DÖNEM : 21 CİLT : 11 YASAMA YILI : 1

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

57 nci Birleşim

25 . 8 . 1999 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. — GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. — GELEN KÂĞITLAR

III. — YOKLAMALAR

IV. — BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. — Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, Marmara Bölgesinde vuku bulan deprem felaketine ilişkin gündemdışı konuşması

2. — Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Kaya’nın, Marmara Bölgesinde vuku bulan deprem felaketine ilişkin gündemdışı konuşması

3. — Kocaeli Milletvekili Osman Pepe’nin, Marmara Bölgesinde vuku bulan deprem felaketine ilişkin gündemdışı konuşması

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. — Kuveyt’e gidecek olan Dışişleri Bakanı İsmail Cem’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/343)

2. — Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, (6/83) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/21)

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. — Karaman Milletvekili Zeki Ünal ve 19 arkadaşının, ülkemizde meydana gelen deprem felaketi konusunda alınması gereken kalıcı önlemleri belirlemek amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/71)

2. — Karaman Milletvekili Zeki Ünal ve 19 arkadaşının, yangınların zararlarını en aza indirmek için alınması gereken tedbirleri belirlemek amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/72)

V. — KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. — Sosyal Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu, Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanunun Bazı Maddeleri ile İş Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi ve Bu Kanunlara Ek ve Geçici Maddeler Eklenmesi, İşsizlik Sigortası Kurulması, Çalışanların Tasarrufa Teşvik Edilmesi ve Bu Tasarrufların Değerlendirilmesine Dair Kanunun İki Maddesinin Yürürlükten Kaldırılması ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/495) (S. Sayısı : 114)

VI. — SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. — İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, çocuk mahkûmlara ve çocuk cezaevlerine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün yazılı cevabı (7/334)

2. — Bilecik Milletvekili Sebahat Vardar’ın, milletvekillerine ve personele verilen kimlik kartlarındaki bilgilere ilişkin sorusu ve TBMM Başkanı Yıldırım Akbulut’un yazılı cevabı (7/165)

3. — Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, Nevşehir’de bir ihracat müdürlüğü kurulup kurulmayacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Tunca Toskay’ın yazılı cevabı (7/377)

4. — Kütahya Milletvekili Ahmet Derin’in, Emet İlçesinde yapımı düşünülen cezaevi için seçilen arsaya ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Nami Çağan’ın yazılı cevabı (7/391)

5. — Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, Nevşehir İlinde birinci sınıf bir gümrük müdürlüğü kurulup kurulmayacağına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler’in yazılı cevabı (7/368)

6. — İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, İzmir Çeşme Limanı gümrük hizmetlerinin iyileştirilmesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler’in yazılı cevabı (7/336)

7. —Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, yükseköğretim kurumlarındaki kılık kıyafet mevzuatına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün yazılı cevabı (7/389)

8. —Bursa Milletvekili Faruk Çelik’in, Bursa-Karacabey, İnegöl ve Yenişehir yollarının ne zaman bitirileceğine ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın’ın yazılı cevabı (7/401)

9. — Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, Balıkesir İline bağlı bazı ilçelere ne zaman kaymakam atanacağına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın yazılı cevabı (7/395)

10. — Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, Nevşehir Çevre Müdürlüğünün ne zaman faaliyete geçeceğine ilişkin sorusu ve Çevre Bakanı Fevzi Aytekin’in yazılı cevabı (7/366)

11. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa-İnegöl kanalizasyon projesine ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın’ın yazılı cevabı (7/346)

12. — Kütahya Milletvekili Ahmet Derin’in, Tavşanlı-Bakırköy ve Tavşanlı-Domaniç yoluna ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın’ın yazılı cevabı (7/282)

13. — Kütahya Milletvekili Ahmet Derin’in, Kütahya İli Emet İlçesi Sosyal Sigortalar Kurumu Fizik Tedavi Hastanesinin doktor ihtiyacına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan’ın yazılı cevabı (7/281)

 

I. — GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 10.00’da açılarak beş oturum yaptı.

Birinci, İkinci, Üçüncü ve Dördüncü Oturum

Şanlıurfa Milletvekili Zülfikâr İzol ve 19 arkadaşının, Şanlıurfa İlinin sorunlarının,

Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve 26 arkadaşının, sınır ticaretinin ekonomik boyutları ile yerli üretime etkisinin,

Araştırılarak alınması gereken tedbirlerin;

Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak ve 22 arkadaşının, Türkçenin korunması, kullanılması ve bu alandaki eksikliklerin,

Belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri (10/63, 10/64, 10/65) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırasında yapılacağı açıklandı.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 1 inci sırasında bulunan, İşsizlik Sigortası Kanunu Tasarısı (Sosyal Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu, Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanunun Bazı Maddeleri ile İş Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi ve Bu Kanunlara Ek ve Geçici Maddeler Eklenmesi, İşsizlik Sigortası Kurulması, Çalışanların Tasarrufa Teşvik Edilmesi ve Bu Tasarrufların Değerlendirilmesine Dair Kanunun İki Maddesinin Yürürlükten Kaldırılması ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı) (1/495) (S. Sayısı : 114) üzerindeki görüşmelere devam olunarak, 45 inci maddesi tasarı metninden çıkarıldı, diğer maddeleri buna göre teselsül ettirildi ve 48 inci maddesine kadar kabul edildi; 48 inci maddesi üzerinde bir süre görüşüldü.

Sağlık Bakanı Osman Durmuş, deprem bölgesindeki insanların maruz kaldığı psikolojik yapıya ilişkin bir açıklamada bulundu.

Ali Ilıksoy Başkanvekili

Tevhit Karakaya Levent Mıstıkoğlu Erzincan Hatay Kâtip Üye Kâtip Üye

Beşinci Oturum

İşsizlik Sigortası Tasarısı (Sosyal Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar SigortalarKurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanunun Bazı Maddeleri ile İş Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi ve Bu Kanunlara Ek ve Geçici Maddeler Eklenmesi, İşsizlik Sigortası Kurulması, Çalışanların Tasarrufa Teşvik Edilmesi ve Bu Tasarrufların Değerlendirilmesine Dair Kanunun İki Maddesinin Yürürlükten Kaldırılması ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı) (1/495) (S. Sayısı : 114) üzerindeki rüşmelere devam olunarak, 53 üncü maddesine kadar kabul edildi; 53 üncü madde okundu.

Alınan karar gereğince, 25 Ağustos 1999 Çarşamba günü saat 10.00’da toplanmak üzere, grupların mutabakatıyla birleşime 22.07’de son verildi.

Murat Sökmenoğlu Başkanvekili

Tevhit Karakaya Levent Mıstıkoğlu Erzincan Hatay Kâtip Üye Kâtip Üye

 

 

No. : 61

II. — GELEN KÂĞITLAR

25 . 8 . 1999 ÇARŞAMBA

Teklifler

1.— Samsun Milletvekili Mehmet Çakar ve 5 arkadaşının; Gelir Vergisi Kanunun ile Kurumlar Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/289) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.8.1999)

2. —İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 48 arkadaşının; Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği Teşkilât Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/290) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.8.1999)

3. — Hakkâri Milletvekili Hakkı Töre ve 31 arkadaşının; 5434 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/291) (İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.8.1999)

4. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın; İmar Kanunu, Gecekondu Kanunu, Kıyı Kanunu, Boğaziçi Kanunu, Millî Parklar Kanunu, Çevre Kanunu, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ve Turizmi Teşvik Kanununa Bazı Maddeler Eklenmesi ve Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/292) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Çevre ve Tarım, Orman ve Köyişleri ve Adalet komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.8.1999)

5. — İzmir Milletvekili Ufuk Söylemez ve 18 arkadaşının; 17 Ağustos 1999 Tarihinde Marmara Bölgesinde Meydana Gelen Deprem Felaketinden Zarar Görenlere Yapılacak Yardım Hakkında Kanun Teklifi (2/293) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.8.1999)

Raporlar

1.— 27.11.1975 tarihli ve 13 Sayılı Devlet Sanayi ve İşçi Yatırım Bankası Kuruluşuna DairKanun Hükmünde Kararname, 14.11.1983 Tarihli ve 165 Sayılı Devlet Sanayi ve İşçi Yatırım Bankası A.Ş.’nin Kuruluşu Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, 15.7.1988 Tarihli ve 329 Sayılı Devlet Sanayi ve İşçi Yatırım Bankası A.Ş.’nin Kuruluşu Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair KanunHükmünde Kararname ile 12.2.1990 Tarihli ve 401 Sayılı Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketinin Kuruluşu Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve DevletSanayi ve İşçi Yatırım Bankası A.Ş.’nin Kuruluşu Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/21, 1/48, 1/115, 1/155, 1/515) (S. Sayısı : 155) (Dağıtma tarihi : 25.8.1999) (GÜNDEME)

2. — 26.10.1987 Tarihli ve 290 Sayılı 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine ve Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararname ile 18.9.1991 Tarihli ve 455 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ve Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/92, 1/191, 1/516) (S. Sayısı : 156) (Dağıtma Tarihi : 25.8.1999) (GÜNDEME)

3. — Uydular Aracılığı ile Telekomünikasyon Uluslararası Örgütüne (INTELSAT) İlişkin Anlaşmada Yapılan Değişikliğin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/276) (S. Sayısı : 144) (Dağıtma Tarihi : 25.8.1999) (GÜNDEME)

4. — Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Lübnan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Denizcilik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/293) (S. Sayısı : 149) (Dağıtma Tarihi : 25.8.1999) (GÜNDEME)

5. — Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Letonya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Denizcilik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/308) (S. Sayısı : 151) (Dağıtma Tarihi : 25.8.1999) (GÜNDEME)

6. — Avrupa Yerel Topluluklar veya Yönetimler Arasında Sınırötesi İşbirliği Çerçeve Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/351) (S. Sayısı : 152) (Dağıtma Tarihi : 25.8.1999) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergeleri

1. — Karaman Milletvekili Zeki Ünal ve 20 arkadaşının, ülkemizde meydana gelen deprem felaketi konusunda alınması gereken kalıcı önlemleri belirlemek amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/71) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.8.1999)

2. — Karaman Milletvekili Zeki Ünal ve 19 arkadaşının, yangınların zararlarını en aza indirmek için alınması gereken tedbirleri belirlemek amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/72) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.8.1999)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 10.00

25 Ağustos 1999 Çarşamba

BAŞKAN : Başkanvekili Mehmet Vecdi GÖNÜL

KÂTİP ÜYELER : Melda BAYER (Ankara), Vedat ÇINAROĞLU (Samsun)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57 nci Birleşimini açıyorum.

III. — YOKLAMA

BAŞKAN – Toplantı yetersayımızın olup olmadığı hususunda tereddüt var; bu sebeple, elektronik cihaz kullanmak suretiyle yoklama yapacağız.

Yoklama süresi 5 dakikadır.

Sayın Bakanlar, vekâleten oy kullanacaklarsa, lütfen ibraz buyursunlar.

Sisteme giremeyen sayın üyelerimiz, 5 dakikalık süre içerisinde, dolduracakları yoklama pusulalarıyla yoklamaya katılabilirler.

Yoklamayı başlatıyorum efendim.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız yoktur. Bir dahaki oturumda toplantı yetersayısını bulabilmemiz bakımından, birleşime, 10.30'a kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati : 10.11

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 10.30

BAŞKAN : Başkanvekili Mehmet Vecdi GÖNÜL

KÂTİP ÜYELER : Melda BAYER (Ankara), Vedat ÇINAROĞLU (Samsun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III. — YOKLAMA

BAŞKAN – Yoklama yapacağız.

Yoklama için 5 dakikalık süre vereceğim.

Elektronik cihaza giremeyenler, lütfen yardım istesinler.

Yoklamayı başlatıyorum; buyurun efendim.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır.

Görüşmelere başlamadan önce, müsaadelerinizle, depremzedelere, onların temsilcisi olan sizlere ve bütün ülkemize en içten geçmiş olsun dileklerimi sunmak istiyorum.

Eminim, insanlık tarihinin pek az gördüğü böyle bir felaket ve facia ile buna maruz kalanlar için duyduğumuz elem ve kederi, kelimeler ifadeden acizdir.

Bununla beraber, halkımızın, bu şartları göğüslemede gösterdiği metanet, aralarındaki yardımlaşma ve dayanışma her türlü takdirin üzerindedir. Bu, belki de, yıllardan beri devletimizi ve milletimizi bölüp, parçalamak için büyük gayret ve para sarfeden mahut merkezlere karşı halkımızın verdiği en güzel cevap olsa gerektir.

Cenabı Hak'tan, hayatını kaybedenlere rahmet, kalanlara sabır ve yaralılara acil şifalar diliyorum.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden evvel, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

İlk söz, Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük'ün.

Marmara Bölgesinde vukua gelen deprem hakkında konuşacaklar.

Buyurun Sayın Bedük.

Süreniz 5 dakika.

IV. — BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. — Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, Marmara Bölgesinde vuku bulan deprem felaketine ilişkin gündemdışı konuşması

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 17 Ağustos 1999 Salı günü Marmara Bölgesinde vuku bulan, tarihî bakımdan emsali görülmemiş vahim bir felaketten sonra hayatını kaybetmiş olan bütün vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyor ve büyük Türk Milletine başsağlığı dileklerimizi sunuyoruz. Allah, bu millete, böylesi bir felaketi bir daha yaşatmasın ve göstermesin.

Dün, Ankara ve Haymana bölgesinde, yine bir deprem oldu. Ben, gece Haymana'ya gittim, orada 4 binanın yıkıntısı var; yaralımız ve ölümüz yok. Onun için, o insanlarımıza da geçmiş olsun dileklerimi sunmak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; deprem, bir tabiat olayı, ilahî kudretin gücünü ortaya koyduğu bir ortam ve olaydır; ancak, depremden sonra vuku bulan zararın, can ve mal kaybının asgarîye indirilmesine yönelik birkısım tedbirleri almak da beşerin, insanoğlunun görevidir ve sorumluluğudur.

İnsanların bu şekilde zarara maruz kalmalarını önleyecek en önemli organizasyon da devlettir, kamudur, kamu idaresidir. İtiraf etmek mecburiyetindeyim ki, devletin bugünkü yapılanması itibariyle, tabiî afetlere karşı alınması gereken birkısım tedbirleri tam olarak göremiyoruz, bir eksikliğimiz var; bu itibarla, devlette yeniden yapılanmaya ihtiyaç var. Bu devlette yeniden yapılanma, gerçekten, üzerinde hepimizin durması gereken bir husustur.

Afete karşı korunma planları bütün vilayetlerde, valiliklerde vardır; ben, eski bir vali olarak size söylüyorum, çok fazla miktarda planlarımız var; ama, bu geçtiğimiz olayda, olayın alan itibariyle vüsatının genişliği, fecaati ve büyüklüğü itibariyle olayın vuku bulduğu illerde vali ve kaymakamlarımız, maalesef, güç itibariyle yetişememişlerdir, eksik kalmışlardır; çünkü, zaten, bizatihi kendileri afete maruz kalmışlardır. Ayrıca, kurtarma ekipleri, destek ekipleri, gıdayı taşıyacak ekipler dahil olmak üzere, onlar da, keza, aynı şekilde afete maruz kalmışlar. Dolayısıyla, gerek teknik yardım gerek dektekleme hizmetleri gerek iletişim ve diğer bütün alanlarda hizmet yapacak olan kamu görevlilerimiz, maalesef, afetten zarar gördükleri için, kendilerine yüklenilen görevleri yapamamışlardır. O halde, devlette yeniden yapılanmaya gitmek suretiyle -yani, alınması gereken tedbirler bakımından söylüyorum- sadece olayın vuku bulduğu il veya ilçede değil, onun etrafında ve ona en yakın mesafede bulunan ve süratle intikal edilecek olan yerlerde ekipler görevlendirmek, ona göre hazırlıklar yapmak mecburiyetinde olduğumuzu gördük.

Değerli milletvekilleri, o sebeple şunu özellikle belirtmek istiyorum: Koordinasyon ve organizasyon bozukluğumuz görülmüştür. Bu koordinasyon ve organizasyon bozukluğumuzu gidermek için şimdiden tedbirler almamız lazım; planlarımızı yeniden gözden geçirmemiz lazım; devletin yeniden yapılanmasını gözden geçirmemiz lazım. Ortaya çıkan olaylar, gelişen teknoloji ve bilimin, akıl ve mantığımızın ve zekâmızın ortaya koyduğu birkısım tedbirleri plana dökmek suretiyle, özellikle bu bölgede, bir deprem vukuundan itibaren, zararı, ister can ister mal kaybını asgarîye indirecek şartlar, olaylar neyse, onları tespit edip, şimdiden tedbirlerimizi almamız gerektiğini özellikle belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye, önemli bir deprem fayı üzerindedir. Bu deprem fayı, devamlı olarak genişlemekte ve uzamaktadır. Ben, felaket tellallığı yapmıyorum; bu, bir teknik bilgidir. Dolayısıyla, şimdiden hükümetimizden beklediğimiz şudur: Bu fayın uzantısı olan Marmara Bölgesine, İstanbul bölgesine veya Anadolu'nun diğer taraflarına yönelik, daha evvelden yapılmış olan binalarla ilgili alınması gereken tedbirler nelerse, o tedbirlerin mutlak suretle alınması gerekir; ona göre teknolojik bakımdan yapılması gereken, alınması gereken birkısım yatırımlar vardır, bunları yapmak gerekir; o fay hattı üzerinde, belki yıkılması istenen binalar varsa, yıkılması gereken binaları şimdiden yıkmak gerekir; çünkü, eğer, olay olursa, çok daha büyük bir felaketle karşı karşıya kalabiliriz. O bakımdan, bunu, özellikle altını çizerek belirtmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, binaların oturduğu alan itibariyle söylüyorum, arazi etüdünü yapmadan, kesinlikle, binaları yaptırtmamak için, şimdiden, ister bakanlıklar olarak, hükümet olarak, ister yerel yönetimler olarak gerekli çalışmayı yapmak ve halkı bu konuda mutlak surette uyarmak gerektiği kanaatini taşıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bedük, 1 dakika eksüre veriyorum; buyurun.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) – Değerli milletvekilleri, enkazla ilgili olarak, kurtarma ekipleri geri döndüler. Bakın, dün akşam, enkaz altından yine sapasağlam insan çıkarıldı. Bu enkazların altında canlı varlıkların olabileceğini düşünerek, kurtarma ekiplerinin, çalışmalarını mutlak surette sürdürmeleri gerektiğini bilhassa hatırlatmak istiyorum. Öyle kepçeyle girmek değil... Allah can vermiş, inşallah, yine kurtarılacak birkısım canlar oradan çıkacaktır; ama, her halükârda kurtarma faaliyetlerine dikkat edilmesi gerektiğini, bilhassa belirtmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin bu zor gününde bizi yalnız bırakmayarak yardıma koşan, acımızı paylaşan ve destek veren tüm ülkelere huzurlarınızda bir kere daha teşekkür ediyoruz. Şimdi, insanlık ve yurttaşlık sınavındayız. Bu sınavı, Türkiye ve Türk Milleti mutlaka kazanacaktır. Bu konuda, başta Türkiye Büyük Millet Meclisi olmak üzere, tüm kurum ve kuruluşlar üzerlerine düşen görevi yapacaktır, yapmaya hazırdır ve yapmaktadır. Bu büyük felaketin getirdiği acı günlerin, birlik, beraberlik ve yüce milletimizin yardımseverliğiyle atlatılacağına inanıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) – Kurtuluş Savaşındaki dayanışmasıyla tarihe geçmiş olan büyük Türk Milletinin, bu zor günlerde de, parasını, ekmeğini, suyunu bölüşeceğine, el ele vererek bu felaketin üstesinden geleceğine ve bu büyük yarayı saracağına bütün kalbimle inanıyorum; ama, tekrar ifade ediyorum: Devlette yeniden yapılanma şarttır ve bütün bu şartlar altında alınması gereken tedbirler vardı, onları sıralamak isterdim: Zorunlu yapı sigortası, deprem mühendisliği, sertifikalı mühendislik hadisesi, bağımsız yapı denetim büroları, sivil savunmanın, özellikle yeniden teşkil edilmesi ve İçişlerine bağlı olarak çalışan o elemanların yetiştirilmesi çok önemlidir; çünkü, Yalova Valisi, bize, özellikle, uzman elemanının olmadığını söyledi. Bütün bu şartlara rağmen, önemli bir tabiî afet bölgesinde bulunan Türkiye'de uzmanlaştırılmış ekiplere ihtiyaç olduğunu eğer düşünürsek, sivil savunma teşkillerini yeniden gözden geçirmek, onlara destek vermek lazım. Müteahhitlik Yasasını gözden geçirmek lazım. Sismik etüt ve deprem mühendisliği konusunun, gerçekten, bütün alan için, Türkiye için çok önemli olduğunu bilhassa belirtmek istiyorum. Deprem teknoloji pratiğine ve yedek haberleşme sistemine ihtiyaç vardır. Haberleşme olsaydı, gerçekten, zararımız bu kadar fazla olmazdı, ekipler daha süratli bir şekilde oraya intikal etme imkânına kavuşmuş olurdu.

Değerli milletvekilleri, bir hususu daha ifade etmek istiyorum: Vergi Kanunuyla ilgili getirilen bir tasarı var ve daha ziyade ortadireğe yükleniliyor; yani, esnaf ve sanatkâra yüklenilmiş olunuyor. Gelin, bu vergi yasasındaki, özellikle, getirilen ek vergide esnafa, sanatkâra veya ortadireğe çok büyük yük getiren bu tasarıyla ilgili biraz daha düşünelim diyorum ve hükümetin bu konuda daha duyarlı olmasını temenni ediyorum. Bizim verdiğimiz bir kanun teklifi vardır; bu kanun teklifinde hem banka, hem esnaf, hem KOBİ, hem mühendislik hem de yapı ile ilgili bütün teklifler vardır. Bu tekliflerin dikkate alınacağı ümidiyle, sözlerime son verirken özellikle, şu hususu dile getirmek istiyorum:

BAŞKAN – Sayın Bedük, son cümleniz lüften...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) – Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar, milletimize başsağlığı diliyor ve Yüce Allah'tan böyle bir felaketi bir daha ülkemize yaşatmamasını niyaz ediyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bedük.

Diğer konuşmalar da aynı konuda olduğu için, eğer hükümet cevap verecekse, belki hepsine birden cevap vermeyi düşünebilir.

İkinci gündemdışı söz, yine, Marmara Bölgesinde oluşan deprem konusunda hitap edecek olan Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet Kaya'nın.

Buyurun Sayın Kaya.

Süreniz 5 dakikadır.

2. — Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Kaya’nın, Marmara Bölgesinde vuku bulan deprem felaketine ilişkin gündemdışı konuşması

MEHMET KAYA (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Marmara Bölgesinde olan deprem nedeniyle, şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, depremde kaybettiğimiz vatandaşlarımıza Yüce Allah'tan rahmet, geride kalan ailelerine ve aziz Türk Milletine geçmiş olsun diyor, herkese başsağlığı diliyorum.

Değerli milletvekilleri, deprem hakkındaki çalışma ve verilerin uygun bir yöntemle değerlendirilmeleri suretiyle depremlere ilişkin izoseist haritaların çizilmesiyle depremler, bugün tahmin edilebilir durumdadır.

Tarihsel kayıtlar incelendiğinde, Marmara Bölgesi ve çevresinde bilinen birçok sayıda yıkıcı depremlerin olduğunu görmekteyiz. Tarihsel kayıtlara göre, milattan sonra 325 yıllarından itibaren bölgede olan depremler kaydedilmiştir. Millattan sonra 325-1900 yılları arasında İstanbul ve çevresinde etkili olan yaklaşık 20 depremden, hakkında en fazla bilgi edinilen deprem, 1894 depremidir. 1894 depreminin ilk sarsıntısı 63 saniye sürmüştür. Birinci sarsıntıdan 15 dakika sonra ise, ikinci sarsıntı olmuş ve 20 saniye sürmüştür. 1894 depreminde İstanbul'da 3 400 kişi ölmüştür.

45 saniye süren, 17.8.1999 depreminde ise, 1894 depreminin en az 6-7 katı zayiat olmuştur.

Değerli milletvekilleri, bu depremde kısa vadede alacağımız tedbirleri de şöylece sıralayabiliriz :

1. Bölgede acil olarak enkaz çalışmalarında kullanılmak üzere, dozer, vinç, kazıcı iş makineleri, yükleciyi, kamyon gibi araç gereçlerin ve personel kapasitelerinin artırılması.

2. Depremde yaşamını yitiren vatandaşlarımızın defin işlerinin bir an evvel yapılması.

3. Bölgede, çadırda yaşayan vatandaşlarımız için, yeterli sayıda seyyar banyo ve tuvaletlerin kurulması.

4. Bölgeye yeterli sayıda çadır temin edilmesi.

5. Bölgeye yakın ve bölgede bulunan kamu kurumlarına ait tüm sosyal tesis ve kampların depremzede vatandaşlarımıza tahsis edilmesi.

6. Bölgeye yeterli olarak gelen yiyeceklerin uygun şekilde depolanması, ihtiyaç duyulduğu takdirde uygun şekilde dağıtılması.

Değerli milletvekilleri, Marmara Bölgesinde altı yedi ilde oluşan 1999 depreminde, sağlık alanında, kurulan seyyar hastaneler, hava ve karayollarıyla yapılan hasta nakilleri, ilkyardım hizmetleri; zarar gören karayollarının onarımı, haberleşmede yapılan hizmetler, imkânlar dahilinde yerinde ve zamanında olmuştur ve halihazırda da bu alanlarda çalışmalar devam etmektedir. Bu nedenlerle, Sağlık Bakanlığını, Bayındırlık ve İskân Bakanlığını ve Ulaştırma Bakanlığını tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyorum.

Değerli milletvekilleri, bu depremden sonra uzun vadede alınması gereken tedbirlerin başında da deprem, heyelan, yangın ve sel felaketleri için "Türk ulusal afet grubu" adı altında bir ekip kurulması, kurulan bu ekibin, yarın afet olacakmış gibi tatbikatlar yapması, afet olan yurdun her tarafına en kısa zamanda ulaştırılması sağlanmalıdır. Ayrıca, kurulacak ekibin gerekli malzeme, araç ve gereçleri ile istihkaklarının devletimizce karşılanması ve belirli periyotlar dahiline ekip üyelerine kurs verilmesinin sağlanması uygun olacaktır.

Değerli milletvekilleri, 1999 depreminin olduğu bölge, yurdumuz açısından, birçok bakımdan önemli bir bölgedir. Depremin, düzensiz kentleşmeye sahip olan büyük bir sanayi bölgesinde meydana gelmiş olması, işin önemini daha da artırmaktadır. Bölgenin işçi bölgesi olması, kara, hava, denizyollarının kesiştiği yer olması, üniversiteler ve sanayi bölgesi olması gibi özelliklerden dolayı, bölgede olan deprem sonucu oluşan can ve mal kaybı tüm ülkemizi etkilemiştir.

Değerli milletvekilleri, devletimiz büyük bir devlet olup, Erzincan, Adana, Ceyhan, Dinar depremlerinin yaralarını nasıl sardıysa, nasıl halkı tekrar evlerine yerleştirdiyse, kısa sürede yol, su, elektriğine kavuşturduysa ve onlara desteğini nasıl sürdürdüyse, İstanbul, İzmit, Sakarya, Kocaeli, Bursa, Yalova depremlerinin yaralarını bir an önce saracak ve gerekli yardımı yapacaktır. Yüce Türk Milleti her şeyin üstesinden gelecek güç ve inanca sahiptir.

Ölenlere, Yüce Allah'tan rahmet, yakınlarına ve Aziz Türk Milletine başsağlığı diliyorum. Konuşmama son verirken, Yüce Türk Milletine ve onun Yüce Meclisine saygılar sunuyorum.

Huzurlarınızda arz ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaya.

Aynı konuda son gündemdışı konuşma, Kocaeli Milletvekili Sayın Osman Pepe'ye ait.

Buyurun efendim.

Süreniz 5 dakika.

3. — Kocaeli Milletvekili Osman Pepe’nin, Marmara Bölgesinde vuku bulan deprem felaketine ilişkin gündemdışı konuşması

OSMAN PEPE (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Marmara Bölgesinde yaşamış olduğumuz deprem felaketiyle alakalı olarak, Kocaeli Milletvekili olarak sizlere hitap ediyorum. Depremin ilk gününden itibaren -çocukları Gölcük'te yaşayan, evi Gölcük'te olan birisi olarak- depremin ilk saatlerinden itibaren, olayı dışarıdan gözlemci olarak değil; bölgede, enkazın içerisinde, çoluk çocuğuyla, o stresi, o sıkıntıyı, o sallantıları, o feryatları, o kahrolmuşluğu, orada çaresizliği ve kimsesizliği görmüş, şimdi sadece bu konuşmayı yapıp, biraz sonra tekrar bölgeye intikal edecek birisi olarak burada bulunuyorum.

Değerli kardeşlerim, bizim bölgede, sekiz gün içerisinde, Ankara'ya geldiğim zaman, bambaşka bir dünyanın olduğunu gördüm. Orada enkaz, orada insanların cesetlerinin kokusu, orada yakınlarını yitirmiş, her şeyini bitirmiş insanların, zenginken fakir olmuş, bir ekmeğe muhtaç insanların, bir köşeye çekilmiş, bitmiş insanların psikolojisi içerisinde olduklarını gördüm.

İzmit ile Gölcük arası 18 kilometre. İstanbul'dan İzmit'e 45 dakikada geldik; ama, İzmit'ten Gölcük'e 4,5 saatte intikal edemedik. Gölcük'e gittik, çocuklara ulaşmak, evimize ulaşmak -yıkıntıların arasından- hiç de kolay değildi, 18 kilometrelik yolu 4,5 saatte gittik.

Birinci günü, ne kriz masası ne vali ne kaymakam... Kimin ne yaptığından kimsenin haberi yoktu. İkinci günü, kalktık önce Gölcük'teki kriz masasına gittik. Yakın çalışma arkadaşlarını kaybetmiş bir belediye başkanı, yine daire müdürlerini kaybetmiş çaresiz bir kaymakam ve Kocaeli Milletvekili olarak ben; kriz masasında 3 kişiydik. Vatandaş geliyor boğazımızı sıkıyor; vinç, greyder, dozer, ceset torbası, kefen istiyor. Sayın bakanlara, hükümet yetkililerine ulaştık, acil olarak Gölcük'e 5 000 tane ceset torbası talep ettik, olaydan 48 saat sonra; olayın dördüncü günü akşamüstü, sayın bakanlara "ne oldu ceset torbaları" diye sorduğumuzda "Osman Bey, allahaşkına, bir yerden temin et, parasını biz verelim" dediler.

Tabiî, inanıyorum ki, hükümet yetkilileri iyiniyetli olarak gayret etmişlerdir; ama, iyiniyet tek başına yetmiyor arkadaşlar. Bakın, Gölcük Kaymakamı ile Kocaeli Valisi arasında, üç gün içerisinde haberleşme temin edilememiştir. Dünyanın geldiği şu noktada, 18 kilometre mesafede, acaba, dünyanın herhangi bir noktasından hava köprüsü kurularak, o bölgeye bir haberleşme ağı kurulamaz mıydı?

Arkadaşlar, Gölcük-İzmit arası 18 kilometre; o çile yolu, o ıstırap yolu tam dört gün boyunca, elinde demir sopalar olan gençler tarafından kontrol edildi; iş makinelerinin bölgeye intikal etmesi, ambulansların girip çıkmasıyla alakalı olarak. Valiye, Jandarma Alay Komutanına, Emniyet Müdürüne ve sair yetkililere "gelin, bu yolun güvenliğini sağlayalım" dememize rağmen, dört gün o yolda hükümet yoktu, güvenlik yoktu. Ancak beşinci günden sonra, yolda, polislerin, güvenlik güçlerinin tedbir aldığını gördük.

Krizin ikinci günü saat 12.00'de, 39 kişilik Rus arama-kurtarma ekibi -ekip ve ekipmanlarıyla, araç ve gereçleriyle- Gölcük'te olduğu halde, krizin üçüncü günü Kızılhaç heyeti Gölcük'te olmasına rağmen, Türk Kızılayı maalesef ortalıkta yoktu.

Arkadaşlar, kurulan kriz masalarının -bölgedeki halkın tabirini, söylediğini söylüyorum- kendisi, bizzat krizin sebebiydi; yani, kriz masalarına "krizin masası" diyordu halk. Çünkü, onlar, milletin feryatlarını dindirecek maalesef hiçbir çare, hiçbir derman, hiçbir reçete sunamıyorlardı. Eğer, özel sektörün, gönüllü kuruluşların kurtarma ekipleri; onların dozerleri, greyderleri, vinçleri olmasaydı, inanın, bölgedeki can kaybımız çok daha fazla olurdu.

Elbette ki, devletimizin imkânları çoktur; ama, bölgeye intikali, ne yazık ki günler almıştır. Bürokrasi hazretleri, bu sefer de orada, o acı ve çirkin yüzünü bir kez daha göstermiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Pepe, lütfen tamamlayınız.

OSMAN PEPE (Devamla) – Dün, Darıca'da, bürokrasiyle alakalı olarak yaşadığım bir olayı anlatayım, ondan sonra da sözlerimi toparlayayım.

Emekli Sandığının Darıca'da 400 konutu var, hemen boşaltılması istendi. Belediye Başkanlığı, tahsisiyle alakalı olarak Kocaeli kriz masasına, Valiliğe yazı yazdı. Vali muavini, kriz masasından onay verdi; ama, tesis müdürü diyor ki: "Benim şahsıma da bir yazı yazacaksınız. Benim şahsıma hitap eden yazı olmazsa burayı size sunmam."

Sağ olsun, Maliye Bakanıyla yapmış olduğumuz görüşmeden sonra, derhal müdahale ettiler, Emekli Sandığı Genel Müdürüyle görüşüldü, Emekli Sandığı Genel Müdürü devreye girdi ve bir saat içinde çözüldü; ama, oradaki bir bürokrasi hazretinin çirkin yüzünü, bir sefer daha gördük.

Değerli milletvekilleri, ben, hepimizi acılara gark eden bu deprem felaketinde hayatını kaybetmiş olan bütün kardeşlerimize, bütün yurttaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum; yaralılara acil şifalar diliyorum; milletimizin başı sağ olsun, hepimize geçmiş olsun diyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Pepe.

Cumhurbaşkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum :

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. — Kuveyt’e gidecek olan Dışişleri Bakanı İsmail Cem’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/343)

23 Ağustos 1999

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 24 Ağustos 1999 tarihinde Kuveyt'e gidecek olan Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in dönüşüne kadar; Dışişleri Bakanlığına, Devlet Bakanı Prof. Dr. Şükrü S. Gürel'in vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum :

2. — Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, (6/83) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/21)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 47 nci sırasında yer alan (6/83) esas numaralı sözlü soru önergeme yazılı cevap aldığımdan, soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

Tevhit Karakaya Erzincan

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 2 adet Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. — Karaman Milletvekili Zeki Ünal ve 19 arkadaşının, ülkemizde meydana gelen deprem felaketi konusunda alınması gereken kalıcı önlemleri belirlemek amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/71)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde sıkça rastlanan ve son olarak da 17 8.1999'da sabah saat 3'te vuku bulan depremlerin büyük can ve mal kaybına sebep olduğu herkesçe bilinmektedir. Bilinmektedir; ama, ne deprem öncesi ne de deprem sonrası gerekli ve acil tedbirlerin alındığını söylemek mümkün değildir.

Deprem riski yüksek olan ülkemizde, aynı acıları tekrar yaşamamak, ciddî ve kalıcı tedbirler almak, hepimizi yasa boğan son depremde can ve mal kaybına uğrayan vatandaşlarımızın yaralarını sarmak amacıyla; Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir araştırma önergesi hazırlamış bulunuyoruz.

Gereğini arz eder, saygılarımızı sunarız. 19.8.1999

1. Zeki Ünal (Karaman)

2. Mahfuz Güler (Bingöl)

3. Yasin Hatiboğlu (Çorum)

4. Sabahatin Yıldız (Muş)

5. Seyyit Haşim Haşimi (Diyarbakır)

6. Kemal Albayrak (Kırıkkale)

7. Yahya Akman (Şanlıurfa)

8. Suat Pamukçu (Bayburt)

9. Şeref Malkoç (Trabzon)

10. Hüsamettin Korkutata (Bingöl)

11. Mustafa Geçer (Hatay)

12. Osman Aslan (Diyarbakır)

13. Murat Akın (Aksaray)

14. Mehmet Bekaroğlu (Rize)

15. Mehmet Çiçek (Yozgat)

16. Ali Güner (Iğdır)

17. Mehmet Altan Karapaşaoğlu (Bursa)

18. Lütfi Doğan (Gümüşhane)

19. İsmail Alptekin (Bolu)

20. Temel Karamollaoğlu (Sıvas)

Gerekçe :

Resmî verilere göre, Türkiye topraklarının tamamına yakını deprem riski taşımaktadır.

Birinci derece deprem bölgesi, 328 995 kilometrekarelik bir alanı, ikinci derece deprem bölgesi olarak tanımlanan yerler ise 196 411 kilometrekarelik bir alanı kapsamaktadır. Halen, bu bölgelerde, nüfusumuzun yüzde 26'sı yaşamaktadır.

Şiddetli depremlerin nispeten daha az görüldüğü üçüncü derece deprem bölgesinde, nüfusumuzun yüzde 15'i yaşamakta ve bu bölge de, 139 594 kilometrekarelik alanla Türkiye yüzölçümünün yüzde 18'ini oluşturmaktadır.

Dördüncü derece deprem bölgesi olarak tanımlanan alan, 97 727 kilometrekarelik, beşinci derece deprem bölgesi ise 32 051 kilometrekarelik bir sahayı kapsamaktadır. Dördüncü derece deprem bölgesinde nüfusumuzun yüzde 13,5'i, beşinci derece deprem bölgesinde ise yüzde 2'si yaşamını sürdürmektedir.

Ülkemizde, son 96 yılda 128 deprem olmuş ve bu depremlerde, toplam 65 bin insanımız can vermiştir. 125 bin kişinin yaralandığı bu depremlerde, 510 binanın yıkıldığı veya çok ağır hasar gördüğü tespit edilmiştir.

Bu yüzyıl içinde en büyük deprem, 26.12.1939'da Erzincan'da vuku bulmuştur. 7,9 şiddetindeki depremde ölülerin sayısı, 32 962 idi.

Son büyük deprem ise, hep birlikte yaşadığımız gibi, 17.8.1999 günü saat 03.02'de, merkez üssü Kocaeli olan ve yurdumuzun birçok yerinde hissedilen 7,4 şiddetindeki depremdir. 23.8.1999 tarihi saat 02.00 itibariyle Başbakanlık kriz merkezinden verilen bilgiye göre, 12 148 ölü, 34 448 yaralı olduğu belirtilmiştir. Enkaz çalışmaları sürdüğü için, ölü ve yaralı sayısının artmasından endişe edilmektedir.

Richter ölçeğine göre 7,4 şiddetindeki depremin etkilediği, büyük mal ve can kaybına sebep olduğu Kocaeli, Sakarya, Yalova, İstanbul, Bursa, Bolu, Eskişehir ve Zonguldak İlleri, birinci derece deprem bölgesinde bulunmaktadırlar. Bu illerimizin dışında Afyon, Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ gibi illerimiz de, depremden hafif de olsa zarar gören illerimizdendir.

Ülkemizin neredeyse tamamına yakınının deprem riski altında olduğu bilindiği halde, bugüne kadar ciddî ve kalıcı tedbirlerin alındığını söylemek mümkün değildir. Her deprem sonrasında kurulduğu belirtilen kriz merkezleri veya hükümetlerin oluşturduğu koordinasyon merkezlerinin yeterli olmadığı, kurtarma çalışmalarının usulüne uygun ve süratli bir şekilde yapılmadığı, acil ihtiyaçların hemen karşılanmadığı görülmüştür.

Bu deprem sonrasında da hükümetçe alındığı belirtilen önlemlerin çok yetersiz kaldığı, ekranlara kadar yansıyan feryatlardan anlaşılmaktadır.

Olay, bir iki teessür cümlesiyle veya "Devletimiz güçlüdür, vatandaşımızın yanındadır. Yaralarımız en kısa zamanda sarılacaktır" türden resmî demeçlerle geçiştirilecek cinsten değildir. Yalnız o bölge değil, bütün ülke ve gurbetçilerimiz yastadır. Milletimiz, devletten, hükümetten acil tedbirler beklemektedir.

Sismik açıdan riskli olarak kabul edilen ilk dört derece deprem bölgeleri Türkiye'nin yüzölçümünün yüzde 96'sını kapladığı, nüfusumuzun yüzde 98'inin deprem tehlikesi altında bulunduğu bilindiği halde, şimdiye kadar neden ciddî bir tedbir alınmamıştır? Bunun mutlaka sorgulanması lazımdır ve bu konuda tek söz sahibi ve sorumlu, Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Benzer felaketlerin bir daha yaşanmaması için, Türkiye Büyük Millet Meclisi, üzerine düşen tarihî görevi mutlaka yapmalıdır.

Cenabı Hak, maddî ve manevî tedbirlerdeki gevşekliğimiz konusunda bizleri ikaz etmektedir; âdeta, kulluğumuzu ve acziyetimizi hatırlatmakta, işimizi sağlam tutmamızı istemektedir. İşimizi sağlam yapmış ve önceden gerekli tedbirleri almış olsaydık, acaba, bu boyutta can ve mal kaybı olur muydu? Bilmiyoruz. Ancak, kendi sahasında uzman bir yetkilinin şu sözüne kulak verilmesi gerektiği kanaatindeyiz: "İnsanlar depremlerden değil, yıkılan binalardan ölmektedir."

Gerçekten, ülkemizin jeolojik yapısı ve coğrafî şartlarından daha kötü olan ülkelerde aynı şiddette depremler bizdeki gibi mal ve can kaybına sebep olmadığına göre, kabahati depremde değil, kendimizde aramamız lazımdır.

Teknik, idarî ve yasal ne gibi düzenlemeler yapılması veya ne gibi tedbirler alınması gerekiyorsa, vakit kaybetmeden yapılmalı ve uygulamaya konulmalıdır.

İşte, bu amaçla, araştırma önergesi hazırlanmış olup, değerli üyelerin takdir ve tasviplerine arz edilmektedir.

Bu vesileyle, depremde vefat eden yurttaşlarımıza Allah'tan rahmet, yakınlarına, tüm milletimize sabrı cemil, yaralılara da acil şifalar dileriz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Araştırma önergesi gündemdeki yerini alacak, Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

İkinci Meclis araştırma önergesini okutuyorum:

2. — Karaman Milletvekili Zeki Ünal ve 19 arkadaşının, yangınların zararlarını en aza indirmek için alınması gereken tedbirleri belirlemek amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/72)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kentleşmenin, sanayileşmenin, nüfus artışının ve zaman zaman vukubulan depremlerin tabiî bir sonucu olarak, giderek artma eğilimi gösteren yangınların zararlarını en aza indirmek ve alınması gereken tedbirleri uygulamaya koymak amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bu araştırma önergesini hazırlamış bulunuyoruz.

Gereğini arz eder, saygılarımızı sunarım. 19.8.1999

1. Zeki Ünal (Karaman)

2. Yasin Hatiboğlu (Çorum)

3. Mahfuz Güler (Bingöl)

4. Seyyit Haşim Haşimi (Diyarbakır)

5. Kemal Albayrak (Kırıkkale)

6. Yahya Akman (Şanlıurfa)

7. Suat Pamukçu (Bayburt)

8. Şeref Malkoç (Trabzon)

9. Hüsamettin Korkutata (Bingöl)

10. Mustafa Geçer (Hatay)

11. Osman Aslan (Diyarbakır)

12. Murat Akın (Aksaray)

13. Sabahattin Yıldız (Muş)

14. Mehmet Bekaroğlu (Rize)

15. Mehmet Çiçek (Yozgat)

16. Ali Güner (Iğdır)

17. Mehmet Altan Karapaşaoğlu (Bursa)

18. Lütfi Doğan (Gümüşhane)

19. İsmail Alptekin (Bolu)

20. Temel Karamollaoğlu (Sıvas)

Gerekçe :

İnsanoğlunun gündeminden düşmeyen ve düşmeyecek olan felaketlerden biri de yangınlardır. Şüphesiz yangını tümüyle ortadan kaldırmak mümkün değildir; ama, önceden gerekli tedbirleri alarak zararları asgariye indirmek mümkündür.

Bugün, ülkemizde, sebebi bilinen ve bilinmeyen binlerce yangın meydana gelmekte, ciddî hasar ve zararlara sebep olmaktadır. Gelişmiş ülkelerde yangınların sayısı daha fazla olmakla beraber, almış oldukları teknik, idarî ve hukukî tedbirlerle zararı en aza indirdikleri görülmektedir.

Ülkemizde itfaiyeciliğin tarihi çok eskilere dayanmakla beraber, hizmette sürat ve kalite açısından istenilen düzeyde olduğunu söylemek mümkün değildir.

Gelişmiş ülkelerle mukayese ettiğimiz zaman, Türkiye'nin itfaiyecilik konusunda ne kadar gerilerde olduğu görülecektir.

Eldeki verilere göre;

Bir milyon nüfus üzerinde yapılacak bir değerlendirme, bu gerçeği ortaya koyacaktır.

Yangın istasyon sayısı Amerika'da 43, Avrupa'da 21, Asya, Afrika, Avustralya'da 40 adet iken, Türkiye'de 6 adettir.

İtfaiye araç sayısı Amerika'da 184, Avrupa'da 227, Asya, Afrika, Avustralya'da 107 adet iken, Türkiye'de 41 adettir.

İtfaiye personel sayısı, Amerika'da 1243, Avrupa'da 2074, Asya, Afrika, Avustralya'da 2374 adet iken, Türkiye'de 291 adettir.

Bir yıllık yangın ortalaması Amerika'da 4279, Avrupa'da 2074, Asya, Afrika, Avustralya'da 2374 adet iken, Türkiye'de 1026'dır.

Bir yıllık kurtarma ortalaması Amerika'da 2079, Avrupa'da 2218, Asya, Afrika, Avustralya'da 1581 adet iken, Türkiye'de 294'tür.

Avrupa'da ve Amerika'da itfaiyecilik en popüler meslekler arasında sayılmakta ve okullarda yapılan anketlerde gençlerin en çok talep ettiği ilk on meslek grubu içinde yer almaktadır. Herhalde, bu da, o ülkelerin itfaiyecilik mesleğine gerekli önemi verdiklerinin tabiî bir sonucu olsa gerektir.

Ülkemizdeki itfaiyecilik hizmetleri, bu hizmetleri fiilen ifa eden personelin fedakârlık ve becerisine bırakılmıştır.

21 inci Yüzyılın eşiğinde bulunan Türkiye'de henüz bir "Yangınla Mücadele Kanunu" yoktur. Millî eğitim müfredat programlarında "Yangınla mücadele" konusunda müstakil bir ders, hatta bir ünite olarak bile yer verilmemektedir.

Yüksek oranda iş riskine sahip olmasına, yüzde 30 kalp yetmezliği, akciğer ve romatizmadan rahatsız olmalarına rağmen, itfaiyeciler, ciddî bir sosyal güvenceye, görevinin amacına uygun melbusat ve ekipman imkânlarına kavuşturulmamışlardır.

Yangınların olmadığı dönemlerde, belki bir rehavetin sonucu olarak, itfaiye teşkilatı ve personeli pek akla getirilmemektedir. Ama, ülkemizin bir ucunda veya yaşadığımız şehirde büyük bir yangın felaketi olduğu, maddî telafisi imkânsız ve manevî zararla karşılaştığımız zaman dövünüyoruz, üzülüyoruz, birbirimizi teselli etmeye çalışıyoruz, hatta, o felaketli günlerde devlet ve hükümet büyüklerinden ümit verici mesajlar ve vaatler alıyoruz; ama, bakıyoruz, hafta geçmeden her şey unutuluyor; sadece hafızamızın bir köşesinde, acı ve buruk bir anı olarak kalıyor.

Bütün bir millet olarak bizleri derin bir teessüre boğan 17.8.1999'da saat sabah 3'te meydana gelen deprem sonrasında ekonomimizin en önemli omurgalarından biri olan TÜPRAŞ'ta çıkan yangının hâlâ söndürülememiş olması, utanç ve esef vericidir. Bir iki resmî türden demeçlerle geçiştirilecek bir olay değildir.

İrademizi, gücümüzü aşan ve zaman zaman kapımızı çalan felaketlerin önüne geçmek mümkün değildir; ama, hasar ve zararlarını asgarî seviyeye indirmek elimizdedir. Yeter ki, esbaba tevessül edelim, işimizi sağlam yapalım.

Öncelikle, tüm yangın mevzuatı, araç gereç, ekipman, melbusat, kurtarma ve ilkyardım konuları, yönetmelikler, yönergeler, Meclis kararları, tebliğler tek tek ele alınarak, uzmanların ve uygulayıcıların da katılacağı bir toplantıda gözden geçirilmelidir.

Teknik, idarî ve yasal açıdan ne gibi düzenlemeler yapılması veya tedbirler alınması gerekiyorsa, kısa zamanda yapılmalı, uygulanmaya konulmalıdır.

İşte bu amaçla araştırma önergesi hazırlanmış olup, değerli üyelerin takdir ve tasviplerine arz edilmektedir.

BAŞKAN – Araştırma önergesi gündemdeki yerini alacak, Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Sosyal Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, T.C.Emekli Sandığı Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu, Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanunlara Ek ve Geçici Maddeler Eklenmesi, İşsizlik Sigortası Kurulması ile 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. — KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER

1. — Sosyal Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, T.C. Emekli Sandığı Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu, Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanunlara Ek ve Geçici Maddeler Eklenmesi, İşsizlik Sigortası Kurulması ile 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/495) (S. Sayısı : 114) (1)

BAŞKAN – Komisyon?.. Mevcut.

Hükümet?.. Mevcut.

Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Geçen birleşimde, tasarının 53 üncü maddesi okunmuştu.

Şimdi, madde üzerindeki görüşmelere başlıyoruz.

Gruplar adına ilk söz, Fazilet Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın Osman Pepe; buyurun efendim.

FP GRUBU ADINA OSMAN PEPE (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 53 üncü madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bölgemizde vuku bulan depremle alakalı olarak, hükümet yetkililerinin, her felaketten sonra yaptıkları açıklamalarda kullandıkları beylik laflar, devlet yaraları saracaktır, seminerler, konferanslar, raporlar, toplantılar... Felaketin üzerinden bir müddet geçer, hepsi unutulur.

1966 Varto depreminden bu tarafa, devletin 32 000 konut borcu var. Sadece Kocaeli'den bahsediyorum, kendi bölgemden bahsediyorum; 60 000 ilâ 70 000 konut ihtiyacı var. Tabiî, bu 60 000-70 000 konutu çok kısa sürede, depreme dayanıklı bir şekilde hizmete sunmak, halkımızın şu andaki sıkıntılarını, bu kışın ağır şartlarını insanlarımıza yaşatmadan halletmek, elbette ki, hepimizin boynunun borcudur.

Tabiî, bu arada, imar yetkileri belediyelerden alınarak Bayındırlık Bakanlığının uhdesine veriliyor. Bakın, bölgemden bahsediyorum. Benim bölgemde, küçük beldeler var İzmit'ten Karamürsel'e kadar: Kullar, Yuvacık, Döngel, Bahçecik, Yeniköy, Hisareyin, İhsaniye, Değirmendere, Halıdere, Ulaşlı, Ereğli. Bunların tamamının imar planları, İller Bankası marifetiyle; yani, Bayındırlık Bakanlığı tarafından yapılmıştır, Gölcük'ün eski imar planı da dahil, Bayındırlık Bakanlığı tarafından yapılmıştır. Yani, çözüm, imar yetkilerinin belediyelerden alınarak Bayındırlık Bakanlığı uhdesine verilmesi değildir. Bu bir zihniyet meselesidir, zihniyet!.. Yani, siz, geçmişte, İstanbul'da Gökkafes'i bir belediyeden alıp bir başka belediyeye vermekle; siz, geçmişte, Sarıyer'in birkısım mücavir alanlarını alarak Bahçeköy'e vermekle meseleyi halledebildiniz mi, çözebildiniz mi? Çözemediniz, çözmeniz de mümkün değildir.

Bugün, bizim bölgemizde, deprem bölgesinde herkesin şu anda devletten beklediği, başını sokacağı bir çadırdır. Bugün itibariyle bölgede, yaklaşık olarak, 40 ile 50 bin civarında çadıra ihtiyaç vardır. Şu ana kadar temin edilen çadır sayısı, bunun ancak yüzde 10'u mesabesindedir, Yani, şu anda çadır talebinin yüzde 90'ı karşılanabilmiş değildir.

Tabiî, bu arada, keşke, kurtarma çalışmalarında devlet yetkilileri, hükümet yetkilileri radyo ve televizyonlardan kurtarma ekiplerine, gönüllü ekiplere, halka yönelik çağrı yapabilselerdi; inanın, çok insanın hayatta kalmasını temin etmiş olabilirlerdi. Bakın, size, yaşadığımız olaylardan birkaçını ifade edeyim: Sapasağlam insan enkaz altından çıkarılıyor; dört gün geçmiş, dudakları yarılmış susuzluktan "su, su" diyor, kendisine bir bardak su veriliyor, bir müddet sonra ölüyor. Böyle onlarca insan kaybedildi. En basitinden, bu yolda broşürler dağıtılabilseydi, radyo ve televizyonlardan sürekli uyarılar yapılabilseydi, zannediyorum, pek çok kardeşimizin, pek çok insanımızın şu anda hayatta olmaları temin edilebilirdi.

Yine, endişe ediyorum ki, bölgede bu şok geçtikten sonra, insanlar çok yoğun bir depresyonla karşı karşıya kalacaklardır. Bu insanların seçecekleri yolun intihar olmaması için... Endişem, bundan sonra, deprem bölgelerinde bizi bekleyen en büyük sıkıntılardan biri, çaresiz insanların, umudunu yitirmiş insanların kurtuluşu intiharda bulma yolunu seçmeleri ki, bu, hiçbirimizin temenni edeceği bir yol değildir. Onun için, insanların psikolojik yönden rehabilite edilecekleri, devlet imkânlarının, hükümet imkânlarının acilen deprem bölgelerine ulaştırılması gereklidir.

Biz, Türkiye'deki bütün belediyelerin -başta İstanbul, Ankara, Bursa, İzmir, hepsini tek tek saymaya gerek görmüyorum- yurdun dörtbir yanından gönüllü kuruluşların, özel şirketlerin, gıda maddelerini, ilaçları, temizlik maddelerini bölgemize akıttıklarını görüyoruz; ama, bunların sağlıklı bir şekilde, verimli bir şekilde, organize bir şekilde gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmasında, hâlâ, çok ciddî sıkıntılar var. Ben, bölge milletvekili olarak, Gölcüklü, Kocaelili birisi olarak, depremin tam göbeğinden birisi olarak, bölgeye illerden intikal edecek nakdî yardımların, depreme dayanıklı konutların yapılmasında aynî yardım olarak, konut üretimi olarak kullanılmasının; devletin, hükümetin bu yönde teşvikçi olmasının,, fevkalade önemi olduğnu zannediyorum.

Değerli milletvekilleri, önümüzdeki günler, elbette ki, bugünden daha zor olacaktır. Niye; çünkü, depremin ilk günü bizden vinç isteyenler, üçüncü günü yaralıların kurtarılmasından, hastaneye intikalinden sonra çadır, daha sonra ekmek, daha sonra konut, daha sonra iş, daha sonra orada imarı yapılmış şehir isteyeceklerdir. Elbette ki, şu anda ekonominin ne kadar sıkıntı içerisinde olduğunu biliyoruz; ama, Türkiye'nin kaynakları akıllıca kullanılabilirse... Bölgemizdeki 70 bin konutun yaklaşık olarak 4,5 katrilyonluk bir portresi olduğunu biliyorum, bir mühendis olarak, bir teknik adam olarak altyapıdaki, kanalizasyondaki, su şebekelerindeki, yollardaki tamirlerin, bakımların yerine getirilmesinin kolay olmadığını biliyorum; ama, yeter ki imkânlar israf edilmesin, yeter ki yerli yerinde kullanılsın, yeter ki akıllıca tedbirler alınsın, bu deprem geçtikten sonra her şey unutulmasın ve bunlar burada söylenmiş sözler, sadece beyaz kâğıtlara geçmiş notlar olarak kalmasın, hükümet ve devlet ricalinin vermiş olduğu beylik beyanatlardan ibaret kalmasın, depremden sonra, devlet ciddiyetine, hükümet ciddiyetine yaraşır tedbirler acilen uygulamaya konulsun. İşte, o zaman, bu dertlerin, bu sıkıntıların bir daha yaşanmayacağı bir Türkiye'ye kavuşma imkânına erişebiliriz.

Bu düşüncelerle, hepinize saygılar sunuyorum.

Sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Pepe.

Gruplar adına ikinci söz, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Isparta Milletvekili Sayın Ramazan Gül'ün.

Buyurun efendim.

Süreniz 10 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA RAMAZAN GÜL (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Sosyal Güvenlik Tasarısının ilgili maddesi hakkında Doğru Yol Partisi Grubu adına görüşlerimi sunmak üzere söz almış bulunuyorum. Öncelikle, Yüce Meclise saygılarımı sunarak başlamak istiyorum.

Görüşmekte olduğumuz bu madde, işsizlik sigortası fonuyla ilgili bir maddedir; fonun kuruluşu, yönetimi, denetimi, gelirleri ve giderleriyle ilgilidir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye önemli günlerden geçiyor. Yurdumuzun gelişmiş bir yöresinde, yüzyılın felaketi yaşanıyor. İnsanlar perişan, alınan önlemler yetersiz, yöre insanı devleti arıyor; ama, devletin etkinliğini, sıcaklığını, dostluğunu bulamıyor, bakanlarımız yeterince etkin olamıyor. Duyumlarımıza göre, henüz kaldırılmayan enkazlar var. Çadırlar yetersiz; yerleşme sorunları aşılamadı. Hükümet tarafından "çadır kent kurulacak" dendi, kurulamadı; bu bile yapılamadı. İnsanlarımız küstürüldü.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin uğramış olduğu felaketin biz de bilincindeyiz. Bu sorunu, gelin, elbirliğiyle çözelim; gereken önlemler ne ise birlikte alalım, çıkarılması gereken yasalar varsa birlikte çıkaralım. Ancak, biz, bunları yapmıyoruz. Geldik, Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısına çakıldık kaldık. Halk bunu istemiyor. "Koyun can derdinde, kasap et derdinde" atasözü, sanki, bu hükümet için söylenmiş. İnsanlar can derdinde iken, biz, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak öncelikle bu soruna önem vermeliyiz ki, halkın duygularına tercüman olalım; ancak, hükümet, bu tür öncelikleri gözardı edip, Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısını yasalaştırma çabası içerisinde. Bu yanlıştır. Yarın, biz bunların hesabını veremeyiz; siz, hükümet olarak, bunların hesabını veremezsiniz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz diyoruz ki: Türkiye, bir deprem felaketi yaşadı. Artık, gündemimiz sosyal güvenlik olmamalı. İnsanlarımızın duygularına tercüman olalım ve önceliğimizi, depremin yol açtığı yaraların sarılmasına verelim; ondan sonra, gerekirse, Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısını görüşürüz. Ancak, biz, maalesef, hükümetle sağırlar ve dilsizler diyaloğunu oynuyoruz. Hükümet, dediğim dedik mantığıyla, kendi önceliklerini getirip çıkarmaya çalışıyor. Biz, Doğru Yol Partisi Grubu olarak, pozitivist siyasetin gereği olarak, ülkenin menfaatine uygun olan hususları destekleyeceğiz, yanında yer alacağız, menfaatlarına uygun olmayan durumlarda ise tenkitlerimizi yapacağız; ama, bu tenkitlerimizi yaparken de, önerilerimizi getireceğiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarıda, işsizlik sigortası getirilmektedir. Bu sigorta dalına elbette biz karşı değiliz. Hatta, buna, geç kalınmış bir uygulama olarak bakabiliriz; çünkü, sosyal devlet, yurttaşına, işsiz kaldığı dönemlerde dahi -kısmen de olsa- ekonomik güvence sağlayan bir devlettir. Bu uygulamanın hayata geçmesiyle, işsiz kalanlar, işsizlik sigortasından işsizilik ödeneği alacaklardır; buna inanıyoruz. Bu tasarıda, ayrıca, işsizlik sigortası fonunun kurulması, işleyişi de yer almaktadır. Burada, huzurunuzda bulunmamın nedeni de, bu konudaki düşüncelerimi Yüce Parlamentoya sunmaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle şunu ifade etmemiz gerekir ki, bu fonlarda, yılda 500 trilyon lira civarında para toplanmaktadır. Bu kadar büyük bir paranın toplandığı fonun, iyi yönetilmesi ve kaynaklarının da çok iyi değerlendirilmesi gerekir. Sayın Bakan da çok iyi biliyor ki, geçmişte -ve halen- sosyal güvenlik kurumlarının kaynakları har vurulup harman savrulmuştur; yani, iyi değerlendirilememiştir. Bugün, Sosyal Sigortalar Kurumunun paraları, Ziraat Bankasında sıfır faizle değerlendirilmektedir.

Şimdi, Sayın Bakana soruyorum: Bu fonda toplanacak paraların, yarın, sosyal güvenlik kuruluşlarının birikimleri gibi, iyi değerlendirilememenin garantisi nedir? Kim bu fonda toplanacak paraların iyi değerlendirileceğini garanti edebilir?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu konuda, yasa tasarısında hiçbir sağlıklı hüküm yer almamaktadır. Oysa, sizlerin de çok iyi takdir edeceği gibi, yıllık 500 trilyon liralık bir fon, çok iyi bir kaynaktır. Bu kaynağa, pek çok insan, pek çok politikacı, pek çok bankacı, hatta ve hatta Hazine göz dikecektir; ama, bu fonun, asgarîden bir gelir garantisi yoktur. Örneğin, bu fon, yarın bir bankaya, yüzde 2 gibi bir faizle yatabilir; bu maddede, bunu engelleyecek bir düzenleme yoktur. Bu nedenle, biz, bu konuda öneri getiriyoruz; önerimiz şudur: Fonda birikecek paraya, en azından, bir devlet tahvili, bir hazine bonosuna verilen faiz kadar bir faiz verilmelidir. Bir başka anlatımla, fon yönetimi, bunun altında bir değerde, fonu, şurada veyahut da burada değerlendirmemelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; böyle bir düzenleme yapılmadığı takdirde, güçlü olan, fonun tamamını veya bir bölümünü dilediği gibi değerlendirebilecektir; Türkiye bunun örnekleriyle doludur. Bu tür uygulamalar, fon yönetimini olduğu kadar, ilgili bakanı da şaibe altında bırakabilir. Bu nedenle, bir hatırlatma yapmayı ve bir öneride bulunmayı görev addediyoruz.

Değerli milletvekilleri, yukarıda ifade ettiğimiz gibi, şayet sistem oluşturacaksanız, bunun altyapısının da sağlıklı olmasına özen göstermelisiniz. Gelir kaynaklarının iyi değerlendirilmesi lazım gelir; konusunda gerekli önlemlerin yasalarda yer alması gerekir. Belki, Sayın Bakan, iyi niyetle, bu konuda hassas davranıp, fonun kaynaklarının iyi değerlendirilmesini sağlayabilir; hatta, bu konuda çok da başarılı olabilir; ancak, unutulmaması gereken, Sayın Bakanın, ömür boyu bakanlık yapmayacağı gerçeğidir. O nedenle, sistemleri, kişilere veya kişilerin iyi niyetlerine dayalı olarak kuramazsınız. Objektif kriterlerden hareketle sistem oluşturulmalıdır. Kriterler objektif olunca, denetimler de başarılı olur; çünkü, bu fonun da bir denetimi olması gerekir.

Değerli milletvekilleri, tasarıya göre, fonun denetimi, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunca yapılacaktır; buna, bizim bir itirazımız yoktur. Ancak, denetimin etkin ve verimli olması için, bu konuda yetişmiş ve görevi bu olan kuruluşlarca da denetlenmelidir. Örneğin; Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun yanında, Sermaye Piyasası Kurulunun denetim elemanlarınca da -özellikle arz ediyorum- verimlilik açısından denetim yapılmalıdır. Tasarıya bu yönde yapılacak ilave bir sistemin, bu fonun verimliliğini artıracağı yönünde inancımızı belirtiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Gül, sürenize 2 dakika ilave ediyorum.

Buyurun efendim.

