Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21 CİLT : 27 YASAMA YILI : 2

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

62 nci Birleşim

24. 2 . 2000 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Manisa Milletvekili Hasan Gülay’ın, Manisa İlinde, Tariş’ten parasını alamayan çiftçilerin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz’ün cevabı

2. – Bursa Milletvekili Orhan Şen’in, kadrosuzluk nedeniyle terfi edemeyen kamu görevlilerinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Fikret Ünlü’nün cevabı

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – İstanbul Milletvekili Azmi Ateş’in (9/24) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/145)

2. – İstanbul Milletvekili Bozkurt Yaşar Öztürk’ün (9/31) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/146)

3. – Ankara Milletvekili Hikmet Uluğbay’ın (9/31) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/147)

4. – Adana Milletvekili Tayyibe Gülek’in (9/32) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/148)

5. – Samsun Milletvekili Ahmet Demircan’ın (9/39) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/143)

6. – Anayasa Komisyonu Başkanlığının, Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşar hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine, 20 nci Dönemde verilen kararın Genel Kurulca kaldırılmamış bulunması nedeniyle hakkında yeniden karar verilmesine gerek bulunmadığına ve dosyanın bu gerekçeyle Başkanlığa iadesine dair, Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonun kararına ilişkin tezkeresi

7. – Anayasa Komisyonu Başkanlığının, Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan hakkındaki dosyanın, dokunulmazlıkla ilgili bir karar verilmesini gerektirecek aşamaya gelmediğinden, tekemmül ettirilerek sonucuna göre gönderilmesi amacıyla Başkanlığa iadesine dair, Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonun kararına ilişkin tezkeresi

8. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak’ın (6/475) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Niğde Milletvekili Doğan Baran ve 24 arkadaşının, patates üretimi konusundaki sorunların araştırılarak alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/121)

IV. – ÖNERİLER

1. – Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle görüşülecek konuların yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – Denizlerde ve Yurt Yüzeyinde Görülen Patlayıcı Madde ve Şüpheli Cisimlere Uygulanacak Esaslara İlişkin Kanun Tasarısı (1/433) (S. Sayısı: 137)

2. – Bazı Suç Failleri Hakkında Uygulanacak Hükümlere Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/632) (S. Sayısı: 366)

3. – EURO’nun Hukukî Araçlara Etkisi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/514) (S. Sayısı: 351)

VI. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, Bandırma Sağlık Meslek Lisesine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş’un cevabı (7/1272)

2. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, bazı subaylara ve ordu mensuplarına yönelik iddialara ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu’nun cevabı (7/1316)

3. – İstanbul Milletvekili Esat Öz’ün, Abdullah Öcalan’ın cezasının infazının erteleneceği konusunda taahhütte bulunulup bulunulmadığına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in cevabı (7/1322)

4. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Karaman-Sarıveliler Civandere Köyü arazilerine ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Nami Çağan’ın cevabı (7/1353)

5. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, TRT personeline ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Ali İrtemçelik’in cevabı (7/1369)

6. – Kırıkkale Milletvekili Hacı Filiz’in Kırıkkale İlinin ORKÖY kredisinden yararlanıp yararlanmayacağına ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Nami Çağan’ın cevabı (7/1423)

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açıldı.

Osmaniye Milletvekili Şükrü Ünal, Osmaniyeli çiftçilerin kredi borçları nedeniyle Ziraat Bankası tarafından icra takibine alındığı ve bazı çiftçilerin bu olaylar neticesinde cezaevine girdiği iddiasıyla,

Ankara Milletvekili Şevket Bülent Yahnici, Azerbaycan'daki 1 200 000 göçmenin durumu hakkında,

Ardahan Milletvekili Faruk Demir de, Ardahan'ın sorunları ve kurtuluş günü münasebetiyle,

Gündemdışı birer konuşma yaptılar.

İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak'ın (9/27),

İstanbul Milletvekili Necdet Saruhan'ın (9/32),

İstanbul Milletvekili Hüseyin Mert'in (9/33),

Kırklareli Milletvekili Cemal Özbilen'in (9/39),

İzmir Milletvekili Atilla Mutman'ın (9/39),

Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu'nun (9/40-41),

Ankara Milletvekili Birkan Erdal'ın (9/42),

Esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonlarından çekildiklerine ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgilerine sunuldu.

İstanbul Milletvekili Aydın Ayaydın'ın (3/346) (S.Sayısı: 339),

Amasya Milletvekili Akif Gülle'nin (3/347) (S.Sayısı: 340),

Niğde Milletvekili Doğan Baran'ın (3/348) (S.Sayısı: 341),

Niğde Milletvekili Mükerrem Levent'in (3/349) (S.Sayısı: 342),

Diyarbakır Milletvekili Nurettin Atik'in (3/350) (S.Sayısı: 343),

Amasya Milletvekili Gönül Saray Alphan'ın (3/394) (S.Sayısı: 344),

Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi'nin (3/397) (S.Sayısı: 345),

Antalya Milletvekili Kemal Çelik'in (3/412) (S.Sayısı: 346),

Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına gerek bulunmadığı hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon raporları okundu; 10 gün içerisinde itiraz edilmediği takdirde raporların kesinleşeceği açıklandı.

Gruplarınca 3 katı olarak gösterilen adaylar arasından :

(9/18) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunda boş bulunan ve Fazilet Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak,

(9/24) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunda boş bulunan ve Demokratik Sol Parti Grubuna düşen 1 üyelik için Ankara Milletvekili Esvet Özdoğu,

(9/28) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunda boş bulunan ve Demokratik Sol Parti Grubuna düşen 1 üyelik için İzmir Milletvekili Rahmi Sezgin,

(9/31) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunda boş bulunan ve Fazilet Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Adana Milletvekili Ali Gören,

(9/39) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunda boş bulunan ve Anavatan Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Ordu Milletvekili Şükrü Yürür,

(9/42) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunda boş bulunan ve Anavatan Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Bursa Milletvekili Kenan Sönmez,

Seçildiler.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Hayvanları Koruma Kanunu Tasarısı (1/393) (S.Sayısı: 89), Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi;

2 nci sırasında bulunan, Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunun Üç Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının (1/396) (S.Sayısı: 53),

3 üncü sırasında bulunan, Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının (1/548) (S.Sayısı: 197),

Yapılan görüşmelerden sonra kabul edildikleri ve kanunlaştıkları açıklandı;

4 üncü sırasında bulunan, Denizlerde ve Yurt Yüzeyinde Görülen Patlayıcı Madde ve Şüpheli Cisimlere Uygulanacak Esaslara İlişkin Kanun Tasarısının (1/433) (S.Sayısı: 137) görüşmelerine devam edilerek 7 nci maddesine kadar kabul edildi.

24 Şubat 2000 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.00'da son verildi.

Ali Ilıksoy

Başkanvekili

Mehmet Ay Levent Mıstıkoğlu

Gaziantep Hatay

Kâtip Üye Kâtip Üye

No. : 84

II. – GELEN KÂĞITLAR

24 . 2 . 2000 PERŞEMBE

Teklifler

1. – Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri Erzurum Milletvekili İsmail Köse ile Konya Milletvekili Ömer İzgi’nin; Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/462) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.2.2000)

2. – İstanbul Milletvekili Murat Sökmenoğlu ve 5 Arkadaşının; Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği Teşkilât Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/463) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.2.2000)

3. – Antalya Milletvekili Mehmet Baysarı ve 2 Arkadaşının; Antalya İli Kale İlçesinin Adının “Demre” Olarak Değiştirilmesine İlişkin Kanun Teklifi (2/464) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.2.2000)

4. – Denizli Milletvekili Beyhan Aslan ve 3 Arkadaşının; 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/465) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.2.2000)

Meclis Araştırması Önergesi

1. – Niğde Milletvekili Doğan Baran ve 24 arkadaşının, patates üretimi konusundaki sorunların araştırılarak alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/121) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.2.2000)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

24 Şubat 2000 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER : Mehmet AY (Gaziantep), Levent MISTIKOĞLU (Hatay)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62 nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayımız vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, iki arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Manisa İlinde, Tarişe pamuğunu sattığı halde parasını alamayan üreticilerin sorunları ve 2000 yılı pamuk primi hakkında söz isteyen, Manisa Milletvekili Sayın Hasan Gülay'a aittir.

Buyurun. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır Sayın Gülay.

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Manisa Milletvekili Hasan Gülay’ın, Manisa İlinde, Tariş’ten parasını alamayan çiftçilerin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz’ün cevabı

HASAN GÜLAY (Manisa) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; sözlerime başlamadan önce, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 1998-1999 yılları, dünya ekonomik global krizinin ülkemizde de çok fazla hissedildiği yıllardır. Bu kriz, sanayimizde olduğu kadar tarım sektöründe de büyük zarara yol açmıştır. Hiçbir kimse de buna hayır diyemez. Ülkemiz de doğal olarak bu krizlerden etkilenmiştir.

Değerli milletvekilleri, 1997 yılında, Ege Bölgesinde yağan aşırı yağışlar, pamuk ekimi yapılan bazı yerlerde ürünün 4-5 defa ekilip, bozulmasına yol açmıştır. Bunlar, üretici adına negatif maliyettir. Yine 1998 yılında, bu sefer, hasat zamanında, aşırı yağışlardan dolayı pamuk üreticisi pamuğunu toplayamamakla karşı karşıya kalmıştır; hatta, pamuğun yüzde 25-30'u tarlada kalmıştır. Aynı yıllar içinde verilen pamuk tabanfiyatları ve pamuk primi iyi olduğu halde, belirttiğim olumsuz hava şartları, pamuk üretimini de pamuk üreticisini de zor durumda bırakmıştır.

57 nci cumhuriyet hükümetimiz tarafından alınan, alınmasında da mecburiyet bulunan ekonomik kararlar çerçevesinde değerli pamuk üreticisine 1999 yılı için 12 sentlik prim verilmiştir. Şu anda, Tarişin, değerli pamuk üreticisine hiçbir borcu yoktur. Aynı şekilde, 57 nci cumhuriyet hükümetimizin verdiği 12 sentlik prime ilaveten, Tariş, kendi üyelerine de, ek olarak, 3 sentlik bir prim ödeme kararı almıştır. Bu sebeple, Tarişin değerli yöneticilerine huzurunuzda teşekkür ediyorum.

Tüccara ve Tarişe pamuk ürününü veren değerli pamuk üreticilerimiz, 12 sent ve 15 sentlik primin bir an önce ödenmesini istemektedirler. Son Manisa ziyaretimde de pamuk üreticilerimizin bu haklı istekleriyle karşılaştım. Bu sebeple, hazineden sorumlu Devlet Bakanımız Sayın Recep Önal'a ve Tarişin bağlı olduğu Sanayi ve Ticaret Bakanımız Sayın Kenan Tanrıkulu'ya buradan çağrı yapıyorum, en uygun zamanda primlerin ödenmesi için de yardım istiyorum. Bu konuda da, hem 57 nci cumhuriyet hükümetimize hem de iki sayın değerli bakana güvenimiz tamdır.

İki konuya da huzurunuzda değinmek istiyorum. Birincisi, bazı ziraat odaları -ki, onlar kendilerini çok iyi bilirler- değerli pamuk üreticilerinin prim alacaklarını geciktirmek için bürokratik engeller çıkarmaktadırlar; maalesef, bunu da, siyaset yaptıklarını zannederek yapmaktadırlar. Kendilerini buradan ikaz ediyorum, tarım üreticisinin alınteri üzerinde siyaset yapmasınlar, yapamazlar da.

İkincisi, bazı tüccarların, hileli iflas yoluna başvurarak ürününü aldıkları pamuk çiftçisini çok zor durumda bırakmalarıdır. Yalnız Manisamızda üreticiyi zor durumda bırakan iki tane çırçır fabrikası vardır. Onun için, Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanımız ile Devlet Bakanımız Sayın Recep Önal'a bu konuda çağrı yapıyorum, hileli iflas yoluna giden pamuk tüccarlarının teftişe tabi tutulmasını istiyorum.

Ben, sözlerimi daha fazla uzatmak istemiyorum. Tarişe ve tüccara ürününü veren değerli pamuk üreticilerinin haklı prim istekleri konusunda 57 nci cumhuriyet hükümetimize güvenimiz tamdır. En uygun zamanda da bu ödemelerin yapılması için kendilerinden yardım istiyorum. Yüce Meclise de saygılar, sevgiler sunuyorum. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gülay.

Gündemdışı konuşmaya yanıt verecek Sayın Bakan?..

ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (İçel) – Cevap vereceğim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gündemdışı konuşmaya, Ulaştırma Bakanımız Sayın Enis Öksüz yanıt verecek.

Buyurun Sayın Bakanım. (MHP sıralarından alkışlar)

ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (İçel) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Manisa Milletvekili Sayın Hasan Gülay'ın, Manisa İlinde, Tarişe pamuğunu sattığı halde henüz parasını alamayan üreticilerin sorunları ve 2000 yılı pamuk primleri hakkında yaptığı gündemdışı konuşmayla ilgili söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Diğer yörelerdeki vatandaşlarımızı da bilgilendirmek bakımından, sözlerime, tarım satış kooperatifleri birliklerinin 1999-2000 dönemi bilgilerini özetleyerek başlamak istiyorum.

23 Şubat 2000 tarihi itibariyle, tarım satış kooperatifleri birlikleri tarafından alımı yapılan ürünlerin toplam alım değeri 384 trilyon 892 milyar liradır. Bu alımların finansmanında kullanılmak üzere, DFİF kaynaklarından 253 trilyon 905 milyar lira kredi sağlanmıştır ve üreticiye kalan borç 28 trilyon lira mesabesindedir.

Hükümetimizin, tarım kesimini mağdur etmemek için aldığı tedbirler neticesinde, özellikle, 2000 yılı başından itibaren ödemeler kesintisiz olarak devam etmektedir. Hedefimiz, kurban bayramı öncesinde ödemelerin tamamlanmasıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, Sayın Hasan Gülay'ın pamuk ürün bedeli ve prim ödemeleriyle ilgili ve Manisa İli kapsamında olmak üzere ifade ettikleri konuya değinmek istiyorum.

Tariş, 1999-2000 döneminde, pamuk birliğine üye kooperatifler aracılığıyla, toplam 247 808 ton kütlü pamuk almış ve ürün bedellerini ödemiş durumdadır. Manisa İli, pamuk üretimi bakımından oldukça düşük bir paya sahiptir. 1999-2000 ürün döneminde, Tarişin toplam alımları içerisinde Manisa'nın payı, yaklaşık yüzde 3,5 mesabesindedir. Bu ildeki kooperatifler aracılığıyla, toplam 8 720 ton pamuk alınmış olup, karşılığında 2 trilyon 209 milyar liranın tamamı ödenmiştir.

Olumsuz piyasa şartlarının etkisini azaltmak, sanayicinin rekabet gücüyle, ülkemiz pamuk üreticisinin gelir düzeyini mümkün olduğu ölçüde koruyabilmek amacıyla, 1999-2000 üretim sezonunda da, kütlü pamuk, soya ve ayçiçeği ürünlerinde prim sisteminin uygulanması kararlaştırılmıştır. Bu konuda 31.12.1999 tarihli ve 23923 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Bakanlar Kurulu kararı ve aynı gazetede yayımlanan uygulama tebliğleriyle, hazine kaynakları gözetilerek, üreticilere, kilogram başına, pamukta 12 sent, ayçiçeğinde 5 sent ve soyada 8 sent destekleme primi verilmesi kararlaştırılmıştır. Prime ilişkin çalışmalar Tarım ve Köyişleri Bakanlığının koordinasyonunda yürütülmekte olup, uygulama tebliğlerinde öngörülen prim uygulaması il ve ilçe komisyonlarının oluşturulması çalışmaları devam etmektedir.

Prim ödemelerinde kullanılmak üzere, üç ürün için, 2000 yılı malî bütçesinde toplam 170 trilyon lira ödenek tahsisi öngörülmüş olup, üreticiye ödemeler, ilgili mercilerce kendilerine ibraz edilen prime esas belgelerin incelenmesinin sonuçlanmasına bağlı olarak yapılacaktır.

Tariş yetkilileri tarafından, 1999 yılı için şüpheli görülüp, ilgili komisyonlarca incelenmesi istenilen münferit taleplerin dışında, Manisa İlinde, prim alacağını tahsil etmeyen hiçbir üreticinin kalmadığı ifade edilmektedir.

Malumlarınız olduğu üzere, Ege pamuğu, dünyanın kaliteli pamukları arasındadır. Bu yıl, Ege pamuğuna eşdeğer, dünya borsalarında gözlenen hızlı fiyat artışına paralel olarak Ege pamuğu da değer kazanmıştır. Tariş, hükümetin izlediği ekonomi politikalarına uygun olarak, ihracatımızın fiyat artışlarından olumsuz etkilenmemesi konusunda gerekli tedbirleri almak suretiyle, ortaklarının menfaatları ile ihracatçısının desteklenmesi gereği arasındaki dengeyi muhafaza etmeye çalışmıştır.

1999-2000 ürünü pamuğu İzmir Ticaret Borsası şartlarında değerlendiren Tariş, pamuk üreticisi ortaklarına, kendi kaynaklarından karşılanmak üzere, kilogram başına 3 sentlik bir ilave ödeme yapacaktır. Bu durum, ürün değerlendirme politikasındaki tutarlılık bakımından, Tariş ortakları için oldukça anlamlıdır.

Bakanlık olarak, tarım satış kooperatifleri birlikleri tarafından alımı yapılan ürünlerin alım bedellerinin ödenmesi ve ürünlerin değerlendirilmesi konularında ilgili bakanlıklar ve birliklerle koordinasyonumuzun devam ettiğini, Türk tarımının yeniden yapılandırılması sürecinde gerekli çalışmaları titizlikle ve dikkatle yürüteceğimizi ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Böylece, gündemdışı konuşma yanıtlanmıştır.

Gündemdışı ikinci söz, kadrosuzluk nedeniyle terfi edemeyen kamu görevlilerinin durumu hakkında söz isteyen, Bursa Milletvekili Sayın Orhan Şen'e aittir.

Buyurun Sayın Şen. (MHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

2. – Bursa Milletvekili Orhan Şen’in, kadrosuzluk nedeniyle terfi edemeyen kamu görevlilerinin sorunlarına ilişkin gündemdışı koruşması ve Devlet Bakanı Fikret Ünlü’nün cevabı

ORHAN ŞEN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kadrosuzluk sebebiyle terfi edemeyen kamu görevlilerinin meseleleriyle ilgili olarak gündemdışı söz almış bulunuyorum; konuşmama başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, malumlarınız olduğu üzere, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 36 ncı maddesinin "Ortak Hükümler" bölümünün (A) bendinde memurların öğrenim durumları itibariyle yükselebilecekleri derece ve kademeler gösterilmiştir.

Buna göre, ilkokulu bitiren memurlar 7 nci derecenin son kademesine, ortaokulu bitiren memurlar 5 inci derecenin son kademesine, liseyi bitiren memurlar 3 üncü derecenin son kademesine, 2, 3, 4, 5 ve 6 yıl süreli yüksekokulları bitirenler ise 1 inci derecenin son kademesine kadar yükselebilmektedirler.

Belirttiğim hususlar çerçevesinde, kamu kurum ve kuruluşları, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre, yükselebilecekleri dereceye gelen memurlar için her yıl kadro talep etmektedirler; ancak, bugüne kadar bu taleplerin büyük bir çoğunluğu gerçekleştirilememiş ve bu yüzden de, yasanın amir hükmüne rağmen birçok kamu görevlisi mağdur duruma düşmüştür.

Mesela, hizmet yılı ve eğitimi itibariyle 1 inci ya da 2 nci dereceye yükselmesi gereken şef kadrosundaki bir memura, 3 üncü dereceden daha yukarı şef kadrosu verilmemektedir. Bu misal, hizmet yılı ve eğitimi itibariyle 3 üncü dereceye gelen memur kadrosundaki kişi için de geçerli olmakta ve bu memura da 5 inci derecenin üstünde kadro verilmemektedir. Dolayısıyla, bu durumdaki memurlarımız, hak ettikleri ücretleri alamamakta, emeklilikte de, maaş ve ikramiyelerini eksik alarak kayıplara uğramakta, ölümleri halinde de, dul ve yetimleri mağdur olmaktadır.

Bütün bu olumsuzluklar, kamu görevlilerimizin mağduriyetlerinin yanı sıra, liyakat, kariyer gibi esaslara dayanan unvanlara geçiş için yoğun baskıların doğmasına sebebiyet vermekte ve böylelikle, kariyer ve liyakat esası baz olması gereken bazı unvanlar zarar görmektedir.

Değerli milletvekilleri, edindiğim bilgilere göre, bugün için, Türkiye genelinde, yaklaşık 200 000 memurumuz, kadrosuzluk sebebiyle mağdur durumda olup, bulundukları unvanlarda yükselemedikleri için, müktesep haklarına yükselebilecekleri yeni unvanların arayışına girmektedir. Mesela, 5 inci dereceden yukarıya yükselemeyen şoför, memurluk; memur, şeflik veya şef durumundaki personel de şube müdürlüğü şeklinde yeni unvanlar talep etmektedir. Bu taleplerin karşılanması ise, ya yeni çıkarılan Görevde Yükselme Yönetmeliğine takılmakta veya devletin hiyerarşik teşkilatlanma düzenini bozmakta, kurumların çalışma prensiplerine ve devlet işlerinin kariyer ve liyakat sahibi memurlar eliyle yürütülmesi ilkesine zarar vermektedir. Ne yazık ki, bugün için, birçok kurumda, 4-5 şube müdürüne 1-2 şef veya 3-5 şefe 1 memur düşmektedir; bu da, devlet hiyerarşisi piramidini tersine çevirmektedir.

Öte yandan, bu uygulamadan mağdur olan memurlarımızın bir kısmı yargı yoluyla haklarını almak için girişimde bulunmakta ve bu davaları kazanmaktadırlar. Bu durum, devletimizin boş yere mahkeme masraflarıyla karşı karşıya kalmasına sebebiyet vermektedir. Ancak, yüce Türk adaletinin her bir dava sonucunda aynı kararı vermesine ve adaletin tecelli etmesine yönelik kararlar almasına rağmen, ne yazık ki, Maliye Bakanlığı, bu kararları münferit kararlar olarak yorumlamakta ve emsal uygulaması yapmamaktadır. Bu durumda, yaklaşık 200 000 kamu görevlisi, tek tek mahkemeye başvurmak zorunda kalacaktır. Bu yaklaşım, hukukun genel prensipleriyle bağdaşmadığı gibi, zaten, iş hacmi oldukça fazla olan adlî mercilerin iş yoğunluğunu daha da artıracaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yukarıda çok kısa olarak özetlemeye çalıştığım sebeplerden dolayı, yaklaşık 200 000 memurumuz, kanunî hiçbir engel olmadığı halde, maddî ve manevî açıdan yasal haklarını alamamakta ve hukuk devletine yakışmayan bir şekilde hak ettikleri kadro derecelerine ulaşmaları da engellenmiş olmaktadır.

Ayrıca, bu uygulamanın, kamu yararına ve devlet menfaatına uygun bir uygulama olduğunu da söylemek, mümkün değildir, Aksine, devlet memurunun, devletine olan saygısını ve güvenini yitirmesine sebep olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Özellikle, düşük dereceli alt düzey memurlarımızı ilgilendiren ve yıllardır çözülemeyen kadro tıkanıklığı konusunun bir an önce çözümlenmesinin, yasal zorunluluğunun yanında, ahlakî ve vicdanî bir mesele olarak düşünülmesinin önem arz ettiğine inanmaktayım.

BAŞKAN – Sayın Şen, 1 dakika eksüre veriyorum, toparlayınız.

ORHAN ŞEN (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Yükselebilecekleri kadro derecesine yükselemeyen memurların mağduriyetlerinin önlenebilmesi ve müktesep haklarının korunmasını teminen, kadro değişiklikleriyle ilgili gerekli düzenlemelerin acilen yapılması gerekmektedir.

Bütün bu sebeplerden dolayı, yukarıda arz etmeye çalıştığım konuların çözümü için, Devlet Personel Başkanlığı ile Maliye Bakanlığımızın bir an önce girişimlerde bulunmasını ve 57 nci cumuhriyet hükümetimizin, kamu görevlilerimizin kangren olmuş bu yarasına bir an önce çözüm bulmasını bekliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Şen.

Gündemdışı konuşmayı yanıtlayacak Sayın Bakan?..

DEVLET BAKANI FİKRET ÜNLÜ (Karaman) – Ben yanıtlayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI FİKRET ÜNLÜ (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Bursa Milletvekilimiz Sayın Orhan Şen'in, kadrosuzluk nedeniyle yükselemeyen devlet memurlarının durumlarıyla ilgili yaptığı konuşmaya cevap vermek üzere huzurunuzdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

657 sayılı Kanunun 36 ncı maddesinin "Ortak Hükümler" başlıklı (A) bendinde, sınıfların, öğrenim durumlarına göre, giriş ve yükselebilecekleri derece ve kademeler gösterilmiştir. Bu kapsamda, ilkokulu bitirenlere 7 nci derecenin son kademesine, ortaokulu bitirenlere 5 inci derecenin son kademesine, liseyi bitirenlere 3 üncü derecenin son kademesine, iki yıl süreli ve üstünde yükseköğrenimi bitirenlere 1 inci derecenin son kademesine yükselebilme hakkı tanınmıştır. 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 9 uncu maddesinde, kuruluşlara verilmiş bulunan serbest kadroların, hiyerarşik yapıyı bozmamak kaydıyla, değişik derecelerden aynı sınıf ve unvanlı kadrolarla değiştirilebileceği hüküm altına alınmıştır.

3046 sayılı Bakanlıkların Kuruluş ve Görev Esasları Hakkında Kanun, hiyerarşik kademeler ile birim unvanlara açıklık getirmiş ve 15 nci maddesinde, hiyerarşik kademeler, hizmetin özelliklerinden kaynaklanan farklılıklar dikkate alınarak, birim unvanlarına göre tespit edilmiştir.

657 sayılı Kanunun, memurların öğrenim durumlarını değerlendirmede dereceyi esas aldığı, malî ve sosyal hakları ise hem derecelere hem de 3046 sayılı Kanunla belirlenen hiyerarşik kademelere göre saptadığı dikkate alındığında, 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede geçen "hiyerarşik yapı" ibaresi kapsamında hem hiyerarşik kademe unvanlarının hem de derecelerin yer almasının gerektiği mütalaa edilmektedir. Bunların da öğrenim durumlarıyla yakın ilgisi göz önünde bulundurulurak, öğrenim durumları elveren bazı memurların, bulunmaları gereken daha üst derecelere getirilmeleri zorunluluk arz etmektedir.

657 sayılı Kanunun 36 ncı maddesinin 12/D fıkrasına göre, 5 inci derecedeki lise mezunu bir memurun, unvanlı bir personelin, görevde iken yükseköğrenimi bitirmesi halinde, mükteseben 1 inci dereceye kadar yükselebilmesi mümkün bulunduğundan, idare mahkemelerince, bunların 1 inci dereceye kadar yükselmesine ilişkin kararlar verilmektedir. 5 inci derecenin daha üstündeki bir derecede memur kadrosu bulunmadığından, söz konusu personele daha üst dereceden aynı unvanlı kadro verilmemekte; ancak, bahsedilen personel, hakları yönünden 1 inci derecede değerlendirilmektedir. Böylece, uygulamada, bu personel 5 inci derecede kadroyu işgal ederken, 1 inci dereceden maaş almaktadır.

Bu şekilde, kadrosuzluk nedeniyle yükselemeyen memurların mahkemeler nezdinde açtıkları davaların bir suretlerinin Devlet Personel Başkanlığına intikal ettirilmesine rağmen, Maliye Bakanlığınca, memur, şoför, veznedar ve benzeri unvanlı memur kadrolarının 1, 2, 3 ve 4 üncü derecelerden verilmesi uygun görülmediğinden, bu gibi memurların 5 inci dereceden daha yüksek derecelere yükseltilmesine ilişkin olarak Başbakanlıktan görüş istenmiş, Başbakanlık Hukuk Müşavirliği ise, söz konusu mahkeme kararları gereğince uygulama yapılması yönünde görüş tesis etmiştir.

Bu görüşe göre yapılacak uygulamanın sonucunda, mahkeme kararı almayanların, örneğin 5 inci derecede kalması söz konusu olacaktır. Böylece, hukukun, genellik ve eşitlik ilkesinin uygulanmasında zafiyet ortaya çıkacağı da bir gerçektir.

Yukarıda özetlemeye çalışılan nedenlerle, 657 sayılı Kanunun 36 ncı maddesiyle öngörüldüğü halde, öğrenim durumlarına göre yükselebilecek dereceye kadar yükselemeyen; ancak yükselmelerinde yasal engel bulunmayan devlet memurlarının yükselmelerini sağlayacak şekilde, dolu kadroların derecelerinin değiştirilmesi gerekli görülmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bilindiği gibi, bugünkü durumda, memur ve benzeri unvanlar 5 inci dereceye kadar, şefler ise 3 üncü dereceye kadar yükselebilmektedirler. Türk memuriyet sistemi, derece üzerine kurulmuş hiyerarşik bir yapılanma öngörmüştür. Çünkü, derece, ona bağlanan kadro unvanının önem, yetki ve haklarının belirlenmesinde önemli rol oynamaktadır. Bu anlayış çerçevesinde, memurlara tanınan birçok hak, derece sistemine bağlanmış bulunmaktadır. Örneğin, memurların hastanelerden nasıl yararlanacakları, kaçıncı sınıfta yolculuk yapacakları, hangi tipte pasaport alacakları gibi birçok husus, derecelere göre tespit edilmiştir.

Bu nedenle, söz konusu husus, anılan tüm mevzuat hükümlerinde yeniden düzenleme yapılmasını gerektirmektedir. Söz konusu değişikliğin sadece çalışanlar açısından devlete yükü, en az 50 trilyon Türk Lirasıdır.

Aynı durumda, yaklaşık, 150-160 000 civarında emekli memur bulunmaktadır. Bu durumdakilerin de intibaklarının yapılması gerektiğinden, mevcut yük daha da artacaktır.

Sonuç itibariyle, derece yükselmesi konusuna, Pasaport Kanunu başta olmak üzere birçok mevzuatta değişiklik yapılması gerektiği, çok büyük miktarda bütçeye yük getireceği, Emekli Sandığının açığını daha da artıracağı ve mevcut hiyerarşik yapılanma anlayışını zedeleyeceği gerekçeleriyle, bugün için, Maliye Bakanlığı tarafından çok sıcak bakılmıyor; ancak, değerli arkadaşım Orhan Şen'in de uyarıları doğrultusunda, öyle gözüküyor ki, Başbakanlık ve Maliye Bakanlığı ortak bir çalışma yürütmektedirler. İnşallah, olumlu ve sevindirici bir sonuç alınabilir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Komisyonlardan, 5 adet istifa önergesi vardır; okutup, bilgilerinize sunacağım;

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – İstanbul Milletvekili Azmi Ateş’in (9/24) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/145)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başka komisyonda görevli olmam dolayısıyla (9/24) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonundan istifa ediyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

Azmi Ateş

İstanbul

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer önergeyi okutuyorum:

2. – İstanbul Milletvekili Bozkurt Yaşar Öztürk’ün (9/31) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/146)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(9/31) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonundan istifa ediyorum.

Bilgilerinize arz ederim.

Bozkurt Yaşar Öztürk

İstanbul

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer önergeyi okutuyorum:

3. – Ankara Milletvekili Hikmet Uluğbay’ın (9/31) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/147)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(9/31) esas numaralı Soruşturma Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.

Gereğini arz ederim.

Hikmet Uluğbay

Ankara

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer önergeyi okutuyorum:

4. – Adana Milletvekili Tayyibe Gülek’in (9/32) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/148)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(9/32) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu üyeliğinden ayrılıyorum.

Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.

Tayyibe Gülek

Adana

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer önergeyi okutuyorum:

5. – Samsun Milletvekili Ahmet Demircan’ın (9/39) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/143)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Üyesi bulunduğum (9/39) esas numaralı komisyon üyeliğinden istifa ediyorum.

Gereğini arz ederim.

Ahmet Demircan

Samsun

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Sayın milletvekilleri, Anayasa Komisyonu Başkanlığının, bazı milletvekillerinin yasama dokunulmazlıklarına ilişkin 2 adet tezkeresi vardır; ayrı ayrı okutup, bilgilerinize sunacağım:

6. – Anayasa Komisyonu Başkanlığının, Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşar hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine 20 nci Dönemde verilen kararın Genel Kurulca kaldırılmamış bulunması nedeniyle hakkında yeniden karar verilmesine gerek bulunmadığına ve dosyanın bu gerekçeyle Başkanlığa iadesine dair, Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonun kararına ilişkin tezkeresi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça, 27.7.1999 tarihinde karma komisyonumuza gönderilen Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşar'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi, komisyonumuzca, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Fezleke ve eki dosyada, Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşar'a, sövme ve hakaret suçları isnat olunmaktadır.

Hazırlık komisyonu, bu dosyayla ilgili olarak Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşar hakkındaki kovuşturmanın, milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Karma komisyonumuz, yaptığı inceleme sonucunda, aynı olayla ilgili olarak 20 nci Dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisince verilen kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi kararını dikkate alarak ve İçtüzüğün 133 üncü maddesinin son fıkrasında yer alan "kovuşturma ertelenmiş ve bu karar Genel Kurulca kaldırılmamış ise, dönem yenilenmiş olsa bile milletvekilliği sıfatı devam ettiği sürece ilgili hakkında kovuşturma yapılamaz" hükmünü yeniden yorumlayarak milletvekilliği sıfatı devam eden Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşar hakkında yeniden karar verilmesine gerek bulunmadığına ve dosyanın bu gerekçeyle Başkanlığa iadesine karar vermiştir.

Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

Ertuğrul Yalçınbayır

Bursa

Komisyon Başkanı ve üyeler

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

7. – Anayasa Komisyonu Başkanlığının, Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan hakkındaki dosyanın, dokunulmazlıkla ilgili bir karar verilmesini gerektirecek aşamaya gelmediğinden, tekemmül ettirilerek sonucuna göre gönderilmesi amacıyla Başkanlığa iadesine dair, Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonun kararına ilişkin tezkeresi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça, 8.12.1999 tarihinde karma komisyonumuza gönderilen Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi, komisyonumuzca, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Fezleke ve eki dosyada, Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın görevi ihmal suçunu işlediği iddia edilmektedir.

Hazırlık komisyonu, söz konusu dosyayla ilgili olarak, kovuşturmanın, milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Karma komisyonumuz, yaptığı inceleme sonucunda;

– Alanya Belediye Başkanı iken Cengiz Aydoğan hakkında dosyaya konu suçla ilgili olarak Cumhuriyet Başsavcılığınca görevsizlik kararı verilerek İl İdare Kuruluna gönderildiğini,

– Antalya Valiliği Mahallî İdareler Kontrolörü tarafından herhangi bir suç unsuruna rastlanmaması nedeniyle men'i muhakemesi kanaatiyle rapor düzenlendiğini,

-Antalya Valiliği İl Memurin Muhakematı Komisyonunca fezlekeli soruşturma dosyasının incelendiği ve Cengiz Aydoğan'ın milletvekili seçilmesi nedeniyle hakkında "karar verilmesine yer olmadığı" ve aidiyeti nedeniyle İçişleri Bakanlığına gönderilmek üzere il makamına sunulduğunu,

- Dosyanın, sırasıyla, İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Başbakanlık ve Türkiye Büyük Millet Meclisine intikal ettirildiğini,

belirlemiştir.

