınları göstermiştir ki, nispî rutubetin en aza indiği ve kurak geçtiği mayıs-ekim arası mevsim, orman yangınlarının en hassas dönemi olarak bilinir. Bu mevsimlerin dışında orman yangını olmaz diye bir şey yok; ancak, ekstrem geçen bazı yıllarda, maalesef, bu sene 5 Nisanda 84 ayrı yerde meydana gelen orman yangınında 7 000 hektar civarında ormanımız yanıp yok olmuştur. Bu miktar, 1999 yılının toplam yanan alanının iki katına eşittir. Bu yangında, o günlerde nispî rutubetin, batı bölgelerimizde özellikle çok düşük oluşu ve lodosun şiddetle esmesi, en ufak bir kıvılcımın süratle genişleyip yayılmasına neden olmuştur. Yine, son günlerde, Amerika Birleşik Devletlerinde önlenemeyecek kadar büyük yangınlar görmekteyiz.

Sayın milletvekilleri, Sayın Bakan, son beş ayda orman yangınlarıyla mücadelede, Bakanlığımızın harcamalarını belirttiler. Bu, yıl sonuna kadar 85-90 trilyon lirayı bulacaktır. İşte bu nedenlerle, döner sermaye bütçesinden karşılanamayan, orman yangınlarıyla mücadelede yapılacak harcamaların, millî eğitim, millî savunmada olduğu gibi, katma bütçeden karşılanması zorunludur ve geciktirilmemelidir.

Değerli milletvekilleri, bugüne kadar yurdumuzda meydana gelen orman yangınlarında hayatlarını kaybeden -mühendis, işçi, asker- 40 kardeşimizin geride bıraktıkları eş ve çocuklarına, ilgili yasa kapsamında olmadığı için şehitlik tazminatı dahi ödenememiştir. Yine, yangında hayatları pahasına hizmet veren orman mühendisi ve elemanlarına yangın tazminatı dahi ödenmemektedir. Bu insanlar, görev aşkı, orman ve doğa sevgisiyle, 250-300 milyon lira maaşla, hayatları boyunca koşturmaktadırlar. Bakanlığımızın ve hükümetimizin bu konuya eğilmesini diliyorum.

Sözlerimi bitirirken, tasarının, yurdumuz ormanları için hayırlı sonuçlanıp kabul edilmesini diliyor, vereceğiniz kıymetli oylara teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Vursavuş.

Tasarının tümü üzerinde şahsı adına ikinci söz, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat’a aittir.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, burada görüştüğümüz Orman Kanunu Tasarısı gerçekten önemli bir tasarı. Neden önemli bir tasarı; çünkü, en azından, 18 000 köyde yaşayan 7 milyon köylümüzü direkt olarak ilgilendiriyor.

Burada, bir konu üzerinde durmak istiyorum. Bu tasarının gerekçesinde bir rakam var; hakikaten, beni en çok bu üzdü ve bunun için buraya gelmek istedim. Hükümet gerekçesinde “orman köylülerinin yıllık geliri ortalama 250 dolar civarında” deniliyor. Bu gelir, bugün, Türkiye’nin ortalaması olarak kabul edilen -bir ara 3 200 dolardı, sonradan, bu hükümet, büyük bir gayretle onu 2 800 dolara düşürdü- rakamın bile onikide, onüçte 1’i. Şimdi, bu kadar büyük dengesizlik olduğunu gelip de bu gerekçeye yazan hükümet, çok merak ediyorum, acaba bu haksızlığı gidermek için neler yapıyor?..

Bir UNICEF raporu var; aylık 27,5 dolardan, yıllık 330 dolardan daha az gelir alan dünya insanları fakir, yoksul kabul edilir diyor. 330 doları onlar kabul ediyor, burada 250 dolara düştüğünü biz kabul ediyoruz. Artık, öyle korkuyorum ki, yakında, dünya televizyonları, Habeşistan’ı değil, gelip bizim orman köylülerinin yoksulluklarını kameraya alacaklar...

Onun için, Sayın Bakanıma söylemek istediğim konu şudur: Evet, getirdiğiniz bu kanun tasarısına genel olarak itiraz etmediğimiz, zaten komisyonlarda da belliydi, burada da belli. Yalnız, bu orman köylülerinin gelirleri hakkında ne yapacağız, bunu düşünmek zorundayız. Bir yerde, bu adamlar, eğer, gayri safî yurtiçi hâsılaya göre fert başına 250 dolarla hayatlarını idame ettiriyorlarsa ve siz de bunu kabul edip, kendiniz, hükümet gerekçesine yazıyorsanız, buna bir tedbir almak zorundayız. Yoksa, dünyanın kabul ettiği 330 dolarlık standardın dahi altına düşen bu insanlardan ülkemizde 7 milyona yakın insanın olduğunu kabul ediyorsak -orman köylüleri olarak söylüyorum- buna bir tedbir almamız lazım; şart bir.

İkincisi, Sayın Bakanım, çok önemsediğim için söylüyorum; orman yangınlarının veya mevcut arazilerin ormanlaştırılmasının en büyük örneklerden biri de, bilhassa, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki baraj havzalarının ağaçlandırılmasıdır. Şimdi, Doğu Anadolu’da, mesela, Çoruh Vadisinde, ne zaman olur, bilemem; ama, 14 tane barajın yapılacağına dair bir çalışma var. Şimdi, bu arada, korkunç şekilde, ormansızlıktan ve ağaçsızlıktan dolayı bir erozyon var burada. Şimdi, 14 tane barajı yapacaksınız, dünyanın kredisini alacaksınız, dünyanın faizini ödeyeceksiniz, enerji açığımız var diyeceksiniz; ama, erozyondan dolayı, ağaçlandırılamadığından dolayı -bilhassa oralar çok dağlık olduğu için, Doğu Anadolu’da çok büyük bir erozyon da vardır- senin dünya kadar toprağın, Kıbrıs kadar toprağın her yıl denizlere gidecek, akacak ve ikincisi de, barajları dolduracaksın -bu, çok önemlidir- yani, yapmış olduğun yatırımların ömrü elli yıldan otuz yıla, kırk yıla düşecektir ve bunların bu ömürlerinin düşmesinden dolayı da enerji açığımız artacaktır ve burada ikinci bir masraf meydana gelecektir. Onun için, gerçekten, bu ağaçlandırma işine, Türkiyemizde büyük önem vermemiz gerekir. Hatta, ben diyorum ki, siz, bu brüt geliri bırakın, kâr dahi etse bu döner sermayeler, bunlardan gelen paraları Hazineye aktaracağınıza, tekrar, yeniden ağaçlandırmaya aktarsanız... Çünkü, bu konuda gelecek yardım, bunun çok üzerindedir.

Sayın Başkanım, bir konu daha var; tabiî, bunları da hatırlatmadan geçemiyoruz. Şimdi, sizin bu getirdiğiniz kanun tasarısına, biz, doğru, yapın diyoruz; ama, bunun bir de malî gerekçesi var. Malî gerekçesinde -bu, Plan ve Bütçe Komisyonunda da görüşüldü- bütçede 21 trilyon lira civarında kaynak vardı, o kaynaktan vazgeçilecek, 37 trilyon lira da işçilerin paraları bütçeye konulacak, döner sermayeden alınacak, 57-58 trilyon lira deniliyor. Esasından, bu, 58 trilyon lirayla da karşılanmaz, daha fazla olur; çünkü, sadece 1999 yılında yangınlara, şurada sizin belirttiğiniz 30 küsur trilyon lira verilmişse, yüzde 60 bunun artışı olacağını kabul edip geriye dönerek bakarsak, sadece 50 trilyon lira civarında, zaten, hükümet bir kaynaktan vazgeçiyor, 38 trilyon lira kadar da işçi masrafı ödeyecek; sadece, sizin dediğiniz bu kanundan, bu bütçeye gelecek para 58 değil, benim hesabıma göre 70 trilyonun üzerinde bir meblağı da buradan Hazineye aktaracağız.

Şimdi, size bir şey sormak istiyorum, o da şu: Şimdi, hükümet, bir hayalî enflasyon rakamı almış -bunu sene sonunda da görüşeceğiz- yüzde 25 enflasyon oranı, buna göre memuruna, işçisine maaş veriyor; ama, bugünlerde, kendisinin bile mecbur olarak getirdiği şu iki üç günlük tasarılardan bahsedeceğim; bugün getirilen bu tasarıyla, sizin hesabınıza göre 60; ama, en iyi ihtimalle, tasarıyla 80 trilyon lira bir yük gelecek. Bugün veya yarın getirilecek SSK kanun tasarısında, prim ödemelerinin yüzde 60’tan yüzde 25’e düşürülmesinden dolayı, Plan ve Bütçe Komisyonunda hükümetin verdiği rakamlara göre, 250 trilyon SSK’dan, 110 trilyon Bağ-Kurdan vazgeçilerek 360 trilyon liralık bir kaynak daha Hazineye gidecektir; böylece, edecek 420-430 trilyon lira...

Bu arada, yine, bugünlerde görüşülecek olan, Sanayi Bakanlığı Teşkilat Kanunuyla ilgili tasarıyla getireceğiniz elemanlardan dolayı israfı hesaplarsanız; sadece, bu üç günde Meclise getireceğiniz kanun tasarılarından dolayı bütçeye 500 trilyon liraya yakın bir gider gelecek; bunun geliri belli değil. Dolayısıyla, sizin, bu enflasyon oranını tutturamayacağınız, buradan da, bu rakamlardan da belli olacak. Her ne kadar, Ağrılı hemşerim bunu tutturacağız diye gülüyorsa da, tutmayacağını, o da benim kadar biliyor herhalde.

Peki, ben, bu arada şunu söylemek istiyorum: Bu tutmayacak enflasyon oranına göre, sizin “memurlara yüzde 15 civarında zam vereceğim” deyip de onları ezmenizin manası ne?!

Peki, bir şey daha söyleyeyim: Bugünkü gazetelerde bir rakam var. Bugünkü gazetelerde deniliyor ki:”Karayollarında çalışan müteahhitlerin birim fiyatlarında yüzde 100 artış yapıldı. “Karayollarında çalışan müteahhitlerin -bugünkü gazetelerde var- bir yıl içerisindeki alacaklarına, birim fiyatlarına yüzde 100 zam yapacaksınız; diğer taraftan da, bu ormanlarda 250 dolar aylıkla geçinen insanlardan bahsedeceksiniz... İşte, bunu Allah kabul etmez!

Bir konu da şudur Sayın Bakanım; bu, çok önemli olduğu için söylüyorum; yine, bugünlerde gazetelerde de çok var; sizin Orman Bakanlığı, ormanla ilgili, ağaç geliri elde edeceğim diye, kesilmemesi gereken ağaçları kesiyor. Mesela, benim memleketim Erzurum’da da bu çok var, İspir’de de var; hatta, İspir’deki köyüm Devedağı’nda da var. Tamamen, sel gelen yerlerdeki, dağın yamaçlarındaki orman ağaçlarını kesmekten bahsediyorlar. O ağaçların kesilmesi halinde, o yörelerin sel felaketine açık olacağı çok net olarak bellidir. Onun için, bilhassa, ağaç kesme konusunda, sel gelecek yerlerdeki ağaçları kesme konusunda, meyilli yerlerdeki ağaçları kesme konusunda, sizin Orman Bakanlığı biraz daha dikkatli davransın; yoksa, bunun getireceği zarar, kârların çok üzerinde olacaktır.

Sayın Bakanım, bir de şu var: Sizin burada söylediğiniz bir rakamı duymak bile istemiyor insan. Orman köylüsü, çalıştığımız şahıslar, sigorta primlerini ödeyemediğimizden dolayı, işsizlik sigortasını alamama durumuyla karşı karşıya kalıyorlar diyor. Lütfen, artık, Allah için, yıllık 250 dolar geliri olan insanları çalıştırdığımız zaman, her türlü parasını günü gününe ödeyelim, bunların vebalinden kimse kurtulamaz.

Sayın Bakanımızdan bir ricamız da şudur: Bilhassa bu millî parklar konusu çok önemlidir, Doğu Anadolu da buna çok müsaittir. Buralarda, hiç olmazsa millî parkları geliştirirsek, hem yurdumuza gelecek olan turist sayısında önemli bir artış olabilir hem de göç etmek zorunda kalan insanlara bir ekkaynak meydana gelebilir. Bu nedenle, millî parklara gerekli önemi vermenizi arz ediyorum.

Sayın Bakanım, orman yangınlarından bahsedilirken, son günlere kadar alışılan bir âdet vardı; orman köylüleri, tarım arazisi elde edelim diye ormanları yakıyorlar. Şimdi, bu hükümetin tarımla ilgili olarak IMF’e verdiği raporlardan sonra, buğdaya bile yüzde 8,5’tan fazla artış sağlayamayacağınız için, bu dünyada kimse, arazi açmak için orman yakmıyor. Orman yangınlarının büyük çoğunluğu, daha ziyade villa yapmak için, lüks konut yapmak için metropol şehirlerin kenarlarında yakılıyor veya yine bu hükümetin, gece saat 03.30’da çıkardığı özel kanunla, ormanlarda kurulan birtakım üniversitelerin, birtakım özel vakıf üniversitelerinin arazilerini açmak için bu orman arazileri daha çok tahrip ediliyor. Bunları da burada belirtmekte fayda görüyorum; çünkü, bunlara baktığınız zaman, hepiniz göreceksiniz.

Netice olarak şunu söylemek istiyorum: Gerçekten, orman yangınlarıyla mücadele için, genel bütçeye bu parayı koymanızı doğru buluyorum; fakat, eğer, bu orman köylülerinin gelirini artıracak tedbirleri almazsanız, bu yapacağınız faaliyetlerin önemli bir manası olamayacağını düşünüyorum. Çünkü, ilk sorun, orada yaşayan bu insanların gelirini artırmaktır.

Bir de şu konu çok önemli: 5 Nisanda bir yangınlar silsilesi oldu Türkiye’de ve gazetelere göre, 48 trilyon liraya yakın bir zarardan bahsediliyor. Yine aynı gazeteler, 48 trilyona 16 helikopter alınacağından bahsettiler ve yine gazetelerin ifadesine göre, helikopterler,1 hazirandan önce devreye sokulmadığından dolayı da bu yangınların geliştiğinden bahsediliyor. Bu konularda da bize açıklık getirirseniz, bunlara yönelik tedbirleri alırsanız memnun olacağız.

Kanun tasarısına genel olarak karşı çıkmıyoruz; ama, bu dediklerimizi de göz önüne alırsanız memnun olacağımızı, halk adına, söylüyor; hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Polat.

Değerli milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

ORMAN KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA

KANUN TASARISI

MADDE 1. — 31.8.1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununun 75 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

“Orman yangınlarını önleme ve orman yangınlarıyla mücadele harcamaları için Orman Genel Müdürlüğü katma bütçesine yeterli miktarda ödenek konulur.”

BAŞKAN – 1 inci madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Eskişehir Milletvekili Mehmet Sadri Yıldırım; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orman Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinize ve bizi izleyen aziz milletimize Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına saygılar sunuyorum.

Görüştüğümüz tasarı çok önemli bir tasarıdır, hem ülkemiz hem milletimiz ve hem de orman köylümüz için önemlidir.

Ormanlar, bir ülkenin ve toplumun geleceğini doğrudan etkilediği gibi, hatta dünyanın ve insanlığın geleceğini de etkilemektedir. Bu nedenle, ormanların, hava gibi, su gibi değer verilmesi gereken bir öneme sahip olduğu, herkesçe ve bütün canlı varlıklarca bilinmesi gerekir. Kısacası, ormanlar, dünyamızı tüm canlılar için yaşanabilir kılan en önemli doğal varlıklarımızdır.

Ülkemiz yüzölçümünün yüzde 26’sı orman alanıdır. Ormanlık alan toplam 20,7 milyon hektardır. Bu alanın yüzde 51’i verimli, yüzde 49’u bozuk ormandır.

Ormanlarımızın yüzde 98’ini devlet işletmektedir.

Topraklarımızın yüzde 86’sı ise erozyon tehdidi altındadır. Ülkemiz ve insanlarımız için ormanların faydaları saymakla bitmez.

Değerli milletvekilleri, bugün, ülkemizde, halen nüfusumuzun önemli bir bölümünü kırsal kesimde yaşayanlar oluşturmaktadır. Kırsal kesimde yaşayan vatandaşlarımızın genel olarak yoksul insanlar olduğunu hepimiz biliriz. Ancak, kırsal alan sorunları, orman köylerinde daha da çok ağırlık taşımaktadır.

Ülkemizde, 18 732 orman köyünde, 8 534 093 insan yaşamaktadır. Bu insanların 3 238 192’si ormaniçi köylerimizde yaşamakta ve bu insanlar, toplumumuzun en yoksul kesimini oluşturmaktadırlar. Kamuoyumuzun büyük bir bölümü, yoksulluk sınırının altında yaşam mücadelesi veren bu orman köylülerimizden habersizdir. Yoksulluk içerisinde yaşam mücadelesi veren orman köylülerimiz, ormanların korunmasında, canları pahasına da olsa yangınların önlenmesinde, yine en önemli katkıyı yapmaktadır.

Bilindiği gibi, ormanlarda meydana gelecek tahribatın bedeli çok ağır olmakta ve telafisi çok zorlaşmaktadır. Orman yangınları ve ormanların korunması konusunda, toplumumuzun hemen hemen her kesiminde büyük bir duyarlılık vardır. Başta yangın olmak üzere, ormanlarımızın tüm tehlikelerden korunması, bakımı, ihyası, imarı ve tabiî ki, orman alanlarının genişletilmesi ve geliştirilmesi gibi son derece önemli işler, bir ulusal bilinçlenmeyi gerektirmektedir. Devlet bütçesinden önemli bir payın ayrılması gerektiği, artık bir gerçektir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde ormanlık alanlar, tarımsal ve sınaî yayılımın baskısıyla karşı karşıyadır.

Günümüzde hızla artan nüfusa ve sanayiin gelişmesine paralel olarak ortaya çıkan çevre sorunları, uluslararası boyut kazanmış bulunmaktadır.

Toprak erozyonunu, selleri, taşkınları ve çığ felaketini önleyen en önemli etkenler ormanlardır. Bu felaketlerin önlenmesi, öncelikle üst havzalardaki orman alanlarında yapılacak ağaçlandırma ve erozyon kontrolü çalışmalarına bağlıdır. Orman ürünlerine olan talebin karşılanabilmesi ve ülkemiz topraklarının erozyonla yok olmasının önlenebilmesi için, yüzde 49 oranındaki bozuk orman alanlarımızın ağaçlandırılması, verimli orman miktarının artırılması, buna ek olarak da, orman alanlarımızın ülke yüzölçümüne oranının yüzde 30’un üzerine çıkarılması zorunluluğu vardır.

Değerli milletvekilleri, geçimlerini, büyük ölçüde ormanlardan yaptıkları işçilikle karşılayan orman köylülerimiz, özellikle ormanların yoğun olduğu bölgelerimizde, 1970’li yıllarda, devletimizin teşvikiyle kooperatifleşmişlerdir. Halen, orman köylerimizde kurulmuş ve faaliyette olan 2 500 civarında orman köy kooperatifi bulunmaktadır. Bu kooperatiflerimiz, orman istihsal işlerinin yüzde 70’ini yapmaktadırlar.

Anayasamızın 169 uncu maddesine göre ormanların korunması ve geliştirilmesi öngörülmüş, “devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz” ve “zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz” denilmiştir.

Yine, Anayasamızın 170 inci maddesinde ise, devletimiz, orman köylüsünü korumuştur. Tabiî ki, halkımız ve orman köylümüz de ormanlarımızı korumaktadır; ancak, hükümetimiz, ormanlarımızı korumadığı gibi, orman köylüsünü de hiç korumamıştır. Bu vesileyle, orman köylüsü, toplumun en yoksul insanı haline gelmiştir.

Canı, kanı ve ekmeği pahasına devletine sahip, kanunlara saygılı, ormanını koruyan yoksul orman köylüsüne devlet ve hükümet elini uzatmalı ve bu insanlara, Anayasamızın öngördüğü şekilde, geçimlerini temin edecek insanca yaşama hakkı tanınmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine, hepimizin de bildiği gibi, millî gelirden en az pay alan orman köylümüzdür. Onları ormana mahkûm ettiğimiz gibi, ekonomiden de mahrum etmişiz. Öyleyse, bu insanlara, geçimlerini sağlayacak imkânlar sağlamalıyız. Bunlar nedir diyecek olursanız; bunlara, halıcılık, arıcılık, besicilik ve bunun gibi, iş bulmada öncülük ve bankalardan ucuz kredi imkânı gibi diğer imkânlar sağlanmalıdır.

Orman köylümüzün en önemli isteklerinden biri de, yine, orman vasfını kaybetmiş tahrirî arazilerden vergiye kayıtlı olan arazileri kullanan ve işleyen şahıslara verilmesinin nazara alınması gerekir.

Ormanla mahkemelik olan orman köylümüzü de, ormanla, devletle barıştırmak gerekir; çünkü, ormanı en iyi koruyan ve koruyacak olan orman köylümüze de yeterli imkânlar tanınmalıdır.

Değerli milletvekilleri, orman köylülerimizin dert ve sıkıntılarını Yüce Meclisimiz ve hükümetimiz bilmektedir. Ben, sayın hükümetimizden, orman köylülerimizin, borçlarının ve vergilerinin affedilmesini, yoksulluktan kurtarılması için gereken tedbirlerin alınmasını, devletimizin bütçesinden ormanlarımız ve orman köylülerimiz için yeterli bir payın ayrılmasını ve de orman yangınlarının önlenmesi ve en kısa zamanda söndürülebilmesi için her imkânın sağlanmasını diliyor, Yüce Heyetinize, Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

Fazilet Partisi Grubu adına, Sıvas Milletvekili Sayın Musa Demirci; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MUSA DEMİRCİ (Sıvas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 383 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek istiyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tasarının 1 inci maddesi, 6831 sayılı Orman Kanununun 75 inci maddesini değiştiriyor. 75 inci madde, daha çok, orman idaresinin, yangınla mücadele yaparken, orman yollarının açılması, yangın kulelerinin dikilmesi, alet, edevat veya buna benzer neye ihtiyacı varsa, onların alınmasını amir, onların tedarikini amir bir madde. Ancak, buraya, bu maddeye bir fıkra ekleniyor. O eklenen fıkrayla da, orman yangınlarını önleme ve orman yangınlarıyla mücadele harcamaları için, katma bütçeli olan Genel dürlüğün bütçesine ödenek teklif ediliyor, ödenek konuluyor.

Şimdi, değerli milletvekilleri, aklımıza geliyor ki, yani, bugüne kadar katma bütçeden idare edilen bir Genel Müdürlük, bugün, niye idare edilemiyor, neden bu duruma düştü? Tabiî, burada, Orman Genel Müdürlüğünün yapısı hakkında ve bu kanun tasarısının geneli hakkında görüşlerini arz eden arkadaşlarımız bunun sebeplerini ortaya koydular. Ancak, tabiî, şunu bir defa kabul etmemiz lazım: Orman Genel Müdürlüğünün bünyesindeki döner sermaye, bugün, Türkiye’nin en büyük döner sermayesidir.

Şimdi, bu kanun tasarısıyla yapılmak istenen şey: Gayri safî millî hâsılasının, yani, bu döner sermayenin yüzde 10’u, bütün döner sermayelerde olduğu gibi, Hazineye gidecekti, şimdi, bu gitmiyor. Ne kadar; aşağı yukarı 21 trilyon lira. Yine, kendilerinin ifadesine göre, 1999 yılında 35 trilyon lira da yangınla mücadeleye harcamışlar. Böylece, 50 trilyon liraya yakın bir para; bu döner sermayenin bünyesinde kalacak.

Şimdi, burada şunu sormak gerekiyor: Acaba, bugüne kadar, yakın senelere kadar bu döner sermaye neden zarar etmiyordu, şimdi zarar etmeye başladı? Acaba bir kötü idareden mi; yoksa, bilmediğimiz başka sebepleri var mıdır?

