Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21 CİLT : 18 YASAMA YILI : 2

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

28 inci Birleşim

2 . 12 . 1999 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Ankara Milletvekili M. Zeki Sezer’in, 3 Aralık Dünya Özürlüler Gününe ilişkin gündemdışı konuşması

2. – Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu’nun, hayvan hırsızlıklarına ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı

3. – Afyon Milletvekili Müjdat Kayayerli’nin, İstanbul’da yapılan AGİT zirvesinin sonuçlarına ilişkin gündemdışı konuşması

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu ve 27 arkadaşının, Bursa’nın Büyükorhan, Harmancık, Orhaneli ve Keles İlçelerinin ekonomik, sosyal, kültürel ve kentsel sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/99)

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz’ın (6/244, 6/245) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/63)

2. – Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz’ın (6/222, 6/227, 6/228) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/64)

3. – İstanbul Milletvekili Mehmet Cavit Kavak’ın, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/65)

4. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/66)

IV. – SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ

1. – Millî Savunma Komisyonunda açık bulunan bir üyeliğe seçim

2. – İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda açık bulunan iki üyeliğe seçim

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/432) (S. Sayısı: 198)

2. – Doğal Afetlere Karşı Alınacak Önlemler ve Doğal Afetler Nedeniyle Doğan Zararların Giderilmesi İçin Yapılacak Düzenlemeler Hakkında Yetki Kanununun Süresinin Uzatılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/578) (S. Sayısı: 215)

VI. – AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. – İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

VII. – ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. – 198 sıra sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun Tasarısının 9 uncu maddesinin yeniden görüşülmesine dair hükümet isteminin uygun görülmüş olduğuna ilişkin Danışma Kurulu önerisi

VIII. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu’nun, Tokat-Kazova bölgesinde yetiştirilen sırık domatesinin verimden düşmesinin nedenine ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı (7/707)

2. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, Birleşmiş Milletler Uluslararası Telekomünikasyon Birliğine Türkiye’yi temsilen atanan kişiye ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in cevabı (7/750)

3. – Bitlis Milletvekili Zeki Ergezen’in, Türk Hava Kurumu hakkında hazırlanan rapora ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral’ın cevabı (7/848)

4. – Sıvas Milletvekili Musa Demirci’nin, Sıvas-Maltepe Kaymakamlığınca Çınar-Camii Kur’an Kursu binasının yıktırıldığına ve Hafik İlçesinde bulunan bir yurdun kapatıldığı iddialarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/890)

5. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik’in, ziraî mücadele ilaçlarının imalatına ve piyasa denetimine ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı (7/891)

6. – Çorum Milletvekili Vahit Kayrıcı’nın, ziraî kredi faizlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın cevabı (7/894)

7. – Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, Gönen TMO Ajans Müdürlüğünün kapatılıp kapatılmayacağına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı (7/903)

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı.

Kocaeli Milletvekili M. Turhan İmamoğlu’nun, erozyonla mücadele ve toprağımızın korunmasına ilişkin gündemdışı konuşmasına, Orman Bakanı Nami Çağan,

Eskişehir Milletvekili Mehmet Sadri Yıldırım’ın, karayolu taşımacılığı ve kamyoncu esnafının sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşmasına, Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz,

Cevap verdi.

Çorum Milletvekili Melek Karaca’da, Çorum’daki çeltik üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.

(10/57, 24, 28, 29, 50, 90, 91) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimine ilişkin tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

2000 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1998 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarılarının, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmının 1, 2, 3 ve 4 üncü sıralarında yer almasına; bütçe görüşmelerine 13.12.1999 Pazartesi günü saat 11.00’de başlanması ve bitimine kadar, resmî tatil günleri dahil, her gün 11.00’den 13.00’e ve 14.00’ten günlük Programın tamamlanmasına kadar devam olunmasına ve görüşmelerin 10 günde tamamlanmasına,

Başlangıçta bütçenin tümü üzerinde gruplar ve Hükümet adına yapılacak konuşmaların (Hükümetin sunuş konuşması hariç) 1’er saat (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir), kişisel konuşmaların 10’ar dakikayla sınırlandırılmasına,

Bakanlık ve daire bütçeleri üzerindeki görüşmelerin 14 turda tamamlanmasına, 14 üncü turun bitiminden sonra bütçe kanunu tasarılarının maddelerinin oylanmasına,

İçtüzüğün 72 nci maddesi gereğince yapılacak görüşmelerde, her turda gruplar ve Hükümet adına yapılacak konuşmaların 30’ar dakika (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir), kişisel konuşmaların 10’ar dakika olmasına, kişisel konuşmalarda, her turda, İçtüzüğün 61 inci maddesine göre biri lehte, biri aleyhte olmak üzere iki üyeye söz verilmesine ve bir üyenin birden fazla turda söz kaydı yaptıramamasına,

Bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılmasına,

Bütçe görüşmelerinin sonunda gruplara ve Hükümete 45’er dakika süreyle söz verilmesine (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir), İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre yapılacak kişisel konuşmaların 10’ar dakika olmasına,

İlişkin Danışma Kurulu önerileri kabul edildi.

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmının:

1 inci sırasında bulunan (6/193),

3 üncü sırasında bulunan (6/196),

4 üncü sırasında bulunan (6/197),

5 inci sırasında bulunan (6/198),

6 ncı sırasında bulunan (6/201),

7 nci sırasında bulunan (6/204),

9 uncu sırasında bulunan (6/211),

Esas numaralı sözlü soruların, üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadıklarından yazılı soruya çevrildikleri ve gündemden çıkarıldıkları açıklandı;

11 inci sırasında bulunan (6/218),

12 nci sırasında bulunan (6/219),

13 üncü sırasında bulunan (6/220),

15 inci sırasında bulunan (6/222),

17 nci sırasında bulunan (6/224),

18 inci sırasında bulunan (6/225),

19 uncu sırasında bulunan (6/226),

20 nci sırasında bulunan (6/227),

21 inci sırasında bulunan (6/228),

23 üncü sırasında bulunan (6/230),

25 inci sırasında bulunan (6/232),

26 ncı sırasında bulunan (6/233),

27 nci sırasında bulunan (6/234),

30 uncu sırasında bulunan (6/237),

Esas numaralı sözlü sorular, ilgili bakanlar Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi;

2 nci sırasında bulunan (6/195),

8 inci sırasında bulunan (6/209),

10 uncu sırasında bulunan (6/217),

14 üncü sırasında bulunan (6/221),

16 ncı sırasında bulunan (6/223),

28 inci sırasında bulunan (6/235),

29 uncu sırasında bulunan (6/236),

31 inci sırasında bulunan (6/239),

32 nci sırasında bulunan (6/240),

Esas numaralı sözlü sorulara, Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz,

22 nci sırasında bulunan (6/229) esas numaralı sözlü soruya, Devlet Bakanı Hasan Gemici,

24 üncü sırasında bulunan (6/231) esas numaralı sözlü soruya, Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk,

Cevap verdiler;

24 üncü sırasında bulunan (6/231), 32 nci sırasında bulunan (6/240) esas numaralı sözlü soru sahipleri de cevaba karşı görüşlerini açıkladılar.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 2 nci sırasında bulunan, Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun Tasarısının (1/432) (S. Sayısı: 198) görüşmelerine devam edilerek, 15 inci maddesine kadar kabul edildi.

2 Aralık 1999 Perşembe günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 18.59’da son verildi.

Ali Ilıksoy

Başkanvekili

Mehmet Elkatmış Melda Bayer

Nevşehir Ankara

Kâtip Üye Kâtip Üye

No. : 39

II. – GELEN KAĞITLAR

2.12.1999 Perşembe

Sözlü Soru Önergeleri

1. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa-Pınarcık Kayak Merkezi Projesine ilişkin Devlet Bakanından (Fikret Ünlü) sözlü soru önergesi (6/312) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.1999)

2. – Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya’nın, Şanlıurfa-Ceylanpınar’da topraksız çiftçiye toprak dağıtımı için bir çalışma olup olmadığına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/313) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.1999)

3. – Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya’nın, Şanlıurfa-Akçakale-Hilvan-Siverek-Diyarbakır demiryolu inşaatına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/314) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.1999)

4. – Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya’nın, Şanlıurfa-Suruç’un İçme suyu sorununa ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/315) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.1999)

5. – Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya’nın, Şanlıurfa’da din turizminin geliştirilmesine yönelik çalışmalara ilişkin Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/316) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.1999)

6. – Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya’nın, Birecik’te baraj göl sahasında kalan köylerin istimlak programlarının yapılıp yapılmadığına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/317) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.1999)

7. – Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu’nun, Adıyaman-Gerger Belediye Başkanının kaybolmasına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/318) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.12.1999)

Yazılı Soru Önergeleri

1. – İstanbul Milletvekili Ali Coşkun’un, kamu bankalarına ve Bankalar Üst Kuruluna ilişkin Devlet Bakanından (Recep Önal) yazılı soru önergesi (7/952) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.11.1999)

2. – Kocaeli Milletvekili Osman Pepe’nin, İzmit Büyükşehir Belediye Başkanı hakkında bir işlem yapılıp yapılmadığına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/953) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.11.1999)

3. – Kocaeli Milletvekili Osman Pepe’nin, İzmit Büyükşehir Belediye Başkanı hakkında bir işlem yapılıp yapılmadığına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/954) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.11.1999)

4. – Elazığ Milletvekili Mustafa Gül’ün, sağlık meslek liselerine ait binaların YÖK’e devrini öngören protokolün uygulanmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/955) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.1999)

5. – İstanbul Milletvekili Mehmet Gül’ün, 1978’de İstanbul-Ümraniye ve Adana’da işlenen bazı cinayetlerin faillerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/956) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.1999)

6. – Adana Milletvekili Ali Gören’in, Adana İl Milli Eğitim Müdürlüğünde yönetici seçme sınavlarına alınmayan bir öğretmene ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/957) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.1999)

7. – Kırıkkale Milletvekili Hacı Filiz’in, Kırıkkale-Sulakyurt’da verilen besi kredilerine ilişkin Devlet Bakanından (Recep Önal) yazılı soru önergesi (7/958) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.1999)

8. – Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün’ün, İzmir-Dikili ve çevresinde hayvanlarda görülen mavi-dil hastalığına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/959) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.1999)

9. – İstanbul Milletvekili Süleyman Arif Emre’nin, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı hakkında bir işlem yapılıp yapılmadığına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/960) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.12.1999)

10. – Bursa Milletvekili Teoman Özalp’in, Bursa-Mustafakemalpaşa-Yeşilova Sağlık Ocağının ne zaman hizmete açılacağına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/961) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.12.1999)

11. – Hatay Milletvekili Metin Kalkan’ın, Hatay’ın Amik Ovasında Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne ait boş arazilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/962) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.12.1999)

12. – Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu’nun, 4325 sayılı kanun uyarınca tanınan muafiyet ve istisnalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/963) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.12.1999)

13. – Adana Milletvekili Ali Gören’in, Adana ve Ceyhan depremzedelerinin muafiyetlerden yararlandırılıp yararlandırılmayacağına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/964) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.12.1999)

14. – Samsun Milletvekili Vedat Çınaroğlu’nun, Samsun-Ladik’te bulunan çimento fabrikasının çevreyi kirlettiği iddiasına ilişkin Devlet Bakanından (Yüksel Yalova) yazılı soru önergesi (7/965) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.12.1999)

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

2 Aralık 1999 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER : Melda BAYER (Ankara), Mehmet ELKATMIŞ (Nevşehir)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28 inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayımız vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

İlk söz, 3 Aralık Özürlüler Günü hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Zeki Sezer'e aittir.

Buyurun Sayın Sezer. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Ankara Milletvekili M. Zeki Sezer’in, 3 Aralık Dünya Özürlüler Gününe ilişkin gündemdışı konuşması

M. ZEKİ SEZER (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yarın, 3 Aralık Dünya Özürlüler Günü; bu bir kutlama günü değil, anma ya da hatırlama günü demeye de gönlüm elvermiyor; çünkü, özürlü vatandaşlarımızı yılda bir gün değil, her gün hatırlamalıyız, hatta, daha doğrusu, hiç unutmamalıyız. Dünya Özürlüler Günü, olsa olsa, hesap verme günüdür, geçmişte, engelli vatandaşlarımız için neler yaptığımızın hesabını verme, muhasebesini yapma ve ileride neler yapabileceğimizi planlama günüdür.

Değerli milletvekilleri, özürlüler, daha doğrusu engellilerle ilgili problemler dört ana başlık altında toplanabilir: Özürlülüğün önlenmesi, çalışma hayatındaki problemler, sosyal hayatta yaşanan problemler ve eğitimde yaşanan problemler.

Bu problemlerin çözümü için, devlet, her türlü çabayı göstermelidir. Sosyal refah devleti, sosyal refah hizmetlerine önem ve ağırlık veren devlettir. Bunun için, ulusun bir bütün halinde, sağlık, esenlik ve refahının sağlanması ve düzenli yaşama koşullarına sahip olmayan, korunma ve desteklenme gereksinmesi olan çocuk, genç, yaşlı özürlü kişilere, ayrı ayrı, aile birliği içerisinde veya gruplar halinde belli hizmet ve olanakların sunulması esastır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 55, 56 ve 57 nci hükümetler döneminde, engellilerin önündeki engellerin kaldırılması için çok önemli çalışmalar yapılmış olmakla birlikte, hâlâ, yapacağımız çok işler olduğu açıktır. Artık, engelli vatandaşlarımız, her işi için yeni özürlü raporu almaktan kurtarılmış, birtakım etkinlik ve hizmetlerden indirimli yararlanmalarını kolaylaştıran özürlülük kimlik kartlarına sahip olmaya başlamışlardır. Engelliler için vergi indirimi yaygınlaştırılmış, kamuda ve özel sektörde engelli çalıştırma zorunluluğuyla ilgili etkin düzenlemeler yapılmış, eğitim alanında çeşitli katkılar sağlanabilmiştir; ancak, bunları yeterli saymak değil, ileriye götürmek, eğitimsiz, korumasız ve işsiz engelli 1 vatandaşımızın bile kalmamasını sağlamak gerekir.

Ülkemizde yaklaşık 7,5 milyon engelli olduğu tahmin edilmektedir ve ne yazık ki, bu yıl yaşadığımız deprem felaketleri yeni özürlüler yaratmıştır. Aileleriyle birlikte 20 milyon insanımız bu durumdan etkilenmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu rakamlar üzerinden bakıldığında, engelli vatandaşlarımızın çok önemli bir bölümü işsiz ve ne yazık ki, yine çok önemli bir bölümü de eğitim hizmetlerinden yararlanamamaktadır. Toplam nüfusunun üçte 1'i mutsuz olan bir ülkede ileriye umutla bakmak zordur. Engellilerin sorunlarının çözümüyle ilgili başlatılan çalışmalar artırılarak sürdürülmeli, bu anlamda ulusal platformda kapsamlı bir şekilde özürlü nüfus araştırması yapılmalıdır. Özürlü kimlik kartının kapsamı genişletilmeli, örneğin, elektrik ve telefon faturalarından da belirli bir indirim yapılmalıdır. Ülkemizdeki protez endüstrisi geliştirilmeli ve protezlerin ucuz olarak ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması için, vergi kolaylıkları ve ucuz kredi olanakları dahil, gerekli önlemler alınmalıdır. Muhtaç durumdakilere bedelsiz protez sağlanmalıdır.

Sürekli bakıma muhtaç engelliler için yeterli sayıda bakımevleri kurulmalı, bu alanda birey, dernek ve vakıfların katkıları özendirilmelidir. Kamuya ait işyerlerinde engellilerin işlemlerini kolaylıkla yapabilecekleri düzenlemeler yapılmalıdır. Engellilere hizmet veren dernek ve vakıflara vergi kolaylıkları sağlanmalıdır.

Özel eğitime muhtaç çocukların, SSK ve Emekli Sandığına tabi ebeveynlerine yapılan eğitim yardımına, Bağ-Kur kapsamında olanlar da dahil edilmeldir. Kamuda ve özel sektörde özürlü çalıştırma kapsamı genişletilmelidir. Korumalı işyeri açmak isteyen dernek ve vakıflar desteklenmelidir.

Yerel yönetimler de özürlülerin sorunlarıyla doğrudan ilişkilendirilmeli, il ve ilçelerde özürlü kurulları oluşturulmalıdır. İl ve ilçelerde oluşturulacak bu kurullar aracılığıyla toplum tabanlı rehabilitasyon çalışmalarına başlanmalıdır. Bu şekilde, aile ve toplum bireyleri, engellilerin hakları konusunda bilinçlendirilmeli, katkıları sağlanmalı, köy ve beldelerdeki ulaşılamamış pek çok özürlü çocuğa ulaşarak bulundukları yerde eğitim ve rehabilityasyon hizmeti verilmeli.

BAŞKAN – Sayın Sezer, 1 dakika eksüre veriyorum, lütfen toparlayınız.

M.ZEKİ SEZER(Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

Bu konuda okulöncesi eğitim yaygınlaştırılmalı, özrü önleme veya en az düzeye indirme ile erken tanı ve erken müdahalede bulunma olanakları geliştirilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özürlülerimize özel ilgi gösteren her kişi ve kuruluşa şürkanlarımı, siz değerli milletvekillerine saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Sezer.

Hükümet adına, gündemdışı konuşmaya yanıt verecek sayın bakan?..Yok.

Gündemdışı ikinci söz, hayvan hırsızlıkları konusunda söz isteyen Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu'na aittir.

Buyurun Sayın Sünnetçioğlu. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

2. – Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu’nun, hayvan hırsızlıklarına ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bursa ve civar illerde, özellikle Karacabey ve Mustafakemalpaşa'da, son iki yıldır, giderek artan hayvan hırsızlıklarını gündeme getirmek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, "ben ölünce özürlü çocuğuma kim bakacak" diyen annelerin endişelerini giderici oluşumların çoğalması dileğiyle, Özürlüler Haftasını da kutluyorum.

Hayvan hırsızlıkları konusunda, Tarım Bakanlığı, Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü, illere kontrol belgeleriyle ilgili yazılar yazmış, İçişleri Bakanlığıyla zabıta yönünden yazışmalar yapmış olmasına rağmen, hırsızlıklar artarak devam etmektedir. Bu vakalar, yılda 1 000 ilâ 1 500 baş hayvana kadar yükselmiştir. Bu konuda 22.3.1950 tarih 5617 no'lu Hayvan Hırsızlığının Meni Hakkında Kanun 27.10.1998 tarih 3488 no'lu Uygulama İmkânı Kalmamış Olan Kanunların Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanunla yürürlükten kaldırılmıştır.

Bu iptal edilen kanunda, "bu kanunun şümulüne giren hayvanların alım-satımı, hayvan satış belgesiyle yapılır. Bunu, köy ve mahalle muhtarları parasız verir. Hayvanın cinsi, alametleri, hayvan sahibinin adı, soyadı, açık adresi yazılır" der.

Yine, 6 ncı maddesinde ise "büyükbaş hayvanlara ait bir hırsızlık meydana gelince, hırsızlıktan haberdar edilen köy korucusu, çiftçi mallarını korumakla veya mahalle bekçisi, muhtar veya ihtiyar meclisi üyesi en yakın karakola haber verip, hayvan izlerini sürmekle yükümlüdür" der.

Bugün de hayvan satışları menşe belgesiyle yapılmaktadır; ancak, bu menşe belgeleri, Sayın Bakanın 6.10.1999 tarihli gündemdışı bir konuşmaya vermiş olduğu cevapta belirtildiği gibi, çok kolay verilir hale gelmiştir. Sayın Bakan, bu konuşmasında, aynen şöyle diyordu: "Sınırdan sokulan hayvanlar en yakın köylere intikal ettirilmekte ve köy muhtarları tarafından menşe belgesi düzenlenerek, bu hayvanlar millîleştirilmektedir. Sonra, bu hayvanlar, buralardan il merkezine ve diğer illere sevk edilmektedir. Diğer illere sevk edilecek hayvanlara, köy muhtarları tarafından, çoğu zaman da zorlama karşılığında, menşe belgesi verildiği için, kaymakamlıklara müracaat edilmekte ve bu müracaatların kabul edilmesi halinde, büyükbaş hayvanlara ve küçükbaş hayvanlara, ilçede kaymakamlıklar ve illerde valilikler tarafından çıkış izni verilmektedir."

Böyle kaçak hayvanlara çok kolay millîleştirme olduğunda, çalıntı hayvanlara da çok kolay millîleştirme ve resmîleştirme olacağı da düşünülür. Uygun olan, tarım müdürlüklerinde veteriner müdürlerinin, kayıt sistemiyle küpeleme yapmasıdır. Kayıt olmazsa, küpelemenin de faydası yoktur. Bunu söylediğimizde, bu kayıt sisteminin zorluğundan bahsediliyor; ancak, Sayın Bakan, yine aynı konuşmasında, doğu ve güneydoğuda, bu işlemin, bir ayda, 120 milyar gibi bir rakama kolayca yapılacağını belirtmişlerdi. Eğer, bu kayıt işlemi gerçekten zaman alacaksa, 3285 sayılı Hayvan Sağlığı Zabıta Kanununa bağlı yönetmelikte bir değişiklik yapılarak, menşe şahadetnamesi yetkisinin, muhtarlara azaları da ilave edilerek, imza sayısı çoğaltılarak, bunun güçlendirilmesi düşünülebilir veya "bu şahadetnameler, sadece nakil içindir, pazara kadardır, satış yerlerine kadar 24 saatle sınırlandırılabilir" hükmü getirilebilir.

Menşe belgesi, kıymetli evrak statüsünde olup, özel idareler tarafından bastırılıyor; ancak, yine Sayın Bakanın ifadesiyle, para karşılığı çok kolay verildiğinden, zimmetle tarım il müdürlüklerine, oradan da zimmetle muhtarlara verilmesi düşünülebilir; geri kalan koçanların da il müdürlüklerine teslim edilmesi şartı konabilir.

Konuyla ilgili kanun, 3285 sayılı Hayvan Sağlığı Zabıtası Kanunudur; ancak, veteriner zabıtası şu ana kadar kurulmamıştır. Gümrüklerde, hayvan pazarlarında, Et-Balık kombinalarında, yol kontrol noktalarında görev yapacak silahlı veteriner zabıtası da kurulmalıdır.

Yine, Orman Kanununda olduğu gibi, çalıntı veya resmî raporsuz hayvanları taşıyan araçlara el konulması da, bu kapsamda düşünülmelidir.

Konunun bir de cezaî müeyyidesi kısmına bakmak lazım. Bu konuda Türk Ceza Kanununun 491/5 ve 492/9 uncu maddeleriyle hüküm verilmektedir. Bu da, bu hırsızlığın açıkta veya kapalı alanlardan yapılmasına göre 1 ilâ 5 sene gibi bir cezayı içermektedir.

BAŞKAN – Sayın Sünnetçioğlu, 1 dakika eksüre veriyorum, lütfen toparlayınız.

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum efendim.

Bir sene ceza verildiğinde, İnfaz Yasasına göre dörtbuçuk ay yatıp çıkması düşünülürse, hayvan yetiştircilerine de ilgili mevzuat gereği silah taşıma müsaadesi verildiğinden, buraya hırsızlık yapmaya gidenlerin de silahlı olduğu düşünülebilir ve hırsızlık yapmak üzere buraya gidenler organize suçlar kapsamına alınmalıdır; çünkü, buralarda kesimhanesine kadar organize bir suç örgütü düşünülmelidir ve bu bakımdan bu olaylar gasp ve organize suçlar kapsamına alınarak ceza yılı artırılmalıdır.

Ayrıca, sağlık yönünden, özel kesimhane, mezbaha ve kombinalar, veteriner sağlık kontrolü, menşe şahadetnamesi yönünden denetlenmelidir. Şayet kaçak kesiliyorlarsa belediyelerin kontrolü artırılmalıdır. Zira kontrolsüz kesimde hem insan hem de hayvan sağlığı tehlikede olur; verem tehlikesi ve riski fazladır.

Bu şekilde sıkı kontrol ile bu sorunun çözeleceğine inanıyorum ve bu konudaki tedbirleri bekleyen halkımızın da düşünülmesini diliyor, saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Sünnetçioğlu.

Gündemdışı konuşmaya İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan yanıt verecekler.

Buyurun.

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bursa Milletvekili Sayın Ahmet Sünnetçioğlu'nun, hayvan hırsızlığı konusunda yapmış olduğu gündemdışı konuşma nedeniyle söz almış bulunuyorum; Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, hayvan hırsızlığı, yasalarımıza göre ağır müeyyidelere bağlanmış bir suçtur. Türk Ceza Kanununun 491 ve 492 nci maddelerinde, hayvanların niteliğine ve hırsızlık yapılan mekânın konumuna göre, altı aydan beş yıla kadar farklı cezalar öngörülmüş bulunmaktadır. Buna rağmen, hayvan hırsızlığı suçunun işlenmeye devam edildiği de bir gerçektir.

Hırsızlığın önlenmesi için, öncelikle, bu suçun işlenmesini özendiren nedenlerin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Ülkemizdeki hayvancılık sektöründe, geçmiş yıllardan beri süregelen daralma, et fiyatlarına olan talebi artırmıştır. Dolayısıyla, hayvancılık sektöründe yaşanan çeşitli sorunların, hayvan hırsızlığını teşvik edici rol oynadığı bir gerçektir.

Diğer taraftan, ülkemizin içinden geçtiği sosyal ve siyasal süreçte, büyük şehirlere göç, terörizm ve hayvancılık sektöründe uzun yıllardan beri devam eden çeşitli sorunlar, hayvan menşe şahadetnamesinin verilmesindeki kolaylıklar, bu belgeleri düzenleyenlere verilen cezaların yeterli olmaması gibi çeşitli nedenler, suç işlenmesini teşvik edici olabilmektedir; ancak, tüm olumsuzluklara rağmen, hayvan hırsızlığında, geçmiş yıllara göre bir artış değil, azalış eğilimi söz konusudur. Son beş yılın rakamlarına göre, hırsızlık olaylarının dağılımı şöyledir: 1995 yılında 890; 1996 yılında 755; 1997 yılında 684; 1998 yılında 673 ve 1999 yılında da -1 Kasım tarihi itibariyle- 627'dir. Görüldüğü üzere, bütün menfi şartlara rağmen hayvan hırsızlığı suçunda bir düşüş mevcuttur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizdeki hayvan varlığını ve hayvanların sağlığını tehdit eden yurt dışından ülkemize yapılan hayvan kaçakçılığından da söz etmek gerekmektedir. Bu amaçla, hayvan kaçakçılığının önlenmesi ve hayvan sağlığını tehdit eden nedenlerin ortadan kaldırılarak, alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla bir komisyon kurulması önerisi, Başkanlık makamının onayına sunulmuştur.

Ayrıca, hayvan hırsızlığının önlenmesi için, Bakanlığımızca hazırlanan 18.8.1999 gün ve 139 sayılı genelgeyle, trafik kontrollerinde, hayvan taşıyan araç sürücülerinden menşe şahadetnamesinin alınması ve bu belgelerin sahte olup olmadığının araştırılması istenmiştir. Yürürlükte olan 3285 sayılı Hayvan Sağlığı Zabıtası Kanununun caydırıcılıktan uzak olması ve söz konusu menşe şahadetnamelerinin muhtarlıklarca ve belediyelerce kolaylıkla verilebilmesi, hayvan hırsızlığını teşvik edici bir etken olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenle, anılan yasada değişiklik öngören tasarının bir an önce yasalaşması gerekmektedir.

Can ve mal güvenliğinden sorumlu bir bakanlık olarak, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da hayvan hırsızlığının önlenmesi için gereken çaba sürdürülecektir.

Yüce Heyeti saygıyla selamlarım. (ANAP, DSP, MHP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Gündemdışı üçüncü söz, İstanbul'da yapılan AGİT zirvesinin sonuçları konusunda söz isteyen Afyon Milletvekili Müjdat Kayayerli'ye aittir.

Buyurun Sayın Kayayerli. (MHP sıralarından alkışlar)

3. – Afyon Milletvekili Müjdat Kayayerli’nin, İstanbul’da yapılan AGİT zirvesinin sonuçlarına ilişkin gündemdışı konuşması

MÜJDAT KAYAYERLİ (Afyon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İstanbul zirvesinin daha iyi anlaşılabilmesi için zirvenin yapısı ve sonuçlarıyla birlikte tarihî ve siyasî arka planı üzerinde de durmak gerekir.

20 nci Yüzyıl boyunca yaşanan bütün savaşlar, bir egemenlik kurmayı ve paylaşımda üstünlük sağlamayı ifade etmişlerdir. Uluslararası camianın kendi hukukunu ve kurumlarını oluşturma çabaları da hiç eksik olmamıştır; bu alanda tam bir uzlaşma ve işbirliğine ulaşılabildiğini söylemek de mümkün değildir. Temel sebep, millî veya bölgesel çıkarların çatışması, uluslar ve devletler arasında karşılıklı anlayış ve işbirliğine dayalı, sağlıklı ve kalıcı bir uluslararası ilişkiler ağının oluşturulamamış olmasıdır. 48 yıldır NATO'dayız ve Türkiye, NATO'da ikinci askerî güçtür; 36 yıldır da Avrupa Birliğine girmek için mücadele vermekteyiz.

Avrasya'nın kaderini de etkileyen AGİT, diyalogla yumuşama platformudur; Avrasya'nın yeni güvenliğinin baş aktörlerinden biridir. AGİT, son on yıldır yoğunluk kazanan küreselleşme sürecinin de en önemli ve güncel uluslararası örgütlerinden biri olarak yeni normlar oluşturmakta ve bunların uygulanmasını kontrol etmeye çalışmaktadır.

Siyasî, ekonomik ve teknolojik boyutlarıyla çok yönlü karmaşık bir ilişkiler ağını ifade eden küreselleşme süreci, yeni bir evrensel olgu olarak 21 inci Yüzyıla da damgasını vuracaktır. Demokrasi, insan hakları, piyasa ekonomisi ve karşılıklı bağımlılık gibi ilke ve değerler de küreselleşme sürecinin hâkim söylemi olmaya devam edecektir.

İstanbul zirvesi, coğrafyanın müşterek normlarını ve kurumlarını belirlemeye yönelik çok önemli bir adımdır. Zirvede yapılan görüşmeler sonucunda, son şekli verilen İstanbul Deklarasyonu, Avrupa Güvenlik Şartı ve Güncelleştirilmiş Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Anlaşması, bu açıdan temel belgeler olarak dikkat çekmektedir. Bu belgeler, AGİT'in daha önce karara bağlanmış olan temel ilke ve hedeflerinin günün şartlarına uyarlanması ve yeni stratejilerin ortaya çıkması anlamına gelmektedir. Önümüzdeki yüzyılın dünyasına büyük ölçüde zirvede alınan kararlar yön verecek, muhtemel sorunlara bu toplantılarda oluşan mutabakatlar çerçevesinde çözüm aranacaktır.

Çeçenistan'da, artık vahşet ve zulüm boyutuna ulaşan Rus saldırılarının sona erdirilmesi gerekmektedir. Hiçbir gerekçe, sivil ve masum insanlara karşı böylesine bir saldırıyı ve bir toplumu yok etme politikasını haklı gösteremez. Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattı Anlaşması, Türkiye, Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan ve Gürcistan'ın katılımıyla imzalanmıştır. Anlaşmaya göre, Azerî petrolü, 2004 yılından itibaren dünya pazarlarına taşınacaktır. Böylece, 2,4 milyar dolara mal olacak olan bu boru hattının, 1 730 kilometrelik hattı üzerinde, 4'ü Türkiye'de olmak üzere 10 vana bulunacak, hattın 1 037 kilometresi Türkiye'de, 468 kilometresi Azerbaycan'da, 225 kilometresi ise Gürcistan sınırları içerisinde olacaktır.

AGİT İstanbul Şartı, insan hak ve hürriyetlerini güvence altına alıyor. Bütünleşmiş ve demokratikleşmiş bir AGİT bölgesi ve işbirliği güvenlik platformu oluşturularak, üye ülkelerin barış içerisinde yaşamaları sağlanacaktır. Operasyon merkezi kurularak, uluslararası terörizm, organize suçlar, hukukun üstünlüğü, insan hakları, ekonomik özgürlük, barış ve istikrar önplanda tutulacaktır. Böylece, dünyanın her tarafında yaşayan insanların doğal insan hakları AGİT ile teminat altına alınmış olacaktır. Savaşta zarar gören toplumların rehabilitasyonu ve çatışmaların önlenmesine ilişkin teşkilat etkinliğinin artırılması da, bu zirvede önerilmiştir.

Kosova'nın, hâlâ, AGİT'in önemli bir mücadele alanı olduğu belirtilmiştir.

Bosna-Hersek yönetiminden, 2000 yılı sonbaharı yapılması planlanan genel seçimler öncesi, seçim yasasının hızla çıkarılmasının beklendiği de vurgulanmıştır.

Ayrıca, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin bağımsızlığının, egemenliğinin ve siyasal eşitliğinin pazarlık konusu yapılamayacağı kararlılığı ve idraki de bu zirvede belirtilmiştir.

Yine, Doğu Türkistan Göçmenler Derneği, ABD Başkanı Bill Clinton'a, Kızıl Çin Hükümeti tarafından Doğu Türkistan Türklerine karşı uygulanan zulüm, işkence ve katliamları içeren bir rapor sunmuştur. Bu rapora göre, Birleşmiş Milletler Anlaşmasının ve insan hakları prensiplerinin garanti ettiği temel haklarından bile mahrum olarak, tarihinin en karanlık devrini yaşamaktadır Doğu Türkistan Türkleri.

BAŞKAN – Sayın Kayayerli, 1 dakika eksüre veriyorum; toparlayınız.

MÜJDAT KAYAYERLİ (Devamla) – Teşekkür ederim efendim.

Kızıl Çin yönetiminin Doğu Türkistan Türklerine karşı izlediği siyasal baskı, kültürel eritme, ekonomik sömürü, ekolojik yıkım ve aşağılama siyaseti, Doğu Türkistan'ı tam anlamıyla bir istikrarsızlığa sürüklemiştir.

Gelecek AGİT faaliyetlerine rehberlik edecek olan Avrupa Güvenlik Şartı, Viyana Belgesi ve 43 maddeden oluşan İstanbul Deklarasyonu, AKKA ile ilgili problemler de ortadan kaldırılarak, yeni şekliyle imzalanmıştır. Taraf ülkeler, hür, demokratik ve daha da bütünleşmiş bir AGİT bölgesi oluşturulmasında görüş birliğine varmışlardır. Liderler, Çeçenistan bunalımına siyasî çözüm getirilmesini vurgulamışlardır.

AGİT misyonunun Ukrayna'daki çalışmasının başarıyla tamamlanmış olduğu, Kırım Özerk Cumhuriyetinin istikrar sürecine önemli bir katkısı bulunduğu konusu da bildirilmiştir.

AGİT Dönem Başkanı Norveç Dışişleri Bakanı Knut Vollebek, yılbaşından önce Çeçen liderlerle en kısa sürede görüşeceğini ifade etmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MÜJDAT KAYAYERLİ (Devamla) – Süre verdiğiniz için teşekkür ediyorum.

Saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Biz teşekkür ederiz Sayın Kayayerli.

Gündemdışı konuşmaya yanıt verecek Sayın Bakan?.. Yok.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu ve 27 arkadaşının, Bursa’nın Büyükorhan, Harmancık, Orhaneli ve Keles İlçelerinin ekonomik, sosyal, kültürel ve kentsel sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/99)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bursa İlinin dağ ilçelerinden Büyükorhan, Harmancık, Orhaneli ve Keles'in ekonomik, sosyal, kültürel ve kentsel sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

Saygılarımızla.

