Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21 YASAMA YILI : 2

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 14

 

7 nci Birleşim

14 . 10 . 1999 Perşembe

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – YOKLAMA

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Kütahya Milletvekili Seydi Karakuş’un, Ankara’da yapılan 34 üncü Serbest Güreş Dünya Şampiyonası sonuçları ve Türk Millî Takımının durumuna ilişkin gündemdışı konuşması

2. – Tekirdağ Milletvekili Nihan İlgün’ün, ayçiçeği üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

3. – Kilis Milletvekili Mehmet Nacar’ın, üzüm üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Batman Milletvekili Burhan İsen ve 27 arkadaşının, POAŞ’ın özelleştirilme ihalesiyle ilgili olarak ortaya atılan iddiaların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/82),

2. – Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay ve 28 arkadaşının, tarım sektörünün ve çiftçilerin içinde bulunduğu sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/83);

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün’ün, (6/162) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/34)

2. – Bazı milletvekillerinin izinli sayılmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/361)

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – 27.11.1975 tarihli ve 13 sayılı Devlet Sanayi ve İşçi Yatırım Bankası Kuruluşuna Dair Kanun Hükmünde Kararname, 14.11.1983 tarihli ve 165 sayılı Devlet Sanayi ve İşçi Yatırım Bankası A.Ş.’nin Kuruluşu Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, 15.7.1988 tarihli ve 329 sayılı Devlet Sanayi ve İşçi Yatırım Bankası A.Ş.’nin Kuruluşu Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Hükmünde Kararname ile 12.2.1990 tarihli ve 401 sayılı Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketinin Kuruluşu Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Devlet Sanayi ve İşçi Yatırım Bankası A.Ş.’nin Kuruluşu Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/21, 1/48, 1/115, 1/155, 1/515)

2. – Bursa Milletvekilleri Ali Rahmi Beyreli ile Hayati Korkmaz’ın, Türkiye Akreditasyon Konseyi Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji komisyonları raporları (2/91) (S. Sayısı : 123)

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı.

Başkanlıkça, Ankara'nın başkent oluşunun 76 ncı yıldönümü nedeniyle, günün anlam ve önemini belirten bir açıklama yapılarak kutlamada bulunuldu;

Ankara Milletvekili Şevket Bülent Yahnici ile

Ankara Milletvekili M. Zeki Sezer de,

Aynı konuda gündemdışı birer konuşma yaptılar;

Adana Milletvekili Mehmet Halit Dağlı'nın, Çukurova'daki üreticilerin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşmasına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp cevap verdi.

Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz'ün Japonya ve Hong Kong'a yaptığı ziyarete Elazığ Milletvekili Mustafa Gül'ün iştirak etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Başbakanlık tezkeresi kabul edildi.

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının:

1 inci sırasında bulunan (6/82),

2 nci sırasında bulunan (6/87),

4 üncü sırasında bulunan (6/94),

5 inci sırasında bulunan (6/98),

6 ncı sırasında bulunan (6/103),

7 nci sırasında bulunan (6/105),

8 inci sırasında bulunan (6/111),

Esas numaralı sözlü soruların, üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadıklarından, yazılı soruya çevrildikleri ve gündemden çıkarıldıkları bildirildi;

3 üncü sırasında bulunan (6/93),

18 inci sırasında bulunan (6/123),

33 üncü sırasında bulunan (6/140),

Esas numaralı sözlü sorulara, Sağlık Bakanı Osman Durmuş,

12 nci sırasında bulunan (6/116),

32 nci sırasında bulunan (6/139),

35 inci sırasında bulunan (6/142),

37 nci sırasında bulunan (6/148),

Esas numaralı sözlü sorulara, Devlet Bakanı Edip Safder Gaydalı,

Cevap verdiler;

9 uncu sırasında bulunan (6/113),

10 uncu sırasında bulunan (6/114),

11 inci sırasında bulunan (6/115),

13 üncü sırasında bulunan (6/117),

14 üncü sırasında bulunan (6/118),

15 inci sırasında bulunan (6/120),

16 ncı sırasında bulunan (6/121),

17 nci sırasında bulunan (6/122),

19 uncu sırasında bulunan (6/124),

20 nci sırasında bulunan (6/125),

21 inci sırasında bulunan (6/126),

22 nci sırasında bulunan (6/128),

23 üncü sırasında bulunan (6/129),

24 üncü sırasında bulunan (6/130),

25 inci sırasında bulunan (6/131),

26 ncı sırasında bulunan (6/132),

27 nci sırasında bulunan (6/133),

28 inci sırasında bulunan (6/134),

29 uncu sırasında bulunan (6/136),

30 uncu sırasında bulunan (6/137),

31 inci sırasında bulunan (6/138),

34 üncü sırasında bulunan (6/141),

36 ncı sırasında bulunan (6/143),

38 inci sırasında bulunan (6/149),

39 uncu sırasında bulunan (6/150),

40 ıncı sırasında bulunan (6/151),

41 inci sırasında bulunan (6/152),

42 nci sırasında bulunan (6/153),

43 üncü sırasında bulunan (6/155),

44 üncü sırasında bulunan (6/158),

45 inci sırasında bulunan (6/159),

46 ncı sırasında bulunan (6/162),

47 nci sırasında bulunan (6/163),

48 inci sırasında bulunan (6/164),

49 uncu sırasında bulunan (6/165),

50 nci sırasında bulunan (6/166),

51 inci sırasında bulunan (6/167),

52 nci sırasında bulunan (6/168),

53 üncü sırasında bulunan (6/169),

54 üncü sırasında bulunan (6/170),

55 inci sırasında bulunan (6/171),

56 ncı sırasında bulunan (6/172),

57 nci sırasında bulunan (6/173),

58 inci sırasında bulunan (6/174),

59 uncu sırasında bulunan (6/175),

60 ıncı sırasında bulunan (6/176),

61 inci sırasında bulunan (6/177),

Esas numaralı sözlü sorular, ilgili bakanlar Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 1 inci sırasında bulunan, Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketinin Kuruluşu Hakkında Kanun Tasarısının (1/21, 1/48, 1/115, 1/155, 1/515) (S.Sayısı:155) görüşmelerine devam edilerek, 23 üncü maddesine kadar kabul edildi.

14 Ekim 1999 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 18.59'da son verildi.

Murat Sökmenoğlu

Başkanvekili

Mehmet Ay Hüseyin Çelik

Gaziantep Van

Kâtip Üye Kâtip Üye

No. : 9

II. – GELEN KÂĞITLAR

14 . 10 . 1999 PERŞEMBE

Yazılı Soru Önergeleri

1. – Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu’nun, bedelli askerlik uygulamasına ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/670) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.10.1999)

2. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Merve Safa Kavakçı’nın milletvekili olup olmadığına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/671) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.10.1999)

3. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, eğitime katkı payı adı altında toplanan paralarla açılacak olan okullara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/672) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.10.1999)

4. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, TBMM Genel Sekreterliği Teşkilâtında boş bulunan şef kadroları için açılan sınava ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/673) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.10.1999)

5. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, FİSKOBİRLİK tarafından alınan ve bedeli ödenmeyen fındık miktarına ve üreticinin kaybının nasıl karşılanacağına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/674) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.10.1999)

6. – Diyarbakır Milletvekili Osman Aslan’ın, Diyarbakır İli Ergani İlçesinin yatılı bölge okulu ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/675) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.10.1999)

7. – Osmaniye Milletvekili Şükrü Ünal’ın, Kafkaslar’a yönelik dış politikaya ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/676) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.10.1999)

8. –Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının yayımladığı bir kitapçığa ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/677) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.10.1999)

9. – Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan’ın, Topkapı Sarayı’nda meydana gelen tarihi eser hırsızlığı ile ilgili sorumlular hakkında yapılan işlemlere ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/678) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.10.1999)

10. –Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan’ın, Kahramanmaraş’ın Elbistan İlçesinde Fazilet Partisi İlçe Kongresinin polis kameralarınca kaydedilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/679) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.10.1999)

11. –Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz’un, Mercedes Benz A.Ş.’nin ürettiği 0403 model otobüslere ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/680) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.10.1999

Meclis Araştırması Önergeleri

1. –Batman Milletvekili Burhan İsen ve 27 arkadaşının, POAŞ’ın özelleştirilme ihalesiyle ilgili olarak ortaya atılan iddiaların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/82) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.10.1999)

2. – Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay ve 28 arkadaşının, tarım sektörünün ve çiftçilerin içinde bulunduğu sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/83) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.10.1999)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

14 Ekim 1999 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Hüseyin ÇELİK (Van), Mehmet AY(Gaziantep)

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 7 nci Birleşimini açıyorum.

III. – YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapılacaktır.

Yoklama için 5 dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz sırası, 34 üncü Serbest Güreş Şampiyonasının Ankara'da yapılması konusunda söz isteyen, Kütahya Milletvekili Sayın Seydi Karakuş'a aittir.

Buyurun Sayın Karakuş. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Kütahya Milletvekili Seydi Karakuş’un, Ankara’da yapılan 34 üncü Serbest Güreş Dünya Şampiyonası sonuçları ve Türk Millî Takımının durumuna ilişkin gündemdışı konuşması

SEYDİ KARAKUŞ (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, spor, insanlık tarihiyle beraber ortaya çıkan sosyal bir olgu olup, insanların hayatlarını devam ettirebilmesi için yaptıkları hareket, medeniyetle beraber, kurallı mücadeleye; bu mücadele de, ferdî bazdan, günümüzde, sosyal ve de milletlerarası mücadeleye dönüşmüştür.

Spor müsabakaları, sadece, kazanılan bir madalyayı değil, göndere çekilen bayrak ve söylenen millî marşlarla, verilen mücadelenin önemini sürekli gündemde tutmaktadır.

Tarih ve spor tarihi içerisinde bakıldığında, Türk Milletini başarıdan başarıya koşturan, dünyaya yaydığımız güreş sporudur; onun için, millî sporumuz olmuştur. Dürüstlüğü, yiğitliği, kuvveti, efendiliği ifade eden bu spor branşımız, bize istediklerimizi vermiş; ancak, biz ona gerekeni verememişiz.

Ülkemizde, 1957, 1974, 1994 ve geçen hafta Ankara'da olmak üzere, dört dünya şampiyonası yapılmıştır. Bu şampiyonalarda, 1957 yılında, 4 altın, 2 gümüş, 2 bronz; 1974 yılında, 2 gümüş, 2 bronz; 1994 yılında, 2 altın, 1 gümüş; bu yıl ise, sadece 1 altın, 2 bronz madalya alınmıştır. Şampiyonalarda madalya alan güreşçilerimizi tebrik ediyoruz ve eski şampiyonlarımızdan ölenlere Allah'tan rahmet, kalanlara da hayırlı ve uzun ömürler diliyoruz.

57 nci hükümetin, zor şartlara rağmen, saha ve tesis açısından spora verdiği önemi ve desteği görmekteyiz. Ülkemizde, 22 Temmuz-1 Ağustos 1999 tarihlerinde 43 Avrupa ülkesinin katıldığı Yüzme Şampiyonası yapılmış olup, birçok branşta da bu tür organizasyonlar yapabilecek altyapı mevcuttur.

54 ülkenin katıldığı geçen haftaki Dünya Güreş Şampiyonasında ise, dağılan Sovyetler Birliğinden sonra ortaya çıkan 12 devletin hepsi, ayrı ayrı madalya almıştır. Güreşi bizden öğrenen Amerika Birleşik Devletleri dünya ikincisi olmuş; ülkemiz, ekonomik sıkıntılar içerisinde 34 üncü Dünya Şampiyonasına ev sahipliği yapmış, güreş takımlarını altı ay kamplarda hazırlamış; ancak, istenilen sonuç, bilhassa serbest güreşçilerimiz açısından, elde edilememiştir.

Devletin büyük katkı ve desteğine rağmen, serbest güreş takımımız, turnuva müsabakalarında, hazırlıksız, formsuz, ciddî manada kondisyon eksikliği ve de taktik hataları yüzünden, bir ucundan tuttuğumuz madalya değerlendirmelerinde dünya sıralamasında şampiyonluk beklerken, ancak üçüncü olabilmiştir.

Anadolu'nun her köşesinde güreş potansiyelinin bolluğu ve Türk Milletinin en yatkın olduğu millî sporumuz güreşin, eldeki potansiyelin iyi değerlendirilmeyip dışarıdan transferlerle desteklenmesi de ayrı bir eksikliğimiz olarak görülmektedir. Bazı sıkletlerde madalya ümidi olarak gördüğümüz sporcular, ilk sekiz içine bile girmedikleri için, 2000 Olimpiyatlarında temsil hakkını elde edememişlerdir.

Güreşimizin altyapısı giderek ihmal edilmekte, böylece, ileriki yıllarda bugünkünden de kötü olacağı kanaati yaygınlaşmaktadır.

Sayın milletvekilleri, spor, her ne kadar dostluk, kardeşlik anlayışı içerisinde, barış içinde yapılan yarış olarak görülse de, milletlerarası bir mücadelenin yarışı olduğunu, savaşta alınan ülkelerde dikilen bayrak misali sporda da kazandığımız şampiyonlukla göndere bayrak çekilmesini ve millî marşların söylenmesini, ülkelerin kendi aralarındaki mücadelenin bir başka boyutu olarak görmek mümkündür. Bu bakımdan, spor sahalarında bayrağımızı göndere en çok çektirip, İstiklal Marşımızı söyleten şampiyonların büyük çoğunluğu güreşçilerimiz olmuştur. Bu sporun hak ettiği yere taşınması için bilgili, eğitimli, tecrübeli antrenörlerin işbaşına getirilerek çalışılması; güreş eğitim merkezlerinin maddî ve manevî desteği artırılarak bilinçli altyapının oluşturulması; medya desteği verilerek halkla olan bağlantısının koparılmaması gereğine inanmaktayım.

Ayrıca, spordaki atılımın sağlanması için 3289 sayılı Gençlik ve Spor Kanunu ile 3813 sayılı Futbol Kanununun yeniden değiştirilip, bu paralelde bir altyapı oluşturulmasının, ülke menfaatına olacağı kanaatindeyim. Spor eğitimcilerinin istihdamının yeniden ve yerinde değerlendirilmesinin ülkemizin faydasına olacağı kanaatindeyim. Böylece, İstiklal Marşımızı bütün dünyaya dinletecek, sıcak savaşa girmeden ayyıldızlı bayrağımızı bütün dünyada dalgalandıracağız.

Bu vesileyle, bütün Türk halkının bugünkü kandilini kutlar, hepinize saygılar sunarım. (MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karakuş.

İkinci gündemdışı konuşma, ayçiçeği üreticilerinin sorunları konusunda söz isteyen, Tekirdağ Milletvekili Sayın Nihan İlgün'e aittir.

Buyurun Sayın İlgün. (DYP sıralarından alkışlar)

2. – Tekirdağ Milletvekili Nihan İlgün’ün, ayçiçeği üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, sizlere saygılar sunarım.

Türk tarımının içinde bulunduğu feci durumu tartışmak, köylünün, çiftçinin yürekler acısı yaşamını paylaşmak için, 5 dakikalık sürenin neye yeteceğini takdirlerinize sunuyorum.

Sayın hükümete sesleneceğim; ama, hükümet sıralarında kimseyi göremiyorum; ama, yine, ben, söyleyeceğimi söyleyeceğim.

Sizlere Trakya çiftçisinden selamlar getirdim, kulaklarınız çınlıyordur herhalde. Buğday üreticisi, ayçiçeği üreticisi, üzümcüsü, pamukçusu, fındıkçısı, çeltikçisi, hepsi, ama hepsi, artık kapalı kapılar ardında değil, meydanlarda aynen şöyle bağırıyorlar: "Kurda kuşa yem ettirdiniz, arılara sokturdunuz bizi!"

OSMAN MÜDERRİSOĞLU (Antalya) – Geçen sene?!.

BAŞKAN – Sakin olun efendim, dinleyin...

NİHAN İLGÜN (Devamla) – Bakınız, geçen hafta, iktidarın bir sayın milletvekili, bu kürsüden aynen şöyle diyor: "Çiftçi, çok zor durumda, kan ağlıyor." Sayın Tarım Bakanı, buradan, Sayın Dayanıklı'ya "haklısınız" diyor ve bir sürü öneriler üretiyor.

Sayın Bakan, hükümet, öneri üretme değil, çözüm bulma yeridir. Koalisyonun bir ortağı "vatandaş kan ağlıyor" diyor; diğer ortağı "Tarım Bakanı, Sanayi ve Ticaret Bakanı bizden değil" diyor; üçüncü ortak ise, devleti tanımanın telaşı içerisinde çırpınıyor.

Ayçiçeği tabanfiyatı, geçen yıl 120 000 lira, bu yıl 130 000 lira; artış, yüzde 9. Geçen yıl 1 litre mazot 120 000 lira, bu yıl 290 000 lira. Gübresi öyle, ekipmanı öyle, kredi maliyeti öyle...

EVREN BULUT (Edirne) – Geçen seneye bir teşekkür edin.

BAŞKAN – Sayın Bulut, dinleyin.

NİHAN İLGÜN (Devamla) – 1 kilogram ayçiçek tohumu 4 000 000 lira. Kırk yıldır ayçiçek tabanfiyatları davul zurnayla ilan edilirdi Sayın Bulut, sizler de bulunurdunuz, biz de bulunurduk. Bu yıl nasıl ilan edildi?.. Hükümet yok ortada. Bir basın bülteniyle Birliğe ilan ettiriliyor ve bu Birlik bülteninde, özetle şöyle deniliyor: Ayçiçeği alımfiyatı 130 000 lira; ödeme, Hazinenin imkânları ölçüsünde, üçte 1'i öncelikle, geri kalanı bilahara... Edinilen bilgiye göre, esasları Bakanlar Kurulunca belirlenecek 5 sent ilave ödeme... Olmaz böyle idare! Bugüne kadar, 360 000 ton ayçiçeği aldınız, 360 000 ton... 50 trilyon yapar, ödenen para 8 trilyon!.. Bu parayı ne zaman ödeyeceksiniz; bu 5 sent olayı nedir; doğru mudur, yalan mıdır; söyleyin millete. Millet, size, ürkekçe değil, erkekçe idare yapacaksınız diye oy verdi! (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Tüccar, sanayici 1 kilogram ayçiçeğini 85 000 liraya aldı; yazıktır, günahtır bu insanlara!

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Yazık be!..

NİHAN İLGÜN (Devamla) – Çoluk çocuk bir yıl bekliyor; bir bardak çay parasına teslim etti malını; ama devlet, 225 firmaya -hepsinin ismi burada var- Ukrayna Arjantin çiftçisinin binlerce ton ayçiçeğine, güya içeride işleyip dışarıya ihraç edecek yutturmacasıyla, sıfır gümrükle ithal izni veriyor. Türk çiftçisinin daha geçen seneki 120 000 ton ayçiçeği toprak altından yeni çıkarıldı.

Bu kürsüden ihbar ediyorum; gümrüksüz olarak getirilen bu ayçiçek tohum ve yağlarının yüzde 90'ı ihraç edilmeyip, yurt içinde satılıp, fakir fukaranın, yetimin trilyonları hayalî ihracatla hortumlanıyor. Türk çiftçisine vermediğimizi yabancı ülkenin insanına veriyor, dürüst olmayan sanayici ve tüccarın cebine aktarıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NİHAN İLGÜN (Devamla) – Dün, bu kürsüden gündemdışı konuşmayı cevaplandıran Sayın Tarım Bakanı "buğday alımlarında peşin para vereceğiz dedik; ama, bizim anlayışımıza göre, peşin demek, bir aylık süredir" dediler. Yapmayın Sayın Bakanım, partiniz de yeni iktidara geldi, siz de yeni iktidar oldunuz, bakan oldunuz; vatandaşın umutlarıyla oynamaya, onu hüsrana uğratmaya kimsenin hakkı olmadığını bilmeniz lazım. Peşin demek, bir aylık vade demek değildir. Tüccar, banka, bir aylık vadeye yüzde 10 faiz uyguluyor. Ziraat Bankasının, birliklerin, köylünün borcuna ne faizi uyguladığını herhalde bilmiyorsunuz. Millete doğruları söyleyip, onları, banka kapılarında süründürmeyiniz.

Sayın milletvekilleri, hepimizin de gördüğü ve yaşadığı gibi, vatandaşlarımız çok zor durumda; işçisi, memuru, esnafı, sanayicisi büyük sıkıntı içerisinde; piyasada yaprak kıpırdamıyor; ama, köylünün durumu daha da beter, yürekler acısı; çünkü, onun harmanı senede bir kere; bir kere ekiyor, çapalıyor, ilaçlıyor, biçiyor, harman ediyor, malını Ofise, Birliğe, tüccara veriyor.

BAŞKAN – Sayın İlgün, toparlar mısınız lütfen.

NİHAN İLGÜN (Devamla) – Alınterinin karşılığı bile olmayan parasını aylarca alamıyor. Bu kış, deprem bölgesinde değil, bütün ülkede zor geçecek.

Sayın milletvekilleri, rejimin faziletini, hakkını ve alınterinin karşılığını alamayan karnı aç insana anlatamazsınız. Ziraat Bankası, köylünün, traktörüne, ekipmanına, tarlasına, evine haciz koyuyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NİHAN İLGÜN (Devamla) – Mahallî gazeteler, satılık arazi ilanlarıyla dolu; alan yok. Et para etmiyor, süt, para etmiyor...

BAŞKAN – Toparlar mısınız efendim...

NİHAN İLGÜN (Devamla) – Tek çare, prim sistemine dönüp, köylünün, çiftçinin alınterinin karşılığını bir an evvel ödemektir.

Söz verdikleri için Sayın Başkana ve siz sayın milletvekillerine saygılar sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İlgün.

Şimdi, söz sırası, Kilis İlindeki üzüm üreticilerinin sorunları ve kuru üzüm başfiyatı hakkında söz isteyen, Kilis Milletvekili Sayın Mehmet Nacar'a aittir.

Buyurun Sayın Nacar. (MHP sıralarından alkışlar)

Biliyorsunuz, süreniz 5 dakika.

3. – Kilis Milletvekili Mehmet Nacar’ın, üzüm üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

MEHMET NACAR (Kilis) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, Kilis üzüm üreticilerinin sorunlarını huzurunuza getirmek ve Tekel tarafından 1999 sezonu yaş ve kuru üzüm başfiyatları hakkında konuşmak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Kilis, 1995 yılında il olmuş bir güneydoğu kasabamızdır. 110 bin nüfuslu Kilis'in esas geçim kaynağı tarımdır. Tarım ürünleri içerisinde üzümcülük, hububat üretiminden sonra ikinci sırada yer almaktadır. Kilis'te 10 milyon omça üzüm bağı bulunmaktadır ve ilk olarak, 1950 yılından itibaren, devletin teşvik ve öncülüğünde, Kilis'te üzüm üretimi önemli bir yer almış ve bugüne kadar süregelmiştir.

Kilis'te yetişen ürün türleri, sanayi tipi rumi, horozkarası, sergilik ve diğerleridir. Bunlardan rumi tipi üzüm, esas üretim konusunu teşkil etmektedir.

