Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21 YASAMA YILI : 2

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 17

 

21 inci Birleşim

17 . 11. 1999 Çarşamba

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – İstanbul Milletvekili A. Ziya Aktaş’ın, Türkiye’de kadınlar arasında görülen okuryazarlık oranının düşüklüğüne ve bu durumun çocukların eğitimi üzerindeki olumsuz etkilerine ilişkin gündemdışı konuşması

2. – Bursa Milletvekili Orhan Şen’in, kamu görevlilerinin sendikal haklarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan’ın cevabı

3. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak’ın, üniversiteler ile basının bir kısım sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – (10/66, 67, 68, 69, 70) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/390)

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/494) (S. Sayısı : 182)

2. – Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/432) (S. Sayısı : 198)

V. – AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. – Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Sağlam’ın, ANAP Grubu adına konuşan Sinop Milletvekili Yaşar Topçu’nun, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle açıklaması

VI. – ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. – Bugünkü çalışmaların ara verilmeksizin 19.30’a kadar sürdürülmesine ve bu saatten sonra çalışmalara devam edilmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

VII. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Yedinci ve Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planlarının uygulanmasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cumhur Ersümer’in cevabı (7/580)

2. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Yedinci ve Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planlarının uygulanmasına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın’ın cevabı (7/586)

3. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, Kırşehir-Kırıkkale hattı doğalgaz projesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cumhur Ersümer’in cevabı (7/621)

4. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, eğitime katkı payı adı altında toplanan paralarla açılacak olan okullara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu’nun cevabı (7/672)

5. – Diyarbakır Milletvekili Osman Aslan’ın, 1998 yılında asfaltlanan yollara ve iş makinelerinin illere göre dağılımına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın cevabı (7/781)

6. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer’in, 57 inci Hükümet döneminde Hatay İlindeki belediyelere yapılan yardım miktarına ilişkin sorusu ve Çevre Bakanı Fevzi Aytekin’in cevabı (7/819)

7. – Şanlıurfa Milletvekili Zülfükar İzol’un, 1997/1999 yılları arasında Şanlıurfa İlinde içmesuyu amaçlı yapılan tesis ve kuyu sayısına ve

– 1997/1999 yılları arasında Şanlıurfa İlinde yapılan köy yollarına ilişkin soruları ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın cevabı (7/866, 867)

8. – Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik’in, 8 yıllık kesintisiz eğitim için toplanan paralara ve taşımalı sisteme ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu’nun cevabı (7/656)

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu Saat 15.00'te açıldı.

İstanbul Milletvekili Nevzat Yalçıntaş, AGİT'e ve Türkiye'de insan haklarının durumuna,

Iğdır Milletvekili Abbas Bozyel, Ermenistan tarafından işgal edilen Karabağ'a,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın, SEKA Balıkesir İşletmesinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşmasına, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan cevap verdi.

Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz ve 22 arkadaşının, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinin ekonomik kalkınmasını sağlayacak önlemlerin araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/93) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırasında yapılacağı açıklandı.

Fransa Ulusal Meclisi Başkanı Laurent Fabius'un davetine, iki milletvekilinden oluşan bir Parlamento heyetiyle icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.

Samsun Milletvekili Ahmet Demircan'ın, Kuzey Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin (2/119) İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildiği,

Gaziantep Milletvekili Mehmet Bedri İncetahtacı'nın, İstiklal Madalyası Verilmiş Bulunanlara Vatanî Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/28) İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği,

Öngörüşmelerine devam olunan, Konya Milletvekili Veysel Candan ve 22 arkadaşının, Bağ-Kur'un içinde bulunduğu sorunların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin (10/4) yapılan oylamadan sonra, kabul edilmediği,

Açıklandı.

Birleştirilerek görüşülmesi kabul edilen;

Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve 34 arkadaşının, üniversite giriş sınav soru kitapçıklarının çalışması olayını, bazı rektör, dekan ve öğretim üyelerinin istifaya zorlanmaları ile öğrencilerden katkı payı adıyla alınan harçların sosyal tesislere harcandığı iddialarını tespit etmek (10/57),

İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin ve 21 arkadaşının, üniversite giriş sınavının ülke gerçeklerine uygun olup olmadığının ve soru kitapçıklarının çalınması olayı ile Meteksan firmasına yapılan ödeme arasındaki bağlantıların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi (10/24),

Konya Milletvekili Remzi Çetin ve 22 arkadaşının, üniversiteler ve YÖK hakkında ileri sürülen iddiaları araştırmak (10/28),

Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak ve 21 arkadaşının, ÖSS sorularının ihalesiz olarak bir firmaya verildiği ve bazı öğretim üyelerinin çocuklarının üniversitelerin yüksek puanlı bölümlerine yerleştirildikleri iddialarını araştırmak (10/29),

Ordu Milletvekili Yener Yıldırım ve 19 arkadaşının, İstanbul Üniversitesi ve YÖK Başkanının bazı uygulamaları üzerine öğretim üyelerinin istifa etmeleri konusundaki iddiaların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi (10/50),

Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu ve 21 arkadaşının, üniversiteye giriş sınavında yapılan değişikliklerin haksızlıklara yol açtığı iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/90),

Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu ve 20 arkadaşının, üniversitelerdeki başörtüsü yasağı uygulaması ve bu uygulamanın yarattığı sorunların araştırılarak çözüm yollarının belirlenmesi (10/91),

Amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin yapılan öngörüşmelerinden sonra kabul edildiği açıklandı.

Kurulacak komisyonun :

13 üyeden teşekkül etmesi,

Çalışma süresinin, üye seçimi tarihinden itibaren 3 ay olması,

Gerektiğinde Ankara dışında da çalışması,

Kabul edildi.

17 Kasım 1999 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.11'de son verildi.

Mehmet Vecdi Gönül

Başkanvekili

Vedat Çınaroğlu Levent Mıstıkoğlu

Samsun Hatay

Kâtip Üye Kâtip Üye

 

 

No. : 29

II. – GELEN KÂĞITLAR

17.11.1999 ÇARŞAMBA

Raporlar

1.– Harp Araç ve Gereçleri ile Silah, Mühimmat ve Patlayıcı Madde Üreten Sanayi Kuruluşlarının Denetimi Hakkında Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Millî Savunma komisyonları raporları (1/381) (S.Sayısı : 196) (Dağıtma tarihi : 17.11.1999) (GÜNDEME)

2.– Tüm Göçmen İşçilerin ve Aile Fertlerinin Haklarının Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri komisyonları raporları (1/539) (S.Sayısı : 199) (Dağıtma tarihi : 17.11.1999) (GÜNDEME)

3.– İstanbul Milletvekili Tansu Çiller ve 3 Arkadaşının, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/87) (S.Sayısı : 206) (Dağıtma tarihi : 17.11.1999) (GÜNDEME)

4.– Türkiye Büyük Millet Meclisi Saymanlığının Temmuz, Ağustos, Eylül 1999 Ayları Hesabına Ait Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme komisyonu raporu (5/5) (S.Sayısı : 207) (Dağıtma tarihi : 17.11.1999) (GÜNDEME)

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

17 Kasım 1999 Çarşamba

BAŞKAN : Başkanvekili Mehmet Vecdi GÖNÜL

KÂTİP ÜYELER : Vedat ÇINAROĞLU (Samsun), Levent MISTIKOĞLU (Hatay)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21 inci Birleşimini en iyi dileklerimle açıyor, saygılar sunuyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, okumaz-yazmazlığın Türkiye'ye bedeli konusunda söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Ziya Aktaş'a aittir.

Buyurun Sayın Aktaş.

Süreniz 5 dakikadır efendim.

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – İstanbul Milletvekili A. Ziya Aktaş’ın, Türkiye’de kadınlar arasında görülen okuryazarlık oranının düşüklüğüne ve bu durumun çocukların eğitimi üzerindeki olumsuz etkilerine ilişkin gündemdışı konuşması

A. ZİYA AKTAŞ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli üyeler; Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsünün beş yılda bir gerçekleştirdiği Türkiye nüfus ve sağlık araştırması 1998 sonuçları, 18 ve 20 Ekim 1999 tarihlerinde düzenlenen bir konferansla kamuoyuna duyuruldu.

Bu araştırmada yer alan bilgiler arasında, çocuklarımızla ilgili temel göstergelerin yanında, aile planlaması, kadın sağlığı, beslenme ve çocuk sağlığı gibi çeşitli alanlardaki destekleyici göstergeler de yer almıştı.

Ben, burada, araştırmada belgelenen bir konuyu, annelerin okuryazarlığının olmaması, diğer bir deyişle okumaz-yazmaz oluşları nedeniyle çocuklarımızın ve hepimizin ödediği ve ne yazık ki, ödeyeceği bedeli dile getirmek, konunun ne kadar önemli olduğuna herkesin bir kere daha dikkatini çekmek istiyorum; bu nedenle söz aldım.

Sayın Başkan, sizi, değerli üyeleri, basınımızın ve medyamızın değerli mensuplarını ve bizi yayınlarda izleyen halkımızı, sevgi ve saygılarla selamlıyorum.

Yapılan bu araştırmaya göre, ailelerin bakabileceklerinden daha çok çocuk sahibi olmaları halinde, bundan en çok anneler ve kız çocukları zarar görmektedir. Çok sık çocuk yapan kadın, sağlığından kaybetmektedir. Kaynakları kıt ailelerde, öncelikle kız çocukların eğitimi aksamaktadır. Herhangi bir eğitimden geçmeyen kız çocukları, yetişkin yaşlarda iş bulmakta güçlük çekmekte ve aileye bağımlı kalmaktadır. Kimi dünya ülkelerine baktığımızda, Amerika'da, Almanya'da, Fransa'da, İngiltere'de, İspanya ve İtalya'da, birbirinden çok az farkla, yaklaşık olarak ortalama yaş, ortalama ömür 76-77 civarında; Japonya'da, bu, 79,6. Bu saydığım ülkelerde, okuryazar oranı yüzde 98 veya yüzde 99; Türkiye'de ise -1993 ve 1994 Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine göre- ortalama ömür 66,7 yıl ve okuryazar oranı ise yüzde 85,1. 1999 yılı için tahmin edilen okur - yazarlık oranı, kadın için yüzde 80,6, erkek için ise yüzde 93,5; yani, aradaki fark 10 puandan fazla. Böylece, ortalama değer de, Türkiye için okuryazar oranı yüzde 87 olmakta.

Araştırma sonuçlarına göre, okuryazar olmayan kadınların ilkokul mezunu olan kadınlara göre 1 fazla çocuk sahibi oldukları, yine, bu kadınlarımızın, en az ortaokul mezunu olan kadınlara göre de ortalama 2,2 daha fazla çocuğa sahip oldukları sonucu elde edilmiştir.

Aile planlaması amacıyla gebeliği önleyici yöntem kullanımı da, eğitim düzeyiyle yakından ilişkilidir. Ortaokul ve daha yüksek eğitime sahip kadınlarımızın yaklaşık yarısı modern bir yöntem kullanmakta, ilkokul eğitimi alanlar arasında bu oran yüzde 36'ya inmekte, hiç eğitimi olmayanlar arasında ise bu oran yüzde 26'ya düşmektedir.

Çocuğun hayatta kalma şansı, annesinin eğitim düzeyiyle de yakından ilişkilidir; anneleri eğitimsiz olan çocuklar arasında bebek ölüm oranı 1 000 canlı doğumda 60'tır. Halbuki, bu oran, ülke ortalaması olarak binde 43'tür. İlkokul ve daha fazla eğitim görmüş anneler için bebek ölüm oranı binde 36 olarak saptanmıştır.

5 yaş altındaki çocukların beşte 1'inin boyları, yaşlarına göre kısadır; yaşa göre boyun kısa olması durumu, kırsal yerleşim yerlerinde, Doğu Anadolu'da ve eğitimi olmayan annelerin çocukları arasında daha yaygındır. Anneler, çocuklarının sağlıklı fiziksel ve zihinsel gelişimleri için, uygun beslenme konusunda bilgilendirilmelidir. Sorunun büyüklüğü ve önemi, Türkiye'de, çocuk sağlığının iyileştirilmesi amacına yönelik olarak, beslenme konusunun yaygın ve örgün eğitim içinde yer almasının gerektiğini göstermektedir.

Sayın Başkan, değerli üyeler; bütün bunlar, eğitimin, başta temel eğitimin halkımız için ne denli önemli olduğunu kanıtlıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aktaş, lütfen, toparlar mısınız.

A. ZİYA AKTAŞ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bütün bunlar, kız çocuklarımız için, temel eğitimi -hangi nedenle olursa olsun- engellemenin, bu ülkeye ve bu ülkenin insanlarına yapılan en büyük kötülük olduğu, olacağı açıktır.

Bu görüş ve düşüncelerle sözlerime son verir, hepinize sevgi ve saygılar sunarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Aktaş'a teşekkür ediyorum.

Gündemdışı ikinci söz, kamu görevlilerinin sendikal hakları konusunda söz isteyen, Bursa Milletvekili Sayın Orhan Şen'e aittir.

Buyurun Sayın Şen. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

2. – Bursa Milletvekili Orhan Şen’in, kamu görevlilerinin sendikal haklarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan’ın cevabı

ORHAN ŞEN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamu görevlilerinin sendikal hakları konulu gündemdışı konuşmama başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyor, ülkemizde ardı ardına yaşanan deprem felaketlerinde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Cenabı Allah'tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.

Malumlarınız olduğu üzere, demokratik ve sosyal hukuk devleti olmanın en önemli göstergelerinden birisi de, örgütlenme hürriyetidir. Dolayısıyla, temel insan haklarından olan örgütlenme hürriyeti, ayırımsız bir biçimde, çalışanlarımızın tamamının vazgeçilmez haklarıdır. Ülkemizde, kamu görevlilerinin sendika kurma hakları, ilk defa, 1961 Anayasasının 46 ncı maddesinde düzenlenmiştir; ancak, 1971 yılında yapılan Anayasa değişikliğiyle, sadece işçi ve işverenlerin sendika ve üstkuruluşlar kurma hakları kabul edilerek, kamu görevlilerinin sendika kurma ve üye olma hakları ellerinden alınmıştır. 1982 Anayasasının 51 inci maddesinde de, yine, sadece işçi ve işverenlere sendika kurma hakkı tanınmıştır. 1990'lı yılların başlarından itibaren kamu görevlileri, uluslararası metinler ile Türkiye Büyük Millet Meclisince onaylanan 87, 98 ve 151 sayılı ILO Sözleşmelerine ve Anayasamızın 90 ıncı maddesine dayanarak yeniden sendikalarını ve üstkuruluşlarını kurarak örgütlenme faaliyetlerine başlamışlardır. Bu arada, 23 Temmuz 1995 tarih ve 4121 sayılı Kanunla Anayasamızın 53 üncü maddesine bir fıkra eklenerek kamu görevlilerine sendika ve üstkuruluşlarını kurma ve toplugörüşme yapma hakkı tanınmış ve buna ilişkin usullerin çıkarılacak bir kanunla düzenlenmesi öngörülmüştür. 55 inci hükümet döneminde, Anayasamızın 53 üncü maddesine uygun olarak hazırlanan Kamu Görevlileri Sendikaları Kanun Tasarısı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna gelmiş, ancak malum sebeplerden dolayı, 24 üncü maddesine kadar görüşüldükten sonra hükümetçe geri çekilmiştir.

Değerli milletvekilleri, kamu görevlilerinin örgütlenme ve sendikal haklarını kullanma mücadelelerinin çok kısa özeti yukarıda anlattığım şekildedir.

Bugün, 1990'lı yılların başlarından itibaren her türlü baskı ve yıldırma gayretlerine ve tayin tehditlerine rağmen kararlı ve inançlı bir tavırla mücadele eden, hak ve menfaatlarını savunmak için eylemler yapan, mitingler tertipleyen, gerektiğinde başbakanlarla, hatta Cumhurbaşkanıyla görüşebilen yüzbinlerce üyeye sahip memur sendikaları ve konfederasyonları vardır.

Kısaca, nasıl güneşin doğudan doğup batıdan battığı inkâr edilemezse mevcut memur sendikalarının ve üst kuruluşlarının varlığı da kimsenin inkâr edemeyeceği bir gerçektir. (MHP sıralarından alkışlar) Ancak, ne yazık ki memurlarımız bizlere kırgındırlar. Anayasa değişikliğinin üzerinden yaklaşık dörtbuçuk yıl geçtiği ve bu arada görev yapan cumhuriyet hükümetlerinin tamamının hükümet programlarında yer aldığı halde Anayasamızın 53 üncü maddesini hayata geçirecek uyum yasasının bugüne kadar çıkarılamamış olması memurlarımızı ziyadesiyle kırmış, âdeta bizlere küstürmüştür. Kamu görevlileri, işçi arkadaşlarına, 1946 yılında verilen sendikal hakların, 2000'li yılların eşiğine geldiğimiz halde, bugüne kadar kendilerinden esirgenmiş olmasının mantığını anlamakta zorluk çekmektedirler.

Kamu görevlileri çok şey istememektedirler; Anayasamız ve ILO sözleşmelerinde yer alan haklarını kullanmak istemektedirler, sendikalarının fiilî durumlarının hukukî zemine oturtulmasını beklemektedirler. Kamu görevlileri, fiilen var olan sendikalarının, artık, hükümetlerle resmî muhatap olmalarını talep etmektedirler. Kamu görevlilerinin bu talepleri, makul, mantıklı, haklı ve meşru taleplerdir; kimse, bu haklı ve meşru taleplere kulaklarını tıkamamalıdır. Ben de, 2000'li yıllara dayandığımız bu günlerde, söz konusu uyum yasasının hâlâ çıkarılmamış olmasını demokrasimiz adına ciddî bir eksiklik olarak kabul ediyorum.

Bir uzlaşma ve mutabakat hükümeti olan 57 nci hükümetin, 4 Haziran 1999 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan programında da "kamu görevlilerinin sendikal haklarının düzenlenmesi gerçekleştirilecektir" denilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Şen, lütfen toparlar mısınız.

ORHAN ŞEN (Devamla) – 57 nci hükümetten ve iktidarı ve muhalefetiyle Yüce Meclisten talebim, demokrasideki bu eksikliğe bir an önce son verebilmek için, Mecliste temsil edilen 5 partinin de örnek mutabakatıyla 9 Kasım 1999 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine alınan Kamu Görevlileri Sendikaları Yasa Tasarısının, bir alt komisyon kurmak ve ilgili memur sendikalarının da görüşlerini almak suretiyle olgunlaştırılarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçirilip yasalaşmasının sağlanması veya bu olamıyorsa, 20 nci Dönemde, Genel Kurulda, 24 üncü maddesine kadar görüşülen; ancak, daha sonra geri çekilen ve şu anda Plan ve Bütçe Komisyonunda bekleyen yasa tasarısı üzerinde mutabakat sağlanıp, bu tasarının, bir an önce Genel Kurula indirilmesi ve Genel Kurulda görüşülüp yasalaşmasının temin edilmesidir.

İktidarı ve muhalefetiyle bizlere yakışanı, hepimizin, seçim meydanlarında, kamu görevlilerine vermiş olduğumuz sözlerin arkasında durmamız ve bu yasanın bir an önce çıkarılarak, yıllardan beri yasalarının çıkmasını bekleyen ve artık mazeret dinlemek için ne sabırları ne de tahammülleri kalmayan kamu görevlilerimize âdeta bir yeni yüzyıl hediyesi vermemiz olacaktır. Bu konuda, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımızın daha duyarlı ve aktif olmasını bekliyorum; toplumumuzu geren en tartışmalı konularda sergilediği kararlı tavırlarını, çalışma...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şen, son cümleniz lütfen efendim.

ORHAN ŞEN (Devamla) – ...hayatımızla ilgili çok önemlilik arz ettiğine inandığım bu konuda da sergilemesini ve Kamu Görevlileri Sendikaları Uyum Yasasına da, daha önce örneklerini sergilediği şekilde sahip çıkmasını diliyor, temenni ediyor ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şen.

Sayın Orhan Şen'in görüşlerine, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Sayın Yaşar Okuyan cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Okuyan.

Süreniz 20 dakika efendim.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Bursa Milletvekili Sayın Orhan Şen'in biraz önce gündemdışı olarak yaptığı konuşması dolayısıyla söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ILO'nun 1949 yılında kabul ettiği Örgütlenme ve Toplu Pazarlık Hakkının Korunmasına İlişkin 98 sayılı Sözleşme ile Sendika Özgürlüğüne ve Örgütlenme Hakkının Korunmasına İlişkin 87 sayılı Sözleşme, Türkiye tarafından onaylanmıştır.

Ayrıca, ülkemiz, ILO tarafından 1978 yılında kabul edilen Kamu Hizmetinde Örgütlenme Hakkının Korunması ve İstihdam Koşullarının Belirlenmesi Yöntemlerine İlişkin 151 sayılı Sözleşmeyi de 1993 yılında onaylamıştır.

Sendika özgürlüğüne ve Örgütlenme Hakkının Korunmasına İlişkin 87 ve Kamu Hizmetinde Örgütlenme Hakkının Korunması ve İstihdam Koşullarının Belirlenmesi Yöntemlerine İlişkin 151 sayılı ILO sözleşmelerinin ülkemizce onaylanması aşamasında, Danıştaya bu sözleşmelerin Anayasaya uygun olup olmadığı yolunda başvuru sonucunda, Danıştay 1. Dairesi 22 Haziran 1992 tarihinde, memurların sendika kurmalarının ve konunun, yasal olarak düzenlenmesinin Anayasaya aykırı olmadığını karar altına almıştır. İç hukukumuzun birer parçası olan bu sözleşmeler, herhangi bir yasal düzenleme bulunmadığından, doğrudan uygulanma olanağı bulamamıştır. Değinilen sözleşmelere rağmen, yasal bir düzenleme yapılmamış olması nedeniyle, yargıya pek çok ihtilaf intikal etmiş ve yargı aşamasında bu kuruluşlar, 2821 sayılı Sendikalar Yasası anlamında sendika kabul edilmemişlerdir.

Anayasamızın 53 üncü maddesine 1995 yılında bir fıkra eklenerek, kamu görevlilerine sendika ve üstkuruluşlarını kurma ve toplugörüşme hakkı tanınmış ve buna ilişkin usullerin çıkarılacak bir kanunla düzenlenmesi öngörülmüştür.

Bu arada, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun kaldırılan 22 nci maddesi de 1997 yılında yeniden düzenlenmiş ve devlet memurlarının Anayasada ve özel kanunda belirtilen hükümler uyarınca, sendikalar ve üstkuruluşlar kurabilmeleri ve bunlara üye olabilmeleri hükme bağlanmıştır. Yasal boşluk nedeniyle ve herhangi bir yasaklamanın bulunmaması sonucu, kurulmakta olan memur sendikalarına farklı uygulamalar yapılmış, bu nedenle, Başbakanlık tarafından 1993 yılında 15 sayılı Genelge yayımlanarak, memur sendikalarına zorluk çıkarılmaması yolunda tedbirler alınmıştır.

55 inci hükümet döneminde ise, kamu görevlileri sendikaları kanun tasarısı taslağı yeniden düzenlenmiş 7 Kasım 1997 tarih ve 1839 sayılı yazıyla Başbakanlığa sunulmuş; tasarı komisyonlardan geçtikten sonra Mart 1998 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmeye başlanmış; ancak, ilk 23 maddesi kabul edilmesine rağmen, alınan erken seçim kararıyla kadük duruma düşmüştür. İçtüzüğün 77 nci maddesi uyarınca hükümsüz sayılan söz konusu tasarı, Bakanlar Kurulumuz tarafından yenilenerek, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulmuş ve 1 Temmuz 1999 tarihli bir yazıyla da Bakanlığımıza konu hakkında bilgi intikal ettirilmiştir. Tasarının Genel Kurul gündeminde ele alınıp, yasalaşmasına kadar, Başbakanlık tarafından, 1999'da 44 sayılı Genelgeyle de, kamu görevlilerinin sendika ve konfederasyonlar şeklinde örgütlenmelerine engel olunmaması; sendikaların yasalar çerçevesindeki etkinliklerine genel kolluk yetkisinin kullanılarak müdahale edilmemesi; sendikal çalışmalar nedeniyle, sendika yöneticilerine ve üyelerine karşı disiplin cezası uygulanmaması ve sendikaların olağan ve olağanüstü genel kurullarının yapılmasında zorluk çıkarılmaması; sendikaların kendilerini ve çalışmalarını tanıtıcı yayınlar yapma, toplantılar düzenleme, sosyal, kültürel ve sanatsal etkinliklerde bulunmalarının kısıtlanıp yasaklanmaması; sendika üyesi kamu görevlilerinin yazılı başvuruları halinde, üyelik aidatlarının aylıklarından kesilerek sendika genel merkezlerince belirlenecek sendika hesabına aktarılması; sendikaların çalışmalarını yürütebilmesi için imkânlar ölçüsünde fizikî mekân ile sendikal çalışmalarla ilgili duyurularını asacağı ilan panosu sağlanması; gerektiğinde sendika yöneticileriyle diyaloğa girilerek, görüş ve önerilerinin alınması, işbirliği yollarının aranması şeklinde bir düzenleme yapılmıştır.

Bununla birlikte, kamu görevlilerimizi temsil eden Türkiye Kamu Çalışanları Sendikaları Konfederasyonu (KAMU-SEN), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) ve Memur Sendikaları Konfederasyonunun (MEMUR-SEN) değerli başkanlarıyla da bu konuyu acil bir şekilde bir araya gelip görüşmek üzere, 22 Kasım Pazartesi günü Bakanlığımıza ilgili konfederasyon başkanlarını davet ettim ve bu değerli arkadaşlarımızla yapacağımız görüşmelerin ışığında da, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı olarak da hükümet olarak da anlayışımız, söz konusu yasa tasarısının hükümet tasarısı halinde süratli bir şekilde, huzurunuza, Genel Kurula, Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulması yönündedir.

Bu çalışmaları tamamlamak durumundayız. Üç aylık bir dönemde 70'den fazla çok önemli yasa çıkararak cumhuriyet tarihimizdeki en performansı yüksek Parlamento ve en fazla yasa çıkarmada katkısı dolayısıyla, 57 nci cumhuriyet hükümetinin ciddî bir özelliğini de dikkate aldığımızda, bu memurlarımızın sendikal haklarını düzenleyen yasayı da kısa sürede çıkaracağımıza yürekten inanıyorum. Bu konuda, muhalefet partilerimizin de desteklerinden dolayı kendilerine teşekkür edeceğim. Bu yasa, en kısa sürede huzurunuza getirilecek ve sizlerin takdirlerine arz edilecektir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Gündemdışı son söz, üniversiteler ve basın konusunda söz isteyen, İstanbul Milletvekili Sayın Nazlı Ilıcak'a aittir.

Buyurun Sayın ılıcak. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

3. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak’ın, üniversiteler ile basının bir kısım sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Prof. Ahmet Taner Kışlalı, menfur bir cinayet sonrasında hayatını kaybettiğinde, onun ne kadar hoşgörülü bir insan olduğu üzerinde durulurken, kendi sınıfında başörtülü bir talebeyi barındırması örnek olarak gösterildi. Gazetelerde, boy boy, bu tesettürlü genç kızın fotoğrafları yayımlandı. Demek, ülkemiz, uzlaşmaya hazır ve herkesin kalbi sevgi dolu. Zira, öyle bir genç kızın, Ahmet Taner Kışlalı'nın sınıfında okuması takbih edilmedi, aksine, takdirle karşılandı.

Merve Kavakçı olayında da, aynı uzlaşma zeminini yakaladık. Demek, inatlaşma yerine uzlaşarak sorunları çözebiliriz. Tabiî ki, bu uzlaşma, adil olmalı ve her tarafı memnun edecek bir uzlaşma sağlanmalı, hiçbir taraf kendisini aşağılanmış veya haksızlığa uğramış hissetmemeli.

Değerli arkadaşlar, eğitimde sancı var. ÖSS sınav sisteminden, başörtüsü problemine kadar, YÖK, layüsel davranabiliyor.

Ben, sizlere, o sessiz çığlıkların tercümanı olarak seslenmek istiyorum. Üniversite kapılarına bakınca, hayalleri kırılan genç kızlar görüyorum, devletine küsen insanları görüyorum, tahrip edilen laiklik ilkesini ve dinamitlenen huzuru görüyorum.

Değerli iktidar milletvekilleri, sizlere sesleniyorum: Gelin, bu sorunu siz çözün, biz destekleyelim, bunun şerefi de sizlere ait olsun.

Demokles paşanın kılıcı, konjonktür hazretlerinin öfkesi... Ama, millî irade hepsinin fevkinde değil mi? Gözlerimizi, hür maviliğe, ufka, demokrasi ufkuna doğru çevirelim. Olayları, dayatmacılığın gözlükleriyle seyretmeyelim, gönül penceremizden seyredelim.

İSMAİL AYDINLI (İstanbul) – Bir de molla rejimine baksana... İran üniversitelerinde başı açık kız öğrenci var mı?

BAŞKAN – Müdahale etmeyelim efendim.

AYŞE NAZLI ILICAK (Devamla) – Gönül penceresinden bakınca insan, hep imha edilecek, kafası ezilecek düşmanlar görmüyor çevresinde; karşı görüşleri, sizler gibi ihanet saymıyor, insanlara topyekûn savaş ilan etmiyor, uzlaşmaya gayret ediyor.

İSMAİL AYDINLI (İstanbul) – Başı açık milletvekili var mı İran'da?

ALİ OĞUZ (İstanbul) – Sayın Başkan, susturun şunu!

BAŞKAN – İsmail Bey, lütfen efendim... Lütfen...

AYŞE NAZLI ILICAK (Devamla) – Ben, burada, uzlaşma kastıyla konuşuyorum ve iktidar milletvekillerine destek vaat ediyorum.

Camie siyaset girmesin, tamam; ama, kışlaya da girmesin. Bilmiyorum, Öküz Dergisinde Gazeteci Can Ataklı'yı okudunuz mu; İstanbul sermaye çevreleriyle içlidışlı ve şimdi emekli olan bir generalden söz ediyor ve "bu general, Şemdin Sakık'ın ifadesine kendi yazdığı bir metni ekleyerek, Cengiz Çandar ile Mehmet Ali Birand'ı suçladı" diyor. Can Ataklı'ya göre, söz konusu general, gazeteyi "batırmakla" tehdit etmiştir.

Ataklı, Öküz Dergisine aynen şunları söylüyor: "O dönemde çok hâkim durumdalardı; gerçek patron onlar; karşılıklı çıkar ilişkileri yüzünden boyun eğmek zorunda kaldık."

İki gazeteciyi, Cengiz Çandar ve Mehmet Ali Birand'ı Sabah Gazetesinden attırmak üzere, Şemdin Sakık'ın ifadesini tahrif eden general kim? Yapanın yanında kâr mı kalacak?

Aynı oyun, Akit Gazetesi yazarlarından Hasan Karakaya için de sahneye konuldu. Karakaya, bir tetikçinin teşhisiyle tutaklanarak karakola götürüldü.

Herkes diyor ki: "Cambaza bak..." Bizler cambaza bakarken, bir avuç sermaye sahibi devletten besleniyor.