1. Ahmet Sünnetçioğlu (Bursa)

2. Mehmet Altan Karapaşaoğlu (Bursa)

3. Faruk Çelik (Bursa)

4. Mustafa Niyazi Yanmaz (Şanlıurfa)

5. Suat Pamukçu (Bayburt)

6. Ali Gören (Adana)

7. Cemil Çiçek (Ankara)

8. Ali Coşkun (İstanbul)

9. Tevhit Karakaya (Erzincan)

10. Bekir Sobacı (Tokat)

11. Hüseyin Arı (Konya)

12. Fahrettin Kukaracı (Erzurum)

13. Şeref Malkoç (Trabzon)

14. Mahfuz Güler (Bingöl)

15. Osman Aslan (Diyarbakır)

16. Maliki Ejder Arvas (Van)

17. M. Zeki Çelik (Ankara)

18. Nevzat Yalçıntaş (İstanbul)

19. Musa Demirci (Sıvas)

20. Latif Öztek (Elazığ)

21. Lütfü Esengün (Erzurum)

22. Nurettin Aktaş (Gaziantep)

23. Süleyman Arif Emre (İstanbul)

24. Mehmet Ali Şahin (İstanbul)

25. Abdullah Gül (Kayseri)

26. Mehmet Batuk (Kocaeli)

27. Hüseyin Karagöz (Çankırı)

28. Abdüllatif Şener (Sıvas)

Gerekçe:

Bursa İli dağ ilçelerinden Orhaneli, Keles, Büyükorhan ve Harmancık'ta yaşayan halkın geçimi tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır; fakat, ilçelerimizin toplam yüzölçümünün ancak yüzde 20'sinde tarım yapılabilmektedir. Bu alanlar iklim ve toprak yapısı bakımından tarıma çok elverişli değildir. Kuru tarım hâkimdir. Mera ve otlaklar yetersizdir. Gerek tarım gerekse hayvancılık bilimsel teknik yöntemlerle yapılamamaktadır. Tarımsal faaliyetler ekonomik değildir; çünkü, sulu tarıma geçilememiştir. Buna bağlı olarak ürün çeşitlendirilmesi gerçekleştirilememiştir. Mevcut tarım ürünlerinin sanayisi kurulamamıştır. Bu nedenle, kalkınmanın önündeki bu engellerin aşılması gerekmektedir. Tarım ve hayvancılığa bağlı halk geçim sıkıntısı çekmektedir. Yapılan hesaplamalara göre, fert başına düşen yıllık ortalama gelir 350-450 dolar civarındadır. Bu rakam, DPT'nin hesaplamalarına göre, Türkiye'de fukaralık sınırı olan 578 doların altında kalmaktadır.

İlçelerimizde istihdam yaratacak iş alanı bulunmamaktadır. Orhaneli'nde kurulu termik santral ile Ege metal ve Keles'te işletilmekte olan ve yüzde 10 kapasite ile çalışan Keles Kömür İşletmesi dışında kamu ve özel sektörün bir yatırımı bulunmamaktadır. Bu nedenle, ilçelerde işsizlik had safhadadır. Bu ve diğer sebeplere bağlı olarak 300 000 civarında ilçe halkı göç etmek zorunda kalmıştır. Bu nedenle, ilçelerimiz, en çok göç veren ilçeler arasında yer almaktadır. Yatırımcıyı çekecek teşvik gibi avantajlar da bulunmamaktadır. Bu nedenle, ilçe topraklarımızın yüzde 57'sini kaplayan orman emvalini işleyecek bir sanayi yatırımı kurulamamıştır. İlçe halkı bu ormanlardan yalnızca yakacak ihtiyacını karşılama ve orman işçiliği ücreti alma dışında bir yarar elde edememektedir.

Yine, Maden Tetkik Arama Kurumunun verilerine göre, ilçelerimizde bulunan başta linyit, amyant, talk, mermer gibi zengin maden yatakları işletilememektedir. Keles-Kocayayla, Kendir, Gelemiç Yaylası havzası dağ turizmine, Orhaneli sadağı ve Ağaçhisar, Harmancık-Ilıcaksu, Büyükorhan-Düğüncüler, Keles-Haydar ve Kocakavacık Köylerinde bulunan sıcak su yatakları termal turizmine elverişli olduğu halde işletilememektedir.

İlçelerimizin, ulaşım başta olmak üzere, eğitim, sağlık ve altyapı hizmetleri diğer ilçelere göre çok yetersizdir. Bütün bu nedenlere bağlı olarak ilçelerimiz Bursa'nın, hatta Türkiye'nin en geri kalmış ilçeleri arasında yer almaktadır. Ülkemizin batısında yer almasına rağmen Doğu ve Güneydoğu Anadoludaki birçok ilçeden geri durumdadır. DPT'nin "gelişmişlik ve kalkınmışlık bakımından ilçeler" sıralamasında Orhaneli, Harmancık, Büyükorhan ve Keles ilçeleri sırasıyla 354, 452, 549 ve 571 inci sıralarda yer almaktadır. İlçelerimizin bir kısmı dile getirilen ekonomik ve sosyal sorunlarının çözümü için yerel üretim vasıtaları yeterli olmayacaktır. Tarım ve hayvancılığın bilimsel ve teknik düzeyde yapılması sağlanıp verimliliğin artırılmasına yönelik çalışmalar yapılmakla birlikte, ilçelerin ekonomik sorunlarının çözümü ve yatırımları artırmak için teşvikleri bulunması gerekmektedir. Bu cazibeyi yaratacak kurum ise "kalkınmada öncelikli bölge" statüsünü kazanmaktan geçer veya en azından "teşvik kuşağı" kapsamına alınmaya bağlıdır. Diğer taraftan, yörenin yerel kaynaklarının yatırıma dönüştürülmesi gerekmektedir.

Bütün bu sorunların giderilerek ilçelerimizin hak ettikleri yere gelmesi; ekonomik, sosyal, kültürel ve kentsel sorunlarının çözümlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasının faydalı olacağı inancını taşımaktayız.

BAŞKAN – Önerge bilgilerinize sunulmuş olup, gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması hususundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sözlü soru önergelerinin geri alınmasına dair 2 adet önerge vardır; okutuyorum:

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz’ın (6/244, 6/245) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/63)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 18 ve 19 uncu sıralarında yer alan (6/244) ve (6/245) esas numaralı sözlü soru önergelerimi geri alıyorum.

Gereğini arz ederim.

Saygılarımla. 1.12.1999

Mustafa Niyazi Yanmaz

Şanlıurfa

BAŞKAN – Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Diğerini okutuyorum:

2. – Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz’ın (6/222, 6/227, 6/228) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/64)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 4, 8 ve 9 uncu sırasında yer alan (6/222), (6/227), (6/228) esas numaralı sözlü soru önergelerime yazılı cevap aldığımdan, soru önergelerimi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim. 2.12.1999

Mustafa Niyazi Yanmaz

Şanlıurfa

BAŞKAN – Sözlü soru önergeleri geri verilmiştir.

2 adet, komisyondan istifa önergesi vardır; okutuyorum:

3. – İstanbul Milletvekili Mehmet Cavit Kavak’ın, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/65)

25.11.1999

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

3 komisyonda görev yapmaktayım. Komisyon toplantıları aynı günlere tesadüf ettiğinden İnsan Hakları Komisyonundan affımı saygılarımla arz ediyorum.

Mehmet Cavit Kavak

İstanbul

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğerini okutuyorum:

4. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/66)

26.11.1999

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Seçilmiş bulunduğum İnsan Hakları Komisyonundaki görevimden, parti çalışmalarının yoğunluğu nedeniyle istifa ediyorum.

Gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

Bülent Akarcalı

İstanbul

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

IV. – SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ

1. – Millî Savunma Komisyonunda açık bulunan bir üyeliğe seçim

BAŞKAN – Millî Savunma Komisyonunda boş bulunan ve Anavatan Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Balıkesir Milletvekili Agâh Oktay Güner aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2. – İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda açık bulunan iki üyeliğe seçim

BAŞKAN – İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda boş bulunan ve Anavatan Partisi Grubuna düşen 2 üyelik için İstanbul Milletvekili Emre Kocaoğlu ile İzmir Milletveki Rifat Serdaroğlu aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce, yarım kalan işten başlıyoruz.

Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/432) (S. Sayısı: 198) (1)

BAŞKAN – Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Sayın milletvekilleri, geçen birleşimde tasarının 14 üncü maddesi kabul edilmişti.

Şimdi, 15 inci maddeyi okutuyorum:

Cumhuriyet başsavcılığınca re’sen dava açılacak haller

MADDE 15. — Memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkındaki ihbar ve şikâyetlerin garaz, kin veya mücerret hakaret için uydurma bir suç isnadı suretiyle yapıldığı hazırlık soruşturması sonucunda anlaşılır veya yargılama sonucunda sabit olursa haksız isnatta bulunanlar hakkında yetkili ve görevli Cumhuriyet başsavcılığınca re’sen soruşturmaya geçilir.

BAŞKAN – Gruplar adına söz isteyen?..

TURHAN GÜVEN (İçel) – Grubum adına söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Doğru Yol Partisi Grubu adına, İçel Milletvekili Sayın Turhan Güven.

Buyurun efendim.

DYP GRUBU ADINA TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, bundan evvelki maddelerde, şikâyet edenin belirlenmesi hususunda, önincelemeden sonra olayın yetkili mercie iletilmesi, işleme konulmayacak ihbar ve şikâyetler bölümü üzerinde konuşma yapmış ve burada, mevcut maddenin yeterli olmadığını, halen Türkiye'de yürürlükte bulunan 3071 sayılı Kanun hükümlerinin buraya konulmasının daha uygun olacağını belirtmiştik; fakat, her nedense, bu düzenlemenin yeterli olduğu hususundaki işlemler bu şekilde kaldı; ama, şimdi, bu defa, şikâyetçinin, şikâyeti sonunda, eğer, bazı yerlerde yalan, iftira ve ihbarın geçersiz olduğu veya yargılama sonunda sabit olursa diyerek bir madde düzenlenmiştir ve burada, cumhuriyet savcılığına, şikâyetçi (müşteki) hakkında resen soruşturma açılması hususu gündeme getirilmiştir.

Bakınız değerli milletvekilleri, Türk Ceza Kanununda suç tasni başka şeydir, iftira başka şeydir; ama, buradaki düzenlemeyle, her ikisi birlikte, aynı madde altında işleme getirilmiş ve "hazırlık soruşturması sonucunda, eğer bunun asılsız olduğu anlaşılırsa" denilmiş. Yani, 3071 sayılı Kanundaki hususlar eğer gündeme getirilseydi, belki buna gerek kalmayacaktı.

Şimdi, birisi, resen takibi müstelzim bir suç gibi görünürken, öbürü, şikâyete bağlı bir suç gibi görünür. Bu bakımdan, yapılan düzenlemede, 3071'in buna monte edilmesinin daha uygun olacağı; yani, oradaki şartları olmayan dilekçelerin işleme konulmaması hususu derpiş edilirse, bu maddeye de fazlaca ihtiyaç olmayacaktır; ama, gelin görün ki, bugüne kadar yapılan uygulamada, geceyarısı korsan maddelerle bu Meclis meşgul edilirken, doğru düzenlenmeyen maddelerle meşgul edilirken, çok ciddî, seksenaltı yıl uygulaması yapılan bir kanun yerine yeni bir kanun tedvin edilirken, gerekli dikkat ve ihtimamın gösterilmediği görülmüştür.

Bu Mecliste, hükümet teklifi diye bir teklif içtüzükte yoktur; ama, lütfen, zabıtlara dikkatle bakınız; geçen hafta, sabahın saat 5'ine kadar yaptığımız çalışmalarda, hükümet teklifi gibi teklifler gündeme getirilmiş; mükerrer vergiden başlayarak, vergi usul ve esaslarına uymayan birtakım işlemler ortaya çıkarılmış ve Türk vergi sistemi allak bullak edilmiştir.

Arzım şu: Kanun tasarıları hazırlanırken, oldubittiye getirmeyelim. Kanun tasarıları, Türk toplumunun yararına olacak şekilde getirilecekse, hep ifade etmeye çalışıyoruz; bu işin muhalefeti, iktidarı olmaz, onu en iyi biçimde çıkarmanın gayreti içerisinde olalım ve verdiğimiz, getirdiğimiz önerilerin dikkate alınmayışı, milletin nefine değildir. Israrcı olmanın, yanlışlıkta ısrar etmenin, ne ısrarcıya bir yararı dokunmuştur ne de millete bir yararı görülmüştür bugüne kadar. Onun için, kanun tasarıları getirirken, özellikle, seksenaltı yıl gibi bir uygulamadan vazgeçerek yeni bir uygulama getirirken, hukukçulara, enine boyuna danışmak, bu konunun uygulaması içerisinde olan Yargıtay 4 üncü Ceza Dairesinin görüşlerine itibar etmek lazım gelirdi.

Şimdi, bakınız, bu kanun böyle çıkıyorsa, hani, her şeyi artık Avrupa'ya göre düzenliyoruz ya; IMF istiyor kanun çıkarıyoruz, Avrupa istiyor Anayasa değiştiriyoruz, falan istiyor ona göre düzenleme yapıyoruz... Yakında, bu tip düzenlemeler daha gelecek önünüze. Siz, bunun bilinci içerisindesiniz, hiç şüphem yok. O zaman, bilin ki, Belçika Anayasasında, böyle bir kanun düzenlenmeyeceğine dair hüküm vardır. Memur suçları hakkında, özel bir kanun düzenlenmeyeceğine dair hüküm vardır. Avrupalı da böyle bir kanun yok. O zaman, yapacağınız bir işlem var; bu kanun tasarısını geri çekersiniz. (DSP sıralarından "Aman, yeter be" sesi)

Öğreneceksiniz... Dinleyin efendim... "Yeter be" falan filanla değil; öğrenmeye ihtiyacınız olduğu için söylüyorum bunu. Bilmediğinizi hissettiğim için de söylüyorum. Dinlersen, belki aklında bir şeyler kalır; çünkü, bu döner... Avrupa Birliğine girmek istiyorsun, kapısını aşındırıyorsun; ama, öyle bir kanun çıkarıyorsun ki, Avrupa Birliğine seni almazlar bu kanunla. Bunu bilin. Sizi, kapıda tutmaya devam ederler. Onun için, kaç madde olursa olsun, 14 maddesi görüşülmüş dahi olsa, bu kanun tasarısının, bir kere daha komisyona geri çekilmesinde ve ona göre yeni bir düzenleme yapılmasında fayda vardır.

Madem, Anayasa değişecektir, değiştirilmelidir diye mangalda kül bırakmıyorsunuz, işte, gelin, 129 uncu maddenin son fıkrasını da değiştirelim, kaldıralım. İzin sistemini kaldırırsanız, bu kanuna da gerek kalmaz ve daha medenî, daha çağdaş bir kanun getirmiş olursunuz; çünkü, bu kanun çıktığı takdirde -ki, görüntü odur, parmak hesabıyla çıkacaktır- devlet memurlarını işbaşında göremeyeceksiniz. Geçen konuşmamda da söyledim, onları adliye koridorlarında arayın artık. Sabahtan gidecekler, akşama kadar koridorda dosya numarasına göre sıralarını bekleyeceklerdir. Çok dikkat edilmesi gereken bir husus olduğu için vurgulamaya ve açıklamaya çalışıyorum. Onun için "yeter"i falan bırakın da, siz, bu konuda "yeter" deyin!.. Siz, bu konuda "yeter" deyin!.. Hükümete "yeter artık, bizi, Genel Kurulumuzu bu tip kanun tasarılarıyla meşgul etmeyin" deme cesaretini gösterin.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Güven.

Gruplar adına başka söz isteği?.. Yok.

Şahsı adına, Sayın Yasin Hatiboğlu?..

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Sayın Başkan, vazgeçtim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

Sayın Ramazan Toprak?.. Yok.

Başka söz isteği?.. Yok.

Maddeyle ilgili bir önerge vardır; okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 198 sıra sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun Tasarısının 15 inci maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Aydın Tümen İsmail Köse Beyhan Aslan

Ankara Erzurum Denizli

Saffet Arıkan Bedük Bülent Arınç

Ankara Manisa

"Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yukarıdaki fıkrada belirtilen durumlarda kamu davası açılması için cumhuriyet başsavcılığına başvurma ve haksız isnatta bulunanlar hakkında genel hükümlere göre tazminat davası açma hakları saklıdır."

BAŞKAN – Sayın Komisyon katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) – Sayın Başkan, çoğunluğumuz yok; ancak, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin saygınlığının korunmasına yönelik bir önerge olduğu için benimsediğimizi ifade etmek isterim.

BAŞKAN – Takdire bırakıyorsunuz.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) – Evet.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Katılıyoruz.

BAŞKAN – Önerge sahipleri, gerekçeyi mi okutalım?

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Saydam ve dürüst bir kamu yönetimi sağlanmak istenirken, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin saygınlığının da korunması esastır. Bu amaçla, maddenin birinci fıkrasıyla cumhuriyet başsavcısına verilen görevin, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin başvurusu ile de yerine getirilmesi sağlanmış; ayrıca, haksız isnatta bulunanlara karşı, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin genel hükümlere göre tazminat davası açabileceği vurgulanmıştır.

BAŞKAN – Komisyonun takdire bıraktığı, hükümetin katıldığı ve gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

15 inci maddeyi, kabul edilen önerge yönündeki değişik şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 15 inci madde kabul edilmiştir.

16 ncı maddeyi okutuyorum:

Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkata yapılan atıflar

MADDE 16. — Kanunlarda Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkatın uygulanacağı belirtilen hallerde bu Kanun hükümleri uygulanır.

Kanunlarda Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkatın uygulanmayacağı belirtilen hallerde genel hükümler uygulanır.

BAŞKAN – Madde üzerinde, gruplar adına söz isteyen?.. Yok.

Şahısları adına, Sayın Ramazan Toprak?... Yok.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Arkadaşlarımızı dinliyoruz.

BAŞKAN – Efendim?..

TURHAN GÜVEN (İçel) – Arkadaşlar "yeter artık, çok konuştunuz" diyorlar da, konuşmuyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, ben İçtüzüğü uyguluyorum.

Başka söz isteği?.. Yok.

Önerge yok.

16 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 16 ncı madde kabul edilmiştir.

17 nci maddeyi okutuyorum:

Değiştirilen hükümler

MADDE 17. — 22.1.1990 tarihli ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 11 inci maddesinin (d) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

d) Teşebbüs genel müdürü ve yönetim kurulu üyelerinin görevlerini icra sırasında işledikleri suçlardan dolayı yargılanmaları, ilgili bakanın iznine bağlı olup; bu konuda Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri uygulanır.

BAŞKAN – Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Dengir Fırat?..

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Konuşmayacağız Sayın Başkan.

BAŞKAN – Doğru Yol Partisi Grubu adına?.. Yok.

Şahsı adına, Sayın Ramazan Toprak?.. Yok.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, sorumuz var.

BAŞKAN – Buyurun.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkanım, vasıtanızla, Sayın Bakandan bir soru sormak istiyorum.

Bugüne kadar 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin uygulanmasında özel bir durum vardı, özellikle 11/d de. Bu defa, bu konumdan vazgeçiliyor; yani, KİT'lerde görev alan kişilerin konumu, memurlara uygun hale getiriliyor. Halbuki, bunlar, memur gibi sayılanlardan da bazen şüphe edilmektedir. Bu nedenle "ilgili bakanın izni üzerine" tabiri vardı, burada da yine "bakan" tabiri var; fakat, altındaki cümlede "Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri uygulanır" denilmektedir. Eski uygulamanın herhangi bir rahatsızlığı mı vardı? Bu rahatsızlığı biliyorlarsa nedir, onu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Buyurun Sayın Bakanım.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 22.1.1990 tarih ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 11 inci maddesinin (d) bendi, bu kanunla getirilen sisteme uygun olarak, ona paralel olarak yeniden düzenlenmektedir. Daha önce de, zaten, 11 inci maddenin (d) bendinde "görevleri sırasında veya görevleri dolayısıyla işledikleri iddia olunan suçlardan dolayı teşebbüs genel müdürü ve yönetim kurulu üyeleri hakkında takibat yapılabilmesi..." (DYP sıralarından "Sayın Başkan, duyamıyoruz" sesleri)

BAŞKAN – Sayın Bakan, mikrofona biraz yaklaşabilirseniz veya çekerseniz...

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Tekrar ediyorum: Kamu iktisadî teşebbüsleri personeliyle ilgili 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 11 inci maddesinin (d) bendi halen "Görevleri sırasında veya görevleri dolayısıyla işledikleri iddia olunan suçlardan dolayı teşebbüs genel müdürü ve yönetim kurulu üyeleri hakkında takibat yapılabilmesi için ilgili Bakanın izni şarttır" şeklindedir.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Memurin Muhakematına tabidir.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Evet.

Şimdi, burada, bu kanun tasarısıyla getirilen sisteme uygun olarak bir değişiklik yapılmaktadır; her şeyden önce, görevleri sırasında işlenen suçlar kapsam dışında bırakılmaktadır. Bilindiği gibi, yeni tasarının temel özelliği, Memurin Muhakematı Kanununa ya da yeni adıyla Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanuna tabi olacak olanların işledikleri suçların kapsamının daraltılmasıdır. Bu suçlar, memuriyet görevi sebebiyle işlenmiş olmalıdır; yoksa, memuriyet sırasında işlenmiş olma yeterli değildir.

İşte, bu bakımdan, yeni metinde, teşebbüs genel müdürü ve yönetim kurulu üyelerinin, görevlerini icra sırasında işledikleri suçlardan dolayı yargılanmaları, ilgili bakanın iznine bağlı olup, bu konuda Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri uygulanır. Bakanların nasıl izin verecekleri bu kanunda düzenlenmiş olduğu için, madde bu haliyle önerilmiştir.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz efendim, tatmin olmadığım için bir hususu arz edeceğim.

BAŞKAN – Buyurun.

TURHAN GÜVEN (İçel) – KİT'lerin özel hukuk hükümlerine tabi durumları vardır. Özel hukuk hükümlerine tabi olan kurumları, siz, 657 kapsamı içinde bulunan memurlar gibi düşünür hale niye getirdiniz diye soruyorum. Ne gerek gördünüz diyorum; uygulamada bir sıkıntı mı oldu? Onu soruyorum ben.

Ben, 399'un 11/d'sini binlerce defa uygulayan bir insanım. O bakımdan soruyorum.

BAŞKAN – Olabilir, Sayın Güven de, Sayın Bakanın cevabını, ben, artırıp veya eksiltme hakkına haiz değilim. Sayın Bakanımın verdiği yanıtla yetinmek zorundayız.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Evet, buyurun Sayın Bakanım.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilimizin bu sözleri üzerine, şu ek açıklamayı yapma ihtiyacını duyuyorum: Halen, bakan izin vermediği takdirde, ilgili memur hakkında bir soruşturma açılamıyor; oysa, şimdi, yeni getirilen sistemde, bu durumda, şikâyetçiye, cumhuriyet savcısına itiraz hakkı tanınmaktadır. Ayrıca, öninceleme sonucunda izin verilmişse, bu izin istemine karşı da, önergeyle kabul edilen düzenlemeye göre, ilgili memur itiraz hakkını kullanabilecektir. Dolayısıyla, bugün kabul etmekte olduğumuz kanun tasarısında yapılan yollama bunu sağlamaktadır; bu nedenle, bu konuda da sistem bütünlüğü getirilmiştir, sistem bütünlüğü sağlanmıştır. Bugünkü duruma göre, konuya açıklık kazandırılmıştır ve soruşturmanın devamı olanağı getirilmiştir.

TURHAN GÜVEN (İçel) – İmtiyaz mı sağlıyorsunuz; böylece, koruma mı yapıyorsunuz?

BAŞKAN – Peki, teşekkür ediyoruz Sayın Bakanım.

17 nci maddeyle ilgili görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyle ilgili önerge yoktur.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 17 nci madde kabul edilmiştir.

18 inci maddeyi okutuyorum:

Yürürlükten kaldırılan hükümler

MADDE 18. — 4 Şubat 1329 tarihli Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN – Fazilet Partisi Grubu adına Sayın Mehmet Ali Şahin?.. Yok.

Gruplar adına başka söz isteği?.. Yok.

Şahsı adına Sayın Ramazan Toprak?.. Yok.

18 inci maddeyle ilgili görüşmeler tamamlanmıştır.

18 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 18 inci madde kabul edilmiştir.

Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1. — Yürürlükten kaldırılan Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkattaki usule göre açılmış bulunan davalara devam edilir. Men-i muhakeme kararı kesinleşmiş olanlar yeniden ele alınmaz.

Soruşturması devam eden veya verilmiş lüzum-u muhakeme veya men-i muhakeme kararları kesinleşmeyen dosyalar, başka bir işlem yapılmayarak, en geç onbeş gün içinde bu Kanunda yazılı soruşturma izni vermeye yetkili mercie gönderilir.

Yetkili merci, dosyanın kendisine gelişinden itibaren otuz gün içinde soruşturma izni konusunda karar verir.

BAŞKAN – Maddeyle ilgili, gruplar adına söz isteği?..

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Grup adına Sayın Yasin Hatiboğlu konuşacak.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Sayın Başkan, davet vaki oldu mu?

BAŞKAN – "Buyurun efendim" dedim.

Zatıâlinizin bu konuda çok kibar olduğunu öteden beri biliyoruz; çok teşekkür ediyoruz.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Nazik olmayı, kibar olmaya tercih ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; temsil ettiğiniz büyük milletimizle birlikte, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Günlerdir bir tasarı üzerinde görüş teatisinde bulunuyoruz; kusurlarını düzeltmenin çabası içerisindeyiz hepimiz. Hiçbirimizin, bir başka niyeti, gayreti, çabası, arzusu, özlemi olamaz.

"Hatadan dönmek fazilettir" özdeyişi bir şeyi daha vurguluyor; galiba, hatadan dönme faziletine herkesi kavuşturabilme fazileti de, Faziletli olarak bize düşüyor ağırlıklı biçimde. (FP sıralarından alkışlar)

Hükümlerin ne anlama geldiğini, niye böyle bir hüküm konulduğunu arayıp bulmanın yegâne yeri, gerekçelerdir. Mahkeme, sekiz satırlık bir hüküm bölümü koyar; bu kanaate, sayın mahkeme, acaba, nereden vardı diye merak edersiniz. Merakınızı gidermenin bir tek yolu vardır, nedir; gerekçesi. İşte, delillerin münakaşası vardır; hâkimi, o kanaate iten etkenler vardır, onları, siz de bulursunuz, mutmain olursunuz ya da olmazsınız, karar yanlıştır dersiniz. O halde, gerekçe çok önemlidir; bağlayıcı olmasa bile. Tıpkı mahkeme kararlarında olduğu gibi, yapılan kanunlarda da bağlayıcılık, gerekçelerin değildir, maddelerindir; ama, gerekçe, o maddenin neden öyle zenlenip, sevk edildiğinin akıl yoludur.

Şimdi, gerekçeye bakıyoruz; genel gerekçede deniliyor ki: "Ülkemizde kamu hizmetinin aksamadan yürütülmesi için öngörülen özel soruşturma sistemini en kapsamlı biçimde düzenleyen metin, 1913 yılında kabul edilerek yürürlüğe konulan Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkattır." Geçen sefer de sordum Sayın Bakana: Sayın Bakanım, bu kadar mükemmel, bu kadar güzel; sizin ve benim rahat anlayacağım bir ifadeyle, efradını cami ağyarını mani bir kanunsa, bunu niye kaldırıyoruz Allahaşkına?! Yani, illâ bir kanun yapmış olmak içinse, o kadar çok ihtiyacımız var ki, Parlamentoyu çalıştırıyor göstermek içinse, o kadar çok çalışmamız, yapmamız lazım gelen iş var ki...

Mesela, benim ilçelerime bakıyorum -hepiniz öyle de- Dodurga İlçem, Alpagut, Osmancık, Hacıhamza, Kargı, Çorum Merkeze bağlı Ahiellez Köyü, Ovasaray, Kadıkırı, Alaca İlçem, Sungurlu İlçem, buralardaki çeltik ekicileri; yani, akşam soframıza oturup, besmeleyi çekip, kaşığı vurduğumuz pilavın hammaddesinin, kazandan önceki hazırlığını yapan bölgem, çeltik ekicilerim, perişan; tırnaklarıyla, milekten, balçıktan çeltik topluyor. Ova köylerim benim; soğanı 25'e mal ediyorlar, 18'e satıyorlar; buna çare arayın. Pancar ekicilerim, müstahsillerim perişan; taban fiyatından perişan, bedel almadan perişan... Yani, Meclisimizin çalışıyor görünmesinin kimseye bir faydası yok, Parlamentoya da faydası yok; bir şey üretelim, bir şey yapalım... Kanun da yapacak tabiî; ama, demin söylediğim gibi, yarar kanun yapsın. Bu kanun tasarısı, zarar tasarı; vurgulamak istediğim o.

Şimdi geliyoruz, niye bu tasarıyı sevk etmişiz; bir başka gerekçe daha: Hükümetimiz, 1319 tevellütlü Kanuna atıfta bulunarak "Adı geçen Kanun, getirdiği sistemdeki soruşturma aşamalarının çokluğu ve bu aşamalarda görev alanların yetersizliği sebebiyle işi sürüncemede bırakıyor" diyor. Öyle mi Sayın Bakanım? Evet... Katılıyorum... Aynen... Kusursuz... Ama, lütfen, bir defa da, siz, bize katılın, ne olur... Doğru...

Peki, bu geçici 1 inci madde, sizin bu gerekçenize uz düşüyor mu? Bu iş uzuyor, onun için biz bir tasarı getirdik diyorsunuz, sonra, geçici 1 inci maddeyle bir düzenleme yapıyorsunuz; diyorsunuz ki, eğer, eski kanuna göre oluşturulmuş, başlatılmış takibatlar üzerinden altı ay bile geçmiş olsa; yani, bir senelik tüm emekler verilmiş olsa; ama, neticelenmemişse, kesinleşmemişse, bunları keenlemyekün addedeceksiniz, hatta, nesyen mensiyyen telakki edip, dosyaları izin merciine vereceksiniz; yani, o, bir daha, sıfırdan başlayacak.

Sayın Bakanım, bunun gerekçeyle bağdaşır tarafını ben bulamadım. Hepiniz aklı kâmilsiniz mutlaka; galiba, en kısırı içinizde benim; bir aklı kâmil, bana, bunun bir izahını, lütfen, yapsın.

Dolayısıyla, bu geçici 1 inci madde yerinde değildir. Bendenizin, ta Komisyonda değişiklik önergem oldu. Şimdi, burada da, bir değişiklik önergem Yüce Başkanlıkta var. İzin verirseniz iki satırdan ibarettir. Bendenizin şöyle bir teklifi var: Ben, kadirşinaslık yapmak zorundayım; sayın hükümetimiz, sağ olsunlar, bu kanun tasarısıyla ilgili 5 ayrı değişiklik önergem oldu. 8 komisyon raporuna 8 ayrı noktadan komisyon muhalefetim oldu, bir çoğunu da dikkate alarak düzenlemeler ve düzeltmeler yaptılar, kendilerine teşekkür ediyorum. Bu, bizim görevimiz, birbirimize yardımcı olmak zorundayız. Hiç kimse burada...

Ha, Sayın Bakanla kavgamız; yani, modern anlamda, medenî ölçüler içerisinde ve siyasî farklı platformlardaki kavgamız devam eder; ama, onun yeri burası değil. Burası değil... Beni davet ederler, seçim bölgelerine giderim, Sayın Bakanın hem kahvesini içerim hem de bu kanunların sevkteki hatalarını, tepeden tırnağa birer birer kendi seçmenlerinin önünde söylerim ve benim seçmenlerime, kusurlarımı anlatmasından da bahtiyarlık duyarım. O ayrı bir şey; ama, burada birbirimize destek vermek zorundayız. Bu millet bizim. Cenabı Allah, bir insana kendi milletini temsil etme gibi bir meziyeti lütfetmişse, bunun kıymetini bilmemiz lazım.

Şimdi, teklifim şu: "İzin verilmesi halinde, hakkında inceleme yapılan kimse, bildirimin tebliğini..." Affedersiniz... Bir dakika efendim, başka bir şeyi okuyorum; şurası...

BAŞKAN – "Soruşturması devam eden" efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) – Affedersiniz efendim. "Soruşturması devam eden veya verilmiş lüzum-u muhakeme veya men-i muhakeme kararları kesinleşmeyen dosyalar, eski hükümlere göre neticelendirilir." Eğer bitmişse, bir sürü emek verilmiştir, zaman harcanmıştır; bırakalım, o usule göre bitirileversin, sonrakiler, kaldığı yerden devam etsin diyorum ve sayın hükümete ve Sayın Bakanımıza, belki daha etkili olur diye, kendilerinin çok sevdikleri -benim de çok sevdiğim- yakından tanıdıkları bir imzanın, bir paragrafını arz ve takdim edeceğim. Diyor ki sevdiğimiz imza... Şimdi aramızda yok, keşke olsaydı. "Kamu görevlilerinin binde 1'ini etken yargılama adına, binde 999'unu güvenceden yoksun bırakacağız. Doğru değildir" diyor.

BAŞKAN – Sayın Hatiboğlu, 1 dakika süre veriyorum; buyurun.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) – Lütfetmiş olursunuz efendim.

Bir başka... "Yargılama gerekir kararının bir kurul ya da Danıştay tarafından verilmesinin bir kişi tarafından verilmesine göre önemli üstünlükleri bulunduğu izahtan varestedir." İmza... Ha... "Aslında, memur yargılama sistemiyle korunan, kamu görevlisi değil, kamu görevidir." Biz de, bütün başından beri mücadelemizi bu felsefeden hareketle yaptık. Anlayışla karşılanacağımızı umuyorum. İmzayı arz ve ifade etmedim; Sayın Zekeriya Temizel. Sözler onun.

Başkanlığımızı, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (FP, DYP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Hatiboğlu, bu özlü açıklamalarınızdan dolayı Teşekkür ederiz.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

Sayın Hatiboğlu, hep böyle oluyor; buraya gelince kabul etmiyorlar. Daha önce zatıâliniz de epey görev yaptınız; buraya gelen kabul etmiyor hiçbir şeyi.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Efendim, buna tecahülü arifane denir.

DYP GRUBU ADINA TURHAN GÜVEN (İçel) – Evet, demek ki 10 dakika süre yetmiyor; o bakımdan, tabiî, Sayın eski Başkanımız yerinden anlatmak zorunda kalıyor!

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun tasarısının sonuna geldik. Bir geçici madde ilave edilmiştir; fakat, bu geçici maddeden sonra -önümüze gelen bir önerge var- yapılan hata nispeten düzeltilmeye çalışılmıştır. Ancak, olay şu: Yine noksanlık olduğunu ifade etmeye çalışıyorum ben. Eskiden, 1990'lı yıllara kadar 1609 sayılı bir kanun vardı. Bu, kamu görevlisi, yani, memurun, zimmet, ihtilas, rüşvet gibi suçlarına bakan kanundu. Bir ara, bunun yerine, 3628 sayılı bir kanun getirildi ve 1609 sayılı kanun işlemden kaldırıldı. Yani, bugün "mal bildiriminde bulunma" diye başlayan kanunda, yine, zimmet, ihtilas, rüşvet suçları, herhangi bir izne gerek görülmeksizin -eskiden olduğu gibi- cumhuriyet savcılarınca resen takibe girişilen bir işlemdir.

Ancak, memur hakkında, bir zimmet olayından ötürü dava açıldıktan sonra, duruşma devam ederken, bu defa, bunun, zimmet olmayıp da, suç vasfı değişikliği nedeniyle, görevi ihmal veya suiistimal olduğunda, bugüne kadar yapılan uygulama şöyledir: Hâkim, mahkeme, heyeti hâkime, duruşmayı keser, suç vasfı itibariyle, bunun, Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat hükümleri içine girdiğinden bahisle, dosyayı tefrik eder veya dosya sadece bu noktadan açılmışsa, dosyayı ilgili mercie göndermeye karar verir. Peki, ne olur; işte, ondan sonra, Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat işlemeye başlardı.