Sayın milletvekilleri, yukarıda zikredildiği üzere, Kilis Halkının önemli üretim konusu üzümcülüktür. Kilis'te 7 bin aile, geçimini üzüm üretiminden sağlamaktadır. Nitekim, Kilis'teki bu üretim göz önüne alınarak, Tekel tarafından suma fabrikası kurulmuş, fabrika kapasitesinin geçen zaman içerisinde yetersizliği sebebiyle de, Tekel Suma Fabrikası büyütülerek, modern bir tesis halinde yeniden inşaı devam etmektedir.

1999 sezonu için Tekel Suma Fabrikası tarafından 18 805 ton yaş üzüm alımı yapılmıştır. Alımı yapılan bu üzümün 13 971 tonu Kilis'te üretilmiş olup, 4 833 tonu ise Mersin'den alınıp getirilen üzümdür.

Tekel tarafından, üzüm bedeli olarak 1 trilyon 313 milyar Türk Lirası ödenmiştir. Bu alım miktarı, Tekel müesseseleri tarafından ülke bazında yıllık alınan miktarın yüzde 25'ini teşkil etmektedir; bu da, Tekel tarafından alınan yaş üzümün dörtte 1'ine tekabül etmektedir.

Yine, şehrimizde, kuru üzüm rekoltesinin ise, 1999 sezonu için, 7 bin ton civarında olacağı tahmin edilmektedir.

Sayın milletvekilleri, şimdi, yıllar itibariyle, Tekel tarafından verilmiş olan yaş üzüm ve kuru üzüm başfiyatlarını ve artış oranlarını ifade etmek istiyorum.

Yaş üzüm fiyatı, 1994 yılında 3 150, 1995 yılında 6 300, 1996 yılında 15 000, 1997 yılında 30 000, 1998 yılında 50 000, 1999 yılında ise 72 000 Türk Lirasıdır.

Yine, yıllara göre, kuru üzüm başfiyatı, 1994 yılında 15 500, 1995 yılında 35 000; 1996 yılında 80 000; 1997 yılında 155 000; 1998 yılında 250 000, 1999 yılında ise 300 000 liradır.

Burada dikkatinizi çekmek istediğim husus, geçmiş yıllarda, başfiyat belirlenirken, azamî, yüzde 120 ilâ yüzde 75 oranlarında artışla fiyat bedelleri tespit edilmiştir.

Artış oranları belirlenirken, yaş üzüm ve kuru üzüm fiyatları arasında paralellik sağlanmasına da dikkat edilmiştir; fakat, bu yıl, yaş üzüm başfiyatı belirlenirken, yüzde 44 artışla 72 000 lira başfiyat belirlenmiştir. Bu artış oranı, son beş yılın başfiyatlarındaki en az olan artış oranıdır. Üreticilerimizin bu konuda, hükümetin ve ülkemizin içerisinde bulunduğu ekonomik şartlar nedeniyle bir itirazı bulunmamaktadır; fakat, geçen yıl kuru üzüm başfiyatı 250 000 lira iken, 1999 yılı için başfiyatın 300 000 lira olarak belirlenmesi ve sadece yüzde 20 artış yapılmış olması, üzüm üreticilerini, gerçekten, mağdur etmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Nacar, toparlayın lütfen.

MEHMET NACAR (Devamla) – Yaş üzüme verilmiş olan yüzde 44 artışın, kuru üzüm başfiyatına da aynı oranda yansıtılması ve dolayısıyla, başfiyatın 360 000 lira olarak belirlenmesi gerekirken 300 000 lira olarak belirlenmesi, gerçekten üreticilerimizi mağdur etmektedir.

Bu kayıptan dolayı, fiyat düşüklüğünden dolayı, sadece Kilisli üzüm üreticileri değil; Gaziantepli, Şanlıurfalı, Kahramanmaraşlı, Adıyamanlı, Nevşehirli, İzmirli, Manisalı, az da olsa, Mersinli üzüm üreticileri, bu düşük fiyattan etkilenmektedirler.

Biz, Sayın Bakanımızın, üç dönemden beri milletvekilliği yapması ve bu dönemler içerisinde çeşitli bakanlıklarda görev almış olması sebebiyle, devlet idaresini iyi bildiğini düşünüyoruz ve buna inanıyoruz; fakat, bu talihsizliğin, Tekel içerisindeki, bakanlık içerisindeki bürokratlar tarafından, Sayın Bakanımızın...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Nacar, artık toparlayın lütfen.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Hatay'da vardı değil mi Sayın Başkan?

BAŞKAN – Bizi söylemedi efendim.

MEHMET NACAR (Devamla) – Tabiî ki, bu, sadece Kilis ve biraz önce söyölediğim Kilis ve diğer şehirlerimizdeki değil, Hatay'daki daha doğrusu tüm Türkiye'deki kuru üzüm üreticilerini ilgilendirmektedir.

Sayın Bakanımızın geçmiş yıllardaki devlet idareciliğini biz biliyoruz; fakat, bu artış münasebetsizliğinin, oransızlığının, bürokratlar tarafından Sayın Bakanımızın yanıltılması ve yanlış şekilde yönlendirilmesinden kaynaklandığına inanıyoruz.

Devlet adamlığına güvendiğimiz Sayın Devlet Bakanımızın, bu hesap hatasına, daha doğrusu haksızlığa daha fazla meydan vermeyerek, bir an önce düzeltme yapacağına inanıyoruz.

Bu sebeple, Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Nacar.

Gündeme geçiyoruz.

2 adet Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Batman Milletvekili Burhan İsen ve 27 arkadaşının, POAŞ’ın özelleştirilme ihalesiyle ilgili olarak ortaya atılan iddiaların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/82),

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye, bugüne kadar özelleştirmede amaçladığı hedeflerine ulaşamamıştır. Hatta, bu konuda, eski demirperde ülkelerinin bile gerisinde kalmıştır. Özelleştirmenin tarihine bakıldığında, özellikle son iki üç yılda yapılan bazı özelleştirmelerin iptal edildiği, bazılarının ise yargı tarafından iptal edildiği malumlarınızdır.

Ülkemizin kalkınmasında sağlıklı ve doğru yapılacak özelleştirmelerin büyük önemi bulunmaktadır. Ancak, üzülerek belirtmek isteriz ki, son yıllarda, özelleştirme, hızla amacından saptırılarak bazı kişi ve kuruluşlara çıkar sağlama amacına yöneltilmiştir.

Geçtiğimiz günlerde, özelleştirmeden sorumlu Devlet Bakanı Sayın Yüksek Yalova'nın, grup toplantısında yapmış olduğu konuşmada açıkladığı hususlar, Özelleştirme İdaresini ve daha önceki hükümet döneminde yapılan özelleştirmeleri şaibeli hale getirmiştir. Sayın Bakan Yüksel Yalova, açıklamasında, bir süre önce yapılan ve ardından iptal edilen POAŞ ihalesinde bazı dolapların döndüğüne dikkat çekerek "yazılanlar, olanların yüzde 1'i bile değildi. Genel Başkanımız bunları açıklamadı, açıklayamazdı, bundan sonra da uzun süre açıklayacağını sanmıyorum" demiştir. Sayın Bakan, bununla da kalmayarak, POAŞ ihalesinde dönen dolapların, bir siyasî partinin genel merkezinde, o partinin genel başkanı tarafından tezgâhlandığını da öne sürmüştür.

Dönemin Başbakanı, POAŞ ihalesinde dönen dolapları, usulsüzlükleri neden açıklamamıştır ve niçin açıklayamazdı? POAŞ ihalesinin, bir siyasî partinin genel merkezinde, parti genel başkanı tarafından tezgâhlandığı iddia edilmektedir. İddia edilen bu tezgâh, hangi genel merkezde ve hangi genel başkan tarafından düzenlenmiştir? Özelleştirmeden sorumlu Sayın Bakan, iddia ettiği yolsuzlukları, niçin gizleme gereği duymaktadır? Sayın Bakanın, suiistimalleri gizlemek gibi bir yetkisi var mıdır?

Yukarıda belirtilen hususların araştırılması ve açıklığa kavuşturulabilmesi için, Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

1- Burhan İsen (Batman)

2- Ahmet İyimaya (Amasya)

3- Hakkı Töre (Hakkâri)

4- Ayvaz Gökdemir (Erzurum)

5- Faris Özdemir (Batman)

6- Zeki Ertugay (Erzurum)

7- Saffet Arıkan Bedük (Ankara)

8- Salih Çelen (Antalya)

9- Nurettin Atik (Diyarbakır)

10. Necati Yöndar (Bingöl)

11. Mümtaz Yavuz (Muş)

12. Ali Rıza Gönül (Aydın)

13. Musa Konyar (Ağrı)

14. Yener Yıldırım (Ordu)

15. Yahya Çevik (Bitlis)

16. Mehmet Selim Ensarioğlu (Diyarbakır)

17. Veysi Şahin (Mardin)

18. Ali Naci Tuncer (Trabzon)

19. Mahmut Nedim Bilgiç (Adıyaman)

20. Mehmet Gözlükaya (Denizli)

21. Mehmet Dönen (Hatay)

22. Kemal Çelik (Antalya)

23. İbrahim Konukoğlu (Gaziantep)

24. Fetullah Gültepe (Van)

25. Mehmet Fevzi Şıhanlıoğlu (Şanlıurfa)

26. Doğan Baran (Niğde)

27. Nevzat Ercan (Sakarya)

28. Turhan Güven (İçel)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Şimdi diğerini okutuyorum:

2. – Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay ve 28 arkadaşının, tarım sektörünün ve çiftçilerin içinde bulunduğu sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/83);

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İktidarın uyguladığı yanlış politikalar sonucunda, tarım sektörü ve çiftçilerimiz, en fazla ihmal edilen, âdeta çökertilmesine göz yumulan bir sektör haline getirilmiştir. Çiftçilerimize üvey evlat muamelesi reva görülmüş, girdiler ve taban fiyat yoluyla verilen destek sürekli olarak azalmış, bunun sonucunda, çiftçimiz, hızla yoksullaştırılmıştır.

Dünyada beslenme açısından kendi kendine yeterli ender ülkelerden olan ülkemiz, olumsuz politikalar nedeniyle, maalesef, bu özelliğini yitirmiş ve yurt dışından tarım ürünleri ithal etme durumunda kalmıştır.

Nüfusumuzun yüzde 40'ını teşkil eden çiftçilerimizin hiçbir sorunu iktidar tarafından gündeme getirilmemiş ve çözüm üretilmemiştir. Tarım sorununa ve çiftçimize ne zaman gereken önem ve öncelik verilecektir?

Sadece Haziran-Eylül 1999 tarihleri arasında benzine yüzde 70, motorine yüzde 50, elektriğe yüzde 25 zam yapılmıştır. Bir ayda benzine yapılan zam, çiftçimizin bir yıllık emeği olan ürününden esirgenmiştir. Son yıllarda uygulanan ekonomik politikaların sonucunda, tarımsal üretim düşmüştür. Tarım sektöründe girdiler fahiş oranda artmış, buna mukabil, ürün fiyatları düşmüştür. Çiftçiye ürününün karşılığı tam olarak zamanında verilememiştir. Tarım sektörüne teknik ve ekonomik destek ve yardım yeterince yapılamamıştır. Çiftçinin alım gücü yüzde 40 azalmış, bunun sonucunda, çiftçi, yoksulluğa mahkûm edilmiştir.

Türk çiftçisinin içinde bulunduğu sorunların araştırılması ve bu konuda alınacak tedbirlerin tespiti için, Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

1. Zeki Ertugay (Erzurum)

2. Hakkı Töre (Hakkâri)

3. Ahmet İyimaya (Amasya)

4. Faris Özdemir (Batman)

5. Mümtaz Yavuz (Muş)

6. Saffet Arıkan Bedük (Ankara)

7. Burhan İsen (Batman)

8. Nurettin Atik (Diyarbakır)

9. Necati Yöndar (Bingöl)

10. Musa Konyar (Ağrı)

11. Ali Rıza Gönül (Aydın)

12. Yahya Çevik (Bitlis)

13. Salih Çelen (Antalya)

14. Mehmet Selim Ensarioğlu (Diyarbakır)

15. Veysi Şahin (Mardin)

16. Ali Naci Tuncer (Trabzon)

17. Mahmut Nedim Bilgiç (Adıyaman)

18. Mehmet Gözlükaya (Denizli)

19. Bekir Aksoy (Çorum)

20. Mehmet Dönen (Hatay)

21. Ayvaz Gökdemir (Erzurum)

22. İbrahim Konukoğlu (Gaziantep)

23. Kemal Çelik (Antalya)

24. Doğan Baran (Niğde)

25. Fetullah Gültepe (Van)

26. Yener Yıldırım (Ordu)

27. Mehmet Fevzi Şıhanlıoğlu (Şanlıurfa)

28. Nevzat Ercan (Sakarya)

29. Turhan Güven (İçel)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Şimdi, sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün’ün, (6/162) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/34)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 32 nci sırasında yer alan (6/162) esas numaralı sözlü soru önergeme yazılı cevap aldığımdan, soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

İsmail Özgün

Balıkesir

BAŞKAN – Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bazı sayın milletvekillerinin izinli sayılmalarına dair bir tezkeresi vardır; okutup, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım:

2. – Bazı milletvekillerinin izinli sayılmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/361)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Aşağıda adları yazılı sayın milletvekillerinin hizalarında gösterilen süre ve nedenlerle izinli sayılmaları Başkanlık Divanının 11.10.1999 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.

Genel Kurulun onayına sunulur.

Yıldırım Akbulut

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

"Ankara Milletvekili Hikmet Uluğbay, hastalığı nedeniyle 7.7.1999 tarihinden geçerli olmak üzere 36 gün ve 12.8.1999 tarihinden itibaren 20 gün olmak üzere toplam 56 gün"

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Balıkesir Milletvekili Tamer Kanber, hastalığı nedeniyle, 6.7.1999 tarihinden geçerli olmak üzere 20 gün"

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Batman Milletvekili Faris Özdemir, hastalığı nedeniyle, 12.8.1999 tarihinden geçerli olmak üzere 11 gün"

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Batman Milletvekili Alaattin Sever Aydın, hastalığı nedeniyle, 3.8.1999 tarihinden geçerli olmak üzere 15 gün"

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Bursa Milletvekili Orhan Şen, hastalığı nedeniyle, 19.7.1999 tarihinden geçerli olmak üzere 20 gün"

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Erzurum Milletvekili Ayvaz Gökdemir, hastalığı nedeniyle, 7.7.1999 tarihinden geçerli olmak üzere 20 gün ve 28.7.1999 tarihinden itibaren 20 gün olmak üzere toplam 40 gün"

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"İstanbul Milletvekili Süleyman Arif Emre, hastalığı nedeniyle, 2.7.1999 tarihinden geçerli olmak üzere 15 gün"

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"İstanbul Milletvekili Nazire Karakuş, hastalığı nedeniyle, 24.8.1999 tarihinden geçerli olmak üzere 20 gün"

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"İstanbul Milletvekili Aydın Menderes, hastalığı nedeniyle, 6.8.1999 tarihinden geçerli olmak üzere 30 gün"

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"İstanbul Milletvekili Osman Yumakoğulları, hastalığı nedeniyle, 19.7.1999 tarihinden geçerli olmak üzere 13 gün"

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Kayseri Milletvekili Sevgi Esen, hastalığı nedeniyle, 24.9.1999 tarihinden geçerli olmak üzere 52 gün"

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Şanlıurfa Milletvekili Sedat Edip Bucak, hastalığı nedeniyle, 2.8.1999 tarihinden geçerli olmak üzere 15 gün"

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya, olmak üzere toplam 56 gün."

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Trabzon Milletvekili Ali Kemal Başaran, hastalığı nedeniyle, 23.7.1999 tarihinden geçerli olmak üzere 15 gün."

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Van Milletvekili Fetullah Gültepe, hastalığı nedeniyle, 23.7.1999 tarihinden geçerli olmak üzere 15 gün."

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Diyarbakır Milletvekili Salih Sümer, mazereti nedeniyle, 3.8.1999 tarihinden geçerli olmak üzere 18 gün."

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

27.11.1975 Tarihli ve 13 Sayılı Devlet Sanayi ve İşçi Yatırım Bankası Kuruluşuna Dair Kanun Hükmünde Kararname, 14.11.1983 Tarihli ve 165 Sayılı Devlet Sanayi ve İşçi Yatırım Bankası AŞ’nin Kuruluşu Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, 15.7.1988 Tarihli ve 329 Sayılı Devlet Sanayi ve İşçi Yatırım Bankası AŞ’nin Kuruluşu Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Hükmünde Kararname ile 12.2.1990 Tarihli ve 401 Sayılı Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketinin Kuruluşu Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Devlet Sanayi ve İşçi Yatırım Bankası AŞ’nin Kuruluşu Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. – 27.11.1975 Tarihli ve 13 Sayılı Devlet Sanayi ve İşçi Yatırım Bankası Kuruluşuna Dair Kanun Hükmünde Kararname, 14.11.1983 Tarihli ve 165 Sayılı Devlet Sanayi ve İşçi Yatırım Bankası A.Ş’nin Kuruluşu Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, 15.7.1988 Tarihli ve 329 Sayılı Devlet Sanayi ve İşçi Yatırım Bankası A.Ş’nin Kuruluşu Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Hükmünde Kararname ile 12.2.1990 Tarihli ve 401 Sayılı Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketinin Kuruluşu Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Devlet Sanayi ve İşçi Yatırım Bankası A.Ş.’nin Kuruluşu Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/21, 1/48, 1/115, 1/155, 1/515) (S.Sayısı: 155)

BAŞKAN – Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, geçen birleşimde tasarının 23 üncü maddesi okunmuştu.

23 üncü madde üzerinde söz isteyen, Fazilet Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Mustafa Geçer.

Sayın Geçer?.. Yok.

Anavatan Partisi Grubu adına, Şırnak Milletvekili Sayın Mehmet Salih Yıldırım.

Buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

(1) 155 S. Sayılı Basmayazı 6.10.1999 tarihli 3 üncü Birleşim tutanağına eklidir.

ANAP GRUBU ADINA MEHMET SALİH YILDIRIM (Şırnak) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 155 sıra sayılı kanun tasarısının 23 üncü maddesi üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, tüm Müslüman halkımızın kandilini kutluyorum.

Geç olmakla birlikte, aradan yirmibeş yıllık bir interval geçmesine rağmen, Türkiye Kalkınma Bankasının, layık olduğu bir hukukî statüye kavuşmasına vesile olacak kanun tasarısının Meclis gündemine gelmesinden duyduğum memnuniyeti ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, hepinizin bildiği gibi, 11 Kasım 1975 tarihinde 13 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına bağlı Devlet Sanayi ve İşçi Yatırım Bankası olarak kurulan DESİYAB, daha sonra, 22 Haziran 1988 tarihinde, 329 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle, ülke ihtiyaçlarına yanıt verecek, ihtiyaç yelpazesinde daha çok rol alacak bir şekle dönüştürülmek üzere, Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketine dönüştürülmüştür. Daha sonra, 1989 tarihinde, 89/T-2 sayılı Yüksek Planlama Kurulu Kararı gereğince, Turizm Bankası bütün aktif ve pasifleriyle Türkiye Kalkınma Bankasına devredilmiştir. Turizm Bankası aktif ve pasifleriyle Kalkınma Bankasına devredilmiştir, pasiflerinin yükü ve kamburu Türkiye Kalkınma Bankasına kalmış, ne yazık ki, bugüne kadar tüm yoğun emek ve uğraşlara rağmen, Turizm Bankasının aktiflerinin Kalkınma Bankasının hizmetine sunumu mümkün olmamıştır.

Türkiye Kalkınma Bankası, özel hukuk hükümlerine tabi, AŞ statüsünde bir kalkınma ve yatırım bankasıdır. Yüzde 57'si üniversite mezunu olan, yüzde 10'u yüksek lisans sahibi, 910 kalifiye personele sahip olan mutena bir gruptur.

Türkiye Kalkınma Bankası, hepinizin çok iyi bildiği gibi, Türkiye'de mevcut olan 13 kalkınma ve yatırım bankasından biridir; ancak, Türkiye Kalkınma Bankasının, bu yatırım ve kalkınma bankaları arasında çok özgün bir yeri vardır. Uğraşlarını, finansal destekle sağlar ve bunu, kamu nitelikli fonları kullandırmaya aracılık ederek temin eder. Devlet garantisiyle, uluslararası finans kuruluşlarından borçlanma yoluyla döviz temin eder; döviz ve TL cinsinden kredi açar. Uluslararası finans kuruluşlarından alıcı ve satıcı line kredisi dediğimiz kredi türünde krediler sağlamaya çalışır ve bunlarla, KİT'lerin büyük bir kısmının yapmaya çalıştığını yapmaya çalışır.

Hepinizin çok iyi bildiği gibi, 1938 yılından beri tanımlanmaya çalışılan ki, 3346 sayılı Yasa, KİT'lerin statüsünü tarif etmeye çalışan ilk yasadır. O süreçten bugüne kadar, KİT'lerin tanımıyla alakalı pekçok kurum ve kuruluş yükümlülük taşımış; ancak, yeknesaklığın ortaya konduğunu görmek mümkün olmamıştır. Yalnız, KİT'lerin amacıyla alakalı söylemlerde yeknesaklığa yaklaşmayı müşahede ediyoruz. Bunda da, gelişmekte olan ülkelerin tanımı ile gelişmiş ülkelerin amaç tanımı farklılık arz etmektedir. Biz, gelişmekte olan ülkelerin amaç tanımını size aktarmak istiyoruz: O da şöyle ki, bölgeler arasındaki kalkınmışlık farkını asgarîye indirmek, devlet eliyle yatırımları süratlendirmek.

Peki, Türkiye Kalkınma Bankası, bu istenilen misyonun gereğini geçmişte yerine getirebilmiş mi; bunun olduğunu, gönül rahatlığıyla söylemek herhalde mümkün değildir. Ben, birkaç veriyi sizin huzurunuza taşımak istiyorum; takdirini de, size bırakacağım daha sonra. Türkiye Kalkınma Bankası, bilanço hacminin 1,2 milyar dolardan 356 milyon dolara indiği süreçler yaşadı. Türkiye Kalkınma Bankasında özkaynaklar 55 milyon dolar azaldı. Türkiye Kalkınma Bankasında, ödenmiş sermaye, 120 milyon dolardan 32 milyon dolara kadar düştü. Türkiye Kalkınma Bankasında döviz açığı, 55 inci hükümet olarak göreve geldiğimiz zaman 107 milyon dolardı ve Türkiye Kalkınma Bankasında donuk kredi riski, kanunî takipte olan kredi miktarı, total kredilerin yüzde 33'üne tekabül ediyordu. Dünya bankacılığında donuk kredi riskinin yüzde 1,8 olduğunu söylersem bu rakamın ne anlama geldiğini takdirlerinize bırakmak istiyorum ve Türkiye Kalkınma Bankası, bununla birlikte, çalışma barışı bozulmuş bir kurum niteliğine, ne yazık ki dönüşmüştür.