RAMAZAN GÜL (Devamla) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamın başında da belirttiğim gibi, bugün Türkiye'nin önceliği, Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısını görüşmek değildir; Türk insanı kan ağlamaktadır. Deprem felaketine uğrayan vatandaşlarımızın yarasının sarılması gerekmektedir, önceliğimiz bu olmalıdır. Bu hususu bir kez daha vurgulamayı görev biliyorum.

Bu maddeyle ilgili, Doğru Yol Partisi Grubu olarak vereceğimiz önergenin kabulünü takdirlerinize arz ediyorum.

Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gül.

Gruplar adına üçüncü konuşma, Demokratik Sol Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Masum Türker'in.

Süreniz 10 dakikadır efendim.

Buyurun.

DSP GRUBU ADINA MASUM TÜRKER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Demokratik Sol Parti Grubu adına saygılarımı sunuyorum.

Görüşmekte olduğumuz madde, dün bütün grupların üzerinde mutabakat sağladığı ve bu tasarının da adını taşıyan, işsizlik sigortasıyla ilgili en önemli maddedir. Maddenin başlangıcından da anlaşıldığı gibi, fonun kuruluşu -yani, fonu oluşturacak kişilerin atanma şekli- yönetimi, denetimi, gelirleri ve giderleriyle mal ve alacaklarının tabi olacağı hükümler bu maddede düzenlenmiştir.

Söz almamın temel nedeni, özellikle, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülen ve mutabık kalınan, buradaki toplanacak fonun, diğer sosyal güvenlik sisteminde toplanan fonlar gibi harcanmaması, savrulmaması, savurgan kullanılmaması ve yarın öbürgün bir karadelik haline gelmemesi için, bundan sonra bu fonu yöneteceklere, bu tutanakta yer alacak görüşlerin yön vermesi içindir.

Fonun kuruluşunda, biraz evvel Doğru Yol Partisinin değerli sözcüsünün dile getirdiği hususa yer veren sözcükler vardır. Sayın sözcünün temel endişesi, bu fondaki paranın nemalandırılması, değerlendirilmesi anında, piyasa rayicinin altında, diğer sosyal güvenlik kurumlarında olduğu gibi, düşük faizle değerlendirilip, değerinin yitirilmesini önlemektir. Bu konuda, birinci fıkrada, fonu yönetenler, piyasa şartlarında kaynakları değerlendirme kuralına bağlanmış bulunmaktadır. Bu kuralın temel amacı, piyasa şartlarında devlet tahvili faizi veya o tarihte bankalar tarafından verilen en yüksek vadeli faizin altında olmama koşulu, fonu yönetecek kişilere, kanun koyucu olarak bu maddede görevlendirme yapılmış bulunmaktadır. Burada, tabiî, bir sakınca vardır; bu sakınca, piyasa şartlarında değerlendirme yapılırken, fazla gelir vardır diye, sermaye piyasası araçlarından birisi olan hisse senedi alımına girip, sonra da, bu hisse senetleri değer kazanmadığı zaman, işsizlik sigortasının sahibi olduğu bir iktisadî işletme haline gelme endişesi vardır. Bu endişe nedeniyle, sanıyorum ki, bu görüşmelerden sonra, grupların verdiği bir önergeyle, son fıkrada yer alan "iktisadî işletmeler" tabiri özellikle çıkarılmaktadır. Burada, üzerinde ısrarla duruyorum; buradaki "iktisadî işletmeler" tabirinin de çıkarılmasıyla, bu fonların, yarın öbürgün içi boş işletmelere ya da spekülasyon amacıyla bu fonun parasını aktarmak isteyecek olan kötü niyetlilere karşı bir önlem olarak, muhakkak "iktisadî işletmeler" tabirinin, bu maddeden bir önergeyle çıkarılması gerekmektedir.

Bu fonun, kontrol altına alınması gereken iki önemli öğesi vardır; birincisi, gelirleri; ikincisi, giderleri.

Fonun gelirleri, işsizlik sigortasıyla ilgili olarak ödenecek primlerdir. Burada yine, Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmeleri sırasında, özellikle hakkını teslim etmek lazım, Sayın Karakoyunlu'nun önerisiyle, bu fonun gelirlerinin ve giderlerinin, Yüksek Denetleme Kurulu dışında, her üç ayda bir, halka açık bir şekilde yayımlanacak malî tablolarla, bir yeminli malî müşavir tarafından denetlenmesi derpiş edilmiştir; ancak, buna da bir açıklık getirmek gerekir. Eğer biz, bunun denetimini, merkezde bir kişiye bağladığımız takdirde -aynı hizmeti- bu takdirde, Tasarrufu Teşvik Fonunda olduğu gibi, ne zaman ödendiği belli olmayan ve bu konuda, işsizlik sigortası kesildiği halde, işverenler tarafından üstüne oturulan bir kaynak haline gelme ihtimali vardır. Bu nedenle, burada da, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşüldüğü gibi, ilerde bu denetime yön vermesi bakımından dile getiriyorum: Sosyal Sigortalar Kurumunun yaptığı her tahsilat, tahakkuk eden miktar, ayrı ayrı o bölgelerde ayrı kişilere denetlettirilecek, gelir ve giderlerini en son denetleyen merkezin inceleme elemanı da -denetim elemanı buradaki yeminli malî müşavir- bunu konsolide edecektir. Burada yeminli malî müşavirlerin önemli bir sorumluluğu devreye giriyor; hepsi, kanunlarındaki 12 nci madde hükmüne göre müşterek ve müteselsil sorumludurlar; her üç ayda bir, bu fona borcunu ödemeyen işverenler raporlarla belirleneceği ve açıklanacağı gibi, aynı zamanda, tahsil edilen bu miktarların usulüne göre tahsil edilip merkeze bir ay içinde aktarılıp aktarılmadığı da saptanmış olacaktır. Bununla, bu fonların özellikle bütçe amaçlı olarak kullanılması da önlenmiş olacaktır.

Fonun bu maddesiyle ilgili yine tutanaklarda yer alması gereken bir diğer husus, giderleriyle ilgilidir. Fonun giderleri incelendiği zaman, ödenmesi gereken işsizlik sigortası ödeneği ile işsiz kalanlara ödenecek hastalık ve analık sigortası dışında, iki farklı, önemli gideri daha vardır. Birincisi, meslek geliştirme, edindirme ve yetiştirme giderleridir; bunları, fon yönetimi belirleyecektir. İkincisi ise, bakıldığı zaman, merkez için kiralanacak merkez binası ve bunun için bilgisayar donanımı dışındaki ücret dahil hiçbir gider bu fon tarafından karşılanmayacaktır; İş ve İşçi Bulma Kurumu bünyesindeki kadro, o kadronun kullanması gereken tüm genel giderler, genel bütçe içerisinden ödenecektir; bu fonun miktarlarına el konulmayacaktır, bu fon azaltılmayacaktır. Yani, devlet, yüzde 2 katkı dışında, bu genel giderleri genel bütçeden yüklenerek, sistemin dışında, yarın öbür gün fon yönetimi aracılığıyla farklı bir ücret, farklı bir gider çıkarılmasını da engelleyecek niteliktedir.

Değerli milletvekilleri, burada, fonun yönetim ve giderlerinden sorumlu olanların çok önemle dikkat etmeleri gereken husus, fonu yönetenlerin, basiretli bir işadamı gibi, piyasa koşullarının altına düşmemeleri ve giderlerinde de en az maliyetle hareket etmeleridir. Bu yönetim, aynı zamanda, fona katılacak işverenler sendikası ve en yüksek sayıda üyeye sahip işçi sendikaları konfederasyonunun sorumluluğunu, bu kez, üç ayda bir, bütün kamuoyunun denetleyebileceği ve en son dönemde de Yüksek Denetleme Kurulunun süzgecinden geçmiş bir fon yönetimi olacaktır ki, eğer, bu fon yönetimini, ileride, başka hükümetler ya da başka dönemin Meclisleri devletin kullanabileceği kaynak haline getirmek için indirirlerse, en azından, bugün burada konuşulanları, bu maddede yer alanları dikkate almak konumunda olacaktır.

Sözlerime son verirken, Demokratik Sol Parti Grubu adına saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Türker.

Böylece, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahısları adına söz talebinde bulunan sayın üyelerimizin isimlerini okuyorum: Sayın Halil Çalık, Kocaeli; Sayın Fethullah Erbaş, Van; Sayın Salih Kapusuz, Kayseri; Sayın Aslan Polat, Erzurum; Sayın Veysel Candan, Konya; Sayın Musa Uzunkaya, Samsun; Sayın Mehmet Zeki Okudan, Antalya; Sayın Ramazan Toprak, Aksaray; Sayın Yılmaz Karakoyunlu, İstanbul.

Sırasıyla, iki sayın milletvekiline söz vereceğim.

Birinci söz sahibi, Kocaeli Milletvekili Sayın Halil Çalık.

Sayın Çalık?.. Yok.

Van Milletvekili Sayın Fethullah Erbaş.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Söz sıramı Sayın Yılmaz Karakoyunlu'ya devrediyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Karakoyunlu.

Süreniz 5 dakikadır efendim.

YILMAZ KARAKOYUNLU (İstanbul) – Sayın milletvekileri, Yüce Meclisimizde bir siyasî partiye mensubiyetin getirdiği rahat davranış ve lütufkâr kararından ötürü, Sayın Fazilet Partisi Grubuna ve söz sırasını bana devreden Van Milletvekilimiz Sayın Fethullah Erbaş'a, huzurunuzda teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, bu kanunun iki önemli maddesi vardır; birini dün konuştuk, ikincisini bugün konuşuyoruz. Birincisi, işsizlik sigortasının ihdas edilmesi; ikincisi ise, buna ilişkin fonun nasıl teşkil edilip, nasıl yönetileceği meselesidir.

Bu fon, Türk ekonomisinde takip edilmekte bulunan iki önemli politika aracına üçüncüsünün ilavesidir ve en etkinidir. Bildiğiniz gibi, maliye politikasını, vergi politikası ve harcama politikası bütünlüğü içerisinde, devlet, elinde tutar, uygular ve ekonomiye yönlendirmelerde bulunur; aynı şekilde, Merkez Bankasının, elindeki munzam karşılık, açık piyasa işlemi ve reeskont sistematiğiyle para politikası uygular, ekonomiye katkıda bulunur ve yönlendirme yapar. Bu ise, finans dünyasında karşılaşılması muhtemel bütün sıkıntıların giderilebileceği, son derece önemli, fevkalade dikkatle yönetilmesi gerekli, malî dirayet, basiret isteyen ve ekonomiyi bütününde mütalaa edebilecek maharetlerle donatılmış bir kadro tarafından yönetilmediği takdirde, çok tehlikeli olabilecek bir noktadadır.

Değerli arkadaşlar, bu fon, şu anda kanunun derpiş ettiği esaslara bakarak söylersek, 4 kişilik bir heyet tarafından yönetilecektir. Bu heyetin birinci kişisi, Çalışma Bakanlığı temsilcisidir; aynı zamanda, 4 kişilik bir heyet olduğu için, bir de kendi oyu, eşitlik anında ikinci oy yerine geçecektir. Diğeri Hazineden bir arkadaştır; üçüncüsü, en yüksek sayıda işçi bulunduran konfederasyondan -yani, bugünün tarifleri içinde Türk-İş'ten- diğeri de TİSK'ten seçilmek suretiyle gelecektir. Bunların seçimi ve bunların özlük haklarıyla ilgili olarak, kanunun derpiş ettiği esaslara göre, normal memuriyet maaşları, artı, iktisadî devlet teşekküllerinin yönetim kurulunda görev alanlara 233 sayılı Kanunla verilmekte olan yaklaşık aylık 60 ile 70 milyon lira arasındaki ilave ücretten ibarettir.

Meseleyi böyle bir aritmetik basitliğinde düşündüğüme hükmetmeyiniz. Söylemek istediğim husus şudur: Bu tür fonların yönetimini, bürokrasi anlayışının egemen olduğu meslekî gelenekten gelmiş kimselere terk ettiğiniz takdirde, siyasî müdahaleye açık hale getirirsiniz. Asıl önemli ve tehlikeli olan noktası budur ve buna bir çare üretilmesi gerekir.

Değerli arkadaşlar, bu fon, Hazineden bir arkadaşımız tarafından yönetilecek; fakat, bu fon, Hazinenin ibraz ettiği, ihraç ettiği bütün tahvillere, bütün menkul kıymetlere karşı Türk ekonomisinin en yüksek düzeydeki ve en az pazarlık gücüne sahip olan para satıcısı durumundadır, alıcı durumuna gelecektir; dolayısıyla, ilişkilerinin çok isabetli düzenlenmesi icap eder.

Biraz evvel Sayın Masum Türker Beyin işaret ettiği gibi, bunun masraflarını genel bütçenin içerisinde tutalım ve genel bütçe içerisinde bu masrafları normal memuriyet maaşları eşdeğerinde muhafaza edelim şeklindeki görüşe katılmam mümkün değildir. Bunun yönetimine ilişkin olan bütün disiplinleri, bu maddede derpiş edilmiş yeni bir yönetmelik tanzimi sırasında fevkalade dikkatli şekilde düzenlemek zorundayız. Aksi halde, bu fonla ilgili olarak ileride karşılaşılması muhtemel güçlükleri telafi etme şanslarını Meclis olarak elimizden kaçırabiliriz. Bu nedenle önerim şudur: Bunu, hükümete de arz ediyorum bu vesileyle veya bundan sonra bu fonu yönetmek durumunda bulunacak olan her idare, o yönetimde bu fonun yönetilmesinin profesyonel portföy yönetici şirketlerinin rekabetçi anlayışına mutlak surette getirmek durumundadır. Biraz evvel, en düşük maliyetle bunun yönetilmesi teklif edildi. Ben de diyorum ki, en düşük riskle yönetilmesi önemlidir. Sonuç itibariyle "ben bunu Hazine bonosuna yatırdım" dediğiniz zaman, kendi milletimizin parasını, kendi milletimizin başka bir kurumunun teminatı altında risksiz gibi mütalaa ederken, aynı paraya bir başka kurumumuzun riskini ilave etmiş oluyoruz. Dolayısıyla, müessesevî olarak değerlendirirken, risk tariflerini, gelir tariflerini çok iyi kullanmamız, çok iyi belirtmemiz gerekecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Karakoyunlu, 1 dakika süre ilave ediyorum; buyurun.

YILMAZ KARAKOYUNLU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bunun nasıl yönetileceği konusunda en ufak bir şekilde tereddüt geçirmeyeceğimiz bir yönetim teklif ediyorum. Mutlak surette, bunun, bu yönetmelikte en iyi biçimde yönetileceğinin esaslarını, uluslararası standartları da dikkate alarak yürütmek durumunda olmalıyız. Bakınız, basit bir örnek: Haziran 2000 yılından itibaren ödemeye başlayacağız, ama, Haziran 2000 yılına kadar bu fonda yaklaşık 2 trilyon birikecek ve yine bu sistematik kendini yürütüyorsa, yıllık 6 katrilyon tutarında bir rakamı yönetmek durumunda kalacağız. Bunu, bu kanunun düzenlediği sistematik içerisinde yürütme şansımız son derece sınırlıdır. Yönetmelikte bunun fevkalede disiplinli şekilde düzenlenmesi gereği ortadadır.

Bu konuyu daha da tafsil edecek şekilde size anlatmak isterdim, ama, 5 dakikayla sınırlıyım; dolayısıyla ayrıntı kazandıramıyorum. Bu konudaki görüşlerimi, Çalışma Bakanlığına yazılı olarak sunacağım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YILMAZ KARAKOYUNLU (Devamla) – SPK, bu işten sorumlu tutulmuş kurumlardan bir tanesidir; IMKB de bundan sorumlu tutulmalıdır. Bu görüşümü, zabıtlara geçmesi açısından sundum.

Sayın Başkanın göstermiş olduğu müsamahaya teşekkür ediyor, hepinize saygılarımı yineliyor, hayırlı günler diliyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Karakoyunlu.

Söz sırası, Sayın Salih Kapusuz'un.

Sayın Kapusuz?.. Yok.

Sayın Aslan Polat?..

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkanım, söz hakkımı, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Oğuz'a devrediyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Oğuz.

Süreniz 5 dakika efendim.

ALİ OĞUZ (İstanbul) – Muhterem Başkan, değerli arkadaşlarım; fonun teşekkülüyle birlikte elde edilen nemanın nasıl değerlendirileceği konusunda arkadaşlarımız çok kıymetli fikirler ileri sürdüler. Bunun şuraya mı yatırılması buraya mı yatırılması, yoksa, şöyle teminat altına mı alınması böyle teminat altına mı alınması şeklindeki tartışmaları, ben uygun görmüyorum.

Yıllarca ticarî mevzuatımızı düzenleyen eski Ticaret Kanunumuzda önemli bir hüküm vardı; bir nemanın veya bir varlığın muhafazası hususunda nasıl bir yöntem tatbik edilmesi lazım geldiği konusu, bir tek cümleyle "müdebbir bir tüccar gibi hareket edilmeli" hükmü, gayet edibane ifade edilmişti. Bu fonun muhafazasında, ilgililerin, müdebbir bir tüccar gibi hareket etmeleri halinde, en ufak bir zarar gelmeyeceği kanaatindeyim.

Arz ederim efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Oğuz.

Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyle ilgili soru sormak isteyen arkadaşımız varsa, lütfen, elektronik cihaza girmek suretiyle, sorusunu sorsun.

Olmadığı anlaşılıyor.

Önergelere geçiyorum.

Madde üzerinde 6 adet önerge vardır; sırasıyla okutup, aykırılık derecesine göre de işleme koyacağım :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 114 sıra sayılı kanun tasarısının, fonun kuruluşu, yönetimi, denetimi, gelirleri ile mal ve alacaklarının tabi olacağı hükümleri düzenleyen 53 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "fona Bakanlık temsilcisi başkanlık eder" ibaresinin "fona Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Devlet Bakanının atadığı temsilci başkanlık eder" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Fethullah Erbaş Mehmet Ergün Dağcıoğlu Mahfuz Güler Van Tokat Bingöl

Ali Coşkun Aslan Polat Azmi Ateş İstanbul Erzurum İstanbul

Musa Demirci Cevat Ayhan Zeki Ünal Sıvas Sakarya Karaman

Ali Gören Mahmut Göksu Sait Açba Adana Adıyaman Afyon

Ramazan Toprak Akif Gülle Oya Akgönenç Muğisuddin Aksaray Amasya Ankara

Mehmet Zeki Çelik Rıza Ulucak Mehmet Zeki Okudan Ankara Ankara Antalya

İsmail Özgün Alaattin Sever Aydın Suat Pamukçu Balıkesir Batman Bayburt

Hüsamettin Korkutata İsmail Alptekin Mehmet Altan Karapaşaoğlu Bingöl Bolu Bursa

Ahmet Sünnetçioğlu Hüseyin Karagöz Yasin Hatiboğlu Bursa Çankırı Çorum

Sacit Günbey Ömer Vehbi Hatipoğlu Latif Öztek Diyarbakır Diyarbakır Elazığ

Ahmet Cemil Tunç Tevhit Karakaya Lütfü Esengün Elazığ Erzincan Erzurum

Fahrettin Kukaracı Aslan Polat Nurettin Aktaş Erzurum Erzurum Gaziantep

Turhan Alçelik Mustafa Geçer Süleyman Metin Kalkan Giresun Hatay Hatay

Ali Güner Azmi Ateş Mustafa Baş Iğdır İstanbul İstanbul

İrfan Gündüz Ayşe Nazlı Ilıcak İsmail Kahraman İstanbul İstanbul İstanbul

Hüseyin Kansu İstanbul

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 114 sıra sayılı kanun tasarısının, fonun kuruluşu, yönetimi, denetimi, gelirleri ile mal ve alacaklarının tabi olacakları hükümleri düzenleyen 53 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

M. Ergün Dağcıoğlu Fethullah Erbaş Zeki Ünal Tokat Van Karaman

Aslan Polat Mahfuz Güler Musa Demirci Erzurum Bingöl Sıvas

Ali Coşkun Cevat Ayhan Azmi Ateş İstanbul Sakarya İstanbul

Ali Gören Ali Oğuz Mehmet Ali Şahin Adana İstanbul İstanbul

Osman Yumakoğulları Avni Doğan Mustafa Kamalak İstanbul Kahramanmaraş Kahramanmaraş

Ali Sezal Zeki Ünal Abdullah Gül Kahramanmaraş Karaman Kayseri

Salih Kapusuz Kemal Albayrak Mehmet Batuk Kayseri Kırıkkale Kocaeli

Osman Pepe Hüseyin Arı Veysel Candan Kocaeli Konya Konya

Remzi Çetin Teoman Rıza Güneri Özkan Öksüz Konya Konya Konya

Ahmet Derin Yaşar Canbay Bülent Arınç Kütahya Malatya Manisa

Mehmet Elkatmış Eyüp Fatsa Mehmet Bekaroğlu Nevşehir Ordu Rize

Nezir Aydın Ahmet Demircan Musa Uzunkaya Sakarya Samsun Samsun

Ahmet Nurettin Aydın Temel Karamollaoğlu Yahya Akman Siirt Sıvas Şanlıurfa

Zülfükar İzol Ahmet Karavar Abdullah Veli Seyda Şanlıurfa Şanlıurfa Şırnak

Maliki Ejder Arvas İlyas Arslan Mehmet Çiçek Van Yozgat Yozgat

"Fon Yönetim Kurulu üyelerinin Devlet Memurluğuna atanabilme şartlarını taşımaları ve siyasî parti organlarında görevli bulunmamaları, ayrıca atama ile gelecek üyelerin hukuk, iktisat, maliye, finans, işletme, kamu yönetimi, sosyal politika, iş hukuku ve işletme mühendisliği dallarında en az lisans düzeyinde öğrenim yapmış olmaları zorunludur."

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 114 sıra sayılı Sosyal Güvenlik Kanun Tasarısının 53 üncü maddesi üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

Kadir Bozkurt Zeki Ertugay Yıldırım Ulupınar Sinop Erzurum İzmir

Veysi Şahin Mustafa Eren Nihan ilgün Mardin Karabük Tekirdağ

Nevzat Ercan Saffet Arıkan Bedük Sakarya Ankara

"Fon Yönetim Kurulu üyelerinin Devlet memurluğuna atanabilme şartlarını taşımaları ve siyasî parti organlarında görevli bulunmamaları, ayrıca atama ile gelecek üyelerin hukuk, iktisat, maliye, finans, işletme, kamu yönetimi, sosyal politika veya iş hukuku dallarında lisans düzeyinde öğrenim yapmış olmaları zorunludur."

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 114 sıra sayılı kanun tasarısının, fonun kuruluşu, yönetimi, denetimi, gelirleri ile mal ve alacaklarının tabi olacağı hükümleri düzenleyen 53 üncü maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan "Toplantıya katılmayan üyelerin ücretlerinden, Yönetim Kurulu Yönetmeliğine göre kesinti yapılır" ibaresinin "Üst üste 3 toplantıya katılmayan üyelerin ücretlerinden, Yönetim Kurulu Yönetmeliğine göre kesinti yapılır" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Fethullah Erbaş Cevat Ayhan Aslan Polat Van Sakarya Erzurum

Mahfuz Güler İrfan Gündüz Ali Coşkun Bingöl İstanbul İstanbul

Azmi Ateş Musa Demirci M. Ergün Dağcıoğlu İstanbul Sıvas Tokat

Ali Gören Mahmut Göksu Mehmet Özyol Adana Adıyaman Adıyaman

Sait Açba Ramazan Toprak Akif Gülle Afyon Aksaray Amasya

Oya Akgönenç Muğisuddin M. Zeki Çelik Cemil Çiçek Ankara Ankara Ankara

Rıza Ulucak Mehmet Zeki Okudan İsmail Özgün Ankara Antalya Balıkesir

Alaattin Sever Aydın Suat Pamukçu Hüsamettin Korkutata Batman Bayburt Bingöl

İsmail Alptekin M. Altan Karapaşaoğlu Ahmet Sünnetçioğlu Bolu Bursa Bursa

Hüseyin Karagöz Yasin Hatiboğlu Sacit Günbey Çankırı Çorum Diyarbakır

Ömer Vehbi Hatipoğlu Latif Öztek Ahmet Cemil Tunç Diyarbakır Elazığ Elazığ

Tevhit Karakaya Lütfü Esengün Fahrettin Kukaracı Erzincan Erzurum Erzurum

Aslan Polat Nurettin Aktaş Turhan Alçelik Erzurum Gaziantep Giresun

Mustafa Geçer Metin Kalkan Ali Güner Hatay Hatay Iğdır

Azmi Ateş Mustafa Baş İrfan Gündüz

İstanbul İstanbul İstanbul

Ayşe Nazlı Ilıcak İsmail Kahraman Hüseyin Kansu

İstanbul İstanbul İstanbul

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının teselsül ettirilen 53 üncü maddesinin 8 inci fıkrasının son cümlesindeki "iktisadî işletmeleri dışında" ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Ali Günay İsmail Köse Zeki Çakan Hatay Erzurum Bartın

Fikret Uzunhasan Muğla

BAŞKAN - Son önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 114 sıra sayılı Sosyal Güvenlik Kanun Tasarısının 53 üncü maddesi 3 üncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

Kadir Bozkurt Zeki Ertugay Yıldırım Ulupınar Sinop Erzurum İzmir

Nihan İlgün Veysi Şahin Mustafa Eren Tekirdağ Mardin Karabük

Nevzat Ercan Saffet Arıkan Bedük Sakarya Ankara

"Toplantıya iştirak eden yönetim kurulu başkan ve üyeleri, her ay 8.6.1984 tarihli ve 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname kapsamındaki kamu iktisadi teşebbüsleri yönetim kurulu üyelerine tanınan malî haklardan yararlandırılırlar. Toplantıya katılmayan üyelere ücret ödenmez."

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Önergelerin okunması tamamlanmıştır.

Şimdi, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alıyorum.

En son okunan önerge, en aykırı önergedir; önce ondan başlıyoruz.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 114 sıra sayılı Sosyal Güvenlik Kanun Tasarısının 53 üncü maddesi 3 üncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

Kadir Bozkurt (Sinop) ve arkadaşları

"Toplantıya iştirak eden yönetim kurulu başkan ve üyeleri, her ay 8.6.1984 tarihli ve 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname kapsamındaki kamu iktisadi teşebbüsleri yönetim kurulu üyelerine tanınan malî haklardan yararlandırılırlar. Toplantıya katılmayan üyelere ücret ödenmez."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu efendim?

DEVLET BAKANI EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Efendim, önergeye Komisyon ve Hükümet katılmamaktadır.

Önergenin gerekçesi mi okunsun, yoksa konuşacak mısınız efendim?

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Efendim, önerge sahibi olarak konuşabilir miyiz?

BAŞKAN - Önergedeki imza sahiplerinden Sayın Bedük önergelerini izah edecekler, buyurun efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan kanun tasarısıyla ilgili bir önergemiz bulunmaktadır. Gerçekten, bu madde, şu kanun tasarısının candamarını teşkil eden önemli bir maddedir.

Katrilyonlara varan imkânları sağlayacak olan bir fon, 4 kişi tarafından idare edilecektir. Her ne kadar, işsizlik sigortası, gerçekten, hepimizin özlemi ve beklediği bir sistem ise de, işsizlik sigortasını bazı arkadaşlarımız halen anlayabilmiş değildir. İşsizlik sigortasını, âdeta, işi olmayan insanların bir hayat boyunca, iş buluncaya kadar yaşamasını temin eden bir sigorta sistemi olarak gören arkadaşlar vardı; bunu bana sordular, bu yanlıştır.

İşsizlik sigortasının ana maksadı, çalışmakta olan bir insanın, işinden ayrılmasından itibaren, 6 ay süreyle, kendi hayatını ve ailesinin hayatını devam ettirebilecek maddî bir imkâna sahip olması hadisesidir, olay budur. Yoksa, işsizlik sigortası, hiçbir zaman, iş bulamayan bir insanın işe yönelik olmak üzere, kendi hayatını devam ettirmek için devletten sağlanan bir imkân değildir.

Bu itibarla, özellikle işsizlik sigortasının ne olduğunun, ne olmadığının, açık, net ve dürüst bir şekilde anlatılması gerekir; toplum, bunu bekliyor. Zira, işsizlik sigortası, mevcut işsizler için bir çare değildir; üstelik, işsizlere iş bulma şansını da asgarîye indirecektir; sadece, bir ücret almanın devamını sağlayan bir sistemdir ve iki sene süreyle uygulanmayacaktır. Gerek işverenden gerek devletten ve gerekse işçiden alınan imkânlar, nemalar, bir yerde toplanacak ve bir süre uygulanmayacak, beş sene süreyle uygulanmayacak ve toplanan bu paralar katrilyonlara varacak, 5-6 katrilyona varacak. Ödenmeyecek olan bu para, acaba, hangi şartlarda yönetilecek; kim yönetecek, nasıl yönetecek? Bu da, açık değildir. Bunu, sadece, Çalışma Bakanının ve Hazine Müsteşarlığının bağlı bulunduğu Devlet Bakanının müşterek kararnameyle atayacağı kişiler ile işveren veya işçi federasyonlarının en fazla üyesi bulananlar arasından seçilecek birer kişiden ibaret olan bir yönetime devrediyoruz. Önemli bir husus ve gerçekten üzerinde durulması gereken bir husus. Dolayısıyla, kuruluşundan yönetimine kadar olan her safhada üzerinde durulması gereken böylesine önemli bir fonun, daha işin başlangıcında, geleceğe dönük şüpheyle karşılanabilecek bir işletme anlayışını bulamamanın sıkıntısını da, özellikle duyuyoruz.

Değerli milletvekilleri, gönül isterdi ki, işsizlik sigortası dahil olmak üzere, işgüvencesi veya bütün iş meselelerini, işçi meselelerini içerisine alan bir çerçeve kanun çıkarılsın; iş mahkemelerini de içerisine alacak şekilde çıkarılacak olan bu çerçeve kanunla, bu mesele, hem daha ciddî, daha güzel bir şekilde kaleme alınsın, hem sisteme oturtulsun ve böylece, bir daha bir sıkıntı yaratılmamış olsun.

Biraz evvel söylediğim şekliyle ifade ediyorum; bu fonda toplanan paralar eğer iyi idare edilmezse; bu yönetim, hani müdebbir bir tüccar gibi hareket etmek suretiyle, bu işletmeyi, bu fonu eğer güzel bir şekilde yürütmezse, bunun karşılığında, zararı kim ödeyecek? Zararı, devlet ödeyecek. Bakın, dikkat edin, burada, bu fonun zararının, açığının devlet tarafından ödeneceği ifade ediliyor. Dolayısıyla, bütün bu şartlar altında, işsizlik sigortasına gerçekten taraftarız, büyük bir zevkle ve heyecanla bunu bekledik; ama, itiraf etmek durumundayız ki, yönetimle ilgili, denetimle ilgili ve sistemle ilgili fazla bir şey getirmemesinin de üzüntüsünü duyuyoruz.

Değerli milletvekilleri, bundan sonra, bir ekonomik deprem geliyor haberiniz olsun; vergi kanun tasarısı geliyor. Bu vergi kanun tasarısının anlamı ne biliyor musunuz? Esnaf, sanatkâr, küçük ve orta ölçekli işletmelerin hepsi, 1998 yılında vermiş olduğu matrah üzerinden yüzde 10 üzerinde vergi ödeyecek. Ne için? Deprem için ödeyecek ve gerçekten, burada, büyük bir sıkıntı olacak. Bir taraftan buradan sıkıntı yaratıyoruz, bir taraftan yeni bir vergi kanunu tasarısı getiriyoruz. Bu, büyük bir sıkıntı olacaktır; küçük ve orta ölçekli işletmelere sıkıntı olacaktır, esnaf ve sanatkâra sıkıntı olacaktır; zaten, büyük bir sıkıntı içerisindedirler. Bütün bu şartlar altında getirilecek olan yeniliklerin de, bu anlayış içerisinde, şu Sosyal Güvenlik Tasarısının anlamına uygun, muhtevasına uygun olması...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bedük, lüften tamamlayınız...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) – Tamamlıyorum efendim.

Değerli milletvekilleri, Sosyal Güvenlik Tasarısının, bu maksatla dahi olsa, geri çekilip, yeniden gözden geçirilmesinde fayda var. Bunu, gerçekten, samimî olarak söylüyoruz. Burada, herhangi bir şekilde muhalefet anlayışı içerisinde, engelleme içerisinde değiliz. Zaten, beklediğimiz, hepimizin kanunlaşmasını istediği bazı maddeler vardır bu kanun tasarısının içerisinde. Dolayısıyla, bu tasarıyı geri çekin. Bakın, depremin ortaya koyduğu ortam ve onu giderme çareleri çerçevesinde, özellikle vergi kanunu tasarısıyla getirilen sistem de dahil olmak üzere, yeniden gözden geçirilmesinde fayda olduğu kanaatini taşıyorum.

Sakat kalan insanlara, proteze ihtiyacı olan insanlara, parasız olarak protez yapılması hususunda tekliflerimiz vardı. Biraz evvel, bir önerge getirildi, imzaladım; gerçekten önemli bir teklifti, bunu mutlulukla ve memnuniyetle karşılıyorum ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bedük.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Aykırılık sırasına göre diğer önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 114 sıra sayılı kanun tasarısının fonun kuruluşu, yönetimi, denetimi, gelirleriyle mal ve alacaklarının tabi olacağı hükümleri düzenleyen 53 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "fona, bakanlık temsilcisi başkanlık eder" ibaresinin, "fona, Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Devlet Bakanının atadığı temsilci başkanlık eder" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Fethullah Erbaş (Van) ve arkadaşları

BAŞKAN – Sayın Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükümet?..

DEVLET BAKANI EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın önerge sahibi, konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okuyalım?

FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Sayın Ahmet Derin konuşacaklar.

BAŞKAN – Kütahya Milletvekili Sayın Ahmet Derin.

Çok kısa lütfen.

Buyurun.

AHMET DERİN (Kütahya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ben de, konuşmama başlamadan önce Marmara Bölgesinde meydana gelen depremden dolayı vefat eden kardeşlerimize Cenabı Hak'tan rahmet, sakat kalmış veya kurtarılmış, hayattaki kardeşlerimize acil şifalar, tüm ülkemizi ilgilendirdiği için de yüce milletimize başsağlığı diliyorum, geçmiş olsun dileklerimi ifade ediyorum.

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 53 üncü maddesi hakkında verilen önerge üzerinde konuşmak için huzurlarınızdayım. Bütün arkadaşlarımızın -iktidar ve muhalefet- ifade ettiği gibi, sosyal güvenlik mevzuatımıza yeni giren işsizlik sigortasını görüşüyoruz ve bu madde de işsizlik sigortasını oluşturacak olan fonun yönetimi, denetimi, gelirleri, giderleri, mal ve alacaklarının takibi hakkındaki bir madde.

Biz, Fazilet Partisi milletvekilleri olarak, yönetim 4 kişiden oluşuyor ve Meclis gündemine getirilen bu maddedeki "fon yönetim kuruluna bakanlık temsilcisi başkanlık eder" şeklindeki ifadenin "fona, Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Devlet Bakanının atadığı temsilci başkanlık eder" şeklinde değiştirilmesini teklif ettik. Gayemiz, bunun gerekçesi, bu, sosyal güvenlik dışında, finansmanla ilgili, paranın değerlendirilmesiyle ilgili bir konu olduğu için, "başkanın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından atanan" değil, bizzat, "fona, Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Devlet Bakanının atadığı temsilci başkanlık eder" şeklinde değiştirilmesidir. Bunu daha uygun bulduğumuz için böyle bir önerge verdik; takdirlerinize arz ediyorum.

Ayrıca, malum olduğu üzere, bakın, sosyal güvenlik kuruluşlarımızın bugün aktuaryel dengesi bozulmuş. Yıllarca biriken, katrilyonlarla ifade edilen bu paralar yerli yerince, müdebbir bir tüccar gibi değerlendirilmediği için, bugün karadelik oluşturmuş ve bütçemizi zorlamış, gayri safî millî hâsıladan 2.7'lik bir pay alma durumuyla karşı karşıya gelmiş.

Şimdi, biz, yeni bir fon oluşturuyoruz ve bu fon tekraren yine 4 kişi tarafından değerlendirilecek. Türkiye'deki mevcut enstrümanlar tarafından değerlendirilecek ve buna kararı bu dört kişi verecek. İşsizlik sigortası da, bu sosyal güvenlik kuruluşlarımız gibi, eğer müdebbir bir tüccar gibi yönetilmeyecek olursa işsizlik sigortası fonu da bir karadelik oluşturabilir endişesini taşıyoruz.

Ayrıca, bakın bugün saat 14.00'te Plan ve Bütçe Komisyonuna yeni bir vergi kanunu tasarısı geliyor. Daha önce bir vergi yasası yaptık. Bu vergi yasasında, Gelir Vergisi mükelleflerine, vergi diliminde yüzde 5'lik bir artış yükledik, o açıkları kapatmak için. Şimdi ne yapıyoruz; deprem dolayısıyla gelecek olan bu kanun tasarısında, yüzde 10'luk bir artış daha getiriyoruz ve bir de, ayrıca, bu fonla da -işçilerden kesilemeyeceğine göre- küçük esnafa, tekrar, yüzde 5'lik bir işsizlik sigortası yükünü yüklüyoruz. Daha önce, Zorunlu Tasarruf Fonu, 1 ile 9 arasında işçi çalıştıran müesseselerden, küçük işletmelerden tahsil edilmezdi, buradan toplanmazdı. Bu kaldırıldı, bu fon sebebiyle. Büyük tüccar veya 10 ve üzerinde işçi çalıştıran işletmelerde bir şey farketmiyor; niye; Zorunlu Tasarruf Fonuna ödeyeceğini, bu kere işsizlik fonuna ödüyor; ama, 1 ile 9 arasında işçi çalıştıran işletmelerin tamamı ve 500 000'i aşan işyerine, bu kez...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Derin, lütfen tamamlayınız...

AHMET DERİN (Devamla) – ... yüzde 2 işçi payı, yüzde 3 işveren payı olmak üzere, yüzde 5'lik bir ek yük getirmiş oluyoruz.

Benden önceki milletvekili arkadaşımın da ifade ettiği gibi, bakın, 6 ncı aydan geçerli olacak bu. 6 ncı aydan itibaren geçerli olacak; ama, sistemi şu anda kuruyoruz. Ayrıca bir yüzde 10 getiriyoruz.

Hakikaten, işsizlik sigortası fonu faydalıdır, herkesin kabul ettiği bir fondur; ancak, bunu üstlenen, bu işsizlik sigortasını üstlenen İşçi Bulma Kurumumuz yeniden bir organizasyona tabi tutulup, bu işi yürütebilecek bir noktaya getirildikten sonra böyle bir uygulamayı biz uygun buluyoruz. Daha önceki maddelerde de, tüm bu Sosyal Güvenlik Yasasının, sosyal kuruluşlarla, taraflarla anlaşılarak yapılmasını teklif ettiğimizden dolayı, böyle bir günde, evet, nihayet belki sonuna geldik bu kanun tasarısının; ama, böylece bırakılması ve Meclis açıldığında, tekrar, kamuoyunda bir anlaşma...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET DERİN (Devamla) – ... sağlanarak tekrar görüşülmesi, gözden geçirilmesi gerektiğini burada ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Derin.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 114 sıra sayılı kanun tasarısının, fonun kuruluşu, yönetimi, denetimi, gelirleri ile mal ve alacaklarının tabi olacakları hükümleri düzenleyen 53 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Fethullah Erbaş (Van) ve arkadaşları

Fon Yönetim Kurulu üyelerinin; devlet memurluğuna atanabilme şartlarını taşımaları ve siyasî parti organlarında görevli bulunmamaları, ayrıca atama ile gelecek üyelerin hukuk, iktisat, maliye, finans, işletme, kamu yönetimi, sosyal politika, iş hukuku ve işletme mühendisliği dallarında en az lisans düzeyinde öğrenim yapmış olmaları zorunludur.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge sahibi, gerekçeyi mi okuyalım efendim?

FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Evet efendim, gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe :

Fon idaresi içinde bir işletme mühendisinin bulunması, finans kesimi ile mühendislik ve sanayi kesimi arasında bir köprü görevi yapacağından, uygun olacağı kanaatiyle düzenlenmiştir.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum .

Okunan önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 114 sıra sayılı Sosyal Güvenlik Kanun Tasarısının 53 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

Zeki Ertugay (Erzurum) ve arkadaşları

Fon Yönetim Kurulu üyelerinin; devlet memurluğuna atanabilme şartlarını taşımaları ve siyasî parti organlarında görevli bulunmamaları, ayrıca atama ile gelecek üyelerin hukuk, iktisat, maliye, finans, işletme, kamu yönetimi, sosyal politika veya iş hukuku dallarında lisans düzeyinde öğrenim yapmış olmaları zorunludur.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Komisyon katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge sahibi, gerekçeyi mi okuyalım?

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Gerekçe okunsun efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum efendim:

Gerekçe:

Önerge içinde mündemiçtir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 114 sıra sayılı Kanun Tasarısının, fonun kuruluşu, yönetimi, denetimi, gelirleri ile mal ve alacaklarının tabi olacağı hükümleri düzenleyen 53 üncü maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan, "toplantıya katılmayan üyelerin ücretlerinden, Yönetim Kurulu Yönetmeliğine göre kesinti yapılır" ibaresinin, "üst üste üç toplantıya katılmayan üyelerin ücretlerinden, Yönetim Kurulu Yönetmeliğine göre kesinti yapılır" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Fethullah Erbaş (Van) ve arkadaşları

BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Erbaş?..

FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Gerekçe okunsun efendim.

BAŞKAN – Önergenin gerekçesini okutuyorum efendim:

Gerekçe :

Trilyonlarca tutarında fon gelirlerini yöneten kurul üyelerinin ücretlerinin, her vesileyle kesintiye tutulması, fon yöneticilerinin çalışma şevkinde bir azalmaya sebebiyet vermemesi için düzenlenmiştir.

BAŞKAN – Okunan önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Son önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının, teselsül ettirilen 53 üncü maddesinin sekizinci fıkrasının son cümlesindeki "iktisadî işletmeleri dışında" ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Ali Günay (Hatay) ve arkadaşları

BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, önergeyi olumlu buluyoruz; ancak, Komisyonumuzun çoğunluğu hazır olmadığı için takdire bırakıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükümet katılıyor mu?..

DEVLET BAKANI EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge sahibi açıklamada bulunacak mı efendim?

ALİ GÜNAY (Hatay) – Gerekçe okunsun efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum efendim :

Gerekçe :

Fonun, iktisadî işletme kurabileceğine ilişkin maddede bir düzenleme yer almadığından, söz konusu ibarenin madde metninden çıkarılması teklif edilmektedir.

BAŞKAN – Okunan önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, böylece önergelerle ilgili işlemler tamamlanmıştır.

Şimdi, görüşmekte olduğumuz 53 üncü maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa) – Karar yetersayısının aranmasını istiyoruz efendim.

BAŞKAN – Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın Yanmaz, karar yetersayısı ile ilgili talebinizi oylamaya başlamadan önce yapacaktınız.

54 üncü maddeyi okutuyorum :

İdari para cezaları ile idari işlemlere karşı itirazlar

MADDE 54. – Kurumca dayanağı belirtilmek suretiyle;

a) İşsizlik sigortasına ilişkin yükümlülükleri nedeniyle sigortalıların ücretlerinden indirim veya kesinti yapan işverenlere her bir sigortalı için 25/8/1971 tarihli ve 1475 sayılı İş Kanununun 33 üncü maddesine göre sanayi kesiminde çalışan onaltı yaşından büyük işçiler için uygulanan aylık asgari ücret tutarında,

b) 50 nci maddede öngörülen işten ayrılma bildirgesini Kuruma vermeyen işverenlere her bir fiil için ayrı ayrı 25/8/1971 tarihli ve 1475 sayılı İş Kanununun 33 üncü maddesine göre sanayi kesiminde çalışan onaltı yaşından büyük işçiler için uygulanan aylık asgari ücretin iki katı tutarında,

idari para cezası verilir.

İdari para cezaları tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde Kuruma ödenir veya aynı süre içinde Kurumun ilgili ünitesine itiraz edilebilir. İtiraz takibi durdurur. Kurumca itirazı reddedilenler, kararın kendilerine tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde yetkili sulh ceza mahkemesine itiraz edebilirler. İtiraz üzerine verilen kararlar kesindir. Mahkemeye başvurulması cezanın takip ve tahsilini durdurmaz.

İşsizlik sigortası uygulamasına ilişkin işlemlere karşı sigortalıların ve işverenlerin yapacakları itirazlardan Sosyal Sigortalar Kurumuna verilen görevlerle ilgili olanlar adı geçen Kuruluşa, diğerleri ise Kuruma yapılır. İtirazların, işlemin tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde yapılması ve 30 gün içinde sonuçlandırılması zorunludur. Yapılan itirazlar daha önce yapılmış bulunan işlemlerin uygulanmasını geciktirmez. İtiraz yoluna başvurulmuş olması ilgililerin yargı yoluna başvurma haklarını ortadan kaldırmaz.

BAŞKAN – Madde üzerinde, gruplar adına ilk konuşma, Fazilet Partisi Grubu adına, Bingöl Milletvekili Sayın Mahfuz Güler'in.

Buyurun efendim.

Süreniz 10 dakika.

FP GRUBU ADINA MAHFUZ GÜLER (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısının 53 üncü maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Depremde hayatlarını kaybedenlere Allah'tan rahmet ve mağfiret diliyorum; yaralılara acil şifalar ihsan etmesini Yüce Mevla'dan diliyorum; tüm halkımızın başı sağ olsun diyorum.

Değerli milletvekilleri, tahminî, maalesef 30 000'i geçecek olan ölü sayımızın, daha, en az 10 000'i göçük altında ölü olarak yatmaktayken, 10 000'lerce yaralı can çekişirken, bizim, burada, sosyal güvenlik konusunu tartışmamızın hiçbir anlamının kalmadığını, bunun, o ölülere ve yaralılara saygısızlık olduğunu kabul ediyorum.

Bu felaket sebebiyle, hayırsever halkımızın güzel duygularını istismar eden Kızılay Derneği, tam bir beceriksizlik örneği vermiştir; hatta, tam bir ihanet örneği vermiştir. Kızılay hakkında, bu ihmalinden ve bu ihanetinden dolayı, yetkililer, derhal hesap sormalıdır.

Depremi yaşamayan, depremi görmeyen, depremin ne anlama geldiğini bilemez. Biz, 1971 yılında Bingöl depremini yaşadık ve yıkıntıların arasından canımızı zor kurtardık. O zaman, 1971 yılında, deprem sabahında Kızılayı yanımızda görmüştük; yani, 28 yıl önce, Kızılay, Bingöl depremi sabahında yanımızdaydı. 1999 yılında, Kızılay, maalesef, dört beş gün sonra deprem felaket bölgesine gitmiştir; gitmiştir, ama, hiçbir iş de becerememiştir. Dağıttığı çadırlar tamamen çağdışı çadırlar. Kendisini yenileyememiştir. Kızılay'ın göbeğinde, sefa sürmek için, keyif çatmak için dünyanın en lüks binalarından birini yapmaktadır. Kızılay yetkililerinin çoğu, yirmi yirmibeş yıl idareci olarak bu Kurumun başında bu Kurumu sömürmektedirler. Bu nedenle, Kızılay hakkında, vakit geçirilmeden gerekli işlemin yapılmasını talep ediyorum. Rusya'dan Kızılhaç bir gün sonra geliyor, Norveç'teki Kızılhaç bir gün sonra geliyor, İsviçre'den iki gün sonra geliyor, Türk Kızılayı üç dört gün sonra bölgeye gidiyor; bunun mutlaka hesabının sorulması gerektiği kanısındayım.

Ayrıca, deprem bölgelerinde, demin bir hatip arkadaşımızın da çok güzel söylediği gibi, inşallah, depremle ilgili söylenenler kâğıt üzerinde kalmaz. Depremle ilgili yapılan çalışmaları... 1967 Varto depreminde, 1971 Bingöl depreminde zarar görenlerin, evleri yıkılanların bugün bile evleri yapılamamıştır. 1967 Varto depreminden zarar görenlerin birçoğu, hâlâ, o çok köhne barakalarda yaşamaktadır. Bingöl'ün Karlıova İlçesinde 1971 depreminde zarar gören vatandaşlarımızın evleri bugüne kadar yapılıp kendilerine teslim edilememiştir. Bingöl'ün Solhan ve Genç İlçelerinde, mal sahiplerine, malları, evleri bugüne kadar teslim edilememiştir. 1971 yılından bugüne kadar hükümet olanların tümünün sorumlu olduğunu burada belirtmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, bu yasa tasarısının en olumlu maddeleri, dün de söylediğimiz gibi, işsizlikle ilgili konulan maddelerdir; ama, ne yazık ki, getirilen bu işsizlik sigortası, kelimenin tam anlamıyla "erken doğum" niteliğindedir.

Bakınız, işsizlikle ilgili bir fon oluşturulmaktadır. Bu fonun işleyişi, bu fonun görev yetkisi, demin çok değerli hatip arkadaşlarım tarafından anlatıldı. Ben, Sayın Masum Türker'in söylediklerine katılıyorum, Sayın Karakoyunlu'nun dediklerine aynen katılıyorum. Burada yeni bir SSK oluşturulmaktadır. Bu fonun kurulmasıyla yeni bir KİT oluşmaktadır. Üstelik katrilyonlara varan bu fonun altyapısı da oluşmamıştır. Bu fondan beklenen aylık gelirin ne olduğu bilinmemektedir. Fon gelirlerinin nerede kullanılacağının daha net ve açık bir şekilde belirlenmesi gerekirdi; bu belirtilmemiştir. "Fona devletin katkısı olacak" denilmiş; devlet peşinen yükümlü hale getirilmiştir. Katrilyonlara varan bir fonun nasıl bir model ile çalışacağının belirtilmesi gerekliydi.

Ayrıca, fon yönetimi, hepinizin bildiği gibi, bankerlerin işidir, dealer'ların işidir. Memur zihniyetiyle, ayda 130-140 milyon maaş alan devlet memuru, bu katrilyonlara varan fonu nasıl idare edecektir, nasıl yönetecektir. Bu fonun kurulması aşamasında herhangi bir model fon incelenmiş midir, bunu bilmiyoruz. Ayrıca, bütçede bu fonla ilgili yeni bir düzenlemenin yapılması gerektiği kanaatindeyim.

Yine, en önemlisi, Fon Yönetim Kurulu, tamamen devletçi bir yaklaşımla oluşturulmaktadır. Bu da birçok yanlışlıkları beraberinde getirecektir. Fon Yönetim Kurulunun daha özerk ve demokratik bir yapıya kavuşturulması gerektiği kanısındayım. 4 kişiden oluşan kurulda, her zaman, iktidarın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının dediği olacak; bu da, ileride uygulamada birçok aksaklıkların doğmasına neden olacaktır kanaatini taşıyorum.

Değerli arkadaşlar, demin de söylediğim gibi, işsizlik bölümü, işsizlikle ilgili maddeler bu yasa tasarısının en hayırlı maddelerinden biridir; ama, bu fon üzerinde bütün milletvekili arkadaşlarımızın yeniden düşünmesini, bu konunun yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum; hepinize saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Güler.

Gruplar adına ikinci söz, Doğru Yol Partisi Grubu adına, İçel Milletvekili Sayın Turhan Güven'in.

Buyurun efendim.

Süreniz 10 dakika Sayın Güven.

DYP GRUBU ADINA TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Grubu adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu kanun tasarısının sonuna doğru gelinmekte. Kanun tasarısının görüşmelerine başlandığından şu ana kadar, biz, bu kanun tasarısının, zamanı bakımından ve içinde taşıdığı bazı hükümler bakımından, görüşülmesinin bu dönem için mahzurlu olduğunu ifade etmeye çalıştık.

Bu arada, geçen hafta, sekiz gün evvel de, Türkiye'nin Marmara Bölgesi bir tabiî afete maruz kaldı. 48 saat bu bölgede her şey felç ve Türkiye sanayiinin üretken olan bölümünün büyük bir kısmı da yine bu bölge içinde. Kalifiye işçi kaybı oldu. Burada rahmete kavuşan insanlarımıza, vatandaşlarımıza, kardeşlerimize Cenabı Hak'tan rahmet diliyorum; ama, onların yerini doldurma veya sakat kalanlara acil şifalar dilemekle birlikte, üretken sınıf içinde olmaları bugün için mümkün değil; çünkü, eşini kaybetti, aşını kaybetti ve işini kaybetti.

Bütün bunları ifade etmek doğru mu, yanlış mı? Bir kesimdeki düşünceye göre, aman, sakın bunları söylemeyin, sakın bunları gündeme getirmeyin. Niye? Birlik ve beraberliğimize tesir eder... Değil... Arkadaşlarım, eğer, Türkiye'de bir kere daha tabiî afete maruz kalındığında neler yapılacağını şimdiden hesaplayamazsak, şimdiden tedbirlerimizi almazsak, bu afetler sonrasında bu perişanlığımız devam edecek demektir.

Sivil savunma yok. Sayın Başbakanın kendi beyanı var; "ben Ankara'ya ulaşamıyorum" dedi; ancak, TRT kanalıyla Ankara'ya bilgi ulaştırma ve talimat verme imkânının hâsıl olduğunu bizzat kendisi ifade etti ve biz, o zaman, hemen ne dedik; bir olağanüstü hal gündeme getirin; çünkü, orada görevli olan insanlar da ya yaralı veya bir kısmı, maalesef, hayatını kaybetmiş, müdahale imkânları yok; ama, dışarıdan derhal bir müdahale imkânının ancak olağanüstü halle mümkün olabileceğini ifade ettik.

Ama görünen odur ki, bu kanun tasarısı her şeye rağmen çıkarılma noktasında; böyle arzu ediliyor. Kim arzu ediyor bilmiyorum. Niye hemen çıkarılsın? Acaba bu kanun tasarısı çıktığında, Yüce Meclisten geçtiğinde deprem mi olmayacak?! Bu kanun tasarısı çıktığında Türkiye refah seviyesi bakımından hemen yükselecek mi?!. Enflasyon mu düşecek?!.

Evet, kanun tasarısı içinde iyileştirici maddeler, Türkiye'de yıllardan beri arzu edilip de pek gündeme gelmeyen işsizlik sigortası gibi olaylar var. Bunlar, elbette, Türkiye'nin gündemine gelmelidir; ama, şimdi, Türkiye, üretken olan bir bölümünü kaybetmişken, üretken olan işçisinin bir bölümünü kaybetmişken, bu kanunun çıkmasının bugün için pek yararlı olmadığını ifade etmeye çalışıyoruz; ama, bunları da açıkça beyan etmeliyiz, açıkça söylemeliyiz; yanlışımız nerede? Bütün dünyaya, özellikle Türk Milletinin birlik ve beraberliğinin en güzel örneğini verdiğimiz şu olayda, millî şuurun en fazla geliştiği, en yüksek noktada olduğu şu olayda noksanlarımız ne? Devlet neden hemen müdahale imkânına sahip olamadı? Prefabrike evler yapılacağı ifade ediliyor; ne kadar zamanda, nasıl yapılacak? Daha evvelki zelzelelerden sonra, depremlerden sonra, bir yılda... Elbette, bu, onun belki on misli, belki yirmi misli büyüklükte bir deprem, bunu kimse gözardı edemez; ama, asıl, meskenler nasıl olacak? Bunların hiçbir ön hazırlığı yok. Biz, palyatif birtakım tedbirlerle, sanki, bütçe açığımızı kapatmak için bir ek vergi kanunu getiriyoruz. Öğleden sonra bu görüşülecek.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Tasarı gelsin de sonra...

TURHAN GÜVEN (Devamla) – Ama, 1998'deki gelirler şimdi mevcut mu? Şimdi mevcut mu? Neye göre bir tahsilat yapmayı düşünüyorsunuz? Bunlar, Plan ve Bütçe Komisyonunda enine boyuna tartışılması lazım gelen konulardır.

Değerli arkadaşlarım, bu maddede, idarî para cezalarından bahsedilmekte. Yani, Kurumca gerekçesi gösterilecek ve bu idarî para cezaları da yedi gün içinde Kuruma ödenecek.

Şimdi, bakınız, Sigortanın 140/b maddesinde, sigorta primini zamanında ödememe olayı idarî bir tasarruf gibi görünür; fakat, bunlar yargıdan geçer. Ön ödeme şeklinde tecelli etmiştir. 19 uncu maddeyle, eğer, bu sigorta primini süresinde ödememişse, Cumhuriyet Savcılığı ön ödeme için bir işlem yapar. Şimdi, bu yollar terk edilmiş, yargı dışarıda bırakılmış; daha doğrusu, Cumhuriyet Savcılığı mekanizması dışında tutulmuş, Kuruma ödeme mecburiyeti getirilmiştir. Elbette, yargı bunun tahsilatını yapsın, yine Kuruma ödesin, bu fon kapsamı içine girsin bunlar; ama, bu şekildeki ödemeleri takip zorluğu vardır. Bu bakımdan, bu maddede, özellikle, yedi gün içinde Kuruma ödenmesi, ödenmediği takdirde veya itiraz vukuunun sulh ceza mahkemesine yapılması keyfiyeti, uygulama sıkıntısı yaratır diye şünüyorum. Bu bakımdan, ön ödeme şekli burada düzenlenseydi çok daha güzel olurdu, tahsilat daha rahat yapılırdı ve buradaki gerekçesi gösterilerek yapılan işlemlerin de geliri fazla olurdu. Yoksa, idarî tasarruflarla bunu yapmanız, işi hem geciktirir hem arzu edilen sonucu elde etmeyi de engeller diye düşünüyoruz. Bu bakımdan, bu maddenin bu haliyle düzenlenmesi keyfiyeti, idarî bir tasarruf şeklinde idarî para cezası olarak kalma keyfiyeti, pek, matluba muvafık görünmemektedir.

Bu madde üzerinde, Doğru Yol Partisi olarak aleyhte oy kullanacağımızı belirtir, hepinize saygılarımı sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Güven.

Böylece, görüşmekte olduğumuz madde üzerindeki, gruplar adına konuşmalar tamamlanmış oldu.

Şahısları adına konuşma taleplerini sırasıyla arz ediyorum: Çorum Milletvekili Sayın Melek Denli Karaca, Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük, Kayseri Milletvekili Sayın Salih Kapusuz, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan, Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya, Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Zeki Okudan, Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak, Bingöl Milletvekili Sayın Hüsamettin Korkutata.

Sırasıyla, iki arkadaşıma söz veriyorum.

Sayın Melek Denli Karaca, buyurun efendim.

Süreniz 5 dakika.

MELEK KARACA (Çorum) – Sayın Başkan, Yüce Meclisimizin sayın üyeleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 54 üncü maddesiyle ilgili olarak görüşlerimi açıklamak üzere, şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Ancak, sözlerime başlamadan evvel, tarihimizin en kötü felaketi olarak nitelendirebileceğimiz depremde ölen vatandaşlarımıza rahmet, yaralılarımıza şifa ve yakınlarını kaybedenlere sabır diliyorum. Ayrıca, devletimizin gücü, kuvveti, vatandaşlarımızın şefkatli dayanışması ve inançlarıyla yaraların kısa sürede sarılacağına ve yine, ayrıca, yapılaşmada bir kusur var ise -ki, olduğu söyleniyor- hükümetimizin, titizlikle üzerine gideceğine ve suçluların en kısa sürede cezalandırılacağına da inanıyorum.

Bu arada, Çorum'dan aldığım bir sinyali de açıklamak istiyorum. İhlas Finansın Adapazarı Kuzucuk mevkiindeki devremülklerinin 45-50 tanesine sahip olan Çorumlu hemşerilerim, depremzedeler iskân edilinceye kadar, anahtarlarını, yürekten, seve seve teslim edeceklerini bana bildirdiler. Bunu da, Bayındırlık ve İskân Bakanlığımıza bildiriyorum.

Şimdi, mevzua geçiyorum.

Sayın milletvekilleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının hazırladığı Sosyal Güvenlik Reform Yasa Tasarısı, çok önemli bir konuyu içermektedir. Bu da, Türkiye'de, ilk defa işsizlik sigortasının faaliyete geçirilmesidir. İşsizlik sigortası, yıllardan beri özlenen bir düzenlemedir. Gelişmiş ve sosyal seviyesi yükselmiş ülkelerde uygulanmakta olan işsizlik sigortasının, memleketimizde de kısa sürede yürürlüğe sokulması için yapılan bu çalışmaları takdirle karşılıyor ve yürekten destekliyoruz.

Lider, büyük Türkiye idealimizin zafere ulaşması için, birçok alanda gerçekleştirme azminde olduğumuz kalkınma hamlelerini uygulamaya koyacağımız 21 inci Dönem çalışmalarımızda, bu yasayı da öncelikle olarak yürürlüğe geçirmek, 57 nci hükümetin kararlılığının bir ifadesidir, aynı zamanda, uyum içerisinde çalışmasının da bir ifadesidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çağdaş devletlerin, eğitim, sağlık hizmetleri yanında, belki de en önemli görevleri sosyal güvenliği sağlamaktır. İyi bir sosyal güvenlik sisteminin iyi bir sosyal ve ekonomik altyapı üzerine tesis edilebileceğinden kimsenin şüphesi olamaz. Bu itibarla, bir yandan sosyal altyapımız geliştirilirken, bir yandan da ekonomimizin iyileşmesi gayretiyle, aynı anda sosyal güvenlik yasalarında da reform yapılması, insanlarımızın rahatı ve gelecekteki güvencesi bakımından çok önemlidir, özellikle de işsizlik konusunda tedbir alınması açısından önemlidir. Bu çerçevede, işsizlik sigortası kurumu, kişilerin, çalışırken kendi kasıt ve kusurları dışında işlerini kaybetmeleri nedeniyle uğramış oldukları gelir kayıplarının belirli bir süre ve ölçüde telafisini mümkün kılmaktadır. Sistem, işçilerin yüzde 2, işverenlerin yüzde 3 ve devletin de yine yüzde 2 oranında prim ödemelerini öngörmektedir. Kişiye, belli bir süre bu ödemeler yapılacak ve bu süre içerisinde de iş bulmaya teşvik edilecektir. Eğer, kişinin işsiz kalması teknolojik işsizlik gibi bir durum arz ediyorsa, bu durumda da, bu kimselere ödenecek gelirin bir kısmı meslekî eğitim için katılacakları kurs ücretini karşılamak maksadıyla kullanılabilecektir.

Sayın milletvekilleri, işsizlik sigortası, sosyal güvenliğin çok önemli bir parçasıdır; primlerin toplanması ve İşsizlik Sigortası Fonuna aktarılmasında Sosyal Sigortalar Kurumu, hizmetlerin verilmesinden ise İş ve İşçi Bulma Kurumu görevli ve yetkili kılınmıştır. Görüşmekte olduğumuz maddede de, işçilerin söz konusu uygulama nedeniyle istismar edilmelerini önlemek amacı güdülmektedir. İşverenlerin, yükümlülükleri nedeniyle, işçi ücretlerinden indirim veya kesinti yapmaları yasaklanmaktadır; aksine hareket eden işverenlerin, bir aylık asgarî ücret tutarında idarî para cezası ödemeleri öngörülmektedir. Getirilen yüküm ve öngörülen idarî para cezalarını ise son derece isabetli buluyoruz.

İşsizlik sigortasının sağlıklı uygulanmasında, işçi, işveren ve devlet üçlüsünden her birine ayrı sorumluluklar düşmektedir. Bu sorumluluk, katılım güçlerine göre adil dağıtılmalı ve her birim, gücü nispetinde fedakârlık yaparak, bu uygulamanın hayata geçirilmesindeki rolünü yerine getirmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarı, işsiz kalan ve işsizlik ödeneği alan kişinin, bir ay içerisinde, İş ve İşçi Bulma Kurumu şubesine işten ayrılma bildirgesiyle başvurmasını öngörmektedir. Hazırlanacak olan bu bildirgenin, işin sona erdiği tarihten itibaren 15 gün gibi bir zaman içerisinde üç nüsha olarak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Karaca, sürenize 1 dakika ilave ediyorum, buyurun.

MELEK KARACA (Devamla) – ... doldurulması ve Kuruma verilmesi gerekmektedir. Söz konusu işten ayrılma bildirgesi, işsizlik ödeneği ödenmesinde esas teşkil edecektir. Dolayısıyla, bu bildirgenin işverenler tarafından doldurularak Kuruma verilmesi ve bir nüshasının da işçiye verilmesi hayatî bir önemi haizdir.

