Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21 CİLT : 16 YASAMA YILI : 2

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

19 uncu Birleşim

15 . 11 . 1999 Pazartesi

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Bolu Milletvekili İsmail Alptekin’in, Bolu-Düzce depremine ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın’ın cevabı

2. – Erzurum Milletvekili İsmail Köse’nin, Bolu-Düzce depremine ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın’ın cevabı

3. – Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan’ın, Bolu-Düzce depremine ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın’ın cevabı

4. – Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın’ın; Bolu Milletvekili İsmail Alptekin, Erzurum Milletvekili İsmail Köse ve Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan’ın, Bolu-Düzce depremiyle ilgili gündemdışı konuşmalarına ilişkin cevabı

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Siirt Milletvekili Ahmet Nurettin Aydın ve 29 arkadaşının, Siirt İlinin ekonomik ve sosyal yönden kalkınmasını ve gelişmesini engelleyen nedenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/29)

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Dışişleri Komisyonu Başkanlığının, 121 ve 122 sıra sayılı kanun tasarılarının Komisyona geri verilmesine ilişkin tezkeresi (3/388)

D) ÇEŞİTLİ İŞLER

1. – Genel Kurulu ziyaret eden Amerika Birleşik Devletleri Başkanı William Jefferson Clinton’a Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi

IV. – ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. – Gündemdeki sıralamanın yeniden yapılması, çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesi ve 16 Kasım 1999 Salı günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

B) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. – Gündemdeki sıralamanın yeniden yapılması, çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesi ve 17 Kasım 1999 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/494) (S. Sayısı: 182)

VI. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Amasya Milletvekili Akif Gülle’nin, şeker pancarı üreticilerinin sorunlarına ve Amasya Şeker Fabrikasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun cevabı (7/549)

2. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, Nazire Dedeman’ın oğlunun öldürülmesiyle ilgili iddialarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/551)

3. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Kocaeli deprem bölgesinde bazı vakıfların yardım faaliyetlerine son verildiği iddialarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/561)

4. – İstanbul Milletvekili Abdulkadir Aksu’nun, bir havayolu firmasına ayrıcalık sağlanarak yer hizmeti ruhsatı verildiği iddiasına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz’ün cevabı (7/575)

5. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, yedinci ve sekizinci beş yıllık kalkınma planlarının uygulamasına ilişkin sorusu ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu’nun cevabı (7/578)

6. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, yedinci ve sekizinci beş yıllık kalkınma planlarının uygulamasına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu’nun cevabı (7/587)

7. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, yedinci ve sekizinci beş yıllık kalkınma planlarının uygulamasına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in cevabı (7/591)

8. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, yedinci ve sekizinci beş yıllık kalkınma planlarının uygulamasına ilişkin Devlet Bakanı Recep Önal’dan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli’nin cevabı (7/606)

9. – İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin’in, Gülhane Askerî Tıp Akademisinin açılış töreninde yapılan bir konuşmaya ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu’nun cevabı (7/612)

10. – Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik’in, Ümitköy Devlet Hastanesi inşaatına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş’un cevabı (7/624)

11. – Sıvas Milletvekili Abdüllatif Şener’in, Sıvas Vakıflar Bölge Müdürlüğü ile kiracı konumunda olan esnaflar arasındaki anlaşmazlığa ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova’nın cevabı (7/627)

12. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, İller Bankası tarafından yapılacak olan prefabrik konutların altyapı ihalesine ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın’ın cevabı (7/634)

13. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Gölcük Deniz Kuvvetlerine ait askerî tesisleri yapan müteahhitler hakkında soruşturma açılıp açılmayacağına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu’nun cevabı (7/635)

14. – Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya’nın, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının parlamentoyla ilgili beyanları konusunda bir girişimde bulunulup bulunulmayacağına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Yıldırım Akbulut’un cevabı (7/637)

15. – Van Milletvekili Maliki Ejder Arvas’ın, Doğu Anadolu Bölgesinde bazı illerden dışarı canlı hayvan çıkarılmasının yasaklanmasına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı (7/653)

16. – Kütahya Milletvekili Ahmet Derin’in, Kütahya İline özel tip kadın cezaevi yapılmasına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün cevabı (7/657)

17. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, İstanbul Üniversitesi Rektör Yardımcısının bazı öğretim görevlileri hakkındaki iddiaları konusunda suç duyurusunda bulunulup bulunulmadığına ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/668)

18. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, TBMM Genel Sekreterliği Teşkilâtında boş bulunan şef kadroları için açılan sınava ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Yıldırım Akbulut’un cevabı (7/673)

19. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, FİSKOBİRLİK tarafından alınan ve bedeli ödenmeyen fındık miktarına ve üreticinin kaybının nasıl karşılanacağına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun cevabı (7/674)

20. – Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının yayımladığı bir kitapçığa ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Yıldırım Akbulut’un cevabı (7/677)

21. – Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan’ın, Kahramanmaraş’ın Elbistan İlçesinde Fazilet Partisi İlçe Kongresinin polis kameralarınca kaydedilmesine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/679)

22. – Erzurum Milletvekili Fahrettin Kukaracı’nın, Erzurum Organize Sanayi Bölgesinin Ziraat Bankası Şubesi ihtiyacına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın cevabı (7/686)

23. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, özelleştirme kapsamına alınan ETAĞ A.Ş. ve Sıvas Demir ve Çelik İşletmeleri A.Ş.’de çalışan işçilere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın cevabı (7/691)

24. – Van Milletvekili Fetullah Gültepe’nin, deprem felaketzedeleri için gönderilen dış kaynaklı yardım paralarının maaş ödemelerinde kullanıldığı iddialarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın cevabı (7/714)

25. – Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, Konya’da serbest bölge kurulması çalışmalarına ve KOBİ’lerin desteklenmesine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun cevabı (7/726)

26. – Bingöl Milletvekili Necati Yöndar’ın, Bingöl Organize Sanayi Bölgesi altyapı inşaatına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun cevabı (7/735)

27. – Konya Milletvekili Özkan Öksüz’ün, sivil savunma hizmetlerine ve yardım çalışmaları engellenen IHH ve Mazluk-Der’e ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/741)

28. – Çanakkale Milletvekili Sadık Kırbaş’ın, vakıf şerhi bulunan taşınmaz mallara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Şuayip Üşenmez’in cevabı (7/771)

29. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, PETLAS A.Ş.’nin “yatırım teşviki” başvurusuna ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın cevabı (7/787)

30. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, Konya ve İlçelerinde faaliyet gösteren firmalardan “yatırım teşviki” için başvuranlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın cevabı (7/788)

VII. – KOMİSYON BÜLTENİ

1. – 4 Haziran 1999 tarihinden 1 Ekim 1999 tarihi dahil komisyonlara gelen, neticelenen ve kalan işler

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı.

Ardahan Milletvekili SaffetKaya, hayvancılık ve tarımla uğraşanların,

Çorum Milletvekili Melek Karaca, Çorum İlinin,

Sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere,

Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Kaya da, 18-19 Kasım 1999 tarihleri arasında İstanbul’da yapılacak olan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilâtı Zirvesine,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Genel Diğer İşler” kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Muhtaç Çiftçilere Ödünç Tohumluk Verilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/468) (S. Sayısı: 140) ile,

2 nci sırasında bulunan, Taşkömürü Havzasındaki Taşınmaz Malların İktisabına Dair Kanuna Ek Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısının (1/505) (S. Sayısı: 189),

Yapılan görüşmelerden sonra kabul edildikleri ve kanunlaştıkları açıklandı.

Alınan karar gereğince, 15 Kasım 1999 Pazartesi günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 19.01’de son verildi.

Murat Sökmenoğlu Başkanvekili Mehmet Ay Sebahattin Karakelle Gaziantep Erzincan Kâtip Üye Kâtip Üye

 

No. : 26

GELEN KÂĞITLAR

12.11.1999 CUMA

Tasarı

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti İle Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Ticaret ve Yatırım İlişkilerinin Geliştirilmesine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/576) (Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.11.1999)

Teklifler

1. – Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün; 8.3.1950 Tarih ve 5590 Sayılı Kanunun Adı ile Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bir Ek ve Dört Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/344) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.11.1999)

2. – Kütahya Milletvekili Ahmet Derin ve 13 Arkadaşının; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu, Sosyal Sigortalar Kanunu ile Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/345) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.11.1999)

3. – Muğla Milletvekili Hasan Özyer’in; Fethiye Adıyla Bir İl ve Dört İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/346) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.11.1999)

4. – Kırklareli Milletvekili Cemal Özbilen’in; Bir İl ve Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/347) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.11.1999)

5. – İzmir Milletvekili Işılay Saygın’ın; Aile Mahkemelerinin Kuruluşu, Görev ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Teklifi (2/348) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.11.1999)

6. – İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu’nun; Bir İlçe Kurulmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/349) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.11.1999)

7. – Edirne Milletvekili A. Ahmet Ertürk’ün; 1.7.1976 Tarihli ve 2022 Sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/350) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.11.1999)

Sözlü Soru Önergeleri

1. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, Vakıflar Genel Müdürlüğünce yapımı planlanan Samsun öğrenci yurdu projesine ilişkin Devlet Bakanından (Yüksel Yalova) sözlü soru önergesi (6/255) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.11.1999)

2. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, Samsun Vezirköprü ve Havza Meslek Yüksek Okulları inşaatlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/256) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.11.1999)

3. – Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman’ın, “Bitki Besleme” adlı kitabın bir yabancı yayından isim verilmeksizin tercüme edildiği iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/257) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.11.1999)

Yazılı Soru Önergeleri

1. – Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu’nun, imam hatip liselerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/884) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.11.1999)

2. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, uyuşturucu ile mücadele için alınacak tedbirlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/885) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.11.1999)

3. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, Rusya ile imzalanan anlaşmaya ve Mavi Akım Projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/886) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.11.1999)

4. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, Hadim Devlet Hastanesi inşaatıyla ilgili usulsüz ödenek tahsisi yapıldığı iddialarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/887) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.11.1999)

5. – İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz’ün, İstanbul Üniversitesi, YÖK ve ÖSYM ile ilgili yolsuzluk iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/888) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.11.1999)

6. – Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman’ın, Dicle Üniversitesi yayınları arasında basılan bir kitap hakkında ortaya atılan iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/889) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.11.1999)

No. : 27

15.11.1999 PAZARTESİ

Raporlar

1. – EFTA Devletleri ile Türkiye Arasında Anlaşmada Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/529) (S.Sayısı: 200) (Dağıtma tarihi : 15.11.1999) (GÜNDEME)

2. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Romanya Arasında Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/531) (S.Sayısı: 201) (Dağıtma tarihi : 15.11.1999) (GÜNDEME)

3. – Uluslararası Denizcilik Örgütü Sözleşmesinde Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/549) (S.Sayısı: 202) (Dağıtma tarihi : 15.11.1999) (GÜNDEME)

4. – Türkiye Cumhuriyeti Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Çalışma, İskân ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Arasında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/535) (S. Sayısı: 203) (Dağıtma tarihi : 15.11.1999) (GÜNDEME)

5. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Özbekistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Karşılıklı Büyükelçilikler Faaliyetlerinin Gayrimenkul ve Mali Veçhelerine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/547) (S.Sayısı: 204) (Dağıtma tarihi : 15.11.1999) (GÜNDEME)

6. – Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü Adına Tescil Edilecek Taşınmaz Mallar Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/506) (S.Sayısı: 205) (Dağıtma tarihi : 15.11.1999) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1. – Muğla Milletvekili Fikret Uzunhasan’ın,Yasemin Dalkılıç’ın kırdığı dünya rekoruna TRT’de yer verilmemesine ilişkin Devlet Bakanından (Yüksel Yalova) sözlü soru önergesi (6/258) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.11.1999)

2. – Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan’ın, iki basın mensubunun gözaltına alınmasına ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/259) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.11.1999)

3. – Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz’ın, Şanlıurfa-Hilvan’da kamulaştırılan bir caddesinin bedelinin ne zaman ödeneceğine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/260) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.11.1999)

4. – Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz’ın, SHÇEK ile ilgili iddialara ilişkin Devlet Bakanından (Hasan Gemici) sözlü soru önergesi (6/261) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.11.1999)

5. – Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu’nun, pancar kotasının kaldırıp kaldırılmayacağına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/262) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.11.1999)

Yazılı Soru Önergeleri

1. – Sıvas Milletvekili Musa Demirci’nin, Sıvas-Maltepe Kaymakamlığınca Çınar-Camii Kur’an kursu binasının yıktırıldığı ve Hafik İlçesinde bulunan bir yurdun kapatıldığı iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/890) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.11.1999)

2. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik’in, ziraî mücadele ilaçlarının imalatına ve piyasa denetimine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/891) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.11.1999)

3. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, TESK Başkanı hakkında ileri sürülen yolsuzluk iddialarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/892) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.11.1999)

4. – Çorum Milletvekili Vahit Kayırıcı’nın, Çorum İlinde uygulanan manda besiciliği kredi faizleri oranına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/893) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.11.1999)

5. – Çorum Milletvekili Vahit Kayırıcı’nın, ziraî kredi faizlerine ilişkin Devlet Bakanından (Recep Önal) yazılı soru önergesi (7/894) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.11.1999)

 

 

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

15 Kasım 1999 Pazartesi

BAŞKAN : Başkanvekili Mehmet Vecdi GÖNÜL

KÂTİP ÜYELER : Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Vedat ÇINAROĞLU (Samsun)

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19 uncu Birleşimini en iyi dileklerimle açıyor, saygılar sunuyorum.

Toplantı yetersayımız vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, ülkemizde cuma günü Düzce merkezli olmak üzere büyük bir deprem felaketine tekrar maruz kalınmıştır. Henüz önceki depremin acısı bağrımızı yakmakta iken, yine yüzlerce can kaybettiğimiz, binlerce yaralı verdiğimiz bu afetten dolayı üzüntümüz sonsuzdur. Allah'tan, bu felakette hayatını kaybedenlere rahmet, yaralılara acil şifa, mağdurlarına sabır ve tahammül gücü niyaz ediyorum.

Gündeme geçmeden evvel üç sayın milletvekiline söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Bolu – Düzce depremi konusunda hissiyatını ifade etmek isteyen sayın milletvekili İsmail Alptekin'e aittir.

Sayın Alptekin, buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Bolu Milletvekili İsmail Alptekin’in, Bolu-Düzce depremine ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın’ın cevabı

İSMAİL ALPTEKİN (Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 12 Kasım cuma günü akşam saatlerinde meydana gelen Bolu-Düzce merkezli deprem felaketi ve ortaya çıkardığı sonuçlar vesilesiyle söz almış bulunuyorum. Bu büyük felakette vefat edenlere rahmet, yaralılara acil şifalar, geride kalanlara ise başsağlığı diliyorum.

Ülkemiz, 17 Ağustosta, Marmara Bölgesinde daha geniş bir alanda en büyük felaketi yaşadı. Onun acıları dinmeden, yaraları sarılmadan, yeni, çok büyük bir felaketle karşı karşıyayız. İki deprem karşılaştırıldığında, son depremin, alan itibariyle daha dar, fakat, yıkım itibariyle daha büyük olduğunu görmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, ilk depremden sonra, tecrübe kazanılması gereken bu deprem sebebiyle, gerekli tecrübe kazanılmış mıdır? Bu sualin cevabını vermemiz gerekiyor. Şahsî kanaatim, bu sualin cevabı pek iç açıcı değildir.

Depremle birlikte kurtarma çalışmaları başlamıştır; hükümet, kısa sürede, kurtarma noktasında tedbirlerini almaya başlamıştır; gerek Silahlı Kuvvetlerimiz gerekse kurtarma ekipleri süratle olay mahalline ulaşmıştır. Bu, güzel bir gelişmedir, bunu memnuniyetle karşılıyoruz; ancak, kurtarmanın yanında, binlerce, onbinlerce insan, o felaketle karşı karşıyadır. Haritadan silinen Düzce, Kaynaşlı ile binalarının yüzde 80'i hasar görmüş ve yıkılmış Bolu Merkezde, barınma, ısınma, sağlık ve sıcak yiyecek ve yemek noktasında, hâlâ lgede kargaşa ve felaket devam etmektedir.

17 Ağustos, malum, yaz idi; ama, şimdi kıştır; yağmur var, soğuk var, hasılı şartlar çok zor. Halkımız dışarıdadır. Hükümetimiz, zelzele olduktan sonra, resmî kaynaklardan bilimsel yönden bu felaketin devam edeceğini biliyordu. Bildiği halde, kış şartlarına uygun çadırlar nerede?! Kış şartlarına uygun yardım malzemeleri nerede?! Bunları, hâlâ bölgemizde göremiyoruz.

Sayın milletvekilleri, 17 Ağustosta, bölgeye, olayın hemen akabinde, belediyeler, vakıflar, gönüllü kuruluşlar, hasılı halk oraya koştu, felakete uğrayan o insanların yaralarını sarma noktasında, onlara sıcak kucağını açtı; ama, bugün, Düzce'de, Kaynaşlı'da ve Bolu'da bu insanların çoğunu göremiyoruz; neden?.. Bu sualin cevabını iyi düşünmemiz lazım. Hükümetimizin, bu noktada, gayret eden bu kuruluşlara teşekkür etmesi, teşvik etmesi gerekirken, geçmişte, bu insanlar itilmiştir, yardımları engellenmiş, durdurulmuştur. Eğer bu insanlara bu yol açılmış olsaydı, biraz önce anlattığım o yokluk ve sıkıntı, kısa sürede halledilecekti.

Değerli milletvekilleri, hal bu iken, bu acı tablo karşısında, acilen hasar tespiti yapılmalıdır, bunlar tamamlanmalıdır ve hasar tespiti için bölgelere gönderilen ekipler ve bilirkişi heyetleri mutlaka ehil olmalıdır. Bunu niçin söylüyorum; 17 Ağustostan sonra bölgeye gönderilen bilirkişi heyetlerinin öyle raporlarıyla karşılaşıldı ki, âdeta, hükümetimiz de şaşkınlığa düştü; oradaki yerel yöneticilerimiz de, valilerimiz de, kriz merkezlerimiz de... Birbirini tutmayan raporlar, gerçeği yansıtmayan raporlar, orada, halkımızı mağdur etti. O halde, mutlaka, ehil bilirkişiler gerçeği yansıtacak raporlar tutmalıdır, buna dikkat edilmelidir. Acilen ve süratle, kış şartlarına uygun çadır ve diğer ihtiyaçlar temin edilmelidir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Alptekin, lütfen tamamlayınız.

İSMAİL ALPTEKİN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, üç gündür, televizyonlarda senaryolar üretiliyor; deprem devam edecek, şu olacak, bu olacak deniliyor. Bu ise, oradaki halkımızı daha çok tedirgin ediyor, hasta ediyor, huzursuz ediyor. Buna da bir çare bulunmalıdır.

BAŞKAN – Lütfen, son cümleniz efendim.

İSMAİL ALPTEKİN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bütün bunların yanında, bölge yeniden imar edilmeli, göç tamamlanmalıdır. Bu işler kolay değildir. Bu işlerin halli için, inanarak, beraberce gayret gösterdiğimiz takdirde bu işlerin üstesinden geleceğiz. Hükümetimize her türlü desteği vermeye hazırız.

Sözlerimi tamamlarken, bu büyük acıyı, milletçe bir daha yaşamamak dileğiyle, hükümetimizden acil yardım, Yüce Meclisimizden destek bekliyor ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP, MHP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN –Teşekkür ederim Sayın Alptekin.

Gündemdışı ikinci söz, Bolu-Düzce depremi konusunda söz isteyen Erzurum Milletvekili Sayın İsmail Köse'ye aittir. (Alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır efendim.

Buyurun.

2. – Erzurum Milletvekili İsmail Köse’nin, Bolu-Düzce depremine ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın’ın cevabı

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmama başlarken, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyor, Yüce Meclisimizin ve büyük milletimizin başı sağ olsun diyorum.

Bu kürsüde -üzülerek ifade ediyorum- en çok üzüldüğüm iki konuyla karşı karşıya kaldığım zaman, yüce milletimin üzüntüsünü ve sıkıntısını dile getirmekten aciz kalıyorum. Bunlardan bir tanesi, onbeş yıldan bu yana ülkemizde devam eden terör olayları, ikincisi ise, yine 17 Ağustos ve 12 Kasım tarihlerinde meydana gelen deprem olaylarıdır.

Her iki konu da, milletimizi üzdüğü kadar, Yüce Meclisimizi ve bizleri de fevkalade üzmüştür. Ölenlere Allah'tan rahmet diliyorum, yaralılara acil şifalar diliyorum ve gerek birinci depremde; yani, 17 Ağustos tarihindeki depremde gerek 12 Kasım tarihinde, cuma günü, saat 19.00 sularında meydana gelen bu tabiî afette, milletimiz adına hizmette bulunan, Yüce Meclisin güvenoyunu alan ve üç siyasî partinin desteğiyle şu anda görev yapan hükümetin çalışmalarını takdirle takip ediyoruz. Gerçekten, bir önceki dönemde, hükümete, maalesef, haksız yere, yanlış söylemlerle, yanlış, hiç alakası olmayan yönlendirmeler, husumetler olmuştur.

17 Ağustosta saha çok genişti. Malumunuz, 400 kilometre mesafedeki bir saha ve 7 ilimizi direkt, tüm milletimizi de alakadar eden bir olaydı. Şimdi, Düzce'de, bunun lokal örneğini gördük. Düzce, Kaynaşlı ve Gölyaka İlçelerimizde meydana gelen olaylarda, zemin ve saha daha dar olduğu için, oraya, hükümetin imkânları, yine vatandaşlarımızın, sivil kuruluşlarımızın imkânları süratle intikal etmiş; diğer depremde de aynı şekilde intikal etmiştir.

Tabiî, şu anda, oradaki vatandaşlarımızdan ölenleri geriye getirmemiz mümkün değildir; ancak, yaralılarımızın tedavisinin devam etmesi ve kapıda kalan, sokakta kalan vatandaşlarımızın da, bir an önce sıcak bir yuvaya girmeleri gerekiyor.

Malum, son 12 Kasımdaki depremde 400'ün üzerinde vatandaşımız hayatını kaybetmiştir, 2 000'in üzerinde vatandaşımız da yaralıdır. Birçok insanımız şu anda sokaktadır; ya çadıra gireceklerdir veya onlara tahsis edilecek olan bir barınma yerine gireceklerdir. İşte, hükümetimizin, bu gece... Ki, geçtiğimiz 12 Kasım tarihinden itibaren, başta Genel Başkanımız ve Başbakan Yardımcısı olmak üzere, Sayın Başbakanımız, Sayın Cumhurbaşkanımız, diğer siyasî partilerin genel başkanları, bakanlarımız deprem olan yerlere intikal etmek suretiyle, hem insanlara moral destek vermiş, onların acılarına iştirak etmiş hem de devletimizin ve hükümetimizin tüm imkânlarının oraya gitmesi konusunda seferber olmuşlardır.

Başbakanlık Kriz Masası, il veya ilçelerdeki kriz masaları çalışmaktadır ve vatandaşlarımızın, başı ağrıyan, dışarıda kalan tüm vatandaşlarımızın -ne gerekiyorsa- yanında, milletimiz vardır, hükümetimiz vardır, Meclisimiz vardır. Tabiî, çok üzüntülü olayları yaşıyoruz.

Değerli milletvekilleri, Türkiyemiz, şu anda, iki olayı beraber yaşıyor: Bir tarafta tarihî olaylar yaşıyoruz; hakikaten, gurur duyduğumuz, Türk devletinin ve milletinin büyüklüğüne ve şanına yaraşır olaylar yaşıyoruz; yakın tarihte yapılacak olan AGİT toplantısı ve şu anda -işte, Türkiye'deki hareketliliği görüyorsunuz- ne kadar önemli bir devlet ve millet olduğumuzun yeniden milletimize getirmiş olduğu heyecanı, gururu ve sevinci yaşıyoruz; ama, aynı hanede ve bu topraklarda, bir tarafta da, cenazesi olan, hüznü olan bir olayı yaşıyoruz. Tabiî, Türk Milleti olarak, bir tarafa gurur ve sevinçle yaklaşırken, diğer tarafa da üzüntülerimizle yaklaştığımızı ve imkânlarımızla onlara destek vermek noktasında olduğumuzu ifade ediyoruz.

O yörede, deprem olan yerlerdeki insanlarımıza acil olarak yapılması gerekenler konusunda, Yüce Meclis, hükümete karşı en önemli görevini yapmıştır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Köse, lütfen tamamlayınız efendim.

Buyurun.

İSMAİL KÖSE (Devamla) – ... hükümetimize, bu yaraların sarılması konusunda -kanun çıkarmayı beklemeden- kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi vermiştir.

Bugün, Düzce'de, Kaynaşlı'da meydana gelen depremle ilgili, yeniden, Meclis olarak yapmamız gereken bir şey varsa, onu da yapacağımızı, hükümetimize gerekli desteği verme noktasında olduğumuzu ifade ediyorum. Tekrar, milletimize, Meclisimize başsağlığı diliyorum, saygıyla selamlıyorum.

Sağ olun Sayın Başkan. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündemdışı son söz, aynı konuda, Sakarya Milletvekili Sayın Nevzat Ercan'a ait.

Buyurun Sayın Ercan. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

3. – Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan’ın, Bolu-Düzce depremine ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın’ın cevabı

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye, zaman aralığı itibariyle tarihte yaşamadığı -belki, Türkiye dışında, dünyada da yaşanmayan- art arda depremleri yaşamaktadır. 88 gün gibi kısa bir süre sonra, Marmara Bölgesi depreminden sonra, ikinci bir büyük felaketi de, Bolu - Düzce İlçemiz ve Kaynaşlı İlçemizde yaşadık. Bu depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun. Allah bir daha böylesine felaketler göstermesin; Cenabı Hak'tan niyaz ediyorum.

Değerli milletvekilleri, çok kısa bir süre içerisinde ikinci defa büyük bir deprem felaketini yaşamış olmaktan, her birimizin çıkaracağı sonuçlar vardır, dersler vardır. Elbette ki, birinci depremde, deprem sırasında ve sonrasında gördüğümüz eksiklikler, aksaklıklar; koordinedeki aksaklıklar, ilkyardım ve kurtarma çalışmalarında gördüğümüz çaresizlik, başarısızlık, bu defa, bu depremde görülmedi. Elbette ki, bundan böyle de olabilecek depremlerde, daha farklı bir biçimde olaya yaklaşarak, gerekli tedbirleri alma gereği vardır; bu depremden çıkan sonuç budur. Bu bakımdan, ilkyardım ve kurtarma çalışmalarında gösterilen disiplinli çalışma, gayret, hepimizi sevindirmiştir. Memnun edici taraf burasıdır; ancak, burada bir hususu özellikle işaret etmek istiyorum. Birinci felaketten sonra Marmara Bölgesinde henüz yaralar sarılmamışken, yani, bütün acılar tazeliğini korurken, ikinci büyük felaketin öncesinde, bilhassa Düzce'de, Kaynaşlı'da çadırlarda barınmaya çalışan vatandaşlarımız korkuyu üzerlerinden henüz atamamışken, ilgililer tarafından deprem bölgelerinde yapılan hasar tespitleri sağlıklı yapılamadığı için çadırda barınan vatandaşlarımız, ne yazık ki, çadırları terke zorlanmıştır. Hatta dinledik şimdi; Kaynaşlı'da, vatandaşlarımız, depremzedeler, Düzce'deki depremzede vatandaşlarımız, özellikle bu hasar tespitlerinin gelişigüzel yapıldığını belirttiler. Hatta, çok açık, net ifade etti vatandaşlarımız: "Kolonlar hasar görmüştü, eve girmekten korkuyorduk; fakat, ilgililer geldi; aslında, evin girilecek tarafı yoktu, apartmanın, binanın; ama 'az hasar var' denildi, rapor öyle verildi; eve girmemiz için zorlandık; çadırlardan bizi zorla çıkardılar; direndik, iplerimiz kesildi." Bunlar televizyon kanallarında ve basında da var; bunları okuduk. Adapazarı'nda da, Marmara Bölgesinde de böyle oldu. Gerçekten, konunun yeniden ele alınması lazım. Hem ikinci felaket bölgesinde hem de Marmara Bölgesinde, yeniden, mutlaka, ehil ekiplerce, teknik elemanlarca, fen heyetlerince sağlıklı bir biçimde hasar tespitleri yapılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, ikinci önemli bir konu... Bilim adamları, uzmanlar, hemen herkes, depremle ilgili açıklamalarda bulunmaktadır. Televizyonlardan, ekranlardan izliyoruz; gazetelerde açıklamalar var, onları takip ediyoruz. Konunun behemehal disipline edilmesi lazım. Bakınız, bilim adamlarının bir kısmı depremin doğuya yöneldiğini, bir kısmı batıya doğru hareket halinde olduğunu, bir kısmı Akyazı ile -Hendek dahil- Sapanca bölgesinde belki yakın tarihlerde büyük şiddette bir depremin olabileceğini söylüyor. Hatta, Marmara Bölgesinde iki sismik boşluktan bahsedilerek, fay hattının da orada kırılabileceği ve İstanbul'u da önemli ölçüde etkileyebileceği ifade ediliyor.

Değerli milletvekilleri, mutlaka, konunun uzmanı bir kuruluş aracılığıyla depremle ilgili açıklamaların yapılması lazım; önlemler, tedbirler ne ise vatandaşın bunu bilmesi lazım...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ercan, lütfen tamamlayınız efendim.

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Tamamlayacağım efendim.

O halde yapılacak şey şudur: Enkaz altından depremzedeleri çıkarmak, onlara kısa sürede barınma imkânı temin etmek, sağlamak, her türlü ihtiyaçlarını gidermek noktasında elbette ki gayretli olacağız; ama, vatandaşlar olarak bundan böyle de deprem beklentisi içinde bulunduğumuza göre ve özellikle de bilim adamlarının hangi bölgede depremin olacağını, ama zaman bildirmeksizin, belki on sene, belki bir sene, belki iki sene sonra -bakın, 88 gün sonra ikinci büyük bir felaket yaşadık- İstanbul'da da önemli ölçüde İstanbul'u etkileyebilecek bir deprem olabileceği varsayımından hareketle, mutlaka, binaların, yapıların elden geçirilmesi ve tahkim edilmesi, güçlendirilmesi ve depreme dayanıklı hale getirilmesi şarttır. Aynı zamanda, eğitim programlarının da sık sık televizyon aracılığıyla veya belli iletişim araçlarıyla da gündeme getirilmesi lazım. Tekrar ediyorum...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ercan, son cümleniz için mikrofonu tekrar açıyorum.

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Son cümlemi söylüyorum. Bütün vatandaşlarımıza tekrar geçmiş olsun diyorum ve Cenabı Hak bu tip afetlerden bizi korusun niyazında bulunuyorum.

Saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ercan.

Her üç konuşma da aynı konuda olduğundan, Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanımız her üçüne de cevap verecekler.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

4. – Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın’ın; Bolu Milletvekili İsmail Alptekin, Erzurum Milletvekili İsmail Köse ve Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan’ın, Bolu-Düzce depremiyle ilgili gündemdışı konuşmalarına cevabı

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI KORAY AYDIN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; üç değerli sayın milletvekilimizin yapmış oldukları gündemdışı konuşmalarla ilgili bilgi vermek üzere huzurlarınızdayım. Sayın Başkanın gelecek konuğumuzla ilgili süre uyarısını da dikkate alarak, sizleri bilgilendirmeye çalışacağım.

Değerli arkadaşlar, en son itibariyle, deprem bölgesindeki kaybımız 452, yaralı sayımız 2 386, yıkılan bina sayımız da 712'dir.

Deprem olduğu andan itibaren, Ankara'da kriz masasının süratli bir şekilde oluşturulmasıyla birlikte, Devlet Bakanımız Sayın Hasan Gemici'yle beraber deprem bölgesine hareket ettik. Tabiî, bu konudaki ilk izlenimlerimi sizlere aktarmak istiyorum: Hemen, çok kısa bir süre geçmiş olmasına rağmen, otobana girdiğimizde, bütün giriş ve çıkışların trafik polisleri tarafından kontrol altına alındığını ve otobanın açık tutulmasının sağlandığını gördük. Dolayısıyla, çok seri ve süratli bir şekilde Bolu Dağına ulaştığımızda, daha sonra -kamuoyuna aktarılmış olan- Bolu Dağındaki göçük yerine geldiğimizde, Karayolları Genel Müdürümüzün, Bölge Müdürümüzün ve ilgili arkadaşlarımızın olay yerinde olduğunu gördüm. Nitekim, hadiseye erken adapte olma durumundan dolayı, Bolu Dağı, çok süratli bir şekilde, kontrollü bir şekilde, sürekli olarak ulaşıma açık tutulmuş, deprem bölgesiyle ulaşım hiçbir an kesintiye uğramamıştır. Bu, birinci aşamada, depremin en önemli kısmı olan kurtarma faaliyetlerinin yapılabilmesi sürecine çok büyük bir katkı sağlamıştır. Kaynaşlı'ya, arkasından Düzce merkezine geldiğimizde, kriz masalarının yine aynı süratle oluşturulduğunu, herkesin görevinin başında olduğunu, Kızılay başta olmak üzere bütün kuruluşlarımızın görevini yapabilmek için seferber olduklarını, sevinerek müşahede ettik.

Yolların açık olması dolayısıyla, saat 10.30'dan itibaren -ki, bu, depremden sonra yaklaşık üç üçbuçuk saatlik bir süreyi kapsamaktadır- hemen hemen Türkiye'nin her tarafından bölgeye intikal ettirilmiş olan bütün yardım kuruluşlarının, yardım konvoylarının, çok seri ve süratli bir şekilde, deprem mahalline geldiğini gördük. Bu gelen yardım kuruluşlarının ve yardım ekiplerinin, kurtarma falliyetlerine hemen katılmalarını sağlayacak olan organizasyonun da başarılı bir şekilde kurulması neticesinde, sokak sokak, cadde cadde kurtarma faaliyetlerinde çok etkin olunmuştur ve başarılı bir çalışma yapılmıştır. Geceyarısı bölgeyi gezdiğimizde, her enkazın başında, çoğu kez birden fazla kurturma ekibinin olduğunu müşahede ettik ve kurtarma faaliyetlerinin disiplinli bir şekilde, sabaha kadar yürütülmesi için, elden gelen bütün gayret gösterilmiştir.

Burada bir diğer tespitimi aktarmakta fayda görüyorum. 17 Ağustos depreminden sonra, oldukça ciddî bir şekilde, devletimizin bütün birimleri, bazı belediyelerimizin bünyesinde oluşturulmuş olan kurtarma ekipleri, yeni yeni adlarla kurulmuş birtakım sivil inisiyatiflerle, topyekûn, bölgede çok başarılı, ciddî bir kurtarma faaliyeti sürdürülmüştür.

Kurtarma faaliyetleriyle birlikte, onun diğer önemli bir ayağı olan sağlık hizmetlerinde de, ilk andan itibaren çok başarılı bir şekilde organize olunmuştur. Gerek Sağlık Bakanlığı gerekse SSK'ya bağlı bütün birimlerdeki doktor, ambulans, hemşire bölgeye sevk edilmiş ve mahallinde, sağlık hizmetlerinde, en ufak bir aksamaya dahi rastlanılmamıştır. Bütün gece ve ertesi günü takip eden süre içerisinde, bütün birimlerde yaptığımız denetlemelerde, bu konuda en ufak bir aksaklığın olmadığı görülmüştür. Bu arada, saydığım bu safhalardan sonra önemli bir safha ise barınma ihtiyacıdır; bu, hemen hemen her depremden sonra yaşanan önemli problemlerden bir tanesidir.

Değerli arkadaşlar, Düzce'de Bayındırlık ve İskân Bakanlığı olarak 1056 tane prefabrike konutu yapıp bitirmiştik. Bunun yaklaşık 400 küsuruna vatandaşlarımız yerleştirilmişti ve valilik tarafından da, kademeli olarak, yerleştirilme işlemi sürdürülmekteydi. Depremle birlikte hemen bu konutları vatandaşlarımıza açtık ve dün saat 17.00 itibariyle bütün bu konutları vatandaşlarımıza tahsis ettik; bunun, barınma probleminin giderilmesinde belirli bir ölçüde önemli katkısı olmuştur.

Bunun yanında, dün, yerinde yaptığımız tetkik ve incelemelerde, kurduğumuz her iki geçici barınma alanlarında ilave tedbirler alınmasıyla 580 tane daha prefabrike konutun yapımı için süratli bir şekilde hareket edilmiş ve şu anda çalışmalar devam etmektedir. Amacımız, onbeş yirmi gün içerisinde bunları bitirerek, çadırlara yerleştirilecek olan vatandaşlarımızın buralara geçmesini sağlamaktır.

Değerli arkadaşlar, depremle birlikte milletçe çok büyük tecrübe edindiğimiz apaçık ortadadır. Devletimizin bütün birimleri, konunun bütün tarafları, özellikle, halkımızın meydana getirmiş olduğu sivil inisiyatiflerle birlikte başarılı bir koordinasyon altında çok dikkatli, titiz bir çalışma yapılmıştır ve bu dikkatli ve titiz çalışmanın da semeresi alınmıştır. Sayın Nevzat Ercan'ın ifade ettiği gibi, çeşitli televizyon kanallarımızda, özellikle, üniversitelerde görev yapan bilim adamlarımız tarafından farklı yorumlar izlenmektedir. Hatta, aynı konu üzerinde zıt görüşler ifade eden birtakım tartışmalar televizyon ekranlarında yaşanmaktadır. Bu konunun dikkatle takip edilmesi ve oluşturulacak bir birimle bu faaliyetlerin koordine edilmesi düşüncesine ben de aynen katılıyorum. Bugün, sabah saat 10 itibariyle Bakanlıkta yapmış olduğumuz bir toplantıda, bu konuda biz de bir karar alarak, bunun, hükümete tavsiyeyle götürülmesi ve seri bir şekilde oluşturulacak bir kurulla bu tür açıklamaların o kurul tarafından yapılmasının bir zaruret olduğu bizim tarafımızdan da tespit edilmiştir. O bakımdan, sayın milletvekilime, bu konudaki düşüncelerinden ve tavsiyelerinden dolayı da teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, Bolu ve Düzce dolayında kalıcı konutların yapılmasıyla ilgili olarak, MTA ile birlikte yürüttüğümüz daha önceki organize bir çalışma neticesinde, yaklaşık, bundan dört beş gün kadar önce, bölgenin jeolojik ve jeofizik haritaları çıkarılarak Bakanlığıma verilmiştir. Bu çıkan haritalar neticesinde, yer tespit çalışmalarımızı kısa sürede bitirerek, kalıcı konutların yapılması sürecini de bölgede başlatacağız. Bu bakımdan, daha önceden yapılmış olan bu çalışmalar, sürenin kısaltılması ve bu konuda daha hızlı bir şekilde netice alınması yönünde, bize, önemli katkı sağlayacaktır.

Değinmek istediğim konulardan bir tanesi de hasar tespit çalışmalarıdır.

Değerli arkadaşlar, hasar tespit çalışmalarını mühendis arkadaşlarımız yürütmektedirler. Bu arkadaşlarımız, uzun süren bu çalışma süreci içerisinde de belli deneyimi kazanmış olan arkadaşlarımızdır. Hasar tespitleriyle ilgili itirazlar, vatandaşların, belli bir süreden sonra, evini, orta hasarlıdan az hasarlıya, az hasarlıdan orta, ağır hasarlıya geçirmek üzere yaptığı talepler ve şikâyetlerle şekillenmektedir. Hemen hemen bu konuda bütün arkadaşlarımız da bilgi sahibidirler ve bölgede bunu yaşamaktadırlar.

Bununla ilgili olarak, hasar tespitlerinde, mühendis arkadaşlarımızın kriterleri, hasar tespitleriyle ortaya konan kriterlerdir. Bu konuda, onların yaptığı çalışmalara ve ortaya koyduğu fikirlere güvenmek zorundayız. Hiçbir mühendisimizin, bu konuda farklı bir davranış ortaya koyabileceğini bile düşünmek mümkün değildir. Bu konuda şikâyetler olmaktadır, olacaktır; çünkü, bu şikâyetler, beklentilere göre şekillenen şikâyetlerdir. Mühendislerin görevi ise, beklentilere göre bunu cevaplandırmak değil, olan duruma göre, net bir şekilde raporunu vermektir; Mühendis arkadaşlarımızın da yaptıkları budur ve bu da, doğru bir davranıştır.

Değerli arkadaşlar, deprem bölgesinde, hasar tespitleriyle ilgili olarak çok esnek, çok yumuşak bir yaklaşım ortaya konmuştur. İtirazla ilgili süreler tarafımdan sürekli uzatılmıştır. En az yedi kere, sekiz kere, Bakan olarak verdiğim talimatla vatandaşların şikâyetlerinin neticelendirilmesi noktasında çok titiz, çok dikkatli bir çalışma yapılmıştır. Hemen hemen, sürekli olarak eksüreler vererek, vatandaşlarımızın bu konuda gönül rahatlığı içerisinde olabilmelerini sağlayabilmek amacıyla, bu konuda, Bakan olarak, inisiyatifimi kullanarak, il müdürlüklerine verdiğim talimat neticesinde, sürekli olarak vatandaşların itirazlarını alarak yeniden tespit ve incelemelerde bulunmaktayız, bunu da hâlâ sürdürmekteyiz; ama, demin söylediğim gibi, bu konuda, vatandaşlarımızın beklentileri kendi durumlarına göredir, kendi arzularına göredir. Binasının ağır hasarlı olmasını istiyorsa, itirazını ona göre şekillendirmekte; orta hasarlı olmasını istiyorsa, şikâyetini ona göre şekillendirmekte ve itirazlarını da o ölçüde yapmaktadır. Biz, bütün bunları dikkate alarak, yine de, gözden kaçan, dikkatimizden kaçan, eksik yapılan bir iş var mıdır diye yaklaşık yedi sekiz defa bu şikâyetleri dikkate alarak, titiz bir çalışma yaptığımızı, burada, sizlerin huzurlarınızda ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bu depremle birlikte, yörede yaşamış olduğumuz ve milletçe tesanüt duygumuzu bütün dünyaya gösteren örnek bir dayanışma sergilenmiştir. Ben, bu bakımdan, yüce milletimize buradan teşekkürlerimizi, minnetlerimizi sunuyor ve hepinizi saygıyla, muhabbetle selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Bayındırlık ve İskân Bakanımız Sayın Koray Aydın'a, verdiği izahattan dolayı teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Bildiğiniz gibi, ülkemizde misafir olarak bulunan Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Sayın Clinton, Genel Kurula hitaben bir konuşma yapma arzusunu izhar etmişlerdir.

Bu hususu oylarınıza sunuyorum: Sayın Clinton'ın Genel Kurula hitaben konuşma yapmasını uygun görenler lütfen işaret etsinler... Uygun görmeyenler... Uygun görülmüştür.

Sayın milletvekilleri, bir iki teknik hususa değinmek istiyorum.

Konuşma, simultane tercümeye tabi tutulacaktır. Bu sebeple, belki fark ettiniz, alt taraftaki ışıklar kapatılmıştır.

Ayrıca, daha evvel de ittifakla kabul ettiğimiz gibi, cep telefonlarının kapalı olması simultane tercüme için de bir gereklilik olarak görülmektedir. Esasen, bu hususa dikkat ettiğinizi biliyorum; lütfen, bir daha kontrol ederseniz, bir teknik arızaya imkân vermemiş olursunuz.

Sayın Başkanın bazı refakatçileri var. Bunlar, Amerikan Büyükelçiliği mensupları. Onlar da, kamu görevlilerine ait olan yerde, yani komisyon sıralarında oturacaklardır. Bu konuyu da bilgilerinize arz etmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Siirt Milletvekili Ahmet Nurettin Aydın ve 29 arkadaşının, Siirt İlinin ekonomik ve sosyal yönden kalkınmasını ve gelişmesini engelleyen nedenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/29)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Siirt İlinin ekonomik ve sosyal yönden kalkınmasını ve gelişmesini engelleyen nedenlerin araştırılması ve alınacak önlemlerin tespit edilmesi amacıyla Anayasamızın 98, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

Saygılarımızla.

1- Ahmet Nurettin Aydın (Siirt)

2- Zülfükar İzol (Şanlıurfa)

3- Sacit Günbey (Diyarbakır)

4- Mahfuz Güler (Bingöl)

5- Mustafa Kamalak (Kahramanmaraş)

6- M. Ergün Dağcıoğlu (Tokat)

7- Bekir Sobacı (Tokat)

8- Hüseyin Karagöz (Çankırı)

9- Turhan Alçelik (Giresun)

10- Ahmet Karavar (Şanlıurfa)

11- Yakup Budak (Adana)

12- Eyüp Fatsa (Ordu)

13- Salih Kapusuz (Kayseri)

14- Şükrü Ünal (Osmaniye)

15- Fahrettin Kukaracı (Erzurum)

16- Ahmet Sünnetçioğlu (Bursa)

17- Ali Güner (Iğdır)

18- Celal Esin (Ağrı)

19- Alaattin Sever Aydın (Batman)

20- M. Zeki Çelik (Ankara)

21- Abdullah Veli Seyda (Şırnak)

22- Ramazan Toprak (Aksaray)

23- Dengir Mir Mehmet Fırat (Adıyaman)

24- Mehmet Özyol (Adıyaman)

25- Ali Oğuz (İstanbul)

26- İsmail Özgün (Balıkesir)

27- Abdülkadir Aksu (İstanbul)

28- Cemil Çiçek (Ankara)

29- Mehmet Çiçek (Yozgat)

30- Eyyüp Sanay (Ankara)

Gerekçe:

Ülkemizde, bölgeler ve illerarası gelişmişlik düzeyi farklılıkları, üniter devlet modelimizle bağdaşmayan ölçülerde seyretmektedir. Bu çerçevede, örneğin, Siirt İlimiz ile Bursa İlimiz arasındaki gelişmişlik düzeyi farkı, sekiz kata ulaşmış bulunmaktadır.

Siirt, illerimizin sosyoekonomik gelişmişlik sıralaması açısından 1998 yılı itibariyle 68 inci sırada yer almaktadır. Halbuki, 1973'te 30, 1981'de 48, 1987'de de 57 nci sırada bulunan bu ilimiz, Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin kamu yatırımlarında yeterli ilgiyi gösterememesi nedeniyle, bugün, en çok göç veren üçüncü ilimiz durumuna gelmiştir.

1998 yılı bütçesinden 741 milyar TL'yle en az kamu yatırımı alan Siirt İlimiz, 1999 yılında da sadece yüzde 13 artışla 870 milyar TL kamu yatırımı alabilmiştir. 870 milyar TL'yle 1999 yılında da en az kamu yatırımı alan ilimiz Siirt İlimiz olacaktır.

Halbuki, Siirt gibi kalkınmada öncelikli illerimizin kamu yatırımlarında da öncelik sahibi olması, üniter devlet modelimizle bağdaşan bir politika olmalıdır.

Siirt İlinin kamu yatırımı bekleyen Ilısu Barajı, Pervari Hidroelektrik Santralı, Alkumru Barajı, Siirt Madenköy Bakır Projesi gibi onlarca projesine, ne yazık ki, 2000 yılı bütçesinden de ödenek ayrılamamıştır.