Türkiye Kalkınma Bankasının sermayesi, yükümlülük aldığımız süreçte, 20 trilyon liraydı, daha sonraki süreçler içerisinde 50 trilyon liraya çıkarıldı ve şimdi, oylarınızla yasalaşacak olan bu düzenlemeden sonra, ümit ediyorum, 75 trilyon liraya çıkarılacak ki, bunun da beklentilere yanıt verecek bir rakam olmadığını, biraz sonraki aktarımlarımda izah etmeye çalışacağım.

Peki, bu tablo neden oluştu? Herkesin çok iyi bildiği bir konu var: Devlette sürekli olan tek unsur hizmettir. Bireyler değişir, fizikî yapılar değişir; ama, hizmet süreklidir, devlet süreklidir. Şunu ifade etmek isterim ki, geçmişte hizmetin bu boyutlarda olumsuz olmasına vesile olan, o süreç içerisinde görev alan sorumluların birinci derecede bu işten sorumlu tutulması gerektiğinin altını çizmek istiyorum. Neden mi; çünkü, o günkü bu sıkıntıları, bu tabloları yaratan insanların, daha sonra onların yerine yükümlülük taşıyan insanlarla ne hallere geldiğini, ne güzellikler yaşandığını, bankanın banka olma onurunu nasıl taşıdığını, biraz sonra, yine size aktarmaya çalışacağım.

Peki, bu yükümlülüğü taşıyan insanlar, niçin bu sıkıntılara neden oldular? Bir kere şunu ifade etmek gerekir ki, bu süreç içerisinde ödenen büyük miktardaki borç, sıkıntıların nedeni olan önemli faktörlerden biriydi. 1990-1999 yılları arasında Türkiye Kalkınma Bankası 1 444 000 000 dolar geri borç ödemesi yapmıştır ve bunun da çok önemli bir kısmının 1998 yılında olduğunu belirtmek istiyorum. Borcun yüzde 85'i ödenmiştir, borcun yüzde 15'i, 211 milyon dolar da, 2003 yılına kadar ödeme programına alınmıştır. Bütün bu olumsuzluklara, sıkıntılara rağmen, 55 inci hükümet döneminden sonraki süreç içerisindeki sağlıklı tespitler ve üretilen çözüm önerileriyle, gerek içeride gerek dışarıda kredibilitesi bozulmayan çok az sayıdaki bankadan biri olma onurunu Kalkınma Bankası yaşamıştır, yaşamaya devam etmektedir.

Önemli sorunlardan bir tanesinin, herkesin gündeminde, Türkiye'nin gündeminde olan kredilerin geri dönüş rasyosundaki düşüklük olduğunu biliyorsunuz. Özellikle turizm kredilerinde, bu önemli ölçüde yaşandı. Bu sıkıntıların oluşmasında, bunun önemli katkısı olduğunu biliyorsunuz. Döviz riski ve yönetimindeki yanlışlıklar, bu sıkıntıların yaşanmasına neden olan bir diğer önemli faktör oldu. TYT Bank, Marmarabank ve Impexbankta, maalesef, batırılan paralar, bu sıkıntılı tablonun oluşmasına katkı sağlayan diğer unsurlar olarak karşımızdadır.

Türkiye Kalkınma Bankasının faaliyetlerinde etken olan en önemli enstrümanları kredilerdir. İşte, bu kredilerin, bugüne kadar kullanılan kredilerin yüzde 44'ünün sanayi, yüzde 56'sının turizm sektöründe olduğunu ifade etmek istiyorum.

Bir diğer noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Sanayi sektöründeki kredilerin genelde yerinde kullanılmış olmasına karşın, turizm sektöründe kullanılan kredilerin geri dönüş rasyosundaki düşüklükten anlaşılıyor ki, büyük bir ölçüde amacına ulaşmadı demek mümkündür. Ne yazık ki, takipteki kredilerin yüzde 77'sinin canlı, yüzde 23'ünün kanunî takip konumunda olduğunu ve kanunî takip konumunda olan kredilerin yüzde 73'ünün ise turizm sektöründeki krediler olduğunu belirtmek istiyorum.

Kredilerden söz açılmışken, çok defa tekrarlanan ve yanlış yorumlanan bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum. Kredilerin dağılımındaki uygunsuzluğa dikkati çekenler var. Bu uygunsuzluğa neden olan temel nedenin, özellikle azgelişmiş bölge olarak kabul edilen Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde kullanılan kredilerin amacına uygun kullanılmadığı, geri dönmeyen krediler olduğu konusunda söylemler var. Bunların doğru olmadığını rakamlarla size arz edeceğim.

Bakın, kredilerin bölgesel dağılımı dikkate alındığında, yüzde 42,7 oranında kredinin Akdeniz Bölgesine yayıldığını görüyoruz. Bu krediler, Ege Bölgesinde yüzde 20,5, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yüzde 13, Doğu Anadolu Bölgesinde yüzde 8,6, İç Anadolu Bölgesinde yüzde 11 ve Karadeniz Bölgesinde binde 8 oranında kullandırılmıştır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde kullanılan kredilerin toplamı yüzde 21'e yakındır, az bir rakam gibi görünecektir; ama, o bölgede yatırım yapan tüm bankaların toplam kredilerinden 10 misli yüksek olan bu değerin önemli olduğunun altını bir kez daha çizmek istiyorum ve batık kredi riskini de huzurunuza taşımak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, toparlayın lütfen.

MEHMET SALİH YILDIRIM (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Akdeniz Bölgesinde batık kredi riskinin yüzde 41 olmasına karşın, Ege Bölgesinde bu oran yüzde 37, İç Anadolu Bölgesinde bu oran yüzde 2,6, Doğu Anadolu Bölgesinde bu oran yüzde 6,7 ve Karadeniz Bölgesinde ise bu oran sadece binde 4 civarındadır. Bu bakımdan, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yapılan yatırımların yerini bulmadığına ait savın doğru olmadığının altını çizmek istiyorum.

Kalkınma Bankası, çok kısa süre içerisinde çalışma barışını sağlayarak, sorumluluğunun gereğini yapmaya çalışarak, dar imkânlarını yatırıma dönüştürerek, üretkenliğe dönüştürerek, istihdama dönüştürerek sorumluluğunun gereğini yapmaya çalışmanın uğraşı içerisinde olmuştur ve neler yapmıştır, şunu kısaca arz etmek istiyorum.

Döviz açığı 107 milyon dolardan 14 milyon dolara düşürülmüştür; 66,5 milyon dolar kullanılabilir line krediyi sağlamıştır. Dışarıdan sağlanan kredilerin 1,299 milyar dolar olduğunu ifade etmek istiyorum. Geri ödenen borç miktarının ise, 1,444 milyar dolar; yani, 1 444 000 000 dolar olduğunun altını çizmek istiyorum. Bu süreç içerisinde özelleştirme konusunda sağlanan gelirin de 71,5 milyon dolar olduğunu yine belirtmek istiyorum.

Türkiye Kalkınma Bankasının çok önemli misyonlarından biri, uygun yatırım alanları tespit ederek vatandaşı yanlış yatırımdan, hatalı yatırımdan, ölü yatırımdan döndürebilmektir. Bu nedenle, yükümlülük aldığımız zaman mevcut olan 2 kalkınma odası, 4 merkez şubesini, biz, 7 merkez şube ve 19 kalkınma odasına dönüştürdük. Bu vesileyle, uygun yatırım alanları saptanarak, uygun fizibilite raporları hazırlanarak yöneticilere, üreticilere...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)

BAŞKAN – Sayın Yıldırım, toparlar mısınız efendim... Lütfen...

Buyurun.

MEHMET SALİH YILDIRIM (Devamla) – Türkiye'de en önemli sorun, hepinizin çok iyi bildiği gibi, yatırımların rasyonel kullanılmayışıdır; buna olanak sağlayacak en önemli unsur da, devletin bu konuda öncülük ederek bunlara uygun yatırım alanları tespit etmesi, uygun kredi sağlaması, uygun pazarlama bulabilmesidir. Kaynağı olmayan, teknolojiyi yakalayamayan ve yeterince pazar bulamayan hiçbir tesisi ayakta tutamazsınız. Bunun da en önemli örneği Acil Destek Fonu nedeniyle yapılan yardımlarda ortaya çıkan tablodur. Acil destek yardımında, 1996 yılında çıkarılan Bakanlar Kurulu kararından sonra müracaat eden 516 firmanın 419'u işleme tabi tutulmuş ve bunların proje bedellerinin 130 trilyon lira olduğu görülmüş; bunları ayağa kaldırabilmek için 32,5 trilyon liraya ihtiyaç olduğu görülmüştür. O zamanda yapılan çalışmalarda, 122 firmaya 4,5 trilyon lira tahsis yapılmış, bu yapılan tahsisin 4,3 trilyon lirası hak sahiplerine intikal ettirilmiştir.

Daha sonra, 1999 Mart ayında, Bakanlar Kurulu kararıyla, Acil Destek Fonunda yapılan çalışmalarda, yine, 700 iç firmanın müracaatları kabul edilmiş, bunlardan 90 firmaya 6,9 trilyon lira, Acil Destek Fonu çerçevesi içerisinde, kredi tahsisi yapılmıştır.

Bugün, 1999 yılı için ödenmesi düşünülen 10 trilyon liranın 7,8 trilyon lirası kullanılmış, 2,2 trilyon lira da yıl sonuna kadar kullanılır hale gelecektir. Bu, olması gerekenin tümü değil, yapılması gerekenlerin tümü değil; ancak, 1999 yılında 10, 2000 yılı içerisinde 20 trilyon liranın, Acil Destek Fonu çerçevesi içerisinde, yatırım ve işletme kredisi olarak ilgililere yansıyacağını göreceğiz; görmek istiyorum.

Değerli parlamenterler, konuşmacı arkadaşlarımızın önemli bir kısmının çok değerli tespitleri oldu. Başta sizler olmak üzere, ilgililerin tümünün bu konudan kendisi için çıkaracakları dersler ve mesajların var olduğunun altını çizmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET SALİH YILDIRIM (Devamla) – Muhalefet ve iktidar bu sorumluluğu birlikte paylaşacaktır.

Ben, bu vesileyle, gecikmiş olmakla birlikte, Türkiye Kalkınma Bankasının yasal statüye kavuşturulmasına vesile olacak kanun tasarısının Türkiye Kalkınma Bankasına ve tüm ulusa hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.

Başka söz isteyen?.. Yok.

23 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

24 üncü maddeyi okutuyorum:

Yürürlükten kaldırılan hükümler

MADDE 24. – 27.11.1975 tarihli ve 13 sayılı, 14.11.1983 tarihli ve 165 sayılı, 15.7.1988 tarihli ve 329 sayılı, 12.2.1990 tarihli ve 401 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameler ek ve değişiklikleri ile birlikte yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer.

BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkanım, Mustafa Geçer yerine Ankara Milletvekili Sayın Zeki Çelik konuşacaklar efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Çelik. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

FP GRUBU ADINA MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli üyeler; Türkiye Kalkınma Bankasının kuruluşu hakkında kanun tasarısının 24 üncü maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.

Türkiye Kalkınma Bankasının amacı, Türkiye'nin kalkınması için teşebbüslere -kârlılık ve verimlilik anlayışı içinde- kredi vermek, iştirak etmek suretiyle finansman ve işletme desteği sağlamak, yurtiçi ve yurtdışı tasarrufları kalkınmaya yöneltmek, sermaye piyasasının gelişmesine katkıda bulunmak, yurt içinde ve yurt dışında uluslararası ortak yatırımları finanse etmek ve her türlü kalkınma ve yatırım bankacılığı işlevlerini yerine getirmektir.

Banka, bugüne kadar, bu amaçlar doğrultusunda verimli çalışmalar yapmıştır diyemeyiz. Özellikle turizm sektörüne tahsis ettiği batık kredilerle kamuoyunun gündemini meşgul etmiştir. KİT Komisyonu raporlarına göre, 1996 yılı sonu itibariyle, bankanın takipteki alacaklarının yüzde 80'i turizm sektörüne aittir. Turizm sektöründeki alacaklar, farklı siyasî iktidarlar döneminde iki defa ertelenmiş, yine de tahsilat imkânı sağlanamamıştır. İdarî ve kanunî takipteki borçlu firmalardan 69'u, toplam alacağın yüzde 92'sini oluşturmaktadır. Bu nedenle, Kalkınma Bankası turizm sektörüne kredi tahsis etmekten vazgeçmeli; çünkü, bu teşvikler ne bankaya ne de -hele- ekonomiye hiçbir faydası yoktur. Turizm sektöründeki mevcut yatak kapasitesi zaten yeterlidir; her yıl azalan turist sayısı da bu kapasitenin artırılmasını gerektirmemektedir.

Banka, aslî görevini büyük ölçüde ihmal etmiş, özellikle yurt dışında çalışan işçilerimizin tasarruflarıyla kurulmuş olan fabrikalar çalıştırılamamış ve yatırımlar, maalesef, yarıda kalmıştır. Türkiye Kalkınma Bankası, bugüne kadar, Türkiye'nin kalkınmasından çok siyasetçi-bürokrat-işadamı üçgeninde belli bir zümrenin kalkınmasını sağlamıştır.

Değerli milletvekilleri, hükümet, kanun tasarısının gerekçesinde, 26 il kapsamında yarım kalmış, işletme sermayesi yetersizliğiyle işletmeye geçememiş ve kısmen işletmeye geçmiş olup da yatırımların yeniden ekonomiye kazandırılması amacıyla bankanın aslî görevini yerine getirmesi gayesini gütmekte; fakat, bu kararlar ne derece uygulanabilecek, bunu zaman gösterecek. Hükümetin gerekçesinde bu sürecin üç yılda tamamlanacağı belirtiliyor. Ümit ederiz ve dileriz ki, tamamlanır ve yıllar yılı yapılan hatalar yeniden tekerrür etmez. Bütün bu işler yapılırken, aslî unsurun ve muhatabın insan olduğu kesinlikle unutulmamalıdır. Elimizdeki insan malzemesi, çarçur etmeden, kaynakları israf etmeden yönetmeyi başaramazsa yapacak bir şeyimiz olmaz; işi, ehline vermezseniz, dürüst, namuslu insanlar eliyle yürütmezseniz, yapılan düzenlemeler de sonuç vermez.

Değerli milletvekilleri, başlangıçta Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve milletine hizmet gayesiyle kurulan Türkiye Kalkınma Bankası, kamuoyunda çok kötü bir intiba edinmiş ve kötü bir itibara sahiptir. Geçmiş yönetimlerin hatalarını tabiî bugüne yüklemek de doğru olmaz; ama, geçmişte ülkeyi yöneten zihniyet bugün de yönetime hâkimse -eski tas, eski hamam- değişen bir şey olmaz.

Banka, kendine duyulan güveni yeniden tesis etmelidir. İnsanlara güven duygusu aşılamazsanız, yatırımları da canlandırmanız mümkün olmaz. Bugün, atıl durumda bulunan yatırımların bir an önce ekonomiye katılması için, profesyonel yönetimlere ihtiyaç vardır. Geçmişte bunun tecrübesi yapılmıştır; devletin memurları fabrikaları işletememiş, birtakım siyasî çıkarlarla oluşturulan yönetim kurulları büyük zararlara yol açmıştır. İşletmenin işçilerden oluşan icra heyetlerine devredilmesi de, maalesef, iyi sonuçlar verememiştir. İşletmecilik ayrı bir kabiliyet gerektirmektedir. Milyonlarca doların, markın yatırıldığı fabrikaların profesyonel yöneticiler tarafından özel sektör zihniyetiyle yönetilmesi en akılcı iştir.

Kredi verilirken de çok ketum davranılması gerekmektedir. Bugün, KİT Komisyonu olarak, Hazinenin bu konuyla alakalı çalışmalarını takip ettik; orada da aynı sıkıntılarla karşılaşmaktayız. Burada hassasiyetli bir denetim yapılmalı, hiçbir şey gözden kaçırılmamalıdır. Bilhassa, küçük, orta ölçekli işletmeler ile kalkınmada öncelikli yörelerde kurulan fabrikalara öncelik tanınması çok önemlidir.

15 yılda teröre 100 milyar doların üzerinde para harcayan Türkiye, GAP Projesine 25 yılda 13 milyar dolar harcayabilmiş ki, bu projenin toplam tutarı 32 milyar dolardır.

Kalkınmada öncelikli yörelerde yarım kalmış bu tesislerin işletme sermayesi bekleyen yatırımları bir an önce harekete geçirilmeli ve tahsis edilirken, belli bir yatırım noktasına gelmiş bu küçük, orta ölçekli sanayi kuruluşlarına da öncelik tanınmalıdır.

Türkiye Kalkınma Bankası, kalkınmada öncelikli yöreler dışında yatırım kredisi vermemeye azamî gayreti göstermelidir ve bu konuda, bu işi çok iyi araştırmalıdır.

Kalkınmada öncelikli yöre diye bahsedilirken, burada bir şeyi ifade etmeden geçemeyeceğim. Ankara'nın 24 ilçesi var ve bu ilçelerden yarım milyonun üzerinde nüfusu olan ilçelerimiz; ama, 5-10 bin nüfusa sahip Evren gibi, Ayaş gibi, Güdül gibi, Haymana, Kalecik gibi ilçelerimiz de var. Bu konuda, öncelik noktasında, ilçe bazında bir değerlendirme yapılmasında fayda mülahaza ediyoruz.

Yurt dışında çalışan işçilerimizin tasarruflarını cezbetmek için onlara da geniş güvenceler verilmeli, ortak sermayeleri sigortalanmalı, kâr payları belirtilmelidir. Çok ortaklı kuruluşlarda, ortakların yönetime denetçi olarak katkıda bulunmaları sağlanmalıdır.

Dün, biz, KİT alt komisyonu olarak, Kalkınma Bankası hesaplarını inceliyorduk ve memnuniyetle gördük ki, 1997'de 5,5 trilyon zarar eden Kalkınma Bankası, 1998'de 738 milyar kâra, 1999'da da -6 ay itibariyle- 4,5 trilyon kâra geçmiş. İşte, insan unsuru! Demek ki, dürüst ve rasyonel yönetimlerle işler düzeltilebiliyor. Umarım ki, bütün kuruluşlara Kalkınma Bankasının bugünkü yönetimi örnek olur.

Ben, bu kanunun hayırlı olmasını diliyor; hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Çelik teşekkür ederim.

Başka söz isteyen?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, 24 üncü maddeyi oylarınıza sunmadan evvel bir hususu hatırlatmak istiyorum: Bu tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Sayın milletvekillerinin bu konuda hassasiyetli davranmalarını rica ediyoruz; çünkü, tasarı gelecek haftaya kalabilir.

24 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1. – Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce esas sermayenin 10 000 000 000 000 TL.’den 50 000 000 000 000 TL.’ye artırılması aşamalarında; çıkarılmış ancak ödenmemiş paylara ilişkin olarak, mevcut ortaklara rüçhan hakkının kullanılması teklif edilir, rüçhan haklarından arta kalan paylar ise iptal edilir. Rüçhan hakkı kullanımında, daha önceki sermayenin tam ve nakden ödenmesi koşulu aranmaz.

Bu hakkın kullandırılması sonucunda oluşan ödenmiş sermaye, Bankanın çıkarılmış sermayesi olarak tescil ve ilan edilir.

Bu hakkın kullandırılması, 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu ve diğer ilgili mevzuat hükümlerinde öngörülen süreler dikkate alınarak, Kanunun yürürlük tarihinden itibaren doksan gün içinde gerçekleştirilir.

BAŞKAN – Geçici 1 inci maddenin üzerinde üzerinde söz isteyen?.. Söz talebi yoktur efendim.

Geçici 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarıya yeni geçici madde eklenmesine ilişkin bir önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 155 sıra sayılı tasarıya aşağıdaki metnin geçici 2 nci madde olarak ilavesini arz ve teklif ederiz.

Fikret Uzunhasan Ömer İzgi Beyhan Aslan

Muğla Konya Denizli

Mahmut Erdir A. Ziya Aktaş

Eskişehir İstanbul

"GEÇİCİ MADDE 2.– Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte sosyal güvenlik açısından Sosyal Sigortalar Kanununa tabi olarak çalışan personelin, yürürlük tarihinden itibaren üç ay içerisinde bankaya emeklilik açısından Sosyal Sigortalar Kurumuna bağlılıklarının devam etmesi hususunda yazılı başvuruda bulunmaları halinde, bu kurumla olan ilişkileri devam ettirilir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, çoğunluğumuz hazır olmadığı için. takdire bırakıyoruz

BAŞKAN – Hükümet önergeye katılıyor mu?

DEVLET BAKANI MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) – Katılıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin kabul ettiği önergeyi oylarınıza...

BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN – Ben de olsam isterdim; teşekkür ederim efendim.

Sayın milletvekilleri, 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 16.10

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 16.23

BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Hüseyin ÇELİK (Van), Mehmet AY (Gaziantep)

 

BAŞKAN – 7 nci Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum efendim.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Önergenin oylanması safhasında kalmıştık.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. – 27.11.1975 Tarihli ve 13 Sayılı Devlet Sanayi ve İşçi Yatırım Bankası Kuruluşuna Dair Kanun Hükmünde Kararname, 14.11.1983 Tarihli ve 165 Sayılı Devlet Sanayi ve İşçi Yatırım Bankası A.Ş’nin Kuruluşu Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, 15.7.1988 Tarihli ve 329 Sayılı Devlet Sanayi ve İşçi Yatırım Bankası A.Ş’nin Kuruluşu Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Hükmünde Kararname ile 12.2.1990 Tarihli ve 401 Sayılı Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketinin Kuruluşu Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Devlet Sanayi ve İşçi Yatırım Bankası A.Ş.’nin Kuruluşu Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/21, 1/48, 1/115, 1/155, 1/515) (S.Sayısı: 155) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Şimdi, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

25 inci maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 25. – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Fazilet Partisi Grubu adına, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Niyazi Yanmaz; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 155 sıra sayılı Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketinin kuruluşuyla ilgili kanun tasarısının 25 inci maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

1975 yılında "Devlet Sanayi ve İşçi Yatırım Bankası" unvanıyla kurulan bankanın işlem ve faaliyetleri 1983 yılında çıkarılan kanun hükmünde kararnameyle yeniden düzenlenmiş, 1988 yılında bankanın unvanı "Türkiye Kalkınma Bankası" olarak değiştirilmiştir.

Bankaya, sanayi sektörü yanında, eğitim, sağlık gibi sektörlere finansman desteği sağlama görevi verilmiştir. Ayrıca, 1989 yılında Türkiye Cumhuriyeti Turizm Bankası Anonim Şirketinin Türkiye Kalkınma Bankasına devredilmesi sonucu, bankanın hizmet verdiği alanlara turizm sektörünün de katılması sağlanmıştır.

Ana amacı, halka açık şirketler, işçi şirketleri ve çok ortaklı şirketlerin yatırımlarının finansmanı ile bu şirketlerin kârlı ve verimli bir şekilde faaliyette bulunması, sermaye piyasasının gelişmesine katkıda bulunacak çalışmaların yapılması için yatırım bankacılığı olarak belirlenmiştir.

Millî ekonominin büyüme sürecine devlet desteğiyle katılarak finansman sağlamak amacıyla kurulan banka, kaynak yapısı, organizasyon şekliyle diğer bankalardan farklıdır.