Maddenin (b) fıkrası ise, bu durumu dikkate alarak, söz konusu bildirgeyi zamanında Kuruma vermeyen işverenler için, asgarî ücretin 2 katı tutarında idarî para cezası öngörmektedir. Bu hükme ve öngörülen cezaya tamamen katılıyorum.

Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri; biliyorsunuz ki, kâinatta var olan her şey insan için yaratılmıştır; devletin varlığı da, kendi insanına, kendi milletine hizmet için kaimdir. Bu itibarla, büyük, güçlü, lider devlet anlayışında, insana yapılan yatırımdan kaçınılamaz; insana yatırım, geleceğe yatırımdır. Sosyal güvenlik yasaları ve dolayısıyla işsizlik sigortası da, eğitim ve sağlıktan sonra insan için yapılan en önemli yatırımdır. Zira, insanımızın, sosyal güvenlik şemsiyesi altına alınması, kişinin keyfî olarak işsiz bırakılması...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Karaca, konuşmanızı lütfen tamamlayınız.

MELEK KARACA (Devamla) – ...hayatî bir önem arz etmektedir.

Değerli milletvekilleri, millî ve modern bir sosyal güvenlik sistemine ihtiyacımız olduğu malumunuzdur. İşte böyle bir sistemin ilk adımları atılmış bulunuyor. Sosyal güvenlik sistemindeki yeniliklerden sonra iş hukukunda da yeni düzenlemelere gidilmelidir. Sosyal güvenlik için atılacak her adım, aynı zamanda insan hakları için de atılan bir adımdır, hatta millî dayanışmayı da sağlayacak bir adımdır. Bu itibarla, memleketimize, milletimize hizmet ve nihaî hedefimiz olan dünyaya hükmedecek güçlü, lider Türk Devleti idealini gerçekleştirebilmek için atılan bütün adımlar, siyasî tasarrufa mal edilmemeli; devletin milletine hizmeti olarak telakki edilmelidir.

Bu duygu ve düşüncelerle konuşmama son verirken, Yüce Heyetinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Karaca.

Şahısları adına son konuşmada sıra, Sayın Saffet Arıkan Bedük'te.

Sayın Bedük?.. Yok.

Sayın Salih Kapusuz?..

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, konuşma hakkımı Sayın Korkutata'ya devrediyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Korkutata.

Süreniz 5 dakikadır.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli üyeler; önce, depremde hayatını kaybeden bütün kardeşlerime Allah'tan rahmet, yaralılara da acil şifalar diliyorum.

Söz buradan başlayınca şunu söylemek istiyorum: Tabiî, her konuşan "bütün yaralar sarılacak, dertler giderilecek" diyor; ama, devletin, Afet İşleri Genel Müdürlüğünün, tabiî afetlerden dolayı, şu anda, vatandaşa 36 000 konut borcu var. Demek yaralar her zaman sarılmıyor; umarız ki, bu defa sarılır.

Ayrıca, bakıyoruz ki, son zamanlarda bu kargaşa içinde, hemen hemen her gün, haftada iki defa benzine zam yapılmakta. Eğer, bu zam afetzedelere gidecekse hay hay; ama, böyle, her gün zam yapmakla devlet yönetilecekse, bu yönetimi fırıncı çırakları bile yapar. Bunu bir şekle şemale bağlamak lazım.

Değerli arkadaşlar, bu tasarı baştan ayağa mutabakat sağlanmamış bir tasarıdır. Türkiye'de verginin en fazla, hatta yüzde 60'a yakınının toplandığı, işçinin de buna yakın kısmının çalıştığı -İstanbul'un tamamını da katarsak- bir bölgede bu acılar söz konusu iken, işçinin en acılı gününde bu tasarının Meclisten geçirilmesini kesinlikle tasvip etmiyoruz.

Evet, tasarıda olumlu şeyler var, yok değil; fakat, olumsuzlukları olumluluklarından çok daha fazladır. Her şeyden önce, bu işsizlik sigortasıyla ilgili madde, elbette ki önemli bir madde; ama, çok büyük noksanlıklar içermektedir. Avrupa'da bu var; ama, Avrupa'da işsizlik sigortasını alan vatandaş, geçimini asgarî şekilde sağlayabiliyor, bununla rahatlıkla bir ay geçinebiliyor. Bizde asgarî ücret brüt 93 milyon lira; yani, net olarak yaklaşık 67 milyon lira; bunun da yarısını alacak "sen işsizsin, 34 milyon lirayla geçin" diyeceğiz. Bu hangi insafa sığar, hangi merhamete sığar, hangi insanlığa sığar? Biz kaç lirayla geçiniyoruz?!. Vatandaşa diyeceğiz ki "sen 34-35 milyon lirayla, 65-66 milyon lirayla geçin." Bunu tasvip etmek mümkün değil.

Ayrıca, yine, birçok durumlarda göreceğiz ki, bu madde istismar da edilecektir. Çünkü, bazı vatandaşlar zaman zaman bize telefon açıp soruyorlar "işsizlik sigortası çıktı; biz de bundan istifade edecek miyiz" diye; hayır, sadece ve sadece bir işte çalışan ve belli bir miktarda prim ödeyen kişiler yararlanacak, daha önceki maddelerde arkadaşlar sırasıyla saydılar, onlar yararlanacaklar. Onlara herhangi bir paranın ödenmesi söz konusu değildir; ama, Türkiye'de şöyle bir gerçek var: 53-54 yaşındaki bir insanı, özel sektörün kendi fabrikasında çalıştırması mümkün değildir; çünkü, adamın çok ağır işlerde çalışması çok zordur. Ne yapacak; "nasıl olsa işsizlik sigortası var, senin işine son veriyorum" diyecek, işine son verdiğinde de elbette ki, bu adamın, -maaşı ne olursa olsun- alacağı para, asgarî ücreti geçemeyeceğine göre, yani asgarî ücretin beş katı maaş alan bir insan, o zaman, emekliliğinin son döneminde, asgarî ücrete talim edecek demektir. Bu da, bu vatandaşı süründürmekten başka bir şey değildir.

Değerli arkadaşlar, yine, burada istismara daha da açık olan çok şeyler var. Maalesef, bu sistem, Türkiye'de oturmamış, yani bunu ciddî şekilde oturtmak için, önce sağlam bir uygulamanın olması ve sonra kanunlaşması bana göre, daha çok geçerli olurdu. Yani, bir pilot bölge seçilmek suretiyle bir deneme yapmakta büyük fayda vardı; çünkü, maalesef, biliyoruz ki, Türkiye'de birçok vatandaşımız sigortasız ve kaçak olarak çalıştırılmaktadır ve devlet, bütün imkânlarına rağmen bugüne kadar da bunun önüne geçememiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Korkutata, sürenize 1 dakika ekliyorum; lütfen toparlayınız.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Eğer bir adam kaçak çalıştırılıyorsa, o zaman bu haklardan istifade etmesi dahi söz konusu değildir.

Buna bir şey daha katlanacak, benim kanaatime göre; işverenler, vatandaşa -maalesef, bu konuda işveren ahlakımız da oturmamış- ben senin işine son veriyorum; sen, yine, bende kaçak olarak çalış; hiç olmazsa, buradan da birkaç kuruş al, buradan da birkaç kuruş katalım diyecek.

Söylemek istediğim şu: Hakikaten, önce, bir pilot bölge seçilmek suretiyle, bir yıl veya altı ay bu uygulanıp, aksaklıkları bilindikten sonra eğer ele alınsaydı, uygulansaydı, bana göre, bu, çok daha faydalı olurdu; ama, bu şekilde faydalı olacağına inanmıyor, hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Korkutata.

Sayın milletvekilleri, çalışma süremizin dolmasına 2 dakika var.

Bu maddenin tamamlanabilmesi için oylarınıza ihtiyacım var. Bu maddeyi tamamladıktan sonra ara vermeyi arzu ediyorum.

Maddenin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılmasını uygun görenler lütfen işaret etsinler. Uygun görmeyenler... Uygun görülmüştür.

Madde üzerinde 4 önerge vardır; geliş sıralarına göre okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının idarî para cezaları ile idarî işlemlere karşı itirazlar bölümünü düzenleyen 54 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan "aylık asgarî ücretin iki katı tutarında" ibaresinin "aylık asgarî ücretin 1,50 katı tutarında" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Musa Demirci Cevat Ayhan Aslan Polat Sıvas Sakarya Erzurum

Zeki Ünal M. Ergün Dağcıoğlu Fethullah Erbaş Karaman Tokat Van

Mahfuz Güler Mahmut Göksu Mehmet Özyol Bingöl Adıyaman Adıyaman

Sait Açba Ramazan Toprak Akif Gülle Afyon Aksaray Amasya

Oya Akgönenç Muğisuddin M. Zeki Çelik Rıza Ulucak Ankara Ankara Ankara

Mehmet Zeki Okudan İsmail Özgün Alaattin Sever Aydın Antalya Balıkesir Batman

Suat Pamukçu Hüsamettin Korkutata İsmail Alptekin Bayburt Bingöl Bolu

M. Altan Karapaşaoğlu Ahmet Sünnetçioğlu Hüseyin Karagöz Bursa Bursa Çankırı

Yasin Hatiboğlu Sacit Günbey Ömer Vehbi Hatipoğlu Çorum Diyarbakır Diyarbakır

Latif Öztek Ahmet Cemil Tunç Tevhit Karakaya Elazığ Elazığ Erzincan

Lütfü Esengün Fahrettin Kukaracı Aslan Polat Erzurum Erzurum Erzurum

Nurettin Aktaş Turhan Alçelik Mustafa Geçer Gaziantep Giresun Hatay

Metin Kalkan Ali Güner Azmi Ateş Hatay Iğdır İstanbul

Mustafa Baş İrfan Gündüz Ayşe Nazlı Ilıcak İstanbul İstanbul İstanbul

İsmail Kahraman Hüseyin Kansu İstanbul İstanbul

BAŞKAN – İkinci önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının idarî para cezaları ile idarî işlemlere karşı itirazlar bölümünü düzenleyen 54 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan "itirazların, işlemin tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde yapılması ve 30 gün içinde sonuçlandırılması zorunludur" ibaresinin "itirazların, işlemin tebliğ tarihinden itibaren 20 gün içinde yapılması ve 40 gün içinde sonuçlandırılması zorunludur" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Musa Demirci Cevat Ayhan Aslan Polat Sıvas Sakarya Erzurum

Zeki Ünal M. Ergün Dağcıoğlu Mahfuz Güler Karaman Tokat Bingöl

Fethullah Erbaş Mahmut Göksu Sait Açba Van Adıyaman Afyon

Ramazan Toprak Akif Gülle Oya Akgönenç Muğisuddin Aksaray Amasya Ankara

Zeki Çelik Rıza Ulucak Mehmet Zeki Okudan Ankara Ankara Antalya

İsmail Özgün Alaattin Sever Aydın Suat Pamukçu Balıkesir Batman Bayburt

Hüsamettin Korkutata İsmail Alptekin Altan Karapaşaoğlu Bingöl Bolu Bursa

Ahmet Sünnetçioğlu Hüseyin Karagöz Yasin Hatiboğlu Bursa Çankırı Çorum

Sacit Günbey Ömer Vehbi Hatipoğlu Latif Öztek Diyarbakır Diyarbakır Elazığ

Ahmet Cemil Tunç Tevhit Karakaya Lütfü Esengün Elazığ Erzincan Erzurum

Fahrettin Kukaracı Nurettin Aktaş Turhan Alçelik Erzurum Gaziantep Giresun

Mustafa Geçer Metin Kalkan Ali Güner Hatay Hatay Iğdır

Azmi Ateş Mustafa Baş İrfan Gündüz İstanbul İstanbul İstanbul

Ayşe Nazlı Ilıcak İsmail Kahraman Hüseyin Kansu İstanbul İstanbul İstanbul

BAŞKAN – Üçüncü önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sosyal Güvenlik Kanun Tasarısının 54 üncü maddesi (b) fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

Nevzat Ercan Turhan Güven Sevgi Esen Sakarya İçel Kayseri

Saffet Arıkan Bedük Zeki Ertugay Yener Yıldırım Ankara Erzurum Ordu

"b) 50 nci maddede öngörülen işten ayrılma bildirgesini Kuruma vermeyen işverenlere her bir fiil için ayrı ayrı 25.8.1971 tarihli ve 1475 sayılı İş Kanununun 33 üncü maddesine göre sanayi kesiminde çalışan onaltı yaşından büyük işçiler için uygulanan aylık asgarî ücretin dört katı tutarında,"

BAŞKAN – Sonuncu önergeyi okutuyorum :

Sonuncu önerge, aynı zamanda, en aykırı ve işleme ilk defa koyacağım önergedir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sosyal Güvenlik Kanun Tasarısının 54 üncü maddesi (b) fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

Nevzat Ercan Turhan Güven Sevgi Esen Sakarya İçel Kayseri

Saffet Arıkan Bedük Zeki Ertugay Yener Yıldırım Ankara Erzurum Ordu

"b) 50 nci maddede öngörülen işten ayrılma bildirgesini Kuruma vermeyen işverenlere her bir fiil için ayrı ayrı 25.8.1971 tarihli ve 1475 sayılı İş Kanununun 33 üncü maddesine göre sanayi kesiminde çalışan onaltı yaşından büyük işçiler için uygulanan aylık asgarî ücretin beş katı tutarında,"

BAŞKAN – Önergeyi işleme koyuyorum:

Sayın Komisyon katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Güven, gerekçeyi mi okutayım efendim?

TURHAN GÜVEN (İçel) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum :

Gerekçe :

Önerge içinde mündemiçtir.

BAŞKAN – Okunan önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sosyal Güvenlik Kanun Tasarısının 54 üncü maddesi (b) fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

Nevzat Ercan (Sakarya) ve arkadaşları.

"b) 50 nci maddede öngörülen işten ayrılma bildirgesini Kuruma vermeyen işverenlere her bir fiil için ayrı ayrı 25.8.1971 tarihli ve 1475 sayılı İş Kanununun 33 üncü maddesine göre sanayi kesiminde çalışan onaltı yaşından büyük işçiler için uygulanan aylık asgarî ücretin dört katı tutarında,"

BAŞKAN – Sayın Komisyon katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge sahipleri?..

TURHAN GÜVEN (İçel) – Gerekçesi okunsun.

BAŞKAN – Gerekçesini okutuyorum :

Gerekçe:

Önerge içinde mündemiçtir.

BAŞKAN – Okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının idarî para cezaları ile idarî işlemlere karşı itirazlar bölümünü düzenleyen 54 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan "aylık asgarî ücretin iki katı tutarında" ibaresinin "aylık asgarî ücretin 1.50 katı tutarında" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Musa Demirci (Sıvas) ve arkadaşları

BAŞKAN – Sayın Komisyon katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge sahipleri, konuşacak mısınız efendim? Gerekçeyi mi açıklayacaksınız?

ALİ OĞUZ (İstanbul) – Konuşacağım Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önergeyi kendiniz mi açıklayacaksınız efendim?

ALİ OĞUZ (İstanbul) – Evet.

BAŞKAN – Sayın Oğuz, önergede imzanız var mı efendim?

FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Var.

ALİ OĞUZ (İstanbul) – "Var" diyor arkadaşımız. ("Konuşma, konuşma" sesleri)

Sayın Başkanım, arkadaşlarımız "konuşma" diyorlar, konuşmayacağım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe :

İş âlemi, işçi ve işveren olarak bir bütündür. Son yıllarda kârlılık oranı iyice azalan sanayi kesimini üretimden caydıracak şekilde cezalandırmanın uygun olmayacağı düşüncesiyle hazırlanmıştır.

BAŞKAN – Okunan önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Sonuncu önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının idarî para cezaları ile idarî işlemlere karşı itirazlar bölümünü düzenleyen 54 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan "itirazların, işlemin tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde yapılması ve 30 gün içinde sonuçlandırılması zorunludur" ibaresinin "itirazların, işlemin tebliğ tarihinden itibaren 20 gün içinde yapılması ve 40 gün içinde sonuçlandırılması zorunludur" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Musa Demirci (Sıvas) ve arkadaşları

BAŞKAN – Sayın Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge sahipleri?..

FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Gerekçesini okutun efendim.

BAŞKAN – Gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe: “Gerek itiraz için, gerekse kurumca verilecek cevap için, yeterli süre verilmesi amacıyla düzenlenmiştir.”

BAŞKAN – Okunan önergeyi oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

54 üncü maddeyi, Komisyondan geldiği şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Birleşime saat 14.00’e kadar ara veriyorum.

Teşekkür ederim.

Kapanma Saati : 13.06

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 14.00

BAŞKAN : Başkanvekili Mehmet Vecdi GÖNÜL

KÂTİP ÜYELER : Burhan ORHAN (Bursa), Melda BAYER (Ankara)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57 nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu en iyi dileklerimle açıyor, saygılar sunuyorum.

V. — KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. — Sosyal Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, T.C. Emekli Sandığı Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu, Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanunlara Ek ve Geçici Maddeler Eklenmesi, İşsizlik Sigortası Kurulması ile 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/495) (S. Sayısı : 114) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

55 inci maddeyi okutuyorum :

Yönetmelik

MADDE 55. – Bu Kanunda çıkarılması öngörülen yönetmelikler, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde çıkarılır.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz, Fazilet Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Özkan Öksüz’ün.

Buyurun efendim.

Süreniz 10 dakikadır.

FP GRUBU ADINA ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısının 55 inci maddesi üzerinde Grubum adına görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Doğrudan insanla, insan ömrüyle, temel insan haklarıyla alakalı bir tasarıyı görüşüyoruz. Bu açıdan yaklaştığımızda, insan, insanın güvenliği çok önemlidir. Eğer, insanınızı güvenceye kavuşturamazsanız, devletiniz de güvencede olamaz; yani, insan güvenliği, bir ülke için millî güvenlik kadar önemlidir; hatta, millî güvenliğin temelidir.

Türkiye’nin bir sosyal güvenlik reformuna ihtiyacı olduğunu herkes kabul etmektedir. İnsan unsurunu, sosyal devlet anlayışını devre dışı bırakmayacak, ülke ve dünya gerçekleri doğrultusunda hazırlanmış bir sosyal güvenlik kanununu kabul etmemek mümkün değildir. Ancak, hükümet, burada, var olan bir yanlışı, başka bir yanlışla düzeltme yanlışı içerisine girmektedir ki, meselenin esas üzüntü verici yanı burasıdır.

Hükümetin getirmiş olduğu bu tasarı, hem insan unsuru hem de ülke ve dünya gerçekleri gözardı edilerek hazırlanmış bir tasarı olarak karşımıza çıkmaktadır. Aynı zamanda, hem anayasal ruha hem de sosyal hukuk devletine aykırılık taşımaktadır. Halk nezdinde hiçbir meşruluğu ve dayanağı olmayan bu tasarı, birçok çarpıklığı içermektedir. Hükümet, bu tasarıyla beraber ortaya koyduğu tavır ve gösterdiği rakamlar itibariyle, bir aldatmaca içerisindedir.

Bakınız, İsviçre’de, benzine zam yapılıp yapılmaması halka soruluyor. Halk da, zam yapılması yönünde görüş belirtiyor ve zam yapılıyor. Burada, devlet, halka meseleyi anlatıyor ve halk da ikna oluyor. Yine İsviçre’de, savaş malzemelerinin dışarıya satılıp satılmaması halka soruluyor ve halk “hayır, bu tür bir ticarî anlayış, İsviçre halkının ruhuna aykırıdır” deyip kabul etmiyor. Yani, hep Batı’dan örnek gösterdiğimiz ülkelerde, devlet, halk için, halkın mutluluğu için vardır.

Devlette, devamlılığın esas olması gerekir. İktidara gelen hükümetlerin görevi, halkın mutluluğunu sağlamak, mevcut hakları ve kazanımları daha da iyileştirmek ve ileriye götürmek olmalıdır; ancak, görülmektedir ki, bu tasarı, hem var olan hakları gaspetmektedir hem de Türkiye’yi geriye götürmeye matuf gelişmeleri içinde taşımaktadır.

Nüfusu hızla artan bir ülkeyiz. Üretim bakımından ne kadar menfi bir durum içerisinde olduğumuz herkesin malumu. Ciddî bir istihdam meselesi vardır. Peki, tüm bunlar karşısında, hükümetin almayı düşündüğü herhangi bir tedbir var mıdır? Yoktur. Zaten, 1999 bütçesine baktığımızda, yatırımlara ayrılan payın düşüklüğüyle karşılaşıyoruz ki, böyle bir tedbirin alınmasının bu şartlar altında mümkün olmadığını göstermektedir. Yani, hem üretemeyen bir toplumuz, bunun yanında, hem de üreten insanların önüne olmadık engeller çıkarıyoruz. Böylesine üretim ve istihdam meseleleriyle karşı karşıya olduğumuz bir ortamda, bu tasarı, daha fazla işsizi ortaya çıkarabilecektir.

Dünya, teknolojik devrimlere sahne oluyor. Dünyada, artık, otomasyon üretimine doğru bir gidiş var. İleri teknoloji, yüksek katmadeğerli üretim, az istihdama dayalı üretim, artık, önümüzdeki yeni yüzyılın uygulamaları olacaktır.

2045 yılında, emeklilik yaşının 45 yaşına indirilmesi hesaplanıyor. Şimdi, dünyada bu gerçekler varken, Türkiye’nin mevcut hali ve buna karşın, hükümetin yapmak istediği doğru değildir; çünkü, yapısal düzenlemelere gitmeden, sadece emeklilik yaşını yükselterek, sosyal güvenlikteki çarpık dengenin giderileceğini düşünmek, gericiliktir, ki, bu tasarı, sadece emeklilik yaşında değil, kazanılmış diğer sosyal güvenlik haklarında da gerilemeye yol açacak yapıdadır.

ANAP, DSP ve MHP’nin seçim vaatlerine bakın; bu üç partinin oluşturduğu hükümetin programına bakın; bu haliyle, bu tasarıya ilişkin tek bir cümle dahi bulamazsınız. Peki, buna karşın, hükümet, niye, halkın ve tüm toplum kesimlerinin şiddetle karşı çıktığı böyle bir tasarıyı, ille de Meclisten geçirme ısrarını sürdürmektedir? Hükümeti ve Sayın Okuyan’ı, böyle bir ısrara ve inada iten temel saikler nelerdir?

Yıllardır, bu ülkede, bütçe açıklarını kapatabilmek için, önce, çeşitli fonlarla, dargelirlinin cebinden çalma yoluna gidilmiş; bu da olmamış, dışborç alımına ve yüksek faizle iç borçlanmaya gidilmiştir. Böylelikle, ekonomi, batma noktasına getirilmiştir.

Getirilen bu tasarı da, bu zihniyetin uygulamalarının bir halkasını teşkil etmektedir. Tüm bunları yaptılar, şimdi de vatandaşın ömründen çalma gayreti içindedirler; yani, 54 üncü hükümet döneminde inme trendine giden iç borçları, tekrar diyet olarak birtakım rantiyeci kesime aktarıp, ülkeyi ekonomik krize sokan bu zihniyet, bu beceriksizliğin faturasını, bu sefer de, ömürden çalma yöntemiyle, yine, dargelirli vatandaştan çıkarmanın sinsi hesapları içerisindedir.

Bütçenin yüzde 6’sına tekabül eden 1,4 katrilyonluk yatırım harcamalarına bu kadar az pay ayrılmasının, 5 katrilyonluk açığı olan sosyal güvenlik kuruluşlarından kaynaklandığını söyleyen hükümetin, buna karşın, bütçenin yarısından fazlasının borca ve borç faizlerine gittiğini, toplanan her 100 TL gelirin 70 TL’sinin faize gittiğini görmek istememesi, bu tasarının gerekçesinin gerçeklerle bağdaşmadığını göstermektedir.

Devlet, bütçe açıklarını kapatabilmek için, şimdi, önümüze iki çare koymuş gözüküyor; birisi, IMF’ye yalvarıp borç dilenmek; ikincisi, IMF’nin, bu borç karşılığında vatandaşa yüklenmesinin şartı olan emeklilik yaşını yükseltmek. Bunların yanı sıra, yüksek faizli iç borçlanmaya da devam edilecektir; çünkü, devletin kaynak temin etmede düşündüğü başka bir formül yoktur. Ya vatandaşın cebine göz koyulacaktır ya da iç borçlanma yoluyla, rantiyeci kesim palazlandırılacaktır; yani, ülke kaynakları rantiyeye aktarılırken, bunun acısı da çalışandan çıkarılmak istenmektedir.

Burada, borcu borç ile kapatmaktan ve bunun faturasını da sadece çalışandan çıkarma gayretinden başka bir mahareti olmayan zihniyete şunu sormak gerekiyor: Halk, sizler için ne mana ifade ediyor? Halkın talep ve beklentileri sizin gözünüzde ne kadarlık bir yere sahiptir?

Açıkça söylüyorum; ne 55 inci ne 56 ncı ne de 57 nci hükümetlerin nazarında, halka yer yoktur; ya, ne vardır? Birtakım mahfillerin dudaklarının arasından çıkacak sözler ve IMF’nin dayatmaları vardır. Bunların yanında, halkın hâkimiyeti, maalesef, sadece lafta kalmaktadır. Görülmektedir ki, hükümetin vazgeçemeyeceği taahhütleri vardır. Bu inat da ondan kaynaklanıyor.

Eğer, sizlerin meşruiyet kaynağınız halk olsaydı, halkın iktidarı olsaydınız, kulağınızı biraz da çalışan kesime, vatandaşa verirdiniz. Şimdi, siz, her fırsatta “biz, uzlaşma hükümetiyiz” deyip duruyorsunuz. Peki, siz, kiminle kimlerin uzlaşma hükümetisiniz? Eğer, halkın içerisinde yer aldığı bir uzlaşıdan bahsediyorsanız, o zaman, tüm toplum kesimlerinin kabul etmediği bir tasarıda neden ısrar ediyorsunuz? Yoksa, bu toplum kesimlerinin, bu ülkeyi sizler kadar düşünme ferasetine ve basiretine sahip olmadığını mı düşünüyorsunuz? O zaman, buradan, şu sonuç çıkmaktadır: Sizler, bir zamanlar bir valinin söylediği “bu ülkeye komünizm gelecekse, onu da biz getiririz” gibi, tekçi, antidemokratik, uzlaşmaya kapalı ve sadece ben bildimci tavırlarla hareket etmektesiniz. Halka rağmen siyaset olmaz, icraat olmaz. Eğer, bu türden gasp politikalarınızı sürdürürseniz, bunun siyasî faturasını ağır bir şekilde ödersiniz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – 2 dakika süre veriyorum, buyurun efendim.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Devamla) – Siz, kendinizi beş yıla endekslemiş görüyorsunuz; ama, akıbetiniz hiç de uzun gözükmemektedir. Hükümet, yüz günü tamamlamadan yıpranma sürecine girmiştir. Hükümet, ta işin başında düğmeleri yanlış düğmelemekle başlamış ve yanlış düğmeleme ısrarında devam etmektedir.

Bu tasarının, Meclisten geçse dahi, Cumhurbaşkanından geri döneceğine inanıyorum; çünkü, Sayın Cumhurbaşkanı, bu hususta, hem sorumlu davranacaktır hem de şayet önüne gelecek bu kanunu onaylarsa, önceki yaptıklarıyla ters düşmüş olacaktır.

Hükümetler, her şeyden önce, huzur toplumu oluşturma gayreti içerisinde olmalıdırlar. Bir sosyal güvenlik reformunun da, bu huzur toplumunu oluşturma amacına yönelik olmakla beraber, ülke ve dünya gerçekleriyle bağdaşır olması gerekir. Yoksa, emrivakiyle, IMF direktifleriyle, ilgili toplum kesimlerinin görüşlerini almadan ve “ben yaptım, oldu” mantığıyla hareket edilerek hazırlanan bir tasarı, asla reform niteliği taşımamaktadır.

Bu duygularla, hepinizi selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Özkan Öksüz’e teşekkür ediyorum.

Gruplar adına başka söz talebi yok.

Şahıslar adına yapılan talepleri sırasıyla okuyorum: Sayın Nihat Gökbulut, Sayın Salih Kapusuz, Sayın Aslan Polat, Sayın Veysel Candan, Sayın Musa Uzunkaya, Sayın Mehmet Zeki Okudan, Sayın Ramazan Toprak.

Sırasıyla, iki arkadaşımıza söz vereceğim.

Kırıkkale Milletvekili Sayın Nihat Gökbulut?.. Yoklar.

Gaziantep Milletvekili Sayın Mehmet Bedri İncetahtacı.

Buyurun efendim.

Süreniz 5 dakikadır.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tek cümlelik bir madde: “Bu Kanunda çıkarılması öngörülen yönetmelikler, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içerisinde çıkarılır” diye ifade edilmiş. Bu madde, bir hukuk devletinin, kanunun çıkmasından sonra, gerek kanunun muhtevasına uygun ve gerekse o dönemde meydana gelecek hadiseleri de göz önünde bulundurarak, nasıl tavır alması gerektiğine işaret eden bir maddedir.

Değerli milletvekilleri, işte, lk günden beri çeşitli vesilelerle bu kürsüye çıktığımız zaman yaptığımız konuşmalarda, bu noktaya işaret etmeye çalışmıştık.

20 nci Yüzyılın başında, dünyadaki ideolojiler, insanlara dünya cennetlerini vaat ettiler -sağdaki ideolojiler ve soldaki ideolojiler- ama, acı tecrübeler, ağır tecrübeler, bize, yeryüzünün hiçbir zaman cennet olmayacağını gösterdi. Yeryüzünde, her zaman tabiî afetler olacak, kıtlık olacak, savaş olacak; ama, insanların da, insanca yaşayabilecekleri bir vasatı oluşturacakları şevkleri, heyecanları olacak.

İşte, devlet, gerçekler içerisinde insanlara saadet getirmeyi gerçekleştirmek üzere kurulmuş bir mekanizmadır. Bizim üzüntümüz, 57 nci hükümetin, gerek bu yasada, gerek çok acılarla yaşadığımız bu deprem hadisesinde, bu hedefe doğru arzu edilen performansı gösterememiş olmasıdır.

Bakınız, deprem sırasında, İsrail devleti, depremden çok kısa bir zaman sonra, kendi vatandaşlarının bulunduğu yerlere gelmiş ve onları enkaz altından çıkarmıştır. Bunu biliyoruz. Bunu nasıl yapmıştır: Üç hususu göz önünde bulundurmuştur. Bir tanesi, karar alma yeteneğidir. Karar almıştır. Bu kararı nasıl almıştır? Bilgiye dayalı, envantere dayalı bir devlet anlayışına sahip olduğu için almıştır. İkincisi ise, sevk ve idare gücüdür. Gerek bu yasanın çıkarılıp uygulanmasında, gerek diğer yasaların çıkarılıp uygulanmasında sevk ve idare çok mühimdir. Bu iki zafiyet olduğu müddetçe, ne kadar yasa çıkarırsak çıkaralım, başarılı olmamız mümkün değildir.

Türkiye, bir projeler ve yasalar cennetidir veya mezarlığıdır. Binlerce proje var Türkiye’de ve her biri diğerinden kaliteli projeler. Çok sayıda kanunumuz var; ama, işte, netice meydanda. Bunları yerine getirecek, uygulayacak, tenfiz edecek insanlarımızın eksikliğini; yani, eskilerin ifadesiyle, kahtı ricali, maalesef, hep beraber yaşıyoruz.

Muhterem milletvekilleri, çokpartili siyasî sistemde, sorumlu olan, siyasetçilerdir. Bakınız, bir hususta sizleri ikaz etmek istiyorum. Yarın, sanıyorum, vergi yasası getireceksiniz. Bu vergi yasasını, şu ana kadar edindiğimiz bilgilere göre, daha çok bürokratlar hazırlamışlardır ve dünyada iflas etmiş bir ideolojinin izlerini taşımaktadır. Bu vergi yasası, matrah üzerinden vergi almayı âmirdir. Eğer, böyle bir şekilde bu kanun gerçekleşir, tahakkuk ederse, siz, güya, depreme yardımcı olmak gayesiyle vergi toplarken, Türkiye’nin her yerinde bir malî depremi meydana getirmiş olursunuz. Henüz, Plan ve Bütçe Komisyonu seviyesindedir. Ben, bütün siyasî partilerdeki arkadaşlarımızı bu konuda müteyakkız olmaya davet ediyorum. Sorumlu olan, sizlersiniz; bürokratların hazırlamış olduğu bütün çalışmalar, ancak sizin onayınızdan geçtikten sonra bir değer ifade eder. Milletvekilleri, millet adına iş yaparlar; bürokratlar da, milletvekillerinin talimatları doğrultusunda hazırlık yaparlar.

Değerli milletvekilleri, her kriz, iki unsuru beraberinde getirir; bunlardan bir tanesi tehlike, diğeri fırsattır. Büyük bir tehlikenin içerisinden geçiyoruz. Biraz evvel bahsettiğim karar alma yeteneğimizi geliştirdiğimiz zaman, sevk ve idareyi geliştirdiğimiz zaman ve bilgiye dayalı bir toplum oluşturduğumuz zaman bu krizi fırsata çevirme imkânımız vardır. Fırsata çevirmenin yolu da, bugün düşündüğünüz gibi, eski anlayışın bir ürünü olan yeni vergiler getirerek olmayacaktır. Yapılması gereken şey; Türkiye gerçeğinde, Türkiye’nin içinde mevcut olan kaynakları harekete geçirmektir. Bunun için, yüzlerce, binlerce örnek verebiliriz. Daha önceki bazı hükümetler, çok kısa bir zamanda 30 milyar dolarlık kaynak paketlerini ortaya koymuşlar ve 13 milyar dolarlık kaynağı da fiilen tahakkuk ettirebilmişlerdir. Bakınız, bunlardan çok basit bir misal vermek istiyorum; şu anda üzüntü içerisindeyim: Kızılayın çadırları meselesini, hep beraber, büyük bir acıyla seyrediyoruz. Kızılay, Birinci Dünya Savaşından kalma model çadırları getirmiş, deprem bölgesine dikmiştir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İncetahtacı, 1 dakika süre veriyorum; buyurun, tamamlayın lütfen.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

Kızılayın, Ankara’nın göbeğinde, en müstesna mahallelerinde büyük büyük binaları vardır. Hiçbir aklıselim, bu çadırları Kızılayda barındırıp, bu binalarda da Kızılay yetkililerinin oturmasına onay veremez muhterem arkadaşlarım.

Çok basit bir kaynağa işaret ettim. Bütün bunları düzeltmek, siyasetçi olarak bizlerin elindedir.

Ben, bu maddede, yani altı ay içerisinde kanuna uygun yönetmelikleri çıkaracak olan hükümetin, bu cevvaliyetini bütün sahalara tenfiz etmesini temenni ediyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İncetahtacı.

Son söz; Kayseri Milletvekili Sayın Salih Kapusuz’un.

Sayın Kapusuz?... Yok.

Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat; buyurun.

Süreniz 5 dakika.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Gerçekten, tasarının bu maddesinde “Bu Kanunda çıkarılması öngörülen yönetmelikler, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde çıkarılır” deniliyor. Doğru; bu yönetmelikleri bir an önce çıkarmak lazım. Neden çıkarmak lazım? Burada, birkaç şeye dikkatinizi çekmek istiyorum; o da şu: Sayın Başkanım, burada, esasında -Sayın Bakan da dün bize izah etmişti- yirmi ay sonunda 1,9 katrilyon civarında bir paranın bu fonda birikeceğinden bahsediyoruz; yani, yapılan hesaplar şu ki; bu kanun 2000 yılının 6 ncı ayında yürürlüğe girecek; kanun gereği, yirmi ay müddetince sigortalı, ancak prim ödedikten sonra o hakkı kazanacağı için, yirmi ay da prim ödemeyeceği için, yirmi ayda bu fonda biriktirilecek paraların 1,9 katrilyon lirayı bulacağından bahsediliyor. Ayrıca, 2002 yılından itibaren de, yine Sayın Bakanın hem Plan ve Bütçe Komisyonunda hem de Genel Kurulda söylediğine göre “ayda 146 trilyon gelir, 101 trilyon da gideri olacak” deniliyor. Şimdi, burada önemli olan konuyu şöyle izah edelim: 1,9 katrilyon liralık bu fonları nasıl kullanacağız? Hükümet olarak, Tasarrufu Teşvik Fonunda, bugüne kadar, 1987’den beri kullandığımız gibi yine bunu çarçur mu edeceğiz, yoksa, bu fonları, bugünkü piyasa koşullarına göre ciddî olarak, hakikaten kârlı şekilde kullanacak mıyız? Esas, işin noktası budur.

Bizim hükümetler, gerek Tasarrufu Teşvik Fonunda gerekse SSK’nın gelirleri konusunda iyi bir imtihan verememişlerdir. SSK’nın bugün içine düştüğü zorluklar da, yirmibeş sene boyunca, o emeklilik daha başlamadan önce, SSK’dan toplanan paraların son derece elverişsiz yerlere, yok otellerde, yok işhanlarında çarçur edilmesinin bir sonucudur. Yine, Tasarrufu Teşvik Fonunda bu gayelere matuf olarak biriken paraları, en az şekilde, son derece çarçur edildiğinden dolayı da o Tasarrufu Teşvik Fonunda parasını aldığımız bütün çalışanlar mağdur edilmişlerdir. Biz isteriz ki, bu İşsizlik Fonunda da aynı konu olmasın ve burada da ciddî bir çalışma olsun.

Şimdi, burada, bir konu vardır; eski 55 inci maddede “bu yönetim kurulu üyelerinin siyasî parti organlarında görevli bulunmamaları gerekir” deniliyor; doğrudur. Yalnız, burada bir şeye dikkat edeceğim -Sayın Hükümete de söylemek istiyorum- o da şu: Zaten, bu fonda olanların, büyük bürokratların çoğu, seçimlerde herhangi bir siyasî partiden aday olurlar; o siyasî partiden aday olamayınca, sonra tekrar müracaat edip eski görevlerine dönerler. Bunlar nelerdir? Bunlar idarecilerdir; ama, bunlara kanun müsaade etmiştir; seçim zamanı istifa eder, bir partiden üye olurlar; kazanırlarsa milletvekili olurlar, kazanamazlarsa eski görevlerine dönerle. Fakat, bu SSK, 54 üncü hükümet döneminde işe alınan 4 000-4 500 civarındaki o fakir fukara insanların 400-500 kadarını seçmiş bir torbadan; bunlar, zamanında bir siyasî partiye üye midirler, istifa etmişler mi diye araştırmaya başlamış ve -Türkiye’de 1,8-2 milyon memur var- sadece ve sadece o SSK’ya girenler üzerinde araştırma yapmış. Bunlar çeşitli partilereüye olmuş ve çoğu da bizim Erzurum, Kars, Kağızman bölgesinin çocukları bunlar, biraz da Ağrı’dan var. Bunlardan, 200 çocuğu bulmuş; bir kısmı Büyük Birlik Partili -ki, ağırlık orada- bir kısmı kapatılan eski Refah Partili, MHP’li, ANAP’lı; CHP’li dahi var. Şimdi, bu memurları, siz, sırf siyasî partiye üyesiniz diye, tuttu işten attı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı. İşsizlik sigortası getireceğim, birkaç kişiye iş bulacağım diyen bu bakanlık, iş bulmuş olan bu insanların -şu anda Türkiye’de 4-5 milyon insan siyasî partilere kayıtlı olduğu; bunlar da sadece bir kâğıt üzerinde kayıtlı- bir aidat ödemeyen; sırf, kâğıt üzerinde üye olan bu şahısların gözünün yaşına bakmadan işten çıkardı. Yerel mahkemede davayı kazanmalarına rağmen bu şahıslar, bu sefer tuttu Çalışma Bakanlığı, Danıştayda itiraz etti, yürütmeyi durdurma kararı aldı, ısrarla üzerine gitti.

Burada neyi söylemek istiyorum? Bir taraftan, geliyorsunuz, çalışan insana, işsiz kalırsa iş bulacağım diyorsunuz; bir taraftan da, iş bulmuş ve Anadolu’nun en fakir insanına... Gidin araştırın, Kağızmanlı, Karslı -çoğu da buralı- Erzurumlu ve Ağrılı bu çocuklar. Şu anda Türkiye’de belki de en asgarî ücrete itilen insanların hepsini işten atmışız, hem de öyle bir kanun var ki, bunları affetmezseniz, bir daha hiçbiri devlet memuru da olamayacak durumdalar; çünkü, ne bir siyasî parti üyesi olmuşlar... Diğer taraftan da getiriyoruz bir kanun; efendim, işsizlik sigortası getireceğiz, işsizlere iş bulacağız diyorsunuz; bu, inandırıcı olmuyor.

Yine, bu fonda şu çok önemlidir: Şu yönetmelikleri iyi çıkarıp paraları iyi kullanmamız lazım; çünkü, bu kanun tasarısının bir de açık maddesi var; deniliyor ki “Fonun açık vermesi durumunda, devletçe sağlanacak katkılardan fonun giderleri kapatılır.” Eğer, biz, o fon paralarını gerçekçi şekilde işletmezsek, bu Tasarrufu Teşvik Fonundaki gibi çarçur edersek -biraz da popülist politikalar seçim zamanlarında başlayacağı için- bu fonun ne olacağını size söyleyeyim: Bu işsizlik sigortasında lehte gördüğünüz 146 trilyona 101 trilyonluk durum tersine dönebilir ve bu sefer, aynı sosyal yardım fonları gibi, devletin başına bir karadelik olarak da gelebilir. Bunun da olmaması için, bu yönetmeliklerin ciddî olarak getirilmesi ve bu fon paralarının, gerçekten, piyasa şartlarına uygun olarak çalıştırılması gerekir.

Zaten bu hükümetin de bir özelliği var; onu çok güzel, rahat yapıyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Polat, 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen, toparlayın.

ASLAN POLAT (Devamla) – En ufak bir zarar olduğu zaman, bir afet meydana geldiği zaman, ben bunu nasıl önlerim diye tedbir almak değil, sadece vergi getirmek; vergi getirirken de, sırf, vergi verenlerin üzerine gitmek... Şu anda,Türkiye’de deniliyor ki “200 milyar dolar gayri safî yurt içi hâsılamız var; ama, 100 veya 200 milyar dolar da kayıtlara girmemiş var.” Onlarla ilgili hiçbir işlem yapılmıyor, onlardan malî milat kaldırılarak onların serbest olmaları sağlanıyor; ama, fakir fukarının olduğu, esnafın olduğu konularda... Esnafın vergisi 5 puan artırılıyordu; şimdi, bu vergi kanunuyla 10 puan daha artırılıyor. Yok cep telefonu olandan, yok bir tane arabası olandan bir vergi daha alacağız; bütün orta gelir tabakasının üzerine, vergisini ödeyemeyen insanlara bir vergi daha getireceğiz!.. Zaten esnaf iş yapamıyor; normal vergisini ödeyemeyen esnafa bir vergi daha gelecek, tekrar bir durgunluğa gideceğiz. Halbuki, bunların yerine, işte bu fonlarla kendilerine emanet edilen paraları doğru dürüst çalıştırıp devlete yük olmasalar, çok daha randımanlı bir iş yaparız diyorum.

Hepinize saygılar sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Polat.

Sayın milletvekilleri, böylece, madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmış oldu.

Madde üzerinde önergeler vardır, geliş sırasına göre okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sosyal Güvenlik Kanun Tasarısının 55 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

Nevzat Ercan Turhan Güven Sevgi Esen Sakarya İçel Kayseri

Saffet Arıkan Bedük Zeki Ertugay Yener Yıldırım Ankara Erzurum Ordu

“Bu Kanunda çıkarılması öngörülen yönetmelikler, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki ay içinde çıkarılır.”

BAŞKAN – Diğer önergeyi en aykırı önerge olarak okutup, işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının “Yönetmelik” bölümünü düzenleyen 55 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilerek yeniden düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

“Bu Kanunda çıkarılması öngörülen yönetmelikler, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 7 ay içinde çıkarılır.”

Musa Demirci Cevat Ayhan Aslan Polat Sıvas Sakarya Erzurum

Zeki Ünal Fethullah Erbaş Mahfuz Güler Karaman Van Bingöl

Mahmut Göksu Mehmet Özyol Sait Açba Adıyaman Adıyaman Afyon

Celal Esin Ramazan Toprak Akif Gülle Ağrı Aksaray Amasya

Oya Akgönenç Zeki Çelik Cemil Çiçek Ankara Ankara Ankara

Rıza Ulucak Mehmet Zeki Okudan İsmail Özgün Ankara Antalya Balıkesir

Alaattin Sever Aydın Suat Pamukçu Hüsamettin Korkutata Batman Bayburt Bingöl

Zeki Ergezen İsmail Alptekin Altan Karapaşaoğlu Bitlis Bolu Bursa

Ahmet Sünnetçioğlu Hüseyin Karagöz Yasin Hatiboğlu Bursa Çankırı Çorum

Osman Aslan Sacit Günbey Seyyit Haşım Haşimi

Diyarbakır Diyarbakır Diyarbakır

Ömer Vehbi Hatipoğlu Latif Öztek Ahmet Cemil Tunç Diyarbakır Elazığ Elazığ

Tevhit Karakaya Lütfü Esengün Fahrettin Kukaracı Erzincan Erzurum Erzurum

Aslan Polat Nurettin Aktaş Turhan Alçelik Erzurum Gaziantep Giresun

Lütfi Doğan Mustafa Geçer Metin Kalkan Gümüşhane Hatay Hatay

Ali Güner Abdülkadir Aksu Azmi Ateş Iğdır İstanbul İstanbul

Mustafa Baş Mukadder Başeğmez Ali Coşkun İstanbul İstanbul İstanbul

Süleyman Arif Emre Mehmet Fuat Fırat İrfan Gündüz İstanbul İstanbul İstanbul

Ayşe Nazlı Ilıcak İsmail Kahraman Hüseyin Kansu İstanbul İstanbul İstanbul

BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET HANİFİ TİRYAKİ (Gaziantep) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge sahibi olarak konuşacak mısınız efendim?

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) – Gerekçesi okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe: İlk defa yeni düzenlenecek ve bu kadar çok sigortalıyı kapsayacak yönetmeliğin daha detaylı bir çalışma sonucu çıkmasını temin amacıyla düzenlenmiştir.

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler_ Kabul etmeyenler_ Önerge kabul edilmemiştir.

İkinci ve son önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sosyal Güvenlik Kanun Tasarısının 55 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

Nevzat Ercan (Sakarya) ve arkadaşları

“Bu Kanunda çıkarılması öngörülen yönetmelikler, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki ay içinde çıkarılır.”

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Sayın Komisyon, katılıyor musunuz efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET HANİFİ TİRYAKİ (Gaziantep) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükümet, katılıyor musunuz?

DEVLET BAKANI EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler_

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Karar yetersayının aranılmasının istiyoruz.

BAŞKAN – Kabul etmeyenler_ Önerge kabul edilmemiştir.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Karar yetersayısının aranılmasını istedik Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergeler kabul edilmemiştir.

Görüşmekte olduğumuz maddeyi, komisyondan geldiği şekliyle oylarınıza sunacağım...

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Karar yetersayının aranılmasının istiyoruz.

BAŞKAN – Karar yetersayısının aranılması istenmiştir.

Oylamayı elektronik cihazla yapacağız.

5 dakika süre vereceğim.

Elektronik cihaza giremeyen sayın milletvekilleri, lütfen, oy pusulanızı 5 dakika içerisinde Divana ulaştırınız.

Oylamayı başlatıyorum efendim.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır, madde kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum:

VIII. — BÖLÜM

DEĞİŞTİRİLEN İBARELER

MADDE 56. – A) 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun ;

1. 60 ıncı maddesinin (B) fıkrasının (b) alt bendindeki “25 yılı doldurmuş ve” ibaresi metinden çıkartılmış ve “5000” rakamı “8100”,

2. 63 üncü maddesinin (A) fıkrasının üçüncü bendindeki “maddesinin (A) fıkrasının (a) bendine’’ ibaresi ‘’maddesine”, (B) fıkrasının birinci bendindeki “%24” oranı “%30 ”,

3. 64 üncü maddesinin (a) bendindeki “kadın ise 50, erkek ise 55” ibaresi “kadın ise 58, erkek ise 60”, 4 - 106 ncı maddenin (a) fıkrasındaki “55” ibaresi “60”,

5. 140 ıncı maddesinin (e) bendinde yer alan “ikinci” ibaresi “dördüncü”,

6. Ek 24 üncü maddesinin (a) fıkrasının birinci bendinde yer alan “12.919” rakamı “4.690.000”,

B) 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar

Kanununun;

1. 5 inci maddesindeki “yılbaşından” ibaresi “aybaşından”,

2. 24 üncü maddesindeki “50” ibaresi “58”, “55” ibaresi “60”,

3. 30 uncu maddesindeki “% 20” oranı “% 30”,

C) 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanununun;

1. 40 ıncı maddesinin birinci fıkrasındaki “60” rakamı “61”,

2. 43 üncü maddesindeki “60 “ rakamı “61”,

3. 54 üncü maddesindeki “60” rakamı “61”,

4. 62 nci maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinin ikinci paragrafındaki “60” rakamı “61”,

5. 66 ncı maddesinin (f) fıkrasındaki “60” rakamı “61”,

6. 82 nci maddesinin (a) ve ( ç) bentlerindeki “60” rakamı “61”, “10 yıldan az” ibareleri “15 yıldan az”,

7. 90 ıncı maddesindeki “ iki yıllık” ibaresi “ oniki aylık” , “iki yıldan” ibaresi “oniki aydan”,

D) 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun;

1. 1479 sayılı Kanunun 32 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “kadın ise 50, erkek ise 55” ibaresi “ kadın ise 58, erkek ise 60”,

2. 39 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan “ kadın ise 50, erkek ise 55” ibaresi “kadın ise 60, erkek ise 62”,

3. 42 nci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde yer alan “(c) fıkrasına “ ibaresi “son fıkrasına”, (e) bendinde yer alan “kadın ise 50, erkek ise 55’ ten “ ibaresi “kadın ise 60, erkek ise 62 den”,

4. 45 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “% 60’ından” ibaresi “% 45’inden “,

E) 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununun;

1. 18 inci maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendinde yer alan “kadın ise 50, erkek ise 55” ibaresi “kadın ise 58, erkek ise 60”,

2. 21 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “kadın ise 50, erkek ise 55 “ ibaresi “kadın ise 60, erkek ise 62 “,

3. 41 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “ kadın ise 50, erkek ise 55” ibaresi “kadın ise 58, erkek ise 60”,

şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gruplar adına ilk söz, Fazilet Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Oğuz’un.

Buyurun efendim.

Sayın Oğuz, konuşma süreniz 10 dakikadır.

FP GRUBU ADINA ALİ OĞUZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; günlerdir üzerinde çalıştığımız ve nihayet son maddelerine ulaştığımız kanun tasarısının eski 58, yeni 56 ncı maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlarım efendim.

Değerli arkadaşlarım, şu kanun tasarısını müzakere ederken, aklımız, hep, deprem bölgesinde ıstırap çeken, halen, daha, enkaz altında ölülerinin veya dirilerinin çıkarılmasını bekleyen insanlarda. Bu acı içimizdeyken, huzurla bir çalışma yaptığımızı ifade etmek çok zor; ama, çoğunluğumuz öyle istiyor, arkadaşlarımız öyle uygun görüyorlar; biz de, onların görüş ve istikametlerine uygun olarak bu kanun tasarısının müzakeresine devam ediyoruz. Eskiler bunu ifade ederken “elemrü fevkaledep” diye tarif ederlerdi; yani, öyle istendiği için ve çokluk öyle istediği için, büyükler öyle istediği için böyle yapıyoruz manasındaydı bu söz; ama, bu, bizi tatmin ediyor mu; etmiyor; çünkü, hani “canım oraya takıldı kaldı” diye halk arasında güzel bir söz vardır; canımız, orada, ıstırap çeken, ölülerini bekleyen, yaralılarını bekleyen insanlara takılmış olduğu içindir ki, huzurlu bir çalışmayla Mecliste faaliyet gösterdiğimizi ifade etmek mümkün değil.

Değerli arkadaşlarım, her şeyden evvel, huzurlarınızda, bütün arkadaşlarım söz aldıkça, ölülerimize rahmet dilediklerini, yaralı kardeşlerimize Allah’tan şifa dilediklerini ve yakınlarına sabırlar temenni ettiklerini ifade ediyorlar ki, ben de, bu güzel temenniye katılıyorum.

Değerli arkadaşlarım, müzakere konusu yaptığımız kanun tasarısının, özellikle, müzakere ettiğimiz bu maddesi “değiştirilen ibareler” başlığını taşıyor ve eski 58, yeni 56 ncı madde olmak üzere, kanunun her tarafına atıflar yaparak, belli değişiklikleri dile getirmiş oluyor.

Aslında, kanun tasarısının genel gerekçesini incelediğimiz zaman, görüyoruz ki, şu ana kadar bu kanun tasarısından neşet eden sıkıntılar veya çare olarak ileri sürülen hususlar, hep, maddî imkânlara getirilip bağlanıyor. Deniliyor ki: “Maddî imkânlarımız olsaydı; eğer, prime bağlıysa daha çok pirim ödeseydik, eğer, devlet yardımına bağlıysa daha çok yardım ve destek temin etseydik, bu neticeler olmayacaktı.” Ama, şunu hemen ifade edeyim ki, elimizde bu imkân veya -bugünkü tabiriyle- olanaklar mevcut da olsa, anlaşılıyor ki, eğer, biz, bu işi iyi biliyorsak, iyi yapabileceksek, bunun neticesi olarak, yine, başarılı olacağız demektir; ama, iyi yapamıyorsak, iyi bilemiyorsak, bu imkânlar da elimize fırsat olarak verilse, bu işi başaramayacağımız anlaşılıyor. Hani, adama sormuşlar “bir evladın var, niye ona servet biriktirmiyorsun” demişler “vallahi, oğlum sağ, kendisi yapar, kazanır, biriktirir, başarılı olur; ama, onda o başarı, o kabiliyet yoksa, ben biriktirip eline versem, onu da zaten hiç eder” demiş. Onun için, ben, arkadaşlarımı tenzih ederim, inşallah, bu sefer, perişan etmiş olduğumuz SSK gibi bir kurumu aynı noktaya getirmek gibi bir yanlışlığın içinde olmazlar. Kimisi faiz temenni ediyor, kimisi kârlı bir yatırım sahası bulun diyor, kimisi, asgarî getirisiyle bir yere tevdi edin diyor, herkes bir şeyler tavsiye ediyor; ama, şu muhakkak ki, biz, bunu, biraz önce, huzurlarınızda ifade ettiğim gibi, müdebbir bir tüccar edasıyla ve müdebbir bir tüccar gayretiyle değerlendiremezsek, elimizdeki, biriktirdiğimiz, katrilyonları bulan ve geçecek olan bu toplayacağımız büyük fonla da bir noktaya varabilmemiz veya bu kanuna veya bu kanundan istifade edecek insanlara menfaat temin edebilmemiz mümkün değildir; çünkü, geçmişte görüyoruz ki, bir kötü emsali yaşamışız. Bakıyoruz geçmişimize, 1991’de 128 milyar nakit fazlamız varken, 1992’de 2 trilyon 556 milyarlık bir açık, 1993’te 8 trilyonluk bir açık, yine, takip eden yıllarda kademe kademe, bu borçları veya açığı büyüte büyüte, elimizdeki mevcut bir imkânı yok etmişiz.

Onun için, her şeyden evvel, bu Sosyal Güvenlik Yasasının maddî imkânlarını ve temin edeceğimiz fonu, öyle dikkatli, öyle müdebbir, öyle vukufiyyet içerisinde sarf etmemiz ve bu kanunu, böylece, güzel bir tatbikat içerisinde yürütmemiz lazım ki, bundan hayırlı neticeler alalım; çünkü, hepimiz bilir ve tekrar ederiz ki, en hayırlı kanunlar, en güzel hazırlanmış olan kanunlar, dikkatsiz insanların, basiretsiz insanların elinde en kötü neticeleri verdiği gibi, çok tenkit edilen ve çok aksaklıkları olduğu söylenen kanunlar da, dikkatli insanların elinde çok başarılı kanunlar olarak neticeler vermiştir.

Değerli arkadaşlarım, bu kanun tasarısının içerisinde geçirdiğimiz bir maddede, mesela, bir işsizlik sigortasını müzakere ettik. İşsizlik sigortası deyince, bizim aklımıza, hep, devlet, imkânları içerisinde, vatandaşa, işi yoksa, ekmeği yoksa, canını teninde zor tutuyorsa ya iş bulur -bunu, bir Anayasa hükmü olarak veya İş Kanunu mevzuatında bir hüküm olarak getirir- iş temin edemiyorsa, işsizlik aylığı verir şeklinde hükme bağlanmış olduğu, herkesin malumu idi; ama, burada, biz, yeni bir mekanizma işletiyoruz; vatandaş çalışırken, işçimiz çalışırken, onu, belli periyotlar içerisinde, belli nispetler içerisinde, kendisinden işsizlik primi olarak tahsil edeceğiz, ondan sonra, işsiz kaldığı anda da, kendisine, yegân yegân, belli bir miktar olarak vererek, onu işsizlikten ve sıkıntıdan kurtarmaya çalışacağız diye bir mekanizmayı ortaya koyuyoruz.

Bunun ne derecede başarılı olacağı hususuna emsaller veriliyor; işte, filan devlette bunun tatbikatı vardır, başarılı olmuştur, falan devlette ise bunun tatbikatı vardır, orada da başarısızlıklar olmuştur diye ifade ediliyor. Ama, bütçesi zayıf olan ülkelerde, görüyoruz ki, gerek Emekli Sandığı gerek SSK gerekse parası olan, imkânları olan diğer müesseselerin ve kurumların ellerinden, sıkıştığımız zaman, mevcut imkânlarını alıp, onları kullandığımız veya onları başka sistemlere veya masraflara vasıta ettiğimiz veya oralarda kullandığımız içindir ki, bir gün gelmiş, kendi kendine yeten o kurumlar, bir anda iflas noktasına gelmişlerdir. Onun için, her şeyden evvel, o kurumların elindeki imkânları, gayelerine uygun, maksatlarına uygun bir şekilde kullanma zarureti olduğu, yine, herkesin malumudur. Bugün, Türkiye’de, öyle, kolay kolay batması mümkün olmayan müesseseleri, biz, büyük bir maharet ve gayret içerisinde batırmışızdır; bu işe alışmışızdır. Lazım olduğu zaman, hemen, olan yerden alıp, bu tarafa verme noktasında çok mahirane işler yaptığımız içindir ki, bu kurumlar, bu noktaya gelmiştir. Buna da, tabiî, bütçe açıkları sebebiyet vermektedir, sosyal güvenliğimizdeki zafiyet sebebiyet vermektedir, iç ve dış borcumuzdaki azamet ve büyüklük sebebiyet vermektedir; çünkü, iç ve dış borcumuzun 150 milyar dolar olduğu ve faizinin de neredeyse altından kalkamayacağımız derecelere ulaştığı, torunlarımızın dahi kolay kolay bunun altından kalkamayacakları ve üstesinden gelemeyecekleri herkesin malumu olduğu, IMF gibi zalim bir alacaklının başımızda, her şeyimize karışarak, bütün maddî ve malî imkânlarımıza vaziyet ettiğini bildiğimiz içindir ki, bundan fevkalade sıkıntılar çektiğimizi biliyoruz.

Peki, topladığımız bu vergiler, acaba, bizim ihtiyaçlarımızı karşılamayacak şekilde bir noktada mı kalıyor; memleketimizin imkânları o kadar dar mıdır; yani, bu memleketin kaynakları hakikaten zayıf mıdır; hayır, haşa; ne gezer; öyle değil. Topluyoruz da, bir yerlere diyet borcumuz var, götürüp oralara veriyoruz. Ne kadarını; neredeyse, yüzde 60’ını ve yüzde 70’ini. Geri kalan cari harcamalar için ayırdığımız yüzde 30 da, bizim ihtiyaçlarımıza yetmiyor ve götürüp, bunları, hiç hakkı olmayan, içinde bir gramlık alınteri olmayan, hiçbir gayreti olmayan, hazır yemeye alışmış ve memleketin bütün imkânlarında -dediğim gibi- alınteri, gayreti, mesaisi olmayan bir kesime, diyet borcumuzun karşılığında, “faiz” adı altında veriyoruz; geri kalanı da, ancak, cari harcamalarımızın bir kısmına zar zor yetişiyor değerli kardeşlerim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Oğuz, sürenize 2 dakika ekliyorum; lütfen, tamamlayın.

ALİ OĞUZ (Devamla) – Sağ olun efendim.

Onun için, ben diyorum ki, gelin, şu elimizdeki imkânları yerinde kullanırsak, bu sıkıntıların hiçbirisi başımıza gelmeyecek demektir. Ama, ölçümüz yanlış. Niye ölçümüz yanlış? Biz, eğri cetvelle, ille doğru çizgi çizeceğiz diye uğraşıyoruz. Bugüne kadar, tarih boyunca, eğri cetvelle doğru çizgi çizen hiç görülmemiştir. Bundan sonra da yapamayacaksınız; metodunuz yanlış olursa. Elinizdeki cetvel, torunumun çemberine benziyor; tam daire neredeyse. Az bir eğrilik değil yani. Onun için, topladıklarınızı, bundan sonra, mahalline masruf dediğimiz noktalarda sarf ederseniz, bu sıkıntıları çekmeyiz diye düşünüyorum ve bu vesileyle, bunları arz etmek için huzurunuza geldim.

Saygılar sunuyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Oğuz.

Gruplar adına ikinci söz, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Erdoğan Sezgin’in.

Buyurun Sayın Sezgin.

Süreniz 10 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA ERDOĞAN SEZGİN (Samsun) – Sayın Başkan, değerli Parlamentonun saygıdeğer üyeleri; Doğru Yol Partisi Grubu adına ve şahsım adına, hepinize saygılar sunarım.

Değerli arkadaşlar, Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısını, uzun süreden beri görüşüyoruz. Koalisyon partileri, bu yasa tasarısını çıkarmak iradesini ortaya koymuşlardır; ne yapılırsa yapılsın, bu yasa tasarısı, çıkmak üzeredir.

Türkiye’nin içinde bulunduğu şu sıkıntılı günlerde, gerek bu yasa tasarısının çıkışında gerekse de diğer konularda, muhalefet olarak, iktidarı incitecek en küçük bir söz söylemedik. O kadar söylemedik ki, bu millî felaketin olduğu şu günlerde, görülen o kadar ihmaller olmuştur ki, bu ihmallerin hiçbirisini, sayın hükümete, vura vura, tenkit konusu dahi yapmadık.

Israrla bu yasa tasarısını çıkarıp, nereye götürecek bu koalisyon partileri?.. Acaba, yurtdışı seyahatlerinde, sorulduğunda, kendilerine “aferin” mi denilecek?..

Belki, bu yasa tasarısının, şu sıkıntılı günlerde hiç görüşülmemesi gerekiyordu; ama, millî iradenin getirdiği bu koalisyon partileri, bu yasa tasarısını, maalesef, bu acılı günlerde çıkarıyorlar. Bu yasa tasarısının, kısa süre içerisinde, milletimize, devletimize fazla bir yararı da olmayacağı açıkça belli olmaktadır.

Salı sabahı deprem oldu; Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu konuyu, burada görüştü; ama, alınması gereken tedbirlerin hiçbirisini görüşmedi.

Değerli milletvekilleri, depremin üçüncü günü dahi kurtarma çalışmaları yapılamıyordu. Size, üzülerek, bir şeyi ifade edeyim: Burada üye bir arkadaşımızın yakınını -vefat etmiş, eli dışarıda- sıkıştığı kolonların arasından, perşembe günü saat 19.30’da, dışarıdan bir dozer bularak, biz çıkarmaya çalıştık...

Ha, şimdi, bu, böyle devam ederken, yüz yıldan beri tartışılmayan Kızılay tartışılmaya başlandı. Rahmetli İnönü’yle siyaset yapmış, bakanlık yapmış, ikbal görmüş, artık, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, bu görevleri tamamen meccanî olarak yapan 80 yaşındaki bir adama, bu basın “dinozor” diyerek, gündemi tamamen saptırmak istemektedir.

Değerli arkadaşlar, Kızılay, geçmiş tarihimizde, felaketlerde, destanlar yazmıştır. Nitekim, deprem bölgesine, ilk anda, 26 bin çadır, 100 bin battaniye, 23 seyyar mutfak göndermiştir ve burada çalışan, 1000’in üzerinde, gönüllü ve resmî Kızılay mensubu vardır.

