DÖNEM : 21 CİLT : 11 YASAMA YILI : 1

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

55 inci Birleşim

23 . 8 . 1999 Pazartesi

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. —GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. — GELEN KÂĞITLAR

III. — BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. — Konya Milletvekili Mehmet Gölhan’ın, ülkemizin maruz kaldığı deprem felaketine ilişkin gündemdışı konuşması

2. — Manisa Milletvekili Hasan Gülay’ın, bir kısım medyanın son deprem felaketinden sonra takındığı tavıra ilişkin gündemdışı konuşması

3. — Gümüşhane Milletvekili Lütfi Doğan’ın, ülkemizin maruz kaldığı deprem felaketine ilişkin gündemdışı konuşması

B) ÇEŞİTLİ İŞLER

1. —Ülkemizde meydana gelen deprem felaketinde ölen vatandaşlar için saygı duruşu

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. —Türkiye Cumhuriyeti Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Çalışma ve İskân Bakanlığı Arasında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin Sosyal Güvenlik Reformuna İlişkin İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısının (1/490) geri alındığına ilişkin Başbakanlık Tezkeresi (3/341)

2. —Erzurum Milletvekili İsmail Köse’nin (2/220) esas numaralı kanun teklifini geri aldığına ilişkin önergesi (4/18)

3. — Van Milletvekili Hüseyin Çelik’in (6/96) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/19)

4. —Van Milletvekili Hüseyin Çelik’in (6/99) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/20)

5. — Türkiye-Avusturya, Türkiye-Azerbaycan, Türkiye-Belçika, Türkiye-Finlandiya, Türkiye-Güney Kore, Türkiye-Gürcistan, Türkiye-Katar, Türkiye-Kazakistan, Türkiye-Kırgızistan, Türkiye-Litvanya, Türkiye-Lübnan, Türkiye-Moğolistan, Türkiye-Özbekistan, Türkiye-Polonya, Türkiye-Slovakya, Türkiye-Ukrayna, Türkiye-Yeni Zelanda Parlamentolararası Dostluk Grupları kurulmasına ilişkin Başkanlık Tezkeresi (3/342)

D) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. — Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan ve 48 arkadaşının, bazı bölgelerimizde meydana gelen deprem sonrası yapılan çalışmaların incelenerek eksikliklerin ve alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/66)

2. — İzmir Milletvekili Atilla Mutman ve 33 arkadaşının, bazı bölgelerimizde meydana gelen deprem sonrası eksikliklerin araştırılarak bundan sonra olabilecek afetlere karşı alınabilecek tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/67)

3. — Erzurum Milletvekili İsmail Köse ve 20 arkadaşının, deprem felaketinin bütün yönleriyle araştırılarak, alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/68)

4. — Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilleri, Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük ve İçel Milletvekili Turhan Güven’in, deprem felaketinin zararlarını ortadan kaldırmak için alınması gereken tedbirlerin tespit edilmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/69)

5. —Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri, Kastamonu Milletvekili Murat Başesgioğlu, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan ve Bartın Milletvekili Zeki Çakan’ın, ülkemizde meydana gelen deprem felaketinin bütün boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken ek tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/70)

IV. — ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. —Deprem felaketinin zararlarını ortadan kaldırmak için alınması gereken tedbirlerin tespiti konusundaki (10/66, 67, 68, 69, 70) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin görüşülmesinin 23.8.1999 Pazartesi günkü (bugünkü) birleşimde ve birlikte, bütün işlerden önce yapılmasına ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi

V. —GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) ÖNGÖRÜŞMELER

1. — Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan ve 47 arkadaşının, bazı bölgelerimizde meydana gelen deprem sonrası yapılan çalışmaların incelenerek eksikliklerin ve alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/66)

2. — İzmir Milletvekili Atilla Mutman ve 33 arkadaşının, bazı bölgelerimizde meydana gelen deprem sonrası eksikliklerin araştırılarak bundan sonra olabilecek afetlere karşı alınabilecek tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/67)

3. — Erzurum Milletvekili İsmail Köse ve 20 arkadaşının, son deprem felaketinin bütün yönleriyle araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/68)

4. —Doğru Yol Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük ve İçel Milletvekili Turhan Güven’in, deprem felaketinin zararlarını ortadan kaldırmak için alınması gerekli tedbirleri tespit etmek amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/69)

5. — Anavatan Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Kastamonu Milletvekili Murat Başesgioğlu, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan ve Bartın Milletvekili Zeki Çakan’ın, ülkemizde meydana gelen deprem felaketinin bütün boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken ek tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/70)

VI. — AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. — Sağlık Bakanı Osman Durmuş’un, DYPGenel Başkanı İstanbul Milletvekili Tansu Çiller’in, konuşmasında, yurt dışından teklif edilen bazı tıbbî yardımların kabul edilmediği ifadelerine ilişkin konuşması

2. —ANAPGenel Başkanı A. Mesut Yılmaz’ın, Bolu Milletvekili İsmail Alptekin’in, şahsına atfeden gerçekdışı beyanda bulunması nedeniyle konuşması

VII. — KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. —Sosyal Sigortalar Kanunu, Tarım İçişleri Sosyal Sigortalar Kanunu, T.C. Emekli Sandığı Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu, Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanunlara Ek ve Geçici Maddeler Eklenmesi, İşsizlik Sigortası Kurulması ile 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe komisyonlara raporları (1/495) (S. Sayısı : 114)

VIII. — SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. —Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, 1999 malî yılı bütçe yatırım ödeneklerinden Erzincan İline ayrılan miktara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı H. Hüsamettin Özkan’ın yazılı cevabı (7/248)

2. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, TEDAŞ Genel Müdürlüğünün Bursa İlindeki yatırımlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı M. Cumhur Ersümer’in yazılı cevabı (7/251)

3. —Bursa Milletvekili ErtuğrulYalçınbayır’ın, DLP Genel Müdürlüğünün yatırım projelerine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz’ün yazılı cevabı (7/257)

4. —Balıkesir Milletvekili İlhan Aytekin’in, gazetelerden alınan posta taşıma ücretlerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi ve Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz’ün yazılı cevabı (7/279)

5. —Kütahya Milletvekili Ahmet Derin’in, ithal kömür kullanımına ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı M. Cumhur Ersümer’in yazılı cevabı (7/280)

6. —Kütahya Milletvekili Ahmet Derin’in, İstanbul Atatürk Hava Limanından Otogar’a servis konulup konulmayacağına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı sorusu ve Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz’ün yazılı cevabı (7/264)

7. — Kütahya Milletvekili Ahmet Derin’in, Kütahya İlinin kalkınmada öncelikli iller kapsamına alınıp alınmayacağına ilişkin Başbakandan yazılı sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı DevletBahçeli’nin yazılı cevabı (7/265)

8. — Erzurum Milletvekili Fahrettin Kukaracı’ın, ÖSSsonuçlarına göre illerin başarı durumuna ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu’nun yazılı cevabı (7/274)

9. —Giresun Milletvekili Rasim Zaimoğlu’nun, Giresun Limanı bakım ve onarım çalışmalarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz’ün yazılı cevabı (7/285)

10. — Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz’ın, KİT’lerin yönetim kadrolarına yapılan atamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi ve DevletBakanı Yüksel Yalova’nın yazılı cevabı (7/288)

11. — Hatay Milletvekili Mustafa Geçer’in, Hatay-Hassa Dermek Göleti projesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı M. Cumhur Ersümer’in yazılı cevabı (7/291)

12. — İskenderun Milletvekili Mustafa Geçer’in, İskenderun Liman İşletmesinin modernizasyonuna ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz’ün yazılı cevabı (7/294)

13. — Adana Milletvekili Metanet Çulhaoğlu’nun, Çatalan Hidroelektrik Santralinin işletme hakkının özel bir şirkete devredilmesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı M. Cumhur Ersümer’in yazılı cevabı (7/320)

14. — Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, Posta İşletmesi A.Ş. tarafından uygulanan gazete gönderim ücretlerine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı EnisÖksüz’ün yazılı cevabı (7/329)

15. — Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu’nun, ülkeye yabancı kuru çay girişi yapıldığı iddiasına ve alınacak önlemlere ilişkin Başbakandan sorusu ve DevletBakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in yazılı cevabı (7/379)

 

I. — GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 10.00’da açıldı.

Birleşim Başkanı Nejat Arseven, 17 Ağustos 1999 günü sabaha karşı meydana gelen depremde hayatlarını kaybedenlere Tanrı’dan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve yaralananlara acil şifalar dileğiyle; yaraların en kısa zamanda sarılacağına emin olduğuna, bütün milletvekilleri adına milletimize geçmiş olsun dileklerini sunduğuna ve Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, bu yaraların sarılması konusunda, hükümete destek olmak için ellerinden gelen gayreti göstereceklerine ve gerekli takibi mutlaka yapacaklarına ilişkin bir konuşma yaptı.

Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın, ülkemizde meydana gelen deprem felaketi nedeniyle gündemdışı açıklamada bulundu; FP Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan, DSPAntalya Milletvekili Ahmet Sancar Sayın, MHP Erzurum Milletvekili İsmail Köse, ANAP İstanbul Milletvekili A. Ahat Andican, DYPİçel Milletvekili Turhan Güven grupları adına, Elazığ Milletvekili Mehmet Ağar, Sakarya Milletvekili Ersin Taranoğlu, Afyon Milletvekili Gaffar Yakın ve Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay da şahısları adına, aynı konuda, görüşlerini belirttiler.

Ülkemizin bazı bölgelerinde meydana gelen deprem felaketi nedeniyle Genel Kurulun, 23.8.1999 Pazartesi günü saat 15.00’te toplanmak üzere, 18.8.1999 Çarşamba gününden itibaren çalışmalarına ara vermesine; 23.8.1999 Pazartesi günü 15.00-19.00, 20.00-24.00 saatleri, 24.8.1999 Salı gününden itibaren de her gün 10.00-13.00, 14.00-19.00, 20.00-24.00 saatleri arasında, kanun tasarı ve tekliflerini görüşmek üzere, çalışmalarını sürdürmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildi.

Grupların müşterek önerisinin görüşmeleri sırasında ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, Manisa Milletvekili Bülent Arınç’ın konuşması üzerine, bir açıklamada bulundu.

Alınan karar gereğince, 23 Ağustos 1999 Pazartesi günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 12.39’da son verildi.

