Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21 CİLT : 14 YASAMA YILI : 2

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

12 nci Birleşim

27 . 10 . 1999 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan’ın, Ahmet Taner Kışlalı suikastı ve gelişmelerine ilişkin gündemdışı konuşması

2. – İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin’in, İstanbul Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası ile Bakırköy Sümerbank Hazır Giyim Fabrikasının kapatılması kararına ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova’nın cevabı

3. – Rize Milletvekili Ahmet Kabil’in, Diyarbakır-Bingöl-Erzurum-Rize demiryolu ve bu yolu Batum’a bağlayacak olan Trabzon-Batum demiryolunun yapımına ve bu suretle GAP’ın Karadeniz limanlarına bağlanmasına ilişkin gündemdışı konuşması

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – İstanbul Milletvekili Necdet Saruhan’ın, Anayasa Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/46)

III. – SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ

1. – Anayasa Komisyonuna üye seçimi

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – Bursa Milletvekilleri Ali Rahmi Beyreli ile Hayati Korkmaz’ın, Türk Akreditasyon Konseyi Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji komisyonları raporları (2/91) (S. Sayısı : 123)

2. – 1615 Sayılı Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 564 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/464, 1/248) (S. Sayısı : 86 ve 86’ya Ek)

V. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Adana Milletvekili Ali Gören’in, Çukurova’daki pamuk üretimi ve ekim alanlarına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun yazılı cevabı (7/525)

2. – Hatay Milletvekili Metin Kalkan’ın, Hatay’daki pamuk üreticilerinin sorunlarına ve pamuk taban fiyatına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun yazılı cevabı (7/534)

3. – Adana Milletvekili Ali Gören’in, Adana ve Çukurova’daki pamuk üreticilerinin sorunlarına ve pamuk taban fiyatına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun yazılı cevabı (7/537)

4. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, Karadeniz Bölgesinde silah sanayinin teşvik kapsamına alınmasına ve Bafra ve Kavak Organize Sanayi Bölgelerine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun yazılı cevabı (7/570)

5. – Şanlıurfa Milletvekili Ahmet Karavar’ın, Şanlıurfa İl merkezi küçük sanayi sitesi inşaatına ve bazı ilçelere organize sanayi bölgesi yapımı için ödenek ayrılıp ayrılmadığına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun yazılı cevabı (7/572)

6. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, yedinci ve sekizinci beş yıllık kalkınma planlarının uygulamasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in yazılı cevabı (7/601)

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açıldı.

Başkanlıkça, Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı'nın bir suikast sonucu öldürülmesi nedeniyle bir açıklamada bulunuldu;

Ankara Milletvekili Uluç Gürkan ile

Manisa Milletvekili Bülent Arınç'ın da,

Aynı konuda yaptıkları gündemdışı konuşmalarına, Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen, cevap verdi;

İstanbul Milletvekili Yılmaz Karakoyunlu’da, Türkiye Büyük Millet Meclisinin manevî şahsiyetinin ve milletvekillerinin onurunun korunmasına ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.

Ölüm cezasına hükümlü Mehmet Yıldırım hakkındaki dava dosyasının, gereği yapılmak üzere gönderildiğine; diğer sanık M.Ali Aslan'ın karar düzeltme talebinin incelenmesi için dava dosyalarının Adalet Bakanlığına iade edilmek üzere geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi okundu; Adalet Komisyonunda bulunan sözkonusu dosyaların Hükümete geri verildiği bildirildi.

Bingöl Milletvekili Hüsamettin Korkutata ve 24 arkadaşının, Doğu ve Güneydoğu'da bazı illerde uygulanan olağanüstü halin kaldırılarak ekonomik kalkınmayı sağlayacak kalıcı önlemlerin belirlenmesi amacıyla (10/88),

FP Grubu adına Grup Başkanvekili ve Manisa Milletvekili Bülent Arınç'ın, Ahmet Taner Kışlalı cinayetinin araştırılması amacıyla (10/89),

Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri okundu; önergelerin, gündemdeki yerlerini alacakları ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

İstanbul Milletvekili Esat Öz'ün Çevre Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Amasya Milletvekili Akif Gülle'nin, "Sözlü Sorular" kısmının 2 nci sırasında bulunan (6/179) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun geri verildiği bildirildi.

Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 70 inci sırasında yeralan, İstanbul Milletvekili Nazif Okumuş ve 43 arkadaşının, Kızılay’ın sorunlarının araştırılarak gelir kaynaklarının daha etkin kullanılması için alınması gereken tedbirler konusundaki (10/73) esas numaralı Meclis araştırması önergesi ile 71 inci sırasında yeralan, Ankara Milletvekili Cemil Çiçek ve 21 arkadaşının, Türkiye Kızılay Derneğinin gelir kaynaklarının ve faaliyetlerinin araştırılarak alınması gereken tedbirler konusundaki (10/74) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin 26.10.1999 Salı günkü birleşimde ve birlikte yapılmasına ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/125) İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği,

Şanlıurfa Milletvekili Zülfükar İzol'un, Şanlıurfa İlinde Büyükşehir Belediyesi Kurulması Hakkında Kanun teklifinin (2/18) İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildiği,

Açıklandı.

Çevre Komisyonunda açık bulunan üyeliğe, FP Grubunca aday gösterilen, Ankara Milletvekili Eyyüp Sanay seçildi.

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının:

1 inci sırasında bulunan (6/146) esas numaralı sözlü soruya, TBMM Başkanvekili Mehmet Vecdi Gönül,

3 üncü sırasında bulunan (6/180) esas numaralı sözlü soruya da Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz,

Cevap verdi;

4 üncü sırasında bulunan (6/181)

5 inci sırasında bulunan (6/182),

6 ncı sırasında bulunan (6/183),

7 nci sırasında bulunan (6/184),

8 inci sırasında bulunan (6/185),

9 uncu sırasında bulunan (6/186),

10 uncu sırasında bulunan (6/187),

11 inci sırasında bulunan (6/188)

12 nci sırasında bulunan (6/189),

13 üncü sırasında bulunan (6/190),

14 üncü sırasında bulunan (6/191),

Esas numaralı sözlü sorular, ilgili bakanlar Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi.

Alınan karar gereğince, birleştirilerek görüşülmesi kabul edilen;

İstanbul Milletvekili Nazif Okumuş ve 43 arkadaşının, Kızılay’ın sorunlarının araştırılarak gelir kaynaklarının daha etkin kullanılması için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla (10/73),

Ankara Milletvekili Cemil Çiçek ve 21 arkadaşının, Türkiye Kızılay Derneğinin gelir kaynaklarının ve faaliyetlerinin araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla (10/74),

Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin, yapılan öngörüşmelerden sonra, kabul edildiği açıklandı;

Kurulacak komisyonun :

13 üyeden teşekkül etmesi,

Çalışma süresinin, üye seçimi tarihinden itibaren 3 ay olması,

Gerektiğinde Ankara dışında da çalışması,

Kabul edildi.

Konya Milletvekili Veysel Candan ve 21 arkadaşının, THY'nin zarar etmesinin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla (10/3) bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi üzerinde bir süre görüşüldü.

27 Ekim 1999 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 18.56'da son verildi.

Murat Sökmenoğlu

Başkanvekili

Melda Bayer Mehmet Elkatmış

Ankara Nevşehir

Kâtip Üye Kâtip Üye

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

27 Ekim 1999 Çarşamba

BAŞKAN : Başkanvekili Nejat ARSEVEN

KÂTİP ÜYELER : Mehmet ELKATMIŞ (Nevşehir), Melda BAYER (Ankara)

 

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12 nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, efendim, siz, İçtüzüğümüze göre Türkiye Büyük Millet Meclisinin...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – İçtüzüğümüze göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekillikleri, parti gruplarının milletvekili sayılarına göre dağıtılır. Şimdi, Doğru Yol Partisi ile Anavatan Partisinin 85'er milletvekili var. Meclis Başkanı Anavatan Partisinden; 1 oyu yok; Doğru Yol Partisinin 85 oyu var, sizin 84 oyunuz var. Haydi milletvekili sayısını nazara alalım, bu duruma göre kura çekilmesi lazım.

İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) – Ne sıfatla konuşuyor?!

KAMER GENÇ (Tunceli) – İçtüzüğe göre, bugün, sizin, Meclis Başkanvekilliğini temsil edecek bir niteliğiniz yok; çünkü, İçtüzüğe göre teşekkül etmemiş Başkanvekilisiniz. Eğer, Meclis Başkanı, bunu mahsus uzatıyorsa, sizin bu kürsüye çıkmamanız lazım; İçtüzüğe göre bir Başkanvekili olmadığınız için, sizin burada çıkaracağınız kanun da keenlemyekün addedilebilir. Bizim istediğimiz, Ahmet, Mehmet meselesi değil; anayasalar, içtüzükler, kanunlar yıkanarak suyu içilmek için yapılan kurallar değildir, bunların uygulanmak için yapılması gerekir. Rica ediyoruz, bu Meclisi bu hale çevirmeyin. Yani, burada herkes hakkına razı olsun. Bana göre, siz buraya Meclis Başkanvekili sıfatıyla çıkamazsınız.

Bunu belirtmek istedim efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) – Ne dediğinizi anlayamadık, bir daha tekrarlayın!..

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sende anlayış yoksa kabahat bende mi?!

İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) – Duyamadık!..

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, dünkü birleşimde de Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç, aynı konuda, yeri ve zamanı olmamasına rağmen, şahsımı da hedef alan, hukuksuz, mesnetsiz ve kastını aşan beyanlarda bulunmak suretiyle Genel Kurulu meşgul ettiler, bugün de meşgul etmeye devam ediyorlar. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Genç, kendi Başkanvekilliği döneminde de, mazereti olduğu zamanlarda bir başka başkanvekili arkadaşına kendi görevini devrettiğini hatırlayacaktır.

Ortaya çıkan bu durum karşısında, Genel Kurulu bilgilendirmek istiyorum. Anavatan Partisi ile Doğru Yol Partisinin, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki grup sayılarının eşitlenmesi üzerine, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, İçtüzüğün 12 nci maddesinin son fıkrasına göre, değişen oranları yeniden tespit etmiş ve aynı konudaki Doğru Yol Partisi Sayın Grubunun itirazını da dikkate alarak, İçtüzüğün 11 inci maddesine göre, gereği yapılmak üzere konuyu Danışma Kuruluna götürmüştür. Danışma Kurulunun çalışma usul ve esasları, İçtüzüğümüzün 19 uncu maddesinde gösterilmiştir. Buna göre, Genel Kurulda işlem yapılabilmesi için, Danışma Kurulunun oybirliğiyle alınmış bir önerisi, bu sağlanamaz ise, grup önerisinin Genel Kurula getirilmesi gerekmektedir.

Bu nedenle, henüz Genel Kurula gelmeyen bir konuda gereksiz tartışmalara girmek, Genel Kurulun çalışma düzenini bozmaktan öteye gitmez. Ayrıca, ben, bu kürsüde, siz değerli milletvekillerinin oylarıyla seçilmiş Meclis Başkanvekili olarak görev yapıyorum.

Değerli arkadaşlarım...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Biraz evvelki fevkalade güzel konuşmanıza teşekkür ederim; ancak, Meclis Başkanvekilliğiyle ilgili dengelemede özellikle yapmış olduğumuz itiraz, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı tarafından incelenmektedir. Danışma Kurulunda belli bir noktaya; yani, uzlaşma noktasına varılamamıştır; ancak, konunun, hukuk danışmanlarına sormak suretiyle çözümleneceğini ve daha sonraki bir toplantıda bu konunun yeniden müzakere edileceğini ifade etmişlerdir. Bu şekilde tashih edilmesinde fayda vardır.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bana bir ithamda bulundunuz.

İsterseniz kürsüden konuşayım.

BAŞKAN – Hayır efendim, yerinizden ifade edin.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bakın, İçtüzüğün 11 inci maddesinin ikinci fıkrası diyor ki: "Başkanvekillerinin ikisi, yüzde 50'den fazla milletvekili alan partiye verilir, geriye kalanlar da milletvekillerinin yapılan oranlamasına göre bulunur." Şimdi, Doğru Yol Partisi ile Anavatan Partisinin milletvekili sayısı eşit.

AHMET KABİL (Rize) – Oy fazlası var.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Oy fazlasını esas almıyor, milletvekili sayısını esas alıyor.

Mevcut uygulamalara göre kura çekilmesi lazım.

12 nci maddede de diyor ki: "Eğer, o nispetlerde değişiklik olursa, Meclis Başkanı derhal bunu Genel Kurula getirir."

BAŞKAN – Anlaşıldı efendim, istirahat buyurun...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir dakika... Daha bitmedi.

Ayrıca, Meclis Başkanlık Divanındaki hakkın kaybedilmesi halinde, bunun anında yürürlüğe girmesi lazım.

BAŞKAN – Efendim, Yüce Genel Kurul tekraren anladı. Çok teşekkür ediyorum. Ben de gerekli açıklamayı yaptım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani, Meclis Başkanı sizdeyse bile... Meclis Başkanı, zaten, Mesut Yılmaz'ın soruşturma önergelerini engelliyor, Meclis Başkanvekilliği konusunun buraya getirilmesini engelliyor; yani, şu Meclisi oyuncak haline getirmesinler, rica ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

Değerli milletvekilleri, gündemdışı ilk söz, Ahmet Taner Kışlalı suikastı ve gelişmeleri konusunda söz isteyen Sakarya Milletvekili Sayın Nevzat Ercan'a aittir.

Buyurun Sayın Ercan. (DYP sıralarından alkışlar)

II. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan’ın, Ahmet Taner Kışlalı suikastı ve gelişmelerine ilişkin gündemdışı konuşması

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Siyaset biliminin uzmanıydı, bilgisi kitaplara, özgün düşünceleri gazetedeki köşesine yansıyordu. Çoğulculuğu ve farklı olma hakkını özümsemişti. Bir sabah, ders vermek için fakülteye giderken, menfur cinayet, bu büyük kalemi susturdu. Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı artık aramızda yok. Olay, dalga dalga toplumun her katına yayıldı. İstikrarsızlığa, belirsizliğe ve kaosa giden yolları pekiştirdi.

Sayın milletvekilleri, bu büyük suikastı doğru okumak zorundayız. Komplo, vehim ve kutuplaştırma kokan yorumlara itibar etmemeliyiz. Hiçbir yorum ve ihtimal, perdenin arkasındaki gerçeğin yerine geçemez. Sonuca ve konjonktüre bakarak getirilen açıklamalar, kimseyi tatmin edemez. Devlet, bütün birimlerini harekete geçirmek, bombayı koyan ve koyduran eli, olayın arkasındaki kurumsal faili -her kimse- açığa çıkarmalıdır. Dış güçler mi, iç işbirlikçiler mi, marjinal örgütler mi?.. Bu suallere cevap verecek yegâne organ, devlettir. 2000'li yıllara giderken, binleri aşan faili meçhul cinayetler ülkesi olmak, demokratik hukuk devletinin sıfatı sayılamaz. Bu ayıp, Olof Palme misaliyle de geçiştirilemez. Aksi halde, devletin içindeki gizli el iddiası, giderek maşerî vicdanda kabul görür.

Menfur cinayetin sıcak etkileri sürerken, bağımsız yargının doruğunda, Yargıtaya ait resmî mekânda, görevli sıfatıyla değil, özel kişi olarak bir zat, basın açıklamasında bulundu. Başsavcı, can güvenliğinin tehlikede olduğunu söylüyordu. Can güvenliğini istemenin ne muhatabı ne usulü basın değildir; bunu en iyi bilecek kişilerin başında da, değerli savcılarımız gelir.

Muhterem milletvekilleri, basın bildirisi, zamanı, muhtevası ve üslubu düşünüldüğünde, anayasal organ olan cumhuriyet savcılığı, hukuk devleti ve demokrasimiz açısından talihsiz bir belgedir ve vehimler tarihine düşürülmüş çok kötü bir nottur. (DYP, MHP ve FP sıralarından alkışlar) Kan gölü, timsah gözyaşları, irtica, yalan, savaş, kandırma ve benzeri totaliter kelimelerle beslenen; ancak, özgürlük, insan hakları ve demokrasi gibi çağdaş kavramları, sansür anlayışıyla, metnin dışına kovan bu bildiriyle amaçlanan nedir? Millet, kamplara; eğilimler, kutuplaşmaya itilmek mi isteniyor?! Anayasada ve yasalarda yetkileri tarif edilen, sınırlanan başsavcı "sıfatıma dayanmıyorum" mücerret beyanıyla sorumluluğundan kurtulabilir mi?!

Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi, partileriyle, milletvekilleriyle, milletin meşru ve yegâne organıdır, haddini bilmeyenlerin ne tavsiyesine ve ne de ithamına muhatap olamaz. (DYP, MHP ve FP sıralarından alkışlar)

Bir üzüntümü ve makes bulacak tenkidimi dile getirmeyi millî bir borç sayıyorum. Savcının ithama maruz beyanına, millete ait Meclis kürsüsünden ilk cevabı verenin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Yıldırım Akbulut olmak gerekirdi. Suskun başkan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı olamaz. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; MHP ve FP sıralarından alkışlar) Temsil edemeyenlerin istifa gibi bir görevleri olduğunu hatırlatmaya bilmem gerek var mıdır. Bütün partilerin temsilcileri, evleviyetle liderler toplanıp, demokrasiye ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin manevî şahsiyetine yönelik tavırlara karşı müşterek bir deklarasyon yayımlamalıdırlar.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi, kendi yüce görevinin idrakindedir. Çağdaş Türkiye, evrensel hukuka ve insan haklarına doğru hızlı yürüyüşünü sürdürecektir. Milletin talepleri, Meclisin talepleridir.

Cumhuriyet de, özgürlükler de, hiçbir savaşa muhtaç olmaksızın payidar kalacaktır. Vehimlerin işgaline uğrayan zihniyetlerin, cumhuriyete ve millete verebilecekleri hiçbir şey yoktur. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) Dün geç değildi, bugün geç değil, yarın da geç olmayacaktır. Evrimin yolculuğu, devrimin de, vehmin de, darbenin de yolundan daima daha güvenli ve daima daha doğrudur. Hukuk ve demokrasiyle yoğrulmuş cumhuriyet ortak vatanımızdır.

Yüce Heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ercan.

Gündemdışı ikinci söz, İstanbul Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası ile Bakırköy Sümerbank Hazır Giyim Fabrikasının kapatılması kararı konusunda söz isteyen, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Şahin'e aittir.

Buyurun Sayın Şahin.

2. – İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin’in, İstanbul Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası ile Bakırköy Sümerbank Hazır Giyim Fabrikasının kapatılması kararına ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova’nın cevabı

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Sayın Başkan, Meclisimizin saygıdeğer üyeleri; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Hükümet, 2000 yılı bütçesini Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk etti; önümüzdeki haftadan itibaren Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmeye başlanacak.

Hiç şüphesiz, bu bütçe, ekonominin nereye gittiğini göstermesi bakımından da çok çarpıcı bir örnektir. Daha şimdiden 14,6 katrilyon lira açık veren bir bütçedir. Hükümetin öngördüğü gelir kaynakları da, başlıca iki kalemdir; vergi gelirleri ve özelleştirme gelirleri.

Hükümet, 2000 yılında, özelleştirmeden 5 milyar dolar; yani, 2,5 katrilyon lira civarında bir gelir ummaktadır. Hemen şunu belirteyim ki, bu hedefi yakalamaları, bu özelleştirme tatbikatıyla mümkün değildir.

Şimdi size, Özelleştirme Yüksek Kurulunun, bundan onbeş gün önce almış olduğu bir karardan bahsetmek istiyorum. Şimdi, Özelleştirme Yüksek Kurulu, Sayın Devlet Bahçeli, Sayın Yüksel Yalova, Sayın Recep Önal, Sayın Sümer Oral ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Kenan Tanrıkulu'nun katılımıyla, onbeş gün önce, Sayın Başbakanın başkanlığında toplandı ve bir karar aldı. Ne yapıyorlar?

İstanbul-Beykoz'da bulunan, yüzseksen yıllık ve Beykoz'un, âdeta, simgesi haline gelmiş olan Beykoz Deri ve Kundura Fabrikasının 1 Kasım itibariyle kapatılmasına... Yine, Sümer Holding'e bağlı -bu da Sümer Holding'e bağlıdır- Bakırköy'deki, yakın bir zamana kadar, 1986 yılına kadar dokuma fabrikası olarak faaliyet gösteren; ama, şimdi, hazır giyim sanayii olarak çalışmalarına devam eden fabrikanın da yine 1 Kasım itibariyle kapatılmasına...

Ee, ne olacak kapatılacak da? Her iki fabrikanın da, bir tanesinin İstanbul Teknik Üniversitesine, bir diğerinin de Galatasaray Üniversitesine tahsisine... Peki, ne kadar para alacaksınız?

Değerli arkadaşlarım, bakınız, Beykoz Deri ve Kundura Fabrikasının arazisi 183 dönümdür -sordum, araştırdım- 150 trilyon lira değerindedir, sadece arsa bedeli. Bakırköy'deki fabrikanın arazisi 97 dönümdür; o da şu andaki rayiçlere göre 50 trilyon liradır. Yani, sadece arsası 200 trilyon lira eden bir varlık, devletin varlığı. Şimdi, bunu, özelleştirme adı altında, bir tek kuruş almadan iki tane üniversiteye tahsis ediyorsunuz. Allahaşkına, bunun neresi özelleştirme?! Siz, hükümet olarak, meteliğe kurşun atıyorsunuz; uçan kuşa borcunuz var; bütçeniz 14,6 katrilyon lira açık vermiş; üstelik, 15 Ekimde memurlara ödediğiniz maaşı, deprem gelirleriyle ödediğinize dair konu günlerce konuşulmuş. Siz, ulufe mi dağıtıyorsunuz Allahaşkına?! Böyle özelleştirme olur mu?!

Özelleştirmenin iki tane işlevi var: Bir, zarar eden kuruluşların zararından devleti kurtarmak ve bir de bunları paraya çevirerek ekgelir elde etmektir. Siz, sadece arsası 200 trilyon lira tutan iki tane fabrikayı, üzerindeki mütemmim cüzlerle birlikte üniversitelere, iki tane üniversiteye -hangi ölçüye göre verdiniz, neden bu üniversiteler seçildi, onu da anlamak mümkün değil- tahsis edeceksiniz, bir tek kuruş para almayacaksınız. Üstelik, önce, bunu, Maliye Bakanlığına, Sümer Holdingin vergi borçları sebebiyle devrediyorsunuz, vergi borçlarını da siliyorsunuz. Bakın şu çifte zarara. Vergi borçlarından dolayı zarar, bunları parasız vermenizden dolayı zarar. Böyle özelleştirme olmaz. Bu, işin ekonomik boyutu. Bir de sosyal boyutu var.

Bakınız, Beykoz Deri ve Kundura Fabrikasında 736 işçi çalışıyor ve şu anda, askeriyenin botları, orada, tezgâhlarda imal ediliyor, 230 000 tane sipariş alınmış, çalışıyor. Bakırköy'deki Sümerbank Hazır Giyim Fabrikasında, tesislerinde, şu anda, emniyet teşkilatımızın gömlekleri dikiliyor, pantalonları dikiliyor; İngiltere sipariş vermiş, bu siparişlerle ilgili kumaşlar tezgâhlarda.

Şimdi, böylesine çalışan iki tane fabrikayı, bilâbedel üniversitelere tahsis ediyorsunuz. Peki, bu işçiler ne olacak? Bakırköy'de de 950 insan çalışıyor. Ne olacak bu işçiler? Devletin görevi, sosyal devlet olmasının yanı sıra bu işçilerin de durumunu gözetmektir. Ne olacak bu insanlar?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, tamamlayın efendim.

Buyurun.

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Sayın Başkan, bitiriyorum.

Ayın 1'inden itibaren, önümüzdeki pazartesi gününden itibaren bu işçiler sokaktadır.

Bakın, 2 000'e yakın işçidir; aileleriyle birlikte, bu, en azından 10 000-15 000 insan eder; bunları sokağa dökmek sosyal devlet anlayışıyla bağdaşır mı? Hem özelleştirme adı altında yağma yapıyorsunuz; bu, özelleştirme modeli falan değil, al gülüm ver gülüm modelinden başka bir şey değildir. Sayın Bakanım -burada, zannediyorum, biraz sonra, gelecek, açıklama yapacak- lütfen bu konuyu bir kez daha tezekkür edin. Böyle özelleştirme olmaz, bu özelleştirme kararınızı yeniden gözden geçiriniz, bundan geri adım atınız. Eğer gerçek anlamda bir özelleştirme yapacaksanız, bu insanları, burada çalışan işçileri de düşünmek zorundasınız. Eğer bunu bedava veriyorsanız, verin buradaki işçilere, çalıştırsınlar. Mademki, paraya ihtiyacınız yok, bedava veriyorsunuz, işçiler çalıştırsınlar; hem bu insanlar aç kalmasınlar, bir işleri olsun hem de ekonomi bundan fayda sağlasın.

O bakımdan, Sayın Hükümetten ve özellikle özelleştirmeden sorumlu Sayın Devlet Bakanımızdan, bu hususu yeniden gözden geçirmesini, ekonominin geçmişten kalma böylesine iki dinamiğine sahip çıkmasını ve aynı zamanda, orada çalışan işçilere de, emekçilere de sahip çıkmasını istirham ediyorum ve Fazilet Partisi Grubu olarak da, bu işin takipçisi olacağımızı bilmenizi istiyoruz.

Saygılar sunuyorum efendim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şahin.

Gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere, Devlet Bakanı Sayın Yüksel Yalova; buyurun.

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Muhterem Başkanım, muhterem milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bana, yaptığımız işlemlerle, aldığımız kararlarla ilgili, Yüce Meclise bilgi sunma olanağı tanıdığınız için, hepinize teşekkür ediyorum; Sayın Mehmet Ali Şahin arkadaşıma da özellikle teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, hukukun, yaklaşık ikibinbeşyüz yıldan bu yana geçerli bir ilkesi vardır "yargılamadan önce, karşı tarafı dinle" denilir bu ilkede. Değerli arkadaşım, yargılamadan önce, karşı tarafı, yani bizi dinleseydi, lütfedip o konuda kendisine bilgi sunmamıza izin verseydi, biraz önce dinlediğim konuşmadaki yanlışlıklara düşmezdi. "Yağma" tabiri "al gülüm ver gülüm" tabiri, benim yanıtlayacağım tabirler değil; ama "böyle özelleştirme olmaz" yargısını yanıtlamak zorundayım.

Bir kere, eğer "bu özelleştirme, İstanbul'da, Bakırköy'de olmaz, Beykoz'da olmaz, Galatasaray Üniversitesine, İstanbul Teknik Üniversitesine verilirse olmaz" yargısı doğruysa, aynı mantığın başka işlemler için de geçerli olduğunu kabul etmek zorundayız mantığın gereği olarak. Burada mıdır, heyetiniz arasında var mıdır bilmiyorum; ama, yine, Fazilet Partisi Milletvekilimiz Sayın Elkatmış –herhalde, burada, bizim yaptığımız işlemleri anlatacaktır– özelleştirme kapsamındaki bir kuruluşun gayrimenkulünün Nevşehir Belediyesine devredilmesiyle ilgili talebini, ricasını bana ilettiği vakit "ben, Refahyol döneminde buna muvaffak olamadım" deme nezaketini de göstermişti. Ben, belediyenin hangi partiye bağlı olduğunu düşünmeksizin, Nevşehir İlinin kaderini değiştirecek olduğu düşüncesine katıldığım için sayın milletvekilimizin, hiç, orada şu standart, burada bu standart demeksizin, aynı mantıkla, Nevşehir İline, İl Özel İdaresine ancak hukuken teknik olarak devredebildiğimiz için; daha sonra da, orada, içinde sanayi fuarı düşüncesi vardı, Nevşehir Sanayi Odasının, Ticaret Odasının, belediyenin yine aynı şekilde düşüncesi vardı, hepsi birleşti; ben, aynı mantıkla, Galatasaray ve İstanbul Teknik Üniversitelerine devir işlemlerinde takip ettiğim mantık ve usulle, Özelleştirme İdaresinden, bu imkânı Nevşehirlilere tanıdım. Şimdi, burada böyle özelleştirme olmaz mantığı doğruysa, o zaman, orada da olmaz mantığının doğru olması lazım; ama, benim tabiî görevim, Yüce Parlamentoya, Yüce Heyetinize önce bilgileri sunmak, daha sonra adalet anlayışınıza sığınmak.

İzin verirseniz, ben, önce Sümer Holdingle ilgili göstergeleri dikkatlerinize sunmak istiyorum. 11.9.1987 tarihinde, Holding, Bakanlar Kurulu kararıyla kapsama alınmıştır. Kapsama alınma tarihi itibariyle, işçi ve memur toplam personel sayısı 39 136'dır; bugün itibariyle, toplam personel 11 099 kişiden ibarettir.

Kapsama alınma tarihinden bugüne kadar 14 adet işletmenin özelleştirilmesi gerçekleşmiştir. Bu özelleştirmelere muhatap işçi sayısı toplam 4 456 kişidir. 3 adet işletmesi tasfiye edilmiştir. Yine, kamu kurum ve kuruluşlarının ihtiyacına binaen 1 adet şirket Sanayi Bakanlığına devredilmiş, 7 adet işletme de, 2'si Türkiye Büyük Millet Meclisine -Yıldız ve Hereke- 2'si Sanayi Bakanlığına -Isparta Halı ve Pertek Sümer Halı kapsamında- 2'si Tekel Genel Müdürlüğüne -Taşköprü, Gemlik- 1 tanesi de TÜBİTAK'a -Bursa SAGEM araştırma-geliştirme- olmak üzere devredilmiştir. Bu işlemler sırasında toplam 811 işçi devredilmiştir. 1 019 memur, 4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesi gereği diğer kamu kurum ve kuruluşlarına devredilmiştir.

Holdingin kapsama alınmasından bu yana, sermayesi, ihtiyaçları doğrultusunda çeşitli tarihlerde artırılmıştır. Bugünkü sermaye tutarı 150 trilyon liradır. Bugüne kadar Özelleştirme İdaresinden aktarılan para tutarı 110 trilyondur. Sadece yılbaşından ekim ayı sonuna kadar aktarılan para yaklaşık 43 trilyon liradır. Aktarılan bu tutarların, aktarıldıkları tarihler itibariyle geçerli döviz kuru üzerinden karşılığına baktığımızda, sayın milletvekilleri, 1,4 milyar ABD Dolarıdır ki, bugünkü kurla tarif edersek 675 trilyon liraya gelmektedir.

Ben, önce, Bakırköy'le ilgili size bilgi sunmak istiyorum. Bakırköy'ün üretim durumuna baktığımızda, 1997 yılında 999 907 adet, 1998'de 767 083 adet, ama, Ağustos 1999 sonu itibariyle 369 367 adet... Neredeyse yüzde 50 inmiş. Beykoz, sırasıyla, 861 000, 494 000 ve bugün Ağustos 1999 itibariyle üçüncü yılın sonunda 160 094 adede inmiş.

Burada, Sayın Mehmet Ali Şahin arkadaşımın, aslında, bize sorması gereken bir diğer işletme devri de vardı; o da Kayseri'dir. İzin verirseniz, onunla ilgili de size bilgi sunacağım biraz sonra.

Sayın milletvekilleri, satış durumuna baktığımızda... Bakırköy İşletmesi 1997 yılı 1 790 857 000 000, 1998'de 6 209 383 000 000, 1999 yılı ağustos ayı itibariyle 697 246 000 000; yani, yaklaşık, hemen hemen onda 1'e düşme var.

Beykoz İşletmesi 5 713 362 000 000, 1998 yılı 13 658 731 000 000, 1999 yılı ağustos sonu 906 216 000 000; yani, onbirde 1'e inmiş satış durumu.

İstihdam durumuyla ilgili, elbette düşünmemiz gerekiyor. Biz, Özelleştirme Yüksek Kurulunun, Sayın Başbakanımızın başkanlığında 12 Ekimde yaptığı toplantıda aldığımız kararını, yaklaşık altı aylık bir çalışma sonrası takdim ettik Yüksek Kurula. Nakledilecek personele ilişkin şöyle bir önerimiz oldu Özelleştirme Yüksek Kuruluna: Bakırköy'de ilk durumdaki işçi sayısı 920, Beykoz'da 730, Kayseri'de 497. Kıdem tazminatı ödenerek ayrılan işçi sayısı Bakırköy'de 2, Beykoz'da 1, Kayseri'de 79. Toplam işçi sayısı, Bakırköy'de 918, Beykoz'da 729, Kayseri'de 418 olmak üzere, üçünde toplam 2 065. Bunlardan emekliliğe hak kazanan işçi sayısı toplamına bakıyoruz; 245, geri kalan işçi sayısı 1 820. Bunlardan 36'sına hastanelerin ihtiyacı var. 150'sini Bakırköy'de Galatasaray Üniversitesine, 148'ini Beykoz'da İstanbul Teknik Üniversitesine, 159'unu da Kayseri'de Erciyes Üniversitesine vermeyi planlamışız, toplam 457. Ayrıca, 98 işçiye, yine aynı oranda ihtiyacımız var. Holding işyerleri ile diğer kamu kuruluşlarına, nakil yoluyla, hiçbir işçiyi sokakta bırakmadan, işsiz bırakmadan -ama, işçilerle görüşerek, sendikayla görüşerek, rızalarını alarak- Bakırköy için 609, Beykoz için 366, Kayseri için 254 -ki, orada, Aksantaş adlı, yine bize ait bir kurum var- olmak üzere, sonuçta, geri kalan 1 229 işçimizi de yerleştirmeyi planlıyoruz.

"1 Kasım tarihinde kapatılacaktır" sözü teknik, hukukî bir lazime. Biraz önce, Türk-İş Başkanı Sayın Bayram Meral'e de ifade ettim. Bugüne kadar, Beykoz'la ilgili meseleleri, İstanbul Milletvekili Sayın Emre Kocaoğlu yürüttü, arkadaşlarımızla görüşmelerde köprü oldu. Biz şunu söyledik: Bu, bir durum tespitidir; yani, 1 Kasım 1999 tarihinden itibaren mevcut malî durumu, bu Özelleştirme Yüksek Kurulu kararı çerçevesinde yapılacak işlemlerin durumunu tespitten başka hiçbir anlam ifade etmemektedir. Buradan, Yüce Heyetinizin huzurunda söylüyorum. 1 Kasımdan itibaren demiyorum sadece, daha sonraki tarihlerde de bir işçiyi fabrikaya almamak, sokağa atmak gibi bir düşünceyle yola hiç çıkmış değiliz; tam tersine, gerek Yüce Heyetinizin tasvip buyurduğu hükümet programında gerekse koalisyon protokolünde de ifadesini bulduğu gibi, meselenin sosyal boyutuna daha bir önem verme zorunluluğunu düşünerek hareket ediyoruz. Ayrıca, bölgesel kriterleri son derece kale alıyoruz. Örneğin, güneydoğudaki, doğudaki bazı kurumların bölge itibariyle ifade ettikleri fonksiyonlarını kale alıyoruz.

Bakırköy ve Beykoz'la ilgili iki üniversitenin seçilmesinde de hangi kriterleri önümüzde bulduğumuzu ve neye göre karar verdiğimizi de arz etmek isterim.

Mehmet Ali Şahin arkadaşımın dediği gibi, eskiden, oradaki üretimimizi askeriye alırmış, jandarmamız alırmış, emniyetimiz alırmış; ama, son yıllarda, onlar da, kendi kurum yaklaşımı itibariyle, haklı olarak, İhale Kanunuyla bu ihtiyaçlarını karşılamaya başladıktan sonra, tek ve büyük müşterimiz olan bu kurumlar da devreden çıkınca, ne yazık ki, biz, serbest piyasa ekonomisi kuralları çerçevesinde piyasaya mal satmak durumunda kalmışız.

Üretilen mallar, söylediğiniz gibidir. O konuyla ilgili olarak, şimdi, size bir rakam vereyim. Yıl sonuna kadar siparişimiz var. Aldığımız siparişlerin toplamı 43 trilyon lira. Buna mukabil, bu rakam, 1998 yılı için 59 trilyon imiş, o da düşmüş. 43 trilyon liralık sipariş olmasına rağmen, sadece işçi ücreti olarak yıl sonuna kadar ödenmesi gereken 55 trilyon lira. Buna, memur ücreti olan 8 trilyon TL'yi daha eklerseniz, toplam 63 trilyon lira personel gideri ödeyeceksiniz; aldığınız sipariş toplamı 43 trilyon. Bu durumda, diğer hiçbir gideri, hammaddeyi, enerjiyi, yardımcı malzemeyi, üretim yapabilmek için gerekli olan daha ne varsa, hiçbirini dikkate almadığınız takdirde dahi 20 trilyon açığınız var.

Sayın milletvekilleri, Türk-İş ile Kamu-İş arasında yapılan toplusözleşmelerle, holding bünyesinde ortalama aylık işçilik maliyeti 650 000 000 Türk Lirasına gelmiştir. Buna, toplam üretim içerisinde işçilik payı olarak bakılırsa, 1998 yılı itibariyle, yüzde 80 civarında gerçekleştiği görülmektedir. Bugünkü sipariş değerleri ve işçilik ücreti olarak değerlendirdiğimizde, toplam üretim içerisinde işçilik payının yüzde 100'ü aşacağı görülmektedir. Buna, demin arz ettiğim gibi hammaddeyi, enerjiyi, yardımcı diğer malzemeleri de eklediğiniz vakit bu tablonun ne anlama geldiği izahtan vareste. Holding çalışanlarından 25 yılını doldurarak emekliliğe hak kazanan bir işçiye ödenen kıdem tazminatı tutarı, 1997 yılının ocak ayında 1,3 milyar TL iken, 1999 yılı temmuz ayı itibariyle 8,6 milyar TL'ye yükselmiştir. Holdingin halihazırdaki toplam kıdem tazminatı yükü, 59 trilyon liradır. Holdingin 1998 yılı dönem zararı 52 trilyon liradır, 1999 Ağustos ayı itibariyle ulaşılan zarar tutarı 37 trilyon liradır, birikmiş zararı ise 68 trilyon liradır. Holdingin bugün için toplam vergi borcu, artan gecikme zammı dahil 87,5 trilyon TL'ye çıkmıştır, tecil talebiyle bu rakam 101 trilyon TL'ye ulaşmıştır.

Değerli arkadaşımın bahsettiği 200 trilyon, benim, şahsen, keşke olsa diye bakabileceğim bir rakam. Beykoz'da 172 dönüme yakın bu arazinin yaklaşık yüzde 40 civarında olan bir bölümü sit alanıdır. Dolayısıyla, ben, ilk bu projeyle karşılaştığımda, burayı satalım, iyi bir turizm merkezi olsun, başka benzer şeyler olsun gibi düşünmüştüm. Yüzde 40'ı sit alanı olan bir arazinin müşteri karşısındaki konumu, bu alanın uzmanları tarafından çok açık bilinir. Dolayısıyla, yapılaşma izni var, öngörünüm alanı var, boğazın durumunu düşünürseniz. Biz, bu yerleri iki üniversitemize vermedik. Sonuçta, devletin malı yine devlette kaldı. Biz, bunları Maliye Bakanlığına verdik. Maliye Bakanlığı, bu iki üniversitemize 49 yıllığına kullanma hakkı olarak tanıdı. Buna mukabil, biraz önce arz ettiğim, 101 trilyon, eğer tecil talebi gerçekleşirse; ama, bugün için ödüyorum derseniz, ödemeniz gereken 87,5 trilyonu da düşünürseniz, bu iki araziyi, bu yolu izlemeden Özelleştirme İdaresince satışa çıkardığınızda, varsayalım ki, Mehmet Ali Şahin arkadaşımın arzuladığı, benim de katıldığım o 200 trilyon gerçekleşmiş olsa bile -ki mümkün değil- bizim yaptığımız hesaplara göre, en fazla 100 milyon doları bulabilir denildi. Yanılabiliriz; ama, sonuçta, 101 trilyon lirasını peşin öderseniz, size peşin öderlerse -ki ödemeyecekler- üç dört yıllık takvim içerisinde ancak orayı satabiliyorsunuz, piyasanın fiiliyatı bunu gerektiriyor. Siz peşin ödemek isterseniz, 87,5 trilyon lirasını Maliye Bakanlığına vergi borcunuz için ödeyeceksiniz; tecil talebinde bulunursanız, 101 trilyonu vereceksiniz. Yani, iki araziyi satmış olacaksınız; elde edebileceğiniz en yüksek rakam gerçekleşmiş rakam olsa dahi, onu da Maliyeye vereceksiniz. Denilebilir ki, Maliye para kazanacak. Onu da düşündük. Sonuçta, biz dedik ki, devletin arazisi devletin elinde kalsın, buraya da iki tane üniversitemiz...

Beykoz için, İstanbul Teknik Üniversitesinin yanı sıra Boğaziçi Üniversitemiz de talepte bulunmuştu. Boğaziçi Üniversitemiz, hakikaten, 300 küsur dönüme sıkışmış üniversitemizdir, yer durumunun mutlaka düşünülmesi gerekir.

Ben, şimdi size, Galatasaray Üniversitesi ile İstanbul Teknik Üniversitesi buralarda ne yapmayı önermiş, onu arz edeyim: İstanbul Teknik Üniversitesi, hazırlamış olduğu raporda, yüksek lisans ve doktora eğitimi ile bilimsel ve teknoljik üst düzey araştırma faaliyetlerini entegre ederek oluşturacağı yeni organizasyonda, Beykoz Kampusunda, Geniş Tabanlı Yüksek Düzey Sayısal Hesaplama ve Bilgi İşlem Ulusal Merkezi, Bilişim Enstitüsü, Moleküler Biyoloji ve Genetik Mühendisliği Araştırma Enstitüsü, Deniz Araştırmaları Merkezi, Gıda Kalite Kontrolü ve Teknolojisi Geliştirme Merkezi, Mekatronik Araştırma Enstitüsü, Titreşim ve Akustik Araştırmalar Merkezi, Yapım Yönetimi ve Teknolojileri Merkezi, İnsan Kaynakları Geliştirme ve Araştırma Merkezi, Malzeme Karakterizasyon Merkezi, Polimer Bilim ve Teknoloji Enstitüsü, Uzay Teknolojileri ve Uzaktan Algılama Merkezi, GSP Araştırmaları Merkezi ünitelerinin yer alması öngörülmüştür. Biraz daha ar-ge çalışmalarıyla ilgili projeleri var.

Bunun yanı sıra, Galatasaray Üniversitesi de, sanıldığı gibi özel üniversite değildir. 1999 Malî Yılı Bütçe Kanununun 64 üncü maddesi çerçevesinde belirlenecek bedel üzerinden, holdingin vergi borçlarına mahsuben, Maliye Bakanlığına, Galatasaray Üniversitesine devretmişiz. Galatasaray Üniversitesi de, katma bütçeye tabi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Devamla) – Teşekkür ederim.

...kamu tüzelkişiliğine sahip bir üniversitemizdir. Türkiye Cumhuriyeti hükümeti ile Fransa Cumhuriyeti hükümeti arasında 14.4.1992 tarihinde imzalanan uluslararası anlaşmayla Galatasaray Eğitim ve Öğretim Kurumunun oluşturulduğu, bilahara çıkarılan 1.6.1994 tarih 3933 sayılı Kanunla devlet üniversitesine dönüştürüldüğü ifade edilmiştir.

Üniversitenin, ülkemizi global hedeflere ulaştırmak için gereken bilimsel, teknolojik ve kültürel yapılanmayı gerçekleştirme ve eğitim, öğretim standartlarını gelişmiş ülkeler seviyesine yükseltmek için büyük sorumluluklar üstlenmesinin gerekli olduğunu ve Fransa'yla yapılan anlaşma çerçevesinde, Galatasaray Üniversitesinin, mekan sorununun çözümlenmesi şartıyla, yükümlendiği o fonksiyonları ifa edebileceğini gördük. Dolayısıyla, üniversite, halihazırda 2 000 lise, 1 500 lisans, 400 lisansüstü düzeyinde öğrenciye; 190 öğretim üye yardımcısı ve 500 idarî personel mevcudu ile sınırlı bir yerleşim alanına sahiptir.

