Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21 CİLT : 27 YASAMA YILI : 2

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

63 üncü Birleşim

29 . 2 . 2000 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. — GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. — GELEN KÂĞITLAR

III. — YOKLAMALAR

IV. —BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. — Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, tütün üreticilerinin sorunları ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in cevabı

2. —Uşak Milletvekili Hasan Özgöbek’in tütün üreticilerinin sorunları ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in cevabı

3.—Adıyaman Milletvekili Mehmet Özyol’un, tütün üreticilerinin sorunları ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in cevabı

4.— Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in; Tokat Milletvekili Reşat Doğru, Uşak Milletvekili Hasan Özgöbek ve Adıyaman Milletvekili Mehmet Özyol’un, tütün üreticilerinin sorunları ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşmalarına cevabı

B)TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.—İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın (9/31) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/151)

2. —(10/73-74) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, komisyonun görev süresinin uzatımına ilişkin tezkeresi (3/488)

3. —İçel Milletvekili Ali Er’in, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği Teşkilât Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/57) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/152)

4. —Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/263) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/153)

V.—KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.—Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/414) (S.Sayısı :355)

2. —Doğal Afet Bölgelerinde Afetten Kaynaklanan Hukukî Uyuşmazlıkların Çözümüne ve Bazı İşlemlerin Kolaylaştırılmasına İlişkin Kanun Hükmünde Kararname ve Adalet Komisyonu Raporu (1/528) (S. Sayısı :354)

3. —Doğal Afetlere Karşı Alınacak Önlemler ve Doğal Afetler Nedeniyle Doğan Zararların Giderilmesi İçin Yapılacak Düzenlemeler Hakkında Yetki Kanununun Süresinin Uzatılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/631) (S. Sayısı :369)

VI. —SORULAR VE CEVAPLAR

A)YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.—Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı’nın, Sağlık Fonundan dağıtılan kaynaklara ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş’un cevabı (7/1203)

2. —İstanbul Milletvekili Abdulkadir Aksu’nun, boğazlardan uğraklı geçiş yapan yabancı bandıralı gemilerin klavuz kaptan alma zorunluluğuna uymadığı iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Ramazan Mirzaoğlu’nun cevabı (7/1204)

3. —Muğla Milletvekili Fikret Uzunhasan’ın, yerel televizyonların bazı sorunlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova’nın cevabı (7/1207)

4. —Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak’ın, Aksaray İli için planlanan yatırımlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mustafa Cumhur Ersümer’in cevabı (7/1242)

5. —Şanlıurfa Milletvekili Zülfükar İzol’un, Şanlıurfa İlinde yapılacak yatırımlara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün cevabı (7/1308)

6.—Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz’un, Kayseri Çinkur Fabrikasının özelleştirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova’nın cevabı (7/1309)

7.—Şanlıurfa Milletvekili Zülfükar İzol’un;

Şanlıurfa-Birecik’e bağlı bazı köylerin içme suyu sorunlarına,

Şanlıurfa-Birecik’e bağlı bazı köylerin yol sorunlarına,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın cevabı (7/1312, 1313)

8. —Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu’nun, Türkiye İnsan Hakları Vakfı İzmir Temsilciliği üyelerine yapılan muameleye ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalate Bakanı Hikmet Sami Türk’ün cevabı (7/1326)

9. —Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünce Karaman’da yapılacak yatırımlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın cevabı (7/1337)

10.—Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, zorunlu tasarruf fonu uygulamasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın cevabı (7/1350)

11. —Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Karaman-Sarıveliler-Civandere Köyünün bazı sorunlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın cevabı (7/1351)

12.—Manisa Milletvekili Bülent Arınç’ın, Alanya-Gazipaşa Havaalanı inşaatına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz’ün cevabı (7/1357)

13.—Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, Arsa Ofisi Genel Müdürlüğüne ait arsaların illere göre dağılımına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Sadi Somuncuoğlu’nun cevabı (7/1364)

14.—Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, Nevşehir’deki tapu ve kadastro çalışmalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Şuayip Üşenmez’in cevabı (7/1365)

15.—Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, Toplu Konut İdaresince Nevşehir İline verilen kredilere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Sadi Somuncuoğlu’nun cevabı (7/1371)

16.—Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Adnan Hoca cemaatinden oldukları gerekçesiyle gözetim altında tutulan bazı kişilere işkence yapıldığı iddialarına ve emniyet görevlilerinin tutumuna ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/1376)

17.—Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın;

Tütün baş fiyatına ve tütün bedellerinin ne zaman ödeneceğine,

— Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu’nun;

Çay üreticisinin alacaklarının ne zaman ödeneceğine,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in cevabı (7/1406, 1407)

18.—Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz’ın, Şanlıurfa İli Siverek İlçesinde bulunan tarihî eserlerin restorasyonuna ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı M. İstemihan Talay’ın cevabı (7/1435)

19.—Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz’ın;

Şanlıurfa İline bağlı köy yollarına,

Şanlıurfa İline bağlı bazı köylerin içme suyu sorununa,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın cevabı (7/1436, 1437)

20.—Antalya Milletvekili Mehmet Zeki Okudan’ın, Antalya-Çandır Beldesi ve civarında meydana gelen dolu afetinden mağdur olan çiftçilere yardım yapılıp yapılmadığına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı (7/1438)

I. — GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı.

Manisa Milletvekili Hasan Gülay'ın, Manisa İlinde, pamuğunu sattığı halde Tariş'ten parasını alamayan çiftçilerin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşmasına, Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz,

Bursa Milletvekili Orhan Şen'in, kadrosuzluk nedeniyle terfi edemeyen kamu görevlilerinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşmasına da Devlet Bakanı Fikret Ünlü,

Cevap verdiler.

İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in (9/24),

İstanbul Milletvekili Bozkurt Yaşar Öztürk'ün (9/31),

Ankara Milletvekili Hikmet Uluğbay'ın (9/31),

Adana Milletvekili Tayyibe Gülek'in (9/32),

Samsun Milletvekili Ahmet Demircan'ın (9/39),

Esas numaralı Meclis soruşturması komisyonlarından çekildiklerine ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Gaziantep Milletvekili Mustafa Rüştü Taşar ve

Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın,

Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına gerek bulunmadığına ve dosyaların Başkanlığa iadesine ilişkin, Anayasa ve Adalet Komisyonlarından kurulu Karma Komisyon raporları, Genel Kurulun bilgisine sunuldu; raporların gereğinin Başkanlıkça yapılacağı açıklandı.

Niğde Milletvekili Doğan Baran ve 24 arkadaşının, patates üretimi konusundaki sorunların araştırılarak alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/121) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmenin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın (6/475) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sorunun geri verildiği bildirildi.

23 Şubat 2000 tarihli "Gelen Kâğıtlar"da yayımlanan ve aynı gün dağıtılan 366 sıra sayılı kanun tasarısının, 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 2 nci sırasına; 130 uncu sırasında bulunan 351 sıra sayılı kanun tasarısının, bu kısmın 3 üncü sırasına alınmasına; 4 üncü sırasına kadar olan kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerinin 24 Şubat 2000 Perşembe günü saat 19.00'a kadar tamamlanmaması halinde, görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına,

29 Şubat 2000 Salı günü sözlü sorular ile diğer denetim konularının, 1 Mart 2000 Çarşamba günü de sözlü soruların görüşülmemesine; 29 Şubat 2000 Salı günü kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; Genel Kurulun 29 Şubat 2000 Salı, 1 Mart 2000 Çarşamba ve 2 Mart 2000 Perşembe günleri l3.00-20.00 saatleri arasında çalışmasına; 29 Şubat 2000 Salı günü, 3 üncü sırasına kadar olan tasarıların görüşmelerinin saat 20.00'ye kadar tamamlanmaması halinde, bitimine kadar çalışma süresinin uzatılmasına,

İlişkin, DSP, MHP ve ANAP Grup Başkanvekillerinin müşterek önerisi kabul edildi.

Görüşmelerine devam olunan, Denizlerde ve Yurt Yüzeyinde Görülen Patlayıcı Madde ve Şüpheli Cisimlere Uygulanacak Esaslara İlişkin Kanun Tasarısı (1/433) (S.Sayısı:137) ile

Bazı Suç Failleri Hakkında Uygulanacak Hükümlere Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının (1/632) (S.Sayısı:366),

Yapılan görüşmelerden sonra,

EURO'nun Hukukî Araçlara Etkisi Hakkında Kanun Tasarısının da (1/514) (S.Sayısı:351) yapılan açık oylamadan sonra,

Kabul edilip kanunlaştıkları açıklandı.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 29 Şubat 2000 Salı günü saat 13.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.32'de son verildi.

Ali Ilıksoy

Başkanvekili

Mehmet Ay Levent Mıstıkoğlu

Gaziantep Hatay

Kâtip Üye Kâtip Üye

II.—GELEN KÂĞITLAR

25.2.2000 CUMA No. :85

Tasarılar

1. —Karayolu Taşıma Kanunu Tasarısı (1/638) (Adalet ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.2.2000)

2. — 3414 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/639) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.2.2000)

3. — Petrolün Boru Hatları ile Transit Geçişine Dair Kanun Tasarısı (1/640) (Çevre ve Plan ve Bütçe ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.2.2000)

Raporlar

1. — Uyuşturucu Maddelere Dair 1961 Tek Sözleşmesinin Tadiline İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Dışişleri komisyonları raporları (1/580) (S. Sayısı : 352) (Dağıtma tarihi : 25.2.2000) (GÜNDEME)

2. — Millî Eğitim Bakanlığı Döner Sermaye İşletmeleri Kanunu Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/485) (S. Sayısı : 356) (Dağıtma tarihi : 25.2.2000) (GÜNDEME)

3. — Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Kaya ve 8 Arkadaşının, Kahramanmaraş İlinde Büyükşehir Belediyesi Kurulması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/352) (S. Sayısı : 365) (Dağıtma tarihi : 25.2.2000) (GÜNDEME)

4. — Doğal Afetlere Karşı Alınacak Önlemler ve Doğal Afetler Nedeniyle Doğan Zararların Giderilmesi İçin Yapılacak Düzenlemeler Hakkında Yetki Kanununun Süresinin Uzatılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/631) (S. Sayısı : 369) (Dağıtma tarihi: 25.2.2000) (GÜNDEME)

28.2.2000 PAZARTESİ No. : 86

Raporlar

1. — Elazığ Milletvekili Mehmet Ağar’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/329) (S. Sayısı : 358) (Dağıtma tarihi : 28.2.2000) (GÜNDEME)

2. — Elazığ Milletvekili Mehmet Ağar’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/252) (S. Sayısı : 359) (Dağıtma tarihi : 28.2.2000) (GÜNDEME)

3. — Elazığ Milletvekili Mehmet Ağar’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/178) (S. Sayısı: 361) (Dağıtma tarihi : 28.2.2000) (GÜNDEME)

4. — Elazığ Milletvekili Mehmet Ağar’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/169) (S. Sayısı : 362) (Dağıtma tarihi : 28.2.2000) (GÜNDEME)

5. — Elazığ Milletvekili Mehmet Ağar’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/167) (S. Sayısı : 363) (Dağıtma tarihi : 28.2.2000) (GÜNDEME)

6. — Burdur Milletvekili Süleyman Coşkuner’in, Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/362) (S. Sayısı : 364) (Dağıtma tarihi : 28.2.2000) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1. — Karabük Milletvekili Mustafa Eren’in, Karabük İlindeki belediyelerin afet yardımı kapsamından çıkarılmasının nedenine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/541) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.2.2000)

2. — Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu’nun, Bursa ili İnegöl İlçesi Çayyaka Köyünde vatandaşlara düzenlenen ecrimisil ihbarnamelerine ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/542) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.2.2000)

3. — Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu’nun, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’nün Orman Bakanlığından bedelsiz tahsis olarak aldığı arazilere ilişkin Devlet Bakanından (Fikret Ünlü) sözlü soru önergesi (6/543) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.2.2000)

4. — Bursa Milletvekili Faruk Çelik’in, tarım sektörünün sorunlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/544) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.2.2000)

5. — Bursa Milletvekili Faruk Çelik’in, İznik-Osmangazi karayoluna ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/545) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.2.2000)

6. — Bursa Milletvekili Faruk Çelik’in, Keles-Antalya karayolu projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (7/546) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.2.2000)

7. — Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan’ın, Sosyal Güvenlikle İlgili Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Temsil Tazminatı Ödenmesi Hakkında Kanun Teklifinin Anayasa Komisyonuna havale edilmemesinin nedenine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından sözlü soru önergesi (6/547) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.2.2000)

8. — Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan’ın, sözlü soru önergelerinin süresinde gündeme alınmamasının nedenine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından sözlü soru önergesi (6/548) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.2.2000)

Yazılı Soru Önergeleri

1. — Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu’nun, Tokat İli Artova İlçesinde bir askeri birlik konuşlandırılmasına ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1499) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.2.2000)

2. — Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu’nun, atamalarla ilgili genelgeye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1500) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.2.2000)

3. — Tokat Milletvekili M.Ergün Dağcıoğlu’nun, Halk Bankasının özelleştirilip özelleştirilmeyeceğine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (H.Hüsamettin Özkan) yazılı soru önergesi (7/l501) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.2.2000)

4. — Tokat Milletvekili M.Ergün Dağcıoğlu’nun, Tokat’taki tarihi TAŞHAN binasının otel yapılacağı iddiasına ilişkin Devlet Bakanından (Yüksel Yalova) yazılı soru önergesi (7/1502) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.2.2000)

5. — Tokat Milletvekili M.Ergün Dağcıoğlu’nun, Tokat İlinin doğalgaz ihtiyacına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/1503) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.2.2000)

6. — Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, TOKİ’den yapılan ödemelere ve İsrail’den silah alımında kullanılan kaynağa ilişkin Devlet Bakanından (Sadi Somuncuoğlu) yazılı soru önergesi (7/1504) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.2.2000)

7. — Afyon Milletvekili Sait Açba’nın, sağlık hizmetleri sınıfında görev yapan memurlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1505) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.2.2000)

8. — Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu’nun, sivil polislerin Adana’da bir kadına işkence yaptığı iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1506) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.2.2000)

9. — Osmaniye Milletvekili Şükrü Ünal’ın, özürlü ve özürlü ailelerinin vergi indiriminden yararlanmalarına ilişkin Devlet Bakanından (Şuayip Üşenmez) yazılı soru önergesi (7/1507) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.2.2000)

10. — Adana Milletvekili Ali Gören’in, Aladağ İlçesi, Karahan-Kışlak-Körmesut köy yolunun onarımına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/1508) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.2.2000)

11. — İstanbul Milletvekili İsmail Aydınlı’nın, Camialtı ve Haliç tersanelerinin kapatılacağı iddialarına ilişkin Devlet Bakanından (Ramazan Mirzaoğlu) yazılı soru önergesi (7/1509) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.2.2000)

12. — Konya Milletvekili Mehmet Ali Yavuz’un, Çaykur Rizespor ile Kombassan Konyaspor futbol karşılaşmasının naklen yayınlanmamasının nedenine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1510) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.2.2000)

13. — Konya Milletvekili Mehmet Ali Yavuz’un, Konya Numune Hastanesine yapılan atamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1511) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.2.2000)

14. — Afyon Milletvekili Sait Açba’nın, Yalova-Çiftlikköy’de bir apartmanda depremin yol açtığı hasara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1512) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.2.2000)

15. — Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, TRT 1’de yayınlanan “Sabah Haberleri” adlı programa ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Ali İrtemçelik) yazılı soru önergesi (7/1513) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.2.2000)

16. — Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, Konya’daki İlçe ve belde belediyelerinde yapılan asfaltlama çalışmalarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1514) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.2.2000)

17. — Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, Taşkent İlçesi ile Balcılar Kasabası arasındaki yola ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1515) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.2.2000)

18. — Hatay Milletvekili Metin Kalkan’ın, 57. Hükümet döneminde afet kapsamına alınan belediyelere ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1516) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.2.2000)

19. — Hatay Milletvekili Metin Kalkan’ın, 1998-2000 yılları içinde İş ve İşçi Bulma Kurumuna başvuran kişi sayısına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1517) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.2.2000)

20. — Hatay Milletvekili Metin Kalkan’ın, branşlara göre toplam öğretmen ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1518) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.2.2000)

21. — Hatay Milletvekili Metin Kalkan’ın, gümrük kapılarında yapılan ihracat ve ithalat miktarına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Keçeciler) yazılı soru önergesi (7/1519) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.2.2000)

22. — Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, Sincan Devlet Hastanesi inşaatına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1520) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.2.2000)

29.2.2000 SALI No. : 87

Rapor

1. — Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/624) (S. Sayısı : 370) (Dağıtma tarihi : 29.2.2000) (GÜNDEME)

Yazılı Soru Önergeleri

1. — Antalya Milletvekili Mehmet Zeki Okudan’ın, üniversite mezunu memurların maaşlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1521) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.2.2000)

2. — Giresun Milletvekili Rasim Zaimoğlu’nun, Ordu-Giresun Havaalanı projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1522) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.2.2000)

3. — Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik’in, promosyon kampanyalarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/1523) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.2.2000)

4. — Antalya Milletvekili Mehmet Zeki Okudan’ın, Antalya-Merkez-Duraliler Köyüne ait arazi tapularının iptal edilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1524) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.2.2000)

5. — Trabzon Milletvekili Şeref Malkoç’un, Gürcistan sınırından ülkemize sığınmak isteyen Çeçen mültecilere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1525) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.2.2000)

6. — Trabzon Milletvekili Şeref Malkoç’un, kronik böbrek hastalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1526) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.2.2000)

7. — Trabzon Milletvekili Şeref Malkoç’un, köylerdeki ilköğretim okullarına din kültür ve ahlâk bilgisi öğretmeni verilmediği iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1527) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.2.2000)

8. — İstanbul Milletvekili İsmail Aydınlı’nın, Galata Köprüsünün kapaklarının açılmamasına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1528) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.2.2000)

Meclis Araştırması Önergesi

1. — Giresun Milletvekili Rasim Zaimoğlu ve 21 arkadaşının, Giresun’un ekonomik bakımdan geri kalmışlığının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/122) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.2.2000)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1. — Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, Kırıkkale İlinde yapılacak olan yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1132)

2. — Tokat Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu’nun, Tokat İlindeki yatırımlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1157)

3. — Tokat Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu’nun, Tokat İlindeki yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1181)

4. — Diyarbakır Milletvekili Osman Aslan’ın, enerji fiyatlarındaki artışlara ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/1197)

5. — Erzurum Milletvekili Aslan Polat’ın, Erzurum İli ve çevresini etkileyen deprem afeti sonucunda belediyeler ve il özel idaresine gelen yardımlarda katsayı artışı olup olmayacağına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1200)

6. — Giresun Milletvekili Turhan Alçelik’in, Karadeniz Sahil Duble Yolu Projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1201)

7. — Hatay Milletvekili Metin Kalkan’ın, memur ve emekli maaşlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1211)

8. — Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak’ın, Aksaray İli için planlanan yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1226)

9. — Trabzon Milletvekili Şeref Malkoç’un, Trabzon İlinde yapımı devam eden tanjant yoluna ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1247)

10. — Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, 17 Ağustos depremi için yurtiçi ve yurtdışından toplanan yardımlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1263)

11. — Bitlis Milletvekili Zeki Ergezen’in, T.Ş.O.F’nun plaka satışından elde ettiği gelire ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/1264)

12. — İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, depremzedeler için toplanan bağış ve yardımlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1286)

13. — Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, naylon fatura yolsuzluğuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1287)

14. — Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, Kırıkkale-Delice İlçesine bağlı Kuzeyyurt ve Evliyayolu köylerinin sağlıkevi ihtiyacına ve Delice Hastanesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1299)

15. — Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, Kırıkkale-Delice İstikametindeki çevreyolunda alt geçit yapılıp yapılmayacağına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1301)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati :13.10

29 Şubat 2000 Salı

BAŞKAN:Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER :Melda BAYER (Ankara), Burhan ORHAN(Bursa)

 

BAŞKAN—Türkiye Büyük Millet Meclisinin 63 üncü Birleşimini açıyorum.

TURHAN GÜVEN (İçel)—Sayın Başkan, yoklama talebimiz var.

III. —YOKLAMA

BAŞKAN—Sayın milletvekilleri, yoklama talebi vardır. Elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Yoklama için 5 dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin, elektronik oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum efendim.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN —Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı yoktur.

Sayın grup başkanvekilleri, kaz dakika ara vermem lazım; gruplarınızı ne zaman toplayabilirsiniz efendim?

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu)—Yarım saat ara verin Sayın Başkan.

TURHAN GÜVEN (İçel)—10 dakika ara verin.

BAŞKAN —Efendim, Yüce Meclisi 13.00 -20.00 arası, hatta bitimine kadar çalıştırma kararı alıyorsunuz; ama, 13.00’ü unutuyorsunuz; biz buradayız efendim (FP sıralarından alkışlar)

ERKAN KEMALOĞLU (Muş)—Sayın Başkan...

BAŞKAN —Valla, bilemem, neticede gelmeyenler, üçüncü kanaldan gözüküyor.

ERKAN KEMALOĞLU (Muş)—Arkadaşlar yemekteler.

BAŞKAN —Bizim canımız yok mu Sayın Kemaloğlu...

ZEKİÇAKAN(Bartın)—Sayın Başkan, yarım saat ara verin.

BAŞKAN —Sayın milletvekilleri, 13.30’da toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum; lütfen, bir yerlere ayrılmayın efendim.

Kapanma Saati :13.16

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 13.30

BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Melda BAYER (Ankara), Burhan ORHAN (Bursa)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 63 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III. – YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla tekrar yoklama yapacağız.

Yoklama için 5 dakika süre veriyorum. Bu süre zarfında sisteme giremeyen sayın üyelerin, teknik personel aracılığıyla, yoklama pusulalarını Başkanlığa göndermelerini rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim. Yalnız, bugün, tütün günü; altı sayın arkadaşımız bu konuda söz istedi; ancak, üç arkadaşımıza söz verme imkânım var. Daha sonra da, diğer arkadaşlarımın isimlerini zapta geçireceğim efendim.

Gündemdışı ilk söz, tütün üreticilerinin sorunları ve üreticilerin, açılacak olan piyasadan beklentileri konusunda söz isteyen Tokat Milletvekili Reşat Doğru'ya aittir.

Buyurun Sayın Doğru. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

IV. —BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. — Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, tütün üreticilerinin sorunları ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in cevabı

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri ve Yüce Türk Milletini saygıyla selamlıyorum.

Önümüzdeki günlerde açılacak ve aşağı yukarı 5 milyon insanımızı etkileyecek tütün piyasası ile üreticilerin sorunları ve beklentileri üzerinde söz almış bulunuyorum.

Türkiye'de, tütün üretimi, ekonomik ve sosyal açıdan, dünyada bir örneği olmayan bir yere sahiptir. Tütün, ülkemizde, kır topraklarda, fakir insanların aile ziraatı yaparak ürettikleri bir üründür. Bu çiftçilik öyle zor bir iştir ki, burada, 7 yaşındaki çocuktan 70 yaşındaki ihtiyara kadar herkes çalışmaktadır.

Tütünün, tohumdan sigara oluşmasına kadar geçen süreç içinde, fidelik ekiminden itibaren dikimi, kırımı, dizimi, ilaçlaması, denklenmesi, taşıması, bakımı, işlenmesi, fabrikasyon hizmetleri ve satışından birçok insan geçimlerini temin etmektedir. Tütün, ülkemizin en önemli istihdam ve gelir kaynaklarındandır. Tütün ziraatı, Ege, Karadeniz, Marmara, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerine dağılmış biçimdedir.

Tekelin ve özel sektörün ihracatından da, aşağı yukarı, 450-500 milyon dolar civarında döviz girdisi sağlanmaktadır.

Ülkemizde bu kadar önemli yeri olan tütünümüzün esas çilesini ve cefasını çeken ise tütün ekicileridir. Tütün, ondört ay gibi uzun zaman içerisinde yetişmekte ve elden çıkarılmaktadır. Bu üründe, eskisi teslim edilmeden yenisi üretilmeye başlanmaktadır.

Bugüne kadar, tütün ekicileri, siyasî iktidarlar tarafından oy deposu gibi görülmüş, seçim sırasında verilen göstermelik fiyatlarla istismar edilmeye çalışılmıştır. Sorunlar ciddî olarak ele alınmamış; bazen, bazı partiler tarafından, bazı liderler tarafından verilen bir göstergeye, daha sonra "ben şu kadar daha fazla vereceğim" denilerek zaman zaman dile getirilmiş ve bu üreticilerin umutları her zaman başka bir bahara kalmıştır. İşte, önümüzdeki dönemde tütün piyasası açılacak, 1998 yılında ürettiği tütün Tekel veya tüccara satılacak, üretici de, parasını -alabilirse- temmuz veya ağustos ayında alacaktır.

Tokat yöresinde 1 kilogram tütünün maliyeti yaklaşık 1 900 000 Türk Lirası olarak tespit edilmektedir. Bu, bir yıl önceki maliyete göre yüzde 65'lik bir artışı göstermektedir.Tokat bölgesinde, geçen sene, başfiyatın 1 450 000 lira olarak uygulanmış olduğunu da söylemek istiyorum.

Bunun yanında, bütün üreticiler, açılacak olan piyasaya gözlerini dikmişler, bütün umutlarını fiyatlara bağlamışlardır. Özellikle, Ziraat Bankası ve kooperatiflerden kredi kullanan üreticiler, yüksek faiz yükünün altından nasıl kalkacağını düşünmektedirler.

Özellikle, Tokat İline şöyle bir bakmış olduğumuz zaman, Erbaa'nın dağ köylerindeki -işte, Tepekışla Köyünden tutun da diğer birtakım köylere kadar veyahut da Tokat'ın Avlunlar Köyündeki dağlarda bekleyen- insanlara şöyle bir bakılmış olduğu zaman görülecektir ki, "acaba, bu tütün ekici piyasası açıldığı zaman ben borçlarımı ödeyebilecek miyim" diye derin bir düşünce içerisindedirler.

Değerli milletvekilleri, özellikle, devlet, ben tütün üreticisini destekliyorum diye çeşitli yönlerden söylemeye çalışmaktadır; ama, esasında devlet tütün üreticisini değil de, sanki, üretici devleti desteklemektedir. Örneğin, 500 000 Türk Lirası civarındaki bir sigaranın yüzde 40'ı masraflara gitmekte ve geriye kalan aşağı yukarı 300 000 lira da devlete kalmaktadır.

Ülkemizde tütün üreticilerinin birçok sorunlarının bellibaşlılarını, size, bu kısa zaman içerisinde saymak istiyorum.

Tütün üreticisinin, mahsulünü kaça satacağını bir sene önceden bilmesi gerekmektedir; diken üstünde durdurulmaktan kurtarılıp, tüccarın insafına terk edilmemelidir.

Tütün üreticisine, maliyetinin üzerinde getirisini temin edecek şekilde fiyat verilmelidir. Özellikle, bu seneki birtakım ekonomik tedbirler de göz önüne alınabilir; ama, piyasanın, 2 250 000 lira ile 2,5 milyon lira civarında olması gerekmektedir. Ancak,, hükümetimizin, özellikle, piyasayı açma tarihini hâlâ tespit etmemiş olduğunu da görmekteyiz.

Tütün üreticilerinin geçen dönemlerden itibaren almış oldukları krediler vardır. Özellikle, faiz politikasının değiştirilmesine bağlı olarak bunun da düşürülmesi gerekmektedir.

Ayrıca, tarım sigortası çiftçiye, ucuz şekilde sağlanmalıdır.

Plansız taban arazilerde tütün üretimi ihtiyaç fazlası stoklar oluşturmaktadır. Bu da, ülkemizin dışpiyasalardaki rekabet gücünü zayıflatmaktadır.

Halen uygulanmakta olan kota sistemi, adaletten ve insaftan çok uzaktır. Âdeta, kurunun yanında yaş yanmakta, kaliteli tütün ekenler cezalandırılmaya çalışılmaktadır. İhracatı yapılabilen tütünler ile ihraç şansı olmayan tütünler aynı potada değerlendirilmemelidir. Kota sistemi bir an önce değiştirilerek, tütün tarımına müsait olmayan ve ihraç şansı bulunmayan tütün yetiştirilmesi, ekiciler mağdur edilmeden, devlet desteğiyle, üretici korunarak önlenmelidir.

Bu bölgelere, alternatif başka ürünler tavsiye edilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlar mısınız efendim.

REŞAT DOĞRU (Devamla) – Günümüzde tütün ziraatında ve sigara imalatında Tekel rol oynamaktadır. Tekel yeniden yapılandırılmalı ve hantal yapısından kurtarılmalıdır. Özellikle Sayın Bakanımızın ciddî yönden çalışmalarının olduğuna ben şahidim. Tütünle ilgili kanun tasarısı da şu anda çeşitli kurullarda beklemektedir. Bu da, süratli bir şekilde gündeme getirilmeli ve Meclisimizin yüce desteğiyle, tedbirlerle ortaya konulmalıdır.

Tekelin elindeki sigara fabrikalarının ve tütün işletmelerinin modernize olması gerekmektedir. Bunlar da, maliyeti düşürecek ve kaliteyi artıracaktır.

Ülkemizde faaliyet gösteren yabancı sigara şirketleriyle görüşmeler yapılıp -Batı ülkelerinde şu anda uygulanan- kârlarının bir kısmı üreticilere ve tüketimde çeşitli yönlerden mağdur olan insanların sağlığına kullanılmalıdır. Bu, özellikle Avrupa ülkelerinde ve Amerika'da yapılmaktadır. Bundan dolayı da, bu yönden görüşmeler yapılıp, bir pay ayrılmalı ve bunlar da bu yönde kullandırılmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Doğru, lütfen toparlar mısınız.

REŞAT DOĞRU (Devamla) –Tütün politikası tekrar gözden geçirilip, aynı zamanda, tütün çalışanlarının millî gelirden hakları olan payı tam olarak almaları sağlanmalıdır.

Yüce Meclisi saygıyla selamlayarak sözlerime son veriyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğru.

Şimdi, ikinci söz, Ege ekici tütün piyasası hakkında söz isteyen, Uşak Milletvekili Hasan Özgöbek'e aittir.

Buyurun Sayın Özgöbek. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

Sayın Bakanım, siz, toptan cevap vereceksiniz herhalde, değil mi efendim?

DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) – Evet.

BAŞKAN – Onun için, bugün tütün günü dedim.

2. —Uşak Milletvekili Hasan Özgöbek’in tütün üreticilerinin sorunları ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in cevabı

HASAN ÖZGÖBEK (Uşak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; seçim bölgem olan Uşak'ın da içinde bulunduğu Ege ekici tütün piyasasıyla ilgili olarak, şahsım adına, gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gündemdışı söz alarak bu konuyu konuşuyorum; ancak, bu konu, esas anlamda, gündemdışı değil, gündemin ta kendisidir. 5 dakika süre içinde konuşacağım; ancak, aylar süren bir uğraşın yıllardır bitmeyen çilesini bu 5 dakikaya sığdırabilmek de, öyle kolay değildir.

Konumuzla ilgili Devlet Bakanımız buradalar. Umuyorum ki, bu 5 dakikalık süre içerisinde, konumuzla ilgili sorunların dile getirebildiğimiz kadarından başka, cevap verme haklarını kullanarak daha fazlasına değinme imkânı bulacaklar, üretici de, yakında açılacak olan piyasa hakkında daha detaylı bilgi sahibi olacaktır.

Burada, 5 dakikada bu konuyu irdelemek mümkün değil dedim; ancak, konuyla ilgili bazı başlıkları sizlere sunmak istiyorum.

Bunların birincisi, başfiyatla ilgilidir. Biliyorsunuz ki, tütün, pazarlandığı yıl değil, bir önceki yıl yetiştirilip hasat edilmekte ve takip eden yıl içinde açıklanan fiyatlarla satılıp değerlendirilmektedir. Bu nedenle, üretim maliyetleri, bir önceki yılın enflasyonu oranında artmaktadır. 57 nci hükümet olarak uygulamakta olduğumuz ekonomik paket, her ne kadar, hükümetimizi, 2000 yılı için yüzde 25'lik enflasyon oranı hedefiyle zorlamaktaysa da, üreticiyi, 1999 yılının enflasyonuyla mal ettiği ürününün değerini bulmama korkusuyla ezmektedir. Bu nedenle, üretim yılı maliyetlerinin göz önünde bulundurulduğu bir fiyat politikasıyla, tütün başfiyatı açıklanmalıdır.

İkincisi, üreticinin, bu yıl teslim edeceği ürünle ilgili, çıkarılmış olan son vergi yasasındaki bazı değişikliklerden muaf tutulup tutulmayacağıdır. Örneğin, tütün üreticisi "deprem vergisi" diye adlandırılan vergiyi ödeyip ödemeyeceğini bilmek istemekte, zaten her yıl maliyetlerin altında açıklanan fiyatlarla, ödemelerde yaşanan olumsuzluklarla artan şiddetli depremler yaşayan üretici, bir de bu deprem altında iyice ezilmek istememektedir.

Üçüncü olarak ise, Tekel’in, açıkladığı başfiyat ve ortalama fiyatlar üzerinden çok seri bir alım gerçekleştirmesi ve aldığı ürünlerin bedelini en kısa zamanda, üreticinin alınteri kurumadan ödemesi ve üreticiyi tüccara ezdirmemesi gereğidir. Hatta, üreticinin hakkını vermeyen ya da onları mağdur eden bazı tüccarların, piyasaya girmeleri bir şekilde önlenmeli ve üretici, kötü niyetli bazı tüccarlara karşı da korunmalıdır.

Bir başka konu olarak, yaklaşan Kurban Bayramı öncesi açılması beklenen ekici tütün piyasasında yapılacak olan alımları müteakip, Tekel tarafından, üreticiye, en azından kurbanını alabilecek ve bayramını gerçek bir bayram olarak kutlayabilecek oranda avans ödemesi yapılmalı; bu durum, ivedilikle, bayramdan önce tamamlanmalıdır.

Bir başka konu ise, geçen yıl yaşadığımız, ancak, bu yıl yaşanmasını hiç istemediğimiz, tütün balyalarını teslim alan personelle ilgili sorundur. Üreticinin ürününü teslim alan eksperlerin çok hızlı bir şekilde, herhangi bir sıkıntıya yol açmadan teslim alma işlemini gerçekleştirmeleri için şimdiden önlemler alınmalıdır; eksperler de mağdur edilmeden, üreticinin ürününü teslim almaları sağlanmalıdır.

Değerli milletvekilleri, bugünkü gündemdışı konuşmalara baktığımızda, bu konuyla ilgili sorunların çokluğu hepimizin malumudur; ancak, bu sorunlar çözülemeyecek sorunlar değildir. 57 nci hükümet olarak -yarından tezi yok- tarımsal üretim planlamasını başlatırsak, sadece tütünde değil, patates, şeker pancarı ve benzeri birçok ürün için gelecek yıllarda önümüze bu denli sorunların çıkması önlenmiş olacaktır. Tarımsal ürün planlaması, hem kaliteli ürün yetiştirilmesini hem de yetiştirilen ürünün gerçek değerini bulmasını sağlayacaktır. Yine, bu planlamayla, gerçek tütün üreticileri tespit edilecek, kaliteli ürün yetiştiremeyen çiftçi başka ürün çeşitlerine kaydırılarak, Avrupa Birliğine tam üye olma aşamasında buradan sağlanacak fonlarla da desteklenerek, her ürün çeşidinde üreticinin mağdur olması da önlenecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlar mısınız efendim.

HASAN ÖZGÖBEK (Devamla) – Bu uygulama, üreticinin yıllardır en önemli sorunu olan kota konusunu da çözüme ulaştırmış olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimi bitirirken, 57 nci cumhuriyet hükümetimizden, ege ekici tütün Piyasasının, bir an önce, üreticinin yüzünü güldürecek bir başfiyatla açılmasını ve sözünü ettiğimiz sorunlara acil çözümler getirmesini temenni ederken, üreticiye de, piyasanın hayırlı ve uğurlu olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özgöbek.

Şimdi, gündemdışı üçüncü söz -yine tütün- Adıyaman'daki tütünle ilgili ziraî konularda söz isteyen, Adıyaman Milletvekili Mehmet Özyol'a aittir.

Buyurun Sayın Özyol. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

3.—Adıyaman Milletvekili Mehmet Özyol’un, tütün üreticilerinin sorunları ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in cevabı

MEHMET ÖZYOL (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarım üretimindeki politikalar konusunda önemli sıkıntıların yaşandığı ülkemizde, Yüce Meclisimizin bilgilerine sunulmak üzere aşağıdaki hususlardaki tespitlerimi gündemdışı olarak arz etmek istiyorum; bu vesileyle, Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tütün, Türkiye'de, sosyal ve ekonomik açıdan oldukça önemli katkı sağlayan bir bitkidir. Bugün ülkemizde yaklaşık 3 milyon vatandaşımızın geçim kaynağı olması sebebiyle, tütün ziraatı, tarım sektörümüzün içerisinde önemli bir paya sahiptir. Ülkemizde tütün üretimi, yaklaşık 50 ilimizde yapılmaktadır. Toplam tütün üretiminin yüzde 33'ü Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yapılmaktadır.

Ülkemizde tütün üretimi yapan 50 ilimizden biri de, Adıyaman'dır. Adıyaman'ın ekonomisi tarıma dayalıdır. Tarım ürünleri içerisinde ise, tütüncülük, maddî açıdan birinci ürün durumundadır. Adıyaman bölgesi tütün üretim miktarı, yaklaşık olarak ülke üretiminin yüzde 10'una tekabül etmektedir.

Atatürk Barajı inşaatıyla, Adıyaman Ovasının sulanabilen topraklarının hemen hepsi baraj gölü altında kalmıştır. Geri kalan arazi, göl seviyesinden yüksek olduğu için sulanamamaktadır. Arazilerin sulanması için pompaj sulama yerlerinin kurulması gerekmektedir. Güneydoğu Anadolu Projesinin bir parçası olan ve ilimiz sınırları içerisinde 18 adet pompaj sulamasının yapılması gerekirken, şu ana kadar sadece bir tanesi faaliyete geçirilebilmiştir. Arazilerin sulanmasıyla birlikte, üretici, alternatif ürünlere teşvik edilmelidir.

İlimiz, halen GAP'ın nimetlerinden yararlanamamıştır; bir de oğlunun, kızının düğün masrafını, ailesinin geçim kaynağını tütün üretiminden sağlayan vatandaşlarımızı kota uygulamalarıyla engellemek büyük bir haksızlıktır. Bu uygulama, belki de gelecekte işsizliği teşvik edecektir.

Değerli milletvekilleri, sulama olmaması nedeniyle bu bölgede yetiştirilen ürün çeşidi sınırlıdır. Sulamanın sınırlı olmasından dolayı ikinci ürün yetiştiriciliği hemen hemen hiç yoktur. Bu ürün çeşidinin sınırlı olması, bölgede tütün yetiştiriciliğini daha da önemli kılmaktadır; çünkü, Adıyaman'ın 1 ilçe, 12 köy ve 46 mezrasının tamamı, yani 26 628 hektar arazisi Atatürk Barajı gölünün suları altında kalmıştır. Bu da, toplam göl sahasının yüzde 58'ini teşkil etmektedir. Baraj inşaatı, Adıyaman'a, neredeyse yarardan çok zarar getirmiştir.

Bütün bu olumsuz nedenlerden dolayı, tarım ürünleri içerisinde maddî açıdan birinci geçim kaynağı olan tütüne kota uygulaması büyük bir yanlışlıktır. Yapılan araştırmalarda, mevcut kota uygulaması, kaliteli tütün üretimini olumsuz etkilediği gibi, sadece kota uygulamalarıyla tütün üretimini düşürmenin mümkün olmadığı tespit edilmiştir. Tütün üretiminin düşürülmesi için kota uygulamak yerine, öncelikle ekonomik ve yapısal tedbirler alınmalı, tütün yerine geçebilecek ürünler araştırılmalı ve devlet tarafından bu ürünler teşvik edilmeli, desteklenmelidir.

Öncelikle, Adıyaman'da çoğunluğun geliri, bir yıllık asgarî ücret ve altındaki düzeylerde olduğu için, kırsal alanlardaki kaliteli tütün üreten işletmelerde tütün üretiminin devamının yanında, kendi yörelerinde tarım dışı iş olanaklarının sağlanması gereklidir. Ayrıca, tütün işletmelerinin genelinde yem bitkileri yetiştirilebilecek ve bu konuma getirilebilecek işletmelerin süt ve besi sığırcılığı yönünde desteklenerek teşvik edilmesi, ileride, tütün üretiminin azalmasına yönelik alınacak önlemlere hazırlık olacaktır, aynı zamanda, hayvancılığın gelişmesine de katkı sağlayacaktır.

Değerli milletvekilleri, Adıyamanımızın bu yılki üretiminin 27 000 ton olacağı tahmin edilmektedir. Depolarımız tamamen doludur. Bu depoların ivedilikle sevk edilmesi, boşaltılması gerekmektedir. Depolar boşaltılmadığı takdirde, tütün alımları gecikecek ve vatandaş mağdur olacaktır. Ayrıca, Adıyaman merkezinde, aylık 2 000 ton kapasiteli işleme merkezinin açılması lazım. Sigara tiryakisi, Türkiye'de üretilmiş tütünden yapılmış sigara yerine Amerikan blend sigara içiyorsa, bunun önemli sebeplerinden biri, o sigarayı iyi yapamadığımızdandır.

Şu konuyu gözardı etmemek gerekir: Dünyada büyük sigara tekelleri, yürüttükleri kampanyalarla, tüketiciyi kendi ürünlerine doğru yönlendirmişlerdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özyol, toparlar mısınız lütfen.

MEHMET ÖZYOL (Devamla) –Teşekkür ederim.

Tütün söz konusu olunca, çok dikkatli politika yapılmalı ve siyasî çekişmelere konu yapılmamalıdır; çünkü, tütün, Türkiye ekonomisinde, üretim, istihdam, imalat, ihracat ve Hazine gelirleri açısından önemli olan başlıca tarım ürünüdür. Bölgelerarası ekonomik dengesizlikliğin ortadan kaldırılması için tütün ve benzeri üretim girdilerine devletimizin yapacağı destek, özellikle, Adıyamanımızda moral yükselmesine neden olacaktır. Bunun için;

1. Kota uygulamasından vazgeçilmesi,

2. Destekleme fiyatları uygulanması,

3. Depoların hemen boşaltılması, alımların zamanında ve ödemelerin geciktirilmeden yapılması, başfiyatın enflasyonun üzerinde tutulması faydalı olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özyol, toparlar mısınız.

MEHMET ÖZYOL (Devamla) – Tarımda, ticarette, ekonomide, siyasette ve sosyal yapıdaki açmazlarımızın yok olması dileğiyle, tütüncülerimizin, bu sene, ürünlerine iyi ve bol parayı hükümetin vermesi suretiyle rahata çıkmalarını sağlama umutlarını taşıyan bir milletvekili olarak, televizyonları başında bu konuyu izleyen üreticilere ve siz milletvekillerine saygılarımı sunar, başarılar dilerim. (FP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, cevap vermeden evvel müsaade eder misiniz.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Başkan, müsaade buyurursanız, görüşülen konu hakkında bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, müsaade eder misiniz.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Çok kısa bir açıklama...

BAŞKAN – Yerinizden, kısa bir açıklamada bulunun.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Tabiî, çok kısa...

BAŞKAN – Sayın Musa Uzunkaya da var sizin gibi, Sayın İlyas Yılmazyıldız da var, bir de zatıâlileriniz var, tütün konusunda. Lütfen yerinizden... Siz de bu konulara iştirak ettiğinizi ifade edeceksiniz herhalde, değil mi efendim?

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Başkanım, arkadaşlarımın konuşmalarına iştirak ediyorum; ancak, Ege ekici tütün piyasasının...

BAŞKAN – Bir dakika efendim, mikrofonu açayım, kamuoyu da duysun. (DSP sıralarından gürültüler)

Efendim, usul yaratmıyorum; 6 arkadaşımız -affedersiniz, usulü insan kendi yaratır- diğer konuşmacıya da iştirak ettiklerini ifade edecekler, Sayın Bakan da cevap verecek, tatlıya bağlayacağız işi. Usul dediğiniz nedir; uzlaşma...

Buyurun efendim.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Şimdiye kadar tütün piyasasının açılması gerekirken, maalesef, açılamamıştır. Doğru Yol Partisinin iktidar olduğu dönemlerde tütün piyasaları ocak, en geç şubat 15'te açılmıştır; fiyatlar hep yüzde 100 artırılarak verilmiştir. Şimdi, duyumlarımıza göre, öğreniyoruz ki -tütüncüler indinde de bu görüş hâkim- hükümetimiz, tütüne yüzde 25 zam vererek piyasaya başfiyatı ilan edecek. Geçen sene 1 400 lira olan tütün başfiyatının, bununla birlikte -yüzde 25'le- 1 700-1800 arasında olması ihtimali vardır.

Şimdi, sayın hükümetimize şunu söylüyorum: Meçhul yüzde 25, muhtemel yüzde 25 enflasyon oranına göre, tütün başfiyatı verilemez. Girdiler... 1999 ürününü satıyoruz. 1999'da enflasyon yüzde 70-80'lerdedir. Bu bakımdan, başfiyat tespit edilirken, bu hususa, bilhassa, dikkat edilmesi gerekir. Mazot başta olmak üzere, yüzde 200-300'e varan fiyat artışları olmuştur...

BAŞKAN – Doğru efendim... Çok teşekkür ederim...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Başkanım, şunu da arz etmek istiyorum: Randımanlar çok düşük tutulmuştur. Hükümet, burada bir yanlışlık yaptı mı veya bilerek mi yaptı, bilmiyorum. 80 randıman üzerinden olan tütünlerin, değerlendirilen tütünlerin 7'ye kadar, 9'a kadar düştüğü görülmektedir. Randımanları artırmayı düşünüyorlar mı?

Son olarak da şunu söylüyorum: Alımın erken yapılması lazım. Yine -söylentilere göre- Tekelin büyük ekonomik sıkıntı içerisinde olduğu söyleniyor, ödemelerin ağustosa kadar taksitler halinde yapılabileceği ihtimali üzerinde duruluyor. Hükümetimizin bu konuda kesin açıklamalar yapmasını diliyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

Sayın milletvekilleri, belki usule aykırı hareket ettim; ama, burada, benim hakkım üç arkadaşımıza söz vermek, burada da beş parti var ve her partiden de birer arkadaşımız, aynı konuda, tesadüfen, söz istemişler. O konsensüsü sağlamak için yaptım; özür diliyorum.

Sayın Bakan, buyurun.

4.— Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in; Tokat Milletvekili Reşat Doğru, Uşak Milletvekili Hasan Özgöbek ve Adıyaman Milletvekili Mehmet Özyol’un, tütün üreticilerinin sorunları ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşmalarına cevabı

DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) – Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; Tokat Milletvekilimiz Sayın Reşat Doğru, Uşak Milletvekilimiz Sayın Hasan Özgöbek, Adıyaman Milletvekilimiz Sayın Mehmet Özyol'un gündemdışı konuşmalarına...

BAŞKAN – Sayın Gözlükaya'yı unutmayın.

DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (Devamla) – ...ve Sayın Mehmet Gözkükaya arkadaşımızın yaptığı konuşmaya cevap vermek için söz almış bulunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, ayrıca, Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya, Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız da aynı konuda söz istemişlerdir; bu cevap hepsine oluyor.

DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (Devamla) – Esasen, tütün ekimi yapılan her bölgeden gelen milletvekillerinin, bana, sabahtan akşama kadar telefon etmeleri, bölgedeki ekicilerin dertlerini dile getirmeleri, Meclisimizde milletvekillerimizin tütün ekicilerinin dertleriyle yakından ilgili olduğunun bir göstergesidir. Arkadaşlarımız da burada değerlendirdiler.

Önce bir tespit yapalım: Ülkemizde tütün tarımı, Ege, Karadeniz, Marmara, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde 175 alım noktasında, 2 742 köyde, 280 328 hektar arazide, 571 000 çiftçi ailesi tarafından yapılmaktadır.

1999 ürün yılında, ülkemiz genelinde 251 266 ton rekolte beklenmekte; üretimin 188 379 tonunun Tekel, 62 887 tonunun tüccar tarafından satın alınacağı tahmin edilmektedir. 1999 ürün yılında 210 000 ton üretim kontenjanı verilmiş olmasına rağmen, yüzde 20'ye yakın bir üretim fazlalığı söz konusudur; ayrıca, bugün Tekelin depolarında 450 000 ton stok vardır.

Tecrübeli bir arkadaşımız biraz önce konuştu -bir sataşmaya meydan vermek istemiyorum- "işte, şu devirde şu kadar verildi, bu devirde bu kadar verildi" diye. Geriye doğru bunun münakaşasını hep beraber yaparız; ama, bugün, üzerinde en çok durmamız gereken sorun, bütün arkadaşlarımızın buraya çıkıp gündeme getirdiği kota meselesi. 1992 yılına kadar kota uygulanmış. 1992'de kota serbest bırakılmış ve 1992'den sonra tütün stokları şişmeye başlamış. 1992'ye kadar tütün üreticisinin eline geçen net gelir, reel gelir, kota serbest bırakıldıktan sonra düşmüş. Bunu, kotayı müdafaa için söylemedim; ama, bizim, bugün 450 000 ton stokla, 251 000 ton üretimle gideceğimiz yeri, milletvekillerimizin ve vatandaşlarımızın düşüncelerine getirmek için bunu söyledim.

Biz, bugün 50 000 ton tütünü Türkiye'de işleriz, 60 000 ton tütünü de ihraç ederiz; geriye kalan tütünü satacak pazar bulamazsak, eğer, bu tütünü her sene alıp yakacaksak, her sene alıp depolayacaksak, toplumun diğer kesimlerinden belli bir kesime bir gelir aktarmayla karşı karşıya kalacağız.

Şimdi, 1999 ürünü için, haziran ayında, 57 nci hükümette göreve başladığım zaman, 1999 üretim kotasının tebliğ edilmediğini gördüğüm için, 1999 ürününe kota uygulayamayağımızı zaten haziran ayından beri söyleyegelmekteyim; ama, 2000 yılı üretimi için kotalar dağıtılmıştır. 2001 yılı alımında kotaların uygulanması gerekmektedir.

Ancak, biraz önce söylediğim gibi, sadece kota uygulamakla veya ürün desenlemesiyle bu meselenin önünü açmamız mümkün değil. Bütün bu ortak meseleyle ilgili kısa bir açıklama yapmak istiyorum -belki vakit olarak erken- artık, dünyada hemen hemen tek kalan monopolün, Tekelin de bir yapısal değişikliğe uğraması gerekmektedir. Evvela belirtmek istiyorum ki, tütün desteklemesi her yıl illa Tekel kanalıyla yapılmamaktadır, onun kanalıyla yapılmaması da zaten kanun hükmüdür; Bakanlar Kurulu görev verdiği yıllarda Tekel tütün desteklemesini yapmaktadır. Bu sene destekleme için, aralık ayında yazılar yazılmıştır, 14 Ocakta kararname imzaya açılmıştır, ancak dünkü Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiş ve desteklemeyle tekrar Tekel görevlendirilmiştir.

Destekleme kararının 1 inci maddesinde fiyatın nasıl belirleneceği açıkça yazılmıştır. Yüksek Planlama Kurulu başfiyatı tespit edecektir. Yüksek Planlama Kuruluna bu konuda yazılar yazılmıştır, dün Yüksek Planlama Kurulu üyelerimizle de konuştuk; Sayın Başbakanımızın ve Başbakan Yardımcılarımızın talimatları gereği, Yüksek Planlama Kurulunda imza tamamlanmadan, Yüksek Planlama Kurulunun belirleyeceği fiyat doğrultusunda, fiyat ekiciye duyurulacaktır.

Burada, daha fiyat belli olmadan şu kadar fiyat öngörüldü, bu kadar fiyat öngörüldü" diye, daha ilk tarım ürününde işi münakaşaya götürmek, bence, Türkiye'nin içinde bulunduğu şu durumda yanlıştır diye düşünüyorum. Ekonomik istikrar tedbirlerini almışken, Türkiye'nin ekonomik durumunu hepimiz bilmekteyken, bizim, ancak,bunu, dengeye getirerek, hükümetimizin şu anda kıt olan kaynaklarını, bundan sonraki tarım ürünlerine vereceğimiz fiyatları da düşünerek, adil ve dengeli bir şekilde verme zorunluluğumuz var.

Ben, burada "fiyatı Yüksek Planlama Kurulu verecek" derken, bir sorumluluktan kaçmak için falan söylemedim, sadece bir usulî prosedürü hatırlattım. Tabiî ki, burada belirlenecek fiyat, tüm hükümet üyelerinin katıldığı, tüm hükümet üyelerinin sorumluluğunun olduğu fiyattır; ancak, gene, hükümetimizin aldığı karar gereği -biraz önce arkadaşlarımız da söylediler, bu sene rekoltede de düşüklük var, randımanda da düşüklük var, herhangi bir yanlışlık yok. Bu, kota uygulamasının çok serbest bırakılmasından dolayı, kalitedeki düşüklüğü göstermektedir- şimdi, ben, fiyat ne olursa olsun, bu randımanı yükseltmek için çareler aramaktayım. Tekel yöneticilerine de, kademeli randıman uygulamasıyla üreticinin bu mağduriyetini giderebilir miyiz, ellerine fazla para verebilir miyiz, daha çok para almalarını sağlayabilir miyiz diye talimat verdim.

Tabiî ki, kurban bayramında çiftçimizin eline bir miktar para geçmesini hepimiz istiyoruz. Onun için de ben, Başbakan Yardımcımız Sayın Devlet Bahçeli'yi dün ziyaret ettim, işin aciliyetinden bahsettim; Sayın Başbakanımız yurt dışına gitmeden önce, perşembe günü, kendisini ziyaret edip, konunun aciliyetini, kurban bayramına kadar avans vermemiz gerektiğini söyledim. Onların talimatlarıyla bu prosedürler hızlanıyor, bu hafta içerisinde fiyatı açıklamak zorundayız ki, avans verebilelim.

Tekel Genel Müdürlüğü, avans için gerekli tedbirleri almıştır, bir aydır müteahhit ödemelerini durdurmuştur. Çiftçimize, kurban bayramına kadar, aşağı yukarı 25 trilyon lira avans vermeyi planlıyoruz.

Tekelde bir yapısal değişiklikten bahsettim. Bu yapısal değişiklik ne olmalıdır diye esasen, bu konuyla ilgili tarafların -ekicilerin, ihracatçıların, tütüncülerin- fikirlerini almaya başladık. Önümüzdeki günlerde, bütün bu fikirleri topladıktan sonra, bir kanun tasarısı haline getirip, Yüce Meclisimizin huzurlarına, sizlere geleceğiz. Evvela, bu hazırladığımız yapısal değişiklikte, çiftçilerimizin kesinlikle mağdur edilmemesi gereğinin üzerinde durulmuştur.

Doğrudur; IMF'yle yapılan anlaşmalarda, Avrupa Birliğiyle bütünleşme görüşmelerinde, tarıma destek verilmesi devamlı gündeme getirilmiş, tarıma destek verilmemesi istenmiştir; ama, biz de, 57 nci hükümet olarak, ısrarla, tütün üreticisinin desteklenmeye devam edileceğini ve tütün üreticisinin, bundan böyle, Tekel olarak değil, kurulacak ayrı bir KİK'le, "Tütün Kurumu" adı altında bir KİK'le, doğrudan doğruya Hazineden ayrılacak kaynakla desteklenmesine taraf olduğumuzu belirtiyoruz; ama, kota uygulamasını, zorlamayla değil, yine Tütün Kanununda yapacağımız değişikliklerle ve kuracağımız bu yeni KİK'le, artırma usulünü getirerek, hem üreticinin daha kaliteli mal yetiştirmesini sağlamaya çalışmak hem de sadece "Tütün Kurumu" vasıtasıyla, devletin, tütüncünün arkasında olduğunu tütün alıcılarına duyurarak, tütün piyasasını "Tütün-Kur" vasıtasıyla organize etmeyi, rehabilite etmeyi düşündüğümüz için böyle bir sisteme gidiyoruz. Tekelin elinde bulunan diğer tesisler, sanayi tesisleri de, bir holding çatısı altında "Sigara Sanayi AŞ", "Alkollü İçkiler AŞ", "Tuz Sanayii AŞ", "Pazarlama Sanayii AŞ" adı altında dört ayrı anonim şirket olarak faaliyetine devam edecek şekilde düzenlenecektir. Bundan muradımız da şudur: Birincisi, çiftçiler mağdur edilmeyecek; ikinci ayağı, Tekelde çalışan hiçbir işçi, bu işlemden dolayı mağdur edilmeyecek; ama, özelleştirmenin önü açılacaktır.

Değerli arkadaşlarım, ben, devletin içki yapıp satmasına, devletin sigara yapıp satmasına karşıyım; bu hizmetler özel sektöre devredilmeli, devlet bundan vergisini almalıdır. Bunun için de hazırlıklarımız tamamlanmak üzeredir, önümüzdeki günlerde huzurlarınıza getireceğiz. Özelleştirme İdaresiyle istişare ederek, 4046 sayılı Yasadan da kaçmadan, ama, kuracağımız bir değerlendirme komisyonuyla, bu şirketlerin her birinin, ayrı ayrı müesseselere bölerek, bağlı ortaklıklar kurarak, yeni ortaklıklar kurarak, özelleştirmeye hazır olmasını sağlayacağız; ama, bunu sağlarken, bu özelleştirmeyi yaparken, ne çiftçileri ne çalışanları mağdur edeceğiz.

Yine, şu anda Mecliste bulunan Tütün Kanunumuzda getirdiğimiz değişiklikle, ister yerli sigara sanayii olsun ister yabancı sigara sanayii olsun, ithal edilen veya Türkiye'de üretilen, yani, kısaca, Türkiye'de satılan sigara kadar sigarada kullanılan tütünü yerli üreticiden alınıp ihraç edilmek zorunda. Diyelim ki, A isimli yabancı şirket, Türkiye'de, dışarıdan getirip imal ettiği, sattığı sigaralarda 2 000 ton tütün kullanmışsa, 2 000 ton yerli tütünümüzü alıp dışarıya ihraç etmek zorundadır; eğer bunu Tekel Sigara Sanayii yapmışsa, ona da, aynı şekilde, o kadar tütünü alıp dışarıya ihraç etmek zorunluluğu getirilmektedir. Üreticiyi korumak için alacağımız tütün, kullanacağımız tedbirlerin dışında getirilen bir tedbirdir.

Bunları söylememin sebebi, 57 nci hükümet olarak -sizlerin de burada söylediğiniz gibi- üreticinin yanında, çiftçinin yanında olmaya devam edeceğimizin bilinmesi içindir.

Arkadaşlarımızın sorduğu sorular oldu, onlara da kısaca cevap vermek istiyorum.

Faizlerin düşmesi konusunda, enflasyonun düşmesine paralel olarak hükümetimiz bir çalışma yapmaktadır. Sadece tarımsal kredilerin faizleri değil, ticarî kredilerin faizleri de -sizin de takip ettiğiniz gibi- enflasyon düştükçe bankalarca düşürülmekte; ama, tarımsal kredilerin faizleri de, enflasyon oranının düşüşüne göre tekrar düşürülecek, çiftçiye bu yönde gerekli katkı sağlanacaktır.

Fiyatların bir sene önce tespit edilmesi, muhakkak ki, hepimizin çok istediği bir konudur, biz de isteriz; ancak, dünya tütün piyasalarının fiyat oluşumları -bu, nihayet dünyada satılabilecek bir ürün olduğu için- bir sene önce fiyat belirlenmesine engel teşkil etmektedir; ama, bu konuda yine de çalışmalara devam ederiz.

Tütün üreticisi deprem vergisi ödeyecek mi ödemeyecek mi diye Maliye Bakanına dün sordum; böyle bir vergiden bana bahsetmediler. Esasen, tütün üreticisinin bu sene, deprem vergisi ödeyecek hali de yok. Böyle bir konu varsa, bunu, Maliye Bakanıyla konuşuruz; ama, dün, benim yaptığım araştırmalarda, böyle bir vergi olmadığı söylendi. Tekel Genel Müdürüne de bu konuda bir yazı gelmiş değil.

Ürün teslim alan eksperlere gerekli uyarılar yapılmıştır. Eksperler bu konuda en çok emeği geçen arkadaşlarımızdır; hem görevli memurlara hem eksperlere bu sene gerekli uyarılar yapılmış ve tütünlerin bir an önce teslim alınması yönünde talimatlar verilmiştir.

Biraz önce söyledim -depoların boşaltılmasından bahsedildi- 450 bin ton tütün, muhakkak ki bir depoda saklanıyor, bunu açıkta saklamak mümkün değil. Bu sene üretilen ve alacağımız tütünler için depomuz yoktu; ancak, biraz önce de söyledim, imkânlar en rasyonel şekilde kullanılmaya çalışılmaktadır; eğer biz, bu sene yeni alınacak tütün kadar daha depo yaptırsaydık, önümüzdeki yıl bu kadar daha tütünü depolayacağımız gibi bir izlenim verecektik, ki bizim tütün depolamaya niyetimiz yok, tütün stokunu azaltmak istiyoruz, onun için bu sene yeni depo yapımı yerine, depo kiralama yoluna gittik, depo kiralama işlemlerimiz bitti; hem Adıyaman'daki hem de Kâhta'daki tütünlerin nakli için gerekli talimat verildi, bugünlerde o hazırlık başladı.