Şimdi, Sayın Bakandan öğrenmek istiyoruz, diyoruz ki: Aşağı yukarı, 50 trilyon liralık bir geliriniz olacak; yani, döner sermayenin hem yüzde 10’u Hazineye yatırılmaması kaydıyla hem de mücadelede kullanılan geçici ücretlerin getirdiği yük de döner sermayeden kaldırılmak suretiyle bu yükü kaldırmış oluyorsunuz döner sermayenin üzerinden. Şimdi, bu elde edilecek para, orman tahsislerinde, yeni orman tesislerinde mi kullanılacak, yoksa, bugüne kadar olduğu gibi, yani, başlangıçta olduğu gibi, bina yapımında, tesis yapımında, buna benzer, araç gereç alımında mı kullanılacak? Bakın, bidayetinde Orman Genel Müdürlüğü hakikaten fevkalade gelire sahip olduğu için ya deniz kenarına kaymıştır ya lojmana kaymıştır veya lükse gitmiştir. O bakımdan da, o günün şartlarında doğru bir karar verilmiş ve dolayısıyla hem geçici işçi çalıştırılması hem de, buna benzer, yangınla mücadelenin bu döner sermaye tarafından yapılması öngörülmüştü. Şimdi, biz bunları kaldırıyoruz. Kaldırıyoruz da, inşallah, bunlar, şimdi, orman köylüsüne gider ve biraz önce söylediğimiz yeni tesislere ve orman yangınıyla mücadelede kullanılacak yeni alet ve edevata gider.

Şimdi, gazetelerden -doğru veya yanlış- öğreniyoruz; nedir o: Milyon dolarlarla alınan uçaklar, maalesef, kalkamıyorlar, maalesef, gece hizmet göremiyorlar. Öyleyse, yine bu tip yatırımlara gidilecekse, demek ki, yine, ülkemiz zarar edecektir. Bu konuların titizlikle ele alınması gerekir diyorum.

Şimdi, değerli milletvekilleri, üzülerek belirtelim ki, Türkiye ormanları çok hızlı şekilde yok oluyor. Hepimizin odalarına gelmiştir, Orman Mühendisleri Odası diyor ki: Ne zaman ki, Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir kanun çıktı, o kanunla, bakıyoruz ki ormanlar daha çok tahrip edilmeye başlanıldı. O bakımdan, hakikaten, fevkalade düşünmek, üzerinde yorum yapmak mecburiyetindeyiz.

Bakın, ormanlar süratle tahrip ediliyor. Yangınlar, hakikaten, tahribin birinci amilidir, birinci sebebidir tamam da, şimdi, izinsiz kesmeler var, bir de orman açmaları var, işgaller var; yani, diğer bir adıyla, orman işgalleri var. Yılda 30 000 dekar orman bu işgallerle yok oluyor ve 75 000 metreküp ağaç da telef oluyor. Bu fevkalade önemli bir rakamdır ve fevkalade önemli bir miktardır. O bakımdan, şimdi, demek ki, bizim üzerinde duracağımız şey, bir defa, bu ormanların işgallerini önlemektir; çünkü, rakam hakikaten korkunç ve hakikaten ürkütücüdür.

Şimdi, orman açmalarında, bakıyoruz ki, masum gerekçelerle “efendim, üniversite kuralım...” Tabiî, üniversite kuralım; ama, yani, bu, Sarıyer’in sırtlarına değil, Anadolu’ya kaymak suretiyle, Anadolu’nun çıplak dağlarına, çıplak ovalarına, çıplak arazilerine kurulabilir. Burada Orman Bakanlığının taraf olması lazımdı. Bir bakıyoruz ki, bu tip şeylerde, Mecliste belirli gruplar mücadele ederken, Orman Bakanlığı taraf olmuyor, Orman Bakanlığından maalesef bir ses gelmiyor; o bizi derinden üzmektedir. Elbette, Orman Bakanlığı, orman açmalarına, izinsiz kesmelerine, Anadolu’da çalışan, en ücra noktalarda çalışan mühendisiyle, teknisyeniyle, orman memuruyla, bunun için mücadele ediyorlar; etmeleri de gerekir. Onları takdir ediyoruz; ancak, diyoruz ki, büyük işlerde de, Orman Bakanlığı, onların arkasında dursun, büyük açmaların... Üniversite de yapılabilir, fabrika da yapılabilir; bu memlekette hepsine ihtiyaç vardır. Öyleyse, biraz önce söylediğim gibi, bunlar, Anadolu’nun çıplak yörelerine, Anadolu’nun başka kesimlerine kaydırılmak suretiyle yapılabilir.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz, esas itibariyle, çöl ülkesi değildir; fakat, Orta Anadolu ve çevresi çölleşmeye fevkalade müsaittir. Önemli olan nedir, şart olan nedir; birinci şart, mevcudu korumak ve çıplak arazileri de mutlaka ağaçlandırmaktır. Şimdi, Orman Genel Müdürlüğünün bünyesinde -bu Meclis tarafından çıkarılan- Ağaçlandırma Fonu var. Şimdi, bu fonla da birleştiği takdirde, tahmin ediyorum ki, bizim burada, ağaçlandırmayı daha konuşmamamız lazım; çünkü, hem o fon hem de bu fon, bu döner sermaye, fevkalade kuvvetli bir duruma gelmektedir.

Ülkemizde arazilerin yüzde 20’si orta, yüzde 36’sı şiddetli ve yüzde 22’si de çok şiddetli erozyona tabidir. Bu korkunçtur. Bakınız, yalnızca yüzde 14’ü hafif veya erozyona tabi olmayan arazilerdir. Dolayısıyla, bu tablo -belki gerekçe olarak- şu gün Orman Bakanlığının döner sermayesine -biraz önce söylediğim gibi- 50 trilyonu, 60 trilyonu getirmek suretiyle, inşallah bu hizmetlere vesile olur diyorum.

Sonuç olarak şunu arz etmek istiyorum: Döner sermayeyi kuvvetlendirmek, elbetteki Anadolu’daki çıplak arazilerin ormanlaşması manasına gelmelidir ve o şekilde düşünmek istiyoruz. Yoksa, dinlenme tesislerine gidecekse ve tasarrufa değil de, buna karşılık bazı yerlere harcanacaksa, bu takdirde ülke kazanmaz, ülke kaybeder. Biz, istiyoruz ki, ülkemiz kaybetmesin, kazansın, bu kanunla beraber milletimiz kazansın diyorum ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

1 inci madde üzerinde, şahsı adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat?.. Yok.

Madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. — 6831 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

“EK MADDE 6. — 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununun ek 9 uncu maddesi hükümleri Orman Bakanlığı ve Orman Genel Müdürlüğüne bağlı döner sermaye işletmeleri hakkında uygulanmaz. Şu kadar ki, bu döner sermayelerin konsolide bilançolarının kârla kapanması halinde tahakkuk eden kurumlar vergisinin mahsubundan sonraki kârı üzerinden her yılın Mayıs ayının sonuna kadar % 10 oranında hazine hissesi genel bütçeye irat kaydedilir.”

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Ahmet Sünnetçioğlu; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orman Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi selamlıyorum.

Ülkemiz yüzölçümünün yaklaşık yüzde 27’si hukuken orman sayılmaktadır. 20,7 milyon hektar olan orman varlığımızın yüzde 49’u kendinden beklenilen işlemi tam olarak yerine getiremez niteliktedir. Yüzde 51’i verimli ormandır.

Orman ürünlerine olan talebin karşılanabilmesi, son yıllarda ciddî bir göç veren ve sayıları 15 milyondan 7 milyona inen orman köylülerimizin sorunlarının çözülmesi ve ülkemiz topraklarının erozyonla yok olmaması için yeni ağaçlandırma çalışmalarının yapılması, verimli orman miktarının artırılması, mevcut ormanların yangınlar ve diğer tehditlerden korunması büyük önem taşımaktadır. Bu konuda Orman Genel Müdürlüğü döner sermayesinin önemli bir yeri vardır. Ancak, değişik zamanlarda orman olmayan yerlerde açılmış orman işletme müdürlüklerinin zararları, orman köylülerine yapılan indirimli satışlar sonucu oluşan ve Hazine tarafından ödenmeyen görev zararları, brüt kazanç üzerinden hazine hissesi ödenmesi, katma bütçeye, tarife bedeli adı altında ödeme yapılması, verimsiz işletmelerin faaliyetlerini zararına sürdürmesi, orman yangınlarıyla mücadele ve istihdam edilen işçi ücretleri, orman emvalinin maliyetinin piyasa fiyatlarının çok üstüne çıkmasına ve ithal orman ürünleriyle rekabet şansının yitirilmesine yol açmakta ve orman köylülerinin, işçilerin hakedişlerini alamamalarına, yerli sanayiin ve ihracatın olumsuz etkilenmesine sebep olmaktadır.

Orman Bakanlığınca yürütülen orman yangınlarıyla mücadele faaliyetleri, her yılın ocak ayında, bir önceki yılda yaşananları da dikkate alarak hazırlanan “yangın eylem planları” kapsamında sürdürülmektedir. Halkın bilinçlendirilmesi amacıyla, bir yandan, çeşitli radyo ve televizyon programları, çeşitli yöresel etkinlikler, afiş, broşür, video kaset gibi tanıtım materyali dağıtımı, avcı, çoban, çiftçi eğitim çalışmaları yapılmakta, diğer yandan da, yangın söndürme çalışmalarında görev alacak teknik ve idarî personel ile yangın ekip işçilerinin hizmetiçi eğitimleri sürdürülmektedir.

Bunlara ek olarak, çıkabilecek yangınlara ulaşımı sağlayacak orman yollarının ve yangınları belirli alanda tutmak maksadıyla yapılmış yangın emniyet yollarının, yangın emniyet şeritlerinin bakımı yapılmakta, ihtiyaç duyulan yerlerde yenileri tesis edilmektedir.

Ülkemiz ormanlarında planlanan yol şebeke ağının uzunluğu 201 810 kilometre olup, bunun sadece 133 627 kilometresi yapılmış olup, yaklaşık 70 000 kilometre yol yıllara yayılmıştır.

Ayrıca, 779 yangın gözetleme kulesi, 701 haber merkezi görev yapmaktadır. Bu gözetleme merkezlerine enerji sağlama gayesiyle, 512 adet fotovoltaik sistem alınmış, 82 adedi monte edilmiş, 430 adedi beklemektedir.

Yine, 12 121 adet mevcut telsiz sistemine, 5 440 adet telsiz ilave edilecektir.

714 adet ilk müdahale ekibi oluşturulmuş, bunların 570’inin yangına çok hassas işletmelerde konuşlandırılması planlanmıştır.

Yangın ekiplerinin, uygun makine, araç teçhizatla donatılması gerekmektedir. 273 adet arozöz, 685 adet arazi aracı, 127 adet dozer, 127 adet greyder, 300 adet kros tipi motosiklet ihtiyacı bulunmaktadır.

Bir yandan yol ağının yetersizliği, diğer yandan karadan ulaşımın zaman alması, yangınlara öncelikle müdahale ekiplerinin taşınması, helikopter kullanımını zorunlu kılmaktadır.

1988 yılında 6 adet helikopter satın alınmış olup, olumlu sonuç alınması üzerine, 1995’ten beri helikopter kiralanmaktadır. Yangınlara 10-15 personeli götürüp en yakın yere indiren, sonra, en yakın su kaynağından 3 ton suyu taşıyabilen bu araçlar, 15 Hazirandan başlamak ve eylül ayının sonuna kadar olmak üzere, 92 ve 108 gün müddetle, günde 1 saat uçuş garantisi verilerek, gündeliği 1 899 veya 2 220 dolara kiralanmış 20 helikoptere, toplam 4 378 605 dolar ödenmiştir.

Ayrıca, 1996 yılında 2, 1997 yılında da 2 adet CL-215 tipinde amfibi uçak kiralanmıştır.

1999 yılında yürütülen orman yangınlarıyla mücadele faaliyetlerinde, yangın ekipleri beş aylık dönemle sınırlı çalışmış ve 60 000 adam/ay olarak işçi ücretleri (12 000 kişi) 28,9 trilyon, kiralanan 20 helikoptere 2,2 trilyon, idarî helikopterlere 0,4 trilyon, araç (treyler) kiralamaya 0,5 trilyon, iş makinelerinin bakım ve onarımı için 0,9 trilyon, diğer söndürme giderleri olarak da 0,6 trilyon olmak üzere toplam olarak, 33,5 trilyon harcanmıştır; bu miktar, Orman Genel Müdürlüğü döner sermaye brüt gelirlerinin yüzde 20,4’ünü, üretim masrafları ve fon giderleri düşüldüğünde de, kalan 78,7 trilyonluk gelirin yüzde 42,5’ini oluşturmaktadır. 186 trilyonluk 1999 yılı bütçesinde, 40 trilyonluk zararla karşılaşılmıştır; 2000 yılındaysa, 60 trilyon olması beklenmektedir. Şayet yangınla mücadele organizasyonu beş ay yerine yıl boyunca yapılmış olsaydı, 85,2 trilyonluk bir harcama söz konusu olacaktı; yani, yaklaşık 2,5 ilâ 3 kat fazla bir maliyet gerekmekteydi.

Orman yangınlarıyla mücadele çalışmaları, kamuoyu dikkati ve afet boyutu nedeniyle vazgeçilmez bir harcama faslı olmasından dolayı, Orman Genel Müdürlüğü, bütün imkânlarını bu yöne sarf etmekte, bunun neticesi olarak da, maliyetleri anormal arttığı için, köylüye maliyet bedelinden kâr amacıyla verilen orman emvali kâr getirmediği için, orman köylüsünün reel gelirlerinde azalmaya sebep olmaktadır.

Orman Genel Müdürlüğü, gerek köylere yönelik yol gerekse ormaniçi yol, orman yetiştirme gibi çalışmalara yeteri kadar ödenek ayıramamakta, köylülerin bu tür çalışmalardan elde edeceği gelirler de azalmaktadır. Üretim işlerine verilen vahidi fiyatlar düşük tutulduğundan, ayrı bir gelir azalması da görülmektedir. Eğitim, emniyet, sağlık gibi tamamen kamu hizmeti niteliğinde olan orman yangınlarıyla mücadele giderlerinin katma bütçeye aktarılması ve Hazine hissesinin ancak döner sermayenin kâr etmesi koşuluna bağlanmaktadır; bu doğrudur; ancak, bu, katma bütçenin gelir kaybı olarak 21,5 trilyona sebep olmaktadır ve ek yük de 37,2 trilyon olmak üzere, katma bütçeye toplam 58,7 trilyonluk bir ek yük getirmektedir. Ancak, orman köylüsü için, bu muhakkak gereklidir. Bunun IMF boyutunun da muhakkak çözülmesi gerektiği kanaatindeyim.

Ayrıca, Sayın Bakanım, burada özellikle belirtmek istiyorum ki, döner sermaye gelirlerinin de artırılması çok önemlidir. Bunun için de, muhakkak, sınıflı emval üretimine teşvik uygulanmalıdır. Orman işletmeleri, orman köylüsünün ürettiği tüm emvale aynı bedeli ödemektedirler. Halbuki, orman işletmeleri, bunların satışını yaparken, birinci, ikinci ve üçüncü sınıf olarak yapmaktadırlar. Halbuki, benim seçim bölgem olan Bursa-İnegöl-Hayriye’de, bir ölçüm memuru 4 kooperatife hizmet vermektedir. Dolayısıyla, bu orman emvalinin sınıf ayırımının, tamamen o kesimi yapan orman köylüsünün elinde olduğu düşünülürse, şayet, bu konuda, birinci, ikinci ve üçüncü sınıf emvale ayrı bedeller ödenirse, köylü fazla mazot ve mesai harcayarak, hep sınıflı mal üretecektir; bundan da hem orman köylüsü hem de orman işletmeleri kazançlı çıkacaktır.

Yine, Orman Genel Müdürlüğü, dikili olarak çürüttüğü emvali, makul bedelle dikili satış yaparak, baltalıkta olduğu gibi, kıymetlendirirse de, gelirler artacaktır.

Bu bakımdan, bu tasarıyı destekliyor, döner sermaye gelirlerinin artırılması önerilerimizi dikkate alacağınızı umarak -kaldı ki, Sayın Bakan zannediyorum dinleyemedi bu konuları- hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Sağolun. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sünnetçioğlu.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Celal Adan.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA CELAL ADAN (İstanbul) – Çok değerli Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Karadeniz Bölgesinde cereyan eden elim olaydan dolayı ölenlere rahmet, yakınlarına ve milletimize başsağlığı diliyorum.

Ormancılık konusundaki girişimlerinden dolayı Sayın Bakanı kutluyorum.

Ormancılık ülkemizin kanayan bir yarasıdır. Ülkemizde 20 milyon hektar orman alanı vardır, bu rakam ülke alanının yüzde 26’sına tekabül eder; verimli orman alanı olarak ise yüzde 11 alanımız ormanlarla kaplıdır.

Erozyon çok büyük boyutlardadır. Yılda 500 milyon metreküp toprağımız erozyonla taşınmaktadır. Bu rakam, bütün Avrupa’nın erozyon rakamından daha çoktur. Bu faciayı durdurmanın yolu radikal tedbirler öngören projeler uygulamaktır.

Küresel iklim değişiklikleri dünyanın dikkatini çevre ve ormana çekmiştir. 1992 Rio Konferansından sonra, dünya, ormanlar üzerinde daha da dikkatli durmaktadır. Tahrip gören orman, hangi ülkede olursa olsun, iklim dengesi açısından her ülkenin ilgi sahası içerisindedir. Ormanların korunması hususunda millî sınırlar ortadan kalkmıştır. İnsan haklarında olduğu gibi ormancılık konusunda ülkeler karşılıklı müdahaleye hazırlanmaktadır. Ortaya koyacağımız yeni projeler, yirmi yıl, otuz yıl sonra ortaya çıkacak bir müdahale zeminini de ortadan kaldırıcı olmalıdır.

Ülkemizde 17 000 köyde 8 milyon orman köylüsü yaşamaktadır. Bu alanlar tarım için son derece elverişsiz sahalardır.

Orman köylülerinin, fert başına, millî gelirden aldıkları pay 250 dolar civarındadır. Fakirlik zinciri, köylümüzü, ormanlardan daha çok faydalanmak için kanunsuzluklara itmektedir. Yılda 10 000 civarında dosyanın mahkemeye gitmesi, halen Orman Bakanlığının 150 000 davasının mahkemelerde devam etmesi düşündürücüdür; yani, devletimiz, 17 000 orman köyünde, her köyden 9 aileyle mahkemeliktir. Bu davalar, radikal çözümlerle ortadan kaldırılmadığı takdirde, ormanların tahribini önlemek, insanımızın katılımını sağlamak imkânsızdır. Olumsuzluk üzerine kurulmuş ormancılık politikamızı yeni proje ve uygulamalarla düzeltmeliyiz. Son altmış yıldır süregelen devletçi politikalar, soruna çözüm bulamamıştır; tam tersine, sorunu artırmıştır. Bu nedenle, ormancılığımızda devrimci projelerin uygulanması bir zaruret haline gelmiştir. Bu durumda, ormanların işletilmesine orman köylülerinin katılımı sağlanmalıdır. Diğer taraftan da, mevcut kaynakları, 8 milyon orman köylüsünün kalkındırılması için değerlendirmeliyiz. Böylece, ormanlarımız için yapısal prosesi yeniden ortaya koymalıyız, ormanı köylüyle paylaşmalıyız.

Ayrıca, İstanbul’da da yakinen takip ettiğimiz ve içler acısı olan bir başka tablo, orman dışına çıkan alanlardır. Ormanlarımızdan, 6831/2-b maddesi gereğince, orman dışına çıkarılmış 415 000 hektar arazi vardır. Bu alanlar, orman vasfını kaybetmiş tarım ve yerleşim alanı haline gelmiştir. Genelde İstanbul, İzmir, Antalya, Muğla, Mersin ve Adana gibi sahil şeritlerindeki alanlar çoğunluktadır. Burada İstanbul’u örnek alırsak, 17 adet ilçede 15 000 hektar saha orman sınırları dışına çıkarılmıştır. Bu alanlar değerlendirmeyi beklemektedir. İstanbul’da 150 000 dönüm alanı değerlendirdiğimiz zaman, katrilyonlara varan rakamlar elde etme imnı söz konusudur. Beykoz, Ümraniye, Üsküdar, Şile, Pendik, Tuzla, Kartal, Sultanbeyli’de toplam olarak 10 000 hektar orman alanı dışına çıkarılmış mevcut arazi söz konusudur.

Ayrıca, Türk Milleti, geleneğinde yayla kültürü olan bir ulustur, yazları yaylalara çıkmayı sever. Antalya’dan Hatay’a uzanan sahil şeridinde yaşayanlar için bir zaruret daha da fazla olarak ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, binlerce yayla evi illegal olarak ormanlara inşa edilmiştir. Orman Bakanlığı, mahkemelerden onbinlerce yıkım kararı almıştır; yıkılacak miktar çok olunca çözüm görülmemektedir. Burada fiilî bir durum vardır. Vatandaş yüzlerce seneden beri ormanlara yerleşmiştir. Adana, Mersin gibi sahil şeritlerinde yazın sıcağı göz önüne alındığında vatandaşlara hak vermemek mümkün değildir. Mevcut koşullarda yapılması gereken, devlet olarak vatandaşın inisiyatifinin önüne geçmektir. Ormanlar insanların mutluluğu içindir. Bu kabulden sonra bize düşen çözüm üretmektir. Vatandaşlara yayla evi arazisi tahsis etmek devletin görevidir.

Yaylalarda iki tip yerleşim vardır; birincisi, orman vasfını kaybetmiş arazilerde yerleşim, ikincisi de orman arazisinde yapılan yerleşim. Birincisi, ev yapanlara rayiç değerler üzerinden satılacak, para karşılığı tapuları verilecektir. Orman yerleşmelerinde belli bir rayiçle yıllık kira alınacak. Bu evi yapan vatandaşlara, arazisi, kırdokuz seneliğine kiralanmalıdır. Bu uygulamaları, Orman Kanununda yapılacak küçük değişikliklerle yapmak mümkündür.

Bundan böyle, vatandaşın yayla ihtiyacı için, Orman Bakanlığı yayla yerlerini bizzat ilan edecek, vatandaşlara kiralayacaktır; mevcut yaylaları da, koordinatlarla sınırlandıracak, olayın ormanlar aleyhine gelişmesini durduracaktır.

Yukarıdaki sorunlarla yüz yüze kalmış binlerce yayla vardır. Bunların çoğunluğu da güneyde yer alır. Buralardan elde edilecek kaynak, katrilyonların üzerindedir. Sadece Adana’nın Börücek Yaylasında 5 000 yayla evi üzerinde yaptığımız çalışmalar, bunların trilyonlarca lira kaynak sağlamaya yeterli olduğunu göstermiştir. Bu çözüm, hem vatandaşlarımızın kanayan yaralarını sona erdirecek hem de devlete kaynak sağlayacaktır.

Bu olaylara karşı çıkanlar olaya hiç müdahale edilmemesini savunmaktadır. Halbuki ormanların korunması da bir şekilde bu kanun değişikliğine bağlıdır. Bu nedenle, olayın savunulması her bakımdan kolaydır.

Bir diğer konu, ormancılığımızın korunması kadar önemli mesele de ağaçlandırma meselesidir. Bu mesele, Ağaçlandırma Genel Müdürlüğü kurulana kadar öncelikli bir konu olarak ele alınmamış, üretim tek ve en önemli faaliyet olarak görülmüştür.

Uzun bir dönem, ormancı ve teknik elemanlar, üretimdeki gerçekleşmelere göre, başarılı veya başarısız sayılmışlardır. 1993 yılına kadar -son otuz yılda- yaklaşık 1 300 000 hektar sahanın ağaçlandırılması gerçekleştirilmiş olup, acilen ağaçlandırılmayı bekleyen 8 milyon hektar orman sahası olduğu düşünülürse, bu konuda başarılı olduğumuzu söyleyemeyiz. Hele son dört beş yılda iyice inişe geçen ağaçlandırma gerçekleşmeleri, geleceğimizin ormanları için tamamen ümit kırıcıdır.