Şimdi, bu iki kritere bakarak son bir değerlendirme yaptığımızda, biz, Özelleştirme Yüksek Kurulunun kararıyla 12 Ekimde bu iki araziyi iki devlet üniversitesine tahsis ederken, bir holdingin biriken, ama daha önemlisi, üç ay sonra, beş ay sonra daha da büyüyecek olan, daha daha önemlisi -hassasiyetinize yürekten katılırım- üç ay, beş ay, altı ay sonra, eğer şurada hiçbir işlem yapmazsak ya Özelleştirme İdaresi Başkanlığından her yıl 20, 30, 40 trilyon lira vereceğiz ve orada sınırlı sayıda kalan işçimizin statüleri devam edecek ya da bu işçilerimizi yine holdingin diğer işyerlerine karşılıklı görüşmeyle ve diğer kamu kuruluşlarına yerleştirmek suretiyle her yıl trilyonlarca liralık kanayan yarayı durdurmuş olacağız. Artı, Maliyeyle olan bu ilişki çözümleneceği için, 87,5 trilyon bugün gözüken ki, vergi cezalarını bilirsiniz, uygulanan ceza oranını bilirsiniz, ödenmedikçe gittikçe katlanarak artık hiç ödenemez hale geldiğini de bilirsiniz. Bu çerçevede, şunu temin ederim sayın milletvekilleri: Beş ay sonra, oradaki işçiler, kâğıt üzerinde hangi rakama müstahak olurlarsa olsunlar, holdingde para olmayacağı için, halen Özelleştirme İdaresine el açarak bir yıldır ancak zarurî işlerini yapabilir durumda olduğu için, üretim -dediğim gibi- geçen seneye göre onda 1'e düştüğü için, onbirde 1'e düştüğü için her iki işletmemizde, holding, başına kimi genel müdür getirirseniz getirin, yönetim olarak kimi atarsanız atayın, mevcut şartlar içerisinde, mevcut üretim teknolojisi karşısında, mevcut piyasa koşulları karşısında üç ay, beş ay sonra hiçbir işçisine para ödeyemez -haydi devlete olan borcu kalsın diyebilirsiniz; ama, işçisine para veremez- hale gelecek ve o zaman esas sosyal mesele başlayacak.

Buradan bir kez daha ifade ediyorum. 1 Kasım tarihli karar, hukukî bir lazimedir. Pazartesi, salı ve devamında işçilerle, işçi temsilcileri ile kurum yöneticileri arasında, işçilerimizin holdinge bağlı diğer işyerlerine gidip gitmeyecekleri meselesini, razı olup olmayacakları meselesini müzakere edecekler; arz ettiğim gibi, bir kısmını üniversitelere vereceğiz, kamu kuruluşlarına yerleştireceğiz; emeklilik hakkını alanların -zaten kendi talepleriyle aldılar- paraları ödenecek; eğer "başka türlü hiçbir çözüme yanaşmayız; bu iki müessese böylece kalsın, devletin alacağı 100 trilyonları geçsin; Özelleştirme, bize, her sene 50 trilyon daha para versin, bizim durumumuz burada böyle sürsün; burası para kazanmasa bile, her sene 30-40 trilyon zarar etmeye devam etsin" derlerse, işte, o zaman işçiler hakkında işten çıkarma kararını vermek durumunda kalacağız. Durum bundan ibarettir.

Ben, Mehmet Ali Şahin arkadaşıma bir kez daha teşekkür ediyorum. Sayın Başkanıma da hoşgörüsü nedeniyle şükranlarımı arz ediyorum. Zaten, bu Özelleştirme Yüksek Kurulu kararı verilir verilmez, konuyla ilgili elimde bulunan dosyanın benzerinin her bir sayın milletvekilimize takdimi konusunda Özelleştirmeye talimatımı vermiştim. Sanıyorum, birkaç gün içerisinde, elinizde bu rakamların birkaç yıllık mukayeseli bir şekilde bulunmasını arzuladığım için, takdim edeceğim.

Dediğim gibi, Kayseri'de de hiçbir sorunumuz yok. 150 civarını Kayseri Üniversitesi alacak. Kayseri'de ticaret odasından sanayi odasına, esnaf odalarına kadar herkes teşekkür etmektedir. İşçi sendikasının da söylediğim formül nedeniyle 403 işçisi yerleştirildiği için, orada da bir problem yoktur. Yüce Heyetiniz tarafından konuyla ilgili eğer yanıtlamamı emredeceğiniz husus olursa, onları da ayrıca yanıtlamaya hazırım.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun efendim.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Sayın Başkanım, kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi açısından iki cümle kullanmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun efendim, dinliyorum.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Her iki fabrika da, zarar etmemiş, zarar ettirilmiştir. Bu yapılan özelleştirme, diğer bölgelerde yapılan özelleştirmeye benzememektedir. Diğer yerlerde devir yapılıyor -Sayın Bakan da öyle söyledi- burada fabrika kapatılıyor. Diğer özelleştirmelerle farkını belirtmek için söyledim ve üstelik Sümer Holdingin tüm Türkiye'deki vergi borçlarını bu iki fabrikaya ödetmek gibi bir durum demin ortaya çıktı. Bu iki fabrika da, eğer özel gayret gösterilmezse, kâr edecek fabrikadır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

Gündemdışı üçüncü söz, GAP'ın Karadeniz limanlarına bağlanması konusunda söz isteyen Rize Milletvekili Sayın Ahmet Kabil'e aittir.

Buyurun Sayın Kabil. (ANAP sıralarından alkışlar)

3. – Rize Milletvekili Ahmet Kabil’in, Diyarbakır-Bingöl-Erzurum-Rize demiryolu ve bu yolu Batum’a bağlayacak olan Trabzon-Batum demiryolunun yapımına ve bu suretle GAP’ın Karadeniz limanlarına bağlanmasına ilişkin gündemdışı konuşması

AHMET KABİL (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1970'li yıllarda, GAP'ın pazarı olarak Akdeniz ülkeleri düşünülmüş, bu ihracatın da Mersin Limanından yapılması planlanmıştı; ancak, son yıllarda, Avrupa Birliğiyle olan ilişkilerimiz göstermiştir ki, GAP ürünlerinin Avrupa pazarlarında değil, Karadenize kıyısı olan ülkelerde pazarlanması zorunluluğu vardır. Bu nedenle, Diyarbakır, Bingöl, Erzurum, Rize demiryolu ve bu yolu Batum'a bağlayacak ve etütleri yapılmış olan Trabzon-Batum demiryolu yapımının artık gündeme gelmesi gerektiği kanaatimi Yüce Meclise sunmak için söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, 19 hidroelektrik santralı, 22 barajıyla Dicle ve Fırat'ın yılda 50 milyar metreküp suyuna dizgin vuran GAP, dünyanın en büyük 10 projesinden biridir. Türkiye için büyük önemi olan bu dev proje, 1990'lardan sonra yapılan master planları doğrultusunda tarım, enerji ve altyapı sektörlerine gerekli kaynak aktarılamadığından her yıl için tespit edilen hedefler tutturulamamıştır.

55 inci hükümet döneminde başlatılan yatırım hamlesi kapsamında GAP master planı yeniden revize edilmiş, 2070 yılında bitirilmesi yerine 2010 yılında bitirilecek şekilde aksiyon planları hazırlanmış ve her yıl için (1999 fiyatlarıyla) 787 trilyon ayrılması Bakanlar Kurulunca kabul edilmiştir. Ancak, tamamen siyasî ve hayalî, uydurma gerekçelerle 55 inci hükümet, başarıyı kıskanan bazı partilerce düşürülmüş, siyasî istikrarsızlık başlamış, bütçe dengeleri bozulmuş, hem bu dev projenin hem de Türkiye'nin önü kesilmiştir; ama, inanıyorum ki, 57 nci hükümet bu projeye duyarlık gösterecek, bozulan dengeleri tekrar sağlayacaktır.

Benim, bugün, ısrarla üzerinde durmak istediğim husus, bu dev projeyle üretilecek ürünlerin pazarlanmasını sağlayacak demiryolu, karayolu ve ihracat limanlarının bir bütün olarak projelendirilmesi gereğidir.

1,7 milyar dekar arazinin sulanmasıyla yılda elde edilecek 23 milyon ton bitkisel ürüne ilaveten (1997 yılı fiyatlarıyla) hayvansal ürün, orman ürünleri, su ürünleri ve diğer bitki türlerinden elde edilecek gelir, yılda yaklaşık 663 trilyon liradır. Bütün bu ürünlerin pazarlanmasını sağlamak, en az bu proje kadar önemlidir.

Avrupa ülkeleri, tarım ürünleri ihtiyaçlarını, kalitesiz de olsa, pahalı da olsa, özel kriterlerine -yani, inanç birliğine- göre kendi aralarında tedarik edeceklerdir. Kuzey Afrika ülkeleri de onların pazar alanı içerisindedir. Dolayısıyla, GAP için, hatta, Türkiye için en önemli pazar, Karadeniz ülkeleri; yani, Rusya, Ukrayna, Moldavya, Romanya, Azerbaycan, Gürcistan ve diğer Türk cumhuriyetlerinde 600 milyon insanın yaşadığı bölgelerdir.

Bu nedenle, geç kalmadan, GAP bölgesini Karadenizin on limanına bağlayacak Diyarbakır-Erzurum-Rize ve Trabzon-Batum bağlantılı demiryolu etüt çalışmaları başlatılmalı, mevcut karayolu iyileştirilmeli, hatta, duble yola çevrilmelidir. Bugün için acil olan, bu projeyi beklemeden Hopa Limanını Gürcistan'a bağlayacak 25 kilometrelik yolun yapılmasıdır.

Karadeniz limanları GAP'a uzak değildir. Diyarbakır-Mersin 595 kilometre, Diyarbakır-Rize ise 538 kilometredir. Rize-Erzurum yolu 214 kilometredir. Bu yolların yapılmasıyla, Doğu, Güneydoğu ve Karadeniz Bölgelerinin ticaretinin gelişmesi ve ekonomik olarak birlikte kalkınmalarının yanında, birbirlerine ilgisiz kalmış bu bölgelerin Türkiye'deki diğer bütün bölgelerle kültürel farklılıkları da son bulacaktır; bölgeler arasında arzu edilen işbirliği sağlanacak ve her alanda dengeler korunacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın lütfen.

AHMET KABİL (Devamla) – Ayrıca, yollar yapıldığında, sabah saat 07.00'de Erzurum'dan hareket eden bir Erzurumlu, saat 09.30'da, yeşillikleriyle, akarsularıyla, deniziyle Türkiye'nin turizm cenneti olan Rize'de olacak ve aynı gün, akşam, tekrar evine dönme imkânı olacaktır. Yani, Doğu Karadenizi Anadolu'nun hizmetine açmış olacağız.

Netice olarak, GAP'ın yüzde 8'i ile yüzde 10'u maliyetinde yapılacak bu yollar GAP'ın garantisi ve sigortası olacak. Anadolu'yu limanlara, Türk cumhuriyetlerine ve dünyaya açacaktır. Yapılmadığı takdirde, GAP gibi dev bir projenin bütün güçlüklerini yenerek en iyi bir şekilde, örnek bir mühendislik çalışmasıyla bu hale getiren Türk insanının, emekleri iyi değerlendirilmemiş olacak, emeğine, becerisine yazık olacak diyorum.

Yüce Heyetinizi ve dinleyen herkesi saygıyla selamlıyorum. (ANAP, DSP, FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kabil.

Değerli milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Komisyondan istifa önergesi vardır; okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – İstanbul Milletvekili Necdet Saruhan’ın, Anayasa Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/46)

27.10.1999

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

18 Ekim 1999 günü ameliyat olmuş bulunmaktayım. Tedavimin uzayabileceği nedeniyle, TBMM Anayasa Komisyonundaki üyelik görevimden istifa ediyorum.

Bilgilerinize arz ederim.

Saygılarımla.

Necdet Saruhan

İstanbul

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

Anayasa Komisyonunda boş bulunan ve Demokratik Sol Parti Grubuna düşen bir üyelik için, Ankara Milletvekili Sayın Tayfun İçli'nin aday gösterildiğine dair bir tezkere vardır; okutuyorum:

III. – SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ

1. – Anayasa Komisyonuna Üye Seçimi

27.10.1999

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Demokratik Sol Parti Grubunun Anayasa Komisyonundaki boşalan üyeliği için Ankara Milletvekili Tayfun İçli görevlendirilmiştir.

Gereğini bilgilerinize arz ederiz.

Saygılarımızla.

Aydın Tümen M. Emrehan Halıcı

Ankara Konya

Grup Başkanvekili Grup Başkanvekili

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Bursa Milletvekilleri Ali Rahmi Beyreli ile Hayati Korkmaz'ın, Türkiye Akreditasyon Konseyi Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. – Bursa Milletvekilleri Ali Rahmi Beyreli ile Hayati Korkmaz’ın, Türkiye Akreditasyon Konseyi Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji komisyonları raporları (2/91) (S. Sayısı : 123) (1)

BAŞKAN – Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Geçen birleşimde teklifin 16 ncı maddesi kabul edilmişti.

Şimdi, 17 nci maddeyi okutuyorum:

Sistem Akreditasyon Başkanlığı

MADDE 17. – Sistem Akreditasyon Başkanlığının görevleri şunlardır :

a) Her türlü sistem belgelendirme kuruluşlarının akreditasyonu için teknik ve bilirkişi komiteleri oluşturmak,

b) Akreditasyon başvurularının sonuçlandırılması için teknik incelemeyi yapmak veya yaptırmak ve onay için Yönetim Kuruluna sunmak,

c) Akredite edilen kuruluşları izlemek ve kontrol etmek,

d) Gerektiğinde akreditasyonun geçici veya devamlı olarak iptali için Yönetim Kuruluna teklifte bulunmak,

(1) 123 S. Sayılı Basmayazı 14.10.1999 tarihli 7 nci Birleşim tutanağına eklidir.

e) Konularıyla ilgili olarak Genel Sekreterce verilecek diğer görevleri yapmak.

BAŞKAN – 17 nci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Kütahya Milletvekili Sayın Ahmet Derin?.. Yok.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Dönen?..

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Geri alıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gruplar adına başka söz talebi yok.

Şahısları adına, Fazilet Partisi Tokat Milletvekili Sayın Bekir Sobacı; buyurun efendim.

Süreniz 5 dakikadır.

BEKİR SOBACI (Tokat) – Sayın Başkanım, izniniz olursa, daha sonraki maddede de bir söz talebim vardı; ikisini beraber kullanabilir miyim?

BAŞKAN – Hayır efendim, iki ayrı madde hakkındaki konuşmayı birlikte yapmanız mümkün değil.

Buyurun.

BEKİR SOBACI (Tokat) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bugün sonuna yaklaştığımız akreditasyonla ilgili, TÜRKAK'ın kuruluşuyla ilgili kanun teklifinin 17 nci maddesi üzerinde şahsî görüşlerimi arz etmek üzere huzurlarınızdayım.

Aslında, akreditasyon, bugün, uluslararası camiada da, insan haklarıyla alakalı bir hususu da içermektedir. Gelişmiş ülkelerdeki tüketici haklarının korunmasıyla ilgili düzenlemeler, maalesef, ülkemizde çok geç başlamıştır. Tüketici hakkı da, mutlaka, bir insan hakkıdır. İşte, bu noktadan, 4 ana başkanlığın kurulmasını içeren bu kanun teklifinde "Sistem Akreditasyon Başkanlığı" başlığı altında, ülkemizde mevcut üretim sistemleri, hizmet sektöründeki sistemler ve sistem ana başlığı altında toplanabilecek hususların akreditasyonu düzenleniyor.

Değerli arkadaşlar, sistemler, sadece bireyi ve örgütleri ya da ekonomik ve sosyal amaçlı kuruluşları değil, bugün, toplumları ve devletleri de ilgilendiren bir mefhumdur. Bu noktada, gönlümüz şunu arzu eder ki, bugünkü aktüel tartışmaların içerisindeki ülkemizde, hepimizin şikâyetçi olduğu sistemdeki sapmaların ana ruhundan meydana gelmiş olan uzaklaşmaların ve saptırmaların bir an önce düzeltilerek, önce, Türkiye'deki mevcut sistemin akredite edilmesi gerektiğine inanıyorum.

Ülke insanlarının ve kendi toplumunun akredite etmediği sistemlerin, bugün uluslararası camiada da akredite edilmeleri zaten mümkün değildir. Yani, bugün siz, isteseniz de istemeseniz de, ne kadar Türkiye gerçeklerinden kaçarsanız kaçın, uluslararası insanlık camiasında, spontane, iradî ve kendiliğinden bir akreditasyon işlemektedir; çünkü, insanlık camiası, bugün geldiği noktada elde ettiği değerler açısından, doğusuyla batısıyla, kuzeyiyle güneyiyle çok büyük bedeller ödeyerek belli noktalara geldi. İşte, ülkemizde, aktüel tartışmaların içerisinde bulunduğumuz bugünlerde, sadece tüketicinin üreticilere karşı korunmasıyla alakalı ürün bazındaki akreditasyonları değil, sistemin mağdurları olan insanların ve başta da bireyin ve toplum kesimlerinin de sistem karşısında korunması gerektiğine inanıyorum.

Şimdi, ülkemizde son yapılan üniversite imtihanlarında milyonlarca ailenin gözyaşına boğulduğu bir ÖSYM sistemini kuran YÖK'ün, bu mağduriyetler karşısında mahkemeye çıktığında -keşke diyorum- işte, eğer, YÖK ve sistemi, akredite edilen bir sistem olsaydı, bugün bu gözyaşlarını bu ülke yaşamayacaktı. İşte, bu noktadan önce, bireyin korunması anlamında bu ana anlayışı merkeze oturtarak, hem üreticiler karşısında tüketici konumunda olan bireylerin korunması hem de ülkelerde ve yeryüzünde insanlık camiasındaki sistemlerin mağduru olan insanlığın korunması açısından da, sistem akreditasyonunu çok geniş anlamak mecburiyetindeyiz değerli arkadaşlar.

BAŞKAN – Sayın Sobacı, 1 dakika süreniz var.

BEKİR SOBACI (Devamla) – Şimdi, bu noktadan baktığımızda, yargı sürecinde sonuçlandırılmış kararlarla ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurulan dosyaların her birine, toplamında milyarlarca dolarlık tazminatların karar verildiği bir ülke konumundayız. Demek ki, yarın, Avrupa Birliğine girdiğimizde, bir uluslararası yargı teşkilatına Türkiye'den üye istenildiğinde, akredite edilmiş yargı mensubunu kim tespit edecek. İşte, bu noktadan, TÜRKAK'ın kuruluşundaki siyasî rüzgârlara açık yapılanma, burada yarın karşımıza çıkacak; işte, bağımsız, objektif, akredite edilmiş insanları, yarın o sistemin içerisine üye olarak, temsilci olarak teklif edebilmeliyiz; bunun da yolu, bu sistemin siyasî etkilere açık yapılanmadan uzak tutulmasıdır. İşte bugün, savcıların konumunu, ihsası rey eden başkanların konumunu ve hâkimlerin konumunu tartışıyoruz. Önümüzdeki dönem, inşallah, bunların tashih edildiği bir 21 inci Yüzyıl olacak.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sobacı.

Madde üzerinde başka söz talebi yok.

17 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

18 inci maddeyi okutuyorum:

Personel Akreditasyon Başkanlığı

MADDE 18. – Personel Akreditasyon Başkanlığının görevleri şunlardır :

a) Her türlü personel belgelendirme kuruluşlarının akreditasyonu için teknik ve bilirkişi komiteleri oluşturmak,

b) Akreditasyon başvurularının sonuçlandırılması için teknik incelemeyi yapmak veya yaptırmak ve onay için Yönetim Kuruluna sunmak,

c) Akredite edilen kuruluşları izlemek ve kontrol etmek,

d) Gerektiğinde akreditasyonun geçici veya devamlı olarak iptali için Yönetim Kuruluna teklifte bulunmak,

e) Konularıyla ilgili olarak Genel Sekreterce verilecek diğer görevleri yapmak.

BAŞKAN – 18 inci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan.

Buyurun Sayın Ayhan.

FP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; epey bir süredir gündemde bulunan millî akreditasyon kanun teklifini görüşüyoruz.

Akreditasyon, tabiî, geneli ve maddeleri üzerinde de ifade edildiği gibi, Türkiye'de, sınaî mamullerle ilgili, hizmetlerle ilgili, personelle ilgili akreditasyon hizmetlerinde, standart ve sertifika verme hizmetlerinde çalışacak olanların akredite edilmesidir; bu merkezin yapacağı görev budur.

Uluslararası ticarette, bilhassa Avrupa Topluluğu ülkeleri, kendi tüketicilerini, kullanıcılarını korumak, mal ve hizmetlerde de belli kaliteyi tutturabilmek için, ithal ettikleri mal ve hizmetlerde belli kalitenin garantisi için sertifika aramaktadırlar. Mesela, Avrupa Topluluğu, CE belgesi dediğimiz, makine teçhizat ithalatında, makine ve teçhizatın, insan sağlığı bakımından, kullanma bakımından, ihtiyaçlara, maslahata uygun olduğuna dair belli kriterleri aramakta ve bu kriterlerin bu mallarda olduğuna dair belgeler aramaktadır. Bu belgeleri verecek olan özel, resmî kurumlar var; ama, bu kurumların, bu belgeleri vermeye müsait olup olmadığını, vasıflarının müsait olup olmadığını da bir yerin akredite etmesi lazım. İşte, kurduğumuz Akreditasyon Merkezinin görevi bu olmaktadır. Mesela, Loyd, gemi inşa sanayiinde asırlardan beri çalışan bir müessesedir. Loyd, gemi kazanlarının veya basınçlı kapların imalatında çalışacak olan kaynakçıları, bu işi yapmaya ehil olup olmadığına ilişkin imtihan eder, bakar "evet, bu kaynakçı gemi kazanlarını kaynatabilir" der ve sertifika verir; yani, alelusul "ben birinci sınıf ustayım" da dese, siz, atölyenizde, herhangi bir kaynakçıya bu işi yaptıramazsınız; mutlaka sertifiye edilmiş olan, o işi yapmaya ehil olan bir kaynakçı olduğunu belgelemeniz gerekmektedir. İşte, Akreditasyon Merkezi de, bu hizmetleri yapacak olan, yani kalite belgesi mahiyetinde olan, malın belli standartlara uygunluğunu garanti eden belgeyi verecek olan laboratuvarların, işyerlerinin, kurumların, gerek teçhizatı itibariyle gerek uyguladığı standartlar itibariyle gerekse o standartları uygulayacak olan, yani makine, teçhizat, malzeme veya diğer mamullerde testi uygulayacak olan personelin o vasıflarda olup olmadığını akredite etmektedir. Türkiye'de, bu görevi Türk Standartları Enstitüsünün yapıp yapmaması uzun süre tartışıldı; neticede, yeni bir Akreditasyon Merkezi kurulması noktasına gelindi. İşte, bu görüştüğümüz 18 inci madde, personel akreditasyonuyla ilgili başkanlığı düzenlemekte ve görevlerini saymaktadır.

Değerli arkadaşlar, tabiî, bugün, uluslararası ticarette bir malı imal etmeniz, bir hizmeti yapmanız, onu pazara arz etmeniz, pazarda başarılı olmanız için, kalite ve maliyette rekabet edebilmeniz lazım. Kalite ve maliyette rekabette de belli standartlar aranmaktadır. Bu standartları da genellikle alıcı taraf aramaktadır. Bu hizmetler Türkiye'de yapılmadığı takdirde, yurt dışında yapılmaktadır. Mesela, biraz önce, CE belgesi dedim. Son beş altı seneden beri Avrupa Topluluğunun uyguladığı, bilhassa makine, teçhizat ithalatında uyguladığı CE belgesinde; Türkiye'de bu kurumlar olmadığı için, bizim ihracatçılarımız, bunu, kendi mamulleri için Avrupa'da yaptırma durumunda kalırlardı ve beher mamul için de bu, aşağı yukarı 15 -20 bin dolara mal olurdu ki, KOBİ'ler için, orta boy işletmeler için, sanayiciler için, imalatçılar için, bunun altından kalkmak biraz külfetli olurdu. Bunun için, bu kurumların Türkiye'de süratle teşkilatlanmaları ve imalatçının ihraç sırasında ihtiyaç duyacağı bu kalite belgelerini, kendilerine, kabul görecek seviyede verebilmeleri fevkalade mühim olmaktadır.

Tabiî, bir ülkenin ihracatının önündeki tıkanıklıkları açmak hükümetlerin görevidir, meslek odalarının görevidir ve meslek camiasının da görevidir. İhracat olmazsa, ülke zenginleşemez, ülke fakirleşir. Yani, bu konularla ilgili -bilhassa, Dış Ticaret Müsteşarlıığını kastediyorum- tıkanık noktaların süratle açılması ve bizim imalatçımızın hizmet veya mal imalatçımızın, üreticimizin dış pazarlarda rekabet edebilecek şartlara gerek maliyet bakımından gerek kalite bakımından ve standartlar bakımından hazırlanması çok mühim bir görevdir. Bunu yapamadığımız takdirde, Anadolu'daki KOBİ'ler dediğimiz ortaboy işletmelerin, bu engelleri aşması genellikle zor olmakta ve bunlar da dış dünyaya açılamamaktadır.

Burada tabiî, Dış Ticaret Müsteşarlığından sorumlu Bakanımızın ve Müsteşarlık bünyesinin, fevkalade dikkatle, sektörün, alt sektörün, mal gruplarının karşılaştıkları engeli süratle çözecek dinamik bir yaklaşım içinde olması lazım. Biz, bize geleni değil, sektörü takip eden ve onun tıkanıklıklarını değerlendiren, süratle karar alan bir yapıya dönüşme ihtiyacındayız. Bugün belki vakit olursa görüşeceğimiz gümrük kanunu tasarısında da bu meseleleri daha enine boyuna tartışacağız. Yani, sektörleri yakından takip eden bir idareye, birimlere ve gerekli kararları anında alan birimlere ihtiyacımız var. Bugün, dışticaret, uluslararasında, fevkalade keskin, şiddetli bir rekabet zeminidir. Bu zeminde ayakta durmanın yolu, o zeminde rekabet edebilecek olan şartları haiz olan ülkeler için mümkündür. Bunu yapanlar da, ihracatını artırmakta ve dünya ticaretinden, giderek daha artan payları almaktadır. Dünya ticaretinden daha çok pay almak demek, Türkiye'nin daha süratli zenginleşmesi demektir.

Ben, bu maddeyle ilgili, Personel Akreditasyon Başkanlığıyla ilgili ifade etmek istediğim hususları arz ettim. Kanunun hayırlı olmasını diler, hepinizi hürmetle selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Mehmet Dönen?..Vazgeçiyor.

Şahsı adına, Sayın Bekir Sobacı; buyurun.

BEKİR SOBACI (Tokat) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Personel Akreditasyon Başkanlığı adı altındaki düzenlemede, zannediyorum ki, ana amaç, ülkemiz insan kaynaklarının kalite ve seviyesinin yükseltilmesi amacını da taşımaktadır. Bugün, yeryüzündeki ülkelerin, toplumların gelişmişlik düzeyinde en önemli paritelerden biri, insan kaynaklarındaki mukayesede ortaya çıkmaktadır ve şüphesiz, insan kaynağı dediğimizde, hem yönetimin hem sistemlerin hem de üretimin kalitesinin yükseltilmesinde de en önemli unsur oluyor. İnsan kaynağı kalitesi yüksek olan ülkelerin teknoloji seviyeleri de yüksek ve üretimlerindeki sıfır hatalar da bugün insan kaynaklarındaki kaliteyle ilişkilidir.

Bu anlamda, elbette sadece özel sektörü ilgilendiren bir konu değil; eğer, biz bugün, insan kaynaklarımızın kalitesini yükseltmek arzusunda isek ve hatta, Avrupa Birliği üyeliğinin eşiğinde olduğumuz bugünlerde ve daha sonrasında, mütekabiliyet esaslarına göre kültür anlaşmalarındaki üniversitelerarası tanınmalara ve tanımalara da baktığımızda, işte, insan kaynağının ve personel kalitesinin ve akreditasyonunun da ne kadar önemli olduğunu görürüz.

Bugün, sadece özel sektörü ilgilendiren bir konu değil dedim; evet, aslında bu bir fırsattır; yani, ülkemizde, bu kanunu çıkardıktan sonra, gelin, hep beraber, kamu görevlisi olarak atayacağımız insanların da bu açıdan akredite edilmiş, seviyesi tanınmış ve belgelenmiş, tescil edilmiş bürokratlardan ve teknokratlardan tercih edilmesinin düzenlemelerini de beraber getirelim. Şu Mecliste, kahir ekseriyetle, belki, partileri iktidar olmuş milletvekilleri olarak şu anda buradayız.

Onbinlerce insanı tayin etseniz, (A) şahsını alıp, kendi partili bürokratınızı getirseniz, Türkiye'de neyi çözmüş olursunuz? Benim şahsî kanaatim şudur ki, bunlar hiçbir şeyi çözmüyor. Eğer, sistem karmakarışıksa; sistem, başarıyla başarısızı ayırt etmiyorsa, kötü çalışan bir sistemde, en iyi teknokratı da getirseniz, bunun yararlı sonuçlarını elde edemiyorsunuz.

Onun için diyorum ki, gelin, bundan sonraki düzenlemelerimizde, kamu görevi verilecek bütün personeli, bürokrat ve teknokratları, akredite edilmiş personelden seçtiğimiz zaman, Türkiye'de insan kalitesinin, insan kaynakları açısından da bir kaliteye kavuşacağına inanıyorum ve memleket için de en hayırlı sonuçları bu şekliyle elde edebileceğimize inanıyorum.

Bu açıdan bakıldığında, personel akreditasyonunda, belki önümüzdeki dönemde, Avrupa Birliği üyeliği gerçekleştikten sonra, uluslararası camiada da bazı sıkıntıların ortaya çıkacağına inanıyorum.

Türkiye'de, askerî bürokrasi olsun sivil bürokrasi olsun, şu bir gerçektir: Bazı insanlar, kendinden sonraki birtakım -akrabalık ilişkileri dahil- insanları referans olarak, onların referansı olarak, o insanların hizmette yer almasını sağlıyorlar; bu bir gerçektir. Türkiye'de -biraz da esprili bir anlayışla yaklaşırsanız memnun olacağım- bir "Mülkiyeliler" hegemonyası olduğunu da biliyoruz. İşte bunları, aslında Türkiye'de nelerin nasıl cereyan ettiğini, nasıl birtakım korumalarla nerelere geldiğini ifade etmesi açısından da, ben önemsiyorum.

Bu bakımdan, burada çıkaracağımız, bu kanundan sonra yapacağımız personel rejimindeki düzenlemelerle, gelin, bağımsız, objektif kuruluşlar tarafından akredite edilmiş, belgelendirilmiş, seviyesi tespit edilmiş kaliteli insanları kamuda görevlendirme yolunu açalım; partizanlıktan da bürokrasimizi kurtarırsak, eminim ki, Türkiye, daha ideal bir noktaya, daha ideal ve çağdaş bir kritere yaklaşmış olacaktır diyorum.

Şimdi, bugün, çok talihsiz sonuçları yaşıyor bireyler; fakülteyi bitiriyor, avukat oluyor; ama, barosu avukatlık hakkını vermiyor. Fakülteyi bitirmiş, avukatlık stajını yapmış insanları, o baro, hangi yetkiyi kullanarak meslekten men ediyor?! İnşallah, işte bu düzenlemeler ve daha sonraki düzenlemelerle, bu konuda ideolojik yaptırımlar, ideolojik baskılarla insanları seçici davranan, başarılı ile başarısızı ayırt etmeyen yaklaşımların da sona erdirileceğine inanıyorum.

Önemli bir kanun teklifini sonuçlandırıyoruz, hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sobacı.

Madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

18 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

19 uncu maddeyi okutuyorum:

Şikâyet ve itirazları değerlendirme, danışma ve yardımcı hizmet birimleri

MADDE 19. — Kurumun danışma ve yardımcı hizmetleri, Hukuk Müşavirliği, Uluslararası İlişkiler, Eğitim ve Tanıtım, Bilgi İşlem, Personel ve İdarî Malî İşler Müdürlüklerince yürütülür.

Şikâyet ve itirazları değerlendirme amacıyla Genel Sekretere bağlı bir kurul oluşturulur.

Danışma ve Yardımcı Hizmet Birimleri Genel Sekretere bağlı olarak çalışır.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Oya Akgönenç?.. Yok.

Doğru Yol Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Dönen?.. Yok.

Madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

20 nci maddeyi okutuyorum:

Personel ve nitelikleri

MADDE 20. —Kurum personeli hizmet akdi ile çalıştırılır. Kurumda bir göreve atananlar istekleri halinde Emekli Sandığı ile ilişkilendirilir.

Personelde aranacak özel nitelikler yönetmelikle belirlenir.

Kurumda çalıştırılacak personelin kadro unvanları ile kadro sayıları bu Kanuna ekli kadro cetvelinde verilmiştir.

Hizmet akdi ile sürekli istihdam edilen personele verilecek aylık ücret, en yüksek devlet memurunun her türlü ödemeler dahil ücretinin iki katını geçmemek üzere, Yönetim Kurulunca belirlenir. En yüksek devlet memuruna ödenenlerden, gelir vergisine tabi olmayanlar, bu kanuna göre de gelir vergisine tabi tutulmaz.

Emeklilik açısından Genel Sekreter, Müsteşar Yardımcısı, Genel Sekreter Yardımcıları ile Ana Hizmet Birim Başkanları Genel Müdür ile aynı seviyede kabul edilir. Diğer personelin durumu çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Oya Akgönenç?.. Yok.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Mehmet Dönen?.. Yok.

Madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

21 inci maddeyi okutuyorum:

Kurumun gelirleri

MADDE 21. —Kurumun gelirleri şunlardır:

a) Akredite edilmiş kuruluşların, yıl içinde akreditasyon kapsamındaki faaliyetleri karşılığı elde ettikleri brüt gelirlerinin % 1’i,

b)Yapılan hizmetler karşılığı alınacak ücretler,

c) Genel bütçeden yapılacak yardımlar,

d) Her türlü yardım ve bağışlar,

e) Kuruma ait taşınmazların gelirleri,

f) Yukarıda sayılan gelirlerin nemalandırılması suretiyle elde edilecek gelirler.

Türk Akreditasyon Kurumunun gelir-gider fazlası Kurumun bir sonraki yıl bütçesine aktarılır.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat; buyurun efendim.

FP GRUBU ADINA ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 123 sıra sayılı Türkiye Akreditasyon Konseyi Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 21 inci maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Kanun teklifinin 21 inci maddesi, kurum gelirlerini şöyle sıralamaktadır:

a) Akredite edilmiş kuruluşların, yıl içinde akreditasyon kapsamındaki faaliyetleri karşılığı elde ettikleri brüt gelirlerinin yüzde 1’i,

b)Yapılan hizmetler karşılığı alınacak ücretler,

c) Genel bütçeden yapılacak yardımlar,

d) Her türlü yardım ve bağışlar,

e) Kuruma ait taşınmazların gelirleri,

f) Yukarıda sayılan gelirlerin nemalandırılması suretiyle elde edilebilecek gelirler.

Türk Akreditasyon Kurumu gelir-gider fazlası kurumun bir sonraki yıl bütçesine aktarılır" şeklindedir.

Kanun teklifinin 21 inci maddesi Sanayi ve Ticaret Komisyonuna geldiğinde "akredite edilmiş kuruluşların yıl içindeki faaliyetleri karşılığı elde ettikleri brüt gelirinin, Kurumlar Vergisi matrahından düşülmek üzere yüzde 1'i" şeklinde olan ifade, Sanayi ve Ticaret Komisyonunda, akredite edilen kuruluşların çok geniş bir yelpaze içinde faaliyet gösterecekleri dikkate alınarak, sadece akredite edildikleri alan kapsamında elde edilen brüt gelirlerin kapsama alınmasının uygun olacağı düşüncesiyle ve bütçe gelirlerinde bir azalmaya sebebiyet vermemesi için "akredite edilmiş kuruluşların yıl içinde akreditasyon kapsamındaki faaliyetleri karşılığı elde ettikleri brüt gelirlerinin yüzde 1'i" olarak değiştirilmiş ve "Kurumlar Vergisi matrahından düşülmek üzere" şeklindeki ibare madde metninden çıkarılmıştır.

Yine, kanun teklifi Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken, yüzde 1 payın, devletin vergi gelirlerinde azalmaya neden olacağı, yıl sonunda oluşacak gelir fazlasının bir sonraki konsey bütçesine aktarılması yerine, millî bütçeye aktarılması veya hiç olmazsa, kurumun gelir-gider fazlasının, tahsilatının yüzde 30'unu aşan kısmının genel bütçeye veya Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonuna aktarılması yönündeki, muhalefet partili arkadaşların görüşleri genel kabul görmeyerek "Türk Akreditasyon Kurumunun gelir-gider fazlası kurumun bir sonraki yıl bütçesine aktarılır" şeklinde kesinleşti.

Bizler, bu çeşit kurumlarda bütçe fazlaları biraz da çok lüzumlu olmayan kalemlere harcanırken, 2000 yılı bütçesinde gayri safî millî hâsıla oranı olarak yüzde 15 açık vermesi beklenen ve yüzde 100 faizlerle borçlanan bütçe açıklarına daha reel bir katkı sağlamak için ısrarlı olmuştuk. Yine de aynı fikirde olduğumuzu belirtmek isteriz.

Yine, Plan ve Bütçe Komisyonunda, akredite edilmiş kuruluşların yıl içinde akreditasyon kapsamındaki faaliyetleri karşılığı elde ettikleri brüt gelirlerinin yüzde 1'inin, azamî 60 kişiyi çalıştıracak bir kurum gelirleri için yeterli olacağından bahisle Sanayi ve Ticaret Komisyonundan geçen metin içerisinde yer alan "aidat gelirleri ile millî piyango, spor-toto, spor-loto ve at yarışları gelirleri ile devletçe düzenlenen diğer şans oyunları gelirlerinin yüzde 0,1'i" şeklindeki ibare kaldırılmış; fakat, genel bütçeden yapılacak yardımlar aynen muhafaza edilmiştir.

Bu noktada özellikle dikkati çekmek istediğimiz konu şudur: Bu kanun maddesinin gerekçesinde "esas olan, konseyin faaliyetlerini kendi gelirleriyle yürütmesidir; ancak, özellikle kuruluş aşamasında ve kuruluşunu takip eden birkaç yıl içerisinde devlet bütçesinden konulacak yardımlara ihtiyaç olacağı düşünülmektedir" denilmektedir.

O zaman, bizim şu itirazımız sürekli olarak sürecektir: Bir yandan 2000 yılı için öngördüğünüz bütçe içerisinde gayri safî millî hâsılaya oran olarak yüzde 15 gibi dünya rekoru açıklardan bahsedeceksiniz, bu açıkları kapatmak için yine dolar bazında yüzde 30'larda dünya rekoru faiz ödemeleriyle borçlanacaksınız ve enflasyonu 2000 yılında yüzde 25'lere düşüreceğiz diye bu Meclise gelip beyan edeceksiniz, diğer taraftan da bu tasarıda ve Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısında olduğu gibi, aidat gelirleri, spor-toto, spor-loto gelirlerinden vazgeçip, genel bütçe içerisinden yapılacak yardımlarla bu kurumları destekleyeceğinizi belirteceksiniz.

Onun için, hükümete açıkça söylüyoruz, hesabınızı doğru yapın, dengeleri gerçekçi olarak yapıp Meclisin önüne öyle gelin; hatalı olarak yapılan hesap sonucu ya bu kurumlar gerekli meblağı bulamadıkları için gerçek hizmetlerini göremiyorlar veya bol keseden aktarılan ödeneklerle israf içerisinde faaliyetlerini sürdürüyorlar.

Malî konulara vurgu yapılan standartlar Kalite ve Akreditasyon Millî Konseyi Avrupa Birliği tarafından hazırlanan ve akreditasyon kuruluşlarının uyması gereken şartları belirleyen Pr Bn 45010 standart şartları içinde de önemle vurgulanmıştır. Bu şartlar şunlardır:

"l.- Tarafsız olması,

2.- Akreditasyonun kabulünden, yenilenmesinden, uzatılmasından, askıya alınmasından ve reddinden sorumlu olması,

3.- Özel veya kamu kuruluşu olarak yasal bir dayanağa sahip olması,

4.- Akreditasyon kararını alan kişinin değerlendirme yapan kişiden farklı olmasının sağlanması,

5.- Malî (ki, bizimle ilgili olan kısmı) kaynakların akreditasyon sisteminin işlemesinde devamlılık sağlayacak güçte olması,

6.- Akreditasyon faaliyetleriyle diğer faaliyetleri birbirinden ayrı tutacak politikalara sahip olması,

7.- Akreditasyon kararını etkileyebilecek her türlü ticarî, finansal ve diğer baskılardan bağımsız olması,

8.- Akredite ettiği kuruluşlar tarafından verilen hizmetleri dolaylı ya da dolaysız olarak vermesidir" şeklinde çok önemli görevler verilmiştir.

Şimdi, bu kadar önemli görevler üstlenecek bir kuruluşun, kalite konusunda güven verecek bir kuruluşun, öncelikle kendi bütçesinin hesabında bir gerçekçilik tutturması gerekir. Bunun için biz, Komisyonda da burada da, bu hizmetleri yaparken, devlet bütçesinden ziyade kendi gelirleriyle faaliyetlerini yürütmesini ve bu gibi kuruluşlara, bilhassa bütçenin bu kadar fazla açık verdiği günlerde, kaynak aktarmayı sıfıra indirmesini, bu iş aslî vazifesi olan hükümete öncelikle tavsiye ederiz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bizim, bu Mecliste, günlerden beri akreditasyon kanun teklifi üzerinde öncelikle durmamızın sebebi, Avrupa Birliğiyle imzalanan Türkiye-Avrupa Birliği Ortaklık Konseyi kararının 8-11 inci maddeleri uyarınca, Avrupa Birliğinin standardizasyon, test ve belgelendirme konusundaki mevzuatının, kararın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş yıl içinde, ülkemiz mevzuatına dahil edilecek olması; bu meyanda, 2000 yılına kadar, TÜRKAK Türkiye Akreditasyon Konseyinin Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanunun yasalaşmasının gereğidir.

Esasında bu mecburiyet, gümrük birliğinin bizi zorlamasından ziyade, biz, bu kanunları çıkarmayı kendimiz istemeliyiz; çünkü, Avrupa Topluluğuna, kendi tüketicisinin alışkın olduğu standartlara uymayan ürünler, artık günümüzde ihraç edilemez hale geliyor.

Yine, Avrupa Topluluğu gibi gelişmiş ülkeler, insan, hayvan ve bitki sağlığının korunmasına büyük önem verip, çevreyle uyumlu, çevrenin korunmasına önem veren ürünleri tercih eder duruma gelmişlerdir.

Ayrıca, uluslararası pazarlamada önemli bir faktör de kalitedir. Amerika'da yapılan bir araştırmada, 1960'lı yıllarda tüketicinin malı satın alma kriterlerinde öncelik fiyatlardayken, satış sonrası hizmet, ambalaj, kalite vesaire ikinci sırada yer alırken, fertlerin gelir düzeylerinin yükselmesiyle bu durum değişmiş ve 1992 yılında yapılan bir araştırmada, tüketicilerin malı seçmede birinci kriter olarak kaliteyi öne çıkardıkları anlaşılmıştır. Onun için, Avrupa Topluluğundaki CE Belgesi, yani ürün pasaportu da denebilecek bu belge, öncelik kazanmaktadır.

İnsanoğlunun alet yapmaya başlaması üzerinde çeşitli teoriler olsa da, şu an için en güvenilir olanına göre, taş kesebilen aletleri kullanan ilk insanların yaklaşık 1,7 milyon yıl önce Afrika'da ortaya çıktığıyla ilgilidir. İşte yıllardan beri, insanlar, işlerin görebilmek için aletler yapmakta, mal üretmekte ve bu ürettikleri malzemeleri kontrol ve denetime tabi tutarak kaliteye büyük önem vermektedirler. Zamanla, standartlaşma, kalite derken bütünsel kalite kontrol mekanizması gelişmeye başladı ve bütünsel kalite kontrol, bir örgütteki değişik grupların kalite geliştirme, kalite muhafaza etme ve kalite iyileştirme çabalarını, pazarlama, mühendislik, üretim ve servisin tam müşteri memnuniyeti sağlayacak şekilde ve en ekonomik düzeyde gerçekleştirilebilmesini mümkün kılan etkin bir bütünleşme olarak tarif edilmeye başlandı.