Siirt İlinin gelişmesini engelleyen faktörlerin başında, Siirt'in ulaşım açısından bir çıkmaz sokak olması gelmektedir. Siirt-Pervari-Çatak-Van Karayolunun Aydınlar üzerinden Siirt'e ulaştırılmasıyla, sadece Siirt'in değil, GAP'ın ve Çukurovanın İran ve Türkî cumhuriyetlerle direkt ulaşımı sağlanmış olacaktır. Ancak, söz konusu proje, 56 ve 57 nci hükümetler tarafından, 1997 fiyatlarıyla 1,5 trilyon lira maliyeti bulunduğu ve eğimi fazla olduğu gerekçeleriyle reddedilmiştir.

Siirt İlinde, karayoluyla ulaşımı sağlanamayan 8 adet köyümüz bulunmaktadır. 110 adet köyümüzün ise yolları stabilize bile edilememiştir. Siirt'te 1 doktor başına düşen hasta sayısı 5 000 civarında olup, Siirt halkının yaklaşık yüzde 45'i okuma yazma bilmemektedir. Siirt'te, okul çağındaki çocukların yüzde 45'i okula gitme olanağı bulamamaktadır.

Son dönemlerde Meclisimizden çıkarılan, yatırımların teşvikiyle ilgili yasalar, özel teşebbüslere vergi muafiyeti ve arsa tahsisi dışında hükümler içermediğinden ve kamu yatırımları özel teşebbüse öncülük edemediğinden, Siirt'in kalkınmasına ve gelişmesine olumlu bir katkıda bulunamamıştır.

Bütün bu olumsuz göstergeler, Siirt'in kalkınması ve gelişmesinin önündeki engellerin araştırılması ve alınacak tedbirlerin ortaya konmasını sağlamak amacıyla, Meclisimizde bir araştırma komisyonu kurulmasını gerekli kılmaktadır diye düşünmekteyiz.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Dışişleri Komisyonu Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum.

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Dışişleri Komisyonu Başkanlığının, 121 ve 122 sıra sayılı kanun tasarılarının Komisyona geri verilmesine ilişkin tezkeresi (3/388)

10 Kasım 1999

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 7 ve 8 inci sıralarında yer alan "Petrol Kirliliğinden Doğan Zararın Hukukî Sorumluluğu ile İlgili Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı" ile "Petrol Kirliliği Zararının Tazmini İçin Bir Uluslararası Fonun Kurulması ile İlgili Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı"nın Komisyonumuzca yeniden gözden geçirilmesi uygun görülmüştür.

İçtüzüğün 88 inci maddesine göre, bahse konu tasarıların Komisyonumuza iadesini tensiplerinize saygılarımla arz ederim.

Kâmran İnan Van Dışişleri Komisyonu Başkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Gündemin 7 nci ve 8 inci sıralarında bulunan tasarılar, İçtüzüğün 88 inci maddesine göre, bir defaya mahsus olmak üzere, Komisyona geri verilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:

IV. – ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. – Gündemdeki sıralamanın yeniden yapılması, çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesi ve 16 Kasım 1999 Salı günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No. : 25 Tarihi: 15.11.1999

Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 56 ncı sırasında yer alan, Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve arkadaşlarının, üniversite giriş sınav soru kitapçıklarının çalınması olayı; bazı rektör, dekan ve öğretim üyelerinin istifaya zorlanmaları, öğrencilerden katkı payı adıyla alınan harçların sosyal tesislere harcandığı iddialarına dair (10/57) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin, 16.11.1999 Salı günkü birleşimde, gündemin 21 inci sırasındaki (10/24), 25 inci sırasındaki (10/28), 26 ncı sırasındaki (10/29), 49 uncu sırasındaki (10/50), 83 üncü sırasındaki (10/90) ve 84 üncü sırasındaki (10/91) esas numaralı Meclis araştırması önergeleriyle birlikte yapılmasının, görüşmelerin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılmasının ve 16.11.1999 Salı günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmemesinin Genel Kurulun onayına sunulması, Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

Yıldırım Akbulut

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

Mehmet Emrehan Halıcı Ömer İzgi

DSP Grubu Başkanvekili MHP Grubu Başkanvekili

Abdüllatif Şener Murat Başesgioğlu

FP Grubu Başkanvekili ANAP Grubu Başkanvekili

Saffet Arıkan Bedük

DYP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN - Danışma Kurulu önerisi üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

Sayın Milletvekilleri, Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Anavatan Partisi Gruplarının, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir grup önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

B) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. – Gündemdeki sıralamanın yeniden yapılması, çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesi ve 17 Kasım 1999 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 15 Kasım 1999 Pazartesi günü (bugün) yaptığı toplantı, bir siyasî parti grubunun katılmaması nedeniyle yapılamadığından, Gruplarımızın ekteki müşterek önerilerinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederiz.

Saygılarımızla.

Mehmet Emrehan Halıcı Ömer İzgi Murat Başesgioğlu DSP Grubu MHP Grubu ANAP Grubu Başkanvekili Başkanvekili Başkanvekili

Öneri:

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 72 nci sırasında bulunan 159 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 3 üncü sırasına, 71 inci sırasında bulunan 158 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü sırasına ve 93 üncü sırasında bulunan 191 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci sırasına alınması; Genel Kurulun, 17 Kasım 1999 Çarşamba ve 18 Kasım 1999 Perşembe günleri 15.00-19.00, 20.00-24.00 saatleri arasında çalışması; 17 Kasım 1999 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesi önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin aleyhinde konuşmak üzere, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Saffet Bey, süreniz 10 dakikadır.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, Bolu ve Düzce'de vuku bulan deprem felaketinde hayatını kaybetmiş olan 452 vatandaşımızın, özellikle, kaybından büyük üzüntü duyduğumuzu belirtiyor, vefat edenlere Allah'tan rahmet ve yaralılarımıza acil şifalar temenni ediyorum ve büyük milletimize bir daha böyle bir afetin vuku bulmaması hususunda Allah'tan niyazda bulunuyorum

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz sonra konuşmasını izleyeceğimiz dost ve müttefik Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Sayın Clinton'ın ülkemize gelmesinden duyduğumuz memnuniyeti belirtiyor ve özellikle, iki ülke arasındaki ilişkilerimizin en iyi seviyeye getirilmesi hususundaki her iki ülkenin kesin kararlılığını ve iradesini memnuniyetle karşılıyoruz. Ümit ediyoruz ki, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, sadece bölgesel değil; ama, dünya barışı için de fevkalade önemli bir ülke olduğunu hem benimseyecek, kabul edecek hem de birkısım meselelerin çözümlenmesinde müşterek noktalardan hareket etmek suretiyle, müşterek bir çözümde aynı kararlılık içerisinde hareket edileceğini ve bunun için de üzerimize düşen görevi yapacağımızı, bilhassa belirtmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi, millî iradenin tecelli ettiği yerdir. Türkiye Büyük Millet Meclisi "egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" düsturunu, Atatürk'ün söylemini ilke edinmiş olan bir Meclistir. Dolayısıyla, bu Mecliste, hem muhalefet olacaktır hem de iktidar olacaktır. Ben, iktidar partilerinin grup başkanvekili arkadaşlarımızın getirmiş olduğu öneriyi, doğrusunu isterseniz, demokratik anlayışımızla bağdaştırmıyorum; çünkü, eğer, gerçekten, ülkenin önemli meselelerinin çözümlenmesi hususunda, iktidar ve muhalefet arasında bir uzlaşma arayışı söz konusuysa, gerekliyse ve zaruriyse -ki, bunun örnekleri vardır- bu günde ve bu haftada, özellikle muhalefet ile iktidar arasında bir uzlaşmanın gerçekleştirilmesi suretiyle, Danışma Kurulu önerisi olarak, buraya, böyle bir teklifin getirilmesi daha şık, daha uygun olurdu. Demokrasiler bir uzlaşma rejimidir. Dolayısıyla, uzlaşarak meseleleri gündeme getirmek ve bu Mecliste, bu kürsüde özellikle dile getirmek daha uygun olurdu; ama, ne yazık ki, iktidar ve muhalefet anlayışını, belli bazı kanunlarda gösterdiğimiz o uzlaşma tavrımızı bu hafta gösteremedik.

Biz, muhalefet olarak, bu Meclisin çok uzun süre çalışmasından yanayız. Biz, muhalefet olarak, özellikle Doğru Yol Partisi olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma standardının, hem yükseltilmesinden hem de çalışma süresinin uzatılmasından yanayız. Ülkenin, önemli ekonomik, sosyal ve siyasal meselelerinin çözümlenmesi konusunda getirilecek olan her teklife "evet" deriz; ancak, getirilmek istenilen kanun tekliflerinin, özellikle bu haftaya mahsus, ortaya çıkan tabloyu, ortaya çıkan olayları dikkate almadan getirilmiş olmasını, doğrusunu isterseniz kabullenemiyoruz.

Bakın, değerli milletvekilleri, milletin gündemi ile hükümetin gündemi farklı. Getirilen kanun tekliflerine bakıyorsunuz, milletin beklediği kanun teklifleri değil; özellikle "ortadirek" diye bahsettiğimiz, esnafın, sanatkârın, köylünün, çiftçinin, memurun beklediği kanunlar değil ve yine, temel kanun olarak isimlendirdiğimiz, eşit işe eşit ücretle ilgili olan bir temel kanun da değil; ekonomimizi düzlüğe çıkaracak, içerisinde bulunduğumuz sıkıntıları ortadan kaldıracak kanunlar da değil. Nedir; eködenekle ilgili bir taraftan bir tarafa nakil -bunu kabulleniyoruz, burada temel bir şey var- deprem felaketine maruz kalmış olan bölgelerde, ihtiyaç duyulan birkısım ödeneklerin aktarımıyla ilgilidir, doğru; ama, bir hususu, altını çizerek belirtmek istiyorum; devletler, maliye politikalarını, artık, değiştirdiler; her şeyi, özellikle milletin üzerine bir ekvergi gibi getirmek suretiyle çözüm arayışını, maliye politikalarından atmaya çalıştılar. Devletin mevcut olan imkânlarını en güzel şekilde değerlendirerek, özellikle, ihtiyaç duyulan birkısım ödenekleri temin etmek ve onu meydana getirmek de, yine, hükümetlerin görevi; ama, eğer, siz, ekbütçe gibi önemli bir konuyu, milletin beklemediği, tepki koyduğu bir konuyu gündeme getirirseniz ve bunun müzakeresini alelacele gündeme getirirseniz, buradan, milletten tepki alırsınız.

Bakın, Vergi Kanunu çıkarıldı; millet tepki koydu, değiştirmek mecburiyetinde kalındı. Yine, aynı şekilde, Af Kanunu çıkarıldı; yine, değiştirilmek mecburiyetinde kalınıyor. Sosyal Güvenlik Yasasını gündeme getirdiniz ve bunu, yine, alelacele geçirttiniz; bundan da yine tepki aldınız. Şimdi, Ekvergi Kanunu tasarısıyla ilgili olarak da, bir taraftan işadamlarımızın -özellikle özel sektörümüzün- tepkisi vardır, diğer taraftan ortadireğimizin tepkisi vardır; onu hiç dikkate almadan, alelacele, yine, buradan, böyle bir kanunu süratle geçirerek, doğrusunu isterseniz, milletin gerçeğiyle, milletin beklentisi ile yöneticilerin beklentisinin farklı olduğunun en güzel işaretini, yine koyuyorsunuz... Yanlış yapıyorsunuz diye değerlendiriyoruz.

Değerli arkadaşlar, yine, Sermaye Piyasası Kanunu Tasarısını getiriyorsunuz. Sermaye Piyasası Kanunu Tasarısıyla ilgili olarak, olumlu noktalar da var, olumsuz olarak değerlendirebileceğimiz noktalarımız da var; ama, bakın, bir hususu daha ifade etmek istiyorum: Memurin Muhakemat Kanunu Tasarısıyla ilgili sivil toplum örgütlerimizin hepsinin tepkisi var, sendikalarımız, derneklerimiz devamlı olarak tepki gösteriyor. Biz, hiç bir zaman, temiz bir siyaset, temiz yönetimle ilgili getirilecek önerilere veya tedbirlere itiraz etmiyoruz; ama, eğer sivil toplum örgütleriyle uzlaşmadan, hele 21 inci Asırda, özellikle katılımcı demokrasinin ağır basacağı ve mutlaka sivil toplum örgütleriyle uzlaşmanın aranması gerektiği bir dönemi yaşadığımız anda, özellikle hiç onları dikkate almadan getirirseniz, o halde, orada da yanlışlık yaparsınız. Memurin Muhakemat Kanunuyla ilgili yine, çok alelacele bir tasarı geçirilmek isteniyor. Burada, çok ciddî itirazlarımız vardır; kamu hizmetlerinin yürütülmesi bakımından itirazlarımız vardır; devletin ayakta kalması bakımından itirazlarımız vardır; ama, eğer yolsuzluk, usulsüzlük yapan varsa veya eğer "devlet deyip" de arkasından da millete zarar veren, onları sıkıntıya koyan bir uygulama varsa pek tabiî ki onunla ilgili alınması gereken tedbirler ve bununla ilgili bir kısım yasa düzenlemelerini de gündeme getirmek durumundayız; ancak, getirilen Memurin Muhakemat Kanununa bir taraftan medyamız, bir taraftan kamuoyumuz, bir taraftan devletin kurumları ve organları, bir taraftan sivil toplum örgütleri, herkes itiraz ediyor, ama halen, hükümet, maalesef, bu tasarıyla ilgili bu itirazları, bu konuları gündeme almıyor, dikkate almıyor. Hiç olmazsa bunu geri alın, tekrar inceleyin ondan sonra, tekrar, gerekirse, gündeme aldırırsınız, size orada da yardımcı oluruz; ama, diyorsunuz ki, "hayır, bunu daha evvelden siz de getirmiştiniz, anlaşmıştık..." Anlaşmış olabilirsiniz, uzlaşma komisyonundan da geçirmiş olabilirsiniz; ama, şartlar öyle bir noktaya geldi ki, ciddî itirazlar var; devlet açısından ciddî itirazlar var; millet açısından ciddi itirazlar var; insanın haklarının ve hürriyetlerinin korunması için ve temel kişilik haklarının korunması için ciddi itirazlar var. O sebeple, biz diyoruz ki, Memurin Muhakemat Kanun Tasarısını da çok acele olarak geçirmenin bir anlamı yoktur ve eğer, bunu yaparsanız, yine sıkıntı çekersiniz.

Değerli milletvekilleri, bakın, bir taraftan AGİT toplantısı var; Türkiye için, dünya barışı için fevkalade önemli bir toplantı; Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Sayın Clinton başta olmak üzere herkes buraya geliyor ve bizim milletvekillerimiz de oraya gidip takip edecekler; bir taraftan onu takip etmek mecburiyetindesiniz, dünya gündemini yakalamaya yönelik; ama, bir taraftan da getirilen bu öneriye bakıyorsunuz... Getirilen öneri ne; bakın, getirilen öneriyi dikkatlerinize sunmak istiyorum: Özellikle çarşamba ve perşembe günleri, yani AGİT toplantısı gibi fevkalade önemli bir toplantının olduğu günde, bütçede ödenek aktarımıyla ilgili kanun tasarısının görüşülmesini getiriyorsunuz. Başka ne getiriyorsunuz; depremle ilgili ekvergi getiriyorsunuz. Başka ne getiriyorsunuz; Sermaye Piyasası Kanunuyla ilgili değişiklik tasarısını getiriyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, bunların hiçbiri gündemimizle bağdaşmıyor biliyor musunuz. O sebeple, biz diyoruz ki, getirilen bu teklifi, kesinlikle, bu noktadan, muhteva bakımından da doğru bulmuyoruz; ama, usule bakın, 24.00'e kadar çalışacağız; çalışalım, biz hiçbir zaman itiraz etmedik; hele, bu Meclisin uzun zaman çalışması, sabahlara kadar çalışması hususunda Doğru Yol Partisinin devamlı olarak hem önerisi vardır hem de desteği vardır; ama, şu anda -bu hafta için söylüyorum- bizim kongremiz vardır; açıkça söylüyorum, birkısım milletvekillerimiz delegasyonlarıyla meşgul olacaklardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bedük, lütfen toparlayınız.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) – Milletvekillerimizin, delegasyonuyla meşgul olacağı bir dönemde; siyasî partilerin, bir amaç değil, bir araç olarak düşünüldüğü ve fakat demokrasinin en önemli unsuru olarak değerlendirildiği bir dönemde ve kongrelerin de gerçekten partiler için önemli olduğu bir dönemde; milletvekillerimizin delegasyonuyla meşgul olması gerekirken, kalkıp da hükümet olarak ve iktidar partileri olarak, burada, çarşamba ve perşembe günlerini de koyarsanız eğer, o zaman, bizim partimizle ilgili kongremiz için de demek istiyorsunuz ki, milletvekilleri buraya gelmesin, kendi kongreleriyle meşgul olsun; ama, biz, alelacele bu kanunları geçirtmek istiyoruz. Biz, muhalefet anlayışımızı kesinlikle ortaya koyacağız; ama, her şeye rağmen, siyasî partilerin bütün liderleri burada, hükümette ortak olan partilerin liderleri de burada, onlara sesleniyorum; hepimizin kongresi oluyor, bütün bu kongrelerin olduğu bir dönemde, eğer, size de bu şekilde yapmış olsalardı, kabul eder miydiniz?! Etmezdiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bedük, lütfen son cümleniz...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) – Gelin, özellikle siyasî partiler için fevkalade önemli olan bir dönem bakımından, bilhassa, hiç olmazsa bu hafta saat 24.00'e kadar değil, normal saatler içerisinde çalışalım; ancak önümüzdeki hafta sabaha kadar çalışalım diyorum.

Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.(DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bedük, şahsı adına aleyhte konuştu; kendisine teşekkür ediyorum.

Önerinin lehinde konuşacak var mı efendim?.. Olmadığı anlaşılıyor.

BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkan, lehte konuşan yoksa aleyhte konuşacağım.

BAŞKAN – Çok kısa olmak kaydıyla, buyurun efendim.(FP sıralarından alkışlar)

BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum; çalışmalarımızın hayırlı olmasını diliyorum.

Bendeniz de konuşmama başlamadan önce, biraz sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna hitap edecek olan değerli konuğumuzu hep birlikte dinleyeceğimiz açısından bir konuya açıklık getirmek istiyorum.

Geçtiğimiz hafta yapılan Danışma Kurulu toplantısında, bu değerli konuğun Genel Kurula hitap etmesi konusunda Sayın Başkanın bir arzı olmuştu. Arz edilen konu, Meclisin bugün özel gündemle toplanması ve bu konuğu dinlemesi şeklindeydi. Partim adına, o günkü Danışma Kuruluna katılan bir arkadaşınız olarak bendenizin itirazları oldu. Bu itirazlarım, birtakım basında, biraz da maksadını aşan biçimde yayımlandı.

Olayın gerçeği şudur: Bugün değerli konuğun Türkiye'yi ve dolayısıyla Ankara'yı ziyaretleri ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir konuşma yapmasının uygun olacağı belirtildi. Şahsım ve Parti olarak buna aynen katılıyoruz. Çünkü, Genel Kurulda, bugüne kadar ülkemizi ziyaret eden pek çok değerli konuk konuştular. Bu, bizim açımızdan da onur verici bir durum oldu. Ancak, bugün Meclisin sadece bu amaçla özel gündemle toplanmasının, Meclisin saygınlığına da uygun düşmeyeceğini ve şık olmayacağını ifade ettik. Bugün Meclis bir çalışma günü olarak toplanmalı ve değerli konuk, ne zaman gelirse, imkânlar nispetinde konuşmalıydı. Daha sonra grup başkanvekillerimiz de, aynı konuda hassasiyet gösterdiler ve bugün, bu güzel çalışmayı bu amaçla yapıyoruz; hem depremle ilgili bir konu görüşülecek hem Meclisin gündemine önemli konular gelecek hem de ülkemizi ziyaret eden bir değerli konuğu birlikte dinleyeceğiz.

Bunu şu açıdan söylüyorum -bundan sonra da olabilir- Meclisin bir özel gündemle toplanması, ülkemiz çıkarları açısından elbette her zaman mümkündür. Bunu en uygun biçimde ortaya koymalı ve Meclisimizin saygınlığının her şeyin üstünde olduğunu, elbette, fiilen de ispatlamalıyız.

Danışma Kurulu önerisi olarak gelemedi, önümüzde okunan teklif. İktidar grubu partiler, 3 parti olarak, müşterek bir öneri verdiler. Biraz evvel konuşan değerli arkadaşımız Sayın Bedük'ün görüşlerine büyük ölçüde katılıyorum. Gerçekten, bugünkü gündemin güncel olması ve önemli konuları ihtiva etmesi gerekiyor. Oysa, öncelik sırası verilen kanun tasarı ve tekliflerinin, bugün için çok güncel olmadığını, Meclisi bu gündemle tıkamamak gerektiğini düşünüyorum. Çünkü, özellikle, bu 72 nci ve 71 inci sıradaki kanun tasarıları, ağustos ayında depremi hemen takiben gündeme getirilmişti; fakat, daha sonra hükümet, bu konunun yanlış anlaşılabileceği, hatta, mahzurlu olabileceği düşüncesiyle, ekim ayından sonra görüşülmek üzere, erteledi. Şimdi, Düzce'de, onun biraz öncesinde yine Adapazarı'nda yaşanan depremle ilgili olarak söylüyorum: Bu tasarıların geciktirilmesinin sebebi, özellikle, gönüllü yardımları azaltabileceği şeklindeki düşünceydi. Çünkü, vatandaşımız zaten vergi konusunda bir hayli bizardır. Ekonomik kriz, giderek, bütün kitleleri, bütün katmanları etkilemektedir. Böyle bir kriz içerisinde, her şeyini deprem felaketine uğrayan kardeşleriyle, vatandaşlarıyla paylaşmayı düşünen insanlarımız, bir de böyle vergi geleceğini düşünürse, gönüllü yardımlarını kısabilirdi. Nitekim "vergi" adı konuşulunca, hemen bunun etkisi görüldü ve halkımızın katkısında, kendi imkânsızlıklarından kaynaklandığı için, önemli ölçüde azalmalar olduğunu gördük. Yine, bugün aynı şey düşünülebilir. Dolayısıyla, Bakanlar Kurulu, bu konuyu tekrar görüşmeli, gündeme alelacele getirmekten çekinmeli ve belki de bazı rötuşlar yaparak, mutlaka mecburiyet duyuyorsa, bu konuda yeniden bir tartışma açmalıdır.

Üçüncü sırada getirilmek istenenin de, yine, öncelikle ve özellikle, gündemin baş sıralarında yer alması gereken tasarılara göre daha arka planda kalması gerektiği düşüncesindeyiz.

Memurin Muhakemat Kanunu, bugün görüşeceğimiz kanun tasarısından sonraki sırayı işgal ediyor. O konuda gerçekten partimiz olarak da endişeler taşıyoruz. Konu, Adalet Komisyonunda görüşülürken, değerli arkadaşlarımız bu konudaki itirazlarını ve çekincelerini koydular, aynı zamanda geniş bir muhalefet şerhi de yazdılar. Bu şerhi de dikkate alarak, bugün grup başkanvekilleriyle yaptığımız bir toplantıda, konuşmada daha doğrusu, bu itirazların gözden geçirilmesi gerektiği üzerinde de görüş birliğine vardık. Bu konuyu oturup tekrar görüşmeliyiz, sırasını tespit etmeliyiz ve gerekli itirazlar, eğer, dikkate değer bulunursa, bunların üzerinde de Genel Kurulda önergelerle değişikliğe gitmeliyiz.

Şu anda Plan ve Bütçe Komisyonu geceyarılarına kadar çalışıyor. Muhtemelen 1 Aralıktan itibaren de bütçeyi Genel Kurulda görüşmeye başlayacağız. Yine, sanıyorum, sabah 10.00'dan geceyarısına, gündem bitene kadar bu görüşmeler devam edecek.

Şimdi, böylesine yoğun bir gündemin içerisine, çarşamba ve perşembe günlerini gece 24.00'e kadar çalışma saatiyle doldurmanın, herhalde yanlış olacağını düşünüyoruz.

Şu anda konuk beklendiği için, belki, Başkanlık Divanı da süre açısından endişededir. İtirazlarımı bu noktada topluyorum ve bu öneriye, aleyhte oy vereceğimizi ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Manisa Milletvekili Sayın Bülent Arınç'a teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, üç grubun müşterek önerisini tekrar okutup oylarınıza sunacağım.

Öneri:

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 72 nci sırasında bulunan 159 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 3 üncü sırasına, 71 inci sırasında bulunan 158 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü sırasına ve 93 üncü sırasında bulunan 191 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci sırasına alınması; Genel Kurulun 17 Kasım 1999 Çarşamba ve 18 Kasım 1999 Perşembe günleri 15.00-19.00, 20.00-24.00 saatleri arasında çalışması; 17 Kasım 1999 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesi önerilmiştir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. – Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/494) (S.Sayısı: 182) (1)

(1) 182. S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

BAŞKAN – Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Bir ufak bilgi arz edeyim: Sayın misafirin biraz gecikeceği anlaşılıyor.

Biz, gündemimize devam ediyoruz efendim.

Sayın milletvekilleri, Komisyon raporunun okunup okunmamasını oylarınıza sunacağım: Okunsun diyenler lütfen işaret etsinler... Okunmasın diyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

182 sıra sayılı kanun tasarısının tümü üzerinde söz alanları arz ediyorum: Doğru Yol Partisi Grubu adına Van Milletvekili Sayın Hüseyin Çelik, Fazilet Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Eyyüp Sanay; şahısları adına, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan ve Ordu Milletvekili Sayın Sefer Koçak.

Gruplardan başka söz talebi var mı efendim?

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Var Sayın Başkan.

BAŞKAN – Peki, bekliyoruz efendim...

BEYHAN ASLAN (Denizli) – İstanbul Milletvekili Sayın Ahat Andican...

BAŞKAN – Grup adına mı, şahsı adına mı efendim?..

BEYHAN ASLAN (Denizli) – Grup adına...

BAŞKAN – Anavatan Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ahat Andican.

Söz alanları tekrar okuyorum: Doğru Yol Partisi Grubu adına Van Milletvekili Sayın Hüseyin Çelik, Fazilet Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Eyyüp Sanay, Demokratik Sol Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Saffet Başaran, Anavatan Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Ahat Andican, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Bozkurt Yaşar Öztürk.

İlk söz, Van Milletvekili Sayın Hüseyin Çelik'e ait.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısının geneli üzerinde Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini dile getirmek üzere söz almış bulunuyorum.

Sözlerime başlamadan önce, 12 Kasımda Bolu ve Düzce'de meydana gelen depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar ve yakınlarına sabırlar, başsağlığı diliyor; hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, ülkemizde Batılı tarzda üniversite eğitimine yönelik teşebbüsler 19 uncu Asrın son çeyreğinde başlatılmış ise de, Dârülfünunun kuruluşu, ancak 1900'de gerçekleşmiştir. O halde, Türkiye'de Batılı anlamda üniversitenin tam bir asırlık geçmişi vardır. 1 Ağustos 1933'teki üniversite reformundan bu yana, Türkiye'de, 53'ü devlet üniversitesi, geri kalanı vakıf üniversiteleri olmak üzere, 72 üniversite açıldı. İngiltere'de 139, Japonya'da 127, Almanya'da 100, İspanya'da 41, Fransa'da 76 üniversite olduğu göz önünde bulundurulursa, Türkiye'nin, üniversite sayısı açısından dünya standartlarına yaklaştığını söylemek mümkündür; ancak, nicelik açısından durum böyle iken, nitelik açısından aynı iyimserliği, maalesef, sürdüremiyoruz.

Özellikle, 4.11.1981 tarihinde çıkarılan 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanunuyla, üniversiteler, sözüm ona, Yüksek Öğretim Kurulunun çatısı altında disipline edilip, düzene sokulmuştur. Haddizatında YÖK, 12 Eylül askerî darbesinin vücuda getirdiği işleyişi itibariyle antidemokratik bir müessesedir. Üniversite öğrencilerini, hocalarını potansiyel suçlu gören 12 Eylül yönetimi, 1982 Anayasasından önce YÖK Kanununu çıkararak, üniversiteleri kışla nizamına sokmayı amaçlamıştır. Aradan geçen onsekiz yılda YÖK her geçen gün imparatorluğunu biraz daha büyüterek her türlü dayatmacılığın, bilimsel tavır yerine keyfîliğin, antidemokratik uygulamaların evvelemirde uygulandığı bir müessese olmuştur.

Son on yılda kurulan hükümetlerin tamamı, programlarında YÖK'ü, sadece üniversiteler arasında koordinasyonu sağlayan bir kuruma dönüştüreceklerini vaat etmelerine rağmen, maalesef bir ilerleme kaydedilememiştir. Hep üniversitelerin özerkliğinden söz edilmiş; ancak, YÖK'ün özerkliği her geçen gün biraz daha katmerleşmiş, hatta bazı yazarlara göre, Yükseköğretim Kurulu, yükseköğretim komiserliğine dönüşmüştür.

Sayın milletvekilleri, biz, Doğru Yol Partisi olarak, elbette, yükseköğretimin yaygınlaşmasından, yeni üniversitelerin açılmasından, mevcut üniversitelere bağlı yeni fakülte, yüksekokul ve enstitülerin açılmasından yanayız. Ne var ki, ülkemizde, her meselede olduğu gibi, keyfiyet kemiyete, yani, nitelik niceliğe feda ediliyor.

Bakınız, Almanya'nın, gayri safî millî hâsıladan eğitime ayırdığı pay yüzde 5,8, Amerika Birleşik Devletlerinin ayırdığı pay yüzde 6,7, İsrail'in yüzde 8,3, Kore'nin yüzde 6,2 iken, Türkiye'nin ayırdığı pay sadece yüzde 2,4'tür. Burada, yükseköğretimin payı ise sadece yüzde 0,84'tür; yani, yüzde 1 bile değildir.

İngiltere'de bir doçentin yıllık geliri -dolar bazında- 44 000 dolar, Singapur'da 85 000 dolar, Avustralya'da 58 000 dolar iken, Türkiye'de brüt 10 000 küsur dolardır. Benim ülkemde Rekabet Kurulu Başkan Yardımcısı 1 milyar küsur lira, bu müessesede çalışan düz bir memur 400 milyon küsur lira, Meclisteki sekreterler ortalama 300 küsur milyon lira maaş alırken; 1 inci derecedeki 4 yıllık bir profesörün maaşı 450 milyon lira, 1 inci derecedeki doçentin maaşı 330 milyon lira, 7 nci derecedeki araştırma görevlisinin maaşı ise sadece 190 milyon liradır.

Üniversite sayısı itibariyle Avrupa'yı yakalamışız. Ya bilimsel kapasite, bilimsel kalite ve araştırma düzeyimiz ne durumda? Türkiye 1988 yılında science citation index verilerine göre, fen bilimleri alanında yayımlanan 4 820 makale ile...

BAŞKAN – Sayın Çelik, acaba müsaade eder misiniz; demin aldığımız kararı uygulama sadedinde, sayın misafirimize imkân vermek için, konuşmanıza biraz ara verebilir misiniz...

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Tabiî.

BAŞKAN – Peki efendim. İsterseniz sözünüze bir selamlamayla ara verin.

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Misafirimizin teşrifleri dolayısıyla, sözlerimi burada kesmek zorundayım. Daha sonra devam etmek üzere saygılar sunuyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Çelik'e, gösterdiği anlayıştan dolayı teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, dost ve müttefikimiz Amerika Birleşik Devletlerinin Sayın Başkanı William Jefferson Clinton, Meclisimizi teşrif etmişlerdir. (Ayakta alkışlar)

Sayın Başkana, Yüce Heyetiniz adına hoş geldiniz diyorum.

Buyurun Sayın Başkan.

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

D) ÇEŞİTLİ İŞLER

1. – Genel Kurulu ziyaret eden Amerika Birleşik Devletleri Başkanı William Jefferson Clinton’a Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi (1)

AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ BAŞKANI WILLIAM JEFFERSON CLINTON – Değerli Meclis üyeleri, benim ve ailem için ve delegasyonumuz için, bu Meclisin önünde bulunmaktan büyük bir mutluluk duyuyorum ki, bu, Türk egemenliğinin temsili olan bir Meclistir ki, arkamda yazılı kelimelerin de belirttiği gibi, bu "egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir." (Alkışlar)

Amerika'nın dayanışma hislerini iletmeye geldim. Ulusal bir trajedi sırasında, ortaklığımızın ve stratejimizin önemini belirtmek için geldim. Uzun süreden beri dostuz. 1863 yılında, Amerika Birleşik Devletleri dışındaki ilk Amerikan koleji -Robert Kolej- kapılarını Türkiye'nin gençlerine açtı; Boğaziçi kenarında bulunmasına izin verilen tek yabancı enstitü idi. Bunun kesin sebebi, Amerika'nın, Türk egemenliğine hiçbir zaman tecavüz etmemiş olmasıydı. Başlangıcını ülkelerimize borçlu olan bu okuldan Sayın Ecevit'in mezun olmuş bulunmasından gurur duyuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

Bu yüzyılın başlarında, Türkiye Cumhuriyetinin büyük kurucusu Kemal Atatürk, Amerika'nın hayallerini, cesur reformlarıyla yakaladı; Kendisine, İkinci George Washington adı verilmişti, Time Mecmuasının kapağında yer aldı, Kongre üyelerimizle yazışmalarda bulundu ve biz de, sefaretimizi, buraya, Ankara'ya, Anadolu'nun kalbindeki bu şehre taşıdık. 1927'de, altı gün süren konuşmasında, bu Meclis önünde, Atatürk, Türkiye'nin dünya ülkeleriyle olan ilişkilerini değerlendirirken, bence, Amerika'ya bir kompliman yaptı ve "diğerlerine nazaran, Amerika Birleşik Devletleri, daha kabul edilir bir ülkedir" dedi. (Alkışlar)

Sizlere, hâlâ daha nazaran, daha kabul edilir olabilmek için, daha kısa bir konuşma yapacağım; ama, Türkiye'yle ilişkilerimizi gözden geçirmek isterim. Soğuk savaşın başlangıcında, Başkan Truman, Türkiye'nin bütünlüğünü korumak için, Amerika'nın kaynaklarını seferber edeceğini ilan etti. Truman Doktrini, ilişkimizi kaynaştırdı ve Amerika'nın soğuksavaş sonrası ilişkilerinin temelini oluşturdu. Elli yılı aşkın bir süredir, müttefikliğimiz, zamanın karşısında kuvvetli durmuş ve Kore'den Kosova'ya kadar bütün imtihanları geçmiştir. Bütün Amerikalılar adına, yarım yüzyıllık dostluk, güven ve karşılıklı saygıdan dolayı, sizlere teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

Soğuksavaş sona erdikten sonra, mükemmel bir şeyi keşfettik. Basitçe, ilişkilerimizin, Sovyetler Birliğiyle karşı karşıya olduğumuz zamandaki kadar önemli olmadığını ve aslında, soğuksavaş sonrasında, ortaklığımızın çok daha önemli olduğunun farkına vardık. Birlikte, NATO'yu, 21 inci Yüzyılın taleplerine adapte ediyoruz; Balkanlarda ve Ortadoğuda barış için ortaklık yapıyoruz; tüm bölgeye yardımcı olacak yeni enerji kaynakları geliştiriyoruz. Geçen yılki ticaretimiz 6 milyar doların üzerindeydi; son beş yılda, ticaretimiz, yüzde 50'den fazla artmıştır.

Eski Cumhurbaşkanınız Turgut Özal'ın vizyonu, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve Başbakan Ecevit'in devam eden liderliği ve Türk insanının dinamizmi sayesinde, Türkiye, bölgesel büyümenin motoru haline gelmiştir.

Önümüzdeki aylarda, çoğu enerji sektöründe olan, Türkiye'ye yeni iş imkânları getiren ve ülkelerimizi daha da yaklaştıran, milyarlarca dolar değerinde yeni projeleri birlikte başlatacağız.

(1) Amerika Birleşik Devletleri Başkanı William Jefferson Clinton’ın konuşma metninin İngilizce orijinali tutanağa eklidir.

Bu Meclis, Türkiye'yi yeni yüzyıla götürmek için, halihazırda cesur adımlar atmıştır. Amerikan basınının bunu iyi dinlemesini istiyorum: Haziran ve eylül ayları arasında, bu Meclis, olağanüstü 69 yeni kanun geçirdi; bunu, eve dönünce, bizim Kongremize de anlatacağım; ama, şunu da anlıyorum: Sadece sayısı değil, önemli olan, bu kanunların kalitesidir. Sosyal güvenlik konusunda dönüm noktasında olacak bir yasa, Uluslararası Tahkim Kanunu, bankacılık reformu... Bu kanunlar cesaret ve vizyon gerektirmiştir. Anladığım kadarıyla, şimdi de, aynı cesaret ve vizyonu gerektiren zor bir bütçe kararıyla karşı karşıyasınız. Sağlam bir bütçe geçirebilirseniz, bu, ekonominizi güçlendirecektir ve Amerika Birleşik Devletlerinin kuvvetli bir şekilde desteklediği IMF stand-by anlaşması beklentisini ilerletecektir.

Yeni binyılın başlangıcında, farklı geçmişlerden, bugün kutladığımız, birbirimize yaklaşmaya giden yolculuğumuza yansıyacak ender bir şans doğmuştur. Yeni binyıla girerken ortaklığımızı daha da geliştirmeliyiz.

Bugün, hepimiz, Mustafa Kemal Atatürk'ün sayesinde buradayız. (DSP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; MHP, ANAP ve DYP sıralarından alkışlar) Çünkü, kendisi, Ankara'yı başkent olarak seçti; sadece Ankara'yı başkent olarak seçtiği için değil ve Türkiye'nin geleceğinin, bu gururlu Meclisin sembolize ettiği demokrasiye bağlılığını sağladığı için. Yaptıklarının çoğunu, Batılı güçlerden destek almadan, hatta, onların muhalefeti karşısında, onlar Türkiye'yi parçalamaya çalışıp küçük bir ülke haline getirmeye çalışırken yaptıklarını hatırladıkça, Kendisinin büyüklüğünü bir kez daha anlıyor ve etkileniyorum. Ancak, bunlara rağmen, Kendisinin, Türkiye'yi içine kapamayıp, dünyaya açtığını da göz önüne alınca, büyüklüğü gözümde daha da artıyor.

İyi veya kötü, o zamanların olayları, Osmanlı İmparatorluğunun dağılması ve yeni Türkiye'nin yükselmesiyle, bu yüzyılın tüm tarihini şekillendirdi. O imparatorluğun yıkıntılarından, Bulgaristan'dan Arnavutluk'a, İsrail'e, Arabistan'a ve Türkiye'nin kendisine kadar, yeni uluslar ve yeni ümitler doğdu; ancak, eski düşmanlıkların kaybolması zor oluyor. Sınırların değiştirilmesi ve gerçekleşmeyen iddiaların karışımından bir asır süren çelişkiler oluştu; bunlar, Birinci Balkan Savaşı ve Birinci Dünya Savaşıyla başladı, Ortadoğu ve eski Yugoslavya'da bugünkü çelişkilere kadar uzadı.

20 nci Yüzyılı anlamak için, Türkiye'nin tarihi, bir anahtardır; ancak, ben inanıyorum ki, Türkiye'nin geleceği, önümüzdeki binyılın ilk yüzyılının şekillenmesinde de son derece önemli bir rol oynayacaktır. (Alkışlar) Bugün, birkaç dakika ayırarak, buna neden böyle inandığımı anlatmak istiyorum. İnsanlar, harita çizebilmeye başladıklarından bu yana, Türkiye'nin coğrafyasının sabit gerçeklerine dikkat çekmişlerdir ki, Anadolu, kıtalar arasında bir köprüdür; Boğazın en yakın noktasında, 1 kilometreden kısa bir mesafe Avrupa ile Asya'yı ayırır. Sizlerin inşa ettiğiniz köprüler, Türkiye'yi her gün daha da saran ticaret ve dünyanın tüm bölgelerine anında bağlayan haberleşme devrimi sayesinde, aslında, kıtalar arasında ayırım da kalmamıştır. Türkiye'nin Doğu ile Batı'yı birleştirebilmesindeki başarısı, bu coğrafyayı göz önüne alınca, daha da önem kazanmaktadır.

Yaklaşık, tümü, demokrasi ve barışa aktif düşmanlık içerisinde olan veya demokrasi ve barışı sağlayabilmek için büyük engellerle mücadele eden komşular tarafından etrafınız kuşanmıştır. Güneydoğuda İran, kapalı ve açık bir toplum savunucuları arasında olağanüstü tartışmalara şahit olurken, Irak, kendi halkına kendi baskı yapmaya, komşularını tehdide ve toplu imha silahları arayışına devam ediyor.

Kuzey Irak'taki Çekiç Güç operasyonundaki desteğinizden dolayı, size teşekkür ediyorum. Bu, Kuzey Irak'taki insanları korumamıza, Saddam'ın baskısını azaltmamıza ve cesurca karşılaştığınız 1991 yılındaki mülteci krizinin yeniden yaşanmasına mâni olmaktadır.

Adil, detaylı bir barış kurabilmek için, çok iyi bir imkân doğmuştur. Türkiye, İsrail ve Arap ülkelerine bağlantılarından dolayı, barış için bir güçtür. Kuzeybatıdaki Balkanlarda, son 10 senede, 7 yeni demokrasi doğmuştur ve 4 savaş yüzbinlerce masum hayata mal olmuştur. NATO bünyesindeki Türk güçleri bu savaşların sona ermesine yardımcı olmuştur ve bu sayede, yüzyılın insan hakları ve insan itibarına olan güçlü bağlılığını sergileyerek son bulmasını sağlamıştır. Bugün, kalıcı barış için el ele çalışıyoruz; sadece etnik temizliği ortadan kaldırmaya değil, Balkanlara huzur ve refah getirmeye çalışıyoruz.

Doğuda, Sovyetler İmparatorluğunun harabelerinden 12 tane bağımsız devlet ortaya çıktı. Dünyada, şu anda, özellikle onların sağlam ve demokratik toplumlar haline gelmelerine yardım etmekten daha büyük bir görev yoktur. Bu görevde, aynı şekilde, Türkiye, özellikle aynı dil, tarih ve kültürü taşıyan devletlere ulaşmakta hep önder olmuştur; fakat, hâlâ, yapılacak çok şey var. Rusya'nın önemli demokratik devrimini tamamlamasına yardımcı olmalıyız. Rusya'ya, terörizmle verdiği savaşın doğru olduğunu; fakat, sivillere karşı kaba kuvvet kullanmanın yanlış olduğunu, bunun, Rusya'nın çözmeye çalıştığı sorunları daha da ciddî hale getireceğini anlatmalıyız.

Dağlık Karabağ'daki sorunların çözümü için uğraşmalıyız.

Bölgenin enerji kaynaklarını, yeni kurulmuş bağımsız devletlerin kendi ayakları üzerinde durmalarını sağlayacak ve Türkiye ile Avrupa'nın büyümesine yardımcı olacak şekilde güvenlik altına almalıyız.

Tüm bu zorlukları, dünya milletlerinin neredeyse üçte 1'inin bu hafta İstanbul'da katılacağı AGİT zirvesinde konuşma şansı bulacağız.

Geriye baktığımızda ve gelecek nesillere baktığımızda iki değişik istikbal hayal etmek mümkün; fazla zorlanmadan, bir pesimist kişi, karanlık bir gelecek görebilir: Barış yolları parçalanmış bir Ortadoğu, Saddam'ın kontrol altına alınmayan saldırganlığı, Ortaasya ve Kafkaslarda yıkılmış demokrasiler, bölgede yayılan aşırı uçlaşma ve terörizm, Balkanlarda yükselen şiddet, Pakistan ve Hindistan'da önlenemeyen bir nükleer gerginlik; ancak, bir de farklı bir vizyon var ki, bu da, güçlü bir Türkiye'yi gerektiren, dünyanın yol kesişiminde üç büyük inancın birleştiği, haklı rolünü oynayan Türkiye ile zenginliğin yükseldiği ve çatışmaların azaldığı bir gelecek; toleransın inancın bir parçası olduğuna ve terörizmin saçma bir inanç olduğuna inanılan bir gelecek; insanların inançları doğrultusunda hareket edebileceği ve geçmişlerini ilan edebilecekleri, kadınların eşit saygı gördüğü, milletlerin geleneklerini korumak ve dünyadaki yaşama ayak uydurmak arasında ayrıcalık görmediği bir gelecek; farklılıklarımızı ve insanlığımızı koruyan, insan haklarına saygının arttığı bir gelecek ve özellikle, çoğunluğu Müslüman olan milletlerin Müslüman olmayan milletlerle ortaklığının arttığı, insanların küçük ya da büyük ümitlerini yerine getirmek için beraber çalışılan bir gelecek.

Ümit ediyorum ki, gelecekte bir Amerikan devlet başkanı Müslüman kültürü olan bir ulusa hitap ederken, birbirinden çok değişik üç ülke olan Endonezya, Nijerya, Fas'ın ilerlemelerinin hepimize eskimiş uygarlıkların çatışması sorununu unutmamızı sağladığını söyleyebilsin. Atatürk'ün yetmişbeş sene önce söylediği gibi "ülkeler değişebilir; fakat, uygarlıklar bir bütündür." Başkan Kennedy de aynı şeyi söylemişti Berlin'de "özgürlükler bülünemez" derken.

Bütün bunlar doğrultusunda, bölgede ve dünyada milyarlarca insanın geleceği, bu odadaki yirmibeş sene boyunca alınacak kararlara bağlı. Bu insanların hepsinin, Türkiye'nin kendini güçlü, laik, geleneklerine saygılı, geçmişinden gurur duyan; ama, Avrupa'nın da tam bir parçası olan bir ülke haline gelmesinden çıkarları var. Bu, çok çalışma, vizyon isteyen bir görev; ama, zaten çoğunu yaptınız; Özal'ın reformları, bu Meclisin kararları ve Türk insanının her gün binlerce yoldan enerji dolu ve sorumlu bir sivil toplum olma çabası.

Beraber yaratmak istediğimiz gelecek, Türkiye'nin evindeki demokrasiyi derinleştirmesiyle başlıyor. Bu ilerlemeyi Türk insanından daha fazla kimse istemez. Birleşme başlattınız; işkenceye karşı emirlerle, politik partilerin haklarını koruyan yeni bir yasayla, Meclisin yaptıkları ve dinamizmle. Türkiye'deki Kürt vatandaşların doğuştan hakları olan normal bir hayatı yakalayabilmeleri için yollar açılıyor; fakat, hakkında ülkelerimizin ilk kez yakın temas kurduğu, elli sene öncesinden bahsedilen Evrensel İnsan Hakları Deklarasyonunun söz verdiklerini yakalayabilmek için, daha yapılacak çok şeyler var. Bu ilerleme, yeni yüzyıla girerken, Türkiye'nin inancının ve başarısının en büyük göstergesi olacak.

