Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21 CİLT : 29 YASAMA YILI : 2

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

72 nci Birleşim

28 . 3 . 2000 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Ordu Milletvekili Şükrü Yürür’ün, Ukrayna’da balıkçılarımıza yapılan saldırılara ilişkin gündemdışı konuşması

2. – Batman Milletvekili Burhan İsen’in, Güneydoğu Anadolu Bölgesi tütün üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

3. – Sivas Milletvekili M. Cengiz Güleç’in, Halk Ozanı Âşık Veysel’in 27 nci ölüm yıldönümüne ve Âşık Veysel’in insanlık mesajına ilişkin gündemdışı konuşması

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Bulgaristan Cumhuriyeti Ulusal Meclisi Başkanının beraberinde bir parlamento heyetiyle Türkiye’ye davetine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/513)

2. – Belçika Temsilciler Meclisi Başkanının beraberinde bir parlamento heyetiyle Türkiye’ye davetine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/514)

3. – TBMM Başkanının Slovenya Meclis Başkanının davetine beraberinde bir parlamento heyetiyle icabetine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/515)

4. – Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün’ün (6/532) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/170)

5. – Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Sağlam’ın, 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/370) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (3/171)

6. – Aksaray Milletvekili Murat Akın’ın, Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabülüne Dair 2809 Sayılı Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/240) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (3/172)

7. – TBMM’nin 23.11.1999 Tarihli ve 655 Sayılı Kararı uyarınca, Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak, Tunceli ve Van illerinde devam etmekte olan olağanüstü halin, 30.3.2000 günü saat 17.00’den geçerli olmak üzere 4 ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/516)

IV. – ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. – Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

V. – SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. – (9/31) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları (1/501) ( S. Sayısı : 367)

2. – Dernekler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/643) (S. Sayısı : 391)

VII. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Trabzon Milletvekili Şeref Malkoç’un, bazı vakıf yurtlarının Millî Eğitim Bakanlığına devrine ilişkin sorusu ve DevletBakanı YükselYalova’nın cevabı (7/1477)

2. – Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan’ın, Türkmenistan’ın Başkenti Aşkabat’ta yapılan bir açılış törenine ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in cevabı (7/1498)

3. – Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu’nun, Tokat İli Artova İlçesinde bir askerî birlik konuşlandırılmasına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu’nun cevabı (7/1499)

4. – Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu’nun, Halk Bankasının özelleştirilip özelleştirilmeyeceğine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı H. Hüsamettin Özkan’ın cevabı (7/1501)

5. – Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu’nun, Tokat’taki tarihi Taşhan binasının otel yapılacağı iddiasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova’nın cevabı (7/1502)

6. – Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu’nun, sivil polislerin Adana’da bir kadına işkence yaptığı iddiasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın, cevabı (7/1506)

7. – Adana Milletvekili Ali Gören’in, Aladağ İlçesi, Karahan-Kışlak-Körmesut köy yolunun onarımına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın cevabı (7/1508)

8. – Trabzon Milletvekili Şeref Malkoç’un, Gürcistan sınırından ülkemize sığınmak isteyen Çeçen mültecilerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/ 1525)

9. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer’in, orman sınırı dışında kalan arazilerin belediyelere devredilip devredilmeyeceğine ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Nami Çağan’ın cevabı (7/1530)

10. – Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan’ın, İskenderun’daki Su Ürünleri Fakültesinin kullandığı tesislere ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş’un cevabı (7/1539)

11. – Muğla Milletvekili Fikret Uzunhasan’ın, Muğla’da idare ve vergi mahkemeleri kurulup kurulmayacağına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı HikmetSami Türk’ün cevabı (7/1549)

12. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, çiftçilerin sorunlarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı (7/1551)

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açıldı.

Balıkesir Milletvekili İlhan Aytekin, Ege tütün piyasasına verilen başfiyatla ilgili,

Adana Milletvekili İsmet Vursavuş, 21 Mart Dünya Ormancılık Günü ve Türk Ormancılığı hakkında,

Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak, afet kapsamına alınan belediyelere uygulanan yardım katsayılarındaki haksızlık iddialarına ilişkin,

Gündemdışı birer konuşma yaptılar.

İstanbul Milletvekili Aydın A. Ayaydın ve 32 arkadaşının, bayram tatillerinde şehirlerarası yolarda trafiğin yoğunlaşması nedeniyle meydana gelen trafik kazalarının önlenmesi için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/126) Genel Kurul’un bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırasında yapılacağı açıklandı.

FP Grubunca :

3 kat olarak gösterilen adaylar arasından ad çekme suretiyle :

(9/27) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunda açık bulunan bir üyeliğe, İstanbul Milletvekili Ali Oğuz,

(9/42) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunda açık bulunan bir üyeliğe, Erzurum Milletvekili Fahrettin Kukaracı,

Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda açık bulunan üyeliğe de, aday gösterilen Antalya Milletvekili MehmetZeki Okudan,

Seçildiler.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının :

1 inci sırasında bulunan, Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu Tasarısının (1/501) (S. Sayısı : 367) üzerindeki görüşmelere devam edilerek 2 nci maddesine kadar kabul edildi; 3 üncü maddesi üzerinde bir süre görüşüldü.

28 Mart 2000 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 19.00’da son verildi.

Mehmet Vecdi Gönül

Başkanvekili

Sebahattin Karakelle Melda Bayer

Erzincan Ankara

Kâtip Üye Kâtip Üye

No. : 99

II. – GELEN KÂĞITLAR

24. 3. 2000 CUMA

Tasarılar

1. – Tasarrufların Teşviki ve Kamu Yatırımlarının Hızlandırılması Hakkında Kanunun, Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun, Asker Ailelerinden Muhtaç Olanlara Yardım Hakkında Kanunun, Futbol Müsabakalarında Müşterek Bahisler Tertibi Hakkında Kanunun, Gecekondu Kanununun, Sağlık Hizmetleri Temel Kanununun ve Ödeme Güçlüğü İçinde Bulunan Bankerlerin İşlemleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Yürürlükten Kaldırılması ile Bazı Tekel Maddeleri Fiyatlarına Yapılan Zamlardan Elde Edilen Hâsılatın T.C. Merkez Bankasında Açılacak Bir Deprem Fonu Hesabında Toplanmasına Dair Kanunun Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/645) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.3.2000)

2. – Hakim ve Savcı Adayları Eğitim Merkezi Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun İki Maddesinin Yeniden Düzenlenmesine Dair Kanun Tasarısı (1/646) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2000)

Teklifler

1. – Çanakkale Milletvekili Nevfel Şahin ve 9 Arkadaşının; Küçük Esnaf ve Sanatkârlar ile Küçük ve Orta Boy İşletmelerin, Bazı Borç Faizlerinin Sınırlanmasına Dair Kanun Teklifi (2/490) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.3.2000)

2. – Ankara Milletvekili Şevket Bülent Yahnici’nin; 18 Mart Gününün Şehitler Günü Olarak İlan Edilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/491) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.3.2000)

3. – Afyon Milletvekili Gaffar Yakın ve 11 Arkadaşının; Avrupa Futbol Kupalarında Başarılı Olmuş Türk Futbol Kulüplerinin Ödüllendirilmesine Dair Kanun Teklifi (2/492) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2000)

Tezkereler

1. – Harun Aslan Hakkındaki Ölüm Cezasının Yerine Getirilmesine Dair Başbakanlık Tezkeresi (3/501) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2000)

2. – İstanbul Milletvekili Sadettin Tantan’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/502) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2000)

3. – İstanbul Milletvekili Sulhiye Serbest’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/503) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2000)

4. – İstanbul Milletvekili Sulhiye Serbest’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/504) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2000)

5. – Giresun Milletvekili Hasan Akgün’ün Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/505) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2000)

6. – Konya Milletvekili Veysel Candan’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/506) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2000)

7. – Adana Milletvekili Recai Yıldırım’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/507) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2000)

8. – Kahramanmaraş Milletvekili Ali Doğan’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/508) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2000)

9. – İstanbul Milletvekili Aydın Ayaydın’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/509) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2000)

10. – Konya Milletvekili Veysel Candan’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/510) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2000)

11. – Bursa Milletvekili Fahrettin Gülener’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/511) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2000)

12. – Lütfi Topal ve Ali Tekin Haklarındaki Ölüm Cezalarının Yerine Getirilmesine Dair Başbakanlık Tezkeresi (3/512) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2000)

No. : 100

27.3.2000 PAZARTESİ

Raporlar

1. – Orman Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/637) (S.Sayısı: 383) (Dağıtma tarihi : 27.3.2000) (GÜNDEME)

2. – Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ve Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ile 251 Milletvekilinin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 69 uncu Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ve Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ile 243 Milletvekilinin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 86 ncı Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ile Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ve Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ve Doğru Yol Partisi Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Tansu Çiller ile 399 Milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 101 inci Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/479, 2/478, 2/477) (S.Sayısı : 389) (Dağıtma tarihi : 27.3.2000) (GÜNDEME)

3. – Dernekler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/643) (S.Sayısı: 391) (Dağıtma tarihi : 27.3.2000) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Anadolu Ajansının Elazığ’da büro açıp açmayacağına ilişkin Devlet Bakanından (Yüksel Yalova) sözlü soru önergesi (6/605) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

2. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Elazığ Sarıcan Beldesinin sağlık personeli ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/606) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

3. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Elazığ - Karakoçan- Başyurt Köyünün yoluna ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/607) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

4. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, MTA’nın Elazığ İlinde yaptığı çalışmalara ilişkin Devlet Bakanından (Edip Safder Gaydalı) sözlü soru önergesi (6/608)(Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

5. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Elazığ-Bingöl karayoluna ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/609) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

6. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Elazığ-Karakoçan-Sarıcan Beldesinin ve köylerinin öğretmen ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/610) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

7. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Elazığ Güney Çevre Yoluna ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/611) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

8. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Elazığ-Karakoçan İlçesine bağlı bazı köylerin spor sahası ihtiyacına ilişkin Devlet Bakanından (Fikret Ünlü) sözlü soru önergesi (6/612)(Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

9. - Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Elazığ-Karakoçan İlçesine bağlı bazı köylerin kapalı bulunan okullarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/613) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

10. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Elazığ-Karakoçan İlçesine bağlı bazı köylerin telefon sorununa ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/614) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

11. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Elazığ-Karakoçan İlçesi Karapınar Köyünün okul ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/615) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

12. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Elazığ-Karakoçan İlçesi Gündeğdi Köyünün sulama göleti ihtiyacına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) sözlü soru önergesi (6/616) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

13. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Elazığ-Karakoçan İlçesine bağlı bazı köylerin kanalizasyon sorununa ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) sözlü soru önergesi (6/617) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

14. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Elazığ-Karakoçan İlçesine bağlı bazı köylerin içme sularına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) sözlü soru önergesi (6/618)(Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

15. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Elazığ-Karakoçan İlçesi Devlet Hastanesinin uzman doktor ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/619) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.200)

16. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Elazığ-Karakoçan İlçesi Altınoluk İlköğretim Okulu ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/620) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

17. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Elazığ - Karakoçan İlçesi Başyurt Köyünde bulunan hazine arazilerine ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/621) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

18. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Elazığ-Karakoçan İlçesine bağlı bazı köylerin sulama kanaleti ihtiyacına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) sözlü soru önergesi (6/622) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

19. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Elazığ-Karakoçan İlçesi Kalkankaya Köyüne sulama göleti yapılıp yapılmayacağına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) sözlü soru önergesi (6/623) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

20. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Elazığ-Karakoçan İlçesine bağlı bazı köylerin imam ihtiyacına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (H.Hüsamettin Özkan) sözlü soru önergesi (6/624) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

21. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Elazığ-Arıcak-Kaş Köyü sulama projesine ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) sözlü soru önergesi (6/625) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.3.2000)

22. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Elazığ-Keban İlçesine bağlı bazı köylerin içme sularına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) sözlü soru önergesi (6/626) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

23. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Elazığ-Keban İlçesin’ne bağlı bazı köylerin kanalizasyon sorununa ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) sözlü soru önergesi (6/627) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

24. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Elazığ-Keban İlçesine bağlı bazı köylerin grup yoluna ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) sözlü soru önergesi (6/628) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

25. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Elazığ-Keban İlçesine bağlı bazı köylerin sulama kanalı ve içme suyu sorununa ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) sözlü soru önergesi (6/629) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

26. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Elazığ İlinde temel eğitim okulu yapılıp yapılmayacağına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/630) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

27. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Elazığ İlinde hayvancılık ve tarım alanında uygulanan projelere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/631) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

28. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, DSİ Bölge Müdürlüğünün Elazığ ve ilçelerindeki yatırım projelerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/632) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

29. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Köy Hizmetleri İl Müdürlüğünün Elazığ İlindeki yatırım projelerine ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) sözlü soru önergesi (6/633) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

30. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Karayolları Bölge Müdürlüğünün Elazığ İlindeki çalışmalarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/634) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

31. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Elazığ İlinde uyguladığı projelere ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/635) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

32. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Elazığ İlinde uyguladığı projelere ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/636) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

33. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Elazığ İlindeki tarihi eserlere ilişkin Devlet Bakanından (Yüksel Yalova) sözlü soru önergesi (6/637) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

34. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Harput’taki eski eserlerin onarımı ile ilgili projelere ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi (6/638) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

35. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün Elazığ İlinde uyguladığı projelere ilişkin Devlet Bakanından (Şuayip Üşenmez) sözlü soru önergesi (6/639) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

36. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, İller Bankasının Elazığ’da yapacağı işlere ve ödenek miktarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/640) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

37. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Elazığ Gübre Sanayine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/641) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

38. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Keban Baraj Gölü çevresinin ağaçlandırılmasına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/642) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

39. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Elazığ Havaalanına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/643) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

40. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, T.C.D.D. Genel Müdürlüğünün Elazığ İlinde uyguladığı projelere ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/644) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

41. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Elazığ ve ilçelerinde uyguladığı projelere ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/645) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

42. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Tekel Genel Müdürlüğünün Elazığ ve ilçelerinde uyguladığı projelere ilişkin Devlet Bakanından (Rüştü Kâzım Yücelen) sözlü soru önergesi (6/646) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

43. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Elazığ ve ilçelerinde uyguladığı projelere ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi (6/647) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

44. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Elazığ-Karakoçan-Palu-Arıcak ilçelerinde boşalan köylere ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/648) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

45. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Elazığ ve ilçelerinde uyguladığı projelere ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/649) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

46. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Orman Bölge Müdürlüğünün Elazığ ve ilçelerindeki çalışmalarına ve ödenek miktarına ilişkin Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/650) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

47. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, ilköğretim öğrencilerinin bir günlük gazeteye abone olmaya zorlandıkları iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/651) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

Yazılı Soru Önergeleri

1. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, LPG’deki kükürt oranına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/1682) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

2. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, Diyanet İşleri Başkanının Kabe’deki Osmanlı Kalesi hakkında basına yaptığı açıklamaya ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1683) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

3. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, ithal akaryakıt sorunlarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/1684) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

4. – Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya’nın, kültür varlıklarımızın korunmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1685) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

5. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Vakıf Üniversitelerine yapılan yardımlara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1686) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

6. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, gübre fiyatlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1687) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

7. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer’in, Devlet Memurluğu sınavına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (6/1688) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

8. – Adana Milletvekili Yakup Budak’ın, belediyelerin gelir payı çarpım katsayılarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1689) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

9. – Bursa Milletvekili Kenan Sönmez’in, Bursa’da meydana gelen uçak kazasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1690) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.3.2000)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Karaman-Sarıveliler-Civandere Köyü camiine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (H. Hüsamettin Özkan) yazılı soru önergesi (7/1352)

2. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Karaman-Sarıveliler-Civandere Köy konağına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1355)

3. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, tütün, çay, fındık, patates, soğan ve şekerde stok fazlalığına ve ihracat yönünden bir çalışma yapılıp yapılmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1359)

4. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, Nevşehir İlindeki belediyelere ve köylere yapılan yardımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1361)

5. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, Nevşehir İline yapılacak yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1362)

6. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, D.P.T.’nın Nevşehir İli ile ilgili yaptığı çalışmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1367)

7. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, İller Bankasınca Nevşehir İlindeki belediyelere yapılan yardımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1370)

No. : 101

28.3.2000 SALI

Raporlar

1. – Harp Okulları Kanunu Tasarısı ve Millî Savunma ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/423) (S.Sayısı : 380) (Dağıtma tarihi : 28.3.2000) (GÜNDEME)

2. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya ve 20 Arkadaşının, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/107) (S.Sayısı : 381) (Dağıtma tarihi : 28.3.2000) (GÜNDEME)

3. – Erzincan Milletvekili Sebahattin Karakelle ve 56 Arkadaşının, Erzincan’a Erzincan Üniversitesi Adıyla Bir Üniversite Kurulması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/297) (S.Sayısı : 382) (Dağıtma tarihi : 28.3.2000) (GÜNDEME)

4. – Danıştay Kanununda ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye Bağlı Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/483) (S.Sayısı : 385) (Dağıtma tarihi : 28.3.2000) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergesi

1. – Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik’in, İç Anadolu Bölgesinin ulaşımına ve Ankara-Gölbaşı-Şereflikoçhisar-Aksaray-Ulukışla arasında bir demiryolu bağlantısı kurulup kurulmayacağına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/652) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2000)

Yazılı Soru Önergeleri

1. – Afyon Milletvekili İsmet Attila’nın, Anadolu Ajansıyla ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1691) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.3.2000)

2. – Afyon Milletvekili İsmet Attila’nın, bir İngiliz reklam şirketine Türkiye’nin tanıtımı için ödenen paraya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1692) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.3.2000)

3. – İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin’in, İstanbul-Eyüp İlçesi sınırlarındaki bir bölüm arazinin Göktürk Belediyesine bağlanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1693) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2000)

4. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Türkiye’ye alınmayan Çeçen mültecilere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1694) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2000)

5. – Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener’in, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından verilen bir reklama ilişkin Devlet Bakanından (Yüksel Yalova) yazılı soru önergesi (7/1695) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.2000)

6. – Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, Balıkesir kültür sitesi inşaatına ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/1696) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2000)

7. – İstanbul Milletvekili Hüseyin Kansu’nun, İstanbul-Eyüp İlçesi Kemerburgaz bölgesinde yapılan inşaatlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1697) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2000)

8. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Sayıştay’ın, İstanbul Üniversitesi’ne denetçi göndermediği iddiasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/1698) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2000)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

28 Mart 2000 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER : Mehmet ELKATMIŞ (Nevşehir), Levent MISTIKOĞLU (Hatay)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 72 nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayımız vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Görüşmelere geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Ukrayna'da balıkçılarımıza yapılan saldırılarla ilgili olarak söz isteyen Ordu Milletvekili Sayın Şükrü Yürür'e aittir.

Bu konuda, daha önce, birinci sırada, Muş Milletvekili Sayın Zeki Eker'e söz hakkı vermiştik; ancak, kendileri söz hakkını Sayın Yürür'e devrettiler. O nedenle, daha önce basılıp dağıtılan gündemde değişiklik oldu. Bu hususun bilinmesini isterim.

Buyurun Sayın Yürür.

Süreniz 5 dakika efendim.

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Ordu Milletvekili Şükrü Yürür’ün, Ukrayna’da balıkçılarımıza yapılan saldırılara ilişkin gündemdışı konuşması

ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu) – Sayın Başkan, saygıdeğer arkadaşlarım; Ukrayna olayıyla ilgili olarak bugün söz almış bulunuyorum. Geçen hafta hepimizi yürekten üzen bir müessif olay üzerine konuşmak için karşınızda bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

22 Mart 2000 tarihinde, Ukrayna'nın 35-40 mil açıklarında, Ukrayna sınır karakol gemileri, batı Karadenizin Ukrayna'ya münhasır ekonomik bölgesinde kaçak balık avcılığı yapan 10 adet Türk balıkçı teknesi tespit etmişler ve Ukrayna tarafının iddiasına göre, Ukrayna sınır güvenlik güçleri balıkçılarımıza "dur" ihtarında bulunmuşlar; balıkçılarımızın kaçmaya çalışmaları üzerine silahlı saldırıda bulunmuşlardır. Bildiğimiz gibi, 10 tekneden "Yavrum Ahmet" adlı balıkçı teknesi batırılmıştır. Kaptanı Durmuş Yalçın, maalesef, ölmüştür. Hayatını kaybeden kaptanımıza Allah'tan rahmet, ailesine başsağlığı ve sabırlar diliyorum.

Yıllardan beri bu kürsülerde ifade ettiğimiz gibi, balıkçılarımız, kıyı sularımızda ve açık denizlerimizde sahipsiz ve korumasızdır, hayat mücadelesi vermektedirler. Balıkçılarımızın bir koruyucusu, diğer bir anlatımla, balıkçılık sektörümüzü koruyan ve onlara yol gösteren Türkiye'de bir müesese, maalesef, mevcut değildir. Diyeceksiniz ki "Tarım Bakanlığında Koruma Kontrol Genel Müdürlüğü içerisinde bir şube müdürlüğü vardır; yetmiyor mu?" Maalesef, yetmiyor; çünkü, Koruma Kontrolün ne bir teknesi ne araştırma enstitüsü ne denizleri tahrip eden insanlara karşı bir müeyyide uygulayacak organı yoktur. Yetki ve sorumlulukları çeşitli kuruluşlar arasına dağıtılmış; gelişigüzel, plansız ve programsız bir şekilde, yetkilerin, Türkiye'de kullanıldığı zannedilmektedir.

Yapılan müessif saldırı sonucunda, 45 kişi bir ara tutuklanmış, 27 kişi Sivastopol'a götürülmüş, sonra bir kısmı Odessa'ya götürülmüş, 2 adet tekneye ve 20 tondan fazla balığa da el konulmuştur.

Bu balıkçılar orada ne arıyordu" diye kendimize soralım. Oralar bizim ekonomik sahamız mı; hayır; fakat, Karadeniz'i iki şey bitirdi arkadaşlar. Birisi, Karadeniz'e, 5 tane büyük nehir, Avrupa'nın zehirli atıklarını taşımaktadır. İkincisi ise, modern denizciliğin avlanma vasıtalarından olan geliştirilmiş sonarlı ve trollü tekneler, Karadeniz sahilinde, bizim ekonomi sahamızda 72 tür balık yaşarken, şu anda 5'i, 6'yı geçmeyen türde balık nesli bıraktı; onları da trolcülerin elinden kurtarabilene aşkolsun!

Dolayısıyla, Ukrayna makamlarınca el konulan bu teknelerimizin, bilahara, serbest bırakıldığını öğrenmiş bulunuyoruz.

Şüphesiz, olay, üzücü ve önemlidir. Her şeyden önce, değerli bir balıkçımız ölmüş, ailesi ve balıkçı camiası büyük üzüntülere gark olmuştur. Ancak, bu balıkçı dediğimiz kişiler, geçmişte, kıyı balıkçısıydı; gelişen teknolojiyle, Türkiye sahillerinde, artık avlanacak balık kalmayınca, sermaye sahibinin, aslında balıkçılıkla ilgisi olmayan, modern teknoloji imkânlarını ellerine geçirmiş üç beş sermayedarın sevkine tabi olarak, bu denizleri kurutmaya çalışmaktadırlar.

Bunun üzerine, biz, bu kontrolsüzlüğü önleyebilmek için bir çalışma yaptık. Bu çalışmamız, su ürünlerimizi teşkilatlandıracak ve onu iç sularda ve dış sularda koruma ve kontrolü düzenleyecek bir teşkilat yapısına kavuşturacak, Başbakanlığa bağlı bir müsteşarlığın kurulması yönünde kanun teklifini hazırlayarak Meclisimize takdim ettik. Bütün milletvekili arkadaşlarımın, ben, yardımını bekliyorum; parti farkı gözetmeksizin, kanunu inceleyip, alaka duymak isteyenlere takdim etmek istiyorum. Bu, artık, bir gıda problemi olmaktan çıkmıştır, bir Karadenizli problemi değildir; bu, bütün insanlığın problemi olduğu gibi, bütün insanlığın sorunu olduğu gibi, bu protein sorunudur.

BAŞKAN – Sayın Yürür, 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen toparlayınız.

ŞÜKRÜ YÜRÜR (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Artık, Türkiye'de, istavrit balığı yediğini zannedenler, İskandinav istavriti yiyorlar; donmuş, Uzakdoğu'dan gelen balık yiyorlar. Dolayısıyla, balıkçılığımızı korumamız için, mutlaka, yeni bir teşkilatlanmaya ve koruma kontrole gitmemiz lazımdır diyorum.

Bana bu konuşma fırsatını verdiği için Sayın Başkana ve beni dinlemek lütfunda bulunduğunuz için de sizlere teşekkürlerimi sunuyorum, saygılarımla selamlıyorum; sağ olun, var olun. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yürür.

Gündemdışı konuşmaya yanıt verecek sayın bakan?.. Yok.

Gündemdışı ikinci söz, Güneydoğu Anadolu Bölgesi tütün üreticilerinin sorunları hakkında söz isteyen Batman Milletvekili Sayın Burhan İsen'e aittir.

Buyurun Sayın İsen.

Süreniz 5 dakika efendim.

2. – Batman Milletvekili Burhan İsen’in, Güneydoğu Anadolu Bölgesi tütün üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

BURHAN İSEN (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Güneydoğu Anadolu Bölgesi tütün üreticilerinin sorunları hakkında gündemdışı söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tütün denilince, Anadolu'da, onbinlerce ailenin yüreği ağzına gelir. Onlar, dünyaca ünlü Ege, Karadeniz, Güneydoğu Anadolu tütünlerini yetiştiren, Anadolu tütün ekicileri ve tütün işçileridir; yani, tütüne, emeklerini, alınterlerini katan ve toprağa can verenlerdir. Tütün, garip Anadolu köylüsünün vazgeçemediği fukara bitkisidir. Günümüzde tütün üretimi, ekonomik ve toplumsal yaşamda önemli bir yer almaktadır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de yıllardan beri izlenen yanlış politikalar yüzünden, yarı aç yarı tok yaşam kavgası vermek zorunda kalan 3 milyondan fazla tütün üreticisi, ne yazık ki, daha piyasa açılmadan hüsrana uğramışlardır. Son günlerde, bakanlıklararası üstkurul üyeleri tarafından imzalanan ve Yüksek Planlama Kurulu tarafından çıkarılması düşünülen bir karar, tütün üreticilerini son derece üzmüştür. Yüksek Planlama Kurulu kararıyla Marmara, Ege ve Karadeniz Bölgeleri dışındaki bölgelerde, yani Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri tütününe kota uygulanıp, kota dışında kalan ürünün alımında yüzde 50 fiyat indirimi uygulaması öngörülmektedir. Oysa, bir önceki gündemdışı konuşmama cevaben, sayın bakan, bu yıl tütüne kota uygulanmayacağını, üreticinin elinde bulunan tütünün tamamının alınacağını söylemişlerdi. Şimdi, ne oldu da, kota uygulanmadan alınacağını bildiğimiz tütünü, birtakım saray kurnazlıkları ve Yüksek Planlama Kurulunun kararıyla, tütün üretim bölgelerinde ayırımcılık yapılmaktadır. Bu gibi çalışmalar, tamamen Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri üreticisini, tütün ekiminden uzaklaştırmak amacıyla yapılan uygulamalar olarak karşımıza çıkmaktadır. Böyle çifte standart kararlarla, bölgelerarası gelir dengesizlikleri sürekli artmaktadır.

Burada, Tekelden sorumlu Sayın Devlet Bakanımızdan bir konu hakkında net bir cevap rica ediyorum: Sayın Bakanım, aldığım duyumlara göre, Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki tütün işletmelerinin bir kısmının kapanacağı, kalan işletmelerin de belli merkezlerde toplanacağı söylenmektedir; bu konuda açıklama yapmanızı rica ediyorum. Zira, işletmelerin taşınması ve kapatılması durumunda, işletmelerde çalışan ve bu işletmeler sayesinde evine ekmek götüren insanlar mağdur olacak, yöredeki küçük çaplı ekonomik hayat felce uğrayacak, zaten sorun olan işsizlik daha da artacak ve istihdam azalacaktır. Bölgemde bu olumsuz koşulların oluşması, huzur ve barış ortamının bozulması yolunda istismarlara sebep olabilecektir.

Değerli milletvekilleri, sonuç olarak, toprak kültürümüzü değiştiren, tütüncülüğümüzü, sigara sanayimizi yok eden oyunlara ve kararlara seyirci kalınmamalı. Bu yanlış politikaları inatla savunan ilgili bürokrat ve bakanları, bir kez daha, yüce milletimiz adına uyarıyorum.

Bakınız, hafızalarımızı biraz tazeleyelim. Bir zaman, haşhaş için "kendi ülkemizde ne üreteceğimize biz karar veririz" diyerek, sesini haklı olarak yükselten Sayın Başbakan, bugün, tütün üreticileri, tütüncülüğümüz, sigara sanayimiz yok olurken niçin susmaktadır? Anadolu insanı için tütün, sigara değil, bir geçimdir, bir ekmektir. Haşhaşın uyuşturucu, anasonun rakı olmaması gibi, sigaranın zararı için önlem alınacak, tütün ekimi ve kotası sınırlanacaksa, buna biz karar vermeliyiz.

BAŞKAN – Sayın İsen, 1 dakika eksüre veriyorum, lütfen toparlayınız.

BURHAN İSEN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yüksek Planlama Kurulunda, kararları alırken, yabancı sigara tekellerinin laflarına bakıp, Türk tütün üreticisini görmezlikten gelmek, bu ülke gerçeğinde Türk tütün üreticisini yok saymak demektir. Bugün, tütün üreticisini yok sayanları, günü geldiğinde Türk tütün üreticisi de yok sayacaktır.

Değerli milletvekilleri, bu sorunlar, ülkemiz tütüncülerinin sorunlarıdır; sahip çıkacağınız inancıyla, Yüce Heyetinize saygılarımı sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın İsen.

Gündemdışı konuşmaya yanıt verecek sayın bakan?.. Yok.

Gündemdışı üçüncü söz, ünlü halk ozanımız Âşık Veysel'i anma konusunda söz isteyen Sıvas Milletvekilimiz Sayın Cengiz Güleç'e aittir.

Buyurun Sayın Güleç. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

3. – Sivas Milletvekili M. Cengiz Güleç’in, Halk Ozanı Âşık Veysel’in 27 nci ölüm yıldönümüne ve Âşık Veysel’in insanlık mesajına ilişkin gündemdışı konuşması

M. CENGİZ GÜLEÇ (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Geçen hafta, ünlü halk ozanı ve Hak âşığı Âşık Veysel Şatıroğlu'nun 27 nci ölüm yıldönümü münasebetiyle kutlama şenlikleri, bir kutlama haftası yapıldı; oldukça coşkun, katılımlı, hem Cumhurbaşkanlığı katında hem de değişik toplum kesimlerinde yapılan bu kutlamalar sırasında, sizlere, Âşık Veysel'in insanlık mesajını, hümanizma mesajını aktarmayı çok arzu etmeme rağmen, maalesef, böyle bir fırsat yakalayamadık geçen hafta ve gecikmeli de olsa, bu hafta onu yâd etmeyi bir görev addediyorum.

Özellikle, ilimin, cumhuriyetin kurulduğu ve temelinin atıldığı il olduğunu hesaplarsak, hesaba katarsak ve laiklikle ilgili çok önemli atılımların yapıldığı çağımızda ve günümüzde, çok ciddî dinsel inançlı çatışmaların kaynağı ve yöresi olan Sıvas'ın üzerinden bu hak etmediği tatsız etiketin belki bir nebze silinebilmesinde, bu halk âşığı ozanların yâd edilmesinin, hatırlanmasının, birlik ve hümanizma ruhunun yeniden, tekrar dile getirilmesinin yararlı olacağı umuduyla Veysel'i anmak istiyorum.

Çok uzun boylu anlatmama gerek yok; tüm Türkiye, Anadolu insanı ve hatta hatta, bu deyişlere kulak veren tüm dünya kültürleri tanıyor Veysel'i; ancak, özellikle 1965 yılında, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, anadilimiz ve millî birliğimize katkılarından dolayı, özel kanunla vatana hizmet tertibinden maaş bağlanan Âşık Veysel'i 1973 yılında yitirdiğimizi hatırlatarak, yine bu kutsal mekânda yâd etmek istedim.

Veysel, neden Türk kimliği ve kültürü açısından önemlidir; izninizle, birkaç dakika sadece buna değinmek istiyorum.

Ortaasya Türklerinin Anadolu'nun fethiyle başlayan Batı'ya göç serüveni, neredeyse bin yıllık bir tarihsel süreci kapsamaktadır. Bu kadar uzun bir dönemde, yarı göçebe, avcı ve savaşçı Türkmen toplulukları, Batı'ya göç dalgaları boyunca karşılaştıkları Arap, Acem, Bizans ve Anadolu'nun yerli kültürleriyle tanışma ve kaynaşma biçimindeki etkileşimlerinde, değişik dinlerle tanışmaları ve birbirlerinden farklı alfabeleri benimsemeleri, çok zengin gelenek ve örfleri kazanıp, bu değeri aynı zamanda önemli ölçüde geliştirmelerine yol açmıştır. Tarihin her döneminde sıkı sıkıya sarıldıkları güzelim anadilimiz Türkçenin, egemen halk dili olarak kullanılması sayesinde, Türklüğe özgü kültürel kimliklerini yitirmemişlerdir bu topluluklar.

Kadim Ortadoğu uygarlıklarının mirasçıları olan Acem ve Arap devletlerinin sindirme ve eritme politikalarına yıllarca direnebilen Türk halkı, özbenliğini korumayı, Türkçenin inanılmaz zenginliği ve güzelliği sayesinde sağlayabilmiştir.

İşte, kültürel varlığımızın bu bin yıllık koruyucusu, sürdürücüsü ve besleyicisi de, Ortaçağlardan günümüze Anadolu'da yetişen anonim ve kolektif nitelikli halk kültürü olmuştur. Anadolu halkının Türkçeyle kendini dışa vuran yaşantılarının ve sanat yapıtlarının en özgün örneği de halk edebiyatıdır. Bu edebiyatın seçkin ustaları olan halk ozanlarımız, hak ve halk aşıklarımızın, dünden bugüne kültürel kimliğimizin korunması ve gelişmesinde eşsiz katkıları ve hizmetleri olmuştur.

Âşıklık geleneğinin unutulmaya yüz tuttuğu bir zamanda ortaya çıkan ve 20 nci Yüzyıl Türk halk şiirinin önde gelen siması olarak kendini kabul ettiren Âşık Veysel, 1894 yılında, Sıvas İli Şarkışla İlçesinin Sivrialan Köyünde doğmuştur. Bu, hepimizin malumu olan bir bilgidir.

Ömrü yoksulluk ve çilelerle geçen Veysel, köyünden ilk ayrıldığı 1933 yılında, Sıvas Âşıklar Bayramına katılır; Türkiye'nin İhyası Hazreti Gazi şiiriyle dikkati çeker. Ahmet Kutsi Tecer Beyin ilgisine mazhar olan ve köy enstitülerinde bir süre saz öğretmenliği yapan Veysel, bu yıllarda hasret şiirlerinin birikimini oluşturur.

Şiirlerinde, birlik ve bütünlük mesajları veren, bilim ve teknolojiyi önemseyip benimseyen Veysel, özünde ve sözünde samimîdir. Karanlıklar dünyasından aydınlık çıkarabilen sevecenlikle doludur. "Sadık yarim" dediği karatoprakta yeşerttikleriyle murada eren Veysel, bilinçli bir ziraatçidir.

Yarım yüzyıldan fazla sanatına temiz bir gönül vermesi, karşılıksız bırakılmadı. Biraz önce söylediğim gibi, bir vefa duygusuyla, vefa borcuyla -tekrar altını çizmek istiyorum- 1965 yılında, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından, anadilimiz ve millî birliğimize katkılarından dolayı, özel bir kanunla, vatana hizmet tertibinden maaş bağlanan Âşık Veysel, 1973 yılında, sadık yari karatoprakla kucaklaşarak aramızdan ayrıldı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Güleç, 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen toparlayınız efendim.

M. CENGİZ GÜLEÇ (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin 1965 yılındaki bu kadirşinaslığını tekrar hatırlatmak istiyorum ve günümüzde de halk ozanlarına, halk kültürünü ve Türk kimliğini diri tutan, canlı tutan bu tarz sanatçılara sahip çıkma amacıyla duyarlılığınıza sesleniyorum.

Teşekkür ederim; saygılarımla. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Güleç.

Gündemdışı konuşmaya yanıt verecek sayın bakan?..Yok.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz, İçtüzüğün 60 ıncı maddesinin dördüncü fıkrasına göre, gündemdışı konuşmayla ilgili yerimden kısa bir açıklamada bulunmak istiyorum.

BAŞKAN - Gerektiren bir şey yok ki efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, İçtüzüğün 60 ıncı maddesinin dördüncü fıkrasına göre, milletvekilleri yerinden söz isteyebilirler; takdirinize sunuyorum.

BAŞKAN – Çok kısa olmak üzere, buyurun Sayın Bedük.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, gündemdışı olarak tespit etmiş olduğunuz ve aktüel olarak da gerçekten fevkalade ehemmiyet arz eden üç ayrı konunun gündeme getirilmesi için gündemdışı konuşma hakkı verilmesinden dolayı, sizlere teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Ben de size teşekkür ediyorum.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Gerçekten, çok güzel şekilde tespitler yapmışsınız; ancak, gerek bir balıkçımızın Karadenizde öldürülmesi ve hiçbir surette haklı gösterilemeyecek kadar fevkalade büyük bir saldırı olarak telakki ettiğimiz bu davranışa karşı gerek Güneydoğu Anadolu'nun tütün üreticileriyle ilgili büyük sorununa karşı ve nihayet, büyük halk ozanı, millî ozan diye değerlendirdiğimiz Âşık Veysel'in anılmasıyla ilgili konuda, hükümetin, burada, bu meselelere cevap vermemesini, değerlendirmemesini ve Meclise de bilgi vermemesini, çok vahim bir hata olarak değerlendiriyorum. Hükümet, burada olmalıydı ve bu konularla ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi vermeliydi. Cumhuriyet hükümetinin en önemli görevi, cumhuriyetin Meclisine bilgi vermektir. Bunu, bir eksiklik olarak değerlendiriyorum ve size teşekkür ediyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bedük.

Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 2 adet tezkeresi vardır; okutup, bilgilerinize sunacağım :

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Bulgaristan Cumhuriyeti Ulusal Meclisi Başkanının beraberinde bir parlamento heyetiyle Türkiye’ye davetine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/513)

21 Mart 2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 8 Mart 2000 tarih ve 43 sayılı kararında, Bulgaristan Cumhuriyeti Ulusal Meclisi Başkanı ve beraberinde bir parlamento heyetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının konuğu olarak Türkiye'yi ziyareti kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 7 nci maddesi gereğince, Genel Kurulun bilgisine sunulur.

Yıldırım Akbulut

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

2. – Belçika Temsilciler Meclisi Başkanının beraberinde bir parlamento heyetiyle Türkiye’ye davetine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/514)

22 Mart 2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 8 Mart 2000 tarih ve 43 sayılı kararında, Belçika Temsilciler Meclisi Başkanı ve beraberinde bir parlamento heyetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının konuğu olarak Türkiye'yi ziyareti kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 7 nci maddesi gereğince, Genel Kurulun bilgisine sunulur.

Yıldırım Akbulut

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi daha vardır; okutup, oylarınıza sunacağım :

3. – TBMM Başkanının Slovenya Meclis Başkanının davetine beraberinde bir parlamento heyetiyle icabetine ilişkinBaşkanlık tezkeresi (3/515)

24 Mart 2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Slovenya Meclis Başkanı Janez Podobnik tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına gönderilen bir yazıda, Avrupa Parlamentosu Başkanının Avrupa Birliğinin genişleme sürecine dahil olan ülkelerin parlamento başkanlarıyla 17-19 Nisan 2000 tarihlerinde Ljubljana'da yapacağı toplantıya Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı başkanlığında bir heyetin davet edildiği bildirilmektedir.

Söz konusu davete icabet edilmesi hususu Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

Yıldırım Akbulut

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

BAŞKAN – Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:

4. – Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün’ün (6/532) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/170)

27.3.2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 207 nci sırasında yer alan (6/532) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

İsmail Özgün

Balıkesir

BAŞKAN – Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Danışma Kurulunun önerileri vardır; önce okutup işleme alacağım, sonra ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım:

IV. – ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. – Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No:38 Tarihi : 27.3.2000

Danışma Kurulunca aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

Yıldırım Akbulut

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

M. Emrehan Halıcı İsmail Köse

DSP Grubu Başkanvekili MHP Grubu Başkanvekili

Bülent Arınç Zeki Çakan

FP Grubu Başkanvekili ANAP Grubu Başkanvekili

Saffet Arıkan Bedük

DYP Grubu Başkanvekili

Öneriler:

1 – 27.3.2000 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan 391 sıra sayılı Dernekler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının, 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 2 nci sırasına, 389 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Teklifinin de, 48 saat geçmeden 3 üncü sırasına alınması önerilmiştir.

2 – 28.3.2000 Salı günü sözlü sorular ile diğer denetim konularının, 29.3.2000 Çarşamba günü de sözlü soruların görüşülmemesi; 28 Mart 2000 Salı günü de kanun tasarılarının görüşülmesi ve gündemin 3 üncü sırasına kadar olan tasarıların bitimine kadar çalışma süresinin uzatılması; Genel Kurulun 29.3.2000 Çarşamba günü 11.00-13.00, 14.00-24.00 saatleri arasında çalışması, 389 sıra sayılı Anayasa değişiklik teklifinin görüşmelerinin saat 24.00'e kadar tamamlanamaması halinde saat 24.00'ten sonra da çalışmalara devam edilerek görüşmelerinin bitirilmesine kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Danışma Kurulu önerisinin lehinde veya aleyhinde söz isteği?.. Yok.

Birinci öneriyi okutup oylarınıza sunacağım.

1 – 27.3.2000 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan 391 sıra sayılı Dernekler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının, 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 2 nci sırasına, 389 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Teklifinin de, 48 saat geçmeden, 3 üncü sırasına alınması önerilmiştir.

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

İkinci öneriyi okutuyorum:

2 – 28.3.2000 Salı günü sözlü sorular ile diğer denetim konularının, 29.3.2000 Çarşamba günü de sözlü soruların görüşülmemesi; 28 Mart 2000 Salı günü de kanun tasarılarının görüşülmesi ve gündemin 3 üncü sırasına kadar olan tasarıların bitimine kadar çalışma süresinin uzatılması; Genel Kurulun 29.3.2000 Çarşamba günü 11.00-13.00, 14.00-24.00 saatleri arasında çalışması, 389 sıra sayılı Anayasa değişiklik teklifinin görüşmelerinin saat 24.00'e kadar tamamlanamaması halinde saat 24.00'ten sonra da çalışmalara devam edilerek görüşmelerinin bitirilmesine kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

İçtüzüğün 37 nci maddesine göre verilmiş doğrudan gündeme alınma önergeleri vardır; ayrı ayrı okutup işleme alacağım, daha sonra oylarınıza sunacağım.

