Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21 CİLT : 24 YASAMA YILI : 2

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

53 üncü Birleşim

27 . 1 . 2000 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Yozgat Milletvekili Mesut Türker’in, Yozgat İlinin sanayileşme sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

2. – Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım’ın, Şırnak İlinin sağlık sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

3. – Eskişehir Milletvekili Mehmet Mail Büyükerman’ın, 27 Ocak, Osmanlının kuruluş gününe ilişkin gündemdışı konuşması

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Adana Milletvekili Yakup Budak ve 20 arkadaşının, asgarî ücretle çalışanların durumlarının araştırılarak alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/118)

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu’nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/378) (S. Sayısı: 279)

2. – Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül’ün Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/379) (S. Sayısı: 280)

3. – Afyon Milletvekili Mehmet Telek’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/380) (S. Sayısı: 281)

4. – İstanbul Milletvekili Aydın Ayaydın’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/381) (S. Sayısı: 282)

5. – Sakarya Milletvekili Nezir Aydın’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/382) (S. Sayısı: 283)

6. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/383) (S. Sayısı: 284)

7. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/384) (S. Sayısı: 285)

8. – Adana Milletvekili Recai Yıldırım ve Ali Halaman’ın Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporları (3/251) (S. Sayısı: 286)

9. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak ile Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu’nun Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporları (3/179) (S. Sayısı: 288)

10. – Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu ile Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporları (3/184) (S. Sayısı: 289)

11. – Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanunu Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/392) (S. Sayısı: 186)

12. – Bazı Vergi Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/620) (S. Sayısı: 317)

13. – Avrupa Patentlerinin Verilmesi ile İlgili Avrupa Patent Sözleşmesi ve Eklerine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/512) (S. Sayısı: 190)

14. – Hayvanları Koruma Kanunu Tasarısı ve İçişleri ve Çevre Komisyonları Raporları (1/393) (S. Sayısı: 89)

15. – Siirt Milletvekili Nizamettin Sevgili ve 4 arkadaşının, Sosyal Güvenlikle İlgili Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Temsil Tazminatı Ödenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/368) (S. Sayısı: 297)

16. – Ateşli Silâhlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunun İki Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/396) (S. Sayısı: 53)

17. – Türkiye Cumhuriyeti ve Polonya Cumhuriyeti Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/586) (S. Sayısı: 301)

18. – Petrol Kirliliğinden Doğan Zararın Hukukî Sorumluluğu ile İlgili Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Çevre ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/359) (S. Sayısı: 122 ve 122’ye 1 inci ek)

19. – Petrol Kirliliği Zararının Tazmini İçin Bir Uluslararası Fonun Kurulması ile İlgili Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Çevre ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/360) (S. Sayısı: 121 ve 121’e 1 inci ek)

V. – ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. – 317 sıra sayılı Bazı Vergi Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 48 saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 2 nci sırasına alınmasına ve 28.1.2000 Cuma günü Genel Kurul çalışmalarının yapılmamasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

VI. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Adana Milletvekili Yakup Budak’ın, Yumurtalık Ovası Cazibe Sulaması inşaatına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cumhur Ersümer’in cevabı (7/1112)

2. – Muş Milletvekili Sabahattin Yıldız’ın;

– Muş İlindeki belediyelere yapılan yardımlara ilişkin ve

Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın;

– Kırıkkale İlindeki bazı belediyelerin araç taleplerine ilişkin soruları ve Çevre Bakanı Fevzi Aytekin’in cevabı (7/1120, 1121)

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMMGenel Kurulu saat 14.00’te açılarak dört oturum yaptı.

Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Kaya, dünyamızın ve insanlığın üçüncü binyıla girmesine,

Amasya Milletvekili Akif Gülle, Hizbullah örgütü ile ilişkisi bulunan ve gözaltına alınan Başbakanlıktaki bir personele,

Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut da, parlamento heyeti olarak Türkmenistan’a yaptıkları ziyarete;

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Diyarbakır Milletvekili Salih Sümer’in (3/284) (S. Sayısı: 268),

Aydın Milletvekili Yüksel Yalova’nın (3/285) (S. Sayısı: 269),

Muğla Milletvekili İbrahim Yazıcı’nın (3/286) (S. Sayısı: 270),

Trabzon Milletvekili Eyüp Aşık’ın (3/351) (S. Sayısı: 272),

İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak’ın (3/353) (S. Sayısı: 273),

Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu, Malatya Milletvekili Oğuzhan Asiltürk ve Bitlis Milletvekili Zeki Ergezen’in (3/367) (S. Sayısı: 274),

Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan’ın (3/368) (S. Sayısı: 275),

Kastamonu Milletvekili Nurhan Tekinel’in (3/369) (S. Sayısı: 276),

Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin (3/370) (S. Sayısı: 277),

Aydın Milletvekili Halit Dikmen’in (3/372) (S. Sayısı: 278),

Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına gerek bulunmadığı hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon raporları okundu; 10 gün içerisinde itiraz edilmediği takdirde raporların kesinleşeceği açıklandı.

İstanbul Milletvekili Ali Oğuz’un, izinli sayılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Paktı Kanunu Tasarısı (1/392) (S. Sayısı: 186) Komisyon yetkilileri Genel Kurul salonunda hazır bulunmadıklarından ertelendi;

2 nci sırasında bulunan, Telgraf ve Telefon Kanunu, Ulaştırma Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun, Telsiz Kanunu ve Posta Telgraf ve Telefon İdaresinin Biriktirme ve Yardım Sandığı Hakkında Kanun ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/585) (S. Sayısı: 309) görüşmeleri tamamlandı; yapılan açık oylama sonucunda kabul edildiği ve kanunlaştığı açıklandı.

Alınan karar gereğince, 27 Ocak 2000 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere, birleşime 00.58’de son verildi.

Ali Ilıksoy

Başkanvekili

Tevhit Karakaya Şadan Şimşek

Erzincan Edirne

Kâtip Üye Kâtip Üye

No : 69

II. – GELEN KAĞITLAR

27 . 1 . 2000 PERŞEMBE

Rapor

1.- Bazı Vergi Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/620) (S.Sayısı: 317) (Dağıtma tarihi: 27.1.2000) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergesi

1.- Adana Milletvekili Yakup Budak ve 20 arkadaşının, asgarî ücretle çalışanların durumlarının araştırılarak alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/118) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.1.2000)

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 14.00

7 Ocak 2000 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER : Tevhit KARAKAYA (Erzincan), Şadan ŞİMŞEK (Edirne)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 53 üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayımız vardır.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Gümdemdışı ilk söz, Yozgat İlinin sanayileşmesiyle ilgili olarak söz isteyen Yozgat Milletvekili Sayın Mesut Türker'e aittir.

Buyurun Sayın Türker. (MHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakika efendim.

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Yozgat Milletvekili Mesut Türker’in, Yozgat İlinin sanayileşme sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

MESUT TÜRKER (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yozgat İlimizin sanayileşme sorunlarıyla ilgili gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, başlangıcı tarih öncesi dönemlere kadar uzanan sanayi girişimlerinin en eski kalıntılarına, Anadolu'da ve özellikle Yozgat civarında sıklıkla rastlanıldığı bir vakıadır. Yozgat'ın hemen yanı başındaki Boğazkale, Yazılıtaş, Alişar gibi medeniyet merkezleri, bu gerçeğin en belirgin delilleridir.

Ne var ki, bugünün Yozgatlısı, çağdaş sanayi olgusunun nimetlerine fersah fersah uzak bir kaderi yaşamaktadır. Yozgat, dünya ölçeğinde de, Türkiye ölçeğinde de olması gereken sanayi tesis ve yatırımlarından oldukça yoksun bir tarım toplumu görünümündedir.

Büyük Atatürk'ün "ünlü süvarileri harp meydanlarında kahramanca dövüşen Türk yiğitlerinin harman olduğu diyar, Bozok Yaylasının yiğit evlatları var olun!" diye selamladığı Yozgatlı, yazık ki, cumhuriyet döneminin ilerleyen yıllarında devletinden gerekli ilgiyi yeterince görememiş; bu durum, ilin sanayi yapılanmasına da aynen yansımıştır. Bugün Yozgat'ta 18 inci Yüzyıl düzeyinde bir sanayileşme vardır dersek, kesinlikle abartmış olmayız. Nitekim, il istihdamının sektörel dağılımı şöyledir: Tarım yüzde 83, hizmetler yüzde 16, sanayi ise sadece yüzde 3.

Değerli milletvekilleri, bu tablo gerçekten dehşet vericidir. Bu arada şunu da belirteyim ki, gayemiz, ne siyasî şov yapmak ne de fakirlik edebiyatı yapmaktır; sadece, Yozgatlı hemşerilerimizin çok yakından bildiğimiz dertlerine, sıkıntılarına tercüman olmak, çözüm üretmektir.

Bu döneme kadar devletin izlediği, tarımı gözden çıkarmış tarım politikası, yüzde 83'ü tarımda çalışan ve esnafı da çiftçiye mal ve hizmet sunmakta olan Yozgatlıyı, her yerden daha çok perişan etmiştir.

Yaşlı dünyamız, bugün, artık birinci ve ikinci sanayi devrimleri sürecini tamamlamış; şimdi, yeni bir çağın başlangıcına soyunmaktadır. Bildiğiniz gibi, bu yeni çağ, iletişim ve bilgi teknolojileri çağıdır. Artık, gelişmiş ülkeler, ürettikleri ileri bilgi ve teknolojilerin meyvelerini, yüksek bedeller karşılığında bütün dünyaya pazarlamakta ve bu arada, eski ve demode olmuş teknolojiye dayalı makine ve ekipmanını da bizim gibi ülkelere pazarlamayı ihmal etmemektedirler. Dünyanın düzeyi bu iken, Türkiyemiz, yazık ki, bu trendden bir hayli uzak kalmıştır. Araştırma, geliştirme faaliyetlerine verdiği önem ve ayırdığı ödenek gözetilirse, bu acı gerçeğin hâlâ yeterince kavranmadığı ortadadır. İşte, dünyanın sanayi ötesi bilgi çağını, Türkiye'nin ise sanayi çağını idrak ettiği bir dönemde, Yozgat, bu ikisinden de uzakta bırakılmıştır.

Günümüzde, toplumların refah düzeyi, devletlerin sınaî ve ekonomik gücü, sahip oldukları bilim ve teknolojinin düzeyiyle ölçülmektedir. Bu ise, kabaca, fert başına düşen gayri safî millî hâsıla, yani millî gelir olarak ifade edilmekte; millî gelirin 1 245 dolar olması ise, manzarayı yeterince ortaya koymaktadır. Bu tablo, Yozgat'ın, Türkiye ortalamasına nazaran 3 kat daha yoksul olduğunun resmidir. Aynı zamanda, bu tablo, Yozgat'ın, batısında bulunan bütün illerden de en yoksulu olduğunun resmidir ve biz inanıyoruz ki, bu manzara, vatanını, milletini seven, sevmesiyle ünlü Yozgatlının hak ettiği bir sonuç değildir. Yozgatlı, kendisine destek olunduğu takdirde, her güçlüğü aşacak ve her başarıyı sağlayacak irade ve enerjiye sahiptir; ancak, elinden tutulmadığı için, Yozgatlı, Türkiye'nin en çok göç veren illerinden birisi olmuş, "Yozgat'ı sel almış, soğluğu duman" diye başlayan, sıla kokan türküleri, ülkenin dört bir yanında duyulur olmuştur.

"Sarı güle mor menevşe katmışlar,

Üzerine yeşil yaprak örtmüşler,

Ölüm ile ayrılığı tartmışlar,

Beşyüz gram fazla gelmiş ayrılık" diyerek, ayrılığı ölümden acı gören Yozgat türküleri, işte, bu hüzünlü gerçeğin feryada dönüşmesinden başka bir şey değildir.

Değerli milletvekilleri, Yozgat İlimizin makûs talihini bir ölçüde de olsa yenecek, işsizliğe çare olacak, Yozgat Organize Sanayiinin...

BAŞKAN – Sayın Türker, 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen, toparlayınız.

MESUT TÜRKER (Devamla) – ...1995 yılında kamulaştırma ve projelendirme işlemleri başlatılmış, 1997 yılı itibariyle bu çalışmalar tamamlanmıştır.

Bunun üzerine, Yozgat Organize Sanayii bölgesinden yer tahsisi yaptıran yatırımcılar, çok kısa bir sürede, Türk iradesinin muhteşem mucizesini gerçekleştirerek, tesislerin inşaatını tamamlamışlardır.

İşletmelerini bir an önce ve tam kapasiteyle çalıştırabilmek isteyen yatırımcılarımız KOBİ kredilerinden yararlanmak üzere girişimlerde bulunmuşlardır. Bu imkândan yararlanmak isteyen 6 sanayicimizin dosyaları şu an hâlâ Halk Bankası Fon Kredilerinde beklemektedir. Bu arada, geçtiğimiz dönemde yaşanan yüksek enflasyon nedeniyle verilen krediler de yatırımcılarımıza yeterli gelmemektedir. Ayrıca, Yozgat Organize Sanayii bölgemizin hâlâ idare binası yoktur.

Değerli milletvekilleri, bölgemize yatırım yapan sanayicilerimiz, üzerlerine düşen görevi yerine getirmişlerdir. Kendilerine teşekkür ediyorum; ancak, Yozgatımızın ve özellikle sanayicilerimizin yukarıda sıraladığım sorunlarına, devletimizin bir an önce el atmasını, kredi ve ödeneklerin bir an önce harekete geçirilmesini, ilgili Sayın Bakanlarımız ve yetkililerimizden tüm Yozgatlılar beklemektedir.

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Türker.

Gündemdışı konuşmaya yanıt verecek sayın bakan?.. Yok.

Gündemdışı ikinci söz, sağlık sorunları hakkında söz isteyen Şırnak Milletvekilimiz Sayın Mehmet Salih Yıldırım'a aittir.

Buyurun Sayın Yıldırım.

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

2. – Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım’ın, Şırnak İlinin sağlık sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

MEHMET SALİH YILDIRIM (Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; seçim bölgem olan Şırnak İlinin sağlık sorunlarını gündemimize taşımak için söz aldım; bana bu olanağı veren Değerli Başkana şükranlarımı iletiyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum.

Öyle zannediyorum ki, yaşayan her bireyin ortak paydası sağlıktır. Sağlıkla alakalı pek çok şey söylenmiştir; ama, söylemlerin en güzelini de Kanunî Sultan Süleyman söylemiştir: "Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi." Bu konudaki tespitlerin en önemlilerinden biri de Anayasamızda vardır. Anayasamızın 56 ncı maddesi, ruhsal ve bedensel yönden sağlıklı bireylerin, sağlıklı bir çevrede yaşaması için gerekli altyapının, gerekli koşulun oluşturulmasında devleti yükümlü kılmıştır. Ancak, şunu söylemek gerekir ki, bugün, yapılması gerekenlerin tümünün yapıldığını söylemek ne yazık ki mümkün değil. Bu sorunun sadece Şırnak'la ilişkili olduğunu da söylemek mümkün değil. Sorunun bugüne ait olduğunu da söylemek mümkün değil. Sorun, dünün de, dünden öncekinin de sorunudur; ancak, bu sorunu, sorunlar yumağını, hükümetlerin birinden diğerine devreden emanet olarak görmelerini de kabullenmek mümkün değil; yapılması gerekenlerin optimal düzeyde yapılmasını istemek herkesin en doğal hakkıdır, yapılması da gerekendir.

Değerli milletvekilleri, bu sorunun, sıkıntıların çözümünü istemek bizim en doğal hakkımız; ama, bugün, Sağlık Bakanımız da çıkar, "1990'lardan sonra sağlık için ayırdığınız bütçe yüzde 4,71'lerden yüzde 2,26'lara düştü; bu bütçeyle yapılabilecek çok fazla bir şey yok" derse, söyleyecek bir şey bulabilir misiniz; hayır. Sayın Sağlık Bakanı çıkar, "siz, eğer, yatırım için ayrılan payı yüzde 7 ve de personel giderleri yüzde 78,4 olan bir bütçeyle fazla bir şey yapılacağını düşünür müsünüz" derse, verilebilecek yanıtın olumlu olduğunu söylemek tabiî ki mümkün değil; 219 000 sağlık personelinin Türkiye genelinde hizmet görmeye çalıştığı bir ortamda ve ne yazık ki dağılımın çok adaletsiz olduğu bir ortamda, hâlâ, çok büyük ölçüde sağlık personeli açığının mevcudiyetine işaret etse ve de "52 000 kadro isterim, bunun bir an önce hizmete sunumunu sağlayın" derse ve bu olanak sağlanmazsa, bunun yanıtının, vebalinin de kime ait olduğunun takdirini yine size bırakmak isterim. Ancak, vatandaş, burayı bir çözüm müessesesi olarak görür, sorunları iletir, sorunlarının çözümünü de buradan görmek en doğal hakkıdır; icranın da koşulsuz görevidir.

Değerli milletvekilleri, bu olumsuzlukların yansımasının coğrafyamızın her karesinde olduğunu söylemekte beis yok, herkese yansıdığını da bilmek gerekiyor; ancak, bu sıkıntıların yansımasının en derin boyutunun Şırnak'ta olduğunu belirtmek istiyorum. Terörden çok çekmiş; hele, terörden sonraki süreç içerisinde, yapılanma konusunda devletten çok umutlanmış ve de beklentisi olan Şırnak'ın, bütün hükümetlerden -benim de içinde bulunduğum 55 inci hükümet dahil- sitemi var, istemi var; nedir bunlar: İnsanca yaşam koşulu oluşturacak ve de sıkıntısında yanıbaşında olacak bir devlet görmek. Siz, Şırnaklıya, bu olanaklarla bu hizmetlerin yansımadığını, yeterli olmadığını anlatamazsınız; çünkü, Şırnaklının gözü önünde çok somut bir örnek var: İki tane devlet kurumu var, biri askerî hastane, biri de devlet hastanesi; askerî hastanede yürütülen hizmetin, Ankara ve İstanbul standartlarının üstünde imrenerek takip edilecek bir hizmet olmasına karşın, devlet hastanesinde üretilen hizmetin sağlık sorumluluğunu bir kenara bırakın, insanlık onuruyla bağdaştığını da söylemek mümkün değil. Orada bulunan mülkî idare amirinin devlet sorumluluğunun en güzelini vermeye çalışarak yürütmeye çalıştığı hizmetlere gayretlerinin yetmediğinin altını çizmek istiyorum ve Şırnak'la alakalı birkaç parametreyi de huzurunuza taşımak istiyorum.

Türkiye'de mevcut 735 hastanenin 3'ü Şırnak'tadır, 150 yatağı vardır. Sağlık personel sayısı 350'dir; 356 açığı vardır. Uzman doktor sayısı olması gerekenin sadece beşte 1'idir ve de 13 uzman doktor kadrosu olan Şırnak merkezinde sadece 1 tane uzman doktor vardır. 69 pratisyen hekimi vardır; 67 pratisyen hekim açığı vardır ve de uzman hekim başına düşen kişi sayısı Türkiye ortalaması 2 141 iken, Şırnak'ta bu -dikkatinizi çekerim- 39 500'dür. Pratisyen hekim başına düşen kişi sayısı Türkiye genelinde 1 618 iken, Şırnak'ta bu oran 4 440'tır. 10 000 kişiye düşen yatak sayısı Türkiye genelinde 25 iken, Şırnak'ta bu oran sadece 5'tir.

Şırnak'ta mevcut olan 32 sağlık ocağından yüzde 25'ine tekabül eden 8'i kapalıdır. Şırnak'ta mevcut 71 sağlık evinden yüzde 92'sine tekabül eden 67'si kapalıdır, afonksiyoneldir. Biz, bunları sorumluluğumuzun gereği olarak buraya taşımak ve çözümünü de sizden beklemek durumundayız.

Bölgedeki sorunların en önemli göstergelerinden biri bebek ölüm oranlarıdır. Bugün dünya ortalamasının da çok üstünde olan rakamları size aktarırsam, sorunun önemini bir kez daha vurgulamış olurum diye düşünüyorum. Bugün Türkiye ortalamasının binde 38 olduğu bir ortamda...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yıldırım, size 1 dakika süre veriyorum, lütfen toparlayınız efendim.

MEHMET SALİH YILDIRIM (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

...Şırnak'ta bu oran binde 64'tür. Anne ölümleri Türkiye ortalamasının yüzbinde 54 olduğu bir ortamda bu oran Şırnak'ta yüzbinde 100'ün üzerindedir ki, bunlar kesinlikle yüzakı olan rakamlar değildir.

Şırnaklının siteminde haklılığının en önemli gerekçelerini size sunmuş oldum. Sağlık Bakanlığı, mevcut imkânlarıyla yapabileceklerini yapmaya çalışmaktadır. Sağlık Bakanımızın becerisini, gayretini, iyiniyetini bu konuda odaklamasını beklemek de bizim en doğal hakkımızdır.

Sağlık insangücü planlaması çok öncelikli olarak yapılmalıdır.

Bireysel sağlık sigortası gündeme mutlaka taşınmalıdır.

Hizmetin desantralize edilmesi konusundaki Sağlık Bakanımızın uğraşlarını canı gönülden destekliyoruz; ancak, bu planlamanın yanında, mutlaka, planlamayla birlikte kaynak ve yetkiyi de birlikte perifere vermek koşuluyla bunu gerçekleştirmelidir.

Ben, bu duygularla, bu aktarımların çok kısa süre içerisinde geçmişte kalacağını yine bu kürsüden size duyurma dileğimi yinelemek istiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP, DSP, MHP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldırım.

Gündemdışı konuşmaya yanıt verecek Sayın Bakan?.. Yok.

Gündemdışı üçüncü söz, 27 Ocak 1299, Osmanlı'nın kuruluş günü konusunda söz isteyen Eskişehir Milletvekili Sayın Mehmet Mail Büyükerman'a aittir.

Buyurun Sayın Büyükerman. (DSP sıralarından alkışlar; ANAP ve FP sıralarından "5 dakika yetmez" sesleri)

Sayın Büyükerman, süreye itibar edecektir efendim.

3. – Eskişehir Milletvekili Mehmet Mail Büyükerman’ın, 27 Ocak, Osmanlının kuruluş gününe ilişkin gündemdışı konuşması

MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Eskişehir) – Türkiye Büyük Millet Meclisinin Sayın Başkanını, sayın milletvekillerini saygılarımla selamlıyorum.

27 Ocak 1299, Osmanlı Devletinin kuruluşu sayılmaktadır; sayılmaktadır diyorum; çünkü, bu, itibarîdir; çünkü, bu küçük devletin, ilk zamanlardaki beyliğin ileride ne büyük bir devlet olacağını, bir imparatorluk olacağını zamanın tarihçileri önemsememişler, üzerinde durmamışlar ve işlememişlerdir. 1402 Ankara Savaşına kadar birikmiş olan arşiv de, Ankara Savaşında (I. Bayezid'in) Yıldırım Bayezid'in mağlup olması ve karısı Olivera ve iki kızıyla birlikte esir olması, Bursa'ya getirilmesi ve Bursa'nın yakılıp yıkılıp, bütün arşivlerin, hazinenin perişan ve berhava edilmesi, Osmanlı'nın bütün geçmişini söndürmüş, kapatmıştır; bundan sonra, ancak Edirne Sarayında bulunanlar elimizdedir; bu bakımdan itibarî bir tarihtir diyorum.

Fatih'in küçük oğlu Cem'in, Çiçek'ten doğma Cem'in annesi Hıristiyandır; fakat, kendisi, baba soyunun araştırılıp bulunmasını, zamanın müverrihlerinden talep etmiş ve Mete'ye kadar uzanan bir soykütüğü tespit edilmiştir. Bu, tabiî, çok uzun, millattan evvel 200 yıla uzanan bir geçmişe ait olduğu için, ne derece gerçek olduğu ve isteyenin arzularına uyacak bir şekilde olacağı gayet tabiî düşünülebilir. Bu soykütüğü içerisinde, Kayıhan Aşiretinin, Van Gölü kıyılarından Halep'e kadar uzanan geçmişi ve Fırat Nehrinden -Anadolu'nun ilk fatihi sayılan- Süleyman Şahın atıyla birlikte geçerken boğulması olayı da burada belirtilmektedir.

Hacca daha önceleri karayolundan gidenler, Suriye hududunda, Türk Mezarı denilen ve anlaşmalar gereğince burada, devamlı -Türk hududu sayılarak- Türk Bayrağı asılan yeri, Türk Mezarını hatırlayacaklardır.

Ancak, bazı tarihçiler bu görüşte değildir; çünkü, beylik başka, devlet başkadır. İdris-î Bitlisî adında bir tarihçi var; II. Bayezid zamanında, 1490 yıllarında, onun hizmetinde bulunmuş ve sonradan, 1514 Çaldıran Savaşına katılmış ve her şeyi yakından görmüştür. Bu tarihçinin, İdris-î Bitlisî'nin görüşü şöyledir: 6 Nisan 1326'da, Bursa, 8 yıllık bir kuşatmadan sonra ancak fethedilebilmiş ve bundan sonradır ki, İlhanlılara bağımlı olan bu beylik, kendi muhtariyetini ileri sürebilmiş, ilan edebilmiş ve kendi adına, Orhan adına hutbe okutabilmiş ve Orhan adına, Ömer-Osman-Ali diye para bastırabilmiştir; bunlar, devlet alametleri sayılmaktadır ve bu arada, Eskişehir ve Karesi Beyliklerini de hudutlarına katmıştır ve bu arada bir ordu kurmuştur. Bu ordu kurma, çok önemlidir. Çandarlı Kara Halil'in hizmetleri bu arada sebketmiştir ve bildiğimiz, herkesin bildiği, Hıristiyan çocuklarından devşirme olarak, Gelibolu'da -son zamanlara kadar yedek subayların acemi bölümlerinin hazırlık kıtasının olduğu- o zaman acemi oğlan yetiştiriliyordu. Bu arada, ilk kurulan birliği Hacı Bektaş'a götürüyorlar, Hacı Bektaş'ın duasını talep ediyorlar. Hacı Bektaş da, bu erlerden birinin başına elini koyarak "bunun adı -yeni asker anlamında- yeniçeri" olsun diyor. Yeniçerinin bir gülbankı vardır; bu, yeniçerinin ne olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Gülbankta şöyle deniliyor:

"Allah Allah, İllallah

Baş üryan, sine püryan, kılıç al kan

Bu meydanda nice başlar kesilir

Hiç olmaz soran

Üçler, yediler, kırklar

Nuru Nebî, Keremi Ali

Pirimiz, Hünkârımız Hacı Bektaşı Veli

Demine devranına huu diyelim huu" (MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

Evet, burada, Hazreti Ali'yi söylüyor, Hazreti Muhammet'i söylüyor ve Hacı Bektaşı Veli'yi söylüyor. Demek ki, yine dine dayanmaktadır ve Bektaşî kaynaklıdır.

Şimdi, biz, hep sorarız... Osmanlı deyince, yeniçeri akla gelir. Osmanlı'nın Avrupa ortalarına kadar gitmesini herkes bir türlü muamma sayar ve bunun sebebini bir türlü anlayamaz. Efendim, yeniçeriler, bu acemi oğlanlar, ana bilmez, baba bilmez, karı bilmez...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Büyükerman, 1 dakikalık süre veriyorum; lütfen toparlayınız.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Olmaz Sayın Başkan, 5 dakika daha verin; çok önemli şeyler söylüyor... (DYP sıralarından "5 dakika daha verin" sesleri)

BAŞKAN – Hayır efendim.

MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Devamla) – Bir insan savaştan niye çekinir; geride anasını babasını bırakır, evladını, karısını, akrabasını bırakır; ama, bunlarda soy sop yoktur; öyle yetiştirilmişlerdir ki, uhrevî hayata hazırlanmışlardır, şehit olacaklardır cennete gideceklerdir ve orada hurilerle, gılmanlarla kevser şarabı içeceklerdir. (ANAP sıralarından "Ooo" sesleri) Bu insanlar, dünya hayatında kadın bilmezler; ancak, savaşlarda ellerine geçirdikleri esirleri erkek ve kadın olarak bilirler ve oradan edindikleri dünyalıkları bilirler; esnaflık bilmezler; ama, sonradan, yıllar yılı bozulmuştur ve neticede, 15 Haziran 1826'da halline kadar varılmıştır. Bu yeniçerilerin başarıları buradan kaynaklanmaktadır ve Osmanlının başarısı da buradan ileri gelmektedir. Bu, nihayet, 1683 Viyana Kuşatmasına kadar uzanmıştır. Viyana Kuşatmasında, Kırım Hanı Giray Han, Merzifonlu Kara Mustafa Paşanın, kendisine göndermiş olduğu "bargir (beygir) eti yersiniz" filan gibi, izzetinefis kırıcı mektubundan dolayı etkilenmiş ve kendisine verilen görevden, köprüyü muhafaza etmekten sarfınazar ederek, harbin kaderini değiştirmiştir. Osmanlı askeri Edirne'ye doğru kaçmıştır; kaçış, o kaçıştır. Osmanlı, artık, çöküşe gitmektedir. 1699 bunun tescilidir. Ondan sonra, geliyoruz, 1839, 1856, 1877...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Büyükerman. (FP ve DYP sıralarından "5 dakika daha verin" sesleri)

MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Devamla) – Efendim, Osmanlının devlet anlayışını iki vesikadan görüyoruz. Birisi, 614 yıl evvel I. Murad'ın Hacı Evrenos Beye vermiş olduğu, 1386 tarihini taşıyan, 614 yıl evvelki bir berattır. İkincisi, Kanunî Sultan Süleyman'ın halasının oğlu Bali Beye vermiş olduğu ve 474 yıl öncesine ait bir berattır.

BAŞKAN – Sayın Büyükerman, teşekkür ediyoruz.

MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Devamla) – Bu iki berat arasında 140 yıllık bir zaman dilimi geçmiş olduğu halde, ikisinde de aynı ibareleri görüyoruz.

BAŞKAN – Sayın Büyükerman, teşekkür ediyoruz.

MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Devamla) – Osmanlının devlet anlayışını görüyoruz. Memleket önce Allah'ındır, saniyen Hazreti Peygamberindir, salisen padişahındır. ("Bravo" sesleri, alkışlar) Fakat, Hazreti Peygamberin bir Fedek toprağından ne ihtilaflar çıkmıştır, memleket peygamberin olmamıştır.

BAŞKAN – Sayın Büyükerman, teşekkür ediyoruz efendim.

MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Devamla) – Osman Bey öldüğü zaman...

BAŞKAN – Sayın Büyükerman...

MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Devamla) – ...bir çift çizmesi, bir mızrağı, bir de atı ve zırhı çıkmıştır.

BAŞKAN – Sayın Büyükerman, teşekkür ederiz efendim.

MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Devamla) – Bu gördüğünüz, Kanunî'nin fermanıdır. (Alkışlar)

BAŞKAN – Efendim, eğer, Sayın Büyükerman'ın bu derin bilgisinden istifade etmek istiyorsanız, bir gün özel bir gündemle toplanırız, Sayın Büyükerman'ın bilgilerinden istifade edersiniz. (Alkışlar)

Ben, İçtüzüğün bana verdiği sürelere itibar etmek zorundayım; kendimi öyle hissediyorum.

Sayın milletvekilleri, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 1 ilâ 10 uncu sıralarında, Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu karma komisyonun, bazı milletvekillerinin yasama dokunulmazlıklarına ilişkin raporları vardır; ayrı ayrı okutup, bilgilerinize sunacağım.

Kâtip üye arkadaşımızın bu raporları oturarak okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci sıradaki, Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu ile ilgili yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında karma komisyon raporunu okutuyorum:

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. – Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu’nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/378) (S.Sayısı: 279) (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça 4.11.1999 tarihinde karma komisyonumuza gönderilen Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu’nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık yazısı, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık Komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 16.11.1999 günlü raporuyla, cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak ve telefon mulakematı mahremiyetini ihlâl suçu isnat olunan Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu Komisyonumuza yazılı savunma vermiştir.

Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen karma komisyonumuz, bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını, ancak böyle farklı bir statünün onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek için olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınması

(1) 279 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

amacına yöneldiğini göz önüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin de bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır. Bu nedenlerle ve isnat olunan eylemin niteliği dikkate alınarak, Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

Raporumuz Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur.

Ertuğrul Yalçınbayır

Bursa

Komisyon Başkanı ve üyeler

Bazı milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması ile ilgili muhalefet şerhimin açıklamasıdır :

Siyasetin, milletvekillerinin ve TBMM’nin itibarını korumak ve kamu vicdanını tatmin için, suç isnadıyla karşılaşan Milletvekillerinin yargı önüne çıkarak aklanmaları en doğal, önlenemez haklarıdır.

Kamuoyunda, haklı-haksız suçlu zannıyla milletvekilliğinin sürdürülmesi, demokrasimizin sağlıklı gelişmesinin en büyük engelidir.

Yasama dokunulmazlığının, suç sanıklarının sığınağı olmaması temel ilke olmalıdır.

25.11.1999

Mehmet Özcan

İzmir

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

2 nci sıradaki, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül'ün yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında karma komisyon raporunu okutuyorum:

2. – Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül’ün Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/379) (S.Sayısı: 280) (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça 4.11.1999 tarihinde karma komisyonumuza gönderilen Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül’ün Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık yazısı, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 16.11.1999 günlü raporuyla, 6136 Sayılı Kanuna muhalefet ve meskûn mahalde silah atmak suçu isnat olunan Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Dosyada bulunan belge ve bilgilerle hazırlık komisyonu raporunu inceleyen karma komisyonumuz, bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını, ancak böyle farklı bir statünün onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek için olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınması amacına yöneldiğini göz önüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin de bu anlayışa dayandı

(1) 280 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

ğı ve bu amacı taşıdığı açıktır. Bu nedenlerle ve isnat olunan eylemin niteliği dikkate alınarak, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

Raporumuz Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

Ertuğrul Yalçınbayır

Bursa

Komisyon Başkanı ve üyeler

Bazı milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması ile ilgili muhalefet şerhimin açıklamasıdır :

Siyasetin, milletvekillerinin ve TBMM’nin itibarını korumak ve kamu vicdanını tatmin için, suç isnadıyla karşılaşan Milletvekillerinin yargı önüne çıkarak aklanmaları en doğal, önlenemez haklarıdır.

Kamuoyunda, haklı-haksız suçlu zannıyla milletvekilliğinin sürdürülmesi, demokrasimizin sağlıklı gelişmesinin en büyük engelidir.

Yasama dokunulmazlığının, suç sanıklarının sığınağı olmaması temel ilke olmalıdır.

25.11.1999

Mehmet Özcan

İzmir

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

3 üncü sırada yer alan, Afyon Milletvekili Mehmet Telek'in yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin karma komisyon raporunu okutuyorum:

3. – Afyon Milletvekili Mehmet Telek’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/380) (S.Sayısı: 281) (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça 4.11.1999 tarihinde karma komisyonumuza gönderilen Afyon Milletvekili Mehmet Telek’in yasama dokulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık yazısı, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 16.11.1999 günlü raporuyla, tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu ölüme sebebiyet vermek suçu isnat olunan Afyon Milletvekili Mehmet Telek hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen karma komisyonumuz, bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını, ancak böyle farklı bir statünün onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek için olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıkların bir başka yönden de güvence altına alınması amacına yöneldiğini göz önüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin de bu anlayışa dayandı-

(1) 281 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

ğı ve bu amacı taşıdığı açıktır. Bu nedenlerle ve isnat olunan eylemin niteliği de dikkate alınarak, Afyon Milletvekili Mehmet Telek hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

Raporumuz Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur.

Ertuğrul Yalçınbayır

Bursa

Komisyon Başkanı ve üyeler

Bazı milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasıyla ilgili muhalefet şerhimin açıklamasıdır :

Siyasetin, milletvekillerinin ve TBMM’nin itibarını korumak ve kamu vicdanını tatmin için, suç isnadıyla karşılaşan milletvekillerinin yargı önüne çıkarak aklanmaları en doğal, önlenemez haklarıdır.

Kamuoyunda, haklı-haksız suçlu zannıyla milletvekilliğinin sürdürülmesi, demokrasimizin sağlıklı gelişmesinin en büyük engelidir.

Yasama dokunulmazlığının, suç sanıklarının sığınağı olmaması temel ilke olmalıdır.

25.11.1999

Mehmet Özcan

İzmir

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

4 üncü sırada yer alan, İstanbul Milletvekili Aydın Ayaydın'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkındaki karma komisyon raporunu okutuyorum:

4. – İstanbul Milletvekili Aydın Ayaydın’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/381) (S.Sayısı: 282) (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça 4.11.1999 tarihinde karma komisyonumuza gönderilen İstanbul Milletvekili Aydın Ayaydın'ın yasama dokulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık yazısı, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 16.11.1999 günlü raporuyla, görevi kötüye kullanma suçu isnat olunan İstanbul Milletvekili Aydın Ayaydın hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

İstanbul Milletvekili Aydın Ayaydın, Komisyonumuza yazılı savunma vermiştir. Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen karma komisyonumuz, bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek için olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıkların bir başka yönden de vence altına alınması amacına yöneldiğini göz önüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin de bu yasaya dayandığı ve bu amacı taşıdığı

(1) 282 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

açıktır. Bu nedenlerle ve isnat olunan eylemin niteliği de dikkate alınarak İstanbul Milletvekili Aydın Ayaydın hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur.

Ertuğrul Yalçınbayın

Bursa

Komisyon Başkanı ve üyeler

Bazı milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması ile ilgili muhalefet şerhimin açıklamasıdır :

Siyasetin, milletvekillerinin ve TBMM’nin itibarını korumak ve kamu vicdanını tatmin için, suç isnadıyla karşılaşan milletvekillerinin yargı önüne çıkarak aklanmaları en doğal, önlenemez haklarıdır.

Kamuoyunda, haklı-haksız suçlu zannıyla milletvekilliğinin sürdürülmesi, demokrasimizin sağlıklı gelişmesinin en büyük engelidir.

Yasama dokunulmazlığının, suç sanıklarının sığınağı olmaması temel ilke olmalıdır.

25.11.1999

Mehmet Özcan

İzmir

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

5 inci sırasında yer alan, Sakarya Milletvekili Nezir Aydın'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkındaki karma komisyon raporunu okutuyorum:

5. – Sakarya Milletvekili Nezir Aydın’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/382) (S.Sayısı: 283) (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça, 4.11.199 tarihinde karma komisyonumuza gönderilen Sakarya Milletvekili Nezir Aydın'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık yazısı, İçtüzüğün 132 inci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 16.11.1999 günlü raporuyla, Türk Silahlı Kuvvetlerini alenen tahkir etmek suçu isnat olunan Sakarya Milletvekili Nezir Aydın hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen karma komisyonumuz, bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün, onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek için olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıkların bir başka yönden de güvence altına alınması amacına yöneldiğini göz önüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin de bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır.

(1) 283 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Sakarya Milletvekili Nezir Aydın'ın beyanlarının tahkir ve tezyif amacını değil, siyasî gelişmeleri eleştirme amacını taşıdığı açıktır. Bu nedenlerle, Sakarya Milletvekili Nezir Aydın hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere, Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur.

Ertuğrul Yalçınbayır

Bursa

Komisyon Başkanı ve üyeler

Bazı milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması ile ilgili muhalefet şerhimin açıklamasıdır :

Siyasetin, milletvekillerinin ve TBMM’nin itibarını korumak ve kamu vicdanını tatmin için, suç isnadıyla karşılaşan milletvekillerinin yargı önüne çıkarak aklanmaları en doğal, önlenemez haklarıdır.

Kamuoyunda, haklı-haksız suçlu zannıyla milletvekilliğinin sürdürülmesi, demokrasimizin sağlıklı gelişmesinin en büyük engelidir.

Yasama dokunulmazlığının, suç sanıklarının sığınağı olmaması temel ilke olmalıdır.

25.11.1999

Mehmet Özcan

İzmir

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

6 ncı sırada yer alan, İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkındaki karma komisyon raporunu okutuyorum:

6. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/383)(S.Sayısı 284) (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça, 4.11.1999 tarihinde karma komisyonumuza gönderilen İstanbul Milletvekili A.Nazlı Ilıcak'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık yazısı, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 16.11.1999 günlü raporuyla, devletin askerî kuvvetlerine neşren tahkir ve tezyif etmek suçu isnat olunan İstanbul Milletvekili A. Nazlı Ilıcak hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

İstanbul Milletvekili A. Nazlı Ilıcak, komisyonumuza gelerek sözlü savunma yapmıştır.

Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen karma komisyonumuz, bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek için olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınması

(1) 284 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

amacına yöneldiğini göz önüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin de bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır. İstanbul Milletvekili A. Nazlı Ilıcak'ın beyanlarının tahkir ve tezyif amacını değil, siyasî gelişmeleri eleştirme amacını taşıdığı açıktır. Bu nedenlerle, İstanbul Milletvekili A. Nazlı Ilıcak hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

Ertuğrul Yalçınbayır

Bursa

Komisyon Başkanı ve üyeler

Bazı milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasıyla ilgili muhalefet şerhimin açıklamasıdır:

Siyasetin, milletvekilerinin ve TBMM'nin itibarını korumak ve kamu vicdanını tatmin için, suç isnadıyla karşılaşan milletvekillerinin yargı önüne çıkarak aklanmaları en doğal, önlenemez haklarıdır.

Kamuoyunda, haklı-haksız suçlu zannıyla milletvekilliğinin sürdürülmesi, demokrasimizin sağlıklı gelişmesinin en büyük engelidir.

Yasama dokunulmazlığının, suç sanıklarının sağınağı olmaması temel ilke olmalıdır.

25.11.1999

Mehmet Özcan

İzmir

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

7 nci sırada yer alan, Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkındaki karma komisyon raporunu okutuyorum:

7. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/384) (S.Sayısı: 285) (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça 4.11.1999 tarihinde karma komisyonumuza gönderilen Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık yazısı, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 16.11.1999 günlü raporuyla, devletin emniyet kuvvetlerini alenen tahkir ve tezyif etmek, halkı kin ve düşmanlığa tahkir etmek suçu isnat olunan Konya Milletvekili Lütfi Yalman hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen karma komisyonumuz, bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek için olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınması

(1) 285 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

amacına yöneldiğini göz önüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin de, bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır. Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın beyanlarının tahkir ve tezyif amacını değil, siyasî gelişmeleri eleştirme amacını taşıdığı açıktır. Bu nedenlerle, Konya Milletvekili Lütfi Yalman hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

Ertuğrul Yalçınbayır

Bursa

Komisyon Başkanı ve üyeler

Bazı milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasıyla ilgili muhalefet şerhimin açıklamasıdır:

Siyasetin, milletvekillerinin ve TBMM'nin itibarını korumak ve kamu vicdanını tatmin için, suç isnadıyla karşılaşan milletvekillerinin yargı önüne çıkarak aklanmaları en doğal, önlenemez haklarıdır.

Kamuoyunda, haklı-haksız suçlu zannıyla milletvekilliğinin sürdürülmesi, demokrasimizin sağlıklı gelişmesinin en büyük engelidir.

Yasama dokunulmazlığının, suç sanıklarının sığınağı olmaması temel ilke olmalıdır.

25.11.1999

Mehmet Özcan

İzmir

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

8 inci sırada yer alan, Adana Milletvekilleri Recai Yıldırım ve Ali Halaman'ın yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkındaki karma komisyon raporlarını okutuyorum:

8. – Adana Milletvekilleri Recai Yıldırım ve Ali Halaman'ın Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporları (3/251)(S.Sayısı 286) (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça, 1.7.1999 tarihinde karma komisyonumuza gönderilen Adana Milletvekili Ali Halaman'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık yazısı komisyonumuzun 8.7.1999 tarihli toplantısında gündeme alınmış, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 3.8.1999 günlü raporuyla, yasaklanmış yerlere afiş yapıştırmak suçu isnat olunan Adana Milletvekili Ali Halaman hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Adana Milletvekili Ali Halaman, komisyonumuza yazılı savunma vermiştir.

Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen karma komisyonumuz, bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek için

(1) 286 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınması amacına yöneldiğini göz önüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin de bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır. Komisyonumuz Adana Milletvekili Ali Halaman'ın eylemini siyasî faaliyet kapsamında değerlendirmiş ve hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

Ertuğrul Yalçınbayır

Bursa

Komisyon Başkanı ve üyeler

Bazı milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasıyla ilgili muhalefet şerhimin açıklamasıdır:

Siyasetin, milletvekillerinin ve TBMM'nin itibarını korumak ve kamu vicdanını tatmin için, suç isnadıyla karşılaşan milletvekillerin yargı önüne çıkarak aklanmaları en doğal, önlenemez haklarıdır.

Kamuoyunda, haklı-haksız suçlu zannıyla milletvekilliğinin sürdürülmesi, demokrasimizin sağlıklı gelişmesinin en büyük engelidir.

Yasama dokunulmazlığının, suç sanıklarının sığınağı olmaması temel ilke olmalıdır.

25.11.1999

Mehmet Özcan

İzmir

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça 1.7.1999 tarihinde karma komisyonumuza gönderilen Adana Milletvekili Recai Yıldırım'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık yazısı komisyonumuzun 8.7.1999 tarihli toplantısında gündeme alınmış, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 3.8.1999 günlü raporuyla, yasaklanmış yerlere afiş yapıştırmak suçu isnat olunan Adana Milletvekili Recai Yıldırım hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Dosyada bulunan belge bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen karma komisyonumuz, bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek için olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınması amacına yöneldiğini göz önüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin de bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır. Komisyonumuz, Adana Milletvekili Recai Yıldırım'ın eylemini, siyasî faaliyet kapsamında değerlendirmiş ve hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

Ertuğrul Yalçınbayır

Bursa

Komisyon Başkanı ve üyeler

Bazı milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasıyla ilgili muhalefet şerhimin açıklamasıdır:

Siyasetin, milletvekillerinin ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin itibarını korumak ve kamu vicdanını tatmin için, suç isnadıyla karşılaşan milletvekillerinin yargı önüne çıkarak aklanmaları, en doğal, önlenemez haklarıdır.

Kamuoyunda, haklı-haksız suçlu zannıyla milletvekilliğinin sürdürülmesi demokrasimizin sağlıklı gelişmesinin en büyük engelidir.

Yasama dokunulmazlığının, suç sanıklarının sığınağı olmaması temel ilke olmalıdır.

25.11.1999

Mehmet Özcan

İzmir

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

9 uncu sırada yer alan, Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak ile Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkındaki karma komisyon raporlarını okutuyorum:

9. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak ile Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu’nun Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporları (3/179) (S.Sayısı: 288) (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça 17.6.1999 tarihinde karma komisyonumuza gönderilen Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık yazısı komisyonumuzun 8.7.1999 tarihli toplantısında gündeme alınmış, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 28.7.1999 günlü raporuyla, görevi kötüye kullanmak suçu isnat olunan Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak, komisyonumuza yazılı savunma vermiştir.

Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen karma komisyonumuz, bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek için olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınması amacına yöneldiğini göz önüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin de bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır. Bu nedenlerle ve isnat olunan eylemin niteliği dikkate alınarak, Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

Ertuğrul Yalçınbayır

Bursa

Komisyon Başkanı ve üyeler

(1) 288 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Bazı milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasıyla ilgili muhalefet şerhimin açıklamasıdır:

Siyasetin, milletvekillerinin ve TBMM'nin itibarını korumak ve kamu vicdanını tatmin için, suç isnadıyla karşılaşan milletvekillerinin yargı önüne çıkarak aklanmaları en doğal, önlenemez haklarıdır.

Kamuoyunda, haklı-haksız suçlu zannıyla milletvekilliğinin sürdürülmesi, demokrasimizin sağlıklı gelişmesinin en büyük engelidir.

Yasama dokunulmazlığının, suç sanıklarının sığınağı olmaması temel ilke olmalıdır.

25.11.1999

Mehmet Özcan

İzmir

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça 17.6.1999 tarihinde karma komisyonumuza gönderilen Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık yazısı komisyonumuzun 8.7.1999 tarihli toplantısında gündeme alınmış, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 28.7.1999 günlü raporuyla, görevi kötüye kullanmak suçu isnat olunan Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu, komisyonumuza yazılı savunma vermiştir.

Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen karma komisyonumuz, bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek için olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınması amacına yöneldiğini göz önüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin de bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır. Bu nedenlerle ve isnat olunan eylemin niteliği dikkate alınarak, Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

Ertuğrul Yalçınbayır

Bursa

Komisyon Başkanı ve üyeler

Bazı milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasıyla ilgili muhalefet şerhimin açıklamasıdır.

Siyasetin, milletvekillerinin ve TBMM'nin itibarını korumak ve kamu vicdanını tatmin için, suç isnadıyla karşılaşan milletvekillerinin yargı önüne çıkarak aklanmaları en doğal, önlenemez haklarıdır.

Kamuoyunda, haklı-haksız suçlu zannıyla milletvekilliğinin sürdürülmesi, demokrasimizin sağlıklı gelişmesinin en büyük engelidir.

Yasama dokunulmazlığının, suç sanıklarının sığınağı olmaması temel ilke olmalıdır.

25.11.1999

Mehmet Özcan

İzmir

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

10 uncu sırada yer alan, Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatiboğlu ile Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkındaki karma komisyon raporlarını okutuyorum:

10. – Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu ile Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporları (3/184) (S.Sayısı: 289) (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça 17.6.1999 tarihinde karma komisyonumuza gönderilen Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık yazısı komisyonumuzun 8.7.1999 tarihli toplantısında gündeme alınmış, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 28.7.1999 günlü raporuyla, görevi kötüye kullanma suçu isnat olunan Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak, komisyonumuza yazılı savunma vermiştir.

Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen karma komisyonumuz, bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün onlara ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek için olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınması amacına yöneldiğini göz önüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin de bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır. Bu nedenlerle, isnat olunan eylemin niteliği de dikkate alınarak, Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

Ertuğrul Yalçınbayır

Bursa

Komisyon Başkanı ve üyeler

Bazı milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasıyla ilgili muhalefet şerhimin açıklamasıdır:

Siyasetin, milletvekillerinin ve TBMM’nin itibarını korumak ve kamu vicdanını tatmin için, suç isnadıyla karşılaşan milletvekillerinin yargı önüne çıkarak aklanmaları en doğal, önlenemez haklarıdır.

Kamuoyunda, haklı-haksız suçlu zannıyla milletvekilliğinin sürdürülmesi, demokrasimizin sağlıklı gelişmesinin en büyük engelidir.

Yasama dokunulmazlığının, suç sanıklarının sığınağı olmaması temel ilke olmalıdır.

25.11.1999

Mehmet Özcan

İzmir

(1) 289 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça, 17.6.1999 tarihinde karma komisyonumuza gönderilen Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık yazısı, komisyonumuzun 8.7.1999 tarihli toplantısında gündeme alınmış, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 28.7.1999 günlü raporuyla, görevi kötüye kullanma suçu isnat olunan Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu, komisyonumuza yazılı savunma vermiştir.

Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen karma komisyonumuz, bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek için olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınması amacına yöneldiğini göz önüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin de bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır. Bu nedenlerle ve isnat olunan eylemin niteliği de dikkate alınarak Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

Ertuğrul Yalçınbayır

Bursa

Komisyon Başkanı ve üyeler

Bazı milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması ile ilgili muhalefet şerhimin açıklamasıdır:

Siyasetin, milletvekillerinin ve TBMM'nin itibarını korumak ve kamu vicdanını tatmin için, suç isnadıyla karşılaşan milletvekillerinin yargı önüne çıkarak aklanmaları en doğal, önlenemez haklarıdır.

Kamuoyunda, haklı-haksız suçlu zannıyla milletvekilliğinin sürdürülmesi, demokrasimizin sağlıklı gelişmesinin en büyük engelidir.

Yasama dokunulmazlığının, suç sanıklarının sığınağı olmaması temel ilke olmalıdır.

25.11.1999

Mehmet Özcan

İzmir

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Sayın milletvekilleri, bu raporların tümü, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine ilişkindir. 10 gün içerisinde itiraz olunmadığı takdirde, bu raporlar kesinleşmiş olacaktır.

Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Adana Milletvekili Yakup Budak ve 20 arkadaşının, asgarî ücretle çalışanların durumlarının araştırılarak alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/118)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Asgarî ücretlilerin içinde bulundukları sıkıntıların belirlenmesi ile hayat standartlarının yükseltilmesi için alınacak tedbirleri ve asgarî ücret tespit yöntemlerinin, sosyal şartlar dikkate alınarak yeniden belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, TBMM İçtüzüğünün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

25.1.2000

1- Yakup Budak (Adana)

2- Eyüp Fatsa (Ordu)

3- Bülent Arınç (Manisa)

4- Osman Aslan (Diyarbakır)

5- Mehmet Altan Karapaşaoğlu (Bursa)

6- M. Ergün Dağcıoğlu (Tokat)

7- İsmail Özgün (Balıkesir)

8- Sait Açba (Afyon)

9- Kemal Albayrak (Kırıkkale)

10- Musa Demirci (Sıvas)

11- Mehmet Çiçek (Yozgat)

12- Rıza Ulucak (Ankara)

13- Suat Pamukçu (Bayburt)

14- Ahmet Sünnetçioğlu (Bursa)

15- Hüseyin Kansu (İstanbul)

16- Veysel Candan (Konya)

17- Mahmut Göksu (Adıyaman)

18- Fahrettin Kukaracı (Erzurum)

19- Bekir Sobası (Tokat)

20- M. Zeki Çelik (Ankara)

21- Lütfi Yalman (Konya)

Gerekçe:

Asgarî ücret, işçilere normal çalışma günü karşılığı olarak ödenen, işçi ve ailesinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi ihtiyaçlarını günün ekonomik ve sosyal şartlarına göre insanca yaşamasını asgarî düzeyde sağlayacak ücrettir. İşçinin yaşama düzeyini, büyük ölçüde, aldığı ücret belirlemektedir. Bu nedenle, asgarî ücret, sosyal boyutlarıyla büyük önem taşımaktadır.

Çalışanların ailesi ile birlikte insanın onuruna yaraşır, çağın şartlarına uygun bir yaşam düzeyini sağlayacak, adaletli bir ücret ve diğer sosyal haklardan yararlanması için gerekli tedbirleri almak sosyal hukuk devletinin aslî görevlerinden biridir. Uluslararası düzenlemeler, ücret hakkını insan hakları çerçevesinde güvence altına almıştır.

Çağdaş ülkelerde insan hakları çerçevesinde değerlendirilen asgarî ücret, ülkemizde, maalesef, hep işçilerimiz aleyhinde belirlenmiştir. Özellikle, 1996 ve 1997 yıllarındaki asgarî ücretteki reel bir artış hariç, son yıllarda, asgarî ücret günün koşullarına ve yaşam standartlarına göre çok düşük belirlenmektedir.

Asgarî ücret belirleme yönteminin yanlışlığından kaynaklanan sıkıntılar, 20 milyondan fazla insanımızı olumsuz etkilemektedir. Belirlenen asgarî ücretin zorunlu ihtiyaçları dahi karşılayamayacak oranda olması, halkımızı bunalıma itmekte ve sosyal yaralara yol açmaktadır. Geçim sıkıntısı içerisinde bunalan ailelerde huzursuzluklar her geçen gün artmaktadır. Boşanma, gayri kanunî yollara başvurma temayüllerindeki artışlar kaygı verici boyutlardadır. Gerekli eğitimi alamayan gençlerimiz arasında kumar, uyuşturucu, şiddet ve suç işleme oranlarının hızla artması, sosyal patlamaların sinyallerini vermektedir.

Bir işçinin günlük 3 540 kalori ihtiyacı dikkate alınarak belirlenen asgarî ücrette yalnız işçi hesap edilmekte, işçinin ailesi ve çocukları dikkate alınmamaktadır. Ülkemizde 4,5 olan hane halkı ortalaması gerçeği yok sayılmaktadır. Belirlenen asgarî ücret, bir ailenin mutfak masraflarını dahi karşılamaktan çok uzaktır. Anayasamız tarafından koruma altına alınan aile kavramının dikkate alınmaması büyük bir çelişkidir.

Mevcut usulle asgarî ücreti belirlemek gerçekçi değildir. Konut, eğitim, giyim masrafları ve her gün zamlanan petrol ürünlerine paralel artan ısınma, ulaşım giderleri ayrı ayrı değerlendirilerek asgarî ücret belirlenmelidir.