Kalkınma bankacılığı misyonuyla yüklendiği bölgelerarası gelişmişlik farkını azaltıcı, kalkınmada öncelikli yörelerde kalkınmayı ve sanayii tesis edici ve aynı zamanda, yörelerin gelişim gücünü harekete geçirici mahiyette yeni iştiraklerde bulunmak ve bu yörelerde zor durumda bulunan şirketlere destek vererek sermaye piyasalarının gelişmesine katkı ve sanayi mülkiyetinin yaygınlaşması amacı doğrultusunda geniş halk kitlelerine mal etme gayreti içerisinde olması gereken Kalkınma Bankası, KİT mevzuatı dışında yönetilen bir kuruluşumuzdur.

Mevduat kabulünün dışında tüm bankacılık işlemlerini yapan kuruluşumuz, Genel Müdürlük ve taşrada 7 şube müdürlüğünden oluşan bir organizasyon yapısına sahiptir.

Ülkenin kalkınması, sermayenin geniş halk tabanına yayılması gibi ulvî gayelerle kurulan Türkiye Kalkınma Bankası, bugün, yolsuzlukların ve usulsüzlüklerin ayyuka çıktığı, zararı giderek artan bir banka haline getirilmiştir; Teşkilat yapısı birbirinden kopuk, aşırı kademelendirilmiş, çağdaş yönetim ilkelerine aykırı, verimsiz bir çalışma ortamı oluşturulmuştur. Bu istikrarsız yapı, bankanın fonksiyonlarını olumsuz yönde etkilemekte; son yıllarda Türkiye Kalkınma Bankasının küçülen faaliyet hacmine rağmen, sorunlar giderek artmaktadır. Reform adına yapılan birkaç değişiklikle de, yeni sorunların ortaya çıkmasına engel olunamamıştır. Üst düzey ve diğer yönetim kademelerinde yapılan atamaların partizanca ve menfaat ilişkileri sonucu yapılması, bu güzide kuruluşumuzu tükenme noktasına getirmiştir. Bu kirli ilişkiler içerisinde belli bir zümrenin kalkınmasına peşkeş çekilen bankanın 1997 yılı raporuna şöyle bir göz attığımızda, bunu açıkça görmekteyiz.1997 yılında 30 trilyon lira olarak belirtilen sermayenin 14 963 664 000 000 lirası; ancak taahhüt edilmiştir. Bunun da 12 667 332 000 000 lirası Hazinenin payıdır. Yani, ödenmiş sermayenin yüzde 97'7’si Hazineye aittir. Hal böyle olunca, Hazinenin sermaye ödemeleri, bankanın birkısım dış borçlarını Hazinenin üstlenmesi gibi nedenlerle, bankaya nakit para girişi olmamıştır. 1997 yılı zararı bir önceki yıla oranla yüzde 126 oranında artarak, 12 717 729 000 000 lira olmuştur. Görüldüğü üzere, bankanın bütün ödenmiş sermayesi zarara uğratılmıştır.

Bir rant çiftliği haline getirilen Kalkınma Bankası, bugün, özkaynaklarıyla kredi veremeyecek durumdadır. Bankayı zarara uğratan en önemli unsurlardan biri, kullandırdığı kredilerin geri alınamamasıdır.

Bu krediler, kalkınmada öncelikli yörelerde kullandırılıp, yöreler arası kalkınma farkını azaltmak, istihdamı artırmak için kullanılmadı. Bu tahsili geçmiş kredi takip tutarının yüzde 16,8 oranındaki 1 588 000 000 000 lirası sanayi sektörüne ait iken, yüzde 83,2 oranındaki 7 892 000 000 000 lirası turizm sektörüne aittir. Tahsili üç defa ertelenmesine rağmen, hâlâ, kanunî takipte alacak davaları sürmektedir.

Bankayı batırmak için ellerinden geleni ardına koymayan yöneticiler, yurt dışından aldıkları yüksek maliyetli dövizleri başka bankalarda faize yatırdılar. Ana amacı yatırım yapmak olan bir bankanın böyle mantıksız bir şekilde hareket etmesi, büyük bir gaflet ve de ihanettir. Türkiye Kalkınma Bankasının 32,7 milyon doları Impexbank, Marmarabank, TYT Bank'ta batmıştır. Banka sermayesinin üçte birine yaklaşan bu tutar, bankaya büyük bir darbe vurmuştur.

Türkiye Kalkınma Bankasının içler acısı hali, aysbergin su yüzünde görülen kısmıdır. Bankanın, aslî görevi dışında, siyasî kayırmaların, imtiyazların, ikili menfaat ilişkilerinin, devletten sağlanan ucuz kredilerin merkezi haline gelmesi, ülkemiz için bir kayıptır.

Bankanın alacaklarıyla ilgili takipteki davalara baktığımızda, ülkenin kaynaklarının kimlere peşkeş çekildiği açıkça ortadadır. Kanunî takipteki alacaklarının faizsiz tutarlarının toplamının yüzde 45,5'inin 5 firmaya ait olması, rant aktarımının en çarpıcı örneğidir. Kalkınmayı tüm ülkeye yaymak ana gayesi olan bankayı, bir arpalık olmaktan, siyasî pazarlıklar çiftliği olmaktan kurtarmanın zamanı gelmiştir ve hatta geçmektedir. Nereye el atarsanız atın, altından pis kokular yükselmektedir. Bu gidişe dur demenin zamanı gelmiştir.

Türkiye Kalkınma Bankası arpalık olmaktan çıkarılarak aslî görevini icra edecek konuma getirilmelidir. İtibarını yeniden kazanmalı, kamuoyunda güven tazelemelidir. Bu nedenle, öncelikle bütçesini denkleştirmeli ve halka açık, şeffaf bir yönetim sergilenmelidir. Yeniden ülkenin gerçek anlamda kalkınması ve ihyası için, ciddî ve samimî bir şekilde çalışmalarına devam etmelidir.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yanmaz.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

26 ncı maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 26.– Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Niyazi Yanmaz; buyurun efendim.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Grup başkanvekillerinden, dışarıdaki arkadaşların buraya çağrılmasını rica ediyorum.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, zile basarsanız sayın milletvekilleri gelirler.

FP GRUBU ADINA MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 155 sıra sayılı Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketinin Kuruluşu Hakkında Kanun Tasarısının 26 ncı maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yirmibeş yıla yakın bir zamandır kurulmuş olan DESİYAB, bilahara Kalkınma Bankası olmuş, Türkiye Kalkınma Bankası, uzun yıllar kanun hükmünde kararnamelerle yönetilmiştir. Bugün, hukukî altyapısının tamamlanarak yasasının çıkarılması gecikmiş bir hadisedir.

Geçtiğimiz yasama yılında, Meclisimiz, Bankalar Kanununu çıkardı. Bize göre bu kanun, bankacılığımız açısından temel bir kanundu; ancak, çıkarılan bu kanunun, bankacılık sektörünün sorunlarını çözemeyeceği noktasındaki endişelerimiz ve iddialarımız devam etmektedir. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Üst Kuruluna yapılacak atamalarla ilgili süre dolmuş olmasına rağmen, maalesef, bu kurula üye atanmamıştır.

Basınımıza yansıdığı kadarıyla, bankacılık sektörü üzerine araştırma kurumlarının yaptığı araştırmalarda, bankacılık sektörümüzün tehlike sinyalleri verdiğini görmekteyiz; yüzde 43 olan kredi kullandırma oranının bir sene içinde yüzde 33'e düşmesi çok vahim bir hadisedir. Tehlikenin bir diğer boyutu, batık ve problemli kredilerin miktarının yaklaşık 100 trilyondan 1,7 katrilyona yükselmesidir. Kamu bankalarında, mevcut krediler içinde problemli kredilerin oranı yüzde 15'ler civarındadır; Kalkınma Bankasında bu oran, mevcut krediler içinde yüzde 22 civarındadır; kamu bankaları ortalamasının da üzerindedir.

Türkiye Kalkınma Bankası, DESİYAB olarak kurulduğu zaman, işçi şirketlerine, çok ortaklı şirketlere, halka açık şirketlere destek olmak, öncülük etmek ve onların bulabileceği sermaye ve finansman problemlerini çözmek amacıyla kurulmuş -doğru amaçla kurulmuş- bir bankaydı. Türkiye'nin kapalı ekonomi döneminde, gerçekten, bu tür şirketlerle rekabeti açmak, sermayeyi tabana yaymak adına, o zaman DESİYAB olarak Kalkınma Bankasının kuruluşuna karar verenleri, şükran ve takdirle anmak istiyorum; ancak, aradan geçen zaman içinde, Türkiye, 1980'li yıllardan sonra, ithal ikameci politikaları terk ederek, piyasa ekonomisine geçmiştir.

Türkiye'de, banka sayısı hızla artmaktadır. Daralan ve küçülen bir ekonomide, kalkınma ve yatırım bankalarının da yapabilecekleri işler son derece kısıtlı ve de sınırlıdır. 1995'te, 1996'da ve de 1997'de, yıllık ortalama yüzde 7,7, -yüzde 8 civarında büyüyen bir ekonomi, 1998'de, uygulanan makro ekonomik politikaların değiştirilmesiyle, yüzde 2 büyümeye gerilemiştir. Maalesef, bu yılın ilk dokuz ayında, Türkiye'nin büyümesi negatiftir.

Türkiye Kalkınma Bankası, geçmişte, özellikle Turizm Bankasının risklerini aldıktan sonra, yaptığı önemli hizmetlerle, Türkiye ekonomisine, sanayiine ve turizm sektörüne önemli katkıda bulunmuştur; ancak, plasmanlarının, 1995 yıl sonu itibariyle, önemli bir bölümünün problemli kredi haline gelmiş olması likidite sorununu ve sadece Hazinenin sermayeye iştirak eder olması da sermaye sorununu açığa çıkarmıştır.

Kalkınma Bankası, kâr üreten, yatırımlara önayak olan bir banka olmaktan çıkıp, kendi sorunlarıyla boğuşan, Türk ekonomisine katkı sağlamak yerine, kur farkları zararlarıyla boğuşan bir banka haline getirilmiştir.

Bugün, Türk bankacılık sistemi, önemli bir şekilde, gerçek bankacılık faaliyetleri yerine, en büyük borçlu olan ve en büyük alıcısı olan Hazineye borç vererek kâr üretmektedir. Bu durumun, her geçen gün, ekonomimizde, çok bariz menfi tesirleri görülmektedir. Önemli olan, üretmek, satmak, ihracat yapmak, istihdam yaratmak, bundan elde edilen gelirlerin vergisiyle ekonomiyi büyütmek ve bütçe açıklarını kapatmaktır.

Kalkınma Bankası, geçmişte çok önemli roller üstlenmiştir; ancak, özel sektöre ilişkin kalkınma ve yatırım bankalarının yeterinden fazla olması nedeniyle, Türkiye Kalkınma Bankasının halka açık bölümünün artırılarak, ilgili sektörlerin de katılımıyla, çok ortaklı özelleşmiş yatırım bankası haline dönüştürülmesi gerekir.

Turizm sektöründe, bu yıl, çok zor ve kötü bir dönem geçirdik. Bu durum, turizm kredilerinde geri dönüş oranının azalması, Kalkınma Bankasının riskli ve sorunlu kredilerinin artması anlamına da gelmektedir.

Evet, Kalkınma Bankasının kanun hükmünde kararnamelerle gelen bu hukuksal boşluğu elbette giderilmelidir. Biz, Fazilet Partisi olarak, buna, prensipte evet diyoruz. Kalkınma Bankası bu hukuksal belirsizlikten kurtulmalıdır; ancak, bugün, Kalkınma Bankasına koyacağımız sermayenin, turizm kredilerinin bu hale gelmesinden sonra, seneye dahi yetmeyeceği bugünden belli olmaktadır.

Basını şöyle bir taradığımızda, Türkiye Kalkınma Bankasının, geçmişte ne kadar ehil (!) ellerde olduğuna ve kaynaklarının hoyratça ve hovardaca kullanıldığına şahit oluyoruz. Geçmişte, bu bankanın 81 milyon doları, Brezilya'da, yirmi yıl vadeli yüzde 5 faizli tahvile yatırılmıştır.

Türkiye Kalkınma Bankasının yeniden ihya edilmesi ve bu bankanın yeniden ülkeye ve millete hizmetinin sağlanması için yapılması gerekenler kanımca şunlardır: Kredi verirken çok hassas davranılmalı ve en ince ayrıntılarına kadar denetim yapılmalıdır. Türkiye Kalkınma Bankası, bu ülkeye gerçekten hizmet etmek isteyenlere kredi tahsis etmelidir. Turizm sektörüne kredi teşvikinden tamamen vazgeçilmelidir; çünkü, bu teşviklerin, ne bankaya ne de reel ekonomiye yüksek kâr sağladığı, bugüne kadar görülmemiştir. Doğu ve güneydoğunun kalkınması için,,, somut ve bölge insanına doğrudan fayda sağlayacak yatırımlar teşvik edilmelidir. Son yıllarda gerek artan ve gerekse değer kazanan özel eğitim ve sağlık yatırımları da, Türkiye Kalkınma Bankası tarafından, yine işletme sermayesi yönünden kredilendirilmelidir. Türkiye'nin eğitim öğretim yatırımlarına ayırdığı para, bu alandaki büyümenin hızına hiçbir zaman yetişemeyecektir. Bu nedenle, Türkiye Kalkınma Bankası...

BAŞKAN – Sayın Yanmaz, bir dakika...

Sayın milletvekilleri, uğultu var salonda...

İLHAN AKÜZÜM (Kars) – Sayın Başkan, uğultu var da; gereksiz konuşuyor...

BAŞKAN – Susmuyorsunuz efendim...

İLHAN AKÜZÜM (Kars) – Sayın Başkan, "Bakanlar Kurulu yürütür" maddesinde bu kadar konuşulmaz ki!..

BAŞKAN –Yürürlük maddddesi de olsa, sayın hatip konuşuyor efendim; dinleyeceğiz.

Buyurun efendim.

MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Devamla) – Türkiye Kalkınma Bankası, sosyal ve kültürel kalkınmanın da arkasında olmalıdır diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yanmaz.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Oğuz Tezmen; buyurun efendim.

DYP GRUBU ADINA OĞUZ TEZMEN (Bursa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; aslında, yürütme maddeleri çok ciddiye alınmayan maddeler olmakla birlikte, uygulamayı içerdikleri ve uygulama sorumluluğunu belirledikleri için, belki çok daha önemli maddeler; çünkü, biz, ülkede kanunları çıkarıyoruz; ancak, uygulamaya gelindiği zaman çok farklı sonuçlar ortaya çıkabiliyor, kuruluş ya da Meclise sunuluş amaçlarının çok ötesine geçilebiliyor. O nedenle, yürütme maddeleri, çok önemli maddeler, şeklinden çok içeriği, anlamı çok önemli.

Şu anda görüşmekte olduğumuz Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketinin kuruluşuna ilişkin kanun hükmünde kararnameyi yasalaştırmış olmak çok önemli bir aşama; çünkü, Anayasanın 91 ve İçtüzüğün 90 ıncı maddelerine aykırı olarak, kanun hükmünde kararnameleri yasalaştırmadan onlarda değişiklik yapıyoruz; aslında, açıkça, Anayasa ve İçtüzük ihlali yapılıyor ve özellikle kadro ihdasına ilişkin konularda bu hata yapılıyor. Burada bu hatadan dönülmesi önemli bir konu.

Benim esas gelmek istediğim konu, daha çok, Türkiye'de bankacılık sektörünün yeni baştan ele alınması gerektiği konusudur. Gerçekten de, Türkiye özelleştirmeyi konuşuyor; burada, muhalefetle iktidarıyla, Anayasada değişiklik yaptık, özelleştirmeyi hızlandırmak için Anayasayada gerekli değişiklikleri yaparak yeni bir ortamın oluşturulmasını sağladık; ama, her koalisyon görüşmelerinde, hükümet programlarında, devletin elindeki bankaların özel sektöre devredileceğine, özelleştirileceğine ilişkin hükümler olmasına rağmen, bu konuda hiçbir uygulama yapılmıyor. Uygulama yapılmayınca ne oluyor? Finansın kaynak dağılımları, ekonomideki kaynak dağılımları, olması gereken yönde değil, siyasî tercihlere göre belirleniyor. Kaynakların tahsisi siyasî tercihlere göre belirlendiği zaman, benden önceki konuşmacıların da belirttiği gibi, ciddî batık kredilerle karşı karşıya kalınıyor.

Turizm sektöründe, sanayi sektöründe geri dönmeyen ciddî krediler var; çünkü bunlar, aslında, olmaması gereken, verilmemesi gereken kredilerdir; bunlar, ihtiyacın üzerinde şişirilerek alınmış kredilerdir, harcama gösterilerek alınmış kaynaklardır. O kaynaklar, alınanlar tarafından, ilgili sektörün dışında, çok farklı alanlarda değerlendirilmiştir; ödeme zamanı gelince ödenmemiştir ve arkasından gidilmesi de çeşitli siyasî mülahazalarla engellenmiştir. O zaman, yapılması gereken, bu kuruluşun bir an önce özelleştirilmesidir.

Aslında, devletin elindeki bütün bankaların derhal özelleştirilmesi, Türkiye'de sağlıklı bir piyasa ekonomisinin oluşması ve ahbap-çavuş kapitalizminden kurtulmanın tek yoludur. Bunu yapmadığımız zaman ne oluyor? Gelen siyasî iktidarlar, kendi yakınlarına kredilerin yönlendirilmesini sağlıyorlar ve bunun sonucunda da sektör dağılıyor. Esas ihtiyacı olan kişiler, firmalar kaynak sıkıntısı içindeyken, bakıyorsunuz, siyasî iktidara yakın başka alanlardaki kişiler, hak etmedikleri kaynakları alıyorlar; bunlar da geriye dönmüyor; çünkü, kaynağın alınmasında ciddî iç hesaplamalar, farklı düşünceler yer alıyor. Bakıyorsunuz, bunlar da ekonomide ciddî çarpıklıklara yol açıyor. Kaynak sıkıntısı içinde olan bir ülkede, bankacılık sektörünün ciddî bir şekilde ele alınması lazım.

Bankacılık Kurulunu kurduk; yürütülmesi orada da Bakanlar Kuruluna verildi; Bankalar Yasası çıktı, o yasayla da Bakanlar Kuruluna ciddî sorumluluk verildi; ama, bakıyorsunuz ki, Türkiye'nin en sıkıntılı sektöründe, 10 milyar doların üzerinde geri dönmeyen kredinin olduğu söylenen sektörde bu işleri düzene sokacak Bankalar Kurulu henüz oluşturulmamış durumda. Peki, biz bunu reform diye iddia ettik, dünyaya ilan ettik; kuramıyoruz... Demek ki, kanun çıkarmak yeterli değil, bu kanunun doğru dürüst uygulanması lazım; uygulanmasının ötesinde, sektörün çok ciddî biçimde yeniden düzene sokulması lazım. Artık, dünyada serbest piyasa ekonomisi içinde olan ülkelerde devletin bankaları olmaz, devletin bankacılık sistemini yönlendirmesi olur; teşvik kredileriyle özel teşvik metotlarını, mevcut bankacılık sistemi içine monte ederek uygulamaya sokabilirsiniz.

Onun için, diyorum ki, aslında bu olayı bir an önce gündeme getirerek, Türkiye'de bankacılık sektörünün derhal özelleştirilmesi için gerekli çalışmaların başlatılması lazım. Aksi takdirde, devamlı olarak, gelir konuşuruz, deriz ki, krediler batıyor, işte, şu sektörün teşvik edilmesi lazım, şunun şöyle yapılması lazım... Sonunda ne teşvik oluyor ne de krediler geri dönüyor; olan, devletin ya da toplumun kaynaklarına oluyor.

Konuşmamı daha fazla uzatmak istemiyorum; hepinize teşekkür eder, saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tezmen.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

Tasarının tümü üzerinde oylamaya geçmeden evvel, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, bir sayın milletvekilimiz, oyunun rengini belli etmek için söz istemiştir.

Buyurun Sayın Karakoyunlu.

Lehte mi, aleyhte mi efendim?

YILMAZ KARAKOYUNLU (İstanbul) – Üzerinde mütalaa edeceğim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Süreniz 3 dakika efendim.

YILMAZ KARAKOYUNLU (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; bu yeni yapılmış haliyle, Meclisimizin kürsüsüne her çıktığımda, saat konusunu gündeme getireceğimi söylemiştim. Başkanımız Sayın Yıldırım Akbulut, bizzat yönettiği bir celsede "bu işi hallediyoruz; karşıya, hitap edenlerin görüp sürelerini ayarlayabilecekleri bir saati astıracağız" demişlerdi; epey uzun bir zaman geçti. Bu arada, bugünkü celsemizi yöneten Sayın Başkanımız, kısa bir çözüm olmak üzere buraya bir saat koyduruyordu; fakat, anlaşılıyor ki, Başkanlık Divanının egoizmini yenmek mümkün değil, üç beş celsedir, Sayın Sökmenoğlu da saati buraya koydurmaktan vazgeçti.

BAŞKAN – Saatiniz burada efendim, saatiniz burada duruyor.

YILMAZ KARAKOYUNLU (Devamla) – Dolayısıyla, biz zamanı göremiyoruz.

Şimdi, bir çare üretilmesi açısından bir teklifim var; buraya bir pertavsız konsa, zaman zaman kaldırır bakar, buradan, ne kadar vaktimiz kaldığını öğrenme imkânını buluruz.

Değerli arkadaşlarım, söz almamın gerekçesi şu: Bugün tartıştığımız ve kanunlaştırma aşamasına geldiğimiz tasarının gerekçesini okudum; gerekçesi yarım sayfalık bir şey...

(Divanda bulunan saat kürsüye konuldu)

YILMAZ KARAKOYUNLU (Devamla) – Sayın Başkanım, 5 dakikalık süremi şimdi başlatıyorsunuz herhalde; lütufkârlığınızın bir örneği diye kabul ettim.

Değerli arkadaşlar, bugün yasalaştıracağımız tasarıyla ilgili hazırlanmış olan gerekçeyi okudum; şöyle düşündüm: Yani, bu kadar fevkalade ehemmiyeti haiz olduğunu söylediğimiz, her vesileyle kürsüye çıktığımızda, üzerinde, olanca arzularımız veya asabiyetimizle görüşlerimizi belli ettiğimiz bir kanunu, nasıl oluyor da, dört satırlık, beş satırlık bir genel gerekçeyle takdim edebiliyoruz! Bu kanunun neresinde bir hüküm ihtilafına düşsek ve tefsir ihtiyacında bulunsak, bu dört satırlık gerekçenin hangi kelimesinden ne mana çıkarabiliriz?! Türkiye'nin geleceğine ilişkin olarak önemli müesseseleri tesis ettiğimiz kanunlarda, haklar, özgürlükler, mesuliyetler, sahipler, makamlar, unvanlar, bu kadar ciddî tariflerin içerdiği şeyi, dört satırlık bir gerekçeyle, yarım sayfalık bir gerekçeyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin huzuruna arz etmeyi uygun bir mekanizma olarak görmemiz mümkün müdür?!