Peki, şimdi, ne olur bu?.. Bu kanunun amacı, işi süratlendirmek. Bu kanunun amacı, bir an evvel dosyaları bitirmek, sonuca vardırmak değil mi; gerekçesi öyle. Peki, bu işlem hakkında ne yaptınız? Şimdi, onun için, ben, hep çıkıyorum; kırk senedir yaptığım uygulamaya dayanarak ifade etmeye çalışıyorum. Uygulayıcılardan sorun; aman, bir uygulayıcıya gittiniz mi, sordunuz mu? Bugün, halen eski hükümlere göre dava devam ederken, 3628'le açılan bir davada, mahkeme, suç vasfı değişikliğini gördüğünde, dosyayı tefrik edip veya dosyayı kapatıp ilgili mercie gönderdiğinde siz ne yapacaksınız? Zaman kaybı var mı yok mu?!

Ha, bunun yerine, biz şunu önermiştik. Dedik ki, bakın, bu kanun görüşülürken, gelin, şunu da yapalım; ilave edin bu geçici maddelerden birine; deyin ki, eğer, böyle bir kanuna göre -yani, 3628'e göre- dava açılmış, devam ediyor, suç vasfı değişmişse, artık, yeniden izin almaya falan gerek kalmasın, dosyaya devam etsin mahkeme. Değişen suç vasfına göre, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunundaki diğer cezalarda ve suçlarda olduğu gibi devam etsin, yeniden izin almaya gönder, yeniden süre tayin et, yeniden birtakım kıstaslar ara olmasın; açılmış bir davada, suç vasfı değişikliği nedeniyle dava devam etsin ve sonuçlandırılsın. Bu, daha makul değil mi; bu, daha hukukî değil mi; bu, zaman kazanma değil mi; dosyayı çabuk bitirme değil mi? Fakat, bakıyorsunuz, burada, hiç böyle bir madde yok! Yeni kanun uygulamasına başlanıldığı zaman da, yine 3628 önünüze gelirse, mahkeme bunda suç vasfı değişikliği görürse, bu kanun yürürlükte olsa bile, yapacağı işlem nedir; izin almak üzere... Yani, burada da var; mevcut işlem için ne yapıyor; izin vermeye yetkili mercie gönderilir... Bu, zaman kaybıdır; bu, zaman kaybından başka bir şey değildir. Amacınız zaman kaybı değil; amacınız, bir an evvel sonuca varmak değil mi?!. O zaman, gerekçenizle çelişkilisiniz.

Onun için, bir kanun tedvin edilirken, lütfen, çok dikkatli tedvin edelim. Biraz evvel, Sayın eski Başkanvekilimiz de ifade etti; efradını cami, ağyarını mani olmalıdır bir kanun maddesinin bir hükmü. Buna dikkat etmezseniz, ileride, bu dosyalar, yine birikime uğrar ve gerekçe havada kalır. Bugüne kadar bu usulü götürüyorsunuz, bundan sonra bir başka usulle...

Şimdi, önerge verilmiş, düzenliyor; düzeltiyor daha doğrusu noksanını. Peki, burada, ne diyor "daha evvel Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkata göre yapılmış, başlatılmış bulunan işlemler..." Peki, daha bugün yok... Bugün yok... Dava, zaman aşımına kadar... Şu kanun yürürlüğe girdikten bir süre sonra bir şikâyet vuku bulursa... Bakın, başlatılmış işlemlerde siz bunu yapıyorsunuz. Peki, yeni bir suç görülür de vatandaş şikâyetini yaparsa, elinde belgesi ve delili de varsa, kanun çıktıktan sonra da gelir, bu şikâyeti yaparsa ne yapacaksınız?! Bu, başlatılmış bir iş değil. Bu, daha hiç başlamamış; ortada olmayan bir iş; bu kanun yürürlüğe girdikten sonra ortaya çıkan bir iş. Onun hakkında ne düşünüyorsunuz?

Değerli arkadaşlarım, kanun yapma, çok özel bir teknik olaydır. "Ben de yaptım, oldu" zihniyetiyle kanunlar çıkarılmaz. Çıkmaz mı; çıkar. Nereye gider; yüksek yargı olan Anayasa Mahkemesine gider; oradan da tersyüz edilir, geri çevrilir, döner. Onun için -baştan beri sizlerin müsamahanıza sığınarak ifade etmeye çalışıyorum- çok dikkatli, kelimeleri seçerek, mana ve mefhumunu iyi bilerek kanun çıkaralım.

Eskiden, kanun yapma tekniğini bilen insanlar çoktu, meclislerimizde de çoktu; ama, üzülerek beyan edeyim ki, azalıyor. Bunun için, Adalet Bakanlığında bir genel müdürlük dahi ihdas edilmiştir muciple. Bilahara, kanun yürürlüğe girdikten sonra, 3046 sayılı Kanun yürürlüğe gireceği zaman, o kanun içinde, bu genel müdürlük, kanundaki yerini aldı, mucipten ve kanun yürürlüğe girdi. Onun için, lütfen, sizden istirham ediyorum, çok dikkat edelim. "Çok kanun çıkardık" demekle övünme imkânını bulamazsınız; 80 tane kanun çıkardık... Bir yabancı başkan da, buraya gelip "ben de kendi senatoma bunu tavsiye ederim" diyorsa bu kürsüden, bunun ne manaya geldiğini iyice idrakin içinde olalım. Lüzumlu olan kanunları çıkaralım.

Küba'dan puro almak için yapılan anlaşmanın, kanunun, size göre -geçen defa da ifade ettim- ne önemi vardı? O anlaşmaları bir an evvel çıkarmak için -elbette kanun onlar da, ama- niye aculiyet içinde oldunuz? Bunları, yalnız bize değil, kendi seçmeninize hesap vereceksiniz. Hangi kanunu getiriyorsanız, bunun, hem bu milletin hem bu vatanın ve devletin neffîne olduğunu mutlak açıklamak mecburiyetindesiniz.

Onun için, sizden, bir kere daha istirham ediyorum; kanun, öyle anlaşılıyor ki, biraz sonra -tabiî, sayısal çoğunluğunuz varsa salonda- çıkar; ama, çıkmakla dertler de başlar.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Güven.

Gruplar adına başka söz isteği?.. Yok.

Şahısları adına Sayın Hatiboğlu...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Efendim, bendeniz, görüşlerimi arz ettim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Ramazan Toprak?.. Yok.

Başka söz isteği?.. Yok.

Maddeyle ilgili 2 önerge vardır; geliş sırasına göre okutup, aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 198 sıra sayılı tasarının geçici 1 inci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

Yasin Hatiboğlu

Çorum

Soruşturması devam eden veya verilmiş lüzum-u muhakeme veya men-i muhakeme kararları kesinleşmeyen dosyalar eski hükümlere göre neticelendirilir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, okutacağım ikinci önerge, aynı zamanda, en aykırı önerge olup, okutup işleme alacağım.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 198 sıra sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun Tasarısının geçici 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Aydın Tümen İsmail Köse Beyhan Aslan

Ankara Erzurum Denizli

Saffet Arıkan Bedük Bülent Arınç

Ankara Manisa

"Geçici madde 1.- Bu kanunun yürürlüğe girmesinden önce Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat hükümlerine göre başlatılmış bulunan işlemler, adı geçen kanun hükümlerine göre sonuçlandırılır."

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) – Çoğunluğumuz olmadığı için katılamıyoruz; ancak, benimsediğimizi ifade etmek isterim.

BAŞKAN – Takdire bırakıyorsunuz.

Sayın Hükümet?

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Katılıyoruz.

BAŞKAN – Önerge sahipleri, önergenizin gerekçesini mi okuyalım?

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Gerekçesi okunsun.

BAŞKAN – Peki, gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkata göre başlatılmış bulunan işlemler; örneğin, adı geçen kanun hükümlerine göre açılmış bulunan soruşturmalar, yetkili kurullarca verilen lüzum-u veya men-i muhakeme kararları ile ilgili işlemler, anılan kanuna göre sonuçlandırılacaktır. Buna karşılık, yeni kanunun yürürlüğe girmesinden önce işlenmiş olmakla birlikte, hakkında henüz herhangi bir işlem yapılmamış bulunan suçlar, yeni kanunla getirilen usule tabi olacaktır.

BAŞKAN – Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı ve gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Sayın Yasin Hatiboğlu, bu önerge kabul edildiği için, sizin önergenizi işleme alma şansımız kalmamıştır.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Efendim, maksat zaten hâsıl oldu da, bir hususu anlamakta zorluk çekiyorum. Neticeyi hâsıl ettiğine göre, bendenizin önergesini neden önce işleme koymadınız; onu anlayamadım!

BAŞKAN – Geliş sırasına ve aykırılık sırasına göre... Zatıâliniz biliyorsunuz, önce geliş, sonra aykırılık... En aykırı önerge de o.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Efendim, bir kere, o oyladığınız, aykırı bulduğunuz...

BAŞKAN – Aykırılık... Aynı zamanda, maddenin tamamını değiştiriyor.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – İzin verir misiniz Sayın Başkan.

Aykırı bulduğunuz önerge, bütün grupların, yani hükümet, iktidar kanatlarının da aykırı bulduğu bir önergedir; bunu dikkate alırsak, hükümete en aykırı önerge, benim önergemdir.

BAŞKAN – Önergenin içeriği, maddenin tamamını değiştirmeye matuf.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Önergemi geri çekiyorum

BAŞKAN – Peki efendim, önergeniz geri verilmiştir.

KEMAL KABATAŞ (Samsun) – Sayın Bakana soru sorabilir miyim.

BAŞKAN – Buyurun.

KEMAL KABATAŞ (Samsun) – Sayın Başkan, delaletinizle, açıklanmasını istediğim bir soruyu Sayın Bakana yöneltmek istiyorum: Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat yürürlükten kaldırılıyor. Getirilen önergeyle, şu anda işlemli olan dosyaların eski hükümlere göre sonuçlandırılması esası getiriliyor. Ancak, bugünden itibaren, kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren geriye doğru beş yıllık süre içerisinde, memurların şu anda işlemli olmayan; ancak, soruşturma konusu olabilecek suçları olabilir; beş yıllık zamanaşımı vardır. Bu süre içinde, yani kanunun yürürlükten kalktığı tarihten itibaren geriye yönelik beş yıllık süre içerisinde işlenmiş suçlar hakkında hangi hükümler uygulanacak? Çünkü, şu anda, yürürlüğe koyduğumuz kanun, düzenleme, bu tarihten sonraki geçerli suçlar için soruşturma esasını, usulünü getiriyor. Burada bir eksiklik, burada, geçişte bir noksanlık var mıdır? Sayın Bakandan açıklamasını istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Buyurun Sayın Bakanım.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sanıyorum ki, Sayın Kabataş'ın sorusunun cevabı biraz önce okunan gerekçede verilmiştir. Çünkü, orada "Bu kanunun yürürlüğe girmesinden önce işlenmiş olmakla birlikte, hakkında henüz herhangi bir işlem yapılmamış bulunan suçlar, yeni kanunla getirilen usule tabi olacaktır" ifadesi yer almaktadır. Daha önce başlanmış olan işler, şimdi yürürlükten kaldırdığımız Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkata göre sonuçlandırılacaktır; bu açık, bu, maddede belirtiliyor; ama, henüz, hakkında herhangi bir işlem yapılmamış olan suçlar, zamanaşımı süresi içerisinde ortaya çıktığı takdirde, onlar hakkında yeni kanuna göre işlem yapılacaktır...

KEMAL KABATAŞ (Samsun) – Peki, bu, hukukun genel ilkelerine uygun mudur Sayın Bakanım; geriye doğru yürüme...

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Elbette; geriye doğru yürüme söz konusu değil; bu, bir usul kanunudur.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Lehe olan hükümler hangisi?..

KEMAL KABATAŞ (Samsun) – Lehe olan hükümler, aleyhte olan hükümler?..

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Hayır, bu, aleyhte, lehte değil; bu, bir usul kanunudur.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Bir dakika, daha bir şey söylemedim!..

TURHAN GÜVEN (İçel) – Başlıyordunuz da!..

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, kabul edilen önerge, maddenin tamamını değiştirdiğinden, o önergeyi, geçici 1 inci madde olarak oylarınıza sunacağım; ama, bu arada, Sayın Turhan Güven'in karar yetersayısının aranılması isteğini de yerine getireceğim.

O nedenle, geçici 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum; ancak, oylamayı elektronik cihazla yapacağım ve 3 dakikalık süre vereceğim.

Sayın milletvekilleri, 3 dakikalık süre içerisinde sisteme giremeyen arkadaşlarımızın, teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen giremeyen arkadaşlarımızın, oy pusulalarını Başkanlığımıza göndermelerini, vekâleten oy kullanacak Sayın Bakan var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini, adını ve imzasını havi oy pusulasını Başkanlığımıza göndermelerini rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, geçici maddenin yapılan açık oylamasında, kabul 156'dır. Bu sonuca göre karar yetersayısı vardır, madde kabul edilmiştir.

19 uncu maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 19. — Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Grupları adına, Sayın Mehmet Ali Şahin; konuşacak mısınız efendim?

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Konuşayım efendim.

BAŞKAN – Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Mehmet Ali Şahin; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Sayın Başkan, Meclisimizin saygıdeğer üyeleri; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Efendim, yürürlük maddesi üzerinde söz aldım. Bir geçici maddeyle birlikte, 19 maddeden oluşan yeni bir yasa, eğer, Meclisimiz kabul ederse, Resmî Gazetede yayımlandığı günden itibaren yürürlüğe girecek.

Aslında, bu kanunla, sadece yeni bir yasa yürürlüğe girmiyor; bir de, Türkiye'nin kahrını seksenaltı yıl çekmiş olan bir yasa da yürürlükten kaldırılıyor; 1913 tarihli Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat, bu yasa ile yürürlükten kaldırılıyor. Doğrusu, yaşayan en kıdemli yasalarımızdan biriydi kaldırılmak istenilen ve kaldırılacak olan yasa. Doğrusu, yıllar içerisinde, içtihatlarla beslenmiş ve zamana karşı da büyük bir direnç göstermiş olan yasaydı.

Kanun tasarısında, bu hususla ilgili bir cümle var, nitekim, daha önce yapılan görüşmelerde de ifade edildi. Hükümet, kaldırılan yasayla ilgili, fazla olumsuz bir beyanda da bulunmamış "Ülkemizde kamu hizmetinin aksamadan yürütülmesi için öngörülen özel soruşturma sistemini en kapsamlı biçimde düzenleyen metin" diye bahsediyor, 1913 tarihli, demin ismini andığım yasadan. Gerçi, burada, hükümeti oluşturan siyasî parti sözcüleri, özellikle geneli üzerinde görüşürlerken, seksenaltı yıllık yasayla ilgili, bazı ağır eleştiriler de getirdiler; ama, bu, bizde bir gelenektir; geçenlerde, Sayın Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği gibi, hatırlayacaksınız "biz, cumhuriyeti benimsetebilmek için Osmanlıyı kötülememiz gerekiyordu, bu konuda da aşırı gittik; çünkü, yeniyi benimsetebilmek için eskiyi kötülememiz lazımdı" demişti. Ben, iktidar sözcüsü arkadaşlarımızın, eski yasayla ilgili o değerlendirmelerini bu cümle ışığında görüyorum.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, eski bir yasa yürürlükten kaldırılıyor, yeni bir yasa getiriliyor. Peki, hangi gerekçelerle; şu gerekçeler ileri sürülmüştü: Denilmişti ki, 1913 tarihli yasada soruşturma aşamaları çoktur, bu aşamalarda görev alanlar yetersizdir, soruşturmalar bu nedenle uzamakta ve sürüncemede kalmaktadır ve bunun sonucu da, çoğu kez zaman aşımı sebebiyle, birtakım suçlar cezasız kalmaktadır. Bu değerlendirmelerin tamamına değilse bile, büyük bir çoğunluğuna katılmak mümkündür; ancak, bütün bu mahzurları ortadan kaldırmak için şimdi ne getiriyoruz; yani, getirmiş olduğumuz yeni düzenleme, tasarının gerekçesinde sayılan bu mahzurları ortadan kaldırıyor mu? Şimdi, getirilen yeni düzenleme, ceza kovuşturması açılmadan önce idare tarafından yapılacak bir ön incelemeye yer veriyor. Bu, zaten, eski kanunda da vardı. Ancak, daha önce çeşitli defalar ifade edildi, bu yasayla, kurullar kaldırılıyor ve yerine tek kişi yetkili kılınıyor.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, hemen şunu söyleyeyim: 1913 tarihli Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat, Anayasa Mahkemesinin önüne tam 9 kere gelmiştir. Anayasa Mahkememiz, bu yasayı, Anayasaya aykırılık açısından, değişik açılardan incelemiş, hukukun genel ilkelerine uygun bulmuş, tabiî hâkim ilkesine uygun bulmuş, eşitlik ilkesine uygun bulmuş; memurlar için bir imtiyaz görmemiş, burada getirilen düzenlemeleri hizmet gereği saymış. Bu kararları incelediğimizde bir şey görüyoruz: Anayasanın 129 uncu maddesinde bahsedilen merciin "kurul" olduğu; yani, "karar kurulları" olduğu şeklinde bir görüşü de, Anayasa Mahkememiz, bu kararlarında belirtmiş.

Şimdi, evet, kurul yerine bir tek kişiyi yetkili kılabilirsiniz; ama, bunu, kanunla yapamazsınız; bunu, Anayasanın 129 uncu maddesini değiştirerek yapabilirsiniz.

Öteden beri, biz, anamuhalefet partisi sözcüleri olarak, bu hususa dikkati çektik. Sayın Bakan da, her defasında, burada, çıktı "hayır, bu, Anayasaya aykırı değildir" dedi; ama, Anayasa Mahkememiz, merciden, karar kurullarını kastettiğini bir kararında belirtmiştir. Bakın, bunu, bu yürürlük maddesi görüşülürken tekrar ifade ediyorum, Sayın Bakanımın da dikkatini çekiyorum.

Şimdi, bunun dışında, bir de tabiî "görevle ilgili bulunmadığı halde görev sırasında işlenen suçlar da kapsam içerisindedir; bu nedenle, biz, bunu değiştiriyoruz" diye bir gerekçe de ortaya konmuştu. Gerçekten, yapılan bu değişiklikle sistemin uygulama alanı daraltılıyor; görev sırasında işlenen, ama, görevle ilgisi bulunmayan suçlar, kapsam dışına çekiliyor. Bu yapılabilir mi; Meclis bunu yapabilir mi; yapabilir; ama, Anayasanın 129 uncu maddesinin son fıkrası şu haliye kaldığı sürece bunu da yapamazsınız. Niye? Bakınız, elimde, memur yargılaması hakkında, TÜSİAD'ın, şu anda Yargıtay Başkanlığını yürütmekte olan Doç. Dr. Sami Selçuk'a geçtiğimiz yıllarda hazırlatmış olduğu bir çalışma var, bu çalışmadan iki cümle okumak istiyorum, Sayın Bakanımın da dikkatini çekiyorum:

"Anayasanın 129 uncu maddesi hükmüyle, hem memur yargılama yasası ve hem de Devlet Memurları Yasasının 24 üncü maddesiyle benimsenen sistem sürdürülmüş ve hatta anayasal düzeye yükseltilerek, bir bakıma taçlandırılmıştır -şimdi okuyacağım cümle çok daha önemli- dahası, Anayasa hükmünde, görevle ilgili suçlar ile kişisel suçlar birbirinden ayrılmamışlardır."

Yargıtay Başkanlığı görevini yürüten değerli hukukçu Sayın Selçuk'un TÜSİAD için hazırlamış olduğu kitapta değerlendirmesi budur. Yani, buradan çıkaracağımız sonuç ne; şu: Evet, görev başındayken görevle ilgili olmayan bir suç işlediğinde bunu kapsam dışına çekebilirsiniz; ancak, bunu yapabilmeniz için, önce Anayasanın 129 uncu maddesinin son fıkrasını değiştirmeniz gerekir.

Şimdi, biz, bunu yapmadan böyle bir değişiklik yapıyoruz; bu bakımdan, bana göre, Anayasaya aykırı bir yasa çıkarıyoruz; onu vurgulamak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir de zamanaşamı... Şimdi, bu yasa çıkacak; yürürlük maddelerini görüşüyoruz. Yasa, acaba, suç işleyen veya suç işlediği iddia edilen devlet memurlarının zamanaşımı sebebiyle cezasız kalmasını önleyecek mi?

Sayın İyimaya burada mı bilemiyorum; biz, geçtiğimiz dönemde Anayasa Uyum Komisyonu ve Anayasa Komisyonu olarak bu konuda çalışmıştık. Danıştay 2. Dairesi üyelerinden Doç. Dr. Muammer Oytan da Anayasa Komisyonundaki bu toplantılarımıza gelmişti. Kendisi çok faydalı bilgiler ortaya koydu. Nitekim, Meclis tutanaklarında bunlar vardır. Bu tutanaklardan, Danıştay 2. Dairesi üyesi Sayın Oytan'ın bir ifadesini okumak istiyor ve Sayın Bakanımın bilgilerine arz ediyorum:

"Olayları sürüncemede bıraktıran bir unsur da, tebligat konusudur. Memurin Muhakematı Kanununda, 'behemehal sanığın kendisine tebliğ edilir ve 5 gün içinde itiraz edebilir; itiraz etmezse, kesinleşir' diyor. Biz, bu konuda çok aciz kaldık, 2. Daire olarak bu konuda gerçekten acze düştük; adamı bulamıyoruz veya PTT bulamıyor; karısına tebliğ ediyor, olmuyor; çocuğuna tebliğ ediyor, olmuyor; sekreterine tebliğ ediyor, olmuyor; adam kaçıyor; bizzat kendisini bulamıyoruz..."

BAŞKAN - Sayın Şahin, size 1 dakika eksüre veriyorum; tamamlayın lütfen.

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

"...Birinci derecede karar veremiyoruz. Kararnameyle atanmış genel müdür, vali, müsteşar veya başka biri... tebligat yapamıyoruz; adam kaçıyor veya PTT'den almıyor. Yani, bütün Türkiye çapında, her yerde, her şeyde geçerli olduğu gibi, Memurin Muhakematında da 1702 sayılı Tebligat Kanunu hükümleri geçerli olmalıdır. Bunun sıkıntılarını çok yaşıyoruz."

Bu tasarıyı hazırlayanlar bu hususu gözden kaçırmışlar diye düşünüyorum; çünkü, şu zabıtları dün akşam yeniden tetkik ettiğimde böyle bir hususla karşılaştım. Sayın Bakanım, bilemiyorum, değerlendirmeye alacak mısınız? Yani, zamanaşımını bu kanunla önlüyoruz diyorsanız, Sayın Oytan'ın da ifade ettiği gibi, Tebligat Kanununa tabi olmadığı sürece, yine, tebliğleri almamak suretiyle, ilgili kişi, bizzat, zamanaşımından istifade edebilir endişesini taşıyorum.

Ayrıca, yeni çıkacak yasa, kendisi dışında büyük bir istisna rejimi de meydana getirmiştir. Düz sivil devlet memurları bu kapsam içerisindedir. Bana göre, bu kanun tasarısının adı "Bazı Memurlar ve Kamu Görevlileri..." olmalıydı; çünkü, tüm memurlar ve kamu görevlileri bu kanun kapsamında değildir.

Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Şahin.

Gruplar adına başka söz isteği?.. Yok.

Şahsı adına, Sayın Ramazan Toprak?.. Yok.

Önerge var mı?.. Maddeyle ilgili önerge...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben söz istiyorum Sayın Başkan...

BAŞKAN – Önergeye geçtik.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, söz istiyorum... Kişisel söz istiyorum.

BAŞKAN – Söylemediniz; önergeye geçtik.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi söz istiyorum...

BAŞKAN – Bir sonrakinde konuşursunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Canım, siz, şimdi...

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Rica ediyorum Sayın Başkan!

BAŞKAN – Etmeyenler...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Söz istiyorum efendim!

BAŞKAN – 19 uncu madde kabul...

Efendim, "önerge var mı" diye sordum, önerge yok...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, ben söz istiyorum!

BAŞKAN – Süresinde istemediniz efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani, böyle olur mu?!

BAŞKAN – 19 uncu madde kabul edilmiştir.

20 nci maddeyi okutuyorum...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, sizin biraz dinlenmeye ihtiyacınız var! Dün, grup sözcüsünün buradaki yetki belgesine şey etmediniz.

BAŞKAN – Kimin dinlenmeye ihtiyacı olduğu belli; siz, buyurun oturun efendim!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır; ben, söz istiyorum, söz vermiyorsunuz... Ne demek yani!..

BAŞKAN – 20 nci maddeyi okutuyorum:

Yürütme

Madde 20.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Söz istiyorum.

BAŞKAN – Maddeyle ilgili olarak, Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Yasin Hatiboğlu; buyurun efendim.

FP GRUBU ADINA YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 20 nci madde, hepimizin bildiği veçhile, klasik bir maddedir. Elbette, bir kanun yürürlüğe vazolununca, konulunca, meriyete vazolununca, onun yürütülmesini takip edecek bir merci bulunacaktır. Çok ilgisi dolayısıyla falan bakanlık yürütebilir ya da bizim İçtüzüğümüzde olduğu gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisi yürütür ya da genelde olduğu gibi, Bakanlar Kurulu yürütür; doğrudur. Peki, doğru da, bu söz almanın alemi ne? Böyle bir mukadder sual var. Bendeniz, o suali, tereddütlerimle cevaplamak için huzurunuzdayım. Ancak, bir hususu vurgulamak isterim.

Değerli milletvekilleri, ister soruşturma deyiniz, ister kovuşturma deyiniz, burada, iki unsur mutlaka göze çarpar; bir, insan unsuru, bir de yasa unsuru. Bu, Memurin Muhakematına Dair Kanunu Muvakkatte bu iki unsur öne çıkar; soruşturma yapacaksınız, işte, bir insan unsuru var, o soruşturmayı yapacak olanlar, bir de yasa unsuru var.

Sayın Hükümetin genel gerekçesine ve özelde madde gerekçelerine çok dikkatle baktım -gözümden kaçmış olabilir, düzeltirlerse bahtiyarlık duyarım- yasadan kaynaklanan endişe yok yahut yasadan kaynaklanan korku yok, yasadan kaynaklanan engel yok. Dikkat ederseniz, gerekçelerde hep söylenen şudur: İşte, sürüncemede bırakılıyor, işte heyetler toplanamıyor; işte, tebligatlar zamanında yapılamıyor... Bu, yasa unsuruna hamli mümkün eksiklik değildir bana göre, bu, insan unsuruna hamli mümkün eksikliktir.

Peki, kanunu ne kadar mükemmel yaparsanız yapın, insanları mükemmel hale getiremedinizse, eğiterek, kültürel düzeylerini yükselterek, belki meslek içi eğitimlerini gerçekleştirmek suretiyle onları mükemmel hale getirmedinizse, insan unsurundan kaynaklanan bu kusurları gidermedikçe, bu sürünceme devam edecek. Öyle ise, kanunları suçlamanın o kadar fayda getireceği kanaatini taşımıyorum, pratiği yok bunun.

Dikkat ederseniz elimizin tersiyle itmeye gayret ettiğimiz yasa seksenaltı yaşında. Cumhuriyetimizi çok seviyoruz, bu Parlamentoyu çok seviyoruz, kuruluş felsefesini çok seviyoruz. Bir kere, gazi Parlamento... Yani, bunun, hiç tartışması, konuşması falan olmaz. Hiç kimse, kimseye "kaşının üstünde gözün var" demesin, ona itiraz yoktur. Onun için, bendeniz diyorum ki: "Cumhuriyetim yıllara sığmaz, bana çağlar getirin." Cumhuriyetimize çağlar lazım; öyle, yıla falan sığmaz. Buradan şuraya gelmek istiyorum: Yani, cumhuriyet döneminde yapılan kanunların kısa ömürlü oluşunu, cumhuriyet döneminin eksikliğine, kusuruna falan hamlediyor değilim. Zannediyorum, o günün şartlarıyla çok acele hareket edildiği için... Peki, o n Eskişehir'e kadar gelmiş Yunan vardı, acele davrandık... Ee, bugün neyimiz var yahu?! Memleketimizde zeytin dalı kalmadı, kırıp kırıp Yunanistan'a göndere göndere! Kırıp kırıp göndere göndere, vakıf bahçelerindeki zeytin dallarımız bitti. Nedir bu acelemiz; Merhum Ziya Paşa'yı dinlemedik mi hiç:

"Erişir menzil-i maksuduna âheste giden,

Tiz-i reftâr olanın pâyine dâmen dolaşır"

Örnek mi istiyorsunuz; buyurunuz... Milatları da şaşırdık; Allah şefaatine nail etsin, Hazreti İsa ile öbür dünyada halimiz ne olacak, merak ediyorum. Bizim bildiğimiz bir milat vardı; bir vergi miladı geldi, şimdi bir de milenyum geldi, yarın dilenyum gelecek... Buradan demek istediğim şudur: Çok acele ettiğimiz için, eteklerimiz ayağımıza dolaşıyor. Vergide dolaştı. Bakın, üç gün evvel çıkardığınız vergide de dolaştığını göreceksiniz.

Deprem... Kimse duygu sömürüsünde bulunmasın, buna hakkımız yok, vebaldir; onu bilerek ifade ediyorum. Yarın, bu depremzedelerin binaları konusunda da etekleriniz ayağınıza dolaşacak. İktidarı uyarmak bizim vazifemiz. Bize düşen sorumluluğu yerine yerine getirmeye mecburuz; ondan kaçmıyoruz; ama, uyarmak da sorumluluğumuz gereğidir.

Buradan gelerek şunu ifade etmek istiyorum: Cumhuriyet döneminde yapılan en uzun ömürlü kanun... Sayın Bakanım, 1926 doğumlu Medenî Kanun mu diyeceksiniz? 1926'dan 1996'ya deseniz, yetmiş yaş.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Tevhidi Tedrisat Kanunu.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) – Bizim 1950'den sonra yaptığımız kanunlar içerisinde, 1950'den sonra yapılmış da bugün yürürlükte kalan derde deva bir kanun gösterebilir misiniz?.. En azından, o kanunu değiştirmek için tasarı hazırlayan hükümet, kadirşinaslık göstererek "bu kanun çok güzeldir; ama, ne yapalım ki, böyle isteniyor" diyebilecek mi?

Şimdi, yürütmeye geliyorum buradan. Tabiî, bunu Bakanlar Kurulu yürütür; ama, benim bir korkum var, bir endişem var; ya Bakanlar Kurulu yürütmez de benim söyleyemediğim birileri bunu yürüttürmeye çalışırsa?.. Asıl korkum, endişem, bu benim. Yani, BÇG yürütmeye kalkarsa, ne yapacağız Sayın Hükümet?.. Beni yanlış anlamayın; ben, sizden farklı düşünmüyorum. Bu Parlamentoyu, hürriyetini, hukuk devleti ilkesini, demokrasiyi başımızın üstünde tutmak mecburiyetindeyiz. Bu müessesenin varlığı buna bağlıdır.

Bu korkum, bu endişem nereden geliyor; çok yerden geliyor da iki örnek vereyim: Şu Kanal-6'yı arada bir açın, izleyin. Orada, eskilerden bir zat, 3 sayın zatın iştirakiyle bir program yapıyor. Birisi bir amiral emeklisi, emekli amiral, birisi Coşkun Kırca -her darbeden sonra basında adı sık geçen bir zat- bir de bazı oturumda bir zat var, bazısında birisi var -ona bir şey demiyorum- bir de o var; 3 kişiyle yapıyorlar. Sayın amiralin oturuşunu bir izleyin, 60 milyon insana karşı oturuşunu bir izleyin ve söylediği söz şu: "28 Şubat süreci devam ediyor; BÇG hâlâ görevdedir." Devam ediyor: "nereden biliyorsunuz; çünkü, 18 tane teklif vardı, bunların 3-4 tanesi kanunlaştı, gerisi duruyor. Bunların çıkması lazım. Bunlar çıkmazsa, 28 Şubat süreci ömrünü tamamlamaz" diyor. Şimdi, çıkmasını arzu ettiği, çıkmadı dediği kanunlardan biri bu.

Biz, başından beri söylüyoruz ve biraz da, özellikle burada söylüyorum ki, 83 üncü maddenin efsununa bürünerek dışarıda rahat konuşayım diye. Ülke ne hale getirildi; görüyor musunuz?.. Eğer dışarıda bir şey söyleyeceksem, evvela, geliyorum, burada sırlanıyorum, zırhlanıyorum, sonra dışarıda anlatıyorum. Burada demokrasi mi var, hukuk ilkeleri mi var?! Allah rızası için, bakınız, biz böyleyiz, sokaktaki vatandaşın hali nedir?.. Benim endişem "BÇG devam ediyor" diyor. Kim diyor; ad babası olan bir amiral diyor bunu; milletin gözünün içine baka baka.

Şimdi, Hükümete soruyorum -siz, bırakın buraya yazdığınızı, bunu hükümet yürütecek diye- endişem şu: BÇG, bunun yürümesine ve yürütülmesine müdahale edecek mi etmeyecek mi? Nasıl engelleyeceksiniz? Böyle söylüyor adam! Hatta, bir başka zat diyor ki: "Bin yıl devam edecek bu süreç, bin yıl..."

Ben de bir şey söyleyeyim: Sevinenler sevinmesin, endişe edenler korkmasın; bu milletin ömrü bin yıldan daha uzundur, daha! (FP sıralarından alkışlar) Bu milletin ömrü bin yıldan daha uzundur!

Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Gruplar adına başka söz talebi?.. yok.

Şahsı adına Sayın Ramazan Toprak?.. Yok.

Sayın Yasin Hatiboğlu?..

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Efendim, Başkanlığa olan saygımdan dolayı vazgeçiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Sayın Kamer Genç, buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tutumunuzla ilgili bir şey söylemek istemiyorum; çünkü, zamanım çok kısa.

Sayın milletvekilleri, seksenaltı yıllık bir yasanın uygulamasını kaldırıyoruz, Amerika'yı yeniden keşfetmişçesine bir yasa getiriyoruz. Bana göre, kamu görevlilerini aslanın ağzına atıyoruz. Bu, eski, kamu görevlilerini yargılama sistemini kaldırırken, yerine nasıl bir sistem getirildiğini, her maddede, burada söyledik. Ne getiriyoruz; kaymakama yetki veriyoruz tek başına, valiye veriyoruz, ilgili bakana veriyoruz, İçişleri Bakanına –belediyelerle ilgili– veriyoruz, Başbakana veriyoruz, Cumhurbaşkanına ve Meclis Başkanına veriyoruz.

Şimdi, biz, sanki Türkiye'de yaşamıyormuş gibi kanun yapıyoruz. Bir Bursa olayı var... Bursa olayı ne durumda şimdi?.. Orada, büyük bir suiistimal yapan bir kişi, bir çete mensubu yakalandı; orada hangi vali ve emniyet müdürü tarafından korunduğu ortada. İçişleri Bakanı, tutuyor, bununla ilgili şeye yayın yasağı koyuyor. Yani, bakanların kişiliklerini söyleyelim. Niye koyuyor; açığa çıksa, bir ucu Süleyman Demirel'e değecek, bir ucu Mesut Yılmaz'a değecek. Çünkü, Erol Evcil'in kime yardım ettiği, kimlere finanse ettiği, kendi il başkanları söylediler, Mesut Beyin kendi başkanları söyledi.