Nejat Arseven Başkanvekili

Hüseyin Çelik Şadan Şimşek Van Edirne Kâtip Üye Kâtip Üye

No. : 59

II. — GELEN KÂĞITLAR

23 . 8 . 1999 PAZARTESİ

Tasarı

1.— Doğal Afetlere Karşı Alınacak Önlemler ve Doğal Afetler Nedeniyle Doğan Zararların Giderilmesi İçin Yapılacak Düzenlemeler Hakkında Yetki Kanunu Tasarısı (1/523) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.8.1999)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

23 Ağustos 1999 Pazartesi

BAŞKAN: Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER: Burhan ORHAN (Bursa), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 55 inci birleşimini açıyorum; toplantı yetersayımız vardır.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, ülkemizin maruz kaldığı deprem afetiyle ilgili olarak istemde bulunan Konya Milletvekili Sayın Mehmet Gölhan'ın.

Buyurun Sayın Gölhan.

Süreniz 5 dakika efendim.

III. — BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. — Konya Milletvekili Mehmet Gölhan’ın, ülkemizin maruz kaldığı deprem felaketine ilişkin gündemdışı konuşması

MEHMET GÖLHAN (Konya)– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, Marmara Bölgesini harabeye çeviren büyük afet, deprem, hepimizi gönülden yaralamıştır, son derece üzmüştür ve bütün ülke yasa boğulmuştur. Bu depremde ölen vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum, yakınlarına sabır ve başsağlığı diliyorum, yaralı vatandaşlarımıza da acil şifalar diliyorum.

Sayın Başkan, bu depremin birinci ve üçüncü günleri deprem bölgelerini gezmek imkânını, fırsatını buldum ve o ilk günün acısını, ıstırabını, üzüntüsünü unutmak mümkün değil; anasının, babasının, çocuğunun veya kardeşinin enkaz altında olduğunu bilen tüm vatandaşlar, tüm aile bireyleri, enkazın karşısına geçmiş ağlıyorlar, yardım istiyorlar, devleti arıyorlar -hakikaten, ıstırapla, hıçkırıkla yalvarışlarını unutmak hiçbir şekilde mümkün değil- enkaz altında kalan aile bireylerinin bir an evvel kurtarılmasını istiyorlar. "Devlet nerede" diyorlar; onlarca defa duyduk bunu. Devlet orada... Evet, devlet, valisiyle, kaymakamıyla, emniyet teşkilatıyla kriz masasında; ama, imkânları sınırlı. Devlet nereye koşacak; elindeki iki tane vinci, iki tane dozeri veya kompresörü kime gönderecek? Ama, işte, vatandaş, devleti orada arıyor. Vatandaş, devleti, vinçte arıyor, greyderde arıyor, dozerde arıyor, yükleyicide arıyor, kamyonda arıyor, kompresörde arıyor; ama, komşu illerden de hiçbir imkân gelmediği için kriz masası ne yapsın; 24 saat işbaşında; ama, elinde bir imkân yok; vatandaşların taleplerini mecburen sıraya koyuyor; tabiî, sırası gelinceye kadar, eğer, enkaz altındaki, göçük altındaki ölmemişse, büyük bir mucize olarak kurtulup karşımıza geliyor.

Tabiî ki, vatandaş serzenişte haklıdır; o anda devleti bulamayışının üzüntüsü, ıstırabı içerisinde her türlü sözü sarf ediyor, bunu kınamak mümkün değil; ama, açık olarak görünen bir gerçek var ki, maalesef, devletimiz de organize olmuş değil, büyük bir koordinasyon kopukluğu var, büyük bir şok etkisi var; hepimiz bu şokun altında kalmışız. Yani, biz, hükümetimizden beklerdik ki, beş gün sonra yapacağı duyuruyu, çağrıyı, daha o gün sabahleyin, salı sabahı yapsın ve afete uğramış bölgenin, tüm yıkılmış binaların enkazlarını, bir gün iki gün sonra kaldırmak mümkün olsun. Enkaz kaldıran makinelerin vesairelerin tespitini bile, hükümetimiz, ancak beş gün sonra yapabildi.

Samimiyetle ifade ediyorum, orada bir koordinasyon kopukluğu var. Bu koordinasyon kopukluğunu gidermek bakımından, belki bir sıkıyönetim de ilan edilebilirdi, bunu da gayet açık söylüyorum; çünkü, disiplin başka bir şey... Yine o bölgede gördük ki, en fazla gayret eden, en fazla çalışan, yine Mehmetçik oldu, gönüllü kuruluşlar oldu. Devlet, imkânlarını ancak dördüncü beşinci gün seferber edebildi. O zamana kadar göçük altında kalan vatandaşların, gayet tabiî ki, yaşama şansları tesadüflere bağlı olarak kaldı ve nitekim, altıncı gün dahi enkaz altından canlı olarak çıkarılan vatandaşlarımız oldu.

Değerli milletvekilleri, şunu gördük ki -kimseyi itham için söylemiyorum- hata varsa, hepimizde bu hata; ama, zamanında tedbir alamadık. Hakikaten, depremde bir defa daha şahit olduk ki, devletimiz bu gibi afetlere hazırlıklı değil; ülkemiz bu afete hazırlıksız yakalanmıştır. Eğer hazırlıklı olsaydı, herhalde, depremin daha birinci günü, ne yapılması gerektiğini kesin olarak herkese duyurmamız lazımdı; hangi makineyi, hangi iş makinesini, hangi kurtarıcı ekibi, hangi ilden afet bölgelerine gönderebileceğimizi tespit etmiş olmamız gerekirdi; ama, maalesef, bunları göremedik.

Kainat biliyor, Türkiye biliyor, hepimiz biliyoruz ki, ta doğudan batıya kadar Kuzey Anadolu fay hattı uzanıyor; bu fay hattı üzerinde inşa edilmiş birçok şehrimiz var, kasabamız var, köyümüz var...

BAŞKAN – Sayın Gölhan, size 1 dakika ilave süre veriyorum; buyurun.

MEHMET GÖLHAN (Devamla) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Bu, ilk defa başımıza gelmiyor, her on sene yok ki depremle karşı karşıya kalmayalım; hele hele büyük depremler yirmibeş otuz senede bir tekrarlanıyor, başımıza geliyor. Sakarya'da, benim kuşağım, üçüncü depreme şahit oldu; 1943, 1967 ve 1999. Aynı şekilde, Erzincan'da yine birkaç defa depreme şahit olduk. Artık, buna ait tedbirleri alalım lütfen. Bayındırlık ve İskân Bakanlığının son aldığı kararı tasvip ediyorum; ama, geç kalınmış bir karar diyorum. Bayındırlık ve İskân Bakanlığımız, beş ay değil, beş sene on sene müddetle, burada yapılan binaların depreme dayanaklı olarak yapılmasını sağlamalıdır. Elinde teknik elemanı olmayan belediyeler ne yapacak, nasıl altından kalkacak bu işin?

Değerli milletvekilleri, benim bildiğim, bir deprem talimatı var, zelzele yönetmeliği var; niye buna uygun olarak bu binalar yapılmaz veya kontrol edilmez? Yazıktır, günahtır bu millete; daha fazla zayiat vermeyelim. Onun için, Bayındırlık ve İskân Bakanlığından rica ediyorum; bu imar konularını da ciddî olarak ele alsın ve devretmesin kolay kolay; teknik elemanlar eksikse, bu devri yapmasın diyorum.

Deprem sonrasında emeği geçen herkese teşekkür ediyorum; saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Gölhan.

Hükümet adına yanıt verecek sayın bakan arkadaşımızın bize ilettiğine göre, bugün araştırma ve genel görüşme istemleri olduğu ve bütün gündemdışı söz istemleri de depremle ilgili olduğu için, yanıtlarını o süre içerisinde vereceklerdir.

Gündemdışı ikinci söz, son deprem afeti hususunda basın ve medyanın görevi konusunda söz isteminde bulunan Manisa Milletvekili Sayın Hasan Gülay'ın.

Buyurun efendim.

Süreniz 5 dakika Sayın Gülay.

2. — Manisa Milletvekili Hasan Gülay’ın, bir kısım medyanın deprem felaketinden sonra takındığı tavıra ilişkin gündemdışı konuşması

HASAN GÜLAY (Manisa) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Büyük doğa afetinde ölen vatandaşlarımıza Yüce Allah'tan rahmet, yaralılara Yüce Allah'tan acil şifalar ve yakınlarına da sabır ve metanet diliyorum.

Benim bugün değinmek istediğim konu, bu doğa afetinden sonra bazı basınımızın -tekrar ediyorum, hepsini de suçlamıyorum- takındığı tavırdır.

Buradaki iddialardan bir tanesi, doğa afetinden sonra halkımız tarafından deprem bölgesine yapılan yardımların, kahraman silahlı kuvvetlerimiz tarafından kendi bölgelerine çekilme iddiasıdır. Bu tip mantıklı basına, daha doğrusu bu tip mantıkla çalışan basına, hiç kusura bakmayın, ben basın demiyorum.

İkincisi, TÜPRAŞ'ta meydana gelen yangın olayıyla ilgili iddialardır. Siyasete atılmadan önce yirmidört senesini bu sektörde harcayan bir kişi olarak şunu açık açık bilgilerinize sunmak istiyorum: TÜPRAŞ'ın 4 rafinerisinden 4'ünde de, yangın sistemleri -gerek su sistemleri gerek köpük sistemleri- moderndir; ama, bu afette, 7 tane tank aynı anda patlıyor ve yangın çıkıyor. Her rafineride 2 tane arozöz olur -köpük sistemidir- İzmit Rafinerisi, suyunu Sapanca'dan alır; enerjisi kesilmiştir; rafinerinin faaliyeti durdurulmuştur; 6 tankta yangın vardır; 2 tane arozöz zaten yetmez.

Bir diğer iddia da, TÜPRAŞ personelinin rafineriyi terk ettiği iddiası. Şunu gururla bilmenizi istiyorum; TÜPRAŞ rafinerisi, Türkiye'de, gerek personel bakımından gerek çalışma bakımından gerek yangın söndürme bakımından en modern sistemi haiz bir rafineridir. Ama, aynı anda 6 tankta yangın çıkıyor; bu tanklardan 1 tanesi -bilgilerinize sunuyorum- futbol sahası büyüklüğündedir; 2 tanesi, 135 bin tonluk tanklardır. O bakımdan, bu iddiayı ortaya atan basını, huzurlarınızda, şahsım adına kınadığımı, özellikle belirtmek istiyorum. Bu rafinerideki yangını söndürmede görev alan TÜPRAŞ personelinin o depremde yakınları ölmüştür, yaralananlar vardır, evleri yıkılmıştır; ama, aynı personel, gece gündüz -tekrar ediyorum, gece gündüz- o yangını söndürmek için görev almıştır.

