Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21 CİLT : 16 YASAMA YILI : 2

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

18 inci Birleşim

11 . 11. 1999 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – YOKLAMA

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’nın, hayvancılık ve tarımla uğraşanların sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

2. – Çorum Milletvekili Melek Denli Karaca’nın, Çorum’un genel sorunları ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

3. – Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Kaya’nın, 18-19 Kasım 1999 tarihleri arasında İstanbul’da yapılacak olan AGİT zirvesine ilişkin gündemdışı konuşması

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – Muhtaç Çiftçilere Ödünç Tohumluk Verilmesi Hakkından Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Tarım, Orman, Köyişleri komisyonlarının raporları (1/468) (S. Sayısı : 140)

2. – Taşkömürü Havzasındaki Taşınmaz Malların İktisabına Dair Kanuna Ek Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/505) (S. Sayısı : 189)

VI. – SORULAR VE CEVAPLARI

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunda toplanan paralara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hasan Gemici’nin cevabı (7/519)

2. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, Havza, Vezirköprü, Ladik ve Suluova yöresinde yetiştirilen tütün, pancar ve ayçiçeği ürünlerinin fiyatlarının ne zaman belirleneceğine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun cevabı (7/526)

3. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa’da yapımı gerçekleştirilen Efemtur A.Ş.’ne ait otel yatırımına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın cevabı (7/530)

4. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, meslek lisesinden düz liselere nakillerini yaptıran ve nakilleri iptal edilen öğrencilere ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu’nun cevabı (7/541)

5. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, imam hatip lisesi öğrencilerine ve YÖK Başkanı hakkındaki bazı iddialara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu’nun cevabı (7/546)

6. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, başörtülü gazetecilere basın kartı verilmediği iddialarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Ali İrtemçelik’in cevabı (7/564)

7. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında batırılan Kocatepe muhribine ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu’nun cevabı (7/669)

8. – Diyarbakır Milletvekili Osman Aslan’ın, Diyarbakır İli Ergani İlçesinin yatılı bölge okulu ihtiyacına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu’nun cevabı (7/675)

9. – Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan’ın, Topkapı Sarayında meydana gelen tarihi eser hırsızlığı ile ilgili sorumlular hakkında yapılan işlemlere ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı M. İstemihan Talay’ın cevabı (7/678)

10. – Erzurum Milletvekili Fahrettin Kukaracı’nın, Erzurum Organize Sanayi Bölgesine yükleme-boşaltma amaçlı rampa yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz’ün cevabı (7/685)

11. – İstanbul Milletvekili Abdulkadir Aksu’nun, deprem felaketzedeleri için gönderilen dış kaynaklı yardım paralarının maaş ödemelerinde kullanıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın cevabı (7/713)

12. – Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya’nın, Şanlıurfa 2 inci Organize Sanayi Bölgesi Projesine ilişkin sorusu ve Sanayi veTicaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun cevabı (7/715)

13. – Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş’ın, TAKSAN Fabrikasına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu’nun cevabı (7/745)

14. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, Samsun Sahra Sıhhiye Okulu içindeki mescide ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu’nun cevabı (7/747)

15. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, bazı gazetelerin dağıtımının engellendiği iddiasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Ali İrtemçelik’in cevabı (7/766)

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açıldı.

Büyük Önder Atatürk’ün ölümünün 61 inci yıldönümü münasebetiyle :

TBMM Başkanvekili Murat Sökmenoğlu bir konuşma yaptı ve iki dakikalık saygı duruşunda bulunuldu.

Kültür Bakanı M. İstemihan Talay, gündemdışı bir konuşma yaptı; MHP Grubu adına, Konya Milletvekili Ömer İzgi; DYP Grubu adına, Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük; DSP Grubu adına, İstanbul Milletvekili Masum Türker; ANAP Grubu adına, İstanbul Milletvekili Yılmaz Karakoyunlu; FP Grubu adına da Sıvas Milletvekili Abdüllatif Şener aynı konuda görüşlerini açıkladılar;

İstanbul Milletvekili Ediz Hun, O’nun ilke ve devrimlerine,

Kocaeli Milletvekili M. Turhan İmamoğlu, “Atatürk’ten Son Mektup” isimli dizelere,

Eskişehir Milletvekili Mehmet Mail Büyükerman da, Atatürk’ün bazı özdeyişlerine,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

TBMM ve Sayıştay Başkanlığı 1998 Malî Yılı Kesinhesabına ilişkin TBMM Hesapların İnceleme Komisyonu raporu (5/4) (S. Sayısı : 195) ile,

(10/73,74) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimine ilişkin tezkeresi,

Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Muhtaç Çiftçilere Ödünç Tohumluk Verilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısınun (1/468) (S. Sayısı : 140) tümü üzerinde bir süre görüşüldü.

Eskişehir Milletvekili Mehmet Sadri Yıldırım, ANAP Grubu adına konuşan Edirne Milletvekili Evren Bulut’un, konuşması sırasında kendisine sataştığı iddiasıyla bir konuşma yaptı.

11 Kasım 1999 Perşembe günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 19.02’de son verildi.

Murat Sökmenoğlu Başkanvekili

Sabahattin Karakelle Mehmet Ay Erzincan Gaziantep Kâtip Üye Kâtip Üye

NO. : 25

II. — GELEN KAĞITLAR

11.11.1999 PERŞEMBE

Sözlü Soru Önergeleri

1. – Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz’ın, Şanlıurfa’ya bağlı Viranşehir İlçesinin derslik ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/243) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.11.1999)

2. – Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz’ın, gübre fiyatlarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi.(6/244) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.11.1999)

3. – Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz’ın, sınır kapılarından yapılan mazot ticaretine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/245) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.11.1999)

4 - Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz’ın, büyük marketlerin kuruluş yerlerine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/246) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.11.1999)

5. – Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, “Mavi-Akım” Projesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/247) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.11.1999)

6. – Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’nın, Ardahan Havaalanı inşaatının ne zaman bitirileceğine ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/248) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.11.1999)

7. – Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’nın, Ardahan Organize Sanayi Bölgesi Projesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/249) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.11.1999)

8. – Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’nın Ardahan Sevimli Barajı inşaatına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/250) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.11.1999)

9. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, Samsun Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Rehabilitasyon Merkezi Projesine ilişkin Devlet Bakanından (Hasan Gemici) sözlü soru önergesi (6/251) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.11.1999)

10. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, Ladik Devlet Hastanesi Projesine ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/252) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.11.1999)

11. – Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz’ın, Şanlıurfa İline bağlı ilçe ve köylerde yaşanan elektrik kesintilerine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/253) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.11.1999)

12. – Karabük Milletvekili Mustafa Eren’in, Karabük Kültür Merkezi Projesine ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi (6/254) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.11.1999)

Yazılı Soru Önergeleri

1.-Hatay Milletvekili Mustafa Geçer’in, Çeçenistan’a yönelik izlenen dış politikaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/870) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.11.1999)

2. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer’in, Hatay-İskenderun-Değirmendere Grup Suyu Projesine ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/871) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.11.1999)

3.-Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, ilköğretim okullarında okutulan bir ders kitabına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/872) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.11.1999)

4. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, hemşirelik eğitimine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/873) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.11.1999)

5. – Gaziantep Milletvekili Mehmet Bedri İncetahtacı’nın, TPAO’ya ait TPIC’ın faaliyetlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/874) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.11.1999)

6. – Gaziantep Milletvekili Mehmet Bedri İncetahtacı’nın, Gaziantep İlindeki vergi denetimlerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/875) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.11.1999)

7. – Gaziantep Milletvekili Mehmet Bedri İncetahtacı’nın, Gaziantep Organize Sanayi Bölgesinin sorunlarına ilişkin Çevre Bakanından yazılı soru önergesi (7/876) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.11.1999)

8. – Gaziantep Milletvekili Mehmet Bedri İncetahtacı’nın, Gaziantep Organize Sanayi Bölgesi arıtma tesisi için ayrılacak ödeneğe ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/877) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.11.1999)

9. – Tokat Milletvekili Bekir Sobacı’nın, yurtdışına kaçan bir işadamının vergi borçlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/878)(Başkanlığa geliş tarihi : 9.11.1999)

10. – Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan’ın, Yekta Güngör ÖZDEN’in korunmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/879) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.11.1999)

11. – İstanbul Milletvekili Mustafa Baş’ın, İstanbul İlindeki telefon abonelik başvurularına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/880) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.11.1999)

12.-Muğla Milletvekili İbrahim Yazıcı’nın, Muğla İli sınırları içindeki Dalaman Köprüsüne ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/881) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.11.1999)

13. – İstanbul Milletvekili Yılmaz Karakoyunlu’nun, TRT’de yayınlanmakta olan “Politikanın Nabzı” isimli programa ilişkin Devlet Bakanından (Yüksel Yalova) yazılı soru önergesi (7/882) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.11.1999)

14. – Erzurum Milletvekili Fahrettin Kukaracı’nın, Cumhurbaşkanı’nın basına yansıyan “Din Projesi” ile ilgili görüş ve değerlendirmelerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (H.Hüsamettin Özkan) yazılı soru önergesi (7/883) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.11.1999)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1. – Adıyaman Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat’ın, kamu misafirhanelerinin turistik amaçlı gezilerde kullanıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/313)

2. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, Kur’an Kurslarına ve öğrenci sayısına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/316)

3. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, Keçiören Fatih Sultan Mehmet Hastanesinin ne zaman hizmete açılacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/319)

4. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer’in, Erzin Devlet Hastanesi inşaatına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/324)

5. – Niğde Milletvekili Doğan Baran’ın, Bor Devlet Hastanesinin ek bina inşaatının ne zaman tamamlanacağına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/331)

6. – İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin’in, 1998-1999 yıllarında Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı olup kapatılan Kur’an Kurslarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (H.Hüsamettin Özkan) yazılı soru önergesi (7/383)

7. – Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz’ın, Şanlıurfa’da ishal hastalığına karşı alınacak tedbirlere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/385)

8. – Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, Balıkesir İlinde bulunan belediyelere yapılan yardımlara ve bulundukları zorluklara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/396)

9. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, bir Devlet bakanının POAS ihalesi ile ilgili olarak yaptığı açıklamaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/405)

10. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, Nevşehir ve Acıgöl Devlet Hastanesi inşaatlarına ilişkin Sağlık Bakanıdan yazılı soru önergesi (7/409)

11. – Van Milletvekili Maliki Ejder Arvas’ın, Van İli ve ilçelerindeki sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesi için alınan tedbirlere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/412)

12. – Çankırı Milletvekili Hüseyin Karagöz’ün, Çankırı İlinin hastane, sağlık ocağı ve sağlık personeli ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/455)

13. – Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün’ün, esnaf ve sanatkarlara verilen krediler ile Balıkesir İlinin sorunlarına ve ihtiyaçlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/512)

14. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Marmara depreminden sonra yapılan hasar tespit çalışmaları ile bu bölgeye yapılan yardımlara ve TÜPRAŞ yangınına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/521)

15. – Tokat Milletvekili M.Ergün Dağcıoğlu’nun, cezaevlerinde meydana gelen olaylara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/547)

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

11 Kasım 1999 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Mehmet AY (Gaziantep), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 18 inci Birleşimini açıyorum.

III. – YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için 5 dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen sayın üyelerin, öngörülen süre içerisinde yoklama pusulalarını Başkanlığa göndermelerini rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, hayvancılık ve hububat üretimi hakkında söz isteyen Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’ya aittir.

Buyurun Sayın Kaya. (DYP sıralarından alkışlar)

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’nın, hayvancılık ve tarımla uğraşanların sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

SAFFET KAYA (Ardahan) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarımız; şahsım adına, hayvancılıkla ilgili gündemdışı söz almış bulunmaktayım; hepinizi, en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün, gerçekten, ülkemizin yüzde 46’ya yakınının tarımla iştigal ettiğini düşünürsek, ülkemiz adına ve gayri safî millî hâsıla adına ne kadar önemli olduğunu, hepimiz, şüphesiz ki, takdir ederiz. Ancak, 1939 yılından bu yana -ki, o günkü Türkiye şartlarında 55 milyon baş canlı hayvanımız mevcut olmakla birlikte- her geçen gün, canlı hayvan sayımızda azalmanın olduğunu görmekteyiz. Türkiyemiz 2000 yılına yaklaşıyor ve 2000 yılına girişimizde canlı hayvan sayımızın 52 milyona düştüğünü, maalesef, üzülerek hep birlikte görüyoruz. Ne var ki, üzülerek söylüyorum, Türkiyemizin hayvancılıkla ilgili, tarım ürünleriyle ilgili son zamanlardaki gidişatı, son derece hezeyan, son derece kötü ve son derece karanlığa itilen bir yol.

Hayvancılık, Türkiyemizin kaderidir; hayvancılık, ülkemizin geleceğidir. Hayvancılık, ülkemizde, gerçekten, çok ciddî manada ele alınması gereken ve ülke yararına, ülkenin geleceği ve ikbali uğruna çok önem arz eden bir konu olmasına rağmen, maalesef, son üç yıldan beri -55 inci, 56 ncı ve bugün mevcut 57 nci hükümet süresi içinde- tarımsal ürünler içerisinde hayvancılığın payının yüzde 1’ler noktasında olduğu tabloyu görmek, gerçekten, hepimizi çok derinden üzmektedir.

Bugün, doğumda ve güneydoğumda; bugün, Türkiyemde, Tekirdağ’dan, Edirne’den Ardahan’a kadar tabloya baktığımız zaman, hayvanını pazarlayan, hayvan üretimiyle iştigal eden insanlarımız, maalesef, iki yıl önceki fiyatına ürünlerini satamamakta ve hayvanını pazarlayamamakta. Yanlış politikaların uygulanması sonucu, maalesef, bu insanlarımızın, gerçekten, ciddî manada sıkıntı içinde olduklarını da çok açık olarak görüyoruz.

Bizim, Doğru Yol hükümetleri döneminde, çiftçimize, hayvan üreticimize yönelik olarak ortaya koyduğumuz gerçekten ciddî politikalarımızın olduğu çok açıktır. Bizler, Doğru Yol hükümetleri dönemlerinde, o günkü şartlarda kredi faizlerini yüzde 44’ler seviyesinde tutmuştuk; hatta, işbaşına geldiğimiz zaman da, kredi faizlerini 5 puan aşağı çekmiştik; fakat, görüyoruz ki, 55 inci ve 56 ncı hükümet dönemlerinde ve onun devamı olan 57 inci hükümet döneminde, kredi faizleri 11 puan artırılmış. Çiftçimizin bu kadar perişan olmasına rağmen, kredi faizlerini 11 puan artırmakla yetinmişiz ve çiftçimize geriye dönüp bakmamışız, çiftçimizin hali nedir diye sormamışız, çiftçimizin derdi nedir diye sormamışız.

Peki, 57 nci hükümete sormak ve demek lazım ki; siz, çiftçinin hükümeti değilseniz, neyin hükümetisiniz; siz, memurun hükümeti değilseniz, esnafın hükümeti değilseniz, 65 milyonun hükümeti değilseniz, kime hükümetlik yapıyorsunuz? Açık ve net olarak, burada hükümete seslenmek istiyorum. Çiftçimizin dertlerine, mutlaka, ciddî manada çözüm bulabilecek gayretlerinizi ortaya koymalısınız. Palyatif çözümlerle, palyatif uygulamalarla çiftçimizin sorunlarını çözmeniz asla mümkün değil. Tabiî, bu politikalar geçmişte de yanlışlıklara maruzdu; yani, 1940’larda 55 milyon baş canlı hayvanı olan bir ülkede -aradan elli yıl geçmiş, yarım asır geçmiş- bugün görüyoruz ki, 52 milyon baş canlı hayvanımız var. Bu, ülke adına gerçekten olumsuz bir tablodur; ancak, bunun mutlaka düzeltilmesi noktasında, mevcut hükümetler, bu konuda çok radikal tedbirler almak zorundadırlar. Bir de, serbest anlaşma var...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaya, sizin sözünüzü çok kestim; ayrıca, hububata da daha gelmediniz, 2 dakika süre veriyorum.

Buyurun efendim.

SAFFET KAYA (Devamla) – Serbest anlaşma diye ortaya koyduğumuz, maalesef, yurt dışından ithal iznine dayanan bir anlaşmamız da var. Tabiî, bu da, Türkiye’deki üreticileri ciddî manada üzmekte. Sayın Bakanın konuşmalarını çok yakinen takip ettim, son zamanlarda doğu ve güneydoğudaki kaçak hayvan girişiyle ilgili uygulamalarını gerçekten takdir ettim; ancak “kaçak hayvan ithal ediliyor” diye, Ağrımızda ve o bölgede görülen bir gerçek var ki, oradaki satış yerlerini, hayvan satış unsurlarını tamamiyle ortadan kaldırmışlar ve “hastalık var” diye bakanlık tarafından yasak konulmuş. Değerli Bakanım, bu çözümlerle hayvancılığı bir noktaya taşımanız kesinlikle mümkün değil. Belki, benden sonra cevaplayacaksınız; ama, Değerli Bakanıma buradan seslenmek istiyorum. Lütfen, geriye dönüp çiftçimizin haline bakın. Bugün, Trakya’da buğday ekicimiz perişandır, iki yıl önce verdiğimiz fiyatları veremiyoruz; bugün Ardahanımda, doğumda ve güneydoğumdaki hayvancılıkla iştigal eden insanlarımıza bakınız; bunlar, perişandır; gerçekten, bugün, bunlar sefalet içerisindedir. Bugün, çiftçimiz ve köylümüz -çok samimi olarak söylüyorum- çay parasını bile borç alır hale gelmiştir. Bu gerçeklere lütfen gözünüzü kapatmayın, halkımızın sorunlarını lütfen dinleyin. Bizde bir tabir vardır “deri kokarsa tuzlanır, tuz kokarsa ne olur” diye; çiftçimizin sorununu dinlemeyen bir hükümetin, bu konuda basiretsiz olduğunu üzülerek ifade etmek istiyorum. Bugün kredi faizlerini artıracaksınız. Geçmiş dönemde, seçim alanlarında, seçim mitinglerinde çiftçiden yana olduğunu söyleyenler, bugün çiftçimize sırtını dönmüştür, çiftçimizi, maalesef, sudan çıkan balık misali ortada bırakmıştır kesinlikle. Bu gerçekleri lütfen unutmayın.

Bugün toplumumuzun yüzde 50’si, ülkenin 35 milyon insanı, tarım ürünleriyle geçim imkânı sağlıyorsa, ülkemiz için çok önem arz eden bir konu olduğunu, lütfen, hükümet olarak gözden geçirin. Mutlaka ve mutlaka, kredi faizlerini aşağı çekerek, tarımsal ürünlerimizdeki payımızı yüzde 1’lerden yüzde 10’lara çekerek, ithal iznini durdurarak, bugün perişanlık çeken çiftçimizin, üreticimizin ve tarımla uğraşan sektörümüzün yüzünü güldürmeniz gerekmektedir. O bakımdan, ben, sevgili bakanımıza ve hükümetimize sesleniyorum: Bu yanlışınızdan mutlaka dönün; çünkü, bugün, gerçekten ülke kan ağlıyor. Zaten -yine üzülerek söylemek istiyorum- bugüne kadar yaptığınız reform uygulamalarının hiçbirisinde başarılı olmadınız; başarılı olduğunuzu iddia edemezsiniz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaya, toparlar mısınız.

SAFFET KAYA (Devamla) – Evet.

Ben, burada, 57 nci hükümete, yanlış uygulamaların olması nedeniyle, tekrar sesleniyorum, çiftçinin sesini haykırıyorum: Bu yanlışlarınızdan 57 nci hükümet olarak geri dönün ve çiftçimizin yüzünü güldürecek ciddî uygulamaları, ciddî politikaları mutlaka gündeme getirin.

Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaya.

Türk köylüsünün sorunlarını dile getirdiniz; ancak, dünden beri burada bütün ürünler konuşuluyor, pamuk konusu konuşulmuyor; pamukçuların durumu da hububatçılardan beter. (DYP sıralarından alkışlar)

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) – Fındık ne oldu Sayın Başkan?

BAŞKAN – Fındığı konuştunuz ya efendim; fındığı konuştunuz, bizim pamuklara sıra gelmedi!

Gündemdışı ikinci söz, Çorum’un genel sorunları hakkında söz isteyen Çorum Milletvekili Melek Denli Karaca’ya aittir.

Buyurun Sayın Karaca. (MHP sıralarından alkışlar)

2. – Çorum Milletvekili Melek Denli Karaca’nın, Çorum’un genel sorunları ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

MELEK KARACA (Çorum) – Yüce Meclisimizin Saygıdeğer Başkanı ve üyeleri; bugün, hemşerisi olmaktan gurur duyduğum Çorumumuzun umumu ahvalini, halledilmeyi bekleyen sorunlarını ve önerileri sizlere duyurabilmek için huzurlarınızdayım; bu vesileyle, hepinizi, saygıyla selamlıyorum.

Çorum İli, Karadeniz Bölgesi ile İç Anadolu Bölgesi arasında, etrafı yüksek dağlarla çevrili, Mecitözü, Hamamözü, Budaközü gibi ovaların üzerinde kurulmuş ve doğanın en büyük lütufkârlığı olan akarsu yönünden de oldukça zengin bir ilimizdir. Bu doğal zenginlik, yöremizde, hububat ziraatının yanı sıra, meyvecilik, şekerpancarı ve çeltik ekimi alanlarında da üretim yapılmasına zemin hazırlamıştır. Ayrıca, Maden Tetkik Arama tarafından tespit edilen yeraltı zenginlikleri ve şifalı yeraltı sularıyla da oldukça yüklü olan Çorum İli, aynı zamanda, tarihin de önemli bir merkezi olmuştur.

Mevcut, Osmanlı ve Selçuklu’lardan kalma eserler, Çorum’un, tarihler boyu önemli bir yerleşim merkezi olduğunun kanıtıdır. Ancak, başkentimizin hemen yanı başındaki bu şirin ilimiz, yıllardır, doğal zenginliklerini ve kaynaklarını değerlendirememenin, hatta, unutulmuş bir kent olmanın üzüntü ve ıstırabını taşımaktadır. Oysa ki, Çorum, bugüne kadar, milletine olan sevgisiyle ve devletine olan bağlılığıyla en çok şehit veren illerimizden birisidir. Cumhuriyetimizin ilk yıllarından beri, her türlü dış tahrik ve bölücülüğe karşı, Çorum halkı, aklıselimini kullanarak kendini korumuş, devletine bağlılığını ispat etmiş, yalnız, son onbeş yılda, 124 memleket evladını, vatanın birliği ve bütünlüğü mücadelesinde teröre şehit vermiştir.

İşte, panoramasını çizdiğimiz böyle bir ilimize, hükümetlerimizin, elbette bir vefa borcu vardır ve olmalıdır ve inşallah, bu vefayı göstermek, borcu ödemek, 57 nci hükümetimize nasip olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu genel değerlendirmeden sonra, şimdi de, Çorum İlimizin ana sorunlarını ve çözüm yollarını Yüce Meclisimize arz etmeye çalışacağım.

Karayolu endeksli ulaşım ağı dışında hiçbir alternatifi olmayan Çorum İlimizin, öncelikle, mevcut beklentisi, yollarının ıslah edilmesidir, bu yolların köy yolu imajından kurtarılmasıdır, devlet karayolları standartlarına uygun hale getirilmesidir. Bilhassa, etüt proje çalışmaları tamamlanmış ve ihalesi yapılmış olan, ancak, ödenek yetersizliği nedeniyle bir türlü başlanamayan Samsun-Çorum, Çorum-Kırıkkale ayrımlı yol projesinin standartlara uygun yapımına derhal başlanmalıdır; ki, geçtiğimiz perşembe günü, Bayındırlık Bakanımız Sayın Koray Aydın, Sungurlu’yu teşrif etmişler, yolumuzun, Sungurlu bölümünün açılışını yapmışlardır. İnşallah, bu yolun kısa zamanda, Cenabı Allah’ın yardımıyla hizmete girmesi nasip olacaktır; buradan, Sayın Bakanımıza da teşekkürlerimi arz ediyorum.

Ayrıca, sosyal gelişim ile ulaşımın modernleşmesinin paralel olduğu düsturundan hareketle, halen proje çalışmasında olan 238 kilometrelik demiryolu projesinin de kısa zamanda hayatîyete geçirilmesi de, ticaret ve sanayinin gelişmesi açısından büyük önem arz etmektedir.

Son yıllarda, ekonomide yaşanan darboğaz ve piyasaları daraltıcı para politikaları, ülke genelinde olduğu gibi, üretime dayalı ilimiz ekonomisine de tam anlamıyla sekte vurmuştur.

Yine, ayrıca, yatırım teşvikleri için belirlenen bölgesel sınıflandırmada, ilimiz, 1.2.1999 tarihinde yürürlüğe giren 4325 sayılı Olağanüstü Hal Bölgesi Teşvik Yasası kapsamına alınmamıştır; halbuki, aynı gelişmişlik düzeyindeki Yozgat, Yasa kapsamındadır. Çorum ile Yozgat arasında, gelişmişlik yönünden ne fark vardır; hiçbir fark yoktur. Halbuki, Çorum ile Yozgat’ın ayrı teşvik bölgelerinde bulunması, devlet eliyle haksız rekabetin ortaya çıkmasına sebebiyet vermiştir. Hakkâri ile Yozgat, Çorum ile İstanbul, aynı haklardan istifade eder noktasına getirilmiştir. İşte, bu durum, zaten sıkıntıda olan sanayici ve müteşebbisi de çok zor durumda bırakmıştır. Bu haksızlığın acilen giderilmesi, hükümetten en büyük ricamızdır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Karaca, toparlar mısınız.

MELEK KARACA (Devamla) – Çorum’da, şekerpancarı üreticisi ile çeltik üreticisinin durumu da içler acısıdır ki, bu konu, ayrı bir konuşmada dile getirilecektir.

Çorum’da, çeltik üretiminde önemli bir potansiyel vardır; bu potansiyelin, Türkiye’nin ihtiyacının bir bölümünü karşılayabilmesi için, üretimin artırılması şarttır. Gerek çeltik ve gerekse şekerpancarı üretiminin, teknolojinin en ileri imkânlarıyla yapılabilmesi için, Tarım ve Köyişleri Bakanlığımızın teklifi ve desteklerini de bekliyoruz.

Diğer bir konu olarak, 157 tavukçuluk işletmesiyle potansiyel bir güç durumunda olan Çorum yumurta üreticileri de, son yıllarda yaşanan ekonomik darboğazdan fazlasıyla nasiplerini almışlardır. Yumurta maliyetinin yüzde 70’inin yem olduğu düşünülürse, karma yeme uygulanacak destek de önem kazanmaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; malumunuzdur ki, bir milletin memleketinin atisi (geleceği), manen, fikren ve ilmen iyi yetişmiş gençlerin elindedir. Büyük Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyetinin, fikren, ilmen, manen ve bedenen kuvvetli ve seciyeli bir gençliğe ihtiyacı vardır” sözünden hareket edersek, ilim irfan yuvalarına çok önem verilmesi gerektiği de ortaya çıkmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, toparlar mısınız.

MELEK KARACA (Devamla) – Bitiyor efendim.

BAŞKAN – 1,5 dakika uzatma verdim efendim. Lütfen, toparlarsanız iyi olur.

MELEK KARACA (Devamla) – Bu ilim yuvalarından birini teşkil edecek olan Çorum Üniversitesinin yasal ve altyapı düzenlemelerinin yapılamaması, ilimiz için bir eksiklik görünümündedir. Yıllardır, İlahiyat, İktisadî ve Ticari İlimler Fakültesiyle bir meslek yüksekokulu bazında kalan ve mühendislik fakültesine dekan atanmasına rağmen hiçbir tesisi bulanmayan üniversiteye, acilen, bütçeden tahsis gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; netice olarak, güzel vatanımızın bir parçası olan Çorum için, yeni teşvik fonlarının geliştirilmesi, bölge illerine tanınan imkânların sağlanması, Çorum üretici ve sanayicisinin desteklenmesi, ulaşım ağının çağa uygun bir duruma getirilmesi, Parlamentonun, asıllarına bir hizmet borcudur.

Bu duygu ve düşüncelerle sözlerimi noktalarken, Çorum ve Çorumlular adına, görev anlayışımıza olan güvene dayanarak, Çorum’un, artık, gelişmekte olan veya geri kalmış il görünümünden kurtarılarak gelişmiş il statüsüne geçirilmesi dileğiyle Yüce Meclisinizi tekrar selamlıyor, saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karaca.

Sayın milletvekilleri, malumunuz olduğu veçhile, ülkemizde Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesi toplanacak. Paris Şartından sonra İstanbul Şartı da AGİT üyeleri tarafından imzalanacak, tüm dünyanın gözü de Türkiye’de olacaktır. Bu hususta, Türkiye Büyük Millet Meclisinde de Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesi Türk Grubu vardır; zarif Başkanı, İstanbul Milletvekili Sayın Ahmet Tan Beyefendi Yüce Heyetinize, çalışmalarla ilgili, Hükümetin yerine bilgi sunmak istemiştir; ancak, aniden hastalanmıştır. Kendilerine tüm heyetiniz adına geçmiş olsun diyorum ve AGİT hakkında bilgi verecek olan Dışişleri Komisyonu Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Kaya’ya gündemdışı söz vereceğim.

Buyurun Sayın Kaya. (Alkışlar)

3. – Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Kaya’nın, 18-19 Kasım 1999 tarihleri arasında İstanbul’da yapılacak olan AGİT zirvesine ilişkin gündemdışı konuşması

MEHMET KAYA (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 18-19 Kasım 1999 tarihleri arasında İstanbul’da yapılacak Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı, yani AGİT Zirvesi hakkında gündemdışı konuşmamı yapmak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, AGİT, 1975’te Helsinki’de, o zamanki NATO üyeleri, Varşova Paktı üyeleri ve Avrupa’nın tarafsız ve bağlantısız üyelerinin katılımıyla bir konferanslar süreci olarak başlayan ve soğuk savaşın bitimini takiben kurulan 54 üyeli bir teşkilattır.

Değerli milletvekilleri, AGİT devletler üstü bir nitelik taşımaz, yasal bağlayıcı bir belgeye de dayanmaz. AGİT belgeleri siyasî düzeyde bağlayıcı taahhütler içerir. Bununla birlikte, ABD’yi ve Avrupa Birliği ülkelerinin tümünü, Rusya Federasyonunu ve tüm Türk cumhuriyetlerini de içine alan AGİT’te kabul edilmiş ilke ve kararların ağırlığı büyüktür. Tüm üye ülkelerden bunlara sadakatle uymaları beklenmekte, özellikle insan hakları alanındaki yükümlülüklerin ağır biçimde ve sürekli ihlali halinde, AGİT’te kararların alınmasında geçerli yöntem olan konsensüs kuralına istisna getirilerek, ihlalci ülkenin teşkilattaki üyeliği askıya alınabilmektedir.

Değerli milletvekilleri, AGİT süreci, 1975’te bir zirveyle başlamış ve geçen yıllar zarfında, devlet-hükümet başkanları zirveleri yanında bakanlar toplantılarıyla devam etmiştir. Bu çerçevede, zirveler, AGİT’in evriminde önemli dönüm noktaları olmuştur. Bu zirveler, 1975 Helsinki, 1990 Paris, 1992 Helsinki, 1994 Budapeşte ve 1996 Lizbon zirveleridir. 1990’dan sonra ise, zirvelerin, ilke itibariyle iki yılda bir yapılması kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, öte yandan, ülkemiz, 1996’daki Lizbon Zirvesi sırasında, müteakip zirvenin evsahipliğine, bir gönül cömertliği anlayışıyla talip olmuş; ancak, zirve tarihi üzerinde uzlaşmaya varılamamıştır ve Türkiye’nin evsahipliğine, Güney Kıbrıs Rum Kesimi ve Ermenistan gibi ülkelerin itiraz etmeleri nedeniyle, kesin karar 1998 yılı sonuna kadar alınamamıştır. Bu durumun nedenleri arasında, Türkiye’deki insan hakları uygulamalarını gerekçe göstererek, İstanbul’un zirve yeri olarak kabul edilmemesi yönünde Amerika Birleşik Devletleri yönetimi üzerinde uzun müddet baskı yapan ABD Kongresi çevrelerinin de payı vardır. Bununla birlikte, sonuçta, İstanbul lehinde beliren genel eğilime uymak zorunda kalan itirazcıların da katılımıyla, AGİT zirvesinin İstanbul’da yapılması oybirliğiyle kabul edilmiştir.

Bu İstanbul zirvesinde, AGİT Parlamenter Asamblesinin Genişletilmiş Başkanlık Divanı toplantısı da yapılacaktır. Asamble, bilindiği gibi, danışma meclisi niteliğinde olup, kararlarının bağlayıcılığı da yoktur.

Değerli milletvekilleri, AGİT çerçevesinde, geçtiğimiz eylül ayında Antalya’da düzenlenmesi öngörülen “ulusal azınlıklar” konulu seminer, Marmara depremi nedeniyle önümüzdeki yılın ilkbaharına ertelenmiştir. Bu seminer de, ülkemiz hakkında -çoğu kere- maksatlı veya bilgisizlikten kaynaklanan çeşitli ithamlara cevap verebilmek için iyi bir fırsat oluşturacaktır.

Değerli milletvekilleri, diğer taraftan, AGİT’in, giderek en önemli boyutu niteliğini kazanan insanî boyut çerçevesinde gündemde yer alan demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti konusunda ülkemizde kaydedilen gelişmelerin ve bu alanda mevcut aksaklıklar ve eksiklikler konusunda açıkyüreklilikle yapılacak tartışmaların, AGİT kuralları gereğince, zirve öncesi toplantılarda ve zirve sırasında, konularıyla ilgili etkinliklerde bulunacak sivil toplum örgütlerinin faaliyetleriyle dış kamuoyuna yansıtılmasının da Avrupa Birliğine aday üye kabul edilme aşamasındaki ülkemizin olumlu görüntüsünü pekiştirmeye yardımcı olabileceğine inanmaktayız.

Zirvede kabul edilecek belgelerin ülkemiz yararına hükümler içermesi, ülkemizin özel bağları bulunan Balkan, Kafkas ve Ortaasya ülkelerinin güvenlik ihtiyaçlarına katkılar getirebilecek bir içeriğe sahip olması amacıyla, Viyana’da sürdürülen müzakerelere de en aktif şekilde katkıda bulunulmuş olunacaktır.

Değerli milletvekilleri, diğer taraftan, askerî güvenlik bağlamında ülkemize önemli kazançlar sağlayan Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Anlaşmasının, iki bloklu sistemin sona ermesini takiben, yeni şartlara ayarlanmasını sağlayacak olan AGİT zirvesinin İstanbul’da imzalanacak olmasını, ülkemiz açısından da memnuniyet verici bir gelişme olarak değerlendirebiliriz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim, devam edin, konu önemli.

MEHMET KAYA (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yine, ayrıca, AGİT’in İstanbul’daki bu zirvesinin, Kafkasya, Rusya ve diğer Türk cumhuriyetlerinden ülkemize gelecek olan gaz boru hatlarına yeni boyutlar getireceğine de inanmaktayız.

Konuşmama son verirken, Aziz Türk Milletini ve onun Yüce Meclisini saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Kayın Kaya.

Gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN

DİĞER İŞLER

1. – Muhtaç Çiftçilere Ödünç Tohumluk Verilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Tarım, Orman ve Köyişleri komisyonları raporları (1/468) (S. Sayısı : 140) (1)

BAŞKAN – Muhtaç Çiftçilere Ödünç Tohumluk Verilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonlarının raporlarının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon?.. Burada.

Hükümet?..

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) – Buradayım.

BAŞKAN – Efendim, evvela, yerinizi teşrif ederseniz...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) – Gündemdışı konuşmaya cevap vermek istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gündemdışı konuşmaya mı?.. Söylememiştiniz efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) – Buraya bakmadınız.

BAŞKAN – Çiftçilerle mi ilgili?..

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) – Tabiî efendim.

BAŞKAN – Ama, geçti efendim... Sesli belirtmediğiniz için; affedersiniz.

Sayın Bakanım, şu anda, zaten, muhtaç çiftçileri konuşacağız; orada, hükümet adına söz alırsınız, onu da cevaplandırmış olursunuz; ben de sıkıntıya girmemiş olurum. Hata benim; kusura bakmayın.

(1) 140 S. Sayılı Basmayazı 10.11.1999 tarihli 17 nci Birleşim tutanağına eklidir.