Şimdi, bu İçişleri Bakanı nasıl atandı -gazeteler yazdı; ama, tekzip de edilmedi- Bakanlar Kurulu atanırken, Sayın Kâzım Yücelen ile Sayın Tantan'ın isimleri birden Cumhurbaşkanına gitti; Mesut Yılmaz dediler, yazmış altına, hangisini İçişleri Bakanı atarsanız, takdirlerinize arz ediyorum diye... Şimdi, İçişleri Bakanının da tabiî, o takdir üzerine atandığı yazıldı; ama, tekzip edilmedi. Eğer yanlışsa, kusura bakmasın ilgili arkadaşlarımız. Şimdi, böyle, özel takdirlerle atanan bir İçişleri Bakanı ne yapacak; herhalde, doğru görev yapmayacak.

Ankara'da, Çankırı Caddesinde bir faizci öldürüldü, biliyorsunuz ve bu faizciyle ilgili, Demirel'in kardeşinin ismi geçti. Niye bu olaylar açığa çıkmıyor; demek ki, korunuyor insanlar. Yani, valiler siyasîlerin emrine giriyor, kaymakamlar siyasilerin emrine giriyor çok defa; hepsi girmiyor tabiî de, içlerinden bir kısmı... Sayın eski İçişleri Bakanı arkadaşım bakıyor da... Yani, biz, Türkiye'de yaşıyoruz; maalesef, iktidardaki siyasî partilerin temsilcisi gibi hareket eden valiler var. Bu durumda ne olur; bu memurlar, bu valilerin ve bu kaymakamların, bu İçişleri Bakanının emirleri doğrultusunda hizmet edecek ve tabiî, çok istisna da olsa -yine, bu, bir düşünce tarzıdır- ne olacak; görevini yapan... Özellikle, çetelerle mücadelede başarısızlık sağlanacak; çünkü, bir çete kurmak için, en azından, sırtını ya bir cumhurbaşkanına dayayacak ya bir başbakana dayayacak ya bir bakana dayayacak veyahut da bir valiye dayayacak; yani, idare içinde güçlü bir arkası olacak ki, orada şey etsin. Şimdi, bu şekilde, Türkiye'nin gerçekleri ortadayken, bu kişilerle uğraşmaya çalışan hangi kişi gidip de hakkında görev yapacak?.. Daha önce de söyledim; vergi incelemesini yapacak insanlar veyahut da, ne bileyim, herhangi bir güçlü müteahhidin haksız istihkakını ödemeyecek muhasebe müdürünü kim koruyacak, maliyeciyi kim koruyacak? Yani, devletin hakkını, vatandaşın hakkını koruyan kimseleri korumayacak.

Dolayısıyla, getirdiğimiz bu kanun, bana göre -Adalet Komisyonunda da demiştim- biraz fasa fiso bir kanun. Yani, öyle, Türkiye'nin ihtiyaçlarına cevap verecek, Türkiye'yi rahatlatacak bir kanun değil. Bana göre, bunu getireceğimize, herkes yargılansın deseydik. Yani, hiçbir izne gerek olmasın. Mademki, arkası güçlü olanlar yargılanmayacak; normal, devleti koruyan, devlete hizmet eden ve biraz da, valiye, kaymakama, bakana karşı olan kişiler yargılanacak; o zaman, o insanlar da gitsin yargılansın, ötekiler de yargılansın. O zaman, hâkimlerimize, savcılarımıza güvenelim. Ne yapalım; öyle bir sistem koyalım veya bunlar için, ayrı, bu memurları yargılayacak, tamamen bağımsız bir yargı kuruluşunu kuralım; daha sağlıklı bir karar vereceğimize inanıyoruz.

Biz burada bazı şeyleri söylüyoruz; hükümet mensuplarının, ilgililerin kulakları sağır mı, duymuyor mu?! Aslında, bu kürsünün bir ağırlığının olması lazım; bu kürsüde söylenen sözlerin hükümet tarafından ciddiyetle dinlenmesi lazım. Burada söylendi; dün, mesela, ben, Hazine ve Dış Ticaretten bir kişinin ismini söyledim; haksız yere, askerliğini yapmadan, yurt dışına gönderilmiş, iki senede 100 000 dolar para ödeniyor... haksız...

BAŞKAN – Sayın Genç, 1 dakika süre veriyorum; toparlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ayrıca, kendisi de hem yurt dışında görev yapıyor hem de kendisine lojman veriliyor. Bir sürü suiistimal var; ama, maalesef, bu hükümet suiistimallerle uğraşmıyor ve suiistimalleri, artık, bizler de dile getirmekten tiksindik, bıktık; ama, bunu yapanlar bıkmadı. Artık, bir gün geleceğiz, çıkacağız "yahu, yeter kardeşim! Yeter be yahu! Yeter be yahu! Yeter be!" diyeceğiz, gideceğiz; başka bir şey yok. Yani, maalesef, belirli siyasî partilerimiz çok olgun. Hiçbir şeyden; yani, ne söyleseniz... Belki, bir küfür yapmamızı istiyorlar, o zaman da hemen tazminat açmaya gidiyorlar. Artık, biz de tazminat ödememek için, burada, böyle, kendimizi çok sıkarak konuşuyoruz.

Değerli milletvekilleri, şunu bilesiniz ki, bu kanunla sağlıklı bir şey yapmadık. Özellikle, İçişleri Bakanına da şey ediyorum... Kendisini göreve davet ediyorum. Bursa'daki olaylar basına intikal etsin; ucu kime dokunuyor... Kendisi örtbas ediyor. Bursa Valisi hakkında şimdiye kadar niye soruşturma açmadı; söylesin bakalım; çıksın, buralarda konuşsun.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, zamanım da bitti.

Saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım; açıklama mı yapacaksınız efendim?

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) – Sayın milletvekilimiz hakkımızda konuştu; onun için söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, hangi konuda açıklama yapacaksınız?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, Sayın Bakana sataştım; dinlemediniz mi?

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) – Sataşmadan dolayı söz istiyorum.

BAŞKAN – Sataşma nedeniyle mi efendim?

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım.

3 dakikalık süre yeter mi efendim?

VI. – AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. – İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bildiğiniz gibi, adliyeye intikal eden konularda, kamu davası açılmadan hiçbir husus basına intikal ettirilmez. Yasanın gereği böyle. Yasa böyle işlerken, Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcılığı, bu konunun basına intikal etmemesi şeklinde de yazılı ikazda bulunmuştu; ama, geçmiş uygulamalara bakıldığında -tabiî, alışkanlık gereği- bir taraftan ifadeler alınırken, bir taraftan televizyon kameralarında yayınlanageldiği için, o alışkanlık herhalde Kamer Beyin dikkatleri üzerinde hâlâ devam etmektedir; ama, biz, Türkiye'de gerçek anlamda kanun hâkimiyetinin sağlanması açısından, yasaların adaletli şekilde uygulanmasından yanayız. Uygulamamıza bakıldığında, hizmetin içerisinde olan, valisinden en alt seviyedeki görevlisine kadar tavrımız ve uygulamamız, ülke ve millet menfaatının, kanunların kendisine vermiş olduğu yetkileri kullanarak gelmesi yönündedir. Hiç kimseye hizmet edecek yapıda olmadığımız, geçmişimizden bugüne kadar gelen uygulamalardan bellidir.

Şu bilinmelidir ki, bu tip konuların ve organize suçlar kapsamına giren diğer konuların daha iyi soruşturulması için, hükümetimiz, bu konularla ilgili özel komisyonlar kurmuştur. Yani, sadece 24 saat, 48 saatte soruşturmanın detaylı bir şekilde adliyenin önüne gelemeyeceğini bildiğimden dolayı, bundan böyle, bütün soruşturmalar, ilgili bakanlıkların yetkilileri de kullanılmak suretiyle, gerekirse profesyonel, uzman insanlar kullanılmak suretiyle, o soruşturma kapsamı içerisinde çalışacaklar ve konu bütün detaylarıyla adliyenin önüne gelecektir. Gerek Evcil dosyasında ve gerekse Adnan Hoca dosyasındaki uygulama budur. Bundan sonraki bütün uygulamalar bu şekilde devam edecektir.

Geçmişte çıkardığınız 4422 sayılı Yasa gereği, bir yönetmelik hazırlanıyor. O yönetmeliğe de, bütün bu hususlar, hepsi yazılarak, bundan sonraki uygulamalarda, 24 saatte, 48 saatte bu tip suçların çıkarılamayacağı gerçeği de dikkate alınmak suretiyle, tamamen geniş kapsamlı bir soruşturma ekibinin, konuları bütün yönleriyle araştırarak adliyenin önüne getirmesi düşünülmüştür.

BAŞKAN – Sayın Bakan, 1 dakika eksüre veriyorum.

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (Devamla) – Bu kapsamda, ümit ediyorum ki, bugüne kadar hizmet eden vali ve kaymakamlarımız, emniyet müdürlerimiz ve jandarma teşkilatımızın yetkilileri, adaletin hâkim kılınması, kanun hâkimiyetinin hâkim kılınması için, yasaların kendilerine vermiş olduğu uygulamanın içerisinde olacaklardır. Biz de onun mücadelesi içerisindeyiz. Bu mücadelede yanlışlık varsa, yine, iletilmesini sizlerden talep ediyor; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakanım.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.-Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/432) (S. Sayısı: 198) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 20 nci maddeyle ilgili görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyle ilgili önerge yoktur.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 20 nci madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylatmadan önce, üzere, dünkü birleşimde de ifade ettiğim üzere, hükümetin, görüşülmekte olan kanun tasarısının 9 uncu maddesinin yeniden görüşülmesine ilişkin, İçtüzüğün 89 uncu maddesine göre, bir talebi vardır; bu talebi yerine getireceğim.

Şimdi, Danışma Kurulunun, hükümetin bu talebi hakkındaki görüşünü okutuyorum:

VII. – ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. – 198 sıra sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun Tasarısının 9 uncu maddesinin yeniden görüşülmesine dair hükümet isteminin uygun görülmüş olduğuna ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No:28 Tarihi: 2.12.1999

198 sıra sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanmaları Hakkında Kanun Tasarısının, Genel Kurulun 18.11.1999 tarihli 22 nci Birleşiminde görüşülen 9 uncu maddesinin, talepte belirtilen gerekçeyle yeniden görüşülmesine dair hükümet istemi, İçtüzüğün 89 uncu maddesi uyarınca Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

Yıldırım Akbulut

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

Mehmet Emrehan Halıcı Ömer İzgi

DSP Grubu Başkanvekili MHP Grubu Başkanvekili

İsmail Kahraman Murat Başesgioğlu

FP Grubu Başkanvekili ANAP Grubu Başkanvekili

Nevzat Ercan

DYP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN – Danışma Kurulunun görüşü bilgilerinize sunulmuştur.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/432) (S. Sayısı: 198) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, Hükümetin istemini okutup, oylarınıza sunacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 198 sıra sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun Tasarısının 9 uncu maddesiyle ilgili görüşmeler tamamlanmış bulunmaktadır; ancak, anılan maddenin üçüncü fıkrası hükmünün, Anayasamızın 105 inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, Cumhurbaşkanının resen imzaladığı kararlar ve emirlere karşı yargı mercilerine başvurulamayacağı kuralı karşısında, herhangi bir tereddüte yol açmayacak şekilde yeniden düzenlenmesi uygun olacaktır.

Bu nedenle, tasarının 9 uncu maddesinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 89 uncu maddesi gereğince yeniden görüşülmesini arz ve teklif ederim.

Hikmet Sami Türk

Adalet Bakanı

BAŞKAN – Hükümetin istemini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler_ Etmeyenler_ Kabul edilmiştir.

Bu durumda, tasarının 9 uncu maddesini yeniden müzakereye açıyorum.

Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Madde üzerinde verilmiş bir önerge vardır; okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 198 sıra sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun Tasarısının 9 uncu maddesinin üçüncü fıkrasının, İçtüzüğün 89 uncu maddesine göre yeniden görüşülerek, aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Aydın Tümen Ömer İzgi Beyhan Aslan

DSP Grup Başkanvekili MHP Grup Başkanvekili ANAP Grup Başkanvekili

İsmail Kahraman Nevzat Ercan

FP Grup Başkanvekili DYP Grup Başkanvekili

"İtiraza, 3 üncü maddenin e, f, g (Cumhurbaşkanınca verilen izin hariç) ve h bentlerinde sayılanlar için Danıştay İkinci Dairesi, diğerleri için yetkili merciin yargı çevresinde bulunduğu bölge idare mahkemesi bakar."

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) – Çoğunluğumuz olmadığı için katılamıyoruz; ama, Genel Kurulun takdirine bırakıyoruz.

BAŞKAN – Takdire bırakıyorsunuz.

Sayın Hükümet?..

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Katılıyoruz.

BAŞKAN – Önerge sahipleri, gerekçeyi mi okutalım efendim?

ÖMER İZGİ (Konya) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Anayasanın 105 inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Cumhurbaşkanının resen imzaladığı kararlar ve emirlere karşı yargı mercilerine başvurulamayacağı için, Cumhurbaşkanının bu kanuna göre vereceği kararlara karşı yargı mercilerine başvuru yolu kapalı bulunmakla beraber, herhangi bir tereddüte meydan vermemek amacıyla, fıkranın, önergemiz doğrultusunda düzenlenmesi uygun olacaktır.

BAŞKAN – Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler_ Etmeyenler_ Önerge kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, bu duruma göre, tasarının 9 uncu maddesinin üçüncü fıkrası önergeyle değiştirilmiştir.

9 uncu maddeyi, bu değişiklik önergesi doğrultusunda yeniden oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler_ Etmeyenler_ 9 uncu madde, değişiklik önergesiyle birlikte kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümünün oylanmasından önce, İçtüzüğün 86 ncı maddesi uyarınca, Sayın Hatiboğlu'nun söz isteği vardır; onu yerine getiriyorum.

Buyurun Sayın Hatiboğlu. (FP sıralarından alkışlar)

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; oyumun rengi için söz almış bulunuyorum; ama, şunu arz edip ineceğim:

Yürütmeyle, yani 20 nci maddeyle ilgili Grubum adına konuşma yaparken, hiç de istemediğim, arzu etmediğim doza yükseldi ses tonum. Bu, elimde olmayan bir sebeple oldu. Demokrasiye olan, hukuk devleti ilkelerine olan saygım ve bağlılığım, bu Parlamentonun, bu Milletin lâzım-ı gayr-i müfârıkı olduğu, yani ayrılmaz bir parçası olduğuna olan inancımı bir kenara koydum ve televizyonda izlerken, o emekli amiralin çıkışları, yüreğimde, inanın Marmara Bölgesindeki depremin 10 katı deprem husule getirdi. Onun üzgünlüğü, kırgınlığı vardı; o sebeple, ses tonum biraz yükseldi. Heyetinizden özür diliyorum. Bu, benim üslubum değildir. Arkadaşlarım da dediler ki: "Hatiboğlu, bu senin üslubuna benzemedi." Doğrudur; ben de benzetemedim, biraz ses tonum yükseldi. Beni bağışlayınız; ama, demokrasiye, hukuk devleti ilkelerine, siyasî hayatın vazgeçilmez unsurları olan siyasî partilerin gelişip güçlenmesine katkıda bulunma mecburiyetimizi bir kere daha bu vesileyle Heyetinize arz ediyor, saygılar sunuyorum efendim.

Oyumun rengi, rettir. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve yasalaşmıştır, hayırlı olsun.

Sayın Adalet Bakanımızın teşekkür konuşmasına ilişkin bir isteği vardır, onu yerine getiriyorum.

Buyurun Sayın Bakan.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5 Anayasa döneminde; yani, Kanun-i Esasî, 1921, 1924, 1961 ve 1982 Anayasaları döneminde yürürlükte kalmış, 86 yıllık bir yasa, Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat oylarınızla yürürlükten kaldırılmış bulunuyor. Artık, bu yasa, geçici 1 inci maddede öngörülen başlamış işlere uygulanması dışında, yerini yeni bir düzenlemeye bırakıyor. Bu düzenleme, Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanundur. Bu kanun, Anayasanın 129 uncu maddesinin son fıkrası çerçevesinde hazırlanmıştır. Bu kanunla, Türkiye, insan hakları alanında, insan haklarının korunması açısından çok önemli bir adım atmıştır. Bu, aynı zamanda, demokratikleşme yolunda çok önemli bir adımdır. Bu nitelikleriyle, bu yasa, gerçek bir reform niteliğindedir. Yürürlükten kaldırılan yasayla karşılaştırıldığında, yeni yasayla, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin sadece görevleriyle ilgili olarak işlemiş oldukları suçlardan dolayı, hazırlık soruşturması öncesinde bir izin sisteminden yararlanmaları öngörülmüştür. Görevleri sırasında işlemiş olabilecekleri, ama görevleriyle ilgili olmayan suçlar, artık, genel hükümlere tabi olacaktır. Öte yandan, yürürlükteki kanundan farklı olarak, yeni kanunda, bütün bu işlemler, hazırlık soruşturması öncesinde yapılacak olan işlemler belirli bir takvime bağlanmıştır.

Meclisimizde yapılan tartışmalarda, kanun tasarısı hakkında öne sürülen görüşler başlıca iki uçta toplanabilir. Bunlardan birincisi, yürürlükteki kanunun kaldırılması, değiştirilmesi doğru değildir; bu, memurlarımızın bundan böyle görev yapmasını zorlaştıracaktır. İkinci görüş ise, böyle bir kanun artık çağdışıdır, böyle bir kanuna hiç gerek yoktur; Memurin Muhakematı Hakkında Kanun, yerine yeni bir düzenleme getirilmeksizin yürürlükten kaldırılmalıdır. Bu görüşler, bazen, aynı partiye mensup değişik milletvekilleri tarafından da savunulmuştur. Bazen, bu kürsüden, konuyla hiç ilgisi olmayan sözler de söylenmiştir. Bütün bunlar, şimdi, kanun tasarısının kabulüyle ve tasarının yasalaşmasıyla, artık, geride kalmıştır.

Her şeyden önce şunu söylemek isterim ki: bu kanunun kabulünden dolayı memurlarımızın tedirgin olabileceklerini öne süren görüşler yersizdir; çünkü, bilindiği gibi, bugün de, bazı suçlar zaten Memurin Muhakematı Hakkında Kanunun kapsamı dışındaydı. Örneğin, 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanununun 17 nci maddesinde sayılan suçlar, Memurin Muhakematı Hakkında Kanunun kapsamı dışındaydı. Buna rağmen, yine, kamu hizmetleri yürümektedir, bundan dolayı memurlarımız tedirgin olmamaktadır.

Öte yandan, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 154 üncü maddesine göre de, adlî görevlerin icrası sırasında işlenen suçlar, örneğin işkence, yine Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanun kapsamı dışındadır. Bu, en azından, 154 üncü maddede sayılan belirli görevliler dışındaki kamu görevlileri için geçerli olan bir durumdur. Buna rağmen, kamu hizmetlerinde bir aksama olmamaktadır.

Zaten, şimdi sizin oylarınızla kabul edilen kanunun amacı da, bir yandan kamu hizmetlerinin aksamadan yürütülmesine olanak sağlamak, bir yandan da memurlar hakkında ortaya atılan iddiaların, o memurların görevlerini yapmasını engellemeksizin, aksatmaksızın incelenmesini ve gerektiğinde soruşturulmasını ve yargı önüne çıkarılmasını sağlamaktır. Kanun, bu iki amacı bağdaştırmaktadır. Böylelikle, Türkiye'de, 86 yıldan beri önemli bir işlev yerine getirmiş olan bir düzenlemenin yerini, yeni bir düzenleme almaktadır.

Burada daha önce öne sürülen iddiaların hepsi, ya genel görüşmeler sırasında ya maddeler üzerinde sorulan sorular sırasında cevaplandırılmıştır; ama, son olarak değinilen iki konuya açıklık getirmek isterim: Anayasa Mahkemesi, Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat dolayısıyla verdiği kararlarda, elbette, o kanunda sözü edilen kurullardan söz etmiştir, onların Anayasaya aykırı olmadığını söylemiştir; ama "merci" veya "makam" sözcükleri Türkçede eşanlamlıdır ve bir kamu görevinin yapıldığı yer veya bir kamu görevini yapan organı ifade eder. Bu organ bir kişi olabilir, bir kurul olabilir; örneğin hukukumuzda icra tetkik mercii tek hâkimli bir mercidir.

Öte yandan, zamanaşımı konusunda da herhangi bir sorun olmaması gerekir; çünkü, Ceza Kanununun 107 nci maddesinde, zaten, başka bir merciin iznine bağlı işlemler sırasında veya sorunun çözülmesi için başka bir makamın işlemlerine bağlı olan konularda zamanaşımının işlemesinin duracağı ifade edilmiştir. Bu bakımdan, son olarak ifade edilen kaygılar da yersizdir.

Meclisimiz, bu kanun tasarısı görüşülürken -biraz önce ifade ettiğim gibi- bazen konuyla hiç ilgisi olmayan hususların da gündeme getirilmesi bir yana bırakılacak olursa, örnek bir çalışma sergilemiştir. Gerçekten, bu kanun tasarısı, Meclise sunulduğu hali ile sizin oylarınızla yasalaşan hali bakımından birbirinden farklıdır. Bir anlamda, kanun tasarısının ilk hızı bir ölçüde kesilmiştir; ama, sanıyorum ki, Mecliste verilen önergelerle, gerek hakkında suç işlediği iddiası bulunan memurun haklarını koruyan, gerek şikâyetçinin ve kamunun yararlarını daha iyi gözeten bir denge sağlanmıştır. Bu bakımdan, ben, gerek bu önergelerin hazırlanmasında, gerek tasarının görüşülmesinde katkıda bulunan bütün arkadaşlarımıza ve partilerimize teşekkür etmek istiyorum. Verilen ve burada kabul edilen önergelerin altında beş partiye mensup grup başkanvekillerinin imzalarının bulunması da son derece anlamlıdır. Bu tasarı, böylelikle, Mecliste -bazı ret oyları da verilmiş olmasına rağmen- bütün grupların, bir anlamda, ortak eseri olarak yasalaşmıştır. Bu bakımdan, bütün partilerimize, bütün milletvekillerimize bir kez daha teşekkür ediyorum ve yeni Kanunun, halen hukukumuzda mevcut olan benzeri düzenlemelerin de değiştirilmesi bakımından bir başlangıç olması dileğiyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakanım.

Sayın milletvekilleri, Doğal Afetlere Karşı Alınacak Önlemler ve Doğal Afetler Nedeniyle Doğan Zararların Giderilmesi İçin Yapılacak Düzenlemeler Hakkında Yetki Kanununun Süresinin Uzatılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakerelerine başlıyoruz.

2. – Doğal Afetlere Karşı Alınacak Önlemler ve Doğal Afetler Nedeniyle Doğan Zararların Giderilmesi İçin Yapılacak Düzenlemeler Hakkında Yetki Kanununun Süresinin Uzatılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/578) (S.Sayısı: 215) (1)

BAŞKAN – Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunuyorum: Raporun okunmasını kabul edenler... Etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Sakarya Milletvekili Sayın Nezir Aydın; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

FP GRUBU ADINA NEZİR AYDIN (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 27.8.1999 tarihinde Meclisimizin Bakanlar Kuruluna vermiş olduğu Doğal Afetlere Karşı Alınacak Önlemler ve Doğal Afetler Nedeniyle Doğan Zararların Giderilmesi İçin Yapılacak Düzenlemeler Hakkında Yetki Kanununun süresinin üç ay daha uzatılması önümüzdeki tasarıyla Meclisimize gelmiştir; bu konudaki sözlerime başlarken, Fazilet Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, ilgili talep, o gün Meclisimizde görüşülürken, hükümetimizin getirdiği kanunun amaçlarından biri şuydu: "Doğal afetlere karşı alınacak önlemlerin belirlenmesi, bu afetler nedeniyle doğan zararların giderilmesi, yeni yerleşim alanlarının kurulması, imar, ihale, müteahhitlik, müşavirlik hizmetleri ile kültür ve tabiat varlıklarını koruma, sivil savunma, mevcut fonların işleyişi ve gerektiğinde ilave fon kurulması, her türlü bağış ve yardımların etkin kullanımı, ekonomik konularda düzenleme, doğal afetler sonunda doğacak zararların karşılanmasına yönelik bir sigorta sisteminin oluşturulması ve teşkilat kanunlarında yapılacak değişiklikler ile ivedi ve zorunlu hallere münhasır olmak üzere Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi vermektedir" ve bu, Yüce Meclisimiz tarafından o gün verilmişti.

Değerli arkadaşlar, o günden bugüne, bu yetkiye dayanarak, Bakanlar Kurulu, deprem bölgesiyle ilgili, takriben on civarında kararname çıkarmıştır. Şimdi, bu yetkinin üç ay daha uzatılması Meclisimizden istenilmektedir. Gayet tabiî ki, bu yetkiyi, Meclis, Bakanlar Kuruluna verecektir.

Hükümetimizin bugüne kadar deprem bölgesinde yaptığı çalışmalar ve yapılması gereken çalışmalar konusunda bazı şeyler söyleyeceğim; ancak, şunu peşin peşin ifade etmek istiyorum ki -herkes tarafından da ifade ediliyor- bu, çağın en büyük afatı idi. Gerek 17 Ağustos 1999 gerek 12 Kasım 1999 depremleri, eşine son yıllarda pek rastlanılmayan, inşallah, bir daha da hiç rastlanılmayacak olan -inşallah, bir daha bu tip afetlere hiç rastlanılmasın- büyük afattı. Sonra, neler yapıldı, neler yapılması gerekiyordu? Gerçi, bu konu, Meclisimizde, bu kürsüde değişik arkadaşlar tarafından, şahsım tarafından defalarca gündeme getirilmiştir; ancak, şunu ifade etmek gerekir ki, şu an memleketimizin, şu an insanımızın, özellikle deprem bölgesinde yaşayan milyonlarca insanımızın en önemli problemidir, en önemli meselesidir. Havalar çok soğuktur. Kış içerisine girmiş bulunuyoruz. Zaman zaman kar yağmaktadır. Kar yağmadığı zaman yağmur yağmaktadır; hatta, güneş olduğu zamanlar bile, hava oldukça soğuk olmaktadır.

Şimdi, bu konuya girerken, bundan bir müddet önce, Yüce Mecliste, uzun tartışmalar sonunda, esasında, hükümete bir yetki daha verildi. Bu da neydi; depremle ilgili ek vergi konulması. Bu, o gün, uzun uzun tartışıldı ve neticede, bu yetki de hükümete verilmiş oldu.

Şimdi, deprem bölgesinde neler oldu? Değerli arkadaşlar, hepinizin bildiği gibi, yüce milletimizin derin üzüntüsüne sebep olan deprem bölgesinde, gerek 17 Ağustosta gerek 12 Kasımda, binlerce can kaybımız, binlerce deprem şehidimiz vardır. Burada, canını kaybetmeyip, mallarını tamamen kaybeden insanlarımız vardır; her ikisini birlikte kaybeden insanlarımız vardır. Binaları, işyerleri az veya orta zararlı olan insanlarımız vardır. Esnaflarımız, çiftçilerimiz, sanayicilerimiz, velhasıl, deprem bölgesinde etkilenmeyen insan yoktur. Yalnız deprem bölgesinde değil, memleketimizin birçok yörelerinde, özellikle, sanayi ve ticaret kesiminde -Adapazarı, Kocaeli, Yalova, Bolu ve depremin etkilediği diğer yerlerde- deprem bölgesinde olmayıp da, oralarda bayilikleri, mümessillikleri, çeşitli iş bağlantıları olan birçok firma da bu olaydan etkilenmiştir; yani, diyebiliriz ki, memleketimizin büyük bir kesimi, bu deprem felaketinden etkilenmiştir; bu, deprem sonrasında da hâlâ devam etmektedir.

Bölgemizde, maalesef, büyük bir iktisadî kargaşa yaşanmaktadır. Esnaflar, sanatkârlar, tüccarlar, sanayici ve serbest meslek sahipleri hâlâ perişan; alacaklar tahsil edilememekte, borçlar ödenememekte, mal alım satımı yapılamamaktadır. Önümüzdeki günlerde, maalesef -istemeyiz; ama- peş peşe iflaslar başlayacak, sağlam kalmış dükkânlarda da, maalesef, kepenkler kapanacaktır. Bölge için iktisadî bir felaket, şiddeti artarak, maalesef, devam etmektedir. Bunları önlememiz lazım. Bu, bizim, yetkiyle beraber, Bakanlar Kurulundan, 57 nci cumhuriyet hükümetinden, depremzedeler adına taleplerimizdir; daha doğrusu, onların talepleridir.

Deprem bölgesinde, yalnız devlet bankalarının, özellikle Halk Bankasının borçları ertelemesi yetmiyor, esnaf ve tüccarın özel bankalara olan borçlarının da mutlaka ertelenmesi gerekiyor. Bölgede, üç yıl için, vergi, Bağ-Kur, SSK primlerine mutlaka muafiyet getirilmesi gerekiyor.

Uygun şartlarda yeni kredilerle iş hayatının çalışabilmesi sağlanmalı; bölgede, üç yıl için, mutlaka ve mutlaka, birinci derecede kalkınmada öncelikli yöre teşvikleri uygulanmalıdır.

Özellikle altını çizerek ifade etmek istiyorum, özellikle şu dönemde, deprem bölgesindeki belediyelerin -bütün belediyeler öyledir; ama- en büyük kamburu, SKK'nın bağlı olduğu bakanlık ve Maliye Bakanlığına olan borçlarıdır. Bu borçların, bir defaya mahsus, silinmesi gerekmektedir. Bölgedeki belediyeler binbir türlü sıkıntı içerisinde uğraşırken, bu borçları silinirse, en azından, yıkılmayan, sağlam kalan malları üzerindeki hacizler kalkar, tasarruf güçleri artar.

Deprem bölgesindeki belediyeler, afet sebebiyle, su bedellerini, emlak, temizlik vergilerini ve diğer vergi, resim ve harçları tahsil edememektedirler. Belediyelerin bu kayıpları, 2380 sayılı Kanuna göre kurulmuş fonlardan karşılanmalıdır.

Bölgenin altyapısı tamamen harap olmuştur. Belediye ve il özel idarelerinin 2380 sayılı Kanuna göre tahakkuk eden payları, Erzincan, Gümüşhane, Tunceli depreminde olduğu gibi, altı yıl için, en az 3 kat artırılmalıdır.

Halen 15 Ekim 1999 tarihinde 99/13412 sayılı Kararnameyle getirilen katsayılarda -biraz sonra daha detaylı temas edeceğim gibi- daha önce de söylediğimiz gibi, haksızlıklar vardır. 1 Ocak 2000 tarihine kadar devam edecek olan bu uygulamanın süresi hem kısadır hem de yeniden mutlaka düzenlenmelidir.

Bölgede fındık, mısır ve pancar bedelleri peşin ödenmelidir. Bölgeye 150 – 200 trilyon paranın girişi ancak bu şekilde sağlanır ve iş hayatına canlılık gelir; ama, ne yazık ki, hiçbir ürün bedeli olarak -başta fındık olmak üzere- aylardır, bu bölgede, ödeme yapılmamaktadır.

Bölgede çalışan kamu görevlilerine verilen aylık 50 milyon TL tazminat yetersizdir. Çalışan kamu görevlilerinin mutlaka bu adaletsizliği düzeltilmelidir.

Değerli arkadaşlar, şimdi, burada yalnız mesele evini kaybeden, belirli ölçüde, az hasarlı veya yarı hasarlı, çok hasarlı binalar ve çadırda kalan, sıkıntı çeken bu insanlaradır öncelikle hizmet; ama, bir gerçeğin altını çizmek istiyoruz ki, bu bölgede öğrencilerimiz de, çiftçilerimiz de, esnaflarımız da, tüccarlarımız da, gerek toprağa dayalı, gerek sanayie dayalı her türlü üreticimizde mağdur olmuş durumdadır.

Şimdi, burada, ben, yüce huzurunuzda Sakarya’dan gelen bir mektubu okumak istiyorum. Bu mektup, binlerce öğrenci arkadaşımızdan, öğrenci kardeşimizden bir tanesi olan Şule Kozallık adındaki öğrencimiz tarafından gönderilmiştir. Hatta iki mektuptur, bir ilk mektubu vardır, bir de ikinci mektubu var. Onun arzusunu yerine getiriyor ve ben, hiçbir şey ilave etmeden, hükümetin değerli yetkililerine ve Yüce Meclise, buradaki ifadeleri aktarmak istiyorum. Bu kardeşimiz“Şu anda Sakarya’da üniversiteye hazırlanmakta olan bütün arkadaşlarım adına size sesleniyorum. 17 Ağustosta yaşadığımız deprem nedeniyle, hepimiz büyük şok atlattık, okullarımızın tam olarak eğitim, öğretime başlamaması ve dersanelerde de yeterli eğitim-öğretim verilemeyeceğinden -çünkü, dersanelerin birçoğu zaten yıkılmıştır- 2000 yılındaki üniversite sınavlarına yeteri kadar hazırlanıp başarılı olamayacağımızdan korkuyoruz. Bizlere ekpuan verilmesini, sınav formlarının parasız verilmesini; diğer bir alternatif olarak da, Sakarya'da üniversite sınavlarına girecek lise son sınıf öğrencilerinin, Sakarya Üniversitesine, lisedeki alanlarına göre sınavsız olarak alınmasını ve yıl sonunda sınava tabi tutularak baraj uygulanmasını, başarılı olanların üst sınıfa devam etmelerini, bütün arkadaşlarım adına sizlere duyuruyorum. Bizim bu sesimize kulak vermenizi Yüce Meclisten bekliyorum" demiş 2.11.1999 tarihinde. Tabiî, bu kardeşimiz bunu Sakarya'dan yazıyor; ama, söylemeye gerek yoktur ki, aynı sıkıntı Kocaeli'nde vardır, aynı sıkıntı Yalova'da vardır, aynı sıkıntı Düzce'de vardır. Bu, tüm deprem bölgesi adına.

Bu öğrenci arkadaşımızın bir de bir faksı var; o da, bugünkü tarihlidir. Orada şunu ifade ediyor: "Size mektup yolladıktan sonra geçen zaman zarfında, sizin de bildiğiniz gibi, iki büyük deprem daha yaşadık. Kimimiz okulda, kimimiz dersanede, kimimiz ders başında çalışırken yakalandık. Bu, öğrencileri moralman daha da yıktı. Sizlerden istediğimiz, ya bir ekpuan ya da Sakarya Üniversitesine bir yıllığına sınavsız olarak girmek. Bir yıl okuduktan sonra da, sınava tabi tutularak elemelerin yapılması. Bunları kısa zamanda Meclis gündemine getirmenizi diliyorum. Deprem bölgesi dışındaki diğer öğrencilerle aynı tutulmamalıyız; çünkü, daha bizim okuyacak okulumuz yok, gidecek dersanemiz yok; olsa bile, birçoğumuzun onlara verecek parası yok."

Evet, bu kardeşimiz, öğrencileri temsilen bu ifadelerde bulunmuş. Ben de, sayın hükümetin ve değerli Meclisin takdirlerine sunmuş bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, elimde, ilçe ziraat odalarının başkanlarının tamamının imzası bulunan ve ziraatçıların sıkıntılarını dile getiren bir yazı daha var ki, zannediyorum, bu yazı, ilgili bakanlıklara ve diğer partilere de gönderilmiştir, bunu da takdirlerinize sunacağım. Burada da diyorlar ki: "ilimizde deprem felaketiyle, ticarî faaliyet durma noktasına gelmiştir. Üreticilerimiz, üretmiş oldukları hayvansal ve bitkisel ürünlerini pazarlayamaz hale gelmişlerdir. Bazı üretim tesisleri yıkılmış veya ağır hasar görmüştür. Bu sebeple, bölgemizde üretim yapan tüm üreticilerimizin tarım kredi kooperatiflerine, Ziraat Bankasına, diğer kamu kuruluşlarına olan her çeşit borçlarının faizsiz olarak ertelenmesinin gerektiği, talep eden mağdur üreticilere düşük faizli kredi kullandırılması gerekmektedir. Halk Bankası, deprem bölgesindeki tüm esnafın borçlarına erteleme getirdiği halde, Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerinde böyle bir uygulama başlatılmamıştır.