Birinci önergeyi okutuyorum :

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

5. – Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Sağlam’ın, 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/370) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (3/171)

14 Şubat 2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Daha önce Yüksek Başkanlığınıza arz ettiğimiz 2547 sayılı YÖK Kanununa İki Geçiçi Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifimizin, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre Meclis gündemine alınması için gereğini takdirlerinize arz ederim.

Mehmet Sağlam

. Kahramanmaraş

BAŞKAN – Önerge üzerinde, teklif sahibi Sayın Mehmet Sağlam; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Kanununa İki Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifimizin doğrudan gündeme alınmasıyla ilgili önergem üzerinde söz almış buluyorum; Yüce Meclisi, Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, daha önce, bir af tasarısı Yüce Heyetinize geldi; bunun sonuna eklenen maddelerle, öğrenci affı diyebileceğimiz bir iki madde Yüce Meclisten geçti; sonra, Sayın Cumhurbaşkanınca Yüce Meclise iade edildi ve halen, bunun sonuçları, tekrar, Yüce Meclise gelmiş değil.

Biz, af tasarısı diyebileceğimiz bu tasarının, sadece, yükseköğretim öğrencilerinin lisans düzeyinde olanlarının üniversiteden atılanları ile master ve doktora düzeyinde olup da, üniversiteyle ilişiği kesilenlerine kısıtlı bir hak getiren bir tasarı olduğunu görüyoruz. Halbuki, yaptığımız teklifte, bundan farklı olarak ve daha evvelce her iki yılda bir hazırlanan af tasarılarından da farklı olarak, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununa, 2 ayrı geçici maddenin eklenmesini öngörmekteyiz.

Bununla getirmeye çalıştığımız yenilikler şunlardır: Bir kere, üniversiteyle ilişiği kesilenlere af getirmek, aslında, yararlı bir davranıştır; ama, aslolan, üniversiteyle ilişiği kesilen öğrencilerin, bu başarısızlıkları, gerçekten, kendi çalışmamalarından dolayı mıdır; yoksa, sistemin ortaya koyduğu bazı aksaklıklar da, öğrencilerin, üniversiteyle ilişiğinin kesilmesine sebep olmakta mıdır?.. Biz, bu 2 maddeyle, daha çok, öğrencinin başarısızlığına sebep olan, öğrencinin kendi elinde olmayan, sistemdeki bazı aksaklıkları, bazı değişiklikleri –ki, bunların büyük bir çoğunlğu, son dört – beş yılın getirdiği değişikliklerdir– sistemden çıkarmayı teklif ediyoruz. Bunlardan birisi şudur: Birçok üniversitemizde sınıf geçme esası uygulanmaktadır; bazı başka üniversitelerimizde de, ders geçme esası uygulanmaktadır. Eğer, bir üniversitede, sınıf geçme esası uygulanıyorsa, bir dersten bile başarısız olan öğrenci, bir yıl kaybetmektedir; yani, bir dersten, iki dersten, üç dersten başarısız olan öğrenci, başarılı olduğu dersleri de tekrar etmek suretiyle, o yılı tekrar etmektedir. Bu, hem kendisi bakımından yıl kaybına hem ailesi bakımından israfa hem de yeni öğrenci alımında bir tıkanıklığa sebep olmaktadır. Halbuki, şu anda, sistemimizde, bir de ders geçme esası uygulayan üniversiteler vardır; hatta, aynı üniversitenin birtakım fakülteleri ders geçme esasını, birtakım fakülteleri sınıf geçme esasını uygulamaktadır. Ders geçme esasını uyguluyorsa, iki dersten, üç dersten başarısız olan öğrenci bir üst sınıfa geçebilmekte, yaz eğitimini de almak suretiyle, yine o derslerini vererek, onlardan başarılı olarak, tekrar ederek, sene kaybetmeden eğitimine devam imkânı bulmaktadır. İşte, biz, bu teklifimizle, bütün yükseköğretim kurumlarında sınıf geçme esasının kaldırılmasını ve ders geçme esasının getirilmesini teklif ediyoruz. Bu, çağdaş bir uygulamadır; halen, Hacettepe, Orta Doğu, Boğaziçi gibi üniversitelerimizde uygulanmaktadır. Yaz kurslarıyla da bunlar takviye edilmektedir; öğrenci, kaldığı dersten yazın ders almak suretiyle başarılı olmakta, sene kaybetmemektedir.

İkinci bir sebep, teorik ve pratik diye ayrılan derslerin teorik ve pratiğinden birinden 90, 100 bile alsa, diğerinden 50 veya 60'ın altında aldığı zaman, öğrenci, yine o dersten sınıfta kalmaktadır. Halbuki, bunu tek ders kabul ederseniz veya ayrı ayrı ders kabul etseniz bile, bu uygulamanın çok büyük başarısızlıklara sebep olduğu kanaatindeyiz. Bir ders teorik ve pratik diye ayrılınca, her iki notunun ortalamasının esas alınması teklifini getiriyoruz ki, birinden 90 almış, diğerinden 50 almış bir öğrenci, 75 ortalamaya rağmen sınıfta kalmaktadır; bunu önlemeye çalışıyoruz.

İkinci bir konu, mezuniyet sonrasındadır. Büyük ölçüde, öğrencilerimizin, master ve doktora öğrencilerinin başarısızlıklarının temel sebeplerinden birisi, 1997 yılında alınan, kamu personeli yabancı dil sınavının bunlara da uygulanması kararıdır. 1997 yılına kadar, üniversitelerde, bu, herkesin kendi alanındaki dersten, kendi üniversitesinde sınav yapılması şeklinde uygulanırdı; bunun yeniden getirilmesini teklif ediyoruz.

BAŞKAN – Sayın Sağlam, 1 dakikalık eksüre veriyorum; lütfen toparlayınız.

MEHMET SAĞLAM (Devamla) – Çok teşekkür ederim.

Şimdi, KPDS uygulamasını kaldırırsak, 1997 yılına kadar üniversitelerde yabancı dil sınavı nasıl yapılıyorsa, yine öyle, yani, kendi alanında bir sınavın yapılmasını teklif ediyoruz.

Yine, çok önemli bir konu; Marmara Bölgesinde ve Bolu'da büyük bir deprem yaşandı, biliyorsunuz. Buradaki öğrenciler, 17 Ağustostaki depremden on onbeş gün sonra, eylül ayında bütünleme sınavlarına girdiler, bunların birçoğu başarısız oldu. Bunların en azından üç derse kadar başarısız olanlarına iki yeni hak vermek suretiyle sene kayıplarının önlenmesi, asrın afetini yaşayan bu çocuklara, gerçekten, büyük bir cemile olacaktır.

Bir de, yardımcı doçent ve doçentlerin belki onbine yakını çeşitli sebeplerle başarısız olmuşlardır. Bunlara iki yeni sınav hakkı verilmesi, doktora yapmış ve Türk yükseköğreniminin çok ihtiyaç duyduğu büyük bir grubun yükseköğretim kurumlarından atılmaması sonucunu doğuracaktır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET SAĞLAM (Devamla) – Bu düşüncelerle, gerçekten, 37 nci maddeye göre gündeme alınma teklifimizi arz ediyor; hepinizi, Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Sağlam.

AKİF GÜLLE (Amasya) – Sayın Başkan, lehinde söz alabilir miyim?

BAŞKAN – Bir dakika efendim... Konuşacak bir arkadaşımız var; eğer o yoksa, size söz vereceğim.

Sayın Zeki Ertugay?.. Yok.

Buyurun Sayın Gülle (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

AKİF GÜLLE (Amasya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sayın milletvekilimizin teklifi üzerine, şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, kamuoyunda öğrenci affı diye ifade ettiğimiz tasarı, daha önce genel af kapsamı içerisinde gündeme getirilmiş; tasarı, Cumhurbaşkanlığından geri döndükten sonra, uzun zamandır da tekrar gündeme gelmemişti; ancak, o zaman da ifade ettiğimiz gibi, aslında öğrenci affı -ki, biz, buna öğrenci affı olarak da bakmıyoruz- sadece eğitim öğretimde, şu veyahut da bu sebeple hakkını kullanamamış veya engellenmiş öğrencilerin yeniden bu hakkı kullanması için yeni bir fırsat verilmesinden ibaret olan bir yasa tasarısıydı. Bu da, diğerleriyle beraber bir anlamda zamana yayılmıştı. Geçen süre içerisinde, öğrenci affıyla ilgili değişik partilerden teklifler söz konusu oldu; bunlar, Millî Eğitim Komisyonuna kadar geldi; şu anda, Millî Eğitim Komisyonumuzda oluşturulan bir alt komisyonda değerlendirmeleri yapılıyor; ancak, hadiseyi zamana daha fazla yaymaksızın, bu olayın, Yüce Meclisin gündemine bir an önce alınıp sonuçlandırılmasında biz de fayda mülahaza ediyoruz.

Bu bakımdan, sayın milletvekilimizin teklifine katıldığımı ifade ediyor; hepinize saygılar sunuyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gülle.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Köse.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Sayın Başkanım, şu anda, Millî Eğitim Komisyonunda Sayın Sağlam'ın vermiş olduğu kanun teklifiyle aynı mahiyetteki kanun teklifimiz görüşülmektedir. Bu kanun teklifi diğer kanun teklifimizle aynı mahiyette olduğu için, gündeme alınmasına biz de katılacağız.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz efendim.

Doğrudan gündeme alınma önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum :

6. – Aksaray Milletvekili Murat Akın’ın, Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/240), doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (3/172)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

29.7.1999 tarihinde vermiş olduğum Aksaray İlinde Aksaray Üniversitesi kurulmasına ilişkin (2/240) esas numaralı kanun teklifim havale edildiği komisyonlarda bugüne kadar görüşülmemiştir.

Teklifimin İçtüzüğün 37 nci maddesi gereğince doğrudan gündeme alınmasını arz ederim.

16.2.2000

Murat Akın

Aksaray

BAŞKAN – Sayın Akın, konuşacak mısınız efendim?

MURAT AKIN (Aksaray) – Evet efendim.

BAŞKAN – Önerge sahibi olarak Sayın Murat Akın; buyurun.

Süreniz 5 dakika.

MURAT AKIN (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Geçen hafta salı günü, Sayın Devlet Bakanımız Sadi Somuncuoğlu'nun Aksaray'a üniversite kurulmasına ilişkin teklifi Genel Kurulda müzakare edilmiş ve gündeme alınmıştı. 22.7.1999 tarihinde, Aksaray Milletvekili olarak aynı mahiyette vermiş olduğum bu teklifin de İçtüzüğe göre birleştirilmesi mümkün olmadığından dolayı, bugün, tekrar, Aksaray'a üniversite kurulması konusu müzakere edilmektedir.

Değerli milletvekilleri, Aksaray'da halen eğitim ve öğretime devam eden 2 fakültemiz mevcuttur; ayrıca, 2 fakültemiz de -1998 ve 1999 yıllarında kararnamesi çıktı- 2000-2001 yılı eğitim döneminde eğitime başlayacaktır. Böylece, İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi, Mühendislik Fakültesi, Fen-Edebiyat Fakültesi ve Eğitim Fakültesi olmak üzere 4 tane fakültemiz 2000-2001 yılında eğitimini devam ettirecektir. Ayrıca, 5 tane de yüksekokulumuz vardır ve bu yüksekokullarımızdan 2 tanesi dört yıllıktır.

Değerli milletvekilleri, üniversitenin altyapısında esas olan eğitim kadrosudur. Şu anda, ilimizde, akademik eğitim verebilecek 154 eğitim ve öğretim görevisi mevcuttur. Ayrıca, İlimizin konumu itibariyle, Ankara'ya iki saat, Konya'ya birbuçuk saat, Adana'ya iki saat ve Kayseri'ye iki saat mesafede ve ortada bir il olması nedeniyle eğitim ve öğretim kadrosu yönünden de sıkıntı çekilmeyecektir. Ankara'da şu an 10'a yakın üniversite vardır; Aksaray'a yakın olması dolayısıyla belki de öğretim görevlilerinde duyulacak sıkıntı bu ilden yapılacak taleple giderilebilir; diğer uzak veya ulaşımı zor olan iller ile Aksaray'ın kıyaslanması mümkün değildir. Eğitim öğretim görevlisi ihtiyacı aynı zamanda, Konya İlinden de karşılanabilir. Halen, Aksaray'a bağlı, Aksaray'da mevcut öğretim veren, eğitim veren fakülteler Niğde Üniversitesine bağlı olarak devam etmektedir. Bilindiği üzere, bundan sonra -bilhassa 4 fakülte açıldıktan sonra- 4 fakültenin 200 kilometre uzaklıktaki vilayette mevcut üniversite tarafından idare edilmesine devam etmek oldukça zor olacaktır.

Değerli milletvekilleri, Aksaray altyapı olarak, çevre olarak hakikaten gelişmiş illere yakın bir seviyededir. Halen, ağır sanayi sayılabilecek ve dünyaca meşhur Mercedes firması Aksaray'da çekiciler ve buna benzer ağır vasıtalar üretmektedir; zaman zaman 1 500'e yakın işçi çalışmaktadır. Ayrıca, deprem bölgesi dışında olması nedeniyle, İstanbul'dan, İzmit'ten ve Adapazarı'ndan, sanayinin yoğun olduğu yerlerden sanayi, Aksaray'a kaymaya başlamıştır.

Ekonomik gelişmenin hızlandırılması ve kalkınmanın sağlanması için sürdürülen çalışmalarda üniversitenin önemli olduğu malumlarınızdır. Aksaray'da kurulacak bir üniversite, ekonomik büyümeden sosyal ve kültürel gelişmeye, bilim ve teknoloji paralelinden üretime, kaynakların etkin bir şekilde kullanımına kadar rol oynayacak, üniversite-sanayi işbirliği sağlanacaktır.

Bugün kent merkezinde dağınık ve geçici binalarda yapılandırılmış olan 2 fakültenin belediyece tahsis edilen üniversite kampus arsası üzerine yeni binaları yapılmış, eğitim ve öğretime hazır hale getirilmiştir. Ayrıca, 2000-2001 eğitim yılında öğretime başlayacak ilave 2 fakülte binası daha yapılmıştır; dolayısıyla, şu anda, kampus alanında 4 fakülte binası hazır haldedir. Ayrıca, İstanbul'da oturan Aksaraylı zenginlerimiz de, bu yıl, mimarlık ve mühendislık fakültesi ile hukuk fakültesi olmak üzere 2 fakültenin temelini atacaklardır. Halihazırda bitmiş 4 fakültenin inşaatının büyük bir kısmı, İstanbul'da oturan Aksaraylı zenginlerimiz tarafından yaptırılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akın, 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen toparlayınız.

MURAT AKIN (Devamla) – Aksaray'ın diğer bir özelliği de, dünyada nadir görülen ABD Arizona Vadisinden sonra, dünyanın en büyük ikinci doğal kanyonu olan Ihlara Vadisine sahip oluşudur ve bu sebeple, dünyada çok özel bir yeri vardır; ayrıca, bu vadimizin uzantısı olan Manastır Vadisi, şehrin her yerinden görülebilen haşmetli Hasandağı, mineral zenginliği açısından sayılı termal suları arasındaki Yaprakhisar'da bulunan Ziga kaplıcaları, Selçuklu dönemi eserlerinden, tarihî İpek Yolu üzerinde bulunan Sultanhanı, Alayhanı, Öresinhan, Ağzıkarahan ve halen, aynı hanların yerleşim alanlarını takip ederek, doğuyu, güneye ve batıya bağlayan karayolunun devam ettiği ve İç Anadolu'nun büyük bir kısmı ile kuzeyi güney illerimize bağlayan ve ülkeninin can damarı olan yolların kesiştiği noktada bulunmaktadır. Bu kadar mühim bir yerde bulunan ilde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MURAT AKIN (Devamla) – Kısa bir eksüre...

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akın.

MURAT AKIN (Devamla) – Saygı sunayım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, teşekkürünüzü edin. Usulümü bozmayınız.

MURAT AKIN (Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akın.

Başka söz isteği?.. Yok.

Bu konuda, daha önce de aynı mahiyette bir teklif kabul edilmişti.

Sayın Akın'ın önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 5 ilde uygulanmakta olan olağanüstü halin 4 ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi vardır; okutuyorum:

7. – TBMM’nin 23.11.1999 Tarihli ve 655 Sayılı Kararı uyarınca, Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak, Tunceli ve Van illerinde devam etmekte olan olağanüstü halin, 30.3.2000 günü saat 17.00’den geçerli olmak üzere 4 ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/516)

21.3.2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23.11.1999 tarihli ve 655 sayılı Kararı uyarınca, Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak, Tunceli ve Van İllerinde devam etmekte olan olağanüstü halin 30.3.2000 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere 4 ay süreyle uzatılmasının Türkiye Büyük Millet Meclisine arzı, Bakanlar Kurulunca 6.3.2000 tarihinde kararlaştırılmıştır.

Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.

Bülent Ecevit

Başbakan

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi üzerinde İçtüzüğün 72 nci maddesine göre görüşme açacağım. Gruplara, hükümete ve şahsı adına iki üyeye söz vereceğim. Konuşma süreleri, gruplar ve hükümet için 20'şer dakika, şahıslar için 10'ar dakikadır. Görüşmelerin sonunda da tezkereyi oylarınıza sunacağım.

Hükümet hazır mı efendim? Hükümeti temsilen Sayın Bakan hazır mı efendim?

Buyursunlar efendim.

Sayın Bakan yoksa görüşmeleri erteleyeceğim efendim.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) – Var, var...

BAŞKAN – Efendim, benim, Sayın Bakanı buraya gelmeye icbar etmem mümkün mü...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Dışişleri Bakanımız orada.

BAŞKAN – Gelsin efendim.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Geliyor.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım.

Görüşmelere başlayabilmemiz için Sayın Bakanın mahsus yerini alması gerekiyor efendim.

Sayın Bakanım, tezkereyle ilgili konuşmak ister misiniz?

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) – Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Biz teşekkür ediyoruz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, olağanüstü halin uzatılması konusunda Başbakanlıktan bir tezkere geliyor. Sayın Bakan, bize, bu olağanüstü halin niye uzatılacağı hakkında bir açıklama yapacak ki...

BAŞKAN – Peki, Sayın Genç...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Gelenek böyle Sayın Başkan. Bundan önceki olağanüstü hal uzatmalarında geçmişi inceleyin, her zaman, önce Bakan çıkmıştır şu şu şu nedenlerle olağanüstü halin uzatılmasını istiyoruz diye kısa bir açıklama yapmıştır. Rica ediyorum canım...

BAŞKAN – Sayın Genç, bizim İçtüzüğü uygulamak gibi bir sorumluluğumuz var, kimseyi burada açıklama yapmaya mecbur etmek gibi bir anlayışımız yok.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu, İçtüzük kuralı haline gelmiştir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç. Alışkanlığınızı lütfen bırakınız.

ANAP Grubu adına, Şırnak Milletvekili Sayın Mehmet Salih Yıldırım.

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

Buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA MEHMET SALİH YILDIRIM (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; olağanüstü halin 5 ilde 20 Mart 2000 tarihinden itibaren 4 ay uzatılmasıyla ilgili Başbakanlık tezkeresi hakkında Anavatan Partisinin görüşlerini sunmak için huzurunuzdayım; bu vesileyle, Grubum ve şahsım adına, Yüce Heyete saygılar sunarım.

Hepinizin çok iyi bildiği gibi, ülkemizin belli bir bölgesinde yıllardır uygulana gelen olağanüstü hal, ne yazık ki, kamuoyunca olağan bir işleyiş biçimi olarak kabul edilmeye başlanmıştır. Bu uygulamayla doğrudan muhatap olan insanlarımızın, olağanüstü hal ve buna bağlı uygulamalardan doğan yakınmalarını, hem bizzat kendileri hem de vekilleri sıfatıyla, değişik platformlarda, her fırsatta dile getirmeye çalıştıklarını görüyoruz.

İstisnaî nitelikte olan olağanüstü hal, sürekli uygulanımından dolayı nesiller boyu süren olağandışı bir hal haline gelmiştir. Olağanüstü hal ve buna bağlı uygulamalar, zaman zaman, terörün de artışı nedeniyle, baskı aracına dönüşmüş, birtakım insanların güç ve geçim aracı haline gelmiştir. Ülke genelinde uygulanan genel hukuk bir yana bırakılmış, idarî yapının ve yargının tabi olduğu ayrı bir hukuk düzeni uygulanır olmuştur. Uygulama, aynı zamanda bölge insanının temel hak ve özgürlüklerinin zaman zaman askıya alınmasına neden olmuştur.

Olağanüstü hal ve buna bağlı uygulamalar, ister istemez bölgede pek çok mağduriyete neden olmuş, idarî alanda olduğu gibi, soruşturma, kovuşturma ve dava aşamalarına getirilen düzenlemelerle yargılama alanında da sorunlar doğmuş, çağdaş hukuk bir yana, temel hukuk ilkelerine aykırı uygulamalar zaman zaman görülmüştür.

Uygulamaya gerekçe gösterilen terör olayları, yapılan etkin mücadele sayesinde, bugün, büyük ölçüde sona ermiştir. Şu bir kez daha bilinmelidir ki; hiç kimse, Türkiye'de, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin gücünü, güvenlik güçlerinin iradesini, cesaretini test etmeye kalkmamalıdır. Bunu merak edenlerin, geçmişe dönüp, tarihe bakmaları yeter; bunun çok sayıda canlı örneklerini görmeleri mümkün olacaktır.

Bugün, terörü bölgede ilelebet yok edecek yegâne araç, bölge insanını üretken, katılımcı ve sağlıklı bireyleriyle birinci sınıf vatandaş haline getirme amacına yönelik olarak uygulanacak olan ciddî politikalardır. Varılan noktada, bu politikaların etkinliği ve başarısı teröristlerce istismar edilen ve en çok onların işine yaradığı aşikâr olan bölge insanını potansiyel suçlu saymanın sonucu olduğu izlenimini doğuran uygulamalardan ve özellikle bunların temelindeki, kaynağındaki OHAL'den belli bir takvim süreci içerisinde vazgeçerek, günün gerçeklerine uygun düzenlemelere dönmektir.

Yaşanılan tarihsel kesit içerisinde, coğrafî koşulların getirdiği güçlüklerin yanı sıra, ekonomik geri kalmışlık, ağır sağlık sorunları, düşük eğitim seviyesi ve saymakla bitmeyecek nice sorun, bölge insanının, âdeta, kaderi haline gelmiştir. Bu olumsuzluklar ve uluslararası dengeler, buna bağlı olarak sınır ötesinden kaynaklanan kışkırtmalar, teröre zemin oluşturmuştur.

Bugün, gelişen teknoloji ulaşım ve haberleşme olanaklarının büyük ölçüde artması, uluslararası dengenin Türkiye'nin lehine değişmesi, sınır ötesi eylemlerin cansiperane mücadele sonunda önemli ölçüde etkinliğini yitirmiş olması; en önemlisi, terör örgütü başının yakalanarak, yargıya teslim edilmesi, bu zemini büyük ölçüde ortadan kaldırmıştır; fakat, şu an bölge insanını en çok ilgilendiren husus, OHAL ve buna bağlı uygulamalarıdır. Her fırsatta en yetkili ağızlardan işitilen bütün vatandaşlarımızın ayrımsız birinci sınıf vatandaş sayıldığı şeklindeki ifadeler, bu uygulamaların gereğinden fazla uzaması halinde, giderek inandırıcılığını yitirmek üzeredir.

Peki, bu kadar uzun süreçten beri -1987 yılından bugüne kadar-uygulanan otuzdokuz kez uzattığımız ve kırkıncı kez uzatmaya çalıştığımız OHAL, bu bölgelerde neden uygulandı, gerekçesi yok muydu; tabiî ki, vardı. Bu, sadece, kısa bir sürecin değil; ikiyüz yıllık sürecin, birikimin ne yazık ki sonuçlarıdır. Son ikiyüz yıllık süreç içerisinde -bölge ağırlıklı olmak üzere- bölgede 34 terör olgusu ve isyan olayı vardır. Bunlarla alakalı çalışmalar incelendiğinde görülecektir ki, bununla ilgili olan kişiler farklı, zaman farklı, mekânlar farklı olsa bile, bu olumsuzluğa katılan insanların ortak paydası vardır; bu ortak payda, eğitsel yetersizlik ve ekonomik güçsüzlük, diğer bir tanımla yoksulluktur. Bu tablo, bu sıkıntıları oluşturan temel neden olmasına karşın, bu sorunlar karşısında ilgililer her defasında sorunun sadece güvenlik boyutunu görmüşler, gerekeni yapmışlar; ama, esas neden olan faktörü ortadan kaldırmadıkları için, çok kısa süre sonra ulus ve ülke bu olumsuzlukla defalarca karşı karşıya gelmiş ve her defasında ödenen fatura çok ama çok ağır olmuştur.

Değerli milletvekilleri, bu koşulların mevcudiyetini hepimiz biliyoruz. Bu sorun ve sıkıntıların sadece Doğu, Güneydoğu Anadolu'ya özgü olmadığını da biliyoruz. Bugün, ülkemizde, yüzde 35 oranında yoksulluk sınırında olan insanların olduğunu biliyoruz. Her ne kadar birileri ülkemizde aç ve yoksul insan yok diyor ise de, ülkemizin üçte bir nüfusunun yoksulluk sınırında, dörtte birinin açlık sınırında olduğu ne yazık ki gerçeğimizdir. Bu ulus, bu olumsuzluğu tabiî ki hak etmedi. Bugün, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 600 milyon insanı Japonya'nın yaşam standardında yaşatabilecek güçte ve potansiyeldeyken, bugün, insanlarımızın üçte biri yoksulluk sınırındaysa, bu, düşündürücüdür; düşündürücü olmaktan öte, hepimizin çok çok kendisini sorgulaması gerekli olan önemli bir olgudur.

Değerli milletvekilleri, Doğu, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ekonomik, sosyal, eğitsel, psikolojik sorunlar vardır; diğer bölgelerden farklılıklar vardır; bu farklılıkları huzurunuza taşımak istiyorum. Başta da belirttiğim gibi, bu farklılıklar Karadeniz'de de vardır, İç Anadolu'da da vardır, Ege'de de vardır ve de Akdeniz Bölgesinde de vardır; ama, bölgenin özel koşulları, jeopolitik konumu ve coğrafyası bu bölgedeki sorunların öncelikli olarak ortadan kaldırılmasını gerektirmektedir ve bu nedenle de, sorunu öncelikli olarak gündeminize taşımak konusunda ısrarımız vardır.

Bugün, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde fert başına düşen gayri safî yurtiçi hâsıla 1 700 dolar civarındadır; Türkiye ortalamasının 3 288 dolar olduğunu hesaba katarsanız, bunun önemi ortaya çıkar ve Doğu Anadolu Bölgesine baktığımız zaman, bu rakamın daha da ürkütücü olduğunu görüyoruz; bu rakam, 1 497 dolardır. Bugün, Türkiye'de fert başına düşen gayri safî yurtiçi hâsılası en fazla olan il ile en az olan il arasındaki fark onbir katı aşmaktadır. Bu sürdüğü takdirde, buna benzer olayların devam edeceğini herkes bilmelidir, tahmin etmelidir.

Bölgedeki işsizlik, düşündürücü olmaktan öte, korkutucu boyutlardadır. Bugün, Türkiye'de, resmî olmayan rakamlara göre, işsizlik oranı yüzde 23-24'lerdedir. Bölgedeki bu oranın normalin iki katına yakın olduğunu söylersem, bunun bir abartı olmadığının altını çizmek istiyorum.

Bütün bunların yanında, çok önemli bir olgu, bölgedeki eğitsel yetersizlik olgusudur. Bugün, Türkiye'de, okuryazarlık oranının yüzde 82 olduğunu, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde bu oranın yüzde 60,4 olduğunu, Doğu Anadolu Bölgesinde bu oranın yüzde 65 olduğunu söylersem, bunun ne anlama geldiğinin takdirini de yine sizlere bırakmak istiyorum.

Okullaşma oranı, eğitsel sorunlarla alakalı konunun önemini huzurunuza taşıyacak en önemli parametrelerden biridir. Bugün, Türkiye'de, ilköğretimde okullaşma oranı yüzde 100'lerdedir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ortalama olarak bu oran yüzde 95 civarındadır; ortaöğretimde bu oran yüzde 41, lisedeyse yüzde 27'dir; Türkiye ortalamasının yarısı kadardır. Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı Türkiye ortalamasında özellikle ilköğretimde 30'lar civarındayken, Güneydoğu ve Doğu Anadolu'nun ortalaması 41 civarındadır. İşte, bunların yanında, nitelikle birlikte eğitimdeki niceliği de hesaba katarsanız, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde eğitsel sorunların boyutu kendiliğinden ortaya çıkar.

Ben, bunu somut olarak ortaya koyan bir deneyimimi size aktarmak istiyorum. Kısa süre içerisinde üniversite seçme sınavları nedeniyle ortaya çıkan tablo hepinizin dikkatini çekecektir. Üniversiteye giriş sınavında başarılı olan illerin ilk yirmisi içerisinde Doğu ve Güneydoğu Anadolu'dan il yoktur; ancak, 81 il içerisindeki son yirmi ilin tümü Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesine mensup illerdir. Bu, eğitsel durumun, eğitimin ne boyutta olduğunu göstermesi açısından çok anlamlıdır. Bunun aynı sonucunu devlet memurluk sınavında da görmeniz mümkündür.

Değerli milletvekilleri, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki eğitsel sorunların 55 inci hükümet döneminde çok ciddî olarak ele alındığını, altyapıyla alakalı sorunların büyük ölçüde çözüldüğünü memnuniyetle ifade etmek istiyorum. O zaman başlatılan, bugüne gelen çalışmaların aralıksız sürmesi dileğimizdir.

Ben, bir iki örnek vermek istiyorum. Bakınız, 170 000 öğretmen açığının 65 000’i bir yılda sağlandı, 140 000 derslik açığının 34 000’i bir yıl içerisinde bitirildi, 22 000’inin inşaatı ertesi yıla devredildi, 7 000’in de inşaatı tasarımlandı. Bunlar çok güzel olgular. Bu, şunun göstergesi: İstendiği takdirde, bu yüce devlet, bu sorunları, bu sıkıntıları halletme olanağına sahiptir ve de edebilecek konumdadır, düzeydedir.

Sağlıkla alakalı konulardaki parametrelerin eğitimden çok daha derin olduğunu belirtmek istiyorum. Ben, sağlığın temel göstergesi olarak kabul edilen bebek ölümleri ile anne ölümlerindeki rakamların, bugün, bırakın gelişmiş ülkeleri, gelişmemiş ülkelerin, Afrika ülkelerinin bile ilerisinde olduğunu söylersem bunun da abartı olduğunu sakın düşünmeyin.

Bu arada, bölgedeki sorun, sıkıntıların büyümesine neden olan önemli faktörlerden biri, sağlık politikalarının, sağlık sektöründeki uygulamaların da yanlışlığıdır. Bu, bugünün sorunu değildir, bu son beş yılın sorunu da değil; geçmişten kaynaklanan; ama, bugüne kadar devam eden, bir türlü düzeltilemeyen, bugüne kadar rasyonel hale getirilemeyen sorunlar olarak görülmelidir.

Sağlıktaki insan kaynağı politikasının mutlak değiştirilmesi gerekmektedir. Bugün, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde mevcut olan doktorların oranı Türkiye’deki doktorların yüzde 5,3’üne tekabül etmektedir. Bugün, Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki sağlık personeli, Türkiye’deki sağlık personelinin yüzde 6,1’ine tekabül etmektedir. Halbuki, Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki nüfus, Türkiye’deki toplam nüfusun yüzde 10’una tekabül etmektedir. Bugün Türkiye’deki uzman hekimlerin yüzde 58’inin, pratisyen hekimlerin yüzde 41,5’inin, siz, 3 büyük ilde toplandığını bilirseniz, bu sonuçların neden ortaya çıktığını da kendiliğinden öğrenmiş olacaksınız. Sağlık politikasının ivedi değişmesi gereken önemli unsurlarından birinin bu olduğunun altını çizmek istiyorum.

Vatandaşın sağlığının devlet güvencesinde olduğunu Anayasaya derç edeceksiniz; ama, bunun gereğini yapmayacaksınız... Bunun, ulusumuza, devletimize yakıştığını söylemek mümkün değildir; Sağlık Bakanımızın, enerjisini bu konuya aktaracağından şüphe etmek istemiyorum.

Değerli milletvekillleri, Güneydoğu Anadolu Bölgesinin önemli sorun sıkıntılarını buraya taşımamızın size çok fazla bir yararı olacağını zannetmiyorum; ancak, şunu belirtmek istiyorum: Defalarca aynı sorunu buraya aktarmamıza rağmen, bir sonraki oturumlarda veyahut da ilgili konularda aynı konuyu buraya taşımanın her şeyden önce size saygısızlık olduğunun da altını çizmek istiyorum ve bu umutla diyorum ki, ümit ediyorum, bir kez daha bu olumsuzlukları burada sizlerle paylaşmak durumunda kalmayacak, yapılan güzelliklerin onurunu, hazzını sizinle paylaşmak için burada karşınızda olacağız.

Değerli milletvekilleri, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde bu olumsuzlukları, ne yazık ki, terör katladı. Terörün yaptığı en önemli tahribatlardan birinin bölgedeki göç olayı olduğunu biliyorsunuz. Göç, sadece teröre özgü değildi tabiî, 1980'li yılların öncesinde de göç vardı; ama, o zaman göçün temel nedeni ekonomik yetersizlik, eğitsel olanakların sınırlılığı, kan davaları, köyün iticiliği ve şehrin çekiciliğiydi; ancak, 1985'lerden sonra, göçün altında yatan temel unsurun, ne yazık ki, yüzde 85 oranında terör olduğunu belirtmek istiyorum.

Bugün, bölge sorunlarının ortadan kalkması ve düzelebilmesi için, göçün geriye dönüşünün mutlak programlanması gerekiyor. Bugün, doğu ve güneydoğu ağırlıklı olmak üzere terör nedeniyle yerlerini terk eden 55 000 hanede 401 000 insan olduğunu; bu insanların, bulundukları konumda, üretken, onurlu birer vatandaş olarak yaşamlarını sürdürürken, gittikleri yerlerde sadece tüketici ve gittikleri yerleşim birimlerinin sorununu ağırlaştıran birey olmaktan öteye geçmediklerini ve de suça tandanslı birer birey haline geldiklerini, ne yazık ki, belirtmek durumundayız. Bu bakımdan, göçün geriye dönüşünün çok ciddî olarak, yetkilerin, sorumlulukların tek elde toplanmasını sağlayarak, projenin bedeli olan kaynağı sağlıklı kaynaklara ve de iradeye bağlayarak mutlaka sağlanması gerekmektedir.

Bugün, ülkede, her yere, her köye, her yerleşim birimine bir üretim tesisi kuramazsınız; ancak, köye sağlayacağınız destekle, her köyü bir üretim birimi haline dönüştürebilirsiniz, bir fabrika haline dönüştürebilirsiniz.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinin kendisine özgü özelliği vardır. Türkiye'deki toplumun -hepiniz çok iyi biliyorsunuz- iktisaden faal nüfusun, yüzde 43'ün yüzde 52'sinin tarım sektöründe çalıştığını biliyorsunuz; ama, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde bu oran yüzde 63'tür, Doğu Anadolu Bölgesinde yüzde 71'dir ve ne yazık ki, tarım sektöründe çalışan insanların da yarısına yakını yoksulluk sınırındadır. Bu bakımdan, bölgede, tarım ağırlıklı, hammaddesi tarıma dayalı, hayvancılığa dayalı sanayii eğer yaşama geçirirseniz, bölge sorunlarına yaklaşım tarzınız rasyonel olacaktır, doğru olacaktır ve bunu takvim endeksli yaşama geçirdiğiniz takdirde, sorumluluğunuzun gereğini yapmış olacaksınız.

Ben, bölgede, bugüne kadar yapılan iyi şeylerin olduğunu biliyorum; bölgeye aktarılan kaynakların az olmadığını da biliyorum; ama, yapılanların, yapılması gerekenlerin karşılığı olduğunu, ne yazık ki, söylemem mümkün değil.

Bakın, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde, bölge sorunlarının kökünden ortadan kalkmasına vesile olabilecek çok güzel bir tasarım var, Güneydoğu Anadolu Projesi. Güneydoğu Anadolu Projesi, çoğu tarım sektöründe çalışan, yoksulluk sınırındaki insanların büyük kısmının bulunduğu bir bölgede, tek başına ne demek; 5 Çukurova demek; tek başına, her yıl bir Atatürk Barajını ulusuna hediye etmek demek. Bugün, dünyanın temel sorunlarından biri olan enerjinin Türkiye için ne anlama geldiğini hepimiz biliyoruz. Tek başına, bugün, Güneydoğu Anadolu Projesi, yılda 27 milyar kilovat/saat enerji demek. Güneydoğu Anadolu Projesi, tek başına, sadece tarımsal üretimde, bitkisel üretimde 26 milyon ton artış demek ve Güneydoğu Anadolu Projesi, tek başına, hammaddesi tarıma dayalı olan sanayi üretiminde 13,5 milyon tonluk artış demek ve Güneydoğu Anadolu Projesi, 1,7 milyon hektar arazinin sulanımı demek. Tek başına Güneydoğu Anadolu Projesi, 3,8 milyon insana direkt iş demek. Bugün, Türkiye'de, 10,5 milyon işsizin olduğunu hesaba katarsanız, sadece Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde 3 milyon işsizin olduğunu varsayarsanız, 3 milyon 800 000 insana direkt iş olanağı sağlayacak bu projeyi atıl bırakmanın haklılığını savunamazsınız, kimseye anlatamazsınız.

Bugün, tarım sektöründe, Güneydoğu Anadolu Projesindeki rötar ne yazık ki 70 yıldır; enerji sektöründe varılan düzey memnuniyet vericidir; bugün, 4 600 megavatlık enerji devreye girmiştir; ancak, bu, yeterli değildir; çok kısa süre içerisinde geri kalan projelerin de yaşama geçirilmesi gerekmektedir; ancak, bu projenin esas sektörü, dinomo sektörü ise tarımdır. Tarımda ulaşılan düzey, fizikî gerçekleşme, ne yazık ki, yüzde 12 düzeyindedir; yüzde 9'u inşa halindedir ve ne yazık ki, yüzde 79'u, hâlâ, tasarım halindedir. Bu ne anlama geliyor biliyor musunuz; bugün, çok özel koşullarda, çok namüsait durumlarda, gelecek nesillerdeki çocuklarımızın da nafakasından keserek yatırıma dönüştürdüğümüz bu kaynakların ölü yatırım olması anlamına gelmektedir ve bunları, eğer, kısa süre içerisinde faaliyete geçirmezseniz, tarım sektöründe yapılan yatırımların heba edileceğini, heder olma noktasına geleceğini bilmek gerekmektedir. Tabiî ki, bu proje için, evvela, ne gerekmektedir; proje için, sağlıklı bir irade gerekmektedir. Bu iradenin bu Mecliste olduğunu biliyoruz.

Bu projenin gerçekleşmesi için, olması gereken diğer bir önemli unsur ise kaynak sorunudur. Bugün, ortada bir gerçek var, bir realite var. Bu proje için harcanan para 13, 9 milyar dolardır; bu proje için harcanması gerekli olan para da 18,1 milyar dolardır. Ortalama olarak, 2010 yılında, yeni aksiyon planına göre bu projenin bitirilmesini istiyorsanız, yılda 1,8 milyar dolara ihtiyacınız vardır. 1999 yılında bu proje için harcanan para ise sadece 700 milyon dolardır ve açık 1,1 milyar dolardır; yani, gerçekleşme yüzde 35 düzeyindedir. Öyle görülüyor ki, yeni yapılan aksiyon planı da, hedeflerine ulaşmakta çok zorlanacaktır.

Bizim umudumuz, sadece GAP'ı realize etmek değil, GAP'ın yanına DAP'ı koymaktır, bunun yanına KAP'ı koymaktır ve KOP'u koymaktır. Kuzey Anadolu Projesi, Konya Ovası Projesi ve Doğu Anadolu Projesi, sadece bu bölgelerin değil, Türkiye'nin kaderini değiştirecek yüzakı projelerdir. En kısa sürede, bunlarla alakalı çalışmaların yaşama geçtiğinin müjdesini, buradan size duyurmayı ümit ettiğimi belirtmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bölgede sorun sıkıntıların aşılması için, bölgede yapılması gerekli olan önemli hususları huzurunuza taşımak istiyorum. Her şeyden önce, göçün geriye dönüşünü sağlamak gerekiyor. Artık, bölge insanı, devletiyle barışıktır; sorun sıkıntıların nedenini bilmektedir; olumsuzluklara vasıta olmamak için, iyi niyetle yapılabilecek her şeye hazırdır; bu konuda yurttaşlarımıza güvenmenin zamanıdır. Bu açıdan, bölgeye, nitelikli insan transferini sağlamak gerekmektedir. Bölge, artık, sadece, suçluların, kusurluların veyahut da eksik nitelikli insanların görev yeri olmaktan çıkarılmalıdır. Son zamanlarda yapılan uygulamalarda, memnuniyet verici atamalar vardır; gönderilen tüm insanların, gerek güvenlik mensupları gerek idarî mensupların hepsinin seçkin insanlar olduğunu, sevinerek ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bölge yatırımcısının bölgede kalmasını sağlamak gerekmektedir.

BAŞKAN – Sayın Yıldırım, 1 dakika içinde toparlayınız efendim.

MEHMET SALİH YILDIRIM (Devamla) – Sayın Başkan, 2 dakika kullanmak istiyorum müsaade ederseniz. Herkese yaptığınız toleransı bana da sağlayacaksınız sanırım.

Değerli milletvekilleri, bölgede, yapının, hizmetin altyapısını devlet oluşturmalıdır ve bölgeye kaynakların akışına olanak sağlayacak teşvik koşullarının oluşturulması gerekmektedir. 4325 sayılı Yasa çok iyi niyetle hazırlanmış, hükümetten komisyona intikal ettirilmiş, ama komisyonda ve Genel Kurulda karşılaşılan tablo ne bölge gerçeklerinin ne de sorumluluğumuzun karşılığı olmuştur. Başlangıçta 6 ilde başlatılan teşvik önce 29, sonuçta 47 ile kadar çıkarılmıştır. Böyle bir teşvikin hiçbir işe yaramayacağının takdiri yine sizin olacaktır.