Kürsüye çıkmış olup da, maddeler üzerinde en hazırlıklı olarak gelen grubumuz, Fazilet Partisi Grubuydu; bütün arkadaşlarımız, her maddede kürsüye çıktılar, görüşlerini belirttiler; hatta yürürlük maddesinde, hatta sorumluluk, yürütme maddesinde. Bu kadar dikkatle yapılmış olan bir eleştiri sistematiğinin gerisinde, gerekçenin taşıdığı öneme işaret etmek noktası hiç hatırımıza gelmedi mi?! Bundan sonra, tekrar, Meclisimiz, fevkalade önemli meselelerde yeni kanunların derpiş edilmesine esas olacak şekilde hazırlıklarını yürütecek ve buraya getirecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlar mısınız efendim.

YILMAZ KARAKOYUNLU (Devamla) – Bundan sonra, hiç olmazsa, Türkiye Büyük Millet Meclisine böyle kanun tasarıları sunulduğunda, gerekçeleri, kanunla ilgili bütün meseleleri ortalığa kavuşturabilecek açıklıkta, netlikte ve değerde olmalıdır. Aksi halde, bizi bu kanunların üzerinde yeteri kadar tartışmadan mahrum etmeye yönelik bir zımnî mütalaa olduğunu ve hedef alındığını söyleyeceğim.

Bu itibarla, bu kanunun üzerinde bana söz hakkı tanıyan İçtüzük maddesi gereği, görüşümü, oyumu belirtmek zorundayım; kürsüye çıktım; lütfettiler, Sayın Başkan bana söz verdiler; oyumu belli edeceğim; ama, bundan sonra böyle bir gerekçeyle geldiğinizde, bu kadar basit bir gerekçeyle, bu kadar ehemmiyeti haiz bir kanun tasarısını sunduğunuzda, hem hükümet adına bu konuda görüşlerini belli etmekten sorumlu bakanımızın hem de meseleyi tartışıp detaylandırılmış ve Meclis huzuruna sunmak sorumluluğunu yüklenmiş olan komisyonumuzun üye ve başkanlarının, hiç olmazsa, açıkça bize izahat vermeleri gerektiğine inanıyorum.

Oyumu, memlekete hayırlı olması istikametinde kullanacağım, müspet oy vereceğim.

Bana söz verdiği için, Sayın Başkana da teşekkürlerimi arz ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Ben teşekkür ederim Sayın Karakoyunlu.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın, elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

Oylama için 5 dakika süre vereceğim.

Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulularını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa sunmalarını rica ediyorum.

Oylamayı başlatıyorum efendim.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketinin Kuruluşu Hakkında Kanun Tasarısının açıkoylama neticesini arz ediyorum:

Kullanılan oy sayısı : 210.

Kabul : 207.

Ret :. 1.

Çekimser : 2.

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olsun efendim. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

2 – Bursa Milletvekilleri Ali Rahmi Beyreli ile Hayati Korkmaz’ın Türkiye Akreditasyon Konseyi Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji komisyonları raporları (2/91) (S.Sayısı: 123)

BAŞKAN – Sayın Millevekilleri, Bursa Milletvekilleri Ali Rahmi Beyreli ile Hayati Korkmaz'ın, Türkiye Akreditasyon Konseyi Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler...Kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Dönen; buyurun efendim.

Süreniz 10 dakika.

DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Akreditasyon Konseyi Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına hepinizi selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, yeni bir yüzyıla girerken, uluslararası ticaretin yaygınlaşması, yeni düzenlemeleri de beraberinde getirmektedir. Bilindiği gibi, GATT Anlaşması ve Avrupa Topluluğuyla yaptığımız Gümrük Birliği Anlaşmasıyla, Türkiye iki uluslararası ticarî organizasyona dahil olmuştur. Tamamen serbest rekabet ortamına dayanan bu iki anlaşmayla, gümrük duvarları kademeli olarak kalkmakta, yerini, belirli hukuksal önlemler ile teknik denetim ve üreticinin belirli bir kaliteyi sağlaması yükümlülükleri almaktadır. Hukuksal düzenlemeler, patent, telif, tüketiciyi koruma, serbest rekabeti teşvik, antikartel gibi yasaları içermekte ve genel olarak ticarî ahlak ile ilgili yapıyı oluşturmaktadır. Bu yasaların birçoğu, geçmişte, tarafımızca çıkarılmış ve uygulamaya konulmuştur.

Küreselleşen ticaretin organizasyonu için, sadece yasal düzenlemeler yeterli olmamakta, bunun yanı sıra teknik düzenlemeler de gerekmektedir. Bununla hedeflenen ise, her ülkenin üretim, hizmet ve ticaret sektörlerinin otokontrol mekanizmalarıyla uluslararası sisteme uygunluğunun tescil edilmesidir. Bu düzenlemeler, aynı zamanda teknik engellerin kaldırılması için de son derece gerekli ve önemlidir.

Ancak, her çeşit uygunluğun onaylanması, organize bir belgelendirme sistemini gerektirmektedir. Böylece, çeşitli unsurların, yayınların, standart, direktif, yönetmelik veya diğer kurallara uygunluğu, belgelendirme kuruluşlarınca incelenip onaylanır. Bu nedenle, ticarette ve üretime konu olan her türlü belgelendirme faaliyetlerinde bulunan kuruluşların yetkilendirilmeleri veya bir başka deyişle, akredite edilmeleri gerekmektedir. Doğal olarak, böyle bir sistemin oluşması gereği, akreditasyon yöntemleri ve kurumlarına çok büyük önem kazanmaktadır.

Gerek GATT gerekse gümrük birliği anlaşmaları, Türkiye'de de uluslararası nitelikte, teknik olarak yeterli, özerk ve kanunla kurulmuş bir akreditasyon sisteminin varlığını gerekli kılmaktadır.

(1) 123 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Bu sistem, ya çeşitli akreditasyon unsurlarından meydana gelir ya da Batı Avrupa ülkelerinin üzerinde çalıştıkları ve bazılarının da kurdukları gibi, her türlü akreditasyondan sorumlu tek bir akreditasyon konseyinden oluşur.

Ben, burada "konsey" sözünü kullanıyorum; ama, Komisyonumuz, bunu "kurum" olarak değiştirmiş; bunu, çok önemli bir ayrıntı kabul etmiyorum.

Böyle bir konseyin varlığı, bir yandan Türkiye'yi muhtemel bir teknik engellemeye karşı koruyacak, diğer yandan da organize bir akreditasyon sistemini kurmamış ülkelere karşı gerektiğinde teknik engellemelerde bulunabilecektir.

Ayrıca, bu sistem, 6 Mart 1995 tarihinde imzalanan 1/95 sayılı Türkiye Avrupa Birliği Ortaklık Konseyi Kararınca da zorunludur. Doğal olarak, kurulacak sistemin, uluslararası standartlara ve uygulamalara uygun olarak oluşması gerekmektedir. Akreditasyon konseylerinin faaliyetlerini düzenleyen ve konseyin uluslararası sisteme uyumlu olabilmesi için sağlanması gereken unsurlar, Avrupa'da EN 45003, EN 45010 ve dünyada ISO Guide 58 olarak bilinen düzenlemelerle belirlenmiştir. Burada, vurgulanmak istenen, bütün dünyanın kabul ettiği kavramlar, tanımlar, düzenlemeler ve uygulamalara göre, TÜRKAK'ın kurulması gereğidir. Aksi takdirde, TÜRKAK'ın uluslararası alanda tanınmasında, Türk ürünlerinin dünya pazarlarında rahatça dolaşmasında ciddî problemlerle karşılaşılacak, hem AB hem de GATT Anlaşmasını imzalayan ülkelerle ciddî sıkıntılar yaşanacaktır.

Akreditasyon, temel olarak laboratuvar, muayene ve belgelendirme olarak üç ana konuda yapılmaktadır. Belgelendirme ise kendi içinde sistem, ürün/hizmet ve personel olarak üç ayrı dala ayrılmaktadır. Muayene konusu bütün dünyada son derece yeni olmasına rağmen, gelecek yüzyılın en önemli akreditasyon konularından biri olmaya adaydır.

Türkiye'de akreditasyon konusundaki çalışmalar 1992 yılında TÜBİTAK Ulusal Metroloji Enstitüsünde başlamış, daha sonra Dış Ticaret Müsteşarlığı ve Sanayi Bakanlığı ve başta İstanbul Sanayi Odası olmak üzere çeşitli kuruluşların katılımıyla devam etmiştir.

Bu konu hakkında önce Başbakanlığın, daha sonra da Dış Ticaret Müsteşarlığının koordinasyonunda hem özel sektör hem de kamu kuruluşlarının katılımıyla 40'tan fazla toplantı yapılmış ve bu toplantılarda onlarca kişi katkıda bulunmuştur. Bu toplantılar sonucunda ortaya çıkan bilgilerle, uluslararası sisteme uygun Türkiye Akreditasyon Konseyi Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi oluşmuş ve Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli ve Hayati Korkmaz arkadaşlarımız tarafından da Türkiye Büyük Millet Meclisine taşınmıştır.

Bu gecikmiş kurumun kurulması için bu çalışmayı gösteren arkadaşlarımıza da huzurunuzda teşekkür ediyorum.

Ancak, kanun teklifinin görüşülmesi gecikince, Dış Ticaret Müsteşarlığı geçici bir yürütme kurulu kurarak, konsey için gerekli olan uygulama dokümanlarını hazırlamak üzere çalışmalara başlamıştır. Bu çalışmalarda, İsveç Akreditasyon Konseyinde görevli olan ve Avrupa adına Amerika Birleşik Devletleri akreditasyon sistemini değerlendiren komisyonda görev alan ve üst düzey bir pozisyonda çalışan bir Türk uzman da yer almıştır. Bu uzman, grubun çalışmalarında, kanun teklifinin, muayene konusunda zayıf kaldığını ve bu kanunun daha kuvvetle vurgulanması gereğini de dile getirmiştir; ancak, bu eksiklik, Plan ve Bütçe ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarınca da giderilememiştir. Buna karşın, kanun teklifi, komisyonlarda ciddî değişikliklere uğramıştır.

Bu değişikliklerin bazıları, kurulacak konseyin teknik yeteneklerine ve uluslararası sisteme kabulüne zarar verecek niteliktedir. Bu değişikliklerden bir tanesi, bütün akreditasyonun belkemiği olan ölçümlerin izlenebilirliğiyle ilgilidir; yani, ölçümleme yapan kuruluşların, uluslararası ölçümleme kuruluşlarınca izlenebilir olması gerekir ki, bunların verdiği belgelerin, uluslararası arenada geçerlilik kazanması sağlansın.

Türkiye'de yapılan ölçümlemelerin uluslararası ölçme merkezi tarafından kabul edilmesini sağlayan sisteme, uzmanlarca izlenebilirlik zinciri adı verilmektedir.

Her ülkede, bu sistemin bir yürütücüsü vardır ve bu kuruluşlar, uluslararası ölçme merkezlerinin koordinasyonunda bir karşılıklı tanınma anlaşmasının parçası olarak, ölçümlerin güvenilirliğini ve uluslararası işlemlerde geçerliliğini sağlamakla yükümlüdürler.

Uluslararası ölçme sisteminin Türkiye adına yürütücüsü olan ve Uluslararası Tanınma Anlaşmasını Türkiye adına imzalamış olan TÜBİTAK bünyesinde kurulan Ulusal Metroloji Enstitüsü, Konseyin Genel Kuruluna bile alınmamıştır. Halbuki, ilk hazırlanan teklifte, Ulusal Metroloji Enstitüsü -gerekçesinde de var- kurulan bu konseyin Genel Kurulunda vardı. Ben, bakanlığım sırasında, metroloji konusunda bu kurumu yetkilendirmiştim ve ondan sonra da bu kurum, Türkiye'de, gerçekten uluslararası geçerliliği olan işlemleri gerçekleştirmişti.

Buna ek olarak, bir ülkede yapılan ölçümlemelerin uluslararası sisteme entegrasyonunu sağlayan izlenebilirlik zinciri ile ilgili bütün ifadeler ve tanımlar da, kanun teklifinden çıkarılmıştır.

Bunun sonucunda, izlenebilirliğin sağlanması gereği ortadan kalktığı gibi "benim yaptığım ölçüm doğru" diyen her kuruluşun akredite edilmesi yolu da açılmış olmaktadır. Yani, uluslararası izlenebilirliğin dışına çıktığınızda, Türkiye'de "benim yaptığım ölçümleme doğru" diyen kuruluşlar akredite eder; yani yetkilendirir ve onların belge vermesini sağlarsanız, sonuçta, onun dünyada hiçbir geçerliliği olmaz; kurduğunuz kurumun da hiçbir işlevi, hiçbir yararı olmaz. Zaten, bugün ISO 9000 gibi veya diğer belgeleri veren TSE bünyesinde kurulmuş kuruluşlar bu işlevi yerine getirmektedir; ama, dünyada tanınmadığı için buna gereksinim duymaktadır. Ya bu yasayı hiç çıkarmayalım ve bu kurumu kurmayalım, bugün olduğu gibi devam edelim -eğer TSE'nin verdiği belgeler uluslararası arenada geçerli ise devam edelim- ya da bunlar geçerli olmadığı için yeni bir kurum kurmamız gerekiyorsa, bunu da uluslararası normlara göre kuralım.

Burada, esas dikkat edilmesi gereken, bunu, her türlü düşünce arenasından dışarıda tutarak, bu kurumu kurmak zorundayız. Eğer, gerçekten biz bu kurumu uluslararası normlara göre kurmazsak, izlenebilirliğini sağlamazsak, bu kurumun da dünyada ve özellikle Avrupa'da akreditasyon kurum ve kuruluşları tarafından kabul edilmesi çok güç olacaktır.

Bütün dünyada uygulanan yapılan ölçümlerin izlenebilir olması şartı aranması, Konseyin yaptığı akreditasyon güvenliğine ciddî bir darbe vuracaktır. Bu nedenle, kanun teklifinde -böylesine önemli bir konu- hem yapılması gerekenler dikkatlice tanınmalı hem de bu sistemin yürütücüsü ve Türkiye adına sorumlusu olan TÜBİTAK Ulusal Metroloji Enstitüsü, Konsey Genel Kurulunda yer almalıdır. Bu konu, kanun teklifinin gerekçeleri arasında da zaten yer almaktadır.

Değerli arkadaşlarım, Konsey yöneticilerinin hangi kuruluşlardan olabileceği kısıtlamasının da katmadeğeri olduğu kanısında değilim. Konsey yönetiminin nasıl olacağı konusunu, günün şartlarına uygun olarak, Konsey Genel Kurulunun karar vermesi gereken bir olay olarak görüyorum. Kanun teklifinde, Konsey adına yapılacak işlerin geçerli olması için gereken şartlar tanımlanmamıştır. Bu konunun da açıklığa kavuşması gerekmektedir.

Yönetmelikleri onaylama yetkisinin, genel kurul yerine yönetim kuruluna verilmesi de kanımca sakıncalıdır; çünkü, yönetim kurulunun kendi özlük haklarını belirleyecek bir kararı kendilerinin vermesi, bence sakıncalıdır; çünkü, yönetim kurulu, kendileriyle ilgili kararı vermemeli, onu genel kurul vermeli diye düşünüyorum.

Genel sekreterin görevleri arasında olması gereken, şirket ve kuruluşlardan gelecek akreditasyon taleplerini ilgili akreditasyon birimlerine gönderme görevini kimin yapacağı yasa teklifinde belli değil. Bu konunun da kanun teklifinde yer alması gerekmektedir. Bir kurum, akredite olmak için, yetkilenmek için başvurduğunda, bu genel sekreter, onu nereye göndereceğini, nereye havale edeceğini bilmeli; bu, yasayla da belirlenmelidir.

Geçici maddelerde, teklif kanunlaştıktan sonra bir yıllık kuruluş dönemi öngörülmekte ve kuruluş çalışmalarını yürütme yetkisi ve görevi de Dış Ticaret Müsteşarlığının koordinasyonunda Türk Standartları Enstitüsüne verilmektedir; ancak, Türk Standartları Enstitüsü, Konsey tarafından akredite edilecek laboratuvar ve belgelendirme hizmetlerini sunmakta ve pazarlamaktadır. Bu konuda, ülkemizde ciddî bir rekabet ortamı doğacaktır.

Bu nedenle, Konseyin kuruluşuna kadar geçecek olan sürede, konseyin görevlerinin ve kuruluş çalışmalarının TSE tarafından yapılması, bir yandan diğer kuruluşlar aleyhine haksız rekabete yol açacak, diğer yandan da konseyin uluslararası sisteme kabulünü zorlaştıracaktır.

Bu nedenle, kuruluş için gerekli sürenin altı ay olarak sınırlandırılması ve yürütmenin sadece Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından yapılması daha uygun olacaktır.

Ayrıca, Konseyin faaliyetleri için gerekli dokümantasyonlar Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından hazırlanmış olup, konseyin altı ay içerisinde faaliyete geçmesi, teknik olarak hiç de zor olan bir konu değildir.

Buna ek olarak, Dış Ticaret Müsteşarlığı, konsey faaliyetlerini yürütmek için bir geçici yönlendirme kurulu oluşturmuş olup, bu kurulda TSE de temsil edilmektedir.

Yukarıda belirtilen nedenlerle, TSE'nin geçici dönemdeki faaliyetleri bizzat yüklenmesi bir yarar sağlamazken, hem TÜRKAK'ın hem de TSE'nin gereksiz yere yıpratılmasına neden olacaktır.

Benzer bir şekilde, yine geçici bir maddeyle, TSE bünyesinde faaliyet gösteren Kalite ve Akreditasyon Millî Konseyi adına teknik hizmet veren personelin TÜRKAK'ta görevlendirilmesi yolu açılmıştır. Bu madde, kanımca sakıncalıdır. Geçici sürede konseyin bir başkanı olmayacaktır. Başkan, ilk genel kurulda seçilecektir. Bu maddeyle, Konsey daha kurulmadan ve asıl yöneticileri belirlenmeden kadrolaşmaya neden olunacaktır. Nasılsa bahsi geçen personel, bu maddeye gerek duyulmadan da başvurmaları halinde ve Konseyin kurallarına uygun oldukları tespit edilmeleri durumunda, Konsey tarafından istihdam edileceklerdir.

Değerli arkadaşlarım, elbette ki Millî Akreditasyon Kurumu çok önemli bir kurumdur; yani, küreselleşen dünyada, Türkiye'nin kurması gereken yeni kurumlar arasındadır. Ancak, bu kurumu, daha baştan, dünyada tanınmayacak koşullarda kurmamak gerekir. Bu kurumun verdiği belgeleri, dünya ticaretinde...

BAŞKAN – Sayın Dönen, sürenizin bitmesine 1,5 dakika kaldı.

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Tamam, bitiriyorum efendim.

Değerli arkadaşlarım, tüm dünya, artık, küreselleşen ticarî organizasyonda, teknik engellemelere takılmamak için, belirli işaretlere itibar etmektedir; yani, kurdukları akreditasyon sistemleriyle, CE belgesi, güvenlik belgesi veya ISO 9000 veya 9001, 9002 veya EN 40000, 45003, 45010 gibi belgeler, işaretler vermektedir. Bunlar ne anlama gelmektedir: ISO belgesi veren kurumlar "bu mal kalitelidir..." Kalitelidir diyen kurumun, uluslararası kurumlar tarafından kabul edilmesi gerekir. Yalnızca kalite yetiyor mu? Yetmez tabiî ki. Bu mal, hangi koşullarda üretildi; onun da belirlenmesi lazım. Yani, malın kalitesi, üretildiği koşullar, üretim sürekliliği gerekmektedir. Yani, satacağınız malı alacak insanlar karşısında, bu sistemi belgelendiren bir organizasyona sahip olmanız gerekir. Bu belgelendirme organizasyonu, işte, şimdi yasayla, kuracağımız Türkiye Akreditasyon Kurumudur. Bu kurumu, bence, her türlü düşünce akımının dışında, tamamen teknik, tamamen bilim adamlarımızın yönlendirmesi doğrultusunda çalışan, dünyada geçerliliği olan bir kurum haline getirmemiz ve yasayı da öyle çıkarmamız gerekir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dönen.

Şimdi, söz sırası, Demokratik Sol Parti Grubu adına, Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli'nin.

Buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA ALİ RAHMİ BEYRELİ (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teklif sahiplerinden biri olduğum Türkiye Akreditasyon Konseyi Kuruluşu Hakkındaki Yasa Teklifinin geneli üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce Yüce Heyetinize saygılarımı sunarım.

Türkiye, 1 Ocak 1996 tarihinden itibaren Avrupa Birliğiyle Gümrük Birliği Anlaşması yapmıştır. Aynı şekilde, GATT ve Dünya Ticaret Örgütüyle yapılan anlaşmalar çerçevesinde, 2001 yılından itibaren geçiş dönemi başlayacak ve 2005'te yürürlüğe girecek olan bir nevi dünya gümrük birliği süreci başlamış olacaktır. Bu nedenle, ülkemizin, diğer ülkelerle yapacağı ticarette uyum ve rekabet açısından teknik mevzuatını geliştirmesi ve uyumlu hale getirerek hayata geçirmesi gerekmektedir. Bu amaçla, bugüne kadar, Türkiye Büyük Millet Meclisinden bazı yasalar çıkmış bulunmaktadır; bazıları da Meclisimizin gündemindedir; görüşmeye başladığımız kanun teklifi de bunlardan birisidir. Dileğim, başta gümrük kanunu olmak üzere, diğer uyum yasalarının da en kısa sürede çıkarılarak hayata geçirilmesidir.

Bilindiği gibi, uluslararası ticaretin yaygınlaşması, son yıllarda, bazı yeni düzenlemeleri de beraberinde getirmiştir. Bu çerçevede, dünyada, gümrük vergileriyle sürdürülmüş olan eski, klasik koruma yöntemlerinden artık vazgeçilmektedir. Buna karşın, korumacılık bağlamında, malın kalitesini gösterme bakımından önem taşıyan "standart" ya da "teknik engel" denilen tarifedışı engeller gündeme gelmektedir.

Bu açıdan bakıldığında, GATT ve Avrupa Birliği anlaşmaları, gümrük birliği anlaşmaları, ülkemize çeşitli olanaklar ve yükümlülükler getiren çok önemli ticarî uygulama alanları açmışlardır. Tamamen serbest rekabet ortamına dayanan bu iki anlaşmayla gümrük duvarlarının kalkması öngörülmüş, ancak, yerine, belirli hukuksal önlemler ile teknik denetim ve üreticinin belirli bir kaliteyi sağlaması yükümlülükleri getirilmiştir. Bu amaca yönelik olarak yapılan hukuksal düzenlemeler, genel olarak ticarî ahlakla ilgili yapıyı oluşturmaktadır. Uluslararası ticaretin organizasyonu için sadece bu tür düzenlemeler yeterli değildir; bunun yanında, teknik düzenlemeler de gereklidir. Hedeflenen, her ülkenin, üretim, hizmet ve ticaret sektörlerinin otokontrol mekanizmaları ile uluslararası sisteme uygunluğunun tescil edilmesidir. İşte, bu şekilde, ticarete ve üretime konu olan belgelendirme sistemleri için akreditasyon yöntemleri ve kurumları büyük önem kazanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, gerek GATT gerekse gümrük birliği anlaşmaları, Türkiye'de de uluslararası nitelikte teknik olarak yeterli, özerk ve kanunla kurulmuş bir akreditasyon sisteminin varlığını gerekli kılmaktadır. Avrupa Birliğine mensup ülkeler, ya bir millî akreditasyon konseyi kurmuşlar ya da mevcut çeşitli akreditasyon unsurlarını birleştirerek merkezî bir konseyin oluşturulmasını sağlamışlardır. Avrupa Birliği ülkeleri de, Avrupa Birliği çerçevesinde tekpazar oluşturduktan sonra, bu pazarda dolaşacak malların kalite, güvenlik, çevre ve insan sağlığı, tüketicinin korunması gibi konularda standardizasyonu sağlamak üzere, 1985 yılından itibaren çalışmalara başlamışlar ve bir akreditasyon sistemi oluşturmuşlardır.