Enflasyonun hedeflenen artış oranlarının üstünde çıkması sonucu, çalışanlarımız her yıl reel bir kayba uğramaktadırlar. Örneğin, 1999 yılında, hükümetin enflasyon hedefi yüzde 50 idi; halbuki, yüzde 68,8 olarak gerçekleşmesi nedeniyle çalışanlarımız yüzde 18,8 kayba uğradılar. Yeni belirlenen asgarî ücret artışının, 1999 yılı kaybını karşılaması bile mümkün değildir. Ayrıca, halk arasındaki tabiriyle mutfaklardaki gerçek enflasyon hiç hesaba katılmamaktadır. Bu nedenle, tespit edilen asgarî ücret, toplumu sefaletin de ötesinde, açlığa mahkûm etmiştir.

Yetersiz seviyede belirlenen ücretten, bir de çeşitli adlar altında yüzde 25 kesinti yapılması, çalışanları sefalete mahkûm etmek demektir. Çalışanların yaşamlarını insanca sürdürebilmesi öncelikli hedeftir. Asgarî ücretten alınan tüm vergiler kaldırılmalıdır. Böylece, kaçak işçi çalıştırma ve kayıtdışı işlemlerin ve yoğun işsizlik nedeniyle yapılabilecek istismarların da önüne geçilmiş olunacaktır.

Günümüzde sanayi, hizmet ve tarım sektöründe çalışanların zarurî ihtiyaçlarının farklı olmadığı gerçeğinden hareketle, asgarî ücretin tarım ve orman kesimi için belirlenmesi şartlarının yeniden ele alınması gerekmektedir.

Yukarıda sayılan gerçekler asgarî ücretin yetersizliğini ortaya koymaktadır. Bu yetersizlik, sosyal sıkıntılara yol açan nedenlerin başında gelmektedir. Gerçekçi, bilimsel ve adaletli bir usulle belirlenmiş, insan onuruna yaraşan asgarî ücret tespitine ihtiyaç vardır.

BAŞKAN – Önerge bilgilerinize sunulmuş olup, gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması hususundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Danışma Kurulunun önerileri vardır; önce okutup işleme alacağım, sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım:

V. – ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. – 317 sıra Sayılı Bazı Vergi Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 48 saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 2 nci sırasına alınmasına ve 28.1.2000 Cuma günü Genel Kurul çalışmalarının yapılmamasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No: 33 Tarihi: 27.1.2000

Danışma Kurulunca aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

Yıldırım Akbulut

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

Aydın Tümen Ömer İzgi

DSP Grubu Başkanvekili MHP Grubu Başkanvekili

İsmail Kahraman Zeki Çakan

FP Grubu Başkanvekili ANAP Grubu Başkanvekili

Turhan Güven

DYP Grubu Başkanvekili

Öneriler:

1- 27.1.2000 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve aynı gün dağıtılan 317 sıra sayılı Bazı Vergi Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 48 saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 2 nci sırasına alınması önerilmiştir.

2. 28.1.2000 Cuma günü Genel Kurul çalışmalarının yapılmaması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerilerin lehinde ve aleyhinde söz almak isteyen?.. Yok.

Birinci öneriyi tekrar okutuyorum:

1. 27.1.2000 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve aynı gün dağıtılan 317 sıra sayılı Bazı Vergi Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 48 saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının ikinci sırasına alınması önerilmiştir.

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

İkinci öneriyi tekrar okutuyorum:

2. 28.1.2000 Cuma günü Genel Kurul çalışmalarının yapılmaması önerilmiştir.

BAŞKAN – İkinci öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... İkinci öneri de kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanunu Tasarısının görüşmelerine başlayacağız.

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

11. – Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanunu Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/392) (S.Sayısı: 186)

BAŞKAN – Komisyon?.. Yok.

Komisyon olmadığına göre, tasarının görüşmeleri ertelenmiştir.

Bazı Vergi Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

12. – Bazı Vergi Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/620) (S. Sayısı: 317) (1)

BAŞKAN – Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen arkadaşlarımızdan, Fazilet Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Altan Karapaşaoğlu; buyurun efendim.

FP GRUBU ADINA MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; sıra sayısı 317 olan Bazı Vergi Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili olarak, Grubumuz adına görüşlerimi iletmek üzere söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, malum olduğu gibi, bir ülkenin, bir milletin varlığının en önemli unsurlarından bir tanesi de, o ülkenin vatandaşlarının, o ülkede çalışanların, o ülkenin nimetlerinden istifade edenlerin devlete verecekleri vergiyle ilgilidir. Vergi, elbette verilmelidir ve vatandaşın da hizmetine döndürülmelidir. Ancak, son yıllarda gelmiş bulunduğumuz noktada, vatandaşımız, ödediği verginin kendine hizmet olarak dönmemesinden dolayı, ödediği verginin büyük bir bölümünün devletin müsrif harcamalarına gittiğini görmekten dolayı ve bu müsrif harcamalarının da karşılanması için vergilerin dışında piyasalardan yüksek oranda faizlerle borçlanmak suretiyle giderildiğini görmesi ve bütçe gelirlerinin çok büyük bir miktarının da faize gitmiş olduğunu görmesi dolayısıyla, bir güvensizlik hissi içine kapılmış bulunuyor, girmiş bulunuyor.

Dolayısıyla, ülkede bir istikrarsızlık varsa, ülkede bir düzensizlik varsa, bunun bir ayağı da, bir ucu da, ekonomik sıkıntılardan neşet etmektedir. Bugün, gelişmiş ülkelere bakıldığında, gelişmiş ülkelerde fert başına millî gelirleri 20 000 doların üzerine çıkmış, 10 000 doların üzerine çıkmış olan ülkelerde, anarşi faaliyetlerinin, yolsuzlukların, usulsüzlüklerin görülmediğini veyahut da eser miktarda, hissedilmeyecek miktarda olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla, huzursuzlukların temelinin altında yatan bir unsur da ekonomiktir.

Görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmeleri sırasında, Sayın Bakanımızın ve iktidar partisi milletvekili arkadaşlarımızın anlayışlı davranmaları dolayısıyla, uygun görüşler belirtmeleri dolayısıyla, bazı maddelerinde düzenlemeler, düzeltmeler yapılmıştır. Bundan dolayı, yasa tasarısı, tenkit edilecek durumda değildir; ancak, konu vergi kanunlarıyla ilgili olduğu için ve Avrupa Birliğine girme dönemecinde bulunduğumuz için bazı düzenlemelerin yapılması gerekiyordu.

(1) 317 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Bu yasa tasarısının içerisinde yer alan maddelerde, çerçeve 2 nci maddede, Maliye Bakanlığına tanınan global teminat uygulanması yetkisi, teminat türünün çeşitlendirilmesi, şekli, uygun bir biçime getirilmiş bulunuyor. Bu noktada konu şöyle: İhracat yapan veya muvakkat ithal yoluyla ihracat yapan sanayicilerimizin gümrüklere vermekte oldukları gümrük teminat mektupları, her işlem için ayrı ayrı oluyordu. Bu düzenlemeyle, şimdi, sürekli olarak götürdükleri getirdikleri malların arasındaki fark kadar, yani işletmelerinde kalan miktar kadar teminat vermek suretiyle, global bir teminat vermek suretiyle, yani tek teminat mektubu vermek suretiyle işin maliyeti daha ucuzlatılmış bulunuyor; işlem hacmi de daha azaltılmış bulunuyor. Dolayısıyla, bu madde, yukarıda, Plan ve Bütçe Komisyonunda olumlu hale gelmiş bulunuyor.

Yine, çerçeve 6 ncı maddede, Akaryakıt Tüketim Vergisiyle ilgili olarak düzenlemelerde birtakım değişiklikler yapıldı. Bunun dördüncü fıkrasında yer alan "vergi nispetinin 50 katına kadar artırmaya" ibaresi -Bakanlar Kuruluna yetki verilen ibaresi- düzenlenerek "2 katına kadar" şeklinde değiştirildi; bu da, olumlu bir düzenlemedir.

Bunun dışında, içinde bulunulan ekonomik koşullarda, bu çerçeve 8 inci maddeyle ilgili olarak, işletmelerin malî bünyelerinin güçlendirilmesi amacıyla, kurumların gayrimenkul ve iştirak satışlarından doğan kazançlarının sermayeye ilavesi nedeniyle ortaklarca elde edilen menkul sermaye iradı için beyanname verilmemesi ve başka gelirler nedeniyle verilen beyannamelere bu gelirlerin dahil edilmemesi doğrultusunda yeni bir düzenleme yapıldı. Bu düzenleme de, öyle zannediyorum ki, ekonomimize hız kazandıracak, sanayicimize, yatırımcımıza güven verecek bir unsurdur.

Değerli arkadaşlar, bu tasarıda en çok takdir edilecek unsurlardan bir tanesi de, deprem bölgelerinde meydana gelen ekonomik zararların giderilmesi istikametinde -bir nebze de olsa giderilmesi istikametinde- yapılmış olan düzenlemedir. Bu düzenleme, deprem bölgesinde işyeri hasara uğramış esnafın veya vefat etmiş olan esnafın bir başka bölgeden almış olduğu ve ödeyemediği miktara, Maliye Bakanlığının uygun gördüğü belgeler düzenlenmek suretiyle, alacaklı tarafından, tahsil edilemeyen gelirler bünyesinde, zarar kaydedilmesi imkânı getirilmiştir. Bu düzenleme de, takdire şayan bir düzenlemedir.

Burada, yalnız, akaryakıt vergileriyle ilgili düzenlemeler içerisinde, Maliye Bakanlığı ile Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı arasında görüşme safhasında bulunan LPG gazıyla ilgili birtakım işler var ki, bu tasarı içerisinde henüz yer almadı. Bazı arkadaşlarımız şu ifadede bulundular: "Taksi şoförleri, diğer araçlara göre ucuz LPG gazı kullanmak suretiyle haksız bir kazanç elde ediyorlar." Değerli arkadaşlar, buna katılmak mümkün değil. Neden değil; bir defa, taksici esnafı, öyle zannediyorum ki, yüzde 90'ı itibariyle yahut da yüzde 100'ü itibariyle LPG gazına dönmüştür. Neden dönmüştür; artık, geçim sıkıntısından, gelir eksikliğinden kurtulabilmek için dönmüştür. Bakınız, bu konuda bir uygulama tavsiye ediliyor; deniyor ki: "LPG gazı kullanan taksicilerden daha fazla vergi alınsın veya LPG gazı kullanan taksicilerden kullandıkları gaz başına farklı miktarda vergi alınsın."

Değerli arkadaşlar, biz bu yasaları niçin çıkarıyoruz; Avrupa Topluluğuna uyum sağlamak için çıkarıyoruz. Eğer taksici arkadaşlarımızla ilgili bir meselemiz varsa, Avrupa Topluluğuyla ilgili uygulamaları da tespit edelim, onlara göre kendilerine imkân tanıyalım. Nedir bu; bir taksici Avrupa'da ne kadar gelir elde ediyor, yakıta ne kadar ödüyor, ne kadar masraf yapıyor; yani, kazancı nedir; bu oranı bulalım, bu nispeti bulalım; yani, geliri ile gideri arasındaki nispeti bulalım, o nispet dahilinde kendisine imkân tanıyalım. Eğer biz, efendim, yok, Türkiye'nin bütününü aynı şekilde gelir eksikliğine uğratmak istiyorsak, bu yanlış bir düşüncedir. Taksici esnafı kendisini bir nebze de olsa geçindirme imkânı bulmuştur. Biz bu topluluğun gelirini azaltmak gibi bir gayret içine düşmeyelim -ancak, diğer kesimlerin gelirlerini artırmak gibi bir gayret içine girelim- bu, toplumda yanlış anlaşılır, yanlış bir imajı çağrıştırır; dolayısıyla, birtakım sıkıntıları da beraberinde getirir. Bakın, daha bu tasarının görüşülmesi başlar başlamaz taksici esnafımızdan muhtelif faks mesajları almaya başladık bile.

Değerli arkadaşlar, toplumun zaten içinde bulunduğu huzursuz bir ortamda bir başka kesimi de huzursuzluğa doğru götürmememiz, teşvik etmememiz gerekiyor. Eğer biz, birtakım uygulamalarımızda önümüze baz olarak Avrupa Topluluğu ülkelerini alıyorsak, o Avrupa Topluluğu ülkelerinin gelir-gider seviyelerini de baz olarak önümüze almamız lazım.

Yine, ayrıca, bu düzenleme içeresinde tenkit edilen konular vardı. Bu konulardan bir tanesi de "efendim, Türkiye'de kayıtdışı ekonomi çok fazladır; dolayısıyla, millî gelire göre hesapladığınız zaman, aslında, Türkiye'de millî gelire göre yüzde 19 olan vergi nispeti, daha düşük seviyelerdedir, yüzde 14'tür, yüzde 15'tir." Böyle bir global hesaplamayla, vergi nispetlerinin artırılması gibi bir mesaj verilmiş bulunuyor. Eğer böyle düşünülürse, bu çok yanlış bir uygulama olur.

Değerli arkadaşlar, şimdi, Türkiye'de eğer kayıtdışı ekonomi varsa ve bu kayıtdışı ekonomi kayıt altına alınamıyorsa, o zaman, mevcutların içerisinde vergi artımını uygulamak, halkın deyimiyle, tutulan kısrak dövülür hesabını gelir. Yani, elimize geçirdiğimiz işadamlarını, elimize geçirdiğimiz ticarethaneleri, elimize geçirdiğimiz küçük esnafı, sanayici ve çiftçiyi ezmek manasına gelir. Dolayısıyla, onların vergilerini artırmak değil, kayıtdışında duran birtakım kesimleri kayıt altına alma gayreti içerisine girmeliyiz.

Tabiî, kayıt altına almak gerekir denildiği zaman da, copla, sopayla bu iş mümkün değildir; özendirici birtakım tedbirleri de gündeme getirmek lazımdır, onların o ürküntülerini gidermek lazımdır. Bir taraftan teşviklerle, bir taraftan da zorlamalarla, elbette ki, kayıtdışı ekonomi kayıt altına alınmalıdır. Böylece devletimizin gelirleri artırılmalı, böylece fertbaşına millî hâsıla artırılmalı, ülkede ekonomik seviye geliştirilmeli, üretim hızlandırılmalıdır. Üretimin hızlandığı yerde, elbette, ki piyasalar canlanacak, ihracat artacak, dolayısıyla, enflasyon daha etkili bir şekilde düşecektir.

Bu arada, tabiî, faiz oranlarındaki düşüşlerden dolayı, bankaları biraz daha denetim altına almak lazım.

Değerli arkadaşlar, bakın, bankalar, mevduat faizlerini süratli bir şekilde düşürdüler; ancak, vermiş oldukları kredilerin bazı çeşitlerinde, bazı cinslerinde önemli oranda yüksek faizler alıyorlar hâlâ. Bu yüksek faizler, ekonomimizde girdi artışını meydana getiriyor, sanayicimizin, esnafımızın, köylümüzün maliyetlerini yükseltiyor; dolayısıyla, hedeflenmiş olan yüzde 25 enflasyonun üzerine çıkılacak mesajı veriyor. Dolayısıyla, bankaların biraz daha sıkı denetim altına alınması lazım. Nasıl ki, malını mülkünü kiraya verenlerin kira hadlerini denetim altına aldık, baskı altına aldık, o zaman, bankalara -kamu hizmeti yaptıkları için- durun arkadaşlar, sizin de, alacağınız faiz miktarının şu oranı geçmemesi lazım diyebilmemiz lazım. Elbette, bu söylediklerimiz, belki liberal ekonominin gereklerine ters düşen unsurlar; ama, mademki bir uygulamayı başlattık, kirayı yüzde 25'te tutmaya çalışıyoruz, enflasyonu yüzde 25'te tutmaya çalışıyoruz, ücretlerimize yüzde 25'ten fazla zam yapmayacağız diye gayret içerisinde bulunuyoruz, o zaman, Maliye Bakanlığımızın veya ilgili bakanlıklarımızın, bu konuda da dikkat göstermeleri gerekiyor; zira, sanayici, esnaf, tüccar, hâlâ kan ağlıyor faiz ödemekten.

Değerli arkadaşlar, bu yasa tasarısının, ülkemize, milletimize, vatanımıza hayırlı olmasını diliyorum, saygılarımı sunuyorum ve bu görüşlerimizin dikkate alınacağını umarak, hepinize başarılar diliyorum. Hayırlı günler efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Karapaşaoğlu.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, Bartın Milletvekili Sayın Cafer Tufan Yazıcıoğlu; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA CAFER TUFAN YAZICIOĞLU (Bartın) – Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; Demokratik Sol Parti Grubu adına, Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

Katma Değer Vergisi Kanununda, Gümrük Kanununa atıflar yapılmaktadır. 4458 sayılı Gümrük Kanununda yapılan değişiklikler çerçevesinde, Katma Değer Vergisi Kanununda gerekli düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. Ayrıca, Harçlar Kanunu ve Finansman Kanununda da, Gümrük Kanununa paralel değişiklikler yapılması ihtiyacı doğmuştur.

Ülkemizde, deprem ve sel felaketinde zayi olan eşyalara ait olan Katma Değer Vergisinde indirim yapma imkânı yoktu; bu mağduriyet, bu tasarıyla giderilmektedir. Bu afete maruz kalan illerin milletvekilleri, bu sıkıntıyı çok iyi bilirler.

Dünya fiyatlarındaki hızlı yükselme, akaryakıttaki nispî vergilemeyle birleşince, yurtiçi akaryakıt ürünlerinin fiyatları, akaryakıt ürünlerine uygulanan otomatik fiyatlandırma mekanizmasından dolayı hızla yükselmiştir. Akaryakıt Tüketim Vergisinin daha rasyonel bir yapıya kavuşturulmasını teminen, nispî vergilemeden maktu vergilemeye geçilmesi, bu tasarıyla sağlanmaktadır. Akaryakıt Tüketim Vergisinden maktu vergilemeye geçilmesiyle, vergi hâsılatında zaman içerisinde meydana gelecek aşınmayı önlemek amacıyla, maktu miktarların artış oranının, daha açık ifadeyle yeniden düzenlenmesi ve bu verginin Hazineye intikal süresinin onbeş günlük dönemler olarak belirlenmesi ve verginin, her dönemi izleyen onuncu günün akşamına kadar beyan edilerek ödenmesi sağlanmaktadır. Bakanlar Kuruluna verilen artırma yetkisi, en yüksek vergi tutarının 2 katıyla sınırlanmıştır. Akaryakıt Tüketim Vergisinde öngörülen maktu vergi uygulaması, Avrupa Birliği ülkelerinde de yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu sistemin, özelleştirme uygulamalarında ve Avrupa Birliğine uyum sürecinde önemli katkısı olacaktır.

Tasarıyla, gelir kaybına sebebiyet verilmemekte, ilave gelir de beklenmemektedir.

Ekonomik koşullarda işletmelerin malî bünyelerinin güçlendirilmesi amacıyla, kurumların gayrimenkul ve iştirak satışından doğan kazançlarının sermayeye ilavesi nedeniyle, ortaklarca elde edilen menkul sermaye iradı için beyanname verilmemesi ve başka gelirlerinde verilen beyannamelere bu gelirlerin dahil edilmemesi sağlanmış; ayrıca, istisna kazançlarının stopaj oranını yüzde 10'a kadar indirmeye Bakanlar Kurulu yetkili kılınmıştır.

Ülkemizde meydana gelen deprem felaketine maruz kalan kişilerden olan alacaklara uygulanmak üzere, bu alacakların değersiz alacak olarak nitelendirilebilmesi veya şüpheli alacak karşılığı ayrılabilmesi için, Vergi Usul Kanununun 322 ve 323 üncü maddelerinin uygulanmasını kolaylaştıracak bir geçici düzenleme getirilmektedir.

Yayın kuruluşlarının brüt reklam gelirlerinden alınan Özel İşlem Vergisi tutarı, bu kuruluşlarca ödenen eğitime katkı payı tutarının yüzde 10'uyla sınırlandırılmıştır.

Tasarıyla öngörülen düzenlemeler, Avrupa Birliğine tam üyelik sürecinin başladığı bir dönemde önemli bir adımdır. Tasarıyı hazırlayan 57 nci hükümete teşekkür ediyor, Genel Kurula saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yazıcıoğlu.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Kemal Kabataş konuşacak.

Buyurun Sayın Kabataş. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA KEMAL KABATAŞ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 317 sıra sayılı Bazı Vergi Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 1998 sonrası dönemde vergi, belki de Parlamento tarihimizde olmadığı kadar, Yüce Meclisin gündeminde sık yer almaya başlamış bir konu. Hepiniz hatırlıyorsunuz, 1998'in sıcak yaz günlerinde başlamış olan yoğun vergide reform tartışmaları ve Türkiye'nin önünü, ekonominin önünü vergi yoluyla açma tartışmaları sonuçlandırılmış ve büyük bir heyecan dalgası içinde malî milat başlatılmıştır.

Malî milat, vergide cumhuriyet tarihinin en büyük değişimini, en büyük reformunu gerçekleştirme iddialarıyla yürürlüğe konulmuştur. Bütün bunlara şu nedenle değiniyorum: Nereden başladık, nereye geliyoruz; olayı bir bütünlük içinde, bir perspektif içinde ortaya koymak açısından bunlara değinmek ihtiyacındayım; ancak, cumhuriyet tarihinin en büyük vergi reformu, gerçekten, ekonomide tüm aktiviteyi bloke etmiş, her kesimden ekonomik birimleri olumsuz etkilemiş, büyümeyi olumsuz etkilemiş, kapasite kullanımını olumsuz etkilemiş, üretimi olumsuz etkilemiş ve 1999 yılı sonuçları ortada; yüzde eksi 5,5 büyüme, yüzde 75 kapasite kulanımı, her sektörde ciddî üretim düşüşleri.

1999 yılı bu büyük reformu yaşarken, yapılan büyük hatayı hükümet ve o dönemde bu tasarıya büyük destek veren kesimler fark etmiş ve dönüş için büyük bir esneklik yaratılmış, büyük bir manevra ortaya konulmuştur ve vergi tarihimizin en enteresan düzenlemelerinden biri yapılarak, büyük reform yasasının önemli hükümleri, refom diye tanımlanan tüm düzenlemeler, büyük bir parantez içerisine alınarak, hiç uygulanmadan ya da kısmen uygulanmak suretiyle 3 yıl süreyle askıya alınmıştır. Böylece, operasyon için yaratılan büyük heyecan, başka bir reform adı altında formüle edilmiş, Yüce Parlamentonun tasvibinden geçmiştir. Yapılan nedir; 1998'deki düzenlemelerin münü askıya almak ve 3 yıl süreyle uygulamamak; ama, bu arada bazı yanlışlar da düzeltilmiştir.

Değerli milletvekilleri, bu yanlışlar nedir diye bakıyorum; 1998 yılı gelirleri üzerinden alınan vergi yüzde 25 ile 55 oranı arasında değişmektedir. Daha sonra, bu düzeltme operasyonu sırasında yüzde 5 ilave yapılmış, böylece 1998 yılı gelirleri yüzde 30, yüzde 60 oranı üzerinden vergilendirilmiştir ve buna son defa deprem vergisi adı altında koyduğumuz yüzde 5'i de ilave edersek -onlar da 1998 yılı vergileri üzerinden alınıyor- 1998 yılı, büyük reform yılı diye anılırken, gerçekten vergi yükü açısından son yılların en talihsiz, en zor yılı olmuştur.

Bütün bunlardan çıkaracağımız sonuç şu: 1998'de yapılan yanlıştır; 1999'da yapılan düzenlemeler yerindedir, 1999 yılı vergi düzenlemeleri, 2000 yılına sarkıtılacak şekilde gündemdeki yerini korumuştur. Deprem vergisi adıyla getirilen düzenlemede, çok özel, depremle ilgisi olmayan bir düzenleme daha yapılmıştır değerli milletvekilleri. Biliyorsunuz, Akaryakıt Tüketim Vergisi, akaryakıt ürünleri üzerinden nispî oranda alınan bir vergidir ve gelir idaresi için, gerçekten, verimi çok yüksek, tahsili çok kolay ve bütçeye sağladığı destek yönünden fevkalade olumlu yönleri olan bir vergidir. Vergide bu düzenleme yapılırken, yüzde 300 oranı yeterli bulunmamış ve bu oran, akaryakıttaki vergi oranı yüzde 500'e çekilmiştir. Yüzde 500'lük oran uygulamasına geçilme fırsatı doğmadan, bugün getirilen yeni düzenlemeyle bu sistemden tümüyle vazgeçilmiş ve yeni maktu vergileme dediğimiz bir sistem benimsenmiştir. Bütün bunlar, bir ay gibi bir süre içerisinde, bir yıl gibi bir süre içerisinde, vergide ve politikasında, yönetiminde sergilediğiniz, kendi içerisinde tutarlılığı tartışmalı uygulamalar ve düzenlemelerdir.

Değerli milletvekilleri, bu yükseltme operasyonunda, yani, akaryakıt vergilerini yüzde 300'den yüzde 500'e yükseltme operasyonunda fiyat hareketleri neredeydi, nereye gidiyor, bugün nereye geliyor konusuna bakalım; çünkü, bu tasarının, üzerinde konuştuğumuz tasarının en temel maddesi, Akaryakıt Tüketim Vergisinde yapılan değişikliktir, sistem değişikliğidir. Onun dışında getirilen düzenlemeler, Gümrük Vergisi Kanununda yapılan düzenlemelerin, Katma Değer Vergisi Kanunuyla uyumunu, Harçlar Kanunuyla uyumunu sağlamaktan ibaret, karşılıklı geçiş ve birbiriyle örtüşme düzenlemesidir, teknik açıdan yapılan rutin işlerdir; ama, bu düzenlemenin merkezinde, temelinde, hepimizi yakından ilgilendiren akaryakıt gibi ekonominin en temel girdisi üzerindeki vergi sistemini tartışıyoruz, bir temel değişikliği tartışıyoruz.

Bu değişiklikten önceki tablo neydi? Bu değişiklik yapıldıktan, Yüce Meclisin onayından geçerek bu tasarı yasalaştıktan sonra nasıl bir tabloyla karşı karşıyayız? Biraz teknik gibi görünen bir konunun ayrıntılarına, lütfen dikkatle bakalım; çünkü, Türkiye'de yaşayan her kesimi, Türkiye'de tüketici olan her kesimi, üretici olan her kesimi yakından ilgilendiren bir düzenlemedir.

Değerli arkadaşlarım, aralık ayında, deprem vergilerinin görüşüldüğü günlerde yapılan bir hesaplamada, 1 litre süper benzinin fiyatı 518 000 liraydı. Bu fiyatta, 314 890 liralık Akaryakıt Tüketim Vergisi vardı. Devlet, aralık ayında -kâr payları, dağıtıcı kârları da dahil- 143 000 bin liraya mal ettiği 1 litre akaryakıtı 518 000 liraya satıyordu; bunun 314 890 lirası Akaryakıt Tüketim Vergisiydi. Dolayısıyla, vergilerin -KDV'yi de eklediğinizde- 1 litre benzinin fiyatındaki payı yüzde 71,3 gibi bir rakamdı; bunun kabul edilebilir bir boyutu yok. Türkiye'deki tüketici 1 litre süper benzini, 1 litre mazotu, İsviçreliden, yani, yıllık geliri 30 000 bin dolardan fazla olan İsviçreli vatandaştan daha pahalıya tüketir hale gelmiştir. Bunu kabul edebilmek mümkün değildi; ama, hükümet, o günkü yaklaşım içinde, bunu da yeterli görmeyerek, yüzde 300'lük oranı yüzde 500 olarak uygulamak için hazırlık yapmıştı ve yasa bu yönde değişmişti; şimdi, buradan geri adım atıyoruz. Geri adım atarken nereye geliyoruz, lütfen, bunlara bakalım.

Yeni tasarıyla akaryakıtın vergilendirilmesindeki bu yüzde 500'lük nispî orandan vazgeçiliyor ve maktu sistem diye tarif ettiğimiz, bildiğimiz yeni bir sistem getiriliyor -bu maktu, sabit anlamında değil- gerçekten, Türkiye şartlarına uyumlandırılmış bir değişken vergi sistemi. Bu sistemde neler var; nedir getirilen; akaryakıt fiyatları, bundan sonra, bu sistem içerisinde nasıl oluşturulacaktır; çok basit; otomatik fiyatlandırma sistemi içerisinde günlük İtalya fiyatları FOB olarak alınacak, kur farkları; yani, aylık yüzde 2,1 diye tarif ettiğimiz kur artışları otomatik olarak akaryakıt fiyatlarına yansıtılacaktır. Değerli üyeler, yeni ürünlerden litre başına alınacak vergi, sabit rakam olarak tespit edilmiştir. Bu rakam, bir litre süper benzinde 291 955 liradır ve bu tutar, her ay gerçekleşen toptan eşya fiyat artışları endeksi oranında -TEFE oranında- artırılacaktır. Bununla da yetinilmeyecektir, mart-haziran döneminde, bu artırılmış oran, ayrıca, yüzde 2,6 oranında sabit bir oranla artırılmaya devam edilecektir.

Bundan çıkan sonuç şu: Yüce Heyetiniz, Parlamento, aldığı kararla, haziran ayına kadar her ay, akaryakıt ürünlerine, muhtemelen yüzde 5'in altında olmayacak artışları onaylıyor. Hiç gecikmeden, her ayın 15'inden geçerli olmak üzere, bundan böyle, vergi, enflasyon artış oranında, gerçekleşmiş enflasyona endekslenecek, bu artış oranı yüzde 2,6 daha artırılacak ve buna kur farkları da ilave edilecek. Bizim değerli tüketicilerimiz, üreticilerimiz, her kesimden insan da, bu zamlı tarifeyi, hiç aksatmadan, hiç gecikmeden ödemeye devam edecektir. Bu tasarıyla getirilen sistemin teknik çözümü, ayrıntısı budur. Yüzde 25 enflasyon hedefine göre ekonomide tüm göstergeleri yönlendirmeyi programlamış, taahhüt etmiş olan hükümet, önümüzdeki günlerde, ekonominin en temel girdisi olan akaryakıta, muhtemelen yüzde 5'in altında kalmayacak zamları devam ettirecektir.

Efendim, Türkiye'de yeni kavramları tarif ediyoruz. Nedir yeni kavram: Beklenen enflasyon... Türkiye'de, özel sektör, işçi, çiftçi, emekli, küçük sanayici, tüccar, herkes, 2000 yılında, bütün fiyatlarını, gelirlerini yüzde 25'e endekslesin. Bunun tek istisnası var; devlet... Hayır, devletin böyle bir yükümlülüğü yok. Devlet, kanunla bunu yazıyor; beklenen enflasyona göre değil, her ay gerçekleşen enflasyona göre, akaryakıt üzerindeki verginin oranını, miktarını artıracaktır. TEFE, ocak ayında yüzde 5 artarsa, şubat ayında yüzde 5 otomatik olarak vergiye yansıyacaktır. Öyle, kurda olduğu gibi, yüzde 25 rakamını, yüzde 20 rakamını 12'ye bölüp, 12'de 1'i kadar fiyat artışı diye bir hadise yok; vergi artışı, gerçekleşen enflasyon artı yüzde 2,6 oranında artı kur artışı oranında artırılmaya devam edecektir.

Peki, nedir bunun sonucu: Bunun sonucu açık, programda belli değerli milletvekilleri. Vergi içinde akaryakıttan alınan vergilerin payı, yaklaşık yüzde 17-18 dolayında. 24 katrilyonluk verginin nakit bazda yaklaşık 4,2 katrilyonu akaryakıt üzerinden alınacak; yani, biz, köyde traktörünü kullanan çiftçiden, dolmuşçudan, esnaftan, vatandaştan, arabasını kullanan herkesten, sanayiciden, tüm Türkiye'de topladığımız gelirin yüzde 18'i kadar, sadece tek bir kalem veya birkaç ürün setinden vergi alacağız; bu düzenlemeyi bunun için yapıyoruz.

Bunun ekonomik etkileri nedir, bu yüzde 25 enflasyon hedefine nasıl yansır; akaryakıtta bu oranda bir vergi artışı, programın enflasyon hedefini nasıl etkiler; onun hesabını doğru yapmak lazım. Ama, hükümetin burada gözden çıkaramadığı tek hedef şu: Gelir, hedefi mutlaka tutmak zorunda. Çok zor bir hedef. Devlet, 24 katrilyonluk vergiyi toplayabilmek için, akaryakıttaki gerçekten acımasız zam silsilesini, fiyat artışlarını Parlamentoya bugün onaylatıyor. Parlamento, ilk defa, vergiyi, aylık enflasyon oranında artırma yönünde, tarihinde olmayan bir kararı alıyor. Bizim sistemimizde ne var; yeniden değerleme katsayısı var. Yeniden değerleme katsayısı, bir önceki yıldaki fiyat artışlarının, aşağı yukarı, ortalamasına yakın bir rakam. Biz şimdi böyle yapmıyoruz. Akaryakıt için özel bir sistem getirdik; her ay gerçekleşen enflasyonu, vergiye, tek gün bile gecikmeden yansıtıyoruz. Getirdiğimiz sistemin esası bu. Bunun sonuçlarını hep beraber göreceğiz.

Çok masum bir gerekçesi var tabiî tasarının. Maliye Bakanlığımız, bunu, Avrupa Topluluğuna, Avrupa Birliğine uyum anlamında yaptığını söylüyor. Doğrudur; Avrupa Topluluğunda, endirekt vergilerde, dolaylı vergilerde sabit tarife sistemi var. Biz de buna benzemeye çalışıyoruz; ama, herhalde, Avrupa Topluluğunda bunların güncel bazda enflasyona adjust edilmesi, hemen edilmesi, biraz daha artırılması ve Türkiye'deki fiyatların İsviçre fiyatlarının üzerine çıkarılması yönünde bir görüş yok. Üstelik de, tabiî, bunun, bir gelir ve ödeme gücü meselesi var; burayı da dikkate almıyoruz. Biz, Avrupa değiliz, Avrupalı kadar gelirimiz yok, sistemimiz de Avrupa'yla uyumlu değil. Yani, şunu söylüyorum. Gerçekleşen enflasyon artı 2,6. Bunun fazlası kur farkı kadar vergiyi ödemek zorunda olan Türk çalışanı, işçisi, emeklisi, köylüsü, memuru, sadece, beklenen enflasyon kadar, yüzde 25'i aşmayacak gelir beklentisi içinde; ama, harcamalarında çok önemli bir payı olan akaryakıt harcamalarında vergi nedeniyle oluşan artış, muhtemelen, yüzde 60'ın, hatta, yüzde 80'in altına inmeyecek. Bunu neyle izah etmek mümkün? Bunu, ekonomik gerekçelerle izah etmek mümkün değil.

Değerli milletvekilleri, tabiî ki, bu tasarıda getirilen bu sistemi anlattıktan sonra, olumlu düzenlemeler de var; onlara da işaret etmek istiyorum ve bu, fiyat mekanizmasıyla ilgili görüşlerimi noktalarken, her şeye rağmen, hükümet, bugünkü sistemden; yani, yüzde 500'leri uygulama imtiyazından, vazgeçiyor; bir anlamda, akaryakıttaki otomatik fiyat artışlarını dengelemeye, frenlemeye çalışıyor. Buradaki rakamlar da çok yüksek; ama, yüzde 500'lük yetkinin kullanım alternatifine göre biraz daha makul. Ben, uygulamada, biraz daha makul olunmasının ve bu zam tarifesindeki hızlandırılmış temponun düşürülmesinin doğru olacağını düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarıyla, çok önemli bir düzenleme daha getiriliyor; bizim, Kurumlar Vergisi Kanununun geçici 28 inci maddesi diye bildiğimiz ve özel sektör yatırımlarını, ekonomik aktiviteyi teşvik eden bir hüküm var. Bu hükme göre, şirketler, büyük kuruluşlar, dağıtılan veya dağıtılmayan kârları karşılığında bunları sermayelerine eklediklerinde, sermayelerini güçlendirdiklerinde, özkaynaklarına aktardıklarında, sadece yüzde 10 veya 15 arasında değişecek bir stopajla yetinecekler ve bir nihaî vergiyi bu şekilde üstlenmiş olacaklardır. Bu, Türk özel sektörünün, reel sektörde yatırım için tek kaynağımız olan, güvencemiz olan özel sektörün özkaynaklarının, malî yapısının güçlendirilmesi açısından, yerinde ve doğru bir düzenlemedir. Tabiî, yine, yabancı ortaklıkları, yatırım teşvikleriyle yapılacak yatırımları özendirmek anlamında, atıl taşınmazların, tesislerin aktive edilmesi anlamında burada getirilen vergi düzenlemesi, sıfır stopaj uygulaması ve bu stopajın nihaî oranda, vergi oranında uygulanması, doğru ve yerinde bir karardır. Bu nedenle, hükümetin bu yönde getirdiği düzenlemeyi biz de destekliyoruz; ekonomik mantığı doğru, düzenlemesi doğru bir yaklaşım olarak ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Grup adına yaptığım bu teknik konuşmayı tamamlarken, bir temennimi tekrar ifade ederek, sözlerime son vermek istiyorum. Getirilen sistem, mevcut sisteme göre, biraz daha makul ve fiyat artışlarını dengelemeye yöneliktir; ama, kendi içinde yarattığı hızlandırılmış tempoyla, tüketiciyi, vergiler yönünden, fevkalade ağır bir baskı altına alacaktır. Bunu bilerek bu tasarıyı tartışmak gereği olduğunu ifade ediyorum.

Her şeye rağmen, getirilen düzenlemenin, Türk ekonomisine, Türk Halkına, tüketicisine hayırlı olmasını diliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kabataş.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Niğde Milletvekili Mükerrem Levent; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MÜKERREM LEVENT (Niğde) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Akaryakıt Tüketim Vergisi Kanununda değişiklik yapılması hakkında görüşlerimi açıklamak üzere, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Bilindiği gibi, Avrupa Birliği ile Türkiye arasında, 1995 yılında yapılan Ortaklık Konseyi toplantısında alınan kararlar çerçevesinde, 1996 tarihinden itibaren, Avrupa Birliği ile gümrük birliği uyumunu sağlamak amacıyla, 1615 sayılı Gümrük Kanununu yürürlükten kaldıran ve 5.2.2000 tarihinden itibaren yürürlüğe girecek olan 4458 sayılı Gümrük Kanunu çıkarılmıştır.

Ülkemizde, ithalat işlemlerinin Katma Değer Vergisi karşısındaki durumu, Gümrük Kanununa paralel olarak belirlenmekte ve Katma Değer Vergisi Kanununda, Gümrük Kanununa atıflar yapılmaktadır. Bu nedenle, 4458 sayılı Gümrük Kanununda değişiklikler yapılması gerekmektedir.

1999 yılından itibaren, dünya petrol fiyatlarındaki hızlı yükselme, nispî vergilenmeyle birleşince, yurtiçi akaryakıt ürünlerinin fiyatları, akaryakıt ürünlerine uygulanan otomatik fiyatlandırmadan dolayı hızla yükselmiştir. Bu nedenle, vergilerde esas olan, fiyatlar karşısında, zaman içerisinde, Akaryakıt Tüketim Vergisinin daha gerçek bir yapıya kavuşturulması için, nispî vergilendirmeden maktu vergilendirmeye geçilmesi acilen gerçekleştirilmelidir.

Sayın milletvekilleri, tasarıya göre, Akaryakıt Tüketim Vergisinde nispî vergilendirmeden maktu vergilendirmeye geçiş yapılmaktadır. Şu anda uygulanmakta olan otomatik fiyatlandırma mekanizmasıyla, Türkiye'deki akaryakıt satış fiyatları, Akdeniz petrol piyasası ve dolayısıyla da dünya fiyatlarında ve Amerikan Doları kuruna bağlı olarak oluşturulmaktadır.

Akaryakıt Tüketim Vergisinin nispî olarak uygulanması nedeniyle gümrüksüz rafineri fiyatlarında oluşan fiyat artışları tüketiciye daha yüksek tutarda yansımaktadır. Akaryakıt Tüketim Vergisinin maktu olarak uygulanmaya başlanmasıyla gümrüksüz fiyatlardaki artışların tüketiciye aynı oranda yansıması engellenebilecektir.

Ayrıca, uyum sürecine girdiğimiz Avrupa Birliğinde, genel olarak, akaryakıt ürünlerinin vergilendirilmesi maktu olarak yapılmaktadır. Bu kanun değişikliğiyle, Avrupa Birliğiyle bu konuda da uyum sağlanabilecektir.

Maktu Akaryakıt Tüketim Vergisi fiyatlarının uygulanmasıyla, akaryakıt ürünlerinde, geçiş aşamasında herhangi bir fiyat artışı öngörülmemekte; ancak, aynı vergi tutarında geçiş yapılması planlanmaktadır.

Tasarı çerçevesinde, maktu vergi tutarları, her ay, Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından aylık olarak ilan edilen TEFE rakamına göre meydana gelen değişim oranında ve bu ilanı izleyen günden itibaren değişmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarıya göre, Bakanlar Kurulu, maktu vergi tutarlarını Euro veya yabancı para birimleri karşısında Türk Lirası olarak uygulatmaya ve gün ve ay olarak belirlemeye yetkili kılınmaktadır. Bakanlar Kurulu, söz konusu maktu Akaryakıt Tüketim Vergisi tutarlarını artırma ve indirme yetkisine de sahiptir.

Bu tasarının, milletimize ve devletimize hayırlara vesile olmasını diler, Yüce Meclisinizi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Levent.

Gruplar adına başka söz isteği?.. Yok.

Şahsı adına, buyurun Sayın Masum Türker.

MASUM TÜRKER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı, Türk vergi sistemine yeni bir sistemi getirmektedir. Her ne kadar, vergi kanununun bir bölümü, Gümrük Kanunundaki değişiklere paralel bazı değişiklikler getirmekteyse de, Akaryakıt Tüketim Vergisinde, ilk kez, vergilendirme politikasında fiyatlandırmada verginin tarafsızlığı gündeme getirilmekte; vergi, fiyatlar belirlendikten sonra artacak ve bu, belli bir artış oranını geçtiği zaman, hükümetin, bunu maktu olarak azaltmasına imkân verecektir. Bu nedenle, bu sistemin, özellikle tüketicinin lehinde değerlendirilmesi gerekir. Bunu, burada, bu tutanaklarda, tarihî bir nokta olarak belirtmekte yarar görüyorum.

Eskiden, Akaryakıt Tüketim Vergisi nispî olarak belirlendiği için, petrol fiyatındaki artışlara paralel, hükümetin bir katkısı olmaksızın aynı anda yükselmekteydi. Şimdi ise, akaryakıtın, petrolün, yurt dışındaki fiyat artışlarına karşılık, ülkemizde, bu fiyatlandırmayı izleyen ay, enflasyona paralel olarak artırılabileceği ve bu artış, öngörülen reel değerleri aştığı zaman, Bakanlar Kuruluna verilen, maktu fiyatlardaki tenzilat dolayısıyla daha realize edilmeden kontrol edilmesi mümkündür.

Ben, sözlerime, özellikle şu satırın altını çizerek son vermek istiyorum: Bu vergi tasarısıyla, 57 nci hükümet, vergi sistemine, ilk defa, fiyatlandırmada vergiyi tarafsız getiren bir uygulamayı getirmiştir. Bu uygulamanın ülkemize hayırlı olmasını, vergiyi kullanarak da haksız kazanç elde edenlere, aynı hükümetin bu sefer müdahale edip, o vergilerin belli kişilerin uhdesinde kalmasını engellediği için hayırlı bir uygulama olduğunu belirtiyor, saygılarımı sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Çok teşekkür ediyoruz Sayın Türker.

Maliye Bakanına vekâleten Orman Bakanımız Sayın Nami Çağan; kendisi aynı zamanda eski Maliye Bakanımız. (DSP sıralarından alkışlar)

ORMAN BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın Başkanın da belirttiği gibi, Maliye Bakanına vekâleten karşınızdayım.

Vergi yasaları tartışılırken, ekonomide, geçmişte meydana gelmiş, gelecekte meydana gelecek her türlü olumsuzluğu, malî milada, nereden buldun düzenlemesine bağlamak doğru değildir; bu düzenlemeler, konjonktürel nedenlerle üç yıl ertelenmiştir. Bugün, aradan yedi ay geçti, geriye iki yıl beş ay kaldı. Bu düzenlemeler yürürlüğe girecektir; 55 inci hükümet döneminde yapılan en olumlu düzenlemelerdir; çünkü, temiz topluma yönelen düzenlemelerdir. Eğer bir toplum "nereden buldun" sorusunu soramıyorsa, o toplumun temiz toplum olma iddiası kalmamış demektir.

Aynı şekilde, bir toplum, kayıtdışı ekonomiyi kayıt içine alma iddiasını taşıyorsa, o toplum, yine "nereden buldun" sorsunu sormak zorundadır. Bu bakımdan, bu düzenlemeler geçici olarak kaldırılmıştır ve önümüzdeki dönemde, yine aynı reform niteliğiyle yürürlüğe girecektir.

Önümüzdeki vergi yasa tasarısı, düzenleniş şekli itibariyle herhangi bir vergi yükü getirmiyor. İthalat işlemlerinde, Katma Değer Vergisi, Gümrük Yasasına paralel olarak yeniden düzenleniyor.

Gümrük Yasası henüz yürürlüğe girmedi; 5.2.2000 tarihinde yürürlüğe girecek. Bu iki yasa arasında belli göndermeler, atıflar var; bu bakımdan, bu paralelliği kurmak durumundaydık; bugün bunu yasalaştıracağız. Aynı şekilde, Harçlar Yasası ile Finansman Yasasında da Taşıt Alım Vergisiyle ilgili hükümlerde, Gümrük Yasasına paralel değişiklikler getirilmektedir.

Tasarı, aynı şekilde, deprem ya da sel felaketi nedeniyle zayi olan mallara ilişkin Katma Değer Vergisinin indirimine olanak tanımaktadır. Aynı şekilde, Plan ve Bütçe Komisyonunda yapılan değişiklikle, şüpheli alacakların gider olarak yazılmasına, yine, deprem bölgesinde olanak tanıyan düzenleme getirilmiştir.

Akaryakıt ürünlerinde ise, otomatik fiyatlandırma mekanizması dolayısıyla petrol fiyatlarındaki artış, tüketici fiyatlarına kendisinin üzerinde bir artışla yansımaktadır. Bunun da nedeni, nispî vergi uygulamasıdır; yani, petrol fiyatındaki artış piramitleşerek tüketiciye yansımaktadır; maktu verginin bu şekilde bir piramitleşme etkisi bulunmamaktadır. Aynı şekilde, tersini düşündüğümüz zaman, petrol fiyatlarında bir azalma meydana geldiğinde, bu azalma, kendisinden fazla bir vergi yükü azalmasına yol açmaktadır. Dolayısıyla, Maliye, gelir beklentisinde yanılgıya düşebilmektedir. Maliyenin gelir beklentisinin de sağlıklı olabilmesi için, Avrupa Birliği ülkelerinde olduğu gibi, Akaryakıt Tüketim Vergisinde maktu vergi uygulaması bu yasayla getirilmiş olacaktır. Verginin fiyatlar karşısındaki tarafsızlığı, bu düzenlemeyle ortaya çıkıyor ve Akaryakıt Tüketim Vergimiz daha rasyonel bir yapıya kavuşmuş oluyor.

Maktu verginin çok önemli bir sakıncası vardır; o da, enflasyonist ortamda aşınır. Bunu önleyici düzenleme de, yine, tasarı içinde mevcuttur. Maktu vergiler, aylık olarak, toptan eşya fiyatları endeksine bağlanarak artırılmaktadır. Böylece, maktu verginin bu şekildeki sakıncası giderilmiş oluyor.

Akaryakıt Tüketim Vergisinin Hazineye daha hızlı intikalini sağlamak için, vergi ödeme döneminde de kısıtlamaya gidilmiştir.

Ayrıca, vergi yükünü azaltan bir Kurumlar Vergisi değişikliği de Plan ve Bütçe Komisyonunda tasarıya eklenmiştir. Buna göre, kurumların aktifinde yer alan iştirak hissesi ve gayrimenkullerin satışından doğan kârların sermayeye eklenmesinden dolayı ortakların elde ettikleri menkul sermaye iradı beyanname dışı kalmaktadır.

Dolayısıyla, bütünüyle, bu tasarı, vergi yükünde artış değil azalış getiren bir tasarıdır. Siyasî parti gruplarımızın da onaylamasıyla, bu yasa tasarısının bugün geçirileceğini umuyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bakanımıza teşekkür ediyoruz.

Şahısları adına, Sayın Turhan İmamoğlu?.. Yok.

Sayın İsmail Özgün, buyurun.

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz, 317 sıra sayılı, bazı vergi kanunlarında değişiklik yapan kanun tasarısı hakkında, kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, vergi konusunu, bu kürsüden, bu dönemde, çeşitli vesilelerle konuşuyoruz ve hepinizin izlediği üzere, vergi konusunu henüz çözebilmiş bir durumda değiliz; çözemediğimiz için, sık sık Meclisin gündemine geliyor, burada müzakere ediyoruz.

Değerli arkadaşlar, şunu açık olarak ifade etmem gerekir ki, vergi sorununu çözemeyen ülkelerin, ekonomiyle ilgili sorunlarını da çözmesi mümkün değildir.

Sayın Maliye Bakanımız, 2000 yılı bütçesini burada arz ederken, "bu bütçenin en önemli ayaklarından birisi, üç ayağından birisi vergidir" diye söylemişlerdi, gerçekten de öyledir. Eğer, vergiyle ilgili hedefleri tutturamazsanız veya vergiyle ilgili sorunları çözemezseniz, neticede, yaptığınız bütçelerin, hedefine ulaşması da mümkün olmayacaktır; ama, ne yazık ki, bugün Türkiye'de, vergi sistemimiz çökmüş vaziyettedir. Yani, doğru dürüst bir vergi sistemimizin olduğunu söylememiz mümkün değildir. Mevcut vergi sistemimiz, vatandaşa mal olmuş değildir. Vatandaşımız, bu sistemin içerisinde gönül rızasıyla yer almamaktadır. Sistemimiz, daha ziyade, birtakım dayatmalara ve birtakım zorlamalara dayanmaktadır; yani, tabiri hoş görürseniz, aba altından sopa göstermelere dayanmaktadır.

Şimdi, getirdiğiniz kanun tasarısının gerekçesine bakınız, şöyle başlıyorsunuz: "Avrupa Birliğine uyum çerçevesinde..." Yani, Avrupa Birliğine uyum için bu kanunu getirdik diyorsunuz. İyi de, şimdi, Avrupa Birliğindeki vergi anlayışı ile bizim vergi anlayışımız nedir diye, ikisini yan yana getirip koyduğunuz zaman, aradaki büyük farkı hemen görürsünüz. Şimdi, Avrupalı bir maliyeci, vergiyi şöyle tanımlıyor, bizde birçok vergi tanımı yapılır da, bir de Avrupalının gözüyle, Avrupalı bir maliyecinin gözüyle vergi nedir diye bakarsak, adamlar şöyle tarif ediyor: Vergi, bir kimsenin, bir dostuna bir buket çiçek sunması gibidir; biz vergiyi öyle anlıyoruz diyor Avrupalı maliyeciler. İyi de, biz nasıl anlıyoruz veya bizim vatandaşımız, bu vergi olayının içerisinde ne kadar gönül rızasıyla vardır dersek, hemen hemen hiç yoktur diyebiliriz; çünkü, vatandaşımız vergiye karşı tepkilidir, tepkili olmakta da, haklıdır. Neden; çün, biz, vatandaşa, ikide bir çıkıp diyoruz ki, bizim paraya ihtiyacımız var, kamu maliyemiz açık veriyor, şu kadar faiz ödeyeceğiz, şu kadar borcumuz var; bize, bir kere, bir defaya mahsus olmak üzere, şu kadar ek vergi vereceksiniz... Bunu, 1994, 1995 yıllarında yaşadık, geçtiğimiz günlerdeki ek vergiyle tekrar yaşadık; dolayısıyla, artık, vatandaşın o "bir kere" lafına güvenmesi diye bir şey söz konusu değildir. Yani, o bir kere, bir kere lafı, artık, yalama haline gelmiştir ve vergi ciddiyeti diye bir şey kalmamıştır.

Öbür taraftan, toplanan paraların yerli yerine harcandığına da, vatandaş inanmamaktadır. Bunda da haklıdır; çünkü, bir bakıyorsunuz ki, toplanan paralar, bir kesime, bazı çevrelere transfer ediliyor veya devletin israf kapısı haline gelmesinden dolayı da israf ediliyor. Onun için, vatandaş, toplanan paraların yerli yerince harcanmadığı inancında olduğu için, vergiye karşı tepkili durumdadır.

Değerli milletvekilleri, o halde, burada yapılacak olan şey şudur: Öncelikle, vatandaşımızı vergi sistemimizin içerisinde gönül rızasıyla bulunur hale getirmemiz; yani, sistemi vatandaşa mal etmemiz lazım gelir; aksi takdirde, vergiyle ilgili konulan hedeflere ulaşmamız mümkün değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) – Şimdi, 2000 yılı bütçesindeki vergi hedefi yüzde 68'dir. Buna ulaşmak da, ekonominin içerisinde bulunduğu bugünkü şartları, ekonominin büyüme hızının içerisinde bulunduğu şartları dikkate alırsanız, o yüzde 68'lere, yüzde 70'lere ulaşmak fevkalade zordur. O halde, yapılacak şey şudur: Öncelikle, kayıtdışı ekonomiyi kayıt altına almak ve adil, düşük oranlı vergiler uygulamak suretiyle, vatandaşımızı daha çok vergi vermeye özendirmek lazım gelir diye düşünüyorum.

Diğer görüşlerimi, ileride, maddelerde arz etmek üzere, hepinize, saygılarımı, hürmetlerimi sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özgün.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

KATMA DEĞER VERGİSİ KANUNU, HARÇLAR KANUNU, FİNANSMAN KANUNU, AKARYAKIT TÜKETİM VERGİSİ KANUNU, KURUMLAR VERGİSİ KANUNU, VERGİ USUL KANUNU VE 4481 SAYILI KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TASARISI

MADDE 1. – 25.10.1984 tarihli ve 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 16 ncı maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) ve (c) bentleri ile (2) numaralı fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“b) 4458 sayılı Gümrük Kanununun 167 nci maddesi [(5) numaralı fıkrasının (a) bendi ile (7) numaralı fıkrası hariç, geçici ithalat ve hariçte işleme rejimleri ile geri gelen eşyaya ilişkin hükümleri kapsamında gümrük vergisinden muaf veya müstesna olan eşyanın ithali, (Bu Kanunun 11 inci maddesinde düzenlenen ihracat istisnasından yararlanarak ihraç olunan ancak, Gümrük Kanununun 168, 169 ve 170 inci maddelerinde belirtildiği şekilde geri gelen eşyanın ithalat istisnasından faydalanabilmesi için, bu eşyayla ilgili olarak ihracat istisnasından faydalanılan miktarın gümrük idarelerine ödenmesi veya bu miktar kadar teminat gösterilmesi şarttır.)

c) Transit ve gümrük antreposu rejimleri ile serbest bölgeler, geçici depolama yerleri ve gümrük hizmetlerinin verildiği gümrüklü sahalarla ilgili hükümlerin uygulandığı mal ve hizmetler.

2. Gümrük Kanununa göre geri gelen eşyanın dışarıda bir işleme tâbi tutulması veya aslî kısmına bir ilave yapılması halinde eşyanın kazandığı değer farkı istisnaya dahil değildir.”

BAŞKAN – 1 inci madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Isparta Milletvekili Sayın Ramazan Gül; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA RAMAZAN GÜL (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Bazı Vergi Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ilgili madde, Gümrük Kanunuyla ilgili bir uyum maddesidir. 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 16 ncı maddesinde yer alan ithalat istisnası, Gümrük Kanununun bazı maddelerine atıf yapılmak suretiyle düzenlenmiştir. Yapılan değişiklikle, yürürlükten kaldırılan 1615 sayılı Gümrük Kanununun maddelerine yapılan atıflar, yeni, 4458 sayılı Gümrük Kanununun ilgili maddelerine uygun hale getirilmiştir. Bu çerçevede, aktarma rejimi, 4458 sayılı Gümrük Kanununda, transit rejimi içerisinde düzenlendiğinden, madde metninden çıkarılmış, "gümrük sahası" ibaresi "gümrük hizmetlerinin verildiği mrüklü sahalar" olarak değiştirilmiştir.

Aynı maddenin ikinci fıkrasında yapılan düzenlemeyle, 4458 sayılı Gümrük Kanununun hariçte işleme rejimi ve geri gelen eşyaya ilişkin hükümlerine göre, geri gelen eşyanın yurt dışında kazandığı değer farkının istisnaya dahil olmadığına açıklık getirilmektedir. Geri gelen eşyanın Gümrük Vergisi muafiyet ve istisnalarından yararlanmadığı hallerde, bu fıkra hükümlerinin uygulanmayacağı tabiîdir.