İşte, standarda, kaliteye bu kadar önem veren tüketicilere, aldıkları mallardaki belgelere güvenebilmesi için, onlara bu güveni verebilmeleri için, bu gibi kuruluşların, belirlenmiş uluslararası kriterlere göre çalışmakta olduklarının belgelenmesi gerekmektedir. Tüm dünyanın uygulamakta olduğu, Avrupa Birliğinde de EN – 45000 standartlarında yer alan temel kriterler şunlardır:

1- Test laboratuvarlarını akredite eden kuruluşların uyması gereken kriterler.

2- Test laboratuvarlarının işletilmesi ve değerlendirilmesi için gerekli olan teknik kriterler ile bu laboratuvarlarda kullanılan cihazların birinci sınıf laboratuvar tarafından kalibre edilmesiyle ilgili kriterler.

3- Test ve belgelendirme kuruluşlarında çalışan personelin taşıması gereken özelliklerle ilgili temel kriterler.

Türk ihraç ürünlerinin teknik engellerle karşılaşmasının önlenmesi açısından uygunluk değerlendirme işlemlerinin Avrupa Birliği normlarına uygun olarak gerçekleştirilebilmesi büyük önem taşımaktadır. Kanun teklifi yasalaştığında, bundan, KOBİ'lerin de çok yararlanacağı açıktır. Böylece, yurt dışındaki kuruluşlara verilen yüksek belgelendirme ücreti ve ürünün analizinde geçen süre sebebiyle zaman israfı da önlenmiş olacaktır.

İşte, tamamen Avrupa standartlarına göre çalışacak bu kuruluşa verilecek malî imkânlar da, rekabet edeceği Avrupa ölçülerinde olmalıdır, tam bir uyum içinde ne fazla ne eksik olmalıdır.

Bu noktada son olarak şunları söylemek isteriz: Artık, birtakım çevreler istese de istemese de, globalleşen dünyada gerektiği gibi saygın bir dünya vatandaşı olarak yaşamak istiyorsak, kendimizi 1930'ların dünyasında hapsedemeyiz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Polat.

ASLAN POLAT (Devamla) – Sayın Başkan, şahsım adına da konuşmam vardı, o hakkımı da verirseniz, konuşmamı bitiririm.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ASLAN POLAT (Devamla) – Ürettiğimiz maldan tükettiğimiz eşyaya kadar, aradığımız toplam kaliteyi, düşünce ve inanç ve fikir özgürlüğünde de aramamız gerekmektedir. Bizlerden ithal ettikleri birtakım ürünlerde belirli bir standardı ve kaliteyi arayan gelişmiş ülkeler, bizi aralarına alacaklarsa, o zaman, fert başına gayri safî millî hâsıladan düşünce yapımıza, karşı fikirlere hoşgörümüzden hukuk sistemimize kadar her konuda gelişen dünya standartlarını arayacaklardır. Artık, bugünün dünyasında, insanlar, okumak isteyen, medenî dünyayı her yönüyle tanımak isteyen insanların ağızlarının kapatılarak dışarı atıldıkları bir üniversite görmek istemiyorlar.

Tamamen bağımsız ve tarafsız olması gereken savcıların, geceyarıları, milletvekilliği her halükârda devam eden bir bayan milletvekilinin kapısına dayanmalarını, devletin savcılarının Türkiye Büyük Millet Meclisini yerecek ifade ve beyanlarını duymak istemiyorlar.

Son sözümüz; kalite, ama her konuda kalite; yaşamın her safhasında kalite diyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Polat.

DEVLET BAKANI TUNCA TOSKAY (Antalya) – Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI TUNCA TOSKAY (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sayın milletvekilimizin gelirlerle ilgili değindiği hususlara açıklık getirmek bakımından bazı noktaları sizlere arz etmek istiyorum.

Şimdi, bu kurumun zaruri olduğu, kurulması gerektiği hususunda Plan ve Bütçe Komisyonu ve esas komisyonda, muhalefete ve iktidara mensup milletvekillerinin tamamı görüş birliği halindeydiler; yani, Türkiye'nin böyle bir kuruma mutlaka ihtiyacı var. Bu kurumu kurduğumuz zaman, bu kurumun giderlerini karşılamak üzere de, kanunda birtakım gelirleri belirtmek mecburiyetimiz var. Eğer, sayın milletvekilimizin ifade buyurdukları gibi, bu kanunda belirtilen gelirler, kurumun giderlerinden fazla olacaksa, zaten bütçeden herhangi bir katkı yapılmasını beklemek gibi bir ihtiyaçla karşı karşıya kalmayacağız demektir. Eğer, bu durum gerçekleşirse, demek ki, biz sağlam kaynaklar göstererek bir kurum kuruyoruz ve 2000 bütçesiyle ilgili olarak, sayın milletvekilimizin dikkatimizi çektiği hususlardaki tehlikelerin ortaya çıkması da söz konusu değil; yani, kurumun kaynakları ihtiyaçlarına yetecektir, o zaman da bütçeden bir yardıma gerek yoktur. Eğer, bu son derece gerekli olan kurumun gelirleri ihtiyaçlarına yetmeyecekse, bu kurumun gerekliliğine de karar vermiş isek, o zaman kaynak, bütçeden gelen yardımlar olacaktır ki, bunu da bir israf ve istikrar politikasıyla çelişen bir harcama kalemi olarak görmek mantık açısından doğru değildir.

Yalnız fikir vermek bakımından, muhtemel gelirler ne kadar olabilir, onu arz etmek istiyorum: Tespit edilen, 135 tane kuruluşun akredite edilmek üzere, kurulan bu kuruma müracaat edebileceğini düşünüyoruz. Çok ayrıntısına girmek istemiyorum. 2000 yılında, bu kurumun yaklaşık 650 milyar lira civarında bir geliri olabilir ki, bu kurumun ilk kuruluş aşamasındaki harcamalarını ve kuruluş masraflarını karşılayabileceğini, bütçeye de muhtaç olmayacağını düşünüyoruz.

Bilgi olarak arz ederim efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

22 nci maddeyi okutuyorum:

Çeşitli hükümler

MADDE 22. —Yönetim ve Denetim Kurulu üyelerinden üyelik niteliklerini herhangi bir şekilde kaybedenlerin üyelikleri, bu vasıfların kaybedildiğinin öğrenildiği tarihten itibaren herhangi bir işleme gerek kalmaksızın kendiliğinden düşmüş sayılır.

Kurumun para, evrak ve her çeşit malları Devlet malı hükmündedir.

Yönetim ve Denetim Kurulu üyeleri ile Kurum personeline suç teşkil eden fiil ve hareketlerinden dolayı Devlet memurları hakkında tatbik edilen cezalar uygulanır. Ancak Yönetim ve Denetim Kurulu üyeleri ile Kurum personeli hakkında Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat hükümleri uygulanmaz.

Kurumun gelir ve giderleri ile ilgili tüm işlemleri, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu, 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanunu, 6245 sayılı Harcırah Kanunu ile bunların ek ve değişikliklerine tabi değildir.

Türk Akreditasyon Kurumunun gelirleri, işlemleri ve gayrimenkulleri her türlü vergi, resim ve harçtan muaftır.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Vazgeçtim efendim.

BAŞKAN – Madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

23 üncü maddeyi okutuyorum:

Yönetmelikler

MADDE 23. — Bu Kanunun uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar yönetmeliklerle belirlenir.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Bekir Sobacı?.. Yok.

Başka söz talebi?.. Yok.

23 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1. — Kurumun; Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yılı geçmeyecek süre içinde ilk Genel Kurulu yapılıp organlarının teşekkül ettirilip, bütün görevlerini yapmaya hazır hale gelinceye kadarki tüm destek hizmetleri Dış Ticaret Müsteşarlığı koordinatörlüğünde Türk Standartları Enstitüsü tarafından yürütülür.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Bekir Sobacı?.. Yok.

Madde üzerinde bir önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun teklifinin geçici 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

Emrehan Halıcı Ömer İzgi Cahit Tekelioğlu

Konya Konya İçel

Beyhan Aslan Ahmet Arkan

Denizli Kocaeli

Geçici Madde 1- Kurumun; Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 1 yılı geçmeyecek süre içinde ilk Genel Kurulu yapılıp organlarının teşekkül ettirilip, bütün görevlerini yapmaya hazır hale gelinceye kadarki tüm destek hizmetleri Dış Ticaret Müsteşarlığı koordinatörlüğünde ve bu Müsteşarlıkça tespit edilecek bir kurum ve/veya kuruluş tarafından yürütülür.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİÎ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI OKTAY VURAL (İzmir) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükümet?..

DEVLET BAKANI TUNCA TOSKAY (Antalya) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi var mı; yoksa, gerekçeyi mi okutalım efendim?

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Gerekçeyi okutun Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Geçiş süresi içerisinde yapılması gerekli destek hizmetlerinin, daha etkin ve süratli bir şekilde yürütülebilmesi için gerekli esnekliğin sağlanması öngörülmüştür.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Geçici 1 inci maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici 2 nci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 2. — Kurumun kendi kaynaklarıyla normal çalışma düzeyine gelinceye kadar geçecek süre içerisindeki harcamaları genel bütçeden karşılanır.

Bu konuda gerekli düzenlemeleri yapmaya Maliye Bakanlığı yetkilidir.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Bekir Sobacı?.. Yok.

Madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici 3 üncü maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 3. —Kalite Akreditasyon Millî Konseyi adına teknik hizmet veren personel, bu Kanunda belirtilen nitelikleri taşımak ve kendilerinin ve Konsey Başkanının muvafakatları alınmak kaydıyla Geçici Madde 1 inci maddede belirtilen süre içinde Kuruma nakledilebilir.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Tokat Milletvekili Sayın Bekir Sobacı?.. Yok.

Madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

Geçici 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

24 üncü maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 24.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Tokat Milletvekili Ergün Dağcıoğlu; buyurun.

FP GRUBU ADINA MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Akreditasyon Konseyi kurulmasıyla ilgili kanun teklifinin 24 üncü maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, üzerinde görüştüğümüz kanun teklifiyle, yurtiçi ve yurt dışında, test, belgelendirme, denetleme ve kalibrasyon faaliyetlerini yürütecek kuruluşların belirli standartlara göre faaliyetlerde bulunmasını ve bu suretle verdikleri belgelerin ulusal ve uluslararası alanda kabulünü sağlamak amacıyla, merkezi İstanbul'da olmak üzere, Başbakanlıkla ilgili, idarî ve malî özerkliğe sahip, Türkiye Akreditasyon Konseyinin kurulması amaçlanmaktadır.

Bilindiği gibi, Türkiye ile Avrupa Birliği arasında gümrük birliğini gerçekleştiren Ortaklık Konseyi kararı, 6 Mart 1995 tarihinde imzalanmıştı. Söz konusu karar gereğince, ülkemiz, 5 yıl içerisinde, ticarette teknik engellerin kaldırılması konusundaki Avrupa Birliği mevzuatını kendi iç yasal düzenlemelerine dahil etmeyi taahhüt etmiştir. Yani, anlaşma gereği, Avrupa Birliğinin standardizasyon, metroloji ve kalibrasyon, kalite, akreditasyon, ölçümleme ve belgelendirme konularındaki araçlarının, 31.12.2000 tarihine kadar ülkemiz mevzuatına dahil edilmesi gibi bir yükümlülük altına girmişiz. İşte, bu zorunluluk nedeniyle, bugün, Yüce Meclis, dolaylı bir dayatmayla, ülkemizde de bir akreditasyon sistemi kurulmasını müzakere etmektedir. Süre başkaları tarafından konulmuştur. Bu yüzden, süre dolmadan bu kanunun yürürlüğe girmesi gerekiyor; işte, acelemizin sebebi budur.

Sayın milletvekilleri, elbette, öncelikle kendi ülkemizdeki üretim kalitesinin geliştirilmesi ve ürünlerin iç ve dış piyasalarda rekabet gücünün artırılması bizim için hayatî öneme sahiptir. Bu açıdan da, söz konusu ürünlerin akredite edilmiş bir test ve belgelendirme kuruluşundan belgelendirilmesi ilk bakışta çok faydalı gözükmektedir; ancak, yükümlülük altına girdiğimiz bu gibi uluslararası anlaşmalarda yapılacak düzenlemelerin karşılıklı tanınması, belgelendirme sistemi ve ilgili kuruluşların organizasyon biçimlerinin birbirine uyumlaştırılması şart koşulmuştur. Bu husustaki karşılıklı güven ve işleyiş için de yeni dünya düzeninin âdeta gizli anayasası durumundaki global yaklaşım kararları temel alınmıştır. Bu yüzden, anlaşmaya taraf olan ülkelerdeki test, belgelendirme ve muayene kuruluşlarının, şeffaflık ve güven noktasında mutlaka akredite edilmeleri istenmektedir. Ancak, iş bu kadarla kalmamıştır. Aynı zamanda, Gümrük Birliği Anlaşmasıyla taahhüt ettiğimiz akreditasyon işlemleri, laboratuvarların belgelendirme ve muayene kuruluşlarının üçüncü bir tarafça belirlenen teknik kriterlere göre düzenli aralıklarla denetlenmelerini ve değerlendirilmelerini de gerektirmektedir; yani, üçüncü tarafların sürekli güvenini kazanmak için, ürünlerin belgelendirilmesi ve bu ürünlerin test, muayene ve belgelendirilmesini yapacak olan laboratuvar, muayene ve belgelendirme kuruluşlarının uluslararası kabul görmüş kriterlere göre, bağımsız ve tarafsız bir üçüncü kuruluş tarafından değerlendirilmesi, onaylanması ve düzenli aralıklarla denetlenmesi, yani, akredite edilmesi zorunluluğu getirilmiştir. Elbette, bunun gerekçesi de açıktır. Bir test kuruluşunun yaptığı testlere ya da bir belgelendirme kuruluşunun düzenlediği belgelere itimat edilebilmesi için de, elbette, bu kuruluşların, belirlenen Avrupa Birliği kriterlerine göre çalışıyor olmaları gerekmektedir.

Örneğin, Avrupa Birliği tarafından belirlenen EN – 45000 serisi standartlar, aynı zamanda akreditasyon kuruluşları ile laboratuvar muayene ve belgelendirme kuruluşlarının çalışan personelinin taşıması gereken özelliklerle ilgili temel kriterler de dahil olmak üzere, nasıl bir yapılanma içerisinde olması gerektiğini belirlemektedir; yani, çalışan personelin kalifiye olup olmadığını ve kalibrasyonu bile, işte, bu uluslararası kuruluşlar akredite etmek durumundadır. Bitti mi; hayır. Ülkelerin farklı uygulamalarından kaynaklanan sakıncaların giderilebilmesi amacıyla hazırlandığı ifade edilen EN – 45010 standardında ise akreditasyon kuruluşlarının tarafsız standart hazırlayan, test ve belgelendirme yapan kuruluşlardan bağımsız, yasal bir dayanağa sahip olmaları şartı koşulmuştur. Bu kuruluşların malî kaynaklarının akreditasyon sisteminin işlemesinde devamlılık sağlayacak güçte olması -az evvel tartışmışlardı- akreditasyon faaliyetleri ile diğer faaliyetleri birbirinden ayrı tutacak politikalar yürütmesi gerektiği ve bağımsız, tarafsız ve tüzelkişiliği haiz bir kamu ya da özel kuruluş olması zorunluluğunu da getirmektedir. Yani, akreditasyon sistemi, AB ile entegre olacak şekilde kontrol altına alınmaktadır. Kurulması istenilen müessese, bu yüzden, örneğin, bir bakanlığa bağlı olarak veya bir genel müdürlük olarak düşünülmemektedir; mutlaka özerk bir yapı içinde kurulsun istenmektedir; yani, resmî bir kuruluş hüviyetinde olması, uluslararası platformda farklı sıkıntılar doğuracak diye ısrar vardır burada.

Sayın milletvekilleri, işte, Türkiye Akreditasyon Konseyi; yani, TÜRKAK, devlet güvencesi altında Avrupa Birliğinde öngörüldüğü gibi ilgili tüm tarafların katılımıyla ekonomik ve idarî yönden bağımsız ve tarafsız bir şekilde faaliyet göstermek üzere kanunla tesis edilmektedir; çünkü, emir büyük yerden gelmiştir. Kurulacak organın uluslararası alanda itibar görebilmesi için, bağımsız ve tarafsız olmasının yanı sıra hukukî dayanağının da kuvvetli olması istenmektedir. Yani, elin oğlu işini sağlam tutuyor; tabiri caizse yaş tahtaya basmıyor. Tek bir kuruluşun akreditesi bile yetmiyor, üçlü kuruluş da yetmiyor; kanunla desteklenmesi, ekonomik olarak da, Bakanlar Kurulunun yürüteceği bir kanunun hükümetten çok ciddî bir şekilde tekeffülü talep edilmektedir. Yürürlüğe girecek olan kanun işte böyle bir kanundur.

Değerli Heyetinizi saygıyla selamlıyor; kanunun hayırlara vesile olmasını diliyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Son maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 25.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Ergün Dağcıoğlu; buyurun efendim.

FP GRUBU ADINA MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yine, 123 sıra sayılı Türkiye Akreditasyon Konseyi kurulmasıyla ilgili kanun teklifinin 25 inci maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, söz almış bulunmaktayım; Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gümrük Birliği Anlaşmasından bu yana dört yıl geçti. Ülkemiz için bu anlaşmanın henüz faydasını göremedik. Hatırlarsanız, o günlerde, Avrupa apartmanına taşındık diye sevinç çığlıkları atan yöneticilerimiz -şu anda her ne kadar Parlamento çatısı altında değillerse bile- bizi, Avrupa Birliğinde, gümrük birliğinde, o apartmanda kapıcı olmaya mahkûm etmişler diyorduk. Maalesef, o günden bugüne kadar gümrük birliği anlaşmalarının hiçbir faydasını göremedik; zaman en güzel ilaç olarak karşımız da bulunmaktadır.

Gümrük birliğine girdikten sonra gümrük duvarlarımızı indirdik; ancak, hâlâ kotalarla uğraşıyoruz. Türkiye, âdeta bir ithalat cenneti oldu. İhracat ise, hak getire. Her taraf Avrupa menşeli mallarla doldu; hatta, mağazalarımızın isimleri bile Avrupa isimleriyle donatıldı, teçhiz edildi; ama, bizim mallarımız için binbir türlü engeller çıkarılıyor. Sonuç olarak, hep bizden isteniyor; veriyoruz; ama, hiç alamıyoruz. Böyle şey olur mu Allahaşkına! Hep vereceksiniz; ama, hiçbir şey almayacaksınız! İnsan, düşünmeden edemiyor; acaba, elimizi verdik de kolumuzu mu kaptırdık bunlara? Gerçekten, bu anlaşmanın gündemde olduğu nlerde, Türkiye'ye yansıtıldığı gibi, her şey birden bire değişmemiş. Kısa zamanda, sadece elimizi vererek kolumuzu kaptırdığımız gerçeğinden başka hiçbir şey göremedik dört yıldır. Nitekim, işte, ilk olarak, gümrük birliği çerçevesinde, Türk ihraç ürünlerinin -sözde- teknik engellerle karşılaşmaması ve uygunluk değerlendirme işlemlerinin Avrupa Birliği normlarına uygun olarak gerçekleştirilmesi noktasında olay sıkıştırılmıştır ve sıkıştırılmaya da devam edilmektedir. Oyunun kuralları, maalesef başkaları tarafından konulmaktadır. Bu oyunun kurallarında hiç gündem belirleyici ve kural koyucu durumuna gelemedik maalesef.

Bilindiği gibi, dünyaya dayatılan global anlayış çerçevesinde, son yıllarda yapılan bölgesel ve küresel bazdaki anlaşmalar, genellikle uluslararası ticaretin önündeki teknik engellerin kaldırılmasına yönelik yapılmaktadır. Uluslararası bazda, güya teknik engelleri ortadan kaldırmaya yönelik olarak yapıyoruz bu çalışmaları. Nitekim, Avrupa Birliğinin 1985 yılında uygulamaya koyduğu standardizasyon politikaları çerçevesinde uygulamaya konulan direktiflerinde uygunluk değerlendirme prosedürleri, global yaklaşım kararında belirtilen kriterlere göre belirlenmiştir. Nedir bu global yaklaşım kararı diyecek olursak: İşte, bu karar, belgelendirme, test etme ve kontrol konularındaki düzenlemeler için de temel alınmakta ve bunu, karşılıklı güven ve işleyişin gereği kabul etmektedir; sistemin kriterlerini dikte etmekte -bakın, altını çizerek söylüyorum- değerlendirmekte ve denetlemektedir. Bunun aracı da Gümrük Birliği Anlaşması ve Avrupa Birliği direktifleridir. Metinde yazarken bile "direktif" tabirini kullanıyorlar.

Acı olan şudur: TÜRKAK, kendi ihtiyacımız olduğu için değil, ülkemiz mevzuatının gümrük birliğine uyum sağlayabilmesi bakımından ve ancak kanunla düzenlenebilecek bir sahada, âdeta formalitenin yerine getirilmesi suretiyle kurulmaktadır; yani, uluslararası bir anlaşmada taahhüt ettiğimiz bir yükümlülüğün yerine getirilmesi olarak gündeme gelmiştir. Bakanlar Kurulu da, bu kanunla, gümrük birliğinin gönüllü mutemetliğine soyunmuş bulunmaktadır. Aslında, bu kanunu gerçekten yürütecek olan Bakanlar Kurulu değil, Avrupa Birliği Komisyonu ve onların direktifleri olacaktır, bunu bütün insanlar biliyor.

Son zamanlarda, devleti küçültmekten bahsedenler, tam tersine, ha bire kurul, konsey ve üst kurullar oluşturmaya çalışmaktadırlar. Türkiye Akreditasyon Konseyinin kurulmasıyla ilgili teklif yeni bir kurumsal yapının daha oluşmasını öngörmektedir. Elbette, bu kurum da, zaten kıt olan kamu kaynaklarımızı kullanacaktır -az önce Sayın Bakan cevap verdiler ve tartışmışlardı bir sayın milletvekilimizle- çünkü, bir ticarethane değil, üretim ve gelir sahifeleri çok dar olan bir kuruluştur. Böylece, her yeni kamu kuruluşunda olduğu gibi kamu giderlerimizi artıracak, kamu gelirlerini azaltacak ve dolayısıyla, millî bütçemize ilave yük getirecek bir kuruluştur. Sonuçta, devlet küçülmemekte, maalesef, tam aksine daha da büyütülmektedir. Üstelik, bunların uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan başka sorunları da olacaktır ki, onlar şu anda gündemimizde değil.

57 nci hükümetin Bakanlar Kurulu bu işlerin altından kalkabilecek midir? Zannetmiyoruz. Neden? Kısa adı YÖK olan Yüksek Öğretim Kurulunun ülkemiz ve üniversitelerimizin başına nasıl bela olduğunu, âdeta hükümetlerüstü, astığı astık kestiği kestik hale geldiğini, tabiri caizse Frankenstein gibi bir belanın üretildiğini ve bunun önüne geçilemediğini hep birlikte görüyor ve Bakanlar Kurulunun bile üstünde özerk bir kuruluş edasıyla, astığı astık kestiği kestik bir tavırla YÖK icraatlarına devam ediyor biliyorsunuz; bütün insanlarımız, öğrencilerimiz sokakta. Yani, Bakanlar Kurulu doğrudan sorumlu olduğu bir kurulla, şimdi, ne yazık ki baş edememektedir.

Radyo Televizyon Üst Kurulu da bir o yandan bir bu yandan çekiştirilip durulmakta; hazırlandığı söylenen bir taslak vesilesiyle de, hükümetle karşı karşıya gelmiş bulunmaktadır.

Rekabet Kurulu, dönem başında oluşturulan Bankalar Kurulu, hep bu yeni tip devlet kurumları olarak ortaya çıkmadılar mı?! Merak ediyoruz, acaba, ülkeyi konsey ve kurullar mı yönetiyor, yoksa Bakanlar Kurulu mu yönetiyor?! Bakanlar Kurulu, bir yandan uluslararası anlaşmalarla, bir yandan ülke içi zorluklarla, problemlerle uğraşırken, zaten hantallaşmış bir devlet yapısı yetmiyormuş gibi, bir sürü yeni konsey ve kurullarla bu işi nasıl götürebilecek, merak ediyoruz doğrusu. Bu gidişle, Bakanlar Kurulunun bu karmaşa içerisinde düğüm olacağından endişe ediyor, korkuyoruz; bu karmaşık düzen içerisinde ülkeyi de karmaşık edecek ve yürütüyorum derken -yürütme maddesiyle ilgili- sonunda kendileri de yürüyüp gidecekler gibi bir sıkıntıyla karşı karşıya görülüyor.

Bugünkü şartlarda, ülkeyi yönetmek için, galiba, Çanakkale kahramanı merhum Seyit Çavuş gibi olmak lazım gibi görünüyor; ama, onun olmazları olur yapan bir inancı vardı. O inanç sayesinde, bugüne kadar, milletimiz, en zor işlerin altından hep zaferle çıkmasını bildi arkadaşlar; başı hep yüksekte oldu, eğilmedi, bükülmedi; kırıldı; ama, kuyruk olmadı asla; bunun için ihtiyacı olan zenginliklerini, manevî ve kültürel değerlerini hep inançla muhafaza etti.

Gelgelelim, sizin kafalarınız -yani şu anda birilerinin diktesiyle, birilerinin bastırmasıyla durmadan konsey ve yeni oluşumlar meydana getiren bu kafadan bahsediyorum- o kadar karışık ki, işleriniz o kadar dağınık ki, neyin güzel, neyin yanlış olduğunu dahi ayırt edemiyor; milletimize hayat ve güç kaynağı olan moral değerlerimize de irtica diyerek yaklaşamıyorsunuz. Gönül ister ki, Seyit Çavuşların ülkesinde, kendi çalışma ve üretme

Kanunun hayırlı olmasını dileyerek, Değerli Heyetinizi saygıyla selamlıyorum arkadaşlar. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Hayati Korkmaz; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA HAYATİ KORKMAZ (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Akreditasyon Konseyinin kurulması ile ilgili vermiş olduğumuz kanun teklifinin son maddesi üzerinde görüşlerimizi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Amacım, bu madde üzerinde görüşlerimi açıklamaktan çok bir teşekkür konuşması yapmak, kanunun bu aşamaya gelmesinde katkısı olan kişi, kurum ve kuruluşların hepsine teşekkür etmektir. Ayrıca, biraz sonra sizlerin oylarıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinden onay alacak olan bu kanun ile Türkiye Akreditasyon Kurumunun kurulmasıyla ilgili önemli bir süreç, tamamlanmış olacak; bunun için de hepinize teşekkür ediyorum.

Türkiye Akreditasyon Konseyinin kurulmasıyla ilgili kanun teklifini, az önce konuşma yapan değerli konuşmacının ifade ettiği gibi, bizler, herhangi bir zorunluluktan dolayı değil, Türk sanayicimizin, Türk girişimcimizin ve ihracatçımızın bugün uğramakta olduğu zaman kaybını, para kaybını ortadan kaldırmak için hazırlamış bulunuyoruz. Ne 1/95 Gümrük Anlaşmasında ne de 2/95 Gümrük Anlaşmasında böyle bir taahhüdümüz yok, ayrıca özel bir taahhüdümüz de yok. Bu konuda bir düzeltme yapmak istiyorum; çünkü, bugün, Türkiye Akreditasyon Konseyinin kurulmamış olmasının sadece ve sadece ülkemize zararı var, diğer Avrupa Birliği ülkelerine zarardan çok yararı var; bunun da açıkça bilinmesini istiyorum.

Yasa teklifimizi hazırlarken Türkiye Akreditasyon Kurumunun özerk yapıya sahip olması için özen gösterdik, hem bu kurumun ileride sağlıklı bir süreçte gelişmesini hem de diğer ülkelerin akreditasyon kurumları veya benzer kurumlarıyla karşılıklı tanınma açısından ortaya çıkabilecek sıkıntıları ortadan kaldırmak için. O yüzden, bu maddelerin görüşülmesi sırasında bu konuda görüşlerini bildiren değerli konuşmacılara katkıları için teşekkür ediyor ve Bakanımızın, bu maddeler görüşülürken bizlere, buna yönelik olarak vermiş olduğu sözlerin takipçisi olacağımızı da burada açıklamak istiyorum.

Bu kanun teklifinin hayata geçirilmesi hepimiz için önemliydi; Türkiye Büyük Millet Meclisi bu kısa sürede bunu gerçekleştirdiği için hepinize teşekkür ediyorum. Türkiye Akreditasyon Konseyinin ülkemize hayırlı olmasını ve amaca da hizmet etmesini canı gönülden diliyorum.

Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.

Madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

25 inci ve son maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, teklifin tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 5 dakika süre veriyorum ve oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, açık oylamanın sonucunu açıklıyorum:

Oylamaya katılan sayın milletvekili sayısı : 199

Kabul : 194

Ret : 2

Çekimser : 1

Mükerrer : 2

Böylece, teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Bakanın söz talebi vardır.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI TUNCA TOSKAY (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öyle zannediyorum ki, çağdaş Türkiye'nin kurulması açısından ve güçlü Türkiye'nin kurulması açısından fevkalade lüzumlu olan bir kurum, sizlerin büyük katkılarıyla hayata geçirilmiş oluyor; hepinize candan teşekkür ediyorum; Türk Milletine hayırlı uğurlu olsun. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

Ancak, Türkiye Cumhuriyetinin demokratik rejiminin odak noktası olan Türkiye Büyük Millet Meclisi, kabul etmek gerekir ki, aldığı bütün kararları, çıkardığı bütün kanunları, kurduğu bütün kurumları, hür iradesiyle, ülke menfaatı olduğu için alır, kurar ve çıkarır. Avrupa Birliğinin, emin olun ki, bu konuda, herhangi bir dayatması yoktur.

İzin verirseniz, tavzih etmek, zabıtlara geçmesi bakımından bir belgeyi okumak istiyorum. 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi kararının dördüncü bendinde şöyle bir ifade var: "Taraflar, standardizasyon, metroloji ve kalibrasyon, kalite, akreditasyon, ölçümleme ve belgelendirme konularında aralarında etkin bir işbirliğinin tesisinin önemini vurgularlar."Bunu, kesinlikle, Avrupa Birliğinin Türkiye'ye bir dayatması olarak algılamak ve yorumlamak, her halde, doğru olmaz.

Burada söz alan bütün milletvekili arkadaşlarımız, kanun teklifinin tümü üzerinde, maddeleri üzerinde söz alan bütün değerli milletvekilleri, bu kurulacak kurumun, Türkiye ekonomisine ve Türkiye'nin çıkarlarına hizmet edeceğini, yararlı olacağını defaatle tekrarladılar. Bu kurulan kurumun, gerçekten de, hem Türkiye ekonomisinin dışa açılma problemini çözmek bakımından hem de ekonomik çıkarlarımız açısından fevkalade yararlı olacağını düşünüyoruz.

Ben, özellikle şunu vurgulamak istiyorum: Bu kanun teklifini Türkiye Büyük Millet Meclisine getiren arkadaşlarıma, öncelikle, hararetle teşekkür etmek istiyorum; bu kadar önemli bir ihtiyaca cevap veren teklifin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin huzuruna gelmesine vesile olmuşlardır. Kendilerine candan teşekkür ediyorum.

İkinci teşekkürüm, Plan ve Bütçe Komisyonundaki değerli üye arkadaşlarıma ve esas komisyondaki değerli üye arkadaşlarıma. Bu kanunun çıkışı esnasında, Meclisimizdeki bütün siyasî partilere mensup olan milletvekilleri, son derece olumlu bir yaklaşım içinde bulunmuşlar, bu kanunun daha iyi çıkması açısından değerli katkılar yapmışlardır. Onlara da huzurunuzda candan teşekkür ediyorum. Bu kanuna mesai sarf ederek, değerli fikirlerinizle sizler de katkıda bulundunuz; bu bakımdan, payınız çok büyük. Bu konudan sorumlu Devlet Bakanı olarak sizlere de teşekkürlerimi arz ediyorum.

Bu kanunun, Türkiye'ye hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. Burada dile getirilen bütün fikirleri, bu kanunun hayata geçirilişi esnasında dikkatle uygulayacağımızı, onlardan yararlanacağımızı da sizlere bir defa daha arz etmek istiyorum.

Tekrar teşekkürlerimi arz ediyorum, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

2. – 1615 Sayılı Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 564 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/464, 1/248) (S. Sayısı : 86 ve 86'ya Ek) (1)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, gündemin 2 nci sırasında yer alan, 1615 sayılı Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 564 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım.

Raporun okunmasını kabul edenler... Etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, Genel Kurulun, 20.10.1999 tarihli 9 uncu Birleşiminde alınan karar gereğince, İçtüzüğün 91 inci maddesi kapsamında değerlendirilen bu kanun tasarısının, yapılacak görüşme ve oylamalarında;

a) Tasarının tümü ve kısımları üzerinde görüşme açılması ve maddeler okunmaksızın, sadece tümü ve kısımlarının; maddeler üzerinde verilen önergelerin kabulü halinde, o maddenin kabul edilen önergeyle birlikte oylanması,

b) Tasarının tümü üzerinde gruplar, komisyon, hükümet adına yapılacak konuşmaların 20'şer dakika, kişisel konuşmaların 10'ar dakika olması,

c) Kısımlar üzerinde gruplar, komisyon ve hükümet adına yapılacak konuşmaların; 1, 2, 8,10, 11, 13 üncü kısımlarda 10'ar dakika; 3 üncü ve 9 uncu kısımlarda 20'şer dakika; 4 üncü kısımda 30'ar dakika; 12 nci kısımda 5'er dakika; 5 inci, 6 ncı ve 7 nci kısımların birlikte görüşülmesi ve konuşma sürelerinin 10'ar dakika, kişisel konuşmaların 5'er dakika olması kabul edilmiştir.

Bu karar, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul gündeminin iç kapağında da yer almaktadır.

Değerli milletvekilleri, tasarının görüşmelerine başlıyoruz.

Tasarının tümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Oğuz Tezmen; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA OĞUZ TEZMEN (Bursa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz gümrük kanunu tasarısı gerçekten, temel kanunlardan birisidir ve Mecliste uzlaşma sağlanarak, bunun, tek tek, madde madde görüşülmeyip, bloklar halinde görüşülmesi de önemli bir aşamadır. Temel kanunlarda benzer uygulamaların yapılması, hem Meclisin etkinliğini artıracaktır hem de sürat kazandıracaktır.

Bu gümrük kanunu tasarısı, teknik bir kanun olmakla birlikte belli anlamlar ifade ediyor. Bunların başında da, Türkiye'nin, aslında, dünyayla entegre olması yolunda, dünya ekonomisiyle entegre olması yolunda atılmış önemli adımlardan da birisi olma niteliğini taşıması gelmektedir.

Bu kanun tasarısının yasalaşması halinde, gerçekten, 1959 yılında o zamanki hükümet tarafından başlatılan Avrupa sürecine, daha sonra 1963 yılında imzalanan Ankara Antlaşmasıyla, daha sonra 1995 yılında Tansu Çiller'in Başbakan olduğu dönemde gümrük birliğinin imzalanması ve

(1) 86 ve 86’ya Ek S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

1996 başında yürürlüğe girmesiyle başlayan bir sürece ivme katacaktır. Aslında, Türkiye, Batı ülkeleriyle, çağdaşlıkla entegre olmak mecburiyetinde. Türkiye, gelişmiş normları, bütün ekonomik unsurlar yanında sosyal unsurlarıyla da benimsemek durumunda, hukuk platformuyla da desteklemek durumunda; çünkü, çağdaş normları benimsemezseniz, çağdaş normların dışında kalırsanız, dünyada birinci sınıf ülkelerin dışında kalırsınız; ikinci sınıf, üçüncü sınıf ülkeler arasında, istikrarsız, geri ve insan haklarına saygı stermeyen bir rejim halinde sürüklenme tehlikesi vardır. O nedenle, Türkiye'nin, Avrupa Topluluğunda yer alması, Avrupa Topluluğunun normlarını benimsemesi çok önemli bir süreçtir. Dolayısıyla, Demokrat Partiden başlayan bir süreç içinde, mensubu bulunduğum Doğru Yol Partisi, Avrupa'yla entegrasyonun öncüsü olmuştur, bunun savunucusu olmuştur; bunu, her kademede desteklemiştir. Belki, gümrük birliğine sokma dolayısıyla belli faturalar da ödemiştir Doğru Yol Partisi; bazı kesimlerin husumetini de çekmiştir. Ancak, gümrük birliğinin devamı olan Avrupa Birliğine entegrasyon, Türkiye'nin çağdaşlaşması yolunda, Atatürk'ün çizdiği ileri yolda, çok önemli bir mesafedir. Bu çizgiyi korumak mecburiyetinde olduğumuza ve bu Parlamentonun da bu çizgiyi sürdürmek yükümlülüğü altında olduğuna ben inanıyorum.

Şimdi, Gümrük Kanununa gelince; bu Gümrük Kanununun, 1995 yılında gümrük birliğinin imzalanmasından sonra, temmuz ayında çıkarılan kanun hükmünde kararnameyle ilk temelleri atılmış, gümrük mevzuatının Avrupa Topluluğu normlarına uydurulması yönünde. Ancak, çeşitli aşamalardan sonra, komisyonda ciddî bir şekilde -alt komisyonda- ele alındı Gümrük Kanunu. Bu Gümrük Kanununun getirdiği hükümler yeni baştan gözden geçirildi; tüm mevzuatı kapsayacak şekilde düzenlenmiş olması, aslında, çok önemli yenilikleri de içermesine imkân sağladı ve birbiriyle tutarlı hükümlerin getirilmesine yol açtı.

Şimdi, neler getirdiğine kısaca değinmek istiyorum. Türkiye, bir kere, Avrupa Birliğiyle Gümrük İşbirliği Antlaşmasının imzalanması paralelinde, sanayi ürünleri ve işlenmiş tarım ürünlerinin ithalat ve ihracatında alınan gümrük vergileriyle eş etkili vergileri ve ithalat ve ihracattaki miktar kısıtlamalarının ve eş etkili önlemlerin uygulamadan kaldırılması yükümlülüğü altındaydı. Türkiye, üçüncü ülkelere karşı, Avrupa Birliği ülkelerinin uygulamakta olduğu ortak gümrük tarifesini de uygulamaya başlamıştır. Bu çerçevede, ülkemiz, gümrük mevzuatımızı, Avrupa Birliği gümrük mevzuatına uyumlaştırmak yükümlülüğü altına girmiş durumda.

Daha önce dediğim gibi, 30.6.1995 tarih ve 564 sayılı Kanun Hükmünde Kararname de bunun ilk etabını teşkil etmiştir. Bu kararnameyle, fiilen bir ithalat ya da ihracat işlemi tasarlayan kişilerin, gümrük idaresinden, gümrük mevzuatının uygulanması konusunda bilgi talebinde bulunabilmelerine imkân sağlanmıştır. Özellikle daha teknik bilgi gerektiren tarife, menşe konularında da, yazılı talep halinde, bağlayıcı bilgiler verilmesi mümkün olmuştur.

Gümrük işlemleri nedeniyle gümrük idarelerinin edindiği bilgiler meslekî sır ve koruma kapsamına alınmıştır.

Mükelleflere, gümrük işlemlerine ilişkin belgeleri beş yıl süreyle saklama zorunluluğu, tercihli tarifenin uygulanmasının talep edilmesi hususlarıyla tercihli ve tercihli olmayan düzenlemeler, yine, söz konusu kararnameyle düzenlenen bazı hususlardır.

Özellikle fikrî ve sınaî mülkiyet haklarını ihlal eder mahiyetteki eşyanın gümrüklerde işlemlerinin durdurulmasına ilişkin düzenlemeler de yeni kanun hükmünde kararname kapsamında yer almıştır. Bu önemli bir konu; çünkü, fikrî ve sınaî mülkiyet hakkının ihlali dünyada çok tartışma konusu bir olay; fikrî ve sınaî hakların ihlalini dikkate almayan düzenlemeler bir anlamda hırsızlık niteliği taşıyor; onun için, bunun yer alması da önemli olmuştur.

Burada, kanun hükmünde kararnameyle getirilen bazı hükümlerle normal beyana ilişkin iki türlü düzenleme yapılmıştır; normal yolla yapılan beyan ve basitleştirilmiş usulde yapılan beyan olarak ikiye ayrılmıştır. Getirilen bu düzenlemeler çerçevesinde, özellikle basitleştirilmiş usulle beyanda, bu usulü kullanma yetkisi verilen kişi veya kişiler, işlemlerini, süratle, beklemeden ve bürokratik işlemleri en aza indirmek suretiyle yapabilme imkânına kavuşacaklardır.

Gümrük kanunu tasarısının ana hatlarıyla belirttiğim konulardaki düzenlemeleri yanında, önümüzdeki tasarıyla bazı yeni hükümler de getirilmiştir. Burada ana hatlarıyla şunları sayabilirim: Eşyaya uygulanacak işlemler, gümrük işlemleri de dahil olmak üzere yeniden adlandırılmış ve bu işlemlerin tümü "gümrükçe onaylanmış işlem veya kullanım" şeklinde isimlendirilmiştir.

Diğer düzenleme, yeni kanuna göre, mevcut uygulamadaki sundurma rejimi "eşyanın geçici depolanması" adı altında yeniden düzenlenmiştir.

Yeni kanun tasarısıyla öngörülen resen muayene, Gümrük Kanununda yer verilen ekonomik düzenlemelerden birisi olarak gündeme gelmiştir. Gümrük idaresine sunulan eşyaların, rejim beyanlarından sonra, süresi içinde işlemleri ikmal edilmediği takdirde, sahipleri gelmese dahi eşyayı resen muayene edip tasfiye imkânı sağlanmıştır.

Giriş veya ithalat rejimi de, yeni kanunla, artık "serbest dolaşıma giriş" olarak adlandırılmaktadır. Bu rejime girişte, artık, ticaret politikası önlemleri de dikkate alınacaktır. Bu önlemler, Türkiye'nin dışticaret politikası doğrultusunda eşya ithal veya ihracına ilişkin yasaklamalar, kısıtlamalar, gümrük işlemlerinde farklılaştırmalar, antidamping ve antisübvansiyon önlemleri, miktar veya tarife kısıtlamaları gibi önlemlerdir. Bu önlemlerin uygulanmasıyla, Türkiye'nin ekonomisini olumsuz etkileyebilecek durumların süratle giderilmesi mümkün olabilecektir. Bu da önemli düzenlemelerden birisidir; çünkü, miktar kısıtlamalarının yanında, başka birtakım kısıtlamalar da, ülkenin haksız rekabetten korunması açısından önem taşımaktadır.

Gümrük rejimleri yeniden adlandırılmış olup, 1615 sayılı Gümrük Kanununda yer alan rejimler sadeleştirilmiştir. Bunun yanı sıra, örneğin transit, antrepo, şartlı muafiyet kapsamında dahilde işleme, gümrük kontrolü altında işleme gibi yeni rejimler ilave edilmiştir. Uygulamaları, ekonomiye doğrudan etki eden, kullanıcıya önemli finansal kolaylıklar sağlayan ve maliyetleri asgarîye indirmeyi hedefleyen düzenlemeler "ekonomik etkili gümrük rejimleri" olarak adlandırılmıştır. Antrepo, dahilde işleme, gümrük kontrolü altında işleme, geçici ithalat, hariçte işleme rejimi gibi...

Dünyada ülkelerarası ekonomik rekabette eşya veya ürünlerin depolanması, muhafazası, işçiliğe tabi tutulması, pazarlama gibi konularda maliyetleri en aza indirmeye imkân veren uygulamalardan birisi olan serbest bölgelere ilişkin düzenlemelere de yeni tasarıyla yer verilmiştir.

Gümrük Kanunu Tasarısında yeniden ihracat düzenlemesi de yapılmıştır. Bu düzenlemeyle, serbest dolaşımda olmayan eşyanın, Türkiye gümrük bölgesinden yeniden ihracatı mümkün hale getirilmiştir. Bu da önemli yeniliklerden birisi olarak adlandırılabilir.