Akreditasyon, basit anlamıyla, belgelendirme demektir. Akreditasyon, şeffaf ve kalitenin yönlendirdiği sertifikasyon pazarının düzgün bir şekilde işlemesi için en önemli yapısal unsurdur. Tek pazarın iyi işleyebilmesi için akreditasyonun da iyi işlemesi gerekir.

Genel olarak Avrupa Birliğinde pazara sürülen ürünle ilgili olarak altı temel akreditasyon aşaması vardır. Tasarım, üretim, üretim testi, satış, tip testi ve onay, denetim, performans testi ve onay. Bu belgelendirme işlemlerinin yanı sıra, son ürünle ilgili laboratuvar testlerinin dışında kalan işlemler için ürün belgelendirmesi ve bu sektörde çalışan kişilerin eğitim ve sınanmasını içeren personel belgelendirmesi de gerekmektedir.

Özetle, her ülkede temel olarak dört tip belgelendirme yapılmaktadır. Birincisi kalibrasyon, analiz ve test hizmeti veren laboratuvarlar; ikincisi, ürün veya hizmet sertifikasyonu veren kuruluşlar; üçüncüsü, sistem belgelendirmesi yapan kuruluşlar ve en nihayet dördüncüsü, eleman belgelendirmesi yapan kuruluşlar. Bu konularda hükümetler, ülkeyi temsille görevli akreditasyon konseyi kuruluşunu oluşturmak ve bunu, Avrupa Birliğine bildirmekle yükümlüdürler. Konseyin bir kanunla oluşması veya Dışişleri Bakanlığının bu kuruluşu resmen bildirmesi yeterli değildir. Mutlaka, Birlik üyesi diğer kuruluşlarca teknik ve idarî denetimden geçmesi gerekmektedir. Bu denetimden beklenenler arasında, akreditasyon konseyinin özerk bir yapıya sahip olması ve askerî ve bilimsel kuruluşlar dahil, ülkenin tamamı için geçerli olması gerekmektedir. Bu çerçevede, ülkelerarası tanınma, hükümetler seviyesinde olmayıp, ülkelerin akreditasyon kuruluşları arasında olmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliği ülkeleri, bu sistem çerçevesinde yayımlanmış ve halen yayımlanmakta olan direktiflerle çeşitli Avrupa Birliği standartları geliştirmişler ve teknik mevzuat uyumlaştırması çalışmasına başlamışlardır. Buna bağlı olarak, 19 sanayi ürün grubuyla ilgili direktifler belirlemişler ve bu grup, halen, Avrupa Birliği sanayi ürünleri toplamının yüzde 60'ını kapsamaktadır. Dolayısıyla, Avrupa Birliğinde halen dolaşımda bulunan sanayi ürünlerinin, bir başka deyişle, bu ülkelerde üretilen ya da Avrupa Birliğine ihraç edilecek sanayi ürünlerinin çoğunluğu Communaute Europeenne, kısaca CE markası olarak isimlendirilen bu sisteme uymak zorundadır.

Avrupa Birliği ülkeleri, bu sistemi, kalite, güvenlik, tüketici haklarının korunması gibi amaçlara yönelik olarak kullanmalarının yanı sıra, aynı zamanda, üçüncü ülkelerden gelecek mallara karşı kendi sanayilerini ve üreticilerini korumak amacıyla bir tarifedışı engel olarak da, bir teknik engel olarak da kullanmaktadırlar.

1996 yılından itibaren Avrupa Birliğiyle girdiğimiz gümrük birliği ilişkisi çerçevesinde, Türk mallarının Avrupa Birliği pazarına girişinde de bu sisteme uyum zorunluluğu vardır. Zaten, Türkiye, 1995 yılında imzaladığı anlaşmayla, beş yıl içinde Avrupa Birliğiyle teknik mevzuat uyumunu gerçekleştirmeyi taahhüt etmiştir. Bu sisteme uyum, Türk mallarının Avrupa Birliği pazarına girişini kolaylaştırmanın, yani, ihracatı artırabilme olanağının yanı sıra, Avrupa Birliği dışı ülkelerden Türkiye'ye yapılan ithalata karşı da bir teknik engel oluşturarak, ithalatın belirli ölçüde sınırlanmasına da yol açabilecektir.

Bu sistem nedir? Bu sistem, ilgili tüm tarafların katılımıyla, devlet güvencesi altında, Avrupa Birliğinde öngörüldüğü gibi, mutlaka ekonomik ve idarî yönden bağımsız ve tarafsız bir şekilde faaliyet gösterecek, tüzelkişiliği haiz bir akreditasyon kuruluşunun oluşturulmasını gerektirmektedir. Kurulacak organın uluslararası alanda kabul görebilmesi için, bağımsız ve tarafsız olmasının yanı sıra, hukukî dayanağının da kuvvetli olması gerekmektedir; yani, bir kanunla oluşturulmalıdır.

İşte bu kanun teklifiyle kurulacak olan TÜRKAK, bu amaca hizmet edecektir. TÜRKAK, ülkemizde faaliyet gösteren çeşitli test, belgelendirme, denetleme ve kalibrasyon kuruluşlarını akredite edecek ve aynı zeminde bir araya gelmelerini sağlayacak, aynı dili konuşmalarını temin edecektir.

Kanun teklifinde konseyin idarî yönden bağımsız ve tarafsız olmasını teminen, genel kurulda bürokrasi dışı çevrelere ağırlık verilmiş; ancak, bunun yanında, gümrük birliği çerçevesinde gerçekleştirilecek olan teknik mevzuat uyumuyla ilgili bakanlıkların ve kamu kurumlarının da bu konseyde yer alarak, konseyin çalışmalarına katkıda bulunmaları amaçlanmıştır. Söz konusu konseyin kurulmasını müteakip, ülkemizde faaliyet gösteren laboratuvarların potansiyelleri doğru değerlendirilecek ve bu laboratuvarlar yüksek kapasiteyle çalışma olanağı bulabileceklerdir.

Ülkemizde TÜRKAK'ın tesis edilmesiyle, bazı sanayi ürünlerinde rekabet içinde olduğumuz Doğu Avrupa ve Bağımsız Devletler Topluluğu ülkeleri karşısında nispî bir üstünlük sağlanabilecektir. Bu ülkeler dünyada kabul gören bu sistemi kavrayıp istenen düzeyde belgelendirme hizmeti gerçekleştirene kadar Türk belgeli ürünler önemli bir avantaj elde ederek, gerek Avrupa Birliği gerekse diğer pazarlarda öncelik yakalayabileceklerdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; halen, sanayici ve ihracatçılarımız, yurtdışı kuruluşlardan belge almak durumunda kalmaktadırlar. Avrupa Birliği ülkelerine yapılacak ihracatta aranan CE belgesini temin için, ihracatçılarımız, her bir ürün belgesi karşılığı binlerce dolar masraf yapmaktalar ve altı ile sekiz ay arası beklemekteler. Bu süre içinde, malın pazardaki değeri kaybolabilmekte, aşırı masraf yaparak katlandıkları bu uygulama, bir de zaman yönünden sorun yaratınca ihracatımız olumsuz etkilenmektedir.

Bu konseyin kuruluşu için, Dünya Bankasıyla 1994 yılında yapılan anlaşma gereği, 100 milyon dolarlık bir proje kredisi kullanılması söz konusu idi; ancak, Türkiye, anlaşma hükümleri gereği konuyla ilgili bağımsız bir yapıyı bir türlü gerçekleştiremediği için, bu kredi, 1997 yılında, Dünya Bankası tarafından askıya alınmıştır; dolayısıyla, bağımsız ve tarafsız bir yapıda oluşturulacak olan TÜRKAK'ın Yüce Meclisimizce kabul edilmesi durumunda askıya alınan bu proje kredisi de kullanılabilecektir.

Değerli milletvekilleri, TÜRKAK'la ilgili bir diğer önemli husus da şudur: Türkiye'de ilk kez bir yasa teklifi, daha parlamentoda kabul görmeden; yani, yasalaşmadan, uygulama yönetmelikleri hazırlanmaya başlamıştır. Şu anda görüşmekte olduğumuz TÜRKAK yasa teklifinin uygulama yönetmeliklerinin tamamına yakını hazırlanmış ve yasanın çıkmasını beklemektedir. Bu, gerek Türk sanayi ve ihracatçılarının gerekse bürokrasimizin, konunun önemini ve gerekliliğini öncelikle kavramış olmalarının bir göstergesidir. İşdünyamız, bu kanunun çıkmasını sabırsızlıkla beklemektedir.

Yüce Heyetinizce kabul edileceğine inandığım bu yasa teklifiyle kurulacak olan Türkiye Akreditasyon Kurumunun ulusumuza güzellik getirmesini diler, Yüce Heyetinize saygılar sunarım. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Beyreli.

Şimdi, söz sırası, Anavatan Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Birkan Erdal'da.

Buyurun Sayın Erdal.

ANAP GRUBU ADINA BİRKAN ERDAL (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Akreditasyon Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, bu kanuna nereden ihtiyaç doğmuştur, bu kanunla ne getirilmek istenmektedir? Görüşmekte olduğumuz kanun teklifi, son derece teknik, çerçevesi, sınırları çok net olarak çizilmiş, öyle uzun uzadıya üzerinde tartışma yapılabilecek bir kanun teklifi değil. Benden önce konuşma yapan arkadaşlarımız, değerli milletvekillerimiz, kanun teklifiyle ilgili, enine boyuna geniş görüşler bildirdiler; dolayısıyla, ben, çok fazla vaktinizi almadan, sadece hafızalarınızı toparlamak amacıyla, çoğu, bilmiş olduğunuz ve biraz önce burada duymuş olduğunuz ifadeleri toparlayarak, resmi netleştirmek istiyorum.

Bu kanuna nereden ihtiyaç doğmuştur dedik; bu kanuna, Türkiye'nin Avrupa Birliğiyle ilişkilerinin başlangıcından itibaren, adım adım yaklaşılmıştır. Türkiye'nin Avrupa Birliğiyle ilişkileri, 31 Temmuz 1959 tarihinde yaptığımız ortak üyelik başvurusuyla başlar. Daha sonra, 1 Aralık 1964 Ankara Antlaşması ve 1 Ocak 1973 Katma Protokolüyle hukukî çerçevesi oluşur. Birlik ile Türkiye arasında 1988 yılından itibaren yoğunlaşarak sürdürülen müzakereler sonucunda da, 6 Mart 1995 tarihinde Türkiye-Avrupa Birliği Ortaklık Konseyi toplantısında gümrük birliği kararı kabul edilir. İşte, 1/95 sayılı 6 Mart 1995 tarihinde imzalanan bu karar gereğince, Türkiye'nin teknik yükümlülükleri gündeme gelir ve bu gündeme gelme, belli bir takvime bağlanır.

Gümrük birliği, özetle, Avrupa Birliği sınırları içerisinde malların serbestçe dolaşabilmesi demektir. Herhangi bir malın Avrupa Birliği sınırları içerisinde serbestçe dolaşabilmesi için de belli özellikleri taşıması gerekmektedir. Bu belli özelliklerin de, belli standardizasyon, ölçüm, kalibraj, test, akreditasyon ve sertifikalandırmayla belgelendirilmesi gerekmektedir.

Türkiye, işte, bu 1/95 sayılı karara imza atarak, beş yıllık süreç içerisinde, kendi mevzuatını Avrupa Birliği mevzuatına uygun hale getireceğini, bu mevzuatın uygulanabilmesi için de gerekli olan teknik altyapıyı kuracağını taahhüt etmiştir. Eğer, bu beş yıllık süreden daha önce bu işlemler gerçekleştirilir ise, Türkiye'nin bu işlemi uygulamış olduğu mallar, Avrupa Birliği sınırları içerisinde serbestçe dolaşacaktır.

Bir malın Avrupa Birliği içerisinde serbestçe dolaşabilmesi, sınırlarda hiçbir işlem görmeden geçmesi, bir başka Avrupa ülkesi içerisine ulaşması, orada, tezgâhta, rafta yerini alması demek olmaktadır. Peki, bu malın biraz önce belirttiğimiz esasları taşıyıp taşımadığı nereden anlaşılacaktır; bu malın üzerinde görmüş olduğunuz büyük harf (C) ve (E) işaretleriyle; Confirmity European. Avrupa onayı demek olan bu işaretleri taşıyan mallar, biraz önce belirtmiş olduğumuz hususları içeren mallar demektir. Bu hususlar neye göre belirlenmektedir? Değerli arkadaşlarımız çeşitli kriterleri saydılar. Bu kriterler, çağımızın insan değerleri olarak, yükselen değerleri diye tespit edilen 3 önemli unsura dayanmaktadır:

1. İnsan güvenliği,

2. İnsan sağlığı,

3. Çevreyle uyum.

Eğer, o mal, bu özellikleri sağlıyor, bu kriterlere uyuyor ise ve taşıdığı özellikleri, tüketicinin doğru bileceği şekilde, tüketiciyi aldatmayan, tüketiciye doğru bilgi verecek şekilde üzerinde bu bilgileri ihtiva ediyor ise, bu mal Confirmity European, yani CE işaretini taşıyabilir demektir. Bu malları, tüm Avrupa Birliği üyesi ülkelerin raflarında rahatlıkla görebileceksiniz.

Peki, bir malın bu özelliği taşıyıp taşımadığını kim, neye göre tespit edecek? Bu yapılması gereken ölçümler, testler, kalibrajlar ve bunların sonunda verilen sertifika ve bu malın üzerine yapıştıralacak olan bu işaret yetkilendirilmiş laboratuvarlar eliyle kullanılacaktır. Bu yetkilendirilmiş laboratuvarlarda da bu ölçümleri yapmaya yeterli alet, ekipman ve test aletlerinin bulunması gerekmektedir; bu aletleri de kullanabilecek niteliğe sahip teknik elemanların bulunması gerekmektedir. Hem ekipmanın hem de teknik personelin niteliklerinin de belli bir merkez tarafından incelenmesi, denetlenmesi ve bu denetimin bu laboratuvarların çalıştığı süre içerisinde canlı olarak tutulması gerekmekte, bunlara birilerinin "sen yetkilisin, tamam, bu yaptığın işaret doğrudur, bu malın üzerine bu CE işaretini doğru olarak verebildin" demesi gerekmektedir; yani, akredite etmesi gerekmektedir.

İşte, bu akreditasyon işlemiyle ilgili olarak bir yetkili kurumun, bir yetkili kurulun oluşturulması gerekmektedir. Türkiye, uzun süredir bu kurulun olmaması sebebiyle -daha önce sayın milletvekillerimizin de belirtmiş olduğu gibi- ihraç mallarında çok ciddî engellemelerle karşılaşmıştır. Bu malların bizde akredite edilmemiş olmaları sebebiyle, bizde akredite edilmiş laboratuvarlar olmaması, bu testlerin bizde yapılmaması sebebiyle Avrupa'daki laboratuvarlara gönderilmesi, o laboratuvarlarda sıra beklemesi, o laboratuvarlarda bu test ve ölçüm işlemlerinden geçmesi sonucunda -biraz önce söylediğim gibi- daha önce de belirtildiği şekilde para ve zaman kaybı olmakta; dolayısıyla, uluslararası ticarette literatüre girmiş olan teknik engeller oluşmaktadır. İşte, bu kurduğumuz Akreditasyon Kurumu ile bu teknik engellerin ortadan kalkması mümkün olacaktır.

Sayın milletvekilleri, buradaki yapıyla -biraz önce ben size fotoğrafı netleştirmek için özet söyleyeceğimi, özet konuşma yapacağımı belirtmiştim- şu oluşmaktadır. Üstte bir akreditasyon kuruluşu, bu akreditasyon kuruluşunun akredite ettiği aşağıda laboratuvarlar, bu laboratuvarlarda testten ve ölçümden geçmiş olan mallar. Bu malların, üzerlerindeki CE işaretiyle birlikte Avrupa Birliği sınırları içerisinde dolaşması, "ehildir" belgesi, yani "Comfirmity European" yani "Avrupa Onayı" belgesi almış, bu laboratuvarlar sayesinde, hem daha ucuz hem daha süratle Avrupa'ya ulaşması mümkün olabilecektir.

Şu anda, bu akreditasyon yetkisine talip olabilecek durumda Türkiye'de neler bulunmaktadır? Türk Akreditasyon Kurumu kurulduğunda "ehildir" belgesi almaya hazır hangi kurumlar vardır? Bunlar, Türk Standartlar Enstitüsünün laboratuvarlarıdır, kamu ve özel sektöre ait 75 adet laboratuvardır, uluslararası alanda faaliyet gösteren 50 gözetim şirketidir; yine, özel sektör ve kamuda faaliyette bulunan 10 adet belgelendirme şirketi vardır. Bu şirketler, bu Akreditasyon Kurumundan "ehildir" belgesini aldıktan sonra, Türk sanayii ve ihracatçıları bu CE belgesini (Comfirmity Europen belgesini) almak için, kalitelerini ispatlamak için yabancı kuruluşlara bağlı olmaktan çıkacaklardır; Türk ihraç ürünlerimize uygulanan teknik engeller aşılacak, Türk malları çok daha kolay alıcı bulabilecektir; Türk ihraç ürünlerinin maliyetleri azalacak, dolayısıyla, ihracat gücümüz artacaktır. Ayrıca, çok önemli bir husus, kalitesiz mal ithalatı engellenecek, Türk tüketicisi de korunacaktır. Dolayısıyla, girmiş olduğumuz dönemde, Avrupa Gümrük Birliğiyle ilgili ilişkilerimizin gelişmiş olduğu bu dönemde, böyle bir teknik ihtiyaç, bizim imzalamış olduğumuz anlaşmalar nedeniyle her ne kadar önümüze konmuş ise de, ben inanıyorum ki, böyle bir taahhüdümüz olmasa dahi, böyle bir kurumun varlığı, böyle bir kurumun gereği herkes tarafından kabul edilebilecek bir noktadadır.

Sayın milletvekilleri, bu yasayla, Avrupa Birliğine olan taahhütlerimizden bir diğerini daha yerine getirmiş olacağız. Türk mallarının kalitelerinin en iyi şekilde denetlendiği ve güvenilirliğinin tescil edildiğini belirleyen bir mekanizma, ihraç mallarımızın önündeki tüm engelleri kaldırdığı gibi, ülkemize giren ithal mallarda da daha kaliteli malların gelmesinde önemli bir rol oynayacaktır.

1996 yılından bu yana Yüce Meclisimizde bulunan bu yasayı çıkarmak, bu teknik gereği yerine getirmek, Avrupa Birliği ile bir sözleşme imzaladık, bir karar imzaladık diye değil, çağımızın gereği olan bu teknik gereği yerine getirmek, siz sayın parlamenterlerimize kısmet olacaktır.

Yasanın, sanayicimize, ihracatçımıza, milletimize, memleketimize hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinizi sagıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdal.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın Cumali Durmuş; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA CUMALİ DURMUŞ (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Akreditasyon Konseyi Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızda bulunuyorum; konuşmama başlamadan önce, ülkemizde meydana gelen ve "asrın felaketi" olarak adlandırılan depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Cenabı Allah'tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde kalite altyapısının kurulması çalışmaları neticesinde, geçtiğimiz on yıl içinde gelinen nokta, deney, muayene ve belgelendirme hizmetleri veren kuruluşların akredite edilmesinin gerekli olduğudur. Deney raporlarının kalite ve ürün belgelerinin saygınlığı açısından, bu kurumların güvenilir ve şeffaf bir ortamda çalışmaları sağlanmış olmalıdır. Aksi takdirde, deney laboratuvarlarının raporları, ölçüm yeteneklerinin kabul edilebilirliliği ve kaliteye dair her türlü belgenin inanılırlığı şüpheyle karşılanmaktadır. Bu durumda, uluslararası pazarlara sunulan ürün ve hizmetleri satmak zorlaşmaktadır. Bir ürünün özelliklerini belirten deney raporunun sorgulandığı, ürünün kalitesi ve emniyetini beyan eden sertifikaların geçerliliğinin tereddüt yarattığı durumlarda, o ürünün satıcısının rekabet edebilmesi imkânsız hale gelmektedir. Ülkemizde de dış pazarlara yönelen üreticilerimizin, güvenilir deney raporları, ürün ve kalite sistemi belgeleriyle tesis edilmesi, ihracatımızın başarısı ve uluslararası pazarlarda hâlâ varlığını devam ettiren teknik engellerin aşılması bakımından gereklilik arz etmektedir. Bu noktada devletimize düşen görev, her türlü deneyleri yapan, analiz raporları sunan laboratuvarları ve ürün belgesi, kalite sistem belgesi veren kuruluşları güvenilir kılmaktır.

Laboratuvarların ve belgelendirme kuruluşlarının güvenilir ve tarafsız çalışmalarıyla uluslararası standartlar hazırlanmıştır. Bu standartlara uygun çalışan laboratuvarları belgelendirmek, muayene kuruluşlarını tespit etmek ve desteklemek devletimizin görevi olmalıdır. Bu teknik görevi yerine getirmek için yeterli nitelikleri olan uzman kurumlara ihtiyaç vardır. Gündemimizdeki Türk Akreditasyon Kurumu hakkındaki kanun teklifi ihtiyaç duyulan bu kurumun oluşturulmasına dairdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bilindiği üzere, akreditasyon kurumları, ülkeler arasında ticarete konu olan malların belgelerinde güven tesis etmek ve çifte belgelendirmeden doğacak zaman kayıpları ve maliyetleri ortadan kaldırmak amacıyla karşılıklı tanıma ve iyi niyet anlaşmaları yapmaktadır. Karşılıklı tanıma metotlarından biri uygulanarak, özellikle Avrupa Birliği ve gümrük birliği anlaşmalarına taraf olan ülkelerin mal ve hizmet ulaşımına engel oluşturamayacakları, uluslararası anlaşmalarda, örnek olarak Dünya Ticaret Örgütü Anlaşmasında açık bir dille ifade edilmiştir. Bu uygulama, mevzuatla tanzim edilen zorunlu alanları kapsamaktadır. Buna örnek olarak, Türkiye ile Avrupa Birliği arasında tesis edilen gümrük birliği kararını gösterebiliriz. Ancak, ülkeler arasındaki bu iyi niyet anlaşmalarına rağmen, ürün ve hizmet dolaşımında resmî olmayan; ama, uygulamada sıkıntılar oluşturan bazı inisiyatifler öne sürerek, korumacılık yapıldığı da bilinen ve gereğinde uygulanan bir metottur.