Değerli milletvekilleri, vergi, bir milletin hükümranlık hakkının en açık göstergesidir. Anayasamıza göre, vergi, kanunla konulur, kanunla kaldırılır. Verginin adil olması ve kişilerin ödeme güçlerine göre vergi alınması, yine anayasal bir kuraldır. Verginin toplanması kadar harcanması da önem arz etmektedir; çünkü, milletin dişinden tırnağından artırarak ödediği vergilerin, toplumun daha iyi bir refah düzeyine ulaşması için harcanması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, acaba, gerçekten, toplanan vergiler toplumun daha iyi bir refah düzeyine ulaşması için harcanıyor mu? Bunun en iyi göstergesi, hükümetin Parlamentodan geçirdiği 2000 malî yılı bütçesidir. Bu bütçeye baktığımızda, toplanan vergilerin yüzde 80'den fazlasının, borç faizlerinin ödenmesine gittiğini görüyoruz. Daha açık bir anlatımla, 65 milyon yurttaş, bir avuç rantiyeci için çalışmaktadır. Bu acı gerçek, gerek bütçe görüşmeleri sırasında gerekse daha önce burada görüştüğümüz vergi yasalarının tartışılması sırasında ısrarla dile getirildi. Hükümetin, bu konuda sağlıklı öneriler getirmediğini biliyoruz. Hükümet, öneri getirmek bir yana, tümüyle Uluslararası Para Fonunun denetimine girmiş gözükmektedir. Aslında, alınan tüm ekonomik tedbirler IMF'nin talepleri olarak gündeme gelmekte ve hükümetçe de itirazsız bir şekilde uygulanmaktadır.

Açıkça söylemek gerekirse, bugüne kadar, IMF reçetelerini uygulayan hükümetler başarılı olamamıştır, bu hükümetin de başarılı olamayacağı açıkça gözükmektedir; ancak, bu hükümet, dargelirli vatandaşlarımızı ezme konusunda başarılı olmuştur. İşçi, memur, emekli başta olmak üzere, tüm dar gelirliler, şu anda, ağır bir fatura ödemektedirler. Enflasyonu indirme pahasına, bu kesime ağır bir darbe indirilmiştir. Özveri, dar gelirliden beklenmektedir ve beklenmiştir de. Oysa, enflasyon karşısında başarılı olmanın tek ve en önemli yolu, özverinin eşit paylaşımıdır; yani, üst gelir gruplarının daha çok özveride bulunmasıdır; ama, maalesef, Anasol-M Hükümeti bu konuda da üzerine düşeni yapmamıştır. Ancak, hükümetin yaptığı, daha önce de ifade ettiğim gibi, IMF'ye teslim olmak olmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hükümetin IMF'ye imzaladığı niyet mektubu, aslında bir teslim tutanağıdır, eli kolu bağlanan bir hükümetin içine düştüğü bir acizlik belgesidir. Bu niyet mektubuna göre, hükümet, enflasyonu, yıl sonunda yüzde 25'e indirecektir; ama, bu arada vergi gelirlerini de, bir önceki yıla göre, yüzde 66,3 oranında artıracaktır; yani, konsolide bütçe gelirlerinde, bir önceki yıla göre öngörülen artış oranı ise yüzde 77,6'dır. Bu rakamların gerçekçi olduğunu kim söyleyebilir? Yapılmak istenen, açıkça, dar gelirlinin ezilmesidir. Memura, işçiye, emekliye vermeyeceksiniz; ama, sıra rantiyeye gelince kesenin ağzını sonuna kadar açacaksınız ve bunun adı da "halktan yana politika" olacak.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu hükümetin ve bundan önceki hükümetin de temel özelliği, Türk vergi sisteminde yapılması gerekenleri bir deneme, bir sınama yöntemiyle bulmaya çalışmasıdır. Daha önce Parlamentoda görüşülüp iktidar oylarıyla kabul edilen pek çok vergi maddesinin, bir süre sonra tersinin yapıldığını gördük; yani, hükümet, yaptığının arkasında olmamıştır. Bu da gösteriyor ki, bu hükümet, vergi uygulamalarında başarılı değildir, sağlıklı kararlar alamamaktadır. Her şeyden önemlisi, bu hükümet, vergi konusunda şeffaf değildir; hangi gelir grubunda kaç mükellef olduğunu dahi sağlıklı bilmemektedir. İnternete girdiğinizde, üç, dört yıl önceki rakamları bulabiliyorsunuz, bulduğunuz rakamlar da yetersiz. Böyle bir durumda, Maliye Bakanlığının sağlıklı veri üretemediğini rahatlıkla söyleyebiliriz; ya gerçekten gelir idaresi rakamlarından yoksun ya da elde ettiği rakamları, eleştiri korkusuyla, kamuoyundan gizlemektedir. Her iki durumda da, Maliye Bakanlığının iyi bir sınav vermediğini söyleyebiliriz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarı, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken şu dilek ve temenniler gündeme getirilmiştir: Kamu finansmanının, içborç faiz ödemeleri nedeniyle, tıkanma noktasına geldiği; bu bağlamda, tüm vergi harcamalarını kapsayacak reformun en kısa sürede Meclisin gündemine getirilmesi ifade edilmişti. Sayın Bakan da, basında, zaman zaman, bu konulara olumlu cevaplar vermekteydi; yani, hem vergi yasaları hem de harcama reformuyla ilgili olarak, tasarıyı kısa sürede Meclise sevk edeceğinden söz etmekteydi. Acaba, Sayın Bakan, bu konuda ne kadar samimidir? Bunu öğrenmek istiyoruz; çünkü, Türkiye, vergi değişiklikleri yeri değildir. Sabah akşam vergi değişiklikleri yapılıyor; ancak, sonuçta, bütçenin düzelmediğini görüyoruz. Yapılan değişikliklerin çok da kalıcı olmadığını, biraz evvel arz ve ifade ettim; çünkü, sağlıklı temeller üzerine oturtulmuş değildir. Gerekli ekonomik araştırmalar yapılmadan, sağlıklı verilere dayanılmadan yapılan değişiklikler ekonomiyi olumsuz şekilde etkilemektedir ve bir süre sonra, koymuş olduğumuz yasalar tekrar değiştirilme durumunda kalmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – 1 dakika eksüre veriyorum.

RAMAZAN GÜL (Devamla) – Dileğimiz odur ki, vergiyle ilgili değişiklikler yapılmadan önce iyi bir araştırma yapılmalı ve iyi bir temele dayandırılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, işin daha acı olanı şudur: Bu hükümet, enflasyonu indireceğini, bu konuda kararlı olduğunu belirtmişti; ama, aynı hükümet, enflasyonu indiremeyeceğini kabul ederek, vergiyi, her ay için, enflasyona endekslemiştir. Üstelik, bunu yaparken de, Anayasanın ilgili maddelerini açıkça görmemezlikten gelmiştir.

Sonuç olarak, bu vergi yasasının bir oldubittiyle hazırlandığı, apar topar Meclis gündemine getirildiği görülmektedir. Daha önemlisi de, bu hükümet, enflasyon konusunda başarısız olduğunu tescil ve ilan etmiştir.

Tasarının ülkemize hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gül.

Fazilet Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın İsmail Özgün. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 317 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tümü üzerinde kişisel görüşlerimi açıklarken, bugün -Türkiyemizdeki, birçok vergiyle ilgili uzman kişilerin de ortak görüşü olarak söylemiştim- vergi sistemimiz, ne yazık ki çökmüş durumdadır demiştim. Vergiyle ilgili birçok düzenlemeler yapılmaya çalışılıyor; ama, bu düzenlemeler önce yapılıyor, sonra geri adımlar atılıyor, yapılanlar bozuluyor ve bir türlü bu konuda istikrarı sağlayamıyoruz ve bu işi, uzmanların da işin içinden çıkamaz hale getiriyoruz.

Geçtiğimiz günlerde Ankara Serbest Muhasebeci ve Malî Müşavirler Odasının düzenlediği bir panel vardı; panel, vergi konusunu kapsıyordu; Parlamentomuzdan da, partilerimizi temsil eden arkadaşlarımızla o panele katıldık. Oradaki genel görüş, uzmanların da iştirak ettiği genel görüş, "Türkiye'de vergi sistemi, ne yazık ki, anlaşılabilir, uygulanabilir, basit, adil, herkesin kazancına göre bir vergi sistemi değil, normal oranların tatbik edildiği bir vergi sistemi değil, aksine, çökmüş bir vergi sistemidir" şeklinde kayda geçirildi; gerçekten de öyledir.

Şimdi, sıkıştığımız zaman, çeşitli şeyleri bahane ederek vatandaşımızdan vergi istiyoruz; ama toplanan paraların, vergilerin hesabını vermeye gelince, ona bir türlü yanaşmıyoruz.

İşte, bugün, kayıtdışı ekonominin geldiği nokta bellidir. Son rakamlara bakılırsa, aşağı yukarı yurtiçi gayri safî millî hâsılanın yüzde 45 civarı kayıtdışı ekonomiyi teşkil etmektedir.

Şimdi, öncelikle vergiyle tanışmamış olan insanları, kazancı olan, para kazanan insanları vergiyle bir tanıştırmak, bir defa, vergi dairesinin kapısı nereden açılır onu göstermek lazım; arkasından, toplanan vergilerin de hesabını kuruşu kuruşuna bu millete vermek gerekir; çünkü, milletin kafasında şöyle bir imaj yerleşmiş bulunmaktadır: "Bu hükümetlere ne kadar vergi verirseniz veriniz, sonuçta, toplanan vergiler mutlaka bir kesime, bazı kesimlere transfer edilecektir veya israf edilecektir." Durum da odur.

Şimdi, hem kamu maliyemiz şu kadar açık veriyor diyoruz, şu kadar para lazım diyoruz, IMF'den şu kadar kredi talep ediyoruz; ama, öbür tarafta, bir de bakıyoruz ki, kamunun taşıtları 90 000, 100 000'e gelmiş dayanmış. Şu kadar lojman var, şu kadar sosyal tesis var, eğitim tesisi var, kamp var, şu var, bu var. Bunların hepsi israf kapısıdır. Bunlara dayanmak mümkün değildir.

Öbür taraftan, yolsuzluklar; hangi özelleştirmenin kapısını aralasanız, arkasından, birtakım peşkeş kokuları geliyor. Kamu bankaları emme basma tulumba gibi çalışıyor. Ne yazık ki, verilen krediler geri dönmüyor. Bugün, Halk Bankasının -sadece onu söyleyeyim- bilançosundaki, takipteki kredilerine bakarsanız, çok büyük rakamlara ulaşmıştır, verilen paralar geri dönmemektedir. Hatta, ödenmeyen kredilere yeni krediler açılmak suretiyle onların tahsili yoluna gidilmektedir; ama, başarılı olunamamaktadır. O bakımdan, bütün bu olaylar cereyan ederken, vatandaşımız bu manzarayı görüyor ve tabiî, vergiye karşı tepkili oluyor.

Onun için, yapılacak olan şey, öncelikle, kayıtdışı ekonominin kayıt altına alınması yönünde hükümetin gayret sarf etmesi lazım. Öbür taraftan da, yolsuzlukların ve israfın önüne geçecek düzenlemelerin buraya getirilmesi lazım, ödenebilir oranlarda makul vergilerin tahakkuk ettirilmesi lazım.

Katma Değer Vergisi oranlarında artışlar yapıldı, son bir iki ay içerisinde; bu ekvergiler çıktıktan sonra, yüzde 2 nispetinde, Katma Değer Vergisi oranları artırıldı. Şimdi, zannediyor ki, bizim maliyecilerimiz veya hükümetimiz, vergi oranlarını artırdığımız zaman, bizim de vergi tahsilatımız artacak. Halbuki, tatbikatta, uygulamada bunun tersi olduğunu müşahede ediyoruz. Vergi oranlarını artırmak yerine, vergi oranlarını düşürerek, tabanı genişletmek suretiyle daha çok vergi toplamanın yoluna gitmek bir vergicilik prensibidir.

Oranları artırıyorsunuz, oranlar öyle bir yere geliyor ki, o vergi üzerinde birtakım hesaplar yapılmaya, birtakım anlaşmalar yapılmaya ve vergiden kaçınma yolları aranmaya başlanıyor. Geçmişteki hayalî ihracatları hatırlayın; hayalî ihracattan dolayı ne kadar hayalî vergi iadelerinin yapıldığını hatırlayın; çünkü, o oranlar yüksekti ve o oranlar üzerinden birtakım menfaatlar sağlanmıştı, en azından menfaatlar sağlanıldığı iddiaları, şaibeleri ortaya çıkmıştı. Bence, hükümetin son zamanlarda yaptığı en büyük yanlışlıklardan birisi, sürekli vergi oranlarını artırma yönünde buraya düzenlemeler getiriyor olmasıdır.

Şimdi, düşünün bir kere; 1998 yılında Gelir Vergisindeki vergi oranı, aşağı yukarı yüzde 30'dan başlıyor, yüzde 60'a kadar gidiyor. Kurumlar Vergisine baktığınız zaman, Kurumlar Vergisi, ondan sonraki stopajları ve ekvergileri de hesapladığınız zaman, yüzde 50'nin üzerinde, yüzde 60 civarında bir vergilemeyle mükellef karşı karşıya kalıyor. Şimdi, kazancının yarısından fazlasını devlete vergi olarak veren bu müesseseler, bu mükellefler nasıl ayakta duracaktır? Üstelik, bir de, enflasyona dayalı olarak enflasyon vergisi alınmaktadır.

Değerli arkadaşlar, o bakımdan, şu tasarıyla ilgili belki olumlu olumsuz birtakım şeyler söylenebilir; ama, bunlar, bugün bizim vergi konusundaki ihtiyaçlarımızı karşılayacak olan düzenlemeler değildir. Eğer, gerekçede söylenildiği gibi, Avrupa Birliğine uyum çerçevesinde bunları yapıyorsak, o halde, Avrupa'daki vergi uygulamaları ne ise, oradaki vergi anlayışı ne ise, anlayışımızı değiştirmemiz, öncelikle, toplanan vergilerin hesabını verebilecek bir harcama reformunu buraya getirip konuşmamız ve insanları vergi vermeye ikna etmemiz lazım gelir. Yoksa, şu andaki yapısıyla, kamu maliyemiz, içerisine ne atarsanız atınız, yalayıp yutmaya hazır dipsiz bir kuyu niteliğindedir ve gerçekten de insanlarımız, bu kamu maliyesinden yeterince istifade edememekte, beklediklerini alamamaktadır.

Bugün, memurlarımız fevkalade büyük sıkıntı içerisindedir, kamu çalışanlarımız fevkalade büyük sıkıntı içerisindedir; yüzde 15'lere, yüzde 25'lere hapsedilmiş durumdadır. Öbür taraftan, esnaf ve sanatkârımız çok büyük sıkıntı içerisindedir. Geçtiğimiz hafta, Balıkesir'de esnaf ve sanatkârlarımızın kefalet kooperatifinin kongresi vardı, ben de katıldım. Dertler diz boyu. Esnaf kan ağlıyor, siftah yapmadan dükkânını kapatıyor. Hakikaten doğrudur -Sayın Balıkesir milletvekilim, gözümün içine bakıyor- hakikaten, öyledir; ama, bunlara çözüm getirilmesi lazım gelir. Kredi veremiyoruz, kredi faizleri yüksek. Çiftçimiz perişan. Savaştepe İlçemizin -Sarıbeyler Nahiyesi dahil- birçok köyünden, son günlerde faks alıyorum; Tarım Kredi Kooperatifine şu kadar borcum vardı, ödeyemedim, haciz geldi, yarın öbür gün hapse koyacaklar diye mektuplar alıyoruz. Durum bu kadar vahimken, çiftçimiz tarlasına giremez durumdayken, esnafımız dükkânını siftah yapmadan kapatmak durumuyla karşı karşıyayken...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim, toparlayınız.

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.

... ne yazık ki, hükümet, kamu maliyemizi düze çıkaracak, yolsuzlukların üzerine gidecek, israfı önleyecek tedbirleri buraya getirmiyor; birtakım ufak tefek düzenlemelerle, burada, vatandaşın derdine derman olacak düzenlemeleri çıkaramıyoruz.

Değerli milletvekilleri, o bakımdan, dargelirli insanlarımızın sorunlarını çözecek düzenlemelerin hükümet tarafından buraya getirilmesini arzu ediyoruz. Biz de, muhalefet olarak, bu tür düzenlemelere, elbette, elimizden gelen desteği veririz; yeter ki, çiftçimizin, esnafımızın, memurumuzun, dargelirlimizin sorunları çözülsün ve biz de, iktidarıyla muhalefetiyle, burada, üzerimize düşen görevleri yapalım diye düşünüyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özgün.

Gruplar adına başka söz isteği?.. Yok.

Şahsı adına, Sayın İmamoğlu?..

M. TURHAN İMAMOĞLU (Kocaeli) – Vazgeçtim.

BAŞKAN – Maddeyle ilgili önerge yok.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. – 3065 sayılı Kanunun 49 uncu maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

“İhraç edilecek ürünlerin imalinde kullanılacak maddelerin ithalinde ödenmesi gereken katma değer vergisini teminata bağlatmak suretiyle işlem yaptırmaya, teminata tabi işlemleri tespit etmeye, teminatın türü, şekli ve miktarı ile uygulamaya ilişkin usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.”

BAŞKAN – 2 nci maddeyle ilgili olarak, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Mehmet Dönen; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısının 2 nci maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu madde, özellikle, dahili işleme rejimi çerçevesinde ihracat yapan ihracatçılarımızı yakından ilgilendiren bir madde. Hepimizin bildiği gibi, hükümetimizin aldığı ekonomik kararlar doğrultusunda, özellikle kuru fiks etmesi dolayısıyla, ihracatçılarımız önümüzdeki sene çok önemli zorluklarla karşılaşacak ve büyük ihtimal, 1999 yılında olduğu gibi, 2000 yılında da ihracatımız eksi büyümeyle yoluna devam edecektir.

1999 yılına baktığımızda, ekonomik göstergeler, özellikle büyümede eksi yüzde 5,5 bir büyüme, yani, küçülme; yine, ihracatta yüzde 6'ya varan bir küçülme ve buna rağmen de, vergiyi, önümüzdeki dönemde yüzde 66 artırmaya yönelik bir bütçe. Bunları gerçekleştirebilmek, yine, çok önemli saydığımız ihracatçı kesimin üzerine yeni yükler yüklemekle mümkün olacak.

Değerli arkadaşlarım, ihracatçılar, gerçekten, zaten çok zor şartlarda ihracat yapıyor; yani, bu dahili işleme rejimi çerçevesinde ihracat yapan kuruluşlar, sanayi tesisleri, hammadesini veya yarı mamul maddeyi dışarıdan ithal ederek, onu Türkiye'de işleyerek ve katmadeğerini Türkiye'de bırakarak, tekrar onu ihraç eden kesimlerdir. Bu kesimler, özellikle, büyük istihdam yaratmakta ve ihracatımıza da çok büyük katkıda bulunmaktadır. Bu maddeyle getirilen ve bugüne kadar da yürürlükte olan, özellikle ithal ettiği hammadenin veya yarı mamul maddenin KDV oranında teminat bulması ve bu teminatlar da, tabiî, beş altı yıla yayıldığı için, bunu yurt dışından getirip, ithal edip, tekrar ihraç edebilmesi bir beş altı ayı bulduğu için, bir yıllık süreyle teminat mektupları bulmak zorundalar. Bu teminat mektupları da, gerçekten, çok önemli yükler getirmekte bu ihracatçılarımıza.

Bir örnek vermek gerekirse, bugün, buradan, özellikle demir sektöründe yarı mamul kütük getiren ve bunu Türkiye'de işledikten sonra bir başka ülkeye ihraç eden haddehanelerimiz; yani, sanayi tesislerimiz, örneğin 10 000 ton civarında, kütük diye tabir edilen yarı mamül madde ithal ettiğinde, yaklaşık olarak tonunu 200 dolardan hesap ettiğimizde bunun yüzde 17 KDV'sinin teminatını yatırmak için, aşağı yukarı, 200 milyar civarında bir teminat mektubu bulmak zorunda ve bu teminat mektubunu da bir yıllık bulmak zorunda. Bu da, ihracata önemli bir finansman maliyeti getirdiği için bu işleme döneminde, ihracatçımızı zor durumlarda bırakmaktadır.

Yarattığı katmadeğer bakımından, yarattığı istihdam bakımından ülkemize çok büyük katkıda bulunan bu ihracatçılarımızı korumak durumunda olduğumuzu buradan özellikle söylemek istiyorum ve bu ihracatçılarımızı bir kaçakçı gözüyle görmek, KDV kaçıracakmış gibi onları bir potansiyel suçlu olarak görmek, ihracata çok büyük önem veren hükümetimize yakışır bir tavır değil; bence, bunların kaldırılması gerekir.

Değerli arkadaşlarım, vergi yükü bakımından bir başka sektöre baktığımızda, yine aynı sıkıntıyı, özellikle tekstil sektöründe de -en çok ihracat yapan bu sektörümüzde de- aynı sıkıntıyı görmek mümkün.

Aslında, vergilendirme biçimleri, özellikle KDV'nin uygulanma biçimleri, Türkiye'de çok önemli bir olguyu gündeme getirmekte; o da, kayıtdışına kaçmayı gündeme getirmekte. Yani, şimdi, tekstilcileri düşünün, bir tekstilciden, katmadeğer üzerinden değil de bütünü üzerinden Katma Değer Vergisi aldığınızda, sonuç olarak, tekstilci çok büyük bir KDV ödemek zorunda kalıyor. Şimdi, pamukta yüzde 1 uyguladığınız KDV'yi, iplikte siz yüzde 15'in, yüzde 17'nin üzerine çıkarırsanız, o insandan da, pamuğu 400 000 liraya alıp, 500 000 liraya mal ettiği zaman, 500 000 lira üzerinden KDV almaya kalkarsanız, sonuç olarak, o insanlar bu KDV'yi ödememek için kayıtdışına kaçar. Bunlar kayıtdışına kaçtığı zaman da, hem sigortalı işçi çalıştırmaz, onlar kayıtdışına kaçar hem de vergisini ödemez, onlar kayıtdışına kaçar. Yani, siz, uyguladığınız vergi sistemiyle, kayıtdışını teşvik etmiş olursunuz; ama, siz, bunun katmadeğeri üzerinden, yani, aldığı hammadde ile ürettiği mamul maddeyi sattığı fiyatın arasındaki katmadeğer üzerinden bu vergiyi alırsanız, hiç kimse kayıtdışına kaçmaz, daha çok Gelir Vergisi alırsınız, daha çok sigortalı çalışır, böylece sosyal güvenlik kurumlarınızı rahatlatırsınız ve sonuç olarak da, kayıtdışılığı önlemiş olursunuz.

İşte, bu vergi yasalarının temel amacı, bence, kayıtdışılığı önleyecek, yani, insanları vergi vermekten kaçar hale getirmeyecek düzenlemeler olmalıdır. Yani, insanları vergisini vermeye ve kayıt içine girmeye teşvik eden yasalar olmalı. Bunun aksine, siz "ben, zorla vergi alırım" derseniz, hiç kimse kendi kuruluşunu kapatmaz, hiç kimse göz göre göre bu kayıtdışının tatlı kârları varken, kayıt içine giremez. Hiç kimseyi, polis zoruyla da kayıt içine sokamazsınız. Bunları, bu ekonomik teşviklerle kayıt içine almak ve ülkemizde gerçekten kayıtlı ekonomiyi teşvik etmek durumundasınız.

Az önce söylediğim gibi, ihracat, bizim için, ülkemiz için çok hayatî önem taşımaktadır. Bence, ihracatçıyı, hiç olmazsa, dahili işleme rejimi içerisinde ihracat yapan; yani, dışarıdan yarı mamul veya hammadde getiren ve onu işledikten sonra tekrar ihraç eden firmalarımızı cezalandırmamak gerekir; aksine, bu insanları, dünyadaki, özellikle bu pazar kapma kavgalarının çok yoğun yaşandığı bir süreçte, globalleşme sürecinde daha çok teşvik etmek gerekir. Bunları hırsız gözüyle, bunları kaçakçı gözüyle görmemek ve bu insanları teşvik edecek uygulamaları getirmek durumundayız. Bunun için, bu ihracat rejimindeki, dahilî işleme rejimindeki hammadde ithal eden, yarı mamul madde ithal eden, onu işleyen ve sonra dışarı satan firmalardan KDV değeri kadar teminat mektubu almak, bence, çok doğru bir karar değil. Eğer, hükümetimiz bundan vazgeçerse, kaybedeceği hiçbir vergi yok; bundan dolayı, ihracatçılarımız, özellikle maliyetlerini daha aşağıya çekecekler ve dünya pazarlarında daha iyi rekabet etme koşullarına kavuşacaklar. Tüm bunları yapabilmek için de, böyle, ufak tefek yönlendirmeler ve kural değişiklikleri çok önem taşımaktadır. Eğer, Maliye Bakanlığımız bunu dikkate alırsa, ihracatçılarımıza büyük katkıda bulunacağı kanısındayım.

Bu düşüncelerle, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gruplar adına başka söz isteği?.. Yok.

Şahısları adına söz isteği?.. Yok.

Maddeyle ilgili önerge yok.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 2 nici madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. – 3065 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinin (j) bendinde yer alan, “gümrük hattından geçilmesi” ibaresi “gümrük bölgesine girilmesi veya gümrük bölgesinden çıkılması”, 12 nci maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde yer alan “gümrük hattından geçerek” ibaresi “gümrük bölgesinden çıkarak”, 39 uncu maddesinin (2) numaralı fıkrasının (c) bendinde yer alan “gümrük hattından geçildiği” ibaresi “gümrük bölgesine girildiği veya gümrük bölgesinden çıkıldığı”, 6 ncı maddesinin (b) bendi “Hizmetin Türkiye’de yapılmasını veya hizmetten Türkiye’de faydalanılmasını”, 30 uncu maddesinin (c) bendi “Deprem veya sel felaketi nedeniyle zayi olanlar hariç olmak üzere zayi olan mallara ait katma değer vergisi” şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN – 3 üncü maddeyle ilgili olarak Doğru Yol Partisi Grubu adına, Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın konuşacaktır.

Buyurun Sayın Akın. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MURAT AKIN (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3 üncü madde üzerinde Grubum adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 3 üncü madde, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 12/b bendinde bir değişikliği öngörmektedir. Malum olduğu üzere, 12 nci madde, ihracat teslimi ve yurt dışındaki müşteriler için yapılan teslim ve hizmetleri kapsamaktadır.

Yine, aynı maddeyle -3 üncü madde- 39 uncu maddedeki vergilendirme dönemini ihtiva eden hükmün (c) bendi değiştirilmektedir ki, (c) bendinde de ithalat, transit ve Türkiye ile yabancı ülkeler arasındaki taşımacılık işlerinde "gümrük hattından geçildiği" ibaresi, Gümrük Kanununda yapılan değişikliğe paralel olarak değiştirilmiştir.

Bu maddeyle, hizmetin Türkiye'de yapılması ve değerlendirilmesi hükmünü kapsayan eski 6 ncı madde "Türkiye'de yapılmasını veya hizmetten Türkiye'de faydalanılmasını" şeklinde değiştirilmiştir. Bu değişiklik, bu çalışma dönemimizde, Gümrük Kanunundaki ifadeler, terimler paralelinde Katma Değer Vergisi Kanunundaki değişikliği kapsamaktadır.

Ayrıca, Katma Değer Vergisi Kanununa göre, zayi olan malların Katma Değer Vergisi indirim konusu yapılamamaktadır. Bu yeni değişiklik, deprem bölgesinde zayi olan malların Katma Değer Vergisinin indirim konusu yapılabileceğini hüküm altına almaktadır. Bilhassa, deprem bölgesinde zayi olan malları kapsayan bu hüküm, faydalı bir düzenlemedir; çünkü, deprem bölgesinde, insanlarımız, canlarını, mallarını, her şeylerini kaybetmişlerdir. Bu insanlar, Kızılaydan veya hayırsever vatandaşlarımızdan yardım beklerken, bunlarda olmayan bir malın Katma Değer Vergisini indirim konusu yapmak doğru olmayacaktır. Bu vesileyle, bu 3 üncü maddedeki bilhassa deprem bölgesinde zayi olan malların Katma Değer Vergisinin indirim konusu yapılması hükmüne katılıyoruz ve bu değişikliği yerinde buluyoruz.

Değerli milletvekilleri, vergi politikası ve vergi yönetiminde esas hedefler, devletin, bu temel fonksiyonlarını yerine getirmek için gelire ihtiyaç duyması, vergi toplama gereğini doğurmuştur. Vergileme, zaman içerisinde, kamu hizmetleri için gerekli kaynağı sağlama yanında, tasarrufu, ekonomik büyümeyi teşvik, gelir dağılımını düzeltme şeklinde diğer sosyal ve ekonomik amaçlar içerisinde kullanılmaya başlanmıştır. Dolayısıyla, verginin önemi, zaman zaman artarak, her dönemde yerini korumuştur.

Kamu finansman açığı giderek artan ülkemizde, vergi, en sağlıklı gelir kaynağı olarak, son yıllarda daha önemli hale gelmiştir. Devletin vergi gelirleri, vergi tabanının genişliği ve vergi oranlarının düzeyiyle ilgili, yakından bağlıdır. Vergi oranlarının indirilip, makul düzeye çekildiği bir ortamda, yeterli vergi gelirini sağlamak, ancak vergi tabanının genişletilmesi ve vergi idaresinin, vergi kanunlarını etkin olarak uygulayacak şekilde güçlendirilmesiyle mümkündür.

Değerli milletvekilleri, bir ülkenin vergilemede başarılı olabilmesi için, vergi kanunlarının rasyonelliği yanında, vergi idaresinin, kanunları etkili bir şekilde uygulayacak teknolojik altyapıya, insan kaynağına ve ayrıca, vergi kaçağını caydırıcı bir vergi denetim mekanizmasına sahip olmasıyla mümkündür.

Biraz önce vergi artırıcı tedbirleri belirttim; ama, mevcut hükümet, biraz önce ifade ettiğim hususların dışında, her ay bir vergi kanununda değişiklik yapmak suretiyle vergi artışını sağlamaya çalışmaktadır.

Değerli milletvekilleri, 1999, kapanan yılda 27 katrilyonluk kamu harcamalarına karşılık, 18 katrilyon vergi tahsilatı hedeflenmiştir; bu tahsilat, yüzde 4,5 sapmayla gerçekleşmiştir. Bütçe açığı ise, kasım-aralık itibariyle 9,2 katrilyon olarak hedeflenmiş, kasım sonu itibariyle 8 katrilyonun üzerinde gerçekleşmiştir.

Akaryakıt Tüketim Vergisine bakıyoruz, 1,5 katrilyon hedeflenmiş, kasım ayı itibariyle 1,2 katrilyon akaryakıttan vergi sağlanmış. Öbür taraftan, devlet tahvili ve Hazine bonosundan tevkifat yoluyla sağlanan Gelir Vergisi ise 230 trilyon civarındadır.

Bütçe açığı 9 katrilyondur ki, bu bütçe açığı, devlet tahvili ve Hazine bonosu vasıtasıyla büyük miktarda kapatılmıştır, 7-8 katrilyon lira, 1999 yılında bir ödeme yaptık, 2000 yılında 21 katrilyon lira bir ödemeyi, faiz ödemelerini daha hedefledik. 1999 yılı için 9 katrilyon lira yaptığımız ödemeden tahsil ettiğimiz vergi 300 trilyon lira civarında. Şu çiftçilerimize, 1999 yılında 350 trilyon lira ödeme yapamadık; ama, onların traktörüne doldurduğu bir depo mazot 40 milyon lira ve 40 milyon liranın 25 milyon lirası vergidir arkadaşlar. Acaba, bu, hangi hakkaniyet kaideleriyle bağdaşır? Bir traktörün deposu bir günde bitiyor. Bu çiftçi, acaba, nereden alacak bunu?

Yine, bir minibüse binen insan, bir otobüse binen insan, bu getirilen Akaryakıt Vergisiyle, dolaylı bir vergi olmasına rağmen, fakir tabaka, alt tabaka direkt etkilenmektedir. Bu insanlar, acaba, bu ücretleri; minibüs ücretlerini, otobüs ücretlerini, taşıt ücretlerini nasıl ödeyecekler? Şimdi, bir emekliye, bir Bağ-Kur emeklisine, bir SSK emeklisine ilk fırsatta yüzde 10, yüzde 15 ödeme yaptığınızı ifade ettiniz; halbuki, bunda da hilei şeriye yoluna gittiniz; 92 milyon lira alan bir emekliye, ocak ayında yaptığınız ödeme 96 milyon lira. Sizin yüzde 15 hesabınız bu mudur acaba?!

Değerli milletvekilleri, hükümet, bu millete hiçbir şey veremedi; ama, biz de, Meclis olarak, bu hükümetin hiçbir şey veremediğini, noter gibi burada tasdiklemek suretiyle, bu hükümete öyle bir avans verdik ki, her ay bir vergi kanununda değişiklik yapmak suretiyle, bu insanları perişan etti. Çiftçi, şekerpancarı üreticisi, daha söküm avansını alamadı. Şimdi, hükümet, övünüyor, seviniyor, diyor ki: "20 katrilyon lira, 10 katrilyon lira faiz ödemelerini gününden önce yapıyoruz, dışborç ödemelerimizin taksidini gününde yapıyoruz, tıkır tıkır ödemeleri yapıyoruz." Peki, faiz ödemelerini yapıyorsunuz da, bu fakir fukarının malını aldınız, teslim aldınız; bunun söküm avanslarını niçin ödemiyorsunuz? (DYP sıralarından alkışlar) Faizleri vaktinden önce ödeyeceğinize, vaktinde ödeseniz de, bundan üç ay önce, beş ay önce ödenecek söküm avans paralarını ödemiş olsanız; ama, bu köylü, fakir fukara size oy vermedi diye böyle cezalandırıyorsanız, şimdi, size, memurlar da oy vermeyecek, işçiler de oy vermeyecek. Geçmişte, cüzi bir hatadan bazı sıkıntılar doğdu; ama, sizler öyle bir hale geleceksiniz ki, bu sıralarda oturamayacaksınız, kulislerde oturanların içinde, Genel Kurulu takip edeceksiniz; çünkü, millet perişan, aç, açıkta; size bakıyor, bize bakıyor "ne verdiniz?" diyor her ay bir vergi kanununda değişiklik yapıyorsunuz diye.

BAŞKAN – Sayın Akın, sürenizi 1 dakika uzatıyorum; toparlayınız.

MEHMET ARSLAN (Ankara) – Devlette ne kalmış ki ne vereceğiz; hepsini kurutmuşsunuz!

MURAT AKIN (Devamla) – Devlette ne kaldığını ifade edeyim size; 27 katrilyon lira harcama yaptınız 1999 yılı bütçesinde. Bunun 10 katrilyon lirasını zenginlere verdiniz. 1 katrilyon lirayı çiftçiye vermiş olsaydınız... 65 milyon nüfusun 24 milyonu çiftçiydi; işte, o 1 katrilyon lirayı ona vermediniz, son 5 bankaya 8 milyar doları verdiniz. Onun 1 milyar dolarını çiftçiye vermiş olsaydınız, işte, biraz önce ifade ettiğim gibi, siz, gelecek seçimde, kuliste burayı takip etmez, Genel Kurulda yerinizde dururdunuz; ama, baltayı kendi ayağınıza vurdunuz. İşte, inşallah, sizin akıbetiniz şer, bizim akıbetimiz bu gidişle hayır olacak.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

HASAN GÜLAY (Manisa) – Sayın Başkan, hayal içinde yaşıyor.

BAŞKAN – Grupları adına başka söz isteği?.. Yok.

Şahısları adına söz isteği?.. Yok.

Önerge yok.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 3 üncü madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. – 2.7.1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanununun mükerrer 138 inci maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan “Bakanlar Kurulu, bu Kanuna bağlı tarifelerde yer alan maktu harçları” ibaresi, “Bakanlar Kurulu, bu Kanuna bağlı tarifelerde yer alan maktu harçları veya bu harçların yeniden değerleme oranı uygulanmak suretiyle belirlenmiş olan tutarları” şeklinde, aynı fıkrada yer alan “on katına” ibaresi “yirmi katına” şeklinde, (8) sayılı tarifenin “VI- Meslek erbabına verilecek tezkere, vesika ve ruhsatnamelerden alınacak harçlar” başlıklı bölümünün (14) numaralı bendi ile aynı tarifenin “X- Gümrük Kanunu hükümlerine göre verilen ruhsatname harçları” başlıklı bölümü aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve (9) sayılı tarifenin “V- Teknik muayene harçları” başlıklı bölümüne, “muayenelerinden, (7 460 000 TL.)” bendinden sonra gelmek üzere “LPG tesisatı bulunan taşıtların yukarıdaki bent uyarınca yapılacak muayenelerinden (7 460 000 TL.)” bendi eklenmiştir.

“14. Gümrük müşavirlerine verilecek izin belgeleri:

Gümrük müşavirliği izin belgesi 171 200 000 TL.

Gümrük müşavir yardımcısı izin belgesi 85 580 000 TL.”

“X - Gümrük Kanunu hükümlerine göre verilen ruhsatname harçları:

1. Genel antrepo izin belgeleri :

a) Genel antrepo işletmeciliği izin belgelerinden :

- Açma 2 247 260 000 TL.

- İşletme ( Her yıl için) 749 060 000 TL.

b) Yurt içi gümrük hattı dışı eşya satış mağazası izin belgelerinden:

- Açma 1 498 160 000 TL.

- İşletme (Her yıl için) 749 060 000 TL.

c) Giriş-çıkış kapılarında gümrük hattı dışı eşya satış mağazası izin belgelerinden:

- Açma 1 498 160 000 TL.

- İşletme (Her yıl için) 749 060 000TL.

d) Yat limanlarında gümrük hattı dışı eşya satış mağazası izin belgelerinden:

- Açma 1 498 160 000 TL.

- İşletme (Her yıl için) 749 060 000 TL.

e) Uluslararası faaliyetlerin gerektirdiği yerlerde gümrük hattı dışı eşya satış mağazası açma izin belgelerinden: 374 510 000 TL.

f) Gümrük hattı dışı eşya satış mağazalarına ait depo açma izin belgelerinden: 374 510 000 TL.

2. Özel antrepo izin belgeleri:

- Açma 1 123 600 000 TL.

- İşletme (Her yıl için) 556 440 000 TL.

3. Geçici depolama yeri izin belgeleri:

a) Geçici depolama yeri işletmeciliği izin belgelerinden:

- Açma 2 247 260 000 TL.

- İşletme (Her yıl için) 749 060 000 TL.

b) Eşya sahibine ait geçici depolama yeri izin belgelerinden:

- Açma 1 123 600 000 TL.

- İşletme (Her yıl için) 556 440 000 TL.”

BAŞKAN – 4 üncü maddeyle ilgili söz isteği?.. Yok.

Önerge yok.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5. – 29.7.1970 tarihli ve 1318 sayılı Finansman Kanununun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“b) 4458 sayılı Gümrük Kanununun 167 nci maddesinin (2) numaralı fıkrası kapsamında ithal edilen diplomatik taşıtlarla, aynı Kanunun 128 ilâ 134 üncü maddeleri kapsamında, Türkiye’ye geçici ve belirli bir süre için çalışmak, tetkik ve tahsilde bulunmak için gelen Türkiye Gümrük Bölgesi dışında yerleşik kişilerin beraberlerinde getirdikleri taşıtlar,”

BAŞKAN – 5 inci maddeyle ilgili söz isteği?.. Yok.

Önerge yok.

5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 5 inci madde kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6. – 7.11.1984 tarihli ve 3074 sayılı Akaryakıt Tüketim Vergisi Kanununun 4 üncü maddesi, başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Matrah ve Vergi Tutarı

Madde 4. – Akaryakıt Tüketim Vergisi, verginin konusuna giren malların satışı sırasında satış miktarı üzerinden aşağıda yazılı tutarlarda hesaplanır.

Kurşunsuz benzin 287 650 TL/Litre

Süper benzin 291 955 TL/Litre

Normal benzin 277 939 TL/Litre

Gazyağı 199 069 TL/Litre

Motorin 192 192 TL/Litre

Marine diesel 192 192 TL/Litre

Kalorifer yakıtı 53 547 TL/Kilogram

Fuel oil çeşitleri 7 620 TL/Kilogram

Sıvılaştırılmış petrol gazı çeşitleri 1 581 TL/Kilogram

(LPG, bütan, propan)

Maktu vergi tutarları her ay, bir önceki ayda uygulanan vergi tutarları esas alınmak suretiyle Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından aylık olarak ilan edilen toptan eşya fiyatları endeksinde bir önceki aya göre meydana gelen değişim oranında, bu değişimin ilanını izleyen günden itibaren değişir.

Bakanlar Kurulu, maktu vergi tutarlarını Avrupa Para Birimi (Euro) veya yabancı para birimleri karşılığı Türk Lirası olarak uygulatmaya ve uygulama dönemlerini gün veya ay olarak belirlemeye yetkilidir.

Bakanlar Kurulu, yukarıdaki fıkralara göre uygulanan maktu vergi tutarlarını, her bir mal itibariyle ayrı ayrı veya topluca en yüksek vergi tutarının iki katına kadar artırmaya veya sıfıra kadar indirmeye; bu sınırlar içerisinde ürün türleri, çeşitleri, kullanım yerleri veya ithalatın şekline göre farklı tutarlar belirlemeye; maktu vergi uygulanacak birimleri kilogram, litre, metreküp, kilokalori veya bunların alt ve üst birimleri olarak değiştirmeye yetkilidir.

Maliye Bakanlığı bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye yetkilidir.”

BAŞKAN – 6 ncı maddeyle ilgili olarak, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Oğuz Tezmen. (DYP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Tezmen.

DYP GRUBU ADINA OĞUZ TEZMEN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz, bazı vergi kanunlarında değişikliğe ilişkin kanun tasarısının 6 ncı maddesiyle ilgili olarak, Doğru Yol Partisi Grubunun görüşünü açıklamak üzere söz almış bulunuyorum.

Aslında, getirilen kanun tasarısının en önemli maddesi bu denebilir; çünkü, hatırlarsanız, ocak ayı başında, uzun çalışmalardan sonra, Türkiye'de, artık, akaryakıtta otomatik fiyatlandırma mekanizmasının devreye alınacağı ve bunun büyük bir reform olarak getirileceği ifade edilmişti. Gerçekten de, bunun, gerek TÜPRAŞ'ın özelleştirilmesinde gerek Petrol Ofisinin özelleştirilmesinde çok müspet sonuçları olacağı, Türkiye'de, akaryakıt fiyatlandırmasında önemli bir reform olacağı dile getirilmişti. Gerçekten de, ocak ayından sonra, bu uygulama gündeme geldi, çalışmaya başladı. Hatta, geçtiğimiz aralık ayında gelen deprem vergisiyle ilgili olarak da, bu Akaryakıt Tüketim Vergisindeki yüzde 300 oranı yeterli görülmedi, yüzde 500'e çıkarıldı. Ancak, ne olduysa, birdenbire, hükümet, politika değiştirme kararına vardı; çünkü, akaryakıt fiyatlarında, sık sık ayarlama ihtiyacı ortaya çıkıyordu. Aslında, Türkiye'deki enflasyonu, döviz kurlarını dikkate alarak, bu hazırlığın, otomatik fiyatlandırma gündeme geldiği zaman getirilmesi gerekirken, yazboz tahtası gibi, tekrar bu da değiştirilip, yeni bir reform olarak önümüze getiriliyor.

Şimdi, belki, getirilen bu maktu düzenleme, fiyat artışlarını, hafta içinde olmaktan büyük ölçüde kurtaracak niteliktedir; çünkü, bu fiyat artışları, artık, haftada bir iki sefer olmak yerine, belki daha az olacak. Aydan aya mutlaka olacak; ancak, akaryakıt fiyatlarında ya da döviz kurunda ciddî bir sıçrama olmazsa, ay içinde, artık, akaryakıt fiyatlarında büyük değişiklikler olmayacak gibi gözüküyor.

Bu, bir avantaj gibi gözüküyor; yalnız, akaryakıt fiyatlarının otomatik sistemde çalışmasında, petrol fiyatlarında meydana gelen artış hemen yansıdığı gibi, petrol fiyatlarında meydana gelen azalışlar da vergi oranıyla beraber... 1 puanlık artış yüzde 300 olarak artarken, 1 puanlık azalış da 3 katı olarak azalıyordu. Şimdi, bu getirilen sistemle, aslında, enflasyona uygun olarak, petrol fiyatlarının artışı güvence altına alınıyor. Her ay, enflasyon rakamı açıklandıktan sonra, bundan böyle, hepimiz, petrol fiyatlarında bir artış beklemekteyiz. Ayrıca, o da yetmiyor; mart, nisan, mayıs, haziran aylarında, bu enflasyondaki artışın üzerine de, her ay, yüzde 2,6'lık bir artış da ekleniyor.

Burada en önemli unsurlardan bir tanesi de, artışı güvence altına alan bu düzenleme, petrol fiyatlarında meydana gelen azalışı güvence altına almıyor, orada otomatik işleme yok. Orada ne oluyor; petrol fiyatlarında azalış meydana geldiği zaman, bu petrol fiyatlarındaki azalışın fiyata yansıması, verginin sabit olması nedeniyle çok cüzi bir hale getiriliyor. Burada tüketicinin lehine gibi gözüken bu düzenleme, aslında, tüketicinin aleyhine çalışacaktır; çünkü, dünya petrol fiyatları, uzun yılların en yüksek seviyelerine yaklaşmış durumda ve 27-29 dolar arasında değişmektedir. Önümüz yaza doğru gidiyor, dolayısıyla, petrol fiyatlarında daha fazla artış beklemek mümkün değil. O zaman ne olacak; önümüzdeki dönemde petrol fiyatları aşağı inmeye başlayacaktır; ancak, bu aşağı inme, fiyatlara yansıtılmayacaktır. Bakanlar Kurulunun, toplanıp, fiyatın indirilmesi için karar alması gerekiyor; sistem, ancak, bir idarî tasarrufla çalışır hale getiriliyor. Fiyatın artışı enflasyona endekslenmiş; ama, azalışı idarî karara bağlanmış. Tüketicinin yararına olan bir düzenleme burada gözetilmemiş, devletin vergi gelirleri, devletin kaynak ihtiyacı ön plana geçirilmiştir.

Tabiî, bunlar, esasında, yüksek akaryakıt fiyatından mustarip olan vatandaşı perişan etmektedir, gerçekten sıkıntıya sokmaktadır. Aslında, petrol fiyatlarında herhangi bir azalış ortaya çıktığı zaman, bunun, hükümet tarafından derhal yansıtılma düzenlemesinin de yapılması, getirilmesi zorunlu; çünkü, petrol fiyatlarındaki, özellikle benzin ve mazot fiyatlarındaki artış, artık, çiftçiyi üretim yapamaz hale getirmiştir. Aslında, benzin fiyatlarındaki artış da, daha çok, ortadirek tabir edilen kesimi vurmaktadır; çünkü, büyük iş sahipleri, bunu masraf olarak yazma imkânına sahiptir; benzine ödedikleri parayı masraf gösterip vergiden düşme imkânına sahiptir; ama, toplutaşıma olanaklarının yeteri kadar gelişmediği ülkemizde, işine arabasıyla gitmek zorunda olan karı-kocanın üstlendiği bu vergi yükü, gitgide ağırlaşmaktadır. Gerçekten, araba sahibi olmak büyük bir işkence haline dönüşmüştür. Dolayısıyla, Türkiye'de sadece akaryakıttan değil, akaryakıt dışındaki kaynaklardan da vergi alınmasını düşünmek lazım.

Bizim sistemimizde kolaycılık vardır; öncelikle, bulduğumuz bir kaynağın üzerine gidip, onu istismar ederek, devamlı ondan vergi almak suretiyle, onu kurutur hale geliyoruz. Gerçekten, sistemin bütün olarak planlanması, nereden ne ölçüde kaynak transfer edilebileceğinin ciddî bir biçimde etüt edilmesi ve ona göre kararlar alınması gerekirken, acil kaynak ihtiyacımız var, ne yapalım; cep telefonu herkeste var, cep telefonuna bindirelim; akaryakıt kolay ve kaçağı olmayan bir vergileme yöntemi, ona bindirelim... Daha önce, millî piyango ve benzeri şeyler vardı, bunların üzerine vergi konuldu; ama ne oldu, bakın, insanlar, artık, piyango bileti alamaz hale geldi; akaryakıtta da ciddî azalışlar gündeme gelmiştir.

Aslında, getirilen bu düzenleme, devletin vergi gelirlerini garanti altına almak için getirilmiş bir düzenlemedir. Fiyat istikrarı var gibi gözüküyor; ama, aslında, fiyatın aşağı ineceğini düşündüğünüz anda, bunun, tersine çalışacak bir mekanizmanın işlemesini önlemek için getirilmiş bir düzenleme olarak da algılanması mümkün.

Dikkat çekmek istediğim diğer bir konu da, Türkiye'de, hedef, beklenen enflasyona göre endekslenme yaklaşımına geçildi; ücretler ona göre ayarlanmaya başlandı; ama, burada getirdiğimiz mekanizmayla, petrol fiyatları, geçmişin enflasyonu, aylık olarak fiyatlara yansıtılacak şekilde endekslenmeye tabiî tutulacaktı. Bir taraftan, artık, enflasyon, inecek; dolayısıyla, artık, enflasyonun bu inme trendini dikkate alarak herkes özveride bulunacak diyoruz; ama, diğer taraftan da, burada getirdiğimiz düzenlemeyle, bu beklenen enflasyon yerine gerçekleşen enflasyonu baz alıyoruz. Bu da, aslında, çelişkili bir uygulamadır; yapacaksak, enflasyona endeksleme varsa, bütün sistemi, beklenen enflasyona adapte etmek lazım. Kira gelirini, beklenen enflasyona adapte edeceksiniz; ama, petrol fiyatına geldiği zaman, onu, gerçekleşen enflasyona göre ayarlayacaksınız ki, bunun izahı mümkün değil; çok yanlış bir uygulamadır.

Onun için, burada, işte her gelen kanunda birtakım çelişkilerin altını çizmeye gayret ediyoruz. Gerçekten, ekonomik olay, bütünüyle algılanmadığı için bunlar oluyor. Herkesin aklına bir şey geliyor, bir tasarı getiriliyor; ama, ekonominin bütünü değerlendirilip, bütünü algılanmadığı için, böyle, bölük pörçük, birbiriyle çelişen uygulamalar oluyor. Bir gün "reform" diye gelen şey, ertesi gün, bakıyorsunuz, bu, tamamen yanlıştır, yeni baştan düzeltiyoruz. Bu sistemle de, ileride, tekrar, yine bir reformla geriye döneceğiz endişesini taşıyorum.

Hepinize teşekkür eder, saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tezmen.

Şahısları adına Sayın Masum Türker...

ASLAN POLAT (Erzurum) – Başkanım, benim söz talebim vardı Fazilet Partisi Grubu adına.

BAŞKAN – Şahsınız adına var Sayın Polat...

ASLAN POLAT (Erzurum) – Hayır, şahsım adına değil, grup adına...

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Olacak beyefendi; iki isim birden...

BAŞKAN – Buraya intikal etmedi; buyurun.

FP GRUBU ADINA ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu kanun tasarısının 6 ncı maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Zaten, bu tasarının, bana sorarsanız, en önemli maddelerinden bir tanesi bu; yani, akaryakıt fiyatlarını düzenleyen madde.

Sayın milletvekilleri, o kadar çok vergi kanunu geliyor ki, yani, takip etmekte de zorluk çekiyoruz. Başka konuşmacılar da değindiler; hükümet, bir kanun getiriyor "Akaryakıt Tüketim Vergisini yüzde 300'den 500'e çıkaracağım" diyor; onun için, gerekçelerini anlatıyor, anlatıyor kendisine göre; itiraz ediyoruz; ama, oy çokluğuyla geçiriyor. Bir müddet sonra geliyor "yok, biz, bu nispî vergiden vazgeçtik, maktu vergiye döneceğiz" diyor; şimdi, bunun faziletlerini anlatıyor; yine itiraz etsek de, bir müddet sonra, yine bunu da oy çokluğuyla geçirecek. Yarın, bir başka tasarı getirecek, yine, onun faziletlerini anlatmaya çalışacak. Burada söylemek istediğimiz şu: O kadar çok Kararsız Kasım'a döndü ki bu hükümet, her gün getirdiği kanunu onbeş gün sonra değiştiriyor. Siz, bakın yani; yanlış bir şey diyorsak, ikaz edin.

Akaryakıt Tüketim Vergisinde, siz, katsayıyı yüzde 300'den 500'e niye çıkardınız? Uygulamayacaksanız, onbeş gün evvel niye çıkardınız? Onbeş gün öncesini görmüyorsanız, bu hükümette neden duruyorsunuz? Yani, eğer, siz, hükümet olarak, iktisadî kararların onbeş günde, bir ayda değiştiğini kabul ediyor ve onbeş gün veya bir ay öncesini göremiyorsanız, burada hükümet etmeye hakkınız olmaz; ediyorsanız, getirdiğiniz kararlarda, bir müddet, yerinde durun diyoruz.

Şimdi, bakın, sayın milletvekilleri, bu getirilen kanun tasarısı, bana sorarsanız, nispî vergiden, daha da, halka, makul ölçüde yansır. Neden derseniz, şunu söyleyeyim; bakın, burada fiyatlar var: Petrol ürünlerine 1 Temmuz 1998'den 30 Kasım 1999'a kadar, yani, 17 ay içerisinde, tam yüzde 192,7 zam yapılmış; bir yıla düşen, 12 aya düşen yüzde 135 civarındadır. Yani, akaryakıta, siz, 17 ayda yüzde 192; 12 aya bölersek takriben yüzde 135 zam yapıyorsunuz. Aynı dönemde enflasyon yüzde 86; yani, 17 ayda yüzde 86; bu, Petrol-İş Sendikasının yaptığı bir araştırmaya göre. Demek ki, siz, normal olarak, akaryakıta, bundan önceki uygulamalarınızda, normal enflasyonun 2 katından daha fazla zam yapıyordunuz. Şimdiyse, bunu, enflasyona uygulamayı kabul ediyorsunuz. Bu bakımdan, belki, halkın ezilmemesi bakımından avantajlı olabilir; ama, yöntem bakımından ben bahsettim; bir de, belki, bir istikrar gelir.

Bakın, burada, benim elimde listeler var; sekizinci ayda 15 defa, dokuzuncu ayda 10 defa, yedinci ayda 13 defa akaryakıt ürünlerine zam yapılmış. Yani, o kadar çok zam yapıldı ki, hepiniz de biliyorsunuz, artık, günde bir zam yapılmaya başlandı, bir ayda 15 defa fiyat değişikliği olmuştu. Şimdi, hiç olmazsa, bu fiyat değişikliği ayda 1 defa olduğu zaman, biraz daha insanlar önünü daha rahat görebilir diye düşünüyorum.

Sayın milletvekilleri, burada, önemli konulardan biri de şu: Benden önceki konuşmacılar da ikaz etti, bunu demeden geçemeyeceğiz. Şimdi, burada, hükümet diyor ki, ben, altıncı aya kadar, haziran ayının sonuna kadar enflasyonu tutturacağıma inanmadığım için, her ay, normal enflasyonun üzerinde yüzde 2,6 daha bir ilave yapacağım diyor. Şimdi, ne demektir bu; bilhassa, bu haziran ayı sonuna kadar, buğday üreticileri, yani, çiftçiler, kullanacakları akaryakıtı, normal enflasyonun 2 katı kadar zamlı alacaklar; ama, bunların ürünlerine verilecek değer artışıysa, taban fiyat artışıysa, enflasyona göre ayarlanacak. Yani, şimdi, çiftçi olarak düşünün, Türkiye toplumunun ortalama olarak 3 200, 3 300 dolar da, fert başına düşen millî geliri varken, çiftçilerde bu 1 300 dolarken, yani, hemen hemen üçte 1'i kadar iken, Türkiye ortalamasına göre en fakir olan bir kısmın, haziran ayına kadarki zamanda büyük miktarda buğday üretimi bitmiş olur. Bu döneme kadar alacakları akaryakıt fiyatlarını, enflasyonun 1 katı kadar -tahminen, yani, yüzde 2,6 ilave edileceğine göre- zam vereceksiniz; ama, onların ürünlerine zam geldiği zaman, enflasyon kadar zam yapacaksınız. Bu, ne demektir; burada da çiftçilerin ezileceğinin bir başka işareti olur.