Devlet, cep telefonu lisansı için sadece 500 milyon dolar para aldı. Oysa, tek bir telefon firmasının kârı 3 milyar dolara ulaşmıştır, toplam hisse değeri 25 milyar doları bulmaktadır. Abone sayısı 400 000'i aştığı takdirde yeni ihale yapılması ve rakip firmalar yaratılması gerekirdi; bu, ağırdan alınıyor. Bunun sebebi şöyle açıklanıyor: Mevcut firmalar, borsaya açılacak yüzde 15'lerini 3 milyar dolardan satacaklar, sonra, yeniden bir rakip doğduğu vakit bu hisseler düşecek ve pahalıya sattıkları hisselerin parası bu firmaların sahiplerinin cebine girecek; ama, halk bundan zarar görecek.

Evet, cambaza bakmayı bırakalım değerli arkadaşlar. İnanınız, bu Meclisin çatısı altında laik cumhuriyete sahip çıkmayan tek bir insan yok; sadece, laikliği farklı değerlendiren, farklı yorumlayanlar var. Bizler, laikliği bir özgürlük şemsiyesi olarak görüyoruz, toplum mühendisliğinin bir aracı olarak görmüyoruz. Artık, cambaza bakmayalım. Yolsuzluklarla mücadele ve özgürlük yolunda hükümetin atacağı her adıma destek olmaya, cesaretse cesaret...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ilıcak, lüften, tamamlayınız.

AYŞE NAZLI ILICAK (Devamla) – Tamamlıyorum efendim.

Cesaretse cesaret, destekse destek vermeye hazırız; yeter ki, Türkiye, şu özürlü demokrasiden kurtulsun. Azıcık hamile bir demokrasi bizim kaderimiz olamaz.

Hepinize saygılar ve sevgiler sunuyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ilıcak.

Böylece, gündemdışı konuşmalar tamamlanmış oldu.

Şimdi, ülkemizde meydana gelen deprem felaketi konusunda yapılan çalışmaların tüm yönleriyle incelenerek alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/66, 67, 68, 69, 70) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin uzatılmasına dair bir tezkeresi vardır; okutuyorum :

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – (10/66, 67, 68, 69, 70) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/390)

11.11.1999

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde meydana gelen deprem felaketi konusunda yapılan çalışmaların tüm yönleriyle incelenerek alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/66, 67, 68, 69, 70) esas numaralı Komisyonumuz, 16.11.1999 Salı günü toplanarak, ülkemizde 12.11.1999 tarihinde yaşanan son deprem ile ilgili bir değerlendirme yapmıştır.

Komisyonumuz, Marmara depremi çerçevesinde incelemekte olduğu Bolu ve Düzce'de meydana gelen deprem üzerine, bu bölgedeki gelişmeleri yeniden gözden geçirme ihtiyacı duymuştur. Komisyon raporunun yazılım aşamasına gelindiği sırada meydana gelen deprem, 28.11.1999 tarihinde sona eren Komisyonumuzun görev süresinin uzatılması gereğini de ortaya çıkarmıştır.

Bu yüzden, 28.11.1999 tarihinden başlamak üzere, İçtüzüğün 105 inci maddesi gereğince, Genel Kuruldan bir aylık eksüre istenilmesi kararlaştırılmıştır.

Gereğini bilgilerinize arz ederim.

Saygılarımla.

Atilla Mutman

İzmir

Komisyon Başkanı

BAŞKAN – İçtüzüğün 105 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "araştırmasını üç ay içinde bitiremeyen komisyona bir aylık kesin süre verilir" hükmü gereğince, Komisyona bir aylık süre verilmiştir.

Konu bilgilerinize sunulur.

Daha önce alınan karar gereğince, sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

1 inci sırada yer alan, Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe komsiyonları raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1 .– Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/494) (S.Sayısı : 182)

BAŞKAN – Komisyon?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Sayın Başkan, Komisyon şu anda toplantı halinde; onun için 10 dakika ara verelim.

BAŞKAN – Sayın Bakan burada; ancak, Komisyon yok.

Komisyonun yerini alması için, 15.45'e kadar, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.34

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.45

BAŞKAN : Başkanvekili Mehmet Vecdi GÖNÜL

KÂTİP ÜYELER : Vedat ÇINAROĞLU (Samsun), Levent MISTIKOĞLU (Hatay)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21 inci Birleşiminin ikinci oturumunu açıyorum.

Çalışmalara kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER( Devam)

1 – Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/494) (S.Sayısı : 182) (1)

BAŞKAN - Komisyon yerini aldı.

Hükümet yerini aldı.

Geçen birleşimde, biraz evvel ismini okuduğum tasarının maddelerine geçilmesi kabul edilmişti.

Şimdi, tasarının başlığını okutuyorum:

"Yüksekğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı"

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, tasarıya, 1 inci maddeden önce gelmek üzere, yeni madde eklenmesine dair önergeler vardır.

Malumları olduğu üzere, görüşülmekte olan tasarı ve teklife konu kanunun, komisyon metninde bulunmayan ancak tasarı veya teklifle çok yakın ilgisi bulunan, bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı, İçtüzüğün 87 nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür.

Tasarıya, 1 inci maddeden önce gelmek üzere, yeni madde eklenmesine dair üç önerge vardır. Bu önergeler, sırasıyla, birincisi, Çankırı Milletvekili Sayın İrfan Keleş ve arkadaşlarının, Ankara Üniversitesine bağlı olarak Çankırı'da 1 fakülte kurulmasına; ikincisi, Karaman Milletvekili Sayın Hasan Çalış ve arkadaşlarının, Selçuk Üniversitesine bağlı olarak Karaman'da 2 fakülte kurulmasına; üçüncüsü, Nevşehir Milletvekilleri Sayın Mehmet Elkatmış, Sayın Mükremin Taşkın, Sayın İsmail Çevik ve arkadaşlarının, Erciyes Üniversitesine bağlı olarak Nevşehir'de 2 fakülte ve 1 yüksekokul kurulmasına ilişkindir. Bu önergeleri işleme koyabilmem için, Komisyonun salt çoğunluğunun mevcut olması lazımdır.

Sayın Başkan, salt çoğunluğunuz var mı efendim?

(1) 182 S. Sayılı Basmayazı 15.11.1999 tarihli 19 uncu Birleşim tutanağına eklidir.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) – Komisyonumuzun çoğunluğu yok Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bütçe Komisyonumuz salt çoğunluğuyla mevcut değil. Bu sebeple, demin arz ettiğim İçtüzüğün 87 nci maddesinin 4 üncü fıkrasına göre, bu üç önergeyi de işleme koyamıyorum.

AHMET İYİMAYA (Amasya) – Sayın Başkan, başka önerge yok mu? Benim de bir önergem vardı.

BAŞKAN – Bu, 1 inci maddeden önce gelmek üzere, ihdasî mahiyette olan üç önergeydi efendim; diğer önergeleri, yeri gelince arz edeceğim.

Şimdi, tasarının 1 inci maddesini okutuyorum :

MADDE 1. — 28.3.1983 tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanunun 27 nci maddesinin (e) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“e) Rektörlüğe bağlı Amasya Meslek Yüksekokulu, Sinop Fen-Edebiyat Fakültesi ve Sinop Eğitim Fakültesinden;”

BAŞKAN – Bu madde üzerinde, gruplara söz vereceğim.

İlk söz, Fazilet Partisi Grubu adına konuşacak olan Amasya Milletvekili Sayın Akif Gülle'ye ait.

Buyurun Sayın Gülle. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

FP GRUBU ADINA AKİF GÜLLE (Amasya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz tasarıyla, Sinop İlimize bir fakülte açılması istenmektedir. Bilim yuvalarımıza yenilerinin eklenmesini, hiç şüphesiz, hepimiz arzu ederiz ve de destekleriz. Bugün itibarıyla, 40 ilimizde üniversitemiz, 30 ilimizde de bu üniversitelere bağlı fakülte ve yüksekokullarımız mevcuttur. Henüz üniversiteye kavuşamamış illerimizin üniversite talebinin yanında, yeni fakülte ve yüksekokul talepleri de ilgililer tarafından bilinen bir gerçektir.

Üniversite ve fakülte talepleri, biraz da geri kalmışlıktan kurtulmak için düşünülen bir çaredir. Zira, açılacak her üniversite ve fakülte, o ilin bilimsel gelişmesinin yanında, hiç şüphesiz, sosyoekonomik, sosyokültürel gelişmesine de katkılarda bulunmaktadır; ancak, bir ilim yuvası için ihtiyaç duyulan gerekli altyapı ve diğer imkânlardan mahrum yerlere açılacak müesseselerin karşılacakları problemleri de gözden ırak tutmamamız gerekmektedir. Ayrıca, bu kurumların açılacağı illerin tespitinde politik mülahazalardan da uzak durmamız icap etmektedir. Birkısım objektif kriterlerin belirlenmesi ve o kriterlere uyulması gerekmektedir. Şu ana kadar bu kriterlerin belirlenmesi ve uyulmamasından yöneticilerimizin rahatsızlığı da hepimizin malumudur.

Değerli milletvekilleri, bu tespitlerin ışığında, henüz gerçekleşemeyen bir büyük hayalden dolayı üzüntülerimi, başta Sayın Bakanımız olmak üzere, ilgililere ifade etmek istiyorum. Bu büyük hayal, cumhuriyetimizin 75 inci yılında, 75 inci yıl üniversitesinin kurulması hayaliydi. Bu büyük hayal, herkesi heyecanlandırdığı gibi, Amasyalı hemşerilerimizi daha çok heyecanlandırmıştı. Zira, başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere, bütün devlet yetkililerimiz ve siyasetçilerimiz, böyle bir üniversitenin kurulması için en isabetli ilin Amasya olduğunu ifade etmişlerdi; çünkü, cumhuriyete giden yolda Amasya'nın değeri herkesin malumuydu. Samsun'dan başlayıp Ankara'da noktalanan o şanlı yürüyüş güzergâhında şu ana kadar üniversiteye kavuşamamış tek il de, maalesef, Amasya idi. Bugün, içinde bulunduğumuz Yüce Meclisin temellerinin Amasyamızda atıldığı da, hiç şüphesiz, hepinizin malumudur.

Değerli milletvekilleri, kaldı ki, Amasya'nın tarihî ve kültürel birikimi, altyapı imkânları, mevcut fakülte ve yüksekokul kapasitesi, hepsinden öte, Amasyalıların heyecanlı ve ümitli bekleyişi, sanki, bu işi, tamam noktasına kadar da getirmişti; ama, maalesef, 75 inci yıl hayali henüz gerçekleşmedi. 20 nci Dönemde verilen kanun teklifi kadük oldu. 21 inci Dönem Amasya Milletvekilleri olarak verdiğimiz kanun teklifimiz ise, herkesin ilgi ve desteğini bekliyor; ama, Sayın Bakanın gayretlerini, herkesten çok daha fazla bekliyor.

Değerli milletvekilleri, bizim, gerek bilim tarihimiz, bilim tarihindeki yerimiz ve cumhuriyetimizin 76 ncı yılında üniversitelerimiz, elbette gurur kaynaklarımızdır. Bugün üniversite sayımız 72'ye yükselmiştir, öğrenci sayımız 1 300 000'in üzerindedir, öğretim elemanlarımızın sayısı 60 000'e ulaşmıştır. Bir yıldaki üniversite mezunlarımızın sayısı 190 000'lere yaklaşmışsa, bunlar, ayrılan imkân ve verilen emek bakımından çok ciddî rakamlardır.

Bu rakamlar, bize, bir büyük bilim camiasını ve bir büyük organizasyonu hatırlatıyor. Bugün için, bu organizasyonun adı ise, hepinizin bildiği gibi, YÖK'tür. YÖK hakkında daha dün bu Yüce Mecliste konuşulanlar, hem de tüm siyasî partiler tarafından dile getirilenler, hiç de iç açıcı şeyler değildir; ama, elbette, hepsi doğru tespitlerdir. Bir büyük kuruluşun bu kadar yıpratılması, çok kötü bir yönetim örneğidir; bir başarısızlık ve bitmişlik vesikasıdır. Daha da fazla güven bunalımına düşülmeden, bir çare bulunması gerekmektedir; yani, gereği yapılmalıdır. Bunun için, daha önce öğrencilere reva görülen yeni ikna odalarına ihtiyaç duyulmamalıdır.

Bu ülkede, süresinin dolmasına bir ay kala rektörler çağrılmış, istifa ettirilmişlerdi. Bunu yapanlar, bu uygulamayı kendi kendilerine de yapabilmelidirler; başkalarından beklemek de icap etmemektedir. Bu anlayışta daha fazla gitmemiz de mümkün görülmemektedir; zira, hayat devam etmektedir.

Eğitim hakkı engellenenler, bir müjdeli haberi beklemektedir. Bu sene, ÖSYM'de yaşananlar tekrar yaşanmak istenmemektedir. Zira, ÖSYM'yi de içerisinde bulunduğu çıkmaza sokan bu anlayıştır.

Bu seneye kadar asgarî düzeyde sorunlarla karşılaşan ÖSYM, bu anlayıştan, maalesef, nasibini de almıştır. YÖK, öğrencilerin bireysel başarısını yok edip, öğrencilerin kaderini okudukları okulun ÖSS başarısına endekslemiştir. Bu maddeyi formüle edenlerin mantığına göre, başarı düzeyi düşük bir okulda yüksek ortalama tutturmanın değeri, başarı değeri yüksek bir okulda aynı ortalamayı tutturmanın değerinden çok daha düşüktür. Bir başka ifadeyle, ferdî yetenek ve başarılı olma üzerine dayalı mevcut sistemin öğrencinin nüfusa kayıtlı olduğu yere göre ek puan verilerek değiştirilmesinin bilim ve hukukla açıklanması da asla mümkün değildir.

Başarılı meslek lisesi mezunlarının maruz kaldığı muameleyse, izah edilemeyecek çok acı bir tablodur.

Değerli milletvekilleri, 2000'li yıllara girerken, vizyon ve misyon sahibi yöneticilere, güven tazelemiş, en azından güven kaybetmemiş müesseselere, halkıyla bütünleşmiş siyasetçilere, dünyayı iyi okuyan ve anlayan kafalara ihtiyacımız var. Ayrıca, kaybedecek fazla bir vaktimiz de yok.

Bu açılacak fakülteye, Fazilet Partisi Grubu olarak müspet oy vereceğimizi ifade ediyor; ülkemize ve Sinopumuza hayırlı olmasını diliyor; hepinize saygılar sunuyorum. (FP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gülle.

İkinci konuşma, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Amasya Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya'ya aittir. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

Buyurun.

DYP GRUBU ADINA AHMET İYİMAYA (Amasya) – Değerli Başkan, muhterem milletvekilleri; sözlerimin başında, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının kendisine ve 1 inci maddesine tamamen iştirak ettiğimizi ifade ederken, Amasya Üniversitesi sorununu ve Türkiye'nin belki bilim tarihinde ilk kez yaşadığı, yaşamakta olduğu üniversite krizini, belli açıdan gündeme getirmek ve görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, çağın önemli ihtiyaçlarından birisi, kriterlerine uyulmak şartıyla, olabildiğince her şehrin bir üniversiteye kavuşmasıdır. Bilimsel kriterler bakımından ele alındığı zaman, zannediyorum, Amasya, üniversiteye hak kazanmak bakımından ilk on şehrin içerisine girmektedir ve bu şekliyle, cumhuriyet Meclisimizin belki de Amasya'ya hakkını halen teslim etmemiş olması olgusuyla karşı karşıya olduğumuzu ifade edebiliriz.

Değerli arkadaşlar, bundan önceki dönemde, cumhuriyetin 75 inci yılı kutlamaları sebebiyle, ilgili kutlama komitesi, başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere, 75 inci yıl anısına, Amasya'da bir üniversitenin kurulmasını taahhüt ettiler, dönemin hükümeti bunu tasarılaştırdı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Kültür ve Sanat Kurulu, tamamen, oybirliğiyle, bütün milletvekillerinin iştirakiyle kabul etti ve tasarı, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna geldi.

Şimdi, değerli dostum Millî Eğitim Bakanının memleketinde bir üniversite değil, bir fakülte açılıyor; ama, üniversiteler kanununa bir ek... İki yol var: Bir...

Clinton, geçen gün, enteresan bir beyanda bulundu: "Sözlerinizi ve umutlarınızı eylemle destekleyiniz, güvenilir devlet olursunuz."

Cumhurbaşkanımız, tasarısıyla Başbakanımız ve hükümet ve Parlamento, cumhuriyetin 75 inci yıl üniversitesinin Amasya'ya kurulması sözünü vermişlerdir; ya bu tasarının yenilenmesi veya -şu anda hukuken mümkündür, İçtüzüğümüzün 87 nci maddesine göre mümkündür- 27/a veya ek madde yoluyla, Amasya'da bir üniversite kurulması çözümüne ulaşılabilir. Eğer bu yapılmazsa "Amasya'da üniversite kurulması için biz gayret gösterdik; ama, üniversite kurulmadı" şeklinde siyasal argümanlara, ahlakî olarak dayanılmamalıdır.

Değerli arkadaşlar, bir nebze, üniversite krizi üzerine konuşmak istiyorum. Bugün, maalesef, Türk üniversiteleri, tarihinde hiç yaşamadıkları bir krizi, bir sendromu yaşıyor.

Değerli arkadaşlar, üniversitelerin, bilimsel olarak üç temel işlevi vardır: Bunlardan bir tanesi, bilgi, bilim üretmek, yaymak ve bilim adamı yetiştirmek. Türk üniversiteleri, bu kriter bakımından, bu fonksiyon bakımından dökülüyor. Bakınız, ATIF endekslerinde Mısır'ın gerisindeyiz. Millî hâsıladan üniversite eğitimine ayırdığımız pay 0,4. Japonya'da, üniversitelere, yılda 7 300 000 kitap ve dergi giriyor; bizde 20 000. Bilginin, gelişmiş ülkelerde ticarîleşmesi yüzde 72; biz, yüzde 18'inden faydalanıyoruz. Kaliteyi yakalayabilir misiniz, düşük maliyeti yakalayabilir misiniz, teknolojik gelişimi yakalayabilir misiniz, rekabeti yakalayabilir misiniz; mümkün değil.

Yayınlar... Doktora tezleri yayımlanmıyor. Bakınız, çok hayatî -belki Anayasa reformu yapacağız diyorsunuz; yapacağız; Cumhurbaşkanlığı seçimi var yakında- 1982 Anayasasına göre Cumhurbaşkanlığının hukukî statüsünü inceleyen tek ve yegâne doktora tezi, değerli bilim adamı, Prof. Sayın Erdoğan'ın; yayımlanmamış; hem Çankaya hem Meclis kütüphanesine, Anayasa Komisyonu Başkanlığımda kazandırdım.

Bakın "Referandum" diyorlar bütün partiler; ne Meclis kütüphanemizde vardı ne başka yerde Sayın Süheyl Batum'un "Referandum"u -ki, bugün, Avrupa kalitesinde, bilimsel, akademik, literatürel standartta bir eser- herhangi bir yerde yok. Düşünebiliyor musunuz, üniversiteler var ve yetkin yayınlarını, yetkin eserlerini, tezlerini yayımlayamıyorlar.

Değerli arkadaşlar, üniversitelerin ikinci fonksiyonu, meslek adamı yetiştirmek. O konuda da başarılı değiliz; ama, üçüncü fonksiyonu, kültürü, eğitime aktarabilmek. Üniversitede felsefeyi, üniversitede ontolojiyi, üniversitede insan haklarını ve demokrasiyi asgarî normlarda okutamaz iseniz –Brzezinski'nin ifadesiyle söylüyorum– düşünce barbarları yetiştirirsiniz, ideolojik devletin av oltalarına yakalanacak ihtisas körleri yetiştirirsiniz. Üniversite reformu, ciddî bir olay.

Maalesef, krizin temel yansıması, bugün, üniversitelerin Türkiye'de bir başka işlevi, ideoloji salgılamasıdır, ideoloji bekçiliği yapmasıdır ve bilimi, ideolojinin dar labirentlerine hapsetmesidir. Bu reformu yapacak, Almanya, Fransa değil; bu reformu yapacak, YÖK değil; bu reformu yapacak, milletini temsil misyonuyla donatılmış Yüce Parlamento olabilir.

Bakınız, siyaset pratiğiyle ilgili olarak yazdığım kitabımın ilgili bölümünde, üniversite kritiğini yaparken şu ifadeleri yansıtmıştım:

"Üniversiteler, ülke sorunlarına, devletin gözlüğüyle değil, bilginin gözüyle bakarlar; devlet yetkisini kullanan ve vatanseverliklerinden asla kuşkumuz bulunmayan devletlûlarımızın zihniyet bozukluklarını bilginin ışığıyla tedavi ederler.

Üniversiteler konferans verebilirler; yanlış terimle, brifing de verebilirler. Totaliter ülkeler hariç, hiçbir zaman, hiçbir birimden ideoloji brifingi almazlar. Böylesi oldubittilere karşı koymak, bilim namusunun ve bilgin cesaretinin en basit bir gereğidir. Bu tavrı gösteremeyenlerin, üniversite kimliklerini korudukları söylenemez. Padişah karşısında "varsın asrın sultanları beğenmesinler; onlar öldükten sonra da sultandır sözüm" diyebilen bir Nef'i'nin mumla arandığı bir süreçte yaşıyoruz.

Bilgi, bizatihi iktidardır. Her türlü iktidara boyun eğdirmesini, silahların gereğince susturulabilmesini, gerçek ve kalıcı egemenliği bilgi gücüyle sağlayabilirsiniz. Saçla başla, kılıkla uğraşmayı yüksek hedef sananlar, üniversiteleri bilim ocağı olmaktan ideoloji odağı haline getirdiklerini fark etmekte geç kalmayacaklardır. Bu zihinden, özgür insan değil, dayatmanın ezdiği bezgin insan çıkar. Bırakınız, üniversiteler bilginin imparatorluğuna koşsunlar. İdeoloji afyonuyla o kafaları uyuşturmayalım."

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İyimaya.

Üçüncü konuşma, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Çanakkale Milletvekili Sayın Sıtkı Turan'a aittir.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

MHP GRUBU ADINA SITKI TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 182 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, üzerinde konuştuğumuz 1 inci maddede, daha önce de okunduğu üzere, söz konusu kanunun 27 nci maddesinin (e) bendine bir cümle eklenerek, Sinop İlinde 19 Mayıs Üniversitesine bağlı bir eğitim fakültesi kurulması amaçlanmaktadır. Diğer iki maddesiyle de, iki vakıf üniversitesinden birinde diş hekimliği fakültesi, birinde de sosyal bilimler enstitüsü kurulması hedeflenmiştir.

Yükseköğretim kurumlarında yeni kapasite imkânları yaratacağı düşüncesiyle kurulması düşünülen bu yeni fakülteye ve diğer fakülte ve enstitüye, Türk gençlerinin bir bölümüne daha yüksek tahsil kapısı açacağı düşüncesiyle yaklaşırsak çok olumlu bir davranış olarak ifade edilmesi mümkündür.

Tasarının gerekçesinde de ifade edildiği üzere, her yıl binlerce gencimiz yükseköğrenim yapmak için yurtdışına gitmektedir; gidiyorlar gitmesine de, bu olayın, dışı sizi, içi bizi yakar kabilinden bir başka cephesi daha var. Trilyonlara varan maddî kayıp bir yana, mektebini bitirip yurda döndükten sonra esas problem başlıyor ve bu gençler, diplomalarının denkliğini tasdik ettirebilmek için, Yüksek Öğretim Kurulunun kapısı önünde kaçar defa sıraya girebildiklerini, girmek zorunda kaldıklarını kendileri de unutmuş görünüyorlar. Aynı ülkede aynı tür üniversiteden, hatta aynı bölümlerden diploma alanlardan bazılarına denklik verilirken, bazılarına denklik verilmediği de yaşanan gerçeklerdendir.

Her yıl 1,5 milyon gencimizin üniversite kapısını zorladığı ülkemizde, örgün yükseköğretimde halihazır 240 000 kişilik kontenjana mukabil, yüzde 80'den fazlasını sokakta gezmeye mahkûm ettiğimiz gençlerimizin durumunu bu sistemle, bir iki tane fakülte açarak halletmek, bu şekilde kalıcı çözümler üretmek imkân dahilinde görülmemektedir. Bir taraftan gençlere okuyacağı fakülte, yüksekokul bulamazken; diğer taraftan pek büyük bir kitleyi de, girerken farkında olmadığı, ama mektebi bitirdiğinde ilk sevincinin kursağında kaldığı, tabiri caizse başını sert kayaya çarptığı mekteplere sokmuş bulunuyoruz. Sümeroloji, Hititoloji, Hungaroloji bölümünden diploma alan gençler sayıca pek az değil ve memlekette iş alabilmek için, bir kısmı da Millî Eğitim Bakanlığından hiç değilse sınıf öğretmenliği koparabilmek için, kapı aşındırmaya devam ediyorlar.

Değerli milletvekilleri, memleketimizde ortaöğretimde görüldüğü gibi, yükseköğretimde de eğitim planlamasının yapılmadığını görüyoruz. Bunun en çarpıcı örneği de eğitim fakültelerinde görülüyor. Halen memleketimizde, ortaöğretimde Fransızca okuyan genç yok; Almanca okuyanların sayısı da yok denecek kadar azaldı. Öğretmen ve idareci olarak çalıştığım bölgelerde tespit ettiğim hadise budur. Fransızca okuyan öğrenci yok, dolayısıyla Fransızca öğretmenine ihtiyaç yok; ama, biz, üniversitelerin Fransızca öğretmenliği bölümüne her yıl öğrenci almaya devam ediyoruz, Almanca öğretmenliği bölümüne öğrenci almaya devam ediyoruz. İlköğretimin dördüncü ve beşinci sınıfına da yabancı dil dersi koyduk. Mevcut yabancı dil öğretmenlerinin ortaöğretimdeki açığı kapatmaya yetmediği bir durumda, bu dersi okutacak, İngilizce dersini okutacak öğretmeni yetiştirme gayretini üniversitelerimizde görmemekteyiz.

Sayın milletvekilleri, yükeköğretimde yaşanan problemler sadece bunlardan ibaret değildir. Dün, üzerinde detaylıca konuştuğumuz YÖK, şu andaki yapısı ve idarî kadrosuyla, öğretim kurumu olmaktan çıkmış, düzenleyen, organize eden, yönlendiren ve yöneten müessese olmaktan çıkarılmış; âdeta yükseköğretimi engelleyen, öğrenciyi ve hocayı üniversiteden uzaklaştırma fonksiyonunu ise başarıyla yapan bir kurum haline gelmiştir. Birkısım öğretim üyesi, zaten daha cazip ekonomik tekliflerle devletten koparken, her şeye rağmen hizmete devam etmeye çalışanlardan bazıları da, kafa yapıları beğenilmediği için, malum zihniyetçe üniversiteden koparılmakta, sözleşmesi bitenlerin sözleşmeleri yenilenmemekte veya göstermelik sebeplerle, göstermelik soruşturmalarla, zaten az ve yetersiz olan öğretim üyesi sayısının azaltılması çalışmaları başarıyla devam etmektedir.

Bakıyoruz, bir üniversitede sözleşmesi biten bir yardımcı doçentin bölge idare mahkemesinde açtığı davada, ilgili rektörlük "ihtiyaç olmadığı için sözleşmesini yenilemedik" diyor; aynı rektörlük, aynı dal için bir hafta sonra ilan veriyor "öğretim üyesi alacağım, ihtiyacım var" diyor.

Sayın milletvekilleri, yükseköğretimdeki temel problemlerden biri de, Anadolu'da yetişen genç öğretim elemanlarından rahatsız olan zihniyetin anlayışıdır. KPDS diye ifade ettiğimiz malum yabancı dil sınavıyla yabancı dil bilgilerini ölçmeye çalıştığımız öğretim elemanlarının çok büyük bir kısmı uygulamadan rahatsızdır. Zira, bu imtihanda ilim adamına, ihtiyaç duyduğu kitaba ve kaynağa ulaşacak yabancı dil bilgisi aranılmıyor, tam tersine, İngiliz ve Amerikan kültürü esas alınıyor. Doçentliğe geçişte ve doktora öncesinde, tez öncesinde aranılan dil seviyesi acilen yeniden gözden geçirilmeli, 70 olarak tespit edilen baraj 60'a, 60 olarak ifade edilen de 50'ye indirilmelidir diye düşünüyorum. Daha önemlisi, herkese de mutlaka kendi dalıyla ilgili konulardan soru sorulmalı; en son yapılan imtihanda olduğu gibi, bir Ermeni yazarın hayatı değil, kimyacıya kimyayla ilgili, hekime de tıpla ilgili konulardan sorular sorulmadır.

Mevcut uygulama, Türkiye'yi bir garip noktaya götürüyor. Cumhuriyetin ilk yıllarında yaşananlar tekrar mı edilmek isteniliyor? Hatırlanırsa, o yıllarda, ilk üniversitemiz İstanbul Üniversitesi kurulunca, öğretim elemanı için aranılan yabancı dil şartı, büyük bir kısmı Birinci Dünya Harbinde Çanakkale cephesinde, kalanları İstiklal Harbinde şehit olan Türk gençlerinden ve onlardan kalanlarının da yabancı dil bilmemesi sebebiyle öğretim üyesi olacak olanların sadece Ermeni, Rum ve Yahudi gençlerden oluştuğunu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Turan, lütfen toparlayınız efendim.

SITKI TURAN (Devamla) – Toparlıyorum efendim.

...daha da ileri gidilerek, ilimde milliyetçilik olmaz ama, Hitlerin önünden kaçan Yahudilere de, Türkiye Cumhuriyeti üniversitelerinin kapılarının ardına kadar açıldığını unutmuş olamayız. Böyle giderse, sayısı 72'lere varan üniversitelere hoca bulmak imnı kalmayacaktır. Zaten, halen birçok fakültede bölüm başkanlıkları, dekanlıklar, hatta dekan yardımcılıkları, yardımcı doçentler eliyle yürütülmektedir.

Acilen yapılacak bir başka düzenlemeyle, yabancı dil seviyesini oniki yılda tutturamadığı için doçent olamayan yardımcı doçentlerin öğretim görevlisine dönüştürülmesinin önüne geçilmesi, üniversitelerimiz için alınacak ilk tedbirlerden biridir diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, hatadan bir an evvel dönülmesi ve YÖK'ün, Türk üniversitelerini 21 inci Yüzyıla başarıyla taşıyabilecek, Türklüğünden utanmayacak ilim adamlarının başında bulunduğu bir müessese haline getirildiğini görebilmek ümit ve temennisiyle saygılar sunarım. (MHP, FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Turan.

Anavatan Partisi Grubu adına, Sinop Milletvekili Sayın Yaşar Topçu; buyurun efendim.

Süreniz 10 dakika.

ANAP GRUBU ADINA YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sinop İlinde 19 Mayıs Üniversitesine bağlı olarak bir eğitim fakültesi kurulması -Amasya Meslek Yüksekokulu zaten daha önceden var, tescili yapılıyor- Koç Üniversitesinde bir enstitü açılması ve Başkent Üniversitesinde de yine bir fakülte açılmasına dair olan kanun tasarısının görüşülmesini fırsat bilen değerli parti sözcüleri bu kürsüye geldiler, Türkiye'deki üniversite sisteminden rektörlerin uygulamasına kadar, hatta hatta, öğretim üyeleri dil bilsin mi bilmesin mi ya da sınavlarda nasıl soru sorulmasına kadar, Parlamento, bu tasarı vesilesiyle konuyu tartıştı.