Üçüncü iddia da, bazı basın mensuplarının -tekrar ediyorum, bütün basını suçlamıyorum- reyting artırma iddiasıyla, satış artırma iddiasıyla, vatandaşlarımızın acılarını, duygularını istismar ederek yayın yapmalarıdır. Size şunu samimî söylüyorum; olayın çıktığı ikinci günden itibaren televizyon seyretmiyorum, gazete okumuyorum. Buradaki amacım da, o tip basını protesto etmek içindir. Eğer, bir ülkenin gazeteci kökenli Başbakanı, bu tip yayın yapan bazı sorumsuz basına karşı tepki gösterebiliyorsa, infial içinde bulunabiliyorsa, bu sorumsuz basının, bu işi iyi düşünmesi lazım. İnsanların duygularıyla oynayarak reyting artırılmaz, satış artırılmaz; böyle basın düşüncesi yoktur.

Bu ülkede siyaset yaptığım müddetçe, basının önündeki her türlü engelin aşılması için bütün gücümle çalışacağımı; ama, yine siyaset yaptığım müddetçe, sorumsuz basına karşı bütün gücümle çalışacağımı özellikle belirtmek istiyorum.

Sözlerime son verirken, yine tüm vatandaşlarımın ölenlerine Yüce Allah'tan rahmet diliyorum, yaralılara Yüce Allah'tan acil şifalar diliyorum, yakınlarına da sabır, metanet diliyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gülay.

Gündemdışı üçüncü söz istemi, Gümüşhane Milletvekili Sayın Lütfi Doğan'a aittir ve konu, depremle ilgilidir.

Buyurun Sayın Doğan.

Süreniz 5 dakika efendim.

3. — Gümüşhane Milletvekili Lütfi Doğan’ın, ülkemizin maruz kaldığı deprem felaketine ilişkin gündemdışı konuşması

LÜTFİ DOĞAN (Gümüşhane) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; depremle ilgili karşılaştığımız bu felakette büyük bir üzüntü içerisinde olduğumuz malum; bu konuyla ilgili bazı mülahazalarımı arz etmek üzere Sayın Başkandan söz rica ettim, lütfettiler, bu sebeple yüksek huzurunuza çıkmış bulunuyorum; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Az önce konuşan değerli iki arkadaşımız depremle ilgili hakikaten önemli konuları dile getirdiler. Ben, önce, bu büyük felakette, bu büyük musibette hayatını kaybeden ölülerimize, şehitlerimize Allah tealâdan rahmet diliyorum; 30 bini aşkın yaralımıza da Cenab-ı Hak'tan acil şifa niyazında bulunuyorum; ayrıca, yakınlarını kaybeden değerli kardeşlerimize, büyük milletimize, hepinize taziyetlerimi arz ediyorum. Gerçekten, bu büyük felaket karşısında hepimiz çok üzgünüz, çok müteessiriz.

Birçok sözler söylenebilir şu yönden: Acaba, daha önce tedbirler alınsaydı, felakete maruz kalan kimselerin yardımlarına vaktinde gidilseydi iyi olmaz mıydı; elbette iyi olurdu. Daha başka tedbirler düşünülemez miydi; elbette düşünülebilirdi, elbette iyi olabilirdi.

Ancak, şunu iyi biliyoruz, bundan bir nebze müteselli oluyoruz ki, bu büyük felakette, milletimizin bütün fertleri, milletimiz, devlet, fertler, hâsılı her birimiz, resmî-gayri resmî, büyük bir ıstırap, büyük bir üzüntü içerisinde bulunuyoruz; çünkü, şunu biliyoruz; insanların derdini, Müslümanların dertlerini kendilerine mal etmeyen, onlardan değildir. Allah'a çok şükür, milletimiz, bu derdin hepimizin derdi olduğunu biliyor, bundan ıstırap duyuyor.

Keşke, felaketin vuku bulduğu birinci ikinci günlerde de daha tedbirli, daha temkinli hareket edilmiş olsaydı, belki, bir miktar daha insanımızın hayatı kurtarılabilirdi; fakat, takdir buyurursunuz, bu gibi felaketlerde, insanların hemen hepsi, derin bir sıkıntı, derin bir ıstırap, derin bir üzüntü içerisinde bulunuyorlar; bunu izaha gerek yok; ama, tabiî, başta, sorumluluk, emanet, devletin ve onun icracısı olan hükümetimizin üzerindedir. Ayrıca, Büyük Millet Meclisimize de büyük görevler düştüğü, bir vakıadır.

Müsaade buyurursanız, meselenin iki yönüne işaret etmek istiyorum. Bunlardan birincisi, millet olarak, her birimize görev düşmekte; yani, her fert "ben, karşılaştığımız bu felaketin acılarını dindirmede, yaralarını sarmada, kederlilere, felakete maruz kalmış kimselere, milletime, devletime ne ölçüde yardımcı olabilirim" diyebilmelidir. Eminim ki, hepimiz bu düşünceyi, bu duyguyu içimizde buluyoruz; ama, imkân ölçüsünde, bunu mutlaka kuvveden fiile çıkarmalıyız; şimdiye kadar çıkarmış olanların hepsine teşekkür ediyor, kendilerini takdirle anıyorum; ama, bundan sonra da millet olarak, devlet olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak çok büyük görevlerimizin yerine getirilmesinin zaruretini hepinizin takdir buyurduğundan da eminim.

BAŞKAN – Sayın Doğan, 1 dakika ilave süre verdim efendim; buyurun.

LÜTFİ DOĞAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şunu arz etmek isterim -güzel bir ifadedir- bir toplum, iyilikte yarıştığı sürece, her türlü zorluğu aşar, her türlü iyiliklere de ulaşabilir. Bu felaketimizde şu görüldü, milletimizin hepsinde şu kesin inanç var ve fiilen de tecelli etti: İyilikte, insanların yardımına koşmakta birbirleriyle âdeta yarıştılar ve inşallah bundan sonra da yarışılacaktır.

n bir değerli konuşmacı, bir televizyon kanalında şöyle bir cümle söyledi: "Benim mesleğim şudur; Kur'an-ı Kerim'i anlıyorum, Peygamberimizin hadislerini anlıyorum; ama, orada hayat kurtaran...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LÜTFİ DOĞAN (Devamla) – ...bir insanın yerinde olsaydım arzusunu içimde buldum." Çok doğrudur; ben, şimdi siz değerli kardeşlerime -vaktim bitti ama- iki cümle söyledikten sonra saygılarımı sunup, sözlerimi bitireceğim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Doğan.

LÜTFİ DOĞAN (Devamla) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün Türkiyemizde hepimize düşen bir görev var; o da şudur: Yapabildiğimiz kadar iyi, doğru, hayırlı konuşmak; iyi yapan kimseleri takdir etmek; suçlu arama mevzularını daha sonraya bırakmak; durum neyi gerektiriyorsa, onunla ilgili kanunları yapmaya da gayret etmek. Ama, bugün, bir bütün olarak, ya hayır söylemek yahut da sükut etmek zaruretinin olduğuna kaniim.

Bir konu daha şöyle söyleniyor; gerçek de odur: Âlemde cereyan eden bütün hadisat, Allah tealânın takdiriyledir; biz, buna inanmışız; ama, kulların görevi vardır; görevlerimizi yapmalıyız, ihmal etmemeliyiz ki, kadere de bühtan etmeyelim.

Hepinize saygılarımı arz ediyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Doğan.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanımız, İçtüzüğün 53 üncü maddesine göre, ülkemizde meydana gelen deprem felaketinde hayatlarını kaybeden vatandaşlarımızın aziz hatıraları önünde, Genel Kurulu 1 dakikalık saygı duruşuna davet etmeyi kararlaştırmıştır.

B) ÇEŞİTLİ İŞLER

1. — Ülkemizde meydana gelen deprem felaketinde ölen vatandaşlar için saygı duruşu

BAŞKAN – Yüce Meclisi 1 dakikalık saygı duruşuna davet ediyorum.

(Saygı duruşunda bulunuldu)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum arkadaşlar.

Ölenlere Yüce Allah'tan rahmet diliyorum, ruhları şâd olsun diyor; yüce milletimize sabır diliyorum.

Sayın milletvekilleri, kanun tasarısının geri verilmesine dair bir tezkere vardır; okutuyorum:

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. — Türkiye Cumhuriyeti Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Çalışma ve İskân Bakanlığı Arasında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin Sosyal Güvenlik Reformuna İlişkin İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısının (1/490) geri alındığına ilişkin Başbakanlık Tezkeresi (3/341)

16.8.1999

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İLGİ : 6.7.1999 tarihli ve B.02.0.KKG.0.11/101-1485/2947 sayılı yazımız.

İlgi yazımızla Başkanlığınıza sunulan "Türkiye Cumhuriyeti Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Çalışma ve İskân Bakanlığı Arasında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin Sosyal Güvenlik Reformuna İlişkin İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı"nın, İçtüzüğün 75 inci maddesine göre geri gönderilmesini arz ederim.

Bülent Ecevit Başbakan

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Dışişleri Komisyonunda bulunan tasarı, hükümete geri verilmiştir.

Kanun teklifinin geri verilmesine dair ikinci bir önerge vardır; okutuyorum:

2. — Erzurum Milletvekili İsmail Köse’nin (2/220) esas numaralı kanun teklifini geri aldığına ilişkin önergesi (4/18)

16.8.1999

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Plan ve Bütçe Komisyonunda bulunan (2/220) esas nolu Talih Oyunları Kanun Teklifimi, İçtüzüğün 75 inci maddesine göre geri alıyorum.

Gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

İsmail Köse Erzurum

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Plan ve Bütçe Komisyonunda bulunan kanun teklifi geri verilmiştir.