Sayın milletvekilleri, şimdi, bu kanunda bir konu daha var: İlk defa Plan ve Bütçe Komisyonuna gelirken diyordu ki, evet, her ne kadar biz bu kanunu böyle maktu ayarladıksa da, Bakanlar Kuruluna bir yetki verelim, bunu 50 katına kadar artırsın. Sonradan, bu, Plan ve Bütçe Komisyonunda 2'ye çekildi. Yani, şimdi, bir hükümetin -açık ve net konuşalım- getireceği tasarıyla -ben, bir yanlışlık yapabilirim, önümü göremeyebilirim- bu zammı 50 katına kadar artırmaya bana yetki verin demesi, kendi getirdiğine inanmaması demektir. Siz isteseniz de, istemeseniz de, halk da bunu böyle anlar. Yani, olabilir, haydi sonradan 2 katına çektik, bunu kabul edeyim, bir ayarlama olsun; ama, bu ayarlama dediğiniz zaman, 50 katına kadar olursa, o zaman, o fiyatların son derece gayri ciddî olarak yapıldığı kanaati de bütün milletin önüne gelir diye düşünüyorum.

Şimdi, bu akaryakıt vergileri geldiği zaman, bir konu var ki, onu da atlamak mümkün değil, o da şu: Biraz önce sayın DYP sözcüsü de bahsetti, Plan ve Bütçe Komisyonunda bizim arkadaşlar da bahsetti, o da şu, yine bir yöntem farkı. Şimdi, siz burada, asgarî ücretlinin bile, yani 80 milyon lira net aylık alan bir asgarî ücretlinin bile aylığını hesaplarken, gelecek enflasyona göre fiyatları ayarlarken, bu akaryakıtlarda, fiyatlarınızı, yaşanan enflasyona göre ayarlamaya başladınız; daima çifte standart! Hatta, enflasyonu çok düşüreceğini söyleyen hükümetimiz, yine, burada, bu vergileri ayda iki defa toplamayı, onbeş günde bir almayı getiriyor; ki, bu da, kendisinin bile, bu dediği enflasyonu tutturamayacağının, bu enflasyonun oldukça artacağının, fiyatların erimeden, bir ayı bile beklemeden, onbeş günde bir vergileri almayı istemesi, onun da, bu enflasyonu, dediği kadar indiremeyeceğinin, indirmeye inanmadığının bir başka göstergesidir.

Şimdi, LPG konusunda en son bir görüş bildirilmemiş, ileride, sonradan belirteceğiz demişler; ama, Plan ve Bütçe Komisyonundaki herkese gelmişti, tahmin ediyorum, bütün milletvekillerine, size de gelmiştir; Türkiye'deki bütün otomobilciler odaları şu matbu yazıyı göndermişler -ki, çok mantıklı gördüm- ben okuyayım, sizler de dinleyin; bu kayıtlı şeyler, bir defa daha, tutanaklara geçsin:

"Akaryakıtta maktu vergilendirmeyle ilgili yasa tasarısının 8 inci maddesinde, Akaryakıt Tüketim Vergisine tabi malları satın alanların, bu malları daha yüksek tutarda vergiye tabi bir mal olarak kullanmak veya üçüncü kişilere satmak suretiyle vergi ziyaına sebebiyet vermeleri halinde, ziyaa uğratılan vergi bunlar adına tarh olunur ve tarhıyata 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 344 üncü maddesine göre vergi zıyaı cezası uygulanır denilmektedir.

Bu husus, şoför esnafının temsilcileri olarak bizleri tereddüte düşürmüştür. Bu maddeye ek olarak 'LPG otogaz hariç' ibaresinin eklenmesini saygıyla arz ederiz" diyorlar.

Neden haklıdırlar; şundan çok haklıdırlar: Sizler de biliyorsunuz ki, bu ülkede, bu taksi şoförleri, hem can emniyetleri bakımından hem de iş kârları bakımından son derece zor şartlarda çalışmaktadırlar. Herkes de bunu bilmektedir ki, bugün, bir taksi şoförü, aylık nafakasını bile zor kazanır bir duruma gelmiştir. Bunların, LPG kullanarak, gaz kullanarak bir miktar randımanlı çalışmaları, ekonomi elde etmeleri gerekiyordu; şimdi, bunların, zorlamalarla, bu yöntemlerini tekrar değiştirmek, bu gazı oldukça fazla kullananları...

Hem çevreye saygılı diyoruz... Bakın, şimdi, diyorum ki -Çevre Komisyonu Başkanımız burada mıdır bilmiyorum- her konuda çevreden bahsediliyor. Peki, otolarda -hakikaten çevreye temiz bir gazdır- doğalgaz kullansınlar dediğiniz zaman, orada yokuz... Yine çifte standart! Yani, nereden bakarsanız bakın, ekonomiden bakın, çevreden bakın...

Şimdi bakın, biz, akaryakıtı, hep, dışarıdan ithal ediyoruz. Başkan da, tahmin ediyorum, bunu kabul eder. Şimdi, düşünebiliyor musunuz, akaryakıtı dışarıdan ithal ediyoruz sonra da en büyük parayı oraya aktarıyoruz diye şikâyet ediyoruz; onun için vergiler getiriyoruz... Doğalgaz akaryakıta göre son derece ucuz ve ülkemizden daha az para çıkmasına sebep olan bir konu oluyor; ama, birileri, LPG gazı kullanalım dediği zaman, buna itiraz ediyoruz. Avrupa'ya dönüp baktığımız zaman, Avrupa ülkelerinde, İtalya'da bile, bugün, LPG gazı kullanan 2 milyon civarında taksi şoförü var. İşimize geldiği zaman Avrupa'yı görüyoruz, işimize gelmediği zaman görmüyoruz. Şu kanun tasarısının metninde bile "maktu uygulamaya geçmemize sebep, Avrupa Birliği ülkelerinin de bunu uygulamasından dolayıdır. Nispî vergilendirmeden maktu vergilendirmeye dönüyoruz" deniliyor; ama, Avrupa Birliğinin bir Kopenhag kriterlerinden bahsedildiği zaman, düşünce özgürlüğünden bahsedildiği zaman, onda yokuz diyorsunuz.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Yanlış, yanlış...

ASLAN POLAT (Devamla) – İşte, onun için, bakın, her şeyde çifte standart uyguluyorsunuz.

HASAN GÜLAY (Manisa) -Yanlış...

ASLAN POLAT (Devamla) –İşte, sayın milletvekili, bunun gerekçesini açıp, okuyalım: Burada, bu yönden; yani, nispî sistemden maktu sisteme geçmenin en büyük özelliği, Avrupa Birliği ülkelerinde de bu maktu vergi sisteminin kullanılmasından dolayı, ona uyum sağlamak, paralellik sağlamak için bunu yapıyoruz deniliyor; ama, bu hükümete "Avrupa Birliği ülkelerinin en önemli kriteri olarak, düşünce özgürlüğüne sahip çıkalım, bu yasa tasarısını getirelim" dediğimizde "yok, o bize uymaz; orada duralım" dediğiniz zaman, işte, burada inandırıcı olmuyorsunuz. Siz deseniz de demeseniz de inandırıcı olmuyorsunuz. Getirin o kanun tasarısını beni mahçup edin; o zaman alkışlarız. Siz hükümetsiniz, getirin o kanun tasarısını, o zaman, bizi mahcup edin ve biz diyelim ki, bak, getirdiler ve hakikaten yaptılar.

İHSAN ÇABUK (Ordu) – Siz hükümetteyken niye getirmediniz?

ASLAN POLAT (Devamla) – Biz, bir sene bile kalmadık, bizi koymadılar. Biz orada bir sene bile kalsaydık, o zaman görürdünüz neler getireceğimizi...

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lüften.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ASLAN POLAT (Devamla) – Sayın Başkan, 1 dakika...

BAŞKAN – 1 dakika eksüre veriyorum; lüften toparlayınız.

ASLAN POLAT (Devamla) – Sayın Başkan, tamamlıyorum.

Şimdi, sizden, hükümetten bir şey daha rica edeceğim; o konu da şu: Zaten, Bütçe Kanunu burada görüşüldüğünden beri, nedense, Sayın Maliye Bakanı buraya pek gelmiyor, eski Maliye Bakanımızı gönderiyor. Eski Maliye Bakanı da burada emaneten mi duruyor, nedir, bilemiyorum; bu dediklerimizi, herhalde, kendisine pek iletmiyor.

Diyeceğimiz şu ve çok net olarak söylüyorum: Türkiye Kalkınma Bankasına 2000 yılında 30 trilyon lira kaynak verelim, doğu ve güneydoğudaki yarım kalmış yatırımlara aktarılsın denildi. 30 trilyon diye, büyük bir meblağ olarak anlattığınız para, ocak ayının 15'inde bitti. Yani, 2000 yılına geldik ve daha 15 gün olmuş, ama, Türkiye Kalkınma Bankasının dağıtacağı kredi bitmiş ve dolayısıyla, doğu ve güneydoğuda ve bilhassa, Erzurum gibi illerde, biraz da geç kalan bu yarım kalmış yatırımlara kredi veremediniz. Hiç olmazsa, şuradan alacağınız verginin bir miktarını da, 30 trilyon lirasını da Türkiye Kalkınma Bankasına verin de, doğu ve güneydoğuda yarım kalan bu yatırımlar tekrar işletmeye açılsın, faaliyete geçsin.

Hepinize saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Polat.

Şahsı adına Sayın Türker?.. Yok.

Sayın Polat?.. Yok.

Sayın Cevat Ayhan, buyurun efendim.

Sayın Ayhan, süreniz 5 dakika efendim.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 317 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı maddesiyle ilgili olarak şahsım adına söz almış bulunmaktayım.

Bu kanun tasarısı, bazı vergi kanunlarında değişiklik yapmaktadır. Görüştüğümüz 6 ncı madde ise, akaryakıt üzerinden alınan vergileri nispiden maktuya çevirmektedir. Kurşunsuz benzinde 287 000 lirayla başlayan vergi, muhtelif akaryakıt çeşitlerinde değişerek devam etmektedir.

Değerli arkadaşlar, Akaryakıt Tüketim Vergisi, hükümetin bütçe içinde en insafsızca kullandığı bir vergidir. Bunu niçin söylüyorum; bakın, Akaryakıt Tüketim Vergisi olarak 1999 Ocak-Kasım döneminde -11 ayda- alınan 1 katrilyon 951 trilyon liradır. Sadece kasım ayında alınan ise, 264 trilyon liradır. Aralıkta da aynı rakamı koyarsanız, bugünlerde çıkar aralık ayı rakamı da, aşağı yukarı 2 katrilyon 215 trilyon lira, akaryakıttan, hükümet, vergi almaktadır. 1999 Ocak ayında -yani, bir ayda- alınan vergi 93 trilyon 757 milyar liradır. Kasım ayında ise 264 trilyon 333 milyar liradır. Yani, değerli arkadaşlar, oranladığınız zaman, hükümet, ocak ayından kasım ayına kadar Akaryakıt Tüketim Vergisinde yüzde 300 artış yapmış. Bu kadar insafsızca kullanılan bir vergidir, bunu ifade etmek istiyorum.

Şimdi, hükümet "efendim, maktu fiyatları değiştirdik, artarsa, artık artırmayacağız" diyor. İnanalım mı?! Bu tasarı Plan ve Bütçe Komisyonundan geçti, dün gece mazota tekrar yüzde 3 zam yaptınız. Çiftçi şimdi feryat ediyor, mazotun litresi oldu 403 000 lira ve yakında, bütün çiftçiler, anahtarları getirip Sayın Ecevit'e teslim edecekler. Köylü dostu Ecevit gitti, köylüyü akaryakıt fiyatlarıyla ezen bir Ecevit geldi ve 57 nci hükümet geldi.

Değerli arkadaşlar, ben, size söyleyeyim; çiftçiler arazilerini ekmeyecekler, boş bırakacaklar; çünkü, maliyetler kurtarmıyor. Siz, mahsule verdiğiniz fiyatları, buğdaya, pancara ve diğer mahsullere verdiğiniz fiyatları, enflasyon hedefine göre, yıl sonu enflasyonuna göre veriyorsunuz; ama, akaryakıta yaptığınız zam, 11 ayda, yüzde 300 mertebesindedir. Köylüyü inim inim inletiyorsunuz. Tabiî, arabası olan, otomobili olan bütün insanlar bu haksızlıktan, bu ağır vergilerden nasibini alıyor ve diğer taraftan, tabiî, akaryakıt maliyetleri, bütün ulaştırma sektörü ile ekonomiyi olumsuz etkiliyor.

Hükümet, bir taraftan "enflasyonu yüzde 25'e düşüreceğim" diyor, hafta geçmiyor akaryakıta zam yapıyor... Geçen hafta yüzde 10 zam oldu, düşürdünüz; millet "Sayın Başbakan müdahale etti, düşürdü" diye memnun oldu; ama, iki gün geçti, yüzde 3 zam, bir hafta geçti, bir daha yüzde 3 zam, şimdi tekrar yüzde 3 zam. Size soruyorum; ne farkı var yani, kimi aldatıyorsunuz; 10 günde, akaryakıta aşağı yukarı yüzde 10 zam getirdiniz...

Değerli arkadaşlar, bu zammı vatandaş taşıyamaz; traktörlerinin anahtarlarını getirir, size teslim eder. Tarlaları siz mi sürersiniz, ne yaparsınız; komünist sistemdeki gibi kolhozlarla işletemeyeceğinize göre, o sistem çöktüğüne göre, memleketi de açlığa mahkum edersiniz, köylüyü de açlığa mahkum edersiniz. Ne olacak; yani, şimdi getirdiğiniz bu vergi sistemiyle akaryakıt fiyatları düşecek mi; hayır, düşmeyecek. Bilakis, burada artırma yetkiniz var, bu tabanfiyatları artırma yetkiniz var. Ayrıca, otomatiğe bağlamışsınız; her ay, enflasyon kadar zam yapacaksınız. Ayrıca, zaten, ithal fiyatları omomatiğe bağlanmış vaziyette, hükümetin de yetkisi var.

Değerli arkadaşlar, size ödenen vergiler, zaten faize gidiyor. Bakın, toplanan vergiler, ocak-kasım döneminde 13 katrilyon lira. Ödemelere baktığınız zaman, bunun çok büyük bir kısmını faizlere ödemişsiniz. Ne ödemişsiniz, söyleyeyim: Ocak-kasım döneminde ödenen faizlerin miktarı 10 katrilyon 768 trilyon lira. Yani, milletten 13 katrilyon lira vergi toplamışsınız, bunun 11 katrilyonu faizcilere ödemişsiniz. Siz, çiftçiye mi, memura mı, emekliye mi, vatandaşa mı, rantiyeye mi, faizlere mi çalışıyorsunuz?.. Sizin hükümetinizin fotoğrafı bu.

BAŞKAN - Sayın Ayhan, 1 dakikalık süre veriyorum, lütfen toparlayınız.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Tabiî, yanınıza rantiyenin medyasını almışsınız, onların desteğiyle ha babam gidiyorsunuz; ama, geminiz yakında karaya vuracak, milletin yüzüne bakamayacaksınız, ben size söyleyeyim.

Bu faizlerle milleti eziyorsunuz, bu vergilerle milleti eziyorsunuz. Şimdi, kalkacaksınız, Davos'a gideceksiniz, Avrupa'lı işadamlarına, "12-13 milyar dolarlık savunma sanayii, diğerleri şu; alın size 23 milyar dolarlık projeler" diyeceksiniz.

Bu memleket açlıktan nefesini tutamaz hale gelmişken, yoksulluk içinde, açlık sınırının altında milyonlarca insan varken, Türkiye'nin büyük projelerini de uluslararası sermayeye peşkeş çekiyorsunuz. Bunları, Türkiye'de geliştirsek, Türkiye'de yapsak da bizim sanayimiz çalışsa, bizim müteahhitlerimiz çalışsa, bizim işçilerimiz çalışsa, bizim insanımız üretim yapsa, kötü mü olur diye söylüyorum; ama, tabiî, sizin o meseleniz yok; siz, Avrupa'dan not alacaksınız, rantiye basınından da not alacaksınız. Bu karneyle sınıfı geçer misiniz geçmez misiniz; bilmiyorum.

Hepinizi hürmetle selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Ayhan.

Maddeyle ilgili önerge yok.

6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7. —3074 sayılı Kanunun 5 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Madde 5.—Her ayın ilk 15 günlük birinci ve kalan günlerinden oluşan ikinci dönemlerinde yapılan satışlara ait Akaryakıt Tüketim Vergisi, bu dönemleri izleyen 10 uncu günün akşamına kadar, rafineri şirketleri ve ithalatı gerçekleştiren kuruluşların merkezlerinin bağlı olduğu vergi dairesine, şekli ve içeriği Maliye Bakanlığınca tespit edilecek beyanname ile beyan edilir ve aynı süre içinde ödenir.

Bakanlar Kurulu, vergilendirme dönemini gün veya ay olarak belirlemeye; beyanname verme ve ödeme süresini kısaltmaya; ithalatın şekline göre vergilendirmeyi ithal aşamasında gümrük idaresine yaptırtmaya yetkilidir. Maliye Bakanlığı bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye yetkilidir.”

BAŞKAN – 7 nci maddeyle ilgili olarak, Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Cevat Ayhan; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 317 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi hürmetle selamlıyorum.

7 nci madde, akaryakıt vergisinin ödenmesiyle ilgili düzenleme getirmektedir. Hükümet, vergi almada o kadar acele ediyor ki, ay sonunda tahakkuk edecek vergilerin ödenmesi yerine, vergileri 15 günde bir almak için yeni bir düzenleme getiriyor. Yani, her ayın ilk 15 günlük birinci dilimi sonunda tahakkuk eden vergiyi alacak, ikinci dilimi sonunda da tahakkuk eden vergiyi alacak. Yani, akaryakıta yüzde 300 zam yapmasına rağmen, demek ki, para yetmiyor, hükümet sıkışık; tabiî, pratikte mümkün olsa, neredeyse günlük tahsilata geçecek.

Değerli arkadaşlar, tabiî, biraz önce de arz ettim, bu vergiler nereye gidiyor; bu vergilerin yüzde 85'i faizlere gidiyor, faiz ödemelerine gidiyor. 2000 yılında da, toplanacak olan vergilerin 21 katrilyonu, yani yüzde 88'i faizlere gidecek. Onun için, biz, bu hükümete "rantiye hükümeti" diyoruz; rantiyenin karne verdiği ve sınıf geçirmeye çalıştığı bir hükümet.

Değerli arkadaşlar, hükümet, 2000 yılı bütçesinde, deflatör yüzde 42,5 olduğu halde ve ortalama enflasyon da, yine, yüzde 40 mertebesinde olduğu halde, yılbaşında da, 1 ocak itibariyle, enflasyon yüzde 65 olduğu halde, yıl sonu enflasyonu yüzde 25 olacak diye, şimdi, memurlara, birinci altı ayda yüzde 15 zam verdi, ikinci altı ayda yüzde 10 verecek; yani, yıl itibariyle yüzde 26 zam verilecek. Demek ki, memuru ezecek.

Başka kimi ezecek; emekliyi ezecek. Çiftçiyi zaten eziyor; işte, akaryakıt fiyatlarıyla ezdiğini biraz önce söyledim. Ayrıca, çiftçiyi şuradan da eziyor: Bakın, bu hükümet bir kararname çıkardı, 21 Aralık 1999'da Bakanlar Kurulu kararı çıkardı. Ne deniliyor bu kararnamede; bundan böyle, çiftçinin kullanacağı, esnafın kullanacağı kredilerin faizleri, piyasa faizinden 5 puan yüksek olacak deniliyor. Halbuki, bugüne kadar, esnafı ve çiftçiyi desteklemek için, hükümetlerin uygulamaları, daima piyasa faizlerinin altında faizle esnafı ve çiftçiyi borçlandırarak, bunların üretim faaliyetlerine devam etmesine destek verme şeklindeydi. 54 üncü hükümette bizim uyguladığımız faizler 55 inci kümette yükseltildi -aşağı yukarı 15-20 puan mertebesinde yükseltildi- ardından gelen 56 ve 57 nci hükümetler de devam etti. Şimdi, bu hükümet "yetmedi, ben, piyasa faizlerini yükselteceğim" diyor. Yani, piyasa faizleri yüzde 80'se, yüzde 80 faiz ödeyeceksiniz; ama, piyasada faizler düştü diye büyük sevinç tezahüründe bulunan hükümetin, bu faiz düşüşlerini çiftçiye ve esnafa intikal ettirmediğini görüyoruz.

Çiftçiye ve esnafa bir kötülük daha yapıyor bu hükümet. Ne yapıyor; yine, aynı kararnamede, 21 Aralık 1999 tarihli, 99/13657 numaralı bu kararnamede ne diyor başka; "2000 yılında çiftçiye ve esnafa verilecek krediler, 1999 yılında verilen kredilerin yüzde 55'i kadar olacak" diyor; kararnameyi aynen size arz ediyorum. Bu, reel olarak ne demektir, yüzde 55'i -enflasyonu da dikkate alırsanız, 1 Ocak 2000 yılı itibariyle- böldüğünüz zaman, demek ki, reel olarak, 1999'da çiftçiye verdiği kredileri yüzde 38 mertebesine düşürecek. Evet, kararname öyledir, açar okursanız, görürsünüz bunu. Bugüne kadar bu kararname düzelmedi. Ben Tarım Bakanına da sordum; kendisi düzeltme gayreti içinde; ama, tabiî, IMF'den gelen bir standart olduğu için, gücü yetecek mi yetmeyecek mi; bilmiyoruz. Yani, bir taraftan çiftçinin faizlerini, esnafın faizlerini yükseltiyorsunuz, öbür taraftan da çiftçi ve esnafın kullanabileceği kredi hacmini, 1999 yılının yüzde 38'ine düşürüyorsunuz, yuvarlak hesap yüzde 40'ına diyelim. İşte, bu da, bu hükümetin, 2000 yılında çiftçiyi ve esnafı ezmeye devam edeceğini göstermektedir.

Değerli arkadaşlar, tabiî, bütçe çıkarken burada da söyledik, ama vazgeçmediniz, bütçede 4 000 tane yeni taşıt koymuşsunuz. Bunun aşağı yukarı 2 000 tanesi makam arabasıdır. 35 000 - 40 000 tane makam arabasına ilaveten 2 000 daha makam arabası alıyorsunuz; Başbakanlığa alıyorsunuz, zırhlı araçlar, mercedesler alıyorsunuz, her biri 40 milyar, 50 milyar mertebesinde binek arabaları alıyorsunuz. Siz, bir taraftan bu saltanatı süreceksiniz, yüksek bürokratlarınızla beraber, bir taraftan da çiftçiyi, esnafı, memuru, emekliyi inim inim inleteceksiniz.

Şimdi, bu kanun tasarısının getirdiği bir madde daha var, ileriki maddelerde göreceğiz, likit gazı kullanan otomobillere, taksi şoförlerinin sırtına da ilave vergi getireceksiniz. Buraya, bunu, gayet usturuplu gizlemişsiniz; açıkça yazmıyor, madde gelince, orada konuşacağız. Onların da sırtına bu yükü getireceksiniz. Temenni ederim, bu şoför esnafı da anahtarları getirip size teslim edecektir; traktör sahiplerinin, çitfçilerin teslim ettiği gibi, bunlar da, sivil direnişlerini, sivil boykotları önünüze koyacaktır. Aksi takdirde, sizin, onlara insaf etmeniz mümkün değil. Zira, siz, IMF'ye indeksli, uluslararası kurumlara indeksli, oradan alacağınız notlara indeksli olan bir hükümetsiniz.

Değerli arkadaşlar, bu politikaların böyle devam etmesi mümkün değil. Mutlaka, dönüp, bu üreticilere destek olmanız lazım. Bakın, bugün, Türkiye, tarımda fevkalade geriye gidiyor, gelişme yok. Tarım ürünlerinin ithalat ve ihracat dengesine baktığımız zaman, bugün, artık, ithalatımız, ihracatımızdan daha fazla hale gelmiştir. Tarıma destek olmak için ne vereceksiniz?.. Giderek azaltıyorsunuz. Bugün, Avrupa Birliği ülkelerinde, tarıma verilen destek, akaryakıtından gübresine, tarım girdilerine kadar, fiyat desteklerine kadar, alım desteklerine kadar, aşağı yukarı yılda 200 milyar dolardır. Bizim verdiğimiz nedir; aşağı yukarı 2,7 milyar dolardır. Bunu ben söylemiyorum, bunu Sayın Tarım Bakanı söylüyor. O da feryat ediyor, çiftçiye mutlaka yardım vermemiz lazım diye; ama, IMF patronlarından ve IMF patronlarının güdümünde olan hükümetten de, bu istikamette karar çıkartamıyor.

Değerli arkadaşlar, bu meseleler, çiftçilerimizin önündeki temel meselelerdir. Ya çiftçiyi koruyacaksınız; Türkiye nüfusunun yüzde 35'i, yüzde 40'ı mertebesindeki bu insanlar insanca geçinecekler veya onların istihdam edileceği şehirlerde işyerleri, sanayi ve hizmet sektörünü geliştireceksiniz. Kısa zamanda bunun mümkün olmadığı görüldüğüne göre, çiftçilerin, köylülerimizin, mutlaka, geçinebilecek seviyede bir gelire sahip olması, ürünlerinin buna göre desteklenmesi ve üretiminin de buna göre desteklenmesi gerekmektedir. Bu insanlar, yani, nüfusun aşağı yukarı üçte 1'inden fazla olan bu insanlar, yaşayacaksa, giyinecekse, hayatını idame ettirecekse, bunların gelirine ihtiyacınız var. İsterseniz, hiç gelir elde etmeden, sosyal transferle bunların idamei hayatına destek olun; isterseniz, gelin, bunların tarımına destek olun, gübresine destek olun, mazotuna destek olun ve ürettikleri malların değerini verin, bunlar, maliyetle geliri arasında makul bir gelire kavuşsunlar ve geçinebilsinler, aynı zamanda da üretimle millî gelire katkıda bulunsunlar. Bugün, tarım sektörünün millî gelire katkısı, aşağı yukarı yüzde 14-15 mertebesindedir. Yani, neresinden baksanız, 35 milyar dolar mertebesinde bir üretim vardır; ama, tarıma destek olursanız, tarım ürünlerini nihaî mamule getirecek olan tarım endüstrisine (agro ındüstry) destek olursanız, tarım sektörü, bizde, fakir bir sektör olmaktan kurtulur, insanca yaşama şartlarına kavuşur diyorum.

Hepinizi hürmetle selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ayhan.

Gruplar adına başka söz isteği?.. Yok.

Şahsı adına, Sayın Masum Türker?.. Yok.

Sayın Cevat Ayhan?..

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Vazgeçtim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Peki efendim.

Önerge yok.

7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 7 nci madde kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8. – 3074 sayılı Kanunun 3 üncü ve 6 ncı maddeleri ile Mükerrer 5 inci maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi yürürlükten kaldırılmış; mükerrer 5 inci maddesinin sonuna aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

“Akaryakıt tüketim vergisine tabi malları satın alanların, bu malları daha yüksek tutarda vergiye tabi bir mal olarak kullanmak veya üçüncü kişilere satmak suretiyle vergi zıyaına sebebiyet vermeleri halinde, ziyaa uğratılan vergi bunlar adına tarh olunur ve tarhiyata 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 344 üncü maddesine göre vergi ziyaı cezası uygulanır.”

BAŞKAN – 8 inci maddeyle ilgili olarak, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Dönen; buyurun efendim.

DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 8 inci maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu 8 inci madde, çok açık yazılmamış; içerisinde, muğlak bazı başka maddelerin gizli olduğunu düşündüğümüz, biz değil; ama, bundan yararlanacak olan kesimlerin düşündüğü bir madde olarak, burada tanzim edilmiş.

Vergi yasaları nimet-külfet dengesine uygun olarak çıkarılmalı; yani, bu ülkenin nimetinden kim yararlanıyorsa, onlar, bu ülkenin külfetini çekebilmeli, onlardan daha fazla vergi alabilmelisiniz; ama, bir ülkenin külfetini çeken insanlar da o ülkenin birtakım nimetlerinden yararlanmalı.

Bakın, ülkemizde çok yoğun bir işsizlik var. Belki, ben, burada, muhalefet milletvekili olarak, işsizliğin boyutlarını anlatsam, abartıyor olurum; ama, iktidar milletvekilleri, kendilerine başvuran işsiz yurttaşlarımızı saydıklarında ve özellikle odalarına gelen insanları saydıklarında, işsizliğin boyutunun ne olduğunu bizden daha iyi görmektedirler. Bunun için, özellikle, Türkiye'de işsizliğin önlenmesinde en önemli unsur olan esnaflarımız, bir diğeri de kendi adına iş yapan şoförlerimiz, bu maddeden çok önemli biçimde etkilenmektedir.

Değerli arkadaşlarım, elimde, özellikle, bütün esnaf ve şoför odalarından bizlere çekilmiş telgraflar var. Bunlar, sanıyorum, Değerli Bakanımıza ve Komisyonumuzun Başkanına ve üyelerine de gelmiş olanlardır.

Ben, bu konuda, Plan ve Bütçe Komisyonunda, Maliye Bakanına "bu madde, LPG kullanan, piyasada çalışan taksi şoförlerine ekstra bir yük getiriyor mu" dedim, "hayır, kesinlikle hiçbir yük getirmiyor" dedi; ama, buna rağmen, şoför esnafımızın kuşkularını gideremedik; hâlâ kuşkuları var ki, bizlere başvuruyorlar; diyorlar ki "bunları düzeltin."

Bakın, yazdıkları metinleri, tutanaklara geçsin diye, buradan aynen okuyorum: "Akaryakıtta maktu vergilendirmeyle ilgili yasa tasarısının 8 inci maddesinde, Akaryakıt Tüketim Vergisine tabi malları satın alanların, bu malları daha yüksek tutarda vergiye tabi bir mal olarak kullanmak veya üçüncü kişilere satmak suretiyle vergi zıyaına sebebiyet vermeleri halinde, bunlar adına, zıyaa uğratılan vergi tarh olunur ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 344 üncü maddesine göre vergi zıyaı cezası kesilir, denilmektedir. Bu husus, şoför esnafımızın temsilcisi olarak bizleri tereddüte düşürmektedir."

Şoför esnafı "eğer bu tereddütlerimizi gidermek istiyorsanız, bu maddeye ek olarak, bu kapsamdan, özellikle LPG'yi çıkaralım" diyor; yani, "LPG otogazları bu kapsamın dışında kalsın" diyor. Şoför esnafımız, bize, böyle, yüzlerce faksla, telefonla, telgrafla ulaşıyor.

Burada, ben, hepinize sesleniyorum: Özellikle şoförümüz, benzini, Amerika Birleşik Devletlerinin 3 katına kullanıyor; yani, Amerika Birleşik Devletlerinde 1 galon benzin 1 dolar 10 sent civarında, bizde 1 litresi o fiyata; çünkü, 1 galon benzin aşağı yukarı 3,5 litre; onlar, 3,5 litresini 1 dolar 10 sente almalarına rağmen, bizim tüketicimiz, bunun 1 litresini 1 dolar 10 sentten almakta. Şimdi, böyle benzin kullanan veya akaryakıt kullanan kesimlerin uğradıkları sıkıntıları siz düşünün. Hükümetimiz, esnafımızın bu sıkıntısını görerek teşvik etmiştir; bu kurumları, bu kuruluşları, özellikle LPG'ye dönüştürme projelerini teşvik etti. Önce bunu teşvik ettik, şimdi de diyoruz ki, siz, üçüncü şahıs olarak bunları alır ve kullanırsanız, size ceza yazarız; bunları kullanmayın. Bu, doğru bir düşünce, doğru bir düzenleme değil diye düşünüyoruz.

Aslında, bu, bu maddede çok açık yazılmıyor. Bakana sorduğumuzda "hayır, böyle bir şey yok" diyor; ama, Bakan, eğer, bunun böyle olmadığını söylüyorsa, ya çıkıp, buradan, kürsüden, bunun gerçekten LPG otogazını ilgilendirmediğini söylemesi gerekir veya bunu yasaya yazması gerekir. Bunların ikisinden birini yaparsak, özellikle toplumumuzun aktif nüfusunun çok büyük bir kısmını oluşturan şoför esnafımıza da bence katkıda bulunmuş oluruz. Herhalde, bütün milletvekili arkadaşlarımız da bu konuda hemfikirdir.

Bu düşüncelerimi kısaca anlatmak üzere huzurunuza geldim; hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Dönen.

Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Veysel Candan; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA VEYSEL CANDAN (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 317 sıra sayılı Bazı Vergi Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı hakkında Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz aldım, 8 inci madde üzerinde Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini açıklayacağım; Muhterem Heyetinize saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, aslında, bu kanun tasarısının gerekçesine baktığımız zaman, 1615 sayılı Gümrük Kanunu, 4458 sayılı Kanunla yürürlükten kaldırılmakta, Avrupa Birliğine uyum çerçevesinde yerine getirilmeye çalışılmaktadır ve bugün kabul edilirse, yayımı tarihi itibariyle de üç ay içerisinde yürürlüğe girmiş olacaktır.

Tabiî, Gümrük Kanunu değişince, Türkiye'de, KDV'ler de buna bağlı olarak etkilenecektir. Aslında, hükümetin bu yaklaşımını anlamak mümkün değil. Şu anda hükümet eden ve yine, enerjiden, petrol ürünlerinden sorumlu Bakanın döneminde, akaryakıt ürünlerine otomatik fiyatlandırma geldiği zaman, bu fiyatlandırma sisteminin, akaryakıt ürünlerini ucuzlatacağı ve kamuoyunda bir rahatlık sağlanacağı ifade edilerek getirilmişti. Halbuki, uygulamalara baktığımız zaman, otomatik fiyatlandırma, aksine, zamlar getirmiştir. Yine, buna bağlı olarak, 1999 yılının mart ayında petrol fiyatları artmış; hükümet, bu artışa paralel olarak vergilerde az zam yapacağı yerde, vergilerini rakamlara göre artırmış ve neticede, petrol ürünlerinde her hafta zamlar uygulanmaya başlamış; kamuoyunda da hükümet büyük tepki almış ve bütçe açıklarını, hükümet, normalde, petrol, LPG'ye zam yaparak kapatmaya çalışmıştır.

Tabiî, hükümet, bir yerde bunun yanlış olduğunu görmüş olacak ki, getirmiş olduğu bu kanunun gerekçesinde "nispî vergilemeden maktu vergilemeye geçilerek, akaryakıt tüketim vergisi daha rasyonel bir yapıya kavuşturulmaktadır" denilmektedir. Kanunun gerekçesine koyan bürokratlara ve hükümete şunu sormak istiyorum: Yani, bundan altı ay önce veya bir yıl önce Türkiye'de ne değişti de, o gün reform olarak getirilen otomatik fiyatlandırma, bugün, nispî bir zamla değiştirilmektedir. Tabiî, bu nispî zamlar da yapılırken, maktu vergiler enflasyon karşısında kısa zamanda değer kaybedeceği için, toptan eşya fiyatlarına endekslenmektedir; ancak, Devlet İstatistik Enstitüsünün açıkladığı rakamlar ile kamuoyundaki rakamlar değişik olduğu için, nispî vergilemede, yine, akaryakıt fiyatlarına, her halükârda, arzu edilenin üstünde bir fiyat gelecektir.

Değerli arkadaşlar, aslında, bu kanunun içindeki bu madde, petrol fiyatlarında direkt, doğrudan, basit bir mantık düşüncesiyle zam yapmaya yöneliktir. Halbuki, Türkiye'nin ciddî bir millî petrol politikası olması gerekir ve bu politika içerisinde, petrol işiyle uğraşan Petrol Ofisi, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, BOTAŞ ve TÜPRAŞ'ın bir halka içerisinde değerlendirilmesi gerekir. Konuya baktığımız zaman, Petrol Ofisi, 1990'dan beri on yıldır bir özelleştirme kapsamı içerisinde ve son teklifler de alındı. Hatırlanacağı üzere, daha önce 56 ncı hükümet döneminde Petrol Ofisi ihaleye çıkarılmış, 1 milyar 160 milyon dolara, üçüncü sırada olan bir konsorsiyuma verilmiş; ancak, daha sonra da ihale iptal edilmişti. Şimdi, rakamlara baktığımız zaman, Petrol Ofisi işin en kolay tarafı, yani dağıtım tarafı. Aslında, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı arama tarama üretirken, BOTAŞ doğalgazda çalışma yaparken, TÜPRAŞ da rafine hizmetlerini verirken, Petrol Ofisini yalnız başına özelleştirdiğimiz zaman, belki işin en kârlı tarafını da özelleştirmiş, yani dağıtım işini vermiş olacağız. Kaldı ki, Petrol Ofisinin bugünkü borsa değeri 6 milyar dolardır. Yüzde 51'i özelleştirileceğine göre, yüzde 51'i asgarî 3 milyar dolar... Ben, buradan, Özelleştirme İdaresini ve ilgili bakanı bir kere daha uyarmak istiyorum. Borsa fiyatlarına göre baktığımız zaman Petrol Ofisi mutlaka özelleşecekse, yüzde 51'ine asgarî 3 milyar doların altında teklif verilmemesi gerekir.

Ayrıca, Petrol Ofisinde çalışan 6 000 üzerinde personel var. Onların özlük hakları, iş durumlarının ne olacağı da aynı statü içerisinde belirsizliğini korumaktadır. Bu konuda hükümetin yaptığı bir yanlışı da burada ifade etmek istiyorum. Petrol sektöründe, özelleştirildikten sonra, petrol konusunda ihtisas sahibi olanları bir bakıyorsunuz, Türk Telekoma gönderiyorlar. Türk Telekom da özelleştikten sonra bakıyorsunuz, devlet, gıda sektörüne, boş bulduğu yerlere aktarıyor. Kanaatimce, özelleştirmenin önündeki en büyük handikap da, devletin memuruna ve özelleştirmedeki personele ciddî manada sahip çıkmamasıdır.

Yine, burada, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, bu halka içerisinde, yurt dışında birtakım petrol arama ve taramaları yapmaktadır; ancak, yıllık cirolarına ve faaliyet raporlarına baktığımız zaman, tamamen zarar etmektedirler.

Yine, BOTAŞ'ta doğalgaz olarak şu anda bir özelleştirme... Gazın dağıtımının ve nakliyesinin ayrı ayrı görevlendirme gibi bir çalışma yapılmaktadır ve bu işlerde devlet devamlı çekilirken, özel sektöre konuları devrederken, bu konuda idarenin mantığını anlamak mümkün değildir; hep kâr eden bölümlerini özelleştirmektedir. Aslında, Türkiye'de millî bir petrol politikamız olmuş olsaydı, bugün, bizim için en önemli olan Irak petrolleri ve doğalgazıdır. Yani, siyasî arenada, Birleşmiş Milletler nezdinde girişimde bulunmak ve bu suretle -en azından, Irak-Ürdün arasındaki münasebetlere benzer- bu ambargonun açılması lazım. Irak boru hattı, bugün, çürümeye terk edilmiştir. Irak'ta doğalgaz vardır. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, Tekfen ve BOTAŞ konsorsiyumu, yıllık 8 milyar metreküplük bir doğalgaz rezervi anlaşması yapmıştır; yine, yılda 1,2 milyar varillik bir anlaşma yapmıştır; ancak, ambargo nedeniyle, maalesef, durdurulmaktadır. Halbuki, burada yapılacak en uygun hareket, ucuz maliyet için, Irak ile münasebetlerimizin, en azından, Birleşmiş Milletler bazında iyileştirilmesi ve bu hattın açılmasıdır.

Bir diğer çok önemli millî petrol ürünleri politikamız da, mutlaka, şu anda Kafkaslarda cereyan eden olaylara yakından ilgi duymak olmalıdır. Bilindiği gibi, Rusya'dan doğalgaz alımımız, batıdan, 16 milyar metrekübe ulaşmakta, Mavi Akımla, 15 milyar metreküple, yaklaşık yüzde 62 Rusya'ya bağımlı hale gelmekteyiz. Halbuki, aynı hat üzerinde Türkmenistan'da, Kazakistan'da, Hazar altından gelebilecek doğalgaz anlaşmaları, yine, İran hattından alabileceğimiz başlangıç 3 milyar metreküplük, daha sonra 10 milyar metreküplük bir doğalgaz anlaşması da yapılmış durumdadır.

Buradan, şuraya gelmek istiyorum: Hükümetin, sadece bu madde içerisinde getirmek suretiyle, hem petrol ürünlerine vergiyi bir tarafa getirirken, aslında, millî bir petrol ürünleri politikasıyla, Kafkaslardan hem üretip, Türkiye üzerinden taşımak, hem üretmek hem taşıyıcı hem de pazarlayıcı bir ülke durumuna gelmemiz lazım. Halbuki bütün yaptığımız anlaşmalarda bir tek yön esas tutulmuştur; bu da tüketim; yani, doğalgaz alıp tüketeceksiniz, petrolü alıp, rafine edip tüketeceksiniz; hep tüketim esasına dayalıdır. Aslında, bu, benim ifade etmeye çalıştığım temel prensipler DPT'nin çalışma raporlarında, yine Petrol Ofisi faaliyet raporunda, yine, BOTAŞ'ın faaliyet raporlarında ayrı ayrı ve geniş olarak izah edilmektedir.

Ümit ediyoruz ki, bu gelen kanun tasarı ve teklifleriyle, sadece, bir petrol ürününe zam yapmak veya hükümetin tabiriyle, fiyat ayarlaması yapmakla kalmayıp, birtakım millî politikaların da, izlenilecek yolun da yasal hale getirilmesi gerekmektedir.

Burada son olarak üzerinde durmak istediğim konu şu: Şoför esnafını çok yakından ilgilendiren LPG gazıyla ilgili olarak da hükümetin yaklaşımını anlamak mümkün değil. Yani, hükümet, nerede bir açık, nerede vatandaşın biraz istifade ettiği konu varsa onun üzerine gitme gibi bir yanlışın içinde. Ciddî sayıda benzinli arabada tüpgazla çalışabilecek, yani, tehlike arz etmeyen bir yapılanma yapıldığı halde, şimdi evler için yapılan gaz indirimlerini arabada gören hükümet, bu sefer en az mazot fiyatlarına yükseltmeye çalışmaktadır. Bunun yanlışı şudur: Türkiye'de -bu gaz sektörünün bu şekliyle gelişmiş her arabaya yapılan 2 000-2 500 marklık masraflar vardır- en azından...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Candan, size 1 dakika ilave süre veriyoum; lütfen, toparlayınız.

VEYSEL CANDAN (Devamla) – ...burada devletin yapabileceği, mutfaktaki sübvansenin, piyasada çalışan esnafımız için de dargelirli taksi şoförlerimiz için de uygulanması; en azından, hükümet olmanın özelliği bunlara bir çözüm bulmak gerek. Yani, burada, efendim, bir gelir dağılımında veya zamda bir dengesizlik var, biz şoför esnafını da şu seviyeye çekeriz mantığı çok yanlıştır. Evvela, onların gelir seviyelerini, ödedikleri vergileri, katmadeğerlerini hesap ederek bir fiyat ayarlaması yapmak daha uygun olur.

Sözlerimi tamamlarken, hükümete şu uyarıda bulunmak istiyorum, kanunlar, sadece, petrol fiyatlarıyla ilgili olmamalı, millî bir petrol ürünleri politikasında Petrol Ofis, TÜPRAŞ, BOTAŞ, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığına ne tür bir görev ve sorumluluk verileceği yeniden düzenlenmelidir diyor, hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Şahsı adına Sayın Masum Türker?..

Sayın Cevat Ayhan; buyurun.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 317 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci maddesinde söz almış bulunuyorum.

Bu madde "3074 sayılı Kanunun 3 üncü ve 6 ncı maddeleri ile mükerrer 5 inci maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi yürürlükten kaldırılmış; mükerrer 5 inci maddesinin sonuna aşağıdaki fıkra eklenmiştir" demektedir. Bu fıkra, biraz önce de okunduğu üzere "Akaryakıt tüketim vergisine tabi malları satın alanların, bu malları daha yüksek tutarda vergiye tabi bir mal olarak kullanmak veya üçüncü kişilere satmak suretiyle vergi zıyaına sebebiyet vermeleri halinde, zıyaa uğratılan vergi bunlar adına tarh olunur ve tarhiyata 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 344 üncü maddesine göre vergi zıyaı cezası uygulanır" diyor.

Bu maddenin getiriliş sebebi, esas itibariyle, taksilerde kullanılan likit gazdır. Tabiî, başka maksat da olur içinde; ama, bunu nasıl uygulayacaksınız? 1 000 mark, 1 500 mark, 2 000 mark vererek, taksilerine bu likitgaz kullanma tesisatını monte ettirmiş olan insanlar var. Bu taksi şoförleri, bunlarla geçimlerini temin ediyorlar. Şimdi, bunların üzerine vergiyi nasıl getireceksiniz? Yani, vatandaşı devamlı Maliyeyle kavgalı hale mi getireceksiniz?

Biz, Komisyonda, bu madde hangi ürünler için uygulanacak diye sorduk; net bir cevap alamadık; ama, görülüyor ki, bu, likitgaz kullanan araçlar için öncelikle kullanılacak demektir.

Değerli arkadaşlar, vatandaş zaten akayakıt fiyatları altında ezilmiş; taksi şoförleri, eğer ailelerini geçindirdikleri bu araçlarına likit gaz tesisatı monte edip de, bununla ailelerinin geçimini kolaylaştırıyorlarsa, bunların üzerine gitmemek gerekir.

Sonra, bir insan bir malı almış_ Çok muğlak bir madde. "Akaryakıt tüketim vergisine tabi malları satın alanların, bu malları daha yüksek tutarda vergiye tabi bir mal olarak kullanmak veya üçüncü kişilere satmak suretiyle vergi zıyaına sebebiyet vermeleri halinde..." Siz, zaten, bu malı alırken, verginizi alıyorsunuz; yani, ben bu malı aldıktan sonra, nerede istersem kullanırım, sizin buna müdahaleye ne hakkınız var? Onu ifade etmek istiyorum. Bu, Maliyenin eline, fevkalade muğlak, nerede uygulanır, ne problem çıkarır belli olmayan; ama, birçok problem çıkaracak olan bir maddedir. Bu maddenin bu metinden çıkarılması lazım. Akaryakıt fiyatları zaten haddinden fazla artırılmış, vatandaşın bir zümresi, bir yerden bir nefes bulup da bundan faydalanıyorsa, bırakın faydalansın değerli arkadaşlar. Yani, bu madde, ileride büyük sıkıntılara sebep olacaktır.

Biraz önceki konuşmamda, mazot fiyatları ve çiftçinin durumuyla ilgili bilgi vermiştim. Bakın, burada, size bir mukayese tablosu arz edeyim. Çiftçilerimizin 1 litre mazot almak için ne kadar mahsul satması gerekir? İşte, size tablolar:

54 üncü hükümette, içinde bulunduğum hükümette, Haziran 1997'de, çiftçi, 1 litre mazot almak için 1,5 kilogram buğday satıyormuş; bugün -Aralık 1999 itibariyle- 3,5 kilogram buğday satması lazım. Demek ki, mazota göre baktığınız zaman, çiftçiyi fakirleştirmişsiniz.

Pamuk çiftçisi için söylüyorum, bizim hükümetimiz zamanında, 54 üncü hükümet zamanında, Refahyol Hükümeti zamanında, 1 litre mazot almak için yarım kilogram pamuk satarken, bugün -yani, Aralık 1999 itibariyle- 1,5 kilogram pamuk satması gerekir.

Çay çiftçisinin, 1 litre mazot almak için, 54 üncü hükümet zamanında, Erbakan Hükümeti zamanında, 1 kilogram çay satarken, bugün 3 kilogram çay satması gerekir.

Şekerpancarı üreticisi çiftçilerimizin, 54 üncü hükümet zamanında, 1997 Haziran ayında, 1 litre mazot almak için 5,5 kilogram pancar satması gerekirken, bugün, sizin hükümetinizin zamanında, 12,5 kilogram pancar satması gerekmektedir. Yani, akaryakıt fiyatlarına yaptığınız insafsız zam, çiftçinin gelir ve giderleri üzerinde bu şekilde yansımaktadır diyorum; hükümeti insafa davet ediyorum.

Hepinizi hürmetle selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ayhan.

Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç; buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabiî, her gün konuşmak iyi olmuyor; ama, buraya getirilen tasarılar çok önemli ve çok geniş insan kitlesini yakından ilgilendirdiği takdirde de konuşmak bizim hakkımız.

Bu maddeyle getirilen, likitgaz kullanan taksicilerin bu likitgaz kullanma koşullarını ortadan kaldırmaktır. Ben, taksilere sık sık biniyorum ve taksicilere "geçen seçimde kime oy verdin" diye soruyorum. Büyük bir kısmı "MHP'ye verdik" birkısmı da "DSP'ye verdik" diyorlar; yani, bize, Doğru Yol Partisine oy veren çok az; ama, buna rağmen, size seçimde bu kadar hizmet etmiş emekçi kesimin ucuz kullandığı bu likitgazı, nedense, kim akıl veriyorsa, onları kesiyorsunuz. Kesin, önümüzdeki seçimlerde sizden desteği çekerler bize verirler; ama, yine, bu insanların hakkını da korumak durumundayız.

Aslında, taksici yalnız kendisi için çalışmıyor, taksici müşteriden para alıyor. Eğer siz, taksicinin kullandığı yakıtı pahalılaştırırsanız, o da ne yapacaktır; tarifeye aksettirecektir. Tarifeye aksettirince de, yine, hizmetten yararlanan kişilerden alacaktır; yani, bu yalnız taksicinin kazancı değildir. Bu itibarla, bence, bu maddeyi metinden çıkarmak lazım veyahut da hiç olmazsa, bu likitgaz petrol satışını bundan istisna etmek lazımdır. Nedense, bu hükümet, evvela, bu taksicilerin likitgaz kullanma sistemini kurması konusunda önce izin verdi. Birtakım insanlar istasyonlar açtılar ve büyük taksici kesimi, yani, taksi esnafı kendisine uygun projeler geliştirdi, tadilat yaptı. Birden bire, İçişleri Bakanı, herhalde gece rüya mı gördü, sabahleyin "ben bunları yasaklıyorum" dedi. Ondan sonra, halktan büyük bir tepki gelince bu defa geri adım attı. Ben şimdi düşünüyorum, cumhuriyet tarihinde bu hükümet kadar akaryakıta zam yapan bir hükümet görmedim. Bu demektir ki, cumhuriyet tarihinden beri gelen hükümetlerin en zayıfı bu hükümettir; çünkü, insanlar, başka bir şey üretemiyorlarsa, en kolay şey zam yap, zam yap; ne olursa olsun. Hani, o, vatandaşın oynaması meselesini biliyorsunuz.

Bugün, Mecliste bir yere çıkıyordum, Erzurum'dan Doğru Yol Partili beş belediye başkanı bana rastgeldiler "Sayın Başkan, bu hükümet, Erzurum'da her yerde afet bölgesi ilan etti; Doğru Yol Partisinin belediyeleri kazandığı yerleri afet bölgesi ilan etmedi" dediler. Tabiî, afet bölgesi ilan edilince İller Bankası hisseleri birbuçuk veya iki misli artıyor. Yani, keyfî hareket edin de, bu kadar da keyfîlik olmaz, insana gülerler. Bir ilin iki beldesini sizin partiden olduğu için afet bölgesi ilan ediyorsunuz; ötekileri başka partili diye afet bölgesi ilan etmiyorsunuz. Hakikaten bu kadar keyfîlik de olmaz. Yani, bu devlette iktidara kim gelirse gelsin bir adalet kuralını evet, ihlal edersiniz; ama, artık, hiç de kaçamayacağınız bir şey olur... Yani gülerler insana. Yarın öbür gün halkın karşına hangi yüzle çıkacaksınız? Yani, bu, bendeyse, ben, buna fazla para vereyim; öteki de vatandaş. O belediye hududu içerisinde olup da size rey verenler de var; o insanları niye cezalandırıyorsunuz?

Yine, bugün, bir belediyeden, bir vatandaş bana telefon etti "Sayın Başkan, cumhuriyet tarihinden bugüne kadar pancar paraları ekim ayına kadar veya ekimden bir ay sonra ödenirdi; ama, daha, hâlâ ödenmedi" dedi.

Sayın milletvekilleri, sayın iktidar grubu -tabiî, basın sizi çok iyi destekliyor da- ama, bu insanlar da yeni pancar ekecekler. Size mahsullerini vermişler, onun şekerini üretiyorsunuz; hiç olmazsa, bu insanların parasını ödeyin. Gerçi, çok şükür, benim bölgemde taban fiyatına tabi hiçbir madde yok; yani, çok şükür değil, tabiî, bunu derken üzülüyorum. Bizim bölgedeki insanların, devletin taban fiyatına tabi ve devletin para ödeyerek satın aldığı bir şeyi yok, ne buğdayı var ne fındığı var ne tütünü var ne pancarı var; ama, biz, Türkiye'yi temsil eden insanlar olduğumuza göre... Telefon eden de Eskişehir tarafından bir belediye başkanımızdı. Bu insanların paralarının üzerine artık çok fazla yatmayın; eğer, bu faizcilerin paralarına sınırlama getirirseniz, onlara biraz geç ödeme yaparsanız daha iyi olur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, 1 dakika süre veriyorum; buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bir önerge de verdik. Bu taksi esnafının kullandığı likitgazın bundan ya istisna edilmesi lazım ya da tümüyle bu maddenin kalkması lazım. Çünkü, bunu uygulamak da mümkün değil; yani, bu madde, bu haliyle kaçakçılığa sebebiyet verecek. Adam gidecek, adamını bulursa düşük vergiye tabi bir malı alacak, gücü, arkası varsa, arkasında bir iktidar gücü varsa, getirecek, başka, daha pahalı bir vergiye tabi bir sahada kullanacak ve büyük bir vergi kaçakçılığı yapacak; ama, adamın arkası yoksa, bu yolla vergi kaçakçılığı yapma imkânı olmayacak. Bu konuda da çok büyük bir ikilem doğuruyor.

Ayrıca, bu şoför esnafının defter tutma meselesi var. Vergi kanunları burada müzakere edilirken, yahu dedik, bunları bir basitleştirin; yok efendim... Şimdi odalara tutuyorsunuz ama, işte bu belge düzenleme, gidip de defter tutma gibi usuller bu insanlara çok büyük bir külfet yüklüyor; bunu da bir düzeltin yani, bu insanlara da bir rahatlık gelsin.

Saygılar sunarım efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Genç.

Maddeyle ilgili konuşmalar tamamlanmıştır.

Maddeyle ilgili üç önerge vardır; okutacağım ilk iki önerge aynı mahiyette olacaktır; okuttuktan sonra ikisini birlikte işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 317 sıra sayılı yasa tasarısının çerçeve 8 inci maddesiyle değiştirilen 3074 sayılı Kanunun mükerrer 5 inci maddesinin sonuna eklenen fıkranın "Akaryakıt Tüketim Vergisine tabi malları satın alanların (LPG otogaz hariç) bu malları daha yüksek tutarda vergiye tabi bir mal olarak kullanmak veya üçüncü kişilere satmak suretiyle vergi zıyaına sebebiyet vermeleri halinde, zıyaa uğratılan vergi bunlara tarh olunur ve tarhiyata 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 344 üncü maddesine göre vergi zıyaı cezası uygulanır" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Fethullah Erbaş Yahya Akman İsmail Özgün

Van Şanlıurfa Balıkesir

Nurettin Aktaş Ali Sezal Hüseyin Arı

Gaziantep Kahramanmaraş Konya

Fahrettin Kukaracı Yaşar Canbay Mustafa Niyazi Yanmaz

Erzurum Malatya Şanlıurfa

Ahmet Sünnetçioğlu

Bursa

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Sayın Başkanlığa

Görüşülmekte olan tasarinin 8 inci maddelerinin...

MEHMET DÖNEN (Hatay) – Tasarının 8 inci maddesinin...

BAŞKAN – Okumaya devam edin.

...8 inci maddesinin birinci satirinin "satın alınan" ibaresinden sonra "LPG (otogaz) hariç" ibaresinin ilave edilmesini saygılarımızla arz ederiz.

Kamer Genç Oğuz Tezmen Turhan Güven

Tunceli Bursa Mersin...

TURHAN GÜVEN (İçel) – "Mersin" değil, "İçel" olacak.

...Mehmet Dönen

Antakya

KÂTİP ÜYE TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) – Bu isim iptal edilmiş, pardon... Altta doğrusu yazılmış.

Mehmet Dönen Murat Akin Sevgi Esen

Hatay Aksaray Kayseri

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, tabiî, yazdığınız şekliyle okuyor arkadaşımız; "satirinin", "satin" kelimesini...

MEHMET DÖNEN (Hatay) – Öyle şey olmaz.

BAŞKAN – Öyle şey olur mu efendim, önerge burada...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Efendim, aşağıda "Hatay" var, "Hatay" yazılmış.

MEHMET DÖNEN (Hatay) – Altta "Hatay" olarak yazdım.