Herkesten daha net olarak, en çok, en net olarak, Atatürk'ün, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusunun söylediği şu sözlere katılıyoruz: "Egemenlik, korku üzerine kurulmamalıdır." (Alkışlar) Amerika'nın, Avrupa'nın veya herhangi birinin sizin geleceğinize yön vermeye hakkı yoktur. Bu hakka sadece siz sahipsiniz. Demokrasi, bu demektir. Bu konular üzerinde durmamızın sebebi, bahsettiğim sebeplerden dolayı, Türkiye'nin başarısında derin bir çıkarımız olmasıdır. Biz kendimizi, sizin dostunuz olarak görüyoruz. (Alkışlar)

Şunu da hatırlayınız ki, benim geldiğim ülkede herkesin eşit yaratıldığı inancı vardır; ama, bizde de kölelik vardı, kadınlar oy kullanamıyordu ve ben, realizasyonun mükemmel olmayan şekillerini de biliyorum. Biz de Amerika'da uzun bir süreçten geçtik; ancak, bu seyahat, değer bir seyahat olmuştur.

Sorunlu yüzyılımızdan aldığımız ders odur ki, yazarlar ve gazeteciler kendilerini özgürce ifade ettiklerinde, sadece temel haklarından birini kullanmakla kalmayıp ekonomik kalkınma için önemli olan fikir alışverişini de körüklemektedirler. Böylelikle barış korunur. İnsanlardaki normal olan farklılıklardan söz etmenin barışçı yolları sağlandıkça, barış sürdürülebilir. İnsanlar kültürlerini ve inançlarını başkalarının haklarına mâni olmadan kutlayabildikleri sürece, ılımlılar aşırı uç haline gelmezler.

Geleceği belirlemenin ikinci bir yolu da, Ege bölgesindeki gerginliği azaltmaktır. Bunun yapılabilmesi için, Türkiye ve Yunanistan'ın çok çalışması gerekmektedir. Bu zorlu ilişkideki derin tarihi, inanın bana, anlayabiliyorum; fakat, insanlar, yeni ve daha iyi bir tarihin yaratabileceği imkânları görmeye başlıyorlar. Başbakan Ecevit'in Hükümeti, bu yolda önemli atılımlar yaptı. Kendisinin, bana önceden söylediği bir şeye katılıyorum: Sizi ayrı tutan bir tarih ve coğrafya kadar, sizi birleştiren bir tarih ve coğrafya da var Ege'de. Yunanistan da barış için riske atılıyor ve daha önce hiç olmadığı kadar, Türkiye'nin geleceğinin Avrupa'da yattığını anlıyor. Balkanlardaki dengeyi sağlamak için birleştiniz ki, Türkiye veya Amerika'ya nazaran, onlar için çok daha zordu bu atılım. İki milletin insanları, ağustostaki deprem trajedisinde ve tekrar, geçen haftaki korkunç depremde birleştiler. Bu depremlerde bir yakınını veya evini kaybeden her insanın bildiği gibi, bunlar, Türk veya Yunan trajedileri değil, insanlık trajedisiydiler ve dünya, bu iki milletin birbirine karşı sergilediği insancıl davranışı asla unutmayacaktır.

Kıbrıs'ta adil bir anlaşmanın sağlanması için de beraber çalışmalıyız. İki tarafın, dün, Genel Sekreter Annan'ın davetini kabul etmelerini de sevinçle karşıladım. Amaçları, Kıbrıs sorununun toptan çözümü hakkında anlamlı görüşmelerin tabanını hazırlamaktır. Ümit ediyorum ki, bu görüşmeler, bizleri kalıcı barışa bir adım daha yaklaştırsın. İnanıyorum ki, görüşmeler sonucu ulaşılmış bir çözüm, iki tarafın da temel isteklerini yerine getirmenin en iyi yoludur.

Son olarak, beraber yaratmak istediğimiz gelecek için, Avrupa'daki yandaşlarımız tarafından öngörüye ihtiyacımız var; bölünmez, demokratik ve tarihte ilk kez barış içerisinde olan Avrupa vizyonumuzun Türkiye'yi kucaklamadan gerçekleşmeyeceği öngörüsü. (Alkışlar)

Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Topluluğunun bir üyesi değildir; fakat, ben, devamlı, Avrupa'nın bütünleşmesinin daha hızlı ve daha ileri gitmesini destekledim ve bu, Türkiye'yi de kapsar. Hâlâ, Avrupa'ya dar bir görüşle bakanlar var. Onların Avrupaları, şu dağlarda veya şu su kütlesinde veya daha da kötüsü, insanların Tanrı'ya daha değişik şekilde ibadet etmeye başladıkları yerlerde bitebiliyor; fakat, büyüyen ve ümit saçan bir topluluk, Avrupa'nın, bir yer olduğu kadar, bir fikir olduğunu da kabul ediyor. Bu fikir, insanların, farklılıktan -fikir, kültür ve inanç farklılığından- güç alabileceğidir. Bunda, demokrasi ve insan haklarının önemi büyüktür. Genelde, Batı dediğimiz, nitelendirdiğimiz bu topluluk, eğer bir fikir ise, bunun kararlaştırılmış bir doğu sınırı yoktur; özgürlüğün gittiği yere kadar uzanabilir.

On sene önce bu ay, Berlin Duvarı yıkıldı; Avrupa'nın üzerinden bir perde kalktı. Bu yıldönümünü en iyi kutlamanın yolu, bu özgürlük hissini yeni nesle hissettirmektir. 1989 yılında, gözümüze ilişen, birleşmeyi tamamlamanın en iyi yolu, tüm güneydoğu Avrupa'yı Avrupa fikrine ve birliğine dahil etmektir. Bu, Sırbistan'da demokrasi demektir; bu, Ege'de barış demektir; bu, Avrupa Birliğine tam olarak kabul edilen, başarılı ve demokratik bir Türkiye demektir. (Alkışlar)

Bu binyılın başında, o kadar ümitlerimiz var, gurur duyacağımız çok şeyler var; fakat, asla unutmamalıyız ki, Türkiye, bir zamanlar en az bizim kadar optimist olan birçok uygarlığın harabeleri üzerine kurulmuştur. Onların uğradığı sona uğramamak için, ümitlerimizi ve sözlerimizi, elle tutulur eylemlerle desteklemeliyiz; hâlâ önümüzde bulunan zorlukları görmeliyiz ve tarihe dönüşen şu yüzyılda, bize her şeyi veren güvenimizi kaybetmemeliyiz.

Türkiye, birçok engeli aşarak, kısa zamanda çok ilerledi. Sadece 61 yıl evvel bu hafta, Atatürk vefat etmişti. O zamanlar, Başbakan Ecevit, vefat etmiş bir öndere saygılarını sunmak için Saraya gelen okullu çocuklardan biriydi. Sizler, hepiniz, onun, sonlara doğru, bencillikten tamamen uzak olarak, bir nesilden diğerine ve her yeni nesle tavsiyelerini emretmek gibi, kendisi için düşünmeye devam eden, düşüncelerini daima tartarak gözden geçiren ve demokrasiyi şekillendiren gençlersiniz.

Türkiye'nin bu yüzyılda yarattıkları, insanların kendilerine daha güzel bir gelecek hazırlama yolunda yapabileceklerinin canlı bir örneğidir. Önümüzde imtihan edilmemiş yeni bir yüzyıl bulunmaktadır. Bu, büyük bir fırsattır. Bu odada başlayan ve halen yükselmekte olan demokratik devrimi derinleştirerek, Türkiye, vatandaşlarına iyi hizmet etmekten daha da fazlasını yapabilir. Sizin örneğinizle ve sizin çabanızla, Türkiye, dünyanın ilham kaynağı olabilir.

Teşekkür ediyorum. (Ayakta alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Başkana teşekkür ediyoruz.

Sayın milletvekilleri, bir teknik zaruretten dolayı -kulaklıkların toplanabilmesi için- birleşime 15 dakika ara vermek mecburiyeti var. Lüften, kulaklıkları masalarınızın üzerinde bırakarak ayrılınız.

17.05'te toplanmak üzere, oturumu kapatıyorum.

Kapanma Saati: 16.48

 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 17.07

BAŞKAN : Başkanvekili Mehmet Vecdi GÖNÜL

KÂTİP ÜYELER : Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Vedat ÇINAROĞLU (Samsun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 19 uncu Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.

Çalışmalara kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. – Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/494) (S.Sayısı: 182) (Devam)

BAŞKAN – Hükümet?.. Burada.

Komisyon?.. Burada.

182 sıra sayılı kanun tasarısının geneli üzerindeki görüşmelere devam ediyoruz.

Van Milletvekili Sayın Hüseyin Çelik, Doğru Yol Partisi Grubu adına görüşlerini ifadeye başlamıştı, kendisine yeniden söz veriyorum.

Buyurun efendim.

DYP GRUBU ADINA HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamın birinci bölümünde, üniversitelerimizin, sayı olarak, nicelik olarak ulaştıkları noktayı Genel Kurulumuza arz etmiştim. Konuşmamın devam eden bölümünde, üniversitelerimizin, kalite itibariyle ve demokratik, laik, sosyal hukuk devleti ilkelerine ne kadar sadık olup olmadığıyla ilgili görüşlerimizi arz ederek devam edeceğim.

Üniversite sayısı itibariyle Avrupa'yı yakalamışız, ya bilimsel kalite ve araştırma düzeyimiz ne durumda?! Türkiye, 1998 yılında Science Citation Indexs verilerine göre, fen bilimleri alanında 4 820 makaleyle dünya sıralamasında 25 inci sıradadır; ancak, bu durum aldatıcı olmasın, dünyadaki diğer bilim adamlarının bu makaleleri kullanma sıklığı, yani atıfta bulunulma sıralamasında son sıralarda yer alıyoruz. Bazı kaliteli yayınlar bulunmakla birlikte, özellikle, doçentliğe ve profesörlüğe yükseltmelerde yurtdışı yayın mecburiyeti getirildiği için, çoğu zaman ücret ödenerek dış dünyadaki dergilerde makaleler yayınlanmaktadır. Önemli olan, söz konusu makalelerin dünya bilimine ne düzeyde katkıda bulundukları, bizim, yılda kaç patent ürettiğimiz, ürettiğimiz bilimi ne düzeyde teknolojiye uyguladığımız veya hayata geçirdiğimizdir. Batı, bilimi üretiyor, teknolojiye uyguluyor, bize hazır teknoloji satıyor ve biz, çoğu zaman, bu hazır teknolojiyi bile rantabl kullanamıyoruz.

Sayın milletvekilleri, bir ülke düşünün ki, o ülkede ziraat fakültelerinin sayısı arttıkça tarım, veteriner fakültelerinin sayısı arttıkça hayvancılık bitme noktasına geliyor. Üniversitelerimiz, hayattan, sanayiden, toplumdan ve nihnayet pratik faydadan o kadar kopuktur ki, yarattıkları istihdam olmazsa, tıp fakülteleri dışında, varlıklarıyla yoklukları arasında fazla fark olmayacaktır.

Birçok yükseköğretim kurumu, birer KİT haline gelmiştir. İngiltere'de, Fransa'da, Almanya'da araeleman yetiştirmek amacıyla tamamen pratiğe yönelik eğitim yapan politeknikleri takliden, bizde meslek yüksekokulları açılmıştır. Sayısı 400'e varan bu meslek yüksekokullarının büyük bir çoğunluğu, gerek araç gereç gerek fizikî mekân ve gerekse öğretim kadroları açısından, kesinlikle endüstri meslek liseleri seviyesinin çok çok altındadır. Çoğunluğu ilçelerde bulunan bu okullar, bazı istisnaların dışında, belediyelerden veya diğer kurumlardan temin edilmiş rasgele binalarda, öğrencilere diploma vermenin dışında işlevi olmayan, sadece tabelaları itibariyle yüksekokullardır.

Ülkemizde, 1999 yılı itibariyle 83 000 küsur lisansüstü öğrenci vardır. Bunların hazırladığı yüksek lisans ve doktora tezlerinin yüzde 10'u ciddî anlamda bilime katkı niteliği taşısa, Türkiye, inanın, Japonya seviyesine geldi demektir.

Sayın milletvekilleri, eskiden politikacılar seçim bölgelerine, özellikle ilçelere gittiklerinde, vatandaş fabrika isterdi. Devletçi ekonominin terk edilmeye başlamasıyla birlikte, devletin fabrika yapmayacağını bilen vatandaş, artık ya fakülte ya da yüksekokul istiyor. Vatandaş, çocuğunu yanı başında okutmak istemekle beraber, çoğunun derdi, bu okulların yaratacağı istihdamdır. Gelecek öğrenci ve öğretim elemanlarının, esnaf için hazır tüketici olması da işin bir diğer yanıdır. Bütün bunlar, elbette, faydadan hâli değil; ancak, ya kalite?.. İşte, sorgulanması gereken şey budur.

Sayın milletvekilleri, bakınız, 1 öğretim üyesine Almanya'da 8, İngiltere'de 14, Slovenya'da 13, Kore'de 20, Macaristan'da 23 lisans öğrencisi düşerken, Türkiye'de bu rakam 35'tir; taşra üniversitelerinde bu sayı 70'e, 80'e hatta 100'e tırmanmaktadır.

YÖK, üniversitelerde bilimsel kaliteyi artırma, kaliteli öğretim üyesi yetiştirme, nicelikle birlikte niteliği de geliştirme yönünde ciddî gayretler içerisinde olması gerekirken, ne yazık ki, bütün bunları bir yana bırakmış, üniversiteleri açık cezaevleri haline getirmek için olanca gücünü harcamaktadır.

Bakınız, son yedi yılda, Harran Üniversitesinde 5 rektör değiştirildi. YÖK'ün sıkıyönetim bildirilerini andıran talimatlarını harfiyen uygulamayan rektörler istifaya zorlanıyor. Bunun son örneği, Marmara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ömer Faruk Batırel'dir. Marmara Üniversitesi gibi dağınık ve büyük bir üniversiteyi yıllardır ustaca ve herhangi bir huzursuzluğa meydan vermeden yöneten Rektör Batırel görevden alınıyor da kapısında "kuruluş 1453" yazan, Türk ve Müslüman İstanbul'la yaşıt olan ve bir mezunu olmaktan şeref duyduğum İstanbul Üniversitesini perişan eden, Atatürkçü geçinen; ancak, çağdışı uygulamalarıyla gerçek Atatürkçü hocaları da çileden çıkaran Rektör Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu, YÖK imparatorluğunun İstanbul beylerbeyi olarak saltanatına devam etmektedir.

Sürgüne gönderilen öğretim üyeleri, fişlemeler, jurnaller, korku, gelecek endişesi, keyfî olarak sözleşmesi uzatılmayan öğretim üyeleri, altüst edilmiş, bir haksızlık ve karmaşa yumağına dönüştürülen üniversite giriş sistemi, YÖK'ün marifetlerinden sadece birkaçıdır.

Sayın milletvekilleri, görüşülmekte olan yasa tasarısı, Koç Üniversitesine bağlı bir sosyal bilimler enstitüsu, Başkent Üniversitesine bağlı bir diş hekimliği fakültesi, Samsun 19 Mayıs Üniversitesine bağlı -zannedersem, Sayın Millî Eğitim Bakanımıza bir cemile olarak- Sinop'ta bir eğitim fakültesinin açılmasını öngörüyor.

Ülkemizde vakıf üniversitelerinin açılması, aslında teşvik edilmesi, alkışlanması gereken gelişmelerdir; çünkü, ülkemizin, bugünkü bütçe imkânlarıyla daha fazla üniversiteyi beslemesi çok zordur. Pasta büyümeden pastadan pay alacakların çoğalması, payların küçülmesi ve sonuçta iş görememesi neticesini doğurur.

Kore'de özel yükseköğretim kurumlarının ülke yükseköğretimi içerisindeki oranı yüzde 78, Japonya'da yüzde 76, Hollanda'da yüzde 53, Nepal'de yüzde 25, İtalya'da yüzde 12, İspanya'da yüzde 12, Türkiye'de ise sadece yüzde 1,9'dur. Kaliteli, iyi donanıma sahip, iyi yetişmiş öğretim üyeleri bulunan vakıf üniversitelerimizin çoğalması bizleri mutlu eder; ancak, vakıf üniversiteleri kâr amaçlı olarak kurulmadıkları için, geçmişte özel fakülte ve yüksekokulların düştüğü hataya düşmemeleri gerekiyor.

Bu ülkede, 60'lı yıllardan itibaren, sürücü kurslarının para karşılığı sürücü belgesi dağıtması gibi, parayla diploma dağıtan özel mühendislik fakültelerinin oluşturduğu olumsuz imajı, vakıf üniversiteleri, başarıları ve kaliteleriyle yok etmelidirler. Ne var ki, 170-180 puan aldığı halde devlet üniversitelerinde kontenjan bulamayan parasız gençler, kendilerinden 40-50 puan daha düşük alan paralı arkadaşlarının rahatlıkla vakıf üniversitelerine kayıt yaptırabildiklerini görünce kahroluyorlar.

Sayın milletvekilleri, aynı zamanda öğretim üyesi yetiştirmek, üniversitelerimizde kalifiye eleman istihdamını sağlamakla görevli YÖK, ne yazık ki bunu da becerememektedir. Bir üniversitede oniki yıl yardımcı doçent olarak çalışan bir öğretim üyesi, aynı üniversitede kalmak isterse, öğretim görevliliğine tenzil ettiriliyor, yani indiriliyor; fakat, başka bir üniversitenin kadrosuna geçerse, unvanını koruyabiliyor. Mesela Kars Üniversitesinde oniki yıl yardımcı doçent olarak çalışan bir öğretim üyesi, aynı üniversitede kalmak isterse, öğretim görevliliğine tenzili rütbe olarak devam etmek zorunda; ama, mesela Boğaziçi Üniversitesine geçerse, yardımcı doçent olarak işine devam eder. Bundan daha büyük bir garabet düşünebiliyor musunuz?!

Doçentlik sınavlarını Üniversitelerarası Kurul yaparken, jürinizi bu kurul belirlerken, profesörlüğe atanmanız üniversitenizin inisiyatifindedir; yani, sayın rektöre yakınsanız, hemen kadronuz ilan edilir ve çoğu zaman, isimlerini sizin verdiğiniz bir jüri, sizi, profesörlüğe yükseltir. Doçentlik sınavlarında yığınla adaletsizlikler yaşanmaktadır; 3 kere sınavı geçemediniz mi, bulunduğunuz anabilim dalını değiştirmek zorundasınız. Eserleriniz, doçent olmanız için yeterli görülse bile, son hakkınızda sözlü sınavdan geçemezseniz, eserleriniz de yetersiz kabul ediliyor ve bir daha, başka bir anabilim dalında eser hazırlamak zorunda kalıyorsunuz.

Yabancı dil sınavları, insanların önünü kesmek için âdeta bariyer gibi kullanılmaktadır. Üniversite öğretim elemanlarının çoğu, ileri yaşlarda, yabancı dil sınavını geçeceğim diye, neredeyse, bilimi, araştırmayı unutuyor.

Doçentlik sınavına, TUS sınavı gibi objektif ölçülere dayalı, mutlaka, yeni bir sistem getirilmelidir.

Şimdi "YÖK'ün hiç mi sevabı yok; YÖK olumlu işler yapmıyorsa, 72 üniversite nasıl açıldı" diye sorulabilir. Elbette YÖK bir şeyler yapıyor; yalnız, on yıl önce gördüğümüz bir çocuğun, on yıl sonra delikanlı olması, büyümenin tabiî bir seyridir. "a, nasıl oldu da sen böyle büyüdün" demek, abes değil midir?! Bizim gibi, binlerce yıllık parlak bir maziye sahip olan hangi millet yerinde sayıyor?

Bizim amacımız, karamsarlık pompalamak değil, sadece özeleştiri yapmaktır. Bildiğiniz gibi, gelişmemiş ülkeler, küçük başarılarını sıralayarak onlarla övünme, onlarla teselli olma yoluna giderken, gelişmiş ülkeler, daha çok, eksikliklerini, aksaklıklarını ortaya koymayı, neyi, niçin daha iyi yapamadıklarını sorgulamayı tercih ederler. Bizim de yapmamız gereken budur.

Değerli milletvekilleri, Anayasamızda, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin vasıfları sıralanırken, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olduğundan söz edilir; fakat, ne yazık ki, YÖK Başkanı Prof. Dr. Sayın Kemal Gürüz ve onun zihniyetindekiler, Türkiye'yi, Libya, Irak, Suriye, Küba, Çin Halk Cumhuriyeti cinsinden bir cumhuriyet sanmış olacaklar ki, böyle davranmaktadırlar.

Efendim, bir ülkenin demokratikleşmesi böyle olmaz; kurumların, en başta da ilim irfan yuvaları olmaları gereken üniversitelerin demokratikleşmesiyle olur. Hür düşüncenin, hür tefekkürün olmadığı, bölüm başkanını dekana, dekanı rektöre, rektörü YÖK Başkanına âdeta mahkûm eden, nefes almanın bile güçleştiği bir üniversite ortamında, siz, hangi bilimsel gelişmeden, hangi demokratikleşmeden söz edebilirsiniz?!

Bendeniz, 18 Nisan seçimlerinden önce, üniversitede bölüm başkanıydım. Bilmiyorum, Sayın Gürüz kendisini cezaevleri genel müdürü gibi hissediyor mu; ama, sizi temin ederim, ben kendimi başgardiyan gibi hissediyordum. YÖK'ün en iyi başardığı şey, üniversitelere başı kapalı kızlarımızı sokmamaktır.

Değerli arkadaşlar, dünyanın hiçbir medenî ve demokrat ülkesinde, insanlar, kıyafetlerinden dolayı farklı muameleye maruz kalmazlar. (FP sıralarından alkışlar) Artık, Türkiye'den, bu komediyi lütfen söküp atalım. Bunu söylediğiniz anda, hemen, türbanın siyasal simge olduğu iddiasıyla karşılaşıyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, yeryüzünde, din dahil, istismar edilmeyen, edilemeyecek hiçbir şey yoktur. İstismar edilen her şeyi yasaklamaya kalkışırsanız, yasaklanmayan bir şey kalmaz. Birileri türbanı da istismar edebilir; ama, biz, insanların vicdanlarını okuyamadığımıza göre, kimin samimî, kimin istismarcı olduğunu tayin edemeyiz. Kaldı ki, en kötü ihtimalle, türbanlıların yüzde 100'ü siyasal simge amaçlı olarak türbanı taksa bile –ki, ben böyle olmadığına inanıyorum– yine, bu durum, bizim, onların öğretim hakkını ellerinden almamızı meşrulaştırmaz. Demokrasi, insanların farklı siyasî eğilimlere sahip olabildiği ve bunu bir şekilde, simgelerle, sembollerle, rozetlerle dışa vurabildiği sistemin adı değil midir?! Sonra, siyasal simge olsa, bu insanlar niye bunu başlarına takmakta ısrar etsinler; Türk Hava Yollarının hostesleri gibi, hepsi, aynı desen örtüleri boyunlarına fular olarak takarlar, o da simge olur. Ha, filan parti bunu istismar ediyor, kullanıyor diyorsanız, böyle bir şey varsa, o zaman, serbest bırakarak, alın bu kozu onların elinden. Kaldı ki, eğitim, tıpkı sağlık gibi, devlet tarafından verilen bir servis, bir hizmettir. Başı kapalı bir kadını devlet hastanesindeki doktorun "başın bağlı olduğu için seni muayene etmiyorum" diye geri çevirmesi söz konusu olmadığına göre, kimse, tahsil yapan genç kızlarımızı üniversitelerin kapısından geri çevirme hakkına sahip değildir. (FP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, baskı, ister din adına, ister dinsizlik adına, ister laiklik adına, ne adına yapılırsa yapılsın, insanları munafıklığa, ikiyüzlülüğe, takıyyeciliğe sevk eder. Bakın, İran'dan ülkemize gelen birçok İranlı hanım, Doğubeyazıt'ta otele çarşafla girer, otelden çıkarken Hollywood aktrisi gibi çıkar. İran'ın zorla kadınları kapatması ile bizim zorla açtırmamız arasında Allahaşkına bir fark var mıdır?! (FP sıralarından alkışlar)

Öte yandan, bu tür yasaklamalar, radikalizmin güçlenmesine sebep oluyor. Üniversite kapısından geri çevirdiğiniz, demokratik ve laik cumhuriyetle bir problemi olmayan türbanlı bir genç kızımıza, birileri "bak kardeşim, bu rejim, sana inançların doğrultusunda yaşama hakkı vermiyor; sen niye bu rejime yaşama hakkı tanıyorsun" dediği zaman onun ikna olması daha kolay değil midir?! Efendim, geliniz, üniversitelerimizden başlayarak, hür düşünceyi, çoğulculuğu, din ve vicdan hürriyetini, yani demokrasiyi, yani, insanca, insana saygı duyarak yaşamayı ülkemizde yerleştirelim.

Sayın milletvekilleri "insan" kelimesi, Arapça "ünsiyet" diye bir mastardan türemiştir. İnsan, birbirine alışık, birbiriyle barışık demektir. Kendi cinsinden olanları yemekle beslenenler sadece hayvanlardır. 1 metrekarelik toprakta, biri zehir, diğeri panzehir yüzlerce çeşit bitki bir arada yaşamaktadır, birbirlerine zarar vermeden, biri diğerini imha etmeden. Bu anlayışı yerleştirmeden, kaliteyi yükseltmeden, üniversiteye, isminden gelen üniversalizmi, yani evrensel anlayışı yerleştirmeden, istediğiniz kadar üniversite kurun, fakülteler açın, yine bir yere varmak mümkün değildir.

Bu düşüncelerle, Koç Üniversitesine bağlı olarak açılacak olan sosyal bilimler enstitüsünün, Başkent Üniversitesine bağlı olarak açılacak olan diş hekimliği fakültesinin ve 19 Mayıs Üniversitesine bağlı olarak açılacak olan eğitim fakültesinin hayırlı olmasını diler; Doğru Yol Partisi olarak lehte oy kullanacağımızı bildirir; Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlarım. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelik.

Gruplar adına ikinci söz, Fazilet Partisi Grubu adına konuşacak olan Ankara Milletvekili Sayın Eyyüp Sanay'a ait. (FP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

Süreniz 20 dakika.

FP GRUBU ADINA EYYÜP SANAY (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, cuma günü Bolu'da ve çevresinde meydana gelmiş olan deprem dolayısıyla hayatını kaybetmiş olan bütün kardeşlerimize, vatandaşlarımıza Cenabı Allah'tan rahmet dilerken, geride kalanlarına sabır ve yaralılara da en kısa zamanda sağlığa kavuşmalarını dilerim. Umarım, bu tip tabiî afet ve olaylardan daha çok ders almış olarak çıkarız ve ileride daha mutlu anların yaşanmasını, tabiî olaylarla mücadele eden bir duruma kavuşmamızı da ümit ederim.

Sayın milletvekilleri, tasarıyla 19 Mayıs Üniversitesi bünyesinde Sinop eğitim fakültesi, Koç Üniversitesi bünyesinde sosyal bilimler enstitüsü, Başkent Üniversitesi bünyesinde diş hekimliği fakültesi kurulması öngörülmektedir.

Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında, yükseköğretimde, yüzde 19'u örgün, yüzde 12'si yaygın olmak üzere, okullaşma oranı yüzde 31 olarak belirlenmiştir; ancak, lise mezunu gençlerimizin meslek sahibi yapılarak hayata hazırlanmaması, işsiz kalma endişesiyle baş başa bırakılması sebebiyle, yükseköğretime talep giderek artmaktadır. Yıl boyunca, okul-dersane arasında koşuşturan, özel ders alıp didinen gençlerimiz, ÖSS sınavı sonucunda "hiçbir yükseköğretim programına yerleştirilemediniz" ifadesiyle karşılaştıklarında, umutları kırılıyor, beklentileri boşa çıkıyor, kendilerini boşlukta hissediyorlar.

Yükseköğretime girişin yalnızca birkaç saatlik bir sınava bağlı olması, şüphesiz, yıllardan beri uygulanagelmekte olan bir yanlıştır. Yıllarca çalışan ve yüksekokula girme arzusuyla yanıp tutuşan gençlerimizi, yılların birikiminin sonucunu tek bir sınava bağlamak, hakikaten savunulamaz bir durumdur. Esas olan, öğrencinin, arzu ettiği ya da tercih ettiği yükseköğrenim programlarından birinin gerektirdiği bilgi birikimine, yetenek ve yeterliliğine sahip olmasıdır. Amaç, başarılı öğrencinin önünü açmak; adayı, ilgi, yetenek ve başarısı doğrultusunda bir yükseköğretim programına yerleştirerek, meslek edinmesini ve hayata hazırlanmasını sağlamaktır.

Ayrıca, aynı soruları doğru cevaplayan öğrencilere farklı puanlar vererek, meslek lisesi mezunları ile genel liselerin bazı programlarından mezun olanları dışlarcasına uygulamalar, çağdaş eğitim ve üniversite anlayışıyla bağdaşmamaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 57 nci hükümetin programında "YÖK, üniversitelerarası eşgüdüm kurumu haline getirilecek, üniversiteler çağdaş anlamda özerk bir yapıya kavuşturulacak, öğrencilerin de, üniversite yönetimlerinde temsil edilmesine imkân verici düzenlemeler yapılacaktır" denilmektedir. Ancak, gelinen nokta ortada; bu vaatle ilgili herhangi bir teşebbüs de görülmemektedir.

Çağdaş olmayan bir kafa yapısı ve çağdaş olmayan bir yönetim anlayışıyla üniversitelerimiz, öğrencisi, hocası ve hatta yöneticisiyle her zamankinden daha kötü bir durumdadır. Baskıcı, dayatmacı, özgür düşünce ortamından yoksun tek tip insan yetiştirme ülküsünün hâkim olduğu bir anlayış, çağdaş üniversite anlayışıyla hiç uyuşmamaktadır. Oysa üniversiteler, özgür düşüncenin egemen olduğu kurumlardır. Bugünkü durumlarıyla üniversitelerimiz, özgür kafaların fişlendiği, fırsat geldiğinde özgür insanların okuma, öğrenme, kendilerini geliştirme imkânlarının ellerinden alındığı kurumlar haline gelmiştir.

Üniversiteler, sadece bilgi aktarmazlar; bu kurumlarda bilim adamları bulunur ve bunlar gerçeği, hakikati araştırırlar. Hakikat ise, ancak ve ancak özgür çalışmalarla elde edilir. Eğer bugün üniversitelerimizde, dünya çapında bilim adamları, düşünürler, filozoflar yetişmiyorsa, bunun tek bir sorumlusu var; o da, baskıcı, dayatmacı, tek tip düşünceye dayalı olan üniversitelerimizin bu bozuk yapısıdır. Bu yapı değişerek, yerini özgür düşünce ve araştırmaya bırakmadığı sürece, üniversitelerimiz, çağdaş üniversitelerden bekleneni veremeyecektir.

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim elemanlarının ve üyelerinin istifa gerekçeleri, rektörün antidemokratik uygulamalarına daha fazla tahammül edememelerinden ileri gelmiştir. Mersin Üniversitesinde rektörlük seçimi sıkandalı herhalde hafızalardan silinmemiştir. Yirmibeş otuz yıl üniversiteye hizmet vermiş, iyi sicil almış ve hatta başarı belgeleriyle ödüllendirilmiş olan öğretim üyeleri, bir inat veya çıkar çatışması uğruna sicilleri bozularak başka üniversitelere sürülmüş veya istifaya zorlanmıştır ve daha da ileri gidilerek, yıllarını bilime vermiş, bütün akademik kariyerleri sınavlarla elde etmiş olan öğretim elemanlarının unvanları uydurma bahanelerle ellerinden alınmıştır.

Sayın milletvekilleri, geçtiğimiz eğitim ve öğretim yılında Marmara Üniversitesinde huzur ve barış hâkimdi. Bu sene diğer üniversitelerde uygulanan kıl, tüy, saç, sakal, giyim - kuşam gibi antidemokratik uygulamaların bu üniversitemize de sirayet etmesi sonucu, bugün bu üniversitemizde de öğrenim huzur ve barışı ortadan kaldırılmıştır. Yeni bir yılın eşiğinde üniversitelerimiz, öncelikli amacı olan araştırma, geliştirme, eğitim, öğretim, gençleri mesleğe ve hayata hazırlamaktan çıkarılmış, kılık, kıyafet dayatması üniversitelerimizin öncelikli amacı haline getirilmiştir.

Sayın milletvekilleri, bu ülke özgür bir ülke olmak ve özgür üniversitelere sahip olmak durumundadır. Bu ülkenin bütün vatandaşları birinci sınıf vatandaşlardır; eğitim ve öğrenim hakları Anayasamızın güvencesi altındadır. Fakat, gel gör ki, bir avuç zinde güç, vatandaşlarımızın arasında ayırım yaparak huzursuzluk yaratmakta, ülkemizde barış, huzur ve kardeşliğin egemen olmasından korkmaktadırlar. Bu yüzden de, üniversitelerimizde bir kısım gençlerimizin eğitim ve öğrenim hakları ellerinden alınmaktadır. Bir yaşam tarzı olarak tercih ettikleri başörtüleriyle okumak isteyen kızlarımızın hem anayasal ve hem de insan hakları, hiçbir yasal dayanağa dayanmadan ellerinden alınmaktadır. Bu uygulama sebebiyle pek çok üniversiteli kız, bu insanlık ve anayasal haklarından mahrum bırakılmışlardır. Bu bir zulümdür, bu bir ayrımdır; bu bir insan hakkı düşmanlığıdır, bu bir anayasa ihlalidir. Üniversitelerimizin çağdaş üniversiteler olması isteniyor ise, bu uygulamalardan derhal vazgeçilerek, çağdaş üniversitelerde olduğu gibi, üniversitelerimiz de kılık kıyafetle uğraşmak yerine, araştırma, geliştirme, eğitim, öğretim, gençleri mesleğe ve hayata hazırlama işiyle uğraşmalı, özgür düşünceli insanlar yetiştirme çabası ve gayreti içerisinde olmalıdır. İşte, o zaman, üniversitelerimiz kendilerinden beklenenleri verebilir.

Sayın milletvekilleri, lise mezunu gençlerimizin, yükseköğrenime olan yoğun talepleri karşısında üniversite kontenjanlarının yetersizliği, yeni sorunların çıkmasına sebep olmaktadır. Binlerce gencimiz, ülkemizde yükseköğrenim imkânı bulamadığı için yurtdışına gitmektedir. Bu durum çok yönlü olarak sakıncalıdır. Bir yandan ülkemizin kaynakları başka ülkelere akarken, diğer yandan bazı ülkelerde yapılan öğretim kalitesinin tartışmalı olması veya ikili anlaşmaların; özellikle, denklik anlaşmalarının bulunmaması sebebiyle, öğrenimlerini tamamlayarak geri dönen öğrenciler, gördükleri tahsilin ülkemizde geçersiz olduğu gerçeğiyle yüzleşince, sukutu hayale uğramaktadırlar.

Sayın milletvekilleri, amaç, ülkemiz gençlerine hizmet olunca, öğretim elemanı, bina ve fizikî donanımı yeterli üniversitelerimizin yeni bölümler veya yeni fakülteler açması şüphesiz yükseköğrenime olan talebin karşılanmasına olumlu katkı sağlayacaktır. Ayrıca, kaynaklarımızın ülkemizde kalmasıyla birlikte ülkemiz ihtiyaçlarına uygun insangücü yetiştirilmesine de yardımcı olacaktır. Gençlerimizin her birinin istek ve beklentileriyle, ülke ihtiyaçları doğrultusunda yüksek öğrenim görmeleri elbette takdirle karşılanacak bir durumdur. Bununla beraber, şunu da belirtmeliyim ki, üniversitelerimizin baskıcı, dayatmacı zihniyetini değiştirerek, özgürlükçü insanların yetiştiği, fizikî ve yapısal sorunların çözümlenmiş, her türlü çağdaş malzeme ve teknolojiyle donatılmış, öğretim ve yönetim elemanlarının her türlü personel haklarıyla maddî ve manevî imkânları çözümlenmiş, yasal düzenlemelere ve kâmil manada bilimsel özerkliğe kavuşturulmuş kurumlar durumuna gelmesi için gerekli çalışmalar süratle yapılmalıdır; bilgi toplumu için bu bir zarurettir.

Yeni bir yüzyıla girerken, Türkiyemizin önünü açacak en önemli hususun eğitim, öğretim ve özellikle de üniversitelerimizin olacağını; bunun için de, üniversitede, ancak, önceliklerin kılık, kıyafet değil, çağdaş bilgi, teknoloji ve demokratik toplum anlayışı olduğunu unutmamak gerekir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; özel üniversitelere kaynak aktarılması ve kamu mülklerinden yararlandırılması konusuna da dikkatinizi çekmek istiyorum. Koç Üniversitesi örneğinde gördüğümüz gibi, ağaçlar kesilerek, yeşil alanlar yok edilerek kurulan bir kampus, çağdaş üniversite, çağdaş çevre mantığıyla bağdaşmamaktadır. Sivil toplum örgütlerinin, belediyelerin, çevrecilerin, duyarlı halkımızın haklı istek ve tepkilerine vurdumduymaz gibi davranan, ben bilirim, ben yaparım anlayış ve inatçılığını, çağdaşlık, demokrasi ve hukuk devleti anlayışıyla bağdaştırmak mümkün değildir.

Sarıyer Belediyesi ve İstanbul Büyükşehir Belediyesince verilen iptal kararlarına ve açılan davalara rağmen, çıkarlar uğruna hukukun zorlanması bir kanuntanımazlık örneğidir. Sarıyer Ormanlarının, Koç Üniversitesi için talan edilmesine göz yummak, duyarlı çevreci kamuoyuna saygısızlık, doğaya, İstanbul'a ve halkına ihanettir.

Sarıyer Belediyesi bünyesinde olan orman bölgesinin, Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca, jet hızıyla, Bahçeköy Belediyesi mücavir alanına dahil edilmesi düşündürücü ve anlamlıdır. Bunu, bu acımasız doğa tahribi senaryosunu birlikte kotaran tüm sorumlu, yetkili ve ilgililere ithaf ediyorum.

Başkent Üniversitesi için Eskişehir yolu Bağlıca Köyü hudutlarındaki Hazineye ait 2 200 000 metrekarelik arazi Millî Emlak Müdürlüğünce 49 yıllığına tahsis edilmiş olup, ayrıca, şahıslara ait 318 922 metrekare arazinin de kamulaştırılması yoluna gidilmiştir.

Pek çok devlet üniversitesinin fizikî imkân ve kaynak yetersizliği aşikârken, Koç Üniversitesi, Bilkent Üniversitesi, Başkent Üniversitesi gibi özel üniversitelere böylesine cömert davranmak düşündürücü değil midir?

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu arada, kanayan bir yara olarak her fırsatta karşımıza çıkan eğitim öğretim elemanlarının maaş ve ücret yetersizliğinden ve akademik kariyerlerindeki yükselmelerinden kısaca söz etmeden de geçemeyeceğim.

Devlet üniversitelerinde görev yapan öğretim elemanlarının ücretleri, çağdaş ülkelerdeki öğretim elemanlarının ücretleriyle karşılaştırılmayacak kadar düşüktür. Bu durum, ister istemez, öğretim elemanlarının motivasyonunu olumsuz yönde etkilemektedir. Bu durum ilk ve ortaöğretimde daha da kötüdür. Maalesef, ikinci bir iş yapmayan öğretmen hemen hemen yok gibidir.

Araştırma görevlilerinin maaşları, pek çok kamu kuruluşunda çalışan vasıfsız bir işçinin ücretinden daha düşüktür. Kıdemli bir profesörün maaşı, bir genel müdürün maaşının altındadır. Hele, bir de, bir genel müdürün yolluk, yevmiye ve makam arabası dikkate alınırsa, kıdemli bir profesörün maaşı gülünç bir görünüm arz eder.

Elbette, ülkemizin çalışanlarının aldığı ücret ortadadır; bununla birlikte, bir bilim adamının ücreti konusunda, bu duruma sığınarak mazeret ileri sürülemez; çünkü, marifet iltifata tabidir. Bir üniversitenin çağdaşlaşabilmesi için, öncelikle, onun çalışanlarının ekonomik bağımsızlıklarını kazanmaları gerekir. Ekonomik problemin olduğu yerde, verimli bir eğitim ve öğretimden bahsetmek mümkün olamaz.

Diğer yandan, üniversitelerimizde, öğretim elemanlarının akademik yükselmelerinde de pek çok sorun yaşanmaktadır. Bilimsel yeterlilikle ilgili çok değişik sorunlarla karşılaşılmakla birlikte, bu konuda, herhangi bir şey söyleyemeyeceğim; çünkü, bu konudaki iddialar çoğu kere somut olarak ispatlanamayacak kadar karmaşık ve soyuttur; ancak, yönetici durumunda olan kimselerin keyfî tutumları sebebiyle, çoğu kere, kadrolar ilan edilmemekte veya yöneticilere yakın öğretim elemanları korunmaktadır. Mesela, doçentlikten profesörlüğe yükselmek için bekleme süresi normalde 5 yıl olduğu halde, mevcut kadrolar, sırası gelenler için değil de, yöneticinin yakınında olan kimseler için ilan ediliyor ve bazı hallerde, sekiz dokuz senedir kadro bekleyen kişi dururken, daha sonra doçent olanlar için ilan veriliyor ve kendilerinden evvel doçent olanlardan önce profesör olabiliyorlar; bu durum, pek çok mağduriyete sebebiyet vermektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; özel üniversiteler, aynı zamanda birer ticarî kuruluşlardır. Burada, asıl olan kazanmak ve rekabettir. Bu, eşyanın tabiatına uygundur; ancak, öncelik, öğretim ve eğitim olmaz ise, korkarım, buralarda da istenilen özgür düşünce gelişmez. Bunun için, ister özel isterse devlet üniversitesi olsun, üniversitenin önceliği, bilim olmalıdır.

Özel üniversiteler daha çok Ankara, İstanbul gibi büyük şehirlerimizde kurulmaktadır. Umarız, ileride, bunlar da tıpkı devlet üniversiteleri gibi ülkemizin diğer şehirlerine de kurulur veya kurulmuş olanlar bulundukları şehirler dışında da fakülteler açarlar.

Sayın milletvekilleri, üniversitelerimizde, Batı üniversitelerinin bünyesinde açılan enstitülere benzer enstitüler açılması gerekir; bu üniversitelerde; ama, bugün, üniversitelerimize baktığımız zaman, sosyal bilimler enstitüleri, fen bilimleri enstitüleri, sağlık bilimleri enstitüleri var. Bunlar, yüksek lisans ve doktora programları yaptırırlar, lüzumu halinde birkaç tane daha, mesela, trafik kazalarını önleme enstitüleri gibi enstitüleri vardır. Ancak, Batı üniversitelerinde olduğu gibi, bizim üniversitelerimizde, maalesef -çok dar manada- bir konuyu derinlemesine inceleyen, derinlemesine yüksek lisans ve doktora programı yaptırabilen enstitüler yoktur. Belki diyeceksiniz ki, bazı üniversitelerin kapılarında bu levhaları görürüz, doğrudur; ama, bunlar, sadece levhadır. Bunların araç gereç ve fizikî imkânları yoktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Sanay, lütfen toparlayınız.

EYYÜP SANAY (Devamla) – Toparlıyorum efendim.

Onun için, üniversitelerimizde, fakültelerimizde, Ortadoğu meselesi, Kafkaslar meselesi, Asya'daki Türk cumhuriyetleri meselesi ve benzeri konuları derinlemesine inceleyen enstitüler, stratejik enstitüler açılmalıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerimi tamamlamadan, bir merakımı sizlerle paylaşmak istiyorum: Bir üniversiteyle ilgili, sıra sayısı 71 olan bir yasa değişikliği tasarısı daha var idi. Gazi Üniversitesine bağlı Meslekî Yaygın Eğitim Fakültesi ile Meslekî Eğitim Fakültesinin birleştirilmesiyle ilgili bir kanun tasarısıydı bu. Oysa, görüşmekte olduğumuz tasarının sıra sayısı 182. Daha önce sıraya girmiş, bir üniversiteyle ilgili kanun tasarısına, görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının takaddüm etmesinin sebebi hikmeti nedir? Yoksa, tasarıların da mı şanslıları, şanssızları var? Daha önce Meclise inmiş olan Gazi Üniversitesinin iki fakültesinin bir fakülte haline getirilmesiyle ilgili kanun tasarısının şanssızlığı, yoksa, özel bir üniversite kanun tasarısıyla birlikte ele alınmamasından mı ileri geliyor? Bu durumu, Yüce Meclisin saygı değer üyelerinin ıttılaına arz eder, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (FP, MHP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sanay.

Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini, İzmir Milletvekili Sayın Saffet Başaran dile getirecekler.

Buyurun Sayın Başaran (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika efendim.

DSP GRUBU ADINA SAFFET BAŞARAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 182 sıra sayılı kanun tasarısı üzerinde Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinize, Partim ve şahsım adına saygılarımı sunarım.

Tasarıya geçmeden önce, 12 Kasım günü Düzce merkezli depremde yaşamını yitiren yurttaşlarımıza Tanrı'dan rahmet, yaralılara acil şifalar dilerim. Bu zor ve ağır günlerde, ulusal birliğimizle, dayanışma gücümüzle, bu acı ve zor günleri aşacağımıza inanıyor; Yüce Ulusumuza başsağlığı ve sabır diliyorum.

Değerli milletvekilleri, üzerinde durduğumuz kanun tasarısı, Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısıdır.

Bu tasarıyla, mevcut üniversitelerimize, iki fakülte ve bir enstitü katılmış olacaktır; 19 Mayıs Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı Sinop İlinde bir Eğitim Fakültesi, Başkent Üniversitesi bünyesinde bir Diş Hekimliği Fakültesi ve Koç Üniversitesi bünyesinde de bir Sosyal Bilimler Enstitüsü olmak üzere üç yeni kurum, mevcut üniversitelerimizin bünyesinde, bu tasarı yasalaştığında devreye girecektir.

Bilindiği gibi, fakülteler, yüksek düzeyde eğitim öğretim yapan, bilimsel araştırma ve yayın yapan yükseköğretim kurumlarıdır. Entitülerimiz de, lisansüstü eğitim öğretim, bilimsel araştırma ve uygulama yapan yükseköğretim kurumlarımızdır.

Ülkemiz, genç bir nüfusa sahip, üniversitelerimizin önünde yığınla gencimiz, yükseköğrenim hakkı, yükseköğrenim şansı aramakta. Bu yükseköğretime olan ilgi, geleceğe sağlıklı bakmak için gerçekten ileri bir düzeydedir; ancak, yurtdışına giden öğrenciler ve mevcut kapasitelerin eksikliği, ne yazık ki, üzülmemizi gerektiren olaylar olarak önümüzde duruyor. Bunun için, eğer fizikî koşulları yeterli ve öğretim elemanları açısından da donanımları yeterli ise, bu tür kurumların açılması, hiç şüphesiz ülkemizin hayrına olacaktır.