İlimizde desteklemeye tabi tutulan ürünlerin hızlı bir şekilde alımının yapılması suretiyle, ürün bedellerinin de acele ödenmesi gerekmektedir. İllerimizde, destekleme alımları dışında kalan, soğan, patates, kabak çekirdeği, süpürge gibi ürünlerin pazarlama imkânı kalmamış bulunmaktadır. Bu ürünlerin, devlet tarafından satın alınarak, depremzedelere ve ordumuza dağıtılmasına öncelik tanınması suretiyle, pazarlama konusunda sıkıntıda bulunan üreticilerimizi bir ölçüde rahatlatacaktır."

Gönderdikleri yazının son paragrafını okuyorum: "SSK Genel Müdürlüğünce odalarımıza yük edilen sosyal yardım zamları, odalarımızı ekonomik sıkıntıya sokmuştur. İlimizde ticarî faaliyetin durması neticesinde gelir temin edemeyen odalarımız, sosyal yardım zamlarını ve diğer sigorta borçlarını ödemekte zorlanmaktadır. Bu nedenle, Sosyal Sigortalar Kurumuna olan borçların, kısmen kaldırılması veya ertelenmesi gerekmektedir."

Değerli milletvekilleri, okuduğum mektupların ilk ikisi bir öğrenci kardeşimize aitti, diğer bir üçüncüsü ziraat oda başkanlarına aitti. Şimdi, burada, müsaadenizle, bir de esnaf kesiminin bir söylemini dile getirmek istiyorum.

Tarih 27 Ekim 1999 idi; yani, takriben, bir aydan biraz daha fazla zaman önce. Sakarya'da, değerli Sakarya Milletvekili arkadaşlarımızın da bulunduğu bir toplantı; tüm esnafların ki, bu, deprem bölgesi esnaf odalarının yetkililerinin de katıldığı büyük katılımlı bir toplantıydı. Orada, çeşitli esnaf kesimlerine mensup arkadaşlarımız, çeşitli dileklerini, isteklerini dile getirdiler. Şimdi, ben, burada, yüce huzurunuzda, orada, Adapazarı'nda bir esnaf olan arkadaşımızın gündeme getirdiği -aynen onun ifadeleriyle- sözlerinin metnini size arz etmek istiyorum. Arkadaşımız aynen şöyle diyordu: "17 Ağustos 1999 sabahında gözlerini açan, yaşama yeniden 'merhaba' diyen biz canlılar, yıkılan şehrin enkazında kalmamak için çırpınırken, sahibimiz devleti arar olduk. -Bu, aynen, bu arkadaşımızın ifadesidir- Bugün, 24 Ekim 1999. Yeniden doğuşumuzun 69 uncu gününü yaşıyoruz; ama, hâlâ, aynı acıları yaşıyoruz, hayatımızda hiçbir değişiklik yok. Yine gıda yardımı almaya mecburuz; yine soğukta üşümeye, yağmurda ıslanmaya, varlıklı akrabalardan ya da dostlardan para yardımı almaya mahkûmuz. Enkazım duruyor. Cebimde param yok. Evime ekmek alamayacak durumdayım. Okullar açılmasın istiyorum; çünkü, önlük, defter, kitap param yok. Odunum yok. Elektrik bedavaymış; ancak, soba alacak gücüm yok. Ben, depremden önce iyiydim. Mağduriyetim giderilinceye kadar haykırışlarım da bitmeyecek. Keşke, işçi ya da memur olsaydım; en azından, bir maaş alırdım. Çeklerimi ödeyemiyorum; ödeyemediğim çeklerim yüzünden onlarca insanı mağdur ediyorum. Buna ne hakkım var? Keşke, devlete borçlu olsaydım; ne yazık ki, devlete kuruş borcum yok; aksine, alacaklıyım. Lütfen... Lütfen, borcunuzu ödeyiniz; dürüst tüccar bunu yapardı.

Ben, yıkılan dükkânımın yerine koymak için, geçici de olsa, konteyner için kredi istiyorum. Geriye dönüşü olmayan, bol sıfırlı kredilerden de istemiyorum; ihtiyacım olan, az sıfırlı ve geri dönüşü olan kredilerden istiyorum. Hibe istemiyorum, yardım istemiyorum; ödediğim vergilerin bir kısmını geçici olarak geri istiyorum.

Mağdur olan halkına yardım etmeyen zihniyete yazıklar olsun! Halkına sahip çıkmakta gecikenlere yazıklar olsun! Verdiği krediyi nimet diye yüzümüze kakanlara yazıklar olsun!"

Aynen, oradaki bu esnaf arkadaşımızın ifadesidir.

BAŞKAN – Sayın Aydın, size, 1 dakika ek süre veriyorum, lütfen, toparlayınız.

NEZİR AYDIN (Devamla) – Sevgili Başkanım, teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, burada bir şeyi tekrar gündeme getiriyorum. Şunu ifade ediyorum ki, özellikle deprem bölgemizde, özellikle altyapı noktasında ve son aciliyet noktasında, prefabrike evlerin yapımında gerçekten büyük gayret gösteren Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanına, huzurunuzda, depremzedeler adına teşekkür ediyorum.

Yapılanların karşılığı, mutlaka, insanlarımız tarafından teşekkürle yâd edilecektir; ancak, burada bir şeyi daha ifade etmek istiyorum ki, şu kısa zaman içerisinde -hükümete önerilerimdir- bu yetki muvacehesinde, mutlaka bunları yapmaları gerekir. Deprem bölgesindeki kamu görevlilerinin zorunlu tasarruflarını, lütfen, nemalarıyla birlikte, bir defada ödeyelim; ekonomik canlılık gelsin bölgeye. Binlerce emekli, vergi iadesi alabilmek için fatura toplamaya çalışmaktadır; ama, bu mümkün olmamaktadır. Onun için, deprem bölgesindeki, özellikle emeklilere, fatura toplama mecburiyetini kaldıralım, aldıkları vergi iadelerini fatura toplamış gibi kabul edelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NEZİR AYDIN (Devamla) – Sayın Başkan, 1 dakika daha rica ediyorum.

BAŞKAN – Efendim, ben süre uzatmıyorum. Zaten, kaldı ki, mektup okumaktan konuşmanıza sıra gelmedi.

NEZİR AYDIN (Devamla) – Sayın Başkan, depremzedeler hakkında konuşuyoruz.

BAŞKAN – Hayır, benim süre uzatımı konusundaki hassasiyetimi anlayışla karşılayın; hiç kimseye yapmadım.

NEZİR AYDIN (Devamla) – Peki efendim.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Kemal Kabataş; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA KEMAL KABATAŞ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 215 sıra sayılı Doğal Afetlere Karşı Alınacak Önlemler ve Doğal Afetler Nedeniyle Doğan Zararların Giderilmesi İçin Yapılacak Düzenlemeler Hakkında Yetki Kanununun Süresinin Uzatılmasına İlişkin Kanun Tasarısı hakkında Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 17 Ağustos 1999 ve 12 Kasım 1999 tarihlerinde yaşanan deprem felaketleri, ülkemizin ve insanlığın yaşadığı en büyük felaketlerden biri olmuştur. Deprem, ülkemizin gerek nüfus gerekse ekonomik aktivite bakımından en ağırlıklı bölgesinde, maalesef, etkili olmuştur. Her iki depremde 16 000'e yakın vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 10 000'lerce insanımız yaralanmıştır; 100 000'e yakın konut ve işyeri yıkılmış veya ağır hasar görmüştür.

Deprem, ülke nüfusumuzun yüzde 23'ünü oluşturan bir bölgede etkili olmuştur. Toplam nüfusumuzun yüzde 6'sı, can kaybı ve ağır maddî hasara maruz kalmıştır.

Depremin etkilediği illerin gayri safî millî hâsıla içerisindeki payı, yüzde 34,7 gibi fevkalade yüksek bir orandadır. Bu bölgenin ve illerin sanayi katmadeğeri içerisindeki payı ise, 46,7 seviyesindedir.Kocaeli, Sakarya, Yalova'nın Bolu ile birlikte toplam gayri safî millî hâsıla içerisindeki payı ise, yüzde 6,3; sanayi katmadeğeri içerisindeki payı ise yüzde 13,1'dir.Bölge, petrol arıtımı, petrokimya, tekstil hammaddeleri, metal anasanayii ve motorlu kara taşıtları yapımı, montaj ve onarımı, lastik sanayiinin de önemli bir ağırlığa sahip olduğu bir bölgedir.

Büyük maddî kayıplara ve gelir kayıplarına yol açan deprem, hem 1999 hem de 2000 yılı ekonomik dengelerini olumsuz yönde etkilemiştir.

Yaşadığımız depremin hemen akabinde, 27 Ağustos 1999'da, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Doğal Afetlere Karşı Alınacak Önlemler ve Doğal Afetler Nedeniyle Doğan Zararların Giderilmesi İçin Yapılacak Düzenlemeler Konusunda Yetki Kanunu kabul edilmiş ve bu kanun, 29.8.1999 tarihinde, üç aylık süre için geçerli olmak üzere, yürürlüğe konulmuştur.

5442 sayılı Yetki Kanunu ile hükümet, yani Bakanlar Kurulu, imar, ihale, müteahhitlik, müşavirlik hizmetleri, kültür ve tabiat varlıklarını koruma, doğal afetler, sivil savunma, mevcut fonların işleyişi, bağış ve yardımların etkin kullanımı ve gerektiğinde ilave fon kullanımı, ekonomik konularda yapılacak düzenlemeler ve doğal afetler sonucunda doğacak zararların karşılanmasına yönelik bir sigorta sisteminin oluşturulması konularında kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi almıştır. Bu zor ve kritik dönemde, hükümete üç aylık süreyle verilen yetkinin kapsamı, doğal afetlere karşı alınacak önlemler -bunlar, muhtemel afetlerin sonuçlarının önceden görülerek, tedbir alınmasına yönelik düzenlemeleri içermektedir- ve ikinci kısımda ise, afetler nedeniyle doğan zararların giderilmesi konularında düzenleme yapılmasıyla ilgilidir.

Alınan yetki kapsamında, hükümet, kendisine verilen yetkilerle, sadece afet -deprem- nedeniyle doğan zararın giderilmesine yönelik düzenlemeler yapmıştır. Üç aylık dönem içinde, yani, 29 Kasım 1999 tarihine kadar, hükümet, 11 ayrı kanun hükmünde kararname çıkarmıştır. Bu kararnamelerle yapılan düzenlemeler, kendi içinde bir bütünlükten yoksun, palyatif ve günlük sorunların çözümünde ve karşılaşılan sorunların çözümünde hızlandırılmış bir yapı oluşturulmasına yöneliktir. Kısa başlıklarla, getirilen düzenlemeler şunlardır: Hasar tespit çalışmaları hızlandırılmış; hükümet, çeşitli ekiplerden ve kuruluşlardan da destek alarak, vatandaşlarımızın uğradığı hasarların tespiti konusunda hızlandırılmış bir yapı oluşturmaya çalışmıştır. Afete maruz bölgelerde afet nedeniyle oluşan hukukî ihtilafların çözümünde özel kolaylıklar getirilmiştir; yardım hesaplarının yönetimi konusunda ilkeler ortaya konulmuştur; hasar gören Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanımındaki binaların yeniden yapımı, yerleştirilmesi konusunda düzenlemeler vardır; afete maruz kalanların sosyal güvenlik kuruluşlarıyla olan ilişkileri gözden geçirilmiş ve iyileştirilme yönünde tedbirler alınmıştır; afetzedelere konut yapımı için arazi tahsisine ilişkin esaslar belirlendirilmiş; meraların hazineye iadesi, hazinece konut yapımı için tahsisi sağlanmış; deprem nedeniyle kamu kuruluşları tarafından yapılan hizmetlerin bedellerinin Mahallî İdareler Fonundan ödenmesi sağlanmış ve son olarak, Başbakanlık bünyesinde "Türkiye Acil Durum Yönetim Başkanlığı" adıyla yeni bir ünite kurulması düzenlenmiştir.

11 ayrı kanun hükmünde kararnameyle yapılan düzenlemeler, daha çok, 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolasıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanuna ek maddeler, geçici maddeler eklenmesi şeklinde düzenlemelerdir; her biri, günlük, anlık, depremdeki hasarın giderilmesine yönelik çalışmalarda karşılaşılan sorunların çözümüne yöneliktir. Getirilen düzenlemeler, sistematik ve bütünsel bir yaklaşım içermemektedir; karşılaşılan günlük sorunlara çözüm bulma yaklaşımından öte bir ağırlık taşımamaktadır.

Deprem nedeniyle doğan zararların giderilmesi konusu, bir bütünlük içinde ele alınmamış, depremin yönetimi açısından oluşturulan bölge koordinatör valilikleri etkin bir varlık gösterememiş, mahallî bir yönetim birimi olarak mevcut illerin yönetimine sadece ilave edilebilmiştir.

Başbakanlıkta oluşturalan Acil Durum Yönetim Başkanlığı, Türk idarî sistemi içinde, düzey olarak yeterli değildir; genel müdürlük düzeyinde kurulmuştur; muhtemel doğal afetlerde, devlet içindeki koordinasyonu, etkinliği, gücü yaratma, yönetme ve kullandırmada etkili olmaktan uzak, rutin bir yapıdadır.

Bütün bu çalışmalar sonucunda, hükümet, iki noktada önemli kararlar alma yönünden büyük bir çaba içindedir görüntüsünü vermiştir. Bunlar, çadırkentlerin oluşturulması ve geçici konutların yapılmasıyla ilgilidir. Ancak, bugün gelinen noktada, sorunlar, hâlâ çözülebilmiş değildir.

Bayındırlık ve İskân Bakanının ifade ettiği 25 500'e yakın konut, büyük ölçüde tamamlanmış gibi gözükmektedir; ancak, bu konutlara yerleşim konusunda, depremzede vatandaşlarımız arasında ciddî tereddütler vardır. Bu konutlar, prefabrike konutlar, vatandaşa, bir tanıma göre, aylık 100 milyon lira kira karşılığında verilecektir. Bunun anlamı şudur: Bu konutlarda oturma hakkı elde eden depremzedeler, devletten almakta oldukları 100 milyon liralık aylık geliri terk etmek, bırakmak zorundadırlar. Gelirden mahrumiyet, felakete maruz insanların en büyük acısı, en büyük eksikliğidir. İnsanları, dört duvar arasında, 35 metrekarelik bir yerde otururken her türlü gelirden mahrum etmenin anlamı yoktur. Bu nedenle, yapılmış olan prefabrike konutlara talep yoktur. Burada ortak bir çözüm bulunmasını, konut ihtiyacı geçici olarak karşılanan depremzedelerin bu gelirden bir ölçüde yararlandırılmasını mutlaka sağlamak zorundadır hükümet. Dört duvar arasında, 35 metrekarelik alanda yaşamayı bir imtiyaz haline getirmemeli ve buraya taşınan depremzedelerin, aylık, hiç değilse 50 milyon ile 75 milyon lira arasında, bir süre daha gelir desteği alması sağlanmalıdır. Aksi halde, bu insanlar, derme çatma çadırlarda hayatlarını devam ettirecekler, bu konutlara taşınmayacaklar ve aylık 100 milyon liralık nakit gelirden vazgeçmeyeceklerdir.

Burada çok hassas bir konu var; hükümetin dikkatine sunmak istiyorum: Ya prefabrike konuta taşınma ya da gelirden vazgeçme alternatifini koymayın depremzedenin önüne; Türkiye, bu gücü karşılayacak, bu desteği sağlayacak durumdadır.

Sayın milletvekilleri, burada ilave etmek istediğim birkaç nokta daha var: Hükümet, bütün gücünü, geçici barınma sorununun çözümünde odaklaştırmıştır; bölgenin yaşadığı diğer ekonomik konuları ikinci planda tutmuştur. Hükümet, bu bölgeye gelir girişini sağlamak üzere, destekleme kapsamında olan bölgenin çiftçisine, üreticisine, alacaklarını öncelikle, gecikmeden ödememiştir. Şu anda, Adapazarı'nda, sadece eylül ayında yapılan fındık teslimatının bedeli ödenmektedir, pancar üreticisi için avans ödemesi yapılamamıştır. Oysa, bunlar, bölgedeki felaketi ekonomik açıdan hafifletme yönünde, mutlaka ve öncelikle alınması gereken kararlardı.

Evet, hükümet, başka destekleyici kararlar da almak zorundaydı. Bölgedeki esnaf, her türlü gelirden ve ticarî aktiviteden mahrumdur. Gerçekten, küçük esnafa ve sanayiciye, bu anlamda, hükümetin, mutlaka destek vermesi ve özel şekilde, bu bölgedeki sanayiciyi, küçük ve orta işletmeleri kredilerle desteklemesi, bunun için özel bir fon ayırması gerekirdi. Üzülerek gördüm ki, son defa birkaç gün önce çıkarılan ve bizim "batık fon" diye ifade ettiğimiz Geliştirme Destekleme Fonundan, GDF'den, o bölgedeki küçük işletmelere, KOBİ'lere kredi verme konusunda bir düzenleme yapılmıştır. Bunun, hemen, depremin akabinde yapılması ve ciddî bir fondan önemli bir kaynağın bu bölgedeki depremzede işyeri sahiplerine, faaliyetlerini devam ettirmesi için aktarılması gerekirdi.

Yine, bu işletmelerin oluşmuş yükümlülükleri dışında, yani, geçmiş dönemden kalan vergi yükümlülükleri dışında, doğacak yükümlülüklerinin de mutlaka ertelenmesi gerekiyordu.

Yine, bölgede önemli bir sorun, mahallî hizmetleri mutlaka sağlamak zorunda olan belediyeler, gerçekten mefluç haldedir; bütün gelirleri yok olmuş, hiçbir gelir sağlama kabiliyetleri yok; buna rağmen, bu bölgedeki belediyelerin gelirlerini düzenli ve hizmetleri götürecek şekilde takviye edecek bir yaklaşım, maalesef, sergilenmemiştir. Bu belediyelerin, vergi, SSK, Emekli Sandığı yükümlülükleri dahil her türlü ödeme yükümlülüklerini, bugünden itibaren yeni bir tarihe kadar erteleme ihtiyacı vardır; çünkü, bu kuruluşlar, her halükârda depremzedelere birinci derecede hizmet desteği veren kuruluşlardır. Belediyelerin finansman ihtiyacı, bölgedeki depremzedelere hizmet götürme açısından fevkalade önemlidir ve ciddiyetle yeniden ele alınması gerekir.

Hükümet, çıkardığı kararnamelerle birbiriyle ilişkisi olmayan fonları kullanmaktadır; bir tarafta İçişleri Bakanlığının yönetimindeki Mahallî İdareler Fonu, bir tarafta Başbakanlığa bağlı Sosyal Hizmetler ve Dayanışma Fonu, bir tarafta Deprem Fonu. Her bakanın emrinde, yönetiminde bir fon vardır. Lütfen, bu fonları birleştirin, deprem için aktarılacak kaynakları tek bir merkezde toplayın ve verimlilik içinde, gecikmeden kullanın.

Saygıdeğer milletvekilleri, bunlar, depremin rehabilitasyonu konusunda yapılabilenler ve yapılmasını önerdiklerimiz. Bir de, muhtemel depremlere karşı, muhtemel doğal zararlara karşı alınması gereken tedbirler var. Bu konularda, hükümet, henüz tek bir adım atmış değildir. Bu yetki yasasının birinci ayağını teşkil eden doğal afetlere karşı alınacak tedbirler konusu, tümüyle boş bırakılmıştır. Herkesin şikâyet ettiği İmar Yasasında, herkesin şikâyet ettiği müteahhitlik hizmetlerinde, herkesin şikâyet ettiği müşavirlik hizmetlerinde hiçbir düzenleme yapılabilmiş değildir ve doğal afetlere karşı sigorta sistemi konusunda hiçbir düzenleme yapılabilmiş değildir. Yani, alınan yetkileri içeren yasanın bir bölümü, henüz, hiçbir şekilde uygulanmamıştır. Hükümetin bu konularda daha aktif davranması, idareyi daha verimli çalıştırması ihtiyacı vardır. Bugün, Türkiye'de, doğal afetlere karşı yeniden bir yapı oluşturulması, sivil savunma başta olmak üzere, sigorta sistemi başta olmak üzere, imar düzenlemeleri başta olmak üzere, müteahhitlik düzenlemeleri başta olmak üzere, bu kanun kapsamında, bu yetki kapsamında hızla kanun hükmünde kararnamelerin yürürlüğe konulması ihtiyacı vardır. Hükümet bu konularda gecikmiştir ve gecikmeye devam ediyor.

Bu arada -başka bir konu tabiî- Marmara Bölgesinde ve özellikle İstanbul'da yaratılmış olan büyük deprem paniğini dengeleme anlamında, hükümet, hiçbir adım atmış değildir. Neredeyse, devlet yetkilileri, hükümet adına, resmî kurumlar adına konuşanlar, yakında, televizyonlarda talk show'cu olarak gösteri yapma hazırlığı içindedirler(!) Türkiye'nin ekonomik açıdan en büyük, en önemli merkezinde, muhtemel depreme karşı hiçbir tedbir telaffuz edilmiş, hiçbir düzenleme bugüne kadar yapılabilmiş değildir.

Bu yetki yasasıyla verilen ek üç aylık süre, muhtemel deprem zararlarına, hasarlarına karşı alınacak tedbirleri açıklıkla ortaya koymak durumundadır. Hükümet, lütfen, bu konudaki hazırlıkları bir an önce tamamlayarak kanun hükmünde kararnameleri yürürlüğe koyma konusunda ciddî adımlar atsın. Hükümet, hâlâ çadırkent ve prefabrike konut tutkusundan bir an önce kurtulsun; işi, daha geniş bir detayda, daha tutarlı bir düzenleme yaklaşımı içinde ele alsın. Bu yaklaşım yok, bu düzenleme iradesi de, maalesef, yok.

Yine, İstanbul üzerindeki bu spekülasyonu da bir şekilde sona erdirmek üzere, hükümet, ciddî adımlar atıp, burada yaratılmış büyük boşluğu, kamuoyu üzerinde, İstanbul halkı üzerinde yaratılmış bu -bir anlamda- sunî şoku dengeleyecek tedbirler neyse, bunları alsın. Kim, ne yapmak istiyorsa, İstanbul'da ne yapılacaksa, Ankara'da yetkili bir birim, yetkili bir kurum, devlet, hükümet kimse, bu konuyu, artık, magazin anlamında tartışılan ve herkesin, her gün rüyasına giren bir konu olmaktan çıkarılması yönünde ciddî adım atmak zorundadır. Belki, bu yetki yasasında, bunun verdiği yetki içinde, hükümet, bunları da düzenlemek zorunda.

BAŞKAN - Sayın Kabataş, 1 dakika eksüre veriyorum; toparlayınız.

KEMAL KABATAŞ (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Son ve önemli bir önerim şu: Hükümet, hâlâ, 2000 yılında, bu depremin yarattığı hasarları gidermek konusunda, emrinde hazır bulundurulduğunu kabul ettiğimiz 4,5 milyar dolarlık kaynağı, zamanında alsın, gecikmeden alsın, harcama planlarını yapsın, kimin harcayacağına karar versin. Ankara yönetimleri, kurumlar arasındaki kargaşayı sona erdirsin ve kaynağı olmasına rağmen, bu büyük hasarın, bu büyük ekonomik kayıpların bir an önce giderilmesi yönünde ciddîyetini, tutarlılığını ve profesyonelliğini ortaya koysun. Henüz bunlar yok. Temennilerim bunlar, beklenen bunlar.

Bu temennilerimin dikkate alınacağı düşüncesiyle, yetki kullanımı konusunda, hükümete, üç ay daha yetki veren bu kanunun, ülkemize, hayırlar getirmesini diliyor, teşekkür ediyor, saygı sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kabataş.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, Yalova Milletvekili Sayın Hasan Suna.(DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA HASAN SUNA (Yalova) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğal Afetlere Karşı Alınacak Önlemler ve Doğal Afetler Nedeniyle Doğan Zararların Giderilmesi İçin Yapılacak Düzenlemeler Hakkında Yetki Kanununun Süresinin Uzatılmasına İlişkin Kanun Tasarısı üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini aktarmak üzere söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken, son depremlerde kaybettiğimiz vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yakınlarına sabırlar, yaralılara acil şifalar dileyerek, Yüce Meclisi ve sevgili vatandaşlarımızı, Demokratik Sol Parti ve şahsım adına, saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, insanlar için fiziksel, ekonomik, sosyal kayıplar meydana getiren, normal yaşamı ve insan faaliyetlerini durdurarak ve kesintiye uğratarak toplumları etkileyen doğal, teknolojik ve insan kökenli olaylara "afet" deniliyor; doğal nedenlerle meydana gelen bu olaylara da "doğal afetler" diyoruz.

Ülkemiz, jeolojik, topografik yapısı ve iklim özellikleri nedeniyle, büyük can ve mal kayıplarına yol açan doğal afetlerle sık sık karşılaşmaktadır. Yurdumuzda etkili olan doğal afetleri, depremler, heyelanlar, su baskınları, kaya düşmeleri, yangınlar, çığ, fırtına ve yeraltı suyu yükselmesi olarak sıralamak mümkündür. Son elli yıllık süre içinde meydana gelen doğal afetler incelendiğinde, hasarın yüzde 65'inin depremler, yüzde 15'inin heyelanlar, yüzde 10'unun su baskınları, yüzde 5'inin kaya düşmeleri, yüzde 4'ünün yangınlar, yüzde 1'inin çığ ve fırtına benzeri afetler sebebiyle meydana geldiği görülmektedir.

Bu hasar durumlarına bakıldığında, doğal afetlerin en önemlisinin depremler olduğu görülmektedir. Ayrıca, depremler ile diğer doğal afetler arasında çok önemli farklılıklar görmekteyiz. Örneğin, bir sel felaketine karşı, geçmişte yaşanmış benzeri olaylara bakarak, yaşanan yörenin yüzeysel yapısı, yağışların düzenlilik veya düzensizliğini inceleyerek gerçeğe yakın bir değerlendirme elde edilebilir; yangınlar için de böyle bir yaklaşım sergilenebilir; ancak, deprem için bu şansımız yoktur. Depremlerin bir başka özelliği de, çok ani ve kısa bir sürede olmaları ve bu süre içinde en büyük yıkımları yapmalarıdır. Diğer doğa olayları birkaç saat ya da günler sürerken, depremler 15-20 saniye içinde tüm hasarlarını yaparlar, üstelik, bugünkü bilgi ve teknolojiyle depremlerin oluş zamanını tespit etmek de mümkün değildir. Bu nedenle, denilebilir ki, depremler doğal olayların en korkuncudur.

Bu yüzden, depremleri diğer doğal olaylardan ayrı olarak değerlendirmek ve bunlar için yapılabilecekleri daha dikkatli planlayıp, programlamak ve özellikle, alınabilir önlemleri çok iyi zamanlamak durumundayız. Bu, insan hayatı ve maddî kayıpları önlemek açısından kaçınılmaz bir zorunluluktur.

Yurdumuz, dünyanın en önemli deprem kuşaklarından biri üzerinde bulunmaktadır. Özellikle, biri kuzeyde Kuzey Anadolu fayı, diğeri ise güneyde Doğu Anadolu fayı olan iki ana kuşak, Türkiye'deki en önemli depremlerin nedenidir. Üstelik de ülkemizde en yoğun yerleşim birimleri ve sanayi tesisleri, Kuzey Anadolu fayı üzerinde yer almaktadır. Ayrıca, bu kentler çoğunlukla gevşek zeminler üzerinde kurulmuştur.

1923 yılından bu yana ülkemizde aletsel büyüklüğü 6,5'in üzerinde 31 deprem oluşmuştur ki, bunlardan 12 adedinin aletsel büyüklüğü 7 şiddetinin üzerindedir. 17 Ağustos 1999'da yaşadığımız 7,4 büyüklüğündeki Marmara depremi, Kuzey Anadolu fayı üzerinde, merkezi Gölcük ve Arifiye olan, yaklaşık 50 saniye süren, yüzyılın en büyük afetidir. Bu depremde, Gölyaka'dan İmralı Adası kuzeyine kadar, yaklaşık 130 kilometre arazi, doğudan batıya yırtılmış; güney tabaka, maksimum noktada 477 santimetre olmak üzere, batıya kaymıştır.

Bilindiği gibi, depremin odak derinliği yüzeye ne kadar yakın olursa, yıkım etkisi o kadar büyük olmaktadır. Bu depremin odak derinliği çok sığ olup, 16 kilometre olarak tespit edilmiştir. Marmara depreminden sonra meydana gelen ve aletsel büyüklüğü aynı olan Meksika depreminde, çekirdek derinliği 60 kilometre, depremin merkezi, şehirden 300 kilometre uzakta olduğu için, hasar bizimki kadar fazla olmamıştır.

17 Ağustos 1999 saat 03.02'de insanlarımızı uykuda yakalayan asrın afeti, Bolu'dan Tekirdağ'a kadar, Bolu, Sakarya, Kocaeli, Yalova ve kısmen İstanbul ve Eskişehir'i etkilemiştir. Bu bölgede, sanayimizin yüzde 45'i, nüfusumuzun yüzde 25'i bulunmaktadır. Yaklaşık 17 000 insanımızı kaybettik, 25 000 insanımız yaralandı, 64 000 konut yıkıldı, 66 000 konut orta hasar gördü; az hasarlılarla birlikte, hasar gören konut ve işyeri sayısı 250 000'i buldu. 140 000 aile barınma sorunuyla karşı karşıya kaldı, hastaneler, okullar yıkıldı ya da hasar gördü, depremden etkilenen il ve ilçelerimizin tüm altyapıları ciddî şekilde hasar gördü.

Tüm bu olumsuzlukları ortadan kaldırmak ve hayatı normale döndürmek için, Yüce Heyetimiz, 27.8.1999 tarih ve 4452 sayılı Yasayla, Bakanlar Kuruluna, yayımından itibaren üç ay süreyle kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi vermiştir. Bu süre, 29 Kasım 1999 tarihinde dolmuştur.

Bu yetki kanununa dayanarak yürürlüğe konulan bir dizi kanun hükmünde kararnameyle, doğal afetlere karşı alanacak önlemler ve bu afetlerden doğan zararların giderilmesi konularında önemli düzenlemeler getirilmiştir. Bu düzenlemelerle, depremde yıkılan ve hasar gören binaların ve altyapı tesislerinin yerine en kısa sürede yenilerinin yapılması ve zarar gören vatandaşların mağduriyetlerinin giderilmesi için 7269 sayılı Kanunda öngörülen hasar tespitiyle ilgili sürelerin kısaltılması ve afete uğrayanların hak sahipliği işlemlerine dair esas ve usullerin belirlenmesi ile yeni yerleşim alanlarının tespiti, prefabrike ve kalıcı konutların yapımının sağlanması ve etkin bir biçimde yürütülmesi sağlanmıştır. Eğer bu düzenleme yapılmamış olsaydı, mevcut yasaya göre bu kadar geniş bir alanda, bu kadar çok hasarlı binanın hasar ve hak sahiplerinin tespitinin bu kadar kısa sürede yapılması mümkün olmazdı.

Doğal afetlere maruz kalanların afetten kaynaklanan hukukî uyuşmazlıklarının çözümüyle ilgili işlemlerin hızlandırılması ve kolaylaştırılması gibi birçok konuda işlemleri hızlandırıcı ve kısa sürede çözüm getirici uygulamalar getirilmiştir.

Bu işlemlerle birlikte sorunları çözmeye çalışırken, 12 Kasım 1999'da Düzce merkezli deprem fekaletini yaşadık. Bu defa da, Kuzey Anadolu fayının Gölyaka-Bolu arası, yaklaşık 30 kilometrelik kısmı yırtıldı. Aletsel büyüklüğü 7,2; süresi 30 saniye, çekirdek derinliği 10 kilometre olan deprem nedeniyle, Düzce, Kaynaşlı, Bolu merkezi büyük yara aldı. Yaklaşık 800 insanımızı kaybettik, 5 000'e yakın yaralımız var, 16 000 bina yıkıldı ve yıkılacak, onbinlerce aile barınma sorunuyla karşı karşıya kaldı. Acımız ve kaybımız çok büyük; ancak, hayat devam ediyor. Bu defa da zarar gören vatandaşlarımızın sorunlarını, devlet-vatandaş el ele vererek çözecektir.

Değerli milletvekilleri, doğal afetler, insanoğlunun iradesinin dışında yaşamak zorunda olduğu olaylardır. Böyle olduğu için de, doğal afetler evrenseldir ve tüm insanlığın sorunudur. O yüzdendir ki, her doğal afette, bütün dünya insanları dil, din, ırk, ulus farkı gözetmeden yardıma koşarlar. Yaşadığımız felakette de yardıma koşan uluslara şükranlarımızı sunuyoruz.

Hal böyle iken, yaşamakta olduğumuz deprem felaketlerinin meydana getirdiği olumsuzlukları, iktidar-muhalefet, devlet-millet el ele vererek kısa sürede çözmek zorundayız. Bu noktada önemli olan, yaşadığımız bu büyük felaketten dersler çıkarıp, ulus olarak, bundan sonra felaketlerin ardından değil, önünden gitmemizdir. Böylece, gerekli olan yasal ve kurumsal düzenlemeleri sağlayıp, bunca acı ve ıstırabı bir daha yaşamadan, felaketleri en az zararla atlatabilecek konuma gelmek zorundayız. Bunun için, hükümetimiz, titiz bir çalışma içerisindedir.

27.8.1999 tarih ve 4452 sayılı Yetki Kanunu çok geniş konuları kapsamaktadır. Burada sözü edilen kanunlardaki mevzuatın sayıca çok ve dağınık olması, bazı çalışmaların halen titizlikle sürdürülüyor olması, hedeflenen düzenlemelerin tamamının henüz gerçekleştirilememesi, kapsamın genişliğine rağmen, sürenin kısalığı nedeniyle, 4452 sayılı Kanunla verilen yetki süresinin uzatılması gerekmektedir. Yetki yasasının kapsamı içindeki mevzuatın hedeflendiği şekilde tamamı düzenlenerek, önümüzdeki zamanlarda yaşanması muhtemel afetlere karşın, yaşamımızı güvenlik içinde sürdürebiliriz. Bunun için, Demokratik Sol Parti Grubu olarak, hükümetimizin süre uzatımı talebini doğru ve gerekli bir talep olarak görüyor, olumlu oy vereceğimizi beyan ediyorum.

Sözlerimi burada bitirirken, son depremlerde kaybettiğimiz vatandaşlarımıza bir kere daha Allah'tan rahmet, yakınlarına sabırlar, yaralılara acil şifalar diliyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Suna.

MHP Grubu adına, Bolu Milletvekili Ersoy Özcan; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika efendim.

MHP GRUBU ADINA ERSOY ÖZCAN (Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4452 sayılı Doğal Afetlere Karşı Alınacak Önlemler ve Doğal Afetler Nedeniyle Doğan Zararların Giderilmesi İçin Yapılacak Düzenlemeler Hakkında Yetki Kanunu ile Bakanlar Kuruluna, kanunun yayımından itibaren üç ay süreyle kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verilmesi hakkında, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

17 Ağustos depremiyle, yüzyılın değil, yüzyılların en büyük afetini, dünyada bugüne kadar görülmemiş, çok geniş bir coğrafyada yaşadık. 20 000'e yakın insanımız hayatını kaybetti, binlerce insanımız yaralandı, 250 000'e yakın konut hasar gördü; bunların 69 000'e yakını ağır ve orta hasarlıydı. Sanayicimizin, esnafımızın işyerleri çöktü. Küçük bir kıyameti yaşadık. Kaybettiklerimize Yüce Allah'tan rahmet, yakınlarına sabır, yaralılarımıza Yüce Allah'tan acil şifalar diliyor, Yüce Milletimize geçmiş olsun diyorum.