KÂTİP ÜYE TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) – Yukarıda öyle yazılmış, bilahara iptal edilmiş.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Aşağıda "Hatay" olarak yazılmış.

BAŞKAN – Sayın Güven, burada önergeniz var ve aynen okuyorum: "Satirinin..."

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, çarpı işaretimiz var, yani, çarpı konmuş.

MEHMET DÖNEN (Hatay) – Ben elimle yazdım; altta bak, oku; yazmışım.

BAŞKAN – Burada bir değişikliğe uğramadı, önergeniz böyle.

MEHMET DÖNEN (Hatay) – Orada, altta yazılı, oku bak... Ben elimle yazdım.

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Dönen, benim ne söylediğimi, sizin ne söylediğinizi galiba ben izah edemedim. Sizin önergenizdeki ifade biçimini okuyorum ben: Aşağıda "Antakya Milletvekili" diye yazmışsınız, bilahara iptal etmişsiniz, "Hatay..."

MEHMET DÖNEN (Hatay) – Başka arkadaş yazmış.

BAŞKAN – Bir dakika...

Burada mutabık mıyız?

Artı "satirinin", "satin" ibareleri de sizin yazınızdır, burada, eğer siz yazmışsanız; buyurun...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Kamer Beyin yazısı öyle...

BAŞKAN – Efendim, yazdığınız önergedeki ifade biçiminin ne şekilde olacağını lütfen bilmenizi isterim.

Sayın Güven, siz, oraya imza atmakla, o ifadeleri kabullenmiş sayılıyorsunuz.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Olabilir.

BAŞKAN – Siz genel müdürlük yaptınız, hukukçusunuz, savcılık yaptınız; öyle bir ifadenin altına imza atarken, lütfen dikkat ediniz.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Efendim, bazen de i'nin inceltmesini koymuyoruz; unutabiliriz yani, ne olacak...

BAŞKAN – Yazarken dikkat edin.

MEHMET DÖNEN (Hatay) – İngilizce klavyede de i ve ş harfleri yok.

BAŞKAN – İngiliz Parlamentosuna gidin o zaman, burada yeriniz yok.

3 üncü önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

317 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci maddesinin metinden çıkarılmasını arz ederiz.

Cevat Ayhan Musa Demirci Veysel Candan

Sakarya Sıvas Konya

Ali Sezal Ahmet Sünnetçioğlu

Kahramanmaraş Bursa

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bu okuttuğum önerge, aynı zamanda, en aykırı önergedir, işleme alıyorum.

MEHMET DÖNEN (Hatay) – Üçü de bir zaten.

BAŞKAN – Hayır efendim, aynı değil; maddeyi metinden çıkarıyor Sayın Dönen.

İtiraz etmek alışkanlık haline gelmesin, iyi bir şey değil.

Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET HANİFİ TİRYAKİ (Gaziantep) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

ORMAN BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Efendim, gerekçeyi mi okutuyoruz, yoksa...

VEYSEL CANDAN (Konya) – Açıklamak istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun.

VEYSEL CANDAN (Konya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; şimdi, bu 8 inci maddede... Kanunu okuyup, boşluklarını bir yerine oturtalım. Akaryakıt Tüketim Vergisine tabi malları satın alanlar -yani, LPG gazı alanlar, yani, şoförler, taksiciler- daha yüksek vergiye tabi mal olarak kullanma -yani, benzin yerine kullandığı zaman- ve üçüncü kişilere satarak -bir petrol istasyonu düşünün, LPG gazı var, sattı, mazot kullanan bir arabaya yüklediği zaman- vergi zıyaına sebep olduğu için -yani, LPG gazı ile mazot arasındaki fiyat farkı veya benzin ile LPG arasındaki fiyat farkı, devleti zıyaa uğratmaktan- aradaki fark vergi kaçakçılığı olarak tarh edilecek. İşte, olay bu. Peki, bunu bu kadar kıvırıp, çevirip evirmenin ne manası var?! "Biz, evdeki LPG gazını kullananları ayırmak için böyle bir yöntem geliştirdik" diyorsunuz. Bu kanun bugün görüşüldüğü zaman, yarın sabah, petrollerin hepsi değişiklik yapacak; yani, şoför esnafı mağdur edilecek; bu bir.

Şimdi, konunun bir diğer tarafına gelelim. Şimdi, acaba -bürokratlar işin hep kolaycılığını seçiyor- bu LPG gazı için böyle bir zam usulüne kafa yoruncaya kadar, başka bir çaresi yok muydu bu usulün, başka bir ara yol bulunamaz mıydı; yani, hem devlete biraz gelir getirmek hem de esnafı koruma gibi bir yol, yöntem izlenemez miydi? Mesela, ilk akla gelen, spot piyasadan ucuz alım yapılabilirdi, gaz da spot piyasadan alınabilirdi; yani, peşin para verdiğiniz zaman mal alabilirdiniz, haftalık alabilirdiniz.

İkincisi, iyi bir uluslararası anlaşma, ticarî anlaşma yapabilirdiniz. Oturduğunuz yerde genel müdürlük yapmak yerine, her gün, elinizde çanta, Rusya'yı, Kafkasya'yı, Azerbaycan'ı, Cezayir'i, Mısır'ı gezebilirdiniz.

Şimdi, bu esnaf üzerine, böyle, usulüne uygun bir maddeyle zam getirirken... Arkadaşlar, yarın, birçok küçük esnaf yahut LPG satan istasyonların hepsi devlete karşı vergi kaçakçısı durumuna düşecek.

Şimdi, bakın, burada hassas davranan hükümet; yani, tabiri caizse, sineğin kanadından yağ çıkaran hükümet, Mavi Akım Projesinde -elimdeki rapora göre- 52 milyon dolar usulsüz ödeme yapıyor, iki yıl önce ödeme yapıyor. Peki, madem bu kadar hassassınız, bu ödemeyi de yapmasaydınız. Yine, aynı hükümet, bu ihaleyi 339 milyon dolara verirken -BOTAŞ yetkililerinin ifadesi- 100 milyon dolar devlet zararı var; çünkü, yabancı şirket zikredildiği için sözleşme içerisinde BOTAŞ devre dışı bırakılmış deniliyor; yani, siz, yabancı bir şirketle sözleşme ve anlaşma yaparken devletin menfaatını hakkıyla koruyamazken, şimdi, sokakta gezen o taksici esnafını mağdur etmek gibi... Bunun için de bayağı kafa yorulmuş, araya boşluklar bırakılmış. Güya evdeki tüpgazı ucuza mal edip, esnafın üzerine vergi koymuşsunuz. Peki, esnaf, zaten aynı esnaf, evde de tüpü kullanacak, çarşıda da, yakıt olarak arabasında bunu kullanacak...

Yine aynı hükümetin... Bakın, İran doğalgazında gecikme tazminatı olarak 110 milyon dolarlık bir tazminat söz konusudur; yani, hükümet, burada niye hassas davranmadı, şurada gösterdiği aynı hassasiyeti burada göstermedi?!

Yine, TÜPRAŞ rafinerisindeki yangında, birçok ihmalden dolayı, devletin zararının büyük olduğu basına da intikal etti. Neden TÜPRAŞ'taki yangına zamanında müdahale edilmedi veya TÜPRAŞ'ta, Petrol Ofisinde, BOTAŞ'ta ve TPAO'da israf niye durdurulmadı da, bunların 1999 yılı bilançolarında hep zarar yazmaktadır?

Değerli arkadaşlar, biz, bu maddenin, mutlaka ve mutlaka değiştirilmesinin; ancak, mutlaka bir vergi getirilecekse, insaf ölçüleri içerisinde, toplumda ulaşım sektörüne hizmet veren o esnafı da düşünerek bir düzenleme yapılmasının doğru olacağı kanaatindeyiz.

Bu düşüncelerle, 8 inci maddenin, mutlaka, tasarı metninden çıkarılmasının doğru olacağı görüşündeyiz.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Candan.

Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, gerekçesini Sayın Candan'dan dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum; ikisi aynı mahiyette olduğu için, birinci önergeyi okutup işleme alacağım, diğer önergeyi işleme almayacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 317 sıra sayılı yasa tasarısının çerçeve 8 inci maddesiyle değiştirilen 3074 sayılı Kanunun mükerrer 5 inci maddesinin sonuna eklenen fıkranın "Akaryakıt Tüketim Vergisine tabi malları satın alanların (LPG otogaz hariç) bu malları daha yüksek tutarda vergiye tabi bir mal olarak kullanmak veya üçüncü kişilere satmak suretiyle vergi zıyaına sebebiyet vermeleri halinde zıyaa uğratılan vergi bunlara tarh olunur ve tarhiyata 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 344 üncü maddesine göre vergi zıyaı cezası uygulanır" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Fethullah Erbaş (Van) ve arkadaşları

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET HANİFİ TİRYAKİ (Gaziantep) – Sayın Başkan, katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

ORMAN BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) – Sayın Başkan, bu madde, vergiye tabi malların amaç dışı kullanımından vergi kaybı doğduğu takdirde vergi cezası uygulanmasını öngörüyor. Bunun istisnası olur mu?! Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Katılmıyorsunuz.

Efendim, önergenizin gerekçesini izah mı edeceksiniz?

FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Evet Sayın Başkan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bizim önergeyi de oraya mı birleştirdiniz?

BAŞKAN – Efendim, aynı mahiyette.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama, ifade etmediniz.

BAŞKAN – Okuttuk Sayın Genç, okundu; haberiniz yok.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Şu safhada birleştirdik demeniz gerekirdi.

BAŞKAN – Söyledim efendim.

Buyurun Sayın Erbaş.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’de LPG gazı tabir edilen otogazı kullanmak suretiyle taksicilik yapan veya ortadireğin, daha ziyade fakir kesimin, 1 000 ile 1 500 mark civarında bir para ödeyerek dönüşüm istasyonlarında değiştirmiş olduğu arabasında otogazı kullanması için bu değişiklik önergesini verdik.

Bu maddeyle, bundan sonra LPG kullanan bütün taksiler, otomobiller, kaçakçı durumuna düşürülmüş olacak; bir.

İkincisi: Bu maddeyle otogaz istasyonları da kapatılma konumuna gelecek; çünkü, kapatılmazsa vergi kaçakçısı durumuna getirilecek.

Üçüncüsü: Şu anda, Van – Gürpınar’da 200’ün üzerinde kamyon, 1718 sayılı Kaçakçılık Kanununa göre müsadere edilmiş; taşıdıkları da 5 litre, 10 litre fazla mazotu depolarına koymuşlar, bu yüzden dolayı da müsadere edilmiş; şimdi satışa çıkarılıyor. Onların da malları kaçakçılıktan dolayı satılıyor.

Peki, bütün bunlardan sonra baktığımız zaman, diğer yabancı ülkelerde LPG’ye bakış açısı nasıldır?

Değerli arkadaşlar, LPG, araçlarda vuruntuyu azaltıyor, motorun ömrünü uzatıyor, yakıt ve yağ giderlerini düşürüyor, ekonomi sağlıyor -en önemli kısmı ekonomi sağlamasıdır- yanma sonucu kurşun dioksit ve aromatikler gibi zararlı emisyonların üretilmemesi nedeniyle yaşadığımız çevrenin korunmasına katkı sağlıyor. Bu nedenle de, Belçika hükümeti 1982 yılından beri bu konumdaki araçlardan, LPG kullanan araçlardan vergi almıyor. Hollanda'da, en az yüzde 60, yüzde 70 LPG kullanılabilmesi için, hükümet, her otobüse 12 000 dolar katkıda bulunuyor. Tabiî, Ankara Belediyesi de, bir ara, araçlarını, otobüslerini LPG'ye çevirmişti. Yine, İtalya'da, 2 milyonun üzerinde araçta LPG kullanılıyor ve bunlardan da en düşük vergi alınıyor. İngiltere'de, LPG kullanan araçlar 50 pound düşük vergi ödüyor. Yine, İspanya'da, LPG kullanan araçlar vergiden muaf tutuluyor. Yunanistan'da, hava kirliliğinin yoğun olduğu dönemlerde, sadece LPG'li araçlara izin veriliyor. Şimdi, Türkiye'ye baktığımız zaman, Türkiye'de tüketilen akaryakıt 30 milyon ton civarında. Bu 30 milyon tonun sadece 3 milyon tonu LPG gazıdır. Bu 3 milyon tonun da çeşitli yerlerde kullanım amaçlarına baktığımız zaman, şunu görüyoruz: Yüzde 64'ü evlerde, ocaklarda kullanılıyor, ısıtmada kullanılıyor; yüzde 25'i sanayide kullanılıyor -bu sanayie de hiçbir şey yok- binde 5'i ısınmada, binde 1'i elektrikte... Sadece yüzde 9'u otogaz olarak kullanılmaktadır. Yani, 30 milyon tonluk petrol ürününün 3 milyon tonu burada kullanılıyor. 3 milyon tonluk bir LPG için, hükümet kalkmış... Bu 3 milyon ton LPG'nin, sadece yüzde 9'u otogaz olarak kullanıldığına göre, 270 000 tonluk bir LPG kullanımı var Türkiye'de. Bunun için, bu kadar kıyamet koparmak...

Vergi alsanız ne olacak, almasanız ne olacak; ama, aldığınız zaman ne olacak, onları söyleyelim. Taksi fiyatları 2 kat artacaktır arkadaşlar.

EROL AL (İstanbul) – Benzine göre ayarlıyorlar zaten.

FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) – Hayır.

EROL AL (İstanbul) – Doğru konuş.

FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) – Fakir fukara bundan sonra arabaya binmeyecektir; büyük şehirlerde hava kirliliği artacaktır, tahammül edilmez seviyelere ulaşacaktır; ortadirekten, yani, memur ve esnaftan arabası olanlar -LPG'ye çevirmişti birçoğu- arabalarını satışa çıkaracaklar. Bunun sonucunda, satışa çıktıkları andan itibaren oto fiyatları düşecek, otomotiv sanayiine de sizler büyük bir darbe vurmuş olacaksınız.

EROL AL (İstanbul) – Benzin fiyatlarına göre...

FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) – Kardeşim, buraya gel de konuş; ne bağırıyorsun!

BAŞKAN – Sayın Erbaş, size 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen toparlayınız efendim.

Sayın milletvekilleri, lütfen...

FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) – Şoför esnafı da, o sarı taksidekiler de, ben ümit ediyorum ki, anahtarlarını toplayıp, getirip Başbakanlığa teslim edecekler. Bunu da bilin. Bundan sonra, 750 tane otogaz pompa istasyonu var, onlar da kapanacak sizin sayenizde, onlar da işsiz kalacak; 300 civarında dönüşüm istasyonu var, onlar da kapanacak ve işsizliğe de büyük çare bulmuş olacaksınız; çünkü, herkes işsiz olacak Türkiye'de. Herkesin işsiz olduğu bölgelerde de, bilirsiniz ne olur...

Değerli arkadaşlar, devletlerin yıkılmasının büyük bölümü -tarihte baktık- hepsi, vergilerin fazla olması, halkın artık bunları çekemez duruma gelmesinden dolayı halk devletten soğuyor; soğuduktan sonra da, onu koruma konusunda biraz çekingenlik oluyor. Siz, hükümet olarak, halkı küstürmeyin. Yazıktır bu millete, yazıktır bu devlete.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

EROL AL (İstanbul) – LPG istasyonun mu var?!

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Erbaş.

Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, Sayın Erbaş'ın gerekçesini izah ettiği önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 8 inci madde kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum...

VEYSEL CANDAN (Konya) – 8 inci maddeyle ilgili soru soracaktım Başkan, söz istemiştim.

BAŞKAN – Önergelerden önce isteyecektiniz onu. Önergeler oylandıktan sonra...

VEYSEL CANDAN (Konya) – Hayır efendim. Buradan ben yazdırdım... Bakana soru soracaktım.

BAŞKAN – Bu maddede sorar mısınız efendim?

VEYSEL CANDAN (Konya) – Hayır efendim. 8 inci maddeyle ilgili önergeler müzakere edilmeden yazdırdım, soru sormak istediğimi söyledim. Oradaki kayıtlarınıza bakın.

BAŞKAN – Efendim, maddeyi oyladık; önce söyleseydiniz...

VEYSEL CANDAN (Konya) – Efendim, buradan yazdırınca daha neyi söyleyelim ki?! Orada kayıtlarınızda var. "Söz verildi" diyor efendim.

BAŞKAN – Şimdi maddeyi okuduk canım; olur mu?.. 9 uncu maddenin sırası...

VEYSEL CANDAN (Konya) – 9'u sonra okusun. "Söz verildi" diyor burada Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bir dakika efendim... Devam edip etmeyeceğimize İçtüzük karar verecek.

Buyurun Sayın Demirci, sorunuzu sorun efendim.

VEYSEL CANDAN (Konya) – Sıra bendeydi.

BAŞKAN – Sayın Demirci öncelikli sırada efendim.

VEYSEL CANDAN (Konya) – Kayıtlar yanlış o zaman.

BAŞKAN – Sayın Candan, buradaki gösterge öyle gösteriyor. Ben, sıraya göre söz veriyorum.

VEYSEL CANDAN (Konya) – Peki, tamam.

MUSA DEMİRCİ (Sıvas) – Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakanımıza sormak istiyorum.

Bugüne kadar, yapılmış olan LPG istasyonlarına izin verildi. Şimdi, bu çıkarılan maddelerle, bunlar yarın iptal edilecek. Bu istasyonların kapanması halinde, devlet olarak, bunların masrafları ödenecek mi? Bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Candan, buyurun.

VEYSEL CANDAN (Konya) – Sayın Başkan, aracılığınızla, aşağıdaki sorularımın, Sayın Bakan tarafından cevaplanmasını istirham ediyorum.

1- "Akaryakıt Tüketim Vergisine tabi malları" diye başlayan maddede, LPG'de yapılacak değişiklikle, beklenen vergi toplamı nedir; ne kadar vergi toplama hedeflenmektedir?

2- Resmî kayıtlarınızda, LPG gazı kullanan kaç adet araç vardır?

3- Kaç bin ton LPG gazı yeni uygulamadan etkilenecektir?

Bu konuda kayıtlar yoksa bile yaklaşık bir rakamla bilgilendirmenizi istirham ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

ORMAN BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) – Sayın Demirci "LPG istasyonları iptal edilecek mi" diye sordu. Bu tasarıda böyle bir şey görünmüyor. Yarın, ileride, oranlarda bir farklılaştırma, vergi miktarlarında bir farklılaştırma yapılırsa, bu, sadece vergi yüküne yansıyacak demektir. LPG istasyonlarının iptal edilmesi ya da bunun masraflarının herhangi bir kuruluş tarafından ödenmesi diye bir şey söz konusu değildir.

Sayın Veysel Candan "beklenen vergi toplamı nedir" diye sordu. Bu şekliyle, yasada, vergi yükünde herhangi bir artış bulunmamaktadır; yani, bu tasarı, bir vergi yükü artışı getirmiyor. Bu bakımdan, beklenen bir ekvergi artışı söz konusu değildir.

Kaç adet aracın LPG kullandığını ben bilmiyorum; ama, kabaca şöyle bir tahmin var: Toplam LPG tüketiminin yüzde 10'u otogaz kullanımında. Bu bilgiler belki Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığında vardır. Soruyu oraya aktaralım ve size oradan yazılı cevap gelebilir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – 8 inci maddeyi yeniden oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 9. – 3.6.1949 tarihli ve 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununa 11.8.1999 tarih ve 4444 sayılı Kanunla eklenen Geçici 28 inci maddenin (a) bendinin üçüncü alt bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Bu kazançların sermayeye ilavesi nedeniyle ortaklarca elde edilen menkul sermaye iradı için beyanname verilmez, başka gelirler nedeniyle verilen beyannameye bu gelir dahil edilmez. Üretim tesislerinin ve bu tesislere ilişkin gayrimenkullerin tamamının veya bir kısmının teşvik belgeli yatırım yapmak veya kurulacak bir sermaye şirketine veya yeni kurulacak yabancı ortaklı bir anonim şirkete aynî sermaye olarak konulmasından doğan ve bu maddeye göre vergiden müstesna tutulan kazançlar, Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinin birinci fıkrasının 6 numaralı bendinin b-ii alt bendine göre vergi tevkifatına tabi tutulmaz. Bu hüküm uyarınca vergiden istisna edilen diğer kazançlar için ise bu vergi tevkifatı yüzde 15 olarak uygulanır. Bakanlar Kurulu bu oranı yüzde 10’a kadar indirmeye yetkilidir.”

BAŞKAN – 9 uncu maddeyle ilgili olarak, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Oğuz Tezmen.

Buyurun Sayın Tezmen.

DYP GRUBU ADINA OĞUZ TEZMEN (Bursa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 9 uncu maddeyle getirilen bu düzenleme, aslında, Türkiye'nin içerisinde bulunduğu ekonomik koşullar dikkate alındığında, yerinde ve gayet iyi bir düzenleme; çünkü, Türkiye'de ekonomik kriz dolayısıyla kuruluşların bir araya gelmesi, likit olmayan tesisleri likit hale getirecek düzenlemelere olanak sağlanması ve bunun sürekliliğinin güvence altına alınmış olması önemli bir gelişme.

Hatırlarsanız, 1984 yılında, Turgut Özal'ın iktidarda bulunduğu dönemde "yalılarınızı, villalarınızı satıp aktiflerinize koyun" şeklindeki bir yaklaşımla ilk defa bu getirilmişti. O dönemde, geçici madde olarak düzenlenmişti, belli bir zaman dilimi içerisinde halledilmesi bekleniyordu; ancak, 1999 yılına kadar, 1999 yılı da dahil, bütçe kanunlarıyla bu süre hep uzatıldı. En son, ağustos ayında görüştüğümüz, Meclisin kabul ettiği 4444 sayılı Kanunla da, bu hüküm, bütçe kanunundan çıkarılıp kalıcı bir şekilde düzenlenmiş oldu. Ancak, o kanunla getirilen düzenlemede bazı tereddütler oluşmuştu; acaba, her türlü aktifin satışından kaynaklanan gelir vergi dışı kalır mı, kalmaz mı tartışmaları vardı. Bu düzenleme, aslında, üretim tesislerinin yeni kurulacak bir şirkete devredilmesi ya da gayrimenkullerinin yine yeni kurulacak bir şirketin aktifine kaydıyla teşvik belgeli bir yatırımda değerlendirilmesi halinde, buradan elde edilecek kazancın, Kurumlar Vergisine tabi olmadığı gibi, herhangi bir vergi tevkifatına da tabi olmayacağını net bir şekilde ortaya koyuyor. Yani, bir genelden bunları ayırıyor ve net hale getiriyor.

Aslında, dediğim gibi, ekonominin içinde bulunduğu bugünkü durumda, bu tür düzenlemeler, ekonomiyi ve şirketleri rahatlatıcı niteliktedir. Aslında, -Sayın Türker'in Plan ve Bütçe Komisyonundaki önerisi de vardı, turizm tesislerinin de bu kapsama alınması yönünde- bunun daha da geliştirilmesi gerekir zaman içinde; çünkü, ekonomik koşullar, şirketlerin büyümesini, gelişmesini ve güçlenmesini gerekli kılıyor. Vergi sistemimizin de, bu sisteme imkân sağlaması, bu büyümelere ve globalleşmeye kolaylık sağlayacak bir yapıya imkân sağlaması lazım. Bu çerçeve içerisinde, bu madde yerinde bir düzenlemedir. Aslında, bu önerinin hükümet tasarısıyla gelmesi gerekirken Plan ve Bütçe Komisyonunda verilen bir önergeyle gelmiş olması, bunun daha önceden tasarlanmadığı şeklinde bir izlenim doğmasına yol açmıştır. Aslında, biz bunu destekledik; önerge olmasına rağmen, son dakikada verilen bir önergeyle gündeme getirilmiş olmasına rağmen, yerinde bir düzenleme olduğu için destekledik. Aslında, bu tür düzenlemeleri, ekonominin önünü açacak, rahatlatacak bu tür vergi tedbirlerinin getirilmesinde yarar görüyoruz; çünkü, ekonominin sağlıklı çalışması, daha fazla üretim demektir, daha fazla istihdam demektir ve bunun sonucu, doğal olarak da daha fazla vergi demektir. Önünü tıkayıcı, cezalandırıcı vergiler yerine, çarkın işlemesini kolaylaştırıcı, ekonomi çarkının dişlilerini yağlayıcı şekildeki düzenlemeler, gerek vergi gerek ekonomik düzenlemeler, sistemin önünü açacak nitelik taşımaktadır. Buna ağırlık verilmesi lazım; yoksa, her gün, belli, maktu vergilere ya da birtakım vergilere zam yapmak, aslında, ekonomik faaliyeti cezalandırıcı niteliktedir.

Dikkat ederseniz, en güçlü ekonomi olan Amerikan ekonomisi, düşük vergi, ancak, aktif ve canlı ekonomik faaliyet üzerine kurulmuştur; mantığı budur sistemin. Türkiye'de de bu yaklaşımı benimsemek durumundayız. Vergiyi artırarak daha fazla hâsıla sağlayamayız. Esas olan, ekonomiyi daha güçlü tutmak, firmaları daha ciddî çalışır hale getirmek, yapılarını sağlam hale getirmektir; öneli olan şirketleri, likit olmayan yapıdan likit hale getirerek, daha güçlü bir formasyonla daha çok üretim yapacak hale getirmektir. Bu yaklaşımın egemen olması halinde, Türkiye'nin içine girdiği krizlerden de çok daha rahatlıkla çıkacağını düşünerek, bunun yerinde bir düzenleme olduğunu ifade etmek istiyorum.

Komisyonda da destekledik, burada da bu maddeye olumlu oy vereceğimizi belirterek, hepinize saygılar sunarım. (DYP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Fazilet Partisi Grubu adına, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan; buyurun.

Efendim, Sayın Ayhan'ın konuşmasını tamamlamasına kadar çalışma süresinin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Buyurun Sayın Ayhan.

FP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) – Teşekkür ederim.

Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 317 sıra sayılı, vergi kanunlarında değişiklik yapan kanun tasarısının 9 uncu maddesinde söz almış bulunuyorum.

Bu madde, kurumların, gayrimenkullerini veya menkullerini satarak sermayeye ilave etmesi halinde, bunun ortaklara ait kısmının o yılki beyannameye dahil edilmemesidir. Yani, vergi mükelleflerinin işini kolaylaştıran teknik bir düzenlemedir; ancak, bu maddeyle ilgili bazı hususları da dikkatlerinize arz etmek istiyorum. Ayrıca, bir önergemiz de var; bununla ilgili -Sayın Türker de burada, katılacağını da zannediyorum- teknik bir düzenlemedir.

Değerli arkadaşlar, bu madde, 1980 sonrası vergi kanunlarımıza giren, geçici 28 inci maddeyle son vergi kanununda düzenlenen, mühim bir hususu düzenlemektedir. Nedir bu? Hatırlarsanız, rahmetli Özal, 1980'den sonra, kredilerde reel faize geçince, piyasada bundan işyerleri, sermaye sahipleri, müteşebbisler, yatırımcılar, işletmeciler bundan sıkıldığı, bunaldığı zaman -tabiî, reel faize göre borçlanmak, onunla iş yapmak zor bir mesele piyasa şartlarında- onlara "köşklerinizi, konaklarınızı satın, sermayeye ilave edin" demişti. İşte, bu köşkleri, konakları, gayrimenkullerini satanların, bu satışını teşvik için vergi kanunlarımızda getirilmiş olan bir düzenlemedir. Devamlı uzatılır. Aslında, bu, daimî bir madde de olabilir vergi kanunlarında; ama, devamlı, zaman zaman uzatılmaktadır. En son 1998'de, temmuz ayının o sıcak günlerinde -Zekeriya Beyin kulakları çınlasın- o reform denilen 100 küsur maddelik vergi kanununu çıkarırken bu düzenleme unutulmuştu ve bir boşluk doğmuştu. 1999'da getirilen kanunla, bu, tekrar getirildi, bu hüküm konuldu. Şimdi, tabiî, konuldu da, bir eksik var burada. Bir kere, bu, neyi düzenliyor?.. Bir eksik var dedim; nedir o eksik, önce onu söyleyeyim. Eksik şu: Şimdi, burada "üretim tesisleri" deniliyor. Komisyonda, Masum Beyin de dikkatini çekti, söyledi; bendeniz de ifade ettim. Bu "üretim tesisleri" lafzını buradan çıkaralım, asıl maddede de "sabit tesisler" diyelim. Yani, neyi kastediyorum; hizmet sektörünü de bunun içerisine alalım.

Buradan, asıl maddeye geçelim. Biraz sabrınızla bilgi arz etmek isityorum. Bu geçici 28 inci madde, 4444 sayılı Kanunun 6 ncı maddesiyle eklenen madde ve yürürlük tarihi 14.8.1999; yani, biz, bunu, 1999'da tekrar koymuşuz. Burada: "1.1.1999 ile 31.12.2002 arasında uygulanmak üzere -yani, üç yıl için uygulanmak üzere- tam mükellefiyete tabi kurumların iştirak hisselerinin veya gayrimenkullerinin satışından doğan kazancın, satışın yapıldığı yılda kurum sermayesine ilave edilen kısmı, kurumlar vergisinden müstesnadır" deniliyor. Yani, işletmelerin, kurumların, atıl kıymetlerini sermayeye ilave edip, bununla, yatırım yapmasını ve ticaretini döndürmesini teşvik eden bir düzenleme. Ayrıca, vadeli satışı düzenlemiş; okumuyorum.

İkinci fıkrasındaysa "Bu hüküm, kurumların üretim tesislerinin ve bu tesislere ilişkin gayrimenkullerinin tamamının veya bir kısmının, teşvik belgeli yatırım yapmak üzere kurulacak olan bir sermaye şirketine veya yeni kurulacak yabancı ortaklı bir anonim şirkete aynî sermaye olarak konulması halinde de uygulanır. Bu durumda -maddeleri saymış- yeni kurulacak şirketin, tam mükellef ve yapacağı yatırımın asgarî 5 milyon ABD Doları veya muadili yabancı para karşılığı Türk Lirası olması şarttır. Bu şartlara ilave olarak, yabancı ortaklı sermaye şirketinde yabancı ortağın sermaye payının 1 milyon ABD Doları veya muadili yabancı para karşılığı Türk Lirası ve yüzde 20'den az olmaması ve kambiyo mevzuatı gereğince Türkiye'ye döviz olarak getirildiğinin tevsik edilmesi gerekir" deniliyor ve devam ediyor. Birkaç fıkra daha var; uzun bir maddedir.

İşte, biz, bu kanun tasarısıyla, getirdiğimiz bu düzenlemeyle, bu maddenin üçüncü fıkrasını değiştiriyoruz. Bu menkul ve gayrimenkullerin satışından o kurumun ortaklarının hissesine düşenin gelir addedilmeyip vergi beyannamesine dahil edilmemesi için bir hüküm getiriyoruz. Yerinde bir hükümdür, bir ihtiyaçtır; 1980'li yıllarda nasıl ihtiyaçsa, 1990'lı yıllarda da ihtiyaçtır, bugün de ihtiyaçtır. Niye; yatırımlar ne kadar büyürse, işletmeler ne kadar güçlenirse üretim kabiliyeti artar, teknolojiyi geliştirme kabiliyeti artar, vesaire, vesaire...Yani, atıl kıymetlerin de, tasarrufların da süratle yatırımlara yöneltilmesi ekonominin temel ihtiyacıdır. Hele, Türkiye gibi kalkınma ihtiyacında olan, dışarıdan sermaye arayan, kaynak arayan bir ülkenin, kendi kaynaklarını, özkaynaklarını süratle yatırıma ve üretime yöneltmesi, ekonominin mobilizasyonu bakımından, gücü bakımından, hareketliliği bakımından, üretkenliği bakımından fevkalade mühimdir. Bu, istihdamı sağlar, gelir artışını sağlar, ihracatı sağlar, vesaire, vesaire... Faydalarını saymaya lüzum yok.

Ancak, bakın, bu maddede -yeni getirileni kastediyorum; geçici 28 inci maddenin üçüncü fıkrasını değiştiren, şimdi müzakere ettiğimizi söylüyorum- burada, fıkranın ikinci cümlesinde "üretim tesislerinin ve bu tesislere ilişkin gayrimenkullerin tamamının veya bir kısmının teşvik belgeli yatırım yapmak veya kurulacak bir sermaye şirketine veya yeni kurulacak yabancı ortaklı bir anonim şirkete aynî sermaye olarak konulmasından doğan ve bu maddeye göre vergiden müstesna tutulan kazançlar... " diye devam etmekte ve "Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinin birinci fıkrasının 6 numaralı bendinin b-ii alt bendine göre vergi tevkifatına tabi tutulmaz" denilmektedir.

Şimdi, bizim, komisyonda Muhterem Bakana teklifimiz, bu "üretim tesislerini" lafını buradan çıkaralım, hizmet sektörünü de içine alacak şekilde, eğitim, sağlık, turizm, hepsini içine alacak şekilde "sabit tesislerinin" diyelim; o zaman, sadece fabrikalar değil, eğitim kurumları da, sağlık kurumları da, turizm tesisleri de bunun içine girer. Bu şekilde teklif ettik. Tabiî, o anda orada Muhterem Bakan bunu değerlendirme imkânı bulamadı; biz de "Genel Kurulda bu değişikliği yapabiliriz; siz, Genel Kurula kadar lütfen meseleyi tetkik buyurun; Genel Kurula geldiğinde ortak bir anlayışa gelinirse, önergeyle bu değiştirilir" dedik.

Bendeniz bununla ilgili bir önerge takdim ettim, işte, Masum Bey yakînen biliyor dediğim konu da budur. Bunu yaparsak ne olur; tabiî, bunu yaparsak, bugün eğitimde, sağlıkta ve turizm sektöründe çalışan işletmeler, mevcut tesislerini işletemiyorlarsa, güçleri yoksa, onu, mevcut bir şirkete aynî sermaye olarak koyarlar, birleşirler. Bu ne demektir; benim otelim var veya okulum var veya hastanem var, biri nakit para getirir, benim sabit tesislerimi birleştiririz, sermaye büyür, ben, sabit tesislerim ve onların gayrimenkulleri nispetinde ortak olmuş olurum; ama, işletme, üretim devam eder. Bunu sağlamak istiyoruz; tabiî, bu, turizm sektörünün de eğitim sektörünün de sağlık sektörünün de -esas itibariyle bu üç sektördür hizmet sektörü- ayakta kalması için mühim. Sadece fabrikaya ve sınaî üretime endeksli veya ona bağlı bir madde olduğu için, bir önergemiz var, üzerinde düşünülsün diye verdik.

Değerli arkadaşlar, tabiî, hizmet sektörü deyip de geçmememiz lazım, bugün istihdamın yüzde 50'si hizmet sektöründedir; yani, fevkalade büyük bir istihdam kabiliyeti olan bir sektördür. Bugün millî gelirin de aşağı yukarı yarıya yakını, çok mühim bir kısmı, büyük bir kısmı hizmet sektöründendir.

BAŞKAN – Sayın Ayhan, 1 dakika süre veriyorum, toparlayınız.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Teşekkür ederim.

Ben, bu madde vesilesiyle bunun bir daha düşünülmesinde fayda var diye ifade ediyorum. Eğer Genel Kurul uygun görürse, hükümet de katılırsa bu maddeyi de daimi madde haline getirmekte de fayda var; zira, aşağı yukarı onbeş yıldan beri bu devamlı uzatılmaktadır. 1998'de çıkan kanunda da unutulduğu için, birçok şikâyetlere sebep olmuştu. Nihayet, 1999 Ağustos ayında çıkarılan yeni vergi kanunuyla bu düzeltilmişti.

Bunları arz etmek için söz aldım; hepinizi hürmetle selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ayhan.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, saat 20.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 19.03

 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 20.00

BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER : Şadan ŞİMŞEK (Edirne), Tevhit KARAKAYA (Erzincan)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 53 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV. — KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

12. — Bazı Vergi Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/620) (S. Sayısı : 317) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

9 uncu maddenin gruplar adına konuşmaları tamamlanmıştı; sıra, şahısları adına söz isteyenlere gelmişti.

İlk sırada, Sayın Masum Türker?.. Yok.

Sayın Cevat Ayhan?.. Konuşmuyorsunuz.

Maddeyle ilgili 2 önerge vardır; geliş sırasına göre okutacağım, aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Okutacağım son önerge, en aykırı önergedir; okuttuktan sonra işleme alacağım.

Birinci önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

317 sıra sayılı kanun tasarısı 9 uncu maddede birinci fıkra sonuna, maddedeki "üretim tesisleri" ibaresinin "sabit tesisleri" olarak değiştirilmesini arz ederiz.

Cevat Ayhan Musa Demirci Veysel Candan

Sakarya Sıvas Konya

Suat Pamukçu Ali Sezal Ahmet Sünnetçioğlu

Bayburt Kahramanmaraş Bursa

BAŞKAN – İkinci önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 9 uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Emrehan Halıcı Murat Başesgioğlu Ömer İzgi

Konya Kastamonu Konya

Eyyüp Cenap Gülpınar Mehmet Ali Bilici Nejat Arseven

Şanlıurfa Adana Ankara

Madde 9.- 3.6.1949 tarihli ve 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununa 11.8.1999 tarih ve 4444 sayılı Kanunla eklenen geçici 28 inci maddenin (a) bendinin ikinci alt bendinin birinci cümlesi ile üçüncü alt bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Bu hüküm, kurumların üretim ve turizm yatırım veya işletme belgesine sahip turizm tesislerinin ve bu tesislere ilişkin gayrimenkullerinin tamamının veya bir kısmının, teşvik belgeli yatırım üzere kurulacak olan bir sermaye şirketine veya yeni kurulacak yabancı ortaklı bir anonim şirkete aynî sermaye olarak konulması halinde de uygulanır."

"Bu kazançların sermayeye ilavesi nedeniyle ortaklarca elde edilen menkul sermaye iradı için beyanname verilmez, başka gelirler nedeniyle verilen beyannameye bu gelir dahil edilmez. Üretim veya turizm tesislerinin ve bu tesislere ilişkin gayrimenkullerin tamamının veya bir kısmının teşvik belgeli yatırım yapmak veya kurulacak bir sermaye şirketine veya yeni kurulacak yabancı ortaklı bir anonim şirkete aynî sermaye olarak konulmasından doğan ve bu maddeye göre vergiden müstesna tutulan kazançlar, Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinin birinci fıkrasının 6 numaralı bendinin b-ii alt bendine göre vergi tevkifatına tabi tutulmaz. Bu hüküm uyarınca vergiden istisna edilen diğer kazançlar için ise bu vergi tevkifatı yüzde 15 olarak uygulanır. Bakanlar Kurulu bu oranı yüzde 10'a kadar indirmeye yetkilidir."

BAŞKAN – Sayın Komisyon, katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, çoğunluğumuz hazır değil; ancak, takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

ORMAN BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) – Sayın Başkan, önergenin birinci paragrafının üçüncü satırında bir kelime gözden kaçmış; "yatırım üzere" deniliyor; "yatırım yapılmak üzere" şeklinde redaksiyon yetkisi alınırsa katılıyoruz.

BAŞKAN – Önerge sahipleri, gerekçeyi mi okutalım?

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Turizm tesislerinin de üretim tesislerinin yararlandığı istisnadan yararlanması önerilmektedir.

BAŞKAN – Komisyonun takdire bıraktığı, hükümetin redaksiyon yetkisiyle...

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Hangi önergeyi oyluyorsunuz Sayın Başkan?

BAŞKAN – Efendim, Sayın Nejat Arseven ve arkadaşlarının önergesi.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN – İsteyebilirsiniz efendim; karar yetersayısını arayacağım.

Komisyonun takdire bıraktığı, hükümetin redaksiyon yetkisiyle birlikte katıldığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Oylamayı elektronik oylama cihazıyla yapacağım ve 5 dakikalık süre vereceğim.

Vekâleten oy kullanacak sayın bakan varsa, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini, imzasını havi oy pusulasını, verilen bu süre içerisinde Başkanlığımıza göndermelerini; bu arada, sisteme giremeyen üye arkadaşlarımızın teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen giremeyen üye arkadaşlarımız olduğu takdirde, onların da oy pusulalarını Başkanlığımıza göndermelerini, bu arada, burada bulunmayan arkadaşlarımız adına oy pusulası gönderilmemesini özellikle rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Sayın Başkan, en aykırı önergenin bizim önergemiz olması lazım; bir hata ediliyor.

BAŞKAN – Bu, maddenin tamamını değiştiriyor Sayın Ayhan, maddenin tamamını değiştirmeye matuf.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Orada turizm tesisleri ilave ediliyor.

BAŞKAN – Burada yeni bir fıkra ekliyor âdeta; değişikliği biz öyle takdir ettik ve öyledir de; maddenin tamamını değiştiriyor.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – O fıkrayla turizm tesisleri ilave ediliyor. Halbuki, bizimkinde "üretim" lafzı kaldırılınca, hizmet sektörünün tamamı girmiş oluyor.

BAŞKAN – Hayır efendim, biz öyle değerlendirdik; o, sizin değerlendirmeniz.

Burada "teşvik belgeli yatırım yapmak üzere" olacak. Bu ibarenin eklenmesi suretiyle redaksiyon yetkisini veriyoruz.

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır; önerge kabul edilmiştir.

Bu önerge kabul edildiği için, diğer önergeyi işleme alma şansımız kalmamıştır.

Maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 10. – 4.1.1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununa aşağıdaki Geçici 24 üncü madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 24. – 17.8.1999 ve 12.11.1999 tarihlerinde deprem felâketine maruz kalan yörelerde, gelir veya kurumlar vergisi mükellefiyet kaydı bulunan kişilerden alacağı bulunan mükellefler, bu Kanunun 322 ve 323 üncü maddeleri hükümlerinin uygulanmasında bu madde hükmünü de dikkate alırlar.

Karşılık ayrılmak veya zarar yazılmak istenen alacak;

1. Alacağın bulunduğu yerdeki deprem tarihinden önce doğmuş olmalıdır.

2. Varlığı Vergi Usul Kanununda sayılan belgeler ile tevsik edilmelidir.

Borçlunun malvarlığının en az üçte birini kaybettiğine ilişkin olarak açılmış tespit davası üzerine verilen karar, alacağın dava veya icra safhasına geldiğini gösterir ve bu nevi alacaklar için pasifte karşılık ayrılabilir.

Alacaklı ve borçlunun her türlü muvazaadan ari olarak sulh olmaları ve bu konuda düzenleyecekleri bir belgeyi karşılıklı olarak imzalamaları halinde bu belge kanaat verici belge sayılır ve belgeye konu alacak değersiz alacak addolunur.

Maliye Bakanlığı 3568 sayılı Kanuna göre yetki almış meslek mensubunca düzenlenmiş ve üçüncü fıkrada belirtilen şartların mevcudiyetini gösteren tasdik raporunu kanaat verici vesika olarak kabul edebilir. Ancak bu vesika borçlu yönünden vazgeçilen alacak sayılmaz.

Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul Maliye Bakanlığınca belirlenir.”

BAŞKAN – 10 uncu maddeyle ilgili olarak, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Ramazan Gül konuşacaklar. (DYP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

DYP GRUBU ADINA RAMAZAN GÜL (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 10 uncu maddesi hakkında, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu maddeyle, Vergi Usul Kanununa geçici 24 üncü madde eklenmiştir. Bu madde de, diğer maddeler gibi düzenleyici bir maddedir.

Bilindiği üzere, Türkiye'de, ticarî kazanç ve kurum kazancının vergilendirilmesinde tahakkuk esası geçerlidir; yani, satılan mal bedellerinin tahsil edilip edilmemesinin, gelir yazılıp yazılmamasının etkisi bulunmamaktadır. Ancak, Vergi Usul Kanununda bu husus dikkate alındığında, birkısım şartların da varlığı halinde, şüpheli alacak ve şüpheli alacak karşılığı enstrümanları kullanılarak, alacakları tahsil edilemeyen mükelleflere kolaylık getiren bir maddedir. Yapılan düzenlemeyle, deprem felaketine maruz kalan yörelerde kaydı bulunan mükelleflerden alacağı bulanan mükelleflerin tahsil imkânı bulamadıkları alacakları için, birkısım şartların mevcudiyeti halinde, karşılık ayırma imkânı getirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, biraz evvel okunan madde metninden de anlaşıldığı üzere, burada şöyle bir örnek vermek gerekirse, bu, deprem bölgesine mal satan bir mükellefin, deprem bölgesindeki alacaklarının zarar kaydına ilişkin bir husustur. Yani, mükellef, diyelim ki Adapazarı'na bir mal sattı, bu satmış olduğu malların bedelini tahsil edemedi; bu ilgili yasaya göre, bunu, eğer defter ve belgelerinde tevsik ederse ve bu defter ve belgelerde tevsik etme kayıt ve şartıyla deprem bölgesindeki mükelleflerin de kayıtların üçte 1'ini kaybetmiş oldukları belirlenirse ne olacak; bu maddeye göre, bu mükellef karşılık ayıracak ve ilgili yıl dönemine zarar kaydedecektir. Bu madde, bizim için geç kalınmış bir maddedir ve tasarıya derç edilmesi memnuniyet verici bir husustur.

Değerli milletvekilleri, bu yasa tasarısı, aslında, enflasyonun düşürülmesini amaçlayan bir tasarı olarak da söylenebilir. Zira, mevcut hükümet, üçbuçuk yıldır enflasyonu düşürme konusunda ciddî tedbirler almış; ama, maalesef, bu enflasyon hedeflerini tutturamamıştır. Ne yapmıştır; 1997'de belirlediği hedef yüzde 50'lerde iken, enflasyon yüzde 80'lerde, yüzde 90'larda teşekkül etmiştir. Keza, 1998 yılında aynı şekilde hedefler belirlenmiştir; hedef yüzde 40'tır; ama, enflasyon yine yüzde 70'lerde, yüzde 80'lerde cereyan etmiştir. En son olarak, 1999 senesi içerisinde enflasyonda yine yüzde 40'lar hedeflenmiş, devletin tespit etmiş olduğu rakamlara göre yüzde 68,6 olarak TÜFE açıklanmıştır. Keza, 2000 yılında enflasyon yüzde 25 olarak hedeflenmiş ve bu hedef doğrultusunda hükümet değişik tedbirler almıştır; umarım bu tedbirler başarılı olur.

Değerli milletvekilleri, yapılan düzenlemenin, yerinde bir düzenleme olduğunu belirtmek isterim. Aslında, kapsamı daha da genişletilmeliydi. Gerçekten de, depremin, Türkiye ekonomisini yaygın olarak etkileyecek bölgede olması, pek çok önlemin bir arada alınmasını zorunlu kılmıştır.

Hükümetin bu konuda iyi bir sınav vermediğini belirtmek isterim; çünkü, hükümet, depremin üzerinden uzun bir süre geçmiş olmasına rağmen, henüz deprem yaralarını sarmış değildir. Daha doğrusu, bırakınız deprem yaralarını sarmayı, önlem almayarak, insanları ciddî bir mağduriyetle karşı karşıya bırakmıştır.

Kış koşullarını hepimiz yaşıyoruz; ama, evlerimize gidip ısınabiliyoruz. Acaba, depremzedelerin, bu kışı, çadırda oldukça kötü koşullarda yaşamalarını, bu hükümet, nasıl içine sindirebilmektedir?

Yeni bir bin yılda bütün dünya daha iyi koşullarda yaşamak için çaba harcarken, biz, bütün olumsuzlukları bir araya getirerek, depremzedeleri mağdur ettik ve sorunlarını büyük ölçüde gözardı ettik. O bölgede yaşayan çocuklarımızın eğitimleri, emekliler, dargelirliler, o bölgedeki pancar üreticileri, fındık üreticileri perişan vaziyettedir.

Bakınız, esnafın, geçmiş yıllara ilişkin olarak bankalardan aldığı kredilere, halen daha, yüzde 120'ler civarında temerrüt faizleri uygulanmaktadır ve icralar gelmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hükümetin deprem sonrası iyi bir sınav vermediğini biliyoruz. Türkiye'de gelişen inşaat teknolojisi gözardı edilerek, depremzedenin prefabrike konutlara zorlanması ve bunlara mahkûm edilmesi, ayrıca da ciddî bir kaynak savurganlığını doğurmuştur. Oysa, o bölgenin kendine has şartları içerisinde, bu prefabrike evlere vereceğimiz paraları -yani 3,5 milyar civarındaki parayı- şayet, o bölgedeki vatandaşlara, ciddî bir şekilde oturup tartışıp kendilerine verseydik, daha iyi olacak idi. Bunun nedenini, hükümet anlatmak zorundadır. Yani, burada, hükümet, iki ayrı masraf yapmıştır. Ayrıca, deprem nedeniyle toplanan ekvergilerin nerelere ne kadar harcandığını da, sürekli ve düzenli bir şekilde kamuoyuna açıklamak durumundadır. Sayın Bakan, bu konuda şeffaf olacaklarını ve kamuoyuna sürekli bilgi vereceklerini ifade etmişlerdi; ancak, bu konuda, henüz daha, şimdiye kadar ciddî bir açıklama gelmemiştir; çünkü, depremzede vatandaşlar arasında, kamuoyunda, deprem için toplanan paraların, acaba nerelere harcandığı noktasında, ciddî üzüntüler ve kuşkular mevcuttur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu maddeyi de hükümetin düzenlemekte geciktiği bir madde olarak görüyoruz. Biz, burada, deprem vergisiyle ilgili bir kanunu görüştük. Deprem vergisiyle ilgili kanun burada görüşülürken, tartıştık; o zaman, acaba Maliye Bakanı neredeydi?!. Sayın Bakanlığımız uyuyor muydu?!. Bu değişikliği yapmak o zaman akıllarına gelmedi mi?!. Çünkü, bu hükümet, alınması gereken önlemleri zamanında almayan bir hükümettir; ispatı da, işte, şu an görüşmekte olduğumuz maddedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, Doğru Yol Partisi olarak, doğruları bu kürsüden defalarca dile getirdik; hatta, gelin, bu Marmara deprem bölgesini bir afet bölgesi ilan edelim dedik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Gül, 1 dakika eksüre veriyorum, toparlayınız.

RAMAZAN GÜL (Devamla) – Bundan böyle de dile getirmeye devam edeceğiz. Biz, deprem bölgesinde donarak ölen yurttaşların acısını içimizde hissediyoruz; eksi 10 derecede yaşayan insanlarımızın acısını içimizde hissediyoruz; depremzedelerin yanan çadırlarının yarattığı kaosu ve umutsuzluğu yine içimizde hissediyoruz. Diyoruz ki, bu sıkıntıları, hükümet edenler de hissetsinler, onların sorunlarına her zamankinden daha fazla sahip çıksınlar; ama, mevcut hükümet, bunları yapmaktan ziyade, şova dönük hizmetler yapmaktadır.

Bu maddeye Doğru Yol Partisi Grubu olarak olumlu bakıyoruz; çok geç kalmış bir madde olarak bakıyoruz.

Bu vesileyle, geç kalmış olan bu düzenlemenin ülkemize hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gül.

Fazilet Partisi Grubu adına, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan konuşacaklardır.

FP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 317 sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu maddesinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Bu madde, deprem bölgesindeki mükelleflerle ilgili olarak, o bölgeden alacağı olanların alacaklarının imkânsız hale gelmesi durumunda, alacağın terkiniyle ilgili bir düzenlemedir. Vergi Usul Kanununun 322 ve 323 üncü maddeleri hükümlerinin uygulanmasında, bu bölgeye münhasır olmak üzere yeni bir düzenleme getirilmektedir. 322 nci madde, değersiz alacakları düzenlemektedir; yani, tahsilinde artık imkân kalmayan alacaklar, değersiz alacak mütalaa edilmektedir; 323 üncü madde de, şüpheli alacaklardır. Tabiî, Vergi Usul Kanununda, bu tip alacakların terkin edilebilmesi için, gelir olarak gösterilmemesi için mahkemeye kadar giden belli usuller var. Tabiî, bu bölgede bu usulleri ikmal etmeye çalışmak, bölge insanı için de ayrıca bir eza, cefa olacağından, hükümetin getirmediği, ancak, komisyonda değerli arkadaşlarımızın teklifiyle tasarıya giren bu madde müspet bir maddedir.

Değerli arkadaşlar, tabiî, bölge her bakımdan yıkılmıştır. Bölgenin milletvekili olarak söylüyorum, bakın, biz, 16 Ocak 2000 Pazar günü -iki hafta önce- Adapazarı Ticaret ve Sanayi Odası, Adapazarı Esnaf Odaları Birliği, Sakarya Esnaf Odaları Birliği, Sakarya Ziraat Odası, Adapazarı Ticaret Borsası ve Sakarya milletvekileri, beraber, Ticaret ve Sanayi Odasında toplandık, bölgenin meselelerini konuştuk. Depremden bu zamana kadar beş ay geçmiş olmasına rağmen, maalesef, bölgenin yaraları bugüne kadar sarılamamıştır. Bölgede had safhada bir sıkıntı vardır. Bu sıkıntıları ana kalemleri itibariyle arz edeceğim; ancak, bunların içinden nasıl çıkarız diye, milletvekilleri ve meslek odaları beraber müzakere ettik; geldiğimiz noktayı da bir ortak zabıt haline getirdik, hükümete de arz etmek üzere Ticaret ve Sanayi Odası Başkanını görevlendirdik. Geldiğimiz nokta şudur: Bu haliyle bu yaraların sarılması mümkün değil. Bendeniz, afetin ilk gününden itibaren, bu Mecliste muhtelif konuşmalarımda arz ettim, dedim ki; mutlaka, deprem bölgesinden sorumlu bir bakan görevlendirin; ama, yirmidört saat sorumluluğu bu olsun. Kabine içinden bir devlet bakanının, münhasıran bu işle uğraşması veya dışarıdan kabineye yeni bir bakan alarak, dirayetli bir bakanın, deprem bölgesi meseleleriyle meşgul olması lazım. Bir icra komitesi oluşması lazım deprem olan illerde. İcra komitesinin başında da Sayın Bakanın bulunması lazım. Koordinatör vali ile il valileriyle bu işi götürmeniz mümkün değil. Vali, nihayet, çok değerli bir idareci de olsa, devlet memurudur, bir yerde gelip tıkanmaktadır. Bir icra komitesi olursa, başında bir bakan bulunursa, bu komitenin üyeleri de, tabiî, ilin valisidir, ilin ticaret ve sanayi odasıdır, ilin ziraat odasıdır, ilin esnaf odaları birlik başkanıdır ve ilin ticaret borsasıdır. Bu sivil toplum kuruluşları da, meslek odaları da buraya katılırsa, bunlar belli periyotlarda -ki, mutlaka, haftalık bir çalışma düzeniyle- bir araya gelirler, darboğazları, eksikleri tespit ederler ve derhal o bakan arkadaşımız bunu kabinedeki diğer bakanlık birimlerine aktarır ve neticeyi de alır. Bu icra komitesinin başında bir bakan olursa, çat kapı Başbakanın yanına da gider, her bakandan meseleyi söker; ama, siz, eğer bir valiyle bunu yürütmeye kalkarsanız, vali, bazen üç gün, bir hafta ilgili bakanla görüşüp netice alma imkânını bulamaz. Bunu tespit ettik; mutlaka ve mutlaka, bugün dahi bunun yapılması gerekir; bütün milletvekilleri ve ilin kuruluşları olarak ortak kararımız budur. Bu modelin Kocaeli'ne de, Bolu, Düzce'ye de, Yalova'ya da teşmil edilmesi gerekir; ben, kendi ilim için arz ediyorum. Geç kaldıkça yara büyüyecektir.

Diğer bir mesele -tabiî, bölgede ana meseleleri arz ediyorum, bu madde zımnında bunları ifade etmemde fayda var- bakın, bölgede kalıcı meskenlerle ilgili çalışmalar henüz çok uzak bir hedefe doğru yürümektedir; yani, mart ayında da kalıcı meskenlerle ilgili temel atılması mümkün değildir. Önümüzdeki yıl -2001 yılında- ocak ayında, muhtemelen, biz, burada, yine depremzedelerin barakalardaki, çadırlardaki, prefabriklerdeki sefaletlerini konuşacağız. Bölge insanının hayat seviyesi, geçimi, geliri, kültürü, yaşayış tarzı, otuz metrekarelik bu barakalarda bir yıl, iki yıl yaşamaya tahammül gösteremez. Bölgeden insanlar kaçmaktadır; serbest meslek sahipleri kaçmaktadır, bürokratlar kaçmaktadır, tüccar, sanayici, usta kaçmaktadır. Bölge, âdeta terk edilmiş şehirler haline gelmektedir. Bu çok mühimdir. Sadece Sakarya'da, yani çok mübalağalı bir rakam söylemiş olmuyorum; ama, herhalde -Adapazarı merkezini söylüyorum- 70 000, 80 000, 10 000 civarında bir nüfus bölgeyi terk etmiştir. Yani, 300 000-350 000 nüfusu olan bir yerden bu kadar büyük bir göç vardır; tabiî, kayıtlar gerçek rakamları ortaya koyar.