Sözlü soru önergelerinin geri alınmasına dair 2 adet önerge vardır; okutuyorum :

3. — Van Milletvekili Hüseyin Çelik’in (6/96) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/19)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 56 ncı sırasında yer alan (6/96) esas numaralı sözlü soru önergeme yazılı cevap aldığımdan, soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

Doç. Dr. Hüseyin Çelik Van

BAŞKAN – Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum :

4. — Van Milletvekili Hüseyin Çelik’in (6/99) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/20)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 59 uncu sırasında yer alan (6/99) esas numaralı sözlü soru önergeme yazılı cevap aldığımdan, soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

Doç. Dr. Hüseyin Çelik Van

BAŞKAN – Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Meclis araştırması önergeleri vardır; okutuyorum:

D) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. —Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan ve 48 arkadaşının, bazı bölgelerimizde meydana gelen deprem sonrası yapılan çalışmaların incelenerek eksikliklerin ve alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/66)

18.8.1999

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tabiî afetlerin neticesi dikkate alınarak afet öncesi ve sonrası tedbirlerin, sevk ve idaredeki eksiklerin tespiti için Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddelerine göre ekte sunulan gerekçede gösterilen sebeplerden dolayı, Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1. Cevat Ayhan (Sakarya)

2. Bülent Arınç (Manisa)

3. Fethullah Erbaş (Van)

4. Musa Demirci (Sıvas)

5. Latif Öztek (Elazığ)

6. Lütfü Esengün (Erzurum)

7. Mehmet Bedri İncetahtacı (Gaziantep)

8. Mehmet Zeki Çelik (Ankara)

9. Sabahattin Yıldız (Muş)

10. Mehmet Elkatmış (Nevşehir)

11. Eyüp Fatsa (Ordu)

12. Şükrü Ünal (Osmaniye)

13. Mehmet Bekâroğlu (Rize)

14. Nezir Aydın (Sakarya)

15. Ahmet Demircan (Samsun)

16. Musa Uzunkaya (Samsun)

17. Ahmet Nurettin Aydın (Siirt)

18. Temel Karamollaoğlu (Sıvas)

19. Abdüllatif Şener (Sıvas)

20. Yahya Akman (Şanlıurfa)

21. Zülfükar İzol (Şanlıurfa)

22. Ahmet Karavar (Şanlıurfa)

23. Mustafa Niyazi Yanmaz (Şanlıurfa)

24. Abdullah Veli Seyda (Şırnak)

25. Şeref Malkoç (Trabzon)

26. Maliki Ejder Arvas (Van)

27. İlyas Arslan (Yozgat)

28. Mehmet Çiçek (Yozgat)

29. Ali Oğuz (İstanbul)

30. Mehmet Ali Şahin (İstanbul)

31. Osman Yumakoğulları (İstanbul)

32. Avni Doğan (Kahramanmaraş)

33. Mustafa Kamalak (Kahramanmaraş)

34. Ali Sezal (Kahramanmaraş)

35. Zeki Ünal (Karaman)

36. Abdullah Gül (Kayseri)

37. Salih Kapusuz (Kayseri)

38. Kemal Albayrak (Kırıkkale)

39. Mehmet Batuk (Kocaeli)

40. Osman Pepe (Kocaeli)

41. Hüseyin Arı (Konya)

42. Veysel Candan (Konya)

43. Remzi Çetin (Konya)

44. Teoman Rıza Güneri (Konya)

45. Özkan Öksüz (Konya)

46. Lütfi Yalman (Konya)

47. Ahmet Derin (Kütahya)

48. Yaşar Canbay (Malatya)

49. İsmail Alptekin (Bolu)

Gerekçe :

17 Ağustos 1999 Salı günü saat 03.01'de meydana gelen, merkez üssü Gölcük'te olan ve 7.4 şiddetindeki deprem başta Kocaeli, Sakarya, İstanbul, Yalova, Eskişehir, Bolu ve diğer bölge illerinde büyük çapta can ve mal kaybına sebep olmuştur.

Deprem sonrası kurulması lazım gelen kriz merkezinin ve hükümetin kurduğu koordinasyon merkezlerinin yeterli olmadıkları gibi, yıkılan binaların altındaki vatandaşlarımızın kurtarılmasında sivil savunma güçlerinin ve devlete ait araç gereçlerin gecikmeli olarak bölgeye intikal ettiği, keza yıkılan binaların hemen yanındaki bazı binaların hiç hasar görmediği tespit edilmiştir.

Türkiye jeolojik yapısı ve coğrafî şartlar itibariyle sık sık afete maruz kalmaktadır. Sel, heyelan, yangın, deprem ve benzeri afetler can ve mal kaybına sebep olmaktadır. Her afet sonrası eksiklikler, hatalar, sevk ve idare zaafiyeti tartışılmakta, ancak, tedbirlerin istenen seviyede gerçekleştirilemediği görülmektedir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak yapılan çalışmaların incelenmesi, gelişmiş, afetle mücadelede başarılı olmuş ülkelerdeki uygulamaların araştırılması, Türkiye'de yapılması gereken işler ve alınması gereken tedbirlerin acilen tespiti gerekmektedir.

Bunun için bu araştırma önergesini vermek zarureti hâsıl olmuştur.

BAŞKAN – Önerge gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Diğer Meclis araştırması önergesini okutuyorum :

2. — İzmir Milletvekili Atilla Mutman ve 33 arkadaşının, bazı bölgelerimizde meydana gelen deprem sonrası eksikliklerin araştırılarak afetlere karşı alınabilecek tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/67)

18.8.1999

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

17 Ağustos 1999 Salı günü meydana gelen ve 20 milyon insanın yaşadığı 7 ili kapsamı içine alan 7.4 şiddetindeki deprem, Marmara Bölgesinde büyük maddî ve onarılamaz manevî kayba yol açmıştır.

Yurdumuzda, cumhuriyet döneminde meydana gelmiş en büyük depremlerden birisi olan bu depremin açtığı yaraları sarmak, bundan sonra olabilecek afetleri en az zararla atlatmak, afet öncesi ve afet esnasında alınabilecek tedbirleri saptamak amacıyla, Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1. Atilla Mutman (İzmir)

2. Kemal Vatan (İzmir)

3. Salih Dayıoğlu (İzmir)

4. Burhan Bıçakçıoğlu (İzmir)

5. Saffet Başaran (İzmir)

6. Melda Bayer (Ankara)

7. Rahmi Sezgin (İzmir)

8. Hasan Özgöbek (Uşak)

9. Tayyibe Gülek (Adana)

10. Bekir Gündoğan (Tunceli)

11. Mustafa Kemal Tuğmaner (Mardin)

12. Uluç Gürkan (Ankara)

13. Ziya Aktaş (İstanbul)

14. Gaffar Yakın (Afyon)

15. Şenel Kapıcı (Samsun)

16. Esvet Özdoğu (Ankara)

17. Hüseyin Mert (İstanbul)

18. Güler Aslan (İzmir)

19. Sebahat Vardar (Bilecik)

20. Mustafa Karslıoğlu (Bolu)

21. Yekta Açıkgöz (Samsun)

22. Necati Albay (Eskişehir)

23. Mehmet Yaşar Ünal (Uşak)

24. Osman Kılıç (İstanbul)

25. Mehmet Mail Büyükerman (Eskişehir)

26. Ahmet Zamantılı (Tekirdağ)

27. Ahmet Sancar Sayın (Antalya)

28. Ali Ahmet Ertürk (Edirne)

29. Ali Günay (Hatay)

30. Fikret Uzunhasan (Muğla)

31. Ayşe Gürocak (Ankara)

32. Namık Kemal Atahan (Hatay)

33. Nural Karagöz (Kırklareli)

34. Numan Gültekin (Balıkesir)

Gerekçe :

Ülkemiz, jeolojik ve topografik yapısı ve iklim özellikleriyle doğal afetlerin sık rastlandığı bir ülkedir. Son 60 yıl içinde doğal afetlere baktığımızda, hasarların yüzde 65'ini depremler oluşturmaktadır.

Ülkemizin yüzde 95'i deprem kuşağı içinde bulunmaktadır. Topraklarımızın yüzde 44'ü birinci derece deprem bölgesidir. Nüfusumuzun yüzde 55'i bu bölgede yaşamaktadır. Sanayimizin yüzde 75'i de yine bu bölgededir.

90'lı yıllar, ülkemiz için felaketlerle dolu yıllar olarak iz bırakmıştır. Doğu Anadolu'da yaşanan çığ felaketleri, Erzincan depremi, Senirkent'te meydana gelen toprak kayması, Dinar depremi, İzmir sel felaketi, yurt sathında yaşanmış onlarca sel felaketi, Adana depremi, yaşanan felaketlerden bazılarıdır. Bugüne kadarki en büyük maddî ve manevî hasara yol açan Marmara Bölgesi depremi, hiç kuşkusuz, ulusumuzu derin bir üzüntüye boğmuştur.

Unutulmamalıdır ki, doğal afetlerden kaynaklanan ekonomik kayıp, her yıl GSMH'nin yüzde 1'idir. Stok üretim ve işsizlik kaybı eklendiğinde de bu oran yüzde 3'ü bulmaktadır. 20 milyon insanın yaşadığı 6 ili kapsayan 7.4 şiddetindeki bu deprem felaketi âdeta bir faciaya dönüşmüştür.

Yasa ve yönetmeliklere uymamanın zararlarını sebep olanlar değil, vatandaşlarımız çekmiştir ve çekmektedir.

Bütün bu gerçekler ışığında, afet öncesinde, afet esnasında ve afet sonrasında meydana gelen aksaklık ve eksikliklerin giderilmesi amacıyla, yasalarımızdaki boşlukların cezaî yaptırımlarla onarılmasını sağlamak, doğal afetler esnasındaki kurtarma çalışmalarını yürütmekle görevli sivil savunma birliklerinin yetersizliklerini ve eksikliklerini gidermek, merkezî ve yerel yönetimlerden kaynaklanan sorunları incelemek, araştırmak ve çözümleri belirlemek amacıyla, Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını saygıyla arz ederiz.

BAŞKAN – Önerge, gündemdeki yerini alacak, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

3 üncü Meclis araştırma önergesini okutuyorum:

3. — Erzurum Milletvekili İsmail Köse ve 20 arkadaşının, deprem felaketinin bütün yönleriyle araştırılarak, alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/68)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Marmara Bölgemizdeki illerimizde büyük can ve mal kayıplarına neden olan deprem felaketi, milletimizi derinden yaralamıştır.