Karma komisyonumuz, yaptığı inceleme sonucunda adı geçen milletvekili hakkında Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat hükümlerine göre başlatılan işlemin sonuçlandırılmadığını tespit etmiştir. Anayasanın 83 üncü maddesi hükmü çerçevesinde, dokunulmazlıkla ilgili bir karar verilmesini gerektirecek aşamaya gelinmediğini belirleyen komisyonumuz, bu konuda dosyanın Meclise intikaline yer olmadığı, dokunulmazlığın kaldırılması ya da ertelenmesi yönünde bir karar verilmesinin doğru olmayacağı değerlendirmesini yapmış ve dosyanın tekemmül ettirilerek sonucuna göre gönderilmesi amacıyla Başkanlığa iade edilmesine karar vermiştir.

Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

Ertuğrul Yalçınbayır

Bursa

Komisyon Başkanı ve üyeler

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Sayın milletvekilleri, bu tezkerelerin gereği Başkanlıkça yerine getirilecektir.

Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutup, bilgilerinize sunacağım.

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Niğde Milletvekili Doğan Baran ve 24 arkadaşının, patates üretimi konusundaki sorunların araştırılarak alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/121)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Patates bitkisi, ülkemize, yaklaşık iki yüzyıl önce Kafkaslar üzerinden doğu bölgelerimize girmiş, zamanla batı bölgelerimize yayılmıştır. Ülkemizde, son yıllarda, gerek üretimde gerek ekim alanlarında belirli artışlar olmuştur; ancak, patates, bir sanayi bitkisi olmasına rağmen, Türkiye olarak sanayide kullanmadığımız için, değişik sorunlarla karşı karşıya kalmaktayız.

Son yıllarda üretimde yurtiçi ve yurtdışı arz-talebe bağlı olarak ufak dalgalanmalar ortaya çıkmaktadır.

İstatistiklere göre, ülkemizde üretilen patatesin yüzde 60'ı doğrudan yemeklik tüketiminde kullanılmakta, yüzde 20'si tohumluk olarak ayrılmakta, yüzde 1'i endüstride, yüzde 1'i dışsatımda yer almaktadır. Bu konuda detaylı bir çalışma yapılmamış olmakla beraber, yüzde 15-20 civarında depolarda kaybın söz konusu olduğu açıktır. Bu oranda bir kayıp ise, oldukça önemli ölçüde malî kaynakların ve yetiştirilmek için harcanan emeklerin boşa gittiğini ortaya koymaktadır.

Türkiye'deki patates üretiminde, Niğde İli yüzde 24,8, Nevşehir İli de yüzde 25 gibi önemli paylara sahip olup, 2 700 000 tonla, neredeyse Türkiye patates üretiminin yaklaşık yarısını bu iki il karşılamaktadır. Tamamen ticarî nitelikte ürün üreten söz konusu bu iki ilin, 1998 yılı istatistiklerine göre ülke ekonomisine 200 trilyon civarında katkıları bulunmaktadır.

Bu rakamlar çerçevesinde, patates henüz sahibini bulamamış ve sanayi vitrininde yerini alamamıştır. Aslında, dört mevsimi bir arada yaşayan ülkemiz, bu ürünü turfanda, orta turfanda ve kışlık olarak üç ayrı sezonda üretme şansına sahiptir. Gerek iç pazarda gerekse dış pazarlarda, istikrarlı bir programın olmayışı sonucu, sorunlar çözümsüz hale gelmektedir. Biz, artık, ülke olarak sahip olduğumuz imkânları bilip, kaynakları heder etmemek zorundayız. Patatesin ne kadarını iç tüketime ne kadarını dışarıya ne kadarını mutfağa ne kadarını da sanayie ayıracağımızı asgaride planlamak zorundayız.

Ülkemizin bu bitkiyle ilgili olarak;

1- Tohumluk aşamasındaki sorunlar,

2- Finansman konusundaki sorunlar,

3- Yetiştirici konusundaki sorunlar,

4- Pazarlama konusundaki sorunlar olmak üzere, dört önemli sorunu olup, bu sorunların masaya yatırılıp çözümlerinin ortaya konulması gerekmektedir.

Ülke gündemini işgal eden ve patates üreticilerimizi yakından ilgilendiren 1999 yılı mahsulünün iki aylık bir ömrü kalmıştır; zira, iki ay sonra yeni ürün piyasalara arz olunacaktır.

Yukarıda açıklanan hususların araştırılması ve gerekli tedbirlerin alınabilmesi için, Anayasanın 98, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince, bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

Saygılarımızla.

1- Doğan Baran (Niğde)

2- Nevzat Ercan (Sakarya)

3- Saffet Arıkan Bedük (Ankara)

4- Turhan Güven (İçel)

5- Bekir Aksoy (Çorum)

6- Sevgi Esen (Kayseri)

7- Mehmet Sağlam (Kahramanmaraş)

8- Ayvaz Gökdemir (Erzurum)

9- Veysi Şahin (Mardin)

10- Yıldırım Ulupınar (İzmir)

11- Kemal Çelik (Antalya)

12- Mehmet Gözlükaya (Denizli)

13- Murat Akın (Aksaray)

14- Burhan İsen (Batman)

15- Nihan İlgün (Tekirdağ)

16- Kadir Bozkurt (Sinop)

17- Mehmet Gölhan (Konya)

18- Ayfer Yılmaz (İçel)

19- Takiddin Yarayan (Siirt)

20- Mehmet Sadri Yıldırım (Eskişehir)

21- Teoman Özalp (Bursa)

22- Hakkı Töre (Hakkâri)

23- Mümtaz Yavuz (Muş)

24- Mehmet Baysarı (Antalya)

25- Nurettin Atik (Diyarbakır)

BAŞKAN – Önerge bilgilerinize sunulmuş olup, gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması hususundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

8. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak’ın (6/475) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 202 nci sırasında yer alan (6/475) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

Ayşe Nazlı Ilıcak

İstanbul

BAŞKAN – Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Anavatan Partisi Gruplarının, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş önerileri vardır; önce okutup işleme alacağım, sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

Öneriyi okutuyorum:

IV. – ÖNERİLER

1. – Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle görüşülecek konuların yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 24 Şubat Perşembe 2000 günü (bugün) yaptığı toplantıda, siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, gruplarımızın ekteki müşterek önerilerinin, Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederiz.

Saygılarımızla.

Mehmet Emrehan Halıcı İsmail Köse

DSP Grup Başkanvekili MHP Grup Başkanvekili

Beyhan Aslan

ANAP Grup Başkanvekili

Öneriler:

1- 23 Şubat 2000 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve aynı gün dağıtılan 366 sıra sayılı kanun tasarısının 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 2 nci sırasına, gündemin 130 uncu sırasında bulunan 351 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 3 üncü sırasına alınması, gündemin 4 üncü sırasına kadar olan kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerinin 24 Şubat 2000 Perşembe günü saat 19.00'a kadar tamamlanmaması halinde, görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

2- 29 Şubat 2000 Salı günü sözlü sorular ile diğer denetim konularının, 1 Mart 2000 Çarşamba günü de sözlü soruların görüşülmemesi, 29 Şubat 2000 Salı günü de kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi; Genel Kurulun 29 Şubat 2000 Salı, 1 Mart 2000 Çarşamba ve 2 Mart 2000 Perşembe günleri 13.00-20.00 saatleri arasında çalışması, 29 Şubat 2000 Salı günü gündemin 3 üncü sırasına kadar olan tasarıların görüşmelerinin saat 20.00'ye kadar tamamlanmaması halinde, bitimine kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin lehinde, aleyhinde söz isteyen?..

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Aleyhinde söz istiyorum efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben de aleyhinde söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – Önerinin aleyhinde, Sayın Kahraman ve Sayın Genç söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Kahraman. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Danışma Kurulunun, bugün, saat 13.00'te yaptığı toplantıda, muhalefet partileri olarak iştirak etmediğimiz bir gruplar önerisi üzerine söz almış bulunuyorum; hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Daha önceki Danışma Kurulu toplantıları sonrası, huzurlarınızda ifade ettiğimiz görüşlerimiz ve tenkitlerimiz, görüyorum ki göz önüne alınmıyor ve iktidar grupları sayısal çoğunluğun neticesinde, her hafta, hatta bazen haftada iki gün, Meclis gündemini değiştirmekte ve sıralamaları değişik istikametlerde yapmakta. Bunun yanlışlığını tekrar ifade etmek istiyorum.

Demokratik parlamenter sistemin, ülkemiz için çok elzem olduğu hepimizce malum. Kalkınmamızın gereği, icabı ve modern devlet anlayışının bir gereği, böyle bir sistemle gelişeceğiz, kalkınacağız; bunda, hepimizin ittifakı var. "Hâkimiyet milletindir" sözü -duvarımızda yazıyor- 1 400'e -1 600'e diyelim- dayanan, dörtyüz yıllık, altıyüz yıllık, 1789'da klişeleşmiş ve artık anonim söz haline gelmiş bir ifadedir ve demokratik parlamenter sistemin anayasasının ta kendisidir. Milletin hâkimiyetini, Meclis, yerine getirir, ifa eylerken, yalnızca kanun çıkarmaz -İçtüzüğümüzde belirtildiği gibi- araştırma yapar, soruşturma yapar, soru sorar, gensoru verir, denetim yollarını harekete geçirir; yaptığı işlerden birisi de yasama görevidir, kanun çıkarır.

Danışma Kuruluna gelen iktidar önerilerinde, devamlı, salı günlerinin denetim günü olmaması teklifi var. Salı günleri denetim görüşmelerinin yapılmamasına, çarşamba günleri bir saatlik sözlü soruların sorulmamasına... Burası, kanun imal eden bir kurul değil, hâkimiyetin temsil edildiği bir yer, bir yüce çatı. Biz, buraya, yalnız kanun yapmak için gelmedik. İşin garibi, kanun tasarı ve teklifleri, komisyonlara geliyor -icabında sabaha kadar komisyon çalışıyor, matbaa bekletiliyor- hemen sabahleyin basılıyor ve gariptir, o basılan metin, saat 09.00'da yapılan bir görüşme neticesinde, yine, askıya alınıyor. Komisyon görüşmelerinde, iktidar gruplarına mensup milletvekilleri herhangi bir konuşma yapmıyorlar. Bir an evvel çıkmalı... Bir metin değişikliği yok. Alt komisyon oluyor; alt komisyonda izah edilince, komisyon kuruluyor ve alt komisyon ittifakla bir metin getiriyor ve yine, nasıl gelmişse, sipariş -maalesef, sipariş- aynen geçiyor. Burası, matbaaya metin gönderen bir koli müessesesi değil, bir posta müessesesi değil. (FP sıralarından alkışlar) Bu bir kanun. Kanun... Yıllarca yaşayan kanunlarımız var, biliyorsunuz. Biz, dün kurulan devletlerden, 19 uncu Yüzyılda, 20 nci Yüzyılda kurulan devletlerden değiliz, Osmanlı Devletinin devamıyız, büyük bir devlet geleneğimiz var ve biz, 19 uncu Yüzyıldan beri, bir parlamenter tecrübeye de sahibiz.

Bugün, şu öneride, dün komisyondan çıkmış, henüz milletvekilleri görevlendirilmemiş gruplarca, bir teklif daha var; hemen görüşelim... Niçin görüşelim? Efendim, müddette sıkıştık. Ne oldu? Altı ayımız doluyor. Allah Allah... Altı ayınızın dolacağını şimdi mi öğrendiniz?! Hükümet 18.2.2000'de havale ediyor, cuma günü; 21'inde, pazartesi günü komisyona gidiyor, 23'ünde komisyon kararını veriyor ve şimdi, hemen çıkarmamız lazım; niye; 29 unda bizim müddetimiz bitiyor. Onbeş gün evvel neredeydiniz?!

İstikrarsız bir hükümet var, mütecanis olmayan bir hükümet var. Bu istikrarsızlık, bu mütecanis olmama hepimizi üzer; çünkü, hükümet hepimizin, ülke hepimizin.

Şimdi, ikinci sırada, Hayvanları Koruma Kanunu Tasarısı var. Hayvanları koruyacağız, hayvancılığımızı da koruyacağız. Hükümet tasarısıdır bu, kanun teklifi değil. Sayın Tarım Bakanının da, Çevre Bakanının da imzası var; ama, Tarım Bakanımızdan bir yazı aldık; hakikaten, canhıraş feryat ediyor, çok ciddî itirazları var. O yüzden, komisyon yine oturmayacak -dün oturmadğı gibi- zira, anlaşma yok. Mademki anlaşma yok idi, hükümette tasarıyı niye imzaladınız? Meclise geliyor Hayvanları Koruma Kanunu Tasarısı. Hayvanları koruma, Tarım Bakanlığına ait. Hıfzıssıhha ona bağlı; mevzuatı var. Tali komisyon olarak dahi Tarım Komisyonu devrede değil. Böyle hükümet anlayışı olmaz. Hükümetle direkt alakası var; çünkü, tasarıdır. Tasarıyı hükümet getirir ve bakanların tümünün imzası olur ve geldikten sonra, onun üzerinde müzakere edilecekse Meclis yapar bu müzakereyi. Olmaz olur mu?! Tasarı deyince bu... Kanun teklifi başka, kanun tasarısı başka.

İstikrarsız hükümet olduğu ortada. 29.2.2000'de günü bitecek olan yetki kanununun yenilenmesi için, bu Meclise, hemen, sıkboğaz edilerek metin geliyor. Çok rica ederim... Altı aylık bir zaman var. Böyle yanlışlıklar yapılmaması gerekir. Biz, muhalefet olarak her zaman olumlu hareket ederiz. Biz, anamuhalefet partisi olarak bunu sergiledik. Sayın Keçeciler burada. Gümrük Kanunu, 6 geçici maddeyle birlikte 263 madde; bir müzakerede geçti; çünkü, ciddî bir hazırlık oldu. Bir önceki dönemin hazırlıkları oldu. Sayın Bakan, tek tek, gruplarla, genel başkanlarla görüştü ve hatta, bu işin teknisyenlerini bizimle görüştürdü; altyapı oluştu, konsensüs meydana geldi. Kanun, filanca şahsın değil, bütün milletin kanunudur. Dolayısıyla, kanun geçti. Böyle bir anlayış olması gerekirken, bu anlayışı iktidar sergilememektedir. Yüce Meclisinize ve sizin şahsınızda da Yüce Milletimize şikâyet ediyoruz.

Genel görüşme ve Meclis araştırması yapılmasına dair şu anda gündemde 102 adet konu var. 6 genel görüşme yapılmış. Genel görüşmelerin tarihi 9.5.1999'dan başlıyor -geçen sene; neredeyse bir sene olacak- ele alamıyoruz. Hükümet "hemen, bir an evvel bunu görüşmeliyim" diyor. Peki, sayın hükümet, sizin bir önceliğiniz, bir sıralamanız yok mu, bir takviminiz yok mu? Size göre ehem mühim nedir, bir sıralamanız yok mu? Her hafta kalktığınızda, neyi gördüğünüzü, hangi meseleyi öne aldığınızı nereden bileceğiz.

Sayın Süleyman Arif Emre Bey, senelerin parlamenteri; kendilerinden istirham ettik -siyasî ahlak komisyonu kurulması teklifi var; kanun teklifi bu; geçen dönemden kaldı- hazırlık yaptılar. Soruyoruz Süleyman Arif Beye: "Ne zaman geliyor?.." "Efendim, 16 ncı sırada..." Bakıyoruz, 28 inci sırada, 92 nci sırada, 15 inci sırada... Görev verdiğimiz arkadaşlarımız var. Yurt dışında komisyon çalışması var veya daha önceden yaptığı iç çalışmaları var. Ee, sıraya bakıyor, burada değil. Sabahleyin geliyoruz; filan sıradakini, 103 üncü sıradakini biz, 3 üncü sıraya aldık. Ee, nereden bulacağız arkadaşımızı?! Hükümet etmek de, Meclisi çalıştırmak da ciddiyet ister; iktidarı ciddiyete davet ediyorum.

1.9.1999'dan beri duran EURO'yla ilgili bir tasarı var; en son sıra numarasını aldı, 130. Şimdi, hemen getirildi; buna Maliyenin büyük ihtiyacı var. Yani, şu değişiklikleri tek tek incelediğinizde, üzülürsünüz; biz üzülüyoruz arkadaşlar ve ayrıca, Sayın Başkan okutuyor divanda; filan sayının falan sayıya, falan sayının filan sayıya... Ne olduğu yok; yani, bu 351 sıra sayılı tasarı EURO'dur...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kahraman, size bir dakika eksüre veriyorum; toparlayınız lütfen.

İSMAİL KAHRAMAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

366 sıra sayılı tasarı -pişmanlık yasasıdır, halk tabiriyle; deyimi öyle yerleşti- o yoktur önünüzde. "Eh, hükümetimizden gelmişse, grubumuz getirmişse, biz de parmak kaldırız" demek, bu yanlışlığa iştirak etmektir.

Ben, aynı zamanda, iktidar milletvekillerini, bu noktada bir muhasebeye davet ediyor; bu teklifin aleyhinde bulunduğumuzu -Danışma Kurulunda ifade etmiştik- bu beyanımı, yine huzurlarınızda ifade ediyor, çalışmalarımızda hayırlı başarılar dileğiyle, hepinize saygılarımı sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kahraman.

Evet, aleyhinde olmak üzere, Sayın Kamer Genç...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Bedük konuşacak efendim.

BAŞKAN – Söz hakkınızı Sayın Bedük'e devrettiniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben, söz hakkımı vermedim; ben de, lehte konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bakalım... Onlar da lehte istiyor...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben lehte konuşacağım, Allah Allah... Sayın Başkan...

BAŞKAN – Bugüne kadar lehte konuşmak sizden pek sadır olmazdı da Sayın Genç...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Lehte konuşacağımı göreceksiniz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bedük.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Danışma Kurulunun, 24 Şubat 2000 Perşembe günü, yani bugün öğleden sonra görüşülecek olan kanun tasarıları ve teklifleriyle ilgili olarak, özellikle hükümete dahil olan parti gruplarının değerli başkanlarının teklifi üzerine, çalışma saatlerinin ve sıralamasının değiştirilmesine yönelik bir teklifiyle karşı karşıya bulunuyoruz.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi, yasama gibi fevkalade önemli bir görevi üstlenen, demokratik bir hukuk devletinin, parlamenter sistemimizin en önemli organıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, millî iradenin tecelli ettiği yerdir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, kuvvetler ayrılığı prensibi içerisinde çalışan ve özellikle devlet olarak organlar arasındaki işbirliğini de sağlayan önemli bir müessesedir. Millî iradenin tecelli ettiği bir Meclisin, Anayasa, yasa ve tüzükler çerçevesinde hareket etmesi gerektiği muhakkaktır; ancak, bunu, sadece İçtüzüğün ilgili maddesine norm olarak, ifade olarak yazmak ve bir kesin ifadeye bağımlı olarak çalışmasını gündeme getirmek, İçtüzük bana bu hakkı veriyor şeklindeki bir anlayış içerisinde, her seferinde, Meclisi kendi istedikleri istikamette belli bir çalışma standardına ve saatlerine sokmak, hiçbir surette, İçtüzüğün ruhuna, Anayasanın anlamına veya ruhuna da yine uygun değildir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, millî iradenin tecelli ettiği bir yer olmakla birlikte, bu Mecliste, iktidar partileri kadar muhalefetin de üzerine düşen görevi ve sorumluluğu vardır. Millete taahhütleri vardır. Milletin, özellikle, ekonomik, sosyal ve siyasal meselelerinin gündeme getirilmesi ve burada müzakere edilmesi, iktidar kadar, muhalefet partilerinin de görevidir ve sorumluluğudur. Eğer o anlayış içerisinde hareket etmezsek, eğer Meclisin çalışma standardını "benim oy çoğunluğum vardır, parmağımı kaldırırım, istediğimi yaparım" şeklinde bir anlayış içerisinde hareket edersek, bu, demokratik olmaz; bu, dayatma olur, antidemokratik olur.

Dolayısıyla, bir süreden beri, hükümeti oluşturan siyasî partilerimizin değerli grup başkanvekillerinin, özellikle her seferinde, her hafta yeni bir çalışma standardı, yeni bir kanun sıralaması, arkasından da, yine, saatleri kendi keyiflerine göre düzenlemesi, gerçekten, demokratik değildir. Bunu, insafla, huzurlarınıza getirmeyi bir görev biliyorum.

Biz, Doğru Yol Partisi olarak, milletin arzu ettiği, gerçekten ihtiyaç duyduğu, hatta, devletimizin de, uluslararası ilişkiler bakımından, bir an evvel yasalaşmasını istediği konularda, pek tabiî ki, uzlaşmacı bir tavır sergiliyoruz, bir sorumluluk duygusu içerisinde muhalefeti gerçek anlamıyla söylüyoruz, hep uzlaşmacı bir çizgi çiziyoruz; ama, insafla, gelin, meseleyi sizlerle bir tahlil edelim.

Bakın, 18.2.2000 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine bir tasarı sevk ediliyor ve 24'ü itibariyle de -komisyonda görüşülüyor, arkasından, dün görüşmeleri tamamlanıyor- bugün elimize geçiyor ve bugün saat 13.00'te Danışma Kurulu toplantıya çağırılmak suretiyle, öğleden sonra görüşülmesi arzu ediliyor. Diğer tasarı da, EURO'nun Hukukî Araçlara Etkisi Hakkında Kanun Tasarısı.

Değerli milletvekilleri, daha yeni elimize geçmiş olan bir kanun tasarısı üzerinde, komisyondaki müzakeresi kadar, özellikle bu konularda ilgili olan kesimlerden, sivil toplum örgütlerinden veya yine devletin ilgili kurumlarından alacağımız bilgiler çerçevesinde burada değerlendirmeyi yapmak bizim hakkımızdır. Siz, iktidar olarak diyebilirsiniz ki "evet, bizde bu bilgiler var." Ama, unutmamak gerekir ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi, sadece iktidara mensup olan siyasal partilerin çalıştığı yer değildir; bu yer, iktidar kadar muhalefetin de sorumluluğunun olduğu bir yerdir.

Bu dayatmadır. Millî iradenin, muhalefete de yansıdığını unutmamak lazımdır. Eğer bu iradenin kullanılmasına cevaz vermezseniz, eğer bu iradenin kullanılması istikametinde muhalefetin, Doğru Yol Partisinin değişik kesimlerden elde ettiği bilgileri, gerçekçi bir noktada, size yansıtmasına ve milletin beklentilerini dile getirmesine vesile olmazsanız, bu -gerçek anlamıyla söylüyorum- bir dayatmanın ötesinde, aynı zamanda -gerçekten, samimî olarak, içtenliğimizle söylüyorum- bu Meclisin iradesine ipotek koyma anlamına gelir. Dolayısıyla, bu hususta, artık, kendi kendimize bir çekidüzen vermek mecburiyetindeyiz.

Eğer hükümet ve hükümeti oluşturan siyasî partiler, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmesi arzu edilen kanun tasarı ve tekliflerinin, gerçek anlamıyla, bir kısmının bir an evvel görüşülmesi hususunda bir irade ortaya koyuyorsa, bunu daha evvelden gündeme getirip, oturup Danışma Kurulunda muhalefetiyle iktidarıyla anlaşmak mümkündür; ama, hayır, biz böyle de hareket etmeyeceğiz ve üstelik de zamanında getirip bu konuları görüştürmeyeceğiz; ama, her şeye rağmen Meclisten otomatikman geçireceğiz; yani, bir yerden girsin, öbür taraftan çıksın... Öyle tasarı ve teklifler görüşüldü ki burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri konuları bilmedi, birkısım insanlardan bilgileri aktaramadı, milletin özellikle iradesini, ihtiyaçlarını ve dileklerini şu kürsüden ifade edemedi ve yasa çalışması süresi içerisinde de, maalesef, isteklerini, özellikle yasama görevine yansıtamadı. İşte, bundan dolayı üzüntülüyüz.

Biz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, cumartesi, pazar, pazartesi, cuma dahil olmak üzere sabahlara kadar çalışmasından yanayız. Doğru Yol Partisi, özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisinin yapacağı her çalışmada, üzerine düşen görevi geçmişte yapmıştır ve yapmaya da devam edecektir; ama, bizim ısrarla üzerinde durduğumuz nokta, millî iradenin tecelli ettiği bir müessesede, bu yüce kurumda muhalefete saygı gösterilmesi, hiç olmazsa, muhalefetin birkısım bilgileri derleyerek, buradan, kamuoyuna yansıtılması, milletvekillerine aktarılması ve yasama görevinin ihtiyaçlara uygun olarak gerçekleştirilmesine yönelik bir ortamın hazırlanmasıdır; ama, görülüyor ki, bu böyle olmuyor; her seferinde, daha bir gün önce görüşülmüş olan bir kanun tasarı veya teklifini hemen, tekrar görüşme noktasına getirmiş oluyorsunuz. Biz, bundan dolayı üzüntülüyüz.

Görevini zamanında yapmayan, ihtiyacı zamanında tespit edip de, Türkiye Büyük Millet Meclisine intikal ettirmeyen bir irade, bir hükümet, daha bir gün sonra, bunu, eğer Genel Kurula getiriyorsa, bunu doğrulukla, bunu yasama görevinin iyi niyetle kullanılması şeklinde yorumlamak da mümkün değildir.

Bize araştırma imkânını veriniz. Bize düşünme fırsatını veriniz. Dün görüşülmüş, bugün getiriyorsunuz, hadi bakalım görüşeceğiz diyorsunuz. Hiç olmazsa düşünelim, araştıralım, ilgili kurum ve kuruluşlarla diyaloğa geçelim, onların bilgilerini derleyip, burada size yansıtalım. Belki, getirilen tekliflerin daha iyisini, sizin beklentinizden daha da iyisini gerçekleştirme fırsatımız olabilirdi; ama, bunu yapmadınız ve yapmıyorsunuz. Getiriyorsunuz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesine ipotek koyuyorsunuz, dayatma yapıyorsunuz, yasama iradesine gasp olarak nitelendirebileceğimiz bir noktaya doğru götürüyorsunuz. Biz, bundan dolayı üzüntülüyüz.

Tekrar ifade ediyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisinin devamlı olarak çalıştırılmasına varız, sabahlara kadar çalıştırılmasına varız; ama, gündemi önceden tespit etmenizi ve bununla ilgili olarak, milletvekillerinin çalışmalarına imkân hazırlamanızı ve bu suretle de, özellikle beklentilere cevap verebilecek bir noktaya bizi taşımanızı rica ediyoruz. Lütfen, bizim iyi niyetle bu konuşmaları yaptığımızı kabul edin; tepkimiz bunadır.

Bu duygular içerisinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına da, ayrıca, sizleri saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bedük.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, lehte...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Sayın Başkan, lehte söz istiyorum.

BAŞKAN – Evet. Sözü ve davranışıyla bütünlük arz edeceğini beklediğim çok değerli arkadaşımız Sayın Kamer Genç, lehte konuşacak efendim. Oyunun da lehte olacağını göreceğiz.

Buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

AHMET KABİL (Rize) – İnşallah yanılmazsınız Sayın Başkan.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Yalan söyleyen cumhurbaşkanı olsun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakıyorum, benim konuşmamdan bazıları çok huzursuz oluyor. Niye acaba?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; elbette ki, hepimiz...

BAŞKAN – Sayın Genç, bir dakikanızı rica edeyim.

Siz, aleyhde söz istediniz, grup başkanvekilinizin ısrarı üzerine, lehe çevirdiniz. İnsanların ani değişiklikleri nedeniyle bunu söyledim.

Buyurun, devam edin Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, bir arkadaşımız dedi ki "ben Danışma Kuruluna katıldım..." Tabiî, benim, bu öneriyle ilgili lehte söyleyeceğim bazı şeyler var.

Söyleyeyim, başta: Birinci sıraya alınan Pişmanlık Yasasıyla ilgili tasarı, dün, Adalet Komisyonunda müzakere edildi. Ben, katıldım bu tasarının müzakeresine. Pekala, bu tasarı birinci sıraya alınırsa, bu tasarının ne olduğunu biliyorum ve çıkıp da, burada, bununla ilgili konuşabilirim; ama, yalnız, kendi yönümden, benim için, bunun aleyhinde bulunmak gereksiz. O bakımdan, hükümetin getirmesi doğaldır diyorum; ancak, benim belirtmek istediğim şu: Tabiî ki, 350 milletvekilinden oluşan bir iktidar grubu var, iktidar kendi tercihleri doğrultusunda gündemi belirler; ama, bizim de kendimize göre bazı görüşlerimiz var. Bu görüşlerimize göre, bugün, memleketin temel menfaatı olan konular var. Mesela, bir Avrupa Birliği meselesi var. Avrupa Birliği mevzuatı ne durumda? Mesela, buna ayrı bir bakanlık kurulması gerekiyor mu, gerekmiyor mu? Bakın, bu, çok önemli bir olgu. Avrupa Birliğine giriyoruz; Avrupa Birliğinin mevzuatını, bu Meclisten bir an önce geçirmemiz lazım. Bunlar aleyhte değil ki. Yani, bu tercih... İktidar grupları, öncelikle, gündemi belirlerken, ülkenin yararına olabilecek en önemli konulardan biri olan, Türkiye'nin hayatî konusu Avrupa Birliği mevzuatının, değişikliğe uğraması gereken mevzuatın bir an önce getirilip bu Mecliste müzakere edilmesi lazım. Ayrıca, yürütmeyle ilgili konuların bir an önce yerine getirilmesi lazım. Duyuyoruz ki, bakanlar arasında çekişme varmış. Dışişleri Bakanı diyor "hayır, bu benim inhisarımda", başka bir bakan diyor "ben buna el koyayım." Olmuyor. Doğru dürüst bir müsteşarlık da kurulmadı. Değerli milletvekilleri, bu, hayatî bir konu.

İkincisi: bu Meclisin bir de denetim konuları vardır. Bakın, soruşturma önergeleri var. Soruşturma önergeleri, bu Mecliste öncelikle ele alınması gereken konulardır. Geçen gün, bir soruşturma önergesiyle ilgili olarak kurulan komisyonun seçimine şahit oldum. Şimdi, hükümetin bu Meclisin oyuyla düşürdüğü o zamanki Başbakan hakkında, Sayın Mesut Yılmaz hakkında kurulan soruşturma komisyonunun Başkanlığına Sayın Yılmaz Karakoyunlu getiriliyor. Şimdi, Sayın Yılmaz Karakoyunlu'yu getireceğinize Sayın Mesut Yılmaz'ı getirseydiniz daha güzel olurdu. Yani, bunlar o kadar yakın, içli dışlı kişiler ki, en yakın dostu ki...

Değerli arkadaşlarım, ben, iktidara özellikle bazı tavsiyelerde bulunmak istiyorum. Bir şeyi ya yapın ya yapmayın; yaparsanız da kurallarına göre yapın. Eğer kurallarına göre yapmaya kalkarsanız... Bu milletin gözünü boyayamazsınız, bu millet herşeyin farkında. Bu millet, kendi gözünü boyamaya çalışanların gözlerini hak ettiği yere çevirir ve belki yerinden de çıkarır. Onu da size söyleyeyim.

Değerli milletvekillerim, gündemi yine düzenlerken, özellikle iktidar partisi mensubu arkadaşlarımızdan şunu da rica ediyoruz: Bu soru müessesesi çok önemli bir konu; yani, bu denetim konusu. Ülkede çok ciddî meseleler var. Biz, bunları soru önergesiyle dile getiriyoruz. Bunları, âdeta gündemden kaldırdınız. İktidar partisinin bir milletvekili 87 soru veriyor; bu olur mu arkadaşlar?! Gündemi tıkıyor 87 soruyla. Hem, o, iktidar partisinin genel başkanvekili. Bu nedir; soru önergesinin işlemesini Türkiye Büyük Millet Meclisinde çıkmaza sokmaktır. Yani, iktidar partileri olarak siz bunu tasvip ediyorsanız, biz zaten edeceğiz. Bizim, zaten, size muhalefet falan yaptığımız yok canım. Size bir avans vermişiz. Bakalım... İşte, 350 milletvekilisiniz; memleketimiz de çok kritik bir dönemden geçiyor; ülkede, terörün yarattığı büyük bir yara var; ayrıca, büyük bir ekonomik çöküntü var. Bu ekonomiyi toparlayabilmeniz için, getirmeniz gereken ekonomik kanunları getirin ve tedbirleri alın. Bu konuda, sizler de görüyorsunuz, iki muhalefet partisi var, burada pek de öyle muhalefet yapmıyor. Hatta, belli bir saatten sonra biz bu kürsüye çıktığımız zaman, bakıyoruz, iktidar partilerindeki arkadaşlarımız çok sıkılmışlar, haydi konuşmayalım diyoruz, bir an önce çıksınlar, gitsinler, uyusunlar. Yani, size bu kadar dostluklar da gösteriyoruz, bunun da herhalde farkındasınız. Niye; diyoruz ki, bu Mecliste çok fazla kavgacı bir tavır takınmayalım; memleketin meseleleri bellidir, bu meseleler üzerinde -üç aşağı beş yukarı- herkes kendi fikrini söylemiştir, bilmiştir; ama, bu memleketin millî meselelerinin hallinde mümkün olduğu kadar uzlaşmaya gidelim; ama, inanmanızı istiyorum ki, öncelikle getirdiğiniz tasarıların çoğunda halkın hiçbir menfaati yok ve şimdiye kadar insanlarımız çok sıkıntıda.

Geçen gün havaalanından gelirken üç polis aldım arabaya; biri "ben onyedi senedir çalışıyorum sayın milletvekilim, iki çocuğumu okutuyorum, 250 milyon para alıyorum" diyor, iki çocuk okutuyor. Günah yani bu insanlara. Bu insanlar, bugün, sabahtan akşama kadar... Hele çok şükür, bir cumhurbaşkanımız var, her gün bir yere gidiyor, Türk Hava Yollarının bir uçağını kiralıyor; giderken de, asker ve polisleri yola diziyor, sabahtan akşama kadar bu insanlar, eksi 6, eksi 8, eksi 15 derecede, orada tir tir titriyor. Bir de, bunların doğru dürüst beslenmesi de lazım. Ayrıca "havaalanında 300 polis var, bunlara bir öğle yemeği, tabldot dahi çıkmıyor" diyor. Ben anlamıyorum, bu ne biçim bir yönetim tarzı!

Değerli arkadaşlarım, bakın, yani, bu memleketin... İşte, sizin, soruşturma önergesinde, bu Meclisin düştüğü... Mesut Yılmaz'ın Türkbank ihalesinde suiistimal 1,5 milyar dolar, aşağı yukarı 1 katrilyon lirayı geçiyor. Şimdi, bunları buralardan kesin getirin de, sıkıntı içerisinde olan polise, öğretmene, dargelirli memura verin; niye vermiyorsunuz?

Bu hükümet bir şey yapacaksa, bakın, bu şansı bir daha elde edemezsiniz. Biz sizi ikaz ediyoruz. Keşke, sizin statünüzde iktidara gelmek bize nasip olsaydı da, dargelirlinin durumunu nasıl düzelteceğimizi, bu memleketin parasını, kanını emen insanlardan hasıl hesap soracağımızı görseydiniz. (DYP sıralarından alkışlar)

AHMET KABİL (Rize) – Refahyol'u gördük...

KAMER GENÇ (Devamla) – Ama, ne yapalım ki, şans bize gülmedi. İşte, ben, aşağı yukarı dört dönemdir milletvekiliyim, bir bakan olamadım. Olabilir, gayet normal. (Gülüşmeler)

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) – Seni cumhurbaşkanı yapacağız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Arkadaşlar, tercihimiz, hep muhalefetten geldi; ama, şunu bilmenizi istiyorum ki; hakikaten, bakın, bu fırsatı iyi değerlendirin; ama, cumhurbaşkanı seçerseniz, onu da reddetmem canım.

MEHMET ÇÜMEN (İzmir) – 5 Nisan kararları...

KAMER GENÇ (Devamla) – 5 Nisan kararlarını ben almadım. Yani, 1991-1995 yıllarında, SHP-DYP iktidarında, tabiî, iktidar partisine mensup milletvekiliydik; ama, o zaman Mecliste böyle bir çoğunluk yoktu.