Tabiî, burası, ülkenin kalbidir, Türk demokrasisinin en temel kuruluşudur. Bu kürsüde ciddî olmak kaydıyla her şey söylenmelidir; ancak, bu söylemlerin mutlaka seviyesi olmalıdır. Burada üniversite konusunda söylenenlerin en doğrusu, yıllardır siyasî partilerimizin gerek doğrudan gerekse yan kuruluşları vasıtasıyla bir türlü üniversiteden elini ayağını çekmediğinin tescilidir; olayın aslı budur. Herkes bir vesile bulup "üniversite bizim istediğimiz gibi olsun" diyor, bilimsel olmasını savunuyor da, kimse bu bilimselliğin gereği nasıl yerine getirilecek, bunu düşünmüyor.

Üniversiteleri eleştirelim, uygulamalarını eleştirelim; ama, evvela, siyasî partiler, değişik vesilelerle, hatta hatta, özgürlükleri savunma... Ki, özgürlükleri savunmak, hepimizin görevi, bu Parlamentoda bulunan herkesin görevi. Özgürlükleri savunmak bahanesiyle de olsa üniversiteleri burada hiç de bilimsel olmayan sözlerle eleştirmeyi anlamak mümkün değil. Evvela, biz, bir elimizi çekelim, üniversite kendi bilimsel anlayışı içerisinde uygulamasını yapsın, ondan sonra masaya yatırırsak daha isabetli olur görüşündeyim.

Bu kürsüden, çıkıp "üniversitede öğretim üyeleri, canım, dil bilmese ne olacak" derseniz, o zaman ciddiye almazlar sizi. Sadece bilmediği dilden -yabancı dilden bahsediyorum- ondan ibaret de değil; kendi Türkçesini bilmeyen, Türkçe konuşamayan insanları siyasî mülahazalarla bu kürsüden savunursanız, bunun ciddî tarafı olmaz.

Bu açılan fakülteler için bir başka eleştiri; bilimsel yönde bir eleştiri geldi -daha çok, üniversite kökenli milletvekili arkadaşlarımız, üniversite öğretim üyeliğinden gelen arkadaşlarımız belirttiler- tabiî ki, aslında katılmamak mümkün değil "efendim, altyapısı olmayan üniversiteler açılmaya devam ediliyor" denildi; ilk bakışta doğru, altyapısı hazır olmadan açıyoruz; yalnız, geçmişte de böyle uygulamalar, üniversitelerde değil de, başka okullarda yapılmıştı.

Ben, Boyabat Ortaokulunun ilk mezunlarındanım, Sinop Lisesinin de ilk mezunlarındanım. Bugün, yalnız Boyabat'ta 9 tane lise var; ben, ortaokulunun ilk mezunuyum; başka ortaokul yoktu. O zaman da bu uygulamalar eliştirilmişti; ama, şimdi arkadaşlarımız arasında bir oylama yapsak, desek ki; içinizde, bu ortaokullar, liseler açılmasaydı, dikey eğitimini, üniversite eğitimini tamamlama gücü bulabilecek kaç parlamenter var bu Parlamentoda -dışarıdan bahsetmiyorum- burada bulunan 550 arkadaşımızdan kaçı buraya gelebilecekti; doğrusu merak ediyorum. Kendi ilinde, ilçesinde, bu, o zaman çok eleştirildi "hazırlık olmadan açıldı..." diye. Neden?.. Ben, hazırlık olmadan açılmasından yana mıyım; hayır. Bu hazırlıklar yapılamıyor. Türkiye yıllardır eğitimine para ayıramıyor. En az beş altı senedir bu üniversiteler açıldı, üniversitelere bütçeden ayrılan pay, devenin kulağı kadar değil, bırakınız devenin kulağını, tırnağı kadar değil. Bu şartlarda üniversite gelişecek, sonra başka üniversiteyi doğuracak; bunu beklemek... Kaç yıl bekleyeceksiniz? Bunu veremiyorsunuz.

Buradan bir misal vereyim: 1960 yılında Erzurum'da Tıp Fakültesi açılmış; ama, Erzurum Tıp Fakültesinden hastalar İbni Sina'ya geliyor, ibni Sinaya geliyor... Kırk yıl geçmiş, ne zaman Erzurum Üniversitesi etrafındaki illere üniversite için altyapı oluşturacak; oluşturamamış. Peki, Türkiye bunu bekleyecek mi böyle; hayır, bir çare bulacak, bir çare bulmak zorunda. Üniversite, işte, 40 yıl evvel açtığınız tıp fakültesi, hastasını İbni Sina'ya gönderiyor; gidin bakın, her hafta 8-10 hasta gelir.

Bunlar Türkiye'nin gerçeği. Ne yapalım? Türkiye'de gençlerimizi okutamıyoruz; ancak yüzde 10-12'si üniversiteye girebiliyor, geri kalanı okuyamıyor ve hiç okumamasından, böyle okumasını halkımız daha ehveni şer görüyor; şahsen bana da öyle geliyor. Yani, temelli mi okumasın, cahil mi kalsın?! Bulabildiği kadar, olabildiği kadar... Ha, bunun daha iyisini istemek mi; kim istemez efendim; kim buna itiraz eder; kimse itiraz etmez.

Şimdi, ben buradan, başka bir teklifte bulunuyorum, özellikle eğitim işinde Anadolu çocukları için başka teklifte bulunuyorum. Bu teklif, daha evvel, burada oturan eski YÖK Başkanı zamanında da kendilerine iletilmişti, bu fikir çok doğru olmasına rağmen, en azından birçok kişi doğru bulmasına rağmen, bir türlü geliştiremedik.

Şimdi, bakınız, yüksekokullar açıyoruz -fakülteleri demiyorum; ama, bana göre, fakülteler de olabilir- ve merkezî bir sınavla da üniversitelere öğrenci alıyoruz, bu yüksekokullar dahil, yerleştiriyoruz. Dedik ki, peki, hiç değilse, illerinde bulunan iki yıllık yüksekokullarda öğrenci kontenjanının belli bir yüzdesini -25'ini, 30'unu, 40'ını- o ilin liselerinden yahut orta dereceli okullarından mezun olmuş olan çocuklara ayırın da, aileler koşuşturup durmasın. Bana cevap geldi: "Efendim, o zaman bu çocuklar gelişmez." Niye: "Başka illerde okuması lazımmış!" Çıkarın, istatistiklere bakın, İstanbul'da onlarca üniversite var. Bu üniversitelerde okuyan çocukların kaçı dışarıdan geliyor; yüzde 80'i İstanbul çocuğu. Dışarı çıkmıyor; ilköğretim İstanbul, ortaöğretim İstanbul, üniversite İstanbul. Ankara'dakilere bakın bakalım, Ankara'daki üniversite öğrencilerinin de yüzde 80'i Ankaralı. Öyle olmasa, Ankara'da, İstanbul'da yurttan geçilmemesi lazım. Onbinlerce öğrenciyi barındıran yurtlarda kaç kişi var bakın bakalım; ne kadar öğrenciniz varsa, üniversitedeki öğrenci sayısıyla da denkleştirin, yüzde kaçını ifade ediyor. Yazık günah; birçok aile imkânsızlıktan çocuğunu okutamıyor. Değerli Millî Eğitim Bakanımızın, iki yıllık yüksekokullar için bir teşebbüste bulunup, YÖK yönetimiyle görüşüp bunu sağlamasını teklif ediyorum; bir.

Vaktim doluyor, Başkanın müsamahasına sığınarak sözlerimi de tamamlıyorum; süreyi de istismar etmek istemiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen toparlayınız Sayın Topçu.

YAŞAR TOPÇU (Devamla) – Tamam efendim.

İkincisi, kendisine -aynı zamanda Sinop milletvekili olduğu için- Sinop'ta vaadi de olan bir fakültenin açılmasını buraya kanun tasarısı halinde getirdiği için teşekkür ediyorum.

55 inci hükümet zamanında, benim de bakan bulunduğum bir sırada, Sinop'ta üniversitenin nüvesi sayılan, mutlak bulunması gereken Fen-Edebiyat Fakültesi açılmıştı; şimdi, Eğitim Fakültesi ilave ediliyor; yalnız, şu anda, Sinop İlinde 1 fakülte, 2 yüksekokul faaliyettedir; bunlar, henüz, daha faaliyete geçmiş değil, geçirilmenin çareleri aranıyor. Gönlümüz isterdi ki, bu kanun tasarısı Sinop Üniversitesi olarak gelsin. Burada konuşan arkadaşlarımız, kendi illerinin -doğrudur, ben itiraz etmek için söylemiyorum- üniversite açılmasına ne kadar hak kazandığını veciz bir şekilde anlattılar, biz de dinledik; ben öyle demeyeceğim. 19 Mayıs Üniversite yönetimi, başta rektörü olmak üzere, Sinop İlinin Türkiye'de üniversite açılmasına en müsait illerin başında geldiğini -ben söylemiyorum, ben onun sözünü naklediyorum- söylüyor; doğruysa da onlara ait, eğriyse de onlara ait; gönlümüz bunu böyle istiyor, böyle bekliyor. Buna rağmen, bir fakülte ilavesi suretiyle de olsa, tekrar, Millî Eğitim Bakanımıza, buna oy verecek değerli Parlamento üyesi arkadaşlarımıza, destek vereceklerini söyleyen değerli gruplarımıza şükranlarımı ifade ediyorum. Bu fakültenin, Koç ve Başkent Üniversitelerinde açılacak diğer fakültelerin, memleketimize, milletimize hayırlı, uğurlu olmasını Cenabı Hak'tan niyaz ediyorum.

Hepinize saygılar sunar, teşekkür ederim. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Topçu.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Sayın Başkan, Sayın Hatip, konuşması esnasında Erzurum Atatürk Üniversitesinden bahsetmek suretiyle, görevini yerine getirmediği gibi bir yorumda bulundu...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Görevini yerine getirmedi değil...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Pardon...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Hayır, öyle değil.

BAŞKAN – Müsaade edin efendim, önce fikri anlayalım.

Buyurun.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Sayın Hatip kürsüden inmeden, ben, zatıâlinize işarette bulundum, eğer, o anda yakalayabilseydik, Sayın Hatibin onu açıklığa kavuşturmasını istiyordum. Atatürk Üniversitesi yalnız Erzurum'da değil, bölgesinde, beş ilde, Erzincan, Ağrı ve diğer illerimizde yüksekokullar açmak suretiyle kendi üzerine düşen görevini yerine getirdiği gibi... Hasta konusundaki sıkıntı, Üniversitenin yetersizliğinden değil Değerli Başkanım, Atatürk Üniversitesi Araştırma Hastanemizdeki imkânlarımızın kısıtlı olmasından da değil, vatandaşımızın "daha iyi tedavi olabilir miyim" veya "daha iyi bir imkân elde edebilir miyim" şeklindeki arzusu üzerine gelmektedir. Herhangi bir noksanlık yoktur. Türkiye Cumhuriyeti Devletinden Allah razı olsun, Yüce Milletimizden Allah razı olsun ve hakikaten, Atatürk Üniversitesini kurup, bu imkânları veren o kuruculara da huzurunuzda teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Topçu, evet efendim... Belki, sözünü tavzih edecek.

Buyurun efendim.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Efendim, ben, görevini yapmıyor anlamında söylemedim. Aradan kırk yıl geçtiği halde, hâlâ, vatandaş Ankara'dan medet umuyorsa, yeterli aranan altyapı oluşmuyor; onu anlatmaya çalıştım, örnek verdim sadece. Tenzih ederim, niye yetersiz sayalım. O anlamda söylemedim.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Anlaşıldı; teşekkür ederim.

BAŞKAN – Demek ki, doktor ve hastane seçim hürriyetini Sayın Başkan ifade ettiler.

MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Mehmet Bey.

MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Sayın Hatip bana atıf yaparak bir şey söyledi. Bir dakikalık söz verirseniz, cevaplayayım.

BAŞKAN – Hayhay.

Zatıâlinizi zikrederek konuştular; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

2 dakikalık süre veriyorum efendim.

V. – AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. – Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Sağlam’ın, ANAP Grubu adına konuşan Sinop Milletvekili Yaşar Topçu’nun, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle açıklaması

MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilk önce, Erzurum Üniversitesi Tıp Fakültesinin, en ağır kalp ameliyatları dahil, çok ileri düzeyde eğitim ve öğretim veren bir müessese olduğunu burada söylemeyi bir profesyonel görev biliyorum; bu bir.

İki; bu işleri çok iyi inceleyerek söylemek lazım. Sinop'a, vaktiyle, Sinop Su Ürünleri Yüksekokulu, kanunen çıktığı halde, üç sene, dört sene götürülememiş. Samsun'da eğitim yaparken, şubat tatilinde, Sinop Su Ürünleri Yüksekokulunu Sinop'a götüren benim. Şimdi, burada, çıkıp, efendim, bir merkezî sınavla üniversiteye giriş yapılırken, Anadolu'daki üniversitelere veya üniversitelerin bulunduğu yerlerdeki öğrencilere buradan belli bir kontenjan ayrılmasının, merkezî sınavla ve 1,5 milyona yakın gencin bu sınavda ter dökerek elde ettikleri puana göre yerleştirilmesi sistemi içerisine nasıl konulacağını Yüce Meclisin takdirine bırakıyorum. Bu, bizim istemediğimiz bir şey değil. Anadolu'daki veya herhangi bir yerdeki öğrencilerin ne kadarının o üniversitede okuduğunun araştırmaları da var; bunlara bakmak lazım. Yüzde 60 civarındadır; yani, bugün 19 Mayıs Üniversitesinin 30 000'e yakın öğrencisi var, bunların yüzde 60'ı Sinopludur, Çorumludur, Amasyalıdır; bölgenin çocuklarıdır. Tercih de, zaten, bunun içindir. Dolayısıyla, bu işleri, böyle, daha iyi inceleyerek yapmakta yarar görüyorum.

Anadolu'daki, özellikle meslek yüksekokullarına ayrı bir giriş sistemi uygulanırsa...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Son cümleniz lütfen...

MEHMET SAĞLAM (Devamla) – Teşekkür ederim.

...buna da hiçbir zaman karşı çıkmayız; ama, bir merkezî sınav yapıyorsanız, onun sonuçlarına uyarsınız. O zamanki dediğimiz budur, bugün de görüşümüz budur.

Bunu, Yüce Meclisin bilgisine sunmak istedim.

Teşekkür ediyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sağlam.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Efendim, hocamın söylediği hiçbir rakam doğru değil; hocam, rakamları unutmuş.

MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Unuttuğumun zekâtını versem, size yeter Sayın Topçu.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Rakamları unutmuş; hiçbir rakam doğru değil.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, aslında, maddenin üzerinde konuşuyoruz, genelinde değil...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Siz, zekâtını veremezsiniz hocam; söylediğiniz rakamlar doğru değil.

MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Bir tanesi doğru değilse, istifa ederim; siz de eder misiniz?

YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Hiçbir tanesi doğru değil.

BAŞKAN – ...bu bakımdan, hatiplere müdahale etmiyorsam, zamanlarına olan saygımdandır; yoksa, maddenin üzerinde konuşulması çok tahsisî bir olaydır, çok özeldir; hatırlatmak isterim.

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.– Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/494) (S.Sayısı: 182) (Devam)

BAŞKAN – Efendim, 1 inci madde üzerinde verilmiş önergeler var; sırasıyla okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 182 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesine bağlı (e) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mustafa Gül Hasari Güler Sıtkı Turan Elazığ Adıyaman Çanakkale

Mehmet Telek Hüseyin Arabacı Sedat Çevik Afyon Bilecik Ankara

e) Rektörlüğe bağlı Amasya Meslek Yüksekokulu, Sinop Fen-Edebiyat Fakültesi ve Sinop Veteriner Fakültesinden,

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 182 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesine (e) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. (10.11.1999)

Hasari Güler Mustafa Gül Reşat Doğru Adıyaman Elazığ Tokat

Sedat Çevik Mehmet Telek Hüseyin Arabacı Ankara Afyon Bilecik

Sıtkı Turan Çanakkale

e) Rektörlüğe bağlı Amasya Meslek Yüksekokulu, Sinop Fen-Edebiyat Fakültesi ve Sinop Hukuk Fakültesinden,

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 182 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesine bağlı (e) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Reşat Doğru Hasari Güler Sedat Çevik Tokat Adıyaman Ankara

Mehmet Telek Hüseyin Arabacı Afyon Bilecik

(e) Rektörlüğe bağlı Amasya Meslek Yüksekokulu, Sinop Fen-Edebiyat Fakültesi ve Sinop Beden Eğitimi ve Spor Meslek Yüksekokulundan,

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sonuncu önergeyi okutuyorum. Önergeyi okuttuktan sonra, en aykırı önerge olduğundan, tekrar okutmadan işleme koyacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 182 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesine bağlı (e) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Hasari Güler Reşat Doğru Sedak Çevik

Adıyaman Tokat Ankara

Mehmet Telek Hüseyin Arabacı

Afyon Bilecik

e) Rektörlüğe bağlı Amasya Meslek Yüksekokulu, Sinop Fen-Edebiyat Fakültesi ve Sinop İlahiyat Fakültesinden,

BAŞKAN – Önergeye Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) – Sayın Başkan, Komisyonumuzun salt çoğunluğu yoktur, katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önergeye Hükümet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Sayın Başkan, Samsun 19 Mayıs Üniversitesinin İlahiyat Fakültesi vardır; Genel Kurulun takdirlerine sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önerge sahibi, gerekçeyi mi okuyalım, yoksa konuşurlar mı?

Sayın Güler, buradalar mı?..

BURHAN KARA (Giresun) – Sayın Başkan, önergeler aynı mahiyette ve aynı kişiler tarafından verilmiş.

BAŞKAN – Mahiyetleri farklı efendim; şöyle farklı: Birisi ilahiyat, birisi hukuk, birisi veterinerlik...

HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) – Maksatlı önergeler...

BURHAN KARA (Giresun) – Aynı ille ilgili verilmiş Sayın Başkan.

BAŞKAN – İmzaları farklı, mahiyeti farklı; onun için, biz, her önergeyi, ayrı ayrı işleme koyacağız efendim.

Gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe: Sinop'ta ilahiyat fakültesi kurulması, 19 Mayıs Üniversitesinin akademik alanını geliştirecektir.

BAŞKAN – Önergeye komisyon katılmamıştır; hükümet, takdire bırakmıştır.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... İki sayın kâtibimiz arasında rakam farkı doğdu; onun için, kabul etmeyenler, lütfen, tekrar işaret etsin... Önerge kabul edilmemiştir. (DSP sıralarından alkışlar)

Diğer önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 182 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesine bağlı (e) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mustafa Gül

(Elazığ)

ve arkadaşları

e) Rektörlüğe bağlı Amasya Meslek Yüksekokulu, Sinop Fen-Edebiyat Fakültesi ve Sinop Veteriner Fakültesinden,

BAŞKAN – Sayın Komisyon katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) – Sayın Başkan, komisyonumuzun salt çoğunluğu yoktur; katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın hükümet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Katılıyorsunuz.

Sayın Gül, gerekçeyi mi okutalım, konuşmak mı arzu edersiniz?

MUSTAFA GÜL (Elazığ) – Gerekçe okunsun efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Sinop'ta veteriner fakültesi kurulması, 19 Mayıs Üniversitesinin akademik alanını geliştirecektir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

BURHAN KARA (Giresun) – Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN –Peki efendim.

Elektronik cihazla oylama yapacağız.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Sayın Başkan, bir sehiv oldu; biraz önce katıldığımızı beyan ettiğimiz önergeye katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz maddenin öngördüğü kuruluşlara ilaveten, veteriner fakültesinin de kurulmasını derpiş eden önergeye, komisyon çoğunluğu olmadığı için katılamadı, hükümetimiz de son beyanıyla katılmıyor.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Eğitim fakültesini kaldırdığı için önergeye katılmıyoruz.

BAŞKAN – Biraz evvel, oylamada, ciddî sayım sıkıntısı oldu, tereddüt hâsıl oldu.

Şimdi, karar yetersayısının aranılması isteniyor. Bu sebeple, elektronik cihazla oylama yapacağız; 5 dakika süre vereceğim. Lütfen, elektronik cihazla oy kullanamayanlar yardım istesinler. Pusulayla oy kullananlar, lütfen, bu 5 dakika içerisinde, oylarını Başkanlık Divanına ulaştırsınlar.

Oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, yapılan oylama sonucu, önerge kabul edilmemiştir.

Şimdi, diğer önergeyi okutup oylarınıza sunacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 182 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesine bağlı (e) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 10.11.1999

Hasari Güler (Adıyaman) ve arkadaşları

e) Rektörlüğe bağlı Amasya Meslek Yüksekokulu, Sinop Fen-Edebiyat Fakültesi ve Sinop Hukuk Fakültesinden,

BAŞKAN – Sayın Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) – Sayın Başkan, Komisyonumuzun çoğunluğu olmadığı için katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

MİLLî EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Katılmıyoruz.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, teklif sahipleri, teklif metninde "eğitim fakültesi ve hukuk fakültesi" derlerse, o zaman, gerçekten, Sinop'a bir hukuk fakültesi ilave olarak açılması imkânına sahip olmuş oluruz. Onun için, teklif sahipleri, acaba, eğitim fakültesi ve Sinop'ta hukuk fakültesi açılmasını mı istiyorlar; yoksa, eğitim fakültesini çıkarıp yerine hukuk fakültesini mi koyuyorlar? Bunun açıklığa kavuşması lazım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, önerge üzerinde yapılacak değişiklik yeni bir önerge anlamına gelecektir. Şu anda, esasen, bu madde üzerinde verilmiş ve işleme alamadığımız 4 önerge daha var; bu sebeple, herhangi bir değişikliği dikkate almamız mümkün değil.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Efendim, Sayın Bakanımız bizim konuşmamıza itiraz ediyor; ama, bilsin ki burada milletvekili konuşur.

Efendim, eğitim fakültesi varsa... Çünkü, Sayın Bakan, biraz evvel "eğitim fakültesi de varsa o zaman evet derim" dedi; ben dinledim bunu. O sebeple, eğer, eğitim fakültesi, artı, hukuk fakültesi de açılması isteniyorsa hepimiz evet diyeceğiz; o anlamda söyledim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanın konuşmasını biz yorumlayacak durumda değiliz; kendileri burada...

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) – Sayın Başkanım...

BAŞKAN – Buyurun efendim.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) – Sayın Başkanım, eğer bunlar dolgu önergeleri ise, o takdirde, bizim ve bizim gibi diğer illerin böyle bir arzusunu köstekliyor, onlara herhangi bir üniversite veya bir fakülte açılmasını reddetmiş oluyor. Bu arkadaşlar bu önergelerini geri alırlarsa, böylece bu illerin de bir şansı doğacaktır. Önergelerini geri alırlarsa, mesela bizim Bingöl'de bir eğitim fakültesi açma isteğimiz, arzumuz var; böyle bir önergemiz var; hiç olmazsa bu yürürlüğe girmiş olur.

Arz ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

Önergede ilk imza Sayın Hasari Güler'e ait.

Sayın Güler, konuşacak mısınız, yoksa gerekçeyi mi okutalım efendim?

HASARİ GÜLER (Adıyaman) – Gerekçeyi okutun efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum efendim :

Gerekçe :

Sinop'ta hukuk fakültesi kurulması, 19 Mayıs Üniversitesinin akademik alanını geliştirecektir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Sonuncu önergeyi okutuyorum efendim:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 182 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesine bağlı (e) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Reşat Doğru

(Tokat)

ve arkadaşları

e) Rektörlüğe bağlı Amasya Meslek Yüksekokulu, Sinop Fen-Edebiyat Fakültesi ve Sinop Beden Eğitimi ve Spor Meslek Yüksekokulundan,

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan!..

BAŞKAN – Buyurun efendim.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – İçtüzük gereği işleme alamadığınız önergeleri Genel Kurulun bilgilenmesi açısından okutmanız mümkün mü acaba Sayın Başkan?

BAŞKAN – Böyle bir usulümüz yok.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Öyle ise, biz de önerge verirdik.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın arkadaşlarımız bu konuda daha önceden hazırlıklı olsalardı tabiî onlar da önerge verirlerdi; herkesin kendi seçim bölgesiyle ilgili hassasiyeti var. En azından isim ve fakülte bazında Genel Kurulumuz bilgilendirilirse belki ...

BAŞKAN – Müsaade ederseniz şu önergeyle ilgili işlemimizi bitirelim efendim.

Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale)– Sayın Başkan, Komisyonumuzun çoğunluğu olmadığından katılamıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Hükümet katılıyor mu?

MİLLî EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge sahipleri konuşacaklar mı efendim?..

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Gerekçe okunsun efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe :

Sinop'ta beden eğitimi ve spor meslek yüksekokulu kurulması, 19 Mayıs Üniversitesinin akademik alanını geliştirecektir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, İçtüzüğümüzün 87 nci maddesi, görüşülmekte olan bir madde üzerinde ancak 4 önergenin işleme konulabileceğini hükme bağlamıştır. 1 inci maddeyle ilgili 4 önergeyi işleme koyduk; bunun dışında, Bingöl Milletvekili Sayın Hüsamettin Korkutata'nın, Fırat Üniversitesine bağlı Bingöl İl Merkezinde Bingöl eğitim fakültesinin kurulmasıyla ilgili bir önergesi, İstanbul Milletvekili Sayın Yılmaz Karakoyunlu ve arkadaşlarının, İnönü Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı olarak Adıyaman işletme ve sosyal bilimler enstitüsü açılmasıyla ilgili bir önergesi, Ağrı Milletvekili Sayın Yaşar Eryılmaz ve arkadaşlarının, Karadeniz Teknik Üniversitesine bağlı olarak Giresun'da işletme ve sosyal bilimler enstitüsünün kurulmasıyla ilgili önergesi...

YAŞAR ERYILMAZ (Ağrı) – Sayın Başkan, benimki ayrıdır; yanlış okuyorsunuz.

BURHAN KARA (Giresun) – Sayın Başkan, son imza olacak...

BAŞKAN – Efendim, Burhan Beyin de imzası var; ama, o daha sonra yazıldığı için ilk imzayı okudum.

BURHAN KARA (Giresun) – Hayır efendim; en son imza o...

BAŞKAN – İmzada en soldaki en kıdemlidir efendim; bilgilerinize sunulur.

BURHAN KARA (Giresun) – Soldaki değil, sağdaki...

RASİM ZAİMOĞLU (Giresun) – Sayın Başkan, bizim de var imzamız; bizi de okuyun.

BAŞKAN – Sayın Bülent Akarcalı ve arkadaşlarının Atatürk Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı Ağrı veteriner fakültesinin açılmasıyla ilgili önergeleri, 87 inci madde gereğince işleme konulamamıştır.

Arz olunur.

ÖMER İZGİ (Konya) – Sayın Başkan, başka okunmayan önergeler var; hepsini okuyun efendim.

BAŞKAN – Sırası gelmemiştir efendim; bunlar, 1 inci maddeyle ilgiliydi.

Sayın milletvekilleri, görüşülmekte olan 1 inci maddenin müzakereleri tamamlanmıştır; verilen önergelerden hiçbiri kabul edilmemiştir.

1 inci maddeyi Komisyondan geldiği şekliyle oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Amasya Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya ve arkadaşlarının, Ondokuz Mayıs Üniversitesine bağlı olarak, Amasya'da ziraat fakültesi kurulmasına ilişkin bir önergesi vardır. İçtüzüğün 87 nci maddesinin 4 üncü fıkrası hükmüne göre, bu önergeyi işleme koyabilmem için komisyonun salt çoğunluğunun mevcudiyeti gerekmektedir.

Sayın Komisyon, salt çoğunluğunuz var mı efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) – Sayın Başkan, Komisyonumuzun salt çoğunluğu yoktur.

BAŞKAN –Sayın İyimaya, Komisyonun salt çoğunluğu olmadığı için önergeniz işleme konamamıştır.

Şimdi 2 inci maddeyi okutuyorum :

MADDE 2. — 2809 sayılı Kanunun ek 4 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“b) İşletme Enstitüsü ve Sosyal Bilimler Enstitüsünden,”

BAŞKAN – Bu madde üzerinde, gruplardan söz talebi yoktur.

Şahsı adına, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan söz talebinde bulunmuşlardır.

Buradalar mı efendim? Olmadığı anlaşıldı.

Madde üzerinde önergeler vardır; sırasıyla okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 182 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesine bağlı (b) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Telek Reşat Doğru Hasari Güler Afyon Tokat Adıyaman

Sedat Çevik Hüseyin Arabacı Ankara Bilecik

"b) İşletme Enstitüsü ve Güzel Sanatlar Enstitüsünden,"

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 182 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesine bağlı (b) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Telek Reşat Doğru Hasari Güler Afyon Tokat Adıyaman

Sedat Çevik Hüseyin Arabacı Ankara Bilecik

"b) İşletme Enstitüsü ve Fen Bilimleri Enstitüsünden,"

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 182 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesine bağlı (b) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Telek Reşat Doğru Hasari Güler Afyon Tokat Adıyaman

Sedat Çevik Hüseyin Arabacı Ankara Bilecik

"b) İşletme Enstitüsü ve Temel Bilimler Enstitüsünden,"

BAŞKAN – Şimdi, dördüncü ve sonuncu önergeyi okutuyorum; okuttuktan sonra, tekrarlamadan, işleme koyduracağım.

Buyurun efendim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 182 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesine bağlı (b) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Telek Reşat Doğru Hasari Güler Afyon Tokat Adıyaman

Sedat Çevik Hüseyin Arabacı Ankara Bilecik

"b) İşletme Enstitüsü ve Sağlık Bilimleri Enstitüsünden,"

BAŞKAN – Sayın Komisyon katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) – Çoğunluğumuz olmadığı için katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Hükümet katılıyor mu?

MİLLî EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Komisyonun çoğunluğu olmadığı için iştirak edemediği ve Hükümetin de katılmadığı önergenin sahipleri konuşacaklar mı, gerekçeyi mi okutayım efendim? Konuşmayacaklar.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Sağlık Bilimleri Enstitüsünün kurulması yararlı olacaktır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 182 sıra sayılı Kanun Tasarısının 2 nci maddesine bağlı (b) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Telek (Afyon) ve arkadaşları

"b) İşletme Enstitüsü ve Güzel Sanatlar Enstitüsünden,"

BAŞKAN – Sayın Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) – Sayın Başkan, katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Hükümet katılıyor mu?

MİLLî EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergenin sahipleri konuşacaklar mı efendim? Konuşmayacaklar.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe :

Güzel Sanatlar Enstitüsünün kurulması yararlı olacaktır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 182 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesine bağlı (b) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Telek (Afyon) ve arkadaşları

"b) İşletme Enstitüsü ve Fen Bilimleri Enstitüsünden,"

BAŞKAN – Sayın Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) – Sayın Başkan, katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Hükümet katılıyor mu?