Komisyon ve hükümet yerlerini aldılar.

Geçen birleşimde tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı; maddelerine geçilmesini oylarınıza sunmadan evvel...

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkan, soru...

BAŞKAN – Biliyorum efendim; dünden öyle bıraktık, bağladık. Sözümüz sözdür; özelliğimiz de sözümüzde durmamızdır.

Yerinden soru sormak isteyen sayın milletvekillerinin, şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra, ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıklar yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.

İlk söz Sayın Erbaş’ta.

Buyurun efendim.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) –Sayın Başkanım, aracılığınızla, aşağıdaki sorularımın, Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanı tarafından cevaplandırılmasını arz ediyorum.

Birinci sorum: İran’da Asya-1 virüsünün görülmesi üzerine, içlerinde Van’ın da bulunduğu, Ağrı, Iğdır, Hakkâri ve Şırnak illerinde hayvan meydanları kapatıldı ve hayvan nakilleri durduruldu. İki aydan beri devam eden bu uygulama daha kaç ay devam edecek?

İkinci sorum: Hayvan meydanlarının kapatılması nedeniyle ellerinde hayvanı bulunan üretici ve besiciler, bu hayvanlarını 9 uncu aydan sonra fazladan beslemektedirler. 9 uncu aydan sonra elinde hayvanı bulunanları tespit ederek, bu muhtaç çiftçilere bedava yem vermeyi düşünüyor musunuz?

Üçüncü sorum: Meydanları kapatılan beş ildeki vatandaşlarımız, millî gelirden en az pay alan illerimizdeki vatandaşlarımızdır. Bu bölgede tarım yok, ticaret yok, sanayi yok. Bu bölgedeki ana geçim kaynağı, hayvancılık ve hayvan ticaretidir. Bu sektörün de durdurulması, tüm esnafı kötü duruma düşürmüştür. Noterlerdeki protestolarda, icra dairelerinde karşılıksız çek sayısında büyük patlamalar var. İflas eden esnaf ve tüccarların feryadını dindirmek ve ortadirek bel verdiğine göre, bunu düzeltmek için ne gibi tedbirler almayı düşünüyorsunuz?

Dördüncü sorum: Bir beyanatınızda, bölgede tüm sığırlara küpe takıldıktan sonra bu yasak kalkacak demiştiniz. Koyunlara küpe takılması söz konusu olmadığına göre, küçükbaş hayvanlar için bu yasağın kaldırılmasını düşünüyor musunuz?

Beşinci sorum: Büyükbaş hayvanlara küpe takılması için iki ay içinde bölgeye ne kadar küpe gönderdiniz? Bunların takılması için ne zaman talimat vereceksiniz?

Altıncı sorum: Dünkü konuşmanızda, yasak koyduğunuz beş ilden sadece Ağrı-Eleşkirt’te Asya-1 virüsüne rastlandığını ifade ettiniz. 60 günden fazla bir süredir karantinada bulunan bölgedeki hayvanların bu virüsü taşımadığı ortaya çıktığına göre, koyduğunuz yasağı kaldırmayı düşünüyor musunuz?

Yedinci sorum: Çeşitli zamanlarda PKK tarafından kaçırılan hayvalardan dolayı mağdur olan, muhtaç duruma düşen çiftçilere, hayvan yetiştiricilerine, 5254 sayılı Kanun çerçevesinde, yardım yapmayı düşünüyor musunuz?

Sekizinci sorum: 13.9.1994 tarihli genelgeyle bölgedeki hayvancılığı bitirdiğinize göre, bölgede, hayvancılığa alternatif herhangi bir sektörü hükümet olarak destekleyecek misiniz?

Dokuzuncu sorum: Bölgede, aşı ve işi biten insanların batıya göç etmesini önleyecek ne gibi önlemler almayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Ben teşekkür ederim efendim.

Şimdi, söz sırası, Sayın Akın’da.

Buyurun efendim.

MURAT AKIN (Aksaray) – Sayın Bakanım, Aksaray Yeşilova’da bulunan Koçaş Üretme Çiftliğinde örnek üretilen tohumlukların, bilhassa, Konya Ovası olarak bilinen, Eskil, Eşmekaya, Sultanhanı, Yenikent çiftçilerine tohumluk olarak dağıtılmayıp da, yurdun başka yerlerine gönderildiği bilinmektedir. Bilhassa, o yöredeki çiftçiliğe katkı sağlasın diye çok önceleri kurulmuş olan bu çiftliğin, kuruluş maksadına uygun olarak, öncelikli olarak, o yöreye faydalı olmadan başka yerlere faydalı olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

İkinci sorum: Aksaray İli Ekecik yöresinde, dağlık olan ve birçok aşiretin ve diğer insanlarımızın hayvan yetiştiriciliği yaptığı bu bölgede uygulamış olduğunuz hayvancılık politikasıyla, buradaki hayvan yetiştiricileri oldukça zor duruma düştüler ve ahırlarını tamamen boşalttılar. Buradaki hayvan yetiştirici ve besleyiciler, daha ziyade, doğudaki hayvan besleyicileriyle beraber, İç Anadolu’ya, bu hayvanları pazarlamada büyük bir pazaryeri olduğu gibi, dağlık bölge olması hasebiyle, bilhassa, Hasan Dağı ve Ekecik yöresi, buradaki insanlarımız, tamamen, doğuyla irtibatlı olarak ahırlarını boşaltmışlar, çok zor duruma düşmüşlerdir. Buradaki insanlarımızı rahatlatıcı, dolayısıyla, hayvancılık yapan bütün insanları rahatlatıcı herhangi bir uygulamanız olacak mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Ben teşekkür ederim efendim.

Sayın milletvekilleri, soruların, yorumsuz ve öz olması gerektiğini hatırlatmak istiyorum.

Sayın Çelik, buyurun.

HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanımız dünkü konuşmasında “bu beş vilayette hayvan sevkıyatının durdurulması ve hayvan pazarlarının kapatılmasından dolayı -özellikle Van İlinin adını vererek- insanların yüzde 85’inin bu durumdan memnun olduğunu” söyledi. Acaba, gerçekten, insanların memnun mu, gayrimemnun mu olduğuna dair bir araştırma yapmış mıdır?.. Tarafsız bir araştırma kuruluşuna bir araştırma yaptırılırsa, şundan eminim ki, Vanlıların yüzde 85’i, belki daha fazlası, Sayın Bakanın bu uygulamasını bir karantina, bir tedbir olarak değil, bu beş vilayete uygulanmış bir zulüm olarak görecektir. Kendileri, Bursa, Nevşehir, Sakarya, Balıkesir ve Kocaeli Vilayetlerinde de şap hastalığı görüldüğünü söyledi. Şap Enstitüsünün verileri ortadadır; bugüne kadar, başta Van Vilayeti olmak üzere, doğudaki bu beş vilayette şap hastalığı görülmemiştir; sadece Eleşkirt’te şüpheli iki vaka tespit edilmiştir.

Sayın Bakana şunu sormak istiyorum: Buralarda hastalık olmamasına rağmen, Sayın Bakanım, iki aydan beridir, 59 gündür bu uygulama niye ısrarla sürdürülüyor? Eğer şap hastalağı görülen bölgelerde hayvan pazarları kapatılıyorsa, biraz önce zikrettiğim Bursa, Nevşehir, Sakarya, Bilecek ve Kocaeli Vilayetlerinin hayvan pazarlarını niçin kapatmıyorsunuz?

Diğer bir sorum efendim: Bakın hukukta bir kural vardır, denilir ki, bir gemide 9 cani 1 masum olsa, o gemiyi batıramazsınız. Doğu ve güneydoğuda, kaçakçılıktan rant elde eden, illegal yollardan hayvan ticareti yapan insanlar olabilir. Özellikle, bu beş vilayetimizde küçük çapta hayvan alım satımı yapan ve bölgede kendilerine cambaz denilen insanlar, açlıkla karşı karşıya gelmiştir.

Yurt dışından hayvan girişine müdahale edin, bunu kabul ediyoruz. Sayın Bakanım, 3285 sayılı Hayvan Sağlığı Zabıtası Kanununa muhalefet ediyorsunuz. Bu Kanuna göre, hastalık söndürüldükten 15 gün sonra, gerekli dezenfektasyon yapılarak hayvan pazarlarının açılması gerekiyor. Hastalık hiçbir zaman olmadı ki, hastalığı yok edip, ondan sonra da bunları açalım! Halk, sizden şefkat bekliyor.

Sayın Bakanım, bir vesileyle, geçen cuma günü, Sayın Bahçeli’yle görüştüm ve bu konuyu da kendilerine ilettim. Sayın Bahçeli’nin insanî ve akılcı yaklaşımı ile zatıâlinizin agresif ve uzlaşmaz tutumu, kesinlikle biribiriyle çelişiyor. Bu konuda daha müşfik ve daha akılcı olacak mısınız? (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Çelik, bu, sual olmadı!.. Affedersiniz!..

HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Cevap bekliyorum efendim. (MHP sıralarından “özür dilesin” sesi)

BAŞKAN – Tamam efendim!..

Sayın Yalçınkaya, buyurun.

MEHMET YALÇINKAYA (Şanlıurfa) – Sayın Başkanım, delaletinizle, Sayın Bakınımdan aşağıdaki sorularımın cevaplandırılmasını istiyorum:

Pamuk, ayçiçeği, pancar fiyatlarını Sanayi ve Ticaret Bakanlığı açıklamaktadır. Bütün bu ürünler, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının faaliyetleri içerisinde olması gereken ürünlerdir; ancak, içi boşaltılmış Tarım ve Köyişleri Bakanlığından, çiftçi, çok büyük zarar görmektedir. Bu sebeple, çiftçinin Tarım ve Köyişleri Bakanlığını geri istiyorum; bir çiftçi olarak Meclis kürsüsünden haykırıyorum, Bakanlığımı geri istiyorum!

Ayrıca, geçen yıl verilen pamuk fiyatları, pamuk üreticisini perişan etmiştir. Şanlıurfa’nın geçen yıldan bekleyen pamuk prim paraları ne zaman ödenecektir; onu öğrenmek istiyorum.

Bu yıl pamuğa prim verilecek mi; verilecekse ne zaman açıklanacaktır; bunun miktarını öğrenmek istiyorum.

Ayrıca, bu yıl hububattan zarar gören çiftçilerimize tohumluk yardımı yapılacaktır; ancak, yardımın yapılabilmesi için, Ziraat Bankasına borçlu olmamaları gerekmektedir. Maalesef, bölgemde, Ziraat Bankasına borcu olmayan çiftçi yoktur. Bu sebeple, hububat yardımı görecek çiftçinin, bu durumda, bu yardımdan istifade etmesi mümkün değildir.

Bu şartların çiftçinin lehine değiştirilmesini, yumuşatılmasını Bakanımdan bekliyorum; saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yalçınkaya.

Bundan bir evvelki sualinize Sayın Bakan cevap vermeyecek; çünkü, bir ay evvel, bu kürsüden, pamukçulara prim verileceğini ilan etmişti.

MEHMET YALÇINKAYA (Şanlıurfa) –Hayır, ilan edildi de, bugüne kadar Resmî Gazetede yayımlanmadı Sayın Başkanım; yani, çiftçi bekliyor bunu.

BAŞKAN – Sayın Bakan, bu kürsüden, hükümet adına bu hususu söyledi.

MEHMET YALÇINKAYA (Şanlıurfa) – Ben, bunu takip ediyorum... Yani, ne zaman yayımlanacak? Çiftçi, bunu bekliyor... Siz de pamuk üreticisisiniz Sayın Başkanım...

MEHMET DÖNEN (Hatay) – Doğru söylüyor... Söylemek bir şey ifade etmez!..

BAŞKAN – Sayın Dönen, aynı kararnamenin devam ettiğini siz de biliyorsunuz... Niye böyle yapıyorsunuz?!. Sizin hükümetiniz zamanında çıkan kararname devam ediyor.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Sayın Başkan, çok yorum yapıyorsunuz.

BAŞKAN – Bir dakika efendim... Müsaade edin...

Sayın Pamukçu, buyurun.

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Sayın Başkan, delaletinizle Sayın Bakandan üç sualim olacak.

Birinci sualim: 57 nci hükümet döneminde geliştirilen, hayvancılığı geliştirme projesi vardı; ama, o zaman kararnamedeki imzalar ikmal edilemediği için yürürlüğe girmemişti. Sayın Bakanımız, geçtiğimiz günlerde, bu projeyle ilgili bazı açıklamalarda bulundu, bizler de sevindik; ancak, ne zaman uygulamaya geçileceği konusunda bilgi rica ediyoruz. Sayın Bakanımız açıklarlarsa, memnun oluruz. Birinci sualim bu.

İkinci sualim: Genelde, Meclis teamüllerinde bakanların ve komisyon üyelerinin oturduğu yerlerde bürokrtalar da otururlar; ancak, görüyoruz ki, Tarım Bakanlığı bürokratları şu anda burada değiller. Bunun özel bir nedeni mi vardır; onu öğrenmek istiyorum.

Üçüncü sualim: Şimdi, görüşmekte olduğumuz kanun tasarısıyla, hem ürün bazında üreticiyi rahatlacak hem de kaynakların artırılması açısından birtakım yenilikler getiriliyor. Geçtiğimiz günlerde Bayburtumuzun Mutlu Köyünde dört aileyi perişan eden bir yangın afeti vuku buldu. Bu yangında ailelerimizin, maalesef, otlarının tamamı yandı, hayvanlarına bakacak durumda değiller ve onları, şu anda, yok pahasına ellerinden çıkarmak durumundalar. Bu kanun tasarısından bu vatandaşlarımızın da istifade etmesi mümkün müdür?

Teşekkür eder, saygılar sunarım efendim.

BAŞKAN – Ben de teşekkür ederim Sayın Pamukçu.

Buyurun Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Öncelikle, Sayın Erbaş’ın sorularından başlamak istiyorum. İran’da Asya-1 virüsü, 8 Eylül 1999 tarihinde, Dünya Bulaşıcı Hastalıklar Örgütünün Londra’daki Perbright Laboratuvarı tarafından belirlenmiştir, dünyaya deklare edilmiştir. Halen, dünyada referans laboratuvarı olan bu laboratuvar, bu virüsün orada devamlılığı konusunda bize günlük bilgiler sunmaktadır. Mevzuat gereği, sınır illerimizde gerekli tedbirlerin alınması gerekmekteder. Alınması gerekli tedbirlerden birisi de, sınır illerindeki hayvan hareketlerinin durdurulmasıdır. Biz de biliyoruz ki, bu sınır illerinde kontrolsüz hayvan girişleri var. Bu nedenle, bu yasak, mevzuat gereği devam etmektedir. Yasağın ne zaman kalkacağı konusu, hastalığın söndürülmesine bağlıdır, İran’daki hastalığın da söndürülmesine bağlıdır.

İkinci sorunuza cevap veriyorum: Van’daki yetiştirici, hayvanını pazarlayamadığından dolayı, besisini almış hayvanı fazla besleme durumunda kalıyor. Bu, Türkiye’deki besicinin genel problemi idi. Besisini alan hayvan, maalesef, dışarıdan giren hayvanların rekabeti karşısında ve işletmelerin ekonomik sıkıntısına bağlı olarak, kesilemiyor, aşırı derecede besleniyordu. İşte, aldığımız tedbirler sonucu -ki, bu hastalık bir tesadüftür, dün de söyledim- sınırdan hayvan girmemesi nedeniyle, beslenen hayvanlar bugün kesilebiliyor; bunu, besicilikle iştigal eden bölge milletvekillerimiz çok daha iyi bilmekteler. Hatta, gündemdışı konuşan sayın milletvekilimizin söylediklerine, sorularına da cevap vermiş oluyorum, 1998 Eylül ayında karkas kilo fiyatı -her yerde söylüyorum- 1 600 000 liraydı, 1999 Haziran, Temmuz, Ağustos, Eylülün 8’ine kadar karkas kilo fiyatı 1 600 000-1 650 000 liraydı -özellikle, sizin grupta bulunan Sayın Milletvekilimiz Latif Öztek, mesleği icabıyla da, bu konu üzerinde söylediklerime kelime kelime şahittir- ancak, bu tedbirler sonucu, bugün, karkas kilo fiyatı 1 950 000 liraya çıktı. Bu, Sayın Saffet Kaya’nın da konuşmasında belirttiği konuya bir cevap oluyor.

Yine, haziran ayında, temmuz ayında gezdiğim illerde tespit ettiğim ve tarım teşkilatımızın tespit ettiği verilere göre, sütün kilo fiyatı 65 000 liradan 80 000 liraya kadar değişiyordu, bazı illerde, bazı işletmelerde süt 110 000 liradan satılıyordu -yine, bu tedbirlerin etkisi var; çünkü, hayvancılık birbirine bağlı, bir bütün; süt sığırcılığı, et sığırcılığı hepsi birbirine bağlıdır- bugün, sütün fiyatı 120 000 liranın üzerine çıktı ve çoğu yerde, süt 140 000 - 150 000 liradan satılıyor. Yine, teşekkür ediyorum ki, Fazilet Grubundan Balıkesir Milletvekilimiz, başıyla bu söylediklerimin doğruluğunu tasdik ediyor. Onun için, fiyatlar yükseliyor.

Hayvancılık sektörü zor durumda; Sayın Saffet Kaya da konuşmasında belirtti, hayvancılık sektörü hakikaten zor durumda; evet, hayvancılık sektörü, bugün, dibe vurmuş durumda. 57 nci cumhuriyet hükümeti, görevi 29 Mayısta devraldı. Ben, şimdi, buradan, sizin sorunuzu şöyle cevaplandırmak istiyorum: Sizler uzun süredir Parlamentoda görev yapıyorsunuz, mensubu olduğunuz partiler de koalisyonda bulundular; peki, sizin partileriniz -bunu, sizin bir eksikliğiniz olarak söylemek istemiyorum- hangi tedbirleri aldı da, ben geldim kaldırdım?! Hangi tedbirler vardı da, 57 nci cumhuriyet hükümeti kaldırdı?! Hayvancılığa bir teşvik mi vardı, yem bitkileri üretimi için bir teşvik mi vardı, et için bir teşvik mi vardı, yumurta için bir teşvik mi vardı?!

57 nci cumhuriyet hükümeti olarak göreve geldiğimizde gördüğüm manzara şuydu: 20 000 000 ton kaliteli yem açığı var. Sayın Kaya’nın da belirttiği gibi, kesif yemin, yani fabrika yeminin KDV’si yüzde 8, sütün KDV’si yüzde 10’un üzerinde, yumurtanın KDV’si yüzde 10’un üstünde. Tabiî ki KDV’si düşük olsun; ama, cebimize koyup yediğimiz leblebinin KDV’si yüzde 1... Bu KDV’ler 57 nci cumhuriyet hükümeti zamanında da çıkmadı, 56 ncı hükümet zamanında da çıkmadı. Açın, bakın o KDV’ler ne zaman çıkmış.

Hayvancılıkta -Sayın Denli Karaca da belirtti- girdinin yüzde 70’i yemdir. Bizim, Ardahan’dan, Kars’tan, Hakkâri’den, Van’dan tutunuz Tekirdağ’a, Edirne’ye kadar birinci çözeceğimiz problem, yemdir, sevgili, değerli milletvekili arkadaşlarım ve Değerli Başkanım.

Bu kürsüden birkaç kere söyledim, televizyondan bizi izleyen değerli yetiştiricilerimize tekrar sesleniyorum, siz sayın milletvekillerimize tekrar sesleniyorum; iktidarıyla muhalefetiyle sizden şunu istiyorum: Dibe vurmuş hayvancılığı kurtarmak, 21 inci Dönem milletvekillerine nasip olsun. Sizden şunu istiyorum. Geliniz, yem bitkileri üretimine, hükümet aracılığıyla getireceğimiz teşviklere, siz de desteğinizi koyunuz, yem bitkisi üretimini sağlayalım.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, geçmişte inek ithal edilmiş, geçmişte damızlık hayvan ithal edilmiş... Çok özür dileyerek söylüyorum, birkaç kere söyledim, vapurdan indirilen ineğin önüne koyacak yonca yoksa, ot yoksa, arpa yoksa, korunga yoksa, çavdar yoksa, yulaf yoksa, biz nasıl hayvan ithal ederiz?.. Problem burada.

Doğu Anadolu’da bugün meralar boşalmış. Bir terör nedeniyle bir de kış. Sekiz dokuz ay kış. Erzurumda sekiz ay besleniyor, Van’da, Ağrı’da, Ardahan’da sekiz ay besleniyor. Bırakınız otu yoncayı, kuru saman bulup veremiyoruz ineklerimize, hayvanlarımıza. Bunun için ne tedbirler aldınız diyorsunuz, onu da bir soruya cevap verirken söyleyeceğim.

Sayın Erbaş, küçükbaş hayvan sayımını bitirmek üzereyiz, bitirdik ve büyükbaş hayvanlara küpe takıyoruz, Van’da başladık. Bunlar bitirildikten sonra -bunlar, ister önceden sınırdan kaçak girmiş olsun, ister bizim yerli üretimimiz olsun- ve Asya-1 virüsü de söndürüldükten sonra pazarlar açılacaktır.

Bütün içtenliğimle söylüyorum -dün de söyledim- yetiştiricinin hepsi, Van halkının yüzde 85’i bu uygulamadan memnun; çünkü, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Tarım İl Müdürlüğünde çalışanlar, tüm ilçelerinde çalışan arkadaşlarım, gece gündüz Van’ı dolaşıyorlar, köylülerimizle görüşüyorlar.

Onun için, biz, hükümet olarak ve ben, Tarım ve Köyişleri Bakanı olarak -ben, özellikle köylünün bakanıyım, unvanım o, Tarım ve Köyişleri Bakanıyım- nasıl, döner de, köylümü, hayvan yetiştiricimi zora koyan kararları alırım; ama, bu kararların alınması mevzuat gereğidir, mecburiyet gereğidir.

Asya-1 virüsü çok şükür Van’da çıkmadı, şu anda, Van’da Asya-1 virüsünü belirlemedik; ama, Asya-1 virüsü İran’da olduğu için, o mevzuatı uygulamak mecburiyetindeyiz. Ancak, Kocaeli’nde, Sakarya’da, Bursa Orhangazi’de, Nevşehir’de çıkan Asya-1 virüsünün, şapların da oradan gelen hayvanlarla taşındığını belirlemiş durumdayız.

Muhtaç çiftçilere bölgede alternatif olarak neyi öneriyorsunuz... Hükümet programının bir cümlesi şuydu: “Kalkınmayı köylerden başlatma mecburiyetindeyiz ve Güneydoğu Anadolu’ya ve Doğu Anadolu’ya yönelik olarak da, köye dönüş projelerini bir an önce uygulamaya koyacağız.” Onu bilgilerinize sunmak istiyorum.

Doğru Yol Partisi Grubundan Sayın Aksaray Milletvekilimizin sorduğu sorulara da cevap vereyim. Koçaş Üretme Çiftliğinde üretilen tohumlukların Konya Ovasına dağıtılmayıp da, ülkenin başka yerlerine gönderildiği... doğrudur... Eşitlik prensibinden hareket ediyoruz; ancak, bu iddianızın hiçbir geçerliliği de yoktur sayın milletvekilim; çünkü, biz topladığımız tohumları, Güneydoğu Anadolu’ya hangi tohum iyi gider, Doğu Anadolu’ya hangi tohum iyi gider, Orta Anadolu’ya hangi tohum iyi gider diye, bölge özelliklerine göre belirledikten sonra, tohum dağıtımı yaparız. Kocaş’ın tohumu, o civarda da dağıtılır, başka bölgelerde de dağıtılır. Müsaade ederseniz, Koçaş ve civarındaki tarlalarda kuraklık nedeniyle, afet nedeniyle tohum olmadığından dolayı tohumluk dağıtıyoruz. İşin gerçeği bu.

Peki, Koçaş ve çevresindeki köylünün tarlasında kuraklık olduysa, devletin çiftliğinde de kuraklık olmuştur.

MURAT AKIN (Aksaray) – Devletin çiftliklerinde sulama var Sayın Bakan.

BAŞKAN – Bir dakika, Sayın Bakanım...

Sayın milletvekilleri, sual sordunuz, o suali Sayın Bakan cevaplandırıyor. Siz konuşuyorsunuz, hükümetin bir diğer üyesi orada konuşuyor... Nasıl iştir bu efendim, böyle bir Meclis olur mu; sormayın o zaman.

Buyurun Sayın Bakanım.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) – Onun için, Koçaş’ta üretilen tohumluklar, hem o yörede hem de Türkiye’nin başka yörelerine dağıtılıyor. Ben, buradan, Koçaşlılara teşekkür ediyorum; ürettikleri tohumluklar fazla geliyor ki, başka bölgelere de dağıtılabiliyor. Biz, bize gelen tekliflere göre tohum dağıtırız. O bölge çiftçisi ve bizim orada tarım il müdürlüğümüzde çalışan uzmanlarımız hangi tohumun o bölgeye verilmesini öngörüyorsa, o tohumlardan dağıtırız.

İkinci sorunuzda “Aksaray’ın, özellikle dağlık bölgelerinde besicilik yapanlar -sizin kelimelerinizle aktarıyorum- doğu ile irtibattalar. Doğudan hayvan getiriyorlar, burada besliyorlar.” diyorsunuz. Şimdi, aynı zamanda, “doğuda hayvan kalmadı, meralar boşaldı” diyoruz. Peki, bu doğudan, durmadan, Aksaray’a, Ankara’ya, Eskişehir’e, Sakarya’ya hayvan nasıl geliyor?!

Değerli milletvekillerimiz, burada esas olan şudur: Tabiî, doğudaki hayvanlar buralara pazarlanacak; ama, yerli üreticinin hayvanı pazarlanacak. “Aksaray’daki hayvancılık öldü” diyorsunuz; biz, göreve geleli beş ay oldu; beş ayda hayvancılığı bu duruma getiremezdik.

Tüm Türkiye’de, hayvancılığın sıkıntısı var. Buna karşı ne tedbirler aldınız diye bir soru var; müsaade ederseniz, onu da hemen söyleyeceğim.

Bu Aksaraylı besicilerin doğuyla irtibatlı olması... Siz de biliyorsunuz. Madem biliyorsunuz, gidin o ahırları gezin. O ahırlarda beslenen hayvanların yüzde kaçı İran, Afganistan, Ukrayna, Romanya, Hindistan menşeli, yüzde kaçı yerli menşeli? Önemli olan burada, yerli üreticinin hayvanını çoğaltabilip, onu besleyebilip, o yerli üreticinin hayvanıyla o ahırları doldurabilmemizdir. Bunun için de bakanlık olarak her türlü tedbiri alıyoruz ve onu da arz edeceğim.

Sayın Çelik, Van’daki halkın yüzde 85’inin, yaptığımız bu uygulamalardan memnun olduğunu söylediğimi belirtti ve “Van’da bu çalışmayı nasıl yaptınız” diye sordu.

Bu çalışmalar -her ilçede tarım il müdürlüğünün teşkilatı var, hayvan sağlık memurlarımız, teknisyenlerimiz var- teşkilatımızın köyleri ziyaretiyle, halkı ziyaretiyle aldığımız raporlardır, bana verilen rakamlardır ve şunu kesin ve kesin söylüyorum: Keşke, imkânımız olsaydı -o zaman imkân bulamadım, yakında gideceğim inşallah- bu tedbirleri aldığımız gün, köyleri beraberce gezseydik Sayın Çelik, o zamanki duruma baksaydık, bir de şimdi gitsek duruma baksak ve siz biliyorsunuz, köylümüz bu uygulamadan memnun. Ancak, yerli üreticinin beslediği hayvanların kesiminin yapılmasında da bir yasak yok şu anda. Besici, tarım il müdürlüğüne müracaat ediyor, besici valiliğe müracaat ediyor, kaymakamlığa müracaat ediyor; diyor ki: “Şu kadar hayvanım var, kestireceğim.” Biz de bu hayvanları belirliyoruz, yazıyoruz, kesimhanede kestiriyor. Hayvanlar kesiliyor şu anda Van’da ve bu hayvanlar kaçak mı girmiş, yerli üretim mi; ona da bakmıyoruz. Bu hayvanlar girmiş, beslenmiş; müracaat edildiği takdirde, hayvanlar, buralarda kesiliyor; ancak, buradan dışarıya kontrolsüz et çıkışına müsaade etmiyoruz. Muhakkak surette, bu uygulama, normal bir uygulama değildir. Bu uygulama, zorunlu olarak alınmış bir uygulamadır. Ben, bu uygulamayı, iyi uygulamadır, liberal ekonominin kurallarına uygun bir uygulamadır, serbest ekonomi kurallarına uygun bir uygulamadır diye müdafaa edecek durumda değilim. Bu, bir mecburiyet uygulamasıdır. Ne mecburiyetidir; hastalık mecburiyetinden dolayıdır.

HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Hastalık yok Sayın Bakanım.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) – Onu, müsaade edin de, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının sorumlularından, veterinerlerinden, hayvan sağlık memurlarından aldığımız raporlara göre...

Tekrar söylüyorum, evet, Van’da yok; ama, İran’da bu virüs olduğu müddetçe -mevzuatı siz biliyorsunuz Hüseyin Bey, sayın milletvekilim- uygulamaya devam ediyoruz.

Ben de her gün istiyorum ki, bir an önce bu uygulamayı kaldıralım; bir an önce bu uygulamayı kaldırmayı, sizin kadar, muhakkak surette ben de istiyorum; ama, siz, haklısınız, bölge milletvekilisiniz, bölgeden gelen şikâyetleri burada dile getirmeniz gerekli. Yalnız, bölgeden gelen şikâyetleri burada dile getirirken, Tarım ve Köyişleri Bakanı olarak, şahsıma yöneltilen agresif ve uzlaşmaz tutumlu sözünü geri iade ediyorum, kınıyorum; benim agresif ve geçimsiz olduğumu, Sayın Genel Başkanım sizin cümlelerinizle değerlendirme durumunda değildir; o, benim karakterimi 1967’den beri bilir ve değerlendirir. Onu da burada belirtmek istiyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Yalçınkaya, ayçiçeği, pancar, pamuk gibi ürünlerin fiyatlarının Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından açıklandığını, bunların çiftçi üretimi olduğunu, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının bu fiyatların belirlenmesinde dahli olması gerektiğini belirterek “bir çiftçi olarak, bakanlığımı geri istiyorum” dedi. Takdir ediyorum, o, milletvekilimin düşüncesidir. Benim, Sanayi ve Ticaret Bakanlığından bunlar geri alınsın falan, öyle bir iddiam yok; ancak, ben şunu söylüyorum bu göreve geldim geleli, Sanayi ve Ticaret Bakanı da aynısını söylüyor: Tarım bir bütündür. Hangi bakanlığa bağlı olduğu önemli değil; önemli olan, bir organizasyondur, bir üst kuruldur. İşte, 57 nci cumhuriyet hükümeti göreve geldikten sonra, Tarım ve Köyişleri Bakanı olarak ben göreve geldikten sonra, Sanayi ve Ticaret Bakanı olarak da Sayın Bakanımız göreve geldikten sonra, bu üst kurulu oluşturduk. Bu üst kurul, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Müsteşarının başkanlığında toplanıp, bu ürünlerin fiyatının ne olması gerektiği, ne kadar prim verilmesi gerektiği konusunda çalışmalarını yürütüyor. Tarımdaki bu dağınıklığın, tarımdaki bu 1983’lerde yapılan reorganizasyonun... Ki, iyi niyetle yapıldığını kabul ediyorum, yapanlar o niyetle yapmıştır; ama, sonuçlarının iyi olmadığını bugün görüyoruz. O halde, bu reorganizasyon sonucundan dönerek, tarımda yeniden bir yapılandırmaya gidip, köylünün meselesini bütün olarak ele almamızın yararlı olacağı inancındayım. Bu konudaki görüşlerimi Bakanlar Kurulunda arz ettiğim zaman, Bakanlar Kurulunun sayın üyeleri fikir birliği etmişlerdir konunun üzerinde.

“Geçen yıldan bekleyen pamuk primleri ne zaman ödenecek?” Oluşturduğumuz üst kurulda, pamuk, ayçiçeği ve soya fasulyesiyle ilgili primleri, sent bazında, görüştük, tartıştık, hükümetimize bu kararnameyi sevk ettik, yarın hükümetimizin önünde olacak. Ancak, Sayın Yalçınkaya, şunu belirtmek istiyorum: Bu primler, 1998 yılı içerisinde -1998 yılının haziran, temmuz aylarında- bütçe hazırlıkları yapılırken konulan miktar üzerinden dağıtılacak deniliyor. Buraya konulan para, bu primleri karşılayacak miktarda değilse, başka kaynak bulmak için de, 57 nci cumhuriyet hükümeti olarak çalışmalarımıza devam ediyoruz. Çünkü, dağıtacağımız prim, bizden önceki hükümetlerin hazırladığı bütçede konulan ve sizin de, Yüce Meclisin de takdirinden geçen bütçe doğrultusunda veriliyor; ancak, bu primlerin, köylümüzü, çiftçimizi tatmin edici miktarda olması yönünde, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olarak görüşlerimizi gerekli yerlerde arz ediyoruz ve çok yakında açıklanacaktır.

Geçen yıl Urfa’daki pamuk teşviklerinin niçin ödenmediği... Geçen yıl ödenmesi gereken pamuk primlerinin bir kısmı ödenmeye devam ediyor, bir kısmı ödenmiyor; açık söylüyorum; çünkü, o primlerin belirlenmesinde, pamuk ekim alanlarında rakamlarda uyuşmazlık var. Ekim alanlarındaki rakamlarda uyuşmazlık olduğu için, o rakamlar sağlıklı bir hale getirildiğinde, primler hemen ödenecektir. Bu rakamların da sağlıklı hale getirilmesi için, onbeş gün önce, Güneydoğu Anadolu’daki illerimize, orada çalışan arkadaşlarımıza yardımcı olmak üzere, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olarak, 286 mühendis ve teknisyen gönderilmiştir; 286 kişi, ilaveten bölgeye gönderilmiştir ve gerekli tespitler yapılıyor.

Çiftçilerin hububat yardımı alıp alamadıkları konusunu sordunuz... Hububat yardımını, eğer afet kararnamesi kapsamına girmişlerse, tohumluk yardımlarını tabiî ki alıyorlar.

Banka borçları konusunda, mahsup kararnamesini çıkararak, özellikle Toprak Mahsulleri Ofisinden ve tarım satış kooperatifleri birliklerinden alacakları olan köylülerimizin alacaklarının, ödenmesinde geç kalınıyorsa, Ziraat Bankasına ve Tarım Krediye olan borçlarına sayılması, mahsup edilmesi kararnamesini çıkardık. Bu kararnamenin Tarım ve Köyişleri Bakanlığından gönderiliş, sevk ediliş tarihi 26 Temmuz 1999’dur; ancak, bütçe imkânları, çeşitli imkânlarla, 15 Ekim 1999’da çıkarılabilmiştir; o tarihten itibaren uygulamaya devam ediliyor.

Ziraat Bankasına olan borçlar konusunda ise, köylülerimizin şikâyetlerini gidermek konusunda, Ziraat Bankasıyla yazışmalar devam ediyor.

Sayın Pamukçu’nun sorularına da çok kısaca cevap vermek istiyorum Sayın Başkanım.

57 nci hükümet döneminde hayvancılık projesi uygulaması... Bu proje uzun. Yarın, Bakanlar Kurulunda da bu proje tartışılacaktır. Projenin beş adımı var: Birincisi, yem bitkileri yetiştirilmesinin teşviki; ikincisi, yerli damızlık üreticisinin teşvik edilmesi; bunun için de, sunî tohumlamanın özele yaygınlaştırılması, sunî tohumlama önündeki sıkıntıların kaldırılması, sunî tohumlamadan dolayı doğan buzağıların teşvik edilmesi, yerli yetiştiricinin yetiştirdiği damızlık hayvanın teşvik edilmesi, süt teşvik primi... Yıllardır, süt teşvik primi 5 000 lira olarak devam ediyor. Sütün kilogramı 25 lira iken de teşvik primi 5 liraydı; yani, fiyatının beşte 1’iydi; bizim devraldığımız gün de -29 Mayısta- sütün, ortalama, kilogramı 80 000 liraydı, teşvik yine 5 000 liraydı. Biz, bu teşvikin yükseltilmesi konusunda projemizi hazırladık ve bu konuda Bakanlar Kurulumuza gerekli bilgiyi arz ediyoruz; kararname istihsalini istiyoruz.