Randıman için kademeli fiyat vereceğimizi söyledim. Başfiyatı da biraz önce söyledim; arkadaşlarımız, tabiî bu sene belirlediğimiz hedefe göre bir tahminî fiyat tutturmaktadırlar, ben fiyatın gerçekten ne olacağını kesin olarak şu anda bilmiyorum; ama elimizden gelen en iyi imkânı kullanmaya çalışacağız ve bu imkânı kullanırken de, tabiî, herkesin de bilmesini istiyorum, 57 nci Hükümet olarak...

BAŞKAN – Sayın Bakanım, toparlıyorsunuz, değil mi efendim?..

DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (Devamla) – Toparlıyorum efendim.

BAŞKAN – Çok teşekkür ederim.

DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (Devamla) – ...bu sene enflasyonu yüzde 25 seviyesinde tutmaya kararlıyız; bu kararlılığımızı, ürünlere fiyat verirken de gösterme zorunluluğumuz vardır; ama üreticilerimize avans vererek ve randıman için kademeli fiyat uygulaması yaparak onların mağduriyetlerini gidermeye gayret edeceğiz.

Ben, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum, konuşma yapan arkadaşlara teşekkür ediyorum.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Piyasayı ne zaman açıyorsunuz acaba, bir bilgi verebilir misiniz?

DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (Devamla) – Bu hafta içerisinde açmamız gerektiğini biraz önce söyledim Sayın Gözlükaya, ayrıca özel sohbetlerimizde size de söyledim; başka türlü, kurban bayramına kadar avans veremeyiz; çünkü, avans vermek için, bu hafta içinde açma zorunluluğumuz vardır. (Alkışlar)

BAŞKAN – Tabiî, mübarek bayramdan evvel çiftçiyi sevindirmek gerekiyor Sayın Bakanım.

Teşekkür ediyorum.

Komisyondan istifa önergeleri vardır; okutuyorum:

B)TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.—İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın (9/31) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/151)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(9/31) sayılı Soruşturma Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.

Gereği için durumu bilgilerinize sunarım.

Saygılarımla.

Süleyman Yağız

İstanbul

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Türkiye Kızılay Derneğinin sorunları ile faaliyetlerinin araştırılarak gelir kaynaklarının daha etkin kullanılması için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/73-74) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin uzatılmasına dair bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

2. —(10/73-74) esas numaralı Meclis Araştıraması Komisyonu Başkanlığının, komisyonun görev süresinin uzatımına ilişkin tezkeresi (3/488)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Kızılay Derneğinin sorunları ile faaliyetlerinin araştırılarak gelir kaynaklarının daha etkin kullanılması için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 26.10.1999 tarihli 11 inci Birleşiminde alınan karar doğrultusunda kurulan ve 10.11.1999 tarihinde çalışmalarına başlayan Meclis Araştırması Komisyonumuzun 16.2.2000 tarihinde yapmış olduğu toplantıda alınan karar doğrultusunda, bir aylık eksüre istenmesine karar verilmiştir.

Bu yüzden, 29.2.2000 tarihinden başlamak üzere, İçtüzüğün 105 inci maddesi gereğince Genel Kuruldan bir aylık eksüre istenilmesi kararlaştırılmıştır.

Gereğini bilgilerinize arz ederim.

Nazif Okumuş

İstanbul

Komisyon Başkanı

BAŞKAN – Efendim, İçtüzüğün 105 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "Araştırmasını üç ay içinde bitiremeyen komisyona bir aylık kesin süre verilir " hükmü gereğince, komisyona bir aylık süre verilmiştir.

Arz ederim.

Sayın milletvekilleri, Anayasa ve Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu karma komisyonun, yasama dokunulmazlığına ilişkin bir raporu vardır; okutup bilgilerinize sunacağım:

V.—KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.—Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/414) (S.Sayısı :355) (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkca, 8.12.1999 tarihinde karma komisyonumuza gönderilen Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 22.12.1999 günlü raporuyla, Türk Silahlı Kuvvetlerini alenen tahkir ve tezyif etmek suçu isnat olunan Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan komisyonumuza gelerek sözlü savunmasını yapmıştır.

Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen karma komisyonumuz, bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı dokunulmazlıkların tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek için olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınması amacına yöneldiğini göz önüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin de bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır. Bu nedenlerle ve isnat olunan eylemin niteliği dikkate alınarak, Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine oy çokluğuyla karar verilmiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

Ertuğrul Yalçınbayır

Bursa

Komisyon Başkanı ve üyeler

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Sayın milletvekilleri, bu rapor, kovuşturmanın, milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine dairdir. 10 gün içinde itiraz olunmadığı takdirde, bu rapor kesinleşmiş olacaktır.

Arz ederim.

İçtüzüğün 37 nci maddesine göre verilmiş, 2 adet doğrudan gündeme alınma önergesi vardır; ayrı ayrı okutup işleme alacağım ve sonra oylarınıza sunacağım.

Birinci önergeyi okutuyorum :

IV.—BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B)TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

3.—İçel Milletvekili Ali Er’in, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği Teşkilât Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/57) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/152)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

10.6.1999 tarihinde TBMM Başkanlığına sunmuş olduğum (2/57) esas numaralı kanun teklifim, havale edildiği Plan ve Bütçe Komisyonunda bugüne kadar görüşülememiştir.

Kanun teklifinin, İçtüzüğün 37 nci maddesi gereğince doğrudan gündeme alınması hususunda gereğini arz ederim.

Saygılarımla. 12.11.1999

Ali Er

İçel

BAŞKAN – Sayın Er?..Yoklar.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir efendim. (DYP sıralarından "Edildi" sesleri)

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, burada zaten 50 kişiyiz; bunun 40'ı kabul etti...

BAŞKAN – Efendim, reddolundu. İsterseniz, bir daha oylayayım.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Tereddütünüz varsa, oylayın.

BAŞKAN – Hayır, bende yok; zatı âlilerinizde var mı? (DYP sıralarından "var, var" sesleri)

İçel milletvekili olarak, tabiî, itiraz etmekte haklısınız.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Efendim, bunun Büyük Millet Meclisiyle ilgisi var, İçel'le yok ama... Doğruya doğru, eğriye eğri... Kaldı ki, Anavatan Partili bir arkadaşımızın önergesi; doğru bildiğimiz için el kaldırıyoruz.

BAŞKAN – Efendim, reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum :

4. —Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/263) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/153)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/263 esas numaralı kanun teklifim, 45 günlük süre içerisinde ilgili komisyonlarda görüşülmediğinden, İçtüzüğün 37 nci maddesi gereğince doğrudan gündeme alınmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Hasan Çalış

Karaman

BAŞKAN – Efendim, önerge sahibi, Karaman Milletvekili Sayın Hasan Çalış; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 3.8.1999 tarihinde, Karaman'da "Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesi" adıyla bir üniversite kurulması için vermiş olduğum kanun teklifinin, İçtüzüğümüzün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasıyla ilgili önergenin sahibi olmam nedeniyle söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bilgi çağını yakalayacağımız bir dönemde, yetişmiş, bilimi ve teknolojiyi kavramış, çağın gerektirdiği teknolojiye sahip olmuş nesiller çok önemlidir. Bunların yetiştirilmesinde ise, üniversitelerin yeri tatışmasız çok önemlidir.

Bugün itibariyle ülkemizde 71 üniversitemiz mevcut olup, bu üniversitelerimize bağlı 1 135 yükseköğretim tesisinde, 56 401 öğretim üyesiyle hemen hemen 1 409 627 öğrencimiz eğitim görmektedir. 1923-1924 öğretim yılındaysa, 9 yükseköğrenim kurumunda, 309 öğretim üyesiyle aşağı yukarı 2 900 öğrenci yükseköğrenim imkânına sahipti. Bu, 1923 yılına göre kıyasladığımız zaman, gerçekten, önemli bir atılım; ama, çağdaş ülkelerle ülkemizi kıyasladığımız zaman ise, arada çok önemli bir açığın olduğunu görmekteyiz. Bu nedenle, ülkemizde hızla üniversiteleştirme yapmak lazım. Bu amaçla, Karamanımızda, Karaman'ın en güzel yerinde, 200 000 metrekare arazi üzerinde, Yunus Emre üniversite kampusumuz ayrılmış olup, mevcut kampüste şu anda 3 yükseköğrenim müessesemiz eğitim vermekte, kampus dışarısında ise, yine, 3 eğitim tesisimizde, toplam 2 670 öğrencimize, 74 öğretim elemanımızla eğitim verilmektedir. Mevcut yükseköğrenim kurumlarımız Selçuk Üniversitesine bağlı olduğundan, eksik öğretim elemanı ihtiyacımız Selçuk Üniversitesinden temin edilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bu kampus içerisinde, Yurt-Kura ait sosyal tesisler, ayrıca, belediyemize ait gayet modern bir yurt ve sosyal tesislerimiz mevcuttur. Tesisin içerisinde ise, Karamanımızın saygıdeğer firmalarından Saray Holding tarafından inşa edilmiş olan fen edebiyat fakültemizin binasının hizmete hazır hale gelmesine az bir şey kalmıştır.

Değerli arkadaşlarım, ayrıca, üniversitemizle ilgili vakfımız, üniversitenin bir an önce kurulabilmesi ve eksiklerinin tamamlanabilmesi için çalışmaktadır. Karamanımızda, daha pek çok eğitim tesisinin altında imzası olan Bifa Holding, diğer sanayi kuruluşlarımız ve hayırseverlerimiz, Saray Holdingin başlattığı üniversiteleşme hizmetini devam ettirmek için hazır beklemektedir.

Değerli arkadaşlarım, bütün bunları üst üste koyduğumuz zaman, gerçekten, ülkemizde yeni üniversiteler kurulacaksa, bunlardan birinin, mutlaka, önceliği olan Karamanoğlu Mehmet Bey üniversitesi olması gerekmektedir; çünkü, Karamanımız, deprem yönünden riski en az olan yerlerden birisidir; hızla gelişen sanayisi, ticareti, modern tarımıyla ve hayvancılığıyla, kurulacak bir üniversiteden fazlasıyla istifade edecektir. konumu itibariyle de, üniversitenin gelişmesine müsait olacaktır. Ayrıca, Karamanlı hemşerilerimiz, Karaman'a kurulacak bir üniversiteyi şiddetle arzu etmektedirler ve her türlü yardıma hazır durumdadırlar.

BAŞKAN – Sayın Çalış, toparlayın efendim.

HASAN ÇALIŞ (Devamla) – Sayın milletvekilleri, bu üniversitemizin kurulabilmesi amacıyla vermiş olduğumuz kanun teklifinin doğrudan gündeme alınmasıyla ilgili olarak vereceğiniz destekten ötürü hepinize teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Ben teşekkür ederim Sayın Çalış.

Şimdi, söz sırası, şahsı adına söz isteyen Karaman Milletvekili Sayın Zeki Ünal'da.

Sayın Ünal, buyurun.(FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

ZEKİ ÜNAL (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Karamanoğlu Mehmet Bey üniversitesinin kurulmasıyla ilgili olarak, Karaman Milletvekili Sayın Hasan Çalış tarafından verilen kanun teklifinin İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan doğruya Genel Kurul gündemine alınması hakkındaki görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, itiraf etmeliyiz ki, yükseköğrenim alanında, beklenen düzeyde olduğumuzu söylemek mümkün değildir. Hatta, okullaşma oranı itibariyle bazı Ortadoğu ülkelerinden ve Latin Amerika ülkelerinden daha geride olduğumuzu ifade etmemiz de mümkündür. İnternet ve bilgisayar kullanımı açısından dünya sıralamasında Güney Afrika ve Kolombiya'dan daha gerilerdeyiz.

Okullaşma oranı itibariyle, 1990 yılında yüzde 9,1 örgün, yüzde 5,4 açıköğretim olmak üzere toplam yüzde 14,5'tir. Aynı yıllarda, gelişmiş ülkelerden Amerika'da yüzde 70'tir, Japonya'da yüzde 40'tır, Almanya'da yüzde 33'tür. Aradan 9 yıl geçmiştir. 2000 yılı programına baktığımız zaman, 1998-1999 yıllarında okullaşma oranı, yüzde 16,4 örgün, yüzde 9,3 açıköğretim olmak üzere, toplam yüzde 25,7 olmuştur. 1999-2000 yıllarında yükseköğretimde okullaşma oranının, yüzde 17,4'ü örgün, yüzde 9,3'ü açıköğretim olmak üzere, toplam yüzde 26,7 olması beklenmektedir.

21 inci Asra girdiğimiz şu günlerde, bu rakamların bizlere ümit vermediği ve gelecek vaat etmediği gayet açıktır. O halde, mutlaka ciddî bir atılım yapmalıyız; bilgi çağını yakalamak istiyorsak, mutlaka bunu başarmalıyız. Üniversitelerimizin sayısını artırmalıyız. Sadece açmak yetmez; kemiyet ve keyfiyet itibariyle de belli bir standardı tutturmamız gerekmektedir. Öğretim elemanı eksikliği, altyapı eksikliği ve finansman eksikliği gibi mazeretleri kabul etmek mümkün değildir. Vurguna, soyguna, hırsızlığa, yolsuzluğa ve israfa dur dediğimiz takdirde, yalnız yeni üniversiteler değil, bütün Türkiye elbette ki mamur olacaktır. Çağ atladık diyoruz, çağı yakaladık diyoruz, çağdaş Türkiye diyoruz; ama, bu iddialarımıza paralel olarak yükseköğretim konularında ciddî bir eylem planını ortaya koyamıyoruz. Gelişmiş ülkelerde binlerle ifade edilen üniversite sayısı, Türkiye'de hâlâ 100'ün altındadır. Halen 21'i vakıf üniversitesi olmak üzere, 74 tane üniversitemiz vardır; devlet üniversitelerinin sayısı 53'tür. Vakıf üniversitelerinde 27 000 öğrenci okumaktadır ve diğer üniversitelerimizde toplam olarak 1,5 milyon öğrenci vardır. Bu durumda, vakıfların payı, yüzde 1,8'dir. Halbuki, diğer ülkelere baktığımız zaman, bu oranlar, yüzde 14'lerden başlıyor, yüzde 80'lere kadar çıkıyor. Bu durum, Türkiye'nin, hem özel hem de devlet üniversiteleri açısından çok fakir olduğunu göstermektedir.

Karamanoğlu Mehmet Bey üniversitesinin kurulmasını isterken, bu gerçeklere dayanıyoruz ve hatta, yalnız Karaman'a değil, tüm illerimize üniversite kurulmasını arzu ediyoruz. Karaman'da üniversite için altyapı hazırdır. Halen Karaman'da 5 tane yüksekokul, 1 tane de fakülte vardır. Selçuk Üniversitesine yakınlığı da ayrı bir avantajdır.

Karaman'da 1986 yılında kurulmuş bulunan ve halen faaliyette bulunan Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesi Vakfı, 2 500 dönüm araziyi alıp, tapulamıştır. Karaman'ın fedakâr işadamları ve müteşebbisleri, üniversitenin kurulması halinde, çok büyük destek vaat etmektedirler. Ayrıca, Karamanımızın fedakâr, cefakâr, gönül ve ilim ehli olan insanlarımız da, aynı şekilde, bu tip teşebbüslere hem maddî hem de manevî destek vereceklerini ifade etmektedirler.

Esasen, Karaman'ın onbin yıllık tarihi incelenirse, önemli kültür merkezlerinden biri olduğu görülecektir. Çeşitli kavimlerin kurduğu uygarlıkların izlerini hâlâ görmek mümkündür. Karamanoğullarının başkenti olduğu dönemlerde bile, Karaman'ın, 30 tane medreseyi, yani, bugünkü ifadeyle, 30 tane üniversiteyi bünyesinde barındırdığını görmekteyiz. Öyleyse, her türlü bilimin bundan yıllarca önce yapılmış olduğu Karaman'da bir üniversite kurulması talebini çok tabiî karşılamak lazımdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZEKİ ÜNAL (Devamla) – 1 dakika efendim...

BAŞKAN – Bugün işimiz çok; toparlayın efendim.

ZEKİ ÜNAL (Devamla) – Böyle bir ilim, irfan ve kültür merkezinde hepimizin tanıdığı Pirî Reisler, Zembilli Ali Efendiler, Molla Güranîler, Mevlânâlar, Yunuslar ve Kâzım Karabekirler yetişmiştir. Eğer, bu üniversite kurulacak olursa, yine aynı şekilde, aynı çapta, aynı evsafta üstün insanların yetişeceği muhakkaktır.

Ayrıca, hemen şunu ifade etmek istiyorum; 19 uncu Dönemde Karamanoğlu üniversitesiyle ilgili olarak bir kanun teklifi vermiştim ve bu, 877 sıra sayısını alarak Genel Kurula inmişti; maalesef, o yıllarda erken seçime gidilmiş olduğundan dolayı kanunlaşamamıştı.

BAŞKAN – Sayın Ünal, toparlar mısınız...

ZEKİ ÜNAL (Devamla) – Toparlıyorum efendim...

Bunun yanında, ayrıca, Anasol-D hükümeti döneminde vermiş olduğumuz yazılı soru önergemize gelen cevapta da "2000 yılına kadar yeni yükseköğretim kurumları düşünülmediği" ifade edilmişti. Şu anda, 2000 yılında bulunduğumuza göre, Anasol-M hükümeti bu meseleyi çok ciddî bir şekilde ele alacaktır diye düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ünal.

20 nci Dönem flu; hiç karıştırmayın 20 nci Dönemi.

Sayın milletvekilleri; önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Teşekkür ederim; hayırlı olsun efendim.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, sözlü soruları ve diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına devam ediyoruz.

Doğal Afet Bölgelerinde Afetten Kaynaklanan Hukukî Uyuşmazlıkların Çözümüne ve Bazı İşlemlerin Kolaylaştırılmasına İlişkin Kanun Hükmünde Kararname ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

V. — KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2. —Doğal Afet Bölgelerinde Afetten Kaynaklanan Hukukî Uyuşmazlıkların Çözümüne ve Bazı İşlemlerin Kolaylaştırılmasına İlişkin Kanun Hükmünde Kararname ve Adalet Komisyonu Raporu (1/528) (S.Sayısı: 354) (1)

BAŞKAN – Komisyon?... Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sakarya Milletvekili Sayın Nevzat Ercan konuşacaklardır.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarı üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi, Partim ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tasarıda, deprem bölgesinde yaşanmakta olan sorunların -ki, bunlardan en önemlisi olan hukukî ihtilafların- çözümünde kolaylaştırıcı birtakım düzenlemeler -ki, bunlardan gerek delil tespitine ilişkin vekâletname noktasında olsun gerekse adlî müzaheret açısından olsun birtakım kolaylıkların sağlanması- öngörülmektedir; ayrıca, yazılı başvurunun yanında sözlü başvuru gibi bir kolaylık getirilmektedir. Bu başvuru, üçüncü dereceye kadar kan ve sıhrî hısımlar açısından da öngörülmektedir; ayrıca, veraset ilamı alımında eğer resmî kayıt yoksa tanık ve diğer delillerle de veraset ilamı alınabileceği öngörülmektedir.

Değerli milletvekilleri, bugün itibariyle, 17 Ağustos depreminin üzerinden 6 ay 12 gün geçti, 12 Kasım depremi üzerinden de 3 ay 17 gün geçti. Bugün ele aldığımız bu tasarı, aslında, deprem olduktan sonraki haftalarda Genel Kurulun gündemine gelebilmeliydi ve öngörülen bu kolaylıklardan, deprem bölgesindeki insanımız yararlanabilmeliydi.

Delil tespit işlemleri yapıldı, çoğu deprem bölgelerinde tamamlandı; vekâletnameye ilişkin olsun, veraset ilamı alımına ilişkin olsun, hukukî işlemler, bu bölgede, zaten depremzedeler tarafından adlî işlemlere tevessül açısında önemli ölçüde tamamlandı. Aradan altı ay geçmiş, getirilen bu tasarıyı, belki çok az sayıda depremzede vatandaşımıza bir imkân vermek açısından da olsa, yine de yararlı bulduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, eğer deprem olduktan sonra -gerek 17 Ağustos gerekse 12 Kasım depremleri itibariyle söylüyorum- bu kadar gecikilmiş olmasaydı, bugün deprem bölgelerinde halen yaşanmakta olan sorunlar belki aşılmış olabilirdi; ama, 17 Ağustos depreminden sonra -hemen birkaç gün sonraydı- henüz daha insanlarımız enkaz altındayken, yardım ve kurtarma çalışmaları istenilen düzeyde dahi değilken, hükümet, Genel Kurulun gündemine, Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısını, Pişmanlık Yasa Tasarısını ve Af Yasa Tasarısını almıştı. Aslında, depremin olduğu ilk günlerden itibaren, hükümet gündemden kopmuştu. Bütün bunlarda gecikilmiştir, onu ifade etmek istiyorum.

Düşünebiliyor musunuz ki, depremin üzerinden aylar geçmiş olmasına rağmen, bölgede halen geçici barınma sorunu yaşanmaktadır. Evet, birçok çadırkentte, prefabrike konutta, vatandaşımız, doğrudan doğruya, kendi imkânlarıyla yaptığı ilkel barakalarda ve elverişsiz şartlarda barınmaya çalışmaktadır. Oysa, hatırlayacak olursak, hükümet, kalıcı konutların inşasına mart ayı başında başlayacağını söylemişti. Deprem bölgesinde, henüz daha, geçici barınma sorununun halledilememiş olması, doğrusu, insanlarımızı karamsarlığa düşürmüştür. Deprem bölgesinde, henüz daha, kalıcı konutlarla ilgili önemli bir gelişme yoktur, ne zaman yapılacağı belli değildir. Korkarım ki, depremzede insanlarımız, gelecek yılın kışında da, geçici olarak barındığı çadırkentlerde, prefabrike konutlarda veya barakalarda barınmak gibi bir mecburiyetle karşı karşıya bırakılmaz.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Hiç merak etmeyin...

NEVZAT ERCAN (Devamla) – O, bir merak meselesi falan değil. Ben, deprem bölgesinden geliyorum. Oraya her hafta sonu gidiyorum. Lütfedin, siz de bir gidin. Deprem bölgesinde, insanlarımızın acılarının nasıl öfkeye dönüştüğünü, bizzat kendiniz de görebilirsiniz. Gidin... Nereye gitmek isterseniz... Düzce'ye gidin, Kaynaşlı'ya gidin, Adapazarı'na gidin, İzmit'e gidin, Gölcük'e gidin. Nereye giderseniz gidin, henüz daha, deprem bölgesindeki sorunların sıcaklığını koruduğunu göreceksiniz. Temas edin doğrudan... O bölgeden geliyorum ben.

Değerli milletvekilleri, binlerce ev yıkıldı; yüzbinlerce insanımız evsiz barksız kaldı. Sadece Marmara Bölgesinde yıkılan işyeri sayısı 30 000, seçim bölgem Adapazarı'nda, merkezinde yıkılan işyeri sayısı da 8 000 civarındadır. Hiçbirine -barınma açısından söylüyorum- işini kaybetmiş, işyerini kaybetmiş esnafımıza, işyeri temini açısından getirdiğiniz bir kolaylık, önemli ölçüde bir devlet desteği, hükümet desteği yoktur. Evet söylüyorum, bakınız, 30 000 işyeri yıkılmış Marmara Bölgesine- esnaf, sanatkâr, KOBİ, tüccar, sanayici, serbest meslek erbabı dahil; işyerini kaybetmiş, tezgâhını kaybetmiş, malını kaybetmiş, ticarî sermayesini kaybetmiş esnafımıza, KOBİ'mize, tüccarımıza, sanayicimize- gönderdiğiniz toplam yardım nedir biliyor musunuz; gönderdiğiniz toplam yardım 30 trilyon bile değil. 8 000 civarında işyeri yıkılmış, merkezi tamamen yıkılmış, ticarî hayat felç olmuş, ekonomik hayat durmuş, malını mülkünü, işyerini kaybetmiş Adapazarı esnafımıza, tüccarımıza, sanayicimize gönderdiğiniz para 5-5,5 trilyondur. 7 600 talep var;, bu miktar yardımın, desteğin, bu insanların ihtiyaçlarını karşılayabileceğini söylemek öyle kolay değil; yani bunu kişi başına bölerseniz, adambaşı 500 milyon lira düşmez.

Değerli milletvekilleri, depremzedeler için, deprem bölgeleri için içten ve dıştan gönderilen yardım paraları -defaatle söylemeye çalıştık- hangi miktara, hangi meblağa ulaştı? " "Deprem vergisi" adı altında "ekvergiler" adı altında topladığınız paraların ve dışarıdan gelen önemli ölçüdeki yardımların ne kadarını deprem bölgesi için ve depremzede için harcadınız? Yani, 5,5 trilyon lirayı gönderiyorsunuz siz!.. Sakarya yıkılmış, 8 000 insan işini kaybetmiş, evini kaybetmiş, onları açlığa mahkûm ediyorsunuz; siz bu insanlara 5,5 trilyon gönderiyorsunuz!.. Alay mı ediyorsunuz siz bu insanlarla?! Söyleyin bakalım, ne kadar yardım geldi? Şu envanteri görmek istiyoruz, şu bilançoyu görmek istiyoruz, nedir gelen yardımlar, hangi miktara ulaştı? Burada ekvergi, deprem vergisi getirdiniz, geçmiş yılları baz alarak tekrar tekrar vergi alıyorsunuz vatandaşlarımızdan, deprem bölgesi için getirdiniz bunları. Binadan, arsadan, Gelir ve Kurumlar Vergisi mükelleflerinden 1998 yılında verdiği beyannameye göre esas alıp belli bir oranda vergi saldınız; özel iletişim vergisi getiriyorsunuz. Telefon faturalarına bakın, vatandaş yüzde 25 zamlı ödüyor. Nereye gidiyor bu paralar?.. Siz, sonra, o bölgede yaşayan, her şeyini kaybetmiş depremzedeye diyorsunuz ki: "Al şu 300 milyon lirayı, al şu 500 milyon lirayı da ayakta durmaya çalış..." Alay mı ediyorsunuz siz değerli arkadaşlarım?!

Ne verdiniz çiftçiye? Sayın Başbakana, o bölgenin milletvekilleri olarak çıktık -bütün Marmara Bölgesi için diyorum ve Düzce ve çevresinde meydana gelen 12 Kasım depreminden etkilenen o bölge insanları için de söyledik- "burada hayat durdu, hiç olmazsa deprem felaketinin büyüklüğünü dikkate alarak bu bölgedeki çiftçilerimize teslim ettikleri ürün bedellerini peşin ödeyin" dedik. Allah rızası için bunu istedik; yani, belki deprem bölgesi dışındaki üreticilerin bedellerini ödemekte gecikiyorsunuz; ama, sıcak para girsin bu bölgeye, bu para sirkülasyon yapsın, dönsün; esnaf bir barakada birkaç kuruş bir şey satmaya çalışıyorsa, köylü pazara insin, şehire insin. "Bunların teslim ettikleri ürünlerinin bedelini peşin ödeyin" dedik; fazla bir şey yok, hibe falan gibi bir talebimiz de yok. Vatandaş ürününü teslim etmiş; fındığını teslim etmiş.

Şimdi, siz, bu kürsüye nasıl geleceksiniz?.. Sakarya'da, Düzce'de Akçakoca'da, deprem bölgesinde felakete uğramış bu insanların 9 uncu, 10 uncu ayda teslim ettiği fındığın bedellerini, hâlâ -bugün itibariyle- ödemediniz. Fındık üreticisi "aradan geçmiş beş ay, ben daha fındık paramı alamadım" diyor. Nasıl devlet desteği bu? Hükümet olarak, siz, nasıl depremzedenin yanındasınız? Henüz daha fındık paralarını, ürün bedellerini ödemediniz. 10 uncu ayda ürünlerini teslim etmiş üreticilerin ürünlerinin bedellerini henüz daha ödemek noktasındasınız.

Pancar avanslarını falan daha yakın tarihte verdiniz. Pancar üreticisi, pancarını aralık ayında teslim etti; 16 Martta mübarek kurban bayramını idrak edeceğiz; hiç olmazsa, depremzede vatandaşlarımıza, üreticilerimize pancar bedellerini bayram öncesi ödeyin; hiç olmazsa bunu yapın. Ödeyin biraz, çoluğuna çocuğuna üst baş bir şey alabilsin, sevindirin hiç olmazsa...

Bunları istiyoruz. Bizim, sizden istediğimiz, hükümetten istediğimiz buradaki yaraları sarmanızdır. Devletin, oradaki depremzedeye şefkat elini uzatmasıdır. Yardım edin bunlara... Sizden hoşnut kalsın bu insanlar. "Hükümet, bizim yanımızda oldu, yaralarımızı sarmak noktasında maddî, manevî gerekeni yaptı" diyebilsinler; onu istiyoruz.

Değerli milletvekilleri, iddia ediyorsunuz "borçları erteledik" diyorsunuz; bölgeye gidiyoruz "Ziraat Bankasına, tarım kredi kooperatiflerine borçlarınız ertelendi mi kardeşim" diyoruz, "hayır" diyorlar. Esnafa soruyoruz "yok böyle bir şey" diyorlar. Bu bölgede yaşıyoruz biz bunları. "Kredi alıyor musunuz; veriyorlar mı kredi" diyoruz; kredi almak o kadar kolay değil" diyorlar.

Değerli arkadaşlar, deprem bölgesinde yaşayan çiftçi, tarımsal varlığının yüzde 40'ını kaybetmiş olması halinde ancak depremden zarar görmüş sayılabileceği ve buna göre gerekli devlet desteğinin verilebileceği noktasında değil, çok farklı durum. Belki tarımsal varlığının yüzde 40'ını kaybetmedi ama, Adapazarı'ndaki 100 000'in üzerindeki nüfus merkez köylerde yaşıyor bugün; herkesin birkaç aile konuğu var. O bölgede, çiftçi, elindeki ürününü pazarlayamadı -tüccar yoktu, alıcısı yoktu- satamadı ve aslında, o bölgede zarar görmeyen, etkilenmeyen hiçbir kesim yok.

Adapazarı Şeker Fabrikası altı aydır çalışmıyor, depremde zarar gördü; -kaç defa bu konuyu ilettiğimizi ben hatırlamıyorum, bilmiyorum; artık, söyleye söyleye biz usandık- dedik ki, bakınız, şu şeker fabrikası depremden zarar gördü, şuraya bir çivi çakın Allah rızası için. Geçici işçileri çıkardınız, o insanlar işsiz kaldı, hiçbirinin 1 kuruş geliri yok; o fabrikada işin kolayına kaçtınız ve sonra, orada, pancar üreticisinin teslim ettiği pancarları Alpullu, Susurluk Şeker Fabrikalarına taşımayı daha uygun gördünüz. Fabrika duruyor şimdi. O taşıma işlerini hiç olmazsa o yörenin insanlarına verin dedik. Adapazarı'nda ve diğer deprem bölgelerinde, gerek enkaz kaldırma çalışmaları olsun gerek altyapı çalışmalarına ilişkin olsun gerekse taşıma işine ilişkin olsun, bizim bu işi yapacak gücümüz var . Hangi bölgede o yöre insanlarını düşünerek mahallinde yaptınız bu ihaleleri; hiçbiri mahallinde yapılmadı. Ankara'da yapıldı bütün ihaleler ve çok şeyler söyleniliyor. Ankara'da yapılan bu ihalelerde, belirli kesimlerin kollandığı, kayırıldığı ve ondan sonra da, o ihaleyi alanların deprem bölgesine gelip, birinci, ikinci, üçüncü el -böyle elden ele- taşeronların arandığı günleri yaşadık hep beraber ve işler yürümedi böylece. Burada ihaleyi alan insanı göremedik biz o bölgede ve aylarca ne enkaz kaldırılabildi deprem bölgesinden ne de diğer hizmetler görülebildi; bunlar yanlıştı. Bunları uyardık; ama, maalesef, uyarılarımız dikkate alınmadı.

Hükümet, deprem bölgesinde neyi, nasıl yapacağına henüz daha karar vermiş değil, gerçekten değil. Prefabrike konutları yaptınız; yasalarla yasaklanmış olmasına rağmen, aslında çok daralmış olan bütün meraları, ormanlık alanları bir daha kullanılamaz hale getirmek gibi bir yanlışın içerisine düştünüz hemen. Gelin görün şimdi bizim prefabrike konutları. 20 parça, 25 parça, 30 parça köyün müşterek tasarrufunda olan meralar üzerine binlerce prefabrike konut inşa ettiniz, altyapı yaptınız -kanalizasyon, şu, bu vesaire- buralar betonlaştı. Aslında, buralar çok elverişsizdi; hepsi su tuttu sonradan.

Prefabrike konutların yerine, bir süre sonra -işte, kalıcı konutlarla ilgili karamsarlığımızı ifade ettim; ama- nihayet, netice itibariyle, kalıcı konutlar yapılacak. Bunları kaldırdığınız zaman, o alanları, yeniden, vatandaşımız, çiftçimiz, köylümüz kullanabilecek mi?! Onlar ne olacak?!. Konut alanları için, bütün meralar, tarım alanları betonlandı, asfaltlandı; bunlar yanlıştı.

Değerli milletvekilleri, malî milat ilan edin dedik, malî milat... Yani, bütün vergi daireleri yıkıldı, defterdarlık dahil işyerleri yıkıldı. 1.1.2000 yılından itibaren malî milat ilan edin dedik. Bu insanları, geriye doğru defter kayıtlarından sorumlu tutmayın ve bütün borçlarını terkin edin ve silin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, toparlayın lütfen.

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Sayın Başkan, 2 dakika daha... Toparlayacağım efendim.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Doymuyor, doymuyor...

BAŞKAN – Sayın Ercan, siz Genel Kurula hitap edin efendim.

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Sayın Karahan'ın bir özelliği var, yerinde duramıyor, sıtma tutmuş gibi yani... Yerinizde duramıyorsunuz.

NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) – Sıtma bile az ona.

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Bütün zabıtlara bakıyorum, adınız, hemen hemen bütün zabıtlarda var.

BAŞKAN – Efendim, Genel Kurula hitap edin...

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Malî milat ilanı önerimizin bir an önce dikkate alınmasını istiyoruz. Evet, şu borçlarını ödemeyen, ödememiş gözüken, geçmiş borçlarından dolayı hapse tazyike maruz bırakılmak noktasında olan çiftçilerimizle ilgili, esnaflarımızla ilgili yeni bir yaklaşım sergileyin istiyoruz.

O bölge için yatırımları teşvik noktasında da özendirici birtakım tedbirler alınmasını öneriyoruz. Seçim bölgem Adapazarı'nın büyükşehir belediyesine dönüştürülmesi için de Bakanlar Kuruluna yetki verdik ve o gün bugündür, büyükşehir belediyesine dönüştürülmesini bekliyoruz.

BAŞKAN – Sayın Ercan, toparlayın, 1 dakikayı da geçti. Lütfen...

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Hemen bitiriyorum.

Değerli milletvekilleri, her şeye rağmen, geçen altı aylık dönemde, depremzede insanımız, açıkça söylüyorum ki, bu hükümetten gerekli desteği görmedi ve içten ve dıştan gelen önemli ölçüdeki yardımlar, deprem bölgesi ve depremzede insan için kullanılmak yerine, başka amaçlar için kullanıldı. Bunları sadece biz söylüyor değiliz, bunları, hükümetin içinde yetkili ağızlar da zaman zaman ifade ettiler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ercan.

Söz sırası, Fazilet Partisi Grubu adına, Adıyaman Milletvekili Sayın Dengir Fırat'ta.

Buyurun Sayın Fırat. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Adıyaman) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Doğal Afet Bölgelerinde Afetten Kaynaklanan Hukukî Uyuşmazlıkların Çözümüne ve Bazı İşlemlerin Kolaylaştırılmasına İlişkin Kanun Hükmünde Kararname hakkında Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, yalnız hukuk fakültelerinde değil, sosyal bilim alanında eğitim veren bütün okullarda temel hukuk bilgisi verilmesi şartı vardır. Bu, genellikle de 1 inci sınıfta verilir ve genellikle, 1 inci sınıfın birinci döneminde öğrencilere öğretilmeye çalışılır. Burada hukukun derinliklerine dalmaya lüzum yoktur; hukuk, çok sathi olarak tarif edilir ve özellikle de, Saddam Hüseyin'e dahi lazım olan; yani, devlet vasfında olan bütün organizasyonların temelini oluşturan kanunların özellikleri, özellikle belirtilir. Bu özellikler, hepinizin malumları olduğu üzere, kanunların objektif olmasıdır, kanunların genel olmasıdır, kanunların süreklilik arz etmesidir. Eğer, bu iki veya üç tane basit özelliği görmezseniz, sınıf geçebilmeniz mümkün değildir, okulun başında sınıfta kalırsınız; çünkü, artık, orada, kanunu bilmedikten sonra, hukuku, hukukun üstünlüğünü, hukukun inceliklerini anlatmaya lüzum yoktur; zaten, anlama imkânına da sahip olamazlar insanlar.

Şimdi, tabiî olarak, bu üç prensip bazı olağanüstü durumlarda değişme imkânına sahiptir. Mesela, şu anda önümüzde olan kanun hükmünde kararname böyle bir istisna getirmektedir. Ne yapmaktadır; Türkiye'nin belli bir bölgesinde afete maruz kalmış olan insanlarımızın hukukî yardımdan daha çok istifade edebilmeleri için, delil tespitinde, avukatın vekâlet vermesinde, adlî yardımda, veraset belgesi alınmasında, ilgili yasalarda belirtilmiş olan genel hükümlerin dışında yeni hükümler getirmektedir. Bu, kanunun o sıralamış olduğumuz üç vazgeçilmezinden, belki bir noktada vazgeçmektir; ancak, burada bir istisna vardır, burada bir zaruret hali vardır; çünkü, o bölgede, hakikaten hepimizi üzen çok büyük bir doğal afet meydana gelmiştir ve orada yaşayan insanlarımız, ülkenin diğer yerlerinde tabi oldukları yasadaki usullerden beri kılınmıştır veya usuller hafifletilmiştir. Ancak, Türkiye'de, son zamanlarda, kanunların temel ilkeleri olan objektifliği, genelliği ve devamlılığı konusunda şüphe yaratan ve gazetelerin, bütün medyanın gündemini teşkil eden değişiklik konuları gündemde konuşulmaktadır.

Türkiye'de bir afet olabilir, bir olağanüstü hal olabilir; bunlar, o istisnadan yararlanabilirler; ama, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının değiştirilmesi gündeme getirildiğinde, hukukun değil, hukukun üstünlüğünün değil, kanunun amir olan şu üç hükmünün değiştirilmesinin düşünülmesi dahi hukuk sistemine, hukuk mantığına, hukuk sosyolojisine aykırı bir işlemdir kanısındayım.

Türkiye, bazen rutindışı işlemlere de maruz kalabiliyor. Bu rutindışı işlemlerden birisi de şu kararname. Ancak, bu rutindışılığı, Anayasa içerisinde, Anayasanın değiştirilmesi konusunda gündeme getirdiğimiz zaman, Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyeleri olarak ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin manevî şahsiyetini temsil eden bizler, bazı şeyleri ileride ifade etmekte ve tarihe karşı hesap vermekte zorluk çekeriz. Bu konular gündeme geldiği takdirde, tartışmaya açıldığı takdirde, bugün birçok gazetenin baş sayfasında yer alan ve bence, doğrudan doğruya Meclisin şahsiyetine yönelmiş olan birilerini, eğer kendisiyle uğraşıldığında "onları anasından doğduğuna adamı pişman ederim" deme noktasına getirir.

İnanıyoruz ki, kim olursa olsun, nerede oturursa otursun, hangi görevde bulunursa bulunsun, eğer, halen, Anayasaya göre seçilmesi Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetki ve görevleri dahilinde olan ve Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı -ki, ben, o şekilde anlıyorum- Meclisin, anasından doğduğuna adamı pişman edecek olan insanlara bu lafı söylettiğiniz takdirde, Türk Ceza Yasasının 105 ve 125 inci maddelerinin ihlal edildiği anlamına varırım.

Ümit ediyoruz ki, en kısa sürede, Sayın Cumhurbaşkanımız, bugün bütün medyada yer almış olan ve şahsen, o mevkie yakıştıramadığım bu cümleyi tekzip eder veya tekzip etmiyor ise, kime karşı kullanılmış olduğunu tavzih ederler.

Değerli arkadaşlarım, belki, konunun dışına çıkmış oluyorum; konunun dışına çıktım; çünkü, aslında, rutin olmayan, yasaların temel özelliklerine uygun olmayan bir yasanın görüşülmesi ve konunun da çok güncel olması nedeniyle ıttılalarınıza sunmak durumunda kaldım.

Kararnamenin, bu şekilde çıkmasına, Grup olarak, müspet oy vereceğimizi belirtiriz. İnanıyoruz ki, birçok kolaylık yanında bu kolaylıkla da, o bölgede yaraların sarılmasında fayda hâsıl olacaktır. Ancak, bu depremzedelerin acıları ortadayken, bu acıların arkasına saklanılarak, depremzedelere yardım adı altında diğer birçok kurum ve kuruluşun da mağdur edilmemesini özellikle rica ediyorum.

Bir süre önce, yine, Resmî Gazetede, özellikle, deprem bölgesi belediye ve il özel idarelerine devletin katkısına, daha doğrusu, İller Bankasından alınan yardımlara 5, 3 ve 2 katı şeklinde artırımlar getirilmiştir. Bu bölgede olan belediyelere ve il özel idarelerine yapılacak olan bu yardımı müspet karşılamıştık; ancak, bu liste incelendiğinde, deprem bölgesiyle ilgisi bulunmayan, sadece siyasî tercihler nazara alınarak, bu bölgenin dışındaki bazı illerin, belediyelerin ve özel idarelerin de bu kapsam içerisine alındığını üzülerek müşahede etmiş bulunuyorum.

Biz, hakikaten maddî imkânsızlıklar içerisinde olan il özel idarelerine ve belediyelere yardım yapılmasının karşısında değiliz; çünkü, birçok yasa getirildi, depremle ilgili fonlar oluşturuldu ve halkımız da bu fonlara vergileriyle yardımcı olmaya çalıştılar. Eğer, oluşturulmuş olan bu kaynaklardan belediye ve il özel idarelerine kaynak aktarılması konusunda hükümetin bir kararı var ise, saygıyla karşılıyoruz; ancak, oradan değil, sadece Hazineden İller Bankasına ayrılmış olan bir kaynağı, siyasî nedenlerle, siyasî tercihlerle veya belediyelerin veya il özel idarelerinin kimin yönetiminde olduğuna bakılarak bu şekildeki bir tercihin içerisine giriliyor ise, bu, diğer bölgelerdeki il özel idareleri ve belediye paylarının alınarak, onların paylarından bir şeyler çalınarak taraftar olan belediyelere aktarılması anlamına gelir ki, bunun da adil olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir. Hele bunu "depremzede" adı altında yaparsanız, bunun vicdanî sorumluluğunun altından da kalkabilmek mümkün değildir.

Eğer, hakikaten bir deprem mevzubahis ise veya bu belediyelerin maddî imkânsızlıkları mevzuhabis ise, herhalde doğu ve güneydoğuda onbeş yıldır süren terör olayları nedeniyle taş üstünde taş kalmayan bu bölgelerdeki belediyelerin de hisselerinden alınarak diğer belediyelere, yandaş belediyelere aktarılmasının mantıkî bir izahını yapabilmek mümkün değildir.

Ümit ediyorum ki, sayın hükümetimiz bu konudaki yanlışından bir an önce döner ve mağdur olan diğer belediyelerin ve özel idarelerin de haklarını gasbetmekten vazgeçmiş olur.

Maddeler üzerinde diğer arkadaşlarım zaten söz alıp gerekli düşüncelerini ileteceklerdir. Hepinizi saygıyla selamlıyor, teşekkür ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Fırat, teşekkür ederim.

Efendim, şimdi söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kocaeli Milletvekili Sayın Kemal Köse'de; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA KEMAL KÖSE (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi, şahsım ve Partim adına saygıyla selamlıyorum.

Hepinizin malumu, 17 Ağustos ve 12 Kasım depremlerini, Büyük Türk Milleti büyük bir acıyla yaşamıştır. 17 Ağustostan bugüne kadar geçen zaman 196 gün, 12 Kasımdan sonra da 109 gündür. Fevkalade önemli sonuçlar doğuran bu depremde, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, 57 nci cumhuriyet hükümetinin ve bakanlar kurulunun, bugüne kadar, elinden gelenden daha fazlasıyla, üstün bir gayretle yaraları sarmada önemli sonuçlar aldığı kanaatini taşıyorum.

Burada Sayın Ercan'ı dinlerken, deprem bölgesinin, depremde en çok zarar gören güzel ilimiz Kocaeli'nin bir milletvekili olmasam, gerçekten karamsarlığa düşer ve üzüntümü büyütürdüm diye oturduğum yerde düşünmek mecburiyetinde kaldım. Burada önemli olan iyi niyettir, iyi niyetle meselelerin üzerine gitmektir, iyi niyetle meseleleri halletmektir, mevcut imkânlarla 17 Ağustos ve 12 Kasım depremlerinde meydana gelen zararları bertaraf edebilmektir.

Bu kadar acı bir felaketin üzerinde siyaset yapılmaması gerektiği kanaatini taşıyorum. Bu deprem hepimizi ilgilendiriyor. Ben -deprem bölgesinden- Kocaeli Milletvekili olarak görev yapıyorum bu Mecliste. Kocaeli'nde, Türkiye'nin her yerinden insanlarımız var. Bu deprem, Kocaeli'nde olduğu kadar, Türkiye'de yaşayan 65 milyon insanı ilgilendiren, çok önemli sonuçlar doğuran bir afettir. Sakarya'da, Düzce'de, Bolu'da, Yalova'da fevkalade ağır neticelerle karşı karşıya kalmış durumdayız.

Şimdi, ben, isterseniz, 27 Şubat 2000 itibariyle, Sayın Meclisimize depremle ilgili sonuçların vahameti açısından resmî bilgiler vermek istiyorum; bunu bir görev kabul ediyorum: Yıkık ve ağır hasarlı bina sayısı; yani, konut sayısı 90 391, orta hasarlı bina sayısı 88 458, hafif hasarlı bina sayısı 103 251; yani, 282 100 konutumuz bu iki depremde çok büyük zarar görmüş. Yine, bu iki depremde 41 126 işyerimiz zarar görmüş.

Sayın Ercan burada ifade ettiler "enkazlar kaldırılmadı" dediler. Bakın, benim elimdeki resmî bilgiler Sayın Ercan gibi söylemiyor. Enkaz konusunda en başarılı ilimiz, Sayın Ercan'ın bulunduğu il Sakarya. Enkazın yüzde 90'ı kaldırılmış Sakarya'da. Kocaeli'nde yüzde 73, Bolu'da yüzde 57,70, Düzce'de yüzde 48, Yalova'da yüzde 74; toplam olarak, bugüne kadar kaldırılan enkaz oranı yüzde 78,50; yani, burada haksızlık yapmıyor muyuz!.. Fevkalade çalışılmış, bütün olumsuzluklara rağmen, bütün itirazlara rağmen, Türkiye hukuk devleti, yıkacaksanız da bunun bir prosedürü var ve buna rağmen, yüzde 79 mesabesinde enkazlar yıkılmış ve kaldırılmıştır.

Yine, Sayın Ercan ifade ettiler burada -ben, deprem bölgesinin bir milletvekili olarak- efendim, denildi ki "bölgede, prefabrikeler için seçilen tarıma elverişli yerler var." Evet, doğrudur; 57 nci cumhuriyet hükümeti, prefabrikeleri planlamış, şehre en yakın, yerleşim bölgelerine en yakın yerlerde, bir alternatif bulabilmek için, tabiî ki istifade edebilmenin yolu, tarıma elverişli arazileri de değerlendirmiştir, buna mecbur kalmıştır. Yani, şehir merkezlerinden uzak yerlerde prefabrike yapmanız halinde, sıkıntıların fevkalade büyüyeceği konusunda çok titiz davranılmıştır.

Ben, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çok değerli üyelerine ifade ediyorum; prefabrikeler için tutulan, tarıma elverişli arazilerin kira ve ürün bedelleri ödenmiştir, geriye, eski haline dönüştürülmesi için verilmesi gereken miktarlar da zannediyorum ödenmek üzeredir. Toplam miktarı 1,7 trilyon liradır. Böyle, fazla büyütülecek bir hadise de değildir.

Tabiî, benim elimdeki rakamlar resmî rakamlar, sayın milletvekillerini bilgilendirmek açısından bunları söylemeyi görev kabul ediyorum. Bakın, bugüne kadar bölgede barınma yardımı için başvuran 115 281 vatandaşımız var, barınma yardımı alan vatandaşımızın sayısı 98 556. Yine, bölgede onarım yardımı için başvuran 69 850 vatandaşımızından 50 793'ü onarım yardımı almıştır. Yine, işyeri yardımı için başvuran 11 238 vatandaşımızdan 7 920'si işyeri yardımı almıştır. Yine, can kaybı yardımı için başvuran 10 796 vatandaşımızdan 6 422'si can kaybı yardımı almıştır. Sakatlık yardımı için başvuran 186 vatandaşımız var, bunlardan 37'si yardım almış. Yine, bölgede, şu anda 15 000'i özel, 52 000'i Kızılaya ait olmak üzere, toplam 67 567 kişiye her gün 3 öğün sıcak yemek verilmekte.

Frebakrikeler konusunda Meclisimizi bilgilendirmek istiyorum. 42 161 prefabrikeden 34 608 tanesi şu anda kullanıma hazır durumda. Müracaat sayısı 35 764, dağıtılan konut sayısı 32 268, boş konut sayısı 2 340.

Burada, prefabrike konutlarda yaşayan vatandaşlarımızın sayısı 126 590'dır. Bu resmî belgeden, çadırkentlerdeki konutların yüzde 96'sının vatandaşlarımız tarafından doldurulduğunu görüyorum.

Yine, Sayın Ercan, ihalelerde belirli kesimlerin kollandığını ifade ettiler. Varsa bir deliliniz, koyun ortaya; afakî suçlamalarla koskoca bir bakanlığı, hükümeti zan altında bırakmaya hakkınız yok. Kimi kollamışız, kime ne vermişiz, hangi yakınlarımızı kayırmışız; bunların, burada ifade edilmesi gerekmektedir.

Ben, Kocaeli Milletvekiliyim, Sayın Ercan'ı Kocaeli'ne davet ediyorum. Pazar günü Sakarya'ya gittim, 57 nci cumhuriyet hükümetin, şu ana kadar, kanalizasyon, altyapı, prefabrike konutlar, onların altyapıları ve kalıcı konutlarla ilgili fevkalade çalışmakta olduğunu gördüm.

Bakanlar Kurulunda, her hafta, deprem konuşulmaktadır. Bugün cuma, Bakanlar Kurulu toplantısı var, önümüzdeki cuma gününe kadar geçecek yedi gün içerisinde, deprem bölgelerinde eksiklerimiz nelerdir, acaba neyi yapamadık, yapmamız gereken, alınması gereken kararlar var mıdır diye araştırılmaktadır ve her Bakanlar Kurulu toplantısında deprem gündemdedir, Sayın Başbakanımızın gündemindedir, Başbakan Yardımcılarımızın ve bakanlarımızın gündemindedir.

Ben, şunu söylüyorum: 16 843 vatandaşımızın hayatını kaybettiği, binlerce insanımızın yaralandığı, 280 000 konutumuzun zarar gördüğü bu kadar büyük depremi, Türk Milleti olarak kucaklamışız. Türk Milletimizin bütün müesseseleri, başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere, Sayın Başbakanımız, Bakanlar Kurulumuz, Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi, siyasî partilerimiz, onların grup başkanvekilleri, Meclisteki milletvekillerimiz, sivil toplum kuruluşları, velhasılı Türkiye'deki 65 milyon insan ve dünyada bize karşı ırk, dil, din, mezhep ayırımı gözetmeksizin bizi kucaklayan tüm dünyaya yürekten teşekkür ediyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

Kalıcı konutlarla ilgili olarak, deprem bölgesinin bir milletvekili, bir kardeşiniz olarak ifade ediyorum: 1/25 000, 1/5 000, 1/1 000'lik haritalar bitmek üzeredir, istimlak edilecek yerler tespit edilmiştir. Bu, o kadar kolay değildir Sayın Ercan; yani 65 000 konut yapacaksınız bölgede; zeminin sağlam olduğu konusunda, bir daha depremden zarar görmeyecek şekilde binalarınızı yapabilmeniz için çok ciddî tetkikler yapmak mecburiyetindesiniz. Bir daha deprem olduğu zaman -inşallah olmaz, Allah göstermesin, böyle büyük bir depremi Cenabı Allah dünyada, yeryüzünde hiçbir millete göstermesin- İnsanları deprem öldürmüyor tedbirsizlik öldürüyorsa, artık biz çok daha ciddî, radikal tedbirler alarak 65 000 konutu yapıp hak sahiplerine teslim etmek mecburiyetindeyiz; bunun için de gerekenler yapılmıştır. Bu ayın, yani mart ayının başında veya ortasında, en geç nisan ayının başında kalıcı konutlar için de start verilecektir. Allah nasip ederse, bir yıl sonra da hak sahiplerimizi, depremden zarar gören benim kıymetli vatandaşlarımı, aziz Türk Milletinin evlatlarını en güzel, sıcak yuvaya kavuşturmak için gece gündüz gayretli olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Yine burada çok önemli bir konuya, esasen, aslında tasarı üzerinde konuşmamız lazım ya, Sayın Ercan konuşmadığı için, biz de tabiî başka mecralara dalmak zorunda kaldık.

Bakınız, deprem sabahından beri gerek savcılıklarımıza, gerek asliye hukuk mahkemelerine, gerek sulh hukuk mahkemelerine fevkalade müracaatlar olmuştur. Adlî müzaherete; yani vatandaş için adlî yardım, diğer adıyla, bana göre, benim bildiğim kadarıyla adliyenin, adaletin yeşilkartı diye tabir edilen adlî müzaherete göre vatandaş, çok affedersiniz, pijamayla, gömleğiyle çıkmış gelmiş hâkimin karşısına, tespit istiyor; mevzuat ne; bir tespite gidilebilmesi için, vatandaşın ödemesi gereken harcı var, taksi parası var -gideceksiniz, tespit edip geleceksiniz, hâkimi, savcısı, kâtibi gidecek- vesaire. Adam her şeyini kaybetmiş, diyorsunuz ki, bunları yapın, size adlî yardımdan istifade etme imkânını verelim. Böyle şey olur mu! İşte, devlet bu zamanda vardır ve burada, Adalet Bakanlığına ve Adalet Bakanımıza şükranlarımı arz ediyorum, maddeten ve manen, kendilerini fevkalade ortaya koymuşlardır, rakamları vereceğim şimdi.

Bakınız, Sakarya'da, mahkemelere intikal eden tespit davası 15 514, savcılığa intikal eden 678; neredeyse 16 000. Yine, Kocaeli'nde, Kocaeli Merkez, Gölcük, Karamürsel, Körfez ve Kandıra'da, asliye hukuk mahkemelerine ve sulh hukuk mahkemelerine intikal eden tespit davası 15 720. Yine, Bolu Merkez ve civarında 398 dava var. Yine, Yalova'da 553; yani, 30 000'in üzerindeki davayı, Adalet Bakanlığımız, fevkalade çalışmak suretiyle, cansiparane bir şekilde kendilerini ortaya koymak suretiyle, gerçekleştirmiş ve neticelendirmiştir. Bunların hiçbiri kolay değildir, kendimizi küçümsemeyelim, kendimizi hakir görmeyelim.

Bu kadar büyük bir depremin karşısında, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve 57 nci cumhuriyet hükümeti ve bu güzel Meclis, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan bütün partilerimiz, özellikle grup başkanvekillerimiz, deprem sabahından beri, biz ne dediysek yapmışlardır, her yardımı yapmışlardır, hiçbir şeyi esirgememişlerdir, devletimiz de esirgememiştir, esirgemeyecektir de. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, tabiî, gerçekten kolay değil, yetki kargaşası var. Bakın, vatandaşımız mahkemeye müracaat ediyor, savcıya müracaat ediyor, yetmedi, bayındırlık il müdürlüğüne gidiyor müracaat ediyor, afet işlerine gidiyor müracaat ediyor, belediyelere gidiyor, bazen sağlık müdürlüğüne gidiyor müracaat ediyor, hiçbiri olmazsa, dosdoğru koşuyor, idare mahkemelerine gidiyor. Türkiye hukuk devleti, her şeyi görüyorsunuz, izliyorsunuz, takip ediyorsunuz, sabır gösteriyorsunuz; tabiî, bunları neticelendirmek için de bir zaman geçiyor. Gerçekten, fevkalade büyük sıkıntılara rağmen, çok başarılı olduğumuzu söyleyebilirim.

"Efendim, eksiklikler vardı" deniliyor; eksiklikler var. Efendim, depremden önce eksiklikler yok muydu?! Bu hükümetten önce de eksiklikler vardı Türkiye'de, ondan önceki hükümetler döneminde de vardı; keşke olmasaydı da biz bunları burada konuşmasaydık. Ha, bizim görevimiz nedir; bizim görevimiz, meseleleri bileceğiz, meselelerin üzerine gideceğiz, yapabileceğimiz her türlü fedakârlığı yapacağız, her türlü zorluğa göğüs gereceğiz, Türkiye'yi düzlüğe çıkaracağız, yaraları hep birlikte saracağız diyorum.

Bakınız, özellikle depremden sonra binalar yıkıldı, bunların sonuçlandırılması var, mahkemelere müracaatlar oluyor... Depremde yıkılan işyerleri, konutlar, sadece bir müteahhidin, bir başka kişinin bariz hatasıyla meydana gelmiş şeyler değildir; çok fazla insanın hatası vardır. Her şeyden evvel, çok şiddetli bir deprem olmuştur; depremin dalgaları var, o büyük bir faktör. Yine, zemin etüdü yapılmadan binalar yapılmış, çok önemli bir faktör. Projelerde, mühendislik hizmetlerinde eksiklikler olmuş. Kaçak inşaatlar yapılmış; 3 kat 4 kat olmuş, 5 olmuş, 6 olmuş, 7 olmuş... Belediyelerimizin kusurları var; kontrol mekanizması iyi işlememiş. Düşünün, bir belediyenin imar müdürlüğü var, oraya 10 adam göndermemişsiniz, 10 kişiye vereceğiniz paradan imtina etmişsiniz, şimdi ödeyeceğimiz miktar milyarlarca dolar. O zaman burada bir yerden başlamamız lazım. Çok ciddî, çok radikal, kimseye hatır göstermeyen, bu tip afetlerde vatandaşımızın can ve mal güvenliğini temin edecek seri ve ciddî tedbirleri, hiç kimsenin zünün yaşına bakmadan almak mecburiyetinde olduğumuzu hissediyorum. Depremde zarar görmüş bir ilin milletvekiliyim; Kocaeli'nde 10 000 vatandaşımız hayatını kaybetti.

Neticede, tabiî ki, ayrıntılı bir çalışma gerektirdiği için bazı şeylerin de kısa zamanda neticelenmesi mümkün değildir.

Değerli arkadaşlarım, birkaç temennimi burada ifade ederek sözlerimi bitirmek istiyorum.

17 Ağustos depreminin ana merkezi Gölcük. Gölcük, depremde gerçekten çok zarar gördü ve beldeleri de çok zarar gördü. Gölcük ve beldelerindeki bu zararı telafi etmek için, Gölcük'ün, beldeleriyle birlikte serbest bölge olması lazım.

Bildiğim kadarıyla, ekim ayında nüfus sayımı var; deprem bölgeleri bu nüfus sayımının dışında tutulmalıdır diye düşünüyorum; çünkü, birçok insanımız geçici olarak memleketine gitti, birçok insanımız, devletimiz ve hükümetimiz tarafından, geçici olarak barındırılmak üzere başka yerlere konuşlandırıldı, birçok vatandaşımız hayatını kaybetti. Şimdi, sayım olacak, tabiî, ilçede noter sayısında eksilme olacak. Buna benzer şeylerde sıkıntı olabileceği düşüncesiyle, bu depremden zarar gören illerimizin nüfus sayımı dışında tutulmasında fayda var diye düşünüyorum.

Sonuç olarak şunu söylemek istiyorum. Bu kadar büyük depreme rağmen, bu kadar büyük tahribata rağmen, herşeyden evvel, bu depremde hayatını kaybeden bütün vatandaşlarımıza Cenabı Allah'tan gani gani rahmet diliyorum, sakat kalan vatandaşlarımıza, yaralanan vatandaşlarımıza acil şifalar diliyorum, Türkiye Cumhuriyeti Devletine ve büyük Türk Milletine, Cenabı Allah güç, kuvvet versin diyorum, Türkiye Büyük Millet Meclisine de, gerçekten göstermiş olduğu üstün fedakârlıktan dolayı yürekten teşekkür ediyorum.

Hepinize, beni dinleme zahmetine katlandığınız için teşekkür ediyorum; saygılar sunuyorum. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köse.

Anavatan Partisi Grubu adına, Eskişehir Milletvekili Sayın İbrahim Yaşar Dedelek; buyurun.

ANAP GRUBU ADINA İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) – Sayın Başkan, Yüce Meclisimizin değerli üyeleri; Doğal Afet Bölgelerinde Afetten Kaynaklanan Hukukî Uyuşmazlıkların Çözümüne ve Bazı İşlemlerin Kolaylaştırılmasına İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Kabulü Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili, Anavatan Partisinin görüşlerini arz etmek üzere huzurunuza gelmiş bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce Yüce Meclisimizi en derin saygılarımla selamlarım.

17 Ağustos 1999 tarihinde meydana gelen ve geniş bir coğrafyayı etkileyen, özellikle Kocaeli, Sakarya, Bolu ve Yalova illerimizde büyük çapta can ve mal kaybına yol açan depremde, 20 000'e yakın vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 85 000 civarında konut ve işyeri yıkılmış veya ağır hasar görmüştür. 17 Ağustos 1999 depremi, şiddeti, yaygınlığı ve etkilediği nüfus itibariyle, dünyada meydana gelen depremlerin en büyüklerinden biri, ülkemizde ise yaşanan en büyük depremdir.