Sayın milletvekilleri, bir de, cumhurbaşkanlığı seçimi için daha nisanın 15'ine kadar adayların müracaatına zaman varken, Türkiye'nin gündemine, bu cumhurbaşkanlığı seçimini oturtmak kadar bu memlekete yapılacak ihanet yok. Ne gerek var arkadaşlar?! Daha şubat ayındayız; şubat, mart, nisanın 15'inden sonra adayların müracaatı başlayacak... Nedir bu basın?.. Yani, bu memlekette her şey bitti...

Bakın,dün, bir işçi arkadaşımız kendisini astı. Yani, bu, çok büyük bir vahşet değerli milletvekilleri. Bakın, onun gibi daha birçok insanımız var; aç, aç, aç!.. Buna bir çare bulalım. Bu memleketin kaynakları yok mu; var. Bir memleketin cumhurbaşkanı, 98 tane binek arabası tutar mı; tutmaz. Seçilemeyeceği de ortaya çıkınca, Türk Hava Yollarının bir uçağıyla her gün birtakım yerlere gidip de, gelecek propagandasını yapar mı; yapmaması lazım. Yani, bunları yapmamak lazım sayın milletvekilleri (DYP sıralarından alkışlar) Bu memleketin parasını, keyfi uğruna harcayanların yakasına yapışmak lazım. İşte bu kanunları getirin. Gelin, rüşvet alanların da...Mesela, şimdi, pişmanlık kanunu getiriyoruz değil mi? Bir de bu rüşvet verenlere bir pişmanlık kanunu getirelim; bakalım kim rüşvet almış... Onlara da bir imkân tanıyalım. Bunlar içeriden çıksınlar... Desinler ki, kardeşim, kime biz sizi affediyoruz, kime rüşvet verdiyseniz... Onu da çıkaralım. İşte, memlekette şeffaflık budur. Çıkaralım ki, artık, bundan sonra bu memleketin parasına birileri el uzatmasın. Dolayısıyla, el uzatanın da gerekli cezayı alacağını herkesin bilmesi lazım.

Burada soruşturma önergeleri üzerinde durmayacağız, soru önergeleri üzerinde durmayacağız, neyin üzerinde duracağız; birtakım zengin çevrelerin hesabına gelen kanunların...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, 1 dakikalık süre vereceğim, toparlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Görüyorsunuz ki, hep lehte konuşuyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Çok... Çok... Maşallah... Evet...

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın milletvekilleri, aslında, tabiî ki, ben de biraz hata ettiğimin farkındayım; ama, burada konuşmak için... Bu konuda, yani, Danışma Kurulunun önerisi üzerinde değişik fikirler söyleme olanağını bulduğum için, belki, kısmen lehte kısmen aleyhte konuştum. Bunda ufak tefek hataları da hoş görmeniz lazım. Zaten, biz de kürsüdeyken bunu hoş görüyorduk; ama, kanunlar üzerinde ben hoş görmüyordum. Bakın, kanunun bir maddesi üzerinde konuşmaya çıkıp da o kanun maddesinin dışına çıkılırsa, konu dışına çıkılırsa, o zaman yerebilirsiniz; ama, bu, genel bir konu. Yani, Danışma Kurulunun Meclisin gündemini belirlemesinde gözetilmesi gereken kurallarda, nelerin gözetilmesi gerektiği konusunda düşüncelerimi söylüyorum. Peki, ben sizi fazla üzmeyeyim.

Saygılar sunuyorum efendim. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Genç.

Önerinin lehinde, Sayın İsmail Köse; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır efendim.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmama başlarken Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Anayasamızın 87 nci maddesi Türkiye Büyük Millet Meclisimizin görevlerini sayıyor. Burada, kıymetli zamanınızı almamak için okumak istemiyorum; ama, öncelikle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevlerinin başında, kanun yapmak gelmektedir. Bunu bir hatırlatmak istiyorum.

Danışma Kurulu, Meclisin gündemini tanzim eder ve doğrudur özellikle ülkemizin, milletimizin ihtiyacı olan yasaların Meclisten geçirilmesi konusunda, eğer Danışma Kurulunda hükümeti ayakta tutan siyasî partiler, hükümetin getirmiş olduğu ve ülkenin önemli gördüğü meseleleri varsa, onlara da öncelik verir. Türkiye Büyük Millet Meclisimizin yetmişbeş yıllık tarihinde usul böyledir ve çalışmalar, bu şekilde teamül haline gelmiştir.

Ben, muhalefet partisi sözcüsü arkadaşlarımdan şikâyetçi değilim ve buraya, onların muhalif düşüncelerine cevap vermek için de çıkmadım; ancak, bazı hususların da çok iyi anlaşılması lazım. Şahsım itibariyle düşünüyorum; muhalefetin, iktidarın gündemi belirlememesinden, iktidar partilerinin Meclisi çalıştıramamasından şikâyetçi olması lazım. Yani, aslında, muhalefet partileri, daha çok, Meclis çalışmaz ise, Meclisin gündemi boş olursa ve ülkenin meseleleriyle ilgili -Sayın Kamer Genç'in de belirttiği gibi- Avrupa Birliğine giden yolda, o konudaki yasaların çıkarılması ya da uyum yasalarının çıkarılması konusunda bir gündem noksanlığı veya boşluğu olursa, bundan şikâyetçi olmalıdır. Üzülerek ifade ediyorum; muhalefetin şikâyetçi olduğu konu, gündemin boşluğu değil, gündemi niçin dolduruyorsunuz ya da önümüzdeki hafta başlayacak olan saat 13.00 ile 20.00 arasındaki çalışma önerisini niçin getiriyorsunuzdan ibarettir.

Şimdi, yüce milletimiz izliyor... Bu Meclisin, 18 Nisandan sonraki teşekkül tarzını, çalışma sistemini, uzlaşma ve uyum içerisindeki çalışmalarını Türk Milleti izliyor ve herkes de bunu biliyor ki, Türkiye Büyük Millet Meclisinin sarsılan prestiji, 18 Nisandan sonra teşekkül eden Meclisin çalışmaları sayesinde ivme kazanmıştır, prestij kazanmıştır. Bunu, her zeminde, her yerdeki insanımız söylemektedir. O itibarla, bundan, muhalefet partileri de nasibini almaktadır. Yani, Meclisin prestijli ve onurlu olması; bunun, kazançlı olarak kamuoyunda ortaya çıkması konusunda eğer bir imkân, bir nimet geliyorsa, bu nimetten muhalefet de istifade ediyor. Ya -Allah korusun- iktidarı teşkil eden siyasî partilerimiz anlaşamasalardı, bu kadar, 150'ye yakın kanunu çıkarmasalardı ve her gün burada kavgalar olsaydı, vatandaşa ne söyleyecektik? Şimdi, vatandaşa bir şey söylüyoruz: Ey vatandaş, senin ekonomik, sosyal ve tüm ihtiyaçlarını giderecek olan, içerisinde bulunduğun sıkıntıları önleyecek tedbirleri alacak, seninle her an beraber olan bir Türkiye Büyük Millet Meclisi vardır; bunu, kendisine sorumluluk olarak kabul etmiştir ve -önüne almış olduğu gündemi, yalnız 15.00-19.00 saatlerinde değil- büyük bir özveriyle, muhalefetin de -kendilerinin vermiş olduğu destekten dolayı her zaman teşekkürlerimizi ifade ediyoruz , şimdi de teşekkür ediyoruz- verdiği destekle, anayasa değişikliğini, teklif ve tasarıların da kanunlaşmasını sağlamıştır.

O itibarla, bugün geldiğimiz nokta nedir değerli milletvekilleri; bugün geldiğimiz nokta şudur: Bir önceki Danışma Kurulunda almış olduğumuz karar aynen geçerlidir. Bugün Danışma Kurulumuzda ilave ettiğimiz iki husus vardır. Birincisi, süresi dolan, ancak, ülkemizde PKK'nın yanına yerleşmiş olmasına rağmen, bugüne kadar Türkiye'nin bölünmesi için gayret sarf eden ve hedefleri aynı olan, ismini hiçbir şekilde Allah'la izafe etmemiz mümkün olmayan, Hizbulvahşet denilen bir terör örgütüyle Türkiye karşı karşıya gelmiştir. Şimdi, bu terör örgütünün ortaya çıkarılmasında, elinde bulunan imkânların, istihbarî bilgilerinin ortaya çıkarılmasında, hükümetimiz, daha önemli ve sonuç alıcı belge ve bilgileri elde etmek için, PKK'da kullandığı Pişmanlık Yasasını, burada da kullanacağım diyor. Bunda mutabık değil misiniz? Teröre karşı mısınız? Hizbulvahşetin yapmış olduğu vahşi hareketlerin önlenmesi için elinden gelen gayreti gösteren hükümete desteğimizi nasıl esirgeyeceğiz?!

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Araştırma önergesi var, onu görüşelim.

İSMAİL KÖSE (Devamla) – Değerli milletvekilleri, öyleyse, burada, özellikle Pişmanlık Kanunu Tasarısını görüşeceğiz; bu kanun tasarısına destek vermemiz gerekiyor. Birinci getirilen değişiklik budur.

İkincisi şudur: Sayın Kamer Genç'e teşekkür ediyorum, bir ön açıklama yapmıştır; "hükümet ve iktidarı teşkil eden partiler, niçin, Avrupa Birliğiyle ilgili yasa tekliflerini ya da tasarılarını getirmiyorlar?.." Sayın Kamer Genç, tabiî, gündemden haberiniz olmadığı için, daha doğrusu, Sayın Grup Başkanvekiliniz size bilgi vermediği için, o bilgiye sahip değildiniz; ben size bilgi veriyorum: İşte, şu anda, hükümetimiz, bir kanun tasarısı sevk etmiş Meclisimize ve hükümeti ayakta tutan üç siyasî parti de, bu kanun tasarısına öncelik vermiş. Nedir bu kanun tasarısı; Avrupa Birliğiyle ilgili olan çok önemli bir kanun tasarısı; yani, ortak para birimine geçtiğimize, EURO dediğimiz Avrupa para birimini kabul ettiğimize dair sözleşmeyle ilgili bir kanun tasarısıdır. Teşekkür ediyorum, desteğinizi de bekliyorum Sayın Kamer Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Destekliyorum zaten.

İSMAİL KÖSE (Devamla) – Değerli milletvekilleri, şimdi, bu bir dayatma değildir. Bakın, Anayasada, hem Meclisimizin görevleri hem Danışma Kurulunun görevleri bellidir. Meclisin gündemini tayin ve tespit etmek, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına Danışma Kurulunundur. Danışma Kurulunda iktidar muhalefet ayırımı yoktur, o grup başkanvekilleri de iştirak eder. Çok uzlaştığımız önerilerimiz vardır; ama, ayrı düştüğümüz öneriler de olacaktır. Bu da doğaldır.

Yalnız, bir şeyde anlaşmamız lazım; Meclis çalışacaktır, saati yoktur, zamanı yoktur. Bunun kısıtlanmaması için, üç siyasî parti olarak bir öneri getiriyoruz. Sayın Bedük'ün konuşmasına kesinlikle iştirak etmiyorum. Burada bir dayatma yoktur Sayın Bedük. Burada, saygı duyduğumuz Türkiye Büyük Millet Meclisine bir öneri getiriyoruz. Şimdi, değerli milletvekillerimizin oylarına -o kıymetli oylarınıza- sunulacaktır, milletvekillerimiz hür iradesini kullanacaktır. Bu öneriyi, iktidar olsun muhalefet olsun, ister sayın milletvekillerimiz kabul ederler ister reddederler. Onun için, bunu, Meclis zemininde bir dayatma olarak kabul etmenize çok üzüldüm. İnşallah, böyle, zecrî bir dayatma kelimesi olarak düşünmemişsinizdir de, siyaseten, çoğunluğun getirdiği öneri tabiî ki kabul edilecek şekliyle söylemiş olduğunuzu kabul ediyor; hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Büdük.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, sayın konuşmacı, Grup Başkanvekili olarak doğrudan doğruya bana atıf yaparak, gündemle ilgili bilgi vermediğimi ve bu sebeple de, Sayın Genç'in bu şekilde konuşma yaptığını söyledi. Bir sataşma oldu. Müsaade ederseniz, 2 dakikalık süre içerisinde anlatayım.

BAŞKAN – Efendim, Sayın Genç, zaten, kendi bağımsız görüşünü ifade etti.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, doğrudan doğruya Grup Başkanvekiline atıf yaptı. Yapmasaydı, haklısınız, benim zaten herhangi bir şey söylemem mümkün değildi.

BAŞKAN – Efendim, siz, Grubunuzu bilgilendirdiğinizi söylüyorsunuz.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Müsaade ederseniz, açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Efendim, Grubu bilgilendirdiğinizi söylüyorsunuz, zabıtlara öyle geçiyor; yeterli...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz...

BAŞKAN – Efendim, bakın, Sayın Bedük, siz Grup Başkanvekilisiniz...

MURAT AKIN (Aksaray) – Orada ifade etsin Sayın Başkan.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, bir grup başkanvekilinin kendi grubuna yönelik bir görevi yapmama şeklindeki iddiası, kabul edilebilecek bir iddia değildir. Müsaade ederseniz, açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Efendim, siz Grubunuza bilgi verdiğinizi mi söylüyorsunuz?

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Efendim, istirham ediyorum...

BAŞKAN – Kabul ediyorum efendim, Grubunuza bilgi verdiğinizi kamuoyuna ilan ediyoruz.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, istirham ediyorum...

BAŞKAN – Efendim, Sayın Bedük, buradaki her ufak konuşmayı böyle sataşma olarak telakki ederseniz, Meclisin çalışmaması gerekir. Sizin beyanlarınız daha ağırdır Sayın Bedük.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Lütfen... Hayır efendim... Ben sataşma kabul etmiyorum, sataşma olarak görmüyorum.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, istirham ediyorum.

BAŞKAN – Efendim, ben, sataşma olarak kabul etmiyorum.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Efendim, yerimden konuşayım hiç olmazsa.

BAŞKAN – Efendim, söylediniz.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Cevap vereyim arkadaşımıza; çünkü...

BAŞKAN – Söyleyin efendim, yerinizden söyleyin.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – İstirham ediyorum... Müsaade edin, konuşayım.

BAŞKAN – Buyurun efendim, ne söyleyecekseniz söyleyin.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Efendim, niye müsaade etmiyorsunuz?

BAŞKAN – Efendim, neyini müsaade etmiyorum?!. Sataşma böyle olur mu yani?..

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Efendim, doğrudan doğruya bana yönelik bir iddia var, itham var. Çok istirham ediyorum... Rica ediyorum sizden...

BAŞKAN – Neyin iddiası, ithamı var efendim?

MURAT AKIN (Aksaray) – Çok taraf tutuyorsun Başkan.

BAŞKAN – Neyini taraf tutuyorum canım, sizde!.. İşinize gelince taraf tutuyorsunuz...

MURAT AKIN (Aksaray) – Olmaz böyle şey!..

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, Grubuma yönelik görev ve sorumluluklarımı yerine getirmediğim iddiasına karşı bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Efendim, siz Grubunuza bilgi verdiğinizi söylüyor musunuz?.. Buyurun, söyleyin.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Müsaade edin, ya yerimdem konuşayım...

BAŞKAN – Efendim, söyleyin oradan, buyurun. İki cümle...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Mikrofonu açın efendim.

BAŞKAN – Açıklayın efendim, yerinizden açıklayın, buyurun.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Buyurun efendim, mikrofonu açın.

BAŞKAN – Söyleyin efendim, zaten hitabetiniz yeterli olur.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, lütfen, mikrofonu açmak suretiyle, tarafsızlığınızı korumak maksadıyla dahi olsa, benim cevap verme hakkımı muhafaza edin. Ben cevap verme hakkını haizim. Doğrudan doğruya görev...

BAŞKAN – Efendim...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Bir dakika efendim!.. İstirham ediyorum... Doğrudan doğruya...

BAŞKAN – Neyini istirham ediyorsunuz?..

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Efendim, rica ediyorum...

BAŞKAN – Sayın Bedük, ne istiyorsunuz, siz onu söyleyin.

Sayın milletvekilleri...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Bir dakika efendim.

Sayın milletvekilleri, Sayın İsmail Köse'nin ifadelerinde, Sayın Bedük'ün veya Bedük'ün başında bulunduğu, grup başkanvekili olduğu partiye bir...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Partiye değil efendim, partiye değil.

BAŞKAN – Grup Başkanvekili Sayın Bedük'e bir sataşmanın olduğu konusunu oylarınıza sunacağım...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkanım, bu yaptığınız doğru mu?! Allahaşkına, doğru mu?! Bakın, biz, burada, uzlaşmayla...

BAŞKAN – Sayın Bedük, bakın...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Efendim, istirham ediyorum... Cevap vereyim size... Efendim, bir dakika...

BAŞKAN – Neye cevap vereceksiniz?! Bir dakika siz dinleyin efendim önce...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Efendim, bir dakika...

BAŞKAN – Siz dinleyin önce, bakalım ben ne söyleyeceğim...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Burada anlaşmak suretiyle... Kızmayın, sinirlenmeyin. Sayın Başkan, sinirlenmeyin, sinirlenerek konuşmayın.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, söz almak...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – İçtüzüğümüzün 69 uncu maddesinin son fıkrasını okuyorum.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, yaptığınız usulsüzdür. Bakın, bir şey söyleyeceğim...

BAŞKAN – Sayın Bedük...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Cevap verme hakkını bana verin, lütfen... Eğer öyle olmazsa...

BAŞKAN – Sayın Bedük, cevap verme hakkını vermem için İçtüzüğe uygun...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – ... o zaman, tutumunuz hakkında söz istemek durumunda kalacağım. Rica ediyorum...

BAŞKAN – Ama, bakın, Sayın Bedük, biraz dinleme nezaketini de lütfen siz gösteriniz.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Ama, siz göstermediniz de onun için...

BAŞKAN – Ne alakası var?! Beş dakikadır konuşuyorsunuz efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, ben, sadece, bir cümleyle, iki cümleyle çok kısa bir konuşma yapacağım.

Şimdi, bu yasama görevinin, bu yasama hizmetimizin bir başka özelliği de, kanun yapmak ve ayrıca, denetleme görevini yapmaktır. Ben, bu önergede, hem denetleme hizmetinin hem de yasama hizmetinin yapılması gerektiğini vurguladım; bir.

İkincisi, EURO veya diğer konularda -özellikle vatandaşlarımızın ihtiyaçlarına cevap verebilecek- getirilen her türlü kanun tasarı ve tekliflerini, sabahlara kadar beraber çalışarak yapmaya hazır olduğumuzu söyledim.

BAŞKAN – Sayın Bedük, ona bir itiraz yok.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Bir dakika efendim, bir cümle daha ekleyeceğim.

Sadece şunu söylüyorum: Bu çerçeve içerisinde getirilecek olan her türlü teklife hazırız. Sayın Kamer Genç, Avrupa Birliğine uyumu sağlayacak birkısım yasa düzenlemeleri gelirse, buna bizim olumlu yaklaşacağımızı söyledi. Sayın Kamer Genç bunu da bilerek söyledi. Bunu, bir tenkit ve olumlu bir tenkit olarak da söyledi. Bunun dışında başka bir şey yok.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim. Yani, sataşmanın olmadığı sabit oldu. Biz de bunu söylüyorduk.

Teşekkür ederiz. (MHP sıralarından alkışlar)

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, sataşma vardır, sataşma vardı. Sizin anlayışınıza bırakıyorum.

BAŞKAN – Ben, Genel Kurulun anlayışına bırakıyorum efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Efendim, sizin anlayışınıza bırakıyorum, yönetiminize bırakıyorum...

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Evet, Genel Kurulun ve kamuoyunun takdirine bırakıyoruz.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Yanlış yaptınız... Yanlış yaptınız... Eğer, bu şekilde olursa, o zaman, hiç çözüm bulamazsınız burada; onu size söyleyeyim.

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kahraman.

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Sayın Başkan, bir grup başkanvekilinin söz istemesi halinde Başkanlığın bu hususta açıklama yapma imkânını tanıması, Başkanlığın tanıyacağı bir imkân değil, bir görevdir. O noktadan, Parti Grubumuz olarak, tutumunuzu yanlış bulduğumuzu ifade etmek istiyorum; bir.

Sayın Köse, Danışma Kurulunun...

BAŞKAN – Sayın Kahraman, siz hukukçusunuz, İçtüzüğün 69 uncu maddesini gayet iyi biliyorsunuz.

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Gayet iyi biliyorum.

BAŞKAN – O görevlerde biz de bulunduk. Kime, nerede sataşılıp sataşılmadığının takdiri, Sayın Başkana aittir. Eğer, o konuda bir direnme varsa, İçtüzüğümüze göre, Genel Kurulun takdirine sunarım. Eğer, istiyorsanız, bu konuyu, Genel Kurulun takdirine arz edeyim efendim.

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Evet.

BAŞKAN – Edeyim mi efendim?..

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Hayır efendim...

BAŞKAN – Böyle bir şey istiyor musunuz efendim?

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Siz, böyle bir şey istiyor musunuz efendim?!

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, oyçokluğuna dayanarak böyle bir... Bu anlayışınızı kınıyorum. Yakıştıramadım size!.. Hakikaten yakıştıramadım!..

BAŞKAN – Sayın Bedük, benim...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Yakıştıramadım size!..

BAŞKAN – Neyi yakıştıramıyorsunuz efendim?!

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Son derece olumlu yaklaşıyoruz, oyçoğunluğuna dayanarak bizim söz hakkımızı ortadan kaldırmak istiyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Bedük, o zaman...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Şu tüzük, bize, cevap verme hakkını veriyor. Şu tüzük, aynı zamanda, yerimizden açıklama yapma hakkı veriyor.

BAŞKAN – Sayın Bedük, siz 10 dakikadır konuşuyorsunuz. Allahaşkına, nasıl söz vermemişiz?!

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Şu tüzük, bize, aynı zamanda, sizin tutumunuz hakkında söz isteme hakkını veriyor. Biz, bunlara gitmiyoruz. Sadece, size, iki cümle söylemek istedik; halen, daha konuşturuyorsunuz. Lütfen... Rica ediyorum...

BAŞKAN – Efendim, o zaman, sizin tutanaklara geçen ifadelerinizi getirteyim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sataşma dediniz, katıldığınızı ifade ettiniz. Allahaşkına, bunun neresinde sataşma var?!

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Sayın Başkan, efendim, toplantının huzurunu bozmanıza hiç gerek yok.

BAŞKAN – Efendim, size bir sataşma var mıydı Sayın Kahraman?

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Müsaade edin, bitireyim efendim.

BAŞKAN – Size bir sataşma var mıydı efendim?!

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Bize göre, var!

BAŞKAN – Ne istiyorsunuz efendim?!

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Size göre de var aslında!

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Sayın Başkan, ben, size, sataşma demiyorum, bir grup açıklaması yapıyorum. Ben, bu toplantılarımızın huzurlu olmasını, sizin göstermek istediğiniz gayretin neticesinde, suhuletli bir oturum yapma isteğiniz olduğunu kabul ediyorum.

BAŞKAN – Efendim, ben, size, sataşma varsa söz vereyim Sayın Kahraman.

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Efendim, sataşma değil, açıklama yapıyorum.

BAŞKAN – Neyi açıklıyorsunuz efendim?!

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Sayın Köse’nin bir beyanı var...

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bir dakika...

Buyurun efendim.

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Sayın Köse’nin bir beyanı var. Kendileri, deneyimli bir parlamenter arkadaşımız. Gündemi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı yapar ve gündemin nasıl olacağı, burada, 49 uncu maddede var. Eğer arada değişiklik gerekirse, Danışma Kurulu toplantıya çağrılır, yoksa, gündemi yapma meselesinde, Danışma Kurulu, sadece istişari organ mahiyetindedir. Bunu açıklamak istedim.

Bir de kendisine çok teşekkür ederim...

BAŞKAN – Efendim, teşekkür ederiz. Burada görev yapan bütün grup başkanvekilleri ve parlamenterlerimiz bu konuya muttali oldular çoktan.

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Ben, zabıtlara geçmesi için söylüyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz efendim.

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Çok çabuk teşekkür ediyorsunuz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Evet, önerileri ayrı ayrı okutup; oylarınıza sunacağım:

Birinci öneriyi okutuyorum...

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Sayın Başkan, karar yetersayısı istiyorum.

BAŞKAN – İstersiniz efendim; öneriyi okutalım, iki sefer isteyebilirsiniz. Hiç merak etmeyin, İçtüzük neyse onu uygularız.

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Bir kere istiyoruz, iki kere değil.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) – Avans vermenize gerek yok.

BAŞKAN – Okutuyorum efendim:

"Öneriler:

1.– 23 Şubat 2000 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve aynı gün dağıtılan 366 sıra sayılı kanun tasarısının 48 saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 2 nci sırasına, gündemin 130 uncu sırasında bulunan 351 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 3 üncü sırasına alınması, gündemin 4 üncü sırasına kadar olan kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerinin 24 Şubat 2000 Perşembe günü saat 19.00’a kadar tamamlanmaması halinde, görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir."

BAŞKAN – Efendim, öneriyi oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısı arayacağım.

Oylamayı elektronik oylama cihazıyla yapıyorum, üç dakikalık süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önerinin yapılan oylamasında gerekli çoğunluk vardır, karar yetersayısı da vardır; öneri kabul edilmiştir.

2 nci öneriyi okutup oylarınıza sunacağım:

2 - 29 Şubat 2000 Salı günü sözlü sorular ile diğer denetim konularının, 1 Mart 2000 Çarşamba günü de sözlü soruların görüşülmemesi, 29 Şubat 2000 Salı günü de kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi; Genel Kurulun 29 Şubat 2000 Salı, 1 Mart 2000 Çarşamba ve 2 Mart 2000 Perşembe günleri, 13.00-20.00 saatleri arasında çalışması; 29 Şubat 2000 Salı günü, gündemin 3 üncü sırasına kadar olan tasarıların görüşmelerinin saat 20.00'ye kadar tamamlanmaması halinde, bitimine kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri İle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Denizlerde ve Yurt Yüzeyinde Görülen Patlayıcı Madde ve Şüpheli Cisimlere Uygulanacak Esaslara İlişkin Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Plan ve Bütçe ve Millî Savunma Komisyonları raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.– Denizlerde ve Yurt Yüzeyinde Görülen Patlayıcı Madde ve Şüpheli Cisimlere Uygulanacak Esaslara İlişkin Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Plan ve Bütçe ve Millî Savunma Komisyonları Raporları (1/433) (S.Sayısı: 137) (1)

BAŞKAN – Millî Savunma Komisyonu?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Komisyon ve yerini aldı.

Geçen birleşimde, tasarının 6 ncı maddesi kabul edilmişti.

7 nci maddeyi okutuyorum:

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Müdahale, Teknik Yardım ve Bilgi Verme

Müdahale

MADDE 7. – Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıklarına ait tesislerde veya sorumluluğundaki arazi ve atış sahalarında bulunan her türlü patlayıcı madde ve şüpheli cisimlere, ilgili Kuvvet Komutanlığı yetkili ekiplerince gerekli müdahale yapılır.

Jandarma Genel Komutanlığına ait tesislerde veya sorumluluğundaki arazi, bölge ve atış sahalarında bulunan her türlü patlayıcı madde ve şüpheli cisimlere, Jandarma Genel Komutanlığının yetkili ekiplerince gerekli müdahale yapılır.

Emniyet Genel Müdürlüğüne ait tesislerde veya sorumluluğundaki arazi, bölge ve atış sahalarında bulunan her türlü patlayıcı madde ve şüpheli cisimlere, Emniyet Genel Müdürlüğünün yetkili ekiplerince gerekli müdahale yapılır.

Patlayıcı madde ve şüpheli cisimlerin yetkili birimlerce müdahale edilinceye kadar geçen süre içinde bulundukları şekliyle korunması için gerekli çevre güvenlik tedbirleri, ilk bilgiyi alan askerî ve mülkî makamlarca alınır.

BAŞKAN – 7 nci maddeyle ilgili söz isteği?.. Yok.

Önerge yok.

7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 7 nci madde kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

Teknik yardım

MADDE 8. – Patlayıcı madde ve şüpheli cisimlere yapılacak her türlü müdahale ve tesirsiz hale getirme faaliyeti sırasında ihtiyaç duyulduğu takdirde Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve diğer kamu kurum ve kuruluşları arasında araç, gereç, doküman, personel ve teknik bilgi konularında işbirliği yapılır.

BAŞKAN – 8 inci maddeyle ilgili söz isteği?.. Yok.

Önerge yok.

(1) 137 S. Sayılı Basmayazı, 23.2.2000 tarihli 61 inci Birleşim Tutanağına eklidir.

8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 8 inci madde kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

Bilgi verme

MADDE 9. – Patlayıcı madde ve şüpheli cisimlerden teknik istihbarat elde etmek ve gereken karşı tedbirleri alabilmek maksadıyla, güvenlik güçleri ekiplerince yerleşim bölgelerinde veya yerleşim bölgeleri dışında bulunup zararsız hale getirilen, istihbarat ve örnek teşkil etme niteliği olan cisimler hakkında, en kısa zamanda Genelkurmay Başkanlığına bilgi verilir.

Güvenlik güçlerince ele geçirilen el yapısı bombalar veya patlayıcı maddeler ile bomba niteliğinde olmayan fabrikasyon patlayıcı maddelerden alınan örnekler ve teknik bilgiler; incelenmek, olayda kullanılanlar ile mukayese edilmek ve değerlendirilmek üzere ayrıca Emniyet Genel Müdürlüğüne de gönderilir.

BAŞKAN – 9 uncu maddeyle ilgili söz isteği?.. Yok.

Önerge de bulunmamaktadır.

9 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Tedarik

Araç, gereç ve personel tedariği

MADDE 10. – Patlayıcı madde ve şüpheli cisimlerin tespiti, nakli, incelenmesi, muhafazası veya zararsız hale getirilmesi için gerekli araç, gereç, personel ile bunların ihtiyacı ve giderlerinin sağlanmasından askerî ve mülkî makamlar sorumludur.

BAŞKAN – 10 uncu maddeyle ilgili söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum:

Gerçek ve tüzel kişilere ait araç ve gereçlerden faydalanma

MADDE 11. – Askerî veya mülkî makamlara ait herhangi bir sebepten dolayı araç ve gereç bulunamadığı takdirde, mahallin en büyük mülkî idare amirince, gerçek ve tüzel kişilere ait araç ve gereçlerden faydalanılır. Bu kişilerden hizmeti kabul edenlere, kira bedelleri veya günlük ücretleri, mahallî rayice göre pazarlıkla saptanarak en geç 90 gün içinde ödeme yapılır.

Bu koşullarda hizmete istekli çıkmadığı takdirde, mahallin en büyük mülkî idare amirliğince gerekli araçlara el konularak, görevli personele teslim edilir. El konulan bu araçların sahiplerinin kira bedelleri veya günlük ücretleri, mahallî rayice göre pazarlıkla veya aşağıdaki fıkraya göre oluşturulacak kurul tarafından saptanacak bedel üzerinden hak sahiplerine en geç 90 gün içinde ödenir.

Hizmet sırasında hasara veya kayba uğrayacak araç ve gereçler için verilecek tazminat, görevi veren mülkî makamlarca 30 gün içinde kurulacak bir kurul tarafından mahallî rayice göre saptanarak, en geç 90 gün içinde ödenir. Bu kurul mahallin; en büyük mal memuru veya görevlendireceği yetkili ile il trafik komisyonu ve ticaret odasını temsilen birer yetkiliden oluşur.

Ödenecek miktarı yeterli bulmayan araç ve gereç sahiplerinin yargı yoluna başvurma hakları saklıdır.

Bu maksatla gerektiğinde ilgili kamu kuruluşlarından bilirkişi yardımı istenebilir.

BAŞKAN – 11 inci maddeyle ilglili söz isteği?..

Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Mehmet Ali Şahin; buyurun.(FP sıralarından alkışlar)

Sayın Şahin, süreniz 10 dakika.

FP GRUBU ADINA MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; dün, bu kanun tasarısının geneli üzerinde Grubumuz adına yapmış olduğum konuşmada, bu tasarının yasalaşması istikametinde görüşlerimizi ortaya koymuştuk; şimdi, 11 inci maddeyle ilgili bir endişemizi sizlerle paylaşmak için huzurunuzdayım.

Bilindiği gibi, 11 inci maddede, patlayıcı madde ve şüpheli cisimlerle karşılaşıldığında, eğer, bunların zararsız hale getirilmesi için ihtiyaç duyulacak araç ve gereçler, bu kanunla görevli kılınan kamu kurum ve kuruluşlarının elinde yok ise, özel şahıslardan yardım alınabileceği ve gerçek ve tüzelkişilere ait araç ve gereçlerden faydalanılacağı düzenlenmiştir.

Bu nasıl olacak; diyelim ki, bir kamu kurum ve kuruluşu, bu yasanın kendisine vermiş olduğu bir görevi ifa ediyor, bir araç ve gerece ihtiyaç hissetti; ellerinde yok; ama, bu tür araç ve gereçler özel şahıslarda var. Bu durumda, mahallin en büyük mülkî amiri, bu özel şahıslara başvuruyor. Bu durumda iki şık ortaya çıkıyor; bir tanesi, bu kişiler, bu hizmeti gönüllü olarak kabul edebilirler; bu halde karşımıza bir sorun çıkmaz. Nitekim, maddede de ifade edilmiş, bu araç ve gereçlere, mahallî rayice göre, pazarlıkla bir kira bedeli tayin edilecek ve bu bedel de, doksan gün içerisinde yetkili kurumca veya mülki amirlikçe ödenecek.

Değerli milletvekilleri, şurada karşımıza sorun çıkabilir diye düşünüyorum: Diyelim ki, bu hizmeti yapmak için bu araç ve gereçler istendiği halde vermek istemeyen özel kişilerle karşılaştık, bunlar da araçlarını vermiyorlar. Bu durumda, 11 inci maddenin ikinci fıkrasında deniliyor ki "mahallin en büyük mülkî idare amirliğince gerekli araçlara el konularak, görevli personele teslim edilir. El konulan bu araçların sahiplerinin kira bedelleri veya günlük ücretleri, mahallî rayice göre pazarlıkla veya aşağıdaki fıkraya göre oluşturulacak kurul tarafından saptanacak bedel üzerinden hak sahiplerine en geç 90 gün içinde ödenir."

Şimdi, burada, kişilerin ellerindeki araç ve gereçlere mülkî amirce -onların rızası olmaksızın- el konulması keyfiyetini bir düşünelim... Evet, birtakım temel hak ve hürriyetlerin bazı hallerde askıya alınması, özel şahısların ellerindeki birtakım mallara el konulması mümkündür; Anayasanın değişik maddelerinde bu düzenlenmiştir; ancak, bunun, olağanüstü hallerde mümkün olabileceği de ayrıca Anayasada belirtilmiştir. Şimdi, bir deniz kenarında patlayıcı bir madde veya şüpheli bir cisimle karşılaşıldı ve bu uygulamayla da karşı karşıya geldik; Türkiye'de veya o bölgede bir olağanüstü hal falan da ilan edilmemiş; bir kişinin araç ve gereçlerine, mülkî amir, geliyor, el koyuyor; bu, hukuka aykırı olabilir. Peki, bu, hukuka aykırı olursa, o kişi, hakkını arama imkânına sahip olmayack mı? Şu maddenin düzenlenmesinde, bu imkân, o kişiye tanınmıyor. Bir şey tanınıyor; nedir: 4 üncü fıkrada "ödenecek miktarı yeterli bulmayan araç ve gereç sahiplerinin yargı yoluna başvurma hakları saklıdır." deniliyor yani, bu araç ve gereçlerin kira bedelleri rayice uygun değilse, bu konuda araç ve gereç sahipleri bunu yeterli bulmuyorlarsa, yargıya başvurabilirler, deniliyor. Peki, el konulması hukuka aykırı bulunan araç ve gereç sahipleri için bu hakkı niye tanımıyoruz? Burada böyle bir eksiklik görüyorum; onun için, Fazilet Partisi Grubu adına huzurunuza çıktım.

