Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21 YASAMA YILI : 2

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 30

 

75 inci Birleşim

4 . 4 . 2000 Salı

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. — Van Milletvekili Hüseyin Çelik’in, sınır ticaretine hükümetlerce yapılan müdahaleler nedeniyle karşılaşılan zorluklara ilişkin gümdemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Tunca Toskay’ın cevabı

2. — Eskişehir Milletvekili Mehmet MailBüyükerman’ın, Osmanlı Devletinin yabancı devletlere borçları ve cumhuriyet döneminde Türk parasına ilişkin gündemdışı konuşması

3. — Konya Milletvekili Özkan Öksüz’ün, Sosyal Sigortalar Kurumu prim taban ve tavan ödemelerinin artırılmasının sakıncalarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler’in cevabı

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. — Arnavutluk Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı ve beraberinde bir parlamento heyetinin ülkemize davet edilmelerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/521)

2. — Polonya Parlamentosu Dışişleri Komisyonu Başkanı ve beraberinde bir parlamento heyetinin ülkemize davet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/522)

3. — Brezilya Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler ve Millî Savunma Komisyonu Başkanı ve beraberinde bir parlamento heyetinin ülkemize davet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/523)

4. — Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Türkiye ile Moldova, Türkmenistan, Bangladeş, Endonezya ve Küba dostluk grupları kurulmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/524)

5. — Bazı milletvekillerine Başkanlık tezkeresinde belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/525)

6. — Şanlıurfa Milletvekili M. Niyazi Yanmaz’ın (6/293) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/173)

7. — Trabzon Milletvekili Şeref Malkoç’un, Trabzon İli Merkezinde Gazipaşa, Fatih ve Değirmendere Adıyla Üç İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/413) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/174)

8. — Ağrı Milletvekili Nidai Seven’in, Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve 190 Sayılı KanunHükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/190) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/175)

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. — Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız ve 28 arkadaşının, esnaf ve sanatkârlar ile KOBİ’lerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/129)

IV. — SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. — Dilekçe Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

V. —KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. — Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları raporları (1/501) (S. Sayısı : 367)

2. — Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ve Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ile 251 Milletvekilinin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 69 uncu Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi,Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ve Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili MesutYılmaz ile 243 Milletvekilinin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 86 ncı Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ile Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili DevletBahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ve Doğru Yol Partisi Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Tansu Çiller ile 399 Milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 101 inci Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkinKanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/479, 2/478, 2/477) (S. Sayısı : 389)

3. — Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Rus Doğal Gazının Karadeniz Altından Türkiye Cumhuriyetine Sevkiyatına İlişkin 15 Aralık 1997 Tarihli Anlaşmaya Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/633) (S. Sayısı : 384)

4. — TürkiyeCumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sınır Olay ve Uyuşmazlıklarının Çözümüne Dair Sözleşme ve Sözleşmeye Ait Ek 1 ve 2 Numaralı Protokoller ile Türkiye-Azerbaycan Sınır Hattının Her İki Tarafında Kalan Onar Kilometrelik Bölgenin İçinde Yapılacak Sivil ve Askerî Hava Vasıtalarının Uçuşlarını Düzenleyen Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair KanunTasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/314) (S. Sayısı : 35)

5. — Türkiye Cumhuriyeti ile Avustralya Arasında Suçluların Geri Verilmesi Antlaşması ile Bu Antlaşmada DeğişiklikYapılmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/279) (S. Sayısı : 125)

6. — Türkiye Cumhuriyeti ve Mısır Arap Cumhuriyeti Arasında Mahkeme Kararlarının Tanınması ve Tenfizi Hakkında Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna DairKanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/296) (S.Sayısı : 164)

7. — Türkiye Cumhuriyeti ve Moldova Cumhuriyeti Arasında Hukukî, Ticarî ve Cezaî Konularda Adlî Yardımlaşma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/291) (S.Sayısı : 163)

8. — Türkiye Cumhuriyeti ile Kuveyt Devleti Arasında Hususî Hukuk, Ticaret ve Ceza Hukuku Konularında Hukukî ve Adlî İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/313) (S. Sayısı : 166)

9. — Türkiye Cumhuriyeti ile Tacikistan Cumhuriyeti Arasında Hukukî, Ticarî ve Cezaî Konularda Adlî Yardımlaşma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair KanunTasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/318) (S. Sayısı : 169)

10. — Türkiye Cumhuriyeti ile Hırvatistan Cumhuriyeti Arasında Hukukî ve Ticarî Konularda Adlî İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/519) (S.Sayısı : 179)

11. — Türkiye Cumhuriyeti ile Belçika Krallığı Arasında 4 Temmuz 1966 Tarihinde Brüksel’de İmzalanan Sosyal Güvenlik Hakkındaki Genel Sözleşmenin Revizyonu ile İlgili Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/338) (S. Sayısı : 46)

12. — Türkiye Cumhuriyeti ile Avusturya Cumhuriyeti Arasında Sosyal Güvenlik Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/625) (S. Sayısı : 371)

 

I. — GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak üç oturum yaptı.

Hakkâri Milletvekili Evliya Parlak, Köye Dönüş Projesine,

Adıyaman Milletvekili Hasari Güler, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki tütün üreticilerinin sorunlarına,

Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün, vergi haftası nedeniyle vergilere ve vergi sistemimize,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

İstanbul Milletvekili Cahit Savaş Yazıcı ve 20 arkadaşının, İstanbul’un ulaşım sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla,

Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve 25 arkadaşının, kamu çalışanları ve özellikle teknik personel arasındaki ücret eşitsizliği konusunda,

Birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri (10/127, 10/128) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırasında yapılacağı açıklandı.

Devlet Bakanı Edip Safder Gaydalı’nın 6-13 Mart 2000 tarihlerinde Nijerya’ya yaptığı resmî ziyarete katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi ve

Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden yapılmasına ve 4.4.2000 Salı günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine, aynı birleşimde kanun tasarılarının görüşülmesine, 5.4.2000 Çarşamba günkü birleşimde Anayasa Değişiklik Teklifinin ikinci görüşmelerinin saat 24.00’e kadar bitirilememesi halinde çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi,

Kabul edildi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 1 inci sırasında bulunan, Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu Tasarısının (1/501) (S. Sayısı : 367) görüşmelerine devam edilerek 6 ncı maddesine kadar kabul edildi, 7 nci maddesi okundu.

4 Nisan 2000 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 18.50’de son verildi.

Ali Ilıksoy

Başkanvekili

Mehmet Elkatmış Levent Mıstıkoğlu

Nevşehir Hatay

Kâtip Üye Kâtip Üye

 

No. : 104

II. — GELEN KÂĞITLAR

3 . 4 . 2000 PAZARTESİ

Kanun Hükmünde Kararname

1. — Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanununda ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/651) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2000)

Tasarı

1. — Meda Programı ve Avrupa Yatırım Bankasının Akdeniz Ülkelerindeki Diğer Malî Anlaşmaları Çerçevesinde Malî ve Teknik İşbirliğinin Uygulanmasına İlişkin Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/652) (Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.3.2000)

Teklifler

1. — Ordu Milletvekili Şükrü Yürür’ün; Su Ürünleri (Balıkçılık) Müsteşarlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi (2/497) (Tarım, Orman ve Köyişleri ve Çevre ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

2. — Çanakkale Milletvekili Nevfel Şahin ve 3 Arkadaşının; 1.7.1976 Tarih ve 2022 Sayılı “65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması” Hakkındaki Kanunun, Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/498) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2000)

3. — Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun; Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 28.3.1983 Tarih ve 2809 Sayılı Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelere Ek ve Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/499) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2000)

4. — Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan ve Bursa Milletvekili Ali Arabacı’nın; Hâkimler ve Savcılar Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/500) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2000)

5. — Afyon Milletvekili H.İbrahim Özsoy’un; Afyon İli Sincanlı İlçesinin Adının “Sinanpaşa” Olarak Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi (2/501) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2000)

Tezkereler

1. — İstanbul Milletvekili Sulhiye Serbest’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/518) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.3.2000)

2. — Sivas Milletvekili Mehmet Ceylan’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/519) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.3.2000)

3. — Elazığ Milletvekili Mehmet Kemal Ağar’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/520) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.3.2000)

Rapor

1. — Sınır Aşan Suçları Önleme ve Mücadele Etmeye İlişkin İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/636) (S. Sayısı : 387) (Dağıtma tarihi : 3.4.2000) (GÜNDEME)

Yazılı Soru Önergeleri

1. — Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan’ın, Karapelit Köyü, Sarımazı Mahallesi ve yakın çevresinin Belen İlçesi mücavir alanı kapsamına alınmasının nedenlerine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1714) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.3.2000)

2. —Osmaniye Milletvekili Birol Büyüköztürk’ün, Türkiye’nin dış tanıtımında kullanılmak üzere belirlenen logoya ilişkin Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/1715) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.3.2000)

3.— Afyon Milletvekili İsmet Attila’nın, MHP Afyon Merkez İlçe Başkanının Afyon Şeker Fabrikasında geçici işçi olarak çalıştığı iddiasına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/1716) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.3.2000)

4. — Afyon Milletvekili İsmet Attila’nın, Afyon-Merkez-Kozluca köyündeki Hüseyin Ağa Camii’ne ilişkin Devlet Bakanından (Yüksel Yalova) yazılı soru önergesi (7/1717) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.3.2000)

5. — Antalya Milletvekili Mehmet Zeki Okudan’ın, Antalya’daki göletlere ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/1718) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.3.2000)

6. — Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Karaman’da Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesinin kurulup kurulmayacağına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1719) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.3.2000)

7. — Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, TÜPRAŞ’ın batık bankalarla olan ilişkilerine ve özelleştirilmesiyle ilgili yürütülen reklam kampanyası hakkındaki bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1720) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.3.2000)

8. — Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Basın İlan Kurumu aracılığıyla hangi gazetelere verilen ilanlara ilişkin Devlet Bakanından (Yüksel Yalova) yazılı soru önergesi (7/1721) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.3.2000)

9. — İstanbul Milletvekili Azmi Ateş’in, bankaların açık pozisyon uygulamalarına ve Bankalar Üst Kurulu’na ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1722) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.3.2000)

10. — İstanbul Milletvekili Azmi Ateş’in, tasarruf mevduatında Devlet garantisinin kaldırılıp kaldırılmayacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1723) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.3.2000)

11. — İstanbul Milletvekili Azmi Ateş’in, bankaların sermayelerinin güçlendirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1724) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.3.2000)

12. — İstanbul Milletvekili Azmi Ateş’in, bankaların malî yapılarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1725) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.3.2000)

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

1. — Kocaeli Milletvekili Osman Pepe’nin, İtalyan Hükümeti tarafından hibe edilen deprem evlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1385)

2. — Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, Kur’an kurslarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1397)

3. — Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, cami ve mescitlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1398)

4. — Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Karaman İli Ayrancı İlçesine Devlet hastanesi ve Sarıveliler-Civandere Köyüne sağlık evi yapılıp yapılmayacağına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1408)

5. — Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, İsviçre’nin Davos kentinde yapılan Dünya Ekonomik Forumuna katılan görevlilere ödenen harcıraha ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1412)

6. — Bursa Milletvekili Ali Arabacı’nın, Orhangazi İlçesinde hakkında yürütmeyi durdurma kararı bulunan bir fabrika inşaatına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1416)

7. — Giresun Milletvekili Rasim Zaimoğlu’nun, Giresun İlinde meydana gelen heyelanlara ve alınması gereken önlemlere ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1417)

8. — Kırıkkale Milletvekili Hacı Filiz’in, Kırıkkale İline 2000 yılı için ayrılan yatırım ödeneklerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1424)

9. — Kırıkkale Milletvekili Hacı Filiz’in, Kırıkkale-Keskin yolunun çift şerit olması için bir çalışma yapılıp yapılmadığına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1428)

10. — Konya Milletvekili Özkan Öksüz’ün, Konya İlinin sağlık personeli ve hastane ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (7/1441)

 

 

No. : 105

4 . 4 . 2000 SALI

Raporlar

1. — Türkiye Cumhuriyeti ile Kırgız Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/634) (S. Sayısı : 386) (Dağıtma tarihi : 4.4.2000) (GÜNDEME)

2. — Burdur Milletvekili Hasan Macit’in, Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/420) (S. Sayısı : 388) (Dağıtma tarihi : 4.4.2000) (GÜNDEME)

3. — Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Sağlam ve 13 Arkadaşının, 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/370) (S. Sayısı : 392) (Dağıtma tarihi : 4.4.2000) (GÜNDEME)

4. — Aksaray Milletvekili Murat Akın’ın, Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/240) (S. Sayısı : 393) (Dağıtma tarihi : 4.4.2000) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1. — Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde görevli bir öğretim üyesinin Cumhurbaşkanına yazdığı mektup nedeniyle cezalandırıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/657) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.2000)

2. — Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, Rusya’dan helikopter alınacağı yolunda basında çıkan haberlere ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/658) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.2000)

3. — Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, “Basında Bugün” adlı bültenin içeriğine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından sözlü soru önergesi (6/659) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.4.2000)

Yazılı Soru Önergeleri

1. — Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, Balıkesir-Sındırgı İlçesi Askerlik Şubesinin Bigadiç’e taşınmasına ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1726) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.2000)

2. — Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, Balıkesir-Havran İlçesi Büyük Şapçı Köyü Karacaören mevkiinde katı atık depolama sahası kurulup kurulmayacağına ilişkin Çevre Bakanından yazılı soru önergesi (7/1727) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.2000)

3. — Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt’un, su ürünleri stoklarının işletilmesi hakkındaki sirkülere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1728) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.2000)

4. — Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Türkiye’nin NATO’ya girişinden bu yana aldığı savunma yardımlarına ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1729) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.4.2000)

5. — Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt’un, Karayolları Genel Müdürlüğünce Sinop İline yapılan yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1730) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.4.2000)

Meclis Araştırması Önergesi

1. — Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız ve 28 arkadaşının, esnaf ve sanatkârlar ile KOBİ’lerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/129) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.3.2000)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

4 Nisan 2000 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Melda BAYER (Ankara), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 75 inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı birinci söz, sınır ticareti ve karşılaşılan zorluklar konusunda söz isteyen, Van Milletvekili Hüseyin Çelik'e aittir.

Buyurun Sayın Çelik.

III. — BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. —Van Milletvekili Hüseyin Çelik’in, sınır ticaretine hükümetlerce yapılan müdahaleler nedeniyle karşılaşılan zorluklara ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Tunca Toskay’ın cevabı

HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken, bütün Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

1985 yılında 85/9113 sayılı Bakanlar Kurulu kararı gereğince çıkarılan Sınır Ticareti Yönetmeliğinden sonra, 1987 yılından itibaren, Van, sınır ticaretinden ciddî şekilde yararlanmıştır. Başlangıçta, ithalat ve ihracatı yapılan bütün malları kapsayan sınır ticaretinde Gümrük Vergisi yüzde 60 olarak uygulanıyordu. Bu durum, 1994 yılına kadar devam etti. Bu tarihe kadar Van-İran arasında yapılan sınır ticaretinin toplam bedeli 18 milyon dolardı. Bunun 16,8 milyon dolarlık kısmı ihracat, geri kalan 1,2 milyon dolarlık kısmı ise ithalattır. 55 inci hükümetten itibaren, hükümetler, yerli üreticiye zarar veriyor gerekçesiyle sınır ticaretine müdahale etmeye başladılar. Aslında, zarar gören, üretici değil, üreticinin elinden malını yok pahasına alıp pahalı satan birkaç stokçu idi.

Değerli milletvekilleri, sınır ticaretinde mütekabiliyet, yani, karşılıklılık elbette esastır. Müdahaleler sonucu biz İran'dan mal almayınca, İran da bizden aldığı mallara sınırlama getirmiştir. Müdahaleler, Van'da yıllık 18 milyon dolara yükselen sınır ticaretini şimdilerde 500 000 dolar civarına indirmiştir.

1997 yılında mazotun sınır ticaretine dahil edilmesiyle birlikte büyük bir canlılık meydana geldi, son derece atıl durumda olan Devlet Demir Yollarında ciddî bir hareket başladı. Ardından, 56 ncı ve 57 nci hükümetler, ithalatın ihracattan fazla olduğunu bahane ederek, ciddî sınırlamalar getirdi; Gümrük Vergisini yüzde 60'tan yüzde 80'e çıkardı. Sayın Devlet Bakanımız Tunca Toskay, değerli arkadaşım Ardahan Milletvekili Sayın Saffet Kaya'nın birkaç hafta önce Mecliste konuyla ilgili olarak yaptığı gündemdışı konuşmasına cevap verirken, meseleyi, vergi kaybına düğümledi. Halbuki, sınır ticareti başladıktan sonra, bir yılın yeni vergi mükellefi ortaya çıkmış; sınır ticaretinden, kamu kesimini takviye etmek için oluşturulan fonlarda ciddî paralar toplanmış; valilikler ve kaymakamlıklar, bunları, kamu yararına olacak yatırımlara dönüştürmüşlerdir.

Sayın Toskay, bir iktisat profesörü olarak bizden âlâ bilir ki, dünyanın her yerinde, dolaylı vergiler, doğrudan vergilerden daha etkin ve yaygındır. Sınır ticaretinden para kazanan bölge insanı, parasını, ya yatırıma veya tüketime dönüştürüyor. Para kazanan vatandaş araba aldığı zaman, devlet, arabadan vergisini almıyor mu?.. Beyazeşya, tekstil veya gıda maddeleri aldığı zaman, devlet, vergisini almıyor mu?.. Kaldı ki, başta gümrük vergisi olmak üzere, devlet, akaryakıttan, AFİF, ATV ve KDV olarak vergisini alıyor. 1999 yılında, bütün kısıtlamalara rağmen, Van'da tahakkuk eden 42 trilyonluk verginin 16,5 trilyonu sınır ticaretinden sağlanmıştır.

Değerli arkadaşlar, Van'da, devletin, işçiye ve memura maaş olarak ödediği paralar piyasaya bir şekilde girmezse, şehirdeki esnaf büsbütün tezgâh kapatacaktır. Bir şehri tamamen bordrodan beslemek ne kadar mümkündür, ne kadar rasyoneldir...

Sayın milletvekilleri, yine, vergi kaybı oluyor gerekçesiyle, İran'dan, Irak'tan gelen kamyonların akaryakıt depolarına bile müdahale ediliyor. Siz, 150 000 Türk Lirasına mal ettiğiniz süper benzine yüzde 300 vergi bindirerek, litresini 600 küsur bin liraya satarsanız, bu da yetmez deyip, ekvergi kapsamında çıkardığınız kanunla, akaryakıt vergisini yüzde 500'e kadar çıkarma yetkisi alırsanız, İran'da, Irak'da sudan birkaç kat ucuza satılan akaryakıt, elbette, dargelirli vatandaşın iştahını kabartacaktır.

BAŞKAN – Sayın Çelik, bir dakika efendim.

Sayın milletvekilleri, Van İli sizi alakadar etmiyor mu?!.

Buyurun Sayın Çelik.

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

1970'li yıllarda, Gaziantep'te, Kilis'te, kaçak elektronik mallar satan pasajlar, dükkânlar vardı. Söz konusu mallar bu dükkânların vitrininde olduğu sürece bir problem teşkil etmiyordu, ne zaman ki, bir vatandaş bunları satın aldı polis veya jandarma o vatandaşın yakasına yapışıyordu. Bugün aynı uygulama akaryakıtta yaşanıyor. Başkale'de, Yüksekova'da falanca petrol istasyonundan akaryakıt alan vatandaş Van'a gelirken, kaçak mazot veya benzin aldığı gerekçesiyle yakayı ele verebiliyor; ama, petrol istasyonuna kimse bir şey demiyor. Standart veya standart dışı depo uygulamasından dolayı yüzlerce vatandaşın aracı bağlanmıştır. Tabiî, ben, verilen talimat doğrultusunda görevlerini yapan güvenlik güçlerine bir şey demiyorum; esas sorumluluk siyasî iradeye aittir ve siyasî irade, vatandaşın çektiği çile karşısında kılını bile kıpırdatmıyor.

Sayın milletvekilleri, bu hükümetin garip bir uygulaması da, kendi politikalarını tenkit edenleri susturmaya yeltenmesidir. Van Ticaret Borsası Başkanı Sayın Feridun Irak, hükümetin sınır ticaretiyle ilgili politikasını eleştirmiş ve bunun bölgedeki ekonomik durumu daha da kötüleştireceğine dair ulusal basına beyanda bulunmuştur. Sayın Irak'ın beyanı, Tahran Times tarafından iktibas edilince kıyamet kopmuştur. Dış Ticaret Müsteşarlığı, büyük bir dirayetle(!) devreye girmiş ve Feridun Irak'ı, Başbakanlık Müsteşarlığına, MİT Müsteşarlığına, İçişleri Bakanlığına, Emniyet Genel Müdürlüğüne, Sanayi ve Ticaret Bakanlığına ihbar etmiştir. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ise Van Ticaret Borsası Meclis Başkanlığına gönderdiği yazıda, Feridun Irak'ın bu cürmünden dolayı uyarılmasını istemiştir.

Değerli milletvekilleri, bir sivil toplum örgütünün başındaki bir arkadaşımız, hükümet politikalarını eleştiriyor ve dış basın da bunlara yer veriyorsa, onun susturulması veya istihbarat birimlerine ihbar edilmesi mi lazım? Bu ne biçim anlayış, bu nasıl zihniyettir?

Buradan sayın hükümete sesleniyorum; vatandaş neyi ucuza buluyorsa, lütfen, elinden almayın. Kan pahasına sattığınız petrolden kaçan vatandaşımız LPG'ye sığındı; şimdi, onu da büyük petrol firmalarının baskısıyla satın alınamaz hale getiriyorsunuz. Üreticiyi koruyalım; ama, özellikle benim seçim bölgemde alım gücü sıfıra inmiş tüketiciye de lütfen, merhamet ediniz. Devlet, vatandaşına eziyet etmez. Devletin topladığı vergiler, şayet, halkın rahatı ve mutluluğu için ise, bugün, hükümet, özellikle benim bölgemde, vatandaşın refah ve mutluluğunu, yanlış uygulamalarıyla zaten elinden almıştır.

Allah aşkına! bazı tedbirler alırken, bir şeyleri kendi istikametinizde değiştirirken yerine ne koyuyorsunuz? Söyler misiniz Sayın Bakan, doğudaki fukaralığı, sefaleti giderecek, oradaki sosyal hayatın standardını yükseltecek ne tedbirler aldınız? Bir şey yapmadığınız gibi, ne yazık ki, uygulamalarınızla fazlasıyla gölge ediyorsunuz.

Eğer, sınır ticaretinin pratiğinde amacı aşan bir uygulama varsa, hükümet ona müdahale etsin; kaçakçılık varsa onu önleyecek olan yine hükümettir. Suiistimallerin çözümü, insanları bu nimetten mahrum bırakmak değildir.

BAŞKAN – Sayın Çelik, toparlayınız.

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Halkımız, sınır ticaretiyle ilgili yeniden düşünmenizi ve daha sağlıklı kararlar vermenizi bekliyor.

Sayın Feridun Irak'a yazılan ve Sayın Feridun Irak'la ilgili yazılan ihbar yazıları elimdedir, isteyen bütün milletvekillerine bunu takdim edebilirim. Eğer, Sayın Ticaret Borsası Başkanı, bu yaptığı açıklamadan dolayı suç işliyorsa, bu kürsüden ben de suç işliyorum demektir. Politikaları, insanlar eleştirebilirler, sivil toplum örgütleri eleştirebilir ve sokaktaki bütün insanlar eleştirebilir. Bundan dolayı onları susturmaya kalkışırsanız, bu, demokrasinin özüne ve ruhuna aykırı olur.

Bu düşüncelerle, en derin saygılarımı Meclise arz ederim.

Teşekkürler Sayın Başkan. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Çelik, siz suç işlemezsiniz, kürsü masuniyeti var zaten.

HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Onu da kaldırırlar...

BAŞKAN – Hayır... Hayır...

Sayın Bakan, cevap verecekler mi?

DEVLET BAKANI TUNCA TOSKAY (Antalya) – Evet efendim.

BAŞKAN -Buyursunlar efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI TUNCA TOSKAY (Antalya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan evvel hepinize saygılar sunuyorum.

Öyle zannediyorum ki, 57 nci Hükümet göreve başladığından bu tarafa, dışticaretten sorumlu Bakan olarak sizlerin huzurunu, en fazla, bu sınır ticareti meselesiyle ilgili olarak işgal etmek zorunda kaldım; bu bakımdan da affımı istirham edyorum sizden.

İzin verirseniz Van ve sınır ticareti hakkında bazı bilgileri sizlere arz etmek istiyorum.

Sınır ticareti, halen 23.12.1998 tarihli ve 12254 sayılı Sınır Ticaretinin Düzenlenmesine İlişkin Bakanlar Kurulu kararı kapsamında yürütülmektedir. Sınır ticaretiyle, esasen sınır illerinin ihtiyacının karşılanması ve yapılacak ihracat sayesinde bu illerde sınaî ve ticarî gelişmenin sağlanması amaçlanmaktadır.

Söz konusu karar kapsamında, Van İli Kapıköy Gümrük Kapısı, sınır ticareti yapmaya yetkili kılınmıştır. Ayrıca, anılan kararla, sınır ticareti yoluyla petrol ürünleri ithalatı yapmaya yetkili kılınan iller arasında Van İli de yer almaktadır.

Ayrıca, 98/12254 sayılı karar çerçevesinde, Van İli Kapıköy, Başkale-Gelincik, Çaldıran-Çilli açık pazar yerlerinden sınır ticareti yapılması da imkân dahilindedir.

98/12254 sayılı karar uyarınc, üç ayda bir Dışticaret Müsteşarlığında gerçekleştirilen ve ilgili valilerle kamu kurum ve kuruluşlarının üst düzey yetkililerinin katılımıyla yapılan koordinasyon toplantısında, sınır ticaretinin açık pazar yerlerine yönlendirilmesi gündeme getirilmiş ve bu konuda mutabakat sağlanmıştır. Konuya ilişkin olarak ilgili valiliklerden somut öneriler beklenmektedir.

Bakanlar Kurulu kararı uyarınca, petrol ürünlerine ilişkin il ihtiyaçları, doğrudan doğruya Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının görüşü alınarak, Dışticaret Müsteşarlığı tarafından, diğer ürünlere ilişkin ihtiyaçlar ise, her yıl ekim ayı sonunda, valilerce, Dışticaret Müsteşarlığınıa bildirilmekte, Müsteşarlıkça yapılan değerlendirme sonucunda, uygunluk belgelerinin düzenlenmesine esas olmak üzere, il ihtiyaçları nihaî listeleri valilere duyurulmaktadır.

Bu çerçevede, 1999 yılında, Van İli Kapıköy Gümrük Kapısı kullanılarak, İran'dan, 16 052 258 dolar düzeyinde ithalat, 4 421 000 dolar seviyesinde de ihracat gerçekleşmiştir. Söz konusu ithalat içinde, 15 864 210 dolar değerinde 143 310 ton motorin ithalatı yapılmıştır.

2000 yılında ise, sınır ticareti yoluyla 31 ürünün ithali uygun görülmüş olup, söz konusu ürünleri içeren kotalar, 7 Ocak 2000 tarihinde ilgili valiliklere duyurulmuştur.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığının üst düzey temsilcilerinin katılımıyla gerçekleştiren toplantıda tespit edilen 2000 yılı il ihtiyacı nihai listelerinde, yaş sebze, meyve ve canlı hayvan yer almamaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, Sayın Toskay, bir dakika efendim...

Sayın milletvekilleri, bu uğultuda, Sayın Bakanı duymak mümkün değil. Lütfen, yerlerinize oturur musunuz... Niye bu stres efendim ? Daha, yarına 24 saat var; stres içinde olmayın...

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI TUNCA TOSKAY (Devamla) – Söz konusu listelerin belirlenmesinde yerli üretimle dış pazarlardaki kaliteli Türk ürününün korunması ve bu bağlamda, geleneksel ihraç ürünlerimizin zarar görmemesiyle, iç piyasada üreticilerimiz aleyhine haksız rekabet oluşmaması gibi esaslar dikkate alınmıştır.

İl ihtiyaçlarının listesinde, petrol ürünlerinden sadece motorin yer almaktadır. Van Valiliğine tahsis edilen motorin miktarı, petrol ürünleri ithalatı yapmaya yetkili tüm valiliklere bildirilen toplam motorinin - ki, bu, 169 000 tondur- yüzde 38'ini oluşturmaktadır. Söz konusu kotanın tespitinde, petrol ürünleri ithalatı yapmaya yetkili kılınan diğer iller için geçerli olmak üzere, sadece Van İlinin ihtiyacı dikkate alınmış; bu yıl, mücavir illerin ihtiyacı, değerlendirme dışında tutulmuştur.

Öte yandan, sınır ticareti kapsamında İran'dan ithal edilen motorin, anılan ülke menşeli olmayıp, bu ülke üzerinden, transit rejimi kapsamında, Türkmenistan'dan getirilmektedir. Böylece, İran, bu ürünün hem transit ticaretini hem de ülkemiz sınırına kadar taşımacılığını yaparak, ayrı bir gelir sağlamaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu sınır ticareti kapsamında, araçlarla getirilen motorinin fiyatı hakkında da sizlere bilgi sunmak istiyorum. İtalya Akdeniz spot piyasasındakine oranla, sınır ticaretinden gelen motorinin fiyatı, Türkiye'ye, maliyet itibariyle 90 ilâ 100 dolar daha pahalıdır.

Motorin ithal kotalarının tespitinde, sınır ticareti kapsamında motorinin ithalatıyla ilgili olarak, Sayın İçişleri Bakanının Başkanlığında Maliye Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı, Gümrük Müsteşarlığı, Jandarma Genel Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü temsilcilerinin katılımıyla, 5.8.1999 tarihinde gerçekleştirilen toplantıda, sınır ticareti kapsamında ithal edilen petrol ürünlerinin büyük oranda vergi kayıplarına sebep olduğu, kalite denetimlerinin yeterince yapılamadığı hususları göz önüne alınarak, ithalat miktarlarının sınırlandırılması ve herhangi bir vergi kaybının olmadığı hampetrol ithalatına ağırlık verilmesi; 2000 yılı içinde, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığınca kota miktarının belirlenmesinde de bu hususun dikkate alınmasına karar verilmiştir.