Yıllarca ete teşvik primi verilmemişti. Et teşvikini bu kapsama almaya çalışıyoruz. Bunları beş yıllık bir proje kapsamında uygulamak istiyoruz. Önümüzdeki yıl, 2000 yılında, tüm bu teşvikler için, hayvancılıktaki yem bitkileri, sunî tohumlama, süt teşviki, et teşviki, damızlık teşviki için, hayvancılık için, sizden, Yüce Meclisten -tüm üyeleri burada birleşiyorlar, konsensüsteler ki, hayvancılık dibe vurmuştur; Türk insanının kaliteli hayvansal ürünlerle beslenmesi gerekir- 90 trilyon para istiyorum. 90 trilyonu gelecek yıl için koyarsanız hayvancılığın teşvikine, gelecek yıl da -o günkü rakamlarla- 100 küsur trilyon koyarsanız, ben, size, Tarım ve Köyişleri Bakanı olarak şu sözü burada veriyorum ve burada, sizin müsaadenizle, şunu da şurada ilan ediyorum: 2000 yılını Türk hayvancılığını ayağa kaldırma yılı ilan ediyorum. Sizin yardımlarınızla bunu başaracağımıza da inanıyorum; başaramadığım zaman da, yine, sizin önününüzde hesap vermeye hazırım; bunu da, tutanaklara geçmesi için, burada, özellikle söylüyorum. (MHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Hükümet buraya 90 trilyonu getirsin; biz, 190 trilyon verelim...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) – Tabiî, bütçe imkânları içerisinde, iktidarıyla muhalefetiyle... Çünkü, hayvancılığın, tarımın...

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayalım.

Sayın Bakan, suallerinize cevap verdi; teşekkür ediyorum.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Oylamadan evvel karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) – Sualin cevabını veriyorum.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Sayın Bakanım diğer suallerime yazılı mı cevap verecek? Mesela, PKK’nın kaçırdığı onlarca sürü...

BAŞKAN – Öyle ifade ettiler efendim. Yoruma tabi olan suallerinize yazılı cevap vereceğini ifade etti Sayın Bakan.

Sayın Bakan, bitirdiniz mi?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) – Hayır... PKK ile ilgili bir soru yoktu; onun da cevabını veririm; burada var cevabı.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Efendim, PKK’nın çatışmalar neticesinde kaçırmış olduğu onlarca sürü var; bunlardan mağdur olan insanlar var. Bunlara...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) – PKK’nın kaçırdığı sürüleri nereden biliyorsunuz; hep de PKK’nın kaçıranlarını biliyorsunuz niyeyse?! (MHP sıralarından alkışlar) Hiç de PKK’nın şeylerini bilmiyorsunuz. Nereden biliyorsunuz PKK’nın kaçırdığı sürüleri?!

FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, bu vatandaşlara, Fakir Fukara Fonundan...

BAŞKAN – Bitti mi efendim?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) – Bitmedi; var daha...

BAŞKAN – Daha var mı?..

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) – Var efendim; sorular çoktu Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Pamukçu da kalmıştınız...

FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Yazılı mı cevap vereceksiniz; ben, onu söylemek istiyorum.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) – Sayın Erbaş, PKK’nın kaçırdığı sürüler varsa, bu, bizim elimize belgelenirse, biz, onun da Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak gereğini yaparız. Yalnız, benim elimde yok bu PKK’nın kaçırdığı da, sizin elinize nereden geliyor? Ben de bu soruyu sormak istiyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Benim elimde şuradan var... Bir saniye efendim... Orada yaşayanlar da bizim vatandaşımız. Lütfen...

SEBĞATULLAH SEYDAOĞLU (Diyarbakır) – Başka şeylerden konuşuyorsunuz...

BAŞKAN – Bir dakika efendim... Bir dakika...

NECMİ HOŞVER (Bolu) – Sayın Bakanın öyle bir soru sormaya hakkı yok.

BAŞKAN – Efendim, bir dakika...

FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Birincisi, Sayın Bakanımın elinde böyle bir belgenin olup olmadığını bilmiyorum...

NECMİ HOŞVER (Bolu) – Eğitim okulu değil burası; burası Büyük Millet Meclisi.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) – ...ancak, bizim elimizde devletin arşivlerinden, her çatışmada onlarca korucumuz ölmüş, onlarca insanımız ölmüş, çatışmalar sonucunda da koyunlar gitmiş; bunların bir kısmı, 54 üncü Hükümet döneminde Fakir Fukara Fonundan ödenmişti. Bundan sonra da kaçırılanlar var. Bunların muhtaç çiftçilere ödenen miktar, ödenecek mi ödenmeyecek mi; ben onu sordum Sayın Bakanıma.

BAŞKAN – Sayın Erbaş, ben anlıyorum efendim.

Yörenizin bu meselesini siz biliyorsunuz; Sayın Bakan, hükümet olarak, bilemiyorsa da, siz o bilgileri Sayın Bakana verirseniz, o da bilgilenmiş olur.

Teşekkür ederim.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Efendim “nereden biliyorsunuz” diye beni itham ettiği için söylüyorum.

BAŞKAN – Hayır efendim “ben bilmiyorum” diyor.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Sayın Başkanım, affedersiniz, bir şey söylemek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Değerli milletvekilimizin bahsetmiş olduğu konu, bir güvenlik meselesidir; asayiş ve güvenlik meselesinin Tarım Bakanlığımızla alakası yoktur. Onu açıklamak istedim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Hayır efendim; sual, güvenlik meselesiyle ilgili değil; yörenin, halkın, fakir fukaranın bir meselesi. Ben suali iyi anladım efendim; buyurun siz.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Ben anladım. Siz de, lütfen, mütemmim bilgiyi Sayın Bakana verirsiniz.

MUSTAFA GÜL (Elazığ) – Sayın Başkan....

BAŞKAN – Sayın Gül, ben sualleri bitirdikten sonra Sayın Bakana söz verdim; ama, çok kısa olarak bir şey soracaksanız, Sayın Bakan bitirmek üzere.

Sayın Bakanım, bir dakika efendim, Sayın Gül’ün de bir maruzatı varmış.

Yerinizden çok kısa olarak, lütfen...

Buyurun efendim.

MUSTAFA GÜL (Elazığ) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkanım, delaletinizle Sayın Bakanımdan iki sorum var.

Birincisi: Bahar aylarında güneydoğudan ve Doğu Anadolu’nun bazı kesimlerinden veya kapalı mekânlarda yaşayan hayvanlar, Erzurum ve civarındaki illerdeki yaylaya yaylamak üzere götürülüyorlar. Buralardaki meraların kadastro işlemleri başlatıldı mı; başlatıldıysa hangi aşamada? Meraların tespitiyle ilgili...

BAŞKAN – Size ben cevap vereyim. Sayın Bakan yanınızda, kadastroyu ona soracaksınız, Tapu Kadastroya... Tarım Bakanlığıyla ne ilgisi var?!

MUSTAFA GÜL (Elazığ) – Efendim, bu Tarım Bakanlığını ilgilendiren bir konu olduğu için soruyorum.

Bir diğer soru: İran kaynaklı, Afganistan kaynaklı ve Hindistan kaynaklı hayvanların kaçak yoldan girmesi suretiyle, Türkiye Cumhuriyeti Devletine, rakamsal olarak, tahmini verilen zarar nedir? PKK terör örgütünün bundan elde ettiği tahmini miktar nedir?

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Ben teşekkür ediyorum efendim.

Sual sorma işlemi bitmiştir.

Sayın Bakanım, lütfen, çok kısa cevap verir misiniz.

Buyurun efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) – PKK’nın kaçırdığı hayvanlarla ilgili bilgiler sayın milletvekilimizde var ise, Bakanlığımıza tevdi ettiği zaman, gerekli işlemi 57 nci cumhuriyet hükümeti muhakkak ki yapacaktır; o konuda da teşekkür ediyorum kendisine.

Sayın Pamukçu, ikinci bir sorusunda “Tarım Bakanlığının bürokratları niçin burada değiller” dedi. Bürokratlarımız, projelerle ve çalışmalarla meşguller. Allah’a çok şükür, ben de, sorulan soruları cevaplayabiliyorum. Bilgilerim yanımda; bürokratlarımızın hazırladığı bilgilerdir. Bu soru niçin soruldu; onu da ben anlamakta zorluk çekiyorum.

Bayburt’ta bu yangında otları yananlar konusunda, afat tespiti, hasar tespiti yapıldığı takdirde, muhakkak ki, bu zarar telafi edilecektir.

Sayın Mustafa Gül’ün sorusunda... Bahar aylarında, göçerlerin, Doğu Anadolu’ya, Erzurum yaylalarına, Palandöken yaylalarına doğru gittiklerini biliyoruz. Bu konuda, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olarak, Mera Kanunu kapsamında işlemleri yürütebiliyoruz; ancak, bu göçerlerin, geçen yaz ve daha önceki yazlarda o bölgelere gidişlerinde bazı engellemeler oldu. Bunlar, daha ziyade, meranın kullanımından dolayı değil de -bu da bir faktördür; asıl faktör güvenlik nedenidir- güvenlik nedeniyle sayın valilerin ve güvenlik teşkilatının aldığı kararlardan dolayı bazı sıkıntılar yaşanmıştır; ancak, haklısınız, meraların tespiti, tahdidi, ıslahı çalışmalarına, Bakanlık olarak, hız vereceğimizi, bunu da Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da öncelikle ele alacağımızı belirtmek istiyorum.

Kaçak yolla giren hayvanların, Türkiye Cumhuriyeti bütçesine getirdiği parasal kayba gelince, fon ve vergiler olarak yıllık kaybımız -bunlar resmî raporlardır- 220 trilyondur; eğer, bu hayvanlar, normal yoldan satın alınsa, ithal edilse 220 trilyon fon ve vergi geliri elde edeceğiz. 220 trilyon... Böyle bir kaybımız var.

Bir de bu hayvanların içeriye böyle kaçak girmesi, yerli üreticinin bunun karşısında duramamasından dolayı, yerli üreticinin, artık, hayvancılık yapacak takatının kalmamasından dolayı, bu kaçak hayvan girişleri, tüm Anadolu’daki besiciyi, damızlık sığır yetiştiricisini, küçükbaş hayvan yetiştiricisini vurmuş ve bu duruma düşmelerindeki en önemli faktörlerden biri olmuştur. Bu yolla da kaybımız 330 trilyon civarındadır; ikisini toplarsanız 500 küsur trilyon eder.

Yine, o bölgede görev yapan resmî devlet memurlarının bir raporuna göre, bu kaçak girişlerden PKK’nın aldığı oran, hayvan başına yüzde 15’tir. 1998 rakamlarıyla, PKK’nın, buradan elde ettiği gelirin 30 trilyon olduğu resmî raporu vardır elimizde. Bir bu kadar paranın, hatta daha fazlasının ise, İranlı, bu işlerle uğraşan kaçakçı tüccarlara gittiği yine bu raporda mevcuttur. Tekrar ediyorum, söylüyorum, bu kaçakçılık durdurulacaktır, Türk besicisi, Türk damızlıkçısı, Türk çiftçisi bunun karşısında muhakkak surette yarışır bir duruma getirilecektir; açık ve net söylüyorum, bu kaçakçılık durdurulacaktır. (MHP sıralarından alkışlar)

Diğer bir problem -bu sorularla ilgili olarak, direkt ilgili olduğu için söylüyorum; dün de söyledim- sınır ticareti... Bugün, Güneydoğu Anadolu’daki, Doğu Anadolu’daki, oradaki illerimizdeki kişilerin, bu ticareti yapan kişilerin bir hatası yoktur, vatandaşlarımızın bir hatası yoktur; ancak, sınır ticareti, artık sınır ticareti olma boyutunu geçmiştir. Bu konuyla da ilgili olarak 52 tane ürün giriyordu; bu 52 ürün girişte 3-4 kaleme indirilmiştir.

Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın Sobacı, daha evvel ikinci kere tadat ettim, sualleriniz varsa sorun, Sayın Bakan cevaplandıracak dedim, kestim; çok uzadı... İçtüzüğün 60 ncı maddesi de sualler çok kısa sorulur diyor.

BEKİR SOBACI (Tokat) – Çok kısa...

BAŞKAN – Müsaade ederseniz, suali 1 inci maddede sorsanız...

BEKİR SOBACI (Tokat) – Peki efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

Sayın Aydar, sizden de rica ediyorum...

Onun için, yüksek müsaadelerinizi alıp, tasarının maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum :

MUHTAÇ ÇİFTÇİLERE ÖDÜNÇ TOHUMLUK VERİLMESİ HAKKINDA

KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. – 8.7.1948 tarihli ve 5254 sayılı Muhtaç Çiftçilere Ödünç Tohumluk Verilmesi Hakkında Kanunun 2 nci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

Hasar tespit işlemlerinde çiftçinin ürün deseni içerisinde yeralan her bitki türü için ayrı ayrı değerlendirme yapılır.

BAŞKAN – 1 inci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Elazığ Milletvekili Sayın Latif Öztek; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA LATİF ÖZTEK (Elazığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Muhtaç Çiftçilere Ödünç Tohumluk Verilmesi Hakkında Kanunda Değeşiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde, Fazalet Partisinin görüşlerini arz etmek üzere, huzurlarınızda bulunuyorum. Grubum ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi ve televizyonları başında bizleri izlemekte olan aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

8.7.1948’de çıkarılan 5254 sayılı Muhtaç Çiftçilere Ödünç Tohumluk Verilmesi Hakkında Kanunun 1 inci maddesi, kanunun amacını ortaya koymaktadır. Bu maddeyi veya kanunun amacını, kısaca, çeşitli sebeplerle mağdur olan çiftçilerimizin zararlarının bir ölçüde de olsa karşılanarak onların üretken duruma geçirilmesini ve böylece, ülke ekonomisinin tabiî afetlerden en az şekilde etkilenmesini sağlamak şeklinde özetleyebiliriz.

Değerli milletvekilleri, 5254 sayılı Kanunun amacı, mağdur çiftçilerin durumunu bir nebze olsun iyileştirmeye yöneliktir. Türk çiftçisi, uzun zamandan beri mağdurdur; çünkü, Türk tarımının yapısal sorunları vardır. Bunların önemlilerini şöylece sıralayabiliriz:

1- Tarımda çalışan nüfus fazladır. Bugün, nüfusumuzun yüzde 35-40’ı kırsal kesimde yaşamakta ve tarımla iştigal etmektedir. Gelişmiş ülkelerde, bu oran yüzde 7-8 düzeyindedir, genelde yüzde 10’un altındadır. Türkiye’de, sanayi geliştirilerek fazla nüfus tarım sektöründen çekilip sanayi sektörüne aktarılmadığı sürece, çiftçilerin ekonomik yönden güçlendirilmesi mümkün değildir.

2- Tarım işletmelerinin sayısı fazladır ve gittikçe de artmaktadır. 1950’de bitkisel üretim yapan 2,5 milyon işletme varken, bu sayı, 1991’de 3,9 milyona ulaşmıştır; yani, işletmelerin sayısı yüzde 40’tan daha fazla artmıştır. Bu artışta, artan nüfusun sanayi sektörüne çekilememesi ve tarım sektöründe kalması etkili olmuştur.

3- İşletmelerin ortalama alanları küçüktür ve miras yoluyla bölünmelerden dolayı, zaman içerisinde sürekli de küçülmektedir. 1950’de 77 dönüm olan ortalama işletme büyüklüğü, bugün 53,5 dönüme düşmüştür.

4- Sulanabilir tarım arazilerimizin ancak yarısı sulanabilmektedir. Tarla arazisinin 8,5 milyon hektarı, teknik ve ekonomik koşullarda sulanabilir durumdadır. Halen, bunun, yaklaşık 4 milyon hektarı sulanmaktadır. GAP projesi gerçekleştiğinde bile, 1,8 milyon hektar arazi buna ilave edilecektir ve 3 milyon hektar arazimiz, daha su bekleyecektir.

5- Tarım işletmelerinin tarımsal faaliyetlere göre dağılımı dengeli değildir. Ülkemizdeki 4 091 000 işletmeden, sadece, hayvancılıkla iştigal edenlerin sayısı 148 000; yani, işletmelerin yüzde 4’üdür. Geri kalan işletmeler ise, bitkisel üretim ve bitkisel üretimle birlikte hayvansal üretim yapmaktadırlar. Yani, ülkemizde sadece hayvancılık yapan işletmelerin sayısı, gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında, çok düşüktür.

Türkiye’de bitkisel üretimden elde edilen gelir, tüm tarımsal gelirin yüzde 70 ilâ 75’ini; hayvancılıktan elde edilen gelir ise, tüm tarımsal gelirin yüzde 25 ilâ 30’unu oluşturmaktadır. Tarımı gelişmiş Avrupa ülkelerinde ve Amerika Birleşik Devletlerinde bu durumun tam tersi söz konusudur. Bu durum, Türk tarımının en büyük yapısal sorunlarından biridir. Hayvancılıktan elde edilen gelirin tüm tarımsal gelirin içerisindeki oranının, hiç değilse yüzde 50’lere çıkarılması gerekir.

6- Verim düşüklüğü, ülkemizde tarımın en büyük sorunlarından biridir. Gerek tarla ziraatında ve gerekse hayvancılıkta verim düşüktür. Bir örnek vermek gerekirse; buğdayda dekara verimimiz 200 kilogram civarındadır; ama, bu miktar, ileri ülkelerde 400-500 kilogram düzeyindedir; kıyaslayacak olursak, yüzde 50’si kadar bir üretim söz konusudur.

Hayvancılıkta da aynı şey söz konusudur. Hayvanlarımızda karkas ağırlık 160-170 kilogram düzeyindedir; ileri ülkelerde ise, bu rakam 250 kilogramın üzerindedir.

7- Tarıma dayalı sanayi, yurt sathında, yaygın olarak kurulamamıştır. Evet, en büyük sorunlardan biridir. Belki, Batı Anadolu’da ve Marmara Bölgesinde yaygın olarak gerek et ve süt işletmeleri gerekse meyve-sebze işleme tesisleri vardır; ama, maaselef, Doğu Anadolu’da ve Güneydoğu Anadolu’da bu tesislerin sayısı oldukça düşüktür.

Hep söylenir, Türkiye bir tarım ülkesidir. Evet, biraz önce verdiğimiz rakamlardan, ülkemizde tarımla uğraşanların sayısının çok fazla olduğu anlaşılmaktadır. Türkiye’de tarımla uğraşanların sayısı fazla olmasına rağmen, üretim, özlenen düzeyde değildir. On onbeş yıl öncesine kadar gıda üretimi bakımından dünyanın kendine yeterli 7-8 ülkesinden biri olan Türkiye, bugün, maalesef, aynı durumda değildir. Evet, on, onbeş yıl öncesine kadar et, canlı hayvan, peynir, buğday ve benzeri ürünleri ihraç eden Türkiye gibi tarım ve hayvancılığa müsait bir ülke bugün sayılan malları ithal ediyorsa, bunun sebebini aramak ve çözümünü bulmak gerekir. Bunun sebebi, bize göre, o dönemde uygulanan hatalı politikalardır; yoksa, Türkiye’nin kaynakları kaybolmamıştır, yerindedir. 1980’li yıllardan sonra uygulanan politikaların yanlışlığı, hayvancılığı da, bitkisel ürünlerin yetiştiriciliğini de kârlı olmaktan çıkarmıştır. 54 üncü Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, etkin önlemler alarak tarımdaki kötü gidişi durdurmuş ve gerek bitkisel üretimde ve gerekse hayvansal üretimde gelişme sürecini başlatmıştır. 55 inci hükümetin başlattığı hatalı politikaları, önce 56 ncı hükümet, şimdi de 57 nci hükümet, maalesef, sürdürmektedir.

Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi, bütün ekonomik faaliyetlerde amaç, verilen emeğe ve yapılan masrafa karşılık en yüksek kârı sağlamaktır. Tarımda bunu sağlamanın iki yolu vardır. Birincisi, üretime iştirak eden girdi fiyatlarını düşük tutmak; ikincisi de, ürünlere yüksek taban fiyatı vermektir. Halen, ülkemizde, güçlü üretici birlikleri ve yetiştirici birliklerinin kuruluşunun tamamlanmadığı dikkate alınırsa, her iki hususun da çiftçinin kontrolü dışında gerçekleştiği anlaşılır. Gelişmiş ülkeler, çiftçinin ihtiyaç duyduğu girdilerin fiyatını sübvanse ettikleri gibi, ürünlerin pazarlanmasında da sübvansiyon uygulamaktadırlar. Amerika Birleşik Devletleri de, Avrupa Birliği ülkeleri de tarım sektörünü bu yolla sübvanse etmektedir. Bu yüzden, üretimlerinde bir kararlılık vardır, üretimlerinde yıldan yıla fazla değişme olmaz. 55, 56 ve 57 nci hükümetler, bu gerçekleri, maalesef, dikkate almamışlardır. Dünya fiyatları düşük, ne yapalım, devletin imkânları bu kadar ya da IMF’nin isteklerini karşılamak üzere enflasyonu istediğimiz orana indirmek için fiyatları düşük tutuyoruz gibi gerekçeler ileri sürülerek, taban fiyatlar düşük tutulmuştur; ama, unutmayalım, belli çevrelere trilyonlar bulunabilmiştir, sadece üç bankanın zararını karşılamak için Hazineden 1 katrilyon lira ödenmiştir.

57 nci hükümetin aynı hatalı politikayı izlememesini arzu ederdik; ama, hububat fiyatlarının belirlenmesinde 55 inci ve 56 ncı hükümetlerin düşük taban fiyatı uygulaması, 57 nci hükümet döneminde de sürdürülmüştür. Örneğin, 54 üncü hükümetin 1997 yılında belirlediği hububat taban fiyatlarındaki artış, bir önceki yıla göre, yüzde 78 enflasyon şartlarında yüzde 83,3’tür; yani, üreticiye, enflasyonun 5 puan üzerinde fazla ödeme yapılmıştır. 1998 yılında, 55 inci hükümet, yüzde 90 enflasyon şartlarında yüzde 60,6 artış yapmıştır; yani, üreticiye, enflasyon oranının 30 puan altında ödeme yapılmıştır. 57 inci hükümet ise, yüzde 65 enflasyon şartlarında hububat fiyatlarında yüzde 51’lik artış yapmıştır. Bu da, enflasyonun 14 puan altında gerçekleşmiştir.

Aslında, çiftçinin üretimde kullandığı girdilerdeki fiyat artışları çok yüksektir. Örneğin, motorin fiyatları 5 Kasım 1998’de 131 400 Türk Lirasıyken, bugün gelen zamla -yani, 11 Kasımda gelen zamla- 322 500 Türk Lirası olmuştur; yani, bir yılda yüzde 145 artış olmuştur.

Gübre fiyatlarındaki artış ise, çeşitlere göre değişmek üzere -ben, bunları hesaplayarak yaptım- yüzde 60 ilâ yüzde 99 düzeyindedir. Ziraî ilaçlardaki artış yüzde 100’den, hatta, bir kısmı da yüzde 150’den fazladır. Tohumluk ve diğer girdi fiyatlarındaki artışlar da benzer düzeylerdedir.

Girdi fiyatlarındaki artışlar yüksek olmasına rağmen, hububat taban fiyatlarındaki artışlar yeterli değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlar mısınız efendim.

LATİF ÖZTEK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Çay, ayçiçeği, pamuk, şekerpancarı ve diğer tarım ürünlerinin taban fiyatlarındaki artışlar da enflasyon oranının altındadır.

Türk tarımının yukarıda sıraladığım yapısal sorunları bir anda çözülemez, bu sorunların çözümü uzun zaman alır; ama, destekleme politikalarıyla çiftçinin mağduriyeti önlenebilir. Bu arada, taban fiyatlar –bugün olduğu gibi– hasattan sonra değil, ekimden önce açıklanabilir ve yıllık enflasyon oranının üzerinde belirlenebilir. Böylece, üretimde kararlılık da sağlanabilir. Çiftçinin ürün bedelleri geciktirilmeden zamanında ödenebilir. Çiftçiye verilen kredi miktarları artırılıp, faizleri düşük tutulabilir. Yüksek verimli ve kaliteli çeşitlerin sertifikalı tohumları temin edilebilir. Üstün verimli damızlık hayvanlar verilebilir. Gübrede uygulanan destekleme maktu miktarlar yerine, oransal olarak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztek, lütfen toparlayın, rica ediyorum.

LATİF ÖZTEK (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

ve makul düzeyde belirlenebilir. Aynı durum, süt teşvik primi için de uygulanabilir.

Değerli milletvekilleri, dağıtılan metin incelendiğinde de görülebileceği üzere, hükümet tasarısı -Tarım Komisyonunun bir üyesi olarak bahsediyorum- komisyonumuzda, çiftçimizin menfaatına olacak şekilde değiştirilmiştir.

Fazilet Partisi olarak, doğal afetlere maruz kalan çiftçimizin zararlarını bir ölçüde azaltacak olan bu tasarının kanunlaşmasına destek veriyoruz; ancak, bu durumu yeterli görmüyoruz. Seçim beyannamemizde de yer verildiği gibi, çiftçinin mağduriyetini önlemek için böyle palyatif tedbirler yerine, doğal afetlere karşı tarım ürünlerini ve hayvancılığı kapsayacak şekilde, tarım sigortası kanununun bir an önce çıkarılmasını istiyoruz.

Bu kanunun tüm çiftçilerimize ve milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sakarya Milletvekili Sayın Nevzat Ercan’da.

Sayın Ercan, buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika efendim.

DYP GRUBU ADINA NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekileri; Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde, halen, çalışan nüfusun yarısına yakını tarım sektöründe istihdam edilmektedir. Millî gelir ve ihracatımızın da yaklaşık altıda 1’i bu sektör tarafından karşılanmaktadır. Bu sektör, hem üretim hem istihdam ve hem de dış ticarete katkı sağladığı gibi, hizmetler sektörüne mal ve sanayie de hammadde sağlamaktadır. Hiçbir sektörde olmayan özellikleri, yani, hem satan hem satın alan konumunda olan tarım sektörü, aynı zamanda, hizmetler sektörünün ve sanayi sektörümüzün de müşterisi durumundadır. Bu kadar önemli bir sektörü oluşturan ve ülke nüfusunun -tekrar ediyorum- yarıya yakınını istihdam eden tarım sektörü, ne yazık ki, bilhassa son üç yıldır uygulanagelen yanlış politikalar yüzünden, hem tarımsal üretimde ve hem de hayvancılıkta krizi yaşamaktadır.

Şimdi, Sayın Bakan “ben geldim de, hangi iyi bir uygulamayı ortadan kaldırdım” diyor, öyle bir kıstas ortaya koyuyor. Üç yıllık bir dönemi ele alarak söylüyorum. Bakınız, hayvancılıkla ilgiliydi sizin bu açıklamanız. Bizim iktidar olduğumuz dönemde, Doğru Yol Partisinin iktidar ortağı olduğu dönemde hayvancılık sektörüne devlet desteği, kullandığı kredi bazında yüzde 20 faiz uygulaması. Bunun altını çizerek söylüyorum Sayın Bakan, yüzde 20. Yani, sadece hayvancılık değil, hayvancılıkla birlikte alet ve ekipman alımında da yüzde 20’lik bir faiz uyguluyor.

Bakınız, üç yıldır uygulanagelen yanlış politikalar diyorum. Hem tarımsal üretimde hem de hayvancılık sektöründe uygulanagelen kredi faiz oranları, hayvancılık sektöründe yüzde 54. Eğer, siz, buna, sigorta ve diğer masrafları da katarsanız, yüzde 60’lık bir faiz oranı eder. Hayvancılık sektöründe iştigal edenlere, gidin, bu faiz oranıyla kredi kullanın demek durumundasınız.

Bakınız, size basit bir hesap yapayım. 20 adet damızlık hayvan ithalatı yapacak bir çiftçimizi, üreticimizi düşünün. Bugün uygulanagelen itibariyle söylüyorum. Gidecek bankaya, yüzde 60 üzerinden kredi faizi kullanacak. Kullandırılan miktar, anapara, 15 milyar liradır. Yüzde 60’ı 12 aya bölerseniz aylık faizi yüzde 5’tir ve bir yıllık faiz tutarı 9 milyar liradır. 4 yılda ödeyecek. Anaparanın ilk yıldaki faiz tutarı 9 milyardır. Taksitler 3 750 000 000 liradır. 15 milyar lira kredi kullanan bir hayvan üreticisi -ama, bunu, burada gelip söyleyeceksiniz; bu, böyle değildir diyeceksiniz- ilk yıl, 9 milyar lira faiz ödeyecek, 3 750 000 000 lira da taksit ödeyecek; yani, neredeyse, ilk yıl, anaparaya yakın, toplam 12 milyar lira civarında bir parayı bankaya iade etmiş olacak. Bu ne kadar güzel bir hesap, bu ne büyük bir devlet desteği(!) Hay maşallah!.. Bir çiftçi 15 milyar lira kullanacak; 1 yıl içinde anaparaya yakın bir meblağı, yani, 9 milyar lirasını faiz olarak, 3 750 000 000 lirasını da ilk taksit olarak ödeyecek. 4 yıla vurursanız, ödeyeceği para 35 milyar liradır. Kim yapacak bunları?! Hangi köylü, hangi üretici, hangi çiftçi, bu faiz oranıyla, bu hesapla gidip de hayvancılık yapacak?! Bu, mümkün mü?! Yani, siz, yüzde 20’den kredi faiz oranlarını çekeceksiniz yüzde 60’lara, sonra da diyeceksiniz ki, biz, hangi işi kötü yaptık. Siz hangi işi doğru yaptınız ki! Hangi işi doğru yaptınız siz! (DYP sıralarından alkışlar)

NECATİ ALBAY (Eskişehir) – Yüzde 20 kalıcı değil...

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Benim verdiğim rakamlar, bugün uygulanagelen rakamlar.

NECATİ ALBAY (Eskişehir) – Efendim, yüzde 20, kalıcı bir faiz oranı değildir.

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Bakın, size bir şey söyleyeyim. Devlet desteğiydi; verdik bunu yüzde 20’yle. Yüzde 20’yle, gitti çiftçi, bankadan hayvancılık kredisini kullandı. Kullandı mı, kullandı; yüzde 20’yle. (DSP ve MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Efendim, böyle karşılıklı konuşursanız...

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Şimdi, değerli milletvekilleri...

Sayın Bakan, bakın, ben yine hayvancılıkla ilgili söylüyorum. Bakın, iktidar olduğumuz dönemde, süt 30 000 liraydı. Bakın, 30 000 lira... Çok iyi biliyorum; çünkü, ben, Kabinede de görev yaptım; çok iyi biliyorum. (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Yerinizden müdahale etmeyin efendim. Bırakın, Sayın Hatip söylesin siz de kalkar, aksini söylersiniz.

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Niye rahatsız oluyor...

SEDAT ÇEVİK (Ankara) – Ama, yalan söylemeyin.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Yalanı siz söylüyorsunuz. Bilmeden konuşmayın.

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Sayın Bakan açıklama yaparken, bilip bilmeden alkışlıyorsunuz. İşte, ben söylüyorum şimdi. Niye rahatsız oluyorsunuz, niçin rahatsız oluyorsunuz?! (MHP sıralarından gürültüler)

AHMET AYDIN (Samsun) – 5 Nisan kararları...

NEVZAT ERCAN (Devamla) – 30 000 liraydı süt Sayın Bakan, 30 000 liraydı; bizim desteğimiz, kilo başına 3 000 liraydı.

SEDAT ÇEVİK (Ankara) – İlçe Başkanlarına verdiler, çiftçiye değil.

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Bugün, süt 125 000 lira. Hayvancılıkla iştigal eden üreticimize açıklar mısınız; kilo başına desteğiniz nedir? 125 000 lira iken 5 000 lira; ama, tarımın girdisi nerede, mazot kaç para, gübre kaç para, ilaç kaç para, tohum kaç para, ziraat alet, ekipman kaç para?! Yüzde 300 oranında bir artış, tarımın girdilerinde...

AHMET AYDIN (Samsun) – 1998’de de aynıydı, değişen bir şey yok.

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, aslında, sizin, üç senedir uygulanagelen ekonomik politikalarla ilgili söyleyecek hiçbir şeyiniz yok; siz, altı aylık dönemle ilgili... Bu altı aylık dönemde de sınıfta kaldınız. Neden; çünkü, şu anda, aslında, Türkiye’de uygulanagelen ekonomik politikaların, aynen Anasol... Yani, o zaman da Demokratik Sol Parti Anavatan Partisinin elindeydi, bugün de öyle, onların yönetiminde. Siz de, onların bu yanlış politikalarından nasibinizi alıyorsunuz bu ortaklık içinde. Onları söylemek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bakınız, benim bölgemde, 17 Ağustosta, büyük bir felaket yaşandı, hemen her şey yıkıldı. Toplumun, bu depremden etkilenmeyen hiçbir kesimi yok. Bu depremden, önemli ölçüde, esnaf da etkilendi, köylü de etkilendi, çiftçi de etkilendi. Bunu, defaatle söylüyoruz. Bunu, Sayın Başbakana, bizatihi, yüzyüze söyledik, ilgili bakanlara söyledik.

Siz, şimdi, zarar gören çiftçinin, muhtaç çiftçinin tanımında “tarımsal varlığını yüzde 40 telef etmiş olacak” diyorsunuz. Bana göre, bu, çok yüzeysel bir tanım; yüzde 40... Neye göre?.. Yani, yüzde 40’ını kaybetmiş olacak...

Değerli milletvekileri, ben, şimdi, söylüyorum; Adapazarı’nda bir deprem oldu. Bu tanıma göre, Adapazarı köylüsünü ve çiftçisini... Sadece, Adapazarı değil, depremin meydana geldiği bölgedeki tüm çiftçileri ifade etmeye çalışıyorum. Yüzde 40 itibariyle telef olmayı, bir kriter, bir kıstas olarak ararsanız, bu deprem bölgesinde mağdur olmuş, zarar görmüş çiftçiyi, o kapsama alamazsınız.

Şimdi şeker fabrikası kapalı, alım yapmıyor; şekerpancarı üreticisinin, pancarını, gidip teslim etme fırsatı yok -Alpullu ve Susurluk şeker fabrikalarına nakli yapılacak- 500 000 ton,520 000 ton rekolte var.

Dışarıdan müteahhitlere ihale ettiniz. Onlar, taşeronlar eliyle, bire, ikiye, üçe satmaya devam etti. Bugün itibariyle, 150 000 tonu ancak nakledilebildi. Sayın Cevat Ayhan ağabeyimiz dün de söyledi; bu gidişle, nisan ayı sonuna kadar bu pancarın nakliyesini yapamazsınız. Çiftçi mağdur; pancar üreticisi, teslim edecek kantar bulamıyor, bir merkez bulamıyor. Aslında, bu aralık ayı sonu itibariyle bitmesi lazım, teslim alınmış olması lazım.

İki; mısır üreticisi. Alım merkezleri devredışı kalmış, depremden zarar görmüş. Ofis, uzun bir süre kapalı kaldı. Tüccarlar alım gücünü kaybetmiş. Şimdi, depremden mağdur olmuş çiftçi, üretici, satın alacak ne pazar bulabiliyor ne tüccar bulabiliyor ne de devletin bir alım merkezi açık. Eğer, yüzde 40’a göre, siz, bu bölge çiftçisini değerlendirmeye alırsanız, bunları unutmuş olursunuz, yok farz etmiş olursunuz. Dikkatinizi çekmek istiyorum, çiftçi son derece mağdur ve iddia ediyorum, Adapazarı’nın merkez nüfusunun 100 000’e yakınını, bugün, civar köylerdeki köylülerimiz, çiftçilerimiz, geçici de olsa barındırmaktadırlar. Masraflarını devletin göğüsleyemediği, halen ilkel çadırlarda barınmaya mahkûm ettiği depremzedeye, köylü ve çiftçi kucak açmış, maişetini onlarla beraber paylaşıyor. Bunları görmezlikten gelemezsiniz; bunları hep söyledik biz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ercan, toparlar mısınız lütfen.

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Bir dakikanızı...

BAŞKAN – Tabiî efendim, buyurun.