Değerli milletvekilleri, bizim bu sorun sıkıntılarımızın yanında 2000 yılına güzelliklerle girmeye çalıştığımızı ve herkesin çok büyük umutlar beslediğinin altını çizmek istiyorum.

En son ülkemizde düzenlenen AGİT zirvesi, içeriği ve sonrasında hazırlanan bildiriler, varılan karar ve anlaşmalarla, temel hak ve özgürlüklerin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SALİH YILDIRIM (Devamla) – Bize 1 dakika daha verecek misiniz Sayın Başkan?

BAŞKAN – Verdim efendim 1 dakikayı.

SALİH YILDIRIM (Devamla) – Değerli milletvekilleri, son kez uzatılma dileğimizi dile getiriyor ve Anavatan Partisi olarak bu tezkereye olumlu oy vereceğimizi iletiyor yüce camiayı saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldırım.

Fazilet Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Şahin konuşacaktır.

Sayın Şahin, buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

FP GRUBU ADINA MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Sayın Başkan, Meclisimizin saygıdeğer üyeleri; 5 ilde uygulanmakta olan olağanüstü halin dört ay daha uzatılmasını öngören hükümet tezkeresi üzerinde Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek için huzurunuzdayım; bu vesileyle, şahsım ve Grubum adına hepinize saygılarımı sunuyorum efendim.

Saygıdeğer arkadaşlarım, olağanüstü halin ilanından sonra, bu, Türkiye Büyük Millet Meclisine gelen, yanlış hesaplamadıysam 38 inci tezkere. Yani, 1987 yılında olağanüstü hal ilan edildi Türkiye'nin belirli bir bölgesinde ve 38 inci kez uzatma görüşmelerini yapıyoruz. Kaldı ki, şunu da ifade etmek istiyorum ki, o bölgede olağanüstü şartlar 1987 yılında da başlamış değil, daha 1978 yılından itibaren sıkıyönetimle başlamış ve dolayısıyla, tam yirmiiki yıldır olağandışı şartların hüküm sürdüğü bir bölgenin sorunlarının da görüşülmesine vesile olan bir tezkereyi şu anda değerlendiriyoruz.

Olağanüstü hal, önce 13 vilayette başlamıştı, şimdi 5 vilayete kadar indi. Geçtiğimiz 23 Kasım 1999 tarihinde 6 vilayette olağanüstü hal vardı, ancak 1 vilayette kaldırılma isteğiyle buraya tezkere gelmişti ve Siirt'te kaldırılmıştı.

Şimdi, Sayın Bakanıma sormak istiyorum, eğer konuşmalarında bizi aydınlatırlarsa çok sevineceğim: Acaba, o bölgelerdeki olağanüstü şartların oluşumuna sebep olan olaylar dört ay öncesine göre daha mı kötü ki, şimdi bu 5 tane ilde dört ay daha olağanüstü halin uzatılmasını istiyorsunuz?

Ayrıca, biraz önce, Sayın Kamer Genç, görüşmelere geçerken bir itirazda bulundu, dediler ki: "Evet, hükümet bir tezkere göndermiş, şu 5 vilayette olağanüstü hali dört ay daha uzatacaksınız. Peki, hangi gerekçeyle? Bunu gruplar bilmeli ki, buraya geldiğinde ona göre görüşlerimizi serdedelim." İçtüzükte, hükümetin, görüşlerini, daha doğrusu, tezkereyle ilgili beyanlarını daha önce açıklamasını yasaklayan herhangi bir hüküm de yok. O bakımdan, gönül arzu ederdi ki, hükümet buraya gelsin, evet, şu anda terörle mücadelede önemli başarılar elde edilmiştir; ancak, şu şu sebeplerle, dört ay daha, bu 5 tane vilayette olağanüstü halin devamına gerek vardır desin, şu Türkiye Büyük Millet Meclisini ikna etsin.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, hükümetin tezkerelerinin ve kararlarının tasdik makamı olmamalıdır. Biz, hükümetin tezkerelerini burada tasdik eden makineler değiliz. Türkiye Büyük Millet Meclisi böyle bir kurum da değildir ve kaldı ki, olağanüstü hal, birtakım temel hak ve hürriyetleri askıya alan ve kısıtlayan bir yönetim tarzıdır. Temel hak ve hürriyetlerin kısıtlandığı olağanüstü hal ilanı ve görev sürelerinin uzatılması, basit çoğunluğa değil, mutlaka yeterli çoğunluğa, yani Meclis tamsayısının salt çoğunluğuna bağlı olarak kararlaştırılabilmeli. Burada, 139 sayın milletvekilinin oyuyla -gerekli olduğunda- temel hak ve hürriyetleri askıya alan bir olağanüstü hal süresi uzatılabiliyor. Bunun, insan hakları açısından sakıncalı olduğu görüşümü konuşmamın başında belirtmek istiyorum.

Saygıdeğer arkadaşlarım, bu usulî değerlendirmelerden sonra konuya girmek istiyorum.

Hemen ifade etmeliyim ki, olağanüstü hal rejimi, Anayasal ve yasal dayanağı olan istisnaî bir yönetim şeklidir. Biraz önce de ifade ettiğim gibi, olağanüstü hal, 1987 şartlarında ilan edilmiştir. O günün şartları, Türkiye'yi, ülkenin belirli bir bölgesinde bu şekil bir uygulama yapma zorunluluğuyla karşı karşıya bırakmıştır.

Hatırlayacaksınız, 1984 yılında, PKK terör örgütü, Hakkâri'nin Şemdinli ve Siirt'in Eruh ilçelerinde Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı silaha sarılmıştı. Bu silahlı isyan, değerli arkadaşlarım, Türkiye'ye ve özellikle o bölgeye çok pahalıya mal olmuştur. Onaltı yıl boyunca bölücü terörle mücadele ülkeye çok büyük zararlar verdi; can kaybına mal oldu, kan kaybına mal oldu, 6 000'e yakın güvenlik görevlimizi şehit verdik, 12 000 güvenlik görevlimiz yaralandı, gazi oldu, 5 000 civarında o yöre insanından ve ayrıca, o yörede görev yapan öğretmen, sağlık personeli, kamu görevlisi hayatını kaybetti. Bundan başka, 20 000 civarında terörist ölü olarak ele geçirildi, 58 000 sağ, 2 500 - eğer, bana gelen kayıtlar doğru ise - kendiliğinden teslim ve 1 000 civarında da yaralı; yani, 100 000 insanın hayatını doğrudan doğruya etkileyen bir onüç yıl geçirdik.

Ekonomik kayıplar 100 milyar doların üstündedir. Özellikle, bölgede, bu terör sebebiyle ve olağanüstü hal sebebiyle, işi olan, aşı olan insanlar işlerini kaybettiler, bölgedeki insanların bu ekonomik kayıplarını da bunun üzerine eklersek, Türkiye, 2000 yılı Türkiye bütçesinin 3 katı kadar bir ekonomik zarara uğramıştır .

Değerli arkadaşlarım, belki de, en önemli kayıplardan bir tanesi de, bu paranın, Türkiye'nin kalkınmasına gidememiş olmasıdır. Eğer, bu para, Türkiye'nin kalkınması için harcanabilmiş olsaydı, herhalde, uluslararası yarışta Türkiye bu noktada bulunmazdı. Herhalde, bu terörün Türkiye'ye vermiş olduğu zararların başında da burası geliyor.

Değerli arkadaşlarım, bölge halkından masum insanlar hunharca katledildi, evlerinden, köylerinden oldular; köylerinde varlıklı idiler, sürüleri vardı, ekip biçtikleri tarlaları vardı, üreticiydiler; ama, büyük şehirlere gelmek durumunda kaldılar; zengin olan insanları, Van'da, Diyarbakır'da, Hakkâri'de, limon satarken -gören milletvekili arkadaşlarımız var- bölge milletvekili olmamama rağmen, iki yıl önce bölgeye yapmış olduğum bir seyahatte tespit ettim. Hatta, Hakkâri-Van arasında seyahat ederken, hâlâ içimde bir ukdedir, bir sıkıntıdır; yol boyu, kontrol noktalarında kilometrelerce uzayan kuyrukları gördüm. Kamyonlar geliyor, üstünde -affedersiniz- hayvan var, kiremit var, tuğla var, eşya var; şoföre, tek tek indirtiliyor, bakılıyor ve tek tek kamyonlara yükletiliyor; bu, saatler alıyor, günler alıyor ve kuyrukta bekleyen araç nedeniyle, belki, üstlerindeki gıda maddesi ise kokma noktasına geliyor. Bütün bu sıkıntılar bölgede yaşanmıştır; ama, maalesef de hâlâ yaşanmaya devam etmektedir.

Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz dönemde göçün nedenlerini araştırmak üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir komisyon kuruldu; göç komisyonu. Göç komisyonunun raporu, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşüldü. Neden göç yaşandı sorusuna, komisyon raporu şu cevapları verdi: "OHAL uygulamaları -yani, olağanüstü hal uygulamalar- göçün nedenidir" diyor komisyon raporu "yayla yasağı, kırsal alanlarda can güvenliği riski, şiddet ortamından uzaklaşma isteği, çocuklarının geleceğine ilişkin kaygılar, özel kuvvetler ve koruculuk sisteminden kaynaklanan rahatsızlıklar, silahlı illegal örgütlerin baskısı, gıda ambargosu, faili meçhul cinayetler." İşte, bütün bunlar, yöre halkının göç etmesinin nedenleri olarak, geçtiğimiz dönemde, o bölgede çok ciddî bir çalışma yapan araştırma komisyonunun raporundan almış olduğum tespitlerdir.

Gerçekten, onaltı yıl boyunca çok acılar çekildi, ıstıraplar yaşandı ve en sonunda, işte, bölücübaşı yakalandı, layık olduğu cezaya çarptırıldı. En sonunda, terörle bir yere varılamayacağının anlaşılmış olmasını temenni ediyorum.

Gelmiş olduğumuz şu noktada, herkesin, başta bölücü terör örgütünün ve onları destekleyenlerin, tabiî bizim de, devletimizin de, devlet erkini elinde bulunduranların da, geçmiş olduğumuz bu onüç yıldan çıkaracağı çok önemli dersler var. İlk ders, mutlaka, Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı silahlı mücadeleye girişen terör örgütünün ilgilileri ve onlara destek verenleredir. Şunu bilmeliler ki, hiçbir gücün Türkiye Cumhuriyeti Devletini yıkamayacağını, artık, herkes kafasına yerleştirmelidir ve artık, herkes, Türkiye'nin ülkesiyle ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozamayacağını, bu ülkeden bir karış toprak koparamayacağını görmelidir, birtakım sevdalardan da vazgeçmelidir ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı sıfatını taşımanın ne büyük bir nimet olduğunu ve hatta, bunun ne büyük bir şeref olduğunu iyice anlamalıdır ve herkes, yine, Anayasaya sadakat gösteren herkesin, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının, her vatandaşın, tam demokrasiye geçildiğinde, bu ülkede, kökeni ne olursa olsun, adı sanı ne olursa olsun, inancı, dünya görüşü ne olursa olsun, her türlü demokratik haklardan istifade etmesi yolunun açık olacağını da görmeli ve bilmelidir; ama, ayrıca, devlete de, devlet erkini elinde bulunduranlara ve hepimize de, alınacak başka dersler de düşmektedir. Görevimizi eksiksiz yapmak zorundayız. Bütün bunların, görevimizi eksiksiz yapamamaktan kaynaklandığını da bilmek durumundayız.

Anayasanın 5 inci maddesinde devletin görevleri sayılmıştır. Devletin bu görevleri arasında, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak gelir, kişilerin temel hak ve hürriyetlerini korumak gelir, bu hürriyetleri sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak gelir, insanın, maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamak gelir. Devlete, Anayasanın 5 inci maddesi, bu görevleri yüklemiştir. Bu görevler tam yapılamazsa, bölgesel ve zümrevî dengesizliklere yol açarsanız, kalkınma farklılıkları meydana getirirseniz, bir kişiye dokuz pul, dokuz kişiye bir pul anlayışıyla icraatlar ortaya koyarsanız, sorunlara yol açmış olursunuz. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerini bir sürgün bölgesi olarak görürseniz, bölgeye, millî gelirden daha az pay ayırırsanız "alavere dalavere Kürt Mehmet nöbete" deyişini haklı gösterecek icraatlar ortaya koyarsanız, birileri çıkar, bu aksaklıkları istismar eder; işte, Türkiye'nin başına bela buradan geliyor.

Değerli arkadaşlarım, geldiğimiz şu noktada, artık yapılması gereken nedir; tam demokrasiye geçmektir, çağdaş hukuk standartlarını ülkemize taşımaktır ve en önemlisi de, milletimize güvenmektir.

Biraz önce, geçtiğimiz dönemde hazırlanmış olan bir göç komisyonu raporundan bahsetmiştim. Burada, normalleşme ve demokratikleşme için atılması gereken 7 adımdan bahsediliyor. Biz, Fazilet Partisi Grubu olarak, göç komisyonunun öngördüğü ve rapora da yazdığı bu 7 adımın, mutlaka atılması gerekliliğine inanıyoruz:

"Hukukumuz, mutlaka yasaklı maddelerden arındırılmalıdır.

Olağanüstü hal uygulamalarına -bunları, göç komisyonu raporundan okuyorum, geçtiğimiz yıl burada görüşüldü- son verilmelidir.

Faili meçhul siyasî cinayetlerin aydınlatılması için gerekli duyarlılık gösterilmelidir.

Köykoruculuğu, geçici istihdam projesi şemsiyesi altında tasfiye edilmelidir.

Bölgedeki çatışmanın sürmesinden ve içbarışın kanamasından beslenen, bundan yarar sağlayan terör lobisinin çökertilmesi ve tasfiyesi sağlanmalıdır.

Bölgede görevli özel timin derhal geri çekilmesi -göç komisyonu raporundan okuyorum- rehabilitasyona tabi tutulması gerekmektedir.

Tüm etnik, inanç ve köken farklılıkları önündeki yasal, kurumsal veya toplumsal engeller kaldırılmalıdır. Vatandaşlarımızın kendi anadillerinde görsel veya yazılı basın kurabilmelerinin önü açılmalı, kendi kültür, gelenek ve folklorlarını geliştirmek ve korumak, çoğulcu demokrasi koşullarında yasal güvenceye alınmalıdır."

Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da Kürtçeden başka dil bilmeyen milyonlarca insan var. Bunların bir bölücü televizyon kanalını dinlemesine veya izlemesine daha ne kadar müsaade edeceğiz? Onların anlayacağı bir dille, Türkiye'nin doğru gerçeklerini o insanlara aktarmak, herhalde doğru bir harekettir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, görüldüğü gibi, bir yıl önce, göç komisyonu, olağanüstü hal kaldırılsın demiş. Evet, biz de, Fazilet Partisi olarak, gelmiş olduğumuz şu noktada, göç komisyonunun bu görüşüne aynen katılıyoruz, artık, o bölgede olağanüstü hale son verilmelidir.

Bir ülkede iki yönetim olmaz. Bir yerde olağan yönetim, bir yerde olağanüstü yönetim olmaz. İki Türkiye olmaz, bir tek Türkiye olur.

Olağanüstü yönetim, belirli zaman ve koşullarda uygulanır; çünkü, olağanüstü yönetimlerde, hak ve özgürlükler, biraz önce de ifade ettiğim gibi, maalesef, kısıtlanıyor. 22 yıllık bir uygulama, artık, savunulamaz hale gelmiştir. Şu anda 22 yaşında olan güneydoğulu bir genç kardeşimiz, hiç olağan dönem yaşamadı ve yaşayamadı. Biz diyoruz ki, güneydoğuda yönetim sivile ne zaman geçerse, bilin ki, işte o zaman, ülkeye tam demokrasi gelecektir.

Değerli arkadaşlarım, bu kadar uzun süren olağanüstü hal yeni bir kültür oluşturdu; şiddete dayalı bir kültür, baskıya, dayatmaya, keyfîliğe dayalı bir kültür oluşturdu. Belki, olağanüstü hal uygulamasına bugün veya bir başka zamanda son verilecek; ama, bu olağanüstü halin doğurduğu şiddete dayalı kültür, etkinliğini hem uygulayıcılarda hem de bölge halkı üzerinde, korkarım, devam ettirecektir; üstelik, değerli arkadaşlarım, herhalde bu kültür biraz da bulaşıcı. Olağanüstü halin var olmadığı bölgelerde de, sanki olağanüstü hal olan bölgelerde zaman zaman rastlanan keyfiliklere rastlamak mümkün oluyor. Mesela, geçtiğimiz nevruz kutlamalarına, Diyarbakır'da olağanüstü hal olmasına rağmen izin verildi, nevruz kutlamaları Diyarbakır'da yapıldı izinli olarak; ama, İstanbul'da yapılamadı. İstanbul Valiliği, sanki, orada olağanüstü hal varmış gibi, nevruz kutlamalarına izin vermedi.

MEHMET TELEK (Afyon) – (V) harfini düzgün bir şekilde yazsalardı...

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Şimdi, v'den bahsediyor, w'den bahsediyor ve gerekçe olarak da (w) gösterilmiş; basın da onu yazdı. Eğer, (w) bir siyasî partinin yapacağı birtakım işlemlere mâni ise, yandık demektir; çünkü, tüm siyasî partilerin, biliyorsunuz, internette bağlantıları var ve oradaki adres nasıl; www.com.tr. Şimdi, üç defa, siyasî partilerin orada w'yi kullandıkları için haklarında soruşturma açılması lazım. Bunlar, bana göre, basit birtakım yaklaşımlardır.

Şimdi, saygıdeğer arkadaşlarım, İstanbul'dan bahsettim, dün İstanbul'daydım. Sayın Bakanımla biz aynı bölgeden milletvekiliyiz. İçişleri Bakanlığımız 25.10.1999 tarihinde belediyelere bir yazı göndermiş ve orada deniliyor ki "belediyeler otopark mafyasıyla mücadele etsinler, otoparklara sahip çıksınlar, otopark mafyasına göz açtırmasınlar." İşte, yazı elimde. Eminönü Belediyesinin Eminönü'nde bir otoparkı var. Daha önceki belediye başkanı, başında bulunduğu bir vakfa orayı kiralamış; ama, yeni yönetim, burayı, yasalara aykırı şekilde -İhale Kanununa göre- kiraladığı için iptal etmiş, yargıya gitmiş. Elimde Yargıtayın kararı var; "bu kira akti geçersizdir, aynı belediye başkanı, vakfın başında da aynı belediye başkanı; bu olmaz" demiş, belediye orayı işletmeye başlamış; ama, sen misin böyle yapan; İstanbul Valisi, şimdi, otoparkın önüne 2 tane araç koydu, girişi ve çıkışı yasakladı.

Dün, İstanbul Valisi Sayın Çakır'a gittim. "Sayın Valim, ben Eminönü'ne geldiğimde arabamı hep oraya park ederdim, şimdi kapatmışsınız" dedim. "Efendim, belediye, icra memuru getirsin, orayı boşaltsın" diyor. Yahu, yer belediyenin. Yargıtay demiş ki "buradaki kira akti geçersizdir." Şimdi, aynı uygulamayı Süleymaniye'deki bir park için yapıyor.

İçişleri Bakanlığı diyor ki "belediyeler otoparklarına sahip çıksın, buradan gelir elde etsin." İstanbul Valisi de "aman, bu otoparklar belediyeye gelir getirmesin, birtakım vakıflarda kalsın" diyor, kendisi de bir vakfın başkanı.

Sayın Bakanım, lütfen, Sayın İstanbul Valisini bir uyarın; yani, oradaki vatandaşlara, belediyelere otopark mafyasını hatırlatıcı davranışlardan vazgeçsin.

BAŞKAN – Sayın Şahin, 1 dakika eksüre veriyorum, lütfen toparlayınız.

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Çok teşekkür ederim.

Bu tür uygulamalar İstanbul Valisine yakışmıyor.

Bir gazetenin genel yayın müdürü bir vakıf kurmuş, bir belediyenin -Eyüp Belediyesinin- arazisine üniversite yapmaya kalkışmış, "burası benim arazimdir" deyip izin vermemiş, şimdi, aynı vali, İl İdare Kuruluyla, bu araziyi almış, ANAP'lı bir başka beldeye -Göktürk Beldesine- bağlıyor. Bu tür uygulamalar, İstanbul'da yaşayanlara, maalesef, olağan gelmiyor. Dolayısıyla, Türkiye tümüyle -doğusuyla, batısıyla, kuzeyiyle, güneyiyle- olağan bir yönetime geçmelidir.

O nedenle, gelin, bunu önce, işte, bu 5 vilayetten başlatalım.

Biz, muhalefet partisi olarak, olağanüstü halin uzatılmasına karşı olduğumuzu biraz önce belirtmiştim. Gerekçelerini de bilemiyoruz niçin uzatılıyor, Sayın Bakan da bunu izah etmedi. O nedenle, bu tezkereye, Fazilet Partisi Grubu olarak ret oyu vereceğimizi belirtir, saygılar sunarım efendim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Şahin.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, Ordu Milletvekili Sayın Hasan Fehmi Konyalı.

Konuşma süreniz 20 dakika Sayın Konyalı, buyurun.

DSP GRUBU ADINA HASAN FEHMİ KONYALI (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; olağanüstü halin dört ay daha uzatılmasına ilişkin hükümet tezkeresi üzerindeki görüşmeler nedeniyle, Demokratik Sol Partinin görüşlerini sunmak için huzurlarınızda bulunuyorum. Bu vesileyle, Yüce Meclise ve televizyonları başında bizi izleyen değerli yurttaşlarımıza en içten şükranlarımı sunuyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; dört ay önce, yine bu kürsüde, değerli konuşmacılarla birlikte, gerçekten, olağanüstü halin bir an önce kaldırılmasını isteyenin, değerli milletvekilleri gibi herkesten çok, Demokratik Sol Parti olduğunu arz etmiştim. Bugün de bu görüşü savunuyorum; ancak, şimdi dinlediğimiz grup sözcülerinden bir tek konu dile geldi, o da, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun geri kalmışlığı konusudur. Bu bir gerçek; çünkü, terör, uygun iklimde neşvünema bulur.

Değerli milletvekilleri, ancak, biraz geriye gidersek, Karlofça'dan başlayan toprak kaybımızdan sonra, neden girdiğimiz hâlâ belli olmayan Birinci Dünya Savaşından sonra ve göğsünü siper, çarığını katık eden atalarımızın bu yorgun topraklar, bu bitkin insanlarla kurduğu demokratik, laik cumhuriyetin her an tehlikede olabileceğini, dünyanın en sezgi sahibi lideri, bize, Gençliğe Hitabesiyle ifade etmişlerdir. Ne demişlerdir : "Dahilî ve haricî bedhahların olacaktır... Gaflet içinde olmayın, delalet içinde olmayın; ama, ihanetin de boynunu kırın..."

Tabiî ki, bu geri kalmışlık bir vesiledir; ama, cumhuriyet, daha 1,5 yaşındayken, cumhuriyet, henüz Lozan sınırlarının çiziminde bir bölgeyi bugünkü deyimiyle buzdolabına koymuşken, Şeyh Sait İsyanı, Doğu Anadolu'nun, Güneydoğu Anadolu'nun geri kalmışlığı için mi oldu; "din elden gidiyor" sloganıyla ortaya çıktı; ama, asıl etken, çil çil İngiliz altınlarıydı. Cumhuriyet daha 7 yaşındayken, Türkiye'nin en gelişmiş bölgesinde, Ege'de, o isyanın uzantısı olarak, yine "din elden gidiyor" diye, Mehmet Derviş Efendinin önderliğinde devlete kıyam edilmişti. Mustafa Fehmi Kubilay'ın, o genç yedeksubayın başı, gözleri sopada oynarken teşhir edilmişti. Şimdi, dikkat buyurun, geri kalmışlık bir etkendir, kabul ediyoruz; ama, karıncalanmış beyinlerin, laik cumhuriyete her zaman musallat olacak beyinlerin de var olacağını düşünün.

SALİH SÜMER (Diyarbakır) – Ne alakası var!..

HASAN FEHMİ KONYALI (Devamla) – Değerli milletvekilleri, biz, doğusuyla batısıyla, güneyiyle kuzeyiyle, bütün ülkenin yurttaşlarının birinci sınıf vatandaş olduğu bilinciyle hareket ederiz. Şimdi, tabiî ki, Doğu Anadolu geri bırakılmıştır, Doğu Anadolu geri kalmıştır, Doğu Anadolu ekonomiden yoksundur, Doğu Anadolu yatırımdan payını almamıştır, Doğu Anadolu, eğitim ve kültürden, ülke geneline göre geri kalmıştır; ama, 1984'ten sonra Türkiye'nin başına musallat edilen, laik cumhuriyete kasteden ve belli bir etnik bölgede, ülkenin bir parçasını koparmaya çalışan PKK örgütüyle, tam onaltı yıldır boğuşagelmiştir Türkiye.

Şimdi, GAP'ın 18 milyar dolara ihtiyacı var. Bizim, teröre, yalnız teröre harcadığımız para 80 milyar doları aşmaktadır. O halde, önce, biz, yurt ve ulusça birlik ve düzenliği sağlamak zorundayız. Biz, terörde, sadece 80 milyar dolar yitirmemişiz...

SALİH SÜMER (Diyarbakır) – 100 milyar dolar...

HASAN FEHMİ KONYALI (Devamla) – ...Biz, terörde, 30 milyon yurttaşımızı yitirmişiz.

BAŞKAN – 30 bin...

HASAN FEHMİ KONYALI (Devamla) – Biz, terör için 5 500 güvenlik görevlimizi yitirmişiz. Biz, terörde, ulusal birliğin sarsıntısını geçirmişiz; ama, daha önce, dört ay önce de, yine, sizlere arz ettim, terör yok olmamıştır; terör, tabir yerindeyse, tatile çıkmıştır; çünkü, istihbarat birimlerinin raporlarında da, gayet net bir biçimde görünüyor ki, doğu sınırımızda, güney sınırımızda ve hatta Irak sınırımızda, PKK hazırlıklarını sürdürüyor. Kot adı da belli olan, kendi ismi de belli olan bir komutanın emrinde, 250 kişilik intihar komandosu, doğu sınırından Irak üzerine intikal emri almıştır.

SALİH SÜMER (Diyarbakır) – Güneydoğudan anlayan bir adam getirin, bu anlamıyor...

HASAN FEHMİ KONYALI (Devamla) – Dahası, şimdi, konuşmacıları dinledim, hiçbir arkadaşımız, son olaylara değinmedi. Biz, dört ay önce, burada "inşallah, diliyoruz ki, bu son uzatma olur" demiştik; ancak, Hizbullah adıyla, 1990'lı yıllardan itibaren faaliyetini sürdüren; ama, PKK'nın duldasında fazla görülmeyen, zaman zaman PKK'yla olan, zaman zaman PKK'ya karşı olan başka bir örgütün etkin olduğunu da gördük ve bunu, size, o zaman da arz etmiştik.

SALİH SÜMER (Diyarbakır) – O, İstanbul ile Konya'daydı...

HASAN FEHMİ KONYALI (Devamla) – Ne demiştik; PKK, bugün tatile çıkıyor, ama, taşeronları var, DHKP, TİKKO gibi; ama başında da Hizbullah'ı saymıştık. Şimdi tasavvur edin siz...

Türkiye, Lübnan değil, ülkemin herhangi bir kenti de Beyrut değil ve Allah'a ulaşmanın yolu olan kutsal dinimiz de siyasî bir meta değil. hizbulkontrmuş, kontrhizbulmuş veya şu veya bu sıfatla tavsif edemeyeceğiniz, apaçık "Allah'ın partisi" anlamına gelen Hizbullah'ın, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da daha çok yer bulacağı kanısıyla, Hizbullah terörünün arkasına sığınılmıştır. Nasıl; bildiğiniz gibi, PKK, iç ve dış kaynaklarına karşın Marksist bir kuruluş. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun insanı, daha muhafazakâr ve daha dindar bir toplum. O zaman, ola ki, biri durdu, ötekiyle biz bu şerri sonuçlandırır mıyız?..

İşte, bugün, güvenlik güçlerimiz, sessiz ve derinden, insanlıkla bağdaşmayacak şekildeki bir katli ortaya çıkardı. İnsanların üçe, beşe katlanarak öldürüldüğünü gördük. Tabiî ki, bütün bunlarda, ekonomik az gelişmişlik, kültür ve eğitimde geri bırakılmışlık etken olabilir; ama, başlıbaşına değil; laik cumhuriyet üzerinde oynanan oyunun ta kendisi.

O halde, biz o temennimizi yine sürdürüyoruz. İnşallah son olur diyoruz; ama, bildiğiniz gibi, OHAL de anayasal bir kurum değerli milletvekilleri; uygar ülkelerde de geliştirilen, uygar ülkelerde de zaman zaman uygulanan bir kurum. Ne var ki, bizde fazla uzadı, bu doğru. Bizde, olağan yönetime hasret bir bölge var, bu da doğru; ama, bir doğru daha var: Ülkesiyle, milletiyle bir rizikoya girmişsek, buna ulusça dört ay daha katlanacağız.

SALİH SÜMER (Diyarbakır) – İnşallah son olur...

HASAN FEHMİ KONYALI (Devamla) – İnşallah son olur diyoruz.

SALİH SÜMER (Diyarbakır) – Geçen sefer de dört ay dediniz; ama, yine uzattınız...

HASAN FEHMİ KONYALI (Devamla) – Değerli milletvekilleri, biz, ulusça, Güneydoğu Anadolu, Doğu Anadolu gibi, az gelişmiş başka bölgelerimize de, bölgesel kalkınma planlarıyla, hayatiyet vermek zorundayız. Bakın, başta Ordu olmak üzere, Doğu Karadeniz de -sahilden 5 kilometre ayrılırsanız- sefalet içerisindedir ve inanın, hiçbir zaman Doğu Anadolu'yu aratmaz. Biz, o bölgenin hakkını vermek için, illâ orada da herhangi bir bölücü hareketin canlılık göstermesini beklememeliyiz.

Tabiî ki, ben arkadaşlarımın önlemlerine tamamıyla katılıyorum. Şimdi, Güneydoğu Anadolu'da dünya çapında bir proje var ve o projenin bir an önce hayata geçirilmesini diliyorum, hayatiyet kazanmasını diliyorum. Ayrıca, sanayinin oraya yerleşmesi için birtakım önlemlerin alınmasını diliyorum. Hatta, devletçe sigorta sisteminin getirilmesini diliyorum ve KOBİ'lerin canlılık kazanmasını diliyorum, oraya hayat veren sınır ticaretinin -eksisini artısını bir tarafa bırakırsınız, yanlışını ayıklarsınız- canlılık kazanmasını diliyorum ve örgün eğitimin yanında, yaygın eğitimin de etkin olmasını diliyorum, tüm Türkiye'deki belirgin değerlerin, o yöre halkının beyninde canlanması için.

Biliyorsunuz, 57 nci hükümet, oraya ilk kez 40 trilyon liralık bir paketle gitti; ama, yine biliyorsunuz, depremde de, neredeyse terördeki kadar insanımızı yitirdik; rahmetle anıyorum. Türkiye sanayiinin can damarı olan bölgede, birçok sanayi tesisimiz atıl kaldı. İşte, o nedenle, belki ivmesi azalmıştır; ama, Doğu Anadolu'ya, Güneydoğu Anadolu'ya ve gelişmemiş bütün bölgelere, hükümetimizin, gerekli önemi vermesini de diliyorum.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, hep bahsettiğimiz, PKK terörünün getirmiş olduğu, bu ülkenin başına musallat ettiği belalardan söz ettik. Dün, PKK'ya karşı da zaman zaman mücadele eden Hizbullah'tan, son birkaç günlük operasyonla, 1 902 sanık yakalanmış ve bunların 987'si tutuklanmıştır. Şimdi, bu, çok büyük bir olay ve hükümetin başının da yeni gailelere açık olduğunu gösteren bir olay. Dahası, biz, bunu, burada, bir aysberk olarak görüyoruz, sadece suyun üzerindeki kısmını görüyoruz.

Ben, o yöredeki insanlarımın devletine bağlılığına şükranlarımı sunuyorum. Bakın, PKK gibi bir terör örgütüne, yüzde 95 karşı gelerek devletine sahip çıkmışlardır. Ben, o yöredeki insanlarımın olağan yönetime geçmesini, sizler kadar istiyorum. Demokratik Sol Parti Grubu da, en az sizler kadar yurtseverdir, en az sizler kadar ulusunu seven bir Gruptur; hepimiz istiyoruz ve en az hepiniz kadar demokrattır. Demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla o bölgede de işlemesini diliyorum.

Bir gerçek daha var: Biliyorsunuz, Anayasamızın 119 uncu maddesi doğal afetler nedeniyle, 120 nci maddesi de etkin şiddet olayları nedeniyle olağanüstü hali öngörüyor; ama, 1984 yılına kadar, Olağanüstü Hal Yasası yokken, bu tür durumlarda, tamamen, sıkıyönetim uygulaması yapılıyordu. Tabiî, olağanüstü hal, normal yönetim şekli değil; ama, sıkıyönetimden daha rahat, normal yönetimden daha sıkı bir idare biçimi. O nedenle de, OHAL'in, o bölgede dört ay daha uzatılması gerektiği kanısındayız, buna inanıyoruz.

Değerli milletvekilleri, Hizbullah'ın, bu terör örgütünün, yok ilimciler kanadı var, yok menzilciler grubu var; ilimciler, daha katı ve Kur'an'ın tüm hükümlerinin uygulanmasının kendi üzerlerine farz olduğu iddiasıyla ortaya çıkmışlar. Menzilciler, İran'a son derece sıcak bakan ve rivayet odur ki, Ayetullah Humeyni'nin "bu devrimi Türkiye'ye de taşıyın" talimatını ve vasiyetini yerine getirme iddiasıyla ortaya çıkan bir grup. Bunu gözardı edemeyiz; arkadaşlarımdan hiç birisi bundan bahsetmedi. Bu nedenle, ben, emniyetin, güvenlik görevlilerimizin, konuyu, ortada bir şey yokmuş gibi gösterdiğine, soruşturma açısından gizli tuttuğuna kaniim; Grubumuz da bu kanaattedir. Bu nedenle de, olağanüstü halin dört ay daha uzatılmasından yanayız diyoruz.

Değerli milletvekilleri, üniter, laik ve demokratik Türkiye cumhuriyeti, Atamızın, bize verdiği en büyük armağandır, ilelebet yaşayacaktır ve Türkiye Cumhuriyetinin bir tek yosunlu taşını kimseye kaptırmayacağız.

Bu inançla, bu duygularla, hepinize içten saygılarımı sunuyorum ve olağanüstü halin dört ay daha uzatılması için olumlu oy vereceğimizi ifade ediyorum. Bunun, bölge milletvekillerini ne denli sıkıntıya düşürdüğünün bilinci içindeyiz. Biz de bu sıkıntıları yüreğimizde taşıyoruz, bunu kabul ediyoruz; ama, ulusun birliği, milletimizin bütünlüğü için bugüne kadar katlandık, onaltı yıl; bir dört ay daha katlanalım. Tekrar bu dileğimi sizlere sunuyorum ki, bu, artık son olsun...

Hepinize içten saygılarımı sunuyorum, teşekkür ediyorum. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Sayın Konyalı, konuşmanızın bir yerinde, sehven olsa gerek "teröre karşı 30 milyon şehit verdik" şeklinde bir ifadeniz oldu. Tutanakların düzeltilmesi açısından, sanıyorum, onun "30 000" olarak düzeltilmesi uygun olur; katılıyor musunuz efendim?

HASAN FEHMİ KONYALI (Ordu) – Tabiî, Sayın Başkan; katılıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Bilecik Milletvekili Hüseyin Arabacı... (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika Sayın Arabacı.

MHP GRUBU ADINA HÜSEYİN ARABACI (Bilecik) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 5 ilde uygulanmakta olan olağanüstü halin 30 Mart 2000 tarihinden itibaren dört ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi, Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum. Ayrıca, terörle mücadele esnasında verdiğimiz şehitlerimize Cenabı Allah'tan rahmet, gazilerimize acil şifalar ve şehit ailelerimize de sabırlar diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizin de malumları olduğu üzere, uzun yıllardan beri, emperyalist ve hasmane tutum ve hareketler içinde bulunan birtakım ülke ve çevreler, misakımillî sınırları dahilinde, hür ve bağımsız ülkemizin bütünlüğünü, millî birlik ve beraberliğimiz ile içbarışımızı bozmayı; onu istikrarsızlaştırarak içinde bulunduğu stratejik konumdan dolayı, Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkasları da içine alan büyük bir coğrafyada dengeleri belirleyici güçlü bir ülke olmasını engellemeyi hedeflemektedirler.

Bunun için, ülkemizin içinde bulunduğu birtakım ekonomik, sosyal ve siyasal sorunları istismar ederek, çeşitli adlar altında, ülkemizin bölünmesi yolunda, çeşitli ve çok sayıda senaryoları sahneye koymaktadırlar. Maalesef, bu senaryonun kendilerine rol verdiği bölümde sahneye çıkan kanlı terör örgütü PKK'nın militanları ve elebaşısı, haklarını savunduğunu iddia ettiği bölge vatandaşlarımıza ve güvenlik kuvvetlerimize karşı dünyanın en kanlı terör eylemlerini gerçekleştirdiler.

Bu şekilde, halkına ihanet eden bu yasadışı örgüt, Türkiye-Irak sınırında, sözde kurtarılmış bölgeler oluşturarak, ayaklanma provalarına girişecek kadar ileriye gitmiştir. Ayrıca, belirtmeliyim ki, tarihte, kendi halkına bu derece ihanet eden bir başka örgüt de yoktur.

Kuzey Irak'ta yapılanmasını gerçekleştiren bu örgüt, ülkemizin doğu ve güneydoğu bölgesinde, millî bütünlüğümüze kastedici eylemlerine, 15 Ağustos 1984 tarihinde gerçekleştirdiği Eruh ve Şemdinli saldırılarıyla başlamış olup, daha birçok benzeri olayla, hain planını ortaya koymuştur.

Değerli milletvekilleri, dönemin iktidarları tarafından hafife alma basiretsizliği gösterilmesinin yanında, 1988'den itibaren Irak'ın da verdiği destekle, bu terör örgütü, ciddî bir atılım içerisine girmiş ve terörü yaymaya çalışmıştır.

1990'lı yıllarda meydana gelen Körfez Krizi ve Savaşı, terör örgütünün, militan sayısını artırmasına ve ağır silahlarla donanmasına imkân sağlamıştır.

Gelişim aşamasını kısaca özetlemeye çalıştığım bu örgüte karşı, dönemin iktidarı işin ciddiyetini kavrayınca, 14 Temmuz 1987 tarihinde Olağanüstü Hal Bölge Valiliği İhdası Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameyle, Diyarbakır merkez olmak üzere, 9 ilimiz olağanüstü hal kapsamına alınmış, 3 ilimiz de mücavir il statüsüne kavuşturulmuştur.

Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti, hukukun üstünlüğünü benimsemiş bir devlet olarak, elbette ki, vatandaşlarını, olağandışı yönetim biçimleriyle idare etmeyi istemez; ancak, anayasal düzenimiz, üniter devlet yapımız ve milletimizin bölünmez bütünlüğünün tehlikede olması, milletin huzur ve güvenliğiyle vatandaşlarımızın hak ve özgürlüklerinin tehlikede olması durumunda, bunların korunması için, olağanüstü hal gibi, demokratik ülkelerde bulunması mümkün olan anayasal yönetim biçimlerinin uygulanması kaçınılmaz olmaktadır.

Halen 5 ilimizde uygulanan ve süresinin uzatılması Başbakanlık tezkeresiyle istenen olağanüstü hal uygulaması da dayanağını, Anayasamızın 119 ve 120 nci maddelerinden almaktadır. Anayasamızın bu madddeleri, tabiî afet ve ağır ekonomik bunalım sebebiyle veya şiddet olaylarının yaygınlaşması ve kamu düzeninin ciddî şekilde bozulması sebepleriyle, Bakanlar Kuruluna, yurdun bir veya birden fazla bölgesinde veya bütününde, süresi altı ayı geçmemek üzere olağanüstü hal ilan etme yetkisi vermektedir. Yine, Anayasamızın 121 inci maddesinde, Türkiye Büyük Millet Meclisine, Bakanlar Kurulunun istemi üzerine, her defasında dört ayı geçmemek üzere, süreyi uzatma veya olağanüstü hali kaldırma yetkisi vermektedir.

Anayasamızın bu hükümleri gereği, kanlı terör örgütü PKK'nın, ülkemizi bölmeyi amaçlayan eylemleri üzerine, Doğu ve Güney Doğu Anadolu Bölgelerimizin bazı illerinde başlatılan olağanüstü hal uygulaması, 1987'den bu yana, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, altışar ve dörder aylık dönemler halinde sürekli olarak oya sunulmuş ve uzatılmış; hükümetlerin bir ölçüde huzur ve güven ortamına kavuştuğunu değerlendirdiği bazı illerimizde de kaldırılmıştır.

Değerli üyeler, olağanüstü halin kaldırılması, uygulanmasını gerektiren koşulların sona erip ermemesiyle yakından ilgilidir. Bunun için, Emniyet Genel Müdürlüğünden aldığım bazı istatistikî bilgilerin sadece son üç aylık kısmını size aktarmak istiyorum: 1 Ocak 2000'den 20 Mart 2000'e kadar meydana gelen 48 olayda, 17 güvenlik görevlisi şehit olmuş, 24'ü de yaralanmıştır; bunun yanında 19 vatandaşımız ölmüş, 2 vatandaşımız da yaralanmıştır; 37'si ölü, 1'i yaralı olmak üzere 38 terörist de ele geçirilmiştir; ayrıca, 222 uzun namlulu silah, 297 tabanca, 269 bomba ve 20 bin mermi ele geçirilirken, 1 662 de sanık ele geçirilmiştir.

Bu kısa dönemde vuku bulan olaylar ve ele geçirilen mühimmat da göstermektedir ki, bölücü örgütün silahlı mücadeleden vazgeçmesi kesinlikle mümkün değildir. Zaten, bölücü örgüt yönetiminin, 16 Ağustos 1999'da örgüt kadrolarına yaptığı "Mücadelemiz durmuyor; biz, sadece, mücadelenin dilini değiştiriyoruz; gerilla ordumuz ulusal gelişmede rolünü sürdürüyor; ordumuza katılımlar devam ediyor; bu ordu, barış ve demokrasi çabalarının sonuca ve zafere doğru götürülmesinin de güvencesi olacaktır" açıklaması bu durumu çok net bir şekilde ifade ettiği gibi, örgütün, kurulduğu günden bu yana benimsediği silahlı mücadele yoluyla Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerimizi içine alan bağımsız bir Kürt devleti kurma ideolojisinden en ufak bir sapma göstermediğini açıkça ortaya koymaktadır.