17 Ağustosla birlikte, Türk Devleti, Türk Milleti ve dünyanın, ülke coğrafyasının büyük kısmını, nüfusumuzun yüzde 26'sından fazlasını, gayri safî millî hâsılamızın yüzde 40'ına yakınını, sanayi yatırımlarının ve istihdamın yüzde 46'sından fazlasını barındıran bölgede, küçük kıyamet yeri dediğimiz bu bölgede süratle yerini aldığını gördük. Türk Devleti, Türk Milleti ve dünyanın işbirliğini, birbirine kenetlenmiş "yaraları saracağız, dertleri, sorunları çözeceğiz, halledeceğiz" azim ve şevkiyle sahada çalışmalarını, bitmez tükenmez bir azimle çalışmalarını görmek, bu acılı günlerde, bir deprem bölgesi milletvekili olarak tek teselli kaynağımızdı.

Başta, ilgi ve alakalarını hiçbir zaman esirgemeyen hükümetimize, gece-gündüz demeden, belki de 17 Ağustostan beri evinde doğru dürüst uyumadığını zannettiğim, Bakanlık makamını, eskortlarını bir kenara bırakarak, gecenin 2'sinde, 3'ünde prefabrike konutları denetleyen, insanüstü bir gayretle çalışan Bayındırlık Bakanımız Sayın Koray Aydın Beye, Sağlık Bakanımıza, Sanayi Bakanımız Kenan Tanrıkulu'na, Devlet Bakanımız Hasan Gemici Beye ve hiçbir zaman sahadan ayrılmayan diğer bakanlarımıza sonsuz teşekkürlerimi ve şükranlarımı sunmayı bir borç bilirim.

12 Kasımla birlikte, bölgem Bolu İli, ikinci defa, büyük felaketle sarsıldı. Düzce ve Kaynaşlı yerle bir oldu diyebilirim. Bolu çok büyük hasar gördü. Burada, 17 Ağustostan daha tecrübeliydik. Her göçükte, bilinçli, deneyim kazanmış kurtarma ekipleri ve sağlık ekipleri vardı. Mükemmele yakın bir çalışma gösterildi. En büyük düşmanımız soğuktu. On gün gibi kısa bir zamanda, Sakarya ve Gölcük'ün kırk kırkbeş günde aldığı mesafe katedildi. Düzce, Kaynaşlı ve Bolu ayrı bir kriz merkezi olarak ele alındı.

Basına söylediğim gibi, hükümetimizin verdiği sözle, Bakanlar Kuruluna verilecek yetkiyle ve bundan sonra verilecek olan önergeyle -kanun kuvvetinde kararname çıkarma yetkisinden sonra verilecek önergeyle- Düzce il olmalı ve yaraların sarılması, yüzde 95'i yıkılan Düzce'nin sorunlarının çözülmesi kolaylaştırılmalıdır.

Yıkılan Düzce'ye, vereceğimiz kararlar doğrultusunda, il olmanın müjdesini buradan vermenin mutluluğunu yaşıyorum ve çok heyecanlıyım. Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür eder, saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özcan.

Anavatan Partisi Grubu adına, Aydın Milletvekili Cengiz Altınkaya; buyurun.

ANAP GRUBU ADINA CENGİZ ALTINKAYA (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 tarihlerinde vuku bulan müessif, büyük boyutlu hadiselerin üzerinden gelmek üzere büyük gayret gösteren, insanüstü gayretlerle acıları yok etmeye, yaraları sarmaya çalışan tüm kamu kurumu yöneticilerini, sivil örgüt temsilcilerini, yerel yöneticileri tebrik ediyoruz; başarılarının ve gayretlerinin devamını diliyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu bölgede, bu geniş coğrafyada gerekli düzenlemeler yapmak üzere, hükümetimize, 27 Ağustos 1999 tarihinde verilen yetki üç ayını doldurmuş ve bu esnada, henüz Düzce'yi, Bolu'yu, Kaynaşlı'yı yıkan hadise, deprem vuku bulmadan, hükümet, yeni bir uzatma süresi için Türkiye Büyük Millet Meclisine başvurmuştur. Dolayısıyla -uzun uzadıya bu yetkinin verilip verilmemesini zaten hiç kimse tartışmadı; tartışmaya da gerek yok- 17 Ağustos hadisesinin yaraları sarılmadan, daha yeni kararlar alınması ihtiyacı ortadayken, bir başka bölgemizde, gene büyük bir faciayla karşılaştık. Dolayısıyla, böyle bir yetkiye ihtiyaç var mıdır yok mudur tartışması, herhalde izahtan vareste tutulur ve tüm Meclis olarak biz, bu yetkinin verilmesi konusunda destek olacağız.

Bu üç aylık süre içerisinde yapılan düzenlemeler, çıkarılan kanun hükmünde kararnameler, birçok hadiseyi yerinde çözüme kavuşturmuş; ama, olayın büyüklüğü, coğrafyanın genişliği ve henüz buralarda normal hayata dönülmemiş olması, hükümetimizin kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisiyle yükümlü olması zorunluluğunu canlı tutmaktadır. Dileğimiz, bugüne kadar hükümetin uyguladığı kararların, bir nevi pilot uygulamalar olarak dikkatle izlenmesi, irdelenmesi ve ülkemizde eksikliği çok canlı olarak yaşanan, çok pahalı olarak ödenen birtakım mevzuatın, bu pilot uygulamaların verdiği tecrübeyle, birikimle, önümüzdeki yasama döneminde kalıcı, yeni mevzuatlara dönüştürülmesidir.

Bu konuda, biz, Anavatan Partisi olarak, toplumdaki duyarlılığı da dikkate alarak ve siyasî parti sorumluluğumuzu da, görevimizi de idrak etmiş olarak, yine, her şeyin vaktinden önce düşünülüp, tasarlanması gerektiği konusunda çalışmalar yaptık; düzenlediğimiz raporları yayımladık ve yetkili birimlerimize arz ettik.

Türkiye'de bu tür afetlerin kaçınılmazlığı, artık herkes tarafından kabul edilmiş durumda. Ülkemizdeki bilim adamlarına o bakımdan şükranlarımızı sunuyoruz; toplumu duyarlı hale getirmişlerdir. Yeni afetlere karşı bugünkü uygulamalarla, bugünkü mevzuatla Türkiye eğer devam edecek olursa, kesinlikle, aynı acı neticelerle karşı karşı gelecektir. Öyleyse, süratle, özellikle yerleşim yerlerinin seçimi, binaların, tesislerin yapımı, yapılırken denetlenmesi, projelerin denetlenmesi ve bunların, eğer sigorta zorunluluğu altında yapılırsa, mutlaka afete dayanıklı hale geleceği konusundaki yıllardan beri beklenen mevzuatlar, inşallah, bu acı derslerden sonra gecikmeden yerine getirilir.

Biz, bu bölgede yaşayan insanlarımızın, bu bölgede felakete uğrayan insanlarımızın hizmetine sunulacak olan her türlü kamu imkânını, arsayı, hatta orman niteliğinde olan arazilerin dahi yerleşime açılmasına mecbur olunduğu takdirde, orman rejimi dışına çıkarılmasına varıncaya kadar, getirilecek olan her türlü teklifi destekleyeceğiz; çünkü, burada yaşayan, daha doğrusu yeryüzünde yaşayan insan, her şeyin üzerindedir. Biz, o noktaya kadar, vatandaşımızın yaralarının sarılması ve yeniden içtimaî hayata dönmesi konusunda getirilen her teklifi benimseyip, destek olacağız.

Yalnız, şunu özellikle hatırlatmak istiyorum: Son yirmibeş yılda ülkemizde mühendislik hizmeti, mühendislik camiası, ondan önceki dönemdeki öneminden çok daha aşağılara düşmüştür. Mühendislerimize ödenen ücretler, onların toplum içindeki önemiyle bağdaşır durumda değildir; onların memlekete verecekleri teknik hizmetlerle bağdaşır değildir. Çıkarılacak olan bu yetki kanunuyla, özellikle afet bölgelerindeki mühendis meslektaşların -yerbilimci olsun, mimar olsun, mühendis olsun, inşaatçı olsun, tesisatçı olsun- ücretlerinin de düzeltilmesini şart görüyorum. Biz mühendisi ciddîye almadığımız için, inşaatlara söz olsun diye, laf olsun diye mühendis, fennî mesul ataması yaptığımız için, bu kadar büyük acılar yaşadık. Çok düşük ücretlerle çalışan kişiler, o unvana sahip olan kişiler -bir kısmı diyorum- maalesef mesleklerine de saygı duymamışlardır ve "az ücret alarak hizmet yapılmaz" mantığıyla imza atarak, küçük bir ücretle fennî mesuliyet yüklenmiş, fennî mesuliyetin gereğini yerine getirememiş, cezaî müeyyideleri de caydırıcı olmadığı için, Türkiye büyük felaketler yaşamıştır.

Dileğimiz, bu konuda da düzenlemeler yapılmasıdır ve özellikle meslek odası yöneticilerinin, mühendis odaları yöneticilerinin, bu mesleğin yücelmesi için, bu mesleğin saygın hale gelmesi ve topluma gerçek mühendislik hizmeti vermesi için, meslek odası yöneticiliği yapmalarını da özellikle bekliyoruz.

Ben, 30 Kasım itibariyle çizilen hedefe büyük çapta ulaşılmasından ötürü, burada, bütün ekipleri, yönlendirenleri bir kere daha tebrik ediyorum. Ancak, büyük bir eğitim eksikliği olduğunu da görüyoruz. Ne yazık ki, o geçici olarak barındıkları çadırlarda, bilinçsiz bir şekilde ısınmaya çalışan vatandaşlarımızın da, kahredici yangınlar neticesinde hayatlarını kaybettiklerini, bebeklerimizin yanarak öldüğünü görüyoruz.

Buradan yöneticilerimize çağrımız, lütfen, ikişer üçer dakika da olsa, o insanlarımızı biraz eğitiniz; aletlerin, eşyaların nasıl kullanılacağı konusunda onları uyarınız.

Eğitim, hiçbir dönem ihmal edilmemesi gereken bir olgudur. Bu arada, inşaat bölgesinde, afet bölgesinde, bildiğiniz gibi, evini yapana yardım metoduyla da konutlar üretilecektir. Bu evini yapana yardım metoduyla, şu anda kabul edilmiş olan, belediyelik yerlerde 6 milyar, köylerimizde 3,5 milyar lira para harcanırken, bu paralar inşaata dönüşürken, yine biliyoruz ki, yerel ustalarla, yerel usullerle inşaatlar yapılacaktır. O bakımdan, burada benim çağrım şudur: Lütfen, bu inşaatları yapacak olan inşaat ustalarını -köylerde özellikle- eğitiniz, hatıl teşkili, lento teşkili, temel teşkili konularında eğitiniz ve ondan sonra onlara inşaat yapma izni veriniz diye bir çağrıda bulunuyorum.

Yıllardan beri il olma özlemiyle yanıp tutuşan Düzce halkı, Düzceliler, verilecek olan önerge doğrultusunda, bu yetki kanunu neticesinde, inşallah il statüsünde olacaklardır. Böyle bir vesileyle de olsa, il statüsünde olmalarını tabiî ki tebrik ediyoruz. Bu arada, Adapazarı'nın da büyükşehir statüsüne kavuşacak olması, Düzce ve Adapazarı'na daha fazla kaynak transferi, daha fazla personel ve daha etkin yerel hizmet getireceği için, elbette ki çok önemli iki adım olacaktır.

Son olarak, bu bölgeye büyük mesai veren Bayındırlık ve İskân Bakanlığının iki mühendisini, iki meslektaşımızı, önceki gün o bölgede bir trafik kazasında kaybettik. İnşallah, daha başka acılar yaşamayız; ziyadesiyle kayıp verdik, ziyadesiyle acı yaşadık. Bundan sonraki dönemlerde, bu bölgede, insanlarımızın giderek daha mutlu, sağlıklı ve daha iyi yaşam şartlarında olmasını temenni ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz sayın bakan.

Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahısları adına, Sayın Kamer Genç, Sayın Mehmet Batuk, Sayın Aslan Polat ve Sayın Cevat Ayhan söz istemişlerdir.

İlk söz, Sayın Kamer Genç'in.

Buyurun Sayın Genç. (DYP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hükümet, 17 Ağustosta meydana gelen deprem nedeniyle, 27 Ağustosta, kanun hükmünde kararname çıkarmak üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisinden üç aylık bir yetki almıştır; yetki kanunu çıkarılmıştır. Şimdi, bu yetki kanununun süresi 29 Kasımda sona ermiş, yeniden üç aylık bir süre için yetki isteniyor.

Değerli milletvekilleri, tabiî, bu deprem nedeniyle hükümetin takındığı tavır çok basiretsiz olmuştur. Biz, bunu, daha önce de bir iki vesileyle söyledik. Bakın, Anayasamızda, olağanüstü hallerle ilgili düzenlemeler vardır. Anayasanın 119 uncu maddesinde "Tabiî afet veya ağır ekonomik bunalım hallerinde, Cumhurbaşkanlığı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, altı ayı geçmemek üzere olağanüstü hal ilan edebilir" deniliyor. Olağanüstü hal ilanında, yine, Anayasanın 121 inci maddesinde "119 uncu madde uyarınca ilan edilen olağanüstü hallerde vatandaşlar için getirilecek para, mal ve çalışma yükümlülükleri ile olağanüstü hallerin her türü için ayrı ayrı geçerli olmak üzere, Anayasanın 15 inci maddesindeki ilkeler doğrultusunda temel hak ve hürriyetlerin nasıl sınırlanacağı..." deniliyor. Bunları belirtiyor; yani, bu olağanüstü hal, eğer ilan edilseydi, o zaman, vatandaşlar için para, mal ve çalışma yükümlülüğü getirilecekti ve temel hak ve özgürlükler konusunda da, hükümet, icabında bunları askıya alabilecekti.

Biz, bir muhafet partisi milletvekili olarak bunu niye savunuyoruz? Deprem büyük bir felaket -bundan daha büyük felaketi Tanrı Türkiye'ye göstermesin, dünyaya da göstermesin- bu kadar büyük bir felaketin altından kalkabilmek için çok süratli hareket etmek lazım; yani, biraz önce konuşan arkadaşlarımız da dediler, depremden zarar gören insanlarımıza her türlü fedakârlığı yapmamız lazım. Kar yağıyor, yağmur yağıyor, çocuklar, yaşlılar o çamur altında inim inim inliyorlar. O çocukların, gençlerin hastalanması, yaşlıların ölmesi, mümkünken, biz, aynı ülkenin vatandaşları olarak o insanlarımıza her türlü fedakârlığı yapmamız lazım. Dolayısıyla, bu kadar büyük boyuttaki bir afet için, hükümetin çok köklü tedbirler alması, çok süratle hareket ederek olaylara müdahale etmesi lazımdı; maalesef, herhalde, hükümetin aklı buna ermedi

KEMAL KÖSE (Kocaeli) – Çok şey yaptı...

KAMER GENÇ (Devamla) – Yaptı da...

Anayasanın 91 inci maddesine göre, kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi... Yasama yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisindedir; ancak, bazı hallerde, yasama, organı bu yetkisini yürütmeye verebilir; ama, yürütmeye bu yetkiyi verirken, yine, belli sınırlarla verebilir, temel hak ve özgürlüklere müdahale edemezsiniz; yani, Anayasanın İkinci ve Üçüncü Kısmındaki temel hak ve özgürlüklere müdahale edemezsiniz. Halbuki, olağanüstü hal ilan edilseydi, bu insanlarımıza çok büyük fayda sağlanacaktı. Mesela, bu insanlarımızın büyük bir kısmı, icabında, devlet kuruluşlarına ait kamplara gönderilebilirdi veya o bölgedeki boş evlere, hükümet, olağanüstü halin yaratacağı olanaklar nedeniyle el koyabilirdi, o insanları oraya yerleştirebilirdi ve bugün, yağmur altında, kar altında, çamur içerisinde hiçbir insanımız kalmazdı; biz de, her gün, o televizyoları böyle, içimiz kan ağlaya ağlaya seyretmeyecektik; bunun günahı hükümet aittir.

Şimdi, 12 Kasım depreminden sonra hükümet çok böbürlendi "biz, hemen, üç saat sonra deprem bölgesine gittik" dedi. Canım, gittiniz de, ne yaptınız?! Yani, anlaşılıyor ki, birilerinin aklının başına gelebilmesi için, önceden, ille bir olayın olması lazım, o olaylardan dolayı da kendilerine tenkitler gelmesi lazım; önemli olan, insanın yaratıcı gücünün kendisinde olmasıdır. Yani, emsali olmadan, bir olaydan dolayı resen hareket etmesi gerekirdi; maalesef, burada da, hükümet, evet, biraz müdahale etti; ama, yine de yetersiz kaldı.

Bakın, olağanüstü hal ilan edilseydi ne olurdu sayın milletvekilleri. Bir defa, enkaz süratle kaldırılacaktı. Enkazın kaldırılması bu hükümetin işine gelmedi. Niye; çünkü, yandaşlarına, enkazın kaldırılmasından dolayı büyük rantlar veriliyor; trilyonlarca liralık ihaleler yapılıyor, bu trilyonlarca liralık ihaleler yandaş müteahhitlere veriliyor. Efendim, bunu araştıracağız, hiç merak etmeyin -yarın da var, öbür gün de var- kimin aldığını tespit edeceğiz. Ben, bugün burada söylüyorum da, yarın demeyeseniz ki "zamanında söylemedi." Yani, orada giden o trilyonlar -bakın, ben fikirlerimi söylüyorum- orada harcanan o trilyonlar, o enkaz kaldırma çalışmalarına giden trilyonlar, devamlı konutların yapılmasında kullanılacaktı; bir defa, devlet ve vatandaş burada büyük olanak sağlayacaktı.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Sen hiç deprem bölgesine gittin mi?

KAMER GENÇ (Devamla) – Gittim beyefendi.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Ne zaman gittin?

KAMER GENÇ (Devamla) – Vatandaş biliyor ne zaman gittiğimi.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Sakarya'ya gittin mi?

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben gittim, gittim beyefendi... Ben, İzmit'e de gittim, bir tek Yalova'ya gitmedim, Avcılar'a gittim...

CENGİZ ALTINKAYA (Aydın) – İstanbul'a giderken mi gittin?

KAMER GENÇ (Devamla) – Hayır.

Şimdi, televizyonları başında beni dinliyorlar; İzmit'e gittim, bana dediler ki: "Hiçbir milletvekili buraya gelmedi." Gelin, buyurun, beraber gidelim... Sapanca'ya gittik; yani, gitme meselesi değil, bir şey yapmak meselesi önemli. Biz, doğruları söylüyoruz, canınız sıkılıyor. Tabiî ki, bunlar, daha sonra, sizin canınızı çok sıkacak; bu ihalelerin altından çok şeyler çıkacak. Bize geliyor; birçok insanlara, kimlere, işte prefabrik evlerin yapılmasının verildiği, normal geçici bir inşaat altına temelli bir altyapı yapılması gerekli miydi, gereksiz miydi; bunlar zaman içerisinde çıkacak arkadaşlar.

Bizim istediğimiz... (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen...

KAMER GENÇ (Devamlı) – Sizin müdahale etmenize gerek yok; yani, ben fikirlerimi söylüyorum. Ben diyorum ki, hükümet, burada basiretsiz hareket etmiştir. Bugün, insanların, yağmur altında, kar altında, çadırda yaşamasının nedeni, hükümetin buna zamanında müdahale etmemesinden kaynaklanmıştır.

İkincisi, yetki kanunu konusunda da hükümetin tutumu yanlıştır. Şimdi, hükümet, üç ay önce "ben üç ay için yetki kanunu istiyorum ve bu üç ay içerisinde şu şu düzenlemeleri yapacağım" diyor, burada belirtilmiş. Peki, bu üç ay içerisinde kaç tane kanun hükmünde kararname çıkarıldı; bilinmiyor.

Hükümet olmak ileriyi görmektir. Yani, şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisini her üç ayda bir böyle yetki kanunlarıyla uğraştırmamak lazım. Hükümet, hangi süre içerisinde, ne kadar zaman içerisinde bu işleri yapacağını önceden tahmin etmeli; üç ay mı, beş ay mı, bir sene mi evvela kendi kendisini tartmalı, ölçmeli, ondan sonra karşımıza gelmeli. Şimdi, üç aylık bir yetki istiyor; bu üç aylık yetki yetmedi, hadi üç ay sonra yeniden bir yetki isterse... Değerli milletvekilleri, Meclisin vakti çok kıymetlidir. Dolayısıyla, bizim söylemek istediğimiz, eğer üç ay içerisinde istenilen düzenlemeler yapılmayacaksa, altı aylık süre de istenebilir.

Şimdi, maalesef, aklı ermeyen insanların bana müdahale etmesini de normal karşılamıyorum. Bu işlerin yıllarca içerisinden gelen bir insanım. Ben, yıllardır, 1982 senesinden beri, bu kanun hükmünde kararname ile yetki kanunlarının neler verdiğini, neler vermediğini bilen bir insanım. Sonra, bilmiyorum, şimdiye kadar bir emsali var mıdır; yani, hükümet, yetkiyi aldıktan sonra tekrar aynı yetkinin süresini uzatmış mıdır? Ben, böyle bir şey bilmiyorum; varsa, Sayın Bakan söylesin. Kaldı ki, bunun süresi de bitmiş; yani, 29 Kasımda bitmiş, bugün 2 Aralık veya yarın 3 Aralık. Bana göre, onun süresini uzatacağına yeni bir yetki isteseydi ve kendisine göre ne kadar bir süre içerisinde bunu halledecekse, onu talep etsin.

Tabiî, sürem de çok azalıyor. Bu arada, kendi bölgemle ilgili bir iki hususa da temas etmek istiyorum. Gerçekten, deprem, çok büyük bir afet, insanlarımız büyük zarar gördü. O insanlarımızın sıkıntılı, acılı durumları karşısında bizim başka insanların da sıkıntısını dile getirmemiz pek iyi olmayabilir; ama, ben, hükümetten şunu rica ediyorum: Bakın, Erzincan, Pülümür depreminden dolayı, o tarihten itibaren hak sahipliği tescil edilmiş, Afet İşlerinde hak sahipliği hakkı doğmuş insanlarımızın, gerek Pülümür'de gerek Ovacık'ta gerek Mazgirt'te gerek Tunceli Merkezde ve Nazımiye İlçelerinde hâlâ konutları yapılmadı.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Niye yapmadınız?!.

KAMER GENÇ (Devamla) – Deprem, depremdir; afet, afettir; bu insanlar da Türkiye Cumhuriyeti Devletinin vatandaşlarıdır, rica ediyorum; yani, bu konularda bu insanlara da bir yardım eli uzatılmasını ve o evlerin bitirilmesi konusunda yardımcı olunmasını istiyorum. Hatta, Çemişgezek'te 14 tane ev yandı, hâlâ bugüne kadar o vatandaşlarımıza bir ev yapılmadı; afet bölgesi ilan edildi, bir şey yapılmadı.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Siz niye yapmadınız?!

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben bu işlerin de yapılması gerektiğine inanıyorum.

BAŞKAN – Sayın Genç, süreniz doldu, 1 dakika içerisinde toparlayınız efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) – Peki, efendim.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Yirmi senedir milletvekilisin, Tunceli'ye niye sahip çıkmadın peki?!

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, sayın milletvekili, ben, Tunceli'ye sahip çıktım da, hükümetler sahip çıkmadı. İşte, sizin hükümet... Ben, sahip çıkmadımsa, sizin hükümetiniz... Rica ediyorum, orada yapılmayan şeyleri yaptırın.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Konuşuyorsun sadece; Tunceli halkı seni şikâyet ediyor.

KAMER GENÇ (Devamla) – Müdahale etmek bir şey ifade etmiyor. Siz, iktidar partisisiniz, eğer müdahale ederseniz, birçok şeylere biz müdahale ederiz. Söylüyoruz, biz yetersizsek, siz geldiniz işte, yeterli iş yapın canım.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Ama, yirmi senedir milletvekilisiniz, niye Tunceli'ye sahip çıkmıyorsunuz?!

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, çıkıyorum da, sizin kulaklarınız sağır, hükümetinizin kulağı sağır. Diyorum ki, bakın, Ovacık'ta 1994'ten beri köyleri yakılan insanlar getirilmiş, yerleştirilmiş; 130 aile tek gözlü barakalarda çamur içerisinde yaşıyor. Bunu, defalarca, on defa, yirmi defa, otuz defa söyledim! Onlar da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, onların da derdine çare bulun arkadaşlar. Biz, bunları söylüyoruz; ama, maalesef, bunlar yapılmadığı gibi, bir de, bize yerinden müdahale ediliyor. Biz, anayasal sistemi dile getiriyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Genç.

İkinci konuşmacı, Kocaeli Milletvekili Sayın Mehmet Batuk; buyurun.

MEHMET BATUK (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yetki kanunu tasarısıyla ilgili kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu tasarı ilk kez geldiğinde, bundan üç ay önce de söz almış ve bu tasarıyla ilgili hükümete destek olacağımızı söylemiştim. Elbette, bir ülkede, icraatı yapacak hükümettir, hükümetlerin icraatlarını kontrol etmek de muhalefete düşmektedir. Tabiî ki, şu anda, yetkili olan hükümetin icraatlarını yapmasını elbette talep ediyoruz, elbette bunun takipçisiyiz. Yalnız, bu arada, üç aylık geçmiş dönem içerisinde gördüğümüz aksaklıkları ve yararlı olacağını ümit ettiğimiz tekliflerimizi de bu vesileyle sıralamış olacağım.

Değerli arkadaşlar, sözlerime, biraz önce, değerli grup başkanvekillerimizle birlikte, Mecliste grubu bulunan bütün siyasî parti gruplarının başkanvekilleriyle birlikte imzaladığımız bir önergeyle ilgili bir cümle ifade ederek başlayacağım. Yetki kanunu tasarısına, deprem afetiyle ilgili bölgelerdeki düzenlemeyi yapmak hususundaki yetkiye, bir de, bölgede, yeni il ve büyükşehirli belediyeler ihdas etme, tespit edebilme yetkisini eklemeyi önerge ile teklif etmiş bulunmaktayız. Elbette, deprem bölgesindeki organizasyonun daha sağlam yapılabilmesi ve yerinden kontrol edilebilmesi için buna ihtiyaç duyulabilir. Ben, özellikle, Düzce'nin il olması, Sakarya'nın büyükşehirli belediye haline getirilmesi tekliflerine, mutlaka ama mutlaka, Kocaeli'nin Merkez Büyükşehir Belediyesi sınırları içerisindeki nüfustan daha fazla nüfusa sahip olan Gebze'nin büyükşehirli il olması bir zaruret olduğu için -depremden diğerleri kadar yan unsurlarıyla birlikte etkilenen Gebze'nin mutlaka il ve büyükşehirli belediye haline getirilmesi için- hükümete yetki vermek üzere bu ifadeleri kullandığımızı özellikle altını çizerek belirtmek isterim.

Değerli arkadaşlar, elbette, hükümet, üzerine düşen görevleri yapmaya çalıştı; ama, başarı durumunu tartışmak, herkes gibi, bizim de hakkımızdır; özellikle deprem bölgesinde geçici konutlarla ilgili yapılan spekülasyonlar ve aksamalar, hepimizi derinden üzmektedir. Ayrıca, geçici konutların ihtiyaç durumu da tespit edilmemiştir. Sayın Bakanın teslim ettiği konutlarda oturmak için kimse çıkmamaktadır. Prefabrik konutlarda oturacak depremzedelerin özellikle 100 milyon liralık kira yardımını alamayacak olması, bu konutlarda oturmayı cazip kılmamaktadır. Hükümete teklifimiz, işyerini kaybetmiş, evindeki eşyalarını kaybetmiş, depremden büyük zarar görmüş, prefabrik konutlarda oturmak zorunda olan depremzedelere, bu kış ve kıyamette, geçim sıkıntısı çektiği bu günde ayrıca 100 milyon liralık yardımın da yapılması, bu konutları işler hale getirecektir kanaatindeyim.

Değerli arkadaşlar, elbette, hükümetin icraatlarıyla ilgili mutlaka vurgulanması gereken bir başka eleştiri noktam var ki, onu da müsaadenizle ifade etmek isterim; hükümet, bu yetki kanunu çerçevesinde olmasa da, Afet Kanunundan aldığı yetkiyle, belediyelerin İller Bankasından aldığı payları yeni bir katsayı düzenlemesiyle yeniden belirlemiştir. Yalnız bu belirlenilen nokta, bölgemizdeki vatandaşları büyük oranda üzmüştür. Depremin merkez üssü olan Gölcük'te, belediyemize üç kat yardım yapılırken, Körfez Belediyesine dört kat yardım yapılması, hükümetin güvenilirliğini ve siyasî mülahazalarla tercihler ortaya koyduğu noktasında eleştirilmesini zorunlu hale getirmiştir.

Değerli arkadaşlar, özellikle, Gebze Belediyesine yapılan yüzde 3'lük yardımın, belediyeye bir yardım değil, yeni bir külfet olduğunu vurgulamak isterim. Bu arada, Darıca ve Gebze bölgesinin depremden etkilenmişliğini hepimiz biliyoruz. Gebze Belediyemiz, yüzde 3'lük bir yardımla 7 milyar, 8 milyar lira gibi bir ekgelir elde ederken, kamu işçisi ve memurlarına ödenmesi gereken 50 000 000 liralık yardımı ödemesi durumunda 60-70 milyar liralık bir ek külfetle karşı karşıya gelmiş durumdadır. Bu hususta, hükümete teklifimiz, belediyelerin, bu 50 000 000 liralık yardımları kendi bütçelerinden ödeme imkânları yoktur; bunların, mutlaka, afet bölgesinde, Afet Fonundan ödenmesi ve belediyelere yeni yük getirilmemesidir. Belediyeler, zaten sıkıntıdadır, zaten borç içerisindedir, zaten tahsilat yapamamaktadırlar; işçilerine, memurlarına yeni bir 50'şer milyon lira ödeme imkânları yoktur. Bu yüzden, hükümetin, acilen, bu yetki kanunu tasarısını da değerlendirerek, belediyelerin ödemesi gereken bu 50'şer milyon liraları Afet Fonundan ödeyerek, hem buralardaki işçilerimizi, memurlarımızı rahatlatmış hem de belediyelerimizi rahatlatmış olacağını ifade etmek isterim.

Değerli arkadaşlar, hükümetimizin, kararnameyle, devlet memurlarına ve kamu işçilerine vermekte olduğu 50'şer milyon liralık yardımların da isabetli dağıtılmadığını ifade etmek isterim. Özellikle, Kocaeli İlimizde, yalnızca Kandıra İlçemizin sayıları bini bulmayan memur ve kamu işçileri için bu yardımın yapılmamış olması, depremden büyük oranda zarar gören, dolaylı olarak etkilenmiş olan Kandıra'da, yeni bir felaket olarak değerlendirilmektedir. Özellikle, Kandıra İlçemizin de bu çerçevede değerlendirilmesini, Kandıra İlçemizdeki işçi ve memurlarımızın da, mutlaka, 50'şer milyon liralık yardımdan yararlandırılmasını zaruret olarak görmekteyim.

Sayın milletvekilleri, bölgede bulunan bütün işçi ve memurlarımızın şu ana kadar kesilmiş olan, kendi iradeleri dışında kesilmiş olan zorunlu tasarruflarının, mutlaka, defaten, kendilerine iade edilmesinin bir zaruret olduğunu ifade ediyorum; çünkü, bu zor gününde, bu yok gününde kendisine kendi parasını vermeyeceksek, hükümet olmanın bir anlamı da yoktur. Mutlaka, zorunlu tasarrufların, sahiplerine, işçilere ve memurlara, hükümetimiz tarafından, acilen, defaten ödenmesi gereği vardır.

Değerli arkadaşlar, ayrıca, işçi ve memurlardan daha önce kesilmiş olan konut edindirme yardımlarının da, mutlaka kendilerine geri ödenmesi bir zarurettir; çünkü, işçilerimizin, memurlarımızın maaşlarından daha önce kesilmiş olan bu paraların, kendi paralarının kendilerine döndürülmüş olması bir lütuf olmayacaktır.

Değerli arkadaşlar, bölgemizde yapılan hasar tespitleriyle ilgili yoğun şikâyetler almaktayız. Büyük depremlerden sonra devam eden artçı depremler de dikkate alınarak, hasar tespitleriyle ilgili yapılan itirazların mutlaka yerinde görülmesi ve tekrar gidip mahallinde tetkik edilmesi, araştırılması gerekmektedir; çünkü, bölgemizde, yakın zamana kadar, 5 ve 5'in üzerinde, 4 ve 4'ün üzerinde, çok defa, mükerrer artçı depremler olmuştur; büyük depremde hafif hasar görenler, daha sonra orta ve ağır, orta hasar görenler ağır hasar durumuna geçmiştir. Özellikle bölgemizde, yapılan itirazların, bazı yetkililer tarafından dikkate alınmadığı ve vatandaşların hak etmedikleri bir sert muameleyle karşılaştıkları şikâyetini almaktayız. Artçı depremler de dikkate alınarak, mutlaka, bu şikâyetlerin veya taleplerin tekrar incelenmesi yerinde olur kanaatindeyim.

Değerli arkadaşlar, sözlerime başlarken ifade etmiştim, prefabrik konutlarla ilgili uygun tespitler yapılmamıştır demiştim. Dün, Gebze'de, konut teslimiyle ilgili törenler vardı; bölgemizde 750 tane prefabrik konut yapıldı. Yalnızca 70 vatandaşımız bu konutlarda oturabileceğini beyan etmiş ve talepte bulunmuştur. Bu tespitler zamanında düzgün yapılmadığı için, devletin milyarlarca lirası, trilyonlarca lirası çamura gömülmüş durumdadır. Şu anda 75 insanın oturacağı bölge için, 750 tane prefabrik konut yapılmış, teslim edilmeye hazırdır; fakat, oturacak kimse yoktur. Zamanında uygun tespit yapılmamış olmasından dolayı, devletimizin ve milletimiz büyük zarara uğramıştır. Tekrar gözden geçirilmesi gerekir...

BAŞKAN – Sayın Batuk, 1 dakika eksüre veriyorum; toparlayınız.

MEHMET BATUK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ayrıca, hükümetin ilan ettiği gibi deprem bölgesi dışındaki şehirlere yerleşmek isteyenlere 6 milyar, köylere yerleşmek isteyenlere 3,5 milyar liralık yardımların acilen, mutlaka, defaten ödenmesi ve vatandaşlarımızın bu husustaki sıkıntılarının aşılmasına yardımcı olunması gerektiğini belirtmek isterim.

Değerli arkadaşlar, yetki kanunu tasarısıyla birlikte, biraz sonra görüşeceğimiz önergemize dayanarak, Gebze’nin de mutlaka il ve büyükşehirli il yapılması hususundaki desteklerinizi ve hükümetin bu hususa duyarlı olması gerektiğini ifade ediyor; hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Uzun süreli konuşmalar il olmayı getirmez, bunu bilesiniz, bu kanun tasarısı o zaman çıkmaz.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım; ancak, ondan önce bir hususu ifade edeyim. Bu tasarının geçmesini istiyorsak, tasarının sonunda, eğer açıkoylamada yeterli sayıyı bulamazsak, yine geçmez. O nedenle özellikle iktidar partilerine mensup milletvekilli arkadaşlarımızın, Genel Kurulda tasarının görüşmelerinin sonunda hazır olması gerektiğini, açıkoylamanın sonucunda, yeterli sayıya ulaşılmazsa, burada görüşmeler tamamlanmış olsa bile, tasarı yasalaşmaz. Onu bilesiniz.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

NECMİ HOŞVER (Bolu) – Sayın Başkan, sadece iktidar değil muhalefet milletvekilleri de burada.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Bütün Meclis.