Gümrük Kanunu Tasarısında düzenlenen bir konu da, balıkçılığı teşvik eden, deniz ürünleriyle ilgili maddedir. Buna göre, Türk gemilerinin başka ülkelerin karasularından çıkardığı balık veya diğer deniz ürünleri de, bunların fabrika gemilerinde işlenmesinden elde edilen ürünlere muafiyet getirilmesi öngörülmüştür. Bu da, Türk balıkçılığının uluslararası sularda denizcilik yapabilmesi, balıkçılık yapabilmesi ve dünyaya açılabilmesi için bir imkândır; gerçekten, önemli unsurlardan birisidir.

Bir diğer konu da, gümrük yükümlülüğü yeniden düzenlenmiş olup, Hazine alacağının tahsilatını kolaylaştırmak amacıyla kapsamı genişletilmiş, Gümrük Kanunundaki yeni eklemeler de dikkate alınarak uygun düzenlemeler yapılmıştır.

Gümrük Vergisi tahakkuklarıyla ilgili olarak da "tahakkuk izleme defteri" ihdas edilmiş ve bunun bilgisayar ortamında tutulmasına da imkân sağlanmıştır. Böylelikle, Gümrük Vergisi bankalar tarafından da tahsil edilebilecektir Böylece kişilerin, büyük paralarla gümrük idarelerinin önünde dolaşması ve çirkin görüntülerin de ortadan kaldırılmasına olanak sağlamıştır.

Diğer taraftan, alınmaması gereken vergiler, eski kanunda bir yıl içinde geri verilirken, yeni tasarıyla bu süre, üç yıla çıkarılmış, özel hallerde bu süre bir yıl olarak muhafaza edilmiştir. Bu da, vatandaş lehine, yükümlüler lehine getirilen bir unsur.

Bir de, haksız yere alınan Gümrük Vergisinin iadesinde, daha önceden, devletin herhangi bir faiz ödeme uygulaması yokken, bu tasarıyla, bu da getirilmiş oluyor. Gerçekten, bu da, ileri bir aşama.

Gümrük komisyonculuğu mesleği de, Komisyonda yapılan çalışmalar doğrultusunda, gümrük müşavirliği olarak yeniden düzenlendi ve bundan böyle, gümrük komisyoncusu, gümrük müşaviri olarak adlandırılacaktır.

Bir diğer düzenleme: Gümrük Kanununda halen yürürlükte olan cezaî hükümler, enflasyon nedeniyle yaptırım gücünü kaybetmiş olduğundan, yeni kanun tasarısıyla, günümüz şartlarına göre yeniden belirlenmiş, yaygınlaştırılmış, kademeli hale getirilmiştir.

Gümrük Vergisinin, güncelleştirilmesi ve ekonomi içindeki yerinin ne olduğuna bir daha bakmak açısından şöyle bir tablodan bahsetmek istiyorum:

Gümrük vergisinin, ekonominin gelişmesi ve gümrük birliğinin sağlanmasıyla, ekonomi içindeki payı gitgide azalış gösteriyor. 1987'de devlet gelirleri içinde, konsolide bütçe gelirleri içinde yüzde 17 pay tutan dışticaretten alınan vergiler, 1997 yılında yüzde 14, 1998 yılında yüzde 11 mesabesinde. Dolayısıyla, ithalde alınan KDV, Gümrük Vergisi ve diğer vergilerinin ekonomideki toplam payı, daha da azalıyor. Aslında, bu, serbestleşmenin bir sonucu.

Dünya ticaretinin serbestleştirilmesi için yapılan uluslararası anlaşmalar çerçevesinde gümrük vergileri bir azalma trendinde zaten. Dolayısıyla, gümrük idaresinin bundan sonraki işlevi, gelir sağlamaktan çok, ekonomi politikasının bir unsuru olarak, ekonomi politikasına hizmet edecek bir unsur olarak kullanılması gerekmektedir. Böylelikle, dışticarette alınan kararların uygulamada da hayata geçirilmesini sağlamak ve istenen etkinliğin de elde edilmesini sağlamak gerekiyor; çünkü, dışticaret rejiminizde birtakım düzenlemeler yapıyorsunuz; ama, dışticaret rejiminde yaptığınız düzenlemeler... Gümrüklere hâkim değilsiniz, gümrüklerde etkili bir kontrol sisteminiz yoksa, gümrüklerde haksız rekabet uygulanıp, dampinge karşı etkili müeyyideleriniz yoksa ya da dampingli malların başka adlar altında ülkeye sokulmasını önleyemiyorsanız, o zaman, etkili bir dışticaret politikasından bahsetmek mümkün değildir. O nedenle, gümrük idaresinin yeni işlevi, çağdaş dünyadaki yeni işlevi, artık, dışticaret rejiminin etkili bir uygulayıcısı olarak görev ifa etmektir.

Sadece Avrupa Birliği ile ülkemiz arasında tesis edilen gümrük birliği nedeniyle değil, taraf olduğumuz GATT Uruguay Round Nihaî Senedi gereğince, mevzuatımızı uluslararası standartlara getirmek yükümlülüğü altındaydık. Bu işin, belki de ilk adımı, çağdaş bir gümrük mevzuatına sahip olmaktır. İşte, bu tasarının kanunlaşması, bize bu imkânı sağlamaktadır.

Gerçekten de, gerek alt komisyonda gerekse Plan ve Bütçe Komisyonunda, bütün partilerin ortak ve etkili bir işbirliğiyle, önümüze çıkan bu kanun tasarısı realize edilmiştir.

Tabiî, daha önceki birçok konuşmamda da dediğim gibi, kanun çıkarmak çok kolay iş. Aslında, kanunları çıkarıyoruz; ama, bu kanunların uygulanması, bence, en önemli unsur. Onun için de, gümrük idaresinin üzerine büyük görevler düşüyor. Gümrük idaresinin etkili bir hale getirilmesi, küçük; fakat, etkili bir yapıya kavuşturulması lazım; çünkü, gümrük idaresi, bugün, Türkiye'de, çok fazla, gereksiz ölçüde büyümüş. Bakın, bazı rakamlar vereceğim: Fransa'da 83 gümrük idaresi var ve Fransa'nın ithalat-ihracatı 556 milyar dolar; Almanya'da 96 gümrük idaresi var ve Almanya'nın ithalat-ihracatı 953 milyar dolar; İtalya'nın 61 gümrük idaresi var ve İtalya'nın ithalat-ihracatı 446 milyar dolar; Belçika'nın 17 gümrük idaresi var ve ithalat-ihracatı 333 milyar dolar. Türkiye'de -Sayın Bakan, bundan sonra birkaç kapatma yaptı; ama, bir rakam verelim- 209 gümrük idaresi kurmuşuz ve ihtalat-ihracatımız 75 milyar dolar mesabesinde.

Yani, bu kadar geniş bir organizasyon kurduğunuz zaman, buralara hâkim olmanız mümkün değil; hem etkinlik açısından hem de orada ne olup bittiğini izleme açısından hâkim olmanız mümkün değildir. Onun için, az ve öz gümrük idaresi kurulması lazım. Kurduğunuz gümrük idaresini de, en iyi cihazlarla donatmanız lazım. Bu cihazların içinde (XR) cihazlarından tutun, bilgisayarla, yükümlüleri anında izleyebilecek donanımlarla teçhiz edilmiş bir yapıyı mutlak kurmak mecburiyetindeyiz. Yoksa, 209 gümrük idaremizin olduğu bir ortamda, istediğimiz kanunu çıkaralım, bizim bu idarelere hâkim olmamız mümkün değildir. Biz, ne kadar yapacağız dersek, bu, doğru da olmaz; onun için, az ve öz hale getirmek mecburiyetindeyiz.

Bildiğim kadarıyla, idarenin bilgisayar sistemleri konusunda yeni hazırlıkları var; deneme mahiyetinde, bazı yerlerde, Atatürk Havalimanında başladığını biliyorum.

Bilgisayar ortamında beyanname kabulünün süratle yayılması lazım. Bunun, önemli merkezlere teşmil edilmesi lazım. Ayrıca, gümrüklerin, insan kalitesi açısından da takviye edilmesi lazım. Yoksa, gümrüğünüze sahip değilseniz, o zaman, sınırlara sahip değilsinizdir, ekonominize sahip değilsinizdir. Bugün, bakıyorsunuz, çok ciddî sıkıntılar var; tarım ürünlerinde, sınır ticareti yoluyla gelen birçok mal Türkiye'nin büyük şehirlerinde de satılıyor, haksız rekabete konu ediliyor. Biz bunu sağlayabilecek bir etkinliği, idareyi kuramazsak o zaman bu kadar kuruluşu niçin kurmuşuz, 209 tane idaremiz var; ama, bir sınır ticaretini bile düzenleme durumunda değiliz, hâkim olmak durumunda değiliz. Onun için, yapılması gereken şey, etkinliği artırmaktır. Etkinlik de, dediğim gibi, ciddî yatırımlarla, insana, araca, gerece yatırımlarla olur ve bir de takibiyle olur. Bu iş çok önemli bir iş; çünkü, gümrük birliğine girdiğiniz zaman çok gelişmiş normları uygulamak durumundasınız. Gelişmiş normların uygulanması da gelişmiş altyapıyla olur. Bu gelişmiş normlarım uygulanmasının çok önemli olduğu kanaatindeyim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tezmen.

OĞUZ TEZMEN (Devamla) – Sayın Başkan, 1 dakika süre verin sözlerimi bağlayayım efendim.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

OĞUZ TEZMEN (Devamla) – Bu kanun tasarısının, ülkemize hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum. Gerçekten de Türkiye'ye çok önemli olanaklar sağlayacak bir kanun tasarısıdır. Biz, grup olarak, bu kanun tasarısına olumlu yönde oy kullanacağımızı ifade ederek sözlerimi tamamlamak istiyorum.

Hepinize teşekkürlerimi sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

Tümü üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Gaziantep Milletvekili Hanİfi Tiryaki; buyurun efendim. (MHP sıralarıdan alkışlar)

Sayın Tiryaki, konuşma süreniz 20 dakikadır efendim.

MHP GRUBU ADINA MEHMET HANİFİ TİRYAKİ (Gaziantep) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1615 sayılı Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısıyla Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 564 sayılı Kanun Hükmünde Kararname üzerinde konuşmak için, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; şahsım ve Grubumuz adına Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Yüce Meclisimizin 21 inci Dönemdeki hızlı, uzlaşmacı ve verimli çalışmaları halkımızın takdirini kazanmaktadır. Bazı yasalarda olduğu gibi, gruplar arasında bu tasarıda varılan mutabakat da önemli ve olumlu bir tavırdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye'nin, dünya ticareti ve ekonomisindeki değişme ve gelişmelerin dışında kalması düşünülemez. Ülkemiz değişen şartlara ve ihtiyaçlara göre yasal düzenlemeleri yapmak durumundadır. Avrupa Birliğiyle gümrüklerde uyumu sağlamak için hazırlanan bu tasarının Yüce Meclisimizce kabulü ve hayatiyete geçirilmesiyle önemli bir adım atılmış olacaktır.

Bilindiği üzere, Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu arasında bir ortaklık yaratan Ankara Antlaşması 12 Eylül 1963 tarihinde imzalanmış, 4.2.1964 tarih ve 397 sayılı Kanunla onaylanması uygun bulunmuş ve 22.10.1964 tarih ve 6/3820 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla onaylanarak, 1 Aralık 1964 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Söz konusu antlaşmanın amaçlarına ulaşmak için, ilgili maddeler uyarınca zaman içerisinde bir gümrük birliği kurulacağı ve ortaklığın hazırlık dönemi, geçiş dönemi ve son dönem adı verilen safhalardan sonra sağlanacağı belirtilmiştir.

Antlaşmanın 4 üncü maddesinin birinci fıkrası, tarafların geçiş dönemi içerisinde karşılıklı ve dengeli yükümlülüklere dayalı olarak, aşamalı bir şekilde gümrük birliği kuracakları ve ortaklığın iyi işlemesi için ekonomik politikalarını uyumlaştıracaklarını hükme bağlamıştır. Geçiş döneminin gerçekleşme şartları, usulleri, sıra ve süreleriyle ilgili hükümlerini tespit etmek üzere 23 Kasım 1970 tarihinde Brüksel'de Katma Protokol imzalanmış ve 22.7.1971 tarih ve 1448 sayılı Kanunla onaylanması uygun bulunmuş, 1 Ocak 1973 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Protokolün, yürürlüğe giriş tarihinden itibaren 22 yıl sürmesi öngörülmüş ve 22 yılın sonunda gümrük vergilerinin sıfırlanması hedeflenmiştir. Geçiş dönemi 1995 yılının sonunda tamamlanmış ve 1.1.1996 tarihinden itibaren Türkiye ile Avrupa Birliği arasında gümrük birliği tesis edilmiştir.

Türkiye-Avrupa Birliği Ortaklık Konyesi tarafından 6 Mayıs 1995 tarihinde kabul edilen 1/95 sayılı karar, Katma Protokolde belirlenen son dönemin nihaî belgesidir.

1/95 sayılı kararın 26 ncı maddesi, Avrupa Birliği gümrük kodunu oluşturan 2913/92 sayılı 12 Ekim 1992 tarihli Konsey Yönetmeliği ile onun uygulama hükümlerini belirleyen, 2454/93 sayılı 2 Temmuz 1993 tarihli Komisyon Yönetmeliğini temel alan aşağıdaki konulara ait hükümlerin, bu kararın yürürlüğe giriş tarihinde benimsenmesi esas alınmıştır.

Bunlar, eşyanın menşei, eşyanın gümrük kıymeti, eşyanın gümrük alanına girişi, gümrük beyanları, serbest dolaşıma giriş, askıya alma düzenlemeleri ve ekonomik etkili gümrük rejimleri, eşyanın dolaşımı, gümrük yükümlülüğü ve başvuru hakkı hükümleridir. Bunların Türk gümrük mevzuatına yansıtılmasını gerekli kılmaktadır. Bunun gerçekleştirilmesiyle, ekonomik faaliyetlerde olumlu yönde gelişme sağlanması ve bürokratik işlemlerin azaltılması düşünülmüştür.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sunulan kanun tasarısı, oldukça teknik bir tasarı olup, bir reform niteliğindedir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, ülke yararına olan her tasarının ve çalışmanın yanında ve destekçisi olmaya, bu tasarıda olduğu gibi devam edeceğiz.

Sayın milletvekilleri, Avrupa Topluluğu ile 12.9.1963 tarihinde imzalanan Ankara Antlaşması, Cumhuriyet tarihimizde siyasî, ekonomik ve sosyal boyutlarıyla önemli bir yer işgal etmektedir. Ankara Antlaşmasının 10 uncu maddesi, topluluk üyesi devletlerle Türkiye arasında ithalatta ve ihracatta gümrük vergileri ile eş etkili resimlerin ve miktar kısıtlamalarının millî üretime, antlaşmanın hedeflerine aykırı bir koruma sağlamayı gözeten eşit etkili başka her türlü tedbirin yasaklanması ve Türkiye'nin, üçüncü memleketlerle ilişkilerinde topluluğun ortak gümrük tarifesinin kabulünü ve toplulukça dışticaret konusunda uygulanan sair mevzuata uyumu kapsamaktadır.

Bugün, gündemimizde olan Gümrük Kanununda Değişiklik Tasarısıyla amaçlanan, bu yaklaşımın ve uyumun sağlanmaya çalışılmasıdır; gümrüklerde birlik, homojenlik ve şeffaflığın sağlanmasına yönelik çalışmadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ayrıca, topluluğun, taklit malların serbestçe dolaşıma sokulmasını yasaklayıcı tedbirler getiren 1.12.1986 tarih ve 3842/86 sayılı Konsey Yönetmeliği, gümrük muafiyetini düzenleyen 918/83 sayılı ve 28 Mart 1983 tarihli Konsey Yönetmeliği, ortak gümrük tarifesinin 51-53'ten 62'ye kadar olan bölümleri altında yer alan ve topluluğa ithal edilen bazı tekstil ürünleri için menşein kanıtı ve bu kanıtın kabulü konulu 616/78 sayılı Konsey Yönetmeliği hükümlerinin, Türk gümrük mevzuatına dahil edilmesi öngörülmüştür.

Avrupa Topluluğunun bir bütün halinde ve bizim de taraf ülke olarak Dünya Ticaret Örgütü (GATT 94) Anlaşmasında bulunmamız nedeniyle, bu örgütün GATT 94 olarak adlandırılan son haliyle belirlenen kurallara da uymamız zorunlu kılınmaktadır. Bu kurallara bakıldığında; miktar kısıtlamalarının kaldırılması menşe kuralları, kıymet, Gümrük Vergisi oranlarının indirilmesi, işlemlerin basitleştirilmesi, marka, coğrafî işaret, endüstriyel tasarım, fikir ve sanat eserlerinin korunması konusunda sınır uygulamaları Dünya Ticaret Örgütü çerçevesinde süren Uruguay Round görüşmelerinde alınan kararlarda, üye ülkelerin, özellikle gümrük işlemlerini basitleştirerek dünya ticaretinde liberalleşmenin sağlanmasının önündeki engelleri kaldırmaları öngörülmektedir.

Türkiye'nin gümrük mevzuatının, topluluk gümrük mevzuatına uygun hale getirilmesi halinde, Dünya Ticaret Örgütünün belirlediği kurallar da Türk gümrük mevzuatına aynen yansıtılmış olacaktır.

Bu kanun tasarısı, yukarıdaki bu iki husus sağlamış olacaktır.

Gündemimizde olan bu kanun tasarısıyla, aynı zamanda, kanun hükmünde kararnameyle yürürlüğe sokulması mümkün olmayan, dahilde işleme, gümrük kontrolü altında işleme, geçici ithalat, hariçte işleme ve transit rejimlerine ilişkin hükümler ile geçici depolama ve serbest dolaşıma giriş rejimine ait hükümler ve para cezalarına dair düzenlemeler yapılmaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu tasarının getirdiği düzenlemeler özetle; Dünya Gümrük Örgütünün gümrük tarifesi ve eşyanın sınıflandırılmasına ilişkin üye ülkeler tarafından benimsenmesini öngördüğü hükümler, Gümrük Kanununa yansıtılmaktadır. Bu şekilde, Türk ekonomisinin ihtiyaçları doğrultusunda gümrük tarifeleri yeniden tanımlanarak, gümrük tarifelerinde yapılabilecek değişikliklere uygun zemin hazırlanmaktadır.

Ekonominin acil ihtiyaçları için gereken eşyanın Gümrük Vergilerinden muaf olarak ithal edilebilmesi yönünde, muafiyet öngörülen düzenlemeler yapılması için Bakanlar Kuruluna yetki veren madde, Gümrük Kanununa eklenmektedir.

Çeşitli ekonomik düzenlemelerde önemli sonuçlar yaratan Türkiye Cumhuriyeti gümrük bölgesinin yeni tanımı yapılmaktadır.

Türkçe menifesto ibraz zorunluluğuna son verilerek, bu husus ihtiyarî hale getirilmekte; böylece, bürokratik işlemlerde azalma sağlanmaktadır.

Gümrük Kanununa, eşyanın tesliminden sonra beyanın kontrolüyle ilgili hükümler eklenmekte, böylece, üretimde acil olarak kullanılacak birkısım girdilerin, gümrük işlemleri nedeniyle bekletilmesi engellenerek, gümrük kontrolleri, eşyanın ithalatçıya tesliminden sonra yapılabilecektir.

Basitleştirilmiş usule ilişkin hükümler Gümrük Kanununa yansıtılarak, bu şekilde gümrük işlemleri daha kolay ikmal edilebilecektir.

Fikrî ve sınaî mülkiyet haklarının hudut kontrolleriyle korunması yönünde Gümrük Kanununda yeni düzenlemeler yapılmaktadır.

Yürürlükteki Gümrük Kanununda "Sundurma Rejimi" adı altında hükümler "Geçici Depolama" başlığı altında değiştirilerek, boşaltma mahalleri olan deniz ve havalimanlarının gereksiz yere işgali önlenecektir.

Sundurma işletme tekeline son verilecek, geçici depolama yerleri işletmek isteyen özel sektör kuruluşuna, bu alanda yeni olanaklar yaratılacaktır.

Aynı şekilde, antrepo işletme tekeline son verilecek, özel sektör temsilcilerinin de genel antrepo işletmesine olanak tanınacaktır. Geçici depolama mahallerinde, eşyanın bekleme süreleri sınırlandırılırken, gümrük antrepolarında süre sınırı kaldırılmakta, böylece, uluslararası piyasadan, uygun zamanda ve uygun koşullarda girdi temin eden müteşebbislerin, bu girdileri üretimde kullanacakları zaman ithal edebilmelerine imkân tanınmaktadır.

Gümrük idaresince, bağlayıcı tarife ve menşe bilgisi verebilmesine olanak sağlayan hüküm Gümrük Kanununa eklenilerek, vergi mükellefiyeti yönünden mükellefleri taahhüt altına sokan, gümrük beyanından önce gümrük idaresini bağlayan ve ihtilaf yaratılmasını engelleyen bağlayıcı bilgi temin edilmesi mümkün hale gelmektedir.

Gümrük Kanununa, eşyanın tercihli ve tercihli olmayan menşei hakkında, Dünya Gümrük Örgütünün öngördüğü yönde hükümler eklenilerek, indirimli vergiden yararlanmak için hangi menşe kurallarına uyulması gerektiği hususuna açıklık getirilmektedir.

Gümrük Vergilerinin, gümrük veznesi yerine bankalarda gümrük idaresi adına açılan hesaplara da yatırılmasına imkân tanınmaktadır.

Serbest dolaşıma giriş rejimine, nihaî kullanım konusunda madde ilave edilerek, bazı eşyanın, nihaî kullanım amacına bağlı olarak, indirimli vergiden yararlanarak veya muafen yurda ithali mümkün olabilecektir.

Gümrük Kanununa, dahilde işleme rejimine ilişkin hükümler eklenilerek, bu şekilde uygulamada olan dahilde işleme rejimine yasal dayanak sağlanmakta, özellikle eşdeğer eşya kullanımı konusunda doğan yasal boşluk giderilmektedir.

Gümrük Kanununa, hariçte işleme rejimine ilişkin hükümler eklenilerek, rejime yasal dayanak sağlanacak ve "üçgen trafik" konusunda karşılaşılan yasal boşluk ortadan kaldırılacaktır.

Gümrük Kanununa, gümrük kontrolü altında işleme rejimine ilişkin hükümler eklenilmekte ve ilk defa uygulamaya sokulacak bu düzenlemeyle, bazı ürünlerin üretiminde kullanılacak girdiler, Gümrük Vergileri tahsil edilmeden üreticiye teslim edilerek, ürünün piyasaya sunulması aşamasında vergiler tahsil edilecektir. Bu şekilde, müteşebbislere bir çeşit prefinansman sağlanacaktır.

Gümrük Kanunundaki "Geçici Muafiyet" düzenlemesi, "Geçici İthalat" başlığı altında, Dünya Gümrük Örgütünün öngördüğü düzenlemelere uygun hale getirilmektedir.

Gümrük idarelerine, bilgisayar, veri işleme tekniğiyle hazırlanmış beyannamelerin de verilebilmesi yönünde kanuna hüküm ilave edilmektedir.

Beyannamelerin, tescil defteri yerine, gümrük idaresinin bilgisayar kaydına alınması halinde de, tescil yapılmış olacağı hususu hüküm altına alınmaktadır.

Gümrük Kanununun, eşyanın fizikî muayenesinde, mutlaka mükellef veya temsilcisinin bulunmasını öngören maddesi yeniden düzenlenerek, bu zorunluluk ortadan kaldırılmaktadır ve gümrük idaresinin resen muayene yapabilmesine imkân tanınmaktadır.

Tasfiyelik hale gelmiş eşyanın hak sahibi tarafından ithal edilebilmesine imkân sağlayan hüküm, Gümrük Kanununa eklenmektedir.

Gümrük idarelerinin karar alabilmesine olanak sağlayan hüküm, Gümrük Kanununa eklenerek, mükelleflerin tereddüt ettiği konuda gümrük idaresinden karar üretilmesini isteme hakkı sağlanmaktadır.

Mükelleflere ait gizli nitelikteki bilgilerin korunması ve bu bilgilerin hangi koşullarda ilgili mercilere verilebileceği hususu, Gümrük Kanununa eklenen bir maddeyle hüküm altına alınmaktadır.

Tasarının bir başka maddesiyle, 1615 sayılı Gümrük Kanunundaki para cezalarını öngören maddelerde değişiklik yapılarak, yaptırım gücü kalmayan meblağlar yeniden belirlenmektedir.

Gümrük Kanununun 149 uncu maddesiyle geçici muafiyet veya geçici giriş eşyası için öngörülen yüksek orandaki para cezası uygulamasına son verilerek, bu meblağlar maktu hale getirilmiş, sadece rejimin öngördüğü süreyi geçirdikten sonra, geçici ithal edilen eşyayı yurtdışı eden veya gümrük sundurmasına teslim eden mükelleflerin ağır müeyyideler altında ezilmesi önlenmektedir.

Gümrük komisyonculuğu mesleği, yeni bir yapıya kavuşturularak, "gümrük müşavirliği" adı altında yeniden düzenlenmekte, gümrük müşavirlerinin işlemlerini takip ettikleri mükelleflerle birlikte, gümrük beyanları nedeniyle, gümrük idaresine karşı müşterek ve müteselsil sorumlu olmaları sağlanmaktadır.

Yine, bilindiği üzere, gümrükler, devlet mekanizması içerisinde karar alan değil, tüm kamu birimlerinin aldığı kararların uygulandığı bir birimdir. Bu tasarıyla, gümrüklere karar alma yetkisi verilmekte ve gerek mükellef gerekse iş takipçisi müşavirleri, gümrük idareleriyle müştereken çalışabileceğinden, çelişki ve usulsüzlükler daha işlem başında çözülmüş olacaktır. Ortaya çıkabilecek aksaklıklar, gümrük yönetimi tarafından, pratikte kolayca çözümlenebilecektir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ekonomimizin uluslararası rekabete açılması ve ekonomimizin tüm boyutlarıyla yeniden yapılanması zorunluluğu, genel kabul görmektedir. Türkiye'nin potansiyelinin değerlendirilmesi, ekonomik ve sosyal konularda gerekli atılımların yapılması için yapısal değişikliklere ihtiyaç vardır. 57 nci hükümetin bu hususlardaki kararlı, uzlaşmacı, çözümleyici uygulamaları takdirle izlenmektedir.

Dünyada korumacılığa karşı serbest ticaret tartışmaları son otuz yılın en önemli konusu olup, özellikle 1980'li yıllardan bu yana, uluslararası serbest ticaret görüşü önplana çıkmıştır. Korumacılık, belli konularda kalmıştır. Avrupa Birliğiyle oluşturulan gümrük birliği, her ne kadar serbest ticaret felsefesine dayanıyorsa da, yeni kurulan sanayilerin korunması, yurt savunması ve ödemeler dengesi gibi hususlarda katma protokolde öngörülen koruyucu mekanizmaları da ihtiva etmektedir.

Türkiye'nin kalkınma ve gelişme sürecini hızlandırması ve uluslararası rekabet gücünü ve pazar payını artırması için her tedbir alınmalıdır. Ülkemiz için önem arz eden ihtisas gümrükleri üzerinde önemle durulmalıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Gümrük Kanunu Tasarısına, MHP Grubu olarak olumlu baktığımızı ve desteklediğimizi belirtir; bu kanun tasarının milletimize, devletimize hayırlı ve uğurlu olmasını diler; Yüce Heyetinize en derin saygılarımı sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sakarya Milletvekili Sayın Ramis Savaş; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA Ş. RAMİS SAVAŞ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; huzurlarınıza 86 ve 86'ya ek sıra sayılı olarak sunulan Gümrük Kanunu Tasarısı hakkında konuşmama başlarken, şahsım ve Demokratik Sol Parti Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 20 nci Yasama Döneminde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan; ancak, erken seçim nedeniyle yasalaşamayan 1615 sayılı Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Tasarısı, 57 nci hükümetin kuruluşunu müteakip, 5.7.1999 tarihinde yenilenmiş haliyle tekrar Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilmiştir.

Plan ve Bütçe Komisyonunda oluşturulan alt komisyonda, bütün ilgili bakanlık ve kuruluş temsilcilerinin katılımıyla, beş günde, her gün asgarî oniki saat çalışılarak, 247 maddeden ibaret bu kanun tasarısının her maddesi titizlikle incelenmiş ve tasarıya, Plan ve Bütçe Komisyonunda, bütün parti gruplarımızın mutabakatıyla son şekli verilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Ekonomik Topluluğuna 1959 yılında yaptığımız ilk müracaatla başlayan ilişkimiz, 12.9.1963 tarihinde imzalanan Ankara Antlaşmasıyla sonuçlanmış ve bu antlaşma sonucu topluluğa üyelik sürecine geçilmiştir.

Ankara Antlaşmasıyla, bu antlaşmada belirtilen çerçeve dahilinde, daha sonra katma protokolle belirlenen hazırlık, geçiş ve son dönem şartlarının yerine getirilmesi ve ülkemiz ile topluluk arasında bir gümrük birliğinin gittikçe gelişen şekilde kurulması öngörülmüştür.

Türkiye ile Avrupa Birliği arasında gümrük birliğinin tesis edilmesiyle, devletimiz, birkısım mevzuatını, Avrupa Birliği mevzuatına uyumlaştırma yükümlülüğü altına girmiş bulunmaktadır. Bu çerçevede, rekabet hukuku, fikrî ve sınaî hakların korunması gibi alanlarda yeni düzenlemeler yapılmıştır. Kısaca "uyum yasaları" olarak ifade edilen yasalardan bazıları henüz çıkarılamamıştır. İşte, şu anda görüşmelerine başladığımız Gümrük Kanunu Tasarısı da, çıkarmamız gereken uyum yasalarından biridir.

1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararının 26 ncı maddesinde, Türkiye'nin gümrük alanında uyum sağlaması gereken hususlar sayılmıştır. Bunlardan bir kısmı, 26 Temmuz 1995 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan 564 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle düzenlenmiş bulunmaktadır; ancak, Anayasamıza göre, malî ve cezaî hükümler içeren düzenlemeler, ancak kanunla yapılabileceğinden, bir eksiklik ortaya çıkmıştır.

Görüşülmekte olan tasarı, sadece Avrupa Birliği mevzuatına uyumla ilgili hükümleri ihtiva etmemektedir; ayrıca, günün ihtiyaçlarına cevap verecek düzenlemeler de tasarıda yer almaktadır. Bu nedenle, bu tasarıya, sadece uyum yasası olarak bakılmaması gerekir.

Görüşülmekte olan Gümrük Kanunu Tasarısını, yukarıdaki ifadeler çerçevesinde ele aldığımızda, önemli değişiklikleri ve yenilikleri, ana başlıklar halinde, şu şekilde özetleyebiliriz:

Öncelikle, kişiler, gümrük idarelerine müracaat ederek, bir konuda, gümrük mevzuatının uygulanmasıyla ilgili karar alınmasını isteyebileceklerdir. Böyle bir talep olduğunda, gümrük idareleri, otuz gün içinde karar almak zorundadır. Mükellefin aleyhine verilen kararlara karşı, idarî ve adlî itiraz yolları açık bulunmaktadır. Bu müessese, iş dünyamızın, bir konuda karar verirken, önünü daha net görmesini sağlayacaktır; çünkü, ilgili kişilerin değişmesi halinde, uygulamanın değişmesinin de önüne geçilmiş olunmaktadır.

İkinci olarak, müsteşarlık, yazılı talep üzerine, bağlayıcı tarife veya bağlayıcı menşe bilgisi verebilecek konuma gelmektedir. Tarife ve menşe konuları, gümrük ve dışticaret uygulamaları bakımından, bugün, çok önem arz etmektedir. Önümüzdeki yıllarda bu önem daha da artacaktır; hatta, 2005 yılından sonra, dünyada gümrük ve dışticaret uygulamalarının en önemli unsuru haline gelecektir; ancak, tarife tespiti ve menşe tespiti, özel ihtisas gerektiren konulardır. Verilen bağlayıcı tarife veya bağlayıcı menşe bilgileri, müsteşarlığı, yani kamu idaresini altı yıl süreyle bağlamaktadır. Bunun anlamı şudur: Müsteşarlık, bir konuda verdiği karardan sonra, altı yıl süreyle bu kararından geri dönemeyecektir. Böylece, kişiler, bir ticarî ilişkiye girmeden önce veya bir yatırım kararını alırken, özel ihtisas isteyen bu konularda, Gümrük Müsteşarlığının altı yıl süreyle değişmeyecek net bilgilerini alacaklar ve bu bilgiler ışığında kararlarını vereceklerdir. Öte yandan, mükellef ile idare arasında gereksiz ihtilafların önüne de geçilmiş olacaktır.

Tasarıda, eşyanın tercihli veya tercihli olmayan menşei hakkında, Dünya Gümrük Örgütünün öngördüğü hükümler de yer almaktadır. Bu hükümlerle, indirimli vergilerden yararlanmak için hangi menşe kuralına uyulması gerektiği konusuna açıklık getirilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun tasarısıyla getirilen bir diğer değişiklik de, sundurma işlemleriyle ilgilidir. 1615 sayılı Gümrük Kanunundaki sundurmayla ilgili hükümler "Eşyanın Geçici Depolanması" başlığı altında yeniden düzenlenmiştir. Meri kanuna göre, eşya, sundurmada, rejim beyanından önce dört ay ve rejim beyanından sonra iki ay kalabilmekteydi. Getirilen düzenlemeyle, deniz yoluyla gelen eşya kırkbeş gün, diğer bir yolla gelen eşya ise yirmi gün kalabilecektir. Böylece, limanlarda ve diğer geçici depolama yerlerinde eşyanın gereksiz beklemesinden kaynaklanan yığılmaların önüne geçilmiş olacaktır.

Bir başka düzenleme, fikrî ve sınaî mülkiyet haklarının dahilde korunmasıyla ilgilidir. Daha önce yapılan düzenlemeler, bu kanunda da geliştirilerek aynen korunmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarıda, dünya ticaretinin günümüzde ulaştığı hız ve zamanın maliyeti göz önünde bulundurularak bazı yeni hükümlere de yer verilmiştir. Bunlardan birincisi, basitleştirilmiş usulde beyanda bulunulmasıdır. İzin almış olan firmalar, beyannamelere eklenmesi gereken bazı belgeler ile bazı bilgilerin bulunmaması halinde dahi, gümrük işlemlerini, izin almak kaydıyla yaptırabileceklerdir.

İkinci bir düzenleme, eşyanın tesliminden sonra beyanın kontrolüdür. Bu uygulamadan yararlanan firmaların beyanlarına göre işlemler yapılacak; beyanın kontrolü, daha sonra, yani, eşyanın tesliminden sonra, firmanın ticarî belge ve defterlerinin kontrolü suretiyle yapılacaktır.

Bir başka düzenleme, eşyanın özel amaca yönelik kullanımı nedeniyle indirimli veya sıfır vergi oranından yararlandırılması konusudur. Türk vergi sistemine ilk kez girecek olan bu vergilendirme türünü bir örnekle açıklamak istiyorum. Örneğin, ithal edilen kâğıt, kitap üretiminde kullanılacaksa indirimli veya sıfır vergi indiriminden yararlanılacak, ambalaj maddesi üretiminde kullanılacaksa, yararlandırılmayacaktır.

Sonuç olarak, indirimli vergi veya sıfır vergi, ithal eşyasına göre değil, bunun kullanılacağı yere göre belirlenmektedir. Böylece, ekonominin ihtiyaçlarının daha seçici değerlendirilmesi imkân dahiline girmiş bulunmaktadır.

Getirilen düzenlemeyle, antrepo tekeline de son verilmiştir. Böylece, ekonomik bakımdan ihtiyaç olduğu takdirde, dileyen herkesin gerekli şartları yerine getirmek kaydıyla, antrepo açıp işletmesi imkân dahiline girmiş bulunmaktadır. Öte yandan, eşyanın antrepoda kalabileceği süreyle ilgili sınırlama da kaldırılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dahilde işleme rejimi, Türkiye ile Avrupa Birliği arasında gümrük birliği tesis edilmesine ilişkin 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi kararına göre benimsemeyi kabul ettiği ekonomik etkili gümrük rejimlerinden birisidir. Türkiye, bu rejimi, 1.1.1996 tarihinden bu yana Bakanlar Kurulu kararlarıyla uygulamaktadır. Rejimin yasal dayanağı bu kanunla gelmektedir. Tasarıda, 1615 sayılı Gümrük Kanununda düzenlenmiş bulunan geçici muafiyet rejiminin günümüz şartlarına göre yeniden düzenlenmesi de yer almaktadır. Mevcut yasaya göre, yurda geçici olarak gelen eşyanın, yurtta kalma süresi ne olursa olsun, vergi ödenmesi söz konusu değildir. Tasarıya göre, tam muafiyet ve kısmî muafiyet olmak üzere iki tür uygulama yapılacaktır. Bakanlar Kurulu kararıyla tespit edilecek eşyaya tam muafiyet uygulanacaktır; yani, yurtta kaldığı sürece vergi alınmayacaktır, ancak, bunun dışında kalan eşyadan yurtta kaldığı her ay için vergileri toplamının yüzde 3'ü tahsil edilecektir. Böylece, ülke sanayii, ekonomisi ve sair alanlardaki önemli ihtiyaçları karşılamak üzere geçici olarak getirilecek eşya tam muafiyetten yararlanacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun tasarısıyla getirilen yeniliklerden birisi de, gümrük kontrolü altında işleme rejimidir. Rejimin işleyişini, yine, bir örnekle izah etmek istiyorum. İmalinde üç ithal girdi kullanılan mamulü üreten bir firma düşünelim. Bu firma, dilerse ve tabiî izin almak kaydıyla, örneğimizdeki üç ithal girdinin ithalat vergilerini ödemeden bunları ithal edebilecektir; ancak, mamulü satışa iç piyasada satışa sunarken, bu mamulün gümrük tarife istatistik pozisyonuna göre vergilerini ödeyecektir. Böylece, imalatçıya, vergilerin tutarı kadar prefinansman imkânı sağlanmış olmaktadır. Onun için, bu rejim, sanayimiz için ciddî bir teşvik unsuru olarak değerlendirilmelidir.

Hariçte işleme rejimi de, bugüne değin Bakanlar Kurulu kararıyla yürüttüğümüz bir rejimdi. Kanunî dayanağı bulunmadığı için bazı kolaylıklar yapılamıyordu. Tasarı, bu kolaylıkları da düzenlemektedir. Standart değişim sistemine dayalı hariçte işlemeye göre ithal edilen bir makine arızalandığı veya tamir için yurt dışına gönderildiği takdirde, üretim durmayabilecektir. Yurt dışındaki firmadan makinenin aynısı temin edilebildiği takdirde, o makine getirilecek ve tamir için giden makine geri gelinceye kadar, hiçbir masraf oluşturmadan, sanayi tarafından kullanılabilecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarıda gümrüklerde alınan vergiler konusunda da yeni düzenlemeler yer almaktadır. 1615 sayılı Gümrük Kanununa göre, eksik alındığı anlaşılan vergiler için ek tahakkuk çıkarıldığında, mükellefin idarî ve adlî itiraz haklarını sonuna kadar kullandığı takdirde amme alacağının kesinleşmesi dört, beş yıl gibi uzun süreler almaktaydı. Bu kadar uzun süre geçince, devletin tahsil etmesi gereken vergi reel olarak büyük bir aşınmaya uğramaktaydı. Ayrıca, mükellefler, reel olarak daha az vergi ödemek için, haksız bile olsalar, idarî ve adlî itiraz yollarını sonuna kadar kullanmak istemekteler; böylece, gereksiz yere yüzlerce ihtilaf dosyası oluşmakta idi. Tasarıda yer alan düzenlemeye göre, ihtilafın doğduğu tarih ile amme alacağının kesinleştiği tarih arasında geçen süre için, Vergi Usul Kanununda yer alan düzenlemeye uygun olarak. 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre belirlenmiş gecikme faizi alınması getirilmektedir. Böylece, hem amme alacağının enflasyon dolayısıyla zaman içerisinde aşınması önlenmekte hem de gereksiz yere ihtilaf yaratılmasının önüne geçilerek, devletin işgücü, zaman ve para tasarrufunda bulunması sağlanmış olunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; esasen, bu nitelikteki temel kanunları, bu kanunların uygulamasını yürütecek birimlerin görev ve yetkilerini düzenleyen teşkilat kanunlarını da ele alarak yasalaştırmakta yarar bulunmaktadır. Bu çerçevede "gümrük" denildiğinde, temel yasasıyla birlikte, kadro standardı sağlanmış, teşkilatları oluşturulmuş bir biriminden en azamî ölçüde hizmet istemek, hepimizin en doğal hakkı olacaktır.

Bu duygular içerisinde, desteğinizle kısa sürede yasalaşacağını umduğum Gümrük Kanunu Tasarısının ülkemize ve milletimize hayırlı olması dileğiyle, hepinize saygılarımı sunuyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Savaş.

Anavatan Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Aydın Ayaydın; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA AYDIN A. AYAYDIN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 86 sıra sayılı Gümrük Kanunu Tasarısı üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği gibi, kanun tasarıları Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülürken bütün maddeler görüşülür. İlk defa, İçtüzüğün 91 inci maddesi uygulanmıştır ve muhalefet partilerinin de oybirliğiyle bu konuda karar alınarak, maddelere geçilmeden, sadece yasa tasarısının bölümleri üzerinde görüşme yapılacaktır. Bu bakımdan, bu özveriyi gösteren Doğru Yol Partisi Grubuna ve Fazilet Partisi Grubuna Anavatan Partisi Grubu adına şükranlarımı sunuyorum.

Gümrükler, bir ülkenin ekonomik gelişmesini engelleyen veya geliştiren bir role sahip bulunmaktadır. Bu kural, her ülke için geçerlidir. Nitekim, Dünya Gümrük Örgütünün -ki, bu örgüt, Birleşmiş Milletler Teşkilatından sonra en fazla üyeye sahip bir kuruluştur- resmî belgelerinin üzerinde "eğer, bir ülke, gümrüklerine yeterince sahip değilse ve gümrüklerini yönlendirecek yeterli uzman elemandan mahrum ise, o ülke ekonomisinin düzenli işlemesinden ve gelişmesinden söz edilemez" ibaresi bulunmaktadır.

Gümrüklerimiz, aslında, ülkenin dışa açılan kapılarıdır. Bir evin giriş kapısı ne kadar önemliyse, ilk izlenimler de o denli önemli bulunmaktadır.

Bugün, globalleşen dünyada, artık, insanlar, kapalı bir ekonomi ve içe dönük bir toplumsal yaşam biçimi izlememektedirler. Her yıl, yaklaşık 1 milyar civarında insanın seyahat ettiği ve ülkelerarasında hareket ettiği bilinen bir gerçektir. Ülkemize ise, bu yıl hariç, artan bir tempoyla turist gelimi sağlanmaktadır. Turistlerin ilk karşılaştıkları gümrük kapıları ve gümrükçülerin o turist üzerinde uyandıracağı intibaın silinmeyen çizgilerle yazılacağı bir gerçektir. Eğer, bir turistin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik gümrük tesisleri yok ise, yabancı dil bilen elemanlarınız tarafından karşılanmıyorsa, o izlenimin mükemmel olduğu söylenemez.

Diğer taraftan, artık, dünyada gümrükler, sadece kapalı bir ekonomiyi muhafaza etmek için yasakları uygulamaya koyan bir idare olmaktan çıkmıştır. Düşünün, bundan kırk, elli yıl önceki gümrük anlayışı, sadece, güneydoğu bölgesindeki sınırlardan hayvan kaçakçılığını önlemeye ve Beyrut açık pazarından Türkiye'ye gelen kaçak malların kontrol ve denetimini sağlamaya yönelikti. Bugün ise, şu anda tartıştığımız ve yasalaşmasına gayret gösterdiğimiz Gümrük Kanun Tasarısı, uluslararası mal ticaretinin artırılmasını; dolayısıyla, ticaretin yoğaltımı ile insanların refahını artırmayı ve bunun için basitleştirilmiş usulleri içermektedir. Dünya ticaretinin artışı, insanlığın daha fazla refah seviyesine erişmesi demektir. "Ne kadar ticaret, o kadar refah" parolası, bugün, ekonomik düşünen herkesin bir şiarı haline gelmiştir. Türkiye dünya ticaretindeki payını artırmak istiyorsa, her alanda olduğu gibi, gümrük alanında da, hem mevzuat ve hem de işlem bazında çağdaş ülkelerin uygulamalarıyla uyum sağlama yönünde gayret göstermek zorundadır.