Bu konuda nakit sıkıntısı meselenin sadece bir boyutudur. Nakit meselesi çözülse bile, bir süre sonra köylü-ormancı ihtilaflarından dolayı ağaçlandırılacak saha bulmakta büyük zorluklarla karşılaşılacağı kesin görülmektedir. Bu meselenin uzun vadede reel çözümü de, yine, köylü-ormancı husumetinin ortadan kaldırılmasıyla mümkündür. Devletin, bundan böyle, ağaçlandırılacak tüm sahaların kullanımını köylülere vermesiyle, meselenin koruma yanı çözüme kavuşturulacağı gibi, ağaçlandırılacak saha bulmaktaki zorluklar da kolaylıkla aşılabilir. Köylüler kendilerinin sahipliğinde, kullanımında kurulacak ağaçlandırma sahalarına olumlu bakacaklardır. Yine, köylülerin, kendi kullanımlarına tahsis edilecek sahalara işgücü yönünden katkıda bulunmaları, bu sayede sağlanabilir. Bugün, özel sahipli koruluklarda, fıstıkçamlarında koruma ve yangın meselesinin olmaması, meselenin, köylüleri bu işe ortak ederek, sahiplendirerek çözüleceğinin önemli bir göstergesidir. Bu konuda, devletin 8 milyon hektar civarında olan çok büyük miktardaki sahaları kısa sürede tek başına ağaçlandırması da, teknik ve malî imkânlar yönünden imkânsızdır.

Özel sektörün bu konuya girmesi için mutlaka teşvikler getirilmelidir. Son kanun değişikliğiyle ortaya konan 57 nci maddeyle, boş ve bozuk alanların ağaçlandırılması için özel şahıslara verilmesi, 64 üncü maddeyle Ağaçlandırma Fonundan kredi sağlanması, ağaçlandırma çalışmalarımıza büyük katkılar sağlayabilir. 64 üncü madde işlemez haldedir; fona para koyarak bu madde işletilebilir. Diğer orman alanlarımız gibi, ağaçlandırma sahalarımızdan da köylülerimizin pay ve faydalanma imkânlarına kavuşmaları, bu konuyu gerçekçi ve sağlıklı çözüme kavuşturabilir. Bunun için, ağaçlandırılması gereken sahalar, ister devlet ister köylü veya şahıslar vasıtasıyla ağaçlandırılsın, mutlaka, çevre köylülerinin ve ağaçlandırmayı yapan şahısların kullanımına ve yönetimine devredilmelidir.

Köylülerin, özel şahısların ve şirketlerin orman kurmaya, ağaçlandırma çalışmalarına katılmasını teşvik eden çok sayıda ülke vardır. Bu ülkeler bu konuda çok önemli başarılar elde etmişlerdir. Mesela, Şili’de yıllık 60 000 hektar hızlı büyüyen tür ağaçlandırmasının üçte 1’i, 3 büyük firma tarafından yapılmaktadır. Şili bu sayede yirmi yıl içerisinde 1,5 milyon hektarlık ağaçlandırma yapmıştır. Bunun sonucunda, sıfırdan başlayarak, bugün, 1 milyar dolara yaklaşan odun ürünü ihracatı gerçekleştirmektedir. Güney Kore 1972 yılında çıkardığı bir kanunla, ağaçlandırma yapanlara arazi, fidan, gübre ve teknik yardımlarda bulunmuş, sonucunda beş altı yıl içerisinde 670 000 hektar özel arazi ağaçlandırması yapmıştır. Hindistan’da her yıl 750 000 hektar orman sahası köylülere kiralanmakta, köylülerin bu sahalarda ziraî ormancılık yapması teşvik edilmekte, bunun için de fidan, teknik ve para yardımları yapılmaktadır. Brezilya’da ormancılık kredisi sistemi geliştirilmiştir. Arjantin, Finlandiya, İsveç, Norveç ve daha birçok ülke, ormanlarının artırılması için vatandaşlarına çok çeşitli maddî ve teknik destek vermektedir. Avrupa Topluluğu da, kurduğu birim vasıtasıyla, ziraat arazilerini ormana dönüştüren vatandaşlara, o araziden ziraat ürünü olarak yirmi yıl boyunca elde edebileceği gelirlerine karşılık yıllık prim ödemektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz efendim, tamamlayınız.

CELAL ADAN (Devamla) – Bizde de gerek devlet orman arazileri, gerek şahıs arazilerinde, özellikle hızlı gelişen tür ağaçlandırmalar teşvik edilerek teknik, malî ve arazi yardımları yapılarak endüstriyel odun ürünü açığımız hızla kapatılır ve fazla yaratılabilir.

Netice olarak, ağaçlandırma meselemizde, köylüler, özel şahıslar ve şirketlere dönük cazip teklifler geliştirilebilir. Önemli olan, gelecekte ülke ormanlarımızın çoğalması ve korunması olduğu için bu meselemiz de sadece devletin imkân ve gayretlerine bırakılmamalı, tüm millete nakledilmeye çalışılmalıdır.

Bu vesileyle, hepinize saygılarımı sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Adan.

Şahsı adına madde üzerinde Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat?..Yok.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum :

MADDE 3. — 6831 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 7. — Orman Genel Müdürlüğü döner sermaye işletmeleri bünyesinde bulunan ve bir yıl içinde beş ayı geçmemek üzere münhasıran yangınla mücadele hizmetlerinde çalıştırılacak geçici işçiler için, Orman Genel Müdürlüğü 2000 yılı katma bütçesinde yeni tertip açılır. Şu kadar ki, bu tertibe yedek ödenekten aktarılacak tutar, vize edilen toplam 45 000 adam/ay kullanımı kapsamındaki yangın işçisinin ücret ve ikramiye harcamalarının gerektirdiği miktarı geçemez.”

BAŞKAN – Madde üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA YAKUP BUDAK (Adana) – Sayın Başkan, değerli üyeler; orman idaremizin yeniden yapılandırılmasıyla ilgili bir değişiklik meydana getiriliyor; sanki ormanların yangın problemi çözülüyormuş gibi de bir hava veriliyor.

Ben, gerçekten, bu kanun tasarısı getirilirken, neyin yapılmak istendiğini anlayabilmiş değilim. Orman yangınlarında çalışan geçici işçilerin ücretlerinin ödenmesinin düzenlenmesiyle ilgili bir tasarı; ama, yani, şimdi, Orman Genel Müdürlüğü bünyesindeki döner sermayeden ücretlerin ödenmesi ile Orman Genel Müdürlüğünün katma bütçesinden ödenmesi, acaba, hükümeti ne kadar rahatlatacak ya da bütçeyi ne kadar rahatlatacak... Sadece bir teknik düzenleme. Yani, döner sermayeden ödenmesi ile katma bütçeden ödenmesi, acaba ne getiriyor, neyi götürüyor?! Yani, döner sermayeyi rahatlatmış oluyoruz; ama, öbür taraftan, Orman Genel Müdürlüğünün bütçesini de sıkıştırmış oluyoruz. Dolayısıyla, Orman Genel Müdürlüğünün açıklarını da Hazineden kapatma gayreti içerisinde bulunuyoruz. Bu da, ormandaki başarısızlığımızın, üretimdeki başarısızlığımızın, işçileri değerlendirmedeki başarısızlığımızın faturasını Hazinenin üzerine çıkarmaktan başka bir anlam taşımıyor. Yani, buradaki düzenleme, sadece, ücretlerin döner sermayeden alınıp, Orman Genel Müdürlüğü katma bütçesinden ödenmesini beraberinde getiriyor. Onun dışında hiçbir düzenleme yok; ama, öyle bir takdim tarzı var ki, sanki ormanlarımız kurtuluyor, yangınlar önleniyor, bütün mesele hallediliyormuş gibi de bir ortam meydana getiriliyor.

Gerçekten, Orman Genel Müdürlüğümüz, bu zamana kadar bütün ekipleriyle, yetişmiş elemanlarıyla, ormancılarıyla, saha bekçileriyle, yangında çalışan elemanlarıyla çok güzel hizmetler vermiştir; ormanlarımızı koruma noktasında gayretleri olmuştur. Belki, ormanlarımızı değerlendirme noktasında ciddî sıkıntılarımız da olmuştur.

Bir de, burada, genel gerekçede benim üzerinde durmak istediğim bir konu var; olaya biraz farklı yaklaşıyoruz. Efendim, diğer ülkelerde, farklı sektörlerden ormana kaynak aktarılırken, Türkiye’de ormanın kaynakları farklı sektörlere aktarılıyor gibi bir yanılgı da söz konusu; genel gerekçede geçiyor. Halbuki, bir Finlandiya’da, bir Kanada’da -biraz önce arkadaşımız söyledi- Şili’de, Kore’de, buralarda, orman ihracatı yapılmak suretiyle genel bütçeye katkı sağlanıyor, gelirler temin ediliyor. Dolayısıyla da, yani, buradaki mantığı anlamakta güçlük çekiyoruz. Bu nimeti değerlendirmede, doğanın bize vermiş olduğu dengeyi koruma noktasındaki ciddî sıkıntılarımızı ve idaredeki birtakım usulsüzlükleri, yanlışlıkları, plansızlıkları, programsızlıkları, orman emvalinin üretimi noktasındaki planlama ve programlamadan kaynaklanan sıkıntıları, elemanları değerlendirme noktasındaki sıkıntıları başka yönlere çekmenin de anlamının olmadığını ifade etmek istiyorum. Gerçekten, ormanlarımızın geliştirilmesi, verimliliğinin artırılması, ıslah edilmesi, kadastrosunun yapılması noktasında bu zamana kadar ciddî adımlar atılmıştır; fakat, bu adımlar atılırken, maalesef, vatandaşımızın taleplerini yerine getirecek düzeyde adımlar da atılmamıştır. Bugün, orman köylülerimizin neredeyse yüzde 80’i, orman idaremizle mahkemeliktir. Dolayısıyla, bunun da getirmiş olduğu bölgesel sıkıntılar vardır.

Biraz önce ifade edildiği gibi, işte geçici işçiler beş ay süreyle çalıştırılacaklar, bunların ücretleri de Orman Genel Müdürlüğünün katma bütçesinden verilecek diyoruz. Acaba, bu geçici işçilerimiz, uygulamada, iki üç aydan daha fazla çalıştırılabiliyorlar mı? Siyasî amaçlarla, siyasî birtakım değerlendirmelerle, daha çok insana iş veriyoruz görüntüsünü sağlamak amacıyla, birçok orman işletmesinde, bir ay, iki ay, üç aydan fazla da işçiler çalıştırılmamaktadır. Dolayısıyla, bu işçilerin sigortalılıkları, çocuklarının, hanımlarının sağlık sigortasından istifade etmeleri de, âdeta imkânsız hale getirilmektedir. Bilindiği gibi, 120 günün altındaki çalıştırılmalarda, SSK’nın imkânlarından istifade etmeleri söz konusu olmamaktadır. Dolayısıyla, bu geçici işçilerin ücretleri verilirken, çalışma süreleri belirlenirken, aynı zamanda, bu insanların çalışmadıkları sürelerdeki sosyal güvenliklerinin sağlanması noktasında da burada birtakım tedbirlerin getirilmesini arzu ederdik; ama, maalesef, onu göremiyoruz. Efendim, geçici işçilerdir, zaten işe girerken sosyal güvenlik gibi bir konuyu ilkönce dikkate almıyorlar gibi bir savunma da belki yapılabilir; ama, ne olursa olsun, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kim olursa olsun, biz onların sosyal güvenliklerini sağlamak mecburiyetindeyiz. Özellikle, devlet işletmelerinde geçici olarak çalışan insanların da uzun süreli çalışmaları söz konusu olmuyor, geçici süre çalıştıkları için. Muhakkak surette, onların çalışmadıkları sürelerde sosyal güvenliklerinin sağlanması noktasında da birtakım iyileştirmelerin yapılması gerekmektedir.

Aynı zamanda “bu işçiler, genelde, beş aydan fazla da çalıştırılamaz” denilmektedir; uygulamada, bu, bir ayı, iki ayı geçmemektedir. Halbuki, orman işletmesinin, mesela, saha bekçileri var ve bunlar da geçici olarak çalıştırılıyor. Yeni fidanlar dikilmiş, koruma alanları ihdas edilmiş... Bu saha bekçileri... Bu yangındakilerin de genelde beş ay çalıştırıldığını kabul etsek bile, diğer boş zamanlarında, yani, çalıştırılamayan aylarda saha bekçisi olarak değerlendirilmeleri suretiyle de, daha uzun süreli olarak bu insanlara iş verme imkânı ortaya çıkar. Aynı zamanda, ormanımızın, yeni dikilen fidanların korunması, yangınların tedbirlerinin daha uzun vadeli olarak düşünülmesi ve bu ortamda da, bu geçici işçilerin, ailelerinin ve çocuklarının da sosyal güvenlikleri, en azından sağlık sigortası gibi, emeklilik hakkı gibi konulardan istifade etmeleri sağlandığı gibi, haziran ayında yürürlüğe girecek olan işsizlik sigortasıyla ilgili uygulamalardan da faydalanmaları temin edilmek suretiyle, çalışmadıkları sürelerde işsizlik sigortasından istifade ettirilmek suretiyle de sosyal güvenliklerinin garanti altına alınması sağlanır ki, bu, daha sağlıklı bir sosyal yapının meydana gelmesine, çalışma barışının sağlanmasına, devlet ile çalışanlar arasındaki barışın ve kucaklaşmanın sağlanmasına da sebep olacaktır.

Gerçekten, burada, 45 000 işçi ifade edilmektedir. Halbuki, değişik rakamlar verilmekle birlikte, yaklaşık olarak 8 milyon civarında vatandaşımız orman köylerinde, 17 000 orman köyünde yaşamaktadır. Burada, çalışma alanları oldukça kıttır, yatırımlar yapılmamıştır. Ormandan dolayı ziraî araziler de, maalesef, çok kıt olduğu için, oldukça geçim sıkıntısı içerisindedirler. Dolayısıyla, 45 000 rakamının getirmiş olduğu sıkıntı... Bunu, bu bölgedeki işsizlik probleminin çözülmesi noktasında ciddî bir adım olarak da düşünmemiz mümkün değildir. Belki, bir rahatlama getirebilecektir; ama, bu orman köylülerimizin ormanı tahrip etmemesi, ormandan daha verimli şekilde istifade edebilmelerini sağlayabilmek için, muhakkak surette, değişik şekillerde istihdam usulleri de meydana getirmek mecburiyetindeyiz.

Bekçiyle, cezalarla, yasaklarla ormanları korumamız mümkün değildir. Ormanlarımızın doğal bekçileri, o köylerde oturan bizim vatandaşlarımızdır. Dolayısıyla, ormanlarımızın doğal bekçisi olan o orman köylülerimizin sosyal yaşamlarının güçlendirilmesi, iyileştirilmesi, çok değişik teşviklerle, çok değişik kredilerle, meslek edindirme kurslarıyla ve oralarda, özellikle uygun bölgelerde seracılık projeleri uygulamak suretiyle bu doğal bekçilerin orada kalmalarını, aynı zamanda da ormanı korumalarını sağlamak mümkündür. Fakat, görünen o ki, bugünkü uygulamalarla âdeta orman köylümüz unutulmuştur, onların sıkıntıları unutulmuştur; yoğun dış ve iç politik gelişmeler ve gündemden dolayı da âdeta ekonomik sıkıntılar unutturulduğu için, çiftçinin problemleri unutulduğu gibi, orman köylüsünün problemleri de, maalesef, unutturulmuştur.

Getirilen bu yasa tasarısı da, belki, döner sermayeyi rahatlacaktır. Ücretleri ödeme, Genel Müdürlüğün katma bütçesine dahil edildiği için döner sermaye rahatlayacaktır; ama, netice itibariyle, orman köylüsünün sorunlarını çözme noktasında, orman politikalarımızı belirleme noktasında ve ormandan beklentilerini gerçekleştirme noktasında fazla bir şey getireceği kanaatinde değilim. Belki, tek faydası, döner sermayenin rahatlatılmasıdır. Bundan dolayı da, bunu, memnuniyetle karşılamamız mümkündür; ama, böyle palyatif tedbirlerle, parça parça tedbirlerle, perakende tedbirlerle ormanda çalışan insanlarımızın problemlerinin, orman köylümüzün problemlerinin çözülmesi mümkün değildir. Dolayısıyla, bu tasarıyla, Türkiye’nin orman politikasının belirlenebileceği gibi bir kanaati taşımadığımı ifade etmek istiyorum. Zaten, bu hükümet, getirmiş olduğu bütün kanun tasarılarında ya bir madde değişikliği ya bir madde eklenmesi ya da bir ek madde eklenmesi gibi tedbirlere başvuruyor; dolayısıyla da, çok sayıda kanun çıkarmış oluyor. Böylece “efendim, biz, Meclisi şu kadar çalıştırdık, şu kadar sayıda da kanun çıkardık” diyorlar; ama, böyle palyatif tedbirler, perakende tedbirler, sıkıntıları, ıstırapları ve çıkmazları daha ileriye atmaktan ve sorunu geriye bırakmaktan başka bir anlamı da ifade etmemektedir.

Dolayısıyla, ormanımızın ve orman köylümüzün sorunlarını çözebilecek, köklü, sorunların derinine inen ve sürekli olarak bir politika belirlemeye dönük çalışmaların da yapılması gerektiği kanaatimi ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Budak.

3 üncü madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın. (DYP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Akın.

DYP GRUBU ADINA MURAT AKIN (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 383 sıra sayılı tasarının 3 üncü maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 3 üncü maddede, 2000 yılı katma bütçesinde açılacak bir tertipte 45 000 adam/ay, takriben 9 000 geçici işçinin çalışmasını ihtiva eden bir hüküm yer almaktadır. Bilindiği üzere, döner sermayeli işletmelerin 1999 yılında 180 trilyon liraya yakın bir bütçesi bulunmaktayken, 40 trilyon liraya yakın bir açık vermiştir. Bu yıl ise -2000 yılında- döner sermaye işletmelerinin 286 trilyon liralık bütçesi bulunmaktadır. Orman Genel Müdürlüğü, katma bütçeli kurum sayılmaktadır ve 67 trilyon lirası katma bütçeden olmak üzere, toplam 353 trilyon liraya yakın bir bütçesi yer almaktadır. Bu rakamlar da göstermektedir ki, geçmiş yıllarda olduğu gibi, 40-50 trilyon liraya yakın bir açıkla kapanacağı muhakkaktır.

Değerli milletvekilleri, günümüzde devletlerin üzerinde durduğu, çeşitli sözleşmelerin yapıldığı, tazelenebilir kaynakların başında ormanlar gelmektedir. Gün geçtikçe, ormanlar üzerinde olumlu düşünceler artmakta; korunması, devamlılığının sağlanması konusunda devletler birbirini kontrol etmekte; dahası, ormanların bir devletin değil, bütün insanlığın malı olduğu görüşü, gün geçtikçe ağır basmaktadır.

Ormanlar, sadece, üretilen, gelir sağlanan bir obje olmaktan öte, sayılamayacak kadar faydası olan bir varlıktır. Ormanların insan üzerinde olumlu moral etkilerini net olarak ölçmek mümkün değildir. İnsanlar, hayvanlar, su rejimi, savunma, tarım ve benzeri hususlarda ormanların çok yönlü faydaları mevcuttur.

İlim Aksaray’ın orman varlığından bahsetmek istiyorum. Aksaray İlinin yüzde 2’si kadarı orman arazisidir. Bu arazinin üzerinde bulunan verimli orman arazisi ise oldukça azdır. Orman varlığımız aşağıdaki şekildedir:

Genel orman alanı 12 528 hektar,

Verimli orman alanı 1 914 hektar,

Bozuk orman alanı 7 631 hektar,

Çok bozuk orman alanı 2 983 hektar.

İlimiz dahilinde bulunan 7 kasaba ve 32 köy, orman köyü veya kasabası durumundadırlar. Bu kasaba ve köylerin bir kısmı orman içinde, bir kısmı ise ormana komşudur. Or-Köy’ün sağlayacağı kredi, yatırım vesaireden ilimizin de yararlandırılması için gerekli çalışmalar yapılmaktadır. Or-Köy Başmühendisliğimiz ise, Konya’da bulunmaktadır.

Millî Parklar Genel Müdürlüğü bünyesinde, Konya Millî Parklar Başmühendisliğince, ilimiz Gökçe Barajı (Mamasın) civarında 45 hektarlık bir saha ile Hasandağı’nın Helvadere Kasabası hudutları dahilinde 35 hektarlık bir saha ormaniçi dinlenme yeri olarak ayrılmıştır. Her iki dinlenme yerinde bazı tesisler yapılmış ise de, henüz yetersizdir, tam olarak faaliyete geçirilememiştir.

Ayrıca, Eşmekaya Yaban Hayatı Koruma Alanı -sulak alan, önemli kuş alanı, kuş cenneti olarak bilinmekte- 1994 yılında tescil edilmiştir.

İlimizde, karasal iklim şartlarında, mevcut bulunan yaklaşık 13 000 hektarlık orman alanı iyi korunmalıdır. Korumanın en iyi yolu da, orman içi ve kenarı köy ve kasabalarda yaşayan halkın yakacak problemlerinin çözülmesinden geçmektedir. Burada yaşayan vatandaşlarımız, ekonomik durumları iyi olmadığı için, ısınma ihtiyaçlarını odun yakarak yerine getirmektedirler. Yakacak olarak odun yerine kömür kullandırılması için devletin desteği şarttır.

Ayrıca, kılkeçisinin ormana büyük zararı mevcuttur. Kılkeçisinin yerine ikame edilebilecek hayvanların beslenmesi için, yine, vatandaşlarımızın desteklenmesi gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, mevcut bulunan orman işletme müdürlüğü, vatandaşlarımızın hizmetlerinin zamanında, ekonomik olarak görülmesi için kapatılmamalıdır. Ne yazık ki, Aksaray Orman İşletme Müdürlüğünün kapatılması için, Sayın Bakanımız bir çalışma yaptırmıştır; ancak, Aksaray’da, bilhassa, 3 000 - 3 500 metreye varan yüksekliğiyle Hasandağ’da fakir orman köylerimiz bulunmakta; yine, Helvadere Kasabamızda, fakir orman köylerimiz yer almaktadır. Hatta, zaman zaman, heyelan ve taş kopmaları sonucunda, bir kaya, en az 5-10 evi yıkmak suretiyle, ölüme sebebiyet verecek şekilde hasar vermektedir. Yine, Yenipınar Köyümüz, orman alanındadır. Bu köylerimize, bilhassa fakir köylerimize, orman işletmelerinin büyük desteği olmaktadır; kapatılma yönüne gidildiği zaman, fakir olan orman köylülerimiz daha da mağdur olacaktır.

Genel bütçe içerisinde orman köylerine yapılan katkı çok azdır. Sadece üç aylık bir durum değerlendirmesini sizlere arz etmek suretiyle, orman köylüsünün, yani 8 milyon insanın genel bütçe içerisinden ne kadar az bir pay aldığını hep birlikte müşahade edeceğiz.

Ocak-mart dönemi itibariyle, 1999 yılında, 2 181 531 000 000 000 lira faiz ödemeleri yapılmıştır. Bunun 1 478 565 000 000 000 lirası Hazine bono faizleri, 238 trilyon lirası da devlet tahvil faiz ödemeleridir. 2000 yılına baktığımız zaman, 6 268 406 000 000 000 lira civarında bir ödeme yapılmıştır. Şimdi, sadece üç aylık bir dönem içerisinde 6,5 katrilyon lira faiz ödemelerinin yapıldığı bir ülkede, yılsonu itibariyle 21 katrilyon lira faiz ödemesi hedeflenmiştir. Şu an itibariyle, 12 katrilyon harcama yapılmıştır. Bu 12 katrilyonun 7 katrilyona yakını faiz harcamalarıdır. Oniki aylık ve 8 milyon orman köylüsünün faydalanacağı bütçenin toplamı da 363 trilyon içerisindedir. Şimdi, bir orman işletmesi zarar ediyor, etmiyor diyerek 8 milyon orman köylüsünün 500 000-600 000’ini mağdur etmemiz, perişan etmemiz, hükümet için de, bu Meclis için de iyi bir görünüm olmayacaktır.