Değerli arkadaşlar, Kızılay, Arnavutluk’ta, Makedonya’da, Kırklareli’nde, Kosova’da, bu geçmiş günlerdeki felaketlerimizde onbinlerce çadır kurmuş ve binlerce insanımıza sıcak yemek vermiştir. Ben, bu günlerde, bu kurumun tartışılır hale getirilmesini, birilerinin, depremde, kendi alamadıkları tedbirlerden dolayı Kızılayı suçlayarak, meseleyi savuşturmak istedikleri kanaatindeyim.

Bugün, Kızılay Genel Merkezindeki, Genel Kurulundaki arkadaşların hepsi, Türkiye’nin önde gelen profesörleri, emekli olmuş bürokratları ve elan çalışan bürokratlarıdır. Bunlar, bu kurumdan beş kuruş para almamakta ve hayır olarak, bu işi yapmaktadırlar. Bu kişilere “dinazor” tabiri kullanılması, yüz yılı aşkın tarihi olan Kızılayın mensuplarını fevkalade yaralamıştır, üzmüştür.

Değerli arkadaşlar, üç gün, beş gün sonra, bu enkaz kaldırıldığı zaman, orada hiç kimse kalmayacak; ama, biliniz ki, Kızılay, orada daima kalacak, aça, yoksula, muhtaca, gece ilaç arayan kişiye ilaç verecektir. Böyle bir günde, Kurumun tartışılır hale getirilmesini gayet maksatlı ve kasıtlı buluyorum.

Değerli arkadaşlar, Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısının bu ilgili açıklamalı maddesi, çok uygun bir maddedir. Bu kanunda o kadar karmaşa vardı ki, bu karmaşaları, rakamları, tabirleri, bu madde toplamıştır. Bu tasarı kanunlaşacağına göre, iradeniz böyle olduğuna göre, bu maddeyi getirmenizin, birtakım kargaşayı önleyeceği kanaatindeyim.

Şimdi, basında iki gündür devam eden, yine, Kızılayla ilgili bir konuyu huzurunuza getirmek istiyorum. Kızılaydaki rant tesisleri, Kızılay için çok önemli bir projedir. Uluslararası bir yarışma sonucu burası açılmış, kaba inşaatı Kızılay Genel Merkezi tarafından yapılmıştır; ama, iç işleri çok fazla olduğu için, uluslararası ihale açılmış, yap-işlet-devret formülüyle bir şirkete ihale edilmiştir. Buranın yıllık kirası, basında ifade edildiği gibi değildir; yıllık kirası 7 milyon dolar olup, yüzlerce kiracıdan Kızılay kurtulmuş ve bir kişiye bunu kiralamıştır. Daha doğrusu, bu tür tesisler, gelecek kuşaklara, Kızılay mensuplarına rant sağlayacak ve bu tür felaketlerde -işte, çadır, yiyecek, içecek vesairede- Kızılay için çok çok önemli bir gelir kaynağı olacaktır. Bilmeden, gündem saptırmak amacıyla bu işlere kalkışan basını, daha itidalli olmaya davet ediyorum.

Bu vesileyle, hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sezgin.

Sayın milletvekilleri, böylece, madde üzerinde gruplar adına yapılan konuşmalar tamamlanmış oldu.

Şahsı adına, söz taleplerini sırasıyla okuyorum: Kocaeli Milletvekili Sayın Halil Çalık, Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük, Kayseri Milletvekili Sayın Salih Kapusuz, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan, Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya, Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Zeki Okudan, Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak.

Söz talebinde bulunmuş olan sayın üyeleri sırasıyla davet edeceğim:

Kocaeli Milletvekili Sayın Halil Çalık?.. Yok.

Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük?.. Yok.

Kayseri Milletvekili Sayın Salih Kapusuz?.. Yok.

Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat?.. Yok.

Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan?.. Yok.

Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya?.. Yok.

Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Zeki Okudan?.. Yok.

Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde bir önerge vardır; okutup, derhal işleme koyduracağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 114 sıra sayılı Sosyal Güvenlik Kanun Tasarısının 56 ncı maddesi (C/1) fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

Zeki Ertugay Kadir Bozkurt Veysi Şahin Erzurum Sinop Mardin

Mustafa Eren Nevzat Ercan Nihan İlgün Karabük Sakarya Tekirdağ

Saffet Arıkan Bedük Yıldırım Ulupınar Ankara İzmir

“C) 8.6.1949 tarihli ve 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanununun;

1. 40 ıncı maddesinin birinci fıkrasındaki ‘60’ rakamı ‘62’, “

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET HANİFİ TİRYAKİ (Gaziantep) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükümet, önergeye katılıyor mu?

DEVLET BAKANI EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge sahibi, gerekçesini mi okumamızı arzu eder.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Gerekçeyi okutun efendim.

BAŞKAN – Gerekçesini okutuyorum efendim:

Gerekçe:

Önerge içinde mündemiçtir.

BAŞKAN – Okunan önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Görüşmekte olduğumuz 56 ncı maddeyi...

FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Sayın Başkan, karar yetersayısının aranmasını istiyorum.

BAŞKAN – ...Komisyondan geldiği şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Karar yetersayısı aramadınız efendim.

BAŞKAN – Madde kabul edilmiştir.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Efendim, oylamaya başlamadan önce karar yetersayısının aranmasını istedim.

BAŞKAN – Efendim, ayağa kalkarak, lütfen, yüksek sesle söyleyin.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Peki efendim, bundan sonra, ayağa kalkıp bağıracağım.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 57 nci maddeyi okutuyorum:

IX. BÖLÜM

DİĞER HÜKÜMLER

MADDE 57. – Ekli (1) sayılı listede yer alan kadrolar ihdas edilerek, 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (III) sayılı cetvelin İş ve İşçi Bulma Kurumu Genel Müdürlüğüne ait bölümüne eklenmiştir.

BAŞKAN – Madde üzerinde grupların söz talepleri yoktur.

Şahısları adına yapılan söz taleplerini, sırasıyla okuyorum: İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural, Van Milletvekili Sayın Fethullah Erbaş, Kayseri Milletvekili Sayın Salih Kapusuz, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan, Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya, Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Zeki Okudan, Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak.

İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural?.. Sayın Vural yok.

Van Milletvekili Sayın Fethullah Erbaş?..

FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Sayın Hüsamettin Korkutata konuşacaklar efendim.

BAŞKAN – Peki.

Bingöl Milletvekili Sayın Hüsamettin Korkutata; buyurun.

Süreniz 5 dakikadır efendim.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bu madde üzerindeki görüşlerimi arz etmeden önce, bugün, Başbakanlık kriz masası, ölü sayısını 17 997 olarak ilan etti ve bunu, bütün basın kuruluşları verdi; biraz önce de yaptığı bir açıklamada, bunu, yanlışlıkla ilan ettiklerini, ölü sayısının 12 514 olduğunu açıkladı.

Gerçekten, üzülmemek mümkün değil. Başbakanlık kriz merkezi gibi bir yer, insan hayatını, bir canı kurtarmak için bin canın çırpındığı bir yerde, böyle yanlışlık yapıyorsa, fazla bir söz söylemeye gerek yok; işte biz, işte yönetimimiz deriz. Sermayeyi renklere, insanları denklere bölmekten başka görev bilmeyen bu kuruluşun, her şeyden önce, ciddî şekilde ıslah edilmesinin şart olduğuna inanıyorum.

Değerli arkadaşlar, maddeye gelince, bugün, bu maddeyle 20 000’e yakın yeni kadro ihdas edilmektedir. Biz, SSK’nın batmakta olduğunu söylüyoruz; fakat, bu maddeyle, 18 800 yeni kadro alıyoruz. Herhalde, bu 18 800 insan, gelip, kurumu bu bataklıktan kurtaran melekler olacak!.. Bunu anlamak mümkün değil. Bu ne biçim batış; bu ne biçim kadro?!

Ayrıca, 6 000 sigortalı insan var. Bu kanunla, İş ve İşçi Bulma Kurumuna bir görev yüklüyoruz. Diyoruz ki, işten çıkarılanı takip et, işsizlik primini ödeyip ödemeyeni takip et; yani, bir sürü yeni görevler veriyoruz. Bu ülkede, bilhassa ve bilhassa özel sektörde -hatta devlet sektöründe de var; çok acıdır, ismen bildiğim yerler vardır. Bazı yerlerde böyle çalıştırılıyor- çalışanların yüzde 50’si maalesef ve maalesef kaçak. Biz, şimdi, İş ve İşçi Bulma Kurumuna diyoruz ki: “Sana 150 kadro veriyoruz, sen, bunlarla bütün bunları takip et.” Bunu takip etmek mümkün mü değerli arkadaşlar?! Şu anda, SSK, bünyesinde, müfettiş olarak bunun 10 katını bulundurduğu halde, maalesef, bu kaçakları önleyemiyor, ciddî bir denetim de yapamıyor. İçişleri Bakanlığı binlerce müfettişe sahip, denetim yapamıyor. Türkiye’de denetim müessesesi, zaten, en zayıf olduğumuz noktadır ve belki, bazı ahlaksızlıklar da bundan kaynaklanıyor. Hani derler ki, malını açıkta bırakma, hırsızı da günaha sokma... Biz, burada, ciddî şekilde açıklar verince, böyle günahkârlar çoğalıyor değerli arkadaşlar.

İşte, burada, çok yanlış ve çarpık bir şey var: Buraya 18 800 kadro verirken -niçin verildiği belli değil; sağlık personeli hariç, diğerlerine pek inanmıyorum- öbür tarafta 150 kadro veriyoruz ve bu 150 kadroyla, Genel Müdürlükte başkanlık oluşturulacak, ondan sonra başkanlığın çeşitli elemanları oluşacak, onun da bazı illerde kuruluşları yapılacak ve bunlar denetleyecek, biz de, İş ve İşçi Bulma Kurumunun sıhhatli bir şekilde çalışmalarını izleyeceğiz.

Değerli arkadaşlar, Türkiye’de İş ve İşçi Bulma Kurumu, her kuruluşa, yıllar yılı işçi veren bir müessese halinde iken -zaten o zaman Türkiye’nin nüfusu ve çalışan insanı belliydi, buna rağmen yetersizdi- bugünkü haliyle bununla baş etmesi kesinlikle mümkün değil. Önce, bu müessesenin ciddî şekilde ele alınması lazım. Sabahleyin de söyledim, çok açıklar olacak, çok çarpıklıklar olacak. Maalesef, Türkiye’de ticarî ahlakımız ciddî şekilde oturmamış; onun için, dedim ki, eğer, bir bölge, pilot bölge olarak ele alınsaydı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Korkutata, sürenize 1 dakika ekliyorum, lütfen tamamlayın.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Devamla) – ...Uygulamalar yapılsaydı, o zaman aksaklıklar daha rahat anlaşılacak ve bunlar belki doldurulacaktı. Şimdi, biz birden bire bu işe giriyoruz; madem öyle ise, ciddî şekilde, önce İş ve İşçi Bulma Kurumunun yapılandırılması şarttır, takviyesi şarttır. Buna göre, belki, bir nebze daha faydalı olabilir kanaatindeyim.

Hepinize saygılar sunarım.

BAŞKAN – Sayın Hüsamettin Korkutata’ya teşekkür ediyorum.

Kayseri Milletvekili Sayın Salih Kapusuz?..Yok.

Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat?.. Yok.

Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan?.. Yok.

Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya?.. Yok.

Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Zeki Okudan?.. Yok.

Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Madde üzerinde önerge yoktur.

Maddeyi, maddede zikredilen ekli listeyle birlikte oylarınıza sunuyorum...

FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Karar yetersayısının aranmasını istiyorum.

BAŞKAN – Bu defa gördüm efendim.

Karar yetersayısının aranması talep edilmiştir. Oylamayı elektronik cihazla yapacağız.

Sayın milletvekilleri, 5 dakika süre vereceğim.

Sayın bakanlar vekâleten oy kullanacaklarsa, lütfen, usulüne uygun, pusulalarını göndersinler. Elektronik cihaza giremeyen sayın milletvekillerinin -eğer pusula göndereceklerse- bu 5 dakika zarfında pusula göndermeleri gerekmektedir.

Oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır; madde kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi, 58 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 58.- Ekli (2) sayılı listede yer alan kadrolar ihdas edilerek 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (III) sayılı cetvelin Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğüne ait bölümüne eklenmiştir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bu madde üzerinde, DYP Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük görüşlerini ifade edecektir.

Buyurun Sayın Bedük.

Süreniz 10 dakika.

DYP GRUBU ADINA SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının yeni 58 inci maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi, şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, devlet yönetimi, gerçekten, son zamanlarda biraz daha fazla bilgi, birikim ve özellikle eğitimle ancak çözümlenebilir. Devlet yönetiminde bilginin, birikimin fevkalade önemli yeri vardır ve yine devlet yönetiminde, günün şartlarına uygun olarak, özellikle toplumun ihtiyaçlarını karşılayacak birkısım tedbirleri almak ve onda da kararlı olmak gerektiği muhakkaktır.

Kararlı olmazsanız, devlet yönetiminde gördüğünüz aksaklıkları giderici birtakım tedbirleri almazsanız ve bunda da eğer kararlı olmazsanız, o zaman, güvenilirliğinizi kaybetmiş olursunuz. İşte, benim, bugün üzerinde durduğum nokta, gerçekten bu kararlılık içerisinde hareket edilmemesini, doğrusunu isterseniz, içime sindiremiyorum ve sizlerin de özellikle bu konuyu kabul etmeyeceğiniz anlayışını taşıyorum.

Şimdi, bakın, bir tarafta deprem var, bir tarafta ekonomik bakımdan büyük bir sıkıntı var; bir taraftan devletin bütçesi açık veriyor, bir taraftan esnaf ve sanatkâr büyük bir sıkıntı içerisinde, bir taraftan özellikle köylü ve çiftçi ürününü değerlendiremiyor, devlet oraya katkıda bulunamıyor, bir taraftan da Sayın Başbakanımız, özellikle yabancı markalı bir arabaya binmiyor ve buna da “tasarruf” diyor ve fevkalade hassasiyet gösteriyor; ama, buna karşılık Sosyal Güvenlik Tasarısı adı altında getirilen bu tasarıda, bir bakıyorsunuz ki, devlete büyük bir yük geliyor. Bu bir çelişki, bu çelişki yüzünden partiye karşı, politikacılara karşı, Meclise karşı bir güvensizlik doğmak durumunda kalıyor. Güvensizlik duyuyor, millet artık güvensizlik duyuyor. Niye güvensizlik duyuyor?

Değerli milletvekilleri, Sosyal Güvenlik Tasarısının bu maddesiyle gerçekten fevkalade önemli bir yük geliyor, 18 000 kadro ihdas ediliyor, 18 000 kadro!..Bakın, dikkat edin, bir taraftan SSK’nın battığını iddia ediyoruz, bir taraftan Sosyal Sigortalar Kurumunun, özellikle açık verdiğinden bahsediyoruz ve bütçeye yük getirdiğinden bahsediyoruz ve özellikle Sosyal Sigortalar Kurumunun, bilhassa altını çizerek belirtmek istiyorum, bu ihtiyaçlarını giderebilmek ve bilhassa, 58-60 yaşta ısrar etmenin bir gereği olarak da ortaya konulan gerekçeleri ifade ediyorsunuz, bir taraftan da 18 000 kadro ihdas ediliyor. Doğrusunu isterseniz, bunu anlamakta zorluk çekiyoruz. Bakın, ne var burada: 4 371 hizmetli alınacak, 4 371 hizmetli...

Şimdi, değerli arkadaşlar, hem mevzuatımız itibariyle hem de devlet idaresinde “hizmet sözleşmesi” adı altında yürütülen bir sistem var. Yani, Sosyal Sigortalar Kurumunun tüm kuruluşlarında, özellikle bazı hizmetleri, birkısım firmalarla, şirketlerle anlaşmak suretiyle, daha ucuz, daha kaliteli, daha standardı yüksek bir şekilde yaptırmak mümkün -şu anda, önemli hastanelerin hepsinde, temizlik hizmetleri, çoğu zaman hizmet sözleşmesiyle birkısım firmalara veriliyor- ama, biz, onu bırakıyoruz, kalkıyoruz burada 4 371 hizmetli kadrosu ihdas ediyoruz. Bizim kabul edemediğimiz şey sadece bu değil, çok fazla miktarda var, ambar memuru, santral memuru... 267 santral memuru...

Şimdi, bakıyorsunuz, birkısım hizmetlerde istenilen şeyler var, tabiî, hiçbir şey söylemiyoruz, sağlık hizmetleri sınıfında olanlara da bir şey söylemiyoruz. Gerçekten, SSK’nın, sağlıkla ilgili olan bölümünün elle tutulur tarafı kalmamış. Bunu, gerçekten, yenileme ihtiyacı içindeyiz. Çalışan kesimin en önemli sosyal ihtiyacı sağlık hizmetleridir. Bunun, kalitesi itibariyle ve standardı itibariyle en güzel şekliyle verilmesi gerektiğine de inanıyoruz; ama, bütün bunlara rağmen, ilave olarak birkısım yeni kadrolar ve gereksiz kadroların ihdasını, doğrusunu isterseniz, ne devlet politikasıyla ne de Hükümet Programında ifade edildiği şekliyle kamu harcamalarında kısıtlama yapmak veya birkısım tasarruflarda bulunmak anlayışıyla bağdaştırabiliyoruz; bu konuda zorluk çekiyoruz. Niye bu kadar kadro, niye?..

Değerli milletvekilleri, işte, bizim üzerinde durduğumuz nokta şudur: Bu kanun tasarısının zamanlaması yanlıştır, bu kanun tasarısının üslubu yanlıştır, bu kanun tasarısının muhtevası yanlıştır. Bu kanun tasarısının, gerçekten, özellikle Sosyal Sigortalar Kurumunun düzeltilmesi gereken birkısım ihtiyaçlarına cevap veren maddeleri vardır, bizim de benimsediğimiz, üzerinde hassasiyetle durduğumuz, uzun yıllardan beri beklediğimiz maddeleri vardır; ama, bütün bu şartlara rağmen, halen daha -özellikle altını çizerek belirtmek istiyorum- konsensüsü sağlanmamış, sivil toplum örgütleriyle anlaşılamamış ve özellikle de kurumlarla anlaşılamamış -ne işverenlerle ne işçi sendikalarıyla ne de diğer memur sendikalarıyla uzlaşma sağlanmamış- bir şekilde gelmiş olan bu kanun tasarısı, gerçekten çok büyük eksiklikler ve handikaplar yaratacaktır. Bu kanun tasarısı, gelecek açısından umut verici değildir, reform anlayışı yoktur, o sebeple reform anlayışı ortadan kalkmaktadır. Bu Sosyal Güvenlik Tasarısı, bu anlayış içerisinde, büyük bir ihtimalle, aynen “Vergi Reformu” diye çıkarılan o Vergi Kanununda olduğu gibi, deforme olmak durumunda kalacaktır; çünkü, gerçekten, esnafın, sanatkârın, köylünün, çiftçinin, tarım işçisinin, işçilerin, kısacası tüm çalışanların ihtiyaçlarına cevap verebilecek gerçek olayları ve gerçek meseleleri çözümleyecek nitelikte değildir.

Bu duygular içerisinde, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bedük.

Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini, Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak ifade edecekler.

Buyurun Sayın Budak.

Süreniz 10 dakikadır.

FP GRUBU ADINA YAKUP BUDAK (Adana) – Sayın Başkan, değerli üyeler; bu maddeyle SSK’ya yeni kadrolar tahsis edilmektedir. Türkiye’deki sağlık sektörünü ele aldığımızda, özellikle devlete bağlı hastaneleri ele aldığımızda, gerçekten, büyük bir sıkıntı içerisinde olduklarını görüyoruz. Özellikle SSK hastanelerinde -söylemeye dilim varmıyor ama- hekimlerimiz, hastalarını, âdeta uzaktan kumandalı olarak tedavi etmektedirler. Elbette, bunun çok değişik sebepleri vardır. Bunların başında da, kadrosuzluk, en büyük sebep olarak gelmektedir. Bu zamana kadar verilen kadroların, genelde, sağlık hizmetleri veya yardımcı sağlık hizmetleriyle ilgili olmayıp, çoğu kez, genel idare hizmetleri sınıfında tahsis edilmiş olması, bu kurumlarımızda ciddî sıkıntılara sebebiyet vermiştir.

Dolayısıyla, bu madde, belki de bu sorunlara bir nebze de olsa bir çözüm getirme noktasında atılmış bir adım olarak düşünülebilir; ama, bu maddeyle verilen kadrolara göz attığımızda da, yine, büyük bir kısmının genel idare hizmetleri sınıfında olduğunu görüyoruz, yan hizmetler sınıfında olduğunu görüyoruz. Onun için, sağlık kurumlarımızın, özellikle SSK hastanelerinin içerisinde bulunduğu sağlık problemlerine, hastaların ihtiyaçlarına ve hastanelerin ihtiyaçlarına cevap vermekten de oldukça uzak olduğunu görüyoruz.

Bu düzenlemeyle, SSK hastanelerimize 18 800 yeni kadro tahsis edilmektedir. Bu kadrolar tahsis edilirken, özellike, genel idare hizmetleri sınıfında olan kadroların yüzde 50’sinin, Maliye Bakanlığı, SSK ve Devlet Personel Başkanlığının üzerinde anlaşması suretiyle diğer kurumlardan aktarılması da öngörülmektedir ki, zannediyorum, belki, bu maddenin üzerinde durulmaya değer en önemli kısmı da budur; çünkü, birtakım devlet kurumlarımızda çok ciddî anlamda personel fazlalığı varken, bazı personelin işlevi yitirilmişken, böyle bir aktarmanın yapılmasının da, şüphesiz, olumlu bir gelişme olarak görülmesi gerekir.

Maalesef, SSK hastanelerimize uzun yıllardır yatırım yapılamamıştır. SSK, âdeta, prim toplamayı bir kenara bırakmış; SSK, âdeta, yatırım yapmayı bir kenara bırakmış, sadece ve sadece harcamaları karşılayan bir kurum haline dönüştürülmüştür. Bunda da personel eksikliğinin, elbette, büyük payı bulunmaktadır. Bu maddeyle buna bir nebze bir çözüm getirilebiliyorsa, zannediyorum, olumlu bir gelişme olacaktır.

Şimdi, şunun üzerinde durmak istiyorum: Özellikle SSK hastanelerinden hizmet gören, gerek SSK’lı sigortalılar gerek emeklileri gerekse emeklilerin yakınları çok büyük şikâyet içerisindedirler. Şu nedenle şikâyet içerisindedirler: Sabahın 3’ünde, 4’ünde emekliler, o yaşlı hallerine rağmen nineler, teyzeler SSK hastanesinin yolunu tutuyorlar. Çoğu zaman o saatlerde otobüs, dolmuş bulamadıkları için, belki hastaneye yayan gidiyorlar; sıraya giriyorlar. Sabahın 3’ünde, 4’ünde sıraya gildiklerinde de, çoğu zaman “fiş bitti” diyorlar “sıran gelmedi” diyorlar “yarın gel” diyorlar. Dolayısıyla, muhakkak surette bunun çözümlenmesi gerekir.

Özellikle, SSK hastanelerimizde doktor yetersizliğinden dolayı -çalışan doktorlarımızı suçlamak istemiyorum; ama- bazı doktorlarımızın gözünde, SSK hastanelerinin poliklinikleri, âdeta, kendi özel muayenehanelerine hasta sevk etmenin bir aracı ve kurumu haline gelmiştir. Bunu ortadan kaldıracak düzenlemelerin de, muhakkak surette yapılması lazım gelir. SSK hastanesinde hizmet almak isteyen vatandaşlarımızın en büyük şikâyetleri belki personel yetersizliğidir, hastane yönetimlerinin de en büyük şikâyeti personel yetersizliğidir -özellikle başhekimlerin- hekimlerimiz de, bu konuda, elbette doğruyu yapma gayreti içerisindedirler; ama, personel sıkışıklığının olması, hizmetlerin gerekli mükemmeliyet içerisinde verilememesi birtakım gayrimeşru yolların açılmasına, hizmetlerin görülmesinde, insanların hizmet almasında birtakım gayrimeşru yollara sevk edilmesine de yol açmaktadır. Muhakkak surette, SSK’nın ve sağlık kurumlarından sorumlu bakanlığımızın bu konularda da tedbir alması gerekmektedir. Eğer bu tedbir alınmazsa, SSK’lı insanlarımız, aldığı düşük ücret karşılığında “ne yapayım, ben hastaneye gidiyorum, doktorlar bana uzaktan kumandayla muayene yapıyorlar, gerekli tedaviyi alamıyorum” diyorlar ve ellerindeki kıt imkânlarını, kaynaklarını da, özel sağlık kurumlarına gitmek suretiyle tüketiyorlar.

Bunun için, ben SSK’daki doktor arkadaşlarımızı da suçlamak istemiyorum. Mesela, Adana SSK Hastanesi, 1973 yılında yapılmıştır ve o günden bu zamana kadar bir çivi çakılmamıştır. Günde 300 - 400 hastaya hizmet vermesi gereken bu kurum, âdeta, bugünlerde 3 000 ilâ 4 000 civarında hastaya hizmet vermektedir. Dolayısıyla, 400 kişiye hizmet vermek üzere planlanan bir kurumda, dizayn edilen bir hastanede 3 000-4 000 kişiye hizmet etmek durumunda kalınıyorsa, bu olumsuzlukların da yaşanılması elbette kaçınılmazdır. Dolayısıyla, ömür boyu çalışmış, 25-30 sene bu memlekete hizmet etmiş, üretime katkıda bulunmuş, ülkenin ekonomisinin gelişmesi ve kalkındırılması için gayret göstermiş insanlarımızın, hiç değilse SSK hastanelerinde, emekli olduktan sonra da güzel hizmetler almaları gerekir.

Şimdi, burada, bu kadrolar tahsis edilirken, üzerinde durmamız gereken bir nokta daha var. Emeklilerin maaşlarının bağlanmasında, bu yasa değişikliğiyle, maalesef, bir ayrım getirilmiştir: 657 sayılı Devlet Memurları Yasasına göre emekli olacaklar ile 506 sayılı Yasaya göre emekli olacaklar arasında da ciddî farklar meydana getirilmektedir. Eğer bu kanun bu şekliyle gerçekleşecek olursa, SSK emeklileri maaşlarının hesaplanmasında TÜFE’ye endekslenirken, devlet memurları emekli olurken TÜFE devreden çıkarılmaktadır; bu da, önümüzdeki günlerde önemli sosyal dengesizliklere, ücret dengesizliklerine yol açacaktır. Zannediyorum, belki de bu yasayı çıkaracakların en fazla başını ağrıtacak olan nokta, bu yasayla, bu 657 sayılı Devlet Memurları Yasasına göre emekli olacaklar ile SSK Yasasına göre emekli olacaklar arasında bu ayrımcılığın getirilmesidir. Halbuki, Sayın Bakanımız “bizim önemli çalışmalarımızdan biri de, önümüzdeki yıllarda bu kurumları birleştirmek suretiyle aradaki farklılıkları ortadan kaldıracak, ayrıcalıkları ortadan kaldıracak, dengesizlikleri ve ücret bağlama noktasındaki haksızlıkları ortadan kaldıracak bir çalışmanın, gayretin içerisindeyiz” derken ve “bir reform tasarısıdır” derken, emeklilerin bir kısmı maaş bağlanmasında TÜFE’ye endekslenirken bir kısmının endekslenmemesi, ayrı bir ayrıcalığı ve haksızlığı da beraberinde getirecektir. Bunun için, Sosyal Sigortalar Kurumumuzun, kadrolarının tanziminde, özellikle norm kadrolarının tahsisinde, tekrar bir gözden geçirilmesi gerekmektedir; çünkü, maalesef, bilimsel ölçülere göre norm kadroların tahsisi noktasında çalışmalar yapılmamakta, birtakım talepler doğrultusunda çalışmalar yapılmaktadır. Bu noktada, Maliye Bakanlığımıza, Devlet Personel Başkanlığımıza, özellikle de bu kurumlarımızın çok değerli yöneticilerine büyük görevler düşmektedir. Çok ihtiyacın olduğu, yoğunluğun fazla olduğu yerde personel bulunamıyor; onun dışında, yoğunluğun fazla olmadığı, ihtiyacın olmadığı, hizmetin verilmesi noktasında ciddî aksaklıkların olmadığı yerlerde de yığılmalara rastlanıyor. Bunun, güzel bir yönetimle, yeni bir yapılanmayla aşılacağı kanaatindeyim.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Budak.

Şahıslar adına ilk söz, Kırıkkale Milletvekili Sayın Nihat Gökbulut?.. Yok.

Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük?..

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Konuşmayacağım efendim.

BAŞKAN – Kayseri Milletvekili Sayın Salih Kapusuz?.. Yok.

Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat?.. Yok.

Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan?.. Yok.

Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya?.. Yok.

Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Zeki Okudan?.. Yok.

Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak?.. Yok.

Böylece, madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmış oldu.

Madde üzerinde önerge yok.

Maddeyi, Komisyondan geldiği şekliyle ve madde metninde zikredilen ekli (2) sayılı listeyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi, 59 uncu maddeyi okutuyorum :

MADDE 59. – Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğüne tahsis edilmiş bulunan serbest kadrolar; Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğü, Maliye Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığınca birlikte hazırlanacak norm kadro sayılarının tespit edildiği yönetmeliğe uygun olarak merkez ve taşra birimleri itibariyle dağıtılır. Bu yönetmelikte, dağıtım cetvellerinin vizesine ilişkin usul ve esaslar ayrıca belirtilir. Norm kadro sayısının değişmesi dışında kadroların dağılımı değiştirilemez.

Bu Kanunla Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğüne tahsis edilen Genel İdare ve Yardımcı Hizmetler sınıfı kadrolarının % 50’sinde istihdam edilecek personel, Maliye Bakanlığının ve Devlet Personel Başkanlığının uygun görüşü ile kamu kurum ve kuruluşlarının aynı hizmet sınıfından ihtiyaç fazlası olduğu anlaşılan kadrolarında çalışan personelden nakil yoluyla karşılanır. Bu şekilde nakledilen personelin boşaltmış olduğu kadrolar ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının kadro cetvellerinden çıkarılarak iptal edilir.

Kadrolara ilişkin olarak bu maddede belirtilmeyen hususlar hakkında 13/12/1983 tarihli ve 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 7 nci maddesinin son fıkrası hariç olmak üzere diğer hükümleri uygulanır.

Kurumun, Sağlık Hizmetleri ile Yardımcı Sağlık Hizmetleri sınıfına dahil kadrolarına açıktan ilk defa atanacakların hizmet sürelerinin işe başlamalarını takiben en az ilk iki yılında, kalkınmada öncelikli yörelerde görev ifa etmeleri zorunludur. İki yıllık sürenin hesabında her türlü kanuni izin süreleri (yıllık izin ve yataklı tedavi kurumlarında geçen tedavi süreleri hariç) dikkate alınmaz.

BAŞKAN – Gruplar adına söz talebi?..

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Trabzon Milletvekili Ali Naci Tuncer...

BAŞKAN – Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Osman Aslan; buyurun efendim.

Süreniz 10 dakika.

FP GRUBU ADINA OSMAN ASLAN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; günlerden beri görüşmekte olduğumuz Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısının 59 uncu maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; madde üzerinde görüşlerimi ifade etmeden önce, insanlık âlemini büyük bir üzüntüye sokan ve Türk Milletinin büyük bir kesimini yasa boğan, hepimizi huzursuz eden bu deprem olayına değinmeden geçmek istemiyorum. İlahî bir ikaz, ilahî bir uyarı niteliğinde vuku bulan bu deprem olayı nedeniyle hayatını kaybedenlere Cenabı Allah’tan rahmet, yaralılara şifa, sağ kalanlara da sebat ve sabır diliyorum. Böylesi bir felaketin, bütün insanlık âleminden uzak kalmasını ve bütün insanlık âleminin böyle bir felaketle bir daha baş başa kalmamasını Cenabı Allah’tan niyaz ederim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bir iki örnek vererek sözlerime girmek istiyorum. Usulen de olsa veya âdeten de olsa, bu, her kesimde geçerliliğini taşımakta, bazı kutsal gecelerde, kutsal günlerde veya kutsal aylarda dünyayı teşrif eden, yeni doğan çocuklara, o günün anlam ve önemine göre isim verilmektedir. Takdir edersiniz ki, biz bu Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısını görüşmeye başladığımızdan beri hep felaketlerle karşılaşmaktayız; felaket üzerine felaket gelmektedir. En nihayet, daha dün akşam, başkentimiz olan Ankaramız da ikaz edildi. Herkesçe müşahede edildi bu. Yani, dolayısıyla, Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı dediğimiz bu tasarıya da, o kutsal gün ve gecelerde dünyaya gelen insanlarımıza verilen isim gibi “sosyal felaket yasası” demenin daha yerinde olacağı kanaatindeyim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 59 uncu madde, Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğüne tahsis edilen kadrolarla ilgili bir maddedir. Bu madde incelendiğinde, muhtevası itibariyle önemli olmasına rağmen, Türkiye genelinde tahsis edilen bu kadroların yetersiz olmasının yanı sıra -yani, biz, kadrolara karşı değiliz- bu kadrolara ödenek ve kaynak temini noktasında iç açıcı bir tespitin de görülmediği müşahede edilmektedir.

Elbette ki, daha fazla doktora, hemşireye, sağlık personeline, genel idare hizmetinde hizmet yapacak personele, yardımcı hizmetler sınıfındaki personellere çok büyük çapta ihtiyaç duyulmaktadır. Bununla beraber, bunların maaş ve ücretlerinin karşılanacağı, temin edileceği bir kaynağın da bulunması, elbette ki, çok önemli ve ehemmiyetli bir konu olarak arz edilmektedir.

Acaba, bu kaynak, tespit edilmediğine göre -yaptığımız incelemelerde böyle bir tespite rastlanılmıyor, daha doğrusu rastlayamadık- bugün, alınteriyle, büyük sıkıntılarla ter döken, emek veren işçimizin, esnafımızın, sanatkâr esnafımızın, tarımda, tarlada, bahçede çalışan, ter döken insanlarımızın prim ödeme gün sayıları artırılarak mı temin ediliyor? Bu, çok düşündürücü ve önemli bir konu. Bu kaynak varsa, temin edilmişse, bu kaynağın Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde ve milletin huzurunda açıklanması gerekir.

Benim yaptığım araştırmalara göre, özellikle maddenin ikinci bendi, hiçbir objektif kıstasa dayanmamaktadır. Maddede, SSK Genel Müdürlüğüne tahsis edilen genel idare ve yardımcı hizmetler sınıfı kadrolarının yüzde 50’sinde istihdam edilecek personelin, kamu kurum ve kuruşlarının aynı hizmet sınıfından ihtiyaç fazlası olduğu anlaşılan kadrolarında çalışan personelden nakil yoluyla karşılanacağı ifade edilmektedir. Sizler de takdir edersiniz ki, buna göre, adı geçen kurumlara, muhtemelen bir yazıyla, ihtiyaç fazlası personel sorulmalıdır veya sorulmalıydı. Kurumlar da, norm kadroları bulunmadığı ve iş analizleri yapılmadığı için, disiplinsiz, verimsiz, vukuatlı, özürlü ve bunlara benzer personeli bildirmek suretiyle, âdeta personeli sürgüne tabi tuttuğu gibi, bir bakıma, SSK’yı da cezalandırmış olacaklardır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sosyal güvenlik denilince, çok hoşumuza giden bir görüş ve insanî anlayışla kabullenilecek bir itibar hâkim kılınmaktadır. Çalışan işçimizin, esnafımızın, arazide, tarlada, bahçede, bağda ter döken insanımızın güvencesi, itibarı, huzuru, sağlığı ve yıpranmasına karşılık alınması gereken tedbirin akla gelmesi düşünülmemektedir. Bu insanlarımızın sosyal güvencelerini teminat altına almak ve bunlara huzur, refah ve mutluluk sağlayacak yasal düzenlemelerin getirilmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri olarak bizlerin görevidir; bu görevi ifa etmek mecburiyetindeyiz.

Türkiye’de çalışan insanımızı, Avrupa’da çalışan insanlarla kıyaslamak mümkün değil; ne hizmet açısından ne de verilen ücret açısından. İnsanımız zor şartlarda, fennî ve teknik imkânlardan yoksun, tatmin etmeyecek ücretlerle çalışmaktadırlar. Bu nedenle, emeklilik durumlarını da, Avrupa insanıyla, çalışanıyla kıyaslamanın çok yanlış bir işlem olacağını düşünmekteyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aslan, sürenize 2 dakika ilave ediyorum.

Buyurun efendim.

OSMAN ASLAN (Devamla) – Bu nedenle, insangücü olarak çok çalışan, çok yıpranan bu insanlarımıza, sosyal güvenlik yasası olarak çıkaracağımız bu yasayla, daha fazla mağduriyet, daha fazla sıkıntı getirmekteyiz. Bir taraftan, yaş sürelerini, prim ödeme gün sayılarını artırmaktayız; bir taraftan, tedavi ve sağlık amacıyla kendilerine imkân tanımak yerine, alacakları ilaç, araç ve protezlerden katkı payı alarak bunları daha fazla mağdur ederek, huzursuz duruma düşürmekteyiz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; emekliliği yaklaşmış bir sigortalının, aile efradıyla beraber, kendilerine göre, birlikte yapacağı planları, programları var. Ben, ileride alacağım emeklilik tazminatıyla, emeklilik ikramiyesiyle şu şu imkânlara sahip olacağım düşüncesiyle bir program tasarlamıştır. Bu insanların umutlarını bu tasarıyla kırıp, büsbütün karamsar bir umutsuzluğa sürüklemekteyiz.

Para, her gün değer kaybına uğramakta, birkaç yıl sonra alınacak olan bu emeklilik ikramiyesinin değerinin ne olacağını da herkes tahmin edebilmektedir.

Ayrıca işsizlik sayısının artmasına neden olacak olan bu yasa tasarısı, gerçekten Türkiye şartlarına göre çok yanlış bir muhteva ihtiva etmektedir. Çalışan insanlarımız bulundukları kadrolarda daha fazla tutulacak, çığ gibi büyüyen gençlik sayısı gittikçe artacak. İş isteyenlere “bekle, kadrolar boşalmadı, emekli olacak insanlarımız var, onlar emekli olsunlar, boşalacak olan kadroları sizlere tahsis ederiz” diyecek bir düşünce hakim kılınmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aslan, son cümleniz, lütfen...

OSMAN ASLAN (Devamla) – İşte bu şekilde, iş bekleyen, iş arayan gençliğe de bir darbe ve bir sıkıntı vurmuş olacağız. Yani, işsizlik ordusu gittikçe artacak.

Gerçekten, bu tasarı, bir umutsuzluk, bir güvensizlik, bir felaket tasarısıdır. Eğer hükümet, bu tasarıya, uygun bir tasarıdır diyorsa, kendilerine mübarek olsun.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aslan.

Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini, Trabzon Milletvekili Sayın Ali Naci Tuncer ifade edeceklerdir.

Buyurun Sayın Tuncer.

Süreniz 10 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA ALİ NACİ TUNCER (Trabzon) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; içinde yaşadığımız günlerin, memleketimiz ve insanlık âlemi için ne kadar derin üzüntüler meydana getirdiğini hepimiz yaşadık. Bir üzüntülü durum olarak da, millet olarak, devlet olarak, hükümet olarak, kurumlar olarak ne kadar gaflet içerisinde olduğumuzu gördük. En güvendiğimiz kurumların dahi, bu felaket karşısında nasıl aciz durumda olduklarını gördük. Üzülmek kâfi gelmiyor. Şehitlerimizin adedini bile sayamıyoruz arkadaşlar. Hatalar beş on değil, binlerle ifade ediliyor. En büyük kriz merkezi olan Başbakanlık kriz merkezi “12 bin küsur şehidimiz var” diyor, bir gün geçmeden “17 bin” diyor, sonra “toplamada hata yaptık” diyor. Bu felaket oldu gitti. Bunlardan ders almamız lazım.

Görüştüğümüz tasarı da bir kurumumuzu ıslah etmeye çalışıyor; sosyal güvenlik kurumlarımızı. Nedir bunlar; Emekli Sandığı, Bağ-Kur, Sosyal Sigortalar. Kanun tasarısında 61 inci madde, çıkan maddeler nedeniyle 59 uncu madde olarak görüştüğümüz bu maddede de, hâlâ aynı hatalar içerisinde olduğumuzu görmekteyiz. 59 uncu maddede ne yapıyoruz? Maliye Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığının görüşleri alınmak suretiyle norm kadrolar tespit edilecek, bu norm kadroları kuruma dağıtacağız. Amacımız ne; iflas etmiş bu kurumu yeniden sıhhate kavuşturmak. Bu maddeyle kavuşturabiliyor muyuz arkadaşlar? Aldığımız bu kadrolardan genel idare hizmetleri sınıfında ve yardımcı hizmetler sınıfında olan personelin yüzde 50’si diğer kurumların kadro fazlasından temin edilecek diyoruz.

Saygıdeğer parlamenterler, çoğumuz kamu hizmetinden geldik. Çalışan, işe yarayan hiçbir elemanımızı, kadro fazlası diye başka bir kuruma verir miyiz? Kimi vereceğiz; işe yaramayan, işe gelmeyen veya siyasî mülahazalarla uzaklaştırmak istediğimiz personeli, bu kanun hükümlerinden istifade edip bu Sosyal Sigortalar Kurumuna vereceğiz. Bu elemanları almanın yararı ne olacak? Kendi kurumunda çalışmamış veya siyasî mülahazalarla itilmiş -yargı denetiminden kurtulmak için de, bu kanunu bahane edip- bu elemanları Sosyal Sigortalar Kurumuna, batmış olan bir kuruma vereceğiz. Bu bir tedbir değil arkadaşlar.

Bir alt fıkrada, yardımcı sağlık hizmetleri sınıfına alınacak personele, atanmalarından itibaren, kalkınmada öncelikli yörelerde iki yıl hizmet yapma mecburiyetini getiriyoruz.

Saygıdeğer parlamenterler, kalkınmada öncelikli yöre demek; geri kalmış, millî gelirden en az istifade etmiş ki, çoğunlukla Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri... Kamuda bir anane olmuş, en acemi personeli oraya göndermek. Doktoru, okuldan mezun olup daha stajını tamamlar tamamlamaz oraya gönderiyoruz; mühendisi oraya gönderiyoruz; hâkimi, savcıyı oraya gönderiyoruz. Şimdi ne yapıyoruz; bir odacı alıyoruz -devletin kapısından daha yeni girmiş, asaleti dahi tasdik edilmemiş- hizmet bekleyen bu yörelere veriyoruz. Bununla mı kurumu düzelteceğiz? Hiç olmazsa, bunları, büyük merkezlerde, asaleti tasdik edilinceye kadar yetiştirelim; bir hastaya nasıl muamele edilebileceğini, bir vatandaşa nasıl hitap edilebileceğini öğretelim; ondan sonra, oraya gönderelim. İşte, bu tutumlarımız, Türkiye’yi bu hale getirmiştir. Gelin, tedbirleri ciddî olarak alalım.

Biraz önce odama gittim, fakslar geldi -belki hepinize geldi- bizi kutluyor bazı teşekküller; diyorlar ki: “Gece gündüz çalışıyorsunuz, sizi kutluyoruz!.. Çıkaracağınız bu kanunla, yüzbinlerce depremzedeye şifa olacaksınız!.. Sizi kutluyoruz, o ölülerimizi bu kanunla geri getireceksiniz!..” Haksızlar mı sevgili arkadaşlar?! Bari, şu kanunu çıkarıyoruz, bütün engellemelerimize rağmen çıkacak; çıkarsa, memlekete, millete hayırlı olsun; ama, yanlışları düzeltelim. “Ben yaptım” demekle gitmeyelim. “Ben yaptım” demenin sonu hüsranla bitiyor. Bir gün sonra olabilir; ama, memlekete, millete çok daha hayırlı kanunlar çıkarabiliriz.

Saygıdeğer parlamenterler, bu kanun tasarısı üzerinde çok konuşmalar yapıldı, çok haklı eleştiriler yapıldı; ama, maalesef, birkaç fıkranın dışında hiçbir şey düzenlenemedi. Ümit ve arzu ederim ki, ben yanılmış olayım; bu kanun, memlekete yararlı olsun ve bir daha bu Parlamentonun önüne gelmesin; ama, kanaatim o değil; çok geçmeden, yine bu Parlamentoya gelecek, bundan önce olduğu gibi, yine biz bunun üzerinde çalışacağız.

Bu tasarının maddelerinin çoğu geçti, belki bugün tamamlanacak; ama, önümüze bazı kanun tasarıları daha geliyor; hiç olmazsa, oralarda, yapıcı eleştirilerimize kulak verin, doğru olanı yapalım; doğru olan, A’dan geldi, B’den geldi demeyelim, bu Parlamentonun fikridir diyelim ve en düzgün kanunları çıkaralım.

Biraz önce, Adalet Komisyonunda Af Kanunu Tasarısı görüşülüyordu; buraya gelince yine konuşacağız, maalesef, birçok hatalarla dolu; ama, çok hızlı geçecek diye, hatalara göz yummayalım.

59 uncu maddeyi, hiç olmazsa, bu tavsiyeler doğrultusunda değiştirelim ve bu acemileri ilkönce büyük merkezlerde yetiştirelim, ondan sonra, kurumlarından kalkınmada öncelikli yörelere mi göndereceksiniz, ihtiyaç olan yörelere mi göndereceksiniz, gönderelim. Eleman alınacaksa, en iyisini almanın yollarını araştıralım. Başka kurumdan yapılan transferlerden hayır gelmez. Özelleştirme Kanununa bu hükmü getirmiştik -ki, zarurîydi o- ona rağmen, özelleştirilen kurumlardan aldığımız elemanlardan, verdiğimiz diğer kurumlarda hiçbir yarar göremedik; emekliliği gelen emekliliğini aldı, gelmeyen de pasifize oldu. Eğer ihtiyaç varsa -ki, öyle iddia ettiniz, bu listeyi getirdiniz- bizzat kurum alsın, yetiştirsin ve ondan sonra ihtiyaç olan yörelere göndersin.

Bu düzeltmelerin yapılabileceği ümidiyle, hepinize saygılar sunuyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tuncer.

Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini, Diyarbakır Milletvekili Sayın Sebgetullah Seydaoğlu ifade edecekler.

Buyurun Sayın Seydaoğlu.

Süreniz 10 dakika.

ANAP GRUBU ADINA SEBGETULLAH SEYDAOĞLU (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Gerçekten, ülkemizin Marmara Bölgesinde vuku bulan ilahî afetten dolayı ölen bütün yurttaşlarımıza rahmet diler, Allah rahmet etsin der, bütün yaralılarımıza acil şifalar dilerim. Bu felaketin ülkemize getirmiş olduğu acı, ıstırapla beraber, alınması gereken çok büyük dersler, ibretler de mevcuttur; fakat, Türkiye gibi büyük bir ülkenin, geçmişte de olduğu gibi, bu tip doğal felaketlerde, afetlerde herhangi bir paniğe kapılmaması, herhangi bir olağanüstü durumun, uluslararası, evrensel normların dışında bir tasarrufta bulunmaması temennimizdir.

Ben, üzülerek ifade edeyim, bugün, Bayındırlık Bakanlığının yayımladığı bir genelgeyle, Türkiye’de bütün yatırımlar durdurulmuştur. Bence, buna hiç gerek yoktur, bu ülkenin yatırımlarının devam etmesi gerekir. Maalesef, Bayındırlık Bakanlığının biraz önce yayımladığı genelgede, sanki, Türkiye, her şeyini bırakacak, 1999 senesini kapatıp, ülkenin bütün ekonomik ve emek değerini depreme endeksleyecek gibi bir hal var. Böyle bir şeye de, ben, şahsen gerek görmüyorum.

Görüşülmekte olan Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısının 59 uncu maddesi kapsamında, günlerdir Yüce Meclisin gündemini meşgul eden bu tasarının, yüzlerce sayfadan müteşekkil, 60’ın üzerinde maddeden müteşekkil bu çalışma güvencesinin, yalnız çalışanların yaş sınırıyla ilgili olmadığını, gerçekten, son elli yılda el atılmamış bir çalışma reformu olduğunu kabul etmemiz lazım. Ben, siyasî hayatımda, günlerce çalışan emekçilerle yüz yüze, karşı karşıya geldim; emekçi insanların “ben, emekli olduğum zaman almış olduğum ücretin dörtte 1’ini alacağım, emekli olmamam için siyasî bir destek, sahip çıkma” şeklindeki isteğiyle karşılaştım. Bununla, siz bütün politikacılar da karşılaştınız; yani, bu konu, emekçi insanlar, illa, bir an önce emekliliğe zorlanıyor diye, bir telaşa, paniğe düşecek bir durum değil. Milyonlarca insanı, işsizleri ilgilendiren işsizlik sigortasının aynı zamanda bu tasarıda yer almasının, uluslararası çalışma yasasına, evrensel normlara, Türkiye’nin üyesi bulunduğu ILO Sözleşmesine, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine uygun olduğunu ve bu çerçevede doğru yapıldığını kabul etmemiz lazım. Mesele yalnız işçilerin 58-60 yaşıyla ilgili değildir, meselenin boyutu, ufku kapsamı çok geniştir. Gerçekten, emek ve sermayenin, birbirine, toplumsal barışı sağlayacak, geleceğin insanına karşı sorumluluk anlayışı içerisinde hazırlanmış bir yasa tasarısıdır. Çünkü, emek ve sermaye, birbirine orantılı, bağlantılı ve paralel olarak, geleceğin insanına karşı sorumluluktur. Biz, geleceğin insanına karşı böyle bir reformu, bugünden bu Meclis gündemine getirmezsek, işte, çalışanların halini görüyoruz, çalışmayan 4-5 milyon gizli işsizimizi, resmî işsizimizi görüyoruz. Bunların, gerçekten, çalışma haklarının olduğunu, demokratik bir cumhuriyet hükümeti ekseninde kabul etmemiz kaçınılmazdır. 

Ben, tabiî, bu duygularımla, Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısının, gerçekten, çok kapsamlı, ufkunun açık olduğunu ve burada hiçbir politik demagojiye girmeden, çalışanların lehine olduğunu, yaptığım incelemede çıkardım. Geçmişte biz de bir emekçiydik, işçiydik; yani, bizim, bir güvenlik yasamız yoktu. İnsanlar, klasik, Türkiye’nin 1950’li, 1960’lı yıllarındaki 13 milyonluk ülke nüfusuna göre, o günün şartları içerisinde bir sistem kurmuş ve o gün bugün bu yasaya el atılmamış.

Bu yasanın evrensel normları var, demokratik, çağdaş normları var. Bunları, yasal, demokratik hukuk içerisinde değerlendirmemizi ve son maddelere gelince, bunu, işçilerin, emekçilerin lehine çevirmemizi de, doğal, demokratik bir hakkımız ve Yüce Meclisin görevi içerisinde telakki ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ben, tabiî, bu bağlamda sözümü bağlarken, tekrar, bu depremin, Türkiye için ilahî bir ihtar, ilahî bir takdir olduğunu telakki ediyorum. Bir paniğe gerek yok. Bayındırlık Bakanlığının, diğer bakanlığın çıkardığı olağanüstü genelgelerle yatırımların durdurulmasına gerek yok; hatta, bazılarının, sanki savaş varmış gibi sıkıyönetim yaygarası yapmasına gerek yok. Bu ülkenin ordusu, yalnız savaşmak için kurulmuş bir sistem değil; örgütlü, sistemini kurmuş, böyle afetlerde, kendi insanına, vatandaşına, mazlum milletine el atmak, kucaklamak için kurulmuş bir sistemdir.

Bu duygularımla, ben, ülkenin bütünlüğü içerisinde, bu afetlerden büyük ders almamızı ve bu Mecliste tartışılan yasanın, emekçilere ve çalışanlara hayırlı olmasını diler, hepinize saygılarımı sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Seydaoğlu.

Sayın milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahıslar adına söz talepleri, diğer maddelerde arz ettiğim listenin aynı olduğu için, tekrar okumuyorum; sırasıyla davet edeceğim:

Kocaeli Milletvekili Sayın Halil Çalık?.. Yok.

Van Milletvekili Sayın Fethullah Erbaş.

Sayın Erbaş süreniz 5 dakika.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasa tasarısı sona gelmiş bulunuyor; herhalde, tahminen, bugün akşam -inşallah- bitecek ve bundan sonraki yasalar için bir hazırlık yapılacak.

Yasa tasarısının, elbette ki, yanlış tarafları var, Türkiye şartlarına uymayan tarafları var. Bir konsensüs içerisinde çıkmadığı için, işçi, bu yasa tasarısından memnun değil; işverenin büyük itirazları var, memnun değil. Memnun olan kim; bilmiyoruz.

İktidara bakıyorum, 351 milletvekili var; ama, hiç kimseye karşı, vatandaşa karşı sorumlu değil; sorumluluk yok. Kimi, hangi partiyi sorumlu tutacağımızı şaşırıyoruz.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Üç partiyi...

FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) – Efendim, eğer millete karşı sorumluluğu olsaydı, bu kadar işveren kabul etmiyor, işçi kabul etmiyor, toplumun katmanları kabul etmiyor; bir dayatmayla geliniyor... Diyorum ki: Bunlar sorumludurlar; halka karşı sorumludurlar... En azından korkarlar, en azından, bu baskılara karşı bir tek önerge kabul ederler; muhalefetin verdiği hiçbir önergeyi kabul etmediler. Demek ki, muhalefet hiçbir şey bilmiyor!..

Değerli arkadaşlar, anladığım kadarıyla, sorumluluğu olmayan bir hükümet var; sorumluluğunun olmadığını, maalesef, başımıza gelen bu felaketten sonra daha iyi anladık. Kriz masaları kuruluyor; çelişkili haberler geliyor, insanlar şaşırıyor. Deprem oluyor; depremin sebepleri tartışılıyor; üç beş müteahhit sorumlu tutuluyor, mesele bitiriliyor. Şu anda binlerce ceset, enkaz altında; kaldırılacak... Hiçbir çalışma görmüyoruz. Kızılay’a bakıyoruz; nerede bir afet olsa, Kızılayımız orada; bizde afet oluyor, Kızılay yok. Yani, anlaşılmaz bir şekilde devam edip giden bir hükümet var ortada.

Allah, bu millete yardım etsin diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN — Teşekkür ediyorum Sayın Erbaş.

İkinci ve son söz için, sırasıyla, sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum:

Sayın Salih Kapusuz?.. Yok.

Sayın Aslan Polat?.. Yok.

Sayın Veysel Candan?.. Yok.

Sayın Musa Uzunkaya?.. Yok.

Sayın Zeki Okudan?.. Yok.

Sayın Ramazan Toprak?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, böylece, madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Madde üzerinde 2 önerge vardır; sırasıyla okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 114 sıra sayılı Sosyal Güvenlik Kanun Tasarısının 59 uncu maddesi dördüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

Kadir Bozkurt Zeki Ertugay Yıldırım Ulupınar Sinop Erzurum İzmir

Veysi Şahin Mustafa Eren Nevzat Ercan Mardin Karabük Sakarya

Nihan İlgün Saffet Arıkan Bedük Tekirdağ Ankara

“Kurumun,Sağlık Hizmetleri ile Yardımcı Sağlık Hizmetleri sınıfına dahil kadrolarına açıktan ilk defa atanacakların hizmet sürelerinin işe başlamalarını takiben en az ilk üç yılında, kalkınmada öncelikli yörelerde görev ifa etmeleri zorunludur. Üç yıllık sürenin hesabında her türlü kanunî izin süreleri (yıllık izin ve yataklı tedavi kurumlarında geçen tedavi süreleri hariç) dikkate alınmaz.”

BAŞKAN – İkinci ve son önergeyi okutup işleme koyacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 59 uncu maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Aslan Polat Fethullah Erbaş Mahfuz Güler Erzurum Van Bingöl

Ali Coşkun Azmi Ateş Yakup Budak İstanbul İstanbul Adana

Musa Demirci Zeki Ünal Cevat Ayhan Sıvas Karaman Sakarya

Ali Oğuz Mehmet Ali Şahin Nevzat Yalçıntaş İstanbul İstanbul İstanbul Osman Yumakoğulları Bahri Zengin Avni Doğan İstanbul İstanbul Kahramanmaraş

Mustafa Kamalak Ali Sezal Zeki Ünal Kahramanmaraş Kahramanmaraş Karaman

Abdullah Gül Salih Kapusuz Kemal Albayrak Kayseri Kayseri Kırıkkale

Mehmet Batuk Osman Pepe Hüseyin Arı Kocaeli Kocaeli Konya

Veysel Candan Remzi Çetin Teoman Rıza Güneri Konya Konya Konya

Özkan Öksüz Lütfi Yalman Ahmet Derin Konya Konya Kütahya

Yaşar Canbay Bülent Arınç Fehim Adak Malatya Manisa Mardin

Sabahattin Yıldız Mehmet Elkatmış Eyüp Fatsa Muş Nevşehir Ordu

Şükrü Ünal Mehmet Bekâroğlu Nezir Aydın Osmaniye Rize Sakarya

Ahmet Demircan Musa Uzunkaya Ahmet Nurettin Aydın Samsun Samsun Siirt

Temel Karamollaoğlu Abdüllatif Şener Yahya Akman Sıvas Sıvas Şanlıurfa

Zülfükar İzol Ahmet Karavar Mustafa Niyazi Yanmaz Şanlıurfa Şanlıurfa Şanlıurfa

Abdullah Veli Seyda Şeref Malkoç Maliki Ejder Arvas Şırnak Trabzon Van

İlyas Arslan Mehmet Çiçek Yozgat Yozgat

“Normal kadro sayısı ve kadroların dağılımı değiştirilemez.”

BAŞKAN – Sayın Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Efendim, kanunla belirlenen kadro sayılarını, zaten değiştirmek mümkün değil; onun için katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI MEHMET ALİ İRTEMÇELİK (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Önerge sahibi söz almak istiyor.

Buyurun efendim.

Süreniz 5 dakikadır.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının eski 61 inci, yani yeni 59 uncu maddesiyle ilgili verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinize saygılarımı sunuyorum.

Hepinizin bildiği gibi, SSK, 32 milyon insana sağlık hizmeti veren, en büyük sosyal güvenlik kuruluşumuzdur. SSK’nın ciddî şekilde personel sıkıntısı vardır; bu nedenle, biz, anamuhalefet partisi olarak, bu personel sıkıntısının bir an önce giderilmesini istiyoruz ve sayın hükümete, bu konuda yardımcı olmak istiyoruz.

Doğu ve güneydoğudaki SSK hastanelerinin hemen hemen hiçbirinde doktor yoktur. SSK’nın toplam 525 sağlık kuruluşu vardır; bunların 120’si tam teşekküllü hastanedir. 120 tam teşekküllü hastanenin norm kadroları tespit edilmelidir. Anladığım kadarıyla, bürokrat arkadaşlardan aldığım bilgiye göre, bu norm kadrolar tespit edilmiş; bunlar, Sağlık Bakanlığının normlarıdır. Poliklinik sayıları, yatak sayıları, ameliyat ve doğum sayıları, hastanenin fiziki durumu göz önünde bulundurularak, bu norm kadrolar ihdas edilmeye çalışılmaktadır. Esasında, 18 800 kadro, bütçeye çok büyük bir yük getirmektedir; ama, maddenin güzel bir tarafı, genel idare ve yardımcı hizmetler sınıfındaki kadroların yüzde 50’sinin, diğer kamu kurum ve kuruluşlarından naklen getirilmesidir; bizim için sevindiricidir, ek bir yük getirmemektedir.

Yine, SSK’nın, diğer sağlık kuruluşlarıyla, Sağlık Bakanlığıyla karşılaştırıldığında, olması gereken kadro sayısı 63 000’dir. Mevcut sözleşmeli ve işçi dahil, SSK’da bulunan kadro sayısı 41 776’dır. SSK’nın, şu anda, yaklaşık olarak 21 000 kadroya ihtiyacı vardır; bu 21 000 kadrodan 18 800’üne izin verilmektedir, bunların da -dediğim gibi- yardımcı hizmetler ve genel idarî hizmetleri toplamı 7 600 kişiyi oluşturmaktadır; bunların yüzde 50’si, yani 3 800 kişisi, dışarıdan, kamu kurum ve kuruluşlarından naklen getirilecektir.

Değerli arkadaşlar, SSK’nın, mutlaka, ciddî bir şekilde norm ve standart tespitine ihtiyacı vardır. Bakınız, 1989 yılında SSK’da 220 000 doğum yaptırılmıştır. 220 000 doğumu gerçekleştiren ebe sayısı sadece 1 400’dür; bu, dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen bir şeydir.

Yine 1989 yılında, SSK’da, toplam 7 000 civarında doktorumuz var; poliklinik sayısı 48 milyondur, 48 milyon poliklinik yapılmıştır.

Bu nedenle, bu madde üzerinde ve bu önerge üzerinde, bizim, anamuhalefet partisi olarak söylemek istediğimiz şey şudur: Bu kadroların, bir an önce, ehil insanlarca doldurularak, Anadolu’nun birçok yerinde hastalarımıza hizmet için sağlık elemanı ve doktorların bir an önce atanması gerektiğine inanıyorum.

Bugün Bingöl Hastanesinde 14 uzman doktorun bulunması gerekli, normal standart kadrosu 14 olmasına rağmen, maalesef, 2 pratisyen hekimle görev yapılmaktadır; bu da, bölgede, çok büyük sıkıntıya neden olmaktadır. Bütün SSK’lı hastalar, civardaki üniversite hastanelerine, refakatçi eşliğinde sevk edilmektedir. Refakatçi eşliğinde sevk edilince, devlet, bir de refakatçi ücreti ödemekte, yol ücreti ödemekte, ayrıca büyük bir iş kaybına da neden olunmaktadır.

Bu nedenle, bir an önce, bu kadrolara, tarafsız, siyasîlerin baskısından uzak bir şekilde atamaların yapılıp, insanlarımıza, sigortalılarımıza ve işçilerimize hizmet verilmesi gerektiğine inanıyorum.

Saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ederim efendim.

BAŞKAN – Bingöl Milletvekili Sayın Mahfuz Güler’e teşekkür ediyorum; önergenin gerekçesini açıklamış oldu.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 114 sıra sayılı Sosyal Güvenlik Kanun Tasarısının 59 uncu maddesi dördüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

Kadir Bozkurt (Sinop) ve arkadaşları

“Kurumun, Sağlık Hizmetleri ile Yardımcı Sağlık Hizmetleri sınıfına dahil kadrolarına açıktan ilk defa atanacakların hizmet sürelerinin işe başlamalarını takiben en az ilk üç yılında, kalkınmada öncelikli yörelerde görev ifa etmeleri zorunludur. Üç yıllık sürenin hesabında her türlü kanunî izin süreleri (yıllık izin ve yataklı tedavi kurumlarında geçen tedavi süreleri hariç) dikkate alınmaz.”

BAŞKAN – Sayın Komisyon katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI MEHMET ALİ İRTEMÇELİK (İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın önerge sahibi, gerekçesini mi okuyalım, açıklamada mı bulunursunuz?

KADİR BOZKURT (Sinop) – Gerekçesini okuyalım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Önerge içinde mündemiçtir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz 59 uncu maddeyi, Komisyondan geldiği şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi, 60 ıncı maddeyi okutuyorum :

MADDE 60. – Bu Kanunun 3, 4, 15, 25 ve 36 ncı maddelerinde öngörülen protez, ortez, araç ve gereçlerden hangilerinin katılım payından muaf tutulacağına ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığınca müştereken tespit edilerek 1/1/2000 tarihine kadar Resmi Gazetede yayınlanır.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz, Fazilet Partisi Grubu adına Tokat Milletvekili Sayın Bekir Sobacı’ya ait.

Buyurun Sayın Sobacı.

Süreniz 10 dakika.

FP GRUBU ADINA BEKİR SOBACI (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi, şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlarken, ülkemizi millî yasa boğan ve çok büyük bir millî felaket olan yaşadığımız depremde hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve yaralılarımıza da şifa diliyorum.

Değerli arkadaşlar, bu konjonktürde, içinde yaşadığımız bu afet konjontüründe böyle bir yasayı görüşmek, bu hükümet için bir talihsizliktir; inşallah, idrakinde olur diyorum.