Kaldı ki, olağanüstü hal bölgesi ve diğer illerde, sadece, PKK terör örgütü değil, bu örgütle işbirliği içerisinde bulunan birçok kanlı eylem ve faili meçhul olayı gerçekleştiren ve güvenlik güçlerimizin başarılı bir operasyonuyla çökertilen Hizbullah terör örgütü, DHKP-C, TKPM-L ve TİKKO gibi yasadışı sol örgütler de yoğun bir şekilde faaliyet göstermektedirler.

Sayın milletvekilleri, verdiğim istatistikî rakamlar, teröristbaşının yakalanmasıyla, zaten gerileme sürecinde bulunan bölücü örgütün daha da sıkıntıya düşmesi, liderlik ve örgütiçi çatışmalar ile görüş ayrılıklarının başgöstermesi, Silahlı Kuvvetlerimizin yaptığı başarılı operasyonlarla önemli oranda zayiat veren ve lojistik sıkıntıya düşen örgütün bu eksikliklerini gidermeye uğraşması ve geçen zamanın kış aylarına denk gelmesi nedeniyle aldatıcı olmamalıdır.

Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, devletimizi, milletimizi, vatanımızı hedef alan her türlü terör ve yasadışı faaliyetlerle mücadele konusunda en ufak bir rehavete ve tedbirsizliğe düşülmesine asla müsaade etmeyiz. Dün, bu terör örgütü ve eli kanlı lideri için ne düşünüp ne söylediysek, bugün de aynı düşüncelere sahibiz; 30 000 insanımızın kanına giren bu terörist başının ve bazı çevrelerin barış havarisi kesilmesi bizi aldatamayacaktır.

İmralı'dan "Apo haber ajansı" gibi çalışanlara "dur" denilmiş ve teröristbaşının bir siyasî parti lideri gibi sürekli demeçler vermesinin önüne geçilerek, siyasallaşma yolunda yapmaya çalıştığı faaliyetler önlenerek, terörist başının sesi kesilmiştir.

Yüce Meclisin değerli üyeleri, bilindiği üzere, terör, her zaman ekonomik, eğitim ve sosyal yönden geri kalmış bölgelerde taban bulmakta ve çok kolay örgütlenmektedir. Hükümetimiz, bu uygun zemini ortadan kaldırmak, olağanüstü hal uygulamasına bir an önce son vermek ve ayrıca, bu bölgedeki insanımızı üretken hale getirmek için gerekli istihdamı yaratacak projelerin hazırlanması konusunda titizlikle çalışmalarına devam etmektedir. Bunun neticesinde de, son dönemde terörle mücadele ve ekonomide aldığı önemli tedbirler sonucu, devlet ile millet arasında önemli bir güven ortamı oluşturmuştur. Bu güven ortamının devamı ve sosyal refah düzeyini yükseltmek için, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde ekonomik kalkınmayı sağlayacak çalışmalar da yürütülmektedir.

Eğitim ve sağlık hizmetlerinin yanında, bölgede çok büyük bir potansiyele sahip tarım ve hayvancılık alanında Tarım Bakanlığımızca yürütülen, bölgenin kalkınmasında ve ülke genelinde tarım ve hayvancılığın gelişmesine çok önemli katkılar sağlayacak olan çalışmalar son aşamasına gelmiştir. Sadece 2000 yılında, ülkemizdeki hayvancılığı geliştirmek için 45 trilyonluk bir programın çalışmaları bitirilme safhasındadır.

Olağanüstü hal kaldırılmadan önce, 2935 sayılı Olağanüstü Hal Yasasının 29 uncu maddesiyle, bu bölgede zor koşullar altında görev yapan kamu personeline tanınan bazı özlük haklarının kaybını önleyecek yeni bir düzenleme yapılmalıdır. Burada görev yapan geçici köy korucularının durumu netleştirilmeli ve olağanüstü hal kaldırıldıktan sonra, bunların sosyal güvenlik sistemine dahil edilmesi yönünde bir çalışma yapılmalıdır. Olağanüstü hal kaldırıldıktan sonra bu örgütün tekrar toparlanıp eylemlerine devam etme riskine karşı kanunî bir boşluğa düşmemek için, Olağanüstü Hal Yasasında yer alan ve acil durumlara süratle müdahale imkânı veren bazı yetkilerin il valilerine devri konusunda da hassas bir çalışma yapılması gerektiğini düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; KDP'nin Ankara'daki irtibat bürosunun görevlisi Safeen Dizai tarafından şahsî bir davet olarak düzenlenen; ancak, sergilenen davranışlar ve katılımcılar açısından bakıldığında, ayrıca, Dizai'nin eşiyle birlikte gelenleri kapıda karşılaması, geleneksel kıyafetleri, klasik ve resmî duruşu tam bir büyükelçi portresi çizmesi, son derece düşündürücü ve ders alınması gereken bir gelişmedir.

29 Şubat 2000 tarihinde Dışişleri Bakanlığımıza düzenleneceği bildirilen ve düzenleneceği yolundaki haberlerin basınımıza da yansıdığı bu kokteyl için, Sayın Dizai, acaba, neden Bakanlığa çağrılıp da, bağımsız ülkelere özgü millî gün resepsiyonu düzenleyemezsin diye uyarılmamıştır? Basına yansıyan, Sayın Dışişleri Bakanımızın bu konudaki soruya "bana değil, Sayın Tantan'a sorun" açıklaması doğru olmuş mudur? Tüm bu oluşumlar ve Kuzey Irak'ın giderek bir Kürt devleti görüntüsü alması karşısında Hariciyemizin uyguladığı politikaların neler olduğunu doğrusu merak ediyorum.

Sayın Başkan, değerli üyeler; 2 500 yıllık bir geçmişi bulunan ve tarih boyunca bütün Türk devletlerince ve başka milletlerce de kutlanan Nevruz, bugün, yine, Türk devlet ve topluluklarında, siyasî motifler katılmadan kutlanmasına rağmen, söz konusu resepsiyonda dağıtılan Nevruz bildirisinde "2 500 yıllık zorbalığa Kürtlerin başkaldırısı" denilerek, bir Kürt bayramı gibi lanse edilmeye çalışılmıştır. Bu Yüce Meclisin çatısı altında yer alan bazı milletvekillerimizin de bu resepsiyona katılmış olması üzüntü vericidir.

Sayın Başkan, değerli üyeler; Milliyetçi Hareket Partisi olarak, dışpolitikada inisiyatifin elden bırakılmamasını, hele hele Türkiye'nin geleceği, bölgenin huzur ve refahı için son derece önemli gördüğümüz Kuzey Irak'taki oluşumlar konusunda daha cesur, daha atak ve daha belirleyici politikalar yürütülmesini gerekli görüyoruz.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz Başbakanlık tezkeresi konusunda, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, söz konusu illerde terörün bir süre daha devam edeceği ve bölgenin hassasiyetini koruyacağı düşüncesiyle, olağanüstü halin bir kez daha uzatılmasının gerekli ve yerinde olacağı kanaatindeyiz.

Olağanüstü halin bir daha uzatılmaması ve bu konuda Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşan son konuşmacı olmam dileğiyle sözlerimi bitirirken, Yüce Meclisi, tekrar, saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Arabacı.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük. (DYP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 5 ilde olağanüstü halin uzatılmasına dair hükümet tezkeresi üzerinde Doğru Yol Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime, Türk tarihine altın sayfalar kazandırmış bulunan, ülkemizin bölünmesini, milletimizin birlik ve beraberliğini bozmak isteyen terör örgütlerine karşı mücadele veren Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Emniyet Genel Müdürlüğünün ve bunlara daha sonra eklenen köy korucularının ve yöre halkının, özellikle yapmış oldukları mücadelelerinden dolayı tebriklerimi ve teşekkürlerimi sunarak başlıyorum. Şehitlerimizi rahmetle ve minnetle anarken, gazilerimizi de, yine, keza, aynı şekilde, tekrar, şükranlarımla yad ediyorum; bu arada, gazi ve şehit ailelerimizi de saygıyla selamlıyorum.

Buradaki olay, ülkenin bölünmesi ve milletin birlik ve beraberliğinin bozulmasına yönelik, hem bölücülük hem de anayasal rejimin değiştirilmesine yönelik bir eylem niteliğindedir. Dolayısıyla, hiçbir ülke, kendisini bölme ve parçalama uğruna, anayasal rejiminin değiştirilmesi istikametinde yeni bir demokratik hakkı vermez. Dolayısıyla, konumuz, önce, bu ülke üzerinde yaşayan herkesin, demokratik hak ve özgürlüklerden yararlanması ve Anayasa karşısında eşit vatandaşlık hakkının ve hukukunun hem takip edilmesi hem de onlara verilmesi hadisesidir. Ayrıca, bu ülkenin bölünmemesi de, yine, hepimizin üzerinde hassasiyetle durması gereken bir konudur.

Hatırlanacağı üzere, ülkemizin bölünmesi ve parçalanması istikametinde, terör örgütünün ilk defa gündeme geldiği ve ortaya çıktığı dönemde esas maksat, bu bölgenin bölünmesiydi, milletin parçalanmasıydı, birlik ve beraberliğinin bozulmasıydı ve yine, hatırlanacağı üzere, bu yerlerde köylere baskınlar yapılıyor, 30-38 civarında, hatta 50 civarında insanımız, iki günlük çocuklar dahil olmak üzere öldürülüyor ve bir köy toplu halde imha ediliyordu. Böylesine olaylardan sonra geldiğimiz noktada, geçmişi unutarak bir muhasebe yapmamak gerektiğini, geçmişten ders alarak; ama, gelecekle ilgili yeni ufukların açılması gerektiğini özellikle vurgulamak istiyorum. Bu nereden kaynaklanmış; buna, devamlı olarak Türkiye üzerinde oynanmak istenen oyunların bir parçası, bir halkası da diyebilirsiniz. Buna ilave olarak da, bu bölgedeki birkısım eksikliklerden de bahsetmek mümkün; ama, bir hususu huzurunuza getirmek istiyorum. Ne zamanki GAP yapılmaya başlanmış -ki, GAP, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin onurudur ve bu bölgenin kalkınması için en önemli projesidir ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bütçesinden sağlanan imkânlarla yapılan, geleceğe yönelik en önemli projedir- bu projenin gerçekleştirilmesinden sonra, komşu ülkelerin, bu projenin gerçekleştirilmemesi istikametinde birkısım uluslararası fonlara, finans kaynaklarına da müdahale etmek suretiyle desteklenmemesi hususundaki gayretlerini dikkate alırsanız, komşu ülkelerin de bunda çok büyük payının olduğunu özellikle hatırlamak ve buna göre de bir değerlendirme yapmak durumundasınız.

Değerli milletvekilleri, güneydoğu bölgesindeki terör olayları, PKK'nın 1984 yılındaki Eruh ve Şemdinli olaylarıyla başladı; ama, daha sonra da köy baskınları oldu; insanlar öldürüldü, kadınlar, kızlar öldürüldü, yaşlılar öldürüldü... İki günlük çocuğun öldürüldüğünü gidip, gördüm. Eğer bir insan veya bir terör örgütü, iki günlük çocuğu, köşede, beşiğinde öldürüyorsa, bunu, hiçbir surette şu veya bu şekildeki bir eksiklik değil, doğrudan doğruya tarihten kaynaklanan ve o yöredeki insanlardan intikam alırcasına yapılan bir gayretin ifadesi olarak değerlendirmek lazım.

Nedir bu? Yine ısrarla da söylüyorum, bu, o tarihte, 1914-1918'lerin, Taşnakların özellikle, bu yöredeki insanlara karşı doğrudan doğruya bir davranışın ifadesiydi; dikkatle takip etmekte fayda var.

Değerli arkadaşlarım, yine o tarihlerde, ben, o mücadeleye giren teröristlerle ilgili bir çalışma yaparken, dışarıdan gelen yabancıların olduğunu da gördüm ve o yabancılarla ilgili olarak kimlik açıklamaları da yaptık. Dışarıdan geliyor, Suriye istikametinden geliyor ve ne Müslümanlığıyla ne Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığıyla ne de -ben, hiçbir surette ayırımcı olarak ifade etmemekle beraber- Kürt vatandaşlarımızla ilgili hiçbir bağlantısı olmayan kişilerin terör örgütlerinin içerisinde olmak suretiyle, bu yöredeki insanlara yönelik eylemler yaptıklarını da tespit ettik. Bütün bunlar karşısında üzerinde durmamız gereken ne?

Biz, bu olayları dikkatle değerlendirmek ve geleceğe yönelik de birkısım tespitleri yapmak durumundayız. Koruculuk sisteminin geliş sebebi, o yöredeki insana güvenmenin bir ifadesidir. Niye koruculuk? Koruculara birkısım silahların verilmesi, aslında, devletin, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, bu yöredeki insanlarına güveninin ifadesinin bir tezahürüydü ve o sebeple de, köy korucuları, yine, bu bölgede hizmet vermişlerdir.

Değerli milletvekilleri, 1987 yılında olağanüstü hal uygulamasına geçilerek, Olağanüstü Hal Bölge Valiliği kurulmuştur. Olağanüstü Hal Bölge Valiliği, terörle mücadele yanında, bölgenin ekonomik ve sosyal kalkınmasını sağlamak amacıyla kurulmuştur. Bölge Valiliği, maalesef, bu fonksiyonlarını tam anlamıyla yerine getirememiştir. Kanunda ifadesini bulan olağanüstü hal uygulaması geçici bir zamanla sınırlıdır; ancak, Güneydoğu Anadolu Bölgemizin bazı illerinde uygulamaya konulan olağanüstü hal, onüç yıl geçmesine rağmen, halen devam etmektedir; bu, önemli bir olaydır.

Şiddet olaylarının yaygınlaşması ve kamu düzeninin ciddî şekilde bozulması gerekçe gösterilerek bu uygulamalar sürdürülmektedir. Ne yazık ki, bu uygulamalar sırasında, 30 000'den fazla can kaybına, 100 milyar dolardan fazla maddî kayba, binlerce köyün boşalmasına, onbinlerce çocuğa gerekli eğitim ve sağlık hizmetlerinin ulaştırılamamasına, bu bölgede hayvancılık ve tarımın çökmesine, bu bölgede ekonomik altyapı hizmetlerinin yapılamamasına, sosyal ve kültürel faaliyetlerin gerçekleştirilememesine ve kısacası, yaşamın çekilmez bir hale getirilmesine sebep olmuştur. Bunların müsebbipleriyle mücadele edilmiştir ve belli bir noktaya da gelinmiştir. Devlet olarak, artık, bundan sonra bu bölgemizde neler yapmamız gerektiğini, daha sonra, ülkenin bütünlüğü içerisinde, birlikte nasıl kalkınacağımızın hesaplarını yapmamız gerektiğini özellikle ortaya koymalıyız.

Görünen o ki, bu bölgemizde olağanüstü hal ilanını gerektiren şiddet olaylarının yaygınlaşması ve kamu düzeninin ciddî şekilde bozulması belli bir oranda azalmıştır; yani, terör örgütünün silahlı eylemleri silahı bırakmak olmasa da, tetik bırakmak şeklinde geçici olarak özellikle bir süre durmuştur. Elbette ki, silahlı çatışmaların sona ermesinde yöre halkıyla birlikte Emniyetimizin, Silahlı Kuvvetlerimizin, yöre yöneticilerinin büyük fedakârlık ve gayretleri vardır; bu mücadeleden dolayı kendilerini, gerçekten, tekrar kutluyoruz; ama, bizim burada vurgulamak istediğimiz bir konu, bölgede böyle bir ortam yakalamışken, bunun en iyi şekilde nasıl değerlendirilebileceğini, kâbus dolu günlerin tekrar dönmemesi için neler yapmamız gerektiğini ortaya koymak ve birçok yönüyle, özellikle kalkınmış ülkeler seviyesine getirebilmenin arayışı ve kriterlerini de gündeme getirmek durumundayız. Bundan sonra yapacağımız işleri planlamadan önce, bugüne kadar nerelerde hatalar yapıldığını da, ihmallerimizin nerede olduğunu da, hatta, ihmal ve hatalarımızla birlikte yıkıcı, bölücü ve dış düşmanlara nasıl zemin hazırladığımızı da özellikle müzakere edip, onunla ilgili birkısım ortadan kaldırıcı tedbirler neler olmalıdırın da arayışını özellikle gerçekleştirmemiz lazım.

1920'li yıllarda doğulusuyla batılısıyla, kuzeylisiyle güneylisiyle Kurtuluş Savaşından çıkan Türkiye Cumhuriyeti, savaştan çıktığı yıllarda oldukça yoksul günler geçirmiş olmasına rağmen de, birlik ve beraberliğini hep korumuştur. Kurtuluş Savaşından günümüze ülkede büyük bir kalkınma seferberliği olmuş; elbette ki, coğrafî özellikler, iklim şartları, yöre insanlarının gayretleri gibi özelliklerden dolayı bölgelerde kalkınmada bir değişiklik olmuştur ama, bu ülkede hiçbir zaman bazı bölgelere ayrıcalıklar veya imtiyazlar tanınmamıştır; hatta, coğrafî özellikleri bakımından daha güç şartlarda bulunan bölgelere daha fazla ekonomik imkânlar sağlamaya da çalışılmıştır. Ben, bir hususu örnek vermek istiyorum: Ankara'nın Kalecik İlçesine gidin bakın; gidin, Güdül'e bakın; diğer yerlerdeki -köylerimizi, kasabalarımızı bırakın da- ilçelere bakın; toprak dam, kerpiç duvarlarla karşı karşıya kalırsınız. Gidin, Çanakkale'ye bakın; Çanakkale'de Ayvacık'ın ilçelerine bakın, keza, aynı şekilde, penceresi olmayan binalarla, konutlarla karşı karşıya kalırsınız. Dolayısıyla, konu, sadece bir bölge değil; ama, hemen hemen Türkiye'nin tümünü ilgilendiren birkısım yeni arayışları ve kalkınma modellerini gündeme getirmek gerektiğini gözden uzak tutmamak lazım. Ancak, bu bölgeyle ilgili olarak da, özellikle ve öncelikle alınması gereken tedbirler meyanında, GAP'ı yaparsınız; ama, GAP'tan istifade edecek altyapıyı yapmazsanız, o zaman gecikir; dolayısıyla, bölge halkıyla birlikte birkısım insanların sıkıntılarına neden olursunuz. O sebeple, bunu da dikkatinize sunmakta fayda mütalaa ettim.

Bu bölgede, kalkınma, ekonomi, tarım, hayvancılık, eğitim, sağlık hizmetleri, altyapı hizmetleri, haberleşme, ulaşım gibi temel hayatî göstergelerde aksamalar olmuştur; hatta, terör belası yüzünden, ülkenin gelirlerinin büyük bir bölümü bu bölgeye aktarılmış, diğer bölgelerdeki insanlar da bu durumdan maddî ve manevî yönden büyük zarara maruz kalmıştır.

İstiklal Savaşında omuz omuza birlikte savaşan, birbirleri için canını veren, aç kaldığı zaman, elindeki ekmeği paylaşan bu vatanın evlatları, her şeye rağmen, birbirlerine kem gözle bile bakmamışlardır. Terör yüzünden batıya göç edenlere kucak açılmıştır ve yine, batıda deprem olmuştur; ilk destek, yine, Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgelerinden gelmiştir. Bunun anlamı nedir; tasada ve kıvançta bir olan bir millet felsefesi, şuuru. İşte, bu şuuru, mutlak surette hep birlikte gerçekleştirebilmenin arayışları içerisinde olmamız gerektiği muhakkaktır. Biz, özellikle o yörelerde, o bölgenin sorunu her yönüyle eğitim olduğundan yana hareket ediyor ve sağlık ocakları, okulların yapılmasına fevkalade ehemmiyet verilmesi gerektiğine inanıyoruz.

Bir ülkede, altyapısı olmadan, sekiz yıllık mecburî eğitime geçtim diyerek, sekiz yıllık eğitime geçemezsiniz; bütün yerleşim birimlerine sağlık ocağı yaparak, sağlık hizmetlerini götürdüm de diyemezsiniz; bütün köylere yol yaparak, ulaşımı sağladım diyemezsiniz; bütün evlere musluk bağlamak suretiyle, içmesuyunu verdiğinizi de ifade edemezsiniz. O halde, yapılması gereken şey ne; bu bölgeye mahsus birkısım yeni yatırımları gerçekleştirebilmek olmalıdır. Yatılı bölge okulları mı olacak, ona bakarsınız; çok programlı liseler mi diyeceksiniz, ona geçersiniz; tarım, hayvancılık ve sanat okullarıyla ilgili olarak birkısım düzenlemeler mi yapmak lazım, özel ve özellikle bölgeye özgü müfredat programlarıyla gündeme gelir ve o konudaki yatırımlarınızı gerçekleştirmiş olursunuz.

Bakın, Hakkâri'den milletvekili arkadaşım dün bana geldi, dedi ki: 10 tane okula ihtiyaç var Hakkâri yöresinde; ama, maalesef, halen, daha alamadım. Sekiz yıllık zorunlu eğitime geçtikten sonra, ilköğretim okullarıyla ilgili olarak, o bölgedeki çocuklar hem taşımalı gidemiyor hem okuyamıyor. O halde, özellikle yatılı bölge okulları da dahil olmak üzere, özel programlarla, bu bölgenin eğitim meselesini mutlaka gözden geçirmek ve onunla ilgili birkısım yatırımları yapmak durumundayız.

Komple bir eğitim reformu yapılarak, öncelikle o yörenin yetişmiş insan gücü ihtiyacı karşılanmalı; teknisyen, doktor, hemşire, avukat, serbest meslek sahibi dahil olmak üzere hepsini yetiştirecek birkısım eğitim ve öğretim müesseselerine imkân sağlanmalıdır. Yapılmadı mı; bir kısmı yapıldı. İnkâr etmek de doğru değildir; ama, ne yazık ki, birkısım kişilerin, grupların veya terör örgütlerinin de inkâr etme noktasına götürdükleri ve Türkiye'yi uluslararası platformda güç durumda bırakma gibi bir anlayışı gündeme getirdikleri görülmektedir.

Değerli milletvekilleri, bizim üzerinde durduğumuz konu şudur: Peki, nereden bulacaksınız bunlarla ilgili yapılacak olan birkısım faaliyetleri; sağlıkla ilgili, adaletle ilgili, eğitimle ilgili, tarım hayvancılıkla ilgili?.. Bütün bunların hepsi, aslında, Doğru Yol Partisinin ikinci demokrasi programında var; var, ama, biz, 57 nci hükümetin kuruluşundan bu yana yapıcı bir muhalefet olmaya çalıştık ve hükümetin ülke menfaatlarını göz önüne alarak getirdiği tekliflere hep olumlu baktık ve destekledik. Doğru Yol Partisi olarak, üç yıldan beri, ihtiyaç sahipleri, bürokratlar, teknokratlar, ilim adamları, teknisyenler, halktan oluşan ekipler tarafından hazırlanan bir ikinci demokrasi programıyla bu bölgeye yönelik özel projeler de geliştirdik, paketler hazırlandı. Siyasî propaganda için hazırlamadık, gerçekten kalkınması için hazırladık ve Türkiye'yi töhmet altında bırakan birkısım dünya milletlerinin, özellikle Avrupa ülkelerinin, o, maksatlı ve yanlış değerlendirmelerine cevap için de hazırladık; çünkü, bizim insanımızın, hem demokrasiye hem insan hakları ve özgürlükleriyle ilgili ileri ülkeler standardındaki normlara ihtiyacı vardır; onu da zaten yapacağız, onların söylemesine gerek kalmadan da yapacağız; ama, bizim söylediğimiz husus şudur: Sıkıyönetimlerle birlikte yirmiiki yıldır Güneydoğu Anadolu’da güvenlik sebepleriyle uygulanan olağanüstü hali kaldıralım; bunun yerine, olağanüstü halle ilgili ekonomik olağanüstü hal uygulamasına geçebileceğimizi söyleyebileceğimiz zaman ne zamandır, onu merak ediyoruz. Ekonomik bakımdan olağanüstü hal uygulamasının, Anayasamızın da bir gereği olduğunu huzurlarınıza getirmek istiyorum.

Peki, sadece Güneydoğu Anadolu için mi; hayır. Bakın, Doğu Anadolu Bölgesi için de verildi, DAP Projesi; yine, Konya için verildi, KOP Projesi; Karadenizle ilgili verildi, KAP Projesi. Bütün bunlarla ilgili olarak bölgesel planlamalar yapmak ve bu bölgesel planlamalarla olağanüstü halin getirdiği birtakım imkânları vermek, tedbirleri -ister ekonomik, ister sosyal, ister siyasal tedbirleri- almak suretiyle; bu yöre halklarımızın, bu bölgelerimizin topyekûn bir kalkınma anlayışı içerisinde kalkınmasının gerçekleştirilmesinin mümkün olacağını değerlendiriyorum.

Değerli milletvekilleri, başka ne yapılabilir? Köye dönme projesi hazırlanmalı ve köyüne geri dönen vatandaşa evini, ahırını yapması için kredi verilebilir. Köylerdeki okullar ve sağlık ocakları açılmalıdır; bu binaların yapım ve tamirlerinde, köylüler, ücret karşılığı hizmet vermelidir. Köylere tecrübeli sınıf öğretmenlerinin verilmesine özen gösterilmelidir. Bu okullardan mezun öğrencilere, özellikle meslek okullarında kontenjanlar verilebilir. Köy yolları, içmesuları, kanalizasyon, haberleşme gibi hizmetlerde mümkün olduğu ölçüde insan gücü, özellikle kullanılmalıdır. Bu yörelerde sürekli sağlık taramaları yapılarak, sağlık hizmetleri götürülebilmelidir. Okullar, ders saatleri dışında köy odası olarak kullanılmalıdır. Devlet ve özel kurum ve kuruluşlarının, halk sağlığı ve yaygın eğitim maksatlı olarak da kullanılması ve böylece sadece genç çocuklar için değil, yetişkinlere yönelik de birkısım millî, manevî ve aynı zamanda devletine, milletine, vatanına bağlı -küsen değil- bir uzlaşma, bir barış ortamını sağlayacak şekilde değerlendirilmesi mümkün olduğu gibi, hayata sağlıklı olarak da hazırlanmasına vesile olacak birkısım programların uygulanması mümkündür.

Çözüm: Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun hızla kalkındırılması ve bölge insanının hayat standardının yükseltilmesidir. Bu amaçla, olağan hale gelmiş olan olağanüstü hal uygulamasına son verilerek, olağan yönetime geçilmelidir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesini kapsayan bölgesel ekonomik kalkınma planı süratle hazırlanmalıdır.

Bölge insanımızın yerinden kalkmasını sağlayarak, düşük faizli ve uzun vadeli ziraî, ticarî ve hayvancılık kredilerine önem verilmelidir.

İşte, bölgede görev yapan, başta, öğretmenler ve sağlık personeli olmak üzere bütün kamu personelinin ücretleri, maaşları, iki maaş tutarında olmak üzere artırılmalıdır, cazibeli noktaya getirilmelidir.

Bu tür faaliyetleri çoğaltmak mümkündür; ben, sadece bir kısmını söyledim; ancak, daha önce de dediğimiz gibi, bu faaliyetler, bir program bütünlüğü içerisinde ve paket halinde uygulanmazsa, zincirin halkası kopar, programın tümü de başarısız olur.

Tekrar ediyorum. Bu programın tümü... İlişkiler de göz önüne alınarak hazırlanmış bir ikinci demokrasi programımız var. Bu konuda, biz, her bakımdan yardımcı olmaya varız; ancak, olağanüstü halin, artık, daha fazla uzatılmaması gerektiği noktasına da bir an evvel gelmeyi özellikle diliyorum.

Değerli milletvekilleri, Kuzey Irak'ta yeni bir oluşum, Türkiye Cumhuriyeti Devleti bakımından bizleri fevkalade rahatsız etmektedir. Türkiye'nin içerisinde olmadığı, özellikle Irak'ın toprak bütünlüğü aleyhine gelişecek bir oluşum bizi de rahatsız eder, milletimizi de rahatsız eder, ülkemizi de rahatsız eder; dolayısıyla, mutlak surette, Kuzey Irak'ta oluşumlar neyse, ne getirilmek isteniyorsa; nasıl, özellikle 1996 yılında tamamen Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ve hükümetinin koordinatörlüğü altında görüşülüp birkısım kararlar alınmış ise...

BAŞKAN – Sayın Bedük, 1 dakika süre veriyorum; lütfen toparlayınız efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

...nasıl, o tarihlerde, bu bölgede, gerek Talabani ve gerekse Barzani arasında, Türkmenlerin ve Asurilerin de içerisine girdiği bir barış gücü havası içerisinde çalışacak ve orada barışı sağlayabilecek bir oluşumdan bahsedilmiş ve bir uzlaşma yaratılmış ise, yine, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, hükümetinin koordinatörlüğünde, Amerika, İngiltere ve diğer bölge insanlarının da katıldığı bir ortamda ve bir platformda, bu yöredeki oluşumların dikkate alınması gerekir. Türkiye'nin dışlanmasından fevkalade büyük rahatsızlık duyuyoruz. Bu konuda Dışişleri Bakanlığımızı uyarıyoruz. Dışişleri Bakanlığımızın, bu konuda fevkalade hassas davranması gerektiğini özellikle vurguluyoruz ve onüç yıldır uygulanan bu olağanüstü halin kaldırılması istikametinde, bundan sonra gelecek olan teklifi mutlaka bekliyoruz.

Nereden gelirse gelsin, kimden gelirse gelsin, terör, terördür ve bu terör, Türkiye için de insanlık için de büyük bir tehlikedir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bedük.

Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahısları adına, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç, Hakkâri Milletvekili Sayın Evliya Parlak, Elazığ Milletvekili Sayın Ahmet Cemil Tunç ve Ağrı Milletvekili Sayın Nidai Seven söz istemişlerdir; ancak, iki arkadaşıma söz verme imkânım vardır.

İlk sırada Sayın Kamer Genç yer aldığı için, buyurun Sayın Genç. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yine, olağanüstü halin dört ay uzatılmasıyla ilgili bir Başbakanlık tezkeresi üzerinde söz aldım; 1987'den beri, hep bu tezkereler üzerinde aleyhte söz alırım; inşallah, bu, son olur.

Değerli milletvekilleri, tabiî, biz, aslında, Türkiye'nin birlik ve bütünlüğünden yana kişileriz; bunu, herkesin de bilmesi lazım. Güneyiyle, kuzeyiyle, doğusuyla, batısıyla, her mekânda olan bütün vatandaşlarımızın acısı bizim acımız, sevinci bizim sevincimizdir; ama, bu olağanüstü hal kendi bölgemizi ilgilendirdiği için, burada yapacağımız konuşmalar, belki, böyle, bölgesel bir mahiyet arz ederse, arkadaşlarımızın, bizi, bölgecilikle itham etmemesini özellikle talep ediyorum.

Değerli milletvekilleri, özellikle ülkemizde yaşanan çok büyük acıları hesaba katarak, bu bölgede görev yapan, özellikle belediye başkanlarına ve seçilmiş halk temsilcilerine, burada çok hassas görev yapmalarını, Türkiye'nin bölünmez bütünlüğünü koruyacak seviyede, şuurda görev yapmalarını tavsiye ediyorum. Geçmişte büyük acılar çektik. Geçmişte, bizim, özellikle siyasîlerin birtakım hatalarında, bu bölge halkına çok zarar verdik. Diliyorum ve inanıyorum ki, özellikle burada görev yapan belediye başkanı, il genel meclisi üyesi arkadaşlarımız, ülkenin bölünmez bütünlüğünü, bütününü koruyacak seviyede hareket ederler.

Şunu da herkesin bilmesi lazım ki, Türkiye'nin bölünmezliği, bütünlüğünde en fazla yarar sağlayacak, doğu ve güneydoğudaki halktır; bunu herkesin bilmesi lazım. Ancak, tabiî, bu bölgede görev yapacak insanların bu şekilde hareket edebilmesi için de, hükümetin de bunlara karşı gerekli yardımı yapması lazım, gerekli desteği vermesi lazım, particilik yapmaması lazım.

Bir deprem bölgesine alınan belediyeler var; evlere şenlik... Yani, hükümet bu kadar... İnsanlar bu kadar taraflı hareket eder, eder; ama, bu kadar taraflı hareket edildiği görülmemiştir. Geçen gün, Erzurum'dan, Doğru Yol Partili 8-9 belediye başkanı gelmişti. O ildeki iktidar partisine mensup belediyeler deprem bölgesine alınmış, ötekiler alınmamış.

Bizim Tunceli'de kaç tane deprem oldu; bu Tunceli'deki belediyeler, deprem bölgesine -yani, oradaki alacakları yardımı artıracak seviyede- alınmamış; ama, öte tarafta, iktidara mensup belediyelerin olduğu yerler, maalesef, bu afet bölgesi ilan edilecek belediyeler seviyesine alınmıştır; bu da, tabiî ki, çok ayırımcılıktır.

Değerli arkadaşlarım, biz, Türkiye Cumhuriyeti Devletini yöneten birtakım kişilerin, bu devletin itibarını korumak zorunda olduğuna inanan insanlardanız. Sayın Bakan, geçenlerde, HADEP'li 3 belediye başkanını, bölgede görevden aldı. Bu insanlar suçluysa -tabiî ki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kimseye suç işleme imtiyazını vermez- tespit edersiniz; devletin mahkemeleri vardır, mahkemeye gidersiniz; suçlarını tespit edersiniz ve ondan sonra da, hukuku işletirsiniz, bunları görevden alırsınız; ama, Sayın Bakan, bunlar, neredeyse, sokak arasında bir belediye başkanı... Gidildi, yakalandı, alındı, içeriye atıldı. Sonradan, devlet güvenlik mahkemesine gidildi. Bu sırada da, Sayın Bakan, daha hiçbir şey beklemeden, bu kişilerin görevlerine hemen son verdi. Dışarıya akseden olay neydi? Denildi ki, Avrupa'dan, Amerika'dan tehdit geldi ve bunlar görevlerine iade edildi.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin itibarıyla kimsenin oynamaya hakkı yoktur. Eğer bu insanlar suçluysa niye tekrar göreve iade ettiniz?.. Eğer suçsuzlarsa niye aldınız?..

Arkadaşlar, bakanlıklar, Başbakanlık, Başbakanlık yardımcıları, bunlar çobanlık değil ki!.. Bunlar sorumluluk isteyen makamlardır. Eğer, birileri burada, haksız, keyfî ve ülkenin bütünlüğünü, ülkenin görüntüsünü zaafa uğratacak derecede tasarrufta bulunuyorsa, bunun bir sorumluluğu vardır. Sorumluluk nedir?.. İstifa edecek. Yani, bu istifa müessesesini, bir defa, insanların kafasının içine koyması lazım. Yani, sorumluluğa katlanması lazım.

Değerli milletvekilleri, bu olananüstü hal 1987 yılından beri uygulanmaktadır. Olağanüstü hal, insanın yaşamını çok etkileyen... Yani, bir köydeyseniz, sabah davarınızı ahırdan çıkarıyorsunuz otlatmaya getirirken dahi, olağanüstü halin varlığından dolayı, oradaki güvenlik kuvvetlerinin sınırlamaları içinde hareket edeceksiniz. Yine orada, bir memurun bir ilçeden bir ile gitmesi, olağanüstü halin hak ve özgürlükler üzerine getirdiği sınırlamalar nedeniyle birtakım sınırlamalara tabidir. Yani, biz, "olağanüstü hal kalksın-kalkmasın"daki amacı anlayabilmek için, insan yaşamını etkileyen, temel hak ve özgürlükleri askıya alan bu yönetimin ortadan kaldırılması gerektiğine inanıyoruz. Niye?.. Geçen, dört ay önce, Sayın Bakan, geldi, burada, hiçbir gerekçe söylemedi. Bugün de sustu nedense Sayın Bakanımız. Nedense, bu hükümetin bir huyu var, susuyorlar devamlı. Yani, bir susmayın da sizin düşüncelerinizi öğrenelim arkadaşlar. Düşünceleri açıklamaktan korkmayın. Korkarsanız aslında, kafanızın içindeki düşüncenizin tehlikeli mi, yoksa ülkeye yararlı mı olup olmadığını anlayamayız.

Değerli milletvekilleri, şimdi, burada, evvela yapılması gereken, bu köye dönüş projesinin şiddetle ve süratle uygulanması, buraya yatırım yapılmasıdır.

Bakın, Türkiye'nin çok önemli iki tane sorunu vardır: Birincisi deprem sorunudur.

O deprem bölgesindeki kardeşlerimizin sıkıntısı hepimizce bilinmektedir, ama, bu terör bölgesinde, terör nedeniyle malını, canını, köyünü, okulunu kaybeden bu insanların, artık, kendi yörelerine dönmesini sağlayacak yatırımlar yapmalı, işsizlere iş bulunmalıdır.

Devletin imkânları var -zamanım çok süratle ilerliyor- çok teferruata da girmek istemiyorum; ama, bunları bir an önce yapalım. Şimdi yayla zamanı geldi... Sayın Bakan çıksın burada desin ki, bu sene bütün hayvanlar yaylalara çıkarılacak. Çünkü, bölgenin çok temel sorunu, tek geçim kaynağı. Devlet, buraya yeterli kredileri vermelidir. Yine, hükümetimiz, siyasî amaçla, artık, bunlar bendendir, bunlar bize oy verdi-vermedi düşüncesinden kendini kurtararak, hak ve adalet duygularının kendilerinde var olduğunu gösterecek icraatlar yapmalıdır. Aksi takdirde, ne olacak; siz, bunları, keyfîlikleri yaparsınız, ama o keyfîliklerin hesabını da ödersiniz.

Değerli milletvekilleri, bu bölgede, bu olağanüstü halin ilanından sonra, yani bundan dört ay öncekinden sonra bizim ilimizde çok üzücü bir olay oldu ve gerçekten, bizi, çok büyük acılara gark etti. Orada bir olayda, bir değerli binbaşı kardeşimiz, bir yüzbaşı ve dört uzatmalı kardeşimiz şehit edildi. Burada çok önemli bir şehit olayı olurken, maalesef, bu hükümetin bir bakanı gidip de, bu olay nasıl meydana geldi, bu nasıl oldu diye incelemediler.

Rica ediyorum... Bu devleti yöneten insanlar, sivil insanlar, her şeyi başkalarından beklemesinler; bir olay oluyorsa, o olayın üzerine gitsinler; olayın özü nedir, ne değildir... Eğer, biz, hep kendi kabımıza çekilirsek... Ekonominin idaresini IMF'ye, güvenliği orduya... Bunların hepsini başka yerlere havale edersek, o zaman niye hükümet oluyorsunuz?!

Değerli arkadaşlarım, onun için, bu memlekette, hükümet eden kişilerin, hükümet etmenin ne olduğunu ya bilmiyorlar... Bilmiyorlarsa, gelsinler, biz, kendilerine yeterli dersi veririz, kendilerine o kadar da bir yardım ederiz; ama, böyle hükümet edilmez. Susarak!.. Meclise zaman zaman kanunlar geliyor; devletimizi itham eden konuşmalar yapılıyor ve bakanlar sırasında oturan bakan çıkıp bir cevap vermiyor! Böyle hükümet olmaz ki!. Bu demektir ki, korkuyorsunuz veya bilginiz yok.

Değerli arkadaşlarım, biraz önce burada MHP'li arkadaşımız konuştu, dedi ki: "Efendim, bir yabancı temsilcilik Türkiye'de nasıl resepsiyon yapıyor?!" O resepsiyonun davetiyeleri bize de geldi. Bana gelince, dedim, herhalde hükümetin tespitiyle bu olmuş. Şimdi, o MHP'li arkadaşımız koalisyon ortağı. Peki, kardeşim, buraya gelip niye söylüyorsunuz?! Dışişleri Bakanı buna müsaade etmiş demek ki. Dışişleri Bakanı "İçişleri Bakanından hesap sorun" diyor; İçişleri Bakanı Adalet Bakanıyla kavga ediyor. Böyle, kavgayla bu devlet yönetilmez. Hapishanelerimiz, maşallah, çetabaşlarının at oynattıkları yerler. Peki, siz neyle uğraşıyorsunuz?.. Sizin bir sorumluluğunuz yok mu?

Şunu bilmeniz lazım ki, bu 330 oy her zaman peşinizde olmaz, bunun faturası size çok ağır olur. Tamam, karşımızda 330 oyluk bir çoğunluğunuz var; ama, bu memleketi yönetirken gösterdiğiniz basiretsizliğin ve keyfiliklerin hesabını çok ağır ödeyeceksiniz.

Şimdi, bakın, şu terör... Bölgemizde, hakikaten, terörün azaltılmasında, oraya gönderilen, özellikle ordudan gönderilen üst düzey subayların halkla ilişkiler konusunda gösterdiği büyük bir basiret vardır.

BAŞKAN – Sayın Genç, size 1 dakika eksüre veriyorum; toparlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Tamam.

Yani, halkla iletişim kurmakta, oradaki halkın Türkiye Cumhuriyetinin öz be öz vatandaşları olduğunu görerek, o insanlara o türde yaklaştılar ve burada halkı kazandırdılar; ama, askerlerin yarattığı bu güzel ortamdan yararlanabilmek için, biz de, sivil insanlar olarak, bu devleti yöneten hükümet olarak, bu insanlara, evvela onların geçimini sağlayabilecek, işsizliğini giderecek birtakım yatırımlar yapmamız lazım. O bölgedeki aç insanlar, daha ne kadar zaman, böyle, teröre karışmadan kalacak?!

Her konuşmamda söylüyorum; kaybedecek bir şeyi kalmayan insan, en tehlikeli insandır. Dolayısıyla, rica ediyorum hükümetten, lütfen, biraz bu bölgeye ekonomik yardım yapın, Köye Dönüş Projesini sağlayın ve orada terör artık bir daha canlanmasın.

Değerli milletvekilleri, aslında, hakikaten, ben bu hükümet içerisindeki olayları... Böyle, dışarıya çıkıp konuşuyorlar... Bir de bizim karşımıza çıkıp konuşsunlar, bu salonlarda konuşsunlar; konuşmalarından biz yararlanalım...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – O bakımdan, bize fikirlerini açıklamaktan korkmasınlar. Biz kendilerinin korkulacak fikirlerinin olduğuna da inanmıyoruz; ama, biraz dilleri kesilmiş galiba.