Değerli milletvekilleri, ilimizde, karasal iklim şartlarında, mevcut bulunan yaklaşık 13 000 hektarlık orman alanının iyi korunmalı; korumanın en iyi yolunun da, orman içi ve kenarı köy ve kasabalarda yaşayan halkın ihtiyaçlarının karşılanması olduğunu biraz önce ifade etmiştik.

Sayın Bakanımızdan, bilhassa, mevcut bulunan orman işletmesinin kapatılma çalışmalarının durdurulmasını, Aksaray İli için, 400 000 nüfuslu Aksaray İli için istirham ediyorum.

Ayrıca, son yıllarda, ilimizde ağaçlandırma başmühendisliği kurulması için çalışmalar yapılmaktadır. Ağaçlandırma başmühendisliği Konya’da bulunmaktadır. Konya Aksaray’a 140-150 kilometre uzaklıktadır. Bu, hizmette de bir kopukluk meydana getirmektedir. Kopukluğun giderilmesi için, ağaçlandırma başmühendisliğinin Aksaray’da kurulmasını bilhassa istirham ediyoruz.

Yine, ilimizde, mülkiyeti Orman Genel Müdürlüğüne ait olan 49 000 hektar büyüklüğünde bir fidanlık mevcuttur. Bu fidanlıkta, geçmişte 5 milyon adet fidan üretilmiştir. Son yıllarda ağaçlandırma işlerinin ihale usulüyle yaptırılması, ayrıca, özel fidanlıkların kurulmuş olması, fidan üretim kapasitesini tüm fidanlıklarımızda azalttığı gibi, Aksaray fidanlığında da azaltmıştır. 1999 yılında 100 000 adet yapraklı, 760 000 adet ibreli fidan üretilmiştir. Halkımız ve özellikle belediyelerimiz, ücretsiz fidan talebinde bulunmaktadırlar. Bu ise, fidanlık işletmesini olumsuz etkilemektedir. Üretimin daha kaliteli ve devamlı olabilmesi için bedeli karşılığında fidan talep edilmelidir. Hatta, fidan ekimi sırasında bedelin peşin yatırılması ve önceden siparişin yapılması çok faydalı olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akın. Aksaray konusunda epeyce bilgi sahibi olduk. Eğer istiyorsanız, uzatabilirim.

MURAT AKIN (Devamla) – 1 dakika daha yeterli olur.

BAŞKAN – Peki... Yeterli bilgiyi alamadık.

Buyurun efendim.

MURAT AKIN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bu getirilen yeni düzenleme, bilhassa orman köylüsüne fazla bir rahatlık sağlamayacak; ama az da olsa, bu 9 000-10 000 kişinin işlemesini, çalışmasını temin edecek bu maddeye olumlu bakıyor ve bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, şahsım adına söz istiyorum.

BAŞKAN – Madde üzerinde, şahsı adına, Sayın Genç; buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun tasarısı geçerken benim konuşmamam iyi olmaz; çünkü, milletvekili seçildiğim Tunceli İli, Türkiye’nin en güzel ormanlarını, en güzel tabiatı içinde bulunduran bir il; ama, ne yazık ki, terör buraları viraneye çevirdi. Ancak, orada yetişen o kadar güçlü bir orman var ki, o kadar güçlü bir toprak var ki, ormanı kesiyorsunuz, ertesi sene bir bakıyorsunuz 1 - 1,5 metre filiz atıyor. O bakımdan, ben de bu kanun tasarısıyla ilgili bazı düşüncelerimi dile getirmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısı bir istisna getiriyor. 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanunu, zannedersem, 1930’larda çıkmış. Bu kanunda, bugüne kadar hiçbir istisna getirilmemiş; ama bugün, Sayın Bakanlığımız, burada, bütün döner sermayelerde, gayri safî hâsılatının yüzde 10’u hazine hissesi olarak kesilmesine rağmen, ilk defa, bu kanunla buraya bir istisna getiriyor. Bence, belki çok zaruri olabilir ama; böyle, bir ilk istisna getirdiğimiz zaman... Türkiye’de, son zamanlarda, birçok kurumun, özellikle, döner sermaye kurma girişimleri var, bu döner sermaye gelirlerini kendi özel harcamalarında kullanma girişimleri var. Böyle bir istisna getirmek doğru mudur yanlış mıdır, iyi mi yapıyoruz kötü mü yapıyoruz; bunu tartışabiliriz.

İkincisi, özellikle, ormanda çalışan geçici işçiler. Geçici işçilerin, ben, kendi ilimdeki meselelerinden bahsedeyim. Bir bakıyorsunuz, bir işçiyi bir ayda 10 gün çalıştırıyorlar, o da 3 ay veya 4 ay. Ben, Sayın Bakanıma teşekkür ederim; zaman zaman kendisine durumu arz ettim. Hakikaten, orada, geçici işçi olarak çalışan insanlar çok zor durumda. Geçen sene 4 ay çalıştılar galiba; o da, bazı aylar 10’ar gün çalıştılar. Yani, bu, çok zor duruma sokuyor o insanları. Hepsinin okuyan çocukları var, kendi ailelerini geçindirecekler... Yani, orada -özellikle Tunceli İlindeki durumu belirtmek istiyorum- çok geniş orman alanları var ve ormandan da büyük gelirler sağlamak mümkün. Bu insanların emeklerinden yararlandırarak, orman ürünleri, bunların emekleriyle elde edilen ürünleri değerlendirmek suretiyle bunların ücretleri elde edilebilir yahut da devlete yük edilmeyebilir; ama, geçen sene hakikaten büyük bir sıkıntı yaşadılar bu insanlar. Sayın Bakanıma özellikle rica ediyorum. Yani, ayda 10 gün veyahut da 5-6 ay -burada herhalde 5 aya çıkarılıyor- inşallah, Türkiye’de ormanda çalışan bütün işçileri, en azından, hiç olmazsa 5 ay geçici çalıştırarak onlara bir ücret ödersek, onların o 5 ayda aldıkları ücret, belki -tam olarak insanların sahip olması gereken asgarî bir yaşam standardı içinde bir hayat seviyesine kavuşacaklarına inanmıyorum; ama, yine de- yaralarına bir merhem olabilir. Bu itibarla, bu konuda, Bakanlığın bu işçilere karşı çok cimri davranmamasını özellikle rica ediyorum.

Şimdi, bu kanunda, bunların ücretleri döner sermayeden değil de katma bütçeden ödeniyor. Böyle de olunca -bilmiyorum, tabiî, şu anda Orman Bakanlığında çalışan ne kadar geçici işçi var- dağda taşta, ormanda ve üstelik de, orman gibi bir ülke için çok faydalı bir sahada çalışan bu insanların ücretlerinin takdirinde ve ödenmesinde, bu insanlara karşı çok hasis davranmamamız gerektiğine inanıyorum. Bu, döner sermayeden kesilip de katma bütçeden ödenince, Bakanlık, herhalde, biraz daha rahatlar.

Tasarının 1 inci maddesinde, yangınla mücadele konusu önplanda tutulmuş. Tabiî, bu da önemli bir konu.

Bana göre, gerçekten, adam kesmekle ağaç kesmek arasında hiçbir fark yoktur; çünkü, ağacın bir insan hayatındaki değeri, bir insanın çocuğunun değeri kadardır. Geçen gün bir televizyon kanalında seyrettim. Bir Arap ülkesinde, insanlar yollarda gidemiyor; çünkü, çölün kumu yolu kapatıyor; dozerler geliyor, yolu kumdan temizliyor. Gerçekten çok enteresan bir manzaraydı. O bölgenin insanları seferber olmuşlar, Birleşmiş Milletlerden de yardım almışlar, o kumun üzerine ağaç dikiyorlar ve böylece, kumun, orada yaşayan insanların hayatlarını tehlikeye sokmasını önlemeye çalışıyorlar. Başarıya ulaşan birtakım sonuçlar aldıklarını da gördüm...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) – Orman yetiştirmeye elverişli bu kadar güzel topraklarımız var. Bu topraklarımızı, mümkün olduğu kadar çöle çevirmeden, artık, ülkenin kaynaklarını, ağaçlandırmaya seferber etmemiz lazım. Hatta, Silahlı Kuvvetlerimizi de, ağaçlandırma konusunda bir seferberlik ilan ederek, iyi değerlendirmemiz lazım. Bu ormanlar yok edildiği takdirde, ileride nasıl bir sonuç alınacağını belki bugünden anlayamayız; ama, ileride bunun büyük sıkıntısını çekeceğimiz açıktır.

Ayrıca, benim ilimin sınırları içinde, Munzur’da çok büyük bir alanda, nefis bir millî park var; Munzur Millî Parkı var. Gerçekten, tabiatın en güzel, harika ağaçlarının, bitkilerinin yetiştiği bir millî park; ama, tabiî, bugüne kadar, terör nedeniyle pek bir yatırım yapılmadı. Bence, bu millî parkın gerektirdiği birtakım yatırımların yapılması lazım; o millî park içerisinde yaşayan hayvanların korunması, yaşlanan ağaçların kesilmesi, çürümek üzere olan odunların toplanması ve değerlendirilmesi... İnanıyorum ki, terör bittikçe, Sayın Orman Bakanımız -bu konuda liyakatlı bir kişi olduğuna da inanıyorum- bu konuda gerekli katkıyı sağlayacaklardır.

Yine, kendisinden rica ediyorum: Şu Tunceli’deki orman işçilerine de bu kadar hasis davranmayın. Bunların ücretlerinin ödenmesi konusunda... Daha hâlâ işe başlamamışlar. İnanınız ki, devamlı da telefon ediyorlar. Yani, bu vesileyle de doğunun kendi dertlerini dile getirdiğim için de pek memnun değilim; ama, inşallah, sonuç alırsam memnun olurum. İnşallah, Sayın Bakanlığımız, bunlara karşı da daha cömert davranır.

Hepinize saygılar sunuyorum efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

Sayın Demirci, mikrofonunuzu açıyorum, Sayın Bakana sorunuzu yöneltebilirsiniz; buyurun.

MUSA DEMİRCİ (Sıvas) – Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanımdan öğrenmek istiyorum.

Birinci sorum: Yangınla mücadelede ve ziraî mücadelede kullanılmak üzere, Türk Hava Kurumu tarafından, 650 000 dolar harcanmak suretiyle uçak yapıldı. Bu uçak, acaba, yangında kullanıldı mı, denendi mi? Bunu öğrenmek istiyorum.

İkincisi de şudur: S2-E uçakları, 3 milyon dolar harcanmak suretiyle, TAI tarafından yenileniyor. Bu uçakların kırk yaşında olduğu söyleniyor ve daha önce, deniz karakollarında kullanılmış. Bu uçakların yenilenmesi, acaba, Bakanlığımız tarafından destekleniyor mu? Bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) – Efendim, Sayın Demirci’nin sorduğu Türk Hava Kurumunun uçakları, defalarca denendi, yangınla mücadelede denendi.

S2-E’lerin yenilenmesi konusunda ise, yenilendikçe kiralamaya hazır olduğumuzu bildirdik; ama, bu yenilenmenin finansmanına malî olanaklarımızla katılamayacağımızı bildirdik. Durum bundan ibarettir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Madde üzerindeki görüşmeler...

MURAT AKIN (Aksaray) – Sayın Başkan, soru soracaktım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akın.

MURAT AKIN (Aksaray) – Sayın Başkanım, delaletinizle, Sayın Bakanımızdan, sorumu cevaplandırmasını istirham ediyorum.

Sayın Bakanım, Aksaray Orman İşletme Müdürlüğünde...

BAŞKAN – Efendim, lütfen, maddeyle ilgili soru sorun.

MURAT AKIN (Aksaray) – Evet, maddeyle ilgili.

...2 geçici işçi başlamamıştır, bunların başlatılması mümkün müdür? Duyumlara göre biri başlamış, tek bir geçici işçi kalmıştır. Bunun başlatılması mümkün mü?

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) – Tabiî efendim.

Geçici işçiler yangın mevsimi itibariyle çalışacaklar; fakat, bir yanlış izlenimi ortadan kaldırmak istiyorum. Her başlayan işçi, en az dört ay çalışacaktır; yani, sosyal güvenlikten yararlanabileceği süre çalışacaktır. Bazen birden fazla işçi gelip, ikişer ay çalışmayı kendileri öneriyorlarmış. Bu uygulamayı kaldırıyoruz; her çalışan işçi, en az dört ay çalışacaktır, bu yangın döneminde.

Aksaray’daki geçici işçiler, dönemleri gelince pek tabiî ki çalışacaklar.

MURAT AKIN (Aksaray) – Bu sene başlayacak yani.

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) – Evet.

MURAT AKIN (Aksaray) – Peki, teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MUSTAFA GEÇER (Hatay) – Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Arayacağım efendim.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum, karar yetersayısını arayacağım: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır, madde kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum:

MADDE 4.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Mustafa Geçer; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MUSTAFA GEÇER (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 4 üncü maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabiî, ülkemizdeki ormanların korunmasına yönelik bir kanun değişikliği burada söz konusu. Elbette, ülkemiz, ormanlar açısından çok zengin bir ülke değil. Ülkemizin yüzde 26’sı orman alanıdır; ancak, bu orman alanının yüzde 50’si elverişli ormanlardır, yüzde 50’si elverişli ormanlar değildir, bozuk ormanlardır. Böylece, Türkiye genelinin yüzde 13’ü civarında bir orman alanımız var. Bu orman alanının geneli çam ormanlarından oluşuyor. Çam ormanlarının da yangınlara karşı hassasiyeti daha fazladır ve daha fazla yangın çıkmaktadır, yangınla mücadele de daha zor olmaktadır.

Bu gerçekler de göz önünde bulundurulduğunda, gerçekten, ülkemizde son derece fazla orman yangını çıkmaktadır. Bunlarla mücadele konusunda da, gerek finansman yetersizliği, gerek personel yetersizliği gerekse orman yangınlarının önlenmesi adına, koruyucu hekimlik gibi, orman yangınlarının çıkmasını önleyici birtakım sosyal tedbirlerin yeterli olmadığını görüyoruz. Şu anda getirilen tasarıda, aslında, çok köklü bir değişiklik yok. Yani, burada, sadece orman yangınlarının önlenmesi, orman yangınlarının söndürülmesi ve mücadele edilmesine ilişkin, Orman Bakanlığının döner sermaye işletmelerinden elde edilen gelirlerden ziyade, Orman Genel Müdürlüğüne bütçeden ödenek aktarılmasını içeriyor. Diğer tarafta da, diğer ek maddelerde, Muhasebei Umumiye Kanununun 9 uncu maddesinin burada işletilmeyeceği; ancak, döner sermayeli orman işletmelerinin elde etmiş olduğu kârdan –yıl sonunda çıkardıkları bilançoda kâr gözüküyorsa ancak– hazine payı olarak yüzde 10’un alınması, aksi halde alınmamasını; diğer taraftan da, ayda 45 000 adam çalıştırılmak üzere, geçici orman işçilerinin de istihdamının bir noktada biraz artırılması öngörülüyor.

Bunun dışında, orman alanlarının korunması, yangınlarla mücadele edilmesi veya ormanlarda tür değişikliğine gidilebilirse, kesilen veya yok edilen ormanların yerine oluşturulan yeni ağaçlandırma alanlarında, daha dayanıklı, daha erken zamanda yetişebilecek ve yangına daha dayanıklı türlerin yetiştirilmesi konusu gibi diğer tedbirleri içermiyor; ancak, burada, orman yangınları özellikle gündeme getiriliyor ve orman yangınlarıyla mücadelede de finansman sorunu halledilmeye çalışılıyor. Tasarının 1 inci maddesiyle Orman Kanununun 75 inci maddesine eklenen fıkra bunları içermektedir.

Türkiye’de, tabiî, yangınlar gerçekten çok fazla oluyor; bunların önlenmesi çok önemli. Önlenmesine ilişkin tedbirlerin alınmasında da, orman yangınlarıyla mücadelede hava araçlarından faydalanılması Türkiye’de beş on yıldan beri gündemde; ancak, bunların hangi şekilde kullanılacağı, Orman Bakanlığının bünyesine, envanterine dahil edilerek araçların alınması mı, kiralama yoluyla hizmet satın alınması yoluna mı gidilmesi konusunda, özellikle, uçakların veya helikopterlerin kiralanmasına ilişkin hizmet satın almaları gündeme geldi. 1998’den bu yana, Orman Bakanlığı bünyesinde yangın söndürme hava araçlarının alınması, envantere dahil edilmesi yolunda olumlu adımlar atılmadı. Bunun gerekçelerinin ne olduğunu, tabiî, daha önceki basından, yayından izledik. Daha ucuz, daha ekonomik mal olduğu veya kiralama yoluyla hizmet alınmasının daha ucuz olduğu noktasında görüşlerde düğümlenmektedir Orman Bakanlığının görüşleri. Ancak, bunlar da, 1 Haziran ile ekim arasındaki süre içerisinde kiralanabileceği dikkate alınarak, orman yangınlarının 1 Hazirandan sonra çıkacağı varsayımından hareket edilerek yapılmıştı.

Bu sene, biliyorsunuz, 5 Nisanda, bir günde aşağı yukarı 83 yerde yangın çıktı ve üç günde 87 yangın Türkiye’de oldu. Bu vesileyle, 1 Haziran ayına ulaşılamadığı için de hava söndürme araçlarından yeteri kadar faydalanılamadı; hatta, hiç faydalanılamadı; çünkü, burada haziran ayı daha gelmemiş, kiralama dönemi açılmadığından kiralama yapılamamıştı, ihaleler belki de açılamamıştı. O sebeple, çok korkunç bir orman yangınıyla karşı karşıya kaldık. Bir günde 83 yerde, üç günde 87 yerde orman yangını çıkarak bu yangınlarda 5 000 hektarın üzerinde ormanımız kül oldu. Bunlarla ilgili tedbirler ne derece alındı, ne derece alınmadı, bunları bilmiyoruz; ancak, basından okuduğumuz kadarıyla, aslında, bu söndürme çalışmalarında çok başarılı olunamadı, beklenmeyen bir zamanda orman yangını çıktığından; ama, orman yangınları, elbette ki, beklenen zamanlarda da çıkmaz; çünkü, Türkiye’de orman yangınının çok değişik sebepleri olduğunu biliyoruz. Tarla açılması, yerleşim alanları açılması veya terörist birtakım sebeplerle sabote edilmesi gibi, yani, o tarihlere sığdıramayacağımız zamanlar da da orman yangınının çıkması çok muhtemel görünmektedir. Bu sebeple, bu sene, yine, hazırlıksız yakalanarak 5 120 hektar ormanımız bu vesileyle kül olmuş; bunlardan ülkemizin maddî kaybı 48 trilyon olarak hesaplanmış; aslında, bu hesapta da sadece ormanda kaybedilen kütük değerleri hesaplanmıştır. Tekrar bu ormanların yenilenmesi, yerine yenilerinin dikilmesi veya sürenin geçmesi ile diğer maliyet unsurları da eklendiğinde, burada çok daha büyük rakamların ortaya çıkacağı muhakkaktır; ancak, yapılan hesaplara göre 48 trilyon lira kaybettiren bu orman yangınlarına karşılık, en azından, orman yangınlarında kullanılabilecek 16 helikopter, 10 tane amfibik uçak alınabileceği basında yer aldı. Burada, bir yangında, yani, zamanlamadan kaybettiğimiz 5 120 hektar orman alanının kaybından, ülkemizin genel ekonomisinin kaybettiği rakam karşılığında, aslında, Orman Bakanlığının bünyesine bir hava yangın söndürme filosu oluşturulabilecek kadar bir kaybın olduğunu görüyoruz. Ancak, basından izlediğimiz kadarıyla “Orman Bakanlığı seyretti” diye yazıldı; yani, acaba, seyretti mi, etmedi mi; bunu da tam bilmiyoruz. Fakat, bu sene, 2000 yılında, orman yangınlarından üç gün içinde kaybettiğimiz orman alanı çok korkunç boyutlarda; âdeta, daha önce geriye doğru gittiğimiz beş yıl içinde kaybettiğimiz orman alanlarından çok daha fazla.

Burada -her yıl tabiî- haziran ayında başladığı varsayılarak hesaplanmış. Burada, örneğin, 1995’te 1 770 adet orman yangını olmuş, 7 676 hektar ormanımız yanmış; 1996’da 1 645, 1997’de 1 339, 1998’de 1 932, 1999 yılında 2 075 orman yangını meydana gelmiş. Bunlardan meydana gelen hasarlar veya orman kaybımız da 1995’te 7 676 hektar, 1996’da 14 920 hektarla en çok, 1997’de 6 316 hektar, 1998’de 6 764 hektar, 1999 yılında 5 804 hektar orman alanı yok olmuştur. Ama, 2000 yılında, bu söndürme işinin havadan müdahale edilerek yapılmayışı, zamanlama hatasından ve hazırlıksız yakalanmadan kaynaklanan ve üç günde oluşan 87 orman yangınında 5 315 hektar ormanımız, maalesef l olmuştur.

Bunların, tabiî, korunması, orman alanlarının sadece yangınla kaybedilmediği de varsayılırsa, diğer sosyal tedbirlerin de alınarak orman alanlarının yok edilmesinin önlenmesi muhtemeldir. Sadece, burada, finansman kaygısıyla çıkarılan bu ek madde ve kanun değişikliğiyle orman alanlarının yok olmasını önlemeye yönelik tedbirlerin yeterli olmayacağı kanaatindeyiz; çünkü, sadece finansman meselesi değildir; toplumun eğitilmesi...

Bugün, Türkiye’de, orman köylerinin sayısı oldukça fazladır. Orman alanlarının tarla olarak açılmasına yönelik yangın çıkarılması veya bilinçsizlikten çıkan yangınlar veya büyük şehir çevresinde konut alanı edindirmek için... Zaman zaman basında okuyoruz; hatta, üst düzey bürokratların da kaçak villalar yaptırdığı ve yıkıldığı veya yıkılmadığı şeklinde bilgiler olduğu için, burada, sadece finansman kaygısı değil, toplumun bilinçlendirilmesi de çok önemli rol oynamaktadır.

İnsanlarımızın, ormana karşı, ülkemizin akciğerleri mesabesinde olan ormanların korunması noktasında eğitilmesi ve güzel bir çevreye kavuşabilmemiz için, gençlerimize, çocuklarımıza -hatta, ilkokul dönemlerinde dahi- ormanlarla ilgili eğitici bilgilerin verilmesi de daha yerinde olur diye düşünüyorum.

Bunlarla birlikte, tabiî, orman yangınlarıyla mücadeleyle ilgili sadece yangına müdahale değil, yangının önlenmesi tedbirlerinin alınması, sosyal eğitim meselesidir. Bunun yanı sıra araç gereç alımı ve her zaman çıkabilecek yangınlara karşı kullanılacak araç gereçlerin hazır bulundurulması da çok önemli bir şeydir; çünkü, burada gördüğümüz gibi, 2000 yılı yangınlarında araçların zamanında tedarik edilmeyişinden büyük kayıplar meydana gelmiştir. Hızlı müdahalenin yapılması, yanan yerlerin tekrar ormanlaştırılarak derhal orman alanına kazandırılması çok önemlidir.

Bunun yanında, ormanlarda tür değişimleri; benim gördüğüm kadarıyla, Hatay ve Osmaniye İllerindeki kesilmiş, kesim yapılmış, yasal yoldan kesilmiş orman alanlarına tekrar kızılçam fidanları dikilerek çam ormanı oluşturulmaya çalışıldı. Orada, aslında, gürgen ve meşe de yetişebilirdi. Şu anda, çam ormanlarının kesilmesiyle birlikte, tekrar yerinden, o kalmış kütüğün kökünden yeni filizler vermesi mümkün değil. Kesilen bir çam ağacı, kesildikten sonra yeni bir filiz vermez, kurur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

MUSTAFA GEÇER (Devamla) – Ben de teşekkür ediyorum.

Bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (FP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Doğru Yol Partisi Grubu adına, Tokat Milletvekili Sayın Ali Şevki Erek.