Kalıcı meskenlerle ilgili işin süratle neticelendirilmesi lazım, temellerin atılması lazım; insanların bu sefaletten kurtarılması lazım.

Bölgede 37 000, Sakarya'da 8 000 işyeri hafif, orta, ağır,hasar görmüş, yıkılmıştır. Bunların inşaıyla ilgili projenin, o modelin süratle ortaya konulması lazım. Para desteği mi verilecek, ne yapılacaksa... Bölgede yıkılan, hasar gören işyerlerinde, esnafın raflarında, dapolarında malları da beraber zayi olmuş, işletme sermayeleri gitmiştir. Bunlara sermaye desteği yapılması lazım. Sadece Sakarya'ya giden para 3,5 trilyondur; bunu, 8 000 esnafa, işyerine bölerseniz, aşağı yukarı işyeri başına 400 milyon civarında bir para düşer ki, bununla hiçbir şey halledilmez. Hükümetin dikatini çekiyorum, diğer illerdeki durum da budur.

Bir diğer mesele, tabiî, bölgede altyapı meselesi vardır. Bu altyapıların çok süratle inşa edilip yaşanır hale getirilmesi lazım. Suyu vereceksiniz; kanalizasyonların tam olması lazım. Bölgedeki bütün kanalizasyon şebekeleri atermit boru olduğu için, hepsi kırılmış, hurdahaş olmuştur, bunların süratle inşa edilmesi lazım. Bunlar, önümüzdeki problemlerdir.

Belediye paylarının ciddî bir tarifeye kavuşturulması lazım. Sadece aralık ayı için belediye payları artırıldı; ama, ocak ayı ve müteakip aylar belli değil. Bunda usul, oniki aylık bir dönem için belediye payları ne olacaksa bunun ortaya konulması lazım.

Tekrar ifade ediyorum, bölgede vergilerin, Bağ-Kur primlerinin ve SSK primlerinin üç yıl için terkin edilmesi lazım, affedilmesi lazım. Bırakın, bölge esnafı, bölge insanı kazanır hale gelsin, ondan sonra ne vergi alacaksanız alın. Bölgede SSK ve Bağ-Kur primlerini affedin, bölge esnafı ayağa kalksın; bölgede istihdam cazip olsun, bölge, ekonomik olarak çarkları dönen bir iktisadî seviyeye ulaşsın değerli arkadaşlar.

Bölgenin jeolojik etütleri var. Belediyelerin inşaat ruhsatı verebilmeleri için jeolojik etütlerin yapılması lazım. Belediyelerin buna gücü yok. Bunu, defaatle arz ettik. Bayındırlık Bakanlığının, bunu ele alıp, süratle hepsini halletmesi lazım; bir ilçede 100-150 milyar, bir beldede 30-40 milyar. Bölgede jeolojik etütleri yaptıracak bu belediyelerin hiçbirinin gücü yoktur. Bölgede inşaat yapacak olan fertlerin inşaat ruhsatı alabilmeleri jeolojik etütlerin tamamlanmasına bağlıdır; ki buna göre kat irtifaı tespit edilecek, buna göre inşaat ruhsatı verilecek.

Bölgenin bir diğer mühim problemi de mahsul bedellerinin ödenmesidir. Bakın, biz, bölge milletvekili arkadaşlar olarak, yanlış hatırlamıyorsam 11 Eylül 1999'da, Sakarya'nın 6 milletvekili, Sayın Başbakanı ziyaret ettik; Başbakan Yardımcısı Sayın Özkan yanındaydı; 11 madde halinde, Sakarya İlinin, ki diğer illere de teşmil edilebilecek olan darboğazlarını arz ettik. Hemen, afetten aşağı yukarı onbeş yirmi gün sonra ve bunları madde madde saydık. Bu maddelerden biri de, bölgede tarım ürünlerinin bedellerini peşin öderseniz -ki bu fındıktır, mısırdır, pancardır- bölgeye aşağı yukarı 150-200 trilyon civarında bir paranın gireceğidir. Bu para köylüden çarşıya, esnafa intikal eder, iktisadî hayat canlanır, alım-satım başlar ve bölge iktisaden canlanır dedik; ama, maalesef, hâlâ fındık bedelleri eylül ayından beri ödenmemiştir, bunu ifade ediyorum ve bölgede pancar bedelleri ödenmiyor, bunu ifade ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ayhan, 1 dakika süre veriyorum; toparlayınız.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Teşekkür ederim Muhterem Başkan.

Bölgede, bütün bunlara ilaveten -Sakarya için söylüyorum, büyük tarım ağırlığı olan bir ilimizdir- pancar ekim alanlarına tahdit getirilmiştir. Ben, geçen hafta Sakarya'daydım, Pamukova İlçemizden 2 200 imzalı köylülerin getirdiği dilekçe vardı önümde; ilgili kuruluşlara, bakanlığa müracaat etmişler, bu tahdidi kaldırın diye. Bu tahdidin tamamı tartışmalıdır; tamamının da yanlış olduğuna inanıyorum ama, hiç olmazsa bunu münhasıran afet bölgesi için kaldırınız, vatandaş pancar ekimi yapsın, hiç olmazsa ayakta dursun değerli arkadaşlar.

Bunlar bölgenin temel sıkıntılarıdır. Bunlar halledilirse, bölge iktisaden canlanır, insanlar geçinir hale gelir. Aksi takdirde, insanları sadakaya muhtaç halde yaşatmak, onlar için de bir zuldür, hükümet için de bir zuldür; dikkatle bunu ele alıp çözmesini tavsiye eder, hepinizi hürmetle selamlarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ayhan.

Gruplar adına başka söz isteği?.. Yok.

Şahısları adına, Sayın Ayhan?..

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Konuşmayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Ayhan konuşmuyor.

Maddeyle ilgili önerge yok.

10 uncu maddeyi geçici 24 üncü maddeyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum :

MADDE 11. – 26.11.1999 tarihli ve 4481 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“31.12.2000 tarihine kadar uygulanmak üzere, 16.8.1997 tarihli ve 4306 sayılı Kanunun Geçici 1 inci maddesinin A fıkrasında belirtilen işlemler ve kâğıtlar için ödenen eğitime katkı payı tutarı kadar ayrıca özel işlem vergisi ödenir. Şu kadar ki; 16.8.1997 tarihli ve 4306 sayılı Kanunun Geçici 1 inci maddesinin A fıkrasının 8 numaralı bendine göre ödenecek özel işlem vergisinin tutarı, ödenen eğitime katkı payı tutarının % 10’unu geçemez. 16.8.1997 tarihli ve 4306 sayılı Kanunun Geçici 1 inci maddesinin A fıkrasının 10, 11 ve 12 numaralı bentlerinde yer alan hükümler özel işlem vergisi hakkında da uygulanır.”

BAŞKAN – 11 inci maddeyle ilgili olarak, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın konuşacaklar.

Buyurun Sayın Akın. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MURAT AKIN (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 11 inci madde üzerinde, Grubum adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

11 inci madde, 4481 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin birinci fıkrasındaki hükmün değiştirilmesini hüküm altına alan bir tasarı maddesidir. 4481 sayılı Kanun, bilindiği üzere, 4369 sayılı Kanunda, yani, ilk vergi reformu diye isimlendirilen 19 Temmuz 1998 tarihinde meriyete giren kanundaki tıkanıklıkları gidermek amacıyla -ilave bir reform diye, o kanundaki değişikliği ihtiva eden bir reform diye, ikinci bir reform diye- çıkarılan kanun, yani, halk tabiriyle, reformu deforme eden bir kanun maddesiydi.

Hepinizin malumu olduğu üzere, 4481 sayılı Kanuna, kısa ismiyle Deprem Kanunu denilen o kanuna, ilave ve gizlice, anlaşılmayan, müphem sayılabilecek bir fıkra eklenmişti; Özel İşlem Vergisi. Bu da, yayın kuruluşlarının reklam gelirlerinden elde edilen hâsılattan yüzde 5 eğitime katkı payı... Bu, 4306 sayılı Kanundur; bunun uzun ismi, İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Millî Eğitim Temel Kanunu, Çıraklık ve Meslek Eğitimi Kanunu, Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile 24.3.1988 Tarihli ve 3418 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması ve Bazı Kâğıt ve İşlemlerden Eğitime Katkı Payı Alınması Hakkında Kanun, yani, Sekiz Yıllık Eğitim Kanunudur. Bu kanunda, eğitime katkı payı olarak, bazı işlemlerden vergi alınmasını gerektiren geçici 1 inci maddenin 15'e yakın bendi mevcuttu. İşte, 4481 sayılı Kanunla, yani, iki ay önce, üç ay önce çıkan bir kanunla, daha önce, 1998 yılında çıkan reform kanununa bir atıf yapmak suretiyle, ayrıca, yüzde 5 vergi alınması sağlanmıştı. Bu Meclisteki birçok arkadaşlarımız dahil, burada, böyle bir ilave vergi yükünün geldiğinin -belki, bilinçli bir şekilde- idrakine varamamıştık.

Değerli milletvekillerim, burada, kısaca ifade edilmek istenilen husus şudur: Reform diye, 4369 sayılı Vergi Kanununu çıkardık. Bu vergi kanunu, ülkede, sermayenin dışa kaçmasını ve istihdamın daralmasını, işsizliğin büyümesini, fabrikaların, iş sahalarının kapanmasını sağlamıştı. Bunu da, bu şekliyle kabul etmemiş, mazeret olarak da, Asya, Rusya krizi olduğu için Türkiye'deki iş sahasında daralma oldu diyerek bir tevil yoluna gitmiştik. Daha sonra, o tevili yapabilmek için de 4481 sayılı Kanunu çıkardık. Bunu 2003 yılına kadar uygulamayalım; çünkü, bizim ilk çıkarmış olduğumuz 4369 sayılı Kanun çok yerinde bir kanundur; dolayısıyla, 2003 yılından sonra tekrar meriyete girmesini sağlamak suretiyle, ekonomi düzeldikten sonra, icap ederse, vergi kanununun ilgili hükümlerine göre bu vergiyi tekrar uygulayacağız ve ülkede refah düzeyini yükselteceğiz dedik. Bu bir hayaldi; 4481 sayılı Kanunu çıkardık. Hayal olduğunu size izah edeceğim: 4481 sayılı Kanunda ümit diye getirdiğimiz maddeyi de, şimdi, bu tasarıda değiştiriyoruz. Peki, bu Meclis, başta bu millet yaz boz tahtası mı?! Bir şey hatalı olabilir. Bakın, biz bunu ifade ediyoruz. Bu bize, milletvekili olarak belki bana da yakışmayabilir; yani, bu, bu kadar tenkit konusu yapılabilir mi?! Bir kanun hatalı olabilir değerli milletvekilleri. Bir ikincisini getiriyorsunuz; bu, bunu düzeltecek, aceleye getirdik... Onda da düzelmedi, bir hata daha yapıyorsunuz, üçüncüsünü getiriyorsunuz. Şimdi, üçüncüsünü düzeltmek için, burada, hüküm uygulamaya çalışıyoruz, tasarıyı müzakere ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, hangimizin mantığına uygun olur? Bakın, 4481 sayılı Kanunla getirdiğimiz, meriyete giren, kanunlaşan o hükümle, bir şeyin gayri safî hâsılatından hem yüzde 5 RTÜK payı alacaksın hem yüzde 5 eğitime katkı payı alacaksın hem de yüzde 5 Özel İşlem Vergisi alacaksın. Şimdi, kârı üzerinden olsa, bu hâsılattan maliyet, masraf tenkis edildi, kalandan bu vergiler alınıyor denilse... Ama, öyle bir durum yok; brüt hâsılattan alıyorsun. Ekonominin durgun bir devresinde, durgun bir hal üzere olduğu bir durumda kim kâr etmiş? Mevcut varlığını idame ettirmenin yollarının arandığı bir dönemde çıkarılan 4481 sayılı Kanunla, siz, müesseselere, ticarethanelere, işletmelere bir yük daha getiriyorsunuz, ondan sonra da "bu ağır geldi" diyorsunuz. Bu, hangi mantığa yakışır?!

Şimdi, ben, bu tasarının Plan ve Bütçe Komisyonundan geçmesine hayret ediyorum. Plan ve Bütçe Komisyonunda fevkalade üstatlarımız var, bizden kat kat iyi bilen arkadaşlarımız var; hepsi iyi de, bu malî konuları bilen arkadaşlarımız var. Bunlar orada itiraz etmedi mi? Muhakkak surette itiraz etmişlerdir, ben ona ihtimal vermiyorum; ama, burada gösterilen inat gibi, orada da aynı inat gösterildiği için, o kanun, bu madde o tarihte çıktı, şimdi de tekrar değişiklik için geliyor.

Böyle bir vergilendirme yapıyorsunuz. Peki, ileride bu yayın ve reklam kuruluşları zarar ettiğinde, buna mahsup getiriyor musunuz? O da yok. Ne oldu şimdi; bu tasarıda, tekrar "yüzde 10,5 nispetini geçmez" diye bir sınır getiriyorsunuz.

Değerli milletvekillerim, bu Mecliste 100’e yakın maliyeci var. Bu 100 tane maliyeciye -başta bize olmak üzere- böyle ayıplı kanunların çıkmasından daha büyük ayıp olabilir mi? Peki, bu maddeleri çıkarıyoruz, Akaryakıt Tüketim Vergisini çıkarıyoruz, yarın -böyle bir temennide bulunmuyoruz; çünkü, bundan Meclis yara alıyor- bir değişiklik de bu maddelerle ilgili gelirse, hiç şaşmayalım.

Değerli milletvekilleri, sabahlara kadar çalışıyoruz. Peki, biz, iki ay önce yaptığımızı, iki ay sonra bozmak için mi çalışıyoruz? Çocuklarımız saat 02.00’ye kadar bekliyor, karda kışta gidiyoruz, kapımızı açıyorlar. Şimdi, bizimle dalga geçmezler mi, siz yapıyorsunuz, ediyorsunuz; ama, yarın, üç ay sonra, bu yaptığınızı yine bozacaksınız diye. Bu isabetliydi, isabetli bir uygulama idi, niye vazgeçiyoruz? 4369’da hata yaptık, 4481’i çıkardık, onda hata yaptık, şimdi bu tasarıyı getirdik. Böyle bir uygulama olmaması lazım. Şimdi, sizlere soruyorum; buğday 50 lira idi, 90 lira olarak tavan fiyat belirledik, mazot 100 000 liraydı, 400 000 lira oldu. Girdilerde yüzde 400 artışın olduğu... Öyle bir girdi ki, bu, hem tüccarın imal ettiği malın maliyetini etkiliyor, hem çiftçinin traktörünü etkiliyor; yani, akaryakıta yapılan zam, direkt veya dolaylı olsun, her türlü emtianın maliyetini etkiliyor. Girdilerde, şimdi, yüzde 400 artış sağlıyoruz; ama, öbür taraftan, bunu bizatihî kullanan çiftçinin ürününde, geçen sene yüzde 30, yüzde 40 artış yaptık, bu sene de yüzde 25 ile sınırlama getiriyoruz. Ama, bu kanun tasarısının görüşülen bu maddesinde ise, her ay enflasyon nispetinde artırılacak, ilave 2,6 nispetinde tekrar bir artış sağlanacak.

BAŞKAN – Sayın Akın, bir dakikalık eksüre veriyorum, toparlayınız.

MURAT AKIN (Devamla) – Şimdi, bu yüzde 25 ile sınırladığımız enflasyon nispetine, akaryakıttaki bu düzenlemeden sonra bakıldığı zaman, bu her ay enflasyon nispetinde artış -ki, orada yüzde 25 sınırı yoktur- ayrıca, 2,6 da ilave bir artışın sağlanması, yıllık asgarî yüzde 60, yüzde 70'lere baliğ oluyor. Kaldı ki, bu akaryakıt, 2000 yılında yüzde 100 artışı dahi geçecek.

Değerli milletvekillerim, birçok insanımız şimdi ikinci mahsulünü ekecektir. Nedir bu; bizatihi mazot tüketimini gerektirir ziraî ekimlerdir. Peki, bunlar, tarlalarını -biraz önce arkadaşlarımızın ifade ettiği- nadasa bırakmayı düşünüyorlar. Bu mazotu nakliyeci kullanamayacak, çiftçi kullanamayacak, siz vergi gelirini nereden elde edeceksiniz? Kamu finansman açığı diyorsunuz. Kamu finansman açığı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

MURAT AKIN (Devamla) – 1 dakika süre verir misiniz?

BAŞKAN – 1 dakika verdim efendim.

MURAT AKIN (Devamla) – Teşekkür edeyim o zaman.

BAŞKAN – Ben teşekkür ediyorum, buyurun.

11 inci maddeyle ilgili olarak, şahsı adına, Masum Türker?.. Yok.

Sayın Cevat Ayhan, buyurun.

Süreniz 5 dakikadır

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Teşekkür ederim muhterem Başkan.

Muhterem arkadaşlar, 317 sıra sayılı kanun tasarısının 11 inci maddesi üzerinde şahsen söz almış bulunuyorum.

Bu madde, getirilmiş olan son vergi kanununda -daha iyi anlaşılacak şekilde ifade edeyim- eğitime katkı payı olarak alınan vergilerin, aynen, bu deprem vergisi adı verilen kanun vesilesiyle alınmasını emreden hükmünde değişiklik getirmektedir. Ne getiriyor; eğitime katkı payı kadar alınmasıyla, bir de aslıyla beraber -yüzde 5+ 5+ 5- yüzde 15'e baliğ oluyordu bu vergi. Bunu, eğitime katkı payının yüzde 10'una indirerek -yüzde 90'ını kaldırarak- yüzde 11'le sınırlamaktadır.

Değerli arkadaşlar, o kanunu, biz, deprem bölgelerindeki ihtiyaçları karşılamak üzere çıkarmıştık; ama, biraz evvel de ifade ettim, deprem bölgelerine gerekli olan harcamalar yapılmamaktadır. Afet bölgesinin afet yaralarını sarmak için hususi bir vergi kanunu çıkarmamıza rağmen, maalesef, hükümet, bölgeye, gerekli harcamaları yapmamaktadır; bölge büyük bir sefalet içindedir. Hiç olmazsa, o kanuna göre toplanan paralar, bölgeye harcansın. Kanunda, biz, bu bölgeye harcamayı mümkün kılacak düzenlemeleri yapmak da istedik; bölge milletvekili arkadaşlar gayret etti o zaman; bunu sağlayamadık. Tabiî, hükümetin açıkları çok, borçları çok, sıkıntıları çok; ama, bu afet halindeki insanların yaralarını sarmak da, 47 katrilyon bütçesi olan bir hükümetin halledemeyeceği bir mesele değildir; ayrıca, Dünya Bankası kredileri var, uluslararası kurumların kredileri var; milyarlarca dolar mertebesinde projeye dayalı kredilerdir bunlar; süratle, bunların önüne projeleri koyup, bu finansmanı bölgeye tahsis etmek lazım. Bölge, hakikaten mustariptir. Bölge, en elemli günlerini yaşamaktadır. Tabiî, yolu düşen daha yakın görür; ama, bizler her hafta bölgedeyiz, o insanlarla beraberiz. Allah, memleketin hiçbir köşesine öyle büyük bir afeti göstermesin inşallah bundan sonra; ama, bu afetin de yaralarını sarmamız lazım. O bölgeyle ilgili bu maddeyi konuşurken bunları arz edeyim dedim. Tekrar, hükümetin, acilen, bölgeye müdahale edip, bölgeye, dinamik bir yaklaşımla, meseleleri çözen bir iradeyle, bir siyasî iradeyle el koyup, meseleleri süratle çözmesi gerekir.

Bölge insanı mahzundur; elemiyle, kederiyle gömülmüş vaziyettedir; gözyaşlarını içine akıtmaktadır; ama, o afet bölgesine biz el uzatamazsak, bizim için de, büyük bir vicdan azabı olur diyorum.

Bu Meclis, kanunu da çıkardı, hükümete her türlü imkânları da verdi, yetki kanununu da verdi; ama, bundan sonra, uygulama hükümete aittir. Bu uygulamanın güzel neticelerini görmek istiyoruz.

Biz, bölgede, insanların yüzüne bakamıyoruz. Bölge insanı, milletvekili her işi çözer diye görüyor ve hatta, bir değerli bakan arkadaşımızı misal göstererek "bakın, Yaşar Okuyan, Yalova'nın meselelerini çözüyor, siz niye çözmüyorsunuz" diye bize sitem ediyor. Ben de, bölge insanına -toplantılar dahil- diyorum ki: "Milletvekillerine sitem etmeyin. Biz, nihayet, sizin burada söylediklerinizi, yüksek sesle, Ankara'da, gider Mecliste söyleriz, komisyonlarda söyleriz; ama, icra yetkisi hükümetindir. İktidar partilerine mensup milletvekillerinin dahi, icra yetkileri yoktur. Onlar da, nihayet, belki muhalefet milletvekillerine göre, biraz daha, iktidar olmanın ağırlığıyla, ilgili kuruluşlara, bakanlara meseleyi arz ederler. Bunun ötesi, hükümetin ve bakanların himmetine, merhametine, gayretine bağlıdır. Sesinizi yükseltin ve hükümete duyurun."

Hepinizi hürmetle selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ayhan.

Erzurum Milletvekili Aslan Polat?..

ASLAN POLAT (Erzurum) – Konuşmayacağım.

BAŞKAN – Maddeyle ilgili önerge yok.

11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 11 inci madde kabul edilmiştir.

Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum :

GEÇİCİ MADDE 1. —Bu Kanunun yayımlandığı ay içinde yapılan satışlara ait Akaryakıt Tüketim Vergisi, izleyen ayın 10 uncu günü akşamına kadar bir beyanname ile beyan edilir ve aynı süre içinde ödenir.

7.11.1984 tarihli ve 3074 sayılı Akaryakıt Tüketim Vergisi Kanununun bu Kanunla değişik 4 üncü maddesine göre belirlenen maktu vergi tutarları, 2000 takvim yılı Mart, Nisan, Mayıs ve Haziran aylarında her ayın 16 ncı gününden itibaren % 2,6 oranında artırılarak uygulanır.

BAŞKAN – Geçiçi madde 1'le ilgili olarak, Fazilet Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Veysel Candan konuşacaktır.

Buyurun Sayın Candan.

Süreniz 10 dakika.

FP GRUBU ADINA VEYSEL CANDAN (Konya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; görüşülmekte olan 317 sıra sayılı kanun tasarısının geçici 1 inci maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında, geçici 1 inci madde, Akaryakıt Tüketim Vergisinin ödeme şekil ve usulünü içermektedir. Tasarı bugün kabul edilirse, en geç bir ay içerisinde, yapılan satışlarla ilgili olarak, ertesi ayın 10'una kadar bir beyanname verilecek ve bu beyannameyle birlikte ödeme yapılacaktır,

Ayrıca, akaryakıtta maktu vergi tutarları ise 2000 yılı mart, nisan, mayıs ve haziran aylarının 16'sından itibaren, her ay yüzde 2,6 oranında artırılarak ödenecektir.

Bu 2 şıklı maddeden de anlaşılacağı üzere, birinci bölümde, nasıl, hangi gün ve tarihlerde ödeneceğini; ikinci bölüm de aylık artış oranlarını içermektedir.

Aslında, petrol dendiği zaman, akaryakıt vergisi dendiği zaman piyasalardaki fiyat artışları ve bir noktada da hükümetin ekonomik modelde takip ettiği usul anlaşılmaktadır.

Şimdi, hükümetin son günlerde uyguladığı para politikalarıyla, ekonomisiyle ilgili birkaç söz söylemek istiyorum.

Evvela, hükümet, aldığı kararlarda, tamamen,s kâğıt üzerinde birtakım uygulamalar yapmaktadır. Mesala, döviz için yıllık yüzde 25'lik bir kur artışı belirlemiştir; yani, kur üzerinde bir baskı uygulamaya çalışmaktadır. Liberal ekonomilerde böyle bir baskı unsuru koymak hiç mümkün değildir. Bir gün bu baskı bir yerde mutlaka patlayacaktır.

Bir diğeri, enflasyonla ilgili olarak aylık yüzde 2, petrol fiyatlarında da her ay yüzde 2,6 konması -buna bağlı olsa gerek- hedeflenmektedir. Aslında, uygun ve talep uygun ve talep edilen bir hedef olmakla beraber, biraz sonra ifade edeceğim şartlar muvacehesinde bunu yakalamak maalesef mümkün değil.

Yine, kira artışlarıyla ilgili olarak 2000 yılında yüzde 25, 2001 yılında da yüzde 10 hedeflenmektedir. Halbuki, kiralarda, genelde arz-talep dengesi esastır; siz, ne kadar yüzde 25, yüzde 10 deseniz, eğer ihtiyaç fazla, kiralanacak ev adedi azsa birtakım gizli anlaşmalar kendiliğinden gelecektir.

Ayrıca, yine, hükümet, Eximbank dış kredileriyle ilgili basitleştirici bir çalışma şu ana kadar yapamamıştır.

Borsa çok enteresan, 20 000 sınırındadır ve bu suni bir artıştır. Öyle zannediyorum ki, İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında, belki, bir sürede, Uzakdoğu'da olduğu gibi, bir borsa enkazıyla karşılaşacağız.

Değerli arkadaşlar, çok enteresandır, borsadaki şirketlerin malî yapılarına göre borsa endeksinin yükselmesi gerekir. Dünyada, borsada işlem gören şirketler, bir yıl içinde üretim, finans ve ticaretlerini ilan ederler ve halk da o rakamları görerek hisse senedi alır; halbuki, bizde, borsada işlem gören şirketlerin gelirlerinin büyük bir bölümü rant geliridir; yani, hazineden aldıkları tahvile karşılık faiz gelirleridir. Yani, siz, üretimi artırmadan, ihracatı artırmadan, turizm gelirlerini artırmadan elinize kâğıt kalemi aldınız, döviz şu kadar artacak... Aslında, 25 yerine 5 yazsaydınız, o da olabilirdi veya enflasyon 25 yerine 20 olabilirdi.

Bir memlekette ekonominin düzelmesi için evvela teknik ve teknolojik üretimin artması lazım, bu üretim fazlasının ihraç edilmesi lazım, dünya teknolojisiyle bütünleşilmesi lazım. Bunları yapmadan, kâğıt üzerinde, baskı unsurlarıyla birtakım uygulamalar yapılmaya çalışılmaktadır.

Şimdi, Türkiye'deki paranın dolaştığı mekânlara baktığımız zaman, para, döviz, faiz ve borsa üçgeninde dönüyor. Dövize baskı yaptığınız zaman ve faizi de biraz baskı yaparak düşürdüğünüz zaman borsada kendiliğinden bir yükselme olmaktadır. Aslında, dünyanın hiçbir yerinde döviz ve faiz baskıyla düşürülemez; bunu anlamak mümkün değil. Hükümete akıl veren ekonomi bürokratlarını ve danışmanlarını anlamak mümkün değil. Bu itibarla, mutlaka, üretimin artırılması, ihracatın artırılması, Eximbank kredilerinin basit, sade ve birçok kesime, orta ölçekli sermayeye dağıtılması gerekmektedir. Netice itibariyle, kâğıt üzerinde, hükümetin bu ekonomik baskı uygulamalarıyla, ilk altı aydan sonra -yani, temmuz ayı itibariyle- belki doların 1,5 milyon liraya, belki de markın 750 000 liraya çıkması gibi, daha önce yaşadığımız kötü örneklerle karşılaşmamız mümkündür.

Değerli arkadaşlar, hükümetin ekonomide aldığı bu kötü kararlar neticesinde -kanaatimce altıncı, yedinci ayda göreceğiz- özetle, şunu ifade etmek istiyorum: Bu hükümet, ülkeyi kötü yönetiyor.

Vergi kanunu getiriyorsunuz; yetmedi, ekvergi kanunu getiriyorsunuz; yetmedi, 1998'de ticaret yapıp para kazanıp, 1999'da vergi verenleri 2000 yılında vergilendiriyorsunuz; deprem için ekvergi alıyorsunuz; akaryakıtı vergilendiriyor, o akaryakıt vergisini zamlandırıyorsunuz; iletişimi vergilendirip, tekrar zamlandırıyorsunuz. Önümüzdeki günlerde, mahallî idareler yasa tasarısı gelecek. O tasarıyı da okudum. "Mahallî idareler" adı altında, iğneden ipliğe her şeye sıradan zam var. Dolayısıyla, hükümetin sekiz aylık performansına baktığımız zaman, vergi çıkarma, vergi yasaları çıkarma noktasında tam puan, yüzde 100 tam puan almaktadır.

Şimdi, ülkenin diğer sayfasına baktığımız zaman, 15 milyon insan işsiz, 15 milyon insan da açlık sınırında deniliyor.

Şimdi, bekliyoruz hükümetten, özelleştirme...

Tahkimi geriye doğru işlettik -daha doğrusu, işlettiniz, hükümet için söylüyorum- 46 projede 7,5 milyar dolar, 135 projede 15 milyar dolar; 22,5 milyar dolarlık bir geriye doğru sayım; yani, idarenin asgarî 5 milyar dolar zararı var.

Şimdi, enerji dağıtım ihaleleri yapıldı, sonuçlandırılacak. Petrol Ofisi ihalesi yapıldı, teklifler alındı, önümüzdeki günlerde özelleştirecek. Bir gün önce çıkardığınız yasayla, Türk Telekomda, 3 milyar dolar, GSM 1800'lerde beklenen paralar var. Yani, netice itibariyle, hükümet, bir, vergi ve zam, iki, özelleştirmeyi beklemektedir.

Diğer taraftan, hükümetin ekonomik alandaki icraatına baktığımız zaman, Devlet Bakanı Sayın Recep Önal'a, 5 bankayla ilgili devletin yükümlülüğü nedir diye sorduğumda, cevap vermiş; diyor ki, sermaye payı olarak 131 trilyon lira, mevduat olarak 210 trilyon lira; toplam 341 trilyon lira. Bu, kaç günde ödeniyor; yaklaşık el konulduğundan bu tarafa; yani, onbeş yirmi günde ödenen para 341 trilyon lira. Siz, böyle harcandıktan, paralar böyle gittikten sonra, boşuna vergi kanunu, boşuna zam yapıp durmayın. Bu rakamlar, 13 Ocak 2000 itibariyle. Öyle görünüyor ki, her ay 500 trilyon lira artarak, 1,5 katrilyon lirayı bulacağa benzemektedir.

Tabiî, şimdi, şu soru akla geliyor: Madem ki bu kadar devlet zararı var, acaba, hükümet, banka sahipleriyle ilgili ne işlem yaptı diye sorsak, Sayın Bakanın verdiği cevap; suç duyurusunda bulunduk. Ne oldu; hiçbir şey yok. Adam uçağına bindi, yurt dışına rahatlıkla gitti; o gittikten sonra da savcılık arama emri çıkardı. Enteresandır, bir gün önce yurt dışına gidiyor, arkasından arama emri çıkarılıyor...

Değerli arkadaşlar, ekonominin diğer bir bölümüne, Hazinenin borçlanmasına baktığımız zaman, faiz oranlarında da ani iniş ve çıkışlar görülmektedir; bunlar da hükümetin ekonomik baskısından dolayıdır; yani, talebe bağlı bir iniş çıkış değil, baskıya bağlıdır.

Hazinenin son yurtdışı tahvillerinin satışlarına baktım; daha önce, yedi yıl vadeli euro tahvil ihracı yapılmış, en son yapılan on yıl vadeli euro tahvil satışı ve yıllık 9,25 kupon faizli tahvil ihracatı başlatılmış; yani, bir taraftan içborç, bir taraftan dışborç ve raporun sonuç bölümü şöyle yazıyor: "Borçlanarak borcumuzu ödüyoruz; ancak, borçlarımız azalmıyor." Bu cümleyi bir kere daha tekrar ediyorum: "Borçlanarak borcumuzu ödüyoruz; ancak, borçlarımız azalmıyor." Yani, bu, şu anlama geliyor: Devamlı surette faizlerini ödemeye devam ediyoruz.

Değerli arkadaşlar, bu verdiğim rakamlar ve uygulamalar istikametinde, 2000'in altıncı ayından sonra, ekonomide ciddî manada bir sıkıntı ve darboğaza gireceğimiz anlaşılmaktadır. Ümit ediyoruz ki, bu söylediklerimiz istikametinde, sorumlular birtakım tedbirler almak durumunda olur.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Candan.

Gruplar adına başka söz isteği?.. Yok.

Şahıslar adına söz isteği?.. Yok.

Maddeyle ilgili önerge yoktur.

Geçici madde 1'i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici madde 2'yi okutuyorum :

GEÇİCİ MADDE 2. —Bakanlar Kurulu, sınır ticareti kapsamında ithal edilen mallara ilişkin olarak tahsil edilen Akaryakıt Tüketim Vergisinin % 5’ine kadarlık kısmını, sınır ticareti yapılan illerin özel idarelerine aktarmaya yetkilidir. Bu maddenin uygulanması ile ilgili usul ve esaslar Maliye Bakanlığınca belirlenir.

BAŞKAN – Geçici madde 2'yle ilgili olarak, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Dönen; buyurun.

DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu geçici 2 nci madde, özellikle sınır ticaretinin vergilendirilmesiyle ilgili bir düzenleme.

Değerli arkadaşlarım, aslında, sınır ticareti yapılan bölgeler, bizim az gelişmiş bölgelerimiz, doğu ve güneydoğu bölgelerimiz. Bu bölgelerin gelişmesi ve özellikle bölgelerarası gelişmişlik uçurumunun ortadan kalkması bence çok önem taşımakta.

Özellikle doğu ve güneydoğuda bugüne kadar ülkemizin en büyük baş belası olan terör, belirli ölçüde stabil hale getirildi. Bundan sonra, o bölgelerin, kalkınmış bölgelerimiz seviyesine ulaştırılması söz konusu. Hükümetimizin buna çok büyük önem vermesi gerekir. Onun için de, bu bölgedeki esnaf, sanatkâr ve ticaret erbabının sınır ticaretinden yararlanması çok doğaldır ve o bölgenin ticarî hacminin gelişmesi, işsizliğinin önlenmesi, o bölgede yapılan sınır ticaretiyle çok ilişkili hale gelmiştir. Bu uygulamada, özellikle, yapılan sınır ticaretinden yüzde 5 gibi bir kesinti yapılarak o illerimizin özel idaresi bütçelerine aktarılacak; bence, bu, çok olumlu. Bugüne kadar, zaten, bir fon kesintisi filan vardı; ama, bunun böyle bir yasayla düzenlenmesi, o bölgeler için çok önem taşımaktadır. Onun için, bu maddeyi destekliyoruz. O bölgelerin gelişmesinde kullanılacak bu yüzde 5'lik kesintilerin, bence, çok önemli bir katkısı olacak, o bölgeler özel idaresine; çünkü, özel idare de, sonuçta, o bölgelerin yolu, suyu ve elektriği için bu paraları harcayacak.

Ancak, bizim, o bölgelerde yapılan sınır ticaretine ilişkin bazı çekincelerimiz var; o da şudur: O bölgelerde yapılan sınır ticaretini, hükümet üyelerimizden bazılarının, kendi yakınlarına tahsisler vererek, eş-dost zengin etme gibi yollara sapmamalarını buradan diliyoruz. Bu dedikodular var; ama, biz, dedikodular üzerine politika yapmıyoruz; ama, hükümet üyelerimizin -iktidar grubu arkadaşlarımız da bunları belki duyuyorlardır- bazı eş-dostlarına tahsisler vererek, onları zengin ederek, belirli kesimlere rant aktararak, bu, çok yararlı olan sınır ticaretini, gerçekten, o bölgede zararlı hale getirmektedir. Bunun dışında, bizim, bu maddeye hiçbir çekincemiz yok; ama, hükümetin, yürütmenin özellikle sınır ticareti konusunda, bunun istismarı konusunda çok dikkatli davranmasını huzurunuzda diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Dönen.

Fazilet Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat; buyurun efendim.

FP GRUBU ADINA ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu geçici 2 nci madde, sınır ticaretiyle ilgili. Şimdi "sınır ticareti" denildiği zaman, daha ziyade, o sınırdaki komşu vilayetler arasında, akaryakıt başta olmak üzere, yapılan ticaret anlaşılıyor.

Yalnız, şunu söylemek istiyorum: Son yıllarda, bilhassa sınır ticareti yapılan Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki komşu devletlerin sakıncalı -yani, işte, İran'dır, Irak'tır- problemli devletler olmasından dolayı, hep bu sınır ticaretlerine kuşkuyla bakılmıştır. Şimdi, bu doğrudur; yani, bizim, sınır ticareti yaptığımız ülkelerin (Ermenistan, İran, Irak, Suriye) hepsinin, ülkemizle az çok problemi olan devletler oldukları doğrudur. Burada yapılan ticaretten dolayı devletin birtakım güvenlik endişesiyle bu sınır ticaretine kısıtlama getirmesinin ise ekonomik yönden çok büyük zararları olmaktadır.

Şunu söylemek istiyorum: Şimdi, sürekli olarak gazetelere yansıyor; işte, efendim, akaryakıttan dolayı şu kadar vergi kaybımız oldu; sınır ticareti kapsamına alınan malzemeler Iğdır'da kullanılmıyor da, Ankara'ya kadar gidiyor, falan, filan...

Şimdi, arkadaşlar, bir şeyi açık ve net konuşmak lazım. Türkiye'nin en fakir vilayetleri bu sınır ticareti kapsamında dediğimiz doğu ve güneydoğudaki vilayetlerdir. İşte, bunlar, Ağrı'yı da alın budur, Vanı'ı da alın budur, Hakkâri'yi de alın budur; belki, bütün komşular böyledir. Şimdi, bu sınır ticaretlerini de burada kestiğiniz zaman, bu bölgelerde ticareti durdurduğunuz zaman, orada yaşamı durdurmuş oluyorsunuz. Yani, bu konuya çok dikkat etmek zorundayız. Erzurum Vilayeti, 1996 yılına kadar sınır ticaretine komşu il statüsünde olduğu için bir sınır ticareti yapıyordu Türkî cumhuriyetleriyle; nasıl bir sınır ticaretine komşu il statüsünden çıkarıldıysa, Erzurum'daki ihracat birden bire ok gibi düşmeye başladı ve bu bölgelerde sınır ticareti bittiği zaman da oralar fakirleşmeye başladı. Yani, 1980 öncesinde, 1974'te, Erzurum, Türkiye'de gelişmişlik açısından 66 vilayetten 24 üncü sıradayken, şimdi, bir büyük şehir olmasına rağmen, 80 vilayet içerisinde gelişmişlik bakımından 68 inci sıraya düştüyse -fert başına düşen gelir bakımından diyorum- bundaki bütün özellik, sınır ticaretlerine komşu il statüsünden çıkması olmuştur. Yoksa, burada, bu maddeye konulan Akaryakıt Tüketim Vergisinin yüzde 5'lik kısmının o vilayetlere verilmesine kimse itiraz etmez; hatta, bunu, mümkünse 10'a çıkarmak lazım. Neden; çünkü, o vilayetleri canlandırmak lazım. Sürekli olarak o vilayetlerden göç olduğu zaman, Türkiye'nin diğer vilayetlerinde de huzursuzluk meydana geliyor. Açın Ardahan'ı, açın Erzurum'u, açın Artvin'i, Kars'ı, bütün bu doğu illerine bakın, Türkiye'nin en fazla göç veren illeridir ve o göç veren illerden gelenler, gelip büyük şehirlerin etraflarında, varoşlarında kalmışlardır ve burada problem olmuştur. Onun için, bunun üzerine çok net olarak söylüyorum. Böyle sürekli olarak buradan yapılan bir akaryakıt ticaretini göz önüne alarak, yok buradan vergi kaybımız oluyor... O kayıp; peki, ben size bir şey söyleyeyim; oradan bir vergi kaybımız oluyor, ya şu çıkarttığınız geriye dönük tahkimden dolayı devletin ne kadar zararı oldu? Yani, bir de bunlara bakmak lazım. Sadece dört tane vergiye bakmakla olmaz ki. Gelin, tek tek inceleyelim. Dünya ortalamasında elektrik 3,5 sente satılırken, siz, Türkiye'de 8 sente anlaşma yapıp, ondan sonra bir de tahkim şartı getirdiğiniz zaman kaybınız nedir? Yirmi yıl müddetle bununla anlaşma yapmışız, alacağız diye yirmi yıl garanti vermişiz, alacağız diye otuz yıl garanti vermişiz. Bunlardan hiçbir problem olmuyor, bütün limanlardan büyük gemiler geliyor Türkiye'ye, onların her birisinde dünya kadar kaçak akaryakıt geldiğine dair iddialar var, bunlar hiç göz önüne alınmıyor; ama, Doğu Anadolu'dan, Kars'tan, Ağrı'dan, dört tane, sınırdan giden kamyondaki akaryakıt milletin gözüne batıyor. Bu yanlış; birincisi bu.

İkinci söyleyeceğim, bu sınır ticaretinde olmazsa olmaz bir şart var; o da şu: Hayvan kaçakçılığı vardır sınır ticaretlerinde. Bunun önlenmesi çok doğru bir şeydir. Bilhassa, bizim Erzurum gibi, Kars gibi yerlerde hayvan kaçakçılığından dolayı müthiş bir darbe vardı; yalnız, hükümet burada da işin kolayına vardı; hayvan kaçakçılığını sınırda önleyeceğine, sınır illerinde önlemeye kalktı. Ağrı, Van gibi birtakım illerde karantina ilan etti ve o vilayetlerden dolayı hayvan kaçakçılığı geliyordu, oradan dışarıya hayvan naklini yasakladı. Şimdi, biz, Erzurum vilayeti olarak ondan rahatız. Neden rahatız; o olaydan dolayı bizim bir tampon bölge oldu, kaçak hayvan girişi yasaklandı; ama, Ağrı'ya gidin, Van'a gidin, o vilayetlerde de büyük bir zulüm oldu; çünkü, adam, yetiştirdiği hayvanı dışarı sevk edemiyor. Yok, küpe takacağım, onu takacağım; onu da taktıramıyorsunuz. Netice olarak da, burada, hayvancılığı, bu iş ile baltalıyorsunuz.

Sayın milletvekilleri, bu iş, hayvancılığa, sınır ticaretine geldiği zaman, bir nokta üzerinde durmak lazım. İki haftadan beri, ben, karşımda bulunan Sayın Meclis Başkanvekilinden de, şu andaki Başkanvekilimizden de bir gündemdışı konuşma istedim; ama, çok kalabalık olduğu için alamadım. Bu konu, Erzurum'un ve doğunun can damarını ilgilendiren bir konudur. Onu, buradan tekrar söylemek istiyorum, Türkiye kamuoyu önünde hükümeti ikaz etmek istiyorum; o da şudur: Doğuda özelleştirilmeyen Erzurum; Erzincan, Kars, Ağrı gibi doğunun vilayetlerinden bir tek Erzurum et kombinası kaldı; o da, özelleştirme kapsamına alınmış da özelleştirilmemiş.

Şimdi, bu et kombinasında yılda 8 000 civarında, 9 000 civarında hayvan kesilirken -ki, askeriyenin et ihtiyacını karşılıyorlardı- son yapılan ihalelere özel firmaların girmesi istendi ve birinci ihaleyi Erzurum Et Balık Kurumu kazandı. Erzurum Et Balık Kurumu, bu ihaleyi kazandıktan sonra, bu ihaleye giren özel firmalar gittiler, Millî Savunma Bakanına bu ihaleyi iptal ettirdiler. Neymiş; fiyatlar yüksek gitmiş, fiyatlar düşürülsün... İkinci defa ihaleye girdiği zaman, Erzurum Et Balık Kurumu, bu sefer ihaleyi kaybetti, bu özel firmalar aldılar; alır almaz, Erzurum Et Balık Kurumu da, şu anda, günde 8 veya 10'dan fazla hayvan kesilmeme durumuyla karşı karşıya geldi.

Şimdi, bir Erzurum Et Balık Kurumunu düşünün, doğunun can damarı, 11 vilayete mal veren, 11 vilayete etki eden, tek özelleştirilmeyen Et Balık Kurumu, şu anda, yalnız, 8 veya 10 civarında hayvan keser duruma düştü. Belki o fabrika yetkilileri, kendi inisiyatiflerinde 20 civarında kesiyorlar; ama, Ankara'nın verdiği emir, günlük ihtiyacın kadar kes; o da 8-10 civarında.

Şimdi, 8-10 civarında et kesildiği zaman, bu Et Balık Kurumunda görülen odur ki, özelleştirilecektir. Özelleştirildiği zaman, bu sefer, Doğu Anadolu'da, devletin, bizzat, hayvancılıkta problem çıktığı zaman, devreye gireceği et kombinası kalmıyor ve burada, ayda sadece 40 milyar liradan fazla işçi, memur ücretleri var. Bunlar da özelleştirme kapsamına mecburen giriyor; çünkü, niye giriyor; hem kapsama alınmış hem de siz, günde 8 hayvan kesmeye kalkarsanız, artık, onun, o ihtiyacı karşılaması da mümkün değil.

Şimdi, ben size bir şey söyleyeyim; bunun ne mantığı var? Askeriyemize et lazım. Bu Et Balık Kurumu, devletin Et Balık Kurumu, devletin askeri... Burada maaş da veriyor işçisine. Tutuyor kendi fabrikasında maaş verdiği işçisine, Et Balık Kurumuna kestirmiyor; bunu tutup ikinci ihalede, hem de birinci kazandığı halde bozdurup ikinci ihalede özel sektöre veriyor ve burayı da, dolaylı olarak tasfiye etmek yönünde, özelleştirmeye gidiyor; özelleştirilsin... Erzurum'da süt kurumu özelleştirildi, bugün, çalışmıyor. Ziraî aletler özelleştirildi, onun da çalışmayacağı ortada. Yem fabrikası özelleştirildi, bu da doğru dürüst çalışmıyor. Şimdi, bu durum karşısında arkadaşlar, oturup düşünmek lazım; yani, siz, bu Doğu Anadolu'da sınır ticaretine karşı olursunuz, hayvancılığa karşı olursunuz; peki, bu insanlar burada ne yiyecekler? Orada birkaç tane yarım kalmış yatırım vardı -birkaç günden beri söylüyorum- bu yatırımlar için Türkiye Kalkınma Bankasından kredi verilecekti. 2000 yılında 30 trilyon kredi vereceğiz diye büyük bir reklam yapıldı. 2000 yılının ocak ayının 15'inde; yani, ilk ayın 15'inde o kredi bitti ve müracaat eden 700 firmadan 233'üne kredi verildi gerisine kredi de verilemedi.

Şimdi, beraber düşünelim. Sınır ticaretine sınır getirin, hayvancılığa sınır getirin, Et Balık Kurumuyla bunu mahvedin, yarım kalan yatırımlara da kredi vermeyin, peki ondan sonra buradaki vatandaşlar ne iş yapacak? Bunu oturup beraber düşünelim. Bu vatandaşlar, Türkiye'nin en fakir insanları. Açın istatistiğe bakın. Fert başına düşen millî gelir Erzurum'da 1 300 dolar civarında, Türkiye ortalaması 3 200 dolar. Türkiye ortalamasının yarısından daha az, üçte 1'ine yakın. Sınır ticaretini açın diyoruz, Ermenistan sınır kapısını açamayız, devlet problemli diyorsunuz. Ee, Yunanistan'la problemliyken kardeş oldunuz da, Ermenistan'la niye bu meseleyi çözmüyorsunuz?

Şimdi, bakın arkadaşlar, her şeyin gerçeğini konuşmak lazım. Ben bir şey demiyorum. Evet, Azerbaycan ile Ermenistan arasında problem var. Ondan on kat büyüğü de Türkiye ile Yunanistan arasında vardı. Onunla şimdi kardeş oldunuz da, Ermenistan meselesini niye çözmüyorsunuz? Çözün de, açın buraları, ticaret yapılsın. Vallahi göçüyor buralar. Ardahan köy oldu, Kars köy oldu, Ağrı köy oluyor, Erzurum da köy oluyor. Bir büyük şehir, Türkiye'de fert başına düşen millî gelir bakımından 80 il içerisinde 68 inci sıraya düşer mi? 858 ilçe içerisinde 856 ncısı Karaçoban, 854 üncüsü Karayazı. Bütün bu doğu vilayetlerinde olur mu? Onun için benim size tek söylemek istediğim, bu konuları düşünürken birazcık bunlara dikkat etmemiz.

Bu şehirde yaşayan insanların da hayat şartı olduğunu düşünmek lazım; aksi halde, bu şehirlerden, doğudan, büyük şehirlere göç olursa problem buralardan gelir. Bunun en güzel yolunun bunları yerinde istihdam etmek olduğunu düşünerek, bu konulara dikkat edip, sınır ticareti kapsamında, bunlara gereken kolaylığı sağlayalım diyor; hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Polat.

Grupları adına başka söz isteği yok.

Şahsı adına Sayın Ayhan?..

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Konuşmayacağım efendim.

BAŞKAN – Sayın Polat?..

ASLAN POLAT (Erzurum) – Konuşmayacağım.

Şahsı adına Hakkâri Milletvekili Sayın Evliya Parlak; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

EVLİYA PARLAK (Hakkâri) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; bu kanun tasarısının geçici 2 nci maddesi üzerinde, gerçekten, bölgemiz için çok önemli bir anlam taşıdığı için, şahsım adına söz amış bulunmaktayım; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlarım.

Benden önce konuşan değerli arkadaşlarım ifade buyurdular. Gerçekten, bugün, terörün bitişinden dolayı bölge insanı, fevkalade bir mutluluk yaşamaktadır ve tek dilekleri de, bu huzurun, bu barışın, bu ortamın sürekliliğini sağlamaktır. İnsalarımız, artık, kanla, gözyaşıyla yaşamak istemiyor ve hepimiz mutlulukla şunu görüyoruz, hiçbir partiyi öbüründen farlı düşünmüyor, genelde, ekonomik olarak bu bölgeyi, artık, kalkındırmanın tek çare olduğu noktasında birleştiğimizi görmekten de büyük bir mutluluk duymaktayız. İşte bu madde bunun bir göstergesidir. Bugüne kadar akaryakıt tüketim vergisinden böyle bir pay resmen verilmediği için, gerçekten, valilerimiz ve kaymakamlarımız birtakım vakıflar veya birliklerin adına fonlar kurarak, bir yerde, belki de, yasal dayanağı olmayan birtakım bağışlar toplayarak ne yapıyorlardı; devletin imkânlarının yeterli olmadığı yerlerde okul yapıyorlardı, araç gereç alınıyordu, sağlık tesisi yapılıyordu, askerî tesis yapılıyordu, köprü yapılıyordu, çeşme yapılıyordu ve altyapıya ilişkin bir çok yatırım yapılıyordu.

İşte, burada, Bakanlar Kurulu bu yetkiyi yüzde 5 nispetine kadar kullanabilir deniliyor; gönül arzu ederdi ki, bu nispet en az yüzde 10 civarında olsaydı, o zaman daha iyi olurdu.

Ancak, son aylarda sınır ticaretindeki sıkıntıları da vurgulamaktan kendimi alamıyorum. Bunların başında, bir kere, hayvan ticareti geliyor, bildiğimiz gibi, birtakım hastalık şüphelerinden sonra yasaklanmıştır. Yine, akaryakıt ithalatı bu yıl kısıtlanmıştır. Geçtiğimiz yıllarda, illere, 100 binlerce tonun üzerinde imkânlar verilirken, bu yıl, sadece -ilimden bahsetmek istiyorum- Hakkâri'ye 8 500 tonluk bir ithalat yetkisi verilmiştir. Böyle bir ufak veya cılız bir ithalat yetkisinin de hiçbir anlam taşımadığının, yüksek takdirlerinizce de değerlendirileceğine inanmaktayım. Dileğimiz, hükümetimizin, gerçekten, bu ithalat imkânını, bu sınır illerinin kalkınmasını sağlayacak şekilde artırmasıdır.

Yine, şu anda, çok acı bir şeyi ifade etmek istiyorum, sabahleyin de -sabahleyin dediğim, birleşimin başında- bir arkadaşımız vurguladılar, çok sayıda mahkemenin önünde kamyonlar, taksiler ve her çeşit araba müsadere edilmek üzere bağlanmıştır. Suçlarını sorduğunuz zaman, 15 litre fazla mazot veya 15 litre benzinin bidonda arabanın içinde bulunmasıdır. Ben, geçen hafta, ilgili adlî makamlarla görüştüm, onların yapacağı bir şey yok "1918 sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanunun hükmünde, bunda bir limit olmadığı için, 1 gram bile bunu bulduğumuz zaman, arabanın bağlanmasına, hatta müsadere edilmesine karar vermekten başka imkânımız yok" diyorlar. Dileğim, en azından, bir kamyonun veya bir taksinin, 10 milyarlık bir arabanın, 20 litrelik mazotu veyahut da benzini bidona koyup, arkaya koyduğu için müsaderesini sağlayan kanun değişikliğini, inşallah, ilgili bakanlıklarımız, bu Meclis sağlayacaktır.

Bu duygularla, bu sınır ticaretine büyük bir önem verdiğini de tekrar vurgulamak istiyorum; çünkü, bugünkü hükümet, bu Bakanlar Kurulu, Irak sınırındaki Hakkâri'nin hem Üzümcü hem Derecik sınır kapılarının açık pazar yapılması konusunda, Bakanlar Kurulu kararını çıkarmaktan da geri kalmamıştır; kendilerine minnettar olduğumuzu vurgulamak istiyorum.

Bu kanunun hayırlı olması dileğiyle, hepinize en içten saygılarımı sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Parlak.

Maddeyle ilgili önerge yok.

Geçici madde 2'yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Geçici madde 2 kabul edilmiştir.

12 nci maddeyi okutuyorum :

MADDE 12. – Bu Kanunun;

- 1, 2, 3, 4 ve 5 inci maddeleri 5.2.2000 tarihinde,

- 6, 7, 8 ve 11 inci maddeleri 1.2.2000 tarihinde,

- 9 uncu maddesi 1999 yılı gelirlerine de uygulanmak üzere yayımı tarihinde,

- 10 uncu maddesi 31.12.1999 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,

- diğer hükümleri yayımı tarihinde,

yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Gruplar adına söz isteği?.. Yok.

Şahısları adına, Sayın Masum Türker?..

MASUM TÜRKER (İstanbul) – Konuşmayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Cevat Ayhan?..

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Konuşmayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge yok.

12 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 12 nci madde kabul edilmiştir.

13 üncü maddeyi okutuyorum :

MADDE 13. – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Gruplar adına söz isteği?.. Yok.

Şahısları adına, Sayın Masum Türker?..

MASUM TÜRKER (İstanbul) – Konuşmayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Cevat Ayhan?..

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Konuşmayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge yok.

13 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İçtüzük uyarınca, Sayın Masum Türker'in söz isteği vardır.

Oyunuzun rengini belli etmek üzere size 2 dakikalık süre veriyorum efendim; buyurun.

MASUM TÜRKER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada tartışılan kanun tasarısında, sabah belirttiğim gibi, ilk kez fiyat hareketlerine vergilendirme yoluyla müdahale etmeme kararını ve sistemini getiren bir vergi tasarısını kabul ettik. Bu tasarıyla birlikte, bugüne kadar söylenilenlerin aksine, devletin depremden zarar görenler konusunda ne kadar duyarlı olduğunu belirten bir düzenlemeye bile yer verildi. Böylesine olumlu bir kanunun ülkemize hayırlı olmasını dileyerek, olumlu oy vereceğimi belirtir, saygılarımı sunarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Türker.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şekli konusunda Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Açık oylama için 4 dakikalık süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen arkadaşımız olursa, teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen giremezlerse oy pusulalarını Başkanlık Divanına, Başkanlığımıza ulaştırmalarını, o arada vekâleten oy kullanacak sayın bakan varsa, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve imzasını havi oy pusulasını yine aynı süre içerisinde Başkanlığımıza göndermelerini rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Bazı Vergi Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının yapılan açık oylamasının sonucunu açıklıyorum:

Katılan üye : 234

Kabul : 207

Ret : 24

Çekimser : 1

Mükerrer Oy : 2

Bu sonuca göre, tasarı kabul edilmiş ve yasalaşmıştır; hayırlı olsun diyoruz. (Alkışlar)

Sayın milletvekilleri, Avrupa Patentlerinin Verilmesi ile İlgili Avrupa Patent Sözleşmesi ve Eklerine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

13. — Avrupa Patentlerinin Verilmesi ile İlgili Avrupa Patent Sözleşmesi ve Eklerine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/512) (S. Sayısı : 190) (1 )

BAŞKAN – Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunuyorum: Komisyon raporunun okunmasını kabul edenler... Etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – Vazgeçtim efendim.