MİLLî EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergenin sahipleri konuşacaklar mı efendim? Önerge sahipleri konuşmuyor.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe :

Fen Bilimleri Enstitüsünün kurulması yararlı olacaktır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Son önergeyi okutuyorum:

rkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 182 sıra sayılı Kanun Tasarısının 2 nci maddesine bağlı (b) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Telek (Afyon) ve arkadaşları

"b) İşletme Enstitüsü ve Temel Bilimler Enstitüsünden,"

BAŞKAN – Sayın Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) – Sayın Başkan, katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Hükümet katılıyor mu?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergenin sahipleri konuşmayı arzu ediyor mu? Arzu etmiyorlar.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe :

Temel Bilimler Enstitüsünün kurulması yararlı olacaktır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki önergeler kabul edilmemiştir.

Maddeyi Komisyondan geldiği şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 2 nci madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum :

MADDE 3. — 2809 sayılı Kanunun ek 33 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (e) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“e) Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi ile Diş Hekimliği Fakültesi"

BAŞKAN – Madde üzerinde, gruplar adına ilk söz, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Trabzon Milletvekili Sayın Ali Naci Tuncer'e ait.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Tuncer, süreniz 10 dakika.

DYP GRUBU ADINA ALİ NACİ TUNCER (Trabzon) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz 3 üncü maddede, Başkent Üniversitesine iki fakülte ilave ediliyor. Başkent Üniversitesi nedir? Ankara'da olan arkadaşlarımız bileceklerdir; inanmanın, çalışmanın ve inancın sembolünün nasıl gerçekleştiğini bu üniversitede görebiliyoruz. Çok kısa bir dönem önce bir yanık tedavi vakfı olarak Bahçelievler'de kurulan bu üniversitenin nüvesi, başında bulunan saygıdeğer bir bilim adamı Sayın Mehmet Haberal'ın inancı sayesinde, bugün Türkiye'nin en güzide bir üniversitesi haline gelmiştir.

Vakıf üniversitelerimiz, istisnalarını bir tarafa bırakırsak, üniversite hayatında en üst seviyede hizmet veren üniversiteler haline gelmiştir; ama Başkent Üniversitesi bunların içerisinde özelliği olan bir üniversitedir; çünkü, yoktan var edilmiş bir üniversite.

Saygıdeğer arkadaşlarım, devletin geçen sene bu üniversiteye katkısı 200 milyar lira civarındaydı; ama, o da bazı nedenlerle kesilerek, bu rakam, 100 milyar lira olmuştur, yani, geçen sene devlet bu üniversiteye 100 miyar lira katkıda bulunmuştur; yıllık bütçesi 15 trilyon. Ayrıca, bu üniversitenin bir özelliği var; tek sağlık kuruluşu olan vakıf üniversitesi. Başka hiçbir vakıf üniversitesinde sağlık ünitesi yoktur. Ümit ediyorum ki, hiçbiriniz Başkent Üniversitesine hasta olarak düşmezsiniz; ama, ziyaretçi olarak uğrayın, verilen hizmeti görün; en üst düzeyde hizmet veren bir sağlık kuruluşuna sahip. Geçen sene tıp fakültesini açmış ve tıp fakültesi öğrencilerinin birinci sırada tercih ettikleri bir üniversite. Böyle üniversitelere bütün gücümüzle yardımcı olmamız lazım. Tabiî, bütün üniversiteleri en üst seviyeye getirmemiz gerekir; ama, vakıf üniversitelerinin çoğunluğu kendi imkânlarıyla bunları yaratmışlardır. Hayırsever vatandaşlarımıza teşekkür ediyorum; onun kuruluşunda hayırsever vatandaşlarımızın çok büyük katkısı olmuştur. Çok hızla büyüyen bir üniversite; tahmin ediyorum bugün 4 000 civarında öğrencisi var, talep çok fazla. Sayın Haberal, çok sıkıştırmasına rağmen mani olamadı; geçen sene bu diş hekimliği fakültesi kurulacaktı, olmadı; bu sene zorlamalara karşı duramadığı için bu fakülteyi açmak zorunda kaldı.

Biz, bütçe imkânlarımız az olduğu için her yere istenileni veremiyoruz. En ehil ellerde ne kullanılıyorsa ona yardım edelim. Bu kadar büyük istihdam sahası yaratmış olan bir üniversite; Adana'da 300 yataklı bir eğitim hastanesi var, İzmir-Karşıyaka'da bir hastanesi var, Başkentte çok büyük bir hastaneye ihtiyacı var; ama, imkânlar kâfi gelmiyor. Lütfen, bunlara bütçeden gerekli yardımları yapalım. Heba olmuyor, bunların hiçbir siyasî yönü de yok; vakfın tam kanunî anlamına göre görev yapan bir üniversite. Her gelen yabancı ve yerli teşekküller kendilerine teşekkür etmişlerdir. ISO belgesini alan ilk sağlık kuruluşudur.

Bu nedenle, bu fakültelerin açılması çok yerinde olmuştur. Memlekete ve millete hayırlı olmasını diliyor, buna önayak olan, başta rektör olmak üzere tüm Başkent Üniversitesi mensuplarına saygılarımı sunuyorum, sizlere de saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tuncer.

Gruplar adına başka söz talebi?.. Yok.

Şahısları adına, Sayın Cevat Ayhan?.. Mevcut değil.

Madde üzerinde verilmiş önergeler vardır; önce 4 tanesini geliş sırasına göre okutup, sonra işleme koyacağım.

Birinci önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 182 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesine bağlı (e) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Hüseyin Arabacı Reşat Doğru Hasari Güler Bilecik Tokat Adıyaman

Mehmet Telek Sedat Çevik Afyon Ankara

"e) Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi ile Veteriner Fakültesinden,"

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 182 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesine bağlı (e) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Sedat Çevik Reşat Doğru Hasari Güler Ankara Tokat Adıyaman

Hüseyin Arabacı Mehmet Telek Bilecik Afyon

"e) Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi ile Ziraat Fakültesinden,"

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 182 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesine bağlı (e) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Hüseyin Arabacı Reşat Doğru Hasari Güler Bilecik Tokat Adıyaman

Sedat Çevik Mehmet Telek Ankara Afyon

"e) Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi ile Hukuk Fakültesinden,"

BAŞKAN - Sonuncu önergeyi okutuyorum; tekrar okutmadan işleme alacağız:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 182 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesine bağlı (e) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Sedat Çevik Reşat Doğru Hasari Güler Ankara Tokat Adıyaman

Mehmet Telek Hüseyin Arabacı Afyon Bilecik

"e) Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi ile İlahiyat Fakültesinden,"

BAŞKAN - Sayın Komisyon önergeyi katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) – Sayın Başkan, katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Hükümet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Önerge sahiplerinden söz isteyen?.. Yok.

Önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe

İlahiyat Fakültesinin kurulması yararlı olacaktır.

BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 182 sıra sayılı Kanun Tasarısının 3 üncü maddesine bağlı (e) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Hüseyin Arabacı (Bilecik) ve arkadaşları

"e) Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi ile Veteriner Fakültesinden,"

BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) – Sayın Başkan, katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Hükümet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önerge üzerinde, önerge sahipleri konuşacak mı? Talep yok.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe :

Veteriner Fakültesinin kurulması yararlı olacaktır.

BAŞKAN – Okunan önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 182 sıra sayılı Kanun Tasarısının 3 üncü maddesine bağlı (e) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Hüseyin Arabacı (Bilecik) ve arkadaşları

"e) Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi ile Hukuk Fakültesinden,"

BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) – Sayın Başkan, katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önerge üzerinde, önerge sahipleri konuşacak mı? Talep yok.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe

Hukuk Fakültesinin kurulması yararlı olacaktır.

BAŞKAN – Okunan önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 182 sıra sayılı Kanun Tasarısının 3 üncü maddesine bağlı (e) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Sedat Çevik (Ankara) ve arkadaşları

"e) Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi ile Ziraat Fakültesinden,"

BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) – Sayın Başkan, katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Hükümet ?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önerge üzerinde, Sayın Sedat Çevik veya arkadaşlarından konuşma talebi var mı? Talep yok.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe :

Ziraat Fakültesinin kurulması yararlı olacaktır.

BAŞKAN – Okunan önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz 3 üncü maddeyi, Komisyondan geldiği şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 3 üncü maddeden sonra gelmek üzere, kanun tasarısına yeni bir 4 üncü madde ilavesine dair önergeler vardır; bunlar, Afyon Milletvekili Sayın Müjdat Kayayerli'nin, Afyon'da mühendislik mimarlık fakültesi, eğitim fakültesi, beden eğitimi ve spor yüksekokulu kurulmasına; yine Afyon Milletvekili Sayın Mehmet Telek ve arkadaşlarının, Gazismanpaşa Üniversitesine bağlı olarak mühendislik fakültesi ve güzelsanatlar fakültesi kurulmasına; İstanbul Milletvekili Sayın İsmail Aydınlı ve arkadaşlarının Düzce'de fen ve edebiyat fakültesi kurulmasına; Burdur Milletvekili Sayın Mustafa Örs ve arkadaşlarının, Burdur'da Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi kurulmasına; Amasya Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya ve arkadaşlarının Amasya Üniversitesi kurulmasına; müşhane Milletvekili Sayın Bedri Yaşar ve arkadaşlarının, Gümüşhane'de eğitim fakültesi kurulmasına ilişkin teklifleridir. Daha evvel de tespit ettiğimiz gibi ve şu anda sizlerce de görüldüğü üzere, Komisyonumuzun salt çoğunluğu mevcut olmadığından; değil mi efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) – Evet, salt çoğunluğumuz yoktur.

BAŞKAN – Komisyonun salt çoğunluğu olmadığından, bu önergeleri işleme koyamıyoruz; bilgilerinize sunmuş oldum.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde, gruplar adına, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Necati Çetinkaya; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

DYP GRUBU ADINA M. NECATİ ÇETİNKAYA (Manisa) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; konuşmama başlamadan önce, şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kısa bir süre sonra, dünya 21 inci Asra girecek ve 21 inci Asra girerken, bütün dünyanın -yalnız bizim değil- ittifakla kabul ettiği bir husus var; 21 inci Asır bilgi çağı olacak. 21 inci Asırda, bilim, insanlığın önünde bir rehber olacak, bir güneş olacak. Tabiî, geçmiş asırlarda da bu böyle oldu. Hangi ülke ilmi kendisine rehber edindiyse, o ülke, asrın zirvesine yükseldi ve o asrın önemli devleti ve cihanşümul imparatorluklarını kurmasının da en önemli sebebi, bilgiyi kendisine rehber edinmesi...

Bizim tarihimiz de böyledir, dikkat ediniz, incelediğimizde, dünyada en önemli misyonumuzu oynadığımız zaman, hep, bilginin, rehberimiz olduğu zaman olmuştur. Fatih Sultan Mehmet Han Hazretlerinin İstanbul'a girdiği günün ilk fermanı, ilk emri, Semaniye Üniversitelerinin kurulmasıdır. İstanbul'un fethedilmesi önemli bir olay; ama, İstanbul üniversitelerinin kurulmasıyla, dünya, bu devletin bu fütuhatını daha iyi anlayacaktır. "Fütuhatın süslenmesidir bu; yani, İstanbul'un fethinin taçlanması, ancak bu büyük ilim müessesesinin, bu köhneleşmiş Bizans'ın temelleri üzerinde yükselerek, Bizans'ı yeniden ilimle aydınlatmasıyla kabil olacaktır" demiştir ve öyle olmuştur.

Yıllar var ki, Türk dünyası, tarihteki o muazzam misyonunu, maalesef son asırlarda, yaşayamadı. Bir Yusuf Has Hacib'lerin, yalnız Türk dünyasına değil, insanlığın hizmetine bahşettiği Kutadgu Bilig'leri ve keşifleriyle dünyaya ışık tutan o büyük kaşifler, ülkemizde artık çıkmaz oldu.

Hiç unutmuyorum, Semerkant'ta Uluğbey Enstitüsünü ve Türbesini ziyaret ettiğimizde, o müzede çok önemli ve hakikaten düşündürücü tablolar gördük. Gagarin diyordu ki: "Ben, uzaya gitmeden önce, uzayın benden önceki fatihinin Uluğ Bey olduğunu dönünce gördüm" Bugün, orada, tabloda yazılıdır.

Aya ilk ayak basan o büyük Amerikalı uzay bilgini Armstrong diyordu ki: "Ey büyük insan... Siz, bizden önce ayı keşfettiniz; siz olmasaydınız, ayın fethi bize müyesser olmazdı." Bunlar, benim sözüm değil; bunlar, 2 uzay bilgininin sözü.

İşte, bu kadar büyük ilim adamlarının bulunduğu ülkeler... Gayet tabiî ki, Farabileri, İbni Sinaları, El-Kindîleri, Harezmleri yetiştiren ve dolayısıyla, kendi ülkelerindeki ilmi başka ülkelere taşıyan büyük ilim adamları büyük dahiler...

Harran Üniversitesinin ilk rektörlük payesi Farabi'ye nasip olmuş. Türkistan'da Otrar'ı gezen arkadaşlarımız bilirler. Otrar'da Farabi adına kurulan o müzede, o zaman, o üniversitenin 1 200 000 rolelik, ciltlik bir kütüphane olduğunu görürsünüz; ama, şimdi, orada, o ilim fışkıran topraklarda küllenmiş, çoraklaşmış yerler görüyorsunuz.

İşte, bunu söylerken şuraya gelmek istiyorum: Bugün üniversitelerimizle, YÖK'ümüzle, eğer, bilgi çağında, ilim ve teknolojiye önem veriyorsak, Türkiye'nin yerinin, şu anda bulunduğumuz yer olmadığını hep birlikte kabul etmek mecburiyetindeyiz.

Konuşmamın başında da söyledim; tarihte, ilme önem verdiğimiz dönemlerde zirvede bulunmuşuz, ilmi uzaklaştırdığmız, ilimden uzaklaştığımız anda izmihlâle sürüklenmişiz. O sebepledir ki, ülkemizde üniversitelerin artması bizim için bir hedeftir; ama, gelin görün ki, yeterli midir; yeterli değildir. Manada da yeterli değildir, kemiyette de yeterli değildir, keyfiyette de yeterli değildir.

Bugün, Amerika, dünyaya, kabul etsek de, etmesek de yön vermektedir. Nasıl olmuştur; bugün, Amerika'da 2 500 üniversite vardır. Japonya, bugün, teknolojisiyle, Hiroşima ve Nagasaki'deki küllerin üzerinde mahvolan bir Japonya, kısa zamanda 487 üniversiteyle -bu, 1999 rakamlarıdır- ilimle bu seviyeye gelmiştir.

Sanayiyle bütünleşmiş, ekonomiyle bütünleşmiş ve dolayısıyla, sanayi parklarında; yani, bizim ülkemizde organize sanayi dediğimiz parklarda, üniversiteyle sanayiciler, işadamları âdeta iç içe olmuşlar. Bizim hasret çektiğimiz, benim mülkî idare amirliğim sırasında en önemle üzerinde durduğum konulardan birisi, üniversiteyle sanayi parklarını kucaklaştırmak, sanayicilerimizi kucaklaştırmaktı. (DYP ve DSP sıralarından alkışlar)

Gelin görün ki, bunda muvaffak olamadık, hep yaklaştırdık, hep birbirleriyle kaynaştırmaya çalıştık. Size bütün samimiyetimle söylüyorum, hepiniz biliyorsunuz, bu, bir gerçektir. Üniversiteyle sanayii iç içe kılmadığınız sürece, asrın teknolojisini nasıl yakalayabilirsiniz? Gittiğimiz yerlerde görüyoruz; tulumunu giymiş bir profesör, yeni buluşların peşinde, üretimi artırmak ve dolayısıyla ihracatı artırmak, ekonomide dev adımlarla ülkesini en ileriye götürmek için. Üniversiteden beklediğimiz budur. Yetişen gençlerin ufkunu genişleten, demokrasiye aşık, hür fikirli, hoşgörülü, tolerans sahibi, medeni çerçevede tartışmaya açık, birbirlerine tahammüllü ve saygılı gençler; bunları yetiştiren üniversiteler ve yükseköğretim müesseseleri... Diyorum ki, fikirlerden korkmayın, karşı görüşlerden ürkmeyin. Ülkeyi, 21 inci Asra güçlü taşıyacak hür beyinler ve işte bu hür beyinlerin yetiştiği, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür üniversiteler...

Bakınız, Pazartesi günü, ABD Başkanı...

(Mikrofon, otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çetinkaya, üzerinde konuşmakta olduğunuz madde, 4 üncü maddedir.

Lütfen tamamlayın efendim.

M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Bu da uygulamayla ilgili efendim.

... şöyle seslendi buradan: "Dünyanın hürriyete kavuşması ve utanç duvarının yıkılmasıyla ilgili, John Fizgerald Kennedy, Berlin'de, diyordu ki 'özgürlükler bölünemez.' Büyük Atatürk de diyordu ki 'egemenlik, korku üzerine kurulmamalıdır." Mademki böyle, işte bu, jakobenci bir zihniyetle değil, korkusuzca düşüncelerini ifade eden, korkusuzca tartışan, korkmadan gerçekleri müdafaa eden, üreten, icra eden, uygulayan, ülkesini çağın medeniyet ve teknolojisinin üzerine çıkaran bir nesil... Üniversiteden beklediğimiz bu. (Alkışlar)

İş hayatıyla bütünleşen, siyasî hayatta demokrasinin temel taşlarını onaran, ilimle bezeyen, bu burçları yücelten, millî iradenin en büyük güç olduğunu kafalara nakşeden bir ilim haysiyetinin yüce temsilcileri... İşte, bu olmadan hak kazanan bir ilim, saygın bir ilim adamı, bu senaryolarla, bölgede ve dünyada, yarınları, insanlık ve ülkesi için fethe çıkan bir üstün ruh haleti... Dolgun başaklar misali, tevazuyla eğilen başlar; ama, o başların üzerinde yücelen, yüceltilen bir ülke... İşte, bu görevini yapan bir üniversite ve o üniversitenin ilim adamları...

Türkiye, yıllar var ki, bir Oxfordu, bir Cambridgei kendi ülkesinde uygulayamamanın üzüntüsü içindedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Sayın Başkan, son cümlem...

BAŞKAN – Son cümleniz; peki...

M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – 21 inci Asırda gündemi tayin edecek bir Türkiye, bu bilgi çağıyla, çağın bütün imkânlarıyla mücehhez bir üniversite ve dünyanın en güçlü, en velûd evlatlarını ve kadrolarını yetiştirmekle mümkün olacaktır; üniversitelerden beklediğimiz budur.

Bu ümitle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çetinkaya.

Gruplar adına başka söz talebi?.. Yok.

Şahısları adına, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan?.. Yoklar efendim.

Madde üzerinde önerge yok.

Bir sayın milletvekilimiz, Başkanlığın delaletiyle, yerinden bir soru sormak istiyor.

Burdur Milletvekili Sayın Mustafa Örs, buyurun efendim.

Lütfen, kısa olsun.

MUSTAFA ÖRS (Burdur) – Sayın Başkanım, biraz önce Komisyonun salt çoğunluğu olmadığı için gündeme alınamayan, Burdur'a Mehmet Akif Ersoy üniversitesinin kurulması konusunda Sayın Bakanımıza soru sormak istiyorum. Tabiî ki, bu durumda olan diğer illerimize kurulacak fakülte ve üniversitelerle de ilgilidir.

Burdurumuza, yıllardır, gerek Burdur'daki gerekse dışarıdan gelen siyasîlerimiz, bir üniversitenin açılmasını ve buna da, Burdur'un ilk milletvekili olan, İstiklal Marşımızın yazarı, millî şairimiz Mehmet Akif Ersoy adının verilmesini istemişlerdir. Bu üniversitenin yapılmasıyla ilgili çalışmalardan sonra, bugün, arsasıyla, binalarıyla, öğretim üyesi -211 sayısı- 87 memur ve 7 426 öğrenci sayısıyla fakülte ve yüksekokullarıyla, ayrıca, yurtları ve laboratuvarlarıyla böyle bir üniversitenin kurulmasına hazır durumdadır. Diğer illerimizdekiler dahil, bu durumdaki yerlerde fakülte ve yüksekokulların, ayrıca, üniversitelerin kurulması konusunda bir çalışmanız var mıdır veya yoksa bundan sonra olacak mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – 55 inci hükümet döneminde, birtakım illerimizde üniversite kurulması yönünde çalışma yapılmış olduğunu biliyorum. Kurulacak üniversiteler, Burdur'da olduğu gibi, altyapısı ve eğitim kadrosu hazır olan illerimizde olacaktır. Bir çalışma içeresindeyiz; Burdur da bunların içerisinde. Başta Burdur Eğitim Fakültesi olmak üzere başarılı çalışmalar yapmaktadır; eğitim kadroları da vardır. Üniversitelerin kurulması genel bir çerçeve içerisinde düşünülmektedir; tek bir üniversiteyle yola çıkılmayacaktır. Yapılacak olan çalışmalarda Burdur da değerlendirmeye tabi tutulacaktır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi, Komisyondan geldiği şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5. Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Gruplar adına söz talebi?.. Yok.

Şahsı adına, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan?.. Yoklar.

İstanbul Milletvekili Sayın Murat Sökmenoğlu, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MURAT SÖKMENOĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; fizikî imkânları elverişli ve yeterli olan üniversitelerin bünyesinde yeni fakülteler kurulması söz konusu; ancak, millî bir afet halini alan, deprem sonrası bazı kampuslarda meydana gelen çatlaklar, öğrencileri ve dolayısıyla, ebeveynleri korkutuyor, ürkütüyor. Dün YÖK'le ilgili araştırma açılmasına dair müzakerelerde net bir şekilde, Avcılar'daki fakültede depremde meydana gelen çatlaklar, patlaklar konusunda itiraz eden masum öğrencilere, yönetmeliğin tatbik edilmesini tenkit etmiştim. Sayın milletvekilleri, her şeyi yönetmeliğe bağlayıp, gerçeklerden gizlenemezsiniz; titreyen genç yürekleri, anaların, babaların gözyaşlarını katı bir disiplin anlayışıyla yok sayamazsınız.

Sayın milletvekilleri, Marmara Bölgesinden sonra Düzce depremi moralleri bozmuştur. Onun için, stres içinde yaşamaya mahkûm edilmeye çalışılan İstanbulluya kulaklarınızı tıkayamazsınız.

Ayrıca, dün, yine, buradan Sayın Bakana sormak ihtiyacı duymuştum; "fay hattı üzerinde bulunan Heybeliada'daki Deniz Lisesi, Tuzla'daki ve Yeşilköy'deki deniz ve hava harp okulları için ne gibi tedbir alınmıştır" diye. Bu okulların Sayın Millî Eğitim Bakanına bağlı olmadığını çok iyi biliyorum; ancak, harp okullarının önemini tartışmayı dahi lüzumsuz görüyorum. Buralarda, subay yetişiyor; buralarda, geleceğin kurmayları yetişiyor; doğrudan güvenliği alakadar eder; güvenlik de, cumhuriyetin belkemiğidir malumlarınız. Ben, cumhuriyet hükümetine soruyorum: "İlle de Savunma Bakanı bu konuları bilir" anlayışını anlamıyorum. Cumhuriyet hükümeti bir tanedir; üyeleri de, Türkiye'deki bütün meseleleri bilmekle mükelleftir.

Sayın milletvekilleri, eğer vatandaşla aynı duyguyu paylaşamıyorsanız, hissettiklerini hissetmiyorsanız, görevinizi de ihmal etmiş oluyorsunuz kanaatindeyim.

Sayın milletvekilleri, bir taraftan yeni üniversite, fakülte açmanın yanında vakıf üniversiteleri ve bünyelerinde açılacak fakültelerin teşvik edilmesini savunacaksınız, diğer taraftan, deprem gibi bir afet karşısında mevcut kampuslerin o kullanılamaz, o oturulamaz durumu karşısında suskunluğu yeğleyeceksiniz, suskun kalacaksınız!.. İşte bu olmaz. Bizi, bu tavır üzüyor, kahrediyor, ürkütüyor.

Bu konularda velileri tatmin etmemiz gerektiğine bir daha dikkatlerinizi çekmek istiyorum ve bu vesileyle de saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sökmenoğlu.

Sayın milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz 5 inci madde üzerinde herhangi bir önerge yoktur.

Maddeyi Komisyondan geldiği şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

86 ncı maddeye göre herhangi bir talep yoktur.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarının tümü kabul edilmiştir; hayırlı olsun.

Sayın Millî Eğitim Bakanımız bir konuşma yapacaklar.

Buyurun Sayın Bakanım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sinop'ta bir eğitim fakültesi kurulması, Başkent Üniversitesine bağlı bir fakülte kurulması, bir de Koç Üniversitesine bağlı bir enstitü kurulmasıyla ilgili tasarıyı görüşerek kabul ettiniz; hepinize bu konuda teşekkür ediyorum.

Türkiye'nin geleceğini, bilim ve aklın aydınlatacağını her konuşmamda söylüyorum. Bilim ise, bilim yuvaları olan üniversitelerde gerçekleşecektir. Bilgiye en seri şekilde ulaşmak, bilgiyi en iyi şekilde kullanmak ve bilgi üretmek, Türkiye'yi muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkaracak tek yoldur.

Çok sayıda ilimiz, üniversite istemektedir. Biraz önce, bir soruya verdiğim cevapta belirttiğim gibi, çok sayıda ilde, fizikî altyapı mevcuttur; ancak, öğretim kadrolarının eksikliği nedeniyle, fakülteler hayata geçirilememekte, üniversiteler hayata geçirilememektedir. Örnek olarak veriyorum; bunlardan biri de, Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi hukuk fakültesidir. Öğretim üyesi olmadığı için, hukuk fakültesinden vazgeçilmiştir, kurulamamıştır, hayata geçirilememiştir.

O nedenle, hayata geçirilebilmesi mümkün olan bütün fakültelerin ve üniversitelerin Türkiye'ye çok büyük katkılar sağlayacağı inancıyla, hepinize çok teşekkür ediyor ve saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

Sayın Millî Eğitim Bakanımıza teşekkür ediyor ve tekrar, kanunun hayırlı olmasını diliyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun müzakeresine başlıyoruz.

2 – Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/432) (S. Sayısı: 198) (1)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet hazır.

Sayın milletvekilleri, Komisyon raporunun okunup okunmamasını oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler...

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Karar yetersayısını arayacağız.

... Kabul etmeyenler...

Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı yoktur.

Görüşmelere saat 18.00'e kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati : 17.52

 

(1) 198 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

 

 

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 18.00

BAŞKAN : Başkanvekili Mehmet Vecdi GÖNÜL

KÂTİP ÜYELER : Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Vedat ÇINAROĞLU (Samsun)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 21 inci Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

2 nci sırada yer alan, Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun müzakeresine başlamıştık.

Raporun okunup okunmamasının oylanması sırasında karar yetersayısının aranması istenilmiş ve yapılan oylamada karar yetersayısının mevcut olmadığı anlaşılmıştı.

Şimdi, bu oylamayı tekrarlayacağım ve karar yetersayısını yeniden arayacağım.

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2. – Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/432) (S.Sayısı: 198) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet hazır.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunuyorum: Raporun okunmasını kabul edenler... Raporun okunmasını kabul etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümünün görüşmelerine başlıyoruz.

Gruplar adına ilk söz, Fazilet Partisi Grubu adına, Çorum Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu'na aittir.

Buyurun Sayın Hatiboğlu. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; önümüzdeki kanun tasarısı, Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkatın kaldırılması ve yerine yeni tekliflerin getirilmesiyle ilgili.

Tasarı sahibi hükümet, acaba bu Kanunu Muvakkata nasıl bakıyor; niye onun kaldırılmasını, yeni bir teklifin getirilmesini arzu ediyor? Kanunu Muvakkat ne mene şeydi; bu tasarı ne getiriyor? Bunu öğrenebilmenin en kestirme ve belki, en doğru yolu, sayın hükümetimizin genel gerekçesidir. Beni bağışlayınız, eksikli, küsurlu ve kusurlu ifade etmemek için, sayın hükümetin genel gerekçesinden arz edeceğim: "Suçun ortaya çıkmasından hükmün kesinleşmesine kadar, sanık hakkında yapılacak bütün işlemlerin adlî makamların görev ve yetkisi içinde bulunması genel kuraldır. Ancak, etkili, verimli, süratli ve saygın bir kamu yönetimi de toplumun vazgeçemeyeceği bir olgudur." Bunun her ikisi de doğru.

Yine, gerekçede "... Kamu görevlilerinin bu görevleri sebebiyle işledikleri suçlar nedeniyle doğrudan doğruya ceza kovuşturmasına tabi tutulmaları, kamu hizmetinin işleyişinde aksamalara ve kamu otoritesinin saygınlığının zedelenmesine yol açabilir. Bu sakıncaları gidermek, memurlar ve diğer kamu görevlilerini asılsız isnat ve iftiralar karşısında korumak için bunların görevleri sebebiyle işledikleri suçlar hakkında adlî makamların kovuşturma yapmasından önce idarenin bir inceleme yapmasını ve bu incelemenin sonucuna göre olayın yetkili ve görevli adlî mercie intikal ettirilmesini öngören sistemler geliştirilmiştir. Nitekim Anayasamızın 129 uncu maddesinin son fıkrasında da, memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılması, kanunla belirlenen istisnalar dışında, kanunun gösterdiği idarî merciin iznine bağlıdır denilmektedir"

Şimdi, asıl, hükümetimizin tespitine geliyorum ve biraz da tabiî, bendenizi hayrete düşüren tespite geliyorum: Hükümetimiz buyuruyor ki "Ülkemizde kamu hizmetinin aksamadan yürütülmesi için öngörülen özel soruşturma sistemini en kapsamlı biçimde düzenleyen metin, 1913 yılında kabul edilerek yürürlüğe konulan Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkattır." Selamünaleyküm!..

Şimdi, gerçekten, Anayasanın 129 uncu maddesini de dikkate alarak ki, hükümet -buradaki ifadesinden anlaşılıyor- "biz, 129 uncu maddenin, 144 üncü maddenin, 7 nci maddenin, 8 inci maddenin, 9 uncu maddenin gafili değiliz, bunların hepsinin farkındayız, bunların ışığı altında bu düzenlemeyi yaptık" diyorlar. Arkasından da, itirafta bulunarak yahut işe biraz da ceza usulü yönünden yaklaşırsak, ikrarda bulunarak, buyuruyorlar ki "ülkemizde kamu hizmetinin aksamadan yürütülmesi için öngörülen özel soruşturma sistemini en kapsamlı biçimde düzenleyen metin, 1913 yılında kabul edilerek yürürlüğe konulan Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkattır." Katılıyoruz; ama, şimdi, benim kafamda oluşan bir sual var Sayın Bakanım; bu, bu kadar güzelse, her meseleyi ariz amik (enine boyuna)- inceliyor, sizinle bizim rahat anlayacağımız dille- efradını cami, ağyarını mani nitelikte bir düzenleme ise... Yani, başka işimiz mi yoktu; kendimize bir iş icat edelim... Efendim, çok kanun çıkarmamız nasıl olsa Amerika'nın bile dillerine düşüyor, bir sayı daha artıralım, misafir Clinton, Mr. Clinton "69" demişti, bu, hiç olmazsa 70 olsun diye mi getirdik? Burada diyoruz ki "en kapsamlı kanun budur." Peki, niye değiştiriyoruz; benim anlamadığım bu. Zannediyorum, nazik, konusunu vâkıf ve ehil olan Sayın Bakanımız bu konuda bizi cevaplandırır.