Buyurun Sayın Erek. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA ALİ ŞEVKİ EREK (Tokat) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; Doğru Yol Partisi Grubu adına, Orman Kanununu değiştiren tasarı üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi, sözlerime başlamadan evvel sevgilerimle, saygılarımla selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, çok önemli, hayatî derecede önemli bir yasa değişikliğini konuştuğumuzun hepimizin idrakindeyiz; bunda da müttefikiz. Bu yasa değişikliğinin yürürlük maddesinde kanaatimizi şöyle ifade etmek isterim: Olumlu bir kanundur; ormanlarımızın muhafazası doğrultusunda, özellikle önümüzde bulunan dağlar gibi sorunlara, bir ölçüde, çözüm getirmeyi amaçlamaktadır; kabul oyuyla geçirilmesinde, Türkiye Cumhuriyetinin yararı vardır; bunda şek ve şüphe yok; ancak, orman gibi, Türkiye Cumhuriyetinin hayatî bir meselesine ne ölçüde bir çözüm getireceği konusunda birkaç hususu Yüce Meclisin önünde vurgulamak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, her şeyden evvel, ortada bulunan mesele nedir; bir, şu andaki tasarının amaçladığı husus itibariyle de, mevcut ormanlarımızı muhafaza etmek. Bunun en büyük etkeni de yangınlardan korumak. Hemen bunun akabinde, orman köylüsünün içler acısı durumuna, bu tasarıdaki geçici maddeyle, bir nebze çözüm getirebilmek.

Bu yasayı görüşürken, şunu ifade etmekte gerçekçilik var. Çok büyük, komplike bir kanun, bir mesele, Türkiye için hayatî önemde bir mesele. Bu yasa değişikliğiyle ne ölçüde çözüm getiriyoruz; o konuda, tam, müspet bir kanaat serdetmemiz mümkün değil.

17 000 -18 000 orman köyümüz, 8 milyonu aşkın orman köylümüz var ve değerli arkadaşlarım, biraz evvel sayın sözcüler de dile getirdiler, yıllık gelirinin 250 dolar olduğu resmî kayıtlarda ve önümüzdeki yasa tasarısında belirtilen bir vahamet var, bir vahim durum var. Buna nasıl çözüm getireceğiz; bu tasarıdaki 45 000 işçi/ay ile mi çözüm getireceğiz; bir ayda çalıştırma yetkisini aldığımız 45 000 işçimizle mi çözüm getireceğiz; hiç tahmin etmiyorum. Değerli Bakanımızın biraz evvel ifade ettiği gibi, geçici işçilerimizi iki ay yerine, bir ay yerine, dört ay çalıştırmayla mı getireceğiz; inşallah getiririz; ama, tahmin etmiyorum. Bugün genelde nüfusumuzun yüzde 40’ını, 45’ini teşkil eden köylümüzün en vahim durumunda olan orman köylüsünün genel konularla ilgili ihtiyaçlarının yanında, özellikle geçici işçi olarak çalıştırılması ve bu doğrultuda ormanlarımızın muhafazası yolunda müspet adımlar atılması isteniyor. Bence, bu konularda, her şeyden evvel bu geçici işçilerin bu sayıyla değil, bu sayının çok üstünde rakamlarla daimî işçi şekline dönüştürülmesi gereklidir. Tabiî, o zaman, hemen önümüze kaynak sorunu gelmekte. Kaynak sorunu gelince de, kanunun amacıyla karşı karşıya kalıyoruz. Sayın Bakanın ifadesinden, Orman Genel Müdürlüğü döner sermayesinin 5 Mayıs 2000 tarih itibariyle 90 trilyona yakın borcu olduğunu öğreniyoruz. Geçici işçilerimizden mesele kaynağa intikal ediyor; kaynağa intikal edince, belirli bir miktarı Hazineden katma bütçeye intikal ettirince meseleyi çözeceğimizi zannediyoruz. Ben, bu aktarılacak kaynakların, bu büyük meseleye çözüm getireceği kanaatini taşıyamıyorum.

İki şey var; orman köylüsü, ormanların muhafazası, neticede kaynağa bağlanıyor. Ya kaynağı bulacağız, bu ormanları koruyacak ve orman köylüsünü insanca yaşayacak bir hale dönüştürecek her türlü ekonomik tedbiri alacağız veya kaynağı bulamıyorsak, bugün Türkiye’nin 2050 yılında çöl olacağının kesin varsayımını göz önüne alarak... Evet, verilen rakamlara göre, bu gidişle Türkiye 2050 yılında çöl olacak, ormanlar sıfıra inecek ve yine gerekçelerden gördüğümüz kadarıyla, eğer bu mesele bir millî savunma meselesi kadar önemliyse, eğer bu mesele Türkiye Cumhuriyeti için bir millî eğitim meselesi kadar önemliyse, eğer orman meselesi, Türkiye Cumhuriyeti için bir sağlık meselesi kadar önemliyse -ki doğrudur; bir millî savunma kadar önemlidir, bir eğitim kadar önemlidir, bir sağlık kadar önemlidir- o zaman, işin gereğini yapacağız.

Değerli arkadaşlarım, bir günde 7 000 hektar ormanın yandığı bir ülkedeyiz, bir günde 84 yerde yangının çıkabildiği bir ülkedeyiz. Böyle bir ortamda, yüzde 26’sı orman alanı olan -biraz evvel, arkadaşlarımız ifade ettiler- ki bunun da ancak yarısı orman niteliğinde olduğu için yarısını ele alınız yüzde 12, yüzde 13 nispetinde sağlıklı bir orman yapısına bağlı olan ülkemizde çok acil çözümlere başvurmak mecburiyetindeyiz. Ya kaynak; bu kaynak doğrultusunda ormanın muhafazası ve orman köylüsünün kurtarılması... Bu kaynakla bu olmaz, bu sevk edilen kaynakla bu olmaz. Türkiye Cumhuriyetinin bu hayatî meselede acil, fevkalade acil bir çözüme ihtiyacı vardır. Bana göre o alternatif çözüm de, 1111 sayılı Askerlik Kanununda -en azından kısa vadede- yatmaktadır. Bunu bulamadığımız takdirde, bize göre, beklemeye, Türkiye Cumhuriyetinin ve Türkiye Cumhuriyeti ormanlarının tahammülü olmamak gerekir.

Bu kaynaklarla, bu istihdamla, köylümüzün bu girdisiyle, bu hayat pahalılığıyla, bu üretimiyle, millî gelirden aldığı payla, üç aylık dört aylık geçici işçi çalıştırmasıyla, bugünkü sağlık şartlarıyla, bugünkü geçim şartlarıyla bu meselenin üstesinden gelmemiz mümkün değildir. Bu meseleyi sağlıklı bir ekonomiye oturtuncaya kadar 1111 sayılı Askerlik Kanunu devreye girmelidir. Nasıl girmelidir; yeni bir yasa tasarısına ihtiyaç yok. Eğer, Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü, 1111 sayılı kanunun 10 uncu maddesinin dördüncü bendinin büyük (B) bendinin, küçük (a), (b), (c) ve takip eden sekiz ufak bendine başvurursa ve derhal önümüzdeki yıllarda bu işçilerimizi çalıştırmak, daimî çalıştırmak kaydıyla, sayısını artırmak kaydıyla, onların mütehassıs işçi haline getirmek kaydıyla, 1111 sayılı Askerlik Kanununa göre, Orman Bakanlığı, ihtiyacı olan miktarı Millî Savunma Bakanlığına bildirecektir; Millî Savunma Bakanlığı Genelkurmay Başkanlığından aldığı bilgilere göre, en kısa sürede Bakanlar Kurulunun alacağı bir kararla, Türkiye Cumhuriyetindeki ormanların korunması ve muhafazasının usullerini, esaslarını -bir Bakanlar Kurulu kararıyla- ortaya koyacak ve askerlik yükümlülüğünü, ormanların muhafazasına yönlendirilmiş bir yükümlülük olarak, meseleyi belirli bir vade içerisinde acilen ele alma durumuna girecektir. Yoksa, Orman Kanununun bir iki maddesinin bir iki değişikliğiyle, 50 katrilyona ulaşmış Türkiye Cumhuriyetinin bütçesinde, 21 katrilyon borç faizinin ödendiği bir bütçede, 50 trilyon liranın, 60 trilyon liranın, 80 trilyon liranın bu bütçeye, döner sermayeye zerkiyle, meseleyi_

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Erek, mikrofonunuzu açıyorum. Lütfen tamamlayın efendim.

ALİ ŞEVKİ EREK (Devamla) – Başkanım, çok önemli bir konu olduğu için bir iki dakikada tamamlayacağım.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bu değişiklikle, orman yangınlarını asgarîye indireceğiz, orman yangınlarını aşağıya çekeceğiz, orman köylüsünün dertlerine çare bulacağız, orman köylüsünün istihdam yüzdesini artıracağız diyorsak, kendi kendimizi aldatmamızdan endişe ederim. Şu anda mevcut mevzuatımızın ortaya koyduğu yasal imkânları, en az, kısa vadede, yani, bir yükümlülük olarak, ormanlarımızın korunmasını bir askerî yükümlülük olarak ortaya koymakla, hemen onunla paralel bir biçimde, orman köylüsünün fakrü zaruretini, istihdam yönünden, girdilerin takviyesi yönünden gidermekle bir ölçüde alt edebileceğimiz kanaatimizi sergiliyorum.

Yüce Heyete, Değerli Başkanımıza, şahsım ve Grubum adına sevgilerimi ve saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Erek.

Madde üzerinde, şahsı adına, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın üyeler; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bana göre, müzakere ettiğimiz kanun tasarısı, ülkemiz için, milletimiz için, çok hayatî bir mesele teşkil eden bir tasarıdır. Bu itibarla, bu konudaki bilgilerimizi Genel Kurula ve kamuoyuna arz etmek, bizim için bir görevdir.

Değerli milletvekilleri, biraz önce, burada kişisel konuşma yaparken... Tabiî, benim grubum Doğru Yol; evvela, Doğru Yol Partisinin bir milletvekiliyim ve benim fikirlerim, aynı zamanda Doğru Yol Partisi Grubunun da fikirleridir; belki, biraz, ufak tefek, bazı yerlerde sapmalar olabilir; ama, geneli değiştirmez.

Şimdi, olay şu: Biraz önce, ben, burada, Tunceli orman işçilerinden bahsederken, aslında benim kastım, Türkiye’de çalışan tüm geçici işçilerdi; yani, ben, Tunceli’ni, özelini bildiğim için, yoksa ki, temennimiz, Türkiye’de çalışan bütün işçilerin, normal bir insanın yaşamını devam ettirmesi için gerekli olan hayat standartlarına kavuşmasıdır. Sayın Bakanım da “dört ay çalışacaklar” dedi; teşekkür ediyorum. Bu, Türkiye’deki bütün orman işçileri için bir müjdedir.

Değerli milletvekilleri, aslında, ormanları bugüne kadar iyi kullanmadık. Bir bakın deniz kıyısındaki tesislere. Aslında, denizlerden istifade etmek, her Türk vatandaşının hakkı; ama, bir bakıyorsunuz, özellikle orman alanlarında, büyük tesisler tarafından çok ucuz bedellerle orman alanları kiralanmış ve o denizlerin önüne setler çekilmiş; maalesef, insanlarımız o denizlerden yararlanamıyor. Bu, kanunlara karşı yapılan açıkça bir ihlaldir; Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşlarının bu denizlerden yararlanmasını engelleyen -bana göre- yasadışı bir faaliyettir, bir uygulamadır, bir işlemdir. Diliyoruz ki, bundan sonra, böyle, deniz sahillerinde, özellikle bazı yerlerde, bazı zengin kişilere -biz, zenginliğe de karşı değiliz; adaletten ve haktan yanayız- orman tahsisleri yapılırken, özellikle bazı kayırmalar yapılmasın, denizlerden büyük insan kitlesinin yararlanmasının önü kesilmesin. Eğer, kişi, denizin kıyısında tesis yapacaksa, denizden 500 metre ileride yapsın ki... Bir defa, hemen denizin üzerine yapıyorlar ve orayı öteki insanların kullanımından mahrum bırakıyorlar.

İkincisi, bazı güçlü, etkili, yetkili, zengin kişilere üniversite açmaları için orman tahsis ettik; işte, Koç’a, Sabancı’ya, şuraya, buraya verdik... Ne yaptılar bunlar; gittiler, Sarıyer ormanlarını keserek üniversite yaptılar. Bu, bana göre, büyük bir hatadır. Bu, büyük bir hatadır. Bunu nasıl yapacaksınız; eğer, hakikaten, bu insanlarımız üniversite yapacaklarsa, Anadolu’nun bozkırlarında alan tahsis edelim bunlara, gitsinler, önce orayı ağaçlandırsınlar, ormanı yetiştirsinler, ondan sonra da gidip oraya üniversite yapsınlar. Şimdi, Sarıyer’de, trilyonlar değerindeki ağaçları keseceksiniz, ondan sonra da üniversite yapacaksınız!.. Aslında, üniversite, görünen, esas amaç değil; bunların, o güzelim tabiat parçasında, ailece gidip oranın güzelliklerinden yararlanmalarıdır. Bunun başka çaresi yok. Biz bunları burada söylediğimiz zaman, bazıları bize tehtit mektupları gönderiyor. Bir değil, bin tane tehdit mektubu da gönderseler, bizim, halka karşı, bu memlekete karşı bir borcumuz var; o borcumuzu, bu kürsüde vereceğimiz mücadeleyle yerine getireceğiz, kimseden de korkmuyoruz; onlar istedikleri tehditi yapabilirler.

Diliyorum ki, Sayın Bakan ve özellikle bürokratlar, bu memleketi, artık 21 inci Asırdaki bilgiyle, görgüyle, ileri görüşlülükle idare ederler. Yani, bugün, artık, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, burada, herhangi bir bakanlık olarak, herhangi bir kuruluş olarak, bir işlem tesis ederken, kayırıcı olmayalım, belli güçleri korumayalım -tek hedefimiz- Türk Halkının, Türk Milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin menfaatını koruyacak şekilde işlem tesis edelim ve uygulayalım. (DYP ve MHP sıralarından alkışlar) Onun için, özellikle rica ediyorum ve bundan sonra kimsenin karşısında boyun eğmeyelim.

Değerli arkadaşlar, uzun zamandır politikayla ilgileniyorum. Politikada görev yaparken insanı en büyük huzura kavuşturan konu, akşam yattığı zaman “ben, bugün, bu memlekete, millete, insanıma iyi bir hizmet mi yaptım, kötü bir hizmet mi yaptım” diye düşündüğünde, iyi bir hizmet yaptığı hissi içindeyse, gerçekten, hem sağlığı düzelir hem ömrü uzar hem de siniri bozulmaz; ama, küçük menfaatları da olsa insanların, büyük menfaatları da olsa insanların bu güzelliklerden kendisini mahrum etmemesi gerektiğine inanıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, mikrofonu açıyorum, tamamlayın Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Özellikle, orman konusu çok önemli bir konudur. Bakın, Tunceli’de Monzur Vadisinde çok nefis bir millî park var. Sayın Bakanım -demin de söyledim- bu terör de inşallah bitecek, buraya önem verelim, çok geniş bir hazine, burayı ihya edelim, harekete geçirelim.

Sonra, mesela, Türkiye’de en yoğun ormanın olduğu il Tunceli; fakat, orman bölge müdürlüğünü Elazığ’a kurmuşlar; aslında, orman bölge müdürlüğünün Tunceli’de olması lazım. O bakımdan; yani, hakikaten isabetsiz kuruluşlar da var. Bakın, Elazığ’ın, Erzincan’ın, Erzurum’un odun ihtiyacını Tunceli karşılıyor.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Elazığ’da da olsun...

KAMER GENÇ (Devamla) – Orada da olsun; ama, tabiî, bölge müdürlükleri başka yerde olunca, küçük illere hizmet gitmiyor.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Elazığ’da olması...

KAMER GENÇ (Devamla) – Canım neyse; yani, bizim Tunceli’ye de bölge müdürlüğünü kursunlar da, ister Türkiye’nin her tarafına kursunlar; ama, esas ormanın olduğu yere hizmeti getirmek lazım.

Ben, bu vesileyle, bundan sonra ormanla ilgili düzenlemeler getirilirken ülke yararının, halk yararının gözetileceğine inanıyorum. Kanun tasarısının hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, saygılar sunuyorum efendim. (DYP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

Madde üzerinde, şahsı adına Aksaray Milletvekili Murat Akın konuşacaklardır.

Buyurun efendim.

MURAT AKIN (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4 üncü madde üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 4 üncü maddede “Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer” denilmektedir. Bu şekilde bakıldığında, tasarının, 2 nci maddesiyle getirilen ek 6 ncı maddesi -geçen maddesi- malum, esaslı bir değişiklik getirmiştir. 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunun ek 9 uncu maddesine göre, döner sermayeli işletmelerin hâsılatlarının belirli bir nispeti -yüzde 10 ile yüzde 25 arasında değişen bir nispettir bu- katkı payı olarak genel bütçeye aktarılmaktadır.

Şimdi, bu yeni düzenlemeyle, Orman Bakanlığındaki döner sermayeli işletmelerde, hâsılat değil, konsolide bütçeden oluşacak Kurumlar Vergisi matrahına esas teşkil edecek kâr oluşmuşsa, bu kârdan, Kurumlar Vergisi matrahı, Kurumlar Vergisi tenkis edildikten sonra bir nispet doğarsa, bunun, umumî bütçeye katkı payı olarak aktarılması gerekiyor ki, geçmişte hiçbir zaman kâr etmediği için, böyle yeni düzenlemeyle de bir katkı payının aktarılması mümkün değildir. Ama, geçmişteki hâsılattan yüzde 10 katkı payının aktarılması maddesinin yürürlük tarihi eğer 1.1.2000 tarihi olmazsa, şu kanunun yayımlandığı tarihe kadar olan kıst dönem için mutlaka bir hâsılat tespit edilip, onun yüzde 10 payının genel bütçeye aktarılması gerekir ki, bu da, ileride çok ters uygulamalara neden olabilir. Sırf, şu ek 6 ncı maddeyle getirilen düzenlemenin 1.1.2000 tarihinde yürürlüğe girmesi sağlanmak suretiyle çelişki durumun giderilmesi gerekir; Sayın Bakanımın bürokratları herhalde bunu atlamış. Malum, Kurumlar Vergisi nisanda tespit ediliyor -kapanan yılın nisanında tespit ediliyor- ve mayıs ayının sonuna kadar da katkı payı aktarılması gerekiyor; ama, hâsılatta herhangi bir dönem esas olmadığı için, toplam tutardan, zarar olsun, kâr olsun, o kısmın katkı payı olarak aktarılması icap ediyor. Kanun mayıs ayı sonu itibariyle yürürlüğe girdiğinde, geçen beş aylık dönem için çelişkili bir durum olur. Zannederim, bu yönde bir önerge verilmek suretiyle, ek 6 ncı maddenin 1.1.2000 tarihinde yürürlüğe girmesinin sağlanması daha yerinde olacaktır.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Aksaray’dan bahset, Aksaray’dan...

MURAT AKIN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, arkadaşlar Aksaray’dan bahsediyor, tabiî kırmayacağım, bahsedeceğim.

Sayın Bakanımız, Aksaray Orman İşletmesi Müdürlüğünün, zannederim bu konuşmalardan sonra, kapatılmasını durduracaktır. Aksaray Belediye Başkanı MHP’dendir; ama, arkadaşımız, orman için gayret etmektedir; valimiz vardır - Sayın Emir Durmaz- bütün alanların ağaçlandırılması için çalışmaktadır. 42 kasabamız bulunmaktadır, 42 kasabamızın belediye başkanı, orman müdürü gibi, bütün dağı taşı ağaçlandırmaktadır; 200’e yakın köyümüz mevcuttur, bütün köy muhtarlarımız, belirli bir alanı orman alanı şeklinde düzenlemektedirler. Yine, TEMA Vakfı, bu yıl ve geçen yıl gelmek suretiyle, epeyce meşe ağacı dikimini sağlamıştır. Şimdi, bunlarda bir moral bozukluğuna sebebiyet vermemek için, Sayın Bakanımızın, bilhassa bu uygulamadan vazgeçmesi yerinde olacaktır.

Eğer işletmelerin zarar etmemesi esası öneriliyorsa... Bakın, şimdi yeni geldi, nisan ayı itibariyle bütçe açığı 6,3 katrilyon. Mart ayı itibariyle bütçedeki açıklık 3 katrilyon 901 trilyon. Sadece nisan ayında 2,5 katrilyon bir bütçe açığı olmuş; yani, üç aylık 3 katrilyon olan bütçe açığı, nisan ayında 6 katrilyona ulaşmış, neredeyse bir misli artmış. Hedeflediğimiz 12 katrilyon bütçe açığı, arkadaşlar, 20 katrilyona doğru tırmanmaktadır. 8 milyon köylünün istifade edeceği bir alanda devletin desteği 50-100 trilyon, sadece nisan ayında...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akın.

MURAT AKIN (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim... Toparlanacak bir şey kalmadı... Çok teşekkür ederim.

MURAT AKIN (Devamla) – Sayın Başkan, mikrofonu açın, saygıyla selamlayıp, bitireceğim.

BAŞKAN – Buyurun efendim... Buyurun selamlayın.

MURAT AKIN (Devamla) – Sadece bu 3,5 katrilyon açıkla da...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

MURAT AKIN (Devamla) – Cümlemi bitireyim...

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sayın Başkan, cümlesini tamamlasın...

BAŞKAN – Efendim, çok rica ediyorum... Sayın Akın, lütfen istismar etmeyin... Bakın...

MURAT AKIN (Devamla) – İstismar değil ki, rakam söylüyorum.

BAŞKAN – Efendim, Genel Kurulu saygılamanız için mikrofonu açtım... Lütfen... Tekrar açıyorum.

Buyurun.

MURAT AKIN (Devamla) – Niye rahatsız oluyorsunuz bu kadar. Ben hayret ediyorum Başkanım. Her konuşmamda bunu yapıyorsunuz.

BAŞKAN – Lütfen Genel Kurula hitap eder misiniz efendim.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sayın Başkan, neden müsaade etmiyorsunuz... Sözünü bitirsin... Lüzumsuz tırmandırıyorsunuz...

MURAT AKIN (Devamla) – 3,5 katrilyon hiçbir şey değildir. Bu nedenle, orman köylümüze gerekli desteği sağlamak düşüncesiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

A. TURAN BİLGE (Konya) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Bilge, herhalde Sayın Bakana soru yönelteceksiniz, mikrofonunuzu açıyorum efendim; buyurun.

A. TURAN BİLGE (Konya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Bakanıma bir soru sormak istiyorum aracılığınızla. Kârlılığı olmayan, devleti zarara götüren bu işletme müdürlükleri kapandığı takdirde o kentin, orada çalışan insanların bir kaybı olacak mı, olmayacak mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım.

ORMAN BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Bilge’ye teşekkür ediyorum.

Aksaray İli bakımından konuyu daha somuta indirirsek, işletme faaliyeti kısır bir faaliyet; fakat, Aksaray’ın, gerçekten, değerli milletvekilimizin de belirttiği gibi, ağaçlandırmaya ihtiyacı var. Biz, işletme müdürlüğünü şefliğe dönüştürürken ağaçlandırmayı da baş mühendisliğe çıkarıyoruz. Dolayısıyla, mevcut kadrolarla Aksaray İline daha etkin, daha verimli bir hizmet verme yolunu seçiyoruz.

Teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum efendim: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum:

Madde 5.– Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına Osmaniye Milletvekili Sayın Şükrü Ünal; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz için hayati önem taşıyan ormanlarımızı ilgilendiren Orman Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile ilgili söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Herkesin bildiği gibi Türkiyemiz, yeraltı ve yerüstü kaynaklar bakımından zengin özelliklere sahip bir ülkedir. Yaşantımızda çok önemli yeri olan bu zenginliklerimizden biri de ormanlarımızdır. Ülkemiz yüzölçümünün yüzde 26’sı ormanlık alanlardan oluşmaktadır; fakat, bir ülkenin orman varlığı alanı ortalama yüzde 30 olması gerekirken, bu oran ülkemizde verimli ormanlarımızı dikkate aldığımızda yüzde 11,4’lere gerilemektedir. Halbuki, Avrupa ülkelerinde bu oran ortalama yüzde 40 düzeyindedir. Türkiye’den, orman alanlarının genişletilmesi ve verimliliştirilmesi beklenirken, birçok iç ve dış olumsuz faktörlerden dolayı orman alanlarımız azalmayla ve bu doğrultuda giderse yapılan tahminlere göre, 2050 yılında ülkemiz çölleşmeyle karşı karşıya kalacaktır. Yarınlarımıza iyi bir gelecek bırakmak için ormanlarımızın yok olmasını önleyecek her türlü tedbirin bir an önce alınması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, şu ana kadar bu kürsüye çıkan bütün arkadaşlarımız, ormanlarımızın bizim açımızdan, ülkemiz açısından önemini, faydalarını en güzel bir şekilde sıraladılar, tekrar etmekte fayda yok; çünkü, hepimiz ormanların ne kadar kıymetli ve değerli olduğunu biliyoruz; ama, buna rağmen ülkemizde orman yangınları da rekor seviyeye ulaşmış, çeşitli sebeplerden dolayı ülkemizin her bir köşesinde ormanlarımızda çıkan yangınlar, bu güzel varlıklarımızı bir bir yok edip gözlerimizin önünde mahvolmasına sebep olmuşlardır.

Ben, burada, biraz da ormanlarımızın bir başka yönüne değinmek istiyorum. Bir taraftan özel orman yetiştirilmesi konusunda ülkemizin olması gereken yerde olmadığını özellikle belirtmekte fayda görüyorum. Bu noktada, özel teşebbüs, özel sektör ve kişiler, özel orman yetiştirilmesi konusunda teşvik edilmeli, onlara değişik imkânlar tanınmalı ki, bir taraftan yeni orman alanları oluşsun, diğer taraftan da, bu insanlar, kendi elleriyle yetiştirdikleri ormanlarını korusunlar.

Yine ülkemizde yaşanan bir probleme de burada değinmek istiyorum. Ülkemiz ormanları içerisinde, o bölgenin şehirlerinde yaşayan, köylerinde yaşayan insanlarımızı yazın serinleten yaylalarımız mevcuttur. Bilhassa Osmaniyemiz, güney bölgemiz yayla konusunda çok önem arz eder. Yazın hava sıcaklığının 40 derecelere kadar ulaştığı, havadaki nemin yüzde 70’e, 80’e, hatta 90’a vardığı bir zamanda, insanlarımız o sıcaktan ve nemden korunmak için yaylalara koşarlar.

Osmaniyemizin sırtını dayadığı Nur Dağları üzerinde onlarca yaylamız var; Osmaniyelilerin, Ceyhanlıların çıktığı yaylalalar, Adanalıların yazın serinlemek için çıktığı yaylalar, diğer taraftan, Kadirli İlçemizin ve Düziçi İlçemizin halkının serinlemek için çıktığı yaylalar; ama, bu yaylalarda, daha önceki Orman Bakanlarına da ulaştırılmış olan bir problem yaşanmaktadır; ormanlarımızı yok eden, ağaçlarımızı yok eden ve ormanlık alanlarımızı haksız bir şekilde gasp eden bir tutum ve davranış var. Birtakım insanlar ormanlık alanda kendi keyiflerine göre yaylalık alanlar ihdas edip, insanlara bunu satmaktadırlar ve haksız bir şekilde gelir temin etmektedirler. Yazın nüfusu 70-75 bine ulaşan ve Türkiye’nin en büyük yaylası Zorkun Yaylamızın kuzeyinde, güneyinde, doğusunda ve batısında, birtakım insanlar, bu milletin öz malı olan ormanı, ormanlık alanı, göz göre göre, resmî erkânın da gözlerinin önünde parayla insanlara satmaktadırlar. Bir düzenleme yapılıp, insanlarımızın istifadesine kiralamak suretiyle bu ormanlık alanlar, tahsis edilemez mi; 50 yıllığına, 90 yıllığına veya verilecek bir süre için kiralanamaz mı? Bilhassa Sayın Orman Bakanımız tarafından bu konunun göz önünde bulundurulmasını hassaten rica ediyorum ve ormanlık alanlarımızın bu şekilde talan edilmesinin önüne geçilmesi gerektiğine inanıyorum.

Amanos Dağlarımızın üzerinde bir köyümüz var; Cebelibereket. Osmanlı Döneminde, burası, vilayet merkezi, Cebelibereket Vilayeti; daha sonra, nahiye merkezi haline gelmiş ve şimdi köy, orman köyü. Bu yerdeki insanlar, geçimlerini temin edemedikleri için, akın akın şehirlere göç etmişler ve hâlâ ediyorlar, geçim sıkıntısı içerisindeler. Dolayısıyla, orman köylülerimizin ekonomik yönden güçlendirilmesi için, en güzel tedbirlerin mutlaka alınması gerekir.

Yine, bu arada, hepimizi çok yakından ilgilendirdiğine inandığım bir konuya değinmek istiyorum. Ormanlarımızda yaşayan tabiat varlıklarımız, av hayvanlarımız bilinçsizce avlanmaktadır. Amanos Dağlarımızda, eskiden, arabanızla her virajı döndüğünüzde, önünüzden, her bir köşeden bir sürü keklik kaçardı, tavşanlar kaçardı, geyikler kaçardı. Bugün, maalesef, hiçbiri yok. Babalarımız, dedelerimiz, o dağlarda, o ormanlarda yaşayan kuşların isimlerini bir bir sayardı -sayarken mutlu olurdu- ama, o güzel kuşların isimlerini yeni yetişen nesil bilmiyor maalesef.

Buradan, yine, Sayın Orman Bakanımıza sesleniyorum: Varlığını bugüne kadar sürdürebilmiş 15-20 geyik ve karacayı avlamak için, her gün, Osmaniye’nin köylerinden o dağlara silahlı insanlar çıkıyor; yetkililer de buna sadece bakıyorlar, tedbir almıyorlar. Bu tabiat varlıklarımızın, gerek çiçeklerimizin, bitkilerimizin ve gerekse av hayvanlarımızın korunması noktasında da gereken tedbirlerin alınması gerektiğine inanıyorum.

Bu kanun tasarısının, ülkemiz, halkımız için faydalı olduğuna her şeyden önce inanıyoruz ve inşallah, bundan sonra, orman köylülerimiz, ormanlarımızda çalışan işçilerimiz ve az önce değindiğimiz o güzelim tabiat varlıklarımız, o güzelim av hayvanlarımız sağlıklarına kavuşurlar, hayatlarını devam ettirirler ve korunmaya alınırlar.

Bu güzel temennilerle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyor, çıkacak kanunun hayırlı olmasını diliyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ünal.

Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, İçel Milletvekili Sayın Turhan Güven; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çalışma süremizin sonuna doğru gelmiş bulunuyoruz; o nedenle, bu kalan kısa süre içerisinde sizlere birkaç kelimeyle hitap etmek istiyorum ve Grubum adına da, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, bir süreden beri, önümüze gelen kanun tasarılarında kanun yapma tekniğine aykırılıklar göze çarpmakta. Bunu, birkaç vesileyle huzurlarınıza getirdim; fakat, yine de, dikkat edilmediğini ve yine, zühul eseri olduğunu zannettiğim birtakım yanlışlıklar var.

Şimdi, bakınız, kanunun başlığı ne -kanun başlığı kanunun içindedir zaten- Orman Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun. Yani, demek ki “Orman Kanununun bazı maddelerinde biz değişiklik yapıyoruz” diyor gönderen hükümet. Açıyorsunuz 1 inci maddeyi, Orman Kanununda bir değişiklik yok, bir fıkra eklenmiş. Neye; 75 inci maddesine.

Geçiyoruz 2 nci maddeye, “6831 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir” var mı değişiklik; hayır, bir ek madde ekliyorsunuz.

Geçiyorsunuz 3 üncü maddeye, bu defa, geçici bir madde eklenmiştir. Kanun yapma tekniğinin neresinde bu var değerli arkadaşlarım?! Her komisyonun içinde, kanun yapma tekniğini bilen elemanlar bulundurulurdu eski dönemlerde, bunlar müdahale ederlerdi “efendim, bu yanlıştır” derlerdi. Şimdi, kanunun başlığı baştan yanlış; öyle olmaz. Geçici madde mi ekliyorsunuz, ifade edeceksiniz; bir ek madde mi ekliyorsunuz, ifade edeceksiniz.

EROL AL (İstanbul) – Sayın Başkan, yürürlük maddesi üzerinde söz aldı...

TURHAN GÜVEN (Devamla) – Ben bunları söyleyeyim de, siz, yine, yürürlük maddesi üzerinde konuşmuş kabul edin; çünkü, başından yanlış yaparsanız, sonucu, yürürlük maddesi de yanlış olur. Neyi yürüteceğinizi bilmezseniz, siz neyi düzenleyeceksiniz, neyi yapacaksınız?! Ben onu söylemeye çalışıyorum. Yani, kanun yaparken titiz bir çalışma olur. Ortaya çıkan eserin bu milletin dertlerine deva olacak nitelikleri taşıyabilmesi için o titiz çalışma gereklidir diye söylüyorum.

Bunun yanında, muhalefet şerhleri var. Arkadaşlarımız, tabiî, bu muhalefet şerhlerini Plan ve Bütçe Komisyonunda gösterirken, gerekçeleri de oldukça sağlam görünüyor; yani, genel prensiplere aykırı bir davranış olmuştur; ama, doğrudur diye düşündüğümü de ifade etmek isterim. Yani, bugün, orman idaresinin gerek ağaçlandırma gerek özellikle yangın konusunda -ki, bu mevsimden sonra inşallah olmaz; ama, yangın mevsimi başlamak üzeredir- gerçekten, büyük sıkıntıları var. Bu sıkıntıları giderecek birtakım düzenlemeler söz konusu olmalıdır.

Bir başka olay daha var: Tezatlar. Hatırlarsanız, bundan bir süre evvel bir kanun geçirdik, özel üniversitenin bir orman içerisinde kurulmasına ilişkin bir kanun geçirdik. O zaman, ben, yine, bu kürsüden sizlere hitap etme imkânına sahip olmuştum ve şunu söylemiştim: Yapmayın, bu ağaçları kesiyorsunuz... Şimdi, o ağaçları kestik...

EROL AL (İstanbul) – Ağaçları siz kestiniz.

TURHAN GÜVEN (Devamla) – Peki, şimdi, yeniden ağaçlandırma için para istiyorsunuz, imkânlar yaratmaya çalışıyorsunuz... Bu birbiriyle tezat olan, tenakuz olan olayları yan yana getirdiğiniz zaman ortaya bir gerçek çıkıyor: Türkiye’de, orman, maalesef, layüsel halde kullanılmaktadır. Daha ciddî kullanmak lazım. Tek bir ağaç için, bir insan hayatı kadar önem verdiğiniz tek bir ağaç için, ona göre gereğini yapmanız lazımdır diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, Anayasanın 169 ve müteakip maddesi 170 inci maddesi ormanların korunmasıyla ve ormanda oturan köylülerin korunmasıyla ilgilidir. Aslında, anayasaya uygunluk bakımından, yapacağımız işlemler Anayasanın bu iki maddesine uygun olmalıdır. Eğer bunlara aykırı birtakım hükümler vaz ederseniz, ileride anayasaya aykırılıklar ortaya çıkabilir.

Ama, ben, bu kanun tasarısının, her şeyden evvel, birtakım eksiklikleri giderebilme bakımından, bütçe açıkları içinde dahi olsa, bütçeye yük getireceğini bilsek dahi, Türkiye ormanlarının daha geniş imkânlara sahip kılınması bakımından ve ağaçların iyi yetiştirilmesi bakımından birtakım imkânlar getireceğini düşünüyorum. Bu nedenle de, bu kanun tasarısının, her şeyiyle, noksanlığına rağmen, hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Güven.

Madde üzerinde, şahsı adına, Tokat Milletvekili Sayın Ali Şevki Erek...

ALİ ŞEVKİ EREK (Tokat) – Vazgeçtim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Peki.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum efendim.

Değerli milletvekilleri, saat 20.00’de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.54

 

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.00

BAŞKAN : Başkanvekili Nejat ARSEVEN

KÂTİP ÜYELER: Hüseyin ÇELİK (Van), Melda BAYER (Ankara)

 

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 98 inci Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2 nci sırada yer alan, Hayvanları Koruma Kanunu Tasarısı ve İçişleri ve Çevre Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2. – Hayvanları Koruma Kanunu Tasarısı ve İçişleri ve Çevre Komisyonları Raporları (1/393) (S.Sayısı: 89)

BAŞKAN – Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz? Acaba bir hususu açıklığa kavuşturmamız mümkün mü?

BAŞKAN – Buyurun efendim.

TURHAN GÜVEN (içel) – Sayın Başkanım, pek iyi hatırlamamakla birlikte, Hayvanları Koruma Kanunu Tasarısı daha önceden de yine böyle görüşülmek üzere gelmişti. Sayın Komisyon Başkanı, zannediyorum, yerine oturmuşlardı. Kesin hatırlamıyorum, zabıtlara bakmak lazım. Lütfeder de zabıtlara bir bakarsanız, İçtüzüğün 62 nci madde uygulaması olacak mı, olmayacak mı ben bunu açıklığa kavuşturmak istiyorum; çünkü, Komisyon yerine oturup da, Hükümet geçen defa olmayıp bu defa da yok ise, şimdi görüşmelerde Hükümete gerek kalmayacak. O bakımdan, bir araştırsanız da, ona göre devam etsek. Bir İçtüzük hatası yapmayalım efendim.

BAŞKAN – Efendim, Sayın Güven’in itirazı üzerine zabıtları incelemek için, birleşime saat 20.30’a kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.08

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati :20.30

BAŞKAN :Başkanvekili Nejat ARSEVEN

KÂTİP ÜYELER :Hüseyin ÇELİK(Van), Melda BAYER(Ankara)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 98 inci Birleşimin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2. – Hayvanları Koruma Kanunu Tasarısı ve İçişleri ve Çevre Komisyonları Raporları (1/393) (S.Sayısı: 89)(Devam)

BAŞKAN – Bir önceki oturumda, Hayvanları Koruma Kanunu Tasarısının görüşülmesi için daha önceki birleşimlerde hükümetin bulunup bulunmadığı yönündeki itirazlar üzerine konu incelenmiş ve Genel Kururulun, 27.1.2000 tarihli 53 üncü; 1.2.2000 tarihli 54 üncü; 2.2.2000 tarihli 55 inci; 17.2.2000 tarihli 59 uncu; 23.2.2000 tarihli 61 inci; 1.3.2000 tarihli 64 üncü; 7.3.2000 tarihli 66 ncı; 8.3.2000 tarihli 67 nci Birleşimlerinde, komisyon yetkililerinin hazır bulunmaması nedeniyle, tasarının görüşmelerinin ertelendiği tespit edilmiştir.

Bu nedenle, söz konusu tasarının görüşülmesi, hükümetin bulunmaması nedeniyle, bir defaya mahsus olmak üzere ertelenmiştir.

3 üncü sırada yer alan, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

3.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları (1/504) (S.Sayısı: 368)

BAŞKAN – Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Yok.

Tasarı, bir defaya mahsus olmak üzere ertelenmiştir.

Diğer kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerinde de, aradığımız takdirde hükümetin bulunamayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 25 Mayıs 2000 Perşembe günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 20.34

VI. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, Nevşehir-Kozaklı Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi binasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan’ın cevabı (7/1854)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini saygı ile arz ederim.

Mehmet Elkatmış

Nevşehir

Nevşehir İlimizin Kozaklı İlçesinde, Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi kurulmuştu. Ancak bu merkez işletmeye alınmamış olup bilahare de Armak Makine Tic. ve San. A.Ş.’ye kiraya verilmişti. Daha önceleri vermiş bulunduğum önergelerime verilen cevaplarda “... kiracının kira akdine aykırı davranışları nedeniyle hakkında dava açıldığı...” belirtilmişti. Bu merkezin açılması hem sağlık sektörü açısından hem de Kozaklı İlçemizin ekonomisi bakımından büyük önem arzetmektedir.

Sorular

1. Mezkur Rehabilitasyon Merkezini kiralayan şirket aleyhine açılan davanın konusu ve neticesi ne olmuştur?

2. Bu Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezimizin açılması için ne gibi tedbirler düşünülmektedir?

3. Şayet kiracı Merkezi işletmeye açmazsa ne yapmayı düşünmektesiniz?

T.C.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 24.5.2000

Sosyal Güvenlik Kuruluşları

Genel Müdürlüğü

Sayı : B.13.0.SGK.0.13.00.01/4015/013527

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 2.5.2000 tarihli ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-5370 sayılı yazınız.

Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış tarafından hazırlanan “Nevşehir-Kozaklı Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi binasına ilişkin” 7/1854-5176 Esas No. lu yazılı soru önergesi ile ilgili olarak Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğünden alınan bilgilere göre;

Sosyal Sigortalar Kurumuna ait Nevşehir Kozaklı Hidrotermal Sağlık Tesisi kiracısı olan Armak Tekstil ve Turizm İşletmeciliği A.Ş.’ne aylık kira bedellerini ödememesi nedeniyle Nevşehir 1 inci Noterliği kanalı ile 9.12.1997 tarih 17537 yevmiye no.lu ihtarname keşide edilerek aylık kira bedellerini ödemesi, aksi takdirde akdin feshi ile Kurum alacağının tahsilli talebi ile dava açılacağı hususu duyurulmuş, anılan ihtarnameye dayanılarak kiracı şirket aleyhine Kozaklı Sulh Hukuk Mahkemesinin 1998/108 esasına kayden kira akdinin feshi ve tahliye davası açılmış, ayrıca ödenmeyen aylık kiraların tahsilini teminen 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uyarınca Nevşehir Sigorta Müdürlüğünce takibe geçilmiştir.

Kozaklı Sulh Hukuk Mahkemesinin 1998/108 Esasına kayden açılan dava sonucu verilen 15.4.1999 tarih, K.1999/70 sayılı karar ile; davanın reddine hükmedilmiştir.

Anılan karar Kurum tarafından temyiz edilmiş, ancak Yargıtay 6 ncı Hukuk Dairesinin 16.6.1999 tarih, 1999/5396-5364 sayılı ilamı ile onanmıştır.

Kozaklı Sulh Hukuk Mahkemesinin 15.4.1999 tarih, E.1998/108 , K.1999/70 sayılı kararın gerekçesinde; tüm demirbaş ve müştemilatlarıyla Hidrotermal Sağlık Tesisi olarak işletilmek üzere kira sözleşmesine konu edilen taşınmaza ait kiranın hâsılat kirası olduğu kabul edilerek, temerrüt nedeniyle gönderilen ihtarnamenin Borçlar Kanununun 288 inci maddesi gereğince 60 günlük süreli olması gerektiği, oysa Nevşehir 1 inci Noterliği kanalı ile keşide edilen 9.12.1997 tarih, 17537 sayılı ihtarnamede kiracı şirkete 30 günlük süre tanındığı belirtilerek davanın reddi hususunda hüküm tesis edilmiştir.

Bu durumda temerrüt nedeniyle kira akdinin feshi ve kiralananın tahliyesi taleb ile yeni bir dava açılmadan önce kiracıya Borçlar Kanunun 288 inci maddesi hükmü gereğince 60 günlük süreli ihtarname keşide edilmesi zorunluluğu doğmuştur.

Ancak, borçlu şirketin sık sık unvan değiştirmesi nedeniyle açılacak davada davanın bu kez de husumet nedeni ile reddedilmemesi için kiracı şirketin en son unvanının İstanbul Ticaret Sicili Memurluğundan tespiti cihetine gidilmiş, anılan Memurluktan alınan 14.10.1999 tarih, 64789 sayılı yazıdan şirketin en son unvanının Armak Tekstil ve Turizm İşletmeciliği A.Ş. olduğunun bildirilmesi üzerine, şirketin en son unvanı belirtilerek Nevşehir 1 inci Noterliği kanalı ile 22.10.1999 tarih, 12112 yevmiye no.lu Borçlar Kanununun 288 inci maddesi hükmüne uygun olarak 60 gün süreli ihtarname keşide edilmiştir.

Söz konusu ihtarname Armak Tekstil ve Turizm İşletmeciliği A.Ş’ne 8.11.1999 tarihinde tebliğ edilmiş ve tebliği izleyen 60 günlük süre içinde birikmiş kira borçları ödenmediğinden 22.10.1999 tarih, 12112 sayılı ihtarnameye dayanılarak kiracı şirket aleyhine “akdin feshi ve mecurun tahliyesi” talebi ile Kozaklı Sulh Hukuk Mahkemesinin 2000/24 Esasına kayden dava açılmış olup, dava derdesttir.

Kurum tarafından anılan kiracı şirket aleyhine Kozaklı Sulh Hukuk Mahkemesinin 2000/24 Esasına kayden açılan dava sonucunda, mahkemece akdin feshi ve kiralananın tahliyesine karar verilmesi halinde, Mahkeme ilamının kesinleşmesi beklenilmeden ilam icraya konularak Kurum taşınmazının tahliyesi sağlanacaktır.

Zira Yargıtay İçtihadi Birleştirme Kurulunun 23.2.1983 tarih ve E.1937/11, K.1938/7 sayılı kararında açıkça belirtildiği üzere, tahliye kararları gayrimenkulun aynına ve buna müteallik aynî haklara ilişkin olmadığından ilamların infazı için kesinleşmesi gerekli değildir.

Ayrıca kiracının Kuruma vermiş olduğu 18.4.2000 tarihli dilekçede, gerekli onarımı yaparak 3 ay gibi kısa bir zamanda kullanmaya hazır duruma getirerek Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi olarak faaliyete geçirmeyi planladığını belirtmiş olup, konu Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğünce incelenmektedir.

Kiracı vaadini yerine getirmediği takdirde, temerrütten dolayı tahliyesi sağlanacaktır. Kurumca işletilmesi mümkün ise, gerekli onarım yapılarak Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi olarak çalıştırılması, bu mümkün olmadığı takdirde tekrar kiraya verilmesi veya tesisin satışı için Yönetim Kurulunun kararı doğrultusunda gereğinin yapılması yoluna gidilecektir.

Bilgilerinize arz ederim.

Yaşar Okuyan

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı

2. – Erzurum Milletvekili Fahrettin Kukaracı’nın, Bağ-Kur’un hastanelere olan borçlarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan’ın cevabı (7/1864)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TBMM İçtüzüğünün 96 ncı maddesi uyarınca aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla

Fahrettin Kukaracı

Erzurum

Sorular :

1. Bağ-Kur’un biriken borçlarını ödeyemediği için, Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi ile olan anlaşmasının iptal edildiği doğru mudur?

2. Bağ-Kur başka illerde de, borcunu ödeyemediği için çeşitli kurum ve hastaneleri ile anlaşmalarını iptal etmekte midir? Yoksa bu uygulama yalnızca Erzurum’da mı geçerlidir?

3. Bağ-Kur’un sağlık giderleri için biriken toplam borcu ne kadardır? Hastanelerle anlaşmaların iptali dışında bir tedbir düşünülmekte midir?

4. Sosyal güvenlik kuruluşu olan Bağ-Kur’un, borcunu ödeyemediği için anlaşmalarını iptal ettiği ya da reçetelerinin eczanelerde bile geçmediği göz önüne alınacak olursa, mensuplarına yeterince güvence sağlayabildiği söylenebilir mi?

5. Emeklilik yaşının yükseltilmesini de öngören yasa, Bağ-Kur’un ve benzeri sosyal güvenlik kuruluşlarının içinde bulundukları zor durumdan kurtulabilmesi için yeterli değil midir? Bu yasanın kaç yıl sonra tam olarak sonuç vereceği düşünülmektedir?

T.C.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 24.5.2000

Sosyal Güvenlik Kuruluşları

Genel Müdürlüğü

Sayı : B.13.0.SGK.0.13.00.01/4017/013529

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 28.4.2000 tarihli ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-5370 sayılı yazınız.

Erzurum Milletvekili Fahrettin Kukaracı tarafından hazırlanan “Bağ-Kur’un hastanelere olan borçlarına ilişkin” 7/1864-5203 Esas No. lu yazılı soru önergesi ile ilgili olarak Bağ-Kur Genel Müdürlüğünden alınan bilgilere göre;

Bağ-Kur sigortalı ve hak sahiplerine daha iyi sağlık hizmeti verebilmek amacıyla, resmî sağlık kurum ve kuruluşları ile protokoller yapmıştır.