BAŞKAN – Doğru Yol Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Dönen; buyurun.

DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Patent Sözleşmesine katılmayla ilgili önümüzde bulunan anlaşmanın onaylanmasına ilişkin yasa tasarısını görüşmeye başlıyoruz. Doğru Yol Partisi Grubu adına hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, Patent Sözleşmesi, yani fikir mülkiyetleri hakkı sözleşmesini, biz de olumlu buluyoruz; çünkü, geçmişte özellikle gümrük birliğiyle ilgili Patent Yasasını bu Meclisten biz çıkardık ve Patent Kurumunu kurduk, Avrupa'nın bütün gelişmelerini Türkiye'ye taşımış olduk.

Değerli arkadaşlarım, zaten, Türkiye, 31.12.1994'te, yine bu Mecliste kabul edilen Dünya Ticaret Anlaşmasıyla birlikte, bu tür sözleşmelerin, artık, bir tarafı haline gelmiş. Yine, 5 Mart Gümrük Birliği Anlaşmasıyla da yine bu patent konusundaki hükümlülüklerini, yükümlülüklerini tarif etmiş ve bunların da gereğini bugüne kadar yerine getirmiş.

Görüşmekte olduğumuz konu: Bugüne kadar, özellikle patent konusunda her ülke kendi patentini veriyor ve patent o ülkede geçerli oluyordu; şimdi merkezîleşti ve bu sözleşmeyi, bu Mecliste kabul ettiğimiz takdirde de, bundan sonra, Türkiye'den veya herhangi bir Avrupa Birliği ülkesinden alınacak patent, artık, bütün ülkelerde geçerliliğini koruyacak. Bundan önce olduğu gibi, bir ülkeden alınan patentin bir başka ülkede onaylatılması için birçok evrakın yeniden tanzim edilmesi ve bürokratik engellerin ortadan kaldırılması açısından çok önemli bir sözleşme ve bunu biz de kabul ediyoruz.

Rekabette üstünlük sağlamanın temel koşulu, yeni teknolojileri içeren kaliteli mal üretmektir. Bunu üretebilmek için de, bir ülkenin, araştırma ve geliştirmeye büyük önem vermesi gerekir. Tek başına patent yasasını çıkarmak, patent kurumu kurmak, patent vermek önem taşımamaktadır. Yeni fikirlerin üretildiği, yeni protezlerin üretildiği, yeni tasarımların yapıldığı araştırma, geliştirme merkezlerinin kurulması; yani, bilgi üreten merkezlerle, bundan yararlanacak olan sanayi kurumlarının bir araya getirilmesini sağlamak gerekli.

Sözlerimi daha fazla uzatmak istemiyorum. Özellikle, bu sözleşmeyi olumlu bulduğumuzu huzurunuzda bir kez daha tekrar ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Dönen.

Fazilet Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Osman Yumakoğulları; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA OSMAN YUMAKOĞULLARI (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Patentlerinin Verilmesi ile İlgili Avrupa Patent Sözleşmesi ve Eklerine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

1973 yılında parafe edilen bu sözleşmeyle ilgili düşüncelerimi aktarmadan önce, bu konuda kısaca bilgi vermek istiyorum:

Avrupa Patent Sözleşmesi, Münih'te imzalandığı için, Münih Sözleşmesi olarak da adlandırılmaktadır; 5 Ekim 1973 tarihinde Münih'te imzalandı, 7 Ekim 1977 yılında da yürürlüğe girdi.

Sayın milletvekilleri, Avrupa Patent Sözleşmesi, 21 Aralık 1978, 17 Aralık 1991, 13 Aralık 1994, 20 Ekim 1995 ve 5 Aralık 1996 tarihlerinde tadil edilmiştir. Avrupa Patent Sözleşmesinde, ilk kabulünde 14 ülke imzalamışken, şimdi 18 ülkenin imzası bulunmaktadır.

Münih Sözleşmesi 178 maddeden oluşmaktadır. Avrupa Patent Sözleşmesi, her ülkenin katılımına açık değildir. Sözleşmenin 165 inci maddesine göre, sözleşmeye katılma hakkı olan devletler, sözleşmeyle ilgili konferansa katılmış olan devletler ile konferansa katılım için davet edilmiş devletlerdir.

Yine, sözleşmenin 166/1-b maddesine göre, İdare Konseyinin davetiyle diğer Avrupa devletlerinin de sözleşmeye katılması mümkün olabilir. Türkiye ise, bu sürecin başından itibaren dahil olduğu için, İdare Konseyinin davetine gerek olmaksızın sözleşmeye katılma hakkına sahiptir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa patentinin verilmesiyle ilgili sözleşmeyle sağlanan ortak hukukun yaşama geçirilmesi için kurulan Avrupa Patent Organizasyonu iki önemli organdan oluşmaktadır. Bunlardan birincisi, Avrupa Patent Ofisi, ikincisi ise, İdare Konseyi.

Avrupa patentinin verilmesi, Avrupa Ofisi aracılığıyla yapılmaktadır. Patentler, verilen ülkelerde geçerlidir. Diğer bir deyişle, patentin sağladığı koruma, patentin verildiği ülke sınırları içerisinde kalmaktadır. Diğer ülkelerde korumanın temin edilebilmesi için, o ülkelerde de patent alınması zorunludur.

Avrupa Patent Sözleşmesinde yapılan düzenlemeler sonucunda, bugünkü halini almış bu düzenlemeler, sırayla;

1. Patent Sözleşmesinin uygulanmasına ilişkin yönetmelik.

2. Ulusal mahkemelerin yetkisi ve Avrupa patentinin verilmesine yönelik taleplerle ilgili olarak verilen ulusal kararların tanınmasına ilişkin protokol.

3. Avrupa patent organizasyonuyla ilgili ayrıcalık ve muafiyetler protokolü.

4. Avrupa patent sisteminin merkezileştirilmesi ve uygulanmasına ilişkin protokol.

5. Sözleşmenin 69 uncu maddesinin yorumuyla ilgili protokoldür.

Sayın milletvekilleri, ulusal kararların tanınmasına ilişkin kararları, sözleşmenin uygulamasına yönelik yönetmelik, ayrıcalık ve muafiyetler protokolü, patent sisteminin merkezileştirilmesine yönelik protokol, taraf ülkeler arasında yıllar önce imzalanmıştır.

Oysa, ülkemiz, 1973 yılında, Münih'teki konferansta temsil edilmiş iken, bu temsil esnasında, sözleşmenin kabulünde çekimser oy kullanmıştır. Bunun gerekçesinde, sözleşmeyi yeniden gözden geçirme isteği olmasından kaynaklandığı ifade edilmiştir. Münih'teki sözleşmeye katılış tarihimiz 1973 yılı, bulunduğumuz tarih ise 2000'dir. Yaklaşık 27 yıl geçmiştir; birçok başbakan, bakanlar ve yetkililer... 27 yıl geçmesine rağmen, hâlâ gözden geçirilmemesi, Türkiye'yi bunca yıl idare edenler açısından büyük bir talihsizliktir.

Değerli arkadaşlarım, dikkatinizi çekmek istiyorum; bu sözleşmenin gözden geçirilmesi 27 yıllık bir zaman almıştır. Türkiye'de, enflasyonun, otuz yılı aşkın bir süredir halkı perişan etmesi de, böyle bir devlet ve hükümet ciddiyetinden kaynaklanmaktadır.

Sözü daha fazla uzatmıyorum, bu Yüce Meclisi ciddî bir şekilde çalışmaya davet ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yumakoğulları.

Gruplar adına başka söz isteği yok.

Şahısları adına söz isteği yok.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum :

AVRUPA PATENTLERİNİN VERİLMESİ İLE İLGİLİ AVRUPA PATENT SÖZLEŞMESİ VE EKLERİNE KATILMAMIZIN UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN

TASARISI

MADDE 1. – 5 Ekim 1973 tarihinde Münih’de imzalanan ve 21 Aralık 1978, 17 Aralık 1991, 13 Aralık 1994, 20 Ekim 1995 ve 5 Aralık 1996 tarihlerinde tadil edilen “Avrupa Patenlerinin Verilmesi ile İlgili Avrupa Patent Sözleşmesi” ve eklerine (Avrupa Patentlerinin Verilmesi ile İlgili Sözleşmenin Uygulama Şeklini Gösterir Yönetmelik, Avrupa Patent Sisteminin Merkezileştirilmesi ve Sunulması Hakkında Protokol-Merkezileştirme Protokolü, Bir Avrupa Patentinin Verilmesi Hakkı ile İlgili Kararların Yargı Yetkisi ve Tanınması Hakkında Protokol-Tanıma Protokolü, Avrupa Patent Organizasyonunun Ayrıcalıkları ve Dokunulmazlıkları Hakkındaki Protokol-Ayrıcalık ve Dokunulmazlık Protokolü ve Ücretlere İlişkin Maddeler) katılmamız uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – 1 inci maddeyle ilgili olarak, Fazilet Partisi Grubu adına Tokat Milletvekili Sayın Bekir Sobacı; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA BEKİR SOBACI (Tokat) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizin Avrupa Birliğine üyelik sürecinin hız kazandığı bugünlerde, bu Meclisten, peşpeşe birtakım kanun tasarılarını geçiriyoruz; akreditasyonu geçirdik, patent geçiyor, diğer birtakım düzenlemeler var. Ancak, benim anlayamadığım bir şey var, dikkatlerinize arz etmek isterim: Bütün bunların ana ilgisi, genelde, nesnelerdir, ürünlerdir; ama, evrenin özü, öznesi insandır, toplumun öznesi bireydir. Bu manada, bence, asıl başlamız gereken nokta, nesneleri düzenleyen Avrupa Birliği sürecinin tamamlanması değil, önce, yüksek standartları havi (içeren) insan hakları ve özgürlüklerden başlamak gerektiğine burada işaret istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bu, benim çok üzüldüğüm noktalardan biridir. Eğer, siz, önce özneyi özgürleştiremezseniz, global düşünen, dünya ölçeğinde düşünen firmaları ve üretimi de sağlayamazsınız. İşte, Avrupa, sanayileşmesini bizden asırlar önce tamamlamış, dünya ölçeğinde globalleşmiş, şimdi, ürettiği ürüne, dünya ölçeğinde de sahip çıkıyor. Biz, bunu nasıl yaşıyoruz; Lacoste tişörtlerinin kavgasıyla, biraz daha magazinleşerek ve güncelleşerek karşımıza çıkıyor.

Faydalı bir tasarı; ama, yine diyorum, önce özneden başlamak lazım; Parlamentonun görevi de, bizim en önemli görevimiz de budur.

Değerli arkadaşlar, beş altı tane kanun hükmünde kararnameyle sınaî mülkiyet haklarını düzenlemişiz. Patent Kanunu Tasarısı, zannediyorum, sevk edilmiş. Bundan sonra, acil olarak, ilk yapmamız gereken de -hükümetimizin de dikkatlerine arz ediyorum- patent kanununu da bu Meclisimizden geçirmektir.

Ben, dikkat ediyorum, Avrupa Patent Enstitüsünün İdare Konseyi, Doğu Avrupa ülkelerini davet etti. Biz, belki, temel hakkımız olmasına rağmen, acele ederek bu tasarıyı geçiriyoruz; ama, benim dikkat ettiğim bir şey var, sizin de dikkatlerinize arz etmek istiyorum değerli arkadaşlar; Güney Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin, bizden çok daha önce Avrupa Patent Sözleşmesine imza koyması da enteresandır. İşte, birileri, bu işe, çok daha erken başlamış.

Değerli arkadaşlar, bizde, patent işlerini, markaları yürüten Türk Patent Enstitüsü var; 1879 tarihli İhtira Beratı Kanunundan sonra ilk modern düzenleme bu; ama, buna rağmen, bizim Türk Patent Enstitüsü, şu anda, ancak, Münih, Lahey ve Viyana'daki kuruluşlardan patent ve markalamayı yaptırıyor, döviz ödeyerek yaptırıyor. Araştırma ve inceleme raporlarını hazırlayamadığı için, bu veri tabanı olmadığı için, maalesef, ülkemiz, en basit işte bile, bir döviz ödemeyle karşı karşıya. Ayrıca, akredite edilmesi noktasından da, Türk Patent Enstitüsünün, önemli bir konusudur diye dikkatlerinize arz ediyorum.

Bu manada, işte bu sözleşmeyle, Türk Patent Enstitüsü, Avrupa Patent Ofisinin veri tabanından faydalanma hakkı elde edecek. Belki, Türk uzmanların, Avrupa Patent Ofisinde çalışma ve istihdamı mümkün olacak ve özellikle de vekillik dediğimiz; yani, bu patent ve markalamayı yürüten bir nevi malî müşavirler hükmünde olan vekillerimiz de, bu veri tabanından, istihdamdan ve iş takibinden belki faydalanacaklar. Bu da, ülkemizin tanıtılmasından tutun, gerçekten dünyaya entegrasyonunda ve ekonomik globalleşmesi açısından önem arz ediyor.

Değerli arkadaşlar, şimdi, 1 trilyon liralık Türk Patent Enstitüsünün malî bünyesiyle, bütün bunları yapmak mümkün değil. Türk Patent Enstitüsünü bekleyen pazarlar olarak; Türkî cumhuriyetler ile Kuzey Avrupa ülkeleri var. Aslında, şahsen, bunlardan da, Türk Patent Enstitüsü, döviz kazandırıcı bir konuma da getirilir diye düşünüyorum. Bu manada da -işte yine tekrar etmek istiyorum ki- ülkemizde Türk patent kanununun bir an önce çıkması lazım.

Değerli arkadaşlar, yine bu sözleşmede, ilaçlarla ilgili "farmasotik ürün" diye teknik tabiriyle ifade edilen dökümler verilmiş. Türkiye’de ve dünyada kalkınmışlık derecesiyle orantısı çok kuvvetli olan bir şeyi de ifade etmek istiyorum: Maalesef, Yunanistan bile, bizden, buluşlar, patent ve marka müracaatları bakımından, sayısal bakımdan bizim kat be kat önümüzdedir. İşte, bu bile, Türkiye’de, ar–ge’nin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.

Araştırma, geliştirme ve buluşlar... Nesillerimizi, gençlerimizi ve yetişen kuşaklarımızı bu noktada teşvik etmenin ve kalkınmanın da temeli olan bu olguya,; hükümetler olarak, devlet olarak, kurumlar olarak, özel sektörüyle, kamu sektörüyle destek verilmesinin gerektiğine inanıyorum.

Son cümlem olarak şunu tekrar ifade etmek istiyorum ki, bundan sonraki çalışmalarımızda, nesneleri bitirdikten sonra en kısa zamanda özneye, ülke insanımızın ve toplumumuzun gelişmesine, globalleşmesine, özgürleşmesine mebni (temel teşkil edecek) yasaların da bu Meclisten geçirileceğine inanıyorum.

Kurumların görevi, toplumu dönüştürmektir; ama, rengi, statüsü ne olursa olsun, önce kurumlar kendini dönüştürecektir, ondan sonra da toplumu dönüştürebileceklerdir. Aslında, Türkiye'de sıkıntı, kendini dönüştüremeyen kurumların, toplumun ve sistemin önünde en büyük bir duvar, atlama duvarı ya da İtalyan çukuru gibi bir özellik arz etmesidir diyorum.

Yasanın hayırlı olmasını diler, saygılar sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Kayseri Milletvekili Sayın Sevgi Esen; buyurun.

DYP GRUBU ADINA SEVGİ ESEN (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Patentlerinin Verilmesiyle İlgili Avrupa Patent Sözleşmesi ve Eklerine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde, Grubum ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım; hepinize iyi akşamlar diler, saygılar sunarım.

Tasarı, adı üzerinde olduğu gibi, Avrupa patentlerinin verilmesi ve buna ilişkin sözleşmeye katılmamızla ilgili. Öncelikle, patent kavramı üzerinde birazcık durmak gerekir değerli milletvekilleri. Patent hangi ihtiyaçtan doğmuştur; Avrupa, neden bizden çok önceleri bu konuyu yasalaştırmıştır? Dünya sanayiinin gelişmesi, endüstri kavramlarının oluşması ve çok daha önemlisi, sürekli gelişen ve artan bilgi, yaratıcılık ve yeni buluşlar, patent çalışmalarını ortaya çıkarmıştır. Bu yeni buluşları ve buluşların sahibini korumak ihtiyacı, yeni yasaları ve ihtiyacıyla birlikte, yeni düzenlemeleri de getirmiştir.

Sanayi ve endüstri alanında yapılan buluşların sonucu, doğrudan ekonomik kazanımlar olmuştur. Patent sistemi, başlangıçta, buluş sahibinin ödüllendirilmesi ve özendirilmesini, çok yeni ve yararlı bir teknolojinin ülkeye getirilmesini amaçlamış ise de, yeni teknolojilerin ülkelere transferinin özendirilmesi için de bazı imtiyazları tanımayı gerektirmiştir ve doğal olarak da, hak sahibi, patentinin kapsadığı teknolojiyi, o ülkenin sınırları içerisinde belli bir süre için değerlendirme tekeline sahip olmuştur; ancak, giderek artan uluslararası ekonomik ilişkiler, mülkîlik ilkesinin, başvuru sahibi, patent sahibi ve ulusal patent kurumları açısından sakıncalar doğurmakta olduğunu göstermiştir. Buluş sahiplerinin, yani, mucitlerin ekonomik haklarını korumak için, Avrupa, bu tür düzenlemeleri çok daha önceden yapmıştır.

Kabul etmek gerekir ki, Türkiye, 1949 yılında, Strasbourg'da toplanan, Ekonomik Konseyi Danışma Meclisinin, daha o tarihlerde gündeme getirdiği bir Avrupa pantent kurumu kurulması yolundaki çalışmalarına ve önerilerine katılmıştır. Türkiye'nin, 1947 tarihinde kurulan ve o zamanki adı Avrupa Patent Enstitüsü olan, sonradan Avrupa Patent Kurumuna devredilen kuruluşun da eski bir üyesi olması, bizi memnun etmiştir.

Her ne kadar, Türkiye'nin Münih Sözleşmesine diplomatik katılım sırasında çekimser oy kullanması tartışılmışsa da, çok yeni bir kurul olan ve Avrupa Patent Kurumu gibi, sözleşmesinin incelenmesi esası gibi anlaşılabilir bir istek makul karşılanmalıdır.

Avrupa Patent Sözleşmesi, her devletin katılımına açık bir sözleşme değildir. Sözleşmenin 165 inci maddesine göre, sözleşmeye katılma hakkı olan devletler, sözleşmeyle ilgili olan hükümetler konferansına katılmış olan devletler ile konferansa katılım için davet edilmiş devletlerdir. Türkiye, bu sürece, başından itibaren dahil olduğu için, idare konseyinin böylesine davetine giderek, gerek kalmaksızın sözleşmeye katılma hakkına sahip olmuştur.

Yenilik doğuran ve tarafları bağlayıcı unsuru olan bu sözleşmenin yepyeni düzenlemeler getirmesi ve unsurlarını tamamlaması, kaçınılmaz bir sonuçtur. Bu anlamda, yapılacak iyileştirmeler ve tamamlayıcı işlemlerin süratle yapılması, sözleşmenin amacına giden en kısa yolun saptanmasıyla paralellik arz etmektedir.

Dünya devletleri kavramından bahsetmek ve dünya devleti adayı olmak ilkesinden hareketle, yapılacakların belirlenmesi, öncelikle patent verilmesiyle ilgili bir ortak hukukun yaratılmasına bağlıdır; çünkü, bu tür sözleşmeler, bizi, üye devletlerle, ulusal haklar gibi birtakım sonuçlara götürmektedir. Hemen ilave etmek gerekir ki, Avrupa patentini, tabiî ki, isteme bağlı olarak, üye devletlerden birisi veya hepsi için verilebilmesi, genel prensip olarak değerlendirilmelidir.

Değerli milletvekilleri, Alman patentlerin hukukî neticelerinin incelenmesi, amaç-ilke-sonuç bağının iyi kurulmasını gerektirmektedir. Takdir edileceği üzere, patentler, esas itibariyle, verildikleri ülkelerde geçerlidir; ülke sınırları, patentin geçerlilik çerçevesidir. Patent kavramının amacından yola çıkıldığında, bu hakkın korunmasının önemi ve yaptırımlar, patent hakkının alınmasına ilişkin talepleri gündeme getirecek, hatta, teşvik edecek noktadadır. İşte, bu noktada, bir birliktelik kurulması, her zaman, emek, masraf ve zamanın azaltılmasını sağlayacak, dünya ölçeğinde çalışmanın da önünü açacaktır.

Değerli milletvekilleri, Doğru Yol Partisi, ister iktidarda ister muhalefette olsun, Türkiye'nin çıkarlarına olan her yasaya destek vermiştir. Bu anlamda da, görüşülmekte olan tasarıyı da müspet karşıladığımızı, olumlu bulduğumuzu ifade etmek istiyorum. Bu haliyle, sözleşmeyi uygulamaya görevli ve yetkili olan Türk Patent Enstitüsünün kurumsal altyapısının güçlendirilmesi çok büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle, söz konusu tasarının onaylanması ve Türk Patent Enstitüsünün, sözleşmeyi etkin bir biçimde uygulayacak şekilde güçlendirilmesi gereğini ifade ederek, hepinize saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Esen.

Gruplar adına başka söz isteği?.. Yok.

Şahsı adına, Sayın Cevat Ayhan; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 190 sıra sayılı, Avrupa patentlerinin verilmesiyle ilgili kanun tasarısının 1 inci maddesinde, şahsen söz almış bulunuyorum.

Uluslararası bir anlaşma olduğu için, tabiî, diğer anlaşmalar gibi, ehemmiyet, dikkat atfedilmeden, alelacele geçen bir anlaşmadır; ama, patent anlaşmasının da, Türkiye için, çok mühim olduğunu ifade etmek istiyorum.

1995 yılında, yine patentle ilgili bir anlaşma, bir kanun bu Meclisten geçerken, öncelikle ilaç sanayii olmak üzere çok büyük tartışmalar olmuştu; ki, bu, bugün dahi gündemden düşmüş değil. Yerli ilaç sanayicileri, Patent Kanunu uygulamasıyla ilgili on yıllık bir geçiş süresi istemişti, maalesef, o zamanki hükümete kabul ettiremedik, beş yılla sınırlandırıldı; şimdi 2000 yılında da bu uygulama başlayacaktır.

Bu tasarı ne getiriyor?.. Bu tasarı şunu getiriyor: Tabiî, halen Türkiye'de patent haklarını korumak isteyen, uluslararası, herhangi bir ülkeye mensup bir firma, gelip Türkiye'nin patent kurumuna müracaat edip, patentini alması gerekiyor; bu anlaşmayı kabul ettiğiniz zaman, Avrupa Patent Enstitüsüne müracaat ettiği zaman, o anlaşmayı kabul etmiş olan -halen 19 ülke- bütün ülkelerde patent hakları koruma altına alınmış oluyor.

Peki, bunda bizim için ne sıkıntı var?.. Yani, burada biz, patent hakkının kabulüyle neyi kaybederiz, neyi kazanırız?.. Eğer, Türkiye'de patent alabilecek teknolojik seviyede firmalarımız varsa, bunların, bu patent anlaşması çerçevesinde, anlaşmaya dahil ülkelerdeki fikrî mülkiyet haklarını koruma altına alırsınız. Eğer, bu imkânlarınız yoksa, o ülkelerin, sanayileşmiş ülkelerinin, fikrî mülkiyet hakkına sahip olan ülkelerin, firmaların patent hakkını Türkiye'de otomatik koruma altına almış olursunuz. Bunun faydası ne, mahzuru ne?.. Tabiî, bunun faydası ne, mahzuru ne derken, bizdeki sanayiin durumuna bakmak lazım. Bizde, teknoloji üreten ve patent alan, patent alma seviyesine gelmiş olan firma çok azdır. Bilahara, değişik ülkelerdeki, özellikle OECD ülkelerindeki rakamları, patent sayılarını arz edeceğim, orada da ibretle göreceğiz.

Ne oluyor Türkiye'de şimdi?.. Tabiî, Anadolu şehirlerinde, Kayseri'de, Sakarya'da, Bursa'da, Manisa'da, Adana'da, Gaziantep'te, her yerde orta ve küçük işletmeler var. Bunlar, ithal edilen bir makineyi beğeniyorlar, fuara gidip görüyorlar, 1 tane numunesini getiriyorlar; söküp, onu, kendi şartlarına göre de adapte edip, derhal imal etmeye başlıyorlar. Eee, ne oluyor burada?..

1. İthal edilen bir makineyi yerli yapmış oluyorsunuz.

2. İthaline 50 bin mark verdiğiniz bir makineyi siz burada yaptığınız zaman 10-15 bin marka mal ediyorsunuz. Bu dediğim rakamlar, gerçekçi rakamlardır; ben, kendi ilimde ve gittiğim illerde sanayi bölgelerini sık sık ziyaret ederim ve sanayide bu tip imalatçı ustalarla görüşürüm; onlardan edindiğim intibaları söylüyorum. Geçmişte de, Genel Kurulda çeşitli vesilelerle bunları arz etmiştim.

Şimdi, siz, bu anlaşmanın otomatik uygulamasına girdiğiniz zaman, görerek, taklit ederek birtakım imalata yönelmiş olan firmaların yolunu tıkayacaksınız. Bunların patent ücreti ödemesi de mümkün değil, patent hakkı alması da mümkün değil; yani, patent hakkı derken, lisans almasını kastediyorum; yani, gördüğünüz, faydalı, ihtiyacı olan bir makineyi imal edeceksiniz; bir teçhizatı veya herhangi bir ürünü piyasaya arz edeceksiniz. Bunu, kendi ihtiyaçlarınızı da dikkate alarak, ya başkalarının yaptığına bakarak yapacaksınız, numuneleri görerek yapacaksınız veya lisans alacaksınız, yani lisans anlaşması yapacaksınız, onun patentini, uygulama hakkını alacaksınız. Bu da, bir maliyet meselesidir, bir görgü meselesidir, münasebetlerde bir seviye meselesidir. Bizim, bu anlaşmada endişe ettiğimiz hususlardan biri budur. Onun için, sürenin uzun tutulması faydalı olurdu; ama, görülüyor ki, geçmişte olduğu gibi, bugün de, bu kararlılık hükümette vardır, sayınız da müsaittir, geçireceksiniz; ama, ilaç sanayiinde yerli ilaç üreticilerinin dikkatle ve ısrarla ifade ettiği bir husus var...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ayhan, 1 dakika eksüre veriyorum; buyurun.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Patent uygulanmaya başlandığı zaman, ilaç fiyatları fevkalade artacaktır; ilaç maliyetleri artacaktır. İlaçta patent bedeli çok yüksektir ve bu maliyetleri de göğüslemek mecburiyetinde kalacağız. Yerli ilaç üreticileri, Mecliste birçok milletvekili arkadaşa gelip gittiler; içimizde eczacı arkadaşlarımız var, hekim arkadaşlarımız var, meseleye, belki, benden daha yakın vukufiyetleri vardır; ama, ben, burada bunları ifade edeyim dedim.

Hepinizi hürmetle selamlar, teşekkür ederim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Başka söz isteği?.. Yok.

Önerge yok.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

Madde 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2 nci maddeye ilgili olarak, Fazilet Partisi Grubu adına Sayın Cevat Ayhan?.. Yok.

Gruplar adına başka söz isteği?.. Yok.

Şahsı adına, Sayın Ayhan?.. Yok.

2 nci maddeyle ilgili önerge de yoktur.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

Madde 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 3 üncü maddeyle ilgili olarak, gruplar adına söz isteği?.. Yok.

Şahsı adına, Cevat Ayhan?..

CEVAT AYHAN (Sakarya) – 2 nci madde üzerinde Grup adına söz hakkım vardı efendim.

BAŞKAN – Söyledim efendim.

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Kağıt gönderdik efendim.

BAŞKAN – Adınızı okudum efendim; ama, gelmediniz. Maddeyi oyladım.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – 3 üncü maddede konuşayım o zaman.

BAŞKAN – Tamam efendim, çağırıyorum.

"Gruplar adına söz isteyen yok" dedik.

Şahsı adına, Sayın Ayhan, buyurun efendim.

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Grup adına olsun efendim.

BAŞKAN – Olsun efendim; mahzuru yok bizce.

Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Cevat Ayhan, buyurun.

FP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) – Mecliste, çok acele ediyorsunuz.

BAŞKAN – Efendim, acele etmiyoruz; siz, orada, Sayın Grupbaşkanvekili arkadaşımızla konuşurken...

CEVAT AYHAN (Devamla) – Sayın Başkan, sizi kastetmedim, sizinle ilgili değil bu beyanım.

Acele ediyorsunuz da, acele işe de şeytan karışır, ben, size söyleyeyim! Onun için... (DSP ve MHP sıralarından gürültüler) Cep kanununda acele ediyorsunuz. O cep kanununu çok dikkatle değerlendirmeniz lazım. Evet, cepleri ısıtacak bir kanun tasarısı; ama, onu, anayasa değişikliği yapacaksanız, yapmanız lazım. Ne demek istediğimi anlıyorsunuz. Altı, yedi defa, Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği bir emeklilik kanununu tekrar buraya getirip, bu Meclisten çıkarmak, Meclisin itibarını da zedeler, milletvekili itibarını da zedeler.

Tabiî, benim tavsiyem, iktidarın gücü var, 350 milletvekili var, çıkarırsınız; ama, yanlış yaparsınız diye ifade ediyorum.

Değerli arkadaşlar, patent kanununu konuşuyoruz; biz, yine koyunların başına dönelim, patent kanunu üzerinde duralım.

Uluslararası sermaye ve sanayileşmiş ülkeler, kendi varlıklarını idame ettirmek ve kendi güçlerini artırmak için, sermayelerini, teknolojilerini, patentlerini ve ticaretlerini korumak istiyorlar. Bunu da, patent kanunuyla, diğer kanunlarla, GATT'la, Uruguay'la gayet de güzel tahkim ediyorlar.

Türkiye'nin durumu ne? Türkiye, gelişmiş ülkeler arasında; ama, millî geliri 3 000 dolar, onların millî geliri ise 25 000-30 000 dolar mertebesinde; yani, zenginlerin kulübünde, bir fukara kılıkla, orada, zenginlerle beraber yaşamaya çalışıyoruz; sıkıntımız budur.

Bakın, biraz evvel patentle ilgili ifade ettim. Bakın, patent müracaatlarını arz edeyim. Bütün ülkeleri vermeyeyim, sıkmayayım sizi. Bunlar, 1996 yılının rakamları. Avusturya'da 52 200 patent müracaatı var. Belçika'da 53 029 patent müracaatı var. Avrupa ülkelerine bakıyorum: Çek Cumhuriyetinde -Çekoslovakya değil- 20 000 patent müracaatı var, Danimarka'da 48 000 patent müracaatı var; Finlandiya'da 22 000, Fransa'da 86 000, Almanya'da 109 000, Yunanistan'da 45 000 patent müracaatı var -yüzde 99'u dış firmalar olmak üzere, onu da ifade edeyim- Macaristan'da 20 000, İtalya'da 63 606 ve Japonya'da 387 000 patent racaatı var; dışarıdan müracaat da yüzde 14'tür, en düşük dış müracaat olan ülkedir. Kore... Kore... Şu ikiye bölünmüş, içharp geçirmiş Kore'de, 96 538 patent müracaatı var. Devam ediyorum, bitiyor; Meksika'da 23 000 –küsuratı söylemeyeyim– Hollanda'da 57 000, Yeni Zelanda'da 20 000, Norveç'te 21 000, Polonya'da 22 000, Portekiz'de 45 000, İspanya'da 57 000, İsveç'te 55 000, İsviçre'de 54 000, Türkiye'de 1 712... İşte, Türkiye'nin fotoğrafı bu. Yani, onlar 20 000, 50 000, 100 000 mertebesinde, Türkiye'de sadece 1 712 patent müracaatı var. Yani, kimlerle beraber meydana çıkıyoruz, kimlerle rekabete kalkıyoruz, bunu iyi görmek lazım. İngiltere'de 97 000...

Değerli arkadaşlar, tabiî, patent demek, teknoloji seviyesi demektir. Yani, bir ülkede araştırma varsa, geliştirme varsa, o ülkede patent müracaatları olur; biz, daha, taklit seviyesindeyiz; daha, taklitte bile değiliz. Ben geçenlerde bir vesileyle arz ettim; bugün, sağlık araç-gereçlerinde 1 milyar 100 milyon dolarlık yıllık teçhizat ithal ediyoruz hastanelerle ilgili, ihracatımız sadece 70-80 milyon dolar mertebesinde. Yani, hangi sahaya bakarsanız bakın, teknoloji/yoğun sahalarda açığımız var. Yani, dış ticareti teknolojik yoğunluğa göre tasnif ettiğiniz zaman, yüksek teknoloji ürünlerinde, biz yayayız; sadece düşük teknoloji/yoğun olan ürünleri ihraç ediyoruz, kaba sanayi mallarını ihraç ediyoruz.

Tabiî, bu kanun çıkıyor, bir şey demiyorum; ama, hükümetin, Sanayi Bakanlığının, sanayi ve teknolojinin geliştirilmesi için, KOBİ'ler başta olmak üzere, bunlara rehberlik yapacak fevkalade aktif bir düzen kurması lazım, aktif bir yaklaşım sağlaması lazım diyorum.

Hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Cep kanunuyla ilgili, emeklilik kanunuyla ilgili bir daha düşünmenizi tavsiye eder, hepinizi, tekrar, hürmetle selamlarım.

İSMAİL AYDINLI (İstanbul) – Sayın Ayhan, siz makam tazminatı almıyor musunuz bir emekli olarak?!

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Soru-cevap şeklinde bir usul yok burada; siz de söz alın, konuşun, ben cevap vereyim.

BAŞKAN – Lütfen, sayın milletvekilleri, konumuz bu değil efendim.

Teşekkür ederiz Sayın Ayhan.

İSMAİL AYDINLI (İstanbul) – Bağış yapın.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Ben bağış yapıyorum; siz de yaparsınız inşallah; hem de çok yapıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Başka söz isteği?.. Yok.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 3 üncü madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şekli konusunda Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Açık oylama için 5 dakikalık süre vereceğim. Vekâleten oy kullanacak sayın bakan arkadaşımız varsa, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini, kendisinin ad ve soyadı ile imzasını havi oy pusulasını Başkanlığımıza aynı süre içerisinde göndermelerini, bu arada, sisteme giremeyen arkadaşlarımızın da, oy pusulalarını, yine, kavaslar aracılığıyla Başkanlığımıza göndermelerini rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Avrupa Patentlerinin Verilmesi ile İlgili Avrupa Patent Sözleşmesi ve Eklerine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının yapılan açık oylamasının sonucunu açıklıyorum:

Katılan üye : 232

Kabul : 227

Ret : 3

Çekimser : 1

Mükerrer Oy : 1

Böylelikle, tasarı yasalaşmıştır; hayırlı olsun.

Bu arada, Sanayi ve Ticaret Bakanımızın bir teşekkür konuşması olacaktır.

Buyurun Sayın Bakan.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; söz konusu olan tasarının kabul edilmesi, ülkemizin teknolojik, ekonomik ve sosyal açıdan ilerlemesine katkıda bulunacak ve Avrupa ile entegrasyonun sağlanması açısından önemli bir adım olacaktır. Bunun için, değerli milletvekillerinin katkılarına teşekkür ediyor, ülkemize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.

Teşekkür ederim efendim. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Sayın milletvekilleri, Hayvanları Koruma Kanunu Tasarısının müzekeresine başlayacağız.

14. — Hayvanları Koruma Kanunu Tasarısı ve İçişleri ve Çevre Komisyonları Raporları (1/393) (S. Sayısı : 89)

BAŞKAN – Sayın Komisyon?.. Yok.

Sayın Hükümet?.. Yok.

Tasarının müzakeresi ertelenmiştir.

Siirt Milletvekili Nizamettin Sevgili ve 4 arkadaşının, Sosyal Güvenlikle İlgili Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Temsil Tazminatı Ödenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakerelerine başlıyoruz.

15. — Siirt Milletvekili Nizamettin Sevgili ve 4 arkadaşının, Sosyal Güvenlikle İlgili Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Temsil Tazminatı Ödenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/368) (S. Sayısı : 297) (1)

BAŞKAN – Sayın Komisyon?.. Hazır.

Sayın Hükümet?.. Hazır.

Bu arada, Batman Milletvekilimiz Sayın Burhan İsen, tekliften imzasını çektiğini Başkanlığımıza bildirmiştir; teşekkür ederiz.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Komisyon raporunun okunmasını kabul edenler... Etmeyenler... Komisyon raporunun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?.. Yok.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, Komisyon Başkanı çıksın, bir açıklama yapsın; önemli bir kanun.

BAŞKAN – Açıklayacak Sayın Genç... Bir dakika istirahat buyurun efendim, acele buyurmayın. Sakin sakin, her şey bütün açıklığıyla bu Mecliste geçecek.

Sayın Komisyon Başkanı arkadaşımızın bir söz isteği var.

Buyurun Sayın Başkan.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şu anda görüşmekte olduğumuz yasa teklifi, Sosyal Güvenlik Kanununun bazı maddelerinde düzenlemeyi içermektedir.

Hepinizin bildiği gibi, bu gelen teklif, genelde, kamuoyunda, milletvekillerinin emekliliğine yönelik düzenlemeler üzerinde bir tartışma yaratmıştır.

Hatırlanacağı üzere, bundan yaklaşık bir ay kadar önce, yine, böyle geç saatlerde -yanlış hatırlamıyorsam- yine vergilere yönelik bir düzenleme çalışması yapıyorduk ve o zaman, bu çalışmaların çok geç saate sarkması, sabaha ulaşması, bu teklifin görüşmelerinde, kamuoyunda, sanki, habersiz, bilgilendirmeden ve gizli saklı bir şekilde, teklifte birtakım şeyleri gözden kaçırırcasına, bizim bir görüşme yapacağımız ve sonuçlandırılacağı şeklinde kanaat uyanmıştı. O gün, geç saatlere ulaşılması nedeniyle bundan vazgeçildi ve bugün, bu saatlerde, bunu görüşmeye başlıyoruz. Tab, bir şanssızlık mı diyelim; yine, bir vergi yasasıyla, saat 14.00'te başladığımız bir çalışmayı yaklaşık saat 23.00'e kadar ulaştırmış oluyoruz. Yine bu teklifin bir şanssızlığı, oldukça geç bir saate gelmiş olmasıdır.

Kıymetli arkadaşlar, teklif, hepinizin bildiği gibi, Anayasa Mahkemesinin bir iptalinden doğan boşluğu ve ortaya çıkan, düzeltilmesi gereken birtakım düzenlemeleri içermektedir. O nedenle, ben, polemiğe yol açmayacak ölçüler içinde, teklifte nelere dikkat edilmiş, yeni getirilen düzenlemeler nelerdir, sizlere sunmaya çalışacağım.

Değerli arkadaşlar, yasama organı üyeleri, yani milletvekilleri ile dışarıdan atanan bakanlarla ilgili olarak 22 Mart 1996 tarihinden bugüne kadar çıkan tüm kanunlar, Anayasanın 2, 10 ve 153 üncü maddelerinin, adalet anlayışı, eşitlik ve Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı ilkelerine aykırı görülerek Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş bulunmaktadır. Bu teklifle, Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçeleri dikkate alınarak, ileriye doğru yeni iptal kararlarına yol açmayacak, Anayasanın adalet anlayışı ve eşitlik ilkelerinden ödün vermeden toplumun diğer kesimlerinin de birlikte yararlanabileceği hususlar öngörülmüştür.

Görüştüğümüz bu teklifle ilgili olarak, milletvekilleri, bu teklif kanunlaştıktan sonra, diğer Emekli Sandığı iştirakçileri gibi, 25 fiilî hizmet yılını doldurup, kadın ise 58, erkek ise 60 yaşına gelmeleri halinde, istekle emekli aylığı alabileceklerdir. Bu durum genel bir kuraldır. Bildiğiniz gibi, Sosyal Güvenlik Kanununda, geçmişten gelen birtakım hizmetler düşünülerek, emekliliğe yönelik kademeli geçişler söz konusudur. Bu kademeli geçişler, yine, milletvekili arkadaşlarımız ve onun emeklileri için de geçerlidir; bu, genel bir kuraldır.

Emekli Sandığı iştirakçilerine sağlanan hizmet borçlanma işlemleri ve hakkı, aynı usul ve esaslarla yasama organı üyeleri, yani milletvekilleri için de geçerli olacaktır. Milletvekilleri için özel bir hüküm getirilmemiştir.

Teklifte, intibakları yapılan yasama organı üyelerinin, dereceleri ne olursa olsun, en yüksek ek gösterge olan 9 000 rakamı uygulaması sona erdirilmektedir. Teklifle, sadece 1 inci derecenin 4 üncü kademesine gelenlere 9 000 rakamı, 2 ilâ 9 uncu dereceler için, hâkimlik sınıfında bulunanlara uygulanan ek gösterge rakamlarının uygulanması esası getirilmiştir.

Yasama organı üyelerine, Genelkurmay Başkanına ödenen makam tazminatının 3/4'ü ödenmektedir; halen, uygulama, bu durumdadır. Bu düzenlemeyle, makam tazminatı miktarı, Başbakan Müsteşarına ödenen miktarla eşitlenmektedir; yani, bir anlamda eskisinden daha geriye götürülmektedir.

Bu teklifle, milletvekilliği ve belediye başkanlığı süresi bitip yeniden seçilemeyen ve emekli aylığı bağlanamayan kişilerin, istekleri halinde, Emekli Sandığıyla iştirakçiliklerinin devamını sağlayacak ve ileride bu kurumdan emekli olabilmelerini sağlayacak düzenleme yapılmıştır. Bu, istisnaî bir düzenleme değildir; benzer düzenleme ve uygulama, halen, kamudaki sözleşmeli personel için de uygulanan hükümlerdir. Bu bakımdan, asla, yasaya aykırı bir düzenleme değildir.

Sadece bir dönem milletvekilliği yapmış ve yeniden seçilememiş bir kişiye, gelir getirici bir işte çalışmaması halinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından, her ay "yasama tazminatı" adıyla bir aylık ödenmekteydi. Bu düzenlemeyle, bu durum ortadan kaldırılmaktadır. Bununla bağlantılı olarak, hatırlanacağı üzere, geçtiğimiz dönemde de düzenlenmiş olan fon uygulaması, böylece ortadan kaldırılmaktadır.

Diğer taraftan, milletvekillerine ödenen yasama tazminatının, Emekli Sandığından emekli olmaları halinde, makam tazminatı benzeri bir uygulamayla, temsil tazminatı olarak verilmesi öngörülmektedir. Bu düzenleme yapılırken, ücret eşitliği gözönünde tutularak, kadro karşılığı sözleşmeli olarak çalışanlar ile eködeme alanlara da bu temsil tazminatından ödeme yapılabilecektir. Bu durumda, halen Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi olanlara bu tazminatın ödenmesi mümkün değildir. Yani, bu temsil tazminatından, halen Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi olanlar, yani bizler yararlanmıyoruz. Bunu, dikkatle, özenle ifade ediyorum.

Bu teklif, görüldüğü gibi, yapılan bu düzenlemeyle, yasama organı üyeleri ile dışarıdan atanan bakanlara, diğer Emekli Sandığı iştirakçilerine uygulanmakta olan 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ve Emekli Sandığı Kanunu hükümlerinin uygulanacağı, Anayasaya uygun emekli aylığı bağlanmasını sağlayan bir teklif olarak huzurunuza getirilmiştir.

Değerli arkadaşlar, teklifin, genel olarak maddelerini içeren hususlar için, bu teknik açıklamaları yaptım. Müsaadenizle, hoşgörünüzle, bir iki konuyu daha ifade etmek istiyorum.

Bu teklifte, herkes, gerek medyada görev yapan kıymetli arkadaşlarımız gerekse bizi televizyonları başında izleme imkânı bulunan yurttaşlarımız, şunu açıkca bilmelidirler ki, bu teklifte, halen görev yapan milletvekilleri ile emekli olmuş milletvekillerinin hiçbirine, ilave bir artış getirilmemektedir. Bunu, bütün samimiyetle ifade etmemiz lazım.

Bir başka husus -aslında, bilinen bir şeyi söylüyorum; hoşgörünüzle- milletvekilleri için genelde şöyle bir yaygın kanaat var, bunu da bir kez daha söyleyeceğim: Sanılıyor ki, milletvekilleri, Parlamentoya, seçiliyor, geliyor, 2 yıl içinde de emekli oluyor, bu hakkı alıyor, gidiyor. Böyle bir yaygın kanaat var ve bu yüzden de, böyle bir yaygın kanaate, birileri de "kıyak emekli" adıyla bir unvan takmış durumdadır. Şunu bütün içtenliğimle söyleyeyim ki -deminki açıklamamda da ifade ettim- milletvekilleri, herhangi bir yurttaşımız gibi, sosyal güvenlik sisteminin öngördüğü hangi koşul emeklilik için şartsa aynen geçerlidir.

Yani, bir örnek verelim isterseniz, içimizde de var böyle arkadaşlarımız; bir evvelki dönemde milletvekili olan arkadaşlarımız da var, benim gibi; ama, bu arkadaşlarımızdan halen milletvekilliği emekliliği statüsünü kazanamayanlar var. Eğer, kamuoyunda sanıldığı gibi, milletvekili olup da, 2 yıl çalışıp da emeklilik hakkı elde ediyor olsa, işte, bu arkadaşlarımız, bu hakkı elde etmiş olurlar.

Şimdi, örneğin, bu durumda olan arkadaşlarımızın -ben, bugün, basını da aydınlatma anlamında, bu konuda bir değerlendirme yapma anlamında görüşmemizde de ifade ettim; isim vermeyeyim isterseniz; onu, medya, belki, kamuoyunda duyurmuş olabilir- ikinci dönem milletvekilliği halen sürüyor ve bu arkadaşımız, herhalde 11 ya da 12 yıl sonra emekli olabilecektir. Eğer, birilerinin söylediği gibi 2 yılda emeklilik hakkını alıyor olsa, bu arkadaşımız 12 yıl beklemez.

Bir çarpıcı örnek daha vereyim, müsaadenizle, hoşgörünüzle; geçtiğimiz dönem milletvekili olup, şimdi aramızda bulunamayan arkadaşlarımız da var, ya seçilemedi ya girmedi, neyse, sebebi önemli değil; ama, milletvekilliğini yaptı; yani, bu Parlamentoda belli bir dönem milletvekilliği yaptı. Şimdi, o arkadaşlarımızın da bir bölümü bu milletvekilliği emekliliği statüsüne kavuşmuş değil. Niçin; sosyal güvenlik sistemi, sanıldığı gibi, birilerinin ifade ettiği gibi, böyle bir şeye imkân vermiyor. O nedenle, ben, istirham ediyorum, bütün herkese, özellikle kamuoyuna bunları anlatma konumunda olanlara, bu tip, milletvekilliğine yönelik bir emeklilik hakkı söz konusu değildir arkadaşlar, bunu herkes bilmelidir.

Değerli arkadaşlar -bu tarafı ne derece hoşgörülür, bunu da kişisel kanaatim olarak ifade etmek istiyorum- milletvekilliği onurlu ve güzel bir görevdir. Milletvekilliği için ödenen maaşlar konusundaki yapılan tartışmalar gerçekten bir haksızlıktır. (Alkışlar) Bugün, bizimle her gün iç içe olan ve kamuoyunu aydınlatma durumunda olan arkadaşlarımız da biliyorlar ki, Parlamentomuza, her gün -rakamlar tartışılabilir, az zamanlar var, çok olan zamanlar var- 4 000, 5 000, 6 000, hatta belki daha fazla yurttaşımız gelmektedir; bunun yıllık rakamı 1 milyonun altında değildir. Milletvekillerimiz, her gün, bu kadar yurttaşımızın birtakım sorunlarıyla ilgilenmektedir.

Yine, ayrıca, herkes biliyor ki, milletvekilerimiz, elbette yasama görevini yapıyorlar ve fevkalade de güzel yapıyorlar. Bunu, bir milletvekili olarak benim söylemem yadırganabilir; ama, hoşgörsünler bizi dinleyenler, bu da böyledir; doğruyu da söylemek lazım. Mütevazılık her zaman doğrudur; ama, hakkı teslim etmek de gereklidir, hakkı da teslim etmek lazım. (Alkışlar)

Şimdi, buradaki birçok arkadaşımız, her hafta sonu, bazen haftada iki defa, bazen onbeş günde bir kendi seçim bölgelerine gidiyorlar. Bunların belirli bir yükü var. Bu yükü taşıyabilmek ve bu hizmetleri yeterince yapabilmek için, makul bir milletvekili gelirine ihtiyaç vardır. Eğer, bu makul milletvekili gelirini milletvekillerine sağlamazsanız, bu arkadaşlarımız -her kimse- bu hizmeti yerine getirebilmekte sıkıntı çeker; o zaman, kendisine gelir getirici başka arayışlara girer. (Alkışlar) Bu nedenle, bizim, aslî görevimizi yapabilmemiz için, makul bir ödeneğin, ücretin, verilmesi lazımdır. Ben, sade vatandaşlarımızın hiçbirinin, bizim aldığımız maaşlarda gözü olduğunu, kaygısı olduğunu düşünemiyorum, yeter ki onlara yararlı hizmet verelim. Bunu herkes böyle bilmelidir.

Değerli arkadaşlar, bir ufak değerlendirme daha: Aldığımız para, azdır, çoktur... Plan ve Bütçe Komisyonunda görev yapan arkadaşlarımız, zaman zaman aramıza katılan arkadaşlarımız da biliyorlar ki, kamuda bir ücret skalasını yukarıdan aşağıya sıralamak istesek, ister 100'e bölelim, ister 50'ye bölelim "Türkiye'de, devletten, kim, ne alıyor" gibi - biz de dahil- bir sıralama yapsak, şunu herkes biliyor ki, milletvekillerinin aldığı ücret, maaş, bu sıralamalarda belki 20, belki 30'lara geliyor.

NAİL ÇELEBİ (Trabzon) – 75 inci sırada...

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Devamla) – Onun için, ben, yine, sözümü bir kez daha tekrarlayarak tamamlamak istiyorum. Sade vatandaşlarımız, onuruyla, haysiyetiyle ülkesine hizmet eden milletvekillerimize, asla kem gözle bakmaz. Lütfen, ben, kamuoyunu bilgilendirme konusunda görev yapan, bizimle iç içe olan arkadaşlarımızın, bu değerlendirmelere yardımcı olmasını istirham ediyorum.

Değerli arkadaşlar, özetle, şunu, bir kez daha söyleyerek huzurunuzdan ayrılayım: Bu düzenlemede, halen milletvekili olan arkadaşlarımıza ve de emekli arkadaşlarımıza, bu düzenlemeyle getirilen ilave 1 lira artış yoktur. Buna herkes, lütfen, dikkat etsin ve de hiçbir milletvekilimiz -demin örneğini verdiğim gibi- sosyal güvenlik sisteminin aradığı şartların dışında bir imtiyazla, hakla da milletvekilliği emekliliği elde edememektedir; böyle bir şey de yoktur. Onun için, toplumun bizi anlayışla karşılayacağını... Biz, Anayasa Mahkemesinin, eşitlik anlayışı içinde, bazı fıkraları, maddeleri iptal etmesiyle ortaya çıkan bir boşluğa, bir başka kesimin, yani kamuda görev yapanlarla beraber eşitlik ilkesi içerisinde bir düzenleme yaptık. O nedenle de, umuyorum, bir hata yapılmadı. Tabiî, takdir, Yüce Meclisindir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Komisyon Başkanımıza, bu detaylı açıklamalarından dolayı teşekkür ediyoruz.

Tasarının tümü üzerinde gruplar adına söz isteği?.. Yok.

Şahsı adına, Sayın Rıdvan Budak?.. Yok

Sayın Ramis Savaş?.. Yok.

Sayın Cevat Ayhan?.. Yok.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum :

SOSYAL GÜVENLİKLE İLGİLİ BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI VE
TEMSİL TAZMİNATI ÖDENMESİ HAKKINDA KANUN TEKLİFİ

MADDE 1. – 24.5.1983 tarihli ve 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanunun 8 inci maddesinin ikinci fıkrasındaki “res’en emekli olma” ibaresinden sonra gelmek üzere “süresi kanunla belirlenen vazifelere atanma veya seçilme” ibaresi eklenmiş ve Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 5. – Bu Kanunun yürürlük tarihinden önce kendilerine bu Kanunun 8 inci maddesinin birinci fıkrası hükmü uygulanmak suretiyle herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşunca aylık bağlananların veya bunlardan ölenlerin dul ve yetimlerinin istekleri halinde, müracaat tarihini takip eden ay başından itibaren aynı maddenin ikinci fıkrası hükmü uygulanmak suretiyle son defa tabi olduğu kurumca bu kurum mevzuatına göre aylık bağlanır ve ödenir. Diğer sosyal güvenlik kuruluşlarınca bağlanmış aylıkları aynı tarihten itibaren kesilir.”

BAŞKAN – 1 inci maddeyle ilgili olarak gruplar adına söz isteği?.. Yok.

Şahsı adına, Sayın Cevat Ayhan?..

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Sayın Başkan, ben, söz talebinde bulunmadım; bu konudaki görüşlerimi de daha önce arz ettim...

BAŞKAN – Teşekkür ederiz efendim.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Bir talepte bulunmadığım halde, davet ettiniz, çıkıp konuşacağım; teşekkür ederim...

BAŞKAN – Efendim, burada...

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Ben, bununla ilgili bir söz talebinde bulunmadım size!

BAŞKAN – Yanlışlık olmuş efendim.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Yanlışlık oldu mu!

BAŞKAN – Evet efendim.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Peki; teşekkür ederim.

BAŞKAN – 1 inci maddeyle ilgili değişiklik önergesi yok.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 inci maddeyi okutuyorum :

MADDE 2. – 26.10.1990 tarihli ve 3671 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyelerinin Ödenek, Yolluk ve Emekliliklerine Dair Kanuna aşağıdaki madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 8. – Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce yasama organı üyelerinden ve dışarıdan atanan bakanlardan 65 yaşını doldurmuş bulunanlar ile bunların dul ve yetimlerine çeşitli kanunlarda yer alan hükümlere göre bağlanmış bulunan aylık ve sair tazminatlara ilişkin olarak yapılan her türlü işlem ve tahsisler kazanılmış hak olarak saklı olup bağlanmış bulunan emekli, dul-yetim aylıkları ile sair tazminatların Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığınca ödenmesine devam olunur.

Ayrıca Bu Kanunun 5 inci Maddesine göre Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden tazminat almakta iken, bu maddenin yürürlükten kalkması sonucu tazminatları kesilen ve T.C. Emekli Sandığı’ndan da temsil tazminatı ödenmeyen yasama organı üyeleri ile dışarıdan atanan bakanların kendilerine, dul ve yetimlerine 5434 sayılı Kanunun ek 68 inci Maddesindeki esaslar dahilinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesinden temsil tazminatı ödenir. Bu tazminatlar ödendikçe faturası karşılığında Hazine’den tahsil olunur.”

BAŞKAN – 2 nci maddeyle ilgili söz istemi?.. Yok.

Değişiklik önergesi yok.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 2 nci madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum :

MADDE 3. – 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun ek 68 inci Maddesinin birinci fıkrasındaki “makam veya yüksek hâkimlik” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve temsil” ibaresi, üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

“Temsil tazminatı; yönetim ve denetim kurulu üyelikleri dahil olmak üzere kamu kesiminden her ne suretle olursa olsun aylık veya ücret alıp almadıklarına bakılmaksızın görev alanlara bu durumları devam ettiği sürece ödenmez. Tazminattan yararlanırken, yararlanma şartlarını kaybedenler en geç bir ay içinde durumu Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü’ne bildirirler. Bu durumun ortaya çıktığı tarihi takip eden ay başından itibaren tazminat ödenmesine son verilir. Zamanında bildirimde bulunmayanlara ödenen tazminat kanunî faizi ile birlikte geri alınır.”

BAŞKAN – 3 üncü maddeyle ilgili söz isteği?.. Yok.

3 üncü maddeyle ilgili bir önerge vardır; okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 297 sıra sayılı teklifin 3 üncü madde çerçevesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Zeki Çakan Ömer İzgi Turhan Güven

Bartın Konya İçel

İsmail Kahraman Emrehan Halıcı

İstanbul Konya

Madde 3. – 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun Ek 68 inci maddesinin birinci fıkrasındaki "makam veya yüksek hâkimlik" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve temsil" ibaresi ve aynı fıkranın sonuna "ancak bu tazminatların ölenlerin dul ve yetimlerine ödenmesinde iki yıl görev şartı aranmaz" ibaresi eklenmiş, maddenin üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, önergede önerilen düzenleme, halen Emekli Sandığının diğer iştirakçileri için de uygulanan benzer bir düzenlemedir; o nedenle, çoğunluğumuz hazır değil, takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

DEVLET BAKANI EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Efendim, gerekçenizi mi okuyalım?..