Kapsadığı alan, yol açtığı can ve mal kaybı itibariyle yüzyılımızın en büyük depremlerinden birisi olan bu büyük felaketin bütün yönleriyle araştırılması amacıyla, Anayasanın 98, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1. İsmail Köse (Erzurum)

2. Ömer İzgi (Konya)

3. Adnan Fatin Özdemir (Adana)

4. Nail Çelebi (Trabzon)

5. Cezmi Polat (Erzurum)

6. Süleyman Turan Çirkin (Hatay)

7. Lütfi Ceylan (Tokat)

8. Mehmet Hanifi Tiryaki (Gaziantep)

9. Burhan Orhan (Bursa)

10. Hidayet Kılınç (İçel)

11. Reşat Doğru (Tokat)

12. Armağan Yılmaz (Uşak)

13. Mehmet Kaya (Kahramanmaraş)

14. Mehmet Nacar (Kilis)

15. Oktay Vural (İzmir)

16. Osman Gazi Aksoy (Isparta)

17. Ali Işıklar (Ankara)

18. Salih Erbeyin (Denizli)

19. Birol Büyüköztürk (Osmaniye)

20. Namık Hakan Durhan (Malatya)

21. Mehmet Ay (Gaziantep)

Gerekçe :

Aziz Milletimiz maalesef bu yüzyılın en büyük tabiî afetlerinden birisiyle karşı karşıya kalmış bulunmaktadır. Depremin, Marmara Bölgemizdeki muhtelif illerimizde meydana getirdiği büyük can ve mal kaybı, sadece afete maruz kalan illerde değil, bütün yurt sathında derin bir üzüntüye sebep olmuştur. Büyük milletimiz, bu büyük acıyı yüreğinde hissederek yardımlaşma ve dayanışmanın en güzel örneklerini sergilemiştir.

Devlet ve hükümetimiz de milletimizin bu derin yarasını sarabilmek için iyi niyetli bir çabanın içerisindedir. Bu çabanın yeterli olup olmadığı noktasını sorgularken, bu acılı ve hassas dönemde milletimizin hissiyatını devlete karşı husumete döndürecek aşırılıklardan da kaçınmak gerekmektedir. Büyük felaketin hemen ardından devletimiz bütün imkânlarını seferber etmiş; hükümetimiz gece gündüz demeden yaraları sarma çabasını başlatmıştır. Felaketin yaygın bir alanı kapsaması, ulaşım ve haberleşma ağlarının felce uğraması, çok sayıda binanın ağır hasar görüp enkaz haline gelmesi, kurtarma ve ilkyardım çalışmalarını olumsuz yönde etkilemiştir. Buna rağmen, devletimiz bütün kurum ve kuruluşlarıyla olağanüstü bir gayretin içerisindedir.

Doğal afetler, zaman zaman bütün insanlığın karşı karşıya kaldığı felaketlerdir. Bugünkü teknolojik düzey bu tür afetleri önceden tespit edecek aşamaya gelememiştir. Tıpkı Türkiye gibi, birinci derecede deprem kuşağında bulunan, belli aralıklarla kırılan fay hatları üzerinde yer aldıkları için sık aralıklarla deprem afetine maruz kalan birçok gelişmiş ülke, deprem ve deprem sonrasına yönelik ileri yöntemler geliştirmişlerdir. Bu yöntem ve tedbirler sayesinde, deprem afetleri, ABD ve Japonya gibi ülkelerde ya çok az can kaybıyla atlatılmakta yahut hiçbir can kaybı meydana gelmemektedir. Yukarıda belirttiğimiz büyük çabalara rağmen can ve mal kayıplarının çokluğu, işte bu yönüyle araştırılmaya muhtaçtır. Türkiye'deki sorun, afet sonrasındaki çabaların yeterliliği ve yetersizliğinden ziyade, deprem öncesi çalışma ve tedbirlerin yeterliliği veya yetersizliği noktasında düğümlenmektedir. Yeni inşaat alanları, toplukonut ve gecekondu önleme bölgeleri tayin ve tespit edilirken depremle mücadele şartları yeterince dikkate alınmamaktadır. Konutlaşma alanlarında zemin etütleri yeterince yapılmamaktadır. Birinci derece deprem kuşağındaki yerleşim merkezlerinde depreme dayanıklı konut üretimi projeleri uygulanmamaktadır. Yerel yönetimler, bu tür konutların üretim ve kontrolü konusunda yeterli duyarlılığı tam olarak gözetmemektedirler. Türk inşaat sektörü, dünya çapında haklı bir şöhrete ulaşmış, teknolojik donanım ve tecrübe olarak dünya standartlarını yakalamıştır. Bu sektördeki az sayıda müteahhidin sebep olduğu hatalı konut üretiminin meydana getirdiği üzücü sonuçlar, bu sektörü de kamuoyu önünde bütünüyle rencide edecek düzeye ulaşmıştır. Bu alanda süratle bir mevzuat yenilemesine gidilmesi ve inşaat sektörünün daha iyi şekilde denetlenmesi zarurî hale gelmiştir.

Bütün bu hususların, Meclis zemininde sağlıklı bir şekilde incelenip, araştırılması bakımından bir Meclis araştırması açılmasında yarar görülmektedir.

BAŞKAN – Önerge, gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması hususundaki öngörüşme sırası geldiğinde yapılacaktır.

4 üncü önergeyi okutuyorum :

4. — Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilleri, Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük ve İçel Milletvekili Turhan Güven’in, deprem felaketinin zararlarını ortadan kaldırmak için alınması gereken tedbirlerin tespit edilmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/69)

Tarih: 20.8.1999

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

17.8.1999 Salı günü saat 03.02'de ülkemizi yasa boğan depremde, şu ana kadar, resmî kayıtlara göre, 8 000'in üzerinde vatandaşımız vefat etmiş, 35 000 vatandaşımız yaralanmıştır; ancak, bu rakamların daha da artacağı görülmektedir. Ayrıca, milyarlarca dolar maddî kaybımız söz konusudur.

Bu da göstermektedir ki, Türkiye depreme hazırlıksız yakalanmıştır. Deprem olaylarında ilk 24 saat çok önemlidir. Ancak, devlet, deprem felaketi karşısında vatandaşlarımıza gerekli ilk müdahaleyi yapmakta, maalesef, çok geç kalmıştır. Nitekim, vatandaşlarımız ilk şoku atlattıktan sonra, yetkililerden beklenen yardımlar gelmeyince kendi imkânlarıyla enkazlara koşmuşlardır. Bu büyük depremin üzerinden üç gün geçmesine rağmen ulaşılamayan enkazlar mevcuttur.

Deprem felaketi sonrasında;

Koordinasyon eksikliği açıkça ortaya çıkmıştır.

Kurulan kriz masaları çalışmalarında etkili olamamıştır.

Bölgede uzman personel, araç ve teçhizat çok yetersiz kalmıştır.

Su, elektrik, telefon, gıda, yiyecek ve giyecek ihtiyacı had safhadadır.

Salgın hastalık tehdidi hızla artmaktadır.

Bölgede karayolu ve köprüler büyük ölçüde tahrip olmuştur.

Tüm uyarılarımıza rağmen, halen bölgede olağanüstü hal ilan edilmemiştir. (Anayasa madde 119)

Devletimiz çok büyük bir felaketle karşı karşıyadır. Türkiye, bu büyük yarasını, birlik ve beraberlik içinde kendi gücüyle ve imkânlarıyla mutlaka saracaktır. Bu konuda, başta TBMM olmak üzere, tüm kurum ve kuruşlara büyük görevler düşmektedir.

Deprem felaketinin meydana getirdiği zararları süratle ortadan kaldırmak ve bu konuda gereken tedbirleri tespit etmek amacıyla Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını Grubumuz adına arz ederiz.

Saygılarımızla.

Saffet Arıkan Bedük Turhan Güven Doğru Yol Partisi Grubu Doğru Yol Partisi Grubu Başkanvekili Başkanvekili

BAŞKAN – Önerge gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması hususundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

5 inci Meclis araştırma önergesini okutuyorum :

5. — Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri, Kastamonu Milletvekili Murat Başesgioğlu, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan ve Bartın Milletvekili Zeki Çakan’ın, ülkemizde meydana gelen deprem felaketinin bütün boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken ek tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/70)

Tarih: 23.8.1999

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Merkez üssü Kocaeli İlimiz olmak üzere, İstanbul, Sakarya, Yalova, Bolu, Bursa, Eskişehir ve Zonguldak İllerimiz ile bu illerimize bağlı pek çok ilçemizde 17 Ağustos 1999 Salı günü saat 03.02'de meydana gelen deprem felaketi büyük can ve mal kaybına sebebiyet vermiştir.

Bu büyük üzücü felaket karşısında devletimizce alınmış olan önlemlerin yanı sıra, konunun bütün boyutlarıyla araştırılması, alınması gereken ek tedbirler ve yasal düzenlemelerin tespiti amacıyla, Anayasanın 98, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

Murat Başesgioğlu Zeki Çakan ANAP Grubu Başkanvekili ANAP Grubu Başkanvekili

Beyhan Aslan ANAP Grubu Başkanvekili

Gerekçe :

17 Ağustos 1999 Salı günü saat 03.02'de meydana gelen merkez üssü, Kocaeli İlimiz merkez olmak üzere, İstanbul, Sakarya, Yalova, Bolu, Bursa, Eskişehir ve Zonguldak İllerimiz ve bu illerimize bağlı ilçelerimizde meydana gelen deprem, mal ve can kaybı açısından cumhuriyet tarihimizin en büyük depremi olmuştur.

Ülkemizin deprem kuşağında olduğunun idraki içinde, depremlerle birlikte yaşayacağımızı kabul etmeliyiz.

Geçirdiğimiz felaketlerden ders alarak, geçmişin geleceğin öğretmeni olduğunun şuuru içerisinde, bundan sonraki deprem ve benzeri felaketlere hazırlıksız yakalanmamak, devletimizce alınan tedbirlerin yanı sıra, deprem öncesi ve sonrası alınacak tedbirleri görüşmek, kamu ve özel bina inşaatlarının temelden itibaren denetim mekanizmalarını ve sivil savunma birliklerinin yetersizliği karşısında bu birlikleri yeniden yapılandırmak, teknolojik imkânlarla donatmak, bütün bu noktalardan hareketle yasal boşlukları tespit etmek ve yasal boşlukları doldurmak, gelişmiş ülkelerin uygulamalarını da dikkate alarak sorunları bütünüyle incelemek, araştırmak, çözümler üretmek amacıyla, Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması zarurî görülmüştür.