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Bak, gülüyorsunuz. Benim bölgemden, burada, aranızda arkadaşınız var. 25 Haziran 1999’da büyük bir sel felaketine maruz kaldı Adapazarı; 50 000 dönüm arazideki ürünün tamamı telef oldu. Dolayısıyla, o zaman da bir uygulama girdi devreye. Buğday tohumu verilmesiyle ilgili başlatılan işlemler bugün itibariyle sonuçlanmış değil Sayın Bakan. Artık buğday ekim dönemi bitmek üzere; ama, siz, hâlâ, 25 Haziran 1999’da meydana gelen sel felaketinden mağdur olmuş insanlara tohumluk buğday verme işlemlerini bugün itibariyle sonuçlandıramamışsınız. Ben onların cevabını istiyorum sizden. Dolayısıyla...

HASARİ GÜLER (Adıyaman) – Benim bölgeme 5 000 ton buğday verildi.

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Alamadı benim çiftçim; benim bölgemdeki çiftçi henüz almadı, vermediniz. (MHP sıralarından gürültüler)

SEDAT ÇEVİK (Ankara) – Bir yanlışlık var.

BAŞKAN – Efendim, tahammül gösterin, Sayın Ercan’ı dinleyin; Sayın Bakan da cevap verecek.

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Bu yanlış ekonomik politikalardan, uygulamalarınızdan vazgeçin; şu ithalat kapılarını falan kapatın. Bazı ülkelerle ikili anlaşmalar yaptınız. Bu ikili anlaşmalar sonucu, Türkiye’ye, balından sirkesine, salçasına kadar Türkiye’nin ürettiği, belki stoklarında olan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlar mısınız. Lütfen...

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Son cümlemi söyleyeyim efendim.

BAŞKAN – Çünkü 2 dakika verdim efendim.

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Doğru efendim.

...yabancı ülkelerden ithal ediyorsunuz. Evet, doğru... Kaçak hayvan girişini...

ŞEVKET BÜLEND YAHNİCİ (Ankara) – 1 000 küsur adet müsaadeye tabi malı 70 küsur maddeye sizler indirdiniz, biz indirmedik.

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Sayın Bakanın basında kendi açıklamaları var.

BAŞKAN – Sayın Yahnici...

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Sayın Bakan “kaçak hayvan girişini önleyemiyoruz” diyor. Öyle diyor Sayın Bakan. (MHP sıralarından “önlüyoruz, önledik” sesleri) Basında öyle...

Amerika’ya gidip geldikten sonraki bir gelişmeyi söylüyorsunuz bana; oysa, Sayın Bakanın kaçak hayvan girişiyle ilgili basına yansıyan açıklamaları var.

BAŞKAN – Efendim, bir toparlayın, 2 nci maddede gene söz veririm size.

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Hay hay efendim.

Sizin, biraz daha çiftçiden yana, köylüden yana bir politika izlemenizi bekliyorum. Böyle politika ve uygulamaları, ben değil sadece, köylü ve toplumun bütün kesimleri bekliyor.

Hepinize saygılar sunarım. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ercan.

Gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok.

Şahıslar adına, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Zülfükar İzol.

Buyurun Sayın İzol. (FP sıralarından alkışlar)

ZÜLFÜKAR İZOL (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Muhtaç Çiftçilere Ödünç Tohumluk Verilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında, şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizde tohumlukta karşılaşılan sorunların başında, bu tohumlukların temininde ve dağıtımındaki aksaklıklar gelmektedir.

Tarımsal üretimin artışı, ekonomik gelişmesini belli bir düzeye ulaştırmış olan ülkemizde, endüstri sektörüne destek olmak ve toplumun beslenme düzeyini yükseltebilmek için önemli olmaktadır. Tarımda bitki gelişimi için gerekli koşullar optimum düzeyde olsa bile, yeterli ürün elde etmek, kullanılan tohumluğun kalitesine bağlıdır. Kaliteli tohumluk kullanımı, büyük ölçüde tohumluk fiyatlarına bağlı bulunmaktadır. 1998-1999 dönemi itibariyle, ikinci grup ekmeklik buğday tohumluk fiyatı yüzde 43, makarnalık buğday tohumluk fiyatı yüzde 51, arpa tohumluğu ile çavdar tohumluğu yüzde 50 artış göstermiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üretimde ve dağıtımdaki sorunlar, tohumluk kullanımında dalgalanmalara yol açmakta; üretici, istediği zaman ve yeterli miktarda tohumluk bulamamaktadır. Tohumluk fiyatları üreticiye yüksek gelmekte; bazen tohumluklarda hastalıkla ve bazen de bozuk tohumlukla karşılaşılmaktadır.

5254 sayılı Kanuna göre yapılacak tohumluk yardımlarında, çiftçi ihtiyaçları gerçekçi ölçüde ele alınmalıdır. Kanunun, amaçlarına uygun işleyişi sağlanmalı ve aksayan yönler de düzeltilmelidir.

1998-1999 yılında yağışların hasat döneminde fazla olması nedeniyle, bazı bölgelerimizde, özellikle buğday üretim alanlarında hastalıklar meydana gelmiştir.

Hastalık nedeniyle üretimleri yüzde 40’tan fazla zarar gören üreticilerimiz, 5254 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmemiş ve tohumluk yardımından yararlandırılmamıştır.

5254 sayılı Kanuna göre, tohumluk yardımı yapılacak çiftçilere, komisyonca tespit edilen ihtiyacının çok altında tohumluk verilmekte ve bunların iklime uyumu ve verimliliği dikkate alınmamaktadır.

Günümüzde, farklı gelişmişlik düzeyine sahip olsa da, hemen her ülkede, kırsal kesimde yaşayan çiftçilerin gelirlerinin artırılması ve dolayısıyla hayat standartlarının yükseltilebilmesi, tarım politikalarının hedefi kabul edilmektedir. Bu hedefin gerçekleştirilmesi ise, tarımsal üretimin prodüktif olarak artırılması için, modern tarım yöntemlerinin uygulanmasına; dolayısıyla, su, gübre, ilaç, tarım alet ve makineleri gibi fizikî, tohumluk, fide, fidan, damızlık gibi biyolojik girdilerin teminine, gerekli tarımsal yardımların yapılmasına ve tarımsal ürünlerin hasat sonrasında uygun şartlarla satış organizasyonlarının bulunmasına bağlıdır.

Türkiye’de büyük bir ekonomik kriz yaşanmaktadır. Bu ekonomik kriz, çiftçilerin satınalma gücününün önemli bir kısmını elinden almıştır.

Hükümetin, Çukurova pamuğunun taban fiyatını 205 000 lira, GAP pamuğunun ise 215 000 lira olarak açıklaması, özellikle Güneydoğu Anadolu’daki çiftçileri hayal kırıklığına uğrattı. Geçen yıl pamuklarını 80 000 ile 100 000 lira arasında satan Güneydoğu Anadolu’daki çiftçiler, pamuk taban fiyatının düşük belirlenmesi nedeniyle tarlasını, evini ve traktörünü satmak zorunda bırakılmıştır.

Sonuç olarak, muhtaç çiftçilere tohumluk yardımı verilmesi, bu yardımın gereğinde artırılması için Bakanlar Kuruluna yetki verilmesi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZÜLFÜKAR İZOL (Devamla) – Sayın Başkan, 1 dakikanızı rica ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

ZÜLFÜKAR İZOL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sonuç olarak, muhtaç çiftçilere tohumluk yardımı verilmesi ve bu yardımın gereğinde artırılması için Bakanlar Kuruluna yetki verilmesi, olumlu ve yararlı olmakla birlikte, sorunların köklü çözümü açısından yeterli değildir. Çiftçi sorunlarının çözüm yoluna girmesi ve tarım sektörünün kurtarılması açısından daha köklü çözümlerin uygulanması zorunluluğu vardır.

Hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

Söz sırası, Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız’da.

Sayın İlyas Yılmazyıldız, gelmeyecek misiniz; vaz mı geçtiniz efendim?

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Ben, 2 nci madde üzerinde konuşacağım.

BAŞKAN – Peki.

Sayın Cevat Ayhan?..

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Ben, söz hakkımı Zülfükar Beye vermiştim efendim; bir yanlışlık olacak.

BAŞKAN – Peki efendim; teşekkür ederim.

1 inci madde üzerinde başka söz isteği...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Siz istemeden ben arayacaktım; çünkü, iktidarda 55, muhalefette de 13 kişi var; işin garip tarafı!..

NECATİ ALBAY (Eskişehir) – 13 kişiyle nasıl istiyorsunuz?!.

BAŞKAN – Ama, ben yine arayacaktım.

Efendim, oylamaya geçmeden evvel, 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.02

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 17.20

BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Mehmet AY (Gaziantep), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)

 

 

BAŞKAN – 18 inci Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN

DİĞER İŞLER (Devam)

1. – Muhtaç Çiftçilere Ödünç Tohumluk Verilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Tarım, Orman ve Köyişleri komisyonları raporları (1/468) (S. Sayısı : 140) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet yerlerini almışlardır.

1 inci maddeyi oylarınıza sunacağım; ama, karar yetersayısının aranılması istenmiştir; arayacağım.

1 inci maddeyi kabul edenler...

Sayın milletvekilleri, Divanımız anlaşamadığı için, 1 inci maddenin oylamasını elektronik cihazla yapacağız.

Sayın milletvekilleri, karar yetersayısının aranılması istenmiş olduğundan, maddenin işaretle oylamasını elektronik cihazla yapacağım ve karar yetersayısı arayacağız.

Oylama için 3 dakika süre vereceğim.

Bu süre içerisinde sisteme giremeyen sayın milletvekillerinin teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen sayın üyelerin, öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde, Başkanlığa oy pusulalarını ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 1 inci madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum :

MADDE 2. – 5254 sayılı Kanunun 3 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Madde 3.– Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, 1 inci maddede öngörülen amacı gerçekleştirmek üzere, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının emrine, her türlü tohumluk alımlarında kullanılmak üzere, her yıl 70 000 ton 1 inci grup ekmeklik buğday tohumluğunun o yılki toplam bedeli tutarı esas alınarak tohumluk kredisi açar. Belirlenen limitin büyük afetler dolayısıyla yetersiz kalması halinde, sözkonusu limit, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulu Kararıyla üç katına kadar artırılabilir.

BAŞKAN– 2 nci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın İsmail Özgün.

Buyurun Sayın Özgün.

Süreniz 10 dakikadır.

FP GRUBU ADINA İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Muhtaç Çiftçilere Ödünç Tohumluk Verilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün, gerçekten önemli bir kanun tasarısını burada görüşüyoruz; Muhtaç Çiftçilere Ödünç Tohumluk Verilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısını burada müzakere ediyoruz.

Tabiî, bu 5254 sayılı Kanun, 1940'lı yılların şartları dikkate alınarak hazırlanmış. Bunun bazı hususlarıyla ilgili -çok kısıtlı olarak- bir düzenleme, hükümet tarafından buraya getirilmiş. Elbette, getirildiği şekliyle, biz, bu düzenlemenin buradan geçmesini arzu ediyoruz; ancak, getirilen düzenleme, çiftçimizin, tarımla uğraşan, hayvancılıkla uğraşan insanlarımızın bugün içinde bulunduğu sıkıntılar dikkate alındığında, yeterli bir düzenleme değildir. Gönül arzu ediyor ki, bugün, çiftçimizin, tarım ve hayvancılıkla uğraşan insanlarımızın sorunlarını çözecek daha kapsamlı düzenlemelerin buraya getirilmesidir; çünkü, nüfusumuzun aşağı yukarı yarısı kırsal kesimde yaşamaktadır, tarım ve hayvancılıkla iştigal etmektedir, çok netameli ve çileli bir işle uğraşmaktadır. Çiftçilik, gerçekten çok zor ve riskli bir iştir. Ürünü ekmek ayrı bir derttir, tabiî afetlerle karşılaşmak ayrı bir perişanlıktır. Hadi diyelim tabiî afetlerle karşılaşmadan geçtik, öbür taraftan hasat mevsiminde ürünü toplamak yine ayrı bir derttir; hadi ürünü topladınız diyelim, satmak, parasını almak ayrı bir derttir. O bakımdan çiftçilik, gerçekten çok netameli ve çileli bir iştir.

Bugünkü şartlarda da çiftçimizin, ne yazık ki ekmesi, biçmesi, malını satması ve para kazanması mümkün görünmemektedir. Ekmediği takdirde bugün çiftçi daha kârdadır. Kim ne derse desin, bugün ülkemizde tarım ne yazık ki kan kaybetme noktasındadır. 1999 yılına ilişkin yıllık ekonomik rapora bir baktığımızda rakamlar her şeyi apaçık orta yere koymaktadır. Bu yılın tümü itibariyle baklagillerde yüzde 13,6, hububatta yüzde 12,7, sanayi bitkilerinde yüzde 10,8, meyvede yüzde 9,3 oranında üretim düşüşü olacağı 1999 yılı Ekonomik Raporunda ifade ediliyor. Halkın en büyük gıdası olan ekmeğin girdisi buğdayda yüzde 14'ün üzerinde bir üretim düşüşü bekleniyor. Arpada yüzde 14, mısırda yüzde 0,1 gibi bir gerilemenin olacağı tahmin ediliyor. Türkiye'nin, bir zamanlar üretim fazlası nedeniyle, tüketimini artırmak için reklam kampanyaları düzenlediği mercimekte ise durum daha da kötü; yüzde 30 civarında bir üretim düşüşünün olacağı ifade ediliyor. Yine, aynı şekilde tütünde yüzde 16 civarında bir üretim düşüşü olacağı ifade ediliyor. Bu gidişle biz, önümüzdeki yıl gazete haberlerinden yakılan tütün haberlerini okumayacağız demektir. Keza, şekerpancarında yüzde 12 düşüş olacağı ifade ediliyor.

Değerli milletvekilleri, görülüyor ki, bu rakamlardan da anlıyoruz ki, çiftçi zordadır, bu kışı zor geçirecektir. Geçtiğimiz günlerde, Balıkesir Ziraat Odası Başkanıyla olan bir görüşmemizde Sayın Başkan aynen şu ifadeyi kullandı: "Ben artık üreticilere 'ekmeyin, dikmeyin' diyorum" dedi. İş bu noktaya gelmiştir; çünkü, ekildiği zaman zarar edilmektedir, üretici parasını zamanında tahsil edememektedir ve borçlarını ödeyemez noktaya gelmiş bulunmaktadır.

Zaten, 2000 yılı bütçesine baktığımız zaman, tarıma yapılacak olan desteğin de çok az miktarda olduğunu, hatta hiç olmadığını buradan söyleyebiliriz; çünkü, hükümet, bugün için, toplanan her 100 liranın 80 lirasını faiz olarak ödemek durumuyla karşı karşıyadır.

Değerli arkadaşlar, o bakımdan, çiftçimizin sorunları gerçekten diz boyudur ve çiftçi perişan bir vaziyettedir.

Sayın Bakan, sorulara cevap verirken "efendim, siz ne yaptınız da biz sizin yaptığınızı geriye götürdük" gibi bir beyanda bulundular. Ben söyleyeyim; mesela, bu hükümete gelinceye kadar zeytin sineğiyle olan mücadeleyi, ilaçlamayı, Tarım Bakanlığı -tarım il müdürlükleri, ilçe müdürlükleri vasıtasıyla- yapıyordu, bu sene yapılmadı. Neden yapılmadı; Sayın Bakan neden yapılmadığını lütfedip bize söylesin.

Değerli arkadaşlar, gerçekten, tarımla uğraşan insanlarımız zordadır. Biliyor musunuz; Balıkesir İlimizde, köylü bu sene domatesini kilosunu 7 000 liradan vermek zorunda kaldı. Geçen sene de zeytinci zeytinini dalında bıraktı, toplamadı; toplasa zarar ediyor. Bu sene yok yılındayız, iyi bir fiyat verilmiş; ama, geç veriliyor, müstahsilin elinde zeytin yok. 900 küsur bin lira fiyat veriliyor; ama, zamanında fiyat açıklanmıyor, verilmiyor, müstahsil buradan bir şey kazanamıyor.

Peki, şimdi, çiftçi bu zor durumdan nasıl çıkacak, bu kışı nasıl geçirecek, borçlarını nasıl ödeyecek?

Değerli milletvekilleri, tarım mutlaka desteklenmelidir. Tarımın desteklenme oranı, dünyaya bakıldığı zaman, bizde çok düşüktür. Avrupa'da, Japonya'da, Amerika'da nereden bakarsanız bakın, tarım destekleri yüzde 50'nin üzerindedir; ama, bizde, yüzde 6, yüzde 7, bilemedin yüzde 8, bilemedin yüzde 10 olsun. Bu, fevkalade düşüktür; bırakınız tarım desteklemelerini kesmeyi, desteklemeleri mutlaka artırmamız lazım gelir diye düşünüyoruz.

Bugüne kadar çiftçilerimize yapılan tohum yardımları da yetersizdir. 1985-1995 yılları arasında yapılan tohum yardımlarına bakıldığı zaman, talep edilen 160 000 ton tohum, karşılanabilen 70 000 ton. O bakımdan, tarımın mutlaka desteklenmesi lazım gelir.

Burada, tabiî, üzerinde durulması gereken önemli bir husus da, tabiî afetler esnasında yapılan hasar tespit işlemlerinde, çiftçinin tek tek mahsulünün değil tüm tarımsal üretiminin ve faaliyetlerinin dikkate alınmasının, uygulamada gerçekçi bir hasar tespitine imkân vermeyecek olması ve çeşitli ürün ekim ve dikimi yapan küçük çiftçinin mağduriyetine yol açmasıdır. Şimdi, Balıkesir İlimizde, 30.7.1999 tarihinde aşırı yağışlar nedeniyle, dolu nedeniyle merkez ilçeye bağlı Köseler, Yakupköy, Karaman, Köylüköyü, Balıklı, Çandır, Yenice, Ovaköy, Aslıhan, Halalca Köyleri ile Kepsut İlçesi Hotaşlar, Ormaniye, Kalburcu, Mahmudiye ve Nusret Köylerinde 39 bin dekar alanda, yüzde 75 oranında zarar meydana geldi; ama, biraz önce, söylediğim yüzde 40 meselesinden dolayı, yani afetten zarar gören çiftçiler tüm tarımsal üretimi ve faaliyetleri dikkate alınarak tespit edildiği için, 30 Temmuz 1999 tarihinde meydana gelen dolu afetinden zarar gören birçok çiftçinin mağduriyeti giderilemedi. Hatta, asıl yardım görmesi gerekenler belki yardım göremedi; çünkü, o yönde, bana kadar birçok şikâyet geldi, bir başkaları oradan yardım almak durumunda kaldı. O bakımdan, bu yüzde 40 meselesinin düzeltilmesi lazım ve tek tek ürün bazında bunun değerlendirilmesi lazım ve zarar gören bütün çiftçilerin bu mağduriyetinin giderilmesi lazım.

Şimdi, düşünün, bir çiftçi domates ekmiş, domatesi dolu vurmuş bu sene, yardım da alamamış, kalanın da kilosunu 7 000 liradan satmış, şimdi kara kara düşünüyor borçlarımı nasıl ödeyeceğim...

BAŞKAN – Sayın Özgün, toparlayın efendim, süreniz bitmek üzeredir.

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan.

MİHRALİ AKSU (Erzincan) – Hikâye, hikâye!..

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) – Bu hikâye değil, daha geçen hafta Balıkesir'de yaşadığım bir hadise olduğu için ifade ediyorum.

Değerli arkadaşlar, sözümü, dün elime geçen Gönen Ziraat Odasının bir yazısından bahsederek bitiriyorum. Bu yazıda, Toprak Mahsulleri Ofisi Gönen Ajans Müdürlüğünün kapatılmak istendiğinden bahsedilmekte... (MHP sıralarından "Yok öyle bir şey" sesleri)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın efendim.

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) – Öyle bir şey var demiyorum ben de, işte yazı burada, gelen yazıda "kapatılacağı yönünde duyumlar alıyoruz" diyor Sayın Ziraat Odası Başkanı, ben de bu vesileyle Sayın Bakanımdan rica ediyorum, çalışan bir ajanstır, bu yıl içerisinde 9 500 ton buğday, 1 000 ton da çeltik alımı yapılmış bir ajans müdürlüğüdür. O bakımdan, böyle bir şeyin olmamasını temenni ediyoruz ve Sayın Bakanımızdan da, böyle bir kapatma hadisesinin önüne geçmesini, bunun olmamasını rica ediyoruz.

Bu vesileyle Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özgün.

Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız'da.

Sayın Yılmazyıldız, süreniz 10 dakika.

Buyurun efendim.

DYP GRUBU ADINA İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce hepinizi Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, Muhtaç Çiftçilere Ödünç Tohumluk Verilmesi Hakkında Kanunda değişiklik yapan bu kanun tasarısını, Grubumuz adına, desteklediğimizi belirtmek istiyorum; ancak, buradan istifadeyle, çiftçilerin bazı sorunlarına değinmeden de geçemeyeceğim.

Bu dosyayla çıkmamın sebebi şu: Sayın Bakan, zaman zaman, buradan hitap eden arkadaşları şov yapmakla, seçmene selam söylemekle itham etmektedir; ama, iki gündür, konuşmalarını, üslubunu oldukça yumuşamış buluyorum, belki kendini frenliyor. Buraya çıkan hiçbir milletvekili, şov yapmak veya -tabiî, bugünlerde değil, daha önceki konuşmalarında- seçmene selam söylemek için değil, milletvekili olarak seçmenin dertlerini dile getirmek için söz alıyor.

BAŞKAN – Sayın Yılmazyıldız, 2 nci madde üzerine gelseniz.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Tabiî, 2 nci maddeyle ilgili konuşuyorum.

Şimdi, Sayın Bakanın konuşmalarını dinledikçe, diyorum ki; acaba, Sayın Bakan, hayalinde yaşattığı -güzel şeyleri hayal etmek iyidir de- hiçbir derdi kalmamış, gelişmiş, Batı Avrupa ülkelerinden birini mi anlatıyor bize?! Hayvancılık problemi yok, iktidara gelmiş, bakan olmuş, hepsini çözmüş! Tebrik ediyorum, ne âlâ! Ama, eğer birazcık vatandaşın içine inebilmiş olsa, bizim gibi her hafta sonu köylere gidip dolaşsa, kasabalara gidip dolaşsa, nüfusunun yüzde 55'i köylerde yaşayan, yüzde 75 çiftçilikle geçinen Balıkesir gibi bir vilayeti biraz dolaşsa, dediklerinin öyle olmadığını görecek.

Sayın Bakana, defalarca, yazılı olarak, değişik konularda soru sordum, bu dosyanın içindedir, bir kısmını da özellikle çıkardım, o konulara değineceğim. Dolayısıyla, bir şeye teşekkür etmek istiyorum; her soruma zamanında cevap aldım, teşekkür ediyorum Sayın Bakanım; ama, burada diyor ki Sayın Bakan: "Bundan önceki dönemlerde ne oldu, hangi önlemler vardı da, biz uygulamadan kaldırdık?" İşte örnek; Balıkesir İlinde şap hastalığı çıktı. Sayın Bakana dedim ki: "Bu şap hastalığında zarar tespit edilmiş midir, hayvanların imhası için bir para ödenmekte midir?" Sayın Bakanın cevabı: "Bu tazminatların büyük bir çoğunluğu 1994 yılından beri Akaryakıt Tüketim Fonundan Bakanlığımıza aktarılan binde 2 paydan ödenmekte idi. 20 Ekim 1998 gün ve 23499 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 98/11803 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla, Bakanlığımıza bu fondan aktarılan miktar sıfırlanmış ve Toplu Konut Fonuna devredilmiştir" deniliyor. İşte, sıfırlanan bir fon.

Devam ediyor: "Genel bütçeden tazminatlı hayvan hastalıklarına ayrılan ödenek yetersiz kalacağından, tazminatların ödenmesinde gecikmeler olabilecek ve salgın hastalıklarla mücadelede sıkıntı yaşanabilecektir. Bu nedenle, Akaryakıt Tüketim Fonundan, geçmişte olduğu gibi, Bakanlığımıza pay ayrılmasında büyük yarar görülmektedir." Sayın Bakan, siz Bakansınız, icra makamındasınız, bu payı almak sizin göreviniz. Milletvekiline yazdığınız bu samimi cevaptan dolayı sizi kutluyorum; ama, bu payı herhalde ben ayırmayacağım. Tabiî, burada, ayrıca, Balıkesir İlinde kaç tane hayvan öldüyse onları da yazıyor.

Ben "para alıyor musunuz" diye soruyorum "almıyoruz" diyorlar. Sayın Bakan, buradan cümle âleme "Türkiye'de hastalık var" diye ilan ediyor ama; nedense resmî olarak hastalık olduğunu kabul etmiyor. Çünkü, resmî olarak "şap hastalığı var" dediği anda, onların parasını ödemek zorunda kalacak. Sayın Bakan, bu kürsüden ilan etmeyin, kuruluşlarınıza emir verin "hastalık vardır, hastalıklı hayvanı getirin imha edelim" deyin.

Hayvancılıkla ilgili yine bir başka konuya bakıyoruz; örneğin, 54 üncü hükümetin ilgili Sayın Bakanı bana verdiği cevapta diyor ki: "Yem üretiminin teşvik edilmesi lazım; bir kararname hazırladık -gerçi ömrü vefa etmemiş- silaj üretimindeki tesis maliyetinin yüzde 50'si oranında destekleme yapacağız, bölgelere göre, tohumlama yaptıranlara 400 000-600 000 lira teşvik... Yüzde 20 faizli kredi..." Şunu diyor, bunu diyor... Niye, böyle bir önlem alıp da uygulamaya koymuyorsunuz?

Bakınız, bu yasa tasarısı da önceki hükümet döneminden kalma; ama, iyi bir tasarıdır, getirilmiştir. Demek ki, böyle kararnameleri de uygulamaya koyabilirsiniz. Nitekim, o hükümet döneminde, Hayvan Islahı Kanununa göre, damızlık sığır üreticileri birliğinin kurulmasına, üretici birliklerinin kurulmasına imkân sağlayan değişiklikler yapılmış. Elimde de bir doküman var; 19 yılda, bunlar kurulmuş. Demek ki, yapılan şeyler var. Sizlerden de hayvancılğı bu anlamda kalkındıracak; ama, bu hayvan üretici birliklerine önem verecek değişiklikleri bekliyoruz.

Zaman fazla olmadığı için uzatmayacağım.

Yine, bakıyoruz, Sayın Bakanımızdan bir cevap alıyoruz "geçen dönem kanserli buğday 2 kelle kopardı" diyor. O Sayın Bakanla epey mücadele etmiştik ve ardından "şaşırtan alışveriş" diyor. Sayın Bakan, biz, o zaman kanser yapmadığına dair gerekli raporları sunduğumuz halde, ısrarla "kanser yapıyor" demişti; ama, bakıyoruz, daha sonra "buğdayı değerinden sattık" diyor. Nitekim, Sayın Bakanın bize verdiği yazılı cevap da bunları teyit ediyor. Afiyetle... Kanserli denilip, çiftçiden ucuza alınan mallar gayet iyi fiyatla satılmıştır.

Ben, özetle şunu söylemek istiyorum: Yine, deniyor ki "biz, Ziraat Bankasına olan borçlarla çiftçinin alacaklarını takas edeceğiz." Bakıyoruz, uzun süre, bu, uygulamaya konamıyor; niye, Hazineden onay alınamamış. "Tarım krediye olan borçlar bir türlü ertelendi" diyor, iki üç ay sonra güç bela uygulamaya konuluyor. Çiftçiyle ilgili konularda, hükümet, maşallah, kamlumbağa hızıyla veriyor; ama, alacaklarını son sürat alıyor.

Ben, Sayın Bakandan şunu istirham etmek isterim: Bakınız, vatandaşımız yazmış, diyor ki: "1479 sayılı Yasaya göre Bağ-Kurlular yüzde 20 ödüyor, 2926 sayılı Yasaya göre tarım Bağ-Kurluları da yüzde 20 ödüyor; onlar yüzde 60 maaş alıyor, biz yüzde 50 maaş alıyoruz." Bunları düzelten yasaları getirelim.

Bunun dışında, son olarak söyleyeceğim şudur: Sayın Bakanımız, buradaki eleştirilere kızmasınlar. Birçok yanlış uygulama, Anasol-D Hükümetinden -yani çiftçiyle bir türlü barışamayan, barışık olmayan politikalar koyan hükümetten- kalmıştır. Dolayısıyla, siz, bu politikaları savunmayın. Gelin, çiftçinin yanında olun. Bu yanlışları niye savunuyorsunuz? Bu yanlışları yapmakta niye ısrar ediyorsunuz?

Bakınız "zeytin sineğini gelin ilaçlayın" dedik, sizi ziyaret eden ziraat odası başkanlarına verdiğiniz cevap bizi çok üzdü. Verilen cevap şu: "İlaç mevcut. Doğrudur -ilacın olduğunu, biz, zaten söylemiştik; ama, siz, aldık, mevcut diyorsunuz, ilave ediyorsunuz- ama, iki Balıkesir milletvekiline inat olsun diye, ben, bu zeytin sineğini ilaçlamadım."

Sayın Bakan, biz size ne yaptık? Bu sorunu buraya getirmekten öte ne yaptık? Bu, bizim görevimiz. Niye inat ediyorsunuz? Bu zeytin sineğini ilaçlamak konusunda inadınız olsun. Bakınız, zeytin ürünü sapır sapır dökülüyor şimdi. Yok yılında hiç zeytin toplayamayacaklar. Türkiye, 150 milyon dolar zeytinyağı ihracatından para kazanmış. Ne geçiyor elinize bu zeytin sineğini ilaçlamamakla?

Yine, bakıyoruz, Balıkesir'in merkez köylerinde -az önce arkadaşım söyledi- 39 000 dekar yeri dolu afeti vurmuş, 9 000 dekarda yangın olmuş; bakıyorsunuz, işte mevzuata uymadığından dolayı yardım yapılamıyor. İnşallah, bu yasa tasarısı biraz imkânlarınızı genişletir.

Anlıyorum, Hazineden para almakta zorlanıyorsunuz; zorlanınca da arkadaşınızı veya Hazineden sorumlu bakanı şikâyet edecek değilsiniz; bazen bürokrat şaşırıp böyle doğru şeyleri yazıyor, işin gerçek yüzü ortaya çıkıyor. İşte, bu fon sıfırlandı, veremiyoruz diyor. Bunu açık açık söyleyin de, millet de bilsin. Yanlış politikalar uygulamak gibi bir ısrarınız olmasın. Rica ediyoruz, gelin, bu çiftçinin yanında olun.

Bakın, verdiğiniz taban fiyatları son derece düşük. Zamanında ödemediniz. Verdiğiniz bir cevap var, yazılı cevap.

BAŞKAN – Efendim, toparlar mısınız; süreniz bitmek üzere.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Toparlıyorum.

"Yine Bakanlar Kurulu kararına istinaden, ödemelerin yüzde 50'si teslimatı müteakip, kalan yüzde 50'si kırkbeş gün sonra yapılacaktır. Bu doğrultuda, üreticilerimizin mağdur edilmemesi için gerekli tedbirler alınmaktadır."

İşte arkadaşlarımız konuştu; 22 Temmuzda teslim ettiğim buğdayın parasını alamıyorum diyor. Yüz gün sonra ödenmiş. Malın değeri dörtte bir düşmüş, yüzde 25 ucuzlamış. Bu yanlış. Yazılı verdiğiniz taahhütlere sahip çıkın bari, sözlü olanlara demiyoruz. Bakın, burada yazılı, sizin imzanız var.

Onun için, biz, bunları dile getirdiğimizde de, bize kızıp inat etmeyin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Toparlıyorum. Bir cümle...

Gelin, çiftçinin lehine olan politikaları uygulamak konusunda ısrarınız olsun.

Biz, siz, bu politikaları, doğru politikaları izlerseniz, sizi alkışlarız; ama, yanlış politikalarda ısrar ederseniz, gelir, burada eleştiririz; doğru politikalar uygulamanız konusunda ısrar ederiz.

Bakınız, Gönen Toprak Mahsulleri Ofisi Ajans Müdürlüğü kapatılacak... Bırakın bunu!.. Gönen'de, 10 000 tona yakın çeltik üretiliyor; yani, çiftçi malını nasıl teslim etsin?

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Ben teşekkür ederim Sayın Yılmazyıldız.

Gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok.

Şahsı adına, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan; buyurun.

Süreniz 5 dakikadır.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; muhtaç çiftçilere ödünç tohumluk verilmesiyle ilgili kanun tasarısının 2 nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum.

Bu madde, tohumluk miktarını, yılda 20 milyar, 3 yılda 60 milyar liradan, ton hesabına çeviriyor. Mevcut kanuna, 5254'ün 3 üncü maddesine göre, yılda 20 milyar, üç yılda 60 milyar lira olmak üzere- üç taksitte kullanmak üzere Ziraat Bankasının tahsis ettiği bu kaynak, her yıl yeniden değerlendirme katsayısına göre artırılmakta idi. Şimdi, sistem değiştiriliyor; bunun yerine, 70 000 ton tohumluk dağıtma imkânı veriliyor ve bunun da, Bakanlar Kurulu kararıyla 3 katına kadar artırılabilmesi imkânı getiriliyor.

Dünkü konuşmamda da bir vesileyle arz etmiştim. Bazı yıllarda talep çok yüksek olmuş. Pik noktalarda talebe bakılırsa, 600 000 ton civarında talebin olduğu yıllar var, 200 küsur bin, 250 000 ton civarında talebin olduğu yıllar var; yani, 70 000 ton, Bakanlar Kurulu kararıyla 3 kat artırıldığında 210 000 ton yapar. Bu yetmez, bunun artırılmasını faydalı görürüm demiştim. Tabiî, karar hükümetindir, Genel Kurulundur. Nitekim, bakın, burada verilen tabloda 600 000 ton var, 220 000 ton var, muhtelif rakamlar var. Ortalama alınmış, ortalama 70 000 ton denilmiş ve 3 misli 210 000 ton yapar; ama, onun üzerinde bir talep olursa, tekrar kanun değişikliğine lüzum kalmasın diye, bunu, burada değiştirmekte fayda görürürüm, ileride sıkıntıya düşülmesin diye.

Değerli arkadaşlar, tarıma olan tohumluk desteği yanında, tabiî, tarıma diğer desteklerin de verilmesi lazım. Tarımın Türkiye'de şanssızlığı, desteklerin istikrarlı olmamasıdır. Hayvancılıkta ve hububatta, bazı yıllar –genellikle seçim yıllarında– iyi destek verilmekte ve ondan sonra da tarım ihmal edilmekte. Türkiye'de hakkı en kolay yenilen zümre çiftçilerdir, ziraatçılardır, köylülerdir, maalesef. Köylü yurdun efendisidir diyoruz; ama, köylüyü de eziyoruz.

Tarıma olan desteklerin devamlı olması lazım; devamlı olmazsa, tabiî, istikrarsız bir durumda çiftçi tarımdan vazgeçmekte, araziler boş kalmakta ve üretim kaybına sebep olmaktadır. Sakarya gibi benim gelişmiş ilimde dahi, mazot fiyatları, gübre fiyatları karşısında, tarlalarını boş bırakan çiftçiler var.

Tabiatıyle, bu böyledir; yani, ziraat yapacaksanız, kullandığınız gübreyi, kullandığınız işçiliği, mazotu, hepsini kurtaracak bir geri dönüşü olması lazım. Aynı şey hayvancılıkta da geçerlidir. Tabiî, hayvancılık demek yem demek, saman, ot demek. Geliri nedir; süttür, ettir. Bu ikisinin arasında denge kurulamazsa, çiftçi ailelerini bu işi yapmaya özendirecek olan bir gelir kendilerine kalmazsa, bunlar bu işten vazgeçmektedirler.

Tabiî, tarıma olan desteklerin de, hem fiyat bakımından hem alım bakımından hem de ödeme bakımından çiftçiyi üretime özendirmesi lazım. Bazı yıllar fiyat istikrarsız olmaktadır. Bakın, biz, 54 üncü hükümet zamanında, pancarın fiyatını 4 400 liradan 11 000 liraya çıkardık, yüzde 150 zam yaptık; bilerek yaptık bunu. Niye; çiftçi ezilmişti enflasyonun altında, haklarını alamamıştı. Aynı şeyi, diğer tarım ürünlerinde de yaptık, fındıkta da yaptık. Fındığı 166 000 lirayla açtık, Eylül 1996'da; yıl sonunda fındık 300 000 liraya yükseldi; ama, Fiskobirlik aldı ve parayı ödedi. Şimdi nedir; fındık 1 020 000 lira; ama, alım olmadığı için, alınanın parası ödenmediği için, 40-50 gün geciktiği için, sıkışan çiftçi mahsulünü götürüp, üçte iki fiyatına tüccara teslim ediyor.