Ben, huzurunuzda, bu konuyla ilgili olarak aldığım bütün sözlerde şunu ifade ettim: Sınır ticareti ve özellikle, petrol ürünleri ithalatında, Dış Ticaret Müsteşarlığının yaptığı uygulamaların tamamı, ilgili bütün kurum ve kuruluşların katılımıyla oluşturulan, âdeta, bir devlet politikasının uygulanması istikametindedir ve Maliye Bakanlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı, İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve diğer ilgili kurum ve kuruluşlar bu toplantılara katılmaktadır, hazırlanmış olan raporlara dayanılarak kararlar alınmaktadır. Yani, huzurunuzda, uygulamanın, yalnız Dış Ticaret Müsteşarlığının takdiriyle yapılmadığının altını bir kere daha çizmek istiyorum.

Sayın konuşmacının sözlerinde ifade ettiği bir iki nokta daha var, onları da izninizle cevaplandırmak istiyorum: Van Ticaret Borsası Başkanının beyanatıyla ilgili yapılan işlemle ilgili olarak, "Dış Ticaret Müsteşarlığının ihbarıyla" diye bir ifade geçti. Dış Ticaret Müsteşarlığı, Van'daki bir sivil toplum kuruluşunun başkanının yaptığı beyanatla ilgilenmez; biz, uygulamayla ilgileniriz; ama, bu verilen beyanat, Türkiye'deki yürürlükteki herhangi mevzuata veya kurallara aykırıysa, bunun, tabiî ki, gereğini ilgili makamlar yapacaklardır. Suç unsuru teşkil etmiyorsa, zaten, kimsenin, sözlerinden gocunulmaması gerekir.

Meseleyi, yalnız vergi meselesine indirgediğimiz ifade edildi; bu da doğru değil. Buradaki vergiden maksat, Türkiye'nin, ithalatında aldığı vergiden yaptığı fedakârlıktır. Daha evvelki ifadelerimizde de size ben arz ettim sayın milletvekilleri, bu sınır ticareti ve daha evvelki ifadesiyle mutat depo kapsamında Türkiye'ye ithal edilen motorin ve diğer petrol ürünleriyle ilgili olarak Türkiye'nin yıllık vergi kaybı 2 milyar dolara yaklaşmaktadır; bu, birincisi, çok önemli bir rakam.

İkincisi, Türkiye'nin petrol ürünleri piyasasında, ikili fiyattan oluşan ayrı iki piyasa oluşmaktadır.

Üçüncüsü, Türkiye'nin bugünkü rafinerileri, dışarıdan hampetrol ithal ederek, artık, petrol arıtma faaliyetini zaman zaman yürütemez hale gelmektedir; çünkü, ham petrolden çıkan motorini satabilecek bir içpiyasa mevcut olmamaktadır ikili ve ucuz fiyat sebebiyle.

Bütün bunlar, genel anlamda yapılan bir değerlendirmeyle, yavaş yavaş ürün ithalatından Türkiye'nin vazgeçmesinin daha ekonomik ve mantıklı olduğunu ifade etmektedir.

Sayın milletvekilimizin, sınır illerinin ekonomik problemleriyle ilgili olarak söylediğine katılmamak mümkün değil; ancak, 57 nci Cumhuriyet Hükümeti, bugün, bu söylediğimiz kapsamdaki bütün ticaretten elde edilen vergi gelirlerinin yüzde 5'ini, il özel idarelerine hukukî olarak bırakmıştır. Bu para, devletin harcama kurallarına uygun olarak harcanacaktır ve o ilin ihtiyaçları için harcanacaktır.

Bugün, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı çerçevesinde, Doğu Anadolu Bölgesi için de -Güneydoğu Anadolu Bölgesi GAP Projesinin dışında- DAP Projesi hazırlanmaktadır; o da yürürlüğe girecektir. Yani, 57 nci Cumhuriyet Hükümetinin, sınır bölgelerini ihmal etmesi gibi bir hususu kabul etmemiz mümkün değildir.

Saygılar sunarım. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

İkinci söz, Osmanlı Devletinin yabancı devletlere borçları ve cumhuriyet döneminde Türk parası konusunda söz isteyen, Eskişehir Milletvekili Sayın Mehmet Mail Büyükerman'a aittir.

Buyurun Sayın Büyükerman (Alkışlar)

2. — Eskişehir Milletvekili Mehmet Mail Büyükerman’ın, Osmanlı Devletinin yabancı devletlere borçları ve cumhuriyet döneminde Türk parasına ilişkin gündemdışı konuşması

MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Eskişehir) – Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisinin Sayın Başkanını, sayın milletvekillerini saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

Sayın Başkanımı zor durumda bırakmamak için bugün yazılı metin okuyacağım, irticali olunca zaman kaybı çok oluyor.

BAŞKAN – Estağfurullah efendim.

YILMAZ KARAKOYUNLU (İstanbul) – Sizin için zaman sınırı yok efendim.

MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Devamla) – Osmanlı Devletinin yabancı devletlere borçları ve cumhuriyet döneminde Türk parası konusunda söz almış bulunuyorum.

Osmanlı borçları, Osmanlı İmparatorluğunun, yabancı devletlere, yabancı özel kişilere ve imparatorlukta bulunan yabancı banka ve bankerlere olan borçlarına verilen addır.

İlk kapitülasyon, Kanuni zamanında verilmiştir. Kanuni'nin ölümünden -1566'dan- sonra padişah olan Sarı Selim üzerinde etkili olan, lalası Hüseyin Paşa, musahibi Celal Çelebi, bir de, saraya sık sık gidip gelen, Selim'le içlidışlı görüşen, faizle para veren Yahudi Yusuf Nasi vardı. Daha sonra, 1574'te, Üçüncü Murat'ın Rum eşi Safiye Sultanın para alışverişi yaptığı Yahudi Kera vardı; rüşvetleri, Yahudi Kera eliyle alırdı.

BAŞKAN – Sayın Mustafa Gül... Ecdadımızdan bahsediyor efendim; dinleyelim...

Buyurun efendim.

MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Devamla) – Bu işbirliği o kadar ilerledi ve tepki gördü ki, sipahiler saraya hücum ederek, bu Yahudi Kera'yı hançerle parçaladılar ve örnek olsun diye Kera'nın vücudunun parçalarını, devlet erkânının kapılarına mıhladılar. Sultan IV. Mehmet zamanında, 1650'den sonra sadrazam olan Tarhuncu Ahmet Paşa döneminde, saraydaki altın ve gümüş eşyaların eritilip kullanılmasıyla bütçenin ayarlanması sağlanabilmiştir.

Bu özel durumlardan ayrı olarak, ilk defa, 24 Ağustos 1854'te, Kırım Harbinin finansmanı için, 3 milyon İngiliz Lirası borç alınmış; ancak, vadesinde ödenememiştir. 1875 yılında, önce, alınmış olan borçların ödemeleri durdurulmuş ve moratoryum ilan edilerek, borçların daha uygun bir ödeme planına bağlanması çalışmaları yapılmıştır. Şöyle ki, Osmanlı Hükümeti, evvelce almış olduğu ve 9 milyon altın olan kısa vadeli borçları konsolide-tahkim etmiş ve tütün, tuz, pul, alkollü içkiler, balık avı vergisi ve ipek vergisi -öşürü- gelirlerini bu borçlarına karşılık olarak göstermiştir. 6 adet vergi anlamına gelen bu vergi gelirlerini yönetme yetkisi verilen bir idare kurulmuş ve buna Rüsumu Sitte İdaresi denilmiştir. Bu idarenin kurulması, yabancı alacaklılara Eylül 1881'de borçların idaresiyle meşgul olmak üzere, Düyun-i Umumiye İdaresinin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bu idare, Maliye Bakanlığından daha güçlü bir hale gelerek, Osmanlı Devletinin siyasal ve iktisadî bağımsızlığına ağır bir darbe vurmuştur. Lozan Anlaşması ile bu idarenin bütün yetkileri kaldırılmış ve borçlar kabul edilerek, Türkiye Cumhuriyeti, yıllarca, düzenli olarak, bu borçları, dar bütçesinden ödemiştir.

Osmanlı Devletinden cumhuriyete, bu borçlar ve borç paralarla yaptığı sarayların, tamir ve bakım masraflarını ödemek kaldı; bir de, Boğaziçi'nde mehtap kaldı...

Osmanlının yaptığı en büyük hezimet, Türk dili üzerindeki zararlarıdır. Osmanlının işlemiş olduğu Osmanlıcayı anlamak kolay değildir. Anlayamadığımız Osmanlıcayı Kuran dilinden ayırt etmek de çok zordur. Türkçe, asırlardır kullanılamadı, işleyip gelişemedi.

Sanman bizi kim şire-i engur ile mestiz

Biz ehli harabattanız, mesti elestiz

Teridamen olanlar bizi alude sanır lik

Biz ehli harabattanız, mesti elestiz. (Alkışlar)

Elesti bi rabbiküm, elesti bi rabbiküm

Bela, levlake, levlak lemma halektül eflak

Bela vehüvel hallakul alim.

Şimdi, bu sözlerin hangisinin Osmanlıca, hangisinin Kur'an dili olduğunu ayırt etmek kolay değil...

Memlekette üretilen kayatuzu, değirmende öğütülür; fakat, rafinerisi bilinmezdi. Çay ve şeker dışarıdan gelir, gelmeyince incir ve üzümle şerbet içilirdi. Elde edilen zeytinyağı ham olduğu için, kullanılamaz, rafine edilmeye, o küçük Bulgaristan'a gönderilir, orada rafine edilir, tekrar yurda dönerdi. Kapılardaki basmalı kilidin adı macardı, (şıngır kilit) çünkü, o dahi Macaristan'dan gelirdi. İlaçların hemen tamamı dışarıdan gelirdi.

Cumhuriyetin ilk yıllarında, zaferin kazandırdığı prestij, itibar, kambiyo piyasasını etkilemekteydi. Bütçeler denk oluyordu. Yeni emisyon yapılmıyordu. Emisyonun 158 milyonda sabit tutulmasına karşılık, vadesiz ve vadeli mevduatta önemli artışlar kaydedilmiştir.

20 Şubat 1930'da Türk Parasını Koruma Kanunu çıkarılarak, kambiyo kontrolü rejimi kurulmuştur. Kambiyo kontrolü kurulduktan sonra, dışticaret hesapları ihracat fazlasıyla kapanmaya başlamıştır. 1933'te Paris'te yapılan anlaşmayla, Osmanlı borçları 78 milyon dolar olarak belirlenmiştir. Altın stoku 1937'de 26 107 kiloya çıkmış bulunuyordu. Büyük depresyon yıllarında da devlet bütçeleri dengesi korunmuştur.

Büyük depresyon yıllarında yabancı ülkeler peş peşe devalüasyon yaparken, Türk Lirasının değer kaybetmemesi büyük başarıdır. 1938'de, dolar, 128 kuruşta tutuluyordu. Depresyon yıllarından önce, dolar 80-85 kuruştu; Atatürk'ün mareşal maaşı 43 liraydı, milletvekillerinin maaşı 100 liraydı. Dışticaret, harp ekonomisi yıllarında ihracat fazlasıyla kapanmıştır; ithalat kısıtlı olduğu için, altın stoku 200 tonu ve döviz rezervleri de 45 milyon doları aşmıştır.

14 Mayıs 1950 seçimleriyle işbaşına gelen Demokrat Parti iktidarı, Merkez Bankası kaynaklarını, kuşkusuz, gelecek seçimlere yönelik hesaplarla, kalkınmanın finansmanında harcamıştır.

Yedek parçaları farklı, değişik markalarda ithal edilen, kullanılması bilinmeyen traktörlerle, tamir ekibi yetişmemiş ortamda, memleket, traktör mezarlığı haline getirilmiştir.

Meralar sürülerek, ormanlar açılarak yapılan ekimler, ilk seneler bol mahsul verdiyse de, derin sürmeyle toprağın gıdasının tahrip edilmesiyle; kültür yapılamayan, gübrelenemeyen toprağın, giren senelerde zayıflamasıyla mahsul azalması olduğu için, buğday ithalatı gerekmiştir. Açılan meralardan hayvancılık zarar görmüştür; ormanlar boşuna açıldı, ziyan edildi.

Demokrat Parti iktidarının henüz beşinci yılında, 1955'te, dışödemeler tıkanmış, mal darlığı başlamış ve birçok ihtiyaç maddesi karaborsaya geçmiştir. 4 Ağustos 1958 devalüasyonuyla dolar kuru 280 kuruştan 9 liraya yükseltilmiştir. 1958 yaz aylarında, cumhuriyet altını 186 liraya kadar yükseldikten sonra, ani bir düşüşle 100 liraya inmiştir. 1970'li yılların...

BAŞKAN – Sayın Büyükerman, Osmanlıdan geldik 46 ruhuna! 46 ruhu hortlayacak şimdi! Onu müdafaa edecek kimse kalmamış bu Mecliste. Onun için, toparlar mısınız efendim.

MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Devamla) – Evet, konumuz öyle zaten efendim; Osmanlı borçları ve cumhuriyet devrinde Türk parasını işliyoruz.

Temmuz 1980'de faiz politikası yeniden düzenlenmiştir. 24 Ocak kararlarına "sıkı para politikası" denilmiştir. Ancak, kararları izleyen iki yılda, emisyon 395 milyar liraya çıkmış, toplam mevduat trilyonu aşmıştır. Kamu sektörü açıklarını karşılamak, zincirleme devalüasyonların yol açtığı maliyet yükselişlerine fiyatları ayarlamak ve ücretlerde kaydedilen yükselişleri hesaba katma zorunluluğu, sürekli zamları gerektirmiştir...

BAŞKAN - Bunlara sizin cevap vermeniz lazım!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sataşma var değil mi!

BAŞKAN - 46'yı siz kaptınız yani!

MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Devamla) – Zamlar, piyasayı şiddetli bir maliyet enflasyonu etkisi altına sokmuştur. Hızlı enflasyonlar, faiz oranlarının yükselmesine yol açar. Talep enflasyonu durmuş ve piyasada iş hacmi daraltmıştır. İç piyasada talebin daralması, dış piyasalara yönelme zorunluluğunu doğurduğu için, 1981'de ihracat azımsanmayacak ölçüde artmıştır...

BAŞKAN - Anlaşılan, burada Adalet Partisinden gelenler de kalmamış veyahut da görmüyor. Şimdi, size sataşma var...

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) – Sataşma yok!

BAŞKAN - Var efendim, nasıl yok; Adalet Partisine de var; buyurun.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) – Yok...Yok...

BAŞKAN - İstirham ederim... Siyasî tarihten geliyoruz...

MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Devamla) – Efendim, biz burada parti konuşmuyoruz, ekonomi konuşuyoruz.

Gelin, beraber konuşalım Sayın Başkan! ("Bravo" sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Büyükerman, lütfen toparlayın.

MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Devamla) – Aradan geçen son yirmi yılda hep birlikte nereye vardıksa... Şimdi, sorun, enflasyon düşerse piyasanın, toplumun tepkisi ne olacak noktasındadır. Bunu, iyice düşünüp, bir neticeye varmak gerekmektedir.

Sayın Başkanımı daha çok yormamak için burada kesiyorum.

Saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, zaten, 5 dakika olan konuşma sürenizi 5 dakika daha fazlalaştırdık, duble konuşuyorsunuz!..

MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Devamla) – Saygılar sunarım Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Tabiî, sizin tarihî bilginiz çok fazla olduğu için, her zaman size duble veriyoruz .

MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Devamla) – Her zaman teveccühlerinize mazhar olduğumu biliyorum... (Alkışlar)

BAŞKAN - Estağfurullah efendim... Estağfurullah efendim...

MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Devamla) – Saygılar sunarım... (Alkışlar)

BAŞKAN - Tarihî hatırlatmakta fayda var.

MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Devamla) – Bu alkışlar çok mana ifade ediyor Sayın Başkanım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Tabiî efendim.

MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Devamla) – Bu gidiş nereye ben de bilmiyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim, sağ olun.

Evet, tarih dersi bitti!

Şimdi, gündemdışı üçüncü söz, Sosyal Sigortalar Kurumu prim taban ve tavan ödemelerinin artırılmasının sakıncaları konusunda söz isteyen, Konya Milletvekili Özkan Öksüz'e aittir.

Buyurun Sayın Öksüz. (FP sıralarından alkışlar)

3. — Konya Milletvekili Özkan Öksüz’ün, Sosyal Sigortalar Kurumu prim taban ve tavan ödemelerinin artırılmasının sakıncalarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler’in cevabı

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1 Nisan 2000 tarihinden itibaren SSK prim ödemelerinin yüzde 68,9 oranında artırılmasının işçi, işveren ve ülkemiz ekonomisi açısından ortaya çıkaracağı sonuçları kamuoyuna duyurmak amacıyla, gündemdışı söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Sosyal Sigortalar Kurumuna halen ödenmekte olan sigorta prim taban ve tavan ücretleri, 4447 sayılı Yasa uyarınca, 1 Nisan 2000 tarihinden itibaren yüzde 68,9 oranında artırılacaktır. Böylece, ödenmekte olan prim taban ücreti, 120 000 000 liradan 202 560 000 liraya; tavan ücreti ise, 360 000 000 liradan 607 680 000 liraya yükseltilecektir.

Değerli milletvekilleri, hatırlanacağı gibi, halen işbaşında bulunan 57 nci hükümet, 2000 yılının enflasyon oranını yüzde 25 olarak programlamış ve bu doğrultuda, çalışanların maaşlarını 2000 yılının ilk yarısında yüzde 15 artırmıştır; 2000 yılının ikinci yarısında ise, yüzde 10 artırmayı planlamıştır. 1 Temmuz 1999 tarihinde 93 600 000 lira olarak tespit edilen asgarî ücret, komik sayılabilecek bir artışla, 109 800 000 liraya yükseltilmiştir. Asgarî ücretle çalışan bir işçiden 15 372 000 lira SSK primi kesilmekte, diğer keseneklerle birlikte toplam 27 584 000 lira kesilmektedir. Böylece, asgarî ücretle çalışan işçinin eline 80 426 232 lira geçmektedir. 1997 yılında, çalışanların ücretlerinden yapılan kesinti oranı yüzde 31,9; eline geçen net ücret ise yüzde 68,1 idi. 2000 yılının başında ise, kesinti oranı yüzde 41,57 çıkmış, net ücret ise yüzde 58,41'e gerilemiştir. 1 Nisan tarihinden itibaren ise bu kesinti oranı yüzde 51,35'e çıkacak, net ücret oranı ise yüzde 48,65'e gerileyecektir.

Çalışanların ücretlerinden yapılan kesinti oranının bu kadar yüksek olduğu başka hiçbir dünya devleti de görülmemiştir. Amerika Birleşik Devletlerinde net ücret oranı yüzde 81,7 iken, Japonya'da net ücret oranı yüzde 90,4 iken, Almanya'da net ücret oranı yüzde 77,9 iken, Türkiye'de bu oran yüzde 48,65'tir.

Asgarî ücretle sigortalı çalışan bir işçi için, halen yürürlükte olan prim ödemelerine göre işçi ve işverenden toplam 40 200 000 lira SSK primi alınmaktadır. 1 Nisan 2000 tarihinden itibaren, hem işçiden hem de işverenden tahsil edilecek SSK primi 67 837 000 liraya çıkacaktır. Bu durum, SSK'nın lehine değil, aleyhine olacaktır; çünkü, SSK'nın en büyük sorunlarından biri olan kaçak işçilik ya da diğer adıyla kayıtdışı ekonomi, bu durumda, daha da büyüyecektir. Bu kadar yüksek olan işçi maliyetini üstlenmek istemeyen işveren ya işçi çıkaracak ya da kaçak işçi çalıştırma yoluna gidecektir. SSK'yı malî sıkıntıdan kurtarmak ve aktuaryel dengeyi sağlamak amacıyla SSK primlerinden taban ve tavan ücretlerinin yükseltilmesi kesinlikle çare olmayacaktır. Halen prim toplamakta sıkıntı çeken SSK, alınan bu kararla, prim ödemelerinin azalmasına neden olacaktır. Sanayici zaten zor durumdadır. SSK primlerinin bu kadar fazla artırılması, işçinin işverene olan maliyetini artıracaktır. Nisan ayından itibaren, asgarî ücretle çalışan bir kişi için işverenler 80 426 232 lira ücret öderken, aynı işçiye 86 770 848 lira kesinti ödeyecektir; çok enteresandır. İşveren, bu durumda, ya işçi çıkarma yoluna gidecek veya çalıştırdığı işçiyle anlaşarak SSK'ya ödemesi gereken primi işçiyle bölüşecektir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZKAN ÖKSÜZ (Devamla) – Sayın Başkanım...

BAŞKAN – Efendim, süre vereceğim tabiî; bu kadar müsamaha ettim, size niye vermeyeyim; Konyalıları küstürmem.

Buyurun.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Böylece, hem SSK'nın prim tahsilatı azalacak hem de kayıtdışı işçi çalıştırma sanayi kesiminde hızla yayılacaktır.

Sosyal devlete yakışan, sosyal güvenlik primlerini yükseltmek değil, sosyal güvenlik kurumlarını daha işler hale getirmek, bu kurumlarda görülen haksız uygulamalara ve yolsuzluklara ve ısrafa son vermektir.

İç ve dışborç açıklarını kapatmak için toplumun her kesiminden vergi ve haraç toplayan; 65 milyon insanımızın yararlandığı sosyal güvenlik kuruluşlarına aktardığı 3.6 katrilyon için açık diyen hükümet, sıra sermayeye geldiğinde, hiç tereddüt etmeden 5 banka için 5 katrilyon lirayı harcayabilmektedir. Bu mudur sosyal devlet anlayışı?

Çalışanların ücretleri belirlenirken 2000 yılı enflasyon hedefleri baz alınırken, niçin prim artışlarında gerçekleşmiş bir yıllık enflasyon oranı baz alınmıştır? Bu durum da çalışanlar için büyük bir haksızlık değil midir? Gelir dağılımı bakımından büyük adaletsizliklerin yaşandığı ülkemizde, primlerin yükseltilmesi yeni adaletsizliklere neden olmayacak mıdır? Hükümeti, SSK primlerinin artırılması konusunda aldığı kararını tekrar gözden geçirmeye, halen huzursuz olan işveren çevresini rahatlatacak kararlar almaya davet ediyorum. Unutmamak gerekir ki, zulüm ile abat olunmaz.

Sürekli siyasî istikrardan söz ediyorsunuz, 1999 yılında eksi 6.4'lük rekor küçülme size çok önemli dersler vermektedir. İstikrar derken, kimlere ve nasıl hizmet edildiğini, bu halkın nasıl sömürüldüğünü açık olarak ortaya koymaktadır.

Hepinize saygı ve selamlarımı sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öksüz.

Yarın istikrarı bulalım, ondan sonrası kolay diyorlar.

Sayın Bakan, cevap vereceksiniz herhalde.

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Evet.

BAŞKAN – Bir dakika efendim... Ben de onu bekliyordum.

Sayın Bakanım bir dakika, bir ayarlayayım da... Bugün ayar kaçtı biraz, istikrar bozulmasın.

Buyurun.

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Konya Milletvekili Sayın Özkan Öksüz'ün, SSK prim taban ve tavan ödemelerinin yüzde 68 oranında artırılmasının, ekonomik açıdan sakıncalar doğurmasıyla ilgili gündemdışı konuşmasına cevap arz etmek üzere huzurlarınızdayım; bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, geçtiğimiz eylül ayında Sosyal Güvenlik Reformu Kanunu yürürlüğe girmiştir. Bu kanunla birlikte, sosyal güvenlik konusu açısından gerçekten devrim niteliğinde pek çok yeni yapılanmalar gündeme getirilmiş ve Yüce Heyetinizin tasvibiyle yasalaşarak Yüce Meclisten çıkmıştır.

Bunlardan bir tanesi, işsizlik sigortası, bir diğeri ise kayıtdışı işçilerin kayıtaltına alınması konusu idi. Kanunu çıkarma amaçlarımızdan biri ise, her yıl katlanarak artan sosyal güvenlik kurumlarının açıklarını durdurabilmekti. Eğer, önlem alınmamış olsaydı, gayri safî millî hâsılanın yüzde 3,37'sini oluşturan bu açıkların, sosyal güvenlik kurumlarını iş yapamaz duruma getireceği gibi, devleti de gerçekten batma noktasına getirmesi kaçınılmazdı.

Değerli arkadaşlarım, biz, bu Sosyal Güvenlik Reformu Kanununu çıkarırken pek çok kesimden, hükümet olarak, haksız yere ağır eleştirilere maruz kaldık; ancak, tek amacımız, 2000'li yıllarda vatandaşlarımıza, önemli olan kaliteli sağlık ve sigortacılık hizmeti sunabilecek kurumları oluşturabilmekti; SSK'yı, çağın gereklerine uygun hale getirebilmekti.

Emeklilik yaşının yükseltilmesinden, şu an burada konu olan prime, esas günlük kazanç alt sınırının artırılmasına kadar, bu kanunun başarılı olabilmesi için her kesimin bazı fedakârlıklar yapması gerekmektedir; ancak, biz, bu fedakârlıkları isterken, olabilecek her türlü esnekliği de yerine getirme çabası içerisinde olduk.

Kanunla birlikte, emeklilerimizin enflasyon karşısında ezilmemesi için, emekli maaşlarının, her ay, bir önceki ayın tüketici fiyat endeksine, TÜFE'ye göre belirlenmesini hükme bağladık. Böylece, şimdiki haliyle bile komik denecek derecede emekli maaşı alan emeklilerimizi bir ölçüde rahatlatmayı ve enflasyon karşısında korumayı hedefledik.

Yasada, Sosyal Sigortalar Kurumunca alınacak primlerin ve ödeneklerin prime esas günlük kazancının alt sınırı 4 milyon TL olarak belirlenmiştir; yani, 1 Nisandan itibaren, bir önceki yılın -yani, 1999'un- tüketici fiyat endeksine göre artırılması hükme bağlanmıştır. 1999 yılının aralık ayının Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından açıklanan enflasyon oranı yüzde 68,8; büyüme hızı ise eksi 6,4 olarak açıklanmıştır.

Bu matematiksel sonuçlara göre, Sosyal Sigortalar Kurumunun 1 Nisandan itibaren 4 milyon lira olan prime esas günlük kazanç alt sınırının yüzde 62,4 oranında artırması durumu ortaya çıkmıştır. Bu da, asgarî ücretle işçi çalıştıran işverene bir işçinin maliyetinin 150 milyon lira civarına gelmesine sebep olmuştur. İşte, burada tartıştığımız konunun kaynağı, bu sonuçlardır. Bu durum, hükümetimizin yüzde 25 olarak hedeflediği enflasyonu körükleyeceği yönündeki eleştirileri ve tenkitleri bir bakıma haklı kılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu sebeple, işverenlerimize ek yük getiren bu konuyu çözüme kavuşturmak amacıyla, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızda bir çalışma başlatılmıştır. Bu çalışmalardaki amacımız, vatandaşlarımıza, hak ettikleri iyi bir sosyal güvenlik hizmetini sunabilmektir. Bunu yaparken de, bazı fedakârlıkların yapılması gerektiği açıktır; ancak, çözümü zorunlu olan pek çok soruna el atan hükümetimiz, bu icraatını yerine getirirken de, toplumun tüm kesimlerini gözeten anlayıştan uzak olmamaya özen ve çaba göstermektedir. Böylece, arkadaşımızın, Sayın Öksüz'ün tenkitlerine konu olan ve birtakım işverenlerimizi de haklı olarak feverana sevk eden bu konu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızda başlattığımız bu çalışma sonuçlanınca düzeltilecek ve netice itibariyle, ekonomik programımızla uyumlu hale getirilecektir. Bu tenkitler, böylece cevaplandırılmış olmaktadır.

Ben, beni dinleme nezaketini gösterdiği için Yüce Heyete saygılarımı sunuyorum; hepinize iyi günler diliyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın Öksüz, herhalde tatmin oldunuz, değil mi efendim?

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 3 adet tezkeresi vardır; okutup, bilgilerinize sunacağım.

Birinci tezkereyi okutuyorum :

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. —Arnavutluk Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı ve beraberinde bir parlamento heyetinin ülkemize davet edilmelerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/521)

3 Nisan 2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

TBMM Başkanlık Divanının 8 Mart 2000 tarih ve 43 sayılı kararıyla, Arnavutluk Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı Sabri Godo'nun, beraberinde bir parlamento heyeti olduğu halde, TBMM Dışişleri Komisyonunun konuğu olarak resmî temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyareti uygun bulunmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 7 nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgisine sunulur.

Yıldırım Akbulut

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

İkinci tezkereyi okutuyorum :

2. — Polonya Parlamentosu Dışişleri Komisyonu Başkanı ve beraberinde bir parlamento heyetinin ülkemize davet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/522)

3 Nisan 2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 8 Mart 2000 tarih ve 43 sayılı Kararıyla, Polonya Parlamentosu Sejm Dışişleri Komisyonu Başkanı Czeslaw Bielecki'nin beraberinde bir parlamento heyeti olduğu halde, TBMM Dışişleri Komisyonunun konuğu olarak resmî temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyareti uygun bulunmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 7 nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgisine sunulur.

Yıldırım Akbulut

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Üçüncü tezkereyi okutuyorum :

3. —Brezilya Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler ve Millî Savunma Komisyonu Başkanı ve beraberinde bir parlamento heyetinin ülkemize davet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/523)

3 Nisan 2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

TBMM Başkanlık Divanının 8 Mart 2000 tarih ve 43 sayılı Kararıyla, Brezilye Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler ve Millî Savunma Komisyonu Başkanı Antonio Carlos Panunzio'nun beraberinde bir parlamento heyeti olduğu halde, TBMM Dışişleri Komisyonunun konuğu olarak resmî temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyareti uygun bulunmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 7 nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgisine sunulur.