Sayın Bakan burada; şimdi burada bir değişiklik yapılmasında yarar olduğu kanaatindeyim; demeliyiz ki: "Bu el koyma işlemini hukuka uygun bulmayan araç ve gereç sahipleri ve ayrıca, ödenecek miktarı yeterli bulmayan araç ve gereç sahipleri -tabiî, redaksiyon yapapiliriz- yargı yoluna başvurma hakkına sahiptir." Yani, el koyma hukuka uygun değilse, vatandaşın bu konuda "devlet zorla benim araç ve gerecime ekoydu, onun hasara uğramasına sebep oldu veya zayi olmasına sebep oldu" diye birtakım yakınmalarına, hukuk devletinde, mutlaka, bir cevap olması lazım.

O bakımdan, şu dördüncü fıkrada bir değişiklik yapılması gerekir. Biz, bu konuda bir değişiklik önergesi vermeyi arzu ediyoruz. Eğer Hükümet ve komisyon katılırsa, şu 11 inci maddedeki, bana göre, önemli bir eksikliği çözmüş ve halletmiş oluruz. Bu nedenle, bu madde üzerinde grup adına söz aldım; hükümetin ve komisyonun bu önerimize sıcak bakacağını umuyor, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Şahin.

Gruplar adına başka söz isteği?.. Yok.

Şahısları adına söz isteği?.. Yok.

Değişiklik önergesi yok.

11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 11 inci madde kabul edilmiştir.

12 nci maddeyi okutuyorum:

BEŞİNCİ BÖLÜM

Malî Hükümler

Görev sebebiyle yaralanma, sakatlanma, vefat etme

MADDE 12. – Yetkili makamlarca görevlendirildikleri resmen belgelenmek şartıyla patlayıcı madde ve şüpheli cisimlerin tespiti, nakli, incelenmesi, muhafazası veya zararsız hale getirilmesi görevleri sırasında yaralanan veya sakat kalan kamu görevlileri ve kamu görevlisi olmayan kişiler ile vefat edenlerin kanunî mirasçılarına, 3.11.1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun hükümleri uygulanır. Bu kişilerin diğer kanunlarda belirtilen hakları saklıdır.

Bu görevlerin ifası sebebiyle yaralanan, sakatlanan veya sağlığı tehlikeye girenlerin yurtiçinde, gerekiyorsa yurt dışında tedavileri ilgili kurumlarınca yaptırılır.

BAŞKAN – Maddeyle ilgili söz isteği ?..Yok.

Önerge yok.

12 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

13 üncü maddeyi okutuyorum:

Ödüllendirme

MADDE 13. – Patlayıcı madde ve şüpheli cisimleri gören ve bulan kişiler, bunların yerini tam olarak tespit edip gerekli ikaz edici işaretlemeleri yaparak, ilgili makamlara haber verdiklerinde, kendilerine, ele geçen cismin teknik istihbarat yönünden yurt savunmasına sağlayacağı faydaya göre, 14.7.1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda belirtilen en yüksek Devlet memuru aylığı (ek gösterge dahil) brüt tutarını geçmemek kaydıyla, Genelkurmay Başkanlığının teklifi üzerine Millî Savunma Bakanlığı bütçesinden ödül verilir.

BAŞKAN – Maddeyle ilgili söz isteği ?..Yok.

Önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

14 üncü maddeyi okutuyorum :

Giderler

MADDE 14. – Patlayıcı madde ve şüpheli cisimlerin tespiti, muhafazası, nakli, imha edilmesi, zararsız hale getirilmesi veya incelenmesi için bu Kanun uyarınca yapılacak her çeşit giderler, verilecek ücret, yolluk ve tazminatlar, Millî Savunma ve İçişleri Bakanlıkları bütçelerinden ödenir.

BAŞKAN – Maddeyle ilgili söz isteği ?..Yok.

Önerge yok.

14 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... 14 üncü madde kabul edilmiştir.

15 inci maddeyi okutuyorum :

ALTINCI BÖLÜM

Cezalar

MADDE 15. – Patlayıcı maddeler ile şüpheli cisimlerin incelenmesi veya zararsız hale getirilmesi amacıyla kullanılmasına ihtiyaç duyulan gerçek ve tüzel kişilere ait araç ve gereçleri kabule değer bir sebep bulunmaksızın vermekten çekinenlere müdahaleyi gerçekleştiren askerî birliğin komutanının veya İçişleri Bakanlığına bağlı yetkili ekip amirinin teklifi üzerine, mahallin en büyük mülkî idare amirleri tarafından her yıl Bütçe Kanununda gösterilen memur maaş katsayısının 5 000 rakamı ile çarpılmasından elde edilecek tutar kadar para cezası verilir.

Kamu kurum ve kuruluşları kendilerine ait araç ve gereçleri talep halinde ilgililere vermekle yükümlüdürler. Bu yükümlülüğünü yerine getirmeyen kamu görevlisine, fiil başka bir suç oluştursa bile, müdahaleyi gerçekleştiren askerî birliğin komutanının veya İçişleri Bakanlığına bağlı yetkili ekip amirinin teklifi üzerine, mahallin en büyük mülki idare amirinin kararıyla, her yıl Bütçe Kanununda gösterilen memur maaş katsayısının 5 000 rakamı ile çarpılmasından elde edilecek tutar kadar para cezası verilir.

Bu Kanun kapsamına giren patlayıcı madde ve şüpheli cisimleri gördükleri halde ilgili makamlara haber vermeyenlere, mahallin en büyük mülkî idare amirinin kararıyla, her yıl Bütçe Kanununda gösterilen memur maaş katsayısının 5 000 rakamı ile çarpılmasından elde edilecek tutar kadar para cezası verilir.

Verilen kararlar, ilgililere 11.2.1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edilir. Bu cezalara karşı, tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde yetkili mahkemeye itiraz edilebilir. İtiraz, idarece verilen cezanın yerine getirilmesini durdurmaz. İtiraz üzerine verilen karar kesindir. İtiraz, zaruret görülmeyen hallerde evrak üzerinde inceleme yapılarak en kısa sürede sonuçlandırılır. Bu Kanuna göre verilen idarî para cezaları, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilir.

BAŞKAN – Maddeyle ilgili söz isteği?.. Yok.

Önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Karar yetersayısını arayacağım.

ZEKİ EKER (Muş) – Var çoğunluk...

BAŞKAN – Efendim, dışarıdaki değil, içerideki lazım bize.

Evet, 15 inci maddeyi oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısı arayacağım.

Elektronik cihazla oylama yapacağım.

Oylama için 3 dakikalık süre vereceğim.

Sisteme giremeyen arkadaşımız olursa, oy pusulalarını Başkanlığımıza ulaştırmalarını, o arada vekâleten oy kullanacak sayın bakan da var ise, aynı prosedürü uygulamalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

TURHAN GÜVEN (İçel) – Lütfen, yazılı oy pusulası gönderenlerin burada olup olmadıklarını belirleyin Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hiç merak etmeyin sayın başkanım, ben o konuda gerekeni yaparım; hiç merak etme sen, o konuda gereken neyse, aynen onu yaparız.

Sayın milletvekilleri, Başkanlığımıza ulaştırılan oy pusulalarını okuyacağım, burada olmayanların oy pusulalarını işleme almayacağım.

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

BAŞKAN – Devlet Bakanı Sayın Tunca Toskay'a vekâleten, Ulaştırma Bakanı Sayın Enis Öksüz...

Devlet Bakanı Sayın Şükrü Sina Gürel'e vekâleten, Devlet Bakanı Sayın Fikret Ünlü...

Devlet Bakanı Sayın Hasan Gemici'ye vekâleten, Çevre Bakanı Sayın Fevzi Aytekin...

Sayın Ergün Bayrak?.. Burada.

Sayın Ali Keskin?.. Yok.

Sayın Bekir Gündoğan?.. Yok.

Sayın Turhan İmamoğlu?.. Yok.

Sayın Boray Baycık?.. Yok.

Sayın Metin Şahin?.. Yok.

Sayın Sadri Yıldırım?.. Burada.

Sayın Ömer Üstünkol?.. Yok.

Sayın Masum Türker?.. Yok.

Sayın Mustafa Enöz?.. Yok.

Sayın Hüseyin Akgül?.. Yok.

Sayın Tarık Cengiz?.. Yok.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, gerisini okumayın artık, görüyorsunuz, biri yok bu arkadaşların.

BAŞKAN – Var, olanlar da var Sayın Güven.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Kim var efendim?.. Sadri Yıldırım Beyden başka kim var?..

BAŞKAN – Okumasak haksızlık olmaz mı?

TURHAN GÜVEN (İçel) – Okuduğunuzda haksızlık oluyor Sayın Başkan.

BAŞKAN – Okuyalım da olmadıklarını görelim; daha iyi değil mi?

TURHAN GÜVEN (İçel) – Bilinsin tabiî... Zabıtlara geçsin de, kimlerin olmadığı anlaşılsın.

BAŞKAN – Sayı çok yakın; burada, bakıyoruz, kontrol ediyoruz.

Sayın Sebahat Vardar?.. Yok.

Sayın Hasan Özgöbek... Yok.

Sayın Bahri Sipahi?.. Yok.

Sayın Necdet Tekin?.. Yok.

Sayın Hasan Erçelebi?.. Burada.

Sayın Eyüp Doğanlar?.. Burada.

Sayın Mehmet Serdaroğlu?.. Burada.

Sayın Hadi Dilekçi?.. Burada.

Sayın Mehmet Güneş?.. Burada.

Sayın Salih Dayıoğlu?.. Burada.

Sayın Bozkurt Yaşar Öztürk?.. Burada.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, bir süre veriyorsunuz; bu süre dolduğu halde, durmadan kâğıt geliyor.

BAŞKAN – Efendim, yandaki kâğıtları okuyoruz.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Nerede görülmüş böyle bir usul?!.. O zaman, niye süre veriyorsunuz?!.

BAŞKAN – Sayın Mehmet Telek?.. Burada.

Sayın Ali Tekin?.. Burada.

Sayın Mehmet Sadri Yıldırım oyunun rengini belli etmediği için, geçersiz sayıyoruz.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) – Peki.

BAŞKAN – Karar yetersayısı vardır; madde kabul edilmiştir.

16 ncı maddeyi okutuyorum:

YEDİNCİ BÖLÜM

Çeşitli Hükümler

Yürürlükten kaldırılan hüküm

MADDE 16. – 17.5.1948 tarihli ve 5202 sayılı “Deniz ve Kıyılarında Görülecek Başıboş Mayın, Patlayıcı Madde ve Şüpheli Cisimlerin Yokedilmesi Hakkında Kanun” yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN – 16 ncı madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

16 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 16 ncı madde kabul edilmiştir.

17 nci maddeyi okutuyorum:

Yönetmelik

MADDE 17. – Bu Kanunun uygulanmasına ilişkin esas ve usuller, İçişleri Bakanlığı ile Denizcilik Müsteşarlığının görüşleri alınarak Millî Savunma Bakanlığınca, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 6 ay içinde çıkartılacak bir yönetmelikle düzenlenir.

BAŞKAN – 17 nci madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

18 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 18. – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Maddeyle ilgili söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

19 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 19.– Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Maddeyle ilgili gruplar adına söz isteği?.. Yok.

Şahsı adına Sayın Orhan Bıçakçıoğlu, buyurun.

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetlerimizin ihtiyacı olan bir kanun tasarısını burada yasalaştırmak üzereyiz. Türk Silahlı Kuvvetleri camiasına hayırlı olsun temennisinde bulunmak üzere söz almış bulunuyorum.

Ayrıca, bugün Genel Kurulumuzun almış olduğu çalışma kararı dolayısıyla sözümü uzatmak istemiyorum.

24 Şubat 2000, yani, bugün, Trabzon'un düşman işgalinden kurtuluşunun 82 nci yıldönümüdür. Bu vesileyle, tüm hemşerilerimin kurtuluş gününü kutluyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bıçakçıoğlu.

Başka söz isteği?.. Yok.

19 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve yasalaşmıştır.

Bazı Suç Failleri Hakkında Uygulanacak Hükümlere Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

2. Bazı Suç Failleri Hakkında Uygulanacak Hükümlere Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/632) (S.Sayısı 366) (1)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet hazır.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Komisyon raporunun okunmasını kabul edenler... Etmeyenler... Komisyon raporunun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Nazlı Ilıcak; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) – Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; 366 sıra sayılı Bazı Suç Failleri Hakkında Uygulanacak Hükümlere Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının geneli hakkında, Grubum adına görüşlerimizi bildirmek üzere söz almış bulunuyorum.

Türkiye, 16 yıldır PKK terör örgütüyle mücadele ediyor ve 15 yıldır Pişmanlık Yasası uygulaması var. 1985'te yayımlanan ilk Pişmanlık Yasası 2 yıl süre için geçerliydi. Halen yürürlükte olan ve 1988 yılında yayımlanan 3419 sayılı Yasanın bazı maddelerinde zaman zaman değişiklik

(1) 366 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

yapılmak suretiyle, pişmanlık uygulaması kalıcı hale getirildi, pişmanlık uygulamasına süreklilik kazandırıldı. 3419 sayılı Yasa 4 kere tadil edildi, şimdi 5 inci kere tadil edilmek suretiyle, yeniden, Pişmanlık Yasası 6 ay süre için uzatılmakta.

Pişmanlık Yasasının tatbik edildiği 15 yıl içinde, Sayın Adalet Bakanından aldığımız bilgilere göre, 3 497 kişi başvurdu, 2 695 kişi hakkında olumsuz görüş bildirildi, 786 kişinin verdiği bilgiler ise yararlı görüldü.

Yukarıdaki rakamlardan da anlaşılacağı üzere, her "pişmanım" diyen ve bilgi verenin görüşleri kabul görmüyor, herkes Pişmanlık Yasasından yararlanamıyor; bir denetimden geçiriliyor ve ancak devletin işine yarayacak bilgi verildiği takdirde o kişi Pişmanlık Yasasından yararlanıyor.

Adalet Komisyonunda Pişmanlık Yasası konuşulurken, genelde, bütün partiler, bu yasaya destek verdik. Çünkü, sanıkların verdikleri bilgi karşılığında, esas itibariyle, terör örgütlerinin takibi, terör örgütlerinin çökertilmesi kolaylaşacaktı, iz sürmek kolaylaşacaktı; ama, müzakerelerde, muhalefet partileri, bir endişelerini dile getirdiler. Bu endişeyi, sizlerin de paylaşacağınızı düşünüyorum.

Şimdi, biliyorsunuz, bu bir alışveriş; yani, bir örgüt üyesi, Pişmanlık Yasasından, ceza indiriminden ancak bilgi verdiği takdirde yararlanıyor. Örgütün önde gelen üyeleri, tepe üyeleri, merkezdeki üyeleri söz konusuysa, bunlar, bir bilgi verecek konumda; ama, alt kademedekiler için ne söylenilebilir. Çoğu kere, alt kademedekiler, kendileri belirli bir ceza indiriminden yararlanmak için, bazı kimselere, pekâlâ iftira atabilirler. Böylece, itirafçılar iftiracıya dönüşebilirler. Gerçi, kanunda, iftira da yasaklanmakta. Kanunun 5 inci maddesinde, eğer, böyle bir iftira söz konusu olursa, yanlış bilgi vermek söz konusu olursa, 5 yıldan az olmamak suretiyle ceza veriliyor; fakat, maalesef, biz, tatbikatta da gördük, bazı itirafçılar, sadece iftiracıya dönüşmüyor, aynı zamanda, bir terör aracına dönüşüyor, devletin elinde kullanacağı bir terör aracı oluyor. İşte, mesela "Yeşil" örneğinde gördüğümüz gibi, o da bir PKK itirafçısı değil mi?

Şimdi, bizim, Adalet Komisyonu müzakereleri sırasında temas ettiğimiz ikinci konu, Türk Ceza Kanununun 169 uncu maddesi kapsamına giren; yani, terör örgütüne yardım ve yataklık yapanlarla ilgilidir. Onlar da Pişmanlık Yasasından yararlanacaklar; ama, kim bu terör örgütüne yardım ve yataklık yapanlar dediğimizde, gerçekten, acaba yardım ve yataklık mı yapmışlar, yoksa köylerde, mezralarda yaşayan sade vatandaşlar, kendi iradeleri dışında terör örgütüne destek mi çıkmışlar? Şimdi, acaba, bunlar, Pişmanlık Yasasından nasıl yararlanabilecekler; köyde, mezrada yaşayan zavallı bir vatandaş, bu yasadan yararlanmak için hangi bilgiyi verecek? Sayın Adalet Bakanından aldığımız bilgiye göre, 1998 yılı itibariyle, bu konuda 1 160 dava mevcut; sanık sayısı 4 347; 459 mahkûmiyet, 840 beraat verilmiş. Şu anda, bu suçtan dolayı, cezaevlerinde onbini aşkın insanımızın yattığı belirtiliyor. Şimdi, biz, Pişmanlık Yasasını ülkemize barış getirsin diye arzu ettik, gerginlikleri hafifletsin diye arzu ettik. O zaman, kendi iradeleri dışında PKK terör örgütünün yardakçısı durumuna düşen sade vatandaşları, acaba ne yapacağız; onlara ne gibi bir ceza indirimi getireceğiz; bu kişiler, hangi bilgi karşısında, hangi belge karşısında Pişmanlık Yasasından yararlanacaklar? Adalet Komisyonunda, bu husus üzerinde çokça duruldu; çünkü, bize, hem yöreden bu manada gelen talepler var -biz, muhalefetin sesi olarak, elbette ki bu talepleri cevaplandırmak zorundayız- hem de bölge milletvekillerinden -hiçbir parti ayırt etmeden söylüyorum- bu istikamette gelen talepler var.

Şimdi, hatta, bu konu Adalet Komisyonunda görüşülürken, 169 uncu madde kapsamına girenler keşke af kapsamına alınsa gibi bazı görüşler ortaya atıldı; fakat, bu, mümkün değil. Malumuâliniz, Anayasanın 87 nci maddesi, maalesef, Meclisin af yetkisini ipotek altına almıştır. 14 üncü madde kapsamına giren suçlar konusunda Parlamentonun af çıkaramayacağı hususu, 87 nci maddede yer almaktadır. Esasında, bu da, Anayasanın değişmesi gereken maddelerinden biridir. Şimdi, Meclisi, Sayın Demirel'in süresini uzatmak için işgal edeceğimize, böyle bir anayasa değişikliğine Meclisi kilitleyeceğimize, keşke, daha öncelikli değişiklikleri gerçekleştirebilseydik. Ben, bunu, partimizin bir temennisi olarak, burada, ifade ediyorum.

Bundan altı ay kadar önce, 26.8.1999'da 4450 sayılı Pişmanlık Yasası kabul edildi. Apo'nun yakalandığı dönemlerde, bu, vesile bilinerek, PKK'daki çözülme hızlandırılmak istendi. Bugün ise, Hizbullah itirafçılarının pişmanlıktan yararlanması için mevcut düzenleme getiriliyor. Hizbullah olayının veya hizbulvahşet olayının veya hizbulkontra olayının bir an önce aydınlanmasını arzu eden partilerin en başında Fazilet Partisi geliyor. Nitekim, bu konuda, olay patlak verir vermez, 24 Ocak 2000'de, bir araştırma önergesini Türkiye Büyük Millet Meclisine sunduk. Bunu, bütün milletvekillerimiz imzaladı; hâlâ, Meclis gündeminde bekliyor. Şimdi, bir çağrıda bulunuyorum sizlere: Haydi gelin, siz de destek verin bu araştırma önergesine; bu hizbulvahşeti, bu hizbulvahşetin ardında yatan gizemleri, bu hizbulkontrayı gün ışığına çıkaralım.

Değerli arkadaşlar, bizim endişemize mucip olan konu -daha önce de söylediğim gibi- itirafçıların, iftiracılığa dönüşmesidir. Nitekim, basına yansıdığı kadarıyla -burada, HADEP'li üç belediye başkanının durumuna temas etmek istiyorum- HADEP'li üç belediye başkanı, bir itirafçının iddiaları üzerine yakalandı, sorgulandı ve şu anda da tutuklandı. Biz, hiç kimsenin suç işleme imtiyazı olmadığını biliyoruz; bunu, idrak ediyoruz; ama, seçilmiş insanlara daha fazla özen gösterilmesi gereğinin de üzerinde duruyoruz. Şimdi, size bir olayı hatırlatmak istiyorum. Bundan birkaç yıl önce DEP'li milletvekillerinin yakapaça götürülmesi. Aslında, üslup meselesi demokrasilerde son derece önemlidir ve bu ayıptan, memleketimiz, maalesef, yıllar geçmiş olmasına rağmen kurtulmamıştır. Şimdi, bütün bu olayları görünce, tam da biz daha yumuşama beklediğimiz bir anda iplerin gerildiğini endişeyle izliyoruz ve acaba birileri suni gerginlik yaratıp, Avrupa Birliğine giden yolu tıkamak mı istiyor diye düşünüyoruz. Bu vesileyle, Avrupa Birliğine tam üye olma yolunda atılacak her adımı, her demokratikleşme adımını Fazilet Partisi olarak desteklediğimizi burada bir kere daha ifade etmek isterim.

Bizim gibi düşünsünler veya bizim gibi düşünmesinler, herkesin düşüncelerini özgürce ifade etmesi gereğine inanıyoruz. Batı standardında bir demokrasiyi talep ediyoruz. HADEP'li belediye başkanları lehinde konuşmamız onların eylemlerini, onların düşüncelerini desteklediğimiz için değil, zinhar; ama biz, onları, o yörenin seçilmiş insanları olarak kabul ediyoruz, onların altındaki toplumsal tabanı görmezden gelmiyoruz, demokrasinin uzlaşma rejimi, konuşma rejimi olduğunu biliyoruz, baskı rejimi olmadığını biliyoruz. Bu yüzden, o kişilere sahip çıkmayı bir milletvekili ve bir siyasî parti olarak görev addediyoruz.

Biz, gerginliklerin baskıyla değil, daha fazla özgürlük vererek giderileceğini düşünüyoruz ve zaten Pişmanlık Yasasını esas itibariyle bu görüşle destekliyoruz.

Yalnız, bakın, bir başka meselenin de altını çizmeyi arzu ediyorum, geçenlerde Afyon'a gittim, orada da gördüm, yani orada insanlarla teke tek, karşı karşıya kaldım, Hizbullah dolayısıyla, maalesef, bazı dindar çevreler üzerindeki baskıların arttığını müşahede ettim. Buna çok özen göstermeliyiz; terör örgütü ayrı şeydir, dindar vatandaşlarımız ayrı şeydir. Hatta, bu pis işi, yani bu Hizbullah işini, hizbulvahşet işini, bizim partimize bulaştırmaya bile çalışanlar var. Bunu burada kınamak istiyorum.

Önce, Sayın Köse'ye de teşekkür ediyorum; çünkü, kendisi "hizbullah" yerine "hizbulvahşet" kelimesini doğru olarak kullandı; çünkü, biz, hizbullah deyince, Allah'ın dostlarını anlıyoruz, her inanmış kişi bir hizbullahtır. Sakın, bu kelimeyle, dini teröre bulaştıranlara, böyle bir örgüte, en ufak bir destek verdiğimiz zannedilmesin. Dini teröre alet etmek de, dini siyasete alet etmek de, hem dine hem de siyasete zarar verir. Fazilet Partisinin konumu budur.

Fazilet Partisinin bu konumunun altını çizdikten sonra, kısaca, Lübnan Hizbullahı ile Türk hizbulvahşeti arasındaki değişikliği de burada yeni baştan arz etmek istiyorum; çünkü, bir kavram kargaşası yapılıyor. Bunu ben söylemiyorum, bu aradaki farkı, 21 yıldır Lübnan Barış Gücü Siyasî Müsteşarı ve Sözcüsü olan Timur Göksel, Lübnan Hizbullahını anlatıyor Sabah Gazetesinde, bakın şöyle diyor: "İlk ideolojileri İslam devleti kurmaktı; ama, Lübnan'da 17 tane din var. Böyle bir ülkede din devletinin kurulamayacağının farkına vardılar, bu doktrinden vazgeçtiler. Hizbullah Lübnan'da Meclise girdi, 12 milletvekilleri var. Şu sıra, diğer dinlerle ilişki kurmaya çalışıyorlar. İslam devleti hedefi tamamen ortadan kalktı. 1985-1986'da 'denize girmek yasak, içki yasak, erkekler uzun don giyecek' dediler, kahvehanelerde kâğıt oyununu yasak ettiler. Oysa, kendi taraftarları kâğıt oynuyordu. Şimdi, bunları bıraktılar, amaçları, günü geldiğinde Lübnan siyasî hayatında istedikleri yeri alabilmek. Onlar, sadece, İsrail işgaline karşı direnen bir örgüt." Dolayısıyla burada bir kavram kargaşası yapmayalım. Hizbulvahşeti, Fazilet Partisine karşı yürütülen veyahut Fazilet yandaşlarına karşı yürütülen bir psikolojik savaşın parçası haline getirmeyelim. Elbirliğiyle, bu terör örgütünün üzerine gidelim. Yani, Sincan'daki o Hizbullah gösterisine atıf yapmak suretiyle, bu hizbulvahşetle o Hizbullah arasında bir ilişki kurmak suretiyle, Fazilet Partisini pisliğin içine gömmeye gayret etmeyelim. Yani, o Sincan'daki gösteri, doğrudan doğruya, Fazilet Partisini katiyen ilgilendirmemekle birlikte, karışık olan zihinleri aydınlatmak üzere, kamuoyunu aydınlatmak üzere, ülkeme zarar vermeye çalışan o psikolojik savaşın etkilerini gidermek üzere, bu gerçekleri kürsüden ifade ettim.

Biz, Fazilet Partisi olarak, hükümetin, olumlu bulduğumuz her adımını destekliyoruz ve desteklemeye de devam edeceğiz. Dolayısıyla biz bu Pişmanlık Yasasına karşı değiliz; çünkü, bu Pişmanlık Yasasının amacı, esas itibariyle, ister adı hizbulvahşet olsun, ister PKK olsun, ülkemize zarar veren, ülkemizin istikrarını bozan terör örgütlerinin köküne kibrit suyu ekmektir. Dolayısıyla teröre karşı olan Fazilet Partisinin de, elbette bu Pişmanlık Yasasını desteklemesi son derece doğal karşılanmalıdır. Yalnız, bizim tek talebimiz, itirafçıların, Susurluk'ta görüldüğü gibi, terör aracına dönüşmemesi, bir iftira kampanyasının zeminini oluşturmamasıdır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ilıcak.

Doğru Yol Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Erdoğan Sezgin; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA ERDOĞAN SEZGİN (Samsun) – Sayın Başkan, Parlamentonun saygıdeğer üyeleri; halk arasında "Pişmanlık Yasası" olarak anılan bu tür yasalar, Yüce Meclise, süreli olarak çok kez geldi; ancak, bu kez gelen tasarı, yine, bir süre uzatımından ibarettir.

Biz, Doğru Yol Partisi Grubu olarak, Pişmanlık Yasalarını, daima müspet karşıladık; daima da müspet oy verdik.

Bu tasarı, örgütlü ve geniş kapsamlı ve hatta sosyal sınıflara kadar dayanan çatışma ve geniş ölçüde eyleme kalkışma sanıklarının kendi örgütlerinin bilinmeyen yönlerini ifşa etmek amacıyla getirilen bir tasarıdır. Bu yasalar "sen, arkadaşını ve örgütünü bize ifşa et, biz de senin cezandan şu kadarını indirelim veya seni affedelim" şeklinde, devlet ile sanık arasında yasal bir sözleşmedir. Ahlakî midir, değil midir; bilemiyorum; ama, insanları, -yakınları da dahil- ihbar etmeye mecbur bırakan bu tip yasaların gayriahlakîlik yönü hususunda ciddî endişeler vardır; ancak, bir şey daha vardır: Devletin âli menfaatları için bu işleri yapma mecburiyetinde kalındığı da kaçınılmazdır.

Devlet olarak, toplumu yönetme yöntemlerinde bazı şeylere dikkat etmek mecburiyeti hâsıl olmuştur. Zulüm yerine adaleti, hoşgörü yerine horgörüyü, dayatma yerine demokrasiyi, halkı inanç ve düşüncelerinden dolayı bölmeden, sınıflara ayırmadan, aşağılamadan, onlarla bütünleşerek, milletin bütünlüğünü, vatanın bölünmezliğini koruyamaz mıyız? Bir kere olsa, neden bunu denemiyoruz? Başımız sıkıştıkça, suç işlemiş kişiler dahil, bu yasalarla neden affediyoruz? Her şeyi zamanında denememiz gerekmez mi?

Daha geçen ağustos ayında, Yüce Meclisten geçip veto edilen af yasası görüşmelerinde, burada, açık seçik ifade ettim. Dağ başında, mezralarda yaşayan benim Güneydoğulu vatandaşım, evine, köyüne, bölücü örgüt mensuplarının uğraması neticesinde, verilen ekmek ve sudan dolayı mahkûm edilen insanların da af kapsamına sokulmasını istedik. Bu adı geçen yasanın getirilme amacının sosyal barış olduğunu söylediniz. Biz de dedik ki, işte sosyal barış, bu insanları da affedin.

Zaman su gibi akıyor. Dün, o vatandaşların affına yanaşmayan bu hükümet, bugün, Bölücübaşının mahkemece verilmiş idam dosyasını "Başbakanlıkta mı tutalım, komisyonda mı tutalım, Köşkte mi tutalım"ın hesabı içerisine girmiştir. Daha altı ay önce, tehditle, kendisinden ekmek ve su alınan kişiyi affetmeyen bu zihniyet, Türkiye'yi nasıl istikrara kavuşturacaktır?

İçerisinde bulunduğumuz şu günlerde, güvenlik güçlerimizin Hizbullah'la ilgili operasyonlarını takdirle, şükranla karşılıyoruz. Söylenecek bazı şeyler var; ama, ben, bir tanesini söylemek istiyorum. Niçin bu kadar beklediniz? Terörden, millet olarak, devlet olarak çok sıkıntılar çektik. O günlerde, emniyet güçlerinin dahi, akşamları, karargâhlarından çıkamadığı, geceleri şehir ve kasabalarda, terör örgütünün taciz atışları altında yaşanılan günleri hatırlatmak istiyorum. İşte, o günlerdeki silah alımını dahi, bugün, siyasî polemik haline getirenlere ve siyaseti istismar edenlere ithaf olunur. Hiç kuşkunuz olmasın, aynı şartlar altında, leblebi değil, bu millet, bu devlet için, istenilen silahları, bombayı, roketi yine alırız ve bundan da şeref ve gurur duyarız. Batman'ı diline dolayanlar "devleti, gayrinizami kolluk güçleriyle desteklediler" diyenler, bir karma güce, devletin unsurları içinde bir karma güce, ihtisaslaşarak terörle mücadele eden bu gruplara, antidemokratik, rutin dışı diyenleri hayretle karşılıyorum.

Doğru Yol Partisi Grubu olarak -bu tür yasalara güvenlik güçlerinden olumlu beklentiler geldiği için- pişmanlık yasalarına, her zaman olduğu gibi, bu kez de evet diyeceğiz.

Türkiye'nin yönetilme yöntemlerine, bundan sonra, hükümetlerin, devletin çok dikkat etmesi gerektiği noktasını hatırlatıyor ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Sezgin.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın İlimen?.. Şu anda yok.

Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Beyhan Aslan; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA BEYHAN ASLAN (Denizli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kamuoyunda "Pişmanlık Yasası" olarak bilinen, Bazı Suç Failleri Hakkında Uygulanacak Hükümlere Dair Kanunun uygulamasının 29.2.2000 tarihinde biteceği gözetilerek, bu Kanunun, 29.8.2000 tarihine kadar, yani, 6 ay daha uzatılması konusunu görüşüyoruz.

Bundan maksat, terörle mücadeleye önem veren 57 nci hükümet, terörle mücadelede belirli mesafe alınmasını sağlamak için, bu yasadan faydalanacak sanıkların ortaya çıkmasını ve bu sanıkların ortaya çıkmasıyla da, terörün kaynaklarına ulaşılmasını, terör örgütlerinin ortaya çıkarılmasını hedeflemektedir.

Acaba, niçin bu süreler konulmaktadır... Biliyorsunuz, bu yasa 1988 yılında çıktı. O günden bu yana, hep devam edebilirdi; ama, niçin süre konuluyor; bu, yasa koyucunun ve aynı zamanda tasarıyı Meclise sevk eden hükümetin iradesinin bir ürünüdür. Sanıklara çağrı yapılmaktadır; bakınız, eğer bu yasadan faydalanmak istiyorsanız, altı aylık süreniz var... Bu nedenle, Pişmanlık Yasasından faydalanmayı, çok uzun bir süreye değil, 6 ay gibi bir süreye -periyodik sürelere- bağlı tutmak,, daha çabuk, suç örgütlerinin çözülmesini, daha çabuk, Pişmanlık Yasasından faydalanacak sanıkların mahkeme önünde itiraflarda bulunmasını temin içindir.

1980'li yıllardan sonra, Avrupa'da, İngiltere, İtalya, Fransa gibi ülkelerde terörle mücadele konusunda yeni tedbirler, yeni çareler aranmaya başlanmış; birkısım ülkeler, bizim bugün yaptığımız gibi, terörle mücadele konusunda özel yasalar çıkarmış; birkısım ülkeler de temel ceza kanunlarına maddeler ekleyerek, terörle mücadele konusunda yol almak için gayret sarf etmişlerdir.

Türkiye de 1980'li yıllardan sonra terörle mücadelenin önemini kavramış ve gelmiş geçmiş bütün cumhuriyet hükümetleri, terörle mücadele konusunda iradelerini ortaya koymuşlar ve her cumhuriyet hükümetini, vatan bütünlüğü, millet bölünmezliğini ilgilendiren bu terör konusunda Meclis de hep desteklemiştir. Biz de, 1988 yılında çıkardığımız ve kamuoyunda Pişmanlık Yasası olarak bilinen bu yasanın yürürlüğünü zaman zaman uzatarak bugüne gelmişiz ve bugün de, yine, yeni sanıkların ortaya çıkmasını ve ortaya çıkacak sanıkların akabinde yeni terör örgütlerinin çözülmesini, yeni suç odaklarının bulunması konusunu hızlandırmak için bu yasa tasarısını Meclise sevk eden hükümeti destekliyor ve bunun da altı ay daha uzatılması konusunda Meclisin desteğini vereceğimizi tahmin ediyorum.

Değerli arkadaşlar, terör, en vahim suçtur; en vahim suç olduğu kadar da mücadelesi en zor olan suçlardan biridir. İşte, bu nedenledir ki, teröre ilişkin ve yine teröre benzeyen çıkar amaçlı suçlara ilişkin özel yasalar, bütün dünyada olduğu gibi, ülkemizde de çıkarılmaktadır. Şimdi, yeni ceza kanunu tasarımız Adalet Bakanlığında görüşülmekte, tasarı taslağı hazırlanmaktadır. Bizim önerimiz, bütün suçlar için pişmanlıktan istifade yolunun açılması ve pişmanlığın unsurlarını taşıdığı zaman bütün sanıkların faydalanabilmesidir. Bunun için, hazırlanmakta olan temel ceza yasasına eğer bu hükmü koyarsak, o zaman çok sık yasa çıkarmaya ve bu yasaların da sürelerini zaman zaman uzatmaya gerek olmayacağı kanısındayız.