Yaşanılan bu deprem afetinin yaralarının acilen sarılabilmesi ve depremzede vatandaşlarımızın deprem felaketi sonucu doğan sorunlarına çözüm bulmak maksadıyla, doğal afetlere karşı alınacak önlemler ve doğal afetler nedeniyle doğan zararların giderilmesi için yapılacak düzenlemeler konusunda, Bakanlar Kuruluna, üç ay süreyle, kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verilmesine ilişkin tasarı Meclisimizde görüşülerek, 4452 sayılı Kanun çıkarılmış ve bu Kanun, 29.8.1999 tarih ve 23801 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Verilmiş olan bu kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisiyle, hükümetimiz, deprem sonrası oluşan pek çok sorunu çözebilmiştir; ancak, deprem sonrası ortaya çıkan en önemli sorunların başında adlî sorunlar gelmektedir. Deprem sonrası, depremzede vatandaşlarımız, savcılıklara başvurarak geniş çapta dava açmışlardır. Deprem bölgelerinde bulunan il ve ilçelerde açılan binlerce dava, mahkemeleri kilitler duruma getirmiştir. Bu nedenle, yetki kanununun 3 üncü maddesinin (f) bendinde yer alan doğal afet bölgelerinde afetten kaynaklanan hukukî ihtilafların çözümüne dair işlemlerin hızlandırılması amacıyla bu maddenin kanunlaştırılması, bu afet ve bundan sonra vuku bulacak afetler için hükümetçe zaruri görülmüştür.

Bu amaçla hazırlanan yasa tasarısında, doğal afet bölgelerinde, doğal afete maruz kalanların, afetten kaynaklanan hukukî uyuşmazlıkların çözümü amacıyla yapılacak delil tespiti işlemlerinin kolaylaştırılması, avukatların vekâletname verme şartı aranmaksızın yetki belgesi ve kimlik belgesini ibraz etmek suretiyle işlem yapmalarının sağlanması, doğal afete maruz kalanlara, istemleri halinde, her türlü dava ve işlemlerde adlî müzaheret hükümlerinden yararlanmalarının sağlanması, veraset belgelerinin alınmasında kolaylık getirilmesi öngörülmektedir. Özellikle deprem bölgelerinde, depremzede vatandaşlarımıza, adliyeyle olan ilişkilerinde büyük kolaylıklar sağlayacağı gibi, mahkeme masraflarının da büyük bölümünün kaldırılması, vatandaşlarımıza yeni bir imkân sağlayacaktır.

Yaşadığımız son deprem afeti bizlere çok şey öğretmiştir. En önemlisi de, bundan böyle doğal afetlerle iç içe yaşayacağımız gerçeğidir. Yani, Türk toplumu, doğal afetlerle iç içedir ve doğal afetlerle yaşamak zorundadır; ancak, bu gerçeği ifade ederken, afetler karşısında alacağımız önlemleri de bebareberinde getirmemiz şarttır. Bu amaçla şu anda görüşmesini yaptığımız yasa tasarısı, biraz önce ifade ettiğim gerçeklerin ışığında alınması gereken önlemlerin önemli bir parçasıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Meclisimizin 22.2.2000 tarihli 60 ıncı Birleşiminde, Deprem Araştırma Komisyonu raporuyla ilgili yapılan genel görüşmede, sözlerimin sonunda şu cümleleri ifade etmiştim: "Yaşadığımız bu acı tecrübelerin aynasında, bu konuda Yüce Meclisimize önemli görevler düşmektedir. Türk insanı, bizim en kutsal varlığımızdır. Bu Meclisten çıkaracağımız yasaların belki de en önemlisi, afetlerle ilgili yasalar olmalıdır" Görülüyor ki, hükümetimiz bu konuda duyarlılığını bir sefer daha ortaya koymuş ve burada, adlî sorunlarıyla sıkışan vatandaşımıza rahatlama getiren bir yasa tasarısını Meclisimize sunmuştur.

Anavatan Partisi olarak bu tasarıya destek vereceğimizi ifade ediyor, Yüce Meclisimize en derin saygılarımı sunuyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Dedelek, teşekkür ediyorum, sürenizi böyle hesaplı kullandığınız için.

Şimdi, söz sırası, Demokratik Sol Parti Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Yekta Açıkgöz'de.

Sayın Açıkgöz'ün de süresini hesaplı kullanacağı kanaatindeyim.

Buyurun efendim.

DSP GRUBU ADINA YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğal Afet Bölgelerinde Afetten Kaynaklanan Hukukî Uyuşmazlıkların Çözümüne ve Bazı İşlemlerin Kolaylaştırılmasına İlişkin Kanun Hükmünde Kararname hakkında söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, 57 nci cumhuriyet hükümetimiz, 17 Ağustos doğal afetinin meydana getirdiği olağanüstü şartlarda bölge insanının hukukî sorunlarında meydana gelecek aksaklığı, tıkanıklığı gidermek için kanun hükmünde kararnameyi çıkarmakla, bu bölgede 30 000'e yakın davaya kolaylık sağlamıştır.

17 Ağustos 1999 günü meydana gelen ve çeşitli illerimizi etkileyen deprem sonucu çok sayıda konut ve işyeri yıkılmış veya ağır derecede hasar görmüş ve birçok kişi de hayatını yitirmiştir. Doğal afetlere karşı alınacak önlemler ve doğal afetler nedeniyle doğan zararların giderilmesi için yapılacak düzenlemeler konusunda, Bakanlar Kuruluna, üç ay süreyle kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi veren 4452 sayılı Kanun, 29.8.1999 tarih ve 23801 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Bu amaçla hazırlanan kanun hükmünde kararnamede, doğal afet bölgelerinde doğal afete maruz kalanların afetten kaynaklanan hukukî uyuşmazlıklarının çözümü amacıyla, yapılacak delil tespiti işlemlerinin kolaylaştırılması; avukatların, vekâletname verme şartı aranmaksızın, yetki belgesi ve kimlik belgesini ibraz etmek suretiyle işlem yapmalarının sağlanması; doğal afete maruz kalanların istemleri halinde, her türlü dava ve işlemlerde adlî müzaheret hükümlerinden yararlanmalarının sağlanması ve veraset belgelerinin alınmasında kolaylık getirilmesi öngörülmektedir.

Doğal afet bölgelerinde afetten kaynaklanan hukukî uyuşmazlıkların çözümü bakımından, afete maruz kalanların delil tespiti işlemlerini kolaylaştırmak üzere, yazılı başvurunun yanında, sözlü başvurular da kabul edilecektir.

Ayrıca, ölüm, gaiplik veya yaralanma gibi nedenlerle delil tespiti yaptıramayacak durumda olanların eş ve üçüncü dereceye kadar kan veya sıhrî hısımlarının da delil tespiti yaptırabilecekleri öngörülmüştür.

Afete maruz kalanların, delil tespiti ve veraset belgesi alınmasına ilişkin istemlerinde, kendilerini bir avukatla temsil ettirebilmelerini kolaylaştırmak için avukatların vekâletname verme şartı kaldırılmıştır. İstem sahiplerince verilen yetki belgeleri ile kayıtlı bulundukları baro tarafından düzenlenen bir kimlik belgesiyle avukat, mahkemeye gidebilecek.

Değerli milletvekilleri, 57 nci hükümetimiz, bölgede -demin de anlattığım gibi- tabiî afete maruz kalan insanlarımızın hukukî sorunlarını kolaylaştırmak, mahkemelerdeki harç, masraf ve diğer maddî giderleri de onlardan almamak suretiyle, onlara "adlî müzaheret" dediğimiz kolaylıktan faydalanmasını sağlamıştır.

Şimdi, bir tespit isteyen vatandaşın, orada araba tutmasına, keşif avansı yatırmasına veya enkaz altında kalan maddî eşyalarının tespiti konusunda herhangi bir delile lüzum kalmadan, sözlü beyanıyla ve tanık belgesi göstermesiyle bu işi halletmesi yoluna gidilmiştir.

57 nci hükümetimizin, bu hukukî yardımı içeren ve afet bölgesinde afete maruz kalan insanlarımızın bundan faydalanması hususunda gösterdiği bu gayreti takdirle karşılıyor ve 57 nci hükümetimizin bu tasarrufunu destekliyoruz.

Bu tasarıya olumlu oy vereceğimizi söylüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Açıkgöz, teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza...

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yurdumuz, 17 Ağustos 1999 gecesi 20 nci Yüzyılın en büyük doğal afetini yaşamıştı. Bu afet, kapsamı itibariyle, şimdiye kadar hiçbir ülkenin karşılaşmadığı bir ölçekteydi. Buna rağmen, hükümetimiz, ilk andan itibaren, bu büyük felaketin sonuçlarını ortadan kaldırmak, yakınlarını kaybeden insanların acılarını paylaşmak, evleri yıkılan insanlara en kısa zamanda barınacakları bir yer sağlamak için, olanaklar ölçüsünde gereken her şeyi yapmıştır. Her türlü tedbir alınmıştır. Verilen sözler tutulmuştur. Prefabrike konutların bitirileceği tarih ilan edildiği gibi gerçekleşmiştir. Bunları, o bölgenin felaketten sonraki durumuyla bugünkü durumunu insaf ölçüleri içinde karşılaştıran herkes takdir edecektir. Bu büyük felaketten itibaren hükümetimiz, bir değerli arkadaşımızın belirttiği gibi, hemen her haftaki toplantısında öncelikli konu olarak deprem bölgesinde yapılan çalışmaları ele almıştır. Eksikler giderilmeye çalışılmıştır. Bugün de her şeyin tamam olduğunu söyleyemiyoruz; ama, her şey yoluna konulmuştur, her şey programlandığı gibi yapılacaktır, vatandaşlarımız en kısa zamanda kalıcı konutlarına da kavuşturulacaktır.

Bugün görüştüğümüz kanun tasarısı, Yüce Meclisin Bakanlar Kuruluna verdiği yetki çerçevesinde çıkarılmış olan bir kanun hükmünde kararnamenin kabulüyle ilgilidir. Doğru Yol Partisi sözcüsü Sayın Ercan, bu tasarının gecikmiş bir tasarı olduğunu, bugüne kadar konuyla ilgilenilmediğini ifade eden sözler söylediler. Sanki, bu tasarı, yeni yürürlüğe konulacak bir hukukî düzenlemeyle ilgiliymiş gibi açıklamalar yaptılar. Oysa, hem deprem bölgesinden seçilen bir milletvekili olarak hem bir hukukçu olarak Sayın Ercan ve Doğru Yol Partisi milletvekilleri çok iyi bilirler ki, bu deprem felaketinden hemen sonra, gerekli hukukî düzenlemelerin süratle yapılabilmesi için, Yüce Meclis, 27 Ağustos 1999 tarih ve 4452 sayılı Doğal Afetlere Karşı Alınacak Önlemler ve Doğal Afetler Nedeniyle Doğan Zararların Giderilmesi İçin Yapılacak Düzenlemeler Hakkında Yetki Kanununu çıkarmış, Bakanlar Kuruluna bu konuda yetki vermiştir.

Bu kanunun ilkeleri arasında, doğal afet bölgelerinde afetten kaynaklanan hukukî ihtilafların çözümüne dair işlemlerin hızlandırılması da bulunmaktaydı. İşte, bu çerçeve içinde, şimdi görüşmekte olduğumuz kanun hükmünde kararname çıkarılmıştır. Aslında 4452 sayılı Kanunla verilen yetkinin süresi, daha sonra, 2 Aralık 1999 tarih ve 4484 sayılı Kanunla üç ay daha uzatılmıştır. Bugün o yetki kanununun süresi dolmaktadır; biraz sonra, bu sürenin yeniden uzatılmasıyla ilgili bir kanun tasarısını da görüşmeye başlayacağız.

Yüce Meclisin Bakanlar Kuruluna verdiği yetki çerçevesinde şimdiye kadar 15 kanun hükmünde kararname çıkarılmıştır. Bunlar, 574 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameden 589 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye kadar giden düzenlemelerdir.

Dikkat edilirse, ilk yetki kanunu, deprem felaketinden hemen sonra, 27 Ağustos 1999'da çıkarılmıştır ve ilk kanun hükmünde kararname de 1 Eylül 1999'da çıkarılmıştır. Şimdi görüşmekte olduğumuz kanun hükmünde kararname ise, Resmî Gazetenin 11 Eylül 1999 tarihli mükerrer sayısında yayımlanmıştır. Dolayısıyla, bu yetki kanunları çerçevesinde gerekli hukukî düzenlemelerin yapılmasında bir gecikme söz konusu değildir.

Anayasamızın 91 inci maddesine göre, kanun hükmünde kararnameler Resmî Gazetede yayımlandığı gün yürürlüğe girerler. O nedenle, bugün görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı, aslında, zaten yürürlükte olan, uygulanmakta olan bir kanun hükmünde kararnamenin kabulüyle ilgilidir. Yeni bir düzenleme söz konusu değildir; çünkü, Anayasamıza göre, kanun hükmünde kararnamelerle ilgili yetki kanunları ve kanun hükmünde kararnameler, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, öncelikle, ivedilikle görüşülür. Kanun hükmünde kararnameler, yayımlandığı gün Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulur. İşte bugün yaptığımız görüşme, o çerçeve içinde bir görüşmedir; yoksa, ilk kez yapılan bir düzenlemenin görüşülmesi söz konusu değildir.

Bu kanun hükmünde kararnameyle, doğal afetlerde karşılaşılan hukukî sorunların çözümü ve bazı işlemlerin kolaylaştırılmasıyla ilgili hükümler getirilmektedir. Kanun hükmünde kararname, genel bir düzenleme niteliğindedir; çünkü, sadece, deprem ya da yer sarsıntısıyla ilgili değil -7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 1 inci maddesinde de ifade edildiği gibi- daha geniş bir kavramla ilgili bir düzenleme gelmektedir; çünkü, doğal afet kapsamı içinde -7269 sayılı Kanunun 1 inci maddesinde belirtildiği gibi- deprem ya da yer sarsıtısı, yangın, su baskını, yer kayması, kaya düşmesi, çığ, tasman ve benzeri afetler yer almaktadır.

İşte şimdi görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı da, bütün bu çeşit doğal afetlerde uygulanabilecek düzenlemeler getirmektedir. Bu çeşit doğal afetlerde çeşitli hukukî uyuşmazlıklar ortaya çıkmaktadır; bunların bir bölümü cezaî niteliktedir, bir bölümü hukukî uyuşmazlıklardır. Her ikisi bakımından da uyuşmazlıkların çözümü için delillerin tespitine ihtiyaç vardır; ama, yaşanan felaket içinde klasik kurallarla o delillerin tespiti zor olabilir. O bakımdan, şimdi görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı, bu konuda işlemleri kolaylaştırıcı hükümler getirmiştir. Bunun için, bir dilekçenin verilmesi veya sözlü başvuruda bulunulması yeterli olacaktır. Ayrıca, böyle bir felaket sırasında, birçok insanın ölebileceği veya kaybolacağı ya da yaralanacağı ve o nedenlerle, doğrudan doğruya delil tespiti isteminde bulunamayacağı dikkate alınarak, onların eşlerine ve üçüncü dereceye kadar kan veya sıhrî hısımlarına da delil tespiti isteminde bulunma yetkisi verilmiştir. Bütün bu işlemler, mahkemelerimizce, öncelikle incelenecek ve karara bağlanacaktır.

Bu arada, şunu da söylemek isterim ki, büyük deprem felaketinin yaşandığı tarih, adlî tatilin devam etmekte olduğu bir tarihti. Bu felaket üzerine, hemen, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, tarafımdan olağanüstü toplantıya çağrılmış ve deprem bölgesinde adlî tatilin sona erdirilmesi kararlaştırılmıştır. Böylece, bütün hâkimlerimiz ve savcılarımız, kısa zamanda görevlerine dönmüşlerdir ve o zamandan beri, bu bölgede, yeni atamalarla da hâkim ve savcı kadroları bakımından takviyeler yapılmak suretiyle, delil tespitleri yapılmış, açılan davalar görülmeye başlanmıştır.

Biraz önce söz alan bir arkadaşımızın da ifade ettiği gibi, bir örnek olarak, sadece Sakarya'da, mahkemelere 15 514, savcılığa ise 678 delil tespiti başvurusu yapılmıştır. Kocaeli'nde, 15 700'ün üzerinde tespit yapılmıştır. Deprem bölgesinin diğer il ve ilçelerinde de durum farklı değildir. Bütün hâkim ve savcılarımız, mahkemelerimiz, bu olayın sonuçlarının hukukî açıdan açıdan düzenlenebilmesi için gereken işlemleri büyük bir özveriyle yerine getirmişlerdir.

Bu arada, bilindiği gibi, bazı yerlerde, örneğin Adapazarı ve Düzce'deki adliye binalarımız yıkılmış, bazı yerlerdeki adliye binalarımız kullanılamaz hale gelmiş, ağır hasar görmüştür. Bazı yerlerde cezaevlerimiz boşaltılmak zorunda kalınmıştır. Örneğin Adapazarı cezaevi kullanılamaz hale gelmiştir, Yalova Cezaevi tehlikeli bir durumda kalmıştır. Buralardaki hükümlü ve tutuklular başka cezaevlerine dağıtılmıştır. Bütün bunlar, hükümetimizin, deprem felaketinden sonra, hukukî açıdan yapmaya çalıştığı işlemlerden bir bölümüdür.

Çıkarılmış olan kanun hükmünde kararnamede, söz konusu edilen işlemlerin kolaylıkla yapılabilmesi için, avukatlardan vekâletname aranmaması, istem sahiplerince verilecek yetki belgesinin yeterli olması, bunun yanında barolarca düzenlenecek kimlik kartı ibrazının da, avukatın tanıtılması bakımından yeterli görülmesi kabul edilmiştir.

Yine, bu çeşit doğal afetlerde, insanlarımız, bir anda bütün varlıklarını kaybedebilmektedirler. O nedenle, onlara adlî müzaheretten kolaylıkla yararlanma olanağı getirilmiştir. Normal olarak, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunumuzda adlî müzaheretten yararlanabilmek için aranan delil gösterme, davanın haklılığı konusunda delil gösterme ve yardıma ihtiyacı olduğu konusunda şahadetname verme koşulları bu çeşit felaketlerde aranmayacaktır.

Ayrıca, Adalet Teşkilatını Güçlendirme Fonu Kurulmasına Dair Kanun gereğince alınan dosya ve basılı evrak ücretleri de, doğal afete maruz bölgelerde altı ay süreyle alınmayacaktır.

Öte yandan, doğal afet dolayısıyla bazı insanlar hayatlarını kaybedebilmektedir. İşte, o durumda ortaya çıkabilecek olan veraset sorunlarının çözümü bakımından da, veraset belgelerinin alınmasında öncelikle resmî kayıtların esas alınması kabul edilmiştir; ama, resmî kayıt bulunmaması durumunda Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun kabul ettiği diğer muteber deliller de ikame edilebilecek; örneğin, tanık gösterilebilecektir. Bu düzenlemeler, deprem, su baskını, çığ veya diğer doğal afetlerde karşılaşılabilecek olan hukukî sorunların kolaylıkla çözümü bakımından getirilen birtakım düzenlemelerdir.

Bu arada, şunu da hatırlatmak istiyorum: Sayın Ercan, bir malî milat ilan edilmesinden söz ettiler. Hatırlatmak isterim ki, 23 Eylül 1999 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan 576 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle, Maliye Bakanlığına, her türlü vergi, resim, harç, fon ve paylar ile bunların ferileri ve cezalarının ödeme sürelerini uzatma yetkisi verilmiştir. Maliye Bakanlığı, bu yetkisini, iller, il merkezleri, ilçeler veya beldeler, depremden zarar gören mükellefler veya vergi türleri itibariyle farklı süreler tespit etmek suretiyle kullanabilecektir. Hemen ifade edeyim ki, Maliye Bakanlığımız bu yetki çerçevesinde gereken düzenlemeleri yapmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısı 575 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin yasalaştırılmasıyla ilgilidir.

Bu tasarı kabul edildiği takdirde, hukukumuzda, doğal afetler konusunda var olan bir boşluk daha doldurulmuş olacaktır. Maalesef, ülkemiz, doğal afetlerle birlikte yaşamayı öğrenmek zorunda olan bir ülkedir. Ülkemiz, zaman zaman çeşitli doğal afetlerle karşılaşmaktadır. İşte, bu konuda ortaya çıkacak olan hukukî uyuşmazlıkların çözümü konusunda çeşitli kolaylıklar getiren kanun tasarısı, sizin oylarınızla yasalaşma fırsatını bulacaktır.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır efendim.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

DOĞAL AFET BÖLGELERİNDE AFETTEN KAYNAKLANAN HUKUKÎ UYUŞMAZLIKLARIN ÇÖZÜMÜNE VE BAZI İŞLEMLERİN KOLAYLAŞTIRILMASINA İLİŞKİN KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMENİN KABULÜ HAKKINDA KANUN TASARISI

MADDE 1. – Doğal afet bölgelerinde afete maruz kalanların, afetten kaynaklanan hukukî uyuşmazlıkların çözümü amacıyla delillerin tespitine ilişkin istemleri, ispat olunacak olay ile tanıklar ve bilirkişiye sorulacak sorulara ilişkin konuları belirten ve üç nüshadan oluşan bir dilekçenin verilmesi veya mahkeme kalemine yapılacak sözlü başvurunun tutanağa geçirilmesi suretiyle yapılır.

Ölüm, gaiplik veya yaralanma gibi nedenlerle delil tespiti yaptıramayacak durumda olanların eşleri ile üçüncü dereceye kadar kan veya sıhrî hısımları da delil tespiti isteminde bulunabilirler.

Delil tespitine ilişkin başvurular, mahkemece öncelikle incelenir ve karara bağlanır.

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın Başkan, Grubumuz adına, Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak konuşacak.

BAŞKAN – Sizden evvel, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Mehmet Gözlükaya söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Gözlükaya.

DYP GRUBU ADINA MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 1 inci maddesiyle ilgili olarak, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz aldım; Sayın Başkana ve Yüce Meclise saygılarımı sunuyorum.

Doğru Yol Partisi olarak, önümüze gelen bu kanun tasarısını kabul ediyoruz, benimsiyoruz. Tabiî ki, bu tasarıyla ilgili ve bugüne kadarki uygulamalarla ilgili eksik gördüğümüz birtakım konuları da eleştireceğiz.

Grubumuz adına geneli üzerinde konuşan Sayın Ercan "yasa, bize göre gecikmiştir" dedi. Sayın Bakanımız, kararnamelerin zamanında çıktığını söylediler; ama, biz gördük ki, gerek veraset ilamı alımlarında gerek özel tespitlerde, vatandaşlarımız, masraflarını yatırarak, ancak bu tespitleri yaptırabilmiştir. Keza, bu tasarı, Sayın Bakanın da izah ettiği gibi, sadece depremle ilgili değil, bütün doğal afetlerle ilgili düzenleme. Bu, onların hukukî uyuşmazlıklarının düzenlenmesi, hızlanması için çıkarılmakta olan bir kanun tasarısı. Diğer, sel baskını, fırtına gibi afetlerde, gene bizim bildiğimize göre, bugüne kadar, vatandaş tespit masraflarını, bilirkişi ücreti dahil yatırmakta ve buna göre tespitler yapılmaktadır. Biz, bu açılardan buna "gecikmiştir" diyoruz. Ben de aynı şeye katılıyorum; acaba vatandaşın mı haberi yok, yoksa, adliyeler buna dikkat etmiyorlar mı diye hatırlatıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, tabiî ki, bu maddenin düzenlenişi güzel; madde üzerinde fazla söz söylemek gerekmediği kanaatindeyim; ancak, tabiî, fırsat yakalamışken, bu afetlerle ilgili bazı uygulamalardaki eksiklikleri de dile getirme imkânını buldum ve onları dile getirmeyi düşünüyorum.

Bir kere, afet bölgeleriyle ilgili uygulamalarda, özellikle afete maruz kalmış bulunan belediyelere yapılan uygulamalar arasında çok büyük farklılıklar var; yani, Bayındırlık ve İskân Bakanının bağlı olduğu partiye mensup olan belediyelerin kayırıldığını görüyoruz. Yani, aynı bölgede, afete maruz kalmış olan aynı ilçenin -hatta, örnekler de vereceğim biraz sonra- birkaç belediyesi, eğer, Bayındırlık ve İskân Bakanının bağlı olduğu partiye mensup ise, kayırılmış; ayrıca, gelir payları çarpım katsayılarında da değişiklikler olmuş. Ben, bunu bilhassa hatırlatmak isterim. Afetin partisi olmaz. Hangi partiden olursa olsun, hakikaten afete maruz kaldıysa, bu belediyelerimize mutlaka eşit yardımda bulunmakta fayda vardır, afet kapsamı içerisine alınmalarında fayda vardır.

Şimdi, çok basit bir örnek vereceğim herkesin bildiği: Ankara Elmadağ da afete uğramış; Elmadağ ile Hasanoğlan MHP'li iki belediye. Bunlar afet bölgesinin içerisine alınmış; ama, ikisi arasında, aynı şekilde afete maruz kalmış Yeşildere ve Lalahan Belediyeleri afet bölgesi dışında kalmış; bunlar, Doğru Yol Partili belediyeler. Sadece Doğru Yol'un değil... Yine, Şereflikoçhisar'da, keza Balâ'da öyle belediyeler var ki, ANAP'lı, CHP'li belediyeler de var. Balâ'da 4 belde belediyesi var. Bunlar, Balâ MHP'nin, Karaali MHP'nin, Afşar ANAP'ın, Kesikköprü CHP'nin; ikisi alınıyor; ama, diğer iki belediye afet bölgesi içerisine alınmıyor. Keza, Şereflikoçhisar Merkez MHP, Çalören DYP, Devekovan ANAP, Gülhüyük MHP, Kaçarlı DYP; bunlardan sadece MHP'nin olan Şereflikoçhisar, Gülhüyük Beldesi afet bölgesi içine alınıyor; ama, diğerleri değil.

Şimdi, Bursa Orhangazi'nin bazı beldelerinde de aynı şeylere rastlamak mümkün. Burada, Sölöz Belediyesi, Yeni Sölöz Belediyesi, Narlıca Belediyesi; bunlar, İznik bölgesine yakın olan beldeler olmasına rağmen, maalesef, afet bölgesi içine alınmamışlardır.

Bunlarla şunu söylemek istiyorum: Bir kere, hükümet, icraatlarında adil olmalıdır. Yani, Maliyeden para yardımı yapılırken belediyelere, Maliye Bakanının mensup olduğu partiye ait belediyeler farklı, diğer partilerin... Hele muhalefet partiliyseniz, yandınız, onlara daha cüzi miktarlarda yardımlar gönderiliyor.

Değerli arkadaşlarım, keza, Bayındırlık ve İskân Bakanlığından, bugüne kadar, Denizli Belediyelerinden, Doğru Yolcuların verdiği hiçbir teklifin, projenin karşılığının alındığını görmedik; herhalde görmeyeceğiz de! Diğer belediyeler de, diğer partiler de aynı durumdadırlar.

Keza, bir de çevreden örnek verelim: Çevre Bakanlığından da, hâlâ, daha yeni belediye olmuş belediyelerimize dahi herhangi bir aracın verildiğini bilmiyorum; ha, verilenler var; tespitlerimize göre, bunlar da, iktidar partisinin, daha doğrusu, o bakanın partisine mensup belediyelere verilmiş; hatta, bölgesinde, daha çok köylere kadar traktörler verilmiş; ama, ihtiyacı olan, itfaiye aracı ihtiyacı olan, vidanjör ihtiyacı olan yeni kurulmuş olan belediyelere verilmemiş.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisi 65 milyon insanın bütçesidir. Buradaki kaynakları, hiç kimse, hiçbir mazeretin arkasına sığınmadan "ben, kendi bildiğim gibi yaparım, kendi partililerime destek veririm" anlayışıyla kullanamaz; bu bir haksızlıktır.

Ben, bu tasarı üzerinde söz almışken, bu vesileyle, bu adaletsizlikleri, haksızlıkları öne sürüyorum, inşallah, bundan sonra da yapılmaması umudunu taşımak istiyorum. Yapılırsa, iktidarı adım adım izliyoruz, her yanlışını Meclise getirmeye kararlıyız.

Bu duygularla, bu yasamızın, milletimize, afete maruz kalan bütün insanlarımıza hayırlar getirmesini diliyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gözlükaya.

Şimdi, söz sırası, Fazilet Partisi Grubu adına, Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak'ta.

Buyurun Sayın Toprak. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; görüşmekte olduğumuz 354 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına görüşlerimi açıklamak üzere huzurlarınızdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle bazı tespitleri yapmamız lazım. Deprem, önlenmesi mümkün olmayan, aziz milletimizin can ve mal güvenliğine doğrudan yönelmiş bir tehlike, doğal bir afettir. Burada önlenmesi mümkün olan husus, aziz vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğine yönelik tehlikelerin, zararların, önceden tedbirler alınmak suretiyle önlenmesidir. Bu, mümkündür. Biz, mümkün olanı yapabildik mi; buna, doğrusu, olumlu cevap vermek isterdik; ancak, hayır. Peki, neden yapılamıyor?

Değerli milletvekilleri, öncelikle, devleti, teşkilat yapılanması bakımından aslî fonksiyonlarına döndürmek lazım. Yaygın olan kanaate göre, devletin iki aslî fonksiyonu vardır; biri adalet, diğeri de güvenliktir.

Deprem afeti, aziz milletimizin can ve mal güvenliğine yönelik bir tehlike, bir tehdit olması nedeniyle, devletin aslî fonksiyonları içerisindeki güvenlik fonksiyonunun kapsamı içerisindedir.

Peki, buna yeterince önem verdik mi? Vermediğimizi düşünüyorum; çünkü, 17 Ağustos 1999 günü, 7 ilimizi kapsayan deprem afetinde, 40 000'e yakın deprem şehidi verdik. Her ne kadar, resmî kayıtlarda 20 000'e yakın olduğu ifade edilmekteyse de, bu doğru değildir. Çok basit bir örneğini vereyim: Ben, 5 yakınımı yitirdim, resmî olarak kamuoyuna açıklanan isimler arasında 5 yakınımın adları yoktu. Bir şeyler görmezlikten geliniyor. Sorunlar, görmezlikten gelinerek asla çözümlenemez; sorunları görürseniz, üzerine giderseniz, çözersiniz; kaçmakla hiçbir sorun çözülmez.

Peki, devlet aslî fonksiyonlarını gerçekten yerine getirebiliyor mu; hayır. Neden getiremiyor? Çünkü, bizde, devlet, ayakkabı üretiyor, halı üretiyor, salça üretiyor, fidan yetiştiriyor, ağaç yetiştiriyor. Kendisini oluşturan aziz milletin canına ve malına doğrudan kasteden ciddî tehditlere, tehlikelere karşı doğru dürüst bir tedbir, bir önlem almadığı için, daha doğrusu, hayvan yetiştiriciliğinden, fidan yetiştiriciliğinden, salça üreticiliğinden geriye fazla boş vakit bulamadığı için, bu kadar büyük maddî ve manevî kayıplara neden olunmaktadır.

Aslında, bu konuda yapılması gereken şeyler çok basittir; ancak, biz, nedense, hep, işi tersinden alırız. Çağdaş hukukta yaygın kanaat, suç işlendikten sonra ceza vermek değildir; bireyleri suça iten etkenleri ve suçluluğu ortadan kaldırmak suretiyle insanlarımızı cezalandırmaktan korumaktır; ancak, bizde ters işliyor; kişi suç işliyor, akabinde ceza veriliyor. Hayır, ceza verilmeden önce, kişileri suça iten nedenleri, etkenleri ortadan kaldıracaksınız, kişi suç işlemeyecek. “Deprem öldürmez, tedbirler öldürür” diyoruz; elbette, aynı şey, bahsettiğim mantalite çok ifade ediliyor; ancak, maalesef, bu konuda ortaya çıkan, somut bir adım yok.

Deprem afeti nedeniyle, Yüce Meclis, bütün siyasî partilere mensup milletvekillerinin verdiği önergeler doğrultusunda ortak bir irade ortaya koymuş ve bir araştırma komisyonu teşekkül ettirmiş; bu araştırma komisyonu faaliyetleri sonucunda bir rapor hazırlamış. Umarım, bu komisyonun hazırladığı bu rapor, Meclis arşivlerini süslemez! Bu raporda ortaya konulan, tespit edilen aksaklıklar ve çözüm önerileri, en kısa zamanda Yüce Meclisin gündemine getirilir.

Şu yaptığımız işlem, bana göre, hiç de önemli olmayan bir düzenlemedir; çünkü, Sayın Bakanım çok iyi bilirler, hem Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda hem Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda delillerin tespiti ve adlî müzaheret konusunda yeterince mevzuat vardır. Peki, buna ne gerek var? Biz, bunu, şu şekilde yorumluyoruz: Galiba "şu kadar kanun çıkardım" siyasî amacı güdülmektedir veya belki, Yüce Meclisin gündemi bugünlerde galiba biraz boşaldı; biraz da, dolgu kanunu gibi görüyorum!

Bizim beklentimiz ve önerimiz, deprem afeti nedeniyle büyük kayıpların ardından ağıtlar yakmak değil; nutuk atmak yerine adım atmak Yüce Meclisin şanına yakışırdı. Biz, bunu göremiyoruz; nutuk yerine adım atsaydık, bu takdirde, hem siyasetçilere hem siyaset kurumlarına, bu arada, Yüce Meclisimizin itibarına itibar katmış olur ve gerçekten, Yüce Türk Milletinin sevgi ve saygısını hak etmiş olarak kavuşurduk.

Sayın milletvekilleri, bir güzel sözü sizlere aktarmak istiyorum: "Devlet adamı, bir koyunun yününü kırpar; siyasetçi ise, koyunun derisini yüzer." Elbette, bu söz, tüm siyasetçi ve siyaset kurumları için geçerli bir söz değildir; ancak, bu sözde ciddî oranda gerçeklik payı vardır. Bu gerçeklik payını görmek için, yüce milletimizin, aziz milletimizin arasına girdiğimizde, siyasetçimizin itibarının ne olduğunu gösterilen tepkilerden anlamak çok zor değil; sadece, yüce milletimizin arasına girmek, bunu anlamak için yeter ve artar bir neden.

Tabiî, komisyon raporunda tespit edilen birtakım hususlar var. Siyasî rant adına ruhsatsız ve kaçak yapılara göz yumulduğu, sık sık imar aflarına başvurulduğu ve bu hususların, deprem afetinin çok büyük boyutlarıyla ortaya çıkmasında aslî bir etken olduğu vurgulanmakta. Peki, bu konuda neler yapıyoruz, neler yapılmakta?.. Biz, bu gereksiz kanun hükmünde kararname yerine buna yönelik tedbirler paketinin Yüce Meclisin gündeminde olmasını ve onun tartışılmasını isterdik; ancak, bu mümkün olmuyor.

Tabiî, deprem afeti konusunda tedbirleri, elbette almak gerekiyor; ancak, bu görev, bugünkü şartlarda "icra" dediğimiz "yürütme" dediğimiz 57 nci sayın hükümetin görevidir. Sayın hükümetin acz içinde olmak veya şikâyet etmek gibi bir hakkı veya lüksü yoktur. Bu, dünyanın hiçbir yerinde yoktur. Şayet, herhangi bir şey yapılamıyor, bu da doğrudan ifade edilemiyor ise, demokratik parlamenter rejimlerde, bunun müeyyidesinin, yapılması gerekenin ne olacağı bellidir; bunu, hepimiz çok iyi biliyoruz.

Değerli milletvekilleri, böyle bir deprem afeti bile siyaset malzemesi yapılmıştır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, toparlar mısınız lütfen.

RAMAZAN TOPRAK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Ben teşekkür ederim.

RAMAZAN TOPRAK (Devamla) – Afet kanunundan yararlanacak iktidar partilerine yapılan hazine yardımlarında, muhalefet partilerine oranla 1'e 4 nispetinde kaynak aktarımı yapılmış, bu bile siyaset malzemesi yapılmıştır; hatta, iktidar partisine mensup birkısım belediyelere, hiç de afet bölgesi içerisinde olmadığı halde, afet yardımı yapılmıştır. Bu siyasette adil olmak itibar kazandırır; aksi, kaybettirir. Bu hususlara, gerçekten, Yüce Meclisin çatısı altında bulunan 545 milletvekilinin tamamının yürekten inandığını, katıldığını biliyorum; ancak, siyasî mülahazalarla, bu gerçekler gözardı ediliyor.

Tabiî, bir husus var. Burada, iktidar partileri ne yaptıklarını, muhalefet neler yapılmadığını ortaya koyuyor. Ben, inanıyorum ki, bu konuda yapılanlar, aslında, yapılması gerekenlerin belki çok çok az bir kısmı. Bunu nasıl söylüyorsunuz; bunu görmek ve anlamak için çok basit bir şey yapmak yeterlidir. Nedir bu; deprem bölgesine gitmek. Deprem bölgesine gittiğiniz zaman, nelerin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, toparlar mısınız. Eksüre de bitti. Lütfen...

RAMAZAN TOPRAK (Devamla) – Bağlıyorum.

BAŞKAN – Bağlayın ama efendim...

RAMAZAN TOPRAK (Devamla) – Ben, bu deprem afetinin bir daha tekerrür etmemesini, Yüce Milletimizin bu tür afetlerden uzak kalmasını temenni ediyor, hepinize sonsuz selam ve saygılarımı sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

1 inci madde üzerinde başka söz isteyen?.. Yok.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. – Doğal afet bölgelerinde avukatlar, vekâletname verme şartı aranmaksızın, istem sahiplerince verilen yetki belgesi ile kayıtlı bulundukları baro tarafından düzenlenen kimlik belgesini ibraz etmek suretiyle bu Kanunun 1 ve 4 üncü maddelerinde öngörülen işlemleri yapabilirler.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Sayın Sevgi Esen; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA SEVGİ ESEN (Kayseri) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Doğal Afet Bölgelerinde Afetten Kaynaklanan Hukukî Uyuşmazlıkların Çözümüne ve Bazı İşlemlerin Kolaylaştırılmasına İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesi hakkında görüşlerimizi arz etmek üzere, şahsım ve Grubum adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle Yüce Meclisi en derin saygılarımla selamlarım.

Ülkemiz, art arda iki büyük deprem felaketiyle sarsıldı. Önce, bütün Marmara Bölgesini etkileyen büyük depremi yaşadık, ardından da Bolu-Düzce depremi geldi. Her iki deprem de büyük acılara ve büyük hasarlara neden oldu; bir bölgemiz âdeta baştan başa yıkıldı, virane oldu.

Milletçe yaşadığımız bu felaketin boyutlarının hepimizce malum olduğunu düşünüyorum. Burada yeniden bir acı tablo çizmekten ziyade, alınacak önlemleri konuşmak ve tartışmak, bölgemize ve ülkemize yapılan en iyi, en hayırlı hizmet olacaktır diye düşünüyorum.

Doğal afetlere karşı bilimin, tekniğin alacağı önlemlerin yanında, afet sonrası sorunların çözümü için ivedi hukukî çözümlerin tespiti ise bizlere düşen en önemli görevdir. Bu anlamda, 354 sıra sayılı yasa tasarısına destek vereceğimizi buradan öncelikle belirtmek istiyorum; ancak, doğal afetlere karşı ne kadar hazırlıksız olduğumuzu da kabul etmek gerekir. Dünyanın her yerinde tabiî afetler olmaktadır; ancak, gelişmişlik çizgisiyle bu afetler önlenmektedir. Bana göre, afetin ta kendisi, hazırlıksız yakalanmaktır.

Devletin en önemli fonkisyonlarından biri de vatandaşlarının mal ve can güvenliğini korumaktır. Bu husus, Anayasamızda da teminat altına alınmıştır. Bu nedenledir ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, bir bütün olarak hükümetin arkasında olmuş ve hükümetin istediği kararname çıkarma yetkisini tereddüt etmeden vermiştir. Umuyorum ki, bugün, yine de, aynı yetkiyi verecektir.

Değerli milletvekilleri, üzerinde görüş bildirmek üzere söz aldığım 2 nci maddeyle, doğal afet bölgelerinde avukatlar, vekâletname vermek şartı aranmaksızın, istem sahiplerince verilen yetki belgesiyle, kayıtlı bulundukları barolar tarafından düzenlenen kimlik belgelerini ibraz etmek suretiyle, bu kararnamenin 1 inci ve 4 üncü maddelerinde öngörülen işlemleri yapabilecekleri şekle bağlanmaktadır. Bu maddeyle, şekil uyarlaması yapılıyor görünüyor ise de, gerçekte, dünyanın en büyük değeri olan güven unsuru önplana çıkmıştır. Hepimizin özlemi güvendir; o güven ki, bugünü sorgulamamızı gerekli kılmaktadır.

Görüşülmekte olan tasarıda hedef, hukukî uyuşmazlıkların çözümünü kolaylaştırmaktır. Gönül ister ki, normal dönemlerde de hukukî uyuşmazlıkların çözümü kolaylaşsın ve beklenen reformlar yapılsın. Tasarının ve maddenin gerekçelerine baktığımızda, birtakım muamelelerin ne kadar karışık ve dağınık olduğu ifade edilmektedir. Bu dahi, reform isteklerinin haklılığının bir itirafıdır. Doğru Yol Partisi olarak, doğal afetlerin en az zararla atlatılabilmesi için mevzuatımızda gerekli düzenlemelerin yapılması noktasında her zaman hazır olduğumuzu buradan beyan etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, yetki konusunda sayın hükümete verilen üç ay süre yetmediği için, yeniden bir üç aya ihtiyaç olduğu beyan edilmektedir. Bu nereye kadar devam edecektir; bu bölgelerimiz için yapılan planlamalarda öngörülen süreler nedir? Dileğimiz, kanun-kararname prosedürü kapsamında, kararnamelerin sistemimize hâkim olmamasıdır ve tabiîdir ki, beklediğimiz, verilen bu yetkinin tarafsız olarak kullanılmasıdır. Açıkça söylemek gerekirse, Bakanlar Kurulunun 2000/9 sayılı kararıyla yapılan uygulama ve belediyelerle ilgili afet bölgesinin dışına çıkan uygulamalar ve işlemlerdeki neden-niçin bağının olmaması bizleri çok üzmüştür. İlim olan Kayseri'de de 6 belediyemiz afet bölgesi içerisinde ve çok küçük bir katsayıyla değerlendirilirken maalesef, gerçek afet bölgesi ilan edilecek konumdaki belediyeler atlanmıştır; bu konuda üzüntülerimizi belirtmek isterim.

Ayrıca, komşu şehrim Kırıkkale'de, Balışeyh İlçesinin Kulaksız ve Büyükoğlu beldelerinde de aynı hareketler, aynı işlemler devam etmiştir.

Verilen bu yetkinin adil kullanılacağını ümit ederek, ancak, takipçisi de olacağımızı ifade ederek, Yüce Meclisi en derin saygılarımla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sayın Esen.

Şimdi, söz sırası, Fazilet Partisi Grubu adına Bingöl Milletvekili Sayın Hüsamettin Korkutata'da; buyurun.(FP sıralarından alkışlar)

Sayın Korkutata, sizin de uzun konuşmayı sevmediğinizi biliyorum; buyurun efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, Kırıkkale'nin kasabası "Büyükoğlu" dendi, "Büyükyağlı" olacak efendim; tutanağa geçmesi için söylüyorum.

BAŞKAN – Doğru mu...

Buyurun efendim.

FP GRUBU ADINA HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 354 sıra sayılı Tasarının 2 nci maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, şahsım ve Grubum adına Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Marmara Depremi, gerçekten, ülkeyi baştan başa acıya gark eden bir depremdir; acısını, hâlâ, hepimiz yaşıyoruz; ama, bu acıyı bir kere yaşayanlar, bunu, daha fazla hisseder, duyarlar. Biz, Bingöl Milletvekili olarak, bu acıyı yaşamış diğer iller olarak, gerçekten, bu konuda elimizden gelen hiçbir şeyi esirgememeyi arzu ettik. Zira, bu acının ne demek olduğunu çok iyi biliyoruz.

Değerli arkadaşlar, bu büyük acının yaşandığı dönemlerde bazı noksanların, yanlışların, ihmallerin olması bu afetin bizzat kendisinde, tabiatında vardır. Ben, bunları normal kabul ederim; çünkü, bunları hep yaşadık. İyi niyet, gayret bile, bazen bütün olumsuzlukları ortadan kaldırmıyor. Önemli olan, noksanlıkların tespiti ve bunların bir an önce halledilmesidir. İşte, şu anda gelen kanun tasarısı, bir noksanlığı, uygulamadaki bir noksanlığı tespit etmiş ve bunu, bir dahaki afetlerde karşımıza çıkmasın diye, bu kanun tasarısını getirmiştir.

Evet, devlet, böyle acılı günler için vardır. Bu acılı günlerde, devlet millet işbirliği içinde, elbette ki, vatandaşını kucaklayacak, şefkatle, merhametle elinden geleni yapacaktır; fakat, acaba, ülkenin her tarafında bu şefkatin, merhametin eşit şekilde yapılması gerekmez mi? Elbette ki, Marmara Bölgesine yapılanları, kat kat fazlasıyla da yapılsa azımsarız. Bu acı içinde her şey yapılmalıdır; ama, bu, bütün afetlerde böyle olmalıdır; bu gayret, bu çalışma, bu azim, her yerde aynen kendini göstermelidir.

Şimdi, ben, düşünüyorum değerli arkadaşlar, 1968'de Bingöl'de bir deprem olmuş, 1971'de deprem olmuş, 1975'de deprem olmuş, 1998'de deprem olmuş ve şu anda, değerli arkadaşlar, tam 2 000 tane konut alacağı var devletten yalnız Bingöl İlinin; 2 000 konut alacağı var! Hak etmiş, fakat, yapılmamıştır.

Tabiî, Afet İşlerinin; yani, bugün, devletin milletine tamamen olan borcu, sanırım, son tespitime göre 30 000'in üzerindedir. yani bugün, devletin, millete 30 000 konut borcu vardır. Elbette ki, Marmara acildir, öncelikle onun yapılması lazım. Ben, burada, bu hükümet için de söylemiyorum; gelmiş geçmiş bütün hükümetler, bu 30 000 alacaklı vatandaşın vebali altındadır değerli arkadaşlar ve mutlaka, bu işlerin, ciddî şekilde planlanması, duyurulması, vatandaş, ne zaman konutuma, evime kavuşurum, bunun bilinci, bunun bilgisiyle bilgilendirilmelidir; ama, bugüne kadar, bu yapılmamıştır. Şimdi bakın, iki örnek vermek istiyorum :

Bingöl'ün, Kiğı, Yayladere, Yedisu İlçelerinin konutları, 1968'den bu tarafa hiçbir hükümet tarafından yapılmamıştır. Bugün, yarın denilmiş; ama, hâlâ duruyor. Buna adalet demek mümkün değil, bunu hiçbir insaf ölçüsüne sığdırmak da mümkün değil. Bunun, bir an önce ele alınması lazım.

Yine, daha 1998'de, nisan ayında, Bingöl'ün Karlıovasında bir deprem olmuş ve bu deprem neticesinde 157 tane konut yıkılmış veya ağır hasarlı olarak tespit edilmiş ve Bakanlık, ucuz olsun... Yani, bizim, oradaki insanlarımız, çadır deliktir, çamur vardır diye feryat da etmediler; ne verildiyse razı oldular. Bu konutlar da nasıl yapılsın denildi; efendim, evini yapana yardım metoduyla yapılsın, bu, en ucuz yol, en kolay yoldur; ama, maalesef, 1998'den bu tarafa, henüz, bu konutların teki bile bitirilmedi.

Bu yıl, 94 milyar lira para gönderildi -yani, bir ibret belgesi var, şu anda elimde, söylemek istemiyorum- o 94 milyar da, 5 tane köye ayrıcalık tanınarak verilmiş, diğer 13 köye verilmemiş ve tabiî ki, bu, bazılarının subasmanının azıcık üstüne çıkmış, evini yapana yardım metodu olmasına rağmen.

Evet, değerli arkadaşlar, bu paranın gitmesi için, müteaddit defalar Sayın Bakanımızla, Müsteşarımızla... Yahu, bu, bir şey değil, yani, bir 50 milyar, 100 milyar daha para gönderilse, bu vatandaşlar konutuna girecek denilmiş; ama, tahsisat yok denilmiştir ve gönderilmemiştir. Bunun üzüntüsü içindeyim; bunu, burada, bilhassa vurgulamak istedim değerli arkadaşlar.

Şimdi, bu kanun tasarıyla ilgili konuşmak gerekirse, gayet normal bir şey, elbette ki, deprem anında, o afeti yaşamış insanların noter kapılarında dolaşması, gerçekten, büyük sıkıntı yaratır ve insanlar, çoğu zaman bunun bilincinde bile değil; evladını kaybetmiş, malını mülkünü kaybetmiş, açıkta, aç, perişan... Efendim, şu şu muameleleri tamamlamanız lazım, bir de notere gitmeniz lazım derseniz, gitmez. Bunun, böyle düzenlenmesi, vekâletin sadece -şahsen- bir yazıyla verilmesi, elbette ki yeterli olmalıdır. Zaten, daha önceleri bir kanun çıkarılmış ve vatandaşın beyanı yeterli görülmüştü; ama, nedense, sonradan yürürlükten kaldırıldı. Vatandaşa itimat etmek lazım, aksi sabit olunca da gereğini yapmak lazım. Bu, doğru bir karardır.

Ben, son olarak, şunu yeniden istirham etmek istiyorum: Gelmiş geçmiş hükümetlerin hepsinin ihmalidir; ama, bunların hepsi, bu hükümeti bu vebalin altından kurtarmaz. Gerçekten, yıllar yılı, bunların hakları üzerine bütün hükümetler yatmıştır. Biz, belki bu vebalden dolayı, kalkınmakta, gelişmekte geri kalıyoruz. Eğer, millet olarak hak ettiğimiz yere ulaşamamışsak, belki, bu veballerin de etkileri vardır. Bu 30 000 konutun, bir an önce, ciddî şekilde planlanarak, ne zaman, nasıl yapılacağı ilan edilmeli ve bu vatandaşlar haklarına kavuşmalıdır. Zira, bu vatandaşların, noterler kanalıyla, bakanlıklar kanalıyla, valilikler kanalıyla yaptıkları itirazların haddi hesabı yoktur; belki, bunlar, başlıbaşına bir değerdir, başlıbaşına malî bir kıymettir.

Değerli arkadaşlar, umuyorum, Cenabı Allah, memleketimize bir daha böyle büyük afetler vermez; ama, dünyanın seyri içerisinde afetlerin olması tabiîdir. İnşallah, bunlara karşı, bundan sonra, daha duyarlı, daha hazırlıklı oluruz; hem çalışmanın ilk gününden; yani, planlamasından başlamak suretiyle, afetin olduğu güne kadar, inşallah hazırlıklı oluruz, inşallah faydalı oluruz.

Hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Korkutata.

Madde üzerinde başka söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum :

MADDE 3. – Doğal afete maruz kalanların istemleri halinde, afetten kaynaklanan hukukî uyuşmazlıkların çözümüne ilişkin her türlü dava ve işlemlerde adlî müzaheret hükümleri uygulanır.

Ancak, doğal afete maruz kaldığını beyan edenler bakımından 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 465 ve 468 inci maddelerindeki delil gösterme ve şahadetname verme şartları aranmaz.

Doğal afete maruz kalanlardan, afet tarihinden itibaren altı ay müddetle 3454 sayılı Adalet Teşkilâtını Güçlendirme Fonu Kurulmasına Dair Kanunun 3 üncü maddesinin (e) bendinde belirtilen ücretler alınmaz.

BAŞKAN – 3 üncü madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Eskişehir Milletvekili Sayın Sadri Yıldırım; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 354 sıra sayılı Doğal Afet Bölgelerinde Afetten Kaynaklanan Hukukî Uyuşmazlıkların Çözümüne ve Bazı İşlemlerin Kolaylaştırılmasına İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Kabulü Hakkında Kanun Tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere, Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinize, aziz milletimize Doğru Yol Partisi Grubu adına saygılarımı sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, bu tasarıyla, doğal afet bölgelerinde doğal afete maruz kalanların afetten kaynaklanan hukukî uyuşmazlıklarının çözümü amacıyla yapılacak delil tespiti işlemlerinin kolaylaştırılması, avukatların, vekâletname verme şartı aranmaksızın,yetki belgesi ve kimlik belgesini ibraz etmek suretiyle işlem yapmalarının sağlanması; doğal afete maruz kalanların istemleri halinde her türlü dava ve işlemlerde adlî müzaheret hükümlerinden yararlanmalarının sağlanması; veraset belgelerinin alınmasında kolaylık getirilmesi öngörülmektedir.

Biz, Doğru Yol Partisi olarak bu tasarıyı olumlu ve yerinde buluyoruz; ancak, ne var ki, gecikmiş bir tasarıdır, hatta, kararnamenin çıkarılması da gecikmiştir; çünkü, tabiî afetler ve bilhassa zelzele, elim ve vahim bir olaydır. Allah, bu millete bir daha göstermesin. Ben, bu vesileyle, ölenlere Allah'tan tekrar rahmet diliyorum.

Esasen, olayın önemine binaen, depremden hemen sonra, hükümetin bu tedbirleri acilen alarak depremzedeleri mağdur etmemesi gerekirdi; çünkü, deprem, nüfusun yüzde 95'inin, sanayiin ve ekonominin yüzde 98'inin bulunduğu bölgede olmuştur; bu vesileyle, ölü sayısı artmıştır.

Doğru Yol Partisi Genel Başkanımız Prof. Dr. Tansu Çiller, depremden sonra olağanüstü hal ilan edilmesi, ulusal yas ilan edilmesi gerektiğini belirtmiş, buna rağmen, hükümet, karar almada gecikmiştir. Böylece, enkazların kaldırılması gecikmiş, vatandaş mağdur olmuştur. Yine, kararların geç alınmasından dolayı, tespit isteyen vatandaşlardan, adliyeler harç almak mecburiyetinde kalmış, hatta, gazetelerde de bu hususlara yer verilmiştir.

Değerli milletvekilleri, depremden hemen sonra, Milliyet Gazetesinde "depremde yakınlarını kaybeden, evleri yıkılan aileler zorlu bir hukuk sürecinden geçmişlerdir" başlığı altında bakınız ne deniliyor:

"Deprem nedeniyle ailelerini kaybeden veya sadece evleri yıkılan aileler, sorumluların bulunması için yargıya başvurmaya başladı. Yargıya başvurabilmeleri için önce tapularını bulmak zorunda olan depremzedeler, muhtardan iki ayrı belge alacaklar. Avukatın hazırlayacağı dilekçeyle Asliye Hukuk Mahkemesine başvurulacak, 4 milyon lira dosya ve harç parasının yanı sıra, depremzedeler için indirimli uygulanan 10 milyon lira bilirkişi ücreti ödenecek. İncelenmesi için, enkaz haline gelen binanın beton ve demir örneği adliyeye götürülecek, yargı süreci bu aşamadan sonra başlayacak. Ancak, 14 milyon lirayı bulamayan, yaşadığı acı nedeniyle davayı düşünemeyenler de var.

Avcılar'da, 17 kişinin yaşamını yitirdiği Denizyalı Apartmanında oturan; ancak, deprem sırasında tatilde oldukları için kurtulan Veysel ailesinin, sorumlulardan hesap sormak için başlattıkları hukukî süreci adım adım izledik. Hemşire Nurcan Veysel ve eşi Veteriner Hekim Remal Veysel'in, bir yıl çalışarak sahip oldukları evlerinden ve eşyalarından geriye hiçbir şey kalmamıştır. Tatilden döndüklerinde, apartman yerine enkaz yığınıyla karşılaşan Remal Veysel "yirmibeş yıllık bir bina. 1993'te 55 bin marka aldık bu daireyi. Kira ödemeyelim dedik, borç harç yaptık evimizi. Şimdi elimizde hiçbir şey yok" demiş, aile perişan olmuştur."

Değerli milletvekilleri, esasen, hukukumuzda, adlî yardım, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 465 ile 472 nci maddeleri arasında düzenlenmiştir. Adlî yardımın şartları, fakirlik şartı, haklı olma şartı, adlî yardım usulü, adlî yardımın sağladığı menfaatlar düzenlenmiştir. İşte, bu tasarıda bu şartlar kaldırılmış, sadece müracaat yeterli görülmüştür. Yani, delil gösterme ve şahadetname verme şartları aranmayacaktır. Çünkü, bu konu, millî bir konudur.

Zamanında tedbir alınmazsa, netice tabiî ki kötü olacaktır. Eğer, daha evvel, gereken tedbirler alınsaydı, bu kadar ölüm olmazdı. Bakınız, 2 Mayıs 1985 tarihli Meclis tutanağı... ANAP'ın tek başına iktidarda olduğu dönem... Mecliste bir yasa tasarısı görüşülüyor... Halkçı Parti Kayseri Milletvekili, İmar Yasası görüşülürken, yerin jeoloji durumunu belirttiği zaman, komisyon başkanı ve bakan razı olmuyor ve netice kötü oluyor.

Değerli milletvekilleri, bu konu, hepimizin, Türk Milletinin ve tüm partilerin konusudur; yani, millî bir davadır, millî bir konudur. Olay, doğal afettir. Allah'tan gelen her şeye katlanmak mecburiyetindeyiz; ancak, bu olayda, hükümet başarısız olmuştur, bunu kabul etmelidir. Bu başarısızlıkta, tabiî ki, evvelki hükümetlerin de payı vardır. Hükümetin başarısızlığını, başarılıymış gibi göstermek de yanlıştır. Bu başarısızlık, hükümetin, zamanında, acilen tedbirler almamasından kaynaklanmaktadır. Kararname de gecikmiştir; çünkü, hükümet, olay yerine üç gün sonra varabilmiş, hatta hükümetin ihmali, devlet ile vatandaşı karşı karşıya getirmiştir. Vatandaş "devlet nerede!?" diye bağırmış ve münakaşalar olmuştur.

Değerli milletvekilleri, gelin, hep birlikte bu afetlerden ders alalım. Türkiye Cumhuriyeti Devleti güçlüdür. Hükümet olarak da, devletin imkânlarını kullanarak, vatandaşın yardımına ve hizmetine koşalım. Allah, bir daha ülkemize ve bize tabiî afet göstermesin diyor, Yüce Heyetinize, Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Şimdi, söz sırası, Fazilet Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Şahin'de.

Sayın Şahin, sizin de süreleri çok dikkatli kullandığınızı biliyorum; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Sayın Başkan, Meclisimizin saygıdeğer üyeleri; 354 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Kabulü Hakkında KanunTasarısının 3 üncü maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubunun, görüşlerini ifade etmek üzere huzurunuzdayım.

Konuşmama başlarken, bir hassasiyetleri sebebiyle, Sayın Adalet Bakanıma tebriklerimi ve takdirlerimi sunmak istiyorum. Geçmiş tatbikatımızda birçok kanun hükmünde kararname çıkarılmıştır; ancak, bu kanun hükmündeki kararnameler, yıllardır, Genel Kurula indirilmeksizin beklemektedir. Halbuki, Anayasamızın 91 inci maddesi "kararnameler, Resmî Gazetede yayımlandıkları gün Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulur. Yetki kanunları ve bunlara dayanan kanun hükmünde kararnameler, Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonları ve Genel Kurulunda öncelikle ve ivedilikle görüşülür" hükmünü içerdiği halde, bu hükümlere geçmişte pek riayet edilmediğini, Anayasa Komisyonunun bir üyesi olarak yakinen biliyorum. Sayın Adalet Bakanımıza, kendi bakanlığınca hazırlanan böyle bir kanun hükmünde kararnamenin, Anayasanın 91 inci maddesinde ifade edilen bu hükümlere uygun olarak, öncelikle ve ivedilikle görüşülmesini sağladıkları için tebriklerimi ve takdirlerimi sunuyorum.

Hiç şüphesiz -biraz önce konuşan arkadaşlarımız da ifade ettiler- önce 17 Ağustosta, sonra 12 Kasımda ülkemiz deprem felaketini yaşadı; bu acıları, hâlâ, yüreğimizde taptaze hissediyoruz.

17 Ağustostaki depremden hemen sonra, hükümet, bir yetki kanunu tasarısıyla Genel Kurulun huzuruna geldi; iktidar-muhalefet; derhal, on gün içerisinde, 57 nci cumhuriyet hükümetine depremle ilgili yaraları sarma noktasında kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi veren Yetki Kanununu kabul etti ve 29 Ağustosta da Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Hiç şüphesiz, 17 Ağustos depreminin üzerinden aşağı yukarı sekiz ay kadar bir zaman geçti. "Bu zaman içerisinde, acaba deprem bölgelerinde durum nedir?" diye bir soru sorduğumuzda, şu gerçeklerle karşılaşıyoruz.

Enkazların halen yüzde 60'ının kaldırılmış olduğunu dünkü gazeteler yazdı. Yani, enkazların tamamı dahi, şu ana kadar -sekiz ay geçti- kaldırılamamış.

Maalesef, çadır yaşamı, bu karda kışta hâlâ devam ediyor. Akşam televizyonlarımızda, zaman zaman, üzülerek, bu çadırlarda meydana gelen yangınları, hatta can kayıplarını da izlemeye, maalesef, hâlâ devam ediyoruz.