Pancar aynı şekilde. Pancara verilen zam yüzde 50-60 mertebesindedir. Daha önceki 55 inci hükümet de aynı şeyi yaptı, bugünkü hükümet de aynı şeyi yaptı. Traktör alımlarına bakın; 1997'de, 1998'de traktör alımları had safhadadır. Çiftçi iyi para aldığı zaman hemen traktörünü yeniler veya traktör alır. Traktör satan, üreten bir kurumun eski genel müdürü olarak bunları çok yakından takip etmişimdir. Mesela, 1976-1977'de traktör satışı Türkiye'de 70-80 000 mertebesindeydi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ayhan, toparlar mısınız...

CEVAT AYHAN (Devamla) – Nitekim, 54 üncü hükümetin pancar alım fiyatı vermesinden sonra, tarım ürünlerine fevkalade güzel fiyat vermesinden sonra traktör satışlarının bir pik noktaya ulaştığını görüyoruz. Şimdi, hükümete tavsiyemiz, çiftçiye istikrarlı destek versin.

Hayvancılıkla ilgili şunu söylemek istiyorum: Hayvancılık, 1980'den sonra uzun süre ihmal edildi, bugün de ihmal içindedir. 54 üncü hükümet zamanında cesaret verdik, besi ahırları doldu. Hakikaten, bugün, besicilere sorun; 54 üncü hükümet zamanı, son yıllarda, hayvancılık için besicilerin altın yılı olmuştur. Şimdi bir ürkeklik, korkaklık var; 19 000 ton et gelecek, ne kadar gelecek, nereden gelecek? Besiciler perişan vaziyette.

Hayvancılıkta entegre projelere geçmemiz lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CEVAT AYHAN (Devamla) – Tavukçulukta uygulanan başarılı bir model var. Teferruatına girmeyeceğim; ama, Değerli Bakan bunu yakından bilirler tabiî, mesai arkadaşlarıyla. Tavukçuluktaki entegre modeli büyükbaş hayvancılığa aktarmak lazım. Finanse eden, işleyen, pazarlayan, öbür tarafta da fason üretim yapan; yani, ahırında besicilik yapan, ama, bu malı da alıp işleyen, pazarlayan bir sistem; yabancı sermaye de getirmek uygundur; TİGEM çiftliklerini kiraya vermek de uygundur; ortaklık kurmak da uygundur; ama, Türkiye'nin, bunu, süratle aşması lazım.

Teşekkür ederim. Hürmetler ederim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Ben teşekkür ederim Sayın Ayhan.

Şimdi, söz sırası, Eskişehir Milletvekili Sayın Mehmet Sadri Yıldırım'da.

Buyurun Sayın Yıldırım.

Süreniz 5 dakikadır.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Muhtaç Çiftçilere Ödünç Tohumluk Verilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum.

Hükümet tarafından komisyona teklif edilen tasarının 2 nci maddesinde "35 000 ton 1 inci grup ekmeklik" diye ifade edilmişti; ama, komisyon, bunu, çiftçinin ihtiyacı nazara alınarak 70 000 tona çıkardı.

1 inci maddede "hasar tespit işlemlerinde üreticilerin tarımsal işletmesinin bütünlüğü ve tarımsal faaliyetlerinin çeşitliliği" nazara alınmıştı; yine, komisyonumuz, bunu "çiftçinin ürün deseni içerisinde yer alan her bitki türü için ayrı ayrı değerlendirme yapılır" diyerek değiştirmiştir.

Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısını memnuniyetle karşılıyoruz; ancak, belirttiğimiz gibi, hem 1 inci madde hem de 2 nci madde komisyon tarafından değişikliğe uğramıştır ve bu değişiklikte esas... 5254 sayılı Kanunun 1 inci maddesinin (a) bendi, (b) bendi ile onun altında bir fıkra var. Dün de söylemiştim; dünden bu tarafa çeşitli illerden gelen telefonlara göre... Zaten (b) bendi okunursa "mahsulü yüzde 40'tan daha az nispette zarar görmüş ve fakat elinde tohumluğu kalmamış ve Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasından veya tarım kredi kooperatiflerinden tohum kredisi sağlayamamış ve bu yüzden ziraî işletmesini yürütemeyecek hale gelmiş bulunan" ve alt bentde de, yine "ve mahsulü zarara uğramamış olmakla beraber elinde olmayan herhangi sebeple fakrü zarurete duçar olarak tohumluğunu dahi tedarike ve Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasından veya tarım kredi kooperatiflerinden tohum kredisi almaya imkân bulamayan ve bu sebeple çiftçiliği bırakacak hale düşen" denilerek, esasen 1948 yılında çıkarılan Kanunda bunlar da eklenmiştir; fakat, ne yazık ki, tahmin ediyorum, son üç dört hükümet, sadece 1 inci maddenin (a) bendini çalıştırmakta, (b) bendiyle o alt bentteki husus nazara alınmamaktadır. Bu nedenle, biz Doğru Yol Partisi olarak, bunun da nazara alınmasını talep ediyoruz. Ben size misal vereyim; bana, yine, sebzeciler, pamukçular da telefon ederek -Eskişehir İlinin Sarıcakaya ve Mihalgazi, Alpagut, Sakarı Deresi denilen bir yer var, burası sebzecilik yapmakta ve bilhassa domates ekmektedir- domatesin tohumunun 10 gramını 90 milyona satın aldıklarını ve 1 gramını da 9 milyona satın aldıklarını belirtiyorlar. Bu tohumu dahi alacak güçleri olmayan çiftçilerimiz telefon etmektedir. Ben, Sayın Hükümetten, bu hususların da nazara alınmasını talep ediyorum.

Ayrıca -yine dün söylemiştim- Konya'da buğdayda verilen tohumluk 4 kilogram düşmekte, Diyarbakır'ın Silvan ve Bismil İlçelerinden gelen telefonlara göre, hükümet tarafından verilen tohumun 2 kilo 900 gram düştüğünü ve yetersiz kaldığını söylemektedirler. Her ne kadar Tarım Bakanlığımız "ek tohum isteyene verilecektir veya gönderilmiştir" demişse de, bunun zamanı geçmesi nedeniyle, ekimin zamanı geçtikten sonra bir işe yaramamaktadır.

BAŞKAN – Efendim, süreniz dolmak üzere, toparlayın lütfen.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Devamla) – Değerli milletvekilleri, biz, bu nedenle, biraz evvel Sayın Bakanın da belirttiği gibi, Doğru Yol Partisini hedef alarak, efendim, daha evvelki hükümetler nazara almış da, acaba bu Bakan mı kaldırmış, yoksa bu iktidar mı? Değerli milletvekilleri, zaten üç senedir Doğru Yol Partisi iktidarda değil ki. 55, 56 ve 57 nci Hükümetlerde Doğru Yol'un olmadığı hükümetlerdir. Şimdi, 54 üncü ve daha evvelki hükümetlere gittiğimizde, şuradan baktığınız zaman, Polatlı'dan başlayın, Haymana'dan, Eskişehir'den, tüm besicilerin hayvanlarının dolu olduğu ve herkesin memnun olduğu, hiçbir çiftçinin şikâyetçi olmadığı gözlenmektedir.

Ayrıca, ben, bu hububat paralarıyla ilgili de, yine, şunu arz ediyorum: Hükümet, çıkardığı kararnameyle "yarısı peşin, yarısı 45 gün sonra" demişti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yıldırım, lütfen toparlar mısınız... Rica ediyorum...

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Devamla) – Bir cümleyle toparlayacağım Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Devamla) – Biz, böyle hesap ettiğimiz takdirde, Ağustos 15'te bütün ekim bitiyor, eylülün sonunda, hükümetin çıkardığı kararnameye göre, çiftçiye bu paranın ödenmesi gerekirdi. Bu nedenle, şu güne kadar hesapladığımız zaman, üç aylık bir gecikme vardır. Acaba, bu çiftçinin zararını kim ödeyecektir?

Ben, Sayın Bakandan ve Hükümetten şunu istiyorum: Çiftçinin iyileşmesi için, kaliteli ve sertifikalı tohumun tüm muhtaç çiftçilere verilmesini ve faizlerin düşürülmesini, çiftçinin ektiği mahsule de pazar bulunmasını diliyor; Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Efendim, madde üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.

Sayın Sobacı, siz, sual soracaktınız...

BEKİR SOBACI (Tokat) – Vazgeçtim...

BAŞKAN – Sözünüz baki...

Sayın milletvekilleri, 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum :

MADDE 3. – 5254 sayılı Muhtaç Çiftçilere Ödünç Tohumluk Verilmesi Hakkında Kanunda geçen “Tarım, Orman ve Köyişleri Bakanlığı” ibareleri “Tarım ve Köyişleri Bakanlığı”, “Maliye ve Gümrük Bakanlığı” ibareleri “Maliye Bakanlığı” olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Tokat Milletvekili Sayın Bekir Sobacı; buyurun efendim.

Süreniz, malum, 10 dakika.

FP GRUBU ADINA BEKİR SOBACI (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, inşallah sonuçlanacak olan bir yasa tasarısı, ki, önemli bir yasa tasarısı; çünkü, gıda, dünyada, hâlâ, stratejik bir konumdadır ve tarımsal üretimde, gıda üretiminde, gelişmiş ülkeler de, sanayileşmiş ülkeler de maalesef, yine ön sıralardadır.

Şimdi, burada, uygulamadaki sıkıntılar, yetersizlikler sebebiyle bir noktada eski kanunun güncelleştirilmesi konusu var; güncelleştiriliyor ve bir redaksiyon çalışması olarak 3 üncü madde bununla paralel düzenlenmiş.

Değerli arkadaşlar, burada, bu tasarı görüşülürken, tabiî, çok şeyler söylendi; doğrudur, Türkiye, bir tarım ülkesi olarak ve sanayileşmekte olan, gelişmekte olan bir ülke olarak da elbette tarımını ihmal edemez. Mevcut nüfus artışı ve bölgesel hinterlandı açısından sahip olduğu pazarlar açısından da tarım, aslında, önemli bir sektör olarak karşımızda duruyor; ama, Türkiye, bunu, ne kadar kullanabiliyor; asıl önemli olan budur. Sonuçları itibariyle baktığımızda, çeltikte Amerikan pirincine terk edilen bir pazar, muzda Amerikan muzuna terk edilen bir pazar karşımıza çıkıyor. Son olarak da, işte çok tartışılan hayvancılıkla ilgili "kaçakçılık yoluyla giriyor" diye doğuda beş ilin pazarları kapatıldı; ama, bugün, Tokatımızda da hayvan pazarları kapalı. Şu anda büyükbaştaki hastalıklar bahane edilerek, vatandaş beslediği kuzuyu da, koyunu da satamamaktadır

Şimdi, burada, bu görüşmelerde, benim dikkatimi çeken şu: Sayın Bakanımızın çok alıngan olduğu gibi bir kanaate vardım; bu kadar bir alınganlığa gerek yok. Hükümetlere düşen, Parlamentoya düşen, alınganlıkları bir tarafa bırakıp, ülkenin geleceğini planlama noktasında üstümüze düşen görevi yapmaktır ve benim şahsî düşüncem, Sayın Bakanımızın, akademik birikimini, kendi akademik çevresini ve Bakanlığında mevcut -Tarım Bakanlığı hayli personel yüküyle de ön sıralarda bir Bakanlığımızdır- personeli çalıştırarak, mekanizmayı çalıştırarak sonuçları iyileştirme noktasında gayret etmesidir. Benim beklediğim şahsen budur; ama, benim bir şey daha dikkatimi çekiyor. Bu tasarı, aslında, birkaç saatte bitecek bir tasarıdır; ama, sanki, hükümet de işin uzamasını istiyor gibi bir hava var.

Değerli arkadaşlar, bugün, bu hükümetten beklenen -belediyeler kan ağlamaktadır- daha bir mahallî idarelerle ilgili yasa tasarısını getiremedik; asıl acil konular bunlardır. Yoksa, şu kanun, birkaç saat içerisinde bitecek bir kanundur. Onun için, benim dikkatimi çeken konulardan biri de bu oldu.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanımızın konuşmalarında birtakım manipülasyon gayretleri gördüm ben. Yani, sınır ticaretini kaldırmanın gerekçesi PKK'ya giden paralar falan olmamalı ve kaçakçılığı önlüyoruz diye hayvan pazarlarını kapatırken, ithalatı kapattık diye söylerken, reel ekonomik gerçeklere aslında aykırı sözler edilmiştir. Bugün, insanlığı katleden, büyük bir afet olan beyaz zehir kaçakçılığı dahil, bütün ekonomik hareketler arz-talebe bağlıdır. Eğer, siz, Türkiye'de besicinin ucuz fiyatla besiye alacağı, ahırına alacağı mevcut damızlığı üretemezseniz, arz-talep dengesi olarak bu Hindistan'dan da gelir, İran'dan da gelir.

Beni üzen konu şudur: 1970'li yılların sonuna doğru, 1980'li yılların başına kadar Türkiye İran'a koyun eti ihraç eden bir ülkeydi; şimdi trafik geri döndü, tersine döndü. Asıl tartışmamız gereken, bence, bunlardır. Burada da alınganlık göstermeye gerek yoktur.

Yine, tartışılması gereken konulardan biri, desteklemeyi tartışıyoruz, doğrudur; ama, Türkiye'nin ihmal ettiği konulardan biri -ben değişik vesilelerle, değişik yerlerde de kanaatlerimi arz etmiştim- Türkiye, dekar başına verimi artırmak zorundadır. Yoksa, bu düşük verimle siz istediğiniz kadar desteklemeye, tabanfiyatları yüksek tutmaya gayret edin, eğer pancarın dekarında siz 4 tondan 8 tona çıkarsanız, yüksek tabanfiyat ihtiyacı aşağıya çekilecektir. Bunu kim yapacak; kaliteli, verimli pancar tohumunu, fabrikaları işletemeyen Pankobirlik mi yapacak? Elindeki üç tane fabrikayı işletemiyor. Tartışmamız gereken konular bunlardır. İşte, burada hükümetlere düşen görev, dekar başına verimi artıracak kaliteli tohumu geliştirmektir.

Tokat'ta, sertifikası nasıl alındı bilemiyorum, getirilen domates tohumu meyveye durduğunda kök kurumalarıyla beraber çiftçiyi mahvetmiştir.

Ayrıca, Turhal, Pazar ve Artova İlçelerimizin köylerine bir dolu afetinde 400 gram ağırlığında buz parçaları yağdığı halde -Sayın Bakanımız da ziyaret etti- o bölgemiz hâlâ afet bölgesi kapsamına alınmadı, belediyelerimizin, beldelerimizin altyapısı bozuldu, ama, oralar afet bölgesi kapsamına alınmadı. Şimdi o belde belediyeleri kendisi afete uğradığı halde, deprem bölgesindeki belediyelerin paylarına katkıda bulunuyor, yani, üzerine bir yük daha binmiş oldu.

Yine, işte bu tohumluk çalışmalarında da, bu yasadaki yetersizlik sebebiyle, müspet manada sonuçlar elde edilemedi. Onun için, şimdi, burada, elbette, hükümetlere düşen, devlete düşen görev -TİGEM'e bağlı kuruluşlarda mı olur, hangisinde olur- bir kere, yerli tohumculuğu geliştirmek lazım. Yani, vatandaş, altının gramının iki katına tohum alarak ve bundan da düşük fiyatlarla mahsulünü satarak kâra geçmesi elbette mümkün değil. İşte, bizim tartışmamız gereken buradadır.

10 milyarlarca dolar para harcadığımız GAP'ta, bugün, problem, ürün desenindeki bir daralmayı hâlâ devlet olarak aşamamışız. Tartışmamız gereken konu bunlardır. Uzmanlar "bu gidişle, en az enerji kadar tarımsal geliri de elde etmemiz gereken GAP tehlikeye giriyor" diyorlar; çünkü, niye; çiftçiyi yönlendiremediğimizden dolayı, ürün desenindeki daralma devam ediyor.

Geçmiş hükümetin, 18 Nisandan önce, hayvancılığın geliştirilmesiyle ilgili yayımlanan bir tebliği vardı; uygulamacı kuruluş sözleşmeli çiftçi modeli; kaldırıldı, yerine ne getirilecek? Şimdi, işte, yılbaşından sonra, aşağı yukarı bir seneyi tamamlayacaksınız. Nedir yani... Bu politikalar hemen çatkapı sonuç alınacak uygulamalar da değil. Onun için, önümüzün görülmesi lazım.

Bir ülkede, çiftçi, besici, ahırına malı bağlarken, tarlasına tohumu atarken sonuçlarının ne olduğunu bilemezse, elbette bir karamsarlığa kapılır. Sadece Çorum'da 200 000 ton soğan çürüyor şu anda. Sayın Bakanıma ben soruyorum şimdi, ekim ayının ortalarında, Hazine Müsteşarlığı Teşvik Uygulama Genel Müdürlüğü, tonda, soğana 17 dolar, patatese 20 dolar ihracatı teşvik primi koydu; ama, geç kaldınız Sayın Bakanım. Siz, Türkiye'de, soğan ve patatesteki üretimin bir istatistiğini alsaydınız... Elbette bu fazlalık olacaktı; ama, geç kalınmıştır. Bu, aylar önce açıklansaydı, bizim tüccarımız belki buna pazar bulurdu.

Ayrıca sınır ticaretini tek taraflı düşünmek yanlıştır; yani "52 ürün" dediniz; doğrudur... İran, karpuzu, narı bize nasıl satıyor, bu tarımsal kalkınmayı nasıl yaptı; bunu tartışalım. Sınır ticaretine, güneydoğuda Habur'u kapattınız. Petrol karşılığı Tokat'ın, Çorum'un, Amasya'nın soğanı, patatesi giderken şimdi gitmez oldu. Ona istinaden işte bu teşvik primi sistemini getirdiniz; ama, geç kaldınız. Onun için, sınır ticaretindeki birtakım, PKK gibi tabelaların arkasına sığınarak yanlışları örtmenin bir manası yok; arz-talep devam eder ve siz buna karşı koyamazsınız, nasıl yoldan girerse girer; önemli olan, Türkiye'nin, tarımsal taban üretiminde, damızlık ve tohumluk üretimindeki kaliteyi yakalamaktır. Bununla sağlanacak üretim artışını, elbette, birtakım sübvanse çalışmalarıyla paraya çevirecek, ülkeye katmadeğere çevirecek çalışmayı yapacak olan da hükümetlerdir. Yoksa, soğan için, patates için kullanılan mazot, gübre, emek, işgücü, alınteri; hepsi, bu ülkenin kayıpları olarak karşımıza çıkmaktadır. Siz, işte, petrolü... Üç beş arkadaşa para kazandıracaksınız diye güneydoğuda TİPİ ismiyle şirket kuruyorsunuz, memleketin tarımsal satışına büyük bir darbe vuruyorsunuz. Aslında, oradan giren 2 milyon ton petrolü, mozotu, sosyal maliyeti açısından düşük görmek gerekir, hükümetimiz bunu böyle görmelidir; yani, onu kaldırdığınızdaki sosyal maliyet nasıl olacak, o bölgesel şeyi düşündüğünüz zaman; işte, bunları tartışmalıyız.

Burada, ben şuna inanıyorum: Gerçekler üzerinde birtakım popülüst yaklaşımlara hiç gerek yok değerli arkadaşlar. Türkiye'nin geleceğini planlamada hepimiz sorumluyuz diyorum.

Bu kanunun hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sobacı.

Gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok.

Şahsı adına Sayın Cevat Ayhan?.. Yok.

Herhalde, depremle ilgili bir malumat almaya gitti.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 4 üncü madde üzerinde gruplar adına söz alan?.. Yok.

Şahsı adına Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan?.. Yok.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum :

MADDE 5. – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 5 inci madde üzerinde gruplar adına söz isteyen?.. Yok.

Şahsı adına, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan?.. Kendileri yoklar.

Başka söz isteyen?.. Yok.

5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim; hayırlı, uğurlu olsun.

Taşkömürü Havzasındaki Taşınmaz Malların İktisabına Dair Kanuna Ek Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar Bilgi ve Teknoloji ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.

2. – Taşkömürü Havzasındaki Taşınmaz Malların İktisabına Dair Kanuna Ek Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/505) (S. Sayısı : 189) (1)

BAŞKAN – Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım:

Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) – Başkanım, iki keredir ihmal ediyorsunuz; teşekkür konuşması yapacaktım efendim.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, baktım size; ama, milletvekilleriyle konuşuyordunuz...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) –Hayır; yanlış şeyler var. Genel Kurul yanlış bilgilendirildi burada. Özellikle bu faizler konusunda Genel Kurul yanlış bilgilendirildi.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, söz istemediniz. Size baktım; ama, siz, milletvekiliyle konuşuyordunuz. Zaten, sıkıntımız, Genel Kurulda, sayın milletvekilleri, bakanları konuşmaya boğuyorlar.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) – Hayır... Sayın Başkanım, bakıyorum...

Hem orada söz vermediniz hem burada söz vermediniz.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, geçti...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) – Yalnız, Genel Kurul yanlış bilgilendirildi ve şahsıma da sataşma var.

BAŞKAN – Şimdi düzgün bilgilendiririz efendim.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız.

Buyurun Sayın Yılmazyıldız. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Taşkömürü Havzasındaki Taşınmaz Malların İktisabına Dair Kanuna Ek Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Zonguldak İlimiz, taşkömürünün ekonomik anlamda işletilmeye başlanması ve yapılan yatırımlarla, ülkemizin önemli bir sanayi merkezi haline gelmiştir; ancak, sosyoekonomik gelişmenin çok hızlı seyrettiği bu bölgede, çağdaş kentleşmenin önünde, mülkiyet sorunu, en büyük engeli teşkil etmektedir.

(1) 189 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Havzai fahmiye olarak da bilinen taşkömürü havzasının sınırları, 17 Ocak 1910 tarih ve 289 sayılı Tezkerei Samiyye; yani, Başbakanlık tezkeresiyle belirlenmiş ve 1958 yılında genişletilen bu sınırlar içinde zilyetlik yoluyla taşınmaz mal edinilmesi yasaklanmıştır.

1950-1958 yılları arasında yapılan kadastro çalışmaları sırasında, havza üzerinde bulunan taşınmazların zilyetlik ve tasarruf durumları belirlenerek kabul edilmekle birlikte, yürürlükte bulunan söz konusu tezkereye dayanılarak, bu taşınmazlar, Hazine adına tescil edilmiştir.

Özellikle Zonguldak'ta kaçak yapılaşmanın önlenerek, çağdaş bir kentleşmenin sağlanabilmesi; ayrıca, kamu yatırımlarına bağlı tek boyutlu ekonomik yapının değiştirilebilmesi için, havzadaki mülkiyet sorununun çözümlenmesi gerekmektedir. Bu nedenle, gelişen ve değişen sosyoekonomik şartlar da gözönüne alınarak, 5.6.1986 tarih ve 3033 sayılı Taşkömürü Havzasındaki Taşınmaz Malların İktisabına Dair Kanun ile, havzada zilyetlikle taşınmaz mal edinilmesi hakkındaki kısıtlamalar kaldırılmıştır.

Anılan kanunun yürürlüğe girmesinden sonra açılan davalarda, mahkemelerde zilyetlik sürelerinin geriye doğru hesaplanmasında farklı kararlar ortaya çıkmıştır. Yargıtay, zilyetlik süresinin geriye doğru hesaplanmasında, havzanın ve dolayısıyla taşınmazların Hazineye tescil edildiği 1950’li yılları kabul etmiştir. Bu nedenle, özellikle Zonguldak Merkez İlçesindeki tescil davaları, zilyetlik sürelerinin 1950’li yıllardan geriye doğru yetersiz kalmasından ya da kanıtlanamamasından dolayı reddedilmekte ya da uzun yıllar sürmektedir. Yıllardan beri devam eden söz konusu hukuksal anlaşmazlığı, hem uygulamada bütünlüğü sağlamak hem de daha fazla uzamadan hakkaniyet ve adalet ilkelerine uygun biçimde çözümlenmesini temin etmek amacıyla, bir düzenleme yapılması gereği ortaya çıkmıştır.

Türkiye Taşkömürü Kurumunun kömür üretimi ve güvenlik alanları içinde kalmayan taşınmazların mülkiyetlerinin 3033 sayılı Kanunun yayımı tarihinden önce kadastro tutanağı, kadastro komisyon kararı veya mahkeme ilamlarında gösterilen zilyetleri veya bunların kanunî ya da akdî halefleri adına, kanunda belirtilen kısıtlamalarla, hak sahiplerinin 31.12.2000 tarihine kadar başvurmaları şartıyla, tapuya tescil işlemlerinin yapılmasına imkân tanınmaktadır.

Uygulamada birliği ve bütünlüğü sağlamaya yönelik bu düzenlemenin, uzun yıllardır devam eden hukuksal sorunların, adalet ve eşitlik anlayışına uygun olarak çözümlenmesine bu kanun tasarısının katkı sağlayacağı düşüncesindeyiz. Söz konusu kanun tasarısıyla uzun yıllardır devam eden adaletsizliğin, hakkaniyet anlayışı çerçevesinde çözümlenmesinin memnuniyet verici olduğu; ancak, ülkenin pek çok bölgesinde kadastro çalışmaları sırasında tapu kayıtlarında yapılan hatalar nedeniyle vatandaşlarımızın mağdur duruma düştüğü, son yıllarda hazine arazilerinin satışa çıkarılmaya başlanmasıyla, bu vatandaşlarımızın kendi mülklerinde kiracı duruma düşürüldüğü, hükümetin de, bu konuda kapsamlı bir çalışma yapmasına ihtiyac duyulduğu açıktır.

Biliyorsunuz, bu kanun, Zonguldak Taşkömürü Havzasındaki mülkiyet sorununu çözerek, bölgedeki ekonomik faaliyetleri canlandıracaktır; yine, yıllardır biriken pek çok davanın çözümlenmesine imkân verecektir. 13 000 kilometrekare olan havzai fahmiye bölgesinin, sadece 2 000 kilometrekarelik bölümünde bir çalışma mevcuttur. Bu kanun çıkarılırken, yine, kamuya ait binaların olduğu, ormana ait taşınmazların olduğu kısımlar korunmuştur.

Doğru Yol Partisi olarak biz bu kanun tasarısını destekliyoruz. Bu kanunun çıkarılmasında, özellikle yürürlüğe girmesinde, bu yıl sonuna kadarki süre dikkate alındığında, gecikme olduğunu, hatta, vatandaşların başvurması için yeterli sürenin de bulunmadığını düşünmekteyim. Bu konudaki uygulamada çıkabilecek sorunların çözümü için, belki, bir önergeyle bu sürenin uzatılmasının yararlı olacağı kanaatindeyim; çünkü, 31.12.2000 tarihine 1,5 aydan az süre kalmıştır. Bunun yürürlüğe girmesi, vatandaşlara duyurulması gibi konuları düşündüğümüzde, belki 1 aydan daha az süre kalacaktır. Uygulamada da sıkıntılar olacağı kanaatindeyim.

Ülkemizin madenciliğinin geliştirilmesi, taşkömürü havzasının korunmasıyla ilgili alınan bu önlemlerin, zaman içinde vatandaşlara yansıması ortadadır; vatandaşların mağduriyetlerini gidereceğini düşünmekteyim.

Yine, Orman Kanununda 2 (A) maddesi olarak bilinen maddenin de bir an önce uygulamaya konularak, özellikle, zilyetlik dolayısıyla, işte, ormandan açılan alanlarda, zeytinlik, bağ, bahçe yapmış vatandaşlarımızın da, bir an önce, bunların mülkiyetini almasının önemli olduğunu düşünmekteyim; çünkü, tapusunu alamadığınız zaman ziraî kredi alamamaktasınız, ziraî kredi veya herhangi bir işletmeyle ilgili kredi alamamaktasınız ve devletin tanıdığı imkânlardan yararlanamamaktasınız. Bu, ciddî bir sorundur. Hükümetin, bu konuda da uygulamayı hızlandıracağını düşünmekteyim.

Yine, madenlerle ilgili olarak, özellikle, bor madenlerini işleten Eti Holding Anonim Şirketi bünyesinde Eti Bor Anonim Şirketi kurulmuş ve bunun genel müdürlüğü de Bandırma'ya açılmıştır. Kanımca, 55 inci hükümet döneminde alınan karar doğru bir karardır; çünkü, fabrika, Bandırma'dadır. Yine, maden sahaları fabrikaya yakındır, stoklar buradadır, ihracata yönelik veyahut ilgili müşteriler buraya gelmektedir; ancak, Eti Bor Anonim Şirketi kurulurken, bor madenlerinin sadece devlete ait olacağı, özel kişilere ait olamayacağından bahisle, Yüksek Denetleme Kurulunun verdiği rapor sonucunda, bu sahiplik durumunun düzeltilmesi gündeme getirilmiştir. Yüksek Denetleme Kurulunun bu raporuna göre, sadece mal sahipliği düzeltilebilecekken, bu yola gidilmemiş, Eti Bor Genel Müdürlüğü ortadan kaldırılarak, tekrar, Bandırma'daki fabrikaların işletme, madenlerin de müessesese müdürlüğü haline getirilmesi gibi bir kararın alınmak üzere olduğunu, bu konuda bir Bakanlar Kurulu kararı alınmak için müracaatta bulunulduğunu öğrenmiş bulunmaktayız. Bu, bor madenlerinin ekonomik işletilmesi açısından da doğru bir karar değildir. Bu kararın alınmasında, zamanın bakanı -ki o zaman, Eti Holding, Sayın Bakan Rüştü Kâzım Yücelen'e bağlıydı; yine, Sayın Şükrü Sina Gürel aynı hükümette bakandı- aradan ne geçti de, bir yıl içinde, bu kararı tepetakla ederek, bu genel müdürlüğün kapatılması gibi bir girişimde bulunuyor. Ben, bu yanlış kararın, özellikle... Şahsî kanaatim -KİT Komisyonundan dolayı biliyorum, bu genel müdürlük kurulurken takip ettiğimiz bir konuydu, olmasını arzu ettiğimiz bir konuydu- alınan karar doğrudur. Bürokratların, Eti Holding bünyesindeki faaliyetlerin yüzde 80'inin Eti Bor Genel Müdürlüğü, Eti Bor Anonim Şirketi tarafından yapılması dolayısıyla, bunu kontrol edebilmek için, bunun Ankara'ya kaydırılmasını doğru bir karar olarak bulmuyoruz. Onun için, Eti Bor Genel Müdürlüğünün, önceki yapılandırılmış şekliyle Bandırma'da kalarak, yine, bir şirket halinde, bir genel müdürlük halinde olmasının ve değişik faaliyet kollarının da; örneğin, alüminyumsa o sektörde ayrı bir firma olarak, genel müdürlük olarak çalışmasının yararlı olduğunu düşünmekteyiz.

Yine, yeni, daha beş dakika önce, Balıkesir İl Sanayi Müdürünün değiştirilmek istendiği yönünde bir faks aldım. Buna, Balıkesir Sanayi Ticaret, Genç İşadamları gibi, ne kadar dernek veya sivil toplum örgütü varsa "biz, bunun çalışmalarından memnunuz, değiştirilmemelidir" diyor; Sayın Bakandan, bunu, dikkate almasını istiyorum.

Yine, bir diğer konu; özellikle, çiftçilerin, Ziraat Bankasına olan borçlarının mahsup edilmesine yönelik kararnamenin, yürürlüğe girdiği tarih itibariyle değil de, çiftçinin Ziraat Bankasına başvurduğu tarih itibariyle yapıldığı şeklinde bir bilgi ulaştı az önceki konuşmadan sonra. Hükümetten rica ediyorum; kararnamenin yürürlüğe girdiği tarih itibariyle mahsup işleminin yapılması önemlidir; çünkü, bu, çiftçilerin, en azından, onbeş gün, bir aylık ilave faiz ödemesine sebebiyet vermektedir. Bu konuda da, özellikle, çiftçilerle ilgili iki bakanın imzalamadığını -niye söylediğimi söyleyeyim- Tarım Bakanının ve Sanayi ve Ticaret Bakanının bu kararnameyi halen imzalamadığını, bu iki bakanın da bu kararnameyi bir an önce imzalayarak, çiftçilerin mağduriyetlerinin giderilmesi gerektiğini, özellikle arz etmek istiyorum.

Çiftçilerimiz diyor ki: "Milletvekilleri üç ayda bir maaş alır, işçi-memur ayda bir maaş alır; biz, yılda bir defa alıyoruz. Şimdiden, traktörümüzü, tarlamızı satılığa çıkardık; gelecek yıla nasıl çıkacağız diye bakıyoruz. " Sayın bakanlardan, özellikle Bakanlar Kurulundan, çiftçilerle ilgili konularda biraz daha hızlı davranmalarını rica ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

Şimdi, söz sırası, Demokratik Sol Parti Grubu adına, Zonguldak Milletvekili Sayın Ömer Üstünkol'da.

Buyurun Sayın Üstünkol. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA ÖMER ÜSTÜNKOL (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 20 nci Yasama Döneminde, Yüce Meclise 24.4.1998 tarihinde arz edilen; ancak, kadük olan ve bu kez, 21 inci Dönem hükümeti Bakanlar Kurulunca yenilenerek, kanunlaşması istenilen, 5 Haziran 1986 tarih ve 3303 sayılı, Taşkömürü Havzasındaki Taşınmaz Malların İktisabına Dair Kanuna Ek Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili olarak, Demokratik Sol Parti Grubu adına görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Zonguldak Vilayetinin çağdaş bir kent haline gelebilmesi için, taşkömürünün bulunuşu olan 1829 tarihi ile işletilmeye başlanışı olan 1848 yıllarından bu yana, ülkemizin en önemli sanayi kenti olması hüviyetinin getirdiği tek boyutlu ekonomik yapının değiştirilmesi ve mülkiyet sorununun bir an önce çözümlenmesi gerekmektedir.

Bilindiği gibi, Zonguldak İli, taşkömürünün ekonomik anlamda işletilmeye başlanmasından bugüne, ülkemizin en önemli sanayi merkezi olmuştur. Ancak, sosyoekonomik gelişmenin çok hızlı seyrettiği bu bölgede, çağdaş kentleşmenin önünde mülkiyet sorunu en önemli engeli teşkil etmektedir. Bu nedenle, özellikle Zonguldak merkez ilçedeki ve Bartın, Karabük, Kastamonu İllerinde tescil davaları, zilyetlik sürelerinin, 1950'li yıllardan geriye doğru yetersiz kalmasından ya da kanıtlanamamasından dolayı ya reddedilmekte ya da uzun yıllar sürmektedir.

Yıllardan beri devam eden söz konusu hukuksal anlaşmazlığı, hem uygulamada bütünlüğü sağlamak hem de daha fazla uzamadan, hakkaniyet ve adalet ilkelerine uygun biçimde çözümlenmesini temin etmek amacıyla bir düzenleme yapılması gereği ortaya çıkmıştır.

Havzai fahmiye olarak bilinen bölgenin 13000 kilometre kare olduğu, ancak 2000 kilometre karelik bölümünde taşkömürü çıkarıldığı ve dolayısıyla bu mıntıka çevresindeki Hazine arazilerinin hak sahiplerine verilmesinin, işletilmesi açısından bir sorun yaratmayacağı; ancak, ülkenin pek çok bölgesinde kadastro çalışmaları sırasında tapu kayıtlarında yapılan hatalar nedeniyle vatandaşlarımızın mağdur duruma düştüğü görülmektedir. Son yıllarda Hazine arazilerinin satışa çıkarılmaya başlanmasıyla, bu vatandaşlarımızın, kendi mülklerinde kiracı durumuna düşürüldüğü görülmektedir. Hükümetimizin, bu konuyu, daha kapsamlı bir çalışmayla çözüme kavuşturmasında yarar görülmektedir.

Saygıdeğer milletvekilleri, kanuna ilave edilmek istenen ek maddeler ile 3303 sayılı Kanunun 2 nci maddesindeki şartları taşımakla birlikte, 19 Haziran 1986 tarihinden önce zilyetleri kadastro tutanağı, komisyon kararı veya mahkeme ilamlarında belirtilen, Hazine adına tescil edilen taşınmaz malların bu belgelerde belirtilen zilyetleri veya bunların akdî ve kanunî haleflerine, 492 sayılı Harçlar Kanununun 63 üncü maddesine göre, hesaplanacak harca esas değer üzerinden peşin veya taksitle taşınmaz malın üzerinde bulunan zilyetler tarafından yapılmış muhdesatlar dikkate alınmadan devredilmesine imkân tanınmaktadır. Kişi başına devrolunacak arazi, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14 üncü maddesinde belirtilen, sulu arazide 40 ve kuru arazide 100 dönüm miktarı aşamayacaktır.