Bu nedenle, Adalet Bakanlığımız bünyesinde hazırlanmakta olan temel ceza kanunu tasarısının bir maddesinde, pişmanlık halinde sanıkların istifade edeceği indirim, erteleme ve sair tedbirleri düzenlemek durumunda olursak, bu, sadece terör ve çıkar amaçlı suçlar için değil, diğer suçları da kapsayacaktır. Terör ve çıkar amaçlı suçların, elbette özelliği vardır. İşte, bu iki konuyu da, yine aynı maddenin iki fıkrasında düzenlemek mümkündür. Böylece, bu konuyu defalarca Mecliste görüşmemiş oluruz ve Ceza Kanunu sistematiğimizi içerisinde bu hükmü getirmiş oluruz diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bu yasayı, biz, tam anlatamadık. Bazen, bu konuda halkın tenkitleri de kulağımıza geliyor. Şimdi "ben pişmanım" diyen bu yasadan faydalanmıyor. Önce, Pişmanlık Yasasından istifade etmek isteyen sanık, mahkemeye geliyor, mahkemede itiraflarda bulunuyor. Mahkeme, itiraf eden sanığı dinliyor; tüm delilleri topluyor ve yasa gereği, Pişmanlık Yasasından istifade edip etmeyeceği konusunda bir karar veriyor. Eğer, Pişmanlık Yasasından istifade etmenin unsurlarını taşıyorsa, o zaman, sanık, Pişmanlık Yasasından istifade ediyor ve kendi konumuna göre, tahkikattan önce mi itiraf etti, tahkikat sırasında mı itiraf etti, son tahkikatta mı itiraf etti, bütün bunlar değerlendirilerek, pişman olduğunu belirten sanık yasada belirlenen indirimlerden yararlandırılacaksa, ödüllendirilecekse, mahkeme kendisini ödüllendiriyor. Yoksa "pişmanım" diyen herhangi bir sanığın bundan yararlanması söz konusu değildir. Nitekim, Adalet Bakanlığının istatistiklerine baktığımız zaman, Pişmanlık Yasasından yararlanmak isteyen sanık sayısı ile yani mahkemeye başvuran sanık sayısı ile bundan istifade eden sanık sayısı arasında çok büyük bir farkın olduğunu görüyoruz. Demek ki, mahkemeler çok titiz davranıyor, mahkemeler konuyu çok ciddî inceliyor ve bu ciddî inceleme ve titizlik sonunda, sanıklar, Pişmanlık Yasasından yararlanıyor. Bu nedenle, Pişmanlık Yasasının sonuç vermesi için, mahkemelerin, uygulayıcıların titizliği önemlidir. Bu nedenle, bu titizliğe, bizim Türk mahkemelerince dikkat ediliyor ve Pişmanlık Yasasından yararlananlar, hizmet ettiği oranda, adalete hizmet ettiği oranda, terör belasından, terörün şerrinden kurtulma olayına hizmet ettiği oranda istifade ettirilme yoluna gidiliyor.

Yine, ben, tekrar ediyorum: Adalet Bakanlığında hazırlanmakta olan temel ceza yasasına, mutlaka bu konu girmeli ve bazı ülkelerin ceza yasalarında olduğu gibi, pişmanlık olayı, bizim Ceza Kanunumuzun da bir parçası haline gelmelidir diye düşünüyorum; bu bizim temennimizdir.

Değerli arkadaşlar, tabiî, burada rakamlar veriliyor; ama, Adalet Bakanlığımızın da belli istatistikleri var. Şimdi, olayı abartmamak lazım. Biz, Adalet Bakanlığımızdan, Türk Ceza Yasasının 169 uncu maddesiyle ilgili olarak, kaç kişinin 169 uncu maddeden hüküm giydiğini, ne kadar davanın olduğunu, kaç kişinin beraat ettiğini sorduk. Elbette, yardım ve yataklık konusu, iradî olabildiği gibi zorla da olabilir, irade dışında da olabilir. Zorlamalarla, tehditle, birtakım vatandaşlarımız, yardım ve yataklık ettiği iddiasıyla mahkeme huzuruna çıkabilir; ama, mahkemelerimiz, karşısına çıkan her sanığa ceza vermiyor, bu konuyu titizlikle inceliyor. Bu incelemeden sonra, bu süzgeçten geçirmeden sonra, bakıyoruz ki, yine 169 uncu maddeden mahkeme huzuruna çıkan sanık sayısıyla, ceza alan sanık sayısı arasında nerede ise onda 1 fark var; yani, 169 uncu maddeden hâkim huzuruna çıkan sanıkların çoğu beraat etmişler. Hâkimlerimiz, elbette, buna dikkat ediyorlar. Yani, 169 uncu maddeden 10 000 kişi filan içeride yatmıyor. Sayın Ilıcak'ın, Adalet Bakanlığımıza müracaat ederek, rakamları doğru alması ve abartıdan uzaklaşarak, gerçekleri ortaya çıkarması durumunda, bana göre, yanlış bilgi vermenin de önüne geçilmiş olur kanısındayım; çünkü, Meclis kürsüsünden doğru bilgileri vermek, hem Meclisimizin bir görevidir hem de halkımıza olan bir borçtur diyorum.

Altı ay daha uzatılmayla ilgili bu tasarıyı Anavatan Partisi Grubu desteklemektedir, müspet oy verecektir. Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aslan.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Kilis Milletvekili Sayın Mehmet Nacar; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET NACAR (Kilis) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 4450 sayılı Bazı Suç Failleri Hakkında Uygulanacak Hükümlere Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı hakkında, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu sebeple, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve şahsım adına, Muhterem Heyetenizi saygıyla selamlarım.

Bazı Suç Failleri Hakkında Uygulanacak Hükümlere Dair Kanun, ilk olarak, 5.6.1985 tarih, 3216 sayılı Yasayla kabul edildi.Bu yasa, yürürlüğü girdiği tarihten itibaren kamuoyunda "Pişmanlık Yasası" olarak ifade edildi. Yasanın ilk kabul edildiği günden itibaren hedef aldığı suç ve faillerinin, nedamet içerisinde itirafta bulunmaları sağlanmıştır. Suç faillerinin itirafları sonucu hedef alınmış olan örgütlerin ortaya çıkarılmasının nihayetinde, teröre karşı başarı elde edilmiştir. Daha sonra, 25.3.1988 tarih, 3419 sayılı Yasa kabul edilmiştir. 3419 sayılı Yasanın 1 inci maddesinin yürürlükten kalkması, yasanın sağladığı faydaların eksik kalmasına neden olmuştur. Ayrıca, cezaevlerindeki örgüt mensuplarının bu imkândan yararlanamamaları, yasanın öngördüğü amaca ulaşmaya engel olmuştur. Bu sebeple, 28.2.1995 tarihinde, 4085 sayılı Kanunla, anılan yasanın 1 inci maddesi yeniden düzenlenmiş, bazı aksaklıklar giderilmeye çalışılmıştır. Daha sonra, 26.8.1999 tarih ve 4450 sayılı Kanunla, birçok hükümde değişiklik yapılarak, gelişen şartlara, uygulamadaki aksaklıklara ve haksız faydalanmalara karşı, yasa, belirli yönleriyle yeniden uygulamaya konulmuştur.

Bugün, Bazı Suç Failleri Hakkında Uygulanacak Hükümlere Dair Kanunda yedinci defa değişiklik yapılması görüşülecektir. Bu yasanın geçen onbeş yıllık zaman içerisinde yedinci defa gündeme gelmiş olması düşündürücü bulunabilir. Muhterem Heyetiniz ve bizleri izleyen sayın vatandaşlarımız, bu kanunun uygulanmasında beklenen başarının elde edilemediğini düşünülebilirler veya bu yasanın ihtiyaçlara cevap veremediği, sorunu çözemediği akla gelebilir.

Sayın milletvekilleri, ülkemiz, yıllardan beri törer belası içerisinde bulunmaktadır. Bilhassa, 1980 yılından itibaren devam eden ayrılıkçı terör, ülkemize büyük zararlar vermiştir. Ekonomik ve siyasî problemlerin yanında daha da önemlisi, insanlarımızın ölmesi ve yaralanmasına, binlerce asker, polis ve vatandaşımızın şehit olması ve sakat kalmasına sebep olmuştur. Buradan, bir kez daha, şehitlerimize Allah'tan rahmet, yaralanan ve sakat kalanlara acil şifalar ve tüm Türkiye'ye, tüm ülkemize sabırlar niyaz ediyorum.

Terör, tüm toplumu, korku, panik ve güvensizliğe iten çağdışı bir harekettir. Çağdaş devlet, kamu düzenini, toplumsal barışı tesis etmek ve sürdürmekle yükümlüdür. Devlet, bu yükümlülüğünü, hiçbir zaaf göstermeden sürdürmek zorundadır.

Muhterem milletvekilleri, az önce de, bu yasanın yedinci defa gündeme gelmiş olmasının, yeterli netice alınamadığı veyahut da ihtiyaçlara cevap veremediği, sorunlara çözüm bulamadığı noktasında soruları akla getirebileceğini söylemiştim. Terörle mücadelenin askerî, teknik, ekonomik uygulama ve yöntemlerinin yanı sıra, hukukî yöntem ve tedbirleri de bulunmaktadır. Hukukî tedbirleri ve çalışmaları esaslı bir şekilde karşılayan bu Yasa, Muhterem Heyetinizin kabulleriyle, terörle mücadeleye karşı bir katkı sağlayacaktır.

Sayın milletvekilleri, Pişmanlık Yasası, toplumumuzun büyük bir kesimi tarafından yıllarca kabul görmemiş, tabiri caiz ise içine sindirilememiştir. Pişmanlık Yasasının toplum vicdanında kabul edilememesinin en büyük sebeplerinden biri, terör sebebiyle mağdur olmuş veya can vermiş insanlarımızın haklı hassasiyetlerinin tam anlaşılamaması veya yasanın, terörü önlemede etki ve gerekliliğinin anlatılamamasından kaynaklanmaktadır. Bu sebepledir ki, 4450 sayılı Yasa Muhterem Heyetinizin huzurunda görüşülürken ifade etmiş olduğum önemli detaya tekrar değinmek istiyorum. 4450 sayılı Yasada "silahlı teşekkül, çete veya cemiyet teşkil edenler ile böyle bir teşekkül, çete veya cemiyeti yönetenler yahut bu teşekkül, çete veya cemiyete üst seviyede amirlik ve kumandayı haiz olanlar ile bizzat silah kullanarak güvenlik güçleri mensuplarından birini veya diğer bir kimseyi öldürmek veya yaralamaktan suçlu bulunanlar, bu madde hükümlerinden yararlanamaz" denilmektedir. Böylece, yıllardan beri, vatandaşlarımızın yüreğinde askerimize, polisimize, masum insanımıza, bebeklerimize kurşun sıkanlar affediliyor şeklindeki mülahazalar ortadan kaldırılmıştır. Vatandaşlarımız, gönül rahatlığıyla bilsinler ki, bir taraftan terörle mücadele edilirken, teröre karşı önlemler alınırken, diğer taraftan da suçlu insanların cezasız kalmasının önüne geçilmiştir.

Yalnız toplum vicdanını rahatlatmak yetmemektedir. Pişmanlık Yasasından faydalandıracağımız insanlar, cezaevinde oldukları için mi pişman olduklarını söylemektedirler; yoksa, gerçekten yaptıklarının yanlış olduğunu anladıkları için mi pişman olmuşlardır? Biz, kanun koyucu olarak, bu yasanın neticesini almak istiyorsak, ikinci şıkta bahsettiğimiz düşünceyle hareket edilmesini temin etmek zorundayız. Yani, gerçekten yaptıklarının yanlış olduğunu anlamalarının ve nedamet içerisinde olmalarının tedbir ve zeminini hazırlamalıyız ki, böylece amaçlanan hedefi temin ve tesis etmiş olabilelim.

Sayın milletvekilleri, bu yasanın, daha doğrusu 4450 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden sonra, bizim, ilgili yerlerden almış olduğumuz rakamlar, 612 kişinin yasadan faydalanmak için müracaat ettiği yolundadır. Müracaatçılardan 507 kişi bölücü örgüt mensubu, 96'sı aşırı sol örgüt mensubu, 9'u ise irticaî örgüt mensubudur. Müracaatçılardan 348 kişinin talebi olumsuz bulunmuş, 20 kişinin talebi olumlu kabul edilmiş, 244 kişi için ise hâlâ tahkikat devam etmektedir.

Yasanın 1985 yılında çıkış amacı, bölücü örgüte karşı başarı elde etmek, örgütü çözmek ve yok etmektir. 17 Ocak 2000 tarihinde, Emniyet güçlerimizin Hizbullah örgütüne karşı yapmış olduğu operasyonlarla, bir gerçekle daha karşı karşıya kaldık. Ülkemizde, sadece bölücü terör değil, ismini her ne kadar inanç ve dinle ansa dahi, değişik bir terör örgütüyle daha yüz yüze geldik. 17 Ocak 2000 tarihinden bu yana, insanın kanını donduran, toplumda büyük ürküntü ve dehşet uyandıran bu örgüte her ne kadar Hizbullah ismi yakıştırılmakta ise de, aslında "hizbulvahşet" ismi, toplum tarafından ifade edilmiş ve kabul de görmüştür.

Müslüman Türk toplumunun hiçbir kesim ve ferdi tarafından tasvip edilmeyen ve desteklenmeyen bu örgütün adı ne olursa olsun, hiçbir haklı tarafı ve yaşama hakkı yoktur. Müslüman Türk toplumunun böyle bir örgütle ilişkisi düşünülemeyeceği gibi, bu örgüt sebebiyle, Müslüman Türk toplumunun böyle bir eğilim içerisinde olduğu da düşünülmemelidir.

Bu yasa, böyle bir vahşet örgütünün çok kısa bir sürede ortaya çıkarılmasına ve dağılmasına imkân hazırlamıştır. Bu yasanın uygulanması sonucu görülmüştür ki, yasadan netice almak, sadece itirafta bulunan kişilerin sayısıyla ilgili değildir. Yasanın uygulanmasıyla elde edilebilecek bilgi ve belgelerle hedeflenen neticenin elde edilmesi arasındaki bağlantıyı değerlendirmek lazımdır.

Bu sebeple, terörün, dün olduğu gibi bugün de toplumumuzda var olduğunu, hiçbir suretle istememekle birlikte, yarın da terörle karşı karşıya kalacağımızı düşünerek, yasanın uygulanmasının zaruretini kabul etmek zorundayız.

Bu sebeple, yasanın ülkemize hayırlı neticeler temin etmesini diler, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Nacar.

Demokratik Sol Parti Grubu adına Edirne Milletvekili Sayın Mustafa İlimen; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA MUSTAFA İLİMEN (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bazı Suç Failleri Hakkında Uygulanacak Hükümlere Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Tasarı üzerinde Demokratik Sol Parti Grubu adına söz aldım, Grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, son otuz yıl içinde sürekli olarak anarşik olaylar ve terör olaylarıyla uğraşmak zorunda kalmıştır. Son onaltı yılda da, ayrılıkçı terör hareketleri, ülkemize maddî ve manevî onarılması zor büyük zararlar vermiş, halkımıza derin ıstıraplar çektirmiştir. Güvenlik güçlerimiz, silahlı kuvvetlerimiz, terörle mücadelede kendilerine düşeni büyük özveriyle yerine getirmişlerdir ve terör, büyük ölçüde kontrol altına alınmıştır; ancak, terörü içeriden çökertmek için, 1985'ten bu yana, zaman zaman kamuoyunda "Pişmanlık Yasası" olarak adlandırılan kanunlar çıkarılmıştır. Bu kanunların temel özelliği, pişmanlık duyan terör örgütü mensuplarının, terör örgütü hakkında yetkili mercilere verecekleri bilgilerle bu örgütlerin çökertilmesine, dağıtılmasına, ortadan kaldırılmasına yardımcı olmalarıdır. 1985 yılında, ilk kez, 3216 sayılı Bazı Suç Failleri Hakkında Uygulanacak Hükümlere Dair Kanun çıkarılmıştır. Bu kanun, değişik aşamalarda terör örgütleri hakkında bilgi verecek terör örgütü mensuplarıyla ilgili hükümler getirmiştir ve bu hükümlerin bir bölümünde, eğer henüz bilgiyi veren kişi kendisi bir suç işlememişse veya hakkında tahkikata başlanmamışsa onun cezadan tamamen kurtulması, daha ileriki aşamalarda, örneğin tahkikatın başlamış olması veya zaten bir hüküm verilmiş olması durumunda da belirli ölçülerde ceza indirimine gidilmesi getirilmiştir.

Bu amaca yönelik olarak, bugüne kadar altı adet yasa çıkarılmıştır. Bu yasalarla, terör örgütü mensuplarının "faal nedamet" dediğimiz bir duruma gelmesi kolaylaştırılmak istenmiştir. Kamuoyunda "Pişmanlık Yasası" olarak bilinen bu yasaların amacı, faal pişmanlığı teşvik etmek, bunun için gerekli indirimleri sağlamaktır; ama, bu indirimler veya cezanın tamamen kaldırılması, aslında, terör örgütü için verilecek bilgilerin karşılığı niteliğindedir; yoksa, bir kimsenin, sadece "ben yaptıklarımdan pişmanlık duyuyorum, vazgeçiyorum, teslim oldum" demesi yeterli değildir. Onun vereceği bilgilerle, devletin, güvenlik güçlerinin terör örgütünü ele geçirebilmesi, kontrol altına alabilmesi veya suçun işlenmesini önleyebilmesi gerekir. Aynı amaca yönelik olarak, 1985, 1988, 1990, 1992, 1995 ve 1999 yıllarında çıkarılan altı yasadan önemli yararlar sağlanmıştır.

Görüştüğümüz yasa tasarısı, 26.8.1999 tarihinde çıkarılan 4450 sayılı Yasanın altı ay daha yürürlükte kalmasını içermektedir.

Pişmanlık Yasasından yararlanmak isteyen kimse, erken bir tarihte, yani, kendisi henüz yakalanmadan, kendiliğinden veya hakkında tahkikat açılmadan müracaat etmiş ve bildirimde bulunmuşsa, onun cezasız kalması olasılığı daha fazladır; ama, tahkikat ilerledikçe, hele hüküm giydikten sonra itirafta bulunması durumunda, ancak, indirim söz konusu olmaktadır, cezadan tamamıyla kurtulma olanağı bulunmamaktadır. Sağlanan bilgi ile sağlanma zamanı arasında denge kurulmaya çalışılmıştır. Pişmanlık Yasasından yararlanmak isteyenlere sağlanan, cezadan kurtulma veya indirimi, onların verdikleri bilgilerin karşılığıdır, o bilgilerin bedelidir. Böylelikle, terörle mücadelede, terör örgütlerinin çökertilmesinde, örgüt mensuplarının ele geçirilmesinde, onların depolarının, cephaneliklerinin, yığınaklarının bulunmasında, ortaya çıkarılmasında bu bilgilerden yararlanılmaktadır.

Yasa, silahlı teşekkül, çete veya cemiyeti yönetenler, teşkil edenler veya üst seviyede veya amirlik ve kumandayı haiz olanlar; yani, örgütlerin kurucuları hakkında uygulanmayacaktır. Aynı biçimde, bizzat silah kullanarak, güvenlik güçleri mensuplarından birini veya diğer bir kimseyi öldürmek veya yaralamaktan suçlu bulunanlar da, bu yasadan yararlanmayacaklardır.

Değerli milletvekilleri, bu tasarıyla, vatandaşımıza, bebeklerimize, kadınımıza, masum insanımıza, güvenlik güçlerimize, polisimize, askerimize kurşun atmayan, yaralamayan insanların pişmanlıktan yararlanması temin edilmiştir. Bugün, ülkemizde, terörle mücadele konusunda çok büyük başarılar kazanılmıştır. Bölücü terör örgütü PKK, büyük ölçüde çökertilmiş, son bir aydır ülke gündemine oturan Hizbullah terör örgütüyle büyük mücadeleye giren emniyet mensuplarımız büyük bir ilerleme kaydetmiş ve örgütün çökertilme aşamasına gelinmiştir.

Kamuoyu, terörle mücadeleye büyük destek vermektedir. Bu uğurda 30 000'den fazla şehit verilmiş, Türk insanına iş, aş olarak gidecek 100 milyar dolardan fazla bir kaynak bu mücadeleye harcanmıştır. Doğu, güneydoğu insanımız, artık terkettiği yuvasına, köyüne dönmeye başlamış, geleceğe umutla, güvenle bakmaktadır. Devletin yaptığı yatırımlar meyvelerini vermeye başlamıştır. Terörün belini kıracak siyasal irade bugün mevcuttur. Devlet kademeleri arasında tam bir mutabakat ve işbirliği vardır. Son Hizbullah operasyonları da bunun ispatıdır.

Bu yasa çıkarıldığı takdirde, terör örgütlerinin dağılma sürecinin hızlanacağı düşüncesindeyiz. Bu nedenle tasarıyı destekliyor ve çıkarılmasında yarar olduğunu düşünüyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın İlimen.

Başka söz isteği?.. Yok.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

BAZI SUÇ FAİLLERİ HAKKINDA UYGULANACAK HÜKÜMLERE DAİR KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN KANUN TASARISI

MADDE 1. – 25.3.1988 tarihli ve 3419 sayılı Bazı Suç Failleri Hakkında Uygulanacak Hükümlere Dair Kanunun 26.8.1999 tarihli ve 4450 sayılı Kanunla yeniden düzenlenen 1 inci maddesinin yürürlük süresi, 29.8.2000 tarihine kadar uzatılmıştır.

4450 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesi hükümleri, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih esas alınarak uygulanır.

BAŞKAN – 1 inci maddeyle ilgili olarak Fazilet Partisi Grubu adına, Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman konuşacak.

Buyurun Sayın Akman. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 366 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, getirilmiş olan bu ve buna benzer yasa tasarılarını, terörün bitmesine, barış ve huzur ortamının teminine hizmet edeceğini düşünerek olumlu karşılıyoruz; ancak, bu olumlu karşılamayla beraber, görmekte olduğum bazı aksaklıkları ve eksiklikleri ifade etmeden de geçemeyeceğim. Öncelikle, yedinci defa Türkiye Büyük Millet Meclisinin huzuruna getirilmiş olan bu tasarının, neden sık aralıklarla ve kısa süreler için getirildiğini anlamakta güçlük çekiyorum; zira, bu kanun yeni çıkmaya başladığı sıralarda iki yıllık zaman süreleri için uygulanmaktaydı; ama, şu aralar dört aylık veya altı aylık süreler için uzatıldığını görüyoruz. Halbuki, bu kanundan yararlanmanın çok kolay olmadığını hepimiz biliyoruz. Bu kanundan yararlanmak isteyen insanlar bir başvuru yapıyorlar. Bu başvuru İçişleri Bakanlığının belli kurullarında çok detaylı bir şekilde incelendikten sonra ve -istatistiklere baktığımız zaman- yaklaşık olarak her 5 başvurudan, bazen 10 başvurudan 1 tanesi olumlu karşılanmak suretiyle bu pişmanlıktan istifade ettirilme yoluna gidiliyor. Bu nedenle, bunun çok kısa aralıklarla getirilmiş olmasını şahsen anlamakta güçlük çekiyorum.

Diğer gördüğüm bir eksiklik ve aksaklık da şu: Yaklaşık altı ay önce çıkarmış olduğumuz kanunda, o günün hassasiyetleri ve konjonktürü dikkate alınarak, bir örgütün başının da yakalanmış olması ve bu yasadan istifade etmemesi için, 4450 sayılı Yasanın çerçeve 1 inci maddesine bağlı geçici 1 inci maddesinin son fıkrasında "Yukarıdaki fıkralarda yazılı suçları işlemek için silahlı teşekkül, çete veya cemiyet teşkil edenler ile böyle bir teşekkül, çete veya cemiyeti yönetenler yahut bu teşekkül, çete ve cemiyette üst seviyede amirlik ve kumandayı haiz olanlar bu Kanundan yararlanamazlar" denilmektedir.

Bugünün şartlarına baktığımız zaman -arkadaşlarım da değindiler- özellikle son günlerde, 17 Ocaktan bu yana ortaya çıkarıldığı anlaşılan ve kamuoyunda "hizbulvahşet" veya çeşitli adlarla anılan örgütün ise farklı bir durum arz ettiğini görüyoruz. Bu örgütle ilgili olarak Sayın Bakanımızdan aldığımız bilgiye göre, şu ana kadar Pişmanlık Yasasından yararlanmak amacıyla 6 kişi başvurmuş. Yine, basına yansıdığı kadarıyla, bu 6 kişinin tamamı, bu örgütün üst düzey yöneticilerinden oluşuyor. Yani bunların arasında örgütün yapısını bilen, özellikle örgütün başının bulunduğu evde yakalanan insanlar var ve bu insanların istifade etmesinin önünde, benim anlayabildiğim kadarıyla, çıkaracağımız kanun, bir tekrardan ibaret olduğu için, sadece süre uzatımına ilişkin olduğu için, 26.8.1999 tarihli kanunun aynısının uygulanacağı anlamına geliyor. Eğer, bu kanun uygulanacaksa, bu durumda, başvuran bu insanlar, pişmanlıktan nasıl yararlandırılacak veya bu yolla örgütün çözülmesi nasıl temin edilecek, şahsen, ben, bu konuyu anlamakta zorluk çekiyorum.

Değerli milletvekilleri, daha önceki yasada, Türk Ceza Kanununun meşhur 169 uncu maddesinden de bahsedilmekte, yani 169 uncu madde nedeniyle mahkûm olanların da pişmanlıktan yararlanabileceği yönünde bir ibare var. Bu 169 uncu madde -bir bölge milletvekili olarak belirtmem lazım ki- doğu ve güneydoğuda büyük sıkıntılar yaratan ve hakikaten amacı dışında kullanılan bir madde. Öyle ki, onbinlerce insan... Sayın Beyhan Aslan, demin, çok cüzi olduğunu ifade ettiler; ama, ben şöyle bir istatistik vermek istiyorum, çok yeni bir istatistik, demin, Bakanlık temsilcisi arkadaşlardan aldım: Sadece beş yıl içerisinde, 1993 ilâ 1998 yılları arasında bu madde nedeniyle açılan dava sayısı 8 396 ve bu madde çerçevesinde yargılanan insan sayısı 24 892; kadın 1 564, erkek 23 328. Sadece beş yıllık istatistik bu. Bunlar arasında mahkûmiyet giyenler, dava bazında -kişi bazında değil- 2 197; beraatle sonuçlanan dava 5 602; düşme 24; diğer sebeplerle davası düşenler 833. Bir istatistik yapıldığı zaman, sadece bu beş yıl erisinde ortalama 10 000 insanın mahkûmiyet giydiği görülür.

Kaldı ki, benim, burada, esas işaret etmek istediğim, bu konu nedeniyle, hakkı olmadığı halde, hak etmediği halde, mahkûm olanların durumunun yanı sıra, bir de beraat edenlerin durumu var. Bu beraat edenlerin durumunun, işte bu kanunla doğrudan bir bağlantısı var değerli milletvekilleri. O da şu: Bu kanun çerçevesinde, Pişmanlık Yasasından istifade etmek isteyen ve resmî belgelerde itirafçı olarak belirtilen insanların çoğu, maalesef, uygulamada iftiracı duruma geçmekte; yani, uluorta insanları suçlama cihetine gitmektedir. Bunu yaptığı zaman da, işte bu bahsetmiş olduğum 24 000 kişi ve daha nice 24 000 kişiler, 1985'ten bu yanayı veya 1980'li yıllardan bu yanayı sayacak olursanız, sayıları 50 000'i aşan insan mağdur durumda, töhmet altında, potansiyel suçlu durumunda. Yani, bir şekilde, yakalandıktan sonra mahkûmiyet giymese dahi, zaten bu insana bir PKK damgası yapışıyor, bunu artık üzerinden silmesi çok zor. Buna, zırh olarak getirilen şey ne? 1985 tarihli, yine bu devam ettirdiğimiz yasanın, yani, tekraren yedinci defa getirilmiş olan yasanın 5 inci maddesi var. Bu 5 inci maddede deniliyor ki: "Bu Kanuna göre yapılacak ihbar ve açıklamaların kötü niyetle yapıldığı veya delillerin uydurulduğu anlaşıldığı takdirde, fiil başka bir suç oluştursa bile ayrıca beş yıldan az olmamak üzere ağır hasip cezası verilir."

Ben, demin arkadaşlara da sordum; maalesef, bu konuyla ilgili bir istatistik yok. Yani, şu orana bakacak olursanız, beraat eden onbinlerce insanı düşünürseniz, beraatle sonuçlanan binlerce davayı düşünürseniz, öyle anlaşılıyor ki, buna karşılık, yine binlerce insanın, iftirada bulundu diye, itirafçılıktan yararlanmak adına iftirada bulundu diye, bu madde çerçevesinde mahkûmiyet giymiş olması lazım; fakat, maalesef, böyle bir durum yok. O bölgenin insanı olarak biliyorum ki -varsa da birkaç kişi bizim duymadığımız- birkaç kişi mesabesindedir, daha ötede bir durum değildir; yani, kısacası, yapanın yanına kâr kalıyor, iftira edenin yanına kâr kalıyor.

Bu durumun da, hükümetimiz tarafından, bir alt kanun çerçevesinde mi olur, başka bir vesileyle mi olur, demin Sayın Aslan'ın belirttiği gibi, Türk Ceza Kanununun esaslı bir değişikliği çerçevesinde mi olur, behemehal çok ciddî bir şekilde düzenlenmesi ve toplumun barış ve huzurunu temin etmek adına, örgütün üst düzeylerine tanıdığımız bu imkânı, gariban olan, örgütle hiçbir bağlantısı olmayan, dağ köyünde yaşayan mağdur insanlara da tanımanın bir yolunu muhakkak suretle bulmamız gerektiğini ifade ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akman.

Başka söz isteği?.. Yok.

Maddeyle ilgili önerge yok.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. – 4450 sayılı Kanunun geçici 2 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Geçici Madde 2. – Haklarında 5.6.1985 tarihli ve 3216 sayılı, 25.3.1988 tarihli ve 3419 sayılı, 21.3.1990 tarihli ve 3618 sayılı, 26.11.1992 tarihli ve 3853 sayılı, 28.2.1995 tarihli ve 4085 sayılı, 26.8.1999 tarihli ve 4450 sayılı Kanun hükümleri uygulanmış bulunanlar, anılan kanunların kapsamına giren suçları yeniden işlemeleri durumunda bu Kanundan ve 3419 sayılı Kanundan tekrar yararlanamazlar.”

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Mehmet Ali Şahin?.. Yok.

Başka söz isteği?.. Yok.

2 nci maddeyle ilgili önerge yok.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 2 nci madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3– Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Maddeyle ilgili söz isteği?.. Yok.

Önerge yok.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4– Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Maddeyle ilgili söz isteği?.. Yok.

Önerge yok.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 4 üncü madde kabul edilmiştir.

KAMER GENÇ – Sayın Başkan, oyumun rengini belirtmek için tasarının lehinde söz istiyorum.

BAŞKAN – Siz istedikten sonra, biz söz vermekten zevk duyarız Sayın Genç.

Oyunun rengini belli etmek üzere -tasarının lehinde- Sayın Kamer Genç; buyurun.

Süreniz 3 dakika.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Malum, bu kanun tasarısı, Pişmanlık Yasa Tasarısı. Suç işlemiş, başlangıçta terör olaylarına katılmış kişilerin, sonradan yakalanmaları veya kendiliğinden gelip de teslim olmaları halinde, daha önce bildikleri suç işlemiş kişileri, delilleriyle ortaya koyması halinde, cezalarında belirli bir indirimler yapılmaktadır. Bu kanun, daha önce 6 defa gelmiş, bu 7 nci defadır... Tabiî, bu kanunun uzatılmasında da, biliyorsunuz, en önemli olay, son hizbullah olayı. Tabiî, Hizbullahın bugünkü boyutu nedir? Bulunan bu silahlar... Gerçekten, Hizbullahın sahip olduğu silahların hepsi bulundu mu? Bunların silah depoları biliniyor mu? Bu konularda, hükümet, bize pek tatmin edici bir bilgi vermedi; ama, diliyoruz ki, bu kanunun süresinin uzatılmasıyla, PKK konusunda elde edilen başarı gibi, Hizbullah örgütünün de ele geçirilmesi ve meydana çıkarılması konusunda faydalı bir sonuca ulaşılsın.

Ancak, bu Pişmanlık Yasasında bazı sıkıntılar da var. Bunu kazanç aracı yapan bazı kişiler var. Kendisi örgütün başı veya herhangi bir sorumlusuysa, belli suç odaklarını biliyor; fakat, dağ başındaki bir evde, gidip de zorla... Gerçi, kanuna göre, zorlayıcı unsur olursa, buna ceza verilmiyor; ama, dağ başında... Özellikle bu 169 ncu maddede, yardım ve yataklık fiilinden ceza yiyen kişilerin, Pişmanlık Yasasından yararlanma imkânları yok. Aslında, bu kişilerin büyük bir kesimi -ki, ben kendi bölgemden biliyorum- istemeye istemeye bu suçları işliyor. Dağ başında bir yerde veyahut da can güvenliği olmayan bir yolda giderken, bir bakıyorsunuz, vatandaşların önü kesiliyor, zorla para alınıyor veya çeşitli araçlar alınıyor. Bunu ispat etmesi de çok defa zor oluyor; ama, sonra, itirafçıların bazıları, özellikle itiraf ettikleri konularda, sonradan cayıyorlar. Bu caymalar para karşılığı da oluyor. Bu konuda bize gelen çok bilgi var. Yani, Tunceli'de birkaç tane olay oldu. Mesela, bir olay anlattılar; itirafçı olarak içeriye alınan bir kişi, bir bakıyorsunuz, gitmiş, bazı kişilere "efendim, bana 40 000 dolar veya 50 000 dolar verirseniz verin, yoksa, şunu şöyle yapacağım" biçiminde söylemiş. Yani, çok tevatürler var; ama, ben, burada, olayı şahsileştirmek de istemiyorum. Özellikle bu itirafçılardan bu durumda olan kişilerin üzerinde çok hassasiyetle durulması lazım ve bunun...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, size, 1 dakika daha süre veriyorum; toparlayınız efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aslında, bu oy renginin açıklanması süresinin hiç olmazsa 5 dakika olması lazım. Niye bu kadar... Yani, siz, konuşmalardan çok çekiniyorsunuz. Bu Meclisin böyle yönetilmemesi lazım. Şurada 3 dakikayı dahi kesiyorsunuz. Bu gibi konularda milletvekilinin, İçtüzüğe göre, konuşma hakkı 5 dakikadır; ama, siz, nedense, 3 dakika...

BAŞKAN – Oyunun rengini belli etme konusunda öyle bir kayıt yok efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bir dakika efendim...

Zaten, İçtüzüğün bununla ilgili hükmü diyor ki: "Kısa, öz ve belli bir sürede yapar." Bu süre, İçtüzüğün hiçbir maddesinde, 5 dakikadan aşağı değildir. O bakımdan, konuşmamızı da engelliyorsunuz.

Bu kadar da aceleci olmayın canım. Böyle, aculiyetle çıkarılan kanunlardan kimse bir fayda da sağlamaz size söyleyeyim...

Şimdi, özellikle bu itirafçı olan kişilerin, sonra itiraflarından vazgeçmelerinin üzerinde durmak lazım. Bunlar, burada çok menfaat sağlıyorlar. Bunun, özellikle, uygulamada üzerinde durulması gerektiğine inanıyorum ve Türk Ceza Kanununun 169 uncu maddesinde, maalesef, içeride bulunan kişiler, Anayasanın 87 nci maddesine göre aftan da yararlanmıyorlar. Bunların büyük bir kısmı, coğrafî şartları nedeniyle bu suça itilmişlerdir veya itilmiş durumda gösterilmişlerdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Meclisin buna da bir çare bulmasını istiyorum.

Saygılar sunarım. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Genç. (MHP sıralarından "Oyunun rengini söylemedi" sesleri)

Oyu kabul yönündedir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Oyumunuzun rengini söyleyecek zaman mı verdiniz? (Gülüşmeler)

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan, oyunun rengini gerçekten söylemedi; alalım oyunun rengini.