Ayrıca, geçici bir iskân olarak prefabrike evler düşünüldü; ancak, depremzedelerin bunlara rağbetinin arzu edilen şekilde olmadığı gerçeğiyle karşılaştık. Niye; çünkü, deprem felaketine uğramış olan bu vatandaşlarımız, bu insanlarımız her şeylerini kaybetmişlerdi, işlerini güçlerini kaybetmişlerdi, ekonomik sıkıntı içerisindelerdi. Hâlâ bu sıkıntıları devam ediyor. Bunlara, kira yardımı diye, yanılmıyorsam 100 milyon lira kadar bir para ödeniyor. Bu para elimizden gider diye prefabrike evlere dahi girmeyen depremzedeler var. Bu, ekonomik olarak, bu insanların ne kadar güç durumda olduklarının da çok çarpıcı bir örneğidir. 100 milyon liralık bir gelirden mahrum olmayalım diye, o iptidaî şartlarda çadırlarda yaşamaya devam eden insanlarımız var. Tabiî, sekiz ay sonra, maalesef, hâlâ bu tabloları yaşamaya devam ediyoruz.

Ayrıca, tabiî, iaşe, yani, bunların karınlarının doyurulmasıyla ilgili, deprem gününden itibaren, deprem bölgelerinde birçok kuruluş aşevleri açtı. Bu aşevleri, bu insanlara yardım noktasında önemli görevler ifa etti. Kızılay, sonradan, bu aşevlerini de devraldı, çalıştırırken, yanılmıyorsam -hükümet ve hükümeti burada temsil eden Sayın Bakan ve bakanlarımız daha iyi bilirler- Kızılayın aşevleri de kapatıldı. Dolayısıyla, deprem bölgelerinde, çok zor şartlar altında, şu kışta kıyamette yaşayan insanlarımız, bir de açlıkla karşı karşıya kaldılar. Hiç şüphesiz, bu konuda, birtakım vakıfların, belediyelerin, kuruluşların aşevleri, eğer faaliyetlerine devam ediyor olsaydı, bunlara müdahale edilmemiş olsaydı, zannediyorum, çok daha iyi olurdu. Ben, hükümetin bu konuda yanlış yaptığı kanaatindeyim.

Tabiî, diğer yandan, daimî konutlar ne zaman yetişecek sorusu gündemde. İktidar partilerine mensup arkadaşlarımız "bunlar kısa sürede yetişecek" dediler, burada beyanlarda bulundular; ancak, bu konuda da, henüz, şu ana kadar atılmış bir adım yok.

Biraz önce Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşan değerli milletvekili arkadaşımız da ifade etti, deprem bölgelerindeki belediyeler arasında, yardım noktasında, bir ayırımın yapıldığı şikâyetleri geliyor, gazeteler yazdı. Şimdi ben Sayın Bakanıma ve onun şahsında hükümete sormak istiyorum: Adapazarı Belediyesinin büyükşehir belediyesi haline getirilmesiyle ilgili bir Bakanlar Kurulu kararının çıktığı, Köşke kadar gittiği; ama, Bakanlar Kurulu tarafından geri çekildiğine dair -inşallah yanılmıyorumdur- bir haber duymuştum. Bu, doğru mudur? Niçin geri çekilmiştir? Neden Adapazarı Belediyesinin büyükşehir olmasıyla ilgili bu kararnamenin takipçisi olmamıştır hükümet? Bunun arkasında yatan nedir? Bunları da ayrıca öğrenmek istiyoruz.

Değerli arkadaşlarım, vaktim azalıyor bu Kanun Hükmündeki kararnamenin 3 üncü maddesi üzerinde Grubum adına söz almıştım. Bu da adlî müzaheretten bahsediyor. Şimdi, hemen şu soruyu sormak istiyorum: Bu Kanun Hükmünde kararname, deprem bölgelerinde afete maruz kalanların hangi hukukî sorununu çözmek ve bunu kolaylaştırmak için çıkarılmıştır?.. Okuduğumuzda, 1 inci maddesiyle, tespit davalarıyla ilgili birtakım kolaylıklar getirildiğini görüyoruz. Özellikle hukukçu olan milletvekili arkadaşlarımız bilirler; tespit davası, duvar beyaz mıdır siyah mıdır, bununla ilgili, mahkemenin -misal olsun diye söylüyorum, basite indirgiyorum- vermiş olduğu bir tespit kararıdır. Bu tespit kararının infaz kabiliyeti yoktur. Yani, bu kararla, tespit talebinde bulunan kişi herhangi bir hukukî sonuç elde edemez. bu tespit kararı asıl ana davada bir delil olabilir ancak. Şimdi, bu kararname, tespit davasının açılmasıyla ilgili, afetzedelere birtakım kolaylıklar getiriyor; ama, ana davayla ilgili acaba hangi kolaylıkları getiriyor; 3 üncü maddede bu düzenlenmiş; ancak, bu düzenleme, zaten, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda var. Burada, sadece, delil gösterme ve şahadetname verme şartlarının aranmayacağı ifade edilmiş; ancak, adlî yardımdan istifade etmek isteyen kişi, mutlaka bir mahkemeye başvuracak,;hâkim, yardım yapılıp yapılmamasına karar verecek. Hâkim, bu talebi reddedebilir. Dolayısıyla, tespit davalarıyla ilgili getirilmiş olan kolaylıkların, mutlaka ana davalarla ilgili de getirilmiş olması gerekirdi. Ben, burayı bir eksiklik olarak görüyorum. Asıl, depremzedelerin elde edecekleri sonuç, ana davada elde edilecek bir sonuçtur, tespit davasının sonucunda elde edebilecekleri bir şey yoktur. O bakımdan, bu kararname, keşke, tespit davaları ve işte, her türlü dava ve işlemlerde kolaylıkları, bir bütün olarak, daha ileri noktada getirmiş olsaydı, zannediyorum çok daha isabetli olurdu. Evet, sürem dolmak üzere.

Değerli arkadaşlarım, Yetki Kanununa göre afet bölgeleri seçilirken de -belki, geç bir tespit, ama- tam bir isabet yapıldığı kanaatinde değilim. Ben, İstanbul Milletvekiliyim; İstanbul'da, Avcılar'da oturuyorum; inanır mısınız, İstanbul'un Avcılar İlçesi, diğer bölgelere yakın şekilde depremden etkilenmiştir. Orada, ticaret çok büyük ölçüde durmuştur, Avcılar bölgesinden diğer bölgelere çok büyük bir göç yaşanmıştır. Esnafları ziyaret ediyorum, gerçekten işlerinin dörtte 3'ünün bittiğini....

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Sayın Başkan, tamamlıyorum...

BAŞKAN – Hayır, söz vereceğim; çünkü, İstanbul'daki o deprem işi önemli, söyleyin efendim; çünkü, bir de, insanlarımız, birtakım ölçümlere gelenlerin insafına sığınır hale gelmiş. Kimisi 1 milyar lira, kimisi 5 milyar lira istiyor; ama, emeklimizin, dulumuzun evlerinin yeniden inşaı için, hükümetin bir kredi mekanizmasını çalıştırması gerektiğine inanıyorum.

Buyurun Sayın Şahin.

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Evet, Sayın Başkan, hassasiyetinize teşekkür ediyorum.

Gerçekten, Avcılar, bu depremden en çok etkilenen ilçelerimizden biriydi; ancak, maalesef, depremle ilgili olarak çıkarılan kanun kapsamına alınmadı; işte, şimdi görüşmekte olduğumuz Kanun Hükmünde Kararname kapsamında da değil. Keşke, hükümetimiz, bu konuda, daha hassas, daha şümullü davransaydı diye düşünüyorum. Bundan sonra, zannediyorum, Yetki Kanununun süresinin uzatılmasıyla ilgili görüşülecek bir tasarı daha var; acaba, orada, bu eksiklik giderilebilir mi diye de temenni ediyorum ve hükümeti oluşturan partilerin ve Sayın Bakanımın bilgilerine sunuyorum.

Hepinize saygılarımı, sevgilerimi arz ediyorum efendim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şahin.

Evet, İstanbullunun bu ıstırabı bir son bulmalı.

Madde üzerinde başka söz isteyen?.. Yok.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. – Doğal afete maruz kalanları ilgilendiren veraset belgelerinin alınmasında öncelikle resmî kayıtlar esas alınır. Resmî kayıt bulunmaması halinde diğer muteber deliller ikame edilir.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Yahya Akman; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Sayın Akman'ın da süreyi güzel kullanacağı kanaatindeyim.

FP GRUBU ADINA YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 354 sıra sayılı Doğal Afet Bölgelerinde Afetten Kaynaklanan Hukukî Uyuşmazlıkların Çözümüne ve Bazı İşlemlerin Kolaylaştırılmasına İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Kabulü Hakkında Kanun tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, getirilmiş olan kanun tasarısını, her şeyden önce, çok olumlu ve hatta getirilmekte geç kalınmış bir tasarı olarak bulduğumu ifade etmek istiyorum. Zira, çok büyük bir felaket yaşayan Marmara Bölgesinde, insanlar, can derdinde iken, evleri yıkılmışken, böyle bir ortamda, mahkeme kapılarında, normal zamanlarda dahi birkaç gün içerisinde halledemedikleri, yaptıramadıkları tespitleri, normal prosedür içerisinde yaptırmalarına imkân ve ihtimal yoktu; fizikî bir durum söz konusuydu, mecburî bir durum söz konusuydu. Bu nedenle, getirilmiş olan tasarı kanaatimce olumludur ve geç kalmış bir tasarıdır. Yalnız, olumlu bulmakla beraber, izah edeceğim bir iki nokta var. O da şöyle: Her şeyden önce, böyle bir özel kanuna neden ihtiyaç duyuldu diye merak ediyorum; çünkü, her konuyla alakalı, genel olan, objektif olan kriterlere sahip kanun çıkarmanın doğru olup olmadığını şahsen düşünüyorum. Özellikle, bu önümüzdeki tasarının, Medenî Usul Kanunu veya Ceza Usul Kanununa birer geçici madde ilave edilmek suretiyle getirilebileceğini şahsen düşünüyorum; çünkü, bizler, adalet reformu çerçevesinde, bir yandan kanun karmaşasını ortadan kaldırmaya çalışırken, kanun sayısını, hatta madde sayısını mümkün derecede azaltıp, insanları kanun ve kanun maddesi arama zorluğundan kurtarmamız gerekirken, sürekli, müstakil kanunlar çıkarmak suretiyle, uygulayıcıların da işlerini zorlaştırdığımızı düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, böyle bir tasarı getirilirken, hükümetimiz şunu ihmal etmiştir: Nedir o; 1959 yılında çıkarılan 7269 sayılı Umumî Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun, kamuoyunda "Afet Kanunu" olarak bilinen bir kanundur. Kamuoyunda, özellikle 17 Ağustos depreminden bu yana, bu konu çok tartışılmıştır ve hükümetin, çok büyük bir felakete uğrayan bu bölgeyi neden afet bölgesi ilan etmediğini, neden bu kanun hükümlerinin yürüyebileceği bir duruma getirmediğini, hükümet yetkilileri bir türlü izah edememişlerdir. Şimdi, kanunen, mevcut bir kanun uyarınca fiilen afet bölgesi haline gelen, fakat, hukuken afet bölgesi olarak ilan edilmeyen bir yere, bakıyorsunuz ki, doğal afetlerle ilgili kanunlar geliyor... Bugün iki tanesi görüşülüyor. Şahsen, burada bir yanlışlık, bir çarpıklık olduğunu düşünüyorum. Yani, bölgeyi hem afet bölgesi ilan etmeyeceksiniz ve hükümetin mevziî, yerel tasarruflarıyla, farklı farklı uygulamalara gideceksiniz hem de bir yandan, zımnen, afet olduğunu kabul ederek "afet" adını taşıyan kanunları Meclis gündemine getireceksiniz; bunlar bir çelişki. Tabiî, Afet Kanunu kapsamına alınmamasının, hepinizin bildiği üzere, bazı nedenleri var; o da nedir; önümde kanun var, çok sayıda maddeden oluşuyor ve hükümete, devlete bazı mükellefiyetler yüklüyor. Orada mağdur olan, afete uğrayan vatandaşlara ve insanlara da bu afete uğradıklarından dolayı bazı imkânlar getiriyor. Bu imkânlardan, tabiri caizse, hükümetimiz, kaçmak amacıyla, bu bölgeyi afet bölgesi ilan etmemiş; ama, ne yapmış; fiilen, mevzii mevzii afet bölgeleri ilan etmeye başlamış; bunun çarpıcı örneklerini deprem bölgesinde görmek mümkün. Arkadaşlarım değindiler; bir bakıyorsun, depremde çok mağdur olan bir belediye, afete uğramamış gibi, daha az bir yardıma müstahak görülürken, daha az hasar görmüş bir yer, depremde birinci derecede etkilenmiş gibi, daha fazla yardım gönderilmek suretiyle birinci derecede deprem bölgesi kabul ediliyor. Sadece bununla da yetinilmedi; ne yapıldı: Bölgeyi ziyaret etmiş bir arkadaşınız olarak biliyorum ki, örneğin, Adapazarı'nda, Adapazarı'nın merkezinde ikamet edip, evi yıkılan bir öğretmen veya herhangi bir kamu görevlisi, diyelim ki, Adapazarı'nın Ferizli İlçesinde görev yapıyorsa ve ikametgâhı Adapazarı'nın içerisinde ise, bu insan, hükümetin bir müddet için vermeyi düşündüğü 50 milyon lira civarındaki devlet yardımından istifade edemiyordu; ama, aynı şekilde, evi yıkılmamış, çocuklarında herhangi bir şey olmayan ve Ferizli İlçesinde ikamet edip de Adapazarı'nda öğretmenlik yapan bir insana bu imkân veriliyordu; bu ve bunun gibi çelişkilere de dikkat çekmeden edemedim.

Kanunun hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Akman, teşekkür ederim.

Başka söz isteyen?.. Yok.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hayırlı, uğurlu olsun.

Sayın milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara veriyorum efendim.

Kapanma Saati : 17.03

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 17.20

BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Burhan ORHAN (Bursa), Cahit Savaş YAZICI (İstanbul)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 63 üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Sayın milletvekilleri, Doğal Afetlere Karşı Alınacak Önlemler ve Doğal Afetler Nedeniyle Doğan Zararların Giderilmesi İçin Yapılacak Düzenlemeler Hakkında Yetki Kanununun Süresinin Uzatılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

V.—KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3. — Doğal Afetlere Karşı Alınacak Önlemler ve Doğal Afetler Nedeniyle Doğan Zararların Giderilmesi İçin Yapılacak Düzenlemeler Hakkında Yetki Kanununun Süresinin Uzatılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/631) (S.Sayısı: 369) (1)

BAŞKAN – Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına, Muğla Milletvekili Sayın Hasan Özyer söz istemiştir.

İktidar milletvekili olarak süreyi çok güzel kullanacağınızı ümit ediyorum efendim.

Grup başkanvekilleri, hatta odalarında olan grup başkanvekilleri beni duysunlar; tasarı açık oylamaya tabidir.

Buyurun Sayın Özyer.

ANAP GRUBU ADINA HASAN ÖZYER (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğal Afetlere Karşı Alınacak Önlemler ve Doğal Afetler Nedeniyle Doğan Zararların Giderilmesi İçin Yapılacak Düzenlemeler Hakkında Yetki Kanununun Süresinin Uzatılmasına İlişkin Kanun Tasarısı hakkında, Anavatan Partisi Grubu adına, görüşlerimi bildirmek üzere kürsüye gelmiş bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, kısa zamanda, zor atlatabileceğimiz bir büyük acı yaşadık. Bu ıstırap, vicdanımızı, gönlümüzü, maddî, manevî varlığımızı şiddetle sarsmış vaziyettedir. Öncelikle, bu felakette ebediyete intikal eden vatandaşlarımıza, şahsım ve Partim adına, Allah'tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diler, ailesini, malını, işini kaybetmiş vatandaşlarımıza geçmiş olsun der, Yüce Allah'tan sabır niyaz eder, taziyelerimi bildiririm.

Değerli milletvekilleri, burada, yetki kanununun çıkarılması ve süresinin uzatılmasındaki temel amaç, felaket sonrasında yapılan uygulamalarda, doğal afetlere karşı alınacak önlemler ile bu afetler nedeniyle doğan zararların giderilmesi konusunda mevzuatta önemli noksanlıklar bulunduğunun anlaşılması nedeniyle, deprem bölgesinde normal hayata dönülebilmesi, hasar ve tahribatın onarılması amacıyla birtakım değişiklik ve düzenlemeler gerçekleştirmektir. Ancak, 17 Ağustostan sonra 12 Kasımda ikinci bir deprem felaketi yaşamamız ve bu afetlere karşı alınacak önlemlerin, doğan zararların giderilmesi, hukukî uyuşmazlıklar gibi geniş bir yelpazeye sahip olması, bu konulardaki mevzuatın sayıca çok ve dağınık olması ve bazı çalışmaların titizlikle sürdürülüyor olması, düzenlemelerin tamamını hükümetimizin gerçekleştirememesine sebep olup, yetki kanununun süresinin tekrar uzatılmasını gerektirmiştir.

Yeni yerleşim alanları kurmak, ihale, imar, müteahhitlik, müşavirlik hizmetleri ile sivil savunma, mevcut fonların işleyişi, gerektiğinde ilave fon kurulması, her türlü bağış ve yardımların etkin kullanımı, ekonomik konularda düzenleme, zararların karşılanmasına yönelik bir sigorta sisteminin oluşturulması, çalışmaların temel amacıdır.

Bir süre öncesinde elimizde olan kaynaklar, bugün mevcut değil. Bölgede tüm illerin aşırı etkilenmesine neden olan, özellikle de sanayi şehirlerimizi vuran bu deprem, böylesi felaketlerde, doğru yerde, doğru yapılaşmaya gitmemenin sonucu olarak, ne gibi zararlara duçar olduğumuzu, olacağımızı gösteren bir acı tablodur.

Vatandaşlarımızın bir an önce yaralarının sarılması ve gerekli tedbirlerin alınması hususunda çok önemli kararların alınması ve bu kararların süratle hayata geçirilmesi gerekmekteydi. Hepimizin bildiği üzere, bunların bir kısmı hayata geçirilmiş olup, düzenlemeye ihtiyaç duyan yeni konular önümüze geldiğinde ise, şimdiki konumuzda da olduğu gibi, düzenlemelere gidilmektedir.

Bu arada, şunu da belirtmek isterim ki, yurdumuzda üst üste yaşadığımız bu iki deprem, aynı zamanda afetlere ilişkin mevzuatımızın da ne kadar yetersiz olduğunu göstermektedir.

Değerli arkadaşlarım, ayrıca, aziz milletimiz, böylesi önemli meselelerde tekvücut olmanın örneklerini, daha önce çeşitli olaylarda olduğu gibi, bu deprem felaketinde de en hassas bir şekilde göstermiştir.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz üzere, kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi, Anayasanın 91 inci maddesiyle verilmiştir. Acil, zorunlu hallerde yetki kanununa dayanarak, hükümetlere, kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından veriliyor. Doğal afetlere karşı alınacak önlemler ve doğal afetler nedeniyle doğacak zararların giderilmesi için yapılacak düzenlemeler hakkında yetki kanununun çıkarılmasıyla, bu konularda ihtiyaç duyulabilecek diğer kanun hükmünde kararnameler de ihtiyaç konularına paralel olarak çıkarılacaktır.

Hükümetimiz, bu kanun tasarısıyla, normal hayata dönüşün hızlanmasını, hizmetlerin verimli ve etkili yürütülmesini, hukukun üstünlüğünü, adaletin yerine gelmesini sağlayıcı, hasar ve tahribatın bir an önce giderilmesini öngören kurumlararası koordinasyonu, eşgüdümü sağlayacak bir hizmeti temin etmeye çalışmaktadır.

Şimdi, sizlere, deprem bölgesinde doğan sıkıntılara karşı ne gibi önlemler alınabileceği konusunda görüşlerimi bildirmek istiyorum. Ülkemizin yüzde 92'si deprem kuşağında, aktif fay hatları açıkça belirlenmiş durumda, sismik ölçümler de periyodik olarak yapılmaktadır. Dolayısıyla, aktif fay hatları tespit edildiğinden, buralarda, yoğun iskân ve çarpık yapılaşmaya müsaade edilmemelidir. Ülkemiz, devletin kurumları, sivil toplum örgütleri ve millet olarak depreme hazırlıklı olmalıdır. Bunun yanında, çağın gereklerine uygun olarak, yeni denetim ve korunma yolları artık ülkemizde de uygulanmalıdır. Bunların başında, yapı denetimi ve yapı sigortası gelmektedir. Depreme dayanıklı yapılar yapılmalı ve bu da denetlenmelidir. Zemin etüdü yapılmadan, deprem kuşağında büyük yerleşim merkezleri oluşturulmamalı, yüksek katlı binalara buralarda müsaade edilmemelidir.

Milletimizin yaşadığı bu cennet vatanda deprem, sel gibi tabiî afetler, bu muhteşem coğrafyanın maalesef bizlere ağır bir faturasıdır; ancak, deprem sonrası ortaya çıkan tabloda, bu acı bilançoda, oralarda yapılaşma izni veren belediyelerden tutun da, imar affı çıkaranlara, kaçak kat çıkanlar ve bunlara ruhsat verenlere kadar herkesin suçu yok mudur?

Savaş, barış zamanındaki çalışmalar nedeniyle zaferle sonuçlanır. Bir doğal afet geldiği zaman da, maddî, manevî zayiatın az olması, önceden alınan tedbirlerle mümkündür. Biz bir deprem kuşağındayız. Bu konuda hafızamızı devamlı taze tutmalı, böyle bir felaketle karşılaştığımız zaman az zayiat vermek için mevzuatımızı ona göre düzenlemeli ve bu mevzuatın da en iyi şekilde uygulanmasını sağlamalıyız.

Değerli milletvekilleri, insanımız, bir bina yaparken hangi problemlerle karşılaşıyor; emeğinin ve enerjisinin büyük bölümünü nerede harcıyor; önce onları tespit edelim. Vatandaşımız, bence en önemli konu olan taşıyıcı sistemde, yani, binanın sağlamlığında en az zaman ve dikkati harcıyor; sebebi ise, o aşamaya kadar karşılaştığı zorluklardır. Bu tabloya bakarak, Anavatan Partisi Grubu olarak partimizin de içinde olduğu hükümetimizden beklentilerimiz şunlardır:

Yeni yerleşim birimlerinin, jeolojik araştırmalar neticesi alınarak, aktif fay hattı dışında olması gerekir. İmar ve İhale Kanunlarına, bu tür felaketler göz önünde tutularak yeni düzenlemeler getirilmelidir. İmar Kanununa ve imar planına aykırı işlem yapan veya göz yuman belediye başkanı ve teknik elemanlarına cezaî müeyyide ve mesuliyet getirilmeli ve mutlak suretle uygulanmalıdır. Yıkılan yerler, özellikle de aktif fay hattının üzerindeki yerleşim alanları bir daha iskâna açılmamalıdır. Aktif fay hattında bulunan ve şimdiye kadar deprem geçirmemiş veya geçirse de hasar almamış şehirlerimizde mevcut yapıların envanteri çıkarılmalı ve dayanıklılık testleri yapılmalıdır. Yapı sigorta sistemi mutlaka oluşturulmalıdır. Yapı denetimi, özel müşavirlik firmalarına yaptırılmalıdır. Oluşturulan fonlar, toplanan yardımlar adil kullanılmalıdır. Deprem vurguncusu oluşturulmamaya dikkat edilmelidir. Yapılan tüm faaliyetler ve harcamalar şeffaf olmalı, kamuoyuna açıklanmalıdır. Buralardaki çalışmalar yapılırken, ilgili meslek odaları ile üniversitelerin ilgili bölümlerinin görüşleri alınmalı ve bu görüşlerden azamî oranda yararlanılmalıdır. Müteahhitlik kurumu yeniden ele alınmalıdır. Müteahhitlik karnesinin devri ve satılmasına kural ve sınırlandırma getirilmelidir. Özellikle de afet bölgesinde, siyasî mülahazalarla imar affı çıkarmak gibi önemli bir yanlış yapılmamalıdır. Bu deprem, sadece afet bölgesini değil, tüm yurdu etkilemiştir; sosyal ve ekonomik yaşamı, kamu sektörü ve özel sektörün malî yapısını sarsmıştır; dolayısıyla, sosyoekonomik tedbirlerle dikkatle takip edilmelidir. Afet bölgesinde hasar ve deprem sonrası genel görünümü alabilmemiz için bilgi envanteri çıkarılmalıdır. Sivil savunma konsepti yeniden ele alınmalıdır; ayrıca, Afet İşlerimizin bu tür felaketlerde anında müdahale edebileceği her türlü teçhizatı bulunan, sayısal olarak yeterli bir acil müdahale ekibi oluşturulmalıdır.

Afet bölgesinde, vatandaşlarımızın, özellikle de minik yavrularımızın, psikolojileri de kötü yönde etkilenmiştir. Devlet olarak, sivil toplum kuruluşları olarak, geleceğimizin teminatı olan bu yavrularımızın üzerinde yıllarca tesiri kalabilecek bu depremlerin kötü anılarından koruma amacıyla, afet bölgesinde, özellikle de çocuklarımıza, psikolojik destek ve yardımlarımızı artırmamız gerekmektedir.

Yurtdışı ve yurtiçi fonlar, alınan yardımlar, en iyi şekilde kullanılmalıdır. Bugün, Avrupa İskân Fonundan alabileceğimiz paradan tutun da, yurt içinde konut yapan bankalarımıza, özel-tüzel kuruluşlarımıza kadar her makamı, samimiyetleriyle birlikte göreve davet ediyoruz.

Hızla artan bir nüfusa sahibiz. İnsanlarımızın gerek konut gerekse işyeri ihtiyacının fazla olduğu, gelişmelere açık, büyük bir ülkeyiz. Bu ihtiyacımızın mutlaka karşılanması gerekiyor. Burada da, insanımızın ihtiyacının karşılanması amacıyla, yönetimlerimizin arsa ve imar üretmesi gerekiyor.

Devlet olarak, jeolojik etütleri yapılmış, depreme ve diğer doğal afetlere karşı dayanıklılık hesapları yapılmış arsaları, insanımızın ihtiyacının daha önünde olacak şekilde üretip vatandaşlarımızın hizmetine sunmak gerekiyor ki, insanlarımız, bürokraside kaybedeceği enerji ve zamanı, malzemenin, yapının dayanıklılığına ve onun kontrolüne ayırabilsinler. Ne acıdır ki, ülkemizde hâlâ tapu kadastro çalışmaları bitirilememiştir.

Değerli milletvekilleri, devlet, bu hizmeti, "devlet gereken tedbirleri alır" görüntüsü dışında, bölgedeki yaraları samimiyetle, gerçekten sarabilmek, acılı insanlarımızın acılarını dindirebilmek, ekonomik kayıpları mümkün olduğunca telafi edebilmek, altyapı-üstyapı hizmetlerini, konut ihtiyaçlarını, günlük ihtiyaçlarını azamî surette temin edebilmek amacıyla ve her şeyden önce, insan olmanın gereği olarak yapmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, yüzde 92'si deprem kuşağında olan aziz vatanımızın her sathı için, ilerisi için, bizler için, evlatlarımız için bu önlemleri almazsa, işte, o zaman, asıl büyük acılara gark olacağımız zamandır.

Felakete maruz kalmış olan vatandaşlarımız, hükümetin çalışmalarına, özel sektörün, vatandaşlarımızın hizmetlerine bakıp, geleceğe ümitle yürümeli, devletine güven duyabilmelidir. Yaşanan bu afet, birçok işyerinin, meskenin yıkılmasına, alacak-verecek ilişkileriyle ilgili birçok konunun belirsiz kalmasına neden olmuştur. Binaların yıkılması nedeniyle, kat mülkiyetinde de bazı belirsizlikler çıkabilecektir. Yıkılan binalar ve bunların vefat eden kat maliklerini düşünürsek, binaların yıkılması nedeniyle oluşan arsaların hukukî durumları da, sıkıntılı konular olarak adlî makamların önüne gelecektir. Düşününüz bir kere, öyle bir felaket başımıza gelmiş ki, nüfus idaresi yanmış, tapu dairesi yıkılmış, noterlerden birinin dahi binası sağlam değil. Burada, hangi görevliyi, vekâletnameyi bulacaksınız, hangi delili tespit edeceksiniz de, adaleti sağlama uğruna bir şey yapabileceksiniz.

Değerli milletvekilleri, bu yetki yasasının süresini uzatarak, şu an felaket bölgesinde yaşayan, karla, soğukla cebelleşen, bir taraftan karnını nasıl doyuracağını düşünen, çadırına su girmemesi için çırpınan vatandaşlarımızı aslî konutlarına taşıyarak, acılarını bir nebze olsun dindirebilmek amacıyla gerekli alanlarda kanun hükmünde kararnameler çıkararak, vatandaşlarımızın ihtiyaçlarını karşılayacak yasal mevzuatı oluşturarak bu ağır felaketin altından bir nebze olsun kalkacağız.

Deprem felaketinin büyük olmasına ve ülkemize en fazla zararı verecek -yani, nüfusumuzun yoğun olduğu ve ekonomimizin güçlü olduğu- bölgede olmasına karşın, hükümetimiz, her şeye rağmen gerekeni yapmıştır.

Bu temennilerle şahsım ve Anavatan Partisi Grubu adına, felaket bölgesindeki vatandaşlarımıza tekrar geçmiş olsun diyor, devletimizin ve milletimizin her zaman yanlarında olduğunu bilmelerini istiyor, hükümetimizin bu konudaki çalışmalarında başarılar diliyor ve saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özyer.

Şimdi, söz sırası, Fazilet Partisi Grubu adına, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan'da.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; deprem felaketi sebebiyle, hükümete, kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi veren kanun tasarısının yeni bir uzatma müzakeresini yapıyoruz. Bundan bir süre önce uzatmıştık; tekrar uzatıyoruz.

Değerli arkadaşlar, deprem, 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999'da Marmara Bölgesinde büyük bir felakete sebep oldu; yüzbinlerce aile evsiz kaldı ve binlerce, onbinlerce işyeri yıkıldı, hasar gördü. 282 100 ev hafif, orta ve ağır hasar ve 41 126 işyeri de, yine, hafif, orta ve ağır hasar görmek üzere, deprem afetine maruz kaldı. Onbinlerce insan hayatını kaybetti -rahmetle anıyorum- ve yine onbinlerce insan yaralandı, sakat kaldı ve bölge büyük bir felaket yaşadı.

Tabiî, bunun dersleri alındı ve alıncaktır. Yani, inşaatla, imarla ilgili gerekli dersler, bundan, bu boyuttaki bir depremden, şüphesiz, alınmış olacaktır. İnşallah, bundan sonra bu tedbirler, gerek mahallî idareler gerekse merkezî idare tarafından titizlikle uygulanır ve Türkiye, bir daha, böyle büyük bir afete, maruz kalmaz; ama, afetin olup olmaması kontrolümüzde olmadığına göre, afet neticesinde, afeti, en az zararla, en az telefatla atlatmak da, insan olarak bizim üzerinde durmamız gereken tedbirlerdir.

Deprem sonrası, bir kargaşa, hercümerç yaşadık. Kamu kurumları, buna, bu boyutta bir afete hazır değildi, refleks kabiliyeti yoktu, müdahale edemedi. Bunları çok tartıştık; üzerinde tekrar durmayacağım.

Yine, deprem sonrası gönüllü kuruluşlar ve belediyeleri burada şükranla yâd ediyorum. Bölge halkının, insanların imdadına, depremin hemen ilk günü, başta Ankara Belediyesi ve civar belediyeler olmak üzere, 18 Ağustos Salı günü saat 8'de, 9'da, ekmekleriyle, gıdalarıyla ve sularıyla yetiştiler. Bu da, mahallî idarelerin ve sivil toplum kuruluşlarının bu tip afetlerdeki refleks kabiliyetinin ne kadar yüksek olduğunu göstermektedir. Eğer, biz, hükümet olarak, bu kurumların daha gelişmesini ve afete karşı hazırlıklı olmasını sağlayacak düzenlemelere gidersek, inanıyorum ki, inşallah olmaz, ama, olan afetlerde çok daha az zayiatla meseleyi atlatırız.

Hükümet ne yaptı bölgede; hükümet neler yapıyor? Tabiî, bugün, bunu konuşma durumundayız; çünkü, depremden sonra altı ay geçti, şimdi yedinci ayın içindeyiz, 180 günden fazla zaman geçti. Ne yapılıyor?.. Tabiî, yüzbinlerce insan, prefabrike dediğimiz barakalarda ve çadırlarda.

Bölge, tabiî, rehabilitasyon için köklü birtakım hizmetler bekliyor. Bu hizmetlerin ne kadarı yapıldı, ne kadarı yapılmadı; kısa kısa bunları arz edeceğim ve bu depremde neleri eksik yaptık ve bundan sonra neleri çabuk yapmamız lazım; izninizle, onun da üzerinde duracağım.

Değerli arkadaşlar, tabiî, bir kere şunu ifade edeyim: Depremden sonra, bölge belediyeleri, hem gelir kaybına uğradılar, Çevre Temizlik Vergisi alamadılar, su bedellerini alamadılar; ama, ne imkânları varsa da, kendi çevrelerindeki insanlara hizmete yöneldiler; ekmeğiyle, aşıyla, sağlığıyla, ne imkân varsa, o insanların imdadına koştular; fevkalade, yani, normalin çok üzerinde masraf yapma durumunda kaldılar. Belediyelere, ne gelir kayıplarını tazmin eden ne de bu aşırı masraflarını karşılayacak ciddî bir destek gelmedi. Hükümet, belediyelere yardımla ilgili, ancak aralık ayında bir kararname çıkardı, bir ay için diye çıkardı, sonra, tekrar, geçtiğimiz şubat ayının 8'inde bir kararname daha çıkardı ve büyük bir tartışma, deprem bölgesindeki illeri ve 46 ili de dahil ederek büyük bir tartışma ortaya getirdi; halen devam ediyor, bu kararnamede belediyelere yardımların, hesaba göre değil, indî takdire ve maalesef, bazı yerlerde de keyfe göre dağıtıldığı Mecliste tartışılıyor ve tartışılmaya devam edecek. Umut ederim, hükümet de bunu süratle düzeltir. Tabiî, asıl konumuz, deprem bölgesidir. Bununla ilgili söylemek istediklerimi öncelikle belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, tabiî, bölgede, şehir ve kasabalarda yeni yerleşim yerleri ihdas edildi yıkılan binalar için -aynı yerde yapma imkânı yok- hak sahiplerine, yeni yerleşim yerlerinde, hükümet, mesken inşa edecek, kalıcı konutları yapacak; ama, bir de, şehirlerin, kasabaların içerisinde, kendi arsasına inşaat yapacak olanlar var, bunların da inşaat ruhsatı alabilmesi lazım. İnşaat ruhsatı alabilmesi için de, jeolojik etütlerin yapılması ve oradaki yeraltı haritasının çıkarılması gerekir daha basit bir ifadeyle; ama, bu, tabiî, bölgede, aşağı yukarı, 120'ye yakın belediye var -130 civarında belediye var son depremle beraber- bunların hepsinin bunu yapacak malî güçleri yok. Bir ilçede, 100 milyar lira civarındadır bu jeolojik etüt; sondajlar yapacaksınız, tahlil edeceksiniz, jeolojik rapor hazırlayacaksınız, burada zemin şudur, burada zemin şudur, bu mahallede budur, bu bölgede budur diye. Beldelerde, bu, 40-50 milyar lira mertebesindedir; güçleri yok. Tabiî, güçleri olmadığı için bu iş çok gecikti; halen daha jeolojik etütler tamam değil. Tabiî, akıl şunu emrederdi ki, afetten hemen sonra, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Afet Fonunu kullanarak, bölgedeki belediyelerin yerleşim yerlerinin jeolojik etütlerini süratle ihale etsin, eylülde ihale etsin, aralıkta bunu tamamlasın. Şimdi inşaat mevsimine geldik; belediyeler, inşaat ruhsatı veremiyorlar.

Bölgedeki mesken ve işyeri açığını kapatmak gerekiyor. 40 000 mesken açığı var; aşağı yukarı, 170 000 de orta ve ağır hasarlı bina var. Bunun takriben 100 000 civarında olanı da ağır hasarlıdır; yeniden mesken inşa edeceksiniz. Yani, bütün bu inşaatların yapılması için -bir kısmını yeni inşaat sahalarında yapacaksınız, bir kısmı da kendi arsalarında yapacak- inşaat ruhsatı verebilmeniz lazım. Yani, hükümet, ne belediyelere bu istikamette yardımcı oldu ne de kendi inşaat yapacağı yerlerde inşaata başlayabildi.

Ben, Sakarya için arz ediyorum. Depremden on gün sonra, üniversitede toplandık; Vali Bey, milletvekilleri ve diğer meslek odalarıyla beraber... Üniversite hocaları -jeologlar- bize yerleşim yerlerini gösterdiler, kaya zeminlerini gösterdiler; uygun sahalar var. Bir iki toplantı daha yaptık; ama, hiçbir ilerleme yok. Dedim ki, bakın, eğer, bu kışı kağıt kalemle geçirirseniz, bu insanlar, iki yıl, çadırlarda, barakalarda yaşamaya mahkûm olurlar; bölgenin kültürü ve yaşayış seviyesi bunu taşımaya müsait değil.

Elimde mektuplar var; size de geliyordur. Dün bir öğretmen aile geldi, daha önce bir mühendis mektup yazdı, her hafta bölgedeyim; "biz ne kadar bu barakalarda, çadırlarda yaşayacağız" diyorlar. Yani, insanların aradığı kalıcı konutlardır ve çalışabileceği işyerleridir. Bunun da birinci adımı olan jeolojik etütlerin bitmiş olması gerekirdi.

Ben, bölge belediyeleriyle -parti ayırmadan- devamlı temastayım, ikaz ediyorum, hatırlatıyorum; tabiî, basın toplantılarıyla da duyuruyoruz; ama, maalesef, bunlar, daha bugüne kadar çözülmedi. Birinci mesele budur; bu afetten alacağımız ilk derslerden biri budur. Afet halinde, derhal, jeolojik etütlerin yapılıp, bölgenin, yeni inşaatlara ruhsat verecek bir bilgi tabanına oturtulması gerekirdi; yapılmadı.

Bölgede, şehir ve kasabaların kanalizasyon ve su yolları harap oldu; tabiî, genellikle eternit borular, kırılgan borular; depremde, hepsi un ufak oldu gitti. Şimdi, bunların da süratle ihale edilmesi gerekirdi. Suyunuz akıyorsa, kanalizasyonunuz yoksa, affınıza sığınırım, her taraf lağım çukuru haline gelir ve mikrop yuvası, hastalık bölgesi haline gelir, yaşayamazsınız. Bunların çok süratli yapılması gerekirdi; ama, bu süratin sağlandığını görmüyorum. Tabiî, bakanlığın parası vardır, yoktur; ama, bu, hükümetin görevidir. Dünya Bankası kredilerini, diğer fonları süratle bölgeye aktarıp, çok sayıda müteahhidi -seviyeli ve kabiliyeti olan müteahhitleri- ortaya koyup, bunları, üç ayda, dört ayda, çok süratli yapmamız gerekirdi; o sezonu kaçırdık. Şimdi, yazın, bölgede salgın hastalıklar ve mikrop yuvalarıyla mücadele etme durumunda kalacağız.

Bir diğer husus da şudur değerli arkadaşlar: Kalıcı konutlara çok geç başlandı, başlanacak daha doğrusu. Hükümet, bir taraftan "önümüzdeki kış kalıcı konutlarda geçirilecek" bir taraftan da "nisan ayında temel atacağız" diyor Siz, nisanda attığınız temeli kasım ayına nasıl yetiştireceksiniz; mümkün değil! Tabiî, önümüzdeki sene bu vakit, yine millet çadırlarda, barakalarda yaşamaya mahkûm kalacak ve bölge boşalacak; vasıflı insanlar, vasıflı işgücü, ticaret ve sermaye, sanayi, bölgeden kaçacak; size söyleyeyim. Mühim hususlardan biri budur.

Değerli arkadaşlar, bölgede gördüğüm bir diğer husus da, tabiî, işyerlerinin süratle inşaı... Bu yıkılan, hasar gören 40 000 işyerine ne vereceksiniz -sermayesi gitti, binası gitti, raflarındaki, tezgâhındaki malları, makineleri gitti- bunlara ne yardımı yapacaksınız; bunları ortaya koyun. Bunlar, kendi işlerini çözecek projelere grup halinde, kooperatif halinde girsinler, bunları yapsınlar. Bu belli değil, hükümet ne verecek belli değil. Nihayet, bölgeye verdiğiniz kredi birkaç trilyon liradır. Onu, değerli arkadaşımız Nevzat Bey de diğer kanunda ifade etti; bölgedeki hasarlı, yıkık binalara bölerseniz; yani, işyeri başına, nihayet, 600-700 milyonluk bir yardım, kredi -eğer seyyanen dağıtırsanız- gitmiş durumda. Bu esnafın, süratle işyerini inşa edecek ve sermayesini yerine koyabilecek bir malî desteğe sahip olması lazım. Bölgede oturulacak ev yoksa, bölgede çalışılacak işyeri yoksa, bölge boşalır, bölgede insanlar yaşayamaz. Bunu, altını çizerek ifade ediyorum.

Değerli arkadaşlar, bir diğer husus da, tabiî, şudur: Bölgenin, mutlaka, kalkınmada birinci derecede öncelikli teşviklerin uygulanacağı bir bölge olarak ilan edilmesi gerekirdi. Evet, afet kapsamına almadınız, afet kanununu uygulamadınız. Bu, Marmara deprem bölgesine bu hükümetin yaptığı en büyük haksızlıktır. Hiç olmazsa, kalkınmada öncelikli yöre diye üç yıl için ilan edin, Bu bölgede, vergi, Bağ-Kur ve SSK primlerini üç yıl için affedin, bunları terkin edin ki, bölge önce kendi ayakları üzerine dikilsin. Yeni ameliyattan kalkmış olan bir insanın sırtına yük vurulmaz; düzeldikten sonra normal işe ner. Bölge, üç sene ayakları üzerine dikilsin, üç sene sonra ne yük vuracaksanız vurun; yani, Bağ-Kur primlerini, SSK primlerini, vergileri bölgede üç yıl için affedin. Değerli arkadaşlar, bunu Erzincan'da getirdik, Tunceli'de getirdik, Gümüşhane'de getirdik. Bu bölgeden bunu esirgemeyin, bu bölgeye karşı hükümet cimrilik yapmasın. Bölge insanı mustariptir. Bizim, cumhuriyet hükümeti olarak, bölgenin bu ıstırabına koşmamız gerekir.

Yine, bölgeyle ilgili bir diğer mesele de şudur: Deprem felaketinin ertesi günü "bölgenin, afet bölgesi ilan edilmesi gerekir" dedik; tabiî, etmediniz. Hiç olmazsa, yıkılan binaların enkazları temizlendi; teşekkür ederiz, prefabrike evler için de hükümete teşekkür ederiz, enkazlar için de teşekkür ederiz; eksiğiyle fazlasıyla... Ancak, bu enkazların altında temeller kaldı. Bu arsa sahiplerinin, bu temelleri 2 milyar verip temizletmesi mümkün değil. Bunların temizlenmesi için de -enkaz altı, zemin altı temelleri kastediyorum- hükümetin, süratle, bir proje geliştirmesi lazım.

İnşaatı tamamlanmadan yıkılan kooperatifler var. Kooperatif demek, dargelirli insan demektir. Memur, işçi, küçük esnaf, ömür boyu biriktirmiş, nihayet bir kooperatifte bir hissesi var. Kara bina halinde yıkılmış, iskelet halinde yıkılmış, sıvası yapılmış yıkılmış; yani, bunların içine girilmemiş, iskân almamış. Bunlar hak sahibi değildir. Bu insanlar ne olacak? Bölgede, böyle, binlerce mesken var ve bu insanlar, bunun cevabını arıyorlar. Bunun süratle çözülmesi lazım. Bunların da, yüzde 70 tamamlanmış, yüzde 90 tamamlanmış diye değil, ne kadar tamamlanmışsa o nispette hak sahibi yapılması lazım ve bunlara destek olunması lazım. Bunlar, bir daha, ömür boyu, böyle bir kooperatife girip, ev sahibi olamazlar.

Bölgede, yeni getirilecek olan imar düzenine göre, kat sayılarına göre, zemin durumuna göre, yüksek katlı binalar ne olacak, üstü tıraşlanacak mı? Tıraşlanacaksa, indirilecekse, bunların hak sahibi olması gerekir. Bunları, depremden zarar görmüş binalar gibi, yıkacaksınız. Bunların aydınlatılması lazım. Bölge insanı bunu soruyor değerli arkadaşlar.

Depremde, köylerde ahırlar yıkıldı. Bu ahırların, yine afet kapsamında inşa edilmesi lazım. Bunlara ne yardım yapılacağı belli değildir. Bunların tarif edilmesi ve bu insanlara bunların duyurulması lazım.

Bölgede kira, ölüm, sakatlık ve hasar yardımları alınamıyor; iki ay, üç ay gecikmeyle alınıyor. Bu büyük insafsızlıktır. Adamın zaten evi, işyeri yıkılmış; ona 100 milyon kira yardımı veriyorsunuz, 600 milyon hasar yardımı yapıyorsunuz; artık bunda da bir gecikmeye tahammül yoktur. Ben, bizzat bölge insanından aldığım şikâyetleri arz ediyorum. İki üç ay gecikmeyle bunlar ödeniyor. Bu ıstıraba son verilmesi lazım.

Bölgede, fındık, mısır, pancar gibi tarım ürünlerinin hükümet, devlet alıcısıdır. Biz, deprem afetinden hemen sonra, bölge milletvekilleri olarak Sayın Başbakanı ziyaret ettik ve 11 madde halinde arz ettik; dedik ki, şunlar şunlar yapılması lazım. Bunlardan biri de, bölgede tarım ürünlerinin bedelini peşin öderseniz...

BAŞKAN – Sayın Ayhan, bir dakika efendim.

Sayın Bakanım, tarımla ilgili, size hitap ediyor.

Sayın Bakanı, lütfen serbest bırakın efendim.

Sayın Ayhan, buyurun efendim.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Teşekkür ederim.

Daha çok Sanayi ve Ticaret Bakanlığını ilgilendiriyor; ama, tabiî, Tarım Bakanı da...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) – Sayın Bakana da vekâlet ediyorum.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Teşekkür ederim. Demek ki, vekil de, asil de burada.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Sayın Başbakana da arz ettik; dedik ki, bölgede tarım ürünlerinin bedelini peşin olarak öderseniz, fındıktan, pancardan, mısırdan bu bölgeye, aşağı yukarı 170–180 trilyon para girer ve bölge iktisadî hareket kazanır, esnaf hareket kazanır, köylüye giden para piyasaya intikal eder ve insanlar, sadakaya muhtaç beklemekten, çalışır, üretir hale gelirler; ama, maalesef, daha fındık paraları ödenmedi, pancar avansları iki ay geç ödendi. -Sayın Bakan, bölgede fındık borçları var; Sanayi Bakanlığına sorun, size bilgi verirler- ve maalesef, daha pancar bedelleri de ödenmedi. Bakın, bayram geliyor, vatandaş daha pancar bedellerini alamadı. Hiç olmazsa, bayramdan önce pancar paralarını ödeyin, bu afetzede insanlar bayramı yüzü gülerek geçirsin. Evet, bunlar, maalesef, yapılmadı.

Depremde ağır hasar gören Adapazarı Şeker Fabrikası ne zaman yapılacak? Ben, afetin hemen ikinci, üçüncü günü gittim, gezdim ve gördüm. O hasar, onarılamayacak bir hasar değildir; ama -biz, 23 Aralıkta, Adapazarı Şeker Fabrikasının genel kuruluna, bazı milletvekili arkadaşlarla katıldık, Şeker Şirketinin hiçbir gayreti yok, Pankobirlik üyeleri “çiftçiler para versin, fabrikayı yapalım" diyorlar. Yani, siz, Adapazarı bölgesinde pancar çiftçisinden 30 milyon dolar, aşağı yukarı 20 trilyon lira para istiyorsunuz ki, bunu bu çiftçilerin verecek gücü yoktur. Zaten, çiftçiler üç seneden beri battı; fiyatlarla battı, girdi maliyetleriyle battı, satış bedelleriyle battı... Baktığınız zaman rakamları görüyorsunuz, burada söylemeye lüzum yok.

Şimdi, hükümet himmet etsin de, önümüzdeki 1 Ekime şeker fabrikasını yetiştirsin. Yoksa, Sakarya'daki şekerpancarını alacaksınız, illere taşıyacaksınız, başka yere taşıyacaksınız; orada insanlar işsiz kalacak, orada insanlar, besiciler küspe alamayacak... Bu, bölge tarımına yapacağınız en büyük darbedir değerli arkadaşlar. Mutlaka ve mutlaka, Adapazarı Şeker Fabrikasının önümüzdeki... Yedi ayınız var; her gününü sayıyoruz ve hükümetin siciline yazıyoruz. Sakarya çiftçisi, Düzce çiftçisi, bölgede bir an evvel şeker fabrikasının tamamlanmasını bekliyor.

Adapazarı'nda vagon fabrikası yıkıldı; ne yapacağınız belli değil. Süratle bunu inşa edip, çalışır hale getirmeniz lazım. Bunlar, bölgedeki kamu kuruluşlarıdır değerli arkadaşlarım.

Tabiî, bölgenin, afet neticesinde birçok ortak meselesi var. Mesela, bölgede eğitim hayatı aksadı, eğitim üç dört ay geç başladı; üniversite eğitimi de böyle, ortaöğretim de böyle. Şimdi, mayıs ayında parasız yatılı imtihanlarını yapacaksınız. Bunu bana öğretmenler söylüyor. Afet bölgesi için, bunu temmuza erteleyin. Bu, müsabaka imtihanıdır. İmtihana girecek çocuklar, hiç olmazsa, bu iki ayda eksiklerini, açıklarını kapatsınlar.

Bölgede, üniversite imtihanına girecek olanlar var. Bu gençler için YÖK'ün özel bir tarife getirmesi lazım. Zira, bölgede, üniversite imtihanına girecek olan kişiler, gençlerimiz, evlatlarımız, aylarca geç eğitime başladılar. Ayrıca, afet şartları içerisinde, barakalarda, çadırlarda nasıl çalışılır, takdirlerinize arz ediyorum. Bunlar için YÖK'ün özel bir tarife getirmesi lazım; yani, afetle ilgili bu meselenin gözardı edilmemesi lazım.

Değerli arkadaşlar, yine, bölgede, tabiî, Sakarya'nın, Adapazarı'nın büyükşehir olması lazım. Başbakan, grup toplantısında "tamam" dedi; ama, kararname birilerinin masasında, çekmecesinde kaldı, bir türlü çıkmıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, toparlar mısınız.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Teşekkür ederim.

Ne oluyorsa... Yani, burayla Cumhurbaşkanlığı arasında 10 kilometre yol var. Bir kararname 10 kilometreyi bir haftada gidemiyorsa, bunun içinde birtakım karışık, bulaşık işler var. Süratle, hükümetin bunu aydınlatıp, Adapazarı'nı büyükşehir haline getirmesi lazım.

Tabiî, deprem bölgesinde, altyapıların, yolların, kanalizasyonların, su şebekelerinin, bu belediyelerin geliriyle yapılması mümkün değil. Bunu nasıl yapacaksanız, süratle inşa etmeniz gerekir.

Yine ifade ediyorum, bölgede, Diyanet İşleri Teşkilatına ait takriben 2 500 adet cami, minare, Kur'an kursu, müftülük binası ve bunların müştemilatı yıkıldı; 5 ilde, 2 514 tane orta ve ağır hasarlı bina var, hafif hasarlı bina var, yıkıklar var. Bunların yapılması, bölge halkı fakirleştiği için, geliri olmadığı için, yardım yapacak insan yardıma muhtaç hale...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, toparlar mısınız; eksüre de bitti.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Hükümetin, bunları, afet kapsamında süratle inşa edip, insanların hizmetine sunması lazım.

Değerli arkadaşlar, tabiî, bölgenin belediyelerinin bu yaz mevsiminde, çöple ve temizlikle mücadele edebilmesi için -ifade ettim; kanalizasyonlar patlak çatlaktır; bölgede, çöp ve kanalizasyon hastalık yayar- bölge belediyelerine, vidanjör ve çöp arabaları desteğinin verilmesi lazım.

Bitiriyorum Sayın Başkan.

Bölgenin meseleleri çoktur. En mühim mesele, belki en başta söylemem gereken mesele şudur: Bakın, değerli arkadaşlar, Yalova'da Yaşar Bey var. Arkadaşımız bakandır. Bize diyorlar ki: "Bize de birer Yaşar Bey verin." Düzceliler "bir Yaşar Bey de bize verin" diyor; Bolulular "bir Yaşar Okuyan da bize verin" diyor; Adapazarılılar "bize bir Yaşar Okuyan verin" diyor. Yaşar Okuyan Beyi bölüp de her yere taksim edemeyeceğimize göre, hükümete teklifim -ben, bunu, afetin ikinci günü burada söyledim- şudur: Depremden sorumlu bir devlet bakanı olarak birini görevlendirin; 24 saat görevi bu olsun, bununla yatsın bununla kalksın, bununla başarılı olsun bununla batsın; ama, mutlaka -dışarıdan alın dirayetli bir bakan, kabineden ayırın birini- başka işi olmayan, haftanın her günü bir ilde toplantı yapıp, afetin meselelerini her hafta gözden geçiren ve hükümete, başbakana, ilgili kurumlara arz eden, talimat veren, çözen bir bakana ihtiyacımız var. Bu afetin altından ancak böyle kalkabiliriz.

Para harcamanız da lazım. Bölgeye karşı cimrilik yapmayın. Bölge insanı üretkendir; verdiğinizin çoğunu, size kat kat öder.

Bölgeyi bu mahzun ve mustarip vaziyette bırakmayın diyorum, hepinizi hürmetle selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Dönen; buyurunuz.

DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 369 sıra sayılı yetki kanunu tasarısı üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Partim ve şahsım adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu yetki yasa tasarısıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi, hükümete, doğal afetler konusunda önlem almak ve doğal afetlerden doğacak zararları karşılamak için alınacak önlemlerle ilişkili yetki vermektedir. Tabiî, bu yetki yasa tasarısına karşı çıkmak mümkün değil. Bu yetki yasa tasarısını üçüncü kez bu Meclis onaylıyor, kendi yetkisinde olan yasa yapma yetkisini yürütmeye devrediyor. Altı aydır bu yetkiyle donatılmış olan hükümet, hangi önlemleri aldığını ve hangi zararları hangi yöntemlerle karşıladığını, hâlâ, Türkiye Büyük Millet Meclisi önüne gelip açık ve seçik belirtememiştir.

Değerli arkadaşlarım, yetki devrimizin birinci nedeni, doğal afetlere karşı alınacak önlemler. Bugün ülkemizin çok büyük bir bölümü, doğal afetlerle karşı karşıya bulunmakta. Güncel olarak çok önemli olduğu için, ülkemizin karşı karşıya kaldığı en büyük doğal afet de depremdir; yani, ülkemiz, çok büyük oranda deprem bölgesi üzerindedir. Eğer ülkemiz deprem bölgesi üzerindeyse, o zaman bu konuda, hükümetin çok ciddî tedbirler alması gerekir.

Bugün ülkemizin altıda 1 nüfusunun yaşadığı ve ülkemiz ekonomisinin üçte 2'si gibi çok büyük bir kısmının oluştuğu İstanbul, deprem korkusuyla yatıp deprem korkusuyla kalkmakta. Hükümet, İstanbul'da yaşayan insanların, yurttaşlarımızın rahatlaması için hangi önlemleri aldı ve hangi önlemleri gündeme getirdi; gelip bu kürsüde, Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde bunları söylemesi gerekir. Bugün İstanbul'da bir deprem olması halinde -her gün televizyon kanallarında, gazete sütunlarında belirtiliyor- kimine göre 1 milyon, kimine göre 1,5 milyon, kimine göre 300 000 , 500 000 insan öleceği varsayımı var; hem gazeteler hem televizyonlar bu haberlerle dolup taşıyor; ama, hükümet, bu yönde hangi önlemleri aldığını, daha belirtmiş ve tam olarak Meclise sunmuş değil.

İkincisi, bundan yaklaşık altı ay önce maruz kaldığımız büyük deprem felaketi konusunda, o deprem felaketini yaşayan yurttaşlarımıza, eski durumlarına gelmeleri için hangi katkılarda bulunduğunu da çok açık bir biçimde bize sergileyememiştir. Yani, hükümet, özellikle deprem bölgesinde, hâlâ, altyapı konusunda -ki, birçok kuruluşlarımız, özellikle gönüllü kuruluşlarımız, orada hibe olarak konut yapıp yurttaşlarımıza devretmeyi düşünürken- özellikle, yer etüdünü yapıp, jeolojik etüdü yapıp yer teslimini yapamamıştır. Altı ayda yer teslimini yapamayan bir hükümetin, bir yıl gibi kısa sürede bu insanları konuta kavuşturması da mümkün görünmüyor. Halbuki, bundan önce, özellikle Erzincan'da yaşanan bir deprem felaketi vardı, belki ona göre daha lokaldi; ama, bir yıl içerisinde, orada mağdur olan bütün yurttaşlarımızın konut sahibi olmaları sağlanmıştır.

Değerli arkadaşlarım, özellikle yetki yasalarıyla -Meclis gündemine bu yasa tasarılarını getirmeden- kısa sürede önlem alınması için yürütmeye yetki verilir; ama, yürütme, bu yetkisini altı aydır niye tam olarak kullanmadı? Şimdi ben size soruyorum; bundan sonra deprem bölgesinde konut yapmak için, genel ihale yasalarının dışına mı çıkılacak? Ne yapılacak bu yetki yasasıyla; bunu biz öğrenmek istiyoruz. Eğer yeni bir düzenleme yapılacaksa, altı ayda yapmaları gerekirdi; eğer yapmamışlarsa altı ayda, bundan sonra bir altı ay daha yetki isteme hakları olmadığı kanısındayız.

Değerli arkadaşlarım, özellikle, depreme maruz kalmış bölgeler, ülkemiz sanayiinin belkemiğini oluşturan bölgelerdir. O bölgelerde olan deprem, Türkiye'yi çok derinden etkiledi. Az önce, Fazilet Partisi sözcüsü arkadaşım Cevat Ayhan, buradan, şeker fabrikalarının onarımıyla ilgili bir soru sordu "Sakarya'daki şeker fabrikasını ne zaman yapacaksınız" diye. Bu konuda, ne Meclisin ne Şeker Şirketinin ne de oradaki pancar eken çiftçimizin bir haberi var. Şimdi, aynı soruyu bir başka anlamda ben soruyorum: Kocaeli'nde bulunan İGSAŞ, çok büyük oranda zarar görmüştür; önemli bir gübre fabrikamız. Bakın, aralık ayında, Türkiye'de, İGSAŞ'ın ürettiği gübre 30 000 lira civarında satılırken, şimdi, 70 000-80 000 liraya, yani üç katına kadar tırmandı. İGSAŞ, gübre üretemiyor, ithal edip, Türk çiftçisinin ihtiyacı olan gübreyi karşılamaya çalışıyor; ama, bu da, gübreye aşağı yukarı 3 kat bir maliyet yüklüyor. Bu, Türk çiftçisinin üstüne çok önemli bir yükü de beraberinde getiriyor.

Hükümet, en kısa zamanda, bu bölgede yıkılan sanayi kuruluşlarını onarmak için hangi tedbirleri alacaksa, o tedbirleri hızla almak durumundadır. Eğer bu tedbirleri alamazsa, bu sıkıntıdan, o bölgede yaşayan insanlarımız kadar, ülkemizin diğer bölgelerinde yaşayan insanlarımız da çok büyük oranda pay alacaktır; az önce söylediğim çiftçiler gibi.

İmalat sanayimizin çok önemli bir bölümü de o bölgede bulunmakta; onun için, değerli arkadaşlarım, o bölgedeki sanayie çok önemli biçimde katkılarda bulunmak zorundayız.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu yetkiyi yürütmeye devrederken, elbette ki, bu yetkilerin adil olarak kullanılmasını beklemektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, belki de, tarihinde ilk defa demeyeceğim, ama, önemli ölçüde bir muhalefet iktidar uzlaşması içerisinde, çok önemli çalışmaları, çok önemli yasaları kendi gündemine taşımış ve buradan çıkarmıştır. İktidarın getirmek istediği, özellikle tahkime yönelik anayasa değişikliği gibi çok önemli yasalarda, iktidarın sayısının yetmediği noktalarda, biz, muhalefet olarak katkıda bulunduk ve iktidarın başarılı olması için, ülkemizin arz ettiğimiz noktalara bir an önce gelmesi için, muhalefet olarak, gerçekten, gereken her türlü olumlu katkıda bulunduk ve bundan sonra da bulunmaya devam edeceğiz; ama, değerli arkadaşlarım, biz bunları yaparken, iktidardan da elbette ki birtakım beklentilerimiz var. İktidardan beklentilerimiz şahsî değil, partisel değil, ülkemizde, özellikle, aldıkları yetkiyi adil olarak kullanmalarıdır. Eğer adil olarak kullanmıyorlarsa bu yetkilerini, var olan bu konsensüsü iktidar bozuyor demektir; iktidar, bugüne kadar var olan konsensüsü dinamitliyor demektir. Eğer siz, bu verdiğimiz yetkilere dayanarak, özellikle, belediyelerin İller Bankasından aldıkları payları, katsayılarını değiştirerek, muhalefet belediyelerinin elini kolunu bağlayarak, onların özellikle İller Bankasındaki payını kısarak, iktidar mensubu belediyelere aktarmaya kalkarsanız, bu, bence, kabul edilir bir gerçekçilik değildir.