Şimdi, isterseniz, kanunu muvakkatın 1 inci maddesinin ne olduğuna bir bakalım: "Memurinin vazifei memuriyetlerinden münbais veya vazifei memuriyetlerinin ifası sırasında hâdis olan cürümlerinden dolayı icrayı muhakemeleri, şeraiti âtiye dairesinde, mahakimi adliyeye aittir."

Şimdi, buradaki düzenlemeyle bizim getirdiğimiz düzenlemeleri konuşmam esnasında mukayese edeceğim. Yani, demokratikleşme açısından, hukukun üstünlüğü prensiplerinin hâkim ve galip kılınması açısından. Arada ne fark vardır? Çağdaşlığa hangisi daha yakın ve yatkındır? Onu ifade etmeye çalışacağım; ancak, bir usulî itirazımı sayın komisyonumuzun, Sayın Bakanımızın izinleriyle ıttılaınıza arz etmek isterim.

Komisyonlarımız, malumu faziletleri, Heyetiniz adına işlem yaparlar. Eğer, siz, sözünüzü komisyonlarda dinletemiyorsanız, haklı olmasına rağmen dinletemiyorsanız, yapacağınız bir şey vardır: İtiraz ederseniz, kabule şayan görülmez; değişiklik teklifi önerirsiniz, kabul edilmez; bundan sonra ne yapacaksınız? Hani "varalım sahibine haber verelim heman" sözü vardır biliyorsunuz. Bizim milletvekilinin yapacağı şudur: Gelip, Genel Kurulu bilgilendirmek. Demek lazım ki "ey heyet, size niyabeten çalışan şu komisyon, çok haklı olan şu meselelere sahip çıkmıyor, siz bari sahip çıkınız" Bu, serzenişimin sebebi ve altında yatan illet.

Bütün kanunlarda olduğu gibi, bu kanun da ceffelkalem geçirilmiştir; yani, alelacele getirilip götürülmüştür. Biz, bir vergi kanunu çıkardık geçmiş dönemde. Maşallah, Hazreti İsa'yı kıskandıracak nitelikte bir de ad koyduk ona, "milat" dedik. Yani, bir kanunun, bir hareketin başlangıcı sayılması, milat sayılması, ona, miladın anımsattırdığı gücü verir anlamına gelmez. Ne oldu sonra? Bir daha elden geçirdik.

Daha sonra, çıkardığımız birçok kanunlarda da acil davrandık; işte af kanunu... Ben, hem komisyonda arz ettim hem de Muhterem Heyetinizin huzurunda yana yakıla anlattım; yapmayın... Aceleye getirdiler. Bak "erişir menzili maksuduna aheste giden, tizi reftâr olanın pâyine dâmen dolaşır" Bu, meşhur bir sözdür. Acele ederseniz, eteklerimiz ayaklarımıza dolaşır ve dolaştı; Çankaya'da düştük! Ha, o, bir anayasal yoldur, doğrudur, ayıbı falan da yoktur; ama, gönül ister ki, Parlamento işlemleri hiçbir yere takılmadan tıkır tıkır yürüyebilsin; bizim vazifemiz bu. Ne Cumhurbaşkanı itiraz edebilmelidir ne Anayasa Mahkemesi iptal edebilmelidir; öyle bir düzenleme yapmalıyız, bizim görevimiz bu. Ha, onlar istisnadır, olabilir. Hatalı taraf olur, oradan, Bağdat'tan döner yanlış hesap; ama, hayır, biz, istisnaları kural, kuralları istisna haline getirdik. Bu kadar acele etmenin anlamı yok. İşte, biri de bu.

Bakınız, bendeniz, Adalet Komisyonunda, yana yakıla "bu, Anayasa Komisyonunu alakadar eder; sayın hükümetimizin genel gerekçesinde de atıfta bulunduğu gibi, 129 uncu maddeyi çok yakından ilgilendiriyor, 144 üncü maddeyi yakından ilgilendiriyor; yapmayın, Anayasa Komisyonu bunu bir incelesin" demiştim. Anayasanın 129 uncu maddesinin son fıkrasını okuyorum, aynen şöyle: "Memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılması, kanunla belirlenen istisnalar dışında, kanunun gösterdiği idarî merciin iznine bağlıdır." Yani, kamu görevlilerinin idarî merciler tarafından tahkike tabi tutulması, lüzumu muhakemelerine ya da men'i muhakemelerine karar verilmesi, anayasal düzenlemeyle belirlenmiştir; yani, anayasal bir işlemdir bu. Öyleyse, en tabiî olanı, Anayasa Komisyonu, bu işi, bu meseleyi görmeli, görüşmeliydi. Nitekim, 20 nci Dönemde bu tasarı bir kere daha gelmiş ve Anayasa Komisyonunda görüşülmüş -asıl komisyon Anayasa Komisyonudur- rapor hazırlanmış, Genel Kurula gönderilmiş, sıra sayısı almış. Peki, yani, ne değişti? Gezegen mi değiştirdik; hayır. Anayasımızda değişiklik mi oldu; hayır. Nasıl oluyor ki!.. Ha, efendim, işte, o zaman Meclis Başkanı başka bir zattı, oraya havale etmişti, bu defa başka bir zattır, o da buraya havale etmiştir. Bu, mantık değildir; bu, gerekçe değildir; bu, haklı değildir; bu, doğru değildir. 40 tane değildiri yan yana sıralayın, önüne istediğiniz kelimeyi yazın, değildir.

Değerli milletvekilleri, Anayasa Komisyonuna gönderilmesinin gerektiği yolunda, komisyonda, dilimde tüy bitti; ama, ne yapalım ki, Kurul çalışmalarında söz, sayınındır. Doğrudur yanlıştır; Kurul çalışmalarında son söz, sayınındır. Parmak kaldırırsınız, bir fazlaysa mesele bitmiştir. Bakın, yanlış hatırlamıyorsam, İçtüzüğün 38 inci maddesi gayet açık "komisyonlar, kendilerine havale edilen tasarı veya tekliflerin ilk önce Anayasanın metin ve ruhuna aykırı olup olmadığını tetkik eder" denilmektedir. Birinin, önergeyle birini tahrik etmesi gerekmez. Bu, komisyonun tabiî görevidir. Bunu tetkik etmedi. Benim itirazım üzerine, efendim, bir oylama yaptılar "aykırı değildir" dediler; yani, bu, şuna benziyor: Ağustosun ortasında, tam da öğlen vakti, yukarıda pırıl pırıl parlayan bir güneş; birisi geliyor, soruyorsunuz "bu, ay mıdır; güneş midir?!" Efendim "aydır" derse, yani, o, ay mı olur; hayır. O halde, oylamayla, gerçeği değiştirmemiz mümkün değil. Bunu incelememiz, komisyonun tetkik etmesi lazımdı. Bu, bir eksikliktir. Şimdi, oradan geçiyorum.

Değerli milletvekilleri, bizim Anayasamızın "Başlangıç" metninin dördüncü fıkrasında çok açık bir hüküm var: Kuvvetler ayrımı. Anayasa yapıcı, bunun uzun tartışmasını yapmış. Niye, yasamayı, yürütmeyi, yargıyı ayrı yerlere koymuş? Bunun bir hikmeti vardır. Dolayısıyla, bu düzenlemede, bu tasarının düzenlemesinin heyeti umumiyesini birlikte mütalaa ettiğimiz, incelediğimiz zaman çok açık anlarız ki "kuvvetler ayrımı" ilkesine riayet edilmemiştir. Kuvvetler ayırımı; yasama kendi içinde, yargı kendi içinde, yürütme kendi içinde meselelerini hallü fasl eder. Buna dikkat edilmemiş, riayet edilmemiştir.

Anayasanın 123 üncü maddesinin birinci fıkrasına, lütfedip, bir bakarsanız, idarenin bütünlüğü esası ilkesi vardır. İdarenin bütünlüğü; kendi içinde bütünlüğü... Şimdi, savcı beye bir ihbar gitti; muhbiri sadık mıdır, muhbiri kâzib midir bilinmeyen bir muhbir, savcı beye ihbarda bulundu; yargı müdahalesini götürdü, idareye müdahale etti. Bu, kuvvetler ayırımı ilkesinin ihlalidir.

Bu, şu anlama mı gelir; yani, kimse yargılanmasın, onu mu istiyoruz? Hayır, yargılansın; ama, kendi kurullarından tetkik edilsin, incelensin, sonra, yargılanacaksa, yargılanmayı gerektiriyorsa, yargılansın. Bu hususa da dikkat edilmemiştir.

Bir başka husus daha var: Yani, tabiri caizse, bir söz vardır -benim gibi saçı dökülmüş olanlar alınmasın- derler ki: Tut kelin perçeminden... Şimdi, bu tasarının neresinden tutarsanız, buyurun, tutun. Nereden tutsanız, elinize geliyor. Eşitlik var mı bu tasarıdaki düzenlemede? Hayır. Bakınız, yürürlükteki kanunda "...memuriyetlerinden münbais veya vazifelerinin ifası sırasında..." Yani, memuriyetleri sebebiyle yaptıkları işten dolayı ya da görevlerinin ifası sırasında bir suç işledilerse idarî incelemeye tabidir.

Bir icra memuru, gitti, icrai vazife ederken, birisi geldi, müdahale etti, bir suç işledi. O vazifeyle, o hacizle macizle ilgili değil. Yani, siz, bu adamı, kendi kuruluna... İcra memuru yargıya aittir; belki, buraya tam uymadı; ama, yani, öyle bir memur düşününüz, doğrudan doğruya vazifesiyle ilgili değildir; ama, vazifesini ifa sırasında bir suç işlediyse, onun dahi, kendi kurumlarının denetiminden, incelemesinden ve olurundan geçmesi lazım. Nitekim, bu konuda anayasal bir düzenleme var. Bakınız, size bir madde arz edeyim. Bazı kurumlarda, hem vazifeleriyle ilgili... Evet, anayasal düzenlemelerde; hem gördüğü görev dolayısıyla hem de görevi esnasında bir suç işlediyse, kendi kurullarından geçmesi lazım geldiğine dair Anayasada hüküm var. Peki, başka yerde, Anayasanın bu açık hükmü dolayısıyla, başka memurlar için öyle bir yöntem uygulanırken, burada, sadece görevleri sebebiyle suç işleyenleri bu kurala tabi tutarsanız, Anayasanın eşitlik ilkesini ihlal edersiniz. Bu da, Anayasa için, iptal sebebi olur. Bunu da söyledik; ama, maalesef olmadı.

Değerli milletvekilleri, bir başka husus da şudur; izninizle şuraya bir bakalım; zaman da bize gadrediyor; ama... Bakınız, Madde 144. - “görevlerinden dolayı veya görevleri sırasında suç işleyip işlemedikleri...” Bu, anayasal bir kuraldır; yani, bunu bazı memurlar için uygular, bazıları için uygulamazsanız, Anayasa önünde eşitliği ihlal etmiş olursunuz. Onun için, lütfen bunu düzeltmemiz lazım.

Değerli milletvekilleri, tasarının 6 ncı maddesinde bir hüküm var: "Eğer, bir kamu görevlisinin yargılanmasına izin verilmemişse, buna gerekçe yazacaksın" diyor. Bu, benim muhalefet şerhimdir aynı zamanda. Yani, yargılanmamak esas değil midir? Doğal hali, memurun yargılanmamasıdır. Yargılamak, tabiatın dışında bir davranıştır; yani, tabiî halin aksine bir haldir. Öyleyse, asıl gerekçe orada lazım. Hayır; tasarının getirdiği, eğer yargılanmaması kanaatine...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Hatiboğlu, lütfen toparlayınız.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) – Kaç dakikadan sonra toparlıyoruz Sayın Başkan?

BAŞKAN – 20 dakika tamamlandı; 2 dakikada tamamlayın lütfen.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) – Yani, yargılanmaması gerekiyorsa, diyor ki: "Tahkikatı yapan, niye yargılanmayacak bu adam; bunu anlatmalı." Demek ki, bu kafaya göre, bu mantığa göre, herkes cibilliği mücrim, herkes yargılanmalıdır. Ha, yargılanmayacaksa, bul gerekçeni anlat bana diyor. Hayır, bu yanlış... Bu yanlış...

Sürem doldu. Bir başka hüküm daha var, çok enteresan; calibi dikkat ve calibi hayret. Diyor ki: "Belli süre içerisinde, şikâyet olunan, suçlanan insan hakkında meni muhakeme kararı verilmediyse -yahut herhangi bir karar; lüzumu veya meni muhakeme- lüzumu muhakeme kararı verilmiş sayılır." El insaf yani! Biraz düşünmek lazım. O zaman ne olacak biliyor musunuz; tembel yöneticiler dosyaları atacaklar bir kenara, beklenen süre dolacak; dolayısıyla, herkes için lüzumu muhakeme kararı çıkacak. Yapmayın! Beyler, bu doğru değildir.

Değerli milletvekilleri, ben, maksadımı, meramımı kısaca toparlamaya çalıştım. Neticesini arz ediyorum: Şahsım adına konuşuyor olsaydım, çok daha net, çok daha çarpıcı şeyler söyleyecektim; ama, ne yapayım ki, grubum adına konuşuyorum, grubumdaki istişarenin çerçevesi içerisinde konuşuyorum; ama, bir şey söyleyeyim: Bakın, eğer, bu tasarı kanunlaşırsa, çok değerli insanları, çok kıymetli üretken insanları rencide etme, hatta, tasfiye etme hareketi başlayacak; unutmayın bu sözü!.. Eğer, bu, böyle, bu haliyle gerçekleşirse, tasfiye hareketi başlayacak; yeni, BÇG'ler, yeni BTK'ler, yeni talimatlar, emekliye ayrılmış insanlar; kimleri, nasıl tasfiye edeceğinin avcılığına çıkacaklar.

Uyarıyorum; bir kardeşiniz, bir arkadaşınız olarak uyarıyorum ve saygılar sunuyorum; teşekkür ediyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Hatiboğlu.

Anavatan Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Beyhan Aslan.

Buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

ANAP GRUBU ADINA BEYHAN ASLAN (Denizli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkındaki Kanun Tasarısı üzerinde, Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım; şahsım ve Grubum adına, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkındaki Yasa Tasarısını, 21 inci Dönemin, siz, sayın milletvekilleri eğer yasalaştırırsa, cumhuriyetimizden yaşlı 86 yaşındaki hukuk mevzuatımızın en yaşlı yasasını, hukuk tarihimizin hatıra arşivlerine terk edeceğiz.

1913'lerde, padişahın kulları olan memurların, yargıya karşı yönetim zırhıyla donatılması normaldi. Yasanın çıkarıldığı zamanın şartlarını dikkate alırsak, meşrutiyet kuşağının ürünü olan bu yasa, belki de, o rejimde ve o zamanda ihtiyaca cevap veriyordu. 2000'li yıllara girerken, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları, tartışılmayan en yüksek değerlerdir. Demokratik cumhuriyetin aydınlık kuşağı, bu yasayı daha fazla taşıyamaz. Hukuk dünyamız, bu yasayı içine sindiremez, şikâyet eder; onu, hukuk devletinin bir kamburu olarak görür. 1913 tarihli, Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu yürürlükten kaldırarak, demokrasi, insan hakları ve yargı reformu alanında adımlardan, ama, küçük adımlardan birini daha atmış olacağız.

Bakınız, bu yasa gerekçesiyle, Avrupa İnsan Hakları Divanının, 20 Mayıs 1994 tarih, 21594 sayılı bir kararı var. Türkiye aleyhine, Şırnak'ta meydana gelen bir olay nedeniyle, Bayan Saliha Oğur adlı bir vatandaş Avrupa İnsan Hakları Divanına gider ve dava sonucuna göre, manevî tazminat olarak, Türkiye aleyhine 100 000 Fransız Frangı ve mahkeme masrafı olarak 39 000 Fransız Frangına karar verilir ve maddî tazminata ilişkin henüz belgeler tamamlanmadığından da, o dosya ayrılır. Bu kararın gerekçesi nedir biliyor musunuz; bu kararın gerekçesi, Memurin Muhakematı Hakkında Kanunun adil yargılanmaya engel olması hadisesidir. Bu nedenle, Avrupa İnsan Hakları Divanı, Türkiye'yi, âdeta, mahkûm etmiştir.

Bugün görüşmekte olduğumuz, yaşlı yasanın yerine ikame edeceğimiz, etmeye gayret ettiğimiz yeni yasa tasarısı bir reform mudur; kesinlikle hayır; bir iyileştirmedir, reforma doğru atılmış bir adımdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu yasa tasarısı, 31.10.1997 tarihinde, 55 inci hükümetin 100'üncü günü nedeniyle basın toplantısı yapan zamanın Başbakanı Sayın Mesut Yılmaz tarafından gündeme düşürülmüştür. O günden itibaren, yasa tasarısı, hukuk dünyamız, basınımız ve sivil toplum örgütleri tarafından tartışılmıştır. Bu tartışmalar iki nokta üzerinde yoğunlaşmıştır; iki karşıt görüş ortaya çıkmıştır.

Birincisi, Anayasamızın 129 uncu maddesi değiştirilerek, memurların yargılanmasına ilişkin bir yasaya gerek yoktur. Memurlar da, bir suç işlediklerinde, vatandaşlar gibi yargılansın. Bu görüşü, Yargıtayımız ve Yargıtay çevreleri desteklemiştir. Yani, bu görüşte olanlar, genel yargılama usulü çerçevesinde, memurların da vatandaş gibi yargılanmalarını istemektedirler.

İkinci görüşe gelince, Anayasamızın 129 uncu maddesi bir vakıadır; yani, 129 uncu maddeye göre, memurların yargılanma usulü kanunla düzenlenecektir; yeni bir düzenleme gerekir; ancak, bu düzenlemenin günümüz şartlarına uygun olmasını isteyenler, Memurin Muhakematı Kanununun bu noktadan değişmesi ve 129 uncu maddenin emrettiği şekilde iyileştirmeye gidilmesi konusunu da Danıştay çevreleri daha çok istemiştir.

Bu yasa tasarısı, 20 nci Dönemde Meclise gelmiş, Anayasa Komisyonunda görüşülmüş ve bunun Anayasaya aykırı olup olmadığı konusu o gün de görüşülmüştü. Bu noktada, bu yasa tasarısı çok acil çıkıyor iddialarına biz katılmıyoruz; çünkü, 55 inci hükümetin 100 üncü gününden itibaren tartışılan bu yasa tasarısı, 20 nci Dönemde gelmiş, Anayasa Komisyonunda görüşülmüş ve yine bu dönem, Anayasa Komisyonu metni de esas alınarak, Adalet Komisyonundan, görüş birliğiyle Meclise inmiştir.

Bugün, ikinci görüş istikametinde hazırlanan yasa tasarısını görüşüyoruz. Bu yasa tasarısının konusu, memur ve diğer kamu görevlileridir. Peki, kimlerdir bunlar?.. Anayasanın 128 inci maddesi, 657 sayılı Devlet Memurları Yasası ve Türk Ceza Yasasının 279 uncu maddesi, memuru kendi açılarından tanımlamışlardır. Yargıtayımız ve Danıştayımız da, bu konuda, çeşitli zamanlarda kararlarını ortaya koymuştur; memur kimdir sualine cevap aramıştır. Memuru nasıl tanımlarsak tanımlayalım, tanımda iki unsur esas alınmıştır. Yapılan iş, kamu görevi, kamu hizmeti olacak ve hizmette süreklilik unsuru taşınacak. Anayasamızın 128 inci maddesinde yer alan "diğer kamu görevlileri" tabiri de 1982 Anayamızla hukukumuza girmiştir; yeni bir kavramdır. Devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin, genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevleri yürüten ve özlük hakları yasayla düzenlenen ve her ne ad altında olursa olsun (ister maaş, ister ücret), görev karşılığı bir meblağın tahsis edildiği personel anlaşılmalıdır. Hukukî durum itibariyle bunlar da memurdur, memur hukukuna tabidirler.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu tasarı, hukuk dünyamıza hangi yenilikleri getiriyor?.. 1913 tarihli Memurin Muhakematı Yasasının 1 inci maddesi memuriyet görevlerinden doğan ve memuriyet görevlerinin yerine getirilmesi sırasında işlenen suçlardan bahsediyordu. Bu yasaya göre, dağda çam kozalağı toplayan bir kadını kaçıran orman muhafaza memuru ya da görevi esnasında vatandaşa hakaret eden, bıçaklayan bir tapu memuru ya da belediye başkanı bu yasadan faydalanıyordu. İşte bu yeni yasayla, bu tür suç işleyenler faydalanmayacaklar. En önemli fark buradadır. Yani, kapsam daraltılmıştır. Göreviyle ilgili olmayan bir suç işleyen kamu görevlisi hakkında genel yargılama usulleri uygulanacak; yani, cumhuriyet savcısı direkt olarak hazırlık tahkikatına başlayacaktır.

Kapsam bu şekilde daraltıldıktan başka, mal bildirimi ve rüşvetle mücadele yasası var; rüşvet, zimmet, irtikap suçlarının bu yasa kapsamına girmediğini de dikkate alırsak, memurların büründüğü zırhı biraz daha hafifletmiş oluyoruz.

Yine, bu yasa tasarısıyla, soruşturma iznini verecek yetkili merciler sayılmış, eski yasadaki kurullar kaldırılmıştır. Biliyorsunuz ki, İller İdaresi Kanununa göre, kaymakamın başkanlığında ilçe idare kurulları, valinin başkanlığında da il idare kurulları vardı. Şimdi, biz, bu yasa tasarısıyla "kaymakamlar, daire idare amirleri, valiler, İçişleri Bakanı, Başbakan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, Cumhurbaşkanı tarafından soruşturma izni verilecektir" diyoruz.

Tasarı komisyonda görüşülürken kurulların devamını isteyen arkadaşlarımız oldu; dediler ki: "Bir kişiye bırakmayalım, yine, ilçe ve idare kurullarına bırakalım."

Değerli arkadaşlar, tatbikattan gelen arkadaşlarımız bilirler, ben de yirmialtı yıllık tatbikatçıyım; şimdiye kadar, bir ilçede, kaymakama muhalif hiçbir memurun imzasını görmedim, valiye muhalif hiçbir memurun da imzasını görmedim. Öyleyse, vali hangi imzayı atıyorsa memurlar o imzayı atıyor, ilçede kaymakam hangi imzayı atıyorsa ilçe idare kurulu üyeleri de o imzayı atıyor. Kurallar, kâğıt üzerinde var; ama, tatbikatta kaymakam ve valinin dediği olurdu. Bu tasarıyla tatbikat birleştirilmiştir.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Aslan, var.

BEYHAN ASLAN (Devamla) – Sayın Bedük, belki istisna vardır.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Benim başkanlığını yaptığım kurullarda vardı.

BEYHAN ASLAN (Devamla) – Olabilir; belki bir iki tane vardır; ama, biz, genel kuraldan bahsediyoruz.

1913 tarihli yasada soruşturma mekanizması ağır işlemekteydi. İdarî soruşturmalar birbuçuk iki yıl gibi uzun süreler almakta, bazen de zamanaşımı nedeniyle suçlular cezasız kalmaktaydı. Bu tasarıyla, en fazla, suçun öğrenilmesinden itibaren otuz gün, yetmediği takdirde ek onbeş günlük süreyle kırkbeş gün içerisinde, ilgili merci, suç işleyen memur hakkında soruşturma iznini verecek ya da vermeyecektir. Soruşturma izni verilmemesi halinde, soruşturma iznini verecek merci gerekçe göstermek zorundadır. Soruşturma izni verilmediğine ilişkin kararın tebliğinden itibaren onbeş gün içerisinde, şikâyetçi ya da cumhuriyet savcılığı, bu karar aleyhine itiraz edebilir. İtiraz mercii, memurun konumuna göre, yetkili merciin yargı çevresi ya da Danıştayın ilgili dairesidir.

Yine, tasarıyla, memurun statüsüne göre -hazırlık soruşturmasını yapacak yetkili cumhuriyet savcısının dava açması halinde- yetkili ve görevli mahkeme belirlenmiştir. Bu hükümle, amirlerin, memurunu koruma kaygısı giderilmiştir.

Memurlar ve kamu görevlileri hakkında ihbar ve şikâyetlerin garez, kin ya da mücerret hakaret için, suç isnadı uydurmaysa, haksız isnatta bulunanlar için cumhuriyet savcısı resen soruşturma açabilecektir. Böylece, haksız ihbar ve şikâyetlere karşı memur korunmuş oluyor.

"Bu tasarıda güdülen amaç nedir" sualine tasarının verdiği cevap şudur: "Kamu yönetimini zaafa uğratmadan, memurlar hakkındaki soruşturmalar süratle yürütülmeli ve yargının önü açılmalı; suçluların cezasız kalmasının önüne geçilmeli ve haksız isnatlardan memurlar korunmalı, idarî soruşturma daha ehil ellere yaptırılmalı ve böylece, idarî soruşturmayı, hazırlık soruşturmasını yapacak mercilere sürat kazandırılmalıdır."

Adil yargılama hakkı açısından meseleye bakarsak; bu tasarıyla, devlet ile birey arasındaki yargılama yöntem farkı, biraz azaltılmıştır. Memuru koruyup devleti yıpratmayalım, idarede istikrarı sağlayalım düşüncesi ile -yargılamada kolaylıklar getirerek yargının önünü açalım- suçlu cezasız kalmasın düşüncesi arasında bir orta yol bulunmuştur. Mağdurlar açısından, memurların yargılanmasının insan hakları sorunu olduğunu düşünürsek, bu alanda da küçük bir adım atmış oluyoruz.

Teoride ve pratikte "izin sistemi, yargılamanın bir bölümünü yürütme organına bırakarak, yargı alanının ihlal edilmesi" şeklinde değerlendirilir. Yürütme, yargının elini kolunu bağlamamalı. Yasama, yürütme ve yargı birbirlerinden ayrı ve bağımsızdırlar. Kuvvetler ayrılığı ilkesi, bir devletin omurgasıdır, yoksa devlet kendini koruyamaz. Bu noktada ne yapmak gerekir?..

Bir adım daha atarak olması lazım geleni, ideali yakalamalıyız; bu şartları oluşturmalıyız.

Değerli arkadaşlar, hukuk reformları yapıldıktan sonra, yani, savcılar ifadeleri polise aldırmaktan vazgeçtikten sonra, cumhuriyet savcılarımız cumhuriyet savcısı gibi, hâkimlerimiz de hâkim gibi ve adliyenin fizikî şartları oluştuktan sonra, tüm yargının altyapısı yapıldıktan sonra, bana göre, Anayasamızın 129 uncu maddesi Anayasa metninden çıkmalı; çünkü, ideali budur. Memurlar da vatandaşlar gibi yargılanmalı; ama, şu anda, bu yasaya ihtiyaç var.

Çağımız dünyasında, memurlar için, genel yargılamanın dışında, ayrı bir yargılama uygulaması yoktur. Sadece İsviçre'yi bir yana bırakırsak, dünyada hiçbir ülkede memurlar için özel bir yargılama yasası yok. İsviçre'de bile izin alınmadan bir yargılama yapılsa, batıl sayılmıyor. İzin sistemi de çok katı kurallara bağlı değil ve o da İsviçre, kendi siyasî yapısından mütevellit bu izin sistemini muhafaza ediyor.

Yargı, her türlü etkiden arınmış, bağımsız ve yansız olmalıdır. Yönetimler, yargının yerini almamalıdır. 2000'li yıllara girerken çağın ruhunu yakalamak zorundayız. Bu çağın ruhu demokrasidir; bireyin hak ve hürriyetleridir; teşebbüs hürriyetidir, inanç ve ibadet özgürlüğüdür. Bu tasarı eski yasaya göre daha etkili ve hızlıdır. Kapsamı dardır; ama, her şeye rağmen, bu tasarı, bu çağın ruhu değildir. Çağdaş dünyanın hukuk sistemlerinin çoğunluğu, izin sisteminin, yani, idarî güvence sisteminin sakıncalarını yaşamış, deneyimler sonucudur ki, çözümü yargısal güvencede bulmuşlardır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; devleti kollama kaygısına, devleti yıpratmayalım büyüsüne teslim olmak; demokrasinin, kişi hak ve hürriyetlerinin önüne engel olmaktır. Yönetimler, her dönemde, devletin gücünün tümünü ya da bir bölümünü hep ellerinde tutmak istemişlerdir. Prusya Kralı Büyük Frederik, Voltaire'e, Fontenelle'nin şu öğüdünü veriyor: "Avuçlarım gerçeklerle dolu olsaydı, onları halka açmazdım." İşte, bu, jakoben devlet anlayışının bir sonucudur; bu, demokratik olmayan devletlerin bir ifadesidir. Demokratik cumhuriyetlerde, biz, avuçlarımızdaki gerçekleri halka açalım, halkla paylaşalım; kapalılık yoğunlaştığı ölçüde devlette kirlenmenin ivmesi her zaman ve her yerde artacaktır. Türkiye...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – O zaman, reddedelim, en iyisi...

BEYHAN ARSLAN (Devamla) – Ben idealini konuşuyorum. Ben, başında, bu tasarıya bugünkü şartlara göre "evet" dedim; ama, hukuk reformunun akabinde, bunun nasıl olacağını ifade etmeye çalıştım.

Türkiye, özellikle son yıllarda, demokrasi ve insan hakları konusunda, uluslararası arenada, bazen haklı bazen haksız eleştirilere uğramaktadır. Dost olmayan devletlerin de bunu siyasî baskı aracı olarak kötüye kullandıkları gerçeğini unutmayalım. Bu fırsatı vermemek, bizim elimizdedir.

Türkiye, demokratik cumhuriyetin, hukuk devletinin, kişi hak ve hürriyetlerinin, inanç ve ibadet hürriyetinin çıtasını yükseltmek zorundadır; çıtanın yüksekliğini, yaşadığı çağa göre aylarlamak zorundadır.

Devlet memurunun itibarını korumak, onu, koruyucu, kollayıcı zırhlarla donatmakla olmaz. Devlet memurunun itibarı, bireye ve içinde yaşadığı topluma verdiği hizmetle orantılıdır. Onun, devleti korumanın yanında, bireye ve topluma hizmeti ölçüsünde itibarı artacaktır.

Unutmayalım ki, saygı ve itibarın kaynağı korku ve sindirmeyse, bu otorite meşru değildir; saygı ve itibarın kaynağı sevgiye dayalı ise, bu otorite, o zaman meşrudur.

Değerli arkadaşlar, ben, olanla olması lazım geleni ayırıyorum. İlk başta konuştuklarım; yani, Türkiye'de hukuk reformları yapılmadan, yani, ifadelerimizi savcılarımız almadığı, savcılarımız, emniyetten ve jandarmadan gelen fezlekeyi açıp iddianame hazırladığı sürece bu yasa tasarısı şu anda geçerlidir; ama, ben, iddia ediyorum ki, hukuk reformunun akabinde, mutlaka, Anayasanın 129 uncu maddesi değişmeli ve yargılama noktasında çağın ulaştığı seviyeye ulaşmak zorundayız.