İşte, huzurunuza getirilen bu yasa tasarısı, dünya ticareti içindeki Türkiye payının artırılmasına yönelik olarak, işlem bazında bir reform niteliği taşımaktadır. Bugünkü mevzuatla, birtakım mal ve hizmet akımının çağa yaraşır biçimde götürülemediği ve Osmanlı döneminden kalan hükümlerle, 21 inci Yüzyıl elektronik ticaretinin işlerliğine katkıda bulunamayacağı açıktır. Artık, dünya, elektronik ticarete geçmek üzeredir. Halen, Amerika Birleşik Devletlerindeki ticaretin yüzde 25'i elektronik ortamda gerçekleştirilmektedir. Türkiye, böyle bir gelişim karşısında, en azından onlar kadar olmasa bile, onlarla yarışabilecek bir orana ulaşması gerekmektedir.

Bunun yanında, 1 Ocak 1996 tarihinden itibaren Türkiye ile Avrupa Birliği arasında bir gümrük birliği tesis edilmiş olmasının, eğer gereklerini yerine getiremiyorsanız, bir anlam ifade etmeyeceğini hepimiz bilmekteyiz. Bu birliktelik, beraberinde elbette birtakım sorumluluklar da getirmektedir. Bu sorumlulukların başında, mevzuat uyumu gelmektedir. Dolayısıyla, sadece 1/95 sayılı karara dayanarak Türkiye'nin Gümrük Birliğine geçtiğini söylemesi mümkün değildir.

Türkiye'nin bu kararla üstlendiği yükümlülüklerin yanı sıra, geleceğin globalleşmesine damgasını vuran ve uluslararası ticaretin tüm kurallarını belirleyen GATT Antlaşmasından gelen sorumlulukları da bulunmaktadır. Türkiye ciddî bir devlettir. Ciddî devlet anlayışı, her alanda altına imza koyduğu anlaşmaların içerdiği hükümlerin gereklerini yerine getirmekten asla kaçınmayan bir ülkedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gümrük Kanununun yasalaşması ve bu suretle uluslararası yükümlülüklere harfiyen uymuş olmak, bu kanunun elbette tek amacı değildir. İstenen bu uyum, uygulamada kurallarıyla gerçekleştirilebildiği takdirde, bundan en çok yararlanacak olan yine Türk girişimcisi, Türk ithalatçısı, Türk ihracatçısı ve Türk yatırımcısı olacaktır.

Bugün, üç yıllık gecikmenin Türkiye'ye faturası, tahminen 10 milyar dolar civarındadır. 1 Ocak 1996 yılından bu tarafa geçen üç yıllık süre içerisinde, toplulukça taahhhüt edilen malî yardımlar alınamamış ve bu suretle 4 milyar dolar bir kayıp söz konusudur. Buna ilave olarak "trafik sapması" olarak adlandırılan ve üçüncü ülkelerden Türkiye'ye gelen mallardan dolayı, takriben 6 milyar dolar kayıp meydana gelmiştir. Gözden kaçan bu durumu da bilgilerinize sunmak istiyorum.

Meri mevzuatımızın topluluk normlarına uydurulmaması nedeniyle üçüncü ülkelerden ortalama gümrük tarifesiyle yüklü ve topluluk çıkışlı mallara oranla yüksek bir vergi oranına sahip mallar, Türkiye ithalatçısı ve nakliyecisi tarafından getirilirken, serbest dolaşıma, normatif kuralların geçerli olduğu Avrupa Birliği gümrüklerinin bulunduğu ülkelerden girmektedir. Bir mal nereden serbest dolaşıma girerse o ülkede vergilendirileceğinden, Türkiye'ye gelen ve Türkiye'de tüketime konu olan malların vergileri topluluk gümrük kodunu uygulayan ülkelerde kalmaktadır. Avrupa Birliği ülkelerinde serbest dolaşıma giren bir mal otomatikman Türkiye'ye vergisiz gireceğinden, üçüncü ülke menşeli olması nedeniyle üzerinden alınması gereken gümrük vergisi ve fonları Avrupa Birliği ülkelerine bırakılmaktadır. Bu kayba Türkiye'nin daha uzun yıllar göz yumması kabul edilemeyecek bir gerçektir.

Bir başka konuya dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Türkiye, yıllardır yabancı sermayenin gelişimini teşvik etmekte ve entegrasyon, sanayi politikaları içinde bunun yararına yürekten inanmaktadır. Oysa, bilinen bir gerçek ise, yabancı sermayeye "gel" demekle gelmemesidir. Öncelikle, yabancı sermaye, geleceği ülkede siyasal ve ekonomik güven ortamı aramasının yanında temel verileri de önceden bilmek istemektedir. Eğer bir yabancı yatırımcı, yatırım yapacağı ülkedeki gümrük vergisi ve oranlarını, yatırım maliyetini, dahili vergi yüklerini, kâr transferindeki kolaylıkları bilmiyorsa, o takdirde karanlığa yatırım yapmaktan vazgeçmektedir. Bu tasarının yasalaşmasıyla bir yabancı yatırımcı gelmeden önce önyatırım etlerini yaparken, gümrük idaresinden bağlayıcı bilgileri alacaklardır. Yatırıma yönelik alınan bu bilgiler 6 yıl süreyle geçerli olacağından, dış yatırımcıya bir güven vermiş olacaktır. Dolayısıyla, verilen bu bilgilerin ışığı altında yabancı yatırımcı hesabını yapmış, vergi ve resimlerini bilen ve sonuçta kârlılığını gözeterek yatırım yapmaya gelecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Türk girişimcilerinin mevzuat uyumsuzluğundan dolayı uluslararası platformda büyük sıkıntılar yaşadıkları hepimizin malumlarıdır. Eğer, bir girişimci, Türk mevzuatına göre imalat yapıp, İspanya kanunlarına göre ihracat yapıyorsa ve bu piyasanın tabi olduğu işlemleriyle farklılık meydana geliyorsa, bu uyumsuzluğun, Türk girişimcisine manfi yönde bir faturası olacaktır. Ana hedefi ticaretin hareketini sağlarken, işlem bazında kolaylaştırıcı hükümler ihtiva eden gümrük yasaları evrensel bir boyuta eriştirilemediği takdirde, rekabet edeceği diğer girişimcilere nazaran pazar kaybına uğramak durumunda kalacaktır.

Eğer, siz, ihracatınızı yaparken -biraz evvel ifade ettiğim gibi- Osmanlı döneminden kalan bir mevzuatla yapmaya kalkarsanız, Londra'daki mağazaya, İtalyan ihracatçısından daha sonra mal göndermek zorunda kalırsınız. Bunu, şunun için ifade ediyorum: Türk sanayicisinin itici sektörlerinden birisi de tekstil ve konfeksiyon üretimidir; gerçekten, topluluk pazarında önemli bir yere sahiptir. Bu alanda faaliyet gösteren firmaların çoğu, zamanla yarışmaktadırlar. Üstelik, tüm ihracata yönelik mağazalarda, mallar üretilirken, dış ülkelerdeki vitrinlerde yer alacak şekilde etiketleri, fiyatları dahi yazılıdır; ancak, bu şekilde yüklenen mallar askılı TIR'lardan indirilip kontrol edilmeye kalkılırsa zamanında yetiştirilemez. Aynı durum ithalat için de geçerlidir. Zamanında fabrikasına hammaddesini yetiştiremeyen bir imalatçının rekabet etmesi mümkün değildir. İşte, bu tasarının getirdiği önemli yeniliklerden birisi de, sözünü ettiğim güven unsurunun dışticaretle uğraşanlara ve yatırımcıya sağladığı güven ortamını yaratmış olmasıdır.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına getirilen bu tasarıyla, artık, gümrük mevzuatı, mal ve hizmet akışını sınırlayan değil, aksine, gelişmesine ve artmasına katkı sağlayan hükümler getirmiş olacaktır; bundan böyle, gümrüklerin rolü de bu meyanda değişecektir. Zaten, giderek, gümrükler, illegal mal ticaretini ve uyuşturucu kaçakçılığını engelleyen, çevre faktörünü gözeten bir misyon üstlenecektir. Bu bakımdan, mal ve hizmet trafiğini engelleyen bir düzenlemenin terk edilmesi de gerekmektedir.

Öte yandan, artan dışticaret hacmi nedeniyle manuel sistemle yapılamayan dışticaret işlemlerinin, bilgisayar ortamında izlenmesi yönündeki gayretlerin sonuç vermeye başlaması nedeniyle, Türk gümrüklerinin kısa bir zaman içerisinde modernleşmesi beklenmektedir. Bu tasarıyla eşzamanlı olarak sistemin devreye girmesi planlandığından, yakın bir gelecekte, bu konuda söylenilen pek çok eksikliğin giderilmiş olacağını belirtmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tamamen teknik bir boyutu bulunan Gümrük Kanunu Tasarısının ülkemiz bakımından yararları sayılamayacak kadar çoktur. Türkiye gümrükleri bu kanunla kabuk değiştirecek ve uluslararası normlara ulaştırılmış olacaktır. Bu vesileyle, bu yasanın ülkemize, milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Yine, bu yasa tasarısının, Mecliste, İçtüzüğün 91 inci maddesine uygun olarak görüşülmesini sağlayan Doğru Yol Partisi ve Fazilet Partisi Gruplarına teşekkür ediyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ayaydın.

Fazilet Partisi Grubu adına, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan; buyurun efendim.

FP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 86 sıra sayılı Gümrük Kanunu Tasarısının geneli üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Tasarı, esas itibariyle, gümrüklerimizin, Avrupa Topluluğuyla uyum çerçevesinde, yasaların düzenlenmesi istikametinde yapılmış olan değişiklikleri getirmektedir.

Bilindiği gibi, Türkiye, 1960 yılında -Avrupa Topluluğuna üye olmak için- Avrupa Topluluğuyla ortaklık anlaşması imzalamış; bu çerçevede, hazırlık ve geçiş dönemlerini program olarak önüne almış; 1973 yılında da katma protokolü imzalamış ve hazırlık döneminden geçiş dönemine girmiştir. Geçiş döneminde, ithal ettiği mallarla ilgili, sanayi mallarıyla ilgili, gümrüklerin yirmiiki yılda sıfırlanması kararlaştırılmıştır; birkısım mallar için oniki yıl, birkısım mallar için yirmiiki yıldır. İthalatta -1967 yılı değerlerine göre- yüzde 45'i oniki yıl, yüzde 55'i de yirmiiki yılda gümrüklerin sıfırlanması kararlaştırılmıştır.

Tabiî, ondan sonraki dönemde, bu gümrüklerin sıfırlanması zaman zaman askıya alınmış; Türkiye ile Topluluk arasındaki münasebetlerde zaman zaman gerginleşen, soğuklaşan münasebetler sebebiyle durdurulmuştur. Bilahara, indirimler tekrar devam etmiştir. Nihayet, 1995'te, Ortaklık Konseyi kararıyla, gümrüklerin süratle sıfırlanması programlanmış ve Topluluğun üçüncü ülkelere uyguladığı ortak gümrük tarifesine uyum da süratlendirilmiş bulunmaktadır.

Bugün geldiğimiz nokta itibariyle, aşağı yukarı, gümrükler, Topluluk menşeli ülkelere sıfırlanmış, üçüncü dünya ülkelerinde de takriben yüzde 5 mertebesinde, değişik oranlarda, gümrük kalmış bulunmaktadır.

Bu yeni tasarıyla, gümrüklerimizde, Topluluğa uyum çerçevesinde -daha önce arkadaşlar değişikliklerden tafsilatıyla bahsettiler, ben aynı detayları tekrar etmeyeceğim- eşyanın menşei, eşyanın gümrük kıymeti, eşyanın gümrüğe sunulması, gümrük beyanı, serbest dolaşıma giriş, askıya alma, ekonomik etkili gümrük işlemleri, eşyanın dolaşımı, gümrük yükümlülüğü ve başvuru hakkı gibi çeşitli hususlarda, gümrük kanunlarımız, mevzuatımız, Topluluk mevzuatına göre tekrar düzenlenmektedir.

Değerli arkadaşlar, Topluluk, tabiî, bir iktisadî devdir. Türkiye, gümrüklerdeki uyumla beraber ortaklığı da arzu etmekte, bu istikamette de taleplerini devamlı ortaya koymaktadır. Topluluk, 1957'de 6 ülke olarak kurulmuştu, bugün 15 ülkeye çıkmıştır. Çoğunluğu Doğu Avrupa ülkeleri olmak üzere, halen, 11 ülke de sırada beklemektedir. Türkiye de 12 nci ülke olarak aday üye statüsünü kazanma istikametindedir, Toplulukla görüşmeleri devam etmektedir. Aralık ayında Helsinki zirvesinin ne getireceğini bilmiyoruz. Muhtemeldir ki, Türkiye'ye birtakım şartlar koşarak, Türkiye'yi, on oniki sene bekleyeceği yeni bir adaylık döneminde, bir bekleme odasına alacaklar.

"Tabiî, Topluluk, bir iktisadî devdir" dedim. Hakikaten, rakamlara baktığınızda, bunu görüyorsunuz. Topluluğun bugün dışticaretine baktığınız zaman, mal olarak, ithalatı 1 trilyon 922 milyar dolardır -takriben 2 trilyon dolardır- ihracatı ise 2 trilyon 8 milyar dolardır. Dev bir iktisadî yapıya ulaşmış bulunmaktadır.

Bugün, dünyada, tabiî, bir tarafta Japonya, bir tarafta Avrupa Topluluğu, bir tarafta da -Atlantik ötesi- Amerika olmak üzere üç büyük iktisadî dev mücadele etmektedir.

Son yıllarda, 1960'lı, 1970'li yıllarda, İkinci Dünya Savaşından sonra, giderek artan bir şekilde, siyasî birlikler yerine, ekonomik birlikler teşekkül etmektedir. Nitekim, çevremize baktığımız zaman, Avrupa Birliği 1957'de Avrupa Ekonomik Topluluğu olarak kurulmuş, önce gümrük birliğini hedeflemiş, ardından, Avrupa Ekonomik Topluluğundan Avrupa Topluluğuna dönüşmüş ve gümrüğe ilaveten, dışpolitikada, savunmada bütünleşmeyi hızlandırarak, nihayet, Avrupa Birliği ve siyasî birlik haline dönüşmektedir.

Yine, çevremizde, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı; Türkiye'nin dahil olduğu, Pakistan, İran ve Orta Asya İslam cumhuriyetleriyle beraber, Türk cumhuriyetleriyle beraber ECO (Ekonomik İşbirliği Teşkilatı); İslam Konferansı etrafında teşekkül eden bir iktisadî dayanışma grubu; Kuzey Amerika'da NAFTA dediğimiz, Kuzey Amerika ülkelerinin, Amerika, Meksika, Kanada gibi ülkelerin kendi aralarında bir ekonomik bütünleşme programı; Asya'da ASEAN dediğimiz gruplar bu istikamette yol almaktadırlar.

Büyük iktisadî bölgeler teşekkül etmekte; Türkiye de, tabiî, bu bölgelerin dışında kalması iktisadî menfaatlarına uygun olmadığı için, hem siyasî dayanışma hem de iktisadî gelişme babında, bu Avrupa Topluluğunun içine girmek istemektedir. Ancak, tabiî, Avrupa Topluluğunun Türkiye'ye şartları vardır. Nitekim, Cardiff Zirvesinden sonra, İngiliz Dışişleri Bakanı ve Topluluk Dönem Başkanı Robin Cook'a "Türkiye için ne karar verdiniz" diye sorulduğunda, Robin Cook'un beyanı şudur: "Bizim kulübümüzün standartları var. Bu standartlar; serbest piyasa ekonomisi olacak; insan hakları ve özgürlükler olacak; demokrasi, tabela değil, çalışan bir sistem olacak ve sivil iktidar, silahlı kuvvetleri yönetebilecek; yani, silahlı kuvvetlerin sivil iktidarlar üzerinde gölgesi, yönlendirmesi ve baskısı olmayacak." Topluluğun temel kriterleri budur. Tahmin ederim, önümüzdeki Helsinki Zirvesinde de, Türkiye'nin önüne konulacak olan bir kriter manzumesi arasında bunları da göreceğiz. Yani, Topluluk, kendi içine aldığı ülkelerin, aynı zamanda, demokratikleşmesini, hukukun üstünlüğünün sağlanmasını, insan hak ve özgürlüklerinin sağlanmasını ve hakikaten, ülkeyi sivil iktidarların yönettiğinin açık seçik ortada olmasını şart koşmaktadır.

Değerli arkadaşlar, tabiî, gümrük demek, dışticaret demektir. Tabiî, dışticarete baktığınız zaman, bizim dışticaret rakamlarımızın hiç de iç açıcı olmadığını görüyoruz. 65 milyon nüfuslu Türkiye'nin, nihayet, yıllık ithalatı 47-48 milyar dolar, ihracatı ise 24-25 milyar dolar mertebesinde seyretmektedir.

Bugün yayımlanan 1999 rakamlarına bakıyorum... Bakın, dışticaretimiz iyi gitmiyor; ihracat da ithalat da geriliyor. İhracatın gerilemesi, Türkiye'nin, tabiî, üretiminin gerilemesi demektir. Çünkü, ihracat gerilediği zaman üretim de geriler, geriye teper, fabrikalar üretimi azaltır, yeni tesisler kurulmaz, istihdam geriler ve Türkiye sıkıntı içine düşer. Nitekim, bugün o sıkıntıyı yaşıyoruz. Rakamlardan da bunu görüyoruz. Bakın, ağustos ayında, 1998'e göre ihracat yüzde 18 gerilemiş, ocak-ağustos döneminde yüzde 7 gerilemiş; ithalat da, ağustos ayında yüzde 16 gerilemiş, ocak-ağustos döneminde yüzde 20 gerilemiş. Yani, Türkiye'de, aynı zamanda, yatırım olmuyor demek; çünkü, Türkiye'nin ithalatı, ana ağırlık itibariyle ya sanayiin girdileridir, yarı mamulleridir, hammaddedir -yani, Türkiye'de, üretime dönük ithalat vardır, tüketime dönük ithalat çok azdır, kabili ihmal mertebededir- veya makine-teçhizattır, teknolojik mallardır. Baktığınız zaman, yatırımların gerilediğini görüyoruz, üretimle beraber. Bunlar, bunu gösteriyor.

Tabiî, bu nüfuslu bir Türkiye için bu rakamlar komik rakamlar; bu rakamların aşılması lazım. Nitekim, bakın, nüfusu bizim kadar bir Fransa'da, eşya ve servis olarak baktığımız zaman, ihracat 369 milyar dolardır, Türkiye'de 26-27 milyar dolardır, Almanya'da 570 milyar dolardır, İtalya'da 322 milyar dolardır. Nüfusu 10 milyon olan Belçika'nın -önceki ülkeler Türkiye büyüklüğündeki ülkelerdir- yıllık ihracatı 184 milyar dolardır. Yine, 5 milyon nüfuslu Danimarka'nın yıllık ihracatı 61 milyar dolardır. Kore, ikiye bölünmüş, iç harp geçirmiş, binbir badireden geçmiş; bugün, Kore'nin yıllık ihracatı 157 milyar dolardır. Yani, Türkiye, iyi yönetilmiyor. Son depremde bazı kamu kurumlarının cilası düştü, boyası düştü, göründü osu busu; ama, Türkiye'nin genelinin de tablosu iyi değildir.

Tabiî, Türkiye, dışticaretinin yüzde 50'sini Avrupa Topluluğuyla yapar; gümrüklerimizden geçen malların yüzde 50'si Avrupa Topluluğuna gider gelir.

Avrupa Topluluğuyla olan dışticaretimizde, gümrük birliğinden sonra, yani, 1995'ten sonra giderek açıklar büyümektedir. 4-5 milyar mertebesinde olan açıklar, bugün, 11-12 milyar dolar mertebesine yükselmiş bulunmaktadır.

Tabiî, ihracatın bu kadar büyük açık vermesi demek -toplam ihracatımızın da yılda 22-23 milyar dolar açık verdiğini düşünürsek- Türkiye'nin ithalatını dışborçla finanse etmesi demektir. Tabiî, eğer, ihracat artarsa, zenginlik gelir, Türkiye, ihracatla zenginleşir. İhracat artarsa, gelir artar; gelir artarsa, herkesin, milletin ve kamu hizmetlerinin de geliri artar. Vergileri artırmasanız bile, büyüyen iş hacmi, kamuya yeni kaynaklar getirir; ama, bugün, Türkiye, kamu kaynaklarının yetmemesi yüzünden bir içborç batağına düşmüş bulunmaktadır.

Borçlarımıza baktığımız zaman; dışborç 101 milyar dolar, içborç 44 milyar dolardır. Eylül ayı sonu itibariyle ifade ediyorum; 20 katrilyondur iç borcun ulaştığı rakam; çevirirseniz, aşağı yukarı, bu, 44 milyar dolardır. Kamu bankalarının açıklarını da buna katarsanız -bu, zikredilmemektedir- 15 milyar dolardır; yani, 160 milyar dolar borç potansiyelimiz var. Bunların içinde de en tehlikelisi, içborçlardır; zira, içborçları, biz, dışarıdan gelen sıcak dövizler bozdurulup tahvil ve bonoya yatırıldığı için, dışarıya götüldüğü için, aşağı yukarı, yüzde 30-40 mertebesinde, dolar üzerinden, döviz üzerinden, iç borçlanmaya faiz ödüyoruz. Nitekim, baktığınız zaman, içborç stokları 1 Ocak 1999'da 11 katrilyon olduğu halde, bugün 20 katrilyonu geçmiş bulunmaktadır. Daha dokuzuncu aydayız... Yani, yıl sonunu esas alırsanız, içborç stoku, yıl sonunda, herhalde, 23-24 katrilyona ulaşacaktır.

Ödenen faizlere baktığınız zaman - dokuz aylık dönemde, içborçlardan kaynaklanmaktadır bu- içborç ve dışborçlar için toplam ödediğimiz faiz, dokuz aylık dönemde, yani, ocak-eylül döneminde, 8 katrilyon 200 trilyon liradır; yani, borç faizlerinin devlet gelirleri içinde payı giderek artmaktadır. 1997'de, içinde bulunduğum hükümet zamanında, gelirin yüzde 39'u kadar faiz ödendiği halde, bilahara, 1998'de, Mesut Yılmaz hükümeti zamanında yüzde 52'ye ve Ecevit hükümeti zamanında da yüzde 68-69'a ulaşmış bulunmaktadır. Yani, gelirlerin, neredeyse tamamı giderek faize gitmekte ve Türkiye, bir çaresizliğin içine düşmektedir. Tabiî, dışborçların faiz giderleri düşüktür. Yani, demin arz ettiğim, dokuz ayda 8,2 katrilyon faiz ödemesinin aşağı yukarı yüzde 10'u, yani 700-800 trilyon lirası 100 milyar dolar borca karşılık dışborç faizidir, geriye kalan, takriben 7 küsur katrilyon lirası da 44 milyar dolar içborç içindir. Yani, içborçlanmanın ne kadar yüksek faizle yapıldığını burada da görmekteyiz.

Değerli arkadaşlar, tabiî, gümrük kanunu tasarısını görüşüyoruz... Çıkacaktır; ancak, ben, gümrüklerden ve Hazine'den sorumlu bakanlarımızın dikkatine bazı hususları arz etmek istiyorum. Tabiî, gümrükler, ticaret içindir. Türkiye'nin dışticaret açıklarının ortadan kalkması lazım, ihracatının artması lazım; bunun için de yatırımların özendirilmesi lazım, yatırımların teşvik edilmesi lazım. Maalesef -ben, komisyonda da arz ettim- 23 Haziran 1999'da, Ecevit hükümeti zamanında, yatırımların teşvikiyle ilgili kararnameye -Hazine'den sorumlu Değerli Bakana da arz ettim- 19 uncu maddeye bir hüküm getirmişiz "millî menfaatlara aykırı şirketlere teşvik verilmez" diye. Bunun kriteri nedir?.. Bu, yeşil sermaye, kırmızı sermaye, sarı sermaye tasniflerine gider ve bu, kamu yönetiminde arzu etmediğimiz birtakım bulaşık işleri hızlandırır. Bir işi zorlaştırırsanız, rayiçleri de yükseltirsiniz. Neyi demek istediğimi gayet iyi anladığınızı umut ediyorum. Yani, bunun mutlaka kaldırılması lazım. Biz, dışarıdan yüzde 30-40 faizle para getirirken, sıfır faizle yatırım yapacak olan insanların işini güçleştirirsek... O kararnamede başka hususlar da var; ama, ben, vakit dar olduğu için kısa kısa geçiyorum. Bunun mutlaka düzeltilmesi lazım. Evet, 23 Haziran 1999'da, yatırımların teşvikiyle ilgili kararnamede, 19 uncu maddede yapılan değişiklik, Türkiye'de yatırımları caydırmakta, önlemekte ve sermaye dışarıya kaçmaktadır; arz ederim.

Bir diğer husus da, tabiî, dışticaretin çok yakın takip edilmesi lazım. Bunun da anahtarı gümrüklerdir. Bakın, bendeniz, uzun süreden beri, meslek hayatımda da, milletvekili olduğum dönemde de, gümrükleri, ithalatı, ihracatı yakın takip ederim; ama, son dört beş seneden beri bir hastalık arız oldu; bilgisayara geçiyoruz diye birtakım düzenlemeler de yapıldı; ne bilgisayara geçildi ne de bilgi geliyor. Müteakip ayın 15'inde, 20'sinde dışticaret rakamlarını alırken, şimdi aylar sonra alabiliyoruz. Bu, tabiî, benim alacağım bilgi için mesele değil; ama, bu, dışticareti düzenleyen Müsteşarlığın uzmanları için mühim; bu, ithalat ve ihracat politikalarını geleceğe dönük planlayacak olan firmalar için, üreticiler için mühimdir. Şu bilgisayar meselesi bir an evvel halledilmeli ve artık, sadece Müsteşarlıktan değil, Gümrük'ten değil, internete girdiğimiz zaman, hangi malın ithalatı geçen ay ne kadar olmuş, bunu anında görebilmemiz lazım. Yani, bilginin devamlı bilgisayara akması ve kamuya da açılması lazım. Bu, dışticaret politikaları için çok mühimdir. Zira, bugün gümrükler sıfırlanmıştır; doğrudur, ama dış ticarette damping olayı var. Nitekim, bizim mallarımıza sık sık, Avrupa Topluluğu başta olmak üzere, damping mevzuatı uygulanmakta ve caydırıcı birtakım tedbirler getirmektedir. Bizim de, bize damping uygulayan ülkelere karşı bu bilgilere süratle ulaşmamız lazım. Yani, ithalat rakamlarının, hem Dış Ticaret Müsteşarlığı hem de firmalar bazında süratle önlerine gelmesi lazım ki, kendi piyasalarına yabancıların haksız girmesini bu rakamlardan takip edebilsinler. İthalat rakamları bu bakımdan mühimdir.

Bir diğer ifade edeceğim husus da, tabiî, yine gümrüklerle ilgilidir. Dış Ticaret Müsteşarlığının damping olayları karşısında daha aktif davranması lazım. Samsun'da bir firma iş makinelerinin marş motorlarını imal ediyor. Büyük sayıda değil, ama milyonlarca dolarlık bir kıymettir bu. Tabiî, Güneydoğu Asya'dan dampingli mallar geliyor. Bu firma, Dış Ticaret Müsteşarlığına müracaat ediyor, Dış Ticaret Müsteşarlığı diyor ki, "git belgeleri getir, haksız rekabet varsa, onun önüne geçelim." Nasıl getirecek belgeleri?.. Tayvan'dan geliyorsa Tayvan'daki piyasaya arz fiyatlarını bulması lazım. Şimdi, bir KOBİ'nin Samsun'dan gidip Tayvan'daki bu bilgilere ulaşması mümkün mü?! Bendeniz, Plan ve Bütçe Komisyonunda da bir vesileyle arz ettim; yani, Dış Ticaret Müsteşarlığının bu KOBİ'lere, orta büyüklükte ihracatta ciddî ağırlığı olan bu firmalara bu destekleri vermesi lazım. Bir şüphe olduğu anda, derhal, dampingi uygulayan, damping fiyatı ulgulayan ülkeye uzanıp oradan bilgileri toparlamak, değerlendirmek, "evet, firma, sen haklısın" diye, derhal o ithalata karşı damping mevzuatını harekete geçirmek lazım. Yani, Dış Ticaret Müsteşarlığımızın, bu şekilde, dinamik bir yaklaşım içinde olması lazım. Tabiî, biraz evvel arz ettiğim gibi, gümrüklerden bilgi anında gelirse, kısa zamanda ulaşırsa, aynı zamanda, Dış Ticaret Müsteşarlığı, sektör, alt sektör ve mal grubu bazında da ithalatı takip ederse; bazı kalemlerde süratli bir sıçrama varsa, bunları derhal yakın denetime alır, sebeplerini araştırır; damping mi uyguluyor, fiyatlar nereye gidiyor; yoksa, o ülke, kendi içinde birtakım gizli teşvikler mi uyguluyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CEVAT AYHAN (Devamla) – Sayın Başkan, bitiriyorum...

BAŞKAN – Buyurun efendim.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Teşekkür ederim.

Bugün, sanayileşmiş ülkeler, her ne kadar, Uruguay Round, GATT ve diğer uluslararası anlaşmalarla, gizli teşviklerin önlenmesi ve haksız rekabetin önlenmesi hedef alınmışsa da, maalesef, gelişmiş ülkeler, bunu çok ustalıkla yapmakta; ithalatına tarife dışı engeller çıkarabilmekte, ihracatına da gizli sübvansiyonlar, teşvikler uygulayabilmektedir. Onun için, bizim Dış Ticaret Müsteşarlığının, bu meseleleri çok yakından takip etme ihtiyacı vardır.

Temenni ederiz ki, bu tasarının yasalaşmasından sonra, Dış Ticaret Müsteşarlığı da Gümrük Müsteşarlığı da çok yakın bir çalışma içerisine girer, bilgi akımı süratlenir; takip, müessir halde, tedbir alacak bir şekilde, netice verici bir takip haline dönüşür.

Tabiî, mesele, kanunu çıkarmak değil; bir arkadaşımız da ifade etti, kanunu çıkarırız; nitekim, gruplar olarak anlaştık ve bugün, bu kanunu kısa zamanda çıkaracağız; ama, mühim olan, kanunu uygulayacak olan insandır; yani, gümrüklerde, Dış Ticaret Müsteşarlığında bu meseleleri uygulayan kişilerin yetişmiş olması, ahlaklı olması, ahlak ve seciye bakımından, dürüstlük bakımından, Türkiye'nin menfaatlarını koruma bakımından güvenilir olması ve verimli bir çalışma düzeni içinde olması lazım. Bunu başaramazsak, tabiî, en iyi kanunlarla ülkeyi en kötü yönetiriz. Türkiye Cumhuriyetinin kanunları, aşağı yukarı yüzelli seneden beri, Tanzimattan beri kısmen, Cumhuriyetten sonra da hep Batı'dan tercüme edilip getirilmiştir, konulmuştur; ama, Batılı ülkelerin gelişmelerini rakamlar halinde arz ettim , Kore'nin gelişmelerini arz ettim, Türkiye'nin durumunu da arz ettim; mesele kanun değil, mesele, kanunu uygulayacak olan insan unsuru ve yönetimdir. Dileyelim ki, Gümrük Kanunu Türkiye için en verimli bir şekilde uygulansın ve Türkiye'nin önünü açsın.

Bu vesileyle hepinize hürmetlerimi arz ederim.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan.

Hükümet adına Devlet Bakanı Sayın Mehmet Keçeciler; buyurun efendim.

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER ((Konya) –Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; aslında, bugünkü oturumumuz, tarihî bir oturumdur, Meclisin tarihine geçecek bir oturumdur; çünkü, 91 inci madde, Meclis İçtüzüğüne 1996 yılında girmiştir ve bu 91 inci madde ilk defa uygulanmaktadır.

Nedir 91 inci madde?.. Ülkenin ihtiyacı bulunan temel kanunlar, eğer, Parlamentoda grubu bulunan siyasî partiler tarafından uzlaşma sağlanırsa, ayrı, özel bir görüşme gündemiyle Mecliste görüşülebilir ve bu kanunların detaylarının görüşülmesine, maddelerinin tek tek ele alınmasına, incelenmesine o zaman ihtiyaç yoktur. 91 inci madde ilk defa uygulanmaktadır. Bu uygulamanın gerçekleşmesinde bütün parti gruplarımızın katkısı vardır. Ben, aslında, bu gruplarımıza, partilerimize teşekkür etmek üzere söz aldım. Yoksa, tasarının detayları hakkında konuşmacılar gayet güzel ifadelerde bulundular. Ben, özellikle, bu uygulamanın ilk defa gerçekleştirilmesinde emeği geçen bütün partilerimizin grup başkanvekillerine, -başta Sayın Ecevit, Sayın Bahçeli, Sayın Yılmaz, Sayın Kutan, Sayın Çiller olmak üzere- bütün genel başkanlara, Gümrük İdaresi adına, huzurunuzda, teşekkürü bir borç biliyorum.

Çıkaracağımız kanunun memlekete önemli faydalar sağlayacağını arkadaşlarımız söylediler; hepsinin görüşlerine aynen katılıyoruz. Sadece beş yıllık trafik sapması sebebiyle bu memleketin 10 milyar dolarlık kaybının olduğunu elimizdeki rakamlardan biliyoruz. Bu kanun tasarısı, 21.9.1994'te Sayın Tansu Çiller, 13.10.1995'te azınlık hükümeti olarak yine Sayın Tansu Çiller, 30.10.1995'te DYP-CHP hükümeti olarak yine Sayın Tansu Çiller, 26.4.1996'da Anayol Hükümeti olarak Sayın Mesut Yılmaz, 5.7.1999'da da 57 nci hükümet olarak Sayın Bülent Ecevit Hükümetleri tarafından Parlamentoya sevk edilmiştir; 21.9.1994'ten beri Parlamentonun Genel Kurulunda beklemektedir. Niçin?.. 250 maddelik bu kanun tasarısını normal usullerle görüşmeye alırsak, altı ayda Meclisten çıkarmak mümkün olmaz. Hiçbir iktidar da bunu göze alıp, gelip, altı ay süreyle Meclisin gündemini tıkayamaz. O halde ne yapmak lazım; uzlaşmak lazım, anlaşmak lazım; çünkü, bu kanun tasarısı, memleketin kanun tasarısı. Bu tasarıyı sevk eden partiler muhalefette olabilirler; ama, iktidardayken sevk ettikleri tasarıya, muhalefetteyken sahip çıkarak, çok güzel bir dayanışma örneği vermişlerdir. Meclisimizin çeşitli vesilelerle uluorta itham edildiği bir dönemde, 21 inci Dönem olarak son derece önemli bir sınav veriyoruz, başarılı bir sınav veriyoruz. 21 inci Dönem Meclisi başarılı bir meclistir; ama, kanunlarını, hiçbir zaman ısmarlamayla çıkarmaz, uzlaşarak çıkarır. Uzlaşarak kanun çıkarmaya devam edeceğiz. Bu güzel vesileyi meydana getiren muhalefet partilerinin liderlerine, Sayın Recai Kutan'a, Sayın Tansu Çiller'e huzurlarınızda, ayrıca özellikle teşekkür ediyorum ve tasarıya katkısı bulunan Plan ve Bütçe Komisyonunun bütün üyelerine de huzurlarınızda teşekkür ediyorum; çünkü, Plan ve Bütçe Komisyonu, 91 inci maddeye göre görüşülmesini teklif etti; burada da, Doğru Yol Partisi görüşmelerin bu şekilde yapılmasını istedi.

Netice itibariyle, Meclisimiz iyi bir sınav vermektedir. Bu sınav, Türkiye'ye, sadece gümrükler açısından kazanç sağlamayacaktır; Türkiye'nin bekleyen temel kanunları vardır, önemli kanunları vardır, o kanunlar için de bir başlangıç olur ümidindeyim, inancındayım.

Gümrüklerimiz gerçekten ihtimama muhtaçtır, ihmal edilmiştir.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, bir dakika müsaade ederseniz, Yüce Heyetin kararını almak mecburiyetindeyim...

Değerli arkadaşlarım, çalışma süremizin bitmesine çok az bir süre kalmıştır. Sayın Bakanın Yüce Heyetinize arzı bitinceye kadar çalışma süremizin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Buyurun efendim.

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Gümrüklerimiz himayeye muhtaçtır. Modern teknolojiyi takip edememişizdir, gerekli yasal destekleri sağlayamamışızdır. Şimdi, bu yasal desteği, Meclisimiz vermektedir. Artık, bundan sonra iş, gümrük idarelerinin olmaktadır. Biz, gümrüklerimizde çok ciddî bir modernizasyon projesi için adımları peş peşe atmaktayız.

Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşan Sayın Tezmen de burada söyledi; bizim 414 gümrük idaremiz var; Almanya'nın 91, İtalya'nın 61, Fransa'nın 83, Belçika'nın 17 gümrük idaresi var; ancak, bunlar, bizim 10 katımız ticaret hacimlerini gerçekleştirirler. Bizim, şu anda 295 gümrük idaremiz var; gümrük muhafazalarını çıkartırsanız, 130 gümrük müdürlüğümüz halen var, kapattığımız 119 gümrük idaresine rağmen. Hâlâ, çok sayıda idaremiz var; muhakkak, bunu normal seviyesine indirmeliyiz. Gümrüklerimizde, artık, idarî usulle, klasik usulle, eski usulle gümrükleme işlemlerinden vazgeçip, modern usullere geçmeliyiz.

Değerli arkadaşlarım, sadece bir hususun altını çizerek, ne kadar zorlukla karşı karşıya olduğumuzu ifade edeyim: Deprem dolayısıyla gelen yardım malzemelerini süratli geçirmek için uğraşıyoruz. Diyor ki bizim kanunumuz: "Gelen malzemeler gümrük defterine kaydedilir." Deftere kaydetmeyelim bunu, bilgisayar çıktısını defter yapalım, öyle süratli geçirelim; deftere kaydedersek zaman alıyor... Bizim 1615 sayılı Kanunumuz, 1337 tarihli; yani, Osmanlı döneminden kalmış, bilgisayarı tanımıyor. Bilgisayarı tanımayan kanunla, biz, bu memleketi idare etmekte zorlanıyoruz. Gümrüklerimizden şikâyetleriniz var; ama, bu şikâyetlerde haklı olabilmek için, gümrüklerimize de gereken yasal desteğin verilmesi lazım. Onu, evvela, yasal bakımdan düzenlemeliyiz, güçlendirmeliyiz, rahat, hızlı çalışır hale getirmeliyiz; bunu yapabilmenin yolu da, Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısını geçirmekti.

Aslında, Meclisin bugün yaptığı iş, Türkiye açısından fevkalade önemli bir iştir; Türkiye'nin gümrükleri modern sisteme kavuşturulacaktır. Gümrüklerde otomasyon sisteminin teknik ihalesi 12 Temmuzda bitirilmiştir; Müsteşarlığımızda -Dünya Bankası kredisiyle- 2 Kasımda, basına açık, fiyatlandırma ihalesi yapılacaktır. Bu ihale, Dünya Bankası tarafından tasdik edildikten sonra, otuzbeş hafta içerisinde, yüzde 60 gümrükleme işlemini yaptığımız 5 gümrük kapısında, fiilen otomasyona geçilmiş olacaktır. Bir yıl içerisinde, yani, 2001 yılından itibaren de, Türkiye'de, bütün gümrüklerimizde otomasyona geçilmiş, bilgisayar sistemiyle işlem yapan gümrükler olacaktır; Dünya Gümrük Örgütüyle ahenkleşmiş sistem içerisinde kontrol yapan gümrük olacaktır. Her şey, gayet modern esaslara bağlanmıştır; Amerika gümrüğünde, Almanya gümrüğünde, Fransa gümrüğünde nasıl davranılırsa, Türk gümrük idaresinde de aynı şekilde işlemler yapılacaktır; bizim milletimiz, hizmetlerin en güzeline layıktır.

Yüce Meclis bize destek verdiği müddetçe, biz, bu hizmetleri en iyi şekilde gerçekleştirecek durumdayız.

Bu itibarla, hükümet olarak, tekrar, muhalefet partilerimize, elbette ki, iktidar partilerimizin gruplarına, huzurlarınızda bir defa daha teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

Değerli milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince, saat 20.00'de toplanmak üzere oturumu kapatıyorum.

Kapanma Saati : 19.03

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 20.00

BAŞKAN : Başkanvekili Nejat ARSEVEN

KÂTİP ÜYELER : Mehmet ELKATMIŞ (Nevşehir), Melda BAYER (Ankara)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 12 nci Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmış ve maddelere geçilmesi kabul edilmişti.

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2. – 1615 Sayılı Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 564 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/464, 1/248) (S. Sayısı : 86 ve 86’ya Ek) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon ve hükümet yerinde.

Alınan karar gereğince, Birinci Kısmın görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci Kısımda konuşma süreleri, gruplar, komisyon ve hükümet için 10'ar, şahıslar için de 5'er dakikadır.

Birinci Kısım üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Isparta Milletvekili Sayın Ramazan Gül; buyurun.

Süreniz 10 dakikadır efendim.

DYP GRUBU ADINA RAMAZAN GÜL (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının Birinci Kısmı üzerinde Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızda bulunuyorum.

Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu arasında 12 Eylül 1963 tarihinde imzalanıp, 1 Aralık 1964 tarihinde yürürlüğe giren Ankara Anlaşması, bugünkü adıyla Avrupa Topluluğuna resmî anlamda yaklaşmamızın temelini oluşturan bir anlaşmadır.

Ankara Anlaşmasında belirtilen geçiş döneminin gerçekleşme şartları, usulleri, sıra ve süreleriyle ilgili hükümlerini tespit etmek üzere 23 Kasım 1970 tarihinde imzalanan ve 1 Ocak 1973 tarihinde yürürlüğe giren Katma Protokolün 6 ncı maddesi, geçiş dönemi içerisinde tarafların gümrük konusundaki kanun, yönetmelik ve idarî tasarruflarını birbirine yaklaştıracaklarını hükme bağlamıştır.

Son olarak, 6 Mart 1995 tarihinde kabul edilen 1/95 sayılı Avrupa Birliği Türkiye Ortaklık Konseyi Kararının 28 inci maddesiyle, Türkiye'nin, Topluluk Gümrük Kanunu da dahil, gümrük alanında uyum sağlayacağı alanlar belirlenmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gümrük Kanunu, bilindiği üzere, dışticaretin uygulanmasına ilişkin bir kanundur. 75 milyar dolara ulaşan ve giderek yükselme eğiliminde olan dışticaret hacmimiz dikkate alındığında, bu kanunun tasarısının önemi daha da artmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri, Japonya, Avrupa Birliği ve diğer gelişmiş ülkeler, bu kanun tasarısıyla getirilmeye çalışılan hükümlere benzer hükümler uygulamaktadırlar. Belirtilen hükümler, başta Dünya Gümrük Örgütü olmak üzere, uluslararası kuruluşlarda tartışılarak oluşturulmuştur. Söz konusu tasarıyla getirilen hükümler, Baltık, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerini de kapsayan geniş bir coğrafyada uygulanmaktadır. Türkiye'nin de kabulüyle bu alan genişletilmiş olacak, Türk ihracatçısı ve ithalatçısı bu alanda aynı kurallarla, birlikte faaliyet gösterme şansını yakalarken, ülkemiz bu açıdan Avrupa ülkelerinden farklı olmadığı mesajını da vermiş olacaktır.