Bu itibarla, kendi pazarımızı düzenlemek ve ihracat yapılan ülkelerde teknik engellerle karşılaşmadan serbest rekabet ortamına ürünlerimizi sokabilmek amacıyla, uluslararası kurallara uygun bir yapılanmaya gitmemiz kaçınılmazdır. Bu konuda ihtiyarî alanlarda karşılaşılan teknik engellerin ortadan kaldırılmasında yardımcı olan bir diğer metot, millî seviyede tesis edilen akreditasyon sistemlerinin birbirini tanımasıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; akreditasyon işlemleri, laboratuvarların belgelendirme ve test kuruluşlarının teknik yeterliliklerinin üçüncü bir kurum tarafından belirlenen uluslararası kriterlere göre değerlendirilmesini ve düzenli aralıklarla denetlenmesini gerektirir. Belgelendirmenin ürünler için belli bir güvenin tesis edilmesine yardımcı olması gibi, akreditasyon da test ve belgelendirme kuruluşlarına duyulan güvenin oluşturulmasında önemli bir yere sahiptir; çünkü akreditasyon, bağımsız bir üçüncü kurum tarafından gerçekleştirilir.

Kalibrasyon, deney, ürün, kalite sistemleri, personel belgelendirmesi ve muayene hizmeti veren kurum ve kuruluşlar hem zorunlu alanda hem de ihtiyarî alanda uygunluk değerlendirme altyapısını oluşturan ana unsurlardır. Bu kurum ve kuruluşların teknik yeterliliği, beceri, tarafsızlık ve dürüstlüğüne güven duyulması, dünya piyasalarında teknik engellerin kaldırılması ve ticaretin serbestleştirilmesi için şarttır.

Konuya Avrupa Birliği ile tesis ettiğimiz gümrük birliği açısından bakarsak durum farklı değildir ve hatta daha büyük önem taşımaktadır. Avrupa'da önceliğin kaliteye verildiği şeffaf bir uygunluk değerlendirme piyasasının işlerliğinin sağlanması ve sanayiin dünyada rekabet edecek düzeye ulaşması için, akreditasyon hizmetinin varlığı elzem görülmektedir. Akreditasyon, millî seviyede ve Avrupa kamu makamları için, Avrupa'nın herhangi bir köşesinde verilen rapor ve belgelere gerekli güvenin tesisi açısından şarttır.

Uygunluk değerlendirmesi kuruluşları için, akreditasyon, teknik yeterlilik, tarafsızlık, dürüstlük ve saygınlıklarını gösterebilmeleri, kendi aralarında hizmet kalitesine endeksli bir rekabet ortamı yaratabilmeleri açısından önem taşımaktadır. Uygunluk değerlendirmesi faaliyetlerinde karşılıklı güven tesisi için, akreditasyonu, şeffaflığı ve izlenebilirliği temel konudur. Bu nedenle, akreditasyon işlemi son derece teknik bir konu olup, ana esasların kanunla, teknik ayrıntıların ise standartlarla düzenlenmesi gerekmektedir.

Zorunlu ve ihtiyarî alanlarda akreditasyon uygulamaları farklılık göstermekle beraber, akreditasyon belgesi almaya hak kazanan kuruluş, akredite olduğu alandaki uzmanlığını ve yeterliliğini tarafsız bir kuruma onaylatmış olmaktadır. Bu anlamda, bu hizmeti sağlayacak şemsiye organizasyon, akreditasyon kurumudur.

Akreditasyon kurumları, dünyada hızlı bir ivmeyle son beş yıldır kurulmuş ve ulusal olmaktan çıkarak, bölgesel birlikler altında toplanmaya başlamıştır. Bu birlikler, akreditasyonla ilgili esas ve uygulamaları uyumlu hale getirmek ve dünya ticaretinde tek belgeyle ticaretin gerçekleştirilmesi için güven ortamını tesis etmeye çalışmaktadır. Örnek olarak, Avrupa Akreditasyon Birliği, ortak kriterler koyarak, üye ülkelerdeki millî akreditasyon kuruluşlarını kendi şemsiyesi altında toplamaktadır. Uluslararası Laboratuvarlar Akreditasyon İşbirliği, dünyadaki tüm laboratuvar akreditasyon birliklerini kendi çatısı altında toplamaya başlamıştır. Türkiye'de de, ithalatçı, ihracatçı ve Türkiye pazarının, insan, can ve mal güvenliği, kaliteli ürün ve hizmetlere kavuşması amacıyla, bu kanunla kurulacak Akreditasyon Kurumunun, bir an önce, bölgesel ve uluslararası platformlarda yerini alması gerekmektedir.

Akreditasyon kuruluşunun yapısı, yaptığı akreditasyon faaliyetlerine güven verecek şekilde olmalıdır. Bu nedenle, bu kuruluşların tarafsız olması ve tarafsızlığının garanti altına alınmış olması gerekmektedir. Bu kuruluşlar, farklı hizmetler için komitelerden oluşmalı, kalifiye personelle çalışmalı, ilgili bütün tarafların katılımı sağlanmalı ve akreditasyon usul ve esasları açık bir şekilde yayımlanmış olmalıdır. Bu şartların yerine getirilmesi durumunda, akreditasyon kurumu, ilgili standartlar çerçevesinde kabul görür ve tanınır.

Gerek Avrupa Birliği ile Türkiye arasında gerçekleştirilen gümrük birliği çerçevesinde gerekse diğer ülkelerle yapılacak olan ticarette, Türk ihraç ürünlerinin teknik engelle karşılaşmasının önlenmesi açısından, uygunluk değerlendirme işlemlerinin uluslararası ve Avrupa Birliği standartlarına uygun hale getirilmesi kaçınılmazdır.

Türk Akreditasyon Kurumunun, ilgili tüm tarafların katılımıyla, devlet güvencesi altında, Avrupa Birliği ve dünyadaki uygulamalara uygun, ekonomik ve idarî yönden bağımsız ve tarafsız olarak faaliyet gösterecek bir şekilde kanunla kurulacak olması, sağlam hukukî bir temel tesis edecek ve kurumun çalışmalarında etkinlik sağlayacaktır.

Dünya Ticaret Örgütüne göre, ticarette teknik engeller, ülkelerdeki standartlar, mevzuat, uygunluk değerlendirmesi prosedürleri arasındaki farklılıklardan kaynaklanan deney ve belgelendirme hizmetlerindeki tekrarlar olarak tanımlanmaktadır. Avrupa Birliği ülkelerindeki kuruluşlardan yapılan belgelendirme oldukça maliyetli olduğundan, ülkemizde de bu sistemin kurulması, özellikle KOBİ'ler için büyük önem arz etmektedir. Bu sayede, hem yurt dışındaki kuruluşlara verilen belgelendirme ücreti hem de ürünün nakliye masrafları söz konusu olmayacaktır. Ayrıca, büyük hacimli malların test amacıyla başka bir yere gönderilmesi gibi sıkıntıların önüne geçilmiş olunacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun teklifine ana hatlarıyla bakıldığında, Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda yapılan değişikliklerle de, uluslararası ve Avrupa Birliğindeki akreditasyon sistemlerine uygun olduğunu, kuruluş amacıyla organizasyon yapısının uygun olduğunu ve bu hizmeti gereği gibi yerine getirmek için gerekli tarafsızlığın sağlandığını ve güven altına alındığını açıkça görmek mümkündür.

Kurumun, genel kurulunun üç ana grubun temsilcilerinden oluşturulması ve bunun, yönetim kuruluna orantılı yansıtılması ve kurum başkanının, sadece kamu sektöründen gelen (A) grubu temsilcileri arasından seçilmesi, kurumun, hizmet veren ve hizmet alan taraflar arasında tarafsızlığını garanti etmektedir.

TÜRKAK'ın vereceği hizmetlerden doğrudan veya dolaylı olarak yararlanacak taraflardan bazıları şunlardır: Her türlü laboratuvarlar, belgelendirme kuruluşları, muayene ve gözetim kurumları, KOBİ'ler, büyük ölçekli satın alma yapan kamu kurumları, çevre koruma birimleri, sanayi ve ticaret oda ve birlikleri, bilimsel kuruluşlar, Ulusal Metroloji Enstitüsü ve Türk Standartları Enstitüsü ve tüketicilerdir.

Ayrıca, kurumun, bütün görevlerini yapabilir hale gelmesi için, bir yılı geçmeyecek bir süre içerisinde, destek hizmetlerinin Dış Ticaret Müsteşarlığı koordinatörlüğünde, akreditasyon konusunda bilgi birikimi, tecrübesi ve yetişmiş kalifiye personeli mevcut olan Türk Standartları Enstitüsü tarafından yürütülmesinin, hizmetin gecikmeden verilmeye başlanması açısından büyük bir önem taşıdığı kanaatindeyim.

Bu kanun teklifinin Yüce Meclisimiz tarafından onaylanmasıyla, akreditasyon sistemi çerçevesinde Türk sanayicisinin sahip olduğu belgeler, uluslararası ticarette itibar kazanacaktır.

İlgili komisyonlarda görüşülüp, bütün üyelerin uzlaşması ve ittifakı neticesinde Genel Kurula inen 123 sıra sayılı Türkiye Akreditasyon Konseyi Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifine, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak olumlu oy vereceğimizi bildirir; bu vesileyle, bütün vatandaşlarımızın Regaip Kandilini kutlar, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Durmuş.

Şimdi, söz sırası, Fazilet Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Altan Karapaşaoğlu'nda.

Buyurun Sayın Karapaşaoğlu. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Türkiye Akreditasyon Konseyi -kurumu olmasını dilerdik- ile ilgili teklif hakkında Grubum adına görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum; saygılarımı sunarım.

Değerli arkadaşlar, evvela, bu teklifin komisyonlardan süratle ve birliktelikle geçmesinin altyapısında, sanayimizin ve özellikle KOBİ niteliğindeki işyerlerimizin çok zarurî ihtiyacı olması vardır. Tabiî, bu teklif tanzim edilirken dikkat edilmesi gereken birtakım unsurlar var mıydı yok muydu, onu ayrıca tartışmamız mümkündür.

Evvela, bu teklifin hazırlanması, gündeme getirilmesi ve yasalaşması için gayret gösteren arkadaşlarımıza, kurumlarımıza teşekkürlerimizi bir borç biliyoruz; zira, sanayi bölgesinden gelen bir milletvekili olarak, bunun ne kadar büyük önem arz ettiğini ifade etmeme gerek kalmaz zannediyorum.

Değerli arkadaşlar, ancak yaptığımız veya yapacağımız şu konuşmaların, bu tutanaklara geçmesi suretiyle, öyle inanıyorum ki, ileride birtakım düzenlemeler aranacaktır, talep edilecektir, gelecektir. Tutanaklara geçmesi ve ileride kullanılması açısından, birtakım tenkitlerimizi sayın bakanımıza ve sayın komisyonumuza arz etmek üzere sıralayacağım. Buradan yanlış bir anlam çıkmasın, bunu destekleyeceğiz, yasalaştıracağız; çünkü, ihtiyacımız var.

Değerli Başkanım, evvela bu akreditasyon kuruluş yasa teklifinin, çok hantal bir şekilde tanzim edilmiş olduğunu görüyoruz. Bakın, elimizde bir örnek olarak Norveç Akreditasyon Muadiyet Kanunnamesi var. Bu kanunname 7 maddeden teşekkül etmiştir, 7 maddeden müteşekkildir; ama, elimizdeki yasa teklifine bakıyoruz, 25 uzun madde var. Öyle zannediyorum ki, bu, çabuk yasalaşsın diye de birtakım konular, iki ayrı konu, bir madde altında toplanmış bulunuyor. Tahmin ediyorum ki, bu sistemin, ileriki bir dönemde yeniden gözden geçirilmesi gerekecek.

Avrupa standartlarına dayalı olarak bağımsız bir yargıya ulaşabilmek için, akreditasyon sisteminin, kamu makamlarının kontrolü altında kurulmuş olması gerekiyor. Kamu makamları akreditasyonu destekleyip, onun layıkıyla işlemesini sağlamayı görev addediyorlar. Ulusal akreditasyon sistemleriyle, kamu makamları arasındaki ilişkinin niteliği, tabiatıyla, bir üye devletten, diğerine farklılık arz edebilir ve arz etmektedir. Misal olarak söylemek istiyorum. Akreditasyon sistemi, hukukî düzenlemeyle kurulmuş, devletin belli derecede etkisi bulunan özel veya yarı özel bir oluşum olabilir ya da bu sistemi, bakanlık bünyesinde faaliyet gösteren bir kamu kuruluşu veya bizzat bakanlık yürütebilir. Niteliği ne olursa olsun, bu ilişki, akreditasyon sisteminin bağımsızlığını, özellikle de ticarî anlamda bağımsızlığını teminat altına almak zorundadır.

Ülkemizde, bazı kesimlerce, bu konuyu, Türk Standartları Enstitüsünün götürebileceği görüşü serdedilmektedir; birkısım ifadelere göre, bu kuruluşun tamamen özgür olması, özerk olması, sivil olması görüşü serdedilmektedir; ama, elimizdeki yasa teklifinde, bu konsey oluşturulurken, karar mekanizmaları oluşturulurken, iştirak ediciler üç grupta toplanmış ve başkanının mutlaka (A) grubundan olacağı ifadesi yer almış; eşitlik halinde de, başkanın oy kullandığı istikamette yasalaşacağı hükme bağlanmış.

Değerli arkadaşlar, evvela, bu yapı içerisinde tenkit edeceğimiz üç ana konu var. Bu üç ana konu şunlar: Yönetim kurulunda özel sektör temsilcisi sayısı, bu düzenlemeye, yani, bu mantaliteye, bu mantığa göre, yeterli değil. Özel sektörün temsil imkânının artırılması uygun olacaktı. Misal olarak söylüyorum. Burada birtakım özel kurumlar sıralanmış; ama, bugün Türk iş alemine, gerek dışarıdan itibar görmeleri bakımından gerek kamuoyumuz tarafından itibar görmeleri bakımından SİAD'ların seçeceği bir temsilci de olması gerekirdi kanaatini taşıyoruz ve SİAD'lardan, zaten, böyle birtakım teklifler de gelmiştir. Geçtiğimiz dönemde komisyonda tartışırken, bu konu gündeme getirilmiştir.

Ayrıca, TÜRKAK'ın ilk genel kurulu yapılana kadar, koordinasyonun, Dış Ticaret Müsteşarlığınca götürüleceği hükmü yer alıyor. Böyle bir geçici madde var. Destek hizmetlerinin, daha sonra bu kurumu denetlemesi gereken bir kurumdan alınacağının açıkça burada belirtilmesi, akreditasyon kurumunun uluslararası itibarı açısından bir sakıncayı gündeme getirme ihtimalini taşıyor; bunun dikkate alınması gerekirdi. Önümüzdeki günlerde bu konu, yeniden gözden geçirilmelidir.

Ayrıca, TÜRKAK yönetim kurulunun oluşturulması, kurul oluşturulduktan sonra kuruma personel tayininin yapılması, aslında, daha uygun olacaktı; ama, şimdi, kurul oluşturulurken hemen personel tayin ediliyor; bu da bir sakınca özelliği arz ediyor.

Değerli arkadaşlar, bu kurumun yapısının daha basit, daha kolay olması ve özellikle de dış dünyada, ticarî alemde itibar görmesi çok önemlidir. Eğer, bunu itibar görmez bir konuma getirirsek bütün emeklerimiz boşa gitmiş olacaktır.

Şimdi, biz, kendi elimizle büyük bir kurum oluşturuyoruz. Bir taraftan, devletin yapısının ufaltılması, daraltılması, küçültülmesi gibi konuları konuşuyoruz; ama, bir taraftan da, Parlamento olarak yeni yeni kurumları ihdas ediyoruz. Bu konuda da dikkatli olmamız gerekiyor kanaatini taşıyoruz.

Bilhassa, Avrupa'ya, Ortak Pazar Topluluğuna ihracatımızda en büyük engellerden bir tanesi, akredite edilmemiş mallarımızın, standartlarımızın olmasıdır. Mesela, burada KOBİ'lerden bahsetmek istiyorum; zira, Türk sanayi sektörünün büyük bir bölümünü KOBİ'ler oluşturuyor. Örneğin, Bursa'da otomobil yedek parçası yapan, otomotiv sektörüne hizmet eden kuruluşların, yaptıkları bu parçaları Avrupa Topluluğu ülkelerinde satabilmeleri için, şuradaki ifadeye göre, bir çeşit mal için, bir çeşit unsur için, yaklaşık 30 000 ilâ 50 000 dolar arasında para ödemek mecburiyetindedirler. Bu da, tabiî, bu sektörde uğraşan KOBİ niteliğindeki bir kuruluşun on çeşit mal ürettiğini veyahut da bir aparatı üretirken on çeşit alternatiften meydana geldiğini düşünürsek, yaklaşık 500 000 dolar ilâ 1 milyon dolar arasında, yurt dışına para ödemeleri gerekiyor ki, bu da bizim ihracatımıza en kötü etkisi olan bir unsur oluyor.

Değerli arkadaşlar, yasa teklifinde "konseyin kuruluşu" diye okuyoruz. Literatürde "konsey" sözcüğü kurul, meclis; başka bir ifadeyle hukukî varlığı olmayan insan heyeti ya da topluluğu anlamını taşıyor; ama, kurul olursa, doğrudan doğruya, bilfiil insanların bulunduğu, insanların çalıştığı bir organizasyon olacak.

Söz konusu konseyin veya kurulun kurulmasını müteakip, ülkemizde faaliyet gösteren laboratuvarların potansiyelleri daha iyi değerlendirilecek ve bu laboratuvarlar yüksek kapasiteyle çalışma imkânı bulabilecekler. Arkadaşlarım izah ettiler; standart tespit eden veya bir mal veya malzeme üzerinde özelliklerini tespit eden laboratuvarların, bunları sağlıklı yaptıklarını denetleyecek bir kuruluş akreditasyon konseyi. Halihazırda, mevcut kuruluşların yanı sıra, test ve belgelendirme sektörünün geliştiğini gören diğer yatırımcıların da bu alana yatırım yapabilecek olmasından dolayı, bu hizmet sektöründe önemli bir canlılık sağlanacaktır; çerçevesi çizilmiş olan bu faaliyet sahasına girmek ve yatırım yapmak isteyenler için de, cazip bir ortam yaratılmış olacaktır veya olabilir.

Değerli arkadaşlar, ancak, bunları yaparken, standartları belirleyen yüksek teknolojiye sahip olan ülkelerin standartlarını burada tespit ve tayin etmek diye bir görevimizin dışında, standardın, tarafımızdan da yükseltilmesini temin etme gibi bir görevi üstlenmemiz gerekiyor. Örneğin, bir otomobil lastiğinin dansitesi şu olacak gibi bir standardı Avrupa'dan alırken, onun daha üstünde bir standardı üretebilecek kuruluşların da, bu yasayla birlikte desteklenmesi lazım; aksi takdirde, tamamen dış dünyanın etkisi altında üretim yapmak mecburiyetinde kalırız ki, bu, bizim için birtakım sıkıntıları da ileride gündeme getirebilir.

Test ve belgelendirme sektörlerini düzenleyen bir konseyin varlığı sayesinde, üçüncü ülke menşeli ürünlerin Türkiye'ye ithalinde de, ülkemizdeki test ve belgelendirme hizmetlerinden yararlanılarak, hem ithalatçılarımıza kolaylık sağlanmış olacak hem de bu hizmetler üçüncü ülkelere satılarak gelir elde edilebilecektir. Üçüncü ülkeler derken, bizden sonra gelen Türkî cumhuriyetleri kastetmek istiyorum; onlara da hizmet vermemiz mümkün, onların standartlarını da denetlememiz mümkün ve bu yolla, nasıl, biz Batı'ya para ödüyorsak, onlardan da birtakım gelirleri temin etmemiz mümkün.

Ülkemizde, Türkiye akreditasyon konseyinin tesis edilmesi, Türkiye'ye, bazı sanayi ürünlerinde rekabet içinde olduğumuz Doğu Avrupa ve Doğu Avrupa karşısında nispî bir üstünlük getirecektir. Bu ülkeler, dünyada kabul gören bu sistemi kavrayıp, istenen düzeyde belgelendirme hizmeti gerçekleştirme aşamasına gelinceye kadar, Türk belgeli ürünler önemli bir avantaj elde ederek, gerek Avrupa Birliğinde gerekse diğer pazarlarda öncelik yakalayabilirler.

Değerli arkadaşlar, bu maddeden anlaşılacağı gibi, şu ifadeden anlaşılacağı gibi, ürünlerde kullanılan materyallerde, kullanılan eşyada, bir alışkanlık gündeme getirilebilmesinin bir yolu da, bu standartların üstün vasıfları taşımış olmasında. Öyle ürünler var ki, bir pazarda sürekli o ürün aranır, o marka aranır; bu, bir alışkanlığın ifadesidir. Dolayısıyla, bu alışkanlığı da kazandıracak özellikleri takip etmemiz, kollamamız gerekiyor.

TÜRKAK sayesinde oluşturulacak akreditasyon zinciri, ülkemize yapılacak ithalatta da uygunluk değerlendirilmesi işlemlerinin daha sağlıklı bir şekilde yapılmasını sağlayarak, söz konusu incelemeler, teknik engel niteliğinden çıkarılmış olacak.

Üçüncü ülkelerden Türkiye'ye gelen ve buradan Avrupa Birliğine gidebilecek kalitesiz ürünlerin yaratabileceği trafik sapması ihtimali, akreditasyon zincirinin oluşturulmasıyla önlenecek.

Değerli arkadaşlar, yurt dışından ucuz mallar ithal etmek suretiyle, o ucuz malların kullanıldığı birtakım üretimler Avrupa'ya, Amerika'ya satılmak isteniyor, ama o kalitesiz ürünlerden dolayı da sıkıntıya uğrayabiliyoruz. İşte, bunun da bu şekilde önüne geçilmiş olacak; çünkü, alacağınız malı bu laboratuvarlarda akredite ettirebileceksiniz.

Avrupa Birliğinde test ve belgelendirilme faaliyetleri, güvenirlik esasına dayanmaktadır. Biraz önce bahsettiğimiz gibi, güvenilir olmak gerekir. TÜRKAK'ın kurulmasıyla, ülkemizde, Avrupa Birliğindeki zorunlu teknik düzenlemeler kapsamında yer alan ürünlerin test ve belgelendirilmesi yeterlilikleri TÜRKAK tarafından tasdik edilen kurumların yetkilendirilmesi yoluyla mümkün olabilecektir. Böylece, ülkemizde, Avrupa Birliği tarafından aranan zorunlu belgeleri düzenleme imkânı da bulmuş olacağız.