Bu yasa tasarısı, demokrasi ve insan hakları alanında atılmış bir müspet adım; ama, bu konuda ideal değil. İdeali yakalamak, daha büyük adımlar atmak duygu ve düşüncesiyle, Anavatan Partisi Grubu olarak bu yasa tasarısına olumlu oy vereceğiz.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (ANAP, MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aslan.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Kilis Milletvekili Sayın Mehmet Nacar grubunun görüşlerine ifade edeceklerdir.

Buyurun efendim.

Süreniz 20 dakikadır.

MHP GRUBU ADINA MEHMET NACAR (Kilis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4 Şubat 1329 tarihli Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkatın hükümleri yerine cari olmak üzere hazırlanmış olan, Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili olarak, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve şahsım adına, Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türk Milleti, dünya üzerinde birçok devlet kurmuş, köklü milletlerin ilk temsilcilerinden ve en önemlilerinden biridir. Bu, Yüce Milletimizin en önemli vasıflarından biri olup, gururla söylememiz gerekir ki, bu geleneğin hâlâ devam ediyor olması, bizler için büyük bir kıvanç kaynağıdır.

Köklü bir devlet geleneğine sahip olan milletimiz, devlet olmanın gereği olarak da, idarede sorumluluk ve yetki paylaşımını, günün koşullarına göre en iyi şekilde yerine getirmiştir. Kurulmuş olan idarî yapı içerisinde, günün koşullarına göre en çağdaş ve en uyumlu yapının oluşturulmasıyladır ki, kurulmuş olan bu devletler, yıllarca varlıklarını sürdürebilmişlerdir.

Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkatı kabul etmiş olan Osmanlı Devleti, memurların yargılanmalarına ilişkin esasları kanunla belirlemiştir. Osmanlı Devletinde, dünyadaki gelişmelere uygun olarak, son dönemlerinde, idarenin önemli unsuru olan memur ve kamu görevlilerinin yargılanması esaslarının belirlenmiş olması, hukuk devleti olma yönünde önemli bir adımdır. Bu, dünyadaki yönetim anlayışının geldiği noktayla, muhakkak, yakından ilgilidir. Bu sebeple, memur ve kamu görevlilerinin, yetki, sorumluluk ve yargılanma gibi hususları kanunla düzenlenmiştir.

4 Şubat 1329 tarihli Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat seksenaltı yıl önce kabul edilmiş, günümüze kadar, memurun yargılanmasıyla ilgili esaslarda uygulanma imkânı bulmuştur.

O günün şartlarında ve idarî anlayış içerisinde böyle bir kanunun varlığı, kamu hizmetinin gereği gibi bağımsız olarak yapılabilmesi için bir zorunluluktur.

Anılan kanunun, memurlara, görevlerini ifa ederken işledikleri suçlara ilişkin getirmiş olduğu koruma, yasama ve yargı erkini elinde bulunduran veya toplum baskısına karşı idareyi koruma noktasında gerekli görülebilirdi. Nitekim, kanunun ilk kabul edildiği dönemin kuvvetler ayrılığı prensibinin kesin hatlarıyla birbirinden ayrılmadığı bir dönem olması, böyle bir zorunluluk ve dolayısıyla, korumanın gerekliliğini ortaya koymaktadır.

Bu sebeple, memur ve kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle veya görevlerinin ifası sırasında işlemiş oldukları suçların yargılanma esasları, sıkı ve aşamalı bir usule bağlanmıştır. Bu usul çerçevesinde, memurlar ve kamu görevlilerinin, görevleri sebebiyle veya görevlerinin ifası sırasında işlemiş oldukları suçlardan dolayı haklarında yargılama yapılabilmesi, öncelikle, ita amirlerinin izni, daha sonraki aşamada ise, illerde, il idare kurulu, ilçelerde ise, ilçe idare kurulunun vereceği karara bağlı olarak yapılabilmiştir. Bu kurulların verecekleri lüzumu muhakeme; yani, yargılamanın gerekliliği kararını müteakip yargılama yapılabilecek veya men'i muhakeme; yani, yargılamanın gerekli olmadığına karar verilmesi halinde ise, yargılama yapılamayacaktır.

Sayın milletvekilleri, 20 nci Yüzyılda devlet ve birey anlayışı çok büyük gelişmeler kaydetmiştir. Daha önce var olan devletçi yönetim ve idare anlayışı fikrinden vazgeçilmiştir. Kabul edilen ve uygulama imkânı bulan sosyal hukuk devleti anlayışı, bireylerin mutluluğunu hedef ve amaç edinmektedir. Çağdaş dünya devletleri, bireyin mutluluğunu esas alan anafikirle, devlet yapısını yeniden şekillendirmişlerdir. Bu doğrultuda sosyal hukuk devleti anlayışı, devlet düzeninde önemli bir unsur ve vazgeçilmez bir ilke olarak, anayasa ve kanunlarda yer almıştır.

Dünyadaki bu gelişmelere bağlı olarak çağdaş devlet anlayışını benimsemiş olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti de, kuvvetler ayrılığı prensibini ve sosyal hukuk devleti anlayışını benimsemiş ve uygulamaktadır. Anayasamızda yer almış olan bu hükümler, bizim, çağdaş hukuk anlayışına vermiş olduğumuz kıymet ve itibarın ve bunu uygulamaya çalışma fikrinin önemli bir ispatıdır.

Dünya hızla değişmekte, kabuk değiştirmektedir. Ülkeler arasında sınırlar kalkmakta, çokuluslu şirketler ve ekonomik ilişkiler sınır tanımamaktadır. Dünyanın geldiği bu noktada, idarenin bu gelişmelerin uzağında kalması düşünülemez. Bu sebepledir ki, bu gelişmelere bağlı olarak, idarî hizmeti dünyadaki gelişmelerle uyumlu hale getirmek zarureti vardır.

Sayın milletvekilleri, idarî yapı içerisindeki hantallığı, karar alma ve uygulamadaki aksaklıkları gidermek lüzumu ortadadır. İdarî yapı içerisinde, idareyi zaafa uğratan ve işleyişin aksamasına sebep olan kanunların da günün koşullarına uygun hale getirilmesi gerekmektedir. Çağdaş yeni dünya anlayışının uzağında kalmış kanunun değiştirilmesi, bu sebeple düşünülmüştür.

Kamu görevlisinin işlemiş olduğu suçlar sebebiyle yargılamanın gecikmesi veya soruşturmanın gereği gibi yapılamaması, toplumda büyük rahatsızlıklar yaratmaktadır. Kanunun getirmiş olduğu prosedür veya meslek dayanışması veya soruşturmanın sürüncemede kalması, idareye ve bu görevi yerine getiren memurlarımıza güvensizliğin doğmasına sebep olmaktadır. Suç işlemiş olan memur veya kamu görevlilerinin gereği gibi ve kısa sürede yargı önüne çıkarılamaması, kamunun da zarara uğramasına sebep olmaktadır.

Birkaç memur veya kamu görevlisinin işlemiş olduğu suç sebebiyle milyonlarca memur ve kamu görevlisi zan altında kalmakta, haksız isnat ve iftiralara muhatap olmaktadır. Birkaç kişi için, görevlerini özveri ve şerefle ifa eden memur ve kamu görevlilerimizi böyle bir haksızlığa muhatap etmeye kimsenin hakkı yoktur.

Sayın milletvekilleri, Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun Tasarısı, bu uygulamadan doğan aksaklıkları ve önceki kanunun getirmiş olduğu istismara müsait hükümleri izale etmek amacındadır. Böylece, suç işlemiş memurların yargılanması kolaylaşacak, ortaya çıkmış olan güvensizlik kaldırılmış olacaktır.

Bu sebeple, önceki kanunda memur ve diğer kamu görevlileri, idare hukuku gerekse ceza hukuku manasında geniş bir çerçeve çizerek, çok büyük bir gruba koruma getirmekteyken, yasa tasarısının 1 inci maddesiyle, bu, sadece "memur ve diğer kamu görevlileri" ifadesiyle, bu görevin aslî ve sürekli olması manasında dar çerçeveye indirilmiştir.

Kanun tasarısı, bu düzenlemeyle, aslî ve sürekli görevleri ifa eden memur ve kamu görevlilerini bu kanun kapsamında yargılama esaslarına tabi tutmaktadır. Önceki kanunda, memur ve kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle veya görevlerinin ifası sırasında işlemiş oldukları suçların kovuşturulması esası getirilmekteyken, yeni kanunla sadece görevleri sebebiyle işlenmiş olan suçların bu kanun çerçevesinde soruşturulacağı hükmüne yer verilmiştir. Böylece, görevleriyle ilgisi olmayan suçlarda, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümlerine tabi olarak soruşturma ve yargılama yapılacaktır. Bu hükümledir ki, görevle ilgili olmayan bir suçun korunması ortadan kalkmaktadır. Böylece, kanun önünde eşitlik ilkesine uyulması büyük çapta temin edilmekte, yine yargı birliği bu hükümle uygulama imkânı bulabilmektedir.

Toplumda rahatsızlık yaratan, suç işlemiş kamu görevlilerinin hiçbir surette cezalandırılamayacağı anlayışını değiştiren ve idarî hizmetlerin aksamasına sebep olan soruşturma usulüyle ilgili bir düzenleme bu tasarıyla getirilmiştir. Soruşturmanın aylarca ve hatta yıllarca sürmesine sebep olan, bu sebeple de zamanaşımı sebebiyle tamamlanamayan bir aksaklık ortadan kaldırılmak istenmiştir. Bunu yapabilmenin en uygun yolu ise, yeni tasarıyla, il idare kurulu ve ilçe idare kurulu marifetiyle yürütülen ilk soruşturmanın, memur ve kamu görevlilerinin atama usulü ve idare içerisindeki hiyerarşi göz önüne alınarak düzenlenmiştir.

Daha önceki, il idare kurulu ve ilçe idare kurulu marifetiyle yargılamanın gerekliliği veya yargılamaya yer olmadığına ilişkin usulden uzaklaşılmış, bu yetki, atama biçimi ve idarî hiyerarşik yapıya uygun olarak amirlere verilmiştir. Bu usulle, sürüncemede kalan ve ihtisas sahibi olmayan kurulun meydana getirdiği meslek dayanışması ve zaman kaybı ortadan kaldırılmıştır.

Yine, soruşturma izninin süreyle belirlenmemiş olması, bu sebeple de ortaya çıkan aksaklık, idarî makam tarafından yapılacak soruşturma süresinin otuz günle sınırlandırılması, bu sürenin yetmemesi halinde ise, bir defaya mahsus olmak üzere onbeş günlük eksüre getirilmiş olmakla neticeye varılma çabuklaştırılmıştır.

Sayın milletvekilleri, devletin yapısı, toplumsal yapı ve idarî yapımız göz önüne alındığında, çok hassas bir konuyla ilgili düzenleme yaptığımızı görmekteyiz. Bir taraftan, devletin işleyişini zaafa uğratmayacak ve hizmeti aksatmayacak bir idarî yapıyı korumak zorundayız; diğer taraftan ise, çeşitli usulsüzlük ve suça iştirak etmiş olan memur ve kamu görevlileri hakkında hızlı ve adil bir yargılamanın yapılmasını temin etmek zorundayız.

Yapmış olduğumuz düzenlemeleri istisnaî durumlara hasretmeden, idareyi zaafa uğratmadığımız gibi, kamu görevlilerinin rahat ve baskıdan uzak çalışma ortamını da temin etmek zorundayız. Bunu sağlamada en önemli unsur, muhakkak ki, bağımsız yargı organlarıdır.

Memurların görevleri sebebiyle işlemiş oldukları suçlarda, nihaî hükmü verecek olanın bağımsız mahkemeler olması sebebiyle, gönül rahatlığıyla, bu neticenin adil olacağından da eminiz.

Tasarıyla, kamu hizmetlerini yerine getiren memur ve diğer kamu görevlilerinin asılsız bir ihbar ve şikayetle muhatap olmaması için gereken özen ve tedbirler alınmıştır.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sayın hatip müsaade ederse, bir konuya açıklık getirmek istiyorum. Daha önce alınan kararla, saat 19.00'da ara vermek üzere, çalışma şartlarımız düzenlenmişti. Şimdi, bir Danışma Kurulu önerisi var; onu, sayın hatibin müsaadesiyle, saat 19.00'u geçtiği için, bilgilerinize sunmak istiyorum.

MEHMET NACAR (Devamla) – Konuşmam çok sürmeyecek zaten, tamamlamak üzereyim.

BAŞKAN – Peki, efendim; siz konuşmanızı tamamladıktan sonra öneriyi oya sunacağım.

Buyurun.

MEHMET NACAR (Devamla) – Tasarıyla, kamu hizmetlerini yerine getiren memur ve diğer kamu görevlilerinin asılsız ihbar ve şikâyetlerle şikâyetlere muhatap olmaması için gereken özen ve tedbirler alınmıştır. Bu çerçevede, soyut ve genel nitelikte, kişi ve olay belirtmeden yapılan ihbar ve şikâyetlerin işleme konulmayacağı hükme bağlanmıştır. Böylece, memur ve kamu görevlilerinin görevlerini ifa ederken haksız bir işleme maruz kalmaları da önlenmektedir.

Bu tasarıyla, memur ve kamu görevlilerinin çeşitli isnat, iftira ve şikâyetlerle haksız olarak mağdur edilebileceği ve dolayısıyla, baskı altında tutulabileceği düşünülebilir. Bu düşünceyi, haklı olarak, daha önce Sayın Yasin Hatiboğlu gündeme getirdi; fakat, kendileri, komisyondaki çalışmalarımızda çok itibar ettiğimiz, saygı duyduğumuz, hürmet ettiğimiz bir ağabeyimizdir; hukukçu olması sebebiyle de, kendisine "üstat" diye rahatlıkla hitap edebilirim. Burada, hiçbir tereddüte mahal yoktur; çünkü, bu kanun tasarısı hazırlanırken, altkomisyonda görüşülürken, Sayın Hatiboğlu'nun partisine mensup bir arkadaşımız da o komisyonda görev aldılar. Kaldı ki, o konuda Sayın Yasin Hatipoğlu Beyin partisine mensup alt komisyon üyesi arkadaşımızın herhangi bir muhalefeti de yoktur. Kendilerinin bu şekilde parti adına hareket ederken, komisyonda ve altkomisyonda görev yapan bizleri zan altında bırakacak veya herhangi bir şekilde usulsüzlük içerisinde, hukuka aykırı bir şekilde hareket edeceğimiz noktasındaki ifadelerini de şahsen üzülerek dinlemiş bulunuyorum. Sanıyorum, bu konuda bir yanlış ifade tarzı oldu, öyle düşünmediğine de ben eminim.

Bu tasarıyla memur ve kamu görevlilerinin çeşitli isnat, iftira ve şikâyetlerle haksız olarak mağdur edileceği ve dolayısıyla baskı altında tutulacağı düşünülebilir. Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkatla düzenlenmeyen yeni hükümler de bu yasa tasarısıyla getirilmiştir. Önceki yasada, şikâyetçinin kötü amaçla yapmış olduğu şikâyetleri herhangi bir yaptırımla karşılanmamaktadır. Oysa, yeni yasanın 15 inci maddesi şikâyetçinin suç tasnii veya mücerret hakaret veya kin saikıyla ihbar ve şikâyette bulunduğunun anlaşılması üzerine, ilgili şikâyetçi hakkında cumhuriyet başsavcılığı tarafından resen kovuşturma açılacağına amirdir.

İdare içerisinde kamu hizmetinin yürütülmesi sırasında öyle bazı hizmetler vardır ki, soruşturulması ve kovuşturulması özel esaslara bağlanmıştır. Görev ve sıfatları gözönüne alındığında, böyle bir kovuşturma şeklinin haklılığı da ortaya çıkmaktadır. Bu sebeple, görevleri ve sıfatları sebebiyle özel kovuşturma ve soruşturma usullerine tabi olanlara ilişkin, yine suçun niteliği yönünden, kanunlarda gösterilen soruşturma ve kovuşturma usullerine ilişkin hükümler de bu kanunla saklı tutulmuştur.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; dünyadaki gelişmelere ve ülkemizin geldiği aşamaya uygun olarak idarî yapılanmamızda bu kanun önemli bir yarar sağlayacaktır. İdarenin işleyişi ve toplumun beklentilerine cevap verecek, idarede şeffaflaşma ve güveni artıracağına inandığımız bu yasanın kabulü yönünde Milliyetçi Hareket Partisi olarak, rey kullanacağımızı beyan eder, bu yasanın memleketimize ve Yüce Meclisimize hayırlı olmasını diler, saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Nacar.

Demin, saatin 19.00'u bulması sebebiyle bilgilerinize sunduğum Danışma Kurulu önerisini okutup, sonra oylarınıza sunacağım :

VI. – ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. – Bugünkü çalışmaların ara verilmeksizin 19.30’a kadar sürdürülmesine ve bu saatten sonra çalışmalara devam edilmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No:26 Tarihi: 17.11.1999

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Bugünkü çalışmaların ara verilmeksizin 19.30'a kadar sürdürülmesi, 19.30'dan sonra da çalışmalara devam edilmemesi Danışma Kurulunca önerilmiştir.

Nejat Arseven

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı Vekili

Emrehan Halıcı İsmail Köse Murat Başesgioğlu DSP Grup Başkanvekili MHP Grup Başkanvekili ANAP Grup Başkanvekili

Bülent Arınç Saffet Arıkan Bedük FP Grup Başkanvekili DYP Grup Başkanvekili

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2. –  Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/432) (S. Sayısı: 198) (Devam)

BAŞKAN – Gruplar adına söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Amasya Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya'da.

Buyurun Sayın İyimaya.

Süreniz 20 dakika.

DYP GRUBU ADINA AHMET İYİMAYA (Amasya) – Değerli Başkanım, muhterem milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şu anda, Yüce Parlamento, gerçekten, sistem mühendisliği, anayasal düzen ve demokrasi açısından çok önemli, mekanik bir yasayı görüşüyor. Aslında, bu yasanın maddeleri ve sistematiği değerlendirilerek bir sonuca varmak yerine, Türkiye'nin de facto, fiilen içerisinde bulunduğu rejimi, bu yasa kriteri içerisinde tanımlamak mecburiyetinde olduğumu ifade etmek zorundayım.

Değerli arkadaşlar, Anayasamızın 2 nci maddesinde, devletimizin ve sistemin temel özelliği, demokratik devlet olarak belirleniyor. Şu yasa, 1913 değil, 1872 yılından bu yana, evrimi ve fiilî gerçekler gözetildiğinde, Türkiye'de, demokratik değil, bürokratik bir devlet vardır. Parlamento müzakereleri, aslında bu temel unsur üzerinde odaklanmalı ve "ona göre Yüce Parlamento nasıl bir çözüm oluşturmalıdır" sualini, demokrasinin ve millî taleplerin ruhu içerisinde değerlendirmeliydi.

Değerli milletvekilleri, bürokratik devletin, görünürde üç temel özelliği vardır ki, onu biz, tamamen Türkiye'de müşahede ediyoruz.

Bir, bürokratik devlette parlamentolar vardır, seçimle gelen milletvekilleri vardır; ama, yönetim, bürokrasi tarafından yerine getirilir; egemen irade, anayasal olarak milletin; ama, fiilen bürokratik mekanizmanındır.

Bakınız, 1930 yılında Harris, Büyük Atatürk'ün devrimlerinden açığa çıkan harici politikayı ve hariciye bürokrasisini inceliyor ve vardığı sonuç, tam geleneksel bürokratik devletin sonuçları.

1961 yılında anayasallaşan 117 nci madde, bürokratik devlet... 1966 yılında, Sanayi Bakanı ve devlet ve Başbakanın iradesine rağmen, Maliye bürokrasisi, madenlerin işletilmesini libere edecek bir maden bankasının kurulmasına, savaş açarcasına karşı çıkabilmiştir.

Yine, bürokratik devletin en temel özelliklerinden bir tanesi, adı demokrasi olmasına rağmen, plütokratik iktidar; yani sermaye iktidarı ile bürokrasi iktidarı Katolik nikâhına girerler; bir nevi izdivaç halindedirler ve karşınıza çeşitli sendromlarla sunî gündemler getirirler, demokrasiye ulaşamazsınız. Devletin yeniden yapılandırılması önünüze gelir.

Bakınız, Türk Parlamentosu olarak araştıralım. On yıl, onbeş yıl, beş yıl doruktaki bürokratların emeklilik sonrası çalıştıkları yerler ile o yerlerin onların bürokrat oldukları dönemdeki münasebetlerini inceleyiniz, plütokrasi ile bürokrasinin izdivacını rahat rahat görebilirsiniz.

Değerli arkadaşlar, Yüce Parlamentonun, paylaşmayı istediğim, bilgisine arz edeyim ki, bürokratik devlet, öyle, memurların görevi ihmal, görevi kötüye kullanma gibi bayağı, adi hukuka aykırılıkları veya kötüye kullanmaları değil; bürokratik devletin temel karakteri, bir suç batağı haline gelmesidir. Suç tarlasıdır bürokratik devlet.

Örnek veriyorum. Sorumlu parlamenterleriz. Lockheed yolsuzluğunun dosyaları, 12 Eylülden önce sonuçlandırılmadı, ki, araştırma komisyonlarından on veya oniki gün sonra 12 Eylül geldi. Bakınız, gidiniz, bu yolsuzluğu İtalya sorguladı, bakanlar düştü. Bu yolsuzluğu Japonya sorguladı, bakanlar intihar etti. Suç odağı, suç batağı. İşte, şu anda, Bursa olayını yaşıyoruz. Sosyal hafızayı kaybetmemek lazım, arşiv değerinde ve meseleyi gelince görüşmek lazım.

İçişleri Bakanımız "siz, bu olayda öyle şeylerle karşılacaksınız ki, önünüzü ilikleyerek durduklarınız, sanık sandalyesine oturacaklar" diyor. Cumhurbaşkanımız "Türkiye'de işkence yoktur diyemem" diyor. Bunlar bürokratik devletin sendromları ve tezahürleri. Parlamentonun, bu temel kanun tasarısını, yarım saat sonra maç var, geneli üzerinde de görüşme yapalım, parmaklarımızı da kaldıralım ve bu sorunu da çözelim mantığı içerisinde değil, gerçekten, rasyonel, milletin arzularına, demokrasi vatanına giden yola taş döşeme yoluyla, iğneyle kuyu kazarcasına, o dikkat içerisinde meseleye yaklaşmak lazım.

ANAP Grubu sözcüsü, değerli arkadaşım "olan ile ideali aynı metinde tartışıyorum" dediler. 1913 yılı, Kanunu Muvakkat -yani, o, Bakanlar Kurulu kararı demek; yani, bakanlara verilen, delegasyon yoluyla verilen kanun demek- müzakereleri var. 1913 yılı, bakın, Osmanlı zabıtlarında, İkinci Meşrutiyet zabıtlarında:. Bir milletvekili çıkıyor "arkadaşlar, bu kanunu çıkarıyoruz; ama, çok yakın zamanda bunu kaldıracağız" diyebiliyor.

Sevgili arkadaşlar, bir sözcümüz de çıkıyor "büyük bir reforma ihtiyaç var" diyor. Bu, ne zaman? Bir doksanaltı yıl, bir defa daha doksanaltı yıl mı yaşayacak?! Yani, demokrasi, millete bu kadar uzak mı olmalı?! Ha, Memurin Muhakemat Kanununa gelelim. Memurin Muhakemat Kanunu, bürokratik devleti teyit eden, bürokratik devleti kurumsallaştıran mekanizmalardan sadece birisi. Eğer reform yapmak istiyorsak, bu -aşağıda izah edeceğim; reform yapmak öyle kolay değildir. Reformun temel karakteri, sistemik bir sıçramadır. Şu anda, idarî teminat sistemi, yönetsel güvence sistemi vardır- yargısal teminat sistemine geçmekle mümkün olabilir. Reform öyle kolay değildir. Şu anda, 1982 Anayasası, 129 uncu maddesinin son fıkrasıyla, otorizasyon -yönetsel güvence sisteminin versiyonu olan bir prensibi- getiriyor. Evrime bakalım: Çoğu anayasalardan, bu otorizasyon ve idarî yönetsel sistem çıkmış. 1965'te, İtalya Anayasa Mahkemesi iptal etmiş yasayı. Belçika Anayasasından 1831'de çıkmış. Enteresandır, 1994 yılında, Belçika Anayasasında "otorizasyon sistemi yönünde yasa hükmü konulamaz" diye yasaklama getirilmiş; aynen, bizde "angarya yasaktır" denildiği gibi.

Tasarı ne getiriyor; Tasarı, Memurin Muhakemat Kanunu karşısında savunulabilir, cüzi iyileştirmeler getirmiyor mu: Ön incelemeyi süreye bağlaması; Memurin Muhakemat Kanunundaki, görevden münbais suç tanımı dışında kalan suç sırasındaki görevleri dışa atması, kurulları ilga etmesi; izni, reddi gerekçeye bağlaması; farazi kabul... Ben katılmıyorum; çünkü, 129 uncu maddeye göre, efendim, izin vermezse falan.. izin vermiş olur; Anayasanın emridir, aykırıdır... Sonra, savcıya kısmen delil tespiti vermesi... Ha, bunları kamuoyuna reform olarak takdim etmeyelim.

Değerli arkadaşlar, reformcu ve kurucu parlamentoların temel karakteri, bir sorunu çok değişik açılardan –evrim açısından, sosyoloji açısından, anayasa hukuku açısından– derinlemesine inceler, göstergebilimden faydalanır, mukayeseli hukuktan faydalanır ve oluşturur iktidar çoğunluğu bu tasarıları, hazırlık çalışmalarını, bir uzlaşma arar, ondan sonra bir reforma gidilebilir.

Bir anayasa mühendisi olarak ifade edeyim ki, bir sistem mühendisi olarak ifade edeyim ki, bu yasa, her türlü, her nevi, silgiyle silinmesi kabil, kurşun kalemle inşa edilmiş bir makyaj yasasıdır. Bir defa, reform iddiasını taşıyor ise, evvela, Anayasanın 129 uncu maddesini kaldıralım mı, kaldırmayalım mı tartışmasını açmak lazım. Yani, bunu biz açmayacağız –kanun görüşülüyor– on sene sonra, yirmi sene sonra veya bir ara rejimde tartışmaya açılacak; bunu tartışmaya açmak lazım. Ha, bu mümkün değilse –çünkü, mevsuf nisaplar– o zaman, Anayasanın 129 uncu maddesine yeni bir anlam yükleyebilir miyiz –natüralist anayasa diyoruz ona biz– kanaatime göre, yükleriz.

Bakınız, Anayasanın 129 uncu maddesi, kovuşturmayı izne bağlamaktadır; hazırlık tahkikatını, soruşturmayı, önsoruşturmayı değil; hukukçular ifade ediyor. Orada ne yapılabilir; savcı el koyar, delilleri toplar, dava açma kanaatine varırsa –deliller sıcak, kaybolmaz– ancak o zaman izin ister; çünkü, idare bir kayırma içerisine girmez o zaman; çünkü, deliller de kaybolmuş olmaz; böyle bir sistem olabilirdi.

Uyum komisyonunda, arkadaşlar, dört ay çalıştık; uyum komisyonunda dört ay çalıştık; Danıştaycıları dinledik, Yargıtaycıları dinledik, idare hukuku uzmanlarını dinledik. Bakınız, şu anda, bir değerli mumzı arkadaşımız, Bakan olarak mahsus yerinde oturuyor. İmzacılar: Başkan Hikmet Çetin, Hasan Korkmazcan, Mustafa Kamalak, Metin Emiroğlu, Turhan Güven, Metin Bostancıoğlu, Mahmut Yılbaş -muhalefeti vardı, kaldırdı- Mehmet Ali Şahin, Nejat Arseven, Ahmet İyimaya, Mümtaz Soysal, Seyfi Oktay. Ne diyor orada bakın, Anayasaya uygunluğu aynen, 3 üncü madde zannediyorum: "Memurlar ile diğer kamu görevlilerinin bu kanun kapsamına giren suçlarına, yetkili cumhuriyet savcılığınca el konulur. Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümlerine göre yürütülen hazırlık soruşturması tamamlandığında kamu davası açılması sonucuna varılması halinde yetkili idarî merciden kovuşturma izni istenir."

Şu anda, doğrudan önsoruşturmayla, idarenin soruşturmasıyla, incelemesiyle izin istihsal ediliyor. Tabiî, buradaki bürokratik tıkanmaları önlemesi bakımından önemli bir adım; fakat, yine, bu reform çalışmasının, değerli arkadaşlar, en büyük unsurlarından birisi, reform, total bir gayrettir; cüzi değil, noktasal değil. Bu reformda memurin muhakematı nokta olarak ele alınır, Memurin Muhakematı Kanunu ilga edilerek bir reform yapıldı denilebilirse, bu deniş, bu zan yanlıştır. Taramak lazımdır mevzuatı. Üniversitelerde, yargıda, diğer bürokratik kesimlerdeki buna benzer hükümlerin ortadan kaldırılması lazım; bu yetmez; yargı bağımsızlığını inşa etmek lazım. Yargısal güvence sisteminde suçsuz olan memurun herhangi bir tehlikesi yok. Yargısal güvence sisteminin temel fonksiyonu, hukuku, bürokrasinin iliklerine kadar içine sindirmek. Yargısal güvence sisteminde memurun işlediği suç da ağır cezalık, memura karşı iftira vesaire yoluyla işlenen suç da ağır cezalık olacaktır. Sonra, yargısal güvence sisteminde mücerret bir beyan, yer, zaman, olay gösterilmeden dermeyan edilen şikâyetler, başvurular bir işlem görmüyor; fakat, Türkiye gerçeğine bakalım: Suça ulaşmak zor. Mevcut sistemde belli bir tıkanma var; zamanaşımı vesaire; ta, oralara kadar uzanıyor ve gerekçe, kamu otoritesinin saygınlığı... Suçluyu adliyeye teslim ettiğiniz zaman mı saygınlık olur, yoksa, suçlu orada kaldığı zaman mı... Hizmet işleyişi, kamu yönetimi verimliliği; bunlar, tamamen... Aslında, bu gerekçeler, sistemi kaldırmaya yönelik gerekçeler; ancak, yargı bağımsızlığı konusunda Türkiye'nin yaşadığı gerçekler karşısında, fiilî gerçek karşısında yargı reformunu yapmadan böyle bir reformu, gerek noktasal reformu gerek total bir reformu yapmak mümkün değildir.

Bakınız, bir cumhuriyet başsavcısı çıkıyor, Parlamentoya, milletvekillerine "anayasayı özümsememiş, içselleştirememiş insanlar" diyebiliyor. Peki, yargının önemli mevkiinde bulunan, tarafsızlığı ve hukuku hareket tarzı şeklinde benimsemek durumunda olan bir zatın bulunduğu yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığı bir gerçek olarak ifade edilebilir mi. Düşünülebilir mi, bir Yargıtay, bir Danıştay, herhangi bir süreçte, idarenin herhangi bir kesimi tarafından ideoloji brifingine çağırılacak; hüküm vermek durumunda olan -o iddialarla veya başka ithamlarla- hâkimler tıpış tıpış oraya yürüyecekler. (DYP sıralarından alkışlar) Mümkün değil arkadaşlar. Yani, yargı bağımsızlığı çok hassastır.