BAŞKAN – Oyu kabul yönündedir efendim; Sayın Genç, lehinde olduklarını ifade etmişlerdir.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve yasalaşmıştır.

Sayın milletvekilleri, gündeme devam edeceğim; ancak, birleşime 5 dakika ara vereceğim.

Saat 18.20'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.15

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 18.28

BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER : Mehmet AY (Gaziantep), Levent MISTIKOĞLU (Hatay)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

EURO'nun Hukukî Araçlara Etkisi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun müzakerelerine başlıyoruz.

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3. - EURO’nun Hukukî Araçlara Etkisi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/514) (S. Sayısı : 351) (1)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet hazır.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Etmeyenler... Raporun okunmaması kabul edilmiştir.

Tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Altan Karapaşaoğlu; buyurun.

FP GRUBU ADINA MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; EURO'nun Hukukî Araçlara Etkisi Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili olarak Grubum adına söz almış bulunuyorum; değerli Heyetinizi saygıyla selamlarım.

1 Ocak 1999'da 11 Avrupa ülkesinde, EURO, yeni para birimi olarak geçerlilik kazandı. Geri kalan 4 Avrupa Birliği ülkesi -ki, bunlar, Danimarka, Yunanistan, İsveç ve İngiltere- Avrupa Para Birliğine katılmak için henüz kesin karar vermiş değiller; ancak, onların da bu organizasyona katılacaklarına muhakkak olarak bakılıyor.

EURO'yu kullanmaya başlayan ilk 11 ülke üç aşamada tam geçişi gerçekleştiriyorlar. İlk dönem, 1 Ocak 1999 kadar olan dönemdi. Mayıs 1998'de bu ülkeler arasında döviz kurları sabitlendi; 1 Ocak 1999'da başlayan ikinci dönemde, EURO, resmî para birimi olarak kabul edildi ve ilk 11 ülkenin para birimi ile EURO arasındaki döviz kuru sabitlendi. Bu dönemde, EURO, kaydî para olarak kullanılıyor.

Üçüncü aşama ise, ilk önce 1 Temmuz 2002 olarak kararlaştırılan ve fakat, Kasım 1999'da, 28 Şubat 2002'ye alınan EURO'nun kâğıt para ve madenî para olarak tedavüle girmesi aşamasıdır. 28 Şubat 2002'den sonra yerel para birimleri artık geçerli olmayacak; böylece, 11 ülke, 300 milyon tüketici aynı parayı kullanmaya başlamış olacak.

EURO'nun ilk olarak kaydî para şeklinde kullanılması, kâğıt ve madenî paranın daha sonra tedavüle çıkması, diğer paraların tarihsel geçmişine ters düşmüş bulunuyor. Bu da, EURO'nun, doğal ekonomik süreç dışında siyasî kararlılıkla doğmasının bir sonucudur.

(1) 351 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

EURO'nun sağlıklı doğması için, Maastricht Anlaşmasıyla diğer ülkelerin büyük çaba sarf ettiği görülmektedir. Bu anlaşmayı imza eden ülkeler ciddî taahhütlere girişmiş bulunuyorlar. Ekonominin yönetilmesinde kullanılan fiyatlardan önemli bir kısmı, bu anlaşmayla, hükümetlerin inisiyatiflerinin dışında bırakılmış bulunuyor.

Maastricht Anlaşmasıyla, faizler, döviz kurları, mal ve hizmet fiyatları belirli hudutlar içerisine hapsedilmiş bulunuyor. Sadece ücretler, üye ülkelerin inisiyatiflerine bırakılmış oluyor.

Bu önemli tavizlerin dışında, EURO, malî piyasalara oldukça iyi pazarlanmış ve rezerve olması için gerekli azamî gayret gösterilmiştir; çünkü, tarihte, hep, rezerve paranın sahibi olan ülke, büyük avantajlar elde etmiştir. İkinci Dünya Savaşına kadar, sterlin İngiltere'nin hâkimiyetini, daha sonra, dolar hâkimiyeti Amerika Birleşik Devletlerini, 1980'li yıllardan sonra, mark hâkimiyeti Almanya'yı, piyasalarda güçlü ve sözü geçer duruma getirmiştir. Bu sebeple, EURO'nun başarısı ve sahibine; yani, Avrupa Birliğine bir katmadeğer getirmesi, onun, rezerv para olması yetenek ve şansından doğan doğal hakkı olacaktır.

Değerli arkadaşlar, EURO ile ilgili birtakım endişeler var; bu endişeleri maddeler halinde sıralamak gerekiyor. EURO'nun erken bir doğum olduğuna inanan kesimler var. Bu kesimlere göre, ortak ve tek para, ekonomik olmaktan çok, politik bir olaydır diyorlar. Avrupa'da, serbest işçi dolaşımı, gelir eşitliği ve eğitimde dengenin sağlanmasından önce tek parada birleşilmesini kaygı verici buluyorlar. Üye ülkeler, ihracatı artırmak için devalüasyon yapma şanslarını kaybediyorlar; bu da, ülkeler arasında birtakım sürtüşmelere yol açabilir denilmektedir.

EURO'nun patronu olan Avrupa Merkez Bankasının fiyat istikrarını sağlayabilmesi, maalesef, çok zor görünüyor. Üye ülkelerdeki faiz hadleri arasındaki farklılıklar, para politikasının hangi faiz oranına göre ayarlanacağı konusunda problem gündeme getirmiş bulunuyor. Bunun dışında, Avrupa Merkez Bankasının, dünyanın en büyük merkez bankası olan Bundesbank'tan daha bağımsız olması da, bazı çevrelerde endişe yaratmaktadır. Avrupa Merkez Bankasının, gelecekte, politikacılarla karşı karşıya gelmesi muhtemeldir.

Avrupa Para Birliğine üye olan 11 ülkenin maliye bakanlarına çok geniş yetkiler tanınmıştır. Bu bakanlar, Maastricht Anlaşmasını zorlayarak, yetkilerini, kambiyo kontrolları ve birlik dışına sermaye hareketlerinin sınırlandırılması yolunda kullanabilirler; EURO'nun, her ne kadar, istihdamı artırması bekleniyorsa da ilk dönemlerde, işsizliği artıracak, fiyatlardaki saydamlık şirketleri daha rekabetçi bir ortama sokacak ve Avrupa Birliğindeki sendikaların etkinliği sebebiyle ücret düşürülmesinden çok, işçi çıkarılması yaşanabilecektir denilmektedir.

Bu rekabetçi ortam, pek çok firmanın kapatılmasına veya küçülmesine yol açabilecektir.

Bankacılık sektöründe ciddî bir deprem bekleniyor. Kendi ulusal pazarlarında rahat kâr marjlarıyla çalışan bankalar, birleşik Avrupa piyasasında aynı rahatlığı bulamayacaklardır. Örnek olarak, sadece İtalya'daki banka sayısının, 2000 yılında, 967'den 100'e düşeceği hesaplanmaktadır.

Milliyetçi bir yaklaşımla korunmaya çalışılan ulusal piyasalar kaybolacak, yabancı muamelesi gören pek çok yatırım aracı millî kâğıt muamelesi görebilecektir.

Değerli arkadaşlar, bunları ifade etmemizin sebebi, Türkiye'nin, elbette ki çok olumlu yanlarının yanında bu olumsuz yanlarını da düşünerek, kendi ekonomisine, Avrupa Topluluğuna kesin üye olmadan, daha şimdiden çekidüzen vermek mecburiyetini hissetmesi içindir.

Avrupa Birliği ülkelerinin gayri sâfi yurtiçi hâsılalarının 5-10 puan arasında artacağı beklentileri var. Bu artışın, ülkemiz firmalarına etkilerinin olumlu olarak yansıyabilmesi için çok önemli tedbirlerin alınması gerekiyor. Bunları genel olarak şöyle sıralamak mümkün: Türk firmaları, üretim tesislerini modernleştirmeli ve günün şartlarına uygun hızlara getirmelidir; Maliyetlerdeki olumsuz etkileri kesin olan unsurları dünya şartlarına çekmelidirler. Mesela, faiz gibi kaliteli işgücü, ara elemanı ihtiyacı, reel ekonomiye halkın katılımının temin edilmesi, sanayiin birbirlerini destekler hale getirilmesi, teşvik unsurlarının yeniden gözden geçirilmesi; mesela, belli bölgelerin değil, artık, Türkiye'nin bütün sathının teşvike uygun görülmesi gerekmektedir; çünkü, sanayimizin bir reforma ihtiyacı vardır, bu da, ancak, teşvik edilmekle mümkündür. Dolayısıyla, efendim, sanayi Marmara'da, Ege'de ve Akdeniz'de birikti demek suretiyle sanayii başka yere yönlendirmenin kurulu ve mevcut sanayie sıkıntılar getireceğini düşünmek mecburiyetindeyiz.

Türk firmaları, şimdiden, Avrupa Birliğindeki pazar paylarını koruyabilmelidir, hatta bu pazarları geliştirme çabaları içerisine girmelidir. Örneğin, Avrupa Birliği ülkeleri bir araya geldiklerinde, öncelikle kendi pazarlarını önplanda tutacaklar, belki de Avrupa Birliği içerisindeki firmalar, kendi pazarları içerisinde daha büyük bir rekabet gücü yakalayacak. O zaman, bizim, Avrupa Birliğiyle olan ilişkilerimizde pazar kaybetme gibi bir sıkıntımız olabilecektir. Bunun önüne gemek için, Türk firmalarının, şimdiden, Avrupa Birliği içerisindeki pazarlarını koruyabilmeleri, geliştirebilmeleri lazımdır.

Türk firmalarının yeniden yapılanmasını gerektiren bu hususlar dolayısıyla, çok güçlü, ucuz ve uzun vadeli kredi desteğini de hükümetlerin temin etmesi gerekiyor. Dolayısıyla, faizle borç para toplayarak piyasalarda olumsuz bir şekilde anaforlar meydana getiren hazine borçlanmaları süratli bir şekilde azaltılmalıdır. Enflasyonun da kalıcı bir şekilde tek haneli rakamlara çekilmesinde bu tedbirlerin çok önemli rolü olacaktır.

Değerli arkadaşlar, enflasyonun düşürülmesi hedefi inşallah gerçekleşecektir, gerçekleşmesini diliyoruz, temenni ediyoruz; ancak, sanayi ile finansman müesseseleri arasındaki münasebetin en önemli konusu olan faizlerin mutlaka ve mutlaka çok acil bir şekilde gözden geçirilmesi lazım. İnanın, hâlâ, yüzde 150'ler civarında faizle para kullanan sanayi müesseseleri vardır. Bu müesseseler ayakta kalma mücadelesi veriyor. Avrupa Topluluğuyla olan münasebetlerimizde, bu müesseselerin, yarışma kabiliyetleri asla olmayacaktır. Bunu bir an önce uygulamak lazım.

Değerli arkadaşlar, hükümetlerin ekonomimize olumsuz müdahaleleri de kesin olarak kaldırılmalıdır. Liberal ekonominin gereklerini mutlaka uygulamalıyız. Firmalarımızı, ekonomimizi, bu noktada, bu konuya uyarlı hale getirmeliyiz.

Dünya borsalarıyla borsalarımız arasında işbirlikleri kurulmalıdır; dünya borsalarının imkânlarından yararlanılmalıdır. Bu konuda yasal engeller varsa mutlaka kaldırılmalıdır.

EURO alanının genişletilmesi, Avrupa Birliğinin malî ve ticarî olumsuzluklarına karşı aşırı duyarlılığı bir başka sorun olarak gündeme getirebilecektir. Bitişiğimizdeki en küçük iyileşme veya kötüleşme, Türk ekonomisini anında etkileyecektir.

Değerli arkadaşlar, bu konuda, Uzakdoğu pazarlarıyla Amerika pazarları ve piyasalarıyla rekabet durumunda olacak olan Avrupa Topluluğundaki en ufak bir hareketin Türkiye'ye misli misli intikal edeceğini, ülkemizin ondan etkileneceğini asla unutmamamız lazım.

Avrupa Birliği, 1.1.2002 tarihinde, EURO'yu nakdî olarak piyasalara sunduğunda, Amerika Birleşik Devletleri ve Uzakdoğu ülkelerin de birtakım tedbirler alınması gündeme gelecektir. Türkiye'nin, bu tedbirlerden olumsuz etkilenmemesi için de, acilen, gerek mevzuat gerekse likidite açısından birtakım tedbirleri gündeme getirmesi gerekmektedir.

Birlikiçi ticaretin sınırları dışında kalan ticaretten ve piyasalardan uzak kalınmamalıdır. Avrupa Birliğindeki Avrupa Para Birliği, birçok alanda kendine yetecek bir üretime kavuşmasını da sağlayabilecektir ve Türk piyasalarına aşırı bir rekabet artışı da getirebilir. Türk firmalarının pazar paylarını koruyabilmeleri için gerekli çalışmalara yönlendirilmesi ve özendirilmesi gerekmektedir. Bunların başında da, Avrupa piyasalarında rekabet gücü büyük olan firmalarla Türk firmalarını karşılaştırmak, barıştırmak, onlarla ortaklıklar kurmak mecburiyetleri vardır.

Efendim, bendeniz, sanayi kesiminden gelen bir arkadaşınız olarak, ülkemizin en önemli sektörlerinden biri olan tekstil sektörünün bile, bugün, Kuzey İtalya'yla, İspanya'yla yarışamayacak durumda olduğunu size bildirmek mecburiyetindeyim. Kaldı ki, Avrupa Birliği piyasalarında bu güçlü firmalarla rekabet edecek bizim güçlü firmalarımız teknoloji bakımından geridir, eksiktir, sermaye bakımından da yetersiz sermayeyle çalışmaktadırlar.

Nihaî hedefimiz olan Avrupa Birliğiyle tam bütünleşme, bugünkü ekonomik ve siyasî yapımız üzerinde önemli baskıları da beraberinde getirecektir. Türkiye'nin makul bir zamanda denk bütçesini oluşturması ve enflasyonu -tekrar ediyorum- mutlaka ve mutlaka tek haneli rakamlara düşürmesi gerekecektir, gerekmektedir. Türk ekonomisindeki kayıtdışılıkların çözülmesi de gerekmektedir. Bir gerçektir, Türkiye'de kayıtdışılık halen yoğun bir şekilde devam etmektedir; ama, bu konuda zorlayıcı ve cezalandırıcı tedbirlerin yerine, teşvik edici, kaydîliği özendirici hale getiren tedbirler alınmalıdır.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bu yasanın, ülkemize gerekli olduğuna biz -şahsen- inanıyoruz. Bu yasa, Avrupa Topluluğuna giriş çalışmalarımızın, Avrupa Topluluğuyla birlikte olma gayretlerimizin ilk aşaması durumundadır. Gerçi, hazineden sorumlu Sayın Devlet Bakanımızın Plan ve Bütçe Komisyonundaki ifadesiyle, bu yasa çıkmasa ne olur; hiçbir şey olmaz. Bu yasa çıkmasa da, birtakım düzenlemelerle, birtakım tebliğlerle bu konu yine aşılabilir, yine düzenlenebilir; ama, bu yasanın çıkmış olması demek, Türkiye'nin kararlılığını gösterecektir, Türkiye'nin bu konudaki gayretini gösterecektir; Türkiye'nin bu konuyla ilgili olarak Türk sanayiine, Türk girişimcisine vereceği önemi ifade edecektir. Dolayısıyla, bu yasa tasarısını biz, bütün kalbimizle destekliyoruz; ama, hükümetten beklentimiz var. Beklentimiz şudur: Sanayimizin mutlaka ve mutlaka güçlendirilmesi gerekiyor, mutlaka desteklenmesi gerekiyor; özellikle, teşvik konusunda bölge ayırımı yapılmaması gerekiyor.

Türkiye'nin, artık, her karışının teşvike ihtiyacı vardır. Ayrıca, kalkınmada öncelikli bölge mefhumunun da Türkiye'de artık, iller bazından ilçeler bazına düşürülmesi gerekiyor ve topyekûn bir kalkınmaya, sermaye arasındaki ayırımcılığın giderilmesine şiddetle ihtiyacımız var.

Ben, hükümetimizin bu konuda gayretli olacağına inanıyorum, başarılar diliyorum ve saygılar sunuyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Karapaşaoğlu.

Doğru Yol Partisi Grubu adına Isparta Milletvekili Sayın Ramazan Gül; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA RAMAZAN GÜL (Isparta) – Sayın Başkan, Yüce Heyetimizin değerli üyeleri; görüşmekte olduğumuz 351 sıra sayılı EURO'nun Hukukî Araçlara Etkisi Hakkındaki Kanun Tasarısı üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına görüşlerimi arz etmek üzere huzurlarınızda bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu tasarı Avrupa Birliğine geçişin altyapısını oluşturacak ve Avrupa Birliğine karşı Türkiye'nin iyi niyet ifadesi olarak düzenlenen bir yasa tasarısı olmaktadır.

Avrupa Birliği, malumlarınız olduğu üzere, Yüce Atatürk'ün muasır medeniyet seviyesindeki işaret etmiş olduğu hedeflerden... 1920'li yıllardan başlayan, daha sonra rahmetli Menderes, Celal Bayar ve Polatkanların 1959 yılındaki Ankara Antlaşması, akabinde Turgut Özal hükümetlerinin mücadeleleri ve daha sonra, Sayın Genel Başkanımız, zamanın Başbakanı Tansu Çiller Hanımefendinin 1995 yılında Başbakanlığı dönemindeki gümrük birliğine giriş anlaşmaları, bu yasanın altyapısını teşkil etmektedir ve en son olarak da, bundan birbuçuk ay önce, Avrupa Birliğine aday olmamızın temel ayaklarını teşkil etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, malumlarınız olduğu üzere, Avrupa Birliği sürecinde, zaman zaman kesintiler olsa da, önemli bir mesafe katetmiştir; uzun süredir kendi içmevzuatını, Avrupa Birliği mevzuatıyla uyumlaştırma çabası içerisindedir. Şüphesiz, bu süreç, bundan sonra artarak devam edecektir. Gümrük mevzuatı başta olmak üzere, bu yasama döneminde ve sanıyorum, önümüzdeki yasama döneminde de bu yöndeki çabalarımız Türkiye olarak sürecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önümüzdeki tasarı, Avrupa Birliğinin vardığı yeni bir aşamanın, Türkiye açısından sağlıklı bir hazırlık sürecinin yaşanması için önemlidir. Bilindiği üzere, Avrupa Birliği mevzuatı, Birliğe üye olmayan devletleri bağlamamaktadır. Dolayısıyla, EURO'nun, şu anda doğrudan doğruya Türkiye'yi bağlaması söz konusu değildir; çünkü, Türkiye, halen, bir aday ülkedir ve adaylık sürecinin gerektirdiği önçalışmalar ve yükümlülükleri, aşamalı bir şekilde yerine getirecektir; ancak, Türkiye'nin, birliğe üye ülkelerin ulusal paraları üzerinden işlem gören döviz hesapları, dışticaret işlemleri, akreditifleri, banka garantileri, bono ve tahvil ihracı suretiyle yapılan borçlanmaları ve kredileri bulunmaktadır. Avrupa Birliği ülkelerinin tek para sistemine geçmeleriyle birlikte, Türkiye'nin de bu çerçevede hazırlıklı olması ve gerektiğinde, gerekli önlemleri alması gerekmektedir. Bu nedenle, yapılacak çalışmalar büyük önem arz etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; malumlarınız olduğu üzere, 1 Ocak 1999 tarihinden itibaren Avrupa para birimine geçişin üçüncü aşaması başlamıştır. Bir diğer anlatımla, 1 Ocak 1999 tarihinden itibaren, Avrupa Birliği üyelerinin ve Avrupa piyasalarının tek parası olan EURO, kaydî para olarak uygulanmaya konulacaktır. 1 Ocak 2002 tarihinden itibaren de, EURO, kaydî para olmaktan çıkıp, banknot ve madenî para olarak piyasalarda tedavüle girecektir. Böylece, birliği oluşturan devletlerin ulusal paraları, EURO'nun birer alt birimi sayılacaktır. Bu hareket, 1946 yılından bu yana uluslararası para sisteminde yaşanan en önemli bir gelişmedir.

Türkiye'nin, aşamalı olarak, Avrupa gümrük birliği ve Avrupa Birliğini gerçekleştirmesiyle, önemli bir süreç yaşayacağı ve bu sürecin, Türkiye ekonomisini birinci elden etkileyeceği açıktır; çünkü, tek paraya geçişle birlikte, Türkiye'nin dışticareti birçok açıdan olumlu veya olumsuz şekilde etkilenecektir. Bunun yanında, bankacılık, sigortacılık, kıymetli maden borsaları, sermaye piyasaları, öncelikle ve ilk elden etkilenecek alanlardır. Bu nedenle, Türkiye'nin, oluşacak muhtemel risklere karşı daha hazırlıklı olması büyük önem arz etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Türkiye, Avrupa Birliği sürecinde, artık, geri dönülemez bir yoldadır. Ülke çıkarlarının çok iyi gözetilmesi gereken bu süreçte, çok dikkatli olunması gerektiği açıktır; çünkü, tek para sistemine geçişle birlikte, Avrupa Birliği de yeni bir süreci başlatmış olacaktır. Birliğin, gerçekten birlik olması, bu süreçle daha da güçlenmiş olacaktır; çünkü, bu süreç, aynı zamanda zorunlu birlikteliği beraberinde getirecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, sınırlı kaynaklarla kalkınma çabası içerisinde olan bir ülkedir. Hızlı kalkınmanın gerektirdiği fon ihtiyacı her dönemde olmuştur. Gerek iç gerekse dışpiyasalardan sağlanan fonlar, ülke kalkınmasının hizmetine verilmektedir. Ancak, özellikle dışfinansman ihtiyacımızın önemli bir bölümünü Avrupa Birliği ülkelerinden karşıladığımızı düşünürsek, Birliğin tek paraya geçişi süreci içerisinde daha dikkatli olmamız gerekliliği kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.

Öte yandan, dışticaret açısından olaya baktığımızda, Avrupa Birliği ile olan ilişkilerimizin önemli boyutlarda olduğu da görülmektedir. Örneğin, Dış Ticaret Müsteşarlığının verilerine göre, Avrupa Birliği ülkelerinden yaptığımız ithalat tutarı, toplam ithalatımızın yüzde 43'ü dolayındadır. Öte yandan, ihracata baktığımızda da benzer bir tabloyla karşılaşıyoruz. Toplam ihracatımızın yüzde 40'ı aşan bölümü, yine, Birliğe dahil üyelere yapılmaktadır. Bu rakamlar, tek para uygulamasının Türkiye için hayatî bir önem taşıdığını göstermektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; az önce de belirttiğimiz üzere, Türkiye, Avrupa Birliğine üyelik yolunda, artık, geri dönülemez bir noktadadır. Bu süreçte çok dikkatli olunması ve ülke çıkarlarının çok iyi korunması gerektiği açıktır. Bizim şu anda en ciddî açmazımız, yaşadığımız enflasyondur. Türkiye, tüm çabalarına karşın bu konuda iyi bir performans gösterememiştir. Dileğimiz, Türkiye'nin bu konuda başarılı bir adım atması ve sistemi çarpık hale getiren enflasyon olgusundan kurtulmasıdır. Bu konuda sağlanacak başarı, bizi, Avrupa Birliği sürecinde daha etkin ve daha başarılı kılacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kuşkusuz, bir yasama organı olarak üzerimize düşeni yapacak ve Birliğe üyelik sürecinde yaşanan engelleri kaldırmaya çalışacağız; ancak, Hazine Müsteşarlığı, Merkez Bankası, Maliye Bakanlığı, Gümrük Müsteşarlığı ve Dışişleri Bakanlığı gibi kurumların da teknik düzeyde gerekli çalışmaları düzenli olarak yapmaları ve gerektiğinde siyasal organı bilgilendirmeleri gerekmektedir. Bu konuda bürokrasimizin yeterli duyarlılığa sahip olduğunu biliyoruz, bundan da büyük mutluluk duyuyoruz.

Bu vesileyle, yeni yasanın hayırlı, uğurlu olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Gruplar adına başka söz isteği?.. Yok.

Tasarının maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir, özellikle, grup başkanvekili arkadaşlarımızın bu konuya hassasiyet göstermelerini önemle rica ediyorum.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Onu iktidar partilerine söyleyin!..

BAŞKAN – Evet, Sayın Güven...

1 inci maddeyi okutuyorum:

EURO’NUN HUKUKÎ ARAÇLARA ETKİSİ İLE AKARYAKIT TÜKETİM VERGİSİ KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TASARISI

Amaç

MADDE 1. – Bu Kanunun amacı, “Avrupa Birliğini Kuran Antlaşma” uyarınca tek para sistemine dahil olan Avrupa Birliğine üye devletlerin ulusal paralarına veya ECU’ya gönderme yapan hukukî araçların, EURO’nun kullanıma girmesi nedeniyle ortaya çıkabilecek sonuçlar bakımından tabi olacağı esas ve usulleri belirlemektir.

BAŞKAN – 1 inci madde üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına İstanbul Mliletvekili Sayın Ali Coşkun, buyurun efendim.

FP GRUBU ADINA ALİ COŞKUN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yıllar önce, İkinci Dünya Harbinden sonra, yanmış yıkılmış Avrupa'da, bu facianın yeniden yaşanmaması için, 6 Katolik ülke "eğer, ekonomik menfaat ilişkilerini geliştirirsek, savaşları önleriz" düşüncesiyle bir araya gelmişler, önce "Avrupa Ekonomik Topluluğu" diye dilimize yerleştirilen kuruluşu oluşturmuşlardır. 6 ülke 9'a, daha sonra 12'ye çıkmış ve Türkiye, associate üye olarak 13 üncü sırada bekletilmiştir. Bu bekletişi bir deyimle açıklarsak; Avrupa'da 13 rakamı uğursuz sayıldığı için, otellere gittiğinizde 13 üncü kat yoktur, 13 rakamını kullanmazlar; zannediyorum, Türkiye'yi onun için 13 üncü sıraya koydular ve 1987 yılında da, Avrupa Topluluğuna almayacaklarını söylediler.

Yıllar geçti, Avrupa Topluluğuyla olan anlaşmalar, hep seçimle gelmeyen hükümetler tarafından imzalandı. Nitekim, seçilmemiş bir arkadaşımızın, milletvekili olmayan bir arkadaşımızın bakan yapılmasıyla gümrük birliği anlaşması imzalanmıştır. Sadece Özal Hükümeti, 1987 yılında, süre dolduğu için, siyasî tercihini kullanarak, Avrupa Topluluğuna gerçek üye olmak için müracaat etmiştir. O günlerde kendisine sorduğumuzda "Avrupa'nın gerçek yüzünün ortaya çıkması lazım ki, Türkiye kendisine çekidüzen versin" demiştir; haklı da çıkmıştır. Nitekim, Türkiye, alınmamıştır.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye, hep Batı ittifakları içerisinde yer almış ve kendi üzerine düşen vecibelerini yerine getirmiş; ama, kazanılmış haklarını almaya sıra geldiğinde, maalesef dışlanmıştır. Bunda, tabiî ki, bizim dış politikamızın da büyük hatası vardır. Zira, Türkiye, hep teslimiyetçi politikalar gütmüş, ne pahasına olursa olsun Avrupa Birliğine girmenin yollarını, zengin Avrupa'nın fakir bekçiliğini yapmak suretiyle sağlamaya çalışmıştır.

Bu bakımdan, Türkiye, zannediyorum, bu reddedilişten sonra, aklını başına toplayarak, ciddî davranışlar içine girmiştir. Nitekim, gümrük birliği, bugüne kadar, Türkiye'ye getirdiği iyilikler yanında, büyük zararları da beraberinde getirmiştir.

Şimdi, EURO'ya gelirsek, EURO, Maastricht Antlaşmasından sonra, tek merkez bankası, tek para birimi için atılmış adımlar sonucunda gelinmiş bir olaydır. 1992 yılında, Avrupa Birliğini kuran anlaşma uyarınca, ortaklar bir araya gelmişler ve tek merkez bankası, tek para biriminde anlaşmışlardır.

Nitekim, o tarihlerde, ECU diye bilinen Avrupa para birimi, zamanla, 31.12.1998 tarihinde kur sepeti haline dönüştürülmüş ve tek para birimini kabul eden 11 Avrupa ülkesinin paraları, hem birbirleri arasında döviz kuru olarak hem de tek para birimi olan EURO birimi karşısında sabitlenmiştir.

Şimdi, 1.1.1999-1.1.2002 yılları arasında, EURO, tamamen kaydî para olarak yürürlüğe girmiş bulunmaktadır. 1 Ocak 2002 tarihinden itibaren, banknot ve metal para olarak, EURO kullanılır hale gelecektir ve altı ayın sonunda, 1.7.2002 tarihinde, bu 11 ülkenin bütün ulusal paraları tedavülden kalkacaktır.

Şimdi, Avrupa Birliği, Avrupa Ekonomik Topluluğu olarak başlayıp, Avrupa Topluluğuna dönüşüp, şimdi de ekonomik entegrasyon tamamlandığı için, siyasî entegrasyonu hedef alarak Avrupa Birliğini kuran bu ülkeler, ulusal paralarını tamamen kaldırıp, Avrupa Merkez Bankasının para politikalarına uymayı kabul etmiştir. Nasıl ki, şimdiye kadar, Avrupa Birliği, Türk kamuoyuna, milletimize mal edilmemişse, hep emrivakilerle getirilmişse, bugün, araştırma yapınız -ki, bu araştırmalar, tarafımızdan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinde yapılmıştır- maalesef, bizim halkımız, Avrupa Birliğini bilmemektedir, tanımamaktadır, ne gibi zorluklarla karşılaşacağını bilememektedir. Hatta, çok üst düzeydeki bazı bürokratların, Türk parasının tedavülden kalkacağını söylememiz karşısında, büyük bir şaşkınlığa uğradıklarını görmüşüzdür.

Değerli arkadaşlarım, artık, Türkiye'nin, bu ciddî konuyu, hiç olmazsa bu kanunun çıkmasından sonra kamuoyuna mal etmesi, milletimizle bütünleştirerek götürmesi gerekmektedir. Bugün, birçok Avrupa ülkesi -Norveç'i alın, Danimarka'yı alın, İngiltere'yi alın- bunları, tamamen kendi halkının görüşleri doğrultusunda kararlaştırmıştır. Mesela, İngiltere, tek para birimine doğrudan girmeyi kabul etmemiş, bir zaman dilimi sonrasında gireceğini beyan etmiştir. Türkiye ise, aynı Avrupa Birliğindeki diğer gelişmeler gibi, gümrük birliğine girdiği gibi, tamamen teslimiyetçi politikalarla işleri götürmektedir.

Malumlarınız olduğu veçhile, şu anda, bu konuda, 70 000 sayfa mevzuat vardır (hukukî mevzuat, gümrük mevzuatı, malî mevzuat) ama, Türkiye, daha bunun 2 800 sayfasını tercüme etmiş ve bilgilenmiştir. Kaldı ki, Yunanistan kadar da, Avrupa Birliği meselesini, hukuk yönünden, maliye yönünden ve diğer konularda bilen uzmanımız yoktur. Yunanistan'daki uzman sayısı, bizim tam 17 katımızdır. Türkiye'deki uzmanlar da, üzülerek belirtiyorum, bu konuda çalıştırılmamakta, başka değişik işlerle görevlendirilmiş bulunmaktadır.

Bu bakımdan, EURO konusu, Türkiye'yi hakikaten ilgilendirmektedir. Türkiye, yine, Helsinki toplantısından sonra, Avrupalıların uğursuz saydığı 13 üncü sırada, aday ülke olarak bekletilmektedir. İnşallah, yanılırız ve bu sefer, olaylar lehimize gelişir; bizim yetkililerimiz de, şahsiyetli politikalarla, bu teslimiyetçi politikalardan vazgeçer.

Neden bizim için önemli?.. Avrupa Birliğine girelim ya da girmeyelim, kısa vadede ya da uzun vadede düşünürsek, bugün, Türkiye, zaten gümrük birliği içinde, dışticaretiyle, tamamen, Avrupa Birliğine bağlanmış durumdadır. Şu anda, bizim dışticaretimizin yüzde 48'i Avrupa ülkeleriyle ilgilidir. Ayrıca, ortaklıklar yönünden, joint venture (müşterek ortaklıklar) yapılıyor, bono tahvil ihracı yönünden, dışborçlanmalar yönünden, banka işlemleri, yatırımlar, borsa ve hisse senetleri açısından, EURO, Türkiye'yi, doğrudan, belki, 2002 yılında ilgilendirecek, etkileyecektir; ama, şimdiki 11 ülkenin, Avrupa ülkelerinin, 12 ülkenin ulusal paralarıyla iç içe, Türkiye ilgilidir ve döviz sepetinde bunların ağırlığı vardır; özellikle, Doutsche Mark olarak, Alman Markının ağırlığı vardır. Bu bakımdan, Türkiye'nin, ciddî tedbirler alarak, kendisini bu konuya hazırlaması gerekmektedir.

EURO bakımından, gelecek günlerin Türkiye'ye hayırlı olması dileğimle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Coşkun.

1 inci maddeyle ilgili başka söz isteği?.. Yok.

Önerge yok.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

Kapsam

MADDE 2. -Bu Kanun, EURO’nun kullanıma girmesinin tek para sistemine dahil olan devletlerin ulusal paralarına veya ECU’ya gönderme yapan hukukî araçlar üzerindeki etkilerini kapsar.

BAŞKAN – 2 nci maddeyle ilgili olarak, Fazilet Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Coşkun; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA ALİ COŞKUN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli üyeler; vaktinizi fazla almak istemiyorum; ama, tabiî, EURO gibi bir konuyu, aslında, saatlerce konuşmamız lazım. O bakımdan, eksik kalan hususları tamamlamak istiyorum.

Türkiye'nin, şu anda EURO'ya bir sorumluluğu yok; çünkü, üye ülke değil, üye ülkelerin dışında; ama, demin arz ettiğim gibi, Avrupa Birliğiyle dışticareti yüzde 48 nispetinde olduğu için, bütün o ülkelerin paralarıyla, demin söylediğim ekonomik ilişkilerde, ticarî ilişkilerde Türkiye'nin ilgisi var, bu bakımdan önem taşıyor.

Avrupa Birliğine gelince: Daha önceki Avrupa zirveleri kararlarını gözden geçirirsek, çeşitli kriterler var; ama, ben, bunlardan sadece üçünü sizin bilginize arz etmek istiyorum.

Avrupa Birliği Komisyonu, aldığı kararda, bir ülkenin Avrupa Birliğine üye olabilmesi için, enflasyon açısından, Avrupa Birliğine üye ülkelerden enflasyonu en düşük olan üç ülkenin aritmetik ortalamasının ancak yüzde 2 fazlası olduğu takdirde alırız diyor. Şimdi, Avrupa ülkelerinde en düşük enflasyon yüzde 0,9 ile 2,1 arasında değişiyor, demek ki, ortalama 1,5 desek, 2 daha koyarsak, Türkiye'nin Avrupa Birliğine ciddî aday olabilmesi için yüzde 3'lere düşürmesi lazım enflasyonunu; şu anda Türkiye'de enflasyon yüzde 60'ın üzerinde. Bu, birincisi.

İkincisi, banka işlemleri açısından, yine karar şudur: Avrupa Birliği üyesi ülkelerden, işlemlerde faiz nispeti en düşük olan üç ülkenin ortalamasından ancak yüzde 1,5 fazlayı kabul ediyor. Bunu da aldığınız zaman, Türkiye'de faizlerin yüzde 4'ler civarına düşmesi lazım. Oysaki, şu anda faizler yüzde 50'lerin üzerinde.