Yıldırım Akbulut

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

Tezkereyi okutuyorum :

4. — Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Türkiye ile Moldova, Türkmenistan, Bangladeş, Endonezya ve Küba dostluk grupları kurulmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/524)

3 Nisan 2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 8 Mart 2000 tarih ve 43 sayılı Kararıyla, Türkiye ile aşağıda belirtilen ülkeler arasında parlamentolararası dostluk gruplarının kurulması uygun görülmüştür.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi uyarınca, anılan dostluk gruplarının kurulması Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

Yıldırım Akbulut

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

Türkiye- Moldova

Türkiye - Türkmenistan

Türkiye-Bangladeş

Türkiye - Endonezya

Türkiye - Küba

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, bazı sayın milletvekillerinin izinli sayılmalarına dair bir tezkeresi vardır; okutup, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

5. —Bazı milletvekillerine Başkanlık tezkeresinde belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/525)

3 Nisan 2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Aşağıda adları yazılı sayın milletvekillerinin, hizalarında gösterilen süre ve nedenlerle izinli sayılmaları Başkanlık Divanının 31.3.2000 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.

Genel Kurulun onayına sunulur.

Yıldırım Akbulut

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

"Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik, mazereti nedeniyle 8.3.2000 tarihinden geçerli olmak üzere 17 gün"

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğerini okutuyorum:

"İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz, mazereti nedeniyle 8.3.2000 tarihinden geçerli olmak üzere 17 gün"

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğerini okutuyorum :

"Yozgat Milletvekili Mesut Türker, hastalığı nedeniyle 21.3.2000 tarihinden geçerli olmak üzere 24 gün"

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutmadan önce, Kâtip Üyenin oturarak okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Önergeyi okutuyorum :

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. — Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız ve 28 arkadaşının, esnaf ve sanatkârlar ile KOBİ’lerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/129)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Esnaf ve sanatkârlar ile KOBİ'lerin bir ekonominin candamarı, temeltaşı olduğu, artık, tüm dünyada bilinen bir gerçektir. Ülkemizde ise 55 inci, 56 ncı ve 57 nci hükümetlerce uygulanan yanlış ekonomi politikaları sonucunda esnaf ve sanatkârlarımız ve KOBİ'ler çok zor şartlarda hayatta kalma mücadelesi vermektedir. Her gün, siftah yapmadan işyerini kapatan binlerce esnafımız vardır. Esnaflarımız, artık, evini geçindiremez hale gelmiştir.

2000'li yıllarda Türk ekonomisinin durumunu esnaf ve sanatkârlara ve KOBİ'lere yönelik politikalar belirleyecektir. Ülkemizin sanayileşme, işsizlik, bölgesel kalkınma ve uluslararası rekabet gücünün artırılması gibi problemlerin çaresi de esnaf ve sanatkârlarımız ve KOBİ politikalarıyla çözümlenecektir. Ancak, ülke ekonomisinde son iki üç yıldır yaşanan olumsuz gelişmeler sonucunda işyeri ve şirket kapanmaları hızla artmış, senet protestoları yüzde 50'yi aşmıştır, sanayi üretimi düşmüştür. Türk müteşebbis gücünün emsalsiz bir göstergesi ve örneği olan esnaf ve sanatkârlarımız, vergisini ve borcunu ödeyemez duruma gelmiştir.

Esnaf ve sanatkârlar ile KOBİ'lerin tek finans kuruluşu ve kalkınma bankası olan Halk Bankası, ülkemizde faaliyette bulunan 3 milyonu aşan esnaf ve sanatkârların ancak 1 milyonuna kredi verebilmektedir. Esnaf kredi şahıs limitleri 1 milyar liradan 5 milyar liraya çıkarılmasına rağmen, uygulamada mal üreten esnafa 2,5 milyar lira, hizmet üreten esnafa 2 milyar lira limitli kredi kullandırılmaktadır. Örneğin; Balıkesir İlimizde faaliyet gösteren 23 000 esnafımıza, 1998 yılında 5,8 trilyon TL, 1999 yılında 6,549 trilyon TL; Balıkesir İlindeki KOBİ'lere, 1998 yılında 5,3 trilyon TL, 1999 yılında yaklaşık 7,5 trilyon TL kredi kullandırılmıştır. Bu rakamlar çok yetersizdir; yükseltilmelidir. Balıkesir esnaf ve sicil memurluğundan alınan rakamlar, bu durumu en çarpıcı şekilde açıklamaktadır.

1999 yılında 2 477 esnaf işini bırakmışken, 2000 yılında, 10 Ocaktan 22 Marta kadar, 82 gün içerisinde, 837 esnaf işini bırakmıştır. Bunun anlamı, ortalama olarak, 1999 yılında her gün 6 esnaf kepenk kapatırken, 2000 yılında her gün kepenk kapatan esnaf sayısı 12'ye yükselmiştir, ikiye katlanmıştır. Türkiye genelinde, 1999 yılında 330 000 esnaf işini kapatmak durumunda kalmışken, 2000 yılının ilk 2,5 ayında bu sayı yaklaşık 400 000'e çıkmıştır. İşini bırakan esnaf sayısı yüzde 25 artmıştır. Aileleriyle birlikte yaklaşık 2 milyon vatandaşımız işsizler ordusuna katılmış ve ekmek derdine düşmüştür. Türkiye genelinde kredilerin takip oranı yüzde 38,7 iken, 15 Mart 2000 tarihi itibariyle yüzde 42'ye yükselmiştir. Değişik bir ifadeyle, esnaf ve sanatkârlarımız, aldığı kredi borcunu ve çeklerini ödeyememiş, icra kıskacına girmiş, iflaslar ve hacizler artmıştır. Esnaf sanatkâr ve KOBİ'lerimiz toplam işletme sayısının yüzde 95'ini oluşturmalarına rağmen dağıtılan kredilerden aldıkları pay yüzde 4'lerde kalmakta, büyük işletmelere sağlanan imkânlardan faydalanamamaktadır. Bu darboğazdan esnaf ve sanatkârlarımızın kurtulabilmesi için kredi şahıs limitleri yükseltilmeli ve kredi faizleri düşürülmelidir. Yüksek kredi faizleri ve ekonomideki durgunluk sebebiyle esnaf ve kefalet kooperatifleri aracılığıyla verilen takipteki kredi oranları yüzde 50'lere yaklaşmıştır. Bu ise, toplumumuzun ortadireği olan esnaf ve sanatkârların çöktüğünün en önemli göstergesidir. 57 nci hükümetin enflasyon hedeflerine uygun olarak küçük esnaf ve sanatkârlarımız ile KOBİ'lerin Türkiye Halk Bankası ile esnaf kefalet kooperatiflerine olan kredi faizleri, 2000 yılı için yüzde 25; 2001 yılı için yüzde 10 ile sınırlandırılmalıdır.

Toplumumuzun ortadireğini oluşturan, önemli miktarda istihdam sağlayan ve üretim yapan esnaf ve sanatkârlarımızın ve KOBİ'lerin içinde bulunduğu sorunları araştırmak ve gerekli önlemleri alabilmek için Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1. İlyas Yılmazyıldız (Balıkesir)

2. Saffet Kaya (Ardahan)

3. Nevfel Şahin (Çanakkale)

4. Musa Konyar (Ağrı)

5. Rasim Zaimoğlu (Giresun)

6. Necmettin Cevheri (Şanlıurfa)

7. Murat Akın (Aksaray)

8. Kemal Kabataş (Samsun)

9. Yahya Çevik (Bitlis)

10. Fetullah Gültepe (Van)

11. Nihan İlgün (Tekirdağ)

12. İbrahim Konukoğlu (Gaziantep)

13. Kamer Genç (Tunceli)

14. M. Sait Değer (Şırnak)

15. Metin Kocabaş (Kahramanmaraş)

16. Hakkı Töre (Hakkâri)

17. Mehmet Sadri Yıldırım (Eskişehir)

18. Nurettin Atik (Diyarbakır)

19. Saffet Arıkan Bedük (Ankara)

20. M. Necati Çetinkaya (Manisa)

21. Teoman Özalp (Bursa)

22. Sevgi Esen (Kayseri)

23. Meral Akşener (Kocaeli)

24. Nevzat Ercan (Sakarya)

25. Ahmet İyimaya (Amasya)

26. Evliya Parlak (Hakkâri)

27. Ali Rıza Gönül (Aydın)

28. Ali Naci Tuncer (Trabzon)

29. Mehmet Dönen (Hatay)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur efendim.

Önerge gündemdeki yerine alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Arz ederim.

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum :

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

6. —Şanlıurfa Milletvekili M. Niyazi Yanmaz’ın (6/293) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/173)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 7 nci sırasında yer alan (6/293) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

M. Niyazi Yanmaz

Şanlıurfa

BAŞKAN – Sözlü soru önergesi geri verilmiştir efendim.

İçtüzüğün 37 nci maddesine göre verilmiş, 2 adet, doğrudan gündeme alma önergesi vardır; ayrı ayrı okutup işleme alacağım ve sonra oylarınıza sunacağım.

Nidai Bey, hazır mı?

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Evet efendim.

BAŞKAN – Birinci önergeyi okutuyorum :

7. — Trabzon Milletvekili Şeref Malkoç’un, Trabzon İli Merkezinde Gazipaşa, Fatih ve Değirmendere Adıyla Üç İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/413), doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/174)

16.2.2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Trabzon İli Merkezinde Gazipaşa, Fatih ve Değirmendere Adıyla Üç İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifim, 16.12.1999 gün ve sayılı yazıyla Başkanlığınıza sunulmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 37 nci maddesi gereğince, doğrudan Genel Kurulda anılan teklifin görüşülmesi hususunu arz ederim.

Şeref Malkoç

Trabzon

BAŞKAN – Önerge sahibi olarak, Sayın Malkoç; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Sayın Çelebi, Trabzon'u unutmam...

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Trabzon'un büyükşehir yapılmasına ilişkin kanun teklifini, bir grup arkadaşla birlikte imzalayarak, 16 Aralık 1999 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verdik. İçtüzüğün 37 nci maddesinde belirtilen sürenin geçmesinden sonra, teklifin Genel Kurulda görüşülmesi için talepte bulunduk. Teklifle ilgili, burada, görüşler arz edildikten sonra, öyle inanıyorum ki, sizin değerli oylarınızla, önce, teklifin gündeme alınmasına karar verilecektir; inşallah, ardından da, Trabzon'un büyükşehir yapılmasına ilişkin olumlu oylarınızı bekleyeceğiz.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Trabzon, dört bin yıllık geçmişe sahip bir şehirdir. Fethedilmeden önce, Rum Pontos Devletinin başkentiydi. 1461 yılında Fatih Sultan Mehmed tarafından fethedildikten sonra, Doğu Karadeniz olarak adlandırılan Sinop, Samsun, Ordu, Giresun, Gümüşhane, Rize ve Artvin İllerinin bağlı bulunduğu bir merkez haline getirildi ve Trabzon, yüzyıllar boyunca bu merkezde hizmet verdi. 1876 yılında, Osmanlı Devletinin yeniden yapılanmasına ilişkin çıkarılan yeni düzenlemelerden sonra, Sinop, Samsun, Ordu, Giresun, Gümüşhane, Rize ve Artvin, Trabzon'dan ayrıldı ve daha sonra il oldular.

Bugün, 1 milyona yakın nüfusa sahiptir Trabzon. İdarî açıdan, 18 ilçesi bulunmaktadır. Eğer, kanun teklifi gündeme alınıp, ardından görüşülüp kabul edilirse, Trabzon Merkez İlçesi, Fatih, Gazipaşa, Değirmendere olmak üzere 3 ayrı ilçeye bölünecek ve büyükşehir belediyesi kurulmuş olacaktır.

Trabzon'un Merkez İlçesi, askerî ve jeopolitik açıdan son derece önemlidir. Özellikle, Trabzon, Kafkasya ve Ortaasya'ya açılan önemli bir kapıdır. Tarihî İpek Yolunun, Karadeniz açısından başlangıç noktası olması nedeniyle önemlidir. Türkiye'de birçok ile nasip olmayacak olan ulaşım imkânına sahiptir. Bir defa, geniş imkânlara sahip limanı vardır; uluslararası taşımacılık yapan, uluslararası taşımacılığa açık olan havaalanı vardır. Yine, Türkiye'de çok az şehirde bulunan serbest bölgesi vardır ve tarihî İpek Yoluyla birlikte, İran transit taşımacılığının geçiş güzergâhında önemli bir başlangıçtır.

Trabzon, tarih boyunca ve bugün, eğitim ve kültür merkezi olan bir şehirdir. Osmanlı döneminde, İstanbul'dan sonra Anadolu'da ilk matbaanın Trabzon'da kurulması; cumhuriyet döneminde, taşrada ilk açılan üniversite merkezlerinden biri olması, bunun en açık göstergesidir ve yine, Trabzon, tarihte, önemli hizmetler veren değerli insanları yetiştirmiştir. Trabzon, Yavuz Sultan Selim'in yetiştiği, Kanunî Sultan Süleyman'ın doğup ilk eğitimini aldığı şehirdir. Cumhuriyet döneminde, cumhurbaşkanı ve başbakan olarak bu millete hizmet eden değerli siyasetçileri yetiştirmiştir. Üniversitesi, bugüne kadar 55 000 mezun vermiş ve halen 35 000'nin üzerinde öğrenci okumaktadır.

Dünyanın en büyük fındık üreticisi Türkiye'dir ve Türkiye'nin önemli fındık ihracat merkezi, tarihten beri Trabzon olmuştur. Yine, çay üretimi açısından önemli merkezlerden birisidir. Karadeniz Ekonomik İşbirliği'nin merkezi olması, Trabzon'a ayrı bir önem katmaktadır.

Kafkasya'nın, Türkiye için, stratejik açıdan, jeopolitik açıdan ne kadar önemli olduğunu izah etmeye gerek yok. Kafkasya'da gelişen son olaylar bunu açıkça ortaya koymaktadır. O açıdan, Trabzon'un, Kafkasya'ya açılan çok önemli bir kapı olması, Ortaasya'ya açılan önemli bir kapı olması, Trabzon'un büyükşehir olma ihtiyacını ortaya koymaktadır. Türkiye'de, ender serbest bölgeler vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) – Sayın Başkan, lütfederseniz...

BAŞKAN – Estağfurullah; buyurun efendim.

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) – İşte, biraz önce saydığım bu unsurlara, Trabzon'un serbest bölge olması unsurunu da ilave edersek, jeopolitik ve ekonomik açıdan önemli olduğu gibi, gelecek açısından da çok önemli bir şehir olduğu ortaya çıkmaktadır. Kısacası, sanayiiyle, ekonomisiyle, serbest bölgesiyle, üniversitesiyle, basınıyla, tarihiyle Trabzon, büyükşehir olmayı hak etmiş bir ilimizdir.

Yine, futbolda, Türkiye'de ilk defa, istanbul'un dışına, üç büyük olarak nitelendirilen Galatasaray, Beşiktaş, Fenerbahçe kulüplerinin dışında, şampiyonluğu taşraya, Anadolu'ya taşıyan bir futbol takımına sahip olan şehirdir Trabzon.

Trabzon'un büyükşehir olması konusunda -Türkiye Büyük Millet Meclisine, son seçimlerde girmiş olsun veya olmasın- bütün partilerin, taşradaki yöneticileri dahil, üst düzey yöneticileri ve milletvekillerinin sözü vardır.

İzah etmeye çalıştığım gibi, arz etmeye çalıştığım gibi, zaten, fiilen büyükşehir olan Trabzonumuza hukuken de büyükşehir olma imkânını açacağınızdan emin olduğumdan dolayı şimdiden hepinize teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Ben teşekkür ederim efendim.

Sayın Nail Çelebi, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

NAİL ÇELEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; İçtüzükten doğan hak kullanılarak huzurunuza getirilen ve Trabzonlular için önemi büyük olan kanun teklifi üzerinde görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunmaktayım.

Trabzon il merkezinde Gazipaşa, Fatih ve Değirmendere adlarıyla bilinen yerleşim yerleri ve bu yerleşim yerlerine bağlanması düşünülen 73 köy, kasaba ve mahalleden oluşan yerleşim alanında büyükşehir belediyesi kurulması amacıyla huzurlarınıza getirilen teklifimizi, bütün siyasî partilerimize mensup siz değerli milletvekili arkadaşlarımın destekleyerek gündeme alacağını umut ediyor, bekliyor ve bu vesileyle şimdiden teşekkürlerimi arz etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Trabzon, 1461 yılında Fatih Sultan Mehmed tarafından fethedilmiştir ve Trabzon, arazisinin genişliği ve büyüklüğü nedeniyle, Osmanlı İmparatorluğu döneminde eyalet merkezi olarak kabul edilmiştir. 1876 yılında da, idarî yapısında bir düzenleme yapılmak suretiyle, Türkiye'de yapılan idarî yapıdaki düzenlemeden sonra, Trabzon İli müstakil il konumuna getirilmiş ve halen 18 ilçesi mevcut bir idarî yapıyla yönetilmektedir.

Antik çağlardan günümüze kadar önemli bir ticaret merkezi durumunda bulunan Trabzon, son yirmi yıla kadar ticarî canlılığını devam ettirdiği halde, hepimizin malumu olduğu üzere, 1980'li yıllarda, maalesef, duraklama dönemine girmiştir. Buna rağmen, Trabzon, Karadeniz Bölgesi içerisinde yer alan 14 il arasında, nüfus çokluğu bakımından, Samsun ve Ordu'dan sonra üçüncü sırada yer alan büyük bir ildir.

Doğu Karadeniz Bölgesi illerinden biri olan Trabzon, uzun yıllardır, kamu yatırımlarından, ihtiyaç duyulduğundan çok daha az pay alan bir ildir maalesef. Bunun sonucu olarak da, şehrin gelişip büyümesi engellenmiş ve mevcut nüfusundan, büyük kentlere umut yolculuğuna çıkılmasına sebep olunmuştur.

Bu olumsuzluklara rağmen, köklü bir tarihî geçmişe sahip bulunan Trabzon İlimiz, bugün de, geçmişini ispatlarcasına, çok zengin bir tarihî potansiyele sahiptir.

Ayrıca, Trabzon, bir kültür şehridir. 1963 yılında kurulan ve il içerisinde ve komşu illerde çeşitli yüksekokul ve fakülteleriyle Karadeniz Teknik Üniversitesi, bu ilimizde bulunmaktadır.

Trabzon, hepinizin bildiği üzere, bir kıyı kentidir; her gün 16 uçağın inip kalktığı bir havaalanı vardır ve Doğu Karadeniz Bölgesinin en büyük limanına sahiptir ve İran transit yolu buradan geçmektedir. Sarp sınır kapısının açılması ve ilimizde serbest bölge bulunması, Trabzon'un önemini artırmaktadır. Karadeniz Ekonomik İşbirliği'nin merkezi de Trabzon'dadır.

İkinci organize sanayi bölgesinin kurulması çalışmalarına hızla devam eden, eğitim ve turizm imkânlarıyla sürekli gelişme eğilimi gösteren ilimizde, belediye hizmetlerinin daha sağlıklı olarak yapılabilmesi; otuz yıl önce, çevre yolu olarak planlanan, bugün için şehrin tam ortasında kalan tanjant yoluna benzer bir anlayışla yapımı öngörülen güney çevre yolunun da inşa edilmesi ve bu çevre yolunun etrafında yeni toplukonut alanları ilan edilerek, şehircilik alanında Trabzon'un yeni bir çehreye kavuşabilmesi ve daha birçok sebebe bağlı olarak, bütün Trabzon halkının izlediği bu teklifin gündeme alınmasını, siz değerli milletvekili arkadaşlarımdan bekliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Çelebi, teşekkür ederim efendim.

Sayın milletvekilleri, müsaade ederseniz bir açıklama yapayım: İçtüzüğümüz iki sayın milletvekiline söz verme hakkına sahip olduğu için, diğer Trabzon milletvekilleri, başta, Adalet Bakanımız Sayın Hikmet Sami Türk de olmak üzere, bu önergeyi desteklediklerini ifade ettiler; arz ediyorum.

EYÜP AŞIK (Trabzon) – Sayın Başkan, ben de buradayım...

BAŞKAN – Eyüp Aşık dedik efendim... Tek tek sayayım mı efendim; başta dedim... Bütün partiler dedim...

İsterseniz sayayım: Sayın Eyüp Aşık, Sayın Ali Kemal Başaran, Sayın Orhan Bıçakçıoğlu (yurt dışındalar), Sayın Nail Çelebi (konuştu), Sayın Şeref Malkoç (önerge sahibi; konuştu), Sayın Ali Naci Tuncer; burada yok...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Kuliste...

BAŞKAN – Kuliste mi... İştirak ettiğine kefilsiniz; tamam...

Sayın Bakanımız Türk de burada.

AHMET KABİL (Rize) – Sayın Başkan, ben de katılıyorum.

BAŞKAN – Efendim, siz Trabzonlu musunuz?..

Herkes katılıyor; bırakın, oylayalım da geçirelim efendim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... İttifakla kabul edilmiştir; hayırlı, uğurlu olsun diyorum. (Alkışlar)

Diğer önergeyi okutuyorum :

8. — Ağrı Milletvekili Nidai Seven’in, Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve 190 Sayılı KanunHükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/190) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/175)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

15.7.1999 tarihinde, (2/190) sayıyla, Ağrı'da, Ağrı Dağı üniversitesinin kurulmasıyla ilgili kanun teklifimin, İçtüzüğün 37 nci maddesi gereğince doğrudan gündeme alınmasını arz ederim.

Saygılarımla. 22.2.2000

Nidai Seven

Ağrı

BAŞKAN – Efendim, önerge sahibi -tabiî, Ağrı'nın medarı iftiharı- Sayın Seven; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Bütün Ağrılılar sizi televizyondan izliyorlar; bundan eminim.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ağrı İlimizde "Ağrı Dağı" adıyla bir üniversite kurulmasına ilişkin kanun teklifimin doğrudan gündeme alınması hakkında vermiş olduğum önergeyle ilgili söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi ve bizleri izleyen değerli vatandaşlarımızı sevgi ve saygıyla selamlıyor, ölümünün üçüncü yılı münasebetiyle, Türk dünyasının Başbuğu Alpaslan Türkeş'i rahmetle anıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üniversitelerin ve fakültelerin Türkiye genelinde yaygınlaştırılmasıyla bilim ve eğitim kurumlarının, bulundukları çevrenin sosyal, kültürel ve ekonomik problemleriyle daha yakından ilgilenmesi imkânı sağlanmaktadır. Ülkemizin az gelişmişlik zincirini kırıp gelişmiş ülkeler arasında hak ettiği yeri alması, öncelikle bilime ve birer bilim yuvası olan üniversitelere gereken önemin verilmesiyle mümkündür.

Yeterli altyapı potansiyeli bulunan ilimizde bir üniversite kurulması, yöremizin ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmasına büyük katkı sağlayacaktır. Anayasamızın 42 nci maddesi, halkın öğrenim ve eğitim ihtiyaçlarının sağlanmasını, devletin başta gelen yükümlülükleri arasında saymıştır.

Ağrı İlimiz, zengin tarihî mirası, kültürel değerleri, sosyoekonomik canlılığı ve coğrafî konumu itibariyle bir üniversiteye kavuşturulması gereken illerden biridir. Bu konuda, valilik, esnaf ve sanatkârlar odası, yerel basın ve Türkiye'nin diğer yerlerinde yaşayan tüm Ağrılıların talebi bulunmaktadır.

İçerisinde bulunduğumuz bilgi ve yüksek teknoloji çağında, dünyadaki bütün ülkeler, yükseköğretimi yaygınlaştırma ve geliştirme çabası içerisindedirler. Bugün, ülkelerin varlıklarını sürdürmeleri, bilim ve eğitimdeki yarışta elde ettikleri dereceyle ölçülmektedir. 21 inci Yüzyılda gençlerimize kaliteli eğitim veren bilim yuvaları açmak, en az iki dil bilen, ülke ve millet menfaatını kendi menfaatlarından üstün tutan bir gençliği yetiştirmek şarttır.

Değerli milletvekilleri, Ağrı İlimiz, jeopolitik konumu itibariyle, Türkiye'nin doğudaki sınır kapılarından biridir. İlimiz, bulunmuş olduğu konum itibariyle, devamlı kültür erozyonuna uğramaktadır. Kültür yozlaşması, illegal ve marjinal güçlere zemin hazırlamakta, genç beyinleri âdeta bulandırmaktadır. Üniversitelerin kurulması, değişik yerlerden esen emperyalist emellere set olabileceği gibi, Ağrı'ya da yepyeni bir güneş doğmuş olacaktır.

Bilindiği üzere, Ağrı, hayvancılık sektöründe Türkiye'de ikinci sıradadır; vergi ödeme konusunda ilk sıradadır; gayri safî millî hâsıla sırasında ise, maalesef, fakir illerden biridir.

Asya ile Avrupa arasında köprü olan ilimiz; Kurtuluş Savaşında yöre halkının ne kadar kayıp verdiği, dört yıl düşman işgalinde ne kadar zulümler gördüğü ve ne kadar işkenceler çektiği, Ağrı İli ile, Ağrı Dağının dış güçler tarafından ne kadar büyük önem taşıdığı bütün dünyaca bilinmektedir.

İşte, ilim ve irfan yuvası olan üniversiteler, kurulu oldukları illerin kültürel, sosyoekonomik hayatlarına sağladıkları katkının önem ve ağırlığı büyük önem kazanmaktadır. Üniversite, il ve bölge gençlerine sağlayacağı yükseköğrenim imkânı, akademik alanda yapacağı araştırmalar, geliştireceği projeler ve yaratacağı yeni istihdam alanlarıyla, Ağrı İli için birinci derecede önem arz etmektedir.

Ulaşımı olumlu yönde etkileyen havaalanı ile tarım söktörüne büyük etkisi olan şeker fabrikası Ağrı'da mevcut olup, kurulacak üniversite için gereken kampus alanlarına tahsis edilebilecek şeker fabrikası ve hazine arazileri de bulunmaktadır. Üniversitenin kurulması halinde, Ağrı Valiliğince kuruluş çalışmalarına malî imkânlarla da destek sağlanacaktır.

Türkî cumhuriyetlere ve Ortadoğu'ya açılan ve köprü olan Ağrı İlinin, coğrafî konum gereği, son yıllarda yaşanan yoğun göç nedeniyle, nüfusu, 70 binlerden 130 binlere çıkmış, tüm ilçelerle birlikte nüfusu 550-600 bine ulaşmıştır. Gürbulak Sınır Kapısından İran ticaretinin gerçekleşmesi, ayrı bir önem arz etmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Eksüre veriyorum; buyurun, toparlayın.

NİDAİ SEVEN (Devamla) – Halihazırda, Atatürk Üniversitesine bağlı Ağrı Eğitim Fakültesi bünyesinde, 2 800 öğrencisiyle, sınıf öğretmenliği, beden eğitimi öğretmenliği, resim iş gibi bölümler bulunmakla birlikte, Sağlık Hizmetleri Yüksekokulu da mevcuttur.

Üniversitenin kurulması için tüm altyapının hazır olduğu Ağrı İlinde, mevcut olan öğrenci yurtları yanında, daha, 1 000 kişilik yurtlar da hizmete açılacaktır.

Komşu olan illerde; Van Üniversitesi, Veteriner Fakültesiyle, yüksekokullarıyla yine Van'ın, Vanlıların emrine açılmış, Kars'taki Kafkas Üniversitesinin temelini sadece bir Veteriner Fakültesi oluşturmuştur. Ağrı İlinde ise bütün altyapı fazlasıyla mevcuttur.

Ağrı İli ve ilçeleri, ara kademede teknik personel açığının kapatılmasında büyük faydası olacak teknik meslek yüksekokullarına duyulan ihtiyaç gereğince, Ağrı'ya bağlı Doğubayazıt, Patnos, Diyadin ve diğer ilçeleri, sahip oldukları nüfus potansiyelleri ve sosyal altyapılarıyla, teknik meslek yüksekokullarının açılmasına müsaittir.

Teknolojiyi yakalamak, terör musibetinden uzak kalmak, bölgeye yönelik ilmî araştırma ve uygulamaları yaygınlaştırmak, ekonomik canlanma ve iç huzurun teminini sağlamak, Ağrı insanına kahvehane köşelerinden çıkarılarak, müteşebbis ruhunu aşılamak, üniversitenin kurulmasıyla mümkündür.

Tüm bu sebeplerden dolayı, Ağrı'ya, Ağrı Dağı üniversitesi adında bir üniversitenin kurulmasını şart görüyor; Ağrılıların, üniversitelerine maddî ve manevî yönden sahip çıkacaklarına inanıyorum.

Çünkü, Ağrılı, artık, çocuklarının, 18 yaşında beyaz kefen giyip toprağın kara bağrına girmesini değil, beyaz önlük giyip tıp doktoru olmasını istiyor

Çünkü, Ağrılı, çocuklarını, bomba uzmanı değil, bilgisayar uzmanı olarak görmek istiyor. (MHP sıralarından alkışlar)

Çünkü, Ağrılı, çocuklarını, sanık sandalyesinde değil, hâkim, avukat cüppesiyle görmek istiyor. (MHP sıralarından alkışlar)

Çünkü, Ağrılı, dağlarda barut kokusu değil, ziraatı ve hayvancılığı araştıran bilim adamı istiyor. (MHP sıralarından alkışlar)

Ağrı İlimizde Ağrı Dağı üniversitesinin kurulmasına siz sayın milletvekillerinin vereceği destekten, başta şahsım olmak üzere, tüm Ağrı halkı sizlere minnettar kalacaktır. Vereceğiniz bu destekten dolayı şimdiden teşekkürlerimi arz ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Seven.

Başka söz isteyen Ağrı milletvekilimiz var mı? Yok.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Var, var...

BAŞKAN – Konuşacak mısınız efendim?

MUSA KONYAR (Ağrı) – Evet efendim.

BAŞKAN – Buyurun efendim; ben de sizi arıyordum...

Bu arada, Ağrı Milletvekili Sayın Yaşar Eryılmaz'ın, komisyonda olduğunu ifade eden ve bu önergeyi desteklediğine dair bir pusulası vardır.

Sayın Celal Esin de bu önergeye katıldıklarını ifade ediyorlar.

MUSTAFA GÜL (Elazığ) – Sayın Başkan, böyle pusulayla olur mu?!

BAŞKAN – Efendim, olur mu! İştirak ediyor... Soruşturma komisyonu... Mecliste soruşturma komisyonu da çalışıyor... Rica ederim...

Sayın Gül, iştirak ediyorlar; kıskanmayın efendim, bırakın.

Buyurun Sayın Konyar.