İyi günler diliyorum.

MEHMET DÖNEN (Hatay) – Sayın Başkan, niye sözünü kesiyorsun?

BAŞKAN – Ben kesmiyorum Sayın Dönen, mikrofon kesiyor Kamer Beyin sesini; fazla geliyor...

Teşekkür ederiz Sayın Genç.

Sayın Evliya Parlak, buyurun.

Süreniz 10 dakikadır efendim.

EVLİYA PARLAK (Hakkâri) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben de, Başbakanlık tezkeresi üzerinde kişisel görüşlerimi arz etmek üzere huzurlarınıza çıkmış bulunmaktayım. Aslında, göreve başladığımız bu 21 inci Dönem Meclisinde, aynı tür tezkerenin üçüncü defa yüce huzura geldiğini görüyorum.

Geçen tezkerelerin görüşmelerinde de sözlerime başlarken, özellikle "biz, Meclisin üyesi olarak, milletin temsilcisi olarak, bu uzatmaların gerekçelerini gerçekten tatmin edici şekilde öğrenmek istiyoruz" demiştim; ama, maalesef, değerli hatipler de buraya çıktı, kimi arkadaşımız Hizbullaha bağladı, kimisi PKK'nın anlayışına bağladı, kimisi başka bir gerekçeye. En yadırgadığım şey de, hükümeti oluşturan partilerden birisinin sayın genel başkanı, aralık ayında Diyarbakır'da yaptığı konuşmada ve yine, bu Mecliste yaptığı konuşmada, artık, olaganüstü halin kaldırılması gerektiğini vurgulamıştı; aradan dört ay geçiyor; ama, bu hükümet ortağı partinin genel başkanından ses çıkmıyor; bakanı, bu tezkereyi savunmak üzere Meclise geliyor!

Şimdi, şunu anlıyorum: Herhalde, bazı sebepler var; çünkü, ben, o bölgenin insanıyım, milletvekiliyim; ancak, ben, olağanüstü halin, daha, devamını gerektirecek bir olay görmüyorum. Bu soruyu, aynı şekilde, beş ilde yaşayan iktidara ve muhalefete mensup arkadaşlarıma sormak istiyorum; lütfen, ben yanılıyorsam, gelsinler, desinler ki, şu şu gerekçelerle, gerçekten bunun devamı gerekiyor; ben de o zaman tatmin olayım.

Şimdi, değerli arkadaşlar, hiçbir kimse, terörün, özellikle PKK'nın veya Hizbullah'ın yaptıklarını savunma noktasında değil. Biz de diyoruz, Allah'a şükür devletimiz güçlüdür, biz orada yaşadık, tedbirler alındı ve devletimiz bunların üstesinden geldi. Halkımız, yirmiiki senedir -1978'den beri- sıkıyönetim, arkadan olağanüstü hal... Artık, normal birinci sınıf insan gibi muameleyle karşılaşmak istiyor. Artık, hükümetimiz, Avrupa Birliğine aday ülke yaptığı Türkiye'de, olağanüstünün yakışmadığını ifade ediyor. Artık, hükümetimizin programında Köye Dönüş Projesi söz konusu; vatandaş dört gözle bunu bekliyor. Bunlar, demek ki, olağanüstü hali gerektiren nedenlerin ortadan kalktığını gösteriyor; ama, maalesef, yine, karşımıza böyle bir tezkere geliyor.

Öyle bir noktaya gelmişiz ki, bunu -kimi arkadaşımız 38 inci defa, kimisi 40 ncı defadır diyor- uzatıyoruz ve her temennide "inşallah bu son olur" diyoruz; ama, dört ay sonra, yine, karşımıza aynı şey geliyor.

Değerli arkadaşlar, bu hükümet, gerçekten, doğu ve güneydoğuda, -benim de güven verdiğim bir hükümettir- birtakım şeyler yapıyor. Eğitim müesseseleri açmaya çalışıyor; özellikle, ilköğretim bölge okullarını yapmaya çalışıyor. Sağlık konusunda müesesseler yapıyor. Sağlık Bakanımızın, Değerli Bakanımızın samimiyetinden şüphe etmiyorum. Kendileriyle görüşüp "uzman doktor yok; bir heyet raporu için günlerce Hakkâri'den başka ile gitmek zorunda kalıyoruz" değimizde; kendileri "bulun doktor, ben tayin edeyim" diyor. Çalışma ve Sosyal venlik Bakanı, herhalde, kendi partisine mensup milletvekillerine liste vermiş; illerinde açık kadrolar; buyurun, bu adamları bulun, ben tayin edeyim... Şimdi, bu çözüm değil. Hükümet buna çözüm bulmak zorundadır; ya mecburî hizmet kanununu çıkaracak yahut da orasını cazip hale getirecek tedbirler alacak. Hükümetin görevi budur. Yani, mutlaka çözümler bulmak zorundayız.

Biz, paketlerle bir yere varamadığımızı daha önce söyledik. Her yerin kendine has kalkınmasını, işsizliğini giderecek yatırımlara öncelik verelim dedik.

Örneği, yine, ilimden veriyorum: Sürekli programda olan havaalanı... Sağ olsun, Sayın Bakanımıza teşekkür ediyoruz; İlk defa geçen sene kamulaştırmasını gerçekleştirdi ve inşallah, bu yıl ihale edip, başlatacak; ama, bir de, Zap Vadisinde bir hidroelektrik santralı var. Sayın Bakan -verdiği bilgilerle- geçen sene 1 milyar lira programa koymuş, bu yıl 500 milyar lira. Keşif bedeli 223 trilyon lira. Diyor ki, ben, anlaşmalarla bulacağım. Araştırdım; Amerika'da bir şirketle anlaşmış, kesin proje yapmak için; ki, Hazine kabul ederse, o, iki sene, üç sene sonra neticelenecek. Yani, proje safhasından üç sene sonra iş başlayacak. Bu, nasıl kalkınmadır, nasıl önceliktir, nasıl yatırıma önem vermektir?!

Köy Hizmetlerinden sorumlu Sayın Devlet Bakanımız, Şemdinli'de, Derecik yolu var -defalarca huzurunuza getirdim, hepiniz de buna tanık oldunuz, artık iyice ezberlediniz- 90 kilometre -30 000 insan yaşıyor- geçen sene 12 trilyon lira bulamadım, ihale edemedim diye cevap verdi, bir şey yapmadı; bu yıl 35,5 trilyon lazım, ben onu bulamadığım için bir şey yapamıyorum diyor. Peki, kim yapacak?.. Sayın Bakanım, o zaman, teşkilata emir ver, yeni araç gereçle yeni ekipler oluştur, başlasınlar bir yerden. Para bulamıyorsan, onlar çalışsın. Bu da yok. Şimdi, bunlar kötü örnekler, gerçekten kötü örnekler.

Bir başka kötü örnek: Arkadaşlar, şu kitapçığı lütfen inceleyin. Bu, devlet memurları sınavına, sonuçlarına ve müracaatına ilişkin rehber. Sınavı 390 000 insan kazanmış; umutları bu kitabın içinde; ama, özellikle ilgili sayın bakanıma arz etmek istiyorum, devlet bakanı kimse: Bu, o kadar gayri ciddî hazırlanmış ki... Örneği, yine, ilimden veriyorum; 60 kadrodan 12'si kamu görevlisi, yani, koruma görevlisi. Posta İşletmesi Genel Müdürlüğü, efendim, ben, komando olarak askerlik yapanı alacağım diyor. Van'da yok, bir bakıyorsun, Bitlis'te yok, Bingöl'de var; Artvin'de yok, bilmem nerede var. Sordum, efendim, biz, böyle bir şey yazmadık diyor, Devlet Personel Dairesi kendisi yazmış diyor. TEAŞ'a soruyorum, aynı cevap, TEDAŞ'a soruyorum, aynı cevap. Şimdi, bu kitapçığı bile sağlam ve dürüst hazırlayamayan, sağlıklı hazırlayamayan, gençleri yanıltan, yanlış tercihlere sebebiyet veren bir Devlet Personel Dairesi, eğer, değerlendirmeyi, yerleştirmeyi yapacaksa, şahsen bu 390 000 kişinin adına kuşku duyarım.

İstirhamım şudur: Bunu -ilk defa oluyor- ÖSYM'ye versinler, yerleştirmeyi de onlar yapsınlar; çünkü, gayri ciddî hazırlanan bir kitapla tercihleri yapan gençlerin veya insanımızın, hakkını elde edeceğinden, ben, şahsen -bu kürsüden sesleniyorum- şüphe duyuyorum; çünkü, genel müdürlük "ben, böyle bir şey istemedim" diyor. Hatta, daha ötesi; "sayın milletvekilim, siz, yakınlarınıza söyleyin, komando olmasa da müracaat etsin, biz, böyle bir şey istemiyoruz çünkü" diyor. Böyle saçma şey mi olur! Bugün, 390 000 kişiye açık bir rehber koymuşsunuz.

Olağanüstü halin uzatılmasına, açıkça "artık karşıyım" diyen Fazilet Partisi Grubuna özellikle teşekkür etmekle sözlerime devam etmek istiyorum. Diğer gruplara da "inşallah, bu sondur" dedikleri için teşekkür ediyorum. Ancak, ben, yine, hükümete ve Meclise şunu arz etmek istiyorum: Bizim bölge insanı, inanın ki, ufak şeylerden o kadar mutlu oluyor ki, o kadar güven duyuyor devletine... İki örnek vereceğim:

Biri, geçenlerde de söylemiştim, evet, 8 Şubattaki, belediyelerle ilgili afet kararnamesi çok eleştirildi. Hakkâri ve Yüksekova Belediyeleri HADEP'in elinde; ama, hükümetimiz, sağ olsun, çok büyük göç sonucu, âdeta afet bölgesi olan bu iki belediyeyi kapsama almış. 1,5 puan... İnanın ki, bütün insanların devlete olan güveninde büyük bir farklılık olmuştur; bu hükümete olan güveninde de; demek ki, bu hükümet, bizi düşünüyor, böyle bir ayırımcılık yapmıyor, partizanlık yapmıyor... Bu, basit de olsa, çok müspet bir olaydır.

Yine, Sayın İçişleri Bakanımıza, huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum. Geçen sene, birkaç defa yol aramalarından söz etmiş ve işkenceli bir durum olduğunu arz etmiştik. Son bir iki aydır -biz milletvekiliyiz, gelip geçerken fark etmiyoruz- bize gelen bilgiler, vatandaşın bize getirdiği bilgiler, gerçekten, Sayın Bakanım, olumlu yönde. İnsanımız o kadar mutlu ki "ben, bayramda, Allah'a şükür, Van'a; Allah'a şükür, Bitlis'e; Allah'a şükür, Ankara'dan Şırnak'a, Silopi'ye, Nusaybin'e ilk defa insan gibi gittim" diyor. Bunu düşünebiliyor musunuz, insanlar için ne kadar önemli... İşte, olağanüstü halin kalkması da bu yönden önemlidir.

Değerli arkadaşlar, yine, Yüce Meclise bir konuyu daha vurgulamak istiyorum ve özellikle, hükümetin bu konuda hassasiyet göstermesini arz etmek istiyorum. Bütün toplumun gündeminde af konusu var. Hepimizi, elbette ki, rahatsız eden bir konu ve toplum, bir kere, bu affı bekliyor. İnşallah, devlet büyüklerimizin ifade ettiği gibi, anayasa değişikliği oylamasından sonra, hükümeti oluşturan partiler, bir uzlaşma noktasıyla af konusunu uygun şekilde getireceklerdir.

BAŞKAN – Sayın Parlak, 1 dakika eksüre veriyorum; toparlayınız lüften.

EVLİYA PARLAK (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Terör bölgesinde yaşayan insanların, gerçekten, terörün, demin arkadaşların tarif ettiği boyutlarda, Sayın Bedük'ün dediği gibi, iki aylık bebeğin öldürüldüğü tarihlerde, ekmek verdiği için veya bir başka yardımda bulunduğu için 169 uncu maddeden hüküm giyen insanlarımızı, mutlaka af kapsamına almalıyız. Bu, ülke insanını kazanmak bakımından çok elzemdir. Bu insanların yüzde 90'ını silah zoruyla... Demin arkadaşlarımız çok güzel tablolar çizdiler, iki aylık bebeği öldüren caninin karşısında hangi insan ailesiyle birlikte karşı koyabilir, ekmek vermez veya barındırmaz?!.

Bu noktadan dolayı, 169'u mutlaka kapsama almamızın gerekli olduğunu vurguluyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. İnşallah, gerçekten, bu tezkere bir daha karşımıza gelmez.

Yüce Meclise saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Parlak.

Tezkere üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, Başbakanlık tezkeresini tekrar okutup, oylarınıza sunacağım; ancak, açık oylama yapılmasına ilişkin bir talep vardır. O talepte isimleri ve imzaları yer alan milletvekillerinin Genel Kurul salonunda olup olmadıklarını da tezkereyi okuttuktan sonra arayacağım.

Tezkereyi okutuyorum:

21 Mart 2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23.11.1999 tarihli ve 655 sayılı kararı uyarınca, Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak, Tunceli ve Van İllerinde devam etmekte olan olağanüstü halin, 30 Mart 2000 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere dört ay süreyle uzatılmasının Türkiye Büyük Millet Meclisine arzı, Bakanlar Kurulunca 6 Mart 2000 tarihinde kararlaştırılmıştır.

Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.

Bülent Ecevit

Başbakan

BAŞKAN – Tezkereyi dinlediniz.

Açık oylama konusunda talepte bulunan sayın milletvekillerinin burada olup olmadığını arayacağım.

Abdüllatif Şener?.. Burada.

İsmail Özgün?.. Burada.

İlyas Arslan?.. Burada.

Özkan Öksüz?.. Burada.

Akif Gülle?.. Burada.

Ali Oğuz?.. Burada.

Fuat Fırat?.. Burada.

Rıza Ulucak?.. Burada.

Hüseyin Arı?.. Burada.

Yaşar Canbay?.. Burada.

Remzi Çetin?.. Burada.

Osman Yumakoğulları?.. Burada.

Ahmet Sünnetçioğlu?.. Burada.

Osman Aslan?.. Burada.

Faruk Çelik?.. Burada.

Eyüp Fatsa?.. Burada.

Mehmet Ali Şahin?.. Burada.

Alaattin Sever Aydın?.. Burada.

Sacit Günbey?.. Burada.

Musa Demirci?.. Burada.

Latif Öztek?.. Burada.

Sabahattin Yıldız?.. Burada.

Açık oylamanın şekli konusunda Genel Kurulun kararını alacağım: Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, açık oylama için 3 dakikalık süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen arkadaşlarımızın teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen giremeyen üye arkadaşımız olur ise, oy pusulalarını Başkanlığımıza aynı süre içerisinde göndermelerini rica ediyorum.

Bu arada, vekâleten oy kullanacak sayın bakan arkadaşımız var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini, imzasını havi oy pusulasını, yine aynı süre içerisinde Başkanlığımıza ulaştırmalarını rica ediyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, beş ilde uygulanmakta olan olağanüstü halin dört ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresinin yapılan açık oylamasının sonucunu açıklıyorum:

Katılan üye sayısı : 294

Kabul : 223

Ret : 70

Çekimser : 1

Böylelikle, Başbakanlık tezkeresi kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğünce 1996 Aralık ayında gerçekleştirilen personel sınavında usulsüzlük yaptığı iddiasıyla, Çalışma ve Sosyal Güvenlik eski Bakanı Necati Çelik hakkında kurulan (9/31) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunda boş bulunan ve Anavatan Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için seçim yapacağız.

V. – SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. – (9/31) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Anavatan Partisinin, 1 üyelik için, 3 kat olarak gösterdiği adayların adlarını okuyorum:

Adı ve Soyadı Seçim Çevresi

Nurettin Dilek (Diyarbakır)

Ali Kemal Başaran (Trabzon)

Cengiz Aydoğan (Antalya)

Adayların adları torbaya konulmuştur; torbadan, 1 isim çekiyorum:

Nurettin Dilek (Diyarbakır)

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, sözlü soruları ve diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin " Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu Tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. – Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları (1/501) (S.Sayısı: 367)

BAŞKAN – Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sayın Milletvekilleri, bu kısmın 2 nci sırasına alınan Dernekler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

2. – Dernekler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/643) (S. Sayısı : 391) (1)

BAŞKAN – Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Sayın milletvekilleri, İçişleri Komisyonu üyeleri Bolu Milletvekili Necmi Hoşver, Bursa Milletvekili Faruk Çelik, Diyarbakır Milletvekilleri Osman Aslan ve Ömer Vehbi Hatipoğlu ile İstanbul Milletvekili Ali Oğuz, komisyon raporuna muhalif olmalarına rağmen, basılıp dağıtılan sıra sayısında muhalefetleri sehven yer almamıştır. Bu hususu bilgilerinize sunuyorum. Ayrıca tutanaklarda da gerekli düzeltmeler yapılacaktır.

Şimdi, komisyon raporunun okunup, okunmaması hususunu oylarınıza sunuyorum: Raporun okunmasını kabul edenler... Etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen milletvekillerini okuyorum: Şu ana kadar, gruplar adına, sadece Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Tokat Milletvekili Sayın Hasan Hüseyin Balak bildirilmiştir.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, DYP Grubu adına Trabzon Milletvekili Ali Naci Tuncer Bey konuşacaklar.

BAŞKAN – Evet.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Sayın Başkan, ANAP Grubu adına Trabzon Milletvekili Ali Kemal Başaran konuşacaklar.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Balak. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika efendim.

MHP GRUBU ADINA H. HÜSEYİN BALAK (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dernekler Kanununun 71 inci maddesinin birinci ve ikinci fıkralarının değiştirilmesine ve bir geçici madde eklenmesine dair, Hükümetçe hazırlanıp Meclis Genel Kuruluna getirilen, kanun tasarısı hakkında şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızda bulunuyorum.

(1) 391 S. SayılıBasmayazı tutanağa eklidir.

Sözlerime başlamadan önce, hac farizasını ifa ederken geçirdiği bir rahatsızlık sebebiyle hayatını kaybedip Hakkın rahmetine kavuşan değerli milletvekili arkadaşımız Nizamettin Sevgili'yi yürekten anıyoruz. Siz değerli milletvekillerine ve kederli ailesine taziyetlerimi sunuyorum.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti demokratik, laik bir hukuk devletidir. Her medenî ülkede olduğu gibi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti de, millî sınırları içinde yaşayıp da vatandaşlık bağıyla bu topluma bağlı olan insanlarımızın insanlık onuruna, şeref ve haysiyetine en uygun bir rejim olan demokrasinin bütün nimetlerinden istifadesini bir hak olarak görmüştür.

İnsanlarımızın, kanunlar muvacehesinde, hür düşünce ve duygularını ifade etmeleri, kültür, sanat ve belli meslek dallarını oluşturanların bir gaye etrafında toplanıp, sevgi ve muhabbet esasına göre, maddî ve manevî çeşitli ihtiyaçlarını karşılamak için, özel hukuk hükümlerine göre ihdas edilerek faaliyette bulunmaları, Anayasamızın ve ilgili kanunların teminatı altında, vatandaşlarımıza bir hak olarak tanınmıştır.

Bir gayeye müsteniden oluşturulan bu gibi dernek faaliyetlerini 2908 sayılı Dernekler Kanunu nizama bağlamaktadır. 2908 sayılı Dernekler Kanunu kapsamında olmasına rağmen, haklarında özel hükümler bulunan iki dernekten birisi Kızılay Derneği, diğeri ise Türk Hava Kurumudur. Türkiye Kızılay Derneği ve Türk Hava Kurumu, Dernekler Kanununun "Özel durumlar" başlıklı 71 inci maddesinde diğer derneklerden ayrı olarak ele alınmış ve bunların tüzüklerinin Bakanlar Kurulunca onaylanması zorunluluğu getirilmiştir. Diğer dernekler için öngörülmeyen Bakanlar Kurulunun onayı şartının bu iki dernek için aranması, bunların özel durumlarından kaynaklanmaktadır.

Ülkemizde havacılığın geliştirilmesi amacıyla Büyük Atatürk'ün talimatıyla kurulan Türk Hava Kurumunun, kuruluş amaçlarını gerçekleştirmek ve hedeflerine ulaşması için diğer derneklerden farklı olarak ele alınıp, himaye edilerek gelir temininde ayrıcalık tanınması da bu derneğe verilen ehemmiyetin bir örneğidir.

İnsanı diğer mahlukatlardan farklı kılan erdemlilik, üstün ahlak ve faziletin son zamanlarda rağbet görmemesi ve yerini materyalist bir düşünceye bırakması, millî ve mukaddes duyguların çökmesine bağlı olarak, bu kurumun hakkında son yıllarda gündemden düşmeyen yolsuzluk iddiaları ve kuruluşun amacıyla bağdaşmayan faaliyetleri sebebiyle uğradığı prestij kaybının önlenmesine matufen, bu kanun tasarısı hazırlanmıştır.

Aynı şekilde, her türlü afet ve felakette, afetzedelere yardımcı olmak amacıyla kurulan Türkiye Kızılay Derneğinin de, kuruluş amacına, uluslararası anlaşmalarla belirlenen durumuna ve kanunlara göre yerine getirmesi gereken görevleri ifa etmekte gecikme ve ihmal gösterdiği yönündeki şikâyetler, her doğal afet neticesinde katlamalı bir şekilde artış göstermiştir.

Son olarak, 17 Ağustos 1999'da Marmara Bölgesinde meydana gelen deprem sonrasında, bu derneğin, liyakatten uzak şahıslarca sorumsuzca yönetildiği görülmüştür. Türkiye Kızılay Derneğinin yönetilmesiyle ilgili şikâyetlerin giderek artması, bu dernek için de kanunî bir düzenlemeyi gerektirecek bir önem arz etmektedir.

Her iki derneğin yöneticiliğini yapmak, insanlarımıza o kadar cazip gelmiştir ki, biri 9, diğeri 20 yıldır başkanlığı ellerinden bırakmamışlardır. Diğer heveslilerin, bu göreve gelebilmek için, mevcudun ölümünü beklemekten başka çarelerinin olmadığı da bir gerçektir.

Bütün bu olumsuz gelişmelerin bir kısır döngüye dönüştürüldüğü ve Kızılay Derneği ile Türk Hava Kurumunun kendi iç denetim mekanizmalarıyla durumlarının düzeltilmesi ve olumsuzluklarının giderilmesi imkânının olmadığı görülmüştür. Bu işin düzeltilmesi, bu kurumlara normal işlerlik kazandırılmasıyla görevli olduğu düşünülen hükümetin de gerekli yetkilerden mahrum olduğu göz önüne alınacak olursa, hükümete bu konuda yetki vermek, kamu vicdanını rahatlatmak açısından bir zorunluluk haline gelmiştir.

Türkiye Kızılay Derneği ve Türk Hava Kurumunun özel durumları dikkate alınarak düzenlenen kanunun 71 inci maddesinde Bakanlar Kuruluna tüzüğün onaylanması yetkisi verildiğinden, bu yetkinin Bakanlar Kuruluna resen tüzük değişikliği yapma yetkisi verip vermediği tartışma konusu olmaktadır. Bakanlar Kurulunun bu yetkiye sahip olmadığının kabul edilmesi halinde, genel kurulun tüzük değişikliğine de karar vermemesi üzerine, Bakanlar Kurulunun, kanunda öngörülen yetkisinin bir anlamı kalmamaktadır. Oysa, anılan derneklerin, kuruluşları, statüleri, kamusal ayrıcalık ve nitelikleriyle diğer derneklerden çok farklı bir konumda olduğu bilinmektedir. Mesela, 31.1.1926 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 723 sayılı Türk Tayyare Cemiyetinin Posta Ücuratından Muafiyetine Dair Kanun ve 3.7.1926 tarihinde yayımlanan 928 sayılı Türk Tayyare Cemiyetinin Bazı Muamelâtında Umumî İstihlâk ve Eğlence ve Hususi İstihlâk Vergilerinden Muafiyetine Dair Kanun gibi kanunlarla önemli ayrıcalık tanınan bir kurumun denetiminde ve kamuoyunun şikâyeti üzerine bunlarla ilgili olarak alınacak önlemlerin niteliklerinde de bazı farklılıklar olması tabiîdir.

Bu sebeple, Bakanlar Kuruluna, her iki derneğin organlarının görevlerine son verme ve bunların görevlerini yerine getirmek üzere kurullar oluşturma ve tüzüklerinde resen değişiklik yapma veya bunların tüzüklerini yürürlükten kaldırma ve yeniden düzenleme yetkisi verilmesinin mecburiyeti sonucuna varılmaktadır.

Yapılan düzenlemeyle, Bakanlar Kuruluna verilen resen tüzük değişikliği yapma veya yürürlükteki tüzüğü kaldırma ve yeni tüzük düzenleme ya da anılan derneklerin organlarının görevlerine son verme, bunların görevlerini yerine getirmek üzere kurullar oluşturma yetkisi, denetime yetkili mercilerin bu yönde rapor vermeleri şartına bağlanmakta ve böylece, yasaların, çoğu kez işlevsiz kalan, denetimle ilgili hükümlerine de işlerlik kazandırılması düşünülmektedir. Kuşkusuz, her iki derneğin de iç ve dış denetime tabi tutulmasını öngören yasal düzenlemeler sebebiyle, öncelikle, yasalarda öngörülen bu denetim yollarının işletilmesi temel ilke olacaktır; ancak, bu denetimlerin sonucunda uygulanabilecek yaptırımların, yolsuzluklarla mücadelede yetersiz kaldığı ve denetime yetkili mercilerin daha köklü önlemler alınması gerektiği yolunda raporlar verdiği durumlarda, Bakanlar Kurulu, bu önemli kurumlarla ilgili olarak, yeni kanun maddesinde sayılan önlemleri alacaktır.

Bu sebeple hazırlanarak gündeme getirilen bu kanun tasarısı, adı geçen derneklerin, yöneticilerinin suiistimaline ve gaye dışı davranışlarına mani olarak, tüzüklerine uygun olarak faaliyet göstermelerini temin edecektir.

Bu kanunun hayırlı olması dileğiyle, Yüce Heyetinize selam ve saygılarımı sunuyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Balak.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Trabzon Milletvekili Sayın Ali Naci Tuncer; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA ALİ NACİ TUNCER (Trabzon) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte olan Dernekler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi, şahsım ve Grubum adına selamlıyorum.

Dernekler Kanununun 71 inci maddesinin birinci ve ikinci fıkrası değiştirilmektedir. İncelediğimizde, getirilen değişiklikleri kısaca şöyle ifade edebiliriz: Denetlemeye yetkili bulunan mercilerin raporları üzerine, bu derneklerin organlarının görevlerine son vermeye ve bunların görevlerini yerine getirmek üzere geçici kurullar oluşturmaya, tüzüklerini değiştirmeye, yürürlükten kaldırmaya ve yeniden düzenlemeye Bakanlar Kurulu yetkili kılınmaktadır.

Getirilen geçici 7 nci maddeyle de, Türk Hava Kurumunun görevli organlarının görevlerinin, bu kanunun yürürlüğe girmesiyle sona erdirildiği ve bunların yerine, Başbakanlıkça belirlenecek bir başkan ve iki üyeden meydana gelen bir kurul teşekkül ettirildiği ve bu kurulun, en geç bir ay içerisinde Türk Hava Kurumunun yeni tüzüğünü hazırlayacağı hükme bağlanmaktadır.

Tasarının gerekçesine baktığımızda, son zamanlarda, yolsuzluklar nedeniyle, Türk Hava Kurumu yöneticileri hakkında dava açılması bu düzenlemeye gerekçe gösteriliyor ve bu nedenle, halen görev başında olan organların görevleri sona erdiriliyor. Kızılayın organlarının görevlerinin sona erdirilmesi veya bununla ilgili değişikliğin yapılmasına da, geçen yıl geçirdiğimiz deprem felaketi nedeniyle kamuoyunda Kızılayın çok yoğun eleştiriler alması gerekçe gösteriliyor.

Saygıdeğer milletvekilleri, malumunuz, geçen yıl, memleketimiz, çok elim bir deprem felaketi geçirmiştir. Ümit ediyoruz ve Allah'tan diliyoruz ki, bir daha memleketimiz böyle bir felaketle karşılaşmasın, insanlık âlemi böyle bir felaketle karşılaşmasın. Çok büyük bir felaketti; milletçe, hazırlıklı değildik; devletin kurum ve kuruluşlarıyla hazırlıklı değildik. Üzülerek ifade ediyorum –Türkiye cumhuriyeti hükümeti hakkında böyle bir tabir kullanmak istemezdim, ama- bu olayın üzerinde, hükümet acz içerisinde kalmıştır. Depremin meydana geldiği bölge, Türkiye'nin, kara, hava ve denizyolları ulaşımının en modern şekilde yapılabildiği bir yerdi; ama, maalesef, hükümet, gerek iç yardımları ve gerek dış yardımları, zamanında, koordineli bir şekilde depremzedelere yetiştirememiştir. Uydular vasıtasıyla haberleşme yapıldığı bir dönemde, hükümet, günlerce, haberleşmeyi sağlayamamıştır. Bu gerekçeyle gittiğimizde, demokrasinin erdemli bir müessesesi olan istifayı hükümet düşünmeliydi, bunu sağlamalıydı ve tarihteki yerini almalıydı; ama, hükümet bugün görev başında.

Kızılayın ihmalleri olmuştur, bizim istediğimiz anlamda belki yetişememiştir; ama, anımsıyorum, o gece televizyonu açtığımda, halen de Kızılay Genel Başkan Yardımcısı olan bir arkadaşımız deprem mıntıkasındaydı "şu anda sahra mutfaklarını kurduk, çadırları kurmaya devam ediyoruz" diyordu.

77 yıllık cumhuriyetle özdeşleşmiş bulunan iki güzide derneğimiz, Türk Hava Kurumu ve Kızılay, Türkiye'nin en ücra köşelerinde teşkilatlanmış ve yılarca, çok önemli hizmetler yapmıştır. Kurumlar yıpranabilir, bunlarda değişiklik yapılabilir; ama, iki maddelik bir kanun tasarısıyla, yılları kamu hizmetinde geçmiş, hatta, Kızılay gibi bir asrı geçen bir dönem hizmet vermiş müesseseleri siyasî arenanın kucağına atamayız.

Saygıdeğer milletvekilleri, denetleme kurulları rapor verecek ve Bakanlar Kurulu el koyacak, tüzüğünü değiştirecek. Denetleme kurulları kimdir; denetleme kurulları, yasaya göre, İçişleri Bakanlığı müfettişleri, İçişleri Bakanı, kamuya yararlı hizmetleri olduğu için maliye müfettişleri, Devlet Denetleme Kurulu, Başbakanlık Teftiş Kurulu... Hangi denetleme mercii, gerek Kızılayın gerekse Türk Hava Kurumunun tüzüğünde değişiklik istemiş de, yerine getirilmemiş ve hükümet, tüzükte -aldım, inceledim, yanımda bulunuyor- hangi maddenin değiştirilmesini istiyor? Her iki kurumun tüzüğünde, devlete, devletin hizmetlerine aykırı gelen hangi hükümler vardır? O tüzükler, bu Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin onayından geçmiştir. Zaman içerisinde değişmesi gereken tüzük maddeleri değişir; ama, bir kurumu, birden yok edemezsiniz. Zaten, Kızılay, kongresini yapmış ve yeni yönetim göreve başlamıştır. Eğer, hükümetin, bizim bilmediğimiz çok önemli gerekçeleri var idiyse, bunları gerekçesinde çok iyi sayması lazımdı. Gerekçeleri okuduğumuzda, özetlediğim şekilde, çok basit, birkısım medyanın, daima olayları menfî göstermesinin tesiri altında, bir kısmı da, birkısım yöneticilerin suçlanmaları; daha da mahkûm olmamışlar. Birçok kamu kuruluşunda çalışan bürokratlarımız, haklı veya haksız, mahkeme kapılarında sürünüyor; ama, o kurumları lağvetmiyoruz. Eğer, mahkûm olurlarsa, cezalarını çekerler, yenileri gelir.

Kızılayımız, 11 Haziran 1868 tarihinde kurulmuş -yüz yılı geçmiş- ve 1947 yılında da bugünkü statüsünü almıştır.

Kızılay, 29 Ekim 1863 tarihli Cenevre Milletlerarası Konferansında alınan kararlara katılmış, 22 Ağustos 1864 tarihli Cenevre Mukavelesini ve bundan sonra 1929 tarihli Cenevre Mukavelesi ve Harp Esirleri Hakkında Tatbik Edilecek Muameleye Dair Kararları benimsemiş ve uluslararası Kızılhaç statüsüne kavuşmuştur.

Biz, Avrupa Birliğine gireceğiz diye demokratikleşmeye çalışıyoruz. Dünya Kızılhaç Teşkilatı içerisinde görev almış bir müesseseyi, hükümetlerin siyasî arenası haline getireceğiz. Bu hükümeti suçlamıyorum; belki çok iyi niyetlerle yapmışlardır; ama, bu, bir daimî hükümdür. Bundan sonra, geçmişte çok kötü örneklerini gördüğümüz hükümet şekillerinin gelmeyeceğini kim garanti eder.

Saygıdeğer milletvekilleri, yapılan düzenleme, Anayasanın 33 üncü maddesine, Medenî Kanunun 377 nci maddesine ve Dernekler Kanununun 45, 52 ve 54 üncü maddelerine kesinlikle aykırıdır. Anayasamızın 33 üncü maddesi, dernek kurma özgürlüğünü getirmiştir ve Anayasa, bunu teminat altına almıştır. Dernekler Kanunu, genel kurulların nasıl yapılacağını, organlarının nasıl belirleneceğini açık hükme bağlamıştır; yöneticilerin tamamı suç işlediği takdirde, Medenî Kanunun 377 nci maddesi gereğince, mahkemece kayyım tayin edileceğini belirlemiştir; hiçbir yerde Bakanlar Kurulunun el koyup da, genel kurul üyesi dahi olmayan üç kişiye veya kendinin belirleyeceği kişilere bu dernekleri bırakmamıştır. Dernekler Kanunumuz, ayrıca, bu iki güzide derneğimize özel hükümler getirmiştir. Birçok yasada bunlara vergi muafiyetleri tanınmıştır getirdikleri hizmetler nedeniyle. Daha geçen yıl Balkanlara giden Kızılayımızın bayrağı dalgalanırken hepimiz alkış tutuyorduk. Yüz yıllık bir kurum bir yılda mı bu hale geldi?! Dünyanın her yerinde Kızılay bayrağını dalgalandırdık.

Yüce Atatürk'ün "istikbal göklerdedir" işaretiyle kurulan Türk Hava Kurumu, Türk havacılığının bu seviyeye gelmesine sebep olmuştur. Daha geçen gün basında çıktı, Silahlı Kuvvetlerimizin pilotları, dünyanın en maharetli pilotları seçilmiştir. Bunun nüvesini Türk Hava Kurumu yapmıştır. Şahısların yaptığı hatalar olabilir. Ayrıca, Türk Hava Kurumunda, malumunuz, Şanlı Ordumuzun temsilcileri vardır; Millî Savunma Bakanlığının ve Genelkurmayın temsilcileri oradadır. Şimdi, niye zaruret görüldü de, bu kanun yürürlüğe girdiği gün, Türk Hava Kurumunun tüm organlarının görevleri sona ermektedir?!

Saygıdeğer milletvekilleri, korkuyorum, bu tasarı yasalaştığında örnek olacak, birçok özerk kuruluşumuz aynı düşünce ve felsefeyle siyasî otoritenin emri altına girecektir. Biz, anayasalarımızda değişiklik yapıyoruz, yasalarımızda değişiklik yapıyoruz, demokratikleşmeye çalışıyoruz, Avrupa'yla entegre olmaya çalışıyoruz.

Böyle bir zihniyete hâkim olan bu Meclisin, bu kanun tasarısına yol vermemesi gerekir. Alınması gereken tedbirler varsa hep birlikte düşünelim, hükümet anlatsın ve o tedbirleri alalım. Bugün, Kızılaydan ve Türk Hava Kurumundan gitmiş, mahkûmiyeti kesinleşmiş hiçbir insan yok; ama, suç işlemişlerse cezalarını çekecekler. Yenileri geliyor. Denetim organlarının -başta saydığım gibi- birçok yetkileri var. Ben tetkik ettim, bir tek denetleme kurulu raporu bulamadım ki, şu tüzük kâfi gelmiyor, şu hüküm kâfi gelmiyor diye.

Efendim, gerekçede, madem ki bu derneklerin tüzüklerini Bakanlar Kurulu onaylıyor o halde bunu değiştirme hakkına da sahip olması gerekir düşüncesi hâkim olmuş. Malumunuz, Dernekler Kanununa tabi olan derneklerin tüzüklerinin dışındaki tüzükler Danıştayın tetkikine tabidir. Aynı düşünceyle, Danıştay, istediği bir cezaevi tüzüğünü resen mi değiştirecek?! Tüzükler, hizmet verdikleri kurumların anlayışına göre hazırlanır; çünkü, ihtiyacı onlar biliyorlar. O nedenle, biz, bu kanun tasarısının uygun olmadığı düşüncesindeyiz; Grubum ve kendim, bu tasarıya ret oyu vereceğiz. İnşallah, Yüce Meclisiniz de bu yolda oylarını tezahür ettirir veya değişiklik önergeleriyle, bu kurumlara zarar vermeden, kurumları ıslah edecek bir düzenleme sağlayabiliriz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tuncer.

Anavatan Partisi Grubu adına, Trabzon Milletvekili Ali Kemal Başaran; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA ALİ KEMAL BAŞARAN (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dernekler Kanunundaki değişiklikle ilgili bu tasarı üzerine, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi içten saygıyla selamlıyorum.

Ben de, hac görevi sırasında hayatını kaybeden çok sevgili dostum, kardeşim, arkadaşım Nizamettin Sevgili'ye Allah'tan rahmet diliyorum. Gerçekten dosttu, kardeşti, özverili bir insandı. Onda çok özellikler gördüm; onda nefretin, kinin çok kolay sevgiye dönüştüğünü gördüm. Allah nur içinde yatırsın diyorum.

Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısı komisyonlardan geçerken, aleyhte ve lehte birçok şeyler söylenmiş. Aleyhte söylenen sözlere baktığımızda, konuşanlar, özellikle Kızılay Derneğimizi ve Türk Hava Kurumunu ilgilendiren bu kanun tasarısında, bu derneklerimizin sivil toplum örgütleri olduğu, Bakanlar Kuruluna verilen yetkilerin bu kuruluşlara ciddî müdahaleler anlamına geleceği, Avrupa Birliğine giden Türkiye'de sivil toplum örgütlerine müdahalenin demokratikleşmeye halel getireceği, Anayasanın 33 üncü maddesine aykırı olduğu; Bakanlar Kurulunun mahkeme yetkisiyle donatıldığı; bu düzenlemeler için bu iki kurumun dernek kapsamından çıkarılıp, başka bir şekle dönüştürülerek bu kanun değişikliğinin yapılması gerekliliği; bu düzenlemelerin bu kuruluşları siyasî baskılara açık hale getireceği; iktidarın iyiniyetle tasarıyı hazırlamasına rağmen, tek partili iktidar dönemleri gelecek olursa bu yetkilerin kötüye kullanılacağı; Kızılayın en küçük yerleşim birimlerinde bile iyi şekilde örgütlendiği, aynı zamanda uluslararası nitelikte olduğu, siyasî kadrolaşmayla bu özelliklerinin kaybolacağı gibi tezleri ortaya atmışlardır. Lehte konuşan arkadaşların da "Bakanlar Kuruluna verilen yetki, tüzük değiştirme, organların görevine geçici son verme yetkisidir", "bu iki dernek, Dernekler Kanunu kapsamında özel statülü derneklerdir", "bunlar, bir yönüyle dernek, diğer yönleriyle de kamu kurumlarıdır", "değişmekte olan 71 inci maddenin son fıkrasında, mal ve paralarının devlet malı sayıldığı, bunlara karşı suç işleyenlerin devlet memuru gibi cezalandırılacakları belirtilmekte; bunlar, bu kurumların, dernek statüleri yanında, kamu statülerinin bulunduğunu da göstermektedir", "Bakanlar Kuruluna verilen yetki, denetleyen mercilerin raporları üzerine harekete geçebilme yetkisidir; bu derneklerin kamu statüsünde de olmaları hasebiyle, Bakanlar Kuruluna verilen yetki, ağır bir müdahale değildir" gibi sözleri var.

Değerli milletvekilleri; böyle bir genelleme yaptığımızda ve özellikle Kızılaya baktığımız zaman, 17 Ağustos depreminde -üzülerek ifade etmek gerekir ki- Kızılay da bir deprem geçirmiştir. Kızılay, çok eski bir sivil toplum örgütüdür, 55 trilyonluk bir bütçeye sahiptir. Kızılayı büyük itibar kaybına uğratan hareketler, Kızılaya çok büyük zararlar vermiştir. Kızılaya yardım edenler, acaba, Kızılaya yapacağımız yardımlar nereye gidecek diye, bugün, endişe içindedirler. AKUT diye bir kuruluşun dinamizminde olması gereken Kızılay, çok hantal bir yapıya bürünmüştür; neden? 1868'den beri faaliyet göstermekte olan Kızılay, 1947'den beri Türkiye Kızılay Derneği olarak faaliyet göstermektedir. Hiçbir zaman, Kızılay, bugünkü kadar kötü durumda olmamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzülerek ifade etmek gerekir ki, Türkiye'de bazı kurumlar var ki, gerek siyasetçi gerekse bürokrat tarafından kötü şekilde kullanılmış, istismar edilmişlerdir. Bu kurumlar sadece Kızılay ve Türk Hava Kurumu da değildir, birkısım KİT'leri de bu kurumlarla beraber saymak gerekir. Birçok olay gördük, yaşadık. Son birkaç özel bankanın devleti sıkıntıya sokması en son örneklerdendir. Siyasetçinin siyaset uğruna, bürokratın makam uğruna olan hareketlerinin devleti uğrattığı zararlar basında daima konuşulmuş, tartışılmış ve bu yüce çatı altında da hep izlenmiştir, tartışılmıştır. Bazı kurumlarımız var ki, onlar, uzun yıllar istismar edilmişlerdir; o kurumlar kullanılarak siyaset yapılmış, bu kurumlarımız siyasetin içine çekilmiş veya siyasetçiler bu kurumları siyaset uğruna kullanmışlar veya istismar etmişlerdir. Bazı müşahedeler var ki, bazı partilerin iktidar yolu, bazı kurumları ellerinde bulundurmaktan geçmiştir; o sebeple, bazı kurumlarda büyük istismarların yanında, çirkin iddiaların da ortaya atılmalarına neden olmuştur.