ORHAN BIÇAKÇOĞLU (Trabzon) – Bu dersi geçen hafta gördük!..

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Geçen hafta, ben, buradan bu konuyu dile getirdiğimde, hiç üslubuna yakışmayacak bir biçimde, iktidar partisinden bir milletvekili böyle çok basit bir üslupla, bizi suçlayacak bir biçimde, burada birtakım telkinlerde bulundu; hatta, dedi ki "herhalde, muhalefet eski alışkanlıklarını özledi; herhalde, muhalefet, eskiden olduğu gibi sert muhalefet yapma alışkanlıklarını yeniden gündeme getirdi." Biz, muhalefet olarak, burada, hiç kimseden talimat alarak muhalefet yapmıyoruz. Biz, halkımızın refahı ve mutluluğu için, burada olumlu ve pozitif muhalefet yapmak için olumlu katkılarda bulunuyorduk.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Bu filmi çok gördük!..

NECMİ HOŞVER (Bolu) – Sen yenisin, daha bir şey görmedin; bundan sonra göreceksin!..

BAŞKAN – Zaten, talimatla bir şey olmaz efendim, talimatla muhalefet olmaz; sayın bakan da düzeltti.

Lütfen, karşılıklı konuşmayalım.

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bakın, birkısım belediyelerin İller Bankası haklarının partizanca kısıtlanarak bir başkasına eklenmesini ben söylemiyorum; iktidar partisinin bir ilçe başkanı bana faks çekiyor ve diyor ki "burada 8 belediyeyi bu kapsam içerisine aldılar."

NECDET SARUHAN (İstanbul) – Hiç alakası yok...

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Efendim?..

NECDET SARUHAN (İstanbul) – Görüşülen konuyla hiç alakası yok.

BAŞKAN – Efendim, karşılıklı konuşmayın. Niye cevap veriyorsunuz?!.

Efendim, Sayın Dönen'in kişiliğinde renklilik var.

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Sevgili arkadaşlarım, görüştüğümüz, bir yetki yasa tasarısıdır. Hükümetinizin çıkardığı...

BAŞKAN – Sayın Dönen...

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Bir dakika ama...

BAŞKAN – Efendim, Genel Kurula hitap edin; niye oraya hitap ediyorsunuz...

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Genel Kurula hitap ediyorum, ama, oradan laf atıyor adam.

BAŞKAN – Efendim, atacak; siz de atıyorsunuz...

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, sizin çıkardığınız, özellikle 8 Şubat tarihli Resmî Gazetede yayımlanan, bugüne kadar da hiç örneği görülmeyen, bugüne kadar 46 ilde, 46 bölgede böyle genişletilmiş olarak, buraları, hangi hükümet, deprem bölgesi kapsamı içerisine veya afet bölgesi kapsamı içerisine alabildi, söyleyebilir misiniz, var mı bir tane daha?!.

MİHRALİ AKSU (Erzincan) – Geçmişte yok mu?..

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Yok.

MİHRALİ AKSU (Erzincan) – Nasıl yok!..

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Biz inceledik bulamadık; eğer varsa, getirin.

MİHRALİ AKSU (Erzincan) – Var tabiî...

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Varsa, getirin.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – İller Bankasıyla afeti ayırt edemiyorsun.

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakın, İller Bankasının paylarının katsayısını belirlemek, belirli bir kritere bağlı. Eğer İller Bankasının paylarını o kriter içerisinde dağıtıyorsanız, mesele yok; belirli miktarda artırabilirsiniz. Size soruyorum; Kocaeli Büyükşehir Belediyesi deprem bölgesi içerisinde mi arkadaşlar; içerisinde. Katsayısı kaç; 2. Peki, Osmaniye deprem bölgesi içerisinde mi?.. Katsayısı 5.

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) – Hatay'a gel...

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Gel, burada Hatay'ı söyle. Hatay'da 7 tane belediye almışsınız.

BAŞKAN – Sayın Bıçakçıoğlu, karşılıklı konuşmayın. Sayın Dönen'in kişiliğinde var o.

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Bir dakika...

7 tane belediye almışsınız.

Değerli arkadaşlar, daha açık söyleyeyim; ben burada bütün analizini yaptım. Burada, deprem bölgesi içerisinde Milliyetçi Hareket Partili belediye yok; çok az, 6 tane belediye var. Tabiî ki, burası komple deprem bölgesi içerisine alınmış. Bunu komple deprem bölgesi içerisine aldığınızda, muhalefetten de belediye başkanlarının bu paydan yararlandığı gibi bir duygu içerisine giriyorsunuz; ama, bunları çıkardığınızda bakın ne oluyor: Burada, özellikle, Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bolu ve Yalova'yı çıkardığınızda, geriye kalan belediyelerden, 46 ilde 113 belediyeden 23'ü DSP'li, yüzde 20; 325 belediyeden 92'si MHP'li, yüzde 30; 292 belediyeden 27'si Fazilet Partili, yüzde 9; 421 belediyeden 52'si ANAP'lı, yüzde 11; geriye kalan 391 belediyeden 27'si Doğru Yol Partili, o da yüzde 6,9...

MİHRALİ AKSU (Erzincan) – Herkes gücüne göre almış. Siz geçmişte veremiyordunuz bile.

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Bu bölgelerde bulunan 203 belediyeden 8'i CHP'li, o da yüzde 3.

Değerli arkadaşlarım, şimdi bakın; bu kaynakları bir belediyeden kesip bir başka belediyeye aktarıyorsunuz; sorun burada. Özellikle, bu kapsam içerisine alınmayan bizim bölgemizdeki belediyeler, gerçekten, kendi personelinin maaşlarını ödeyemiyorlar. Kendi personelinin maaşlarını ödeyemeyen belediyelerden bunu keserek, başka belediyelere aktarmak doğru değil.

Bize gelseniz "kardeşim, Osmaniye bizim liderimizin bölgesi, 5'e çıkaracağız" deseydiniz...

MİHRALİ AKSU (Erzincan) – O söylediklerinizin ne alakası var canım!

MEHMET DÖNEN (Devamla) – ...biz, sizi, belki de burada, hiç bu konuda çıkıp eleştirmezdik de; ama, siz, deprem bölgesindeki bir belediyeyi...

MİHRALİ AKSU (Erzincan) – Şov yapma... Şov yapma...

MEHMET DÖNEN (Devamla) – ...2'de tutarak, deprem bölgesi dışındaki bir belediyenin katsayısını da 5'e çıkararak bunu izah edemezsiniz, kimseye izah etme şansınız yoktur.

YUSUF KIRKPINAR (İzmir) – Adana'da deprem olmadı mı?! Haberi yok bunun deprem olduğundan!..

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Nerede deprem oldu?

YUSUF KIRKPINAR (İzmir) – Adana'da olmadı mı?!

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Adana'da deprem olan bölgeleri o zaman sayayım...

BAŞKAN - Sayın Kırkpınar, karşılıklı konuşmayın lütfen...

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bakın...

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Sen, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesisin, her ilin senin için aynı olması gerekir; Osmaniye'yi sen ayırıyorsun...

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Sen konuş, sonra ben konuşayım...

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Osmaniye'yi sen niye ayırıyorsun?

BAŞKAN - Sayın Seven...

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Şimdi, şurada bir yanlış anlama olmasın...

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Ama, sen bölücülük yapıyorsun...

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Osmaniye'ye ben karşı değilim...

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Sen Osmaniye'ye karşısın.

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Ben, Osmaniye'ye karşı mıyım?..

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Osmaniye halkı şu anda seni televizyonda izliyor...

YUSUF KIRKPINAR (İzmir ) – Karşı olduğun her halinden belli.

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Bir dakika...Bir dakika... Osmaniye'ye karşı mıyım ben?

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Evet, karşısın.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Sana okuyayım: Osmaniye'de 2 belde belediyesine vermişsiniz, öyle çok fazla bir şey yok, 2 tane.

MİHRALİ AKSU (Erzincan) – Niye  Osmaniye diyorsunuz peki?

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Osmaniye'nin 2 beldesine vermişsiniz.

RAMAZAN GÜL (Isparta) – Deprem bölgesi ne oldu?..

MİHRALİ AKSU (Erzincan) – Ama, demin öyle demiyordunuz.

RAMAZAN GÜL (Isparta) – Deprem bölgesi ne oldu?..Deprem bölgesine katsayıyı 1-2 veriyorsunuz!

MEHMET DÖNEN (Devamla)- Yani, kendi belediyeleriniz arasında da eşitsizlik yaratmışsınız, o da ayrı bir şey.

MİHRALİ AKSU (Erzincan) – Demek ki, kimseye özel bir şey yok.

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Demek istediğim şu: Bu, keyfî bir biçimde düzenlenemez; bunlar, keyfî bir düzenlemeye tabi tutulamaz.

BAŞKAN - Sayın Dönen, sürenizin bitmesine az kaldı; toparlar mısınız efendim...

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Benim söylemek istediğim şu: İktidar, bu uyumlu havayı bozmamalı. İktidar, burada programını açıkladığında, gerek o programda başarılı olmaları için gerek enflasyonu düşürmeleri için gerekse de Türkiye'nin sıkıntılarını gidermeleri için, biz de katkıda bulunacağımızı, her vesileyle söyledik; ama, siz, böyle haksızlıkları gündeme getirdiğiniz zaman, bu kadar büyük bir hedefin yanında böyle ufacık işlerle uğraştığınız zaman, hedefinize ulaşamazsınız, bunu bilin; hiç başarıya ulaşamazsınız...

BAŞKAN - Sayın Dönen, toparlayın efendim; eksüre vermeyeceğim kimseye.

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Sayın Başkan, ek süre hakkım var.

BAŞKAN - Hayır, vermiyorum.

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, özellikle bu konuyu Plan ve Bütçe Komisyonunda dile getirdiğimde, Ulaştırma Bakanı Sayın Enis Öksüz "ben, bunu Bakanlar Kurulunda dile getireceğim; gerçekten bir haksızlık varsa, bunu gidereceğim" dedi. Ben, tekrar, buradan, Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden, Sayın Bakanın bunu özellikle Bakanlar Kurulunun gündemine getirmesini ve burada oluşan haksızlıkların giderilmesini sağlayacağını umuyor, diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dönen.

ORHAN BIÇAKÇOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ORHAN BIÇAKÇOĞLU (Trabzon) – Efendim, bu konu geçen hafta gündeme gelmişti, sayın eski bakanıma ben cevap vermiştim; zannederim, bu konuşmasında da beni kastetti. Müsaade buyurursanız...

BAŞKAN – Hayır, hayır... Sizi kastetmedi.

ORHAN BIÇAKÇOĞLU (Trabzon) – Ama, efendim, arkadaşlara burada ben cevap vermiştim.

BAŞKAN – Hayır, hayır... Sizi kastetmedi efendim, sizi kastetmediğini biliyorum.

ORHAN BIÇAKÇOĞLU (Trabzon) – Kendisine soralım.

BAŞKAN – Efendim, istiyorsanız, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz alın, vereyim. Onu istemiyorsanız...

MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) – Şahsım adına söz talebim vardı.

BAŞKAN – Gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Şahsı adına söz isteyen yoksa, ben talibim Başkanım.

BAŞKAN – Varmış efendim.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Sıra gelirse, ben de talep ediyorum.

BAŞKAN –Varmış; buraya daha evvel vermişler.

Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) – Çok saygıdeğer Başkan, değerli parlamenterler; biraz önce burada konuşan hatip arkadaşımızın biraz daha fazla itham edici konuşmasına şahsım adına cevap vermek mecburiyetinde kaldım. Kendisiyle beraber bütçede iyi bir koordine içerisinde çalışılan Bütçe Komisyonu üyesi olduğu halde, burada, bir doğal afetler grubuyla tabiî afetler grubunun birbirine karıştığını gördüm. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET DÖNEN (Hatay) – Bırak canım, laf mı?!. Doğal afetle tabiî afetin ne farkı var? İkisinin arasındaki farkı açıkla bir bakayım.

MÜCAHİT HİMOĞLU (Devamla) – Şimdi, buradaki konuyu çok iyi incelediğimiz zaman, doğal afetlere ait çıkan kanunla tabiî afetlere ait çıkan kanunun ikisini de incelemesini sayın hatipten bizzat istirham ediyorum.

Şimdi, buradaki illerdeki belediyelerle ilgili bizim Sayın Bakanımızın toplamış olduğu verileri çok iyi değerlendirmek lazım. Öncelik olan kısımlara öncelik tanınmıştır. Çünkü, felsefemizde toplumcu bir yapı vardır. Sebebi, bir belediye başkanı (a) partisinden ise, ona oy veren (b), (c), (d) partisi de vardır; onun şahsından dolayı, diğer vatandaşlar, oradaki durumda mağdur edilemez düşüncesi vardır.

Şimdi, bunu çok iyi incelediğimiz zaman, üç ay içerisinde uygulanacak olan bu yasanın süresi dört aya çıkarılmıştır. Dört ay içerisinde, bu yasadaki mevcutlar tekrar yeniden gözden geçirilecek, belediyelerin aldığı bu paylar da değişme süreci içerisine girecektir. Bu değişme süreci içerisinde, 1 inci derecede önceliklere verilmiş, 2 nci dereceler de sırası geldiğinde alacaktır. Ancak, şunu iyi bilmek lazım ki, 5442 sayılı İl İdaresi Kanununa göre idare edilen il özel idarelerine de bu pay çıkarılmıştır. Hiçbir il özel idaresinin, valinin, bir partili olduğu düşünülemez; çünkü orası, 5442 sayılı İl İdaresi Kanununa göre idare edilir, özel idareler de buna göre pay alırlar. Buradaki itham çok yanlış, partilileşme... Bir belediyeyi, Milliyetçi Hareket Partili belediye diye belirtmek, çok yanlış bir itham. Çünkü, kendi bölgem olan Aşkale Yeniköy Milliyetçi Hareket Partisi Belediyesi, Musudanışman'daki afetten dolayı dahi alamamıştır; neden; ondan daha acil olanlara öncelik tanınmıştır, diğerleri ise ikinci kapsamda değerlendirilmek üzere görüşülecektir.

Bunun bilinmesi için Yüce Kurulunuza arz ettim.

Teşekkür eder, saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Himoğlu.

İkinci söz isteyen, Trabzon Milletvekili Sayın Orhan Bıçakçıoğlu; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

Ümit ediyorum kısa konuşacaksınız Sayın Bıçakçıoğlu.

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yeni bir sataşma yapmak için söz almadım. Ben, sadece bir iki şeyi söylemek istiyorum.

Bu afet kararnamesinin hazırlanmasında, birtakım belediyelerimiz ihmalkâr davranmıştır; bu gözardı ediliyor.

Bir de, yıllar itibariyle, özellikle 1993 yılından sonra, belediyelerin asıl gelir kaynağı olan Belediyeler Fonunun İller Bankasından alınıp genel bütçeye dahil edilmesinden sonra, belediyeler gerçek manada bir maddî kriz içerisine düşmüştür. Bize düşen, bu çıkan kararname üzerinde birbirimizi suçlamak, polemik yapmak değil, bir an önce, bu Belediyeler Fonunun, aslî yeri olan İller Bankası uhdesine geri döndürülmesidir. Kısa bir örnek; bu yıl toplanacak para 900 trilyondur bu fonda, İller Bankasına ayrılan kaynak sadece 75 trilyondur. Korkarım, 3 500'e yakın belediye başkanı, çok kısa bir zaman sonra anahtarlarını alıp bize getireceklerdir. Bu konuyu arz etmek istedim.

Kararnamede parti ayırımcılığı yapılmamıştır. Milliyetçi Hareket Partisinin 505 belediyesi vardır; fakat, kararnameye bunun çok altında bir rakamla girmiştir. Bir de, nüfus oranları dikkate alınarak hazırlanmış bir kararnamedir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bıçakçıoğlu.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum :

DOĞAL AFETLERE KARŞI ALINACAK ÖNLEMLER VE DOĞAL AFETLER NEDENİYLE DOĞAN ZARARLARIN GİDERİLMESİ İÇİN YAPILACAK DÜZENLEMELER HAKKINDA YETKİ KANUNUNUN SÜRESİNİN UZATILMASINA İLİŞKİN KANUN

TASARISI

MADDE 1. – 27.8.1999 tarihli ve 4452 sayılı Kanunun süresi dört ay uzatılmıştır.

Bakanlar Kurulu bu süre içinde birden çok kanun hükmünde kararname çıkarabilir.

BAŞKAN – 1 inci madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına Isparta Milletvekili Sayın Ramazan Gül; buyurun efendim.

DYP GRUBU ADINA RAMAZAN GÜL (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; doğal afetlerle ilgili yetki yasasının süresinin uzatılmasına ilişkin kanun tasarısının 1 inci maddesi hakkında Doğru Yol Partisi adına görüşlerimi sunmak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüksek malumlarınız olduğu üzere, Türkiye "yüzyılın felaketi" olarak adlandırılan ciddî bir doğal afet yaşadı. Türkiye, bu konuda, hangi siyasal görüşte olursa olsun, âdeta tek vücut olarak, hükümete her türlü desteği verdi; çünkü, tasada ve kıvançta birlikte hareket etmek, Türk Milletinin ortak iradesidir ve bu irade, tarihsel bir birikimin sonucudur.

Değerli milletvekilleri, bu yüce çatı altında, biz Doğru Yol Partisi olarak, hiçbir zaman negatif muhalefet yapmaya soyunmadık; hükümetin getirdiği ve ülkenin hayrına olan tüm yasaları destekledik, karşı çıkmadık. Mesela, bu hükümet, anayasa değişikliğini öngören ve uluslararası tahkimi sağlayacak düzenlemeyi getirdi, biz Doğru Yol Partisi Grubu olarak, bu değişikliğe olumlu baktık ve iktidar partisinin değerli milletvekilleriyle birlikte oy kullandık; çünkü, biz Doğru Yol Partisi olarak inanıyoruz ki, tahkimle ilgili olarak hükümetin izlediği politika memleketin hayrınadır. Bunu anlatmamın nedeni, Doğru Yol Partisinin izlediği pozitif muhalefeti, Yüce Parlamentonun ve dolayısıyla sizlerin bilgisine sunmaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, müesseselere bu kadar olumlu yaklaşırken, hükümetin tutarlı davranmasını, partizanlık yapmamasını, daha doğrusu ülkenin hayrına olacak şeyleri, toplumun adalet duygusunu rencide etmeden uygulamasını isterdik. Bunu istemek de, bizim en tabiî hakkımızdır.

Değerli milletvekilleri, konuşmamın başında da belirttiğim gibi, Türkiye, 17.8.1999 ve 12.11.1999 tarihlerinde iki ciddî doğal afetle karşı karşıya kalmış ve binlerce aile mağdur olmuş, binlerce yurttaşımız yaşamını yitirmiştir. Açıkça söylemek gerekirse, Türkiye, bu denli ciddî bir doğal afetle ilk kez karşılaşmıştır. Dolayısıyla, işin vahametinin biz de farkındayız; ancak, hükümet, bu konuda sınıfta kalmıştır. Teknolojinin bu denli geliştiği bir ortamda, Sayın Başbakan, deprem bölgesinden Ankara'ya ulaşamamıştır, mesajını televizyonlar aracılığıyla vermek zorunda kalmıştır. Haydi, buna bir mazeret bulundu diyelim; ancak, bugün, hâlâ deprem yaralarının sarılmamasını, hükümet, acaba nasıl izah edecektir? Kış şartlarında, çadırlarda yaşamını yitirenler vardır. Depremin üzerinden çok uzun bir süre geçmiş olmasına rağmen, hâlâ depremzedelerin kalıcı konutlara kavuşturulamamasını, inşaat teknolojisinin geliştiği bir Türkiye'de ayıp saymak gerekir. Bugün, iki ayda depremzedelere kalıcı konut yapıp teslim eden firmalar varken, acaba, hükümet, oldukça sağlıksız koşullarda barakalar yapıp hiç kimseyi memnun etmeyen bir tabloyu çizme gereğini niçin duymuştur; acaba, bu faaliyetlerin altında, yandaş müteahhitlerin desteklenmesi mi vardır?

Değerli milletvekilleri, biz, depremzedelere yapılacak her yardımın yanında olduk. O kadar ki, hükümetin kaynak savurganlığını ve beceriksizliğini bile neredeyse görmezden geldik; çünkü, depremzedelerin olumsuz yaşam koşullarının ivedilikle iyileştirilmesi, bizim de en büyük arzumuzdu. Hükümet bu konuda ne getirdiyse destek olmaya çalıştık. Malumunuz olduğu üzere, hükümet, bu Meclise, 1999 Ağustos ayında bir yetki kanunu tasarısı getirdi ve yetkilenmek istedi. Amacı, deprem yaralarını bir an önce sarmaktı. Parlamento olarak, biz, bu yetkiyi hükümete verdik ve 4452 sayılı Doğal Afetlere Karşı Alınacak Önlem ve Doğal Afetler Nedeniyle Doğan Zararların Giderilmesi İçin Yapılacak Düzenlemeler Hakkında Yetki Kanununu onayladık. Bu Kanuna göre, hükümet, üç ay süreyle kanun hükmünde kararnameler çıkarabilecek idi; ancak, bu süre hükümete yetmediğinden, 4484 sayılı Kanunla, üç ay daha uzatılmıştır. Bu sürenin yetmemesini, hükümet, şu gerekçeye dayandırmıştır: "Yetki kanununun kapsamına giren konularda, mevzuatın, sayıca çok dağınık, bazı çalışmaların da titizlikle sürdürülecek olması nedeniyle..." Anlaşılıyor ki, hükümet, bu nedenleri henüz bu güçlükleri aşamadı ve yeniden bir süre uzatımıyla karşı karşıyayız. Açıkça söylemek gerekirse, bugün geldiğimiz nokta, hükümet açısından, yine, bir başarısızlık örneğidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu hükümet, daha önce, Parlamentonun huzuruna "bana, üç aylık yetki verin" diye gelmişti. Bizler de bu yetkiyi verdik. Şimdi, hükümet, bu süreyi yetersiz bulduğunu söylüyor ve sürenin dört ay daha uzatılmasını istiyor. Şimdi, bu yasa tasarısını Parlamentonun gündemine getiren hükümete sormak gerekiyor: Siz, yetki kanunu tasarısını Meclise sevk ederken, ne kadarlık bir süreye ihtiyacınız olduğunu nasıl bilemezsiniz; sağlıklı bir araştırma yapmadan, niçin yasa tasarılarını Parlamentoya sevk edersiniz; deneme yanılma yöntemiyle kanun tasarısı hazırlanıp Parlamentoya sunulması, en azından, bu Parlamentonun saygınlığına gölge düşürmez mi?

Değerli milletvekilleri, malumlarınız olduğu üzere, kanun gücünde kararname çıkarma yetkisi, Anayasanın 91 inci maddesine dayanılarak verilmektedir. Bu yetki, sınırlı ve olağanüstü hallerde kullanılan bir yetkidir. Şimdi, hükümet, aldığı bir yetkinin süresini devamlı uzatarak, bir anlamda yetki gaspı yapmakta ve Anayasayı ihlal etmektedir; oysa, hükümetin sayın üyeleri, daha önce yayımlanmış Anayasa Mahkemesi kararlarına baksalardı, yaptıkları hatanın farkına varırlardı.

Değerli milletvekilleri, biz, karşımızda samimi bir hükümet görmek isteriz; yaptıklarını, partizanlığı düşünmeden gerçekleştiren bir hükümet isteriz; aldığı kararlarda ve yaptığı uygulamalarda şeffaf bir hükümet isteriz.

Bakınız, bu hükümet, deprem yaralarını sarmak için de bir deprem vergisi yasası getirdi. Sözde, Hükümet bu konuda şeffaf olacak ve toplanan paraların nerelere, ne zaman harcandığını kamuoyuna duyuracaktı. Sayın milletvekilleri, sizin bu konuda acaba bir bilginiz var mı? Sizlere bilgi verilmediği, sizlerin bilgilenmediği ya da bilgilenmek için zorlandığınız bir ortamda, sade bir yurttaşın bilgilenme hakkına kavuşacağına inanıyor musunuz? Oysa, bu hükümet, bu bilgileri düzenli olarak kamuoyuna sunacağını, bu kürsüden defalarca beyan ve ifade etmişti.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu hükümetin diğer bir ayıbı da, bu konuda partizanca davranarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinden aldığı yetkiyi kötüye kullanmasıdır. O kadar ki, bu konuda hükümet, partizanlığı âdeta bir kural haline getirmiştir. Bakınız, bu hükümet, bu yetki yasasına dayanarak, belli il ve ilçelerdeki belediyeleri afet bölgesi kapsamına alarak, bazı belediyelere haksız kazanç aktarımının yolunu açmıştır.

NECATİ ALBAY (Eskişehir) – Adını verin o zaman.

RAMAZAN GÜL (Devamla) – Bir dakika efendim...

Değerli milletvekilleri, 8 Şubat 2000 tarihli Resmî Gazeteyi bulup okuyun lütfen. 2000/9 sayılı Bakanlar Kurulu kararına ekli 358 belediye, deprem, su baskını, heyelan, çığ, kaya düşmesi, tasman, fırtına gibi afetler nedeniyle özel korumaya alınmıştır. Bu kararnameyle, partizanlık diz boyuna çıkarılmıştır.

Şimdi sizlere bir örnek vermek istiyorum: Kocaeli Değirmendere Belediyesine verilen paranın gelir çarpım katsayısı 2 iken, bu rakam, Sayın Başbakan Yardımcımızın seçim bölgesi olan Osmaniye Sumbas'ta 5'tir. Yine, aynı şekilde, Kocaeli Büyükşehirde 2 iken, Osmaniye Alibeyli'de 5'tir.

Şimdi, buradan, hükümete soruyorum: Siz, bu kararları aldıktan sonra hangi yüzle deprem bölgesine gideceksiniz?! Depremzedelerin yüzüne nasıl bakacaksınız?! Depremi bahane ederek partizanlığı diz boyuna çıkarmak acaba hangi adalet duygusuyla bağdaşmaktadır?! Siz, depremzedeye ayrılan kaynakları, kendi siyasal geleceğiniz için, partizanca bir anlayışla nasıl harcarsınız?!

BAŞKAN – Harcarlar, harcarlar efendim...

RAMAZAN GÜL (Devamla) – Yakınlarını yitiren, hâlâ, soğuk kış şartlarında yaşama karşı direnen bu insanlara ayrılması gereken kaynakları nasıl ve hangi mantıksal gerekçeyle başka kaynaklara, başka yerlere aktarabiliyorsunuz?!

BAŞKAN – Süreniz dolmak üzere, Sayın Gül; toparlayın lütfen.

RAMAZAN GÜL (Devamla) – Değerli milletvekilleri, tüm bu partizanlıklar yetmiyormuş gibi, partizanlığa devam için, şimdi de, kalkmış, partizanlık yapma süresinin uzatılmasını istiyorsunuz ve bizlerden oy bekliyorsunuz; buna, acaba, vicdanınız "evet" diyor mu? Biz, Doğru Yol Partisi olarak, deprem fırsatçılığı yapıp, partizanlığa kapı aralayan bir uygulamayı kabul etmiyor ve bunu benimsemiyoruz; bu nedenle de, bu tasarıya olumsuz oy veriyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum, teşekkür ederim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gül.

Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Osman Pepe; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA OSMAN PEPE (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Gölcük merkezli, Marmara Bölgesinde 17 Ağustosta vuku bulan depremin ardından bölgede bugüne kadar yapılan çalışmaların, bu vesileyle, küçük bir değerlendirmesini yapma imkânını da bulmuş oluyoruz.

Değerli milletvekilleri, gerek Marmara Bölgesinde vuku bulan 17 Ağustos depreminden sonra ve gerekse 12 Kasım Düzce depreminden sonra bölgede hükümetin yapmış olduğu çalışmaların şu anda gelmiş olduğu nokta neresidir? Tabiî, bölgede, önce, vatandaşın başına bir çadır, daha sonra, çadırdan vatandaşı çıkararak prefabrike konutların yapılmasıyla alakalı projeler süratle hayata geçirildi. Bu prefabrike konutların yapımında, hükümetin, kiralanan arazi bedelleri, hükümet yetkilileri tarafından yılbaşında, Ramazan Bayramı öncesi ödeneceği defaatle ifade edilmesine rağmen, bugüne kadar, maalesef ödenmemiştir. Vaki görüşmelerimizde de, yapılan değerlendirmelerin, değer tespitlerinin çok yüksek olduğu ifade edilmiştir, yeni değerlendirme komisyonlarının kurulduğundan bahsedilmiştir.

Tabiî, görünen odur ki, bu süratle, vatandaşın kendi arazisi üzerine kurulan prefabrike konutların kira bedelleri, arazi bedelleri, herhalde bir yılı doldursa da, bu gidişle, kolay kolay ödenmesi mümkün gözükmemektedir. Tabiî, vatandaşın arazisi üzerinde, mesela Gölcük'ün Gözlemen Tepesinde, Şirinköy'de yirmi yirmibeş yıllık elma ağaçlarının, armut ağaçlarının ve bölgedeki çok nadide üzümlerin yetişmiş olduğu bağların söküldüğünü ve bu bağların yeniden ihyasının, imarının öyle kolay mümkün olmayacağını burada ifade etmekte fayda görüyorum.

Tabiî, enkaz kaldırma işlemlerinin bölgede hâlâ tamamlanamadığını, Gölcük'te, bu gidişle, yazın dahi enkaz kaldırma işlemlerinin tamamlanamayacağını, şu anda geldiğimiz noktada, bizzat yerinde yapmış olduğumuz tespitlerde, burada ifade etmekte fayda görüyorum.

Yine, belediyelerin kriz masalarının talimatları doğrultusunda birtakım harcamalar yaptığını, enkazdan insan kurtarmak için çalışmalara araç gereçleriyle katkıda bulunduklarını ve fakat, kendilerine mülkî amirler tarafından, kriz masası yetkilileri tarafından, vaki fatura ibrazlarına rağmen, herhangi bir ödeme yapılmamıştır.

Yine, tabiî, İller Bankasının son çıkarmış olduğu belediyelerin katsayılarını tespit eden rakamların adaletsizliği burada ifade edilirken bazı arkadaşlarımız tepki koydular. Biraz önce burada söz alan değerli milletvekili arkadaşlarım, Değirmendere Belediyesinin önce 4 olan katsayısının daha sonra 2'ye indirilmesine de bir mana veremediklerini ifade ettiler. Doğrusunu söylemek gerekirse, burada, Gölcük ile Değirmendere'nin konumunu belki tam olarak bilemeyen milletvekilleri vardır. Değirmendere, Gölcük'ün hemen içinde bir mahallesi mesabesindeki yerdir; yani, Gölcük'te ne kadar yıkım olmuşsa, Değirmendere'de de o kadar yıkım olmuştur. Tabiî, bunu, hangi gerekçeyle, hangi hesapla, hangi mühendislik düşüncesiyle yaptıklarını ben de anlayabilmiş değilim. Kaldı ki, Yuvacık Belediyesinin sağındaki belediyenin katsayısı 5, solundaki belediyenin katsayısı 5 ve en fazla ölüm oranı olan, en fazla altyapı tahribatı olan Yuvacık'ın katsayısı da 2,92; ama, Ankara'nın Gölbaşı'nda katsayı 2. Doğrusu, kendi kendime, acaba Ankara-Gölbaşı'nda göl mü taştı diye merak ettim, gittim baktım, göl donmuştu. İyi ki taşmamıştı! Demek ki taşmış olsaydı, katsayı 2 değil, tam 5 olacaktı.

Yine, yeni imar planları yapılması aşamasında, küçük belediyelerin jeolojik etütleri yapmaları mümkün değildir. Şu andaki İller Bankası paylarıyla personel maaşı mı ödeyecekler, araç gereçlerinin akaryakıtlarını mı alacaklar; yoksa, zemin etütlerini mi yapacaklar? Yani, hükümetin, bilhassa küçük belediyeleri, zemin etütlerini süratle yapabilmek için, ilave kaynaklarla desteklemesi şarttır.

Yine, bölgemizde, kalıcı konutların yapılmasıyla alakalı, Dünya Bankası kaynaklarının kullanılacağını biliyoruz; ama, hak sahipliği belgesinin dışında, bölgemizde, en az, hak sahibi olanların 2 katından daha fazla kalıcı konutların yapılması şarttır. Bunun için hangi kaynağı kullanacağız, nereden kaynak bulacağız? Toplu Konut İdaresinin, bütün fonları, bütün kaynakları genel bütçeye aktarılmış. Bugün, Toplu Konut İdaresi, kullanabileceği bütün imkânlar elinden alınmış, âdeta işlevsiz hale getirilmiştir; yani, deprem bölgesinde devam etmekte olan toplu konut projelerine ve bölgenin süratle eski gücüne kavuşarak, tekrar bir cazibe merkezi haline gelebilmesi için, başlaması gereken konut projelerine kaynak aktarabilmesi için, mutlaka, Toplu Konut İdaresinin, ilave kaynaklarla, fonlarla desteklenmesi şarttır.

Hükümet yetkililerinin, deprem söz konusu olduğunda "asrın felaketi" diye vaki açıklamaların arkasında, asrın felaketine yaraşır şekilde durmalarını beklemek, bölge halkının da, o bölgenin temsilcisi olarak bizim de hakkımızdır. Eğer, bu lakaytlık, bölgeye karşı bu umursamazlık devam ederse, bölgeden dışarı sermaye ve kalifiye insangücü göçünün önüne geçmek mümkün değildir.

Yine, KOBİ'lere ve küçük esnafa çare bulmak, çözüm üretmek mecburiyetindeyiz. Halk Bankası kaynaklarından, hükümetin yetkili bakanlarının açıklamasına göre, bölgeye bugüne kadar intikal ettiği söylenen imkân 38 trilyondur -Kocaeli için söylüyorum, 38 trilyondur- ama, İzmit Ticaret Odası Başkanının açıklamasına göre bu rakam, sadece 4 trilyon 323 milyardır; yani, rakamlar arasında büyük bir uçurum vardır.

Yine, bu pazar günü, Körfez İlçede, Başbakan Yardımcısı Sayın Devlet Bahçeli'nin de huzurlarıyla birlikte, açılışı yapılan 120 tane kalıcı konut vardır. Projeyi başlatan ve gerçekleştiren arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Pepe, toparlar mısınız...

OSMAN PEPE (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Bu proje bize bir şey gösterdi; 120 tane kalıcı konutun seksen günde yapıldığını. Demek ki, bölgede prefabrike konutlara aktarılan para çok süratli bir şekilde ehil firmalara aktarılsaydı, zemin etütleri çok süratli yapılıp bu kalıcı konutların yapılması için hadi denilseydi, onlara yol verilseydi; inanıyorum ki, bugün, deprem bölgesinde onbinlerce kalıcı konutun hayata geçebileceğini pazar günkü açılışı yapılan konutlar, Türkiye'de herkese, buradaki hükümet yetkililerine ve Parlamentoda bulunan bütün milletvekillerine de göstermiştir.

Ben, bu projelerin devam etmesini, diğer belediyelere de aynı imkânların sağlanmasını, hükümet yetkililerinden, burada, bölge adına istirham ederken, Sayın Başkana ve sayın milletvekillerine saygılarımı, hürmetlerimi sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

Gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok.

Şahsı adına, Elazığ Milletvekili Sayın Ahmet Cemil Tunç; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

AHMET CEMİL TUNÇ (Elazığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Doğal Afetlere Karşı Alınacak Önlemler ve Doğal Afetler Nedeniyle Doğan Zararların Giderilmesi İçin Yapılacak Düzenlemeler Hakkında Yetki Kanununun Süresinin Uzatılmasına İlişkin Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, siz değerli arkadaşlarımı saygıyla selamlamak istiyorum.

Bilindiği gibi, 17 Ağustos 1999 tarihinde, Marmara Bölgesinde bir deprem yaşandı. Bu deprem, büyük can ve mal kaybına sebep olmuştu. Bu depremden sonra 12 Kasım 1999 tarihinde, Düzce ve çevresinde bir deprem daha yaşandı. Maalesef, bu depremde de çok büyük oranda can ve mal kaybı oldu. Hepimizi derinden üzen böyle bir felaketin bir daha yaşanmamasını Yüce Allah'tan temenni ediyorum, niyaz ediyorum; bu vesileyle, bu felakette hayatlarını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yakınlarına ve milletimize başsağlığı dilemek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, hükümet bu tasarıyla ilgili diyor ki, ben bu üç aylık süre içinde, kanun hükmünde kararnameyle, ihtiyaç duyulan düzenlemeleri yapamadım, depremzedelerin her türlü ihtiyacını karşılayamadım, önlemler alamadım; bize dört ay daha süre verin, bu süre içinde, yapmak isteyip de yapamadıklarımızı yapma imkânına sahip olalım; yani, Bakanlar Kurulu dört ay daha, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkilerini kullanmak istiyor.

Anayasamızın 91 inci maddesinde öngörülen kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisine, sınırlı olarak ve Anayasa Mahkemesi kararlarıyla konulan ölçüler dikkate alınarak başvurulabilmektedir. Aslında, kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi, demokratik ülkelerde, ancak, olağanüstü şartlarda başvurulabilecek bir yetkidir. Oysa, şimdi, hükümete kanun hükmünde kararname çıkarma yetikisini vermeye, aslında gerek de yoktur; çünkü, hükümet, ihtiyaç duyacağı düzenlemeyi Meclise getirerek görüşülmesini çok kolaylıkla temin edebilir, kaldı ki, görülmüştür ki, 350'nin üzerinde bir sayıya sahip olan hükümet için, bu Meclise kanun tasarısı getirmek, geçirmek çok zor bir hadise de değildir.

Kaldı ki, hükümetin yetki kanununu, yasalara ve Anayasaya göre kullandığını söylemek de -bugün yapılan görüşmeler bir daha ortaya koymuştur- bu aşamada mümkün değildir. Hükümet, gerekçede "ben, Meclisten aldığım kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisini, ülkenin ihtiyaçları doğrultusunda, tarafsız bir şekilde kullandım, kimse aksini iddia edemez " diyor

BAŞKAN – Sayın Tunç, sürenizin bitmesine az kaldı; toparlayın lütfen.

AHMET CEMİL TUNÇ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şimdi, ben, hükümetin bu iddiasına mı inanacağım, yoksa, 8 Şubat 2000 tarihli 23 958 sayılı Resmî Gazeteye mi inanayım?

Biraz önce, çok değerli grup sözcüleri de ifade ettiler, bu Resmî Gazetede, payları artırılan belediyeleri görüyoruz. Şimdi, ben diyorum ki, acaba, bazı yerlerde deprem oldu, sel oldu, felaketler oldu da biz mi duymadık? Aslında, böyle bir şeyin olduğu falan yok. Bir tarafta, herhangi bir belediyenin, hiçbir doğal afete maruz kalmamış belediyenin katsayısı 2'ye, 3'e, 4'e, 5'e yükseltilirken, öbür taraftan Keban Belediyesi 10 aydır maaş ödeyemiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen efendim, süremiz de dolmak üzere... Bu tasarı, bugün geçmeli; biliyorsunuz, sürenin son günü...

AHMET CEMİL TUNÇ (Devamla) – Tamam efendim...

... ve bu belediyenin payından kısıtlanmak suretiyle, diğer belediyelere kaynak aktarılıyor. Bu haksızlığın önlenmesi gerektiğini düşünüyorum.

Hükümetin, bu haksız uygulamayı düzeltecek bir uygulama içerisine girmesini bekliyor ve bu düşüncelerle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tunç.

Şimdi, söz sırası, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan'da.

Sayın Ayhan, buyurun.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 369 sıra sayılı deprem bölgesinin meseleleriyle ilgili yetki kanununun süresinin uzatılmasına ilişkin tasarıyı görüşüyoruz; 1 inci madde üzerinde şahsen söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, 1 inci maddede "Bakanlar Kurulu, bu süre içinde birden çok kanun hükmünde kararname çıkarabilir" deniliyor ve sürenin dört ay daha uzatılması hükmü getiriliyor. Benim hatırladığım, hükümetin teklifi üç aydı, komisyonda dört aya çıktı. Tabiî, bu süreler uzatılırken, işlerin de süratle yapılmasını istiyoruz. Bu müzakerelerde, biz, bölge milletvekilleri olarak, gördüklerimizi, burada arz ediyoruz, zaman zaman da ilgililere arz ediyoruz; ama, burada, bir şikâyetimi ortaya koyayım müsaade ederseniz; o da, Başbakanlık Kriz Merkezidir. Bu kriz merkezi, bilgi vermek içindir aynı zamanda; hem krizi yönetir hem de bilgi verir. Daha önce, kriz merkezinden bilgi istedik, vermediler; sonra, komisyonda sayın bakan vardı, orada söyledim; müsteşara talimat verdi, bilgi geldi. Şimdi, bir milletvekili, deprem veya diğer bir hadise hakkında, bürokrasiden, gizliliği olmayan, mahremiyeti olmayan bir bilgiyi almak için, yani kırmızı mumla, mühürle, dilekçeyle mi müracaat edecek?! Faksla, telefonla bu bilgileri almamız lazım, böyle idare olur mu yani, böyle bürokrasi olur mu? Şimdi, burada, şikâyet ediyorum; yani, isim de vermeyeyim. Orada ilgililere söylüyoruz, efendim toplantıda, efendim... Yani, bunun için müsteşarı aramak şart mı, bunun için müsteşar muavinini aramak şart mı? Bu bilgiyi dağıtan biri, gelen bilgileri -hasarla ilgili, çalışmalarla ilgili, ödemelerle ilgili- hem basına verir hem milletvekiline verir hem vatandaşa verir; yani, idareyi de bu hale getirmek lazım. Bu şikâyeti burada ifade edeyim.

Ayrıca, şunu söylemek istiyorum -tabiî, geneli üzerinde bazı hususları arz ettim- bölgede organize sanayi bölgeleri var, bölgede küçük sanayi siteleri var, depremden hasar görmüş; bunlar kısmen yapılmış, tamamlanmasına az kalmış. Eğer, hükümet, bunlara süratle kaynak ayırırsa, bunlar faaliyete geçer. Bu onbinlerce yıkılmış işyerinin yeniden inşası zaman alır; ama, bunlar hazırdır; yüzde 80'i bitmiş, yüzde 60'ı bitmiş, yüzde 90'ı bitmiş işyerleri var. Mesela, bizim Sakarya için söyleyeyim -diğer illerde de var bu- Akyazı Küçük Sanayi Sitesi, 310 dükkân, yüzde 80'i bitmiş, 155 milyar lirayla altyapı yapacaklar ve hiçbir kuruş da almamışlar bugüne kadar. Geyve Küçük Sanayi Sitesi var, 100 işyeri. Hendek Küçük Sanayi Sitesi var, 112 işyeri. Ferizli Küçük Sanayi Sitesi var, aynı şekilde ve Serdivan Mobilyacılar Sitesi var, takriben 200 dükkân. Bunlar hep binaları çıkmış, kullanılabilir hale gelmiş, ufak ufak ihtiyaçları var; yani, hükümet, bunları öncelikle ele alsın diye söylüyorum; yani, bölgeyi rehabilite etmek demek bölgeyi çalışır hale, üretir hale getirmek demek; yoksa, sadakayla geçinecek durumda bölgeyi muhafaza etmek bir marifet değil, insanlar bunun altında ezilirler zaten, bölge insanı bilgili ve çalışkan insandır. Organize sanayi bölgeleri var bu beş ilde. Sakarya'da olanları arz edeyim: Hanlıköy Organize Sanayi Bölgesi, 10 milyon dolar cepten harcamış, bir kuruş devletten almamış bugüne kadar, şimdi 9,5 milyon dolarlık ihtiyacı var, hasarları gidermek için. Söğütlü Organize Sanayi Bölgesi 5,5 milyon dolar ihtiyacı var. Hendek Organize Sanayi Bölgesi 10,5 milyon dolar ihtiyacı var. Kaynarca Büyükhataplı Organize Sanayi Bölgesi, harita çalışması için 500 bin dolar ihtiyacı var. Bu, Düzce'de, Bolu'da, Yalova'da, Kocaeli'de de var. Dünya Bankasının kaynakları müsaittir. Dünya Bankası "arsa gösterin, binanızı finanse edeyim; yer gösterin, para tahsis edeyim, kullanın" diyor; milyarlarca dolar var; yani, eğer, hükümet, IMF'nin birtakım standartları, tahditleri sebebiyle buralara para harcayamıyorsa bilmiyorum; ama, hükümetin, bu paraları buralara süratle aktarıp, bu bölgenin, afet bölgesinin ayağa kaldırılmasını sağlaması lazım.

Bölgede yıkılmayan kooperatifler var, yarım kalmış...

BAŞKAN – Sayın Ayhan, süreniz bitmek üzere; toparlar mısınız efendim.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Teşekkür ederim.

.... mesken açığını kapatmak için de, Toplu Konut Fonundan süratle bu kooperatiflere kaynak tahsis ederseniz, mesken açığını kısmen de olsa kapatırsınız.

Değerli arkadaşlar, tabiî, başka hususlar da var, bunları da arz edeceğim müteakip maddelerde; ama, hükümetten istediğimiz, bölgeden sorumlu bir bakanı bir an evvel tespit etsin, altı ayda yapmadığını, lütfen, bugün yapsın diyorum; hepinizi hürmetle selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

Zaten, Maliye Bakanımız da burada efendim, sizin malî konulardaki ihtiyaçlarınızı not aldığını sanıyorum.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Maliye Bakanımıza itimadımız sonsuzdur efendim.

BAŞKAN – Evet efendim; çok dikkatle izledi sizi.

Madde üzerinde görüşmeler bitmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum :

MADDE 2. – Bu Kanun 29 Şubat 2000 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sakarya Milletvekili Sayın Nevzat Ercan; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yetki yasasının süresine ilişkin tasarı üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış buluyorum; hepinizi, Partim ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, deprem bölgesinde çok ciddî sorunların halen güncelliğini koruduğunu söylemiştim; ben, bu söylemimi yineliyorum. Esasen, biz, yaşanan sorunların yaşanan sorunların, sıkıntıların hükümet eliyle çözüme kavuşturulması noktasında bir milletvekili olarak görev yapıyoruz; gördüklerimizi, bu kürsüden, millet adına ifade etmeye çalışıyoruz. O bakımdan, Sayın Kemal Köse'nin ifade ettiği gibi, felaketin üzerinde siyaset yapmak gibi çok basite indirgenen bir değerlendirmeyi de fevkalade haksız bulduğumu ifade etmek istiyorum.

Millî felaketler hepimizi üzer; bunlar müşterek elemlerimizdir. Bu felaketlerin çare mercii de, hiç şüphe yok ki, öncelikli olarak iktidarlardır. Çareler üretemeyenlerin, milletin sesini dile getirmek durumunda olan muhalefet tarafından uyarılmaları gayet tabiîdir ve siyasî bir görevdir. Bu, acı üzerine siyaset değil, ıstırapların kendilerini uyaramadığı iktidarı göreve davetten başka bir şey değildir. Deprem bölgesinin bir milletvekili olarak, bölgenin ve milletin ihmal edilen haklarını, şu kutsal kürsüden savunmak, bizim için, benim için millî bir görev ve şereftir.

Değerli milletvekilleri, 17 Ağustos depreminden bu yana geçen altı ayda -yedinci ayın içerisindeyiz, 12 Kasım depreminden bu yana da üçbuçuk ay geçti- henüz daha yaralar sarılamadı, bunları ifade etmiştim. Bakınız, biz, bu depremzede adına, deprem bölgeleri adına ne istiyoruz; istenilen şey ne; ne istedik, neler oldu, neler olmadı, bunları isterseniz, izin verirseniz, satırbaşlarıyla tadat edeyim.

Daha evvel de ülkemizin değişik bölgelerinde meydana gelen deprem sonrası, doğal afetler sonrası gerçekten olumlu sonuçları alınmış uygulamalar var; yer yer bunlara işaret ettik. Bu deprem bölgesini birinci derecede kalkınmada öncelikli yöre ilan edin ve ayrıca, bu bölgeye has özel kalkınma modeli geliştirin dedik. Bunları, biz, 1992 Erzincan-Gümüşhane depreminden sonraki günlerde uyguladık ve oldukça da olumlu sonuçlar aldık. Bunları istedik.

Ben, esasen, zaten, bölgeye ilişkin böyle bir özel kalkınma modeli de olmadığı için, hükümetin, ilgililerin hünüz neyi nasıl yapacaklarına karar vermiş olmadıklarını ifade ettim. Onların önlerinde rehber olabilecek, neyi nasıl yapabileceklerine ilişkin, eğer, bir yasal mevzuat olabilseydi, gündelik birtakım böyle -bugün böyle düşün, yarın farklı düşün- palyatif tedbirlerle bu deprem bölgesinin insanlarının acılarını dindirme noktasında olmazdık. Onları söylüyorum.

Özel kalkınma modeli uygulayın dedik. Oldu mu bu; olmadı, gerçekleşmedi. Organize sanayi bölgeleri var, sanayi siteleri var, bunlara ilişkin birtakım özel hükümler getirilsin ve teşvikler getirilsin, istisna ve muafiyetler getirilsin; bundan müteşebbis, işadamı yararlansın dedik. Niye gelsin deprem bölgesine sanayici, müteşebbis?! Zaten deprem bölgesinde her taraf yıkılmış!.. Deprem bölgesine müteşebbis niye gelsin, hangi özendirici bir uygulama getirdiniz de müteşebbis, işadamı orada yatırım yapsın, kalan yatırımını tamamlasın, başlanmış işler var.

Ben, şimdi, malî milat ilan edin, rahatlatın bu yöre insanlarını diyorum, Sayın Bakan geliyor burada cevaplıyor "biz bu konuda Maliye Bakanına yetki verdik" diyor. Maliye Bakanı da bu işi herhalde düşünüp yapacak. Yedinci ay, deprem bölgesinde... Bunları söyledik, eğer bu noktaya gelinmiş de bugün yarın gerçekten o bölge, yöre insanını sevindirecek yeni bir uygulama arifesindeysek, ondan da mutluluk duyarız; gelin, bunu ifade edin Sayın Bakan; ama, bunu, biz, depremin sonrasındaki ilk günlerde, ilk haftasından itibaren söylemeye çalıştık, bütün vergi borçlarını geriye doğru terkin edin; deprem sonrası üç yıl için de bir muafiyet getirin dedik; böyle bir uygulama yok. Yöre insanına -sanayici, tüccar, işyerini kaybetmiş, ticarî sermayesini kaybetmiş- birtakım indirimler getirin, elektriği ucuz kullansın, yani, varsa, bunu, kullanabilsin. İndirimli, ucuz elektrik kullanma uygulaması getirin dedik; gayet doğal bu, hatta, telefon kullanımında bile... Bu, bir lüks değil deprem bölgesi için; halen artçı depremlerin devam edip sürdüğü yörede, insanlar için bu bir ihtiyaç. Bu noktalarda da düşük tarife uygulayın o yöre insanlarına dedik.

Çiftçilerimize ürün bedellerini peşin ödeyin dedik; ödemediniz. Yani, şimdi, burada diyebilyor musunuz ki, biz, bunları verebildik; halen fındık üreticisi alamadı, pancar üreticisi öyle, vesaire, deprem bölgesinde...

Şimdi, bakınız, deprem bölgesinde, önümüzdeki aylarda pancar ekilecek; daha doğrusu, çifçinin ekim dönemi başlayacak; pancar kotası uygulanıyor hem alan kotası hem kilo kotası. Benim seçim bölgem Adapazarı'nda 1997-1998 yıllarında olağanüstü iklim şartları yaşandı, sel felaketine maruz kaldı çiftçi; hatta, çoğu pancar üreticisi çiftçimiz, tarlasını üç defa mükerrer ekti; ama, yine istenilen verimi alamadı. 5 000 dönüm arazi sular altında kaldı, ekilemedi. Şimdi, 1997 yılını baz alıyor bu hükümet, depremzede çiftçiye diyor ki "Sen, 1997 yılında kaç ton pancar elde ettiysen, ürettiysen, 2000 yılında da ancak bu kadar pancar ekip dikip -neyse- üreteceksin." Yahu arkadaş, bu işkence ne?! Deprem bölgesindeki insan gelirden mahrum kalmış, geliri yok, işi yok; siz, gelip kota uyguluyorsunuz.. Bırakın, istisnaları, muafiyetleri, indirimleri o yöre insanının lehine kullandırmayı, siz, ağırlaştırıcı birtakım düzenlemeler getiriyorsunuz. Uygulanıyor mu bu; yok.

Esnaf ve sanatkârlarımızı destekleyin diyoruz; işyeri yıkıldı, mal alamıyor, mal satamıyor, çeki geçmiyor İstanbul'da -Adapazarı'na, mal alımı genellikle bizim bu yakın, büyük şehrimizden sağlanır- çeki geçmiyor. Depremzede esnafın çeki geçmez, senetleri çalışmaz, İstanbul'dan kimse bölgeye mal vermez. Peki, bu insanlara, siz, hangi desteği verdiniz? Bunlar borçlarını ödemiyor, çoğu icra takibine maruz kalmış ve hapisle tazyik noktasında bırakılmış; bunlarla ilgili iyileştirmeleriniz nedir? KOBİ'lerle ilgili hangi iyileştirmeler?.. Halk Bankası aracılığıyla, Adapazarı'nda, diğer deprem bölgelerinde, Düzce'de, Gölcük'te, Yalova'da, kaç KOBİ'ye, kaç küçük ve orta boy işletmeye kredi açtınız; ne kadar açtınız? Limitler olarak bunu buradan ifade edebilir misiniz; kaç kişiye verdiniz?

BAŞKAN – Sayın Ercan, toparlayın efendim.

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Hemen toparlayacağım efendim.

Üniversite öğrencilerimiz var; bunlarla ilgili yurt sorunu var; henüz daha tazeliğini koruyor; depremzede öğrencilerimiz var; bunlarla ilgili burs taleplerimiz oldu; kaçına verebildiniz? Önümüzdeki üniversite sınavında, depremzede öğrencilerle ilgili, ek puan verilmesine ilişkin, depremzede dışındaki öğrencilerin haklarına da halel getirmeden bir düzenleme istedik; bununla ilgili hangi adımı attınız?

Değerli milletvekilleri, o bölgede herkes işsiz kaldı. İşe alımlarda depremzede insanımıza öncelik verin, ayrıcalık tanıyın dedik; bu konuda kaç kişiye iş imkânı sağlayabildiniz?

Son cümlemi söylüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen Sayın Ercan; teşekkür ediyorum.

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Tasarruf kesintileri var; nemalarıyla birlikte o yöre depremzede insanına ödeyin dedik, ödeyebildiniz mi? Hangisini yaptınız bunların?

Bir de bir şey öğrenmek istiyorum; tekrar ediyorum burada, Allahaşkına, şu deprem için, bölge için toplanan paraların hangi miktara ulaştığını, ne kadarının Adapazarı'na, ne kadarının Gölcük'e, ne kadarının Yalova'ya, ne kadarının Düzce'ye, Bolu'ya, Kaynaşlı'ya kullanıldığını öğrenmek istiyoruz; kamuoyu bunu bekliyor. Şeffaf bir biçimde bu yardımların, toplanan paraların, deprem bölgesine ve onun insanına kullandırılıp kullandırılmadığı, yerinde harcanıp harcanmadığı noktasında ciddî kaygılar var, kuşkular var, kullandırılmadığı noktasında iddiamız var. Bunları kanıtlamanızı istiyoruz buraya gelip.

Saygılar sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ercan.

Şimdi, söz sırası, Fazilet Partisi Grubu adına, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan'da.

YUSUF KIRKPINAR (İzmir) – Bundan başka konuşacak adam yok mu?!

BAŞKAN – Ne diyorsunuz Sayın Kırkpınar?

YUSUF KIRKPINAR (İzmir) – Bir şey demiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Duydum, duydum; benden kaçmaz.

Buyurun Sayın Ayhan.

FP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) – Teşekkür ederim Muhterem Başkan.

Muhterem Başkan, muhterem üyeler; Türkçe'de bir tekerleme var: "Et tekrarü bilahsen, velevkâne 180" deniliyor; yani, hayırlı şeyi 180 defa da olsa söyleyin deniliyor, ki, hükümetin aklında kalsın, idarecilerin aklında kalsın da bu işleri takip etsin diye; ama, inşallah, bölgeye bir bakan tahsis edeceksiniz, bu işler yakın takip edilecek; biz de, burada, her vesileyle, bölgenin ıstırabını burada size arz etme durumunda kalmayacağız.

Değerli arkadaşlar, bölgede ihtiyaçlar var. Muhterem hükümete de not olur diye, bunları sırasıyla arz ediyorum, satırbaşı itibariyle söylüyorum tabiî. Afet bölgesinde, belediye bölgelerinde hazine arazileri var. Bunların belediyelere tahsisi, bölgede yapılaşmayı kolaylaştırır.

Bölgede altyapı projeleri var. Bunları Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, İller Bankası ihale eder, yaptırır; ihale edilenler var, edilecek olanlar var. Tabiî, önceki konuşmamda, süratle bunların yapılması gerekir dedim.

Bölgede, mevcut olan işyerleri ve konutlarda insanların yaşayabilmesi su kullanmasına ve pis suların da, atıksuların da, zarar vermeden, alınıp götürülebilmesine bağlıdır. Ancak, bu inşaatlar sırasında -tabiî, çok sayıda müteahhit de bölgeye yollandığı için, birçoğu da nevzuhur müteahhit olduğu için, tecrübesiz, şu veya bu şekilde, içlerinde çok tecrübeli müteahhitler de var; ama, yeni müteahhitler de var- belediyelerin kontrol ekipleriyle işbirliği yapmasını Bakanlığa tavsiye ediyorum; yani, İller Bankasının mühendisleri yanında, belediyelerin fen işleri müdürlüğü ve elemanları beraber çalışmalıdır; zira, müteahhit yapıp gidecek, İller Bankası geçici kabulü yapacak, kati kabulü yapacak; ama, yıllarca, o tesisleri bölge halkı kullanacak ve arızalarda, bölge belediyelerinin, yerleşim yeri belediyelerinin kapısını devamlı çalacak. Yani, bu yapılan inşaatların -devlet inşaatlarının nasıl yapıldığını biliyoruz birçok yerde- teknik şartlara uygun yapılması için hem İller Bankası mühendislerinin hem de belediye mühendislerinin, teknik adamlarının işbirliği halinde denetlemeleri gerekir. Belediyelerden gelen taleplerdir bunlar.

Bölgede kamulaştırma yapıyor Bayındırlık ve İskân Bakanlığı veya ilgili bakanlık veya yarın toplu konuttan sorumlu bakanlık yapacak. Bu kamulaştırmalarda rayiç bedellerin ödenmesi lazım. Şikâyetler alıyoruz, daha önce de başımızdan geçti, yakın nezaret etmekte fayda var; zira, bu rayiç bedellerin tespitini, belediyeden, defterdarlıktan, ticaret odasından, birtakım meslek odalarından heyetler yapıyor ve bunlar, bazen, maalesef, üzülerek ifade edeyim "öyle olsun, böyle olsun, şöyle olsun da, sonra, tezyidi bedel için mahkemeye gider, müracaat eder, artırır, alır" diyorlar; burada vatandaş mağdur oluyor; çünkü, tezyidi bedelleri biz ödeyemiyoruz, hükümet olarak ödeyemiyoruz; bazen, DSİ'de, Karayollarında ve diğer kamu kurumlarında yıllarca birikiyor ve vatandaş burada mağdur oluyor, bazen de idare mağdur oluyor; çünkü, bazen, yargıya gittiğiniz zaman haddi çok aşan takdirlere gidiliyor. Gelen bilgiye göre yargıçlar hüküm verdiği için -kimseyi suçlamıyorum ama- bunu gününde rayiç bedelle almak ve mümkünse, rızayla almak, muvafakatla almak, ihtilafı kaldırmakta fayda var; köylerden şikâyet alıyoruz -istimlak yapılan bölgelerde- diye buradan arz ediyorum.

Yine, bu kamulaştırmada, bir miktar rezerv arazi kamulaştırılırsa... Bölgede, Kayserili gelip "Kayseri köyü kuralım" diyor, Konyalı gelip "biz bir köy kuralım" diyor; orası 500 ev, burası 200 ev... Yurt dışından, yurt içinden, böyle hayır için kalıcı konutlar inşa etmek isteyenler var. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı veya Toplu Konut İdaresi, kendi ihtiyacının üzerinde arsa rezervi elinde bulundurursa, hayır maksadıyla bu tip inşaatlara da imkân hazırlanmış olur. Zira, geçenlerde, ben, bu bölgede inşaat yapacak olan TOBB Başkanı Sayın Fuat Miras'la bir toplantıda beraberdim. Ne yaptınız Sayın Miras; bölgeye 5 000 konut yapacaktınız dedim. "Maalesef, hükümet arsa vermiyor, bugün veriyor yarın alıyor, arsa temin edemiyoruz" dedi. Dünya Bankası Başkanı birkaç ay önce geldi "biz kaynak tahsis etmeye hazırız, ayırdık; ama, arsa tahsis edemiyorsunuz, projeleriniz ortada yok" diye sitem etti. Yani, bu tip meseleleri ortadan kaldırmak için, arsa darboğazını aşmak için tedbirli olunması babında hatırlatmak istiyorum.