Öyleyse, tamamen pembe hayallerle, Avrupa'nın kapısında bekleyerek Avrupa Birliğine giremeyeceğimizi anlamış olmamız gerekmektedir ve bu işte, hakikaten çok ciddî tedbirler almak lazımdır.

Hükümetin, uzlaşıyla, getirdiği birsürü kararları uygulamakta zorluklar çektiğini görmekteyiz. Getirdikleri para politikaları işlememektedir. 2000 yılındaki enflasyon hedefleri yüzde 25'tir; zaten, ocak ayında yüzde 5,8'i gitmiştir, şubat ayında da yüzde 4-4,5'lar civarında olacaktır. Dolayısıyla, mayıs-haziran aylarına gelindiğinde, hükümetin yıl sonunda hedef aldığı enflasyon tamamlanmış olacaktır, başarıyla! Onun için, IMF'ye olan sözlerini yerine getirememektedirler, hayat pahalılığı giderek artmaktadır, enflasyon canavarı tekrar ayaklanmıştır.

Değerli arkadaşlarım, bir programı ortaya koymak önemlidir; ama, en önemlisi o programı uygulamaktır. Hükümetimizin bu programı uygulamakta acizlik çektiğini görmekteyiz ve üzülmekteyiz; çünkü, bu ülke bizim. Şimdi IMF'yle flört ediyoruz ve Avrupa Birliğiyle evlenmeye hazırlanıyoruz; ama, bu gidişle, ne Avrupa Birliğiyle evlenebiliriz ne de IMF'nin şartlarını yerine getirebiliriz. Onun için, hükümetin, bu konularda, halkla bütünleşerek, halktan kopmadan, muhalefetiyle iktidarıyla el ele, gönül gönüle, çoğunluğuna güvenmeden politikalarını yürütmelerini ve gerek komisyonlarda gerekse şu Yüce Mecliste muhalefetin getirdiği önerilere dikkat etmelerini, biz hükümetten böyle emir aldık, dolayısıyla, böyle geçecek diye el kaldırmayla Avrupa Birliğine giremeyeceğimizin artık anlaşılması gerektiğini bilgilerinize tekrar hatırlatarak sunmak istiyorum.

Ondan sonra, gelir dağılımındaki bozukluk Avrupa'nın dikkatini çekmektedir. Yine, son, Devlet İstatistik Enstitüsünün açıkladığı gelir dağılımında, nüfusun yüzde 20'si, gayri safî millî hâsılanın yüzde 57'sini almaktadır; en alt kademedeki fakir grup ise, yüzde 4,5'ini almaktadır.

Ayrıca, kesimler arasında gelir dağılımı bozukluğu vardır, coğrafî bölgeler arasında gelir dağılımı bozukluğu vardır, kişi başına gelirde aynı uçurumlar vardır; bu da, bizim Avrupa Birliğine girmemizi fevkalade engelleyici unsurlardan birisidir.

Bugün, üzülerek söylüyorum, Avrupa'da birçok gıda maddesinin fiyatı, Türkiye'den daha ucuzdur. Örnek olarak peyniri gösterebiliriz, eti gösterebiliriz, domatesi gösterebiliriz, daha birçok maddeyi gösterebiliriz. Hatta, o kadar ileriye gitti ki, benim hiç ilgi alanımda olmayan, devletin de ilgi alanında olmaması gereken Tekel rakısının fiyatı, İstanbul-Yeşilköy Havaalanında Yunanistan'ın uzosundan daha pahalıdır ve vitrinlerden kalkmıştır. Bugün, rakı sevenler Yunan rakısı içmektedir; çünkü, Yunanlılarla artık kardeş olduk ya, dost olduk ya; kendi ülkemizde bile, devletin ürettiği mal satılamamaktadır; çünkü, devlet meşrubatçılıktan kendini kurtaramamıştır. Artık, devletin, kendisini pijama dikmekten, meşrubat üretmekten kurtarması lazımdır. Hükümete tekrar hatırlatıyorum, özellikle Milliyetçi Hareket Partili kardeşlerime hatırlatıyorum; bu alkol üretimini devletten kurtarın, özelleştirin ve bu memleketi bu beladan kurtarın; çünkü, Anayasaya göre, devlet, vatandaşın sağlığını korumakla mükelleftir. Halbuki, Türkiye'de, insanlar, kötü alışkanlıklara devlet tarafından itilmektedir.

O bakımdan, Avrupa Birliğine gireceksek, ciddî programlar uygulamamız lazımdır. Yoksa, EURO'yu sadece sepetinize koymak, Merkez Bankası işlemlerinde kullanmak bizi kurtarmaz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Coşkun.

2 nci maddeyle ilgili başka söz isteği?.. Yok.

Önerge yok.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 2 nci madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

Tanımlar

MADDE 3. – Bu Kanunda yer alan;

a) EURO : Avrupa Birliğini Kuran Antlaşma uyarınca tek para sistemine dahil olan Avrupa Birliğine üye devletlerin parasını,

b) ECU veya Avrupa Para Birimi : Avrupa Birliği Konseyinin 22.12.1994 tarihli ve 3320/94 sayılı EC Tüzüğü ile tanımlanan Avrupa Topluluğunun hesap birimi olarak da kullanılan ve 1.1.1999 tarihinden itibaren yürürlükten kalkmış olan kur sepetini,

c) Ulusal para birimleri : Tek para sistemine dahil olan üye devletlerin kendi para birimlerini,

d) EURO’nun kullanıma girdiği tarih : Tek para sisteminin başlangıç tarihi olan 1.1.1999 tarihini,

e)Hukukî araçlar : Hukukî ilişkileri kuran veya düzenleyen veya etkileyen kanun ve diğer mevzuat hükümlerini, yargı kararlarını, idarî işlemleri, tek taraflı hukukî işlemleri, sözleşmeleri, sermaye piyasası araçlarını, kıymetli evrakı, ödeme sistemleri araçlarını, diğer ödeme araçlarını ve hukukî sonuç doğuran diğer her türlü işlemleri,

İfade eder.

BAŞKAN – 3 üncü maddeyle ilgili söz isteği?.. Yok.

Önerge yok.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 3 üncü madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

Ulusal para birimine ve ECU’ya yapılan göndermeler

MADDE 4. – Kanunlarda ve diğer mevzuatta ulusal para birimlerine yapılan bütün göndermeler, ulusal paraların tedavülden kaldırıldıkları tarihten itibaren, Avrupa Birliği tarafından geri dönülmez şekilde sabitlenerek belirlenen ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından da ilan edilen değişim oranı uygulanarak EURO’ya yapılmış olarak kabul edilir.

EURO’nun kullanıma girmesiyle, hukukî araçlarda ECU’nun 3 üncü maddenin (b) bendinde yapılan tanımına gönderme yapıldığı takdirde, ECU bire bir oranında EURO’ya dönüşür. Hukukî araçlarda ECU’ya yapılan göndermeler, taraflarca aksi kararlaştırılmadığı takdirde, Avrupa Topluluğunda hesap birimi olarak da kullanılan kur sepetine gönderme olarak kabul edilir.

BAŞKAN – 4 üncü maddeyle ilgili söz isteği?.. Yok.

Önerge yok.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 4 üncü madde kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

Sözleşmelerin ve diğer hukukî işlemlerin devamlılığı

MADDE 5. – EURO’nun kullanıma girmesi veya ulusal para birimlerinin tedavülden kaldırılarak tek para sistemine dahil Avrupa Birliğine üye devletlerde EURO’nun tek para birimi olma niteliğini kazanması veya ulusal para birimi ya da ECU için belirlenen faiz oranının veya oran belirleme yönteminin değişmesi, mevcut sözleşmenin veya diğer hukukî işlemlerin taraflarından birine, sözleşmeyi veya hukukî işlemi tek taraflı olarak değiştirme veya fesih hakkını vermez.

BAŞKAN – 5 inci maddeyle ilgili söz isteği?.. Yok.

Önerge yok.

5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 5 inci madde kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

Kanunlar ihtilafı

MADDE 6. – Ulusal paranın tanımı, o parayı ihraç eden devletin hukukuna tâbidir. EURO’nun tanımı Avrupa Birliği hukukuna tâbidir.

Paranın borcun kapsamı üzerinde meydana getireceği etkiler, borç ilişkisine uygulanacak hukuk tarafından belirlenir.

Ödemenin hangi parayla yapılması gerektiği, ödeme yeri hukukuyla belirlenir.

BAŞKAN – 6 ncı maddeyle ilgili söz isteği?.. Yok.

Önerge yok.

6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 6 ncı madde kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

Vergi ve harç istisnaları

MADDE 7. – Bu Kanun kapsamında;

a) Ulusal para birimlerinin EURO’ya dönüştürülmesine ilişkin işlemler ile bu işlemlerin yapılması sırasında her ne nam altında olursa olsun lehe alınan paralar hakkında 13.7.1956 tarihli ve 6802 sayılı Gider Vergileri Kanunu hükümleri,

b) EURO’nun kullanıma girdiği tarihten önce veya sonraki dönemde ulusal para birimi cinsinden akdedilmiş sözleşmeler ile gerçekleştirilmiş diğer hukukî işlemlerde ulusal para birimine, komisyon, faiz ve diğer masraflara gönderme yapan hükümlerin EURO cinsinden değiştirilmesi için düzenlenecek kağıtlar hakkında 1.7.1964 tarihli ve 488 sayılı Damga Vergisi Kanunu ile 2.7.1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanunu hükümleri,

Uygulanmaz.

BAŞKAN – 7 nci maddeyle ilgili söz isteği?.. Yok.

Önerge yok.

7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 7 nci madde kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8. – 7.11.1984 tarihli ve 3074 sayılı Akaryakıt Tüketim Vergisi Kanununun 7 nci maddesinin sonuna aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

“Akaryakıt tüketim vergisi hâsılatından 2.2.1981 tarihli ve 2380 sayılı Kanun ile 27.6.1984 tarihli ve 3030 sayılı Kanuna göre mahallî idarelere ve fonlara pay verilmez.”

BAŞKAN – 8 inci maddeyle ilgili söz isteği?.. Yok.

Önerge yok.

8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 8 inci madde kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

Yetki

MADDE 9. – Kanunlar ve diğer mevzuatla kendilerine verilen görev ve yetkiler kapsamında Maliye Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı ve/veya Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, bu Kanun hükümlerinin uygulanması ve işleyişiyle ilgili tedbirleri almaya ve çıkarılacak tebliğler ile gerekli düzenlemeleri yapmaya yetkilidir.

BAŞKAN – 9 uncu maddeyle ilgili söz isteği?.. Yok.

Önerge yok.

9 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 9 uncu madde kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 10. – Bu Kanunun;

a) 7 nci maddesi yayımı tarihinde,

b) 8 inci maddesi 1.2.2000 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,

c) Diğer maddeleri 1.1.1999 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,

Yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 10 uncu maddeyle ilgili söz isteği?.. Yok.

Önerge yok.

10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 10 uncu madde kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 11. – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 11 inci maddeyle ilgili söz isteği?.. Yok.

Önerge yok.

11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 11 inci madde kabul edilmiştir.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Sayın Başkan, bir cümleyle, bir hususu belirteceğim.

BAŞKAN – Buyurun.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Sayın Başkanım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin itibarının yerinde sayılabilmesi için, bu kanun tasarılarını hazırlayan ve bunu takip eden bürokrat arkadaşlarımızın Meclise gelmesi gerekmektedir. Ben, sizin kanalınızla, bu mesajı vermek istiyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Gelirler Genel Müdürü burada.

BAŞKAN – Sayın bürokrat burada... Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürü...

OĞUZ TEZMEN (Bursa) – Hazine'nin bürokratları nerede?!. Hazine'nin kanunu bu!..

BAŞKAN – Vallahi, Hazine'nin bürokratlarını tanımıyorum; burada, Hazine'nin bürokratı var mı, yok mu, bilmiyorum... Sayın Bakanımız burada...

OĞUZ TEZMEN (Bursa) – Gelirlerle ilgili 2 madde var, diğerleri Hazine'ye ilişkin...

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şekli konusunda Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın, elektronik cihazla yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Açık oylama için 5 dakikalık süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen arkadaşlarımızın teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen giremedikleri takdirde, oy pusulalarını Başkanlığımıza göndermelerini; o arada vekâleten oy kullanacak Sayın Bakan varsa, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini, imzasını havi oy pusulasını Başkanlığımıza aynı süre içerisinde göndermelerini rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, EURO'nun Hukukî Araçlara Etkisi Hakkında Kanun Tasarısının yapılan açık oylamasının sonucu açıklıyorum:

Katılan üye: 226

Kabul: 195

Ret: 6

Mükerrer: 24

Geçersiz: 1

Bu sonuca göre, tasarı yasalaşmıştır; hayırlı olsun.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 29 Şubat 2000 Salı günü saat 13.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 19.32

VI. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, Bandırma Sağlık Meslek Lisesine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş’un cevabı (7/1272)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sağlık Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

İlyas Yılmazyıldız

Balıkesir

Sorular :

1. Doğru Yol Partisi iktidarında, 1991-92 eğitim ve öğretim yılında açılan Bandırma Sağlık Meslek Lisesi 4 yıldır öğrenci kaydedilmediği için Bakanlık tarafından yayınlanan genelge doğrultusunda kapatılacak mıdır? 2000-2001 yılı eğitim ve öğretime devam edecek midir? Yeni öğrenci kaydı yapılacak mıdır?

2. Bandırma Sağlık Meslek Lisesi eğitim ve öğretime devam edecekse sağlık memurluğu gibi yeni bölümler açılacak mıdır?

3. Bandırma yöresi için önemli bir istihdam kaynağı olan Sağlık Meslek Lisesi önümüzdeki yıl yeni bina bulduğu takdirde eğitim ve öğretime devam edecektir. Bakanlık tarafından yeni bina tahsis edilmesi için ödenek ayrılmış mıdır?

4. Sağlık Meslek Liselerinin (ebelik, hemşirelik, sağlık memurluğu vb.) bölümlerinden mezun olan adaylardan son yapılan Devlet Memurları Sınavında kaç kişi kazanmıştır? Atamaları ne zaman yapılacaktır? Kaç tanesinin (branşları belirtilmek üzere) ataması yapılacaktır?

5. 1994 yılından bu yana Sağlık Meslek Liselerinin ebelik, hemşirelik, sağlık memuru ve diğer bölümlerinden mezun olarak bekleyen, son DMS sınavını kazanamamış adayların durumu ne olacaktır? Atamaları yapılacak mıdır?

T.C.

Sağlık Bakanlığı 21.2.2000

Sağlık Eğitimi Genel Müdürlüğü

SEĞT : Eğit.Pln.Dai.Bşk.B.100.SEG.0720008/482

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Genel Sekreterliği

Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı

İlgi : 27.1.2000 tarih ve 3933 sayılı yazınız.

Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız tarafından tarafıma yöneltilen “Bandırma Sağlık Meslek Lisesi ve Sağlık Personeli atamaları” ile alakalı yazılı soru önergenize ilişkin olarak hazırlanan cevap metni, yazımız ekinde gönderilmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Doç. Dr. Osman Durmuş

Sağlık Bakanı

Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın Bandırma Sağlık Meslek Lisesine ve sağlık personeli atamalarına ilişkin yazılı soru önergesinin cevabıdır.

Soru 1. Doğru Yol Partisi iktidarında, 1991-92 eğitim ve öğretim yılında açılan Bandırma Sağlık Meslek Lisesi 4 yıldır öğrenci kaydedilmediği için Bakanlık tarafından yayınlanan genelge doğrultusunda kapatılacak mıdır? 2000-2001 yılı eğitim ve öğretime devam edecek midir? Yeni öğrenci kaydı yapılacak mıdır?

Cevap 1. Yüksek Sağlık Şûrasının 23.5.1995 gün ve 185/1 sayılı tavsiye kararları (Ek-1) doğrultusunda, ülkemizde ebe, hemşire ve sağlık memurluğu eğitiminin Avrupa Birliği normlarına paralel olarak liseye temellendirilip lisans düzeyindeki yüksek okullarda yürütülmesi kabul edilmiş olup, buna müteakip, Bakanlığımız talebi, Yüksek Öğretim Kurulu Başkanlığının teklifi üzerine 2 Kasım 1996 tarih ve 22805 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 96/8655 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile aralarında Bandırma da olmak üzere 79 sağlık yüksek okulunun kurulması uygun görülmüştür. (Ek-2) Kurulan bu yüksek okulların Bakanlığımız ile Yüksek Öğretim Kurulu Başkanlığı arasında mutabakata varılarak 23.11.1996 tarihinde imzalanan protokol gereği (Ek-3) aralarında Bandırma Sağlık Meslek Lisesinin de bulunduğu 79 sağlık meslek lisesi binası, ebelik, hemşirelik ve sağlık memurluğu eğitiminde, sağlık yüksek okulu olarak kullanılmak üzere 20 yıl geçici süre ile ilgili üniversitelere tahsis edilmiştir. (Ek-4)

Yukarıda belirtilen protokol hükümleri dahilinde Bandırma Sağlık Meslek Lisesine, lise öğrencisi alınmayıp, üniversite tarafından sağlık yüksek okulu hemşirelik bölümü öğrencisi alınmaktadır. Bundan böyle de, bu okul Balıkesir Üniversitesine bağlı Sağlık Yüksek Okulu olarak eğitim-öğretime devam edecek olup okulun kapanması söz konusu olmamaktadır.

Soru 2. Bandırma Sağlık Meslek Lisesi eğitim ve öğretime devam edecekse sağlık memurluğu gibi yeni bölümler açılacak mıdır?

Cevap 2. Bandırma Sağlık Meslek Lisesi Balıkesir Üniversitesine bağlı Bandırma Sağlık Yüksek Okulu olarak eğitime devam edecek olup, öğrenci alımları üniversite tarafından yapılacaktır.

Soru 3. Bandırma yöresi için önemli bir istihdam kaynağı olan Sağlık Meslek Lisesi önümüzdeki yıl yeni bina bulduğu takdirde eğitim ve öğretime devam edecektir. Bakanlık tarafından yeni bina tahsis edilmesi için ödenek ayrılmış mıdır?

Cevap 3. Bandırma Sağlık Meslek Lisesi binası ebelik, hemşirelik ve sağlık memurluğu eğitiminde ve sağlık yüksek okulu olarak kullanılmak üzere 20 yıl geçici süre ile Balıkesir Üniversitesine tahsis edilmiş olup, Bakanlığımızın Bandırma’da sağlık meslek lisesi binasına ihtiyacı yoktur.

Soru 4. Sağlık Meslek Liselerinin (ebelik, hemşirelik, sağlık memurluğu vb.) bölümlerinden mezun olan adaylardan son yapılan Devlet Memurları Sınavında kaç kişi kazanmıştır? Atamaları ne zaman yapılacaktır? Kaç tanesinin (branşları belirtilmek üzere) ataması yapılacaktır?

Cevap 4. – Başbakanlık Devlet Personel Başkanlığından alınan bilgiye göre, sağlık meslek liselerinin (ebelik, hemşirelik, sağlık memurluğu vb.) bölümlerinden mezun olup, Devlet memurluğu sınavlarına katılanlardan 23 580 kişi sınavı kazanmış olup, kamu kurum ve kuruluşlarından istenilen açıktan atama izinli kadro durumları gözönünde bulundurularak hangi branştan ne kadar atama yapılacağı Devlet Personel Başkanlığınca tespit edilecektir.

Soru 5. 1994 yılından bu yana Sağlık Meslek Liselerinin ebelik, hemşirelik, sağlık memuru ve diğer bölümlerinden mezun olarak bekleyen, son DMS sınavını kazanamamış adayların durumu ne olaccaktır? Atamaları yapılacak mıdır?

Cevap 5. 1994 yılından bu yana sağlık meslek liselerinin çeşitli bölümlerinden mezun olup, atama bekleyen ve son DMS sınavını kazanamamış adaylar, 2000 yılı içerisinde Devlet Personel Başkanlığınca yapılacak olan DMS sınavına tekrar katılacaklardır.

Yüksek Sağlık Şûrası

Toplantı Tarihi : 23.5.1995 Ek-1

Toplantı Sayısı : 185/1

Karar

26.1.1995 tarih ve 184/1 sayılı Yüksek Sağlık Şûrasının ebe, hemşire ve sağlık memuru eğitimi ile ilgili kararı doğrultusunda kurulan Değerlendirme ve Hazırlık Komisyonu Raporu Bakanlıkça Yüksek Sağlık Şûrası gündemine alınarak görüşüldü;

Yapılan değerlendirmeler sonunda:

1. Ülkemizde, ebe, hemşire ve sağlık memurluğu eğitiminin Avrupa Birliği normları paralelinde liseye temellendirilerek lisans düzeyindeki yüksek okullarda yürütülmesinin

Sağlık Teknisyenliği diş, laboratuvar, radyoloji, ortez-protez vb. meslekî eğitiminin ise liseye temellendirilerek önlisans düzeyindeki yüksek okullarda yürütülmesinin (Anestezi teknisyenliğinin bilahare yapılacak toplantıda değerlendirilmesinin),

2. Yüksek okul programlarının Sağlık Bakanlığına bağlı Sağlık Meslek Liseleri binalarında başlatılmasını ve bu programın başlatıldığı Sağlık Meslek Liselerine öğrenci alınmamasını, mevcut öğrenciler mezun edilinceye kadar yüksek okul müdürünün Sağlık Meslek Lisesi müdürlüğüne de atanmasını, yüksek okul müdürlüklerine ilgili meslek mensuplarından atama yapılmasının,

3. Lisans düzeyindeki Yüksek Okul programlarının 1996-1997 öğretim yılından itibaren başlatılmasını, ülkemiz sağlık personeli ihtiyacı oranında bu programların yaygınlaştırılmasını ve sağlık personeli yetiştirme modeli haline getirilmesini, 2 yıllık önlisans ebelik ve hemşirelik programlarına 1996-1997 öğretim yılından itibaren öğrenci alımını durdurmak suretiyle bu mesleklerde ara eleman yetiştirilmemesinin,

4. Yüksek okulların programlarının başlatılacağı okulların belirlenmesi için; 1995 Haziran ayı içinde Sağlık Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilâtı ve Yüksek Öğretim Kurulu ile ilgili meslek kuruluşlarının temsilcilerinden oluşacak bir daimi komisyon kurulmasını, bu komisyonun bina, uygulama alanı (en az 100 yataklı hastanesi olan), nüfus, öğretim elemanı gibi kriterler doğrultusunda çalışmalar yapmasını ve geçiş takvimi hazırlamasının,

5. Yüksek okul programlarının başlatıldığı yerlerde bu programın yürütülmesi için ihtiyaç duyulan dersane, laboratuvar, büro gibi eğitim ortamlarının Sağlık Bakanlığına bağlı binalardan kullanım haklarının en az 5 yıl süre ile Yüksek Öğretim Kuruluna verilmesini, ihityaç duyulması halinde bu sürenin 5’er yıllık sürelerle uzatılmasını, bu konuda Sağlık Bakanlığı, Yüksek Öğretim Kurulu ve Millî Emlak Genel Müdürlüğünün işbirliği yapmasını, Sağlık Bakanlığı tarafından kullanım hakkı verilen binaların (kullanım alanı oranı kadar) işletme giderlerinin (ısıtma, elektrik, su vb.) Yüksek Öğretim Kurulu tarafından karşılanmasının,

6. Yüksek Okulların “uygulamalı meslekî eğitiminin” Sağlık Bakanlığı, SSK, diğer resmî ve özel sağlık kuruluşlarına bağlı hastane, doğumevi, dispanser, sağlık oacağı, sağlıkevi, halk sağlığı laboratuvarı, ana çocuk sağlığı merkezlerinde yürütmesinin, bu konuda yüksek okulların ve ilgili sağlık kuruluşu yöneticilerinin işbirliği yapmasının,

7. Yüksek Okullarda ihtiyaç duyulacak öğretim elemanlarının karşılanması ve mevcut Sağlık Meslek Lisesi öğretmenlerinin yeni sisteme (Yüksek Okula) entegrasyonu için; Sağlık Eğitim Enstitüsü mezunlarının 1995 yılı içerisinde lisans tamamlama programlarına alınmasını, çalışan mezunların bakanlıkça belirlenecek bir plan dahilinde programlara katılımının sağlanmasının, bu konuda Bakanlık ve Yüksek Öğretim Kurulunun işbirliği yapmasının,

8. Lisans ve Yüksek Lisans eğitimine sahip Sağlık Meslek Lisesi öğretmenlerinin istemeleri halinde Yüksek Okul kadrosuna geçişlerinin sağlanmasını; bu konuda Sağlık Bakanlığı, Yüksek Öğretim Kurulu ve DevletPersonel Dairesinin işbirliği yapmasının,

Meslek dersleri öğretmenlerinin istemeleri halinde geçiş sürecinde kadroları Sağlık Bakanlığında kalmak kaydı ile yüksek okullarda ders vermelerinin sağlanmasının,

9. Yüksek Okul Programında görev almak istemeyen meslek öğretmenlerinin sağlık kuruluşlarına atamalarının yapılmasının,

Yüksek Okul Programında görev almak istemeyen ya da bu programlarda ihtiyaç olmayan kültür dersi öğretmenlerinin Millî Eğitim Bakanlığına bağlı okullara geçişinin sağlanmasını (Sağlık Meslek Liselerine Millî Eğitimden yeni öğretmen geçişinin yapılmamasını); bu konuda Sağlık Bakanlığı ile Millî Eğitim Bakanlığının işbirliği yapmasının,

10. 1996-1997 Öğretim Yılından itibaren Resmî ve Özel tüm kuruluşlara bağlı tüm sağlık meslek liselerine öğrenci alınmaması, söz konusu okullarda bulunan mevcut öğrenciler mezun edilinceye kadar (1999) eğitim-öğretimin sürdürülmesinin,

11. Üniversitelerde açılacak Yüksek Okulların (ebelik yüksek okulu, hemşirelik yüksek okulu, sağlık memurluğu) ve bu okullara alınacak öğrenci sayısının sağlık personeli ihtiyacı paralelinde ve meslekî eğitim için gerekli olan alt yapısına göre açılmasını; bu konuda Sağlık Bakanlığı, Yüksek Öğretim Kurulu ve Devlet Planlama Teşkilâtı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (SSK Genel Müdürlüğü) işbirliği yapmasının,

12. Ebe, hemşire ve sağlık memuru yetiştirecek Yüksek Okulların öğrenci kaynağının lise ve sağlık meslek lisesi mezunları olması, Sağlık Meslek Lisesi çıkışlılara bu okullara girişte ek puan avantajı sağlanmasının,

13. Üniversitelerde sağlık meslekî eğitim ile ilgili açılacak lisans ve önlisans eğitimindeki müfredat programlarının ülkemiz sağlık hizmetleri ihtiyaçları ve Avrupa Birliği standartları gözönüne alınarak hazırlanmasını, hazırlanan ve uygulanan programların eğitim-istihdam ve verimlilik değerlendirmelerinin yapılmasını, bu konularda Sağlık Bakanlığı ile Yüksek Öğretim Kurulunun işbirliği yapmasının,

14. Sağlık Bakanlığının, sağlık personeli ihtiyacını karşılamak üzere açmış olduğu sınavlara; bu kararın 1 inci maddesinde belirlenen standartlarda eğitim gören meslek mensuplarının başvurularının da kabul edilmesinin,

15. Sağlık Eğitim Fakültelerinin 1995 yılı içinde faaliyete geçirilmesini, bu konuda Sağlık Bakanlığı ile Yüksek Öğretim Kurulunun işbirliği yapmasının, bu fakültelerde öncelikle meslek dersi öğretmeni ve tıbbî teknologların lisans tamamlama programlarının açılmasının, Sağlık Eğitim Enstitülerine 1995-1996 öğretim yılından itibaren öğrenci alınmamasının,

16. Ebelik, hemşirelik ve sağlık memurluğu yüksek okullarının kurumsallaşması için ihtiyaç duyulacak yasal düzenlemelerin Sağlık Bakanlığı tarafından bir an önce gerçekleştirilmesinin,

Uygun olacağına şûramızca oy birliği ile karar verildi.

Başkanvekili Üye Üye

Dr. Aytun Çıray Prof. Dr. Refet Saygılı Prof. Tbp. Tuğ. Gnl. Sait Değer

Üye Üye Üye

Prof. Dr. Semih Baskan Prof. Dr. Emin Kansu Prof. Dr. Hikmet Yavuz

Üye Üye Üye

Prof. Dr. Ayhan Özdemir Doç. Dr. Emin Özdoğan Dr. Selim Ölçer

Üye Üye Üye

Ecz. Ahmet Uras Dt. C. Korkut Yıldırım Doç. Dr. Osman Müftüoğlu

(Katılamadı)

Üye Üye Üye

Dr. F. Cihansever Erel Dr. Tahsin N. Ecer Dr. Erol Afşin

Üye

Salih Hacıömeroğlu

Ek-2

Karar Sayısı : 96/8655

Ekli listede yer alan üniversitelere bağlı olarak sağlık yüksekokullarının kurulması; Millî Eğitim Bakanlığının 23.9.1996 tarihli ve 024835 sayılı yazısı üzerine, 2809 sayılı Kanunun ek 30 uncu maddesine göre, Bakanlar Kurulunca 10.10.1996 tarihinde kararlaştırılmıştır.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

Prof. Dr. Necmettin Erbakan

Başbakan

Dışişleri Bak. ve Başb. Yrd. Devlet Bakanı

Prof. Dr. T. Çiller F. Adak

Devlet Bakanı Devlet Bakanı

N. Ercan Doç. Dr. A.Gül

Devlet Bakanı Devlet Bakanı

I. Saygın Prof. Dr. S. Tekir

Devlet Bakanı Devlet Bakanı

N. Kurt M. Altınsoy

Devlet Bakanı Devlet Bakanı

N. K. Zeybek L. Esengün

Devlet Bakanı Devlet Bakanı

M. S. Ensarioğlu A. C. Tunç

Devlet Bakanı Devlet Bakanı

B. Aksoy G. Dağdaş

Devlet Bakanı Devlet Bakanı

H.U. Söylemez T. R. Güneri

Devlet Bakanı V. Devlet Bakanı

H.U. Söylemez Prof. Dr. S. Günbey

Devlet Bakanı Devlet Bakanı

B. Şeker Dr. A. Demircan

Adalet Bakanı Millî Savunma Bakanı

Ş. Kazan T. Tayan

İçişleri Bakanı V. Maliye Bakanı

B. Aksoy Doç. Dr. A. Şener

Millî Eğitim Bakanı Bay. ve İskân Bakanı

Prof. Dr. M. Sağlam C. Ayhan

Sağlık Bakanı Ulaştırma Bakanı

Y. Aktuna Ö. Barutçu

Tarım ve Köyişleri Bakanı Çal. ve Sos. Güv. Bakanı

M. Demirci N. Çelik

Sanayi ve Ticaret Bakanı Enerji ve Tabiî Kay. Bakanı

Y. Erez M. R. Kutan

Kültür Bakanı Turizm Bakanı

İ. Kahraman B. Yücel

Orman Bakanı Çevre Bakanı

M. H. Dağlı M. Z. Tokar

S. No. Sağlık Yüksekokulu Üniversitesi

1 Adana Çukurova

2 Adıyaman İnönü

3 Afyon Afyon Kocatepe

4 Ağrı Atatürk

5 Amasya Ondokuz Mayıs

6 Ankara Cebeci Ankara

7 Ankara Dr. Refik Saydam Gazi

8 Antalya Akdeniz

9 Antalya Akseki Akdeniz

10 Artvin Kafkas

11 Aydın Adnan Menderes

12 Aydın Söke Adnan Menderes

13 Balıkesir Balıkesir

14 Balıkesir Bandırma Balıkesir

15 Bilecik Osmangazi

S. No. Sağlık Yüksekokulu Üniversitesi

16 Bingöl Fırat

17 Bitlis Yüzüncü Yıl

18 Bolu Abant İzzet Baysal

19 Bolu Düzce Abant İzzet Baysal

20 Burdur Süleyman Demirel

21 Bursa Uludağ

22 Çanakkale Çanakkale Onsekiz Mart

23 Çankırı Ankara

24 Çorum Gazi

25 Denizli Pamukkale

26 Denizli Çivril Kadir Kameroğlu Pamukkale

27 Diyarbakır Atatürk Dicle

28 Edirne Trakya

29 Elazığ Fırat

30 Erzincan Atatürk

31 Erzurum Atatürk

32 Eskişehir Osmangazi

33 Gaziantep Gaziantep

34 Giresun Karadeniz Teknik

35 Gümüşhane Karadeniz Teknik

36 Hatay Mustafa Kemal

37 Isparta Süleyman Demirel

38 İçel Mersin

39 İstanbul Bakırköy İstanbul

40 İstanbul Zeynep Kâmil Marmara

41 İzmir Atatürk Ege

42 İzmir Ödemiş Ege

43 Kars Kafkas

44 Kastamonu Gazi

45 Kayseri Atatürk Erciyes

46 Kırklareli Trakya

47 Kırşehir Gazi

48 Kocaeli Kocaeli

49 Konya Selçuk

50 Konya Akşehir Selçuk

51 Kütahya Dumlupınar

S. No. Sağlık Yüksekokulu Üniversitesi

52 Malatya İnönü

53 Manisa Celal Bayar

54 Kahramanmaraş Kahramanmaraş Sütçü İmam

55 Mardin Dicle

56 Muğla Muğla

57 Muğla Marmaris Muğla

58 Muş Yüzüncü Yıl

59 Nevşehir Erciyes

60 Niğde Zübeyde Hanım Niğde

61 Ordu Ondokuz Mayıs

62 Rize Karadeniz Teknik

63 Sakarya Sakarya

64 Samsun Ondokuz Mayıs

65 Sinop Ondokuz Mayıs

66 Siirt Dicle

67 Sivas Cumhuriyet

68 Tekirdağ Trakya

69 Tokat Gaziosmanpaşa

70 Trabzon Karadeniz Teknik

71 Şanlıurfa Harran

72 Uşak Afyon Kocatepe

73 Van Yüzüncü Yıl

74 Yozgat Erciyes

75 Zonguldak Zonguldak Karaelmas

76 Aksaray Niğde

77 Karabük Zonguldak Karaelmas

78 Karaman Selçuk

79 Kilis Yusuf Şerefoğlu Gaziantep

Ek-3

Protokol

Taraflar

Madde 1. – Bu Protokolün tarafları T.C. Sağlık Bakanlığı ile Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) Başkanlığıdır.

Konu

Madde 2. – Yüksek Sağlık Şûrasının 23 Mayıs 1995 tarih ve 185/1 sayılı kararı doğrultusunda ebelik, hemşirelik ve sağlık memurluğu eğitiminin lisans düzeyindeki yüksekokullarda yapılması amacıyla, Sağlık Bakanlığının talebi, Yüksek Öğretim Kurulu Başkanlığının teklifi ve Bakanlar Kurulunun 2 Kasım 1996 tarih ve 22805 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan kararı ile kurulan 79 sağlık yüksekokulunun ilgili üniversitelerce faaliyete geçirilmesi amacıyla Sağlık Bakanlığı ile YÖK arasındaki işbirliğini öngörmektedir.

Amaç

Madde 3. – Sağlık hizmetlerinin verimli olarak yürütülmesinde ihtiyaç duyulan ebe, hemşire ve sağlık memurlarının yüksek öğretim sistemi ile uluslararası normlara uygun olarak yetiştirilmesini gerçekleştirmek üzere Bakanlık ve YÖK arasında uyulacak usül ve esasları belirlemektir.

Bu amaçla, protokol ekinde belirtilen sağlık meslek lisesi binalarında sağlık yüksekokulu programları yürütülecektir.

Kapsam

Madde 4. – Bu protokol hükümleri, Sağlık Bakanlığı ile YÖK arasında 10 Eylül 1992 tarihinde imzalanarak yürürlüğe giren sağlık meslek lisesi binalarındaki sağlık hizmetleri meslek yüksekokulları ve 2 Kasım 1996 tarih ve 22805 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan sağlık yüksekokullarının faaliyete geçirilmesi ile ilgili işbirliği esaslarını kapsar.