Diğer taraftan, Topluluğun dışticaret politikalarının aynen alınmasının, ekonominin daha hızlı büyümesi ve yabancı yatırımların artmasının da tek başına etken olamayacağı kuşkusuzdur. Yabancı yatırımcılar, ticaret politikalarının yanı sıra, gümrük uygulamalarının da elverişli olup olmadığına, eşyayı ne kadar az formaliteyle, ne kadar az zamanda çekebileceğinin hesabını yaparak, yatırımlarına ona göre karar vermektedirler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere, dünya ticaretindeki liberalleşme, rekabeti daha da önemli kılmaktadır. Avrupa Topluluğunda yapılan bir çalışmada "fizikî engeller" başlığı altında, gümrüklerde beklenilen süre dikkate alınmış ve bunun çok önemli bir maliyet unsuru olduğu, dolayısıyla Topluluğun rekabet gücünü olumsuz etkilediği sonucuna varılmıştır. Bu noktadan hareketle, Topluluk, gümrüklerde bekleme zamanını en aza indirecek mekanizmaları geliştirmiş ve gerekli hükümleri kanununa dahil etmiştir.

Bir örnek vermek gerekirse: Fransa karasuları dışında, açıkdenizlerde balık avlayan bir Fransız balıkçı, yakaladığı balıkları açıkdenizden doğrudan doğruya ihraç edeceği ülkeye gönderebilmektedir. Balıkların önce Fransa'ya getirilip, gümrükten geçirilmesi ilave bir maliyet unsuru olduğundan, söz konusu balıkçı, önceden, gümrük idaresinden aldığı yetkiye dayanarak, ihracat işlemini gerçekleştirebilmektedir. Böylece, aynı durumda olan bir Türk balıkçısına kıyasla da önemli bir maliyet avantajı yakalamış olmaktadır. Şu anda görüşmekte olduğumuz tasarı, aynı avantajı, Türk balıkçısına da verme imkânını sağlayacaktır. Bu tasarıyla ilgili olarak, Topluluğa karşı taahhütlerimizi bir tarafa bırakıp, nelerin sağlandığına bakmanın daha yararlı olacağı düşüncesindeyim.

Bilindiği üzere, ülkemizin amacı, her alandaki yüksek teknolojiyi Türkiye'ye getirmek olarak belirlenmiştir. İşte, bu tasarı, dünya ticaretindeki gelişmelere paralel olarak, başta uluslararası kuruluşlar olmak üzere, gelişmiş ülkelerde uzun çalışmalar sonucu geliştirilmiş dışticaret uygulama hükümleri yönünden en yüksek teknolojiye eşdeğer olmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarıyla getirilen yeniliklerden bir tanesi de, belirli koşullar altında gümrüğün tarife ve menşe gibi konularda süreli ve kendini bağlayıcı bilgi verme yükümlülüğünü üstlenmesidir. Bu suretle, Türk işadamı, daha uzun süreli ihracat ve ithalat bağlantısı yapma imkânına kavuşacaktır. Bu durum ise, uygun koşullarda sözleşme yapmak suretiyle, bir yandan işadamını rekabet yönünden daha güçlü kılarken, diğer yandan tüketicilere kaliteli mal ve hizmetin daha uygun koşullarda ulaşmasına yol açacaktır.

Devlete gelir sağlayıcı özelliğine öncelik verilmesi nedeniyle, kuşkuya dayalı gümrük idaresinin yerini, bu tasarıyla, bütün gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, güvene dayalı, mümkün olduğu ölçüde ticarette kolaylık sağlamak yoluyla kendi firmalarına rekabette avantaj sağlayan; kontrolü, bilimsel yöntemlerle risk-analiz metodu kullanmak suretiyle, daha etkin yapabilen bir gümrük idaresi alacaktır.

Tasarı, bazılarınca kapsamlı olarak değerlendirilebilir. Kanunların bir nevi sözleşme olduğunu düşünecek olursak, yetki ve sorumlulukların net olarak belirlenmesi, devlette keyfîliğin, devletle iş yapanlarda da belirsizliğin önüne geçmiş olacaktır. Fransız Gümrük Kanununun 450 maddeden fazla olduğunu dikkatlerinize sunmak isterim.

Bu tasarıyla, modern hukuk normlarına uygun olarak, yetki ve sorumluluk anlayışı dengelenmiştir. Kanunla konulmuş olan bu düzende, gümrük teşkilatı, polis, ticaret çevreleri potansiyel suçlu olarak görülmemektedir; aksine, sağlanan bu düzenin işletilmesi, korunması ve geliştirilmesi, iki tarafa da sorumluluk yüklemektedir ki, doğru olan da budur.

Bu tasarıyla ilgili son bir söz söylemek gerekirse, bu tasarı, dışticarette önemli bir maliyet unsuru olan zamandan tasarrufu sağlamak suretiyle, Türk işadamına, rekabet edebilirlik yönünden güç katacaktır.

Biz, Doğru Yol Partisi olarak, pozitif muhalefet anlayışı gereği, ülkenin yararına olan kanun teklif ve tasarılarının yanında olacağımızı ve destekleyeceğimizi ifade etmiştik. Biz, daha önceki dönemlerde hazırlanan ve yasalaşması gerçekleşmeyen bu yasa tasarısını destekliyor, olumlu oy kullanacağımızı bildiriyor, yasanın ülkemiz insanına hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gül.

Fazilet Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat; buyurun.

FP GRUBU ADINA ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 86 sıra sayılı 1615 Sayılı Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının Birinci Kısmında yer alan 1'den 14 üncü maddeye kadar olan bölüm hakkında, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

"Genel Hükümler" başlığı altındaki Birinci Bölüm "Amaç, Kapsam ve Temel Tanımlar" İkinci Bölüm de "Gümrük Mevzuatı Çerçevesinde Kişilerin Hak ve Yükümlülüklerine İlişkin Çeşitli Hükümler" adı altında olup, bu bölümün Birinci Ayırımı "Temsil Hakkı", İkinci Ayırımı "Gümrük Mevzuatının Uygulanmasına İlişkin Kararlar", Üçüncü Ayırımı "Bilgi", Dördüncü Ayırımı da "Diğer Hükümler" başlığı altında toplanmış bulunmaktadır.

Gümrük mevzuatı denildiği zaman, bir ülkenin ithalat ve ihracatının tabi olduğu kanun hükümlerini anlamaktayız. Bu noktada, sadece bir bilgi olarak şunları da söylemek isteriz ki, 54 üncü hükümetin irtica yaygaraları arasında yıkılmasından sonra gelen esas irtica olan ekonomideki ve sosyal yaşantıdaki çöküntüden en çok nasibini alan, ülkemizdeki ithalat ve ihracat faaliyetlerimiz olmuştur. Devlet İstatistik Enstitüsünün 1999 yılı verilerine göre, ihracatımız 1999 yılı ağustos ayında, zaten duraklayan 1998 yılı ağustos ayından dahi yüzde 18,1 oranında azalırken, ithalatımız da, 1999 yılı ağustos ayında, 1998 yılı ağustos ayına göre yüzde 15,8 oranında gerileme göstermiştir. Bu rakamları, bu yılın ocak-ağustos rakamları olarak alırsak, felaket çok daha büyük boyutlardadır. Şöyle ki, 1999 yılı ocak-ağustos arası ihracatımız, 1998 yılı ocak-ağustos aylarına göre yüzde 7,1, ithalatımız ise, 1999 yılı ocak-ağustos arası, 1998 yılı ocak-ağustos arasına göre yüzde 20 azalma göstermiştir; yani, son verilere göre, ihracat bir çöküntü şeklinde azalırken, ithalat da, iç talep noksanlığından son sürat azalmaktadır. İşte, Sayın Cumhuriyet Başsavcısının bir türlü görmek istemediği dünya gerçeklerindeki gerçek irtica, geriye gidiş, budur ve bu kötü gidiş, tedbir alınmazsa, felakete, bir ekonomik çöküntüye dönüşmektedir. İşte bu noktada, muhalefet, üzerine düşen duyarlılığı göstererek, Topluluk gümrük kodunda yer alan ve 6.3.1995 tarihli, 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi kararı gereğince, gümrük mevzuatına yansıtılması gereken hükümlerin 1615 sayılı Gümrük Kanununa dahil edilmesi amacıyla hazırlanan ve 247 maddeden oluşan bu kanun tasarısının 13 maddelik bir kanun tasarısı gibi görüşülerek, iki gün içerisinde kanunlaştırılarak ülke ekonomisine gereken hizmeti sağlamayı kendisi için bir görev addetmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2 nci maddeyle, gümrük rejimlerinin uygulanması yönünden, Türkiye Cumhuriyeti toprakları, karasuları, içsuları ve hava sahası, Türkiye Gümrük Bölgesi sayılması, gümrük işlemlerinin bu bölge içerisinde önceden belirlenen kurallar çerçevesinde yürütülmesi, hem idareleri hem de beyan sahiplerini rahatlatmaya yönelik olumlu bir maddedir; çünkü, gümrük kontrollerinin sadece gümrük kapılarında veya gümrük idarelerinde tam anlamıyla yapılmak istenilmesi halinde, bütün işlerin yavaşlayacağı ve durma noktasına geleceği tabiîdir. Bazen de "vakit geçiyor" diye, kâğıt üzerinde kontroller yapılırken, gerçekte hiçbir kontrol yapılmıyor olacaktır.

Kontrollerin "Türkiye'nin sınırları içerisindeki her yer gümrük bölgesidir" diye, bu bölge içerisinde herhangi bir yerde yapılması realiteye uygundur. Beyanname alındıktan sonra, eşya, sahibine teslim edilerek sürat sağlanır ve beyan uygunluğu, yerinde yapılacak kontrollerle denetlenebilir.

Bu ve benzeri kolaylıklar sağlanırken, işin ciddiyetini sağlama bakımından, şartlara uyulup uyulmadığının zaman zaman kontrol edilmesi de şarttır.

Avrupa Topluluğu mevzuatı çerçevesinde getirilecek bir basitleştirilmiş beyan yöntemi -ki gümrük işleminin veya rejiminin uygulanabilmesi için gerekli asgarî şartların yerine getirilmesi şartıyla- diğer formaliteler diyebileceğimiz işlemlerin sonradan belli bir süre zarfında tamamlanması şeklinde belirtilebilir olması olumlu bir adım olacaktır.

Yine, gümrük kontrolü altında işletme rejiminin devreye girmesi ve birkısım ürünlerin üretiminde kullanılan girdilerin, gümrük vergilerinin teminata bağlanarak, ithaline imkân sağlanması ve ürün piyasaya sürüleceği vakit gümrük vergilerinin tahsilinin mümkün olması da kolaylaştırıcı hükümlerdir.

Gümrük Müsteşarlığının 1 Ocak 1996 tarihinden bugüne kadar geçen süre içerisinde elde bir kanun olmaksızın 10 000'e yakın çalışanı, 280 civarında gümrük birimi ve yıllık 75 milyar dolara ulaşan dışticaret hacmi, 1 milyona yaklaşan TIR geçişini ve 12 milyona ulaşan yolcu işlemlerini tüm eksiklik ve dedikodulara rağmen sürdürebilmesi, yine de bir başarı olarak kabul edilebilir.

Bilindiği üzere, vatandaşa güven esasına dayalı olarak çok hızlı bir biçimde yürümesi icap eden gümrük işlemleriyle ilgili olarak, kontrol bilahara yapılmak üzere, işlemlerin gerçekleştirilmesi düşünülmüştür; ancak, kontrol işlemleri yıllar almaktadır ve birkaç yıl sonra bir problemin bulunduğunun tespiti halinde, sonuçları, zaman zaman mükellefleri için ekonomik açıdan yıkıcı da olabilmektedir; ancak, daha önemlisi, altından kalkılamaz cezaî yaptırımlar ortaya çıkabilmektedir. Örnek vermek gerekirse, kıymet düşüklüğü gerekçesiyle yapılan ve yıllar sonra başlatılan bir soruşturma, nihayetinde mahkemeye intikal etmiş, mahkeme, ilgilisine 108 yıl hapis cezası vermiştir; çünkü, bir hata diğer beyannamelerde de tekrar edilmektedir ve her bir beyanname nedeniyle ayrı ceza verilmektedir. Aynı durumda olan, hiçbir farklılığı bulunmayan bir başkasıyla ilgili olarak -kontrol edilmediğinden- hiçbir yükümlülük tahakkuk ettirilmemiş olması da mümkündür. Hal böyle olunca, işin uzmanları aracılığıyla yürütülmeyen bir süreçte bu tarz durumlarla çok sık karşılaşılması söz konusu olduğundan yaptırım gücünün toplum vicdanını rahatsız eder hale gelmesi de kaçınılmaz olacaktır.

Gerçekten, halen, çok sık olmasa da, rastlanılan bu tarz durumlar, kontrolün bilahara yapılacak olmasından yola çıkılarak, uzmanlık aranmadan herkes tarafından ifa edildiğinde, mutlaka çok daha sık ortaya çıkacaktır ve mükellefler, zaman zaman hiçbir kasıtları olmadığı halde, ciddî hapis cezasına çarptırılacaklar, iflaslarına yol açabilecek büyüklükte malî yaptırımlara maruz kalacaklar ve çok yaygın olarak ortaya çıkan bu durumlar ilgililerinin mahvına yol açabilecek durumlar yaratacaktır.

Ayrıca, gümrüklerde iş takibinin standardı, kapasitesi vesairesi belli olmayan kişiler aracılığıyla gerçekleştirilmesi sonucunu yaratır düzenlemelerin önüne geçilmelidir ki, halen gümrükler için kamuoyunda yaygın inanışların önüne geçilmesi için bir adım atılmış olsun. Aksi halde, mevcut durum çok daha kötüleşerek devam edeceğinden, yapılan bu düzenlemenin de gümrük müşavirliği gibi bir mesleğin ortadan kalkması sonucunu yaratacağından endişe etmekteyiz.

Yine, tasarının, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmesi sırasında gümrük işlemlerinin yapılması esnasında temsilcilerin kullanılmasına ilişkin düzenlemelerin suiistimallere yol açabileceği endişesi komisyonda dile getirilmiş, hükümetçe verilen cevapta, vatandaşların gümrük işlemleriyle ilgili faaliyetleri bizzat kendileri takip edebilecekleri gibi, bu işler için gerek duydukları takdirde bir temsilci tayin edebilecekleri ya da gümrük müşavirleri aracılığıyla da işlem yaptırabilecekleri bu düzenlemenin suiistimalini önlemeye yönelik tedbirlere tasarıda yer verildiğini belirtmelerine rağmen, bu işleri profesyonel olarak meslek edinen kişilerin gümrüklerde işlemleri hızlandıracaklarının tabiî olmasına karşılık, suiistimal dedikodularının da artarak devam edeceği endişemizi hâlâ taşımaktayız; çünkü, tam otomasyona geçmeyen gümrüklerimizde bu işin önüne kanun tedbirleriyle geçmenin zor olduğunu düşünmekteyiz.

Yine bu kanun tasarısıyla, getirilen, kişilerin, gümrük idarelerinden gümrük mevzuatının uygulanması hakkında bilgi talep edebilmeleri olumlu bir adımdır; çünkü, bilhassa KOBİ'ler gibi küçük işletmelerin bu konuda bilgilere ulaşabilmesi için özel çaba sarf etmesi gerekmektedir. Mesela bir işletme, gümrük birliğini de ilgilendiren ileriye yönelik birtakım kararlar almak istesin, büyük ihtimalle karar muhteviyatından haberdar olmadığı için, kendisini avantajlı kılacak hususları gözardı edebilecektir veya Türkiye'nin yükümlendiği, dolayısıyla kendisini yükümlü kılacak hususları dikkate almadığı için, ileride bir zarara uğrama riski her zaman mevcut olabilecektir. İşte bu sebeplerle, bu madde, bilhassa yeni ihracata başlamış küçük işletmeler için çok olumlu bir maddedir.

Tüm bu olumlu uygulamalara rağmen, bu kanun tasarısıyla sınır ticaretine, kendi manasına uygun olacak bahanesiyle sınır getirilmesi de tüm Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da huzursuzluğa sebep olmuştur; çünkü, ekonomik yönden fert başına millî geliri ülke ortalamasının 1/3'ü seviyesinde, yani, 1 000-1 200 dolar olan sınır vilayetlerinin, sınır ticareti neredeyse tek geçim kaynağı haline gelmiştir. Ayrıca, işsizliğin teröre büyük zemin hazırladığı sınır vilayetlerimizde sınır ticareti, işsizliğin önlenmesi ve ticarî hayatın canlanmasında belki de tek unsur olmuştur. Sınır ticaretiyle ilgili karar verilirken, son onbeş yılda teröre verdiğimiz 30 000-40 000 civarındaki can kaybı ve 100 milyar dolara ulaşan ekonomik kaybı gözardı etmeden bir karara ulaşmalı ve dengeyi kurmalıyız.

Yine Doğu Anadolu'da gayri faal olan Ardahan-Aktaş, Kars-Akyaka ve Iğdır-Alican sınır kapılarının mutlaka açılması, Türkgözü gümrük kapısından, Türkiye'de ikamet etmeyenlere döviz karşılığı yapılan ve ihracat istisnası uygulanan satışlara ait özel faturaların tasdikinin -geçen sene yapılmasına mukabil- bu yıl, Katma Değer Vergisi yolsuzluğu tespit edildi diye tümden kesilmesi, bölgede huzursuzluğa sebep olmuştur. Bir an önce, tekrar fatura tasdikine geçilmesi, Erzurum ticarî kesiminin arzusudur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ASLAN POLAT (Devamla) – Sayın Başkan, şahsî konuşma süremi de verirseniz; bitireyim.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ASLAN POLAT (Devamla) – Bilhassa, İran'dan kontrolsüz olarak geldiği iddia edilen İran çimentolarına, deprem bölgesinde olan bölgemizde, kontrolsüz müsaade edilmemesini... Aksi takdirde, standartlara uymadığı iddia edilen ve yakıt yönünden bizden yüzde 60 daha ucuz girdi elde eden İran çimentolarıyla Aşkale Çimento Sanayiinin rekabet edebilme şansı kalmamaktadır. Ülkemizdeki özelleştirmelerde, çok başarılı bir uygulama gösteren bu çok ortaklı tesisimizin yaşayabilmesi için, sınır kapılarından çimento girişlerinde gereken özen gösterilmelidir.

Yine, Türkiye'de ikamet etmeyenlere döviz karşılığı yapılan ve ihracat istisnası uygulanan satışlarda, özel faturayla yapılan satışlarda dövizleri bankaya bozdurma şartının liberal ekonomiyle uyuşmadığı iddiası vardır ki, biz de irdelenmesi gerektiği kanaatindeyiz.

Her ne kadar, Gümrük Kanunu çıkarmak şart ise de, bu kanunu çıkarmakla da işler bitmeyecektir; modern dünyayla uyum sağlamak için, gümrük idarelerinin iş alanları yeniden gözden geçirilmeli, gereksiz işlem ve masraflar ortadan kaldırılmalıdır. Bu meyanda "fizikî muayene oranları, ilk etapta, ithalatta yüzde 20'ye, ihracatta yüzde 5'e indirilmelidir" iddianız, bir an önce hayata geçmelidir.

Risk analizleri yapılarak, bir taraftan riskli eşya veya firma işlemleri daha etkin yapılırken, usulsüzlüğe adı karışmamış firmalar, basitleştirilmiş usullerden yararlandırılmalıdır.

Son yıllarda, bilgisayarların tüm işyerlerine girmesine paralel olarak, otomasyonda kullanılacak olan yazılım programı, elektronik veri değişimi yazılımıyla bir an önce desteklenmelidir. Bu sayede, ithalat ve ihracat yapanların, kendi bürolarındaki bilgisayarlarda ürettikleri gümrük beyannamelerini, on-line olarak, gümrük müdürlüklerindeki bilgisayar sistemlerine aktarabilmeleri bir an önce sağlanmalıdır.

Bakanlık yetkililerinin, çeşitli forumlarda ifade ettikleri "2000 yılı sonu itibariyle 50 gümrük idaresinin bilgisayar ağıyla bağlandıktan sonra Türkiye'nin ithalat ve ihracat hacminin yüzde 95'inin elektronik ortamda yapılacağı" iddialarını bir an önce hayatiyete geçirmeleri gerekmektedir; bu sayede, işlemlere hız kazandırılırken, insan hatalarının asgarî düzeye inmesi sağlanmalıdır.

Sonuç olarak, ülkemizin dışticaretine çok olumlu katkısı olacağını umduğumuz bu kanun tasarısına Fazilet Partisince olumlu bakmaktayız; fakat, Doğu ve Güneydoğu Anadolu milletvekilleri olarak, sınır ticareti konusunda gerekli güvenceyi de hükümetten almak istemekteyiz.

Bu duygu ve düşüncelerle, Gümrük Kanununun hayırlı olmasını diler, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Polat.

Değerli milletvekilleri, 3 üncü madde üzerinde bir önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı Kanunun 3 üncü maddesine 24 üncü bent olarak:

"Doğrudan temsil, gerçek kişilerin şahsen, tüzelkişilerin ise organları aracılığıyla; dolaylı temsil, gümrük müşavirleri tarafından; başvuru, iş takip ve sonuçlandırma yetkisini" ibaresinin ilave edilmesini arz ve teklif ederiz.

Suat Pamukçu Nurettin Aktaş Ali Sezal

Bayburt Gaziantep Kahramanmaraş

Faruk Çelik Ali Gören

Bursa Adana

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET HANİFİ TİRYAKİ (Gaziantep) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükümet?..

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önergeniz hakkında konuşacak mısınız; yoksa, gerekçeyi mi okutayım efendim? Önerge sahipleri adına konuşmak arzu eden var mı?..

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Gümrük Kanununun gereklerinin herhangi bir kişi tarafından yerine getirilmesi sonucunu yaratır şeklinde yapılan düzenleme son derece tehlikelidir.

Oldukça karmaşık (ve çok fazla detay bilmeyi gerektiren) işlemler bütünü olan bu işlemlerin, birçok detayı bilen bir uzman tarafından ifası gerekir.

Bilindiği üzere, vatandaşa güven esasına dayalı olarak, çok hızlı bir biçimde yürümesi icap eden gümrük işlemleriyle ilgili olarak, kontrol bilahara yapılmak üzere işlemlerin gerçekleştirilmesi düşünülmüştür. Ancak, kontrol işlemleri yıllar almaktadır ve birkaç yıl sonra bir problemin bulunduğunun tespiti halinde, sonuçları zaman zaman mükellefler için ekonomik açıdan yıkıcı da olabilmektedir; ancak, daha önemlisi, altından kalkılamaz cezaî yaptırımlar ortaya çıkabilmektedir. Örneğin, kıymet düşüklüğü gerekçesiyle yapılan ve yıllar sonra başlatılan bir soruşturma, nihayetinde mahkemeye intikal etmiş, mahkeme, ilgilisine 108 yıl hapis cezası vermiştir. Çünkü, bir hata diğer beyannamelerde de tekrar edilmektedir ve her bir beyanname nedeniyle ayrı ceza verilmektedir. Aynı durumda olan (hiçbir farklılığı bulunmayan) bir başkasıyla ilgili olarak kontrol edilmediğinden, hiçbir yükümlülük tahakkuk ettirilmemiş olabilmektedir.

Hal böyle olunca, işin uzmanları aracılığıyla yürütülmeyen bir süreçte, bu tarz durumlarla çok sık karşılaşılması söz konusu olduğunda, yaptırım gücünün toplum vicdanını rahatsız eder hale gelmesi kaçınılmaz olacaktır.

Gerçekten, halen, çok sık olmasa da, rastlanılan bu tarz durumlar, kontrolün bilahara yapılacak olmasından yola çıkılarak, uzmanlık aranmadan, herkes tarafından ifa edildiğinde, mutlaka çok daha sık ortaya çıkacaktır ve mükellefler, zaman zaman, hiçbir kasıtları olmadığı halde, ciddî hapis cezasına çarptırılacaklar, iflaslarına yol açabilecek büyüklükte malî yaptırımlara maruz kalacaklar ve çok yaygın olarak ortaya çıkan bu durumlar, ilgililerin mahvına yol açabilecek durumlar yaratacaktır.

Diğer yandan, uygulanmak üzere belirli amaçlarla çıkarılan kanun ve kararnamelere aykırı davranış had safhaya çıkacak, âdeta, uygulanma ihtiyacı minimize edilmiş, yalnızca cezalandırma mekanizması yaratılmış olacaktır. Oysaki, kanunların düzenlenmelerinin esas amacı, korudukları değerlerin ihlal edilmemesi, kanun koyucunun önceliklerinin realize edilmesidir; ancak, sonradan kontrol mekanizmasıyla birlikte, herhangi bir personelin gümrük işlemlerini yapmaya başlamasının doğal sonucu olarak, kanunun uygulanması, yalnızca cezalandırma kurallarına inhisar edecektir.

Diğer yandan, bu işi, cumhuriyetin kuruluşundan bu yana çok uzun zamandır ifa eden bir meslek grubu vardır. Bu meslek grubunun odalaştırılması, yetkiyle donatılarak sorumluluklar verilmesi ve kontrolün bu meslek mensupları tarafından başlangıçta ifasının sağlanması, kanunun tam olarak uygulanmasına çok etkin katkılarda bulunacakken herkese iş takip etme yetkisinin verilmesi, Türkiye'nin diğer meslek kuruluşlarıyla ilgili temel düşünceye de aykırılık oluşturmaktadır. Bu yaklaşım, adliyelerde de herkesin vekillik yapabileceği gibi hiç de haklı olmayan bir sonuç yaratır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Değerli milletvekilleri, 5 inci madde üzerinde bir önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

Suat Pamukçu Nurettin Aktaş Ali Sezal

Bayburt Gaziantep Kahramanmaraş

Ali Gören Ahmet Cemil Tunç

Adana Elazığ

"Bütün kişiler, gümrük mevzuatı ile öngörülen tasarrufları ve işlemleri bizzat veya tayin edecekleri ve kanunun tatbikatında vekilleri sayılan gümrük müşavirleri vasıtasıyla gerçekleştirebilirler."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET HANİFİ TİRYAKİ (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet ne düşünüyor efendim?

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyon ve hükümet önergeye katılmamıştır.

Önerge üzerinde, önerge sahipleri adına konuşmak arzu eden var mı efendim; yoksa, gerekçeyi okutacağım.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Gerekçeyi okutun Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

"Gerekçe:

Bu değişiklik isteğinin amacı, kişilerin kendi işlerini kendilerinin yapabilmelerine engel teşkil etmez. Yalnızca, kendilerinin yapamayacakları durumda bir vekil tayin etmelerinin mecburiyet olduğu durumda, yalnızca işin ehli olan, eğitimini almış, saygın bir meslek mensubunu görevlendirebilmelidir. Bu meslek mensubunun Türkiye'nin (ve hatta dünyanın) en ağır eğitim ve sınav mekanizmalarından geçirilmesi mesleğe prestij katacaktır ki, nitekim, tasarının 226 ncı ve devamındaki maddelerinde bu gerek fazlasıyla yerine getirilmiştir. Gümrük müşavirleri, teorik ve pratik bakımlardan en iyi eğitilmiş bir biçimde görev ifa edeceklerdir.

Bu bakımlardan, gümrüklerde iş takibinin standardı, kapasitesi vs. belli olmayan kişiler aracılığıyla gerçekleştirilmesi sonucunu yaratır düzenlemelerin önüne geçilmelidir ki, halen gümrükler için kamuoyunda yaygın inanışların önüne geçilmek için bir adım atılabilmiş olunsun... Aksi halde, mevcut durumun çok daha kötüleşerek devam edeceğinden, yapılan bu düzenlemenin de gümrük müşavirliği gibi bir mesleğin ortadan kalkması sonucunu yaratacağından emin olmak gerekir."

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Birinci Kısım üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Birinci Kısmı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, alınan karar gereğince, İkinci Kısmın görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci Kısımda konuşma süreleri, gruplar, komisyon ve hükümet için 10'ar, şahıslar için de 5'er dakikadır.

İkinci Kısım üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Tokat Milletvekili Sayın Ergün Dağcıoğlu?.. Yok.

Başka söz talebi?.. Yok.

İkinci Kısmı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, alınan karar gereğince, Üçüncü Kısım üzerindeki görüşmelere başlıyoruz.

Üçüncü Kısım üzerindeki konuşma süreleri, gruplar, komisyon ve hükümet için 20'şer, şahıslar adına da 5'er dakikadır.

Fazilet Partisi Grubu adına, Tokat Milletvekili Sayın Ergün Dağcıoğlu?.. Yok.

Başka söz talebi?.. Yok.

Üçüncü Kısmı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, alınan karar gereğince, Dördüncü Kısım üzerindeki görüşmelere başlıyoruz.

Dördüncü Kısımda konuşma süreleri, gruplar, komisyon ve hükümet için 30'ar, şahıslar için 5'er dakikadır.

Dördüncü Kısımda, Fazilet Partisi Grubu adına, Kütahya Milletvekili Sayın Ahmet Derin?.. Yok.

Başka söz talebi?.. Yok.

Dördüncü Kısmı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, alınan karar gereğince, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Kısımların görüşmelerine başlıyoruz ve birlikte görüşülecek olan bu kısımları ayrı ayrı oylayacağım.

Bu kısımda, komisyon, gruplar ve hükümet için konuşma süreleri 10'ar, şahıslar için 5'er dakikadır.

Müştereken görüşülmekte olan bu kısım üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Niyazi Yanmaz. (FP sıralarından alkışlar)

Sayın Yanmaz, beş, altı ve yedinci kısım için müştereken konuşuyorsunuz; süreler de ona göre ayarlanmıştır ve konuşma süreniz 10 dakikadır.

Buyurun efendim.

FP GRUBU ADINA MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 86 sıra sayılı 1615 Sayılı Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının Beşinci Kısmı üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, seçim bölgem olan Şanlıurfa'nın, Türkiye'nin sınır illerinden biri olması dolayısıyla, geçmişten bugüne bu konuda büyük bir birikimi vardır. 1980'li yıllardan evvel, özellikle ithal ikameci ekonomi döneminde Şanlıurfa'da kuru tarım yapılıyordu, sanayi yoktu; sınır alışverişi yasal yollardan olmayınca, kaçakçılık, Şanlıurfa'nın en büyük geçim kaynağıydı. O zaman, sigara kâğıdı, yağ, şeker, çay, akla gelen her şey Suriye'den gelirdi; mayınlı arazilerden dolayı, çok sayıda can kaybı ve sakat kalan insan oldu. Oysa, 1980'den sonra, serbest piyasa ekonomisine geçilmesiyle, Türkiye'de her şey bulunur hale geldi, müteşebbis insan çoğaldı; ancak, bu defa da, Türkiye Cumhuriyetinin en büyük projesi olan GAP'ın nimetinden azamî seviyede istifade edebilmek için, yanı başımızda sınır komşumuz Suriye ile ticarî alışverişimizi artırmak, ancak Akçakale Gümrük Kapısının daha faal hale getirilmesiyle olur.

Gaziantep Gümrükleri Başmüdürlüğüne bağlı Akçakale Gümrük Müdürlüğü, üçüncü sınıf bir gümrük müdürlüğüdür. Oysa, saydığım nedenlerden dolayı, birinci sınıf gümrük müdürlüğü olması gerekmektedir. Ancak, 1991 yılından beri Gümrük Müsteşarlığının ilgili yıllar yatırım programına teklif edilmesine rağmen, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığınca, Akçakale Gümrük Tesisleri Projesi bir türlü vize edilmemiştir. İlgili bakanlığın bu konuya duyarlı davranacağını ve en yakın zamanda bu problemi çözeceğini ümit ediyorum.

Gümrük idaremiz, bir yandan dışticarete yönelik hizmetleri giderek kolaylaştırıcı yönde işlemlerini geliştirirken, bir yanda da 2000'li yılların modern Türkiyesinde çağdaş bir yapıya kavuşmak amacıyla modernizasyon projesini süratle hayata geçirme gayreti içinde olmalıdır.

Dünya Bankası kredisi destekli modernizasyon projesi içerisinde pilot bölge seçilen Atatürk Havalimanı uygulaması müspet sonuçlar vermiştir. Bu durum, artık, insan takdirine dayalı gümrük metodunun yerine otomasyona geçilmesini açıkça ortaya çıkarmıştır.

Gümrüklerimizden daha rantabl netice almak için şu hususları yerine getirmek gerekir diye düşünüyorum: Gümrük işlemlerini basitleştirmek, hızlandırmak ve bilgiişlem teknolojilerini kullanmak, modern bir gümrük mevzuatı oluşturmak, gümrük mevzuatının yeknesak uygulanmasını sağlamak, dışticaret erbabına daha iyi hizmet sağlamak, fiziksel kontrolleri azaltmak ve eşyanın tesliminden sonra yapılacak kontrolleri artırmak, dışticaret istatistiklerinin daha hızlı ve sağlıklı alınarak karar vericilere bilgisayar ortamında ulaştırmak.

Maalesef, gümrüklerimiz büyük bir şaibe altındadır. Dürüst ve düzgün çalışanları tenzih ediyorum. Şaibe altında olan bütün kurumları olduğu gibi gümrüklerimizi de bu şaibeden kurtarmak gerekir.

Bir an evvel, ihtisas gümrükleri oluşturarak kalitesiz malların ülkemize gelmesine engel olmalı ve böylelikle, yerli sanayicimizi ve tüketiciyi korumalıyız. Demir-çelik sektörü, Rusya'dan gelen çok kalitesiz mallar sebebiyle batma noktasına geliyor. Onun için, ihtisas gümrüklerinin oluşturulması gerekir.

İstisna ve muafiyetleri uygularken çok dikkat etmemiz lazım. Bilhassa, ihracat işlemlerinde gümrük idaresine çok önemli görevler düşüyor. Gümrüklerimizin yasakçı zihniyetten çıkıp, güler yüzlü, tatlı dilli, vatandaşın imkânını devlete aktaracak, danışmanlık hizmeti verecek bir konumda olması gerekir. İnsanlarımız, gümrüğe gelirken, acaba hangi eksiği, hangi yanlışı bende bulacaklar diye endişe ve korku içinde olmamalıdır.

Değerli milletvekilleri, dışticaretimizde, ülkemizde kurulan serbest bölgelerin çok etkin bir yere sahip olduğu her geçen gün daha iyi anlaşılmaktadır. 1988 yılında serbest bölgelerimizin ticaret hacmi 154 milyon dolarken, 1996 yılında bu rakam 3 milyar dolara çıkmıştır.

Serbest bölgeleri geliştirmek ve teşvik etmek gerekir. Eğer bu yapılırsa, öyle sanıyorum ki, ülkemize, serbest bölgelerden yapılan ticaret sebebiyle daha fazla döviz girecektir.

1 Ocak 1996 tarihinde Gümrük Birliği Antlaşmasının yürürlüğe girmesiyle Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde yeni bir dönem başlamış, kamuoyu büyük ümitler ve bekleyişler içine girmiştir. Geçen bu süre zarfında gümrük birliğinin Türkiye'nin aleyhine bir gelişim göstermesi ve Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde bir türlü istenilen entegrasyon seviyesine gelememiş olmamız da, ayrıca, düşündürücüdür.

Gümrük birliği, dışticaretimizde çok yönlü değişimlere yol açmıştır. Gümrük birliğinin birinci yılında 1995 yılına göre toplam ihracatımız yüzde 7,1, ithalatımız ise yüzde 20,2 oranında bir artış göstermiştir. Avrupa Birliği ülkeleriyle dışticaretimizde ise, aradaki fark daha da yükselmiştir. 1996 yılında, bir önceki yıla göre Avrupa Birliğine ihracatımız yüzde 3,7 oranında artarken, Avrupa Birliğinden yaptığımız ithalat yüzde 32,5 oranında bir artış göstermiştir.

Gümrük birliğiyle toplam ithalatımız, ihracatımızın yaklaşık 3 katı artarken, sadece Avrupa Birliğiyle olan dışticaretimizde ise, ithalatımız ihracatımızın yaklaşık 9 katı bir artış göstermiştir.

Avrupa Birliği üyeleriyle yapılan dışticaretimiz, Türkiye'nin ihracat gelirini ve ithalatını büyük ölçüde etkilemiştir. Gümrük birliği, Türkiye'den Avrupa Birliğine yapılan ihracatta beklenilenin çok altında, ithalattaysa beklenilenin çok üstünde bir artışa yol açmıştır. Buna bağlı olarak, dışticaret açığımız rekor düzeye yükselmiştir.

BAŞKAN – 1 dakika süreniz var Sayın Yanmaz.

MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Devamla) – Bu kanunun ülkemize hayırlar getirmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yanmaz.

Başka söz talebi?.. Yok.

Alınan karar gereğince, birlikte görüştüğümüz Beşinci, Altıncı ve Yedinci Kısımları, yine alınan karar gereğince, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

Beşinci Kısım üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Altıncı Kısım üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Yedinci Kısım üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, Yedinci Kısımla ilgili olarak, arkadaşımıza 5 dakika söz vermeyi uygun görürseniz...

BAŞKAN – Efendim, hatırlayacaksınız, kürsüye gelirken, değerli konuşmacı arkadaşımıza, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Kısım üzerinde konuşacağını ifade ettim. Eğer, değerli arkadaşımız konuşmak istiyorsa, bir başka madde üzerinde derhal söz verebilirim.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Madde değişmiş oluyor Sayın Başkan. Müsaade buyurursanız...

BAŞKAN – Efendim, Sekizinci Kısmın görüşmelerine başlıyoruz.

Sekizinci Kısım üzerinde, gruplar, hükümet ve komisyon için konuşma süreleri 10'ar dakika, şahıslar için de 5'er dakikadır.

Sekizinci Kısım üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Siirt Milletvekili Sayın Nurettin Aydın?.. Yok.

Başka söz talebi?.. Yok.

Sekizinci Kısmı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Dokuzuncu Kısma geçiyorum.

Bu kısım üzerinde de, komisyon, hükümet ve gruplar için konuşma süreleri 20'şer dakika, şahıslar için konuşma süreleri de 5'er dakikadır.

Dokuzuncu Kısım üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Afyon Milletvekili Sayın Sait Açba?.. Yok.

Başka söz talebi?.. Yok.

Dokuzuncu Kısmı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Onuncu Kısma geçiyorum.

Bu kısım üzerinde, gruplar, komisyon ve hükümet için söz süreleri 10'ar dakika, şahıslar için 5'er dakikadır.

Onuncu Kısım üzerinde söz talebi, Fazilet Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan?.. Yok.

Başka söz talebi?.. Yok.

Bir önergemiz var; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı kanun tasarısının 227 nci maddesinin (f) bendine (iii) alt bent olarak;

"Önlisans eğitimi veren gümrük yüksek okullarından mezun olanlar."

Suat Pamukçu Nurettin Aktaş Ali Gören

Bayburt Gaziantep Adana

Mehmet Bekâroğlu Ahmet Cemil Tunç

Rize Elazığ

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET HANİFİ TİRYAKİ (Gaziantep) – Sayın Başkan, bu konuda açıklayıcı bir hüküm var tasarıda. Zannediyorum, gözden kaçmış.

BAŞKAN – Katılmıyorsunuz...

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET HANİFİ TİRYAKİ (Gaziantep) – Takdire bırakıyorum.

BAŞKAN – Hükümet efendim?..

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Sayın Başkan, aynı maddenin (ii) bendinde aynı ifadelerle hüküm var "Diğer eğitim kurumlarından lisans seviyesinde mezun olduktan sonra (i) alt bendinde belirtilen bilim dallarından lisansüstü seviyede diploma almış olmak ya da önlisans eğitimi veren gümrük, dış ticaret ve Avrupa Topluluğu konularında uzmanlık programı olan meslek yüksekokullarından mezun olmak" diyor. Dolayısıyla, arkadaşlarımız, gümrük meslek yüksekokullarından mezun olanları kastediyorlar buraya girsin diye; var zaten o.

BAŞKAN – Tasarıda var.

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Dolayısıyla, önergeye gerek yok. Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Önerge sahipleri, komisyon ve hükümetin bu açıklamaları üzerine ne düşünüyorlar acaba; devam edecekler mi önergelerini takibe, yoksa çekiyorlar mı efendim? Konuşmak arzu eden varsa söz vereceğim, yoksa gerekçeyi okutacağım.

Gerekçeyi okutuyorum:

"Gerekçe:

Halen ülkemizde 2 yıllık eğitim veren gümrük yüksekokulları mevcuttur. Bu okullardan mezun olan gençlerin tamamına gümrük idarelerinde iş bulunması mümkün olamamaktadır. Kaldı ki, memur sınavlarının merkezî sistemle yapılması nedeniyle, bu öğrencilerin diğerlerine göre bir farkı da kalmamaktadır.

Diğer yandan, gümrük müşaviri yardımcısı ihtiyacının karşılanması da gerekmektedir. Çok yüksek bir eğitim sürecinin ardından, mevcut tasarı hükümleri çerçevesinde, gümrük müşavir yardımcılarının tek hedefleri, stajlarını tamamlayarak, gümrük müşaviri olabilmek olacaktır. Oysaki, gümrük müşavir yardımcısının önemli bir ihtiyaç olduğu bilinmektedir.

Bu iki ihtiyaç giderilirken, kendilerine meslek olarak gümrük işlemlerini seçmiş mezunlara da bir iş imkânının yaratılması uygun olacaktır. Ancak, bu kişilerin gümrük müşaviri olmalarının da mümkün olmamasını temin bakımından 228 inci maddeki değişiklik yapılmıştır.

Gerçekten, 228 inci maddedeki mevcut hal, 4 yıllık bir yüksek eğitimin ardından doktora yapan bir kişinin yalnızca gümrük müşavir yardımcısı olabilmesini öngören mevcut düzenleme çok adil olmayacaktır. Halen, tasarı, sayılan belirli yüksek eğitim kurumlarının dışındaki bir yüksek eğitim kurumundan mezun olanların gümrük müşaviri yardımcısı olabilmesine engel durumdadır. Bu kişilerin, mevcut eğitimlerine ilave olarak, sayılan yüksek eğitim kuruluşlarında lisansüstü eğitim almaları öngörülmüştür. Bu lazimeyi de yerine getiren kişilerin, makro ölçekte, gümrük müşaviri olamamalarının çok adil olduğu söylenemez. Bu bakımdan, gümrük müşavir yardımcılığı ihtiyacının yüksekokuldan temini, bu şekilde müşavir yardımcısı olanlara da gümrük müşaviri olabilmenin yollarının açılması daha doğru olacaktır."

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Mevcut haliyle Onuncu Kısmı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Onbirinci Kısma geçiyorum.

Onbirinci Kısımda, gruplar, komisyon ve hükümet için konuşma süreleri 10, şahıslar adına da 5'er dakikadır.

Onbirinci Kısım üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Ordu Milletvekili Sayın Eyüp Fatsa...

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Değişiyor efendim.

BAŞKAN – Peki efendim. Kim konuşacak?

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Iğdır Milletvekili Ali Güner.

BAŞKAN – Sayın Ali Güner, buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır efendim.

FP GRUBU ADINA ALİ GÜNER (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Gümrük Kanunu Tasarısının Yedinci Kısım olan sınır ticaretiyle ilgili 172 nci maddesi üzerinde, şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlarken, Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye'de, şimdiki anlamda sınır ticareti, 1985 yılında 85/9113 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı eki "Sınır Ticareti Yönetmeliği" ile başlatılmıştır. Başladığı günden bugüne kadar belli bir esasa bağlanamayan sınır ticareti, görülüyor ki, bundan sonra da, idarenin keyfiyetine ve bazı çıkar çevrelerinin şahsî menfaatları doğrultusunda düzenlenecektir; çünkü, bu tasarıyla, kapsam ve düzenleme, siyasî iktidarların inisiyatifine terk edilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sınır ticareti, Türkiye'nin bütün bölgelerinde, bölge halkı için çok önemlidir; ancak, doğu ve güneydoğudaki bölge insanı için hayatî önem arz etmektedir. Bu bölgelerde, devletin bugüne kadar yapamadığı yatırımlar ve istihdamlar, sınır ticaretiyle telafi edilmeye çalışılmıştır.

Yıllardır batıya ve özellikle metropollere yapılan göçler durma noktasına gelmiş; hatta, Iğdır gibi bazı iller, göç vereceği yerde, göç alır hale gelmiştir.

Bölge halkını yıllardır ezen fakirlik ve terör, refah düzeyinin artmasıyla, bölge halkını devletine bağlı, saygılı, barışsever ve yarına umutla bakar hale getirmiştir.