MUSA KONYAR (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, Ağrı Milletvekilimiz Sayın Nidai Seven'e teşekkür ederiz. Böyle bir kanun teklifi hazırladığında, Ağrı Milletvekilleri olarak; ben, Doğru Yol'dan Musa Konyar, Anavatan Partisinden Sayın Yaşar Eryılmaz, Fazilet Partisinden -ki, şimdi Anavatan Partisine geçiş yapan- Sayın Celal Esin ve Sayın Nidai Seven, biz, beraber karar verdik ve böyle bir kanun teklifi hazırlandığı zaman, altına, hepimiz imza attık.

Şimdi, Ağrı, 80 vilayet içerisinde geri kalmış tek ilimizdir. Gayri safî millî hâsıladan aldığımız pay, maalesef, 600 dolar civarındadır.

Sayın milletvekilleri, benim inancım şudur ki, bir ülkenin kalkınmasında temel unsur, insan eğitimidir. Şayet, biz, insanlarımızı eğitemezsek, teknolojide, bilgide, kalkınmada hiçbir yere varamayız. dolayısıyla, ben de, arkadaşımın önergesine katılıyorum ve bu konuda, Yüce Parlamentonun şimdiden bize desteklerini bekliyor, saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Konyar.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun efendim.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Efendim, Ağrı Dağı üniversitesiyle ilgili kanun teklifimi 19 uncu Dönemde vermiştim; ancak, kadük oldu. Sayın Nidai Seven'in vermiş olduğu teklifi, kadük olmaması temennisiyle, biz de destekliyoruz. (FP ve MHP sıralarından alkışlar)

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Oy verirseniz, kadük olmaz... Bakacağız şimdi.

AHMET DERİN (Kütahya) – Biz, oy vereceğiz şimdi.

BAŞKAN – Tabiî efendim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; hayırlı, uğurlu olsun. (Alkışlar)

Bu tezahurat ne efendim?! Sayın milletvekilleri, tezahuratınızı dışarıda yapacaksınız, değil mi?

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Sayın Başkan, Ağrı Dağı üniversitesinin kurulması sevincinin şaşkınlığına düştük, kusura bakmayın.

BAŞKAN – Estağfurullah efendim; sayın milletvekilleri şaşkın olur mu?! Yarın şaşıracağız...

Sayın milletvekilleri, gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

IV. — SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. — Dilekçe Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Dilekçe Komisyonunda boş bulunan ve Fazilet Partisi Grubuna düşen bir üyelik için, Batman Milletvekili Alaattin Sever Aydın aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, sözlü sorular ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları raporlarının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

V. — KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER

1. — Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları (1/501) (S.Sayısı : 367)

BAŞKAN – Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Bu konuda yok.

Tasarının müzakeresi ertelenmiştir.

2. — Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ve Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ile 251 Milletvekilinin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 69 uncu Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ve Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ile 243 Milletvekilinin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 86 ncı Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ile Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ve Doğru Yol Partisi Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Tansu Çiller ile 399 Milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 101 inci Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/479, 2/478, 2/477) (S. Sayısı : 389)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Anayasanın 69, 86 ve 101 inci Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu raporunun ikinci görüşmeleri, alınan karar gereğince, 5 Nisan 2000 Çarşamba günü yapılacağından, gündeme devam ediyoruz.

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Rus Doğal Gazının Karadeniz Altından Türkiye Cumhuriyetine Sevkıyatına İlişkin 15 Aralık 1997 Tarihli Anlaşmaya Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlayacağız.

3. — Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Rus Doğal Gazının Karadeniz Altından Türkiye Cumhuriyetine Sevkiyatına İlişkin 15 Aralık 1997 Tarihli Anlaşmaya Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/633) (S. Sayısı : 384)

BAŞKAN – Komisyon?.. Yok.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Komisyon burada Sayın Başkan...

BAŞKAN – Komisyon yok efendim!

Sayın Başkan, ben, Komisyonun olmadığını biliyorum...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Siz ne biliyorsunuz! Komisyon kendisi cevap versin!

BAŞKAN – Cevap verdi Sayın Başkanım.. Sayın Bakan da...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, Hükümet bulunmasın; o zaman, bir defa ertelenir. Yani, Komisyon var, Hükümet olmazsa, bir defa ertelenir efendim.

BAŞKAN – Tekrar soruyorum: Komisyon var mı efendim? Komisyon “yok” diyor.

İlle harp çıkaracağız yani! Hayret bir şey!.. Siz, sonra, cumhurbaşkanlığına adaysınız artık, kavga etmeyin; herkesi kucaklayacaksınız... Rica ederim...

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) – Siz de adaysınız.

BAŞKAN – Ben değilim efendim... Mevcut cumhurbaşkanı duruyor.

Efendim, Sayın Bakan bir enerji toplantısındaymış; gelemediği için özür diliyor; onu da arz ediyorum.

Kanun tasarısının müzakeresi ertelenmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sınır Olay ve Uyuşmazlıklarının Çözümüne Dair Sözleşme ve Sözleşmeye Ait Ek 1 ve 2 Numaralı Protokoller ile Türkiye – Azerbaycan Sınır Hattının Her İki Tarafında Kalan Onar Kilometrelik Bölgenin İçinde Yapılacak Sivil ve Askerî Hava Vasıtalarının Uçuşlarını Düzenleyen Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun müzakerelerine başlıyoruz.

4. — Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sınır Olay ve Uyuşmazlıklarının Çözümüne Dair Sözleşme ve Sözleşmeye Ait Ek 1 ve 2 Numaralı Protokoller ile Türkiye - Azerbaycan Sınır Hattının Her İki Tarafında Kalan Onar Kilometrelik Bölgenin İçinde Yapılacak Sivil ve Askerî Hava Vasıtalarının Uçuşlarını Düzenleyen Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/314) (S. Sayısı : 35) (1)

BAŞKAN – Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporunun okunup okunmaması...

SUAT PAMUKÇU (Bayburt)– Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Pamukçu, sözümü bitireyim, ondan sonra... Zaten işaretinizi demin almıştım.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Bu arada, Sayın Pamukçu karar yetersayısının aranılmasını istemiştir. Komisyon raporunun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler...

İhtilaf olursa, elektronik oylama cihazı var -bir iletişim çağı, bilgi çağı- oylamayı tekrarlarız.

Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı yoktur; birleşime 15 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 16.30

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 16.47

BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Cahit Savaş YAZICI (İstanbul), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, komisyon raporunun okunup okunmamasının oylanmasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

V. — KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)

4. — Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sınır Olay ve Uyuşmazlıklarının Çözümüne Dair Sözleşme ve Sözleşmeye Ait Ek 1 ve 2 Numaralı Protokoller ile Türkiye-Azerbaycan Sınır Hattının Her İki Tarafında Kalan Onar Kilometrelik Bölgenin İçinde Yapılacak Sivil ve Askerî Hava Vasıtalarının Uçuşlarını Düzenleyen Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/314) (S. Sayısı : 35) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet hazır.

Şimdi, raporun okunup okunmaması hususunu tekrar oylayacağım ve karar yetersayısını arayacağım; ancak, bu oylamayı elektronik cihazla yapacağım.

Elektronik cihazla oylamaya giremeyen sayın milletvekilleri, Başkanlığa pusula göndersinler.

5 dakika süre veriyorum.

Oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yetersayısı vardır; komisyon raporunun okunması kabul edilmemiştir.

Gruplar adına söz isteyen?..

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Sayın Başkan, Grubumuz adına, İstanbul Milletvekilimiz Sayın Nevzat Yalçıntaş konuşacak.

BAŞKAN – Fazilet Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Nevzat Yalçıntaş; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; önümüzdeki sözleşme ve protokoller kardeş bir Türk cumhuriyetiyle yapılıyor. Şüphesiz ki olumlu bir girişimdir. Bunu ısrarla ve takiple buraya getiren komisyona, onun değerli Başkanı Kâmran İnan beyefendiye ve hükümete teşekkür ediyorum; yalnız, iki noktayı belirtmek istiyorum: Çok geç geliyor. Zannediyorum, Sayın Başkan, üç sene sonra. Yani, bu sadece buraya ait değil; diğer protokoller, diğer sözleşmeler de de durum aynı. Bunlar niçin bu kadar gecikmeli geliyor? Yani, bu kadar önemsiz mi bunlar?! Eminim ki, bu kadar geç gelip tasdikinin gecikmesi pratikte de birtakım mahzurlar meydana getiriyor.

İkincisi, burada söz konusu olan, bize en yakın kardeş bir cumhuriyet; Kıbrıs'la beraber Türkiye'ye en yakın olan Azerbaycan. Bu ihmaller başka noktalara da sirayet ediyor. Azerbaycan büyük bir darbe yemiştir. 1988'de Muttalibov'un Cumhurbaşkanı olduğu, Hasan Hasanov'un Başbakan olduğu dönemde ilk Ermeni taarruzları başladı. O günkü hükümetlerin ne yaptığını şu anda müzakere etmenin bir faydası yok; ama, sonuç, fatura ağır oldu. Ezerbaycan, arazisinin yüzde 20'sini kaybetti, nüfusunun yüzde 15'i muhacir hale dönüştü. O günkü Türkiye'yle ilişkilerini, biz, o günkü görevlerimiz icabı yerinde takip ettik. Bu sözleşmeye, protokollere bakarsanız, orada mütemadiyen helikopterden bahsedilir. Ebulfeyz Elçibey'in acı feryadını da hatırlayalım. Buradan, bir noktaya, bugüne gelmek için söylüyorum. Bugün, Rusya Federasyonunda çarlık şovenizmi canlanmıştır. Sayın arkadaşımız Ahmet Tan Beyefendi -bilmiyorum buradalar mı- Avrupa Konseyinden de Cevdet Akçalı Bey ve Oya Akgönenç Hanımefendiyle birlikte biz bu seçimlerde bulunduk, seçimlerden önce ben gittim. Rusya'yı senelerden beri çok yakından takip eden bir kardeşinizim. Politikacılarının çoğunluğu, eski ve yeni dışişleri komisyonu başkanlarını da tanıyorum, çok defa onların davetiyle gittim; Moskova Belediye Başkanının davetiyle gittim. Bu şovenizm canlanmıştır. Putin'in seçim başarısının arkasında "güçlü Rusya" sloganı yatıyor; tamam; ama, hangi manaya geliyor; geldiği manaların birincisi merkeziyetçilik; yani, bugün, Rusya Federasyonu içerisinde, Tataristan gibi, Başkurdistan gibi, Kuzey Kafkas cumhuriyetleri gibi, birtakım, kendi statüleri içerisinde hareket edip kendi temsilcilerini kendileri seçen, muhtar, özerk cumhuriyetler var. Sistem değiştirilip merkezden atamaya gidilmek isteniyor, ellerindeki bütün imkânlar alınmak isteniyor. Daha da ilerisi var, Bağımsız Devletler Topluluğunu -Avrupa Birliği gibi değil- eski Sovyetler Birliği modeline benzeyen bir modelle tekrar tesis etme gayretleri var. Bunlar, sözlerde kalan hususlar değil, politikalara, uygulamalara giriyor. Dolayısıyla, Azerbaycan'ın varlığı, Gürcistan'ın varlığı gibi zorlamalarla karşıya karşıya gelecek. Bu protokoller ve sözleşmelerde -okuyan arkadaşlarımız görecekler- gayet yerinde tabirler kullanılmış, istiklallerini kuvvetlendirmek, eski tabirle tarsin etmek... Nasıl tarsin edeceğiz?! Bunların bir an evvel yapılmış olması, sadece sözleşme, anlaşma olarak kalması değil, uygulanması lazım. Ebulfeyz Elçibey daha yeni gelebildi bu ülkeye; işte, şimdi Ankara'da. Kendisi bu olayların kurbanı. Geçen geçti, biten bitti; ama, bundan sonra, başta Hükümetimizden ve bu olayları fevkalade yakın bir şekilde takip eden Dış İlişkiler Komisyonumuzdan dileğimiz ve ricamız, bu konuları, çok teknik birkaç tane havaalanı ve sınır olaylarının ötesinde görüp, Türk cumhuriyetlerinin istiklallerini, bağımsızlıklarını ekonomik alanda, siyasal alanda, her alanda hassas bir şekilde takip edip yapılabilecek her şeyin, yine uluslararası standartlar ve normlar içerisinde yapılmasıdır. Bunun zaruretine inanıyorum.

Bu fikrimi sizlere arz etmek için söz aldım.

Hepinize teşekkür ediyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

İkinci söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Teoman Özalp'ta.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA TEOMAN ÖZALP (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sınır Olay ve Uyuşmazlıklarının Çözümüne Dair Sözleşme ve İlgili Protokollerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Grubum ve şahsım adına, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; milletlerin birbiriyle münasebetleri, devletler arasındaki dış münasebetler, gelişen ve değişen dünya şartları çerçevesinde fevkalade önem arz etmektedir.

Türk cumhuriyetleriyle ilişkilerimizi düzenleyen ve geliştiren politikaları ele alma mecburiyetimiz vardır.

1990'lı yılların başlarında bağımsızlıklarına kavuşan Ortaasya cumhuriyetleriyle olan ilişkilerimiz, yeni binyılda ülkemizin ağırlıklı olarak Avrasya coğrafyasında oynayacağı rol ve bu coğrafya içindeki ülkelerin toplu olarak gösterecekleri gelişme, bölge için önemli bir güç olacaktır. Özellikle, bu çağda, yeni yeni dünyaya açılmakta olan Kafkas ülkelerinin enerji kaynakları bakımından zenginliği, dikkatleri bu bölgeye çekmekte, enerji boru hatları projesinin gerçekleşmesiyle birlikte önemi daha da artmaktadır.

Bu nedenlerle, Azerbaycan Cumhuriyeti ile ülkemiz arasındaki münasebetlerde, ülkemizin engin tecrübesiyle, Azerbaycan'ın kalkınma, çağdaşlaşma ve uluslararası toplumla bütünleşme çabalarına destek sağlanmalı ve ülkelerimiz arasında sağlam işbirliği ağı oluşturulmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz, bulunduğu coğrafya itibariyle, âdeta, bir ateş çemberi içerisindedir. Balkanlar, hepimizin malumu olduğu üzere, Yugoslavya'nın dağılmasıyla acı dolu günler yaşadı. Bosna ve Kosova'nın durumu içler acısı. Diğer taraftan, Sovyetlerin dağılmasının hemen akabinde kardeş Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki Dağlık Karabağ sorunu, Gürcistan'ın iç sorunları, Çeçenistan'ın Rusya'yla sorunları, İran-Irak savaşı akabinde meydana gelen Körfez Savaşı, Ortadoğu'da İsrail-Arap savaşları, içinde bulunduğumuz bölgeyi istikrarsızlığa sürüklemiştir.

Durum böyleyken, dost ve kardeş ülke olan Azerbaycan'la ilişkilerimizi düzenleyici anlaşmaların yapılmasında bölge ve ülkelerimizin menfaatının olacağı kesindir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz, buluduğu coğrafyada meydana gelecek herhangi bir olayı izlemek ve gerektiğinde, bu olayları kendi politikaları doğrultusunda etkilemek zorundadır. Aksi takdirde, elinde olmadan, birçok insanî olayla karşılaşmak zorunda kalır; Trakya'da, Bosna ve Kosova'dan gelen mülteciler; Körfez Savaşında, Kuzey Irak'tan gelen mültecilerde olduğu gibi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye ile Ortaasya cumhuriyetleri ve Azerbaycan arasındaki ilişkilere değinmenin faydalı olacağını düşünüyorum. Bu ülkelerle siyasî ve ekonomik ilişkiler, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin dağılmasını müteakip 1991 yılında Türkiye'nin yeni kurulan bağımsız devletleri tanımasıyla başlamış ve özellikle, 1992 yılı boyunca hızlı bir gelişme göstermiştir. Ayrıca, bu ülkelerde büyükelçiliklerimizin açılışı gerçekleşmiş, Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı (TİKA) kurulmuş, bu devletlerin liderleri Türkiye'ye ziyaretlerde bulunmuş, Ankara'da "Türkçe Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirvesi" yapılmıştır.

Ülkemizin ortak tarih, kültür ve dil bağlarının bulunduğu Orta Asya cumhuriyetleri ve Azerbaycan ile tesis edilen yakın ve dostane ilişkiler, 350 civarında anlaşmayla olumlu olarak gelişmiştir. Türkiye, söz konusu cumhuriyetleri tanımak ve diplomatik ilişki kurmak suretiyle, onları, uluslararası toplumun birer üyesi yapmakla önemli bir görev ifa etmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünyanın hızla küçüldüğü yeni binyılda, ülkelerarası ilişkiler, barışa dayalı, karşılıklı çıkar ilişkilerini gözeten bir anlayışa dayanacaktır. Bu nedenle, sınır komşusu olan ülkeler arasında meydana gelebilecek sorunlar, karşılıklı anlaşmalarla giderilebilecektir.

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin 1991 yılı aralık ayında dağılması ve devlet olarak varlığının sona ermesini takiben, ülkemiz, Azerbaycan'ı hemen tanımış, akabinde, her türlü yardımı elinden geldiğince yapmaya gayret sarf etmiştir. 1937 yılında imzalanan Moskova Sözleşmesinin Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğini taraf alması nedeniyle, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Azerbaycan Cumhuriyeti arasında, Moskova Sözleşmenin yerine kaim olmak üzere, yeni bir anlaşma zarureti doğmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün görüşülmekte olan anlaşma, iki ülke arasında, 5 Mayıs 1997 tarihinde Ankara'da imzalanmıştır. Bu anlaşma, Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti arasında, mevcut tarihî ve kültürel bağlardan kaynaklanan, dostluk ve iyi komşuluk ilişkilerini pekiştiren ve ülkelerimizin çıkarlarına uygun bir anlaşmadır. Söz konusu sözleşmeye işlerlik kazandırılması, Azerbaycan'ın bağımsızlık ve egemenliğinin desteklenmesi ile iç istikrarının korunması bakımından da önem taşımaktadır. Mevcut anlaşmayla, her iki ülkenin sınır makamları ve bu makamların temas şekilleri belirlenmekte; ayrıca, terör ve diğer yasadışı eylemler de dahil olmak üzere, her türlü sınır olay ve uyuşmazlığında takip edilecek usul ve işlemler saptanmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz, yıllardır terörle mücadele etmektedir. Sınırların genişlediği bu yüzyılda, terörle tek başına mücadele etmek güçtür. Teröre, bütün dünya devletleri, destek vermeyip, yok etme gayreti içerisinde olmalıdırlar.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Azerbaycan Cumhuriyeti arasında imzalanan anlaşmanın 12 nci maddesi, terör ve yasadışı olaylara atıfta bulunmaktadır. Şöyle ki:

"Tarafların sınır makamları silahlı veya silahsız olarak bir veya birçok kimse tarafından diğer taraf toprağında yapılacak terör eylemleri ve diğer yasadışı eylemlerin hazırlıklarına mani olmak ve bu kişi veya kişilerin sınırı geçmesini önlemek için gereken önlemleri alacaklar ve bundan diğer taraf sınır makamlarına bilgi vereceklerdir.

Taraflardan her birinin sınır bölgesinde, bu maddenin birinci paragrafında açıklanan eylemleri gerçekleştiren ve hakkında o mahalde adlî takibata başlanan kişi veya kişilerin bulunduğu ya da ikamet ettiği tespit edildiği takdirde, diğer tarafın sınır makamının talebi ile talep eden taraf uyruğundaki kişi ya da kişilerin sınır bölgesi dahilinde yakalanması durumunda, talep edilen taraf sınır makamları bunların teslimi için gerekli tedbirleri alırlar. Bu kabil taleplerde asıl olan; suç sayılan eylemi gerçekleştirenin, talep eden taraf sınır bölgesinde bu suçu işlemesi ve karşı taraf sınır bölgesinde yakalanmasıdır. Bu şartlardan biri gerçekleşmediği takdirde, konu taraflar arasında, yürürlükteki suçluların iadesi usulüne göre çözümlenir.

Takip edilen kişilerin, bir tarafın toprağından diğer tarafın toprağına geçebilmesi ihtimali mevcut olduğu takdirde takip eden tarafın sınır makamı diğer tarafın sınır makamına bilgi vererek bu kişilerin yakalanmasına yardımda bulunacaktır.

Taraflar arasında kaçakçılığın önlenmesine yönelik bir anlaşma imzalanıncaya kadar kaçakçılıkla ve özellikle uyuşturucu madde, silah ve nükleer silah yapımında kullanılan maddeler kaçakçılığı ile mücadele için gereken tüm önlemleri alacaklardır."

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iki ülke sınır güvenliğini içeren bu anlaşma ve ekleri, bölgedeki siyasî, ekonomik ve ticarî çıkarların korunması açısından önem taşımaktadır.

Ortaasya cumhuriyetleriyle, bu anlaşma gibi bölge istikrarına dönük siyasî ve ekonomik yeni anlaşmaların yapılmasını ümit ediyorum. Bu vesileyle, Yüce Heyete, tekrar saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Özalp, teşekkür ederim efendim.

Gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok.

Şahsı adına söz isteyen?.. Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum :

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE AZERBAYCAN CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA SINIR OLAY VE UYUŞMAZLIKLARININ ÇÖZÜMÜNE DAİR SÖZLEŞME VE İLGİLİ PROTOKOLLERİN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. – 5 Mayıs 1997 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sınır Olay ve Uyuşmazlıklarının Çözümüne Dair Sözleşme” ve Sözleşmeye Ait Ek 1 ve 2 Numaralı Protokoller ile “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türkiye-Azerbaycan Sınır Hattının Her İki Tarafında Kalan Onar Kilometrelik Bölgenin İçinde Yapılacak Sivil ve Askerî Hava Vasıtalarının Uçuşlarını Düzenleyen Protokol”ün onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Zeki Çelik; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Arasında Sınır Olay ve Uyuşmazlıklarının Çözümüne Dair Sözleşme ile Türkiye-Azerbaycan Sınır Hattının Her iki Tarafında Kalan Onar Kilometrelik Bölgenin İçinde Yapılacak Sivil ve Askerî Uçuşları Düzenleyen Protokollerin Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; Fazilet Partisi Grubu adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Hepinizin bildiği gibi, Azerbaycan ile Türkiye, sınırları ayrı fakat gönülleri bir, iki kardeş ülkedir. Azeri lehçesi ile Anadolu lehçesi hemen hemen aynıdır. Türkiye'den Azerbaycan'a gidenler, dil yönünden sıkıntı çekmezler. Aynı şekilde, Azerbaycan'dan Türkiye'ye gelenler de, rahatlıkla bizimle anlaşabilirler. Azerbaycan, coğrafî yakınlığı bir tarafa, tarihi, kültürü, diliyle ve diniyle, gönlüyle bize en yakın bir ülkedir. Bu vesileyle, ülkemizde bulunan eski devlet başkanlarından Ebulfeyz Elçibey'e de geçmiş olsun dileklerimizi iletiyor, acil şifalar diliyorum.

Bir Kafkasya ülkesi olan Azerbaycan, kuzeyden Gürcistan ve Rusya Federasyonu, güneyden İran, doğudan Hazar Denizi, batıdan Türkiye ve Ermenistan'la çevrili bulunmaktadır. Azerbaycan'ın iki özerk bölgesi vardır ki, bunlardan Yukarı Karabağ, Azerbaycan sınırları içerisindedir ve yüzölçümü 4 400 kilometrekaredir. Yukarı Karabağ'la birlikte, ülke topraklarının yüzde 20'si Ermenistan işgali altındadır. İkinci özerk bölge ise, Türkiye'yle 11 kilometrelik ortak sınıra sahip ve bugün görüştüğümüz kanun tasarısının da asıl konusu olan Nahcivan'dır ve Nahcivan'ın nüfusu 250 000'dir. Nahcıvan, Moskova ve Kars Anlaşmalarıyla, Türkiye'nin garantörlüğü altındadır.

1918 yılında Mehmet Emin Resulzade'nin kurduğu bağımsız Azerbaycan Cumhuriyetinde, Nahcivan toprakları ile Azerbaycan toprakları bir bütündü. Türkiye'nin garantörlüğü nedeniyle, Stalin döneminde Nahcivan'ın statüsü değiştirilmedi; fakat, Nahcivan ile Azerbaycan'ı, dolayısıyla, Türkiye ile Azerbaycan'ı bütünleştiren Zengizor Bölgesi Ermenistan'a bağlandı. Böylece, Nahcivan'ın Azerbaycan'la olan kara bağlantısı kesilmiş oldu.

Bu durum, uluslararası çıkar çevrelerinin, dün olduğu gibi bugün de işine gelmektedir. Karabağ'daki Ermenistan işgalinin asıl amacı, Zengizor Bölgesini sağlama almaktır; çünkü, Zengizor, bizim İstanbul ve Çanakkale Boğazları kadar önemlidir. Bu, dünyanın tek coğrafî koridorudur.

Karabağ'daki savaş nedeniyle, yüzbinlerce Azerî, açlık, yokluk ve sefalet içinde yaşamaktadır. Devlet olarak, bizim bildiğimiz Azerbaycan dışında bir de İran Azerbaycan'ı vardır. İran'ın kuzeybatısında yer alan bu bölge ikiye bölünür; merkezi Urumiye olan Batı Azerbaycan ile merkezi Tebriz olan Doğu Azerbaycan. Görüldüğü gibi, bu isimler bize hiç yabancı gelmemektedir. Türkiye'de de sayıları azımsanmayacak kadar çok sayıda Azerî vatandaşımız yaşamaktadır.

Anadolu yarımadasından ve Ortadoğu'dan Ortaasya'ya açılan tek kapı sayılabilecek Azerbaycan, coğrafî yapısının yanı sıra, çevresine taşan insan, tarih ve kültür birikimiyle önemli bir cazibe merkezidir. Ticarî ilişkiler bir yana, sadece bu durum bile Türkiye'nin Azerbaycan'la çok yakın temasta olmasını gerektirir.

Değerli milletvekilleri, bugün önümüzde duran sınır anlaşmasının ne kadar mühim olduğunu anlamak için, Azerbaycan'ın demografik yapısına ve siyasî tarihine bir göz atmak gerekir. 86 000 kilometrekare olan bir alana yayılmış Azerbaycan, yaklaşık 8 milyon nüfusa sahiptir ve Azerî Türkçesi konuşan halkın yüzde 88'i Müslümandır. Müslümanların yüzde 70'i Şiî-Caferî, yüzde 30'u sünnîdir. Bu sebepten, Azerbaycan'ın, Türkiye'yle olduğu kadar, İran'la da ortak tarafları vardır.

İslam Dini, Azerbaycan topraklarına Hz. Ömer zamanında girdi. 1534 yılında Osmanlı hâkimiyetine giren Azerbaycan'ı, dönem dönem Safevîler kontrolleri altına aldılar. 1747'de Osmanlı'dan ayrılarak bağımsız bir devlet olarak ayakta kalmaya çalışan Azerbaycan, iç karışıklıklara ve dış baskılara rağmen, elli yıl bu özelliğini korumayı başardı. 1805'ten itibaren Rus saldırılarına maruz kalan Azerbaycan, Rus-İran savaşlarının ardından 1813'te imzalanan Gülistan Anlaşmasıyla, kuzeyi Ruslara, güneyi İran'a verilmek üzere bölündü. Azerbaycan'ın statüsü ve kesin sınırları 1828-1829 anlaşmalarıyla belirlendi.

1918 yılında büyük halk kahramanı Mehmet Emin Resulzade önderliğinde kurulan Bağımsız Azerbaycan Demokratik Cumhuriyetinin ömrü çok kısa oldu. Bu devlet 1918'den 1920'ye kadar, ancak iki yıl ayakta kalabildi.

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin bir parçası olarak bugünlere gelen Azerbaycan, 20 Ocak 1990'da Sovyet tanklarının Bakü'ye gelerek Azerî gençlerini şehit etmeleri üzerine yeniden Kızılordu zulmüne maruz kalmıştır.

Bakınız, Azerî halk şairi Mehmet Aslan, o günlerde yaşananları, tıpkı bizim cumhuriyetin ilk kuruluş yıllarındaki mücadeleyi, şu mısralarla nasıl destanlaştırmış:

"Bu gece ifrit gece

Bu gece nifrit gece

Gudurmuş bir it gece

Ağla gerenfil ağla

Ev, eşik gülle, baran

Kesilmir gülle, bir an

Gurşun yiyir genç, piran

Ağla gerenfil ağla."

Sadece bu mısralar bile, Azerbaycan'la bizim, sınırlar ötesi bir dil ve gönül bağımızın olduğunu göstermektedir.

Bu anlaşmanın hayırlı olmasını temenni ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Çelik, teşekkür ederim.

Gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok.

Şahısları adına söz isteyen?.. Yok.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum :

MADDE 2. – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2 nci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Mehmet Zeki Çelik; buyurun efendim.

Sayın Çelik, sizin usulünüz doğru da, İçtüzükte yazmıyor; sizi onun için yoruyorum.

FP GRUBU ADINA MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Azerbaycan ile Türkiye arasında bir yakınlaşmayı sağlayacak en önemli hususlardan bir tanesi ve en önemli ekonomik alan, uluslararası kamuoyunun da yakından ilgilendiği Hazar Denizi petrollerinin işletilmesi ve dünyaya pazarlanmasıdır.

Bugün, Hazar Denizindeki petrol rezervlerinin 35 milyar varil olduğu tahmin edilmektedir. Türkiye, birçok yabancı petrol şirketiyle birlikte, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı vasıtasıyla bu rezervlerden bir bölümünün işletmesini almıştır. Bu ortaklık, 8 milyar dolar yatırımla çıkarılacak 550 milyon ton petrolü uluslararası pazarlara taşıyacaktır ve Türkiye, Azerbaycan'daki petrol arama projeleriyle ortaklık bazında ilgilenmektedir. Halen çalışmaları devam eden Mega, Şah Denizi ve Kurdaşı projeleri nedeniyle, Türkiye'nin, bu ülkeyle ortaklığı vardır.

Petrol arama çalışmaları sürerken çıkarılacak petrolün taşınmasını sağlayacak Bakü-Supsa, Bakü-Novorossisk boru hattının yapımı tamamlanmıştır. Halen çıkarılan petrol, Bakü-Supsa hattından taşınmaktadır; ancak, her iki hattın da, üretim arttıkça yetersiz kalacağı ortadadır. Mevcut petrol rezervleri göz önünde bulundurulursa, 2010 yılında alternatif taşıma hatlarına ihtiyaç duyulacaktır.