Bölge, doğalgaz bölgesidir. İstanbul'da, İzmit'te, buralarda doğalgaz var. Tabiî, Adapazarı'nda da, Bolu'da da, Düzce'de de, Yalova'da da, bu bölgelerde de doğalgaz olacaktır. Onun için, doğalgaz tesislerinin de bu altyapı inşaatları sırasında yapılması lazım. Yani, düşünün ki, Gölcük'ü; düşünün ki, Düzce'yi, düşünün ki, Adapazarı'nı su için kazmışsınız, inşaat için kazmışsınız, yollarını yarmışsınız, kazmışsınız yeni haberleşme şebekeleri, kanalizasyon şebekeleri için, bir süre sonra, bir daha, gaz için kazmak yerine, bunların gazla ilgili şirketleri var, Adapazarı'nda AGDAŞ var, Gölcük'te başka gaz kuruluşları var -kararnameyle çıkmış- bunlara gaz tahsis etmek lazım. Yani, BOTAŞ bunlara yıllık gaz taahhüdünde bulunursa... Adapazarı üç yıldan beri bekliyor, her şeyi hazır, kararnameyi 54 üncü hükümet olarak biz çıkardık, BOTAŞ'la anlaşmayı yaptırdık, yönetim kurulu kararı aldık; ama, gaz tahsis edilemediği için Sakarya gaz şebekesini döşeyemiyor, Gölcük döşeyemiyor. Yani, gaz nasıl olsa artırılacaktır. Yeni gaz kaynakları luplarla ve boru büyülterek ilave şeylerle harekete geçiyor. Süratle, bunların, 2000, 2001 yılında gaz tahsisleri ortaya konulursa, bunlar yap-işlet modeliyle bu gaz şebekelerini ihale ederler, yollar bir kere kazılır, onu arz ediyorum. Vatandaş, nasıl hükümet bu, nasıl belediye bu, nasıl devlet bu, biri bugün kazıyor, biri üç ay sonra kazıyor, bu paralar da milletin kesesinden çıkıyor diye haklı olarak bu israfa sitem ediyor.

Değerli arkadaşlar, bir diğer husus da, tabiî, mal ve hizmetlerin mubayaasında bölgeye öncelik vermek lazım. Bakın, pancar nakliyesi başka illerden nakliyecilere verildi. Bölgedeki yıkım işleri, enkaz işleri başka illerden müteahhitlere verildi. Evet, Türkiye kazansın, herkes kazansın; ama, bölgeye ihtimam etmek lazım. Bendeniz Bayındırlık ve İskân Bakanı olduğum zaman, olağanüstü hal bölgesi ve geri kalmış illerdeki ihaleleri, o illerde ticaret, sanayi odasında kaydı olan müteahhitlere açtım. Yine rekabetle açtım; ama, Adıyaman'daysa Adıyamanlı müteahhitlere açtım, Erzurum'daysa Erzurumlu müteahhitlere açtım. Niye; öncelikle bölgenin müteahhidi iş alırsa, bölgenin nakliyecisi iş alırsa, bölgenin enkaz temizleyeni iş alırsa, o para bölgede kalıyor, bölgenin gelişmesine hizmet ediyor. Yani, geçici bir süre, bölgeyi bu şekilde himaye etmekte fayda vardır diye ifade ediyorum.

Diğer taraftan, pancar ekim alanları meselesi var; Türkiye genelinde var. Çok tartışıyoruz, tartışacağız; ama, Sakarya, Bolu, Düzce, bu afet bölgesi için de var. Bakın, burada bir mektup var; Sakarya'nın Geyve İlçesinin Kazan Köyünden bir vatandaşımız bana bir mektup yazmış; diyor ki: "Ne olur, bizim pancar ekim alanlarımızı tahdit etmeyin. Yapacak başka şeyimiz yok. Soğanımız çürüyor, satamıyoruz; diğer mahsullerimiz para etmiyor; hiç olmazsa pancarla geçinelim." Bunu da, Değerli Sanayi ve Ticaret Bakanının dikkatine arz ediyorum. İşte, önümüzdeki talepler bunlardır.

Değerli arkadaşlar, diğer taraftan, önceki konuşmamda, yine bölgeye para harcamak lazım dedim. Bakın, biz, buradan, özel bir vergi kanunu çıkardık. Ne çıkardık; deprem bölgesinin yaralarını sarmak için kanun çıkardık. Özel vergilerle parayı topluyoruz, vatandaştan çatır çatır alıyoruz; ama, nereye harcıyoruz; bölgeye harcamıyoruz; maalesef, bölgeye harcamıyoruz. Onun için, bu kaynakları bölgeye tahsis etmek lazım. İlave kaynakları da bölgeye tahsis etmek lazım. Bölge, Türkiye'ye devamlı vergi ödeyen, çalışan, kazanan, millî gelire büyük katkısı olan, katmadeğeri yüksek üretim dallarının geliştiği bir bölgedir. Mutlaka, bölgeyi iktisaden koruyacak olan bir gayretin içinde olmak lazım. Ona, bölgenin imarıyla ilgili, bölgedeki esnafın ayağa kalkmasıyla ilgili, kaybolan sermayesini dükkânına koyabilmesiyle ilgili kredi desteği vermek lazım, finansman desteği vermek lazım ve altyapı desteği vermek lazım. Bunları yapmazsak, bölge halkı fevkalâde müteessir ve meyus olur. Bakın, Sakarya bölgesi için, Sakarya için ticaret ve sanayi odasının önüme koyduğu bir rakam var -bunlar dikkatle hesaplanmış- organize sanayi bölgeleri için var, küçük sanayi siteleri için var, organize sanayi bölgelerini ve küçük sanayi sitelerini arz ettim; 2,2 milyar dolara ihtiyacımız var, bu para dışarıdan kredi olarak gelen paradır. Hükümetin süratle bunun projelerini hazırlayıp, öncelikle bölgede kullanması lazım; yoksa, bölgeye biz de hesap veremeyiz, hükümet de hesap veremez.

Değerli arkadaşlar, hepinizi hürmetle selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Ayhan, bir dakika... Bir de kişisel söz talebiniz vardı; kullanacak mısınız?

CEVAT AYHAN (Devamla) – Kullanmayacağım; teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Çok teşekkür ederim efendim.

Madde üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum :

MADDE 3. – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Bedük, Grup adına mı?

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Evet.

BAŞKAN – Ama, sizden evvel, grup adına bir sayın üye var.

Madde üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili Sayın Ahmet Derin; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA AHMET DERİN (Kütahya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte olan 369 sıra sayılı, yetki kanununun süresinin uzatılmasıyla ilgili kanun tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek için huzurlarınızdayım; hepinizi Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Her şeyden önce Grubumuz ve şahsım itibariyle 17 Ağustosta Marmara depremi ve 12 Kasımda Düzce depremi diye adlandırdığımız deprem felaketine maruz kalmış bölgelerimize, bu arada, doğal afete maruz kalmış beldelerimize hükümetin gerekli olan hizmeti götürebilmesi, imkânları sağlayabilmesi için verilen yetkinin süresinin uzatılmasıyla ilgili tasarıyı görüşüyoruz. Bu görüştüğümüz yasaya, Grubumuz ve şahsım adına karşı değiliz; ancak, tenkitlerimiz var, itirazlarımız var.

Her şeyden önce, 17 Ağustos Marmara depreminden sonra, 27 Ağustos 1999 tarihli ve 4452 sayılı Doğal Afetlere Karşı Alınacak Önlemler ve Doğal Afetler Nedeniyle Doğan Zararların Giderilmesi İçin Yapılacak Düzenlemeler Hakkında Yetki Yasası Tasarısı getirildi, görüşüldü, tüm grupların iştirakiyle bu yetki yasası çıkarıldı. Bir grubumuzun muhalefet şerhinde de ilk 27.8.1999 tarihli ve 4452 sayılı Yetki Yasası görüşülürken, bu üç aylık sürenin yetmeyeceği ifade edildi; fakat, hükümet, bu üç ay içerisinde biz her şeyi tamamlarız iddiasıyla yetki yasasının süresini üç ayla sınırlandırdı. Denilecektir ki, işte, 12 Kasımda da Düzce'de bir felaket yaşandı; burada da alınması gereken önlemleri biz yetiştiremedik. Onun için, ikinci olarak 29 Kasım 1999 tarihinde, 4484 sayılı Kanunla tekrar üç aylık bir süre yine verildi. O gün de aynı şeyler ifade edildi; fakat, buna rağmen, bugün yine önümüze geldi. Deniliyor ki: "Üç ay daha bize bir yetki veriniz." Bu neyi gösteriyor; bugünkü hükümetin çalışmadığını gösteriyor, yeterli performansı gösteremediğini gösteriyor herşeyden önce. Tenkidimiz ve itirazımız bunadır. Gerekli hassasiyeti göstermemiştir; kendisine, yasayla yetki verildiği halde -bir milletvekilimizin burada ifade ettiği gibi- sorumlu bir bakan dahi atanmamıştır. Burada avantajlı olan Yalova İlidir; Yalova'nın bir bakanı var; ama, Kocaeli'nin, Sakarya'nın, Düzce'nin, diğer bölgelerin bir bakanı olmadığı için, hakikaten, orada mesul kimdir, yetkili kimdir bulabilmek, bir kargaşa ortamında muhatabı bulabilmek mümkün değildir, sorumlusu kimdir bulabilmek mümkün değildir. O yöreler, oradaki mevcut valilere ve bürokratlara teslim edilmiştir; birinci itirazımız bunadır.

Hükümet, reisicumhur kim olsun mücadelesiyle uğraşırken, toplantılar yaparken, milyonlarca insanımızı ilgilendiren tabiî afetten, depremden mağdur olmuş o yörenin insanına, bir bakan dahi, sorumlu bir bakan dahi tayin edememiş, tespit edememiştir veya biz bunları yaptık diyorsanız şöyle de denilebilir: O zaman, herhalde, iki kez uzattığınız ve katsayılarını artırdığınız belediyelerinizin biraz daha kaynağa ihtiyacı var ki, bu süreyi tekrar uzatıyorsunuz, kendi belediyelerinize, iktidar belediyelerine tekrar kaynak aktarmanın bir yetkisini bizden istiyorsunuz.

İkinci itirazımız ve tenkidimiz, belediyelerin katsayılarına ve kararnameye alınan belediyelerdeki adaletsizliğedir. Deprem bölgesinin o yörenin birçok beldesini ben de dolaştım. Çaycuma Beldesi yerle bir olmuş, katsayı düşük tutulmuş; ama, onun yakınında 5 binanın yıkıldığı bir belde, iktidar belediyelerinden birisi olduğu için, onun 3 katı verilmiş. Katsayılarda böyle olduğu gibi, belediyelerde de... Bakın, bu liste, 8 Şubat 2000 tarih ve 23958 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 2000/9 sayılı Kararname incelendiğinde, çok enteresan tespitlerle karşılaşacaksınız. Bunlardan örnek vermek istiyorum.

Biz, bu belediyelerimizin ihtiyaçları için gönderilmiş olan paraların daha fazlasını göndermeniz için yetki istiyorsanız, vermeye hazırız; ama, depreme ve tabiî afete maruz kalmış yöreler ve bölgeler olmak kaydüşartıyla. Ne kadar verirseniz yetersiz buluyoruz; bu gönderilen paraları, bu bölgeler için yetersiz buluyoruz. Başka fonlardan, depremle ilgili getirdiğiniz ekvergilerden, yurdiçi ve yurt dışından toplanan yardımlardan, bu bölgelerimize, daha fazla kaynağın, paranın, ödeneğin gönderilmesine taraftarız. Ancak, öyle yerler seçiliyor ki, o kadar partizanca hareket ediliyor ki... İlk ilan edildiğinde, yayınlandığında ve depremi duyduğumuzda, Kütahya'da etki alanında, birçok binalar çatlamış, yollarda patlaklar meydana gelmiş, su sisteminde bozukluklar meydana gelmiş; şimdi, Kütahya bu listede yok. Deprem, bizim Kütahya'nın üzerinden atlamış, Uşak ve Afyon'a geçmiş; Uşak ve Afyon bu listenin içerisine dahil edilmiş.

Ankara'da, Etimesğut'a veriliyor -verilsin, daha fazla verilsin- Yenikent'e verilmiş -verilsin, daha fazla verilsin- Kutludüğün'e verilmiş, Gölbaşı'na verilmiş, Balâ'ya verilmiş, Mamak atlanmış, Sincan atlanmış; neden; buralar Fazilet Partili belediyeler...

Zemin etüt mecburiyeti getirilmiş bu bölgelerde, bir İnegöl Belediyemiz, zemin etüdü için 800 milyar ödenek ayırmış, para ayırmış, harcama yapmış. Bursa'da, iktidarın belediyelerinin tamamına var; ama, İnegöl Belediyesi bu listede yok, kararname kapsamına alınmamış.

Afyon'a, istediğiniz kadar başka fonlardan gönderin -iktidarsınız, bal tutan parmağını yalar- ihtiyacı vardır, gönderin; ama, İktidarın bir ortağının belediyesi var 4 tane, 4'üne gidiyor; muhalefet partisinden olan 1 belediyeye bir kuruş artış gönderilmiyor; Bolvadin atlanıyor.

İktidar ortağının Çankırı'da 3 tane belediyesi var, 3'üne de veriliyor, diğer belediyelere yok. İktidar ortaklarının Isparta'da 3 belediyesi var, 3 belediyeye veriliyor...

BAŞKAN – Sayın Derin, toparlar mısınız; süreniz bitmek üzere.

AHMET DERİN (Devamla) – Sayın Başkan, ben süremi biliyorum, 46 saniyem var.

BAŞKAN – Biliyorsunuz, usuldendir, ikaz edilir.

AHMET DERİN (Devamla) – Teşekkür ediyorum; ama, şimdi, siz, benim, aşağı yukarı bir 15 saniyemizi aldınız; ilave edersiniz inşallah.

BAŞKAN – 25 saniye size, benden...

AHMET DERİN (Devamla) – Kayseri'de 6 belediye var, 6'sı da iktidarın, diğer belediyelere beş kuruş para yok. İtirazımız buna.

Mücahit Bey biz, bu sefer bunları yaptık, diğer belediyeleri de ilave edeceğiz" dedi. O zaman, ben, bir Kütahya Milletvekili olarak, depremden zarar görmüş ve tabiî afete de maruz kalmış Tavşanlı İlçesi ve depremden kaynaklanan, getirilen bir mecburiyetten dolayı İnegöl Belediyesine de, tekrar hazırlanacak kararnameyle ödeneklerin ayrılmasını talep ediyorum.

"Biz, sadece belediyelere değil, özel idarelere de..." diyor. Depremin dışındaki özel idarelerden bir tane belediye var, o da Erzurum Belediyesi. Sayın Maliye Bakanım, bütçe konuşmasında bunu ifade ettiler, bize kopya verdiler. Erzurum'da işçilerin ücretleri ödenemiyormuş; tamam, Erzurum'a, başka fonlardan, belediyecilik fonundan, işçilere ne kadar borç varsa tamamı ödensin. Sonradan kopyayı verdi; ama, nereden geldiğini anlayamadık "başka şeyle çözdük" dediler. Bu kapsama dahil edilmiş, Erzurum Özel İdaresine şu kadar yardım... Şimdi, bu, büyük bir adaletsizliktir, yetkiyi kötüye kullanmaktır.

Bu açıdan, ben Grup adına konuşuyorum; ama, Grubum mutlaka destekleyecektir bu yasa tasarısını. Ben, ret oyu vereceğimi burada ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum.(FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Derin, teşekkür ederim; 55 dakika da fazla verdim. (FP ve DYP sıralarından "Saniye, saniye" sesleri)

Grup başkanvekillerine hatırlatmak isterim efendim: Bu tasarı, açık oylamaya tabidir; onun için, sayın grup başkanvekillerinin biraz titiz davranmalarını ve dışarıdaki arkadaşlarımızın salona davet edilmelerini rica ediyorum. Çünkü, aşağı yukarı, bitmek üzere.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Doğal Afetlere Karşı Alınacak Önlemler ve Doğal Afetler Nedeniyle Doğan Zararların Giderilmesi İçin Yapılacak Düzenlemeler Hakkında Yetki Kanununun Süresinin Uzatılmasına İlişkin Kanun Tasarısının son maddesiyle ilgili olarak söz almış bulunuyorum; şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu tasarının görüşülmesi sırasında dikkatimi çeken bir husus oldu; biri, Gölcük merkezli Marmara Bölgesi depremi ve daha sonra Bolu ve Düzce'de vuku bulan ikinci bir deprem sonucunda depremzedelerin ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik alınması gereken önemler ve bununla ilgili birkısım hukukî ve malî tedbirleri düzenleyen kanun hükmünde kararnamelerin çıkarılmasına yönelik yetki kanunu; ikincisi ise, özellikle, birkısım belediyelere, devletin genel bütçesinden yapılması öngörülen ve 1995 yılında çıkarılmış olan 4123 sayılı Kanunla ilgili yapılan adaletsiz, eşit olmayan uygulamadan kaynaklanan birkısım sıkıntıların dile getirilmesi şeklinde tezahür etti. Bu müzakerelerde dolayısıyla, biraz da birbirlerine giren açıklamalar da oldu.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Bakanlar Kuruluna, kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verebilmektedir. İşte, Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu bölgede vuku bulan deprem olayından sonra, özellikle, depremzedelerin ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik ihtiyaçlarda kullanılmak üzere kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisini vermiştir. Bir sefer, üç ay uzatmıştır; ikinci bir sefer, tekrar dört ay süreyle olmak üzere yine bir uzatma yetkisi talebiyle karşı karşıya bulunmaktayız.

Doğru Yol Partisi Grubu olarak, pek tabiî ki, bu Yetki Kanununun süresinin uzatılmasına yönelik tutumumuz, davranışımız olumlu olacaktır; ancak, birkaç noktayı huzurlarınıza getirmekte fayda mütalaa ediyorum.

Deprem sırasında vefat etmiş olanlara Allah'tan rahmet, yaralılara da acil şifalar diliyorum ve bu yüce milletimizin, bir daha, böyle büyük felaketlere maruz kalmamasını özellikle diliyorum.

Bu kanun hükmünde kararnamelerle birlikte hükümetin, özellikle, deprem sırasında birkısım tasarruflarındaki yanlışlıkları dile getirmek, bu yöredeki insanlarımızın ihtiyaçlarının zamanında karşılanmamasından dolayı şikâyetlerini bu kürsüden ifade etmek bizim görevimiz ve sorumluluğumuzdur. Ümit ediyorum ki, hükümet ve hükümet ortakları muhalefet partisi olarak Doğru Yol Partisinin burada dile getirdiği gerçekten fevkalade samimi ve o derecede de önemli olan konuları bilhassa takip etmek suretiyle çözüm çarelerini arayacaklar ve bu suretle de gerçekten, bu yörelere en güzel şekilde hizmet etmiş olacaklardır.

Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşan Sayın Nevzat Ercan, bu yörenin bir milletvekili olarak, son derece açık, son derece net olarak; bir taraftan, konut alanıyla ilgili; bir taraftan, esnaf ve sanatkârlarla ilgili olarak, KOBİ'lerle ilgili olarak, köylü ve çiftçinin ürünleriyle ilgili olarak özellikle, samimi bir şekilde sorunları ortaya koymuş, çözüm önerilerini de ifade etmiştir. Bunu dile getirmek siyaset yapmak değildir. Zaten, böylesine önemli bir depremle ilgili olarak siyaset yapmak doğru bir hareket değildir. Tamamen hasbi bir şekilde, fevkalade iyiniyetle konu gündeme getirilmiştir.

Değerli arkadaşlar, birkısım konutların ihaleleri yapıldı. İhalelerin yerinde yapılmaması, bu yöredeki insanların bundan istifade etmemesi ve yine, bu yöredeki birkısım teknik elemanların ve özellikle meslek kuruluşlarının konudan haberdar edilmemesi, gerçekten bir eksikliktir. Bunu, o bölgede ihale etmek suretiyle ve o bölgenin insanlarına duyurmak suretiyle, eğer, mesele dikkatle takip edilirse, pek tabiî ki, daha olumlu sonuçlar alınacaktır.

İşin başlangıcında, müdahalede, gerçekten aksaklıklar olmuştur; bunu kabul edelim; daha sonra hükümet hâkim olmaya çalışmıştır. Ama, unutmamak gerekir ki, bu uygulamalar sırasında, bir bakan, kalkıp demiştir ki, "prefabrike ev yapalım"; bir başka bakan kalkmış demiştir ki, "sabit yatırım yapalım, sabit konutlar yapalım" ve yine, bir bakan kalkmış demiştir ki, "bu yöreye gönderilen birkısım iç ve dış yardımlar, devletin bütçesine konulmuş ve diğer hizmetlerde ve harcamalarda kullanılmıştır." Bunu, bir devlet bakanımız söyledi. İşte, bizim üzerinde durduğumuz nokta, bu belirsizliğedir, bu düzensizliğedir; özellikle bu yöredeki insanların, esnafın, sanatkârın, küçük ve orta boy işletmelerin, çiftçi, işçi ve köylünün ürünlerinin değerlendirilmesi ve bunlara verilmesi gereken imkânların verilmemesinedir.

Yine, bir hususu daha ifade etmek istiyorum: Amaçdışı kullanılıyor diye birkısım iddialar olmuştur. Biraz evvel de ifade ettim; bir değerli sayın devlet bakanı, içeriden ve dışarıdan gelen yardımların amaçdışı kullanıldığını açık ve net olarak ifade etti.

Ben, bu yürütme maddesinde, özellikle hükümetimizin, gerek içeriden ve gerekse dışarıdan gelen yardımları mutlaka deprem bölgesinde harcamalarını ve bunun dışında başka bir amaçla kullanılmamasını, bilhassa ve hassaten diliyorum.

Kredi limitlerinin artırılması, önemli bir sorun olarak, esnafın, sanatkârın ve KOBİ'lerin önünde durmaktadır. Esnafın, deprem dolayısıyla senedi protestoya uğramış, maalesef uğramış, daha sonra da, anaparayı ödemiş; ama, anaparayı ödemesinden sonra da kredi almak istemiş, maalesef, banka, krediyi vermemiş. Bakın, burada da çok önemli bir noktayı dile getiriyorum. Protestoya uğramış olan senetleri sebebiyle, esnaf ve sanatkârın, özellikle kredi ihtiyaçlarının karşılanmaması, gerçekten acımasızlıktır ve yanlıştır.

İşte, bütün bu şartlar altında, bir de bakıyorsunuz ki, demokrasinin en önemli unsuru olarak değerlendirdiğimiz mahallî basının bütün binası çökmüş; ama, onlara, hiçbir şekilde destek yapılmamaktadır. Ümit ediyorum ki, bu yetki kanunundan sonra, bu bölgede, özellikle bu ihtiyaçlar, daha gerçekçi, daha düzenli ve disiplinli bir şekilde, en kısa süre içerisinde karşılanacak ve bu suretle de, Marmara Bölgesi ve özellikle Bolu ve Düzce bölgesindeki bu ihtiyaçları, daha süratli bir şekilde gerçekleştirme imkânını hükümet yakalamış olacaktır.

Değerli milletvekilleri, devamlı olarak konuşulan ikinci bir husus da, birkısım belediyelere, tabiî afete maruz kalması sebebiyle bütçeden sağlanan imkânlardır. 23.7.1995 tarihinde kabul edilen 4 123 sayılı Kanunun 6 ncı maddesine göre, deprem, su baskını, heyelan, çığ, kaya düşmesi, tasman, fırtına gibi tabiî afetler nedeniyle gelirleri kesilmiş ve dolayısıyla, gelirini toplayamamış olan birkısım belediyelere, altyapısını yapabilmek için yardımlar yapılmaktadır. Bu yardımlar, özellikle 2 380 sayılı Kanunla, bütçe kanunundaki hükümlere göre tahakkuk ettirilen katsayı üzerinden hesaplanmaktadır. İşte, bu hesap sonucunda tespit edilen ve dağıtılan 357 belediye başkanlığıyla ilgili yaptığımız değerlendirme, bizim, verilen yetkilerin, Bakanlar Kurulu tarafından kontrol edilerek ve gerçekten siyasî bakımdan belli bazı siyasî partilere destek yapmak için değil, siyasî partilerin tümü ve özellikle belediye başkanlarının tümü ve tabiî afete maruz kalmış olanlar arasından tercih yapmak suretiyle bir dağıtımın yapılmasının daha adil, daha şık ve yasalara ve hukukun üstünlüğüne daha uygun olacaktı; ama, 357 belediyeye bakın, görülüyor ki, Demokratik Sol Partinin 104 belediye başkanlığından 19'una verilmiş, bu, yüzde 18'i kapsamaktadır; Milliyetçi Hareket Partisinin 321 belediye başkanlığından 92'sine verilmiş, bu, yüzde 29'unu karşılamaktadır; Fazilet Partisinin 290 belediye başkanlığından 25'ine verilmiş; Anavatan Partisinin 440 belediye başkanlığından 49'una verilmiş, bu, yüzde 11'ini karşılamaktadır; Doğru Yol Partisinin 395 belediye başkanlığından 27'sine verilmiş ve bu, yüzde 7'sini kapsamaktadır. Bu suretle, özellikle depreme -daha doğrusu, deprem demeyelim, depremle alakası yok- bu da dahil, ama, tabiî afete maruz kalmış olan belediyeler arasında, özellikle yardım dağıtımı yapılırken, gerçekten adil davranılmamış ve...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bedük, toparlar mısınız lütfen.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) – ...Doğru Yol Partisinin ancak yüzde 7 belediyesine tekabül eden 27 belediyesine verilmiştir.

Nasıl olmuş, müsaade ederseniz, hemen, size anlatmak istiyorum: Elmadağ'a verilmiş, Hasanoğlan'a verilmiş, arada Yeşildere Belediyesi var ve Lalahan Belediyesi var, ikisi de, aynı diğer belediye başkanlıkları gibi, diğer beldeler gibi, tabiî afete maruz kalmış, o şartlara tabi, aynı şartlara tabi; ama, o iki belediye Doğru Yol Partili olunca, aradan cımbızla çekilmiş ve bunlar, tabiî afete maruz kalmamış anlayışıyla, maalesef, listeye girmemiş.

Bir bakıyorsunuz, Şereflikoçhisar'da Çalören var ve Kaçarlı var. Keza, yine aynı şekilde, hemen yakınındaki Gülhöyük ve diğerlerine verilmiş; ama, bunlara verilmemiş. Niye; çünkü, Doğru Yol Partilidir diye.

Van bölgesine gidiyorsunuz, Van Gölü yükselmiş, Erciş Belediyesinin altyapısı tahrip olmuş; ama, bu listeye girmemiş.

Ben, özellikle Doğru Yol Partisi ve Ankara Milletvekili olarak, Ankara İli hudutları içerisinde alınmış olan belediyelerden memnuniyet duyuyorum; ama, unutmamak gereken bir şey var: Burada adil olunmuş olsaydı ve gerçekten, aynı şartlarda olan diğer belediyelere, Doğru Yol Partili belediyelere de verilmiş olsaydı; bu, daha gerçekçi, daha adil, daha yasalara uygun olurdu.

BAŞKAN – Sayın Bedük, toparlar mısınız.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) – O sebeple, bu konuyu huzurlarınıza getirmeyi bir görev, bir sorumluluk olarak görüyorum. Ümit ediyorum ki, mart ayı içerisinde yapılacak olan bir değişiklikte, dahil edilmeyen; ama, aynı şartları haiz olan diğer belediyelerimiz de mutlaka alınmalıdır ve onlarla aynı şartlara gelmelidir.

Değerli arkadaşlar, bu listeye girmiş olan belediyeler sebebiyle, diğer belediyelerin paylarından kesiliyor. Mesala, bu belediyelere kesildiği zaman, öbür belediye, eğer, yüzde 2 alacaksa yüzde 1 alıyor. O sebeple, ümit ediyorum ki, bu belediyeler gibi, bu belediyelere verilmesinden memnuniyet duyuyorum; ama, bizim Doğru Yol Partili belediyelere de verilmesini diliyorum.

Bu kanunun, bu bölgemize, deprem bölgesine, Sakarya, Bolu, Düzce, Kocaeli ve Gölcük'e inşallah, ekonomik, sosyal bakımdan fevkalade büyük katkılar sağlamasını ümit ediyorum ve hükümete, bu uğurda yapacağı bütün çalışmalarda başarılar diliyorum.

Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bedük.

MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun efendim.

MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) – Sayın Başkan, sataşma oldu.

BAŞKAN – Sataşma mı oldu?!.

MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) – Evet.

BAŞKAN – Kim sataştı size?!..

MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) – Ahmet Derin Bey, konuşurken sataştı.

BAŞKAN – Bir dakika efendim, zaptı getirteyim... Bir dakika...

Efendim, gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok.

MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) –Sayın Başkan...

BAŞKAN – Müsaade edin efendim...

Şahsı adına, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan.

Sayın Ayhan; buyurun.

MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) –Sayın Başkan...

BAŞKAN – Bir dakika efendim; getirelim ona göre söz vereceğiz. Ne demiş Sayın Derin?.. Derinden mi çattı?! Biz görmediğimize göre derinden çatmış!..

AHMET DERİN (Kütahya) – Ben kimseye sataşmadım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Erzurum'a dokunmuşsunuz Sayın Derin.

Buyurun Sayın Ayhan.

CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan, deprem bölgesi yaralarını sarmak için hükümete yetki veren yetki kanunu süresini üç ay daha uzatan tasarının son maddesini görüşüyoruz. "Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür" diyoruz.

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) – Dört ay... Dört ay...

BAŞKAN – Sayın Bıçakçıoğlu... Efendim, bir dakika, Sayın Ayhan'ı konuşturmuyorsunuz. Müsaade buyurun...

Buyurun efendim.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Evet, dört ay daha yetki veren kanunu Bakanlar Kurulu yürütür diyoruz. Evet, Bakanlar Kurulu yürütecektir; ancak, Bakanlar Kurulu bu Mecliste kendisine verilen yetkileri de, deprem bölgesi için kullanması lazım. Biz, deprem bölgesi için ihtiyaç olan harcamaların yapılmadığını görüyoruz değerli arkadaşlar.

Türkiye genelinde ve deprem bölgesinde afete maruz kalan belediyelere yardım edeceksiniz; ama, diğer belediyelerden kesip veriyorsunuz ve bu da haksızlık oluyor. Yani, bunu çok dikkatli ve hesaplı kullanmak lazım; afette fiili zarar ne ise, onu telafi eden bir tazminatın getirilmesi lazım. Bunun düzeni de kuruldu ve tebliğleri de vardır. 54 üncü hükümet zamanında bu düzeni getirdik, bizden sonraki hükümetler de buna devam ediyorlar, ancak; uygulamada hesapdışı birtakım şeyler var, arkadaşların şikayetleri -iktidar-muhalefet tefrik etmeksizin söylüyorum- bundandır; bunların dikkatle değerlendirilmesi lazım.

(Mikrofon otamatik cihaz tarafından kapandı)

CEVAT AYHAN (Devamla) – Muhterem Başkan, herhalde biraz süre lütfedeceksiniz...

BAŞKAN – Tabiî efendim, buyurun.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Teşekkür ederim.

İkinci bir husus da, şudur değerli arkadaşlar: Biraz önceki konuşmamda "bu bölgeyi rehabilite edeceksek, bu bölgeyi normal bir düzeye getireceksek, bölgede sorumlu ihdas edelim" dedim. Bendeniz, bunu, bu Mecliste birkaç defa arz ettim, her vesileyle söylüyorum; yani, sorumlu bir bakan getirin bölgeye.

Ben bu konuşmayı yaptıktan sonra, ismini vermeyeyim, bir değerli arkadaşımız aradı, çıktım, görüştüm "teşekkür ederim, biz de bunu zaman zaman hükümette arz ediyoruz, hakikaten bölgenin hali bize ıstırap veriyor -halen hükümette olan bir bakan arkadaşımız bunu ifade ediyor- ancak, henüz bir mutabakata gelemedik, hakikaten süratle yapılması gereken budur" dedi. Halen bakan olan bir arkadaşımız, meseleyi değerlendiren bir arkadaşımız.

Niye bu böyledir derseniz; şundandır arkadaşlar: Bölgeye koordinatör vali verdiniz, İzmit'te, Kocaeli'nde oturuyor. Bölge illerinde valiler var, valilerin her biri değerli arkadaşlardır, yetişmiş insanlardır, her bakımdan mesleğinde temayüz etmiş insanlardır; ama, vali, bir bürokrattır. Valinin, nihayet, yapabileceği, ilinin ihtiyaçlarıyla ilgili; bölge valisinin yapacağı, bölgenin ihtiyaçlarıyla ilgili, sayın bakanlara arz eder. Meselenin bir tarafında, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı var; bir tarafta, Toplu Konuttan sorumlu Devlet Bakanlığıı var; bir tarafta, dıştan gelecek kredilerin bölgeye, projelere tahsisi için, Hazineden sorumlu Devlet Bakanlığı var; bir tarafta, vergi kaynaklarından, topladığı gelirden bölgeye imkân tahsis edecek olan Maliye Bakanlığı var; bir tarafta, bölgedeki iş hayatını, çalışma hayatını rehabilite edecek olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı var; bölgedeki kamu kuruluşlarına ait sanayi tesisleriyle ilgili olan Sanayi ve Ticaret Bakanlığı var veya Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı var; Petkimle ilgili olanı söylüyorum, İGSAŞ'la ilgili olanı söylüyorum, vagon sanayii ile, demiryollarıyla ilgili olanı söylüyorum. Yani, bölge, çok bakanlığı ve çok kurumu ilgilendiriyor.

Bir sayın valinin, bu bakanlıklardan netice alması için ne kadar yazışma yapması lazım, ne kadar gayret sarf etmesi lazım ve ne netice alabiliyor? Valilerin hepsi değerlidir; ama, bir bakana, meseleyi bir kere götürür...

BAŞKAN – Sayın Ayhan, eksüreniz de doluyor. Lütfen toparlayın...

CEVAT AYHAN (Devamla) – Bakıyorum efendim; 2 dakika 39 saniye olmuş.

BAŞKAN – Hayır efendim, 5 dakika eksüre verdim de onun için...

CEVAT AYHAN (Devamla) – Öyle mi?.. Peki... Teşekkür ederim. Ben cümlemi tamamlayayım.

Tabiî, bir değerli vali, meseleyi ikinci, üçüncü defa götüremez; yani, bakanı taciz edecek olan, bir diğer bakandır. Hatta, Başbakana, meseleyi, çatkapı girip arz edecek olan, her hafta Bakanlar Kurulunda, bölgenin sorumlusu olan, 24 saat bölgeyle yatıp kalkan, bölge meselelerini rüyasında gören ve bunu halletme azmini, aşkını taşıyan bir sorumlu bakandır. İşte, ben bunu, bunun için ifade ediyorum. Yani, gün geçmeden, aylar geçmeden bu işi çabucak yapalım.

Bakın, şimdi bölgede büyük bir inşaat faaliyeti başlayacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ayhan, lütfen toparlar mısınız...

CEVAT AYHAN (Devamla) – Aşağı yukarı 100 000'e yakın konut inşa edilecek ve 10 binlerce işyeri inşa edilecek. İmar meseleleri var, ulaşım meseleleri var, altyapı meseleleri var, haberleşme meseleleri var; bir ucu Ulaştırma Bakanlığında, bir ucu falan bakanlıkta. Yani, bunları entegre olarak götürecek bir bölge sorumlusu bakanı görevlendirelim, bir yılda biterse bir yılda, iki yılda biterse iki yılda, ondan sonra da kendisine büyük bir takdirname verip, teşekkür edelim, işi de başaralım diyorum.

Hepinizi hürmetle selamlarım.(FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

Son söz, Erzurum Milletvekili Sayın Mücahit Himoğlu'nda.

Buyurun efendim, çok kısa lütfen. (MHP sıralarından alkışlar)

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sayın Başkan, sataşmayla ilgili mi söz aldı?

BAŞKAN - Sataşma değil efendim.

Sayın Bedük Grup adına konuştu, şahsı adına da iki kişiye söz veriyoruz, ikinci söz sahibi...

MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) – Evet, değerli arkadaşımız sataşmış dahi olsa, onu gül olarak alır, koklarız biz.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Bizim de söz talebimiz vardı Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hayır efendim, gelmedi, sizinki yok; Himoğlu sizden önce söz almış. Söz talebiniz gelseydi, tercihim siz olurdunuz Sayın Ercan.

Buyurun Sayın Himoğlu.

MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının görüşülen 3 üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum.

Burada, arkadaşlarımızın, Partimizi ve şahsımı hedef alan konuşmaları oldu; ancak, şunu belirtmek istiyorum ki, bir şeyi çok iyi tahlil etmeden, tahlil neticesini de çok iyi incelemeden, bazı söylemlerin yanlış olacağı ve bu söylemlerden dolayı da, zaman içerisinde, değişik durumlarla karşı karşıya kalınacağının bilinmesi gerekir.

21 inci Dönem, 2 nci Yasama yılında ve 369 sıra sayısıyla, Doğal Afetlere Karşı Alınacak Önlemler ve Doğal Afetler Nedeniyle Doğan Zararların Giderilmesi İçin Yapılacak Düzenlemeler Hakkında Yetki Kanunu Süresinin Uzatılmasına İlişkin Kanun Tasarısı, Plan ve Bütçe Komisyonu raporuyla Meclise gelmiştir.

Genel gerekçeye baktığımız zaman, "17 Ağustos 1999 tarihinde, Marmara Bölgesinde meydana gelen ve büyük kayıplara yol açan deprem felaketi sonrasında yapılan uygulamalarda doğal afetlere karşı alınacak önlemler ile bu afetler nedeniyle doğan zararların giderilmesi konusundaki mevzuatta önemli noksanlıklar bulunduğunun anlaşılması nedeniyle, deprem bölgesinde normal hayata dönülebilmesi, hasar ve tahribatın onarılması amacıyla, birtakım değişiklikler düzenlenmiştir." deniliyor. Neyi kapsıyor efendim; doğal afetleri.

Resmî Gazete, tarih 8 Şubat 2000, sayı 23958. Bakanlar Kurulunun karar sayısı 2000/9. Aynen okuyorum: "ekli, tabiî afetler nedeniyle, gelir kaybı ve altyapı hasarına uğrayan belediyelere yapılacak yardımlara dair kanunun yürürlüğe konulması." Şimdi, buradaki kanun yürürlüğe girdiği zaman, tabiî afetler nedeniyle gelir kaybı ve altyapı hasarına uğrayan belediyeler hangi maddede belirtiliyor:

"1- Deprem, su baskını, heyelan, çığ, kaya düşmesi, tasman, fırtına gibi afetler nedeniyle 1999 yılı içinde gelir kaybına ve altyapı hasarına uğrayan belediyelerin, 22.2.1981 tarih 2380 sayılı Kanun ve Bütçe Kanunundaki hükümlere göre tahakkuk edecek payları, 2000 yılının 1, 2, 3, 4, 5 ve 6 ncı aylarında ekli listede belirtilen katsayılarla çarpılarak artırılmıştır."

"3- 2000 yılının ilk altı ayı için belirlenen bu miktarlar, takip eden dönemler için yeniden belirlenir."

Şimdi, bir tanesindeki tabiî afetler durumu, diğerindeki doğal afetler durumu; biri depremle ilgili, diğeri de oradaki sel felaketini ve çığ, kaya düşmesi gibi şeyleri de kapsayan bir kanun. İkisini birbirinden ayırmamız lazım; birincisi bu.

İkincisi; burada, arkadaşlarımız, çok güzel bir şekilde söylediler; bundan önceki iktidarın olduğu dönemlerde Çamlıkaya, İspir Belediyeleri, altı ay, bu işten aldı, Erzurum'dan tek bir belediye almadı. Şimdi, burada, belediyelerin payı, belediyeye gidip söyleniyor. Erzurum Büyük Şehir Belediyesinin su borcu 5 trilyondu. Şimdi, biz, ödedik. Kimin ödedik?.. Senin hesabını ödedik, geçmiş dönemdeki senden kalan borcu ödedik. Şimdi, buraya geldiğimiz zaman da, inceliyoruz "Milliyetçi Hareket Partisi" ifadesi kullanılıyor. Dikkat ederseniz "bu kanunu Bakanlar Kurulu yürütür" deniliyor. Yani, 57 nci hükümetin yürüttüğü bir kanun çerçevesinde değerlendiriliyor. Şimdi, burada, küçük bir örnekleme sunacağım; bizim yaptığımız bu örnekleme, Türkiye genelini kapsar. Buyurun; Erzurum'daki Doğru Yol Partisi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Yeniden bir sataşmaya mahal verecek şekilde konuşmayın efendim.

MÜCAHİT HİMOĞLU (Devamla) – Hayır efendim, ben örnekleme sunacağım.

BAŞKAN – Efendim, dün dündür, bugün bugündür... Onlar öyle yapmış, siz de böyle yapmışsınız... (MHP sıralarından alkışlar)

MÜCAHİT HİMOĞLU (Devamla) – Evet efendim.

Ilıca, Aşkale, Şenkaya, Narman, Dumlu Doğru Yol Partisi; MHP'nin aldığına bakın; Merkez, Pasinler, Tortum, Oltu; dört tane. MHP Yeniköy dışarıda. Hınıs CHP, adil davranılmış, Parlamento dışındaki partiye de saygı var. (MHP sıralarından alkışlar) Karayazı DSP, Uzundere Fazilet, Pazaryolu Fazilet. Niye: Öncelik var da onun için;. çünkü, ilk öncelik bunlara tanınmış, diğer düzenleme ile uzatılacak dört ay içerisinde diğer belediyelere tanınacak. Biraz sabretmek lazım; çünkü, il genel meclisinin içerisinde Fazilet Partili, DSP'li, ANAP'lı, DYP'li, CHP'li il üyeler de var; bunların oluşturduğu il özel idaresi var. Özel idare kim için pay veriyor: özel idare, belediyenin dışındaki köye hizmet için gidiyor. Nasıl gidecek? Şenkaya'daki köyün depremine, elbette il özel idaresi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MÜCAHİT HİMOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Himoğlu, sabrın sonu selamet...

MÜCAHİT HİMOĞLU (Devamla) – Evet, köylerdeki duruma da il özel idareleri gidecektir. İl özel idareleri gideceği için, tüm millete hizmet edecektir. Bir kişinin şahsında, bir şeyi değerlendirmek yanlış olur. Bir DYP'nin bulunduğu veya ANAP'ın veya Fazilet'in belediyesinde tüm partili vatandaşların oyu vardır. Onun için, o partinin belediye başkanının şahsında millet cezalandırılamaz. 57 nci hükümet, doğru, adaletli kararını vermiştir. Gelecek altı ayda alamayan nasipliler ve sizler de alacaksınız.

Teşekkür ederim Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İnşallah efendim.

Teşekkür ediyorum.

Efendim, malî konularda Maliye Bakanı belki bir şey söyleyecekti Sayın Cevat Ayhan'a; ama, gittiler, geç kaldılar.

Tarım Bakanı bir şey söyleyecek efendim; yerinizden, buyurun.

Mazur görün bitirelim bu işi.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu anda görüşülmekte olan Doğal Afetlere Karşı Alınacak Önlemler ve Doğal... (Gürültüler)

BAŞKAN – Bir dakika Sayın Bakan. (Gürültüler)

Lütfen, dinler misiniz efendim, Sayın Bakan konuşuyor... ("Süremiz bitti" sesleri)

Lütfen efendim... Ne süresi efendim! Okumuyor musunuz grup önerisiyle ne karar alınmış, "bu kanunun bitimine kadar" diyor. Sabaha kadarsa, sabaha kadar...

Buyurun efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu anda görüşülmekte olan Doğal Afetlere Karşı Alınacak Önlemler ve Doğal Afetler Nedeniyle Doğan Zararların Giderilmesi İçin Yapılacak Düzenlemeler Hakkında Yetki Kanununun Süresinin Uzatılmasına İlişkin Kanun Tasarısıyla ilgili değerli milletvekili arkadaşlarımızın tüm görüşleri ve önerileri tarafımızdan dikkatlice not edilmiştir; tutanaklar da çıkarılıp bu konuda değerli milletvekillerimize yazılı bilgi sunulacaktır. Ancak, şunu özellikle belirtmek istiyorum: Tüm konuşan milletvekillerimizin konuşmalarını dinlediğimizde ve değerlendirdiğimizde görüyoruz ki, bir eksiklikten bahsedilmiyor; özellikle, niçin, bir bölgeden sorumlu bakanın olmadığı vurgulanıyor; ama, bölgede nelerin eksik kaldığı; sağlık konusunda mı bir eksiklik var, prefabrikler konusunda mı bir eksiklik var...

T. RIZA GÜNERİ (Konya) – Sayın Bakan, sanki Türkiye'de yaşamıyorsunuz!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) – Türkiye'de yaşıyorum, hergün de buradayım ve hergün de deprem bölgesindeyim, onlara da cevap vereceğim.

BAŞKAN – Efendim, karşılıklı konuşmayın.

Sayın Bakan "bizim atladıklarımızı da zabıtlardan alacağız ve eksiklerimizi gidereceğiz" dedi.

Buyurun Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) – Hepsine de tek tek cevap vereceğiz. Yalnız, hükümetin tüm bakanları, depremle ilgili konularda, kendi bakanlıklarını ilgilendiren hususlarda görevlerini harfiyen yerine getiriyorlar. Bölgedeki vali ve bürokratlar, devletin valisi ve devletin bürokratlarıdır. Özellikle Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve tüm bakanlar, bölgeyle ilgili yapılacak her türlü düzenlemede yetkilidirler. Bölgeden sorumlu bir bakanın olup, bu bakanın her gün bölgeyi rüyasında görmesi gibi bir tabir kullanıldı. Biz orayı rüyamızda görmüyoruz, biz orayı gerçekte görüyoruz, her gün oradayız; o bölgeyi biz nasıl rüyamızda görürüz?! O bölgeyi rüyamıza bırakamayız.

Özellikle Gölcük ve Değirmendere örnek verildi. Gölcük'ü ve Değirmendere'yi ev ev, sokak sokak gezen bir bakanım. Depreme dikkat ederseniz, Gölcük'te olan hasar ile Değirmendere'de olan hasar çok farklı. "Bu katsayılar nasıl belirlendi" diye bir soru geldi. Katsayıların belirlenmesinde, teknik arkadaşlarımız, bürokratlarımız gerekli tespiti yaptılar, yıkım oranına göre, altyapıdaki tahribat oranına göre katsayılar belirlendi.

Yine, toplanılan paralar bölgeye harcanıyor mu?.. Bunun dökümünü değerli milletvekili arkadaşlarımıza çıkarırız; evet, toplanan paralar bölgeye gidiyor; ancak, Sayın Devlet Bakanımızın söylediği basına yanlış intikal etmiş olabilir. Toplanılan paralar, normal olarak, bir yere kaydediliyor, bir yerde tutuluyor ve buradan deprem bölgesine gönderiliyor.

Bu sorular özellikle önemli olduğu için söylüyorum. Tek bir misal vereyim: Deprem bölgesinde üreticilerin ürünlerinin parasının ödenmediği söylenildi ve özellikle fındık konu edildi; onun için, rakamını söylüyorum: Şimdiye kadar Fiskobirlik'e 153 trilyon para ödendi. Tüm Fiskobirlik'e 16 trilyon borç vardır. Bunun için 16 trilyon lira Hazineden aktarma yapılacak, bu para da bayram öncesi ödenecektir. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) – Fiskobirlik'e yapılan ödemeler, yıllara göre tetkik edildiğinde, 1996, 1997, 1998 ve daha öncesi yıllara doğru gittiğinizde -1994'te ve 1995'te- bu felaketlere rağmen, Fiskobirlik'e yapılan ödemelerin, bu yıl, geçen yıllara göre daha etkin olduğu görülecektir.

Burada, televizyonlarından bizi izleyen üreticilerimize, çiftçilerimize bir müjdeyi de veriyorum: Yarın, 1 marttan itibaren, tüm Türkiye'de -deprem bölgesi de dahil- çiftçinin kullandığı tarım kredi faizleri yüzde 74'lerden, 68'lerden -hayvancılıkta yüzde 54'tür- 40,36'ya iniyor. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) Bu da, 57 nci cumhuriyet hükümetinin, hükümet oluşundan bugüne kadar ekonomide aldığı tedbirlerin sonucudur. Uzun yıllardır, ilk defa, çiftçinin kullandığı kredilerin faiz oranı yüzde 40,36'ya iniyor. Yarından itibaren...

AHMET DERİN (Kütahya) – Sayın Bakan, enflasyon?!.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) – 74'ten iniyor. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Dinleyin efendim, dinleyin...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) – Deprem bölgesiyle ilgili olduğu için söylüyorum...

T. RIZA GÜNERİ (Konya) – Enflasyon yüzde 25, bu rakamın üzerinde Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) – Sizden aldığımız enflasyonu da şu anda yüzde 50'ye indirdik; yıl sonunda yüzde 25'e indireceğiz... (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) Yine, sizden aldığımız, çiftçilerin kullandığı yüzde 74'lük kredi faizleri, yarın, yüzde 40,36 olarak uygulanacaktır.

Saygılar sunuyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum efendim...

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın Başkan...

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Bir dakika efendim; söz istediniz, söz vereceğiz Sayın Ercan.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Bakan konuyu bilmiyor efendim.

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın Bakanın verdiği bilgiler sırasında "sizler" diye muhalefe hitap etmiştir. "Sizden devraldığımız faiz oranları" diye, aslında, kendi ortaklarına hitap etmiştir.

Bilgilerinize sunuyorum efendim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Tabiî, efendim; söz, nereden alınmışsa oraya gider.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) – Hayır, 1994'teki faiz oranlarına bakalım...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Yüzde 40!.. yüzde 40!..

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Efendim, böyle karşılıklı olmaz... Cevat Beyefendi, müsaade edin efendim...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Bakana, tarım kredi kooperatifleriyle ilgili faiz oranlarını herhalde yanlış aktarmışlar. Yüzde 40 idi... (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Bir dakika efendim; ben duymuyorum ki, Bakan duyacak.

Sayın milletvekilleri, bu kadar sabrettiniz; müsaade buyurun efendim, şu tasarıyı bitirelim...

Buyurun efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bakanımız, özellikle muhalefet sıralarına bakmak suretiyle, çiftçi kredilerinin faizlerinin yüzde 40'a indirildiğinden bahsetti "yüzde 40,36" dedi. Bu, kendisine yanlış intikal ettirilmiş olan bir bilgidir. Doğru Yol Partisinin iktidarda olduğu dönemde, çiftçi kredilerinin faiz oranları yüzde 40'tır. Yüzde itibariyle söylüyorum, sonra yüzde 57'ye çıkarıldı ve en sonunda, 55 inci hükümet zamanında yüzde 73'e, işlemleriyle beraber yüzde 82'ye; hatta, gecikme faizleri de yüzde 118'e çıkarıldı. Biz de, Doğru Yol Partisi olarak...

BAŞKAN – Sayın Bedük, Sayın Bakanın ifadesinde "Doğru Yol" tabiri yok; ama, konuşurken oraya baktı diye, ille niye üzerinize alıyorsunuz?

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Müsaade eder misiniz efendim...

BAŞKAN – Buyurun efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Bakan "sizin hükümetiniz zamanında" deyip de, bize baktığından dolayı söylüyorum.

Doğru Yol Partisi zamanında, çiftçi kredilerinin faizi düşüktü ve girdileri de fevkalade azdı, hem akaryakıt bakımından hem gübre bakımından hem de özellikle Ziraat Bankası kredi faizleri bakımından fevkalade üst seviyeye çıkarıldı 55 ve 56 ncı hükümet zamanında; şimdi de indirdiler; indirmeleri gerekirdi, yapılması gerekeni yaptılar; teşekkür ediyoruz.

BAŞKAN – Efendim, Sayın Bakan size bakmış olabilir, başka yere bakmaktan utanmış olabilir; onu siz bilemezsiniz.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Onu siz daha iyi biliyorsunuz Sayın Başkan!

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Köse de iyi bilir efendim.

BAŞKAN – Mesele anlaşılmıştır efendim.

Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, oyunun rengini belli etmek için söz isteyen Sakarya Milletvekili Sayın Nevzat Ercan'a söz vereceğim.

Sayın Ercan, lehte mi, aleyhte mi?..

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Lehte efendim.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Sayın Başkan, ben de söz istemiştim.

BAŞKAN – Sayın Ayhan, siz, son söz diye istediniz efendim. Siz, son söz...

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Son söz, Bakandan sonra milletvekilinindir...

BAŞKAN – Hayır efendim, olur mu?!. Oylamadım ki daha...

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Sayın Bakan konuştuktan sonra milletvekili konuşur...

BAŞKAN – Müsaade edin efendim, ben idare edeyim. Zatı âlileriniz bakanken güzel idare ettiniz; müsaade edin, burasını ben idare edeyim.

Buyurun Sayın Ercan.

Sayın Ercan, fazla süremiz kalmadı; takdir sizin... Konuşmanızı kısa tutarsanız memnun olurum.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Doğal Afetlere Karşı Alınacak Önlemler ve Doğal Afetler Nedeniyle Doğan Zararların Giderilmesi İçin Yapılacak Düzenlemeler Hakkında Yetki Kanununun Süresinin Uzatılmasına İlişkin Kanun Tasarısı üzerinde son görüşmelerimizi yapıyoruz, görüşmeleri tamamlamak üzereyiz.

Değerli milletvekilleri, dört aylık bir süre isteniliyor. Bilindiği gibi, bundan önce de bir eksüre verilmişti; üç aylık bir süre. Dört aylık ilave süre verilmesini biz de uygun buluyoruz; o bakımdan lehte söz aldım. Ancak, geçen aylardaki beceriksizliği, başarısızlığı görmek istemiyoruz bu önümüzdeki dört aylık sürede. Yapılamamış olanların, hiç olmazsa, tanınacak bu yeni süre içerisinde giderilmesini öneriyoruz ve talep ediyoruz. Bu, bizim hakkımız; çünkü, geçen dönemde, hükümet, deprem bölgesinde yeterli bir çalışma sergileyemedi, depremzedeye yeterli ilgiyi gösteremedi ve istenilen desteği de sağlayamadı. İnsanlar, halen, deprem bölgesinde, elverişsiz şartlarda, sağlıksız koşullarda ve ekonomik, sosyal ve psikolojik sorunlarla iç içe yaşamaktadır. Evsiz ve üstelik işsiz kalmış olan binlerce insan için bugüne kadar getirilen geçerli bir çözüm tarzı yoktur. Hayatı normale döndürme çalışmalarını, hiç olmazsa bundan böyleki günlerde görmek istiyoruz.

Sayın Bakanı yadırgadığımı ifade etmek istiyorum. Burada, kalem kalem tadat ettik; deprem bölgesi ve depremzede adına şunları şunları talep ettik Sayın Başbakandan, ilgili bakanlardan, hükümetten ve saydık, dedik ki, bunlar olmadı, gerçekleşmedi, gerçekleşmedi, gerçekleşmedi... Sayın Bakan bilmiyorum, ya bizi dinleme fırsatı bulamadı ya da bazı şeylerin üstünü örtmeye çalışıyor, aynen, tarım kesimine ilişkin kredi faiz oranlarına ilişkin açıklaması gibi. Yani, şimdi, üç yıl sonra, bıraktığımız noktaya geldiniz siz. Üç yıl önce yüzde 40'lar civarında olan tarım kredi faizlerini, 55 inci hükümet, gelir gelmez, çiftçinin, köylünün...

ADNAN FATİN ÖZDEMİR (Adana) – Yüzde kaçtı?! Yüzde 55'le kredi aldık biz. Ben çiftçiyim; yüzde 40 hiç bir zaman olmadı.

NEVZAT ERCAN (Devamla) – ...tarımsal kredi faiz oranlarını çekti mi yüzde 70'lere, yüzde 75'lere? Esnafın, hakeza, kredi faiz oranlarını çekti mi; çektiniz. Üç yıl geçti, ezdiniz, fukaralaştırdınız insanları, şimdi gelip "yüzde 40'lar seviyesine çektik" diyorsunuz ve iktidar ortaklarından da alkış alıyorsunuz. Çok yazık vallahi... Geldiğiniz nokta, gerçekten, çok hüzün verici. Yani, sizi çiftçi de alkışlıyor biliyor musunuz, üç yıl içinde yüzde 75'lerle kullandırdığınız kredi faizlerin için! Yoksullaştırdınız insanları, üç yıl sonra da geldiniz... (MHP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ZORLU (Isparta) – Bu tarafa bakarak konuşsun Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Ercan...

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Ne yapalım; bu kürsünün yeri doğru değil. Ben, elbette ki, muhatabımı görmeliyim; yani, ilgili bakanı görmeliyim, hükümeti görmeliyim.

Değerli milletvekilleri...

BAŞKAN – Sayın Ercan, Sayın Tarım Bakanına haksızlık yapıyorsunuz; üç yıl önce, üniversitede dekandı kendileri.

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Üç yılda, canım... Şimdi, hükümet ortakları, DSP, Anavatan Partisi, herhalde, 55 inci hükümetin yönetiminde bulunmuş, sorumluluk yüklenmiş, kendi ortakları. Anasol-D, Anasol-M; bir şey fark etmez. Üç yılda geldiğiniz nokta bu. (MHP sıralarından gürültüler) Onu ifade etmeye çalışıyorum.

Değerli milletvekilleri, istediğinizi veriyoruz dört ay daha; bir süre tanıyoruz size ve inşallah, güzel şeyler yaparsınız.

Zamanımı çok israf ettirdiniz Sayın Başkan; ama, bir şeyi bu vesileyle hatırlatayım. Önümüzdeki günlerde, 16 Martta Kurban Bayramını birlikte, inşallah, idrak edeceğiz; kurban kesilecek inşallah. Belki, bu vesileyle, kurban derisine ilişkin ve ete ilişkin bir organizasyon yapılabilir; yani, ben, düşüncemi ifade ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Önemli olduğu için tamamlamama izin verin.

BAŞKAN – Verdim efendim zaten, istirham ederim.

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Deprem bölgesinde bunlar değerlendirilebilir. İlgili depolarda; Et ve Balık Kurumu varsa o bölgelerde, onların depolarında, soğuk hava depolarında bunlar stoklanabilir. Bir organizasyon marifetiyle, bunlar, o yöre insanlarının, depremzede insanların istifadesine sunulabilir; bunlar yapılabilir. Hiç olmazsa, önümüzdeki günlerde böylesine önemli bir konuyu dikkate alırsınız.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ercan.

Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan; buyurun.

Son söz olarak değil, aleyhte söz veriyorum.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, evet, aleyhte söz istedim; niye; çünkü, hükümete iki defa yetki verdik; altı aydan beri işleri halledemedi. Biz, bugün burada çok daha ağır konuşurduk; ama, sizin moralinizi, hükümetin moralini bozmamak için yumuşak ve şey konuşuyoruz; size faydalı olalım diye konuşuyoruz. Sizin sinirlerinizi bozmadan, bu fikirlerimizden faydalanın diye söylüyoruz ve depremzedelerin de moralini bozmamak istiyoruz; ama, altı ay oldu, hiçbir şey yapmadınız. Sanayi Bakanınız çıktı "fındık müstahsiline, parasını, deprem bölgesinde, evine yollayacağım" dedi. Bana diyorlar ki "yahu, evden vazgeçtik; biz alacağız; şu parayı yollasın allahaşkına!" Daha paraları ödemediniz; bir.

İkincisi; şimdi, Tarım Bakanı arkadaşımız diyor ki "faizleri yüzde 40'a düşürdük." Biz, zaten yüzde 40 teslim ettik size, Anasol-D ve Anasol-M'ye; yüzde 70'le ezdiniz, ezdiniz; şimdi, yüzde 40'a düşürüyorsunuz... Ama, bakın, dikkat edin... Dikkat edin... Dediğimi iyi dinleyin; bakın, dikkat edin... Enflasyon hedefi kaç; yüzde 25... Köylüye, çiftçiye yüzde kaç kredi faiz ödeteceksiniz; yüzde 40... Bugüne kadar cumhuriyet hükümetlerinin hepsinin çiftçiye ödettikikleri kredi faizi, piyasa faizinin altındadır. Siz, piyasa faizinin 5 puan üzerinde ödeteceksiniz; çünkü, 21 Aralık 1999 tarihli Resmî Gazetede Bakanlar Kurulu bu kararı verdi. Açın, okuyun kararnameyi; olmayana ben vereyim... Yani, siz, enflasyonun 15 puan üzerinde faizle çiftçiyi ezeceksiniz.

İkincisi, çiftçinin malını alırken, hedef enflasyona göre fiyat veriyorsunuz; ama, vatandaştan alırken de, geçmiş enflasyona göre... Tabiî, sizin başınızda bir Cottarelli var şimdi! Millet size oy verdi, milletin işini kotarsın diye; siz işleri götürdünüz, Cottarelli'ye teslim ettiniz. Cottarelli de sizi kotaracak sonunda, size söyleyeyim; seçimde bunun hesabını veremeyeceksiniz!

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) – Ayıp oluyor!.. Ayıp oluyor!..

CEVAT AYHAN (Devamla) – Ayıp olmuyor... Ayıp olmuyor...

Bakın, gezdiğim yerlerde çiftçiler bana diyor ki: "Hükümete selam, çiftçi battı, vesselam..." (MHP sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlar, ben, rüyanızda görün demedim; işi o kadar aşkla, şevkle tutun ki, rüyanıza girsin dedim; yani, gece rahat edemeyin o depremzedenin işini halledinceye kadar; ama, Sayın Bakan anlamamış "rüya görmüyoruz; iş yapıyoruz" dedi.