Ayrıca "taksitli satışlarda taksit bedelleri, kanuni faizleriyle birlikte ödenmedikçe devir yapılamayacağı" ilkesine yer verilmiştir. Bu maddeye göre, devredilen taşınmaz mallar hakkında 3303 sayılı Kanunun 3 ve 4 üncü maddelerinin uygulanacağı belirtilmek suretiyle, bu yolla kendilerine taşınmaz mal devredilen zilyetlerin, madenler üzerinde herhangi bir hak iddia edemeyecekleri hükme bağlanırken; madenleri işleten kurum ve tahsis sahiplerinin arama ve işletme haklarının devamı, iş ve emniyet sahaları ile bu sahaların uzantısı içinde mevcut her türlü yeraltı ve yerüstü tesislerinin muhafazası öngörülerek yenilenen ve Zonguldak'la birlikte Bartın, Karabük ve Kastamonu İllerini de çok yakından ilgilendiren bu tasarının, bölgemiz için hayırlı olması dilek ve temennisiyle, Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Üstünkol.

Fazilet Partisi Grubu adına, Kütahya Milletvekili Sayın Ahmet Derin, buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA AHMET DERİN (Kütahya) – Saygıdeğer Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan, sıra sayısı 189 olan, Taşkömürü Havzasındaki Taşınmaz Malların İktisabına Dair Kanuna Ek Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı hakkında, Fazilet Partisi Grubu adına görüşlerimizi ifade etmek için huzurlarınızdayım.

Benden önce konuşan milletvekili arkadaşlarımın da ifade ettiği gibi, havzai fahmiye olarak bilinen bu bölgemiz, 1910'lu yıllarda ve daha sonra da 1958'de genişletilerek zilyetlik yoluyla taşınmaz mal edinilmesi yasaklanmış olan bir bölgeydi. Daha sonra, 1986'da, 3303 sayılı Yasayla bu kısıtlamalar kaldırılmış olmasına rağmen, müruruzaman müddetleri, zilyetlik müddetlerinin değişik mahkemelerce farklı algılanması veya kabul edilmesinden dolayı bir hayli karışıklıklar doğmuştu ve nihayet, bu 3303 sayılı Yasa ile havzai fahmiye içerisinde zilyet olarak kullanılan, vaziyet edilen tapuların verilebilmesini öngören bir yasanın güncelleştirilmesi, tatbik edilebilirlik kazandırılması için hazırlanmış olan ve bugün, o bölgemizde belki milyonun üzerindeki nüfusun ekonomik hayatına da katkıda bulunacak faydalı bir tasarıyı burada oylamış ve geçirmiş olacağız.

Malum olduğu üzere, bu bölgemiz, monokültür bir bölge; yani, sadece kömüre dayalı bir bölge ve yıllardan beri de, ifade ettiğimiz gibi, Trakya büyüklüğündeki bir arazide başka maden aramaları kaldırılmış, yasaklanmış idi. 30 Temmuz 1999 günü Maden Kanununa bir madde ekleyerek, o bölgede başka madenlerin de aranmasına izin veren faydalı bir yasayı tekrar burada hep birlikte gerçekleştirmiştik. Bugün, bu, sadece kömüre bağımlı olan ekonomik yapıyı değiştirebilecek, gerçek manada bir şehirleşmeyi oluşturabilecek ve orada yıllardan beri üzerinde tesisleri olduğu halde, binası olduğu halde, ağaçları olduğu halde bir türlü tapusunu elde edememeden kaynaklanan bir hadiseyle göç etmek mecburiyetinde kalmış, malının sahibi olamamış milyonun üzerindeki insanın malına sahip olması sağlanacak, tapulara mülkiyetinin tescili sağlanacak.

Tabiî, tasarının maddelerinde nasıl alınacağı, hangi bölgelerinin istisna edileceği falan zaten belirtilmiş.

Mağdur edilmemesi noktasından da taksitlendirme yapılmış. Bu taksitlendirmede, tabiî -muhalefet olarak değil, bir milletvekili olarak- gönül isterdi ki, yıllarca bu araziye emek vermiş, emek harcamış insanlardan, vade farkının, faizinin alınmamasını öngören bir sistem getirilsin; bu, çok daha uygun olurdu kanaatini taşıyorum.

Yine, bu tasarıda bir eksiklik daha görüyorum: Malum olduğu üzere, orada, aşağı yukarı, dörtte 1'i veya beşte 1'i mesabesindeki bir bölgede Taşkömürü Kurumu İşletmelerinin tesisleri var, lavarı var, bantboyu var, ocakları var, stok galerileri var ve orada yapılmış birçok tesis var. Bu tesislerin de, arazileri, tapuları kendilerine ait değil. Bu tasarıya bir geçici madde eklenerek, Taşkömürü Kurumu İşletmelerinin kullandığı bölgelerin tapusu -binaların en azından- lavar bölgesinin tapuları veya emlakinin, lojmanlarının olduğu tapular, eğer, resen Taşkömürü Kurumuna verilmiş olsaydı, özelleştirme kapsamına alınan o bölgelerin birçoğu özel sektöre de açılabilirdi; bu yörenin ekonomisi kurtarılabilirdi.

Bakın, Zonguldak'tan, yedi yıl içerisinde dışarıya 30 000-40 000 göç olmuş; Bartın'dan 20 000 civarında bir göç olmuş. Bunun sebebi, emekli olan insan oraya bina yapamıyor, tapusu yok, mülkü yok. Parası olan insan, burada arazi alıp, fabrika kuramıyor, istihdam imkânı sağlayamıyor, ne yapıyor; oradan o bölgeden göç ediyor. Kömüre bağlı monokültür bir bölge haline getirilmiş.

Biz, 54 üncü hükümet döneminde bunu gerçekleştirmek istedik, süremiz kâfi gelmedi; ama, bu hükümet -57 nci hükümet- döneminde böyle faydalı bir kanun çıkarılmasını Grup olarak destekliyoruz ve katkısı olanların hepsine de teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Saygılar sunuyorum Sayın Başkanım.

Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Derin.

Şimdi, söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Niğde Milletvekili Mükerrem Levent Beyde.

Buyurun Sayın Levent. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MÜKERREM LEVENT (Niğde) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Taşkömürü Havzasındaki Taşınmaz Malların İktisabına Dair Kanuna Ek Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı için, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Ahmet Derin'e de buradan çok teşekkür ediyorum, bu konulardaki sorunları çok iyi dile getirdiler. Bugün bu hale gelmemizin sebeplerini genel politikalarda buluyorum ve bu genel politikalara değinmek istiyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu kürsüsünde, günümüze kadar, pek az zaman ayrılabilen Türk madenciliğiyle ilgili bazı gerçekleri size sunmak istiyorum.

Güçlü bir ülke olabilmenin en temel şartlarından biri, yerli kaynaklara dayalı entegre sanayilere sahip olmaktır. Sanayiin lokomotifi olan madencilik, kendisine has özellikleri olan, arama dönemi uzun ve gerek ülke içerisindeki istikrarsızlıklardan ve gerekse dünyadaki fiyat dalgalanmalarından anında etkilenen riskli bir sektördür.

Bu nedenle, kaynaklarımızı her yönüyle iyi planlamalıyız, kısa, orta ve uzun vadeli politikalar oluşturulmazsa, gelecekte, ülkemizde hammadde darboğazıyla karşı karşıya kalabiliriz. Madenciliğimiz, aramadan üretime, devlet politikası olarak ele alınmalıdır.

Sayın milletvekilleri, fosil ve yakıtlar olarak bulunan kömür, petrol ve doğalgazdan, kömür, gelecek yüzyılda en güvenli enerji kaynağı olma özelliğini sürdürecektir. Bunun iki nedeni vardır; birincisi, bilinen petrol ve doğalgaz rezervlerine, yaklaşık, altmış-yetmiş yıl ömür hesaplanırken, kömür rezervlerinin en az ikiyüz yıllık ömrü olmasıdır. İkincisi de, petrol ve doğalgaz yataklarının Basra Körfezi, Sibirya ve Orta, Batı Asya gibi yatakların dünya coğrafyasında daha dengeli dağılmış olması, kömürün durumunu daha kritik hale getirmektedir.

Ülkemizin enerji güvenliğinde de kömürün çok özel ve önemli bir yeri bulunmaktadır. Bilinen 8 milyar ton linyit ve 1 milyar ton taşkömürü yanında, özellikle linyit açısından yeni rezervlerin bulunması büyük bir olasılıktır.

Böyle bir tablo karşısında, kömür madenciliğimizin, arama ve işletme olarak, her geçen gün gelişerek büyümesi gerekirken, son üç-dört yılda, bu sektörde büyük bir gerileme yaşanmış; birçok işletme kapanmış ve üretim düşmüştür. Yeraltı kömür işletmelerinin kapanması da, beraberinde, ayrıca çok önemli olumsuzluklar getirmektedir. Terk edilen ocaklardan göçük, yangın ve su baskınları sonucu yapılmış yatırımlarla birlikte, mevcut rezervler de kaybedilmektedir.

Bütün bunların tek nedeni, kömür ithalatının yarattığı haksız rekabettir. Ülkeye giren kömürün miktarı, yılda 10 milyon tona yakındır ve buna ödenen bedel de 600 milyon dolara ulaşmıştır.

Avrupa Birliği ülkeleri, kömür üretimlerini, açık ve gizli sübvansiyonların yanında, ayrıca, özel tedbirlerle desteklerken, Türkiye, kendi üreticisine haksızlık etmektedir.

Bugün, ülkemizde yerli kaynaklardan üretim yapan işletmelerimizin yıllık brüt kazançlarından yüzde 5 Madencilik Fonu katkısı, yüzde 5 devlet hakkı, yüzde 2 belediye hissesi, varsa yüzde 2 buluculuk hakkı öderlerken, ithalatçılar, tüm bu ödemelerden muaf tutulmuştur. Bunun anlamı, ithalatın, yerli üreticiler karşısında, haksız bir şekilde desteklenmesidir.

Oysa, kömür ve demir cevherleri, Gümrük Birliği Anlaşmasına dahil değildir; ürünler, Avrupa Kömür Çelik Topluluğu kapsamındadır. Buna göre de, Türkiye'ye üçüncü ülkelerden yapılan ithalatta, fon ve gümrük vergi uygulaması serbestisi vardır.

İthalattaki haksız rekabet, ancak, iki şekilde giderilebilir: Birincisi, yerli üreticilerin uğradığı tahribatı ortadan kaldırabilecek bir oranda, ithal kömüre fon uygulamaktır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de, her geçen gün, madencilik sektörü, bir üvey evlat muamelesi gösterilerek geride bırakılmaktadır.

Bu kanun tasarısıyla, bu alanların ağaçlandırılması, topluma faydalı alanlar tahsis edilmesi, doğal kaynaklarımızın korunması da amaçlanmıştır.

Kanun tasarısının, ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diler; saygılar sunarım.

BAŞKAN – Millî irade adına teşekkür ederim Sayın Levent.

Söz sırası, Anavatan Partisi Grubu adına, Zonguldak Milletvekili Sayın Veysel Atasoy'da.

ANAP GRUBU ADINA VEYSEL ATASOY (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Taşkömürü Havzasındaki Taşınmaz Malların İktisabına Dair Kanuna Ek Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, şahsım ve Grubum adına sizlere saygılarımı sunuyorum.

Öncelikle, geçen dönem hazırlanıp da, görüşülemeyerek kadük olan bu tasarının yeniden görüşülmesini sağlayan hükümete, huzurlarınızda teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugünkü Zonguldak il merkezi, taşkömürünün bulunmasından sonra doğmuş bir şehrimizdir. Kömürün yeryüzüne çıkarılmasıyla, bölgeye yabancı sermaye akın etmiş, şehir, âdeta, uluslararası bir görünüm kazanmıştır. Ülke için büyük ümit kaynağı olan taşkömürü, ülkemiz insanı için de bir ekmek kapısı olmuştur.

Son günlerini idrak ettiğimiz, içinde bulunduğumuz asrın başında, böyle bir ortam içerisinde Zonguldak Şehri oluşmaya başlamıştır. Yeni gelişmeye başlayan bu şehirde, kömür madeninin kolaylıkla işletilmesini sağlamak amacıyla, liman işletmesinden işçi hukukuna kadar birçok özel düzenleme yapılmıştır. Bunların en önemlilerinden biri, bölgede yaşayan halkı belki de en çok ilgilendireni, 17 Ocak 1326 tarihli -miladî 1910 tarihli- Tezkerei Samiyye; yani, Başbakanlık Tezkeresiyle, havzai fahmiye; yani, taşkömürü bölgesinin sınırları içinde kalan taşınmaz malların, özel mülkiyete konu olması önlenmiştir. Başka bir deyişle, bugünkü Zonguldak ve Bartın Vilayetleriyle, Karabük ve Kastamonu Vilayetlerinin önemli bir bölümünde mülkiyet hakkı sınırlanmıştır. 1958 yılında çıkarılan bir başka Bakanlar Kurulu kararıyla, bölgenin sınırları daha da genişletilmiştir. Yargıtayın, 10 Haziran 1953 gün ve 6/7 sayılı içtihadı birleştirme kararıyla, tezkerei samiyyenin halen geçerli olduğunu, bu tezkerenin konusunu teşkil eden taşınmaz malların özel hukuk alanından çıkarıldığını, kamu malları arasına dahil edildiğini, bu sebeple de, taşkömürü bölgesindeki gayrimenkullerin kazandırıcı zaman aşımı yoluyla iktisap edilemeyeceğini kabul etmiştir.

Bu uygulama, 1986 yılına kadar devam etmiştir. Bölge halkı, ecdatlarından kalan topraklar üzerinde, âdeta işgalci durumunda kalmıştır. Bölgede madenin işletilmesiyle başlayan şehirleşme ve yapılaşma, böyle bir ortam içerisinde gerçekleşmiştir.

Yetmişaltı yıl süren bu uygulama, 1986 yılında, dönemin hükümetinin hazırladığı tasarı ve bazı milletvekillerinin tekliflerinin, Yüce Parlamento tarafından kabul edilmesiyle son bulmuştur. 4 Haziran 1986 tarihli 115 inci Birleşimde kabul edilen 3303 sayılı Taşkömürü Havzasındaki Taşınmaz Malların İktisabına Dair Kanunla, bölge halkının hakları iade edilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; (1/505) esas sayılı Plan ve Bütçe Komisyonu raporunda da ifade edildiği gibi, bu Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra açılan davalarda, mahkemelerde, zilyetlik süresinin geriye doğru hesaplanmasında farklı kararlar ortaya çıkmıştır.

Diğer yandan, 3402 sayılı Kanunun 12 nci maddesinin uygulanmasıyla, özellikle Zonguldak Merkez İlçede bazı vatandaşların mağduriyetleri söz konusu olmuştur. Görüşmekte olduğumuz tasarı, uygulamada karşılaşılan bu aksaklıkları giderme amacını taşımaktadır.

Tasarının çerçeve 1 inci maddesiyle düzenlenen ek madde 1 bu haksızlıkları ortadan kaldırmakta ve 3303 sayılı Kanunun uygulamasına açıklık getirmektedir.

Ek madde 2 ise, devri yapılamayacak olan taşınmaz malları tadat etmektedir.

Birbirini tamamlayan iki madde, isabetli bir düzenlemedir; 3303 sayılı Kanunda olduğu gibi, devletin zararına ve vatandaşın mağduriyetine yol açmayacak bir düzenlemedir.

Ek madde 3 ve geçici madde 1, uygulamayla ilgili usulleri düzenlemektedir.

Müracaatların ve kararların belli bir süreye bağlanması da oldukça isabetlidir; ancak, verilen süre kısadır, yeniden düzenlenerek makul bir süre verilmesi daha uygun olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarının kanunlaşması, bölgede yaşayan vatandaşlarımızın önemli mağduriyetini çözecektir; ancak, kısaca, havzai fahmiyye olarak adlandırılan bölgede maden işletmeciliğinin yarattığı sorunlar bundan ibaret değildir.

İçerisinde bulunduğumuz asırda Zonguldak, son derece sağlıksız şehirleşmiş, yürürlükten kaldırılan tezkere-i samiyyenin de etkisiyle, imarlı olarak değil, fiilî olarak büyümüştür. Dağ, taş ev ve bina haline gelmiştir. Belediye hizmetlerinin ve imar hizmetlerinin yürütülmesi büyük güçlükler arz etmektedir.

Zonguldak, bugün metropol bir şehirdir. Kilimli ve Kozlu beldeleri 40 bin civarında, Çatalağzı Beldesi de, Musda Beldesiyle beraber 30 bin nüfusu barındırmaktadır. Birbiriyle iç içe girmiş olan bölgede 250 bin civarında nüfus yaşamaktadır. Bu durumun da, hükümet tarafından değerlendirilip, büyük nüfusun yaşadığı Kilimli, Kozlu ve Çatalağzı ilçe haline getirilerek, Zonguldak, büyükşehir belediyesi yapılmalıdır. Tezkerei samiyyenin yarattığı bu fiilî durum, ancak, yeni bir yönetim yapısıyla düzeltilebilir.

Bugün Zonguldak, yukarıda da açıkladığımız gibi, taşkömürü üretimine göre dizayn olmuş bir şehrimizdir. Şehrin ekonomisi büyük ölçüde kömüre dayalıdır. Son yıllarda kömürde yaşanan kriz, şehrin ekonomisini âdeta çökertmiştir. Ticarî hayat, büyük ölçüde emekli maaşlarıyla dönmektedir. İstihdamın tamamen durması, göç alan bir bölge olan Zonguldak'ta yaşayan insanları göçe zorlamaktadır.

Bugün, Türkiye Taşkömürü Kurumunun geleceği belirsizdir; üretim düşmüş, âdeta, kurum, kapanmaya terk edilmiştir. Ancak, enerji darboğazında olan ülkemizde kömür üretiminden vazgeçilmesi söz konusu olamaz. Enerji darboğazı karşısında, nükleer santralların, ithal kömüre dayalı santralların planlandığı ülkemizde, özellikle, Amasra ve Kandilli işletmelerinin kömürleri, bölgede yeni kurulacak elektrik santrallarında kullanılabilir.

Ayrıca, Türkiye'nin en eski termik santrallarından biri olan Çatalağzı Termik Santralının tevsii bir kere daha düşünülmelidir.

Bölge halkı, geleceğini Taşkömürü Kurumu ile bir tutmaktadır ve haklı olarak, bu kurumun geleceğini bilmek istemektedir. Bu nedenle, ilgili Devlet Bakanlığı, kurumun geleceğiyle ilgili açıklamaları en kısa sürede yapmalıdır. Bu tasarıda olduğu gibi, nasıl, mülkiyet hakları iade edilmişse, aynı şekilde, bölge ekonomisini rehabilite edecek tedbirler de süratle alınmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülen tasarının, ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize, yeniden en derin saygılarımı sunuyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Atasoy.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum :

TAŞKÖMÜRÜ HAVZASINDAKİ TAŞINMAZ MALLARIN İKTİSABINA DAİR

KANUNA EK MADDELER EKLENMESİ HAKKINDA KANUN TASARISI

MADDE 1. – 5.6.1986 tarihli ve 3303 sayılı Taşkömürü Havzasındaki Taşınmaz Malların İktisabına Dair Kanuna aşağıdaki ek maddeler eklenmiştir.

EK MADDE 1. – Bu Kanunun kapsamında kalan alanlarda; 19.6.1986 tarihinden önce kadastro çalışmaları sonucunda hükmen de olsa Hazine adına tescil edilen taşınmaz malların mülkiyetleri, kadastro tutanağı, kadastro komisyon kararı veya mahkeme ilamında gösterilen zilyetleri veya bunların kanunî ya da akdî haleflerine 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14 üncü maddesinde belirtilen miktarları aşmamak kaydıyla ve 492 sayılı Harçlar Kanununun 63 üncü maddesine göre hesaplanacak değer üzerinden devredilir.

Taşınmaz mallar üzerindeki zilyede ait ağaçlar ve muhdesat değer tespitinde dikkate alınmaz.

Taşınmaz malın devir bedeli peşin yahut taksitle ödenebilir. Taksitle ödenmesi halinde, devir bedelinin dörtte biri, idarenin devir kararının tebliğinden itibaren otuz gün içinde, bakiyesi ise en çok yirmidört ayda ve dört eşit taksitle ve kanunî faizleri ile birlikte ödenir.

Taksit tutarı ve faizleri ödenmedikçe taşınmaz mal devralan adına tescil edilmez.

Bu maddeye göre devredilecek taşınmaz mallar hakkında, bu Kanunun 3 ve 4 üncü maddeleri uygulanır.

İfraz işlemleri; Tescile Konu Olan Harita ve Planlar Yönetmeliğine uygun olarak yapılacak haritalara göre yapılır ve ifraz masrafları hak sahiplerince karşılanır.

Bu Kanuna göre yapılacak ifrazlarda, 3194 sayılı İmar Kanunu ve Uygulanma Yönetmelikleri hükümleri uygulanmaz.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Ek 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Ek 2 nci maddeyi okutuyorum :

EK MADDE 2. – Aşağıda belirtilen taşınmaz malların devri yapılmaz.

Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte :

a) Kamu hizmetlerine tahsis edilmiş veya fiilen bu amaçla kullanılan taşınmaz mallar,

b) İmar planları ile kamu hizmetine ayrılan yerler,

c) Herhangi bir yolla Hazine mülkiyetinden çıkmış olan yerler,

d) 2565 sayılı Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununa göre birinci derecede askerî yasak bölge kapsamına giren yerler,

e) 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu kapsamında bulunan taşınmaz mallar,

f) 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununa göre kültür varlıkları ve bunlara ait koruma alanları ile tabiat varlıklarının bulundukları yerler,

g) 2872 sayılı Çevre Kanunu uyarınca içme ve kullanma sularının mutlak, kısa ve orta mesafeli koruma alanları,

h) 2873 sayılı Millî Parklar Kanunu kapsamında kalan yerler,

ı) 3083 sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanununa göre uygulama alanı ilân edilen yerler,

k) 3402 sayılı Kadastro Kanununun 16 ncı maddesinin (B) ve (C) bentlerinde belirtilen yerler,

l) 3621 sayılı Kıyı Kanunu kapsamında kalan yerler,

m) 6831 sayılı Orman Kanununa göre orman sayılan alanlar ile 2924 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkında Kanun uyarınca Orman Bakanlığı emrine geçen taşınmaz mallar,

n) 7269 sayılı Umumî Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun gereğince Bayındırlık ve İskân Bakanlığı emrine verilmesi veya tahsis edilmesi gereken yerler.

BAŞKAN – Ek 2 nci madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Ek 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Çerçeve 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum :

GEÇİCİ MADDE 1. – Bu Kanundan yararlanacak olanların 31.12.2000 tarihine kadar defterdarlık veya mal müdürlüklerine başvuruda bulunmaları gerekir. Başvuru talepleri altı ay içinde karara bağlanır. Bu hususa ilişkin esas ve usuller Maliye Bakanlığınca belirlenir.

BAŞKAN – Geçici 1 inci madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Geçici 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum :

MADDE 2. – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2 nci madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutacağım; yalnız, bu madde, tasarının son maddesidir ve çalışma saatimizin dolmasına yarım saniye kalmıştır.

Tasarının müzakeresinin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 3 üncü madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; hayırlı uğurlu olsun efendim.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 15 Kasım 1999 Pazartesi günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 19.01

 

VI. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunda toplanan paralara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hasan Gemici’nin cevabı (7/519)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın, Hasan Gemici tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

2.9.1999 Zeki Ünal Karaman

Fak-Fuk-Fon kanunu çıktığı gündenberi; bu fonda toplanan paraların ne kadarı bütçe açıklarına transfer edilmiştir; ne kadarı fakir fukaraya intikal ettirilmiştir?

T.C. Devlet Bakanlığı 4.11.1999 Sayı : B.02.0.013/08-1783

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 7.10.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/519/4658 sayılı yazınız.

Karaman Milletvekili Sayın Zeki Ünal’ın soru önergesine verilen yanıtlar ekte sunulmuştur.

Bilgilerine arz ederim.

Hasan Gemici Devlet Bakanı

Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın Soru Önergesinin Yanıtları

1. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Yasasının yürürlüğe girdiği 1986 yılından bugüne kadar, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan Bütçe açıklarına para transferi yapılmamaktadır.

2. Bugüne kadar, Fon geliri toplam 732 trilyon 454 milyar TL.’dan % 1 oranında Afetler Fonuna yapılan kesintiden sonra kalan tutardan Bütçeye gelir kaydedilen tutar 295 trilyon 109 milyar TL.’dır.

3. Fonun amaçları doğrultusunda bugüne kadar 430 trilyon 1 milyar TL. kullanılmıştır.

2. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, Havza, Vezirköprü, Ladik ve Suluova yöresinde yetiştirilen tütün, pancar ve ayçiçeği ürünlerinin fiyatlarının ne zaman belirleneceğine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun cevabı (7/526)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Ahmet Kenan Tanrıkulu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını delaletlerinize arz ederim.

8.9.1999 Musa Uzunkaya Samsun

1. Havza, Vezirköprü, Ladik ve Suluova yöresinin şeker pancarlarını almakta olan Suluova Şeker Fabrikasının iflas ettiği iddiaları bölge müstahsilini ciddi endişeye sevk etmektedir. Bugünlerde sökümü başlayacak olan pancarın kilo başına fiyatı ne zaman belirlenecektir?

2. Yöre insanı pancarını fabrikaya teslim etmekte endişe duyduğu için özelleşen bu fabrikaya teslim edilemeyen pancar Devlet tarafından alınabilecek midir?

3. Yıl boyunca tütün ve pancar dahil hiçbir avans verilmeyen müstahsilimizin bu perişanlığının giderilmesi için ürünler peşin alınacak mıdır?

4. Yine yörenin ürünü olan ayçiçeği geçen yılki fiyatın 15 bin lira altında tüccara teslim edilerek tamamen fakirleştirilen köylümüzün ayçiçeği ürünü için henüz fiyat belirlenememesinin sebebi nedir?

5. Takriben 85 bin lira civarında fiyatla tüccara teslim edilen ayçiçeği ürününün yakında belirlenebilecek vatandaşın beklentisi olan 200 bin lira civarındaki fiyat verilirse burada vatandaşları mı, tüccarı mı zengin etmiş olacaksınız?

6. Ayçiçeği için fiyat belirlemesi ne zaman yapılacaktır?

T.C. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 5.11.1999 Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği Sayı : B.14.0.BHİ.01-436

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 7.10.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/526-1782/4734 sayılı yazınız.

Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, “Havza, Vezirköprü, Ladik ve Suluova yöresinde yetiştirilen tütün, pancar ve ayçiçeği ürünlerinin fiyatlarının ne zaman belirleneceğine “ilişkin olarak tarafımdan cevaplandırılmasını istediği (7/526) esas nolu yazılı soru önergesiyle ilgili cevabımız ekte takdim edilmiştir.

Önergede bahse konu olan tütün konusunun ise, Bakanlığımla bir ilgisi olmayıp, Devlet Bakanı Sayın Rüştü Kâzım Yücelen’in sorumlu olduğu Tekel Genel Müdürlüğünü ilgilendirmektedir.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Ahmet Kenan Tanrıkulu Sanayi ve Ticaret Bakanı

Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya’nın

Yazılı Soru Önergesine İlişkin Cevaplarımız

Cevap 1. Şeker pancarı alım fiyatı, 10.9.1999 tarih ve 99/13319 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile, hedeflenen enflasyon oranının (% 44) üzerinde, % 64 oranında artışla 27 000 TL./Kg. olarak belirlenmiştir.

Cevap 2. Şirketin olağan faaliyetlerini yürütecek malî kaynaklarını yitirmesi ve bu nedenle ekim sözleşmesi imzaladığı üreticilerden 1999 yılı ürünü şeker pancarını alamayacak duruma düştüğünün anlaşılması üzerine, Bakanlığımca 30 000 üretici ailenin gelecek bir yıl için geçimini sağlayacak 800 000 ton pancarın satın alınması ve işlenerek değerlendirilmesi amacıyla hazırlanan bir Kararname taslağı 23.9.1999 günü Başbakanlığa iletilmiştir. Kararname taslağı esas itibariyle, bölgedeki şeker pancarının alınması ve Amasya Şeker Fabrikasında işlenmesi için Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.’nin 233 sayılı KHK’nin 35 inci maddesine göre görevlendirilmesini kapsamaktadır. Görevlendirme ile ilgili diğer usul ve esaslar ise, Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. ile Amasya Şeker Fabrikası A.Ş. tarafından imzalanacak ve ayrıca Bakanlığımız ile Hazineden sorumlu Devlet Bakanı tarafından onaylanacak bir protokolde gösterilecektir.

Kısa bir süre önce imzaya açılan Kararnamenin yürürlüğe girmesi ile Amasya bölgesindeki pancar üreticisinin mağduriyeti önleneceği gibi, çevrede belli bir istihdam potansiyeli yaratan Şeker Fabrikasının faaliyetine de imkân tanınmış olacaktır.

Cevap 3. Başbakanlığa sevk edilen Kararnamenin yürürlüğe girmesi durumunda, alımlar Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.’nin bağlı olduğu usul ve esaslara göre yürütülecektir.

Türk Şekerin Yatırımı ve Finansman programında ise pancar avans ödemelerinin yıl sonuna kadar % 40’a ulaşması öngörülmektedir. Ödemelerin bu miktara ulaşması halinde geri kalan % 60 oranındaki borcun Hazinenin imkânları ölçüsünde önümüzdeki yılın Nisan ayı sonuna kadar ödenmesi planlanmaktadır.

Cevap 4, 5, 6. İçinde bulunduğumuz 1999/2000 alım döneminde ayçiçek ürünü fiyatı önceki yıllarda olduğu gibi Eylül ayının ilk yarısına rastlayan 8.9.1999 tarihinde 130 000 TL./Kg.olarak açıklanmıştır. Sözkonusu fiyatın belirlenmesinde ithal maliyetleri de dikkate alınmıştır.

Ayrıca, yağlık ayçiçeği tohumu üreticisinin, enflasyon hedefi ile maliyetler gözetilerek makûl sayılabilecek bir gelir temin edilebilmesi, sanayiciye dış piyasa fiyatı üzerinden ürün sağlanabilmesi ve üreticinin desteklenebilmesi için, çıkarılacak Bakanlar Kurulu Kararına bağlı olarak destekleme primi ödenmesi yönündeki çalışmalar sürdürülmekte olup, Bakanlığımızca ilgili kuruluşlar nezdinde gerekli girişimler yapılmaktadır.

3. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa’da yapımı gerçekleştirilen Efemtur A.Ş.’ne ait otel yatırımına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın cevabı (7/530)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın yazılı olarak cevaplandırılmak üzere Hazineden Sorumlu Devlet Bakanına yöneltilmesi hususunu arz ve talep ederim. 15.9.1999 Ertuğrul Yalçınbayır Bursa

Sorular :

Bakanlar Kurulunun 25 Mart 1998 gün ve 98/10755 sayılı “Yatırımlarda Devlet Yardımları ve Yatırımları Teşvik Fonu Esasları Hakkında Karar”ın uygulanması ile ilgili olarak:

Bursa şehir merkezinde Turizm Yatırım ve Teşvik Belgeli Efemtur A.Ş.’ne ait otel yatırımı Emlak Bankasının tespitleriyle % 73 gerçekleşmiştir.

Anılan yatırım Bakanlar Kurulunun yukarıda yazılı kararına uygun olduğu halde Hazine Müsteşarlığının 7.6.1999 gün ve 40670 sayılı Türkiye Emlak Bankası Genel Müdürlüğüne yazdığı yazının gereği Türkiye Emlak Bankası tarafından yerine getirilmemiştir.

Kredi, Emlak Bankasının özkaynağından değil tamamen Hazine tarafından fon kaynaklı krediden karşılanacağı halde Hazine Müsteşarlığı yazısının gereğinin yapılmamasının dolayısıyla Bakanlar Kurulu kararının gözardı edilmesinin sebebi nedir?

T.C. Başbakanlık 5.11.1999 Hazine Müsteşarlığı Sayı : B.02.1.HM.O-TUGM-01/A-81054

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Genel Sekreterliğine

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi : a) 7.10.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/530-1821/4895 sayılı yazınız.

b) 1.11.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/530-1821/4895 sayılı yazınız.

İlgide kayıtlı yazılar ile Bursa’da yapımı gerçekleştirilen Efemtur Turistik Tesisleri Turizm A.Ş.’ne ait otel yatırımına ilişkin Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’a ait yazılı soru önergesinin cevaplandırılması istenmektedir.

Arşiv kayıtlarında ve ekte yer alan belgelerin incelenmesi neticesinde, yarım kalmış turizm yatırımlarına uygulanabilecek Fon Kaynaklı Kredinin anılan firma adına düzenlenmiş olan 7.6.1999 tarih ve 29697/A sayılı Yatırım Teşvik Belgesine işlendiği, kredi tahsisi için müracaat edilen Türkiye Emlak Bankasının kredilerin durdurulması nedeniyle ödeme yapmadığının firmanın 14.6.1999 tarih ve 60110 sayı müracaatı ile Müsteşarlığımıza bildirildiği ve söz konusu müracaata istinaden belgeye işlenen yarım kalmış turizm yatırımlarına uygulanabilecek Fon Kaynaklı Kredinin bankaların kendi kaynaklarından vereceği bir kredi olmayıp, Yatırımları Teşvik Fonundan aracı bankalara aktarılarak yatırımcıya verilecek bir kredi olduğu, bu nedenle gerekli işlemin yapılması hususunda bankaya yazı yazıldığı tespit edilmiştir. Ayrıca, yapılan işlem hakkında firmaya da bilgi verilmiştir.

Ancak, Emlak Bankasına, bu kredinin kendi kaynaklarından verilecek bir kredi olmayıp, Yatırımları Teşvik Fonundan aracı bankalara aktarılarak yatırımcıya verilecek bir kredi olduğunun belirtilmesine rağmen, mezkur bankaca gerekli işlemlerin yapılarak Müsteşarlığımızdan kredi tahsisinin talep edilmediği anlaşılmıştır.

Sözkonusu kredinin kullandırımı ile ilgili olarak anılan bankadan kaynaklanan nedenlerle gecikme meydana gelmiştir. Banka nezdinde girişimlerimiz sürdürülmekte olup, sorun en kısa sürede çözümlenebilecektir.

Bilgilerinize arz olunur.

Recep Önal Devlet Bakanı

Ek : 1

Belge No. : 29697A

Belge Tarihi : 7 Haziran 1999

Bu belge 31.1.1991 tarih ve 29697 sayılı teşvik belgesi yerine kaim olmak üzere düzenlenmiştir.

I. Yatırımcı ile İlgili Bilgiler

1. Firma Adı/Unvanı : Efemtur Turistik Tesisleri Turizm ve Tic. A. Ş.

2. Adresi : Gümüşçeken Cad. No : 34/BURSA

3. Vergi Dairesi : Yıldırım

4. Vergi No : 3250025530

5. Firma Tel/Fax :

II. Yatırımla İlgili Bilgiler

1. Sektörü ve Konusu : Hizmetler - Turizm - Konaklama tesisleri, otel

2. Cinsi : Komple yeni yatırım

3. Yeri : Gelişmiş yöre

4. Elektrik : 0

5. İstihdam (kişi) : 39

6. Kapasitesi :

Birimi

32 Oda

Üç Yıldızlı Otel 72 Yataklı

Kapalı Lokanta 90 Kişilik

7. Başlama Tarihi : 11.11.1990

8. Bitirme Tarihi : 30.6.1998

9. İhracat Taahhüdü : 300 000

(ABD $ 2 Yıllık Toplam)

10. Döviz Kullanımı : 0

Yeni Makina : 0

Kullanılmış Makina : 0

Diğerleri : 0

1 ABD $ : 0 TL.

III. Yatırımın Yararlanacağı Destek Unsurları

Yatırım Toplamı : % 100

Vergi Artış İstis.

Kay. Kul. Dest. Prim : % 25

KDV İstisnası

Fon Kaynaklı Kredi : % (Yr. Kl. T. Y.)