Değerli milletvekilleri, çok sayıda üniversite yerine; bildiğiniz gibi 1992’lere kadar yükseköğretim kurumu sayısı 29 civarındaydı, 1992 yılından sonra özel vakıf üniversiteleriyle birlikte bu üniversitelerin sayısı 72’ye ulaşmış vaziyettedir. Bugün, yeni üniversite yapmak kadar, bunların pek çoğu ilgi bekliyor. Mevcut üniversitelerimizin geliştirilmesi, rehabilite edilmesi, hemen her öğrencimizin, öğrencisi olmak için arzu ettiği, aradığı, okumak istediği bir üniversite haline getirilmesi, mutlaka önemli hedeflerin arasında gözden kaçmamalıdır; çünkü, başka bir ayak ise, bu kurumlarda, bu üniversitelerde görev alacak araştırma görevlilerinin ilgisi, gerçekten bu alandan gittikçe kaymaktadır; çünkü, okuyan insanlarımız için eskiden devlet bir güvence kapısıymış, devlete kapağı atmak, önemli bir olguymuş. Bu doğru; ama, günümüzde, gerek dünyada, gerekse ülkemizde özel sektörün gelişmesi ve devletteki bu koşulların ve şartların azalması; özellikle kabiliyetli gençlerimiz, bu alandan koparak, geleceğe yönelik yatırımlarda, ileride elimizi kolumuzu bağlayabilecek düzeyde, maalesef zayıflama eğilimi içerisindedir. Bu araştırma görevlilerinin şartlarının mutlaka geliştirilmesi, bunlara çağın ve zamanın gerektirdiği koşulların, olanakların sağlanması, ülkemizin geleceği açısından gerçekten zarurîdir. O bakımdan, bu eğitim alanı çok önemli. Bu alanın, hayatımızın her aşamasında, doğumdan ölüme kadar çeşitli kademeleri içeren büyük devasa bir organizasyonu taşımakta olduğunu biliyorsunuz.

Ben, genel anlamda, izin verirseniz, biraz daha, yükseköğretim önündeki yığılmaya neden olan ortaöğretimdeki sıkıntıları da dile getireceğim. Bakanlığımız ve 57 nci hükümetimiz bu konuda güzel bir gayret içerisindedir. Bunların meyvelerini zaman içerisinde alacağımıza inanıyorum; ama, eğitim kademelerinden, özellikle okulöncesi eğitim ile ilköğretimi bir bütün olarak aldığımızda, bu blok çok önemli. Okulöncesi eğitim, birtakım, yakın çevreye ilişkin davranışları, hayata yönelik temel kavramları, becerileri kazandırırken, ilköğretimde sunulmakta olan veya sunulmaya başlanan birtakım disiplinler, kavramlar iki amaca yöneliktir: Bunlardan birincisi, çocuğun doğuştan var olan yeteneğini, eğitimle kazandırılan yeni bilgiler sunulmak suretiyle ilgi ve eğilimini saptayarak onu bir üst kuruma hazırlamaktır. İşte, değerli arkadaşlarım, kör nokta burada bulunuyor. Yani, bir eğitimde bir dönüm, bir bükülme noktası, sekiz yıllık ilköğretimin son sınıflarında kendini göstermeye başlıyor. Çünkü, burada şuna benzer bir olayla karşı karşıyayız. Mutlaka aşmamız gereken bir husus, öğrencinin eğilimini, yeteneğini saptamaktır. Bu, şuna benziyor. Hasta, hekimine gidiyor, hekim muayene ediyor, dinliyor ve ondan sonra hastayı birtakım tahliller için laboratuvara gönderiyor. İşte o laboratuvar bulgularından sonra teşhis başlıyor ve onun ışığında tedavi de başlıyor. Şimdi, biz, ilköğretim aşamasının son sınıfına kadar birtakım bilgilerle -çoğumuzun bazen istismara kaçarak bazen iyiniyetiyle ifade ettiği gibi- o ezberci eğitimle, o anlamsız eğitimle çocuklarımızı ilköğretimin son sınıflarına kadar taşıyoruz; ama, bu noktada asıl görevimizi ihmal edip, çocuğu yüzüstü bırakıyoruz. Çünkü, burada bulunan her birimize geçmişte, senden iyi doktor olur denilmedi, senden iyi mühendis olur denilmedi. Bizler, kişisel çabalarımızla yolumuzu açmaya çalıştık. Oysa, ilköğretimin son sınıflarında, öğrencinin, alan saptaması gerekir; ama, öğrencinin kendi oluruyla, kendi iradesiyle, kendi isteğiyle, okul idaresinin katkısıyla ve öğrenci velisinin yeterli olması halinde öğrenci velisinin katkısıyla, deyim yerindeyse, ilköğretimin son sınıfında, çocuğun eline bir yol pusulası verilmesi gerekir. Burada, mutlaka, bu yapılmalı ki, çocuğun, ilgisine, yeteneğine, isteğine, beceresine, kabiliyetine, istidadına göre, o çocuk hangi yöne doğru gidecekse, mutlaka, onu, o yöne sevk edecek bir yol pusulasıyla karşılaştırmalıyız.

Bunun yolu; bunun yolu elbette var. Bunun yolu, artık, çağdaş eğitimde her geçen yıl süratle yer almakta olan öğrenci merkezli eğitime dayanmaktadır. Öğrenci merkezli eğitimin özü, dayanağı, öğrenciyi bilgilendirirken, bir üst okula hazırlarken, öğrencinin ilgisini ve yeteneğini saptamaya yöneliktir. Bunu yapabilmenin yolu, elbette, fizikî koşulların geliştirilmesinin yanı sıra, yani, dersliklerdeki öğrenci sayılarının aşağı çekilmesinden -25-30'lara çekilmesinden- bunun yanı sıra, öğretmenlerimizin de, mutlaka, bu sistemle bağdaşır, uyum sağlayacak şekilde şartlarının iyileştirilmesinden geçiyor. Öğretmenlerimiz, elbette, yüksek bilgi donanımına sahip, bilgi otoritesine sahip, bilgiyi sunma becerisi kazanan, öğrenciye sevgiyle yaklaşan ve öğrencinin, mutlaka, eğilimini saptayacak bir uğraş verecek şekilde yetiştirecek bir mekanizmayı mutlaka hayata geçirmeliyiz. Bu olmadan, öğrenci bazında genç kaynakların israfına ve bu alana harcanan ülke kaynaklarının heba olup gitmesine sebep olunacaktır. Onun için, eğitim, amacına ulaşacak ise, o ilköğretimin son sınıfında, mutlaka, öğrenciye bir yön kazandırmak zorundayız. Bu noktada, öğretmen, bilgi sunarken, öğrenciyi de tanımaya gideceği için, artık, o noktada öğretmenlik, deyim yerindeyse, bir insan mühendisliği şekline dönüşür değerli arkadaşlar. Bunu kaçırmamamız gerekiyor; bu, bir dönüm noktasıdır. Bunu, blok alarak aldığımız, gereken önemi verdiğimiz ve hak ettiği gayreti bu noktada gösterdiğimiz takdirde, artık, bundan sonra gelecek olan ortaöğretim ve yükseköğretim, yavaş yavaş, kendiliğinden şekillenmeye başlayacaktır. Çeşitli alanlarda yoğunlaştırılmış öğrenciler, artık, ortaöğretimde, önünde çeşitli amaçları olan, program farklılığı olan ortaöğretim kurumlarından geçecektir.

Bu yıl, 1999 yılında yapılan 16 ncı Millî Eğitim Şûrasında, ortaöğretimdeki bu şekillenmenin, artık, gerçekten, yavaş yavaş, ciddî bir şekilde ele alındığını görüyoruz ve Bakanlığımızın bu gayretlerini takdirle izlemekteyiz. Bu nedir? Bunun amacı, gerçekten eğitimi amacına ulaştırmak ve aynı zamanda, üniversitelerin önündeki yığılmayı, gerçekçi bir şekilde eritmekten geçer. Peki, bugün, geçiş döneminde, üniversite kapılarında yığılan öğrenciler için ne yapabiliriz; şunu yapabiliriz herhalde: Mevcut üniversitelerimizin -biraz önce de söyledim; 28-29 olan üniversite sayısı, özel vakıf üniversiteleriyle birlikte, 70'lere çıkmış- çoğunun içinin, gerçekten, donanım açısından, laboratuvar açından eksik olduğunu ve özellikle öğretim kadrosu açısından eksik olduğunu biliyoruz. Çocuklarımız, bu okullara, bu yükseköğretim kurumlarına tercih yaparken, ellerinin gitmediğini biliyoruz. Üniversite sınavlarındaki yarışın, daha ön sıralarda, yetkin üniversiteler adına olduğunu hepimiz biliyoruz. Onun için, yeni üniversite kurmak kadar, mevcut üniversitelerimizin kapasitelerini ıslah etmek, geliştirmek, buralarda çalışan öğretim görevlilerinin haklarını, çalışma koşullarını çağdaş normlara ulaştırmak, bu davanın vazgeçilmez unsurlarıdır. Bu yığılmayı eritebilmek için, okullarımızın fizikî yapıları geliştikçe, yetkin ve yetişkin öğretim üyeleri bulundukça, bu okullarda, yine, çalışan insanlarımızın hakları verilmek suretiyle, gece ve yaz öğrenimleri açılabilir.

Yine, bu geçiş sürecinde, bu yığılmayı azaltabilmek açısından, örgünöğretim ile açıköğretim arasındaki işlevselliği, dayanışmayı artırıp, çağdaş eğitim teknolojilerini devreye sokmak suretiyle, bu alanda yeni fırsatlar yaratılabilir. Bu alan öylesine bir alan ki, yalnız liseyi bitirmiş gençlerimiz için değil, bu alanın teknik donanımlarının artırılması, çağdaş eğitim araçlarının artırılması, aynı zamanda, yalnız lise son sınıftaki çocuklarımıza değil, 30 yaşına, 40 yaşına gelmiş, bir türlü okuma fırsatı bulamamış genç insanlarımıza dahi yükseköğrenim yapma hakkı verecektir. O bakımdan, bu alanın, yani örgün eğitimle açıköğretimin dayanışma içerisindeki seviyesinin yükseltilmesi ve geliştirilmesi hepimize yaşam boyu bir eğitim sürecini hazır hale getirecektir. Bu bakımdan da bu noktaya çok dikkat edilmesi gerekiyor diye düşünüyor ve ortaöğretime gelen öğrencilerimizin, çok amaçlı liselerde mesleğe ve yükseköğretime yerleştirilmesi suretiyle, sanırım, eğitim planlamaları, kişilerin istekleri, toplumun ihtiyaçları ve devletin zorunlulukları arasında bir dengeyle akılcı ve sağlıklı bir çözüme kavuşturulur diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısına ihtiyacımız var. Bu ve buna benzer yükseköğretim kurumlarının hizmette yer alması gerekiyor. Kanun Tasarısının gerekçesinde de belirtildiği gibi, gerçekten, yükseköğretimdeki okullaşma oranı yüzde 30'larda; gönül ister ki, bu biraz daha artırılabilsin. Öğrenci sayıları hızla artmaktadır; ama, yeni kapasiteleri devreye sokarak bunları aşmak, eritmek tabiî ki bizlerin ödevlerimiz arasındadır.

Bugün özel bir günü yaşıyoruz; beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Başaran.

ANAP Grubunun görüşlerini Sayın Ahat Andican dile getirecekler.

Buyurun Sayın Andican.

ANAP GRUBU ADINA A. AHAT ANDİCAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de, benden önce söz alan diğer arkadaşlarım gibi, ayın 12'sinde cuma günü geçirdiğimiz, ulusça bizi yasa boğan felakette yaşamlarını kaybedenlere Yüce Tanrı'dan rahmet diliyorum, geride kalanlara sabır diliyorum ve ulusumuzun, milletimizin başı sağ olsun diyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yoğun bir değişimin ve giderek küçülen bir dünyanın ortaya çıktığı yüzyılın son aylarını yaşıyoruz. Önümüzde yeni bir yüzyıl ve yeni bir milenyum; bu yüzyıl için çok şeyler söyleniyor, her boyutta tanımlar var ve bu tanımların tümü, farklı açılardan, ama değişmeyen ve bütün tanımlarda ortak olan bir ölçü var, o da şu: Önümüzdeki yüzyıl, milletler arasında, kaçınılmaz bir biçimde bir rekabet yüzyılı olacaktır ve bu kıran kırana rekabette suyun üstünde kalanlar önümüzdeki yüzyılın belirleyicileri olacaklardır. Bu, hiçbirimizin reddedemeyeceği bir gerçek ve bu rekabetin başarıya götüren temel unsurunun altında da bilim ve teknoloji yatıyor; bilgi; onun için, enformasyon yüzyılı, bilgi yüzyılı gibi tanımlamalar var biliyorsunuz.

Bilimin üretildiği tek yer var, üniversiteler. Bilgi ucuz değil, pahalı, gerçekten çok pahalı. Uluslararası açıdan değerlendirdiğinizde, bugün formel eğitim diye tanımlanan, bir diğer deyişle, bir insanın işgücüne katılması için gereken süre ilköğretim, ortaöğretim vesaire; bunun için, gelişmiş ülkelerde gayri safî millî hâsılanın yüzde 10'u ayrılıyor ve bu yeterli değil. Bu insanlar istihdama girdikten sonra, onların, o süre içerisindeki gelişmelere ayak uydurabilmeleri için de hizmetiçi eğitim ve öğretim devam ediyor; gayri safî millî hâsılanın bir yüzde 5'i de ona ayrılıyor. Bu da yetmiyor, o çağdaşlaşmayı ya da o modernizasyonu sağlayabilecek araştırma ve geliştirme altyapısının oluşturulması ve yeni bilgilerin ortaya çıkarılması lazım; bu da, yaklaşık yüzde 3 ilâ 5'ini alıyor ve ortalama yüzde 20 civarında bir gayri safî millî hâsıla oranını, siz, bilgiyi üretmeye, o toplumda bilgiyi dağıtmaya, o bilgiyi kullanılır hale getirmeye ve o bilgiyi, yeni bilgi üretir bir altyapıya kavuşturmaya harcamak zorundasınız.

Bilinen bir gerçek var; son dönemde bilgiye ulaşmak kolaylaştı diyoruz; internet var, telekomünikasyon var. Türkiye bu konuda büyük ilerlemeler kaydetti; doğrudur; fakat, aynen sermayede olduğu gibi, bilgide de bilginin verimi çok önemli. Eğer bilgiyi işleyecek, bilgiyi kullanacak ve biraz önce vurguladığım gibi, yeni bilgi üretecek bir altyapıya sahip değilseniz, bilgi sadece bilgi olarak kalıyor, hiçbir işe yaramıyor; temel sorun bu, temel açmaz bu; özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki temel açmaz bu ve maalesef bilginin veriminde, ekonominin verimindeki gibi bir bağlantı kurulamıyor. Paranın verimi belli, kurallara bağlamışsınız; ama, bilginin verimini aynı şekilde kurallara bağlamak mümkün değil. Yalnız bilinen bir husus var, bilgiyi ne kadar merkezileştirirseniz -aynen sermayede olduğu gibi- ne kadar dar kalıplar içerisine yerleştirirseniz o kadar verimi düşüyor; bilinen tek şey bu ve işte bu nedenle, üniversiteler, bu noktada, hayatî bir önem taşıyor. Bu bilgiyi ne hükümetler üretebiliyor ne piyasa üretebiliyor; ancak altyapı sağlayabiliyorlar, üreten ise üniversite.

Bu genel çerçeveyi ortaya koyduktan sonra, izin verirseniz, Türkiye'de durumun ne olduğunu kısaca anlatmak istiyorum. Arkadaşlarım değindiler, ben de bazı rakamlarla bu konudaki görüşlerimi size aktarmak istiyorum. Bugün, yaklaşık 40 ilimizde 71 üniversiteye sahibiz. Kamu üniversiteleri var, özel sektörün ya da kişilerin kurduğu vakıfların oluşturduğu üniversiteler var. 31 ilde fakülte ve yüksekokul kurmuşuz, 4 ilde de yalnızca yüksekokullar var. Olayı bir diğer deyişle çerçevelersek şunu görüyoruz: 75 ilimizde, şu ya da bu şekilde ya üniversite veya üniversiteler var ya fakülte, yüksekokullar var ya da biraz önce söylediğim gibi meslek yüksekokulları var, bir diğer deyişle, geride üniversite ya da üniversiteye ilişkin kuruluşu olmayan çok az sayıda şehrimiz kalmış.

Burada da, tabiî, temel sorunumuz, temel çelişkimiz, temel problemimiz ortaya çıkıyor; Meclisi de, siyasetçileri de çok yakından ilgilendiren bir çelişki; bu üniversiteleri bir dönemde çok yoğun bir biçimde açmışız; hatırlayacaksınız, hepiniz çok yakından biliyorsunuz "tabela üniversiteleri" diye tanımlanan birçok üniversite de açmışız ve ciddî sorunları geçmişte yaşamışlar, bugün, yaşamaya devam ediyorlar.

Burada tabiî, siyasetin açmazı ortaya çıkıyor; çünkü, normal koşullar içerisinde bakıldığında bir üniversite ya da üniversiteyi, sadece, tabiî, bir fizikî mekân, öğrencilerin içeriye girip, karatahtada ya da çeşitli teknolojik imkânlarla eğitildikleri bir yer olarak düşünürseniz, her yere kurmak mümkün; ama, üniversiteyi bir hayat biçimi, bir hayat tarzı, hayatı öğrenme, toplumla iç içe yaşama, toplumun o yaşadığı, üniversitenin bulunduğu yerdeki sosyokültürel altyapıyla özdeşleşerek bir eğitimden geçmesi olarak düşünürseniz, o zaman başka tanımlar koymak zorunda kalıyorsunuz ki, en önemli açmazımız da burada ortaya çıkıyor. Türkiye'de iki akım var; bir, bütün dünyada olduğu gibi, o bölge gelişmiştir, bir üniversiteye ihtiyacı vardır ve üniversite kurulmuştur; bu, üniversitenin doğal olarak kendi kendini sürdürebilir hale dönüşmesini sağlamış; birçok yerde bu var; ama, bir başka bakış açısı var ki, yine, bu Mecliste, çoğu, kararlarla -üniversite kurmak yasaya tabi olduğu için- alınmış ve kurulmuş, uzun süre "tabela üniversitesi" halinde kalmış. Buradaki gaye, üniversiteyi kuralım, o bölgenin hem iktisadî hem sosyal altyapısını geliştirsin... Bu, dünyada çok yaygın olmayan bir yaklaşım ve bizim açmazımız o noktada başlamış. Bugün birçok sorunu yaşıyoruz, birçok problemi yaşıyoruz üniversitelerle ilgili; bunların önemli nedenlerinden birisi budur diye düşünüyorum.

Tabiî, objektif kriterler koymalıydık; fakat, objektif kriterler aynı zamanda kısıtlayıcı kriterlerdir ve siyaset buna çok sıcak bakmamış; geçmiş için söylüyorum.

Kriterlerin ne olacağını burada tartışacak değilim; bu, ayrı bir konu ve bugün Millî Eğitim Komisyonunda bir altkomisyon olarak, bunu saptamaya, bunu değerlendirmeye çalışıyoruz. Zannediyorum, bugüne oranla daha olumlu bir altyapı oluşturma imkânımız olur.

Bunu da çerçeve olarak koyduktan sonra, bizim üniversitelerimizdeki genel duruma da bir göz atalım isterseniz.

Merkezî hükümet olarak, siyaset olarak "kaynaklarımız kıt" diyoruz; "kayaklarımız kıt; sana ancak bu kadar ayırıyorum; bunu da rasyonel kullan, akılcı kullan "diyoruz ve ayırdığımız miktar -biraz önce bir konuşmacı arkadaşım benden önce vurguladı- yüzde 1 bile değil. Batı ülkelerinden örnekler vermeyeceğim, bunun ne kadar az olduğunu sizler çok iyi biliyorsunuz.

Bütün eğitime az ayırıyoruz; ama, yükseköğretime, hayli az ayırıyoruz, öyle görünüyor. Yine, merkezî hükümetler olarak geçmişte söyledik, bugün de söylemeye devam ediyoruz, diyoruz ki: "Niceliği artır, sayıyı artır; çünkü, gençler var, onlar geliyorlar, üniversiteye girecekler, onların önünü aç." Bunu söylüyoruz; ama, bu arada "yeterli altyapıyı oluşturmada niteliği de yükselt, kaliteyi de yükselt" diyoruz .

Ülkemizde 37 öğrenciye bir öğretim üyesi düşüyor; uluslararası standartlarda söylemeye gerek yok, bu, 10-15 civarındadır. Bir öğrenciye ülke genelinde yaptığımız yatırım 1 200 - 1 300 dolarlar civarında, bu ise, Batı standartlarında nerede ise - bu söylediğim rakamlar, biraz da abartılı rakamlardır aslında, daha da düşük- 10 000 - 15 000 dolar civarında bir altyapı, bir yatırım söz konusu.

Öte yandan, üniversitelere diyoruz ki: "bilimsel araştırmanın kalitesini yükselt, dünyada sıralamada üst sıralara çık ve yayımladığın makaleler Citation Index'te yayımlandığı gibi, başkaları tarafından da kullanılsın." Bunu da söylüyoruz ve bunu söylerken, yalnız, bana, hakça davranmıyoruz gibi geliyor. Batı standartlarında bir üniversite, o Citation Index sıralamasında üstte olan ülkelerin üniversitelerinde, ortaca bir üniversitede, yaklaşık, 10-15 bin, periyodik o üniversiteye girer; 10 000 - 15 000... ortalama, yıl itibariyle söylüyorum, 10 000 - 15 000 çeşit periyodik girer. Biz - halk deyimiyle söyleyeyim izin verirseniz- en baba üniversitelerde 1 500- 2 000'i geçmez.

Araştırma ve geliştirmeye ayrılan paya baktığımızda, gayri safî millî hâsılayla falan oran kuracak değilim; ama, en iyi üniversitelerimizde dahi, 1-2 milyon doları aşması mümkün değil. Batı standartlarında, ortalama, bir üniversite, 15-20 milyon doları bu işe ayırır; ihtisaslaşmış üniversitelerde ise bu miktarlar çok daha fazladır.

Bunlardan sonra diyoruz ki -burada, çok önemli bir noktadır, üzerinde iyi düşünmemiz lazım, açmazlarımızdan birisini daha oluşturuyor- toplumun sosyal konularında, sosyopolitik konularında, sosyokültürel konularında, ekonomik konularında bilgi üret, fikir üret; ama, fikir serdetme. Şimdi, bu da ciddî bir açmaz... Eğer, üretiyorsa fikir de serdedecek, fikrî boyutta, daha doğrusu her boyutta bu toplumun gündemine gelecek; bu, kaçınılmaz.

Eğer, siz, bunları gerçekleştirmiyorsanız, biraz önce sözünü ederek altını çizdiğim altyapıyı sağlamıyorsanız, oradan, o sonuçları da istemeniz mümkün değildir. Sanayinin gereksinimini karşıla diyoruz; doğrudur, haklı bir istektir; fakat, sanayimiz, üniversitenin ürettiği insanları absorbe edecek, emecek boyutta değil; ideal manada, Batı standartları manasında bilgiyi kullanacak boyuta henüz ulaşabilmiş değil; çünkü, montaj sanayii boyutunda çalıştığınız sürece ya da sanayinizin büyük bir bölümü montaj sanayii anlamında ise ya da aramallarını işleyerek, tekrar edilebilir, kolayca tekrar edilebilir nitelikte malları üretiyorsanız, bilgi - yoğun üretim yapmıyorsanız, zorunlu olarak, üretilen bilgiyi nerede kullanacaksınız, kim, niçin bilgi üretmeye çalışacak, geleceği olmayacak bir iş için?..

Dolayısıyla, yorumları yaparken, tabiî, burada, konuyu gündeme getirirken, aslında, başka türlü bir konuşma yapmayı planlıyordum; ama, konuşmacı arkadaşlarımın eleştirilerini, özellikle, doğrudan üniversiteye yönelik, üniversiteyle ilgili problemlere yönelik eleştirilerini dinlerken, doğrusu, eski bir üniversite mensubu olarak, bir akademisyen arkadaşınız olarak, bu gerçeklerin altının çizilmesi gerektiğini; değilse, üniversiteye haksızlık yapmış olacağımızı düşündüm, bunu söylemek zorundaydım.

Sayı artırılacak, kuşkusuz... Amerika'yla mukayese etmeye kalkarsanız, 250 milyonluk bir Amerika'da 2 500 üniversite var; neredeyse 100 000 kişiye bir üniversite. Bu mantıkla bakarsanız, Türkiye'de 600 üniversite kurulabilir; ama, biraz önce söylediğim gerçekler ışığında bakarsanız, Türkiye'de, üniversitelerin, çok dikkatli çok akılcı çok rasyonel bir biçimde ve gerçekten uygun yerde, uygun boyutta kurulması gerektiğini de söylemeye gerek yok.

Kuşkusuz, o üniversiteler, kuruldukları bölgelere de büyük ölçüde katkıda bulunacaklardır; ondan kuşkum yok.

Burada, yeni üniversite açılırken hep söylenen bir şey var, yurtdışına öğrenciler gidiyor, onların döviz problemi var, dışarıya döviz ödüyoruz; doğrudur. Bugün, Avrasya coğrafyası dahil, eski Sovyetler Birliği coğrafyasında, Türk kökenli, Türk vatandaşı bir sürü öğrenci var; doğrudur.Bir şeyi akıldan çıkarmamamız gerekiyor; bizim öğrencilerimiz bu coğrafyaya gitmeli, dünyanın her ülkesine gitmeli. Büyük devlet olmanın önkoşullarından biri budur. O ülkelerden de Türkiye'ye öğrenci gelmeli; bunun altyapısını hazırlamak zorundayız. Bizim öğrencimiz niye gidiyor, dışarıdan niye öğrenci geliyor, bunun tartışmasını yapmak gerekli değil.

Bu ülkeye ne kadar çok öğrenci gelebiliyorsa, bizim açımızdan o kadar iyi ve dünyanın her ülkesinde bizim öğrencilerimiz olabiliyorsa, bu küreselleşen, bu globalleşen dünyada, artık, her şeyin entegre olduğu, içiçe geçtiği bu dünyada, bunu, bizim avantajımıza, bizim lehimize, bizim geleceğimize açılım sağlayacak bir gelişmedir diye düşünüyorum.

Tabiî, özel sektöre büyük görev düşüyor. Gelişmiş Batı ülkelerini hep örnekliyoruz, mesela, bugün, Amerika Birleşik Devletlerinde üniversitelerin yüzde 70'i kamu üniversiteleri değil, maalesef, vakıf üniversiteleri, özel üniversitelerdir. Dolayısıyla, Türkiye, bu standartları yakalayabilmeli. Mümkün mü?.. Belki bugün değil; ama, gelecekte inanıyorum ki yakalayacağız.

Siyaset olarak da -şahsî düşüncemi söylüyorum- şu açmazları yaşıyoruz: Buralardan, niteliği yükselteceğiz, niteliği yükseltmeliyiz, Science Citation İndex'te bilim adına yapılmış çalışmaları, yabancı ülkelerdeki makaleleri artırmalıyız diyoruz; bir taraftan da, yine, bu üniversitelerle ilgili siyasî kararları, sözgelimi, yabancı dili affeden, yabancı dil gereksinimini büyük ölçüde ortadan kaldıran yasaları çıkarmaktan da hiç geri durmuyoruz!.. Başarısız olmuş öğrencileri, siyasetin en kolay yolu olarak, burada, yine, biz affediyoruz... Siyasî değil belki bu yaklaşımım; ama, doğruları söylememiz lazım. Eğer, bir öğrenci, bir eğitilen insan, çok özel koşulların dışında, defalarca girdiği sınavlarda başarılı olamamışsa; artık, kazanan, başarılı olan öğrencilere de haksızlık yapmamak lazım ve niteliği artırma savaşını sonuna kadar sürdürmemiz lazım diye düşünüyorum Yine, doçentlik sınavında yabancı dili kaldıralım diyoruz, üç kez, dört kez doçentlik sınavına girmiş arkadaşlara haksızlık edilmiştir, yeni haklar verelim diyoruz, vesaire diyoruz; sonra da, nasıl nitelik isteyeceğiz?!. Nasıl isteyeceğiz niteliği?!. Bir taraftan, bunları yaparken, bir taraftan, niteliği nasıl yükselteceğiz?!.

Eğer, uluslararası arenada mücadele edeceksek, mücadele edecek öğrenciler yetiştirilmesini istiyorsak, kaliteli öğretim üyelerine; gerçekten, her arenada bilimsel arenada, sosyal arenada, sanayi arenasında Türkiye'nin haklarını, tercümana ihtiyaç duymadan savunabilecek bilim adamlarına ihtiyaç olduğu açık; başka çaresi yok. Onun için, burada, duygusallığı bir tarafa bırakmamız lazım ve eğitim meselesinin siyasî mülahazalarla, siyasî perspektiflerle değiştirilme yoluna gidilmeyecek kadar ciddî bir olay olduğunu siyasetçiler olarak kabul etmeliyiz, ona göre hareket etmeliyiz diye düşünüyorum ve siyasette yararlı olacağını düşündüğümüz her konuda burada verilen değişiklik önergelerine ellerimizi kaldırarak destek vermemeyi öğrenmemiz gerekir diye düşünüyorum. Belki hoşunuza gitmeyecek bu söylediklerim; ama, gerçekleri söylememiz gerekiyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün üzerinde konuştuğumuz yasa tasarısı, 41 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin değişikliğini içeriyor ve Bilkent Üniversitesinde bir diş hekimliği fakültesi, 19 Mayıs Üniversitesinde bir eğitim fakültesi ve Koç Üniversitesinde sosyal bilimler enstitüsü kurulmasını amaçlıyor. Bu yasa tasarısı, inanıyorum, Türk Milletine, Türk toplumuna 21 inci Yüzyılda hizmet edecek gençlerin yetişmesine yol verecek, imkân sağlayacak.

Dolayısıyla, bu yasa tasarısına Anavatan Partisi Grubu olarak destek verdiğimizi belirtiyor, hepinizi saygıyla ve hürmetle selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Andican.

Gruplar adına son konuşma, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Bozkurt Yaşar Öztürk'ün.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, 12 Kasımda Bolu, Düzce ve çevresinde meydana gelen deprem dolayısıyla yüce milletimize başsağlığı diliyor, bölge halkından, ölenlere Allah'tan rahmet, kalanlara şifa, sıhhat ve sabır diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı, bir vilayetimizde bir fakültenin açılması ve iki özel üniversitemizin birinde bir enstitü, diğerinde ise bir fakülte açılmasıyla ilgilidir.

Özel üniversitelerin açılmasında bugüne kadar YÖK'ün hiçbir kriteri yok idi. Bu kriterler, mensubu bulunduğum Millî Eğitim Komisyonunun altkomisyonunda daha yeni ele alınmaktadır. Dolayısıyla, YÖK, bugüne kadar bilhassa İstanbul İlimizde açıkça görülmektedir ki, taraflı davranmaktadır; istediğine izin veriyor, istediğine vermiyor. Araştırma ve takdiri Yüce Heyetinize bırakıyorum.

Değerli milletvekilleri, şimdi soruyorum: Fakülteler niçin açılır; çağdaş ilmin ışığında, çağdaş bilim adamları ile çağdaş ve kültürlü öğrenciler yetiştirmek için açılır, değil mi? Enstitüler niçin açılır; ilim adamları ve öğretim üyeleri yetiştirmek için, değil mi? Ama, maalesef, bugün ülkemizde mevcut üniversitelerin kapılarından içeriye alınmayan öğrencilerimiz, yine, üniversitelerden zorla istifa ettirilen ve kovulan bilim adamlarımız mevcuttur. Öğrencileri okutamayacaksanız, bilim adamlarını üniversitelerde tutmayacaksanız, o zaman neden üniversiteler, fakülteler, enstitüler açıyorsunuz? Buna rağmen, üniversite ve enstitüler açılıyorsa, bir yerde sakatlık var. Bu sakatlığın kaynağını da hepimiz iyi biliyoruz; kaynak YÖK'tür.

YÖK, bir taraftan ilim adamı yetiştirmek için enstitüler açarken, öbür taraftan mevcut ilim adamlarını harcamaktan, onları zorla görevlerinden istifa ettirmekten vazgeçmelidir; yine, maalesef, bu, çok acı bir gerçektir. Onun için, bilim adamının yetişmesinde ortaya konulan kıstaslar yeniden gözden geçirilmelidir.

Bugünkü YÖK'ün uygulamalarında, bilim adamı yetiştirmede, kişinin Türk dilini bilip bilmemesi dahi hiç önemli değil, çalışacağı ilim alanı da hiç önemli değil; sadece bir şey önemli, yabancı dil... Yabancı dil eşittir ilim midir?! Yabancı dil öğrenmek başka, yabancı dille eğitim yapmak başkadır. Müstemleke ülkelerde senelerce uygulanan metod bu; ne kadar yol alabildiler ki?!

Yine, üniversite rektörlüğüne yapılacak atamalarda görünen o ki, YÖK'ün bir tek isteği var; o da, Başkana kayıtsız şartsız itaat. Yapılan bu tür atamalar, ülkemizde hoşnutsuzluğun kaynağını oluşturmaktadır. Amaç, üniversiteleri ilmin ışığında yönetmek olmaktan çıkmakta, verilen hizmet, bilime ve öğrencilere değil, özel hizmete dönüşmektedir.

Kimi rektörler hakkında dahi büyük ve önemli yolsuzluk iddiaları var. Kamuoyunun çok yakından tanıdığı biri, yolsuzluklarını örtmek için her hafta bir şey çıkarıyor. Ne acıdır ki, en son gündemi de Yüce Meclisimizin görevlerine dil uzatmak olmuştur. Kendi yolsuzlukları, Maliye Bakanlığı, İstanbul Defterdarlığı ve Sayıştay teftişleriyle belgelenen bu zat, ne yazık ki, kendini Yüce Meclisin üstünde görerek, son hafta uluorta bildiriler yayımlayarak çizmeyi de aşmıştır. (MHP, FP, ANAP ve DYP sıralarından alkışlar) YÖK'ün Başkanıyla birlikte hareket ettiği anlaşılan bu isimler, sosyal barışın ve huzurun sağlanması için azamî dikkat gösteren 57 nci hükümetin uzlaşma politikalarına da ters düşmektedir.

Değerli milletvekilleri, YÖK, bugünkü haliyle davul siyasî gücün boynunda, tokmak YÖK'ün elinde görünümü sergilemektedir. günümüzün en önemli meselesi, üniversite ve enstitüler açmaktan ziyade YÖK, bu görünümden mutlaka kurtarılmalıdır. Antidemokratik bu YÖK'ten kurtulmak için, Yüce Meclisimizin denetiminde yeni bir YÖK Kanunu çıkarılmalıdır; o zaman, üniversitelerimiz esas kimliğine bürünerek ilimle, ülke insanına hizmetle uğraşır hale gelecektir.

21 inci Yüzyıla girerken, çağdaş üniversitelerde, öğrencilerin kılık kıyafeti ve düşünceleri suç sayılmamalıdır. Bunlardan dolayı bu genç öğrencilerimizin üniversitelerimizin kapılarından geri döndürülmemesi gerekir. Öğrencilerin kılık kıyafetleri ve düşünceleri, ancak, Türkiye Cumhuriyetinin ülkesiyle ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne kastettiği zaman, Türkiye Cumhuriyeti, gereğini yapmalıdır. Başörtüsü, kanayan bir yara olmuştur. YÖK, kanayan bu yarayı çözmek istememektedir.

Sayın milletvekilleri, altını çizerek söylüyorum; çünkü, artık başörtüsü kız öğrencilerimizin başını örtmekten ziyade, YÖK ve İstanbul Üniversitesinde yapılan yolsuzlukları örtmek için kullanılmakta, bunun için de sürekli gündemde tutulmaktadır. (MHP, FP, ANAP ve DYP sıralarından alkışlar)

AHMET ARKAN (Kocaeli) – Açık konuşun, açık...

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (Devamla) – Gayet açık konuşuyorum.

İzah ediyorum: Maliye Bakanlığı ve İstanbul Defterdarlığının verdiği resmî raporlar, yolsuzlukların delilidir; raporlar mevcuttur. (MHP, FP ve DYP sıralarından alkışlar) Bundan açık ne olabilir ki?..

ALİ AHMET ERTÜRK (Edirne) – Başörtüsü ayrı, o ayrı.

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (Devamla) – 57 nci Hükümet Programında, yolsuzluklarla mücadele edileceği açıkça ifade edilmiştir. Burada, hükümetimizi ve Türkiye Büyük Millet Meclisini bu doğrultuda göreve çağırıyoruz.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP, FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

Böylece, gruplar adına konuşmalar tamamlanmış oldu.

Şahıslar adına ilk konuşma, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan'ın; buyurun efendim.

Süreniz 10 dakika.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 182 sıra sayılı Yüksek Öğretim Kurumuyla ilgili kanunda değişiklik yapan tasarı üzerinde şahsen söz almış bulunuyorum.

Bu tasarıyla, üç üniversitede muhtelif fakülteler ve enstitüler kurulmaktadır, hayırlı olmasını diliyorum.

Türkiye'de, son yıllarda çok üniversite kuruldu; ama, yeterli altyapı hazırlanamadığı için -maalesef, geçmişte, aynı şekilde lise de açmıştık, bir mühür, bir müdürle- şimdi, bu üniversiteler de binbir sıkıntı içerisinde oluşmaktadırlar; altyapıları eksiktir, öğretim üyeleri eksiktir, laboratuvarları eksiktir, kütüphaneleri eksiktir, sosyal tesisleri eksiktir.

Tabiî, üniversite kurmak için önce öğretim üyelerini hazırlayacaksınız, bunların yetiştirilmesi ve istihdam şartları... Maalesef, bugün, Türkiye'de, öğretim üyeleri -aşağı yukarı otuz yıldır böyledir benim bildiğim- piyasada çalışan vasıflı bir ustanın aldığı maaşı alırlar. Bugün öğretim üyelerimizin, değerli profesörlerimizin aldığı maaş 900 dolar, 1 000 dolar mertebesindedir. Ücret budur. Bu ücretle, siz, öğretim üyeliğine ilgiyi artıramazsınız; çok hevesli, şartları da müsait bazı gençler girerler; ama, yüksek vasıflı gençler, genellikle piyasaya ve başka sektörlere kayarlar.

Şimdi, rahmetle anıyorum, Profesör Mümtaz Turhan Hoca vardı, İstanbul Üniversitesinde sosyol psikoloji hocasıydı, biz talebesi olmadık ama, birçok konferanslarına katılırdık. Bir dönemde, 1960'lı yıllarda "Garplaşmanın Neresindeyiz" isimli güzel bir eseri vardı, gençlerin elkitabıydı. Yine, "Kültür Değişmeleri" diye de, sosyolojik tarih bakımından fevkalade değerli bir eseri vardı; bunu, Millî Eğitim Bakanlığı da bastı. Hatırladığıma göre, kendisi Oxford Üniversitesi mezunuydu, doktorasını da orada yapmış; neyse...

Bir seminerinde şunu söylemişti: "Bu üniversitelerden mezun olan öğrencilerin, talebelerin en vasıflıları, en kabiliyetlileri öğretim üyeliğine alınır, ikinci seviyede olanlar kamu hizmetine girer, üçüncü seviyede olanlar da özel sektöre gider" Bizde, maalesef -değerli öğretim üyelerini tenzih ederim, kendi imkânlarıyla, aile şartlarıyla olanlar - istisnaî olarak böyledir ve hakikaten, öğretim üyeliği Türkiye'de cazip değildir. Yani, hasbelkader girmişse, olmuşsa, servet hırsı, para hırsı da yoksa, ilim adına ömür boyu talim yapar. Bugün bu parayla, 500 milyon lirayla düzgün bir evde oturmaya kalksa, yarısını ev kirası olarak ödemesi lazım bir hocanın. Üniversitelere bakarken bunları görmemiz lazım.

Bunların sayıları çok değildir. Biz, hükümet olarak, Meclis olarak, özel bir ihtimam göstermemiz, bunların durumunu iyileştirmemiz lazım. Bir toplumun kalkınmasının temeli, ilimdir. İlim, kuvvettir; bilgi, kuvvettir. İlim de, ancak üniversitelerde olur, araştırmayla olur, gayretli, zeki, kabiliyetli, yüksek vasıf ve seciyede insanlarla olur. Bunları iyi yapamıyoruz.

Öğretim üyesi yetiştirilmesinde dikkat edilecek bir diğer husus da şudur: Bizim gelişmiş üniversitelerimiz var; İstanbul Üniversitesi gibi, İstanbul Teknik Üniversitesi gibi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi gibi -hiç şüphesiz başka üniversiteler de vardır- yerlerde mastır, doktora yaptırıp, öğretim üyesi yetiştirmek, buralarda çok öğrenci okutmak yerine, yeni üniversitelere daha çok öğretim üyesi yetiştirecek bir düzenlemeye gitmek lazım. Yurt dışına öğretim üyesi yetiştirmek için yolladığımız zaman, herhalde, ayda 1-2 bin dolar mertebesinde para harcıyoruz; bunun da bir maliyeti var. Ben, yurt dışına gitmesin demiyorum; oradaki üniversitelerin havasını alsın, teneffüs etsin, ilim havasını alsın, imkânları alsın. Öğretim üyeliği safhasında, zaman zaman bunlar da şüphesiz yapılmalıdır; ama, orada, hepsinin masrafını karşılayamayacağımız ortada olduğuna göre, kendi üniversitelerimizde yüksek seviyede imkâna kavuşmuş olan üniversitelerde öğretim üyesi yetiştirmemiz lazım.

Tabiî, öğerencinin yetiştirilmesi de ayrı bir meseledir; yani, irfahı hür, vicdanı hür, lisan bilen, hakikaten dünyayı takip edebilen, tanıyan, okuyan, araştıran, diplomanın hakkını veren öğrenci yetiştirmemiz lazım. Yani, diplomasını duvara asıp, ömür boyu bir daha kitap yüzü açmayan, tetkik etmeyen, mesleğinde kendini yenilemeyen değil; vasıflı öğerciler lazım. Bu da tabiî, gerek lise seviyesinde gerekse üniversite seviyesinde, gençleri araştırmaya teşvik etmekle olur, kaynaklara inmeye teşvik etmekle olur.

Peki, bütün bunları YÖK yapıyor mu; maalesef... YÖK, son yıllarda, kara bir tablodur Türkiye'de; Türkiye eğitim tarihinde kapkaranlık bir tablodur. Eğitim tarihini yazanlar, bunu, böyle ifade edecekler. Faşist bir anlayış, baskıcı bir anlayış... Rektörlere baskı yapıyor, istifa ettirtiyor; dekanlara baskı yapıyor istifa ettirtiyor; öğretim üyelerine baskı yapıyor, istifa ettirtiyor. İşte İstanbul Üniversitesinin hali; Hukuk Fakültesi Dekanı, İktisat Fakültesi Dekanı, diğer dekanlar... Yani, asırlık, oturmuş fakültelerin öğretim üyeleri bir bir ayrılıyorlar. Böyle, terörle olmaz. İlmin olması için önce hürriyet olması lazım. Hürriyetin olmadığı yerde, ifade hürriyetinin olmadığı yerde ilim olmaz. İlim araştırmaktır, meseleye çeşitli zaviyelerden bakmaktır.

Geçenlerde, basında bir haber vardı, inşallah, gerçek değildir; YÖK, bundan sonra, binlerce öğretim üyesini fişleyecek, nereye ne makale yazdı, kiminle görüştü, nereye gitti, hangi ülkeye gitti, tek tek takip edecek ve bunları fişleyerek ona göre değerlendirecek... Gestapo şefi gibi bir YÖK anlayışıyla, Türkiye'nin bir yere gitmesi mümkün değildir. Bunu değiştirmek lazım. Tabiî, bu da, daha çok, Sayın YÖK Başkanından kaynaklanıyor. Bu YÖK Başkanının YÖK Başkanı olmaması gerekirdi. Sayın Mehmet Sağlam buradadır belki, kendileri YÖK'ten ayrıldıktan sonra bizzat ifade ettiler, kendilerinden duyduğumu söylüyorum. Sayın Cumhurbaşkanına Soruyor: "Kim YÖK Başkanı olur; falan olur mu? 'olur'; falan olur mu? 'olur' -kendilerine vekâleten söylüyorum, kusura bakmasınlar- Sayın Cumhurbaşkanım, rektörlerimizin kırkı, ellisi, olur; ama, falan olmaz' dedim" diyor; ancak, Sayın Cumhurbaşkanı, nedense bunu YÖK Başkanı yaptılar.

Bizim zamanımızda, hükümette olduğumuz zaman tahribatı fazla olmadı. Zira, biz, hükümette olduğumuz sürece, üniversitenin kapısına polis panzeri gidemez, üniversitenin kapısına güvenlik gücü gidip, eğitime mani olmaz. Zira, ben hükümetsem, biz hükümetsek, onu yollayan valiyi de, emniyet müdürünü de derhal açığa alırız; ama, maalesef, bizden sonraki 55, 56, 57 nci hükümetlerde bu şeni baskı uygulanmaktadır, fevkalade üzüntü verici bir husustur. Hükümetin dikkatini çekiyorum.

Anayasanın 42 nci maddesinde "Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz" deniliyor. YÖK Kanunu, 2547'nin ek 17 nci maddesinde, "Yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak kaydı ile; yükseköğretim kurumlarında kılık ve kıyafet serbesttir" deniliyor. Buna rağmen, maalesef, üniversitelerde, talebenin saçıyla, sakalıyla, başının örtüsüyle ilgili böyle acayip baskıcı bir anlayış var, bunun kaldırılması lazım değerli arkadaşlar.

YÖK Başkanının sabıkası bu kadarla da bitmiyor. Bakın, sorular muhtelif defa çalınıyor, imtihan kâğıtları hatalı okunuyor ve aileler perişan oluyor. Meslek liselerinin, bugün, üniversiteye girişi engellenmiştir. Sırf imam-hatip liselerine ilgi olmasın, liseyi bitirenler, üniversitelerin istedikleri bölümlerine giremesinler diye puan sistemi değiştirildi, alan meselesi, tahdidi getirildi. Tabiî, imam-hatip okulları yanında endüstri meslek liseleri de yandı, ticaret liseleri de yandı, öğretmen liseleri de yandı, bütün meslek liseleri yandı. Halbuki, bizim meslek liselerini teşvik etmemiz lazım. Bunlar, hizmette, sanayide, her sahada ara insangücü yetişir; ama, içlerinde kabiliyetli insanların da yolunu açın, bırakın üniversiteye gitsinler. Çok kabiliyetli gençtir, ailesi sanat okuluna vermiştir, endüstri meslek lisesine vermiştir, ticaret lisesine vermiştir, imam - hatip lisesine vermiştir, sağlık meslek lisesine vermiştir, öğretmen lisesine vermiştir; ama, çok vasıflıdır, bırakın, gitsin, üniversitenin herhangi bir bölümüne, sosyal bilimlere, mühendisliğe, nereye isterse oraya girsin. Siz, imtihanla mükellefsiniz; belirli seviyeyi tutturmuşsa, kabiliyetiliyse niye engel oluyorsunuz? İşte, bu da, YÖK'ün bir baskısıdır.