Tanımlar

Madde 5. – Bu protokolde geçen

“Bakanlık” Sağlık Bakanlığını

“YÖK” Yüksek Öğretim Kurulu Başkanlığını

“Rektörlük” Sağlık yüksekokullarının bağlı olduğu üniversite rektörlüğünü

“Enstitü” Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık eğitim enstitülerini,

“Okul Binası” Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık meslek lisesi binalarını,

ifade eder.

Gayri Menkul ve Menkullerin Durumu

Madde 6. – Daha önce sağlık hizmetleri meslek yüksekokullarına dönüştürülen sağlık meslek lisesi binaları ile, 2 Kasım 1996 tarih ve 22805 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Bakanlar Kurulu Kararında öngörülen yerlerdeki sağlık meslek lisesi binaları, 20 (yirmi) yıl süreyle ilgili üniversite rektörlüklerinin kullanımına tahsis edilmiştir. Bu süre, ihtiyaç duyulması halinde uzatılır.

Ayrıca; sağlık yüksekokullarına dönüştürülen sağlık meslek lisesi binalarındaki mevcut araç ve gereçler, Ayniyat Talimatnamesinin ilgili hükümleri dahilinde sürekli olarak üniversiteye devredilir.

Üniversitelere tahsis edilen söz konusu bina ve araç-gereçler; ebe, hemşire ve sağlık memurluğu eğitimi dışında başka bir amaçla kullanılamaz.

Öğrencilerin Durumu

Madde 7. – Sağlık yüksekokuluna dönüştürülen sağlık meslek liselerine, ortaokula dayalı ortaöğretim düzeyinde öğrenci alınmaz ve bu okullara diğer sağlık meslek liselerinden öğrenci nakli yapılmaz. Ancak; yüksekokula dönüştürülen sağlık meslek liselerinde halen öğrenim gören öğrenciler mezun oluncaya kadar öğrenimlerine devam ederler.

Okul Müdürlüğü Görevinin Yürütülmesi

Madde 8. – Sağlık yüksekokullarına dönüştürülen sağlık meslek liselerinde halen öğrenim görmekte olan öğrenciler mezun oluncaya kadar, sağlık meslek lisesi müdürlüğü görevini de ilgili yüksekokul müdürü yürütür.

Öğretim Elemanı İhtiyacı

Madde 9. – Sağlık yüksekokullarının daimi öğretim elemanı ihtiyacını karşılamak üzere sağlık meslek liselerindeki öğretmen kadroları usulüne uygun olarak üniversitelere devredilir.

Madde 10. – Sağlık meslek liselerindeki meslek dersleri öğretmenleri ile sağlık eğitim enstitüsü mezunlarından ihtiyaç kadarı ilgili üniversitelerin kararı ile sağlık yüksekokullarına atanabilirler.

Madde 11. – Kadro ile geçiş sağlanıncaya kadar, sağlık meslek liselerindeki meslek dersleri öğretmenleri ve yüksekokulun ihtiyaç duyacağı diğer öğretmenler mevcut statüleri ile yüksekokullarda görevlendirilebilirler.

Kadro ile geçiş sağlanıncaya kadar görevlendirilen öğretmenlerin özlük hakları Bakanlıkça karşılanır.

Eğitim ve Öğretim

Madde 12. – Ebelik, hemşirelik ve sağlık memurluğu eğitimi 4 yıllık sağlık yüksekokullarında yürütülür. Sağlık yüksekokuluna dönüştürülemeyen diğer sağlık meslek liselerinin ebelik, hemşirelik ve sağlık memurluğu bölümlerine öğrenci alınmaz.

Madde 13. – Öğrenci kontenjanlarının ve müfredat programlarının belirlenmesinde sağlık hizmetleri ihtiyacı gözönüne alınır. Bu konularda Bakanlık ve ilgili üniversiteler işbirliği yapar.

Yüksekokulların uygulamalı eğitimleri Bakanlığa bağlı sağlık kuruluşlarında yapılabilir.

Bina Giderleri

Madde 14. – Sağlık yüksekokuluna dönüştürülen sağlık meslek lisesi binalarının genel giderleri 31.12.1997 tarihine kadar Bakanlıkça, bu tarihten sonra üniversite tarafından karşılanır.

İşbirliği

Madde 15. – Sağlık meslek liselerinin yüksekokula dönüşümü çerçevesinde ihtiyaç duyulan her konuda Bakanlık ile YÖK arasında işbirliği yapılır.

Madde 16. – Bu protokolün uygulanmasından doğabilecek ihtilaflarda yargıya başvurulmaksızın öncelikle idarî mekanizma içinde çözümü esas alınır.

Yürürlük

Madde 17. – Bu protokol hükümleri, imza tarihinde yürürlüğe girer.

Yürütme

Madde 18. – Bu protokol hükümlerini Sağlık Bakanı ve Yüksek Öğretim Kurulu Başkanı yürütür.

22.11.1996

Dr. Yıldırım Aktuna Prof. Dr. Kemal Gürüz

Sağlık Bakanı Yüksek Öğretim Kurulu Başkanı

Sıra No. Sağlık Yüksekokulu Üniversitesi SML Binası

40 İstanbul Zeynep Kâmil Marmara İstanbul Zeynep Kâmil

41 İzmir Atatürk Ege İzmir Atatürk

42 İzmir Ödemiş Ege İzmir Ödemiş

Sıra No. Sağlık Yüksekokulu Üniversitesi SML Binası

43 Kars Kafkas Kars

44 Kastamonu Gazi Kastamonu

45 Kayseri Atatürk Erciyes Kayseri Atatürk

46 Kırklareli Trakya Kırklareli

47 Kırşehir Gazi Kırşehir

48 Kocaeli Kocaeli Kocaeli

49 Konya Selçuk Konya

50 Konya Akşehir Selçuk Konya Akşehir

51 Kütahya Dumlupınar Kütahya

52 Malatya İnönü Malatya

53 Manisa Celal Bayar Manisa

54 Kahramanmaraş K. Maraş Sütçü İmam Kahramanmaraş

55 Mardin Dicle Mardin

56 Muğla Muğla Muğla

57 Muğla Marmaris Muğla Muğla Marmaris

58 Muş Yüzüncü Yıl Muş

59 Nevşehir Erciyes Nevşehir

60 Niğde Zübeyde Hanım Niğde Niğde Zübeyde Hanım

61 Ordu Ondokuz Mayıs Ordu

62 Rize Karadeniz Teknik Rize

63 Sakarya Sakarya Sakarya

64 Samsun Ondokuz Mayıs Samsun

65 Sinop Ondokuz Mayıs Sinop

66 Siirt Dicle Siirt

67 Sivas Cumhuriyet Sivas

68 Tekirdağ Trakya Tekirdağ

69 Tokat Gaziosmanpaşa Tokat

70 Trabzon Karadeniz Teknik Trabzon

71 Şanlıurfa Harran Şanlıurfa

72 Uşak Afyon Kocatepe Uşak

73 Van Yüzüncü Yıl Van

74 Yozgat Erciyes Yozgat

75 Zonguldak Zonguldak Karaelmas Zonguldak

76 Aksaray Niğde Aksaray

77 Karabük Zonguldak Karaelmas Karabük

78 Karaman Selçuk Karaman

79 Kilis Yusuf Şerefoğlu Gaziantep Kilis Yusuf Şerefoğlu

Sağlık Yüksek Okuluna Dönüştürülen Sağlık Bakanlığına

Bağlı Sağlık Meslek Lisesi Binaları

Sıra No. Sağlık Yüksekokulu Üniversitesi SML Binası

1 Adana Çukurova Adana

2 Adıyaman İnönü Adıyaman

3 Afyon Afyon Kocatepe Afyon

4 Ağrı Atatürk Ağrı

5 Amasya Ondokuz Mayıs Amasya

6 Ankara Cebeci Ankara Ankara Cebeci

7 Ankara Dr. Refik Saydam Gazi Ankara Dr. Refik Saydam

8 Antalya Akdeniz Antalya

9 Antalya Akseki Akdeniz Antalya Akseki

10 Artvin Kafkas Artvin

11 Aydın Adnan Menderes Aydın

12 Aydın Söke Adnan Menderes Aydın Söke

13 Balıkesir Balıkesir Balıkesir

14 Balıkesir Bandırma Balıkesir Balıkesir Bandırma

15 Bilecik Osmangazi Bilecik

16 Bingöl Fırat Bingöl

17 Bitlis Yüzüncü Yıl Bitlis

18 Bolu Abant İzzet Baysal Bolu

19 Bolu Düzce Abant İzzet Baysal Bolu Düzce

20 Burdur Süleyman Demirel Burdur

21 Bursa Uludağ Bursa

22 Çanakkale Çanakkale Onsekiz Mart Çanakkale

23 Çankırı Ankara Çankırı

24 Çorum Gazi Çorum

25 Denizli Pamukkale Denizli

26 Denizli Çivril Kadir Kameroğlu Pamukkale Denizli Çivril Kadir Kameroğlu

27 Diyarbakır Atatürk Dicle Diyarbakır Atatürk

28 Edirne Trakya Edirne

29 Elazığ Fırat Elazığ

30 Erzincan Atatürk Erzincan

31 Erzurum Atatürk Erzurum

32 Eskişehir Osmangazi Eskişehir

33 Gaziantep Gaziantep Gaziantep

34 Giresun Karadeniz Teknik Giresun

35 Gümüşhane Karadeniz Teknik Gümüşhane

36 Hatay Mustafa Kemal Hatay

37 Isparta Süleyman Demirel Isparta

38 İçel Mersin İçel

39 İstanbul Bakırköy İstanbul İstanbul Bakırköy

Ek-4

T.C.

Maliye Bakanlığı 14.1.1997

Millî Emlak Genel Müdürlüğü

Sayı : B.07.0.MEG.0.12/3121-76159/01759

Konu : Tahsis

Sağlık Bakanlığına

(Sağlık Eğitimi Genel Müdürlüğü)

İlgi : 4.12.1996 gün ve Eğt. Pln. Dai. Bşk. 6728 sayılı yazınız.

Bakanlar Kurulunun 10 Ekim 1996 tarih 96/8655 sayılı kararı ile, bu karara ekli listede yer alan üniversitelere bağlı olarak Sağlık Yüksek Okulları kurulmasına ilişkin ilgi yazınızda Bakanlar Kurulu Kararında bahsi geçen yüksek okulların, Bakanlıklarına bağlı Sağlık Meslek Lisesi binaların da faaliyete geçirilmesi amacıyla Bakanlıkları ile YÖK Başkanlığı arasında 22 Kasım 1996 tarihli protokol imzalandığı belirtilerek Bakanlar Kurulu Kararında bahsi geçen 79 sağlık yüksek okulunun yine listede belirtilen sağlık meslek lisesi binaların da faaliyete geçmesinin uygun görüldüğü belirtilerek söz konusu liselerin 20 yıl süreyle ilgili üniversitelere tahsisi istenilmiştir.

İlgi yazınız eki listede belirtilen Sağlık Meslek Liselerinin aynı listede ismi geçen üniversitelere 20 yıl süreli geçici tahsisleri 19.12.1996 gün ve 3121-76159/41607 sayılı yazımızla yapılmış ve durum ilgili Valilik ve Üniversitelere bildirilmiştir.

Arz olunur.

Doç. Dr. Abdüllatif Şener

Maliye Bakanı

2. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, bazı subaylara ve ordu mensuplarına yönelik iddialara ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu’nun cevabı (7/1316)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Millî Savunma Bakanı Sayın Sebahattin Çakmakoğlu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

Lütfi Yalman

Konya

1. Çok iyi bilindiği üzere TCK’nın ilgili maddelerinde dince mukaddes sayılan sembollere, değerlere veya inançlara hakaret edenlere TCK’nın 175 inci Maddesi 1 inci Fıkrasına göre 6 aydan 1 yıla kadar cezalandırılır hükmü getirilmiştir. Ayrıca para cezası öngörülmüştür. Yine Anayasamızın 3 üncü Maddesinde Millî Marşımızın İstiklâl Marşı olduğu ifade edilmektedir. Bütün bunlara rağmen GATA’nın ders yılı açılışında Diş Tabibi Tuğgeneral Yalçın Işımer isimli birisi gerek Yüce Peygamberimize ve seçkin ashabına “çöl bedevisi araplar vb.” ifadelerle hakaret etmiş; hayatında hiç “İstiklâl Marşı”nı duymamış gibi Millî Şairimize “Arab’ın adamı” diyerek çirkin bir üslupla küçümsemiştir. Bu şahıs hakkında herhangi bir işlem yapılmış mıdır? Ne gibi işlemler yapılmış ve bu işlemler sonucunda ne gibi cezalar öngörülmüştür? Herhangi bir idarî soruşturma açılmış mıdır? Açılmadı ise neden açılmamıştır? Yoksa Peygamber Efendimiz ve onun kıymetli ashabı kutsal sayılmamakta mıdır? Millî şairimiz ve “İstiklâl Marşı’mız” kutsal görülmemekte midir? “Maksadı aşan beyanatlardır” savunması böyle bir suç işleyen için yeterli görülebilir mi? Hiçbir suçu bulunmayan ve “İrtica” yaftası yakıştırılarak ordumuzdan atılan inançlı ve disiplinli subay ve astsubay örnekleri ortada dururken, alenen kutsal değerlerimize hakaret eden bir şahsın kanunlar karşısında korunmaya çalışılmasının sebebi nedir? Böyle bir çelişkili tutumun halkımız vicdanında aksi tesir uyandıracağı ve bunun da kahraman ordumuzun üstün niteliklerine zarar verebileceği düşünülmekte midir?

2. Gazetelerde; Genel Kurmay Başkanlığınca emekliye ayrılan general, subay ve astsubaylardan bir kısmının listesinin çıkartılarak orduevlerine sokulmaması talimatı verildiği haberleri yer almıştır. Bu haberler doğru mudur? Bu listelerde yer alan general, subay ve astsubay emeklileri kimlerdir? Orduevlerine hangi gerekçeyle girişleri yasaklanmıştır? Bu gerekçenin hukukî temeli nedir? Orduevlerine girişi yasaklanan emekli asker mensuplarının rütbesi, kimliği ve emeklilik yılı nedir?

3. Tunceli’de PKK militanlarınca şehit edilen altı şehitten biri olan şehit yüzbaşı Ercan Solak’ın Konya Ereğli’de kılınan cenaze namazı esnasında namazı kıldıran imamın sakallı olmasına itiraz ederek sıkıntı çıkaran bir görevli yüzbaşının bulunduğu ve bu yüzbaşının davranışı sonucunda halkta infial meydana geldiği iddiaları araştırılmış mıdır? Halkın infialine neden olan bahse konu yüzbaşı kimdir? İmama niçin müdahale etmiştir? Halkın infialine sebep olan bu yüzbaşı hakkında ne gibi işlemler yapılmıştır? Ordu mensupları arasında çok azda olsa bu tarz fevri çıkışlarda bulunan ve orduya olan güveni zedeleyen kişilerin bu davranışlarını ortadan kaldırmayı sağlayacak düzenlemeler düşünülmekte midir? Bu konuda neler yapmayı düşünüyorsunuz?

T.C.

Millî Savunma Bakanlığı 21.2.2000

Kan.Kar. : 2000/7006-GK

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 3.2.2000 tarihli ve KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1316-3868/9369 sayılı yazısı.

Konya Milletvekili Lütfi Yalman tarafından verilen “Bazı subaylara ve emekli ordu mensuplarına yönelik iddialara ilişkin” 7/1316 sayılı yazılı soru önergesinin cevabı Ek’te sunulmuştur.

Arz ederim.

Sabahattin Çakmakoğlu

Millî Savunma Bakanı

Konya Milletvekili Lütfi Yalman tarafından verilen 7/1316 sayılı

yazılı soru önergesinin cevabı

1. Gülhane Askerî Tıp Akademisinin 27 Eylül 1999 tarihinde icra edilen 1999-2000 eğitim-öğretim yılı açılış töreni sırasında, Prof. Diş. Tbp. Tuğg. Yalçın Işımer’in “Atatürk’üm ve Türkçe’m” konulu açılış dersine ilişkin konuşmasının, müslümanların önderlerini küçültücü, Mehmet Akif Ersoy’u tahkir ve tezyif edici, tamamen siyasî içerikli ve Türkiye’nin uluslararası çıkarlarını zedeleyici mahiyette olduğuna ilişkin değerlendirmeler maksatlı, dayanaksız ve iyi niyetten uzak saptamalardır.

Gülhane Askerî Tıp Akademisi, 2955 sayılı Kanunla kurulmuş, bilimsel özerkliğe sahip, Atatürk ilkelerine bağlı, millî şuur ve disiplini görev bilen, lisans ve lisansüstü düzeyde eğitim ve öğretim, bilimsel araştırma ve yayın yapan bir yüksek öğretim kurumudur. Bu bakımdan, konferans konusu olan Türkçe dilinin kullanımı bağlamında, Mehmet Akif Ersoy’un Kuranın Türkçe’ye çevrilmesine ilişkin yaklaşımına karşı değerlendirmelerinin, bu bilimsel özerklik çerçevesinde düşünülmesi gerekmektedir.

Mehmet Akif Ersoy’un, elbette, İstiklâl Marşımızın şairi olarak hepimiz için geçerli saygın bir yeri vardır. Ancak bu, belli bir konudaki görüşünün, özellikle de bilimsel bir zeminde eleştirilemeyeceği anlamına gelmemeli, bu olayda olduğu gibi Mehmet Akif Ersoy’un manevî şahsiyetinin tahkir ve tezyif edildiği düşünülmemelidir.

Anayasal düzenin korunması gerekliliğine ilişkin olarak ve uygun forumda görüş beyan edilmesi, Türk Silâhlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu kapsamında siyasî faaliyette bulunmak olarak değerlendirilmediğinden, herhangi bir soruşturmaya da gerek görülmemiştir.

2. Ordu evleri ve askerî sosyal tesislerden yararlanma hakkına sahip personelin bu mahallerdeki tutum, davranış ve hareket tarzları, Türk Silâhlı Kuvvetleri İç Hizmet Yönetmeliğinin 664 üncü maddesi ile düzenlenmiştir.

Buna göre; tesislerden istifade eden personelin, siyasî maksatlı veya toplum kurallarını ve ahlâkını istismar edici ya da askerî disipline aykırı davranışları ile Türk Silâhlı Kuvvetleri aleyhinde beyanda veya faaliyette bulunduğu tespit edildiği takdirde, askerî sosyal tesislere girişleri yasaklanmaktadır.

3. 11 Ocak 2000 tarihinde Konya İli Ereğli İlçesinde toprağa verilen Şehit Jandarma Yüzbaşı Ercan Solak’ın cenaze töreninin hazırlığı safhasında, icrasında ve tören sonrasında, törene katılanlar huzurunda herhangi bir tartışma olmamıştır. Cenaze namazı İlçe Müftüsü yönetiminde kıldırılmış ve Konya Valisi ile Ereğli Askerlik Şube Başkanı tarafından konuşmalar yapılmıştır. Garnizon Komutanlığına veya diğer yetkililere, soru önergesinde bahsi geçen tartışmaya ilişkin herhangi bir bilgi veya şikayet ulaşmamıştır.

Bilgilerinize sunarım.

Sabahattin Çakmakoğlu

Millî Savunma Bakanı

3. – İstanbul Milletvekili Esat Öz’ün, Abdullah Öcalan’ın cezasının infazının erteleneceği konusunda taahhütte bulunulup bulunulmadığına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in cevabı (7/1322)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Dışişleri Bakanı Sayın İsmail Cem tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını delâletlerinize arz ederim.

Saygılarımla.

25.1.2000

Esat Öz

İstanbul

1. Bilindği üzere, 12 Ocak tarihinde toplanan “Liderler Zirvesi”nin öncesinde hem Batı Avrupa basınında, hem de Avrupa Birliği yöneticilerinin yaptığı açıklamalarda; PKK terör örgütü başına verilen idam cezasının infazının erteleneceğine ya da terörist başının idam edilmeyeceğine dair ifadelere rastlanmış ve hatta birlik yöneticilerinin, kendilerine bu çerçevede teminat/söz verildiği şekilde açıklamalar yaptığına şahit olunmuştur. Bunun en önemli örneklerini oluşturan Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi adına Yargıtay’daki duruşmayı izleyen Finlandiyalı Parlamenter Sayın Gunnar Janson’ın o günlerde yaptığı yazılı açıklama ile Liderler Zirvesinin toplandığı 12 Ocak tarihinde Paris’i ziyaret eden Avrupa Birliğinin yeni dönem başkanı Portekizli Bakan Sayın Da Costa’nın verdiği beyanat karşısında Bakanlığınızın herhangi bir resmî tepkisi olmuş mudur? Türkiye Cumhuriyeti Devleti/Hükümeti adına herhangi bir yetkili böyle bir taahhütte, taahhüt anlamına gelebilecek herhangi bir beyanda bulunmuş mudur? Eğer bulunmamış ise, AB yöneticilerinin açıklamalarını ve basında yer alan haberlerin varlığını Dışişleri Bakanı olarak nasıl izah ediyorsunuz? Eğer Türkiye adına herhangi bir şekilde güvence verilmiş ise, bu güvence/söz kim tarafından, hangi yetkiye dayanılarak ve ne zaman verilmiştir?

2. 1999 yılının Kasım ayı sonunda (muhtemelen 25 Kasım 1999 tarihinde) Avrupa Birliği Genişleme Komisyonu yetkilisi Sayın Günter Verheugen ile Brüksel’de yaptığınız toplantıda A. Öcalan’ın cezasının infaz edilmemesi konusu gündeme gelmiş midir? Eğer böyle bir konu gündeme geldi ise, Toplantıda Türkiye Cumhuriyetinden PKK Terör Örgütü ve A. Öcalan hakkında belirli bir politika takip etmesi istenmiş midir? Bu toplantıda Dışişleri Bakanı olarak A. Öcalan’ın durumuyla ilgili herhangi bir beyanınız olmuş mudur?

T.C.

Dışişleri Bakanlığı 21.2.2000

Siyaset Planlama Genel Müdürlüğü

Sayı : SPGM/83.91

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 3.2.2000 tarihli ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1322-3919/9431 sayılı yazıları.

İstanbul Milletvekili Sayın Esat Öz’ün ilgide kayıtlı yazılarında bahsekonu soru önergesinin yanıtları ilişikte sunulmuştur.

Saygılarımla arz ederim.

İsmail Cem

Dışişleri Bakanı

İstanbul Milletvekili Sayın Esat Öz tarafından Dışişleri Bakanı Sayın İsmail Cem’e yöneltilen yazılı soru önergesinin cevabı

1. Bilindiği gibi, Hükümetimizi oluşturan üç partinin genel başkanları 12 Ocak 2000 tarihinde yaptıkları toplantıda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) terörist başı Abdullah Öcalan hakkındaki kesinleşmiş idam cezasının infazının bir süre ertelenmesine ilişkin ihtiyati tedbir kararını değerlendirmişlerdir. Toplantı sonunda yapılan açıklamada, Anayasamız ile uluslararası yükümlülüklerimizden kaynaklanan süreç tamamlandığında, dosyanın gereği için Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderileceği belirtilmiştir.

Türkiye’nin çıkarlarını, kamuoyumuzu ve kendi içimizdeki bütün duyguları dikkate alan bu karar, yurt dışında da olumlu yankı yapmıştır. Hukuka saygı ilkesi çerçevesinde alınan bu karar, AB Helsinki Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi sonucunda Türkiye’nin AB’ne adaylığının tescil ve ilân edilmesi ile girilen yeni dönemde, AB üyeliği doğrultusunda önümüzdeki dönemde gerçekleştirilecek çalışmalar da dikkate alındığında özel bir anlam taşımaktadır. Öte yandan, anımsanacağı üzere makamlarımız tarafından verilmiş ve kesinleşmiş idam cezaları 1984 yılından beri infaz edilmemektedir. Ayrıca, 15 yılı aşkın süredir fiiliyatta uygulanmayan, ancak halen mevzuatımızda bulunan söz konusu cezanın kaldırılması yönünde TBMM’nde çeşitli görüşler de bulunmaktadır.

Bununla beraber, Öcalan hakkında bağımsız Türk yargısı tarafından verilmiş ve kesinleşmiş idam cezası kararının infaz edilmemesi hususunda Hükümetimizce hiçbir kişi, ülke, kurum veya kuruluşa herhangi bir taahhütte bulunulmamıştır. Diğer taraftan, AİHM’nin Türk yargısınca verilen kararları değiştirmesinin hiçbir şekilde söz konusu olmadığı, 12 Ocak 2000 tarihli toplantıyı takiben bizzat Sayın Başbakanımız tarafından yapılan açıklamada da vurgulanmıştır. (Söz konusu açıklamanın metni ihtiyaten ilişikte sunulmaktadır.)

Esasen, koalisyonu oluşturan partilerin genel başkanları tarafından yapılan açıklamanın ve Türk yargısınca verilmiş kararların ötesinde herhangi bir teminat veya söz vermek söz konusu da olamaz. Bu husus, yabancı muhataplarımıza açıklıkla ifade olunmakta, bunu gözardı edecek tarzda yapılan veya yapılmak istenilen açıklamalarda gerektiği şekilde yanıtlanmaktadır.

2. AB Komisyonu Genişlemeden Sorumlu Komiseri Günter Verheugen ile AGİT Zirvesi vesilesiyle bulunduğu İstanbul’da 19 Kasım 1999 günü ikili bir görüşme gerçekleştirdim. Ayrıca Zirve toplantısının hemen ardından AB’li meslekdaşlarım için aynı gün verdiğim çalışma yemeğinde de biraraya geldim.

Söz konusu görüşmede, Helsinki Zirvesi öncesinde Türkiye-AB ilişkileri ele alınmış, bu çerçevede Komiser Verheugen ilerisi ile ilgili olarak iyimser beklentiler içinde olduğunu söylemiş, AB’nin bu defa daha değişik bir yaklaşım sergilediğini, konuya daha ciddî bakıldığını, Komisyonun, Türkiye hakkında yayınladığı 13 Ekim tarihli ilerleme Raporunun arkasında olduğunu, Türkiye’ye bir lütuf değil, ama AB ve Türkiye için her iki tarafın da yararına bir başlangıç yapılması gerektiği görüşünün AB’de hâkim bulunduğunu ifade etmiştir.

Çok verimli ve yapıcı bir ortamda gerçekleşen görüşmede ayrıca, Hükümetimizin insan hakları konusunda attığı önemli adımlar ve gerçekleştirilen mevzuat değişiklikleri ile ilgili olarak muhatabıma genel bilgi verdim.

Bugüne kadar yabancı muhataplarımız ile gerçekleştirdiğimiz görüşmelerin hiçbirinde, Türkiye’nin izlediği kararlı ve onurlu iç ve dış politikasına müdahale niteliği taşıyabilecek bir üslup ile karşılaşılmamıştır. Esasen, bölgesinde büyük bir güç olan ve dış ilişkilerini eşitlik, karşılıklılık ve hukuka saygı prensipleri doğrultusunda yürüten ülkemizin başka türlü bir muameleyi kabul etmesi söz konusu olamaz.

Ek-1

AİHM’nin Hükümlü Öcalan Hakkında Aldığı İhtiyati Tedbir Kararı Konusunda

12 Ocak’ta Liderler Toplantısında Alınan Karar ile İlgili Olarak Sayın Başbakanımız

Tarafından Yapılan Açıklamanın Metni

“Koalisyonu oluşturan DSP, MHP ve ANAP’ın Genel Başkanları, bugün Başbakanlıkta yaptıkları toplantıda, AİHM’nin terörist başı Abdullah Öcalan hakkındaki kesinleşmiş idam cezasının infazının bir süre ertelenmesine ilişkin ihtiyati tedbir kararını ayrıntıları ile değerlendirmişlerdir.

Bilindiği gibi Türkiye’nin de yargı yetkisini kabul etmiş olduğu AİHM’nin Türk yargısınca verilmiş kararları değiştirmesi hiçbir şekilde sözkonusu değildir. Anayasamızdan ve uluslararası taahhütlerimizden kaynaklanan süreç tamamlandığında, dosya gereği için ivedilikle TBMM’ye gönderilecektir. Genel Başkanlar, hukuka saygı içinde aldıkları bu kararın, terör örgütü ve yandaşı çevrelerce milleti ve devleti ile Türkiye’nin yüksek menfaatleri aleyhine kullanılmak istendiğinin değerlendirilmesi halinde erteleme süreci kesilerek infaz sürecine derhal geçilmesi hususunda görüş birliğine varmışlardır.”

4. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Karaman-Sarıveliler Civandere Köyü arazilerine ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Nami Çağan’ın cevabı (7/1353)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Orman Bakanı Sayın Nami Çağan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

1.2.2000

Zeki Ünal

Karaman

Karaman İli Sarıveliler İlçesi, Civandere Köyünün; Cumhuriyet tarihi süresince ekilen, ziraat arazilerinin, Orman Kadastrosu tarafından ormana alınmıştır.

Köylünün bu konudaki mağduriyetinin giderilmesi için bakanlığınızca nasıl bir çalışma yapılmaktadır?

T.C.

Orman Bakanlığı 24.2.2000

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı

Koordinasyon ve Mevzuat Dairesi Başkanlığı

Sayı : KM.1.SOR/168-546

Konu : Sayın Zeki Ünal’ın yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi : TBMM’nin 10.2.2000 tarih ve 7/1353-4030/9688 sayılı yazısı.

İlgi yazı ekinde alınan Karaman Milletvekili Sayın Zeki Ünal’ın “Karaman-Sarıveliler-Civandere Köyü arazilerine ilişkin” 7/1341 esas sayılı yazılı soru önergesi Bakanlığımızca incelenmiş olup, cevabî yazımız ilişikte gönderilmektedir.

Arz ederim.

Prof. Dr. Nami Çağan

Orman Bakanı

Karaman Milletvekili Sayın Zeki Ünal’ın

Karaman-Sarıveliler-Civandere Köyü Arazilerine İlişkin

7/1353 Esas No.lu Yazılı Soru Önergesi Hakkında

Orman Bakanlığının Cevabı

Karaman-Sarıveliler-Civandere Köyünde; 6831 sayılı Orman Kanununa göre Orman Kadastrosu ve aynı Kanunun 3302 sayılı Kanun ile değişik 2/B madde uygulama çalışmaları tamamlanarak 26.6.1998 tarihinde askı ilânı yapılmış ve 6 aylık hak düşürücü süre sonunda orman sınırları kesinleşmiştir.

Tapulu gayrimenkullerin orman sınırları içinde kalması halinde, tapu sahiplerinin 10 yıllık süre içinde dava açma hakları mahfuz olup, kesinleşmiş kadastro çalışması bulunan yerlerde yasalar ve Yargıtay Yerleşik Kararlarına göre tekrar çalışma yapılması mümkün görülmemektedir.

5. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, TRT personeline ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Ali İrtemçelik’in cevabı (7/1369)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımınSayın Başbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini saygı ile arz ederim.

Mehmet Elkatmış

Nevşehir

Sorular :

1. TRT Genel Müdürlüğündeki toplam personel sayısı ne kadardır?

2. Personelin statüsüne göre dağılımı (memur, işçi, sözleşmeli personel-varsa diğer çalışma statüsü de belirtilerek) nasıldır?

3. Kurumdaki en yüksek maaş tavanı (net maaş, ikramiye ve diğer ödemelerle birlikte dahil olmak üzere) ne kadardır?

4. 1997-1998 ve 1999 yıllarında TRT’ye kaç personel alınmıştır?

T.C.

Devlet Bakanlığı 24.2.2000

Sayı : B.02.0.0015/248

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 10.2.2000 tarihli ve KAN.KAR.MD.A.01.-0.GNS.0.10.00.02-7/1369-4063/9729 sayılı yazıları.

Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Bakanlığımız koordinatörlüğünde cevaplandırılması tensip edilen 7/1369-4065 sayılı yazılı soru önergesi ile ilgili cevaplarımız aşağıda verilmektedir.

1. 1.1.2000 tarihi itibariyle Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Genel Müdürlüğünün toplam personel sayısı, 4397 sayılı Kanun gereği Telekom’dan Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Genel Müdürlüğüne devredilen yaklaşık 2000 personel ile birlikte 8000 civarındadır.

2. Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Genel Müdürlüğü personelinin, büyük bir çoğunluğu kadro karşılığı sözleşmeli personel, çok az bir kısmı da işçi sayılmayan sözleşmeli personel statüsündedir.

3. Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Genel Müdürlüğünde en yüksek maaş, ikramiye ve diğer ödemeler dahil olmak üzere 639 445 000 TL’dır.

4. 1997, 1998 ve 1999 yıllarında emeklilik, istifa, ölüm ve bunun gibi çeşitli sebeplerle Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Genel Müdürlüğünden 800 kişi ayrılmıştır. 31.7.1997-31.12.1999 tarihleri arasındaki üç yıllık süre içinde, ayrılanların yerine 350’si Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Genel Müdürlüğünün âkitli personeli arasından, 700’ü ise mevzuat hükümlerine uygun olarak genel duyurulu ve yetenek sınavı sonucunda atanmıştır.

Saygılarımla arz ederim.

Mehmet Ali İrtemçelik

Devlet Bakanı

6. – Kırıkkale Milletvekili Hacı Filiz’in, Kırıkkale İlinin Orköy kredisinden yararlanıp, yararlanmayacağına ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Nami Çağan’ın cevabı (7/1423)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Orman Bakanı Sayın Nami Çağan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

Hacı Filiz

Kırıkkale

Soru 1. 2000 yılı bütçesinden Kırıkkale Orköy kredisinden faydalanacak mı?

Soru 2. İlimiz Orköy kredisinden faydalanacaksa ne kadar göndereceksiniz?

T.C.

Orman Bakanlığı 24.2.2000

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı

Koordinasyon ve Mevzuat Dairesi Başkanlığı

Sayı : KM.1.SOR/169

Konu : Sayın Hacı Filiz’in yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü)

İlgi : TBMM’nin 17.2.2000 tarih ve 7/1423-4180/10027 sayılı yazısı.

İlgi yazı ekinde alınan Kırıkkale Milletvekili Sayın Hacı Filiz’in “Kırıkkale İlinin Orköy kredisinden yararlanıp yararlanmayacağına ilişkin” 7/1423 esas sayılı yazılı soru önergesi Bakanlığımızca incelenmiş olup, cevabî yazımız ilişikte gönderilmektedir.

Arz ederim.

Prof. Dr. Nami Çağan

Orman Bakanı

Kırıkkale Milletvekili Sayın Hacı Filiz’in Kırıkkale İlinin Orköy Kredisinden

Yararlanıp Yararlanmayacağına İlişkin 7/1423 Esas No.lu Yazılı Soru Önergesi

Hakkında Orman Bakanlığının Cevabı

1. Orköy kredilerinin dağıtılması belli amaca yönelik olarak yapılmaktadır. Bu amaç ormanların korunması, geliştirilmesi, işletilmesi ve genişletilmesi hedefine ulaşılmasını sağlamak olarak belirlenmiştir. Bunun için de ağaçlandırma çalışması olan illere ve koruma problemi olan yörelere öncelik tanınmaktadır.

Ayrıca, ilin orman köyü sayısı ile nüfusu gibi ölçüler gözönünde bulundurularak kredi dağıtımı yapılmaktadır.

Kırıkkale İlinin 3 adet orman içi, 60 adet orman bitişiği olmak üzere toplam 63 orman köyü bulunmaktadır. Bunlardan 33 köyün planı yapılmış olup, diğerleri yeni orman köyü olma özelliğine kavuşmuştur. Planlar zaman içinde yapılacaktır.

2. Bütçe imkânlarına göre planı olan köylerden 3 veya 4 tanesi 2000 yılında programa alınacaktır. Halen ödenek dağıtım çalışmaları devam etmektedir.

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.