IV. Yatırım Tutarı (Milyon TL.)

1. Sabit Yatırım : 130 551

a) Arazi-Arsa : 0

b) Bina-İnşaat : 15 896

c) Makine-Teçhizat : 70 687

– İthal : 0

– Yerli : 70 687

d) Diğer Harcamalar : 3 968

e) Mefruşat : 40 000

2. Gümrük Vergisi : 0

3. İşletme Sermayesi : 0

Toplam Yatırım : 130 551

V. YATIRIMIN FİNANSMANI (Milyon TL.)

1. Öz Kaynaklar (% 61) 80 172

a) Sermaye : 76 172

b) Şirket Fonları : 4 000

2. Yabancı Kaynaklar (% 39) 50 379

a) İç Kredi : 50 379

– Fon Kaynaklı Kredi : 50 379

– Diğer : 0

b) Dış Kredi : 0

c) Döviz Kredisi : 0

d) İşletme Kredisi : 0

3. Gümrük Muafiyeti : 0

Toplam Finansman : 130 551

VI. Özel Şartlar

1. Yatırımın finansmanındaki yabancı kaynaklarda görülen 50 379 000 000 TL. tutarındaki kredi 98/10755 sayılı Kararnamenin geçici 3 üncü maddesi gereğince Yarım Kalmış Turizm Yatırımlarına uygulanabilecek Fon Kaynaklı Kredidir. Bu kredi Emlak Bankasının 26.5.1999 tarih ve 52337 sayılı yazısı ekinde yer alan Fizikî Gerçekleşme Ekspertiz Raporuna istinaden belgeye işlenmiştir.

2. Yatırımın % 61’i özkaynaklardan karşılanacak olup, firmanın mevcut sermayesi 4 milyar TL.’dir.

3. Yatırımın tamamlanmasını müteakip T.C. Turizm Bakanlığından alınacak “Turizm İşletme Belgesi” tevsik edilerek belge vize ettirilecektir.

4. 96/8639 sayılı Kararname gereği 31.12.1996 tarihinden itibaren bu belge kapsamında yapılacak harcamalara KKDP uygulanmayacaktır.

5. Yatırım süresi, 98/10755 sayılı Kararnamenin 4 üncü maddesi gereğince belgeye işlenen Fon Kaynaklı Kredinin tahsis tarihinden itibaren 1 yıldır.

İş bu belge 27.12.1990 tarih ve 70508 sayılı müracaatımızın incelenmesi sonucu 8.11.1990 tarih ve 90/1116 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesi eki Karara istinaden düzenlenmiştir.

Ek : 2

T.C. Başbakanlık 7.6.1999 Hazine Müsteşarlığı Sayı : B.02.1.HM.O-TUGM-01/A-40670

Konu : Fon Kaynaklı Kredi

Türkiye Emlak Bankası Genel Müdürlüğüne

İlgi : T. Emlak Bankası Ege Bölge İstihbarat Müdürlüğünün 26.5.1999 tarih ve 52337 sayılı müracaatı (21.5.1999 tarih ve 849 sayılı yazısı.)

Efemtur Turistik Tesisleri ve Tic. A.Ş. adına düzenlenmiş olan 31.1.1991 tarih ve 29697 sayılı Yatırım Teşvik Belgesi kapsamında yapılmakta olan turizm konaklama tesisi konulu yatırıma ait yarım kalmış turizm yatırımlarına uygulanabilecek Fon Kaynaklı Krediye ilişkin fizikî gerçekleşme ekspertiz raporunu içeren ilgi yazı incelenmiştir.

Yapılan değerlendirme sonucunda, bahse konu yatırımın 98/10755 sayılı Kararın Geçici 4 üncü maddesi ve 98/1 sayılı Tebliğin Geçici 3 üncü maddesinde belirtilen şartlar ile yarım kalmış turizm yatırımlarına uygulanabilecek Fon Kaynaklı Kredi ile ilgili olarak tarafınıza gönderilen uygulama esaslarına uygun olması sebebiyle yarım kalmış turizm yatırımlarına uygulanabilecek Fon Kaynaklı Kredi Yatırım Teşvik Belgesi üzerine işlenmiştir.

Firma adına düzenlenen 31.1.1991 tarih ve 29697 sayılı Yatırım Teşvik Belgesi, Bankanızını yapmış olduğu maliyet tablosu esas alınarak yeni düzenlenen 29697/A sayılı belge üzerinde revize edilmiştir.

Ayrıca, firmaya kullandırılan krediler ile ilgili Müsteşarlığımıza bilgi verilmesi gerekmektedir.

Bilgilerinizi ve gereğini rica ederim.

Ek : 3

Hazine Müsteşarlığı

Teşvik Uygulama Genel Müdürlüğü 11.6.1999

Ankara

31.1.1991 tarih ve 29697 nolu yatırım teşvik belgeli turizm yatırımımız 98/10755 sayılı kararın 4 üncü maddesi gereği ve 98/1 sayılı tebliğin geçici 3 üncü maddesinde belirtilen şartları taşıması sebebi ile T. Emlak Bankası Genel Müdürlüğü Ege Bölgesince yapılan seviye tespiti raporu sonucunda müsteşarlığınızın 7.6.1999 tarih ve 40669 sayılı yazısı ile teşvik belgesine işlenmiş ve süre uzatımı yapılmıştır.

Sözkonusu yazıya istinaden T. Emlak Bankasına müracaat edilmiş ancak T. Emlak Bankası, genel bir talimatla kredilerin durdurulduğunu ve herhangi bir işlem yapılamayacağını bildirmiştir.

Halbuki Emlak Bankası sözkonusu krediyi kendi kaynaklarından değil, “Yatırımları Teşvik Fonundan” aktarılarak tarafımıza ödeyecektir.

Dolayısı ile sözkonusu işlemin genel talimatın dışında bulunduğuna dair bir talimatla T. Emlak Bankasına bildirilmesi zarureti doğmuştur.

Bu nedenle mağduriyetimizin önlenebilmesi amacı ile gereğinin yapılmasını müsadelerinize arz ederim.

Saygılarımızla.

M. Orhan Efe Yön. Kur. Üyesi

Ek : 4

T.C. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı 22.7.1999 Sayı : B.02.1.HM.O-TUGM-01/A-52652

Konu : Fon Kaynaklı Kredi

Efemtur Turistik Tes. Turizm ve Tic. A.Ş.

Gümüşçeken Cad. No : 34/Bursa

İlgi : 14.6.1999 tarih ve 60110 sayılı müracaatınız.

İlgide kayıtlı müracaatlarınızla firmanız adına düzenlenen 7.6.1999 tarih ve 29697/A sayılı Yatırım Teşvik Belgesine 98/10755 sayılı Kararın Geçici 4 üncü maddesi ve 98/1 sayılı Tebliğin Geçici 3 üncü maddesinde belirtilen şartları taşıması sebebiyle yarım kalmış turizm yatırımlarına uygulanabilecek Fon Kaynaklı Kredi işlendiği, ancak kredi tahsisi için müracaat edilen bankanın kredilerin durdurulması sebebiyle işlem yapamadığı belirtilmektedir.

Bilindiği üzere, belgenize işlenen yarım kalmış turizm yatırımlarına uygulanabilecek Fon Kaynaklı Kredi bankaların kendi kaynaklarından vereceği bir kredi olmayıp, Yatırımları Teşvik Fonundan aracı bankalara aktarılarak yatırımcıya verilecek bir kredi olduğundan gerekli işlemin yapılması gerekmektedir.

Bilgilerinizi rica ederim.

Dr. Turan Serdengeçti Müsteşar a. Teşvik ve Uygulama Genel Müdürü

Ek : 5

T.C. Başbakanlık 6.9.1999 Hazine Müsteşarlığı Sayı : B.02.1.HM.O-TUGM-01/A

Konu : Fon Kaynaklı Kredi

Türkiye Emlak Bankası Genel Müdürlüğüne

İlgi : 14.6.1999 tarih ve 60110 sayılı firma müracaatı.

Efemtur Turistik Tes. Turizm ve Tic. A.Ş. ilgide kayıtlı müracaatı ile firma adına düzenlenen 7.6.1999 tarih ve 29697/A sayılı Yatırım Teşvik Belgesine 98/10755 sayılı Kararın Geçici 4 üncü maddesi ve 98/1 sayılı Tebliğin Geçici 3 üncü maddesinde belirtilen şartları taşıması sebebiyle yarım kalmış turizm yatırımlarına uygulanabilecek Fon Kaynaklı Kredinin işlendiğini, ancak kredi tahsisi için müracaat edilen bankanızca kredilerin durdurulması sebebiyle işlem yapılmadığını belirtmektedir.

Bilindiği üzere, söz konusu belgeye işlenen yarım kalmış turizm yatırımlarına uygulanabilecek Fon Kaynaklı Kredi bankaların kendi kaynaklarından vereceği bir kredi olmayıp, Yatırımları Teşvik Fonundan aracı bankalara aktarılarak yatırımcıya verilecek bir kredi olduğundan gerekli işlemin yapılması gerekmektedir.

Bilgilerinizi rica ederim.

Dr. Turan Serdengeçti Müsteşar a. Teşvik ve Uygulama Genel Müdürü

4. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, meslek lisesinden düz liselere nakillerini yaptıran ve nakilleri iptal edilen öğrencilere ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu’nun cevabı (7/541)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Millî Eğitim Bakanı Sayın Metin Bostancıoğlu tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

Saffet Arıkan Bedük Ankara

Soru :

Anadolu Ticaret Meslek Lisesi hazırlık sınıfını başarı ile tamamlayan öğrencilerin bir kısmı 1999-2000 Eğitim ve Öğretim Yılı başlamadan önce normal düz liselere nakillerini yaptırmışlar ve yeni okullarında bir hafta süreli eğitim gördükten sonra nakil yasak diye okul ile ilişikleri kesilmiş, eski okulları da yeniden kayıt yapmadığı için bu öğrenciler boşlukta kalmıştır. Bu şekilde okuma hakkı elinden alınan öğrencilerin durumları ile ilgili olarak Bakanlığınızca herhangi bir çalışma var mıdır?

Ortaöğretimlerde yaşanan bu tür belirsizliklere ne zaman ve ne şekilde çözüm bulunacaktır?

T.C. Millî Eğitim Bakanlığı 9.11.1999 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.08.0.APK.0.03.05.00-03/3037

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 7.10.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-2043-7/541-1867/5121 sayılı yazısı.

Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük’ün “Anadolu Ticaret Meslek Lisesinden düz liselere nakillerini yaptıran ve nakilleri iptal edilen öğrencilere ilişkin” yazılı soru önergesi incelenmiştir.

Öğretim programlarındaki farklılıklar, Anadolu Ticaret Meslek Liselerinin amacı ve özelliği gözönüne alındığında Anadolu Ticaret Meslek Liselerinden ayrılan öğrencilerin liselere nakil ve geçişleri mümkün görülmemektedir. Aynı programın uygulanması nedeniyle Anadolu Ticaret Meslek Liselerinden ayrılan öğrencilerin aynı okul türü olan TicaretMeslek liselerine devam etmeleri gerekmektedir.

Bu husus Yönetmelik, Yönerge ve Genelge ile düzenlenmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

Metin Bostancıoğlu Millî Eğitim Bakanı

5. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, imam hatip lisesi öğrencilerine ve YÖK Başkanı hakkındaki bazı iddialara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu’nun cevabı (7/546)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Millî Eğitim Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletinizi saygı ile arz ederim.

23.9.1999 Tevhit Karakaya Erzincan

Anayasa eşitlik temeline dayalı, eğitim politikalarını belirleme ve yürütmekle Millî Eğitim Bakanlığını görevlendirmiştir. Halbuki son iki yıldan beri eğitim uygulamalarında Anayasanın yukarıdaki temel ilkelerine aykırı işlemlerinin uygulandığı görülmektedir.

1. Kesintisiz eğitim uygulamaları ile Bakanlık teşkilâtı içinde çok farklı ve ayırımcı bir işlem ve eyleme tabi tutulan imam-hatip liselerinde halen okuyan öğrencilerin öteki dengi okul ve liselere yatay geçişi yasaklanmış bulunmaktadır. Bu uygulama Anayasa ve Millî Eğitim Temel Kanununun eşitlik ilkelerine aykırı değil mi?

2. İmam hatip lisesi öğrencilerine karşı takınılan bu ayrılıkçı uygulamanın amacı nedir?

3. Eğitim politikalarının belirlenme ve yürütülmesi yetkisinin Millî Eğitim Bakanlığına ait olduğu halde bu yetkinin YÖK tarafından kullanılmasının sebebi nedir?

4. YÖK Başkanı Kemal Gürüz’ün son iki yıldan beri görevi ile ilgili işlediği kusurlarla ilgili adlî veya idarî soruşturma açılmış mıdır; açılmışsa ne safhadadır? Açılmamışsa adı geçen kişinin yaptığı yolsuzluk ve görevi kötüye kullanma iddiaları doğru mudur? İddialar doğruysa adı geçen kişi hakkında bir cezaî işlem yapılmamasının sebebi nedir?

T.C. Millî Eğitim Bakanlığı 9.11.1999 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.08.0.APK.0.03.05.00-03/3036

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 7.10.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-2043-7/546-1899/5216 sayılı yazısı.

Erzincan Milletvekili Sayın Tevhit Karakaya’nın “İmam hatip lisesi öğrencilerine ve YÖK Başkanı hakkındaki bazı iddialara ilişkin” yazılı soru önergesi incelenmiştir.

1-2. Öğretim programlarındaki farklılıklar, meslek liselerinin amacı ve özelliği dikkate alınarak meslek liseleri ile imam hatip liselerinden liselere öğrenci nakli ve geçişleri uygun görülmemektedir. Bu husus “Millî Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Kurumları Öğrenci Nakil ve Geçiş Yönergesi” ile düzenlenmiştir.

Tüm meslek liseleri için aynı uygulama yapılmakta olup imam hatip liseleri için farklı uygulama hiçbir zaman sözkonusu değildir.

3-4. Anayasanın yükseköğretim üst kuruluşlarını tanımlayan 131 inci maddesinin 1 inci paragrafında, “Yükseköğretim kurumlarının öğretimini planlamak, düzenlemek, yönetmek, denetlemek, yükseköğretim kurumlarındaki eğitim-öğretim ve bilimsel araştırma faaliyetlerini yönlendirmek, bu kurumların kanunda belirtilen amaç ve ilkeler doğrultusunda kurulmasını, geliştirilmesini ve üniversitelere tahsis edilen kaynakların etkili bir biçimde kullanılmasını sağlamak ve öğretim elemanlarının yetiştirilmesi için planlama yapmak maksadı ile Yükseköğretim Kurulu kurulur.” 3 üncü paragrafında; “Kurulun teşkilâtı, görev, yetki, sorumluluğu ve çalışma esasları kanunla düzenlenir” hükmü yer almakta olup, söz konusu Anayasa hükmüne uygun olarak 4.11.1981 tarihinde çıkartılan 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 7 nci maddesinde, Yükseköğretim Kurulunun Anayasada belirtilen görevleri ayrıntılı olarak açıklanmıştır.

Anayasal bir kurum olan Yükseköğretim Kurulu Anayasa ve kanunlarla kendisine verilmiş olan görev, yetki ve sorumluluklarını yerine getirmektedir.

Kurul Başkanlığınca hukuka ve mevzuata aykırı işlem yapılması söz konusu değildir.

Bilgilerinize arz ederim.

Metin Bostancıoğlu Millî Eğitim Bakanı

6. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, başörtülü gazetecilere basın kartı verilmediği iddialarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Ali İrtemçelik’in cevabı (7/564)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Yüksel Yalova tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

29.9.1999 Zeki Ünal Karaman

1. Başörtülü gazetecilere neden basın kartı verilmemektedir?

2. Bu uygulamanın yasal dayanağı nedir?

T.C. Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 9.11.1999 Sayı : B.02.1.BYE-0.11.00.04/1507-7313

Konu : Başörtülü gazetecilere basın kartı verilmemesine ilişkin önerge

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Genel Sekreterliği Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığının 1.11.1999 tarih ve KAN.KAR.MD: A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/564-1942/5302 sayılı yazıları.

Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, başörtülü gazetecilere basın kartı verilmediği iddialarına ilişkin, ilgisi nedeniyle Bakanlığıma tevcih edilen yazılı soru önergesine yönelik cevaplarımız şöyledir:

Başörtülü gazetecilere neden basın kartı verilmemektedir?

Bilindiği üzere, basın mensuplarının bir kamu hizmeti olan mesleklerini icra ederken saygınlık çerçevesi içerisinde görevlerini en iyi şekilde yapmalarının sağlanması yönünde tanıtıcı özellikler içeren basın kartları, Basın Kartları Yönetmeliği hükümleri kapsamında, yine bu yönetmelik hükümlerine göre çoğunluğu basın kuruluşları temsilcilerinden oluşturulan Basın Kartı Komisyonu tarafından yapılan değerlendirme çerçevesinde verilebilmektedir.

İlk kez basın kartı alacak gazeteciler; basın kartlarına ait esas ve usullerin belirlendiği mezkûr Yönetmeliğin 28 inci maddesi uyarınca Bakanlığım bağlı kuruluşu Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğüne müracaatlarını yapmakta (son Basın Kartları Yönetmeliği, 9 Ağustos 1998 tarih ve 23428 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak, yürürlüğe girmiştir), Yönetmelik gereği uygulanan bir bekleme süresini takiben, Genel Müdürlükçe yapılan araştırmalar sonucu tamamlanan işlem dosyaları, gazetecinin yenilediği başvuruyla beraber Sarı Basın Kartı verilmesi konusunda meslekî yeterlilik açısından değerlendirilmek üzere, anılan Basın Kartı Komisyonuna sunulmaktadır. Basın Kartı Komisyonunun, müracaatçının nitelikleri ve meslekî bilgisini gözönüne alarak yapacağı değerlendirme sonucu, Genel Müdürlükçe talep sahibi adına Sarı Basın Kartı düzenlenebilmektedir.

Muhtelif tarihlerde toplanan (17-18 Eylül 1998, 5-6 Kasım 1998) Basın Kartı Komisyonu, gündemine sunulan başörtülü (türbanlı) fotoğrafları ihtiva eden dosyaları incelemeyi reddetmiş; “türbanlı fotoğrafların basın kartlarında kullanılamayacağı” görüşüyle, bu nitelikteki fotoğrafların bulunduğu gazeteci işlem dosyalarını Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğüne iade etmiştir.

Bu durum karşısında genel müdürlük, başörtülü (türbanlı) fotoğrafların Sarı Basın Kartlarında kullanılıp, kullanılamayacağı hususunda duyulan tereddüt nedeniyle Danıştay’ın görüşüne başvurmuştur.

Bu başvuru üzerine incelemede bulunan Danıştay 1 inci Dairesi, 12.7.1999 tarih ve 1999/98 E., 1999/116 K. sayılı kararı ile, Basın Kartları Yönetmeliğine göre verilen Sarı Basın Kartlarında kadın gazetecilerin başörtülü (türbanlı) fotoğraflarının kullanılamayacağı görüşüyle, idarenin bu doğrultuda işlem ve düzenleme yapması gerektiği sonucuna varmıştır.

Bu bağlamda, ilk defa Sarı Basın Kartı almak üzere yapılan başörtülü (türbanlı) fotoğraflı başvurularda; Danıştay 1 inci Dairesinin bu kararı doğrultusunda işlem ve düzenleme yapılmaktadır.

Bu uygulamanın yasal dayanağı nedir?

Danıştay 1 inci Dairesince verilen mezkûr karar, bu uygulamanın yasal dayanağını oluşturmaktadır. Kararda özetle;

Kadın gazetecilerin Sarı Basın Kartlarında kullanılmak üzere beyannamelerine ekledikleri başörtülü (türbanlı) fotoğraflara dair anılan Yönetmelikte herhangi bir düzenleme yer almamakla beraber, basın-yayın mensuplarının açıklanan kamusal görevleri dikkate alındığında, konunun, bu hususta evvelce verilmiş emsal yargı kararları da gözönüne alınarak incelenmesinde yarar görüldüğü ve Danıştay, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Komisyonunun emsal kararlarının birlikte değerlendirildiği ifade edilmektedir.

Kararda ayrıca, mevzuatta öngörülen kılık kıyafete uyma zorunluluğunda olan Devlet enformasyon hizmetlerinde çalışan kamu görevlileri ile diğer basın kartı sahiplerinin TBMM ile tüm kamu kurum ve kuruluşlarınca kendilerine tanınan ve Yönetmeliğin ilgili maddesinde belirtilen ayrıcalıklardan yararlanarak yerine getirdikleri kamusal görevleri dikkate alındığında, bu hizmeti aynı ayrıcalıklarla yürütecek olan kadın gazetecilerin basın kartlarında başörtülü (türbanlı) fotoğraflarının kullanılmasının, Anayasanın laiklik ve eşitlik ilkelerine aykırılık oluşturacağı sonucuna ulaşıldığı ve bu nedenle, Basın Kartları Yönetmeliğine göre verilen Sarı Basın Kartlarında kadın gazetecilerin başörtülü (türbanlı) fotoğraflarının kullanılmayacağı görüşüyle, idarenin bu doğrultuda işlem ve düzenleme yapması gerektiği sonucuna varıldığı belirtilmektedir.

Saygılarımla arz ederim.

Mehmet Ali İrtemçelik Devlet Bakanı

7. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında batırılan Kocatepe muhribine ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu’nun cevabı (7/669)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Bülent Ecevit tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını delaletlerinize arz ederim.

Musa Uzunkaya Samsun

1. Kıbrıs Barış Harekâtı esnasında Kocatepe muhribimizin uçaklarımız tarafından batırılmasının ve 54 askerimizin şehit edilmesinin sebepleri nelerdir?

2. Gemi vurulduktan 4 dakika sonra, yapılan hatanın farkına varıldığı, buna rağmen kurtarma çalışmalarına 2-3 gün sonra başlanıldığı yolundaki iddialar doğru mudur?

3. Batırılan Kocatepe Muhribinin Komutanı Yarbay Güven Erkaya ve 111 askerimizi “Berk” adlı savaş gemimiz mi, yoksa bir İsrail balıkçı gemisi mi kurtarmıştır?

4. Olaydan hemen önce ABD Dışişleri Bakanının geminin Türkiye’ye ait olduğu yolunda sizi uyardığı, buna rağmen vur emrinin verildiği iddiaları doğru mudur?

5. Üzerinden 25 yıl geçmiş olmasına rağmen kamuoyuna bu konuda resmî bir açıklama yapılmamış olmasının sebebi nedir?

T.C. Millî Savunma Bakanlığı 8.11.1999 Kan.Kar. : 1999/7023-GK

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 25 Ekim 1999 tarihli ve KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.00.02-2322 sayılı yazısı.

Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya tarafından verilen ve İlgi Ek’inde gönderilerek cevaplandırılması istenilen, 7/669 sayılı “Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında batırılan Kocatepe Muhribine ilişkin” yazılı soru önergesinin cevabı Ek’te sunulmuştur.

Arz ederim.

Sabahattin Çakmakoğlu Millî Savunma Bakanı

Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya Tarafından Verilen

7/669 Sayılı Yazılı Soru Önergesinin Cevabı

1. Kamuoyu tarafından da bilindiği gibi, 1974 yılında gerçekleştirilen Kıbrıs Barış Harekâtında Kocatepe Muhribi, bölgede Yunanistan’a ait gemilerin Türk Bayrağı çekerek seyahatleri konusunda edinilen bilgilerden kaynaklanan hatalı değerlendirme sonucu, kendi uçaklarımız tarafından batırılmıştır.

2. 25 yılı aşkın süre önce meydana gelen bu olayla ilgili olarak her türlü işlem yapılmış ve benzer olayların oluşmaması için, o tarihten itibaren gerekli önlemlerin alınması sağlanmıştır.

3. Kocatepe Muhribinin komutanı ve personeli, Türk gemileri ile birlikte olay yerine intikal eden diğer gemilerin de yardımıyla kurtarılmıştır.

4. Olaydan önce Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanının herhangi bir uyarısı söz konusu olmamıştır.

5. Olayın kamuoyundan gizlenen ve bugün açıklanması gerekli bir yönünün bulunmadığı değerlendirilmektedir.

Bilgilerinize sunulur.

Sabahattin Çakmakoğlu Millî Savunma Bakanı

8. – Diyarbakır Milletvekili Osman Aslan’ın, Diyarbakır İli Ergani İlçesinin yatılı bölge okulu ihtiyacına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu’nun cevabı (7/675)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın yazılı olarak Sayın Millî Eğitim Bakanı tarafından cevaplandırılması hususunda delaletlerinizi saygılarımla arz ederim.

Osman Aslan Diyarbakır

1. 100 000’den fazla nüfusu, 179 köy ve mezrası bulunan Ergani’de bugüne kadar bir yatılı bölge okulunun yapılmamış olmasının nedenini açıklar mısınız? Programınızda varsa Ergani’de kaç merkeze yatılı bölge okulu inşa etmeyi düşünüyorsunuz?

2. Özellikle geri kalmış bölgelerin il merkezlerinde öğretmen yığılmaları olurken, bağlı köy ve kasabalarda öğretmen açığı had safhaya ulaşmaktadır. Bu konuda bir tespitiniz ve çalışmanız var mı? Çözüm önerileriniz nelerdir?

T.C. Millî Eğitim Bakanlığı 9.11.1999 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.08.0.APK.0.03.05.00-03/3038

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 25.10.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-2314-7/675-2114/5684 sayılı yazısı.

Diyarbakır Milletvekili Sayın Osman Aslan’ın “Diyarbakır İli Ergani İlçesinin yatılı bölge okulu ihtiyacına ilişkin” yazılı soru önergesi incelenmiştir.

1. Diyarbakır İlinin Ergani İlçesinde bir yatılı ilköğretim bölge okulu bulunmakta, birinin inşaatı da devam etmektedir.

2. Bakanlığımız kadrolarında görevli öğretmenlerin atama ve yer değiştirme işlemlerinde, eğitim ve öğretimin yurt düzeyinde dengeli ve verimli şekilde yürütülmesi bakımından kadro olanakları ile ihtiyaçlar esas alınmakla birlikte öğretmenlerin hizmet puanları, istekleri ve Millî Eğitim Bakanlığına Bağlı Okul ve Kurum Öğretmenlerinin Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği ile belirlenen mazeretleri de değerlendirilmektedir. Bu bağlamda zaman zaman bazı yerleşim birimlerinde bazı branşlarda öğretmen fazlalığı varken bazı branşlarda ihtiyaç meydana gelebilmektedir. Bu şehir merkezi ve köyler yönüyle de olabilmektedir.

Millî Eğitim Bakanlığına Bağlı Okul ve Kurumların Yönetici ve Öğretmenlerinin Norm Kadrolarına İlişkin Yönetmelik çerçevesinde okul ve kurumlarımızın branşlar itibariyle norm kadrolarının saptanmasına ilişkin çalışmalara başlanmıştır. Bu Yönetmelik, her okul ve kurumda olması gereken öğretmen sayısının, öğrenci ve ders yükü esas alınarak branşlar itibariyle belirlenmesini öngörmektedir. 10 Şubat 2000 tarihine kadar sonuçlandırılması gereken bu çalışmalar sonuçlandırıldığında ihtiyaç ve fazlalık durumu belirlenmiş olacak ve öğretmen atamaları da belirlenen bu gerçek ihtiyaçlar esas alınarak yapılacaktır.

Bilgilerinize arz ederim.

Metin Bostancıoğlu Millî Eğitim Bakanı

9. – Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan’ın, Topkapı Sarayında meydana gelen tarihî eser hırsızlığı ile ilgili sorumlular hakkında yapılan işlemlere ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı M. İstemihan Talay’ın cevabı (7/678)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Kültür Bakanı Sayın İstemihan Talay tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını delaletlerinize arz ederim.

Avni Doğan Kahramanmaraş

Sorular :

1. 2.9.1999 günü Topkapı Sarayı el minyatürleri bölümünden Selçuklular dönemine ait Osman Bin Gaznevi tarafından “Maşrık Kûfisi” ile İran’da kaleme alınan ve 239 yapraktan oluşan Kur’an-ı Kerim büyük bir tedbirsizlik sonucu çalınmıştır.

Bu olaydaki sorumlular kimlerdir, tespit edildi mi, veya nasıl bir çalışma sürmektedir?

2. Topkapı Sarayındaki tarihî eserler nasıl bir sistemle korunuyor, güvenlik kameraları yok mudur? Eğer var ise neden hırsızlık görüntüleri tespit edilemedi?

3. Topkapı Sarayındaki bir çok bölümünde (Bağdat Köşkü, Revan Köşkü, İftariye ve Sünnet Köşklerinin bulunduğu bölüm bir yıldır, III. Ahmet Kütüphanesi ve arz odası ise yaklaşık dört yıldır) ziyarete kapalı olduğu bilinmektedir. Bu bölümlere neden ziyaret yasağı konulmuştur? Buralarda bir çalışma mı yapılmaktadır? Eğer bir çalışma varsa ne zaman ziyarete açılabilecektir?

4. Topkapı Sarayındaki bu eşsiz tarihî eserlerin envanterleri var mıdır? Bu envanterlerde kayıtlı eserlerin yerinde olup olmadığı ne aralıklarla kontrol edilmektedir? Başka kayıp eserlerde mevcut mudur?

5. Topkapı Sarayına verilen yaklaşık 600 milyarlık bütçenin ne kadarı koruma giderleri olarak kullanılmaktadır? Bakanlığınız döneminde sarayda ne gibi güvenlik önlemleri alınmıştır ve saraylar nasıl korunmaktadır?

6. Sadece Türkiye’de değil dünyaca da önemli olan tarihî ve kültürel varlıklarımızın yeraldığı Topkapı Sarayında yaşanan bu üzücü olayın aydınlatılması ve bundan sonra bu tür olayların vuku bulmaması için ne gibi yeni tedbirler alınmaktadır?

7. Mezkûr olayda idarenin hatası olduğu ve yetersiz kalındığı açıktır. İhmalci yöneticiler hakkında herhangi bir işlem yapmayı düşünüyor musunuz?

T.C. Kültür Bakanlığı 10.11.1999 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.16.0.APK.0.12.00.01.940-584

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığı Kan.Kar.Müd.’nün 25 Ekim 1999 gün ve A.01.0.GNS.0.-10.00.02.5700 sayılı yazısı.

Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Avni Doğan’ın “Topkapı Sarayında meydana gelen tarihî eser hırsızlığı ile ilgili sorumlular hakkında yapılan işlemlere ilişkin” 7/678-2120 esas no’lu yazılı soru önergesinin cevabı ekte gönderilmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

M. İstemihan Talay Kültür Bakanı

Cevap 1. Sözkonusu çalınan Kur’an-ı Kerim ve olaydaki sorumluları hakkında Bakanlığımız Müfettişleri tarafından bir soruşturma başlatılmış olup, halen devam etmektedir.

Cevap 2. Topkapı Sarayında tarihî eserler (taşınır kültür varlıkları) ve en az onlar kadar değerli olan tüm yapılarının korunmasında çeşitli sistemler uygulanmaktadır. 1984 yılında Kültür Bakanlığı denetiminde İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından hazırlanan proje doğrultusunda belirli mekanlara kamera kontrol sistemi, değerli eserlerin olduğu bir depoya da hassas yangın algılama ve söndürme sistemi yapılmıştır. Sadece Hazine Dairesi odalarına da alarm sistemi konmuştur. Ancak bu sistemlerin gelişen teknoloji içinde yetersiz kalması nedeniyle Topkapı Sarayı Müzesinin pek çoğu miadını doldurmuş bu tür koruma sistemlerini özellikle güvenlik kameralarını ve hırsız alarmlarını belli bir program çerçevesinde yeniletilmiş bulunmaktadır. Ayrıca yine bu program çerçevesinde daha önce hırsız alarmı konmamış olan bir çok mekana hırsız alarm sistemi yapılmıştır. Güvenlik kameralarından dörtte üçü tümüyle yenilenmiştir. Sarayda birkaç bölüm haricinde bu tür sistemin yenilenmediği mekan kalmamıştır. Diğerleri de program çerçevesinde içinde bulunduğumuz günlerde yenilenerek tamamlanma aşamasına gelmektedir.

Cevap 3. Topkapı Sarayının Bağdat Köşkü, Revan Köşkü, İftariye Kameriyesi ve Sünnet Odasının bulunduğu padişahlara ait Mermer Sofa’da bir yıldır süren hummalı bir restorasyon faaliyeti bulunmaktadır. Revan Köşkü otuz yılı aşkın bir zamandır hiçbir restorasyon görmemiştir. Ata yadigarımız ve büyük bir hürmetle muhafaza etmemiz gereken bu köşkün iç kısmının onarımı tamamlanmış bulunmaktadır. Yıllarca perişan halde bırakılan sedefli dolap ve pencere kapakları dahil olmak üzere kubbe kalem işi onarımı, bütün duvarları kaplayan çinilerin ve elvan pencerelerin sağlamlaştırmaya yönelik restorasyonu tamamlanmıştır. Ayrıca köşkün tamamen çürümüş olan saçakları yenilenmiş, dış cephesindeki çini ve alçı pencere sağlamlaştırma çalışmaları tamamlanmak üzeredir.

Bağdat Köşkünün zaman aşımı sebebiyle yer yer tahrip olan sedefli dolap ve pencere kapakları onarılmış, ahşap saçaklarının onarım ve boyası tamamlanmak üzeredir. İftariye Kameriyesinde açık havada olması sebebiyle meydana gelen korozyon bilimsel metotlarla temizlenmiş ve koruma altına alınmıştır. Ayrıca, kubbesinin dışındaki çoğu yeri dökülmüş olan altınyaldızları yenilenmiştir. Sofa Köşkü’nün dış cephe boyası yenilenmiş, Has Odanın Asma Bahçesine bakan yapıların Horosan sıva ve dış cephe işleri yapılmıştır. Has Bahçe’nin kırılıp dökülmüş olan mermer yollarının gerekli yerleri onarılmış, güvenlik için gece aydınlatması yapılmış, çiçek tarhları 18. yy. Lale Devri modellerine göre düzenlenmiştir. Osmanlı Sarayının en önemli yeri olan bütün bu alanın geçmişteki ihtişamına uygun bir görünüm kazanması için gerekli çalışmalar tamamlanmak üzeredir. Ancak bütün bu çalışmalar yapılırken çok sayıda iskele kurulması gerektiğinden meydana gelebilecek tehlikeler gözönünde bulundurularak her tarihî alanda olduğu gibi ziyarete kapatılmıştır. III. Ahmet Kütüphanesi ve Arz Odasının yaklaşık dört yıldır ziyarete kapalı olduğu yanlış bir bilgidir. Personel azlığından dolayı bazı bölümler dönüşümlü olarak açılabilmektedir. Ayrıca III. Ahmet Kütüphanesi son on yıldır zaman zaman ancak bu şekilde açılabilmektedir. Arz Odası ise ziyaretçinin her zaman görebileceği şekilde büyük pencereden gösterime sunulabilmektedir ve bu uygulama on-onbeş yıldır devam etmektedir. Sarayın kapalı yerleri bunlarla da sınırlı değildir. Çin Porselenleri sergi salonu, 17 Ağustos depreminden sonra kapatılmak zorunda kalmıştır. Çok sayıda asılı duran porselen olabilecek bir İstanbul depremine karşılık asılı oldukları yerlerden indirilerek düşmemeleri temin edilecek bir biçimde muhafaza altına alınmıştır. Bu mekanın ve sergi vitrinlerinin depreme karşı en az riskli bir şekilde ziyarete açılabilmesi için projelendirme başlatılmıştır. Yine saray mutfaklarında yer alan sarayın kazan, kepçe gibi mutfak eşyaları ile İstanbul camları ve İstanbul porselenlerinin sergilendiği mekanlar da, deprem sonucu oluşan çatlakların onarımı ve ziyaretçi açısından herhangi bir tehlike yaratmaması için kapatılmıştır. Topkapı Sarayında iki yıldır yapılan onarımlar bunlarla sınırlandırılamaz. Sarayın en önemli bölümlerinin bulunduğu Enderun Avlusundaki bütün binaların ülkemiz ve milletimiz adına utanç verici durumda olan dış cephelerinin sıvası ve boyası, uzun süre dayanması amaçlanacak şekilde kurşunları değiştirilmiştir, bakımsızlıktan çürümüş olan bütün doğramalar yenilenmiştir.