Biz hükümetteyken, bunu değiştirmek için kanun tasarısı getirdik, YÖK Başkanını da, YÖK'ü de değiştirecektik; ama, Genel Kurulda, Anavatan, DSP ve Cumhuriyet Halk Partisi blok halinde karşı çıktılar ve koalisyonumuzun içerisinden bazı milletvekilleri de karşı tarafa sarkınca tasarıyı geçiremedik; 1997 yılının mayıs ayındaydı. MHP'li kardeşlerimize teklif ediyorum; eğer, YÖK'ten şikâyetçiyseler, o kanun tasarısı hazırdır. Genel Kurulda kadük oldu; ama...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, toparlayınız efendim.

CEVAT AYHAN (Devamla) –Bitiriyorum.

... derhal onu teklif eder, getiririz; YÖK Başkanı da, YÖK yönetimi de değişir ve baskıcı olmayan, milletle, amme vicdanıyla, milletin değerleriyle uyumlu bir YÖK yönetimi gelir. Haydi, gelin, burada, hep beraber yapalım diyorum.

Hepinizi hürmetle selamlıyorum. (FP, MHP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan.

Son söz, Ordu Milletvekili Sayın Sefer Kocak'a ait.

Buyurun efendim. (Alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

SEFER KOÇAK (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de, ülkemizin ikinci defa yaşadığı deprem felaketinde hayatlarını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yakınlarına ve büyük milletimize sabır diliyorum.

Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında, yükseköğretimde okullaşma oranı, yüzde 19'u örgün yükseköğretimde olmak üzere, yüzde 31 olarak hedeflenmiştir.

Ülkemizde yükseköğrenim imkânı bulamayan, yüzbinlerle ifade edilebilen, hatta, milyonları aşan sayılar mevcut. Bu sayıların içinde, imkânı olan ve binlerle ifade edilebilen öğrencilerimiz yurt dışında eğitim görmektedir.

Biraz önce, Ahat Andican hocam, yurt dışında öğrencilerin mutlaka bu eğitimi görmesi gerektiğini, yurt dışındaki ülkelerden de, yine, Türkiye'ye öğrencilerin gelmesi gerektiğini söyledi; ancak, bunun bir plan program dahilinde, devletin arzu ettiği şekilde olması gerektiğini de söylemem gerekiyor; çünkü, yurtdışına giden öğrenciler, kendi istek ve arzularıyla değil, Türkiye'deki kontenjandan doğan sıkıntılardan dolayı, mecbur oldukları için yurtdışına gitmekteler. Ülkenin arzu ettiği ölçülerde değil, Türkiye'deki kontenjandan doğan sıkıntılardan dolayı, plan ve programın dışında, sayısal olarak farklı öğrencilerin, istenilen ölçünün dışında, daha fazla öğrencinin gitmesi, Türkiye'de kaynak ısrafına sebep olma sonucunu ortaya çıkarmaktadır.

Halen mevcut yeni kayıt öğrencilerden 240 000'i, kontenjandan üniversitelerimize kabul edilmektedir. Önümüzdeki beş yıl içinde ise, bu 240 000 kontenjana 100 000 kontenjanın daha eklenmesi söz konusu. Bunun 50 000'i, mevcut üniversitelerimize yeni açılacak fakültelerle kabul edilip, geri kalan öğrencinin, yeni açılacak üniversitelerle karşılanması düşünülmektedir.

Bu nedenle, yeni kurulacak bu 3 fakültenin kanun tasarısına karşı çıkmak mümkün değil. Bunlar, Sinop'a açılan, 19 Mayıs Üniversitesine bağlı eğitim fakültesi, Koç Üniversitesine bağlı sosyal bilimler enstitüsü ve Başkent Üniversitesine bağlı diş hekimliği fakültesi.

Türkiye'de, Planlamanın görüşleri dışında, uzmanların görüşleri dışında hangi kriterler ölçü alınarak bu fakültelerin açıldığını; üniversitelerin, hangi kriterlerle kurulduğunu bazen anlamak mümkün değil. Hatta, bunların, siyasî irade ve kararlarla kurulmuş olması, bilimsel, kültürel, sosyal, hatta ekonomik olarak Türkiye'deki eğitimin ve üniversitelerimizin istenilen noktada bulunmamasına vesile olmaktadır.

Bu sebeple, ben, bu tasarı görüşülürken, Türkiye'de uğranılan bir haksızlığı, Türkiye'de bugüne kadar gözardı edilmiş bir adaletsizliği burada gündeme getirmek istiyorum. Türkiye'de halen 71 üniversite var ve bu 71 üniversite 40 ilimize dağılmış durumdadır.

Milletvekili seçildiğim ilimin bu konuda uğradığı haksızlığı ve mağduriyetini dile getirmek için söz almış bulunuyorum. Ordu İli, 880 000 nüfusu, 140 000 il şehir merkez nüfusu olan ve Türkiye'de iller sıralamasında 21 inci sırada bulunan bir ildir. Ordu İlinden büyük 20 ilimizde, sıralamada 1'den 20'ye kadar olan illerimizde üniversite mevcuttur. 21 inci sıradaki Ordu İli atlanarak, 29 uncu sıraya kadar 8 ilimizde, yine, mevcuttur- 29 uncu sıradan sonra 12 ilimizde daha üniversite kurulmuştur.

Ordu, il genelinde 110 000 ilköğretim öğrencisi, 25 000 ortaöğretim öğrencisi olan bir ildir. Türkiye genelinde ortaöğretim, lise öğrencisi bakımından 80 ilin içinde 24 üncü sıradadır ve Ordu'da, halen, Karadeniz Teknik Üniversitesine bağlı Ordu Ziraat Fakültesi, Ünye İktisadî İdarî Bilimler Fakültesi, Ordu Meslek Yüksekokulu mevcut olup, 19 Mayıs Üniversitesine bağlı da Ordu Fen Edebiyat Fakültesi kurulmuştur. Halen YÖK'te bekleyen ve kuruluşu Meclisimize gelecek olan, 19 Mayıs Üniversitesi Senatosunun, eğitim fakültesi kurulması kararı da mevcuttur. Bu üç tane fakülte kurulması Meclise gelirken, YÖK'ün, 19 Mayıs Üniversitesine bağlı ve senato kararı olan Ordu eğitim fakültesini de neden bunlara dahil etmediğini anlamakta zorluk çekiyorum.

Bunları söyledikten sonra, Meclisimize gelecek ilk fakülte kuruluşunda Ordu eğitim fakültesinin olmasını ve açılacak fakültelerin kanunlaşması için vereceğimiz desteği, bugünden, bu Yüce Meclisten talep ediyorum; ama, bu Yüce Meclisten esas talebim, kurulacak ilk üniversitenin Ordu Üniversitesi olması talebimdir. Çünkü, bu, çok geç kalmış bir hakkın iadesi, adaletin tecellisi, mağduriyetin ortadan kaldırılması olacaktır.

Türkiye'de, Ordu'nun nüfusu büyüklüğünde, kapasitesinde, öğrenci sayısında olup, üniversitesi olmayan il varsa, o ile, üniversite, bizden, Ordu'dan mutlaka önce kurulsun. Hatta, Ordu'dan sonra 15 inci sırayı işgal eden, teşkil eden illerimizde dahi üniversite kurulmasına razıyız; ama, 21 inci sıradaki il olacaksınız, Türkiye'de 40 ile üniversite kuracaksınız ve bunun içerisinde Ordu'yu dahil etmeyeceksiniz!.. Ordu için acaba neler düşünüldüğünü buradan merak ediyorum; anlamakta da zorluk çekiyorum.

1980'li yıllar öncesinde, Türkiye'deki ihracattaki yapısal değişiklikten önce, Ordu, Türkiye'nin dört büyük ihraç merkezinden birisiydi. İstanbul, İzmir, Mersin'den sonra Ordu, 4 üncü büyük ihraç merkeziydi. Denize kıyısı olup, limanı olmayan tek il Ordu'dur. Türkiye'ye geçen yıl 1 milyar dolar döviz girdisi sağlayan fındığın en çok üretildiği il de Ordu'dur ve limanı olmamasına rağmen, şu anda, Devlet Planlamadan da, yine, bu konuda görüş verilmeyen, fizibl olmadığı söylenen il Ordu'dur. Hopa'dan çıkın, Karadenizi takip edin, Marmara'yı geçin, Ege, Akdeniz, Hatay'a kadar varın, limanı olmayan tek ilin Ordu İli olduğunu göreceksiniz.

Ordu ve Giresun'un ortak havaalanı olan Or-Gi Havaalanının da, 55 inci hükümet döneminde, dış kredili ihalesi gündeme gelmişti; fakat, 55 inci hükümetten sonra, bu konuda, Hazine Müsteşarlığı tarafından "hazine limitleri" dolu denilerek, yine, ihale kapsamı dışına alınmıştır.

Devlet yatırım harcamalarında, büyüklükte 21 inci sıradaki Ordu ilimiz, 54 üncü sıradadır; gayri safî yurtiçi hâsılada fert başına düşen millî gelir bakımından, yine, Türkiye'nin büyüklükte 21 inci sırasındaki ili, 59 uncu sıradadır.

KİT'lerin özelleştirildiği, devletin, küçülerek ekonomiden çekildiği günümüzde, devletin yapabileceği büyük altyapı yatırımlarından havaalanı, liman, demiryolu, karayolu, üniversite gibi hizmetlerden Ordu mahrum edilmiştir.

Netice olarak şunu söylüyorum: Üniversite altyapısı olarak, eğitim, il genel nüfusu, büyüklüğü, mevcut fakülteleri ve tahsisli arazisiyle, objektif, realist kriterler önplana çıkarılıp, Türkiye'de yeni bir üniversite kurulacaksa...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Koçak, lütfen, toparlayınız.

SEFER KOÇAK (Devamla) – ... bu Meclisin gündemine gelecekse, mutlaka, bu üniversitenin Ordu üniversitesi olması gereğini buradan bir defa daha ifade etmek istiyorum.

Buradan, Plan ve Bütçe Komisyonuna, Sayın Millî Eğitim Bakanımıza, ilgili bakanlara, Başbakanımıza, YÖK'e ve Cumhurbaşkanımıza da, Ordu'nun uğradığı bu haksızlığı -biraz önce verdiğim rakamların hepsinin doğru olduğu muhakkak- Ordu'nun, bu konuda neden mahrum edildiğini anlamanın zor olduğunu belirtiyor ve mutlaka, bu mağduriyetin, yapılan bu üvey evlat muamelesinin ortadan kaldırılması için Yüce Meclisin desteğini bekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Koçak.

KAMER GENÇ (Tunceli ) – Sayın Başkan, soru sormak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, Sayın Millî Eğitim Bakanımız Sipop Milletvekili olduğu için, kendi iline bir eğitim fakültesi kuruyor, kendisini tebrik ederiz; ancak, tahminen dört beş sene önce, Tunceli'ye idarî ve iktisadî bilimler fakültesi kurulması konusunda bir kanun çıkmıştı; ama, bu fakültenin faaliye geçmesi için, bugüne kadar, maalesef, ne YÖK ne de Millî Eğitim Bakanlığı tarafından herhangi bir yatırım yapılmadı. Biz burada kanunları çıkarırken, turşusunu kurmak için değil, onları uygulamak için çıkarıyoruz herhalde. Lütfen, evvela rica ediyorum, Sayın Bakandan da sormak istiyorum: Tunceli idarî ve iktisadî bilimler fakültesi ne zaman faaliyete geçecektir, bu konudaki çalışmalar nelerdir, bu konuda bilgi istiyorum efendim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Başka soru sormak isteyen var mı efendim?

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Var Sayın Başkan.

BAŞKAN – Soru sormak isteyen arkadaşımız varsa, önce onları tespit edeceğiz.

Çalışma süremizin dolmasına 4 dakika var, ona göre...

Sayın Ayhan, buyurun efendim.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, sorum şudur: 17 Ağustosta ve 12 Kasımda meydana gelen deprem sebebiyle, deprem bölgesinde ilköğretim, ortaöğretim ve üniversite eğitimi aksamıştır; okullar kapatılmıştır. Ortaöğretim son sınıftaki öğrenciler üniversite sınavına girecekler. Sakarya, Kocaeli, Yalova, Bolu, Düzce ve ilçelerindeki bu öğrencilerle ilgili olarak üniversiteye girişte bir haksızlık olacaktır. Zaten, çok geç açıldı bu okullar, şimdi tekrar kapandı. Bunların üniversiteye girişi nasıl değerlendirilecektir? Bu öğrencilerin durumu ne olacaktır? Üniversite eğitimi devam etmemektedir. Üniversitelerde okuyan gençlerin bir yılı heba olmaktadır. Bunlar nasıl telafi edilecektir? Bunları öğrenmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Nidai Seven, buyurun efendim.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Sayın Başkan, delaletinizle ben şu soruyu Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Ağrı, biliyorsunuz, Asya ile Avrupa'yı birbirine bağlayan bir ilimizdir. 600 bin civarında nüfusu ve ekonomik bakımdan sınır ticaretinin geliştiği bir yer olmasına rağmen, şu anda Ağrı'da bir üniversite bulunmamaktadır. Bütün altyapısı hazır olan Ağrı İlimizde, Ağrı Dağı üniversitesinin ne zaman kurulacağı konusunda Sayın Bakanımdan bilgi almak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, İçtüzüğümüzün 54 üncü maddesine göre olan çalışma süremiz, elektronik cihazdaki saate göre tamamlanmış oluyor.

Tasarının tümünün oylanması neticesine kadar müzakerelerin devamını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Soru sorma işlemine devam ediyoruz.

Buyurun Sayın Akın.

MURAT AKIN (Aksaray) – Sayın Başkan, Sayın Millî Eğitim Bakanımıza sizin vasıtanızla şu soruyu sormak istiyorum: Sayın Bakanım, Aksaray İli, Türkiye'de, nüfus büyüklüğü itibariyle vilayetler arasında 40 ıncı sıradadır. Konya ile Aksaray Türkiye'de deprem bölgesi dışında olan iki ili teşkil ediyor. Bilhassa, öğrencilerimizin, çürük binalar altında öldüğü yerleşim bölgelerinde; İzmit'te, Adapazarı'nda, İstanbul'da, üniversiteler kurulmuş, geçmişte, sistemli üniversite açmalar, hatta, ikinci, üçüncü üniversite açmalar Türkiye'nin jeolojik yapısı düşünülmeden gerçekleştirilmiştir. Aksaray'da, iki üç sene önce bir üniversite kurulması için kanun teklifi verilmiştir; bu teklif, bugüne kadar müzakere edilememiştir.

Şimdi, Aksaray İlimizde iki fakültemiz halen eğitim vermektedir. Üçüncü fakültemiz olan fen-edebiyat fakültemiz bitmiş, bu eğitim döneminde eğitime açılma safhasına gelmiş idi; bu da gerçekleşemedi. Bilhassa, 17 Ağustos depremi nedeniyle, burası eğitime açılmış olsaydı, daha da faydalı olabilirdi.

Her şeyiyle doğuyu batıya ve batıyı güneye bağlayan bir yerleşim alanı içerisinde, birçok yükseköğretim yurtları yapıldı. Şimdi ise, imam-hatip okullarının kapanmasıyla birlikte, mevcut imam-hatip okulunun öğrenci sayısı üçte 1'e indi. Yeni bir imam-hatip okulu yapıldı. Eskisinin, boş sayılacak derecede talebesi vardı ve çok da büyük bir imam-hatip okulu. Yeni yapılan imam-hatip okulu da...

BAŞKAN – Sayın Akın, lütfen, sorunuzu sorun efendim.

MURAT AKIN (Aksaray) – ...mevcut imam - hatip okulunun, ilahiyat fakültesine çevrilmesi suretiyle -fen edebiyat fakültesi de bitmiştir- bununla beraber, inşallah, dört tane fakültemiz hazır olacak. Bu dönemde, sizin Bakanlığınız döneminde bir üniversite kurulması acaba mümkün olur mu?

Saygılarımla.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın İyimaya, buyurun efendim.

AHMET İYİMAYA (Amasya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Aracılığınızla, Değerli Millî Eğitim Bakanına şu iki suali tevcih etmek istiyorum.

Bundan önceki yasama döneminde, Cumhuriyetin 75 inci Yılı vesilesiyle Amasya'da Yeşilırmak Üniversitesinin kurulması yönünde bir tasarı hazırlanmış ve Millî Eğitim Komisyonunun gündemine girmişti. O tasarı, dönem farkı sebebiyle kadük kaldı. Acaba, hükümetleri, yine cumhuriyet ruhu içerisinde bu yasayı yenileme girişiminde bulunacaklar mı; bir.

İki; Amasya'nın tarihî ve doğal şartı olan, hakkı olan, Amasya üniversitesinin kurulması yönünde, YÖK'te mevcut makro plan çerçevesinde, bu üniversitenin kuruluşu için ayrı bir teklif verecekler mi?

Bu konuları aydınlatabilirler mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İyimaya.

Başka, soru sormak isteyen var mı efendim?

Buyurun efendim.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) – Eskişehir Osmangazi Üniversitesinin kadro meselesi kadük olmuş komisyonlarda; bu yıl yine rektörlerimiz talep etmiş Millî Eğitim Bakanlığımızdan; acaba bu hususta Bakanımızın görüşü nedir?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sadri Yıldırım.

Başka, sorusu olan var mı efendim?

Buyurun efendim.

BEDRİ YAŞAR (Gümüşhane) – Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Millî Eğitim Bakanımıza şu soruları sormak istiyorum: Gümüşhane'de faaliyet gösteren bir tane fakültemiz var; mühendislik fakültesi; Karadeniz Teknik Üniversitesine bağlı. Üç tane bölümümüzün, müsaadesi alınmış olmasına rağmen, jeodezi, harita ve elektrik - elektronik mühendisliği bölümünün açılmasına ilişkin müsaade alınmasına rağmen, binamız da hazır, sadece personel yetersizliğinden 1999 yılı içerisinde faaliyete geçemedi. Bununla ilgili 2000 yılında personel göndermeyi düşünüyor musunuz?

İkinci sorum; Gümüşhane, hakikaten, sanayii ve altyapısı itibariyle en geri kalmış vilayetlerimizden biri; gerek fakülte ve gerekse üniversite Gümüşhane için çok önemli; esnafı için önemli; bütün kurum ve kuruluşlarıyla önemli. Şu an, eğitim fakültesi veyahut edebiyat fakültesiyle ilgili gerek binamız gerek diğer altyapılarımızın tamamı hazır. 2000 yılı programında Gümüşhane'de eğitim fakültesi veyahut da edebiyat fakültesi açmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

Başka soru var mı efendim?

MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) – Benim sorum var efendim.

BAŞKAN – Sayın Çiçek, buyurun efendim.

MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) – Sayın Başkanım, aracılığınızla, ben de, Sayın Millî Eğitim Bakanımıza, söz üniversitelerden açılmışken, ikinci sırada bekleyen Yozgat Bozok üniversitesinin ne zaman sıraya alınıp açılacağı konusunda soru arz etmek istiyorum.

Şu an Yozgat'ta bulunan fakülteler Kayseri Erciyes Üniversitesine bağlı. Dekanlar Kayseri'den gelip gitmektedirler; günlerinin bir kısmını Yozgat'ta geçiriyorlar, bir kısmını Kayseri'de geçiriyorlar; dolayısıyla, bir başsızlık söz konusudur.

Bozok Üniversitesinin açılması için yeni fakültelere de ihtiyaç yoktur; altyapı hazırdır. Bu konuda, Millî Eğitim Bakanımızın, YÖK ile gerekli çalışmaları yapmak suretiyle, Bozok üniversitesini ne zaman gündeme getireceğini, aracılığınızla, sormak istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çiçek.

Başka soru sormak isteyen var mı efendim? Başka soru sormak isteyen olmadığı anlaşıldı.

Buyurun Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şimdi, sözlü olarak izaha çalışacağım kısımların dışında kalanlara yazılı cevap vereceğim; çünkü, hepsi, teknik incelemeyi ve bilgiyi gerektiren şeyler. Eğer yuvarlak sözler söylememi istiyorsanız, onu veririm; ama, uygun görürseniz, hepsine yazılı cevap vereceğim.

Sayın Cevat Ayhan, deprem olan illerde, eğitim öğretimin ortaöğretimde aksamaması ve çocuklarımızın, 8 inci sınıftakilerin Anadolu liselerine ve sınavla girilen diğer liselere, 11 inci sınıftakilerin ise üniversite sınavlarına hazırlanabilmeleri için, eğitime kapalı olan dönemi telafi etmek üzere il millî eğitim müdürlükleri nezdinde, okul müdürlükleri nezdinde ve öğretmenlerle birlikte bir çalışma yapmaktaydık, bu çalışmanın sonucunu da bir hafta içerisinde alacaktık; ancak, 12 Kasım depremiyle karşılaşınca, durumu yeniden gözden geçirmek zorundayız.

Türkiye'de, ortaöğretimin ve ilköğretimin tatile giriş tarihi 16 Haziran 2000 olarak belirlenmiştir. Üniversite sınavları da 18 Haziran 2000 tarihinde yapılacaktır. Türkiye'nin genelinde yapılacak olan bu sınavlara katılacak, eğitim öğretimi deprem nedeniyle aksamış olan çocuklarımızın eksikliklerinin telafi edilmesi yönünde çalışmalarımız sürüyor; bu çocuklarımızı elbirliğiyle sınavlara hazırlayacağız.

Diğer soruların tamamı teknik bilgiyi gerektiren konular olduğundan, başta söylediğim gibi, hepsine yazılı cevap vereceğim; ancak, genel olarak da şunu söyleyebilirim: Fizikî yapının yanında, bir de, eğitim öğretim kadrosuna ihtiyaç vardır. Üniversitelerimiz eğitim öğretim kadrosu bakımından kan kaybetmektedir; bu şekilde kan kaybettiği her hatip tarafından dile getirilmektedir. O nedenle, sadece fizikî yapı da yetmiyor... Üniversitelerin kuruluşu kanunla düzenlenir; ancak "Kanun da, üniversitelerin ülke sathına dengeli bir biçimde yayılmasını gözetir" şeklinde Anayasamızın 130 uncu maddesinde bir hüküm vardır. O halde, devletin görevi üniversitelerin yurtdışı sathına dengeli bir şekilde yayılmasını sağlamaktır. Bu, dengeli bir şekilde yayılırken de, fizikî yapı ve eğitim öğretim kadroları mutlaka gözönüne alınacaktır. 55 inci hükümet döneminde, "hangi şartlar gerçekleşirse üniversiteler nasıl kurulacak" diye bir hazırlık yapılmıştı; o çalışmalar devam ediyor.

Belirttiğim gibi, diğer sorulara da yazılı cevap vereceğim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Millî Eğitim Bakanımız Sayın Metin Bostancıoğlu'na teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelere geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.

Çalışma süremiz tamamlandığı için, denetim konularını sırasıyla görüşmek üzere, 16 Kasım 1999 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyor, hepinize saygılar sunuyorum.

Kapanma Saati: 19.09

VI. — SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. — Amasya Milletvekili Akif Gülle’nin, şeker pancarı üreticilerinin sorunlarına ve Amasya Şeker Fabrikasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun cevabı (7/549)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Bülent Ecevit tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasının teminini saygılarımla arz ederim.

Akif Gülle Amasya

Amasya Şeker Fabrikasına bağlı olarak ekim yapan 104 000 çiftçi ailesi şu ana kadar herhangi bir avans alamadığı gibi, kampanya henüz başlatılmadığından ürününü de teslim edememektedirler.

Mağdur ve perişan olan çiftçilerimiz endişeli bir bekleyiş içindedirler.

Sorular :

1. Hükümet olarak Amasya Şeker Fabrikasının içinde bulunduğu ekonomik krizden kurtulması için herhangi bir tedbiriniz var mı?

2.Hükümet olarak Şeker Pancarı üreticisi için iyileştirici bazı önlemler düşünüyor musunuz?

3. Yaklaşan kış mevsimi şartları da gözönüne alınarak 104 bin çiftçinin tedirgin bekleyişini bertaraf etmek için, kampanyanın başlaması konusunda bir tarih verebilir misiniz? Bu konuda hükümetiniz ne gibi önlem almayı düşünüyor?

T.C. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği 9.11.1999 Sayı : B.14.0.BHİ.01-451

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) 11.10.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/549-1925/5272 sayılı yazınız.

b) Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğünün 14.10.1999 tarih ve B.02.0.KKG.-0.12./106-71/5042 sayılı yazısı.

Amasya Milletvekili Akif Gülle’nin, Sayın Başbakana tevcih ettiği ancak Sayın Başbakanın da kendileri adına tarafımdan cevaplandırılmasını istediği (7/549) esas no.lu yazılı soru önergesiyle ilgili cevabımız ekte takdim edilmiştir.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Ahmet Kenan Tanrıkulu Sanayi ve Ticaret Bakanı

Amasya Milletvekili Sayın Akif Gülle’nin Yazılı Sorularına İlişkinCevaplarımız

Madde 1. 1954 yılında kurulan ve Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. tarafından “tedviren” yönetilen Amasya Şeker Fabrikası A.Ş., 1991 tarihinden itibaren faaliyetlerini özel hukuk hükümlerine göre yürütmeye başlamıştır.

Şirketin olağan faaliyetlerini yürütecek malî kaynaklarını yitirip, ekim sözleşmesi yaptığı üreticilerden 1999 yılı ürünü şeker pancarını alamayacak duruma düşmesi sonucu, şirket ile şeker pancarı ekim sözleşmesi imzalayan 30 000 üreticinin, ürettiği pancarı satacağı bir muhatap bulamaması nedeniyle mağduriyetlerinin büyük olacağı açıktır.

Bakanlığımızca, bölgedeki pancar üreticisinin ürününün değerlendirilmesi amacıyla hazırlanan bir Kararname Taslağı 23.9.1999 günü Başbakanlığa ulaştırılmış bulunmaktadır. Kararname Taslağına göre, bölgedeki şeker pancarı Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. tarafından satın alınacak ve Hazine yararlarına uygun şartların tesisi ile Amasya Şeker Fabrikasında işlenecektir.

İmzaya açılan Kararname Taslağının yürürlüğe girmesi ile bölge üreticisinin mağduriyetinin giderilmesi sağlanacaktır.

Madde 2. Şeker maliyetinde pancarın payı oldukça önemli yer tutmaktadır. Bu nedenle pancar fiyatları şirketlerin finansman durumlarını önemli ölçüde etkilemektedir. Son beş yılda Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. Genel Müdürlüğünün ürettiği şekerin maliyetinde pancarın payı % 44’ten % 73’e yükselmiştir. Bu sonuç, şirketin işletme sermayesi ihtiyacını arttırmış ve yabancı kaynak kullanımına yol açmıştır.

1999-2000 kampanya döneminde Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.’nin finansman ve stok fazlası sorununun yanısıra, destekleme kapsamındaki diğer tarımsal ürünlerin alım fiyatlarındaki artış oranına rağmen şeker pancarı alım fiyatı hedeflenen enflasyon oranının (% 44) üzerinde % 64 oranında artışla 27 000 TL/Kg olarak belirlenmiştir. Ayrıca alımlarda uygulanan tolerans miktarı üretim fazlası olmasına rağmen % 25 olarak tespit edilmiştir.

Stok sorunu yaşanmasına karşın üretimi teşvik eden ancak sosyal amaçlı olması nedeniyle ödenmesinde yarar görülen, Ağrı, Erciş, Erzurum, Kars ve Muş Şeker Fabrikalarına bağlı bölgelerdeki üreticilere ödenen teşvik primi bir önceki yıla göre % 150 oranında arttırılarak kilo başına 500 TL.’den 1 200 TL.’ye çıkarılmıştır.

1999-2000 kampanya döneminde üreticilere 420 Trilyon TL. pancar bedeli ödenmesi beklenmektedir. Bu bedelin yalnız 70 Trilyon TL’si Türk Şekerin kaynaklarından karşılanabilecektir.

Madde 3. Amasya Şeker Fabrikası A.Ş. tarafından 13.10.1999 tarihi itibariyle pancar alımlarına başlanmıştır. 15.10.1999 tarihinde kampanyaya başlayan fabrikada 21.10.1999 tarihi itibariyle 38 000 ton pancar işlenerek 3 000 ton şeker üretilmiştir.

2. — İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, Nazire Dedeman’ın oğlunun öldürülmesiyle ilgili iddialarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/551)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Bülent Akarcalı İstanbul

28 Eylül 1993 günü Umut Önal’ın öldürülmesiyle ilgili olarak Sayın Nazire Dedeman ve ailesinin kamuoyuna yaptığı duyusunda Bakanlığınıza yönelik soru ve iddialara ne gibi açıklamalar getirmeyi düşünmektesiniz?

T.C. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü 10.11.1999 Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01.250790

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMMBaşkanlığının 11.10.1999 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/551-1927/5284 sayılı yazısı.

İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

Soru önergesinde sözü edilen şahsın ölümüyle ilgili; yapılan hazırlık soruşturması sonucunda, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca 12.10.1993 tarih ve 1993/35875-1031 sayılı iddianame ile kamu davası açıldığı,

Ankara 2 nci Ağır Ceza Mahkemesinin 1993/190 esasında görülen davada, sanığın mahkûmiyetine karar verildiği, bu kararın Yargıtay 1 inci Ceza Dairesinin 22.6.1994 tarih ve 1994/1908 Esas, 1994/2089 Karar sayılı ilamı ile bozulduğu,

Bozma üzerine 1994/177 Esasla yürütülen yeniden yargılama neticesinde sanık hakkında mahkemece 13.9.1996 tarihli ve 1994/177 Esas, 1996/176 Karar sayı ile mahkûmiyet kararı verildiği, müşteki tarafın temyizi üzerine kararın, Yargıtay 1 inci Ceza Dairesinin 5.3.1997 tarih ve 1997/398 Esas, 1997/546 Karar sayılı ilamı ile onandığı,

Ceza Dairesinin onama kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca itiraz edildiği, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14.10.1997 tarih ve 1997/1-89 Esas, 1997/188 Karar sayılı “itirazın reddine” dair ilamı ile mahkeme kararının kesinleştiği,

Müşteki vekillerinin hazırlık tahkikatını yürüten görevliler hakkında yaptığı şikayet üzerine, soruşturma sonucunda Cumhuriyet Savcısı hakkında işlem yapılmasına yer olmadığına ilişkin AdaletBakanlığının 16.4.1999 tarihli olur verildiği, diğer görevliler hakkında verilen Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 26.5.1999 tarih ve 1998/101831 Hz. 1999/13131 sayılı takipsizlik kararına karşı yapılan itirazın, Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesinin 9.7.1999 tarih ve 1999/480 müt. sayılı kararı ile reddedildiği anlaşılmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Sadettin Tantan İçişleri Bakanı

3. — Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Kocaeli deprem bölgesinde bazı vakıfların yardım faaliyetlerine son verildiği iddialarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/561)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim. 29.9.1999 Zeki Ünal Karaman

Kocaeli Valiliği çadırkent kriz komitesi başkanlığı tarafından Vali Yardımcısı Ahmet Nevruz imzası ile Derince Belediye Başkanlığına gönderilen 22.5.1999 tarih ve 388 sayılı yazı ile Millî Gençlik Vakfı ve Hak Yol Vakfının çadırkentlerdeki faaliyetlerine son verilmesi istenilmektedir.

Diğer taraftan, yine Kocaeline bağlı Derince’de Türkiye Protestan Kiliseleri Yardım Koordinasyon Merkezi, türkçe incil dağıtmak da dahil her türlü hizmeti rahatça yürütmektedirler.

Sorularım şunlardır :

1. Millî Gençlik Vakfı ile Hakyol Vakfının hangi kanunsuz işini tespit ettiniz de depremzedelere yaptıkları yardımları engellediniz.

2. Türkiye’de İslamî değerleri yaşatmak, gençlerimizi şeytana tapmaktan korumak amacıyla kurulmuş bulunan vakıfların faaliyetlerine yasak getirilirken, Hristiyan propagandası yaptıkları aşikâr olan Türkiye Protestan Kiliseleri Yardım Koordinasyon Merkezinin faaliyetlerine niçin ses çıkarmıyorsunuz?

T.C. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü 11.11.1999 Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01.251995

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 11.10.1999 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/561-1938/5298 sayılı yazısı.

Karaman Milletvekili Zeki Ünal tarafından TBMMBaşkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

17 Ağustos 1999 günü meydana gelen depremin ardından deprem bölgesine yapılacak yardım faaliyetleriyle ilgili yayınlanan Başbakanlık Kriz Merkezinin 3.9.1999 gün ve BKYM-99-130 sayılı yazısı ile “Yardımların tedariki, kabulü, depolanması ve dağıtımı bir plan dahilinde il, ilçe kriz merkezleri tarafından yürütülmesi, ihtiyaçların tespit edilmesi ve gönderilmesinde bir karışıklığa sebebiyet verilmemesi için toplanan bu yardımların özel kişi ve kuruluşlar eliyle dağıtımına izin verilemeyerek il, ilçe kriz merkezleri ile bu merkezler nezdinde tesis edilmiş olan Lojistik Destek Koordinasyon Merkezlerine (LDKM) teslim edilmesi”nin istendiği,

Ayrıca, Bakanlığım Kriz Merkezinin 30.9.1999 gün ve 754 sayılı genelgesi ile “Özel çadırkentler, özel aşevleri ve özel aş çadırları gibi yardımlaşma faaliyetlerinin örnek uygulamalar olmaları yanında her türlü bölücü ve ayrılıkçı unsurların kolayca sızmalarına ve istismarına açık bulundukları düşünülerek, zararlı faaliyetlere yanlış yorum ve algılamalara meydan vermemek için özel çadırkentler, özel aşevleri ve özel aş çadırları gibi yardım faaliyetlerini yürüten ilgililerle gerekli ve uygun diyaloglar kurularak bunların yönetimlerinin valiliklerce devir alınıp yürütülmesi” hususu vakıflara iletilmiş, ancak (önergeye esas teşkil eden vakfın da içinde bulunduğu) bazı vakıfların belirtilen bu duruma riayet etmemeleri üzerine çadır kentlerdeki faaliyetlerin sona erdirildiği anlaşılmıştır.

Türkiye Protestan Kiliseleri Yardım Merkezinin bir kolu olarak faaliyet gösteren “Word Reloef” adlı organizasyonun yapmış olduğu faaliyetlerde (300 kadar konteyner ev kurulması, sağlık ve çadırkent hizmetleri verilmesi) resmî prosedüre ve genelgede geçen kurallara uymada herhangi bir zorluk çıkarmadıkları anlaşılmıştır.

Bilgilerinize arzederim.

Sadettin Tantan İçişleri Bakanı

4. — İstanbul Milletvekili Abdulkadir Aksu’nun, bir havayolu firmasına ayrıcalık sağlanarak yer hizmeti ruhsatı verildiği iddiasına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz’ün cevabı (7/575)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Ulaştırma Bakanı Sayın Enis Öksüz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Abdulkadir Aksu İstanbul

Bakanlığınızca hazırlanan 19.9.1999 tarihli resmî gazete de yayımlanarak yürürlüğe giren “Havaalanları Yer Hizmetleri Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” ile, Yönetmelikte tarif edilen şartlara uyan bir havayolu firmasına;

• Diğer yer hizmeti kuruluşlarının Devlete ödemek zorunda olduğu yaklaşık 20 milyon dolarlık ruhsat ücretinden 18 milyon dolarlık tenzilat sağlanmak (değişik madde 5/g bendi),

• Diğer Yer Hizmeti Kuruluşlarının sahip olmaları gereken asgari 3 yaşındaki teçhizat yükümlülüğünden de muaf tutulmak (değişiklik madde 6/a bendi), suretiyle mezkûr firmaya imtiyazlı bir şekilde yer hizmeti ruhsatı verilmesine imkân tanınmaktadır.

Buna göre;

1. Devletin kaynak arayışı içinde olduğu günümüz şartlarında Devletin 17 milyon dolarlık ruhsat gelirinden bir özel firma lehine eşitlik ilkesine aykırı olarak vazgeçilmesinin sebebi nedir?

2. Diğer firmaların enaz 25 milyon dolarlık yeni teçhizata sahip olmaları şart koşulduğu ve böylece uluslararası normlara uygun bir şekilde yer hizmetleri kuruluşlarının modern teknik kapasiteye sahip olmaları amaçlandığı halde; yukarıda zikredilen özel firmanın sözkonusu teçhizat şartından muaf tutulmasına hizmetin gereğiyle, idarî işlemlerdeki objektiflik ilkesiyle ve kamu yararıyla nasıl bağdaştırmaktasınız?

3. Kamuoyundan bu konuda gelen eleştiriler üzerine yeni yer hizmetleri ruhsatını ihtiyaç vukuunda tahsis suretiyle değil, ihale yolu ile verileceğini açıkladığınız halde, (bkz. 17.9.1999 tarihli Milliyet gazetesi, Güngör Uras köşesi)yayımlanan yönetmelikte bu konuda ihale usulüne yer verilmemiş olmasını nasıl açıklamaktasınız?

T.C. Ulaştırma Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı 8.11.1999 Sayı : B.11.0.APK.0.10.01.21./EA/-1481-1851

Konu : İstanbul Milletvekili Sayın Abdülkadir Aksu’nun yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 18.10.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-2193 sayılı yazısı.

İstanbul Milletvekili Sayın Abdulkadir Aksu’nun 7/575-1957 sayılı yazılı soru önergesinin cevabı hazırlanarak ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Enis Öksüz Ulaştırma Bakanı

İstanbul Milletvekili Sayın Abdulkadir Aksu’nun
7/575-1957 Sayılı Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı

Soru :

Bakanlığınızca hazırlanan ve 19.9.1999 tarihli resmî gazete de yayımlanarak yürürlüğe giren “Havaalanı Yer Hizmetleri Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” ile, Yönetmelikte tarif edilen şartlara uyan bir havayolu firmasına;

• Diğer yer hizmeti kuruluşlarının Devlete ödemek zorunda olduğu yaklaşık 20 milyon dolarlık ruhsat ücretinden 18 milyon dolarlık tenzilat sağlanmak (değişiklik madde 5/g) bendi),

• Diğer Yer Hizmeti Kuruluşlarının sahip olmaları gereken asgari 3 yaşındaki teçhizat yükümlülüğünden de muaf tutulmak (değişik madde 6/a bendi), suretiyle mezkûr firmaya imtiyazlı bir şekilde yer hizmeti ruhsatı verilmesine imkân tanınmaktadır.

Buna göre;

1. Devletin kaynak arayışı içinde olduğu günümüz şartlarında Devletin 17 milyon dolarlık ruhsat gelirinden bir özel firma lehine eşitlik ilkesine aykırı olarak vazgeçilmesinin sebebi nedir?

2. Diğer firmaların enaz 25 milyon dolarlık yeni teçhizata sahip olmaları şart koşulduğu ve böylece uluslararası normlara uygun bir şekilde yer hizmetleri kuruluşlarının modern teknik kapasiteye sahip olmaları amaçlandığı halde; yukarıda zikredilen özel firmanın sözkonusu teçhizat şartından muaf tutulmasına hizmetin gereğiyle, idarî işlemlerdeki objektiflik ilkesiyle ve kamu yararıyla nasıl bağdaştırmaktasınız?

3. Kamuoyundan bu konuda gelen eleştiriler üzerine yeni yer hizmetleri ruhsatını ihtiyaç vukuunda tahsis suretiyle değil, ihale yolu ile verileceğini açıkladığınız halde, (bkz. 17.9.1999 tarihli Milliyet gazetesi, Güngör Uras köşesi)yayımlanan yönetmelikte bu konuda ihale usulüne yer verilmemiş olmasını nasıl açıklamaktasınız?

Cevap :

1. Yapılan yönetmelik değişikliği ile, herhangi bir özel firma lehine eşitlik ilkesine aykırı olarak tasarrufta bulunulmamış; Yerli Havayolu taşıyıcılarının elindeki teçhizat ve personelin daha rantabl kullanılarak atıl kapasitenin ülke ekonomisine kazandırılması; yer hizmetlerinde rekabet artırıcı ortamın yaratılarak, daha geniş açılımlı haklı rekabet ortamının yaratılması ve bunun sonucunda ülke turizmine katkı sağlanması ile hizmet kalitesinin uluslararası standartlara yükseltilerek, hizmetin daha etkin ve emniyetli olarak yerine getirilmesi amaçlanmıştır. Ayrıca, 1996 yılından önce yürürlükte bulunan Havaalanları Yer Hizmetleri Yönetmeliğinde, yerli havayolu taşıyıcılarının kendileri dışında başka havayolu taşıyıcılarına da yer hizmetleri yapma yetkileri tekrar iade edilerek, mağduriyetleri giderilmiştir.

1996 yılında çıkarılan Yönetmeliğe istinaden Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü tarafından yayımlanan çalışma ruhsatı ücret tarifesine göre, yer hizmet kuruluşları A Grubu Dış Hat Çalışma Ruhsatları ilk veriliş ücretleri olarak Atatürk Havalimanı için 6 675 000 $, Antalya Havalimanı için 4 502 000 $, Adnan Menderes, Dalaman, Milas-Bodrum ve Kapadokya Havalimanları için 2 330 000 $, Esenboğa Havalimanı için 1 267 500 $, Adana ve Trabzon Havaalanı için 244 000 $ ve Diğer Havaalanları için 122 000 $ belirlenmiş olup, 17 Milyon dolarlık ruhsat ücreti sözkonusu değildir. Bugüne kadar hiçbir yer hizmeti kuruluşu böyle bir meblağ ödememiştir. Mevcut yer hizmetleri kuruluşlarımızdan Havaş ve Çelebi ilk ruhsat ücreti bedeli olarak Atatürk, Adnan Menderes, Antalya, Esenboğa Havalimanlarında çalışma yapmak üzere yaklaşık 10 000 $ ödeyerek ruhsat sahibi olmuşlardır.

Ayrıca, Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ile Yazeks İç ve Dış Tic. A.Ş. arasında imzalanan satış sözleşmesinin 15 inci maddesinde;

“İdare hisse çoğunluğuna sahip olduğu kamu kuruluşlarının Sivil Havacılık kuralları çerçevesinde Alıcı’nın, İdare’ye olan borçlarının tamamı ödeninceye kadar, ticarî yer hizmeti işletmesi (kendi dışındaki hava taşıtlarına) yapmayacağını kabul ve beyan eder” hükmü ile, Kamu Kuruşlarına ait havayollarının iki yıl süreyle, (Haziran-1995-Haziran-1997) yer hizmetleri yapmaması için korumacılık hakkı tanınmış; ancak Havaş, fiili olarak bu süreyi 5 yıl olarak kullanmıştır.

Yine, Havaş’ın özelleştirilmesi ile ilgili olarak ihaleye katılacakların verecekleri tekliflere ilişkin hususları içeren dokümanın 3 üncü maddesinin 5 inci paragrafında;

“Sivil Havacılık Mevzuatında belirtilenler dışında hukukî konularda idare’nin herhangi bir düzenleme yapma yetkisi bulunmamaktadır. Piyasaya yeni girecek firmalar mevcut mevzuat hükümlerine tabidir” ifadesine yer verilerek, özelleştirmeden sonra, yeni yer hizmetleri kuruluşlarının piyasaya girmesinin ve bu hizmetleri yapmasının serbest olduğu hususu da ihaleye katılan şirketlerin bilgisine sunulmuştur.

Böylece, havaalanlarındaki yer hizmetlerinin rekabete açılması, bu son yapılan Yönetmelik değişikliği ile hayata geçirilmiştir.

Havayolu taşıyıcıları A Grubu çalışma ruhsatı almadan en az 3 yıl önce, kendilerine yer hizmeti verebilmek için alacakları B Grubu çalışma ruhsatı ücretlerini, her iki yılda bir temdit ücretlerini, personelinin her yıl için havaalanına giriş kart ücretleri ile apronda kullandıkları araç ve teçhizatın plaka ücretlerini 3 yıl süreyle ödedikten sonra, ilaveten A Grubu çalışma ruhsatı ücretlerinin temdit ücretlerini de ödeyecekleri için devletin herhangi bir gelir kaybına uğratılması sözkonusu değildir.

2. Yönetmeliğin 14 üncü maddesinin “a” bendindeki “DHMİ tarafından belirlenen en az teçhizat listesi”nde yeralan ve özelliği olan teçhizatın, çalışma ruhsatına esas denetimin yapıldığı gün itibariyle azami 3 yaşında (3 yaş dahil) olması zorunludur.

Ancak, en az üç uluslararası trafiğe açık havaalanında teşkilâtlanarak, kendi uçaklarına yer hizmet türlerinin tamamını veya asgari yolcu trafik, yük kontrolü ve haberleşme ile ramp hizmetlerini vermek üzere en az üç yıllık B grubu çalışma ruhsatına sahip yerli hava taşıyıcılarının, A grubu çalışma ruhsatı talepleri halinde, DHMİ tarafından belirlenen En Az Teçhizat Listesi”nde yeralan ve “Özelliği Olan Teçhizat”, ilk çalışma ruhsatı verilişi esnasında, yaş sınırından muaftır hükmünden anlaşılacağı üzere, havayolu taşıyıcıları için herhangi bir teçhizatın muaf tutulması sözkonusu olmayıp, yalnızca ilk çalışma ruhsatı verilişi esnasında havayolu taşıyıcılarının elindeki mevcut teçhizatın faal ve bakımlı olması koşuluyla daha rantabl kullanılarak, ülke ekonomisine kazandırılması düşünülmüştür.

Ayrıca, yer hizmetleri, uçuş emniyeti bakımından çok önemli bir hizmet olup, en az 3 yıl kendi uçaklarına yer hizmetleri yapan havayolu taşıyıcılarına, bu hizmeti yapmaya müsaade edilmesi ile uçuş emniyeti, aprondaki araç trafiği ve yer hizmetleri kuruluşlarına yer tahsisi imkânları konusundaki zorluklar da ortadan kaldırılmıştır.

3. Çalışma ruhsatlarının nasıl verileceği mevcut Yönetmelik ile belirlenmiş olup, kuruluşlar DHMİ tarafından belirlenen çalışma ruhsatları ücretlerini ve Yönetmeliğin 23 üncü maddesi “h” bendi ile her bir hizmet türü için uçak tipi ve koltuk sayılarına göre sınıflandırılacak her bir uçak için DHMİ tarafından belirlenecek ücretleri “Hizmet Yapabilme Hakkı Karşılığı” olarak DHMİ’ye ödemeleri koşuluyla ve havaalanındaki toplam uçak ve yolcu trafiği ile yer tahsis imkânları da dikkate alınarak çalışma ruhsatı verilmektedir. Bununla birlikte aynı anda meydan ihtiyacından daha fazla talep olması halinde ise ihale yoluna gidilebilecektir.

5. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, yedinci ve sekizinci beş yıllık kalkınma planlarının uygulanmasına ilişkin sorusu ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu’nun cevabı (7/578)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Turizm Bakanı Erkan Mumcu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmak üzere aşağıdaki sorularımı arzediyorum. 4.10.1999 Ertuğrul Yalçınbayır Bursa

Sorular :

Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı kapsamında sorumlu ve/veya koordinasyon ve işbirliği bakımından ilgili bakanlık olarak :

1. Hukukî ve kurumsal düzenlemeler itibariyle Plan Dönemi hedeflerini gerçekleştirebildiniz mi?

2. Plan Döneminde gerçekleşmeyen ve/veya gerçekleşemeyecek hukukî projeleriniz nelerdir? Projelerin gerçekleşmeme sebebi nedir?

3. Sorumlu bakanlık olarak koordinasyon ve işbirliği bakımından ilgili kuruluşlardan yeterli servis alabildiniz mi?

4. Yedinci Beş Yıllık Plan Döneminden Sekizinci Beş Yıllık Dönemine kalacak en önemli projeleriniz nelerdir?

5. Sekizinci Beş Yıllık Plan Dönemi çalışmalarınız hangi safhadadır?

T.C. Turizm Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı 10.11.1999 Sayı : B.17.0.APK :1135-31445

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 18 Ekim 1999 tarih ve 1960/5371 sayılı yazıları.

Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın, VII. ve VIII nci Beş Yıllık Kalkınma Planı Dönemlerinde Bakanlığımca yapılan/yapılacak uygulamalar hakkında yönelttiği sorulara cevap teşkil eden bilgiler ilişikte sunulmaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Erkan Mumcu Turizm Baka

Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın VII. ve VIII nci Beş Yıllık Kalkınma Planları Kapsamında Bakanlığımıza Yönelttiği Sorular ve Bakanlığımızca Verilen Cevaplar

Soru 1 : Hukukî ve kurumsal düzenlemeler itibariyle Plan Dönemi hedeflerini gerçekleştirebildiniz mi?

Cevap 1 : VII nci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde Bakanlığımız ile ilgili olarak gerçekleştirilmesi öngörülen Hukukî ve Kurumsal Düzenlemeler çerçevesinde Planda belirtilen bütün Kanun Tasarı Taslakları hazırlanmış olup, bunlardan bazıları Bakanlar Kurulu tarafından imzalanıp Türkiye Büyük Millet Meclisine Kanun Tasarısı olarak gönderilmiş, ancak kanunlaşmamıştır. Kanun tasarı taslakları ise, diğer Bakanlıkların taslaklara tümden karşı çıkmaları sebebi ile tasarı haline gelememiştir.

Soru 2 : Plan döneminde gerçekleşmeyen ve/veya gerçekleşemeyecek hukukî projeleriniz nelerdir? Projelerin gerçekleşmeme sebebi nedir?

Cevap 2 : Plan döneminden bugüne kadar gerçekleşmeyen hukukî düzenlemeler;

• Turizm Bakanlığı Teşkilât Kanununun çıkarılması

• Türkiye Seyahat Acentaları ve Seyahat Acentaları Birliği Yasasının günün koşullarına uygun hale getirilmesi.

• Türkiye Turistik Otelciler ve Turizm İşletmecileri Birliği Yasasının çıkarılması.

• Deniz Turizm Birliği Yasasının çıkarılması.

• Türkiye Turist Rehberleri Birliği ve Turist Rehber Odaları Yasasının çıkarılması.

• Türkiye Pansiyon İşletmeleri Birliği Yasasının çıkarılması.

Teşkilât Kanun Tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmiş ancak kadük olmuş; Bakanlığımızca hazırlanan “Seyahat Acentaları ve Seyahat Acentaları Birliği Kanunu Tasarısı”, “Pansiyon İşletmeleri ve Türkiye Pansiyon İşletmecileri Birliği Kanunu Tasarısı”, “Türkiye Turist Rehber Odaları Birliği Kanunu Tasarısı”, “Türkiye Deniz Turizmi Kanunu Tasarısı” ve “Türkiye Turistik Otelciler ve Turizm İşletmecileri Birliği Kanunu Tasarısı”na Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından tümden karşı çıkılması nedeniyle Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilememiştir.

Soru 3 : Sorumlu bakanlık olarak koordinasyon ve işbirliği bakımından ilgili kuruluşlardan yeterli servis alabildiniz mi?

Cevap 3 : Sorumlu Bakanlık olarak koordinasyon ve işbirliği bakımından ilgili kuruluşların bazılarından yeterli servis alınırken, bir kısmından da alınamamıştır.

Soru 4 : Yedinci Beş YıllıkPlan Döneminden Sekizinci Beş Yıllık Plan Dönemine kalacak en önemli projeleriniz nelerdir?

Cevap 4 : Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminden Sekizinci Beş YıllıkKalkınma Planı Dönemine kalan önemli projelerimiz 16 adet olup, bu ana projelerin altında çok sayıda alt projeler yer almaktadır. Bunların içinde turizm açısından önem ve devamlılık arz eden projelerimiz ise şunlardır :

* Tanıtma Projesi

* Akdeniz Ege Turizm Altyapı Kıyı Yönetimi (ATAK) Projesi

* Doğal ve Kültürel Varlıklar ile Turizmin Çeşitlendirilmesi ve Yaygınlaştırılması Kapsamında Planlama Altyapı Uygulamaları

* Turizm Alan ve Merkezleri ile Turizm Yerleşim Merkezlerini Kapsayan Uygulamalar Araştırma Projeleri’dir.

Soru 5 : Sekizinci Beş Yıllık Plan Dönemi çalışmalarınız hangi safhadadır?

Cevap 5 : VIII inci Beş Yıllık Kalkınma Planı Dönemine esas olmak üzere, “Turizm Sektöründe Kalıcı Politikalar 2005 ve 2010 Erimli Projeler” hazırlık çalışması yapılmıştır. Bu çalışmanın I inci bölümünde “Dünyada ve Türkiye’de Mevcut Durum Beklenen Gelişmeler” II nci bölümünde ise “Değerlendirme ve Öneriler” yer almıştır. Ayrıca, iç turizmin canlandırılması konusunda geniş kapsamlı bir çalışma yapılmıştır.

6. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, yedinci ve sekizinci beş yıllık kalkınma planlarının uygulamasına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu’nun cevabı (7/578)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmak üzere aşağıdaki sorularımı arz ediyorum. 4.10.1999 Ertuğrul Yalçınbayır Bursa

Sorular :

Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı kapsamında sorumlu ve/veya koordinasyon ve işbirliği bakımından ilgili bakanlık olarak :

1. Hukukî ve kurumsal düzenlemeler itibariyle Plan Dönemi hedeflerini gerçekleştirebildiniz mi?

2. Plan Döneminde gerçekleşmeyen ve/veya gerçekleşemeyecek hukukî projeleriniz nelerdir? Projelerin gerçekleşmeme sebebi nedir?

3. Sorumlu bakanlık olarak koordinasyon ve işbirliği bakımından ilgili kuruluşlardan yeterli servis alabildiniz mi?

4. Yedinci Beş Yıllık Plan Döneminden Sekizinci Beş Yıllık Plan Dönemine kalacak en önemli projeler nelerdir?

5. Sekizinci Beş Yıllık Plan Dönemi çalışmalarınız hangi safhadadır?

T.C. Millî Savunma Bakanlığı 8.11.1999 KAN.KAR. : 1999/7031-GK

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 18 Ekim 1999 tarihli ve KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.00.02-2192 sayılı yazısı.

Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır tarafından verilen ve İlgi Ek’inde gönderilerek cevaplandırılması istenilen, 7/578 sayılı “Yedinci ve sekizinci kalkınma planlarının uygulanmasına ilişkin” yazılı soru önergesinin cevabı Ek’te sunulmuştur.

Arz ederim.

Sabahattin Çakmakoğlu Millî Savunma Bakanı

Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır Tarafından Verilen
7/578 Sayılı Yazılı Soru Önergesinin Cevabı

1. Millî Savunma Bakanlığına ait projeler gizlilik nedeniyle kalkınma planlarında yer almamakta, Genelkurmay Başkanlığınca hazırlanan ve Bakanlıkça benimsenen Stratejik Hedef Planı (SHP) ve on yıllık Tedarik Planı (OYTEP) çerçevesinde, gelişim ve tedarik faaliyetleri yürütülmektedir.

2. Genelkurmay Başkanlığının Görev ve Yetkilerine Ait 1324 sayılı Kanunla, Silahlı Kuvvetlerin savaşa hazırlanmasında ilke ve öncelikler ile ana programları belirleme yetki ve sorumluluğu Genelkurmay Başkanına verildiğinden, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planlarında Millî Savunma Bakanlığını ilgilendiren hukukî ve kurumsal düzenlemelere ilişkin bir proje yer almamaktadır.

Bilgilerinize sunulur.

Sabahattin Çakmakoğlu Millî Savunma Bakanı

7. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, yedinci ve sekizinci beş yıllık kalkınma planlarının uygulamasına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in cevabı (7/591)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Dışişleri Bakanı İsmail Cem tarafından yazılı olarak cevaplandırılmak üzere aşağıdaki sorularımı arzediyorum. 4.10.1999 Ertuğrul Yalçınbayır Bursa

Sorular :

Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı kapsamında sorumlu ve/veya koordinasyon ve işbirliği bakımından ilgili bakanlık olarak :

1. Hukukî ve kurumsal düzenlemeler itibariyle Plan Dönemi hedeflerini gerçekleştirebildiniz mi?

2. Plan Döneminde gerçekleşmeyen ve/veya gerçekleşemeyecek hukukî projeleriniz nelerdir? Projelerin gerçekleşmeme sebebi nedir?

3. Sorumlu bakanlık olarak koordinasyon ve işbirliği bakımından ilgili kuruluşlardan yeterli servis alabildiniz mi?

4. Yedinci Beş Yıllık Plan Döneminden Sekizinci Beş Yıllık Plan Dönemine kalacak en önemli projeleriniz nelerdir?

5. Sekizinci Beş Yıllık Plan Dönemi çalışmalarınız hangi safhadadır?

T.C. Dışişleri Bakanlığı Siyaset Planlama Genel Müdürlüğü 9.11.1999 Sayı : SPGM/717-487

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : A.01.0.GNS.O.10.00.02-7/591-1973/5385

Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın İlgi’de kayıtlı Soru Önergesi’nin cevabı ilişikte sunulmuştur.

Saygılarımla arz ederim.

İsmail Cem Dışişleri Bakanı

Soru : Hukukî ve kurumsal düzenlemeler itibariyle Plan Dönemi hedeflerini gerçekleştirebildiniz mi?

Cevap : Hukukî ve kurumsal düzenlemeler itibariyle Plan Dönemi hedefleri genel olarak gerçekleştirilmiştir.

Soru : Plan döneminde gerçekleşmeyen ve/veya gerçekleşemeyecek hukukî projeleriniz nelerdir? Projelerin gerçekleşmeme sebebi nedir?

Cevap : 90 K010580 proje numaralı “Dışişleri Bakanlığı Ek Bina İnşaatı” işinde, inşaat zemiinde beklenenden daha üst seviyede yeraltı suyu çıkması dolayısıyla ilave tedbirlerin alınması zaruretinin belirmesi ayrıca, müteahhidin ölmesi üzerine işin Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca tasfiye ve yeniden ihalesinin gerekmesi nedenleriyle gecikmeler olmuştur.

Soru : Sorumlu bakanlık olarak koordinasyon ve işbirliği bakımından ilgili kuruluşlardan yeterli servis alabildiniz mi?

Cevap : Koordinasyon ve işbirliği bakımından ilgili kuruluşlardan yeterli servis ve destek alınmıştır.

Soru : Yedinci Beş Yıllık Plan Döneminden Sekizinci Beş Yıllık Plan Dönemine kalacak en önemli projeleriniz nelerdir?

Cevap : Yukarıda belirtilen 90K010580 proje numaralı ek bina inşaatımızın, Sekizinci Beş Yıllık Plan Dönemine kalmaması ve Yedinci Beş Yıllık Plan Döneminin son yılı olan 2000 yılında bitirilebilmesi amacıyla gerekli plan ve bütçe tedbirleri alınmaktadır. Bu bağlamda yeterli ödenek sağlanamaması halinde esasen fevkalade elverişsiz koşullar altında çalışmak zorunda bulunan Bakanlığımızın yerleşim düzeni, arşiv, dokümantasyon ve güvenlik şartları bakımından daha da vahim ve ciddi sonuçlar doğurabilecek bir durumda kalacağı belirtilmelidir. Bu itibarla, sözkonusu projenin ivedilikle sonuçlandırılması gerekmektedir. Bununla birlikte, öngörülemeyen bir mücbir sebebin ortaya çıkması halinde projenin ancak cüz’i ve hizmeti engellemeyecek bir kısmının 2001 yılına bırakılması cihetine gidilebileceği düşünülmektedir.

Soru : Sekizinci Beş Yıllık Plan Dönemi çalışmalarınız hangi safhadadır?

Cevap : Sekizinci Beş Yıllık Plan Dönemi çalışmaları sürdürülmektedir ve 2000 yılı verilerinin belli olmasını müteakip kesinleştirilecektir.

8. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, yedinci ve sekizinci beş yıllık kalkınma planlarının uygulamasına ilişkin Devlet Bakanı Recep Önal’dan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli’nin cevabı (7/606)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sn. Recep Önal Devlet Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmak üzere aşağıdaki sorularımı arz ediyorum. 4.10.1999 Ertuğrul Yalçınbayır Bursa

Sorular:

Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı kapsamında sorumlu ve/veya koordinasyon ve işbirliği bakımından ilgili bakanlık olarak:

1. Hukukî ve kurumsal düzenlemeler itibariyle Plan Dönemi hedeflerini gerçekleştirebildiniz mi?

2. Plan Döneminde gerçekleşmeyen ve/veya gerçekleşemeyecek hukukî projeleriniz nelerdir? Projelerin gerçekleşmeme sebebi nedir?

3. Sorumlu bakanlık olarak koordinasyon ve işbirliği bakımından ilgili kuruluşlardan yeterli servis alabildiniz mi?

4. Yedinci Beş Yıllık Plan Döneminden Sekizinci Beş Yıllık Plan Dönemine kalacak en önemli projeleriniz nelerdir?

5. Sekizinci Beş Yıllık Plan Dönemi çalışmalarınız hangi safhadadır?

T.C. Başbakanlık 2.11.1999 Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığı (Ekonomik Modeller ve Stratejik Araştırmalar Genel Müdürlüğü) Sayı: B.02.0.DPT.0.07.02.11.31/4256

Konu: Soru önergesinin cevabı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: a)TBMM Başkanlığının Devlet Bakanlığına (Sayın Recep Önal) hitaben 18.10.1999 tarihli ve KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/606-1988/5401 sayılı yazısı.

b) Devlet Bakanlığının (Sayın Recep Önal) Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcılığına hitaben 23.10.1999 tarih ve B.02.0.004/(16)3155 sayılı yazısı.

İlgi (a) yazıda yeralan Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın VII. ve VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planlarının uygulanmasına ilişkin yazılı soru önergesi, ilgi (b) yazı gereğince Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcılığımız tarafından cevaplandırılarak ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Devlet Bahçeli Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı

T.C. Devlet Bakanlığı 23.10.1999 Sayı: B.02.0.004/(16)3155

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcılığına

(Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığı)

İlgi: 18.10.1999 tarihli KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/606-1988/5401 sayılı yazısı.

Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın yedinci ve sekizinci beş yıllık kalkınma planlarının uygulanmasına ilişkin olarak tarafıma yönelttiği yazılı soru önergesi konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığından alınan ilgi yazı ve eki önergenin suretleri, ilgisi dolayısıyla ilişikte gönderilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

Recep Önal Devlet Bakanı

Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın 4.10.1999 Tarihinde TBMM Başkanlığına
Yazılı Olarak Cevaplandırılmak Üzere Arz Ettiği Soruların Cevapları Aşağıdadır:

Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Kapsamında hukukî ve kurumsal düzenlemelerin gerçekleşme durumları şöyledir :

Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1996-2000), 30.10.1984 tarih ve 3067 sayılı Kanun gereğince, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 18.7.1995 tarihli 142 nci Birleşiminde onaylanmıştır. Yedinci Plan daha önceki Planlardan farklı bir yaklaşımla hazırlanmış olup, Durum Değerlendirmesi, Yirmi Yapısal Değişim Projesi, Makroekonomik Politikalar ve Projeksiyonlardan oluşmaktadır. Yapısal Değişim Projeleri; İnsan Kaynaklarının Geliştirilmesi, Tarım-Sanayi ve Dünya ile Bütünleşme, Ekonomide Etkinliğin Artırılması, Bölgesel Dengelerin Sağlanması ve Çevrenin Korunması ve Geliştirilmesi olmak üzere beş başlık altında yeralmaktadır.

Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planının hedeflerine ulaşılmasında, Planda ve Yıllık Programlarda yeralan projelerin gerçekleşmesinde hukukî ve kurumsal düzenlemelerin önemli bir araç olacağı düşünülmüştür. Planda hukukî ve kurumsal düzenlemelerin genel ilkeleri belirtilmiş olup, bu ilkelerin Yıllık Programlarla hayata geçirilmesi öngörülmüştür.

Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planının birinci dilimini oluşturan 1996 yılı programında 232 adet hukukî ve kurumsal düzenleme yeralmıştır. 1996 yılı itibariyle, bu hukukî ve kurumsal düzenlemelerin 9 adedi gerçekleşmiş olup, 10 adedi de kısmen gerçekleşmiştir. Ayrıca 22 adet hukukî ve kurumsal düzenleme tasarı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde yeralırken, 3 adedi de Bakanlar Kurulu gündeminde beklemiştir. Diğer 188 adet hukukî ve kurumsal düzenlemenin 158’i ile ilgili çalışmalara devam edilmiş olup, 30 adet hukukî ve kurumsal düzenlemeyle ilgili kayda değer bir gelişme sağlanamamıştır.

Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planının ikinci dilimini oluşturan 1997 yılı programında 267 adet hukukî ve kurumsal düzenleme yeralmıştır. 1997 yılı itibariyle, bu Hukukî ve kurumsal düzenlemelerin 13 adedi gerçekleştirilmiş olup, 25 adedi de kısmen gerçekleşmiştir. Ayrıca 30 adet hukukî ve kurumsal düzenleme tasarı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde yeralırken, 4 adedi de Bakanlar Kurulu gündeminde beklemiştir. Diğer 195 adet hukukî ve kurumsal düzenlemenin 144’ü ile ilgili çalışmalara devam edilmiş olup, 51 adet hukukî ve kurumsal düzenlemeyle ilgili kayda değer bir gelişme sağlanamamıştır.

Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planının üçüncü dilimini oluşturan 1998 yılı programında 279 adet hukukî ve kurumsal düzenleme yeralmıştır. 1998 yılı itibariyle, bu hukukî ve kurumsal düzenlemelerin 13 adedi gerçekleşmiş olup, 24 adedi de kısmen gerçekleşmiştir. Ayrıca 45 adet hukukî ve kurumsal düzenleme tasarı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde yeralırken, 11 adedi de Bakanlar Kurulu gündeminde beklemiştir. Diğer 186 adet hukukî ve kurumsal düzenlemenin 141’i ile ilgili çalışmalar devam edilmiş olup, 45 adet hukukî ve kurumsal düzenlemeyle ilgili kayda değer bir gelişme sağlanamamıştır.

Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planının dördüncü dilimini oluşturan 1999 yılı programında 240 adet hukukî ve kurumsal düzenleme yer almaktadır. 1999 yılı Ağustos ayı itibariyle, bu Hukukî ve kurumsal düzenlemelerin 14 adedi gerçekleşmiş olup, 14 adedi de kısmen gerçekleşmiş durumdadır. Ayrıca 17 adet hukukî ve kurumsal düzenleme tasarı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde yer alırken, 12 adedi de Bakanlar Kurulu gündeminde bulunmaktadır. Diğer 183 adet hukukî ve kurumsal düzenlemenin 136’sı ile ilgili çalışmaları devam etmekte olup, 47 adet hukukî ve kurumsal düzenlemeyle ilgili kayda değer bir gelişme sağlanamamıştır.

Ancak yukarıdaki rakamlar değerlendirilirken Plan dönemi boyunca hükümet ve yasama dönemi değişiklikleri nedeniyle, programlar arasında özellikle TBMM veya Bakanlar Kurulu gündeminde bulunan tedbirler itibariyle bir içiçe geçmenin sözkonusu olabileceği dikkate alınmalıdır.

Öte yandan 8 inci Beş Yıllık Kalkınma Planı çalışmaları Plan hazırlama pratiğinin öngördüğü biçimde, ülkenin ekonomik ve sosyal koşulları ile globalleşme olgusunun getirdiği fırsatlar dikkate alınarak Devlet Planlama Teşkilâtı bünyesinde sürdürülmektedir.

İlk olarak Sekizinci Plan hazırlığı çalışmalarında dikkate alınmak üzere Altıncı ve Yedinci Planların değerlendirmeleri esas olarak tamamlanmış bulunmaktadır.

Bu çerçevede, makro büyüklüklerin belirlenmelerine yönelik alternatif çalışmalar sürdürülmektedir.

14.8.1999 tarih ve 23786 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 1999/7 sayılı Başbakanlık Genelgesi ile Plan hazırlık sürecinin önemli bir boyutu olan Özel İhtisas Komisyonları hazırlık çalışmaları başlatılmış bulunmaktadır. Bu çerçevede belirlenen 95 komisyonda görev alması düşünülen özel, kamu ve üniversite temsilcilerinden oluşan isimler belirlenmiştir. Üyeleri belirlenen Komisyonlar önümüzdeki günlerde ilk toplantılarını yaparak çalışmalara başlayacaktır.

1999 yılı Yatırım Programında yeralan ve bitiş yılları 2001 ve sonrasına kalan önemli projeler listesi aşağıda sunulmuştur.

1999 Yılı Yatırım Programında Yeralan ve Bitiş Yılları
2001 ve Sonrasına Kalan Önemli Projeler Listesi

Başlama Bitiş

Proje No Proje Adı İlgili Kuruluş Yılı Yılı

TARIM SEKTÖRÜ

85A010170 Kralkızı-Dicle I. Merhale DSİ GN. MÜDÜRLÜĞÜ 1985 2005

66A010310 Aş. Büyük Menderes DSİ GN. MÜDÜRLÜĞÜ 1966 2003

66A010312 Çivril-Işıklı Baklan Projesi DSİ GN. MÜDÜRLÜĞÜ 1966 2003

84A010120 Erzurum (Kuzgun-Daphan) Projesi DSİ GN. MÜDÜRLÜĞÜ 1984 2003

86A010250 İpsala II. Merhale DSİ GN. MÜDÜRLÜĞÜ 1986 2002

85A010230 Gölhisar-Acıpayam I. Merhale DSİ GN. MÜDÜRLÜĞÜ 1985 2002

İMALAT SEKTÖRÜ

89C120080 Aliağa Komp.Fab.Rehab.ve Tevsii PETKİM A.Ş. GN. MD. 1989 2001

94C130060 İzmir Raf. CCR ve İzom. TÜPRAŞ GN. MD. 1994 2001

94C130070 İzmit Raf. İzom. Proj. TÜPRAŞ GN. MD. 1994 2001

97C130040 Dizel Kükürt Giderme Ünitesi

(İzmir-Aliağa) Dizel Kükürt

Giderme ve LPG Tat. Üniteleri TÜPRAŞ GN. MD. 1997 2002

98C130040 (Kırıkkale) Yeni Reformer ve

Dizel Kükürt Giderme Üniteleri TÜPRAŞ GN. MD. 1998 2003

98C130050 (Kocaeli-Körfez) TÜPRAŞ GN. MD. 1998 2002

ENERJİ SEKTÖRÜ

93D020060 Sınır Fırat DSİ GN. MÜDÜRLÜĞÜ 1993 2001

93D020070 Deriner DSİ GN. MÜDÜRLÜĞÜ 1993 2005

94D020090 Obruk DSİ GN. MÜDÜRLÜĞÜ 1994 2003

91D020070 Alparslan I ve II Baraj ve HES DSİ GN. MÜDÜRLÜĞÜ 1991 2006

96D010050 Çan Termik San. TEAŞ GN. MD. 1996 2002

ULAŞTIRMA SEKTÖRÜ

KARAYOLU ULAŞTIRMASI

93E040660 Antalya-Alanya TCK GN.MD. 1993 2001

93E040660 Samsun Şehir Geçişi TCK GN. MD. 1993 2001

77E040640 Diyarbakır-Siverek-Ş.Urfa TCK.GN.MD. 1977 2002

83E040260 D. Karadeniz Sah. Yolu (Araklı Hopa) TCK.GN.MD. 1998 2002

93E040240 Bitümlü Sıcak Karışımı Kaplama

Yap. (İhaleli) TCK.GN.MD 1993 2005

-İzmir-Manisa

-Bornova-Turgutlu-Salihli

96E040170 Karayolu İyileş. Ve Tra.Güv.Prj. TCK.GN.MD. 1996 2001

-Ankara-Polatlı-Sivrihisar

-Samsun-Çorum-Sungurlu

91E040180 Karayolu İyileştirme Prj. (KİP) TCK.GN.MD. 1991 2002

-Samsun-Ünye

-Ünye-Piraziz (Bolaman Varyantı Hariç)

-Espiye-Çarşıbaşı (Giresun Geçişi Dahil)

-Uşak-Kula

-Kula-Alaşehir Ayrımı

-Bursa-İnegöl-Bozüyük

73E040980 Bitümlü Sıcak Karışımı TCK GN. MD. 1973 2002

-Çarşıbaşı-Trabzon-Araklı

97E040210 Bolaman-Perşembe TCK GN. MD. 1997 2001

96E040160 Boyüyük-Bilecik-Adapazarı TCK GN. MD. 1996 2005

97E040170 Bursa-Karacabey TCK GN. MD. 1997 2002

97E040760 Konya-Karaman TCK GN. MD. 1997 2003

77E040650 Hopa Kemalpaşa Sarp TCK GN. MD. 1977 2001

86E040170 Sakarya-Kazancı-Hendek-Bol.

Ank. Otoyolu TCK. GN. MD. 1986 2001

86E040180 İzmir-Torbalı-Aydın-Denizli

-(İzmir Çevreyolu Dah.)İzmir-Aydın TCK GN. MD. 1986 2002

93E040290 Gaziantep-Şanlıurfa TCK GN. MD. 1993 2001

DEMİRYOLU ULAŞTIRMASI

98E010170 Gebze-H. Paşa ve Sirkeci-Halkalı

Banliyö Hat İyileştirilmesi TCDD GN. MD. 1998 2002

97E010170 Türkiye-Gürcistan

(Kars-Tiflis Dmy. Bağ.) TCDD GN. MD. 1997 2001

HAVAYOLU ULAŞTIRMASI

97E030220 Sabiha Gökçen Havaalanı İnşaatı M.S. Bakanlığı Savunma Sanayi Müsteşarlığı 1997 2002

96E030170 GAP Uluslararası Havalanı İnşaatı DHMİ GN. MD. 1997 2001

HABERLEŞME

90E110170 Millî Monitör Sistemi TELSİZ GN. MD. 1990 2001

TURİZM SEKTÖRÜ

89F000510 Akdeniz Ege Turizm Altyapı

Kıyı Yönetimi (ATAK) projesi TURİZM BAKANLIĞI 1989 2001

95F000190 Gelibolu Y. Adası Tarihi Milli

Park Özel Pr. ORMAN BAKANLIĞI1 1995 2001

SAĞLIK SEKTÖRÜ

94I001560- II Sağlık Projesi SAĞLIK BAKANLIĞI 1994 2001

94I001620

90I001220 Turgut Özal Tıp Merkezi İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ 1990 2001

95I000170 Biyolojik Kont.ve Aşı Serum ve

Biyolojik Üni.

Üretim Mrk.+Serum Purifikasyon

Mrk. İnş. REFİK SAYDAM HIF.MRK. 1995 2001

DKH SEKTÖRÜ

91K050070 Büyük İstanbul İçmesuyu Projesi

II. Merhale (Büyük Melen Projesi) DSİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1991 2004

9. – İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin’in, Gülhane Askerî Tıp Akademisinin açılış töreninde yapılan bir konuşmaya ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu’nun cevabı (7/612)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorunun Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygı ile arz ederim.

Mehmet Ali Şahin İstanbul

Soru:

Yurdumuzdaki güzide akademilerden birisi olan Gülhane Askerî Tıp Akademisinin açılış töreninde konuşma yapan Tuğgeneral Yalçın Işımer Millî Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’u arap milliyetçiliği ile itham etmiş, Peygamber Efendimizi ve Bedir Savaşındaki sahabeyi bedevi olarak nitelemek suretiyle vahim bir hata yapmıştır.

1. Diş Tabibi general tarafından yapılan bu konuşma metni Gülhane Askerî Tıp Akademisi Komutanlığınca önceden incelenmiş midir?

2. Bu konuşmadan Genel Kurmay Başkanının haberi var mıdır?

3. Bu konuşmadan sonra Okul Komutanlığınca ve Genel Kurmay Başkanlığınca nasıl bir işlem yapılmıştır?

T.C. Millî Savunma Bakanlığı 8.11.1999 KAN. KAR. : 1999/7032-GK

Konu: Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: TBMM Başkanlığının 18 Ekim 1999 tarihli ve KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.00.02-2192 sayılı yazısı.

İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin tarafından verilen ve İlgi Ek’inde gönderilerek cevaplandırılması istenilen, 7/612 sayılı “Gülhane Askerî Tıp Akademisinin açılış töreninde yapılan bir konuşmaya ilişkin” yazılı soru önergesinin cevabı ekte sunulmuştur.

Arz ederim.

Sabahattin Çakmakoğlu Millî Savunma Bakanlığı

İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin Tarafından Verilen
7/612 Sayılı Yazılı Soru Önergesi Cevabı

1. Gülhane Askerî Tıp Akademisinin 27 Eylül 1999 tarihinde icra edilen 1999-2000 Eğitim-Öğretim yılı açılış töreni sırasında, Prof. Diş Tbp. Tuğg. Yalçın Işımer’in “Atatürk’üm ve Türkçem” konulu açılış konuşmasının, Müslümanların önderlerini küçültüçü, Mehmet Akif Ersoy’u tahkir ve tezyif edici, tamamen siyasî içerikli ve Türkiye’nin uluslararası çıkarlarını zedeleyici mahiyette olduğuna ilişkin değerlendirmeler maksatlı, dayanıksız ve iyi niyetten uzak saptamalardır. Nitekim, “... Tanrı bütün kullarını sever, Arab’ı Türk’e üstün saymaz... Tanrı her yerdedir, O herşeyi bilir...” temel saptamalarını içeren bir anlatımın aksi maksada yönelik olabileceğini düşünmek mümkün görülmemektedir.

2. Gülhane Askerî Tıp Akademisi, 2955 Sayılı Kanunla kurulmuş, bilimsel özerkliğe sahip, Atatürk ilkelerine bağlı, millî şuur ve disiplini görev bilen, lisans ve lisansüstü düzeyde eğitim ve öğreti, bilimsel araştırma ve yayın yapan bir yüksek öğretim kurumudur. Bu bakımdan, konferans konusu olan Türkçe dilinin kullanımı bağlamında, Mehmet Akif Ersoy’un Kuran’ın Türkçe’ye çevrilmesine ilişkin yaklaşımına karşı değerlendirmelerinin, bu bilimsel özerklik çerçevesinde düşünülmesi gerekmektedir.

3. Konferans içeriğinde, Arap uluslarının aşağılanması sözkonusu değildir. Karşı çıkılan, Arap ulusu ve bu ulusun uluslararası toplumdaki saygın konumu değil; İslâmiyetin arkasına sığınılarak yürütülen Arap milliyetçiliğidir. Neticede “Müslüman” olmakla, deyim yerinde ise “Araplaşmak” kavramlarının özdeşleştirilmesine, “din” kavramı araç olarak kullanılmak suretiyle “ulus” kavramının Arap milliyetçiliği lehine yok edilmesine karşı çıkıldığı anlaşılmaktadır.

4. Mehmet Akif Ersoy’un elbette, İstiklâl Marşımızın şairi olarak hepimiz için geçerli saygın bir yeri vardır. Ancak bu, belli bir konudaki görüşünün, özellikle de bilimsel bir zeminde eleştirilemeyeceği anlamına gelmemeli, bu olayda olduğu gibi Mehmet Akif Ersoy’un manevî şahsiyetinin tahkir ve tezyif edildiği düşünülmemelidir.

5. Konuşma, akademik çerçevede değerlendirilmelidir. Konuşma metni; Genelkurmay Başkanlığınca önceden incelenmediği gibi, incelenmiş veya onaylanmış olması da gerekmemektedir.

6. Anayasal düzenin korunması gerekliliğine ilişkin olarak ve uygun forumda görüş beyan edilmesi, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu kapsamında siyasî faaliyette bulunmak olarak değerlendirilmediğinden, herhangi bir soruşturmaya da gerek görülmemiştir.

Bilgilerinize sunulur.

Sabahattin Çakmakoğlu Millî Savunma Bakanı

10. – Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik’in, Ümitköy Devlet Hastanesi inşaatına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş’un cevabı (7/624)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorulardan oluşan soru önergemin Sağlık Bakanı Sayın Osman Durmuş tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını Sayın Başkanlığınızın tensiplerine arz ederim.

M. Zeki Çelik Ankara

1. Ankara İli Yenimahalle İlçesi Ümitköy 50 yataklı Devlet Hastanesinin yapımı hangi safhadadır?

2. Ümitköy 50 yataklı Devlet Hastanesi ne zaman hizmet vermeye başlayacaktır?

T.C. Sağlık Bakanlığı 9.11.1999 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı: B.100.APK.0000000/2728

Konu: Yazılı soru önergesi cevabı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: 18.10.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/624-2017 sayılı yazıları.

Ankara Milletvekili Sayın M. Zeki Çelik tarafından, Ankara İli Yenimahalle İlçesi Ümitköy 50 Yataklı Devlet Hastanesi ile alakalı olarak verilen yazılı soru önergesinin cevabı ilişikte sunulmuştur.

Arz ederim.

Doç. Dr. Osman Durmuş Sağlık Bakanı

Ankara Milletvekili Sayın M., Zeki Çelik’in “Ankara İli Yenimahalle İlçesindeki Ümitköy 50 Yataklı Devlet Hastanesi inşaatının hangi safhada olduğu ve hastanenin hizmete ne zaman açılacağı”na ilişkin yazılı soru önergesinin cevabıdır.

Sorular

1. Ankara İli Yenimahalle İlçesi Ümitköy 50 Yataklı Devlet Hastanesinin yapımı hangi safhadadır?

2. Ümitköy 50 Yataklı Devlet Hastanesi ne zaman hizmet vermeye başlayacaktır?

Cevaplar:

Ankara İli Yenimahalle İlçesi Ümitköy 50 Yataklı Devlet Hastanesi inşaatı, yatırım programında 981000150 proje numarası ile yeralmaktadır. Sözkonusu hastane 1998-2001 yılları arasında bitirilmesi planlanan yatırımlardandır.

Hastane inşaatına ilişkin işlemler Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca yürütülmekte olup, bahsemevzu hastanenin arsa bilgileri, ilgili Bakanlığa gönderilmiştir. Arsa Kamulaştırma çalışmaları devam etmektedir.

Gösterilen ilgiye teşekkür ederek, başarılar dilerim.

11. – Sıvas Milletvekili Abdüllatif Şener’in, Sıvas Vakıflar Bölge Müdürlüğü ile kiracı konumunda olan esnaflar arasındaki anlaşmazlığa ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova’nın cevabı (7/627)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Yüksel Yalova tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasının teminini saygılarımla arz ederim.

Doç. Dr. Abdüllatif Şener Sıvas

Sorular :

1. Sıvas’ta kiracı konumunda olan toplam 520 esnaf ile Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nün kiraların yüksekliği nedeniyle mahkemelik olduğu doğru mudur?

2. Kira miktarının yüksek tespit edilmesi nedeniyle yeni sözleşme yapmayan ve idarece cebri işgalci olarak tahliye isteminde bulunulan kiracı sayısı kaçtır?

3. Ülke ekonomisi büyük bir dar boğazdan geçerken, zaten büyük sıkıntılar içerisinde ayakta durmaya çalışan Sıvaslı tüccarımızın işyerlerinden tahliyesi çok daha büyük boyutlarda problemler ortaya çıkarabileceği de göz önünde bulundurulursa bu uygulamanın ertelenmesi söz konusu olabilir mi?

4. Sıvas’ta yaşanan bu çok ciddi sorunun çözülmesi için hangi tedbirleri düşünüyorsunuz?

5. Yeni kira tespit komisyonu kurularak makul bir kira tespitinin bu sorunun çözümüne katkısı olamaz mı?

T.C. Devlet Bakanlığı Sayı : B.02.0.006/01-1229 11.11.1999

Konu : Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) 18.10.1999 tarih ve KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/627-2029/5484 sayılı yazınız.

Sıvas Milletvekili Doç. Dr. Abdüllatif Şener’in tarafımdan cevaplandırılması tevcih edilen 7/545-1897 esas sayılı soru önergesi incelenmiştir.

Sıvas İlinde 4331 Sayılı Kanunla uygulanan toplam 387 kiracı mevcut olup, bunlardan 208 adet kiracı kendi istek ve iradeleriyle Vakıflar Genel Müdürlüğü ile sözleşme yapmışlardır. Konuyla ilgili dava açılan kiracı sayısı ise 179’dur. 520 kiracı ile davalı olunduğu doğru değildir. Zira Sıvas ilinde 4331 Sayılı Kanunla uygulanan kiracı sayısı toplam 387’dir.

Sözleşme yapmayan 179 kişi hakkında dava açılmış ve davalar devam etmektedir. Sözleşme yapmayan kiracıların işgalci olarak değerlendirilmesi Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün ortaya koyduğu bir husus değildir. Ekte fotokopisi sunulan Yargıtay 1 inci Hukuk Dairesinin 23.3.1999 tarih ve 1416 Esas, 2936 Karar sayılı kararında “Açıklanan ilkeler gözetildiğinde iptal kararının geriye yürümesini zorunlu kılan bir nedenden söz etme olanağı yoktur. Aksinin kabulü Anayasanın 153/5 inci maddesine ve kazanılmış hak kuralına ters düşen bir sonuç ortaya çıkarır. Somut olayda davalıya yöntemine uygun biçimde gerekli tebligat yapılmış, davalı süresi içerisinde yeni bir kira sözleşmesi yapmadığı gibi, bir aylık sürede hükmen kira tespiti yönünde dava açmış da değildir. Böylece taşınmazda haksız elatan (işgalci) durumuna düşmüştür.” denilmektedir.

Vakıflar Genel Müdürlüğünce, 27.4.1998 tarihinde sözleşmesi sona erip, kira sözleşmesi yapmayarak 23.5.1998 tarihinden sonra fuzuli şagil durumu ortaya çıkan eski kiracılar ile sözleşme yapmak ve eski kiracıları mağdur etmemek maksadıyla, sürekli düzenlemeler yaparak, sözleşme yapma süresi 1.11.1999 tarihine kadar uzatmıştır. İdare olarak eski kiracılara sürekli iyi niyetle yaklaşılmıştır. Ancak bir kısım kişilerin kendi talepleri doğrultusunda işlem yapılması dışında herhangi bir öneriyi kabul etmeyen uzlaşmaz tutumları, yanlış yönlendirilmeleri nedeniyle konu abartılı bir biçimde gündeme getirilmektedir.

Mahkemelerin idare lehindeki kararlarına rağmen ve 1998 yılından bu güne kadar Vakıflar Genel Müdürlüğü olarak tüm iyi niyet girişimleri yapılmış olduğundan, bu aşamadan sonra yapılacak bir işlem bulunmamaktadır.

Yapılan kira tespitleri, 4331 Sayılı Kanunun uygulanması sırasında Başmüfettiş veya Müfettişler başkanlığından oluşturulan komisyonlarca günün emsal ve rayiçlerine göre tespit ve takdir edilmiştir. Komisyonlarca tespit ve takdir edilen kira bedelleri süresi içerisinde yargı yolu açık olmak üzere kiracılara tebliğ edilmiştir. Yeni kira tespit komisyonu kurulması hukukî yönden mümkün bulunmamaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Yüksel Yalova Devlet Bakanı

T.C. Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 3.5.1999 Sayı :

Esas 1999 Karar

1416 2936

Yargıtay İlamı

Mahkemesi : Çanakkale As. H. H.

Tarihi : 14.10.1998

No. su : 1182/1170

Davacı : Vakıflar Genel Müdürlüğü

Davalı : Bahri Savran

Üçüncü Kişi :

Davacı tarafından, davalı aleyhine açılan meni müdahale ve ecrimisil davasının yapılan yargılamasında, Mahkemece davanın reddine dair verilen karar, davacı vekili tarafından duruşma istemli temyiz edilmekle : Duruşma günü olarak saptanan 23.3.1999 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Av. M. Serhat Yener ile temyiz edilen Bahri Savran geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu. anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekil ve asilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı, bilahara dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü :

KARAR

Davacı idare vekili davasında : davalının mülkiyeti idareye ait tapunun / parsel numarasında kayıtlı ve Çanakkale Vakıf İşhanı 1 nci kat 8 nolu dükkanda kiracı iken, 4331 sayılı yasa gereği bir sözleşmesinin 27.4.1998 tarihinde sona erdiğini ve davalıya 21.4.1998 tarih ve 505 sayılı ihtarname ile emsal kiralar, enflasyon, hak ve nesafet ilkelerine göre tesbit edilen aylık 28 milyon lira bedeli teklif edilerek sözleşme yapmaya davet edildiğini, ancak kiracı olan davalının sözleşme imzalamadığını, davalıya Çanakkale 1 inci Noterliğinden gönderilen 1.5.1998 tarihli ihtarname ile dilediği takdirde 1 aylık süre içerisinde sözleşme yapabileceğinin bildirilmiş olmasına rağmen bu güne kadar müracaatının olmadığını ileri sürmüş ve bu nedenle fuzuli şagil olması nedeniyle men’i ile taşınmazın boş olarak teslimine, 28.4.1998 tarihinden itibaren işleyen aylık 28 milyon liradan toplam 126 milyon lira ecrimisilin faiziyle birlikte tahsilini talep etmiştir.

Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir. Bilindiği üzere vakıf taşınmazlara ilişkin kira sözleşmelerine son vermek amacıyla Tabiî Afetlerden Zarar Gören Taşınmazların Afet Öncesi Kiracılarına Kiracılık Hakkı Tanınması ve Devam etmekte olan Kira Sözleşmelerinin Sona Erdirilmesi ile ilgili olarak 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanuna Ek Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair 4331 sayılı Kanun 23.1.1998 tarihinde kabul edilip 27.1.1998 tarihli resmî gazetede yayınlanarak yürürlüğe konulmuştur.

Söz konusu kanunun 2 nci maddesiyle 6570 sayılı gayrimenkul kiraları hakkındaki kanuna eklenen geçici 6 ncı maddenin birinci fıkrasında “Vakıflar Genel Müdürlüğünün mazbut ve mülhak vakıflara ait gayrimenkullere ilişkin kira sözleşmeleri bu maddenin yürürlük tarihinden itibaren üç ay sonra sona erer” hükmü getirilmek suretiyle mevcut kira sözleşmelerine son verilmiştir. Bu açık hükümden anlaşılacağı üzere kira sözleşmelerinin belirtilen tarihte sona ermesi hiç bir taraf işlemine veya herhangi bir koşula bağlı tutulmamıştır. Esasen kanun koyucunun amacı devam eden kira sözleşmelerini ortadan kaldırmak, tarafların anlaşmaları halinde yeni kira sözleşmelerinin yapılmasını sağlamaktan ibarettir.

Maddenin daha sonraki fıkralarında ise yeniden yapılacak kira sözleşmelerinin nasıl yapılması gerektiği ve yapılma süreleri açıklanmış ayrıca kanun gereği kira sözleşmeleri son bulan kiracılara idarece önerilen koşulları ve kira bedelini kabul ettikleri takdirde yeni kira sözleşmeleri yapmaları için öncelik hakkı tanınmış, öngörülen koşullarda ve sürede yeni kira sözleşmesi yapmayan kiracıların da ne şekilde tahliye edilecekleri hükme bağlanmıştır.

O halde, geçici 6 ncı maddenin birinci fıkrası hükmüyle kira sözleşmeleri son bulan kiracıların, sonra gelen fıkralarda belirtilen sürede ve koşullarda yeni kira sözleşmeleri yapmamaları halinde haksız elatan (Fuzuli şagil) durumuna düşeceklerinde kuşku yoktur. Daha açık bir anlatımla 4331 sayılı kanunun yürürlüğe girdiği 27.1.1998 tarihinden itibaren üç ay içerisinde Vakıflar Genel Müdürlüğü veya mütevellilerince rant ya da emsal bedellerine uygun olarak yeni kira bedeli ve koşulları tesbit edilip kendilerine tebliğ edilmesine karşın üç ayı takip eden otuz gün içerisinde kira sözleşmesi yapmayan eski kiracıların önceki kira sözleşmelerine dayanarak hak iddia edemiyecekleri açıktır.

Ne var ki, 4331 sayılı kanun Anayasa Mahkemesinin 10.5.1998 tarih 1998/10 esas 1998/18 karar sayılı ilamı ile iptal edilmiş; aynı zamanda iptal kararının resmî gazetede yayınlanacağı güne kadar (1998/3-2 karar sayısı ile) yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmiş; bu karar 20.5.1998 iptal kararı ise 12.12.1998 tarihli resmî gazetede yayımlanarak infaz edilebilir hale gelmiştir.

Hemen belirtmek gerekir ki, iptal edilen kanuna göre oluşan kazanılmış hakların korunması; buna bağlı olarak hukuka ve devlete güvenin sağlanması, hukuk devletinin en önemli amaçlarından olan huzurlu ve istikrarlı bir ortamın yaratılması için Anayasanın 153/5 inci maddesi ile iptal kararlarının geriye yürüyemiyeceği kuralı kabul edilmiştir. Nitekim, değinilen bu kural (keyfi tasarrufları ve haksız kazançları önlemek; adalet ilkesini gerçekleştirmek gibi bazı istisnalar dışında) tüm Yüksek Mahkemelerce aynen kabul edilerek uygulanagelmektedir.

Yine uygulamada ve doktrinde; devam eden uyuşmazlıklar ve tamamlanamamış hukukî durumlara yeni yasa veya düzenleyici kuralın derhal yürürlüğe girme (L.effet İmmediat dela loi novella) niteliği nedeniyle uygulanacağı görüşü benimsenmiş olmakla yukarıda değinilen 6 ncı maddenin birinci fıkrası hükmü vakıf taşınmazlara ait kira sözleşmelerini 2.4.1998 tarihinde sona erdirip işlevini tamamlamış ve hukukî sonucunu doğurmuştur. Bu itibarla belirtilen tarihden sonra devam eden bir hukukî münasebetin (kira ilişkisinin) veya taraflar arasındaki çekişmenin varlığı kabul edilemez. Bunun yanında kira sözleşmeleri bir taraf işlemini veya koşulu gerektirmeksizin kanun gereği sona erdiklerinden önceki sözleşmeler hakkında mahkemelere başvurma olanağı da bulunmamaktadır. 4331 sayılı kanunun 6 ncı maddesinin 2 ve 3 fıkralarında öngörülen süreler ve açılacak davalar ise tamamen yeni yapılacak kira sözleşmelerine ilişkin olduğundan son bulan kira sözleşmelerine ait bir uyuşmazlık olarak değerlendirilemez. Ancak yasanın öngördüğü bir aylık süre içerisinde bildirilen değere itiraz edilmiş ve hükmen kira bedelinin tesbitini içeren bir dava açılmış ise; açılan dava, mahkemece belirlenecek bedel üzerinden sözleşme yapılacağı iradesini taşıyacağından davalının fuzuli şagil durumuna düştüğü söylenemez. Mahkemece belirlenip kesinleşen kira bedeline göre yeni bir kira sözleşmesi yapılmadığı takdirde fuzuli şagil olgusunun ortaya çıkacağı kuşkusuzdur.