BAŞKAN – Önerge gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması hususundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım :

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

5. — Türkiye-Avusturya, Türkiye-Azerbaycan, Türkiye-Belçika, Türkiye-Finlandiya, Türkiye-Güney Kore, Türkiye-Gürcistan, Türkiye-Katar, Türkiye-Kazakistan, Türkiye-Kırgızistan, Türkiye-Litvanya, Türkiye-Lübnan, Türkiye-Moğolistan, Türkiye-Özbekistan, Türkiye-Polonya, Türkiye-Slovakya, Türkiye-Ukrayna, Türkiye-Yeni Zelanda Parlamentolararası Dostluk Grupları kurulmasına ilişkin Başkanlık Tezkeresi (3/342)

19 Ağustos 1999

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 13 Ağustos 1999 tarih ve 14 sayılı kararıyla, Türkiye ile aşağıda belirtilen ülkeler arasında Parlamentolararası Dostluk Gruplarının kurulması uygun görülmüştür.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi uyarınca, anılan Dostluk Gruplarının kurulması Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

Yıldırım Akbulut Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

Türkiye-Avusturya

Türkiye-Azerbaycan

Türkiye-Belçika

Türkiye-Finlandiya

Türkiye-Güney Kore

Türkiye-Gürcistan

Türkiye-Katar

Türkiye-Kazakistan

Türkiye-Kırgızistan

Türkiye-Litvanya

Türkiye-Lübnan

Türkiye-Moğolistan

Türkiye-Özbekistan

Türkiye-Polonya

Türkiye-Slovakya

Türkiye-Ukrayna

Türkiye-Yeni Zelanda

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Anavatan Partisi Gruplarının müşterek bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:

IV. — ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. — Deprem felaketinin zararlarını ortadan kaldırmak için alınması gereken tedbirlerin tespiti konusundaki (10/66, 67, 68, 69, 70) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin görüşülmesinin 23.8.1999 Pazartesi günkü (bugünkü) birleşimde ve birlikte, bütün işlerden önce yapılmasına ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 23 Ağustos 1999 Pazartesi günü (bugün) yaptığı toplantıda, siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, gruplarımızın aşağıdaki müşterek önerilerinin, Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Ali Günay İsmail Köse Zeki Çakan DSP Grup Başkanvekili MHP Grup Başkanvekili ANAP Grup Başkanvekili

Öneri :

23.08.1999 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve okunmuş bulunan (10/66), (10/67), (10/68), (10/69) ve (10/70) esas numaralı deprem felaketinin zararlarını ortadan kaldırmak için alınması gereken tedbirlerin tespiti konusundaki Meclis araştırma önergelerinin görüşülmesinin 23.08.1999 Pazartesi günkü (bugünkü) birleşimde ve birlikte bütün işlerden önce yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin lehinde veya aleyhinde söz isteyen?..

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Aleyhinde söz istiyorum.

BAŞKAN – Önerinin aleyhinde, Sayın İsmail Kahraman; buyurun.

Süreniz 10 dakika efendim.

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın millevekilleri; getirilen grup önerisinin esası üzerinde müspet görüşümüz olmakla beraber, arkasından devam edecek çalışmaların neler olacağı hususundaki itirazımız dolayısıyla, aleyhte söz almış bulunuyorum.

Öncelikle, Fazilet Partimiz adına, milletimize, milletimizin temsilcisi siz değerli üyelere başsağlığı dileklerimizi, geçmiş olsun dileklerimizi tekrar ederek sözlerime başlıyorum.

Ülkemiz, bir büyük afetle karşı karşıya kaldı; milletçe üzgünüz, sıkıntıdayız ve bu üzüntüyü hep beraber yaşıyoruz; Cenabı Hak milletimizi bir daha böyle sıkıntılara maruz bırakmasın duasını, müştereken dile getiriyoruz.

Meclisimizin ana konusu, elbette ki, deprem; depremin açtığı yaraları tamir, bu hususta yapmamız icap edenlerin neler olduğunu tespittir. Bu yönüyle, 5 partimize mensup milletvekillerimizin, grubu olan bütün partilerimize mensup milletvekillerimizin vermiş olduğu araştırma önergeleri, yerindedir ve Meclisimiz, bu mevzuu derinlemesine araştırmalıdır.

Türkiyemiz, bu noktada, birçok deprem geçirmesine rağmen, gereken dersleri alabilmiş bir devlet durumunda değildir. Biz, Alplerden başlayan bir deprem kuşağı içerisindeyiz ve Kuzey Anadolu kuşağı ile Suriye'ye inen doğu Anadolu kuşağının üçgeni içerisindeki şehirlerimiz, devamlı deprem afetine maruz bölge durumundadır. Birçok deprem geçirdik; 1924'ten günümüze 47 deprem var ki, bunlar, birçok hasar bıraktı, yara bıraktı; ama, ders bırakmadı. Tabiî, bunu araştırmamız, bunlara, eksikliklerimiz nelerdir gözüyle bakmamız ve onları ikmal etmemiz, muhakkak ki çok faydalı olacaktır. Yalnız, itirazımız şuradadır: Milletçe, büyük bir matem içerisindeyiz, yas içerisindeyiz, üzüntü içerisindeyiz. Sadece biz değil, bütün dünya, bu üzüntüyü içerisinde hissediyor. Bakınız, İspanya'daki atletizm müsabakalarında, siyah bant taşıyan sporcular, Türkiye'deki deprem dolayısıyla üzüntüsünü ifade ediyor. Almanya liglerinde, 1 dakikalık saygı duruşunda bulunuldu ve Alman kulüpleri, Türkiye'ye, geliri tamamen Türkiye'ye bırakılmak, depremzedelere ulaştırılmak üzere maç teklifinde bulunuyor. 50'yi aşkın devlet, Türkiyemizdeki bu kurtarma faaliyetlerine katılıyor.

Büyük bir felaketle ya da büyük bir dertle ve üzüntüyle karşı karşıyayız. Hepimizin yarasıdır, birlikte saracağız ve inşallah üstesinden geleceğiz. Büyük milletimiz, Cenabı Hak'kın yardımıyla bu zorluğu da elbette ki aşacaktır.

Meclisimiz de, bu hususta, üzerine düşeni yapmak konumunda ve durumundadır. Hal böyle iken, Meclisimiz, sanki 1 günlük bir görüşme, arkasından 5 günlük bir aradan sonra, tabiî duruma dönmüşüz gibi, normal bir gündem takibini seçmek gibi bir yanlışlığa düşmektedir. Yani, bu genel görüşmeyi tamamlayacağız, genel görüşme yapılmasına karar vereceğiz, arkasından, normal gündemi takip edeceğiz; yani, Sosyal Güvenlik Kanunu Tasarısını yine ele alacağız. Bu, büyük bir yanlış ve ikinci bir depremi daha Türkiye'ye yaşatmak olacak ve toplumumuzda açılan yaraya yeni bir yara daha eklemiş olacağız ki, bunun faturası hepimiz için çok ağırdır ve bu karar, çok yanlış bir karar olacaktır.

Zaten, Sosyal Güvenlik Kanunu Tasarısı, belli bir bütçe imkânına göre dizayn edilmiş, ona göre kişilere, taraflara yükler yükleyen, malî mükellefiyetler getiren bir kanun tasarısıdır. Bu son depremle bütçemizde epeyi bir değişiklik olacaktır, belki de üçte 1 nispetinde, ülkemiz fakirleşmiş duruma düşmektedir. Açılan yara büyüktür, sanayide, ticarette, iş hayatında, insanımızda, moralitede çok büyük eksiklikler meydana gelmiştir. Kanun Tasarısının yeniden dizayn edilmesi lazım, taraflara yüklediği yüklerin yeniden gözden geçirilmesi lazım, revizesi lazım. Kaldı ki, toplum, tamamen aleyhinde ve buna ait mitingler hepimizin gözleri önünde oldu, daha yeni, önümüzden film şeridi gibi geçiyor. Bu kanun tasarısını, yeni revize mecburiyeti yüzünden, toplumdaki barış yüzünden, beklentiler yüzünden, böyle bir acılı durumda acıya katılmak yönünden geri almak varken, neden, müzakerelerine normalmiş gibi devam ediyoruz?

Bu, büyük bir yanlıştır arkadaşlar ve bu yanlışı ika eylememek zorundayız, mecburiyetindeyiz. Onun için, Meclis, eğer gündemine depremle ilgili kanun tasarılarını alacaksa, tedbirleri alacaksa, meseleleri inceleyecekse, açık kalmalıdır; aksi takdirde, milletvekillerimiz mutlaka deprem bölgelerine gitmelidir.

Bendeniz, deprem bölgesindeki şehirlerimize gittim, kriz masalarını gördüm; tabiî, dışarıdan bakmayla, televizyonda seyretmeyle arada büyük bir fark var; çok büyük bir sıkıntı, üzüntü, elem mevcut, ve keder mevcut; cenazesi olanlar var, cenazesini alamayanlar var, cenazesini aldığı için şükredenler var "hiç olmazsa, ben mezarımı biliyorum" diyen var.

Milletvekilleri, milletin vekili; böyle bir günde, acılı günde toplumun yanında olmayacak da ne yapacak?! Yine burada oturacak ve beş günde ancak 38 maddesini geçirdiği bir sosyal güvenlik yasa tasarısını yeniden konuşacak. Bu dayatma neden?! Bu siparış kimden?! Bu kadar uzun zamandır duran bu tasarı, ne oluyor da, otuzdokuz gün sonraki normal mesai dönemine bırakılmıyor, neden?! Sayın Başbakanın ne mecburiyeti var ki, Amerika'ya giderken bunu illa çantasında götürecek?! Yapmayınız!.. Depremden alacak çok derslerimiz var. Bu acıya, bu sıkıntıya, bu derde hep beraber merhem olmalıyız, birlikte olmalıyız. Ben gitmeliyim, oradaki insanımla yan yana olmalıyım; beni görmeli, acılı günde onunla beraber olursam acı azalır, acılar bölüşülürse azalır. Burada bir acı var; biz, yine, Danışma Kurulunun eski kararına uyacağız; yarın saat 10.00'da toplanacağız, 13.00-14.00 arası tatil, 14.00-19.00, 20.00-24.00 ve devam; neye devam; sosyal güvenliğe. Eksiklerimizi nasıl ikmal edeceğiz?! Hani, sivil savunma kanunu tasarısı, topyekûn güvenlik?.. Hükümetin buna ait düşündüğü bir tedbirler manzumesi yok mu?! Daha yeni masalar oluşturulup, vali muavinleri vilayetlere gönderildi; daha henüz, şimdi, şoku atlatmış durumda idare ve burada, devlet, maalesef, hazırlıksızlığını bir daha ispat etmiş oldu.

Bayındırlık Bakanlığına bağlı bir enstitü var, Deprem Araştırma Enstitüsü; 1979'da kurulmuş; görevi, yerleşmeye uygun alanları tespit, dayanıklı yapı tiplerini tespit; 1979-1999; 20 yıldır ne yapıldı?! TÜPRAŞ alüvyonlu toprak üzerine kurulmuştur. Müsaadeyi veren kim?! Eğer, halkın kendi iştiyakı, kendi katılımı olmasaydı, tırnaklarıyla insan kurtarma mücadelesi olmasaydı, devlete kalmış olsaydı, çok daha büyük acı tablolarla karşı karşıya kalırdık.