Avrupa Birliğindeki zorunlu teknik düzenlemeler kapsamında yer alan ürünlerin belgelendirilmesi, Avrupa Birliği ülkelerindeki kuruluşlardan yapıldığı takdirde oldukça maliyetli olduğundan ülkemizde de bu sistemin kurulması, özellikle KOBİ'ler için büyük önem arz ediyor. Bu sayede hem yurt dışındaki kuruluşlara verilen belgelendirme ücreti hem de test edilecek ürünün yurt dışına gidip gelmesi için gereken nakliye masrafları nedeniyle ülkemizden yapılmakta olan kaynak transferi önlenmiş olacak. Ayrıca, büyük hacimli malların, fiziksel olarak, büyük güçlük yaratan, test amacıyla başka bir yere gönderilmesi gibi sıkıntıların önüne de geçilmiş olacak.

Değerli arkadaşlar, burada, üretim yapan tesislerimizin, yurt dışından, test edilmiş, akredite edilmiş kurumlardan onaylı belgesi olan ürünleri kullanma zorunluluğu da böylece ortadan kalkmış bulunuyor.

Söz konusu konseyin kurulmasının getireceği en önemli yararlardan birisi ise, ülkemizdeki tüketicilerin, sağlıklı bir şekilde incelenmiş ve belgelendirilmiş olan sağlıklı, emniyetli ve çevre güvenli ürün kullanma imkânına kavuşturulacak olmasıdır.

Ülkemizde akreditasyon sisteminin olmamasından dolayı birtakım sakıncalar gündeme gelmiştir. Ülkemizde, test ve belgelendirme kuruluşlarının yeterliliklerini onaylayacak bir kurumun mevcut olmaması nedeniyle, Türkiye'de test edilip belgelendirilen ürünlerin ihracatında zaman zaman problemler olmuş, Avrupa'ya, yurt dışına gönderilen mallar geri gönderilmek mecburiyetinde kalınmıştır. Test ve belgelendirme sektörünü düzenleyen ve tek bir disiplin altında toplayan bir sistemin mevcut olmaması nedeniyle, yeni laboratuvar ve belgelendirme kuruluşları faaliyete geçememekte ve böylece Türk Standartları Enstitüsü, neredeyse bir tekel olma konumuna gelmektedir. Zorunlu teknik düzenlemeler kapsamındaki tüm kontroller, başka bir büyük kuruluş olmaması nedeniyle, ülkemizde en büyük test ve belgelendirme kuruluşu olan Türk Standartları Enstitüsü tarafından gerçekleştirilmektedir. Rekabet olmadan, kalitenin ne kadar gerçekleşeceği düşünülürse, bu kuruluşun, ikinci bir kuruluş ve üst kuruluş olarak gündeme gelmiş olması büyük yararlar getirecek.

Ülkemizde akreditasyon sisteminin olmaması, yabancı girişimlerin, test ve belgelendirme alanında yatırım yapmasını da engelliyor. Onlar da, kendi yaptıkları birtakım üretimleri dışarıda belgelendirmek suretiyle birtakım sıkıntılara düşüyorlar ve bazı konularda ülkemizde yatırım yapmaktan da kaçınıyorlar. Üçüncü ülkelerden yapılan ithalatta Türkiye'deki test ve belgelendirme hizmetlerinden pek fazla yararlanılamamakta ve bu hizmetlerin satılması yoluyla elde edilecek gelirden de mahrum kalınmakta.

Avrupa Birliğine yaptığımız ihracatta ise, zorunlu olarak aranan belgeler, ancak birliğin yetkili test ve belgelendirme kuruluşlarından temin edilmekte, bu da zaman ve kaynak israfına yol açmaktadır.

Değerli arkadaşlar, elimizdeki yasa teklifine baktığımız zaman, birtakım mesajlar alıyoruz. Bunlardan en önemlisi, biraz önce bahsettiğim gibi, kuruluşundaki hantallıktır. İkincisi, affınıza sığınarak söylüyorum; ama, bir gerçeği, burada, aramızda da dile getirmek zorundayız, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin siyasî yapısına olan bir güvensizlik var; yanlış anlaşılmasın, siyasî yapısına olan bir güvensizlik var. Bu siyasî yapısına olan güvensizliğin, hem kamuoyunda hem de dışarıda çok üst seviyede olduğunu hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla, bu konseye, bu kuruluşa, devlet ağırlıklı, kurum ağırlıklı değil de özel sektör ağırlıklı yaklaşmamızın çok önemli yararı olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlar mısınız efendim.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) – Toparlıyorum efendim.

Belli bir geçiş dönemini, özel kurluşların ağırlıklı olması kaydıyla geçirmemizde yarar vardır ve bu konseyin yapısının, daha doğrusu, gövdesinin biraz daha zayıflatılması yararlı olacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerimizi, ileride değerlendirilmesi amacıyla tutanaklara geçirmek için ifade ettik, belirttik. İnşallah, bu teklif çıkarılacaktır, çıkarılması gerekmektedir ve sanayimize de hizmet edecektir.

Saygılar sunuyorum (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Karapaşaoğlu.

Şimdi, söz sırası, şahsı adına, Afyon Milletvekili Sayın Müjdat Kayayerli'de.

MÜJDAT KAYAYERLİ (Afyon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Akreditasyon Konseyi Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi üzerinde, şahsım adına söz almış bulunmaktayım.

Akreditasyon, kısaca, laboratuvarların, test ve belgelendirme kuruluşlarının uluslararası kabul görmüş teknik kriterlere göre, bağımsız ve tarafsız bir üçüncü kuruluş tarafından değerlendirilmesi, onaylanması ve düzenli aralıklarla denetlenmesidir. Bu bakımdan, herhangi bir ürün ya da hizmetin, ilgili standarda ya da teknik düzenlemeye uygun olup olmadığını test eden ve bu uygunluğu belgelendiren bir kuruluşun, söz konusu olan denetimleri yaparken kullandığı araç-gereçlerin doğru ölçüp ölçmediği, çalışan personelin söz konusu testleri yapmak için yeterli olup olmadığı ve nihayetinde, ürün ya da hizmetin layıkıyla belgelendirilip belgelendirilmediği, ancak akreditasyon yoluyla değerlendirilebilir.

"6 Mart 1995 tarihinde imzalanan 1/95 sayılı Türkiye-Avrupa Birliği Ortaklık Konseyi kararının 8 inci ve 11 inci maddeleri uyarınca Avrupa Birliğinin standardizasyon, test ve belgelendirme konusundaki mevzuatı, kararın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş yıl içerisinde ülkemiz mevzuatına dahil edilecektir" ibaresi vardır gerekçede.

Şimdi, Türkiye Akreditasyon Konseyi, 57 nci hükümetçe gerçekleştirilecektir. Avrupa Birliği ile Türkiye arasında gerçekleştirilmiş olan gümrük birliği çerçevesinde, Türk ihraç ürünlerinin teknik engelle karşılaşmasının önlenmesi açısından, test ve belgelendirme işlemlerinin Avrupa Birliği normlarına uygun olarak gerçekleştirilmesi zorunluluk arz etmektedir. Avrupa Birliğinde akreditasyon, ihtiyarî bir sistem olmakla beraber, bazı sanayi ürünlerinin, birlik içinde serbet dolaşıma girebilmesi için taşıması gereken CE (Fransızcada, Conformite European) işareti, yalnızca onaylanmış kuruluşlar tarafından verilebilmekte ve bir kuruluşun akredite edilmiş olması, onaylanmış kuruluş olarak belirlenmesine de yardımcı olmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu çerçevede, ilgili tüm tarafların katılımıyla, devlet güvencesi altında, ancak, idarî ve ekonomik yönden bağımsız ve tarafsız bir akreditasyon kuruluşunun kurulabilmesi için, Türkiye Akreditasyon Konseyi Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Taslağı, yani, bu kuruluşu kısaltarak söyleyecek olursak, TÜRKAK hazırlanmıştır. En kısa sürede yasalaşması beklenen ve gereken ve özellikle, sanayi ürünleri ihracat ve ithalatımızda önemi gözardı edilemeyecek olan TÜRKAK'ın kurulması ve faaliyete geçecek uluslararası platformlarda tanınmasıyla, özetle, Türkiyemiz şu yararları elde edecektir: Ülkemizdeki test ve belgelendirme kuruluşlarına duyulan güven daha çok artacaktır; piyasada güven tesis edilecektir ve mevzuat boşluğu giderilecektir; özel ve resmî belgelendirme ve test kuruluşlarımız akredite edilecektir; güvenilir bir ölçümden geçerek belgelendirilen ürünler sayesinde, tüketici güvenliği korurmuş olacaktır; Avrupa Birliğine ihraç edilen ürünlerimizin serbest dolaşımı sağlanacaktır. Sonuç olarak, dünyadaki ve Avrupa Birliğindeki uygulamalara paralel bir akreditasyon zinciri oluşturulmuş olacaktır.

Bu kapsamda, Avrupa Birliği içerisinde CE işaretiyle ilgili getirilen düzenlemeler, ülkemiz açısından da 2001 yılında yürürlüğe girecekdir; yani, 2001 yılı sonrasında CE kapsamındaki mallar için, sanayicilerimiz, ürünlerini Avrupa Birliği tarafından yapılan düzenlemelere uygun hale getirmek ve CE işaretini mallarının üzerine koymak zorundadır. 2001 yılından itibaren, tabloda isimleri belirlenmiş konularda imal edilmiş ürünlerin üzerinde CE işareti taşımayan ürünler, Avrupa Birliği ülkelerine ihraç edilemeyecektir. Dolayısıyla, sanayicilerimiz, Avrupa Birliğine ihracat konusunda sıkıntı yaşayacaklardır. Bu bakımdan, bu kanun teklifi gerçekten çok önem taşımaktadır.

Yine, CE işareti bulunmayan malların Türkiye'de satışında da üreticiler sıkıntı yaşayabileceklerdir; çünkü, Avrupa Birliğiyle imzalanan Gümrük Birliği Anlaşmasında belirtildiği şekliyle, Türkiye, Avrupa Birliği rekabet kurallarına da uymak durumundadır.

Değerli milletvekilleri "CE işaretini kullanmak için, Türk sanayicileri ne yapmalıdır?" sorusuna şöyle cevap vermek istiyorum: CE işareti, konuya ilişkin direktiflerde belirtilen sağlık, güvenlik, çevre ve tüketiciyi koruma koşullarına uyulduğunu göstermektedir ve gerekli bütün uyum çalışmalarının yapılması sonrasında kullanılmalıdır.

Yine, sanayicilerimizin yapması gereken ilk şey, ürünlerinin ilgili direktif kapsamında olup olmadığını öğrenmektir. Bu konuda dikkat edilmesi gereken diğer bir durum, bir ürünün birden fazla direktif kapsamında olabileceğidir. Ürünle ilgili direktifler varsa, ikinci aşamada, o direktifte getirilen koşulların incelenerek, tam olarak ürüne adapte edilmesi gerekmektedir. Örnek; oyuncaklar direktifinde teknik dosya olarak isimlendirilirken, otomatik olmayan tartı direktifinde tasarım dokümanı, basit basınçlı kaplar direktifinde tasarım ve üretim dosyası isimleri kullanılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu konuda halkımızın, sanayicilerimizin, özellikle bilgi eksikliğine de şahit olmaktayız. Bu bakımdan, sanayicilerimizin birçoğu bu yönde çalışma yapmak bir yana, daha, CE işaretinin ne olduğunu bile bilmemektedir.

Devletimizin yapacağı şeyleri şöyle sıralamak mümkündür:

CE işareti konusunda sanayicileri bilgilendirmek ve yürütülecek çalışmaları koordine etmek gerekmektedir.

Yine, ikinci faaliyet olarak, sanayicilerimize, ürünlerini CE standartlarına uygun hale getirirken test etmelerini sağlayacak laboratuvarlar kurmaktır. Yine, CE işaretiyle ilgili direktiflerde belirlenmiş standartlara uygun laboratuvarlar oluşturularak, sanayicilerin kullanımına sunulması büyük önem taşıyacaktır.

Devletimizin üçüncü olarak yapabileceği faaliyet teşviktir. Bir ürünün CE işaretini alabilmesi ve o standarda gelebilmesi için, önemli miktarlarda harcama yapabilmesi gerekmektedir. Yapılan araştırmalara göre, bir ürünün CE işaretini alabilmesi için oluşan maliyet, o ürünün toplam maliyetinin risk durumuna göre yüzde 3 ile yüzde 15 arasında değişmektedir.

BAŞKAN – Süreniz dolmak üzere, lütfen toparlar mısınız.

MÜJDAT KAYAYERLİ (Devamla) – Toparlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MÜJDAT KAYAYERLİ (Devamla) – Sonuç olarak, ülkemiz açısından bazı zorluklar yaratan gümrük birliğinin, Türkiye'ye herhangi bir avantaj sağlamadığı, üstelik, Avrupa Birliğinin vermeyi taahhüt ettiği malî yardımları vermediği düşünülebilir. Avrupa Birliği ile ülkemiz arasında bazı olumsuzlukların yaşandığı doğru olmakla birlikte burada iki konunun vurgulanması önem taşımaktadır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın efendim.

MÜJDAT KAYAYERLİ (Devamla) – Toparlıyorum efendim.

Türkiye Akreditasyon Konseyinin kurulması için ciddî çalışmalar yapan Sayın Devlet Bakanımız Prof. Dr. Tunca Toskay başta olmak üzere, bütün bürokratlarımızı tebrik ediyor, Yüce Meclise saygı ve sevgilerimi sunuyor, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kayayerli.

Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini...

OĞUZ TEZMEN (Bursa) – Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN – ... oylarınıza sunuyorum...

Müsaade etseydiniz de, maddelerine geçip, ondan sonra isteseydiniz; 1 inci maddede...

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Zaten onu söylemek istedi herhalde.

BAŞKAN – Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRK AKREDİTASYON KURUMU KURULUŞ VE GÖREVLERİ HAKKINDA

KANUN TEKLİFİ

Kuruluş amacı

MADDE 1. — Bu kanun ile, laboratuvar, belgelendirme ve muayene hizmetlerini yürütecek yurt içi ve yurt dışıdaki kuruluşları akredite etmek, bu kuruluşların belirlenen ulusal ve uluslararası standartlara göre faaliyetlerde bulunmalarını ve bu suretle ürün/hizmet, sistem, personel ve laboratuvar belgelerinin ulusal ve uluslararası alanda kabulünü temin etmek amacıyla, merkezi Ankara’da olmak üzere Başbakanlıkla ilgili, özel hukuk hükümlerine tabi, tüzel kişiliği haiz, idarî ve malî özerkliğe sahip, Türk Akreditasyon Kurumu, kısa adı TÜRKAK kurulmuştur.

BAŞKAN – 1 inci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Özkan Öksüz; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

FP GRUBU ADINA ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Akreditasyon Konseyi Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 1 inci maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini aktarmak üzere söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizin kandilini kutlar, saygılar sunarım.

Değerli milletvekilleri, Türk Standartları Enstitüsü, ülkemizde, bu zamana kadar, kaliteli mal üretiminin teşvik edilmesi, uluslararası standartlara göre üretim yapılması noktasında TSE rumuzlu kalite belgesi vermek, TSE belgesi verilen kuruluşların standartlara göre üretim yapıp yapmadığını denetlemek amacıyla çok önemli bir görevi ifa etmiştir.

Uluslararası alanda ise, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı ve yıllık programlar, bilim ve teknoloji politikaları, uygulama planı, Türkiye ile Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası; yani, Dünya Bankası arasında imzalanan 5 Nisan 1991 tarihli İkraz Antlaşması Teknoloji Geliştirme Projesi ve Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki gümrük birliğinin tamamlanmasına ilişkin 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı, Tavsiye Kararı ve Malî İşbirliği Deklarasyonunun 8, 9, 10 ve 11 inci maddelerine göre, Türkiye, ticarette teknik engellerin kaldırılması konusundaki topluluk araçlarını, diğer bir ifadeyle, standardizasyon, ölçüm, kalibraj, kalite, akreditasyon, test ve sertifikalandırma konusundaki Topluluk mevzuatını, kararın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş yıl içinde benimseyecektir.

Türkiye, geçiş süreci içinde, Topluluk mevzuatına uygun belgelendirilmiş Topluluk ürünlerinin ithalatını engellemeyecektir. Topluluk araçlarının Türk hukukuna uyarlanmasına kadar Türkiye'nin sanayi ürünlerinde Topluluk hukuku doğrultusundaki uygunluk değerlendirmeleri de kabul görmektedir hükmüne göre, ülkemiz, 31.12.2000 tarihine kadar Topluluk araçlarını Türk hukukuna uyarlamak ve Türkiye ile Avrupa arasında işbirliğini oluşturmak için Türk Akreditasyon Kurumu oluşturmayı taahhüt etmiştir.

95/1 sayılı Ortaklık Konseyi kararı, tavsiye kararı ve malî işbirliği deklarasyonu çerçevesinde 9 Mart 1995 tarih ve 22222 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 95/64-89 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla dışticarette uygulanacak teknik mevzuat, spesifikasyon ve standartların uluslararası ticareti engelleyici bir yapıya dönüştürülmesini önlemek, ticaret hacmini artırmak, ihracatta ürünlerin dış ülkelerdeki iyi şöhretini muhafaza etmek, kalitesini ve rekabet gücünü yükseltmek, dış alıcıları ithalata özendirmek, ithalatta ise, ithal mallarıyla yerli ürünler arasındaki farklılık yaratmayacak şekilde insan sağlığını ve emniyeti sağlamak, haksız rekabeti önlemek, tüketiciyi koruyucu ve kaliteyi yükseltici tedbirleri almak için dışticarette standardizasyon rejimi kararı çıkarılmıştır.

Aynı Resmî Gazetede, Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından dışticarette standardizasyon yönetmeliği yürürlüğe sokulmuştur.

Türk Akreditasyon Kurumu kurulmasıyla, Türkiye de dahil olmak üzere, tüm Avrupa ülkelerinde, kalite yönünden belirli bir standart oluşturulması için önemli bir adım atılmış olacaktır. Bununla, kurulacak olan Türk Akreditasyon Kurumu, yurtiçi ve yurt dışında akredite edilmek üzere başvuruda bulunan laboratuvar, ürün hizmet, sistem, personel ve benzeri belgelendirme konularında faaliyet gösteren ulusal veya uluslararası özel veya kamu kurum ve kuruluşlarının, ilgili standartlara ve kriterlere göre değerlendirilmesini yapmak ve değerlendirme sonucunda kuruluşun akredite edilip edilmemesine karar vermek, akredite edilen kuruluşları izlemek ve gerektiğinde geçici veya devamlı olarak akreditasyon kararını durdurmak ve bu alanlarda faaliyette bulunacak tüm kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamakla görevlidir. Böylece, bu yasa teklifinin kabul edilmesiyle kurulacak olan Türk Akreditasyon Kurumu ülkemizin de taraf olduğu ve imzaladığı uluslararası anlaşmalarla kurulmasını taahhüt etmiş olduğu bir kuruma kavuşacaktır.

Ülkemizde bu sistemin kurulması, tüm ekonomik kuruluşlarımız açısından olduğu gibi, özellikle de ülkemiz ihracatında önemli bir yeri olan KOBİ'ler açısından daha büyük önem arz etmektedir; çünkü, Avrupa Birliğindeki teknik düzenlemeler kapsamında yer alan, ticarî ürünlerin uluslararası düzeyde belgelendirilmesi ülkemizde hâlâ yapılmadığı için, daha çok, Avrupa Birliği ülkelerindeki kuruluşlardan yararlanılmaktadır. Bu nedenle, hem test, muayene ve belgelendirme hizmetlerinin bedeli hem de test edilecek ürünlerin yurt dışına gidip gelmesi için gereken nakliye masrafları olarak, ülkemiz yurt dışına kaynak transferi yapmaktadır. Bu durum, ihraç ettiğimiz ürünlerin maliyetini artırdığı gibi, test edilecek mamullerin yurt dışına gidip gelmesi sürecinde zaman kaybına da neden olmakta hem de çok fazla miktarda dövizin ülkemiz dışına çıkmasına neden olmaktadır. Küçük hacimli ticarî malların yurt dışına gönderilmesinde pek sıkıntı çıkmasa da, büyük hacimli malların test amacıyla yurt dışına gönderilmesinde büyük sıkıntılar yaşanmaktadır.

Yabancı ülkelerin test ve belgelendirmede bu hizmeti verirken özellikle zaman kaybettirmeleri, ülkemiz ürünlerinin uluslararası pazara gecikmeli girmesine neden olmakta, bunun sonucu olarak da, uluslararası piyasada rekabet şansımız kaybolmaktadır.

Türk Akreditasyon Kurumu kurulmasıyla, ihraç ettiğimiz ürünlerin, uluslararası standartlara göre test, muayene ve belgelendirme işlemleri ülkemizde yapılacağı için, imalatçılarımız ve ihracatçılarımızın Avrupalı kuruluşlara bağımlı kalmaları önlenmiş olacaktır; test, muayene ve belgelendirme için yurt dışındaki birçok kuruluşa ödediğimiz para, ülkemizde kalmış olacaktır. Halkımızın, uluslararası normlara uygun bir şekilde incelenmiş, belgelendirilmiş, sağlıklı, emniyetli ve güvenli ürün kullanmaları sağlanacak ve ülkemizde kalite bilinci gelişecektir.

Ülkemizdeki mevcut kuruluşların yanı sıra, test ve belgelendirme sektörü gelişecektir; çünkü, bu sektörün geliştiğini gören birçok müteşebbis, bu alana yatırım yapacağı için, bu hizmet sektörü canlanacaktır. Böylece, yeni iş alanları kurulacaktır.

Ayrıca, uluslararası standartlara göre test, muayene ve belgelendirme işlemleri ülkemizde yapılacağı için, birçok ülkenin ticarî kuruluşları belgelendirme işlemlerini ülkemizde yaptıracağından, yabancı sermayenin ülkemize gelmesi için cazip bir ortam da sağlanmış olacaktır.

Ülkemizde faaliyet gösteren laboratuvarların potansiyelleri daha iyi değerlendirilecek ve bu laboratuvarlar tam kapasiteyle çalışma imkânı bulacaklardır.

BAŞKAN - Sayın Öksüz, süreniz bitmek üzere, lütfen toparlayın efendim.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Devamla) – Avrupa Birliği tarafından hazırlanan ve tüm dünya ülkelerince de kabul edilen N 45000 seri standartlara göre kurulacak test ve belgelendirme kuruluşları tarafından, ülkemizde, güvenilir bir şekilde test edilip belgelendirilen ürünlerin ihracatı kolaylaşacak ve bu sayede, üçüncü ülkelerin teknik engel niteliğindeki uygulamalarından kaynaklanan sorunlar büyük ölçüde giderilecektir.

Türk Akreditasyon Kurumu, Avrupa Birliği tarafından ortaya çıkarılan sakıncaların giderilebilmesi için, hazırlamakta olduğu PR 45010 standartlarında, bağımsız, tarafsız ve tüzelkişiliği haiz bir kuruluş olacaktır.

Türk Akreditasyon Kurumunun ülkemize hayırlı olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öksüz.

Madde üzerinde başka söz isteyen?.. Yok.

1 inci maddeyi oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısı arayacağım.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur.

Sayın milletvekilleri, çalışma süremiz dolmak üzere olduğundan, Yüce Türk Milletinin ve onun saygıdeğer siz sayın milletvekillerinin mübarek kandillerini kutluyor, sözlü sorular ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 19 Ekim 1999 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 18.46

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.