Yine bu avluda yer alan Arz Odasının dış cephe boyası ve saçaklarının onarımı tamamlanmıştır. Babüs Saade’nin (Saadet Kapısı) saçak ve tavanlarının onarımı tamamlanmış, süslemelerinin yapılmasına devam edilmektedir.

Büyük bir mahalleyi andıran ve geçmişteki sivil mimarimizin en muhteşem örneklerini barındıran Harem’in kurşun yenilemekten, sıva, boya işlerine, bazı mekanların çini restorasyonundan malakari kalem işlerine kadar gezi güzergâhındaki büün yapıları elden geçirilmiştir. Harem onarımlarına çeşitli yerlerde devam edildiği gibi önümüzdeki yıl boyunca da devam edilecektir. Bütün bu işler yapılırken de Harem, Topkapı Sarayının kalabalık ziyaretçisine açık tutulmuştur. Bağdat ve Revam Köşklerinin bulunduğu alan ise 17 Kasımdan itibaren açılacaktır.

Cevap 4. Topkapı Sarayının binaları için gerekli önlemleri almadan içinde barındırdığı eserlerin sağlıklı bir şekilde korunması mümkün değildir. Bu koruma çok geniş anlamıyla “güvenlik” açısından elzemdir. Sarayın içinde barındırdığı eserlerin envanteri vardır. Bu envanterler 1940’lı yıllarda çok sağlıklı bir şekilde yapılmıştır. Topkapı Sarayının envanteri olmadığı konusundaki gerçek dışı söylentiler yakın bir tarihten itibaren müzeye dönüştürülmeye çalışan Millî Saraylar ile karıştırılmasından kaynaklanmaktadır. Bu envanterlere kayıtlı eserler bölüm bölüm müze uzmanlarının zimmetinde bulunmaktadır. Eser depolarına ancak komisyonlarla girilebilmektedir. Eserlerin yerinde olup olmaması ile ilgili her yıl oluşturulan komisyonlar tarafından genel sayımlar yapılmaktadır. Ayrıca yine kurulan komisyonlar tarafından envanter defterlerindeki bilgiyle karşılaştırılarak yapılan sayımlar ilgili makamlara tam döküm halinde ulaştırılmaktadır. Ancak bu tür sayımlar büyük bir dikkat gerektirdiğinden uzun sürmektedir. Bu tür sayımlar müzenin bütün yoğun işlerine rağmen onbir ayrı bölümde gerçekleştirilmiştir.

Cevap 5. Topkapı Sarayına 1997 yılının son dört ayında 18 000 000 000 TL.’lik bir yatırım yapılmış, kapalı devre televizyon sisteminin bakım ve onarımı gerçekleştirildiği gibi, sarayda eskiden beri mevcut olan 150 KVA gücünde olan ancak yetersiz kalan jeneratöre ilave olarak 400 KVA gücünde ilave jeneratör yaptırılmıştır. 1998 yılında 130 400 000 000 TL. değerinde hırsız alarm sistemi, hassas, yangın algılama ve ihbar sistemi ve yine güvenlik için çok gerekli olan anons sistemleri kurulmuştur. Aynı yıl güvenlik açısından gerekli olan ve çağdışı kalmış olan ana elektrik panoları yenilenmiş ve sarayın ikinci avlusunun iç aydınlatılmasına 15 000 000 000 TL.’lik yatırım yapılmıştır. 1999 yılında ise 213 000 000 000 TL.’lik bir yatırım ayrılmış olup kapalı devre televizyon sisteminin iyileştirilmesi, hırsız alarm sistemlerinin günün teknolojisine göre bazı bölümlerinin revize edilmesi, güvenlik için diğer çalışmaların yapılması ve bazı depolara yangın söndürme sisteminin tesisi çalışmaları sürmektedir.

Ayrıca bu yıl içerisinde devre dışı kalmış olan dış aydınlatma için 20 000 000 000 TL.’lik bir yatırım yapılmıştır. Yıl sonuna kadar eksiklerin giderilmesi için 30 000 000 000 TL. daha harcanacaktır. Görev süremde yaklaşık olarak 500 000 000 000 TL.’lik güvenlikle ilgili yatırım yapılmış bulunmaktadır.

Cevap 6. En önemli kültür miraslarımızdan biri olan Topkapı Sarayında cereyan eden bu olay, az sayıda ve niteliksiz personelle bu tür kurumların yürütülmeye çalışılmasından kaynaklanmaktadır. Otuz yıl önce 300 personele sahip olan saray, emekli olanın yerine yenilerinin verilemeyişi sebebiyle 180 kişiyle 24 saat korunmaya çalışılmaktadır. Hiç şüphesiz koruma ve güvenliğin en başında personel gelir. Ayrıca personele yardımcı olacak elektronik her türlü güvenlik önlemi de (yangın, hırsızlık, nem ortamını ayarlama gibi) kaçınılmazdır. Bu amaçla sarayın bütününü kapsayacak gelişen son teknolojiye uygun güvenlik çalışmaları da sürdürülmektedir. Uzun yılların ihmali sonucunda bu duruma düşen Topkapı Sarayı, Bakanlığımızın özverili çalışmalarıyla iki yıldır ayağa kaldırılmaya çalışılmaktadır.

Cevap 7. Teftiş Kurulu Başkanlığımızca düzenlenecek soruşturma raporuna göre gerekli işlemler yapılacaktır.

10. – Erzurum Milletvekili Fahrettin Kukaracı’nın, Erzurum Organize Sanayi Bölgesine yükleme-boşaltma amaçlı rampa yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz’ün cevabı (7/685)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TBMM İçtüzüğünün 96 ncı maddesi uyarınca aşağıdaki sorularımın Ulaştırma Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılması arz ederim.

Saygılarımla.

Fahrettin Kukaracı Erzurum

Sorular :

1. Erzurum Organize Sanayi Bölgesinin Devlet Demir Yollarından, yükleme/boşaltma amaçlı rampa talepleri bulunmaktadır. Büyük iş potansiyeli olan Erzurum Organize Sanayi bölgesine rampa yapılması gündemde midir?

2. Devlet Demir Yollarının Erzurum Organize Sanayi Bölgesine rampa yapması gündemde ise, bu ne zaman bitecektir?

T.C. Ulaştırma Bakanlığı 9.11.1999 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.11.0.APK.0.10.01.21./EA/1485-1886

Konu : Erzurum Milletvekili Sayın Fahrettin Kukaracı’nın yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 1.11.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/685-2134/5745 sayılı yazısı.

Erzurum Milletvekili Sayın Fahrettin Kukaracı’nın 7/685-2134 sayılı yazılı soru önergesinin cevabı hazırlanarak ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Enis Öksüz Ulaştırma Bakanı

Erzurum Milletvekili Sayın Fahrettin Kukaracı’nın 7/685-2134 Sayılı

Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı

Sorular :

1. Erzurum Organize Sanayi Bölgesinin Devlet Demir Yollarından, yükleme/boşaltma amaçlı rampa talepleri bulunmaktadır. Büyük iş potansiyeli olan Erzurum Organize Sanayi bölgesine rampa yapılması gündemde midir?

2. Devlet Demir Yollarının Erzurum Organize Sanayi Bölgesine rampa yapması gündemde ise, bu ne zaman bitecektir?

Cevap :

Taşımaların Karayoluna kaymasını önlemek ve demiryolunu daha cazip hale getirmek amacıyla, Kamu ve Özel Kuruluşların iltisak hattı istemeleri halinde, mülkiyeti TCDD İşletmesi Genel Müdürlüğünde kalmak kaydıyla iltisak hattında kullanılacak balast ve üstyapı işçiliği hariç, Demiryolu üstyapı malzemesinin bedelsiz olarak verilmesine imkân sağlanmıştır.

Halen demiryoluna yakın olan 21 adet Organize Sanayi Bölgesi Müdürlüğü ile bağlantı kurularak demiryolu bağlantısı yapılması hususunda görüşleri ve işin gerçekleştirilmesi halinde maddî katkıda bulunup bulunamayacakları sorulmuştur.

Bunların içinde olan Erzurum Organize Sanayi Bölgesi Müdürlüğü, demiryolu bağlantısı kurulmasını arzu ettiklerini, hazırlanacak olan keşif ve proje bedelleri görüldükten sonra kesin kararlarını vereceklerini bildirmişlerdir.

İltisak hattı ve rampanın yapılacağı alandaki 3 üncü şahıslara ait arazilerin kamulaştırılması, altyapı tanzimi, rampa tanzimi ve ferş işlerinin Organize Sanayi Bölgesi Müdürlüğü tarafından yapılması kaydıyla üstyapı malzemeleri mülkiyeti TCDD İşletmesi Genel Müdürlüğüne ait olmak üzere ücretsiz olarak verileceği, üstyapı işçiliği, balast temini ve nakliyesinin bedeli mukabilinde işletmece sağlanacağı, Erzurum Organize Sanayi Bölgesi Müdürlüğüne 31.8.1999 tarihli yazı ile bildirilerek mutabakatları istenmiş, ancak henüz bir cevap alınamamıştır.

11. – İstanbul Milletvekili Abdulkadir Aksu’nun, deprem felaketzedeleri için gönderilen dış kaynaklı yardım paralarının maaş ödemelerinde kullanıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın cevabı (7/713)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun yazılı olarak Başbakan Sayın Bülent Ecevit tarafından cevaplandırılması hususunda delaletlerinizi saygılarımla arz ederim.

Abdülkadir Aksu İstanbul

Deprem felaketzedeleri için gönderilen yardım paralarından 500 milyon dolarlık kısmının Ekim ayı memur-işçi maaş ödemelerinde kullanıldığı yolundaki basında yer alan skandal haber üzerine, depremzedelerden ve aziz milletimizden özür dileyerek, hükümetin istifasını derhal Sayın Cumhurbaşkanına sunmayı düşünüyor musunuz?

T.C. Devlet Bakanlığı 11.11.1999 Sayı : B.02.0.004/(16)3291

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 1.11.1999 tarihli ve KAN.KAR.MD.A.-01.0.GNS.0.10.00.02-7/713-2222/5921 sayılı yazısı.

b) Başbakanlığın 5.11.1999 tarihli ve B.02.0.KKG.0.12/106-87-5/5488 sayılı yazısı.

İstanbul Milletvekili Abdülkadir Aksu’nun Sayın Başbakanımıza yönelttiği ve Sayın Başbakanımızca da tarafımdan cevaplandırılması tensip olunan 7/713-2222 sayılı yazılı soru önergesi incelenmiştir.

Anılan soru önergesinde bilgi istenen konuyla ilgili olarak Sayın Başbakan, Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi, Bakanlığımız ve Hazine Müsteşarlığınca birer örneği ekli yazılarla kamuoyuna gerekli açıklamalar yapılmış olduğundan Sayın Başbakanımızca bu konuda başkaca bir işleme gerek görülmemiştir.

Bilgilerine arz ederim.

Recep Önal Devlet Bakanı

Başbakanlık Basın Merkezinden bildirilmiştir. 18 Ekim 1999

Başbakan Bülent Ecevit’in Uluslararası Para Fonu

Yardımıyla İlgili Açıklaması

Uluslararası Para Fonundan 500 milyon dolarlık deprem yardımı şu saate kadar Hazinemize ulaşmamıştır.

Dolayısıyla ile bu yardımdan henüz herhangi bir ödeme yapılmış olması olanaksızdır.

Kaldı ki iç ve dış kaynaklardan şimdiye kadar Hazineye intikal etmiş olan bağışların çok daha fazlası, depremzedeler için, günü gününe Devlet Bütçesinden kaynak aktarılarak ödenmektedir.

Devlet Bakanı Sayın Recep Önal’ın Hazinedeki sıkışıklığı anlatırken kullandığı ifade ile bunu kastetmiş olduğu bellidir.

Depremzedelerle ilgili bağışların nasıl kullanıldığı Başbakanlık Teftiş Kurulunca da günü gününe izlenip denetlenmektedir.

Konu ile ilgili teknik ayrıntıları içeren Başbakanlık Kriz Merkezinin açıklamasını dağıtıyorum.

18 Ekim 1999

Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi Basın Açıklaması

Uluslararası Para Fonu (IMF) tarafından deprem nedeniyle yapılacak harcamalarda kullanılmak üzere yapılacağı açıklanan 500 milyon dolar lira tutarındaki acil yardımın memur maaşları ödemesinde kullanıldığına dair yayınlar üzerine yaptırdığımız araştırma sonuçları şöyledir.

1. 17 Ağustos Marmara depremi nedeniyle yapılan tüm bağış ve yardımlar Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezinin 22 Ağustos 1999 gün ve 221 sayılı talimatı ile T.C. Ziraat Bankasında açılan “Marmara Bölgesi Depremzedelerine Merkezi Yardım Hesabı”na aktarılmıştır.

2. 23 Eylül 1999 tarihinde yayınlanan 576 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 1 inci maddesiyle Marmara depremi nedeniyle yapılacak tüm iç ve dış bağış ve yardımların T.C. Ziraat Bankasında açılmış bulunan merkezi hesaba kaydedilmesi zorunluluğu getirilmiştir.

3. Başbakanlıkça bugün T.C. Merkez Bankası Başkanlığı ile Hazine Müsteşarlığına birer yazı yazılarak IMF tarafından yapılacağı açıklanan 500 milyon dolarlık deprem yardımının Ziraat Bankasında açılmış bulunan sözkonusu hesaba yatırılması gerektiği bildirilmiştir.

4. T.C. Merkez Bankası Başkanlığı tarafından bu yazıya verilen yanıtta; “IMF tarafından deprem yardımı olarak gönderilecek SDR 361,5 milyon (yaklaşık 500 milyon ABD Doları) halen T.C. Merkez Bankası hesaplarına girmemiştir. Anılan tutarın hesaplarımıza girişini takiben, T.C. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığının talimatları çerçevesinde gereği yapılacaktır.” denilmektedir.

5. Hazine Müsteşarlığınca verilen yanıtta ise;

“Uluslararası Para Fonu tarafından deprem maliyetinin finansmanı amacıyla IMF usullerine göre temin edilen 500 milyon $ henüz Hazine hesaplarına intikal etmemiştir. Sözkonusu miktarın hesaplarımıza intikalini müteakip gereği yapılacaktır” denilmektedir.

6. Görüldüğü gibi IMF tarafından yapılacağı bildirilen yardım henüz T.C. Merkez Bankası ve Hazine Müsteşarlığı hesaplarına girmemiştir. Gelmeyen paranın da harcanmasının sözkonusu olmayacağı açıktır.

7. Kamuoyuna çeşitli vesilelerle yapılan açıklamalarda da belirtildiği üzere, T.C. Ziraat Bankasındaki merkezi hesapta toplanan bu paraların sadece Kriz Koordinasyon Kurulu Kararı ile harcanması mümkün bulunmaktadır.

Kriz Koordinayon Kurulu ise Başbakanın Başkanlığında Başbakan Yardımcıları ile Adalet, Millî Savunma, İçişleri, Dışişleri, Maliye, Bayındırlık ve İskân, Sağlık, Ulaştırma, Tarım, Çalışma ve Sosyal Güvenlik, Sanayi ve Ticaret, Enerji ve Tabiî Kaynaklar, Orman ve Çevre Bakanları ile Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterinden oluşmaktadır.

8. Bugün saat 11.00 itibarıyla T.C. Ziraat Bankasında toplanan Türk Lirası cinsinden nakdi yardımların miktarı 51 trilyon 47 milyar liraya ulaşmıştır.

9. Hesapta toplanan ve bugün saat 11.00 itibarıyla döviz cinsinden yapılan bağışların Türk lirası karşılığı 22 trilyon 25 milyar liradır.

Türk lirası ve döviz cinsinden bağış toplamı 73 trilyon 72 milyar liradır.

10. Döviz hesaplarından henüz hiçbir harcama yapılmamıştır. Depremzedelerle ilgili tüm harcamalar şimdiye kadar Devlet bütçesinden aktarma yoluyla yapılmıştır.

11. Türk Lirası olarak toplanan 51 trilyon 47 milyar liralık bağıştan bugüne kadar yapılan harcamalar şu şekildedir:

– Prefabrik konutların yapımı için 13 trilyon lira

– Prefabrik konutların alt yapı yatırımları için 5 trilyon lira

– Afet Bölge Koordinatörlüğüne 5,1 trilyon lira

olmak üzere toplam 23,1 trilyon liradır.

Bakiye 27 trilyon 947 milyar lira halen hesapta bulunmaktadır.

T.C.

Devlet Bakanlığı

(Recep Önal)

Basın Açıklaması

Bazı basın ve yayın organlarında deprem için yurtdışından gelen IMF yardımının başka amaçlar için kullanıldığına dair yayınlar, halkımızın depremle ilgili hassasiyetini yanlış yönlendirmeye yol açabilecek nitelikte olduğundan, konunun kötü niyetli kişilerce istismarını önlemek amacıyla aşağıdaki açıklamaların yapılması gerekli görülmüştür.

1. Deprem felaketinin fizikî ve sosyal hasarlarının giderilmesi için sağlanmış bulunan Dış Finansman aşağıda ayrıntısı gösterildiği şekilde toplam 3 405,0 milyon USD’dır.

500,0 milyon USD IMF,

1 017,0 milyon USD Dünya Bankası,

317,0 milyon USD Avrupa İskân Fonu,

671,0 milyon USD Avrupa Topluluğu/AYB,

300,0 milyon USD İslam Kalkınma Bankası,

400,0 milyon USD Körfez İşbirliği Konseyi,

200,0 milyon USD Japonya,

27,0 milyon USD Almanya,

60,0 milyon USD İspanya,

30,0 milyon USD Kore,

5,0 milyon USD Belçika.

Bunun 1 100,0 milyon USD’lık bölümü “program kredisi” türünde kalan 2 305,0 milyon USD’lık bölümü “proje” kaydını taşımaktadır.

Projenin, 37,0 milyon USD’lık bölümü “hibe” şeklinde kalan 2 268,0 milyon USD’lık bölümü uzun vadeli düşük faizli kredi şeklindedir.

2) 500,0 milyon USD’lık IMF ödemesi Fon tarafından ABD Merkez Bankasına (Federal Reserve System) yatırılmış olup T.C. Merkez Bankasının yurtdışındaki Muhabir Hesaplarına geçmiş, ancak iki ülke arasındaki gün farkı ve hafta sonu tatili nedeniyle henüz Hazine hesaplarına intikal etmemiştir.

Yani bu para 17 Ekim tarihi itibariyle Hazine tarafından kullanılmadığı gibi, fiilen kullanılması da mümkün değildir.

Bu konuda yapılmış olan açıklamaların kaynağı yanlış bilgilendirilmeye dayanmaktadır.

Konu Hazinenin fonksiyonları ile ilgili olarak gündeme gelmiştir.

Hazine T.C. Devletinin tüm gelirlerinin toplandığı ve tüm giderlerinin yapıldığı bir havuzdur.

Bu T.C. Merkez Bankası ve T.C. Ziraat Bankası tarafından tutulan Hazine Tek Hesabı içinde izlenmektedir.

3) Başlatılmış olan Yardım Kampanyası çerçevesinde yurtiçi ve yurtdışından toplanan bağışlar Hazine hesaplarına girmemektedir. Yani Hazine hesapları dışında tutulmaktadır.

T.C. Ziraat Bankası Marmara Bölgesi Deprem Hesabında toplanan bu tür nakdi iç yardım tutarı 71 467 842 milyon TL.’dır.

Bu paradan Başbakanlıkça

– 18 trilyon TL. Afet Fonu Hesabına,

– 5 100 milyon TL. Afet Bölge Koordinatörlüğü emrine,

olmak üzere toplam 23 100 trilyon TL. aktarılmıştır.

Kalanı T.C. Ziraat Bankasında durmaktadır.

4) 17.8.1999 - 14.10.1999 döneminde Hazineden deprem nedeni ile muhtelif kamu kurum ve kuruluşları ile fon idarelerine toplam 74.1 trilyon TL. kaynak aktarılmıştır.

Sözkonusu toplam ödemeden;

– Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonuna (SYDTF); depremzedelere yapılan kira yardımı için toplam 13 trilyon TL., depremzedelere yapılan kişi başına 600 milyon TL.’lık bakım onarım yardımı için toplam 10 trilyon TL. ve diğer harcamaları için toplam 10.6 trilyon TL. olmak üzere genel toplam 33.6 trilyon TL.,

– Belediyeler Fonuna, toplam 7.1 trilyon TL.,

– Karayolları Genel Müdürlüğüne otoyol bakım onarımı için toplam 3.5 trilyon TL.,

– Yatırım Teşvik Fonuna toplam 7.5 trilyon TL.,

– Deprem bölgesinde yeralan belediyelere toplam 6.5 trilyon TL.,

– Geliştirme ve Destekleme Fonundan (GDF) Halk Bankasına, depremzedelere kullandırılacak krediler için toplam 2 trilyon TL.,

– Acil Destek Programına toplam 5 trilyon TL.,

– Sağlık Bakanlığına toplam 2 trilyon TL.,

aktarılmıştır.

Nakit programı çerçevesinde, 15.10.1999-28.10.1999 döneminde, çeşitli fon idarelerine ve genel ve katma bütçeli kuruluşlara yapılacak ilave ödemeler belirlenmiş olup, toplam 22 trilyon TL.’dır.

5) Görüldüğü gibi Deprem için tüm kamu kaynakları seferber edilmiş ve edilecektir. Hazinenin “yer” ve “zaman” itibariyle “denkleştirme” fonksiyonu çerçevesinde depremle ilgili ihtiyaçları karşılayacak nakit programı yapılmış olup, ödemeler yeterli tutarda ve bekletilmeksizin karşılanmaktadır.

Depremle ilgili tahsilat ve ödemelerin şeffaflık anlayışı içinde büyük bir özenle ve amaca uygun yapılması için gerekli çaba gösterilmektedir.

Ülkenin tüm iç ve dış kaynakları deprem felaketinin yaralarının sarılmasına yönlendirilmesi Hükümetimizin temel hedefidir.

Kamuoyunun bilgisine saygı ile sunulur.

17.10.1999 Recep Önal Devlet Bakanı

T.C. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı

Basın Açıklaması

Bilindiği üzere, nakit yönetimi ve borçlanma politikaları kamuoyuna da açıklanan programlar çerçevesinde Hazine Müsteşarlığınca yürütülegelmektedir.

Kamuoyuna en son 30 Eylül tarihinde 1999 yılının son çeyreğine (Ekim-Aralık) ilişkin nakit yönetimi ve borçlanma programı açıklanmış olup, halihazırda uygulama bu program çerçevesinde sürdürülmektedir.

Sözkonusu program kapsamında 17 Ağustos’da vukuu bulan deprem felaketinin kamu maliyesine olan etkisi dikkate alınmış bulunmaktadır.

Hazine Müsteşarlığı, Maliye Bakanlığı ve Devlet Planlama Teşkilâtının ortak çalışmaları sonucunda depremin kamu maliyesine 1999 yılındaki etkisinin gayrî safî millî hasılanın % 1’i kadar olacağı (yaklaşık 800 trilyon TL.) tahmin edilmiştir. Bu tutarın 300 trilyon TL. kadarının deprem bölgesindeki vergilerin önemli bir kısmının ertelenmesi nedeniyle eksik vergi tahsilatı, 500 trilyon TL.’nin ise deprem yaralarının sarılmasına yönelik harcamalar olacağı programlanmıştır.

Depremin olduğu tarihten bu yana mevcut bütçe ödeneklerinden ve fon kaynaklarıdan yaklaşık 75 trilyon TL. bu amaçla çeşitli fon idarelerine, genel ve katma bütçeli kuruluşlara Hazine tarafından aktarılmış bulunmaktadır. Yılın kalan kısmında da programlandığı şekilde hiçbir aksamaya yol açmadan sözkonusu harcamalar, nakdi Hazine tarafından karşılanmak suretiyle ilgili kuruluşlara aktarılacaktır.

Depremin kamu maliyesine getirdiği ek finansman ihtiyacının çeşitli kaynaklardan ve usullerle karşılanmasına çalışılmaktadır. Bunun önemli bir kısmı uluslararası finans kuruluşlarından ve dost ülke hükümetlerinden sağlanacak uygun koşullu kredilerle finanse edilecektir. Bu kapsamda daha öncede kamuoyuna duyurulduğu gibi Uluslararası Para Fonu (IMF) mevcut kotamızdan yaklaşık 500 milyon ABD Doları kadar kısmını deprem harcamalarının finansmanını karşılamak üzere Ülkemize kullandırmayı 13 Ekim 1999 tarihindeki Yönetim Kurulu Toplantısında kararlaştırılmış bulunmaktadır. Sözkonusu tutar henüz (15.10.1999 tarihi itibariyle) Hazinenin hesaplarına intikal etmemiştir. Bu tutarın 18.10.1999 tarihinde Merkez Bankası nezdindeki Hazine hesaplarına geçmesi beklenmektedir.

Kamu malî yönetiminin en önemli ilkelerinden birisi adem-i tahsis olup bu ilke, hiçbir finansman veya gelir kaleminin hiçbir özel harcama kalemine tahsis edilmemesini gerektirir. Bir kamu hizmetinin aksadaman yerine getirilmesini sağlayan husus bu hizmetin gerektirdiği harcamaların programlanmış olmasıdır. Bu harcamaların gerektirdiği kaynaklar gelir veya borçlanma nitelikli olup bir tür havuz hesabında toplanırlar ve Devlet harcama usulleri çerçevesinde daha önce programlanmış olan giderlerin finansmanında kullanılırlar. Konuya bu açıdan bakıldığında deprem yaralarının sarılmasına yönelik harcamalar programlanmış olup, bugüne kadar herhangi bir aksamaya yol açmadan bu harcamaların gerektirdiği nakit Hazinece ilgili kurumlara aktarılmış ve aktarılmaya devam edilecektir.

Kamuoyunun bilgisine sunulur. 17.10.1999

12. – Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya’nın, Şanlıurfa 2 nci Organize Sanayi Bölgesi Projesine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun cevabı (7/715)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sanayi ve Ticaret Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunu delaletlerinize arz ederim.

Mehmet Yalçınkaya Şanlıurfa

Şanlıurfa ilimiz, GAP’ın kademeli olarak devreye girmesiyle, beraber, bölge sanayisinde önemli hareketlilikler yaşanmaya başlamıştır.

Bu nedenle sorularım:

1) İlimizde acil ihtiyaç duyulan Şanlıurfa 2 nci Organize Sanayi Bölgesinin yapımına ne zaman başlayacaksınız?

2) Serbest bölgenin yapılması için Bakanlığınızda ne gibi bir çalışma vardır?

T.C. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 8.11.1999 Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği Sayı : B.14.0.BHİ.01-440

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) 3.8.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-6/113-1211/3335 sayılı yazınız.

b) 1.11.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/715-2402 sayılı yazınız.

Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya’nın, “Şanlıurfa 2 nci Organize Sanayi Bölgesi Projesine” ilişkin olarak tarafımdan cevaplandırılmasını istediği (6/113) esas nolu sözlü soru önergesi TBMM İçtüzüğünün 98 inci maddesi uyarınca üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından dolayı ilgi (b)’de kayıtlı yazınızla yazılı soru önergesine çevrilmiş olup, sözkonusu önergeyle ilgili cevabımız ekte takdim edilmiştir.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

AhmetKenan Tanrıkulu Sanayi ve Ticaret Bakanı

Şanlıurfa Milletvekili Sayın Mehmet Yalçınkaya’nın yazılı sorularına ilişkin cevaplarımız

Cevap 1. Şanlıurfa Merkez 2 nci (tevsi) Organize Sanayi Bölgesi, Yatırım Programında “Etüd, Kamulaştırma ve Yatırım için gereken harcamaların tamamı Müteşebbis Heyet tarafından karşılanacaktır.” Dipnotu ile yer almakta iken, dipnotun “Yatırım için gereken harcamaların tamamı Müteşebbis Heyet tarafından karşılanacaktır.” şeklinde revizyonu, Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığınca uygun görüldüğünden, sözkonusu Organize Sanayi Bölgesinin kamulaştırma giderleri için Bakanlığımca kredi tahsisine imkân sağlanmış bulunmaktadır.

1999 yılı revize ödeneği 32.6 milyar TL. olup bu ödeneğin tamamı kamulaştırma bedeli olarak ödenmiştir.

Kamulaştırma işlemlerinin tamamlanmasından sonra altyapı projelendirme aşamasına geçilecek, bölgedeki sanayi parsellerine ilişkin parselasyon planlarının tamamlanmasını müteakip sanayicilere parsel ön tahsisine başlanabilecektir.

Cevap 2. Serbest Bölgeler konusu Dış Ticaret Müsteşarlığını ilgilendirmekte olup, Bakanlığımla bir ilişkisi bulunmamaktadır.

13. – Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş’ın, TAKSAN Fabrikasına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu’nun cevabı (7/745)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun sözlü olarak, cevaplandırılması istemiyle Millî Savunma Bakanına yöneltilmesini saygılarımla arz ederim.

25.6.1999 Prof. Dr. Hasan Basri Üstünbaş Kayseri

Soru :

Kayseri’de kurulu bulunan TAKSAN Fabrikasının, Savunma Sanayiine kazandırılması ile ilgili çalışmalarınızın olup olmadığını öğrenmek istiyorum.

T.C. Millî Savunma Bakanlığı 8.11.1999 Ankara Kan.Kar. : 1999/7028-GK

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 1 Kasım 1999 tarihli ve KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.00.02-2408 sayılı yazısı.

Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş tarafından verilen ve İlgi Ek’inde gönderilerek cevaplandırılması istenilen, 7/745 sayılı “Kayseri’de kurulu bulunan TAKSAN Fabrikasının, savunma sanayiine kazandırılmasına ilişkin” yazılı soru önergesinin cevabı Ek’te sunulmuştur.

Arz ederim.

Sabahattin Çakmakoğlu Millî Savunma Bakanı

Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş tarafından verilen 7/745 sayılı yazılı soru önergesinin cevabı

233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Makine Kimya Endüstrisi Kurumunun bir bağlı ortaklığı statüsünde iken, özelleştirme kapsamına alınması nedeniyle yönetimi Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca yürütülen, Takım Tezgahları Sanayii ve Ticaret A.Ş. (TAKSAN)’ın ekonomik olarak güçlendirilmesi için;

Savunma Sanayii Müsteşarlığı ile Özelleştirme İdaresi Başkanlığının koordinesi sağlanarak, üretim faaliyetlerinin yaklaşık 1/3’ünü fason imalatlar, özellikle savunma sanayii ihtiyaçlarına yönelik aksamlar oluşturan TAKSAN’ın,

– Savunma Sanayii Müsteşarlığının zırhlı araç projesine 265 adet kupole imalatı ile katılımı,

– 1009 Ordu Donatım Ana Tamir Fabrikasına 13 kalem, 2 000 adet tank parçaları imalatı,

– Tank modernizasyonu kapsamında muhtelif imalat işleri verilmekte olup,

Savunma Sanayii Müsteşarlığının çeşitli projelerinde oluşturulan konsorsiyumların da TAKSAN ile olabilecek en geniş kapsamlı iş yapılabilmesini sağlayacak tedbirler düşünülmekte ve geliştirilmektedir.

Bilgilerinize sunulur.

Sabahattin Çakmakoğlu Millî Savunma Bakanı

14. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, Samsun Sahra Sıhhıye Okulu içindeki mescide ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu’nun cevabı (7/747)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularıma Millî Savunma Bakanı Sayın Sabahattin Çakmakoğlu’nun sözlü olarak cevap vermesini delaletlerinize arz ederim.

Musa Uzunkaya Samsun

1. Samsun Sahra Sıhhıye Okulu içinde bulunan ve uzun zamandır ibadete açık olan mescidin geçtiğimiz günlerde kapatıldığı ve mescitte bulunan eşyaların şehir içindeki bir camiye gönderildiği iddiaları doğru mudur?

2. Bu iddialar doğru ise, bugüne kadar askerlerimizin hizmetinde olan sözkonusu mabedin kapatılması, halk arasında ordumuz hakkında menfi kanaatler oluşumuna sebep olacağından, bu kapatma kararından vazgeçilerek mescidin tekrar ibadete açılması için gerekli girişimlerde bulunmayı düşünüyor musunuz?

T.C. Millî Savunma Bakanlığı 9.11.1999 Ankara Kan.Kar. : 1999/7027-GK

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 1 Kasım 1999 tarihli ve KAN. KAR. MD.A.01.0.GNS.0.10.00.02-2408 sayılı yazısı.

Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya, tarafından verilen ve İlgi Ek’inde gönderilerek cevaplandırılması istenilen, 7/747 sayılı “Samsun Sahra Sıhhiye okulu içindeki mescidin kapatılmasına ilişkin” yazılı soru önergesinin cevabı Ek’te sunulmuştur.

Arz ederim.

Sabahattin Çakmakoğlu Millî Savunma Bakanı

Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya Tarafından Verilen 7/747 Sayılı

Yazılı Soru Önergesinin Cevabı

Samsun Sahra Sıhhiye Okulu içindeki mescidin kapatıldığı iddialarına ilişkin olarak yapılan incelemede;

1. Samsun Sahra Sıhhîye Okulunda değişik yerlerde üç mescit bulunduğu ve bunlardan hiçbirisinin kapatılmamış olup, halen her üçünün de ibadete açık olarak kullanıldığı,

Mescitlerde kullanılmayan bazı cüppelerin değerlendirilmesi amacıyla şehirdeki bir camiye verildiği,

2. Soru önergesinde yer verilen hususların, yukarıda açıklandığı gibi gerçeği yansıtamadığı, bu tür gerçek dışı haberlerin yayımlanmasındaki amacın, bazı çevrelerin Samsun Sahra Sıhhiye Okul ve Eğitim Merkezinin yeni atanan komutanı ve bu kapsamda Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratmaya yönelik olduğu, değerlendirilmektedir.

Bu konuda bir gazetede yer alan haber bilgi için Ek’te gönderilmiştir.

Bilgilerinize sunulur.

Sabahattin Çakmakoğlu Millî Savunma Bakanı

 

15. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, bazı gazetelerin dağıtımının engellendiği iddiasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Ali İrtemçelik’in cevabı (7/766)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın M. Ali İrtemçelik tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

Saffet Arıkan Bedük Ankara

Haber alma özgürlüğü evrensel insan hak ve özgürlükleri arasında yer almaktadır. Bu itibarla; yazılı basının, demokrasinin öngördüğü serbestlik ve hoşgörü sınırları içerisinde herhangi bir engellemeyle karşılaşmadan halka doğrudan doğruya ulaşması esastır.

1. Son günlerde bazı basın ve yayın organlarında yer alan bir kısım gazetelerin dağıtımının engellendiği yolundaki haber ve yorumlar doğru mudur? Doğru ise, bu konuda önlem almayı düşünüyor musunuz? Gazete dağıtımındaki ihlaller ile ilgili olarak ne gibi müeyyide uygulanmaktadır?

2. Basın ve yayın organlarının içinde bulunduğu sorunların adil ve eşit şekilde çözümlenmesi ve tamamının halkımıza kesintisiz olarak ulaştırılması hiç şüphesiz basın ve yayın organlarımızın bütünlüğü açısından büyük önem taşımaktadır. Bu konuda Bakanlığınızın bugüne kadar herhangi bir çalışması olmuş mudur? Varsa, bu çalışmalar nelerdir?

T.C. Başbakanlık 9.11.1999 Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü Sayı : B.02.1.BYE-0.11.00.04/1505-7312

Konu : Dağıtım şirketlerine ilişkin önerge

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Genel Sekreterliği Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığının 1.11.1999 tarih ve Kan.Kar.Md: 01.0.GNS.0.10.00.02-7/766-2261/6004 sayılı yazıları.

Ankara Milletvekili, DYP Grup Başkanvekili Saffet Arıkan Bedük’ün yazılı soru önergesinde Bakanlığıma yöneltilen sorular, gazetelerin dağıtımı ile ilgili sorunları içermektedir.

Bakanlığım bağlı kuruluşu Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün, Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede sayılan görev ve yetkileri arasında, gazetelerin dağıtımına ilişkin düzenleme yapma yetkisi yer almamaktadır.

Bazı gazetelerin dağıtımının engellenmesi bir zor kullanım sonucu gerçekleşiyorsa ilgili bakanlık İçişleri Bakanlığı, haksız rekabet sonucu gerçekleşiyorsa ilgili bakanlık Sanayi ve Ticaret Bakanlığıdır.

Saygılarımla arz ederim.

Mehmet Ali İrtemçelik Devlet Bakanı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.