Bir kurumda dejenerasyon varsa, orada, düzeni, verimliliği bulmamız mümkün değildir; tıpkı Kızılay'daki gibi.

Kurumlar, yönetim ve denetim zaafı içinde olurlarsa, o kurumlardan ülkeye hayır gelmez. Kurumlar siyasetçinin esiriyse, o kurumlardan, yine, ülkeye hayır gelmez.

Gayem, hiçbir partiyi, hiçbir siyasetçiyi suçlamak değildir; ama, gerek siyasetçilerin gerekse kurumların başında olan yöneticilerin olanlardan ders almasına gerektiğine inandığımdandır söylediklerim. Bugüne kadar ders almış görünmüyoruz; inşallah, bundan böyle ders alırız diye düşünüyorum.

Bir Kızılayımız vardı, bir Türk Hava Kurumumuz vardı; ikisi de, çok güzel hizmetleri olan büyük kuruluşlarımızdı; ama, son yıllarda, içler acısı durumları hepimizi üzmektedir.

Ayrıca, eğer geçirdiğimiz deprem felaketi olmasaydı, bugün, biz burada bu konuşmayı yapmazdık; üzülerek ifade edeyim, bu tasarı da getirilmezdi. Biz böyle bir konuşmayı normal bir zamanda yapmış olsaydık, zannediyorum ki,şu sıralardan çok tepkiler alırdık.

Gönül ister ki, bu kurumlarımız eski günlerine dönsünler, bu kurumlarımızı eski günlerine dönüştürebilelim.

Esasta, bu konularda, siyasette bir zihniyet devrimi gerekmektedir. İktidarlara sahip olma, daha yüce görevleri ifa, daha iyi hizmet etme yarışı olmalıdır. Kurumlarımızdaki hâkimiyet, siyaseten kurumları elimizde tutup onlarla siyaset yapma anlayışı yerine, onlara iyi görev yaptırma anlayışı olmalıdır. Bu kurumlarımızı siyasetüstü veya siyasetdışı bir konumda tutmalıyız. Buna mecbur olduğumuza inanıyorum.

Netice olarak, bu tasarı, bana göre... Biraz evvel burada söylenildi. Ben, Kızılay'ı, siyaset öncesi yıllarımdan da yakinen biliyorum, kendi il ve ilçelerimizden, küçüçük yerleşim birimlerimizden de tanıyorum. Kızılayı hiçbir zaman siyasetin dışında görmedim. Partiler, küçük ilçelerdeki ilçe yöneticileri, hep, Kızılayı, Kızılay yöneticilerini kendilerinden yapma, kendi taraflarına çekme, onların kendi çıkarları doğrultusunda olması çabası içerisinde olmuşlardır. Kızılaya bugüne kadar hâkim olan zihniyet de, üzülerek ifade etmek gerekir ki, budur. Esasında, bu kanun tasarısı, Kızılayı bu durumdan kurtaracak bir kanun tasarısıysa -ki, ona inanıyoruz- geliniz, bu tasarıya yürekten destek verelim, bu tasarıyı bu Meclisten geçirelim.

Bu duygular içerisinde, hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP, MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Başaran.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Hüseyin Mert.

Buyurun Sayın Mert. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA HÜSEYİN MERT (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 391 sıra sayılı Dernekler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinize şahsım ve Demokratik Sol Parti Grubum adına saygılarımı sunarım.

Yürürlük ve yürütme maddeleriyle birlikte toplam dört maddeden oluşan tasarı, 6.10.1983 tarihli ve 2908 sayılı Dernekler Kanununun 71 inci maddesinin iki fıkrasının değiştirilmesi ve bir geçici madde eklenmesi konusunu içermektedir. Tasarı, İçişleri Komisyonunda bütün yönleriyle tartışılmış ve tereddüt yaratan bir kelimenin metinden çıkarılması sonucu, değiştirilmiş bu haliyle Genel Kurulun oluruna sunulmuştur.

Hepinizin bildiği gibi, 2908 sayılı Dernekler Kanununun "Özel durumlar" başlıklı 71 inci maddesi, Türkiye Kızılay Derneği ve Türk Hava Kurumunun tüzüklerinin düzenlenme şeklinin Bakanlar Kurulu tarafından onaylanacağını, teşkilat ve yönetim şekillerinin tüzük ve özel kanunlar tarafından belirleneceğini, mal ve paralarının devlet malı sayılacağını, bunlara karşı suç işleyenlerin devlet memuru gibi cezalandırılacağını hükme bağlamıştır.

Bu madde, her iki kurumu diğer derneklerden ayıran çok önemli birtakım farklılıkları içermektedir. Bu kurumları özel yapan bu farklılıklar, onları, halk nezdinde son derece güvenilir yardım ve eğitim kurumları haline getirmiştir. Yardımseverliğini son felaketlerde bir kez daha gözler önüne seren halkımız için, şüphesiz ki, yaptıkları yardımın son kuruşuna kadar amacına ulaştığını görmek, duyabileceği en büyük manevî hazdır. Ayrıca, bu madde, Atatürk'ün bize bıraktığı mirasların en önemlilerinden olan bu iki kurumun korunması ve yaşatılmasına olanak sağlamaktadır.

Türkiye Kızılay Derneği, 1868'de Yaralı ve Hasta Askerlere Yardım Cemiyeti adıyla kurulmuş ve bu tarihten sonra, sırayla, 1877'de Osmanlı Hilali Ahmer Cemiyeti, 1923'te Türkiye Hilali Ahmer Cemiyeti, 1935'te, Atatürk'ün verdiği isimle, Türkiye Kızılay Cemiyeti, 1947'de ise Türkiye Kızılay Derneği isimlerini almıştır. Kızılay, bu isimle ve uluslararası anlaşmalarla belirlenen durumuyla her türlü afet ve felaketlerde afetzedelere yardımcı olmak amacıyla faaliyet göstermektedir.

Diğer taraftan, Türk Hava Kurumu, 16 Şubat 1925'te Atatürk'ün emriyle ve Türk Tayyare Cemiyeti adıyla kurulmuş, 1935'te kongre kararıyla adı Türk Hava Kurumu olarak değiştirilmiştir. Kuruluş amacı, Türkiye'de havacılığın askerî, ekonomik, sosyal ve siyasal önemini anlatmak; askerî, sivil, sportif ve turistik havacılığın gelişmesini sağlamak; bunlar için gerekli araç ve gereci hazırlamak ve personel yetiştirmektir.

Görüldüğü gibi, her iki dernek de, Türkiye ve Türk halkı için çok önemli ve çok hassas görevleri üstlenmişlerdir. Bununla birlikte, bu dernekler, yine yasalarla kendilerine verilmiş olan ve okul sıralarından dinî vecibelere kadar uzayan bir dizi sosyal yardımlarla ve kesintilerle elde edilen oldukça önemli miktarda paraya hükmetmektedirler. Kuruldukları günden bu yana, önemli çok sayıda hizmetleri yerine getirmiş olan bu kurumlar, 17 Ağustos depreminden sonra ise, medyada ve kamuoyunda en çok tartışılan kurumlar haline gelmişlerdir. Türkiye'de kurban derisi toplamaya yetkili tek kurum olan Türk Hava Kurumunun elinden bu yetkinin bir süre önce alınması ve yönetim değişikliğinden sonra yeniden verilmesi bir rastlantı değildir. Özellikle Kızılayla ilgili oluşturulan Meclis araştırması komisyonunun hazırlayacağı rapor bu Mecliste görüşmeye açıldığı zaman, kurum yönetiminin olumlu ve olumsuz yönlerinin tüm açıklığıyla ortaya konulacağı inancındayım.

17 Ağustos felaketinden sonra bu kurumların yapısını tam olarak bilmeyen insanımız, mal ve paralarının devlet malı sayıldığı ve buradan çıkarak, kamu kurumu statüsünde bulunduğu varsayılan bu kurumların yönetim şekillerinden dolayı devleti suçlamıştır. Bu kurumların, tüm dernekler gibi genel kurullarının olduğu, yönetim ve denetim kurullarının bu genel kurullar tarafından seçimle göreve getirildiği gerçeği gözardı edilmiştir.

Bu tartışmalar, Türkiye Kızılay Derneğinin yirmi yıldır aynı kişi tarafından yönetildiği gerçeğinin konu hakkında bilgisi olmayan kamuoyu tarafından öğrenilmesini de sağlamıştır. Böylesine önemli bir derneği yirmi yıl boyunca aynı heyecanla yönetmek, en az, o makamda yirmi yıl boyunca kalmak kadar zordur. Bu kadar uzun süreli görevlendirme, genel kurulun kendisine duyduğu güveni gösterdiği kadar, derneğin tüzüğünün yeni yönetimlerin önünü açacak yeterli düzenlemeye sahip olmadığını da düşündürmektedir.

İşte, bu gibi durumlarda, yani, tüzük hükümlerinin ya da dernek organlarının genel kurulun iradesinin tam olarak yansıtılmasına engel olduğu durumlarda tüzüğü onaylama yetkisine sahip olan Bakanlar Kurulunun, ortaya çıkan olumsuz durumun giderilmesini isteyen genel kurula hiçbir şekilde yardımı olamamaktadır. Getirilen tasarıyla, Bakanlar Kurulu, her iki kurumun genel kurullarının kararı üzerine, bunların tüzüklerini onaylamaya veya denetleme yetkisi bulunan mercilerin raporları üzerine organlarının görevlerine son vermeye ve bunların görevlerini yerine getirmek üzere geçici kurullar oluşturmaya, tüzüklerini değiştirmeye, yürürlükten kaldırmaya ve yeniden düzenlemeye yetkili kılınmaktadır. Bu yetki, asla bu kurumları yargılama ve yönetimlerine müdahale etme yetkisi değildir. Bakanlar Kurulu, tüzük ve organlar üzerindeki düzenleme yetkisini, ancak bu dernekleri denetlemeye yetkili mercilerin raporları üzerine kullanabilecektir.

Bu tasarının 1 inci maddesi, her iki kurumun da yeniden yapılanma sürecini kısaltacak, Atatürk'ün bize bıraktığı günlerdeki saygınlığını yeniden kazanacak ve Türk Halkının gönlündeki yerini yeniden almasını sağlayacak düzenlemelerin yapılabilmesinin önşartını içermektedir.

Tasarının 2 nci maddesi ise, geçici bir madde olup, yalnızca Türk Hava Kurumunu ilgilendirmektedir. Bu maddeyle, Türk Hava Kurumunun organlarının görevleri kanunun yayımıyla sona erdirilmekte ve bu görevlerin Başbakanlıkça belirlenecek üç kişilik bir kurul tarafından yerine getirilmesi hükme bağlanmaktadır. Bu kurul, bir ay içerisinde Türk Hava Kurumunun yeniden yapılanmasına ilişkin tüzüğü hazırlayarak Bakanlar Kurulunun onayına sunacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kamuoyunda yıllardır eleştiri hedefi olduğu halde, kendi iç dinamikleriyle kendini yenilemeyip, bu eleştirilerden uzaklaşmak yerine, gittikçe daha ağır eleştiri ve iddialarla suçlanan bu özel kurumlarımızın, üzerinde konuşmakta olduğumuz tasarının yasalaşıp yürürlüğe girmesinden sonra eski saygınlığına ulaşacağı inancımı yenilerken, kanunun, Türk Kızılay Derneğine, Türk Hava Kurumuna ve ulusumuza hayırlı olmasını diliyor, hepinize, şahsım ve Demokratik Sol Parti Grubum adına saygılarımı sunuyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Mert.

Fazilet Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Faruk Çelik.

Buyurun Sayın Çelik. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2908 sayılı Dernekler Kanununun 71 inci maddesinin birinci ve ikinci fıkralarını değiştiren ve geçici madde ekleyen kanun tasarısı hakkında Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, hükümet tarafından, yine, apar topar, yangından mal kaçırırcasına, birçok milletvekili arkadaşımızın henüz eline geçmeyen bir kanun tasarısı önümüze konulmuştur. Anayasaya aykırı, Meclisin oluşturduğu araştırma komisyonu çalışmalarını gözmezlikten gelen, mahkeme kararlarını hiçe sayan, sivil örgütlenmeye set çeken, sivil ve yerelleşme değil, merkeziyetçi bir düzenlemeyle karşı karşıyayız.

Değerli milletvekilleri, eğer, hükümet, sayısal çoğunluk bende, istediğimi yaparım, hukuk dinlemem, çoğunluk bende güçlü benim mantığıyla hareket ediyorsa, bu mantık, ilkel bir mantıktır, hukuk devleti anlayışıyla bağdaşmaz.

Bu tasarı, geçtiğimiz perşembe günü İçişleri Komisyonuna getirildi, komisyondan geçti. Denetleme günü olan bugün, Danışma Kurulu, denetim değil, bu kanun tasarısının görüşülmesini istedi. İster istemez, nedir bu acelecilik, neden acele ediyorsunuz sorusu aklımıza geliyor. Hükümetin acelesi var; çünkü, gerek 17 Ağustos Marmara depremi ve Kızılayın durumu gerekse Türk Hava Kurumunda usulsüzlük, yolsuzluk iddiaları neticesinde, hükümet, Türk Hava Kurumu Yönetim Kurulunu, hukuk devletinde olmayacak tarzda, hukukî mesnedi olmadan görevden aldı, Türk Hava Kurumunun tüzüğünü iptal etti, yerine de kayyım heyeti atadı. Altı ay içerisinde yeni tüzüğün hazırlanması için bu heyet görevlendirildi. Görevden alınan yönetim kurulu, Dernekler Kanununun 26 ncı maddesine dayanarak "Türk Hava Kurumu Tüzüğünün değiştirilmesi derneğin genel kurulunun görev ve yetkisindedir" der. Ayrıca, Kızılay ve Türk Hava Kurumu Derneklerinin tüzüklerini Bakanlar Kurulu sadece onaylar; yasada, Bakanlar Kurulunun görevden alma yetkisi yoktur.

İlgili derneğin genel kurulunun yetkilerini Bakanlar Kurulu kullanıyor, tüzüğü ortadan kaldırıyor, yeni tüzük hazırlatıyor. Bu işlerin hukukî dayanağı var mı yok mu bakılmaksızın, keyfî olarak, Bakanlar Kurulu böyle hukuksuz bir yola başvuruyor.

Değerli milletvekilleri, bahse konu dernekler kötü mü yönetiliyor, suiistimalleri mi var, vurgun soygun mu var -Dernekler Kanununun 71 inci maddesinde "Türkiye Kızılay Derneği ile Türk Hava Kurumunun mal ve paraları Devlet malı sayılır. Bunlara karşı suç işleyenler Devlet memuru gibi cezalandırılır" deniliyor- yani, Kızılay ve Türk Hava Kurumunda yolsuzluk ve usulsüzlük mü var; hükümet veya ilgili bakanlık dava konusu yapar ve mahkeme yoluyla ilgili dernekler kayyım heyete devredilebilirdi. Böyle yapılmadı, keyfî uygulama yolu tercih edildi. Neticede, Danıştay, görevden alınan yönetim kurulu lehine yürütmeyi durdurma kararı aldı, Resmî Gazetede yayınlanan tüzüğü de iptal etti. 29 Mart 2000'de -yani, yarın- Türk Hava Kurumunun eski yönetim kurulu, gelip yerine oturacak. Hükümet ise, göreve dönmemeleri için, Dernekler Kanununun 71 inci maddesini değiştirmek üzere önümüze bu tasarıyı getirmiştir. Bir yanlış bir başka yanlışla düzeltilmeye çalışılıyor.

Eğer Kızılay ve Türk Hava Kurumunda yolsuzluklar, usulsüzlükler varsa ki, medyaya intikal etmiştir, Kızılayla ilgili 17 Ağustos Marmara depremiyle ortaya atılan iddialar kamuoyunun malumudur ve yine, Türk Hava Kurumuyla ilgili olarak da birçok yolsuzluk iddiaları ortaya atılmıştır...

Yanlış anlaşılmasın, biz, Türk Hava Kurumunun ve Kızılayın eski yöneticilerini savunmak veya Kızılayın ve Türk Hava Kurumunun âdeta çağdışı yönetim anlayışlarının avukatlığını yapmak için burada değiliz. Kaldı ki, her iki kurumdaki, kamu yararına çalışan her iki dernekteki yolsuzluk ve usulsüzlükler için, Fazilet Partisi olarak gerekli çalışmaları yaptık, arkadaşlarımız çeşitli bilgi ve belgelere ulaştılar ve her iki dernek için de, olup bitenlerle ilgili soru ve araştırma önergelerini verdik. Parti olarak, bu iki derneğimizin tekrar kuruluş amacına uygun olarak hizmet eder hale getirilmesi konusunda elimizden gelen gayreti gösterdik; bundan sonra da göstermeye devam edeceğiz. Yalnız, kurumlardaki kötü yönetim anlayışının, hukuk çerçevesinde, iyiye, doğruya dönüştürülmesinden yanayız; yoksa, toptancı mantıkla yetkinin tümünü elinize alarak, bu iki güzide derneğin elini kolunu bağlayarak verim alamazsınız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dernekler Kanununun 71 inci maddesindeki değişiklikle ne amaçlanmaktadır: Bu değişiklikle, Türk Hava Kurumu ve Kızılay Derneklerinin tüzüklerini onaylamaya -ki, eskiden de vardı; ama, yeni olarak- denetleme yetkileri bulunan mercilerin raporları üzerine organlarının görevlerine son vermeye ve bunların görevlerini yerine getirmek üzere geçici kurullar oluşturmaya, tüzüklerini değiştirmeye, yürürlükten kaldırmaya ve yeniden düzenlemeye Bakanlar Kurulu yetkili kılınıyor. Geçici maddede ise, “Türk Hava Kurumunun organlarının görevleri, bu Kanunun yayımı tarihinde sona erer. Söz konusu organların görevleri, Başbakanlıkça belirlenecek bir başkan ve iki üyeden oluşan üç kişilik bir kurul tarafından yerine getirilir. Bu kurul en geç bir ay içinde Türk Hava Kurumunun yeniden yapılandırılmasına ilişkin tüzüğü hazırlayarak Bakanlar Kuruluna sunar” denmektedir.

Değerli milletvekilleri, bugün önümüze getirilen geçici maddeyle -eski yönetim görevden alınıyor; yalnız, mahkeme bu kararı iptal ediyor- çok enteresandır, mahkemenin iptal ettiği bu karar, tasarı olarak önümüze getiriliyor. Bu tasarıyla, Kızılay ve Türk Hava Kurumundaki tüm kongreler, genel kurullar, üyelikler, delegelikler, yani demokratik yapı anlamını kaybediyor; iktidarın iki dudağı arasında görev yapan kurumlar haline dönüştürülüyor, adeta iktidarın arka bahçesi konumuna getiriliyor.

Kaldı ki, bu tasarı, Anayasaya da aykırıdır. Anayasanın 33 üncü maddesinde; herkesin önceden izin almaksızın dernek kurma hakkına sahip olduğu ve dernek kurma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usullerin kanunda gösterileceği belirtilmiştir.

Kızılay ve Türk Hava Kurumu dernek statüsünde olduğuna göre, Dernekler Kanununun 26 ncı maddesi “tüzüğü genel kurul yapar” diyor. Şimdi, Dernekler Yasasının 71 inci maddesinde bu değişikliği yaparsak, yine Dernekler Yasasının 26 ncı maddesiyle bu çatışmayacak mıdır? Bu değişiklikle, bu iki derneğimiz, dernek olma vasıflarını âdeta kaybediyorlar. Dernek olması istenmiyorsa ve özel statülü kamu kurumu niteliği kazansın diyorsanız, Kızılay Derneği ve Türk Hava Kurumunu bir sivil inisiyatif ve dernek olmaktan çıkarıyorsunuz. Millete "kapatıyoruz" deyiniz; o zaman, diyeceğimiz fazla bir şey olamaz; çünkü, 57 nci hükümetin, demokrasi ve demokratikleşmeye bakışını çok iyi biliyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demokratikleşmenin, özelleştirmenin, yerelleşmenin, gönüllüleştirmenin, sivil inisiyatifin öne çıktığı günümüzde, kamu yararına kurulmuş bu iki derneğimizin tüm hareket alanının Bakanlar Kuruluna bağlanmasını anlamak, izah etmek mümkün değildir. Bu düzenlemeyle, keyfîliğin, partizanlığın, suiistimallerin daha da kontrol edilemez noktalara ulaşacağını burada ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, hacdan kurban derisine, gençlik spor kamplarından uçuş eğitimine, afetzedelere yardımdan yangın söndürmeye, hemşire okulundan öğrenci bursuna, aşevinden huzurevine, sağlık hizmetlerine, gayrimenkuller, iştirakler, işletmelere varıncaya kadar her sahada hizmet veren özellikle Kızılay Derneği ve Türk Hava Kurumunun çağdaş yönetim anlayışıyla yönetilmediği; görev sahalarının neler olması gerektiği konusunda kargaşanın yaşandığı; dernek imkânlarını har vurup harman savuranlara karşı İçişleri ve Maliye Bakanlarının denetim yetkileri varken kullanmadıkları; personel alımındaki keyfîlikler; gerek Kızılayın gerekse Türk Hava Kurumunun onlarca gelir kaleminden, Türk Hava Kurumunun ağırlıklı olarak kurban derisi, Kızılayın da bir yardım kuruluşuna yakışmayacak tarzda faiz gelirleriyle beslenmesi gibi birçok yapısal sorunlarla karşı karşıya iken, bu tasarı, bu ve benzer sorunların çözümüne bir katkıda bulunmayacak, problemleri daha da artıracaktır.

Değerli milletvekilleri, 17 Ağustos depreminde Kızılayın yetersiz kaldığı ve afetzedelere yeterli ve sağlıklı hizmet sunmadığı konuları gündeme gelince, bildiğiniz gibi, takriben üç ay önce, Kızılay Araştırma Komisyonu oluşturuldu. Kızılay Araştırma Komisyonu, üç ay boyunca yoğun bir çalışma yaptı, önemli bilgi ve belgelere ulaştı. Komisyon, Kızılayın yeniden yapılanması da dahil hemen hemen 400 sayfalık bir raporu Yüce Meclisin gündemine sunmaya hazırlanırken, bu tasarının alelacele çıkarılmaya çalışılması, hükümetin bu konudaki davranışı, Yüce Meclise ve onun oluşturduğu Kızılay Araştırma Komisyonuna karşı şık düşmemiştir.

Gerek Kızılay Araştırma Komisyonu Başkanı gerekse Kızılay Araştırma Komisyonu üyelerinin özverili çalışmaları formalite olarak kalmamalıydı, görülmemeliydi. Arzu ederdik ki, Kızılay Araştırma Komisyonunun ortaya koyacağı çalışmalardan hükümet istifade ederek, köklü, kalıcı ve sağlıklı yasal düzenlemeyi Yüce Meclisin önüne getirseydi.

Değerli milletvekilleri, netice olarak, cumhuriyetimizle özdeşleşmiş Türk Hava Kurumu ve Kızılay, milletimizin maddî ve manevî katkılarıyla öne çıkmış ve demokratikleşmenin ana unsurlarından biri olması gereken sivil toplum örgütleridir.

Derneklerin önü açılarak, millete açık, şeffaf bir yapıya kavuşturulmaları gerekirken, kendi içlerindeki sorunları, Anayasa ve yasaların derneklere verdiği yetki çerçevesinde çözmeleri gerekirken, maalesef, Kızılay ve Türk Hava Kurumundaki yolsuzluk iddialarının çözümü konusunda, hükümet, demokratik ve hukuk devletine yaraşır tavır ortaya koyamamıştır. Kızılay ve Türk Hava Kurumunun tüm yetkilerini Bakanlar Kuruluna havale ederek değil, üye olma, delege olma ve kongre süreçleri katılımcı şekle dönüştürülerek ve ilgili bakanlıkların denetimleri periyodik olarak yapılarak bu derneklerimizdeki tekelci yapıyı kırmak, ancak bu şekilde mümkün olabilir.

Türk Hava Kurumunun ve Kızılayın, yolsuzluklardan arınmış, kuruluş amaçlarına uygun hale getirilmelerinin bu tasarıyla mümkün olmadığını burada belirtmek istiyorum. Türk Hava Kurumu ve Kızılayın bu değerlere en kısa zamanda ulaşması temennisiyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çelik.

Tasarı üzerinde başka söz isteği?.. Yok.

DEVLET BAKANI EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) – Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN – Hükümet adına, Devlet Bakanımız Sayın Edip Safder Gaydalı.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bilindiği gibi, Türkiye Kızılay Derneği ve Türk Hava Kurumu, esasen, dernek statüsünde olduklarından, 2908 sayılı Dernekler Kanunu hükümlerine tabi bulunmaktadırlar; ancak, bu derneklerin, önemli kamusal yetki ve ayrıcalıklarla donatılmaları nedeniyle kamusal özelliklerinin de bulunduğu ve bu özellikleri göz önüne alınarak, adı geçen kanunun "Özel Durumlar" başlıklı 71 inci maddesinde diğer derneklerden ayrı olarak ele alındıkları bilinmektedir. Sözü edilen maddede, Türkiye Kızılay Derneği ile Türk Hava Kurumu tüzüklerinin Bakanlar Kurulunca onaylanması zorunluluğu getirilmiş ve böylece bu kurumlarla ilgili olarak Bakanlar Kuruluna, diğer dernekler üzerinde sahip bulunmadığı geniş bir denetleme yetkisi tanınmıştır.

2908 sayılı Kanundan önce yürürlükte olan derneklere ilişkin kanunlarda da yer alan bu hükmün, Bakanlar Kuruluna geniş bir denetleme yetkisi tanıdığı ve onaylama yetkisinin Bakanlar Kuruluna resen tüzük değişikliği yapma imkânı da tanıdığı düşünülmekle birlikte, özellikle son dönemlerde karşılaşılan bazı sorunlar nedeniyle maddenin yürürlükteki halinin Bakanlar Kurulunun denetleme yetkisini kullanamaz duruma sokacak biçimde yorumlandığı görülmüştür.

Malumları olduğu üzere, Türk Hava Kurumunun adı son yıllarda önemli yolsuzluk iddialarına karışmış ve kurum yöneticileri hakkında çok sayıda davalar açılmıştır. Türk Hava Kurumu tüzüğünün öngördüğü yapılanma nedeniyle, kurumun denetime yetkili organlarının da bu gidişe dur diyemediği ve kurumun uğradığı prestij kaybını durdurmak için gerekli önlemlerin alınmadığı da bilinmektedir.

Aynı şekilde, Türkiye Kızılay Derneğinin de, kuruluş amacına, uluslararası anlaşmalarla belirlenen durumuna ve kanunlara göre yerine getirmesi gereken görevleri ifa etmekte gecikme ve ihmal gösterdiği yönündeki şikâyetler, her doğal afet döneminde yoğunlaşmaktadır.

Son olarak, 17 Ağustos 1999 tarihinde Marmara Bölgesinde meydana gelen deprem sonrasında, kamuoyunun, Türkiye Kızılay Derneğinin yönetilmesiyle ilgili şikâyetleri iyice yoğunlaşmış ve özellikle basın yayın organlarında, hükümetin gerekli müdahaleleri yapması istenmiştir.

Kural olarak, Türkiye Kızılay Derneği ile Türk Hava Kurumunun denetime yetkili organlarının, kötü yönetime ve yolsuzluklara karşı gerekli tedbirleri almaları gerekmektedir. Ancak, bu organların da bütün olumsuzluklara göz yumduğu veya iç denetim yollarının işletilerek olumsuzlukların giderilmesi imkânının kalmadığı durumlarda, bu tür aksaklıkları düzeltmesi beklenen hükümetin, gerekli yetkilere sahip kılınması zorunluluğu bulunmaktadır.

Daha önce de ifade edildiği üzere, Türkiye Kızılay Derneği ve Türk Hava Kurumunun, kuruluşları, statüleri, kamusal ayrıcalık ve nitelikleriyle, diğer derneklerden çok farklı bir konumda olduğu bilinmektedir. Yasalarla önemli ayrıcalıklar tanınan bir kurumun denetiminde de ve kamuoyunun yakınmaları üzerine bunlarla ilgili olarak alınacak tedbirlerin niteliklerinde de, bazı farklılıklar olması doğaldır.

Bu nedenlerle, Bakanlar Kuruluna, her iki derneğin organlarının görevlerine son verme ve bunların görevlerini yerine getirmek üzere kurullar oluşturma ve tüzüklerinde resen değişiklik yapma ve bunların tüzüklerini yürürlükten kaldırma ve yeniden düzenleme yetkisi verilmesi zorunludur.

Tasarıyla Bakanlar Kuruluna verilmesi öngörülen yetkilerin keyfî olarak kullanılmasını engelleyecek tedbirler de getirilmektedir. Bakanlar Kuruluna verilen yetki, denetime yetkili mercilerin bu yönde rapor vermeleri şartına bağlanmaktadır. Böylece, çeşitli kanunlarda öngörülen, ancak yaptırımların yetersizliği nedeniyle çoğu kez sonuçsuz kalan denetimle ilgili hükümlere de bu dernekler bakımından işlerlik kazandırılmakdadır.

Kuşkusuz, Bakanlar Kuruluna verilmesi öngörülen bu yetki gelişigüzel biçimde ve sık sık kullanılacak nitelikte bir yetki değildir. Baskın kamusal niteliklerine ve bazı otoritelerce kamu kurumu sayılmalarına rağmen her iki müessesenin de birer dernek oldukları göz önünde bulundurulacak ve öncelikle, yasalarda öngörülen iç ve dış denetim yollarının işletilmesi temel ilke olacaktır; ancak, bu denetimlerin sonucunda uygulanabilecek yaptırımların yolsuzluklarla mücadelede yetersiz kaldığı, kamuoyunda da bu kurumların kötü yönetimiyle ilgili şikayetlerin yoğunlaştığı ve denetime yetkili mercilerin daha köklü önlemler alınması gerektiği yolunda raporlar verdiği durumlarda, Bakanlar Kurulu, bu kurumlarla ilgili olarak, maddede sayılan önlemleri alacaktır.

Tasarı, Bakanlar Kurulunca bu mülahazalarla hazırlanarak Yüce Heyetinize arz edilmiştir; takdir Yüce Heyetindir. (ANAP, MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakanım.

Böylece, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum :

DERNEKLER KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI

HAKKINDA KANUN TASARISI

MADDE 1. – 6.10.1983 tarihli ve 2908 sayılı Dernekler Kanununun 71 inci maddesinin birinci ve ikinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Türkiye Kızılay Derneği kuruluş amacına ve uluslararası anlaşmalarla tayin edilen nitelik ve durumuna göre; Türk Hava Kurumu ise kuruluş amacına göre düzenlenen tüzüklerine ve kanunların verdiği görev ve yetkilere uygun olarak teşkilâtlanır ve yönetilir.

Bakanlar Kurulu, Türkiye Kızılay Derneği ve Türk Hava Kurumunun;

1. Genel kurullarının kararı üzerine tüzüklerini onaylamaya,

2. Denetleme yetkileri bulunan mercilerin raporları üzerine,

a) Organlarının görevlerine son vermeye ve bunların görevlerini yerine getirmek üzere geçici kurullar oluşturmaya,

b) Tüzüklerini değiştirmeye, yürürlükten kaldırmaya ve yeniden düzenlemeye,

Yetkilidir.”

BAŞKAN – 1 inci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Cemil Çiçek... Buyurun Sayın Çiçek. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz tasrıyla, Türk Hava Kurumu ve Türkiye Kızılay Derneğiyle ilgili olarak yeni bir düzenleme yapılmaktadır. Tasarının gerekçesine bakılırsa, böyle bir düzenlemeye neden ihtiyaç olduğu hususunda; genellikle, bu her iki kurumun da, amaçlarından uzaklaştığı, üzerlerine düşen görevi ifa etmekte ihmallerinin olduğu ve bu kurumlarla ilgili olarak yolsuzluk iddialarının belli bir yoğunluğa ulaştığı ifade edilmektedir.

Gerçekten de, Türk Hava Kurumuyla ilgili olarak, İstanbul Milletvekilimiz Sayın Azmi Ateş, bu konuyu, yakından takip ederek, gündeme getirmiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin 12 nci sırasında bulunan, bu kurumla ilgili olarak vaki iddiaları araştırmak üzere bir araştırma komisyonu kurulması yolunda bir araştırma önergesi vermiştir.

17 Ağustos depreminden sonra da Türkiye Kızılay Derneğiyle ilgili olarak kamuoyuna yansıyan iddiaların gerçekliğini araştırmak noktasında da benim ve arkadaşlarımın verdiği bir başka önerge vardır. Bu önerge, diğer gruplarımızca da benimsendiği için, şu an, bu araştırma komisyonu, faaliyetlerini sürdürmektedir.

Şimdi, bu iki kurumla ilgili yeni bir düzenlemeye ihtiyaç olduğu ortada; ancak, tasarının evvela zamanlaması yanlıştır, keşke -madem biri Meclis gündeminin 12 nci sırasında, diğeriyle ilgili olarak da bir araştırma önergesi verilmiş, komisyon kurulmuş ve işin sonuna da yaklaşılmıştır- böyle bir düzenlemeye gitmeden evvel, bu araştırma komisyonunun raporu beklenebilseydi, yeniden, tekrar bu konuya dönme ihtiyacı olmazdı; çünkü, Kızılayla ilgili benim de içinde bulunduğum komisyon üç aya yakın bir çalışma yaptı, pek çok kişiyi dinledi, uluslararası pek çok kuruluştan örnekler getirtti "Türkiye Kızılay Derneği kendisine yüklenen görevi en iyi şekilde acaba nasıl yerine getirebilir" diye, hem işlemleri incelendi, hem iştirakleri incelendi, hem personel politikası ve bugüne kadar yaptığı yapamadığı hizmetler dikkatle incelendi, bugün yarın bir sonuca bağlanmak üzeredir.

Dolayısıyla, aynı çalışmayı Türk Hava Kurumuyla ilgili de yapmak mümkün idi. Bütün bunların sonucunda ortaya çıkan öneriler dikkate alınarak bir düzenleme yapılabilmiş olsaydı, isabetli bir yol tercih edilmiş olurdu; çünkü, değerli arkadaşlar, kanun yapmak önemlidir; ama, kaliteli kanun yapmak ondan daha da önemlidir. Çıkardığımız kanun, eğer kısa bir süre sonra yeniden düzenleme ihtiyacını gündeme getirecekse, çıktıktan hemen kısa bir süre sonra eskiyecek ise, bugün burada zaman israfına gerek yoktur.

Nitekim, bu yasama döneminde de bazı kanunları böyle alelacele getirdik; sonradan, ihtiyaçları karşılamadığı anlaşılınca, üç ay sonra, dört ay sonra, bir sene sonra yeniden aynı kanunları burada müzakere etmek gibi bir durumla karşı karşıya kaldık, mesela bunlardan bir tanesi, Bankalar Kanunudur. Bütün ikazlara, itirazlara rağmen "aman bu kanun çıkmazsa memleket batar, ekonomi sıkıntıya girer" denildi, apar topar çıkarıldı, dört ay sonra yeni baştan Bankalar Kanunu bu Mecliste gündeme geldi. Keza, kanunu da öyledir.

Şimdi çok acil bir ihtiyaç olarak gözükmüyor. Keşke, hükümet bu tasarıyı bir ay sonra gündeme getirebilmiş olsa, öyle tek maddelik bir düzenlemeyle burada zikredilen ihtiyaçların karşılanamadığını görmüş olacaktı.

Kaldı ki, getirilen tasarı, birçok yönden de eksiklikleri olan bir tasarıdır. Bir defa, bu tasarıyla, hem Türk Hava Kurumu hem Kızılay Derneği, bir taraftan, dernek statüsündedir, ama, öbür taraftan, getirilen bu düzenlemeyle de, dernek statüsünün dışına çıkarılmaktadır. Dolayısıyla, şimdi bu ikilem, ileride hizmetlerin ifası sırasında da başkaca sıkıntıları gündeme getirmiş olacaktır.

İkincisi, Bakanlar Kuruluna büyük ölçüde yetki verilmektedir. Şüphesiz, Bakanlar Kuruluna yetki verilmesine karşı değiliz; ama, bir şeyi gözden uzak tutmamak lazım; Türk Hava Kurumu da, Türkiye Kızılay Derneği de, milletimizin hamiyet duygusunun müesseseleşmiş halleridir. Dolayısıyla, her türlü siyasî şaibeden, siyasî müdahalelerden, siyasî tasarruflardan uzak tutulmuş olması gerekir. Zaten, bu kurumların giderek itibar kaybetmesinin ve toplumda birkısım iddialarla gündeme gelmiş olmasının temelinde de -kabul edelim ya da etmeyelim, itiraz edenler olabilir- biraz, siyasetin kucağına düşmüş olması yatıyor, bundan kaynaklanıyor. Milletin kurumları olması gereken bu kuruluşlar, belli bir siyasî görüşün organizasyonu haline gelirse, onların üyelerinin, onların mensuplarının, onların yakınlarının istihdam edildiği kuruluşlar haline gelmiş olur ise, o takdirde, vatandaşın desteğini arkasında bulamaz, gelir kaynakları azalır; o zaman da, tüzüğünde belirtilen amaçları gerçekleştirmekte ciddî ölçüde zorlanmış olur.

O sebeple, zaten, bu iki kuruluş gırtlağına kadar siyasetin içine girmiştir, şimdi "siyasetten çıkaracağız" derken, tabiri caizse, yağmurdan kaçacağız derken doluya tutulmuş olacaktır. O sebeple, her türlü düzenlemeyi Bakanlar Kuruluna vermiş olmak demek, neticede bu kuruluşları siyasî tasarruflara açık bir KİT konumuna getirmiş olacağız demektir. Devlet bunun sıkıntısını çok çektiği için ve bu neviden işyerlerinde, bu neviden müesseselerde siyasetin müdahalesini asgarîye indirmek, hatta, siyasetin bu noktada dışına çıkarmak için, bir taraftan özelleştirme gibi bir çabanın içerisinde, hükümet buna öncelik vermeye çalışıyor; ama, öbür tarafta, siyasî tasarruflara açık, bir süre sonra, amiyane tabiriyle, arpalık haline gelecek yeni kurumlar ihdas etmek, bu memleketin hayrına olmaz, bu kurumların da hayrına olmaz. Onun için, biz, Türk Hava Kurumuyla ilgili olarak da, Türkiye Kızılay Derneğiyle ilgili olarak da, ciddî bir düzenlemeye ihtiyaç olduğuna kaniiz. Bunlar milletin kurumlarıdır, gerçekten, en ufak bir şaibe, bir şüphe olmamalıdır; milletin desteği, ancak bu şartla temin edilebilir, lazım olduğu zaman da, böyle bir destekle üzerine yüklenen görevleri yerine getirebilir; ama, bu getirilen tasarı bu maksatları temin etmez; üstelik, buradaki yolsuzluk iddiaları da bitmez, bunların içerisine biraz daha siyasetçiler bulaşmış olur.

Onun için, benim hükümete tavsiyem, böyle bir kanuna ihtiyaç var; ama, bu şekliyle değil. İkincisi, bu araştırma önergelerinin sonuçlarını bekleyiversek -bir ay sonra bu araştırma önergesiyle ilgili çalışma bitecek- o zaman, çok daha mükemmel bir kanun yapmış oluruz, daha kaliteli bir kanun yapmış oluruz. Dolayısıyla, bütün insanlarımız, bu memleketin insanları, hem Türk Hava Kurumuna hem de Türkiye Kızılay Derneğine bugünkünden çok daha fazla sahip çıkar, daha fazla bağışta bulunur, onun hizmetlerine koşar, gönüllü katkılarını da daha fazla yapmaya çalışır.

İkincisi, arkadaşlarımız da bir nebze bahsetmeye çalıştı; ister Türk Hava Kurumu ister Türkiye Kızılay Derneği, bu tasarıya rağmen bir dernek statüsünde kalmaya devam ediyor. Dernekler, bütün Batı ülkelerinde, demokratik ülkelerde, sivil toplum kuruluşlarıdır, gönüllü katkıların en fazla yoğunlaştığı kuruluşlardır; dolayısıyla, sevk ve idarelerinde de, büyük ölçüde vatandaşın sivil iradesinin, siyasî iradenin hilafına sivil iradesinin öne çıkmış olması gerekir. Denetimleri yapılabilir, iç denetimleri, dış denetimleri yapılabilir, halka açılabilir, kapalı kutu olmaktan çıkarılabilir; işlemleri, tasarrufları, iştirakleri daha şeffaf hale getirilebilir; ama, bunun yolu bu tasarıdan geçmiyor. O sebeple, biz, böyle bir tasarıyı, maalesef, bu yönleriyle eksik bulduğumuz için, olumlu oy vermekte zorlanıyoruz. Keşke bir ay sonra gündeme getirilmiş olsa, daha mükemmel bir kanunu çıkarmış oluruz.

Kaldı ki, eğer, bu araştırma komisyonlarının tecrübelerinden, çalışmalarından, gayretlerinden devlet istifade etmeyecekse, hükümet istifade etmeyecekse, o zaman, bu araştırma komisyonlarını kurmaya, bu kadar masrafı yaptırmaya gerek yok. Bakınız, bu kadar arkadaşımız, geceyi gündüze katarak, pek çok kişiyi dinledi, pek çok yere gitti, pek çok hizmeti denetlemeye aldı ve sonuçta bir rapor çıkaracak. Eğer bunlar bir işe yaramayacak da tozlu raflarda kalacaksa, o zaman, bu araştırma komisyonlarını ortadan kaldırmak lazım geldiği kanaatini ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çiçek.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Trabzon Milletvekili Sayın Ali Naci Tuncer; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA ALİ NACİ TUNCER (Trabzon) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 1 inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum.

1 inci maddeyle, 2908 sayılı Dernekler Kanununun 71 inci maddesinin birinci ve ikinci fıkraları değiştirilmektedir. Bu fıkralarda, geneli hakkında yaptığım konuşmamda da ifade ettiğim gibi, Bakanlar Kuruluna çok geniş bir yetki verilmekte ve bu iki güzide kuruluşumuz, dernek vasfını kaybetmekte, tamamen siyasî bir platforma çekilmektedir.