Türkiye'nin ısrarla üzerinde durduğu Bakü-Ceyhan boru hattının gerçekleşmesi, sadece bir iyiniyet temennisi olarak önümüzde durmamalıdır. Bu konudaki niyeti belgeleyen Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ile Türk cumhuriyetleri devlet başkanlarının imzaladıkları deklarasyon tek teselli kaynağıdır ve bunun bir an evvel hayatiyete geçmesini teminni ediyoruz.

Amerikan petrol şirketlerinin, Bakü-Ceyhan boru hattını, kendi lehlerine en ucuza getirmek maksadıyla bu işi geciktirdiklerini unutmamak gerekir. Türkiye, bu konuda daha ısrarcı davranmalıdır; en azından diğer hatlardaki payını artırmak için, bu hat gerçekleşmese bile, Bakü-Ceyhan boru hattının devamlı gündemde tutulması gerekmektedir.

Tabiî, bu hattın da gerçekleşmesi kaçınılmazdır; çünkü, petrol taşımacılığının boğazlar için riskli ve tehlikeli olduğu da hepimiz tarafından bilinmektedir. Bu hattın dışında diğer alternatifler, petrolün İran üzerinden Körfeze taşınması veya Gürcistan üzerinden taşınması noktasında yapılmalıdır.

Enerji Bakanlığı verilerine göre, 2000 yılında 12 milyar metreküp gaz, elektrik üretiminde kullanılacak, diğer alanlarla birlikte toplam 20 milyar metreküp doğalgaza ihtiyaç duyulacak. Buna karşılık, 1998 yılında temin edilen gaz miktarı, sadece 10 milyar metreküp olmuştur. Bu miktarın 2 katı doğalgaza ihtiyaç vardır. Şah Denizi projesinde 1 milyar metreküp rezerv olduğu bilinmektedir. Bizim yüzde 9 hissemize isabet eden 90 milyar metreküp doğalgazın, bir an evvel faaliyete geçirilip ülkemize getirilmesi, üzerinde çok durulması gereken bir konudur; ama, maalesef, görmekteyiz ki, bununla ilgilenilmeyip, mavi akım diye bir konu gündemde tutulmakta ve asıl yapılması gerekenler bir tarafa itilmektedir. Bu hükümetin, en azından, İran doğalgazının da, bu enerji açığının kapatılması için ülkemize getirilmesine çaba göstermesi gerekmektedir.

Türkiye, uzun yıllardan beri, iyi ilişkiler çerçevesinde, Azerbaycan'ın bir parçası olan Nahcivan'a, hiçbir ücret almadan 60 milyon dolar tutarında elektrik vermektedir. Eğer mümkün olursa, Azerbaycan'daki mevcut elektrik santralları revize edilerek, Gürcistan ya da Ermenistan üzerinden, Türkiye'ye elektrik getirilebilir; çünkü, Türkiye'nin, önümüzdeki yıllarda çok büyük elektrik ve enerji yatırımlarına ihtiyacı vardır, bu kaçınılmazdır ve bunlar yapıldığı takdirde, on yılda da kendisini amorti edecektir.

Azerbaycan'ın ekonomisi ve sanayii, serbest piyasa şartlarına uyum sorunu çekmektedir; Türkiye, bu uyum sorununu aşmak için, Azerbaycan'a elinden gelen yardımı yapmalıdır. Tabiî ki, bu ilişkilerin canlanması, petrol meselesine dayanmaktadır. Azerbaycan'ın ihraç ürünlerinin başında, hampetrol, doğalgaz, petrokimya ürünleri, gıda maddeleri, tarımsal hammaddeler ve bazı sanayi ürünleri gelmektedir; ithal ettiği mallar ise, ulaşım araçları ve yedek parçaları, elektrik ve elektronik eşyalar, dayanıklı tüketim mallarıdır. Yani, bizde olan onlarda yok, onlarda olan da bizde yok. Bu nedenle, karşılıklı mübadeleye girilebilir.

Tabiî, sadece petrol değil, Türkmenistan'dan alınacak doğalgazın da, emniyet ve kolaylık açısından, bu hat üzerinden, yani Bakü-Ceyhan hattı üzerinden getirilmesi, ülkemizin çıkarınadır. Türkmenistan'dan alınarak Hazar Denizinin altından Azerbaycan üzerinden Türkiye'ye getirilmesi düşünülen doğalgazın da, bir an önce ülke ekonomisine kazandırılması için çaba sarf edilmelidir.

Türkiye'nin Türkmen doğalgazına çok büyük şiddetle ihtiyacı vardır; çünkü, şu anda, yap-işlet-devret modeliyle anlaşmaları yapılan, 2001 ve 2004 yılları arasında bitirilmesi öngörülen projeler vardır ki, bunlar Aliağa, Gebze, Ankara, Adapazarı gibi projelerdir ve bunlar hayata geçirilmezse, Türkiye, büyük bir enerji darboğazına girecektir. Sadece, bu mısralar bile, Azerbaycan'la bizim bu anlaşmaları yapmamız gerektiği noktasında bize ışık tutmaktadır.

Değerli milletvekilleri, uluslararası ilişkiler satranç oyununa benzer; doğru zamanda doğru hamleleri yapmazsanız, rakipten bir şey alamazsınız. Rakibin şahını tehdit ederseniz, rakip, şahı kurtarmak için vezirini feda eder; vezirini tehdit ederseniz, aman vezirim gitmesin diye, bu sefer kaleyi veya fili feda eder; kaleyi ve fili tehdit ederseniz, rakip, atını veya piyonunu feda eder. Elinize geçen tarihî fırsatları iyi kullanırsanız, çok şeyler kazanırsınız; yok, eğer kullanamazsanız, o zaman, tarih trenine ağzı açık bir şekilde bakıp durursunuz. Türkiye, bölgedeki jeopolitik konumunun tarihten ve medeniyetten gelen sorumluluğunun farkına varırsa, emin olun, çok büyük kazançlar elde edecektir, hem kendisine hem de komşu ülkelere çok büyük faydalar sağlayacaktır. Ne yazık ki, bunca yıl, şahı alması gerekirken, Türkiye, hep ata talip olmuş; fakat, piyonu bile alamamıştır.

Peki, Türkiye, neden en yakın komşularıyla, siyasî ve ekonomik ilişkilerini istenilen düzeyde geliştirememiş, gerçekleştirememiştir? Neden bütün komşularımızla yakın diyaloğu engelleyen birtakım sorunlarla boğuşup durmaktayız? Suriye, Irak, İran, Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan, Bulgaristan, Yunanistan... Şöyle böyle, sorunsuz olduğumuz çok az komşumuz var. Dünya üzerinde, birbirine yakın, aynı coğrafyayı paylaşan insanların, karınlarını doyurmaktan, daha müreffeh bir hayat sürmekten başka ne amaçları var? Aramızda, neden bu kadar kin ve nefret tohumları ekiliyor?

BAŞKAN – Sayın Çelik, süreniz bitmek üzere; toparlar mısınız.

MEHMET ZEKİ ÇELİK (Devamla) – Peki efendim.

Eğer, müsaade ederseniz, 1-2 dakika...

BAŞKAN – Tabiî... Tabiî... Efendim, zaten 1 dakika süreniz var.

MEHMET ZEKİ ÇELİK (Devamla) – Osmanlının kuruluşunu kutladığımız bu 700 üncü yılda, Türkiye'nin imparatorluktan bakiye kalan bir ülke olduğu yeniden hatırlanmalı ve Osmanlı coğrafyasında bizden yardım bekleyen, ülkelerin yanı sıra bize husumet besleyen ülkelerin sayısı da azımsanmayacak kadar çoktur. Bu durum, yukarıda sıraladığımız sorulara...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET ZEKİ ÇELİK (Devamla) – ...cevap bulmamızı kolaylaştırır. Dünya üzerinde, etrafı bu denli husumetle çevrili bir başka ülke yoktur. Bu hal, uluslararası çıkar çevrelerinin işine gelmekte, savaş, kan, gözyaşı ve ölümden başka bir şey sunmayan çıkarcıların oyunları, komşu ülkelerin birbirlerine yakınlaşmalarıyla son bulabilir; yeter ki, biz, iyiniyetli ve halis olalım, bütün bunların üstesinden gelmemiz mümkün olur ve bütün ülkelerle olduğu gibi Azerbaycan'a da yakın olalım. Bütün bunlar, sınır anlaşmasının faydalarını kat kat artıracak yeni hamlelere ihtiyaç duyulduğu için konuşuluyor.

Türkiye'nin, Azerbaycan'la demiryolu ve karayolu bağlantısının olmaması, her iki ülke için ve bütün Türk cumhuriyetleri için...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, toparlar mısınız.

MEHMET ZEKİ ÇELİK (Devamla) – Dikkat edilirse, Ortaasya Türk cumhuriyetlerini Akdeniz ve Avrupa pazarına bağlayacak bir demiryolu hattına şiddetle ihtiyaç vardır. Altyapı açısından en kısa ve ekonomik, güvenli koridor olarak belirlenen Kars-Tiflis bağlantısıyla kurulacak demiryolu projesinin bir an önce hayata geçirilmesi şarttır. Bunun için, 124 kilometre uzunluğunda yeni bir hat yapılması gerekmektedir; bu hattın 92 kilometresi Türkiye sınırları içindedir. Bu projenin de bir an evvel gerçekleşmesini arzu ediyor, bu anlaşmanın her iki ülke için hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

Tabiî, siz, 2 nci madde üzerinde değil geneli üzerinde konuştunuz, vakit yetmiyor, doğru.

Efendim, madde üzerinde başka söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum efendim.

MADDE 3.– Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Zeki Çelik.

MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) – Vazgeçtim.

BAŞKAN – Vazgeçti; çok teşekkür ediyorum.

3 üncü madde üzerinde başka söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Sayın milletvekilleri, açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir; açık oylama elektronik cihazla yapılacaktır.

Oylama için 5 dakikalık süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sınır Olay ve Uyuşmazlıklarının Çözümüne Dair Sözleşme ve Sözleşmeye Ait Ek 1 ve 2 Numaralı Protokoller ile Türkiye-Azerbaycan Sınır Hattının Her İki Tarafından Kalan Onar Kilometrelik Bölgenin İçinde Yapılacak Sivil ve Askerî Hava Vasıtalarının Uçuşlarını Düzenleyen Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açık oylamasına 238 sayın üye katılmış; 231 kabul, 1 çekimser, 6 mükerrer oy kullanılmıştır.

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olsun.

Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti ile Avustralya Arasında Suçluların Geri Verilmesi Antlaşması ile Bu Antlaşmada Değişiklik Yapılmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

5. — Türkiye Cumhuriyeti ile Avustralya Arasında Suçluların Geri Verilmesi Antlaşması ile Bu Antlaşmada Değişiklik Yapılmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/279) (S. Sayısı : 125) (1)

BAŞKAN – Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporunun okunup okunmamasını oylarınıza sunuyorum: Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen, Doğru Yol Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Necati Çetinkaya; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA M. NECATİ ÇETİNKAYA (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Çok değerli arkadaşlar, dünya devleti olmanın bazı özellikleri vardır. Bu özelliklerin tarih boyunca başta gelen en önemli hususları, büyük devletlerin, karşılıklı olarak, cemiyeti akvam dediğimiz milletler topluluğu içerisinde anlaşmalar teati etmesidir ve imzalamasıdır.

Şimdi, hele gelişen dünyada, ticarî, ekonomik ve kültürel münasebetler ülkeler arasında gelişmeye başlayınca, bu münasebetlerin önemi daha da artmaya başlamıştır. Hele hele globalleşen bir dünyada, her gün, bir yerde, bir vatandaşımızı, başka bir dünya ülkesinde görmemiz mümkündür. Artık, bugün, dünyanın her tarafına yayılmış ve orada Türk vatandaşı olarak çalışan sayısız insanımız, vatandaşımız bulunmaktadır. Bugün, mevzubahis olan, Avustralya ile ilgili, eski tabirle iadei mücrimîn anlaşması, yeni tabirle suçluların iadesi anlaşmasına konu olan iki ülkenin de, karşılıklı, o ülkelerde yaşayan vatandaşları vardır; ama, durum, daha ziyade, bizim ülkemizle daha fazla ilgilidir. Niye ilgilidir; çünkü, konsolosluğa tabi olan ve konsolosluğun kayıtları dahilinde olan 50 000, onun dışında 60 000-65 000 insanımız, şu anda, Avustralya'da yaşamaktadır.

Yakın tarihte, hepimiz biliyoruz, birçok suçlu, maalesef, burada suç işlemiş ve başka ülkelere kaçmıştır; işlenmiş olan bu suçlardan dolayı tahakkuk eden cezaların şahsa çektirilmesi konusunda, şahıs yakalanmadığı için, ülkemizde olmadığı için fevkalade büyük sıkıntılarla karşı karşıya kalınmıştır. Hele hele, bu suçlar organize suçlar ise, bu suçlar, ülkemizi rahatsız eden örgütsel suçlar ise ve bütün insanlığa yönelik suçlar olan ise... Nedir insanlığa yönelik olan suçlar: "Beyaz zehir" diye tabir ettiğimiz uyuşturucu... Bu uyuşturucudan dolayı, insanlara karşı işlenmiş olan bu suçları ika edenler, ülke dışına çıkıp, sırf yakalanmamak için, devamlı olarak ülkeden ülkeye dolaşıyorlarsa ve yerleri tespit edilmiş ise, bunların Türkiye'ye iadesinin yolu, karşılıklı suçluların iadesi anlaşmasını, iki ülke arasında yapmaktır.

3 Mart 1994 tarihinde, Avustralya'yla suçluların iadesi anlaşması konusunda mutabakata varılmış ve 27 - 28 Mart 1995 tarihlerinde ise, Canberra'da anlaşma imzalanmıştır. Aradan tam beş sene geçmiş. Beş seneden bu tarafa, anlaşmalar, Meclise gelerek onaylanmamıştır.

Ben, burada, bir hakkı teslim etmek istiyorum. Başta, Dışişleri Komisyonu Başkanı olmak üzere, bütün Dışişleri Komisyonu üyelerine, hakikaten, uluslararası anlaşmalar konusunda göstermiş oldukları ciddiyet ve ülke yararının aksine herhangi bir şeyin olup olmaması da çok ince bir süzgeçten geçirilerek, bir an önce bu noksanlığın tamamlanması ve dolayısıyla, bu anlaşmaların, Genel Kurula gelerek, Yüce Meclisin tasvibine arz edilmesi ve onaylanması konusunda gösterdikleri üstün gayretlerden dolayı, hepinizin huzurunda şükranlarımı sunmayı bir görev kabul ediyorum.

İşte, geçmişte diğer Avrupa ülkeleriyle olan iadei mücrimin anlaşmalarımızda olduğu gibi, bu konuda çektiğimiz sıkıntıları gidermek için, Avustralya ile imzalanan anlaşmamızın da, bugün, Yüce Meclisimiz tarafından onaylanması gerekir. Çünkü, biliyorsunuz, Türkiye'yi fevkalede rahatsız eden eden birçok suçlu oldu. Biraz önce suçları tasnif ederken arz ettiğim konularda, hakikaten, fevkalade örgütsel suçlar, Türkiye'de bizi son derece rahatsız etti. O suçlular sınırötesine gitti, Avrupa'nın değişik ülkelerine gitti; onlarla iadei mücrimin anlaşmamız olmadığı için, bir türlü getirilemedi.

İşte, bu noksanlığı tamamlamak üzere, bu konuda Avustralya ile imzalanmış olan bu anlaşmanın, bir an önce Meclisimizce onaylanması gerekiyordu. Bugün bu konunun bir an önce onaylanması, biraz önce arz ettiğim fikir silsilesi açısından fevkalade önem arz etmektedir.

Yüce Meclisin bu hususta göstereceği hassasiyetten ve bugün onaylayacağı 10 anlaşmadaki çalışmalarından dolayı tekrar şükranlarımı arz ediyor ve Yüce Meclisimizin bu çalışmalarından dolayı, tekrar, hepinize saygılar sunuyorum ve teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Ben teşekkür ediyorum efendim.

İkinci konuşmacı, Fazilet Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Oğuz; buyurun efendim.

FP GRUBU ADINA ALİ OĞUZ (İstanbul) – Sayın Başkan, muhterem arkadaşlarım; Türkiye Cumhuriyeti ile Avustralya Arasında Suçluların Geri Verilmesi Antlaşması ile Bu Antlaşmada Değişiklik Yapılmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Sayın Başkanı ve Yüce Meclisin değerli üyeleri siz kardeşlerimi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu kanun tasarısının 26.4.1996 tarihinde Meclise sevk edildiği, ama, kadük olup, aradan üç sene geçtikten sonra 3.6.1999'da tekrar sevk edildiği ve hatta, daha önce 28.8.1995 tarihinde sevk edildiği görülüyor ve bu kadar gecikmeden sonra da huzurlarınıza yeni gelmiş olması sebebiyle, bu gecikmenin, bu kadar önemli bir anlaşmanın gecikmesinin mahiyetini anlamak mümkün değil. Ben de, biraz önce konuşan arkadaşım Necati Beyin ifade ettiği gibi, hariciye komisyonumuza (Dışişleri Komisyonumuza) bu gayretlerinden ve bu hassasiyetlerinden dolayı teşekkürlerimi arz ediyorum. Sağ olsunlar ki, aradan geçen (1995-2000) altı yıllık bir gecikmeden sonra bu kanun tasarısı huzurlarınıza gelmiş bulunuyor.

Bir kanun, bir ihtiyaç sebebiyle hazırlanır ve huzura getirilir, Meclise getirilir; ama, bunun altı yıl bekletilmesini ve ihmalini anlamak mümkün değil. O bakımdan, yeni de gelmiş olsa, bu kanunun memleketimize ve milletimize ve bu anlaşmanın da taraflarına hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Değerli kardeşlerim, aziz milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Avustralya Arasında Suçluların Geri Verilmesi Antlaşması Türkiye'de haklarında kamu davası açılan veya işledikleri bir suç veya cürümden dolayı hapis cezasına mahkûm edilmiş olup da Avustralya'da bulunan Türk vatandaşlarının Türkiye'ye ve benzer şekilde Avustralya'da haklarında dava açılmış veya mahkûm edilmiş olup da Türkiye'de bulunan Avustralya vatandaşlarının Avustralya'ya iadesini öngörmektedir.

Bu kabil hususlarda -ben, madde gerekçesini tamamen okuyup zamanınızı almak istemiyorum- tip anlaşmalar var. "Türkiye Cumhuriyeti ile Avustralya Arasında Suçluların Geri Verilmesi Antlaşması" diye bir metin bu kabil anlaşmalarda sık sık kullanılıyor; ancak, bazı kısımlarının, maddelerinin... Mesela, burada, esas olarak, suçluları geri verme yükümlülüğü, geri verme konusu olabilecek suçlar, reddetme koşulları... Velhasıl, tip anlaşmadaki hükümler, iki ülke arasında bu kabil anlaşma metinlerinin iade edilmesi ve geri istenmesi yoluyla anlaşmalara kesin şekiller veriliyor. Bu suçluların iade edilmesi konusundaki tebligat esasları, bu tebligatla alakalı masraflar, suçluların getirilmesi hususundaki taşıma masrafları ve sair hususlarda devletler anlaşıyorlar ve netice itibariyle, bu anlaşmanın gereği de yapılıyor.

Ancak, ihmal edilen bu altı yıl içerisinde bu anlaşma tatbik edilmediği halde, ne kadar sıkıntıların çekildiğini ve özellikle de, bu anlaşmadan doğan hususların nasıl halledildiği konusunu takdirlerinize arz ediyorum ve altı yıl gecikmeyle de olsa, bu anlaşmanın huzurlarınıza getirilerek, bir an evvel ve bu işlerin kolaylaştırılması hususundaki gayretlerini esirgemeyen komisyonumuza, huzurunuzda tekrar teşekkürlerimi arz ediyor, bu vesileyle, Yüce Heyetimize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Oğuz.

Tasarının tümü üzerinde başka söz isteyen?.. Yok.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum :

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE AVUSTRALYA ARASINDA SUÇLULARIN GERİ VERİLMESİ ANTLAŞMASI İLE BU ANTLAŞMADA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞU HAKKINDA KANUN TASARISI

MADDE 1. — 3 Mart 1994 tarihinde Kanberra’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti ile Avustralya Arasında Suçluların Geri Verilmesi AnTlaşması” ile bu AnTlaşmada nota teatisi suretiyle değişiklik yapılmasına ilişkin 27, 28 Mart 1995 tarihli Anlaşmanın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum :

MADDE 2. — Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum :

MADDE 3. —Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Efendim, tasarının tümü, malum, açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 3 dakika süre veriyorum. Bu süre zarfında sisteme giremeyen sayın üyelerin, teknik personelden yardım istemelerini; yine de muvaffak olamazlarsa, pusulayla Başkanlığımıza müracaatlarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, oylama işlemi tamamlanmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti ile Avustralya Arasında Suçluların Geri Verilmesi Antlaşması ile Bu Antlaşmada Değişiklik Yapılmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısının açık oylamasına 214 sayın milletvekili iştirak etmiş; 203 kabul, 3 ret, 3 çekimser, 5 mükerrer oy kullanılmıştır.

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olsun efendim.

Türkiye Cumhuriyeti ve Mısır Arap Cumhuriyeti Arasında Mahkeme Kararlarının Tanınması ve Tenfizi Hakkında Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

6. — Türkiye Cumhuriyeti ve Mısır Arap Cumhuriyeti Arasında Mahkeme Kararlarının Tanınması ve Tenfizi Hakkında Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/296) (S. Sayısı : 164) (1)

BAŞKAN – Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Komisyon raporunun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir efendim.

Tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Osmaniye Milletvekili Sayın Şükrü Ünal; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti Arasında Mahkeme Kararlarının Tanınması ve Tenfizi Hakkında Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında, Fazilet Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ekonomik, tarihî, kültürel ve manevî değerlerle birbirimize bağlı olduğumuz kardeş Mısır Halkı ve Devletiyle ilişkilerimizin, bu kanun tasarısının kanunlaşmasıyla daha güzel aşamalara geleceğine inanıyoruz. Mısır, coğrafî konumu ve bölge ülkeleri arasındaki önemli yeri itibariyle, ülkemiz açısından farklı bir konuma sahiptir. Mısır için "Afrika'ya açılan kapı" denilmesi, bunun en güzel ispatıdır.

Mısır'ın nüfusu 60 milyon civarındadır. İthalatı ise ihracatının çok üstündedir. En çok ithal ettiği mallar ise, başta gıda, makine ve otomobil veya otomobil yedek parçasıdır. Bu, şu demektir: Mısır'la sıcak ve samimi ilişki kurabilen ülkeler veya firmalar, bir taraftan 60 milyonluk bir pazarı, diğer taraftan Mısır'ın kapılık veya pencerelik görevi yaptığı, daha doğrusu köprülük görevi yaptığı diğer Afrika ülkelerinin pazarını elde etmiş olacaktır.

Mısır'a yaptığımız gezilerde ve ziyaretlerde, Türkiye ile Mısır arasındaki ticarî ve sınaî münasebetlerin sürekli iyi yönde geliştiğini gördük. Ziyaret ettiğimiz Kahire Ticaret Odasındaki sıcak ilgi, ticarî firma yetkililerinin ve sahiplerinin beraberimizdeki ticarî heyete gösterdikleri misafirperverlik övgüye şayandır. Bütün bu güzelliklerin altında yatan gerçek ise, Türk Milleti ile kardeş Mısır Halkı arasındaki tarihî ve manevî bağlardır.

İzin verirseniz, bu arada, hayatım boyunca unutamayacağım bir anımı sizlere anlatmak istiyorum. Birlikte olduğumuz tüccarlarla beraber, Mısır'ın Şarkiyye bölgesinde Ebu Hammad İlçesine bağlı küçük yerleşim birimlerini gezerken ve buradaki esnafı ziyaret ederken, o insanlardan birisi, sürekli etrafımızda dolanıyor ve bizi evine davet ediyordu; ancak, gezdiğimiz işletmelerde zamanımızın büyük bir bölümünü harcamış ve bizi evine davet eden insanın davetine icabet etme imkânımız zaman açısından kalmamıştı, Kahire'ye bir an önce dönmemiz gerekiyordu. Bunu, kendisine güzel bir şekilde ifade ettiğimizde, ağlayarak, gözyaşlarını dökerek "benim annem Türk, benim ninem Türk; siz, benim ikramımı almadan, nasıl buradan ayrılır ve gidersiniz" diyerek, âdeta kollarımıza yapışıp bizi sürükleyerek evine götürmüştü.

EMİN KARAA (Kütahya) – Allah, Allah!

ŞÜKRÜ ÜNAL (Devamla) – Evine vardığımızda da, gerçekten, göz yaşartıcı bir manzarayla karşılaşmıştık; masalar, bölgenin binbir çeşit meyvesi, içeceği ve ikram çeşitleriyle donatılmıştı. Bu yakınlığı ve sıcaklığı, bizim, Mısır'la olan gerek hukukî gerek ticarî ve sınaî bütün bağlarımızı, bütün münasebetlerimizi daha ileriye götürmemizin gerekliliğine bir işaret olarak görüyorum.

Yine, Kahire'de, bir tek cep telefonuyla -bürosu yok, firması yok- Türkiye'de, hatta Konyamızda üretilen bir sanayi ürününü, Mısır'ın bütün bölgelerine Konya'daki firmanın temsilcisi olarak pazarlayan genci gördüğümüzde kendisini tebrik etmekten geri kalmadık, kalamadık; çünkü, Türkiye'de üretilen bir malı, Konyamızda üretilen bir araba parçasını bütün bir Mısır'a pazarlıyor ve ülkemize döviz getiriyor.

İşte, şu önümüzdeki kanun tasarısının kanunlaşmasıyla beraber -mahkemeler arasındaki davaların kabulü- tüccarımızın, Mısır'da yatırım yapacak olan esnafımızın, sanayicimizin bir noktada önü açılmaktadır; çünkü, oraya daha güvenli bir şekilde gidilecek ve orada doğan ihtilaflar bu kanun tasarısının kanunlaşmasıyla beraber, iki tarafın mahkemelerinde güzel bir şekilde çözümlenecek, karara bağlanacak ve ihtilaflar kendiliğinden halledilmiş olacak.

Mısır'a, gerek tüccar arkadaşlarımızla gerekse şahsî olarak defaatle ziyaretlerimiz oldu.

EMİN KARAA (Kütahya) – Anlat, anlat...

ŞÜKRÜ ÜNAL (Devamla) – Bir defasında, ticarî bir heyetle Mısır'a...

BAŞKAN – Müsaade buyurun efendim, anlatsın. Tümü üzerinde konuşuyor.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Devamla) – Benim o arkadaşa söyleyecek bir sözüm yok.

BAŞKAN – Ben ona söylüyorum efendim; sizin sözünüzü kesmiyorum.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Devamla) – Sağolun efendim, teşekkür ederim.

Şu acı manzarayla karşılaştık: Bir grup tüccar arkadaşla birlikte, birkaç sene önce Mısır'a gidiyoruz. Türkiye, yerfıstığı ihraç eden bir konumda ve durumda ve Rusya, Romanya pazarlarına Türkiye'den yerfıstığı ihraç ediliyor. Yerli ürünümüz kalmadı. Mısır'dan yerfıstığı ithal edeceğiz. Bu pazarı araştırmaya gidiyoruz, gitmeden önce ticarî ataşemize telefon ettim "bir grup tüccar arkadaşımızla Kahire'ye geliyoruz; konumuz yerfıstığı; bize bu konuda yardımcı olur musunuz" dedik "buyurun gelin" dedi. Beraber Kahire'ye indik, doğru ticaret ataşemizin huzuruna, makamına vardık. Hoşbeşten sonra, dedik ki: "Efendim, durum bu." Ticaret ataşemiz, bize, aynen şunu söyledi: "Efendim, siz, Mısır'a zor yerfıstığı satarsınız; belki, haftada 500 kilo, 1 ton, belki, ayda 1,5 ton satabilirsiniz." Ticaret ataşemiz, fıstık ihraç eden bir ülke olan Mısır'da bize bunu söylüyor; biz ki, oraya, Mısır'dan fıstık ithal etmek için gitmişiz. Şunu demek istiyorum: Oraya gönderilen veya başka ülkelere gönderilen ticaret ataşelerimiz, kültür ataşelerimiz, din ataşelerimiz eğer konularına bu kadar yabancı olursa, biz, ihracatta veya ticarî münasebetlerde yol alacağız diye daha çok bekleriz maalesef. Bu acı olayı da, yine, biz Kahire'de yaşadık.

Şimdi, bunun yanında, Mısır'la ticarî ilişkilerimiz gerçekten memnuniyet verici derecede ileri. Türkiye'de bir firmamız, şu anda, Kahire'de otomobil üretiyor ve satıyor; bu, gerçekten övünülecek, iftihar edilecek bir olay. Otomobil parçası üreten firmalarımız, Kahire pazarına ve Kahire'den öte Afrika pazarına, ürettikleri malları satabiliyorlar; ama, doğacak ihtilaflarda, kendi problemlerini çözecek -işte şu tasarı kanunlaştığında- bu mahkemelerin vereceği kararlar olacak. Onun için, bu kanun tasarısı, Türkiye–Mısır ilişkilerinde, sosyal, kültürel, ekonomik ve sınai konularda, Türk üreticinin, sanayicinin önünü açacak ve işlerini kolaylaştıracaktır.

Bu noktada, bu kanun tasarısının, halkımız, ülkemiz ve Mısır Devleti, Mısır Halkı yararına olduğuna ve ileride, inşallah, ülkemize daha çok imkânlar getireceğine inanıyoruz.

Diğer taraftan, Mısır'da, inşaat sektörü, şu anda en canlı sektörlerden bir tanesidir; çünkü, Mısır'da yerleşim alanları güneyden kuzeye doğru, Nil Nehrinin kenarlarındadır ve büyük bir yığılma da Kahire'dedir. Kahire, bugün 15 milyonu aşan bir nüfusa sahiptir ve bunu önleyebilmek, bu yoğun nüfusu çevreye yayabilmek için, 40-50 kilometre uzaklara uydu şehirler yapılmakta ve bu da Kahire'de veya Mısır'da inşaat sektörünü canlı hale getirmektedir. Bu noktada da, Mısır, ülkemiz inşaat firmalarının, bir yerde, güzel bir pazarı durumuna gelmektedir. Eğer, sıcak ilişkiler devam ettirilirse, ikili ilişkiler devam ettirilirse, inşaat sektörü noktasında da, Mısır, bizim için güzel bir pazar olma durumundadır.