Bazı çıkarcı baskı grupları, bölge halkı nezdinde, devletimizin itibarını zedelemek amacıyla, devlet kuruluşlarını da kullanarak sınır bölgelerindeki huzur ve refahı bozmak için faaliyet göstermektedirler.

Son olarak, TPAO'nun bir yan kuruluşu olan TPIC devreye sokularak, 50 bin civarında mazot ticaretiyle geçimini sağlayan bölge şoför esnafının ekmeğine el uzatılmış ve bu esnafın mağduriyetine sebep olunmuştur.

1985 yılından bu yana uygulanagelen bu ticaret, keyfî uygulamalar nedeniyle şu anda yapılamaz duruma getirilmiş ve bu yüzden bölge halkı ekonomik sıkıntı çeker duruma gelmiştir.

TPAO'nun yan kuruluşu olan TPIC'in faaliyetlerinin derhal durdurulması için, yetkilileri göreve davet ediyorum.

Geçen yıllarda, komşu ülkeler ile ülkemiz arasındaki ilişkilerde tesis edilen yeni gelişmelerin ışığında, özellikle doğu ve güneydoğu sınır bölgesinde güvenliğin sağlanmasıyla sayıları onbinlerle ifade edilebilen, aileleriyle ve çevrelerinde yarattıkları istihdamla beraber sayıları yüzbini aşkın, mazot ticaretinden kazanç sağlayan şoför esnafının mağdur edilmemesi ve nakliyedeki zorlukların giderilmesi, sınır ticaretinin canlandırılması ve transit taşımacılığının geliştirilmesi için, 54 üncü hükümet döneminde yayımlanan 13.9.1996 tarihli genelgeyle, sınır ticaretiyle uğraşan şoför esnafının mağduriyetinin giderilmesi amacıyla hem depo tonajları yükseltilmiş hem de ilgili valiliklerce belirlenen esaslar çerçevesinde mazot ithaline izin verilmiştir. Bölgedeki şoför esnafı, sınır ticareti kapsamında yapılan bu mazot ticareti sayesinde ekonomik alanda rahatlamış ve kazancını istihdam yaratacak yatırımlara yöneltmiştir. Sayın Ecevit Hükümeti döneminde, özellikle 1999 yılının birinci ayından itibaren her sınır kapısına mazot getirilmesi için kotalar uygulanmaya konulunca bu durum bozulmuştur. Bu hükümet bununla yetinmeyerek, başta Habur Gümrük Kapısından başlamak üzere, Petrol Ofisi eliyle mazot alımına başlamıştır. Yani, kısacası, halka değil, yine birkaç kişinin faydalanacağı bir hale getirilen mazot ticareti, bu haliyle yöre halkını oldukça mağdur ve rahatsız etmiştir. Ne var ki, birtakım çıkar çevrelerinin faaliyetleri sonucu, sadece Iğdır Dilucu Gümrük Kapısında, eskiden aylık 100 000-150 000 ton olan mazot ithali yapılırken, bu, bugün 25 000 tona indirilmiş ve bunun da yarısı olan 12 500 tonu Nahcivanlılara tahsis edilmiştir. Yani, sınır ticaretinde, Sayın Ecevit Hükümetinden önce Nahcıvan Dilucu Sınır Kapısından bir ayda ithal edilen mazot 150 bin ton iken, bugün, bir yılda, şu andaki hükümetin tahsis ettiği mazot miktarı kadardır. Bu da ne demektir; bölge halkının gelirinin onikide 1 nispetinde azalması demektir.

Devletine güvenen 4 000 şoför esnafı, bugün çek ve senetlerini ödeyememekte, borç batağında çırpınmaktadır. Buna bağlı olarak, aynı şekilde, 7 000 Nahcıvan şoför esnafı da aynı akibete uğratılmıştır. Bu durumdan etkilenen güneydoğudaki şoför esnafının sayısı 45 bin civarındadır. Güneydoğudaki şoför esnafına üç ayda bir sıra gelmektedir. Eskiden her gün 1 500 araba çıkış yaparken, bugün, sayı 250 arabaya indirilmiştir.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Iğdır ile Nahcıvan'ı bağlayan köprünün ismi "Hasret Köprüsü"dür. Hasret Köprüsünün açılışında, devlet büyüklerimiz, Nahcıvan'ı Türkiye'nin bir ili olarak kabul etmişlerdir ve orada yaşayan soydaşlarımıza da vaatlerde bulunmuşlardır. Bu soydaşlarımızın tek geçim kaynağı, sınır ticareti kapsamında yapılan mazot ticaretidir.

Iğdırlı, ekonomik darboğazı, göçerek, batıda herhangi bir metropolde bir yakınının yanına sığınarak aşabilir; Nahcıvanlının bizden başka gideceği bir yeri de yoktur.

Bir tarafı... Bir taraftan kasıt, doğusu, kuzeyi ve kuzeybatısı Ermenistan ile çevrili Nahcıvan'ın, bir tarafı İran'dır; onlar da bize umut bağlamışlardır. Bu vatandaşlarımızın, bu kardeşlerimizin, bu güvenini yıkmayalım; çünkü, 400 bine yakın nüfusa sahip olan Nahcıvan'ın halkı bütün yaşamını bize endekslemiştir. Yani, her şeyini bizden, yani Türkiye'den temine çalışmaktadır.

Hal böyle iken, Türk-Nahcıvan Dilucu Sınır Kapısı ile güneydoğu sınır kapılarına tanınan kotaların acilen en az iki misline çıkarılmasını, sayın devlet büyüklerimizden önemle arz ediyorum.

Sözlerimi tamamlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

Değerli milletvekilleri madde üzerinde bir önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı Gümrük Kanunu Tasarısına 238 inci maddeden önce gelmek üzere, aşağıdaki 238 inci maddenin eklenmesini ve bundan sonra gelen madde numaralarının teselsül ettirilmesi ile tasarıda bu maddelere yapılan atıfların buna göre redakte edilmesini arz ve teklif ederiz.

Murat Başesgioğlu Ömer İzgi Mehmet Emrehan Halıcı

Kastamonu Konya Konya

Saffet Arıkan Bedük Mehmet Altan Karapaşaoğlu

Ankara Bursa

Madde 238. – 108 ilâ 127 nci maddelerde düzenlenen Dahilde İşleme Rejimi ile 128 ilâ 134 üncü maddelerde düzenlenen Geçici İthalat Rejimine ilişkin hükümlerin ihlali halinde, eşyaya ilişkin gümrük vergileri tahsil edilir. Ayrıca, bu vergilerin iki katı para cezası alınır.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET HANİFİ TİRYAKİ (Gaziantep) – Takdire bırakıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?..

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, komisyonun takdire bıraktığı, hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince 238 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde üzerinde bir önerge daha vardır; okutup gereğini yapacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı Gümrük Kanunu Tasarısının 240 ıncı maddesinin birinci fıkrasında yer alan 100 000 000 TL tutarındaki usulsüzlük cezasının 30 000 000 TL olarak değiştirilmesi ile aynı maddenin üçüncü fıkrasının (h) bendi, dördüncü fıkrasının (g) bendi, beşinci fıkrasının (b) ve (c) bendiyle beşinci fıkrasının (a) bendindeki (a) başlığının metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Murat Başesgioğlu İsmail Köse Saffet Arıkan Bedük

Kastamonu Erzurum Ankara

Emrehan Halıcı M.Altan Karapaşaoğlu

Konya Bursa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET HANİFİ TİRYAKİ (Gaziantep) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?..

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katılmış olduğu önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

240 ıncı maddeyi bu değişiklikle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, görüşmelerini tamamlamış olduğumuz Onbirinci Kısmı, 238 ve 240 ıncı maddelerle ilgili verilen önergeler doğrultusunda yapılan değişikliklerle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Onikinci Kısma geçiyorum.

Onikinci Kısımda konuşma süreleri; gruplar, Komisyon ve Hükümet için 5'er ve aynı zamanda şahıslar için de 5'er dakikadır.

Bu kısım üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Özkan Öksüz?.. Yok.

Başka söz talebi?.. Yok.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, şahsım adına konuşacağım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten, iyi bir usulle, çok uzun bir kanun tasarısını müzakere ediyoruz; gerçi, güzel bir şey de, acaba, idarede ve komisyonlarda bu enine boyuna tartışıldı mı, bu çok önemli; inşallah tartışılmıştır.

Ancak, şunu da belirtmek isterim ki, eğer, Türkiye'de gümrük idaresi sağlıklı çalışsaydı, Türkiye'nin, bugün, ne 21 katrilyon lira bankalara faiz vermeye ihtiyacı vardı ne Avrupa'dan borç para almaya ihtiyacı vardı. Türkiye'de, maalesef, en hatalı işleyen, gümrük idaresi; çünkü, kaçakçılığın kaynağı. Yani, işte, bunu çok fazla da şey etmeyelim; ama, bu gümrük idaresinde, maalesef, birtakım eski yöneticiler, her köşe başına kendi adamlarını yerleştirmişler ve o kişiler, maalesef, orada sabit, demirbaş gibi görev yapıyorlar, kimse dokunmuyor; dokunmayınca da, tabiî, gümrüklerle ilgili ayyuka çıkan çok büyük söylentiler var. İşte, Sayın Müsteşar da, biliyorum, eskiden, bir özel karşılamada, Sayın Demirel'i havaalanında bürokratken karşılamıştı; ondan sonra da, mükâfat olsun diye kendisini müsteşarlığa atadılar, uzun süreden beri de müsteşar. Bunlar gerçekler, tabiî, doğruları söylemek gerekirse...

Şimdi, tabiî, bu ülke bizim; bu ülkeyi, her nimetiyle iyi kullanmamız lazım, her kaynağıyla iyi kullanmamız lazım.

Bu müzakere ettiğimiz konu, itirazlarla ilgili konu, bölüm. Tabiî, bu gümrük itirazlarında özel bir itiraz yolu belirlenmiş. Ben, aslında, tabiî, çok da; yani, konuşmak da istemiyordum; ama, bir genel, son kısma gelirken, yani, bu 200 küsur, 250 maddelik bir tasarı geçerken, bu Parlamentoda bazı şeylerin de söylenmesi gerekirdi. Tabiî, bu tasarı, daha ziyade Doğru Yol zamanında hazırlandığı için, bize de arkadaşlarımız... Ben de uzun uzadıya incelemedim. Memleketin ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir tasarıdır; ama, şunu bilmemiz gerekir ki, gümrük idarelerini ıslah etmek zorundayız. Birçok kaçakçı ve özel zenginler, gümrüklerden kaçak olarak Türkiye'ye giren mallar sayesinde zengin oldu. Bugün, holdinglerin bir kısmının servetlerinin kaynağı buradan gelmiştir. Çok olaylara şahit olduk. Hatta, öyle edinilmiştir ki, Merkez Bankasından sahte ithalat izinleri alınarak, gümrüklerden mal geçirilmiştir; ama, tabiî, Türkiye için büyük servet kayıpları meydana gelmiştir.

Ben, hükümetten özellikle şunu rica ediyorum: Gümrük idarelerini sağlıklı bir yönetime kavuştursunlar. Artık, akraba, dost, bilmem başbakanın adamı, cumhurbaşkanının adamı, bakanın adamı diye adamları koymayalım.

Bir de, değerli milletvekilleri, yani ben anlamıyorum; bu bürokratların mal varlığını da kontrol etmek lazım. Bir bakıyorsunuz, basit bir memur, apartman alıyor, yazlık alıyor, son model arabalar alıyor... Yani, bunları benim söylememem lazım. Ben söylediğim için de, birçok kişinin gözünde çok antipati yaratıyorum; ama, bu, bir gerçek; yani, maaş ortada, bir bakıyorsunuz, mültimilyarder hayatlar yaşanıyor. Bunları da kontrol etmek lazım; yani, her meslekte çalışan insanlar, hakikaten, o mesleğin yarattığı avantajlardan yararlanıyor mu yararlanmıyor mu, suiistimal yapıyor mu yapmıyor mu, bunları da kontrol etmek lazım. Gümrüklerle ilgili o kadar pis kokular ve o kadar büyük şayialar var ki, ta nereden nerelere gidiyor...

Tabiî, bunları burada söylememe gerek yok, hepiniz de biliyorsunuz; ama, bunların önünü kesmek lazım. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, artık, 2000 inci yıla girerken, kendisine bir çekidüzen vermek zorundadır. Bu çekidüzeni verirken, bütün kurumlara vermek lazım. Yani, burada büyük kaynaklar gidiyor, ondan sonra, öbür taraftan, gidiyoruz, yüzde 150 faizle, maalesef, borç para alıyoruz, sekiz on holding birden zenginleşiyor.

İşte, biliyorsunuz, bu Mavi Akım Projesi var; Rusya'dan gaz gelecek, Karadeniz'in altından geçecek, Samsun'dan da Ankara'ya gelecek. Daha Rusya'da kazma vurulmamış, Karadeniz'in altında kazma vurulmamış, Samsun ile Ankara arasında ihaleler yapılmış ve 1 milyar dolara yakın avans dağıtılmış. Yani, bu olur mu?! Sayın Mesut Yılmaz, Başbakanken, kendi yandaşları müteahhitlere vermiş ve 1 milyar dolara yakın da avans verilmiş. 1 milyar dolar bunlara avans verirken -hiç daha kazma vurulmamışken- biz de, gidiyoruz, yüzde 150 faizle borç para alıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, bu veciz konuşmanızı tamamlamak için ne kadar süreye ihtiyacınız var efendim?

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben, 5 dakika için söz istemiştim. Sürem bittiyse, fazla süre de istemem.

BAŞKAN – Buyurun efendim; konuşmanızı tamamlayın.

KAMER GENÇ (Devamla) – Yani, tabiî, bu konuşmalar sizi rahatsız edebilir; o bakımdan, çok fazla konuşmak da istemiyorum. Ama, sayın milletvekilleri, bakın, bu memleket bizim; bu memleketi başkaları kurtaramaz, bu memlekette sağlıklı icraat yapamaz. 24 saatimizi burada harcamak zorundayız. Bakın, deprem bölgesinde, kış geldi, hâlâ, insanlarımıza bir çare bulamadık. Lütfen... Bu işin alaya gelir tarafı yok; insanlarımız aç, insanlarımız muhtaç, insanlarımız işsiz; ama, öte tarafta da devlette büyük bir talan var. Bunların önüne geçmemiz lazım.

Burada, biraz önce geçen kısımda, işte cezalardan toplanan paralar, gümrük idaresinin şu şu ihtiyaçlarına, eğitimine ve bazı şeylerine harcanıyor. Maalesef, bugün, Türkiye’de, bir bakıyorsunuz, valilerin emrinde, kaymakamların emrinde, müstakil idarelerin elinin altında, hiçbir kontrole tabiî olmayan para var...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – 1 dakika daha arzu eder misiniz efendim?

KAMER GENÇ (Devamla) – Peki efendim.

Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

Onikinci Kısım üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Onikinci Kısmı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, Onüçüncü Kısmın görüşmelerine başlıyoruz.

Bu kısım için tespit edilen konuşma süreleri; gruplar, Komisyon ve Hükümet için 10’ar dakika, şahıslar için de 5’er dakikadır.

Onüçüncü Kısım üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Altan Karapaşaoğlu.

Buyurun Sayın Karapaşaoğlu. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

FP GRUBU ADINA MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Onüçüncü Kısım, biliyorsunuz, yürütmeyle, uygulamayla ilgili bölüm. Biz de, bu bölümde uygulayıcılara birkaç tavsiyede bulunma gereğini hissettiğimiz için söz aldık. Dolayısıyla, konuşmamız, madde üzerinden ziyade, geneli üzerinde cereyan edecektir .

Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, bu gümrük yasası, Avrupa Birliği uyum yasalarından bir tanesi. Öyle zannediyorum ki, Avrupa’da uygulanmakta olan gümrük yasasından tercüme edilmek suretiyle aktarılmış yasalardan müteşekkil; ancak, bugün aldığımız bilgilere göre, Avrupa Topluluğu, bu yasaları, şu anda tekrar elden ve gözden geçirmek lüzumunu hissetmiş bulunuyor. Dolayısıyla, uygulayıcı arkadaşlarımızın, çok süratli bir şekilde, yeniden, Avrupa Birliği gümrük yasalarına dönmek suretiyle birtakım düzenlemeleri gündeme getirmeleri gerekecek.

Mesela, bunlardan birisi, bizim şimdi görüştüğümüz, üçüncü bölümde de kabul ederek geçtiğimiz 46 ncı maddedeki sürelerle ilgili bölümler. 46 ncı maddenin (a) ve (b) bentlerinde sürelerle ilgili bir fasıl var. Deniz yoluyla gelen eşyalar için 45 gün, diğer yollarla gelen eşyalar için 20 gün inceleme süresi konulmuş. Bu, Avrupa Birliği ülkelerinde fazla bulunmaktadır, azaltılması istikametinde çalışmalar vardır; buna da, bizim bakanlığımız tarafından itibar edilmesi gerekiyor.

Bunun dışında, 37 nci maddenin 5 inci bendinde şöyle deniliyor: "Bu maddenin birinci fıkrası hükmü, varış yeri bir Türk limanı veya havalimanı olmaksızın Türkiye karasularını ya da hava sahasını geçen gemilerde veya hava araçlarında yüklü eşyaya uygulanmaz." Bir inceleme konusudur; ancak "açık şüphe veya ihbar üzerine birinci fıkra hükümleri uygulanır" diye bir hükme ihtiyaç olduğunu zannediyorum; açık bir ihbar, açık bir şey olduğu takdirde. O konuyu dikkate almak lazım.

Efendim, bunun dışında, dahilde işleme rejimiyle ilgili olarak, gelen madde ile gönderilen madde arasında farklı kurumlar var. Bu farklılıklardan doğan birtakım sıkıntılar gündeme gelebiliyor. Dolayısıyla, dahilde işlemek üzere yurt dışından getirilen hammaddenin, dahilde işlendikten sonra, girişini inceleyen kurum tarafından çıkışının da incelenmesi lazım. Dolayısıyla, bu konuya da herhalde bürokratlarımız dikkat edecekler zannediyorum.

Değerli arkadaşlar, bir de, kapatılmakta olan gümrüklerimiz var. Biz, Balıkesir İlimizde bir düzenleme gezisi, bir inceleme gezisi yaparken tespit ettik; Edremit ile Midilli arasında "pazar ticareti" diye tabir edilen bir ticaret var; orada gümrük kapısının kapanmasından dolayı insanlar rahatsız. Midilli'de, yaklaşık 100 000 insan yaşıyor. Midilli'nin bizim sahilimize uzaklığı, motorla 1 saat 20 dakika, Yunanistan'a en yakın limana uzaklığı 6 saat civarındadır. Dolayısıyla, Midilli'deki halk, alışverişini, Edremit sahillerinden yapmak lüzumunu hissediyor ve uygun da görüyor. Hatta, oradaki belediyeler, süratli feribot seferi koymak suretiyle, Midilli halkını Edremit'e çekmek istiyorlar. Gümrükler kapatılırken bu tip uygulamalara dikkat edilirse, zannediyorum faydalı olacak.

Bunun dışında, ihtisas gümrüklerimizi çok süratli bir şekilde devreye sokmak lazım. Gerçi, başladı, yapılıyor, güzel neticeler alıyoruz.

Gümrük sayısı azaltılıyor. Piyasada bunun etkileri gözükmeye başlamıştır; gümrük kapılarının azalması suretiyle, piyasada birtakım kıpırdanmalar vardır, memnuniyetler vardır. Bunu, kararlı bir şekilde devam ettirmek lazım.

Avrupa Birliğinde, 100'ün üzerinde ürünümüzle ilgili olarak bize karşı sübvansiyon incelemesi yapıldı zannediyorum. Bizim, bu konuda biraz daha dikkatli olmamız lazım. Dünya ülkelerinde sübvansiyon uygulamaları, artık, ihraç edilen veya imal edilen mallar noktasında değil, üretimin bulunduğu alan, saha üzerinde yapılmaktadır. Mesela, Amerika Birleşik Devletlerindeki organize sanayi bölgelerinde "şu bölgede fabrikanızı kurarsanız, üretim yaparsanız, size teşvik vereceğiz, size para iadesi yapacağız" şeklindedir. Dolayısıyla, sübvansiyonun ucu yakalanamamaktadır. Bu konulara dikkat etmek gerekiyor.

Ayrıca, ülkede uygulanan teşvik politikaları, ciddî bir gümrük takibiyle ancak başarıya ulaşabilir. Biz, burada, istediğimiz kadar teşvik unsurları verelim, teşvik uygulamaları yapalım, eğer, gümrüklerimizde dikkatli bir inceleme yoksa, dikkatli bir araştırma yoksa, bütün teşviklerimizin havaya uçup gittiğini göreceğiz.

En önemli konulardan bir tanesi de, işlemlerin elektronik beyan sistemine göre yapılabilmesi meselesidir. Bakınız, bugün, Norveç'te, 1992 yılında bu uygulamaya geçilmiştir ve Norveç'te onbeş dakikanın içerisinde beyana cevap verilebilmektedir. Tabiî, bu uygulamalar içerisinde, şu hazırlanan yasa tasarısı içerisinde, elektronik beyan sistemine geçildikçe, zamanlarla ilgili olarak sınırlamaların da geriye doğru çekilmesi gerekecek; yani, malın gümrükte beklememesi lazım, sınırda beklememesi lazım ve bu şekilde bir uyumun temin edilmesi lazım.

Bu yasanın, yürütücülere, ülkemize ve tüm insanlık âlemine hayırlı olmasını diliyorum; ancak, bu yasanın, çok kısa bir sürede yönetmeliklerinin çıkarılması gerektiğini tekrar belirtiyorum; çünkü, uygulamalar ancak o yönetmeliklerle olacak. Sayın Bakanım "iki ay içinde" diyor; inşallah...

Başarılar diliyor, tebrik ediyoruz. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Karapaşaoğlu.

Onüçüncü Kısım üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük.

Buyurun Sayın Bedük. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan gümrük yasa tasarısının Onüçüncü Kısmı üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi, şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli millletvekilleri, bugün, gerçekten, fevkalade önemli bir gün; Türk demokrasisi açısından, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma standardı açısından ve demokrasideki uzlaşma ilkesinin gerçekleştirilmesi açısından fevkalade önemli bir gün. Dolayısıyla, bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilen tüm siyasî parti gruplarının, ittifakla, ülkenin önündeki bir önemli meselenin, bir ekonomik meselenin ve hatta, ekonominin ötesinde, ayrıca, ekonominin en önemli unsuru olarak değerlendirilen ticaretin en önemli kanunu sayılabilecek, temel kanunu sayılabilecek gümrük kanunu tasarısının süratle geçirilmesine imkân sağlayacak bir görüşme usulünü uyguladık. Bu suretle, Türkiye Büyük Millet Meclisi, bütün dünyaya ve özellikle büyük milletimize ve bilhassa, son zamanlarda, Türkiye Büyük Millet Meclisine yönelik, Parlamentoda uzlaşma yaratılamadığı, çözüm üretilemediği... Hatta, çok ağır bir şekilde itham yapanlara karşı gerekli dersi, Türkiye Büyük Millet Meclisi bugün vermiş bulunmaktadır; bu itibarla, ben, bütün gruplara mensup milletvekili arkadaşlarımı ve bu arada da, bunu gündeme getiren Devlet Bakanı Sayın Keçeciler'i tebrik ediyorum ve teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle son zamanlarda Meclise yönelik bir konuyu bir cümleyle geçmek istiyorum. Fevkalade rahatsızlık duyduğumuz muhakkaktır. Demokrasinin en önemli mabedi, Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Altı ay önce, millet, iradesini ortaya koymuş; halkın iradesiyle bu Meclis teşekkül etmiş ve bu aritmetikle, altı aydan beri gece gündüz çalışmak suretiyle, fevkalade önemli kanunların da çıkması temin edilmiştir. Bütün bunlara karşın, bu Parlamentoda uzlaşmaz tutum varmış gibi veya Parlamento çözüm üretmiyor gibi "millete sesleniyorum" diye âdeta şikâyet eder mahiyette konuşan Yargıtay Başsavcısının konuşmasını, doğrusunu isterseniz, hiçbir suretle kabul etmek mümkün değil ve kendisine de yakıştıramadım. (DYP, MHP, ANAP ve FP sıralarından alkışlar)

Eğer, demokrasi isteniyorsa, demokrasinin mabedi Parlamentodur ve Parlamentonun içerisindeki milletvekilleri, onun mütemmim cüzüdür. Eğer, demokrasiden umudu kesmek istiyorsak, o zaman, Parlamentoya o ithamı yapmak mümkündür; ama, eğer, demokrasiyi mutlak manada istiyorsak, bu ülkede gerçekleştirmek istiyorsak, o zaman, kalkıp da, büyük milletimize yanlış birkısım beyanlarda bulunmak suretiyle, özellikle, Parlamentoda çözüm üretilemediğini veya birkısım faili meçhul olayların müsebbibi olarak göstermeyi, demokrasi açısından ayıpladığımı ve özellikle bir kamu görevlisine de yakıştıramadığımı, bilhassa, tekrar, altını çizerek belirtmek istiyorum.

Eğer, Parlamentoya bunu dersek, o zaman, demokrasiden umudu keseriz. Eğer, demokrasiden umudu kesersek, o zaman gelecek olan sistem nedir; 20 nci Asrın bitiminde 21 inci Asra girerken, demokrasinin standartlarının daha ileri noktaya götürülmesi için, bütün milletler, çağdaş milletler yarışırken, demokrasinin dışında başka bir sistem arayışı içerisine girmek, fevkalade tehlikeli, ülkemiz için de zararlı; milletimiz için de hiçbir surette faydalı değildir. O halde, hepimizin üzerinde durması gereken şey, demokrasiyi korumak, Parlamentoyu korumak. Parlamentoyu korumak demek, demokrasiyi korumak demektir. Bu anlayış içerisinde, böylesine bir temel kanunun, Gümrük Kanununun kabulünde de, gerçekten bu Meclis, millletin meselelerinin çözümlenmesinde ne kadar büyük duyarlılık gösterdiğini ve uzlaşma anlayışı içerisinde hareket ettiğini, bugün göstermiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; globalleşen dünyada, özellikle Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bilhassa, bloklaşan noktaların hangisinde bulunması gerektiğini bundan çok yıllar önce benimsemiş, kabul etmiş ve müracaatını da gerçekleştirmiştir. 1959 yılında Sayın Bayar'ın Cumhurbaşkanı ve Sayın Menderes'in de -rahmetlilerin- Başbakan olduğu dönemde AET'ye müracaat edilmiş, 1963 yılında Ankara Antlaşması imzalanmış, 1964 yılında Bakanlar Kurulunca onaylanarak yürürlüğe girmiş ve nihayet bu sözleşme, gerçekten Türk sisteminin içerisine girmiştir. Söz konusu antlaşmanın 2 nci maddesinde, altını çizerek belirtmek istiyorum, gümrük birliği kurulacağı; 4 üncü maddesinde de, tarafların ekonomi politikalarını uyumlaştıracakları hükme bağlanmıştır. Bunu, bir arkadaşımız "gümrük birliğiyle bağlantısı yok" demişti, o manada söylüyorum. Ankara Antlaşmasında belirtilen geçiş döneminin uygulama şartları, 1970 yılında ve nihayet 1973 yılında da Katma Protokolün imzalanmasıyla beraber yürürlüğe girmiştir ve bu suretle, geçiş dönemi, toplulukla serbest dolaşım halinde bulunan, protokolde belirtilen ürünlerin Türkiye'ye ithalinde bazı ürünlerin 12 yıl, bazı ürünlerin de 22 yıl içinde gümrük vergilerinin sıfırlandırılması hedeflenmiştir; ancak, Türk mallarının da topluluk içerisine gönderilmesi halinde her türlü gümrük vergisinden muaf edilmesi de yine bu anlaşmalarla sağlanmıştır. Geçiş dönemi 1995 yılı sonunda tamamlanmış ve 1.1.1996 tarihinden itibaren Türkiye ile Avrupa Topluluğu arasında gümrük birliği tesis edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, gümrük birliği, Avrupa Birliğine girişin bir adımıdır ve ilk adımıdır. O sebeple, gümrük birliğine giriş, gerçekten, Türkiye için fevkalade önemli bir hizmet olmuştur. Nitekim, o tarihlerde Başbakan Sayın Çiller ve hükümeti, yapmış olduğu bu çalışmaların sonucunda, bir taraftan gümrük mevzuatında değişiklikler yapmış, bir taraftan da ortak gümrük kanunuyla ilgili birkısım çalışmaların içerisine girilmiştir.

Değerli milletvekilleri, Konsey Yönetmeliğinin ana hükümlerinin kanun hükmünde kararnameyle düzenlenebilecek hükümleri, 30.6.1995 tarihli 564 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle millî mevzuatımıza yansıtılmaya çalışılmıştır; ancak, bu şekilde yapılan düzenlemeler eksik kalmış, Gümrük Kanununun bir bütün olarak yeniden düzenlenmesi gereği ortaya çıkmıştır. Esasen, temel müesseseleri, uluslararası gümrük sözleşmelerine dayanılarak hazırlanan Ortak Gümrük Kanununun getirdiği düzenlemelerin büyük çoğunluğu halen Türk Gümrük Kanununda yer almakta ve yıllardır da uygulanmaktadır. Ancak, bunun yanı sıra, Türk Gümrük Kanununda bulunmayan hususlar, Türkiye'nin millî ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde düzenlenmiştir. Bu şekilde, ortak bir gümrük uygulaması oluşturmaya ve Avrupa Birliği gümrük mevzuatıyla entegrasyon sağlanmaya çalışılmıştır. O sebeple, getirilmiş olan bu kanun tasarısı, gerçekten fevkalade önemli, uzun zamandan beri üzerinde çalışılan, Türkiye'nin millî çıkarları bakımından ehemmiyet arz eden ve Avrupa Birliğiyle bütünleşecek olan Türkiye için, Türk Milleti için ve Türk özel sektörü için fevkalade önem arz etmektedir.

Bu itibarla, biraz sonra kanunlaştıracağımız bu gümrük yasa tasarısı, gerçekten fevkalade önemlidir. 1615 sayılı Gümrük Kanununu, ta 1800'lü yıllardan ve Osmanlı İmparatorluğu zamanından getirilen bu kanunu halen uygulayabilmek, uygulamak, gerçekten, bizim için, üzerinde hassasiyetle durulması gereken, tenkit edilmesi gereken bir konuydu; ama, bundan sonra, bundan kurtulmak suretiyle, yeni bir anlayış içerisinde, çağdaş dünyayla bütünleşme bakımından bu mevzuatın getirilmesi, bu değişikliklerin getirilmesi gerçekten önemlidir.

Getirilen bu düzenlemeler çerçevesinde, özellikle basitleştirilmiş usulle beyanda, bu usulü kullanma yetkisi verilen kişi veya kişiler, işlemlerini, süratle, beklemeden ve bürokratik işlemler en aza indirilmek suretiyle yapabilecekler, esas beyanlarını sonradan verebileceklerdir. Bu düzenleme, işlemlerin süratle ikmali için fevkalade önemli bir düzenlemedir.

Her bürokratik engel, bir rüşvet kapısıdır. Bürokratik engelleri kaldırdığınızda, hukuk düzenlemelerini yaptığınızda, teknolojik değişimi getirip uyguladığınızda ve kurumların yeniden reorganizasyonunu sağladığınızda ve özellikle de getireceğiniz her türlü kolaylaştırıcı tedbirde, hem devletin itibarını artırmış olursunuz hem çalışan kesimin özellikle birkısım şaibeler altında kalmasını da engellemiş olursunuz. İşte bu tasarı bunu da getirmektedir.

Diğer önemli bir düzenleme de, eşyanın tesliminden sonra, beyanın kontrolüyle ilgilidir. Burada da yine ekonomik gereklilikler önplanda tutulmakta, eşyanın hudutta kontrolü gümrük bölgesine yayılmaktadır. Bu suretle, hem gümrük idarelerindeki yoğunluk azalacak hem de eşya beklemeden ekonomiye kazandırılacaktır. Ayrıca, eşyanın ithalinden sonra göreceği süreç de izlenebilecektir. Burada gümrükle ilgili dahilî ekonomik kayıtlar arasında da bağlantı kurulabilecektir. Gelişmiş ülkelerde kontrollerin büyük çoğunluğu bu yöntemle yapılmaktadır. Giriş veya ithalat rejimi, artık "serbest dolaşıma giriş rejimi" olarak adlandırılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bedük, konuşmanızı tamamlayın efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bu rejime girişte, artık, ticaret politikası önlemleri de dikkate alınmaktadır. Bu önlemler, Türkiye'nin dışticaret politikası doğrultusunda eşya ithal veya ihracına ilişkin yasaklamalar, kısıtlamalar, gümrük işlemlerindeki farklılaşmalar, antidamping ve antisübvansiyon önlemleri, miktar veya tarife kısıtlamaları gibi önlemlerdir. Bu önlemlerin uygulanmasıyla, Türkiye'nin ekonomisini olumsuz yönde etkileyebilecek durumların süratle bertaraf edilmesi mümkün olabilecek ve bu suretle -tekrar ifade ediyorum- özel sektörün önü açılacak, onlara bir ufuk verilecek ve dünyayla yarışması ve rekabet etmesi mümkün olacak ve böylece, Türk malının da daha rahat bir şekilde gitmesi ve standartlarının yükseltilmesi de mümkün olabilecektir.

Değerli milletvekilleri, bütün bu anlayış içerisinde bir hususu daha huzurlarınıza getirmek istiyorum: Serbest bölgeler, yine en güzel şekliyle ülkemizde gerçekleştirilecek ve buradaki işlemler -özellikle bürokratik engeller bakımından söylüyorum- en aza indirilmek suretiyle imkânlar artırılmış olacaktır.

Gümrük Kanununda düzenlenen bir konu da balıkçılığı teşviktir; deniz ürünleriyle ilgili maddelerdir. Buna göre, Türk gemilerinin başka ülkelerin karasularından çıkardığı balık ve diğer deniz ürünleri ile bunların fabrika gemilerinde işlenmesinden elde edilen ürünlere muafiyet getirilmesi de öngörülmüştür ki, bu, bilhassa, deniz ürünlerinden ve su ürünlerinden geçimini sağlayan vatandaşlarımız için fevkalade önemli bir imkândır.

Gümrük yükümlülüğü konusu yeniden düzenlenmiş olup, Hazine alacağının tahsilatını kolaylaştırmak amacıyla, kapsamı da genişletilmiş, Gümrük Kanunundaki yeni eklemeler de dikkate elınarak, uygun düzenlemeler yapılmıştır.

Değerli milletvekilleri, gümrük komisyonculuğu mesleği, yetki ve sorumlulukları artırılarak gümrük müşavirliği mesleğine dönüştürülmüştür. Yeni düzenlemeyle, gümrüklere verilen beyanname ve iş takipleri işlemleri disiplin altına alınarak, gümrük müşavirliği mesleğinin saygın hale getirilmesi de sağlanmıştır. Böylece, gümrük teşkilatı ve birkısım gümrük memurlarıyla ilgili ileri sürülen şaibeli iddiaların önüne geçilmesi sağlanmakla birlikte, vatandaşın iş ve hizmetlerinin daha bilgili, daha kültürlü, daha eğitim görmüş kişiler aracılığıyla gerçekleştirilmesi de mümkün olacaktır.

Değerli milletvekilleri, geçici 4 üncü maddeyle, gerçekten, fevkalade önemli bir imkân daha sağlanmış bulunmaktadır. Tasfiyelik haline gelmiş ve özellikle, depolarda bekleyen malın perakende satış yerine, sahiplerine -her türlü vergisini, her türlü harcını almak suretiyle ve yükümlülüğünü de yerine getirmek kaydıyla- özellikle, sahiplerine teslim edilmesi anlayışı getirilmektedir. Böylece, hem depoların süratle tasfiyesi sağlanmış olacak, hem de perakende satış adı altında birkısım insanlara, birkısım kuruluşlara imkân sağlama, onları nemalandırma gibi bir anlayıştan da uzaklaşmış olunacak ve bu suretle, yine Hazine, yine devlet kazanacak, hem vergisini alacak hem harcını alacak hem de o malı gecikme sebebiyle alamadığından dolayı davalı duruma düşmüş olan kişiler de malını almış olacaktır.

İşte, bu anlayış içerisinde değerli milletvekilleri, biraz sonra tamamını kabul edeceğimiz Gümrük Kanunu Tasarısı, gerçekten, Türkiye için ve Türk Milleti için fevkalade önemli bir temel kanun olacaktır. Fevkalade ehemmiyeti haiz olan bu temel kanunun kabulünde, bütün partiler, üzerine düşen görevi yapmış ve bu sebeple, ben, Doğru Yol Partisi Grubu adına bütün partili arkadaşlarıma, bütün milletvekillerine teşekkür ediyorum; anlayışından dolayı Sayın Başkanıma teşekkür ediyorum ve bu kanun tasarısı için olumlu oy kullanacağımızı belirtip, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bedük.

Onüçüncü Kısım üzerinde, şahsı adına, Kayseri Milletvekili Sayın Salih Kapusuz; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz 1615 sayılı Gümrük Kanununda temel bir kanun olarak yapmakta olduğumuz değişikliklerin sonuna gelmiş bulunuyoruz.

Evet, değerli arkadaşlarım, belki bizim bu gayretli çalışmalarımız, bazı çevreleri rahatsız edebilir. Hatta, bazı basın çevrelerinde bununla ilgili tenkitlerle bile karşı karşıya gelebiliriz. Yani, Parlamentodan böyle bir kapsamlı kanunun böyle kısa bir zamanda çıkarılmış olmasını bile tenkit edip yadırgıyanları görebiliriz; ama, bir husus var ki, Parlamento açısından, özellikle, içinde bulunduğumuz dönem, şartlar ve bu konjonktür açısından bu çalışmaların ne derece önemli olduğunu orta yere koymaktadır.

Bununla açıkça şunu söylemek istiyorum. Bir kanun tasarısı düşünün ki, 13 kısım ve 247 maddeden oluşmaktadır. Bununla ilgili olarak verilmiş önergeleri bir kenara bırakalım, hakikaten, kurum açısından olsun, ticaretimiz, sanayimiz, ithalatımız ve ihracatımız açısından olsun, hepimizin Türkiye adına ihtiyaç duyduğu böyle bir kanunun mutlaka çıkarılmasını zarurî kılıyordu; ama, geçmiş dönemlerde, grup başkanvekili olduğum zamanlarda yaşadığımız bazı olaylar var ki, böyle bir tasarıyı değil, kapsamı çok daha dar, belki uluslararası bir anlaşmayı bile muhalefet partilerinden "arkadaşlar, bu konuya itirazınız yoksa, gelin bunu birlikte çıkartalım, bir beraberlik sergileyelim" dediğimiz halde, arkadaşlarımız "iktidarsınız, yeterli çoğunluğunuz varsa, buyurun, çıkarın; dolayısıyla, bizden size destek yok" demişlerdi. Değerli arkadaşlarımdan bunu hatırlayanlar tebessüm ediyorlar; ama, aslolan, doğruda, hakikaten beraber hareket etmek olmalıdır. Anamuhalefet partisi ve muhalefet partileri olarak, bu iş, iktidarın işidir demedik, demememiz lazımdı; dolayısıyla, böyle kapsamlı bir kanunu birlikte çıkarıyoruz, iktidarı ile muhalefetiyle, bütün milletvekili arkadaşlarıma, milletimiz adına da teşekkür ediyorum.

Tabiî, bununla birlikte, son günlerde, siyasetçiyi, siyaseti, demokrasiyi ve Parlamentoyu hedef alan birtakım beyanatlarla da yüz yüze bulunmaktayız. Bir bürokrat, hukukçu arkadaşımız çıkıyor, Parlamentoyu itham ediyor "bu Parlamento bir şey yapamaz, hiçbir önlemi alamaz" diyor.

Gönlümün arzu ettiği şuydu: İktidar ve muhalefet partilerinin grup başkanvekilleri birlikte çıkmalı -bu, geç de kalınmış sayılmaz- eğer, tasvip ederlerse arkadaşlarımız, ortak bir basın toplantısı yapılmalıdır. Bu çatı, sadece burada bulunan 550 milletvekilini ilgilendiren bir çatı değildir; 65 milyon insanımızı ilgilendiren, geçmişimizi ve geleceğimizi kapsayan bir çatıdır. Burayı, millet, bu insanları vekil olarak göndermiş ve kendi adına hizmet makamı olarak kabul etmiştir. Böyle bir müesseseyi hedef seçmiş olmak, hiç kimseye bir şey kazandırmaz.

Dolayısıyla, biz, anamuhalefet partisi olarak, Fazilet Partisi adına şunu söylüyoruz; Genel Başkanımız başta olmak üzere, bu söylediğimiz sözün arkasında da sonuna kadar duracağız: Evet, demokrasi, insan hakları, özgürlük, ülkemizin temel ihtiyaçları konusunda faydalı her adımın Parlamento çatısı altında destekçisi olacağız.

Böyle bir konsensüsün, böyle bir uyumun meydana geldiği bu ortamda, ben, hükümeti teşkil eden partilere bir çağrıda bulunmak istiyorum: Bakınız, nasıl ki böyle bir kanunu, birlikte, en kısa bir süre içerisinde çıkarabilmişsek; bunun gibi birçok temel kanunları da, aynı anlayışla çıkarmak imkânına sahibiz. Bir sivil anayasa konusu, bütün siyasî partilerin, Meclis Başkanının gündeminde, sivil kuruluşların da gündemlerinde. O halde, buyurun, Sayın Meclis Başkanı mı olur, Başbakan mı olur, parti liderlerinin bir araya gelmesiyle mi olur, bu birliktelikle bu adımı atalım; hakikaten, Türkiye'ye yakışan sivil bir anayasa yapalım. Bugün Parlamento için en çok kullanılan ithamlardan bir tanesi de şudur: "Bu anayasayı beğenmiyorsanız, işte Parlamentoda bunu değiştirme yetkisi de size aittir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

...o halde, siviller olarak bir anayasa yapın; ihtiyaç duyulan düzenlemelerle birlikte, Türkiye'nin önüne böyle bir anayasa getirin." O halde yapacağımız şey; bunu fırsat bilerek, bundan böyle bir hayırlı sonucu çıkarmak ve bunu mümkün hale getirmektir.

Dolayısıyla, Meclis Başkanı başta olmak üzere, bütün siyasî partilerimiz buna destek verebilecek durumdadır, bunu yapmalıyız. Elbette, siyasetçiler, aydınlar, sivil toplum örgütlerinin öncüleri, son günlerdeki haksız ithamların muhatabı olmamalıdır. Bununla ilgili olarak, ben şahsım adına söylüyorum, hiç kimse, bu demokratikleşmenin, özgürlükleşmenin ve değişimin önünde duramayacaktır. Parlamento, millet adına, çağdaş anlamda her türlü gayretini orta yere koyacak ve bu gelişmenin, bu değişmenin karşısında olan herkes buna teslim olacaktır; bu da, ülkemiz adına bir kazanç olacaktır.

Bu kanun tasarısına katkı sağlayan, başta bürokrat arkadaşlarımıza, ilgili bakanımıza ve bütün siyasî partilere mensup milletvekili arkadaşımıza ve milletimiz adına bu kanun tasarısına katkı sağlayan herkese teşekkür ediyor, memleketimiz ve milletimiz için hayırlı olmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kapusuz.

Değerli milletvekilleri, tasarının son kısmı olan Onüçüncü Kısım üzerindeki görüşmeler de tamamlanmıştır.

Şimdi, Onüçüncü Kısmı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, oyunun rengini belirtmek üzere, Çorum Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu?.. Yok.

Değerli milletvekilleri, böylece, bölüm bölüm görüşmüş olduğumuz tasarının müzakeresini tamamlamış bulunuyoruz. Tasarının tümünün açık oylamasına geçmeden önce, ben de, Meclis Başkanvekili olarak, yıllardır bekleyen, 247 maddeden oluşan, kapsamlı ve temel bir kanunla ilgili olan bu kanun tasarısının Parlamentodaki bir uzlaşmayla kısa sürede çıkarılmasını, özellikle son günlerde Yüce Meclis üzerinde yapılan spekülasyonlara bir cevap olarak görüyorum.