Açıklanan ilkeler gözetildiğinde iptal kararının geriye yürümesini zorunlu kılan bir nedenden söz etme olanağı yoktur. Aksinin kabulü Anayasanın 153/5 inci maddesine ve kazanılmış hak kuralına ters düşen bir sonuç ortaya çıkarır.

Somut olayda davalıya, yöntemine uygun biçimde gerekli tebligat yapılmış davalı süresi içerisinde yeni bir kira sözleşmesi yapmadığı gibi : bir aylık sürede hükmen kira tesbiti yönünde dava açmışda değildir. Böylece taşınmazda haksız elatan (işgalci) durumuna düşmüştür.

Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, buna yönelik isteğin reddedilmesi isabetsizdir. Davacı idare vekilinin temyiz itirazı yerindedir. Kabulüne ve hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK’nun 428 inci maddesi gereğince bozulmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine 23.3.1999 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

Başkan Üye Üye E. Özkaya C. Çetiner A. U. Turan

Üye Üye

M.Y. Aydın Y. Öztürk

(Muhalif)

12. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, İller Bankası tarafından yapılacak olan prefabrik konutların altyapı ihalesine ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın’ın cevabı (7/634)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Koray Aydın tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim. 6.10.1999

Zeki Ünal Karaman

1. İller Bankası tarafından yapılacak olan prefabrik konutların altyapı ihalesine kaç şirket davet edildi?

2. Davet edilen şirketler hangi kriterlere göre çağrıldı?

3 . İhalede ortalama indirim oranı ne oldu?

T.C. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı 9.11.1999 Sayı : B.09.0.APK.0.22.00.00.17/974

Konu : Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Genel Sekreterliğinin 18.10.1999 gün ve KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.-00.02-7/634-2061/5526 sayılı yazısı.

İlgi yazı ekinde alınan Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, İller Bankası Genel Müdürlüğünce yapımı gerçekleştirilecek olan prefabrik konutların altyapı ihaleleri hususunda Bakanlığıma yöneltmiş olduğu TBMM 7/634 esas sayılı soru önergesi incelenmiş olup, bu konudaki bilgiler soru cevap halinde aşağıda sunulmuştur.

Soru 1. İller Bankası tarafından yapılacak olan prefabrik konutların altyapı ihalesine kaç şirket davet edildi?

Cevap 1. Söz konusu prefabrik konutların altyapı ihaleleri Afet İşleri Genel Müdürlüğümüz ile İller Bankası Genel Müdürlüğümüz arasında düzenlenen 26.8.1999 tarihli protokol gereğince, Bankanın usul ve esasları dahilinde yapılmaktadır.

Buna göre; teklif isteme yöntemiyle yapılan ihalelerde üç değişik firmadan alınacak tekliflerin değerlendirilmesi ile ihale yapılabilmesine rağmen en az beş ila onüç arasında değişen müteahhit firma davet edilmek suretiyle ihaleler gerçekleştirilmektedir.

7.9.1999 tarihinde başlatılan altyapı ihaleleri halen devam etmekte olup, bugüne kadar iskân bölgeleri bazında, grup ve müstakil olarak 42 adet ihale yapılmıştır.

Yapılan bu ihaleler kapsamında 77 adet prefabrik konutlarla teşkil olunacak geçici iskân bölgeleri mevcut olup, bunun için 171 firma davet edilmiştir. Bu yerlerden ikisinin alt ve üst yapıları tamamlanarak depremzede vatandaşlarımıza teslim edilmiştir.

Soru 2. Davet edilen şirketler hangi kriterlere göre çağrıldı?

Cevap 2. İller Bankası Genel Müdürlüğümüz esas itibarıyla 2886 Sayılı Devlet İhale Kanununa tabi değildir. Ancak Bankanın mevcut İhale Yönetmeliği bu Kanun esasları çerçevesinde düzenlenmiştir. Buna göre, sözü edilen ihalelerde de ana kriter olarak keşif miktarı kadar müteahhitlik karnesine sahip olma şartı aranmıştır.

Soru 3. İhalede ortalama indirim oranı ne oldu?

Cevap 3. İller Bankasının usul ve esaslarına göre yapılan ihalelerde uygun bedel, İhale Genel Şartnamesi esasları çerçevesinde, aritmetik ortalamaları ile belirlenmiş olup, yapılan 42 ihaledeki indirim oranı ortalaması ise % 13.28 olarak bulunmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Koray Aydın Bayındırlık ve İskân Bakanı

13. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Gölcük Deniz Kuvvetlerine ait askerî tesisleri yapan müteahhitler hakkında soruşturma açılıp açılmayacağına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu’nun cevabı (7/635)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Millî Savunma Bakanı Sayın Sabahattin Çakmakoğlu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim. 6.10.1999

Zeki Ünal Karaman

Müteahhit Veli Göçer yaptığı inşaatlara hile karıştırdığı, bu yüzden binaların depremde yıkıldığı gerekçesi ile tutuklandı. Yine aynı depremde Gölcük’te Deniz Kuvvetlerine ait askerî tesislerde çöktü ve 545 Subay, Astsubay, Uzman, Erbaş ve Er askerî öğrenci sivil memur ve asker ailesi vefat etti.

Sorularım şunlardır?

1. Gölcük’deki Deniz Kuvvetlerine ait askerî tesisler hangi tarihte hangi komutan döneminde ve hangi müteahhitler tarafından yapıldı?

2. Veli Göçer’e açılmış olan soruşturma askerî tesisleri yapan müteahhitler içinde açılacak mıdır? Açılacaksa ne zaman açılacaktır, açılmayacaksa niçin açılmayacaktır?

T.C. Millî Savunma Bakanlığı KAN. KAR. : 1999/7030-GK 5.11.1999

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Bşk.lığının 18 Ekim 1999 tarihli ve KAN. KAR. MD. A.01.0.GNS.0.10.00.02- 7/635-2062/5527 sayılı yazısı.

Karaman Milletvekili Zeki Ünal tarafından verilen ve İlgi Ek’inde gönderilerek cevaplandırılması istenilen, 7/635 sayılı “Gölcük Deniz Kuvvetlerine ait askerî tesisleri yapan müteahhitler hakkında soruşturma açılıp açılmayacağına ilişkin” yazılı soru önergesinin cevabı Ek’te sunulmuştur.

Arz ederim.

Sabahattin Çakmakoğlu Millî Savunma Bakanı

Karaman Milletvekili Zeki Ünal Tarafından Verilen
7/635 Sayılı Yazılı Soru Önergesinin Cevabı

1. 17 Ağustos 1999 tarihinde meydana gelen deprem nedeniyle, Gölcük garnizonu dahilinde bulunan 475 adet binadan toplam 8 (sekiz) adet bina yıkılmış olup, söz konusu binaların yapım tarihlerine ilişkin bilgiler aşağıda sunulmuştur.

– Donanma Komutanlığı Karargâh Binası/1923

– Yıldızlar Su Üstü Eğitim Merkez Komutanlığı/1923

– Subay Orduevi B Blok/1923

– Donanma Komutanlığı İtfaiye Binası/1923

– Donanma Komutanlığı Er Kışlası/1923

– Çuhane Top. ve Müh. Depo Komutanlığı 6 Numaralı Ambar/1938

– Mlz. Depo Komutanlığı Hammadde Ambarı/1923

– İkmâl Merkez Komutanlığı Transit Ambarı/1923

2. Bahse konu yapıların inşa edildiği dönemde, afet bölgelerinde yaplacak yapılar hakkında herhangi bir düzenleme mevcut olmayıp, konuya ilişkin “Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik” 9 Haziran 1975 tarihinde yürürlüğe konulmuştur.

3. Anılan Yönetmeliğin yürürlüğe konulduğu tarihten sonra inşa edilen binalarda herhangi bir hasarın meydana gelmemiş olduğu tespit edilmiştir.

4. Depremde yıkılan Gölcük’teki binalarla ilgili olarak, Gölcük Donanma Komutanlığı ve bu Komutanlık nezdindeki Askerî Savcılık tarafından yürütülen soruşturmalar neticesine göre gerekli işlemler yapılacaktır.

Arz ederim.

Sabahattin Çakmakoğlu Millî Savunma Bakanı

14. – Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya’nın, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının parlamentoyla ilgili beyanları konusunda bir girişimde bulunulup bulunulmayacağına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Yıldırım Akbulut’un cevabı (7/637)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki soruların, TBMM İçtüzüğünün 100 üncü maddesi çerçevesinde, Sayın Başkan Yıldırım Akbulut tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını talep ederim.

Saygılarımla 8.10.1999

Ahmet İyimaya Amasya

1. “T.C. Cumhuriyet Başsavcılığı” başlığı ve “Vural Savaş/Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı” imzası ile 6.10.1999 tarihinde, Anayasa Mahkemesinin Hz. 1999/116 numaralı dosyasına sunulan basılı layihanın 12 nci sahifesinde,

Siyasal Partiler Yasasının 103 üncü maddesindeki konsensüse dayalı ve anayasa gereği olan (Any. Mad. 69/10) odak tanımı düzenlemesinin “Kıyak Emeklilik” argosuna indirgenmesini ve parlamento çoğunluğunun “hukuk devleti ilkesini sindirememiş” olarak nitelenmesini, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı olarak nasıl karşılıyorsunuz?

2. Kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı prensiplerinin doğal yansıması olarak sorunu bir tezkere ile Yargıtay Başkanlığına intikal ettirmeyi, basın bildirisi ile meclis görüşünü yansıtmayı veya benzeri bir başka yöntemle soruna el atmayı düşünüyor musunuz? (Any. Mad. 84, İçtüzük, Mad. 14)

3. Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı noktasındaki genel ilkenin ayrıkları konusunda literatüre dayanarak başsavcılığı aydınlatma girişiminde bulunacak mısınız? “Konuda güçlü, ifadede uslu ol” latin (hukuk) atasözünü, olası tezkerenizde hatırlatmayı uygun bulur musunuz?

4. Anayasa Mahkemesi kararlarına kasten aykırı yasa çıkaran parlamentonun hukukî durumu konusunda yapılan kaynak atfında, kaynağa ulaşma bakımından (yıl ve baskı sayısı gösterilmek suretiyle), atıf usullerine riayet gereğine işaret edebilir misiniz? (Sözü geçen layiha, Shf. 13)

T.C. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Genel Sekreterliği Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı 15.11.1999 KAN.KAR.MD. Sayı : A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/637-2066/5534

Sayın Ahmet İyimaya

Amasya Milletvekili

İlgi : 8.10.1999 tarihli yazılı soru önergeniz.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının parlamentoyla ilgili beyanları konusunda bir girişimde bulunulup bulunulmayacağına ilişkin ilgi önergenizde yer alan sorularınız aşağıda cevaplandırılmıştır.

Bilgilerinizi rica ederim.

Saygılarımla.

Yıldırım Akbulut Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

Cevap : Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Fazilet Partisinin kapatılmasına ilişkin olarak Anayasa Mahkemesine açtığı davanın iddianamesinde, siyasî partiler Kanununun 103 üncü maddesinde yapılan değişikliği, kamuoyunda “kıyak emeklilik” olarak bilinen düzenlemeye indirgeyerek parlamento çoğunluğunu “hukuk devleti ilkesini içine sindirememiş” olmakla itham etmektedir.

Bilindiği gibi; “Siyasî partilerin uyacakları esasları” düzenleyen Anayasanın 69 uncu maddesi 23.7.1995 tarihli ve 4121 sayılı Kanunla değiştirilmiştir.

Siyasî Partiler Kanununda bu değişikliğe uygun bir düzenleme yapılmadan Anayasa Mahkemesi, görmekte olduğu bir davada uygulama durumunda bulunduğu Siyasî Partiler Kanununun 103 üncü maddesinin ikinci fıkrasını Anayasanın 69 uncu maddesine aykırı bulunduğundan 9.1.1998 tarihli ve E : 1998/2; K : 1998/1 sayılı kararı ile iptal etmiştir.

Daha sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi 12.8.1999 tarihli ve 4445 sayılı kanunla, anılan maddeyi Anayasanın değiştirilen 69 uncu maddesine ve parti kapatma nedeni sayılan bazı yasak fiillerin Türk Ceza Kanununda suç olmaktan çıkartılmış olması nedeniyle 103 üncü maddenin uygulanacağını belirleyen Anayasa Mahkemesinin anılan kararına uygun biçimde yeniden düzenlenmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının, Fazilet Partisinin kapatılmasına ilişkin olarak Anayasa Mahkemesine açtığı davanın iddianamesinin içeriğine ve bu iddianameyi bastırıp dağıtmasına kuvvetler ayrılığı prensibi ve Anayasanın 138 inci maddesinin yargı bağımsızlığı ilkesi doğrultusunda bir müdahalenin yapılamayacağı açıktır. Ancak, Başsavcının Türkiye Büyük Millet Meclisinin Anayasaya uygun biçimde iradesini ortaya koyarak yaptığı bu kanunî düzenleme hakkında, kuvvetler ayrılığı prensibini gözardı ederek parlamento çoğunluğunu itham edici değerlendirmelerde bulunması Başkanlığımızca da tasvip edilmemiş ve bu konuda kamuoyuna gerekli açıklamalar yapılmıştır.

15. – Van Milletvekili Maliki Ejder Arvas’ın, Doğu Anadolu Bölgesinde bazı illerden dışarı canlı hayvan çıkarılmasının yasaklanmasına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı (7/653)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Hüsnü Yusuf Gökalp tarafından yazılı cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla

Maliki Ejder Arvas Van

Doğu Anadolu Bölgemizde yaşayan insanlarımızın büyük çoğunluğu geçimini sağladığı hayvancılık 1980 yılından başlayarak bir gerileme içine girmiştir. Bugüne gelindiğinde ise hayvancılığımız bitme noktasına gelmiştir. Acil olarak gerçekçi politikalar üretemez isek maalesef hayvancılıkla uğraşan vatandaşlarımız çok zor durumda kalacaklardır. Şimdiye kadar uygulanan politikalar gerekli fizibilite çalışmaları yapılmadan uygulamaya konmuştur.

1. Bakanlığınızın 13.9.1999 tarihinde Van, Ağrı, Hakkâri, Şırnak ve Iğdır illerine gönderilen genelgesinde kaçakçılığın ve hastalığın önlenmesi amacıyla bu illerden dışarı hayvan çıkarılması yasaklanmıştır. Bu genelge hazırlanırken bölgede hayvancılık sektörü hakkında bilgi edinildi mi?

2. Bölgede bitme noktası gelen hayvancılık tamamen sona erdirilmek amacıyla mı bu genelge yayınlandı? Maksadı nedir?

3. Adı geçen illerde zaten yaşanmakta olan pazar sıkıntısının nasıl çözüme kavuşturulacağı düşünülüyor?

4. Canlı hayvan üretiminde ülke genelinde yaşanan küçülme bu genelge ile daha da büyük krize yol açacağı hesaplandı mı?

T.C. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı 15.11.1999 Sayı : KDD–SÖ.1.01.2774

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 25.10.1999 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-2312 sayılı yazınız.

İlgide kayıtlı yazınız ekinde gönderilen; Van Milletvekili Sayın Maliki Ejder Arvas’a ait 7/653 esas no.’lu yazılı soru önergesine ilişkin Bakanlığımız görüşleri ek’te sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Hüsnü Yusuf Gökalp Tarım ve Köyişleri Bakanı

Yazılı Soru Önergesi

Önerge Sahibi Milletvekili : Maliki Ejder Arvas

Van Milletvekili

Esas No : 7/653-2091

Doğu Anadolu Bölgemizde yaşayan insanlarımızın büyük çoğunluğu geçimini sağladığı hayvancılık 1980 yılından başlayarak bir gerileme içine girmiştir. Bugüne gelindiğinde ise hayvancılığımız bitme noktasına gelmiştir. Acil olarak gerçekçi politikalar üretemez isek maalesef hayvancılıkla uğraşan vatandaşlarımız çok zor durumda kalacaklardır. Şimdiye kadar uygulanan politikalar gerekli fizibilite çalışmaları yapılmadan uygulamaya konmuştur.

Soru. Bakanlığınızın 13.9.1999 tarihinde Van, Ağrı, Hakkâri, Şırnak ve Iğdır illerine gönderilen genelgesinde kaçakçılığın ve hastalığın önlenmesi amacıyla bu illerden dışarı hayvan çıkarılması yasaklanmıştır. Bu genelge hazırlanırken bölgede hayvancılık sektörü hakkında bilgi edinildi mi? Bölgede bitme noktasına gelen hayvancılık tamamen sona erdirilmek amacıyla mı bu genelge yayınlandı? Maksadı nedir? Adı geçen illerde zaten yaşanmakta olan pazar sıkıntısının nasıl çözüme kavuşturulacağı düşünülüyor mu? Canlı hayvan üretiminde ülke genelinde yaşanan küçülme ile birlikte bu genelge ile daha da büyük krize yol açacağı hesaplandı mı?

Cevap. İran sınırından, Hakkâri ve Van illerine büyük çapta kaçak hayvan girişi olmuştur.

8 Eylül 1999 tarihinde Uluslararası Salgın Hastalıklar Ofisi (OIE)’nden alınan acil durum mesajında; İran’da ASİA–1 tipinin sebep olduğu şap hastalığının çıktığı ve dünya referans laboratuvarınca (Pribright) teyit edildiği bildirilmektedir.

Çok bulaşıcı olan bu hastalığın ülkemize girmesinin önlenmesi için acil, idarî ve fennî tedbirler alınmıştır.

Bu kapsamda;

1. İkinci bir emre kadar, Şırnak, Hakkâri, Van, Ağrı, Iğdır illerindeki hayvan pazarları kapatılmıştır.

2. İl sınırları içinde ve illerarası hayvan sevkleri durdurulmuştur.

3. Sınırlardan kaçak hayvan ve hayvansal ürün girmemesi için sıkı tedbirler alınmıştır.

4. Gümrük kapılarından giren tüm araçların dezenfeksiyonunda titizlik gösterilmiştir.

5. Karayollarında güvenlik ve trafik kontrollerinde hayvan nakleden taşıtların denetimleri sıkılaştırılmıştır.

İl sınırları içindeki insanlarımızın et ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için kontrollü kesime müsaade edilmiş ve yöre halkı bu uygulamadan memnun olduklarını ifade etmişlerdir.

Bu durumdan memnun olmayanlar, hayvan kaçakçılığını teşvik edenler ve yapanlardır.

24 Eylül 1999 tarihinde, Van İlinde, Van Valisi Abdülkadir Sarı başkanlığında, Ağrı ve Hakkâri Valileri, Bakanlığımızdan Müsteşar Yardımcısı ve Daire Başkanı, İl Jandarma Komutanları, Emniyet Müdürleri ve İl Tarım Müdürleri ile yapılan toplantıda; Bakanlığımızın desteği ile Van ve Hakkâri illerindeki tüm büyükbaş hayvanların kulaklarına küpe takılmak suretiyle, küçükbaş hayvanların ise oluşturulacak ekipler tarafından sayımı yapılarak kayıt altına alınmasına karar verilmiştir. Tüm hayvanlar kayıt altına alındıktan sonra hayvan giriş ve çıkışlarına müsaade edilecek ve hayvan pazarları açılacaktır.

Bu kararlar yukarıda da belirtildiği gibi ülke hayvancılığının gelişmesi ve bulaşıcı hastalıklardan korunması amacıyla alınmıştır.

Keza bölgede ve ülkede hayvancılığın gelişmesi, sınır ticaretine izin vermekle değil bilakis hayvan yetiştiricilerini teşvik edici ve kalıcı politikaları uygulamaya sokmak ve daha da önemlisi etkili bir denetim mekanizmasını düzenlemekten geçtiği açıkça görülmesi gereken bir gerçektir.

16. – Kütahya Milletvekili Ahmet Derin’in, Kütahya İline özel tip kadın cezaevi yapılmasına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün cevabı (7/657)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sayın Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasının teminini saygılarımla arz ederim. 8.10.1999

Ahmet Derin Kütahya

Kütahya İlimizde mülkiyeti Bakanlığınıza ait arsa üzerine, Ege, Marmara ve Orta Anadolu’ya hizmet verebilecek Özel Tip Kadın Cezaevi yapmayı düşünüyor musunuz?

T.C. Adalet Bakanlığı 11.11.1999 Bakan : 2085

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli, 25.10.1999 tarihli ve A.01.0.GNS.0.10.-00.02-7/657-2095/5620 sayılı yazınız.

İlgi yazınız ekinde alınan, Kütahya Milletvekili Ahmet Derin tarafından Bakanlığımıza yöneltilen ve yazılı olarak cevaplandırılması istenilen 7/657-2095 Esas No. lu soru önergesine verilen cevap örneği iki nüsha halinde ilişikte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Hikmet Sami Türk Adalet Bakanı

Sayın Ahmet Derin

Kütahya Milletvekili

TBMM

Bakanlığımıza yönelttiğiniz ve yazılı olarak cevaplandırılmasını istediğiniz 7/657, 2095 Esas No.lu soru önergesinin cevabı aşağıda belirtilmiştir.

Ülkemizde sadece Sıvas ve Bakırköy’de kadın cezaevi bulunmaktadır. Ayrıca Batı Bölgesinin kalabalık ve yoğun bir nüfusa sahip olması nedeniyle, ileride bu Bölgede kadın cezaevi yapımı düşünülmektedir. Bu amaçla, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı ile ilgili hazırlık çalışmalarında söz konusu Bölgede kadın cezaevi kurulması için yatırım teklifinde bulunulacaktır.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Hikmet Sami Türk Adalet Bakanı

17. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, İstanbul Üniversitesi Rektör Yardımcısının bazı öğretim görevlileri hakkındaki iddiaları konusunda suç duyurusunda bulunulup bulunulmadığına ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/668)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularıma Başbakan tarafından sözlü olarak cevap vermesini delaletlerinize arz ederim. 20.7.1999 Musa Uzunkaya Samsun

1. İstanbul Üniversitesi Rektör Yardımcısı Nur Serter 16.7.1999 günü saat 13.00’te Senato Toplantı Salonunda düzenlediği basın toplantısında; bir kısım Öğretim Görevlilerini isim vererek sahte Atatürkçülükle itham etmiş, daha ileri giderek halen çalışan ve istifaen Üniversiteden ayrılan bazı öğretim görevlilerinin de bölücülük yaptığına dair ellerinde doküman ve belge olduğunu iddia etmiştir.

TCK’nun 235 inci maddesine göre; suç işlediği açıkça bilinen şahısları yetkili makamlara duyurmayanların 4 aydan 2 yıla kadar tecziyesini gerektiren suç işlediği hükmü sabit olmasına rağmen;

a. Sayın Serter iddia ettiği bölücülük yapan şahıslar hakkında yetkili makamlara suç duyurusunda bulunmuş mudur?

b. Bulunmuşsa bu şahıslar kimlerdir ve suçları nelerdir?

c. Suç duyurusunda bulunulmamışsa Sayın Serter ilgili yasaya göre suç işlemiş sayılmaz mı?

T.C. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü 10.11.1999 Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01/250789

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) TBMM Başkanlığının 25.10.1999 tarih ve A.01-0.GNS.0.10.00.02-7/668 sayılı yazısı

b) Başbakanlığın 27.10.1999 tarih ve B.02.0.KKG.0.12/106-36-6/5329 sayılı yazısı.

Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve Sayın Başbakanımıza yöneltilen ve Başbakanımızca da kendileri adına tarafımdan cevaplandırılması istenilen yazılı soru önergesinde ileri sürülen hususlarla ilgili yanıt aşağıya çıkarılmıştır.

İstanbul Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Nur Serter’in 16.7.1999 tarihinde İstanbul Üniversitesi Senato salonunda yapmış olduğu basın açıklamasında isim vererek suçlamalarda bulunduğu şahıslara ilişkin yetkili makamlara herhangi bir suç duyurusunda bulunulmadığı, ilgili kurum tarafından da Prof. Dr. Nur Serter hakkında TCK’ nun 235 inci maddesine istinaden herhangi bir işlem yapılmadığı anlaşılmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Sadettin Tantan İçişleri Bakanı

18. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, TBMM Genel Sekreterliği Teşkilâtında boş bulunan şef kadroları için açılan sınava ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Yıldırım Akbulut’un cevabı (7/673)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TBMM Genel Sekreterliği Teşkilâtında boş bulunan Şef kadroları için TBMM personeli 4.4.1999 günü Ankara Üniversitesi Rektörlüğü tarafından hazırlanan sorular ve aynı üniversitenin öğretim üyelerinin gözetim ve denetiminde yazılı sınava tabi tutulmuşlardı.

Konu ile ilgili olarak aşağıdaki sorumun TBMM Başkanı Sayın Yıldırım Akbulut tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim

Saygılarımla.

Saffet Arıkan Bedük Ankara

Soru :

Yazılı Sınavı kazanan personelin mülakat sınavı 5 aydan fazla bir süre geçmiş olmasına rağmen bugüne kadar niçin ve hangi gerekçe ile yapılmamıştır? Mülakat sınavının yapılabilmesi için bu konuda Başkanlık olarak herhangi bir çalışmanız var mıdır?

T.C. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Genel Sekreterliği Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı 15.11.1999 KAN.KAR.MD. Sayı : A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/673-2112/5679

Sayın Saffet Arıkan Bedük

Ankara Milletvekili

İlgi : 12.10.1999 tarihli yazılı soru önergeniz.

TBMM Genel Sekreterliği Teşkilâtında boş bulunan şef kadroları için açılan sınava ilişkin ilgi önergenizde yeralan sorularınız aşağıda cevaplandırılmıştır.

Bilgilerinizi rica ederim.

Saygılarımla.

Yıldırım Akbulut Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

Cevap : Kurumumuzun şef ve şef seviyesinde meslekî amir eleman ihtiyacının giderilebilmesi için Başkanlığımızca bir sınav açılması, 5.10.1998 tarihli Başkanlık onayı ile uygun görülmüş ve bu hususta işlem başlatılmıştır.

Genel Sekreterliğimiz Teşkilâtında mevcut hizmet birimlerinin bu tür eleman ihtiyacının tespiti amacıyla yapılan yazışmalar sonucu, gerekli işlemler tamamlanmış ve başvurular kabul edilerek, sınavın yapılması için daha önce kendileri ile irtibat kurulan Anakara Üniversitesi Rektörlüğü’ne bildirilmiş ve 4.4.1999 tarihinde sınav yapılmıştır.

Sözü edilen bu onayda, sınavda başarılı olanların unvan ve derecelerinin kendilerinin işgal ettiği kadroların dönüştürülmesi suretiyle temini öngörülmüştür.

Mevcut Sınav ve Görevde Yükselme Yönetmeliklerimize göre, söz konusu sınavın, boş bulunan kadrolar için açılması ve sınavda başarılı olanların bu kadrolara atanmaları suretiyle işlemin tamamlanması gerekmektedir. Ancak, gerek sınavın açıldığı tarihte, gerekse şu anda, Birimlerin ihtiyacı olarak planlanan sayıda boş şef veya şef seviyesindeki meslekî amirlik kadrosu bulunmamaktadır.

Ankara Üniversitesi Rektörlüğünce yapılan yazılı sınavda başvuruda bulunan (509) elemanımızdan (150)’si başarılı olmuş ve sınav sonuçları 7.4.1999 tarihinde Başkanlığımıza gönderilmiştir.

Ancak bilindiği üzere 18 Nisan 1999 tarihinde 21 inci Dönem Milletvekili Genel Seçimleri yapılmış ve seçim öncesinde sınavın ikinci bölümü olan mülakat sınavı yapılmamış ve dolayısıyla sözü edilen kadro dönüştürülmesi işlemi de gerçekleşmemiştir. Yeni seçim nedeniyle gerek TBMM Başkanlık makamı ve Başkanlık Divanında gerekse TBMM Genel Sekreterlik makamında değişiklikler olmuştur.

Bu değişiklikler sonrasında, işlemi devam eden işler meyanında bahsekonu sınava ait dosya, Başkanlığımıza verilen soru önergesinden önce ele alınarak incelenmiş, ancak mevzuatımız gereği yeterli sayıda boş kadro bulunmadığı görülmüş ve bu nedenle de, sınavın ikinci bölümü olan mülakat sınavı yapılamamıştır.

Ancak, daha önce planlanarak sınav açılan sayıda kadro temini için, TBMM Başkanlık Divanından prensip kararı alındığı takdirde, mülakat sınavının yapılması mümkün olacaktır.

19. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, Fiskobirlik tarafından alınan ve bedeli ödenmeyen fındık miktarına ve üreticinin kaybının nasıl karşılanacağına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun cevabı (7/674)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Ahmet Kenan Tanrıkulu tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim.

Saygılarımla

Saffet Arıkan Bedük Ankara

 

Soru 1. Bugüne kadar Fiskobirlik tarafından kaç ton fındık alınmıştır? Fındık bedeli üreticiye peşin olarak ödenmiş midir?

Soru 2. Fiskobirlik tarafından alınan ve halen bedeli ödenmeyen kaç ton fındık vardır?

Soru 3. Zamanında ödemeyen fındık bedeli için üreticiye gecikmeden dolayı bir ek ödeme yapılacak mıdır?

Soru 4. Fiskobirlik, geçtiğimiz günlerde fındık üreticilerinden taahhütname istemeye başlamıştır. Bunun sonucunda kilosu 1 020 000,- lira alım fiyatı ile alınan fındık, bugünlerde maliyetinin de altına 600 000,- liraya kadar düşmüştür. Bu taahhütnameye göre Fiskobirlik fındık bedelini 1 yıl sonra öderse üreticinin kaybını kim, nasıl ve ne şekilde karşılayacaktır. Bakanlığınızın bu taahhütnameden bilgisi var mıdır? Fındık üreticisini Tüccara mahkûm eden bu anlayışı ve uygulamayı doğru buluyor musunuz?

T.C. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği Sayı : B.14.0.BHİ 01-453 9.11.1999

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 25.10.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/674-2113/5680 sayılı yazınız.

Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, “Fiskobirlik tarafından alınan ve bedeli ödenmeyen fındık miktarına ve üreticinin kaybının nasıl karşılanacağına” ilişkin olarak tarafımdan cevaplandırılmasını istediği (7/674) esas nolu yazılı soru önergesiyle ilgili cevabımız ekte takdim edilmiştir.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Ahmet Kenan Tanrıkulu Sanayi ve Ticaret Bakanı

Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük’ün Yazılı Sorularına İlişkin Cevaplarımız

1. Fiskobirlik 3.11.1999 tarihi itibariyle 141 trilyon TL tutarında 135.161 ton kabuklu fındık almıştır. Deprem bölgesindeki üreticilere teslimat sırasına göre ürün bedelinin tamamı, doğu bölgesinde ise teslim edilen ürünün 500 kg’a kadar olan bedeli ödenmektedir. Ayrıca bölge farkı gözetilmeksizin depremden zarar görenlere öncelik tanınmaktadır.

2. Fiskobirliğe fındık alımlarının finansmanı için bugüne kadar 45 Trilyon TL kredi tahsis edilmiştir. Birlik kredinin tamamını ürün bedellerinin ödenmesinde kullanmaktadır. Halen üreticiye 96 trilyon TL borç bulunmaktadır. Buna göre Fiskobirlikçe 43 000 ton fındığın bedeli ödenmiş olup, bedeli ödenmeyen 92 000 tün fındık bulunmaktadır.

3. Fiskobirlik değişen koşullara göre alım fiyatını yeniden belirlemektedir. Ödemelerdeki gecikmeler ve üreticilerin kaybı gözetilerek Kasım ayından başlayarak fındık alım fiyatını artırma çalışması yürütülmektedir. Bu şekilde ürün bedelleri ödemenin yapıldığı tarihteki fiyat üzerinden ödeneceğinden üreticiler daha yüksek ürün bedeli alacaklardır. Dolayısıyla üreticilerin ürün bedellerinin geç ödenmesi nedeniyle uğrayacağı zararın giderilmesi sağlanmış olacaktır.

4. Fiskobirlikçe son iki yıldır ürün teslim eden ortaklardan teslim ettikleri ürünlerinin, Birliğin nakit imkânları dahilinde ödeme tarihinde belirlenecek fiyat üzerinden ödenmesi ve ödemenin gecikmesi durumunda faiz talep etmeyeceklerine ilişkin taahhütname alınmaktadır. Fiskobirliğin öz kaynaklarının yetersiz olması nedeniyle ürün bedelleri Birliğe tahsis edilen DFİF kaynaklı kredilerle ödenmektedir. Hazineden Birliğe kaynak aktarıldığında bekletilmeksizin ürün bedellerinin ödenmesinde kullanılmaktadır.

20. – Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının yayımladığı bir kitapçığa ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Yıldırım Akbulut’un cevabı (7/677)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, TBMM İçtüzüğünün 100 üncü maddesi gereğince, Sayın Başkan Yıldırım Akbulut tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunu saygılarımla arz ederim.

12.10.1999 Veysel Candan Konya

Vural Savaş’ın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı sıfatıyla “Fazilet Partisi Esas Hakkında Görüş” adıyla yayımladığı kitapçığa binaen (TC Cumhuriyet Başsavcılığı Sayı : Sp. 95 Hz. 1999/116 Esas Hakkında Görüş);

1. Söz konusu kitapçığın 12 nci sayfasında yer alan, Siyasî Partiler Yasasının 103 üncü Maddesindeki Konsensüs’e dayalı ve Anayasa gereği olan (Any. Md. 69/10) “Odak” tanımı düzenlemesini, kamuoyuna “Kıyak Emeklilik” olarak lanse edilen düzeye çekilmesine ve Parlamento çoğunluğunun “Hukuk Devleti İlkesini sindirememesini” tanımlamasını TBMM Başkanı olarak nasıl değerlendireceksiniz?

2. Bu yaklaşıma ve tanımlamaya karşı sorunu bir tezkere ile Yargıtay Başkanlığına intikal ettirmeyi ve basın yoluyla Meclisin bu konudaki görüşünü kamuoyuna açıklamayı düşünüyor musunuz?

3. “Anayasa Mahkemesi kararlarına kasten aykırı yasa çıkaran Parlamento” tanımlamasına (Adı geçen eser 13 üncü sayfa) nasıl bir yaklaşımınız ve uygulamanız olacaktır.

T.C. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Genel Sekreterliği Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı 15.11.1999 KAN.KAR.MD. Sayı : A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/677-2119/5699

Sayın Veysel Candan

Konya Milletvekili

İlgi : 12.10.1999 tarihli yazılı soru önergeniz.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının yayımladığı bir kitapçığa ilişkin ilgi önergenizde yer alan sorularınız aşağıda cevaplandırılmıştır.

Bilgilerinizi rica ederim.

Saygılarımla,

Yıldırım Akbulut Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

Cevap : Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Fazilet Partisinin kapatılmasına ilişkin olarak Anayasa Mahkemesine açtığı davanın iddianamesinde, siyasî partiler Kanununun 103 üncü maddesinde yapılan değişikliği, kamuoyunda “kıyak emeklilik” olarak bilinen düzenlemeye indirgeyerek parlamento çoğunluğunu “hukuk devleti ilkesini sindirememiş” olmakla itham etmektedir.

Bilindiği gibi; “Siyasî partilerin uyacakları esasları” düzenleyen Anayasanın 69 uncu maddesi 23.7.1995 tarihli ve 4121 sayılı kanunla değiştirilmiştir.

Siyasî Partiler Kanununda bu değişikliğe uygun bir düzenleme yapılmadan Anayasa Mahkemesi, görmekte olduğu bir davada uygulama durumunda bulunduğu Siyasî Partiler Kanununun 103 üncü maddesinin ikinci fıkrasını Anayasanın 69 uncu maddesine aykırı bulduğundan 9.1.1998 tarihli ve E : 1998/2; K : 1998/1 sayılı kararı ile iptal edilmiştir.

Daha sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi 12.8.1999 tarihli ve 4445 sayılı Kanunla, anılan maddeyi Anayasanın 69 uncu maddesine ve parti kapatma nedeni sayılan bazı yasak fiillerin Türk Ceza Kanununda suç olmaktan çıkartılmış olaması nedeniyle 103 üncü maddenin uygulanamayacağını belirleyen Anayasa Mahkemesinin anılan kararına uygun biçimde yeniden düzenlenmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının, Fazilet Partisinin kapatılmasına ilişkin olarak Anayasa Mahkemesine açtığı davanın iddianamesinin içeriğine ve bu iddianameyi bastırıp dağıtmasına kuvvetler ayrılığı prensibi ve Anayasanın 138 inci maddesinin yargı bağımsızlığı ilkesi doğrultusunda bir müdahelenin yapılamayacağı açıktır. Ancak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Anayasaya uygun biçimde iradesini ortaya koyarak yaptığı bu kanunî düzenleme hakkında, kuvvetler ayrılığı prensibinin gözardı edilerek subjektif değerlendirmelerde bulunulması Başkanlığımızca da tasvip edilmemiş ve bunun kamuoyuna gerekli açıklaması yapılmıştır.

21. — Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan’ın, Kahramanmaraş’ın Elbistan İlçesinde Fazilet Partisi İlçe Kongresinin polis kameralarınca kaydedilmesine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/679)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını delaletlerinize arz ederim.

Avni Doğan Kahramanmaraş

Sorular :

1. 10 Ekim 1999 günü Kahramanmaraş’ın Elbistan İlçesi belediye düğün salonunda yapılan Fazilet Partisi İlçe Kongresinde polis kameralarının kongreyi çektikleri tarafımdan tespit edilmiştir. Bir partinin ilçe kongresinin polis kameralarınca kaydedilmesi yasal mıdır?

2. Bu uygulama partileri baskı altına almak amacıyla mı yapılmaktadır, uygulama demokratik midir?

3. Bu tür bir uygulamanın dayanağı nedir? Hangi kanun, tüzük veya yönetmeliğe dayanılarak demokratik bir ortamda geçmesi gereken bir kongre baskı altına alınmak mı istenmektedir?

4. Bu uygulama dayanaktan yoksun ise Elbistan Emniyet Teşkilâtı ve Elbistan Kaymakamı hakkında nasıl bir işlem yapılacaktır?

5. Eğer bu uygulama yasal ise neden daha önce yapılan Afşin, Nurhak ve Ekinözü kongrelerinde böyle bir uygulama yapılmadı? Yoksa bu uygulama sadece Elbistan’a yönelik bir uygulama mıdır? Bunun gerekçesi nedir?

T.C. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü 11.11.1999 Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01/251994

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 25.10.1999 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/679-2121/5701 sayılı yazısı.

Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

2820 sayılı Siyasî Partiler Kanununun “Kongrelerle İlgili Genel Hükümler” başlıklı 29 uncu maddesine göre ve 2908 sayılı Dernekler Kanununun 67 nci maddesi uyarınca siyasî partilerin kongrelerine Mülkî Amirlikçe Hükümet Komiseri tayin edilmektedir.

Dernekler Kanununun, Hükümet Komiserinin görev ve yetkileri başlıklı 68 inci maddesinin 5 inci fıkrası “Gerektiğinde toplantının safahatını, teknik ses alma cihazları, fotoğraf ve film makineleri gibi araçlarla tespitini sağlamak” hükmü uyarınca hükümet komiserine verilen yetki ve sorumluluklar dahilinde, hükümet komiserinin talebi üzerine; sözkonusu partinin Elbistan İlçe kongresinde kamera ile çekim yapılmıştır. Diğer ilçelerdeki kongrelerinde hükümet komiserinin talebi olmadığından çekim yapılmadığı, böyle bir uygulamanın kanunun vermiş olduğu yetkiye dayanılarak hükümet komiserinin talebi doğrultusunda yapılmakta olduğu anlaşılmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Sadettin Tantan İçişleri Bakanı

22. — Erzurum Milletvekili Fahrettin Kukaracı’nın, Erzurum Organize Sanayi Bölgesinin Ziraat Bankası Şubesi ihtiyacına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın cevabı (7/686)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TBMMİçtüzüğünün 96 ncı maddesi uyarınca aşağıdaki sorularımın Başbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Fahrettin Kukaracı Erzurum

Sorular :

Erzurum Organize Sanayi Bölgesi Erzurum’a yaklaşık 15 kilometre uzaklıkta bulunmaktadır. İş ve para trafiğinin yoğun olarak yaşandığı bu merkezde ne yazık ki herhangi bir banka şubesi bulunmamaktadır? Gerek sanayicilerimiz, gerek orada çalışanlarımız en ufak bir banka işlemleri için bile Erzurum’a kadar gitmek durumunda kalmaktadırlar. Bu ise organize sanayi bölgesinde mesai harcayan insanlarımıza büyük meşakkat getirdiği gibi, aynı zamanda iş ve zaman kaybına da neden olmaktadır.

Bu nedenlerden ötürü Erzurum Organize Sanayi Bölgesinin Ziraat Bankasından bir şube talebi bulunmaktadır.

Bu çerçevede;

1. Erzurum Organize Sanayi Bölgesi esnafının, Ziraat Bankasından bir şube açması yönündeki talepleri ne zaman karşılanacaktır?

T.C. Devlet Bakanlığı 12.11.1999 Sayı : B.02.0.004/(16) 3319

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 1.11.1999 tarihli ve KAN.KAR.MD.A. 01.0.GNS.0.10.00.02-7/686-2135/5746 sayılı yazısı.

b) Başbakanlığın 5.11.1999 tarihli ve B.02.0.KKG.0.12/106-86-5/5487 sayılı yazısı.

Erzurum Organize Sanayi Bölgesinin, T.C. Ziraat Bankasından bir şube açılması yönündeki talepleri ile ilgili olarak Erzurum Milletvekili Fahrettin Kukaracı’nın Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın Başbakanımızca da tarafımdan cevaplandırılması tensip olunan yazılı soru önergesi incelenmiştir.

18.6.1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanunu ile, bankaların her türlü yerel teşkilâtları şube olarak sayılmış ve bu esastan hareketle şube açmaları özkaynakları ile sınırlı tutulmuştur. Bankaların merkez şubesi hariç, herbir şubesi için, en az anılan Kanun 7 nci maddesinin (2) numaralı fıkrasının (d) bendinde yazılı sermaye miktarının % 1’i oranında özkaynak bulundurması gerekmektedir.

Buna göre, T.C. Ziraat Bankasının özkaynakları ile mevcut şubelerinin yapılan mukayesesinde özkaynaklarının yetersiz kalması nedeniyle, anılan Kanun uyarınca Erzurum İlinin Organize Sanayi Bölgesine de T.C. Ziraat Bankası şubesi açılması şimdilik mümkün bulunmamaktadır. Ancak, adıgeçen banka özkaynağının artması halinde; banka özkaynağı ile mevcut şubeler arasındaki farkın giderilmesi yeniden şube açma imkânı vereceğinden, bu aşamadan sonra Erzurum Organize Sanayi Bölgesine banka şubesi açılması mümkün olabilecektir.

Bilgilerinize arz ederim.

Recep Önal Devlet Bakanı

23. — Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, özelleştirme kapsamına alınan ETAĞ A.Ş. ve Sıvas Demir ve Çelik İşletmeleri A.Ş.’de çalışan işçilere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın cevabı (7/691)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Recep Önal tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

Saffet Arıkan Bedük Ankara

Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu Genel Müdürlüğüne bağlı (Etimesgut Ağaç ve Sanayi ve Ticaret A.Ş.) ETAĞ A.Ş. Özelleştirme Yüksek Kurulunun 18.8.1998 tarih ve 1998/58 sayılı kararı ile 4.9.1998 tarihi itibariyle Özelleştirme İdaresi Başkanlığına devredilmiştir.

Bu itibarla;

1. ETAĞ A.Ş.’nin özelleşme kapsamına alınması nedeniyle burada istihdam edilen ve en azının 15 yıl hizmeti bulunan toplam 49 işçinin M.K.E.K.’nın diğer fabrikalarına açıktan atanmasına tüm ilgili kuruluşların onay vermesine rağmen Hazine Müsteşarlığının menfî görüşü nedeniyle bu işlem yapılamamıştır. Meslek lisesi mezunu olan ve yıllarca kalifiye eleman olarak görev yapan bu işçileri ne şekilde değerlendirmeyi düşünüyorsunuz?

2. Aynı konumda olan Sıvas Demir ve Çelik İşletmeleri A.Ş. Genel Müdürlüğündeki 300 işçinin başka kuruluşlara açıktan atanmasına olumlu görüş belirten Hazine Müsteşarlığının benzer durumdaki başka bir talebe olumsuz görüş belirtmesini doğru buluyor musunuz? Benzer konularda farklı görüş belirtilmesi bir çelişki değil midir?

T.C. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı Kamu İktisadî Teşebbüsleri Genel Müdürlüğü 9.11.1999 Sayı : B.02.I.HM.0.KİT-II-3-52331-1/81875

Konu : ETAĞHk.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 1.11.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02/691-2146/5757 sayılı yazınız.

Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük’ün 1998 yılında özelleştirme kapsamına alınan ETAĞ-Etimesgut Ağaç Sanayi ve Ticaret A.Ş.’de çalışmakta olan 49 işçi ile ilgili olarak tarafıma tevcih ettiği yazılı soru önergesinde yer alan hususlara verilen cevaplarımız aşağıya çıkarılmıştır.

Soru 1. ETAĞ A.Ş.’nin özelleştirme kapsamına alınması nedeniyle burada istihdam edilen ve en azının 15 yıl hizmeti bulunan toplam 49 işçinin M.K.E.K.’nun diğer fabrikalarına açıktan atanmasına tüm ilgili kuruluşların onay vermesine rağmen Hazine Müsteşarlığının menfî görüşü nedeniyle bu işlem yapılmamıştır. Meslek lisesi mezunu olan ve yıllarca kalifiye eleman olarak görev yapan bu işçileri ne şekilde değerlendirmeyi düşünüyorsunuz?

Cevap 1. Özelleştirme Yüksek Kurulunun 18.8.1998 tarih ve 98/58 sayılı Kararı ile özelleştirme kapsamına alınan adıgeçen şirketin, 4.9.1998 tarihinde Özelleştirme İdaresi Başkanlığına devredilmesi sonucu Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu ile herhangi bir bağlantısı kalmamıştır. Dolayısıyla adıgeçen şirket, 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamından da çıkmış bulunmaktadır.

Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlemesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair 4046 sayılı Kanunda; özelleştirme kapsamına alınan kuruluşlarda 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi personel ile sözleşmeli personel (kapsam dışı personel dahil) dışında işçi statüsünde çalışan personelin, başka kamu kurum ve kuruluşlarına nakil suretiyle geçişlerine ilişkin herhangi bir hüküm bulunmamaktadır.