Bu madde, Sosyal Sigortalar Kanununda, Emekli Sandığı Kanununda ve Bağ-Kur Kanununda, emekli aylığı, yaşlılık aylığı ve iş göremezlik gibi, malullük gibi durumlarda, yakınlık derecelerine göre, sağlık kurulu raporlarında belirtilen protez, araç, gereçlerden hangilerinin muaf tutulacağını düzenleyen bir maddedir.

Bugün, ülkemiz, başta, kanayan bir yaramız olmak üzere, trafik kazaları, meslek hastalıkları ve iş kazaları yönünden, maalesef, dünya ülkeleri arasında ön sıralardadır. İşte bu madde de, sosyal devletin önemini bir kez daha gözler önüne sermektedir. Anayasamızda devletin özelliği olarak belirtilen sosyal devletle çok ilintili bir maddeyi görüşüyoruz.

Değerli arkadaşlar, birey ve toplum, sosyal devleti, mutlu olduğu, her işin düzgün gittiği, sıkıntıların, üzüntülerin olmadığı dönemde zaten aramaz. Birey ve toplum, sosyal devleti, afetlerin, sıkıntıların ve musibetlerin olduğu anda arar. Birey, sıkıntıya düştüğünde sosyal devleti arar. İşte, sosyal devlet, bu deprem afetinde iflas etmiştir; siz, isterseniz, Anayasanın her maddesinde zikredin, hiçbir önemi yok. Bu gerçeği burada biz tartışmalıyız.

Hükümetin ikinci büyük partisinin sözcüsü kalkıp burada “devlet üzerine söz etmeyin” dedi. Devleti, Hindu ineği haline getirmeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Aslolan millettir ve bu afette -gözümüzle gördük, perşembe günü gecesi gittik- üçüncü günün gecesinde, İzmit ile Gölcük arasında trafiği düzenleyecek bir trafik polisi yoktu. Gençler, ellerine el fenerlerini, sopaları almışlar, trafiği düzenliyorlardı. İşte, devletin milletten sonra geldiğini, en güzel, orada gözlerimle gördüm; keşke hükümet de orada görebilseydi.

Hükümetin burada atıl kalmasının, geç uyanmasının sebebi budur; olayı geç algıladı, yığınakta hata yaptı. Cumhurbaşkanından Başbakana kadar iletişim yokluğundan bahsedildi; ama, bir Bayındırlık Bakanı, bir Sağlık Bakanı, bir Hükümet Başkanı, orada enkaz altında yakınlarını kaybetmiş ve bizatihi kendisi ölmüş sağlık elemanlarının, iş makinesi operatörlerinin öldüğünü bildiği için, diğer illerden uçak ve helikopterlerle o bölgeye makine naklinden önce, o bölge makinelerini kullanacak, o illerin iş makinelerini kullanacak, ekipmanlarını kullanacak elemanları götürmeyi akıl edemediler. Bir özel televizyon kanalı kadar olup, sabah gün ışıdığında, 05.00’te, 06.00’da bir helikopter uçurup, bir saatlik bir kamera çekimiyle siz bu afeti görebilirdiniz. Bu afet, hükümetin istifa etmesini gerektiren bir skandala dönüşmüştür arkadaşlar.

Burada, gelişmiş Batı ülkelerinin, NGO kuruluşlarının Kuzey Irak’ta ve diğer bölgelerde, Amerika adına, Avrupa ülkeleri adına neler yaptığını gördük. Her ülke geldi, alkışlarla ve çiçeklerle, içimiz ezilerek, o ekipleri bizim milletimizin evlatları uğurladı. Kızılhaç, en büyük tanıtımı yaptı; bir asırlık geçmişe sahip Kızılay iflas etmiştir. Türk Hava Kurumunun iflas ettiğini gördük; bir tane uçak kaldırıp TÜPRAŞ’ın üzerinde uçuramamıştır.

Geçen gün gazetenin birinde, bir yazarımız çok haklı olarak diyor ki: “Ey millet, gidin, Türk Hava Kurumu, Kızılay ve diğer kuruluşların yönetim kurullarını ele geçirin, bu dinozorların elinden kurtarın.”

Siz burada bir yasa çıkardınız; Örgütlü Suç Yasası. O insanlar kalkıp, Kızılayın, Türk Hava Kurumunun yönetim kurulunu ele geçirelim; iyi bir aktif yönetim, iflas etmemiş bir yönetim, ihtiyaç duyduğu zaman halkın yanında olacak bir yönetim oluşturalım dedikleri zaman, sizin çıkardığınız, menfaat temini için çete kurmak kanununa yakalanacaklardır. Siz o kanunu, dukalıkları ve derebeylikleri korumak için çıkardınız; o 5’li çeteleri, o kuruluşları, diğer sivil kuruluşları ele geçirenleri, o imkânları, o rantı, yüz trilyonlarca liralık rantı kullananları korumak için, statükoyu muhafaza için çıkardınız. İşte, o yasa, sizin için de bir talihsizliktir.

Şimdi, burada, asıl mesele şudur: Ülkemiz üç senedir çok talihsiz bir süreç yaşıyor; devletle milletin kırıldığı, sosyal kırılmanın, toplumsal kırılmanın en acımasız sonuçlarını yaşıyor. Siz, batıda, belki devlet kadar önemli olan, toplumla sosyal devletin en ana unsurları olan vakıfları ve üçüncü sektör dediğimiz sosyal kuruluşları geliştirip koruyacağınıza, çıkardığınız yasalarla, IHH gibi uluslararası kuruluşların Bosna-Hersek’te, Çeçenistan’da, her yerde devletten önce oraya ulaşan kuruluşların topladığı yardımlara İstanbul’da elkoyduruyorsunuz. Kim bu şerefsiz kararı verdiyor o valiye; bu emri veren kimdir? Bunlar, bu ülkenin ne kadar yanlış bir süreci yaşadığını; ama, kimler tarafından da yaşatıldığını çok iyi görmüştür.

Evet, derin devlet... Devlet çokmuş memleketimizde. Derin devletin memur devleti olarak bu süreci yaşatanları, bu millet affetmeyecektir ve maalesef, ülkemizde, bu tahribatlar sonucunda, siz, eğer bu mantıkla giderseniz, valilerinize bu emirleri verirseniz, yarın, bu millet size yardım yapmayacaktır; çünkü, geçmişteki uygulamalarınız, yaptığınız ihalelerdeki yolsuzluklarınız... 200 bin-300 bin konut açığı çıkan bu afette holdingler, o sizin hempalarınız, ağzı sulananlar şimdi kenara çekildi bekliyor, çok büyük bir rant doğdu ve siz, burada, kalkıp bu afet sebebiyle devlete sitem etmeyin, devleti eleştirmeyin derken, şimdi yangından mal kaçırırcasına, en acımasız istismarı yapıyorsunuz, acımasız bir vergi salacaksınız; ne hakkınız var?

Çokuluslu kuruluşlara gidin, uluslararası kuruluşlara gidin, Dünya Bankasına gidin, Birleşmiş Milletlere gidin, namuslu olarak vereceğiniz fonları, yardımı bu afette kullanacağız deyin, bu millete vergi salmanıza gerek kalmaz; ama, eğer, dünyada, uluslararası kuruluşlarda, sizin hakkınızda genel kanaat, verilen paraların, fonların, yapılan yardımların, açılan kredilerin istismar edildiği noktasındaysa, onların sizin hakkınızdaki kanaati yolsuzluk üzerineyse, bu parayı da vermezler. Ne hakkınız var şimdi bu vergiyi salmaya?..Siz, vergi salacağınıza, önce yüzde 40-50 reel faiz verdiğiniz şu 10 katrilyonluk faiz diliminden -gelin hep beraber burada çıkaralım- üçte 1’ini kessin devlet. Ne arıyorsunuz milletin cebinde?! (DSP sıralarından gürültüler)

A. TURAN BİLGE (Konya) – Bağırma!.. Bağırma!..

BEKİR SOBACI (Devamla) – Boyacının, tamircinin elindeki cep telefonuna vergi koyacaksınız da, siz, o telefonu satmayacağını mı zannediyorsunuz?! 50 milyon liraya cep telefonu satılıyor; siz, cep telefonuna 50 milyon lira vergi getiriyorsunuz.

A. TURAN BİLGE (Konya) – Sakin konuş!.. Sakin konuş!..

BEKİR SOBACI (Devamla) – Acıttıysa dinleyin, dinleyin!..

A. TURAN BİLGİ (Konya) – Bağırmadan konuş!

BEKİR SOBACI (Devamla) – Bu dünya ülkeleri, size, bu yardımı verir, verir; ama, iyi izah edin, iyi izah edin arkadaşlar... (DSP sıralarından gürültüler) Size, bu krediyi, Batı ülkeleri de, bütün dünya da açar, Japonya’sından Amerika’sına kadar; ama, sizin sicilinizde, geçmişten beri yaptığınız ihalelerdeki şayia ve yolsuzluklar, o insanların da, ülkemize bu yardım elini uzatmasına engel olmaktadır.

AHMET KABİL (Rize) – Mercümek’e gel Mercümek’e...

BEKİR SOBACI (Devamla) – Şimdi, mercimeği nohutu anlatırım ben sana Sayın Kabil, anlatırım; ama, acıttıysa iyi dinle, iyi dinle!.. (DSP ve ANAP sıralarından gürültüler)

HADİ DİLEKÇİ (Kastamonu) – Düzgün konuş!

M. ZEKİ SEZER (Ankara) – Kes artık!

BEKİR SOBACI (Devamla) – Şimdi, bu vergiyi salmaya hakkınız yok; siz, bu vergiyi, faiz gelirlerine aktaracaksınız. Ondan sonra da, gideceksiniz IMF’ye -Allah korusun- Kuzey Irak’ta taviz karşılığı, Kıbrıs’ta taviz karşılığı size verilen o milyarlarca doları, yine, burada, peşkeş çekeceksiniz. Onun için, önce bir tövbe istiğfar edin, önce niyetinizi bir tashih edin, ondan sonra, geçin bu milletin karşısına; bu millet, size, değil ceketini, canını verir bu devlet için, bu millet için ve vermiştir; ispat etmiştir. Ama, gelin görün ki, siz...

Bu afet, burada tartışılacak elbette; askerî, lojistik, devletin kurumlarının iflası açısından tartışılacak. Kim ki, burada “bu tartışılmasın” diyorsa, bilsin ki, bu kokuşmuş yapının devamından rant elde etmektedir; burada, bu milletin huzurunda açıkça ilan ediyorum. Kim ki, bunu tartışmayı engellemek istiyorsa, yaraları deşilmek istemiyorsa, buna engel olmaya kimsenin hakkı yok.

Deprem, tabiî bir afet; aslında, doğanın kusması. Kirliliği kusmuştur, pislikleri kusmuştur doğa. Elbette, siz, toprağı cansız, denizi cansız kabul ederseniz, bir gün isyan edecektir.

Şimdi, otuzbeş yıllık siyasî hayatında, Türkiye sanayiini, İzmit-Bursa-İstanbul üçgenine sıkıştıran ve bugün, kalkıp devletin en üst kademesinde ahkâm kesenler, nasıl bir yanlışla karşı karşıya olduklarını inşallah görmüşlerdir. Anadolu’yu bitap düşürenler, yatırımsız bırakanlar, o dar üçgende, işte, bugün, 50 000 insanın ölümüne aşırı yoğun yapılaşma ve nüfus kesafetiyle sebep olunmuştur; gelin, bu yanlışlardan vazgeçelim.

İşte, Anadolu kalkınsın diye mücadele veren siyasî misyonları mahkûm etmeye çalışanlar, irticayı sermayeye kadar indirenlerin “yeşil sermaye” diye, “irtica sermayesi” diye söyleyenlerin yüzüne, o şirketler, Türk Havayollarından önce “uçaklarıyla yardımları...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEKİR SOBACI (Devamla) – ...bedava getireceğiz” diye ilan ettiler, siz neredeydiniz, devlet neredeydi? İşte bunları tartışacağız. Burada ülkenin menfaatı var, bu ülkenin menfaatı var ve bu yasa tasarısı 2000 yılına kadar şu protezlerin ödeme muaflığını geciktirmiş, orada işçiler, sakat kalan insanlar var...

BAŞKAN – Sayın Sobacı...

BEKİR SOBACI (Devamla) – Bu konuda, Sayın Bakanımız, hemen bir açıklama yapsın, bir genelgeyle bu muaflığı bugün açıklasın ki, şu anda hastanede protez bekleyen insanlarımız, bu kanunun, bürokrasinin kurbanı olmasın diyoruz.

Hepinize saygılar sunarım.

A. TURAN BİLGE (Konya) – Bağırma, bağırma.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sobacı.

Gruplar adına ikinci konuşma, Doğru Yol Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Hayri Kozakçıoğlu’nun.

Buyurun Sayın Kozakçıoğlu.

Süreniz 10 dakika.

DYP GRUBU ADINA HAYRİ KOZAKÇIOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarının 60 ıncı maddesiyle ilgili olarak, Doğru Yol Partisi Grubu adına partimizin görüşlerini size sunmak için söz almış bulunuyorum. Hepinize sevgi ve saygılar sunarım.

Yasanın bu maddesinde, sigortalının kullanmak zorunda kalacağı protez, ortez ve araç gereçlerin nasıl alınacağı, bunlardan alınacak olan bedellerden tespit edilecek yüzdelerin nasıl ödeneceğinin daha ileriki bir tarihte belirli bakanlıklarla müştereken düzenleneceği hükme bağlanmaktadır.

Gündemde bulunan ve bugün konuştuğumuz bu konunun ülkemizin içinde bulunduğu deprem afetiyle birlikte değerlendirilmesinin daha yararlı olacağı kanaatindeyim. Bilindiği gibi, çeşitli iş kazalarında veyahut normal olarak bedenin aşınması sonucu, bu tür araç ve gereçler, çalışanlar tarafından kullanılmakta ve bunların bedellerinin belli bir miktarı da kendilerinden tahsil edilmektedir. Üç bakanlık tarafından tespit edilerek çıkarılacak olan kararnameyle, sigortalının veya bakmakla mükellef olduğu eş ve çocuklarının, gerek ayakta tedavi sırasında gerekse yatarak tedavi sırasında kullanmak zorunda olduğu bu araç ve gereçlerin bedellerinin ne kadarının tahsil edileceği de ileride belirtilecektir.

Şimdi, tasarının bu maddesini, deprem felaketine uğrayan bölgedeki sigortalılarla birlikte düşünmemiz gerekmektedir. Ülkemizde, çalışan işçinin ortalama üçte 1’i, şu anda deprem felaketine maruz kalmış bölgede bulunmaktadır; yani, bunların büyük bölümü, yaşamlarını sürdürmek için bu yasa hükümlerinden faydalanmak suretiyle araç, gereç, protez ve diğer cihazları kullanmak zorunda kalacaklardır. Peki, evi yıkılmış, perişan olmuş, cebindeki parasını dahi kaybetmiş bu insanlarımız, bunu nasıl karşılayacaklardır, bu bedeli nasıl ödeyeceklerdir? Bu, onlar için ne gibi külfet getirecektir? Bunu, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak düşünmek zorundayız.

Şimdi, bu maddeyle ilgili olarak bir önerge verilmiş; bu önergede “yukarıdaki fıkra kapsamına girenlerden 17.8.1999 tarihinde meydana gelen deprem sonucunda yaralanan veya sakat kalanlara verilecek ortez, protez, araç ve gereç bedelleri için katılım payı alınmaz” deniliyor. Evet, Kocaeli ve çevresinde meydana gelen deprem için bu düşünülmüş; ama, biz biliyoruz ki, ülkemiz deprem kuşağı üzerindedir; biliyoruz ki, ülkemizde pek çok fay hattı var; bir de şunu biliyoruz ki, doğal afetler, sadece depremden ibaret değildir, su baskını var, yangın var, diğer doğal afetler var. Bu nedenle, bu muafiyeti bir tek bu depreme bağlamamız doğru değildir. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, bu afetle birlikte, hiç temenni etmemekle beraber, bundan sonra meydana gelecek afetleri de düşünmemiz, her afet için ayrı bir yasa hazırlanamayacağına göre, o afetler için de muafiyeti sağlamamız gerekir.

Bu nedenle, benim önerim, Bakanlar Kurulu kararıyla afet bölgesi ilan edilen yerlerde afet olayı geçinceye kadar çalışanlardan, işçilerden bu katılım payının alınmaması yolunda bir hükmün bu maddeye ilave edilmesidir. Bunu ilave ettiğimiz takdirde, bugünü değil, yarını düşünmüş oluruz; bunu ilave ettiğimiz takdirde, daha uzak olayları değerlendirebilen bir parlamento niteliğini ve sıfatını kazanmış oluruz ve bu maddeyi de bir tarafı noksan çıkarmamış oluruz. Bu nedenle, maddenin bu şekilde düzeltilerek, Genel Kurul tarafından kabul edilmesinin daha uygun olacağını, özellikle, belirtmek istiyorum.

Türkiye’de çalışan işçimizin üçte 1’inin ve pek çok sanayi kuruluşunun -doğru veya yanlış- kurulduğu bu bölgedeki afet meselesine gelince, bunu, çok serinkanlı düşünmemiz lazım. Bunu, siyasî partiler olarak, birbirimizi itham edeceğimiz, tenkit edeceğimiz bir olay olarak yorumlamamamız lazım. Bu, bir doğal afettir; tabiî ki, olağanüstü pozisyonlar yaratacaktır; tabiî ki, olağanüstü güçlükler yaratacaktır; doğal afetlerin temelinde bu vardır. Ancak, şunu kabul etmemiz lazım: Biz, ülke olarak, doğal afetlere hazırlıklı değiliz, doğal afetler karşısında zaman kaybediyoruz; doğal afetler karşısında koordinasyonu kaybediyoruz; bunun sonucunda da pek çok can kaybediyoruz. İzmit olayında, İstanbul olayında, Marmara Bölgesi olayında bunu yaşadık. Bu nedenle, Parlamento olarak ve topyekûn devlet olarak, bu olayı, baştan düşünmemiz lazım. Dünyada, bunun örnekleri çok, dünyada yapılmış olan çalışmalar çok ve Türkiye’de, ülkemizde de bu konuda yapılmış çalışmalar çok; yani, bizim ülkemizde, bunu, bilen uzmanlarımız var, bilen yöneticilerimiz var, bilen insanlarımız var. Bu önlemleri mutlaka almamız gerekir. Şimdi, ülke yönetiminde bir merkez yönetimimiz var, bir taşra yönetimimiz var. Merkez yönetimimiz ve taşra yönetimimiz bu afetlere göre planlanmalıdır, bu afetlere göre düzenleme yapılmalıdır. En son olayda ne gördük: En son olayda, büyük bir haberleşme, iletişim noksanlığı gördük. Bütün dünyadaki afet planlarında bir husus vardır: Olağanüstü durumlarda kullanılmak üzere bir yedek haberleşme sistemi bulunur, ya ayrı bir sistemdir veya mevcut sistemin yüzde 10’u, yüzde 15’i buna ayrılmıştır; bu, afette de kullanılır, harpte de kullanılır, olağanüstü halde de kullanılır.

O halde, ilk yapacağımız şey, yüzde 10’luk, yüzde 15’lik ilave kapasitenin bu tür olağanüstü işler için ayrılmasını ve bir iletişim yedeklemesinin bulunmasını sağlamaktır.

İkincisi, her türlü altyapı hizmetlerindeki noksanlığı süratle giderecek belli bir stoğumuzun, belli bir hazırlığımızın bulunması lazımdır. Panel köprüler mi, yollar mı, yoksa elektrik enerjisindeki noksanlık mı...

Şimdi, herkes şikâyet ediyor: “Haberleşme yoktu, telefonlar çalışmadı, enerji yoktu...” Arkasından diyoruz ki: “Devlet nerede idi?” Devlet, bir hükmi şahsiyettir; devlet, hepimiziz; mahalle muhtarından, köy muhtarından itibaren, en üst kademeye kadar herkes devlet. Bu olaylarda devleti yıpratmayalım, devleti yıpratmaya kimsenin hakkı yok. Eğer, bazı görevliler görevini yapmamışsa, bunun kabahati devletin değil. Devlet hepimizindir; devlet, her zaman için, hepimize gerekecek olan bir kurumdur. Bu nedenle, devleti acze düşürmememiz lazım. Ama, enerjiyi veremezsek, haberleşmeyi sağlayamazsak, ulaşımı sağlayamazsak, yollardaki trafik güvenliğini sağlayamazsak; işte, sade vatandaş, o zaman, kalkar “devlet nerede” demeye başlar. Bu “devlet nerede” sorusu, ülkede, çoğalırsa “devlet nerede” endişesi gitgide artarsa, o zaman, bu enkazın altında hepimiz kalırız. O bakımdan, bu soruyu sorduracak ortamı, elbirliğiyle, yaratmamamız lazım. Merkezî yönetimin, mutlaka, bu hizmetleri ayarlayacak bir düzenleme sistemi kurması lazım.

Bir de, afetin olduğu gecenin sabahının 6’sında, yani güneş ışıdığı zaman, o bölgenin hava fotoğrafını alabilmeliydik. O bölgenin hava fotoğrafını alıp, bugün, görevini yapmadığını ileri sürdüğümüz yerel yöneticilerin önüne o hava fotoğraflarını koyabilmeliydik. Yalova Valisi, hava fotoğrafına baktığı zaman, sabahın saat 6.30’unda, bölgenin neresinde, kaç bina yıkıldığını, ekiplerini nereye sevk edebileceğini görmeliydi. Şimdi, valilere, belediye başkanlarına kızıyoruz; ama, onları bu bilgiyle donatmadık, onların önüne bu aracı gereci vermedik; vermeyince de, valisi, kaymakamı, belediye başkanı, o hengâme içinde, sağlığı mı planlayacak, ulaşımı mı planlayacak, güvenliği mi planlayacak; yoksa, odasından dışarı çıkıp da altı saat bölgeyi mi dolaşacak? Bu nedenle, merkezî yönetim bunları yapmalıydı. Bunları söylerken, hiç kimse tenkit anlamında yorumlamasın; baştan da söylediğim gibi, amacımız, bundan sonra daha iyiyi ve daha güzeli bulmaktır.

Bütün dünyada, depreme karşı önlemler üç safhada planlanır; deprem öncesi, deprem sırası ve deprem sonrası yapılacak işler diye. Eğer, deprem öncesi planlarımız iyi yapılmamışsa, iyi düzenlenmemişse, deprem sırasında da, deprem sonrasında da büyük zayiat veririz. Bu nedenle, olayın esas can alıcı noktası, deprem öncesi planlamadır. Deprem öncesi planlamada ne yapılması lazım? Fay hatları belli, depreme maruz kalacak bölgeler belli; o halde, her kent, bir deprem senaryosu yazacaktır; her kent, uzmanlarıyla birlikte...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – 2 dakika eksürü veriyorum; buyurun efendim.

HAYRİ KOZAKÇIOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Deprem senaryosu, belirli şiddetlerde deprem meydana geldiği zaman, o bölgede meydana gelecek olan fizikî kayıplarla birlikte, sosyoekonomik kayıpların tespitidir. Bunlar iyi tespit edildiği takdirde... Mesela, İstanbul’da biz bunu vaktiyle yaptık. 7 şiddetinde bir deprem İstanbul’a ne yapar, ne kadar kayıp yaratır, İstanbul’un hangi bölgeleri daha kritiktir... Bunları ben şimdi burada açıklayamam; açıkladığım zaman, bölgeler arasında bazı sorunlara neden olurum, bazı rantlara neden olurum; o bakımdan, bunlar, devletin arşivinde bulunmaktadır. Bu kayıplara göre de, planlamanın yapılması lazım. Kaç kayıp var, kaç yaralı var, muhtemel olarak kaç yerde yangın çıkacaktır, bu yangınlara hangi yoldan müdahale edilecektir...

Sayın milletvekilleri, hatta, bakın, yaptığımız incelemede, Osmanlı zamanında meydana gelen bir depremde denizin 1,5 metre yükseldiğini de tespit ettik. Şimdi, düşünün, İstanbul’da deniz 1,5 metre yükseldi veya 1,5 metre çekildi. 1,5 metre çekilirse, bütün deniz ulaşımınız biter; 1,5 metre yükselirse, deniz ulaşımıyla birlikte sahildeki bütün kara ulaşımınız da biter. O zaman, bir tek sahil içindeki ulaşıma kalırsınız; orada da iki köprünüz yıkılmışsa, İstanbul’da bir yerden bir yere, ne ambulans ne de itfaiye aracı gönderebilirsiniz.

İşte, bütün bu muhtemel verilerin önceden tespiti gerekir. Bu verileri önceden tespit ettikten sonra da, buna göre acil kurtarma planlarının yapılması lazım; ancak, acil kurtarma planlarını -zaman çok daraldığı için, kusura bakmayın, sadece başlık olarak söylüyorum- bugünkü sivil savunma anlayışına göre yapamayız. Ülkede, en az sekiz on yerde bölge müdürlüğü kurulmalı. Buralarda, iyi yetiştirilmiş, böyle mükellefiyet sistemine göre değil, görev anlayışına göre yetiştirilmiş, her türlü teknik aracı haiz personel bulunmalı. Dünyanın her tarafında olduğu gibi, düğmeye bastığınız zaman, 4 ilâ 6 saat zarfında teknik araçlı bu personel olay mahalline ulaşmalıdır; bunu yapamadığımız takdirde, bu üzücü tabloyla karşılaşırız. Ancak, bu olayda bir şey daha yapmamız gerekliydi; onu da belirteyim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, lütfen tamamlayınız...

HAYRİ KOZAKÇIOĞLU (Devamla) – Tamamlıyorum.

Depremden sonra, ertesi gün sabah Gölcük’e bir vali, Karamürsel’e bir vali, Sapanca’ya bir vali, çevre illerden valiler 70-80 personeliyle, köy hizmetleri, devlet su işleri, karayolları diğer bölgelerdeki bütün makine parkı ve personeliyle birlikte oraya gelmeliydi. Böylece, daha güçlü, daraltılmış bir yönetimle buna girmemiz gerekirdi. İçişleri Bakanlığı daha önce bu uygulamayı yaptı. Bazı ilçelerde deprem olduğu zaman, 4 kaymakam gönderdi.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Valiler orada... Valiler orada... Şu anda, merkezden giden valilerimiz orada...

HAYRİ KOZAKÇIOĞLU (Devamla) – Efendim, ben, 4 veya 6 saat içerisinde diyorum Sayın Köse. Depremden 6 saat sonra, kendi personeliyle birlikte, araç gereciyle birlikte orada göreve başlayabilmeliydi diyorum. Daha önce bunun uygulaması oldu. 4 gün, 5 gün, 6 gün sonra gönderdiğiniz zaman gecikmiş oluyoruz. Ben, bunları, baştan da söylediğim gibi, tenkit anlamında söylemiyorum; bunu, bundan sonraki uygulamalarımızda dikkate alalım ve bu tür üzücü tablolarla karşılaşmayalım diye söylüyorum.

Çok teşekkür ediyorum; saygılar sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kozakçıoğlu.

Sayın milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahıslar adına konuşma talep listesi daha evvel arz ettiğim listenin aynı olduğu için, tekrar zamanınızı almamak için okumuyorum; sırasıyla davet edeceğim.

Tokat Milletvekili Sayın Reşat Doğru, şahsınız adına, buyurun efendim.

Süre 5 dakika.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce Heyetinizi ve yüce Türk Milletini saygıyla selamlıyorum. Bu vesileyle, büyük bir deprem felaketine uğrayan ve hayatını kaybeden değerli vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum; ayrıca, 30 000’in üzerindeki yaralanan vatandaşlarımıza da geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, deprem felaketi dolayısıyla ülkemizde yoğun çalışmalar olmuştur. Devletimizin tüm kurumları, depremin olduğu saatten itibaren gerekli yerlere ulaşmaya çalışmışlardır. Değerli hatipler “devlet nerededir” diye devlete çeşitli saldırılarda bulunmuşlardır. Esasında devlete saldırılarda bulunmanın bizlere vereceği çok fazla bir şey yoktur. Devletimiz, depremin hemen akabinde, saat 03. 20’de Bayındırlık ve İskân Bakanımız Bakanlıkta, Sağlık Bakanımız da yine 03.25’te Bakanlıkta bulunuyordu ve gerek Sağlık Bakanlığımız olsun gerek diğer bakanlıklarımız olsun, hepsi ekiplerini kurmuşlar ve deprem olan bölgelere süratli bir şekilde ulaşmaya çalışmışlardır. Hatta, bildiğim kadarıyla, Sağlık Bakanlığımız üç ekip halinde süratli bir şekilde deprem bölgelerine ulaşmaya çalışmış, Düzce’den sonra, Sağlık Bakanımızın da içerisinde bulunduğu grup, saat 07.00 civarında da Adapazarı bölgesinde bulunmuştur. Ondan dolayı da, devletimizi haksız yere suçlamaya hiç kimsenin çok fazla hakkı olduğu kanaatinde değilim; çünkü, yüce Türk Milletinin bir özelliği vardır. Devlet ebet müddettir. Devlet kurumları sarsılmaya başladığı zaman çok şeyleri de beraberinde kaybedeceğimizi sanıyorum.

Değerli milletvekilleri, büyük bir çalışma maratonundan sonra Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısının tümü üzerindeki görüşmeleri aşağı yukarı tamamlamaktayız. Yoğun ve uzun bir çalışmanın sonunda bu kanun çıkmaktadır. Bu kanunun, ülke nüfusumuzun aşağı yukarı üçte 2’sinden fazlasını ilgilendirdiği gerçektir. Bu nedenle de, kanun tasarısının içeriğine yönelik yoğun eleştiriler yapılmıştır. Bu eleştiriler değerlendirildiği zaman, bazı grupların sadece yaş hususunda sınırlamalara takıldığını görmekteyiz. Bu eleştirilerin içinde kanun tasarısının getirdiği çok büyük olumlu özellikler olmasına rağmen, bu olumlu taraflar hiçbir zaman gündeme getirilmeye çalışılmamıştır. Bunun büyük bir haksızlık olduğu kanaatindeyim.

Kanun, yayımı tarihinden önce emeklilik hakkını kazananların, değişiklikten önceki hükümlere göre yaşlılık aylığı bağlanmasına ilişkin haklarını korumuştur. Diğer sigortalı ve iştirakçilerin bu kanunla yaşlılık aylığı şartlarında yapılan değişikliklerden de hemen etkilenmelerini önlemek için, kademeli geçiş sürecine geçilmiştir. Kazanılmış hakların hiçbiri geri alınmamıştır.

Ayrıca, bu kanunla, yıllardan beri niçin çıkarılmadığının tartışılması gereken ve gelişmiş ülkelerin hepsinde uygulamada olan işsizlik sigortası da uygulamaya konulacaktır. Bu olumlu gelişmeyi, ne muhalefet ne de meydanları dolduran birtakım protestocular dile getirmemişlerdir. Hükümetimiz ise, oy kaybetme endişesine düşmeden, milletin tamamını kucaklayacak bir tavır içerisinde davranmış ve kuru gürültüye bakılmamıştır; çünkü, işsizlik sigortasının gelmiş olması, Anayasamızın 2 nci maddesindeki “sosyal hukuk devleti” kavramının yerine gelmesini, yine, 60 ıncı maddedeki “herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir” ilkesinin gerçekleştirilmesini sağlamıştır.

Bu yasanın ana hedefi, ülke nüfusunun tümünü en kısa sürede sosyal güvenlik şemsiyesi altına almaktır. Bu gayeye ulaşmak için, bir yandan, kapsam dışı gruplara sosyal güvenliğin götürülmesi; diğer yandan, halen bu hizmetlerden yararlananlara sağlık sigorta programlarının daha etkin halde sunulması gerekir.

21 inci Yüzyıla girmekte olduğumuz şu ortamda, bu kanun tasarısı, esasında, insana çok büyük bir değer veren bir kanun tasarısı şeklinde görülmüştür. 21 inci Yüzyıla girilen ortamda, insana, çevreye, uzaya ve uzay teknolojisine gereken değer verilmezse, kalkınmış ve gelişmiş ülkeler içerisinde sayılmayız. İşte, bu kanun tasarısıyla da, bir yerde, işsizlik sigortasından tutun da diğer birtakım konuların hepsinin bu şekilde değerlendirildiği kanaatindeyim. Aşağı yukarı 4,5 milyona yakın insan grubumuz, bu kanun tasarısıyla, sigortasız durumdan sigortalı hale getirilmeye çalışılmıştır. Bundan sonra da yapılacak çok şeyler olduğu kanaatindeyim.

Şimdi, bu kanun tasarısı, aşağı yukarı bir iki madde sonra yasalaşacak; ama, esasında, biz, Sosyal Güvenlik Kanun Tasarısından sonra ikinci aşamaya da süratle geçilmesinden yanayız. Ben de doktor olduğum için zaten bunu düşünüyorum. Ülkemizde, 2000’li yıllara geldiğimiz şu ortamda, aşağı yukarı geçmiş hükümetlerin hepsinin de programlarında olmasına rağmen, genel sağlık sigortasını bir türlü çıkaramamış durumdayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Doğru, sürenize 1 dakika ekliyorum; tamamlayın lütfen.

REŞAT DOĞRU (Devamla) – Sosyal Güvenlik Kanun Tasarısından sonra ikinci kademede de genel sağlık sigortasının geleceği kanaatindeyim. Genel sağlık sigortasını, yeşil kartlı vatandaşlarımızın veyahut da diğer insanlarımızın sağlığıyla ilgilenen birtakım kurumların elinden artık almamız gerekmektedir. Onların hepsi belirli bir yere geçiş şeklinde öngörülmüş; fakat, bir türlü genel sağlık sigortası gelmemiştir; ama, inanıyorum ki, ikinci kademe olarak da genel sağlık sigortası gelecektir.

Bunun beraberinde, yine, özellikle Sosyal Sigortalar Kanun Tasarısıyla ilgili olması hasebiyle söylüyorum, ülkemizde işçi sağlığı ve iş güvenliği yönünden iş hekimlerine de büyük görevler düşmektedir. Ülkemizin kurumlarında, fabrikalarımızda, 50’nin üzerinde işçi çalıştırılan çeşitli işyerlerinde de işyeri hekimliğinin süratli şekilde getirilmesi sosyal yönden gerekli olmaktadır; çünkü, insanlarımız, büyük bir oranda, sağlıksız ortamda bulunmaktadır. Ondan dolayı da, bu kanun tasarısının akabinde gelecek olan kanun tasarılarına da, bu şekilde, süratlice geçilmesinde çok büyük fayda olacağı kanaatindeyim.

Yüce Meclise saygılar sunuyorum ve bu kanun tasarısının ülkemize, milletimize hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Doğru.

Şahsı adına, Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük; buyurun efendim.

Süreniz 5 dakika.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım adına, özellikle, bu maddeyle ilgili görüşlerimi arz etmek istiyorum.

Fert veya toplumların, ekonomik, sosyal ve siyasal alanda belirledikleri amaçlarını gerçekleştirmek için, sahip oldukları fizikî, beşerî kaynakları sistematik olarak kullanmaları, kısaca, bir organizasyon olarak değerlendirilmektedir. Sosyal güvenlik de, böyle organizasyonlardan bir tanesidir. Sosyal güvenlik kuruluşları da, gerçekten, sosyal güvenlik garantisi sağlama amacını gerçekleştirmek için kurulmuştur; ancak, bu organizasyonun, sosyal güvenlik hizmetini, bundan yararlanacak olan çalışan kesime istedikleri standartta ve kalitede sunması fevkalade önem arz etmektedir. Eğer, bu sosyal kalitede ve standardı yüksek bir hizmet ileri süremiyorsa veya sunamıyorsa, o takdirde, o sosyal güvenlik kurumu veya kuruluşu veya organizasyonu, hiçbir suretle kendisine verilmiş olan görevi yapmış sayılmaz. Bu itibarla, biz, özellikle sosyal güvenlik kuruluşlarının, özellikle sağlık hizmetleri alanında kalitesi daha yüksek, gerçek anlamıyla, vatandaşın istediği, dul ve yetimin beklediği, işçinin, Bağ-Kurlunun, esnafın, sanatkârın istediği anlamda hizmet sunmasını fevkalade önemsiyoruz. Böylesine bir anlayış içerisinde son derece safiyane ve iyiniyetle talep ettiğimiz bu hizmetleri gerçekleştirmesi için, ümit ediyoruz ki, Sosyal Sigortalar Kurumuna bağlı hastanelerin kalite ve standardı artacak, araç ve gereci takviye edilecek ve böylece, gerçekten sabahın çok erken saatinde, sabah namazından itibaren o hastanelerde bekleyen yaşlı, çocuk, kadın erkek ne kadar insan varsa, herkes, o kadar bekleme süresinden sonra hiç olmazsa kalitesi yüksek bir sağlık hizmeti alabilsin. Eğer bunu gerçekleştiremezsek orada sıkıntı olur.

Değerli milletvekilleri, sosyal devlet anlayışının diğer bir özelliği de, özellikle vatandaşın sağlıklı bir toplum içerisinde yaşamasını temin etmek ve sağlıklı bir toplumla birlikte, devletin sağlıklı bir organizasyonunu da gerçekleştirebilmek fevkalade önemlidir. Şimdi bakıyoruz, proteze ihtiyaç var, araç gerece ihtiyaç var; ancak, bu araç ve gereci alacak kurum veya kuruluş zaten çok dar çerçevede hayatiyetini devam ettirmekte olan kişilerden veya gruplardan veya meslek grubundan katkı payı almaktadır. Bu katkı payını, bize göre, gerçekten kaldırmak lazım.

Ancak, bütün bunlara rağmen, eğer, yüzde 20 nispetinde katkı payı aranıyorsa, şöyle bir düşünün: Bir protez ayak alacak, bu protez ayağın maliyeti 1,5 milyar ile 2 milyar arasında. 2 milyar liraya alınacak olan bir şeyden, eğer siz, yüzde 20 katkı payı alıyorsanız, zaten, o işçi vatandaşımızın veya esnafın, Bağ-Kurlunun aldığı para ne ki, elinde adamakıllı parası yok; dolayısıyla, bu katkıyı sağlayamayacak kadar büyük bir sıkıntı içerisinde kalacaktır. 200 milyon ila 400 milyon lira parayı bulamayacak Bağ-Kurlu vardır, esnaf, sanatkâr vardır, çalışan kesim vardır, işçi vardır; dolayısıyla, biz, özellikle bunun, daha da azaltılması gerektiğini bilhassa belirtmek istiyoruz.

Deprem bölgesiyle ilgili olarak da, kimi insan ayağını kaybetmiş, kolunu kaybetmiş, gözünü kaybetmiş, kulağını kaybetmiş. Buna paralel olarak da, pek tabiî ki birkısım araç ve gerece ihtiyacı vardır, hatta, bunlardan hiç katkı payı alınmasın dedik. Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı sayın arkadaşım, sabahtan bir önerge dolaştırdı; dolayısıyla, bizim bir önergemiz vardı, o önergemizi şimdi alıyoruz; ama, itiraf edeyim ki, bizim o önergemize cevap verebilecek, amacımızı gerçekleştirecek oranda bir çözüm değil bize göre. Ancak, her şeye rağmen, Marmara Bölgesinde böyle bir depreme maruz kalmış olan, sakat kalmış olan çalışan kesimin, hiç olmazsa protez ihtiyacını ücretsiz, daha doğrusu katkı paysız karşılanması hususundaki önergeyi olumlu bulduğumuz için ona imza verdik.

Diğer önergemizi geri çekeceğiz; ama, her şeye rağmen şunu belirtmek istiyorum: Keşke, o önergede, sadece 17 Ağustos tarihi itibariyle değil, depreme maruz kalan bölgelerde ve bundan sonra depreme maruz kalacak bölgelerde de aynı sıkıntıya düşmüş olan vatandaşlarımıza, aynı katkı payı almama şeklindeki muafiyeti koyabilseydik.

Ancak, yine, ben, kendilerine sorduğumda, bana şu ifadeyi kullandılar: “Bir yönetmelik çıkarılacak; bu yönetmelikte bu muafiyetler gelecek ve böylece, kesinlikle depreme uğramış deprem bölgelerinde, tabiî afet bölgelerinde sakat kalmış olan çalışan kesimin, katkı payından muaf tutulması hususundaki bu talebiniz, bu yönetmelikle dikkate alınacaktır” dediler. O sebeple, biz, bu önergemizi devam ettirmek istemedik; geri alıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – 1 dakika ilave süre veriyorum Sayın Bedük.

Buyurun.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) – Değerli milletvekilleri, gerçekten, bu depremle ilgili olarak devamlı konuşuyoruz; ama -buna üzülmemek lazım- gerçekten sıkıntı var ve inanın, masamda, bir sürü, bana gönderilmiş olan, bir taraftan Enerji-İş’in, bir taraftan SES’in, dolayısıyla bütün sendikaların gönderdiği fakslar var. Acaba, bu Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısını niye konuşuyorsunuz; acaba, Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı, deprem bölgesindeki insanlara bir şey mi veriyor; Yalova’da, İzmit’te veya Adapazarı’ndaki vatandaşlarımıza bir katkıda mı bulunuyor; niye bunu yapıyorsunuz diyorlar. Hatta, bir de, son derece müstehzi bir ifade var; milletvekillerini tebrik ediyor, çok güzel çalışıyorsunuz diye; tenkitler var. Keşke, bunu, şimdi, bu şekilde konuşmasaydık da, gerçekten, bu bölgedeki insanlarımızın meselelerine çözüm üretecek başka kanunları görüşebilseydik diyorum, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bedük.

Böylece, görüşmekte olduğumuz 60 ıncı madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Önergelere geçmeden evvel, bir hususu bilgilerinize sunmak istiyorum.

DSP Manisa Milletvekili Sayın Hasan Gülay, biraz evvel konuşan Sayın Bekir Sobacı’nın bir ifadesini, dikkatimize bir yazıyla sundu. Ben, zabıtları getirttim; gerçekten gözümüzden kaçmış. Sayın Sobacı burada yok galiba. Kendisiyle görüşerek, burada tekrarında fayda olmayan, maksadı aşan bu ifadeler zabıttan çıkarılacaktır.

Bilgilerinize sunuyorum.

Madde üzerinde bir önerge vardır; okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 60 ıncı maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Fikret Uzunhasan Saffet Arıkan Bedük Ömer İzgi Muğla Ankara Konya

Zeki Çakan Hasan Özgöbek Tunay Dikmen Bartın Uşak Muğla

İsmail Kahraman İstanbul

“Yukarıdaki fıkra kapsamına girenlerden 17.8.1999 tarihinde meydana gelen deprem sonucunda yaralanan veya sakat kalanlara verilecek ortez, protez, araç ve gereç bedelleri için katılım payı alınmaz.”

BAŞKAN – Komisyonumuz katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, çoğunluğumuz hazır olmadığı için takdire bırakıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet katıldı.

Gerekçesini okutuyorum;

Gerekçe: Sosyal güvenlik kuruluşlarına tabi olarak çalışmakta iken 17.8.1999 tarihinde meydana gelen deprem felaketinde yaralanan veya sakat kalan sigortalılar ile emekliler ve bunların bakmakla yükümlü oldukları aile fertlerine, sosyal güvenlik kuruluşlarından aylık almakta olan dul ve yetimlere verilecek ortez, protez, araç ve gereçlerden katkı payı alınmamak suretiyle bir nebze de olsa bunların acılarının giderilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge ittifakla kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, maddeyi, bu önergeyle yapılan değişiklikle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

61 inci maddeyi okutuyorum :

MADDE 61. — 17/6/1964 tarihli ve 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 86 ncı maddesi kapsamında hastalık sigortasına tabi olanların tedavi giderleri Devlet Memuru ile diğer Personel Kanunlarına tabi Kamu Personeli olan eşlerinin kurumlarınca karşılanmaz.

BAŞKAN – Madde üzerinde, gruplar adına konuşma talebi?..

FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Sayın Başkan, Fazilet Partisi Grubu adına, Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek konuşacak.

BAŞKAN – Fazilet Partisi Grubu adına, Yozgat Milletvekili Sayın Mehmet Çiçek.

Süreniz 10 dakika.

FP GRUBU ADINA MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; yüce milletimizin, ülkemizin başı sağ olsun. Deprem bölgesinde ve bütün ülkemizde, bizleri yasa boğan deprem felaketinde kaybettiğimiz kardeşlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Peygamber Efendimiz, bu tür ölümlere muhatap olanlara hükmî şehit payesi vermiştir. Bu şehitlerimizi, Rabbimizin cennetle mükâfatlandırmasını diliyorum; yaralılara acil şifalar diliyorum. Deprem bölgesinde gece gündüz, bütün varlığıyla yaraları sarmaya, acıları dindirmeye çalışan kamu görevlileri başta olmak üzere, bütün yardımseverlere teşekkür ediyor, çalışmalarında başarılar diliyorum. Yüce Rabbimizin milletimizi acılardan ebediyen korumasını da niyaz ediyorum.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; tasarının adı Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı; bu tasarının son maddelerine gelmiş bulunuyoruz. Devletimizin hükümranlık alanı içinde bütün fertler ve insanlara hizmet eden, eşya ve vasıtanın güvenliğini temin edecek olan bir yasayı çıkarmaya çalışıyoruz. Bu tasarı, devletin sosyal güvenliğiyle ilgili olduğu için toplumun tamamını ilgilendiriyor.

Milletimiz, ülkemizin bütününde, bilhassa deprem bölgelerinde, yüksek sesle “devlet nerede” diye soruyor. Biz, her ne kadar devleti sormasınlar diye ısrarla belirtiyorsak da; millet, ısrarla, devletin nerede olduğunu soruyor.

Acaba, milletimiz, nasıl bir devlet arzu ediyor; yaşlı-genç, kadın-erkek, aç-tok, hasta-sıhhatli, sakat-sağlam, zengin-fakir; kısacası, herkesin hakkını koruyacak bir devlet... Sezar’ın hakkını Sezar’a verecek “haksızlık ettiğinde, herkes, gelsin, benden hakkını alsın” inancının ve uygulamasının son noktaya kadar yaşandığı bir devlet... “Kimin sırtına vurmuşsam, işte sırtım, gelsin, vursun” inancının ve uygulamasının bütün ülke sathında yaşandığı bir devlet... “Kenarı Dicle’de bir kurt kapsa koyunu / Gelir de, adlî ilahî sorar Ömer’den onu” anlayışı ve sorumluluğu ile yönetilen sosyal bir devlet... Çıkardığı kanunların nasıl uygulandığını etüt eden, uygulamanın nasıl sonuç verdiğini bizzat halk içine girerek gören ve ona göre uygulamalarını geliştiren bir devlet... Varlığını insana hizmet, hizmeti ise Allah’a ibadet telakki eden bir devlet... Çıkardığı yasalarla toplumun tamamına, hatta bir tek ferdine bile sıkıntı vermekten korkan ve millete zulümden kaçan bir devlet... Çalışmayı ibadet telakki eden, veren elin, alan elden her zaman üstün olduğunu kabul eden bir devlet... Özkaynaklarına yönelen, millî varlığını değerlendirmeyi dışarıdan borç almaya her zaman tercih eden bir devlet... Büyük felâketlerle karşı karşıya kaldığında, Sokullu Mehmet Paşanın dediği gibi, İnebahtı’da yanan Osmanlı donanmasını hatırlatan elçiye “Bu millet, yanan donanmasının gemilerinin direklerini altından, halatlarını ibrişimden, yelkenlerini atlastan yapar” diyerek, Türk Milletinin gücünü bir noktaya teksif ettiğinde halledemeyeceği hiçbir problemin olamayacağını gösteren bir devlet...

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; o halde sosyal devlet, yönettiği her şeyin bütün sorumluluğunu taşıyan devlettir.

Bu devlet, ırk, din, dil, mezhep, cemaat, cemiyet farkı gözetmeksizin tüm insanların ruhî, bedenî, dinî, kültürel, ahlakî ve ekonomik her türlü ihtiyaçlarını tespit edecek ve her türlü ihtiyacına cevap verecektir.

Bilindiği üzere kanunlar insanlar için çıkarılır. Evvela çıkardığınız kanunun toplumun yararına olup olmadığına insanınızı inandıracaksınız ve önemli olan, o yasayı uygulayacaksınız.

Biz Türkiye Büyük Millet Meclisinde imar kanunları çıkarıyoruz. Siz deprem bölgesinde bilimin ışığında kaç kat binanın yapılacağını biliyorsunuz; sonra “İstanbul’da, Adapazarı’nda, İzmit’te, Gölcük’te, Yalova’da, Gediz’de, Adana’da, Eskişehir’de, Erzincan’da fay hattında bulunan diğer yerleşim birimlerinde ancak üç katlı ve depreme dayanıklı binalar yapılır” diyorsunuz, bilim böyle diyor, teknik böyle diyor; ama, uygulamada bu bölgelerde görülüyor ki, üç yerine on onbeş katlı binalar yapılıyor ve binlerce insanımızı diri diri toprağa gömüyoruz.

Sosyal Güvenlik Yasası topluma düzen ve itimat getirecek onun bugününü, yarınını; çalıştığı zamanı, çalışmadığı zamanı ve emekliliğini düzenleyecek.

Sayın milletvekilleri, tekrar soruyorum, gerekli altyapılarınızı hazırladınız mı? Çıkaracağınız yasanın uygulayacağınız topluma uygun olup olmadığına baktınız mı? En nadide kumaştan en mükemmel terziye elbise diktiriyorsunuz; bu elbise, bu bedene uygun mu? Toplumumuz ana dinamiklerini kaybediyor. Şirazemiz bozulmuş, şirazesi bozulan kitabın sahifelerini bir arada tutmakta zorlanırsınız.

İnsan yetiştirildi, yıllardır insanlarımız eğitildi “ne bulursan al, nereden kazanırsan kazan, başkalarının zararına dahi olsa al” denildi, o da aldı; o da bunları yaptı. İnsanlar enkaz altında inim inim inlerken, o, yukarıda onun malını talan etmeyi mübah gördü, eşyalarını almakta beis görmedi. Yardım için dağıtılan suyu, hayır ekmeğini karaborsada satmakta beis görmedi. Elbette bunlar istisnadır diyeceksiniz. Sayılarını az bulacaksınız. Doğrudur... Elhamdülillah bütün bunlara rağmen ayaktayız. Toplumumuz acıları paylaşıyor, yek vücut olabiliyor, yemiyor, giymiyor deprem merkezine yardıma koşuyor; bunlar doğru. Halkta bu doğrular kaybolmadı; ama, bu insanlar, bu ülke maalesef kötü yönetiliyor.

Sayın milletvekilleri, siz, Sosyal Güvenlik Kanununu çıkarmak için Türkiye Büyük Millet Meclisinde tartışırken, 30 milyona yakın insan yaptığınız kanuna itiraz ediyor, sokaklara çıkıyor feryat ediyorsa bir yerlerde hata yapıyorsunuz demektir.

Devlet, hayatın zorluklarına yenik düşmemelidir. Devlet, milletini zarara ve sıkıntıya sokacak her türlü tavır ve davranıştan uzak durmalıdır. Devlet, haksızlığın ve huzursuzluğun kaynağı olmamalıdır.

Tarihe iyice bakalım; tarihin şanı ve şerefi olmuş devletlerimiz, değil yönettiği insanların haklarını, hayvanları bile koruma altına almıştır. Sosyal devlet budur. Kış günü aç kurtlar köye saldırmasın, halkın mallarına, canlarına zarar vermesin diye kurtları doyurmak için devletçe müesseseler kurulmuş ve onları doyurarak insanlara ve hayvanlara zarar önlenmiştir.

Haseki Sultan’ın yaptırdığı ve bugün hâlâ ayakta duran Vakıf Gureba Hastanesinin vakfiyesine bir göz atınız. Orada şöyle deniyor: “Bir kelle soğanın 1 altın olduğu devirlerde bile bu hastanede hastalar bedava tedavi edilecek, ilaçları bedava verilecek ve hastaların yemeğine mutlaka belirlenen miktarda et konacaktır.

Kıtlık olursa, savaş olursa, hayvan kesimi yasaklanırsa; görevlendirilen ve maaşlarını vakıftan alan avcılar Belgrad Ormanlarına gidecek, avlanacak, ama hastaların yemeğine mutlaka et konulacak.”

İşte, sosyal devlet budur. İşte, sosyal devletin ölçüsü budur.

Sayın milletvekilleri, Kanunî Sultan Süleyman diyor ki: “Bir ülkede eğitim paralıysa ve hastalar da parayla tedavi ediliyorsa o ülkede devlet yoktur.”

600 yüzyıllık Osmanlı İmparatorluğunun devamı olan Türkiye Cumhuriyetinin haline bakınız. Bu ülkede, parası olmayanlarla olanlar farklı eğitim görmüyorlar mı?

Biz, mahrumiyet içinde eğitim gören, öğretmensiz, araç gereçsiz -hatta okulsuz- bir sınıfta 60-70 öğrenciyle eğitim yapan okullar ile büyük şehirlerde, her türlü ihtiyacı giderilmiş okulları aynı kulvarda yarıştırmıyor muyuz?

Parası olanlar ile olmayanlar, hastanelerde farklı muamele görmüyorlar mı?

Zenginlerin hastaneleri ile fakirlerin hastaneleri, hatta devletin hastaneleri ile özel hastaneler arasındaki farkı yaşamıyor muyuz?

Bu ülkede bu farklılıkları görmemek mümkün mü?

Bir tarafta, en iptidaî vasıtalarla hastaneye yetişemeden ölen insanlar; öbür tarafta, hastalığını hangi dünya ülkesinde tadavi ettireceğini bilemeyen insanlar...

Bir tarafta, gecenin 03.00’ünde hasta kabul kuyruğunda bekleyenler; öbür tarafta, hastasına yurt dışından doktor getirenler...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çiçek, 2 dakika eksüre veriyorum.

Buyurun efendim.

MEHMET ÇİÇEK (Devamla) – Sayın milletvekilleri, devlet baba, bu işin neresinde?.. Devlet, gerçekten babadır, gerçekten anadır. Devlet, babanın şefkatini, ananın engin sevgi ve merhametini, din, dil, ırk, mezhep ve bölge farkı gözetmeksizin, ülkenin tamamına eşit miktarda yansıtmak mecburiyetindedir.

Dikkat ediyorum, biz, kanunlar çıkarıyoruz; bu tasarıyı da, inşallah, biraz sonra kanunlaştıracağız; emek veriyoruz, vakit harcıyoruz. Çıkaracağımız şu Sosyal Güvenlik Yasası, bütün problemlerimizi çözecek mi?

Artık, insanlarımız, hastanelerimize ürpermeden gidebilecekler mi; gecenin bilmem ne saatinde, sıra için yollara düşmeyecekler mi?

Doktorlar, günde yüzlerce hastaya bakmaktan kurtulacaklar mı?

İlaç bulamadığı için perişan olan insanların ilaç problemi halledilecek mi?

Başhekimler, hastane koridorlarına hasta yatırmaktan kurtulacaklar mı?

Hastanelerde teknik cihaz bulunamadığından özel sektöre gönderilen hastalar, bundan böyle, kendi kurumlarının hastanelerinde mi ihtiyaçlarını karşılayacaklar?

Her gün, medyaya konu olan SSK ve Emekli Sandığına tabi personelin ilaç usulsüzlüğüyle ilgili şikâyetleri bitecek mi?

58-60 yaşlarında emekli etmeyi düşündüğümüz bu kişilerden beklediğimiz fedakârlık sonuç verirse, bütün dertler bitecek mi?

Bütün bunların altyapısı hazırlanarak mı bu kanun çıkarılıyor? Hiç zannetmiyorum; kanunla birlikte her şeyin düzeleceğini zannetmek saflık olur.

Osmanlı İmparotorluğunun kuruluşunda büyük hisse sahibi, büyük ilim ve devlet adamı, gönüller sultanı Şeyh Edebali’nin halkla devlet arasındaki bağı anlatan şu veciz ifadeleriyle sözlerimi bitirmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayın.

MEHMET ÇİÇEK (Devamla) – Şeyh Edebali, Osman Gazi’ye aynen şöyle diyor:

“Ey Oğul! Beysin, yani, devletsin.

Bundan sonra öfke bize, uysallık sana; devlete yaraşır

Güceniklik bize, gönül almak sana; devlete yaraşır

Suçlamak bize, katlanmak sana; devlete yaraşır

Acizlik bize, yanılgı bize, hoşgörme sanadır.

Geçimsizlik, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize, adalet sanadır.

Kötü söz, şom ağız, haksız yorum bize, bağışlamak sana; devletedir.

Ey oğul! Bölmek bize, bütünlemek sanadır.

Üşengenlik bize, uyarmak, gayretlendirmek sanadır, şekillendirmek sanadır.

Ey oğul! Sabretmesini bil, vaktinden önce açan çiçek ölür.

Şunu da unutma:

İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın.”

Tekrar ediyorum, insanı yaşat ki, devlet yaşasın.

Altyapısı oluşturulmadan, ilgili birimleri ıslah edilmeden en hatasız ve en ideal kanunları çıkarsanız bile, dejenere olur.

BAŞKAN – Lütfen tamamlayın Sayın Çiçek.

MEHMET ÇİÇEK (Devamla) – Sayın milletvekilleri, Türkiye’nin problemi kanunların yeterli olmayışından değil, kanunların uygulanamayışındandır.

Sosyal Güvenlik Yasasının toplumumuzun ilgili problemlerini çözmesini temenni ediyor, Yüce Milletimize hayırlı olmasını niyaz ediyor, hepinizi, saygı ve hürmetle selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çiçek.

Gruplar adına ikinci konuşma, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Bitlis Milletvekili Sayın Yahya Çevik’te.

Sayın Çevik, buyurun.

Sayın Çevik, süreniz 10 dakika.

DYP GRUBU ADINA YAHYA ÇEVİK (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısının 61 inci maddesi üzerinde, şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinize saygılar sunarım.

Birden fazla hastalık sigortasına tabi olanların tedavi giderleri, Devlet Memuru ile diğer personel kanunlarına tabi kamu personeli olan eşlerinin kurumlarınca karşılanamaz.

Üzülerek ifade etmeliyim ki, iktidar, deprem felaketinde, yetersiz ve vatandaşın gerisinde kalmıştır. Deprem felaketinde ilk 24 saat çok önemlidir. Ancak, depremin birinci ve ikinci günü, hükümet, kurtarma adına hiçbir şey yapmamıştır. Yurtdışından ve Uzakdoğu’dan 24 saatte Türkiye’ye geldiler, biz ise, Ankara’dan Adapazarı’na iki günde gidemedik. Nitekim, depremin şokunu atlatan vatandaşlarımız, devletten beklenen yardım gelmeyince, enkazlara koşmuşlar, elleriyle, tırnaklarıyla kurtarma çalışmalarına katılmışlardır. Depremden hemen sonra, yurdumuzun her köşesinde, vatandaşlarımız, kendi imkânlarıyla, bölgeye, başta gıda maddeleri olmak üzere, çeşitli yardım malzemelerini getirmiş; ancak, organizasyon bozukluğu nedeniyle, bu hizmetler yeterince amacına ulaşmamıştır. Yapılan yardımlar merkezlerde yoğunlaşmış, kenar mahallelerde sıkıntılar halen devam etmektedir. Bölgede, vatandaşlarımız sokaklarda yatıp kalkmaktadır. Çadır kurmak ise üç gün sonra aklımıza geliyor. Kızılay tarafından gönderilen çadırlar ise altı gün sonra kurulabiliyor. Bölgede doktor ihtiyacı açıkça ortadayken, Sağlık Bakanının “doktora ihtiyacımız yok” diye açıklama yapmasını ise anlamak mümkün değildir.

Deprem bölgesinde ilgisizlik ve koordinasyon eksikliği halen devam ettiğinden, depremi fırsat bilen bazı vicdansızlar, fahiş fiyatlarla gıda ve içecek maddeleri satmaya, dükkânları ve mağazaları yağmalamaya başlamıştır. Bu tür eylemlere fırsat verilmemeli ve yapanlar da en ağır şekilde cezalandırılmalıdır.

Deprem felaketi, binlerce can kaybının yanında, Türk ekonomisini de perişan etmiştir. En büyük rafinerimiz yanmış. Ekonominin can damarlarının bulunduğu deprem bölgesinde, pek çok işyeri kapanacak, pek çoğunun yeniden işlerlik kazanması çok uzun süre alacaktır. İşsizler ordusuna, ne yazık ki, yeniden, binlerce kişi katılacaktır. Deprem bölgesini kapsayan il ve ilçelerde faaliyet gösteren esnaf ve sanatkârlarımızın borçlarının silinmesi ve kendilerine faizsiz yeni kredi verilmesi zorunludur.

Deprem sonrası örgütlenme çok önemlidir. İhtiyaçlar, aciliyet sırasına göre, bölge bölge tespit edilmeli; bundan sonra, tüm yardım faaliyetleri belli bir merkezde toplanmalı, organize edilmeli, yapılacak yardımlar yönlendirilmeli ve bunların amacına uygun bir şekilde ihtiyaç sahiplerine ulaştırılıp ulaştırılamadığı denetlenmelidir.

İnsan kayıplarının daha da artmaması için, başlayacak olan salgın hastalıklar ve yangınlar ile çevre kirlenmesi süratle önlenmeli; halkımıza, sağlık başta olmak üzere, tüm hizmetler ivedilikle ulaştırılmalıdır.

Depremde ailesini ve yakınlarını kaybeden ve psikolojik çöküntü içerisine giren çocukların bakım ve tedavisine özel önem verilmelidir.

Deprem nedeniyle binlerce konut yok olmuş, binlercesi ise oturulmaz hale gelmiştir. Önümüz kıştır. Evlerini yitirmiş binlerce aile var. Bu ailelerin nerelere ve ne şekilde yerleştirileceği hemen programlanmalıdır.

Sivil savunma müdürlükleri, mutlaka ve süratle yeniden yapılandırılmalı, teçhizat, araç ve gereç bakımından eksiksiz ve hazır hale getirilmelidir.

Başta valilikler olmak üzere, tüm kurum ve kuruluşların, deprem olaylarında koordineli şekilde hizmet vermeleri sağlanmalıdır.

Belediyeler ile inşaat ve müteahhitlik hizmetlerinde gerekli hassasiyet gösterilmeli, kurallara uymayanlar hakkında caydırıcı cezalar mutlaka uygulanmalıdır. Ayrıca, Anayasanın 91 inci maddesi gereğince, Sayın Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulunu derhal toplantıya çağırmalı ve bu bölgelerde olağanüstü hal ilan edilmelidir.

Bu depremde hayatını kaybedenlere Cenabı Hak’tan rahmet diler, kalanlara sağlık, sıhhat diler, hepinize saygılar sunarım efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çevik.

Madde üzerinde, gruplar adına başka konuşma talebi yok.

Şahıslar adına, liste aynı olduğundan, zamanınızı almamak için okumuyorum.

İlk söz talebi, Kırıkkale Milletvekili Sayın Nihat Gökbulut’un; buyurun efendim.

Süreniz 5 dakikadır.

NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; görüşmekte olduğumuz 114 sıra sayılı Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısının 61 inci maddesi üzerinde kişisel görüşlerimi ifade etmek üzere huzurlarınızdayım; bu vesileyle, tümünüzü saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Bu madde, yasaya uygun, mutabık ve mütemmim bir maddedir. Zaten, muhalefetin de değerli katkılarıyla Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı belli bir olgunluğa erişmiştir; bu vesileyle, hayırlı olsun der, saygılarımı sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gökbulut.

İkinci söz, Van Milletvekili Sayın Fethullah Erbaş’ın.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Vazgeçtim efendim.

BAŞKAN – Kayseri Milletvekili Sayın Salih Kapusuz?.. Yok.

Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat?.. Yok.

Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan?.. Yok.

Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya?.. Yok.

Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Mehmet Zeki Okudan?.. Yok.

Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Dört adet önerge vardır; geliş sırasına göre okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 114 sıra sayılı Sosyal Güvenlik Kanun Tasarısının 61 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

Kadir Bozkurt Zeki Ertugay Yıldırım Ulupınar Sinop Erzurum İzmir

Saffet Arıkan Bedük Veysi Şahin Mustafa Eren Ankara Mardin Karabük

Nevzat Ercan Nihan İlgün Sakarya Tekirdağ

“17.6.1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 86 ncı maddesi kapsamında hastalık sigortasına tabi olanların tedavi giderleri, devlet memuru ile diğer personel kanunlarına tabi kamu personeli olan eşlerinin yüzde 55’i kurumlarınca karşılanır.”