Temel konulardaki bu uzlaşma, anlayış ve aynı zamanda hoşgörü bu çatı altında devam ettiği sürece, Büyük Atatürk'ün arkamdaki "egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir" sözü, sadece burada mermere nakşedilmiş bir söz olarak kalmayacak, yaşayan ve mutlaka yaşatılması gereken bir kavram haline gelecektir. (Alkışlar)

Değerli milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım. Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 5 dakika süre vereceğim.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, Gümrük Kanunu Tasarısıyla ilgili olarak yapılan açıkoylamanın sonucunu bildiriyorum. Yapılan açıkoylamaya 225 sayın milletvekili katılmış ve oybirliğiyle tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. (Alkışlar)

Hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan bir teşekkür konuşması yapacaklar.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının geneli üzerinde ifade ettiğim gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisi, bugün, gerçekten tarihî bir oturum yapmıştır. 91 inci maddeyi ilk defa uyguladık; ama, tadı güzel. Bütün grupların uzlaşmasıyla, anlaşmasıyla ve yapıcı tenkitlerle, şu Meclisten, biraz evvel 247 ana, 6 geçici maddeden ibaret 253 maddelik bir kanun tasarısı geçti. Bu kanun tasarısı dört saatlik bir müzakerenin sonunda kabul edildi; ama, kimse zannetmesin ki, bu kanun tasarısı hemen dört saatte hazırlandı; hayır; komisyonlarda, yıllardan beri, bu tasarının her maddesi üzerinde, her cümlesi üzerinde detaylı araştırmalar yapıldı, incelemeler yapıldı, tenkitler yapıldı, görüşmeler yapıldı; ama, bu Meclis, uzlaşarak, bu tasarıyı, Genel Kurulda detaylarıyla müzakere etmeden, tümünü, kısım kısım oylamak suretiyle kabul etti. Bu uzlaşmaya büyük ihtiyacımız var; tam zamanında oldu. Meclisimizi, bu yüce kurumu itham eden davranışların arifesinde oldu...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Cevabı da oldu aynı zamanda.

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Bu Meclis, Büyük Atatürk'ün kurduğu Meclistir; bu Meclis, gazi Meclistir, İstiklal Savaşını idare eden Meclistir; istediği zaman, kendi arasında anlaşır ve kanunlarını uzlaşmayla çıkarır; ama, hiç kimse, bu Meclise direktif veremez, talimat veremez, emir veremez; bu Meclis, kendi kararını kendisi verir. (Alkışlar) Ismarlama kanun çıkaran bir Meclis değildir, hayatı boyunca da olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır.

Değerli kardeşlerim, aziz milletvekilleri; tarihî bir oturum yaptık, önemli bir zamanda yaptık; emeği geçen bütün siyasî parti liderlerimizi, Bütçe ve Plan Komisyonu üyelerimizi, grup başkanvekillerimizi, konuşma yaparak katkıda bulunan arkadaşlarımızı, oy veren bütün arkadaşlarımızı, kanunumuzu oy birliğiyle kabul eden Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum; hepinize teşekkür ediyorum ve bu kararın hayırlı olmasını diliyorum. Gümrük idaresine büyük destek verdiniz; gümrük idaresi, aziz Meclisimizin verdiği bu desteğe layık olmanın gayreti içerisinde olacaktır.

Bu duygularla, hepinize şükranlarımı ve saygılarımı sunuyor, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Değerli milletvekilleri, kabul edilen kanunun hayırlı ve uğurlu olması dileğiyle, sözlü sorular ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 2 Kasım 1999 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 21.53

V. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Adana Milletvekili Ali Gören’in, Çukurova’daki pamuk üretimi ve ekim alanlarına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun yazılı cevabı (7/525)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın A. Kenan Tanrıkulu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

  Ali Gören Adana

Adana bölgesi Çukurova halkı geçimini büyük oranda pamuk üretimi ile sağlamaktadır.

1997 yılında kütlü pamuk dolar bazında 700 dolar ederken, 1998 yılında 400 dolardan satılmıştır. Çiftçimiz enflasyon bazında büyük sıkıntı çekmektedir. Bu da çiftçimizin pamuk tarımında hızla kaçışını sağlamaktadır.

1. Pamuk üreticisine yönelik Bakanlığınızın destek programı olmayacak mıdır?

2. Halen Suriye ve Yunanistan’dan devam eden pamuk ithalatına istinaden bazı kişilerin zengin edilmesi uğruna çiftçilerimizin ürünü düşük fiyata mahkûm edilmeye devam edecek mi?

3. 1999 yılında taban fiyat dışı maliyeti karşılayacak artı bir prim verilmesi düşünülemez mi?

4. Son iki yıldır Çukurova’dan terk edilen pamuk ekim alanı ne kadardır?

5. 1999 yılı 1 kg. kütlü pamuğun fiyatı 436 233 TL. etmektedir. Bakanlığınız olarak çiftçinin enflasyon karşısında mağdur olmaması (sürekli Türk parası değer kaybettiğinden) için 500 000 TL. verilemez mi?

6. Pamuk tarımına yönelik zirai ürünlerinin ithalatı durdurulamaz mı?

7. Elyaf pamuğu sanayi ürününden çıkartılıp tarım ürünü grubuna dahil edilmez mi? (Zira bu başka kesimlere fayda sağladığı halde esas üreticisi tarım emeklilerini mağdur ediyor.)

T.C. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 25.10.1999 Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği Sayı: B.14.0.BHİ.01-401

Konu: Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: 7.10.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/525-1769/4712 sayılı yazınız.

Adana Milletvekili Ali Gören’in, “Çukurova’daki pamuk üretimi ve ekim alanlarına” ilişkin olarak tarafımdan cevaplandırılmasını istediği (7/525) esas nolu yazılı soru önergesiyle ilgili cevabımız ekte takdim edilmiştir.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Ahmet Kenan Tanrıkulu Sanayi ve Ticaret Bakanı

Adana Milletvekili Ali Gören’in Yazılı Sorularına İlişkin Cevaplarımız

1. Tarım satış kooperatifleri birlikleri, sınırlı maddî imkânlarını zorlayarak ve esas itibariyle Hazineden sağlanacak kredilere bağlı olarak alım yapmakta ve bu sınırlar içinde pamuk üreticisini desteklemeye çalışmaktadır.

Öte yandan, tarımsal destekleme çalışması yapma görevi mevcut hukuksal düzenlemelere göre Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Hazine Müsteşarlığına tevdi edilmiş olup, Bakanlığımız ilgili bir kamu kuruluşu olarak ütericinin mağdur olmaması için çalışmalarını sürdürmektedir.

2. Ülkemiz, tekstil sektöründeki gelişmelere bağlı olarak pamuk ithal etmeye başlamış ve bugün net pamuk ithal eden ülke konumuna ulaşmıştır. Ortalama 800 000 ton-lif olan ülkemiz pamuk üretimi, tekstil sektörümüzün talebine göre yetersiz kaldığından, talep fazlası ithalat yoluyla karşılanmaktadır.

3. İç ve dış piyasalarda pamuk fiyatlarının hızla düşmesi karşısında, ülkemiz pamuk üreticisinin olumsuz etkilenmesini önlemek ve gelir düzeyini mümkün olduğu ölçüde koruyabilmek amacıyla, çıkarılacak Bakanlar Kurulu kararına bağlı olarak, 1999/2000 alım sezonunda da kilogram başına en az 10 cent destekleme primi verilmesi yönündeki çalışmalar sürdürülmektedir.

4. 1997/98 üretim sezonunda Çukurova Bölgesinde 171 732 hektar alanda pamuk ekimi yapılmakta iken, 1998/99 üretim sezonunda üretim alanında bir artış olmuş ve 177 625 hektar alanda pamuk ekimi gerçekleştirilmiştir. 1999/2000 sezonunda ise, işçi teminindeki güçlükler, alternatif ürünlere yönelme gibi nedenlerle ekim alanlarında bir daralma olacağı tahmin edilmektedir.

5. 1994 yılından bu yana, Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri Devlet adına destekleme alımı ile görevlendirilmediğinden kendi nam ve hesabına alım yapmaktadır. Bu alımların finansmanı ise, esas itibariyle Hazinece DFİF kaynaklarından kullandırılacak kredilere bağlıdır. Birliklerin alım fiyatları, bu koşullar içinde, malî imkânları sonuna kadar zorlanarak, Ege ve Antalya Bölgesi pamukları için 230 000 TL.kg, Çukurova pamuğu için 205 000 TL.kg ve GAP Bölgesi pamukları için 215 000 TL/kg olarak belirlenmiştir.

Ayrıca, piyasadaki olumsuz gelişmeler gözetilerek üreticilerin mağdur olmaması için gerektiğinde Birliklerce ihtiyaçlarının üzerinde pamuk alınması hedeflenmiştir.

6. Pamuk ve pamuk tarımına yönelik zirai ürünlerin ithalatının durdurulması; ülkemiz ekonomisinin gerekleri ve taraf olduğumuz anlaşmalar çerçevesinde değerlendirilerek sonuçlandırılabilecek hususlardır.

Değinilen çerçeve içerisinde üreticilerimiz lehine yapılabilecek düzenlemeler Bakanlığmızca olumlu görülmektedir.

7. 1995 yılında Avrupa Birliği ile Türkiye arasında imzalanan Gümrük Birliği Anlaşması gereği lif pamuk tarım ürünleri grubunda sayılmamıştır. Pamuğun dış ticaretimizde sanayi ürünü olarak işlem görmesi bundan kaynaklanmaktadır. Pamuğun tarım ürünleri grubuna dahil edilmesi, ilgili taraflarca dış ticaret anlaşmalarında düzenleme yapılması ile mümkün bulunmaktadır.

2. – Hatay Milletvekili Metin Kalkan’ın, Hatay’daki pamuk üreticilerinin sorunlarına ve pamuk taban fiyatına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun yazılı cevabı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın A. Kenan Tanrıkulu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arzederim.

S. Metin Kalkan Hatay

Hatay ve Amik ovasında yaptığım araştırma ve incelemeler sonucu çiftçimizin büyük sıkıntı içinde olduğunu, ürününün maliyetinin karşılığını dahi alamadığını ümitsizlik ve gelecek endişesi taşıdığını tarlasını ve traktörünü satmaya başladığını müşahede etmiş bulunmaktayım.

1. Pamuk üreticimizin daha fazla ezilmemesi için Bakanlığınızca acilen 30 centlik artı prim verilemez mi?

2. Çiftçimizin enflasyon karşısında daha fazla mağdur olmaması için ürün alım bedellerinin, petrol fiyatları oranına endeksli ödeme yapılamaz mı?

3. Taban fiyatı açıklaması hangi esaslara göre yapılmıştır?

4. Esas maliyeti belirleyen pamuk üretim bölgesi ziraat odalarının maliyet belirleme teklif ve değerlendirmeleri neden dikkate alınmamıştır?

5. Çiftçimiz, ekonomimizin bel kemiği olan pamuk tarımından üretim maliyetini dahi karşılayamadığı için çekilmesi, Türkiye’nin en büyük problemi olan ekonomik ve işsizlik sorununu artırmaktadır.

Bakanlığımızca söz konusu sorunları çözmek için hangi çalışmalar yapılmaktadır?

6. Açıklanan taban fiyat çiftçimizi büyük özentiye sokmuştur. Bu nedenle yeniden bir değerlendirme yapılabilir mi?

T.C. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 25.10.1999 Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği Sayı: B.14.0.BHİ.01-403

Konu: Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: 7.10.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/534-1835/4966 sayılı yazınız.

Hatay Milletvekili Süleyman Metin Kalkan’ın, “Hatay’daki pamuk üreticilerinin sorunlarına ve pamuk taban fiyatına” ilişkin olarak tarafımdan cevaplandırılmasını istediği (7/534) esas nolu yazılı soru önergesiyle ilgili cevabımız ekte takdim edilmiştir.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Ahmet Kenan Tanrıkulu Sanayi ve Ticaret Bakanı

Hatay Milletvekili Süleyman Metin Kalkan’ın Yazılı Sorularına İlişkin Cevaplarımız

1. Olumsuz piyasa koşullarının etkisini azaltmak, sanayicinin rekabet gücü ile ülkemiz pamuk üreticisinin gelir düzeyini mümkün olduğu ölçüde koruyabilmek amacıyla 1999/2000 üretim sezonunda, çıkarılacak Bakanlar Kurulu Kararına bağlı olarak tüm pamuk üreticilerine kilogram başına 10 centten az olmamak üzere destekleme primi ödenmesi öngörülmektedir. Bu konuda Bakanlığımızca gerekli çalışmalar yapılarak ilgili kuruluşlara gönderilmiştir.

2.3. 1994 yılından bu yana Devlet adına destekleme alımı yapmayan Birlikler, kendi malî bünyelerine ve ekonomik koşullara göre çalışmak durumunda kaldıklarından, ürün alım fiyatlarını, üreticinin korunması, piyasayı düzenleme ve olumsuz piyasa koşullarının etkisini azaltma fonksiyonları yanında iç ve dış piyasa fiyatlarını gözeterek belirlemektedirler.

4. Subjektif ve yöreden yöreye farklı olmakla birlikte ülkemiz pamuk üretim maliyetlerinin, bugünkü dünya fiyatları düzeyinde veya üstünde bulunduğu tahmin edilmektedir.

Bu çerçevede piyasa koşullarına göre faaliyet göstermeye çalışan Birliklerin de güç durumda kalmamalarını teminen yalnızca kooperatif ortaklarının değil, tüm pamuk üreticilerini içine alan bir destekleme yapılması gerekmektedir. Burada üretici maliyetleri ile piyasa fiyatı gözetilerek aradaki farkın üreticilere prim olarak ödenmesi büyük önem taşımaktadır.

5. Çukurova Bölgesinde, GAP Bölgesinin devreye girmesiyle birlikte işçi temininde güçlükler yaşanmış ve eskisine oranla daha yüksek fiyatlardan işçi çalıştırılmak zorunda kalınmıştır.

Diğer yandan, Çukurova Bölgesinde pamuk zararlısının fazla olması bunlarla mücadelede pahalı yöntemlerin uygulanmasını gerektirmektedir.

Bu durum ise, maliyetleri artırmış ve üreticinin pamuğunu iç ve dış piyasalarda yaşanan gelişmeler nedeniyle maliyetlerini karşılayacak uygun bir fiyattan satma imkânını sınırlamıştır.

Üretim maliyetlerini kısma imkânı bulunmayan üretici, arzuladığı bir fiyattan pamuğunu satma olanağı bulamadığı için de, üretimini azaltma yoluna gitmiştir. Ancak, pamuk üretimindeki azalma kaygı verici boyutlarda olmayıp, son on yıllık üretim verilerine bakıldığında, iç ve dış piyasalardaki gelişmelere bağlı olarak kimi dönemlerde bu tür düşüşlerin yaşandığı anlaşılmaktadır.

Olumsuz piyasa koşullarının etkisini azaltmak ve ülkemiz pamuk üreticisinin gelir düzeyini mümkün olduğu ölçüde koruyabilmek amacıyla, 1999/2000 üretim sezonunda Birliklerin ürün alım fiyatları nispeten iç ve dış piyasa fiyatlarının üzerinde açıklanmış ve üreticilere prim ödenmesi konusunda da çalışmalar yapılarak, ilgili kuruluşlara gönderilmiştir.

Ayrıca, piyasa koşulları gözetilerek Çukobirlikçe gerektiğinde ihtiyacının üzerinde pamuk alınabilmesi hedeflenmiş ve bu konuda ihtiyaç duyulan DFİF kredisi talebi Hazine Müsteşarlığına iletilmiştir.

6. Bilindiği gibi, dünya üretiminde 6 ncı sırada bulunduğumuz pamuk ürününde, tüm dünyayı etkileyen ve başta tekstil sektöründe talep daralmasına yol açan ekonomik krize bağlı olarak fiyatlar hem içerde hem dışarıda büyük düşüş göstermiş ve son 13 yılın en düşük seviyesine gelmiştir. Bu durum tarım satış kooperatiflerinde satış ve stok sorunu yaratmış, üreticiler açısından da büyük kaygılara yol açmıştır.

Fiyatların açıklandığı 8.9.1999 tarihi itibariyle, iç piyasada Çukurova pamuğu 445 000 TL/kg. (kütlü karşılığı 178 000 TL/kg) seviyesinde oluşmuştur.

Pamuk esasında ithal ürünü olmasına ve son yıllarda 350-400 000 ton civarında ithalat yapılmasına karşın birliklerin elinde geçen sezondan yaklaşık 23 000 ton lif pamuk stoku devretmiştir. Bu yıl pamuk fiyatlarının tabana vurması ve içte ve dıştaki talep daralmasına bağlı olarak Birliklere aşırı ürün yığılması ve stokların daha da artması beklenmektedir.

Tüm bu olumsuzluklara karşın bu dönem üreticinin mağduriyetinin önlenmesi, piyasa istikrarının sağlanması ve spekülatif uygulamalarla karşılaşılmaması bakımından, alımlara başlanılmadan alım fiyatları 8.9.1999 tarihinde açıklanmıştır.

Bu çerçevede nispeten iç ve dış piyasa fiyatlarından yüksek olarak, GAP pamuğu için 215 000 TL/kg. ve Çukurova pamuğu için 205 000 TL/kg fiyat tespit edilmiştir.

Öte yandan, Birlikler 1994 yılından bu yana faaliyet konularına giren ürünleri ortaklarından kendi nam ve hesabına almaktadırlar. Bunu yaparken de, kaynak olarak kendi özsermayeleri ile Hazineden temin ettikleri % 50 faizli DFİF kredisini kullanmaktadırlar. Satın aldıkları ürünleri ise, piyasa koşullarından değerlendirmektedirler. Bu nedenle, Birlikler alım fiyatlarını belirlerken üreticinin korunması ve piyasayı düzenleme fonksiyonları yanı sıra kendi mali yapılarını da gözetmek durumunda kalmaktadırlar.

Bu durumda, Birliklerin mali yapılarını bozacak yüksek bir fiyat uygulaması yerine, üretici maliyetleri ile piyasada oluşan fiyat arasındaki farkın prim olarak üreticiye ödenmesinin daha uygun bir politika olduğu düşünülmektedir.

3. – Adana Milletvekili Ali Gören’in, Adana ve Çukurova’daki pamuk üreticilerinin sorunlarına ve pamuk taban fiyatına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun yazılı cevabı (7/537)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın A. Kenan Tanrıkulu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

Prof. Dr. Ali Gören Adana

Adana ve Çukurova’da yaptığım araştırma ve incelemeler sonucu çiftçimiz büyük sıkıntı içinde olduğunu, tarlasını ve traktörünü satmaya başladığını, yarınından endişe taşıdığını yakınen müşahade etmiş bulunmaktayım.

Soru 1. Açıklanan Pamuk taban fiyatı çiftçimizi derin bir üzüntüye sokmuştur. Bu nedenle yeniden bir değerlendirme yapılamaz mı?

Soru 2. Pamuk üreticimize acilen Bakanlığınızca 30 centlik artı prim verilemez mi?

Soru 3. Ziraat odalarımızın Pamuk üretim maliyetlerindeki teklif ve değerlendirmeleri neden dikkate alınmamıştır?

Soru 4. Çiftçimiz sanayimizin bel kemiği olan pamuk üretiminden çekilmesi ülkemizin işsizlik ve ekonomik sorunlarını artırmaktadır. Böyle bir önemli sorunlara Bakanlığınızca hangi önlemler alınmaktadır?

T.C. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 25.10.1999 Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği Sayı: B.14.0.BHİ.01-405

Konu: Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: 7.10.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/537-1838/4969 sayılı yazınız.

Adana Milletvekili Ali Gören’in, “Adana ve Çukurova’daki pamuk üreticilerinin sorunlarına ve pamuk taban fiyatına” ilişkin olarak tarafımdan cevaplandırılmasını istediği (7/5374) esas no.lu yazılı soru önergesiyle ilgili cevabımız ekte takdim edilmiştir.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Ahmet Kenan Tanrıkulu Sanayi ve Ticaret Bakanı

Adana Milletvekili Ali Gören’in Yazılı Sorularına İlişkin Cevaplarımız

1. Bilindiği gibi, dünya üretiminde 6 ncı sırada bulunduğumuz pamuk ürününde, tüm dünyayı etkileyen ve başta tekstil sektöründe talep daralmasına yol açan ekonomik krize bağlı olarak fiyatlar hem içerde hem dışarda büyük düşüş göstermiş ve son 13 yılın en düşük seviyesine gelmiştir. Bu durum tarım satış kooperatiflerinde satış ve stok sorunu yaratmış, üreticiler açısından da büyük kaygılara yol açmıştır.

Fiyatların açıklandığı 8.9.1999 tarihi itibariyle, iç piyasada Çukurova pamuğu 445 000 TL/kg (kütlü karşılığı 178 000 TL/kg) seviyesinde oluşmuştur.

Pamuk esasında ithal ürünü olmasına ve son yıllarda 350-400 000 ton civarında ithalat yapılmasına karşın birliklerin elinde geçen sezondan yaklaşık 23 000 ton lif pamuk stoku devretmiştir. Bu yıl pamuk fiyatlarının tabana vurması ve içte ve dıştaki talep daralmasına bağlı olarak Birliklere aşırı ürün yığılması ve stokların daha da artması beklenmektedir.

Tüm bu olumsuzluklara karşın bu dönem üreticinin mağduriyetinin önlenmesi, piyasa istikrarının sağlanması ve spekülatif uygulamalarla karşılaşılmaması bakımından, alımlara başlanılmadan alım fiyatları 8.9.1999 tarihinde açıklanmıştır.

Bu çerçevede nispeten iç ve dış piyasa fiyatlarından yüksek olarak, GAP pamuğu için 215 000 TL/kg. ve Çukurova pamuğu için 205 000 TL/kg. fiyat tespit edilmiştir.

Öte yandan, Birlikler 1994 yılından bu yana faaliyet konularına giren ürünleri ortaklarından kendi nam ve hesabına almaktadırlar. Bunu yaparken de, kaynak olarak kendi özsermayeleri ile Hazineden temin ettikleri %50 faizli DFİF kredisini kullanmaktadırlar. Satın aldıkları ürünleri ise, piyasa koşullarından değerlendirmektedirler. Bu nedenle, Birlikler alım fiyatlarını belirlerken üreticinin korunması ve piyasayı düzenleme fonksiyonları yanı sıra kendi mali yapılarını da gözetmek durumunda kalmaktadırlar.

2. Olumsuz piyasa koşullarının etkisini azaltmak, sanayicinin rekabet gücü ile ülkemiz pamuk üreticisinin gelir düzeyini mümkün olduğu ölçüde koruyabilmek amacıyla 1999/2000 üretim sezonunda, çıkarılacak Bakanlar Kurulu Kararına bağlı olarak tüm pamuk üreticilerine kilogram başına 10 centten az olmamak üzere destekleme primi ödenmesi öngörülmektedir. Bu konuda Bakanlığımızca gerekli çalışmalar yapılarak, ilgili kuruluşlara gönderilmiştir.

3. 1994 yılından bu yana Devlet adına destekleme alımı yapmayan Birlikler, kendi mali bünyelerine ve ekonomik koşullara göre çalışmak durumunda kaldıklarından, ürün alım fiyatlarını da iç ve dış piyasa fiyatlarını gözeterek belirlemektedirler.

Öte yandan, subjektif ve yöreden yöreye farklı olmakla birlikte ülkemiz pamuk üretim maliyetlerinin, bugünkü dünya fiyatları düzeyinde veya üstünde bulunduğu tahmin edilmektedir.

Bu çerçevede piyasa koşullarına göre faaliyet göstermeye çalışan Birliklerin de güç durumda kalmamalarını teminen yalnızca kooperatif ortaklarının değil, tüm pamuk üreticilerini içine alan bir destekleme yapılması gerekmektedir. Burada üretici maliyetleri ile piyasa fiyatı gözetilerek aradaki farkın üreticilere prim olarak ödenmesi büyük önem taşımaktadır.

4. Çukurova Bölgesinde, GAP Bölgesinin devreye girmesiyle birlikte işçi temininde güçlükler yaşanmış ve eskisine oranla daha yüksek fiyatlardan işçi çalıştırılmak zorunda kalınmıştır.

Diğer yandan, Çukurova Bölgesinde pamuk zararlısının fazla olması bunlarla mücadelede pahalı yöntemlerin uygulanmasını gerektirmektedir.

Bu durum ise, maliyetleri artırmış ve üreticinin pamuğunu iç ve dış piyasalarda yaşanan gelişmeler nedeniyle maliyetlerini karşılayacak uygun bir fiyattan satma imkânını sınırlamıştır.

Üretim maliyetlerini kısma imkânı bulunmayan üretici, arzuladığı bir fiyattan pamuğunu satma olanağı bulamadığı için de, üretimini azaltma yoluna gitmiştir. Ancak, pamuk üretimindeki azalma kaygı verici boyutlarda olmayıp, son on yıllık üretim verilerine bakıldığında, iç ve dış piyasalardaki gelişmelere bağlı olarak kimi dönemlerde bu tür düşüşlerin yaşandığı anlaşılmaktadır.

Ancak, olumsuz piyasa koşulları gözetilerek, üreticilerin mağdur olmamaları için prim uygulaması yanında Çukobirlikçe gerektiğinde ihtiyacının üzerinde pamuk alınabilmesi hedeflenmiş ve bu konuda ihtiyaç duyulan DFİF kredisi talebi Hazine Müsteşarlığına iletilmiştir.

4. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, Karadeniz Bölgesinde silâh sanayinin teşvik kapsamına alınmasına ve Bafra ve Kavak Organize Sanayi Bölgelerine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun yazılı cevabı (7/570)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularıma Sanayi ve Ticaret Bakanının sözlü cevap vermesine delaletlerinizi arz ederim.

26.6.1999 Musa Uzunkaya Samsun

1. Karadeniz Bölgesinde dağınık olarak ancak ciddi bir destek görmeden tabanca imaline dönük silah sanayiînin, bakanlığınızca teşvik ve destek kapsamına alınıp mega bir projeye dönüşüm çalışmanız var mı?

2. Halen başlı durumda olan Bafra ve Kavak Organize Sanayileriyle Bölge ve Türkiye’deki KOBİ’lerin desteklenmesi konusunda ayrılmış ciddi bir kaynağınız var mı?

T.C. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 25.10.1999 Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği Sayı: B.14.0.BHİ.01-397

Konu: Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: a) TBMM 7.7.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-6/28-547/1968 sayılı yazınız

b) 12.10.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/570-2108 sayılı yazınız.

Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, “Karadeniz Bölgesinde silâh sanayinin teşvik kapsamına alınmasına ve Bafra ve Kavak Organize Sanayi Bölgelerine” ilişkin olarak tarafımdan cevaplandırılmasını istediği (6/28) esas no.lu sözlü soru önergesi TBMM İçtüzüğün’ün 98 inci maddesi uyarınca üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından dolayı ilgi (b) de kayıtlı yazınızla yazılı soru önergesine çevrilmiş olup, sözkonusu önergeyle ilgili cevabımız ekte takdim edilmiştir.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Ahmet Kenan Tanrıkulu Sanayi ve Ticaret Bakanı

Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın Yazılı Sorularına İlişkin Cevaplarımız

Cevap 1.

Doğu Karadeniz Silâh Projesi, 29 Ocak 1993 tarih ve 21480 sayılı Resmî Gazete de yayımlanan 14 Ocak 1993 tarih ve 93/4000 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ve 31 Mart 1993 tarih ve 21538 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Sanayî ve Ticaret Bakanlığının SGM 93/3-4 sayılı tebliği ile desteklenmektedir.

Projenin amacı; bu yörede illegal olarak üretilen tabancaların, legal olarak ve teknolojik disiplin altında üretilmesidir.

Doğu Karadeniz Silâh Projesi üretim kapsamında yeralan üretici firmalar ve üretilen tabanca tipleri EK-A’dadır.

1993 yılında başlayan proje ile 5 ayrı tip tabancanın seri üretimi ve pazarlanması 1995 yılında itibaren devam etmekte olup 2 model tabancanın seri üretim çalışmaları tamamlanmıştır. Tabanca parçaları sözkonusu firmalarda üretilmekte ve nihai mamül haline getirilmesi ve pazarlanması Kurumumuz garantisi altında gerçekleştirilmektedir. Tabanca Üreticilerine Kurumumuz, bugüne kadar her türlü desteği vermiş ve üreticilerden tabanca parçaları satın almış ve parasını da peşin olarak ödemiştir.

Tabanca satışları 1998 yılında geçmiş yıllara göre büyük bir düşüş göstermiş olup, düşüşün bu yıl ve önümüzdeki yıllarda da devam edeceği beklenilmektedir. Satışların azalması Doğu Karadeniz’de üretim yapan kuruluşlar ile MKE Kurumunu da olumsuz yönde etkilemektedir.

EK-B listede sunulan Karadeniz Tabancaları Üretim-Satış Tablosunun incelenmesinden de görüleceği gibi, bugüne kadar Doğu Karadeniz Silâh Üreticileri ile yapılan sözleşmeler kapsamında 44 800 adet tabanca üretimine yetecek parça satın alınmış ve 27 301 adet tabanca satışı gerçekleşmiştir. Halen 1 031 840 710 320 TL. tutarındaki tabanca parçaları stokta beklemektedir.

Doğu Karadeniz Silâh Projesi kapsamında üretilen tabancaların Türk Silâhlı Kuvvetleri ve Emniyet Genel Müdürlüğü envanterine girebilmesi için MKEK’nca yapılan çalışmalar sonucu ürün kalitesinde önemli gelişmeler sağlanmıştır.

Bunun neticesinde, Emniyet Genel Müdürlüğünün ihtiyacı olan 40 000 adetlik tabanca ihalesine MKEK Genel Müdürlüğü Yavuz 16-Kobra-Kanunî-16-Şahin 08 tabancalar ile iştirak etmiştir.

Giresun İlinde üretilen Yavuz 16, Bağlı Ortaklarımızdan Silahsan A.Ş.’de yapılan testler sonucunda Emniyet Genel Müdürlüğünce hazırlanan teknik şartname esaslarını karşılamış olup, 1999 yılı sonuna kadar teslim edilmek üzere, 15 000 adetlik tabanca sipariş protokolu MKEK-Emniyet Genel Müdürlüğü arasında imzalanmıştır.

Sözkonusu Yavuz 16 tabanca Doğu Karadeniz Silâh Projesi kapsamında yeralan (Arsan A.Ş.-Girsan Ltd. Şti.- Asilsan A.Ş. - Küssan A.Ş.)’nce ortaklaşa imal edilerek Kurumumuza teslim edilecek ve atış testleri kurumumuzca yapılarak Emniyet Genel Müdürlüğüne MKEK’nun garantisi altında partiler halinde teslim edilecektir.

Ayrıca, Kurumumuzca MSB.lığı ihtiyacı olan 9x19 mm parabellum mermi atan 15+1 kapasiteli 9 425 adet tabanca ihalesine Doğu Karadeniz Silâh Projesi kapsamında üretilen Kanunî 16 model tabancamız için teklif verilmiş olup, ihale sonucu beklenilmektedir.

Bu çalışmalarımızın haricinde ayrıca bir proje çalışmamız mevcut değildir.

 

Üretici Firmalar ve Tabanca Tipleri

Firma Adı : Üretilen Tabanca Tipleri : Üretim Durumu :

Samsun Yurt Sav. San.

ve Tic. A.Ş. 9x19 mm model 7 (Canik 55) İlk kafile üretim aşamasında

Ordu Slh. Ürt. ve Paz.

A.Ş. 9x19 mm model 5 (Kobra) Seri üretim

Giresun Mak. ve Slh.

San. A.Ş. 9x19 mm model 1 (Yavuz 16) Seri Üretim

Trabzon Slh. San. ve Tic. 7.65 mm model 3 (Fatih 13) Seri üretim

A.Ş. 9x19 mm (Kanuni 16) Seri üretim

Ardeşen/Rize Slh. San.

ve Tic. A.Ş. 9x19 mm model 6 (Atmaca 53) Seri üretim

Arhavi/Artvin Slh. San.

ve Tic. A.Ş. 9x19 model 8 (Şahin 08) Seri üretim

Kürtün/Gümüşhane

Slh. San. ve Tic. A.Ş. 357 magnum model 2 (Gümüşay) Seri üretim

Ek-B

Karadeniz Tabancaları Üretim-Satış Tablosu (30.9.1999 tarihi itibariyle)

Tabanca Toplam Satılan Stok Stok Üretici firma

modeli sözleşme miktarı tabanca miktarı tabanca miktarı parça miktarı Ödenen tutar üretildiği yer (Adet) (Adet) (Adet) (Adet) (TL.) (İlçe/İl)

Model 1 GİR-SAN Ltd. Şti.

Yavuz 16 7 800 6 096 8 1 696 142 102 750 000 Giresun

Model 2 KÜSSAN A.Ş.

Gümüşay 4 550 711 2 3 837 184 368 485 500 Kürtün/ Gümüşhane

Model 3 TİSAŞ A.Ş./

Fatih 13 13 550 7 441 1 396 4 713 317 246 140 000 Trabzon

Model 5 Ordu Slh. Ürt.

Kobra 4 600 2 379 601 1 620 142 676 334 820 Paz. ve Tic. A.Ş. Ordu

Model 6 ASİLSAN A.Ş.

Atmaca 14 300 10 674 672 2 954 245 447 000 000 Ardeşen/Rize

Toplam 44 800 27 301 2 679 14 820 1 031 840 710 320

Cevap 2.

1999 Yılı Yatırım Programında devam eden projeler arasında yeralan Samsun-Bafra (BORSAB) Organize Sanayi Bölgesi projesinin 1999 yılı revize ödeneği 12,2 milyar TL olup bu meblağın 11,8 milyar TL’si kullanılmıştır. Kalan ödeneği 400 milyon TL’dir.

Altyapı (yol, içmesuyu, kanalizasyon, yağmursuyu) projesi ihalesi, 3.12.1998 tarihinde yapılmıştır. Proje çalışmaları halen devam etmektedir. Sözkonusu projelerin Bakanlığımızca onaylanmasını ve Altyapı proje ve keşiflerinin tamamlanmasını müteakip, Müteşebbis Teşekkülce inşaat ihalesi yapılabilecektir.

Proje için bugüne kadar verildiği yılın fiyatlarıyla 51,3 milyar TL. kredi kullandırılmıştır. Bu kredinin 1999 yılı fiyatlarıyla karşılığı 73,8 milyar TL.’dir.

1999 Yılı Yatırım Programında devam eden projeler arasında yeralan Samsun-Kavak Organize Sanayi Bölgesinin 1999 yılı revize ödeneği 63,1 milyar TL olup, bu meblağın 4,6 milyar TL.si kullanılmıştır. Kalan ödeneği 58,5 milyar TL.dir.

Altyapı (yol, içmesuyu, kanalizasyon, yağmursuyu) proje ihalesi, 21.7.1998 tarihinde yapılmış olup Bakanlığımıza intikal eden avan projeleri halen incelenmektedir. Altyapı proje ve keşiflerinin tamamlanmasını müteakip, Müteşebbis Teşekkülce inşaat ihalesi yapılabilecektir.

Proje için bugüne kadar verildiği yılın fiyatlarıyla 20,3 milyar TL. kredi kullandırılmıştır. Bu kredinin 1999 yılı fiyatlarıyla karşılığı 90,7 milyar TL.dir.

5. – Şanlıurfa Milletvekili Ahmet Karavar’ın, Şanlıurfa İl merkezi küçük sanayi sitesi inşaatına ve bazı ilçelere organize sanayi bölgesi yapımı için ödenek ayrılıp ayrılmadığına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun yazılı cevabı (7/572)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki soruların Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Ahmet Kenan Tanrıkulu tarafından aracılığınızla sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Ahmet Karavar Şanlıurfa

Sorular:

1. Şanlıurfa İlinde yürütülmekte olan organize sanayi bölgesi çalışmalarına ek olarak il merkezinde 5 yıldır yarım bekleyen 500 işyeri kapasiteli küçük sanayi sitesinin biran önce bitirilmesi için 1999 yatırım programına alınacak mıdır?

2. Şanlıurfa’nın ilçeleri olan Birecik, Siverek ve Viranşehir’de birer organize sanayi bölgesini 1999 yatırım programına almak için ayrılan bir ödenek var mıdır?

T.C. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 25.10.1999 Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği Sayı: B.14.0.BHİ.01-399

Konu: Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: a) 7.7.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-6/34-575/2016 sayılı yazınız.

b) 12.10.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/572-2108 sayılı yazınız.

Şanlıurfa Milletvekili Ahmet Karavar’ın, “Şanlıurfa il merkezi küçük sanayi sitesi inşaatına ve bazı ilçelere organize sanayi bölgesi yapımı için ödenek ayrılıp ayrılmadığına” ilişkin olarak tarafımdan cevaplandırılmasını istediği (6/34) esas nolu sözlü soru önergesi TBMMİçtüzüğünün 98 inci maddesi uyarınca Üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından dolayı ilgi (b) de kayıtlı yazınızla yazılı soru önergesine çevrilmiş olup, sözkonusu önergeyle ilgili cevabımız ekte takdim edilmiştir.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Ahmet Kenan Tanrıkulu Sanayi ve Ticaret Bakanı

Şanlıurfa Milletvekili Ahmet Karavar’ın Yazılı Sorularına İlişkin Cevaplarımız

1. Şanlıurfa Merkez II. Bölüm (Evren) Küçük Sanayi Sitesi projesi 1999 yılı Yatırım Programında 34,2 milyar TL. net ödenekle yer almakta olup, sağlanan 414 milyar TL. ek ödenekle revize ödeneği 448,2 milyar TL. olmuştur. Toplam 500 işyerinden müteşekkil Küçük Sanayi Sitesinin 146 işyerine ait tüm imalatları tamamlanmış, kalan 354 işyerinin ise çatı kaplaması, duvar ve sıva işleri devam etmektedir. Projenin 2000 yılında bitirilmesi planlanmaktadır.

2. Birecik, Siverek ve Viranşehir Organize Sanayi Bölgeleri, Bakanlığımız 1999 yılı Revize Yatırım Programı Teklifinde yer almasına rağmen bütçe imkanlarının kısıtlı olması nedeniyle Yatırım Programına alınamamıştır. Adıgeçen projeler 20.7.1999 tarih ve 7173 sayılı yazımızla Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığına intikal ettirilen 2000 yılı Yatırım Programı Teklifine dahil edilmiştir.

6. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, yedinci ve sekizinci beş yıllık kalkınma planlarının uygulamasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Rüştü Kazım Yücelen’in yazılı cevabı (7/601)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Devlet Bakanı Rüştü Kazım Yücelen tarafından yazılı olarak cevaplandırılmak üzere aşağıdaki sorularımı arz ediyorum.

4.10.1999 Ertuğrul Yalçınbayır Bursa

Sorular:

Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı kapsamında sorumlu ve/veya koordinasyon ve işbirliği bakımından ilgili bakanlık olarak:

1. Hukukî ve kurumsal düzenlemeler itibariyle Plan Dönemi hedeflerini gerçekleştirebildiniz mi?

2. Plan Döneminde gerçekleşmeyen ve/veya gerçekleşemeyecek hukukî projeleriniz nelerdir? Projelerin gerçekleşmeme sebebi nedir?

3. Sorumlu bakanlık olarak koordinasyon ve işbirliği bakımında ilgili kuruluşlardan yeterli servis alabildiniz mi?

4. Yedinci Beş Yıllık Plan Döneminden Sekizinci Beş Yıllık Dönemine kalacak en önemli projeleriniz nelerdir?

5. Sekizinci Beş Yıllık Plan Dönemi çalışmalarınız hangi safhadadır?

T.C. Devlet Bakanlığı 26.10.1999 Sayı: B.02.0.009/1152

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli 18.10.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00. 2-2195 sayılı yazınız.

Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın, yedinci ve sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planlarının uygulanmasına ilişkin yazılı soru önergesi ile ilgili cevaplar İç Tüzüğün 99 uncu maddesine istinaden ekte sunulmuştur.

Bilgilerinizi arz ederim.

Rüştü Kazım Yücelen Devlet Bakanı

Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın 20 Ekim 1999 Gün ve 7/601-1983/5396 Yazılı Soru Önergesine Verilen Cevap

Cevap 1. Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında yeralan Hukukî ve Kurumsal Düzenlemeler kapsamında Bakanlığımız ilgili Kuruluşu Tekel Genel Müdürlüğü; “Tütün, tarımının düzenlenmesi ile ilgili çeşitli kanunlarda yeni düzenlemelerin yapılması” başlıklı düzenlemede “sorumlu kuruluş”, Avrupa Birliğine Uyum Projesi kapsamında “Teşebbüslere tanınan özel veya inhisari hakların tabi olduğu kuralların topluluk mevzuatı ile uyumlu hale getirilmesi” başlıklı düzenleme kapsamında 4250 sayılı İspirto ve İspirtolu İçkiler İnhisarı Kanununun uyumsallaştırılması yönüyle “sorumlu kuruluş”, Maden Kanununun 3078 sayılı Tuz Kanununu da kapsayacak şekilde revize edilmesi yönündeki düzenlemede ise “işbirliği yapılacak kuruluş” olarak belirlenmiştir.

Tütün tarımının düzenlenmesi ile ilgili çeşitli kanunlarda yeni düzenlemeler yapılması amacıyla, yıllık programlarda işbirliği yapılacak kuruluşlar olarak belirlenen diğer kuruluşların da görüşleri alınarak yeni bir Tütün ve Tütün Mamülleri Kanun Tasarısı hazırlanmıştır. Kanun tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisi Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu gündemindedir.

4250 sayılı İspirto ve İspirtolu İçkiler Kanununda Avrupa Birliğine Uyum Projesi kapsamında yeni düzenlemeler getiren Kanun Tasarısı da hazırlanarak Bakanlar Kurulunca TBMM’ne sevk edilmiştir. Kanun tasarısı, TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda görüşülerek bazı değişikliklerle Bütçe ve Plan Komisyonuna sevk edilmiştir.

Maden Kanununun Revizyonundan sorumlu kuruluş olarak belirlenen Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığınca 1997 yılında bir taslak hazırlanarak Tekel Genel Müdürlüğüne gönderilmiştir. Tekel Genel Müdürlüğünün taslak hakkındaki görüşleri 4.4.1997 tarihinde ilgili Bakanlığa iletilmiştir.

Çay-Kur Genel Müdürlüğü açısından, Plan Döneminde hukukî ve kurumsal düzenleme çalışmaları ile çeşitli alanlarda güncelleştirmeler yapılarak plan hedeflerinin gerçekleştirilmesine çalışılmıştır.

Cevap 2. Yukarıda izah edildiği üzere, Tekel Genel Müdürlüğünün Sorumlu Kuruluş olarak belirlendiği konularda düzenlemeler tamamlanmış ve TBMM’ne sunulmuştur.

Çay-Kur Genel Müdürlüğünün Plan Döneminde gerçekleşmeyen hukukî projesi bulunmamaktadır.

Cevap 3. Yapılan çalışmalara, Dış Ticaret Müsteşarlığı, Devlet Planlama Teşkilâtı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ile Bakanlığım ilgili kuruluşları ve diğer kuruluşların etkin ve yeterli katılımı sağlanmıştır.

Cevap 4. Hukukî ve Kurumsal düzenlemelerin plan dönemi sonuna kadar yürürlüğe gireceği düşünülmektedir.

Yedinci Beş Yıllık Plan Dönemi içinde başlatılan yatırım projelerinin de 2000 yılında tamamlanması planlanmıştır. Bunlardan sadece “Çay İmalât Makineleri Modernizasyonu Projesi” nin Sekizinci Beş Yıllık Plan Dönemine sarkabileceği tahmin edilmektedir.

Cevap 5. Sekizinci Beş Yıllık Plan çalışmalarına 14 Ağustos 1999 tarih ve 23786 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 1999/7 sayılı Başbakanlık Genelgesi uyarınca başlanmış bulunmaktadır. Sekizinci Beş Yıllık Plan Özel İhtisas Komisyonu çalışmaları önümüzdeki günlerde DPT’ce başlatılacak olup, ilgili komisyonlara katılacak yetkililer belirlenmiş bulunmaktadır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.