Mısır, bugün, sadece petrol ürünleri satan bir ülkedir, petrole dayanan değişik ürünleri ihraç edebilen bir ülkedir; bunun yanında, en büyük ithalatı gıda sanayiidir. Kahire ve İskenderiye gibi büyük şehirlerde, gezdiğimiz, ziyaret ettiğimiz marketlerdeki, domates salçasına varıncaya kadar, küçücük kutularda zeytin, zeytinyağı veya değişik bitkisel yağlara varıncaya kadar birçok malın Yunanistan, İspanya veya Amerikan ürünü olduğunu gördüm. Neden, biz, domates salçasını, zeytini, zeytinyağını veya diğer gıda ürünlerini Mısır'a satmayalım? Neden Kahire'de, İskenderiye'de, Buheyra'da, Kuesna gibi büyük şehirlerde büyük süpermarketler, hipermarketler açmayalım? İşte, bunlar da Türkiye açısından bizim önümüzdeki güzel imkânlardır. Firmalarımızın bu imkânları güzel bir şekilde değerlendirmesi gerektiğine inanıyoruz.

Türkiye ile Mısır, aralarında ihtilaf ve problem olmayan, samimi olan ve pek çok konuda işbirliği yapan iki ülkedir. Onun için Mısır, bizim, kendilerine her türlü malı satabileceğimiz, her konuda yardımlaşabileceğimiz, ilişki kurabileceğimiz bir ülkedir.

Bütün bu bilgilerden sonra, bu kanun tasarısının kardeş Mısır halkı için, Mısır ve Türkiyemiz için hayırlı olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ünal.

Gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum :

TÜRKİYE CUMHURİYETİ VE MISIR ARAP CUMHURİYETİ ARASINDA MAHKEME KARARLARININ TANINMASI VE TENFİZİ HAKKINDA SÖZLEŞMENİN

ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. – 4 Ekim 1996 tarihinde Kahire’de imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti ve Mısır Arap Cumhuriyeti Arasında Mahkeme Kararlarının Tanınması ve Tenfizi Hakkında Sözleşme'nin onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum :

MADDE 2. – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum :

MADDE 3. – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 3 dakika süre veriyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti ve Mısır Arap Cumhuriyeti Arasında Mahkeme Kararlarının Tanınması ve Tenfizi Hakkında Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısına 212 sayın üye katılmış; 204 kabul, 1 ret, 1 çekimser, 6 mükerrer oy kullanılmıştır.

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır efendim.

Türkiye Cumhuriyeti ve Moldova Cumhuriyeti Arasında Hukukî, Ticarî ve Cezaî Konularda Adlî Yardımlaşma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun görüşülmesine başlıyoruz efendim.

7.— Türkiye Cumhuriyeti ve Moldova Cumhuriyeti Arasında Hukukî, Ticarî ve Cezaî Konularda Adlî Yardımlaşma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/291) (S. Sayısı : 163) (1)

BAŞKAN – Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunuyorum: Komisyon raporunun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Okunması kabul edilmemiştir.

Şimdi, tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Hüseyin Kansu; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA HÜSEYİN KANSU (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Moldova Cumhuriyeti Arasında Hukukî, Ticarî ve Cezaî Konularda Adlî Yardımlaşma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sovyetler Birliğinin dağılma sürecinde 27 Ağustos 1991 tarihinde bağımsızlığını ilan eden Moldova, Güneydoğu Avrupa'da, Romanya ve Ukrayna arasında yer alan bir ülkedir. 1997 verilerine göre ülkenin nüfusu 4 milyon 300 bin, başkenti ise Kişinev'dir.

Bağımsızlığının ilanından bu yana, genelde istikrarlı bir çizgi izleyen Moldova, iç siyasî hayatı, biri Batı yanlısı, diğeri de Rusya yanlısı politika izlemek isteyen iki siyasî kanat arasında çekişmeye sahne olmaktadır. Ülkenin istikrarını tehdit eden ve çözüm bekleyen iki büyük sorunu vardır. Bunlardan biri Gagavuz, diğeri de Transdinyester sorunudur.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Gagavuzlar, Ortodoks Hıristiyanlığı benimseyen bir Türk topluluğudur. 5 Mart 1995 tarihinde Gagavuz Yeri Özerk Cumhuriyetinin sınırlarını belirlemek üzere bir referandum yapılmış, 3 şehir ve 29 köyden müteşekkil toplam 31 yerleşim birimi Gagavuz Yeri'ne bağlanmıştır.

Toprakları ve ılımlı havasıyla Gagavuz Bölgesi, tarımın gelişmesine çok elverişli olup, tarım sektörünün Moldova gayri safî millî hâsılasındaki payının yüzde 70'i bu bölgeye aittir. Moldova'da Gagavuz Yeri Özerk Cumhuriyeti dışında, Kişinev'de 8 000, Bender'de 1 600, Dinyester Nehrinin kuzey yakasında 3 300 kadar Gagavuz yaşamaktadır.

Gagavuz sorununun ülkede yol açtığı gerginliğin aşılması ve Gagavuz Yeri Hukuk Statüsü Yasasının hazırlanması aşamalarında, sorunun, Moldova'nın toprak bütünlüğü içerisinde ve diyalog yoluyla, barışçı bir çözüme kavuşturulmasını telkin ve teşvik eden Türkiye'nin tutumu Moldova yetkililerince takdirle karşılanmıştır. Ancak, Moldova, Gagavuzlarla ilişkilerimizi yine de yakından izlemektedir; çünkü, Gagavuzlara özel hukuk statüsü tanınması henüz nihaî bir çözüme kavuşturulamamıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Moldova'nın ikinci ve daha büyük bir sorunu Transdinyester sorunudur. Moldova Cumhuriyeti bağımsızlığını ilan ettikten sonra, Transdinyester'de yaşayan Ruslar, Moldova'nın Romanya'yla birleşeceği endişesiyle ayrılıkçı hareketler başlatmışlardır. Ülkenin en sanayileşmiş bu bölgesinde, azınlıktaki Rusların Aralık 1991'de kendi devlet başkanlığı seçimini yaparak Transdinyester Cumhuriyetini ilan etmeleri, merkezî hükümetle aralarında kanlı çatışmaların yaşanmasına sebep olmuştur. Moldova ve Rusya cumhurbaşkanlarının 3 ve 21 Temmuz 1992'de Moskova'da yaptıkları görüşmeler sonucunda imzaladıkları anlaşmayla, bölgeye özel statü verilmesi ve Moldova Cumhuriyetinin devlet statüsü değiştiği takdirde Dinyester'in sol yakasındaki halkın kendi geleceğini tayin etmesi esası kabul edilmiştir.

AGİT İstanbul Zirvesi sonunda yayınlanan bildiride, bu sorunun çözümünde Moldova'nın toprak bütünlüğü ve egemenliğinin garanti altına alınmasına verilen önem kayıt altına alınmıştır. İstanbul Bildirisi Moldova'da memnuniyetle, Transdinyester'de ise tepkiyle karşılanmıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye, Moldova'nın bağımsızlığını ilan etmesinden yaklaşık üçbuçuk ay sonra, 16 Aralık 1991'de bu ülkeyi tanıyarak Moldova'yı ilk tanıyan ülkeler arasında yerini almıştır. 1 Ekim 1992 tarihinde Kişinev’de açılan Başkonsolosluğumuz, 3 Haziran 1994 tarihinde büyükelçilik düzeyine yükseltilmiştir.

Ülkemiz ile Moldova arasındaki dışticaret rakamlarına göz attığımızda ise, şunları görürüz: Ülkenin bağımsızlığını kazanmasının hemen ardından, 1992 yılında, Moldova’ya ihracatımız 15 000 dolar, ithalatımız ise 1 742 000 dolardı. 1993 yılında, bu rakamlar, sırasıyla; 390 000 ve 28 908 000 dolara çıkmıştır. 1994 yılında, ihracatımız 3 628 000 dolara yükselirken, ithalatımız 20 453 000 dolara düşmüştür. İhracatımızdaki artış, ithalatımızdaki azalış trendi, 1996 yılına kadar sürmüş ve bu yılda ihracatımız 14 327 000 dolar, ithalatımız ise 14 432 000 dolar olarak gerçekleşmiş ve ilk kez bu ülkeyle olan dışticaret açığımız bu kadar az gerçekleşmiştir.

1992 yılını hariç tutarsak, bu yıllar boyunca Moldova ile olan dışticaret hacmimizin 30 milyon dolar civarında seyrettiği gözlenebilir. 1996 yılından sonra, bu hacim, 40 milyon dolar seviyelerine kadar yükselmiştir. Örneğin, 1998 yılında, ihracatımız 27 660 000 dolar, ithalatımız ise 11 795 000 dolar olarak gerçekleşmiştir; ancak, 1998 yılından sonra, ticaretimiz, yeniden bir düşüş trendine girmiştir. 1999 yılında, ihracatımız 20 646 000 dolara düşmüş, ithalatımız ise, 10 863 000 dolar olarak gerçekleşmiştir.

1998 ile 1999 yılları kıyaslandığında; ihracatımız yüzde 25, ithalatımız ise yüzde 7,6 gerilemiş ve dış ticaret hacmimiz yeniden 30 milyon dolar civarına düşmüştür.

Ülkemiz ile Moldova arasındaki ticaret hacmi 30 - 40 milyon dolar seviyelerinde dalgalanmakla beraber, ticaret hacminin yeterli ve arzu edilen seviyede olduğunu söylemek güçtür.

Orta Avrupa ve Birleşik Devletler Topluluğu arasındaki konumu, Rusya, Romanya, Ukrayna gibi pazarlara yakınlığı ve ucuz işgücüyle önplana çıkan Moldova, küçük bir pazar olmasına rağmen, çevresinde yer alan büyük pazarlara atlama taşı olarak değerlendirilmesi ve ekonomik ilişkilerimizi daha da geliştirmemiz gereken bir ülkedir.

Diğer taraftan, Türkiye ile Moldova arasında oldukça önemli bir kayıtdışı ticaret, bavul ticareti mevcuttur; ancak, Moldova Parlamentosunun aldığı bir karar uyarınca, 250 dolara kadar eşyanın ülkeye vergisiz olarak getirilebilme imkânı kaldırılmıştır. Bunun bavul ticaretini çok olumsuz etkileyeceği muhakkaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün görüşmekte olduğumuz bu anlaşma, iki ülke arasında tesis edilmekte olan iyi ilişkilerin gelişitirilmesi ve iki ülke arasında giderek artan ticarî ve ekonomik ilişkiler doğrultusunda hukukî, ticarî ve cezaî konularda karşılıklı adlî yardımlaşmayı kolaylaştırma amacına matuftur.

Moldova, ülke bütünlüğünü koruma ve pekiştirme, geçiş dönemi güçlüklerini aşma çabası içerisindedir. Moldova'nın siyasî istikrarına, kalkınma projelerine ve dışticaretinin çeşitlenmesine katkıda bulunduğumuz ölçüde bu ülkeyle ilişkilerimiz de gelişecektir.

Bu meyanda, önümüzdeki aylarda Moldova'da ilk Türk bankasının açılması, Türk Hava Yollarının İstanbul-Kişinev seferlerine başlaması, Turkcell cep telefonu işletmesinin faaliyete geçmesi, Tekel'in Gagavuz Yeri'nde faaliyete geçmesi ve Türk ENF Şirketinin Gagavuz Yeri İçme Suyu Projesini tamamlayarak hizmete açması gibi faaliyetler, iki ülke arasındaki ekonomik ilişkileri daha da geliştirecektir.

Anlaşmanın her iki ülke için de hayırlı olmasını dilerken, Genel Kurulu tekrar Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kansu.

Tasarının tümü üzerinde başka söz isteyen yok.

Tasarının tümü üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum :

TÜRKİYE CUMHURİYETİ VE MOLDOVA CUMHURİYETİ ARASINDA HUKUKÎ, TİCARÎ VE CEZAÎ KONULARDA ADLÎ YARDIMLAŞMA ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. — 22 Mayıs 1996 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti ve Moldova Cumhuriyeti Arasında Hukukî, Ticarî ve Cezaî Konularda Adlî Yardımlaşma Anlaşma”sının onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum :

MADDE 2. — Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum :

MADDE 3. — Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Biliyorsunuz efendim, saat 19.00'da tatil yok; Genel Kurulda, bitimine kadar karar alınmıştı; haberiniz ola...

Oylama için 2 dakika süre veriyorum efendim.

Oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın grup başkanvekilleri, giderek oyumuz azalmak üzere; biz de bunu 20.00'ye kadar çıkaracağız. Lütfen, arkadaşlarımızı tekrar çağırırsanız minnettar kalacağım; tabiî, Yüce Türk Milleti adına söylüyorum.

Türkiye Cumhuriyeti ve Moldova Cumhuriyeti Arasında Hukukî, Ticarî ve Cezaî Konularda Adlî Yardımlaşma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısına 215 milletvekilimiz katılmış; 196 kabul, 1 ret, 3 çekimser, 15 mükerrer oyla tasarı kanunlaşmıştır; hayırlı olsun efendim.

Türkiye Cumhuriyeti ile Kuveyt Devleti Arasında Hususî Hukuk, Ticaret ve Ceza Hukuku Konularında Hukukî ve Adlî İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının müzakeresine başlıyoruz.

8. — Türkiye Cumhuriyeti ile Kuveyt Devleti Arasında Hususî Hukuk, Ticaret ve Ceza Hukuku Konularında Hukukî ve Adlî İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/313) (S. Sayısı : 166) (1)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet yerlerindeler.

Komisyon raporunun okunup okunmamasını oylarınıza sunacağım. Kamisyon raporunun okunmamasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Okunmaması kabul edilmiştir.

Tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Siirt Milletvekili Sayın Ahmet Nurettin Aydın; buyursunlar efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA AHMET NURETTİN AYDIN (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan evvel, öncelikle, geçtiğimiz ay Mekkei Mükerremede hac farizasını ifa ederken vefat ederek ahrete intikal eden sevgili milletvekilimiz, değerli insan Nizamettin Sevgili'ye Cenabı Hak'tan rahmet, ailesine de sabırlar niyaz ediyorum.

Sayın milletvekilleri, gündemin sekizinci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti ile Kuveyt Devleti Arasında Hususî Hukuk, Ticaret ve Ceza Hukuku Konularında Hukukî ve Adlî İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bildiğimiz üzere, asırlarca aynı kaderi, aynı sevinci, aynı acıyı paylaşmış, bir ve beraber yaşamış Kuveyt Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ilişkilerini geliştirecek her adımı kardeşliğin bir gereği olarak görüyoruz. Bu inançla, Türkiye Cumhuriyeti ile Kuveyt Devleti arasında, 1997'de, Dışişleri Bakanımızın Kuveyt'i ziyaretiyle imzalanan anlaşmanın bugün yasalaşmasının hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, teknolojik gelişmelerin küçülttüğü dünyada yaşıyoruz. Evrenselliğin, globalleşmenin sınırları zorlamaya başladığına şahit oluyoruz. Evrensel ilkelerin, başta hukuk olmak üzere, her konuda bağlayıcı olmaya başladığı zaman sürecine ulaştık. Yerel hukuk sistemlerini evrensel ilkelere uyduramayan toplum ve devletlerin kınandığı ve dışlandığı günlerdeyiz.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin, uluslararası arenada en çok tenkit edildiği noktalar, maalesef, bazıları tarafından görmezlikten gelinmektedir. Bizler, parti olarak, her fırsatta bu uyarılarda bulunuyoruz ve diyoruz ki, hukuk normları evrenseldir. Ben, şahsen, bir güneydoğu milletvekili olarak, hukuksuzluğun çilesini çeken bir milletvekili olarak diyorum ki, geliniz, ülkemizi bu ayıplı hukuk sisteminden kurtaralım. Biz, bu çağrıyı yaparken, insanımıza, daha özgür, daha müreffeh bir ülke sunmak istiyoruz.

Bakınız, işte, Kuveyt'le ikili ilişkilermizde bile hukukî düzenlemelere ihtiyaç bulunmaktadır. Biz, bu Meclisten Uluslararası Tahkim Kanununu geçirdik; yani, bir anlamda, yabancı yatırımcılar için iç hukukumuzu by-pass ettik, belki de küçülen dünyamızın bir gereğini yaptık; fakat, aynı elastikiyeti, aynı esnekliği kendi vatandaşlarımıza sağlayabiliyor muyuz acaba?! Hayır. Halkımızın düşünce ve ifade özgrülüğü gibi en temel haklarını onlara verebiliyor muyuz?!

Helsinki Zirvesinde Avrupa Birliğine aday olduk; adaylık sürecimiz başladı. Her fırsatta bizden istenen nedir; düşünce ve ifade özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılmasıdır; fakat, hükümetimizin uygulamalarına bakıyoruz; Helsinki Zirvesini tekzip edercesine halkımızın her kesimi üzerinde Demokles'in kılıcını eksik etmiyor.

Uygulamalarınızı denetlemek için ülkemize gelen Avrupalı heyetlerin ardı arkası kesilmiyor. Acaba onlara, kapalı kapılar ardında inanç, düşünce ve fikir özgürlüklerini kısıtlamalarınızın gerçekleri konusunda hangi mazeretler önü sürülüyor; halkımız gerçekten bunu merak etmektedir.

Sayın milletvekilleri, bakınız, bugünlerde ülkemizde bulunan Avrupa Parlamentosu Eşbaşkanı Cohn Bendit, dün yaptığı açıklamada, Helsinki Zirvesinden bu yana, Türkiye'nin insan hakları konusunda ilerleme kaydedeceğini zannederken, çok büyük gerilemeler gördüklerini ifade ettiler. Bu ne demek? Yoksa, ülkemizde, Avrupa Birliğiyle bütünleşmemizi engellemek isteyen güçler, Helsinki Zirvesinden sonra düğmeye mi basmışlar? Görüldüğü gibi, hukukun evrenselliğinden kaçış yoktur.

Kuveyt'te herhangi bir nedenle hukuka ihtiyacı olan vatandaşımızla ilgili olarak adlî yardım ve işbirliği yasalarını gündeme getirebiliyoruz; neden; çünkü, 1997 yılında o ülkeyi ziyaret eden Dışişleri Bakanımız böyle bir anlaşma imzalamış. Ne güzel! Bugün bu imzanın gereğini zevkle yerine getiriyoruz ve işte diyoruz ki: Uluslararası imza altına aldığımız diğer yükümlülüklerimiz ne olacak? Onları da sabırsızlıkla bekliyoruz. Bu Yüce Meclise, bu Batı standartlarında inanç, fikir ve düşünce özgürlüğüne, bugün, o düzenlemelere karşı çıkanlar da birgün muhtaç olabilirler. Bugün, uluslararası sistemde ülkelerin sahip oldukları coğrafî büyüklüğün yerini ekonomik büyüklük almıştır. Yani, Kuveyt'e bakıyoruz, bir avuç içi kadar küçük bir ülke; fakat, ekonomik açıdan güçlü olduğu için, jeopolitik ve ekonomik potansiyeli yüzünden, gerçekten, oldua önemli bir ekonomik pazar oluşturmaktadır ve bölgemizin en önemli reexport merkezlerinin başında gelir. Yani, bugün, toprak büyüklüğünün artık bir manasının kalmadığı gerçeğiyle karşı karşıyayız.

Kuveyt Devleti de, dünyanın coğrafî yapısı küçük, fakat, ekonomik değeri oldukça büyük bir ülkesidir. 2 Ağustos 1990'da Irak'ın Kuveyt'e girmesiyle, Körfez krizi dediğimiz ve Birleşmiş Milletlerin Irak'a ambargo uygulamasıyla, ülkemiz, Irak'tan sonra en çok zarar gören ülke konumuna girmiştir. Maalesef, o tarihlerde zamanın Hazine Müsteşarı Namık Kemal Kılınç, Kuveyt'in, Türkiye'nin zararlarını karşılamak üzere 2 milyar dolar taahhütte bulunduğunu ifade etmişlerdi ve bugüne kadar, Türkiye'nin Kuveyt'ten alabildiği yardım sadece 300 milyon dolar; maalesef, 1 milyar 700 milyon dolar, hâlâ, alınmış değildir. Bu konuda tabiî, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığından sorumlu Bakanlığın gayretlerini bekliyoruz doğrusu.

Körfez Savaşından evvel, Kuveyt'in, Türkiye'nin dışticaretinde çok ciddî manada yeri vardı. Gerçekten, yani, nüfus itibariyle, her ne kadar 1,5 milyonu yabancı olmak üzere 2 milyonu bulan bir nüfusa sahip olmasına rağmen, Türkiye için ciddî sayılacak bir ekonomik potansiyel merkeziydi, 250 milyon dolara ulaşan bir dışticaretimiz vardı; fakat, Körfez krizinden sonra bu ihracatlarımız, maalesef, yirmibeşte 1'ine kadar inmiştir.

Onun için, ümit ve temenni ediyoruz ki, bu yasa tasarısı, Türkiye ve Kuveyt milleti için hayırlar getirecek bir yasa olacak ve ihracatımızın yeniden 1990 öncesi seviyelere ulaşması için bir vesile oluşturacaktır.

Bu temenni ve duygularla, Heyetinizi yeniden saygıyla selamlıyorum. İyi günler diliyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydın.

Başka söz isteyen ?..Yok.

Tasarının tümü üzerindeki müzakereler tamamlanmıştır.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum :

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE KUVEYT DEVLETİ ARASINDA HUSUSÎ HUKUK, TİCARET VE CEZA HUKUKU KONULARINDA HUKUKÎ VE ADLÎ İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. – 24 Mart 1997 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti ile Kuveyt Devleti Arasında Hususî Hukuk, Ticaret ve Ceza Hukuku Konularında Hukukî ve Adlî İşbirliği Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – 1 inci madde üzerinde söz isteyen ?..Yok.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler...Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum :

MADDE 2. – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen ?..Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum :Kabul edener... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum :

MADDE 3. – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?...Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum :Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 dakika süre veriyorum efendim.

Oylama başlamıştır.

( Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti ile Kuveyt Devleti Arasında Hususî Hukuk, Ticaret ve Ceza Hukuku Konularında Hukukî ve Adlî İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylamasına 215 milletvekili iştirak etmiş; 207 kabul, 2 çekimser, 6 mükerrer oyla tasarı kanunlaşmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti ile Tacikistan Cumhuriyeti Arasında Hukukî, Ticarî ve Cezaî konularda Adlî Yardımlaşma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının müzakeresine başlıyoruz.

9. — Türkiye Cumhuriyeti ile Tacikistan Cumhuriyeti Arasında Hukukî, Ticarî ve Cezaî Konularda Adlî Yardımlaşma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/318) (S. Sayısı : 169) (1)

BAŞKAN – Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Komisyon raporunun okunmamasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Okunmaması kabul edilmiştir.

Tümü üzerinde söz isteyen, Fazilet Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MUSTAFA GEÇER (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 169 sıra sayılı, Türkiye Cumhuriyeti ile Tacikistan Cumhuriyeti Arasında Hukukî, Ticarî ve Cezaî Konularda Adlî Yardımlaşma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tacikistan Cumhuriyeti, Ortaasya cumhuriyetlerinden bir ülkedir. Türkiye ile arasındaki ilişkiler açısından baktığımızda, şu anda görüşmekte olduğumuz tasarıya ilişkin anlaşma, 6 Mayıs 1996 tarihinde Ankara'da imzalanmıştır.

Bu ülke, 31 Ağustos 1991'de, Otonom Sovyet Sosyalist Tacikistan Cumhuriyeti olan adını, Tacikistan Cumhuriyeti olarak değiştirdi; 9 Eylül 1991'de Sovyetler Birliğinden ayrılarak bağımsızlığını ilan etti.

Elbette ki, Bağımsız Devletler Topluluğu içerisindeki Ortaasya cumhuriyetlerinden olan Tacikistan Cumhuriyeti, gerçekten, bağımsızlığını bütün boyutlarıyla ilan edebildi mi edemedi mi, Ortaasya'daki diğer Türkî cumhuriyetler de bu alanda ne kadar bağımsızdır ne kadar bağımlıdır, hâlâ, Rusya Federasyonunun gölgesi ve baskısı bu ülkeler üzerinde var mıdır; bunları düşünmek gerekirse, şu anda, benim kanaatim, gerçekten, bu ülkelerin tam olarak bağımsızlığını kazandığı ve Rusya'nın gölgesinden kurtulduğu yönünde değildir. Ancak, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinden farklı olarak, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin yıkılmasıyla birlikte bağımsızlığını kazanan Ortaasya cumhuriyetleri ve diğer cumhuriyetlerle birlikte, Tacikistan da, bağımsızlığını kazanmış olarak görünmektedir; ancak, Tacikistan'da, diğer cumhuriyetlerden farklı olarak, tabiî, birtakım iç çatışmalar yaşanmıştır; buradaki, ekonomik, siyasî ve de kültürel alanlarda farklılaşmayı getiren, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği baskısından kurtulmakla birlikte, belki de, kendi özüne dönmenin mücadelesini vermiştir.

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinden ayrılan Bağımsız Devletler Topluluğunda olan Tacikistan'la ilişkilerimizin Türkiye Cumhuriyeti olarak çok yüksek düzeylerde tutulması gerektiğine inanıyorum. Diğer cumhuriyetlerle olduğu gibi, Tacikistan Cumhuriyetiyle de Türkiye'nin, gerek kültürel, gerek sosyal, gerekse iktisadî alanlarda da işbirliğini artırması gerektiği inancındayım. Ancak, bugüne kadar bu alanlarda çok ileri adımlar atılamamış, cılız birtakım girişimler yapılabilmiştir. Bununla birlikte, görüşmekte olduğumuz tasarının, elbette ki, herşeye rağmen, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği döneminden farklı olarak, şu anda, Tacikistan'ın bağımsızlığını kazanmasıyla birlikte Türkiye'yle olan ilişkileri gerek ticarî, gerek kültürel, gerek sosyal alanlarda da ilerleme kaydetmektedir; bunun için, böyle bir anlaşmanın da yasalaşması gerekmektedir. Elbette ki, bu ilişkilerden doğabilecek gerek ticarî, gerek hukukî, gerek adlî veya cezaî alanlardaki uyuşmazlıkların veya o ülke yargısı tarafından verilmiş kararların veya Tacikistan vatandaşları ve kurumlarıyla ilgili Türk yargısı tarafından verilmiş kararların, ikili anlaşmalarla tanınması ve tenfizi konusunda böyle bir anlaşmanın yapılması, gerçekten, iki ülke arasındaki ilişkilerin gelişmesine faydalı olacak diye düşünüyorum, ki, faydalı da olacaktır; çünkü, medeni ülkeler arasında, bugün sınırların gerçekten geçirgenliği ve ülkelerin dışa dönük, egemenliklerin uluslararası anlaşmalarla zayıfladığı, belki de, yargı egemenliğinden ve diğer alanlarda ülkelerin, uluslararası anlaşmalar doğrultusunda taviz verdiği bir dönemde, böyle kültürel, sosyal ve tarihî birlikteliğimiz olan ülkelerle de sınırlarımızın geçirgenliğinin çok daha fazla artırılmasının, hatta, belki de, zaman içerisinde ortadan kaldırılması ve engel olarak arada durmasının önüne geçilmesinin faydalı olacağını düşünüyorum.

Tacikistan Cumhuriyeti, 143 000 kilometrekare büyüklüğünde, yüzde 7'si ancak tarıma elverişli dağlık bir ülkedir ve ekonomisinin yüzde 45'ini tarım sektörü teşkil etmektedir. Tacikistan'da da özelleştirme çalışmaları yapılmış ve yüzde 100'ü devletin elinde tutulan varlıkların, teşebbüslerin ve işletmelerin aşağı yukarı yüzde 29'u özelleştirilmiş. Şu anda devletin elinde tuttuğu varlıkların oranı yüzde 98'den yüzde 84'e düşmüştür.

Bu arada, tabiî, Tacikistan, diğer ülkelerle de ticarî ve hukukî ilişkiler içerisine girmiştir. Bağımsız bir ülke olarak, Türkiye ile de bu tür ilişkilere girmesi gayet normaldir; bizim geleceğimiz açısından, Tacikistan ve Türkiye'nin, Ortaasya cumhuriyetleri, Türkî cumhuriyetler ve Tacikistan'a bakışı açısından, ileriye yönelik ilişkilerimizin artırılması yönünden de elbette ki, elzemdir.

Türkiye'nin, diğer Ortaasya cumhuriyetleriyle olduğu gibi, bu ülkeyle de yapmış olduğu birtakım ticarî ilişkiler, kültürel ilişkiler elbette mevcuttur; ancak, bunların şu anda yeterli olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir. Bu alanda adımların behemehal atılmasında fayda olduğu inancındayım; çünkü, Ortaasya cumhuriyetlerinin, 17 Ekim Bolşevik İhtilalinden sonra, bağımsızlıklarını kazandı gibi görünmesinden sonra Stalin diktatörlüğü tarafından tekrar ezilerek, Sovyetler Birliğinin emperyalizmi altında yetmiş yıldan bu yana ezilmesine karşılık, tarihî bir fırsat olarak, bugün, Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla ortaya çıkan bu tablodan, azamî bir şekilde, hem o ülkeler tarafından hem de onlarla kültürel tarihî ve her alanda etnik bağlantılarımız olan bu ülkeler ile Türkiye açısından ilişkilerin son derece kuvvetli bir şekilde geliştirilmesinde fayda olduğu inancındayım. Ancak, ne yazık ki, bugüne kadar sürdürülen ilişkilerde, belki de Rusya Federasyonunun gölgesi olmasından veya Türkiye'nin buna hazırlıklı bulunmayışından, o ülkelerle olan gerek ticarî ilişkilerde gerek ekonomik ilişkilerde gerekse kültürel ilişkilerde çekingen davranılmasından, bu açılmış tarihî fırsat yeterince değerlendirilmedi ve Türkiye'nin Ortaasya cumhuriyetlerinde ve Tacikistan'da ilk raundu kaybetmek üzere olduğu endişesi içerisinde olduğumu burada üzülerek söylüyorum.