Her reform, bir geçiş dönemi sendromu, bir geçiş dönemi problemi yaratır; mağdurlar olacaktır. Türk Parlamentosunun şu anda yapmak durumunda, gerçekleştirmek durumunda olduğu temel misyon, temel görev, oturup kurucu iktidar işlevini, fonksiyonunu ciddî şekilde değerlendirmek; bütün grupların, partilerin bu konuda derinleşme sağlayarak bir konsensüs meydana getirmek ve Türkiye'yi demokrasiye taşımak. Yoksa, şu Yüce Parlamentonun kutsal zamanlarını birkaç maddelik düzenlemelerle "reform" adı altında harcamayalım diyorum. Aksi takdirde -bakınız, bir hukukçu olarak ifade ediyorum- DGM için, nasıl Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bir entegrasyon şartı koydu, yarın "Anayasanın 129 uncu maddesini kaldırın" şartı gelebilir. Türkiye buna müstahak olmamalıdır. Bizim enerjimiz, bizim gücümüz, bizim bilgimiz, hepimizin milletseverliği, vatanseverliği, zannediyorum, buna fazlasıyla müsaittir ve bu millet, buna layıktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum değerli arkadaşlar; sağ olun. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İyimaya.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmamıştır. Yeni bir söz vermemiz halinde 20 dakikalık bir zamana ihtiyacımız olacaktır; biraz evvel aldığımız karar gereğince, 3 dakikalık bir çalışma süremiz kalmıştır.

AYDIN TÜMEN (Ankara) – Bitene kadar uzatabiliriz Sayın Başkanım; çok kısa bir konuşmamız olacak.

BAŞKAN – Öyle mi; peki efendim.

Yalnız, şahıslar adına da konuşma talepleri var.

AYDIN TÜMEN (Ankara) – Bunu çok kısa bir şekilde ifade etsin...

BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Yarın devam etsin Sayın Başkanım.

TURHAN GÜVEN (İçel) – 5 dakika evvel karar aldık Sayın Başkan; onu değiştiremeyiz.

BAŞKAN – Şahıslar adına da konuşma talepleri var; eğer ısrarlıysanız oya başvurmak mecburiyetim var; çünkü, tümü üzerindeki...

AYDIN TÜMEN (Ankara) – Çok kısa bir konuşma olacak...

KAMER GENÇ (Tunceli) – 15-20 dakika önce bir karar alındı... Meclis oyuncak değil ki... Rica ediyorum yani... Bir defa, iktidar grupları, 24.00'e kadar getirdiler... Arkasından da, geliyorlar, maç nedeniyle, 20 dakika önce oylama yaptılar; 19.30'da...

BAŞKAN – Efendim, Danışma Kurulu...s

KAMER GENÇ (Tunceli) – Şahsen, benim kişisel söz talebim var; şimdi konuşmak istiyorum, uzatsınlar...

BAŞKAN – 10'ar dakikadan 20 dakika kişisel sözler için, en azından 5 dakika da arkadaşımız konuşur, 5 dakika da gidiş geliş; en az yarım saat yapar. Aldığımız kararı ihlal etmiş oluruz.

Onun için, izninizle, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 18 Kasım 1999 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyor, hepinize saygılar sunuyorum.

Kapanma Saati: 19.29

VII. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Yedinci ve Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planlarının uygulanmasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cumhur Ersümer’in cevabı (7/580)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Enerji Bakanı Cumhur Ersümer tarafından yazılı olarak cevaplandırılmak üzere aşağıdaki sorularımı arz ediyorum.

4.10.1999 Ertuğrul Yalçınbayır Bursa

Sorular :

Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı kapsamında sorumlu ve/veya koordinasyon ve işbirliği bakımından ilgili Bakanlık olarak:

1. Hukukî ve kurumsal düzenlemeler itibariyle plan dönemi hedeflerini gerçekleştirebildiniz mi?

2. Plan döneminde gerçekleşmeyen ve/veya gerçekleşemeyecek hukukî projeleriniz nelerdir? Projelerin gerçekleşmeme sebebi nedir?

3. Sorumlu Bakanlık olarak koordinasyon ve işbirliği bakımından ilgili kuruluşlardan yeterli servis alabildiniz mi?

4. Yedinci Beş YıllıkPlan Döneminden Sekizinci Beş Yıllık Dönemine kalacak en önemli projeleriniz nelerdir?

5. Sekizinci Beş Yıllık Plan Dönemi çalışmalarınız hangi safhadadır?

T.C. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 16.11.1999 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.15.O.APK.0.23.300-1618-19609

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 18.10.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/580-1962/5374 sayılı yazısı.

Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın tarafıma tevcih ettiği, 7/580-1962 esas no.lu yazılı soru önergesine ilişkin bilgiler hazırlanarak ekte gönderilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Cumhur Ersümer Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı

Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın Yazılı Soru önergesi ve Cevabı (7/580-1962)

Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı kapsamında sorumlu ve/veya koordinasyon ve işbirliği bakımından ilgili Bakanlık olarak;

Soru 1, 2 :

– Hukukî ve kurumsal düzenlemeler itibariyle plan dönemi hedeflerini gerçekleştirebildiniz mi?

– Plan döneminde gerçekleşmeyen ve/veya gerçekleşemeyecek hukukî projeleriniz nelerdir?

Cevap 1, 2 :

1996-2000 yıllarını kapsayan Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planının onaylandığına ilişkin 18 Temmuz 1995 tarih ve 374 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı 25 Temmuz 1996 tarihinde 22354 (Mükerrer) sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı 2000 yılını da kapsamakta olup, Bakanlığım sorumluluğunda bulunan konulara ilişkin yürütülen çalışmalar sonucunda son şeklini alacak olan Yasa Tasarıları TBMM Genel Kurulunda yasalaştıktan sonra Plan Dönemi sonu hedefine ulaşılacaktır.

Bu kapsamda, Bakanlığımca bugüne kadar yürütülen çalışmalara ilişkin bilgiler aşağıda verilmektedir.

Maden Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 2, 4, 14, 22, 72, 73 ve 75 inci Maddeleri değiştirilmiş ve Geçici 20 nci madde ilave edilerek uygulamada karşılaşılan problemler çözümlenmiştir. Maden Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelikte yapılmış bu çalışma 4 Nisan 1998 gün ve 23307 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Metan gazının 3213 sayılı Maden Kanunu kapsamına alınması çalışmaları sonuçlandırılmış, kararname 21 Şubat 1998 gün ve 23256 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Metan gazının kanun kapsamına alınması ile şu anda işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından varlığı büyük tehlike oluşturan bu gazın kazanımı amacı ile girişimcilerin yatırım yapabilmeleri için gerekli ruhsat güvencesi sağlanmış, gazın ekonomiye kazandırılması için zemin hazırlanmıştır.

Kalsit, kalker, alçı taşı, tras gibi sanayi hammaddeleri Maden Kanunu kapsamında değildir. Bu hammaddelerin kanun kapsamına alınması, yatırımcıya güvence sağlanması bakımından gereklidir. Nisan 1988’de bu konuda hazırladığımız kanun taslağı, gelir kaybına neden olacağı gerekçesi ile Maliye Bakanlığınca kabul görmemiştir. Bakanlığımca alçı taşı ve kalsitin Maden Kanunu kapsamına alınması için yeni bir taslak hazırlanmış ve Başbakanlığa sunulmuştur. Bu taslağın yasalaşması alçı taşı ve kalsit madenciliğinin önünü açması bakımından önem taşımaktadır.

Bakanlığım, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Plan gerekleri doğrultusunda bir yandan daha önceden yürürlüğe konmuş olan Yap-İşlet-Devret (YİD), İşletme Hakkı Devri (İHD) ve Otoprodüktör gibi modellere dair uygulamalara hız verirken diğer yandan gereken yasal ve hukukî düzenlemeleri yaşama geçirerek hedefte öngörülen cazip ve uygun ortamı yaratmıştır.

Yap-İşlet-Devret projelerinin uygulanmasından kazanılan tecrübelere dayanılarak, Yap-İşlet(Yİ) modeli Bakanlığım tarafından geliştirilmiş ve konu ile ilgili bir Kanun taslağı hazırlanarak Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilmiştir. Söz konusu taslak 4283 sayılı Kanun olarak 29 Ağustos 1997 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Bu model ile, nükleer, jeotermal ve yenilenebilir enerji kaynakları hariç olmak üzere sadece termik santrallar, mülkiyeti kendilerinin olmak üzere, özel sektör tarafından inşa edilip işletilebilmektedir. Sözleşme süresi anlaşmanın yürürlüğe konmasından itibaren, gerekli lisanslar ve izinler alınması yanında inşaat süresi de dahil olmak üzere maksimum 20 yıl ile sınırlandırılmıştır.

4283 sayılı Kanun kapsamında, Yap-İşlet modeli ile gerçekleştirilecek olan toplam 5810 MW kurulu gücündeki doğal gaz ve ithal kömüre dayalı termik santralların sözleşmeleri imzalanmıştır. Yaklaşık 3,5 milyar ABD Doları yatırım tutarı ile gerçekleştirilecek olan bu projelerin 2003 yılından itibaren devreye alınması planlanmaktadır.

Yerli ve yabancı özel sektörün enerji yatırımlarına kanalize edilmesi için uygulanan bir diğer yöntem, Hükümetlerarası ikili işbirliği çerçevesinde ve/veya % 100 dış kredili anahtar teslimi uluslararası ihale usulü kapsamında yürütülen çalışmalardır. Halen DSİ Genel Müdürlüğü tarafından bu kapsamda çalışmaları sürdürülen 28 projenin toplam kurulu gücü yaklaşık 7420 MW düzeyindedir.

Yatırımcılar açısından gereken cazip ve uygun ortamın, yasal ve hukukî düzenlemeler yoluyla yaşama geçirilmesinde üzerinde durulan bir diğer husus ise Anayasa değişikliği olmuştur. Bilindiği gibi bu modeller çatısı altında ve özellikle YİD modeli ile yürütülen çalışmalar başta olmak üzere ihtiyaç duyulan yabancı yatırımcı ilgisi bazı Anayasal kısıtlamalara bağlı olarak istenilen ölçüde gerçekleşmemiştir. Konuyla ilgili kamuoyunun yakından bildiği gibi, uluslararası yatırım kreditörleri-finansörleri, sınırötesi yatırımlarda “uluslararası tahkim” şartını gözetmektedirler. Öncelikle bir finansman modeli olan bu uygulamalarda inşaatı yapan ve/veya işletmeyi üstlenen firma, finansman sağlama aşamasında uluslararası tahkim şartının olmaması nedeniyle güçlüklerle karşılaşmakta veya başarısızlığa uğramaktadır. Dolayısıyla, Anayasal mevzuatımızdan kaynaklanan kısıtlamalar nedeniyle çok sayıda yabancı yatırımcı, proje finansman güçlükleri bağlamında beklenen ölçüde yatırım girişiminde bulunamamıştır.

Ancak bilindiği gibi, “uluslararası tahkim” hususu geçtiğimiz aylarda TBMM tarafından gerçekleştirilen bir dizi Anayasa değişikliği ile çözüme kavuşturulmuştur. Yapılan değişiklikle ulusal ve uluslararası tahkim ile özelleştirme kavramına Anayasamızda yer verilmiştir. Anayasa değişikliğine paralel olarak çıkartılması gereken uyum yasaları ile ilgili çalışmaları ise başlatılmış olup, önümüzdeki günlerde TBMM gündemine getirilmesi hedeflenmektedir.

Yedinci Beş Yıllık Plan Döneminde gerçekleştirilmek üzere TEAŞ Genel Müdürlüğü Yatırım Programında yer alan projelerden; Bursa Doğal Gaz Santralı, Çayırhan Termik Santralı 3 ve 4 üncü üniteleri tamamlanarak işletmeye girmiştir. Yine bu dönemde Kangal Termik Santralı III üncü ünitesi ile Suat Uğurlu HES III üncü ünitesinin inşaatı devam etmekte olup, 2000 yılında devreye alınmaları planlanmaktadır.

Gümrük Birliği çerçevesinde, özellikle rafinerilerin rekabet edebilirliğinin korunması olmak üzere, TPAO Genel Müdürlüğü ve yabancı şirketlere tanınan ayrıcalıkların ve Devlet Hissesi ödentilerinde daha dengeli bir yapının oluşturulması, yerli ve yabancı sermaye yatırımlarında birlikteliğin sağlanması amacıyla Petrol Kanununun bazı maddelerinde değişiklikler yapılması için hazırlanmış olan Kanun Tasarısında, sektörün liberalizasyonunda daha ileri gelişmeleri içeren düzenlemeler yapılmaktadır.

1 Temmuz 1998 tarihinde 98/10745 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının yürürlüğe girmesiyle Otomatik Fiyat Sistemi (OFS) uygulanmaya başlamıştır. Söz konusu Kararname Türkiye’deki rafinerilerin satış fiyatlarının, Akdeniz-İtalya piyasalarında yayınlanan CIF MED ürün fiyatlarının son 5 günlük ortalamalarının alınmasıyla oluşturulacak artı/eksi % 3’lük bir fiyat koridoru içinde kalmak kaydıyla, rafineriler tarafından serbest olarak tepsiti esasını getirmektedir.

Uygulama başlayalı henüz 15 ay gibi çok kısa bir süre geçmiş olmasına rağmen, sektörde büyük bir hareketlilik şimdiden gözlenmektedir. Mevcut şirketlerin faaliyetlerini kâr elde ederek sürdürmelerinin yanında yeni şirket kurma girişimleri, yabancıların Türkiye’deki petrol sektörüne ilgi duymaları, yatırıma yönlenmeleri, ithalat yapma isteği bu hareketliliğinin ilk belirtileridir.

Gümrük Birliği Anlaşması çerçevesinde, Petrol Kanununun, ulusal rafinerilerin rekabet edebilirliğini zedeleyici nitelik taşıyan 112/5 maddesinin kaldırılması hususu, Petrol İşleri Genel Müdürlüğü, Maliye Bakanlığı ve Gümrük Müsteşarlığı yetkililerinin katılımıyla yapılan toplantılar sonucunda, halen Türkiye Büyük MilletMeclisi gündeminde bulunan “Özel Tüketim Vergisi Kanun Tasarısı” kapsamına alınmıştır.

Kömür ve demir-çelik ürünlerinin serbest dolaşımına ilişkin esaslar, Türkiye ve Avrupa Kömür Çelik Topluluğu (AKÇT) arasında imzalanan ve 30 Temmuz 1996 tarihinde Bakanlar Kurulunca onaylanarak yürürlüğe giren “AKÇT Ürünleri Serbest Ticaret Anlaşması” kapsamında belirlenmiştir.

Anlaşmanın işleyişi ile ilgili olarak ortaya çıkacak sorunların çözümlenmesi, teşvikler ve sektörün yeniden yapılandırılmasına ilişkin işbirliği imkânlarının araştırılması amacıyla oluşturulan Temas Grubu çalışmaları sürdürülmektedir.

Söz konusu Kalkınma Planı döneminde Bakanlığım bağlı ve ilgili kuruluşları sorumluluğunda bulunan hukukî ve kurumsal düzenlemelerle ilgili çalışmalara devam edilmektedir. Yapılan çalışmalar kapsamında, 1999 yılı Programında yeralan hukukî ve kurumsal düzenlemelerle ilgili (Eylül 1999 ayı sonu itibariyle) Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığına iletilen bilgiler ekte verilmiştir.

Soru 3 :

Sorumlu Bakanlık olarak koordinasyon ve işbirliği bakımından ilgili kuruluşlardan yeterli servis alabildiniz mi?

Cevap 3 :

Bakanlığım sorumluluğundaki konulara ilişkin koordinasyon ve işbirliği bakımından ilgili kuruluşlardan gerekli olan bilgi ve destek sağlanmıştır.

Soru 4 :

Yedinci Beş YıllıkPlan Döneminden Sekizinci Beş Yıllık Dönemine kalacak en önemli projeleriniz nelerdir?

Cevap 4 :

Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Döneminde madencilik sektörünün önünü tamamen açmak en önemli hedefimizdir. Bu dönemde madenciliğimizin mevzuat kargaşasından arındırılması, madenciliğin yol, su, yakıt ve elektrik gibi altyapı gereksinimlerinin karşılanması için gerekli yasal düzenlemelerin yapılması, madencinin finansal olarak desteklenmesi için yeni tedbirlerin alınması ana hedefimizdir.

Elektrik enerjisi sektörü ile ilgili olarak; Anayasa değişikliği ve ilgili uyum yasalarına paralel çıkarılması hedeflenen yeni kanun çerçevesindeki kısa vadeli yeni yapılanma kapsamında; yüzde yüz kredili anahtar teslimi ihaleler yanında Yİ, YİD, İHD gibi modellerle özel sektörün katılımının sağlanmasına devam edilecektir. Ancak bununla birlikte özellikle elektrik üretiminde daha basit ve daha kolay usullerle yatırım yapılmasının önü açılacaktır. Yine bu kapsamda TEAŞ’ın elektrik üretim ve iletim faaliyetleri ayrıştırılacak ve yeniden yapılandırılacaktır.

Yeniden yapılanma ile ilgili kurumsal altyapı oluşturularak, sektörde geçerli olacak kuralları belirleyen, sektörü denetleyen düzenleyici bir kurul kurulacak ve bu amaçla Elektrik Enerjisi Piyasası Kurumu (EEPK) teşkilâtlandırılacaktır.

EEPK’nın elektrik enerjisi sektöründe gerekli gördüğü tüm düzenlemeleri yapma yetkisi olacaktır. EEPK bu yetkisini; zaman zaman çıkaracağı tebliğ ve yönetmelikler yoluyla kullanırken aynı zamanda denetim görevini de yerine getirecektir.

Diğer yandan, elektrik sektöründeki yeniden yapılanma çalışmalarına paralel olarak; ülkemizin ekonomik ve siyasal tercihlerine uyumlu bir doğal gaz piyasasının düzenlenmesi için;

– BOTAŞ tarafından yürütülen, Doğal Gaz Temini, dağıtımı faaliyetlerinin ayrıştırılması,

– Doğal gazın, Petrol Kanununun kapsamının genişletilmesi (Özellikle dağıtım konusunu da kapsayacak şekilde) suretiyle, yasal düzenlenmesinin yapılması,

– Düzenleme sonrası “Petrol Piyasasının Oluşturulması” ve piyasada kamu adına düzenleyici idare olarak “Petrol Piyasası Kurumunun” teşekkülü,

sağlanacaktır.

Söz konusu kamu kuruluşlarının modele uygun olarak yeniden yapılandırılması ve Petrol Kanunu Değişiklik Taslağı başta olmak üzere gerekli hazırlıklar, Bakanlığım ve BOTAŞ Genel Müdürlüğü nezdinde yapılan çalışmalarla halen sürdürülmekte olup, önümüzdeki dönemde Meclis gündemine getirilecektir.

TEAŞ Genel Müdürlüğünce yürütülen projeler içerisinde, Çan Termik Santralı ile Afşin Elbistan B Santralının bu dönemde ihalesi yapılmış, sözleşme görüşmeleri tamamlanmış olup, kredi anlaşmasını müteakip tesis çalışmalarına başlanacak ve Sekizinci Beş Yıllık Plan Döneminde işletmeye alınacaktır. Yine bu dönemde ihaleye çıkılmış olan nükleer santralın teklif değerlendirme çalışmaları tamamlanma aşamasındadır. Nükleer santralın sözleşme görüşmeleri ve kredi anlaşma süreleri de dikkate alındığında yapımının Sekizinci Beş Yıllık Plan Döneminde sürdürüleceği ve 2008 yılında işletmeye gireceği planlanmaktadır.

Yürütülmekte olan bu projelerin dışında 1997-1998 yılları yatırım programlarına alınan ancak henüz ihaleye çıkılmamış olan Tunçbilek B VI, Soma C I-II, Kangal IV, Çayırhan V-VI, Afşin-Elbistan C ve Şırnak Termik Santralları özel sektörün Yap-İşlet veya Yap-İşlet-Devret modelleriyle kuracakları santrallarda gecikme olması veya yapılamaması durumunda, enerji talebinin karşılanması amacıyla TEAŞ Genel Müdürlüğünce ihale edilerek gerçekleştirilecektir. Ancak, Yİ veya YİD modelleri kapsamındaki santralların gerçekleştirilmesi durumunda bu santrallar sistemde fazla yığılmaya sebebiyet vermeyecek şekilde üretim tüketim durumu dikkate alınarak, zaman içine yayılmış olarak gerçekleştirilecektir.

DSİ Genel Müdürlüğünün 7 nci Beş Yıllık Plan Döneminde yatırım programlarında yer alan projelerde DPT Müsteşarlığınca tespit edilen 23 adet projenin Tarım Sektörü; Konya-Çumra II nci Merhale, Erzurum (Kuzgun-Daphan), Malatya-Çat, GAP (Kralkızı-Dicle I inci Merhale), GAP (Batman II nci Merhale), İpsala II nci Merhale, GAP (Adıyaman-Çamgazi), Aşağı Büyük Menderes, Çivril-Işıklı Baklan, Iğdır, Enerji Sektörü; Obruk Barajı ve HES, Kayraktepe, GAP (Ilısu), Alpaslan I-II Barajı ve HES, GAP (Sınır Fırat) (Karkamış Barajı ve HES), Doğu Karadeniz Harşit I inci Merhale, Deriner Barajı ve HES, Hizmetler Sektörü; GAP (Gaziantep Acil İçme Suyu Projesi) projelerine 8 inci Beş Yıllık Plan Döneminde de devam edilecektir.

TKİ Genel Müdürlüğünün “Linyit Sahaları Geliştirme Etütleri” Projesi, 1997 yılından beri devam eden ve sürekliliği olan bir projedir. Bu proje 2000 yılında da devam edecektir.

“Dekapaj Kamyonu Temini” projesinin I inci Safhası olan 20 adet dekapaj kamyonu temini projesi 1999 yılında tamamlanmıştır. Projenin II nci Safhası olan 30 adet dekapaj kamyonu temini projesi 2000-2001 yılları içinde tamamlanacaktır.

TPAO Genel Müdürlüğünün 1988 yılında keşfettiği ve Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında devam edecek önemli projesi olan denizdeki K. Marmara doğal gaz sahası ile 1994 yılında keşfettiği karadaki Değirmenköy doğal gaz sahasının depolama amacıyla kullanılabilirliğinin belirlenmesi için 1997 yılında Sofregaz şirketine bir mühendislik çalışması yaptırılmıştır. Bu çalışmanın sonuçlarına göre K. Marmara sahasında her yıl depolanabilecek ve üretilebilecek gaz miktarı 1,3 milyar m3 ve Değirmenköy gaz sahasında ise bu miktar 0,3 milyar m3 olarak tespit edilmiştir. Projenin toplam yatırım tutarı 150 milyon $ civarında olup, TPAO tarafından gerçekleştirilecek projenin 2002 yılında tamamlanması planlanmaktadır.

BOTAŞ Genel Müdürlüğünün Sekizinci Beş Yıllık Plan Döneminde sürecek en önemli projeleri aşağıda verilmiştir.

– Doğu Anadolu Doğal Gaz Ana İletim Hattı Projesi,

– Samsun-Ankara Doğal Gaz Ana İletim Hattı Projesi,

– Konya-İzmir Doğal Gaz Ana İletim Hattı Projesi,

– Doğal Gaz Güney Ana İletim Hattı Projesi,

– Seçköy Kompresör İstasyonu Yapımı,

– Eskişehir-Adapazarı Doğal Gaz Boru Hattı Projesi,

– Doğal Gaz Yeraltı Depolama Projesi,

– Doğal Gaz Dağıtım Hatları Projesi ve bu proje kapsamında yer alan Ankara-İnegöl Loop Projesi,

– Türkmenistan-Türkiye-Avrupa Doğal Gaz Ana İletim Hattı Projesi,

– Hazar-Akdeniz Ham Petrol Boru Hattı Projesi,

– Irak-Türkiye Doğal Gaz Ana İletim Hattı Projesi,

– Mısır-Türkiye Doğal Gaz Ana İletim Hattı Projesi,

Soru 5 :

Sekizinci Beş Yıllık Plan Dönemi çalışmalarınız hangi safhadadır?

Cevap 5 :

2001-2005 yılları arasını kapsayacak olan Sekizinci Beş Yıllık Planın hazırlık çalışmaları çerçevesinde kurulması öngörülen Özel İhtisas Komisyonlarına, konuları itibariyle üye olarak katılımları uygun görülen uzman personelin kimlikleri Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığına bildirilmiştir.

 

2. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Yedinci ve Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planlarının uygulamasına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın’ın cevabı (7/586)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın tarafından yazılı olarak cevaplandırılmak üzere aşağıdaki sorularımı arz ediyorum.

4.10.1999 Ertuğrul Yalçınbayır Bursa

Sorular :

Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı kapsamında sorumlu ve/veya koordinasyon ve işbirliği bakımından ilgili bakanlık olarak:

1. Hukukî ve kurumsal düzenlemeler itibariyle plan dönemi hedeflerini gerçekleştirebildiniz mi?

2. Plan döneminde gerçekleşmeyen ve/veya gerçekleşemeyecek hukukî projeleriniz nelerdir? Projelerin gerçekleşmeme sebebi nedir?

3. Sorumlu bakanlık olarak koordinasyon ve işbirliği bakımından ilgili kuruluşlardan yeterli servis alabildiniz mi?

4. Yedinci Beş Yıllık Plan Döneminden Sekizinci Beş Yıllık Plan Dönemine kalacak en önemli projeleriniz nelerdir?

5. Sekizinci Beş Yıllık Plan Dönemi çalışmalarınız hangi safhadadır?

T.C. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 16.11.1999 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.08.0.APK.0.22.00.00.17/994

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Genel Sekreterliğinin 18.10.1999 gün ve A.0.GNS.0.10.00.02-7/586-1968/5380 sayılı yazı.

İlgi yazı ekinde alınan Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın 7/586-1968 Esas Nolu yazılı soru önergesi incelenmiş olup, cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Koray Aydın Bayındırlık ve İskân Bakanı

Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın (7/586-1968) Esas Nolu yazılı soru önergesinin soru ve cevapları

Sorular :

Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı kapsamında sorumlu ve/veya koordinasyon ve işbirliği bakımından ilgili bakanlık olarak:

1. Hukukî ve kurumsal düzenlemeler itibariyle plan dönemi hedeflerini gerçekleştirebildiniz mi?

2. Plan döneminde gerçekleşmeyen ve/veya gerçekleşemeyecek hukukî projeleriniz nelerdir? Projelerin gerçekleşmeme sebebi nedir?

3. Sorumlu bakanlık olarak koordinasyon ve işbirliği bakımından ilgili kuruluşlardan yeterli servis alabildiniz mi?

4. Yedinci Beş Yıllık Plan Döneminden Sekizinci Beş Yıllık Plan Dönemine kalacak en önemli projeleriniz nelerdir?

5. Sekizinci Beş Yıllık Plan Dönemi çalışmalarınız hangi safhadadır?

Cevaplar :

Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında sorumlu veya koordinasyon ve iş birliği bakımından hukukî ve kurumsal düzenlemeler itibariyle, Bakanlığımızın Merkez Teşkilâtı ile bağlı ve ilgili kuruluşlarımızın çalışmaları şöyledir;

Yapı İşleri Genel Müdürlüğümüzce;

1996 Yılı Bütçe ödeneği 896 333 000 000 TL. olup, 743 610 000 000 TL.’sı harcanmış, fizikî gerçekleşmesi % 83,

1997 Yılı Bütçe ödeneği 1 905 555 000 000 TL. olup, 1 017 261 000 000 TL.’sı harcanmış, fizikî gerçekleşmesi % 53,

1998 Yılı Bütçe ödeneği 2 882 187 000 000 TL. olup, 2 564 258 000 000 TL. harcanmış, fizikî gerçekleşmesi % 89,

1999 Yılında ise Eylül sonu itibariyle bütçe ödeneğimiz 3 940 291 000 000 TL. olup, 1 550 750 000 000 TL.’sı harcanmış, fizikî gerçekleşmesi % 39 seviyesinde olup, plan dönemindeki hedef kısmen gerçekleştirilmiştir.

Plan döneminde gerçekleşmeyen hukukî projemiz bulunmamaktadır.

Sorumlu Bakanlık olarak koordinasyon ve işbirliği bakımından Yapı İşleri Genel Müdürlüğümüzce diğer kuruluşlarla temasa geçilmiş olup, programda yer alan işlerin ihaleleri için kuruluşlardan ihale yetkisi ile bütçe kanununun 10/a maddesi gereğince keşif bedelinin % 10’unu karşılamak için ek ödenekler talep edilerek koordine sağlanmıştır. Ancak taleplerimizin birçoğu ilgili kuruluşlarca karşılanamamıştır.

Yedinci Beş Yıllık Plan Döneminden Sekizinci Beş Yıllık Plan Dönemine kalacak önemli projelerimiz bulunmamaktadır. Programla tefrik edilen ödenekler yıl sonuna kadar harcanacak olup Yedinci Beş Yıllık Plan Döneminde bitirilmelerine çalışılacaktır.

Sekizinci Beş Yıllık Plan Dönemi hususunda Yapı İşleri Genel Müdürlüğümüzde herhangi bir çalışma bulunmamaktadır.

Afet İşleri Genel Müdürlüğümüzce;

1991 yılında tamamlanmış olan 7269 sayılı Kanunun değiştirilmesi çalışmamız, aradan geçen zaman zarfında olan gelişmeler ve İmar Kanunu revizyonu araştırmaları ışığında yeniden ele alınmıştır, çalışmalar sürdürülmektedir.

1994 yılında elde edilen Yapı Denetim ve Sigortası Kanun Tasarısı, imar kanunu revizyonu araştırmaları ışığında ve günümüz şartlarına göre yeniden ele alınmış olup, çalışmalara Yüksek Fen Kurulunca devam edilmektedir.

Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğümüzce;

Gecekondu mevzuatının günün şartlarına uygun hale getirilmesi ile ilgili çalışmalar sürdürülmektedir.

Bu çalışma; 3290 ve 3366 sayılı Kanunlarla değişik 2981 sayılı Kanun, 9.11.1985 tarihinden önce inşa edilmiş ya da inşasına başlanmış İmar Mevzuatına aykırı yapılar ile gecekonduları kapsamakta olup, kanun gereği bu yapılar için 8.12.1986 tarihine kadar müracaat edilmiş olması gerekmektedir. 2981 sayılı Kanunun 8, 10, 12 ve 13, 3290 sayılı Kanunun 3, 4, 5 ve 6 ncı maddelerinde, Valilik ve Belediyelerin İmar Mevzuatına aykırı yapılar ile gecekondulara tapu tahsis belgesi ve tapu düzenlenebilmesi için yapılması gereken işlemler açıklanmaktadır. İlgili idarelerin halen bu maddeler ile ilgili uygulamaları devam etmektedir. Öte yandan TAU Genel Müdürlüğümüz 3194 sayılı İmar Kanunu ile ilgili olarak, revizyon çalışmalarını sürdürmekte olup, sözkonusu kanunun yukarıda sayılan hükümleri ile ilgili düzenlemeleri de belirtilen revizyon kapsamında gerçekleştirilecektir.