Devlet, bu yanlışlığı nasıl giderecek?.. Biz Yasama Organıyız; eksiklikler varsa, onları ikmal edeceğiz, denetim gerekiyorsa, onu yapacağız. Eğer çalışacaksak ve çalışmamız sadece buna matufsa, bu, mazur görülebilir. Aksi takdirde, bir kanunu, bir siparişi vaktinde yetiştireceğim telaşına giremeyiz, girmemeliyiz ve bu ayıbı ika eylememeliyiz.

Alacağımız birçok tedbir var; sivil savunma mevzuundaki eksikliklerimizi nasıl gidereceğiz...

BAŞKAN – Sayın Kahraman, 1 dakika eksüre veriyorum, toparlayın efendim.

İSMAİL KAHRAMAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Kanun taslağı hazırlanmış, o kanun taslağına göre, eksiklikler ne, onu ikmal ederiz...

Hükümet, kanun hükmünde kararname mi çıkarmak istiyor, hangi yetkileri istiyor, onu niye hazırlamadı?.. Onu çıkarırız; ama, biz, seçim bölgelerimize mutlaka gitmek zorundayız.

Deprem, 7,8-8; yani, bu depremin tekrar etmesi durumunda - azamî oniki yılda bir deprem olan bir ülkedeyiz- ne gibi tedbirler alınacak. Bunun magnitüdü, rihtere göre 8; eğer 4 olsa onbin kat daha eksik oluyor. Bu rakam çok büyük bir rakam ve İstanbul, TÜPRAŞ gelecekte böyle bir tehdidin altında. Neler yapacağımızı konuşmamız varken, kalkmışız, toplumu, ikinci depreme hazırlıyoruz ki, bu çok yanlıştır.

Bir diğer husus da, hükümetin başı dahil, hükümet üyeleri, lütfen düşündükten sonra konuşsunlar, konuşarak düşünmesinler. Bu konuşmalarıyla toplumda sıkıntı ve yanlışlık meydana getirmektedirler.

Toplumun manevî eğitime büyük ihtiyacı olduğu da ortaya çıktı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kahraman.

Efendim, depremle ilgili yeteri kadar araştırma önergesi var, biraz sonra konuşacağız.

Teşekkür ediyoruz, sağ olun.

İSMAİL KAHRAMAN (Devamla) – Hepinizi hürmetle selamlıyorum, tekrar başımız sağ olsun, geçmiş olsun diyor, saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneri üzerinde, lehte ve aleyhte başka söz istemi?.. Yok.

Öneriyi tekrar okutup, oylarınıza sunacağım.

Öneri :

23.8.1999 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan ve okunmuş bulunan (10/66), (10/67), (10/68), (10/69) ve (10/70) esas numaralı deprem felaketinin zararlarını ortadan kaldırmak için alınması gereken tedbirlerin tespiti konusundaki Meclis araştırması önergelerinin görüşülmesinin 23.8.1999 Pazartesi günkü (bugünkü) birleşimde ve birlikte bütün işlerden önce yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Öneriyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmına geçiyoruz.

V. —GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS ARAŞTIRMASI

A) ÖNGÖRÜŞMELER

1. — Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan ve 47 arkadaşının, bazı bölgelerimizde meydana gelen deprem sonrası yapılan çalışmaların incelenerek eksikliklerin ve alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/66)

2. — İzmir Milletvekili Atilla Mutman ve 33 arkadaşının, bazı bölgelerimizde meydana gelen deprem sonrası eksikliklerin araştırılarak bundan sonra olabilecek afetlere karşı alınabilecek tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/67)

3. — Erzurum Milletvekili İsmail Köse ve 20 arkadaşının, son deprem felaketinin bütün yönleriyle araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/68)

4. —Doğru Yol Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük ve İçel Milletvekili Turhan Güven’in, deprem felaketinin zararlarını ortadan kaldırmak için alınması gerekli tedbirleri tespit etmek amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/69)

5. — Anavatan Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Kastamonu Milletvekili Murat Başesgioğlu, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan ve Bartın Milletvekili Zeki Çakan’ın, ülkemizde meydana gelen deprem felaketinin bütün boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken ek tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/70)

BAŞKAN – Biraz önce alınan karar uyarınca, Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan ve 47 arkadaşının; İzmir Milletvekili Atilla Mutman ve 33 arkadaşının; Erzurum Milletvekili İsmail Köse ve 20 arkadaşının; Doğru Yol Partisi Grubu adına, Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük ve İçel Milletvekili Turhan Güven'in; Anavatan Partisi Grubu adına, Grup Başkanvekilleri Kastamonu Milletvekili Murat Başesgioğlu, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan ve Bartın Milletvekili Zeki Çakan'ın, ülkemizde meydana gelen deprem felaketi konusunda yapılan çalışmaların tüm yönleriyle incelenerek alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin birlikte yapılacak öngörüşmelerine başlıyoruz.

Hükümet?.. Hazır.

Önergeleri, biraz önce okunduğu için tekrar okutmuyorum.

İçtüzüğümüze göre, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunda, sırasıyla, hükümete, siyasî parti gruplarına ve önergelerdeki birinci imza sahiplerine veya onların göstereceği bir diğer imza sahibine söz verilecektir.

Konuşma süreleri, hükümet ve gruplar için 20'şer dakika, önerge sahipleri için 10'ar dakikadır.

Şu ana kadar gruplar adına herhangi bir söz istemi yok.

İlk söz, Hükümet adına, Bayındırlık ve İskân Bakanımız Sayın Koray Aydın'a aittir; buyurun efendim.

Sayın Bakan, süreniz 20 dakika.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI KORAY AYDIN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; üzücü deprem felaketiyle ilgili olarak Yüce Meclisimize verilen araştırma önergeleri hakkındaki düşünce ve görüşlerimi sizlere arz etmek için huzurunuzdayım; bu vesileyle, Yüce Meclisimizin siz değerli milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, deprem nedeniyle yaşamlarını yitiren vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet diler, bu üzücü felakete maruz kalan tüm afetzede vatandaşlarımıza da başsağlığı ve geçmiş olsun dileklerimi sunarken, Türk Milletinin böyle müessif doğal afetleri bir daha yaşamamasını Yüce Allah'tan niyaz ederim.

Değerli arkadaşlar, depremzede vatandaşlarımızın yaraları süratle sarılacaktır; ancak, tek yapamayacağımız ve geri getiremeyeceğimiz, yiten canlarımızdır.

Bilindiği gibi, ülkemiz, jeopolitik yapısı itibariyle, asırlardan beri kırık asırlardan beri, "kırık fay hattı" dediğimiz deprem kuşağı üzerinde bulunmakta olup, bu tür olaylar, zaman içerisinde sık sık yaşanmıştır; ancak, bu son yaşadığımız deprem felaketini geçmiş olaylarla kıyasladığımızda, en korkunç ve acısı en büyük olanıdır. Milletçe bu acıyı hissetmemek mümkün değildir. Keşke, bu üzücü olay hiç yaşanmasaydı ve biz, bunları tartışıp konuşuyor olmasaydık. Bu olaya yaşandı bitti demek bir gaflet olacağı gibi, milletin temsilcileri olan bizlere de, bundan sonraki çalışmalarımızda, yaşanan bu elim hadise, inşallah, ibret vesilesi olur.

Genel olarak, afet zararlarının azaltılabilmesi veya gereken önlemlerin alınması konusuna şöyle bir baktığımızda: Ülkemiz, doğal afet zararlarının azaltılması hususunda yasal mevzuat açısından en gelişmiş ülkeler düzeyindedir; özellikle afet sonrasında, afet olaylarından etkilenen insanlara yapılan yardımların ölçüsü, Amerika Birleşik Devletleri ve Japonya'dan daha ileri düzeydedir; çünkü, bu ülkelerde, afetlerden evleri yıkılan vatandaşlara, faizsiz ve yirmi yıl vadeli yeni konut ve işyeri yapılmasını öngören yasal düzenlemeler yoktur. Bu ülkelerin de, devlet olarak görevi, tabiî afetler olmadan önce, önleyici ve koruyucu yasal düzenlemeleri yapmak, uygulamaya bu yönde kurallar koymaktır; işte, fark da buradadır. Gelişmiş sigorta ve konut kredi sistemleri olan bu ülkelerde, devletin, afetten etkilenen bölgelere sosyal ve ekonomik yönden yaptığı yardımlar, vergi indirimleri veya kısa süreli muafiyetler, bankacılık kredi sistemlerinde birkaç puanlık indirimler ve gerektiğinde de çok sınırlı bazı teşviklerden ibarettir; ancak, bu ülkeler, afet sonrasında ilk yapılması gereken kurtarma, ilkyardım ve geçici barındırma konularında, hem merkezî hem eyalet hem de yerel yönetimler düzeyinde çok gelişmiş insan, ekipman ve malzeme imkânlarına sahiptirler.

Ülkemiz, doğal afet zararlarının azaltılması konusundaki çalışmalara 1940'lı yıllarda başlamış olmasına ve yasal olarak gereken her tür kanun, yönetmelik, tüzük, standart gibi mevzuata sahip olmasına rağmen, doğal afet zararlarını beklenilen düzeyde azaltamamıştır. Hızlı nüfus artışı ve göçler, denetimsiz şehirleşme ve sanayileşme, yoğun kaçak yapılaşma, her kademede bilgi ve eğitim eksikliği, afet bölgelerinde alan kullanımı planlaması, yapı sigortası, meslek sigortası, sertifikalı mühendislik gibi yöntemlerle yerleşme ve yapı denetimi mekanizmalarının geliştirilememesi, afet zararlarının azaltılması konusunda, merkezî yönetim, yerel yönetim, özel sektör ve halkın, görev, yetki ve sorumlulukları arasında rasyonel dengelerin oluşturulamaması gibi nedenlerle, zaman içerisinde doğal afet tehlikesi ve riski de artmaktadır.

Buna karşılık, büyük afetler sonrasında yürütülen acil yardım, kurtarma ve zarar gören yerleşimlerin süratle yenilenmesi açısından, son yıllarda ülkemizin kapasitesinde önemli gelişmeler olduğu, 13 Mart 1992 Erzincan depremi, 13 Temmuz 1995 Senirkent su baskını ve çamur akması, 1 Ekim 1995 Dinar depremi, 14 Ağustos 1996 Amasya, Çorum depremi, 20-21 Mayıs 1998 Batı Karadeniz su baskınları ve 27 Haziran 1998 Adana-Ceyhan depremi sonrasında yapılan uygulamalarda açıkça görülmektedir.