Devletimizin, bugüne kadar, Ortaasya cumhuriyetleriyle olan ilişkilerde, özel teşebbüsün oraya gidişinde, gerekli tedbirleri alması, orada maceracı birtakım girişimcilerin Türkiye'nin itibarını sarsıcı yönde yaptığı girişimleri önlemesi ve daha ciddî firmaların orada yatırım yapmasına olanak sağlayacak birtakım kredilerin ve anlaşmaların, onların önüne çıkabilecek birtakım hukukî engellerin aşılmasında, son derece yerinde birtakım girişimlerde bulunması gerekirken; bugün, maalesef, bu girişimler yeterince yapılamamış; hatta, daha önceki hükümetler zamanında yapılan birtakım anlaşmalar, stratejik önemleri de olmasına rağmen, bugün akamete uğrama tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır.

Bunlara örnek verecek olursak, Türkmenistan doğalgazının Türkiye'ye getirilmesinin önemini hiç kimsenin inkâr etmesi mümkün değildir. Bugün, maalesef, orayla olan ilişkilerde, daha kararlı adımların atılmayışından, Türkmenistan doğalgazının Türkiye'ye gelmesinin, Azerbaycan-Bakü-Ceyhan Boru Hattının belki de ileride realize edilmesinin tehlikeye düşmesiyle karşı karşıya olduğumuzu endişeyle görüyorum.

Bugün, gerek Kafkaslarda gerekse Çeçenistan'da olan olaylar ve dünyanın gözü önünde yok edilen bir ulusun, soykırıma uğrayan bir ulusun karşısında, yüreklerimiz acıyarak, hiçbir şey yapamamanın üzüntüsünü ve ezikliğini yaşamaktayız. Oysaki, bizler, gençlik yıllarımızda Şeyh Şamil'in destanlarıyla büyümüş insanlar olarak, bugün, maalesef, Şeyh Şamil'in torunları için -uluslararası düzeyde insanlık suçu işleyen Rusya Federasyonuna karşı- hiçbir adımın atılamayışı, hatta en basit insanî yardımların dahi bu ülkeye ulaştırılmasında gerekli yardımın veya itinanın gösterilmeyişi, bizleri son derece üzüntüye sokan nedenlerden birisi olmuş ve orada, Ortaasya cumhuriyetlerinde veya Tacikistan'da, gerçekten Türkiye'ye ümit bağlayan, hatta Başbakanımız Demirel zamanında, Davos'a kalplerini getiren o insanların, kalplerini, sanki, kendilerine iade etmenin, kalp kırıklığıyla ülkelerine geri dönmenin ve istikballerini tekrar, Rusya Federasyonuna bağlama aşamasına gelindiğini görerek, görmekten üzüntü duymamak elde değil.

Bu gibi anlaşmaların, tabiî, diğer boyutlarda da, diğer alanlarda da güçlü bir şekilde geliştirilmesi, Türkiye'nin ve Ortaasya cumhuriyetlerinin geleceği açısından son derece elzem konulardır ve bu anlaşmanın da, elbette ki, çok kısır, dar bir alanda da olsa, bu ülkelerle olan, Tacikistan'la olan ilişkilerimizi daha da kolaylaştıracağı inancıyla, kanunlaşmasının her iki ülkeye de hayırlı olmasını burada diliyorum.

Ancak, gerçekten, Türkiye'nin, bugün yasal zeminde veya o ülkelerle resmî zeminde oluşturduğu birtakım anlaşmaların veya kabullerin hayata geçirilmesinin de elzem olduğuna inanıyorum.

Tacikistan'a gitmiş bir işadamı arkadaşımın, Tacikistan'la evlenmek istediği bir bayanla, nikâh yaptırması sırasında ortaya çıkan bir sorunla ilgili bana bir soru yönelttiğinde, gerçekten, Türk vatandaşlık hukukunda, Türk soyundan olan ülke vatandaşlarıyla fevkalade tevsik yoluyla, yani fevkalade yolla vatandaşlık kazanmasının varolduğunu, bunu kullanmasını önerdim; ama, İçişleri Bakanlığı Nüfus İşleri Genel Müdürlüğüne geldiğinde, oradan aldığı cevap, Ortaasya cumhuriyetleri, her ne kadar günlük basında veya aktüalitede, etnik açıdan, kültürel açıdan veya dinî açıdan kardeşlerimiz olarak görülmekle birlikte, maalesef, resmî bazda, sadece Azerbaycan'ın ve Batı Trakya Türklerinin ancak Türk soyundan olduğu ve fevkalade tevsikle Türk vatandaşlığını kazanabilecekleri şeklinde olmuştur, gerçekten ben şok olmuştum.

Bugün, her fırsatta, devlet büyüklerimizin, ikili anlaşmalarda veya kültürel birtakım programlarda dile getirdikleri, kültürel ve tarihî birliğimizle, dilimiz bir, dinimiz bir ve soyumuz bir söylemlerinin yanında,Türkiye'nin, onların gönlünü kıracak veya karşı duydukları muhabbeti yok edecek alanlarda da kendi mevzuatını düzenlemesi, gerekli adımları atması gerekmektedir. Bu konuda, geç de kalınmıştır. Behemehal bunların düzeltilmesi gerekir.

Bugün, gerek Ortaasya cumhuriyetlerinden gerekse Tacikistan'dan Türkiye'ye gelen öğrenciler, oraya geri dönmektedirler. Bugün, Türkiye'den giden işadamlarımız, gerçekten, ilk dönemlerde olduğu gibi, onların bağımsızlıklarını kazandıkları dönemde olduğu gibi, orada sıcak karşılanmamaktadırlar. Gerek oraya giden birtakım maceracı işadamlarının orada yapmış olduğu bazı yanlışlıklar, gerekse uluslararası düzeyde o ülkelerle yapmış olduğumuz anlaşmaların yetersizliğinden birtakım yara almış ve şu anda, sendeleme aşamasına gelmiştir. Korkarım ki, şimdi, Putin'le birlikte, Rusya'nın, Stalin döneminde olduğu gibi, cılız bir hürriyet ve özgürlük kazanmış olan bu ülkeler üzerindeki hegemonyasını, gerek iktisadî gerek hukukî gerekse askerî alanlarda tekrar pekiştirmesi karşısında, Türkiye'nin elindeki bunca fırsat da kaçar diye düşünüyorum ve bu endişeyi yaşıyorum.

Bunun için, gerçekten, bu ülkelerle gerek ticarî alanda gerek sosyal alanda gerek kültürel alanda, gerekli anlaşmaların derhal yapılması, yapılmış anlaşmaların da hayata geçirilmesi kaçınılmazdır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, her ne kadar yüzünü Batı'ya dönmüş olmakla birlikte, geleceğinin, Ortaasya Türk cumhuriyetleri ve orada gelişen diğer ülkelerle olduğu ve onlarla olan tarihî ve kültürel bağlarının da buna yardım ederek, gerçekten, Türkiye'nin onlara vermek istediği veya onların Türkiye'den beklemek istediği birtakım gelişmeleri, Türkiye'nin hemen yakalaması ve bunları gerçekleştirmesi gerekmektedir.

Diğer taraftan, adlî konularla birlikte, tarih boyunca baktığımız zaman, benim dikkatimi çeken şudur: İngilizler, bugün, sömürgeleştirmek istedikleri ülkelere, önce tüccarlarını göndermiş, askeri arkadan göndermiştir. Bugün, İngilizlerin, Yeni Zelanda'dan, Avustralya'dan Kanada'ya kadar uzanan Britanya Milletler Topluluğu üzerindeki ekonomik etkileri, belki de, tüccarlarını öncelikle oraya gönderip, ticarî alanda bağlarını geliştirmesi ve buna paralel olarak, diğer alanlarda, siyasî, sosyal ve hukukî alanlarda da ilişkilerini geliştirmesinde yatmaktadır. Bugün, hâlâ, Kanada'ya, Yeni Zelanda'ya, Avustralya'ya genel vali, kraliçe tarafından atanabiliyorsa, bu, İngiliz politikası içerisinde, ticarî ilişkilerin öne alınmasından kaynaklanan neticelerden dolayıdır.

Onun için, bizim de, ticarî alanlarda olan ilişkilerimizi son derece geliştirmemiz, devletimize düşen görevin ne olduğunu belirlememiz ve oraya gidebilen müteşebbis ve yatırımcılarımızın önüne çıkacak engellerin de, ülkenin dışpolitikasına yönelik çalışmalarla ve yapılacak yeni anlaşmalarla kaldırılması gerekmektedir. Şu anda da, geç kalınmış diyebileceğimiz bu adımların, derhal atılması gerektiği inancındayım.

Bu vesileyle, sözümü fazla uzatmadan, bu anlaşmanın kanunlaşmasının, her iki ülkeye de hayırlı olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Geçer, teşekkür ederim.

Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Tokat Milletvekili Sayın Ali Şevki Erek'tedir. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Erek de süreyi güzel kullanır, çok uzun sürmez.

DYP GRUBU ADINA ALİ ŞEVKİ EREK (Tokat) – Çok Değerli Başkanım, değerli arkadaşlarım; Tacikistan'la 1996'da yaptığımız hukukî, ticarî ve cezaî konulardaki anlaşmanın -ki, bir adlî anlaşmadır- onaylanmasıyla ilgili yasa tasarısı üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Değerli Başkanımızı ve değerli arkadaşlarımızı, şahsım ve Grubum adına sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, şüphesiz, Tacikistan'la yapılan bu adlî anlaşmanın, hukukî, cezaî ve ticarî konularda gündeme gelmesi fevkalade memnuniyet verici bir gelişmedir, olaydır. Biraz evvel konuşan arkadaşımızın söylediği gibi, belki, geçikmişliği vardır; çünkü, 1996'da imzalanan bir anlaşmayı, Yüce Meclisin huzuruna, ancak, 2000'li yıllarda getirebilmiş bulunuyoruz. Bunu, bir atfı kusur olarak söylemiyorum; esas itibariyle, bunların, bir an evvel gündeme gelmesi lazım.

Biraz evvel konuştuğumuz, Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan arasındaki anlaşmada da, aynı konularda, söz almayı düşünmüştüm. Burada, Yüce Heyete, şahsım ve Grubum adına intikal ettirmek istediğim hususlar, kesinlikle, Tacikistan'la aramızda yapılan hukukî, cezaî ve ticarî anlaşmanın fevkalade önemli ve isabetli olduğunu vurgulamakla birlikte, 2000'li yıllarda, üçüncü binyıllarda, Türkiye Cumhuriyetinin âli menfaatleriyle ilgili olduğuna inandığım ve şüphesiz Yüce Heyetin de mutlaka, kesinlikle bildiği, milletimizin de bildiği birkısım hususları bir kere daha vurgulamak ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin zabıtlarına, en azından, bu ülkenin bir siyasî partisi olarak geçirmek amacına yöneliktir.

Değerli arkadaşlarım, nedir o; her şeyden evvel, 1990'lı yıllarda bir sistem çöktü. Yüz yıla yakın bir zamandır dünyayı etkileyen ve tabiatıyla Türkiye'yi de etkileyen bir sistem çöktü; adına, komünizm deyiniz; adına, sosyalizm deyiniz, ne derseniz deyiniz; sosyal ve ekonomik alanda dünyaya sunulan teklif ve uygulama iflas etti. Bu iflasın sonucu olarak, bir büyük imparatorluk cesametinde ve görünümünde olan bir ülke bölündü, bu bölünmeden dolayı birkısım kardeş cumhuriyetler ortaya çıktı. Bu kardeş cumhuriyetler 1990'lı yıllarda ortaya çıkınca, Türkiye Cumhuriyeti şu politikaları öngörmüştü, aynen o politikaları şimdi de öngördüğüne inanarak bu cümleyi söylüyorum; bu politikalardan sarfınazar olduğunu vurgulamak istemiyorum; ama, işin önemine binaen, bir kere daha zihinlerimizi bu doğrultuda açmanın yararına inanıyorum; o da şudur: Türkiye Cumhuriyeti, üçüncü binyılda dünyanın en ileri, en mütekâmil ülkeleri arasına girmeye kararlıysa, ki kararlıdır; Türkiye, dünyanın büyük ülkeleri arasında yer almaya kararlıysa, ki kararlıdır; Türkiye, bir yüzü Avrupa'da, Avrupa Birliği ile Ortaasya ülkeleri arasında ve özellikle Türk Cumhuriyetleri arasında gerçekçi, doğru, akılcı, isabetli bir köprü görevini üstlenmişse, Türk cumhuriyetlerini, hiçbir zaman ikinci planda bıraktığı duygusunu onlara vermemelidir, gerçekçi olarak; uygulama olarak da bu duyguyu vermemelidir.

Bir sistem çökmüştür. Rusya'da çok değişen olaylar var, yeni bir seçim yapıldı, yeni bir seçimin sonuçları var. Şu emelleri inkâr edemezsiniz, bu emeller inkâr da edilmez. Bu emellerin inkâr edilmesi, eşyanın tabiatına da aykırıdır. Nedir o emeller; daima dost geçinmeyi arzuladığımız, dost geçindiğimiz, karşılıklı ilişkilerimizi daima en üst seviyede tuttuğumuz büyük komşumuz Rusya'nın, şüphesiz ki, daha önce kendisinden ayrılan ülkeler konusunda bir hegemonyayı, bir vesayeti, şöyle veya böyle geliştirmek ve bunu uygulamak düşüncesinde olduğunu hiçbir zaman akıldan çıkarmamamız lazım. Bunu da doğal karşıladığımızı ifade etmek istiyorum. Burada bize düşen şey, aradaki isabetli dengeyi bulabilmek ve koruyabilmektir. Rusya büyük komşumuzdur, ilişkilerimizin dostane olmasına azamî itina ve titizlik gösterilecektir, amenna; ama, ne Azerbaycan ne Özbekistan ne Türkmenistan ne Tacikistan, Türk cumhuriyetleri ihmal edilmemelidir, kesinlikle, onlara, ikinci plana düşme duygusu verilmemelidir. Bu ciddî ilişkilerin, Türkiye'nin 2000'li yıllardaki gelişmesiyle fevkalade ilgili olduğu kanaatini taşıyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bu siyasî münasebetlerin ölçüsünde, Türkiye Cumhuriyeti, eğer, anlaşmalarla bir yükümlülük altına girmişse, Türk cumhuriyetlerine karşı, bu mükellefiyetlerini aksatmaksızın, milimi milimine yerine getirmelidir. Bunda ihmal ve terahi göstermemelidir, siyasî ilişkilerde, devletlerarasındaki karşılıklı ekonomik ilişkilerde.

İşin bir diğer cephesi: Özellikle liberal ekonominin gereği ve gerçekten iftihar ettiğimiz Türk özel teşebbüsünün Afrika ülkelerinde, Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, Ortaasya ülkelerinde de yaptığı büyük özel teşebbüs hamlelerinin fevkalade itinalı bir biçimde yürütülmesine devlet sıyanet etmelidir. Ne demek istiyorum değerli arkadaşlarım; şüphesiz, orada fevkalade isabetli özel sektör yatırımları oldu, iftihar edeceğimiz özel sektör yatırımları oldu. Öyle beş yıldızlı oteller yapıldı ki, bugün Avrupa'da ve Amerika'da eşine, emsaline az rastlanan kalitede büyük yatırımlara girişildi; çok büyük süpermarketler açıldı, alışverişin gelişmesi için büyük gayretler sarf edildi.

Burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur: Orada iş yapacak özel sektör temsilcilerinin, her halükârda, orada kötü izlenim bırakacak uygulamalardan kaçınması lazımdır. Bunu, sadece oraya gidecek ve yatırım yapacak özel sektör temsilcileri ve uygulayıcıları değil, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti Devleti gözetmelidir, denetlemelidir, takip etmelidir. Nitekim, 1992'de, Dışişleri Bakanlığımıza bağlı TİKA isminde yarıresmî bir kuruluş kuruldu. TİKA'nın, bu ilişkiler konusunda, çok yararlı çalışmaları olduğunu biliyoruz. Özel sektörün uygulamaları bakımından da, bu çalışmaları gündeme getirmek mecburiyetindeyiz.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, meseleyi fevkalade önemli gördüğümüz için, bu saatte böyle bir konuşma cüretini kendimizde bulduk. Türkmenistan doğalgazı sebebiyle gündeme gelen söyleşilerden rahatsız olduğumuzu ifade etmek isteriz. Mavi Akım Projesinin, Türkiye Cumhuriyetinin geleceğinde, bağımlılık yüzdesi itibariyle, faydası ve zararı ne olacaktır; bir. İki, karşı tarafı -Türkmenistan olsun, Azerbaycan olsun, oradaki diğer komşu ülkeler olsun- ikinci plana veya bertaraf etme duygusuna sürükleyecek uygulamaların Türkiye'ye ne getirip ne götüreceğini çok iyi hesap etmek durumundayız. Avrupa Birliğine ileride girdiğimizde, şu anda yaşadığımız gümrük birliğinde, Türk cumhuriyetleriyle olan ilişkilerin önemini, bu anlamda fevkalade isabetli olarak, Yüce Heyetinize arz etmeye çalıştım. Hele, bilhassa, son olayların üzerimizde bıraktığı izlenim... Bir Çeçenistan faciası; bir Çeçenistan faciası karşısında, tamamen eli kolu bağlı bir durumda bulunabilmek... Arkadaşlarımı, "eli kolu bağlı bir durumda bulunabilme"yi yanlış anlama durumuna düşürmek istemiyorum; ama, akıl düzeyinde, mantık düzeyinde ve oradaki insanlık suçlarına karşı takınılan tavrın dozajı bakımından, daha yapacağımız çok şey olduğu inancını taşıdığımı bildirmek istiyorum.

Böyle bir ortamda, Türk cumhuriyetleriyle olan ilişkiler, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ve Dışişleri Bakanlığımızın katiyen ihmale gelmeyen bir numaralı meselesi olarak, bıkmadan, usanmadan, daimi telakki edilmelidir; unutkanlığa gelmemelidir; ihmale gelmemelidir; gözardına atmaya gelmemelidir; onlara, boş şekilde hamilik taslama duygusunu vermemelidir. Eşit şartlarda, sırt sırta, zorda da kolayda da, iyilikte de güzellikte de kardeş cumhuriyetlerin yanında olduğumuz izlenimi, kıyamet kopuncaya kadar, hiçbir zaman zihinlerimizden çıkmamalıdır.

Bakınız değerli arkadaşlarım, Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattı, aşağı yukarı, beş yıldan beri konuşuluyor, üç yıldan beri de vurgulanarak konuşuluyor. Temenni ediyoruz ki, kuvveden fiile çıksın; ama, her gün bir yeni engelle, hergün yeni bir tehlike bulutuyla ve bana göre de -ah, keşke yanılırız; ah, keşke aldanırız- şu anda, dağların arkasında, binbir türlü engelle, binbir türlü gerekçeyle sonuçlanmayı bekleyen bir anlaşma olarak gündemde duruyor. Son, Mavi Akım Projesi dolayısıyla, Türkmenistan'la olan ilişkilerimizin hangi düzeye indiği veya çıktığı konusunda bir şey söylemek istemiyorum; çünkü, işin, kapalı kapılar arkasındaki tam teferruatını bilme durumunda olmadığımızın idraki içerisinde bulunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, böyle bir anlaşmanın yüzde yüz isabetli olduğunu, Doğru Yol Partisi olarak, diğer anlaşmalarda da olduğu gibi, tam anlamıyla bu anlaşmaya onay verdiğimizi belirterek, Türk cumhuriyetleriyle olan ilişkilerimizin ve bu arada, üzerinde konuşma yaptığımız Tacikistan kardeş ülkemizin, huzur içerisinde, refah içerisinde, her türlü anlamıyla, bağımsızlığın hakkının gereği olarak, ileri, mesut bir ülke olmasını Cenabı Allah'tan niyaz ediyor; anlaşmadan dolayı kutluyor, Yüce Heyete şahsım ve arkadaşlarım adına sevgilerimi ve saygılarımı sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erek.

Tasarının tümü üzerinde başka söz isteği?.. Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler bitmiştir.

Maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum :

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE TACİKİSTAN CUMHURİYETİ ARASINDA HUKUKÎ, TİCARÎ VE CEZAÎ KONULARDA ADLÎ YARDIMLAŞMA ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. – 6 Mayıs 1996 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti ile Tacikistan Cumhuriyeti Arasında Hukukî, Ticarî ve Cezaî Konularda Adlî Yardımlaşma Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum :

MADDE 2. – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum :

MADDE 3. — Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Açık oylama için 2 dakika süre vereceğim; bu 2 dakikalık süre içerisinde elektronik cihaza giremeyen arkadaşların teknik personelden yardım istemelerini, o da olmazsa, pusulaları Başkanlığa göndermelerini rica ediyorum.

Oylamayı başlatıyorum:

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti ile Tacikistan Cumhuriyeti Arasında Hukukî, Ticarî ve Cezaî Konularda Adlî Yardımlaşma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısına 201 milletvekili katılmış, 187 kabul, 1 çekimser, 13 mükerrer oyla tasarı kanunlaşmıştır; hayırlı olsun.

Türkiye Cumhuriyeti ile Hırvatistan Cumhuriyeti Arasında Hukukî ve Ticarî Konularda Adlî İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

10. — Türkiye Cumhuriyeti ile Hırvatistan Cumhuriyeti Arasında Hukukî ve Ticarî Konularda Adlî İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/519) (S. Sayısı : 179) (1)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Raporun okunmamasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Okunmaması kabul edilmiştir.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmelere geçiyoruz.

Fazilet Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Oğuz Bey; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA ALİ OĞUZ (İstanbul) – Sayın Başkan, muhterem arkadaşlarım; Türkiye Cumhuriyeti ile Hırvatistan Cumhuriyeti Arasında Hukukî ve Ticarî Konularda Adlî İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporu üzerinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Sayın Başkanımı ve Yüce Heyetinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, 16.8.1999'da hazırlanmış olmasına rağmen, şöyle bir iki üç aylık bir gecikmeyle huzurumuza gelmiş olması da, yine, bizi memnun eden bir olaydır.

Her şeyden evvel şunu ifade etmek isterim ki, bu anlaşma, Türkiye Cumhuriyeti ile Hırvatistan Cumhuriyeti arasındaki hukukî ve ticarî konularda adlî işbirliği anlaşması mahiyetinde bir anlaşmadır ve uygulamasının, iki devleti de memnun edeceği cihetle, hayırlı olmasını diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti ile Hırvatistan Cumhuriyeti Arasında Hukukî ve Ticarî Konularda Adlî İşbirliği Anlaşması, hükümetimiz adına Adalet Bakanı Sayın Prof. Dr. Selçuk Öztek ve Hırvatistan Cumhuriyeti adına ise Dışişleri Bakanı Sayın Mate Granıc tarafından 10 Şubat 1999 tarihinde Ankara'da imzalanmıştır.

Söz konusu hukukî ve ticarî konularda adlî işbirliği anlaşması, Türkiye ile Hırvatistan arasında, mevcut tarihî, siyasî ve kültürel ilişkiler doğrultusunda gelişme eğilimi gösteren sosyal ve ekonomik ilişkilerin hukukî çerçevesini oluşturmak amacıyla hazırlanmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti ile Hırvatistan Cumhuriyeti Arasında Hukukî ve Ticarî Konularda Adlî Yardımlaşma Anlaşması tebligat ve istinabe -tebligatın mahiyeti, bildiğiniz şekilde, aynı bizdeki adlî tebligatlar mahiyetinde olan bir husustur; istinabe, herhangi bir konuda ifade alma, beyan alma mahiyetindeki bir muameledir- konularında adlî yardımlaşmayı kolaylaştırmaya yönelik bulunmaktadır. Bunun yanında, anlaşmada yer alan tanıma ve tenfize -tenfiz, hepinizin bildiği gibi, ilamların infazı mahiyetindeki muamele demektir değerli kardeşlerim- ilişkin hükümlerle taraflardan birinin mahkemelerince hukukî ve ticarî konularda verilen kararlar ile -verilmiş kararların infazı ve tenfizi mahiyetindeki- tazminat ile ilgili cezaî konulardaki mahkeme kararlarının belirli şartlar taşıması halinde, diğer ülkede tanınması ve tenfizi mümkün kılınmıştır.

Anlaşmanın mahiyeti, bir taraftan tebligat, bir taraftan istinabe, bir taraftan da mevcut ilamların tenfizi mahiyetinde varılan anlaşmaları ihtiva etmektedir.

Anlaşma, üç kısım üzerinde, 24 maddeden ibarettir. Birinci kısım, genel hükümleri; ikinci kısım da, hukukî ve ticarî konularda adlî yardımlaşma ve adlî kararların tanınması ve tenfizine mütedair hükümleri ihtiva etmektedir.

Diğer hususlar, hepinizin bildiği gibi, bu kabil anlaşmalar, devletler arasındaki mevcut formların daha evvel teati edilerek, birkısım hükümlerde, aynen devletler arasında alışılmış hükümlerin infazı, tenfizi veya tebligatlar hükümlerine taalluk eden meselelerin aynen kabulü ile diğer ihtilaf konusu kısımların da, devletler arasında, yine, müzakere yoluyla; onların da, bazı hükümlerinin de yumuşatılarak veya değiştirilerek, anlaşma çerçevesinde varılan bu hükümlerin nasıl tatbik edileceği, masraf alınıp alınmayacağı, tebligatların hangi yolla yapılacağı, tenfizin mahkeme kararlarında hangi hususlara riayet edeceği konularındaki Dışişleri Komisyonunca kabul edilen gerekçede de ifade edildiği gibi, anlaşma çerçevesinde bu metinler meydana çıkmaktadır. Gerek senatoda gerekse daha evvelki yıllarda anlaşmaların metinlerine girme âdet değildi; ama, son yıllarda, bunların derinliğine huzurunuzda okunması veya tahlil edilmesi şeklinde bir alışkanlık meydana geldi ki, bunların tekrarında bir fayda olduğu kanaatinde değilim.

İki ülke arasında varılmış bu anlaşmanın hayırlara vesile olmasını temenni ederek, bu vesileyle, Yüce Heyetinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Oğuz.

Tasarının tümü üzerinde görüşmeler bitmiştir.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum :

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE HIRVATİSTAN CUMHURİYETİ ARASINDA HUKUKÎ VE TİCARÎ KONULARDA ADLÎ İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞU HAKKINDA KANUN TASARISI

MADDE 1. – 10 Şubat 1999 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti ile Hırvatistan Cumhuriyeti Arasında Hukukî ve Ticarî Konularda Adlî İşbirliği Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – 1 inci madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum :

MADDE 2. – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2 nci madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum :

MADDE 3. – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 3 üncü madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Malumunuz, arkadaşlarımızı toparlayalım.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 2 dakika süre veriyorum ve başlatıyorum efendim.

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

BAŞKAN – Grup başkanvekilleri harekete geçti herhalde!.. Giderek azalıyoruz.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Anlaşmamız geçerlidir efendim.

BAŞKAN – Ufkum daralmaya başladı.

Bu saat, Türk Milletinin bizi televizyonda çok seyrettiği bir saat.

Sayın Zorlu, takviye yapıyorsunuz herhalde? Haklısınız.

Hiç olmazsa bir kişi olsun diyorum ben; değil mi; ne olur ne olmaz...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Evren Beye teslim ettim.

BAŞKAN – Evren Bey de gidecek gibi!..

Gitmiyorsunuz değil mi Evren Bey?

EVREN BULUT (Edirne) – Ben grup başkanvekiliyim efendim.

BAŞKAN – Biliyorum efendim; gitmiyorsunuz diyorum yani.

Sayın Başkanlar, efendim, bir bakarsanız memnun olacağım. Harekete geçer misiniz; dışarıda kalan arkadaşımız olmasın, oyunu unutmasın değil mi efendim.

Sayın Evren Bulut, dışarıda arkadaşımız kalmasın, oyunu unutmasın.

Eski arkadaşımız o, çiftçi birliği başkanı.

EVREN BULUT (Edirne) – Belgeyi kaldırdık.

BAŞKAN – Bazı sayın milletvekilleri unutuyor ret mi, kabul mü diye; onu da rica edeceğim; geri göndermiş olmayayım.

Efendim şunu bitirelim. Sayın Köse, Sayın İzgi, Sayın Halıcı bitirelim efendim; bulun arkadaşlarımızı getirin...

YAKUP BUDAK (Adana) – Olmuyor...

BAŞKAN – Onu da ben yapacak değilim efendim; yani, insaf edin!

ÖMER İZGİ (Konya) – Hepsi burada.

BAŞKAN – Efendim ne verirseniz verin de verin; yeterki hür iradenizi kullanın, baskı altında kalmaksızın.

Güller olmasa yandık yani; bir de beğenmezler gülleri!

Teşekkür ederim Sayın Mehmet Gül.

MUSTAFA ZORLU (Isparta) – Sayın Başkanım...

BAŞKAN – Siz gülün memleketinden geliyorsunuz Sayın Zorlu; ona bir şey demiyorum, haddim mi!

Sayın Tan, zatıâliniz oyunuzu verdiniz herhalde değil mi efendim; sizin vekâlet etme imkânınız yok.

AHMET TAN (İstanbul) – Eskidendi_

BAŞKAN – Eskidendi o, doğru_

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti ile Hırvatistan Cumhuriyeti Arasında Hukukî ve Ticarî Konularda Adlî İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısının yapılan açık oylamasına 195 milletvekili iştirak etmiş; 184 kabul, 1 ret, 1 çekimser, 9 mükerrer oy kullanılmıştır.

Böylece, tasarı kanunlaşmıştır; hayırlı olsun efendim.

11. — Türkiye Cumhuriyeti ile Belçika Krallığı Arasında 4 Temmuz 1966 Tarihinde Brüksel’de İmzalanan Sosyal Güvenlik Hakkındaki Genel Sözleşmenin Revizyonu ile İlgili Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/338) (S. Sayısı : 46) (1)

BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti ile Belçika Krallığı Arasında 4 Temmuz 1966 Tarihinde Brüksel'de İmzalanan Sosyal Güvenlik Hakkındaki Genel Sözleşmenin Revizyonu ile İlgili Sözleşmenin onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.

Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Komisyon raporunun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Adıyaman Milletvekili Sayın Mahmut Göksu; buyurun efendim. (FP ve MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Sayın Göksu, tahmin ediyorum ki, süreyi güzel kullanacaksınız.

Ne oldu? Niye "bravo" diyorsunuz efendim?