BAŞKAN – İkinci önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 114 sıra sayılı Sosyal Güvenlik Kanun Tasarısının 61 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

Kadir Bozkurt Zeki Ertugay Yıldırım Ulupınar Sinop Erzurum İzmir

Mustafa Eren Saffet Arıkan Bedük Nevzat Ercan Karabük Ankara Sakarya

Veysi Şahin Nihan İlgün Mardin Tekirdağ

“17.6.1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 86 ncı maddesi kapsamında hastalık sigortasına tabi olanların tedavi giderleri, devlet memuru ile diğer personel kanunlarına tabi kamu personeli olan eşlerinin yüzde 60’ı kurumlarınca karşılanır.”

BAŞKAN – Üçüncü önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 61 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Fethullah Erbaş Cevat Ayhan Mahfuz Güler Van Sakarya Bingöl

Ali Coşkun Azmi Ateş Musa Demirci İstanbul İstanbul Sıvas

Yakup Budak Zeki Ünal Adana Karaman

“17.06.1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 86 ncı maddesi kapsamında hastalık sigortasına tabi olan sigortalıların tedavi giderleri devlet memuru ile diğer personel kanunlarına tabi kamu personeli olan eşlerinin kurumlarından sigortalının tercih ettiği bir kurum tarafından karşılanır.

BAŞKAN – Son önerge, aynı zamanda en aykırı önerge olması sebebiyle okutup, işleme koyacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 114 sıra sayılı Kanun Tasarısının 61 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mahfuz Güler Fethullah Erbaş Aslan Polat Bingöl Van Erzurum

17.6.1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 86 ncı maddesi kapsamında hastalık sigortasına tabi olanların tedavi giderleri sigortalı tercih ederse, devlet memuru ile diğer personel kanunlarına tabi kamu personeli olan eşlerinin kurumlarınca karşılanır.

BAŞKAN – İşleme aldığımız önergeye komisyon katılıyor mu efendim?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet katılıyor mu efendim?..

DEVLET BAKANI EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Gerekçemiz okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Sosyal yardım kuruluşları arasında bir bütün olarak ele alınması gerekir. Ülkemizde bunların ayrı ayrı teşkilatlanması devletin bir sorunudur. Ayrıca, SSK’lı olmayan bir hanım, devlet memuru olan eşinin tabi olduğu ve o sıralarda daha iyi sağlık hizmeti veren kurumdan yararlanma hakkı var iken, hem hanımları çalışmaya ve toplum içine çıkmaya teşvik edip hem de onu SSK’ya prim öderken, hiç prim ödemeyen bir ev hanımının aldığı sağlık hizmetinden mahrum etmek, tam bir haksızlıktır. Mutlaka düzeltilmesi gerekir.

BAŞKAN – Hükümetin ve komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, birinci ve ikinci önergeler, önerge sahipleri tarafından geri alınmıştır.

Kalan tek önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 61 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Fethullah Erbaş (Van) ve arkadaşları

“17.06.1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 86 ncı maddesi kapsamında hastalık sigortasına tabi olan sigortalıların tedavi giderleri, Devlet Memuru ile diğer personel kanunlarına tabi kamu personeli olan eşlerinin kurumlarından, sigortalının tercih ettiği bir kurum tarafından karşılanır.”

BAŞKAN – Sayın Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Gerekçeyi okutun efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum :

Gerekçe : Kendileri hiçbir sosyal güvenlik kurumuna tabi olmadığı halde eşleri devlet memuru olan genellikle hanımlar, Emekli Sandığı sağlık hizmetlerinden faydalandıkları halde, kendileri SSK gibi bir kurumda çalışmaya başlayıp bir noktada sosyal güvenlik kurumlarından herhangi birisine prim de öderken, çalışmadan, prim ödemeden elde ettiği kendisince tercih edilen bir sağlık hizmeti alamaması gibi prim ödemenin mantığına ters bir uygulamayı düzeltmek maksadıyla düzenlenmiştir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Hükümetin ve Komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz 61 inci maddeyi, Komisyondan geldiği şekliyle oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, kabul ettiğimiz 61 inci maddeden sonra gelmek üzere, 62 nci madde olarak, yeni bir maddenin ihdası için önerge verilmiştir. İçtüzüğümüzün 87 nci maddesinin dördüncü fıkrası, bu şekilde, konuyla çok yakın olmak kaydıyla verilen önergelerin, komisyonun salt çoğunluğuyla katılması halinde, yeni bir madde olarak müzakereye açılabileceğini öngörmektedir.

Önergeyi, önce bilgilerinize sunuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısına “Diğer Hükümler” bölümünden sonra, aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ederiz.

İsmail Köse Mustafa Gül Oktay Vural Erzurum Elazığ İzmir

Mehmet Pak Ömer İzgi İstanbul Konya

Madde 62 : Bakanlar Kurulu tarafından afet bölgesi olarak ilan edilen yerlerde, çalışmakta iken afetten dolayı malul kalan, malul olup çalışamaz duruma düşen veya ölen sigortalının kendisine veya hak sahiplerine bağlanacak malullük ve ölüm aylıklarında, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunları kapsamında tabi oldukları mevzuatta öngörülen aylık hak etme şartları aranmaksızın aylık bağlanır.

Ancak malullük ve ölüm aylıklarının bağlanmasında ilgili kanunlarda belirtilen hizmet müddetleri tamamlanıncaya kadarki prim ödemeleri ve aylıkları Hazine tarafından, bu müddetlerin tamamlanmasından itibaren ise ödemeler ilgilinin tabi olduğu sosyal güvenlik kurumu tarafından karşılanır.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Komisyon salt çoğunlukla katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Çoğunluğumuz bulunmuyor efendim; katılamıyoruz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Komisyon salt çoğunlukla katılmadığı için, önergeyi işlemden kaldırıyorum.

Müteakip maddeyi okutuyorum efendim :

X. — BÖLÜM

KALDIRILAN HÜKÜMLER

Kaldırılan Hükümler

MADDE 62. — 1. 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun; 97 nci, Ek 20, Ek 21, Ek 22, Ek 23, Ek 34 ve Ek 35 inci,

2. 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanununun; 9, 11, 12, 18, 19, 27, 28, 29 ve 37 nci,

3. 9/3/1988 tarihli ve 3417 sayılı Çalışanların Tasarrufa Teşvik Edilmesi ve Bu Tasarrufların Değerlendirilmesine Dair Kanunun 2 ve 3 üncü,

maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN –Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, 62 nci maddeyle ilgili olarak, gruplar adına ilk konuşma; Fazilet Partisinin görüşlerini ifade etmek üzere, İstanbul Milletvekili Sayın İrfan Gündüz’e aittir.

Sayın Gündüz, buyurun efendim.

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

FP GRUBU ADINA İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısının geçici maddeleri üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, milletimizi derinden yaralayan deprem felaketine maruz kalan ve bu deprem felaketinde canlarını veren insanlarımıza rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Bu deprem dolayısıyla, dayanışma ruhunun milletçe şahlanması gereken günlerde bulunuyoruz ve şahsen Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısından önce, yağmur altında ve çürük çadırlar altında sosyal güvenlik bekleyen depremzedelere el uzatmanın çok daha önemli olduğuna inanıyorum.

Değerli milletvekilleri, Yüce Heyetinizin ve aziz milletimizin huzurunda, millet ve devlet hayatımız için, ülkemizin geleceği için ve toplumsal barışımız için fevkalade önemli sosyal güvenlik konusunu tartışıyoruz.

Anayasamızın 2 nci maddesi, devleti “sosyal hukuk devleti” şeklinde tanımlamış, 60 ıncı maddesi de “Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir.” hükmüyle, sosyal güvenliğin kapsamını belirlemiştir.

Sosyal güvenlik reformu adıyla Yüce Heyetinize sunulan bu tasarı, mevcut haliyle, sosyal devlet ve sosyal güvenlik kavramını çürütecek ve kurumlarını çökertecek hükümler içermekte, mezarda emekliliğe ve kaçak işçi istihdamına kapı aralayarak, toplumsal barışımızı bozacak hükümler ihtiva etmektedir. Sosyal güvenlik, sefaletin değil, refahın toplum katmanlarında yaygınlaşmasını sağlamalıdır.

Unutulmamalıdır ki, ıstırap ve sıkıntılar paylaşılarak azalır, sevgiler ise paylaşılarak çoğalırmış. Sosyal güvenlik sistemimizin içinde bulunduğu yapısal krizin, sadece erken emeklilikten kaynaklanmadığı herkesce bilinmektedir. Sosyal güvenlik kuruluşlarının üstlendikleri işlevlerin insanî ve sosyal boyutu gözardı edilerek, meseleye, sadece, açık veren ve devlete yük olan bir KİT gözüyle bakılarak, dar kapsamlı ve kısa vadeli yasal düzenlemelere gidilmesi doğru değildir.

Türk sosyal güvenlik sistemi, 50 yıllık bir tarihî geçmişe sahiptir. Şunu hemen vurgulamak gerekir ki, 21 inci Yüzyıla girerken, sosyal güvenlik sistemimiz, her yönüyle dağınık, malî dengeleri bozulmuş, devletin üstüne taşınmaz bir yük, bütçede kapanmaz bir karadelik haline gelmiştir; gerek işçi ve gerekse işveren kesimlerinin hemen hemen hiçbirisinin memnun olmadığı bir görünüm arz etmektedir.

Ne var ki, sosyal güvenlik sistemimize bakış açımızı ve çözüm önerilerimizi, Anayasanın belirlediği çerçeveye oturtmak, toplum kesimlerinin uzlaşabileceği ortak bir yolu bulmak, Dünya Bankası ve IMF reçetelerinden çok ülke gerçekleri ışığında yasal bir düzenlemeye kavuşturmak gerekir. Güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak, gerçek eşitliği; yani, sosyal adaleti ve toplumsal dengeyi sağlamakla yükümlü, devlet diye tarif edilen sosyal hukuk devleti, aslında bu hedefi göstermektedir.

Sosyal güvenlik, herhangi bir meslek veya sosyal risk yüzünden geliri veya kazancı azalmış kişilerin, başkalarının yardımına muhtaç olmadan yaşama ve geçinme ihtiyaçlarını karşılayan bir sistemler bütünü olarak tanımlanabilir.

Sosyal güvenlik kavramı, çağdaş dünyada herkes için vazgeçilmez bir hak, devletler içinse mutlaka yerine getirilmesi gereken bir ödevdir. Bu hak ve ödevlerin, toplumu, bir şefkat yorganı gibi bütünüyle bürüyecek bir şekilde düzenlenmesi gerekir.

Sürekli büyüyen kayıtdışı işsizliğin veya sigortasız işçi istihdamının, ekonomi içindeki gelir kaybının, millî gelirin yüzde 40’ına ulaştığı tahmin edilmektedir. TEKSİF Sendikasının bir araştırmasında dikkat çekici konular ortaya konmaktadır. Toplam imalat sanayii üretimi içinde yüzde 47’lik bir paya sahip olan, tekstil sektöründe çalışan gerçek işçi sayısı 2 milyon düzeyinde iken, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı verilerine göre, bu sektörde çalışan kayıtiçi işçi sayısı 487 860 olarak vurgulanmaktadır. Araştırma sonuçlarına göre, sadece bu sektörde 1,5 milyon dolayında kayıtdışı işçi çalıştığı anlaşılmaktadır.

1996 yılında Devlet İstatistik Enstitüsünün yaptığı hane halkı işgücü anketi verilerine göre, ücretli olarak çalışan 7,3 milyon kişinin, asgarî 2,4 milyonu kaçak ve sigortasız işçi statüsünde çalıştırılmaktadır; SSK’nın verilerine göre, bu rakam, 4,5 milyona kadar ulaşmaktadır. Takriben 5 milyonu bulan kaçak ve sigortasız işçi sayısının kayıt altına alınması ve SSK primlerinin SSK’ya yatırılması halinde, SSK gelirlerinde aylık 130 trilyon 500 milyar, yıllık 1 katrilyon 566 trilyon Türk Lirası artış olacağı hesaplanmıştır. 5 milyon işçinin, SSK yanında, ayrıca, devlete, vergi olarak ayda 39 trilyon 500 milyar lira, yılda 474 trilyon lira getirisi olacağı tahmin edilmektedir.

Değerli milletvekilleri, 1998 yılında sosyal güvenlik kuruluşlarına bütçeden yapılan aktarma 1,4 katrilyon Türk Lirası olduğu düşünülürse, yukarıda arz edilen yaklaşık 2 katrilyon liranın, bu açığı çok rahat kapatabileceği söylenebilir.

Ayrıca, SSK yetkililerinin verdiği bilgiye göre, SKK’nın, gecikme zammı dahil, 415,4 trilyon lira prim alacağı bulunmaktadır. Bunun 349,9 trilyon lirası özel sektöre, 69,4 trilyon lirası kamu sektörüne aittir. Eğer, SSK topladığı primleri, en az enflasyon oranında değerlendirebilseydi, bugün 30 katrilyon lirası olurdu deniliyor; ama, çıkarılan bir kanunla SSK’nın paraları, 1990’dan itibaren yüzde 0 faizle Ziraat Bankasına yatırılmış ve pek çoğu da, bir yerlere, çok ucuz ve geri dönmeyecek kredi olarak dağıtılmıştır.

Emekli Sandığına gelince; prim ödemediği halde, özel kanunlarla ,Emekli Sandığından aylığa bağlanan, karşılığını Hazineden almak üzere aylık bağlananların 1 Mart 1998 tarihi itibariyle toplam sayısı 1 116 680 kişidir. Emekli Sandığının 1998 yılı bütçe açığı 514 trilyon liradır. Bu rakamın 319 trilyon lirası, yukarıda sayılan, prim ödemediği halde, özel kanunlarla aylık alan kişilere ödenen miktardır, 187 trilyon lirası ise sandığın emekli ve yakınlarının sağlık giderleridir. Sonuç olarak, kalan açık 8 trilyon liradır. 1990 yılında 253 milyar, 1991 yılında 860 milyar ve 1992 yılında 1 trilyon 363 milyar bütçe fazlasına Hazinece elkonulmuştur. Hazine tarafından ödenmesi gereken ek karşılıklar ödenmediği için, 1993 yılında 4 trilyon, 1994 yılında 6 trilyon açık vermiş, 1995 yılında, Hazine, ek karşılıkları yatırmış; ama, sonradan yatırmadığı için, sandık bütçesi açık vermeye başlamıştır.

Emekli Sandığının iştirakleri, sermaye artırımlarıyla kuşa çevrilmiş, bu şirketlerin sandığa ödemesi gereken kâr payları, 1984 yılından itibaren ödenmediği gibi, 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle hisseler Hazineye devredilmiştir. Rayicin çok altında işletilen gayrimenkuller ve işletmelerle, Emekli Sandığı, âdeta önce zarar ettirilerek küçültülmüş ve bugünkü mezarda emekliliğe dayanak yapılmaya çalışılmıştır.

Bütün bu rakamlara göre, sosyal güvenlik reformundan anlaşılan, sosyal güvenlik sistemimizin açıklarının, ekonomiye yük olmaktan çıkarılarak, çözüme kavuşturulması esastır.

Sosyal güvenlik sistemimiz geliştirilmeli, güçlendirilmeli ve güncelleştirilmeli, aynı zamanda erken emeklilik lüksünden kurtarılmalıdır; ancak, bunlar, mezardan sonraya havale edilerek ve ilgili kesimlerin görüşleri dikkate alınmadan yapılmamalıdır.

Sadece emeklilik yaşını yükseltmek, sosyal güvenlik sistemimizin finansman sorunlarını çözemez. Kaldı ki, resmî belgeler incelendiğinde, devletin de 50 yaş üzerinde işçi çalıştırmak istemediği anlaşılmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gündüz, sürenize 2 dakika ilave ediyorum, buyurun efendim.

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Çeşitli devlet kuruluşlarının, temizlik işini verdiği firmalarla yaptığı sözleşmelerde GATA’nın 18-50, PTT’nin 18-45, Devlet Su İşlerinin 18-50, Millî Eğitim Bakanlığının 18-55, Başbakanlığın 18-45 yaş sınırları arasında işçi çalıştırmak istediği, istihdam gücü zayıflamış ve reflekslerini yitirmiş işçiden uzak durmaya çalıştığı görülmektedir.

Kaldı ki, Türkiye, Avrupa Topluluğu ülkeleriyle karşılaştırıldığında, sosyal güvenlik finansmanına düzenli ve primli bir katkıda bulunmayan tek devlettir. İtalya’da işveren yüzde 52,42, çalışan yüzde 14,98, devlet yüzde 29,88; Türkiye’de işveren yüzde 58,21, çalışan yüzde 41,79, devlet ise yüzde 0 katkıda bulunmaktadır.

Türkiye’de, sosyal güvenliğe bütçeden ayrılan pay, rantiye kesimine ödenen faizin yanında çok düşük kalmaktadır. 1998 yılı bütçesinden, sosyal güvenlik kapsamındaki 52 milyon kişiye ayrılan pay yüzde 10 iken, 250 bin rantiyeciye yüzde 40 pay ayrılmıştır. 3 sosyal güvenlik kurumuna aktarılan pay 1,4 katrilyon iken, faize aktarılan pay 5,9 katrilyon liradır.

Arz edilen gerekçelerle, sosyal güvenlik sistemimiz, geniş bir inceleme ve geleceğe yönelik ciddî ve radikal tedbirleri ihtiva eden yasal düzenlemelerle çözüme kavuşturulacak yerde, yangından mal kaçırırcasına aceleye getirilmiş, ilgili tarafların görüşleri alınmadan, toplumsal bir mutabakat sağlanmadan huzurlarınıza getirilmiştir. Halbuki, bu çözüm kamuoyunda ciddî ve geniş tartışmalara açılmalı; konunun, kısa sürede kamuoyu oluşturularak sonuçlandırılması düşünülmeliydi. Eğer, bu tasarı, bu şekilde tahakkuk ederse, sosyal güvenlik ve emeklilik beklentileri kırılan çalışanlardan verim beklemek mümkün olmaz.

Yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gündüz.

Gruplar adına başka söz talebi yok.

Şahısları adına söz isteyen sayın üyeleri, sırasıyla davet edeceğim.

Kocaeli Milletvekili Sayın Halil Çalık?.. Yok.

Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük?..

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Konuşmayacağım efendim.

BAŞKAN – Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat?..

ASLAN POLAT (Erzurum) – Konuşmayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan?.. Yok.

Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya?.. Yok.

Antalya Miletvekili Sayın Mehmet Zeki Okudan?.. Yok.

Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Maddeyle ilgili önerge mevcut değildir.

Maddeyi, Komisyondan geldiği şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde, kabul edilmiştir.

Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum :

GEÇİCİ MADDE 1. – 24/11/1994 tarihli ve 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesi ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 21 inci maddesinde öngörülen iş kaybı tazminatı ile işsizlik ödeneğini birlikte almaya hak kazananlara öncelikle iş kaybı tazminatı ödenir. İş kaybı tazminatı için yapılan başvurular aynı zamanda işsizlik ödeneği talep başvurusu yerine de geçer.

İş kaybı tazminatını alma süresi içerisinde Kurumca bir işe yerleştirilemeyen veya kendisi bir iş bulamayanlara bu Kanunda belirtilen esas ve usuller dahilinde işsizlik ödeneği verilir. Ancak iş kaybı tazminatı ödenen süreler işsizlik ödeneği ödenecek toplam süreden mahsup edilir.

BAŞKAN – Madde üzerinde Gruplar adına ilk söz, FP Grubu adına, Yozgat Milletvekili Sayın İlyas Arslan’ın; buyurun efendim.

Süreniz 10 dakika.

FP GRUBU ADINA İLYAS ARSLAN (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısının 64 üncü maddeye bağlı geçici madde 1 üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Benden önceki konuşmacılar gibi, ben de, deprem bölgesinde yakınlarını kaybeden kardeşlerimin acılarını yürekten paylaşıyorum. Hayatlarını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, yasalar, insanımızı, toplumumuzu memnun etmek için çıkarılır. Ne yazık ki, reform adına çıkarılan daha önceki yasalarda olduğu gibi, Sosyal Güvenlik Reformu Yasa Tasarısı da milletimizi memnun etmemiştir, milletimiz tarafından kabul görmemiştir. Ben, şunu çok merak ediyorum. Acaba, bu Meclis ve bu Mecliste hükümeti temsil eden gruplardaki milletvekili arkadaşlarım, vergi reformundan bir yıl sonra döndükleri gibi, Sosyal Güvenlik Reformu Yasa Tasarısından ne zaman dönecekler? Çünkü, artık, bizim orada bir söz vardır “anlayasana sivrisinek saz...” derler, anlamayanı söylemeyeceğim. Çok şeyler anlatıldı bu Mecliste, bu tasarının milletimizce uygun görülmediği anlatıldı.

Kızılay’da 100 000 ler yürüdü, bütün çalışanlar bu tasarıya karşı durdu; ama, ne yazık ki, inatlaşarak, ısrarla, aynı Sekiz Yıllık Temel Eğitim Yasasında olduğu gibi, aynı Vergi Reformu Yasasında olduğu gibi, Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısında da bir ısrar var, bir inatlaşma var. Millete rağmen, çalışanlara rağmen, taraflara rağmen bu tasarı çıkarılmaktadır. 2 madde sonra, bu tasarı, öyle tahmin ediyorum ki, yasalaşacaktır; ama, demin de söylediğim gibi, merak ediyorum, bu yanlıştan ne kadar zaman sonra geri adım atılacak. İnşallah, bizler, bu geri adımı da hep birlikte göreceğiz.

Değerli arkadaşlarım, halbuki, emeklilikte 38-43 yaş yerine, 50-55 yaş, işçisi, işvereni ve idarecileri tarafından tamamen kabul görmüştü; 12 sene ekleniyordu, 38’den 50’ye varmaya 12 sene, 43’ün de 55’e varmasına 12 sene kalıyordu; 12 sene az değildi. Eğer, sosyal güvenlikte bir adım atılacaksa ve bu 50-55 yaş sınırı da bütün taraflarca kabul gördüğüne göre, bu yaşta durulsaydı, bu tasarıyı belki şu günlere, şu saatlere kalmadan da, gruplar anlaşarak, çok daha çabuk çıkarabilir, milletimizi de memnun etmiş olurduk; ama, maalesef bu yapılamadı. Neticede, biz, bu tasarının kanunlaşmasına fevkalade üzülüyoruz.

Ben, şunu da merak ediyorum: Bu tasarı, deprem felaketinden sonra, acele edilerek, tekrar gündemin önüne alınarak yasalaştırılmasıyla ne sağlanacak?.. Depremzedelere bir yardım mı elde edilecek bu yasayla?.. Çalışanları memnun mu edecek bu yasa?.. Ekonomik krize bir çare mi olacak bu yasa? 10 milyonu aşan işsizimize iş mi sağlayacak bu yasa?.. Düşünüyorum; bu yasa, maalesef, bu saydığım veya milletimizin gündeminde olan hiçbir probleme çözüm getirmeyecek, bu problemlere ek bir problem olarak gündeme gelecektir.

Ben, bir şeye seviniyorum -belki, bir iki saat sonra bu tasarı yasalaşacak- bu tasarı, geri çekilmedi, bu şekilde gündemden düşmedi; ama, hiç olmazsa, biterek gündemden düşecek; biterek, milleti bu üzüntülü gününde daha fazla üzüntüye gark etmeyecek.

Bu yasadan sonra, milletimizin şu andaki ihtiyaçlarına, depremzedelerin ihtiyaçlarına çare olacak yeni yasaların çıkması yönünde, bu Meclisin çalışmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aslan.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız.

Buyurun efendim.

Süreniz 10 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçici madde 1 hakkında Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu maddede, özelleştirme uygulamaları sonucunda işsiz kalanların iş kaybı tazminatı veya işsizlik ödeneğini nasıl alacağı hususu düzenlenmektedir.

Burada yapılan düzenlemeyle, korkarım ki, özelleştirme uygulamaları sonucunda, işini kaybedenler, eğer, öngörülen sürelerde iş bulamazlarsa, bir müddet sonra sürekli işsiz kalıp, bunun yanında, işsizlik ödeneği alma süresi de dolduktan sonra herhangi bir gelir temin etmek imkânı bulamayacaklardır. Tabiî, şimdi, burada, Meclis açıldığı günden bu yana, görüştüğümüz bu yasa tasarısı, maalesef, toplumun gündemini oluşturmuyor.

Eminim ki, bütün milletvekili arkadaşlarımıza gelmiştir. Bu tasarı görüşülmeye başlandığı günden bu yana, telefonla, faksla defalarca uyarılıyoruz.

Burada, Balıkesir Enerji Yapı Yol - Sen Şube Başkanının şahsımıza gönderdiği notu Meclisin dikkatine sunmak istiyorum: “Dün akşamdan itibaren, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı yeniden görüşülmeye başlandı. Tüm milletvekillerinin çalışkanlığını kutluyoruz. Bu tasarı yasalaştığında, Sakarya’nın, Yalova’nın, Kocaeli’nin; kısacası, tüm deprem bölgelerinin yaraları sarılacak, toprak altındaki onbinler sağ kurtulacak; bundan böyle, uygun yerleşim yerlerine daha sağlam binalar inşa edilecek! Bu tasarı yasalaştığında, tabiî afet olan bölgelere, devletin anında müdahale edebileceği organizasyonlar oluşturulacak!

Tüm milletvekillerini, üstün çabalarından dolayı kutluyoruz. Bu çalışkanlıklarını hiç unutmayacağız. Depremden bir hafta sonra bile onbinlerce vatandaş toprağın altındayken, Türkiye Büyük Millet Meclisinde Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısını görüşenleri hiç unutmayacağız. 17 Ağustos depremini de unutmayacağız; kaybettiğimiz onbinlerce cana rağmen, depremi üstünkörü görüşüp, sonra Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısını görüşmeye başlayanları da hiç unutmayacağız.

Birileri, ellerini Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısının maddeleri için kaldırsın; bizim ellerimiz, enkaz altında inleyen, toprağın üzerinde yaşam savaşı veren kardeşlerimize uzanmaya devam edecektir.”

Değerli arkadaşlarım, bundan daha ibretli bir ifade olabilir mi?!.

Bakınız, çalışanlarımız, şimdi, bir eylem yapsa “böyle bir günde, felaket anında bu eylem uygun olur mu” deyip, kendilerini kınayacağız; belki, ülkenin aleyhine çalışıyorlar diye “hain” damgasını vurmaya çalışacağız. Peki, ülkenin bu kadar felaketi yaşadığı bir günde, biz “bu yasayı illâ görüşeceğiz” diye inat ettiğimizde, onlar bizi hangi gözle görüyorlar? İşte, bu gözle görüyorlar.

Bakınız, depremle ilgili hükümetin organize olamaması karşısında, yine, Balıkesirli bir vatandaşımız Asıf Çakır, depremden iki gün sonra “Deprem bölgelerinde en sağlıklı faaliyeti, bölgenizde bulunan madencilik alanında çalışan özellikle Eti Bor A.Ş.’ye bağlı Bigadiç Bor İşletme Müdürlüğü ve Kestelek Bor İşletme Müdürlüğünce, bir mühendis başkanlığında, 1 tahkimatçı ustası, 1 kazmacı ustasından oluşturulacak 5 veya 10 ekipmanı enkaz altından kurtarma operasyonlarına katılmasının depremzedeler için faydalı olacağına inanıyorum.

Arz ederim” diyor.

Sayın hükümetimiz, ama Zonguldak’taki, ama diğer bölgelerdeki madencilerimizi bile enkaz kaldırmaya sevk edecek, seferber edecek becerikliliği, bir vatandaşımızın düşündüğünü düşünmeyi becerememiştir.

Yine, bakıyoruz, vatandaşımız son derece ilgili. Biz, maalesef, depremin ülkemizde açtığı yaralarla pek ilgilenmiyoruz; ama, yine, Ufuk Nazlı diye, Gönen’den bir vatandaşımız, TÜPRAŞ’la ilgili yazmış; diyor ki:

“Ülkemizin en önemli sanayi kuruluşlarından TÜPRAŞ, 17 Ağustos 1999 günü saat 16.00’da birinci depoda yangın başlamış olup, yetkililerin hiçbirisinin müdahalesi olmayıp, TÜPRAŞ’ta çalışan kişileri bu alandan terk ettirerek, TÜPRAŞ’ı yanmakla başbaşa bırakmışlardır.

TÜPRAŞ’ın eski genel müdürü, onbeş yıl görev yaptığı burada, NTV Televizyonunda yaptığı açıklamada, yangın için 137 personelin özel eğitimli olarak burada görev yaptığını ve yangın için özel sistemin bulunduğunu; bu sistemin elektrik ve buharla çalıştığını, elektrik kesik olduğu zaman buhar sisteminin devreye girdiğini, bu sistemle, hampetrol tankının, etrafındaki su ile çepeçevre sarılarak yangına ilk müdahale edildiği durumda yangının söneceğini ifade etmişlerdir; fakat, bu sistem kasıtlı olarak çalıştırılmadığı için, yangın, 1 tanktan, bugün 8 tanka çıkmıştır. –Bunu, ayın 19’unda yazıyor–

17 Ağustos günü İzmit Belediyesinden gelen itfaiyeciler, İzmit Belediye Başkanı Sefa Sirmen’in NTV Televizyonunda canlı olarak yaptığı konuşmada, içeriye TÜPRAŞ yetkililerince alınmadıklarını söylemişlerdir.

18 Ağustos 1999 tarihinde İzmit Belediye Başkanı Sefa Sirmen, yangın için, hükümet yetkililerinden, Macaristan ve Madrid Belediyesinde bu konuda uzman ekiplerin olduğunu ve bu ekiplerin Türkiye’ye getirilmesi gerektiğini, bu yangının ancak profesyonelce söndürüleceğini ifade etmişlerdir; fakat, hükümet, bu konuda gerekli duyarlılığı neden göstermemiştir? Bunu anlamam mümkün değil.

Ayrıca, İzmit Valisi, İstanbul Belediyesinden, soğutma çalışması için 10 itfaiye aracı talep etmiştir. İtfaiye araçları TÜPRAŞ’a varınca, içeriye TÜPRAŞ yetkilerince alınmamışlar; ancak, akşam saat 18.00’de içeriye alınmışlardır.

Tüm bunlar gösteriyor ki, özelleştirilecek olan TÜPRAŞ’ın Genel Müdür ve Yönetim Kurulu üyelerince bu yangının kasıtlı olarak çıkarıldığı ve kasıtlı olarak söndürülmesinin engellendiği ve Türkiye ekonomisine çok büyük darbe vurulduğu; ayrıca, TÜPRAŞ yönetiminin, yangın bahanesiyle bazı yolsuzluklarını kapattıklarını zannediyorum.

Bu konuda TÜPRAŞ yönetimi ve ilgili bakan hakkında bu olayın savsaklanmasının nedenleri için gerekli soruşturmanın başlatılmasının bir an önce tarafınızdan gündeme getirilmesini arz ederim.”

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bakınız, görüyorsunuz, Bigadiç’ten, Gönen’den, Balıkesir’den; kısacası, yangın bölgesi değil belki; ama, vatandaşlarımız, depremle yatıp depremle kalkıyor, afetle yatıp afetle kalkıyor. Doğrudur, yanlıştır; onun görüşüdür... Diyor ki: “Böyle yapsanız, daha çabuk müdahale edersiniz. Oradaki yangında böyle bir ihmal olabilir; araştırınız.” Bakıyoruz ki, Meclisin gündemi, maalesef, bununla örtüşmüyor! Meclis, milletin dediğini değil, maalesef, bir yerlere verilen sözü, verilen tarihte yetiştirmek için, ev ödevi hazırlayan öğrenciler gibi, bunu çıkarmak inadını sürdürüyor. Bu da, ülkemiz için hiç de hayırlı bir iş değildir.

Bu yasanın çıkarılmasının ertelenmesi uygun olurdu; ancak, madem sonuna geldik, tamamlanacaktır. Milletin sesine duyarsız kalanlara, milletimiz, mutlaka, günü geldiğinde gerekli cevabı verecektir.

Teşekkür ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Size ceza verdi ya!..

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sıra size geliyor; bu işler sırayla...

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmazyıldız.

Sayın milletvekilleri, gruplar adına başka söz talebi yoktur.

Şahıslar adına talepleri sırasıyla okuyorum:

Kocaeli Milletvekili Sayın Halil Çalık, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan, Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya, Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Zeki Okudan, Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak.

Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Madde üzerinde önerge yoktur.

Geçici madde 1’i komisyondan geldiği şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Geçici madde 2’yi okutuyorum :

GEÇİCİ MADDE 2. – Kadroların belirlenecek norm kadro sayılarına göre dağıtılmasından sonra mevcut personel bu kadrolar ile ilişkilendirilir. İhtiyaç fazlası personelin memuriyet mahalli içerisindeki ya da istekleri halinde memuriyet mahalli dışındaki boş kadrolara atamaları yapılır.

Bu şekilde atamaları yapılamayan personel, bulundukları birimde şahsa bağlı olarak eski görevlerini yapmaya devam ederler ve boş kadro temin edilmedikçe başka birimlere atanamazlar. Bu durumdaki personelin herhangi bir şekilde görevden ayrılması halinde, yerlerine başka personel atanamaz. Şahsa bağlı olarak görev yapan personele en son kadrosu esas alınarak aylık ve özlük haklarının ödenmesine devam edilir.

Memuriyet mahalli içindeki birimlerde şahsa bağlı olarak görev yapan personelin durumuna uygun olan bir kadro boşaldığında bu kadroya öncelikle atanırlar.

BAŞKAN – Madde üzerinde grupları adına ilk söz, Fazilet Partisi Grubu adına Balıkesir Milletvekili Sayın İsmail Özgün’ün.

Buyurun efendim.

Süreniz 10 dakika.

FP GRUBU ADINA İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 114 sıra sayılı Sosyal Güvenlik Kanun Tasarısının 64 üncü maddesinin geçici 2 nci maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, benden önce konuşan arkadaşlarımızın da ifade ettiği gibi, deprem felaketinde kaybettiğimiz vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, geride kalanlarına sabır diliyorum; depremde yaralanan vatandaşlarımıza da Cenabı Hak’tan acil şifalar diliyorum.

Değerli arkadaşlar, görüştüğümüz kanun tasarısı, Sosyal Güvenlik Kanun Tasarısı. Bütün çalışanların, işçilerin, memurların, esnaf ve sanatkârlarımızın ve çiftçilerimizin hemen hemen tamamının karşı olduğu bir kanun tasarısı Meclisten çıkarılmaya çalışılıyor. Ne yazık ki, büyük bir deprem felaketini yaşadık. Acılar içerisinde insanlarımız deprem bölgesinde malıyla, canıyla uğraşırken, biz, burada -üzülerek ifade ediyorum- sanki depremden mal kaçırıyormuş gibi, bu kanunu çıkarmanın gayreti içersindeyiz.

Çalışanları 58-60 yaşında emekli yapmayı amaçlamış; bununla da sosyal güvenlik kuruluşlarının kurtarılacağı zannedilen bir kanun tasarısını görüşüyoruz. Millet can derdinde, depremde evini, işyerini kaybetmiş; sığınacak bir çadır bile bulamazken, siz, burada, bu insanları 60 yaşında nasıl emekli yaparızın gayreti içerisindesiniz.

Hükümet olarak, bu kanunu çıkarmaya gösterdiğiniz özenin ve gayretin, ne yazık ki, depremde onda 1’ini bile göstermediniz. Bunları bırakın da, gelin, bu depremin yaralarını nasıl saracağız?.. Önümüz kış, bu insanların sorunlarını nasıl çözeceğiz? Bu insanlar ev isteyecekler, iş isteyecekler, kış gününde yaşama mücadelesi verecekler; bunları nasıl çözeceğiz? Gelin, bunları konuşalım.

İlk belirlemelere göre 150 bin civarında konut açığı var. Bu, çok büyük bir rakam. Ben hatırlıyorum, daha iki sene önce Balıkesir İlimizin Gömeç İlçesinde meydana gelen sel felaketinde yıkılan 50-60 tane evi bile bugün yapmış değiliz. Oralar afet bölgesi ilan edilmişti o gün; ama, hâlâ o sıkıntıları çekiyoruz. Bir Hotaşlar Köprüsü var; iki sene oldu, hâlâ yapılmış değil; utanarak geçiyoruz yanından. Kaldı ki, bu deprem felaketi -biraz önce ifade ettiğim gibi- 150 bin konut açığını ifade ediyor. Bu bakımdan, tün bu sorunlar ortada dururken, bugün bir sendika liderinin de ifade ettiği gibi, depremi fırsat bilerek buradan sessiz sedasız bu kanunu geçirmenin gayreti içerisindesiniz. Bunu, üzülerek ifade ediyorum.

Sizin niyetiniz gerçekten sosyal güvenlik kurumlarını içinde bulundukları sıkıntılardan kurtarmak idiyse, bugün bu kanun tasarısını bu şekliyle bir tarafa bırakıp, bu acılı günlerde bunu burada konuşmaktan vazgeçerek, ileriki bir tarihte daha teferruatlı, daha doğru, daha gerçekçi ve sosyal gruplarla mutabakatı sağlanmış bir kanun tasarısını daha sağlam bir şekilde buraya getirmeniz gerekirdi.

Bakınız, bu tasarıda, beklenen birçok şey yoktur: SSK’nın özerk ve demokratik bir kuruluş olması hususu yoktur. SSK, gerçekten, bugün, başkanlık sistemine geçmelidir ve SSK’nın, kendi içerisinde, sigorta işleri, sağlık işleri ve fon işleri olmak üzere üç tane genel müdürlüğe mutlaka ayrılması gerekirdi; böyle bir kanun tasarısını burada konuşmamız gerekirdi.

Yine, SSK’nın mal varlığının en iyi şekilde değerlendirilmesi hususu, kurumdaki israfların ve yolsuzlukların kaldırılmasını sağlayacak düzenlemelerin de burada yapılması gerekirdi.

Faiz oranlarının yıllık yüzde 100’ün üzerinde seyrettiği bir dönemde, SSK’nın toplanan primlerinin Ziraat Bankasında sıfır faizle tutulmasının önlenmesi için, yine, bu kanun tasarısında bunu önleyecek hükümlerin olması gerekirdi.

SSK’nın sağlık personelinin sayısının artırılması, gerekli araç gereç ve makine temin edilerek kurumun sunduğu sağlık hizmetlerinin kalitesinin yükseltilmesi düşünülmeliydi; bununla ilgili düzenlemeler mutlaka getirilmeliydi.

Bakınız, Balıkesir SSK Hastanesi ek inşaatı tamamlandı; personel sıkıntısı yaşanıyor. Mutlaka bu sorunun çözülmesi ve Balıkesir SSK Hastanesinin, civardaki diğer SSK hastaneleri de dikkate alınarak, bir bölge hastanesi yapılması gerekir; Balıkesirli hamşerilerimiz de bunu beklemektedir.

Yine, SSK’nın alacaklarının tahsil edilmesi hususu mutlaka gerçekleştirilmelidir. Kayıtdışı işçiliğin önüne geçilmesi için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Ne yazık ki, görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı, kayıtdışı işçiliği azaltacağı yerde, kayıtdışı işçiliği artıracak bir nitelik taşımaktadır. Bana göre, bu kanun tasarısının nihaî amacı, özel sigortacılığın önünü açmak ve herkesin parası kadar sağlık ve emeklilik hakkı elde edebileceği acımasız piyasa koşullarını orta yere çıkarmaktır.

SSK Kurumundaki sigorta işlemleri ile sağlık hizmetleri mutlaka birbirinden ayrılmalıdır. Böyle bir tasarıda, bu hüküm, mutlaka bulunmalıdır; çünkü, bu kurumların içinde bulunduğu sıkıntıların başında bu gelmektedir.

Sosyal Sigortalar Kurumunda, bütün sağlık hizmetlerinin bir genel müdür yardımcısı vasıtasıyla organize edilmesi, yerine getirilmesi ve sağlıklı bir sağlık hizmetinin verilmesi mümkün olmamaktadır, olmuyor. Onun için, bu konunun mutlaka düzeltilmesi gerekirdi.

Değerli arkadaşlar, işte, bütün bu aksayan hususların, teferruatlı bir şekilde, sağlıklı bir şekilde ve derli toplu bir şekilde ileriki bir zamanda önümüze gelmesi ve görüşülmesi gerekirdi.

Şimdi, milletimiz, büyük bir deprem afeti yaşamışken, büyük bir sıkıntı içerisinde başını sokacağı bir çadır arar vaziyetteyken, sağlık problemleri içerisindeyken; biz, burada, Sosyal Güvenlik Kanununu görüşüyoruz; bu insanları, nasıl, 58-60 yaşında emekli ederiz diye çabalıyoruz! O bakımdan, zaman henüz daha geçmemiştir, yürürlük ve yürütme maddelerine gelmiş değiliz. Buradaki konuşmalarımızı halkımız ibretle izlemektedir. Halkımız bizden, bu konuyla ilgilenmek yerine, depremle ilgilenmemizi ve oradaki problemlerin çözülmesi noktasında çalışma yapmamızı beklemektedir.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi hürmetle selamlıyorum, saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özgün.

Gruplar adına başka söz talebi var mı?

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın İlyas Yılmazyıldız konuşacak.

BAŞKAN – Doğru Yol Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız; buyurun.

DYP GRUBU ADINA İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçici 2 nci madde hakkında, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Geçici 2 nci maddede, norm kadrolar belli olduktan sonra, ihtiyaç fazlası personelin, önce bu norm kadrolara göre dağıtılacağı; ihtiyaç fazlası personelin de şahsa bağlı olarak çalıştırılacağı, kadro boşaldıkça atamaların yapılacağı şeklinde bir ifade var.

Korkarım ki, bu tür zorlama, aslında, kadrosu olmadığı halde, ona uygun olmadığı halde, sırf belli etkilerle veya tavassutlarla bu kadroların, ehil olmayan insanlarla doldurulması tehlikesini de ortaya koyacaktır. Elimizdeki kadroları dağıtalım, ihtiyaç fazlası kadroları bu yaratılan kadrolarla dolduralım derken, örneğin; daktilo bilmeyen bir memur veyahut lise mezunu biri, sırf daktilo biliyor diye bu kadroya atanacaktır. Yine, konusunda uzman olmayan kişiler, sağdan soldan zorlamalarla bu kadroları işgal edeceklerdir. Bunun iki türlü zararı vardır: Bir tanesi, kadro ehil kişilerle doldurulmadığı için ihtiyaç hâlâ kalacaktır; ikincisi ise, bu kişiler, arzu edilen görevi yapamayacaklardır.

Yine bakıyoruz, oluşturulan kadrolarda çok sayıda hizmetli kadrosu vardır. Soruyorum sizlere: Bugüne kadar, özellikle temizlik hizmetleri gibi, bu tür bir çok hizmeti, bu kadrolara alınan personelle yaptığınız zaman ne kadar başarılı oluyorsunuz? Bugün, artık, günümüzde “outhsourcing” denilen, işte, her kurumun kendi işini yaptığı; ama, bunun yanında, örneğin; aslî görevi hastalara bakmak olan bir SSK hastanesi, temizlik işlerini bu konuda uzman firmalara ihale ederek, hem daha ucuz hem de daha kaliteli hizmet vermektedir. Bu yönüyle de, bir taraftan, sosyal güvenlik kurumlarının asıl görevi sosyal güvenliği sağlamak olurken, diğer taraftan, yarattığımız kadrolarla, yönetilemez bir biçimde, iyi hizmet veremez bir biçimde KİT’ler haline dönüştürüyoruz.

Yine, burada da, aynı konuya; yani, demin değindiğim konuya değinmek istiyorum: Gerçekten, bu Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısını, uzlaşabilecekken; işçilerle, memurlarla, çiftçilerle, toplumla uzlaşabilecekken, bir inat uğruna, uzlaşmayı tercih etmememiz uğruna, ülkenin hayrına olabilecek böyle bir yasayı, uygulamada pek çok sıkıntılarla yüz yüze bıraktık; hele hele bütün milletvekillerini töhmet altında bıraktık. Biz, muhalefet milletvekilleri olarak, defalarca uyarılarımızı yaptık. Bakıyorsunuz, sendikalar; bakıyorsunuz, köşe yazarları; bakıyorsunuz, Türkiye’nin düşünen insanları -dün bir psikoloji uzmanı profesör arkadaşımız söyledi- tarafından “hiç de uygun olmayan bir psikolojik ortam var, bunu erteleyin” denilmesine rağmen, maalesef, dinletemedik.

Yine, bakınız, bir köşe yazarı nasıl sesleniyor: “Halimize bakın! Milletçe, yüzyılın felaketini yaşadık. Türkiye kan ağlıyor. Enkaz altında hâlâ binlerce ceset var. İnsanımız perişan. Depremin ardından yağmur da vurdu. Pek çok depremzede, başını sokabilecek bir tek çadırdan mahrum. Hâlâ toparlanabilmiş değiliz; eksiğimiz çok. Bölge ilgi bekliyor. Kocaeli, Sakarya, Yalova ve Gölcük, her türlü yardıma muhtaç; oysa, dökülüyoruz. Peki, bakanlarımız ve milletvekillerimiz ne yapıyorlar? Ne yaptıkları ortada; vatandaşın yanında değiller, deprem bölgesindeki insanımızın acısını paylaşmıyorlar, yaşanan sıkıntılara çözüm yolları aramıyorlar, onlardan çok uzaktalar; Ankara’dalar, fırsattan yararlanmaya çalışıyorlar, Mecliste toplandılar, Sosyal Güvenlik Yasasını çıkarmak için koşuşturuyorlar, bir an önce hayata geçirmek için mücadele ediyorlar; ama, kimin umrunda. Onların gündemi farklı; deprem ikinci planda. Öncelik, Sosyal Güvenlik Yasasında. Meclis, insanımızı yaşarken emekli etmemeye kararlı. Hazır fırsat da var; deprem oldu, sendikacılar afet bölgesinde; kimi kendi derdine düşmüş; kimi eşinin, dostunun, akrabasının yaralarını sarmakla meşgul; kimi de, bölgeye gönderilecek yardımları organize etmeye çalışıyor. Seslerini çıkaracak durumda değiller, üstelik isteseler de seslerini çıkaramazlar. Böyle bir ortamda eylem yapamazlar, vicdanları el vermez. Kimsenin elini kolunu oynatacak hali yok. Hükümet, meydanı boş buldu, böyle bir ortamda, yangından mal kaçırmaya çalışıyor -ben, konuşmamda ‘depremden kanun kaçırmaya’ çalışıyor diye söylemiştim- sanki milletle alay ediliyor.” “Bu Parlamento hangi ülkenin parlamentosu” diye soruyor Sayın Pazarcı “Zambia’nın mı, yoksa Uganda’nın mı? Bu milletvekilleri nerede yaşıyorlar? Halkın sıkıntılarından bu kadar kopuk bir siyasî topluluk olabilir mi? Yarın hangi yüzle halkın karşısına çıkacaklar? Kimden, nasıl oy isteyecekler? En önemlisi, gece yastığa başlarını koyduklarında vicdanları rahat, uyuyabilecekler mi? Meclis, elbette çalışmalı; ama, gerektiği gibi. Şu sosyal güvenlik yasası için biraz daha beklenemez miydi? Böyle bir ortamda yapılacak ilk iş bu muydu? İnsafın onlarda hiç namı yok mu? Ayıptır; gerçekten çok ayıp” diye, pek çok vatandaştan, kurumdan aldığımız sitemleri, maalesef, köşe yazarları da hep dile getirdiler.

Bakınız, az önce konuşan arkadaşımız dile getirdi; daha geçen yıl, bu felaketin çok küçüğü -belki yüzde 1’i bile değil- Gömeç’te oldu. Gömeç’teki afetten evlerini kaybedenlere 50 konutun yapımını beceremedik. Yine, bakıyoruz, sel felaketinden, dolu felaketinden zarar görmüş çiftçilerimizin yaralarını saramadık. Bunun yüzlerce misli daha büyük bir felaket var, bununla uğraşmamız gerekirken, her milletvekilinin, bölgesinde, bu bölgeye yönelik yardımları organize etmeye çalışması gerekirken veya buradaki yaraları saracak gerekli tedbirleri almak için gerek sivil savunma sistemimizi gerek diğer konulardaki düzenlemeleri yapmamız gerekirken, biz, ısrarla ve inatla bu yasayı geçiriyoruz; gerçekten, milletimizden kopuk bir çalışma yapmanın üzüntüsünü duyuyoruz. İnşallah, milletimiz için bu inadın...

MEHMET ÇAKAR (Samsun) – Hayırlı olsun...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Hayrı olmaz; ama, kanun hayırlı olsun demek istiyorum; fakat, hayırlı olmayan pek çok maddesi de var; çünkü, insanlarımızı sağlığında emekli etmeyen bir tasarı bu.

Son olarak şunu söylemek istiyorum: Bakınız, çiftçilerimiz, maalesef, hâlâ daha, sattığı ürünün parasını alamamış -daha bugün, yine pek çok telefon aldık- sattıkları üründen kesilen Bağ-Kur primleri hesaplarına geçmemiş; ama, bu kanun tasarısı yasalaştığında, bundan dolayı pek çok cezayı hemen ödemeye başlayacaklar. Hükümetin, hiç olmazsa uygulamada, milletimizin ıstıraplarını azaltacak tedbirleri almasını bekliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yılmazyıldız.

Sayın milletvekilleri, gruplar adına başka söz talebi yoktur.

Şahıslar adına söz talepleri, demin arz ettiğim sıra veçhile devam ediyor; sırasıyla davet edeceğim.

Kocaeli Milletvekili Sayın Halil Çalık?.. Yok.

Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat?.. Yok.

Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan?.. Yok.

Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan?.. Yok.

Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya?.. Yok.

Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Zeki Okudan?.. Yok.

Böylece, madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmış oldu.

Madde üzerinde önerge yok.

Geçici 2 nci maddeyi Komisyondan geldiği şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Geçici 3 üncü maddeyi okutuyorum :

GEÇİCİ MADDE 3. – Sosyal Sigortalar Kurumunda halen sözleşmeli olarak çalışan personelden 1999 yılı sonuna kadar memurluğa geçmek için yazılı olarak başvuranlar, öğrenim durumlarına göre yükselebilecekleri tavanı aşmamak kaydı ile, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun Ek Geçici 1, 2 ve 3 üncü maddesi hükümleri, 8/6/1984 tarih ve 217 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesinde sayılan kuruluşlarda geçen hizmet süreleri de dikkate alınarak derece ve kademeleri tespit edilmek suretiyle boş memur kadrolarına intibak ettirilebilirler.

BAŞKAN – Madde üzerinde grupları adına ilk görüşme, Fazilet Partisi Grubu adına, Bingöl Milletvekili Sayın Mahfuz Güler’de.

Buyurun Sayın Güler.

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

FP GRUBU ADINA MAHFUZ GÜLER (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarının geçici 3 üncü maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu maddede, SSK’da çalışan sözleşmeli personelin intibaklarının yaptırılarak, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre devlet memuru statüsüne kavuşturulmaları öngörülmektedir. Bu madde, haddi-zatında, bu tasarının en iyi maddelerinden birisidir. Gerçekten de, SSK’da sözleşmeli olarak çalışan personelin mağduriyeti söz konusudur. SSK’da sözleşmeli olarak çalışan doktor, eczacı, biyolog ve diğer sağlık elemanları, hem maddî hem de her zaman işten atılma korkusuyla manevî yönden sıkıntı içerisindedirler.

Tasarının getirdiği hükme göre, 1999 yılı sonuna kadar başvuranların, öğrenim durumları göz önünde bulundurularak, devlet memurluğuna atanmaları öngörülüyor. SSK’da toplam 41 776 personelden sözleşmeli olarak çalışanlar da var.

Sayın Genel Müdürden ve bürokrat arkadaşlarımdan ricam şudur: Sözleşmeli olarak çalışan tüm personel -taşra dahil- haberdar edilerek, başvurularının sağlanmasını istirham ediyorum.

Bu madde, son derece olumlu bir madde. Umarım, herhangi bir haksızlığa meydan vermeden, SSK’daki mevcut haksızlık bu maddeyle giderilmiş olur. Dediğim gibi, maddenin yürürlüğe girmesiyle sıkıntıların azalacağına inanıyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Bingöl Milletvekili Sayın Mahfuz Güler’e teşekkür ediyorum.

Gruplar adına başka söz talebi?.. Yok.

Şahıslar adına söz taleplerini sırasıyla okuyorum:

Kocaeli Milletvekili Sayın Halil Çalık?.. Yok.

Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat?.. Yok.

Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan?.. Yok.

Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan?.. Yok.

Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya?.. Yok.

Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Zeki Okudan?..Yok.

Sayın Komisyon Başkanı söz istiyorlar.

Buyurun Sayın Başkan.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, geçici 3 üncü maddenin son kelimesi “ettirilebilirler” diye bitiyor. O kelimenin “ettirilirler” şeklinde düzeltilmesi gerekiyor; baskı sırasında sehven yanlış yazılmıştır.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Komisyon Başkanımızın ifade düzeltmesi dahil olmak üzere, maddeyi, Komisyondan geldiği şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... İfade düzeltmesiyle kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz kanun tasarısına geçici 4 üncü ve 5 inci madde eklenmesiyle ilgili önergeler vardır; önergeleri, sırasıyla okutup işleme koyacağım :

Türkiye Büyük Millet Meclis Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısına aşağıdaki geçici 4 üncü maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Fikret Uzunhasan İsmail Köse Zeki Çakan Muğla Erzurum Bartın

Tunay Dikmen Hasan Özgöbek Muğla Uşak

Geçici Madde 4. — Bu Kanunun 24 üncü maddesinin yürürlüğe gireceği tarihe kadar, bu kanunun 16 ncı maddesiyle 506 sayılı Kanuna eklenen ek 38 inci maddesine göre, Sosyal Sigortalar Kurumundan gelir ve aylık almakta olanlara yapılan ödemeler ile 29 uncu maddesiyle değiştirilen 1479 sayılı Kanunun 36 ncı maddesinin son fıkrasına göre Bağ-Kur tarafından ödenen aylıklarda dönem sonuna kadar yapılan artış oranının, aynı dönemin başında memur aylıklarında yapılan ortalama artış oranının altında kalması halinde söz konusu ödemeleri aradaki fark kadar artırmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bu, yeni bir madde olmakla beraber, geçici bir madde teklifi şeklinde olduğu için, incelettim, şimdiye kadar herhangi bir önerge işlemi görmüş Meclisimizde; yani, 87 nci maddenin dördüncü fıkrası uygulanmamış. Ben de, izninizle, aynı şekilde uygulatacağım.

Önce, Komisyona katılıp katılmadığını soracağım.

Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Komisyonumuzun çoğunluğu yok; ancak, olumlu görüşle, takdire sunuyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükümet katılıyor mu efendim?

DEVLET BAKANI EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyonun takdire sunduğu, Hükümetin de katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiş ve geçici 4 üncü madde olarak yerini almıştır.

Geçici 5 inci madde olarak teklif edilen önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısına aşağıdaki geçici 5 inci maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Fikret Uzunhasan Ömer İzgi Beyhan Aslan Muğla Konya Denizli

Turhan Bilge Zeki Çakan Hasan Özgöbek Konya Bartın Uşak

Geçici Madde 5- 15.05.1959 tarih ve 7269 sayılı Umumî Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun uyarınca, 17.08.1999 tarihinde meydana gelen deprem nedeniyle, Bakanlar Kurulu tarafından afet bölgesi ilan edilen yerlerde malul kalan sigortalı veya iştirakçiler ile ölen sigortalı veya iştirakçilerin hak sahiplerine, en az 360 gün prim veya 12 aylık prim veya kesenek ödenmiş ve her ne ad altında olursa olsun, sosyal güvenlik kurumlarından aylık veya gelir almamak şartıyla 506, 2925, 5434, 1479 ve 2926 sayılı Kanunlarda öngörülen prim veya kesenek ödeme süresi aranmaksızın, ilgili kurumca, kendi mevzuatlarına göre aylık bağlanır.

Bu şekilde bağlanan aylıklarla ilgili söz konusu Kanunlarda öngörülen prim veya keseneklerin eksik olan kısmı Hazinece kurumlara ödenir.

Bu konudaki usul ve esaslar, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığının bağlı bulunduğu Devlet Bakanlığınca müştereken tespit edilir.

BAŞKAN – Sayın Komisyon katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, Komisyonumuzun çoğunluğu hazır değil, takdire sunuyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkanım, bu madde, gerçekten, Marmara Bölgesinde vuku bulan deprem felaketine maruz kalmış olan çalışan kesime getirilen en güzel maddedir. Bu itibarla, Doğru Yol Partisi olarak, biz, buna katılıyoruz. Nitekim, dün, Doğru Yol Partisi Genel Başkanının Başkanlığındaki bir heyet Sayın Başbakanı ziyaret etmiş, özellikle çalışan kesim, mağdur olan kesim, malul kalan kesimle ilgili olarak birkısım tedbirlerin alınması gerektiğini ifade etmiştir.

Böyle bir noktaya gelinmesinden duyduğumuz memnuniyeti belirtiyor ve Doğru Yol Partisi olarak da, buna katıldığımızı beyan ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Sayın Başkan, Fazilet Partisi olarak, biz de bu önergeye katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Fazilet Partisi olarak, siz de önergeye katılıyorsunuz.

Önergede, Sayın İzgi’nin imzası var. Komisyon takdire bıraktığı için...

ÖMER İZGİ (Konya) – Sayın Başkan, Sayın Oktay Vural konuşacaklar efendim.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

Önergede imzanız var mı Sayın Vural?

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır, yok efendim. Bundan önceki ek madde eklenmesine dair önergede imzam vardı.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Bunda devir yok efendim; olmaz...

BAŞKAN – Efendim, müsaade ederseniz, usulümüzü değiştirmeyelim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Ömer Bey konuşsun efendim.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Efendim, konuşmaya gerek yok.

BAŞKAN – Evet efendim, konuşmaya gerek yok.

ÖMER İZGİ (Konya) – Efendim, gerekçesini okusunlar.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz...

BAŞKAN – Buyurun İsmail Bey, buyurun Sayın Grup Başkanvekilimiz.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Bizim, Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna mensup 5 milletvekili arkadaşımızın, geçici madde ilavesiyle ilgili bir önergemiz vardı. Şu anda, Komisyonun çoğunluğunun bulunmaması nedeniyle takdire bıraktığı, Hükümetin iştirak etmiş olduğu önerge, bizim, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak teklif etmiş olduğumuz ek maddenin aynısını içermektedir; ancak, bizim önermiş olduğumuz geçici maddede süre konulmamıştır; şimdi, Hükümetin kabul etmiş olduğu önergede bir yıllık süre konulmuştur; farklılık budur.

Hükümetin iştirak etmiş olduğu önergeye iştirak ediyoruz ve gerçekten, çok önemli bir geçici madde olarak da görüyoruz; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak da lehinde oy kullanacağız.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak da destekliyorsunuz efendim...

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Milliyetçi Hareket Partisi, Demokratik Sol Parti, Anavatan Partisinden kurulu koalisyon hükümetini oluşturan partilerin müştereken verdikleri önergeye, diğer siyasî parti grupları gibi, biz de katıldığımızı beyan ediyoruz. Ancak, koalisyon hükümeti içerisinde, ayrı bir önergeyi, ayrı bir partinin vermiş olması, herhalde, koalisyonda, belirli konuda -Sayın Başkan gündeme getirdi, teşekkür ediyorum; ama- koalisyon ortakları arasında bir konsensüs sağlandıktan sonra o önerge verilmiştir. Dolayısıyla, bir siyasî partiye mensup “Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz bunu istiyorduk; ama, böyle oldu”ya değil, koalisyon hükümetinin ortakları arasında müştereken verilen önergeye katıldığımızı beyan ediyorum.

BAŞKAN – Anavatan Partisi Grubu olarak da katıldığınızı ve desteklediğinizi ifade buyurdunuz...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, böyle bir usul mü var?! Zaten, önergede imzaları var. Bize haber vermedikleri için biz konuştuk... Dünkü temaslarımızın sonucu olarak ortaya çıkmıştı diye ben konuştum...

BAŞKAN – Sayın Bedük, zatıâlinizin desteğini tespit ettikten sonra, diğer partilerimiz de bu ihtiyacı hissettiler diye anlıyorum ve konuşma imkânı da, Komisyonun takdire bırakmasından doğmuştur. Onun için, diğer grup başkanvekilimize de söz veriyorum.

Buyurun efendim.

ALİ GÜNAY (Hatay) – Sayın Başkan, bu geçici maddenin eklenmesi hususundaki önerge, koalisyon hükümetini oluşturan partilerin tümü tarafından verilmiştir. Elbette ki, imzamız olduğuna göre, bunu destekleyeceğiz; desteklemezsek, zaten vermeyiz. Arkadaşlarımızın bu hususta konuşmalarını fuzuli bulmakla birlikte, kendileri bu hususa işaret ettikleri için, biz de bu lüzumu hissettik; “destekliyoruz” demeyi fazla buluyorum; önerge bize aittir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum; böylece, gerekçeyi açıklamış oldunuz, imza sahibi olarak.

Bütün grupların desteklediği, geçici 5 inci madde olarak tasarıda yer alacak olan önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... İttifakla kabul edilmiştir.

63 üncü maddeyi okutuyorum :

Yürürlük

MADDE 63. – Bu Kanunun ;

a) 8 inci, 32 nci, 37 nci, 41 inci maddeleri ve 56 ncı maddesinin (A) fıkrasının 2 numaralı bendi ile (B) fıkrasının (3) numaralı bendi, Kanunun yayımını takip eden aybaşında,

b) 3 üncü, 4 üncü, 5 inci, 7 nci, 9 uncu, 10 uncu, 11 inci, 12 nci, 13 üncü, 15 inci, 16 ncı maddesi ile 506 Sayılı Kanuna eklenen Ek 38 inci, 17 nci maddesi ile 506 sayılı Kanuna eklenen Geçici 82 nci, 19 uncu, 20 nci, 21 inci, 25 inci, 27 nci, 29 uncu 30 uncu, 31 inci, 33 üncü, 36 ncı, 39 uncu maddesi ile 1479 sayılı Kanuna eklenen Geçici 11 inci, 42 nci, 56 ncı maddesinin (A) fıkrasının 1 ve 5 numaralı bentleri ile (C) fıkrasının 7 numaralı bendi, 62 nci maddesinin (1) inci ve (2) nci fıkraları, Kanunun yayımını takip eden yılbaşında,

c) 46 ncı, 47 nci, 48 inci, 49 uncu, 50 nci, 51 inci, 52 nci, 53 üncü, 54 üncü, 55 inci, 57 nci maddeleri ile 62 nci maddesinin (3) üncü fıkrası ve Geçici 1 inci maddesi 1/6/2000 tarihinde,

d) 24 üncü maddesi Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı iştirakçileri ile ilgili personel kanunlarında gerekli değişikliklerin yapılmasını takip eden yıl başında,

e) Diğer hükümleri Kanunun yayımı tarihinde,

yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gruplar adına ilk söz, Fazilet Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Ali Oğuz’un.

Buyurun. (ANAP sıralarından “Ali Ağabey konuşmaz” sesleri)

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Ali Ağabey, lütfen...

FP GRUBU ADINA ALİ OĞUZ (İstanbul) – Peki efendim; hayırlı olsun diyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Peki, teşekkür ediyoruz.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Oğuz Tezmen; buyurun.

Süreniz 10 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA OĞUZ TEZMEN (Bursa) – Sayın Başkan, sürenin tümünü kullanmak niyetinde değilim.

Aslında, vurgulamak istediğim bir iki konu var; bunlar, daha çok, geleceğe yönelik önerilerim olacak.

Türkiye’de toplumun bütün kesimlerinin karşı çıkmasına rağmen, kanun tasarısı, Yüce Meclis tarafından görüşülerek bir noktaya getirildi, artık yasalaşmak üzere.

Gerçekten, ciddî sıkıntılar yaratacağı, toplumun her kesiminde dile getirilmesine rağmen, bir inatlaşma sonucunda, daha yumuşak geçiş sağlanabilecekken, sağlanamamıştır; ancak, bazı sorunlara, sistemdeki bazı sorunlara da bir çözüm getirilememiştir maalesef. “Niye getirilememiştir?” dediğiniz anda, bakın, Bağ-Kur’la ilgili olarak bazı rakamlar vereceğim: Bağ-Kur’da, 2 844 950 sigortalının 800 000’i, şimdiye kadar prim ödememişler. 2 844 950 sigortalının, sadece 190 500’ünün prim borcu yok, diğerlerinin borcu var. Sosyal Sigortalar Kurumunun, özellikle kamudan kaynaklanan, önemli rakamda alacakları var. Sosyal Sigortalar Kurumunun, Bağ-Kur’un fon yönetimine ilişkin ciddî düzenlemeler getirilmemiştir bu kanunda; İş Kanununda gerekli düzenlemeler yapılarak, iş güvencesine yönelik düzenlemeler getirilmemiştir. İşsizlik sigortasının, fonunun, nasıl yönetileceğine ilişkin ciddî düzenlemeler, bu yasayla getirilmemiştir.