NECMİ HOŞVER (Bolu) – Bütün Meclis burada.

BAŞKAN – Tabiî...

Kabul etmeyenler... Tasarının maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

Bütün milletvekili arkadaşlarımızın da hassasiyet göstermelerini istiyorum; ama, sorumluluk, öncelikle, tasarıyı getirenlerde.

Tasarının başlığını okutuyorum:

DOĞAL AFETLERE KARŞI ALINACAK ÖNLEMLER VE DOĞAL AFETLER NEDENİYLE DOĞAN ZARARLARIN GİDERİLMESİ İÇİN YAPILACAK DÜZENLEMELER HAKKINDA YETKİ KANUNUNUN SÜRESİNİN UZATILMASINA İLİŞKİN

KANUN TASARISI

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 1 inci maddeden önce gelmek üzere, İçtüzüğün 87 nci maddesine göre verilmiş yeni 1 inci madde ihdasına ilişkin bir önerge vardır. Komisyona soracağım, komisyon salt çoğunlukla katılırsa önergeyi işleme alacağım; katılmadığı takdirde işleme almayacağım.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 215 sıra sayılı Doğal Afetlere Karşı Alınacak Önlemler ve Doğal Afetler Nedeniyle Doğan Zararların Giderilmesi İçin Yapılacak Düzenlemeler Hakkında Yetki Kanununun Süresinin Uzatılmasına İlişkin Kanun Tasarısına aşağıdaki 1 inci maddenin eklenmesini ve tasarının 1, 2 ve 3 üncü maddelerinin, sırasıyla, 2, 3 ve 4 üncü maddeler olarak teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

Emrehan Halıcı Hasan Fehmi Konyalı Zeki Çakan

Konya Ordu Bartın

Ömer İzgi İsmail Köse Ersin Taranoğlu

Konya Erzurum Sakarya

Nevzat Ercan Necmi Hoşver Bülent Arınç

Sakarya Bolu Manisa

Ersoy Özcan Mehmet Batuk Nezir Aydın

Bolu Kocaeli Sakarya

Osman Fevzi Zihnioğlu Cavit Kavak Cevat Ayhan

Sakarya İstanbul Sakarya

Madde 1.– 27.8.1999 tarihli ve 4452 sayılı Kanunun 1 inci maddesine "bir sigorta sisteminin oluşturulması" ibaresinden sonra gelmek üzere "doğal afet bölgelerinde yeni il ve ilçeler ile yeni büyükşehir belediyeleri kurulması" ibaresi,

2 nci maddesine "bir sigorta sisteminin oluşturulmasını" ibaresinden sonra gelmek üzere "doğal afet bölgelerinde yeni il ve ilçeler kurulmasını, buralara bağlanacak ilçe, bucak, kasaba ve köylerin tespitiyle, yeni büyükşehir belediyeleri kurulması ve buralarda alt kademe belediyelerin belirlenmesine" ibaresi eklenmiştir.

BAŞKAN – Sayın Komisyon, salt çoğunlukla katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, katılan üyeler işaret buyursunlar.

Sayınız...

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Burayı da sayalım.

BAŞKAN – Sayacağız efendim.

Evet, Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor.

Hükümet katılıyor mu efendim?

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge sahipleri, önergenizin gerekçesini mi okuyalım?..

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Gerekçe okunsun...

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Anayasanın 126 ncı maddesinde Türkiye'nin merkezî idare kuruluşu bakımından, coğrafya durumuna, ekonomik şartlara ve kamu hizmetlerinin gereklerine göre, illere; illerin de diğer kademeli bölümlere ayrılacağı hükme bağlanmıştır.

Kamu hizmetlerinin verimli ve etkili bir şekilde yürütülebilmesi, illerin ve ilçelerin coğrafya yapısına, ulaşım ve haberleşme şartlarına, nüfus yoğunluğuna bağlıdır. Coğrafî bütünlüğün ve nüfus yoğunluğunun dikkate alınmadığı, ulaşım ve haberleşmenin günün koşullarına uygun bir biçimde sağlanamadığı yerlerde kamu hizmetlerinde de aksamalar meydana gelmektedir. Özellikle, doğal afetlere karşı alınacak önlemler ile doğal afetler nedeniyle doğan zararın giderilmesi için yapılacak düzenlemeler bakımından, yukarıda belirtilen hususların önemi büsbütün artmaktadır. Bu nedenle, 27.8.1999 tarihli ve 4452 sayılı Yetki Kanununun amacına ve kapsamına, yeni il ve ilçeler kurulması, buralara bağlanacak ilçe, bucak, kasaba ve köylerin belirlenmesiyle, yeni büyükşehir belediyeleri kurulması, buralarda alt kademe belediyelerin oluşturulmasının da alınmasında zorunluluk bulunmaktadır. Bu çerçevede, kanunun 1 inci ve 2 nci maddelerine bu yönde ibareler eklenmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi dinlediniz.

Önergeyi yeni 1 inci madde olarak oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Oybirliğiyle kabul edilmiştir.

İkinci maddeyi okutuyorum...

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Sayın Başkan, 1 inci maddenin müzakeresini yapmadan mı geçiyorsunuz?..

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Nasıl oluyor efendim?.. Konuşma talebimiz var...

BAŞKAN – Efendim, bu önergeyi gerekçesiyle okuduk; söz isteyen de olmadı...

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Siz, söz isteyen var mı diye sormadınız ki.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Olur mu efendim... Söz talebimizi gönderdik.

BAŞKAN – 2 nci maddede söz isteğiniz var efendim, zaten.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Siz, söz isteyen var mı diye sormadınız 1 inci maddede efendim...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Oylandı geçti...

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Bir dakika efendim, bir dakika... Sayın milletvekilleri...

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Sayın Başkan, İçtüzüğe aykırı hareket ediyorsunuz; sormanız lazımdı...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Kabul edildi geçti... Kabul edildi artık... Kabul edildi, bundan sonra bir şey yapamayız.

BAŞKAN – Hayır efendim...

Söz istiyor musunuz efendim?..

TURHAN GÜVEN (İçel) – Oraya yazdık, gönderdik Başkanım.

BAŞKAN – Yok efendim; gelmezse, ben zorla mı getireceğim; gelmedi.

NECMİ HOŞVER (Bolu) – Ben, 1 inci madde üzerinde söz istedim...

BAŞKAN – Diğer maddeyle ilgili söz isteyen olmuş...

NECMİ HOŞVER (Bolu) – Önerge 1 inci madde oldu; 1 inci madde üzerinde...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Hayır, önerge 1 inci madde oldu; 1 inci madde üzerinde söz istedik. Yazdık efendim...

BAŞKAN – Efendim, o zaman, oylama işlemini geçersiz kılıyorum; söz isteyen arkadaşlar işaret buyursunlar.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Nevzat Ercan...

BAŞKAN – Hayır efendim, ben alacağım, yazın...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Var efendim orada...

BAŞKAN – Sayın Cevat Ayhan, grup adına mı efendim?..

BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Fazilet Partisi Grubu adına Sayın Cevat Ayhan.

NECMİ HOŞVER (Bolu) – Sayın Başkan, şahsım adına...

BAŞKAN – Konuşursunuz efendim, konuşursunuz... Hepiniz konuşacaksınız.

Sayın milletvekilleri, yeni madde ihdasına ilişkin önergemiz, yeni 1 inci madde olarak kabul görmüş, söz isteyen arkadaşları kaydettim; ancak, çalışma süremizin sonuna geldik...

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Konuşan yok, konuşan yok!..

BAŞKAN – Ne demek yok!..

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Konuşmuyorlar efendim.

BAŞKAN – Hayır efendim, konuşacaklarını ifade ettiler; ne demek?!.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Sorun... Bir defa sorun. Konuşmuyor kimse!..

BAŞKAN – Niye konuşmuyorsunuz efendim?

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Vazgeçtiler...

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Siz, usule riayet kararı verince vazgeçtim.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Konuşmuyorlar... Kimse konuşmuyor...

BAŞKAN – Efendim, söz isteyen var mı? Genel Kurula soruyorum; gruplar adına ve şahısları adına söz isteyen var mı? Yok.

Yeni 1 inci maddeyi tekrar oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Oybirliğiyle kabul edilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, sürenin sonuna geldik. Eğer, konuşma konusunda ısrarınızı sürdürürseniz, ben, Genel Kurulu kapatmak zorundayım; süremizin sonuna geldik, süremizi geçiyoruz; ama "hayır, bu yasa çıksın" diyorsanız, ben, kısa bir süre tanıyacağım. Bu yasanın çıkmasına olanak sağlayalım elbirliğiyle. Konuşmak isterseniz çıkmaz; onu söyleyeyim ben size.

NECMİ HOŞVER (Bolu) – Peki, Sayın Başkan, vazgeçtik konuşmaktan.

BAŞKAN – O zaman, tasarının bitimine kadar sürenin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. (MHP sıralarından alkışlar)

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. – 27.8.1999 tarihli ve 4452 sayılı Kanunun yetki süresi üç ay uzatılmıştır. BakanlarKurulu bu süre içinde birden çok kanun hükmünde kararname çıkarabilir.

BAŞKAN – Maddeyle ilgili söz isteyen?.. Yok.

Önerge yok.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 2 nci madde de oybirliğiyle kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. – Bu Kanun 29 Kasım 1999 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyle ilgili önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Oybirliğiyle kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. – Bu Kanun hükümlerini BakanlarKurulu yürütür.

BAŞKAN – Maddeyle ilgili söz isteği?.. Yok.

Maddeyle ilgili önerge yok.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Oybirliğiyle kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri...

NECMİ HOŞVER (Bolu) – Sayın Başkan, bir dileğimi dile getirebilir miyim?

BAŞKAN – Buyurun.

NECMİ HOŞVER (Bolu) – Sayın Başkan, afet bölgelerinde yeni il ve ilçeler kurulması yetkisi verdik; Düzcemizin il ve onun arkasından da Kaynaşlı'nın ilçe olması dileğimi zabıtlara geçirmek için söz aldım; teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim, sağolun.

Sayın milletvekilleri, görüşülmekte olan kanun tasarısının başlığının değiştirilmesine ilişkin bir önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının başlığının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Aydın Tümen Zeki Çakan smail Köse

Ankara Bartın Erzurum

Saffet Arıkan Bedik Ömer İzgi Nevzat Ercan

Ankara Konya Sakarya

Bülent Arınç

Manisa

"Doğal Afetlere Karşı Alınacak Önlemler ve Doğal Afetler Nedeniyle Doğan Zararların Giderilmesi İçin Yapılacak Düzenlemeler Hakkında Yetki Kanununun 1 inci ve 2 nci Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına ve Sürenin Uzatılmasına İlişkin Kanun Tasarısı"

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz Sayın Başkanım; çoğunluğumuz olmadığı için takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Komisyon takdire bırakmaktadır.

Sayın Hükümet?..

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Katılıyoruz.

BAŞKAN – Hükümet de katılıyor.

Önerge sahipleri, gerekçeyi mi okuyalım?

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Görüşülmekte olan kanun tasarısına yeni bir madde eklenmesi nedeniyle tasarı başlığının değiştirilmesi gerekmektedir.

BAŞKAN – Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergenin gerekçesini de biraz önce dinlediniz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir...

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Sayın Başkan, oyumun rengini belirtmek için bir söz talebim var; onu kullanacağım. (DSP ve MHP sıralarından "Aaaa" sesleri, gürültüler)

BAŞKAN – Buyurun, son söz.

Lehte mi, aleyhte mi efendim?

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Lehte efendim.

BAŞKAN – Lehte.

Buyurun Sayın Ayhan ve 2 dakika içinde toparlayınız.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Bir 5 dakika tahammül göstereceğiz; mühim bir meseleyi konuşuyoruz değerli arkadaşlar.

Muhterem Başkan, muhterem üyeler; afet tedbirleriyle ilgili hükümete yetki veren kanun hükmünde kararnamenin bir süre daha uzatılmasına dair kanun tasarısının müzakereleri sona ermiştir.

Bu yetkiyi hükümete elbirliğiyle verdik; süratle de müzakere ettik; ancak, bir iki noktayı hükümetin dikkatine arz etmek istiyorum.

Afet büyük bir felakettir. 244 000, takriben 250 000 işyeri, ev hasar görmüştür. Afetten sonra, iskân meselesinde, çadırda büyük sıkıntılar oldu. Bakın, bir bilgi arz edeyim: Türkiye'de çok güzel çadır imal eden yerler var, hem izolasyonlu, tecritli; fiyatları da 150 - 200 milyon lira civarında. Şimdi afet bölgesinde herkes harıl harıl bu çadırlardan elde ediyor. Dışarıdan çok büyük paralarla çadır aradık, kendi kapımızın önündeki, sokağımızdaki işyerlerini görmedik. Bundan sonra görün diye hükümete hatırlatıyorum.

Bir diğer husus; baraka prefabrikelerde hata yapıyoruz; bunları seyyar tipte yapmamız gerekirdi. Biz temelli, betonlu, betonarmeli muazzam tesisler yapıyoruz, sonradan bunların kullanılması mümkün değil. Altyapısıyla, üstyapısıyla barakaların beherinin 3 milyar lira civarında maliyeti vardır. Halbuki, bu, şantiyelerde kullandığımız seyyar tipteki prefabrikeleri Singapurlular Derince'de kurdular; Sakarya'da bizim üniversite bölgesinde kuranlar var. Altlarına takozları koydunuz mu, döşemesi, her şeyi hazır; gayet güzel yerlerdir, söküp götürürsünüz. Bundan sonrakilerde hükümetin dikkat etmesini diliyorum; zira, bu prefabrikeler aşağı yukarı 70-80 trilyon liraya mal oluyor.

BAŞKAN – Sayın Ayhan, 1 dakika eksüre veriyorum; toparlar mısınız.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Teşekkür ederim 1 dakikaya.

Bir de, afet bölgesinde tarımda sıkıntılar var. Bugün Ziraat Odası Başkanı Hikmet Karabayır arkadaşımızla görüştüm, Esnaf Odaları Birlik Başkanı Hasan Alişan Beyle görüştüm, Ticaret Odası Başkanı Erol Öztürk Beyle görüştüm... Bölgede mühim sıkıntılar var. Bunları bugün burada tek tek arz etmek mümkündü; ama, biz zamanı kısaltalım diye söylemedik; yani bu taleplerin süratle yerine getirilmesi lazım. 30 000 işyeri hasar gördü, verilen para sadece 15 trilyon liradır; esnaf başına, işyeri başına da 500 milyon liradır. Bununla bölgenin ayağa kalkması mümkün değil.

Vergiler meselesi var, SSK primleri meselesi var, Bağ-Kur meselesi var, bölgenin teşvikleri meselesi var... Aslında bunları, bu Meclisin, daha geniş bir platformda görüşmesi, bu bölgeleri tekrar gündeme getirmemiz lazım diyorum.

Kanunun hayırlı olmasını diliyor, hepinizi hürmetle selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Oyunuzun rengi efendim?..

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Oyumun rengi kabuldür; ifade ettim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü, biraz önce ifade ettiğim gibi, açık oylamaya tabidir.

Açık oylama konusunda Genel Kurulun kararını alacağım: Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 5 dakikalık süre vereceğim; bu süre içerisinde sisteme giremeyen arkadaşlarımızın, teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen giremeyen arkadaşların, oy pusulalarını Başkanlığımıza göndermelerini; ayrıca, vekâleten oy kullanacak Sayın Bakan var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini, adını ve imzasını havi oy pusulasını, yine, belirtilen süre içerisinde Başkanlığımıza ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

NECMİ HOŞVER (Bolu)- Bizim kâğıdı gönderdik, aman okunsun; önemli...

BAŞKAN – Evet, Sayın Necmi Hoşver, hakikaten, bu yasanın çıkmasında epey çaba gösterdi Sayın Bakan.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Teşekkür ederiz.

BAŞKAN – Ben, Necmi Beyin ismini ayrıca zabıtlara geçmesi yönünden anos ettim efendim.

NECMİ HOŞVER (Bolu) – Teşekkür ederim.

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

BAŞKAN – Görüşmekte olduğumuz 215 sıra sayılı yasa tasarısının yapılan açık oylamasının sonucunu açıklıyorum:

Katılan üye : 214

Kabul : 208

Ret : 1

Mükerrer : 5

Bu sonuca göre, tasarı yasalaşmıştır; hayırlı uğurlu olsun, özellikle deprem bölgesine. (Alkışlar)

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Teşekkür ederiz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sözlü sorular ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 7 Aralık 1999 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 19.15

 

VIII. — SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. — Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu’nun, Tokat-Kazova bölgesinde yetiştirilen sırık domatesinin verimden düşmesinin nedenine ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı (7/707)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Hüsnü Yusuf Gökalp tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim. 14.10.1999

M. Ergün Dağcıoğlu

Tokat

Tokat İli Kazova bölgesinde yaygın bir şekilde üretimi yapılan Sırık Domateslerinde son bir ay içinde hastalık sebebiyle kurumlar görülmekte ve bölge çiftçilerimizden bu konuda yoğun şikayetler alınmaktadır.

1. Kazova bölgesinde ne kadar dönüm arazi üzerinde sırık domatesi ekilmekte ve ortalama üretim miktarı ne olmaktadır? Domatesin geçen yılki satış fiyatıyla bu yılki satış fiyatı arasında herhangi bir düşüş var mıdır? Eğer olmuşsa bunun sebebi nedir?

2. İsrail’den ithal edilen Elif 190 isimli sırık domates tohumu hangi firma tarafından ithal edilmektedir? Baharda ekim için Kazova çiftçisine satılan sözkonusu tohumun cinsi, kalitesi, miktarı ve fiyatı ile toplam değeri ne kadardır?

3. İthalatçı firmanın Antalya’da aynı tohumu yerli olarak üretip İsrail’den ithal edilmiş gibi göstererek piyasaya sürdüğü doğru mudur? Doğruysa bu tohumun kalitesi, kaçıncı döl olduğu, çimlenme ve hastalıklara karşı mukavemeti ile verim durumu bilinmekte midir?

4. Bakanlığınız, Tarım Kredi Kooperatifleri ve Tarım İl Müdürlüklerinizce sözkonusu tohumun üretimi, ithalatı ve arazi üzerindeki uygulaması sırasında, üzerinde teknik açıdan ve fiyat yönüyle herhangi bir denetleme yapılmış mıdır? Yapılmışsa alınan sonuçlar ne olmuştur?

5. Daha önce dönümünde 10 ton domates alınan bu bölgede verimin ortalama 4 tona düştüğü iddia edilmekte ve bu hususta çiftçilerimizden yoğun şikayetler alınmış bulunmaktadır. Bakanlığınıza göre bu yılki verim düşüklüğünün sebebi nedir?

6. Kazova’daki kuruma, erken yaprak yanıklığı, bakteri solgunluğu ve mildiyö hastalıklarının sebebi tespit edilebilmiş midir? Verim düşüklüğünde bu hastalıkların rolü ne kadar olmuştur? Verim düşüklüğü ve hastalıkların kullanılan tohumla, özellikle İsrail menşe’li Elif 190 adlı tohumla herhangi bir ilişkisi var mıdır?

7. Son bir aydır tarlada kuruyan ürün dolayısıyla toplam ne kadar kayıp meydana gelmiştir? Zarar oranı nedir? Uğranılan zarar ve domates fiyatlarının düşüklüğü sebebiyle bölge çiftçisi Tarım Kredi Kooperatifleri ile Ziraat Bankasına olan borçlarını ödeyememektedir. En azından Kazova çiftçisinin Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borç faizlerinin dondurularak 1 yıllığına ertelenmesini düşünüyor musunuz?

T.C.

Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı 2.12.1999

Sayı : KDD.S.Ö.1.01/3036

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : Tokat Milletvekili Sayın M. Ergün Dağcıoğlu’nun 14.10.1999 tarih ve 7/707/2183 esas sayılı yazılı soru önergesi.

İlgide kayıtlı yazılı soru önergesiyle ilgili bilgiler aşağıya çıkarılmıştır :

Sebze tohumluklarının Türk çiftçisinin hizmetine sunulabilmesi için, yurtiçinde öncelikle tescilli, üretim izinli veya ticarî tohumluk olarak, kayıt altına alınmış çeşitlerden olması gerekmektedir. Elif-190 domates çeşidi de, ülkemiz araştırma kuruluşlarınca denemeye alınmış ve deneme sonuçlarının, mevcut çeşitlerine göre, üstün özellikler göstermesi nedeniyle 1991 yılında kayıt altına alınarak, yurda girişine izin verilmiştir. O günden bu yana, her yıl birçok yeni domates çeşidinin devreye girmesine rağmen, Elif-190 çeşiti hala aranan çeşitler arasında yerini korumaktadır. Bu çeşit, ülkemizde domates tarımı yapılan başka bölgelerde de yetiştirilmektedir. Bu çeşit ile ilgili olarak, bu güne kadar Bakanlığımıza intikal etmiş herhangi bir şikayet veya olumsuz bir tespit sözkonusu olmamıştır.

Soru 1 : Kazova Bölgesinde, kaç dönüm arazide sırık domatesi ekilmekte ve ortalama üretim miktarı ne olmaktadır? Bu yılki domates satış fiyatında, geçen yıla göre bir düşüş var mıdır; varsa bunun nedeni nedir?

Cevap : Kazova’da yaklaşık 20 000 da. alanda sırık domates üretimi yapılmaktadır. 1998 yılında ortalama verim miktarı 9 ton/da. olmuştur. Çeşitli nedenlerden dolayı, 1999 yılı verim ortalamasının, henüz hasat tamamlanmamış olmasına rağmen, 9 ton/da. olacağı tahmin edilmektedir.

1998 Yılı ortalama domates satış fiyatı 60 000 TL/kg. olarak gerçekleşmiştir. 1999 yılı ortalama satış fiyatı, henüz hasat tamamlanmamış olmasına rağmen, şu günlerde 50 000 TL/kg. civarında seyretmektedir. Dış Pazar fiyatlarındaki düşüş ve ihracatın az olması nedeniyle domates satış fiyatında böyle bir düşüş beklenmektedir.

Soru 2 : İsrail’den ithal edilen Elif-190 isimli sırık domates tohumluğu hangi firma tarafndan ithal edilmektedir? Bu tohumluktan, baharda ekim için Kazova çiftçisine satılanların cinsi, miktarı, kalitesi ve fiyatı ile toplam değeri ne kadardır?

Cevap : Elif-190 domates tohumluğu, Türkiye’ye Sera Tarım A.Ş. Firmasınca İsrail’in Zeraim Firmasından ithal edilmektedir. Sözkonusu tohumluk için, 1999 yılında ülke genelinde 300 kg. civarında ithal izni verilmiş olup, bunun 50 kg. kadarı (10 gramlık 5 000 paket) anılan bölge yetiştiricisine dağıtılmıştır. 1999 yılı bahar döneminde, üç bin adetlik bir paket tohumluğun satış fiyatı 60 000 000 TL. olmuştur. Vadeli satışlarda bu fiyat 103 000 000 TL.’na kadar çıkmaktadır. Tokat İlinde Elif-190 domates tohumluğuna ödenen toplam tohumluk bedeli, yaklaşık 300 milyar TL. dır.

Soru 3 : İthalatçı firmanın, aynı tohumluğu Antalya’da yerli olarak üretip, İsrail’den ithal edilmiş gibi göstererek, piyasaya sürdüğü doğru mudur? Doğruysa bu tohumluğun kalitesi, kaçıncı döl olduğu, çimlenme gücü ve hastalıklara karşı mukavemeti ile verim durumu bilinmekte midir?

Cevap : Bakanlığımız taşra teşkilâtı, illerinde satılan tohumluklarının kontrolünden sorumludur. Ancak ithalatçı firmanın, aynı tohumu Antalya’da yerli olarak üretip, İsrail’den ithal edilmiş gibi gösterdiğine dair, Bakanlığımıza ulaşan herhangi bir bilgi mevcut değildir.

Soru 4 : Bakanlığınız, sözkonusu tohumluğun üretimi, ithalatı ve arazi üzerindeki uygulaması sırasında, fiyat ve teknik açıdan herhangi bir denetleme yapmış mıdır? Yaptıysa alınan sonuçlar ne olmuştur?

Cevap : Sözkonusu tohumluk, gerek 6968 sayılı Ziraî Karantina Kanununda gerekse 308 sayılı Kanunda belirtilen nitelik ve standartlara uygun olmak zorundadır. Diğer taraftan, Bakanlığımız taşra teşkilâtı, üreticinin teknik açıdan ihtiyaç duyduğu tüm bilgileri, arazide çiftçi ziyaretleri ile üreticiye kazandırmaktadır. Benzer şekilde, üretilen ürünlerin tür ve çeşidine uygun yetiştirme teknikleri konusundaki yayım hizmetlerini de, yine arazide yaptığı birebir çiftçi ziyaretleri ile yürütmektedir. Tohumlukların çimlenme standardına uygunluğu konusundaki denetimler ise devam etmektedir.

Tohumluk fiyatları, 4.12.1983 tarih ve 18241 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan kararname ile serbest bırakılmıştır. Bu nedenle tohumlukların fiyat yönünden denetimleri, ülkemiz koşullarında Bakanlığımızın sorumluluğu dışında kalmaktadır. Çünkü, ülkemizde tohumluk fiyatları, serbest piyasa koşullarında oluşmaktadır.

Soru 5 : Daha önce dönümden 10 ton domates alınan bölgede, verimin ortalama 4 tona düştüğü iddia edilmekte ve bu hususta çiftçilerden yoğun şikayetler alınmaktadır. Bakanlığınızca, bu yılki verim düşüklüğünün sebebi nedir?

Cevap : Bölgede, 1999 yılında dekardan alınacak ürün miktarında, 1-2 tonluk bir düşüş olacağı tahmin edilmektedir. Verimdeki bu düşüşün sebebi, birim fiyatların düşük oluşmasından dolayı, üreticilerin bakım işlerini askıya almalarıdır. Üretici birim fiyatlarının, Ağustos-1999 ayı içinde 30 000 TL/kg. olarak gerçekleşmesi, üreticinin yüksek bakım maliyetinden dolayı bakım işlerini durdurmasına neden olmuştur. Bakımlı parsellerdeki ürünlerde herhangi bir hastalık veya problem görülmezken, bakımsız parseller yoğun hastalık enfeksiyonuna maruz kalmışlardır. Ayrıca, bazı üreticilerin Bakanlığımız İl müdürlüğü ile olan ilişkilerinin beklenen düzeyde olmaması nedeniyle sulama, gübreleme, koltuk alma, ilaçlama vs. gibi kültürel işlemlerin eksik veya yanlış yapılmasının da, verim üzerinde direkt etkili olduğu tespit edilmiştir. Bu olumsuzluklara rağmen, bölgede ortalama verimin 9 ton/da. düzeyinde olacağı tahmin edilmektedir.

Soru 6 : Kazova’da; kuruma, erken yaprak yanıklığı, bakteri solgunluğu ve mildiyö hastalıklarının sebebi tespit edilebilmiş midir? Verim düşüklüğünde bu hastalıkların rolü ne kadar olmuştur? Verim düşüklüğü ve hastalıkların, kullanılan tohumla ve özellikle de Elif-190 adlı tohumla bir ilişkisi var mıdır?

Cevap : Kazova’da, yıllardan beri solanaceae familyasına ait türlerden yoğun olarak domates üretimi yapılmaktadır. Bu durum, bazı hastalık etmenlerinin bölgede yığılmasına neden olmuştur. Erken yaprak yanıklığı, mildiyö ve bakteriyel solgunluk gibi hastalıklar bölgeye yerleşmiştir. Bunlardan mildiyö hastalığının, tohumla bulaşması teknik açıdan mümkün değildir. Erken yaprak yanıklığı ve bakteriyel solgunluk hastalıkları ise, tohumla bulaşabildikleri gibi, daha çok hastalıklı bitki artıklarıyla ve topraktan bulaşmaktadırlar. Bu nedenle bu hastalıkların sadece tohumla bulaştıklarını ifade etmek, yanıltıcı olacaktır. Bu arada, ağustosun ikinci yarısından itibaren meydana gelen yağışlarda, üreticilerin gerekli önlemleri almamaları sonucunda da, bölgede enfeksiyonların hızı artmıştır.

Firmanın çeşit kataloğunda Elif-190 domates tohumluğunun, verticilium, fusarium, fusarium-2 ırkı ve tütün mozaik virüsüne dayanıklı olduğu belirtilmektedir.

Ancak erken yaprak yanıklığı, mildiyö ve bakteriel solgunluk gibi hastalıklara dayanıklılığı ve tolerans derecesi hakkında, herhangi bir kayda rastlanmamaktadır.

Soru 7 : Son bir ayda, tarlada kuruyan ürün dolayısıyla toplam ne kadar kayıp meydana gelmiştir; zarar oranı nedir? Uğranılan zarar ve domates fiyatlarının düşüklüğü nedeniyle bölge çiftçisi, Tarım Kredi Kooperatifleri ve Ziraat Bankasına olan borçlarını ödeyememektedir. Kazova çiftçisinin, Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borç faizlerinin dondurularak, bir yıllığına ertelenmesini düşünüyor musunuz?

Cevap : Ankara Ziraî Mücadele Araştırma Enstitüsüne gönderilen örneklerin tahlil sonuçlarından, son bir ayda bölgede meydana gelen kurumanın, phytophtora sp. alternaria sp., fusarium oxysporumdan kaynaklandığı anlaşılmıştır. Kuruma nedeniyle meydana gelen verim kaybı dekara 2 ton olup, sırık domates ekiliş alanlarındaki toplam kayıp, 20-40 bin ton civarındadır. Tokat İlinde ekilişi yapılan toplam dometes çeşitlerinin % 67-70’i, Elif-190 domates tohumluğudur. Bu verim düşüklüğü, ekilişi yapılan sırık domates çeşitlerinin tümünde görülmüştür.

Ülkemizde, tohumlukların asgari çimlenme standardına göre, domates tohumunun asgari çimlenme oranı % 75’tir. Bu oran ticarî sebze tohumluklarında oldukça düşüktür. Bu oran, üreticilerin fide üretimi aşamasındaki bazı hatalarıyla % 50’ye kadar düşmektedir. Belirtilen standart üzerinden üretim yapılsa dahi, maliyet % 25 oranında artmaktadır. Çimlenme standardının mevzuatta düşük olmasının, sadece Tokat İlindeki maliyeti 125 milyar TL.’dir.

Asgari çimlenme standardının düşük olması, tohumluk denetim hizmetlerini olumsuz yönde etkilemekte ve tohumlukların çimlenme oranları ile ilgili çiftçi şikâyetlerini artırmaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Hüsnü Yusuf Gökalp

Tarım ve Köyişleri Bakanı

2. — İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, Birleşmiş Milletler Uluslararası Tekekomünikasyon Birliğine Türkiye’yi temsilen atanan kişiye ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in cevabı (7/750)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Dışişleri Bakanı Sayın İsmail Cem tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Bülent Akarcalı

İstanbul

İletişim 2000 li yılların en önde, aynı zamanda toplumları en çok etkileyen ve etkileyecek sektörüdür. Bu sektörün can noktası Birleşmiş Milletler Uluslararası Telekomünikasyon Birliği olan ITV’dir. Türkiye buranın en eski üyesidir ve dünyanın 188 ülkesinin üye olduğu ve her biri altın değerinde olan, iletişim frekansının tahsisinde karar organıdır. Mayıs 2000 yılında Dünya Radyokomünikasyon Konferansı (WRC-2000) İstanbul’da düzenlenecektir. Ülkemizin sivil, askerî ve millî çıkarları için hayati bir konum oluşturan böyle bir yere Türkiye’yi temsilen Bakanlığınız tarafından atamayla ilgili olarak;

1. Atanan kişinin teknik formasyonu nedir?

2. Kaç yıllık meslekî tecrübeye sahiptir?

3. Buraya atanmasında hangi kıstaslar gözönüne alınmıştır?

4. Daha önce benzer hangi görevde bulunmuştur?

5. Buraya niteliksiz eleman atanması için içerden, dışardan, siyasetçilerden, herhangi bir baskı mı olmuştur?

6. En eski üyelerden olmamıza karşın hangi sebeplerden dolayı Türkiye olarak oy hakkımızı ITV’de kaybettik?

7. Tekrar oy hakkımızı nasıl elde ederiz?

T.C.

Dışişleri Bakanlığı

Siyaset Planlama Genel Müdürlüğü 30.11.1999

Sayı : SPGM/759-520

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 1.11.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/750-2230/5933 sayılı yazıları.

İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Akarcalı’nın ilgide kayıtlı soru önergesinin cevabı ilişikte sunulmuştur.

Saygılarımla arzederim.

İsmail Cem

Dışişleri Bakanı

İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Akarcalı’nın Dışişleri Bakanı
Sayın İsmail Cem’e Muhatap Soru Önergesi İçin Hazırlanan Yanıtlar

1. Atanan kişinin teknik formasyonu nedir?

Dışişleri Bakanlığı meslek memurları Bakanlığın görev ve yetkilerinin yürütülmesinde sorumluluk alan memurlardır.

Birleşmiş Milletler Cenevre Daimi Temsilciliğimize 15 Ağustos 1999 tarihinde atanan ve görev alanında Daimi Temsilcimizin yaptığı işbölümü çerçevesinde Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU) de bulunan Müsteşarımız kariyer diplomattır. Marmara Üniversitesi İktisat Fakültesi mezunu ve Boğaziçi Üniversitesi yüksek lisans eğitimlidir.

2. Kaç yıllık meslekî tecrübeye sahiptir?

Anılan memurumuz Bakanlığımızda 16 yıllık bir deneyime sahiptir.

3. Buraya atanmasında hangi kıstaslar gözönüne alınmıştır?

Birleşmiş Milletler Cenevre Daimi Temsilciliğimizin sorumluluk alanı, diğer konuların yanı sıra, sayıları 10’u geçen BM ihtisas kuruluşu, çok sayıda uluslararası kuruluş ve merkezleri Cenevre’de bulunan hükümet-dışı kuruluşların (NGO) izlenmesini kapsamaktadır.

Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU), Cenevre Daimi Temsilciliğimizin akredite olduğu bir kuruluş değildir. ITU’ya Ulaştırma Bakanlığı Telsiz Ulaştırma Müdürlüğü, TRT ve Türk Telekom birlikte ve doğrudan akredite olup, bu kurumlarımız ITU ile doğrudan temas halindedir. Bu nedenle Cenevre Daimi Temsilciliğimiz veya görev alanında ITU da bulunan diplomatımızın bu kuruluşla ilişkisi esasen koordinasyon işlemlerinden ibaret olup, akredite kurumlarımız veya ITU’dan olabilecek talep üzerine devreye girilmektedir.

4. Daha önce benzer hangi görevde bulunmuştur?

Önergelerinde bahsigeçen diplomatımız, 1984 yılında girdiği Bakanlığımızda sırasıyla Ekonomik İşler GenelMüdürlüğü, Rotterdam Başkonsolosluğu, Halep Başkonsolosluğu, Batı Avrupa ve OECD ülkeleri ile Ekonomik İşler Dairesi, New York Başkonsolosluğu ve son kez Merkezde Daire Başkanı olarak Orta Asya ve Kafkasya Genel Müdür Yardımcılığında görev yapmıştır.

5. Buraya niteliksiz eleman atanması için içeriden, dışarıdan, siyasetçilerden herhangi bir baskı mı olmuştur?

Müsteşarımızın Cenevre Daimi Temsilciliğimize atanmasında meslekî deneyimi ölçü alınmıştır. Yukarıda da belirtildiği üzere, adıgeçen, ITU gibi teknik bir kuruluşta ülkemizin temsilcisi değildir, Cenevre Daimi Temsilciliğimizin, ITU ile koordinasyonu sağlamakla yükümlü mensubudur.