Hadi, iş yapıyorsanız, bakın, şeker fabrikası ağustosta yıkıldı; altı ay geçti; hadi, bu sene açamadınız. Şimdi, 1 Ekimde, yedi ay sonra açmak lazım; bir çivi çakmıyorsunuz; kim açacak bunu?!.. Cinler mi gelip açacak; yani, insaf ediniz!.. Nasıl çalışıyorsunuz siz?!.. Nasıl hükümetsiniz siz?!. Siz uyurgezer bir hükümetsiniz yahu!.. Milletten deprem vergisi diye para topluyorsunuz; alıyorsunuz... Bakın, ocak ayı rakamlarını ben size söyleyeyim. Açın, internete girin, bakın. Maliyenin, Hazinenin rakamları... Devletin bütün gelirleri -vergisi, trafik cezası hepsi içinde- ocak ayında 2 katrilyon 40 trilyon; faizcilere ödediğiniz 2 katrilyon 70 trilyon lira; yani, devletin bütün gelirlerinden daha çok faizcilere para ödemişsiniz, depremzedelere bir kuruş vermiyorsunuz, yalatıyorsunuz. Dışarıdan gelen paraları da ödemiyorsunuz. Onlar için topladığınız vergileri de onlara ödemiyorsunuz. Onun için, bir daha, bir daha bu işi düşünün.

Bakın "yaptık" diyorsunuz; ne yaptınız? Osman Pepe Bey söyledi; size ben de söyleyeyim: Sakarya Üniversitesi, gelen yardımlara "prefabrike istemiyorum" dedi, derhal kalıcı konuta geçti, 160 tane konutu dört ayda yaptı; profesöre, doçente, müdüre takdim etti. Şimdi, konut sıkıntısı yok. Siz, eğer, bizim dediğimiz zaman, eylül ayında kalıcı konutlara girseydiniz, bu mümkündü. Şimdi kalıcı konutların birçoğu biter, teslim edilir hale gelirdi.

Benim bölgemde oniki ay inşaat yapılır değerli arkadaşlar. Biz, sizi üzmemek için söylemiyoruz; ama, kendinizi aldatmayın, bu işin sonunda batağa saplanacaksınız; ben size söyleyeyim. Sizin disiplininizle bu işi halletmek mümkün değil; bir daha, bir daha düşünün.

Hani kalıcı işyerleri? Hayvancılığı zaten batırdınız. Bir sene evvel kasaba giden besicinin hayvanı 1 milyon 800 bin lira, bugün de 1 milyon 800 bin lira! Hayvancı ölmüş. Mazota yüzde 300 zam, yeme yüzde 100 zam; ama, besicinin hayvanı olduğu gibi yerinde sayıyor. Onun için, siz, Türkiye'yi batıran bir hükümetsiniz. Biraz uyanırsınız diye bunları size arz ediyorum. Hepinizi hürmetle selamlarım. (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir...

AHMET DERİN (Kütahya) – Sualimiz olacak Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sual soramazsınız efendim. İçtüzük 86'ya göre, ben, oyunun rengini belli eden milletvekillerine lehte ve aleyhte söz verdim. Daha evvel emretseydiniz, hayhay...

Sayın Bıçakçıoğlu, Sayın Bilge, siz de lütfen mikrofonu kapatın.

AHMET DERİN (Kütahya) – Şimdi soracağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Olmaz efendim; İçtüzük 86'ya göre söz verdim. Sayın Şener de "evet" diyor. Bana itimat etmiyorsanız, kefilim orada.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen sayın üyelerin, teknik personelden yardım istemelerini; bu yardıma rağmen sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa sunmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini, kendisinin ad ve soyadı ile imzasını taşıyan pusulaları, 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemi başlamıştır.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Doğal Afetlere Karşı Alınacak Önlemler ve Doğal Afetler Nedeniyle Doğan Zararların Giderilmesi İçin Yapılacak Düzenlemeler Hakkında Yetki Kanununun Süresinin Uzatılmasına İlişkin Kanun Tasarısının açık oylamasına 224 sayın üye katılmış; kabul 219, ret 1, çekimser 1, mükerrer 3 oy kullanılmıştır.

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olsun. (Alkışlar)

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 1 Mart 2000 Çarşamba günü saat 13.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 20.27

 

VI. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı’nın, Sağlık Fonundan dağıtılan kaynaklara ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş’un cevabı (7/1203)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Sağlık Bakanı tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim.

B. Fırat Dayanıklı

Tekirdağ

1. Sağlık fonundan 1996 yılından itibaren hangi illere ne kadar malî kaynak gönderilmiştir?

2. Fondan Isparta Tıp Fakültesine 1996 yılından itibaren ne kadar kaynak, ne sebeple, hangi tarihte gönderilmiştir?

3. 1999 yılında fondan hangi hastanelere, il bazında ne kadar kaynak, hangi tarihlerde, ne sebeple gönderilmiştir?

4. Fondan 1999 yılında başka hangi harcamalar, hangi tarihte, nerelere yapılmıştır?

T.C.

Sağlık Bakanlığı 28.2.2000

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı

Sayı : B100APK0000000/273

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 25.1.2000 tarih ve A.010.GNS.0.10.00.02.-3874 sayılı yazı

Tekirdağ Milletvekili Sayın Bayram Fırat Dayanıklı tarafından, “Sağlık Fonundan Dağıtılan Kaynaklara” ilişkin yazılı soru önergesinin cevabı ilişikte sunulmaktadır.

Arz ederim.

Doç. Dr. Osman Durmuş

Sağlık Bakanı

Tekirdağ Milletvekili Sayın Bayram Fırat Dayanıklı’nın “Sağlık Fonundan

Dağıtılan Kaynaklara” İlişkin Yazılı Soru Önergesinin Cevabıdır.

Sorular :

1. Sağlık fonundan 1996 yılından itibaren hangi illere ne kadar malî kaynak gönderilmiştir?

2. Fondan Isparta Tıp Fakültesine 1996 yılından itibaren ne kadar kaynak, ne sebeple, hangi tarihte gönderilmiştir?

3. 1999 yılında fondan hangi hastanelere, il bazında ne kadar kaynak, hangi tarihlerde, ne sebeple gönderilmiştir?

4. Fondan 1999 yılında başka hangi harcamalar, hangi tarihte, nerelere yapılmıştır?

Cevaplar :

Bakanlığımızda Sağlık Fonu adı altında bir fon bulunmamaktadır. Ancak; Sağlık hizmetlerinin daha süratli ve etkili yapılabilmesi amacıyla 3418 sayılı kanun ile oluşturulan fon gelirlerinden Bakanlığımıza bir ek gelir sağlanmaktadır.

Söz konusu bu ek kaynaktan 1996-1999 yılları arasında illere gönderilen Yapı-Tesis, Onarım, Makine-Techizat yatırım amaçlı ödeneklerin tespiti uzun zaman alacağından Tekirdağ İli Milletvekili olmanız nazara alınarak Tekirdağ İline ilişkin malî kaynaklar ve harcamalara dair çizelge hazırlanmış ve önergenize cevaben ilişikte sunulmuştur.

1996 1997 1998 1999

Tedavi Hizmetleri Gn. Md. Fon Gelirleri 12 250 000 8 900 000 30 000 000 70 000 000

Yapı -Tesis Ödeneği 10 765 809 9 920 000 20 500 000 20 885 000

Tıbbî ve Demirbaş Malz. 112 Acil Hizm. – – 4 000 000 2 750 000

TOPLAM 23 017 805 18 821 997 54 501 998 93 636 999

Kurumun Adı 39/A 39/B Ne için verildiği Tarih

Tekirdağ Çorlu Devlet Hastanesi – 30 000 000 000 Hemodiyaliz Ünitesi Cih. 15.12.99

Tekirdağ Devlet Hastanesi 25 000 000 000 – Röntgen Cih. 500 M A 26.2.1999

Ç.T.Ç.M.

Tekirdağ Devlet Hastanesi 15 000 000 000 – Rönt. Cih. 500 M A 26.4.1999

Ç.T.Ç.M. Ek ödenek

TOPLAM 40 000 000 000 30 000 000 000

Proje No Proje Adı Genel Toplam

951001350 Çerkezköy Dev. Hst. 20 000 000

 

2. – İstanbul Milletvekili Abdülkadir Aksu’nun, boğazlardan uğraklı geçiş yapan yabancı bandıralı gemilerin kılavuz kaptan alma zorunluluğuna uymadığı iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Ramazan Mirzaoğlu’nun cevabı (7/1204)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sayın Başkan aracılığınızla aşağıdaki yazılı sorularımın Sayın Başbakan Bülent Ecevit tarafından cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

Abdülkadir Aksu

İstanbul

1. Montrö Antlaşmasının 2 nci maddesine göre uğraklı geçiş yapan yabancı bandıralı gemilerin kılavuz kaptan alma zorunluluğu olmasına rağmen, daha önce de 40 yıl içinde meydana gelen 14 gemi kazasının birçoğunda buna uyulmadığını görmekteyiz. Bu madde niçin titizlikle uygulanmamaktadır?

2. Bu maddeye riayet etmeyen gemilere ne gibi bir ceza uygulanmaktadır?

3. Boğazdan geçiş yapacak olan gemilere uygulanan bir zorunlu sigorta uygulaması var mıdır? Varsa bu sigorta tutarı yeterli midir?

4. Şimdiye kadar meydana gelen kazalara baktığımız zaman, bu gemilerin oldukça yaşlı olduğu görülmektedir. Bununla ilgili bir çalışma yapılacak mıdır?

5. Petrol, yanıcı madde ve kimyevî maddelerin Boğazdan geçişleriyle ilgili bir sınırlama ve yerine getirilmesi gerekli bazı şartlar olmasına rağmen bu uygulama zamanla insiyatif halini almış mıdır?

6. Florya sahillerine yaklaşık iki milyon dolara yakın bir çevre kirliliğine malolan ve doğal hayatı etkileyen Ukrayna bandıralı petrol yüklü tankere kesilecek cezanın miktarı nedir? Bu cezayı Çevre Bakanlığı mı yoksa Kıyı Emniyeti ve Gemi Kurtarma İşleri Genel Müdürlüğü mü kesecektir?

T.C.

Başbakanlık 25.2.2000

Denizcilik Müsteşarlığı

Deniz Ulaştırması Genel Müdürlüğü

Sayı : B.02.DNM/0.06.02.02.DT-5/00926

Konu : Soru önergesi hk.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 31.1.2000 tarih ve 147-80/502 sayılı yazınız.

İlgi yazıda; İstanbul Milletvekili Abdülkadir Aksu tarafından Sayın Başbakanımıza tevcih edilen yazılı soru önergesinin Denizcilikten sorumlu Devlet Bakanlığı koordinatörlüğünde cevaplandırılarak sonucunun bildirilmesi hususu ifade edilmektedir.

Bu itibarla; Denizcilik Müsteşarlığınca hazırlanan söz konusu soru önergesine ilişkin cevaplar Ek’te sunulmaktadır.

Bilgilerini ve gereğini arz ederim.

Prof. Dr. Ramazan Mirzaoğlu

Devlet Bakanı

1. Montrö Sözleşmesinin 2 nci maddesine göre uğraklı geçiş yapan yabancı bandıralı gemilerin kılavuz kaptan alma zorunluluğu olmasına rağmen, daha önce de 40 yıl içinde meydana gelen 14 gemi kazasının birçoğunda buna uyulmadığını görmekteyiz. Bu madde niçin titizlikle uygulanmamaktadır?

24 Temmuz 1936 tarihinde imzalanan ve Türk Boğazlarının tâbi olacağı usulü belirleyen Montrö Sözleşmesinin 2 nci Maddesi; barış zamanında bayrak ve yük ayrımı yapılmaksızın “uğraksız geçiş” yapacak ticaret gemilerinin Türk Boğazlarından sağlık denetimleri dışında hiçbir merasime tâbi olmadan geçebilecekleri ifade edilmekte olup, söz konusu sözleşmenin 4 üncü Maddesinde kılavuzluk ve römorkaj hizmetlerinin ihtiyarî olduğu ifade edilmektedir.

Bilindiği üzere; 1 Temmuz 1994 tarihinde uygulanmaya başlanan “Boğazlar ve Marmara Bölgesi Deniz Trafik Düzeni Hakkında Tüzük” yeniden gözden geçirilerek “Türk Boğazları Deniz Trafik Düzeni Tüzüğü” olarak değiştirilmiş ve 6 Kasım 1998 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Gerek Montrö Sözleşmesi gerekse uluslararası hukuka uygun olarak hazırlanan Tüzük ile Türk Boğazlarında seyir, can, mal ve çevre güvenliğinin sağlaması amacıyla deniz trafik düzenlemeleri gerçekleştirilmiştir.

Tüzük gereğince seyri Türk Boğazlarında bir liman iskele ya da bir yere uğramamak üzere planlanmış olan “uğraksız gemiler” kılavuz kaptan almak zorunda olmayıp, Montrö Sözleşmesi gereğince bu gemilerin kılavuz kaptan almaları tavsiye edilir. Bunun yanısıra, seyri Türk Boğazlarında bir liman iskele ya da bir yere uğramak üzere planlanmış veya “uğraksız geçiş”i bozularak “uğraklı gemiler” statüsü kazanan gemiler ulusal mevzuatımıza tâbidirler.

Uğraklı geçiş yapan gemiler “Çanakkale Liman Tüzüğü”nde belirtildiği üzere Çanakkale Boğazından kılavuz kaptan alarak geçmekte olup, İstanbul Boğazı için böyle bir zorunluluk Tüzük bazında mevcut olmayıp, Müsteşarlığımızca yayınlanan “Genelge” ile İstanbul Boğazından geçecek uğraklı gemilerin de kılavuz kaptanla geçmeleri sağlanmıştır.

Türk Boğazlarında verilen kılavuzluk hizmetleri Türkiye Denizcilik İşletmeleri Anonim Şirketi (TDİ) tarafından verilmekte olup, söz konusu kuruluş tarafından kılavuz kaptan istihdamına yönelik zamanla duyulan sıkıntıların büyük bir kısmı giderilmiştir. Ayrıca kılavuzluk hizmetlerinin aksaksız olarak verilmesi için gerekli çalışmalara devam edilmektedir.

Kılavuzluk hizmetlerinin iyileştirilmesine yönelik çalışmaların yanısıra; Türk Boğazlarında alınan güvenlik önemlerinden en önemlisi olan “Gemi Trafik Yönetim ve Bilgi Sistemi (GTYBS)” projesinin ihalesi yapılmış olup, 2001 yılı ortalarında faaliyete geçmesi planlanmaktadır. Ayrıca, demiryerleri parselizasyonu, mevcut seyir fenerlerinin iyileştirilmesi ve başka seyir yardımcılarının tesisi çalışmaları Türk Boğazlarında yapılan iyileştirme faaliyetleri olarak özetlenebilir.

Türk Boğazları taşımış olduğu seyir güçlükleri, değişmez coğrafî, meteorolojik ve oşinografik yapısı itibarı ile dünyanın en kritik su yollarından birisidir. Türk Boğazlarında meydana gelen kazaların kılavuz kaptan alınıp alınmamasına göre analiz edilmesinin uygun olmayacağı değerlendirilmekte olup, bazıları yukarıda anlatılan iyileştirme çalışmaları ve alınan güvenlik tedbirlerinin yanısıra yukarıda anlatılan fizikî faktörlerin bütününün gözönünde bulundurularak kaza analizlerinin yapılmasının uygun olacağı değerlendirilmektedir.

2. Bu maddeye riayet etmeyen gemilere ne gibi bir ceza uygulanmaktadır?

Türk Boğazlarından geçiş yapacak olan gemiler sağlık, fener, kılavuzluk, römorkaj gibi hizmetler karşılığı ödemiş oldukları ücretler ilgili kurum/kuruluşlarca belirlenerek tahsil edilmekte olup, uğraklı geçiş yapacak gemiler bu ücretleri ödemedikleri takdirde, söz konusu tarife cezalı olarak tahsil edilmekte olup, kanunî işlemlerin yapılmasına müteakip bu durumda bulunan uğraklı geçiş yapacak gemilerin limandan hareketlerine izin verilmemektedir.

3. Boğazdan geçiş yapacak olan gemilere uygulanan bir zorunlu sigorta uygulaması var mıdır? Varsa bu sigorta tutarı yeterli midir?

Özellikle Türk Boğazlarında meydana gelen kazaların neticesinde oluşan çevre kirliliğinin önüne geçilmesi ve oluşan maddî zararın karşılanması amacıyla yapılan çalışmalar neticesinde, Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) Sözleşmelerinden, “Petrol Kirliliğinden Doğan Zararın Hukukî Sorumluluğu” CLC (Convention on Civil Liability for Pollution Damage) 1969 Sözleşmesi ve “Petrol Kirliliğinden Doğan Zararın Tazmini İçin Uluslararası Bir Fon Oluşturulması (FUND-71) Sözleşmelerinin 1992 protokollerine taraf olunmasının uygun olacağı değerlendirilerek gerekli çalışmalar başlatılmış ve söz konusu sözleşmeler Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülerek yasalaşmıştır.

“Petrol Kirliliğinden Doğan Zararın Hukukî Sorumluluğu Sözleşmesi” liman sahaları dışında, karasularımız içerisindeki açık deniz petrol tahmil/tahliye tesislerine ve limanlarımızda bulunan üzerindeki petrolü yük olarak taşıyan gemilere uygulanacak olup, bu sözleşme ile getirilen en önemli husus belirli bir tonajın üzerindeki tanker sahipleri için bu konuda mecburî sigorta yükümlülüğü getirilmiş olması ve zarar görene doğrudan sigortacıya müracaat imkânı tanınmış olmasıdır. Dolayısıyla Türk Boğazından geçerken çevre kirliliğine sebep olan gemilerin verecekleri zararların sigorta şirketleri tarafından karşılanması sağlanacaktır.

“Petrol Kirliliğinden Doğan Zararın Hukukî Sorumluluğu Sözleşmesi” ile bütün olarak değerlendirilen (FUND-71) Sözleşmesinin 1992 protokolü ile denizlerin kirliliğinden doğan sorumluluğun, taşınan petrol yükü sahiplerince de desteklenmesi için bir fon oluşturulacaktır.

4. Şimdiye kadar meydana gelen kazalara baktığımız zaman, bu gemilerin oldukça yaşlı olduğu görülmektedir. Bununla ilgili bir çalışma yapılacak mıdır?

Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) tarafından 1998 yılında meydana gelen kazalar hakkında yayınlanan rapora göre, kazalara sebebiyet veren gemilerin,

– % 41’i 21 yaş üzeri

– % 30’u 21-25 yaş arası

– % 12’si 16-20 yaş arası

– % 5’i 11-15 yaş arası

– % 7’si 6-10 yaş arası

– % 5’i 0-5 yaş arası

olduğu görülmüştür.

Dolayısıyla uluslararası standartlara uymayan ve standart altı olarak tabir edilen gemilerin sebebiyet vermiş olduğu kazalar yıllar itibarı ile incelendiği vakit yeni düzenlemeler yapılması gerekliliğini ortaya koymuş bu kapsamda; can, mal, çevre ve deniz güvenliğinin sağlanmak, aynı zamanda uyumlu gemi denetim tesisi ile gemilerin uluslararası standartlara uygunluğunun sağlanması ve düşük standartlı gemilerin limanlara alınmasının önlenmesi amacıyla bölgesel anlaşmalar yapılmıştır.

Bu gelişmelere paralel olarak, Uluslararası sözleşmelerde belirtilen standartlara uymayan gemilerin, Güney ve Doğu Akdeniz limanlarında veya sularında meydana gelebilecek can, mal, seyir ve çevre zararlarını minimuma indirebilmek amacı ile aralarında ülkemizin de bulunduğu Güney ve Doğu Akdeniz ülkeleri arasında bölgesel kapsamlı “Akdeniz Liman Devleti Kontrolü Mutabakat Zaptı” imzalanmıştır.

Akdeniz Liman Devleti Kontrolü Memorandumuna ülkemiz tarafından taraf olunmasına ilişkin Bakanlar Kurulu Kararı 4.10.1998 tarihli Resmî Gazetede yayınlanmıştır.

Buna göre Türkiye, 3 senelik periyot boyunca her yıl için, limanlarına gelen yabancı bayraklı gemilerin % 15’inin denetlenmesi, takibi ve bildirimi yükümlülüğünü üstlenmiştir. Memorandum Sekreteryası Mısır’da yerleşik olup, Bilgi Merkezine Fas ev sahipliği yapmaktadır.

Öte yandan; Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) önderliğinde Karadeniz’de etkin bir liman devleti kontrolü sisteminin oluşturulmasına yönelik çalışmalar sürdürülmekte olup, bu konuda Karadeniz ülkeleri arasında imzalanacak memorandumun hazırlanması amacıyla 14-17 Eylül 1999 tarihinde Varna’da bir toplantı yapılmıştır.

Anılan memorandumun nihaî hale getirileceği ve imzalanacağı ikinci toplantı 4-7 Nisan 2000 tarihleri arasında İstanbul’da yapılacaktır.

Söz konusu Liman Devleti Kontrolleri gereğince yapılacak denetimler sayesinde gemilerin yaşlı dahi olsa uluslararası kurallar gereği olması gereken standartlarda bulunmaları sağlanacak olup, bu standartlarda olmayan gemilerin limandan kalkışlarına ya belirli koşullar dahilinde izin verilecek ya da eksiklerini gidermeden hareketlerine izin verilmeyecektir.

5. Petrol, yanıcı madde ve kimyevî maddelerin Boğazdan geçişleriyle ilgili bir sınırlama ve yerine getirilmesi gerekli bazı şartlar olmasına rağmen bu uygulama zamanla inisiyatif şeklini almış mıdır?

1 Temmuz 1994 tarihinden itibaren uygulanan ve Türk Boğazlarına ilişkin alınan güvenlik önlemlerinden en önemlisi olan “Boğazlar ve Marmara Bölgesi Deniz Trafik Düzeni Hakkında Tüzük” ile 6 Kasım 1998 tarihinde yürürlüğe giren “Türk Boğazları Deniz Trafik Düzeni Tüzüğü” Türk Boğazlarından geçiş yapacak tehlikeli yük taşıyan gemilerin de seyrine ilişkin düzenlemeler içermektedir.

Söz konusu Tüzükler ve düzenlemeler ilk uygulanmaya başladığı tarihten itibaren özellikle Rusya Federasyonu olmak üzere Türk Boğazlarını yoğun olarak kullanan ülkeler tarafından teknik içerikten uzak tamamen siyasî amaç taşıyan iddialarla Uluslararası Denizcilik Örgütü platformlarında eleştirilerek uluslararası kamuoyu yaratılmaya çalışılmıştır.

Ancak, ülkemizin konunun tamamen teknik bir konu olduğu ve deniz güvenliğini ilgilendirdiği, seyir, can, mal ve çevre güvenliğini amaçlandığı Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO)’nün müteakip toplantılarında dile getirilmiş ve ülkemizin haklılığı görülerek konu Deniz Güvenliği Komitesi 71 inci Dönem Toplantısında IMO gündeminden çıkarılmıştır. Böylece ülkemizin düzenlemeler konusundaki haklılığının beyan edildiği ve Türkiye’nin Türk Boğazlarında güvenliği sağlayıcı tedbirleri uluslararası kurallar ve Uluslararası hukuk çerçevesinde zenlediğinin beyanı şeklinde değerlendirilmektedir.

6. Florya sahillerine yaklaşık iki milyon dolara yakın bir çevre kirliliğine malolan ve doğal hayatı etkileyen Ukrayna bandıralı petrol yüklü tankere kesilecek cezanın miktarı nedir? Bu cezayı Çevre Bakanlığı mı yoksa Kıyı Emniyeti ve Gemi Kurtarma İşleri Genel Müdürlüğü mü kesecektir?

29 Aralık 1999 tarihinde Ambarlı açıklarında demirli iken şiddetli Lodos nedeniyle ikiye kırılarak baş tarafı tamamen batan, diğer kısmı ise karaya oturan Rus Bayraklı tankerden 900-1000 ton fuel-oil denize dökülmüştür.

Kırılan geminin batan tarafının çıkartılma çalışmalarına devam edilmekte olup, yüzen kısmı ise söküm için Aliağa’ya çekilmiştir. Ayrıca; oluşan çevre kirliliği temizleme çalışmaları geminin Klüp Sigortasınca yapılmakta olup, bu çalışmalar “Çevre Kirliliğini İzleme, Değerlendirme ve Koordinasyon Komisyonu” tarafından takip edilmektedir.

Söz konusu gemi yeterli sigortaya sahip olup, bağlı olduğu sigorta şirketi tarafından zararın tazmininin üstlenildiği bilinmektedir. Ayrıca Çevre Kanununa göre kırılma olayının Büyükşehir Belediyesi sınırları dahilinde olması nedeniyle, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Müdürlüğü tarafından gemi donatanına, 29.12.1999 tarihinde 19 650 000 000 TL. para cezası uygulanmıştır.

3. – Muğla Milletvekili Fikret Uzunhasan’ın, yerel televizyonların bazı sorunlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova’nın cevabı (7/1207)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

5.1.2000

Fikret Uzunhasan

Muğla

Sorular :

Son zamanlarda yerel bazda yayın yapan televizyon kuruluşlarının kaynak darlığı açısından düştükleri maddî sıkıntılar dolayısıyla teker teker el değiştirdiği ve daha sonra esas amaçları dışına çıkarılarak kullanıldıklarına şahit oluyoruz. İstenmeyen bu durumların meydana gelmemesi ve onlara RTÜK tarafından maddî destek için :

1. RTÜK tarafından ulusal televizyonlardan alınan % 5 reklâm payı vs. gibi girdilerden yerel televizyonlara belli bir pay verilmesi mümkün müdür?

2. Yerel televizyonlardan kesilen katkı paylarının oranlarının daha aza indirilmesi veya bazılarının hiç alınmaması mümkün müdür?

3. “Yerel televizyon” tarifinde değişiklik yapılarak onları, bulunduğu il sınırları içerisine yayın yapabilecek duruma getirmek ve onların daha geniş kitlelere yayın yapmasına imkân tanıyarak girdilerini arttırmamız mümkün müdür?

4. Ulusal konular ve programlar söz konusu olduğunda, yerel basının da haberdar edilmesi veya çağrılmaları mümkün müdür?

T.C.

Devlet Bakanlığı 24.2.2000

Sayı : B.02.0.006/01-460

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 25 Ocak 2000 tarih, A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1207-3634/8772 sayılı yazınız.

Muğla Milletvekili Fikret Uzunhasan tarafından Sn. Başbakanımıza tevcih edilen ve Sn. Başbakanımızın da tarafımdan cevaplandırılmasını istediği 7/1207-3634 esas sayılı soru önergesi incelenmiştir.

Bilindiği üzere 20.11.1994 tarihli ve 21911 Sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 3984 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun 12 nci maddesinde “Üst Kurulun gelirleri, Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu ve tüm özel radyo ve televizyon kuruluşlarınca elde edilen brüt reklâm gelirlerinden kesilecek % 5 pay ile bu Kanun gereğince alınan yayın izni ve lisans ücretleri ile gerektiğinde .......................... ödenekten oluşur.” Hükmü yer almaktadır.

Yine 3984 Sayılı Kanunun 13 üncü maddesinde “Reklâm gelirleri Üst Kurul paylarının tahsilinde 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uygulanır.” denilmektedir. Üst Kurulun yapacağı faaliyetlerle ilgili olarak bu kanunda bu yönde bir hüküm bulunmadığından, yerel televizyonlara pay verilmesi mümkün değildir.

18.8.1997 tarih ve 23084 Sayılı Resmî Gazetede yayınlanan 4306 Sayılı Kanun ile yayın kuruluşları tarafından 3984 Sayılı Kanun uyarınca, her ay RTÜK’e beyan edilerek ödenen Reklâm Gelirleri Üst Kurul Payı kadar 1.9.1997-31.12.2000 tarihleri arasında ayrıca Eğitime Katkı Payı ödeneceği hüküm altına alınmıştır.

Gerek Reklâm Gelirlerinden Üst Kurul Payı, gerekse eğitime katkı payına ilişkin oranlar kanun ile belirlenmiş olduğundan bu payların oranlarının düşürülmesi veya kaldırılması da kanun ile düzenlenebilir.

Yerel televizyonların tarifi ve kapsama alanı Radyo ve Televizyon yayın izni ve lisans yönetmeliğinin 3 üncü ve 29 uncu maddelerinde yer almaktadır. Buna göre Yerel Televizyon yayını yapan bir kuruluş sadece bir yerleşim merkezine (şehir merkezine veya bir ilçeye, bir kasabaya veya bir metropolitan alana) yayın yapabilir.

Televizyon yayınları için tahsis edilebilecek kanal sayısı teknik zorunluluk nedeni ile sınırlı olup, her il ve ilçe için bu kanal sayıları tespit edilmiş ve Televizyon Ulusal Frekans Planında yayımlanmış bulunmaktadır. Ulusal TV yayıncı kuruluşlarının yayın yapabilecekleri yerler ve buralarda ihale sonucu kendilerine tahsis edilecek kanalların sayısı tespit edilirken, yerel TV yayıncı kuruluşları için de (en az bir adet olmak üzere) kanal belirlemesi yapılmıştır. Ulusal yayın yapacak kuruluşlara bu bilgiler şartname ekleri olarak verilmiştir.

Yerel yayıncı tarifi ve yayın alanının tüm ili kapsayacak şekilde değiştirilmesi yönetmelik değişikliği ile mümkün ise de, yukarıda arz edilen nedenlerle ulusal yayınlara tahsis edilebilecek kanalların ve sayılarının tespiti işleminin yeniden planlanmasının yanında, böyle bir değişiklik ulusal yayınlara tahsis edilebilecek televizyon kanal sayısının başta İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerde olmak üzere önemli sayıda azaltılması gerekecektir. Halen 16 ulusal yayıncının bu durumda sayısının 5-6’ya indirilmesi gerekecektir.

Arz edilen teknik güçlükler nedeni ile, yerel yayıncıların bulunduğu il sınırları içerisine yayın yapabilecek duruma getirilmelerinin uygun olmayacağı değerlendirilmektedir.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, bilindiği gibi radyo ve televizyon programlarını yayın sonrasında kontrol eden bir kuruluştur. Bu sebeple haber üretmesi ve dağıtımı söz konusu değildir. Buna rağmen ulusal çıkarlar söz konusu olduğunda halkın bilinçlendirilmesi amacıyla bazı eğitim kasetlerinin yerel yayın kuruluşlarına da iletilmesi için yardımcı olunmaktadır.

Yerel yayın kuruluşlarının, yazılı basının ve diğer ulusal yayın kuruluşlarının haberlerini takip ederek konu geliştirmeleri ve bu konularda program yapmaları mümkündür.

Devlet büyüklerinin basın açıklamalarına veya Bakanlıkların yaptığı toplantılara yerel basını da davet etmeleri veya basın açıklamalarının metinlerini, yerel basın kuruluşlarına göndermeleri, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve ilgili Bakanlıklar ile kurulacak ilişkilerle temin edilebilecek bir husustur.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Yüksel Yalova

Devlet Bakanı

4. – Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak’ın, Aksaray İli için planlanan yatırımlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mustafa Cumhur Ersümer’in cevabı (7/1242)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Yardımcısı ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Cumhur Ersümer tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını delaletlerinizle arz ederim.

13.1.2000

Ramazan Toprak

Aksaray

Sorular :

Bakanlığınızın, Aksaray İli ile ilgili olarak,

1. 2000 yılı ve sonrası için planlanmış veya planlanması öngörülen yatırımları nelerdir?

2. Söz konusu yatırımların fizikî ve malî gerçekleşme oranları ile muhtemel tamamlanma tarihleri nedir?

T.C.

Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı 25.2.2000

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı

Sayı : B15.O.APK.0.23.300-396/03653

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 25.1.2000 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02.-3892 sayılı yazısı.

Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak’ın tarafıma tevcih ettiği ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 99 uncu maddesi gereğince cevaplandırılması istenilen 7/1242-3701 esas no. lu yazılı soru önergesi ile ilgili bilgiler hazırlanarak ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Cumhur Ersümer

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve

Başbakan Yardımcısı

Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak’ın Yazılı Soru Önergesi

ve Cevabı (7/1242-3701 Esas No.’lu)

Sorular 1, 2

– 2000 yılı ve sonrası için planlanmış veya planlanması öngörülen yatırımları nelerdir?

– Söz konusu yatırımların fizikî ve malî gerçekleşme oranları ile muhtemel tamamlanma tarihleri nedir?

Cevaplar 1,2 :

DSİ Aksaray-Uluırmak II. Merhale Projesi :

Uluırmak Ovasının sulanmasını sağlayacak olan proje iki aşamada inşa edilmiş ve 24 140 hektarlık sulama sahasına sahip Uluırmak sulaması ile bu sulamanın su kaynağı olan Mamasın Barajı DSİ Genel Müdürlüğünce 1962 yılında ikmâl edilerek işletmeye açılmıştır.

DSİ yatırım programında yer alan Aksaray-Uluırmak II nci Merhale Projesi ile de sulanmakta olan 24 140 hektarlık alanın 4 582 hektarlık kısmındaki sulama tesislerinin revizyonu, ıslahı ve eksiklerinin tamamlanması amaçlanmakta olup, proje kapsamındaki sulanan saha şebeke revizyonu işi bünyesinde 6, 628 km. yeni yedek kanal, 26,5 km. yeni tersiyer kanal, 4,30 km. yeni drenaj kanalı, 4 adet yeni sanat yapısı, 15 km. lik ana kanal yenilenmesi, 12,4 km. lik yedek kanal yenilenmesi ile 76,5 km. lik tersiyer kanal yenilenmesi yapılacaktır. 1999 yılı sonu itibariyle % 60 gerçekleşme sağlanan iş de 13,5 km. lik ana kanal, 6, 245 km. lik yedek kanal, 6,150 km. yeni yedek kanal, 42,904 km. tersiyer kanal yenilenmesi, 25,785 km. yeni tersiyer kanal, 4,3 km, drenaj kanalı, 1 adet akadük, 1 adet yeni köprü ve 2 adet ıslah sekisi tamamlanmıştır. 2001 yılında da söz konusu işlerin ikmâli programlanmıştır.

Yeşilova-Yeşiltepe sulaması va tahliye kanalları ıslahı işi ile Uluırmak sulama sahasında Yeşilova ve Yeşiltepe Kasabalarının sulama problemlerinin giderilebilmesi sağlanacak olup, bu işin bünyesinde de 11,170 km. yeni yedek kanal, 3,710 km. yeni tersiyer kanal, 5 adet yeni sanat yapısı, 13,4 km. yedek kanal yenilenmesi planlanmıştır. 1999 yılı sonuna kadar % 90 gerçekleşme sağlanan iş de 9,4 km. lik yeni yedek kanal yenilenmesi, 3,71 km. lik yeni tersiyer kanal, 3 adet akadük, 2 adet menfez yapılmıştır. Yeterli ödeneğin temini halinde 2000 yılında bitirilmesi öngörülmüştür.

Proje kapsamındaki diğer ünite olan Uluırmak sulaması yeraltı suyu takviye kuyuları işinde de Aksaray Belediyesi ile DSİ Genel Müdürlüğünün arasında yapılan protokol uyarınca Mamasın Barajından Aksaray İl Merkezine içme ve kullanma suyu verilmesi için 20 adet kuyu açılması hedeflenmiştir.

Projeye 2000 yılı için 500 milyar TL. ödenek talep edilmiş ve 50 milyar TL. ödenek verilmiştir

Eşmekaya Projesi :

Tuz Gölü’nün güneyinde Aksaray İline 50 km. uzaklıkta yer alan projenin su kaynağı olan Eşmekaya Barajında depolanacak 46.2 milyon m3 sudan Eşmekaya bataklığı ile bataklık çevresindeki Büget, Eskil, Yeşiltömek, Eşmekaya, Sultanhanı ve Güneşli arazilerine ait 6 700 hektarlık alanın sulanması hedef alınmış olup, Eşmekaya Barajı 1993 yılında ihale edilmiş ve 1994 yılında 94/6019 sayılı Bakanlar Kurulu Kararınca tasfiye edilmiştir.

Eşmekaya Baraj ikmâl inşaatı adı altında 29.12.1995 tarihinde yeniden ihale edilmiş ve 24.5.1996 tarihinde yer teslimi yapılarak işe başlanılmıştır. Ancak, işin ihale aşamasından önce ÇED raporu zorunluluğu olmadığından yürütülmesinde çevre problemi ile karşılaşılmıştır. Baraj göl alanını oluşturan Eşmekaya bataklığı Konya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun 1.7.1992 tarih ve 1368 sayılı kararı lie sit alanı olarak ilan edilmiştir. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğünce de konu 1.7.1997 tarihinde Aksaray Valiliğine intikal ettirilmiş ve Eşmekaya sazlıklarına izinsiz müdahelenin durdurulması istenilmiştir. DSİ Genel Müdürlüğünce de bu tarihi esas alarak Kültür Bakanlığı aleyhine Konya İdare Mahkemesine dava açılmış ve dava reddedilmiştir. Redde ilişkin karar temyizdedir. Temyiz sonucu alınıncaya kadar baraj inşaatına devam edilmesinin cezaî sorumluluğu olduğundan 10.6.1998 tarihi itibariyle iş durdurulmuştur. Bu arada Nevşehir Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun 8.9.1998 tarih ve 918 sayılı kararında da Eşmekaya Barajında izinsiz açılan kil hendek çukurlarının eski durumuna dönüştürülmesine karar verildiğinden sadece bu karar doğrultusunda çalışmalar sürdürülmektedir. Konu hukukî yönden tıkanmış olduğundan idarî çözümler araştırılmaktadır.

Eşmekaya sulaması da baraj inşaatına paralel olarak ileriki yıllarda ele alınabilecektir.

Bu projeye de 2000 yılı için 2 trilyon TL. ödenek istenilmiş ve 85 milyar TL. ödenek verilmiştir.

– DSİ Genel Müdürlüğünce küçük su işleri faaliyetleri kapsamındaki taşkın koruma, taşkın ve rusubat kontrolu ile yer altı suyu sulamaları bünyesine yürütülen işlerden;

Aksaray İline ait 2300 hektarlık alanın taşkınlardan korunmasını sağlayacak olan Tuz gölü çevresinde yer alan arazilerdeki çoraklaşmanın önlenmesi işinde 27,835 km. tahliye kanalı, 12 adet prefabrik menfez montajı ile 24 adet brit yapılacak olup, söz konusu iş de % 95 gerçekleşme sağlanmıştır. Adı geçen işe 2000 yılı için kısıtlı bütçe imkânları nedeniyle 10 milyar TL. ödenek ayrılabilmiş olup, 2000 yılında bitirilmesi planlanmıştır.

Aksaray–Merkez Armutlu köyünün taşkınlardan korunması işi ile 65 hektarlık alanın taşkınlardan korunması amaçlanmış olup, toplam 30 milyar TL. lik bir yatırımı gerektiren iş DSİ Genel Müdürlüğünün 2000 yılı yatırım programına yeni iş olarak alınmıştır.

Güzelyurt göletinin Güneyderesinin rusubatlarıyla dolmasını önlemek amacıyla ele alınan Aksaray-Güzelyurt göletinin Güneydere taşkın ve rusubat zararlarından korunması işinde 1 adet ıslah sekisi ve 2 adet tersip bendi yapılması planlanmış olup, 1999 yılı sonuna kadar ıslah sekisi ile 2 adet tersip bendi yapılmıştır. Halen, inşaatı sürdürülen ve % 60 gerçekleşme sağlanan işin 2000 yılında bitirilmesi öngörülmüştür. Bu işe de kısıtlı bütçe imkânları nedeniyle 10 milyar TL. ödenek ayrılmıştır.

Aksaray Uluırmak sulaması yan dereleri ıslahı işe ile Uluırmak sulamasının sağ ve sol sahil ana kanalları ile Aksaray İli yerleşim yerleri ve mansaptaki tarım arazilerinin taşkın ve rusubat zararlarından korunması sağlanacak olup, söz konusu işe başlanılabilmesi gerekli iznin alınmasına ve Bütçe Kanununun 10 uncu maddesine göre toplam keşif bedelinin % 10’u oranındaki ödeneğin teminine bağlı bulunmaktadır. Söz konusu işin 2000 yılı için 50 milyar TL. ödeneği mevcuttur.

– Ayrıca, 2000 yılı etüt programında yer alan işlerden;

Aksaray-Altınkaya göletinin etüt çalışmaları sonucunda seçilen gölet alanı ve gölet aks yeri sondajları olumsuz çıkmış olup, ikinci aks yerine ait sondajlar yapılacaktır.

Aksaray-Ortaköy Çiftevi II nci göletinin planlama çalışmalarına başlanılacaktır.

Aksaray-Sarıyahşi, Sarıbük II nci ve Aksaray-Güzelyurt Ilısu göletlerine ait done toplama çalışmalarına devam edilmektedir.

TEAŞ Genel Müdürlüğünce tesisi yeni tamamlanan Kızören TM (50 MVA) ve mevcut Tümosan TM (2x50 MVA) bölge ihtiyacını karşılayacak kapasitede olup, gerekmesi halinde bu merkezlerde kapasite arttırımı yapılabilecektir. Bu nedenle, 2000 yılı ve sonrası için Genel Müdürlüğün planlanmış bir yatırımı bulunmamaktadır.

TEDAŞ Genel Müdürlüğünce Aksaray İlinde yapılan yatırımlara ilişkin tablolar Ek-1 ve Ek-2’de yer almaktadır.

TPAO Genel Müdürlüğünce 2000 yılında doğrudan Aksaray İlinde bir yatırım programı planlanmamıştır. Ancak, İç Anadolu Bölgesi Sondaj Öncesi Arama Yatırımları kapsamında, Aksaray İli yakın çevresinde Tuz Gölünü de kapsayan alanda 7 15/30 Ekip/Ay jeolojik, yaklaşık 100 km. sismik hat atımı ile 2000 noktada gravite-manyetik etüdün yapılması planlanmıştır.

Aksaray İlini de kapsayan 2000 yılı İç Anadolu Bölgesi Sondaj Öncesi Arama Yatırımları için 378.3 milyar TL. harcama yapılması planlanmıştır. Bu proje yıllık olup, 2000 yılı içerisinde tamamlanması beklenmektedir.

BOTAŞ Genel Müdürlüğünün gerçekleştirdiği ve Doğu Anadolu Doğal Gaz Ana İletim Hattının bir bölümünü oluşturan Kayseri-Konya-Seydişehir Hattı güzergâhı Aksaray İlinden geçmektedir.

230 km. lik bölümü 40”, 110 km. lik bölümü 16” olan Kayseri-Konya-Seydişehir Doğal Gaz Boru Hattının ilk 140 km. lik bölümünün boru hattı kaynak çalışmaları tamamlanmıştır. Hattın tamamının 2001 yılı içinde tamamlanması planlanmaktadır. Söz konusu hat üzerinde, Aksaray İli için 16” lik bir çıkış vanası bırakılacaktır.

Diğer yandan, talebe güvenli sürekli gaz arzı sağlamak amacıyla yeni yatırımlara ihtiyaç duyulmaktadır. Özellikle şehirlerde gaz tüketimlerindeki kış-yaz çekiş farklılıklarının ithalat koşullarına uymaması ve şehirlere kesintisiz gaz arzı sağlanması mecburiyeti nedenleriyle yer altı depolama tesisleri gibi ilâve yatırımlar yapılması gerekmektedir.

Sonuç olarak; yeterli gaz arzının temini, devreye giriş yıllarına göre yeni ve ilave yatırımların tamamlanması, özellikle yer altı depolama tesisi/tesislerinin inşa edilmesi ve yapım çalışmaları sürdürülen Doğu Anadolu Doğal Gaz İletim Hattı İnşasının tamamlanmasına bağlı olarak, Aksaray İlinde doğal gaz kullanımı ilerki yıllarda mümkün olabilecektir.

SAYFA 338 FİLME ALINACAK!

SAYFA 339 FİLME ALINACAK!

5. – Şanlıurfa Milletvekili Zülfükar İzol’un, Şanlıurfa İlinde yapılacak yatırımlara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün cevabı (7/1308)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Adalet Bakanı Sayın Hikmet Sami Türk tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla

Zülfükar İzol

Şanlıurfa

Sorular

1. Bakanlığınızın 2000 Malî Yılı Bütçe yatırım ödenekleri ne kadardır?

2. 2000 yılında Şanlıurfa İline ayrılan yatırım ödenekleri, genel, katma ve Bakanlığınızla ilgili özerk bütçeli daireler ve yatırımlar projeleri itibariyle ne kadardır?

3. Ayrılan ödenekler çerçevesinde Şanlıurfa’daki mevcut yatırımların ne zaman tamamlanması öngörülmektedir?

T.C.

Adalet Bakanlığı 24.2.2000

Bakan : 200

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli, 3.2.2000 tarihli ve A.01.0.GNS.0.-10.00.02-7/1308-3834/9318 sayılı yazınız.

İlgi yazınız ekinde alınan, Şanlıurfa Milletvekili Zülfikar İzol tarafından Bakanlığımıza yöneltilen ve yazılı olarak cevaplandırılması istenilen 7/1308-3834 Esas No. lu soru önergesine verilen cevap örneği iki nüsha halinde ilişikte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Hikmet Sami Türk

Adalet Bakanı

Sayın

Zülfükar İzol

Şanlıurfa Milletvekili

TBMM

Bakanlığınıza yönelttiğiniz ve yazılı olarak cevaplandırılmasını istediğiniz 7/1308 -3834 Esas No. lu soru önergesinin cevabı aşağıda belirtilmiştir.

Bakanlığımız 2000 Yılı Yatırım Programı ile yayınlanan ödenek miktarı 30 960 000 000 000 TL. olup, bu miktarın % 09’u 2000 Malî Yılı Bütçe Kanununun 5 inci maddesi gereğince iptal edildikten sonra, Maliye Bakanlığının % 2 blokesi dahil kalan 30 681 360 000 000 TL. adı geçen Bakanlığın vizesine tâbi tutulmuş, hâlen Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığı ile Ekonomik ve Malî İşler Başkanlığının vizeleri beklenilmektedir.

Blokeye tâbi tutulacak bütçe rakamımız olan 30 681 360 000 000 TL. yıl içinde Başbakanlık ve Maliye Bakanlığınca verilen izinler oranında kullanılacaktır.

Bakanlığımız 2000 Malî Yılı Yatırım Bütçesi;

Etüt Proje İşleri Toplamı 39 640 000 000

Cezaevi İnşaatları 11 579 835 000 000..

Adalet Binası İnşaatları 9 910 000 000 000

Adalet Binası Onarımları 991 000 000 000

Cezaevi Onarımları 2 973 000 000 000

Adlî Tıp Kurumu Bina Onarımları 247 750 000 000

Adlî Tıp Kurumu Malzeme Alımı 148 650 000 000

Cezaevleri Malzeme Alımı 991 000 000 000

Adlî Teşkilât Malzeme Alımı 74 325 000 000

Adlî Sicil Bilgisayar Alımı ve Onarımı 743 250 000 000

Bakanlık Merkezine Bilgisayar Alımı 2 130 650 000 000

Yüksek Seçim Kurulu Bilgisayar Alımı 99 100 000 000

Cezaevi Taşıt Alımı 594 600 000 000

Eğitim Tesisi Zemin Etüdü 19 820 000 000

Eğitim Tesisi Onarımları 39 640 000 000

Adalet Bakanlığı Lojman Onarımı 74 325 000 000

Adlî Tıp Kurumu Lojman Onarımı 24 775 000 000

olmak üzere toplam 30 681 360 000 000 TL.’dir. 2000 yılı Genel Bütçesinden, Şanlıurfa Cezaevi onarımı için 30 000 000 000 TL. ödenek ayrılmıştır.

Yatırım ödenekleri, bütçe uygulamaları doğrultusunda başlanılmış projelerin tamamlanması amacıyla kullanılmakta olup, Şanlıurfa Cezaevi onarımı 2000 yılında başlanılıp bitirilmek üzere planlanmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Hikmet Sami Türk

Adalet Bakanı

6. – Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz’un, Kayseri Çinkur Fabrikasının özelleştirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova’nın cevabı (7/1309)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Bülent Ecevit tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını delaletlerinizle arz ederim.

Salih Kapusuz

Kayseri

İlimiz ve ülke ekonomisine büyük katkı sağlayan Çinkur Fabrikası, Ortadoğu’nun en büyük ve tek çinko üreten fabrikasıdır. Yıllık 40 bin ton cevher üretmekte ve ülke ekonomisine yılda 50 milyon dolar ekstra gelir getirmektedir. Ayrıca 425 işçisi ve ailesiyle ilimizin ticaretine canlılık kazandırmaktaydı. Ta ki, fabrikanın üretiminin durdurulduğu 26.11.1999 tarihine kadar. Bu nedenle :

Sorular :

1. Ortadoğu’nun en büyük çinko cevheri üreten bir fabrikasının özelleştirilmesi yapılırken iflas ve üretimi durdurma durumları karşısında ne gibi tedbirler alınmıştır? Yoksa kapatıyorum denildiğinde kapanması ile mi kapanacaktır?

2. Fabrikanın özelleştirildiği 1996 yılından bu yana satış sözleşmesinin onuncu maddesinde yer alan uygulamaya göre, işveren beş yıl süre ile faaliyet raporlarını Özelleştirme İdaresine vermiş midir? Bu rapor verildiyse bu sonuca ulaşmadan neden gerekli tedbirler alınmadı? Eğer rapor verilmediyse yönetim neden idarece uyarılmadı?

3. Özelleştirme neticesinde fabrikanın en büyük ortağı olan Kayseri Maden Metal Sanayii Ticaret A.Ş.’nce fabrika üç yıl gibi kısa bir süre içerisinde iflas ve tasfiye noktasına getirilmiştir. Bu durumun kasıtlı yapıldığı gayelerinin fabrikayı işleterek üretim yapmak değil; teknoloji transferi yapmak olduğu iddiaları ne derece doğrudur?

4. Sonuç olarak bütün bu olumsuzluklara ve sistemli bir batış sonucu iddiaları karşısında Hükümetimiz ne yapacaktır? En önemli ve acil olanı ise 427 personelimiz ne olacaktır? Kıdem ve emekli tazminatlarını hak edenler ne zaman alacaklardır? Emekli olmayanlara kamu işyerlerinde açılacak olan boş kadrolara atanmakta öncelik sağlanacak mıdır?

T.C.

Devlet Bakanlığı 24.2.2000

Sayı : B.02.0.006/01-454

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 3 Şubat 2000 tarih, A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1309-3867/9368 sayılı yazınız.

Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz tarafından Sn. Başbakanımıza tevcih edilen ve Sn. Başbakanımızın da tarafımdan cevaplandırılmasını istediği 7/1309-3867 esas sayılı soru önergesine ilişkin Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 22 Şubat 2000 tarih ve 1260 sayılı cevabî yazısı ekte gönderilmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Yüksel Yalova

Devlet Bakanı

T.C.

Devlet Bakanlığı 22.2.2000

Özelleştirme İdaresi Başkanlığı

Sayı : B.02.01.ÖİB.065.00-1260

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 11.2.2000 tarih ve 345 sayılı yazınız.

Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına tevcih edilen 7/1309-3867 esas sayılı soru önergesi ve verilen cevaplar aşağıdadır.

Soru 1.Ortadoğu’nun en büyük çinko cevheri üreten bir fabrikasının özelleştirilmesi yapılırken iflas ve üretimi durdurma durumları karşısında ne gibi tedbirler alınmıştır? Yoksa kapatıyorum denildiğinde kapanması ile mi kapanacaktır?

Cevap 1. ÇİNKUR Çinko Kurşun Metal Sanayi A.Ş’de bulunan % 98.8 oranındaki kamu payının satışına ilişkin 22.5.1996 tarihli sözleşmede, alıcının, şirketin faaliyetlerini sözleşme imza tarihinden itibaren en az üç yıl süre ile devam ettirilmesi, bu yükümlülüğe uymaması halinde her yıl için toplam satış bedelinin % 10’u tutarında cezaî şart ödemesi hükme bağlanmıştır.

ÇİNKUR A.Ş., özelleştirme sonrası 22.5.1999 tarihine kadar geçen üç yıllık dönemde faaliyetini devam ettirmiş, ancak Kasım 1999’da üretim durdurulmuştur.

Bu çerçevede, satış sözleşmesi uyarınca 3 yıl faaliyete devam taahhüdünü yerine getiren alıcı aleyhine Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca uygulanacak herhangi bir müeyyide ve tesis edilecek bir işlem bulunmamaktadır.

Soru 2. Fabrikanın özelleştirildiği 1996 yılından bu yana satış sözleşmesinin onuncu maddesinde yer alan uygulamaya göre, işveren beş yıl süre ile faaliyet raporlarını Özelleştirme İdaresine vermiş midir? Bu rapor verildiyse bu sonuca ulaşmadan neden gerekli tedbirler alınmadı? Eğer rapor verilmediyse yönetim neden idarece uyarılmadı?

Cevap 2. Satış sözleşmesinin 10 uncu maddesinde, alıcının, şirket faaliyetleri ile ilgili olarak zaman zaman Parlamento veya Hükümetin Türkiye’deki özelleştirme programının denetimi için öngörülen genel kurallara uygun olarak talep edecekleri raporların özelleştirme tarihinden itibaren geçecek 5 yıl süreyle şirket tarafından Özelleştirme İdaresi Başkanlığına verilmesini sağlaması öngörülmüştür.

Şirket, özelleştirme sonrası üretim, satış, yatırım, personel hareketleri vb. konulardaki faaliyetlerine ilişkin raporları, 3’er aylık dönemler itibariyle düzenli olarak Özelleştirme İdaresi Başkanlığına göndermektedir.

ÇİNKUR A.Ş.’nin özelleştirme sonrası faaliyetlerine ilişkin olarak, gerek şirketten alınan bilgiler, gerekse idare elemanlarınca işletmede yapılan yerinde incelemeler çerçevesinde hazırlanan rapor ekte sunulmaktadır.

Soru 3. Özelleştirme neticesinde fabrikanın en büyük ortağı olan Kayseri Maden Metal Sanayii Ticaret A.Ş.’nce fabrika üç yıl gibi kısa bir süre içerisinde iflas ve tasfiye noktasına getirilmiştir. Bu durumun kasıtlı yapıldığı gayelerinin fabrikayı işleterek üretim yapmak değil; teknoloji transferi yapmak olduğu iddiaları ne derece doğrudur?

Cevap 3. ÇİNKUR A.Ş.’de satış tarihini izleyen üç yıl süreyle üretim faaliyeti devam etmiştir. Ekte sunulan rapordan da görüleceği üzere, özelleştirme öncesi yıllık ortalama 20 863 ton olan külçe çinko ve alaşımları üretimi özelleştirme sonrası üç yılda % 62 oranında artışla ortalama 33 800 ton düzeyine yükselmiş, 20 yıldır atıl durumda bulunan kurşun tesisi yeniden devreye alınarak 1 779 ton kurşun üretimi gerçekleştirilmiştir. Ayrıca söz konusu dönemde alıcı firma tarafından 2.1 trilyon TL. tutarında yatırım harcaması yapılmıştır.

Soru 4. Sonuç olarak bütün bu olumsuzluklara ve sistemli bir batış sonucu iddiaları karşısında Hükümetimiz ne yapacaktır? En önemli ve acil olanı ise 427 personelimiz ne olacaktır? Kıdem ve emekli tazminatlarını hak edenler ne zaman alacaklardır? Emekli olmayanlara kamu işyerlerinde açılacak olan boş kadrolara atanmakta öncelik sağlanacak mıdır?

Cevap 4. Özelleştirme tarihi itibariyle ÇİNKUR A.Ş’de çalışan, 1475 sayılı İş Kanunu ve toplu iş sözleşmesine tâbi personel, tüm hak ve alacakları ile alıcı firmaya devredilmiştir. Satış sözleşmesi çerçevesinde alıcı, şirkette çalışan tüm personelin yasalardan doğan haklarını koruyacağını, emeklilik talebinde bulunanların bu taleplerini onaylayacağını ve emeklilik ikramiyelerini ödeyeceğini, kıdem tazminatı tutarlarını da yasalar çerçevesinde güvence altına alacağını kabul ve taahhüt etmiştir.

Bu çerçevede,bahse konu personelin kıdem tazminatlarının ödenmesi ve kamu kurumlarındaki boş kadrolarda işe yerleştirilmelerine ilişkin olarak Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca tesis edilebilecek herhangi bir işlem bulunmamaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Uğur Bayar

Özelleştirme İdaresi Başkanı

 

T.C.

BAŞBAKANLIK

Özelleştirme İdaresi Başkanlığı

 

 

 

 

 

 

ÇİNKUR

Çinko Kurşun Medal Sanayii A.Ş.

ÖZELLEŞTİRME ÖNCESİ VE SONRASI

FAALİYET BİLGİLERİ

SAYFA 349 FİLME ALINACAK

 

 

 

SAYFA 350 FİLME ALINACAK

 

 

 

SAYFA 351 FİLME ALINACAK

7. – Şanlıurfa Milletvekili Zülfükar İzol’un;

Şanlıurfa-Birecik’e bağlı bazı köylerin içme suyu sorunlarına,

Şanlıurfa-Birecik’e bağlı bazı köylerin yol sorunlarına,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın cevabı (7/1312, 1313)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla

Zülfükar İzol

Şanlıurfa

Sorular :

1. Şanlıurfa İlinin Birecik İlçesinin aşağıda isimleri bulunan köy içme suları, sondaj, içme suyu deposu ve şebeke onarımı gibi sorunlarının çözümlenmesi hakkında çalışmalarınız var mıdır? Varsa yapımına ne zaman başlanacaktır?

Köy İçme Suları

a) Almaşar köyü-Bulutlu mezrası içme suyu için sondaj yapılması.

b) Almaşar köyü -Aradağı mezrası içme suyu için sondaj yapılması.

c) Aşağı Karkutlu köyü-Karadağ mezrası içme suyu için sondaj yapılması.

d) Meyanca köyüne içme suyu için sondaj yapılması.

e) Akpınar köyü-Köroğlu mezrası içme suyu için sondaj yapılması.

f) Arslanlı köyü-Han mezrası içme suyu için sondaj yapılması.

g) Bentbahçesi köyü içme suyu için sondaj yapılması.

h) Şekerköy içme suyu deposu ve şebekesinin yapılması.

i) Duyduk, Çiçekalan, Geçittepe, Keskince, Bahçeönü ve Dorucak köylerinin yeni yerleşim alanlarının içme suyu ihtiyacının giderilmesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Zülfükar İzol

Şanlıurfa

Sorular :

1. Şanlıurfa İlinin Birecik İlçesinin aşağıda isimleri bulunan köy içme suları, sondaj, içme suyu deposu ve şebeke onarımı gibi sorunlarının çözümlenmesi hakkında çalışmalarınız var mıdır? Varsa yapımına ne zaman başlanacaktır?

Köy Yolları

a) Mağaralı-Bahabat köyleri arasındaki 10 km’lik köy Grup yolunun asfaltlanması. Bu yol 11 Hudut Bölüğü, Güvenir Köyü, Kulucak,Düzlüce, İncirli, İncirlidere, Konak, Göktepe köylerine hizmet verecektir.

b) Almaşar-Ekenek köyleri arasındaki 17 km.’lik köy Grup yolunun asfaltlanması. Bu yol Aşağı Almaşar, Ünsal, Günışığı, Dolacık, Meyanca köyleri ile Bozova’nın bazı köylerine hizmet verecektir.

c) E–90 karayolundan Mengelli köyüne kadar olan 9 km.’lik yolun asfaltlanması. Bu yol Divriği, Yaylacık ve Kömağıl köylerine hizmet verecektir.

d) Halfeti İlçesinin Bağlarbaşı köy yol ayrımından Böğürtlen köyüne kadar olan yolun asfaltlanması.

e) E–90 karayolu-İnceler köyü arasında kalan yolun asfaltlanması. Bu yolun yapılması halinde Yeniçağ, Kural, Şekerköy, Ilğar, Dışlık, Cibinören ve İnceler köylerine hizmet verecektir.

T.C.

Devlet Bakanlığı 25.2.2000

Sayı : B.02.0.010/031-5450

Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığı Genel Sekreterliğinin 3.2.2000 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-4045 sayılı yazısı.

Şanlıurfa Milletvekili Zülfükar İzol’a ait 7/1312 ve 1313 nolu soru önergesi incelenmiştir.

Mağaralı-Baharat grup yolu, Almaşar-Ekenek grup yolu ile E-90 karayolundan Mengelli Köyüne kadar olan yol 2000 yılı asfalt kaplama programında yer almamaktadır. İleri ki yıllar yapım programında aciliyet, öncelik ve ödenek durumuna göre değerlendirilmesine çalışılacaktır.

Birecik-Böğürtlen yolu Karayolları Genel Müdürlüğünün yol ağında yer aldığından herhangi bir işlem yapılamamıştır.

E-90 karayolundan İnceler Köyüne giden grup yolunun 7 km.’lik kısmı asfalt kaplamalı olup, 2000 yılı asfalt kaplama programında yer almamaktadır. Ancak ileri ki yıllar yapım programında aciliyet, öncelik ve ödenek durumlarına göre değerlendirilmesine çalışılacaktır.

Almaşar-Bulutlu mezrasında 1995 yılında içme suyu için açılan kuyudan su alınamamıştır. (yer altı suyu olumsuz) 2000 yılında alternatif su kaynağı araştırmaları yapılacaktır.

Almaşar-Arat dağı mezrasında 1999 yılı sondaj programında olan ünitenin sondaj kuyusu açılmış, henüz kuyu tecrübesi yapılamamıştır. Su tecrübesi yapıldıktan sonra gerekli çalışmalar yapılacaktır.

Aşağı Korkutlu ünitesi 2000 yılı sondaj programındadır. Aşağı Korkutlu/Karadağ mezrası ise 5 haneli bir mezra olup sondaj programlarının yüklü olması nedeniyle öncelikler doğrultusunda (daha fazla hane, daha fazla nüfus) 2000 yılı sondaj programında yer almamıştır.

Meyanca Köyüne 1992-1996 yıllarında 200 ve 90 metre olmak üzere 2 adet sondaj kuyusu açılmış ancak kuyudan su alınamamıştır. (yer altı suyu olumsuz) 2000 yılında alternatif su kaynağı araştırması yapılacaktır.