Gönül arzu ediyor ki, daha kapsamlı bir yasa tasarısı gelseydi ve gerçekten, sosyal güvenlik sistemimizin otonom çalışmasının, kamunun müdahalesinden mümkün mertebe arıtılmış ve etkili fon yönetimi yapabilecek bir konuma getirilmiş olmasını arzu ederdik. O olsaydı, gerçekten, ciddî bir sosyal güvenlik reformuyla, bireysel sigortacılık sisteminin de sisteme monte edilmesiyle, dört başı mamur bir yasa tasarısı gelseydi, gerçekten, sosyal güvenlik sistemimiz reformize edilecekti; ancak, eksik ve aksak bir düzenleme olmuştur.

Dediğim gibi, bütün kesimlere rağmen inatla savunulmuş, bu noktaya gelinmiştir. Yasalaşacaktır; ancak, bunun aksaklıkları çok kısa süre içinde ortaya çıkacaktır. Gönül arzu ediyor ki, bunlar baştan olmasıydı; ama, önümüzdeki dönemde, inşallah, bunlar da düzeltilecektir; o da, inşallah, Doğru Yol Partisine kısmet olacak.

Teşekkür ediyorum; sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tezmen.

Şahsı adına ilk konuşma, Kayseri Milletvekili Sayın Hasan Basri Üstünbaş’ın.

Buyurun efendim.

Konuşma süreniz 5 dakika.

HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının maddelerinin yürürlük tarihlerini belirleyen 63 üncü maddesiyle ilgili görüşlerimi kısaca açıklamak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, daha önce, MHP Grubu adına bu kanun tasarısıyla ilgili konuşmamı yaparken, sosyal sigorta kurumlarında aktuaryel dengeleri bozan hususlar olarak, erken yaşta emeklilik, prime esas ücret tavanının düşüklüğü, prim karşılığı olmayan ödemeler, borçlanma, af ve intibak kanunları, yaratılan fonların düşük getiri sağlaması, kayıtdışı istihdam, uzun yıllar seyreden yüksek oranlı enflasyon, sisteme politik müdahaleler ve idarî yapılanmadaki yetersizliklerden bahsetmiştim. Bu kanun tasarısıyla, bunların büyük bir kısmı çözümleniyor.

Buna ilaveten, önümüzdeki yasama döneminde, iş güvenliği tasarısı, sigorta ve sağlık hizmetlerinin ayırt edilmesiyle ilgili çalışmaların bitirilip, kanunlaşması gereklidir.

Bu vesileyle, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şahsı adına ikinci konuşma, Van Milletvekili Sayın Fethullah Erbaş’ın.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Efendim, Kütahya Milletvekili Sayın Ahmet Derin konuşacaklar.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

Konuşma süreniz 5 dakika Sayın Derin.

AHMET DERİN (Kütahya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; yasa tasarısının son maddelerini görüşüyoruz. Taraflar kabul etmemesine rağmen, bir konsensüs oluşmamasına rağmen, bu yasa tasarısı, nihayet, Meclisten çıkıyor ve yasalaşacak.

Böyle bir maddede, birkaç konuyu sizlere arz etmeyi bir görev kabul ettim. Her şeyden önce, bu yasa tasarısının, evet, faydalı madeleri vardır, işsizlik sigortasının başlangıcı yapılmıştır, sigorta mevzuatımıza yıllardan beri girmesi arzulandığı halde bir türlü gerçekleşmeyen işsizlik sigortası, bu yasanın içerisine dahil edilmiştir; bunlara katılıyoruz; ancak, diğer maddeler göz önüne alındığında, müktesep hakların ve aktin ihlali söz konusudur. Bir mukavele imzalanmış, bir senet verilmiş, senetleşilmiş... Bakın “sözleşme” diyoruz, “iş akti” diyoruz.

İşe başladığında, ben, şu kadar gün prim ödersem, işveren öderse, nihayet, 43 yaşında veya şu yaşta emekli olacağım ve bana emekli aylığımı bağlayacaksınız; öbür taraf da “tamam” demiş. Aktin karşı tarafı devlet. Ama, bugün, hükümetler, bu akti ihlal ederek bir yasa geçiriyor, müktesep hakları ihlal ediyor.

Niçin aceleye getirildi bu yasa? Birçok mühim mesele varken, 7 gündür millet kan ağlarken, 30-40 bin insanımız, âdeta, bir harp sonrası gibi, cenaze namazı bile kılınmadan, makinelerle mezar kazılarak defnedilirken, biz, bununla niçin uğraşıyoruz? Bunun altında yatan şey, 28 Ağustosta Başbakan Amerika’ya gidecek; IMF bazı şeyleri istiyor...

Şu anda, iktidar partilerine mensup arkadaşlarımın bile gönül huzuru içerisinde “evet” diyemediği bir yasa bu; ama, şunu ifade etmek istiyorum: IMF, hiçbir ülkeye bayramı göstermemiştir, arife günü öldürür. Yıllarca “Avrupa Birliği, Avrupa Ekonomik Topluluğu, tek bayraktır, tek çatıdır” dedik, inanmadınız; “almayacak Avrupalılar, Batılılar” dedik, inanılmadı; “hayal” denildi. Bakın, bugün, açıkça itiraf ediyorlar “burası bir Hıristiyan birliği, sizin ne işiniz var” diyorlar.

Oraya giden bizim temsilcilerimiz, paragraf atlayarak anlatıyor millete; açıkça ifade edilen şeyler bu millete duyurulmuyor.

Bir diğer mesele de, bakın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, tüm milletvekillerinin bilgisine sunulmak üzere bir yazı gönderdi. Bu yazının bir bölümünde “kamusal zorunlu sigortalılığın muhafaza edilerek bireysel emeklilik sistemlerinin irdelenmesi konularında yeni bir çalışma başlatılmış olup, bu çalışmalarda varılacak sonuçlara göre, ülkemizde, sosyal güvenlik, sosyal yardım, sağlık hizmetleri, buna ilişkin kurumların yeniden oluşturulması düşünülmektedir” deniliyor.

Bizim büyüklerimizden, muhterem bir zatın bir ifadesi vardır, der ki, “fanilan görünüyor.” Bakanın fanilası bu ifadede görünüyor. Göreceksiniz, bu yasa tasarısı, kaçak işçi oranını daha da yükseltecek. İnsanlar, başka özel sigorta şirketlerine gitme mecburiyetinde kalacak ve “60 yaşıma kadar niye bekleyeyim, 25 sene aynı primi ödediğim takdirde; özel sigorta kuruluşları, beni, Bayındır Hastanesinde muayene ettirecek nasıl olsa” diyecek.

Duyumlarımıza göre, 50 milyar dolarlık bir sermaye, sigortacılık alanında yatırım yapmak istiyor; bu yasa tasarısı, onun altyapısını, zeminini hazırlıyor. Burada, bu konular zabıtlara geçsin istediğim için söz almış bulunmaktayım.

Bu duygu ve düşünceler içinde, bu yasa, inşallah, hayırlı hizmetlere, hayırlı görevlere vesile olur diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Derin.

Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Önerge yoktur.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 18.8.1999 tarih ve 54 üncü Birleşimde kabul edilen çalışma programı gereğince, saat 19.00’da, yani, şu anda çalışmalarımıza ara vermemiz, saat 20.00’de tekrar toplanmamız ve 24.00’te toplantıyı hitama erdirmemiz gerekiyor.

Bu kanun tasarısı açık oylamaya tabidir; çünkü, parasal hükümler içermektedir; binaenaleyh, çalışmalarımız bir müddet daha devam edecektir; Eğer uygun görürseniz, çalışmaların hitamına kadar ara vermeyelim, hitamından sonra tekrar toplanmamak üzere birleşimi kapatalım. Uygun görürseniz böyle yapalım...

Uygun görenler lütfen işaret etsinler... Uygun görmeyenler... Uygun görülmüştür.

A. TURAN BİLGE (Konya) – Yarın saat 10.00’a kadar, değil mi Sayın Başkan?

BAŞKAN – Yarın saat 10.00’da yine toplanacağız. Yalnız, biraz evvel sizlerin aldığı karar uyarınca, bugün, çalışmalarımız, bu tasarının tamamlanmasına kadar devam edecek, ondan sonra tekrar toplanmayacağız.

Son maddeye geldik; 64 üncü maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 64. – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Gruplar adına ilk söz, Fazilet Partisi Grubu adına, Rize Milletvekili Sayın Mehmet Bekâroğlu’nun.

Buyurun efendim.

Süreniz 10 dakika.

FP GRUBU ADINA MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının son maddesi üzerinde Grubum adına söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Madde, yürütme maddesi. Ben, bu tasarı kanunlaştığında yürütülemeyeceğine inanıyorum. Niçin yürütülemeyeceği konusunda birkaç noktaya dikkat çekmek istiyorum.

Bu tasarının bir tek olumlu yanı var, o da şu: Belki otuz sene sonra ilk defa, sosyal güvenlikte ciddî bir problemin bulunduğu anlaşıldı. Gerçekten, sosyal güvenlik diye bir sorunumuz var, bir sıkıntımız var, bütçede böyle bir kara delik var. Sadece bunun farkına varılması bile, belki de bir kazanımdır.

Bu tasarı kanunlaştığında yürümeyecektir; çünkü, bu tasarı, içerik olarak iyi hazırlanmadı. Bu tasarı, asla bir reform getirmemektedir. Eğer, sosyal güvenlikteki problemler halledilmek isteniyorsa, sadece açık değil, sosyal güvenliğin bütün sıkıntıları masaya yatırılmalıydı.

Örneğin, emeklilik ile sağlık ayrı ele alınabilirdi. İşsizlik sigortası gibi gelişmiş Batılı ülkelerde iflas etmiş olan bir kurum, aynen taklit edilerek buraya aktarılmazdı.

Aslında, bu tasarının iyi hazırlanmamasının bir önemli sebebi var. Bu sebep, yine bu tasarı kanunlaştığında iyi yürütülemeyeceğini de gösteriyor. O da şu: Bir defa bu tasarı hazırlanırken, toplum kesimlerinin mutabakatı alınmadı, onların ne düşündükleri asla sorulmadı. Gerçekten, bu tasarıyla birinci derecede ilgili olan işçi, memur, esnaf ve bunların kuruluşlarıyla ilgili herhangi bir görüşme yapılmadı; onlardan gelen sesler asla dikkate alınmadı. Dolayısıyla, bu kanun, toplumsal mutabakatla çıkmadığından, yürütülmesinde de çok ciddî problemler ortaya çıkacaktır.

Değerli milletvekilleri, elbette, siyasî iktidar, siyasî bedelini ödemek kaydıyla böyle bir kanun çıkarabilir, siyaseten bedelini ödeyecektir; ancak, özellikle, depremden sonra, bu tasarının tekrar burada ele alınması, en azından etik açıdan, siyasî etik açıdan ciddî sıkıntılar getirmektedir; çünkü, bu tasarının muhatabı olan insanlar, şu anda, deprem dolayısıyla tepkilerini ortaya koyacak durumda değildirler.

Bu tasarı, bir başka hususu daha göstermiştir: Çalışmayla ilgili, sosyal güvenlikle ilgili düzenlemeleri ilk defa ülkemize getiren ve bu nedenle takdir toplayan Sayın Ecevit’in Başbakanlığı döneminde böyle bir tasarının kanunlaşıyor olması da, bence, ayrı bir talihsizliktir ve sosyal demokratların iflası anlamına gelir.

Bu tasarı, sadece ve sadece açık kapatma endişesiyle getirilmiş bir tasarıdır ve bu açık kapatmada da, fatura, bütünüyle emekçilere, işçiye, memura, esnafa çıkarılmaktadır. Bu kanun tasarısı hazırlanırken, sosyal güvenlikteki açığın nedeni asla araştırılmamıştır. Niçin Türk sosyal güvenlik sistemi çökmüştür? Bu soru, sorulmamıştır; eğer, bu soru sorulsaydı, bu fatura, bütünüyle işçiye, memura, emekçiye çıkarılmazdı.

Değerli milletvekilleri, hepiniz biliyorsunuz, sosyal güvenlikte toplanan fonlar, geçmişte, yanlış yönetimlerce, iyi niyetli olmayan yönetimlerce gerçekten çok sağlıksız bir şekilde kullanılmıştır. Değişik hesaplamalar var; bir hesaplamaya göre, SSK’nın en azından 20-25 milyar doları yanlış kullanma, yanlış yönetim sebebiyle yok edilmiştir. Şimdi, durum buyken, bu faturanın, bütünüyle, bu işte hiçbir günahı olmayan insanlara çıkarılması gerçekten talihsizliktir; bu da, bu kanunun yürümeyeceğine bir delildir. Eğer, sosyal güvenliğin açıkları ciddî bir şekilde araştırılacaksa, ben, size, aile fotoğraflarına bakmanızı tavsiye ederim.

Değerli milletvekilleri, bu ülkede, gerçekten, sosyal güvenlikteki açığın, karadeliğin ve başka karadeliklerin sorumlusu aranıyorsa, aile fotoğraflarına bakılsın; kim bu memleketin paralarını hortumlamış, kimler götürmüş çok açık ve net bir şekilde görülecektir. Bu kanun tasarısıyla, yeni aile fotoğrafları için bir imkân daha hazırlanmıştır; o da, İşsizlik Sigortası Fonudur.

Değerli milletvekilleri, SSK, Emekli Sandığı ve Bağ-Kurdan sonra, İş ve İşçi Bulma Kurumu da, bu şekilde hortumlanmaya müsait bir kurum olarak oluşturulmuş oldu.

Değerli milletvekilleri, eğer, problem açıksa, “niçin Türk sosyal güvenlik sisteminde açık verildi” diye sorulurdu ve bunun sebebi araştırılırdı. Batıda, sosyal güvenlik sisteminin açık vermesinin sebebi başka, Türkiye’de sosyal güvenlik sisteminin açık vermesinin sebebi başkadır. Batı’da, sosyal güvenlik sisteminin açık vermesi, ortalama yaşam ömrünün uzamasıdır, özellikle sağlıkta meydana gelen, teknolojide meydana gelen pahalı değişikliklerdir; ama Türkiye’de bunlar değildir. Türkiye’de, SSK’dan emekli olan insanların ortalama ömrü kadınlarda 62, erkeklerde 61’dir. Siz, şimdi, kadınları 58, erkekleri 60 yaşında emekli edeceksiniz; yani emekli olan erkek bir sene yaşayacak. Bunun anlamı ne biliyor musunuz; bunun anlamı, sosyal güvenliğin öznelerini ortadan kaldırıyorsunuz. Hatırlayacaksınız, bir Millî Eğitim Bakanının söylediği iddia edilir: “Okullar olmasaydı maarifi iyi idare ederdim.” Aynı bu anlama geliyor. Gerçekten, emekliler olmayacak, ondan sonra sosyal güvenlik sorunu da olmayacak bu ülkede.

Değerli milletvekilleri, bu düzenleme biraz da göstermelik düzenlemedir. Aslında birçok sözcü bunu dile getirdi; gerçekten göstermelik bir düzenlemedir. Biz, söz vermiş olduğumuz Batılı birtakım kuruluşlara “işte, biz de sosyal güvenlikle ilgili birtakım düzenlemeleri yaptık, buyurun” diyeceksiniz, yoksa başka hiçbir anlamı yoktur. Belki bir anlamı daha olabilir: Avrupa’da çalışan işçilerimiz, işsizlik sigortası kurumu artık Türkiye’de olduğundan dolayı, geri dönerken, bu fona paralarını aktarabilecekler. (DSP sıralarından “yorma kendini” sesleri)

Efendim, yormuyorum kendimi, size bir şeyi anlatmaya çalışıyorum.

BAŞKAN – Efendim, karşılıklı görüşmeyelim.

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) – Bir şeyi anlatmaya çalışıyorum, lütfen anlayın.

Değerli milletvekilleri, bu kanun hazırlanırken, en önemli eksiği, insan hakları açısından bu kanunun durumu nedir asla ele alınmamış olmasıdır. Sadece göstermelik olarak, altına imza atmış olduğumuz insan haklarıyla ilgili sözleşmelere belki de bir uygunluk getirecek; ama insan hakları açısından, bu düzenleme, insanlarımıza, kadınlarımıza, erkeklerimize ne getiriyor, bu asla ele alınmamıştır.

58 yaşında bir temizlik işçisi kadını düşünebiliyor musunuz? Bunları kim çalıştırıyor ve nasıl çalışıyor? Bu kadınla ilgili nasıl bir insan hakları düşünüyorsunuz? Altına imza atmış olduğumuz uluslararası sözleşmelerde bunlar açık ve net bir şekilde yazılmıştır, belirtilmiştir.

Değerli milletvekilleri, bir konuya daha dikkat çekerek sözlerimi bitireceğim.

Sosyal devletin, sosyal güvenliğe aktardığı kaynak, asla açık olarak düşünülemez. Gelişmiş Batılı ülkelerin hepsi, sosyal güvenliğe kaynak aktarmaktadır. Bizde, yasal olarak sosyal güvenliğe kaynak aktarmak söz konusu değildir. İşçiden ve işverenden kesilen primlerle sosyal güvenlik ayakta durmaktadır. Şimdi, ilk defa, işsizlik sigortasında devletin katkısı getirilmektedir. Bu nedenle, sosyal güvenliğe aktarılan devlet kaynaklarını açık olarak görürseniz, siz, sosyal devleti inkâr etmiş olursunuz. Eğer, buna bu şekilde bakarsanız, bir süre sonra, millî güvenliğe ayrılan kaynakları da israf olarak, açık olarak görebilirsiniz; eğer, siz böyle bakarsanız, bir süre sonra, millî eğitime ayrılan kaynakları da açık olarak görebilirsiniz ki, bu, vahim bir şeydir. Zaten, modern, çağdaş demokrasilerde, devletin üstüne düşen görevlerden bir tanesi millî savunma, diğeri de sosyal güvenliktir. Bu nedenle, sosyal güvenliğe ayrılan kaynakları asla açık olarak göremezsiniz, görmemeniz gerekir.

Değerli milletvekilleri, bütün bu sebeplerden dolayı, çıkarmakta olduğunuz -belki de Sayın Başbakanın Amerika’da işleri görmesini kolaylaştıracak olan ve belki de bir miktar açığı kapatacak olan- bu kanun yürümeyecektir. Bu kanun yürümeyecektir; çünkü, bu kanuna muhatap olan insanlar, bu kanunu kabul etmiyor, bu insanlarla bir mutabakat sağlamadınız.

Bu düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bekâroğlu.

Gruplar adına ikinci söz, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük’ün.

Buyurun efendim; süreniz 10 dakika.

DYP GRUBU ADINA SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarımızın son maddesi üzerinde Doğru Yol Partisinin görüşlerini sunmak üzere huzurlarınızdayım; Yüce Heyeti, şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, biliyorum, hepimiz yorulduk. Depremin psikolojik etkisi ve üzüntüsü; ayrıca, bütün bunlara rağmen, Sosyal Güvenlik Tasarısının mutlak surette çıkarılması gerekir şeklindeki baskı ve ısrarlı ve inatlı takip, nihayet, konuyu, bugüne kadar getirdi; ama, her şeye rağmen, tarihe karşı ve büyük milletimizin huzurunda, sırf, bu konuyu bir kez daha tutanaklara geçirmek için görüşlerimizi sunmayı bir borç bildik.

Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan kanun tasarısı -daha evvel de söyledik- hiçbir zaman bir reform niteliğini taşımadı ve taşımayacak. Demokrasi, bir uzlaşma ve hoşgörü rejimidir, sistemidir, sanatıdır; ancak, üzülerek ifade etmek mecburiyetindeyim ki, bu yasa tasarısı, bir uzlaşmanın, bir anlaşmanın, bir konsensüsün ürünü değildir, olmadı ve olamadı. Hükümetin, uzlaşma yerine dayatmayı, hoşgörü yerine tehdit savurmayı benimsemiş olması en büyük üzüntümüz oldu. Müzakeresini yapmış olduğumuz bu kanun tasarısı, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak 54 milyon vatandaşımızı ilgilendirdi ve buna karşı da vatandaşlar, özellikle tepki koydu; ama, o tepkiler dikkate alınmadı.

Bakın, biraz evvel, birkısım arkadaşlarımız okudu. Enerji-Yapı-Yol-Sen’in Ankara 2 No’lu şubesi -SES dahil olmak üzere- bol miktarda fakslarla, özellikle, depremin vuku bulduğu bir zamanda, bu Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı üzerindeki görüşmeleri, hep kınadılar ve bizi üzdüler. Biz, Doğru Yol Partili milletvekilleri olarak, aslında, bununla ilgili tarizi ve üzüntüyü asla hak etmedik; ama, ne yazık ki, hükümet, ısrarla bunun görüşülmesini istedi. Sivil toplum örgütlerimizin tepkisine rağmen, bu görüşmeler, bu noktaya kadar geldi. Geldi de ne oldu; şimdi hükümete soruyoruz: Kim bunu istedi? Biz, halen, daha bilmiş değiliz.

Değerli milletvekilleri, nüfusumuzun 54 milyonunu ilgilendiren bu kanun tasarısını, milletimiz kabul etmiyor, etmedi; işçi, işveren sendikaları kabul etmedi. Muhalefetin kabul etmediği, vicdanların kabul etmediği, Türkiye gerçeklerinin kabul etmediği bu kanun tasarısını görüşmek için niye bu kadar acele ettik; halen anlamakta zorluk çekiyoruz.

Muhalefeti ve sendikaların hiçe sayıldığı, bir nevi dayatma ürünü olarak, nihayet son noktasına geldiğimiz bu kanun tasarısı kabul edilecek ve yürürlüğe girecek, öyle görünüyor. Hayrını görün!..

Acaba, halen daha, Kızılay Meydanında toplanan binlerce, yüzbinlerce kişiyi de mi, bu kanun tasarınızı benimsiyor diye kabul ediyorsunuz?! Bir arkadaşımız “acaba” dedi. Yüzbinlerce insan, sendikalı -Kamu-Sen dahil, memur sendikaları, işçi sendikaları, emekliler, dul ve yetimler- Kızılay Meydanını doldurdu, onlar mı kabul etti?! “Acaba” dediniz, ona cevap veriyorum. Erkekler için 60 yaşa itiraz edildi, kadınlar için 58 yaşa itiraz edildi. Bunu, ısrarla ve inatla devam ettirdiniz; sol gösterip sağ vurdunuz. Bütün bunlara rağmen, her şeye rağmen, uzlaşma için size hep serzenişte bulunduk, kabul etmediniz, konsensüsü hiçe saydınız, uzlaşmayı yok saydınız, kabul etmediniz. Deprem felaketi içerisinde kıvranan, yüreği kanayan Türkiye’yi ve Türk Milletini, bizleri, anlamsız bir inatla, Sosyal Güvenlik Reformu Yasa Tasarısını tartışmaya mecbur ettiniz.

Ama, yine ifade ediyorum, bu kanun bir reform değildir; bu, Vergi Kanunu, gibi mutlaka değiştirilecektir. Ne kadar oy sayınız fazla olursa olsun, ne kadar 18 Nisanla ilgili -hep sataşmalar oldu- o ifadeler kullanılmış olursa olsun, yeni 18’lerle... İnanın bu hükümet çok zayıfladı ve halk bu hükümete tepki koyuyor; çünkü, hükümetin gündemi ile milletin gündemi farklı; çünkü, millet, bunu, kesinlikle kabul etmiyor ve tepkisini koyuyor. Ben, bunu, muhalefet yapmak için söylemiyorum; isterseniz, sizler de fakslarınıza bakın, çünkü bu fakslar, bize, çok şey ifade ediyor.

Krize soktuğunuz ve batırdığınız ekonomide, esnaf, KOBİ’ler ve ihracatçılar fakirleşti; köylüler, gerçekten sizlerden hesap soracak noktaya geldi, iradesi acz içerisinde kaldı. Depremde sergilediğiniz yetersiz, basiretsiz ve gerçekten, yönetimdeki eksik tutum ve davranışlar ve tasarruflar, ne yazık ki, bu hükümeti son derece zayıf bir duruma düşürdü ve düşürmeye de devam ediyor.

İşte, bütün bu anlayış içerisinde, değerli milletvekilleri, getirdiğimiz kanun tasarısında ne geldi? Şöyle bir bakın, allahaşkına: Şimdi, 10 işçi çalıştıran esnaf ve sanatkârımız, 10’dan daha aşağı çalıştıran esnaf ve sanatkârımız... İşçiden yüzde 2, işverenden yüzde 3 prim alacaksınız. Bu, çok sayıda işyeri için ilave bir yük demek değil midir? Ekonominin içinde bulunduğu bu kriz dikkate alındığında, ayakta kalmakta zorlanan bu işletmeler, yani, KOBİ’ler, esnaf ve sanatkârlar, daha da fazla sıkıntıya girmeyecek mi?

Yine, söz konusu bu yasa tasarısında, Genel Kadro ve Usulü Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararnamede değişiklik yaptınız. Oysa, Anayasada hüküm var, İçtüzükte hüküm var; kanun hükmünde kararnamede ancak kanunla değişiklik yapabilirsiniz ve kanunlaştığı takdirde değişiklik yapabilirsiniz. Kanun hükmünde kararname daha kanunlaşmadan, onu bir kanunla 1 madde değiştirmek suretiyle eğer ortaya koyarsanız, İçtüzüğe aykırı hareket edersiniz ve ettiniz.

Ülkemizin çalışma koşulları dikkate alındığında, iş güvencesi olmaksızın, emeklilik için 7 000 işgünü prim ödeme, 58-60 yaş zorunluluğu getirilmesiyle, geniş kesimler, bu hadleri dolduramayacak olmaları nedeniyle, fiilen emekli olamamalarıyla sonuçlanabilir bir duruma gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, Ankara Ticaret Odası Başkanının bize göndermiş olduğu bir notu inceledim. Özellikle altını çizerek belirtmek istiyorum: Bugün, özel sektörde 45 yaşından daha büyük çalışan kesim yoktur; yüzde 15 nispetindedir, yüzde 15... Bir taraftan, gerçekleri görüyorsunuz, oradaki yaş haddine bakıyorsunuz, 45 yaştan yukarı yok; ama, buna rağmen, bu kanunla, 58-60 yaşı getiriyorsunuz, bu millete, bu çalışana dayıyorsunuz. İnanın, burada en büyük sıkıntıyı o millet çekecek; ama, biz de mutlaka vicdan azabı çekeceğiz diye değerlendiriyorum.

Değerli milletvekilleri, işçi-işveren kesimlerinin karşı çıktığı bu tasarıyla getirilen değişikliklerin, toplumsal uzlaşma aranmaksızın, dayatmayla kabul ettirilmeye çalışılması, sosyal ve çalışma barışını da, maalesef tehlikeye atmıştır. Eğer, bugün konuşulamıyorsa... Olmasaydı gerçi, temenni etmek istemiyoruz, temenni etmiyoruz; ama, Marmara Bölgesinde, eğer deprem olmasaydı, bu çalışan kesim, bugün, yine sokaklarda, yine meydanlarda olurdu. Yazık değil mi!..

Ayrıca, getirilen eşelmobil sistemi, ekonomimizi ücret-fiyat spiraline sokma tehlikesi arz etmektedir. Yaşlılık aylığı ödeme sistemi, her ay ayrı hesaplama yapılmasına yol açmakta, bürokratik gecikmeler aylık ödemelerin aksamasına yol açacak nitelik taşımaktadır. SSK ve Bağ-Kur gibi sosyal güvenlik kuruluşlarının yeniden yapılanmasının da bu tasarıda yer alması gerekmez miydi; bunlar da yoktu. Sadece yük var; ama, yenileme yok. Yapılanmada, özellikle, devlette yeniden yapılanma esprisi içerisinde sosyal güvenlik kuruluşlarında böyle bir yapılanmayı biz beklerdik; onu da getirmediniz. Getirmediniz de ne oldu? Getirdiğiniz şartlar içerisinde en büyük sıkıntıyı ortadireğe verdiniz; esnaf, sanatkâra verdiniz; köylüye, çiftçiye verdiniz; emekliye, işçiye, memura verdiniz. Bütün bu şartlar altında en büyük sıkıntıyı özellikle belirtmek istiyorum; deprem bölgesinde yaşayan vatandaşlarımız işini kaybetti, aşını kaybetti, eşini kaybetti.

Değerli milletvekilleri, şu kanun tasarısına, hiç olmazsa, deprem bölgesinde işsiz kalan, aşsız kalan vatandaşın öncelikle ve ivedilikle -18 820 kadro ihdasına gittiniz- alınmasını sağlayacak bir madde koysaydınız keşke. Ama, temenni ediyorum ki, hükümet, bu kanunu yürürlüğe koyduğu zaman, bilhassa deprem bölgesinde büyük zarara uğramış olan o gariban vatandaşlarımızı, o değerli vatandaşlarımızı, o insanlarımızı, özellikle, aşa ve işe kavuşturacak şekilde işe sokma imkânını sağlasın ve önceliği onlara versin diyorum.

Değerli milletvekilleri, ekonomiye ilişkin depremle ilgili, özellikle birkısım alınması gereken tedbirler vardı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bedük, 2 dakika süre veriyorum. Lütfen, tamamlayınız...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) – Ümit ediyorum ki, onu da bundan sonra getireceğiniz kanun tasarılarında dile getirirsiniz.

Esnaf ve sanatkârların Halk Bankasına, köylülerin Ziraat Bankasına, ihracatçıların Eximbank’a olan kredi borçlarının, en az 1 yıl süreyle ertelenebileceği bir sistemi temenni ediyorum ki getiresiniz. İşyeri yıkılan, hasar gören esnaf ve KOBİ’lere, orta vadeli yeni işyeri tesis ve işletme kredisini, ümit edelim ki, getiresiniz.

Ekonomide olağanüstü hal ilan edilmelidir dedik; edilmedi; ama, şunu bilin: Birden fazla ili ilgilendiren ve müşterek ve mahallî ihtiyaçların da karşılanması için koordinasyona ihtiyaç duyulan bir dönemde, olağanüstü hal bölgesi ilan edilmesinin yararını görecektiniz. Onu kabul etmediniz. Temenni edelim ki, kuvvetlendirilmiş il sistemiyle buna bir çözüm getiresiniz.

Deprem bölgesinde tüm vergi borçları mutlaka ertelenmeli; faizleri ise mutlak surette silinmelidir diye bir teklifimizi, özellikle huzurlarınıza getirmek istiyoruz. Sigorta şirketlerinin karşı karşıya kaldıkları ve garanti ettikleri risklerin karşılığındaki malî vaziyetleri, likidite ve reasürans durumları, Hazine Müsteşarlığınca derhal tespit edilecek bir duruma mutlak surette getirilmelidir. Uzun vadeli, geçen ihalede olduğu üzere, çok yüksek faizle içborçlanmalar yerine, özel tertip, çok kısa vadeli ve gerekirse çok faizli içborçlanma enstrümanları tercih edilmelidir. Dünya Bankası, Avrupa İskân Fonu gibi fonlardan kredi temin etmek suretiyle vatandaşlarımızın yaralarının bir an evvel sarılmasına özen ve önem gösterilmelidir.

Yeni getirilecek olan birkısım ek ödemeleri sağlayacak olan vergi kanunlarında, Anadolu’nun diğer bölgelerindeki ortadireğe bel verdirmeyesiniz, orada deprem yaratmayasınız diye temennide bulunuyorum.

Üniversitelerde özel yatay geçişin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Eskişehir) – Yeter!..

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) – Dinleyin...

BAŞKAN – Lütfen cümlenizi tamamlayınız.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, son cümlelerimi söylüyorum.

...Özellikle deprem bölgesindeki üniversitelerde okuyan gençlerimizin yatay geçişlerini sağlayabilmek için ve üniversiteye yeni gireceklerin listelerinin -hepsinin evleri yıkılmış, işyerleri yıkılmış, adresleri yok- özel yerlere asılmasını ve mutlak surette üniversitelere girmelerini sağlayacak bir düzenlemeyi; askerî okullara, Anadolu liselerine, kolejlere ve meslekî teknik okullara girmelerini sağlayacak bir düzenlemeyi getirmenizi temenni ediyoruz.

Bütün bu şartlar altında, bu kanunun, memleketimize, vatandaşlarımıza hayırlı olmasını diliyor; ama, mutlak surette eksik olduğunu tekrar ifade ediyor, tekrar geleceğiz, biz değiştireceğiz diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bedük.

Sayın milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahıslar adına ilk söz, Kırıkkale Milletvekili Sayın Nihat Gökbulut’a ait.

Sayın Gökbulut?.. Yok.

İkinci söz, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat’ın.

Buyurun Sayın Polat.

Süreniz 5 dakika.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Günlerden beri süren maraton biraz sonra bitiyor ve bu kanun tasarısının yürütme maddesine geldik; “Bu Kanunu Bakanlar Kurulu yürütür” deniliyor; ama, yürütür mü, yürütemez mi; onu da zamanla görürüz.

Bu kanun birkaç yönden zamansız olarak gelmiştir. Neden zamansız olarak gelmiştir? Şu anda, mesela, bir deprem vardır. Depremden dolayı ülkemizde bir felaket vardır. Bu kanundan sorumlu bakan nerededir? Burada yoktur; neden; çünkü, deprem bölgesinde... (ANAP sıralarından “burada” sesleri) Buradaymış... Yeni geldi o zaman. Neyse, sabahtan beri yoktu, şimdi de göremedim kendisini. Geldiyse iyi...

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Ben, her zaman buradayım...

ASLAN POLAT (Devamla) – Geldiyse de problem, gelmediyse de problem. Burada olsa, kendi seçmenleri ona kızıyorlar; orada olduğu zaman, biz neredesiniz diye arıyoruz. Şimdi bakın, bir kanun görüşüyoruz; kanunu görüşürken bile bakanı burada her dakika tutamıyoruz. Neden? Çünkü, zamanı zaman değil; bir afet olmuş, Türkiye yanmış, can ciğerinden yanmış, biz gelmiş burada sosyal güvenlik adı altında bir kanun çıkarıyoruz. Peki, onların dertlerine derman mı oluyoruz? Hayır...

Şimdi, konuşalım: Burada, nedir?.. En çok işçisi olan İzmit’te deprem oldu. En çok işçiler zarar gördüler, en çok orada esnaflar zarar gördü. Bu getirdiğiniz kanunla işçileri, esnafları, daha mı tez, daha mı erken emekli ediyorsunuz? Hayır. Onlara bir şart mı getiriyorsunuz, ne getiriyorsunuz? Bakalım: Bir, emeklilik yaşlarını 38-43’ten 58-60’a çıkarıyorsunuz. İki, bunların ödedikleri primleri, kendilerinin ödedikleri primleri artırıyorsunuz, onlar için istediğiniz prim gününü artırıyorsunuz. 5 000 günden 7 000 güne çıkarıyorsunuz; ama, diyorsunuz ki: “5 000 gün ödediğin oranı yakalaman için 8 100 gün prim ödemen lazım.” Yani, eskiden 5 000 günle yakaladığı oranı, şimdi 8 100 günde yakalıyor. 38-43 yaşında aldığı emekliliği, 58-60 yaşında alıyor. Vermiş olduğunuz, emekliyken asgarî olarak almış olduğu ücret şimdiki durumda 82 milyondu, en asgarîyi bu şartlarda 46 milyon liraya düşürüyorsunuz; yani, ne yapıyorsunuz? Burada çalışanların, Bağ-Kurluların, emeklilerin şartlarını hep geriye alıyorsunuz. Bu kanun, bu yüzden de zamansız gelmiştir. Bunu da konuşmak istiyoruz.

Bakın, şimdi, mesela, tarım kesiminde çalışanlar için emeklilik yaşını 58-60’a getirdiniz. Şimdi, biz bize, samimî olarak konuşalım. Bu durum karşısında, tarım kesiminde kendi hesabına çalışan bir ailede yalnız bir kişi sigortalı olacak; o da ne için olacak? Sağlık sigortalarından faydalanayım diye olacak; diğer bütün fertler sigortanın dışına çıkacaklar ve böylelikle, siz, bu getirdiğiniz tasarıyla 4,5 milyon civarında tahmin edilen sigortasızları sigortalı yapmak yerine, sigortalı olanları da sigortasızlığa teşvik edeceksiniz.

Bu kanun tasarısında, bazı şeyler vardı, gelmedi. Mesela ne gelmedi? Bizde, Türkiyemizde, net ücret ile brüt ücret arasındaki fark çok fazla; yüzde 38 civarında bir kesinti var, vergi, SSK kesintileri var. Siz bunlarda azaltma yapıp işçileri ve çalışanları sigortalı olmaya teşvik edeceğinize, bu oranı yerinde tuttuğunuz gibi, hatta artırdınız. Nasıl artırdınız? Bir de işsizlik sigortası primi getirerek artırdınız. Şimdi, düşünelim ki, Avrupa ortalaması, OECD ortalamasında, Avrupa Birliği ortalamasında net ücret ile brüt ücret arasındaki fark yüzde 16 iken; bizde, bu, yüzde 38, yüzde 40’a çıkarken, bu ne oluyor? Caydırıcı bir önlem oluyor.

Siz bu getirdiğinizle bunlara çözüm bulamadınız, çalışanlara çözüm bulamadınız ve şimdi bir şey söyleyeceğim: Bir kanun getirdiniz, biz uygulayacağız dediniz; oy çoğunluğunuz var, uygularsınız; ama, bütün kamu kesimleri sokaklara dökülürken, kanunu getirdiğiniz insanlar buna karşı çıkarken, bu kanunu nasıl uygulayacaksınız? 500 000 kişi, 300 000 kişi Kızılay Meydanına gelip bu kanuna karşı sesini yükseltiyorken, siz, bu kanunu nasıl uygulayacaksınız? Uygulayacaksınız; ama, nasıl uygularsınız; Vergi Kanununu nasıl uyguladıysanız -bir sene sonra malî miladı erteleyip ranttan gelen vergileri azaltarak, Vergi Kanununu bu Mecliste nasıl değiştirdiyseniz- işte öyle uygularsınız. Sekiz yıllık kesintisiz eğitim yapacağım deyip de, bütün çoluk çocuğu, arabalarda, minibüslerde nasıl mahvettiyseniz yine aynen öyle uygularsınız. Uygularsınız da, uygulamanız, Batı normlarına göre bir uygulama olmaz. Biz isterdik ki, bu tasarı, madem ki sosyal güvenlik tasarısı, insanlara sosyal güvenlik getirecekti, hakikaten çalışanlara bir şey getirseydi. En önemli maddeniz ne? Bir saattir söylediğiniz işsizlik sigortası. O da nasıldır? Çalışmayan insanlara bir şey mi getirdiniz? Hayır; sadece, çalışan insanlar işten ayrılmadan önce son 120 gün prim öderlerse, bunlara işsizlik ödeneği vereceğim dediniz. Ben şimdi size soruyorum: En çok işsizlik ödeneğine ihtiyacı olanlar, geçici işçilerdir; inşaatta çalışan işçiler, tarımda çalışan işçiler... İnşaatta çalışan bir işçinin işten ayrılmadan önceki son 120 gün prim ödeme şansı yüzde kaçtır?! O halde sizin getirdiğiniz bu tasarı onlara da yaramadı. Sadece, işi olan; ama, o anda işini kaybetmiş olan insanlara bir fayda sağlayacak; fakat, bu durumda da, hiç işi olmayanların işe girmesini de zorlaştıracaksınız; çünkü, ilk tercih daima sigorta primi ödeyen ve mevcut işi olanların...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Polat, lütfen tamamlayınız.

ASLAN POLAT (Devamla) – Sayın Bakanım, konu şimdi şuna geldi: Artık, biz ne dersek diyelim tasarı kanunlaşmak üzere. Biz çok söyledik, siz dediniz ki: “Bizim oy çoğunluğumuz var; siz ne derseniz deyin biz bildiğimizi yaparız.” Getirdiniz, geçiriyorsunuz, hayırlı olsun; ama, bunu azamî, eğer ömrümüz olursa, bir yıl geçmeden malî milatta nasıl U dönüşü yaptıysanız, Vergi Kanununda nasıl U dönüşü yaptıysanız, bunda da U dönüşü yapacaksınız; ama, şimdilik, hiç olmazsa, çalışanlara hayırlı olsun der, hepinize saygılar sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Polat.

Son madde üzerinde, şahsı adına söz, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan’ın.

Sayın Candan?.. Yok.

Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya?.. Yok.

Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Zeki Okudan?.. Yok.

Böylece, madde üzerindeki müzakereler tamamlanmış oldu.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas)– Sayın Başkan söz istiyorum.

BAŞKAN – Hayır, hayır... Siz_

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Hayır efendim, bu madde üzerinde konuşan olmadığına göre, ben, şu anda, şahsım adına söz isteme hakkına sahibim.

BAŞKAN – Şahsınız adına söz istiyorsunuz.

Evet, buyurun; çünkü, 86 ncı maddeye göre de söz istemişsiniz; onun sırası gelmedi henüz.

Buyurun.

Süreniz 5 dakika.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bu kanun tasarısının son maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. “Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür” deniliyor. Şunu hemen ifade edeyim ki, son yaşadığımız hadiseler, Bakanlar Kurulunun bu kanunu yürütemeyeceğini çok açık, net olarak ortaya koymuştur.

Öncelikle, hemen şunu ifade etmek istiyorum: Neden ortaya koymuştur? Bu hükümet, Bakanlar Kurulu, öncelikleri tespitte, maalesef, isabetsiz davranmaktadır. Herhangi bir konuda karar verirken, öncelikleri tespit etmek çok büyük ehemmiyet arz eder. Hükümet, nasıl ki, şu anda meydana gelen deprem hadisesinin arkasından, vatandaşına yardımda bulunmak için koşması icap ederken_

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) – Koşuyor, koşuyor_

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) – _bunu yerine getirememiş, zamanında yerine getirememiş ve üstüne üstlük, bugün, acileyeti olmayan bu kanun tasarısını ille de bu Mecliste görüşmek için bir dayatmada bulunmuştur. Bu şekildeki bir Bakanlar Kurulunun, bu kanunu sağlıklı bir şekilde yürütmesi mümkün değildir.

İkinci bir konu, bu hükümet, hangi konuda bir krizle karşılaşmışsa -üzülerek ifade ediyorum- beceriksizlik örneği göstermiştir. Aynı beceriksizliği, şu anda meydana gelen deprem hadisesinde de ortaya koymuştur.

HASAN AKGÜN (Giresun) – Otel yangınında da beceriksizdi[!]

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) – Elbette... Oteli yakan sizlersiniz, iftirayı yapan yine sizlersiniz. (DSP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayalım.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) – Tabiî, oteli yakan siz, iftirayı yapan siz!.. Zaten, siz, bu tip meseleleri bilmeden gelip konuştuğunuz için, aldığınız kararlar da, bugünkü gibi, her zaman isabetsiz olagelmiştir.

BAŞKAN – Sayın Karamollaoğlu, lütfen, konudan ayrılmayalım.

Devam buyurunuz efendim.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) – Muhterem arkadaşlarım, hükümet, deprem meydana geldikten iki gün sonra ancak deprem mahalline ulaşabilmiştir ve maalesef, o bölgede bulunan insanların derdine derman olamamıştır.

Muhterem arkadaşlarım, hükümet, bu beceriksizliğinin yanında, bir de, şimdi, iktidara mensup birtakım arkadaşlarımızın laf atması gibi, kıskançca davranmaktadır. Kıskançlık, bir insanın, bir grubun, yapacağsı işlerde beceriksiz olmasını sağlar. Neden beceriksiz olmasını sağlar? İşte, önümüzde!.. Hükümet, deprem mahalline zamanında yetişememiştir; ama, sivil toplum örgütleri yetişmiştir. Yurt dışından, birçok ülkeden yardım ekipleri, hükümetten önce o mahalle ulaşmıştır; belediyeler yetişmiştir, belediyeler ulaşmıştır o mahalle; ama, üzülerek söylüyorum ki, hükümet, iki gün sonra varlığını hissettirmeye başlamıştır.

HASAN GÜLAY (Manisa) – Ayıp, ayıp!..

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) – Şimdi, muhterem arkadaşlarım, alınan kararlara bir dikkat edin, alınan kararlara bir dikkat edin. Hükümet, sivil toplum örgütlerinin inisiyatif kullanmasını önlemeye çalışıyor; nasıl olacak da böyle bir kanunu yürütecek?! (DSP ve MHP sıralarından gürültüler) Sivil toplum örgütleri, bugün, bugüne kadar, her türlü çabayı ve fedakârlığı göstermişken, AKUT gibi bir sivil toplum örgütünü, maalesef, şov yapmakla itham etmiştir.

Bugün, üzülerek ifade ediyorum, birtakım sivil toplum örgütlerinin yardım kampanyalarına mani olabilmek için banka hesaplarına haksız yere elkonulmuştur. Beceremiyorsunuz, bari bırakın başkaları yapsın. Bugün, yardımlar size rağmen yapılmaktadır; bunu hiç unutmayın. (MHP sıralarından gürültüler)

Muhterem arkadaşlarım, bir de, bütün bu beceriksizliği örtbas edebilmek için, şimdi, bir baskı unsuru uygulanma yoluna gidilmektedir. Televizyonlara, hükümetin bu beceriksizliğini ortaya koyan medya kuruluşlarına baskı uygulanmaya çalışılmaktadır, sesler kestirilmeye çalışılmaktadır. Böyle bir hükümet, bu kadar mühim bir kanunu nasıl yürütecek?!.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Senin aleyhinde söylenildiği zaman feryat ediyorsun!

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) – Muhterem arkadaşlarım, elbette, basın, lehte de aleyhte de birtakım konuları gündeme getirir, haklı da olabilir haksız da olabilir; ancak, eğer, televizyon kanallarında...

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan, süre doldu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Karamollaoğlu, lütfen, karşılıklı konuşmayalım ve toparlayın.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan, teşekkür edip bitireceğim.

...birtakım mağdur insanların, mazlum insanların feryatlarını susturmaya kalkarsanız, emin olun, bunun sıkıntısını sadece hükümet olarak siz değil, bütün millet olarak çekeriz.

Bu sözlerle, hepinizi saygıyla selamlıyorum ve bu sebeple, bu maddeye ve bu tasarıya müspet oy vermeyeceğimi de ifade etmek istiyor, hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karamollaoğlu.

Madde üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.

Değişiklik önergesi yoktur.

Maddeyi, komisyondan geldiği şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

YUSUF KIRKPINAR (İzmir) – Bağırıp çağırmanın ne anlamı var?!

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) – Efe!.. Efe!..

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, sükûneti muhafaza edelim. (Gürültüler)

Sayın milletvekilleri, müzakereye devam edebilmemiz için, lütfen, sükûneti muhafaza edelim.

Uzun bir çalışmanın sonuna gelmiş bulunuyoruz. Bu çalışmada, şimdi geldiğimiz noktada, 86 ncı maddeyi uygulayacağız. 86 ncı madde, bütün maddelerin oylanıp bitmesinden sonra, iki sayın milletvekilinin, arzu etmeleri halinde, oylarının rengini belli etmek üzere söz alabileceklerini öngörüyor.

Söz taleplerini arz ediyorum: İstanbul Milletvekili Sayın Rıdvan Budak, Ordu Milletvekili Sayın Yener Yıldırım, Çorum Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu, Trabzon Milletvekili Sayın Orhan Bıçakçıoğlu, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan, Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya, Sıvas Milletvekili Sayın Temel Karamollaoğlu.

Sırasıyla, lehte ve aleyhte olmak üzere, eğer buradalarsa, iki sayın milletvekiline söz vereceğim.

İlk olarak, aleyhte olmak üzere, İstanbul Milletvekili Sayın Rıdvan Budak söz istemişlerdir.

Sayın Budak, buyurun efendim.

Süreniz 5 dakika.

HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Sayın Başkanım, Sayın Budak “Teke Tek” Programındaki görüşmesinde, milletvekillerini kaşarlanmış milletvekilleri ilan etti; onu tekzip etmesini istiyorum.Türkiye Büyük Millet Meclisinde kendisi de milletvekili. Kaşarlanmışın ne anlama geldiğini açıklamasını istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Budak, sürenizi başlatmıştım; müsaade ederseniz yeniden başlatayım, ziyan olmasın.

Buyurun efendim.

RIDVAN BUDAK (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yaşanan büyük felaket nedeniyle, ulusumuza sabır ve başsağlığı diliyorum.

Uzun bir zamandan beri tartıştığımız sosyal güvenlik reformu, Türkiye için bir ihtiyaçtır; ama, sosyal güvenlik reformu kadar siyasette de reforma ihtiyacımız vardır. Sosyal güvenlik sistemimiz, içinde bulunduğu hale çalışanlar tarafından getirilmemiştir. Türkiye’de kanunları, Meclis yapmıştır, siyasî partiler yapmıştır, milletvekilleri yapmıştır. Sonuç olarak, Türkiye tarihinde hiçbir zaman işçiler “emeklilik yaşımız bir sene geri çekilsin” diye eylem yapmamışlardır; ama, elde ettikleri hakları korumak için de, zaman zaman -her şeye rağmen söylüyorum- meşru zeminde, yurtseverlik bilinciyle hukuklarına sahip çıkmaya çalışmışlardır.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarısının şekillenmesinde işin sahibi olan işçiler yoktur, işin sahibi olan sanayiciler yoktur; işin sahibi olmayan siyaset, buna müdahale etmiştir. Bundan, bütün milletvekili arkadaşlarımızın son derece rahatsız olduğunu, Meclis kulislerindeki tartışmalardan dolayı, biliyoruz; ama, böyle bir reformun uzlaşılarak yapılması halinde, belki de, oybirliğiyle geçmesini sağlayabilecektik.

Sendikaların, gelinen son noktada -özellikle de sendikal kökenli bir parlamenter olarak beni devreye soktular- istedikleri, işgüvencesi, devlet katkısı, Kurumun özerkleşmesi ve anayasal hak olan sendikal güvencenin sağlanmasıydı. Bunlar bir uzlaşma çerçevesinde gerçekleştirilebilirdi.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizin içinde bulunduğu -özellikle yaşadığımız felaketten dolayı- koşullarda bu yasa tasarısının görüşülmesi duyarsızlıktır. Bunu, bu netlikte konuşmalıyız. Bu tasarı, biraz sonra kanunlaşacaktır; ama, biliniz ki, hiçbirimizin başı göğe ermeyecektir. Türkiye, artık, uzlaşmaya en çok ihtiyacı olan ülkedir. Çağdaş siyaset, toplumuyla uzlaşan, örgütleriyle uzlaşan, kurumlarıyla uzlaşan ve o uzlaşmanın sonucu elde edilen sentezi yasalaştıran, kanunlaştıran, hayata geçiren siyasetin adıdır. Eğer, çağdaş siyaseti yapan çağdaş siyasetçiler olmak istiyorsak, bunun gereğini yapmalıyız.

Oradan bir arkadaşım “Teke Tek”teki konuşmamdan dolayı bir şey söyledi. Ben, halkın sorunlarını, Türkiye’nin sorunlarını yok sayanlara, bu yoklar üzerinde milletvekilliği yapanlara, siyaset yapanlara “kaşarlanmış” dedim; buradan da tekrarlıyorum. Halkı yok sayanlar, Türkiye’yi yok sayanlar, bizim ülkemizi yok sayanlar, halkın sorunlarını yok sayanlar kaşarlanmışlardır. İstisnalar kaideyi bozmaz. Sana, ona, öbürüne değil; bu duyarsızlığı gösteren herkese, zaman zaman, çıkıp, bu Meclisten bunları söylemeye devam edeceğim. Ben, Türkiye’de artık barış istiyorum; zengin ile fakir arasında barış istiyorum, işçi ile işveren arasında barış istiyorum, MHP ile solcular arasında barış istiyorum, Faziletliler ile ANAP’lılar arasında barış istiyorum, Türkiye için barış istiyorum. Bunun için de gereğini söylüyorum. Bunu sağlayın, bunu becerin, bunu başarın, bunu da Türkiye için yapın. İki saattir kavga ediyorsunuz ve kesinlikle siyaset yapıyorsunuz. Bu olayların üzerinde siyaset yapılmaz.

Bakın, parti içi demokrasi var mı, yok mu tartışmasını da yapmaya gerek yok. Demokratik Sol Partili bir milletvekili olarak, Grubumdan farklı olarak bu yasa tasarısının aleyhinde oy kullanacağım. Bunu hepimiz becerebilmeliyiz. Demokratik Sol Parti, bu anlamda size örnek olmalıdır diye düşünüyorum; saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) – 20 gündür neredeydiniz?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Budak.

İkinci ve son söz, Ordu Milletvekili Sayın Yener Yıldırım; lehte konuşacaklar.

YENER YILDIRIM (Ordu) – Konuşmayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Lehteki sıra, Trabzon Milletvekili Sayın Orhan Bıçakçıoğlu’nda.

Buyurun Sayın Bıçakçıoğlu, süreniz 5 dakika

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uzun ve yorucu bir mesainin sonunda, inanıyorum ki, Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı, ülkemizde bir eksikliği giderecektir. Yasa tasarısının görüşmeleri sırasında burada gördük ki, iktidar partileri gruplarına mensup milletvekili arkadaşlarımız büyük bir özveri göstererek bu çalışmalara katkı sağlamışlardır, muhalefet partilerinde bulunan milletvekili arkadaşlarımız da engelleme görevlerini yerine getirmişlerdir; fakat, biraz önce konuşan değerli hatip, ülkemizde yaşanan deprem felaketinden prim yapmak istemiştir. Hükümet, deprem bölgesine anında ulaşmıştır. Bırakın hükümetin ulaşmasını, iktidar partilerine mensup milletvekili arkadaşlarımız dahi, her birimiz, oraya tek tek gitmişizdir.

Ayrıca -özellikle kimse kimseyi karalamaya kalkmasın- sayın bakanımız, üzerine düşen görevi yapmıştır. Eğer, siz, değerli Genel Başkanımızın dediği gibi, surda bir gedik açmak istiyorsanız, bunu başaramayacaksınız; çünkü, 57 nci Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, sonuna kadar Türkiye’nin meselelerine sahip çıkmaya devam edecektir ve görevinin başında kalacaktır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bıçakçıoğlu’na teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, tasarının üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Sayın Komisyon Başkanımızın bazı işaretleri olacak.

Buyurun efendim.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, görüşmeler sırasında tespit ettiğimiz bazı hususlar var; tashihi uygun olur diye izinlerinize sunuyorum.

Tasarının başlığında yer alan “Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin” ibaresinin, bilindiği gibi, ilgili madde çekildiği için, başlık metninden çıkarılması gerekiyor.

Bir diğer husus, kanunun yazılış tekniği bakımından, çerçeve 17 nci maddeye bağlı geçici 81 inci maddenin (C) fıkrasının (b) bendinde yer alan “(a) fıkrasında” ibaresinin “(a) bendinde”, çerçeve 18 inci maddede yer alan “(a) fıkrası” ibaresinin “(a) bendi” şeklinde; ayrıca, çerçeve 21 inci maddenin (a) bendinde geçen “135 (a)” ibaresinin “135 (A)” şeklinde düzeltilmesi uygun olacaktır.

Sayın Başkanım, söz almışken, ben de, yaklaşık sekiz gündür, 12 Ağustostan bugüne kadar yapılan mesai nedeniyle, oluşturulan tasarının ulusumuza ve çalışanlarımıza hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Sayın Başkan, İçtüzüğün 61 inci maddesinde bir hüküm var; takdir buyurursunuz, son söz milletvekilinindir. Sayın Komisyon görüş ifade ettiğine göre, son sözün milletvekiline ait olması gerekir diye düşünüyorum.

Zatıâlinizin, Başkanlığınızın uygulaması nasıl olacak, onu bilemem; ama...

BAŞKAN – Zatıâliniz, bu konuda üstatsınız; ama, dikkat buyurduysanız, yalnızca maddî hususlara işaret edildi. Zannediyorum, sayın milletvekillerimizin, bu uzun mesaiden bir an evvel netice alma gibi bir arzusu var.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Yani, gerekçeniz, milletvekillerimizi rahata kavuşturmaksa, bir diyeceğim yok; ama, İçtüzüğün 61 inci maddesi gayet nettir. Diyor ki: “Son söz milletvekilinindir.” Onun için, siz de uyguladınız geçmişte, ben arz ediyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim. Son söz olarak, Sayın Bıçakçıoğlu’nun konuştuğunu düşünüyorum.

Şimdi, sayın milletvekilleri, bu düzeltmeler istikametinde, tasarının tümünü açık oylamaya sunacağım. Yalnız, benim de bir maruzatım olacak.

Eğer dikkat buyurduysanız, bu son müzakereler sırasında, sayın hatiplerin, zaman bakımından, konuşmalarını en iyi şekilde yönlendirmelerine büyük gayret sarf ettik; ancak, Türkiye’nin taşıdığı son şartlar sebebiyle, İçtüzüğün 66 ncı maddesinden zaman zaman ayrılmak zorunda kaldık. Bu da, konudan ayrılmama hükmüdür; çünkü, Türkiye, hakikaten, hepimizin bağrını yakan büyük bir felaket içerisindedir. Geçirmiştir diyemiyorum, keşke diyebilsem. Bu sebeple, bütün arkadaşlarımızın bu felakete değinmeden konuşmalarının mümkün olmayacağı gibi bir düşünceye sahiptim. Sizler de anlayış gösterdiniz, sabır gösterdiniz. Bu bakımdan, hepinize teşekkür etmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, Sayın Komisyon Başkanımızın işaret ettiği düzeltmeler de dahil olmak üzere, tasarının tamamını açık oylamaya tabi tutacağım.

Açık oylamanın şekli hakkında iradenizi tespit etmek istiyorum. Bu konuda, açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını birinci şık olarak oylarınıza sunmak ve Genel Kurul kararını almak istiyorum.

Açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını uygun görenler, lütfen, işaret etsinler... Uygun görmeyenler... Uygun görülmüştür; açık oylama, elektronik cihazla yapılacaktır.

Açık oylama için 5 dakika süre vereceğim.

Cihaza giremeyenler, lütfen, yardım istesinler veyahut oylarını, pusula vasıtasıyla, bu süre zarfında kullansınlar ve pusulayı, lütfen, bu süre zarfında Divana ulaştırsınlar.

Oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, yapılan açık oylama sonucunu arz ediyorum: 343 sayın milletvekilimiz oy kullanmıştır; ret 94, kabul 247’dir; 2 oy mükerrer kullanılmıştır.

Bu duruma göre, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olsun.

Sayın milletvekilleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız sizlere hitap edecektir.

Buyurun efendim.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üç aya yakın bir süredir Türkiye’nin gündeminde olan ve yine, yaklaşık aynı süreler içerisinde Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonunda ve nihayetinde de, sekiz gün süreyle Genel Kurulumuzda her yönüyle ele alıp incelediğimiz, değerlendirdiğimiz, olumlu olumsuz yönleriyle, her arkadaşımızın fikir olarak ortaya koyduğu katkılarla kanunlaştırdığımız Sosyal Güvenlik Reformu Kanununun, öncelikle, milletimize ve çalışanlara hayırlı olmasını diliyorum.

Bu kanunda emeği geçen, tenkit olarak da -yapıcı tenkitleriyle de, yapıcı olmayan tenkitleriyle de, fark etmiyor- her yönüyle fikir ortaya koyan bütün değerli arkadaşlarıma teşekkür ediyorum; çünkü, her birinden istifade ettiğimiz veya edeceğimiz, en azından uygulamada mutlaka bulacağımız bazı yönler vardır. Tabiî, özellikle de, iki komisyonumuzun değerli başkanlarına, Plan ve Bütçe Komisyonumuzun değerli Başkan ve yöneticilerine, Çalışma Komisyonumuzun değerli Başkan ve yöneticilerine, huzurlarınızda ayrıca teşekkür ediyorum. Bu kanun tasarısının hazırlanmasında emeği geçen bürokrat arkadaşlarıma da, uzman arkadaşlarımıza da, huzurunuzda teşekkür etmek istiyorum.

Üç aya yakın bir süredir, bazı çevrelerin, muhalefetin, bazı sosyal tarafların, bana göre fevkalade haksız ithamlarına ve son derece üzücü suçlamalarına muhatap olduk. Aslında, bu Sosyal Güvenlik Reform Kanun Tasarısı, Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Anavatan Partisinden oluşan 57 nci cumhuriyet hükümetinin koalisyon protokolünde yer alan, daha sonra hükümet programında yer alan ve neticede de huzurunuza getirdiğimiz bir kanun tasarısıydı.

Burada, hem hükümetimizin hem Bakanlığımızın hem de şahsımın, inanılmaz ölçülerde yanlış ve mesnetsiz suçlamalara muhatap olduğunu söylemek durumundayım. Son derece üzüldüğüm, son derece yadırgadığım suçlamalara muhatap olduğumu düşünüyorum. Esasen, aradan zaman geçecek, Cenabı Allah, sağlığımızdan, ömrümüzden bir şey vermezse, göreceğiz ki, ileride bu kanunun getirdiği, kırksekiz yıldan beri çalışma hayatında konuşulan, sendikaların bütün kongrelerinde, platformlarında konuşulan en önemli istemlerden iki tanesini bu kanun çerçevesi içerisinde hayata geçirmiş olduğumuz mutlaka daha iyi anlaşılacaktır.

1952 yılındaki Türk-İş kongresinden başlayarak, kırksekiz yıl boyunca, işsizlik sigortası, iş güvencesi ve kayıtdışı istihdamın kayıt altına alınması, hep arzu edilen, istenen söylemlerdi, olaylardı. İşte, kırksekiz yıllık bu özlemi 57 nci Cumhuriyet Hükümeti ve 21 inci Dönem Parlamentosu olarak, hepimiz yerine getirdik. Onun için, işsizlik sigortasıyla, kayıtdışı istihdamın kayıt altına alınmasıyla, diğer birçok unsurlarıyla ve hele hele, SSK hastanelerindeki perişanlığı, hiç olmazsa, kadro perişanlığını, doktor eksikliğini, hemşire eksikliğini, oradaki personel eksikliğini giderecek önemli unsurlarla bu yasa bundan sonra milletimizin hizmetine yeni bir devreyi açmış olacaktır.

Uygulamada yanlışlar, eksiklikler olabilir; Allah yapısı değil; ama, samimiyet, dürüstlük ve gerçekten, o amaçladığımız hedefe yönelen bir yasa çıkarmaya çalıştık. Burada önemli olan hadise, çalışanlarımızın lehine, milletimizin lehine olan bir hadiseydi ve biz her şeyi göze alarak, hakkımızda yapılan yayınlara, konuşulanlara, hatta, şeref ve haysiyetlerimize yönelen o iftiralara rağmen Cenabı Allah’a bin kere şükrediyoruz ki, bunun peşini bırakmadık. Aziz milletimiz bunu mutlaka değerlendirecek, takdir edecektir.

Şimdi, bundan sonra ikinci aşamada, bunun devamı olan SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığının bir çatı altında örgütlenmesini, yani, sosyal güvenlik kurumunun oluşturulmasını, bir diğer yasa tasarısı olarak, primin dışındaki muhatap olunan bütün sosyal yardım ve hizmetleri bir çatı altında oluşturacak, sosyal yardım ve hizmetler kurumunun oluşturulması; bir diğer yasa tasarısı, genel sağlık sigortası; bir diğeri, SSK’nın yeniden yapılandırılmasıyla ilgili yasa tasarısı ve bir diğeri de, bireysel emeklilik fonlarının oluşturulmasına imkân veren yasa tasarısı; bunların hazırlıklarını devam ettiriyoruz ve inanıyorum ki, en kısa sürede Meclisimizin huzuruna, sizlerin huzuruna bu yasa tasarılarını da intikal ettireceğiz.