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Sayın Başkan, gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Ek 68 inci maddenin birinci fıkrasının sonuna eklenen hüküm ile iştirakçilerden ölenlerin dul ve yetimlerine yapılacak tazminat ödemesinde iki yıl görev şartının aranmaması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 3 üncü maddeyi -orada "ve" ibaresi var- redaksiyon yetkisiyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 3 üncü madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum :

MADDE 4. – 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun ek 48 inci maddesinin son fıkrasındaki “En yüksek ek gösterge rakamı” ibaresinden sonra gelmek üzere “Emekliliklerinde ise iştirakçilerin yararlanmakta olduğu en yüksek makam ve temsil tazminatı rakamları” ibaresi ile aşağıdaki ek ve geçici maddeler eklenmiştir.

“EK MADDE 76. – Süresi Kanunlarla belirlenen görevlere atanan veya seçilenlerden görevleri sona erenlerin Sandıkla kurmuş oldukları ilgi Sandığa yapacakları başvuru tarihini izleyen aybaşından itibaren devam ettirilir.

Bunların emekli kesenekleri görevden ayrıldıkları tarihteki emekli keseneğine esas aylık derece, kademe ve ek göstergeleri üzerinden keseneğe esas diğer unsurlarda nazara alınmak suretiyle hesaplanır ve ilgililer tarafından ait olduğu ay içinde Sandığa ödenir.

Bu suretle geçen sürenin her yıl bir kademe, her üç yılda bir derece yükseltilmek ve öğrenim durumları itibariyle 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 36 ncı Maddesinde belirlenen en son yükselebilecekleri derece ve kademeyi geçmemek kaydıyla emekli keseneğine esas derece ve kademeleri yükseltilir ve ek göstergeleri bu derecelere göre Ek 48 nci Madde hükümleri uygulanmak suretiyle tespit edilir.

Bunlardan Sosyal Sigortalar Kurumu veya 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun geçici 20 nci maddesine tabi kurumlarda çalışanların kesenekleri kendileri, karşılıkları ise çalıştıran işverenden tahsil edilir.

Kesenek ve karşılıklarını bu maddede belirtilen sürede yatırmayanların o aya ait hizmetleri sayılmaz.

Bir süre Sandıkla ilgilendirildikten sonra veya ilgisi kurulmadan önce yaptığı ilgilenme isteğinden vazgeçenler bir defaya mahsus olmak üzere yeniden Sandıkla ilgilendirilme isteğinde bulunabilirler.

Bu suretle geçen süreler kazanılmış hak aylıklarında ve emekli ikramiyesinin hesabında dikkate alınmaz. Ancak, işçi statüsünde çalışanların 1475 sayılı İş Kanunundan doğan hakları saklıdır.”

“Geçici Madde 207. – Yasama organı üyeleri ve dışarıdan atanan bakanlar ile bunların emekli veya dul ve yetimlerinden 1.7.1990 tarihinden bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar yürürlükte bulunan kanunların ilgili hükümlerine göre borçlanma işlemleri yapılmış ve tahakkuk eden borçları ödenmiş olanların bu borçlanmaları ile intibak ve ek göstergeleri geçerli sayılır.”

“Geçici Madde 208. – Bu Kanunun yürürlük tarihinden önce görevleri sona ermiş olanlar için Kanunun Ek 68 inci Maddesinde söz konusu edilen makam tazminatı, yüksek hâkimlik tazminatı ile temsil tazminatı ödenmesinde iki yıllık görev süresini doldurma şartı aranmaz. Ancak bu hüküm 92 nci Madde kapsamına girenler hakkında uygulanmaz.”

“Geçici Madde 209. – Süresi Kanunlarla belirlenen görevlere atanan veya seçilenlerden görevleri bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce sona erenler istekleri halinde 5434 sayılı Kanunun Ek 76 ncı Maddesi hükümlerine göre başvuru tarihi ile sosyal güvenlik kuruluşları ile ilgilerinin kesildiği tarih arasında geçen dönem için Sandıkla ilgilendirilirler.

Bu suretle ilgileri kurulanların görevden ayrıldıkları tarihteki derece ve kademeleri başlangıç alınmak, borçlandıkları sürenin her yılı için bir kademe ilerlemesi, her üç yılı için bir derece yükselmesi uygulanmak suretiyle bulunacak derece, kademe ve ek göstergelerinin başvuru tarihindeki tutarı üzerinden hesaplanacak kesenek ve karşılıkların toplamı adlarına borç kaydedilir. Bunlar borcun kendilerine tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde defaten ödemek zorundadırlar.

Görevlerinden ayrıldıkları tarihte tespit edilmiş emekli keseneğine esas aylığı bulunmayanlar hakkında prim ödeme süreleri ve öğrenim durumlarına göre tespit edilecek derece, kademe ve ek göstergeler esas alınmak suretiyle yukarıdaki hükümler uygulanır.Bunlardan Sandıkça bağlanmış emekli aylıkları, herhangi bir nedenle kesilmiş ya da iptal edilmiş olanlar hakkında da ödenmiş olan emekli aylıklarının defaten tahsili suretiyle yukarıdaki fıkralara göre işlem yapılır.”

BAŞKAN – 4 üncü madde içerisinde yer alan ek 76 ncı maddede söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, bir ifadeyi redaksiyona müsaade eder misiniz...

BAŞKAN – Buyurun.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, 4 üncü maddenin başlığında "makam ve temsil tazminatı rakamları" diye bir ifade var. Burada, sehven, yanlışlıkla "makam ve" ifadesi yer almış, bu "makam ve" ifadesini çıkarmak gerekiyor.

Sayın Başkanım, bir de, ek madde 76'nın ek madde 74 olarak tashihi gerekiyor.

Bunu bilgilerinize sunuyorum efendim.

BAŞKAN – Evet, bu redaksiyon yetkisini aldık.

Şimdi, "makam ve" ibaresini çıkarmak ve ek madde 76'yı ek madde 74 olarak düzeltmek suretiyle maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici madde 207 üzerinde söz isteyen var mı? Yok.

Geçici madde 207'yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, madde okunmadı...

BAŞKAN – Okundu efendim, hepsini toptan okuduk.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Tümü okundu; ama, bir kez daha okutalım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Geçici madde 207'yi bir kez daha okutuyorum :

“Geçici Madde 207. – Yasama organı üyeleri ve dışarıdan atanan bakanlar ile bunların emekli veya dul ve yetimlerinden 1.7.1990 tarihinden bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar yürürlükte bulunan kanunların ilgili hükümlerine göre borçlanma işlemleri yapılmış ve tahakkuk eden borçları ödenmiş olanların bu borçlanmaları ile intibak ve ek göstergeleri geçerli sayılır.”

BAŞKAN – Geçici madde 207 üzerinde söz almak isteyen var mı? Yok.

Geçici madde 207'yi oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Geçici madde 207 kabul edilmiştir.

Geçici madde 208'i okutuyorum :

“Geçici Madde 208. – Bu Kanunun yürürlük tarihinden önce görevleri sona ermiş olanlar için Kanunun Ek 68 inci Maddesinde söz konusu edilen makam tazminatı, yüksek hâkimlik tazminatı ile temsil tazminatı ödenmesinde iki yıllık görev süresini doldurma şartı aranmaz. Ancak bu hüküm 92 nci Madde kapsamına girenler hakkında uygulanmaz.”

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Önerge yok.

Geçici madde 208’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici madde 209’u okutuyorum :

“Geçici Madde 209. – Süresi Kanunlarla belirlenen görevlere atanan veya seçilenlerden görevleri bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce sona erenler istekleri halinde 5434 sayılı Kanunun Ek 76 ncı Maddesi hükümlerine göre başvuru tarihi ile sosyal güvenlik kuruluşları ile ilgilerinin kesildiği tarih arasında geçen dönem için Sandıkla ilgilendirilirler.

Bu suretle ilgileri kurulanların görevden ayrıldıkları tarihteki derece ve kademeleri başlangıç alınmak, borçlandıkları sürenin her yılı için bir kademe ilerlemesi, her üç yılı için bir derece yükselmesi uygulanmak suretiyle bulunacak derece, kademe ve ek göstergelerinin başvuru tarihindeki tutarı üzerinden hesaplanacak kesenek ve karşılıkların toplamı adlarına borç kaydedilir. Bunlar borcun kendilerine tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde defaten ödemek zorundadırlar.

Görevlerinden ayrıldıkları tarihte tespit edilmiş emekli keseneğine esas aylığı bulunmayanlar hakkında prim ödeme süreleri ve öğrenim durumlarına göre tespit edilecek derece, kademe ve ek göstergeler esas alınmak suretiyle yukarıdaki hükümler uygulanır.

Bunlardan Sandıkça bağlanmış emekli aylıkları, herhangi bir nedenle kesilmiş yada iptal edilmiş olanlar hakkında da ödenmiş olan emekli aylıklarının defaten tahsili suretiyle yukarıdaki fıkralara göre işlem yapılır.”

BAŞKAN – Geçici madde 209 üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Geçici madde 209’u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

“Makam ve” ibaresinin çıkarılması, Ek Madde 76’nın, ek madde 74 olarak değiştirilmesi suretiyle, redaksiyon yetkisinin verilmesini ve buna bağlı olarak da çerçeve 4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum :

MADDE 5. – a) Aylıklarını 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile 2914 sayılı Yüksek Öğretim Personel Kanununa göre makam veya yüksek hâkimlik tazminatı öngörülen kadrolarda bulunanlardan Bakanlar Kurulu Kararı ile belirlenecek olanlara 30 000 gösterge rakamının memur aylıklarına uygulanan katsayı ile çarpımı sonucu bulunacak miktarı geçmemek üzere temsil tazminatı ödenir. Temsil tazminatı göstergelerini kadro ve görev unvanı itibariyle farklı olarak belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir.

b) Temsil tazminatı, Damga Vergisi hariç herhangi bir vergiye tabi tutulmaz ve bu tazminata hak kazanma ve ödemelerde makam tazminatı ile yüksek hâkimlik tazminatına ilişkin hükümler uygulanır.

c) Teşkilat veya özel kanunlarında yer alan hükümlere göre kadro karşılığı sözleşmeli, sözleşmeli veya kapsam dışı statüde çalışanlara temsil tazminatı ödenmez. Bu tazminata hak kazananlara personel veya teşkilat kanunları veya diğer kanunî düzenlemeler ile kaynağı ne olursa olsun ödenmekte olan döner sermaye katkı payları, fiilen yapılmayan ders karşılığı ek ders ücreti ödemeleri, fon, ek ödeme, teşvik ödemesi ve benzeri ödemelerin aylık net tutarları, temsil tazminatının net tutarından mahsup edilir. Benzeri ödemelerin kapsamı ile uygulamaya ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulu Kararı ile belirlenir. Bu tazminat her ne şekilde olursa olsun ikramiyelerin veya başka bir ödemenin hesaplanmasında dikkate alınmaz.

d) Makam tazminatı ile yüksek hâkimlik tazminatı ödenmesini gerektiren görevlerde toplam iki yıl bulunduktan sonra emekliye ayrılanlara temsil tazminatları bulundukları en üst görev esas alınarak ödenir.

BAŞKAN – 5 inci maddeyle ilgili söz isteği?.. Yok.

İki değişiklik önergesi vardır; geliş sırasına okutup, aykırılık sırasına göre oylayacağım. Okutacağım son önerge, en aykırı önergedir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 297 sıra sayılı kanun teklifinin 5 inci maddesinin (a) fıkrasındaki "yüksek hâkimlik tazminatı" ibaresi "yargı ödeneği" olarak değiştirilmiştir.

Ufuk Söylemez Mehmet Sadri Yıldırım Ahmet İyimaya

İzmir Eskişehir Amasya

Turhan Güven Necati Yöndar

İçel Bingöl

BAŞKAN – İkinci önerge en aykırı önergedir; okutup, işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

297 sıra sayısıyla görüşülmekte olan kanun teklifinin 5 inci maddesinin (a) ve (b) bentlerindeki "yüksek hâkimlik" ibareleri "yüksek hâkimlik ile hâkimlik" biçiminde değiştirilmiş; ayrıca, aynı maddenin (a) bendindeki "kadrolarda" ibaresinden sonra gelmek üzere "bulunanlarla kendilerine yasalarda devleti ve hükümeti temsil yetki ve görevi verilenlerden" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Turhan Güven Nevzat Ercan Ahmet İyimaya

İçel Sakarya Amasya

Ali Naci Tuncer Hacı Filiz Sevgi Esen

Trabzon Kırıkkale Kayseri

Burhan İsen

Batman

BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, bu önergede hedeflenen kesimler için, şu anda yeni bir çalışma yapılmaktadır ve bunu sonuçlandırdığımızda, bu kesimlerin de emekliliğine yönelik bu tazminatları yeniden düzenleyeceğiz ve huzurunuza getireceğiz. Bu amaçla, burada imzası bulunmayan diğer parti gruplarımızın da böyle bir önerge hazırlıkları olmuştu; bizimle görüştüler. Biz, kendilerine konuyu aktardık ve onlar da bu önergelerinde ısrarlı olmadılar. Bunu bilgilerinize sunarak, önergeye katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

DEVLET BAKANI EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okuyalım?..

TURHAN GÜVEN (İçel) – Gerekçe okunsun; yalnız tane tane okunsun. Ben takip edemiyorum da...

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe :

Önerge, teklifin yargı bağımsızlığı açısından yaratabilecek sorunların önüne geçilmesini, özellikle bütün hâkimler ile savcıları kapsamasını ve devlet ile yürütmeyi temsil yetkisini kullananların durumlarının iyileştirilmesini amaçlamaktadır.

BAŞKAN – Komisyonun ve hükümetin katılmadığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 297 sıra sayılı kanun teklifinin 5 inci maddesinin (a) fıkrasındaki "yüksek hâkimlik tazminatı" ibaresi "yargı ödeneği" olarak değiştirilmiştir.

Ufuk Söylemez

(İzmir)

ve arkadaşları

BAŞKAN – Sayın Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, biraz önce ifade etmeye çalıştığım gerekçelerle bir hazırlığımız vardır; bu nedenle katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

DEVLET BAKANI EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, gerekçeyi mi okutalım?

TURHAN GÜVEN (İçel) – Gerekçeyi okutun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Önerge gerekçesi:

Yüksek hâkimlik tazminatı alamayan 1 inci derece ve 4 000 ekgöstergeli hâkim ve savcı, temsil tazminatından yararlanamazken, aynı ilçede görev yapan 1 inci derecede ve 4 000 ekgöstergeli kaymakam, temsil tazminatından yararlanacaktır. Yine, 1 inci derece ve 4 000 ekgöstergeli Adalet Bakanlığı müfettişi, temsil tazminatı alamazken, 1 inci derede 3 600 ek göstergeli bir genel müdürlük kontrolörü, söz konusu temsil tazminatını alacaktır. Bu durum "kanunlar önünde eşitlik" ilkesine aykırıdır.

Mevcut kanun teklifi, 2802 sayılı Kanuna tabi personelden, sadece, yüksek hâkimlik tazminatından yararlananların temsil tazminatını almasını öngördüğünden, henüz birinci sınıfa ayrılmamış hâkim ve savcıların maaşları ile birinci sınıf hâkim ve savcıların maaşları arasındaki maaş farkını daha da artırarak eşitsizliğe neden olacaktır. Ayrıca, mevcut teklif, diğer meslek mensupları karşısında zaten göreceli olarak düşük maaş alan, henüz birinci sınıfa ayrılmamış hâkim ve savcıların maaş durumunu daha da kötüleştirecektir; çünkü, hâkim ve savcıların birinci sınıfa ayrılabilmesi için, 16 yıl çalışarak 1 inci dereceye yükselmeleri ve emsali arasında temayüz etmiş olmaları gerekir.

Ekli tabloda görüleceği üzere, emsallerinden yüzde 80 daha az maaş alan hâkim ve savcılar, aynı mahkemede birlikte görev yaptıkları birinci sınıf hâkim ve savcıların, temsil tazminatı sonrasında alacakları maaşın üçte 1'i kadar maaş alacaklardır. Meslekte 10 yılını doldurmuş bir hâkim 300 milyon maaş alırken, aynı mahkemede görev yapan birinci sınıf hâkimin 800-900 milyon maaş alacak olması, çalışma barışını olumsuz etkileyecektir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, komisyonun ve hükümetin katılmadığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 5 inci madde kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum :

MADDE 6.– 26.10.1990 tarihli ve 3671 sayılı Kanunun değişik 2 nci maddesinin ikinci, üçüncü, dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları, değişik 5 inci maddesi ile geçici 3, 6 ve 7 nci maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN – 6 ncı maddeyle ilgili söz isteği?.. Yok.

Değişiklik önergesi de bulunmamaktadır.

6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum :

MADDE 7. – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 7 nci maddeyle ilgili söz isteği?.. Yok.

Değişiklik önergesi de bulunmamaktadır.

7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8. – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 8 inci maddeyle ilgili söz isteği?.. Yok.

Değişiklik önergesi de bulunmamaktadır.

8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 8 inci madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın şekli konusunda Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, oylama için 4 dakikalık süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen arkadaşlarımızın, oy pusulalarını Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını havi oy pusulasını Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Sayın milletvekilleri, çalışmalarımıza saat 24.00'e kadar devam edeceğiz; bunun bilinmesini istiyorum. Bundan sonra yapılacak çalışmalarda da açık oylama vardır. Arkadaşlarımız, eğer çalışmak istiyorlarsa -ki, istediklerini biliyorum grup başkanvekillerinin işaretlerinden- çalışmalara devam edeceğiz.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sosyal Güvenlikle İlgili Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Temsil Tazminatı Ödenmesi Hakkında Kanun Teklifinin yapılan açık oylamasının sonucunu açıklıyorum:

Katılan üye : 200

Kabul : 173

Ret : 20

Çekimser : 6

Mükerrer Oy : 1

Bu suretle, teklif yasalaşmıştır; hayırlı olsun.

Sayın milletvekilleri, çalışmalarımıza devam ediyoruz.

Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunun İki Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlayacağız.

16. — Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunun İki Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/396) (S. Sayısı : 53)

BAŞKAN – Komisyon?.. Yok.

Tasarı ertelenmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti ile Polonya Cumhuriyeti Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

17. — Türkiye Cumhuriyeti ile Polonya Cumhuriyeti Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/586) (S. Sayısı : 301) (1)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet hazır.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum :

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE POLONYA CUMHURİYETİ ARASINDAKİ SERBEST
TİCARET ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞU HAKKINDA
KANUN TASARISI

MADDE 1. – 4 Ekim 1999 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti ile Polonya Cumhuriyeti Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – 1 inci maddeyle ilgili, Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Bekir Sobacı; buyurun.

FP GRUBU ADINA BEKİR SOBACI (Tokat) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizin dünyaya açılmasında önemli hususlardan biri de, akdedilen uluslararası anlaşmalar ve özellikle de, tabiî, Avrupa Birliği üyelik sürecinin hızlandığı bu dönemde, Türkiye'nin, bu hususu çok daha geniş bir hinterlantta genişletmesi ve çok daha fazla sayıda ülkeyle serbest ticaret anlaşmalarını onaylaması ve sonuçlandırmasının çok büyük faydaları olduğuna inanıyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün, dünyanın reel politiğinde, ideolojik kampların anlamını yitirdiğini ve ticaretin, ta öteden beri, dünya uluslararası insanlık camiasında ana belirgenlerden ve etkenlerden olduğunu çok daha müşahhas şekilde yaşıyoruz. Özellikle Sovyet blokunun da dağılmasından sonra ve bugün, Ortadoğu'da, bizim de komşumuz olan –bir örnek olarak söylemek istiyorum– İran ile Amerika arasındaki bütün gerginliklere rağmen, Amerika firmalarının, alınmış ambargo kararlarına rağmen, İran ile ya da benzeri ülkelerle ticareti gerçekleştirmiş olması, işte, birtakım zorlamaların ticareti engelleyemeyeceğinin en güzel örneğidir.

Değerli arkadaşlar, bugün, işadamlarımız, Romanya'da, Polonya'da ve geçmişteki demirperde blokuna ait Doğu Avrupa ülkelerinde yatırım yaptılar, hem de çok ciddî manada sermaye götürdüler. Aslında, Polonya, Slovenya, Doğu Avrupa ülkeleri, düne kadar, bizim ecdadımızın, Osmanlının yönettiği, insanlık öğrettiği, insan haklarını koruduğu coğrafyalardır. Bugün, işadamlarımızın elinde çantasıyla Uzakdoğu'ya gittiğini, Afrika'ya gittiğini gördükçe seviniyoruz; ama, şöyle bir geriye doğru baktığımızda, 500 yıl önce de bizim ecdadımız ve insanlarımız oralara gidip ticaret yapıyordu, en güzel ahlakî karakterini de, kültürünü de oraya götürüyordu. Gidin, bugün, Avustralya'da bile bunun canlı örnekleri vardır değerli kardeşlerim. Avustralya'da, Çanakkale Savaşı başladığında "Türkiye'de yedi düvele karşı cihat ilan edilmiş" diye eline satırı kapıp bu duygularını ifade eden insanların, bugün, arşivlerde... Bu konunun gerçek olduğunu biliyoruz biz. Demek ki, 500 yıl önce ulaştığımız coğrafyaya, bugün, Türkiye'nin, özellikle de rahmetli Özal'ın gayretleriyle başlayan dışa açılımının da çok yeni bir şey olmadığınıB yani, Amerika'yı yeniden keşfetmediğimizi bilmemiz gerekir değerli kardeşlerim.

İşte, keşke, geçmişte, soğuk savaş döneminde, özellikle batı blokunun, hür blokun bir ileri karakolu görevi yüklenen Türkiyemizin ideolojik dogmaları bu kadar katı olmasaydı da, bugün, Avrupa Birliğine üyelikte, listede bizden önde yer alan Macaristan, Polonya, Romanya gibi ülkelerle, soğuk savaş sona ermeden önce eğer biz bu ticarî ilişkileri gerçekleştirmiş olsaydık değerli arkadaşlar, Türkiye, bugün -ben şuna inanıyorum ki- hem siyasî hem de ekonomik etkinliğini ve uluslararası desteği çok daha erken yakalamış olacaktı diyorum.

İşte, bu manada, bu düzenlemeyle, serbest bölgeler, ticaret tanımları, birtakım karşılıklı tanıma, garantilerle ve yine, Euro 1 serbest dolaşım sertifikalarının düzenlenmesiyle, menşei düzenlemelerle, menşei sertifikaları düzenlemeleriyle, Türk işadamlarının, aslında, Romanya'da, Polonya'da başlamış olan yatırımlarının bir noktada daha realize edilmesi ve liberalize edilmesini de, tanınmasını da ve garanti altına alınmasını da, gümrüklerin indirilmesiyle de, GATT ve Avrupa Birliği, Gümrük Birliği anlaşmalarının çatısı altında, Türkiye'nin önünü açacak bir anlaşmadır diyorum.

Bu noktada da, inşallah, daha değişik ülkelerle yapılacak anlaşmaların da devam etmesini ve gerçekleştirilmesini temenni ederek, hepinize saygılar sunar, teşekkür ederim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Sobacı.

Başka söz isteği?.. Yok.

Değişiklik önergesi yok.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum :

MADDE 2. – Sözkonusu Anlaşma’ya ekli cetvellerde değişiklik yapmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir.

BAŞKAN – Maddeyle ilgili söz isteği?.. Yok.

Değişiklik önergesi yok.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 2 nci madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum :

MADDE 3. – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Maddeyle ilgili söz isteği?.. Yok.

Değişiklik önergesi yok.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 3 üncü madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum :

MADDE 4. – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Maddeyle ilgili söz isteği?.. Yok.

Değişiklik önergesi yok.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 4 üncü madde kabul edilmiştir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şekli konusunda Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın, elektronik oylama cihazıyla yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, açık oylamayı elektronik oylama cihazıyla yapacağız. 5 dakikalık süre veriyorum. Bu 5 dakikalık süre içerisinde sisteme giremeyen arkadaşlarımız olursa eğer, oy pusulalarını Başkanlığımıza göndermelerini; o arada, vekâleten oy kullanacak sayın bakan varsa, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini, imzasını havi oy pusulasını, yine, aynı süre içerisinde Başkanlığımıza ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Polonya Cumhuriyeti Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısının yapılan açık oylamasının sonucunu açıklıyorum:

Katılan üye : 212

Kabul : 209

Çekimser : 1

Mükerrer Oy : 2

Tasarı yasalaşmıştır; hayırlı olsun.

Petrol Kirliliğinden Doğan Zararın Hukukî Sorumluluğu ile İlgili Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Çevre ve Dışişleri Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.

18. — Petrol Kirliliğinden Doğan Zararın Hukukî Sorumluluğu ile İlgili Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Çevre ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/359) (S. Sayısı : 122 ve 122’ye 1 inci ek) (1)

BAŞKAN – Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum :

PETROL KİRLİLİĞİNDEN DOĞAN ZARARIN HUKUKÎ SORUMLULUĞU İLE İLGİLİ
ULUSLARARASI SÖZLEŞMEYE KATILMAMIZIN UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR
KANUN TASARISI

MADDE 1. – 1992 Protokolü ile tadil edilen “Petrol Kirliliğinden Doğan Zararın Hukukî Sorumluluğu ile İlgili Uluslararası Sözleşme”ye ekli çekince ve beyanla katılmamız uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – 1 inci maddeyle ilgili olarak, Fazilet Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA YAKUP BUDAK (Adana) – Sayın Başkan, değerli üyeler; Petrol Kirliliğinden Doğan Zararın Hukukî Sorumluluğu ile İlgili Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Petrol bulundu bulunalı dünyanın başına bela olmuştur; kirliliği de ülkeleri kirletmekte, aynı zamanda, var olduğu ülkelerde iktidarların başına büyük gaileler açmaktadır; petrolden dolayı, iki dünya savaşının çıktığına da şahit olmaktayız; dolayısıyla, petrol kirliliği, hem siyaseti hem ticareti hem de çevreyi kirletmektedir. Özellikle son zamanlarda, Türkiye'de, boğazlar meselesinden dolayı, Rusya'dan petrol taşıyan gemilerin çevreye ne kadar kirlilik verdiğini ve bu ülkeleri ne kadar ilgilendirdiğini, özellikle, İstanbul Boğazında geçen günlerde karaya oturan gemilerin -aynı zamanda Çanakkale Boğazında da aynı hadiselere şahit olduk- ne kadar kirliliğe neden olduğunu gördük. Ayrıca, uzmanların ifadelerine göre, bu gemilerin karaya oturmalarından dolayı meydana gelen deniz kirliliği, çevre kirliliği, ekolojik dengeyi bozmakta, deniz içerisinde yaşayan deniz canlılarının uzun yıllar orada üremesini, gelişmesini engellemektedir. Ekoloji uzmanları, çevre uzmanları, otuz yıl, kırk yıl bu kimyasal artıkların ve petrol artıklarının o bölgede yaşayan canlıların hayatlarını tehdit ettiğini ifade etmektedirler.

Bu bakımdan, Türkiye, belki bu anlaşmayı imzalamakta, bu sözleşmeyi imzalamakta oldukça da geç kalmıştır. Zaten, kanun tasarısının Meclise getirilme tarihine bakacak olursak, bu tip hadiseler Türkiye'nin başına 4-5 defa gelmiş, bu sözleşmeyi imzalamadığımızdan dolayı da, uluslararası noktada, birçok hukukî sorumluluk bakımından, Türkiye tazminat alamamıştır, sıkıntılarla karşı karşıya kalmıştır.

Umuyorum ki, bu sözleşme, Türkiye'nin başına gelebilecek bu tür çevre problemlerinden en azından bir kısımını tazmin etme noktasında Türkiye'yi rahatlatacaktır; aynı zamanda, Türk karasularında petrol taşımacılığı yapan firmalara, özel şahıslara, gemicilere de, daha dikkatli olmaları noktasında bir caydırıcılık unsurunu teşkil edecektir diye düşünüyorum.

Bu vesileyle, tekrar hepinize saygılar sunarken, bu kanunun da hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Budak.

Başka söz isteği?.. Yok.

Değişiklik önergesi yok.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler_ Etmeyenler_ 1 inci madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum :

MADDE 2. – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2 nci maddeyle ilgili söz isteği?.. Yok.

Değişiklik önergesi yok.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler_ Etmeyenler_ 2 nci madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum :

MADDE 3. – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Maddeyle ilgili söz isteği?.. Yok.

Değişiklik önergesi yok.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler_ Etmeyenler_ 3 üncü madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şekli konusunda Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Açık oylama için 5 dakikalık süre vereceğim.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Petrol Kirliliğinden Doğan Zararın Hukukî Sorumluluğu ile İlgili Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının yapılan açık oylamasının sonucu açıklıyorum:

Katılan üye : 192

Kabul : 188

Mükerrer Oy : 4

Böylece, tasarı yasalaşmıştır; hayırlı olsun.

Petrol Kirliliği Zararının Tazmini İçin Bir Uluslararası Fonun Kurulması ile İlgili Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Çevre, Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

19. — Petrol Kirliliği Zararının Tazmini İçin Bir Uluslararası Fonun Kurulması İle İlgili Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Çevre, Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/360) (S. Sayısı : 121 ve 121’e 1 inci ek) (1)

BAŞKAN – Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Etmeyenler. Raporun okunmaması kabul edilmiştir.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Sayın Başkan, tasarının tümü üzerinde Bursa Milletvekili Sayın Ahmet Sünnetçioğlu konuşacak.

BAŞKAN – Bursa Milletvekili Sayın Ahmet Sünnetçioğlu; buyurun.

FP GRUBU ADINA AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 121 sıra sayılı yasa tasarısı üzerinde konuşmak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi selamlıyorum.

Bu görüştüğümüz tasarı, biraz evvel kanunlaşmış olan Petrol Kirliliğinden Doğan Zararın Hukukî Sorumluluğu ile İlgili Uluslararası Sözleşmeyi destekler boyutta, 1971 yılında imzalanan uluslararası boyutta petrol kirliliği zararının tazmini için bir uluslararası fon kurulması yönünde bir kanun tasarısıdır. Bu, 1971 yılında uluslararası bazda imzalanmış bir sözleşmedir. Türkiye, buna katılımda çok geç kalmıştır; çünkü, oluşturulacak olan bu fonla, üst sınırı 194 milyon dolara kadar petrol kirliliğinden doğacak olan zararların tazmini söz konusudur. Eğer bu sözleşmeye, biz daha önceden imza atmış olsaydık, daha önceden girmiş olsaydık, Boğazda şu yaşanan son gemi kazası nedeniyle bu zararın tazmin edilmesi söz konusu olacaktı ve 194 milyon dolara kadar bir tazminat alma söz konusu olacaktı. Bu bakımdan, geç kalınmış diye adlandırıyorum.

Bir de, bu arada, Türkiye'nin bir çekincesi söz konusudur, Türkiye bir çekince koymuştur; 200 mile kadar olan sınırlarda bunun belirlenmemesiyle ilgili çekince koymuştur. Bunun da aşılması durumunda, bu tasarı bu akşam yasalaştığı takdirde, Türkiye, bu tazmin hakkını kazanmış olacaktır.

Bu vesileyle, bu tasarıyı destekliyoruz ve hayırlı olmasını diliyoruz.

Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Sünnetçioğlu.

Başka söz isteği?.. Yok.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum :

PETROL KİRLİLİĞİ ZARARININ TAZMİNİ İÇİN BİR ULUSLARARASI FONUN
KURULMASI İLE İLGİLİ ULUSLARARASI SÖZLEŞMEYE KATILMAMIZIN UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. —1992 Protokolü ile tadil edilen “Petrol Kirliliği Zararının Tazmini İçin Bir Uluslararası Fonun Kurulması İle İlgili Uluslararası Sözleşme”ye ekli çekince ile katılmamız uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – 1 inci maddeyle ilgili söz isteği?.. Yok.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum :

MADDE 2. — Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Maddeyle ilgili söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 2 nci madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum :

MADDE 3. — Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Maddeyle ilgili söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 3 üncü madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şekli konusunda Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 5 dakikalık süre veriyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Petrol Kirliliği Zararının Tazmini İçin Bir Uluslararası Fonun Kurulması ile İlgili Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının yapılan açık oylamasının sonucunu ilan ediyorum:

Katılan üye : 199

Kabul : 198

Mükerrer Oy : 1

Böylece, tasarı yasalaşmıştır; hayırlı olsun diyoruz.

Çalışma süremizin de tam sonuna geldik, saat 24.00; bu kadar dakik çalışan bir meclise çok az rastlanır. 6 tane tasarıyı yasalaştırma onurunu yaşadık bugün. Bunun için, bütün milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 1 Şubat 2000 Salı günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum ve hepinize hayırlı akşamlar diliyorum.

Kapanma saati : 24.00

 

 

VI. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Adana Milletvekili Yakup Budak’ın, Yumurtalık Ovası Cazibe Sulaması inşaatına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cumhur Ersümer’in cevabı (7/1112)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Yardımcısı ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Cumhur Ersümer tarafından yazılı cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim.

27.12.1999

Yakup Budak

Adana

1. Yumurtalık Ovasında sulu tarıma geçilmesi ülkemiz ekonomisine önemli ölçüde katkı sağlayacaktır. Yumurtalık Ovası Cazibe Sulaması İnşaatı yapımı ile ilgili çalışmaları ne zaman bitirmeyi planlamaktasınız?

2. Bugüne kadar bu proje için ne kadar ödenek ayrılmıştır? Önümüzdeki dönemde ne kadar ödenek ayrılması düşünülmektedir?

T.C.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 26.1.2000

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı

Sayı : B.15.O.APK.0.23.300-178/01498

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 11.1.2000 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1112-3399/8449 sayılı yazısı

Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak’ın tarafına tevcih ettiği ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç tüzüğünün 99 uncu maddesi gereğince cevaplandırılması istenilen 7/1112-3399 esas no. lu yazılı soru önergesi ile ilgili bilgiler hazırlanarak ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Cumhur Ersümer

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve

Başbakan Yardımcısı

Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak’ın Yazılı Soru Önergesi ve Cevapları

(7/1112-3399 Esas No.’lu)

Soru 1 :

Yumurtalık Ovasında sulu tarıma geçilmesi ülkemiz ekonomisine önemli ölçüde katkı sağlayacaktır. Yumurtalık Ovası Cazibe Sulaması İnşaatı yapımı ile ilgili çalışmaları ne zaman bitirmeyi planlamaktasınız?

Cevap 1 :

DSİ Genel Müdürlüğünce yürütülen sulama amaçlı Yumurtalık Ovası Cazibe Sulaması Projesi ile Adana İli Yumurtalık İlçesi Yumurtalık Ovasında kuzeyden başlayan ve İskenderun Körfezi boyunca uzanan 6 410 hektarlık sahanın cazibeyle sulanması hedef alınmış olup, projenin sulama tesisleri 28.11.1990 tarihinde ihale edilmiş ve 18.1.1991 tarihinde işe başlanılmıştır. Söz konusu iş de 1 255 m. uzunluğundaki Yumurtalık Tüneli ikmal edilmiş ve tamamlanan kısımlardan 3 000 hektarlık alanın sulanması sağlanmıştır. Halen, yapımı sürdürülen Yumurtalık Ovası Cazibe Sulaması İnşaatının mukavelesine göre 24.6.2001 tarihinde ikmali programlanmıştır.

Soru 2 :

Bugüne kadar bu proje için ne kadar ödenek ayrılmıştır? Önümüzdeki dönemde ne kadar ödenek ayrılması düşünülmektedir?

Cevap 2 :

Adı geçen iş de projeye tefrik edilen yıllık ödenekler çerçevesinde 1998 yılı sonuna kadar 1,273 trilyon TL. harcama yapılmıştır. 1999 yılında da 790 milyar TL. harcaması bulunmaktadır. Projeye 2000 yılı için 4,9 trilyon TL.ödenek talep edilmiş ancak, 960 milyar TL. ödenek verilmiştir.

2. – Muş Milletvekili Sabahattin Yıldız’ın;

– Muş İlindeki belediyelere yapılan yardımlara ilişkin ve

Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın;

– Kırıkkale İlindeki bazı belediyelerin araç taleplerine ilişkin soruları ve Çevre Bakanı Fevzi Aytekin’in cevabı (7/1120, 1121)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Çevre Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

28.12.1999

Sabahattin Yıldız

Muş

Sorular :

1. Bakanlığınız döneminde Muş’taki hangi belediyeye ne cins araç gereç yardımı yaptınız? Bunlar hangi belde belediyeleridir?  Hangi araçları aldılar?

2. Belde belediyelerinden proje veya para yardımı alan belediyelerin isimleri ve aldığı para miktarları ne kadardır?

3. Belediye yardımlarında kıstas olarak neyi alıyorsunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çevre Bakanı Sayın Fevzi Aytekin tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Kemal Albayrak

Kırıkkale

1. Kırıkkale Kızılırmak kenarında yapılması düşünülen Kızılırmak Yeşil Vadi Projesi ile ilgili ne gibi bir çalışmanız vardır? Bu çalışma varsa ne zaman faaliyete geçirilecektir?

2. Kırıkkale Üniversitesi Yahşihan İlçe Belediyesi içerisindedir. 8 000’e yakın öğrenciye hizmet vermek açısından Yahşihan Belediyesinin Çevre Bakanlığımızdan araç talebine ne gibi işlem yapılmıştır?

3. Kırıkkale Ahılı Belediyesi, Çullu Belediyesi, Aşağı Mahmutlar Belediyesi, Güzelyurt Belediyesinin araç talep dosyasına ne gibi işlem yapılmıştır?

4. Kırıkkale’de hava kirliliği çok yüksektir. Bakanlıkça aldığınız bir tedbir var mıdır?

5. Kırıkkale Çevre İl Müdürlüğü ne zaman kurulacaktır? Kırıkkale’den geçen Kızılırmağın kirlenmemesi için ne gibi önlemler alıyorsunuz?

T.C.

Çevre Bakanlığı 26.1.2000

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı

Sayı : B.19.0.APK.0.22.00 01/0012/88-860

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 11.1.2000 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.023645 sayılı yazınız.

İlgide kayıtlı yazınız eki Muş Milletvekili Sayın Sabahattin Yıldız ile Kırıkkale Milletvekili Sayın Kemal Albayrak’a ait yazılı soru önergeleri cevaplandırılarak ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Fevzi Aytekin

Çevre Bakanı

Muş Milletvekili Sabahattin Yıldız’ın 7/1120-3407

Esas Numaralı Soru Önergesinin Cevabı

Soru 1. Bakanlığınız döneminde Muş’taki hangi belediyeye ne cins araç gereç yardımı yaptınız? Bunlar hangi belde belediyeleleridir?  Hangi araçları aldılar?

Cevap 1. Bakanlığımız çevre kirliliğini önleme fonundan Muş İl ve İlçelerine yapılan araç tahsisleri (EK-1)’de sunulmuştur.

Soru 2. Belde belediyelerinden proje veya para yardımı alan belediyelerin isimleri ve aldığı para miktarı ne kadardır?

Cevap 2. Çevre Kirliliğini Önleme Fonundan Muş Belediyelerine yapılan proje yardımları (EK-2)’de sunulmuştur.

Soru 3. Belediye yardımlarında kıstas olarak neyi alıyorsunuz?

Cevap 3. Çevre Kirliliğini Önleme Fonundan belediyelere yapılan yardımlarda; Belediyelerin talepleri, nüfusu, çevre öncelikleri, turizm altyapısı, Bakanlığımızdan bugüne kadar yapılan yardım miktarı, Belediyelerin çevre hizmetlerinde kullandıkları mevcut araç parkı gibi kriterler dikkate alınmaktadır.

(EK – 1)

Muş İline Bakanlığımız Çevre Kirliliğini Önleme Fonundan 1991 Yılından

Bugüne Kadar Yapılan Yardımların Listesi

Muş Bulanık 1.12.1994 Traktör

Muş Elmakaya 1.12.1994 Traktör-Römork

Muş Mollakend 1.12.1994 Traktör-Römork

Muş Bulanık Bulanık 23.1.1996 Proje

Muş Bulanık Elmakaya 23.7.1998 Şasi Kamyon

Muş Bulanık Erentepe 14.10.1991 İtfaiye

Muş Bulanık Sarıpınar 1.1.1993 Traktör-Römork

Muş Bulanık Sarıpınar 23.7.1998 Şasi Kamyon

Muş Bulanık Yoncalı 19.6.1996 Çöp Kamyonu

Muş Bulanık Yoncalı 31.1.1996 Vidanjör Üst Ekipmanı

Muş Bulanık Yoncalı 14.10.1991 İtfaiye

Muş Bulanık Yoncalı 9.10.1997 Şasi Kamyon

Muş Düzkışla 6.7.1995 Şasi Kamyon

Muş Hasköy Düzkışla 1.1.1992 Traktör-Römork

Muş Hasköy 1.1.1992 İtfaiye

Muş Hasköy 1.1.1993 Vidanjör

Muş Hasköy Düzkışla 21.5.1997 Traktör

Muş Hasköy Hasköy 8.4.1997 Traktör

Muş Hasköy Hasköy 24.9.1991 Traktör-Rom-Çöp Konteyneri

Muş Karakale 27.5.1999 Nakit

Muş Kızılağaç 1.1.1993 Çöp Kamyonu

Muş Kızılağaç 27.5.1999 Nakit

Muş Kızılağaç 21.5.1999 Traktör

Muş Konukbekler 21.5.1999 Traktör

Muş Konukbekler 27.5.1999 Nakit

Muş Korkut Altınova 12.2.1996 Proje

Muş Korkut Altınova 18.6.1996 Şasi Kamyon

Muş Korkut Altınova 9.9.1997 Şasi Kamyon

Muş Korkut Altınova 3.10.1991 İtfaiye

Muş Korkut Karakale 21.5.1999 Traktör

Muş Korkut Karakale 22.9.1999 Şasi Kamyon

Muş Korkut Korkut 3.6.1996 İtfaiye

Muş Korkut Korkut 14.10.1991 Vidanjör

Muş Korkut Korkut 14.10.1997 Şasi Kamyon

Muş Malazgirt Gülkoru 29.12.1996 Traktör

Muş Malazgirt Gülkoru 19.6.1996 Şasi Kamyonu (İlâve)

Muş Malazgirt Gülkoru 10.6.1996 Şasi Kamyon

Muş Malazgirt Gülkoru 14.10.1991 İtfaiye

Muş Malazgirt Gülkoru 14.10.1991 Şasi Kamyon

Muş Malazgirt Konakkuran 2.12.1999 Şasi Kamyon

Muş Malazgirt Konakkuran 29.11.1999 Traktör

Muş Malazgirt Malazgirt 29.12.1996 Traktör

Muş Malazgirt 1.1.1993 İtfaiye

Muş Merkez Karaağaçlı 24.10.1996 Traktör

Muş Merkez Kırköy 1.1.1992 İtfaiye

Muş Merkez Kırköy 1.1.1993 Traktör-Römork

Muş Merkez Kırköy 19.6.1996 Çöp Kamyonu

Muş Merkez Kızılağaç 1.1.1992 Traktör-Römork

Muş Merkez Kızılağaç 28.8.1997 Şasi Kamyon

Muş Merkez Kızılağaç 22.9.1999 Şasi Kamyon

Muş Merkez Kızılağaç 2.12.1999 Şasi Kamyon

Muş Merkez Konukbekler 19.6.1996 İtfaiye

Muş Merkez Konukbekler 19.6.1996 İtfaiye (İlâve)

Muş Merkez Konukbekler 14.10.1991 İtfaiye

Muş Merkez Konukbekler 23.7.1998 Şasi Kamyon

Muş Merkez Konukbekler 22.9.1999 Şasi Kamyon

Muş Merkez Konukbekler 2.12.1999 Şasi Kamyon

Muş Merkez Merkez 25.9.1996 İtfaiye

Muş Merkez Merkez 12.8.1996 Traktör

Muş Merkez Merkez 13.6.1997 Şasi Kamyon

Muş Merkez Merkez 13.6.1997 Şasi Kamyon

Muş Merkez Serinoba 1.1.1993 Traktör-Römork

Muş Merkez Serinova 1.1.1992 İtfaiye

Muş Merkez Sungu 1.1.1992 İtfaiye

Muş Merkez Yağcılar 1.1.1992 İtfaiye

Muş Merkez Yağcılar 1.1.1993 Traktör-Römork

Muş Merkez Yağcılar 12.8.1996 Traktör

Muş Merkez Yaygın 19.6.1996 İtfaiye (İlâve)

Muş Merkez Yaygın 19.6.1996 İtfaiye

Muş Merkez Yaygın 23.7.1998 Şasi Kamyon

Muş Merkez 1.1.1993 İtfaiye

Muş Sarıpınar 3.11.1995 İtfaiye Üst Ekipmanı

Muş Serinova 3.11.1995 İtfaiye Üst Ekipmanı

Muş Sungu 3.11.1995 Vidanjör Üst Ekipmanı

Muş Varto Varto 29.8.1997 Şasi Kamyon

LİSTE 2

Muş-Bulanık 23.1.1996 Proje 1 000 000 000. - TL

Muş-Korkut-Altınova 12.2.1996 Proje 400 000 000. - TL

Muş-Karakale 27.5.1999 Nakit 4 400 000 000. - TL

Muş-Kızılağaç 27.5.1999 Nakit 2 000 000 000. - TL

Muş-Konukbekler 27.5.1999 Nakit 2 000 000 000. - TL

Muş-Malazgirt-Gülkoru 19.6.1996 Ş. K. İlâve 1 000 000 000. - TL

Muş-Konukbekler 19.6.1996 İtfaiye-İlâve 1 200 000 000. - TL

1 300 000 000. - TL

Muş-Merkez-Yaygın 19.6.1996 İtfaiye-İlâve 1 500 000 000. - TL

1 000 000 000 - TL

Muş-Sarıpınar 3.11.1995 İtf. Üst Ekip. 300 000 000. - TL

Muş-Serinova 3.11.1995 İtf. Üst Ekip. 300 000 000. - TL

Muş-Sungu 3.11.1995 İtf. Üst Ekip. 300 000 000. - TL

TOPLAM 16 700 000 000. - TL

Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın 7/1121-3442

Esas Numaralı Soru Önergesinin Cevabı

Soru 1. Kırıkkale Kızılırmak kenarında yapılması düşünülen Kızılırmak Yeşil Vadi Projesi ile ilgili ne gibi bir çalışmanız vardır? Bu çalışma varsa ne zaman faaliyete geçirilecektir?

Cevap 1. 1995 yılı içerisinde Kırıkkale Valiliğince hazırlanmış olan “Kızılırmak Yeşil Vadi Projesi” Bakanlığımızca Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığına Avrupa Birliği Üçüncü Dünya Ülkeleri (LİFE) programından gerekli finansal destek sağlanması için önerilmiş, ancak söz konusu proje kabul görmemiştir.

Soru 2. Kırıkkale Üniversitesi Yahşihan İlçe Belediyesi içerisindedir. 8000 e yakın öğrenciye hizmet vermek açısından Yahşihan Belediyesinin Çevre Bakanlığından araç talebine ne gibi işlem yapılmıştır?

Cevap 2. Yahşihan İlçesine 1991 yılından bugüne kadar Çevre Kirliliğini Önleme Fonundan yapılan araç yardımlarının listesi aşağıdadır :

Kırıkkale Yahşihan Irmak 1.1.1999 Traktör-Römork

Kırıkkale Yahşihan Irmak 1.1.1993 İtfaiye

Kırıkkale Yahşihan Irmak 6.5.1996 Vidanjör

Kırıkkale Yahşihan Kılıçlar 1.1.1993 Traktör-Römork

Kırıkkale Yahşihan Kılıçlar 1.1.1993 Vidanjör

Kırıkkale Yahşihan Kılıçlar 19.1.1996 Çöp Kamyonu

Kırıkkale Yahşihan Yahşihan 1.1.1993 İtfaiye

Kırıkkale Yahşihan 16.9.1996 Traktör-Römork

Sisleme Cihazı

Kırıkkale Yahşihan 15.11.1999 Şasi Kamyonu

Soru 3. Kırıkkale Ahılı Belediyesi, Çullu Belediyesi, Aşağı Mahmutlar Belediyesi, Güzelyurt Belediyesinin araç talep dosyasına ne gibi işlem yapılmıştır?

Cevap 3. Kırıkkale İl ve ilçelerine Bakanlığımız Çevre Kirliliğini Önleme Fonundan 1991 yılından bugüne kadar yapılan yardımların listesi ekte sunulmuştur.

Soru 4. Kırıkkale’de hava kirliliği çok yüksektir. Bakanlıkça aldığınız bir tedbir var mıdır?

Cevap 4. 2 Kasım 1986 tarih ve 19269 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği ile Hava Kalitesi Sınır Değerleri belirlenmiştir. Bu sınır değerleri kış dönemi için SO2:250 mg/m3 (kükürt dioksit) PM : 200 mg/m3 (Partikül Madde) dür. Kırıkkale Valiliğinden Bakanlığımıza intikal eden 1999-2000 kış dönemine ait Ekim, Kasım, Aralık 1999 aylarına ait hava kirliliği aylık ortalama ölçüm sonuçları aşağıda verilmiştir.

SO2 (mg/m3) PM (mg/m3)

Ekim 82 23

Kasım 82 34

Aralık 157 79

Yukarıdaki ölçüm sonuçları incelendiğinde Hava Kalitesinin Korunması yönetmeliğinde yer alan sınır değerlerin aşılmadığı görülmektedir. Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliğine göre kirlenmelerin ortaya çıktığı veya beklendiği bölgelerde Bakanlığımızın görüşü de alınarak gerekli önlemler valiliklerince alınır. Ayrıca, Bakanlığımız tarafından her yıl kış aylarında valiliklere hava kirliliğinin önlenmesi ve alınması gereken önlemlere ilişkin genelgeler gönderilmektedir.

Soru 5. Kırıkkale Çevre İl Müdürlüğü ne zaman kurulacaktır? Kırıkkale’den geçen Kızılırmağın kirlenmemesi için ne gibi önlemler alıyor sunuz?

Cevap 5. İl Çevre Müdürlüklerinin kurulacağı Kırıkkale İlinin de içinde bulunduğu diğer illere tahsis edilecek kadrolara ilişkin Kanun Tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu gündeminde görüşülmeyi beklemektedir.

Söz konusu kadroların temini halinde Kırıkkale İlinde de İl Çevre Müdürlüğü faaliyete geçirilecektir.

Diğer yandan, Kızılırmak’ın kirlenmemesi ile ilgili olarak; 2872 sayılı Çevre Kanunu ve bu kanun hükümlerine uygun olarak hazırlanan “Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği” çerçevesinde ülkemizdeki su kaynaklarının her türlü kullanım amacıyla korunması, su kirliliği kontrolü için gerekli olan yönetmeliklerdeki açık hükümlere rağmen uygulamada görülen aksaklıklar nedeniyle Bakanlığımızca turistik tesislere ve yönelik “Arıtma Tesisleri Kurulması” ile bütün tesis ve işletmelere yönelik “Arıtma Tesisleri” genelgeleri yayımlanmıştır. Genelgeler ile söz konusu işletmelerin noter tastikli “İş Temin Planı” vermeleri ve bu plan çerçevesinde arıtma sistemlerini kurmaları istenmiştir. İlgili genelgeler çerçevesinde Arıtma tesislerinin düzenli çalıştırılıp çalıştırılmadığı valiliklerce aylık programlar dahilinde denetlenmekte ve bu denetimler Bakanlığımızca da takip edilmektedir.

Diğer yandan Bakanlığımızca Kızılırmak Havzasında Kirliliğin önlenmesi ve giderilmesi için bir envanter çalışması başlatılmıştır.

Kırıkkale İline Bakanlığımız Çevre Kirliliğini Önleme Fonundan 1991 Yılından

Bugüne Kadar Yapılan Yardımların Listesi

Kırıkkale Bahşılı Bahşılı 1.1.1993 Çöp Kamyonu

Kırıkkale Bahşılı Bahşılı 1.1.1992 İtfaiye

Kırıkkale Bahşılı Karaahmetli 1.1.1993 İtfaiye

Kırıkkale Bahşılı Karaahmetli 1.1.1992 Traktör-Romork

Kırıkkale Bahşılı 10.3.1999 Traktör

Kırıkkale Bahşılı 15.11.1999 Şasi Kamyon

Kırıkkale Balışeyh Balışeyh 1.1.1993 İtfaiye

Kırıkkale Balışeyh Balışeyh 19.6.1996 Çöp Kamyonu

Kırıkkale Balışeyh Koçubaba 14.10.1991 Traktör-Romork

Kırıkkale Balışeyh Koçubaba 23.7.1998 Traktör

Kırıkkale Büyükavşar Büyükavşar 1.1.1993 İtfaiye

Kırıkkale Büyükyağlı 7.7.1995 İtfaiye

Kırıkkale Çelebi 1.12.1994 Traktör-Romork

Kırıkkale Çelebi Çelebi 14.10.1991 Vidanjör

Kırıkkale Çelebi 26.7.1995 İtfaiye

Kırıkkale Çevrekoru 14.2.1995 Proje

Kırıkkale Delice Büyükyağlı 1.1.1993 Traktör-Romork

Kırıkkale Delice Büyükyağlı 19.1.1996 Çöp Kamyonu

Kırıkkale Delice Çerikli 1.1.1993 İtfaiye

Kırıkkale Delice Çerikli 12.8.1996 Traktör

Kırıkkale Delice Delice 1.1.1993 Traktör-Romork

Kırıkkale Delice Delice 31.7.1997 Şasi Kamyon

Kırıkkale Delice Delice 3.10.1991 Vidanjör

Kırıkkale Güzelyurt 19.7.1995 Proje

Kırıkkale Hasandede Hasandede 30.9.1991 Traktör-Romork-Sisleme Cihazı

Kırıkkale Irmak 26.7.1995 Çöp Kamyonu-Şasi Kamyon

Kırıkkale Karakeçeli Karakeçili 14.10.1991 Vidanjör

Kırıkkale Karakeçeli 7.7.1995 İtfaiye

Kırıkkale Keskin Keskin 1.1.1993 Çöp Kamyonu

Kırıkkale Keskin Keskin 1.1.1992 İtfaiye

Kırıkkale Keskin Keskin 31.7.1997 Şasi Kamyon

Kırıkkale Keskin Konur 1.1.1992 Traktör-Romork

Kırıkkale Keskin Konur 6.5.1996 Çöp Kamyonu

Kırıkkale Keskin Köprüköyü 14.10.1991 İtfaiye

Kırıkkale Kılıçlar 7.7.1995 İtfaiye

Kırıkkale Konur 26.7.1995 Vidanjör

Kırıkkale Merkez A. Mahmutlar 30.4.1997 Traktör

Kırıkkale Merkez Ahıllı 19.6.1996 Vidanjör

Kırıkkale Merkez Aşağı Mahmutlar 1.1.1993 İtfaiye

Kırıkkale Merkez Aşağı Mahmutlar 19.6.1996 Çöp Kamyonu

Kırıkkale Merkez Çullu 1.1.1992 İtfaiye

Kırıkkale Merkez Çullu 1.1.1993 Vidanjör

Kırıkkale Merkez Çullu 25.9.1996 Traktör

Kırıkkale Merkez Hacılar 25.9.1996 Traktör

Kırıkkale Merkez Hacılar 14.10.1991 İtfaiye

Kırıkkale Merkez Merkez 28.8.1997 Şasi Kamyon

Kırıkkale Sulakyurt Güzelyurt 1.1.1992 İtfaiye

Kırıkkale Sulakyurt Güzelyurt 1.1.1993 Traktör-Romork

Kırıkkale Sulakyurt Güzelyurt 12.8.1996 Traktör

Kırıkkale Sulakyurt Sulakyurt 3.10.1991 Çöp Kamyonu

Kırıkkale Sulakyurt 27.5.1999 Proje

Kırıkkale Yahşihan Irmak 1.1.1993 İtfaiye

Kırıkkale Yahşihan Irmak 1.1.1992 Traktör-Romork

Kırıkkale Yahşihan Irmak 6.5.1996 Vidanjör

Kırıkkale Yahşihan Kılıçlar 1.1.1993 Traktör-Romork

Kırıkkale Yahşihan Kılıçlar 1.1.1993 Vidanjör

Kırıkkale Yahşihan Kılıçlar 19.1.1996 Çöp Kamyonu

Kırıkkale Yahşihan Yahşihan 1.1.1993 İtfaiye

Kırıkkale 16.9.1991 Traktör-Romork-Sisleme Cihazı

Kırıkkale 15.11.1999 Şasi Kamyon

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.