Akpınar-Köroğlu mezrası 5 haneli bir mezra olup, sondaj programlarının yüklü olması nedeniyle, öncelikler doğrultusunda (daha fazla hane, daha fazla nüfus) 2000 yılı programında yer almamıştır.

Aslanlı-han mezrası 2000 yılı sondaj programında olup, sondaj kuyusunun mevcut imkânlar ölçüsünde yılı içinde açılmasına çalışılacaktır.

Bendbahçesi şebekeli sistem içme suyuna sahip olup, halen bir problem bulunmamaktadır. Şeker Köyüne 1975 yılı Yeğen grubu içme suyu kapsamında çeşmeli olarak içme suyu getirilmiştir. Ancak grubun çalışmaması nedeniyle köy yeterli içme suyu alamamaktadır. Şeker Köyünde yer altı suyundan içme suyu temini için ileri ki yıl programında sondaj ve proje çalışması yapılacaktır.

Dorucak, Keskince ünitelerinin şebeke yapımı 1999 yılı yapım programında olup, 2000 yılında bitirilecektir. Duyduk ise ileri ki yıllar bütçe imkânları doğrultusunda değerlendirilecektir.

Geçittepe ünitesi 2000 yılı sondaj programında olup, sondaj kuyusunun mevcut imkânlar çerçevesinde yılı içinde açılmasına çalışılacaktır.

Bilgilerinize arz ederim.

Mustafa Yılmaz

Devlet Bakanı

8. – Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu’nun, Türkiye İnsan Hakları Vakfı İzmir Temsilciliği üyelerine yapılan muameleye ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün cevabı (7/1326)

Türkiye BüyükMillet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Bülent Ecevit tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını talep ediyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim. 27.1.2000

Mehmet Bekâroğlu

Rize

Bazı basın yayın organlarında ve Türkiye İnsan Hakları Vakfının tarafıma gönderdiği mektupta TİHV İzmir Temsilciliğinden Günseli Kaya 2 Ekim 1999 günü Aliağa İlçesi Helvacı Köyü yolunda bir cenaze törenine katılacakları sırada gözaltına alındıkları, gözaltına alınma sırasında kötü muameleye tâbi tutuldukları, yasalara aykırı olarak üç ay gözaltında bulunduruldukları, ayrıca; TİHV İzmir Temsilcisi Prof. Dr. Veli Lök hakkında Türkiye’deki İnsan Hakları ihlallerini değerlendiren bir açıklamasından dolayı haksız yere dava açıldığı iddia edilmektedir.

Bilindiği gibi seyahat etmek, cenaze törenlerine katılmak, düşünmek ve düşündüklerini açıklamak, görüş bildirmek her bireyin doğal hakkıdır. Bu hakların kısıtlanması veya kullanılmasının engellenmesi mevcut yasalar açısından da suç teşkil etmektedir. Bu tür şikâyetlerin çok sık olarak dile getirilmesi Avrupa Birliği yolundaki ülkemizin görüntüsünü bozmaktadır. Ayrıca Türk insanı temel insan hakları konusunda engellenmeyi hak etmemektedir.

Bu nedenle;

1. TİHV İzmir Temsilciliği elemanlarından Günseli Kaya ve TİHV ile İzmir Tabip Odası üyesi Dr. Alp Ayan niçin gözaltına alınmışlardır?

2. Bu kişilerin gözaltına alınma aşamasında kendilerine kötü muamele yapılmış mıdır?

3. Gerek olayın kendisiyle ilgili gerekse yapılan kötü muamele iddiaları ile ilgili bir soruşturma açılmış mıdır? Açılmışsa soruşturma hangi aşamadadır?

4. TİHV İzmir Temsilcisi Prof. Dr. Veli Lök’ün açıklamalarının 31 Ekim 1999’da Cumhuriyet Gazetesinde haber yapılması üzerine hakkında Basın Yasasının 30/2 maddesi gereğince dava açılması, iddia edildiği gibi insan hakları savunucularına gözdağı vermeyi mi amaçlamaktadır? Eğer amaç bu değilse dava açılmasının gerçek sebebi nedir?

5. Türkiye evrensel hukuk normlarına ters düşen yasaları ne zaman değiştirecek ve bu ülkede insan haklarına dayalı gerçek demokrasi ne zaman tesis edilecektir?

T.C.

Adalet Bakanlığı 24.2.2000

Bakan : 198

Türkiye BüyükMillet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) Kanunlar ve KararlarDairesi Başkanlığı ifadeli, 3.2.2000 tarihli ve A.01.0.GNS. 0.10.00.02-7/1326-3955/9495 sayılı yazınız.

b) Başbakanlığın Kanunlar ve Kararlar GenelMüdürlüğü ifadeli, 8.2.2000 tarihli ve B.02.0.KKG.0.12/106-152-16/698 sayılı yazısı.

İlgi (a) yazınız ekinde Başbakanlığa gönderilen, Başbakanlığın ilgi (b) yazısı ile Bakanlığımıza intikal ettirilen, Rize Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Bekâroğlu tarafından Sayın Başbakana yöneltilen ve Bakanlığımızca cevaplandırılması tensip olunan 7/1326-3955 Esas No.lu yazılı soru önergesine verilen cevap iki nüsha halinde ilişikte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Hikmet Sami Türk

Adalet Bakanı

Sayı

Prof. Dr. Mehmet Bekâroğlu

Rize Milletvekili

TBMM

Sayın Başbakana yöneltilen ve Bakanlığımızca cevaplandırılması tensip olunan 7/1326-3955 Esas No.lu yazılı soru önergesinin cevabı aşağıda belirtilmiştir.

Soru önergesinde sözü edilen konularla ilgili olarak yaptırılan inceleme sonucunda;

Türkiye İnsan Hakları Vakfı İzmir temsilciliğinden soru önergesinde adı geçen kişilerin, Ankara Merkez Kapalı Cezaevinde çıkan olaylarda hayatını kaybeden bir kişinin Aliağa İlçesi Helvacı Kasabasında 30.9.1999 tarihinde yapılan cenaze törenine katıldıkları, ancak, çıkan olaylar üzerine gözaltına alındıkları, olaylar esnasında adı geçen kişilerin çeşitli yerlerinden basit şekilde yaralandıklarının doktor raporu ile tespit edildiği ve görevliler hakkında Aliağa Cumhuriyet Başsavcılığının 1999/1363 sırasında kayıtlı hazırlık soruşturması başlatıldığı, diğer katılanlarla birlikte adı geçenler hakkında da 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa muhalefet etmekten Aliağa Cumhuriyet Başsavcılığının 2.10.1999 gün ve 1999/1362-348-250 sayılı iddianamesiyle Aliağa Asliye Ceza Mahkemesine kamu davası açıldığı, mahkemece eylemin 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ile 2911 sayılı Kanuna aykırılık teşkil ettiği ve 2845 sayılı Devlet Güvenlik Mahkamelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun hükümleri uyarınca yargılama görevinin İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesine ait olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verildiği, görevsizlik kararı ile birlikte aralarında adı geçen kişilerin de bulunduğu (14) sanığın tutuklandığı, ancak İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından da görevsizlik kararı verilmesi üzerine, ortaya çıkan olumsuz görev uyuşmazlığının çözülmesi için dosyanın gönderildiği Yargıtay 5 inci Ceza Dairesi tarafından, Aliağa Asliye Ceza Mahkemesinin görevli olduğunun belirlendiği ve dosya Aliağa Asliye Ceza Mahkemesinin 1999/366 esasına kayıt olunarak yargılamaya devam olunduğu ve duruşmasının 17.2.2000 tarihine bırakıldığı, Aliağa Cumhuriyet Başsavcılığının 11.2.2000 gün ve 102 sayılı yazısından anlaşılmıştır.

Soru önergesinin (4) numaralı bölümünde sözü edilen gazetenin 31.10.1999 günlü nüshasının 5 inci sahifesinde yayımlanan yazı nedeniyle önergede adı geçen Türkiye İnsan Hakları Vakfı İzmir temsilcisi hakkında, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 8.12.1999 gün ve Basın Hz. 1999/163-66-65 sayılı iddianamesi ile 5680 sayılı Basın Kanununun 30 uncu maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kamu davası açıldığı ve davanın İzmir 2 nci Asliye Ceza Mahkemesinin 1999/1489 esasına kayıtlı olarak görülmekte olduğu ve halen devam ettiği, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 11.2.2000 gün ve B. Tal. 2000/219 sayılı yazısından anlaşılmıştır.

Bilindiği gibi, Anayasanın 9 uncu maddesine göre yargı yetkisi, Türk Milleti adına, Anayasa ve yasalardan aldığı güçle bağımsız yargı mercilerince kullanılmaktadır. Anayasanın “Hâkimlik ve savcılık teminatı” başlıklı 139 uncu maddesi ile “Hâkimlik ve savcılık mesleği” başlıklı 140 ıncı maddesi kuralları birbirlerini tamamlayan hükümler olarak ve ayrıntılı bir biçimde düzenlenmiş ve Anayasanın 140 ıncı maddesinde hâkimlerin mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre görev ifa edecekleri hüküm altına alınmıştır. Bu itibarla, soru önergesinin bu bölümünde yer alan hususlar Anayasanın sözü edilen hükümleri çerçevesinde yargı yetkisinin kullanılmasına yönelik bulunmaktadır.

Soru önergesinin (5) numaralı bölümüyle ilgili olarak ise, demokratikleşme konusundaki çalışmalarımız 57 nci Hükümet programında yer alan esaslar çerçevesinde sürdürülmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Hikmet Sami Türk

Adalet Bakanı

9. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünce Karaman’da yapılacak yatırımlara ilişkin sorusu ve DevletBakanı Mustafa Yılmaz’ın cevabı (7/1337)

Türkiye BüyükMillet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Devlet Bakanı Sayın, Mustafa Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 31.1.2000

Zeki Ünal

Karaman

Köy Hizmetleri GenelMüdürlüğü olarak Karaman’a 2000 yılında yapılacak olan ve devam eden yatırım türleri nelerdir?

Ayrılan ödenek miktarları ne kadardır?

T.C.

DevletBakanığı 25.2.2000

Sayı : B.02.0.010/031-5449

Türkiye BüyükMillet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığı Genel Sekreterliğinin 7.2.2000 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1337-3988/9600 sayılı yazısı.

KaramanMilletvekili Zeki Ünal’ın soru önergesi incelenmiştir.

Karaman İline 2000 yılı programında yapılacak yatırım ve devam eden işler;

Ulaşım sektöründe; 30 km onarım, 30 km stabilize kaplama, 30 km I inci kat asfalt kaplama, 10 km II nci kat aslfalt kaplama ile muhtelif çap ve ebatta sanat yapıları (büz-menfez) yapımı programlanmıştır. Bu yatırımlar için toplam 157 milyar TL. ödenek ayrılmış olup, geçen seneden devam eden iş bulunmamaktadır.

Diğer kamu hizmetleri sektöründe kırsal alan planlamasında; devam eden iş olarak 1992K070060 No.lu göçebelerin iskânı projesi kapsamında Sarıkeçeli-Göçebeleri iskânı ‘Karaman 88 aile/tarımsal) ile 2000K070030 No.lu kanalizasyon ve atık su tesisleri projesi kapsamında Karaman-Merkez-Pınarbaşı, Merkez-Kızılkaya, Başyayla-BY. Karapınar ve Ermenek-Yalındal köyleri kanalizasyon inşaatları yer almaktadır.

Sarıkeçili göçebeleri iskânı projesi için 2000 yılında 350 milyar TL kanalizasyon inşaatlarının her biri için 1 milyar 275 milyon TL. ödenek ayrılmıştır. Ayrıca 2000 yılı tesis yapım programında da 1991G000250 proje No.lu 20 dairelik lojman inşaatı yer almaktadır.Bu iş için 75 milyar ödenek ayrılmıştır.

Karaman İlinde 2000 yılı yatırım programında uygulanacak sulama projeleri hakkındaki liste ilişikte sunulmuştur. (EK-1)

Diğer kamu hizmetleri sektöründe içme suyu konusunda; inşaatı 2000 yılında tamamlanması programlanan 2 ünite bulunmakta olup, 41 milyar 500 milyon TL. ödenek ayrılmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Mustafa Yılmaz

DevletBakanı

363. SAYFA FİLME ALINACAK

 

 

10. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, zorunlu tasarruf fonu uygulamasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın cevabı (7/1350)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Bülent Ecevit tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim.

Saffet Arıkan Bedük

Ankara

1. Bugüne kadar Zorunlu Tasarruf Fonunda toplanan para miktarı nedir?

2. Günümüze kadar Fonda biriken paralar nasıl ve ne şekilde değerlendirilmiştir? Ücretli verilecek olan nemalara uygulanan faiz oranları hangi kriterlere göre hesaplanmıştır?

3. 1999 yılında Hazine ne kadar ve hangi faiz oranlarında iç borçlanmaya gitmiştir? Serbest piyasa ekonomi politikası uygulanan ülkemizde, Hazine Zorunlu Tasarruf Fonunda biriken miktarı bir bankadan borçlanmış olsaydı hangi oranda faizle borçlanırdı?

4. Gazetelere yansıyan 1999 yılı nemalarına uygulanan faiz yüzde 1,6 oranında olduğu belirtilmektedir. Bu doğru mudur? Doğru ise bu oranı belirlerken kıstasınız ne olmuştur? Bu uygulama ile Partinizin felsefe ve ruhuna ters dümüş oluyor musunuz? 1999 yılında enflasyonun yüzde 68,8 olduğu ülkemizde bu uygulanan oranı içinize nasıl sindiriyorsunuz?

T.C.

Başbakanlık 25.2.2000

Hazine Müsteşarlığı

Sayı: B.02.1.HM.0.KAF.07.01/15205

Konu: ÇTTH

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Genel Sekreterliğine

İlgi: Başbakanlık kanalıyla alınan 10.2.2000 tarih ve KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1350-4027/9675 sayılı yazınız.

Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük tarafından Sayın Başbakanımıza tevcih edilen 3417 sayılı Çalışanların Tasarrufa Teşvik Edilmesi ve Bu Tasarrufların Değerlendirilmesine Dair Kanun ile tesis edilen Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabına ilişkin soru önergesinde yer alan hususlara verilen cevabımız ekte sunulmaktadır.

Bilgilerine arz ederim.

Recep Önal

Devlet Bakanı

Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük’ün 3417 Sayılı Kanun

İle İlgili Yazılı Önergesine İlişkin Cevap

Soru 1. Bugüne kadar Zorunlu Tasarruf Fonunda toplanan para miktarı nedir?

Cevap 1. 3417 Sayılı Çalışanların Tasarrufa Teşvik Edilmesi ve Bu Tasarrufların Değerlendirilmesine Dair Kanun uyarınca tesis edilen Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabı (ÇTTH)’na Kanunun yürürlüğe girdiği 1 Nisan 1988 tarihinden 31 Aralık 1999 tarihine kadar kümülatif bazda; 1 177 987 milyar TL. anapara ve 2 653 758 milyar TL. nema geliri olmak üzere toplam 3 831 745 milyar TL. giriş olmuştur. Bu tutardan; 787 989 milyar TL.’si anapara, şahıs kesintisi ve nema olarak hak sahiplerine, 5 028 milyar TL.’si iade olarak ilgili kurumlara, 11 879 milyar TL.’si yatırım harcamaları ve komisyon olarak T.C. Ziraat Bankasına olmak üzere toplam 804 895 milyar TL. ödeme yapılmıştır.

Bakiye ise, vadeli hesaplarda ve çeşitli tahvil ile devlet iç borçlanma senetleri alımı suretiyle nemalandırılmıştır.

Soru 2. Günümüze kadar Fonda biriken paralar nasıl ve ne şekilde değerlendirilmiştir? Ücretliye verilecek olan nemalara uygulanan faiz oranları hangi kriterlere göre hesaplanmıştır?

Cevap 2. 3417 sayılı Kanunun “Nemalandırma”yı düzenleyen 5 inci maddesinde; Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı İdaresi Başkanlığı tarafından (4046 sayılı Kanunun geçici 6 ncı maddesi uyarınca 1.1.1995 tarihinden itibaren Hazine Müsteşarlığı) 4 üncü maddeye göre açılacak hesapta (ÇTTH’de) toplanan paraların, Yüksek Planlama Kurulu (YPK)’nca belirlenecek esaslar dahilinde, gayrimenkul alım satımına yönelik yatırımlar hariç olmak üzere her türlü menkul kıymetlere ve verimi yüksek yatırımlara yatırmak sureti ile nemalandırılacağı öngörülmüş, “Düzenleme”ye ilişkin 9 uncu maddesinin (b) fıkrası ile de; T.C. Ziraat Bankası Ankara Merkez Şubesindeki hesapta (ÇTTH’de) toplanacak paraların nemalandırılmasında öncelikleri tespit etmek; bu paraları gerektiğinde diğer kamu bankalarında da nemalandırmak; T.C. Ziraat Bankası ve diğer kamu bankaları ile bu Kanunun uygulanmasında görevlendirilen kuruluşlara hizmetleri karşılığının ne şekilde ödeneceğini tespit etmek yetkisi Yüksek Planlama Kurulunca verilmiştir.

Bu noktadan hareketle, çalışanlarından yapılan tasarruf kesintisi ile Devlet/İşveren katkısından oluşan meblağların diğer bir ifadeyle ÇTTH’de biriken paraların değerlendirilmesi 3417 Sayılı Kanunun 5 inci maddesi uyarınca, YPK tarafından belirlenen esaslar dahilinde yapılmaktadır.

Mezkûr madde hükmüne göre alınan YPK Kararları uyarınca, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten günümüze kadar geçen dönemde çalışanlar adına T.C. Ziraat Bankası şubelerine yatırılan tasarruf kesintileri ve katkı paylarından oluşan kaynağın değerlendirildiği alanlar aşağıda verilmiştir. Bunlar;

1. Başbakanlık Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı İdaresi Başkanlığı (KOİ) tarafından İhraç edilen özel tahviller,

2. TÜPRAŞ tahvilleri,

3. Türkiye Petrolleri A.O. tahvilleri,

4. Türkiye Elektrik Kurumu tarafından ihraç edilen tahviller,

5. Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. tarafından ihraç edilen tahviller,

6. Hazine Bonoları / Devlet Tahvilleri,

7. Gecikme Cezaları Vadeli Hesapları,

8. Repo / vadeli hesaplardır.

Bunun yanısıra, 1994 yılından itibaren YPK’nın, 6.1.1994 tarih ve 94/T-1 sayılı, 19.1.1995 tarih ve 95/T-1 sayılı, 25.1.1996 tarih ve 96/T-6 sayılı, 28.1.1997 tarih ve 97/T-2 sayılı, 27.1.1998 tarih ve 98/T-2 sayılı, 28.1.1999 tarih ve 99/T-1 sayılı, 26.1.2000 tarih ve 2000/T-1 sayılı ve 3417 Sayılı Kanuna göre yapılacak nema ödemeleri konulu Kararları ile T.C. Ziraat Bankası Merkez Şubesinde açılan ÇTTH’de birikecek paraların Kararın ait olduğu yıl sonuna kadar nema ödemesi dışında başka bir amaçla kullanılmaması ve hesapta birikecek paraların Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı İdaresi tarafından kamu bankalarındaki vadeli ve vadesiz mevduat hesaplarına aktarılarak veya Devlet Tahvili/Hazine Bonosu alım satımı yapılarak nemalandırılması kararlaştırılmıştır.

Söz konusu Kararlar doğrultusunda ÇTTH’de biriken paralar, 1994 yılından itibaren sadece Devlet Tahvili/Hazine Bonosu alım-satımı yapılarak nemalandırılmaktadır. ÇTTH’ye giren paların giriş tarihi ile ihale tarihleri arasında fark olması halinde ise bu paralar arada geçen süreyle sınırlı olmak üzere T.C. Ziraat Bankasında repo ile değerlendirilmektedir.

Nema oranı ise, YPK’nın 19.12.1989 Tarih ve 89/T-133 Sayılı Kararı gereğince; 3417 Sayılı Kanun hükümlerine göre T.C. Ziraat Bankası Ankara Merkez Şubesinde açılan ÇTTH’ye yatırılan tasarruf kesintileri/katkı paylarının ve gecikme zamlarının aynı Kanunun 5 inci maddesi hükümlerine göre nemalandırılması sonucu tahakkuk eden gelirler ile gecikme zamlarının toplamından, T.C. Ziraat Bankası komisyonu ve diğer giderlerin düşülmesinden sonra bulunan meblağın; hak sahiplerinin ÇTTH’ye yatırılmış tasarruf tutarına bölünmesi suretiyle bulunmaktadır.

Nema oranı, yukarıda belirtilen şekilde 3417 Sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren kümülatif olarak hesaplanmaktadır.

Soru 3. 1999 yılında Hazine ne kadar ve hangi faiz oranlarında iç borçlanmaya gitmiştir? Serbest piyasa ekonomi politikası uygulanan ülkemizde, Hazine Zorunlu Tasarruf Fonunda biriken miktarı bir bankadan borçlanmış olsaydı hangi oranda faizle borçlanırdı?

Cevap 3. ÇTTH’de biriken paralar 1994 yılından itibaren sadece Hazine Bonosu ve Devlet Tahvili alımı ile nemalandırılmaktadır. Söz konusu Devlet Tahvili ve Hazine Bonolarının faiz oranları da aynı ihalede satılan tüm menkul kıymetler için geçerli olan ihalede oluşan ortalama faiz oranıdır.

Soru 4. Gazetelere yansıyan 1999 yılı nemalarına uygulanan faiz yüzde 1,6 oranında olduğu belirtilmektedir. Bu doğru mudur? Doğru ise bu oran belirlenirken kıstasınız ne olmuştur?

Cevap 4. Nema oranı ise, YPK’nın 19.12.1989 Tarih ve 89/T-133 Sayılı Kararı gereğince; 3417 Sayılı Kanun hükümlerine göre T.C. Ziraat Bankası Ankara Merkez Şubesinde açılan ÇTTH’ye yatırılan tasarruf kesintileri/ katkı paylarının ve gecikme zamlarının aynı Kanunun 5 inci maddesi hükümlerine göre nemalandırılması sonucu tahakkuk eden gelirler ile gecikme zamlarının toplamından, T.C. Ziraat Bankası komisyonu ve diğer giderlerin düşülmesinden sonra bulunan meblağın; hak sahiplerinin ÇTTH’ye yatırılmış tasarruf tutarına bölünmesi suretiyle bulunmaktadır.

89/T-133 Sayılı YPK Kararı gereğince yukarıda belirtilen hesaplama ile bulunmakta olan nema oranlarının resen ve keyfi olarak tespit edilmesi mümkün bulunmamaktadır.

ÇTTH bünyesinde vadeleri ve getirileri itibariyle farklı menkul kıymetleri barındıran bir portföy niteliğindedir. Dolayısıyla, hesaplanan nema oranında portföyde bulunan her bir menkul kıymetin faizi ve ağırlığı önem kazanmaktadır. Ayrıca, nema oranı kümülatif olarak hesaplandığı için yıllık bazdaki getiri oranını vermemektedir.

Bu nedenle, kümülatif nema oranından yıllık nema oranlarına ulaşmak ve bu oranı diğer yatırım araçlarının getirileriyle karşılaştırmak yanıltıcı sonuçlar doğurmaktadır.

Kaldı ki, 1998 yılı Şubat ayında %273,99 oranı üzerinden 153,0 trilyon TL., 1999 yılı Şubat ayında %288,31 oranı üzerinden 280,0 trilyon TL. nema ödemesi yapılmıştır. 2000 yılı Şubat ayında ise %292,82 oranı üzerinden 480,0 - 500,0 trilyon TL. arasında nema ödemesi yapılacağı tahmin edilmektedir. Bu çerçevede, 2000 yılında nema ödemelerindeki toplam artış %75,0 civarındadır.

11. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Karaman-Sarıveliler-Civandere Köyünün bazı sorunlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın cevabı (7/1351)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın, Mustafa Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 1.2.2000

Zeki Ünal

Karaman

1. Karaman İli Sarıveliler İlçesi, Civandere köyünün beton sulama kanalları ne zaman yapılacaktır?

2. Köy mahalle yollarının, menfez çalışmaları ne zaman gerçekleştirilecektir?

3. Köy arazi yollarının açılması, yolları kesen dere üstlerine köprü yapılması, arazileri traktör ve vasıtaların ulaşımı sağlayacak alt yapı çalışmaları ne zaman başlayacaktır?

T.C.

Devlet Bakanlığı 25.2.2000

Sayı: B.02.0.010/031.5448

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: TBMM Başkanlığı Genel Sekreterliğinin 10.2.2000 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1351-4028/9686 sayılı yazısı.

Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın soru önergesi incelenmiştir.

Köy, mahalle arazi yollarının menfez ve bakım çalışmalarına iş sezonunun açılmasını müteakip başlanacaktır.

Yolları kesen dere üstlerine büz döşenmesi işi büzlerin imalatından sonra gerçekleştirilecektir.

Karaman-Sarıveliler-Civandere köyüne sulama suyu temini konusu Genel Müdürlüğümüzce 1991 yılında etüt edilmiş ve ekonomik olmadığı anlaşılmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Mustafa Yılmaz

Devlet Bakanı

12. – Manisa Milletvekili Bülent Arınç’ın, Alanya-Gazipaşa Havaalanı inşaatına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz’ün cevabı (7/1357)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Ulaştırma Bakanı Sayın Enis Öksüz tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda delaletlerinizi saygıyla arz ederim. 3.2.2000

Bülent Arınç

Manisa

Sorular:

1. Alanya-Gazipaşa havaalanı inşaatı % 90 bitmesine rağmen, işi yapan müteahhidin işinin tasfiyesindeki amaç nedir?

2. Kalan % 10 inşaat bitim işinin tekrar başka bir firmaya ihale edilmesinin yararı ne olacaktır? Bu şekilde yeniden ödenecek 1.8 trilyonun ödenek temini mümkün müdür?

3. Havaalanında Mevcut Makina-Teçhizat ve cihazların söküm nedeni nedir? Test mi yapılacaktır? Yoksa yeniden ihale mi açılacaktır?

4. Havaalanından sökülen Makina-Teçhizat ve Cihazlar başka bir havaalanına nakledilmiş midir? Nakledilmiş ise amacı nedir? Cihazlar tekrar yerine iade olunacak mıdır?

T.C.

Ulaştırma Bakanlığı 25.2.2000

Araştırma Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı

Sayı: B.11.0.APK.0.10.01.21.EA/294-5743

Konu: Manisa Milletvekili Sayın Bülent Arınç’ın yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: TBMM Başkanlığının 10.2.2000 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1357-4051/9717 sayılı yazısı.

Manisa Milletvekili Sayın Bülent Arınç’ın 7/1357-4051 sayılı yazılı soru önergesinin cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Enis Öksüz

Ulaştırma Bakanı

Manisa Milletvekili Sayın Bülent Arınç’ın 7/1357-4051 Sayılı Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı

Sorular:

1. Alanya-Gazipaşa havaalanı inşaatı % 90 bitmesine rağmen, işi yapan müteahhidin işinin tasfiyesindeki amaç nedir?

2. Kalan % 10 inşaat bitim işinin tekrar başka bir firmaya ihale edilmesinin yararı ne olacaktır? Bu şekilde yeniden ödenecek 1.8 trilyonun ödenek temini mümkün müdür?

3. Havaalanında Mevcut Makina-Teçhizat ve cihazların söküm nedeni nedir? Testmi yapılacaktır? Yoksa yeniden ihalemi açılacaktır?

4. Havaalanından sökülen Makina-Teçhizat ve Cihazlar başka bir havaalanına nakledilmiş midir? Nakledilmiş ise amacı nedir? Cihazlar tekrar yerine iade olunacak mıdır?

Cevap:

Antalya-Gazipaşa Havalanı inşaatı projesi kapsamında alt yapı işlerini yürüten firma, % 30 iş artışı ile işi tamamlayamamış ve iş “Havaalanının eksiksiz hizmete verilmesi için geriye kalan gerekli tesislere ait proje ve keşiflerin hazırlanarak ihaleye çıkılması” için Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü Yönetim Kurulunun 11.2.1999 tarih ve 18 sayılı kararı ile tasfiye edilmiştir.

Gazipaşa Havaalanı ikmal inşaatı, DHMİ Genel Müdürlüğünün 2000 yılı yatırım programında 500 milyar TL. yıl ödeneği ile yer almakta olup, 2001 yılında tamamlanması planlanmıştır.

Havalanından emniyet amacı ile sökülen makine-teçhizat ve cihazlar, Antalya Hava Limanında muhafaza altına alınmıştır?

13. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, Arsa Ofisi Genel Müdürlüğüne ait arsaların illere göre dağılımına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Sadi Somuncuoğlu’nun cevabı (7/1364)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sayın Başbakan tarafından yazıl olarak cevaplandırılması için gereğini saygı ile arz ederim.

Mehmet Elkatmış

Nevşehir

Soru:

Arsa Ofisi Genel Müdürlüğünün elindeki arsaların illere göre dağılımı nasıldır?

T.C.

Devlet Bakanlığı 24.2.2000

Sayı: B.02.0.008/00334

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Genel Sekreterliğine

İlgi: a) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 10.2.2000 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00. 02-7/1364-4058-9724 sayılı yazınız.

b) Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğünün 15.2.2000 tarih ve B.02.0.KKG.0. 12/106-160-14/895 sayılı yazısı.

İlgi yazınıza istinaden Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın 7/1364 Esas Nolu yazılı soru önergesine verilen Arsa Ofisi Genel Müdürlüğünün mülkiyetindeki taşınmazların illere göre dağılım cevabı ekli listede gönderilmiştir.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Sadi Somuncuoğlu

Devlet Bakanı

376 ncı sayfa filme alınacak

14. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, Nevşehir’deki tapu ve kadastro çalışmalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Şuayip Üşenmez’in cevabı (7/1365)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Başbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini saygı ile arz ederim.

Mehmet Elkatmış

Nevşehir

Sorular:

1. Nevşehir İlimiz genelinde tapu ve kadastrosu yapılmayan yerleşim birimlerimiz hangileridir?

2. Tapu ve kadastro yapılmayan bu yerleşim birimlerini kadastro çalışmaları ne zaman yapılacaktır, bu konudaki program nedir?

T.C.

Devlet Bakanlığı 28.2.2000

Sayı: B.02.0.0.14/2.00-0236

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: a) 15.2.2000 gün ve B.02.0.KKG.0.12/106-160-15/897 sayılı yazınız ve eki,

b) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 10.2.2000 gün ve KAN.KAR.MD.A.01.0. GNS.0.10.00.02-7/1365-4059/9725 sayılı yazısı.

Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın Başbakanımızın kendileri adına Bakanlığım koordinatörlüğünde cevap verilmesi tensip edilen, 7/1365-4059 esas nolu yazılı soru önergesine ilişkin cevap ilişiktedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Şuayip Üşenmez

Devlet Bakanı

Nevşehir Milletvekili Sayın Mehmet Elkatmış’ın Yazılı Soru Önergesine İlişkin Cevap

Soru 1. Nevşehir İlimiz genelinde tapu ve kadastrosu yapılmayan yerleşim birimlerimiz hangileridir?

Cevap 1. Kentsel kadastro olarak 79 mahalleden tamamı bitmiş olup, kırsal kadastro olarak 172 köyden 124 adedi bitmiş olup kadastrosu yapılmayan 48 köy kalmıştır. Kadastrosu yapılmayan birimlerin listesi ek-1’de gösterilmiştir.

Soru 2. Tapu ve kadastrosu yapılmayan bu yerleşim birimlerini kadastro çalışmaları ne zaman yapılacaktır, bu konudaki program nedir?

Cevap 2. 2000 yılında kadastro çalışmaları yapılacak birimler aşağıda gösterilmiş olup bütçe ve müdürlüklerin mevcut imkanları dahilinde çalışmalar devam etmektedir.

2000 yılında kadastro çalışması yapılacak birimler:

Nevşehir İli Merkez ilçesi : Boğaz köyü, İçik köyü, Balçin köyü, Alacaşar köyü

Derinkuyu ilçesi : Bayramlı mahallesi

Gülşehir ilçesi : Gazi mahallesi, Fevziçakmak mahallesi

Acıgöl ilçesi : Karacaören köyü

EK: 1

31.12.1999 Sonuçlarına Göre Kadastro Durumu Rapor Tarihi: 17.2.2000

Müdürlük : İlçe : Adı : M/K : Durumu :

Nevşehir Merkez Basansarnıç Köy Başlamadı

Çiftlikköy Köy Başlamadı

İcik Köy Başlamadı

Özyayla Köy Başlamadı

Avanos Bozca Köy Başlamadı

Karacauşağı Köy Başlamadı

Mahmattatar Köy Başlamadı

Mahmatipşir Köy Başlamadı

Üçkuyu Köy Başlamadı

Derinkuyu Çakıllı Köy Başlamadı

Doğalak Köy Başlamadı

Kuyulutatlar Köy Başlamadı

Özlüce Köy Başlamadı

Yazıhüyük Köy Başlamadı

Gülşehir Bölükören Köy Başlamadı

Eğrikuyu Köy Başlamadı

Eskiyaylacık Köy Başlamadı

Gökçetoprak Köy Başlamadı

Gülpınar Köy Başlamadı

Kızılkaya Köy Başlamadı

Terlemez Köy Başlamadı

Yakatarla Köy Başlamadı

Yalıntaş Köy Başlamadı

Yeniyaylacık Köy Başlamadı

Karahüyük Köy Başlamadı

Ürgüp Ağçaören Köy Başlamadı

Akköy Köy Başlamadı

Aksalur Köy Başlamadı

Başköy Köy Başlamadı

Boyalı Köy Başlamadı

Demirtaş Köy Başlamadı

İltaş Köy Başlamadı

Karacaören Köy Başlamadı

Karain Köy Başlamadı

Karakaya Köy Başlamadı

Müdürlük : İlçe : Adı : M/K : Durumu :

Karlık Köy Başlamadı

Sofular Köy Başlamadı

Şahinefendi Köy Başlamadı

Taşkınpaşa Köy Başlamadı

Yeşilöz Köy Başlamadı

Aksaray Acıgöl Ağıllı Köy Başlamadı

Bağlıca Köy Başlamadı

Çullar Köy Başlamadı

Karapınar Köy Başlamadı

Kozluca Köy Başlamadı

Kurugöl Köy Başlamadı

Topaç Köy Başlamadı

Yuva Köy Başlamadı

15. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, Toplu Konut İdaresince Nevşehir İline verilen kredilere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Sadi Somuncuoğlu’nun cevabı (7/1371)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Başbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini saygı ile arz ederim.

Mehmet Elkatmış

Nevşehir

Sorular:

1. Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca 1998 ve 1999 yıllarında Nevşehir İline verilen toplu konut ve diğer kredilerin miktarı ne kadardır?

2. Nevşehir’e ilgili Başkanlıkça verilen kredinin, Türkiye’de kullandırılan toplam kredilere oranı nedir?

3. 2000 yılı içerisinde aynı şekilde Nevşehir’e ne kadar kredi verilmesi düşünülmektedir?

4. Nevşehir genelinde herhangi bir belediyeye gerek konut gerekse altyapı olarak kredi vs. şekilde bir katkı sağlanmış mıdır? Sağlandı ise bu belediyelerin isimleri nelerdir?

T.C.

Devlet Bakanlığı 24.2.2000

Sayı: B.02.0.008/00333

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Genel Sekreterliğine

İlgi: a) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 10.2.2000 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00. 02-7/1371-4065-9731 sayılı yazınız.

b) Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğünün 15.2.2000 tarih ve B.02.0.KKG.0. 12/106-160-21/894 sayılı yazısı.

İlgi yazınıza istinaden Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın 7/1371 Esas Nolu yazılı soru önergesine verilen cevap aşağıya çıkarılmıştır.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Sadi Somuncuoğlu

Devlet Bakanı

Toplu Konut İdaresi Başkanlığı;

1) Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca 1998 ve 1999 yıllarında Nevşehir İline verilen Toplu Konut ve diğer kredilerin miktarı ne kadardır?

Nevşehir ilinde 1984 yılında bugüne kadar 41 projenin 4.635 konutuna 766 milyar TL.’lik kredi açılmıştır. Bunlardan 3.973 konutun inşaatı bitirilerek iskâna açılmıştır. 1998 yılında Nevşehir İlinde 1 projenin 206 konutuna kredi açılmış iken 1999 yılında ise herhangi bir projeye rastlanmamıştır.

2) Nevşehir’e Başkanlıkça verilen kredinin, Türkiye’de kullandırılan toplam kredilere oranı nedir?

İdaremizden; 1984 yılından bugüne kadar 13.347 projenin 947.526 konutuna 162 trilyon TL.’lık kredi açılmıştır. Bu miktara göre Nevşehir İlinin oranı %1’den azdır.

3) 2000 Yılı içerisinde aynı şekilde Nevşehir’e ne kadar kredi verilmesi düşünülmektedir:

Toplu Konut İdaresine mevzuata uygun olarak başvuran kooperatiflerin talepleri Fonun finansman imkânları çerçevesinde karşılanmaktadır. 2000 yılında da Nevşehir İlinden mevzuata uygun olarak başvurmuş olan bütün projelere kredi açılacak olup, ayrıca kredi ilişkisi devam edenlerin de kredi işlemleri yapılacaktır.

4) Nevşehir genelinde herhangi bir belediyeye gerek konut gerekse altyapı olarak kredi vs. şekilde bir katkı sağlanmış mıdır? Sağlandı ise bu belediyelerin isimleri nelerdir?

Geliştirme ve Destekleme Fonundan 1992 ve 1993 yıllarında Yüksek Planlama Kurulu Kararları ile aşağıdaki Belediyelere altyapı (Yol, Su, Kanalizasyon, Elektrik) kredileri açılmıştır.

Avanos Belediyesi 935 000 000. – TL. Tamamı ödenmiştir.

Sarılar Belediyesi 550 000 000. – TL. Tamamı ödenmiştir.

Karacaşar Belediyesi 670 000 000. – TL. Tamamı ödenmiştir.

Hacıbektaş Belediyesi 1 509 556 301. – TL. Tamamı ödenmiştir.

Kanlıca Belediyesi 4 000 000 000. – TL. Tamamı ödenmiştir.

Mustafapaşa Belediyesi 1 037 843 924. – TL. Tamamı ödenmiştir.

Karasenir Belediyesi 1 520 000 000. – TL. Ödeme yapılmamıştır.

Ayrıca; İdaremizde Avanos İlçesi Kalaba Belediyesinin bu kapsamda 41 680 000 000.– TL.’lık Altyapı Kredisi talebi bulunmaktadır. İleride bu talep Yüksek Planlama Kurulunun Sekreteryasını yürüten Devlet Planlama Teşkilatına sunulacaktır.

16. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Adnan Hoca cemaatinden oldukları gerekçesiyle gözetim altında tutulan bazı kişilere işkence yapıldığı iddialarına ve emniyet görevlilerinin tutumuna ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/1376)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 2.2.2000

Zeki Ünal

Karaman

Kamuoyunda Adnan Hoca olarak bilinen Adnan Oktar’ın öğrencilerinden olduklarını söyleyen, ikisi bayan biri erkek olmak üzere üç kişi geçtiğimiz günlerde, diğer parti milletvekillerine uğradıktan sonra benim ziyaretime de geldiler.

Adnan Hoca ile birlikte, kendilerinin de gözetim altında kaldıklarını, gözetim sırasında kalorifer borularına kelepçe ile bağlandıklarını, yerlere yatırıldıklarını, erkeklere elektrik verildiğini, namaza izin verilmediğini, başörtülü olanların zorla başlarının açtırıldığını; görevlilerce hazırlanan ifade tutanaklarının zorla imza ettirildiğini beyan ettiler.

Bu olay üzerinden üç hafta geçti, daha önce ziyaretime gelen bayanlardan biri 28.1.2000 günü akşam saat 21.00’de telefonla aradı. Yine Adnan Hoca’nın yakını ve kasası olduğu iddia edilen Timur Ayan isimli bir iş adamının İstanbul Emniyeti Organize Suçlar ve Kaçakçılık Dairesi ekiplerince iki gün önce gözetim altına alındığını, gözetim sırasında kendisine baskı yapıldığını, eziyet edildiğini ifade etti. DSP’li ve ANAP’lı iki milletvekiline de olayı anlattığını, hiç değilse söz konusu kişiye yapılan eziyet ve baskının durdurulması için; yetkililere telefon etmemi istedi.

Ben de durumu tahkik etmek için saat 21.10’da ilgili şubeyi telefonla aradım. Müjdat isimli bir polis memuru çıktı. Şube Müdürü Adil Serdar Saçan’la görüşmek istediğimi söyledim. Hangi partiden olduğumu sordu. Benim gerçekten milletvekili olup olmadığımdan emin olmak amacıyla olsa gerek telefon numaramı istedi. Ev telefon numaramı verdim. Aynı polis memuru 10 dakika sonra beni aradı. Şube Müdürünün benimle görüşmek istemediğini söyledi ve bir sorun varsa Sayın Bakan ile görüşmem gerektiği şeklindeki tavsiyelerini aktardı.

Ben Adnan Hocayı da taraftarlarını da tanımam. Herkes gibi ben de basın ve televizyonlar aracılığı ile tanıdım.

Sorularım Şunlardır:

1. Emniyet görevlilerine, “Milletvekillerinin; telefonlarına çıkmayın” şeklinde bakanlıkça verilen bir talimat var mıdır? Varsa, böyle bir talimat hangi gerekçeye dayandırılarak verilmiştir? Yoksa, Şube Müdürü Adil Serdar Saçan niçin telefonuma çıkmamıştır?

2. Partim sorulduğuna göre; şayet iktidar kanadının milletvekili olsaydım, telefonuma yine çıkılmayacak mıydı?

3. ABD Başkanı Clinton’un ziyareti sırasında Sayın Cumhurbaşkanı Demirel’in “Ülkemizde işkence yoktur diyemem” sözüne, canlı şahitlerin ifadelerine rağmen, gözetim altındaki sanıklara baskılar devam edecek midir?

T.C.

İçişleri Bakanlığı 28.2.2000

Emniyet Genel Müdürlüğü

Sayı: B.05.1.EGM.0.12.01.01-058006

Konu: Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: TBMMBaşkanlığının 10.2.2000 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-4151(7/1376)-4071/9737 sayılı yazısı.

Karaman Milletvekili Zeki Ünal tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

1-2. 28.1.2000 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünün Özel Kaleminde görevli polis memurunu arayan şahsın, Milletvekili olduğunu, (4422 sayılı Kanun kapsamında Adnan Hocacılar olarak bilinen grubun üyesi olmak iddiası ile yakalanan) “Timur Ayan” ile ilgili bilgi almak için Şube Müdürü ile görüşmek istediğini belirtmesinin ardından,

Telefonla görüşülen kişinin Milletvekili olup olmadığının tespiti için, adı ve soyadının istenildiği, söylenenlerin doğruluğunun teyidinden sonra, önergede adı geçen Şube Müdürünün talimatı ile Milletvekili aranarak Timur Ayan’ın DGM kapsamına giren bir suçtan dolayı gözaltında olduğu bundan dolayı da şahıs hakkında herhangi bir bilgi verilemeyeceğinin iletildiği anlaşılmıştır.

3. Emniyet Güçleri, Anayasa ve Kanunlarımızın vermiş olduğu yetkiler çerçevesinde görevini sürdürmekte olup, yetkisini aşan personel hakkında gerekli yasal işlemler yapılmaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Sadettin Tantan

İçişleri Bakanı

17. – Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın;

Tütün baş fiyatına ve tütün bedellerinin ne zaman ödeneceğine,

– Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu’nun;

Çay üreticisinin alacaklarının ne zaman ödeneceğine,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in cevabı (7/1406, 1407)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tekel Genel Müdürlüğünden sorumlu Devlet Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

İlyas Yılmazyıldız

Balıkesir

Sorular:

1. Ülkemizde yaklaşık olarak 560 000 üretici tütün tarımıyla geçinmektedir. Türkiye ekonomisinde önemli yere sahip ve yaklaşık 3 500 000 insanımızın ekmek yediği tütünü ürününün 1999 yılı Ege ekici tütün piyasası ne zaman açılacaktır?

2. Tekel Genel Müdürlüğü 1999 yılı tütün rekolte randıman tespitleri 31 Aralık 1999 yılı itibariyle bitmiştir. Ege ekici tütün piyasasında üretim girdi maliyetleri ve 1999 yılı enflasyon rakamları göz önüne alınarak üreticinin alınterinin karşılığını verecek şekilde baş fiyat belirlenmesi gereklidir. Bu dikkate alınarak, bu yılki tütün başfiyatı ve ortalama alım fiyatları kaç TL olacaktır?

3. Gece gündüz demeden çalışarak ürettiği tütünün bedeli üreticiye zamanında piyasa açıldıktan hemen sonra ödenecek midir? Geçen 55 inci ve 56 ncı hükümetlerde olduğu gibi üreticilere ürettiği tütünün bedeli geç ödenerek mağduriyetleri devam edecek midir?

4. Tütün üretiminde kota uygulamasına devam edilecek midir? Piyasa açılmadan önce üreticilere balya avansları ödenmesi yapılacak mıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Rüştü Kazım Yücelen tarafından yazılı olarak cevaplandırılması talep ediyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim. 8.2.2000

Prof. Dr. Mehmet Bekaroğlu

Rize

18.11.1999 tarihinde Genel Kurulda yaptığım gündem dışı konuşmaya verdiğiniz cevapta, Çaykur’un çay üreticisine 36 trilyon TL. ödeme yaptığını, kalan 70 trilyon TL.’nin de kurumun finansman imkanları çerçevesinde en kısa zamanda ödeneceğini, ödemelerin 2000 yılına sarkması durumunda da faiz uygulamasına gidilmesi için konuyu Bakanlar Kurulu’nun gündemine getireceğinizi ifade etmiştiniz.

Bu konuşmayı yaptığınız tarihten bu yana üç aya yakın bir zaman geçmiştir. Ancak çay üreticisinin hala kurumdan 40 trilyona yakın alacağı vardır.

Bu nedenle;

1. Çaykur, çay üreticisine olan borcunu ne zaman ödeyecektir?

2. Ödemeler 2000 yılına sarktığına göre, faiz uygulamasına gidilmesi için bir girişiminiz var mıdır? Mevcut mevzuat böyle bir uygulama için uygun mudur? Faiz uygulaması için nasıl bir düzenleme yapmayı düşünüyorsunuz?

3. Çay üreticisine verilen ve tutulmayan sözlerin siyasî sorumluluğu kime aittir? Bu sorumluluk size ait ise, siz de verdiğiniz sözleri tutamadığınıza göre, istifa etmeyi düşünüyor musunuz?

T.C.

Devlet Bakanlığı 28.2.2000

(Sn. Rüştü Kazım Yücelen)

Sayı: B.02.0.009/494

Konu: Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli 16.2.2000 tarih ve A.01.0.GNS.0.10. 00.02-4249 sayılı yazınız.

Balıkesir Milletvekili Sn. İlyas Yılmazyıldız’ın tütün baş fiyatının ne olacağı ile tütün bedellerinin ne zaman ödeneceğine ilişkin ve Rize Milletvekili Sn. Mehmet Bekaroğlu’nun Çay üreticisinin alacaklarının ne zaman ödeneceğine dair yazılı soru önergelerine ilişkin cevaplar İç Tüzüğün 99 uncu maddesine istinaden ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Rüştü Kazım Yücelen

Devlet Bakanı

Balıkesir Milletvekili Sn. İlyas Yılmazyıldız’ın 7.2.2000 Gün ve 7/1406-4133 Sayılı Yazılı Soru Önergesine Verilen Cevap

1. Ege Bölgesi ekici tütünleri piyasası ile ilgili hazırlıklarımızı tamamlamış bulunmaktayız. Piyasanın Şubat ayının son haftası içerisinde açılması planlanmış bulunmaktadır.

2. Fiyatların belirlenmesinde, ekici maliyetleri, ürünün arz talep durumu, dünya piyasalarında satış fiyatı ve enflasyona karşı hükümetin alıp uygulamaya koyduğu tedbirler gibi hususlar bir bütün halinde değerlendirilmektedir. Tütünde ortalama fiyatın belirlenmesi gibi bir uygulama bulunmamaktadır. Ortalama fiyat özel sektörün ve Tekel’in aldığı ürünün kalitesine göre alımlar bittikten sonra gerçekleşmektedir.

3. Hedefimiz Kurumun imkanları zorlayarak ekicinin mağduriyetinin önüne geçilmesidir. Konu değerlendirirken yüklü miktarda tütünü, destekleme olarak hazine nam ve hesabına satın almak zorunda olduğumuz gözden kaçırılmamalıdır.

4. Üretimde kota uygulamasına devam edilecektir. 2000 ürünü ile ilgili üretecekleri tütün miktarları, 21.10.1999 tarihinde İşletme Müdürlüklerimize verilen talimat doğrultusunda ekicilerimize bildirilmiştir. Piyasanın açılmasına müteakip, tütünlerini Tekel’in satan ekicilere pey akçesi ödemelerine başlanılacaktır. Pey akçesi ödemeleri Kurban Bayramı öncesi bitirilecektir?

Rize Milletvekili Sn. Mehmet Bekaroğlu’nun 8.2.2000 Gün ve 7/1407-4141 Sayılı Yazılı Soru Önergesine Verilen Cevap

1. 1999 yılı yaş çay ödemeleri devam etmektedir. 1999 yılında üreticilerden alınan 843 bin ton yaş çay karşılığı olan, 106 trilyon liralık yaş çay bedelinin tamamı Şubat Ayı sonunda ödenmiş olacaktır.

2. Çay sektöründe bugüne kadar, ait olduğu yıl içerisinde bitirilemeyen yaş çay bedeline, gecikme zammı ödenmemiştir. Sadece 1998 yılında, yıl içerisinde üretici ödemeleri tamamlanamadığı taktirde ödenmeyen kısım için gecikme zammı ödenmesine, Çay-Kur Yönetim Kurulunca karar verilmiştir. Bu karar 1998 yılı yaş çay alım kampanyası açılışında üreticilere ve kamuoyuna ilan edilmiştir.

1999 yılında, yılı içinde ödenmeyen üretici borcu için gecikme zammı ödenmediği hususunda ne bir karar alınmış, ne de kampanya açılışında ve yaş çay fiyatı açıklanırken böyle bir açıklama yapılmıştır.

1999 yılında, hava şartlarının çok müsait gitmesi nedeniyle rekolte yüksek olmuştur. Özel sektörün de çay alımlarında isteksiz oluşu nedeniyle Çay-Kur programının çok üstünde alım yapmıştır.

1999 yılında programlanan yaş çay alım miktarı 550 bin ton iken 843 bin tonluk bir alım gerçekleşmiştir. Bunun neticesinde de 39 trilyon daha fazla yaş çay ödenerek, üreticilerin gelirlerinde % 50 oranında bir artış sağlanmıştır.

Son yedi yılın alınan yaş çay miktarı ve ödeme süreler aşağıda verilmiştir.

Alınan Yaş Ödemenin Ödemenin

Yılı Çay Miktarı Tutarı Bitirilme Bitirildiği

(Bin Ton) Milyar TL Süresi Ay

1993 476 1.861 10 Ay Mart

1994 566 3.464 11 Ay Nisan

1995 428 5.255 10 Ay Mart

1996 527 13.185 7 Ay Aralık

1997 542 28.236 7 Ay Aralık

1998 718 62.7 6 Ay Aralık

1999 843 106.091 8 Ay Şubat

Tabloda da görüldüğü gibi, son dört yıl hariç diğer yıllarda, daha az yaş çay alındığı halde ödemeler Mart-Nisan aylarında bitirilmiştir.

18. – Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazı Yanmaz’ın, Şanlıurfa İli Siverek İlçesinde bulunan tarihi eserlerin restorasyonuna ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı M. İstemihan Talay’ın cevabı (7/1435)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Kültür Bakanı Sayın M. İstemihan Talay tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasına delalet etmenizi saygılarımla arz ederim.

Mustafa Niyazi Yanmaz

Şanlıurfa

Şanlıurfa İline bağlı Siverek İlçesinin çok eski bir tarihi olduğu malumlarınızdır. Siverek bir kültür şehri ve mirasıdır. Yüzlerce tarihi eserler zamanla aşınmış bakımsız kalmıştır.

Soru: Bu ilçemizde aşınmış, yıpranmış, bir bakıma kendi haline terk edilmiş tarihi eserlerin restorasyonu için bir çalışmanız var mı veya olacak mı?

T.C.

Kültür Bakanlığı 24.2.2000

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı

Sayı: B.16.0.APK.0.12.00.01.940-140

Konu: Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: TBMM Başkanlığı KAN.KAR.MÜD.’nün 18 Şubat 2000 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00. 02-6226 sayılı yazısı.

Şanlıurfa Milletvekili Sayın Mustafa Niyazi Yanmaz’ın “Şanlıurfa İli Siverek İlçesinde bulunan tarihi eserlerin restorasyonuna ilişkin” 7/1435 esas nolu yazılı soru önergesinin cevabı hazırlanarak ekte sunulmaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

M. İstemihan Talay

Kültür Bakanı

EK- 1

Cevap: Bakanlığımızca Siverek İlçesindeki tarihi eserlerin restorasyonuna ilişkin bir çalışma bulunmamaktadır. Ancak, 1999 Malî Yılı Yatırım Programı ile 2000 Malî Yılı Yatırım Programı tekliflerinde yer alan Siverek İlçesindeki tarihi eserlerin onarımına ilişkin proje çerçevesinde, Siverek İlçesine ait bir kültür envanteri hazırlanmıştır. (Ek-2)

Söz konusu tarihi eserlerin restorasyon çalışmaları mevcut ödenekler çerçevesinde yapılacaktır.

19. – Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz’ın;

Şanlıurfa İline bağlı köy yollarına,

Şanlıurfa İline bağlı bazı köylerin içme suyu sorununa,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın cevabı (7/1436, 1437)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasına delalet etmenizi saygılarımla arz ederim.

Mustafa Niyazi Yanmaz

Şanlıurfa

Muhtelif ziyaretlerimizde ilimiz Şanlıurfa’ya bağlı köy yollarının çok bozuk olduğunu müşahade ettim. Ayrıca vatandaşlarımız da gerek bize yazdıkları dilekçelerinde, gerekse şahsen yaptıkları müracaatlarda bu sıkıntılarını dile getirmektedirler.

1. – Bu konuda bir çalışmanız var mıdır?

2. – Kış aylarına girmeden bütün köy yollarının bir tesviyesinin yapılmasını düşünüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasına delalet etmenizi saygılarımla arz ederim.

Mustafa Niyazi Yanmaz

Şanlıurfa

Şanlıurfa İlimizin birçok köyünde halen içme suyu bulunmamaktadır. Bu durum çağdaş Türkiye’nin büyük bir ayıbıdır.

1. İçme suyu olmayan köylerin bir tespitini yaptınız mı?

2. Bu köyleri içme suyuna ne zaman kavuşturmayı düşünüyorsunuz?

T.C.

Devlet Bakanlığı 23.2.2000

Sayı: B.02.0.010/031-5434

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: a) TBMM Başkanlığı Genel Sekreterliğinin 5.11.1999 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-2559 sayılı yazısı.

b) 18.2.2000 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-4304 sayılı yazınız.

Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz’ın 7/1436, 7/1437 esas nolu soru önergeleri incelenmiştir.

Şanlıurfa İlinin toplam yol ağı 7 589 km olup, 1999 yılı itibariyle 1 118 km kısmı asfalt, 3 950 km’lik kısmı stabilize 2032 km’lik kısmı tesviyeli, 489 km ise ham yoldur. Köy yolu ağından faydalanan toplam ünite sayısı 2613’dür.

İl Müdürlüğü tarafından makine parkı ve yıllık programlar çerçevesinde mevcut yol ağı üzerinde iyileştirme çalışması yapılmaktadır. 1999 yılı içerisinde 90 km asfalt kaplama 237 km stabilize kaplama, 208 km stabilizeli bakım, 46 km yeni yol ve 1 080 km greyderli bakım yapılmıştır. Yol ağı büyüklüğü nedeniyle tüm köylerde kısa sürede çalışma yapmak mümkün olmamaktadır. Halen stabilize kaplama yol onarımı ve greyderli bakım çalışmaları devam etmektedir. Ayrıca; köylerimizin ve bağlılarının en kısa ve en uygun güzergahta ulaşımını sağlayan 1 inci derece köy yolu ağının tespiti ile ilgili çalışmalarımız devam etmektedir. Bu çalışmaların sonunda Şanlıurfa İli 1 inci derece öncelikli yolun master planı hazırlanacak ve bundan sonra program çalışmaları 1 inci derece öncelikli köy yolu master planına göre yapılacaktır.

Şanlıurfa İlinde toplam 2 690 ünite bulunmaktadır. 1 770 ünitesi sulu, 708 ünite susuz, 212 ünitenin de suyu yetersizdir. 1.11.1999 tarihi itibari ile 116 üniteye sondaj kuyusu açılmıştır. 1999 yılı içerisinde 181 üniteye motopomp tahsisi yapılmıştır.

Şanlıurfa İlimizin bir kısım susuz ve suyu yetersiz köylerine içme suyu temini amacıyla Atatürk Barajı tünel çıkışından alınacak 200lt/sn. su arıtılarak temin edilen bu su ile Yeni Edene grubu olarak adlandırılan projenin etütleri tamamlanmış ve bu su ile ovada bulunan 225 adet susuz ve suyu yetersiz ünitenin suya kavuşturulması yönünde çalışmalar yapılmıştır. Projenin isale hattı ve şebeke hatları toplamı 1 300 km olacaktır. Yeni Edene grubu içme suyu inşaatının proje yapım işi ihale aşamasındadır. Proje yapımı tamamlandıktan sonra inşaatın uygulamasına başlanılacaktır.

2000 yılı program ödenekleri dahilinde susuz ünitelere su temini çalışmalarına devam edilecektir.

Bilgilerinize arz ederim.

Mustafa Yılmaz

Devlet Bakanı

20. – Antalya Milletvekili Mehmet Zeki Okudan’ın, Antalya-Çandır Beldesi ve civarında meydana gelen dolu afetinden mağdur olan çiftçilere yardım yapılıp yapılmadığına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı (7/1438)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım Bakanı tarafından sözlü olarak Meclis Genel Kurulunda cevaplandırılması için gereğinin yapılmasını arz ederim. 2.11.1999

Dr. Mehmet Zeki Okudan

Antalya

23 Ekim 1999 Cumartesi günü Çandır Beldesi ve civarındaki 15 yerleşim bölgesini kapsayan dolu felaketinde yüzlerce dönüm sera ve içerisindeki mahsül, yine bir o kadar açık arazideki mahsül telef olmuştur. Zaten son yıllarda tarımsal girdilerin yüksek, ürün fiyatlarının düşük olduğu bir ortamda çiftçiler borç batağının içinde kalmışlardı. Bu dolu felaketiyle birlikte tamamen mağdur duruma düşen çiftçilerimiz bir çıkmazın içine girmişlerdir.

Mevcut borçlarının dondurulması, bu borçlarla ilgili faizlerin tamamen durdurulması ve buraların yeniden işletmeye açılabilmesi için faizsiz kredi verilmesi hususunda ne gibi çalışmaların yapıldığı,

T.C.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 25.2.2000

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı

Sayı: KDD-SÖ.1.01.529

Konu: Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: 18.2.2000 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1438-2473/6372 sayılı yazınız.

Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Zeki Okudan’a ait 6/230-2473 esas nolu sözlü soru önergesi TBMM İçtüzüğünün 98 inci maddesi uyarınca üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından 7/1438 esas numarası ile yazılı soruya dönüştürülmüş olup, konu hakkındaki görüşlerimiz ekte gönderilmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Hüsnü Yusuf Gökalp

Tarım ve Köyişleri Bakanı

Yazılı Soru Önergesi

Önerge Sahibi Milletvekili: Dr. Mehmet Zeki Okudan Antalya Milletvekili

Esas No. : 7/1438

Soru: 23 Ekim 1999 Cumartesi günü Çandır Beldesi ve civarındaki 15 yerleşim bölgesini kapsayan dolu felaketinde yüzlerce dönüm sera ve içerisindeki mahsül, yine bir o kadar açık arazideki mahsül telef olmuştur. Zaten son yıllarda tarımsal girdilerin yüksek, ürün fiyatlarının düşük olduğu bir ortamda çiftçiler borç batağının içinde kalmışlardı. Bu dolu felaketiyle birlikte tamamen mağdur duruma düşen çiftçilerimiz bir çıkmazın içine girmişlerdir.

Mevcut borçlarının dondurulması, bu borçlarla ilgili faizlerin tamamen durdurulması ve buraların yeniden işletmeye açılabilmesi için faizsiz kredi verilmesi hususunda ne gibi çalışmaların yapıldığı,

Cevap: Antalya İli Serik İlçesine bağlı 18 köyde 23.10.1999 tarihinde meydana gelen dolu afetinden 1 000 çiftçinin zarar gördüğü Bakanlığımıza intikal eden 16.11.1999 tarih ve 13 nolu İl Hasar Tespit Komisyon Kararından anlaşılmıştır. İl Hasar Tespit Komisyon Kararınca % 40’ın üzerinde zarar gördüğü karar altına alınan çiftçilerin 99/12637 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı çerçevesinde ziraî kredi kuruluşlarına olan 1999 yılı vadeli borçları ve vadesi 2000 yılına sarkan ziraî kredi borçlarının bir yıl süre ile faizsiz ertelenmesi kararı ilgili kredi kuruluşlarına intikal ettirilmiştir.

 

 

 

 

63 ÜNCÜ BİRLEŞİMİN SONU

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.