İki kuruluşumuzdan Türk Hava Kurumu 1925 yılında kurulmuş, Kızılay Derneği ise 132 yıllık bir maziye sahip. Mutlaka revizyonu gerekecek kurumlardı. Zaten Kızılay Derneği yöneticileri, başlarına böyle bir olay geleceğini bilmeden, üniversiteye, ODTÜ'ye, yeniden yapılanmak için bir proje çalışması yaptırmaktaydı. Bu proje çalışmasında, ODTÜ Rektörü Süha Sevük'ün Kızılhaçın temsilcisi Richard Hills ile protokol anlaşmasında yaptığı bir konuşmadan size aktarma yapmak istiyorum: Sayın Rektör, konuşmasında "Kızılay, Türkiye'nin en eski kurumlarından biri, 132 senelik geçmişi olan bir kurum. Türkiye'de ilk defa yeniden yapılandırma projesinin başlaması, bizim için çok önemli ve enteresan. Hepimiz biliyoruz ki, özellikle kamu kuruluşlarımızın hemen tümünün yeniden yapılandırılmaya ihtiyacı var. O açıdan, bu proje bizim için çok önemli ve üzerinde ciddiyetle çalışmamız gerekir" diyor ve ilave ediyor "bütün üniversitelerimizin de yeniden yapılandırmaya ihtiyacı var" diyor.

Bu çalışmaya, ODTÜ, TAI, BİTAV, TÜBİTAK iştirak ediyor; Kızılay yönetiminin daha çağdaş kadrolarla, genç ve dinamik kadrolarla çalışmasını öneriyorlar; uluslararası Kızılay-Kızılhaç Federasyonuyla entegrasyonun etkinleştirilmesini öneriyorlar; Kızılayın yeni misyonunun kamuoyuna anlatılmasını öneriyorlar; uluslararası etkin network kurulmasını öneriyorlar ve bunlar devam ediyor. Böyle bir çalışmaya kurum kendiliğinden girdiği bir dönemde, Bakanlar Kurulunun böyle bir hükümet tasarısını sevk etmesini, zamansız olarak mütalaa etmek durumundayım.

Ömrü boyunca hukukun üstünlüğünü savunduğuna inandığım Sayın Başbakanın, böyle bir tasarıyı Bakanlar Kurulundan nasıl geçirdiğini düşünmemek elde değil. Siyasî fikirlerini benimsemeyebilirim; ama, samimî inancım, Sayın Başbakanın hukukun üstünlüğünü savunduğunda, gerçekten ve inançla söylediği idi; ama, maalesef, bu tasarıyı görünce, bu inancım zayıflamaya başladı.

Avrupa Birliğine aday olduğumuz bugünlerde, Avrupa Birliğinde idam yok diye, 30 000 kişinin katilinin idam edilmemesini, bürokratik terbiyem ve Meclis terbiyem müsaade etmediği için, içine sindirdi diyemeyeceğim hükümetin ama, sindirmeden de yerine getirmeme yolunu seçmiştir.

Soruyorum; acaba, Avrupa Birliğine üye olan hangi devlette, bu şekilde, sivil toplum örgütü olan Kızılhaçlar, Bakanlar Kurulu kararıyla görevinden alınıp, verilmektedir?!. Kızılayımız, Kızılhaçın ve Kızılay derneklerinin meydana getirdiği federasyon -LİG olarak ifade edilir- üyesidir. Bunlar, sivil toplum örgütleri olduğu için, birbirleriyle yardımlaşmakta ve daha çok Kızılayımız bu örgütlerden yardım almaktaydı. Siyasîleştirilen böyle bir derneğe acaba, bu örgütler yardım etmeye devam edecekler mi?!. Halkımız, bu kuruluşlarda siyaset yapılmadığı inancıyla, bağış aklına geldiğinde, ilk ya Kızılayı ya Türk Hava Kurumunu düşünüyordu ve bunların ana kaynakları Türk halkının, hamiyetperver olan Türk Halkının bağışlarından ileri geliyordu. Bundan sonra, bu bağışların devam edeceğinden ciddî endişelerim vardır.

Saygıdeğer milletvekilleri; çok ani ve hızlı hazırlanmış bir tasarı, çok detaylı düşünülmediği inancındayım. Bakanlar Kurulunu temsil eden saygıdeğer milletvekilleri, en az benim kadar bu memleketi seven, bu kurumların daha ileriye gitmesini düşünen insanlardı; ama, maalesef, birçok olayda olduğu gibi, basınımızın reating sevdasıyla, ufacık da olsa, daima aksayan yönleri göstermesi etkisi altında kaldık ve bu tasarıyı hazırlama durumunda kaldılar. Keşke biraz daha iyi düşünülseydi, bunları daha iyi motive edecek hükümleri getirebilseydik; ama, siyasîleştirmeseydik.

Bundan önceki tasarılarda olduğu gibi, inanıyorum ki üç beş ay içinde bu kanun da tekrar huzurumuza gelecek ve en salim yolu bulacağız.

Çoğunluk sizde, kabul edileceği düşüncesindeyim. Yine de memlekete hayırlı olmasını diliyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tuncer.

Başka söz isteği?.. Yok.

1 inci maddeyle ilgili önerge yok.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. – 2908 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 7. – Türk Hava Kurumunun organlarının görevleri bu Kanunun yayımı tarihinde sona erer. Söz konusu organların görevleri, Başbakanlıkça belirlenecek bir başkan ve iki üyeden oluşan üç kişilik bir kurul tarafından yerine getirilir. Bu Kurul en geç bir ay içinde Türk Hava Kurumunun yeniden yapılandırılmasına ilişkin tüzüğü hazırlayarak Bakanlar Kuruluna sunar.”

BAŞKAN – 2 nci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Diyarbakır Milletvekili Sayın Osman Aslan; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA OSMAN ASLAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 391 sıra sayılı tasarıyla 6.10.1983 tarih ve 2908 sayılı Dernekler Kanununun 71 nci maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında yapılan değişiklikler sonucu gündeme gelen Türk Hava Kurumuyla ilgili değişiklik üzerinde görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türk Hava Kurumu önem ve ehemmiyeti açısından gerçekten ihtiyaç duyulan bir kurumdur. Türk Milletinin ve aziz vatanın müdafaası için büyük çaba gösteren ve bugünkü cumhuriyetin kurulmasında azamî gayret sarf eden büyük Atatürk'ün üstün başarı ve azmi sonucu, 16 Şubat 1925 tarihinde "Türk Tayyare Cemiyeti" adı altında kurulan Türk Hava Kurumu, büyük Türk Milletinin maddî ve manevî desteğiyle yaşayan, havacılığı benimsetmek ve sevdirmek için görev yapan bir kurumdur.

Bu kurumun, siyasetten ve siyasî faaliyetlerden uzak, yalnız ve yalnız havacılıkla ilgili alanlarda çalışan bir kuruluş olmasına özen ve itina gösterilmesi gerekmektedir. Bu kurum, 5 Ağustos 1925 tarihinde, Bakanlar Kurulu kararıyla, kamu yararına çalışan dernekler arasına alınmıştır. Kurum, aynı zamanda, Uluslararası Havacılık Federasyonunun üyesi olup, Türkiye'nin havacılık federasyonu yetkisini taşımaktadır.

Merkezi Ankara'da olan ve Türkiye'nin her il ve ilçesinde teşkilatı bulunan bu ulvî kurumun birçok fonksiyonu vardır. Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu, Türk Hava Kurumunun manevî kurucularıdır. Kurumun amacı, Türk Milletine, Türk gençliğine havacılığın sivil ve askerî alanlardaki büyük önemini anlatmak ve havacılığı tanıtmak, sevdirmek ve benimsetmektir. Yeni neslin ve gençliğin, havacılığın her alanında yetiştirilmesine özen göstermektir.

Sportif ve turistik havacılığın yaygınlaştırılmasını sağlamak, bunun altyapı hazırlıklarını yapmak, yurtiçi ve yurtdışı kuruluşlarla işbirliği yapıp, kurumun faaliyetlerine etkinlik kazandırmak, havacılık alanında kulüpler ve havacılıkla ilgili kulüplere bağlı kolların oluşumunda katkılar sağlamak amacıyla özendirici çalışmalar ve bu çalışmalarla ilgili destekleyici ve yardımcı oluşumlar yaratmaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türk Hava Kurumu, çalışma ve faaliyetleri doğrultusunda eğitim kurumlarında ücretli veya ücretsiz olarak pilot, planör, paraşüt, model uçak ve benzeri eğitimler verdiği gibi, Hava Kuvvetleriyle işbirliği yaparak, havacılığın her dalında eğitim birliğini sağlar.

Kurum, Hava Kuvvetleri Komutanlığının uygun görüşü doğrultusunda, uçak, helikopter, planör, paraşüt ve benzeri hava araçlarının üretimi ve bakımıyla ilgili tesisler açmak için ortaklıklar kurmak ve bu ortaklıklara katılmak için çalışmalarda da bulunabilir.

Ayrıca, orman yangınları, tarımsal ilaçlama ve benzeri mücadeleler için ticarî faaliyetlerde bulunarak, gelir sağlama amacına yönelik faaliyetleri de olabilmektedir.

15 Mayıs Hava Şehitleri Anma Gününde, hava şehitlerini törenle anar ve her yıl, 15-21 Mayıs arasıdaki günleri, Havacılık Haftası olarak, tüm yurtta çeşitli şenlik ve etkinliklerle kutlar.

Türk Hava Kurumunun onursal, doğal ve asil üyeleri mevcuttur.

Bu Kurum da, her dernek gibi, belli yönetmelik ve tüzüklerindeki esaslar dahilinde, hayatiyetini ve faaliyetlerini, oluşum ve sorumluluklarını mevcut yasalar çerçevesinde devam ettirir.

Türk Hava Kurumu, yasal çerçevede, bazı kurum ve kuruluşlarla ticarî alanda anlaşma yapıp, ticarî faaliyette bulunup gelir sağladığı gibi, elindeki bina, tesis, araç ve gereçlerden kira karşılığı gelir elde eder; ayrıca, umumî ve hususî bütçelerden yapılacak yardımların yanı sıra, üye aidatları, vasiyetlerle kuruma bırakılan mallar, kurumun amacına yönelik müsabaka, gezi, eğlence ve bu maksatla yapılan her türlü toplantı gelirleri ile zekat, fitre ve kurban derilerinden toplanan meblağ ve benzeri yardımlardan oluşan nispetlerde gelir sağlayabilmektedir.

Türk Hava Kurumu Tüzüğü, kuruluşundan şu ana kadar, birkaç sefer değişikliğe uğramıştır. En son, 17 Şubat 2000 tarihinde ve 23967 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan tüzüğün yürürlüğe konulması, 2908 sayılı Dernekler Kanununun 71 inci maddesine göre, Bakanlar Kurulunca, 26.1.2000 tarihinde kararlaştırılmıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; aslında, çok geniş manada değerlendirilmesi ve konuşulması gereken konunun üzerinde, kısa ve öz olarak anlatmaya çalıştığım, kurumun önem ve ehemmiyetiyle birlikte, bugüne kadar, kendi iç dinamikleriyle durumlarını idame ettiren Türk Hava Kurumuna, hükümetin, yasada yapılacak değişiklikle müdahale etmesini anlamış değiliz. Bu konuda, İçişleri Komisyonunda da, muhalif olarak, görüşlerimizi izah etmeye çalıştık. Kurumların kendi kurullarınca, kendilerini feshetme, düzeltme ve tedbirlerini alabilecek kararlara meydan vermeden, hükümetin, Bakanlar Kurulunca, kurumun veya derneğin organlarının görevlerine son verme, bunların görevlerini yerine getirmek için kurullar oluşturmak, tüzüklerinde değişiklik getirmek veya bunların tüzüklerini yürürlükten kaldırmak ve yeniden düzenleme yetkisi istediği, şaşırtıcı ve tereddütler getirici bir dahaleden şüphe dolu çağrışımlar yapıldığı düşünülmekte olduğu kanaati hasıl olmaktadır.

Dernekler Kanununa bir geçici madde eklenerek, Türk Hava Kurumunun organlarının ve görevlerinin, bu kanunun yayımı tarihinden itibaren sona ermesi ve bu organların görevlerinin, Başbakanlıkça belirlenecek 3 kişilik bir kurul tarafından yerine getirilmesi ve bu kurulun, en geç bir ay içinde, Türk Hava Kurumunun yeniden yapılandırılmasına ilişkin tüzüğü hazırlayarak Bakanlar Kuruluna sunması öngörülmektedir. İşin ciddiyeti burada. Kurum, tamamen, mevcut hükümetlerin, dolayısıyla idarenin emri ve maiyetine çekilmekte, kurum, idarenin bir yan kuruluşu veya bir bağlı resmî kurum ve kuruluşu haline getirilmektedir. Kurum, idarenin tasarrufu altına alınıp, istediği şekilde yönlendirilebilir bir duruma getirilmektedir. Bu şekildeki değişiklikle, yıllardır siyasetten uzak olan bu ulvî kurum, siyasîlerin şaibelerine bulaşıp, çelişki, eleştiri ve gayri meşru söylemlere maruz bırakılacaktır.

Şahsî kanaatim olarak, bu değişiklikten yana olmadığımı, bu kurumun, idareye hâkim olacak hiçbir siyasî hükümetin tasarrufu altına girmesine razı olmayacağımı ve aleyhte oy vereceğimi de belirtir, Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aslan.

Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.43

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 19.50

BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER : Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Mehmet ELKATMIŞ (Nevşehir)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 72 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2. – Dernekler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/643) (S Sayısı: 391) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon ve hükümet yerlerini aldılar.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Batman Milletvekili Sayın Burhan İsen; buyurun

DYP GRUBU ADINA BURHAN İSEN (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dernekler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, öncelikle, bu yasa tasarısında yer alan Türk Hava Kurumunun tarihçesinden kısaca bahsetmek istiyorum.

Türk Milletinin ve vatanımızın kurtarıcısı, cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk'ün direktifleri doğrultusunda 6 Şubat 1925 tarihinde "Türk Tayyare Cemiyeti" adı altında, havacılığı Türk Milletine, Türk gençliğine benimsetmek ve sevdirmek üzere ilmî, teknik, turistik ve sportif alanlarda faaliyet göstermek, sivil ve askerî havacılıkla ilgili araç gereçleri üretmek ve personel yetiştirmek üzere kurulmuştur.

Atatürk, hava savunmasını ve havacılığın önemini, "İstikbal göklerdedir; göklerde bizi bekleyen yerimizi almak zorundayız" özdeyişiyle tanımlamıştır ve Türk Hava Kurumunu kurdurmuştur. Herşeyden önemlisi, kurucuları Ulusal Kurtuluş Savaşımıza gönül ve güç veren Kuvayı Milliyecilerdir. Bu kurumun kuruluşunda ulusun iradesi, dinimize uygunluk ve ordumuzun desteği vardır. Bu kurum, 5 Ağustos 1925 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla da kamu yararına çalışan dernekler arasına alınmıştır.

Türk Hava Kurumu, il ve ilçelerde yurt düzeyinde yayılmış bir kurumdur. Türk Hava Kurumu, faaliyetlerini, 2908 sayılı Dernekler Kanununa göre yürüten, dernek statüsünde bir kuruluş olmakla birlikte, ülkemizde havacılığın geliştirilmesi amacıyla, Büyük Atatürk'ün direktifleriyle kurulmuş olması nedeniyle her türlü yolsuzluk iddialarından ve çekişmelerden uzak kalması gereken ve çok özel konumu olan bir kurumdur.

2908 sayılı Dernekler Kanununun 71 inci maddesinin üçüncü fıkrası, "Türkiye Kızılay Derneği ile Türk Hava Kurumunun mal ve paraları devlet malı sayılır. Bunlara karşı suç işleyenler devlet memuru gibi cezalandırılır. Bu da bu iki derneğin özel konumlarına ve devletin gözetim gereksinimine işaret etmektedir.

Tüm bunlara rağmen, geçtiğimiz yıl basında yer alan iddiaların yargı aşamasına kadar gelmesi, bu kuruma duyulan güveni ciddî şekilde zedelemiştir. Sizlerin de hatırlayacağı gibi, ortaya atılan iddialar çok ciddîydi. Türk Hava Kurumu yöneticileri, kurumu, yaklaşık 3 trilyon lira zarara uğratmakla suçlanmıştı. Türk Hava Kurumunun, kuruluş amaçlarından uzaklaşarak, Türk ve dünya sivil havacılığı içerisindeki seçkin yerini almak yerine, başka işlerle uğraştığı; rantabl olmayan işletmeler kurduğu son yıllarda kamuoyunda sıkça dile getirilmiştir. Ayrıca, bunlara yolsuzluk iddiaları da eklenince, kurumun iç denetiminin yeterli olmadığı ve durumunun düzelmediği gözlenmiştir.

Bu iddialar üzerine, Maliye Bakanlığı müfettişlerince ve Emniyet Genel Müdürlüğü özel denetleme grubu denetçilerince inceleme ve soruşturmalar yapılmış ve düzenlenen raporlar Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına sunulmuştur. Kurum yöneticileri hakkında açılan hazırlık soruşturmaları, halen, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında devam etmektedir. Hazırlanan bu raporlara göre, kurban derileri ile fitre ve zekâtlardan toplanan paralar usulsüzce harcanmıştır.

Bütün bu olaylar, Türk Hava Kurumunun itibarını kaybetmesine neden olmuştur. Bu saygın ve aziz emanetler, böyle olmamalıydı. Ne yazık ki, gelinen nokta üzüntü verici olmuştur. Kurum, güvenirliliğini büyük ölçüde yitirmiştir. Halbuki, Büyük Önder Atatürk, kurumu, Türk halkının hamiyet duygularına emanet etmişti. Halkın nezdinde güvenirliliğini kaybetmiş bir kurumun halkın bağışlarıyla nasıl yaşayacağı da meçhuldur. Atatürk'ün, yıllar önce, hayır amacıyla kurduğu kurumun, bu hale gelmesine seyirci kalmak mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz tasarının 2 nci maddesiyle, Türk Milletine mal olmuş bir kurumu tüm bu iddialardan kurtarmak, eski misyonunu tekrar sağlamak amacıyla, Türk Hava Kurumunun mevcut organlarının görevleri sona erdirilmekte, bu organların görevleri 3 kişilik bir kurula verilerek, kurulun, bir ay içerisinde, Türk Hava Kurumunun yeniden yapılandırılmasına ilişkin yeni bir tüzük hazırlayarak Bakanlar Kuruluna sunması öngörülmektedir. Böylece, ileride benzeri yolsuzluk iddialarının ortaya çıkmasının önlenmesi, yasaların denetimle ilgili hükümleri uyarınca belirlenen yolsuzluklarla mücadele edilmesinde bir aksama meydana gelmemesi amaçlanmakta; kısaca, Türk Hava Kurumuna, kuruluş amaçlarına ve günün gereklerine uygun bir kimlik kazandırılması sağlanmaktadır.

Türk Hava Kurumunun tüzüğünde yapılacak değişikliklerle, şeffaf yönetim ve paylaşımla, herkese açık bir hüviyete büründürülerek, milletin gönüllü, severek kucaklayabileceği bir kurum ve yönetime kavuşması hepimizin temennisidir; ancak, sivil toplum örgütlerine ve yönetimine, devletin memur statüsünde müdahale etmesini, çağın demokratik anlayışına uygun bulmuyoruz ve bu anlayışla bağdaştırmıyoruz.

Esasen, Türk hukuk sisteminde, sivil toplum örgütlerinin de cezalandırılmasına ilişkin hükümler vardır. Özel hukuk hükümleri çerçevesinde, bağımsız yargı tarafından, özel kişi gibi yargılanmaktadır. Birkısım ülkeler, sivil toplum örgütlerini, devletin bir kurumu olmadığı için muhatap almaktadırlar.

Bu duygu ve düşünceler ışığında, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın İsen.

Başka söz isteği?.. Yok.

2 nci maddeyle ilgili görüşmeler tamamlanmıştır.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 3 üncü maddeyle ilgili olarak, Fazilet Partisi Grubu Adına Sayın Nezir Aydın; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA NEZİR AYDIN (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Meclisimizin, sizlerin verdiği görevle, Kızılay araştırma komisyonunda çalışan bir arkadaşınız olarak, bu madde üzerinde söyleyecek bazı şeylerim olduğu için Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi ve Sayın Başkanı saygıyla selamlıyorum.

Muhterem arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz Dernekler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı, tipik bir 57 nci hükümet klasiğidir; çünkü, hemen hemen her hafta aynı olaylarla karşılaşıyoruz. Nedir o; hiç gündemde olmayan, milletvekili arkadaşlarımızın haberlerinin olmadığı bir tasarı, bir bakıyorsunuz, aynı gün dağıtılıyor, daha elimize geçmeden, hemen, bir grup önerisi olarak Genel Kurula geliyor, Genel Kurulda oylanıyor, kabul ediliyor, 1 inci sıraya çekiliyor ve aynı gün görüşülmeye başlanıyor. Bunun örneklerini çok yaşadık; birini de bugün yaşıyoruz.

Halbuki, bugün, Genel Kurulumuzun açıldığı salı günü, denetim günümüz, denetim yapılması gerekiyordu, onu bir tarafa bırakıyoruz, elimizdeki 28.3.2000 tarihli gündemde, 1 inci sırada organize sanayi bölgeleriyle ilgili bir tasarı var, görüşülmeye başlanmış, yarım kalmış, bekliyor; 2 nci sırada, tam yedi yıldır çıkmayı bekleyen hayvan haklarıyla ilgili kanun tasarısı var, o da bekliyor; ama, hükümet, ne hikmetse, hemen, alelacele, bugün, getirdi, Dernekler Kanunundaki bir değişikliği önümüze koydu.

Değerli milletvekilleri, bu tasarıyı görüşürken, belki, kanunun getirdiği olaylar... Yani, Türk Hava Kurumu ve Kızılayın bir reorganizasyona ihtiyacı olduğu doğru olabilir. Bunun tartışması ayrı bir konudur; ancak, getiriliş şekli ve yöntemi ayrı bir konudur. Burada, 57 nci cumhuriyet hükümeti, doğru olabilecek bir şey de, huzura getirdiği yöntemle âdeta yanlış yapıyor. Örnek olarak şöyle söylemek istiyorum: Şimdi, Türk Hava Kurumuyla ilgili bölümüne bakıyoruz, tasarının genel gerekçesinde aynen şu ifade mevcut; diyor ki: "Kurumun adı, son yıllarda, yöneticileri hakkında açılan davalar ve yolsuzluk iddialarıyla sıkça gündeme gelmektedir." Yani, onun için bu tasarıyı getirdik; bu yolsuzluk iddialarını yok edecek, ortadan kaldıracak tedbirleri alacağız... Tabiî, tedbirin şekli de ayrı bir tartışma konusu ya... Peki, güzel... Peki, sormazlar mı insana; siz, Allahaşkına, yeni mi öğrendiniz Türk Hava Kurumu hakkında söylentiler olduğunu, yolsuzluk iddiaları olduğunu, çeşitli şeyler söylendiğini yeni mi öğrendiniz?! Daha iki hafta önce, mübarek Kurban Bayramını hep birlikte yaşadık. Kurban Bayramı arifesinde "bütün kurban derileri bu kuruma verilecektir" diye karar çıkaran siz değil misiniz?! O zaman bilmiyor muydunuz bu kurumun böyle olduğunu?! Hatta, mahalledeki, köydeki vatandaş, kendi kurban derisini inşaat halinde olan kendi camiine verdi diye -bilmiyorum, sayısı kaçtır- Türkiye'de bir sürü dava açıldı bu kişiler hakkında; ne kadar ceza alırlar, tabiî, onu da bilmek ayrı bir mesele. Bu, birinci yanlışlık.

Yine Türk Hava Kurumu üzerinde söylüyorum; bir diğer yanlışlık da şu: Şimdi, Türk Hava Kurumunun bir şekilde görevden uzaklaştırılan eski yöneticileri, hukukî yönden davalarını kazandılar ve zannediyorum, bugünlerde, hukukun gereği, görevlerine iade edilmeleri gerekiyor. Alelacele bu tasarı geliyor; aman, mutlaka bugün çıksın; bu insanlar, bu göreve geri gelmesinler... Yıllarca, bu insanlar, bu görevi yapıyorlardı; artı hukuken davalarını da kazanmışlar. Bir insan için birçok şey söylenebilir; ama, son sözü mahkeme verir, hukuk verir, yargı verir. Yargı da, kim ne derse desin, bu insanları, demek ki, aklamış; yani, bunun, acelesini veya aceleciliğini bu noktada anlamak da mümkün değildir.

Artı, bir başka noktası var: Bu iki kurumun (Kızılay ve Türk Hava Kurumunun) her türlü faaliyetlerini Maliye Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı denetlemekle mükelleftir; ama, ben şunu açıklıkla ifade edeyim bir Kızılay Komisyonu üyesi olarak: Biz, yaptığımız çalışmalarda, Maliye Bakanlığının ve İçişleri Bakanlığının, maalesef, hiçbir denetimine rastlamadık; yani, demek ki, bu kurumlarda suç varsa, bu kurumlarda bazı hatalar varsa, yalnız onları bağlamıyor, bugüne kadar görevlerini yapmayanlar da var.

Bir diğer nokta, Kızılay noktasına bakalım; fazla söz söylemeye gerek yok, arkadaşlarımız burada çok güzel ifade ettiler.

Değerli arkadaşlar, Yüce Meclisin huzuruna bir araştırma önergesi, Fazilet Partili arkadaşlarımız tarafından getirildi ve takdirinizle, bu araştırma önergesi kabul edildi; arkadaşlarımızla görevlendirildik ve üç aya yaklaşık bir zamandır... Ben, burada, Sayın Başkana, Kızılay komisyonu Başkanına ve tüm partilerden olan arkadaşlara teşekkür ediyorum. En ufak bir siyasî mülahazaya saplanmaksızın, gerçekten, arkadaşlarımız, saatler süren toplantılarda, gerçek manada bir çalışma örneği gösterdiler ve zannediyorum ki, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bugüne kadarki araştırma komisyonlarının içerisinde en iyi rapor hazırlayanlardan veya en titiz rapor hazırlayanlardan bir tanesi olacağına inanıyorum ve bu rapor, bugünlerde hazırlık aşamasında.

Yani, bu acelecilik neden? Bunca arkadaşımız, bunca gayreti gösteriyor; fakat, dün, pazartesi günü, Meclis çalışmamasına rağmen, biz arkadaşlarımızla altı saat süren bir toplantı yaptık, çalıştık ve o toplantı sonunda öğreniyoruz ki, böyle bir tasarı geliyor ve hükümete, gerek Türk Hava Kurumunun gerek Kızılayın yetkililerini veya kurullarını istediği zaman görevden alma yetkisi veriliyor. Bizim de bu noktada raporda birçok önerilerimiz olacak; yani, bu rapor beklenseydi daha iyi olmaz mıydı? Gerçi, biz, bunu defalarca söyledik, bu kürsüden de dile getirdik; özellikle 17 Ağustos depreminden sonra dile getirdiğimiz zaman, bütün etkili ve yetkililer "hayır, Kızılay, görevini yapmıştır" diyorlardı; ama, şimdi, aynı noktaya geldik. Evet, Kızılayın hataları olmamış değildir; olmuştur; ancak, Kızılayın bir dernek olması ve orada çalışan insanların bilaücret olarak çalışmaları, ellerinde profesyonel yeterli eleman bulunmaması, özellikle yabancı dil bilen elemanlarının çok az olması veya olmaması, onlar için bir handikaptır, problemdir. Doğrudur; deprem bölgesine, özellikle 17 Ağustos akabinde deprem bölgesine istenilen zamanda ve istenilen şekilde ulaşamamışlardır, birçok eksiklikleri olmuştur. Bütün bunlar doğrudur. Deprem bölgesine ilk etapta götürdükleri, sadece o meşhur, basında da, kamuoyunda da çok tartışılan çürük çadırlar veya ihtiyaca hiç cevap veremeyecek çadırlardır. Aylar sonra bir sıcak aş getirme durumunda olabilmişlerdir.

Kızılayın ve Türk Hava Kurumunun eksikleri vardır; doğrudur; ama, hükümetin getirdiği bu yöntem, bu acelecilik... İleride, belki bugün olmayabilir; ama, mutlaka yarın, öbür gün -hükümetler devamlıdır, devam edecektir- bunun, siyasî bir KİT niteliğine, siyasî bir arpalık niteliğine, eleman istihdam noktası niteliğine dönebileceği korkusuyla, endişesiyle biz bu ifadelerimizi kullanıyoruz.

Bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aydın.

Madde üzerinde başka söz isteyen?..

DEVLET BAKANI EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) – Sayın Başkan, söz talebim olacaktı.

BAŞKAN – Buyurun.

DEVLET BAKANI EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sakarya Milletvekilimiz Sayın Nezir Aydın'ın, bu gündemin belirlenmesinde çok acele edildiği, bazı kanun maddelerinin atlanıldığını şeklinde sözleri oldu; oysa, Danışma Kurulunun 27.3.2000 tarih 38 sayılı önerisinde, bugünkü gündemin belirlenmesinde bütün grupların müştereken imzası var, Fazilet Partisi Grubu adına da Grup Başkanvekili Sayın Bülent Arınç'ın imzası vardır; düzeltilmesi açısından söz aldım.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Biz teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

NECMİ HOŞVER (Bolu) – Kanun tasarısında bizim muhalefet şerhimiz yazılı olmadığı için, grup başkanvekilleri muhalefet etmemişlerdir; bizim muhalefet şerhimiz yazılmamıştır.

BAŞKAN – Başka söz isteği?.. Yok.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 3 üncü madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum :

MADDE 4. – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Maddeyle ilgili söz isteyen?.. Yok.

Önerge yok.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Böylelikle, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 29 Mart 2000 Çarşamba günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 20.10

 

VII. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Trabzon Milletvekili Şeref Malkoç’un, bazı vakıf yurtlarının Millî Eğitim Bakanlığına devrine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova’nın cevabı (7/1477)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Dr. Yüksel Yalova tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını delâletlerinize arz ederim.

Şeref Malkoç

Trabzon

12 000 öğrenci kapasiteli 55 vakıf ortaöğrenim öğrenci yurdu iki bakan arasında imzalanan bir protokolle Millî Eğitim Bakanlığına devredilmesi ile ilgili olarak;

1. Söz konusu öğrenci yurtları hangi nedenle ve hangi mevzuata göre Eğitim Bakanlığına devredilmiştir?

2. Söz konusu yurtlar Vakıflar Genel Müdürlüğü bünyesinde iken kanunlara ve genel toplam düzenine aykırı bir eylem olmuş mudur? Olmuşsa ne gibi bir eylem olmuştur? Vakıflar Genel Müdürlüğünün bünyesindeki yurtlarda, bu yurtların Millî Eğitim Bakanlığına devrini gerektirecek ne gibi yönetim eksikliği olmuştur? İşletme hakkının devri ile ilgili vakıf mevzuatında bir hüküm bulunmakta mıdır?

3. Yurtların işletme devri yapılacaksa, özelleştirmeyi savunan bir hükümet olarak niçin özel sektör düşünülmemiş ve devredilmemiştir?

T.C.

Devlet Bakanlığı 23.3.2000

Sayı : B.02.0.006/01-641

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 24.2.2000 tarih, A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1477-4289/10258 sayılı yazınız.

Trabzon Milletvekili Şeref Malkoç tarafından tevcih edilen ve tarafımdan cevaplandırılmasını istediği 7/1477-4289 esas sayılı soru önergesi incelenmiştir.

Mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait yurtlar ilköğretim 6, 7, 8 sınıfları ve orta öğretim öğrencilerinin barındırıldığı yurtlardır. İdaremiz 227 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye göre katma bütçeli bir kamu kurumu olup, yine bu kanundaki sayılan görevleri gereği vakfiye şartlarına göre öğrenci yurtları yapıp öğrencileri barındırmaktadır.

Öğrenciler bu yurtlarda barındırılmakta iaşeleri karşılanmakta ancak, bütçe olanakları kısıtlı olması nedeniyle Millî Eğitim Bakanlığının yurtlarında olduğu gibi sağlık yardımı, harçlık, giyim kuşam ve diğer imkânlar verilememektedir.

Ayrıca bunların yanı sıra uzun zamandır kadro sıkıntısından dolayı yurtlardaki öğrencilere kaliteli hizmet verilemediği gibi eğitimci personel istihdamının mümkün olmamasından eğitim öğretim seviyesi düştüğü gibi üniversiteye girişlerindeki başarıyı menfi yönde etkilediği gözlenmiştir.

Vakıflar Genel Müdürlüğünce öğrenci yurtlarının kapasitelerinin artırılması, ehliyetli yönetim ve personel kadrosu ile hizmet veriminin yükseltilmesi ve öğrencilerin en iyi şekilde yetiştirilmesi amacıyla 2762 sayılı Vakıflar Kanununun 10 ve 17 nci maddelerine göre yurtların işletilmesi Millî Eğitim Bakanlığına devredilmiştir.

Vakıf Öğrenci Yurtları Vakıflar Genel Müdürlüğünün bünyesinde iken herhangi bir yönetim eksikliği olmamakla birlikte Millî Eğitim Bakanlığının yurtlarında olduğu gibi öğrencilere geniş imkânlar sağlanamaması nedeniyle öğrencilerin başarısını da olumsuz yönde etkilediği düşünüldüğünden mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğünde kalmak kaydıyla işletme süresince tahsisi uygun görülmüş olup 2762 sayılı Vakıflar Kanununun 10 ve 17 nci maddeleri uyarınca Millî Eğitim Bakanlığına devredilmiştir.

2762 sayılı Vakıflar Kanununun 8 inci maddesi, “Vakıfların doğrudan doğruya hayrattan olan gayrimenkulleri rehnedilemezler. Bunlardan mülkiyet ve irtifak hakkı için iktisap müruru zamanı işlemez ve bu kanunun gösterdiği haller dışında satılamazlar. Bu gayrimenkuller Vakıflar İdaresinin istemesi üzerine vakıflar adına tapuca tescil olunurlar. Bu tescilde hiçbir resim ve harç aranmaz” ve 10 uncu maddesi ise “Tahsis edildikleri maksada göre kullanılmaları kanuna veya amme intizamına uygun olmayan veyahut işe yaramaz bir hale gelen hayrat vakıflar, idare meclisinin teklifi ve Bakanlar Heyetinin kararı ile mümkün mertebe gayece aynı olan diğer hayrata tahsis edilebileceği gibi bu kabil hayrat ayın veya para ile değiştirilerek elde edilecek ayın veya para dahil aynı suretle diğer hayrata tahsis olunabilir. Mimarî veya tarihî değeri olan eserler satılamaz.” hükmünü taşımaktadır.

Hayrat taşınmazların kiraya verilmesi, söz konusu yasal mevzuat karşısında mümkün olmadığı gibi, tahsisin hangi kurum ve kuruluşlara yapılacağı da, gerek 2762 sayılı Kanun, gerekse 4.6.1998 gün ve 23362 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Vakıf Hayrat Taşınmazların Tahsisi Hakkında Yönetmelik” hükümlerinde belirlenmiştir. İdaremizce hayrat taşınmazların özel şahıslara tahsisi mümkün değildir.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Yüksel Yalova

Devlet Bakanı

2. – Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan’ın, Türkmenistan’ın Başkenti Aşkabat’ta yapılan bir açılış törenine ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in cevabı (7/1498)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Dışişleri Bakanı Sayın İsmail Cem tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını delâletlerinize arz ederim.

Avni Doğan

Kahramanmaraş

17-18 Şubat tarihleri arasında, Türkmenistan’ın Başkenti Aşkabat’ta özel bir Türk şirketi tarafından, Türk iş adamlarının girişimciliğine örnek olacak tarzda, o ülkenin en büyük alışveriş ve kültür merkezi hizmete açılmıştır. Söz konusu alışveriş merkezinin açılışına ülkemizden de bir uçak dolusu saygın iş adamlarımız, gazetecilerimiz ve sanatçılarımız iştirak etmişlerdir.

Sorular :

1. Türkmenistan Devlet Başkanı Sayın Türkmenbaşı’nın onur konuğu olduğu bu açılış törenlerine ülkemizin Türkmenistan Büyükelçisi davet edildiği halde iştirak etmiş midir?

2. Türkmenistan Büyükelçisi bu açılış törenlerine iştirak etmedi ise, bunun bir nedeni var mıdır?

3. Türkmenistan’da Sayın Türkmenbaşı’nın onur konuğu olarak karşılanan iş adamı, gazeteci ve sanatçılarımız, Türkmenistan Büyükelçisi tarafından kabul edilmişler midir?

4. Yatırımı yapan şirket başka bir Türk Şirketi olsaydı Türkmenistan Büyükelçisi yine de açılış törenlerine gelmeyecek miydi?

5. Ülkemizin yüz akı olan iş adamlarımızın dış yatırımları karşısında duyarsız kalan Büyükelçimizin Türkmenistan’da o tarihlerde daha önemli ne gibi işleri olabilir?

6. Dışişleri Bakanlığı olarak söz konusu Büyükelçi hakkında işlem yapmayı ya da Büyükelçiyi geri çağırmayı düşünüyor musunuz?

T.C.

Dışişleri Bakanlığı 23.3.2000

Siyaset Planlama Genel Müdürlüğü

Sayı : SPGM/151-134

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 25.2.2000 tarihli ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1498-4366/10453 sayılı yazıları.

Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Avni Doğan’ın ilgide kayıtlı yazılarında bahsekonu soru önergesinin yanıtları ilişikte sunulmuştur.

Saygılarımla arz ederim.

İsmail Cem

Dışişleri Bakanı

Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Avni Doğan Tarafından

Dışişleri Bakanı Sayın İsmail Cem’e Yöneltilen Yazılı Soru Önergesinin Yanıtı

Soru 1 :

17-18 Şubat tarihleri arasında, Türkmenistan’ın Başkenti Aşkabat’ta özel bir Türk şirketi tarafından, Türk iş adamlarının girişimciliğine örnek olacak tarzda, o ülkenin en büyük alışveriş ve kültür merkezi hizmete açılmıştır. Söz konusu alışveriş merkezinin açılışına ülkemizden de bir uçak dolusu saygın iş adamlarımız, gazetecilerimiz ve sanatçılarımız iştirak etmişlerdir.

Türkmenistan Devlet Başkanı Sayın Türkmenbaşı’nın onur konuğu olduğu bu açılış törenlerine ülkemizin Türkmenistan Büyükelçisi davet edildiği halde iştirak etmiş midir?

Cevap 1 : Büyükelçi Oktay Özüye, Yimpaş Alış-Veriş Merkezinin açılış törenine, izleyen sorulara verilen cevaplardaki açıklamalar nedeniyle iştirak edememiştir.

Soru 2. Türkmenistan Büyükelçisi bu açılış törenlerine iştirak etmedi ise, bunun bir nedeni var mıdır?

Cevap 2 : Türkmenistan’da kamu binaları, hastaneler, yollar, parklar, abideler, sanayi tesisleri gibi projelerin, millî günlere yakın tarihlerde tamamlanması ve açılışlarının bu dönemde yapılması geleneği vardır. 19 Şubat 2000 tarihinde kutlanan ve Türkmenistan millî günlerinden olan Bayrak Bayramı vesilesiyle de haftanın tümünü kapsayacak biçimde benzer açılış törenleri gerçekleştirilmiştir. Bunlar sırasıyla aşağıdaki gibidir :

16 Şubat Çarşamba

– Türkmenbaşı Şehrinde (Hazar Denizi kıyısında) Petrol Rafinerisinin bir Türk şirketi tarafından inşa edilen Yüksek Oktanlı Benzin Üretme Tesislerinin açılışı.

Büyükelçi Özüye söz konusu tören vesilesiyle 16 Şubat günü Aşkabat’a giden ve aralarında Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanımız Sayın Ziya Aktaş ile Bakanlığımız eski Müsteşarı emekli Büyükelçi Sayın Nüzhet Kandemir’in de bulunduğu heyeti karşılamış, 16 Şubat akşamı şirketin Aşkabat’ta düzenlediği etkinliklere katılmış, 17 Şubat günü Türkmenbaşı Şehrine uçakla gidip dönerek açılış töreninde bizzat hazır bulunmuştur.

17 Şubat Perşembe

– Devlet Başkanının Aşkabat’taki yabancı misyon şeflerini kabulü.

Büyükelçi Özüye bahsekonu kabule katılmış ve Sayın Cumhurbaşkanımızın Sayın Türkmenbaşı’na 60 ıncı Doğum Yıldönümü münasebetiyle göndermiş olduğu hediyeyi takdim etmiştir.

18 Şubat Cuma

– Aşkabat’ın 20 km. yakınındaki Kıpçak Şehrinde bir Türk şirketi tarafından gerçekleştirilenYem ve Süt Ürünleri Tesislerinin açılışı.

– Kıpçak’ta Sayın Türkmenbaşı’nın annesi Kurbansultan Ece Anıtında düzenlenen tören ve aynı mahalde Türkmenbaşı tarafından verilen “Sadaka” yemeği.

– Bir Türk Holdinginin de ortak olduğu “Aşkabat Tekstil Fabrikası”nın açılış töreni ve buna bağlı etkinlikler.

Büyükelçi Özüye yukarıda anılan törenlere ve diğer etkinliklere iştirak etmiştir.

19 Şubat Cumartesi

(Türkmenistan DevletProtokolü tarafından verilen program)

10:00 Bayrak Bayramı resmî töreni ve geçit resmi

11:00 Polimeks adlı Türk firması tarafından inşa edilen alış-veriş merkezinin açılışı

12:00 Yimpaş-KST firmamız tarafından yaptırılan alış-veriş merkezinin açılışı

12:30 Asist isimli Türk firması tarafından inşa edilen Türkmenistan Millî Matbuat

Merkezinin açılışı

16:00 Bayrak Bayramı vesilesiyle Kongre Sarayında düzenlenen gösteri

18:30 Şehir meydanında havai fişek gösterisi

20:00 Türkmenistan Hükümetince düzenlenen resepsiyon

Yukarıda belirtilen 19 Şubat programının öğleden önceki bölümü Sayın Türkmenbaşı tarafından son anda değiştirilmiştir:

Sayın Türkmenbaşı resmî törenden sonra, önce Mensel adlı Türk Firması tarafından inşa edilen bir yol ile İranlılar tarafından inşa edilen bir alt geçidi açmayı, daha sonra sırasıyla Yimpaş Alış-Veriş Merkezi ile Polimeks Alış-Veriş Merkezini açmayı kararlaştırmış olup, programdaki bu değişiklikler protokol tarafından zamanında bütün konuklara duyurulamamıştır.

Nitekim Büyükelçi Özüye, elindeki program uyarınca saat 11:00’de Polimeks Firmasının inşa ettiği alış-veriş merkezine gitmiş ve aralarında Gürcistan, Libya, İngiltere Büyükelçilerinin, BM Aşkabat Temsilcisinin ve bazı Türkmen yetkililerinin bulunduğu bir grupla birlikte bu değişiklikliği sonradan öğrenmiştir. Törenlerin şehirde yarattığı sıkışıklık ve Devlet Başkanının yer değiştirmeleri sırasında güzergâhındaki yolların trafiğe kapatılıyor olmasını dikkate alarak Büyükelçi Özüye, en iyi çözümün Sayın Türkmenbaşı’nı bulunulan yerde beklemek olduğu sonucuna varmıştır.Bu bekleyiş sırasında Polimeks Firmamızın da yardımıyla Büyükelçi Özüye meslekdaşlarına evsahipliği yapmıştır. Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere Büyükelçi Özüye, Yimpaş Alış-Veriş Merkezinin açılış töreninde iradesi dışındaki sebeplerle bulunamamıştır.