Kamu İktisadî Teşebbüsleri ve Bağlı Ortaklıklarının 1999 yılına ait Genel Yatırım ve Finansman Programının Tespiti Hakkındaki 13.10.1998 tarih ve 98/11845 sayılı Kararnamenin Eki Kararın personel atamalarına ilişkin 8.12.1998 tarih ve 98/12176 sayılı, 7.5.1999 tarih ve 99/12722 sayılı Kararnameler ile değişik 4 üncü maddesinde; özelleştirme kapsamında bulunan kuruluşlarda işçi satütüsünde çalışan personelin nakil suretiyle Kamu İktisadî Teşebbüsleri ve bağlı ortaklıklarına geçişlerine ilişkin herhangi bir hususa yer verilmemiştir. Sözkonusu Kararda, 1999 yılında Kamu İktisadî Teşebbüsleri ve bağlı ortaklıklarının eleman ihtiyacının, ana kuruluş veya bağlı ortaklık içindeki birimlerin ihtiyaç fazlası elemanlarının nakli suretiyle karşılanacağı, eleman nakli suretiyle ihtiyacın karşılanamaması halinde, Hazine Müsteşarlığımızın uygun görüşü ile Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığınca yapılacak merkezi sınavda başarılı olanlardan Devlet Personel Başkanlığının izniyle açıktan personel alınabileceği hükmü yer almaktadır. Bu nedenle, anılan Karar hükümlerine göre, 233 sayılı KHK kapsamındaki kuruluşlara nakil suretiyle işçi geçişine imkân bulunmamaktadır.

Bu itibarla, her yıl Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Kamu İktisadî Teşebbüsleri ve bağlı ortaklıklarına ait Genel Yatırım ve Finansman Programı Kararnamesi hükümleri çerçevesinde, sözkonusu işçilerin Makine ve Kimya Endüstrisine nakil suretiyle geçişlerine ilişkin olarak Hazine Müsteşarlığınca yapılacak bir işlem bulunmamaktadır. Konunun, 4046 sayılı Kanun çerçevesinde Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca ele alınarak, sonuçlandırılması uygun olacaktır.

Soru 2. Aynı konuda olan Sıvas Demir ve Çelik İşletmeleri A.Ş. Genel Müdürlüğündeki 300 işçinin başka kuruluşlara açıktan atanmasına olumlu görüş belirten Hazine Müsteşarlığının benzer durumdaki başka bir talebe olumsuz bir görüş belirtmesini doğru buluyor musunuz? Benzer konularda farklı görüş belirtilmesi bir çelişki değil midir?

Cevap 2. Sıvas Demir Çelik İşletmesi A.Ş. Genel Müdürlüğünde çalışan toplam 300 kişinin, T.C. Devlet Demiryolları ile Devlet Hava Meydanlarına geçişlerine ilişkin olarak Hazine Müsteşarlığınca 6.1.1999 tarihinde uygun mütalaa verilmiştir.

Müsteşarlıkça verilen bu görüş, Kamu İktisadî Teşebbüsleri ve Bağlı Ortaklıklarının 1999 yılına ait Genel Yatırım ve Finansman Programının Tespiti Hakkındaki 13.10.1998 tarih ve 98/11845 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesinin Eki Kararın 8.12.1998 tarih ve 98/12176 sayılı Kararnamesi ile değişik personel atamalarına ilişkin 4 üncü maddesi çerçevesinde verilmiştir. Sözkonusu madde ile kuruluşların, Hazine Müsteşarlığının değerlendirmesi neticesinde uygun gördüğü sayıda Devlet Personel Başkanlığının izniyle açıktan personel alabileceği öngörülmüştür. Bu madde daha sonra 7.5.1999 tarih ve 99/12722 sayılı Kararname ile değiştirilmiştir. Yapılan değişiklikle, kuruluşlara alınacak personel (memur ve işçi) için sınav şartı getirilmiştir.

ETAĞ’da çalışan 49 işçi ile ilgili olarak Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca Hazine Müsteşarlığınca verilen görüş, yukarıda belirtilen sınav şartı zorunluluğunu getiren değişiklikten sonra 20.5.1999 tarihinde verilmiştir. Bu nedenle, Müsteşarlıkça her iki konuda verilen görüşler arasında bir çelişki bulunmamaktadır.

Kamu İktisadî Teşebbüslerindeki istihdam fazlalığının eritilmesi ve dolayısıyla maliyetler içinde önemli bir yer tutan personel giderlerinin azaltılabilmesi için 1992 yılından bu yana yatırım ve finansman programı kararnameleri ile personel alımına sınırlamalar getirilmektedir. Bu politika sonucunda, KİT’lerin personel sayısında önemli bir tasarruf sağlanmıştır. Bu politikanın devamında, bu kuruluşların rekabete dayalı piyasa ekonomisi içinde faaliyetlerini sürdürebilmeleri, devlet bütçesi üzerindeki KİT finansman yüklerinin azaltılması ve özelleştirmenin alt yapısının hazırlanması açısından büyük yarar görülmektedir.

Bu politikanın dışına çıkılarak özelleştirme kapsamına alınan kuruluşlardan 233 sayılı KHKkapsamındaki kuruluşlara işçi nakli; KİT’ler üzerinde disiplinsizliğe, bu kuruluşların piyasa ekonomisi dışına çıkmalarına, bütçe üzerindeki yüklerinin artmasına ve özelleştirmede gecikmelere ve aksamalara yol açabilecektir.

Bu itibarla, Etimesgut Ağaç Sanayi ve Ticaret A.Ş.’de çalışan işçilerin yine bir KİT’e devredilmek suretiyle özelleştirilmesinin 4046 sayılı Kanunda öngörülen amaçlara uygun düşmeyeceği ve 233 sayılı KHK kapsamında bulunan KİT’ler ile ilgili olarak sürdürülen politikalarda aksamalara neden olabileceği hususlarının gözardı edilmemesi gerektiği düşünülmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Recep Önal Devlet Bakanı

24. — Van Milletvekili Fetullah Gültepe’nin, deprem felaketzedeleri için gönderilen dış kaynaklı yardım paralarının maaş ödemelerinde kullanıldığı iddialarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın cevabı (7/714)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Recep Önal tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim.

Saygılarımla

Fetullah Gültepe Van

Soru 1. Antalya’da katıldığınız bir toplantıda IMF tarafından yapılan deprem yardımı ile Ekim ‘99 memur maaşlarını ödediğinizi söylediğiniz doğru mudur? Değilse; televizyonlarda yayınlanan ses kime aittir?

Soru 2. Deprem felaketinin yaralarını sarmak için toplanan yardımları başka işlere harcadınız mı?

Soru 3. Deprem için toplanan yardımların amacı dışında kullanılması durumunda, yardımların kesileceğini düşünüyor musunuz?

Soru 4. Deprem yardımlarının amacı dışında kullanılması, yardım bekleyen depremzedelerin ve yardım yapanların devlete olan güvenlerini sarsacağını düşünüyor musunuz?

T.C. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı 11.11.1999 Sayı : B.02.1.HM.0.KAF.04.02/53398-2/82913

Konu : Soru önergesi hk.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Genel Sekreterliğine

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi : 1.11.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/714-2223/5922 sayılı yazınız.

İlgide kayıtlı yazınız ekinde gönderilen Van Milletvekili Sayın Fetullah Gültepe’nin yazılı soru önergesine ilişkin cevap yazımız ilişikte sunulmaktadır.

Bilgilerine arz ederim.

Recep Önal Devlet Bakanı

17 Ağustos 1999’da meydana gelen deprem felaketi ile ilgili olarak Uluslararası Para Fonu tarafından temin edilen 497.1 milyon $ tutarındaki kredi 18 Ekim 1999 tarihinde hazinenin T.C. Merkez Bankası nezdindeki hesabına girmiş bulunmaktadır. Sözkonusu tutar, teknik olarak dış borçlanma olup ileride hazine tarafından geriye ödenmesi gerekli bir meblağ olarak hazine borç stoku kayıtlarına alınmıştır.

Bu çerçevede depremin fizikî ve sosyal hasarlarının giderilmesine yönelik harcamalar Başbakanlık kriz merkezi ile koordineli olarak programlanmış olup bugüne kadar herhangi bir aksamaya yol açmadan bu harcamaların gerektirdiği nakit bütçe ödenekleri çerçevesinde hazinece ilgili kurumlara aktarılmış ve aktarılmaya devam edilmektedir.

Bu doğrultuda IMF yardımının hazine hesaplarına girdiği 18 Ekim 1999 tarihinden bugüne kadar 67 milyon $’lık bu kısmı bu türden nakit ihtiyaçlarının karşılanmasında kullanılmıştır.

25. — Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, Konya’da serbest bölge kurulması çalışmalarına ve KOBİ’lerin desteklenmesine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun cevabı (7/726)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sanayi ve Ticaret Bakanı Sn. Ahmet Kenan Tanrıkulu tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

Veysel Candan Konya

1. TÜMOSAN’la ilgili düşünceleriniz nelerdir?

2. Konya’da serbest bölge yapılması konusunda Bakanlığınızda ne tür bir çalışma yapılmaktadır?

3. Konya Ticaret Odası (KTC) tarafından yaptırılan, uluslararası fuar çalışmalarına Bakanlığınızın ne tür katkıları olacaktır?

4. KOBİ’lerin desteklenmesi ile ilgili ne tür çalışmalar yapılmaktadır?

5. KOSGEB ve İGEME’ye kaynak aktarmayı düşünüyor musunuz?

6. 5590 sayılı kanun hükümlerine göre çıkartılan yönetmeliklerde herhangi bir değişiklik yapmayı düşünüyor musunuz?

7. Ülkemize belirli düzeyde döviz kazandıran, yüksek miktarda vergi ödeyen ve personel istihdam eden işadamlarını özel pasaport hükümlerinden yararlandırmayı düşünüyor musunuz?

8. Ticaret Odası görevlilerinin yurt dışı iş ve fuar gezilerinde Bakanlığınızdan izin alma zorunluluğunu kaldırmayı düşünüyor musunuz?

T.C. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği 9.11.1999 Sayı : B.14.0.BHİ.01-447

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) 9.8.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-6/129-1290/3490 sayılı yazınız.

b) 1.11.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/726-2402 sayılı yazınız.

Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, “Konya’da Serbest Bölge Kurulması Çalışmalarına ve KOBİ’lerin Desteklenmesine” ilişkin olarak tarafımdan cevaplandırılmasını istediği (6/129) esas no.’lu sözlü soru önergesi TBMM İçtüzüğünün 98 inci maddesi uyarınca üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından dolayı ilgi (b) de kayıtlı yazınızla yazılı soru önergesine çevrilmiş olup, sözkonusu önergede Bakanlığımla ilgili sorulara ilişkin cevabımız ekte takdim edilmiştir.

Ancak, önergenin 1 inci sorusu Özelleştirme İdaresi Başkanlığını, 2 nci sorusu Dış Ticaret Müsteşarlığını, 7 nci sorusu ise İçişleri Bakanlığını ilgilendirdiğinden dolayı Bakanlığımla bir ilgisi bulunmamaktadır.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Ahmet Kenan Tanrıkulu Sanayi ve Ticaret Bakanı

Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan’ın Yazılı Sorularına İlişkin Cevaplarımız

Cevap 3. 3143 sayılı Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun gereğince, Bakanlığımca yurt içinde ticarî bir tanıtım faaliyeti olarak fuar ya da sergi ismi altında düzenlenen organizasyonlara, 27.12.1995 tarih ve 22506 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan “Yurt içinde Fuar, Sergi ve Panayır Düzenlenmesine Dair Yönetmelik” hükümlerine göre yalnızca açılış izni verilmekte olup, gerektiği hallerde denetimini de yapmaktadır.

Yurt içi ve yurt dışı fuarlarla ilgili maddî ve teknik yardım sağlanmasına yönelik olarak Bakanlığımca tahsis olunan herhangi bir kaynak ya da fon bulunmamaktadır. Ancak düzenlenen bu tür organizasyonlara, Bakanlığımca daha fazla firmaların katılımının gerçekleşmesi için idarî yönden gerekli kolaylıklar sağlanmaktadır.

Yurt dışında düzenlenen fuarlara maddî kaynak, Para-Kredi ve Koordinasyon Kurulunun 95/7 sayılı tebliği çerçevesinde, Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığınca sağlanmaktadır.

Cevap 4. Kalite geliştirme alanında

Danışmanlık, eğitim, laboratuvar hizmetleri, bilgi temini sağlamak.

Teknoloji geliştirme alanında

Ar-Ge çalışması yapan yeni müteşebbis ve küçük ve orta ölçekli sanayi işletmelerine mekân tahsisi, danışmanlık, eğitim, cihaz, malzeme ve fuarlara katılım desteği sağlamak.

İhracatı geliştirme alanında

Bilgi temini, uluslararası fuarlara katılımda ve iş gezilerinde maddî destek sağlamak.

Finansman alanında

İştirakimiz olan Kredi Garanti Fonu A.Ş. aracılığıyla KOBİ’lerin kredi alma sürecinde yaşadıkları teminat sorunlarını çözmede destek sağlamak.

Bilgi teknolojileri ve elektronik ticaret

KOBİ’lerin ihtiyaç duydukları ticarî, teknik vb. bilgilere ulaşmaları için oluşturulan KOBİ-NET’in bilgi hizmetleri çerçevesindeki bilgi ağı sayesinde KOBİ’lerin elektronik ticarete daha kolay adapte olmaları hedefine yönelik destek sağlamak.

Bölgesel kalkınma alanında

Kalkınmada öncelikli yörelerdeki KOBİ’leri geliştirmeye yönelik danışmanlık ve eğitim destekleri, yörede yatırım yapmak isteyen müteşebbislere bilgi temini ve yerel imalat potansiyelinin değerlendirilerek daha modern, verimli ve kaliteli üretim için sektörel bazda ortak kullanım atölyeleri kurulmasını sağlamak.

Girişimciliğin geliştirilmesi alanında

Yeni iş imkânları ve ortamları araştırma, yeni iş kurma/yönetim/iş organizasyonu eğitimleri sağlamak, yatırım profilleri hazırlamak, fizibilite etütleri destekleri, nitelikli/deneyimli emekli işgücü değerlendirme programları eğitim ve danışmanlık, yeni işcü oluşturma programları kapsamında kadınlara, özürlülere, gençlere iş imkânları sağlamak, girişimciliği teşvik ve yönlendirme, bölgesel/yöresel kültürel iş alanlarına dönüştürme ve tanıtma/yayma pogramları, küçük tasarrufları iş alanlarında değerlendirme destekleri sağlamak.

Cevap 5. Ülkemiz sanayi sektöründe faaliyet gösteren işletmelerin % 99.5’ini teşkil eden, katma değer içindeki payı yaklaşık olarak % 28 olan küçük ve orta ölçekli sanayi işletmelerini desteklemek ve geliştirmek amacıyla kurulmuş bulunan KOSGEB’in, bu kesimin çok ve çeşitli sorunlarına çözüm getirebilmek amacıyla yasa ile belirlenmiş önemli görevleri bulunmaktadır. Böylesine ağır ve önemli bir görevi üstlenmiş olan KOSGEB’in faaliyetlerini layıkı veçhile yerine getirebilmesi için ihdas olunmuş bulunan Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme Fonu geçmiş dönemlerde (1993 yılında) bütçe kapsamına alınmıştır. Bu nedenle, KOSGEB’in KOBİ’lere etkin ve yaygın bir şekilde hizmet vermesi bütçeden ayrılacak kaynaklara bağımlı kılınmıştır. KOBİ’lerin ülkenin ekonomik gelişme ve sosyal istikrarına olan önemli katkıları düşünüldüğünde bu kesime hizmet veren KOSGEB’e mümkün olduğunda çok kaynak aktarılması önem kazanmaktadır. Bu hususun 2000 yılı bütçesi hazırlanırken gözönüne alınması ve gerekli kaynakların aktarılması için her türlü çabanın sarf edilmesi beklenmektedir.

Cevap 6. 5590 sayılı Kanunda 557 sayılı KHK ile yapılan değişiklikler Anayasa Mahkemesince iptal edildiğinden meydana gelen yasal boşluğu doldurmak amacıyla kanun değişikliği tasarısı hazırlanmış olup, yasalaşması halinde buna paralel olarak yönetmeliklerde gerekli değişikliğin yapılması cihetine gidilecektir.

Cevap 8. Dünya ekonomisi ve ticaretinde yaşanan değişim çerçevesinde ülkemizde de ekonominin dışa açılması, ihracata dönük rekabet gücü yüksek bir sanayinin oluşturulması ve dış piyasalarla bütünleşme çalışmaları, odaların da yurt dışında yerleşik bazı kurum ve kuruluşlarla ekonomik ve ticarî konularda işbirliği yapmalarını, ihtiyaç halinde fuar, toplantı ve benzeri etkinliklere katılmalarını gerekli kılmaktadır.

Bu etkinliklerin 5590 sayılı Kanunda belirtilen amaç ve görevlerle uyumlu olması yanında genel ekonomik ve ticarî politikalarımızla çelişmemesi ve Bakanlığımla işbirliği içerisinde ve koordineli bir biçimde yürütülmesi tabiî bulunmaktadır.

Ayrıca, mecburî üyelik sistemi ile gelirlerini oluşturan odaların elde ettikleri kaynakları tasarruflu ve verimli kullanmaları gerekli görülmekte ve bu hususların denetlenmesi Anayasanın 135 inci Maddesinin 5 inci fıkrası çerçevesinde 5590 sayılı Kanunun 80 ve 81 inci maddelerine göre Bakanlığımın görev ve yetkilerinde bulunmaktadır.

Bu bakımdan odalarla Bakanlığımın işbirliği içinde ve koordineli çalışması ve gereğinde yapılacak önerilerle dış seyahatlerin daha faydalı sonuçlara ulaşmasının sağlanması ve tasarruf ilkelerine azamî dikkat edilmesi amacıyla odalardaki her kademedeki görevlerin yapacakları dış seyahetlerin Bakanlığımın bilgi ve onayına sunulması ve uygulamanın bu şekli ile devam etmesinde yarar görülmektedir.

26. — Bingöl Milletvekili Necati Yöndar’ın, Bingöl Organize Sanayi Bölgesi altyapı inşaatına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun cevabı (7/735)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Ahmet Kenan Tanrıkulu tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim.

Saygılarımla

Necati Yöndar Bingöl

Sanayi ve Ticaret Bakanlığının kredi desteği ile kurulan Bingöl Organize Sanayi Bölgesinin altyapı inşaatı ihalesi 25.3.1997 tarihinde yapılmış olup, altyapı işlerine ait fizikî gerçekleşme % 40 civarındadır. 1999 yatırım programında alt yapının tamamlattırılması için gerekli olan ek ödeneği tahsis etmeyi düşünüyor musunuz?

T.C. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği 9.11.1999 Sayı : B.14.0.BHİ.01-448

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) 16.8.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-6/149-1478/3914 sayılı yazınız.

b) 1.11.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/735-1478/3914 sayılı yazınız.

Bingöl Milletvekili Necati Yöndar’ın, “Bingöl Organize Sanayi Bölgesi Altyapı İnşaatına” ilişkin olarak tarafımdan cevaplandırılmasını istediği (6/14913) esas no.’lu sözlü soru önergesi TBMM İçtüzüğünün 98 inci maddesi uyarınca üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından dolayı ilgi (b) de kayıtlı yazınızla yazılı soru önergesine çevrilmiş olup, sözkonusu önergeyle ilgili cevabımız ekte takdim edilmiştir.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Ahmet Kenan Tanrıkulu Sanayi ve Ticaret Bakanı

Bingöl Milletvekili Sayın Necati Yöndar’ın Yazılı Sorularına İlişkin Cevaplarımız

Cevap : Bingöl Organize Sanayi Bölgesi, 1999 Yılı Yatırım Programında 80 hektar karakteristiği ile devam eden projeler arasında yer almaktadır. Altyapı, (yol, içmesuyu, yağmur suyu, kanalizasyon) inşaatı devam etmekte olup fizikî gerçekleşmesi 31.9.1999 tarihi itibariyle % 75’dir.

Projenin 1999 Yılı Yatırım Programı ödeneği net 64.6 milyar TL olup, 50 milyar TL ek ödenek verilerek revize ödeneği 114.6 milyar TL’ye çıkarılmıştır. 1999 yılında bu ödeneğin 69.6 milyar TL’si kullanılmış, halen 45 milyar TL ödeneği bulunmaktadır.

Proje için bugüne kadar 106.7 milyar TL kredi kullandırılmıştır. Bu kredinin 1999 yılı fiyatlarıyla karşılığı 219.3 milyar TL’dir.

Altyapı inşaatının sözleşmesinde belirtilen 2000 yılında bitirilebilmesi için 1999 yılında gerekli olan 63.4 milyar TL ek ödeneğin, kısıtlı bütçe imkânları çerçevesinde temine çalışılacaktır.

27. — Konya Milletvekili Özkan Öksüz’ün, sivil savunma hizmetlerine ve yardım çalışmaları engellenen IHH ve Mazlum-Der’e ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/741)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim.

Özkan Öksüz Konya

Ülkemizi derin bir yasa boğan ve 7 ilimizde binlerce insanımızın şehit olmasına, yaralanmasına ve mağdur olmasına neden olan deprem felaketinde;

Soru 1. Bakanlığınıza bağlı Sivil Savunma GenelMüdürlüğü elemanlarının ve sivil savunma ekiplerinin yetersiz kaldığını kabul ediyor musunuz? Yetersiz kaldığını kabul ediyorsanız, yetkililer ve sorumlular hakkında herhangi bir işlem yapıldı mı?

Soru 2. Erzincan, Afyon, Adana ve Marmara Bölgesindeki deprem felaketlerinde yetersiz kalan sivil savunma hizmetlerinin, daha etkin hale getirilmesi için Bakanlığınız tarafından ne gibi çalışmalar yapılmaktadır?

Soru 3. Deprem bölgesindeki felaketzedelere yardım yapmakta yarışan halkımızın yaptığı yardımları deprem bölgesine göndermek için çaba gösteren ve yetkililerin verdiği bilgiye göre 200 araçlık yardım malzemesini afet bölgesine gönderen, Bosna-Hersek, Çeçenistan ve Kosova’daki müslümanlara yaptığı yardımlarla takdir toplayan İHH (İnsani Yardım Vakfı) nın ve Mazlum-Der’in hesaplarının İstanbul Valiliği ve Emniyet Müdürlüğü tarafından bloke edildiği doğru mudur? Doğru ise İHH ve Mazlum-Der’in hesaplarının bloke edilmesinin yasal dayanakları nelerdir?

Soru 4. Afet bölgesine yapılacak yardımları organize eden çeşitli kurum ve kuruluşlar hakkında herhangi bir işlem yapılmazken İHH ve Mazlum-Der’in yapacağı yardımların engellenmesini doğru buluyor musunuz? Doğru bulmuyorsanız bu yardımları engelleyenler hakkında ne gibi yasal işlem yapılmıştır?

T.C. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü 11.11.1999 Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01/251993

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 1.11.1999 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/741-2405 sayılı yazısı.

Konya Milletvekili Özkan Öksüz tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

17 Ağustos 1999 günü saat 03.02’de Marmara Bölgesinde meydana gelen depremden sonra sivil savunma ekipleri 110 personel, 24 araç ve arama köpekleriyle bölgede 15 gün süreyle kurtarma çalışmalarını sürdürmüş ve toplam 193 vatandaşımızı enkaz altından sağ olarak kurtarmıştır.

Ayrıca, Bakanlığımca afet bölgesine komşu olan illerin kadrolu personel, araç ve gerecinden oluşturulan, acil kurtarma ve yardım ekipleri, 1 185 personel ile sivil savunma birliklerinin nezaretinde bölgede kurtarma faaliyetlerine katılmaları sağlanmıştır.

55 inci Hükümet döneminde hazırlanarak TBMM’ne sunulan “Sivil Müdafaa Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı” TBMM’nin yasama dönemini tamamlaması nedeniyle kadük kalmıştır.

Bununla birlikte, Bakanlığımca; Adana, Afyon, Ankara, Bursa, Diyarbakır, Erzurum, İstanbul, İzmir, Sakarya, Samsun ve Van illeriyle 120’şer personelden oluşan Sivil Savunma Arama Kurtarma Birlikleri kurulması, ayrıca illerin büyüklüğü gözönüne alınarak her ilde 20 ila 40 personelden oluşan il arama ve kurtarma ekiplerinin kurulmasına ve bunların ihtiyaç duyacağı araç-gereç ve malzemelerle donatılmasına imkân verecek şekilde “Sivil Müdafaa Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname” tasarısı hazırlanmaktadır.

İnsan Hak ve Hürriyetleri ve İnsanî Yardım Vakfı-İHH ve İnsan Hakları Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (Mazlum-Der) İstanbul Şubesinin 2860 sayılı Yardım Toplama Kanununa göre izinsiz yardım topladıklarının anlaşılması üzerine, “4123 sayılı tabii afet nedeniyle meydana gelen hasar ve tahrifata ilişkin hizmetlerin yürütülmesine dair Kanunun 3 üncü maddesi” hükmü gereği deprem nedeniyle yapılan bağış ve yardımların Emlak Bankası Ankara şubesinde açılan “Afet Fonu” na aktarılması için ilgili Cumhuriyet Başsavcılıklarına suç duyurusunda bulunulmuştur.

Konu ile ilgili olarak sözkonusu vakıf ve dernek yetkililerine 2860 sayılı Yardım Toplama Kanununa göre müracaat etmeleri gerektiği konusunda ikaz edilmesine rağmen, bugüne kadar herhangi bir müracaatları olmamıştır.

Ayrıca, İstanbul Valiliğine ve Valilik aracılığıyla Bakanlığıma yardım toplamak için müracaatı bulunmadan izinsiz yardım topladıkları tespit edilen kurum ve kuruluşlar hakkında ilgili Cumhuriyet Başsavcılıklarına suç duyurusunda bulunulmuş olup, bu kurum ve kuruluşların depremzedelere yardım amaçlı banka hesaplarında toplanan meblağın “Afet Fonu” na aktarılması konusunda bankalara talimat verilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

Sadettin Tantan İçişleri Bakanı

28. — Çanakkale Milletvekili Sadık Kırbaş’ın, vakıf şerhi bulunan taşınmaz mallara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Şuayip Üşenmez’in cevabı (7/771)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki soruların Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün bağlı olduğu Devlet Bakanı Sayın Prof. Dr. Şuayip Üşenmez tarafından yazılı cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla 14.10.1999

Prof. Dr. Sadık Kırbaş Çanakkale

Vakıf şerhi bulunan taşınmaz mallar sorunu Çanakkale’de yaygın bir şekilde görüldüğü gibi, ülkemizin birçok yöresinde halkın şikâyetçi olduğu önemli bir sorundur. Osmanlı Devletinden daha uzun ömürlü olan bu vakıfların sorunları günümüze kadar sarkmaktadır.

Sorular

1. Ülkemizde geniş bir vatandaş kitlesini mağdur eden bu sorunu çözebilmek için hangi yasal önlemler düşünülmektedir?

2. İlk tesis tarihinden sonra satış suretiyle tedavül görmüş ve üçüncü kişilere geçmiş taşınmazlar üzerinde bulunan vakıf şerhlerinin re’sen terkin edilmesi kararlaştırılmışken bugüne kadar olduğu gibi mülk sahipleri lehine hiçbir işlem yapılmaması uygulamasına devam edilecek midir?

T.C. Devlet Bakanlığı 11.11.1999 Sayı : B.02.0.014/2.00-1389

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 1.11.1999 gün ve KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/771-2268/6018 sayılı yazınız.

Çanakkale Milletvekili Sadık Kırbaş’ın tarafımdan cevaplandırılması istenilen 7/771-2268 esas no.’lu yazılı soru önergesine ilişkin cevap ilişikte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Şuayip Üşenmez Devlet Bakanı

Vakıf şerhi bulunan taşınmaz mallar sorunu Çanakkale’de yaygın bir şekilde görüldüğü gibi, ülkemizin birçok yöresinde halkın şikâyetçi olduğu önemli bir sorundur. Osmanlı Devletinden daha uzun ömürlü olan bu vakıfların sorunları günümüze kadar sarkmaktadır.

Soru : 1

Ülkemizde geniş bir vatandaş kitlesini mağdur eden bu sorunu çözebilmek için hangi yasal önlemler düşünülmektedir?

Cevap : 1

18 Nisan 1995 tarih, 22262 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanan 4 Nisan 1995 tarih, 4103 sayılı “Vakıflar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile 5 Haziran 1935 tarih, 2762 sayılı Vakıflar Kanununda yapılan değişiklikler sonucu Kanunun 27 nci maddesi ile taviz bedeline tabi vakfın niteliği genişletilmiş ve vakfın türüne göre ayrım yapılmaksızın (sahih, gayrisahih, tahsisat kabilinden vb.) taviz bedeline tabi olduğu hükmü getirilmiştir. Yine aynı madde ile taviz bedeli oranı yükseltilmiştir.

Soru : 2

İlk tesis tarihinden sonra satış suretiyle tedavül görmüş ve üçüncü kişilere geçmiş taşınmazlar üzerinde bulunan vakıf şerhlerinin re’sen terkin edilmesi kararlaştırılmışken bugüne kadar olduğu gibi mülk sahipleri lehine hiçbir işlem yapılmaması uygulamasına devam edilecek midir?

Cevap : 2

Bir örneği ekte gönderilen 27 Nisan 1995 tarih, B021TKG010000-073/1528 (1995-7) sayılı genelgede de görüleceği üzere; kayıtları üzerinde vakıf şerhi bulunan ancak tapuda yapılan tedavül işlemleri sırasında veya kadastro sonrasında oluşan yeni kayıtlarına herhangi bir nedenle nakledilmeyen vakıf şerhlerinin, bu taşınmaz mal üçüncü kişilere tedavül etmemiş ise yeni oluşan kayıtlarına aynen aktarılmaktadır. Ancak, yeni kayıtlarına vakıf şerhi aktarılmamış olan taşınmaz mallar daha sonra üçüncü kişilere tedavül etmiş ise (mirasçılar adına yapılan intikaller hariç) üçüncü kişilerin iyi niyetli iktisabı Medenî Kanunun 935 ve Tapu Sicil Tüzüğünün 85 inci maddesi uyarınca korunduğundan bu kişilerin yazılı talep ve muvafakatlarının sağlanması halinde vakıf şerhi işlenmekte olup muvafakat etmedikleri takdirde idaremizce re’sen bir işlem yapılmamaktadır.

Ancak üçüncü kişilere tedavül eden taşınmaz mallar üzerine sonradan yapılan vakıf belirtmeleri ile ilgili olarak; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca vakıf taviz bedelinin gayrimenkul mükellefiyeti olarak kabul edilip sonraki maliklerin de bundan sorumlu tutulacağının belirtilmesi ve idaremizce re’sen terkin edilen vakıf belirtmeleri konusunda idare mahkemelerince yürütmeyi durdurma kararları verilmiş olması nedeniyle ve vakıflar İdaresinin bu konudaki ısrarlı tutumları karşısında vakıf belirtmeleri idaremizce re’sen terkin edilmemektedir.

Sayı : B021TKG0100000-073/1528 27.4.1995

Konu : Vakıf şerhi bulunan taşınmaz mallar

Genelge No.:

1995/7

.................. Tapu ve Kadastro Bölge Müdürlüğüne

.................. Tapu Sicil Müdürlüğüne

.................. Kadastro Müdürlüğüne

İlgi : a) 18/Temmuz/1940 tarih ve 986 sayılı genelge.

b) 22/Mart/1958 tarih ve 1297 sayılı genelge.

c) 5/Aralık/1979 tarih ve 4-1-11-7/5759-5825 sayılı genelge.

18/Nisan/1995 tarih ve 22262 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 4/Nisan/1995 tarih ve 4103 Sayılı “Vakıflar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile 5/Haziran/1935 tarih ve 2762 Sayılı Vakıflar Kanununun 27 ve 28 inci maddeleri;

“Madde 27. Vakfın türüne göre ayırım yapılmaksızın (sahih, gayrisahih, tahsisat kabilinden v.b.) mevcut mukataalı toprakların veya icareteynli gayrimenkullerin mülkiyetleri bu gayrimenkul hakkında, illerde defterdarlık, ilçelerde malmüdürlüğü kıymet takdir komisyonunca takdir edilecek rayiç bedelinin yüzde elli oranında hesap edilecek taviz karşılığında mutasarrıfına geçirilir. Taviz bedeli ödenmeden ortaklığın giderilmesi veya cebri icra yoluyla satışı yapılacak gayrimenkullerin taviz bedellerinin hesaplanmasında satış bedeli esas alınır.”

“Madde 28. Yukarıdaki maddede yazılı tavizler toptan ödendiği takdirde gayrimenkulün mülkiyeti mutasarrıfı adına tapuda tescil olunur. Bu tavizin yarısı peşin ve geri kalanı üç yılda üç müsavi taksitle de ödenebilir. Bu takdirde mülkiyet mutasarrıfı adına tescil edilmekle beraber gayrimenkulün tamamı geri kalan taksitler için birinci derecede ve birinci sırada ipotek sayılarak tapuya böylece kaydolunur. Taksitler için kanunî faiz yürütülür. Bu taksit zamanında ödenmezse geri kalan taksitlerin tamamı muaccel olur. Mülkiyetin mutasarrıfı adına tescilinden itibaren mukataa ve icare alınmaz.”

Bilindiği üzere, tapu kayıtlarında icareteyn veya mukataa şerhi bulunan taşınmaz mallar 2762 Sayılı Vakıflar Kanununun 27 nci maddesi uyarınca taviz bedeline tabi olup, Kanunun 30 uncu maddesinde ise taviz bedelleri tamamen vakfa ödenmedikçe bu durumdaki taşınmaz mallara ilişkin temliki tasarruf taleplerinin tapu idarelerince karşılanmayacağı hükme bağlanmış ve vakfiyet ilişkisi bulunan taşınmaz malların gerek tapu sicil müdürlüklerinde yapılan tedavülleri ile gerekse kadastro çalışmaları sırasında uyulması gereken hususlar ilgi (a ve b) genelgeler ve bölge müdürlükleri aracılığıyla yapılan ilgi (c) genelgede açıklanmış bulunmaktadır.

Ancak, bir kısım tapu kayıtları üzerinde mevcut olan vakıf belirtmelerinin tapuda yapılan tedavülleri sırasında veya kadastro çalışmaları sonucunda oluşturulan kayıtlarına herhangi bir nedenle aktarılmadığı, bilahare vakıflar idaresinin talebine istinaden son tedavül kaydı üzerine vakıf belirtmesinin işlendiği merkeze intikal eden yazı ve şikâyet dilekçelerinden anlaşılmaktadır.

Taviz bedeli nedeniyle, gerek vakıf hukukunun ve gerekse daha sonra taşınmaz malı iyi niyetle iktisap eden üçüncü kişilerin haklarının korunması için :

A) Kadastro Müdürlüklerince;

Kadastrosuna başlanacak mahalle ve köylerdeki taşınmaz mallara ait tapu kayıtları örneklerinin çıkartılması sırasında, bu kayıtlar üzerinde mevcut vakıf şerhleri de (Damat İbrahim Paşa Vakfından gibi) çalışma alanı kayıt defterine alınan örneği üzerine aynen işlenecek, sınırlandırma ve tespit çalışmaları sırasında tapu kaydı kapsamı taşınmaz mal için düzenlenecek olan kadastro tutanağının nev’i sütununa, nev’i sütunu bulunmayan tutanaklarda niteliği sütununa yazılarak askı ilân cetvelinde taşınmaz malın cinsinin altında parantez içinde gösterilip, tescil aşamasında ise kadastro tutanaklarındaki bu belirtme tapu kütük sahifesinin nev’i hanesine tescil edilecektir.

B) Tapu Sicil Müdürlüklerince;

a) Zabıt defterleri üzerindeki tedavül işlemleri sırasında geldi kaydında veya kadastroca tespite esas alınan kaydında vakıf ilişiği bulunup bulunmadığı araştırılacak ve geldi kaydında veya kadastroca tespite esas alınan kayıtta vakıf şerhi bulunmasına rağmen sehven yeni oluşan kaydına bu şerhin işlenmediği (taviz bedeli ilişiği kesilenler hariç) anlaşılması durumunda vakıf şerhi işlenecektir.

b) Tapu kayıtlarında vakıf belirtmesi bulunan taşınmaz mallara yönelik tedavül taleplerinin karşılanması sırasında, öncelikle 2762 Sayılı Vakıflar Kanununun 27 ve 30 uncu maddeleri uyarınca taviz bedelinin tahsili hususunun vakıflar idaresine intikal ettirilerek alınacak cevaba göre işlem yapılacaktır.

c) Taşınmaz malın imar uygulamasına veya toplulaştırma işlemine konu edilmesi durumunda, tapu kaydı üzerinde mevcut vakıf şerhi o taşınmaz maldan oluşan tüm imar parsellerine, ait tapu kayıtlarına aynen aktarılacaktır. Şayet, imar parseli birden fazla taşınmaz malın şuyulandırması sonucu teşekkül etmişse bu şerhin hangi hissedarın hissesine ait olduğu beyanlar hanesinde gösterilecektir.

d) Kayıtları üzerinde vakıf şerhi bulunan ancak, tapuda yapılan tedavül işlemleri sırasında veya kadastro sonrasında oluşan yeni kayıtlarına bu vakıf şerhinin herhangi bir nedenle nakledilmeyen taşınmaz mallara rastlanması durumunda;

1. Taşınmaz mal üçüncü kişilere tedavül etmemiş ve halen bu kişilerin veya mirasçıların mülkiyetinde ise, vakıf şerhi yeni oluşan kayıtlarına aynen aktarılacak ve sonucundan Medenî Kanunun 927 nci maddesi uyarınca kayıt maliklerine bilgi verilecektir.

2. Tedavül işlemi sırasında veya kadastro sonucu oluşan kayıtlarına herhangi bir nedenle vakıf şerhi aktarılmamış bulunan taşınmaz mallar daha sonra üçüncü kişilere tedavül etmiş (mirasçılar adına yapılan intikal işlemleri hariç) ise, tapu kayıtlarında vakıf belirtmesi bulunmayan taşınmaz malı iktisap eden üçüncü kişilerin iyi niyetli iktisabı Medenî Kanunun 931 inci maddesi uyarınca korunduğundan, son maliklerin Medenî Kanunun 935 ve Tapu Sicil Tüzüğünün 85 inci maddeleri gereğince yazılı talep ve muvafakatlarının sağlanması halinde vakıf şerhi tapu kaydına işlenecektir. Muvafakat sağlanamaması durumunda ise re’sen bir işlem yapılması mümkün olmadığından, Medenî Kanunun 927 nci maddesi uyarınca dava açılması gerektiği yolunda vakıflar idaresine duyuru yapılacaktır.

Bilgi edinilmesini ve bildiriş uyarınca işlem yapılmasını rica ederim.

Hamit Aksoy Genel Müdür Yardımcısı Genel Müdür Vekili

29. — Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, PETLAS A.Ş.’nin “yatırım teşviki” başvurusuna ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın cevabı (7/787)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda yönelttiğim sorularımın Hazineden sorumlu Devlet Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Lütfi Yalman Konya

1. Kalkınmada 1 inci derecede öncelikli ilimiz olan Kırşehir’de kurulu bulunan Kombassan Holding A.Ş. kuruluşu Petlas’ın yönetimi, özelleştirme şartları arasında yer alan kapasite artırımı şartı doğrultusunda gerekli çalışmayı yaparak “Yatırım Teşviki” için Hazine Müsteşarlığına 31.7.1998 tarih ve 78297 sayılı müracaatta bulunduğu uzun süre sonuç alamadığı için 14.9.1998 tarih ve 95238 sayılı bir dilekçe ile sonuçlandırmayı hızlandırıcı talepte bulunduğu, buna rağmen 15 ay gibi bir süreye rağmen olumlu-olumsuz hiçbir netice alamadığı tarafımızdan tespit edilmiştir. Bu işlem neden gecektirilmiştir? Neden şimdiye kadar herhangi bir cevap verilmemiştir?

2. Petlas A.Ş. yöneticileri teşvik belgesini alabilmek için tekrar 5.10.1999 tarih ve 102359 sayılı müracatla aynı kuruma başvuruda bulundukları, fakat henüz cevap alamadıkları bilinmekte midir? Bu kuruluşun uzun zamandır cevap beklediği müracaatları ne zaman cevaplandırılacaktır?

3. Türkiye’de Pırelli marka lastik üreten firma kalkınmış bir bölgede yatırım yaptığı halde 200 milyon dolar teşvik aldığı halde aynı alanda fakat kalkınmada 1 inci derecede öncelikli bir ilimiz olan Kırşehir’de yatırım yapan PETLAS A.Ş. ye niçin “Yatırım Teşviki” verilmemektedir?

4. Yatırımlara teşvik uygulamasında ayrımcılık yapılmasının sebepleri nelerdir? Sermaye sınıflandırılması gibi iddiaların devlet nezdinde itibar gördüğü doğru mudur?

T.C. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı Teşvik ve Uygulama Genel Müdürlüğü 10.11.1999 Sayı : B.02.1.HM.0.TUGM.06/B/82435

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Genel Sekreterliğine
(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi : 1.11.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-2447 sayılı yazıları.

Konya Milletvekili Sayın Lütfi Yalman’ın Petlas Lastik San. ve Tic. A.Ş.’nin yatırım teşvik belgesi başvurusuna ilişkin yazılı soru önergesi konusundaki cevabımız aşağıda sunulmaktadır.

Petlas Lastik San. ve Tic. A.Ş.’nin Kırşehir İlinde yapmayı planladığı yatırımın teşvik tedbirlerinden yararlanabilmesini teminen yatırım teşvik belgesi düzenlenmesi yönündeki talebinin değerlendirilmesi sırasında, sözkonusu firmanın % 99.9 oranında ortağı durumunda bulunan Kombassan Holding A.Ş.’nin Sermaye Piyasası Kanununun 47/A-4 maddesi hükümleri çerçevesinde yargılamasının devam ettiği Başbakanlık Sermaye Piyasası Kurulu Başkanlığınca Müsteşarlığımıza bildirilmiştir.

Bunun üzerine, 25.3.1998 tarih ve 23297 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 98/10755 sayılı Yatırımlarda Devlet Yardımları ve Yatırımları Teşvik Fonu Esasları Hakkında Kararın 10 uncu maddesi ile bu Karara ilişkin 98/1 sayılı Tebliğ’i değiştiren ve 23.6.1999 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 99/1 sayılı Tebliğ’in 19 uncu maddesi hükmü uyarınca değerlendirme yapabilmek amacıyla, Sermaye Piyasası Kurulu Başkanlığından bahis konusu şirketin yatırımı ile ilgili olarak teşvik belgesinin düzenlenip düzenlenemeyeceği hususuna ilişkin görüşlerinin bildirilmesi talep edilmiştir.

Ayırca, Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığından adıgeçen firmanın özelleştirme sözleşmesi çerçevesinde ilave yatırım yapma taahhüdü konusundaki görüşlerinin, sözkonusu firmanın teşvik belgesi talebinin değerlendirilmesine mesned teşkil etmek üzere bildirilmesi talep edilmiştir.

Bu itibarla, yukarıda bahsedilen kurumların konuya ilişkin görüşlerinin Müsteşarlığımıza ulaşmasını müteakip, adıgeçen firmanın talebi değerlendirilecektir.

Bilgilerine arz olunur.

Recep Önal Devlet Bakanı

30. — Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, Konya ve ilçelerinde faaliyet gösteren firmalardan “yatırım teşviki” için başvuranlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın cevabı (7/788)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Hazineden sorumlu Devlet Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Lütfi Yalman Konya

1. Konya İlimiz ve ilçeleri sınırları içerisinde faaliyet gösteren her türden şirket veya özel teşebbüsten 1997-1998-1999 yılları içerisinde “Yatırım Teşviki” müracaatı yapan firmaların unvanları ve yatırım alanları, yatırım teşvikine müracaat tarihleri ve sayıları nedir?

2. Müracaat eden firmalardan “Yatırım Teşviki” alan firmalar hangileridir? Bu teşvikler ne zaman ve ne miktarda verilmiştir? “Yatırım Teşviki”nin konusu nedir?

3. Müracaat eden firmalardan müracaatı sonuçlandırılmayan, (menfî veya müspet) hangi firmalardır? Müracaatların sonuçlandırılmamasının nedenleri nelerdir?

4. Müracaat eden firmaların müracaatlarına olumsuz cevap verilenler hangi firmalardır? Bu firmalara “Yatırım Teşviki”nin verilmeme nedenleri nelerdir? Sözkonusu firmalara olumsuz cevap ne zaman verilmiştir?

T.C. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı 12.11.1999 Sayı : B.02.1.HM.0.TUGM.09/82925

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Genel Sekreterliğine
(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi : 1.11.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-2447 sayılı yazıları.

Konya Milletvekili Sayın Lütfi Yalman’ın Konya İli ve ilçeleri içerisinde faaliyet gösteren firmaların Yatırım Teşvik Belgesi başvurusuna ilişkin yazılı soru önergesi konusundaki cevabımız aşağıda sunulmaktadır.

Firmaların destek unsurlarından yararlanmak amacıyla, teşvik belgesi düzenlenmesine konu müracaatları 25.3.1998 tarih ve 23297 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 98/10755 sayılı Yatırımlarda Devlet Yardımları ve Yatırımları Teşvik Fonu Esasları Hakkında Kararın 4 üncü maddesi çerçevesinde proje bazında değerlendirilerek; makro ekonomik politikalar yanında, arz-talep dengesi ve sektörel, malî ve teknik yönden yapılan değerlendirme sonucunda uygun görülen projeler anılan Karar ve bu Karara istinaden çıkarılan tebliğlerde belirtilen ilke ve ölçütler içinde kalınmak koşulu ile teşvik belgesine bağlanabilmekte, yapılan değerlendirme sonucunda uygun görülmeyen talep reddedilmektedir.

Hazine Müsteşarlığına yapılan müracaatların; evrak girişi sırasında gerçekleştirilecek yatırımın yeri konusunda herhangi bir kayıt tutulması mümkün olmadığından, Yatırım Teşvik Belgesi müracaatlarına konu olan yatırımların hangi ilde gerçekleştirileceğinin tespiti mümkün bulunmamaktadır. Yatırım yerleri konusundaki bilgiler, ancak yatırımın uygun görülerek yatırım teşvik belgesine bağlanması aşamasında ortaya çıkmaktadır.

Hazine Müsteşarlığına Yatırım Teşvik Belgesi almak amacıyla başvuran firmalardan talebi uygun görülerek 1997, 1998 ve 1999 Ocak-Eylül döneminde belge düzenlenen yatırımlardan Konya İli ve ilçelerinin sınırları içinde olanlara ait yatırımların karakteristik değerlerini gösteren liste ilişikte sunulmaktadır.

Bilgilerine arz ederim.

Recep Önal Devlet Bakanı

BİRLEŞİM 19 UN SONU

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.