YUSUF KIRKPINAR (İzmir) – Konuşsun diye efendim... Bir şey demiyoruz...

BAŞKAN – Onun da grubu var... Esas, siz, buraya "bravo" diyeceksiniz... Kolay... Bir telefon etseniz de, şu iki tasarıyı geçirsek...

Buyurun efendim.

FP GRUBU ADINA MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) – Değerli Başkan, değerli arkadaşlar; Türkiye Cumhuriyeti ile Belçika Krallığı Arasında 4 Temmuz 1966 Tarihinde Brüksel'de İmzalanan Sosyal Güvenlik Hakkındaki Genel Sözleşmenin Revizyonu ile İlgili Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının üzerinde Grubum adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti ile Belçika Krallığı arasında ilk sözleşme 4.7.1966 tarihinde yapılmış ve 1.5.1968 tarihinde de yürürlüğe girmiştir. Şimdi üzerinde konuştuğumuz bu sözleşme, 13 Aralık 1996 tarihinde Brüksel'de yapılan bir toplantıdan sonra, 30.6.1997 tarihinde Ankara'da imzalanan bir sözleşmedir; 1966 yılındaki sözleşmenin revizyonu mahiyetindedir. Söz konusu bu sözleşmenin kapsamı daha da genişletilerek, bugüne kadar geçen süre içinde mevzuatta meydana gelen gelişmelere paralel mevcut sözleşmede değişiklikler yapmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu sözleşmeyle, vatandaşlarımız açısından belli bir sigortalılık süresi aranmaksızın sağlık ve analık yardımlarından yararlanma, sağlık yardım masraflarının tamamen ödenmesi gibi önemli haklar elde edilmiştir. Dolayısıyla, bu sözleşmeye grup olarak da katıldığımızı burada hemen açıklamak istiyorum.

Bu sözleşme münasebetiyle, bunu vesile bilerek, Belçika'da yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarına bir nebze olsun değinmek istiyorum. Zira, ben de ikibuçuk yılı aşkın bir süre Belçika'da resmî görevli olarak bulundum, o insanların ne tür zorluklarla karşı karşıya olduğunu bizatihi gördüm ve yaşadım. Zaman zaman, bir yetkili bulsam da, görsem de şu zorluğu, şu insanlarımızın sorunlarını bunlara aktarıversem dediğim günler oldu. İşte, şimdi, o günü yakalamışken, bazı sorunları, sabrınıza sığınarak kısaca aktarmak istiyorum değerli arkadaşlar.

Değerli milletvekilleri, 1960'lı yılların başından itibaren, Avrupa ülkelerine büyük bir işçi göçü başlamıştır. Büyük çoğunlukla Almanya, bunun yanında Hollanda, Fransa, Avusturya ve Belçika'ya da işçilerimiz gitmiştir; insanlarımız, işçi olarak gitmiştir. Bugün, Belçika'da 120 000'e yakın insanımız yaşamaktadır. Bu giden işçilerimiz, o yıllarda, daha çok kömür madeninde çalışmak durumunda kalmışlardır. Dolayısıyla, sadece fizikî gücü yerinde olan insanları pazısına bakarak, dişine bakarak seçmişler ve götürmüşlerdir. O insanlarımız büyük zorluklarla karşı karşıya gelmişler; çünkü, onların kültürünü bilmiyorlar, töresini bilmiyorlar, dilini bilmiyorlar; bu nedenle, ekonomik, sosyal ve kültürel birsürü sorunla karşılaşmışlar. Gün günü kovalamış... Ne var ki, ikinci ve üçüncü nesil daha farklı sorunlarla karşı karşıyadır.

Değerli arkadaşlar, işte, 1960'lı yılların başında yurt dışına giden bu insanlarımızın sosyal sorunlarına eğilmek üzere 1966 yılında ilk sözleşmenin yapıldığını görünce, devletin bu konuda ne kadar geç kaldığını görmekteyiz. Zira, gönderildikleri gün itibariyle, o insanlarımızın ekonomik, sosyal ve kültürel sorunlarına eğilebilecek birtakım imkânların da sağlanması gerekirdi. Ne var ki, o günkü hükümetler, sadece işçi dövizi girdisi hesabı düşüncesinden hareket ettiklerinden dolayı, maalesef, diğer sorunlara eğilme ihtiyacı hissetmemişlerdir.

Ne var ki, insanlarımız bu ülkelerde örgütlenmiş, dernekler kurmuşlar, bu dernekleri bir araya getirmişler federasyon olmuşlardır; kendi sorunlarını, hem yaşadıkları ülkenin yetkililerine hem de anavatanımıza, Türkiye'ye, Türkiye'deki yetkililere ulaştırmaya çalışmışlardır.

Başlangıçta bir traktör, bir ev veya üç beş kuruş para kazanmak uğruna oraya giden bu insanlarımız, geçen bu otuz kırk yıllık süre içerisinde, artık, anavatana dönmeyeceklerini, oradan gelici değil, orada kalıcı olduklarını da anlamışlardır. O halde, Avrupa Birliği kapısında olan, Avrupa Birliği sürecinde olan Türkiye'nin oradaki uzantısı vatandaşlarımızın bu temel sorunlarına, mutlaka, bizlerin çare bulması lazımdır. Bunlardan birincisi anadil sorunu.

Değerli arkadaşlar, ikinci ve üçüncü kuşak, maalesef, Türkçeyi konuşmakta zorlanmaktadır -içinizde, Avrupa'da yaşayan birçok milletvekili arkadaşım olduğunu biiliyorum- bunlar, daha çok, yaşadığı ülkenin dilini öğrenmekte; ama, öztürkçesini, Türkçemizi unutmaktadır. Türkiye'den gönderilen Türkçe öğretmenleri yeterli değildir. Mesela, Belçika'da, şu an 150'ye yakın Türkçe öğretmeni vardır; ama, Belçika'da eğitim veren; yani, Belçika millî eğitimine bağlı okullar da Türkçe öğretilmiyor. Onlar da ne yapıyor; saat 14.00-18.00 veya 16.00-18.00 arasında birtakım Türk derneklerinin müsait odalarında, cami derneklerinin odalarında Türk çocuklarına Türkçe öğretmeye gayret sarf ediyorlar; ama, çocuk, okuldan çıkıp geldikten sonra, yorgun argın, ne kadar öğrenebilir?

Değerli arkadaşlar, eğer, biz, oradaki neslimizin kimlik ve kişiliğini korumasını istiyorsak, kendi töremizi, örfümüzü, millî kültürümüzü devam ettirmek, onların orada Müslüman bir Türk olarak kalmasını istiyorsak, mutlaka bu sorunlara eğilmemiz lazım; onların sadece dövizlerine göz dikmek değil, onların geleceğine, o toplum içerisinde kendi kimlikleriyle yaşayabilecek altyapıyı mutlaka oluşturmamız lazım. Onun için, bu ülkelerde büyük kültür sitelerinin yapılması zarurîdir. Bu kültür siteleri, içinde dershanesi, spor odaları, yüzme havuzu, mescidi, kütüphanesi, konferans salonu; kısacası, müsait zamanda bütün Türk gençlerinin gelip orada kaynaşabileceği, kendi kültürünü, kendi insanının havasını teneffüs edebileceği, eski adıyla "külliye" dediğimiz, bugün "kültür merkezi" veya "kültür sitesi" diyebileceğimiz mekânların yapılması lazımdır.

Yine, TRT-Int başta olmak üzere, özel kanallar da dahil, bu ülkelere, bu çocuklarımızın kurtulabilmesi için özel yayınlar yapılması lazım; ama, ne var ki, yurt dışında bulunduğum süre içerisinde de, bazen TRT-Int'in yapmış olduğu yayınlardan utanç duyduğumuzu, bir Türk televizyonunun böyle olamayacağı kanaati birçok Türk vatandaşımızda hâkimdir değerli arkadaşlar.

Yine, devlet olarak yurt dışında kurulan derneklerimize, gönüllü kuruluşlarımıza sahip çıkmamız lazım, bunlarla barışık yaşamamız lazım.

Değerli arkadaşlar, burada, birçok Türk dernekleri kurulmuştur; Türkiye'den giden öğretmenlerimiz, orada, ilkokul çağındaki çocuklara, haftada sadece, bir iki saat ders veriyor; ama -tabiî, Türkiye'nin aleyhine birtakım propanga yapanları kastetmiyorum- ülkesini, milletini seven, Türkiye'nin yükselmesini arzu eden bu derneklere sahip çıkılması gerektiğini söylüyorum. Çünkü, devletin el uzatamadığı insanlarımıza, bu dernekler el uzatıyor. İlkokul değil; ortaokul, lise, üniversitede okuyan, çalışan insanlarımıza, hatta işsizlerimize el atarak, onlara, kendi kimliğimizi ve kişiliğimizi aşılama noktasında sahip çıkmada öncülük yapıyorlar; ama, maalesef, sahip çıkılmadığını da görmekteyiz.

Burada bir örnek vererek, acı bir hatırayı sizinle paylaşmak istiyorum: Bir Türk derneği, Belçika'da Charleroi'de, 18 Mart Çanakkale Şehitlerini anma merasimi tertip ediyor, bir Türkçe öğretmenimizi de çağırıyor "Sayın hocam, biz, dernek olarak Çanakkale Şehitlerini anma programı yapıyoruz, siz de gelin, Çanakkale şehitlerini anlatın" diyorlar. Daha sonra, orada, Brüksel'de Millî Eğitim Müşaviri, bu öğretmenin o derneğe gittiğini görüyor ve sen buraya niye gittin diye soruşturma açıyor.

Değerli arkadaşlar, bu insan, Türkiye'den gitmiş bir öğretmen; velevki bu derneğin birtakım yanlışlar yaptığını varsaysak bile, onları bu yanlışlıktan kurtaracak olan öğretmenlerimiz değil mi? Gidip de doğruyu anlatmazsa, onlara doğruyu kim anlatacak? Dolayısıyla, giden öğretmenlerimizin, giden din görevlilerimizin, hiçbir ayrım yapmaksızın, bu derneklerimize ve -sonuçta, bunlar, bizim vatandaşlarımıza hizmet veriyor, onları kucaklıyor değerli arkadaşlar- oradaki insanlarımıza sahip çıkılması lazım.

Çok enteresandır, bugün, dünyanın her yerinde sevgi okulları diye okul açan o eğitim gönüllüleri, Charleroi'de bir yurt açıyorlar -bunları, orada yaşadığım için sizlere de aktarmak istiyorum- ama, maalesef, oradaki bizim büyükelçilik yetkilileri, bu yurt, Türk çocuklarının Belçika'ya entegrasyonunu engelliyor diye kapatılmasını istiyor. Belçika polisi geliyor, bakıyor ki, yurt gayet muhteşem, muntazam; o zaman "açılmasında bir sakınca yoktur" diyor.

Değerli arkadaşlar, elimizi vicdanımıza koyalım; devlet olarak gönderdiğimiz öğretmenlerle, sadece ilkokuldaki çocuklara haftada iki saat Türkçe dersi vermekten başka yaptığımız bir şey yokken, bu özel kuruluşlar, bu Türk derneklerimiz, bu açıdan, yurtlar vasıtasıyla, çalışan çalışmayan üniversite çağında olan bütün gençlerimize hizmet veriyor. Bunları tebrik etmek varken, bir de, maalesef, bunları kendi elimizle baltalamak, kendi bacağımıza balta vurmak gibi bir yanlışın içerisine düşersek, yarın bu çocuklarımıza sahip çıkamayacağımızı bugünden görmemiz lazımdır. Orada, özellikle işsiz kalan çocuklarımızın kötü alışkanlıklar içerisine düştüğünü bizatihi gözlerimizle gördük; bunların çoğalmaması için, mutlaka tedbir almamız lazım.

Değerli milletvekilleri, yine, kendi kültürümüzü, kendi kimliğimizi, Türkçemizi, Türkçe öğretmenlerimizle oraya taşımaya çalışırken, bir de, oradaki vatandaşlarımızın dinî ihtiyaçları vardır. Belçika, adı krallık da olsa, gerçekten, demokratik bir ülkedir; 1974 yılında İslamiyeti resmî din olarak kabul etmiş ve ilkokul birinci sınıftan lise son sınıfa kadar her çocuğa din dersi veriyor. Ben de, çocuğumu aldım, ilkokul 1 inci sınıfa götürdüm; Müslüman mısın, Katolik misin, dinsiz misin diye soruyorlar; hangi dine mensupsan, o öğretmene götürüp veriyorlar; ilkokul 1 inci sınıfta değerli arkadaşlar! Bunlar da, takdire şayan, güzel şeylerdir.

Katolik okullarında din dersi zaten mecburî; devlet okullarında ise seçmeli. Değerli arkadaşlar, ne var ki, 1986 yılına kadar Türkiye'den din dersi öğretmeni giderken, daha sonra, Belçika'da yaşayan birçok Faslı, Cezayirli, Tunuslu Müslümanlar da var, bütün bunların bir araya gelmesiyle, Belçika Devleti "Belçika Müslümanları Temsil Kurulu" diye bir kurul kurdu; bundan böyle, Türkiye'den, din dersi öğretmeni istemiyor, hatta, giden din görevlilerinin de, öğrendiğim kadarıyla, en son 11'ine vize verildi; artık, vize vermeyeceğini de söylüyor. Halbuki, 1986 yılına kadar öğretmenler gidiyordu. Maalesef, Dışişlerimizin duyarsız olması, oraya bu öğretmenlerin gitmesine engel olmuş oldu.

Yurt dışında bulunan vatandaşlarımızın kafasında nasıl bir Dışişleri var biliyor musunuz değerli arkadaşlarım; vatandaşına tepeden bakan, onu cahil gören, onunla kaynaşmayan, sadece özel gün ve gecelerde kokteyl düzenleyen bir Dışişleri var maalesef. Böyle olmamalı; oradaki vatandaşıyla kucaklaşıp, onların tarihî ve millî gününde -ki, o da Türkiye'nin temsilcisidir- hep beraber olması lazım; ama, maalesef, bu birlikteliği gördük desek, yanlış olur.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) – Bilmeden atıyorsun!

MAHMUT GÖKSU (Devamla) – Bilip bilmediğimi, ben orada yaşarak söylüyorum değerli arkadaşım; atmak değil, burada bir gerçeği tespit etmek için söylüyorum; yoksa, elbette, istisnalar kaideyi bozmaz.

Değerli arkadaşlar, bu nedenle, oradaki vatandaşlarımızın, millî kültürlerine, kendi kimlik ve kişiliklerine sahip çıkması açısından, mutlaka Dışişleri Bakanlığımızın bu noktada daha duyarlı olması gerektiğinin altını çiziyorum; zira, onlar, bizim, orada en kıymetli varlığımızdır.

Konuşurken, bir arkadaşımız "bilmeden atıyorsun" diye sataştı. Bilmeden değil arkadaşlar; ben, orada yaşadım, biliyorum. Ben istiyorum ki, her vatandaşım Türkiye'nin güzelliğini solusun orada; zira, eğer o neslimize sahip çıkmazsak, yarın onlar yabancılaşacak, kendi kimlik ve kişiliklerini unutacaktır. Benim derdim ve sancım budur. Yoksa, birilerini eleştirmek, birilerini göklere çıkarmak değil benim hedefim.

Değerli arkadaşlar, bundan dolayı, bizler, Millî Eğitim Bakanlığı, Türkiye'ye izne gelen vatandaşlarımıza sahip çıkarak, bu noktada -özellikle oradan gelen yavru, Türkiye'yi sadece babasının köyü olarak tanımamalıdır- Türkiye'nin güzelliklerini, Türkiye'nin bütün yörelerini tanıyabilme imkânını sağlayacak organizasyonlar yapmamız lazımdır; çünkü, o çocuk, izinde, geliyor, 20 gün, 30 gün, babasının köyünde kalıyor, Türkiye'yi de ondan ibaret zannediyor ve maalesef, belki de, doğru bir imajla dönmüyor. Dolayısıyla, ülkemizi mutlaka tanıtmamız ve o yavrularımızın ülkemize bağlılığını, sevgisini artırmamız gerekir. Bundan dolayı da, izin dönemlerini bir tatil havası içerisinde, aynı zamanda, eğitime yönelik olarak değerlendirmenin faydalı olacağı kanaatindeyim.

Değerli milletvekilleri, yine, yurt dışında emekli olmuş işçilerimizin, tatilde Türkiye'de bulundukları sırada sağlık sorunları var. Bunları da, zaman zaman, oradaki vatandaşlardan hep işitmişizdir. Yani, yurt dışında kalmayı tercih ediyorsa, Türkiye'deki sağlık sorununda köklü bir çözüm olmadığından, hastanelerin perişanlığından bahsederek... Bundan dolayı, yurt dışında emekli olmuş vatandaşlarımızın anavatanla bağlantısını koparmamak için, resmî ve özel tüm hastanelerde tedavi edebilme imkânı noktasında hükümetimiz gerekli girişimi yaparsa, o insanlarımız, ülkemizde daha çok kalacaklardır. Bu manada, yurt dışıyla bağlantı kurularak, belki, Türkiye'de birtakım sağlık yatırımlarının yapılması teşvik de edilebilir diye düşünüyorum.

Yine, değerli milletvekilleri, Türkiye'den Avrupa'ya, Almanya'ya, Belçika'ya, vesair ülkelere giden, resmî görevli giden arkadaşların sağlık sorunları...

BAŞKAN – Sayın Göksu, toparlayın lütfen; süreniz bitmek üzere...

MAHMUT GÖKSU (Devamla) – Sadece görevli rahatsız olduğu zaman, tedavi giderlerini, kendi kurumu ödüyor Türkiye'de; ama, eşini ve çocuğunu götürdüğü zaman, maalasef, ödemiyor. Mesela, Belçika'da bir yıllık staj dönemi var diyordu; o arada çocuğu veya hanımı rahatsız olmuş olsa, büyük sıkıntılarla başbaşa kalıyor. Bundan dolayı, oraya gönderdiğimiz görevliye, devlet olarak, mutlaka sahip çıkmamız lazım. O, çocuklarımızı eğiten öğretmenlerimizin ve din görevlilerimizin çoluk çocuğuyla, ailesiyle, eşiyle gidip orada verimli bir hizmet verebilmesi için, altyapıyı mutlaka oluşturmamız lazım diye düşünüyorum.

Yine, değerli arkadaşlar, yurt dışından gelen işçilerimiz, izin döneminde büyük sıkıntılar çekmektedir. Özellikle karayoluyla gelenler, âdeta canpazarından geçerek buralara gelmektedirler. Yetkililere söylediğimiz zaman, efendim, uçakla gelsin... Ama, işçilerimiz buraya geldiği zaman, arabasıyla sağa sola gitmek istiyor. Bu manada, izin güzergâhında olan ülkelerle, izin döneminde, çok özel emniyet tedbirleri alarak, işçilerimizin buraya salimen intikali sağlanabilirse, gerçekten, devlet olarak büyük hizmet vermiş oluruz. Zira, bu insanlar her türlü hizmete layıktır; bu hizmeti, devlet olarak onlardan esirgemememiz lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlar mısınız efendim.

MAHMUT GÖKSU (Devamla) – Evet, değerli arkadaşlar, toparlıyorum.

Yapılan bu ikili anlaşmanın, Belçika'da ve diğer ülkelerde yaşayan bütün vatandaşlarımız için hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

Gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok.

Şahsı adına, Kilis Milletvekili Sayın Mehmet Nacar, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz çok kısa.

MEHMET NACAR (Kilis) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Cumhuriyeti ile Belçika Krallığı Arasında 4 Temmuz 1966 Tarihinde Brüksel'de İmzalanan Sosyal Güvenlik Hakkındaki Genel Sözleşmenin Revizyonuyla İlgili Sözleşmenin Onaylanmasının Kabul Edilmesine İlişkin Kanun Tasarısı hakkında görüşmeler yapıyoruz. Bu geç vakitte söz alarak Muhterem Heyetinizin zamanını almamdaki sebep şudur...

BAŞKAN – Vardır bir hikmeti...

Buyurun.

MEHMET NACAR (Devamla) – Türkiye-Belçika Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı olmam sebebiyle, kısa bir bilgi vermek istedim ve bu kanunun çıkması noktasında da Muhterem Heyetinize teşekkürlerimi sunmak istedim.

Şöyle ki: Bugün, Belçika Büyükelçisi, heyetimizi, Türkiye Büyük Millet Meclisinde ziyaret ettiler, iyi niyet dileklerini belirttiler ve Türkiye ile Belçika arasındaki dostluk ilişkilerinin ve diğer ilişkilerin genişletilmesi hususunda temennilerde bulundular; bu da, bizi çok sevindirdi. Kaldı ki, yakında; yani, 13 Nisan itibariyle, Belçika Parlamento Başkanı, maiyetindeki heyetle Türkiye’yi ziyaret edecekler ve bu ziyaretleri sırasında da Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşmeler ve temaslarda bulunacaklar. Bu da bizim için sevindirici bir husustur.

Bu olumlu gelişmeleri sizlerle paylaşmak ve yasanın çıkması noktasındaki desteklerinizden dolayı da teşekkür etmek istedim. Tekrar teşekkür ediyor, Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Nacar.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelere geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum :

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE BELÇİKA KRALLIĞI ARASINDA 4 TEMMUZ 1966 TARİHİNDE BRÜKSEL’DE İMZALANAN SOSYAL GÜVENLİK HAKKINDAKİ GENEL SÖZLEŞMENİN REVİZYONU İLE İLGİLİ SÖZLEŞMENİN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. — 30 Haziran 1997 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti ile Belçika Krallığı Arasında 4 Temmuz 1966 Tarihinde Brüksel’de İmzalanan Sosyal Güvenlik Hakkındaki Genel Sözleşmenin Revizyonu ile İlgili Sözleşme”nin onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şekli için Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik cihazla yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Açık oylamanın süresi 3 dakikadır efendim.

Oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti ile Belçika Krallığı Arasında 4 Temmuz 1966 Tarihinde Brüksel'de İmzalanan Sosyal Güvenlik Hakkındaki Genel Sözleşmenin Revizyonuyla İlgili Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylamasına 207 arkadaşımız iştirak etmiş; 205 kabul, 1 ret, 1 çekimser oyla tasarı kanunlaşmıştır; hayırlı olsun efendim.

Efendim, anlaşmamıza göre, son kanun tasarısını görüşeceğiz; lütfen... Allah son etmesin de...

Türkiye Cumhuriyeti İle Avusturya Cumhuriyeti Arasında Sosyal Güvenlik Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.

12. – Türkiye Cumhuriyeti ile Avusturya Cumhuriyeti Arasında Sosyal Güvenlik Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/625) (S. Sayısı : 371) (1)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet -yerlerini bırakmamışlar- buradalar.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Raporun okunmamasını kabul edenler...

Sayın İzgi, aynen sizin dediğiniz gibi...

ÖMER İZGİ (Konya) – Sağ olun efendim; yasal oluyor...

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Kabul etmeyenler... Okunmaması kabul edilmiştir.

Tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Ordu Milletvekili Sayın Eyüp Fatsa; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Kaç dakika süre vereyim efendim; 6 dakika yeterli mi?

EYÜP FATSA (Ordu) – 5 dakika...

BAŞKAN – Ben, 6 dakika veriyorum; çok teşekkür ederim.

FP GRUBU ADINA EYÜP FATSA (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Avusturya Cumhuriyeti Arasında Sosyal Güvenlik Hakkında Anlaşmanın Oylanmasına Dair 371 sıra sayılı kanun tasarısı üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi, şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilgili kanunun da gerekçesinde belirtildiği gibi, Türkiye Cumhuriyeti ile Avusturya Cumhuriyeti arasında 1985 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunan 3044 sayılı Kanunda, şu anda Avusturya'da yaşayan Türkler açısından daha geniş imkânlar sağlanıyordu; ancak, bu anlaşma, Avusturya Cumhuriyeti tarafından, 1996 yılında, tasarruf tedbirleri bahanesiyle feshedilmiştir. Yaklaşık 150 000 vatandaşımızın yaşadığı bir devletle, vatandaşlarımızın beklenti ve ihtiyaçlarına cevap verecek bir anlaşmanın olmayışı, vatandaşlarımızı ciddî sıkıntılara sokmaktaydı. Bu anlaşma, daha önce Avusturya Cumhuriyeti tarafından tek taraflı olarak feshedilmiş olan anlaşma kadar haklar ihtiva etmese de, anlaşmanın, birtakım problemlerin aşılması açısından ciddî bir başlangıç olduğunu kabul etmek gerekir. Bu bakımdan, anlaşmayı önemli buluyoruz.

Değerli arkadaşlar, şu anda, Avusturya'da yaşayan 150 000 civarında vatandaşımızdan ancak 60 000 kadarı çalışmaktadır. Özellikle, birinci ve ikinci kuşağa mensup çalışan vatandaşlarımızın, bir şekilde işsiz kaldıklarında veya iş akitleri feshedildiğinde, yeniden iş bulma imkânları hemen hemen hiç yoktur; çünkü, bu konudaki uygulama, sırasıyla, birinci öncelikli iş hakkı Avusturya vatandaşlarına, ikinci öncelikli olarak Avrupa Birliği ülkelerine mensup olanlara; bu iki sınıf içerisinde aranan vasıflara uygun işçi bulunamazsa, ancak, sıra, vatandaşlarımıza gelmektedir. Bu da, hemen hemen, iş bulma imkânını tamamen ortadan kaldırmaktadır. Bu haksız uygulama karşısında, Çalışma Bakanlığımızın ve Avusturya'da bulunan ve insanlarımızın çalışma ve iş hayatlarıyla ilgili problemlerine yardımcı olması gereken çalışma ataşelerimizin bir an önce gerekli tedbirleri almaları gerekmektedir.

Değerli arkadaşlar, Avusturya'da yaşayan insanlarımızın problemleri sadece çalışma hayatıyla sınırlı değildir. Çifte vatandaşlık konusunda karşılaşılan problemler had safhadadır. Avusturya vatandaşlığına geçmiş vatandaşlarımızın sayısı, yaklaşık 50 000 civarındadır. Vatandaşlıktan çıkarılma işlemleri Türkiye'de çok ağır işlediğinden, bütün Avrupa ülkelerinde yaşayan vatandaşlarımız gibi, Avusturya'da yaşayan vatandaşlarımızın da ciddî sıkıntı ve endişeleri vardır.

Avusturya vatandaşlığı için müracaat eden insanlarımız, Türkiye'de vatandaşlıktan çıkış işlemleri uzadığından, bu zaman içerisinde endişeli bir bekleyiş içerisine girmektedirler. İçişleri Bakanlığımızdan, işlemlerin hızlandırılması ve Türkiye'deki haklarıyla ilgili kesin güvenceler beklemektedirler.

Değerli arkadaşlar, yine, çok önemli problemlerin başında kültür ve eğitim problemleri gelmektedir. Temel eğitime Avusturya'da başlayan çocuklarımız, büyük ölçüde, ana dilleri olan Türkçeyi öğrenememektedirler; millî ve manevî kültürden kopmakta ve hızla asimile olmaktadırlar. Millî Eğitim ve Kültür Bakanlıklarımız, Avusturya'da bu tür hizmetleri veren ve vatandaşlarımız tarafından kurulan Türk dernek ve federasyonlarıyla koordineli bir çalışmayla, asimilasyona engel olabilirler. Aksi takdirde, yakın bir gelecekte, millî ve manevî değerlerden kopmuş ve ana dillerini konuşamayan yavrularımızı kaybetmenin acısını hep beraber yaşarız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Avusturya'da yaşayan yabancılar arasında en yüksek sayıyı oluşturan vatandaşlarımız ve özellikle gençlerimiz arasında, kriminal suçlar hızla yaygınlaşmaktadır. Çok küçük yaşlarda uyuşturucuyla tanışan gençlerimiz, Avusturya hapishanelerini doldurmaktadır. Gençliğimizi bu felaketlerden kurtarmak için, Avusturya Hükümeti nezdinde de gerekli girişimlerde bulunularak, acil önlemler mutlaka alınmalıdır. Ayrıca, oturumların yenilenmesi ve uzatılması ile aile birleşimi gibi hayatî önem arz eden problemler mutlaka aşılmalıdır.

Değerli arkadaşlar, yukarıda saymış olduğum gerekçeler de dikkate alındığında, yapılan bu anlaşma fevkalede önemlidir. Bu anlaşmanın, Türkiye Cumhuriyeti ve Avusturya Cumhuriyeti ile Avusturya'da yaşayan vatandaşlarımıza hayırlı olmasını diler, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Fatsa.

Tümü üzerinde başka söz isteyen?.. Yok.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum :

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE AVUSTURYA CUMHURİYETİ ARASINDA SOSYAL GÜVENLİK HAKKINDA ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. – 28 Ekim 1999 tarihinde Viyana’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti ile Avusturya Cumhuriyeti Arasında Sosyal Güvenlik Hakkında Anlaşma'nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – 1 inci madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum :

Yürürlük

MADDE 2. – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum :

Yürütme

MADDE 3. – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN- Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şekli hakkında kararınızı alacağım.

Açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 dakika süre veriyorum; 3 dakika içerisinde herhalde toparlayacaksınızdır.

Yarın, tarihî bir gün; artık, bundan sonra devam etmeyeceğiz, biliyorsunuz.

Oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

BAŞKAN – Efendim, oylamanın neticesini alın da öyle gidin, kaybolmayın; kapatmadık daha... Sonra, niye kapatacağız, nasıl kapatacağız, onu izah edelim efendim.

MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Eskişehir) – Ben onlara söylerim.

BAŞKAN – Hayır efendim... Bunlar, baskı yapıyorlar efendim. Hür iradeyi ipotek altına mı aldınız?!.

Ben, zaten gaybubetinizi hayra yordum efendim; demin, isminizi onun için zikretmedim Sayın Başkanım... "Hayır"da hayır var mı?

(Elektronik cihazla oylalaya devam edildi)

BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti ile Avusturya Cumhuriyeti Arasında Sosyal Güvenlik Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylamasına 199 sayın milletvekili iştirak etmiş; 188 kabul , 2 çekimser, 9 mükerrer oyla tasarı kanunlaşmıştır; hayırlı olsun diyorum.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek ve özellikle, Anayasanın 69, 86 ve 101 inci Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifinin ikinci görüşmelerini yapmak için 5 Nisan 2000 Çarşamba günü saat 13.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 20.25

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.