Ancak, 30.4.2000 tarihi itibariyle 126 165 000 000 TL. sağlık sigortası borcu bulunan Kurumun, içinde bulunduğu malî sıkıntı nedeniyle sağlık kurum ve kuruluşlarına yapılması gereken ödentilerinin zamanında yapılması konusunda imkânsızlıklarla karşılaşıldığı hususu dikkate alınarak, söz konusu nakit sıkıntılarının giderilmesi yolundaki yoğun çabalardan olumlu bir sonuç alınıncaya kadar, protokol yenileme süreleri dolan üniversite hastanelerinin mevcut protokolleri tek taraflı olarak fesih edilmektedir. Uygulama Erzurum Atatürk Üniversitesi ile sınırlı olmayıp, Türkiye genelinde protokolü bulunan tüm üniversite hastanelerini kapsamaktadır.

Söz konusu malî sıkıntıların aşılmasını takiben, sigortalı ve hak sahiplerinin daha geniş bir yelpazede sağlık hizmeti alabilmelerini temin edecek çalışmalar yeniden başlatılacaktır.

Ayrıca, sigortalı ve hak sahiplerinin Sağlık Bakanlığına bağlı hastaneler dışında da sağlık hizmetlerinden faydalanabilmelerini teminen, Bağ-Kur ile Sosyal Sigortalar Kurumu arasında 3.4.2000 tarihinde yeniden protokol imzalanmış ve Türkiye genelinde Sosyal Sigortalar Kurumu hastaneleri ile bağlı kuruluşlarının tamamı protokol kapsamına alınmıştır.

Diğer taraftan; toplumumuzun tümünü doğrudan ilgilendiren sosyal güvenlik sistemizde yaşanan temel sorunların çözümüne yönelik olan ve işsizlik sigortasından emeklilik haklarına kadar getirdiği çağdaş yenilikçi düzenlemelerle sosyal güvenlik reformu paketi çerçevesinde hazırlanan 4447 sayılı Yasa, 8.9.1999 tarihli ve 23810 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu Yasa ile yapılan düzenlemelerle, sosyal sigorta kuruluşlarının orta ve uzun vadede, aktueryal dengelerini gözeten, malî olarak sürdürülebilir bir yapıya kavuşturulması amaçlanmıştır.

Söz konusu yasada yapılan değişiklikle, 1479 ve 2926 sayılı Kanun kapsamında bulunan sigortalıların, emeklilik yaşı yeniden düzenlenmiş, kadınlarda 58, erkeklerde ise 60 yaşın tamamlanmış olması şartı getirilmiştir.

Ancak, reform kanunlaşmadan önce sigortalı olanlardan emeklilik hakkını kazanmış olanlar diledikleri zaman emekli olabileceklerdir. Kanunun yürürlük tarihinde emekliliklerine iki yıl veya daha az süre kalan sigortalılar önceki koşullara göre emekli olabileceklerdir. Emekliliğine 2 yıldan fazla kalanlar ise emekliliklerine kalan süreye bağlı olarak tespit edilen asgarî emeklilik yaşı ve prim ödeme süresini doldurmaları halinde emekli olabileceklerdir.

Kurumun malî yönden içinde bulunduğu zor durumdan kurtulabilmesi için emeklilik yaşının yükseltilmesi yanında söz konusu Kanunda yapılan temel düzenlemeler aşağıda sıralanmıştır.

– Malullük, yaşlılık ve ölüm aylıklarının hesaplanmasında sigortalıların sisteme verdikleri katkılar esas alınmıştır.

– Hiçbir prim karşılığı olmadan ödenmekte olan sosyal yardım zammı miktarı sabitleştirilerek negatif etkisi azaltılmıştır.

– Aylık alanlardan çalışmaya devam edenlerin sisteme katkı yapmaları amacıyla sosyal güvenlik destek primi ödemeleri sağlanmıştır.

– Katsayı gösterge sisteminden vazgeçilerek primlerin ödenmesine ve aylıkların bağlanmasına esas olmak üzere TÜFE+GSYİH ile belirlenecek gelir tablosuna geçilmiştir.

– Sigortalılara 1479 sayılı Yasaya göre ilk 12 basamakta zorunlu basamak yükseltme getirilmiştir.

– Primlerin zamanında ödenmemesi halinde ödenmeyen kısmına 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre belirlenen gecikme zammı oranları uygulaması getirilerek sigortalıların zamanında prim ödemeleri teşvik edilmiştir.

– Pahalı bir hizmet olan sağlık sigortasının finansmanı için sağlık sigortası prim oranı artırılmıştır.

– Suiistimalleri önlemek bakımından ilk defa veya yeniden sigortalı olanlar için sağlık sigortası kapsamına girdiklerinden itibaren 8 aylık sağlık sigortası prim ödeme süresi (staj) getirilmiştir.

– Ayakta yapılan tedavilerde poliklinik muayene ücretlerine sigortalılar ve hak sahipleri tarafından katılım sağlanmıştır.

– Ortez-Protez araç ve gereç bedellerine sigortalılar ve hak sahipleri tarafından katılım sağlanmıştır.

Bu Kanun değişikliği ile sosyal sigortacılığın temel prensiplerinden biri olan nimet-külfet dengesi gözetilmiş, ekonominin belirleyici göstergelerinden kalkınma hızı ve enflasyon parametreleri prim alınmasına va aylıkların ödenmesine esas olan gelir göstergelerinin tespitine baz teşkil ettirilerek sosyal güvenlik sistemimizin ülke gerçeklerine uygun hale getirilmesi temin edilmiştir.

Bu çerçevede söz konusu reform Kanununun uygulanması ile Bağ-Kur’un malî açıklarının ancak 2020 yılından itibaren takip eden yıllar içerisinde minimum seviyeye düşeceği tahmin edilmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Yaşar Okuyan

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı

3. – Hatay Milletvekili S. Metin Kalkan’ın, Hatay İline ayrılan yatırım ödeneklerine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan’ın cevabı (7/1888)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Yaşar Okuyan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

20.4.2000

S. Metin Kalkan

Hatay

1. Bakanlığınızın 2000 Malî Yılı bütçesinde Hatay İline ne kadar ödenek ayrılmıştır? Bu ödeneğin ne kadarı yatırım, ne kadarı cari harcamalar içindir? Söz konusu ödenek hangi yatırımlar için harcanacaktır?

2. 1999 Malî Yılı bütçesinden Hatay İli için ayrılan ödeneğin tamamı kullanılmış mıdır? Kullanılmış ise nerelerde kullanılmıştır?Kullanılmadıysa gerekçesi nedir?

3. Hatay İlimizde Bakanlığınıza ait mevcut yatırımlar nelerdir? Bu yatırımların ne zaman tamamlanması planlanmaktadır?

T.C.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 24.5.2000

Sosyal Güvenlik Kuruluşları

Genel Müdürlüğü

Sayı : B.13.0.SGK.0.13.00.01/4016/013526

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 3.5.2000 tarihli ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1888-5217/12539 sayılı yazınız.

Hatay Milletvekili Metin Kalkan tarafından hazırlanan “Hatay İline ayrılan yatırım ödeneklerine ilişkin” 7/1888-5217 Esas No. lu yazılı soru önergesi incelenmiştir.

Bakanlığımızın Hatay İlinde Bölge Müdürlüğü bulunmadığından, 2000 Yılı Yatırım Programında bu ilimize ait herhangi bir yatırım projesi yer almamaktadır.

Söz konusu önerge ile ilgili olarak bağlı kuruluşlarımız olan Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur ve İş ve İşçi Bulma Kurumu Genel Müdürlüklerinden alınan bilgilere göre;

Sosyal Sigortalar Kurumunun 2000 Malî Yılı Bütçesinde, cari harcamalar (personel ve idame giderleri) olarak, İskenderun ve Antakya hastaneleri için 5 461 090 000 000 TL., İskenderun Sigorta Müdürlüğü için 545 854 000 000 TL. ödenek ayrılmış olup, İskenderun Hastanesi ameliyat ve doğumevi klima sistemleri için 7 000 000 000 TL., İskenderun Hastanesi ameliyat klima ısı sistemleri için 5 000 000 000 TL. ve İskenderun Sigorta Müdürlüğü asansör yenileme ve onarımı için 10 000 000 000 TL. inşaat yatırımı bulunmaktadır. Söz konusu inşaatların 2000 yılı içinde tamamlanmasına çalışılacaktır.

Ayrıca, Dörtyol Dispanseri için 1 000 000 000 TL. ödenek ayrılmış ise de Başbakanlığın ilgili Tasarruf Tedbirleri Genelgesine göre ihalesi yapılamamaktadır.

1999 Malî Yılı Bütçesinde, cari harcama (personel ve idame giderleri) olarak İskenderun ve Antakya hastaneleri için 6 578 306 804 000 TL., İskenderun Sigorta Müdürlüğü için 510 000 000 000 TL. ödenek ayrılmış olup, adı geçen hastaneler için 6 113 387 950 688 TL., İskenderun Sigorta Müdürlüğü için 500 936 154 154 TL. harcama yapılmıştır.

İskenderun Hastanesi ameliyat ve doğumevi klima sistemleri için 20 310 971 172 TL., koroner bakım servisi için 34 558 693 863 TL. ve güneş enerjisi işi için ise 9 429 930 281 TL. inşaat yatırımı yapılmıştır.

Bağ-Kur’un 2000 Malî Yılı Bütçesinde Hatay İline ayrılan ödenek miktarı 10 861,1 milyar TL. olup, yıllık yatırım programları bünyesinde yer verilen projeler hizmet binası, idame-yenileme, taşıt alımı ve bilgisayar makineleri alımı projeleridir.

Hatay İl Müdürlüğü hizmet binası önceki yılların yatırım programlarında projelendirilmiş ve 1987 yılında tamamlanarak hizmete sunulmuştur.

Hizmet binası projesi dışında planlanan yatırımlardan taşıt ve bilgisayar makinelerinin alımı merkezde yapılmakta, illerin hizmetlerinin ihtiyacına göre dağıtılmaktadır. Bu nedenle 2000 Yılı Yatırım Programında Hatay İline yatırım öngörülmemiştir.

Ayrıca, Bağ-Kur’un 1999 Malî Yılı Bütçesinde ise Hatay İline ayrılan cari harcamalar miktarı 15 374,4 milyar TL. olup, harcama 15 358,9 milyar TL. olarak gerçekleşmiştir.

Yapılan harcamalar sigortalılar giderleri ile yönetim giderleridir.

İş ve İşçi Bulma Kurumunun ise 1999-2000 yıllarında Hatay İli için herhangi bir yatırım ödeneği ayrılmamış ancak, 2000 yılı Kurum bütçesinde 1 inci altı aylık dönem için 40.7 milyar TL.’lık bir ödenek personel ve cari giderler olarak tahsis edilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

Yaşar Okuyan

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı

4. – Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat Huzurevine ve SHÇEK İl Müdürlüğünün çalışmalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hasan Gemici’nin cevabı (7/1942)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki yazılı sorularımın, aracılığınızla ( Sayın Hasan Gemici) Devlet Bakanlığınca yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Reşat Doğru

Tokat

1. Tokat’ta yapımı yılan hikayesine dönen huzurevi ne zaman Tokat halkına hizmet vermeye başlayacaktır? Son durum nedir?

2. Tokat Merkez ve ilçelerinde Bakanlığınıza bağlı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu İl Müdürlüğünün yatırım çalışmaları ne aşamadadır. Bu yatırımların hizmete dönüşünü hızlandırmak mümkün müdür?

T.C.

Başbakanlık 23.5.2000

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu

Genel Müdürlüğü

Sayı : B.02.1.SÇE.0.65.00.01/YT-7/0609

Konu : Tokat Huzurevi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Genel Sekreterliği Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığının 3.5.2000 tarih ve A.01.0.-GNS.0.10.00.02-7/1942-5298/12690 sayılı yazısı.

Tokat Milletvekili Sayın Reşat Doğru’nun Bakanlığıma tevcih ettiği ve yazılı olarak cevaplandırılması tensip edilen 7/5298 esas no.lu soru önergesi incelenmiştir.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2000 Yılı Yatırım Programında 1991I001300 Proje kapsamında yer alan Tokat Huzurevi İnşaatı % 30 keşif artışı dahilinde tamamlanamadığından tasfiye edilmiştir.

Söz konusu huzurevinin yeniden ihale edilebilmesi için çalışmalar sürdürülmektedir. Ayrıca Tokat Huzurevinin 2000 Yılı Yatırım Programındaki ödeneği 180 000 000 000 TL. olup ek ödenek ihtiyacı karşılanabilir ise 2000 Malî yılında bitirilebilecektir.

Bilgilerinize arz ederim.

Hasan Gemici

Devlet Bakanı

5. – Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat-Erbaa, Turhal, Niksar İlçelerindeki SSK hastanelerine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan’ın cevabı (7/1936)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki yazılı sorularımın, aracılığınızla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Reşat Doğru

Tokat

1. Erbaa 110 Yataklı SSK Hastanesi İnşaatı başlayacak mı? Başlayacaksa tarihi nedir?

2. Turhal SSK Hastanesi Tevsii Ek poliklinik inşaatı projesi ne konumdadır?

3. Niksar’daki SSK Sağlık İstasyonu Dispansere çevrilecek mi? Bu çalışma ne zaman başlayacak?

4. Tokat Merkez ve Turhal SSK Hastanelerine ne zaman eksik olan uzman doktor atanacaktır?

T.C.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 24.5.2000

Sosyal Güvenlik Kuruluşları

Genel Müdürlüğü

Sayı : B.13.0.SGK.0.13.00.01/4016/013528

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 3.5.2000 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1936-5275/12634 sayılı yazınız.

Tokat Milletvekili Op. Dr. Reşat Doğru tarafından hazırlanan “Tokat-Erbaa, Turhal ve Niksar İlçelerindeki Sosyal Sigortalar Kurumu hastanelerine ilişkin” 7/1936-5275 Esas No.lu yazılı soru önergesi ile ilgili olarak Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğünden alınan bilgilere göre;

Sosyal Sigortalar Kurumu 1998 Yılı Yatırım Programında Erbaa İlçesinde “100 Yataklı Hastane” yapımı yer almış ise de,

Tokat İli ve İlçelerindeki sağlık tesisleri yeterli olduğundan ve Erbaa ilçesinin mevcut istatistiki verileri hastane yapımını gerektirecek düzeyde bulunmadığından, bu ilçede yapılacak hastanenin rantabl çalışmayacağı dikkate alınarak, Yatırım Programı teklifini hazırlamakla görevli komisyonca, Erbaa Hastane İnşaatı Projesinin Programdan çıkarılması kararlaştırılmış ve söz konusu proje Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığına gönderilen 2000 Yılı Yatırım Programı teklifinde yer almıştır.

Kurumun 2000 Yılı Yatırım Programı Sağlık Sektörü bölümünde yer alan Tokat-Turhal Hastane Tevsii (Ek Poliklinik) inşaatının yapımı için Devlet Planlama Teşkilâtından 151 000 000 000 TL. ek ödenek alınmış olup, Başbakanlığın Tasarruf Tedbirleri Genelgesi gereğince, Başbakanlıktan ihale izni alınması hususunda gerekli girişimlerde bulunulmuştur.

Ayrıca, Niksar İlçesinde Sosyal Sigortalar Kurumunca dispanser düzeyinde sağlık hizmeti verilmesi gerekli görüldüğünden, Niksar Belediye Başkanlığından devir alınan binanın dispanser olarak kullanılması için tadilat ve onarımının yapılması gerekmekte olduğundan bu konuda yapılan inceleme sonucunda; 1998 yılında yürürlüğe giren Deprem Yönetmeliğine göre yapı önem katsayısının 1,5 olması ve 1 inci derece deprem bölgesinde bulunması nedeniyle binanın dispansere dönüştürülmesinin statik açıdan uygun görülmediği belirlenmiştir.

Diğer taraftan; Tokat ve Turhal Hastanelerinin Sosyal Sigortalar Kurumu Norm Kadro Yönetmeliğine göre belirlenen branş bazında norm kadroları ile çalışanları gösterir listeler ilişikte sunulmuş olup, belirlenen norm kadroya göre eksik çalışan branşlardaki ihtiyaç mevzuat ve imkânlar dahilinde karşılanmaya çalışılacağı gibi, Kurum içi ve Kurum dışından uygun talepler olması halinde atama yapılmak suretiyle söz konusu hastanelerin uzman tabip açığı giderilmeye çalışılacaktır.

Bilgilerinize arz ederim.

Yaşar Okuyan

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı

Tokat Hastanesi

Unvan Adı : Norm : Çalışan :

Uzman Tabip (Anes. ve Rean.) 2 –

Uzman Tabip (Bey. ve Sin. Cer.) 2 –

Uzman Tabip (Biyo. Kln. Biyo.) 2 –

Uzman Tabip (Çoc. Cer.) 1 –

Ûnvan Adı : Norm : Çalışan :

Uzman Tabip (Çoc. Sağl. ve Has.) 3 –

Uzman Tabip (Deri ve Zühr. Has.) 1 –

Uzman Tabip (Fiz. Ted. ve Reh.) 1 –

Uzman Tabip (Enf. Hast. ve Kln. Mik.) 1 –

Uzman Tabip (Gen. Cer.) 3 2

Uzman Tabip (Göğ. Cer.) 1 –

Uzman Tabip (Göğ. Hast. ve Tüb.) 1 –

Uzman Tabip (Göz. Hast. ) 2 2

Uzman Tabip (İç Hast. ) 3 2

Uzman Tabip (KBB) 2 –

Uzman Tabip (Kad. Hast. ve Doğ. ) 3 1

Uzman Tabip (Mik. ve Kln. Mik. ) 1 1

Uzman Tabip (Nöroloji ) 2 –

Uzman Tabip (Patoloji ) 1 –

Uzman Tabip (Ort. ve Trav. ) 2 –

Uzman Tabip (Radyodiagnostik) 2 –

Uzman Tabip (Ruh Sağl. ve Hast.) 1 –

Uzman Tabip (Üroloji ) 2 1

Uzman Tabip (Kardiyoloji ) 1 –

Uzman Tabip (İlk ve Acil Yard.) 1 –

Turhal Hastanesi

Unvan Adı : Norm : Çalışan :

Uzman Tabip (Anes. ve Rean.) 1 –

Uzman Tabip (Biyo. ve Kln. Biyo.) 1 –

Uzman Tabip (Çoc. Sağl. ve Hast.) 2 1

Uzman Tabip (Enf. Hast. Kln. Mik.) 1 –

Uzman Tabip (Gen. Cer.) 2 3

Uzman Tabip (Göz Hast.) 1 –

Uzman Tabip (İç Hast.) 1 –

Uzman Tabip (KBB) 2 –

Uzman Tabip (Kad. Hast.ve Doğ.) 2 1

Uzman Tabip (Nöroloji) 1 –

Uzman Tabip (Ort. ve Trav.) 1 –

Uzman Tabip (Radyodiaginoistik) 1 –

6. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Tarım Kredi Kooperatifleri Birliğindeki yolsuzluk iddialarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı (7/1964)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Hüsnü Yusuf Gökalp tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

27.4.2000

Zeki Ünal

Karaman

Türkiye Tarım Kredi Kooperatiflerinde, 3 trilyon (5.4 milyon dolar) tutan, yolsuzluğa adı karışan yöneticilerin, Tarım Krediyi zarara uğrattıkları müfettiş raporları ile belgelendiği açıklanmıştır. Rapora göre bilgisayar ve gübre ihalelerinde tam 3 trilyonluk yolsuzluk tespit edilerek raporla tescil edilmiştir.

Bakanlık olarak; yolsuzluğa adı karışanlar hakkında ne gibi bir işlem yapılmıştır?

T.C.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 24.5.2000

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı

Sayı : KDD.SÖ.1.01/1655

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 8 Mayıs 2000 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1964-5408/12967 sayılı yazınız.

İlgide kayıtlı yazınız ekinde gönderilen Karaman Milletvekili Sayın Zeki Ünal’a ait 7/1964-5408 esas no.lu yazılı soru önergesine ilişkin Bakanlığımız görüşleri ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Hüsnü Yusuf Gökalp

Tarım ve Köyişleri Bakanı

Yazılı soru önergesi

Önerge Sahibi : Zeki Ünal

Karaman Milletvekili

Esas No. : 7/1964-5408

Soru : Türkiye Tarım Kredi Kooperatiflerinde, 3 trilyon (5.4 milyon dolar) tutan, yolsuzluğa adı karışan yöneticilerin, Tarım Krediyi zarara uğrattıkları müfettiş raporları ile belgelendiği açıklanmıştır. Rapora göre bilgisayar ve gübre ihalelerinde tam 3 trilyonluk yolsuzluk tespit edilerek raporla tescil edilmiştir.

Bakanlık olarak; yolsuzluğa adı karışanlar hakkında ne gibi bir işlem yapılmıştır?

Cevap : Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliğinde bilgisayar ve gübre alımı ihalesiyle ilgili olarak; 24.1.2000 tarihli makam onayına dayalı olarak inceleme ve gerektiğinde soruşturma yapmak üzere bir müfettiş heyeti görevlendirilmişti.

Bilahare, Başbakanlığın 8.3.2000 tarihli olurları, 3056 sayılı Başbakanlık Teşkilâtı Hakkındaki Kanunun 20 nci maddesi, Başbakanlık Teftiş Kurulu Yönetmeliğinin 15 inci maddesi ve Başbakanlığa vaki müracaatlar nedeniyle Başbakanlık devreye girmiştir. Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığının inisiyatifinde, bakanlığımız müfettişleri ile birlikte halen inceleme devam etmekte olup, gerektiğinde soruşturma da açılacaktır.

7. – Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Hükümetçe el konulan bankalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın cevabı (7/2021)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Başbakan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

24.12.1999

Kamer Genç

Tunceli

1. Hükümetçe el konan 5 bankanın son 6 ayda hangi televizyon ve gazeteye kaçar lira reklam gideri ödemişlerdir? (Her bankanın ayrı ayrı belirtilmesi)

2. Hükümetçe el konulan bu bankalarda batık para var mıdır? Varsa hangi bankada kaç lira batırılmıştır?

3. Hükümetçe el konulan 5 bankanın yöneticilerinin kendileri ile yakınlarına krediler verilmiş midir? Verilmiş ise hangi banka kimlere ne miktarda kredi vermiştir?

T.C.

Devlet Bakanlığı 24.5.2000

Sayı : B.02.0.0.04/(16)1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) Başbakanlığın 23.5.2000 tarihli ve B.02.0.KKG.0.12/106-140/2619 sayılı yazısı.

b) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 15.5.2000 tarihli ve KAN.KAR.MD.A.01.0.-GNS.0.10.00.02-5602 sayılı yazısı.

c) 20.1.2000 tarihli ve B.02.1.HM.0.BAK.02.02/BG-4599 sayılı yazı.

d) 20.1.2000 tarihli ve 007010 sayılı yazı.

Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın Başbakanımızca da kendileri adına koordinatörlüğümde cevap verilmesi tensip olunan; ayrıca, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 98 inci maddesi uyarınca yazılı soruya çevrilen 6/369-3296/8280, 7/2021 sayılı önerge konusunda Bakanlığım bağlı kuruluşu Hazine Müsteşarlığı ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunca hazırlanan ilgi (c) ve (d) yazıların suretleri ilişikte gönderilmiştir.

Bilgilerine arz ederim.

Recep Önal

Devlet Bakanı

T.C.

Başbakanlık 20.1.2000

Hazine Müsteşarlığı

Banka ve Kambiyo Genel Müdürlüğü

Sayı : B.02.1.HM.0.BAK.02.02/BG/4599

Başbakanlığa

(Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü)

İlgi : 7.1.2000 tarih ve B.02.0.KKG.0.12/106-140/160 sayılı yazınız.

Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği, ilgide kayıtlı yazınız ekinde yer alan 6/369-3296 esas no.lu soru önergesinde belirtilen hususlara ilişkin açıklamalar aşağıda yer almaktadır.