6. En eski üyelerden olmamıza karşın, hangi sebeplerden dolayı Türkiye olarak oy hakkımızı ITU’da kaybettik?

Birleşmiş Milletler’in ihtisas kuruluşlarından birisi olan Uluslararası Telekomünikasyon Birliğinin (ITU) en üst organı durumundaki Tam Yetkili Temsilciler Konferansı’nın 1992 yılında Cenevre’de yapılan toplantısında, ITU için, gelişen dünya şartlarına göre hazırlanmış yeni bir Kuruluş Yasası ve Sözleşmesi hazırlanarak üyelerin imzasına sunulmuştur. Kuruluş Yasası ve Sözleşme Türkiye tarafından da imzalanmıştır.

Ancak, sözkonusu Kuruluş Yasası ve Sözleşme’nin gerek ülkemiz, gerek ITU bakımından yürürlük kazanabilmesi için, uygun bulunduklarına dair bir kanun çıkarılması ve ilgili onay belgelerinin ITU Genel Sekreterliğine tevdi edilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda, ITU bünyesindeki oy hakkı da onay belgelerinin tevdiine bağlı bulunmaktadır.

ITU Kuruluş Yasası ve Sözleşmesi’nin zamanında başlatılan onay süreci, konuyla ilgili 5 ayrı kurumun mevcudiyeti, bu kurumlar arasında yetkilerin belirlenmesi hususundaki görüş farklılıkları nedeniyle Kuruluş Yasası ve Sözleşme’nin onaylanmasının uygun bulunduğuna dair Kanun Tasarısı Bakanlığımızca, ancak 16 Aralık 1997 tarihinde TBMM’nin onayına sunulmak üzere Başbakanlığa iletilebilmiş; 16 Mart 1998 tarihinde keyfiyet yeniden Başbakanlığın dikkatine sunulmuştur. Müteakiben Başbakanlık tarafından TBMM’ne sunulan Uygun Bulma Kanun Tasarısı’nın ilgili Komisyonlarda görüşülmesi ülkemizde erken gelen seçime gidildiği için daha ileri tarihlerde mümkün olabilmiştir.

7. Tekrar oy hakkımızı nasıl elde ederiz?

Sözkonusu Kuruluş Yasası ve Sözleşmenin uygun bulunduğuna dair kanun tasarısı, TBMM’nin ilgili komisyonlarından geçtikten sonra 4 Kasım 1999 tarihinde TBMM Genel Kurulunda kabul edilmiştir.

Uygun bulma kanunu önümüzdeki günlerde Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından imzalandıktan ve Resmî Gazete’de yayınlandıktan sonra yasalaşmış olacaktır. Bunun akabinde gerekli Bakanlar Kurulu Kararı çıkartıldıktan sonra onay belgemiz ITU Genel Sekreterliğine süratle iletilecek ve ITU’da oy hakkımız yeniden kazanılmış olacaktır.

3. — Bitlis Milletvekili Zeki Ergezen’in, Türk Hava Kurumu hakkında hazırlanan rapora ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral’ın cevabı (7/848)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TBMM İçtüzüğünün 96 ncı maddesi uyarınca aşağıdaki sorularımın Maliye Bakanı Sn. Sümer Oral tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Zeki Ergezen

Bitlis

Sorular :

1. Türk Hava Kurumu ile ilgili Maliye Teftiş Kurulunca 1994’te yapılan inceleme sonucu düzenlenen rapor hakkında herhangi bir işlem yapıldı mı? Raporun içeriğinde neler bulunmaktadır?

2. İşlem yapılmadıysa neden yapılmadı?

3. Aynı konu için Maliye Müfettişleri tekrar görevlendirildi mi?

T.C.

Maliye Bakanlığı

Teftiş Kurulu Başkanlığı 1.12.1999

Sayı : B.07.0.TKB.0.00/1655

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Genel Sekreterliğine

İlgi : 15.11.1999 gün ve KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/848-2522/6428 sayılı yazınız.

Maliye Teftiş Kurulunca 1994 yılında Türk Hava Kurumu ile ilgili herhangi bir inceleme yapılmamış ve rapor düzenlenmemiştir. “Türk Hava Kurumunun Malî Yapı İncelenmesi Sonucu Yapılan Tespitler, Varılan Kanaatler ve Öneriler” hakkında düzenlenen 23.3.1992 gün ve 25 sayılı Basit Rapor gereği yapılmak üzere 15.4.1992 gün ve 34 sayılı yazı ile İçişleri Bakanlığına gönderilmiştir.

Ayrıca, Başbakanlığın talebi üzerine anılan Kuruma bağlı iktisadî işletmelerin 1988 ve 1989 takvim yılları hesaplarının incelenmesi sonucu düzenlenen vergi inceleme raporları gereği yapılmak üzere işletmelerin bağlı olduğu vergi dairelerine teslim edilmiştir.

Bilgilerine arz ederim.

Sümer Oral

Maliye Bakanı

4. — Sıvas Milletvekili Musa Demirci’nin, Sıvas-Maltepe Kaymakamlığınca Çınar Camii Kur’an Kursu binasının yıktırıldığına ve Hafik İlçesinde bulunan bir yurdun kapatıldığı iddialarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/890)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

10.11.1999

Musa Demirci

Sıvas

Sorularım :

1. Demokrasi ve insan haklarıyla inanç özgürlüklerinin Sayın Mesut Yılmaz tarafından gündeme getirildiği bir dönemde,

Maltepe Kaymakamlığının, Çınar Camii Kur’an Kursu binasını yıkmaya veya derneği ellerinden alıp İlçe Emniyet Müdürlüğü yapmasını nasıl karşılıyorsunuz?

2. Hiç bir sebep yokken Sıvas İli Hafik İlçesinde faaliyet gösteren 35 öğrencinin barındığı, yiyecek ve diğer ihtiyaçlarını hayırsever vatandaşların karşıladığı MGV Özel Yurdunu bahane ve baskılarla kaymakamlıkça mühürlenmesi ve öğrencilerin 5 bin nüfuslu ilçeden köylerine gönderilmesi sizin talimatınız üzerine mi yapılmıştır?

3. Mağdur olan 35 öğrenci için kaymakamlık zevahiri kurtarmak için derme çatma yurt hazırlığına geçtiğini nasıl izah edersiniz?

T.C.

İçişleri Bakanlığı

PersonelGenel Müdürlüğü 2.12.1999

Sayı : B050PGM0710001-Ş/18375

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 18.11.1999 tarih ve KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/890-2628/6712 sayılı yazınız.

Sıvas Milletvekili Sayın Musa Demirci’nin tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılmasını istediği soru önergesine (7/890-2628) ait cevaplar aşağıya çıkarılmıştır.

Arz ederim.

Sadettin Tantan

İçişleri Bakanı

Soru önergesindeki sorularla ilgili olarak İstanbul Valiliğinden alınan 29.11.1999 tarihli yazıdan; Küçükyalı 10 pafta, 34 parsel sayılı yer ve çevresinde Brias Sarayı kalıntıları bulunduğundan Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulundan izin alınmadan herhangi bir inşaat faaliyeti yapılmaması gerekirken, saray kalıntılarının yan tarafında Küçükyalı Karayolları Camii Yaptırma ve Yaşatma Derneği tarafından Kur’an Kursu ve Kütüphane olarak izinsiz yapılan inşaatın Maltepe Belediyesince durdurulduğu ve ilgilileri hakkında Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunulduğu,

Buna rağmen Cami Derneği ilgilileri tarafından bahse konu inşaatın yıkılmayarak mevcut haliyle muhafaza edilmek istendiği,

Hazine arazisi üzerine yapılan inşaatla ilgili, Maltepe Belediyesince 775 sayılı Kanunun 18 inci Maddesi gereğince yıkım işleminin başlatıldığı, bahis konusu yerin Maltepe İlçe Emniyet Müdürlüğüne hizmet binası olarak düşünüldüğü, ancak EmniyetMüdürlüğünce yapılan kontrolde binanın kaçak yapılmış olması ve hizmet binası için yeterli görülmemesi nedeniyle herhangi bir tahsis yapılmadığı, 18.9.1999 tarihinde de İlçe Emniyet Müdürlüğünün yeni binasına taşındığı,

Maltepe Kaymakamlığınca İlçe Belediyesine verilmiş herhangi bir yıkım emri bulunmadığı, Belediye Başkanlığınca 775 sayılı Kanun kapsamında 3.11.1999 tarihinde binanın yıkımına başlanarak sadece çatısının kaldırıldığı ve yıkımın ertelendiği,

Sıvas-Hafik İlçesinde bulunan Millî Gençlik Vakfına bağlı Şerife Hatun Erkek Öğrenci Yurdunun kapatılması ile ilgili olarak ise Sıvas Valiliğinden alınan 30.11.1999 tarihli yazıdan; bahse konu yurdun Millî Eğitim Bakanlığı Öğrenci Yurtları ve Benzeri Kurumların Açılması, İşletilmesi ve Denetlenmesi Hakkındaki Yönetmelik hükümleri çerçevesinde Sıvas Valiliği tarafından denetiminin yapıldığı, yapılan denetim sonucunda Şerife Hatun Erkek Öğrenci Yurdundaki 43 öğrenciden 37 sinin ve yurttan ayrılan 10 öğrenciden 5 inin dosyasında ilgili Yönetmeliğe göre bulunması gereken taahhütname dışında öğrenci velilerine imzalattırılmış ikinci bir taahhütnameye rastlanıldığı, bu taahhütnamede Millî Eğitim Temel Kanununun genel amaç ve temel ilkelerine uygun olmayan faaliyetlerde bulunduğunun tespit edildiği bunun üzerine bahse konu yurdun Sıvas Valiliği tarafından 1.11.1999 tarihinde kapatıldığı, Hafik Kaymakamlığınca önceden pansiyon olarak hazırlanan bir binanın kapatılan yurttan barınan öğrencilerin hizmetine tahsis edildiği ve burada öğrencilerin her türlü ihtiyacının karşılandığı anlaşılmıştır.

5. — Bursa Milletvekili Faruk Çelik’in, ziraî mücadele ilaçlarının imalatına ve piyasa denetimine ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı(7/891)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımınTarım ve Köyişleri Bakanı SayınHüsnü Yusuf Gökalp tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Faruk Çelik

Bursa

1. Türkiye de ziraî mücadele ilaçlarının imalatı ve piyasa denetimleri yeterli yapılmakta mıdır? Yeterli ise yapılan denetimlerde yıllara göre ve analiz edilen örnek sayısının azalmasına karşın hatalı ilaç sayısının artmasını neye bağlıyorsunuz? Bu konuda üreticilerin büyük şikâyetleri olduğunu biliyor musunuz? İl müdürlüklerinin duyarsızlıklarını neye bağlıyorsunuz?

2. Türkiye’de kullanılan ziraî mücadele ilaçlarının yaklaşık % 40 Çukurova da kullanılmaktadır. Bu ilaçların piyasa denetimlerinin yapılabilmesi ve üreticilerin kaliteli ilaç kullanmalarının sağlanması için Adana Ziraî ilaç laboratuvarlarının faaliyete geçirilmesi için teknik personel takviyesi düşünüyor musunuz?

3. Aynı şekilde Ankara Ziraî Mücadele Araştırma Enstitüsü ile İstanbul İl Müdürlüğü bünyesindeki laboratuvarların aktif çalışabilmesi için yine personel takviyesini düşünüyor musunuz?

4. İzmir Ziraî Mücadele Araştırma Enstitüsü bünyesindeki ilaç laboratuvarlarının piyasa kontrollerini yapabilmesi için revizyon düşünüyor musunuz?

5. Ziraî Mücadele ile ilgili merkez birimimizde ilaç sanayinin istekleri doğrultusunda ilaç ruhsatlandırma yönetmeliğinin değiştirildiği, bu konuda ilaç firmalarının baskılarına boyun eğildiği hususundaki görüşünüz nedir? Yönetmelik değişikliği ile firmalara ne gibi avantajlar sağlanmıştır?

6. Türkiye’de 7 bölgede Ziraî Mücadele Enstitüsü 1984 yılına kadar faaliyet gösterdi bu enstitülerden 3 ile Ankara’daki Ziraî Mücadele İlaç ve Araştırma Enstitüsü kapatıldı. Şu anda Marmara, Trakya, Karadeniz, Doğu Anadolu Bölgesi Ziraî Mücadele Araştırma Enstitüsü adeta sahipsiz bırakılmıştır. Faaliyet gösteren Araştırma Enstitüsü bu bölgelere yetişememektedir. Buna rağmen son günlerde Diyarbakır Ziraî Mücadele Araştırma Enstitüsünün kapatılması hususunda bir takım çalışmalar yapıldığı öğrenilmektedir. GAPbölgesinde sulamanın artması ile her yıl bitki düzeni değişecek ve artacak olan bölgede buna bağlı olarak bitki hastalık ve zararlılarda çeşitlenecektir. Ayrıca bu bölgede hububatın baş düşmanı süne zararlısına karşı her yıl milyonlarca dekar saha ilaçla korunmaktadır. Diyarbakır Ziraî Mücadele Araştırma Enstitüsü kapatıldığı zaman GAP ziraî Mücadele Araştırmalarını hangi kurumla yaptıracaksınız?

7. Türkiye de tohumculuğun geliştirilmesi için ne gibi tedbirler aldınız? Bu tedbirler yeterli midir?

8. Çiftçilerimiz ithal edilen ve üretilen tohumlara yılda ne kadar para ödemektedir?

T.C.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı 2.12.1999

Sayı : KDD.SÖ.1.01.3039

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :T.B.M.M. Başkanlığı Genel Sekreterliğinin 18.11.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-2746 sayılı yazısı.

İlgide kayıtlı yazı ekinde gönderilen Bursa Milletvekili Faruk Çelik’e ait yazılı soru önergesine ilişkin Bakanlığımız görüşleri ekte gönderilmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Hüsnü Yusuf Gökalp

Tarım ve Köyişleri Bakanı

Evrak Kayıt No : 7/891-2629

Bursa Milletvekili Faruk Çelik’in yazılı soru önergesinde yeralan Bakanlığımızcla ilgili sorular ve bunlara ait cevaplar aşağıda belirtilmiştir.

Soru 1. Türkiye’de ziraî mücadele ilaçlarının imalatı ve piyasa denetimleri yeterli yapılmakta mıdır? Yeterli ise yapılan denetimlerde yıllara göre ve analiz edilen örnek sayısının azalmasına karşın hatalı ilaç sayısının artmasını neye bağlıyorsunuz? Bu konuda üreticilerin büyük şikayetleri olduğunu biliyor musunuz? İl müdürlüklerinin duyarsızlığını neye bağlıyorsunuz?

Cevap 1. Türkiye’de ziraî mücadele ilaçlarının imalat ve piyasa denetimleri Bakanlık İl müdürlükleri bitki koruma şube müdürlüklerince düzenli olarak yapılmaktadır. Zaman zaman gerekli görüldüğünde Bakanlığımızdan gönderilen elemanlar da bu kontrollere katılmaktadır. Nitekim, 1999 yılı içerisinde 42 ildeki ziraî mücadele ilaç bayileri merkezden gönderilen elemanlarında katılımı ile kontrol edilmiştir. Tespit edilen aksaklıklar hakkında ziraî mücadele ilaçlarının Toptan ve Perakende Satılması ile Depolanması Hakkındaki Yönetmelik hükümleri uygulanmıştır. Çiftçilerin ilaçlar hakkındaki şikayetleri ile ilaçların kalitesine yönelik düzenli kontroller ise Ankara Ziraî Mücadele Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü ile İstanbul İl Müdürlüğü Mücadele İlaçları Kontrol Laboratuvar şefliğince yapılmaktadır. Sonuçlar, Ziraî Mücadele İlaçları Kontrol Yönetmeliği hükümlerinde belirtilen müeyyidelere göre değerlendirilmektedir.

Soru 2. Türkiye’de kullanılan ziraî mücadele ilaçlarının yaklaşık % 40’ı Çukurova’da kullanılmaktadır. Bu ilaçların piyasa denetimlerinin yapılabilmesi ve üreticilerin kaliteli ilaç kullanmalarının sağlanması için Adana ziraî mücadele laboratuvarlarının faaliyete geçirilebilmesi için teknik personel takviyesi düşünüyor musunuz?

Cevap 2. Adana Ziraî Mücadele Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü bünyesinde ilaçların piyasa kontrolünü yapan bir birim bulunmamaktadır.

Bu amaca yönelik olarak, Türkiye çapında Ankara Ziraî Mücadele Merkez Araştırma Enstitüsü tarafından yılın belirlenen dönemlerinde piyasa kontrolü amacıyla alınan ilaçlar ile hakkında il müdürleri ve çiftçiler tarafından etkisizlik şikayetlerinin bulunduğu ilaçların fiziksel ve kimyasal analizleri yapılmaktadır. Bu görev aksatılmadan adı geçen enstitü tarafından yerine getirilmektedir.

Adana Ziraî Mücadele Araştırma Enstitüsü bünyesinde bulunan fizyoloji ve toksikoloji laboratuvarlarında bitkilerde kullanılan ziraî mücadele ilaçlarının kalıntı analizleri yapılmakta olup, ilaçların fiziksel ve kimyasal analizlerini yapabilecek alt yapı mevcut değildir.

Soru 3. Aynı şekilde Ankara Ziraî Mücadele Araştırma Enstitüsü ile İstanbul İl Müdürlüğü bünyesindeki laboratuvarların aktif çalışabilmesi için yine personel takviyesini düşünüyor musunuz?

Cevap 3. Personel takviyesi konusunda Bakanlığımızca, atamalar açıldığında ve tayin dönemlerinde gerekli değerlendirmeler yapılacaktır.

Soru 4. İzmir Ziraî Mücadele Araştırma Enstitüsü bünyesindeki ilaç laboratuvarlarının piyasa kontrollerini yapabilmesi için revizyon düşünüyor musunuz?

Cevap 4. Yukarıda 1 inci cevabımızda da belirtildiği üzere, piyasa kontrolleri için Ankara Ziraî Mücadele Merkez Araştırma Enstitüsü ilaç laboratuvarında yapılan çalışmalar ülke genelinde bu konu ile ilgili sorunları çözmektedir.

İzmir Ziraî Mücadele Araştırma Enstitüsünde kalıntı analiz laboratuvarı bulunmaktadır.Bu laboratuvarda da Adana Ziraî Mücadele Araştırma Enstitüsünde olduğu gibi bitkilerde kalıntı analizleri yapılmaktadır.

Soru 5. Ziraî Mücadele ile ilgili merkez biriminizde ilaç sanayinin istekleri doğrultusunda ilaç ruhsatlandırma yönetmeliğinin değiştirildiği, bu konuda ilaç firmalarının baskılarına boyun eğildiği hususundaki görüşünüz nedir? Yönetmelik değişikliği ile firmalara ne gibi avantajlar sağlanmıştır?

Cevap 5. Ziraî mücadele de kullanılan Pestisit ve Benzeri Maddelerin Ruhsatlandırılması Hakkında Yönetmelik bizim bakanlığımız öncesinde, 17.2.1999 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Ruhsatlandırma usul ve esasları bakımından bu yönetmelik, 8.9.1995 tarihli eski yönetmeliğin, içerdiği hususları içermektedir. Yeni yönetmelikte farklı olarak; firmalardan etkili maddelerin safiyeti, impuriteleri, toksikolojik ve ekotosikalojik özellikleri ile ilgili bilgiler, insan sağlığı ve ülke menfaatleri dikkate alınarak detaylı olarak istenmekte olup; gizlilik, bilgi verilmesi vb. esaslar yeni yönetmeliğe ilave edilmiştir.

Soru 6. Türkiye’de 7 bölgede ziraî mücadele enstitüsü 1984 yılına kadar faaliyet gösterdi. Bu enstitülerden 3’ü ile Ankara’daki Ziraî Mücadele İlaç ve Araştırma Enstitüsü kapatıldı. Şu anda Marmara, Trakya, Karadeniz, Doğu Anadolu Bölgesi Ziraî Mücadele Araştırma Enstitisü adeta sahipsiz bırakılmıştır. Faaliyet gösteren Araştırma Enstitüsü bu bölgelere yetişememektedir. Buna rağmen son günlerde Diyarbakır Ziraî Mücadele Araştırma Enstitüsünün kapatılması hususunda bir takım çalışmalar yapıldığı öğrenilmektedir. GAP Bölgesinde sulamanın artırılması ile her yıl bitki düzeni değişecek ve artacak olan bölgede buna bağlı olarak bitki hastalık ve zararlılarıda çeşitlenecektir. Ayrıca bu bölgede hububatın baş düşmanı süne zararlısına karşı her yıl milyonlarca dekar saha ilaçla korunmaktadır. Diyarbakır Ziraî Mücadele Araştırma Enstitüsü kapatıldığı zaman GAP ziraî mücadele araştırmalarını hangi kurumla yaptıracaksınız?

Cevap 6. 1984 yılından önce 7 ziraî mücadele araştırma enstitüsü 7 bölgeye ziraî mücadele hizmetleri ve eğitimleri götürmekteydi. 1987 yılında bu enstitülerden Erenköy/İstanbul, Samsun ve Erzincan Ziraî Mücadele Araştırma Enstitüleri ile Antalya Biyolojik Mücadele Araştırma Enstitüleri bölgelerinde bulunan diğer enstitüler ile birleştirilerek, birleştirildikleri enstitülerin bünyelerinde bitki koruma şubesi olarak aynı göreve devam etmişlerdir.

Ziraî Mücadele İlaç ve Alet Araştırma Enstitüleri de Ankara Ziraî Mücadele Araştırma Enstitüsü ile birleştirilmesinden sonra, ziraî mücadele ilaçlarının analiz ve kontrolleri bu enstitü bünyesinde yürütülmüştür.

Güneydoğu Anadolu Bölgesine bitki hizmetleri ve eğitimleri götüren Diyarbakır Ziraî Mücadele Araştırma Enstitüsünün kapatılması ile ilgili olarak Bakanlığımızda bir çalışma yapılmamaktadır.

Soru 7. Türkiye’de tohumculuğun geliştirilmesi için ne gibi tedbirler aldınız? Bu tedbirler yeterli midir?

Cevap 7. Türkiye Tohumculuğunun geliştirilmesi amacıyla ekonomik öneme sahip bütün bitki türlerinde yurtiçin tohumluk üretim kapasite ve kalitesinin arttırılması Bakanlığımızın en temel politikalarından birisini teşkil etmektedir. Bilindiği üzere tohumculuk işkolu; araştırma, üretim, işleme, satışa hazırlama, pazarlama ve değerlendirme safhasında sözkonusu olan çok sayıda farklı müessese, teşkilât, faaliyet ve teşebbüsleri içine almaktadır. Böylesine değişik ve kapsamlı bir sistemde köklü ve kalıcı iyileştirmelerin yapılabilmesi için kısa, orta ve uzun vadeli tedbirleri almaktayız.

Bakanlığımız, başta tarımsal araştırmalar yoluyla daha üstün verim ve kalite özelliklerine sahip bitki çeşitlerinin islah edilmesi olmak üzere, yeni çeşitlerin çiftçilere tanıtılması, tohumluklarının üretilmesi ve çiftçilere ulaştırılması yönünde teşkilât bütünlüğü içerisinde her türlü tedbirleri almaktadır.

Geçmiş yıllarda tohumculuk sektöründe başlatılan yapısal değişim halen devam etmektedir. Bugün her ne kadar bir kısım bitki türleri ve tohumluklarda özel sektör faaliyeti daha ön plana çıkmış olmakla birlikte bazı tür ve tohumluklarda kamu sektörü halen geniş ölçüde ağırlığını korumaktadır. Diğer taraftan ülkenin tarımsal yapısından ileri gelen bazı olumsuzluklar yüzünden bir kısım bitki türlerinde sertifikalı tohumluk kullanım oranı son derece düşüktür. Bütün bu güçlüklere ve darboğazlara rağmen Bakanlığımız tohumluk üretimi ve kullanımını yeterli düzeye ulaştıracak doğru ve etkili politikaların uygulanması için gerekli olan tüm teknik, idarî ve malî tedbirleri almaktadır. Ülkemizde ihtiyaç duyulan bütün tohumlukların tedariki için gerekli tüm tedbirler alınmış olup, 2000 yılı tohumluk temininde ülkemizde herhangi bir tohumluk veya bitkisel çoğaltım materyali sıkıntısı yaşanmayacaktır.

Soru 8. Çiftçilerimiz ithal edilen ve üretilen tohumlara yılda ne kadar para ödemektedir?

Cevap 8. 1999 yılı Ekim ayı sonu itibariyle çiftçilerimize dağıtımı yapılan veya ticarete konu olan tohumluk miktarı yaklaşık 265 bin ton olarak gerçekleşmiştir. Ancak bu miktarın çok büyük bir kısmını tarla bitkileri, bir kısmını yem bitkileri ve bazı sebze türleri oluşturmaktadır. Diğer taraftan, sözkonusu bu miktarın tamamı sertifikalı tohumluk olup Bakanlığımız tarafından üretim ve denetimi yapılmayan “sertifikasız” tohumluklar bu miktara dahil değildir. 265 bin ton tohumluk için ödenen par ise yaklaşık 64 trilyon TL.’dir. Bununla beraber ülkemiz tohumluk ihtiyaç ve kullanımının gerek miktar ve gerekse parasal değer olarak, halen bu rakamdan çok yüksek olduğu bilinmektedir. Bunun sebebi, çiftçilerimizin pek çok bitki türünde mahsülden ayırdıkları tohumlukları kullanıyor olmalarıdır. Diğer taraftan miktar olarak ele alındığı zaman ithalat suretiyle tedarik edilen tohumluklar 1999 yılında ticarete konu olan toplam tohumlukların % 10’dan daha az bir kısmını teşkil etmektedir. 1999 yılı Ekim ayı sonu itibariyle toplam tohumluk ithalatı yaklaşık 1 300 ton civarında gerçekleşmiştir. Buna karşılık, ticarete konu olan toplam tohumluğun parasal değeri ile karşılaştırıldığı zaman ithalatın toplam değer içerisinde yaklaşık % 40-50 oranında bir yer tuttuğu görülmektedir. Bu durum, ithalatta daha ziyade küçük taneli sebze tohumlarına ve hibrit çeşitlere yer verilmesinden ileri gelmektedir. Bilindiği gibi çiftçilerimiz teknik ve ekonomik sebeplere bağlı olarak özellikle sebze tarımında daha ziyade yurt dışında ıslah edilmiş hibrit çeşitlere ait tohumlukları tercih etmektedir.

6. — Çorum Milletvekili Vahit Kayrıcı’nın, ziraî kredi faizlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın cevabı (7/894)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Delaletinizle, aşağıdaki sorumun Devlet Bakanı Sayın Recep Önal tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunu saygılarımla arz ederim.

11.11.1999

Vahit Kayrıcı

Çorum

Bilindiği gibi ülkemizde diğer sektörler içinde çiftçi kesimi en geri kalmış ve millî gelirden en az pay alma durumuna gelmiştir. Hal böyle olduğu halde diğer tüketici kredi faizleri ve ticarî faizler düşürülürken, ziraî kredi faizleri aynı yerinde saymaktadır.

Bu da zaten çok zor durumda olan çiftçi kesiminin adeta elini kolunu bağlamış olup krediyle çalışan çiftçileri bitirme noktasına getirmiştir. Çiftçilerimiz ziraî kredi kullanamaz hale düşmüştür.

Bakanlığınızın ziraî kredi faizlerinin düşürülmesi hususunda bir çalışması bulunmakta mıdır? Bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?

T.C.

Başbakanlık

Hazine Müsteşarlığı

Kamu İktisadî Teşebbüsleri Genel Müdürlüğü 30.11.1999

Sayı : B.02.0.1.HM.KİT.03.02.52321.87592

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Genel Sekreterliğine
(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi : 18.11.1999 tarih ve 6726 sayılı yazınız.

İlgide kayıtlı yazınız ekinde; Çorum Milletvekili Sn. Vahit Kayrıcı’nın T.C. Ziraat Bankasının ziraî kredi faizlerine ilişkin yazılı soru önergesinin bir örneği gönderilerek, T.B.M.M. İçtüzüğünün 99 uncu maddesi uyarınca cevaplandırılması istenilmektedir.

Sözkonusu önergeye ilişkin cevap ekte iletilmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Recep Önal

Devlet Bakanı

Bilindiği üzere, tarım sektörünün finansman ihtiyacının % 99’unu sağlamakta olan T.C. Ziraat Bankası, gerek doğrudan gerekse Tarım Kredi Kooperatifleri eliyle kullandırdığı ve ortalama % 61 faiz oranı uyguladığı tarımsal krediler için piyasa koşullarında % 100’ü aşan bir maliyetle kaynak toplamaktadır. Kaynak maliyeti ile tarımsal kredi faizleri arasındaki farktan dolayı Bankanın maruz kaldığı gelir kaybı Hazinece görev zararı kapsamında üstlenilmemektedir.

Bankanın kendi imkânları ile finanse etmeye çalıştığı sözkonusu kayba ek olarak, bütçe imkânlarının kısıtlılığı nedeniyle Hazinece yeterli düzeyde sermaye aktarımı gerçekleştirilememesi ve 1999 yılsonu itibariyle 6 katrilyon TL.’nı aşması beklenen görev zararı alacakları tasfiye edilememesi nedenleri ile Bankanın gelir gider dengesi bozulmakta ve malî bünyesi olumsuz yönde etkilenmektedir.

Banka Bilançosu aktifinde yeralan en önemli iki kalem olan düşük faizli tarımsal krediler ile tahsil edilemeyen görev zararı alacaklarının vadeleri bir yıl ve üzerinde bulunurken, bu tutarların finansmanının sağlandığı başlıca kaynak olan mevduatın, piyasa yapısına bağlı olarak, bankacılık sistemi genelinde 3 ila 6 ay vadede yoğunlaşması sonucunda meydana gelen, bilanço aktif ve pasifi arasındaki vade uyumsuzluğu Bankanın ciddi bir likidite sıkıntısına düşmesine neden olmaktadır. Banka faaliyetlerini sürdürebilmek ve günlük bazda taahhütlerini karşılamak amacıyla piyasalardan çok kısa vadeli ve yüksek faizle borçlanmak durumundadır.

Bu çerçevede, gerek Bankanın içinde bulunduğu malî sıkıntılar, gerekse uluslararası kuruluşlarla koordinasyon sağlanarak uygulamaya konulan ekonomik istikrar programı kapsamında belirlenen ilkeler dikkate alındığında; Bankanın % 110 olan ticarî kredi faizlerinin oldukça altında seyreden tarımsal kredi faiz oranlarının düşürülmesinin kısa dönemde mümkün olmayacağı düşünülmektedir.

Bununla birlikte, 15.10.1999 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 99/13411 sayılı “Çiftçilerin 1999 Yılı Hasat Döneminde Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri ile Toprak Mahsulleri Ofisine Sattıkları Ürün Bedellerinden Kalan Alacaklarının T.C. Ziraat Bankasına ve Tarım Kredi Kooperatiflerine Olan Tarımsal Kredi Borçlarına Mahsubu” hakkında Karar’ın uygulaması başlatılmış olup, anılan Kararın çiftçilere önemli ölçüde rahatlık sağlayacağı düşünülmektedir.

Bilgilerine arz olunur.

7. — Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, Gönen TMO Ajans Müdürlüğünün kapatılıp kapatılmayacağına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı (7/903)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

İlyas Yılmazyıldız

Balıkesir

Sorular :

1. 1999 yılı ekim kampanyası döneminde 9 500 ton buğday ve 1 000 ton çeltik alımı yapılan Toprak Mahsulleri Ofisi Gönen Ajans Müdürlüğünün kapatılması yönünde bir çalışma var mıdır? Kapatılacaksa, gerekçeleri nelerdir?

2. Toprak Mahsulleri Ofisi Bandırma Bölge Müdürlüğüne bağlı Biga, Manyas, Gönen ve Bandırma işyerlerince alımı yapılan 8-10 bin ton çeltik ürününün pirinç olarak işlenmesi Toprak Mahsulleri Ofisi Gönen Ajans Müdürlüğü tarafından işlenmektedir. Bu kadar aktif çalışan Toprak Mahsulleri Ofisi Gönen Ajans Müdürlüğünün kapatılması durumunda bölgemiz çiftçilerinin mağduriyeti nasıl giderilecektir? Bu konuda hangi tedbirler alınmıştır?

T.C.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı 2.12.1999

Sayı : KDD-SÖ-1-01/3040

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : Doğru Yol Partisi T.B.M.M. Grup Başkanlığının 16.11.1999 gün ve 2/1-240 sayılı yazısı.

İlgide kayıtlı yazı ekinde gönderilen, Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız’a ait 7/903-2728 Esas No.lu Yazılı Soru Önergesine ilişkin Bakanlığımız görüşleri ek’te sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Hüsnü Yusuf Gökalp

Tarım ve Köyişleri Bakanı

Yazılı Soru Önergesi

Önerge Sahibi : İlyas Yılmazyıldız

Balıkesir Milletvekili

Esas No : 7/903-2728

Soru 1. 1999 yılı ekim kampanyası döneminde 9 500 ton buğday ve 1 000 ton çeltik alımı yapılan Toprak Mahsulleri Ofisi Gönen Ajans Müdürlüğünün kapatılması yönünde bir çalışma var mıdır?Kapatılacaksa gerekçeleri nelerdir?

Cevap 1. Gönen Ajans Amirliği kapatılmayıp Ekip Şefliğine dönüştürülecektir.

Statü Değişikliği Gerekçesi : Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu ve Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu temennileri doğrultusunda, TMOTaşra Teşkilâtı Reorganizasyonu çalışmaları kapsamında teşkilâtımıza ilişkin yapı ve kadroların kuruluşumuza getirdiği ekonomik yükler gözönüne alınarak yapılmıştır.

Böylece faaliyetlerimizin etkin durumda tutulması, ekonomik ve verimli bir yapıya kavuşturulması amacıyla, Bölge içi değerlendirmede Gönen Ajans Amirliğinin iş yoğunluğunun az olması, depolama tesislerimizin olmaması, hizmet binaları ile birlikte lojmanların kiralık olması nedenleriyle Ekip Şefliğine dönüştürülecektir.

Soru 2. Toprak Mahsulleri Ofisi Bandırma Bölge Müdürlüğüne bağlı Biga, Manyas, Gönen ve Bandırma işyerlerince alımı yapılan 8-10 bin ton çeltik ürününün pirinç olarak işlenmesi Toprak Mahsulleri Ofisi Gönen Ajans Müdürlüğü tarafından işlenmektedir. Bu kadar aktif çalışan Toprak Mahsulleri Ofisi Gönen Ajans Müdürlüğünün kapatılması durumunda bölgemiz çiftçilerinin mağduriyeti nasıl giderilecektir? Bu konuda hangi tedbirler alınmıştır?

Cevap 2. Gönen işyerimizin;

Alım Durumu : (1994-1999 Hububat + Çeltik)

Yıllar Toplam (Ton)

1994 166

1995

1996

1997 11 298

1998 7 339

1999 10 106

İç Satış Durumu : (1994-1999 Hububat + Bakliyat + Pirinç)

Yıllar Toplam (Ton)

1994 4

1995 1

1996 2

1997 263

1998 3 622

1999 9 214

Depolama Kapasitesi :

Baskül-Lojman-Arazi Durum :

1 Hizmet binası (Kiralık)

4 Tane Lojman (Kiralık)

En Yakın İşyerine Uzaklık : Bandırma İşyerine 44 km (Şube Merkezi Olarak)

Manyas İşyerine 38 km

Biga İşyerine 55 km

Karacabey İşyerine 83 km

Gönen işyerimiz her yıl olduğu gibi bundan sonraki yıllarda da aynı şekilde alım, satış, sevk, tesellüm ve diğer tüm faaliyetlerine aynen devam edecektir. Çiftçilerimize sunulan hizmette kesinlikle hiçbir aksama ve gerileme olmayacaktır.

 

BİRLEŞİM 28’İN SONU

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.