Büyükelçi Özüye’nin daha sonra görüştüğü Mensel Firması yetkilileri, inşa ettikleri şehir içi yolun Türkmenbaşı tarafından açılacağı 19 Şubat sabahı resmî tören sırasında öğrendiklerini ve telaşla bir iki düzenleme yapabildiklerini ifade etmişlerdir. Söz konusu firma yetkilileri bu durum çerçevesinde Büyükelçi Özüye’nin bulunmayışını anlayışla karşılamışlardır.

Söz konusu aksama dışında Büyükelçi Özüye 16-19 Şubat dönemindeki bütün programlara, bu arada Büyükelçiliğin olağan çalışmasını ve Bakanlığımızın ve o dönemde Bakü’de bulunan Müsteşar Yardımcısı Büyükelçi Mithat Balkan’ın Hazar Geçişli Boru Hattı ile ilgili çok ivedi nitelikteki ve yüksek düzeyde girişim gerektiren bazı talimatlarını da yerine getirerek görevini eksiksiz olarak ifa etmiştir.

Soru 3. Türkmenistan’da Sayın Türkmenbaşı’nın onur konuğu olarak karşılanan iş adamı, gazeteci ve sanatçılarımız, Türkmenistan Büyükelçisi tarafından kabul edilmişler midir?

Cevap 3. Yimpaş-KST tarafından yaptırılan alış-veriş merkezinin açılışı vesilesiyle özel uçakla Aşkabat’a giden işadamı, gazeteci ve sanatçıların kimler olduğu hakkında Büyükelçi Özüye’ye önceden herhangi bir bilgi verilmemiştir. Söz konusu konukların “Sayın Türkmenbaşı’nın onur konuğu” oldukları hususunda Aşkabat Büyükelçiliğimizde herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Söz konusu konuklardan hiçbiri Büyükelçi Özüye’den randevu talebinde bulunmamıştır.

Soru 4. Yatırımı yapan şirket başka bir Türk Şirketi olsaydı Türkmenistan Büyükelçisi yine de açılış törenlerine gelmeyecek miydi?

Cevap 4. T.C. Aşkabat Büyükelçisi Oktay Özüye bütün Türk şirketlerine eşit davranmakta ve yakın ilgi göstermektedir. Bu tutumunu sadece açılış törenlerinde değil, yeni işlerin alınması ve mevcut işlerde karşılaşılan sorunların çözülmesi sırasında da sürdürmektedir.

Büyükelçi Özüye 23 aydır sürdürdüğü söz konusu görevi sırasında büyük veya küçük firmalarımızın, düzeyi ne olursa olsun tüm yetkililerinin randevu talebini istisnasız kabul etmiştir. Bunlar arasında Rahmi Koç, Üzeyir Garih, Kadir Seven, Nurettin Çarmıklı, Erol Üçer, Haluk Kaya gibi iş dünyamızın önde gelen temsilcileri bulunduğu gibi, Türkmenistan’da iş yapmak isteyen daha mütevazi düzeydeki çeşitli girişimcilerimiz de mevcuttur. Bu çerçevede Büyükelçi Özüye, Yimpaş Alış-Veriş Merkezinin Müdürü olan Tevfik Arslan ile, talebi üzerine 4 Şubat 2000 tarihinde Aşkabat Büyükelçiliğimizde görüşmüştür.

Soru 5. Ülkemizin yüz akı olan iş adamlarımızın dış yatırımları karşısında duyarsız kalan Büyükelçimizin Türkmenistan’da o tarihlerde daha önemli ne gibi işleri olabilir?

Cevap 5. Büyükelçi Özüye’nin, belirtilen alış-veriş merkezinin açılış töreninde yer almasına engel olan nedenler ikinci soruya cevaben verilmişti. Bu soruda ilave unsur olarak yer alan, yapılan işlerin önemi konusunda ise Büyükelçi’nin göreve başladığı tarihten sonraki dönemde Türkiye ile Türkmenistan arasındaki ekonomik ilişkilerin katettiği mesafenin dikkate alınmasında fayda görülmektedir.

Büyükelçi Özüye’nin göreve başladığı 1998 Mart sonunda Türkmenistan’ın Rusya ve Ukrayna’ya olan gaz ihracının durdurmuş olmasının yarattığı finansman güçlükleri nedeniyle ülkemiz ile olan ekonomik ve ticarî ilişkileri durgunluk safhasına girmişti. Buna mukabil şu anda Türkmenistan’daki firmalarımız önemli projeleri tamamlamakta ve yeni sözleşmeleri müzakere etmektedirler. Diğer yandan, Türkmenistan’ın toplam dış ticaretinde 1999 yılı itibariyle Türkiye birinci sırada yer almaktadır. Söz konusu gelişmede Büyükelçi Özüye’nin yürüttüğü özverili çalışmaların payı olduğu düşünülmektedir.

Soru 6. Dışişleri Bakanlığı olarak söz konusu Büyükelçi hakkında işlem yapmayı ya da Büyükelçiyi geri çağırmayı düşünüyor musunuz?

Cevap 6. Söz konusu soru önergesinin alınmasını müteakip, Türkmenistan ile ikili siyasî ve ekonomik ilişkilerimizi takip eden Bakanlığımız birimleri ile görüşülmüştür. Bakanlığımız ilgili birimleri Büyükelçi Özüye’nin ikili ilişkilerimizi başarıyla yürütmekte olduğunu teyid etmişlerdir.

İki yıldır Aşkabat’ta görev yürüten Büyükelçi Özüye hakkında bir özel şirketimizin faaliyeti ile ilgili olarak ilk kez soru önergesi verilmiştir.

Büyükelçi Özüye, Aşkabat Büyükelçiliğimizdeki olağan görev süresinin hitamında Bakanlığımız Merkez Teşkilâtındaki görevine dönecektir.

3. – Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu’nun, Tokat İli Artova İlçesinde bir askerî birlik konuşlandırılmasına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu’nun cevabı (7/1499)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Millî Savunma Bakanı Sayın Sabahattin Çakmakoğlu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 24.2.2000

M. Ergün Dağcıoğlu

Tokat

Artova Belediyesi, Tokat İli Artova İlçesinde konuşlandırılacak bir askerî birlik için 411 002 m2’lik arsanın Millî Savunma Bakanlığına tahsis ve hibesi için hazır olduğunu ve söz konusu arsa krokisi, parsel listesi ve fotoğrafları 48 inci Piyade Alay Komutanlığına ilettiğini bildirmiştir. Artova halkı ilçelerine bir askerî birliğini gelmesini çok arzu ettiğinden bu taleplerinin yerine gelmesi noktasında kendilerine düşen katkıya hazır olduklarını ifade etmektedirler.

1. Bakanlık olarak Tokat İlimiz Artova İlçesinde bir askerî birlik konuşlandırılması düşünülmekte midir?

2. Söz konusu fabrika sahasının 48 inci Piyade Alay komutanı ve Sivas Tugay Komutanı tarafından uygun bulunduğu ifade edilmekte olup bu hususta bakanlığınızca yürütülen herhangi bir çalışma var mıdır?

3. Varsa bu çalışma hangi aşamadadır ve ne zaman sonuçlandırılması düşünülmektedir?

T.C.

Millî Savunma Bakanlığı 21.3.2000

Kan. Kar. : 2000/7009-GK

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 7 Mart 2000 tarihli ve KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1149-4405/10572 sayılı yazısı.

Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu tarafından verilen, “Tokat İli Artova İlçesinde bir askerî birlik konuşlandırılmasına ilişkin” 7/1499 sayılı yazılı soru önergesinin cevabı Ek’te sunulmuştur.

Arz ederim.

Sabahattin Çakmakoğlu

Millî Savunma Bakanı

Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu Tarafından Verilen

7/1499 Sayılı Yazılı Soru Önergesinin Cevabı

1. Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu tarafından verilen, Tokat İli Artova İlçesinde bir askerî birlik konuşlandırılmasına ilişkin yazılı soru önergesi incelenmiştir.

2. Tokat İli Artova İlçesi Belediye Başkanlığınca, ilçede bulunan 23 parçada toplam 133 662 m2 yüzölçümlü, şahsa ait taşınmaz malın, üzerinde askerî birlik konuşlandırılması halinde Millî Savunma Bakanlığına hibe edilebileceği teklif edilmiştir.

3. Türk Silâhlı Kuvvetlerinin kısa ve orta vadeli teşkilâtlanma faaliyetleri kapsamında, anılan bölgede bir askerî birlik konuşlandırılması planlanmadığından, hibe edilebileceği bildirilen araziye ihtiyaç duyulmadığı Başbakanlık İller Ünitesi ile Artova Belediyesi Başkanlığına bildirilmiştir.

Bilgilerinize sunarım.

Sabahattin Çakmakoğlu

Millî Savunma Bakanı

4. – Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu’nun, Halk Bankasının özelleştirilip özelleştirilmeyeceğine ilişkin sorusu ve DevletBakanı ve Başbakan Yardımcısı H. Hüsamettin Özkan’ın cevabı (7/1501)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Hüsamettin Özkan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 23.2.2000

M. Ergün Dağcıoğlu

Tokat

Esnaf camiası ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik krizden en fazla etkilenen bir kesimdir. Türkiye geneline yayılmış 950 esnaf kefalet kredi kooperatifleri de böyle bir ortamda esnafımıza Halk Bankası aracılığı ile küçük krediler kullandırmakta ve onlara hiç değilse bir nebze nefes almalarına vesile olan kuruluşlardır.

1. Ancak zaman zaman bu kuruluşlara Halk Bankası kanalıyla gönderilen plasmanlarda aksamalar olmaktadır. Bunun sebebi nedir ve bakanlığınızca konu ile ilgili hangi tedbirler alınmıştır?

2. Halk Bankasının özelleştirilmesi ile ilgili olarak ne düşünülmektedir?Bu hususta yapılmış herhangi bir çalışma ve zaman takvimi var mıdır? Varsa hangi aşamadadır?

3. Avrupa Birliğine aday olduğumuz bu dönemde ve Avrupa mevzuatına uyum yasaları çerçevesinde Halk Bankasının Esnaf kuruluşlarımıza devrinin bir zorunluluk olduğuna katılıyor musunuz? Avrupa Birliğine üye olunması halinde esnafımızın bu yolla daha kolay dış kredi ve yardım alması mümkün olabilecek midir? Şayet bu mümkünse konunun altyapısının bugünden hazırlanması hususunda herhangi bir çalışmanız var mıdır?

4. Halk Bankasının özelleştirilmesi kapsamında TOBB’nin de ortak olarak düşünüldüğü duyumları alınmaktadır. Bu doğru mudur? Esnaf kuruluşlarımızın bu husustaki görüşleri alınmış mıdır?

5. Enflasyon hedefi olarak 2000 yılı için % 25 belirlenmiş olmasına rağmen halen esnafımıza kullandırılan işletme kredi faizlerinin % 52 olarak uygulanması hakkında ne düşünüyorsunuz? Ayrıca alınan son ekonomik tebdirler meyanında esnafa verilecek kredilerin piyasa faizinin % 5 üzerinde verilmesinin esnafımız üzerindeki mevcut durumu daha da ağırlaştıracak olumsuz etkisi dikkate alınmış mıdır?

T.C.

Devlet Bakanlığı 27.3.2000

Başbakan Yardımcılığı

Sayı : B.02.0.002/40/0476

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Genel Sekreterliği

Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığına

İlgi : 7.3.2000 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1501-4407/10574 sayılı yazınız.

Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu’nun tarafıma tevcih ettiği ve Türkiye Büyük MilletMeclisi İçtüzüğünün 99 uncu maddesi gereğince cevaplandırılması istenen 7/1501-4407 esas no.lu yazılı soru önergesi ile ilgili bilgiler hazırlanarak ekte gönderilmiştir.

Bilgilerinizi arz ederim.

H. Hüsamettin Özkan

DevletBakanı ve

Başbakan Yardımcısı

Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu’nun 7/1501-4407 Sayılı Yazılı Soru Önergesine İlişkin Cevap :

Türkiye Halk Bankası (Banka), ülkemiz bankacılık sektörünün önde gelen bankalarından olup, ekonomik hayatın dinamik sektörleri ve temeli olan esnaf-sanatkârlar ile KOBİ’lere finansman sağlayan tek kuruluştur. Banka, piyasa koşullarına göre düşük faiz, uzun vade ve uygun limitlerle bu kesimleri desteklemeyi görev edinmiştir ve bu misyonunu kurulduğu yıldan beri başarıyla sürdürmektedir.

T. Halk Bankası, ekonomik konjonktürde meydana gelen değişiklikler paralelinde esnafa sunduğu hizmetlerin bir yandan çeşitliliğini artırırken, diğer yandan kredi koşullarını iyileştirmektedir. Bu doğrultuda, kredi plasmanları aksatılmadan en hızlı biçimde esnaflara gönderilmekte ve talepler anında karşılanarak ihtiyaç sahiplerine krediler kullandırılmaktadır.

Geçtiğimiz yıllarda yapılan düzenlemeler ve sunulan hizmetlere bakıldığında bu destek açıkça ortaya çıkmaktadır. Zira, T. Halk Bankası tarafından esnafa kullandırılan kredi plasmanı 1997 yılında 150 trilyon lira tutarında iken, 1998 yılında 220 trilyon liraya, 1999 yılında 327 trilyon liraya yükseltilmiş ve krediden yararlanan esnaf sayısı ise 1 milyonu aşmıştır.

Ayrıca, 2000 yılında esnafa kullandırılacak plasmanların 420 trilyon liraya ulaşması hedeflenmiş olup, yine 24 şubat 2000 tarihinden itibaren esnaf kredisi şahıs limitleri işletme kredilerinde 3,5 milyar, tesis kredilerinde ise 5 milyar liraya yükseltilmiştir.

Yine geçtiğimiz dönemde esnaf kredileri kooperatif bloke sermaye payları % 10’dan % 5’e indirilmiş, aylık eşit taksitli kredi uygulaması başlatılmış, kredilerin ilk ödeme süresi 3 aydan 9 aya çıkartılmış ve 99/12474 sayılı KOBİ Teşvik Fonu Kararnamesinde değişiklik yapılmak suretiyle de Fon’dan % 20’lik payın Esnaf ve Sanatkârlar Odalarına bağlı işletmelere ayrılması sağlanmıştır.

Ekonomik İstikrâr Programı paralelinde alınan 99/13758 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının 1, 2 ve 3 üncü maddesince esnaf kredi faiz oranları iskonto kredilerinde % 45, işletme kredilerinde % 52 ve tesis kredilerinde % 55 olarak belirlenmiştir. Hazine Müsteşarlığınca ihale yöntemiyle ihraç edilen 12 ay veya 12 aya en yakın vadeli devlet iç borçlanma senetleri yıllık bileşik ortalama faizinin % 5 fazlası olarak tespit edilen gösterge faiz oranıyla kredi faiz oranı arasındaki farkın ise Bankaya esnaf kredilerinden doğan gelir kaybı olarak ödenmesi öngörülmüştür.

Ayrıca, aynı Kararın 4 üncü maddesi ile, Bankaca uygulanmakta olan esnaf ve sanatkârlar ile genç ve kadın girişimci kredileri faiz oranları, gösterge faiz oranına eşit oluncaya kadar değiştirilemez hükmü getirilmiştir. Ancak, esnafa ucuz finansman temin eden tek banka olması nedeniyle, T. Halk Bankası, kaynak maliyetlerindeki düşüş paralelinde esnaf kredi faizlerinde de gerekli indirimlere gidecektir.

Diğer taraftan, son aylarda kamu bankalarının özelleştirilmesi hususu da gündeme gelmektedir. Özelleştirme olgusu ekonomik istikrâr programının da önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Bu alanda belirlenen hedeflere ulaşılması ekonomik istikrar programının başarı şansını doğrudan etkileyecektir. Bu kapsamda kamu bankalarının, fonksiyonlarını ve misyonlarını aksatmadan, olayın sosyal boyutu da dikkate alınarak özelleştirilmesi oldukça önemlidir.

IMF ile yapılan çalışmada da kabul gördüğü üzere öncelikle üç kamu bankasının özerk bir yapıya kavuşturulması düşünülmektedir. Dünya Bankasının Türkiye’ye vereceği Malî Uyum Kredisi de bu Karara bağlanmıştır.

Bahsedilen süreç içerisinde, kamu bankalarının sermayelerinin belli bir oranının halka arzedilmesi ve belli bir kısmının da reel sektör temsilcisi kuruluşlara satılması düşünülmektedir. Zira, serbest rekabet ortamında çalışan kamu bankalarının böyle bir yapıya kavuşması ülkenin genel menfaatleri için de uygundur.

Türkiye Halk Bankası, esnaf ve sanatkârlarımıza 62 yıldır sunduğu hizmetleri 2000’li yıllarda da artırarak sürdürme azim ve kararlılığında olup, Avrupa Birliği sürecinde de bu kesimi yalnız bırakmayacak ve finansman temininde olduğu kadar finansman dışı desteklerini de devam ettirecektir.

5. – Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu’nun, Tokat’taki tarihî Taşhan binasının otel yapılacağı iddiasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova’nın cevabı (7/1502)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı SayınYüksel Yalova tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

23.2.2000

M. Ergün Dağcıoğlu

Tokat

1997 yap-işlet-devret modeli ile otel yapılmak üzere ihale edilen Tokat İlimiz merkezinde bulunan tarihî Taşhan Binası, o tarihten bu yana gerek içinde mesleğini icra eden esnafımız, gerek Tokat halkı ve gerekse Vakıflar Genel Müdürlüğümüz için problem olmaya devam etmektedir.

1. Vakıf malı tarihî Taşhan Binasının otel yapılması kararı hangi sosyal ve ekonomik sebeplerden dolayı alınmıştır? Tokat’ta böyle bir otele ihtiyaç ve talep var mıdır? Böyle bir tesisin yapılması ve işletilmesine ilişkin herhangi bir fizibilite yapılmış mıdır?

2. Yıllardır bu bina içinde mesleğini icra eden esnaf bu karar nedeniyle mağdur edilmiş midir? Sözleşmelerinin yenilenmediği, tahliyeye zorlandıkları, kira ödemelerinin kabul edilmeyerek mahkeme kapılarına düşürülmüş oldukları ve maddî manevî çok büyük sıkıntılarla karşı karşıya bırakıldıkları doğru mudur?

3. Vakıflar Genel Müdürlüğü ile ihaleyi alan müteahhit arasında halen devam eden bir ihtilaf ve dava var mıdır? İhtilaf konusu nedir ve buna neden olan sözleşmenin yapılmasında idarenin bir kusuru olmuş mudur? Olmuşsa bunun gereği hususunda Bakanlığınızca herhangi bir işlem yapılmış mıdır?

4. Müteahhidin talebi ve mahkemenin verdiği ihtiyati tedbir kararıyla binanın dış kısmında bulunan 9 esnafın sözleşmelerini yenileyemedikleri doğru mudur? Bu durumdaki esnafın mağduriyeti nasıl giderilecektir?

5. İhaleyi alan müteahhidin işi sonuçlandırmaya niyeti olmadığı, projeyi rantabl görmediği ve ihtilafı sürdürerek Vakıflar Genel Müdürlüğünden tazminat almak suretiyle bu işten kurtulmak istediği iddiaları hakkında ne düşünüyorsunuz?

6. Başlangıcından beri sorun olan, esnafın şikayetlerine ve mağduriyetine sebep olan ve Tokat halkının tasvip etmediği bu projeden tamamen vazgeçmeyi düşünüyor musunuz? Şayet vazgeçilmesi düşünülüyorsa alternatif projeleriniz bulunmakta mıdır?

T.C.

Devlet Bakanlığı 23.3.2000

Sayı : B.02.0.006/01-682

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 7.3.2000 tarih, A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1502-4408/10575 sayılı yazınız.

Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu tarafından tevcih edilen ve tarafımdan cevaplandırılmasını istediği 7/1502-4408 esas sayılı soru önergesi incelenmiştir.

1. Tokat İli, Merkez Meydan Mahallesinde bulunan ve tapunun (19) pafta, (269) ada, (19) no.lu parselini teşkil eden akar neviinden eski eser Taşhan’ın aslına uygun olarak (tarihimizde hanlar konaklama amaçlı kullanıldığından) restore edilip işletilip Vakıflar Genel Müdürlüğüne devredilmesi için uygun olup olmayacağı hususunda gerekli fizibilite çalışmaları yapılmış, yukarıda belirtilen işin restore et-işlet-devret modeli çerçevesinde kiraya verilebileceği anlaşıldığından ihaleye çıkarılmıştır.

2. Söz konusu hanın mevcut durumunda dış cephesinde bulunan 26 adet dükkândan 17 tanesinin proje dışı tutularak kiraya verilmesi, kalan 9 dükkân ise hazırlanan restorasyon projesi doğrultusunda otelin hizmet birimleri olarak tasarlanmıştır. Konu kira hukuku çerçevesinde yürütülmüş olup, mağduriyet söz konusu olmamıştır.

3. Vakıflar Genel Müdürlüğü ile ihaleyi alan müteahhit arasında 17 adet dükkânın proje dışı tutulması nedeniyle ihtilaf ve dava söz konusudur. Bu konuda idarenin bir kusuru bulunmamaktadır.

4. Hanın dış kısmında bulunan 9 adet dükkân hazırlanan restorasyon projesi gereği otelin hizmet birimlerini oluşturduğundan kira sözleşmeleri yenilenmemiştir.

5. Vakıflar Genel Müdürlüğü katma bütçeli, ihale yasasına tâbi bir kuruluştur. Anılan iş ihale yasası içerisinde gerçekleştirilmiş, istekliler özgür iradeleri ile idarenin belirlediği şartları kabul ve taahhüt ederek ihaleye iştirak etmişlerdir. Burada müteahhitin niyeti değil işi alan istekli ile imzalanan sözleşme ve şartname hükümleri geçerlidir.

6. Akdedilmiş sözleşme çerçevesinde işlemler yürütülecektir. Sözleşmenin ifası esas olup, herhangi bir şekilde sözleşmenin fesih şartları oluşması halinde taşınmazın yeniden değerlendirilmesi söz konusu olabilecektir.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Yüksel Yalova

Devlet Bakanı

6. – Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu’nun, sivil polislerin Adana’da bir kadına işkence yaptığı iddiasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/1506)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını talep ediyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

23.2.2000

Prof. Dr. Mehmet Bekaroğlu

Rize

19.11.1999 tarihinde Adana’da 50 yaşındaki K. Ö. isimli bir ev kadının evine sivil kıyafetli polislerin girdiği ve kendisine işkence ettiği (dövme, vücudunda sigara söndürme, ütü kablosu ile boğazını sıkma, copla tecavüz) iddia edilmektedir. Yine basına yansıyan iddialara göre bu durum doktor raporu ile de tespit edilmiştir.

Bu tür iddiaların sık sık basına çıkması, Avrupa Birliği yolundaki ülkemizin görüntüsünü bozduğu ortadadır. Ayrıca bu iddialar ve bu iddiaların üzerine gidilmediği izlenimi insanımızı ümitsizliğe sevk etmektedir. Bu tip iddiaların soruşturularak, doğruysa sorumlularının cezalandırılması ve bu konularda kamu oyuna resmî bilgi verilmesi her şeyden önce insanımızı rahatlatacaktır.

Bu nedenle;

1. İddia edildiği gibi 19.11.1999 tarihinde böyle bir olay meydana gelmiş midir?

2. Meydana gelmiş ise bu iddialar ile ilgili açılan herhangi bir soruşturma var mıdır? Varsa hangi aşamadadır?

3. Süreklilik arz eden bu tip iddialarla ilgili olarak, iddialara konu olan olaylara son verilmesi için Bakanlığınızın bir çalışması var mıdır?

T.C.

İçişleri Bakanlığı 27.3.2000

Emniyet Genel Müdürlüğü

Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01/076321

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 7.3.2000 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-(7/1506)-4415/10582 sayılı yazısı.

Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

Abdulaziz ve Naim kızı 1950 doğumlu Kazı Özlü adlı bayanın 22.11.1999 tarihli gazetede güvenlik güçlerince işkence ve kötü muameleye maruz kaldığına dair çıkan bir haber üzerine alınan ifadesinde;

“1995 yılında kızının PKK terör örgütüne katılmasının ardından değişik tarihlerde evine tanımadığı kişilerin gelerek kızını ve yine PKK terör örgütü üyesi kardeşini sorduklarını ve işkence yaptıklarını 1999 Kasımında yine tanımadığı üç kişinin evine gelerek kızı ile ilgili sorular sorduklarını ve işkence yaparak darp ettiklerini belirtmesi üzerine şahsa böyle bir olayın tekrar vuku bulması durumunda Emniyet Güçlerine ulaşabileceği telefon numaralarının verildiği,

27.12.1999 tarihinde şahsın oğlunun müracaatında aynı gün söz konusu bayanın evine kendilerini polis olarak tanıtan iki kişinin gelerek kızı ile ilgili sorular sorduklarını belirtmesi üzerine, bayanın; Adana Emniyet Müdürlüğüne götürülerek Terörle Mücadele Şubesindeki görevli personelin fotoğrafları teşhis maksadıyla gösterildiğinde bayanın herhangi bir teşhiste bulunmadığının belirlendiği ve konudan Adana Cumhuriyet Başavcılığına bilgi verildiği, şahsın Adana Devlet Hastanesine sevki sonunda herhangi bir darp, cebir ve işkenceye maruz bulunmadığına dair doktor raporunun alındığı,

Olaya ilişkin; Adana Cumhuriyet Başsavcılığında görevli Basın Savcılığınca ve Emniyet Genel Müdürlüğünce görevlendirilen Polis Teftiş Kurulu Adana Bölge Başkanlığınca tahkikatın sürdürüldüğü anlaşılmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Sadettin Tantan

İçişleri Bakanı

7. – Adana Milletvekili Ali Gören’in, Aladağ İlçesi, Karahan-Kışlak-Körmesut köy yolunun onarımına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın cevabı (7/1508)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını talep ediyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

25.2.2000

Prof. Dr. Ali Gören

Adana

1. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 2000 yılı Adana il program çerçevesinde köy yolları onarım programına alınan Aladağ İlçesi, Karahan-Kışlak-Körmesut köy yolunun onarımının başlayış ve bitiş tarihi nedir?

T.C.

Devlet Bakanlığı 24.3.2000

Sayı : B.02.0.010/031-5580

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığı Genel Sekreterliğinin 7.3.2000 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1508-4452/10597 sayılı yazısı.

Adana Milletvekili Sayın Ali Gören’in soru önergesi incelenmiştir.

2000 yılı köy yolları yapım programında yer alan Adana İli Aladağ İlçesi Karahan-Kışlak-Körmesut köy yolunun onarımı 2000 yılı 1 Temmuz ile 31 Ağustos tarihleri arasında 60 gün içerisinde bitirilmesine çalışılacaktır.

Bilgilerinize arz ederim.

Mustafa Yılmaz

Devlet Yılmaz

8. – Trabzon Milletvekili Şeref Malkoç’un, Gürcistan sınırından ülkemize sığınmak isteyen Çeçen mültecilerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/1525)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını delâletlerinize arz ederim.

Şeref Malkoç

Trabzon

1. Basında yer alan, Çeçenistan’dan gelerek ülkemize sığınmak isteyen yaklaşık 100 kişilik mülteci kafilesinin Gürcistan sınırında olduğu ve içeri alınmadığı doğru mudur?

2. Söz konusu kafile niçin sınırda bekletilmektedir? Bununla ilgili Hükümetinizce ne düşünülmektedir?

3. Mülteci kafilesine bu durumda insanî yardım yapıldı mı? Bugüne kadar Gürcistan Hükümeti ile görüşülerek niçin yardım yapılmamıştır?

T.C.

İçişleri Bakanlığı 24.3.2000

Emniyet Genel Müdürlüğü

Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01-075167

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 7.3.2000 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-(7/1525)-4387/10520 sayılı yazısı.

Trabzon Milletvekili Şeref Malkoç tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

17.2.2000 tarihinde Ardahan İli Posof İlçesi Türkgözü Kara Hudut Kapısındaki yetkililere Çeçen asıllı bir şahıs, Gürcistan Vale Hudut Kapısında kendisiyle birlikte (104) Çeçen asıllı şahsın ülkemize girmek için beklediklerini bildirmiştir.

Ancak, alınan istihbari bilgilerde, kalabalık bir Çeçen grubunun ülkemize giriş yapmasının ve olağanüstü bir yoğunluğun yaşanmasının muhtemel olmasından dolayı, (104) Çeçen asıllı şahsın (diğer Çeçen asıllı şahıslara örnek teşkil edebileceği endişesiyle) sınırda bekletildikleri, bu bekleme esnasında Ardahan Valiliğince temin edilen yardım malzemelerinin Gürcistan Bölgesine gönderildiği, fakat bu malzemelerin Gürcistan Hudut yetkililerince 22.2.2000 tarihinde geri gönderildiği,

Gürcistan Devleti ile 24.2.2000 tarihinde yapılan protokol görüşmeleri neticesinde söz konusu Çeçen asıllı şahısların Ardahan Valiliğince sağlanan yardım malzemeleriyle birlikte (gıda, sağlık, giyim) Doğu Gürcistan Bölgesinde Ahmetvan mevkiine yerleştirilmek üzere hareket ettikleri anlaşılmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Sadettin Tantan

İçişleri Bakanı

9. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer’in, orman sınırı dışında kalan arazilerin belediyelere devredilip devredilmeyeceğine ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Nami Çağan’ın cevabı (7/1530)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularıma Orman Bakanı Sayın Nami Çağan’ın yazılı cevap vermesini delâletlerinize arz ederim.

Mustafa Geçer

Hatay

1980 öncesi kurulan belediyelerde orman arazileri gecekondulaşıyor. Bu araziler orman sınırı dışında kaldığı halde belediyelere intikal ettirilmiyor.

Soru 1. Bu arazilerin belediyelere devri mümkün mü? Bu konuda bir çalışmanız var mı? Açıklar mısınız?

T.C.

Orman Bakanlığı 24.3.2000

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı

Koordinasyon ve Mevzuat Dairesi Başkanlığı

Sayı : KM.1.SOR./247-783

Konu : Sayın Mustafa Geçer’in yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi : TBMM’nin 7.3.2000 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1530-4473/10670 sayılı yazısı.

İlgi yazı ekinde alınan Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer’in “Orman sınırı dışında kalan arazilerin belediyelere devredilip devredilemeyeceğine ilişkin” 7/1530 esas no.lu yazılı soru önergesi Bakanlığımızca incelenmiş olup, cevabî yazımız ilişikte gönderilmektedir.

Arz ederim.

Prof. Dr. Nami Çağan

Orman Bakanı

Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer’in Orman Sınırı Dışında Kalan Arazilerin Belediyelere Devredilip Devredilmeyeceğine İlişkin 7/1530 Esas Sayılı Yazılı Soru Önergesi Hakkında

Orman Bakanlığının Cevabı

6831 sayılı Orman Kanununun 2/B maddesi ile Orman Vasfını yitirdiği için Hazine adına orman sınırları dışına çıkartılan yerler, 2924 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkında Kanun hükümleri doğrultusunda, orman köylülerine satılır ve bu yerlerin satışından elde edilen gelirin orman köylüleri kalkınma fonuna aktarılarak orman köylüsüne kredi olarak verilir, böylece orman köylüsünün kalkınmasına destek verilmiş olunur.

Ancak söz konusu yerlerin Belediyelere devri yürürlükteki mevzuata göre mümkün görülmemektedir.

10. – Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan’ın, İskenderun’daki Su Ürünleri Fakültesinin kullandığı tesislere ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş’un cevabı (7/1539)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sağlık Bakanı Sayın Osman Durmuş tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda müsaadelerinizi arz ederim.

Saygılarımla.

23.2 2000

Namık Kemal Atahan

Hatay

Hatay Mustafa Kemal Üniversitesinin İskenderun’da bulunan “Su Ürünleri Fakültesi”nin Bakanlığınıza bağlı olan tesislerde eğitim verdiği halde tahliyesinin istendiğini öğrenmiş bulunuyorum.

Bakanlığınızca İskenderun’un tek fakültesi durumunda bulunan Su Ürünleri Fakültesi’nin tahliyesinin istenmesi yerine bir başka seçenek bulunamaz mı? Tahliye istenmesi nedenini açıklar mısınız?

T.C.

Sağlık Bakanlığı 28.3.2000

İdarî ve Malî İşler Daire Başkanlığı

Sayı : B100İMİ0000014-1463

Konu : Yazılı soru önergesi cevabı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 7.3.2000 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02.-4577 sayılı yazıları.

Hatay Milletvekili Sayın Namık Kemal Atahan tarafından, Hatay Mustafa Kemal Üniversitesinin İskenderun’da bulunan Su Ürünleri Fakültesinin Bakanlığımıza bağlı olan tesislerde eğitim verdiği halde tahliye edilmesi ile alakalı olarak verilen yazılı soru önergesinin cevabı ilişikte sunulmuştur.

Arz ederim.

Doç. Dr. Osman Durmuş

Sağlık Bakanı

Hatay Milletvekili Sayın Namık Kemal Atahan’ın “İskenderun’daki Su Ürünleri Fakültesinin eğitim amacıyla kullandığı Bakanlığımıza ait tesislerden tahliyesine ilişkin yazılı soru önergesinin cevabıdır.”

Soru :

“Hatay Mustafa Kemal Üniversitesinin İskenderun’da bulunan Su Ürünleri Fakültesi’nin Bakanlığınıza bağlı olan tesislerde eğitim verdiği halde tahliyesinin istendiğinin nedeninin açıklanması.”

Cevap :

Soru önergesinde zikredilen ve Mustafa Kemal Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesinin faaliyet gösterdiği tesisler, Hatay İli İskenderun İlçesi Pirinçlik Köyünde tapunun 13/1 pafta 78-79 parselinde kayıtlı olup, mülkiyeti Bakanlığımıza bağlı Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğüne aittir.

Bakanlığımız ile Mustafa Kemal Üniversitesi arasında varılan mutabakat çerçevesinde 6.6.1995 tarihinde imzalanan protokol ile; Pirinçlik Eğitim ve Karantina Tesisleri olarak adlandırılan bu tesislerin motel bölümünün MB, MC ile lojmanların LA, LB, IC blokları (5) yıl süreyle Mustafa Kemal Üniversitesi Rektörlüğünün kullanımına tahsis edilmiştir.

Maliye Bakanlığı Bütçe ve Malî Kontrol Genel Müdürlüğünün 26.5.1995 gün ve 10732 sayılı görüşleri ile de söz konusu protokolün uygulanmasında sakınca görülmediği bildirilmiştir.

Anılan protokolde belirtilen sürenin 6 Haziran 2000 tarihinde sona ermesi ve söz konusu tesislere Bakanlığımızın ihtiyacı gözönüne alınarak ilgili üniversite rektörlüğüne gönderilen 2.2.2000 gün ve 279 sayılı yazımızla binaların Bakanlığımıza iadesi istenilmiştir.

Gösterilen ilgiye teşekkür ederek başarılar dilerim.

11. – Muğla Milletvekili Fikret Uzunhasan’ın, Muğla’da idare ve vergi mahkemeleri kurulup kurulmayacağına ilişkin sorusu ve AdaletBakanı Hikmet Sami Türk’ün cevabı (7/1549)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Adalet Bakanı Sayın Hikmet Sami Türk tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

29.2.2000

Fikret Uzunhasan

Muğla

Muğla Merkez ilçe ve ilçeleri (Fethiye, Dalaman, Ortaca, Köyceğiz, Marmaris, Yatağan, Bodrum, Milas, Datça... vs.) geniş bir alanda iş ve işçi istihdamı ile Aydın İlinde kurulu iki adet İdare Mahkemesine ve Vergi Mahkemesine bağlı kalmaktadır.

Kaldı ki bu mahkemeler Aydın, Muğla ve Denizli dahil üç ile bakmaktadır.

Son üç yılın istatistik ortalamalarına göre, Aydın 1 ve 2 nci İdare Mahkemelerindeki davaların ortalama % 50’si, Vergi Mahkemelerindeki davalarında % 50’si Muğla bölgesine ait olduğu bilinen bir gerçektir.

Oysa Muğla’da yapılan yeni Adliye Sarayı, İdare ve Vergi Mahkemesi kurulması için yeterli olup, adalet hizmetinin vatandaşa daha kolay ve daha ucuza ulaşmasını temin edecektir.

Soru :

Yukarıdaki açıklamalara göre, Muğla İlinde İdare ve Vergi Mahkemelerinin kurulmasını düşünür müsünüz?

T.C.

AdaletBakanlığı 24.3.2000

Bakan : 406

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli 7.3.2000 tarihli ve A.01.0.GNS.0.10.00.-02-7/1549-4499/10749 sayılı yazınız.

İlgi yazı ekinde alınan, Muğla Milletvekili Fikret Uzunhasan tarafından Bakanlığımıza yöneltilen ve yazılı olarak cevaplandırılması istenilen 7/1549-4499 Esas No.lu soru önergesine verilen cevap örneği iki nüsha halinde ilişikte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Hikmet Sami Türk

Adalet Bakanı

Sayın Fikret Uzunhasan

Muğla Milletvekili

TBMM

Bakanlığımıza yönelttiğiniz ve yazılı olarak cevaplandırılmasını istediğiniz 7/1549-4499 Esas No.lu soru önergesinin cevabı aşağıda belirtilmiştir.

Muğla İli ve ilçelerinin coğrafî durumu ve iş hacmi gözönünde tutularak, bu ilde bölge idare mahkemesi, idare mahkemesi ve vergi mahkemesi kurulması düşünülmektedir.

2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin (2) numaralı fıkrası gereğince, Muğla İlinde bölge idare mahkemesi, idare mahkemesi ve vergi mahkemesi kurulması ve yargı çevresinin belirlenmesi amacıyla 7.3.2000 tarihli ve 15207, 15208 sayılı yazılarla İçişleri Bakanlığı ile Maliye Bakanlığından görüş istenilmiş olup, bu Bakanlıklardan gelecek görüş yazılarından sonra gerekli işlemler yapılacaktır.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Hikmet Sami Türk

AdaletBakanı

12. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, çiftçilerin sorunlarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı (7/1551)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Hüsnü Yusuf Gökalp tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

29.2.2000

Zeki Ünal

Karaman

Çiftçiler vaktiyle Tarımsal İşletmelere borçlanarak aldıkları tohumluk buğdayların, vaktinde ödenmeyen borç faizleri giderek artmış ve vatandaşlar bu borçları ödeyemeyecek hale gelmişlerdir.

Sorularım şunlardır:

1. Çiftçileri bu sıkıntılardan kurtaracak ne gibi tedbirler düşünülmektedir?

2. Son günlerde; faizlerde genel bir düşüş olduğuna göre, bu olumlu gelişme çiftçilerimize de yansıtılacak mıdır?

T.C.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 28.3.2000

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı

Sayı : KDD/SÖ/1/01-828

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığı Genel Sekreterliğinin 7.3.2000 tarih ve Kan.Kar.Md.A.01.0.GNS.-0.10.00.02-7/1551-4504/10765 sayılı yazısı.

İlgide kayıtlı yazıda, Karaman Milletvekili Sayın Zeki Ünal’a ait yazılı soru önergesi incelenmiş ve konu ile ilgili Bakanlığımız görüşleri ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Hüsnü Yusuf Gökalp

Tarım ve Köyişleri Bakanı

Esas No. : 7/1551

Evrak Kayıt No. : 4504/10765

Karaman Milletvekili Sayın Zeki Ünal’ın yazılı soru önergesinde yer alan Bakanlığımızla ilgili sorular ve bunlara ait cevaplar aşağıda belirtilmiştir.

Çiftçilerin vaktiyle Tarımsal İşletmelere borçlanarak aldıkları tohumluk buğdayların vaktinde ödenmeyen borç faizleri giderek artmış ve vatandaşlar bu borçları ödeyemeyecek hale gelmişlerdir.

Soru 1. Çiftçileri bu sıkıntılardan kurtaracak ne gibi tedbirler düşünülmektedir?

Cevap 1. 1999 yılında tâbi afetlerden % 40 ve üzerinde zarar görüp bu durumları Hasar Tespit Komisyonlarınca belgelenen çiftçilerin borçları 1 yıl faizsiz ertelenmiştir.

Bilindiği üzere, tarımın tek finansman kaynağı olan T.C. Ziraat Bankası bir taraftan tarımın kredi ihtiyacını karşılamaya çalışırken diğer taraftan çeşitli kanun ve kararnamelerle verilen görevleri yerine getirmeye çalışmaktadır. Ancak ülkemizin tarımsal potansiyelinin yüksekliği tarımda entansifleşmeye bağlı olarak sermaye ihtiyacının artması ve işletmelerimizin yapısı gereği çoğunluğunun dış kaynağa ihtiyaç göstermesi nedenleriyle, T.C. Ziraat Bankasının tarım finansman ihtiyacını karşılamakta sıkıntıya düşülmektedir.

Ancak, mazeretsiz olarak borçlarını ödemeyen çiftçilerin borçlarının ertelenmesi, borçlarını zamanında ödeyen çiftçilere haksızlık olacağı gibi diğer çiftçiler için olumsuz örnek olacağından T.C. Ziraat Bankası alacaklarını tahsil edemeyecek, güç duruma düşmesi söz konusu olacaktır.

Soru 2. Son günlerde; faizlerde genel bir düşüş olduğuna göre, bu olumlu gelişme çiftçilerimize de yansıtılacak mıdır?

Cevap 2. Tabiî afetden zarar gören çiftçilere 5254 sayılı Kanuna göre aynî tohumluk verilebilmesini sağlayan Bakanlar Kurulu Kararlarında vadesinde ödenmeyen borçlara 6183 sayılı Kanunun faiz hükümleri uygulanacağı hükme bağlanmıştır. 6183 sayılı Kanun Hükümlerine faiz oranı aylık % 15 iken 9.7.1998 tarih ve 23397 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 98/11331 sayılı Kararname eki ile aylık % 12’ye, 21.1.2000 tarih ve 23940 sayılı Resmî Gazete’nin mükerrer sayısında yayımlanan 2000/7 sayılı, Bakanlar Kurulu Kararı ile aylık % 6’ya düşürülmüş olup bu faiz oranları çiftçi borçlarına aynen yansıtılmaktadır.

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.