Bunlarla ilgili olarak, bütün değerli milletvekillerine de bir müddet önce bir mektup yazmış ve bu konularda katkı sağlama noktasında olan değerli arkadaşlarımızın bize ulaştıracakları yazılı veya sözlü fikirlerinden istifade etmeye çalışacağımı belirtmiştim. Bu vesileyle, bir kez daha, bu konuyu bilgilerinize arz ediyorum; lütfedeceğiniz her türlü katkıya şimdiden teşekkür etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, sayın milletvekilleri; bu Sosyal Güvenlik Reform Kanunu, çok enteresan görüşmelere sahne oldu. Kanunun maddeleri burada görüşülmedi. Plan ve Bütçe Komisyonunda da, Çalışma Komisyonunda da genellikle hep, o maddelerin üzerindeki görüşlerden çok, başka konular gündeme getirildi. Hele hele, bu deprem felaketinden sonra bu son üç gün içinde yaptığımız konuşmalarda, hiçbir şekilde, görüşülen konu, bu sosyal güvenlik meselesi olmadı. Bazı arkadaşlarımız, ısrarla, bir istismar vesilesi olarak, deprem felaketiyle ilgili, bu kürsüyü kullanarak, hükümetimizin aleyhinde konuşma ve kamuoyunu yanıltma noktasında çalışmalar yaptılar.

Öncelikle, bu deprem felaketi, Yalova, Kocaeli, Körfez, Gölcük, Adapazarı ve Düzce il ve ilçelerinde büyük bir tahribata sebep olan bir deprem felaketi. Buralarda hayatını kaybeden bütün vatandaşlarıma Cenabı Allah’tan öncelikle rahmet niyaz ediyorum, yaralılarımıza acil şifa diliyorum ve aziz milletimize de başsağlığı diliyorum. Cenabı Allah’tan niyazımız, duamız odur ki, bir daha böyle felaketler, inşallah, memleketimizde, bu güzel Türkiyemizde yaşanmaz.

Şimdi, en son konuşmalarda bile, maalesef, hükümetimiz yine haksız ithamlara muhatap oldu “İki gün sonra hükümet ancak uyanabildi, oralara ulaşabildi” gibi bazı sözlerle, hükümetimiz suçlanmaya kalkışıldı.

Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz gibi ben, Yalova Milletvekiliyim; dolayısıyla, benim ilim de bu deprem afetine maruz kalan bir ildi. Saat 03.00’te vuku bulan depremden 35 dakika sonra, ben, kendi Bakanlığımdaydım; çünkü, kendi Bakanlığımıza bağlı, bildiğiniz gibi, Sosyal Sigortalar Kurumu hastaneleri vardı; onları harekete geçirmeye başladık. Saat 04.15’te, Başbakanlıkta, Sayın Başbakan da dahil olmak üzere, ilgili bakan ve ilgili bürokrat arkadaşlarla, Başbakanlık Kriz Merkezini devreye soktuk. Depremden 6,5-7 saat sonra da, ben, kendi ilimdeydim. Bir başka bakan arkadaşımız, Sayın Başbakanın talimatıyla, hükümet talimatıyla bir başka ile, diğer bir bakan arkadaşımız da diğer bir ile gittiler. Müdahale anında yapıldı; ama, böylesine 9 ili kapsayan, yaklaşık 20 milyona yakın insanın yoğun olarak yaşadığı bir bölgede ve yüz yılda bir gelen böylesine büyük bir afet karşısında, elbette ki, noksanlıklar, eksiklikler oldu.

Değerli arkadaşlarım, şimdi ben o bölgeden geliyorum, biraz sonra da, Cenabı Allah nasip ederse, yine o bölgeye gideceğim, sadece Yalova’ya değil; Gölcük’e, Kocaeli’ne, Adapazarı’na, Düzce’ye, bütün o bölgeye gideceğim ve bir haftadır o bölgedeydim. Peki, bu afet meydana geldiğinden 25 dakika sonra olaya el koyan valiler, devletin valisi değil mi?! Oradaki sağlık memurları, hastane görevlileri, polisimiz, diğer teşkilatlar, onlar devletin temsilcileri değil mi?! Arkasından, her birimiz oralara gittik, her bir partinin genel başkanları dahil, yetkililer dahil, her birimiz oralara gittik, bakan arkadaşlarımız gittiler, Cumhurbaşkanımız gittiler, Genelkurmay Başkanımız gittiler ve sürekli bir biçimde o bölgenin, tamamıyla kendi ilgi alanları içerisindeki eksikliklerini gidermek için yoğun bir çaba sarfettiler. Şu anda da ben, biraz önce, Sayın Başbakanın başkanlığındaki Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezindeki toplantıdan, o toplantıyı bitirip huzurunuza geldim. Orada da, birçok önlemler alındı, kararlaştırıldı. Allah nasip ederse, uyguladığımız tedbirlere ilave olarak onları da uygulamaya devam edeceğiz.

Şimdi, sürekli bir biçimde, hükümetin aleyhinde, devletin aleyhinde, âdeta, bir kampanya yapılmak isteniliyor; bazı yayın kuruluşları, buna öncülük ediyor; ama, üzülerek görüyorum, muhalefetteki bazı milletvekili arkadaşlarımız da, bu kampanyaya eşdeğer aynı yaklaşımları ortaya koyuyorlar.

Bu devlet bizim devletimizdir, bu devletin eksiği olabilir, kusuru olabilir, yanlışı olabilir; ama, bizim bir başka devletimiz yok, Türkiye Cumhuriyeti Devletidir. Bu devletin eksikliğini, yanlışını hep birlikte irdeleriz; hükümetin yanlışı varsa, onun da hesabını hükümetten sorarsınız; ama, şu andaki gün, bu polemiklere zaman ayıracak gün değildir. Hâlâ, enkaz altında, yaşayıp yaşamadığı meçhul insanlarımız, vatandaşlarımız, canlarımız orada; o insanlar, hergün arka arkaya gelen deprem korkusu içerisinde, oradaki sarsıntılarla, orada şimdi çile çekiyorlar; tamamıyla, bu kavgalara zaman ayırmak yerine, kendilerine, bir aydınlık, bir umut ve kendilerinin bu meselelerinin çözülmesini bekliyorlar.

Şimdi biz gelmişiz, Ankara’da, o insanlara yardım elini uzatmak yerine, millî birlik ve beraberliğimizi pekiştirmenin günü olan bu günde, ucuz polemiklerle hükümeti ve devleti yıpratmaya çalışıyoruz; buna, hiçbirimizin hakkı yoktur, buna hakkımızın olmadığını düşünüyorum. O insanlar, bizim insanlarımız. Biz siyaseti yaparız; yarın gelir, hükümetten yahut da bu konuda eksiği olan kim varsa, onun hesabını sorarsınız; ama, bugün -yine tekrar ediyorum- bu hesaplaşmanın yapılacağı gün değil; bugün, o insanlara, geride kalan insanlara, o insanlarımıza sahip çıkma günüdür. İşte, zannediyorum ki, bu hassasiyeti göstermede, bu noktadaki imhitanda biraz kusurumuz oldu, geri kalmışlığımız oldu.

Değerli arkadaşlarım, kendi bölgem olarak ifade ediyorum, 2 saat 45 dakika sonra, Jandarma Genel Komutanlığından aldığımız helikopterlerle yaralı sevkıyatını Bursa’ya yapmasaydık, 1 650 yaralımızı Bursa hastanelerine götürmeseydik, sadece Yalova’da ölen vatandaş sayımız 1 000 daha fazla olacaktı.

Şimdi bazı çevreler, devletin bir parçası olarak bu milletin içinden çıkmış olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin aleyhinde bir kampanyayı da, kendi yaklaşımları içerisinde fırsat telakki ediyorlar. Bugün, devletimiz, bütün kurumlarıyla, hükümetiyle, milletiyle bu meselenin sahibidir, bu mesele içerisinde bu olayların üzerine gitme kararlılığındadır.

Ben, Sosyal Güvenlik Reformu Kanun Tasarısının Genel Kurulda bu noktaya kadarki görüşmelerinde olsun, komisyonlardaki çalışmalarında olsun, olumlu olumsuz her türlü tenkit ve temennileriyle katkıda bulunan bütün değerli arkadaşlarımıza, tekrar teşekkür ediyorum.

Depremde hayatlarını kaybeden değerli vatandaşlarımıza, tekrar, Allah’tan rahmet niyaz ediyor, geride kalanlara, yaralılarımıza acil şifalar diliyor ve milletimizin başı sağ olsun diyorum.

Teşekkür ediyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 26 Ağustos 1999 Perşembe günü saat 10.00’da toplanmak üzere, birleşimi kapatıyor, hepinize saygılar sunuyorum.

Kapanma Saati : 20 .15

 

VI. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın çocuk mahkûmlara ve çocuk cezaevlerine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün yazılı cevabı (7/334)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Adalet Bakanı Sayın Hikmet Sami Türk tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Bülent Akarcalı İstanbul

1. 11-17 yaşları arasındaki yelpazede yer alan kaç çocuk yılda yargı önüne çıkmaktadır?

2. Bunların kaç tanesi hapis cezasına mahkûm olmaktadır?

3. Ülkemizde çocuk cezaevi sayıları ve kapasiteleri ne kadardır?

4. Yetersiz cezaevi durumunu düzeltmek için ne gibi tedbirler öngörmektesiniz?

T.C. Adalet Bakanlığı 19.8.1999 Bakan : 1452

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli, 3.8.1999 tarihli ve A.01.0.GNS.-0.10.00.02-7/334-1245/3410 sayılı yazınız.

İlgi yazınız ekinde alınan, İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı tarafından Bakanlığımıza yöneltilen ve yazılı olarak cevaplandırılması istenilen 7/334-1245 esas no.lu soru önergesine verilen cevap örneği iki nüsha halinde ilişikte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Hikmet Sami Türk Adalet Bakanı

Sayın Bülent Akarcalı

İstanbul Milletvekili

TBMM

Bakanlığımıza yönelttiğiniz ve yazılı olarak cevaplandırılmasını istediğiniz 7/334-1245 esas no.lu soru önergesinin cevabı aşağıda belirtilmiştir.

Soru önergesinin 1, 2 ve 3 numaralı bölümleriyle ilgili olarak Bakanlığımızda mevcut bilgiler çizelge halinde ilişikte sunulmuştur.

Soru önergesinin 4 numaralı bölümüyle ilgili bilgiler ise; aşağıdaki şekilde özetlenebilir.

Ülkemizde özgürlüğünden yoksun kalmış çocukların kurum içi yaşamları, eğitimleri ve tahliye sonrası koruma çalışmaları Bakanlığımız Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü görev alanına girmektedir.

Bu genel müdürlük tarafından çocuklara yönelik sürdürülen mevcut hizmetlerin; bilimsel gelişmeler, ülkenin sosyo-kültürel yapısı ve bu konuda düzenlenmiş uluslararası belgeler ile uyumlu olarak, yeniden organize edilmesi için çalışmalara başlanmıştır.

Bu çalışmaların temel amacı; çocukların kurumda bulunma şanssızlığını, onların yetişip gelişmeleri, yapıcı ve üretken bireyler olarak toplum içinde hak ettikleri yerleri almaları için bir olanak haline çevirmektir. Bu amaca ulaşabilmek için, kurumlarda bulunan çocuklara yönelik bütün hizmetlerin, onların;

1. Temel insanî gereksinimlerini karşılayabilecekleri ve sahip oldukları potansiyeli eksiksiz biçimde geliştirebilecekleri bilgi ve kaynaklarla donatılmalarını,

2. Sürekli değişim ve gelişim içinde bulunan toplum hayatına sağlıklı biçimde uyum göstermelerini sağlayacak anlayış, alışkanlık ve beceriler kazanmalarını,

3. Beden, zihin, ahlâk ve duygu bakımından sağlıklı ve dengeli, bir iş ve meslek sahibi olarak yaşamlarını sürdürmenin ve toplum içinde yapıcı bir rol üstlenmenin bilincine varmış; kendilerine ve başkalarına zarar vermeden yaşamayı öğrenmiş bireyler olarak yetişmelerini,

4. Sosyal, kültürel, meslekî, psikolojik, tıbbî ve fizikî olmak üzere; yaşlarının, cinsiyetlerinin ve kişiliklerinin gerektirdiği ve tamamen iyileşmelerine yönelik bir biçimde ve taşıdıkları saygınlık, güven ve değer duygularını geliştirecek; başkalarının hak ve özgürlüklerine saygı duymalarını pekiştirecek nitelikte muamele görmelerini,

5. Kurum içi yaşamı toplum içindeki yaşama yakınlaştırarak, toplumla ilişkilerini sürdürebilmeleri için gerekli her türlü olanaktan yararlanmalarını ve toplumla bütünleşmelerini,

sağlayacak temel ilkeler doğrultusunda gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

Bu amaç ve ilkeler doğrultusunda, kurumların fiziksel koşulları ile mevzuatın yeniden düzenlenmesi; çocuklara yönelik yeni bir tretman modeli ve personel eğitimi için yeni bir program oluşturulması amacıyla çalışmalara başlanmıştır. Söz konusu çalışmalar için Ankara’da Çocuk Islahevi ve Elmadağ Çocuk Tutukevi ve İstanbul Bakırköy Çocuk Tutukevi pilot kurumlar olarak seçilmiştir.

Yeniden organizasyon çalışmaları üç başlık altında toplanabilir:

1. Mevzuatla ilgili çalışmalar

Ülkemizde 2253 sayılı Çocuk Mahkemelerinin Kuruluşu, Görev ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ile bazı kanunlarda çocuklarla ilgili çeşitli hükümler bulunmaktadır.

9.12.1994 tarihli ve 4058 sayılı Kanun ile onaylanması uygun bulunan Çocuk Hakları Sözleşmesinin temel amacı; çocukların medenî, ekonomik, sosyal ve kültürel haklarıyla ilgili hukuk normları oluşturmak, yürürlükte olan normların uygulanmasını, iyileştirilmesini ve geliştirilmesini sağlamaktır. Sözleşmeye taraf olan devletlere, söz konusu hakların uygulamaya geçirilmesi için yasal önlemler de dahil olmak üzere gereken tüm önlemleri alma yükümlülüğü getirilmiştir.

Bu çerçevede, Bakanlığımız Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü tarafından özgürlüğünden yoksun kalmış çocuklar için uluslararası sözleşme, kural ve tavsiye kararları ile uyumlu ve çağdaş tretman anlayışına uygun ayrı bir mevzuat oluşturulması ve 2000 yılı sonuna kadar, kurumlarda bulunan çocuklar için tretman ve tahliye sonrası koruma yönetmeliği ile kapalı ve açık kurumlarda uygulanmak üzere bir tüzük hazırlanması planlanmaktadır.

2. Kurumların fiziksel koşullarının iyileştirilmesi ile ilgili çalışmalar

Çocukların içinde bulunduğu gelişim aşaması da gözönünde bulundurularak çağdaş, geniş hareket alanları olan ve eğitim programlarının uygulanmasına olanak sağlayan ayrı kurumlar oluşturulmasının gerekli olduğu düşünülmüş ve ilk adım olarak 1997 Ocak ayında Bakırköy ve 1998 Mayıs ayında Elmadağ Çocuk Tutukevleri açılmıştır.

Tretman faaliyetlerinin, hazırlanan çağdaş programlar çerçevesinde gerçekleştirilebilmesi için gereken ön koşullardan biri de kurumların fizikî şartlarının düzeltilmesidir. Eski koğuş sistemi tamamen terkedilerek, yatma yerleri bireysel odalar şeklinde düzenlenmiş; eğitim-öğretim, sosyal-kültürel etkinlikler ve spor faaliyetleri gibi çağdaş tretman programlarının uygulanabileceği; görüşme odaları, tiyatro salonu, kütüphane, müzik-resim salonları, derslikler, işlikler, yemekhane, geniş gezi alanları, açık spor alanları gibi bölümler içeren bina ve tesislerden oluşacak çağdaş bir çocuk tutukevi inşa edilmesi düşünülmektedir. Bu “Yeniden Eğitim Merkezi” projesi Ankara’da gerçekleştirilecektir. Projede, Eğitim Gönüllüleri Vakfının “Eğitim Parkları” modeli örnek alınacaktır. İstanbul’da da bu modele uygun iki ayrı çocuk tutukevi yapılması planlanmaktadır. Proje çalışmaları sırasında Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve diğer Avrupa ülkelerinden getirilen bu tür kurumların inşaatları ile ilgili standartları içeren kitaplardan yararlanılmaktadır.

Bunun yanı sıra, çocukların kesinleşen cezalarının yerine getirildiği ıslahevlerinin sayısının artırılması ve yedi coğrafî bölgede birer ıslahevi kurulması ve mevcut ıslahevlerinin fizikî koşullarının da yeniden düzenlenmesi düşünülmektedir.

3. Tretman programlarının ve personel eğitiminin yeniden organizasyonu ile ilgili çalışmalar

Çocuklara yönelik sürdürülmekte olan akademik ve meslekî eğitim serbest zaman faaliyetleri, psiko-sosyal hizmet uygulamaları gibi tretman faaliyetleri kapsamında yer alan programların yeniden düzenlenmesi için çalışmalar sürdürülmektedir.

Kurumlarda uygulanacak tretman programlarının temel amacı, çocuğa gereksinimlerini kendi karşılayabilecek bir yaşam sürdürebilme yeteneği kazandırmak, kendine ve başkalarına zarar vermeden yaşamasını öğretmek, içinde yaşadığı toplumun bir üyesi olduğu gerçeğine inanmasını sağlamaktır. Bu süreçte çocukların özgüven ve özsaygı duyguları pekiştirilmeli ve sorumluluk duyguları geliştirilmelidir. Her çocuğun sosyal ve suçluluk özgeçmişi, bedensel ve zihinsel yetenekleri, istek ve eğilimleri, duygusal kişiliği, geleceğe yönelik beklentileri ve yaşayacağı çevre koşulları dikkate alınarak; bireysel gereksinimlerine uygun bir tretman uygulanmalıdır. Çocuk hakkında verilecek kararların ve uygulamaların katılıktan uzak olması, çocuğun göstereceği gelişim ve değişime paralel bir esneklik içermesi gerekmektedir.

Özgürlüğünden yoksun kalmış çocukların yeniden eğitimi özel bir uzmanlık gerektirmektedir. Tretman faaliyetlerinin başarıya ulaşabilmesi için, çocukların bulundukları kurumlarda görev yapan personelin hizmet öncesi ve hizmet içi eğitim programlarının da yeniden düzenlenmesi gerekli görülerek; belirtilen temel amaç ve ilkeleri gerçekleştirebilmek üzere personele gerekli tutum, davranış ve becerileri kazandırmak amacıyla bir eğitim programı modelinin hazırlık çalışmalarına başlanmıştır.

Yeniden organizasyon faaliyetleri ile ilgili bütün çalışmalarda, üniversiteler ile diğer sektörlerde görevli uzman kişiler ve bu alanda çalışan uygulayıcılar bir araya getirilerek teorik ve pratik bilgilerin kombinasyonuna ve pilot kurumlarda gerçekleştirilen uygulamalarla hazırlanan programların gerçekçi ve uygulanabilir olmasına çaba gösterilmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Hikmet Sami Türk Adalet Bakanı

 

 

Ülkemizde Bulunan Çocuklara Ait Kurumların Sayı ve Kapasiteleri

1999 Haziran İtibariyle

Kurum Adı Kapasitesi Kurum Mevcudu

Ankara Çocuk Islahevi 100 116

Elazığ Çocuk Islahevi 250 121

İzmir Çocuk Islahevi 250 137

Ankara Elmadağ Çocuk Tutukevi 60 60

İstanbul Bakırköy Çocuk Tutukevi 240 311

2. – Bilecik Milletvekili Sebahat Vardar’ın, milletvekillerine ve personele verilen kimlik kartlarındaki bilgilere ilişkin sorusu ve TBMM Başkanı Yıldırım Akbulut’un yazılı cevabı (7/165)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın TBMM Başkanı Sayın Yıldırım Akbulut tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 1.7.1999

Sebahat Vardar Bilecik

1. Milletvekillerine ve personele verilen TBMM kimlik kartlarına “Anne Adı” satırı neden eklenmemiştir?

2. Bu bir maddî hata ise düzeltmeyi düşünüyor musunuz?

T.C. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Genel Sekreterliği 24.8.1999 Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı KAN.KAR.MD. Sayı : A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/165-645/02158

Sayın Sebahat Vardar

Bilecik Milletvekili

İlgi : 1.7.1999 tarihli yazılı soru önergeniz.

Milletvekillerine ve personele verilen kimlik kartlarındaki bilgilere ilişkin ilgi önergenizde yer alan sorularınız aşağıda cevaplandırılmıştır.

Bilgilerinizi rica ederim.

Saygılarımla.

Yıldırım Akbulut Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

Cevap 1, 2. Yapılan incelemede, soru önergesine konu hususun eksikliği tespit edilmiştir. Ancak 21 inci dönem milletvekillerimizin kimliklerinin tamamı düzenlenmiş, ciltlenmiş ve imzalanarak kendilerine teslim edilmiştir.

Bununla birlikte hassasiyetiniz üzerine kimliğiniz yeniden düzenlenerek, ciltlenip Başkanlık Makamınca imzalandıktan sonra tarafınıza teslim edilecek ve bundan sonra bastırılacak milletvekili ve personel kimlikleri bu hususlar dikkate alınarak hazırlanacaktır.

Sayın üyelerden talepte bulunanlar olduğu takdirde de anne adı da ilave edilmek suretiyle yeniden düzenlenen kimlik belgesi, kendilerine verilecektir.

3. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, Nevşehir’de bir ihracat müdürlüğü kurulup kurulmayacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Tunca Toskay’ın yazılı cevabı (7/377)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sayın Başbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini saygı ile arz ederim.

Mehmet Elkatmış Nevşehir

Malumunuz olduğu üzere Nevşehir uluslararası havaalanına sahip, turistik bir ilimizdir. İlimize her yıl milyonlarca yabancı turist gelmekte, gelen turistlerde büyük miktarlarda mal almakta ve bu malların önemli bir kısmı da ihraç edilmektedir. Ayrıca ilimizde zengin pomza madeni yatakları vardır ve çıkartılan pomzalar tamamen ihraç edilmektedir. Bunun yanısıra tabiî soğuk hava depoları sayesinde, Türkiye’nin bütün limonları Nevşehir’deki tabiî soğuk hava depolarında depolanıp ihraç edilmektedir. Keza yine Nevşehir, Türkiye patates üretiminin % 25’ini yalnız başına gerçekleştirmektedir. Patateslerin büyük kısmı da ihraç edilmektedir. Milyonlarca yabancı turistin aldığı mallar ile patates, pomza madeni ve limon ihracatı için Nevşehir’de bir ihracat müdürlüğü kurulması elzem hale gelmiştir.

Soru :

Yukarıda sıralanan ihtiyaçları karşılamak üzere, Nevşehir’de ihracat müdürlüğü kurmayı düşünüyor musunuz?

T.C. Devlet Bakanlığı 23.8.1999 Sayı : B.02.0.005/0026

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Genel Sekreterliğine

İlgi : A) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 9.8.1999 tarih ve KAN.KAR.MD.A.01.-0.GNS.0.10.00.02-7/377-1342/3595 sayılı yazısı.

B) Başbakanlığın 11.8.1999 tarih ve B.02.KKG.0.12/106-46-36/3901 sayılı yazısı.

Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın SayınBaşbakanımıza tevcih ettiği, Sayın Başbakanımızın da kendileri adına ilgi B’de Bakanlığım koordinatörlüğünde cevap verilmesini tensip ettiği 7/377/1342 esas no.lu yazılı soru önergesi cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Prof. Dr. Tunca Toskay Devlet Bakanı

Nevşehir Milletvekili Sayın Mehmet Elkatmış’ın 7/377-1342 esas no.lu yazılı soru önergesi cevabıdır :

Soru 1. Nevşehir’de İhracat Müdürlüğü kurmayı düşünüyor musunuz?

Cevap 1. Orta Anadolu İhracatçı Birliklerinin sorumluluk alanında yer alan Nevşehir İlinden, 1998 yılında 36 ihracatçı firma tarafından toplam 6 490 711 ABD Doları tutarında ihracat gerçekleştirilmiştir.

İlin toplam ihracatı içerisinde 1998 yılında patates ihracatı, % 6,4’lük pay ile 413 580 ABD Doları seviyesine ulaşmış, aynı yıl pomza taşı ihracatı ise % 3’lük pay ile 197 619 ABD Doları olarak gerçekleşmiştir.

1999 yılının 1 Ocak-15 Ağustos döneminde ise, Nevşehir İlinden 17 firma tarafından gerçekleştirilen ihracat 2 857 552 ABD Doları olmuştur.

Söz konusu dönemde % 4,8’lik pay ile 138 235 ABD Doları tutarında patates, % 4,7’lik pay ile 136 840 ABD Doları tutarında da pomza taşı ihracatı gerçekleşmiştir.

İlin genel ihracatı içerisinde patates ve pomza taşı, hububat-bakliyat, konfeksiyon, halı gibi önemli sektörlerin oldukça gerisinde kalmaktadır.

Her ne kadar patates ve pomza taşının ihracat oranları, İlin toplam ihracatı içerisinde düşük gibi gözüküyor ise de, anılan ürünlerin ihracatının artacağı umulmaktadır.

Nevşehir İlinde bir İhracatçı Birlikleri İrtibat Bürosu açılması, bugünün kısıtlı imkânları çerçevesinde zorluk arz etmesine karşılık, önümüzdeki dönemlerde kaydedilecek gelişmelere göre keyfiyet tekrar değerlendirilecektir.

Bilgilerinizi rica ederim.

4. – Kütahya Milletvekili Ahmet Derin’in, Emet İlçesinde yapımı düşünülen cezaevi için seçilen arsaya ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Nami Çağan’ın yazılı cevabı (7/391)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sayın Orman Bakanı Prof. Dr. Nami Çağan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasının teminini saygılarımla arz ederim. 4.8.1999

Ahmet Derin Kütahya

Emet İlçesinde yapımı düşünülen cezaevi için seçilen arsanın bir bölümü Orman Bakanlığı mülkiyetindedir. 2.7.1999 gün ve 33992 sayılı yazılarıyla istenen tahsis ne zaman yapılacaktır?

T.C. Orman Bakanlığı 23.8.1999 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Koordinasyon ve Mevzuat Dairesi Başkanlığı Sayı : KM.1.SOR./382-1934

Konu : Sayın Ahmet Derin’in yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi : TBMM’nin 12.8.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/391-1393/3761 sayılı yazısı.

İlgi yazı ekinde anılan Kütahya Milletvekili Sayın Ahmet Derin’in “Emet İlçesinde yapımı düşünülen cezaevi için seçilen arsaya ilişkin yazılı soru önergesi” Bakanlığımızca incelenmiştir.

Adalet Bakanlığının talebi üzerine; Bakanlığımızın 18.8.1999 tarih ve 2602-79/496 sayılı oluruyla Kütahya İli, Emet İlçesi, Esentepe hudutlarındaki 21 366 metrekarelik ormanlık sahada özel tip cezaevi binası yapımı için ön izin verilmiştir.

Arz ederim.

Prof. Dr. Nami Çağan Orman Bakanı

5. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, Nevşehir İlinde birinci sınıf bir Gümrük Müdürlüğü kurulup kurulmayacağına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler’in yazılı cevabı (7/368)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Devlet Bakanı Sayın Mehmet Keçeciler tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini saygı ile arz ederim.

Mehmet Elkatmış Nevşehir

Malumunuz olduğu üzere Nevşehir uluslararası havaalanına sahip, turistik bir ilimizdir. İlimize her yıl milyonlarca yabancı turist gelmekte, gelen turistlerde büyük miktarlarda mal almakta ve bu mallar ihraç edilmektedir. Ayrıca ilimizde çok zengin pomza madenî yatakları vardır ve çıkartılan pomzalar tamamen ihraç edilmektedir. Bunun yanısıra tabiî soğuk hava depoları sayesinde Türkiye’nin bütün limonları Nevşehir’deki tabiî soğuk hava depolarında depolanıp ihraç edilmektedir. Keza yine Nevşehir, Türkiye patates üretiminin % 25’ini yalnız başına gerçekleştirmektedir. Patateslerin büyük kısmı da ihraç edilmektedir. Bu nedenlerle Nevşehir’de birinci sınıf bir Gümrük Müdürlüğü kurulması büyük bir zarurettir.

Soru : Nevşehir’de de birinci sınıf bir Gümrük Müdürlüğü kurmayı düşünüyor musunuz?

T.C. Başbakanlık 19.8.1999 Gümrük Müsteşarlığı Gümrükler Genel Müdürlüğü Sayı : B.02.1.GÜM.0.06.00.07.209-59-024495

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığının 9.8.1999 tarihli, A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/368-1333/3586 sayılı yazısı.

Tarafımdan cevaplandırılmak üzere Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış tarafından verilen yazılı soru önergesinde belirtilen soruya ilişkin yanıtımız aşağıda sunulmuştur.

Türkiye Ticaret, Sanayi, Deniz Ticaret Odaları ve Ticaret Borsaları Birliğinden ve Nevşehir Ticaret Borsasından alınan muhtelif gün ve sayılı yazılarda; Nevşehir’de 1 inci sınıf bir Gümrük Müdürlüğü kurulmasının talep edilmesi üzerine konu ile ilgili olarak yapılan inceleme neticesinde; halen faaliyette bulunan Ürgüp Gümrük Müdürlüğü ile kurulması istenilen 1 inci sınıf Nevşehir Gümrük Müdürlüğünün mesafesinin çok yakın olması (17 km.) bölgedeki mevcut iş hacminin yoğun olmaması, personel yetersizliği gibi nedenlerden dolayı Nevşehir’de bir Gümrük Müdürlüğü kurulmasının uygun olmayacağı anlaşılmıştır.

Diğer taraftan, konu ile ilgili olarak, Maliye Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığı ve Devlet Personel Başkanlığına muhatap 4.6.1998 tarihli, 17911 sayılı yazımız ile konu hakkındaki görüşlerinin bildirilmesi istenilmiş, Devlet Personel Başkanlığından alınan 24.6.1999 tarihli, 6984 sayılı yazıda, Nevşehir’de mevcut bulunan kapasite ve potansiyel kapasite itibariyle Gümrük Müdürlüğü kurulmasının uygun olacağı ancak, 20 km. aralıkla iki gümrük idaresinin bulunmasının kamu hizmetlerinin verimliliği açısından yerinde olmayacağı, Ürgüp’e tır ve kamyon girişinin kısıtlanmış olması ve Nevşehir’e havaalanının yapılmakta olduğu gözönünde bulundurularak, Ürgüp Gümrük Müdürlüğünün kaldırılarak, Nevşehir’de Gümrük Müdürlüğü kurulması suretiyle bu bölgede yaşanan güçlüklerin aşılabileceği, bunun için de Bakanlar Kurulu Kararı istihsalinin gerekeceği, Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığından alınan 15.9.1998 tarihli, 4024 sayılı yazıda, Nevşehir İlinde kurulması istenilen Gümrük Müdürlüğü, çok yakın mesafede iki gümrük idaresinin bulunmasının kamu hizmetlerinin verimliliği açısından sakıncalar yaratacağı dikkate alınarak, 20 km. mesafede bulunan Ürgüp Gümrük Müdürlüğünün Nevşehir İline taşınması ve hizmetin buradan sağlanmasının uygun olacağı bildirilmiş, Maliye Bakanlığından ise henüz cevap alınamamıştır.

İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğünden alınan 12.6.1998 tarihli, 132483 sayılı yazıda, Nevşehir İlinde inşa edilmekte olan uluslararası Tuzköy Konvansiyonel Havalimanının giriş-çıkışlara açık hava hudut kapısı haline getirilmesinin düşünüldüğü bildirilmiş, 27.8.1998 tarihli, 27073 sayılı yazımız ile de, 29.10.1998 tarihinde faaliyete geçecek olan Tuzköy Konvansiyonel Havalimanının gümrük işlemlerinin yapılabilmesi açısından; gümrük binası, binanın tefrişi, sundurma, yolcu salonu, cep ambarı vs. ihtiyaçlarının sağlanması halinde hava hudut kapısı haline getirilmesinin uygun olacağı bildirilmiştir.

9.10.1998 tarihli, 11847 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Nevşehir-Tuzköy Havalimanı yolcu giriş-çıkış kapısı olarak ilan edilmiş, 9.12.1998 tarihli, 12124 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile de Nevşehir-Tuzköy Havalimanının ismi Nevşehir-Kapadokya Havalimanı olarak değiştirilmiş ve 15.11.1998 tarihinde uluslararası nitelikte iç ve dış hat uçuş trafiğine hizmet verecek şekilde hava ulaşımına açılmıştır.

Nevşehir’in güneyinde ve 76 km. mesafede Niğde Gümrük Müdürlüğü, batısında ve 75 km. mesafede Aksaray Gümrük Müdürlüğü, doğusunda ve 104 km. mesafede Kayseri Gümrük Müdürlüğü faaliyette bulunmaktadır. Bu gümrük idarelerinin üçü de her türlü gümrük işlemlerini yapmaya yetkili 1 inci sınıf Gümrük İdareleridir. Aynı zamanda Nevşehir’e 20 km. uzaklıkta 3 üncü sınıf Ürgüp Gümrük Müdürlüğü de faaliyette bulunmaktadır.

Diğer taraftan, Nevşehir İlinde inşa edilen Nevşehir-Kapadokya Havalimanının 15.11.1998 tarihinde uluslararası nitelikte iç ve dış hat uçuş trafiğine hizmet verecek şekilde hava ulaşımına açılmış olması nedeniyle gümrük işlemlerinin ikmali için personel görevlendirilmiş olmakla birlikte bugüne kadar herhangi bir gümrük işleminin gerçekleştirilmediği anlaşıldığından anılan havaalanında uçağın varışından 1 gün önce Ankara Gümrük Başmüdürlüğüne bildirimde bulunulması durumunda Ürgüp Gümrük Müdürlüğünden personel görevlendirilmesi suretiyle işlem yapılması mümkün bulunmaktadır.

Bu itibarla, Gümrük İdarelerinin Modernizasyonu Projesi kapsamında mevcut gümrük idarelerinin sayısında genel ekonomiklik gereklilik çerçevesinde bir düzenleme yapılması planlandığıından, işlem hacmi olmayan ve çok yakın mesafelerde her türlü gümrük işlemlerini yapmaya yetkili 1 inci sınıf Niğde Gümrük Müdürlüğü, Aksaray Gümrük Müdürlüğü, Kayseri Gümrük Müdürlüğü ile 20 km. uzaklıkta 3 üncü sınıf Ürgüp Gümrük Müdürlüğü bulunduğundan ayrıca Nevşehir İlinde bir Gümrük Müdürlüğü kurulmasının uygun olmayacağı ancak gelişmelere nazaran Ürgüp Gümrük Müdürlüğünün kapatılarak yerine Nevşehir-Kapadokya Gümrük Müdürlüğünün kurulabileceği düşünülmektedir.

Bilgilerine arz ederim.

Mehmet Keçeciler Devlet Bakanı

6. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, İzmir Çeşme Limanı gümrük hizmetlerinin iyileştirilmesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler’in yazılı cevabı (7/336)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Mehmet Keçeciler tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Bülent Akarcalı İstanbul

İzmir, Çeşme Limanında yurdumuza dönüş yapan vatandaşlarımız büyük sıkıntı yaşamaktadırlar. (Bakınız: Milliyet Gazetesi, 11 Temmuz 1999). 100 000’e yakın yolcunun, 32 000 otomobilin, 10 000 tır kamyonunun geldiği bu limanda;

1. Bu limandaki gümrük hizmetlerini geliştirmek için hangi tedbirleri almayı düşünmektesiniz?

2. 10 yıl önce Anavatan iktidarında kaldırılmış triptik uygulamasını, geçen yıl 1 milyon 620 liralık damga pullu bir taahhütname ile uygulamaya tekrar kim tarafından konmuştur?

3. Hiçbir Avrupa ülkesinde olmayan bu çağdışı uygulamayı hemen kaldırmak için gerekli emirlerinizi ne zaman vermeyi düşünürsünüz?

4. Mevcut olan bu uygulama, yabancı pasaport sahiplerine yapılmadığına göre, sırf Türk vatandaşlarına yapılan bu uygulama, Devletin kendi vatandaşlarını aşalayıcı yabancıyı birinci sınıf, Türk’ü ikinci sınıf gören bir anlayış diye yorumlanmıyor mu?

T.C. Devlet Bakanlığı 20.8.1999 Sayı : B.02.0.003/2.00-0418

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 3.8.1999 tarih ve KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/336-1247/3412 sayılı yazınız.

İlgide kayıtlı yazınız eki İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın 7/336-1247 nolu yazılı soru önergesi ile ilgili cevaplarım aşağıdadır.

1. Çeşme Limanının işletmeci kuruluşu olan T. Denizcilik İşletmeleri A.Ş. Genel Müdürlüğü ile Gümrük Müdürlüğünün faaliyetlerinin koordinasyonlu yürütülmesi gereği vardır. Gümrük işlemlerinin sağlıklı ve sürekli yapılabilmesi için mezkur kuruluşa görüşlerimiz bildirilmiştir. Liman sahasının genişletilmesi mevcuda ek olarak yeni iskele ve rampa yapılması, belediye kantarı yerine gümrüklü sahada tır araçları için kantar inşa edilmesi, Çeşme-Sakız gemileri için mevcut rıhtımın yerine yeni rıhtım yapılması yanısıra Gümrük Müdürlüğü hizmet binasına telefon santrali tesisi ve çalışma odalarının yeniden düzenlenmesi ile gümrüklü sahanın giriş-çıkış kapılarının ayrılması ve dış kapılarının raylı ve otomatik hale getirilmesi konuları üzerinde Gümrük Müsteşarlığı ile T. Denizcilik İşletmeleri A.Ş. arasında temaslar sürdürülmektedir.

İdaremizce yolcu gemileri yanı sıra Ro-Ro gemileri ile irtibatlı gümrük işlemlerinin hızlandırılması için de limanın alt yapı çalışmalarının tamamlanması önem arz etmektedir. Ayrıca, yolcuların gümrükte fazla zaman kaybetmemeleri için giriş-çıkış formlarının gemide doldurulması sistemi üzerinde çalışmalar sürdürülmektedir.

2. Triptik ücretinin Gümrük Kanununun 12 nci maddesi uyarınca yabancı uyruklulara uygulanmayıp, yurt dışındaki işçilerimize tatbiki sisteminden 10.10.1990 tarihinde vazgeçilmiştir. Bu suretle yurt dışında ikamet eden vatandaşlarımızın da triptik ücret ödemelerine gerek kalmamıştır.

Gümrük Yönetmeliğinin ilgili maddelerinde ve çıkarılan değişik tarihli genelgeler ile yapılan değişiklikle de triptik almak ihtiyari hale getirilmiş, turistik kolaylıklardan istifade ile Türkiye’ye yabancı veya Türk uyruklu turistlerin tekrar yurt dışında çıkarılmak üzere beraberlerinde getirdikleri taşıtlar için mülkiyet belgesine göre aynı seri ve sıra numarasını taşıyan üç yapraktan ibaret tek tip “Taşıt giriş-çıkış formu” doldurulmak üzere 6 ay süre ile girişine, herhangi bir belge tanzim edilmeksizin girişte doldurulan formun bir nüshasının ibrazı şartı ile de taşıtın çıkışına olanak tanınmıştır.

Asıl ikametgâhı yabancı memleketlerde bulunan Türk ve yabancı uyruklu turistler tarafından, 1615 sayılı Gümrük Kanununun 12 nci maddesi uyarınca turistik kolaylıklardan yararlanmak üzere taşıt giriş-çıkış formu düzenlenmek suretiyle yurda getirilen ve kanunî yurtta kalma süresi içinde yurt dışına çıkartılmayan veya herhangi bir gümrük idaresine teslim edilmeyen taşıtların emniyet, jandarma, gümrük veya gümrük muhafaza mensupları tarafından yapılan kontrollerde yurtta kalma süresi geçirildiği tespit edilen taşıt sahipleri hakkında 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında kanun uyarınca Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde suç duyurusunda bulunulması gerektiğinden 20.12.1997 tarih ve 23206 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 1 seri nolu Gümrük Genel Tebliği (Taşıt Takip) ile bu haktan yararlanan turistlerin yasal haklarının neler olduğu ve hangi hallerde nasıl bir yaptırımla karşı karşıya kalacakları konusunda ilgilileri bilgilendirmek amacıyla taahhütname uygulanmasına geçilmiştir.

Bu uygulama ile birlikte her yıl süresi geçtiği halde taşıtını yurt dışına çıkartmayan veya amaç dışı kullanan taşıt sahiplerinin başsavcılıklara sevki sağlanarak, para cezası ile cezalandırılması sağlanmıştır.

Bu itibarla bu tür taahhütnamelere Damga Vergisi Kanunu uyarınca damga pulu tatbik edilmesi zorunlu bulunmaktadır. Ayrıca, söz konusu Tebliğin uygulanmasına 1.1.1998 tarihinde başlanılmıştır.

3. Maksat dışı kullanımı önlemek ve kamu otoritesinde herhangi bir zaafiyet doğurmamak için söz konusu uygulamadan vazgeçilmesi düşünülmemektedir.

4. Soru önergesinde ifade edildiği gibi, Devletin kendi vatandaşlarını aşağılayıcı herhangi bir uygulaması söz konusu olmayıp, bilakis daha önce yabancı ülke vatandaşlarının yararlandığı haktan 2 nci madde ayrıntıları ile izah edildiği gibi Türk vatandaşlarının da yararlanması sağlanmıştır.

Bilgilerine arz ederim.

Mehmet Keçeciler Devlet Bakanı

7. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Yükseköğretim Kurumlarındaki kılık kıyafet mevzuatına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün yazılı cevabı (7/389)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Adalet Bakanı SayınHikmet Sami Türk tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 3.8.1999

Zeki Ünal Karaman

Bakanlığınızın 1999 Malî Yılı Bütçe Tasarısının görüşülmesi sırasında Plan Bütçe Komisyonunda sorduğu bir soruya 28.6.1999 tarihinde verdiğiniz cevabî yazıda 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun Ek 17 nci maddesinde yer alan “Yürürlükteki Kanunlara aykırı olmamak kaydı ile Yükseköğretim Kurumlarında kılık ve kıyafet serbesttir” hükmünün halen yürürlükte olduğu beyan edilmektedir. Yine aynı cevabî yazıda Anayasa Mahkemesi 9.4.1991 tarihli ve 1991/36 esas 1991/8 sayılı kararda söz konusu madde hükmüne yorum getirildiği ve Anayasa Mahkemesi kararlarının, Anayasanın 153 üncü maddesinde belirtildiği üzere yasama, yürütme ve yargı organları ile idare makamlarını gerçek ve tüzel kişileri bağladığı ifade edilmektedir.

Sorularım şunlardır:

1. Yürürlükte olduğunu beyan ettiğiniz madde hükmünü, Anayasa Mahkemesi yaptığı bir yorumla kaldırmak hak ve yetkisine sahip midir? Sahip ise bir kanun maddesinin yürürlükte olmasının ne anlamı kalmaktadır? Sahip değil ise neden üniversitelerde açık ve yürürlükteki hükme rağmen başörtüsü yasağı sürdürülmektedir?

2. Anayasanın 153 üncü maddesine atıfta bulunarak Anayasa Mahkemesi kararları, yasama, yürütme ve yargı organlarını bağladığı ifade edildiğine göre Anayasa Mahkemesi, TBMM’den çıkan bir yasayı iptal etmediği halde bir yorum veya kararla bir kanun hükmünü fiilen ortadan kaldırabiliyorsa veya böyle bir yetkiyle donatılmış olarak görülebiliyorsa TBMM’nin yasama yetkisi askıya mı alınmak istenmektedir?

Yoksa atanmış 11 üyeli Anayasa Mahkemesi milletin seçtiği 550 milletvekilinden oluşan TBMM üzerinde bir kurum mudur? Bu durum Anayasanın 6 ncı maddesine aykırı değil midir?

3. Anayasanın 153 üncü maddesinin 2 nci fıkrasında “Anayasa Mahkemesi bir kanun veya bir kanun hükmünde kararnamenin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez” dendiği halde Anayasa Mahkemesi söz konusu Ek 17 nci maddeyi iptal dahi etmemişken nasıl oluyor da yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edebiliyor ve bu hüküm kanunmuş gibi uygulanabiliyor? Bu durum hukuk mantığı açısından bir çelişki değil midir?

T.C. Adalet Bakanlığı 19.8.1999 Bakan : 1454

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli, 9.8.1999 tarihli ve A.01.0.GNS.-0.10.00.02-7/389-1378/3691 sayılı yazınız.

İlgi yazınız ekinde alınan, Karaman Milletvekili Zeki Ünal tarafından Bakanlığımıza yöneltilen ve yazılı olarak cevaplandırılması istenilen 7/389-1378 esas no.lu soru önergesine verilen cevap örneği iki nüsha halinde ilişikte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Hikmet Sami Türk Adalet Bakanı

Sayın Zeki Ünal

Karaman Milletvekili

TBMM

Bakanlığımıza yönelttiğiniz ve yazılı olarak cevaplandırılmasını istediğiniz 7/389-1378 esas no.lu soru önergesinin cevabı aşağıda belirtilmiştir.

Soru önergesinde konu ettiğiniz hususlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunda Bakanlığımız 1999 Malî Yılı Bütçesinin görüşülmesi sırasında Bakanlığımıza yönelttiğiniz soruyla benzerlik arz ettiğinden, bu soruya 28.6.1999 tarihli ve 1048 sayılı yazımızla bildirdiğimiz cevabımıza ilave edeceğimiz başkaca husus bulunmamaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Hikmet Sami Türk Adalet Bakanı

8. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik’in, Bursa-Karacabey, İnegöl ve Yenişehir yollarının ne zaman bitirileceğine ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın’ın yazılı cevabı (7/401)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Faruk Çelik Bursa

1. Yıllardır yapımı sürdürülen Bursa, Karacabey yolu ne zaman bitirilecektir?

2. 1990 yılından bu yana bu yolda kaç trafik kazası olmuştur, can kaybı ne kadardır?

3. Yapımı devam eden, Bursa İnegöl ve Bursa Yenişehir duble yolu ne zaman bitirelecektir? Yenişehir havaalanı hizmete girdiğinde yapımı süren bu yol bitirilmiş olacak mıdır?

4. Yapımı planlanan çevre yoluna ne zaman başlanacaktır?

T.C. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 23.8.1999 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Ankara Sayı : B.09.0.APK.0.22.00.00.17/660

Konu : Bursa Milletvekili Faruk Çelik’in yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Genel Sekreterliğinin 12.8.1999 gün ve KAN.KAR.MD:A.01.0.GNS.-0.10.00.02-7/401-1415/3816 sayılı yazısı.

Bursa-Karacabey ile İnegöl ve Yenişehir yollarının yapımının ne zaman bitireleceği konusunda, Bursa Milletvekili Faruk Çelik’in, Bakanlığımıza yöneltmiş olduğu TBMM 7/401 esas sayılı yazılı soru, önergesine dair cevabımız ekte sunulmuştur.

Bilgi ve gereğini arz ederim.

Koray Aydın Bayındırlık ve İskân Bakanı

Sayın Faruk Çelik

Bursa Milletvekili

Sorular :

1. Yıllardır yapımı sürdürülen Bursa, Karacabey yolu ne zaman bitirilecektir?

2. 1990 yılından bu yana bu yolda kaç trafik kazası olmuştur, can kaybı ne kadardır?

3. Yapımı devam eden, Bursa İnegöl ve Bursa Yenişehir duble yolu ne zaman bitirilecektir? Yenişehir havaalanı hizmete girdiğinde yapımı süren bu yol bitirilmiş olacak mıdır?

4. Yapımı planlanan çevre yoluna ne zaman başlanacaktır?

Cevaplar :

– Bursa-Karacabey Bölünmüş Yolu

2000 yılında bitirilmesi planlanan 66 km. uzunluğundaki Bursa-Karacabey yolunun 40 km.si 1997 yılı sonuna kadar bölünmüş yol olarak bitirilmiştir. Kalan 26 km.nin bölünmüş yol haline getirilmesi için 2 adet taşeron ihalesi yapılmış olup çalışmalar devam etmektedir. Yolun alt yapı çalışmaları % 80 mertebesinde tamamlanmıştır.

1999 yılına 190 milyar TL. ödenek verilmiş ayrıca yatırımları hızlandırma ödeneğinden 200 milyar TL. ek ödenek talebi yapılmıştır.

– 1994 yılından bugüne kadar bu yolda 5637 adet trafik kazası (yaralamalı+maddî hasarlı), 371 adet can kaybı olmuştur.

3. Bursa İnegöl ve (Bursa-İnegöl) Ayr. - Yenişehir Yolu

a) Bursa-İnegöl-Bozüyük Yolu: 1990 yılında ihale edilen Bursa-İnegöl-Bozüyük Devlet Yolunda Bursa başlangıç olmak üzere Yenişehir ayrımına kadar olan 21,6 km.lik kesim bölünmüş yol olarak tamamlanmıştır. İşin tamamında fizikî gerçekleşme % 72 seviyesinde olup, çalışmalar devam etmektedir. 1999 yılı ödeneği 511 milyar TL.’dir.

b) (Bursa-İnegöl) Ayr. - Yenişehir Yolu: 25 km. uzunluğundaki yolda yıllar itibariyle yeterli ödenek sağlanamadığından dolayı iş programına göre çalışma yapılamamıştır. 1999 yılı ödeneği 300 milyar TL. olup, temin edilebilen ödenekler çerçevesinde bölünmüş yol yapımı çalışmalarına devam edilecektir. Mevcut yol 2 nci sınıf asfalt yol standardında olup şu andaki trafiğe cevap vermektedir.

4. Bursa Çevre Yolu

Proje çalışmaları bitirilmiş olup, kamulaştırma planı hazırlanması işleri Aralık 1999 tarihinde bitecek şekilde programlanmıştır. Diğer taraftan yaklaşık 60 km.lik Bursa Çevre Yolunun 30’ar km.lik iki bölüm halinde Aralık 1998 yılında yapım ihalesi gerçekleştirilmiştir. Firmalarca bulunan 25’er milyon dolarlık kredi konusunda Hazine Müsteşarlığı ile mütabakat sağlanmış olup kredilerin teminine müteakip yol yapım işlerine başlanacaktır.

9. – Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, Balıkesir İline bağlı bazı ilçelere ne zaman kaymakam atanacağına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın yazılı cevabı (7/395)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

5.8.1999 İlyas Yılmazyıldız Balıkesir

Sorular :

1. Balıkesir İlimizin birçok ilçesi uzun zamandır vekil kaymakamlar tarafından yönetilmektedir. Kaymakamlıkların vekaleten yürütülmesi sonucunda iki ilçenin iş yükünü taşıyan kaymakamlarımızın hizmet vermesini zorlaştırmaktadır. Kaymakamlıkları vekâleten yürütülen Balıkesir İlimize bağlı Gömeç, İvrindi, Kepsut, Manyas İlçelerimize kaymakam atamaları ne zaman yapılacaktır?

2. Balıkesir İli gibi ülkemizin diğer illerinde bu tip uygulamalar yapılmaktadır. Bir kaymakam bir ilçenin problemlerini yakından takip edebilmesi için zamanını o ilçede geçirmesi gerekmektedir. Gerçekte vekalet verilmesi kısa süreli bir durum iken bazen çok uzun dönemlerde kaymakamlıklar vekaleten yürütülmektedir. Vekalet uygulamasının sadece kaymakamlarımızın izinli olduğu dönemlerde yapılması için Bakanlığınızın bir çalışması var mıdır?

T.C. İçişleri Bakanlığı 23.8.1999 Personel Genel Müdürlüğü Sayı : B.050PGM0710001-A/13540

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız tarafından yazılı olarak cevaplandırılması istenen soru önergesine (7/395-1409) ait cevaplar aşağıya çıkarılmıştır.

Arz ederim.

Sadettin Tantan İçişleri Bakanı

1. Balıkesir İline bağlı Gömeç İlçesi Kaymakamı 1.10.1997 tarihinde görevine başlamış, Mart 1999 tarihinde askerlik görevini yapmak üzere ilçesinden ayrılmış olup, asker dönüşü anılan ilçede göreve başlayacaktır. İvrindi Kaymakamı 21.9.1996, Kepsut Kaymakamı 10.9.1998 tarihlerinde görevlerine başlamış, halen bu görevlerini yürütmektedirler. Manyas İlçesine ise kaymakam atanması planlanmıştır.

2. İlçelerde vekalet müessesesi asil kaymakamın izinli olduğu dönemlerde ya da ilçenin kaymakamı olmaması hallerinde işletilmektedir. Bakanlığımız mümkün olduğunca kaymakamsız ilçe bırakılmaması için gerekli çalışmaları yapmakta, vekalet müessesesinde ise genelde Mülkî İdare Amirlerinden birisinin vekalet etmesi yönünde politika takip etmektedir.

10. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, Nevşehir Çevre Müdürlüğünün ne zaman faaliyete geçeceğine ilişkin sorusu ve Çevre Bakanı Fevzi Aytekin’in yazılı cevabı (7/366)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sayın Çevre Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini saygı ile arz ederim.

Mehmet Elkatmış Nevşehir

Kapadokya Bölgesini de kapsayan, kültür ve tabiat varlıkları yönünden zengin olan, her yıl milyonlarca yerli ve yabancı turist tarafından ziyaret edilen ve yine her yıl bir çok ilmî ve ticarî toplantı ile kongreye de ev sahipliği yapan Nevşehir’de; Çevre Müdürlüğünün acilen faaliyete geçmesi bir zaruret halini aldığından, 54 üncü Hükümet Döneminde 1996/8626 Sayılı Kararla Çevre Müdürlüğü kurulmasına karar verilmiş ve bu karar 2 Kasım 1996 tarih ve 22805 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştı.

Soru 1. Nevşehir Çevre Müdürlüğü ne zaman faaliyete geçecektir?

T.C. Çevre Bakanlığı 20.8.1999 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.19.0.APK.0.22.00.02/0012/814-6909

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 9.8.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.02-7/366-1331/3584 sayılı yazınız.

İlgide kayıtlı yazınız eki, Nevşehir Milletvekili Sayın Mehmet Elkatmış’a ait yazılı soru önergesi cevaplandırılarak ekte sunulmaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Fevzi Aytekin Çevre Bakanı

Nevşehir Milletvekili Sayın Mehmet Elkatmış’ın 7/366-1331 esas numaralı soru önergesinin cevabı

Soru : Nevşehir Çevre Müdürlüğü ne zaman faaliyete geçecektir?

Cevap : Çevre Bakanlığı halen 34 ilde teşkilâtlanmıştır. Bakanlık taşra teşkilâtınının 80 ilde faaliyete geçirilmesi amacıyla Nevşehir İli de dahil 46 ilde İl Çevre Müdürlüklerinin kurulmasına ilişkin 3.9.1996 tarih ve 96/8626 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı istihsal edilmiştir.

Ancak, bu illerde teşkilâtlanma kadro tahsisi ile mümkün olduğundan kadrolara ilişkin Kanun Tasarısı TBMM’ne sevk edilmiştir. Tasarı genel kurul gündeminde görüşülmeyi beklemektedir.

Söz konusu tasarının kanunlaşması ve kadroların sağlanmasının ardından Nevşehir İli de dahil 46 ilde il çevre müdürlükleri faaliyete geçecektir.

11. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa - İnegöl kanalizasyon projesine ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın’ın yazılı cevabı (7/346)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İller Bankası Genel Müdürlüğü ile ilgili olarak Bayındırlık ve İskân Bakanı tarafından yazılı cevaplandırılması istemiyle aşağıdaki sorularımı arz ediyorum.

Ertuğrul Yalçınbayır

Bursa

Sorular :

Bursa İnegöl İlçesi Kanalizasyon Projesi ile ilgili olarak :

İnegöl Belediyesi ile İnegöl Organize Sanayi Bölgesi arasında işbirliği neticesi ihale edilen Atıksu Arıtma Tesisi Projesi İnşaatı bitmek üzeredir. Tesisin çalışması için yeterli debinin oluşması bakımından Yatırım Programında olan 97 KA 06 00 50 proje numaralı Kanalizasyon Projesinin önemi malumlarınızdır. Atıksu Arıtma Tesisi ile entegre bir tesis mahiyetindeki Kanalizasyon İnşaatı ihalesi ne safhadadır? İşin ne zaman bitirilmesi planlanmaktadır? Projeye ayrılan ödenek ne kadardır?

T.C. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.09.0.APK.0.220017 /661 23.8.1999

Konu : Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın yazılı soru önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Genel Sekreterliğinin 9.8.1999 gün ve KAN. KAR. MD : A.01.0.GNS.0.10.-00.02 -7/346 - 1279 / 3467 sayılı yazısı

Bursa - İnegöl Kanalizasyon Projesi konusunda; Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bakanlığımıza yöneltmiş olduğu TBMM 7/346 esas sayılı yazılı soru önergesine dair cevabımız ekte sunulmuştur.

Bilgi ve gereğini arz ederim.

Koray Aydın Bayındırlık ve İskân Bakanı

Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın TBMM 7/346 Esas Sayılı Yazılı Soru

Önergesine Dair Sorular ve Cevapları

Soru :

Bursa İnegöl İlçesi Kanalizasyon Projesi ile ilgili olarak :

İnegöl Belediyesi ile İnegöl Organize Sanayi Bölgesi arasında işbirliği neticesi ihale edilen Atıksu Arıtma Tesisi Projesi inşaatı bitmek üzeredir. Tesisin çalışması için yeterli debinin oluşması bakımından Yatırım Programında olan 97 KA 06 00 50 Proje numaralı Kanalizasyon Projesinin önemi malumlarınızdır. Atıksu Arıtma Tesisi ile entegre bir tesis mahiyetindeki Kanalizasyon İnşaatı İhalesi ne safhadadır? İşin ne zaman bitirilmesi planlanmaktadır? Projeye ayrılan ödenek ne kadardır?

Cevap :

İnegöl (Bursa) Kanalizasyon İnşaatı İşi, İller Bankası Genel Müdürlüğü’nün yatırım programına, 1997 yılında “Şebeke + Arıtma” Karakteristiğinde girmiştir. Ancak, bütçe imkânlarının yetersizliği ve öncelikle yapımı devam eden projelere ağırlık verildiğinden, söz konusu tesisin yapımının ele alınması şimdilik mümkün olamamıştır. Yeterli finansmanın temin edilmesi halinde projenin gerçekleştirilmesine çalışılacaktır.

12. – Kütahya Milletvekili Ahmet Derin’in, Tavşanlı - Bakırköy ve Tavşanlı - Domaniç yoluna ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın’ın yazılı cevabı (7/282)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasının teminini saygılarımla arz ederim. 16.7.1999

Ahmet Derin Kütahya

1. Alt yapısı karayolları standardında tamamlanmış olan 25 km.’lik Tavşanlı - Balıköy yolunu karayolları ağına almayı düşünüyor musunuz?

2. Tavşanlı’yı Bursa’ya bağlayacak olan Tavşanlı - Domaniç yolu için 2000 yılı bütçesine ne kadar ödenek talep edilecektir?

T.C. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 23.8.1999 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.09.0.APK.0.22.00.00.17 /662

Konu : Kütahya Milletvekili Ahmet Derin’in yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Genel Sekreterliğinin 26.8.1999 gün ve KAN. KAR. MD : A.01.0.GNS.0.10.-00.02 -7/282 - 1015 / 2907 sayılı yazısı.

Tavşanlı - Balıkesir ve Tavşanlı - Domaniç yolları konusunda, Kütahya Milletvekili Ahmet Derin’in, Bakanlığımıza yöneltmiş olduğu TBMM 7/282 esas sayılı yazılı soru önergesine dair cevabımız ekte sunulmuştur.

Bilgi ve gereğini arz ederim.

Koray Aydın Bayındırlık ve İskân Bakanı

Kütahya Milletvekili Ahmet Derin’in TBMM 7/282 Esas Sayılı Yazılı Soru

Önergesine Dair Sorular ve Cevapları

Soru 1. Altyapısı Karayolları Standardında tamamlanmış olan 25 km.lik Tavşanlı - Balıköy yolunu Karayolları ağına almayı düşünüyor musunuz?

Cevap 1. 5539 Sayılı Kuruluş Kanuna göre, karayolları; “Önemli bölge ve il merkezlerini deniz, hava ve demiryolu istasyon, iskele, liman ve alanlarını birbirine devlet yolları ile ilçe, bucak gibi belli başlı merkezleri il merkezine il yolları ile bağlamak, yapım, bakım ve onarımını sağlamakla sorumludur.”

Bu nedenle, Karayolları ağına alınması önerilen Balıköy (Tavşanlı - Emet) Ayr.- yolu köy yolu niteliğinde olup, Karayolları Genel Müdürlüğünün görev kapsamında bulunan yol tanımına uymamaktadır.

30 km. uzunluğundaki söz konusu yol; esas itibariyle Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün ağında ve sorumluluğunda bulunmakta olup, güzergah olarak da dağlık bir araziden geçmektedir. Yolun karayolları standartlarında yapılabilmesi, 1999 yılı fiyatları ile yaklaşık 1,5 Trilyon TL. ödeneği gerektirmektedir.

Diğer taraftan, Dursunbey - Harmancık - Tavşanlı Devlet yolu asfalt sathi kaplamalı olarak trafiğe hizmet vermektedir.

Ayrıca, karayollarının ağı içinde bulunan yolların yapım, bakım ve onarım çalışmalarına bile yeterli ödenek sağlanamaması nedeniyle, çok zorunlu olmadıkça mevcut yol ağını genişletecek şekilde ilave yolların dahil edilmesi şimdilik düşünülmemektedir.

Bunun yanı sıra, aynı koridorda aynı amaçla hizmet veren iki yolun birden karayolları ağında yer alması ulaşım sisteminin bütünlüğü açısından uygun bulunmamaktadır.

Soru 2. Tavşanlı’yı Bursa’ya bağlayacak olan Tavşanlı - Domaniç yolu için 2000 yılı bütçesine ne kadar ödenek talep edilecektir?

Cevap 2. Tavşanlı - Domaniç yolu 1999 yılı yatırım programında yer almakta, ancak yapımı için yeterli ödenek temin edilememiştir. Buna rağmen, bakımı yapılan bu yol için imkânlar zorlanmak suretiyle 2000 yılı Yatırım Programı Tasarısına 600 milyar TL. ödenek teklif edilmiştir.

13. – Kütahya Milletvekili Ahmet Derin’in, Kütahya İli Emet İlçesi Sosyal Sigortalar Kurumu Fizik Tedavi Hastanesinin doktor ihtiyacına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan’ın yazılı cevabı (7/281)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasının teminini saygılarımla arz ederim. 16.7.1999

Ahmet Derin Kütahya

Kütahya İlimize bağlı Emet İlçemizde kurulu SSK Fizik Tedavi Hastanesine doktor ve kadro takviyesi ne zaman yapılacaktır?

T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 17.8.1999 Sosyal Güvenlik Kuruluşları Genel Müdürlüğü Sayı : B.13.0.SGK.0.13.00.01 /4716/019757

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 26.7.1999 tarihli ve A.01.0.GNS.0.10.00.02 - 7/281 -1013/2905 sayılı yazınız.

Kütahya Milletvekili Ahmet Derin tarafından hazırlanan “Kütahya İli Emet İlçesi Sosyal Sigortalar Kurumu Fizik Tedavi Hastanesinin doktor ihtiyacına ilişkin” 7/281 Esas No’lu yazılı soru önergesinde yer alan konuların Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğünce incelenmesi sonucunda;

Sosyal Sigortalar Kurumu Emet Fizik Tedavi Hastanesinde 1 Uzman Tabip (Baştabip görev yetkilisi), 3 Hemşire, 1 Ebe, 1 Laborant, 2 Sağlık Teknisyeninin görev yapmakta olduğu,

Sağlık Bakanlığı norm kadro kıstaslarına göre Sosyal Sigortalar Kurumu sağlık tesislerinin istenilen ölçüde verimli hizmet verebilmeleri için toplam kadro sayısının 66 000 olmasının gerektiği, ancak Kurumca bugün için sağlık tesislerinde 45 000 personel ile hizmet verilmeye çalışıldığı, yani Kurum sağlık tesislerinin 21 000 kadroya daha ihtiyacının bulunduğu,

Türkiye genelinde 1997 yılı rakamları ile bir hekime 801 kişi düşerken, Sosyal Sigortalar Kurumunda bir hekime düşen kişi sayısının 3582 olduğu,

bildirilmiştir.

Diğer taraftan; Bakanlığımızca hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde bulunan Sosyal Güvenlik Reformu Kanun Tasarısında Sosyal Sigortalar Kurumu sağlık tesisleri için yeni kadrolar ihdasını öngören düzenlemeler de yer almaktadır.

Sözkonusu Tasarının Kanunlaşması halinde Kurum sağlık tesislerinin doktor ve diğer sağlık personeli ihtiyacı büyük ölçüde karşılanmış olacaktır.

Bilgilerinize arz ederim.

Yaşar Okuyan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı

 

BİRLEŞİM 57 NİN SONU