775 sayılı Gecekondu Kanunundaki cezaî hükümlerin gecekondu ve imara aykırı yapılaşmayı önlemede yaptırım gücü kalmamıştır. Kamu kurum ve kuruluşlarına ve gerçek kişilere ait arazilerin rızasız ve zor kullanarak ele geçirilmesinin önlenmesi gerekmektedir. TBMM’ne sevk edilmiş olan bu konudaki Kanun Teklifi yasallaştığında caydırıcı önlemler uygulamaya konulacaktır.

775 sayılı Kanun, hazineden ve özel idarelerden belediyelere arsa devrini düzenleyen, ancak bu imkândan 1966 yılından önce kurulan belediyelerin yararlanacağı hükmünün kaldırılması ve 1966 yılından sonra kurulan belediyeler aleyhine yarattığı eşitsizlik düzeltilecektir.

775 sayılı Gecekondu Kanununun uygulama yönetmeliğinde müşterek mülkiyet, sahip olunan gayrimenkuller, Yasadan bir kez yararlanma şartı konusunda düzenleme yapan, ayrıca nüve tanımı getiren taslak da TAU Genel Müdürlüğümüzce hazırlanmıştır.

Uygulama Yönetmeliğinin imarla ilgili esasları içeren 2 nci bölümündeki değişiklikler de, 2 Eylül 1999 gün ve 23804 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Ayrıca TAU Genel Müdürülğümüzle koordinasyon ve işbirliği bakımından ilgili kuruluşlarla bilgi alışverişinde herhangi bir sorun yaşanmamış olup, Yedinci Beş Yıllık Plan Döneminde de Avrupa Birliğine uyum çalışmaları kapsamında Bakanlığımız faaliyet alanına giren konularda TAU Genel Müdürlüğümüze koordinasyon görevi de verilmiştir, bu çalışmalar Sekizinci Beş Yıllık Plan Döneminde de sürdürülecektir.

Planlama ve Uygulama sürecinde yaşanan yetki karmaşasını gidermek, plan kademelerini yeniden belirlemek, imar planlarının uygulanmasını ve yapı kalitesinin artırılmasını sağlamak amacıyla, denetim ve yaptırım şartlarını yeniden belirleyen revizyon çalışmalarında İçişleri Bakanlığı ve yerel yönetimlerle koordineli bir çalışmanın sağlanması amaçlanmış olup, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı çalışmalarına ilişkin olarak gerekli durumlarda ihtisas komisyonlarına Bakanlığımızca katkıda bulunulması mümkün olacaktır.

Karayolları Genel Müdürlüğümüzce;

2886 sayılı Devlet İhale Kanununda AT Mevzuatına uygun değişikliklerin yapılması yönündeki düzenlemeler için Bakanlığımız ve Maliye Bakanlığı birlikte sorumludur. Ancak TCK Genel Müdürlüğümüzde 2886 sayılı Devlet İhale Kanununda AT Mevzuatına uygun değişiklikler yapılması yönünde bugüne kadar herhangi bir çalışma yapılamamıştır.

30.9.1957 tarihli “Tehlikeli Maddelerin Karayoluyla Uluslararası Taşınması” hakkında Avrupa Anlaşmasına (ADR) Türkiye’nin katılımının sağlanması yönünden, Bakanlığımız koordinasyon ve işbirliği açısından ilgili kuruluştur. Bu hukukî düzenlemeler çerçevesinde;

Ulaştırma Bakanlığının 6.2.1998 gün ve 1544-871/1025 sayılı yazılarında “3348 Sayılı Yasanın Kara Ulaştırması Genel Müdürlüğünün görevlerini içeren bölümünden bu ve benzeri anlaşmaların gerektirdiği teknik konulara yer verilmemekte ve bunun sonucu olarak anlaşma uyarınca yapılması gereken teknik kontrol ve eğitimi koordine edecek personel de bulunmamaktadır” denilmektedrir. Ayrıca yazının devamında da “Tehlikeli Maddelerin Karayolu ile Taşınması Hakkında Yönetmeliği” çıkaran Bakanlığımız ile MEB ve Özel Sektör temsilcilerinin çağırılacağı bir toplantının yapılmasının uygun olacağını belirtmektedir.

Buna göre, yürürlükte bulunan “Tehlikeli Maddelerin Karayolu ile Taşınması Hakkında Yönetmelik”in gelişen şartlar çerçevesinde revizyonunun ivedilikle gerçekleşmesi gerekmektedir.

Ayrıca, Tehlikeli Maddelerin Karayolu ile Uluslararası Taşımacılığını düzenleyen Avrupa Anlaşmasına (ADR) ülkemizin taraf olması ihtiyacı bulunmaktadır. Bu iki konunun ulusal ve uluslararası boyutunun ele alanırak sorumlu kuruluş olan Ulaştırma Bakanlığı tarafından koordine edilmesinin doğru olacağı düşünülmektedir.

Ancak, Avrupa Anlaşmasına (ADR) taraf olma çalışmalarının Dışişleri Bakanlığınca yürütüldüğü bilinmektedir. Çok yönlü olan bu konunun birçok tarafı olduğundan çalışmalar verimli olamamaktadır. Bu sebeple sorumluluğun tek bir kuruluş tarafından ele alınması ve çalışmaların bu kuruluşun koordinatörlüğünde yürütülmesi daha uygun olacaktır.

Bilindiği gibi planlı dönemin başlangıcından bu yana Beş Yıllık Kalkınma Planları Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığınca yapılmaktadır. TCK Genel Müdürlüğümüzün çalışmaları ise yıllık program çerçevesinde (Yatırım Programı) yürütülmektedir.

Yıllık bazı projeler dışında TCK GenelMüdürlüğümüzün projeleri birkaç yıla sarkan projelerdir. Bu sebeple yatırım programında yer alan projelerin bitmesi tahsis edilebilen ödenekler imkânıyla yıllara yayılarak mümkün olabilmektedir.

Çalışmalar süresince, sorumlu veya ilgili kuruluşlarla yapılan çalışmalar esnasında, özellikle yazışmalar, büyük zaman kaybına sebep olmaktadır.Bürokratik işlemlerin azaltılması çalışmaların hız kazanmasını sağlayacaktır.

Ayrıca, Yatırım Programında yer alan projelerimize yıl içinde yeterli ödenek tahsis edilememesi sebebi ile projelerin bitim süreleri uzamakta ve maliyetler artmaktadır.Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığı ve Maliye Bakanlığının TCK GenelMüdürlüğümüze bütçe ödenekleri tahsis edilirken daha gerçekçi yaklaşmaları ve yeterli ödeneği tahsis etmeleri projelerin bitim sürelerini kısaltma yönünden yararlı olacaktır.

Karayolları Genel Müdürlüğümüzün 1999 Yılı Yatırım Programında 1 072 adet proje yer almakta olup, proje bedelleri toplamı yaklaşık 4 585 trilyon TL.’dir. (1999 yılı fiyatları ile)

Bu projelerden 1999 yılında;

1. Torul-Gümüşhane-Bayburt-12. Bl. Hd.

2. (Antalya-Burdur) Ayr. - Korkuteli

3. Araklı Ayr. - Küçükdere

4. Fethiye Ayr. - Üzümlü - Çameli Hd. projeleri tamamlanarak,

programdan çıkarılacaktır. Ayrıca Antakya Topboğazı yolu talep edilen 200 milyar TL. ek ödeneğin sağlanabilmesi durumunda 1999 yılında bitirilecektir. Ödeneğin sağlanmaması durumunda proje 2000 yılında bitirilebilecektir.

Yol projeleri dışında 13 adet köprü ve 6 adet köprü grubu 1999 yılı içinde bitirilecektir.

Yatırım Programında yeralanların dışındaki projelerde çalışmalar 2000 yılı ve sonraki yıllara sarkacaktır.

Yedinci Beş Yıllık Plan döneminin son yılı olan 2000 yılı program kararnamesinde belirtilen kriterler ve verilen Yatırım Tavanına göre 2000 Yılı Yatırım Programı çalışmaları sürdürülmektedir.

2000 Yılında;

1. (Sındırgı-Simav) Ayr. - Salihli - Demirci

2. Denizli - Acıpayam - 13. Bl. Hd.

3. Bolu Dağı Geçişi

4. Mut-Ermenek (Manavgat Burnu)

5. Of-Hayrat

6. Dorukhan Tüneli

7. Söke geçişi projelerinin bitirilmesi,

Asfalt olarak,

1. Gerede-Bolu-Kaynaşlı

2. Yerköy Ayr. - Yozgat - Sorgun

3. Muğla Geçişi projelerinin bitirilmesi, köprü yapım çalışmaları çerçevesinde de 13 adet köprü ve 5 adet köprü grubunun bitirilmesi hedeflenmiştir.

Sekizinci Beş Yıllık Plan Dönemi için herhangi bir çalışmamız bulunmamaktadır.

İller Bankası Genel Müdürlüğümüzce,

Bankamızın yeniden yapılandırılması kapsamında İller Bankasının hizmet alanındaki değişiklikler ve yeni ihtiyaçları dikkate alınarak Genel Müdürlüğümüz Kanununda değişiklik çalışmaları sürdürülmektedir.

Belediyeler ve Ortak İdarelerden gelen yardım teklifleri, sektörlere göre öncelik esasları dikkate alınarak, devam eden işler öncelikli olmak üzere gerekli incelemeler ikmal edildikten sonra İller Bankamız finansman imkânları da dikkate alınarak, hazırlanacak olan yıllık yatırım program teklifleri ilgili Bakanlık kanalı ile DPT’na iletilir, dolayısıyla İller Bankamız yatırımları yıllık olarak DPT’nın onayı sonucunda Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girer.

7 nci Beş Yıllık Plan Döneminden 8 inci Beş Yıllık Plan Dönemine kalacak önemli proje bulunmamaktadır.

DPT Müsteşarlığının 13 Ağustos 1999 tarih ve 1999/7 no.lu genelgeleri gereğince VIII inci Beş Yıllık Kalkınma Planı Özel İhtisas Komisyonları çalışmalarına İller Bankamızdan da katılımcı sağlanmış olup, sözkonusu çalışmalar halen devam etmektedir.

3. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, Kırşehir-Kırıkkale hattı doğal gaz projesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cumhur Ersümer’in cevabı (7/621)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Cumhur Ersümer tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

6.10.1999 Kemal Albayrak Kırıkkale

1. Kırşehir-Kırıkkale hattından geçecek olan doğal gaz çalışmaları hangi safhadadır?

2. Bu proje ne zaman başlamış ve ne zaman bitirilecektir? Başlangıç noktası neresidir?

3. Bu hat hangi illeri kapsamakta ve hangi güzergâhtan geçecektir?

4. Bu hattan yararlanan illerin doğal gaza geçme işlemleri nasıl olacaktır?

T.C. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 16.11.1999 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.15.O.APK.0.23.300-1617-19608

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) TBMM Başkanlığının 18.10.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/621-2014/5468 sayılı yazısı.

Kırıkkale Milletvekili Sayın Kemal Albayrak tarafından Sayın Bakanımıza tevcih edilen 7/621-2014 esas no.lu yazılı soru önergesi TBMM İçtüzüğünün 99 uncu maddesi gereği cevaplandırılarak ekte gönderilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Cumhur Ersümer Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı

Kırıkkale Milletvekili Sayın Kemal Albayrak’ın Sayın Bakanımıza Yönelttiği Yazılı Soru Önergesi ve Cevapları (7/621-2014 esas no’lu)

Soru 1. Kırşehir-Kırıkkale hattından geçecek olan doğal gaz çalışmaları hangi safhadadır?

Cevap 1. Bilindiği üzere, Kırşehir, Kırşehir İlinden geçen Doğu Anadolu Doğal Gaz Ana İletim Hattı Projesi kapsamında yeralan Kayseri-Ankara doğal gaz boru hattı güzergâhında yeralmaktadır. Sözkonusu hat 320 km. uzunluğunda ve 40 çapındadır. Hattın inşaatı için 21.9.1998 tarihinde LİMAK/BAYINDIR Konsorsiyumu ile sözleşme imzalanmış olup, Kayseri’den Ankara istikametine doğru yürütülen çalışmalar çerçevesinde 80 km.’lik bölümün boru hattı montajı tamamlanmıştır.

Ayrıca, Kırıkkale İlinden geçen ve “Mavi Akım” projesinin Türkiye bölümünü oluşturan Samsun-Ankara Doğal Gaz İletim Hattı Projesinin sözleşmesi, 30.7.1999 tarihinde Öztaş-Haznedaroğlu-Stroytransgaz konsorsiyumu ile imzalanmıştır. Sözkonusu hattın inşaat çalışmaları, hat borularının Kasım ayı içinde saha intikalini müteakip başlayacaktır.

Soru 2. Bu proje ne zaman başlamış ve ne zaman bitirilecektir? Başlangıç noktası neresidir?

Cevap 2. Doğu Anadolu Doğal Gaz Ana İletim Hattı Projesinin kapsamında yeralan Kayseri-Ankara doğal gaz boru hattı bölümünün kredi anlaşması Ekim 1999’da imzalanmış olup, 2000 yılının sonunda tamamlanması öngörülmektedir. Samsun-Ankara doğal gaz ana iletim hattı ise 2001 Yılı Nisan ayı içinde devreye alınacaktır.

Soru 3. Bu hat hangi illeri kapsamakta ve hangi güzergâhtan geçecektir?

Cevap 3. Kayseri-Ankara doğal gaz boru hattı, Kayseri, Nevşehir ve Kırşehir güzergahını izleyerek Ankara’ya ulaşmaktadır. Samsun-Ankara doğal gaz iletim hattı ise, Samsun, Çorum, Kırıkkale güzergâhını izleyerek Ankara’ya ulaşmaktadır.

Soru 4. Bu hattan yararlanan illerin doğal gaza geçme işlemleri nasıl olacaktır?

Cevap 4. Şehirlerde doğal gaz kullanılabilmesi için öncelikle bir dağıtım şirketi oluşturulması ve bu şirketin de 397 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye göre Bakanlar Kurulu tarafından o şehirde gaz dağıtımı yapabilmesi için yetkilendirilmesi gerekmektedir.

4. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, eğitime katkı payı adı altında toplanan paralarla açılacak olan okullara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu’nun cevabı (7/672)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Millî Eğitim Bakanı Sayın Metin Bostancıoğlu tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

Saffet Arıkan Bedük Ankara DYP Grup Başkanvekili

8 yıllık kesintisiz eğitim içi vatandaşlardan katkı payı adı altında toplanan paralarla 1998 yılında 100 trilyon ödenekle 134 okulun temeli atılmış ve bu okulların 28 Mayıs 1999’da teslim edileceği o günlerde açıklanmış idi.

Soru 1. Bugüne kadar eğitime katkı payı adı altında ne kadar para toplanmıştır? Toplanan paralar ne şekilde ve nerelerde kullanılmıştır?

Soru 2. 1998 yılında temeli atılan ve 28 Mayıs 1999’da bitirilmesi gereken okullardan kaç tanesi tamamlanarak Millî Eğitim Bakanlığına devredilmiştir?

Soru 3. Öngörülen süre içerisinde inşaatı tamamlanamayan ve devam eden kaç okul bulunmaktadır?

Soru 4. Şartnameye göre okul inşaatlarının 10 aylık süre içerisinde tamamlanması gerektiği halde bugüne kadar bu yükümlülüğünü yerine getirmeyen müteahhitler hakkında ne gibi cezai müeyyide uygulanmıştır?

T.C. Millî Eğitim Bakanlığı 15.11.1999 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.08.0.APK.0.03.05.00-03/3093

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 25.10.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-2314-7/672-2111/5678 sayılı yazısı.

Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük’ün “Eğitime katkı payı adı altında toplanan paralarla açılacak olan okullara ilişkin” yazılı soru önergesi incelenmiştir.

1. 4306 sayılı Yasanın Geçici 1 inci maddesi ile getirilen, sekiz yıllık kesintisiz zorunlu ilköğretim giderlerinde kullanılmak üzere 1.9.1997 ile 31.12.2000 tarihleri arasında çeşitli işlem ve kâğıtlardan eğitime katkı payı alınması hükmü gereğince, 26.10.1999 tarihi itibariyle; elde edilen 480 100 235 576 000 lira gelirden, 447 330 234 151 000 lirası Maliye Bakanlığınca Millî Eğitim Bakanlığı bütçesine özel ödenek kaydedilmiştir.

Bu ödeneğin;

– 349 991 941 000 lirası etüt proje,

– 4 916 148 595 000 lirası kitap basımı,

– 46 783 521 534 000 lirası taşımalı eğitim,

– 26 635 492 327 000 lirası donatım,

– 331 925 189 210 000 lirası yapı-tesis,

– 14 135 000 000 000 lirası kamulaştırma,

için olmak üzere toplam 424 745 343 607 000 lirası kullanılmıştır. 22 584 890 544 000 lirası da Hazinededir.

2-3. 4306 sayılı Yasa gereği elde edilen gelirlerden finanse edilmek üzere, merkezden ihaleleri yapılan ve 1 Eylül 1999 itibariyle bitirilmesi gereken 343 okuldan 164’ünün inşaatı tamamlanarak hizmete verilmiş, 177’sinin geçici kabul çalışmaları devam etmektedir. 2 okulun inşaatının yüklenicisinin, yapım işlerini devam ettirecek durumda bulunmadığı tespit edildiğinden, şartnamesine göre sözleşmesi feshedilmiştir.

4. Yapım şartnamesine göre yükümlülüğünü yerine getiremeyen yüklenicilere, şartname hükümlerine göre gecikme cezası uygulanmaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Metin Bostancıoğlu Millî Eğitim Bakanı

5. – Diyarbakır Milletvekili Osman Aslan’ın, 1998 yılında asfaltlanan yollara ve iş makinelerinin illere göre dağılımına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın cevabı (7/781)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın yazılı olarak Köy Hizmetlerinden sorumlu Sayın Devlet Bakanı tarafından cevaplandırılması hususunda delaletlerinizi saygılarımla arz ederim.

Osman Aslan Diyarbakır

1. 1998 yılında Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü ve İl Özel İdare Müdürlükleri tarafından veya diğer kamu kaynaklı finansmanlarla iller bazında kaç kilometre köy yolu asfaltlanmış veya betonlanmıştır?

2. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü ile İl Özel İdareleri tarafından alınmış olan iş makinelerinin sayısı, illere göre dağılımı, cinsleri ve yaşlarını açıklamanız mümkün müdür?

3. İhtiyaç fazlası illerden ihtiyaç duyan illere iş makinelerinin (illerin nüfusu, yüzölçümü, gelişmişlik düzeyi vb. kriterler de dikkate alınarak) dengeli bir şekilde dağıtımını yapmayı düşünüyor musunuz?

T.C. Devlet Bakanlığı 17.11.1999 Sayı : B.02.0.010/031.4902

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığı Genel Sekreterliğinin 1.11.1999 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/781-2282/6047 sayılı yazısı.

Diyarbakır Milletvekili Osman Aslan’ın soru önergesi incelenmiştir.

1998 yılında Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğümüzce genel müdürlük ve il özel idare katkılarıyla ekli listede gösterilen toplam 15 747 km yolun asfalt kaplaması yapılmıştır. Bu yolun 6 425 km’si genel bütçe imkânlarıyla, 9041 km’si genel müdürlük ve il özel idaresi müşterek katkılarıyla, 281 km’si ise protokollu işler kapsamında yapılmıştır. Köy alt yapı çalışmalarında gerektiğinde özel idare ve genel müdürlük imkânları birleştirilmektedir. Asfalt yol uygulamalarında il özel idaresi katkılarıyla asfalt ve astar satın alınması yapılmakta, genel müdürlüğümüz personel ve makine imkânlarıyla alt yapı ve üst yapı çalışmaları gerçekleştirilmektedir. Bunlara ilave olarak yılı içerisinde 479 km beton yol yapılarak hizmete sunulmuştur.

İhtiyaç fazlası iş makinesi yoktur. Ancak zorunlu ihtiyaç halinde makineler iller arasında kaydırılmaktadır. Makine parkının bütçe ve illere göre dağılımını gösterir tablo ilişikte sunulmaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Mustafa Yılmaz Devlet Bakanı

 

 

6. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer’in, 57 nci Hükümet döneminde Hatay İlindeki belediyelere yapılan yardım miktarına ilişkin sorusu ve Çevre Bakanı Fevzi Aytekin’in cevabı (7/819)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularıma Çevre Bakanı Sayın Fevzi Aytekin’in yazılı cevap vermesini delaletlerinize arz ederim.

Mustafa Geçer Hatay

Soru 1. 57 nci Hükümet döneminde Bakanlığınızca Hatay İlindeki tüm belediyelere yaptığınız yardım miktarı nedir?

Soru 2. Belediyelere yapılan yardımların partilere göre dağılım miktarları nasıldır? Açıklar mısınız?

Soru 3. Bu yardımları belediyelere hangi kıstaslara göre dağıtmaktasınız?

Soru 4. Hatay İlimizde Kırıkhan merkez, Karlısu, Şenköy, Altınkaya, Hacıpaşa, Akbez, Ardıçlı, Söğüt, Azganlık, Kurtlusoğuksu Belediyelerine neden hiçbir yardım yapılmamıştır?

Bu belediyelerimizin acilen ihtiyaç duydukları araç ve gereç yardımları ne zaman yapılacaktır?

T.C. Çevre Bakanlığı 15.11.1999 Finansman Dairesi Başkanlığı Sayı : B.19.0.FDB.0.16.00.8831/2512-9969

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 5.11.1999 tarih ve KAN.KAR.MD.A.01.GSN.0.10.00.02-7/819-2381/6245 sayılı yazınız.

Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer’in yazılı soru önergesiyle tarafıma tevdi edilmiş olan sorulara ilişkin cevaplar aşağıdaki gibidir.

Soru : 57 nci Hükümet döneminde Bakanlığınızca Hatay İlindeki tüm belediyelere yaptığınız yardım miktarı nedir?

Cevap : Bakanlığımız Çevre Kirliliğini Önleme Fonundan 57 nci Hükümet döneminde Hatay İline 53 milyar TL. tutarında araç-gereç ve proje yardımı yapılmıştır.

Soru : Belediyelere yapılan yardımların partilere göre dağılım miktarları nasıldır? Açıklar mısınız?

Cevap : Fondan yapılan yardımlar, belediyelerle sınırlı değildir. Söz konusu yardımlar parti ayrımı gözetmeksizin belediyelerle birlikte Valilik aracılığı ile Çevre Koruma Vakıflarına ve Kaymakamlık aracılığı ile köylere de yapılmaktadır.

Soru : Bu yardımları belediyelere hangi kıstaslara göre dağıtmaktasınız?

Cevap : Yardımların yapılmasında; Belediye Başkanlarının, Valiliklerin ve Kaymakamlıkların talepleri, bu talepleri yapan İl-İlçe veya Beldenin nüfusu, çevre öncelikleri, turizm durumu, Bakanlığımızdan bugüne kadar yapılan yardım miktarları, çevre hizmetlerinde kullandıkları mevcut araç parkları, bütçe imkânları vb. kriterler gözönünde bulundurulmaktadır.

Soru : Hatay İlimizde Kırıkhan merkez, Karlısu, Şenköy, Altınkaya, Hacıpaşa, Akbez, Ardıçlı, Söğüt, Azganlık, Kurtlusoğuksu Belediyelerine neden hiçbir yardım yapılmamıştır?

Bu belediyelerimizin acilen ihtiyaç duydukları araç ve gereç yardımları ne zaman yapılacaktır?

Cevap : Bakanlığımız Çevre Kirliliğini Önleme Fonundan, bundan önceki dönemlerde, Kırıkhan İlçesine 1 itfaiye, Karlısu Belediyesine 1 şasi kamyon ve 1 traktör, Altınkaya Belediyesine 1 şasi kamyon ve 1 traktör, Akbez Belediyesine 1 çöp kamyonu, 1 itfaiye, 1 şasi kamyon ve 1 traktör, Ardıçlı Belediyesine 1 itfaiye, 2 traktör, 1 çöp kamyonu ve 1 sisleme makinası, Kurtlusoğuksu Belediyesine de 3 traktör ve 1 çöp kamyonu tahsisi yapılmıştır.

Söğüt, Azganlık, Şenköy ve Hacıpaşa Belediyelerinin 1999 talepleri ise, Bütçe imkânları dahilinde değerlendirilmek üzere kayıtlarımıza alınmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Fevzi Aytekin Çevre Bakanı

7. – Şanlıurfa Milletvekili Zülfükar İzol’un, 1997/1999 yılları arasında Şanlıurfa İlinde içme suyu amaçlı yapılan tesis ve kuyu sayısına ilişkin ve

– 1997/1999 yılları arasında Şanlıurfa İlinde yapılan köy yollarına ilişkin soruları ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın cevabı (7/866, 867)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

Zülfükar İzol Şanlıurfa

Sorular :

1. 1997 ilk 6 ncı ayı, 1997 ikinci 6 ncı ayı, 1998 ilk 6 ncı ayı, 1998 ikinci 6 ncı ayı, 1999 ilk 6 ncı ayında:

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından Şanlıurfa İline içme suyu amaçlı yapılan tesis, kuyu, montaj vs. sayısı kaç tanedir? Açıklar mısınız?

2. Hangi yerleşime hangi tesis kurulmuştur? Açıklar mısınız?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

Zülfükar İzol Şanlıurfa

Sorular :

1. 1997 ilk 6 ncı ayı, 1997 ikinci 6 ncı ayı, 1998 ilk 6 ncı ayı, 1998 ikinci 6 ncı ayı, 1999 ilk 6 ncı ayında:

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından Şanlıurfa İlinde kaç km. asfalt, stabilize vs. yol yapıldı? Açıklar mısınız?

2. 1997-1998 yatırım programında olduğu halde, yapılamayan köy yolları stabilize ve asfaltları ne zaman tamamlanacaktır? Açıklar mısınız?

T.C. Devlet Bakanlığı 17.11.1999 Sayı : B.02.0.010/031.4899

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) TBMM Başkanlığı Genel Sekreterliğinin 18.10.1999 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-2208 sayılı yazısı.

b) TBMM Başkanlığı Genel Sekreterliğinin 15.11.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-2665 sayılı yazısı.

Şanlıurfa Milletvekili Zülfükar İzol’un 7/866, 7/867 esas no.lu soru önergesi incelenmiştir.

1. Şanlıurfa İlinde 1997 yılının ilk altı ayında 36 km. asfalt, 43 km. stabilize kaplama, 34 km. tesviye, 2 km. onarım, ikinci altı ayında 226 km. asfalt, 300 km. stabilize kaplama, 52 km. tesviye, 42 km. onarım,

1998 yılının ilk ayında 45 km. asfalt, 16 km. stabilize kaplama, 3 km. tesviye, 11 km. onarım, ikinci altı ayında 165 km. asfalt, 89 km. stabilize kaplama, 67 km. tesviye, 33 km. onarım,

1999 yılının ilk altı ayında 56 km. asfalt, 126 km. stabilize kaplama, 29 km. tesviye, 12 km. onarımla yol yapılmıştır.

2. 1997-1998 yıllarında programda yeralan asfalt, stabilize kaplama, tesviye onarım işlerine ait yol çalışmalarının tamamı ödenek nispetinde yapılmıştır. Yılı içinde yapılamayan yollar bir sonraki yılın programlarına aciliyet, öncelik ve ödenek durumu gözönüne alınarak dahil edilmektedir.

3. İçme suyu yapım programında yeralan;

1997 yılında 34 ünite bitirildi.

1998 yılında 58 ünite bitirildi.

1999 yılında 62 ünite içme suları yapım programına alınmış olup, 53 ünitesi yılı içinde bitirilecek şekilde programlanmıştır.

4. Sondaj programında yeralan;

1997 yılında 213,

1998 yılında 157,

1.10.1999 tarihi itibariyle 105 ünitede sondaj kuyusu açılmıştır.

5. Motopomp montaj programında yeralan;

1997 yılında 226 (226 adedi montajlı)

1998 yılında 228 (228 adedi montajlı)

22.10.1999 tarihi itibariyle 31 adet motopomp tahsisi yapılmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Mustafa Yılmaz Devlet Bakanı

8. – Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik’in, 8 yıllık kesintisiz eğitim için toplanan paralara ve taşımalı sisteme ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu’nun cevabı (7/656)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorulardan oluşan soru önergemin, Millî Eğitim Bakanı Sayın Metin Bostancıoğlu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını, delaletlerinize arz ederim.

M. Zeki Çelik Ankara

1. 8 yıllık kesintisiz eğitim için ne kadar para toplandı? Toplanan paraların ne kadarı bankada bekletiliyor? Bugüne kadar bu paralardan ne kadarı eğitim öğretim harcamaları için kullanıldı?

2. Taşımalı sistemde, öğrencileri taşıyan araçlara ücretleri düzenli olarak ödeniyor mu? Bu konudaki ihaleleri kim düzenliyor? Fiyatları kim belirliyor? Bakanlığınız öğrencilerin sağlıklı bir şekilde ulaşımını sağlamak konusunda, ne gibi tedbirler alıyor ve yeterli denetim yapıyor mu?

3. Taşımalı sistemde öğrenciler, tam gün eğitim gördüklerinden, öğle yemeği ihtiyaçları nasıl karşılanıyor? Bu konuda, Bakanlığınızca bir planlama yapıldı mı? Öğrencilerin aç susuz eğitim öğrenim görmelerini doğru karşılıyor musunuz?

T.C. Millî Eğitim Bakanlığı 15.11.1999 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.08.0.APK.0.03.05.00-03/3094

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 25.10.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/656-2094/5619 sayılı yazısı.

Ankara Milletvekili Sayın M. Zeki Çelik’in “8 yıllık kesintisiz eğitim için toplanan paralara ve taşımalı sisteme ilişkin” yazılı soru önergesi incelenmiştir.

1. 4306 sayılı Yasanın Geçici 1 inci maddesi ile getirilen, sekiz yıllık kesintisiz zorunlu ilköğretim giderlerine kullanılmak üzere 1.9.1997 ile 31.12.2000 tarihleri arasında çeşitli işlem ve kâğıtlardan eğitime katkı payı alınması hükmü gereğince, 26.10.1999 tarihi itibariyle; elde edilen 480 100 235 576 000 lira gelirden, 447 330 234 151 000 lirası Maliye Bakanlığınca Millî Eğitim Bakanlığı bütçesine özel ödenek kaydedilmiş, bu ödeneğin 424 745 343 607 000 lirası kullanılmıştır. 22 584 890 544 000 lirası da Hazinededir.

2. Taşımalı ilköğretim uygulaması yapılan illere, taşıma giderleri için her ay düzenli olarak ödenek gönderilmektedir. Taşıma işlerine ait ihale işlemleri il ve ilçe millî eğitim müdürlüklerince 2886 sayılı Devlet İhale Kanununa göre gerçekleştirilmektedir. Denetimler ise trafik yetkilileri, il ve ilçe millî eğitim müdürlükleri ve okul müdürlükleri tarafından yapılmaktadır.

3. Taşımalı ilköğretim uygulamasından yararlanan öğrencilerin öğle yemeği giderleri, 1997-1998 ve 1998-1999 öğretim yıllarında Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu Başkanlığınca karşılanmıştır. 1999-2000 öğretim yılında da aynı kurumca karşılanması sağlanacaktır.

Bilgilerinize arz ederim.

Metin Bostancıoğlu Millî Eğitim Bakanı

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.