Bakanlar Kurulunun 21.12.1999 tarih ve 99/13765 sayılı Kararı ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna (Fon) devredilen Yurt Ticaret ve Kredi Bankası A.Ş., Sümerbank A.Ş., Egebank A.Ş., Eskişehir Bankası T.A.Ş. ve T. Tütüncüler Bankası A.Ş.’nin devir tarihinden önce yapılan son tespitlere göre reklam harcamaları, zarar tutarları ve hâkim hissedarlara kullandırılan krediler aşağıda belirtilmektedir.

(Milyar TL)

Banka Reklam Harcaması Zarar Tutarı Grup Riski

Yurtbank A.Ş. 2,094 275,000 321,000

Sümerbank A.Ş. 2,116 119,300 61,186

Egebank A.Ş. 18,440 334,684 186,493

Yaşarbank A.Ş. 1,964 529,000 40,000

Esbank T.A.Ş. 3,136 423,135 189,000

Bunun dışında kalan hususların cevaplandırılması, Bankalar Kanununun 22/7 maddesinde yer alan, “Bu Kanunun uygulanmasında ve uygulanmasının denetiminde görev alanlar, görevleri sırasında öğrendikleri bankalar ile bunların iştirakleri, kuruluşları ve müşterilerine ait sırları bu Kanuna ve özel kanunlarına göre yetkili olanlardan başkasına açıklayamazlar.” hükmüne istinaden mümkün bulunmamaktadır.

Bilgilerine arz olunur.

Recep Önal

Devlet Bakanı

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası 20.1.2000

T.C. Devlet Bakanlığı

Sayın Recep Önal

Bakan

İlgi : 11.1.2000 tarih ve B.02.0.004(07)089-007010 sayılı yazınız.

İlgi yazınız konusu Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in sözlü soru önergesinin Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunu ilgilendiren 1 inci Maddesinde bahsedilen reklam giderleri için toplam TL. 27 751 478 519 700, - ödenmiş olup, konu ile ilgili ayrıntılı döküm ektedir.

Bilgilerinize arz ederiz.

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu

Aydın Esen Erdal Arslan

İdare Meclisi Üyesi İdare Meclisi Üyesi

Beş Bankanın Reklam Harcamaları

Egebank A.Ş. 18 440 248 461 468

Sümerbank A.Ş 2 115 735 957 383

Esbank T.A.Ş. 3 136 050 924 797

Yurtbank A.Ş. 2 094 840 025 144

Yaşarbank A.Ş. 1 964 603 150 908

TOPLAM 27 751 478 519 700

EGEBANK A.Ş.

TELEVİZYON 8 523 757 014 334

KANAL D 1 245 952 886 000

SHOW TV 1 238 699 300 000

ATV 1 216 687 150 000

INTERSTAR 3 428 174 000 000

TGRT 422 045 000 000

NTV 235 486 000 000

KANAL 6 96 955 000 000

CINE 5 152 295 000 000

CNN TÜRK 182 630 786 000

YEREL TV 224 822 892 334

DİĞER 80 009 000 000

GAZETE 6 625 565 013 038

HÜRRİYET 1 360 107 639 063

MİLLİYET 725 897 247 433

STAR 1 692 710 013 187

SABAH 1 449 984 958 211

RADİKAL 158 660 849 873

TÜRKİYE 768 845 600 769

CUMHURİYET 28 082 816 768

DÜNYA 33 002 348 480

POSTA 96 535 528 489

AKŞAM 22 222 162 400

FANATİK 131 157 775 258

YEREL 114 587 520 069

DİĞER 43 770 553 038

DERGİ 169 762 061 830

SABAH GRUBU 33 569 485 000

DOĞAN GRUBU 32 555 943 000

AKTÜEL 12 649 280 572

TEMPO 11 518 603 203

EKONOMİST 11 518 603 203

PARA 10 859 223 375

DİĞER 57 090 923 477

RADYO 431 164 372 266

TOPLAM 15 750 248 461 468

PRODÜKSİYON 625 000 000 000

BASILI İŞLER+PROMOSYON 350 000 000 000

ORGANİZASYON 315 000 000 000

SPONSORLUK 525 000 000 000

ARAŞTIRMALAR 300 000 000 000

AÇIKHAVA 575 000 000 000

TOPLAM 2 690 000 000

GENEL TOPLAM

18 440 248 461 468

8. – Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, bir kokteyle SPK Başkanı ve Yönetim Kurulu üyelerinin katılıp katılmadığına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın cevabı (7/2022)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Başbakan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

24.12.1999

Kamer Genç

Tunceli

Bazı basın organlarında çıkan haberlerde “ANAP Genel Başkanı Sayın Mesut Yılmaz’ın kardeşinin sahip olduğu bir şirketin % 5.8 hissesini iki trilyon liraya satmak üzere borsaya sunduğu ve sunuş için düzenlenen kokteyle, SPK Başkanı ile bazı Yönetim Kurulu Üyelerinin de katıldığı” belirtilmiştir.

1. Bu haber doğru mudur? Doğru ise SPK Başkanı ile bazı Yönetim Kurulu Üyelerinin bu kokteyle katılmasını uygun buldunuz mu?

2. İki trilyon liralık sunuşun hesaplanmasında şirketin gelecek yıllarda elde edebileceği muhtemel kararlarında hesaba katılması yasalara aykırı değil midir? Aykırı ise, bu kontrolü yapması gereken SPK Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyeleri neden bir yandan buna göz yumuyorlar ve diğer yandan da şirket kokteyline katılıyorlar. Bu bir görev suiistimali değil midir?

3. Söz konusu şirketin borsaya sunduğu bu kağıtları Devlet Bankaları veya bağlı herhangi bir aracı kurum satın almış mıdır?

T.C.

Devlet Bakanlığı 24.5.2000

Sayı : B.02.0.004/(16)1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) Başbakanlığın 23.5.2000 tarihli ve B.02.0.KKG.0.12/106-140-2/2618 sayılı yazısı.

b) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 15.5.2000 tarihli ve KAN.KAR.MD.A.01.0.-GNS.0.10.00.02-5602 sayılı yazısı.

c) 26.11.1999 tarihli ve KÖB-1141-11336 sayılı yazı.

Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın Başbakanımızca da kendileri adına koordinatörlüğümde cevap verilmesi tensip olunan; ayrıca, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 98 inci maddesi uyarınca yazılı soruya çevrilen 6/371-3316/8316, 7/2022 sayılı önerge konusunda Bakanlığım ilgili kuruluşu Sermaye Piyasası Kurulu Başkanlığınca hazırlanan ilgi (c) yazı ve ekinin suretleri ilişikte gönderilmiştir.

Bilgilerine arz ederim.

Recep Önal

Devlet Bakanı

T.C.

Başbakanlık

Sermaye Piyasası Kurulu 26.11.1999

Sayı : KÖB-1141-11336

T.C.

Başbakanlık

Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğüne

İlgi : 23.11.1999 tarih ve B.02.0.KKG.012/106-105/5755 sayılı yazınız ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 18.11.1999 tarihli ve KAN.KAR.MD. A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/895-2647/6764 sayılı yazısı.

İlgi yazılar konusu Tunceli Milletvekili Kamer Genç tarafından TBMM Başkanlığına 12.11.999 tarihinde yazılı olarak cevaplandırılması için tevcih edilen sorulara ilişkin açıklamalar aşağıdadır :

1. GSD Holding A.Ş.’nin hisse senetlerinin halka arzına ilişkin olarak düzenlenen kokteyle Kurul Başkanı Prof. Dr. Muhsin Mengütürk ile Kurul Üyesi Erdal Batmaz katılmışlardır.

2. Şirketin kâr tahminine ilişkin haberler Şirketin Genel Müdürü ile şirket ortağı olduğunu iddia eden bir kişiye atfen basında yer almıştır. Bunun üzerine, benzer Kurul uygulamalarında olduğu gibi; Şirket Genel Müdürü, Konsorsiyum lideri Aracı Kuruluş ile Şirket ortağı olduğunu iddia eden kişi, yazılı olarak uyarılarak düzeltilmiş haberlerin basında yeniden yayınlanması temin edilmiştir.

3. Konsorsiyum Liderinin Kurula yazılı olarak ilettiği, Kurumsal Yatırımcılara ilişkin satış sonuçları, ekte verilmektedir.

Bilgilerinize rica ederim.

Recep Önal

Devlet Bakanı

9. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, enflasyon rakamlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın cevabı (7/2023)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını delaletlerinizle arz ederim.

Saygılarımla.

30.12.1999

Musa Uzunkaya

Samsun

1. DİE tarafından tespit edilen enflasyon rakamlarında AB ülkeleriyle tespit kalemleri açısından bir uyum çalışması yapılacak mıdır?

2. AB Ülkeleri enflasyon tespit kalemleri esas alındığında 1999 yılı enflasyonu nedir?

3. 2000 yılı enflasyon tespitleri AB kriterleri ile yapılabilecek midir?

4. Mülkiyeti devlete ve özellikle Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait kirada bulunan mülklerin 2000 yılı kira artışları da özel mülkiyetlerde olduğu gibi % 25 olarak yapılması düşünülmekte midir?

5. Özel okullar ve kursların ücretlerinde, elektrik, su ücretlerinin ve vergi cezalarının gecikme faizlerinde de % 25 lik yıllık enflasyona uygun indirimler yapılacak mıdır?

6. 2000 yılı enflasyonu % 25 in üzerinde gerçekleşmesi durumunda vatandaşın uğrayacağı zararı tazmin etmeye hazır mısınız?

T.C.

Devlet Bakanlığı 24.5.2000

Sayı : B.02.0.04/(16)1999

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) Başbakanlığın 23.5.2000 tarihli ve B.02.0.KKG.0.12/106-148/2617 sayılı yazısı.

b) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 15.5.2000 tarihli ve KAN.KAR.MD.A.01.0.-GNS.0.10.00.02-5602 sayılı yazısı.

c) 7.2.2000 tarihli ve B.02.1.DİE.0.11.00.02-906/47 sayılı yazı.

Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın Başbakanımızca da kendileri adına koordinatörlüğümde cevap verilmesi tensip olunan; ayrıca, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 98 inci maddesi uyarınca yazılı soruya çevrilen 6/372-3482/8552, 7/2023 sayılı önerge konusunda Devlet Bakanlığından alınan ilgi (c) yazı ve ekinin suretleri ilişikte gönderilmiştir.

Bilgilerine arz ederim.

Recep Önal

Devlet Bakanı

T.C.

Başbakanlık

Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 7.2.2000

Sayı : B.02.1.DİE.0.11.00.02.906/47

Konu : Bilgi

T.C.

Devlet Bakanlığına

(Sayın Recep Önal)

İlgi : 31.1.2000 tarih ve B.02.0.004/(15)399 sayılı yazınız.

Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya’nın Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği sorulara ilişkin açıklamalar ektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Tunca Toskay

Devlet Bakanı

Fiyat İndekslerinin Avrupa Birliği Ülkelerine Uyumu

Genel bir ifadeyle enflasyon, fiyatlar genel düzeyindeki artışlar olarak tanımlanmaktadır. Fiyatlar genel düzeyindeki değişimler de Fiyat İndeksleriyle ölçülmektedir.

Devlet İstatistik Enstitüsü iki tür Fiyat İndeksi hesaplanmakta ve yayınlanmaktadır.

1. Tüketici Fiyatları İndeksi

a) Kentsel Yerler Tüketici Fiyatları İndeksi

b) Kırsal Yerler Tüketici Fiyatları İndeksi

2. Toptan Eşya Fiyatları İndeksi

Enstitümüz kamuoyuna duyurduğu tüm istatistiklerde olduğu gibi Fiyat İndekslerinde de karşılaştırılabilirliği ve dünyadaki gelişmelere uyumu sağlamak açısından uluslararası geçerliliği olan kavram, yöntem, kaynak ve sınıflamalara göre bilgiler derlenmekte, hesaplanmakta ve yayınlanmaktadır.

Enstitümüzce hesaplanıp yayınlanmakta olan 1994 Temel Yıllı Kentsel Yerler Tüketici Fiyatları ve Toptan Eşya Fiyatları İndeksleri, Birleşmiş Milletler, Uluslararası Çalışma Örgütü, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilâtı, Avrupa İstatistik Ofisi gibi uluslararası kuruluşların İstatistik Ofislerinin önerilerine mümkün olabildiğince uyarlanarak hesaplanmakta ve yayınlanmaktadır. Ayrıca uluslararası kuruluşların konu ile ilgili toplantıları takip edilmekte, dokümanları incelenmekte ve alınan kararlar doğrultusunda yeni kurulacak indekslerde gerekli düzenlemelerin yapılabilmesi için çalışmalar yapılmaktadır.

Uluslararası İstatistik Ofisleri belirli aralıklarla üye ülkelerinin Fiyat İndekslerinin yöntemlerini yayınlamaktadır. Enstitümüz uzmanları bu süreli kaynakları zaman zaman takip etmektedir. Ayrıca Enstitümüz ülkemizin gelişmekte olan ekonomik ve sosyal yapısındaki değişimleri Fiyat İndekslerine yansıtabilmek amacıyla, belli aralıklarla indeks sepetlerini, ağırlık ve temel yıl fiyatları gibi değişkenleri güncelleştirmektedir.

En son elde edilen kaynaklara göre Avrupa Birliği Ülkelerinin yayınlamakta oldukları Fiyat İndekslerinin hesaplama yöntemi, temel yıl bilgileri madde sayıları gibi bazı özet bilgiler ekteki tablolarda verilmektedir.

Ayrıca Enstitümüz 1994 Temel Yılı İndeksleri 2001 Temel Yıllı olarak güncelleştirmeyi çalışma programına koymuş ve bu doğrultuda Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler İstatistik Ofisleri ile girişimde bulunarak araştırmalarını sürdürmektedir.

İndeks rakamlarına geriye doğru düzeltme yapılması mümkün değildir. Ancak bir yöntem farklılaşması olduğu takdirde seçilen yeni temel yıl ve daha sonrası için hesaplamalar en güncel şekilde uygulanarak, iki yöntem ve sonuçlar arasındaki farklar gerekçeli olarak kamuoyuna açıklanmaktadır.

10. – Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya’nın, Mevduat Sigorta Fonuna devredilen bankalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın cevabı (7/2024)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Başbakan tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunu delaletlerinize arz ederim.

Mehmet Yalçınkaya

Şanlıurfa

Son günlerde kamuoyunu meşgul eden ve binlerce vatandaşımızın mağdur olduğu batan bankalar konusu malumlarınızdır.

Bu nedenle sorularım :

1. Bankalardaki paraları başka kaynaklara pompalayan banka sahipleri hakkında kanunî bir işlem yaptınız mı?

2. Daha önce batan TYT ve İnterbank’ın sahipleri olan kişiler bellidir. Bu kişiler hakkında bugüne kadar ne gibi yasal işlem yaptınız?

3. Bankalardan başka yerlere pompalanan paraların nerelere aktarıldığını tespit ettiniz mi? Bu paraların geri dönüşümü konusunda ne düşünüyorsunuz?

4. Giden bu paraları geri dönüşümü sağlanamaz ise, bu açıkları nereden karşılamayı düşünüyorsunuz?

5. Mağdur olan vatandaşlarımızın paraları ne zaman ödenecek. Eğer ödenecek ise, nasıl ve hangi şartlarda ödeme yapılacak?

T.C.

Devlet Bakanlığı 24.5.2000

Sayı : B.02.0.04/(16)1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) Başbakanlığın 23.5.2000 tarihli ve B.02.0.KKG.0.12/106-148/2616 sayılı yazısı.

b) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 15.5.2000 tarihli ve KAN.KAR.MD.A.01.0.-GNS.0.10.00.02-5602 sayılı yazısı.

c) 9.2.2000 tarihli ve B.02.1.HM.0.BAK.02.02/BG-10332 sayılı yazı.

Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya’nın Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın Başbakanımızca da kendileri adına koordinatörlüğümde cevap verilmesi tensip olunan; ayrıca, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 98 inci maddesi uyarınca yazılı soruya çevrilen 6/373-3483/8556, 7/2024 sayılı önerge konusunda Bakanlığım bağlı kuruluşu Hazine Müstaşarlığınca hazırlanan ilgi (c) yazının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Bilgilerine arz ederim.

Recep Önal

Devlet Bakanı

T.C.

Başbakanlık 9.2.2000

Hazine Müsteşarlığı

Banka ve Kambiyo Genel Müdürlüğü

Sayı : B.02.1.HM.0.BAK.02.02/BG-10332

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 25.1.2000 tarih ve KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.00.02-6/373-3483/8556 sayılı yazınız.

Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya’nın Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği, ilgide kayıtlı yazınız ekinde yer alan 6/373-3483 esas numaralı soru önergesinde belirtilen hususlara ilişkin açıklamalar aşağıda yer almaktadır.

1. 4389 sayılı Bankalar Kanunun 14 üncü maddesinin (5) numaralı fıkrasına istinaden, Tasarruf Mevduat Sigorta Fonu 14 üncü maddenin (4) numaralı fıkrasında belirtilen şekilde bankadan kullanılan kaynakların veya bankaya verilen zararın vereceği süre içinde iade veya tazmin edilmesini, bankanın yönetim ve denetimini doğrudan veya dolaylı olarak, tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortakları ile tüzelkişi ortaklarının sermayesini yüzde onundan fazlasına sahip gerçek kişi hissedarlarından kendilerine, eşlerine ve velayet altındaki çocuklarına ait taşınmaz mal ve iştiraklerini, haczi caiz olan taşınır mal, hak ve alacaklarını ve menkul kıymetlerini ve her türlü kazanç ve gelirleri ve ayrıca bildirimden önceki iki yıl içinde ivazlı veya ivazsız olarak iktisap ettikleri veya devrettikleri taşınmaz mal, haczi caiz taşınır mal, hak, alacak ve menkul kıymetlerini gösterir birer mal beyannanemesi vermelerini istemeye, bankanın yönetim ve denetimini doğrudan veya dolaylı olarak, tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklarının malvarlıkları üzerine teminat aranmaksızın ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz kararları ile ilgililerin yurt dışına çıkmasına yasaklama dahil, alacaklıların menfaati için zorunlu olan her türlü muhafaza tedbirinin alınmasını ilgili mahkemeden istemeye yetkilidir. Bunların yanında, 4389 sayılı Bankalar Kanununun “şahsî sorumluluk” başlığını taşıyan 17 nci maddesinin (2) numaralı fıkrasına istinaden, 4389 sayılı Bankalar Kanununun 14 üncü maddesinin (5) numaralı fıkrası gereğince hisseleri Fona devrolunan bankaların yönetim ve denetimini doğrudan veya dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklar ile 14 üncü maddenin (4) numaralı fıkrasında belirtilen işlemler ile (3) numaralı fıkrasının uygulanmasına neden olan işlemlerde sorumluluğu bulunan banka yönetim kurulu ve kredi komitesi başkan ve üyeleri ile genel müdür, genel müdür yardımcıları ve imzaları bankayı ilzam eden memurları bankaya verdikleri zararlarla sınırlı olarak şahsen sorumlu olduklarından, bunlar hakkında gerekli hukukî işlemler tesis edilecektir.

Bu aşamada, Eskişehir Bankası T.A.Ş., Egebank A.Ş., Sümerbank A.Ş., ve Yurt Ticaret ve Kredi Bankası A.Ş.’nin gerçek kişi ortakları ile tüzel kişi ortakların % 10’undan fazla hissesine sahip gerçek kişi ortaklardan mal beyannamesi istenilmiş ve bu kişilerin mal varlıkları üzerine ihtiyatî tedbir konulması konusunda ilgili mahkemelerden karar alınmıştır. Ayrıca, Egebank A.Ş. ve Yurt Ticaret ve Kredi Bankası A.Ş.’nin yönetim kurulu üyelerinden mal beyannamesi istenilmiş ve bu kişilerin mal varlıkları üzerine ihtiyatî tedbir konulmasına ilişkin gerekli mahkeme kararı alınmıştır. Söz konusu bankalar nezdinde yapılan incelemelerde, mevzuata aykırı işlemleri tespit edilmiş olan banka yöneticileri hakkıda da ilgili Cumhuriyet Savcılıklarına suç duyurusunda bulunulmuştur. Ayrıca, bu bankalarda devam eden incelemeler sonucuna göre gereken işlemler tesis edilecektir.

2. Interbank A.Ş. soruda belirtilenin aksine tasfiye edilmemiş yönetimi mülga 3182 sayılı Bankalar Kanununun 64 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilmiş, sorumlular hakkında gerek Bankalar Kanununa aykırı işlemler gerekse Türk Ceza Kanununa aykırı işlemler nedeniyle ilgili yerlere suç duyurularında bulunulmuştur.

Tesis edilen bu işlemle birlikte bankanın emin bir şekilde çalışmasını tehlikeye düşürdüğü tespit edilen banka görevlilerinin anılan Kanunun 62 nci maddesi uygulanarak imza yetkileri kaldırılmış ve başka bankalarda imza yetkili personel olarak çalıştırılması yasaklanmıştır.

Banka yönetiminin fona devri ile birlikte yeni yönetim banka alacaklarının tahsili yönünde çalışmalarını hızlandırmış ve gerekli davalar açılmıştır. Ayrıca, malî bünyenin bozulmasında sorumlulukları belirlenen kişiler hakkında malî sorumluluk davaları açılmıştır.

Mevduat kabulü ve bankacılık işlemleri yapma yetkisi mülga 3182 sayılı Bankalar Kanununun 12 ve 68 inci maddelerine istinaden Bakanlar Kurulunun; 11.4.1994 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 11.4.1994 tarih ve 94/5456 sayılı Kararı ile kaldırılan Türkiye Turizm Yatırım ve Dış Ticaret Bankası A.Ş.’nde (TYT Bank) yapılan denetlemeler sırasında tespit edilen mevzuata aykırı muhtelif uygulamaların sorumluları hakkında ilgili Cumhuriyet Savcılıklarına suç duyurularında bulunulmuştur.

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından 5.10.1994 tarihinde bankanın iflası talebi ile İstanbul 7 nci Asliye Ticaret Mahkemesi nezdinde açılan dava 2.2.1996 tarihinde sonuçlanmış ve bankanın iflasına karar verilmiş olup, iflas işlemleri İstanbul 1 inci İflas İdaresi tarafından yürütülmektedir.

Mevzuata aykırı uygulamaların sorumluları hakkında ilgili yerlere suç duyurularında bulunulmuştur ve davalar halen sürmektedir. Diğer taraftan, bazı banka yetkilileri hakkında açılan şahsî iflas davası da devam etmektedir.

3. Bu konudaki incelemeler sürdürülmekle birlikte, hâkim sermayedarlar tarafından dolaylı olarak kullanılan banka kaynaklarının büyük bir kısmının kimler tarafından kullanıldığı tespit edilmiştir. Söz konusu kaynakların tahsili amacıyla mevzuatın imkân verdiği tüm işlemler tesis edilmektedir.

4. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu 14 üncü madde hükümlerine göre hisseleri ve/veya yönetim ve denetimi kendisine intikal eden bankaların malî bünyelerinin güçlendirilmesi, yeniden yapılandırılması ve üçüncü kişilere devri ve bu Kanun ile kendisine verilen diğer işleri de yapmakla görevli ve yetkilidir. Fonun kaynakları sektörde faaliyet gösteren bankalardan alınan primlerden oluşmaktadır. Fona devir işlemi sonucunda ihtiyaç duyulan kaynaklar, fonun mevcutları ile fonun borçlanma imkânları kullanılarak sağlanacaktır.

5. Beş bankanın fona devri neticesinde söz konusu bankaların yükümlülüklerini yerine getirebilmeleri açısından hiç bir mudi mağdur olmamıştır. Anılan bankalar faaliyetlerine devam etmektedir ve isteyen vatandaşlarımız paralarını geri almakta hiç bir zorlukla karşılaşmamıştır. Söz konusu 5 bankada halihazırda mevduatı bulunan vatandaşlarımızın haklarında hiç bir kısıtlama söz konusu olmayıp, adı geçen bankalar yükümlülüklerini zamanında yerine getirmeye devam etmektedir.

Recep Önal

Devlet Bakanı

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.