Ayrıca, 1980'li yıllardan itibaren kalitesi kontrol edilebilen hazır beton üretiminin hızla yaygınlaşması, yapı güvenliklerinin artmasında olumlu bir etken olarak değerlendirilebilir; ancak, bu olumlu gelişmelere rağmen, doğal afet zararlarının azaltılması çalışmalarının temel esası olan, afetler olmadan önce alınacak tedbirler ve yapılacak çalışmalarla, doğal afetlerin yol açacağı fiziksel kayıpları en küçük düzeyde tutmak mümkün olamamaktadır. Bu durumun temel nedenleri de şunlardır:

Türkiye'de, doğal afet zararlarının afetler olmadan önce yapılacak çalışmalar ve alınacak önlemlerle düşük düzeyde tutulması politikaları yerine, afetler olduktan sonra yara sarma politikalarına önem ve öncelik verilmiştir. Değerli arkadaşlar, bu yapı, mutlaka, tersine çevrilmelidir.

Türkiye'de, ülkenin karşı karşıya olduğu deprem ve diğer afet tehlikesi halka mal edilememiş ve bu konuda yaygın ve etkili bilgilendirme ve bilinçlendirme programları başarıyla uygulanamamıştır.

Çok eski geçmişe sahip olmalarına rağmen, yürürlükteki yasa ve yönetmeliklere uymama, başta yerel yönetimler olmak üzere, her kademede alışkanlık haline getirilmiştir. Bu durumun en son örnekleri, İzmir su baskını, Erzincan ve Dinar depremleri, Batı Karadeniz su baskınları ve Adana-Ceyhan depreminde bütün açıklığıyla görülmektedir. Yasa ve yönetmeliklere uyulmamasının herhangi bir sorumluluğu da yoktur. Yasalarda mevcut olan yaptırımlar uygulanmamakta veya uygulanamamaktadırlar.

Türkiye'de, yerleşme ve yapılaşmaları etkili bir biçimde denetleyecek yapı sigortası, meslek sigortası, sertifikalı mühendislik gibi çağdaş uygulamalara da geçilememiştir.

İmar Yasasında, bugünkü haliyle, mevcut olan fennî mesuliyet sistemiyle ciddî bir yapı denetimi sağlamak, bugün itibariyle, mümkün değildir.

Türkiye'de, inşaat mühendisi, mimar, şehir plancısı, yerbilimci yetiştiren üniversitelerde, ülkenin sahip olduğu doğal afet tehlikesi ve riski ile afet zararlarının azaltılması konusunda temel bilgileri içeren bir eğitim de verilmemektedir.

Türkiye'de, doğal afetlerin önlenmesi ve zararlarının azaltılması konusunda merkezî yönetim, yerel yönetim, özel sektör ve halkın, görev, yetki ve sorumlulukları arasında rasyonel dengeler oluşturulamamış ve her olayın ekonomik maliyeti merkezî yönetimin kıt kaynaklarıyla karşılanmaya çalışılmıştır. Buna karşılık, 1992 yılında, afetler ve deprem fonları genel bütçe içerisine alınmış ve bütçeden verilen sembolik ödeneklerle afet hizmetleri, bugün itibariyle, yürütülemez hale gelmiştir.

Biraz da, yapılması gereken çalışmalar üzerinde durmak istiyorum değerli arkadaşlar. Çağdaş afet yönetimi ve doğal afetlerle mücadele, herşeyden önce doğadaki mevcut tehlikelerin iyi bilinmesi ve bu tehlikelerin doğurabileceği riskleri azaltabilmek için doğanın en akılcı yol ve yöntemlerle kullanılmasını gerektiren topyekûn bir mücadeledir. Bu mücadele içerisinde en sade vatandaştan en yetkili makamlara kadar herkese görev ve sorumluluk düşmektedir. Öncelikle doğal afet zararlarının ancak doğal afetler olmadan önce alınacak yasal, idarî ve teknik önlemlerle azaltılabileceğine her kademede inanmak ve uygulanacak afet yönetim sistemini buna göre düzenlemek gerekmektedir.

Türkiye'nin, yukarıda saydığım eksikleri ortadan kaldıracak, doğal afetlerin önlenmesi ve zararlarının azaltılması çalışmalarını ana politika olarak benimseyen, bir afet anında, gerek merkezde ve gerekse yerel ölçekte etkili bir afet yönetimi uygulamasını sağlayan yeni ve çağdaş bir temel afet yasasına ivedilikle ihtiyaç bulunmaktadır. Bu nedenle, halen yürürlükte olan 7269 sayılı Kanun, yeni çıkarılan 4123 ve 4133 sayılı Kanunlar yeniden düzenlenmelidir ve eksiklikleri giderilmelidir. 3194 sayılı İmar Yasası, afet bölgelerinde çağdaş alan kullanımı planlaması esaslarını, -planları yapan, yaptıran- plana aykırı hareket edenlerin sorumlulukları ve bunlara uygulanacak müeyyideleri de kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmelidir.

1580 sayılı Belediye Kanunu ve 3030 sayılı Büyük Şehir Belediyeleri Kanunu, yerel yönetimlerin doğal afet tehlikesi ve riskinin belirlenmesi ve zararlarının azaltılması konusundaki görev, yetki ve sorumluluklarını ve aykırı hareket edenlere uygulanacak müeyyideleri de kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmelidir.

5442 sayılı İl İdaresi ve 3360 sayılı İl Özel İdaresi Kanunları, afet yönetimi ve yeniden inşa faaliyetlerine yerel yönetimlerin aktif biçimde katılımını sağlayacak ve bu hizmetler için yerel kaynakların da kullanımına imkân verecek şekilde yeniden düzenlenmelidir.

Yapıda denetim, sigorta ve sorumlulukları belirleyen yeni bir yasal düzenleme getirilmelidir.

Meslek odaları ve mühendislerin görev, yetki ve sorumluluklarıyla ilgili mevzuat, odaların denetim esaslarını ve sertifikalı mühendislik kavramını yerleştirecek şekilde yeniden düzenlenmelidir.

Doğal afet tehlikesi ve riski ile afet zararlarının azaltılması konusunda halkın bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi, sürekli, etkili ve yaygın eğitim programlarıyla uygulanmalı, dernek, vakıf, izcilik teşkilatları, mahalle örgütleri ve bunun gibi hükümetlere bağlı olmayan gönüllü kuruluşların bu faaliyetler içerisinde yer almaları mutlaka, ama mutlaka sağlanmalıdır.

Mimar, şehir plancısı, mühendis, yerbilimci yetiştiren üniversitelerin dört yıllık eğitim programları, Türkiye'nin sahip olduğu doğal afet tehlikesi dikkate alınarak yeniden düzenlenmelidir.

Afet tehlikesi ve riskinin belirlenmesi ve afet zararlarının azaltılması konusundaki araştırma geliştirme faaliyetleri öncelikli konular arasına alınmalı, yaygınlaştırılmalı ve etkili biçimde desteklenmelidir. Bu faaliyetlere özel sektörün de katılımı sağlanmalıdır.

7126 sayılı Sivil Savunma Kanunu yeniden düzenlenmeli ve 1992 yılından sonra ilk örneği Ankara'da geliştirilmiş olan iyi eğitimli, iyi donatımlı, profesyonel sivil savunma birlikleri, İstanbul, Erzurum, Samsun, İzmir, Adana ve Diyarbakır gibi en az altı bölgede ivedilikle kurulmalıdır.

Değerli arkadaşlar, ayrıca, meydana gelen afetlerde hiçbir görev yapamayan sivil savunma mükellefleri yerine, Batı ülkelerinde olduğu gibi, gönüllü sivil savunma birliklerinin de teşkili yoluna gidilmelidir.

Belediyelerdeki itfaiye teşkilatları bir afet anında kurtarma ve ilk yardımı da yapacak şekilde yeniden örgütlenmeli, donatılmalı ve buna göre de eğitilmelidir.

Afet hizmetlerinin hızlı ve etkili bir şekilde yürütülmesi, her şeyden önce kolay kullanılabilen hazır parasal kaynakların mevcudiyetine de bağlıdır. Bu amaç için, afetler, deprem ve sivil savunma fonları, genel bütçe dışında tutulmalı, gelirleri artırılmalı ve kaynakları da çeşitlendirilmelidir.

Özet olarak açıklamaya çalıştığım ve üzerinde durularak yapılması gereken bu çalışmalarla ilgili olarak, Bakanlığımca yeni bir afetler yasa tasarısı taslağı, afet zararlarının en aza indirilmesi amacıyla, imar mevzuatında yapılması gereken yeni düzenlemelerle ilgili yasa ve yönetmelik tasarısı taslakları, yapıda denetim, sigorta ve sorumlulukları belirleyen yeni yasal düzenlemeler, afet sonrasında halkın bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesiyle ilgili yeni çalışmalar, müteahhitlik sektörünün yeniden gözden geçirilmesi, fennî mesuliyeti haiz teknik elemanların görev, yetki ve sorumluluklarıyla ilgili mevzuatları günümüz teknolojisine göre yeniden belirleyip, bu konuda yaptırımlar getirilmesi ve yine afetlerle ilgili hizmetlerin sağlıklı ve hızlı yürütülmesini teminen, koordinasyon ve haberleşme gibi kurumlararası işbirliğini güçlendirici mevzuatların geliştirilmesi önem arz etmektedir ve Bakanlığımızda da bütün bu konularla ilgili olarak, göreve geldiğimiz günden beri yaptığımız hazırlıklar ve hemen hemen birçoğunda da hazırladığımız kanun taslakları mevcuttur.

Bu çalışmalar, siz değerli milletvekillerimizce desteklenerek Yüce Parlamentomuzdan geçirilebildiği takdirde, ülkemizde afet zararlarının azaltılması konusunda önemli adımlar atılmış olacaktır.

Arz eder, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Gruplar adına, Fazilet Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan...

ATİLLA MUTMAN (İzmir) – Sayın Başkan, önerge sahibi olarak, hükümetten sonra söz almak istiyorum.

BAŞKAN – Grupların konuşmaları tamamlandıktan sonra Sayın Mutman.

Sayın Ayhan, süreniz 20 dakikadır efendim; buyurun.

FP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 17 Ağustos 1999 Salı günü sabaha karşı saat 03.00'te meydana gelen büyük afet sebebiyle hayatını kaybeden aziz hemşerilerimize, vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum; milletimize ve yakınlarına başsağlığı diliyorum ve sayısı 30 000-40 000'e ulaşan yaralılara geçmiş olsun diyorum, acil şifalar diliyorum ve bu insanların, sağ kalanların, bir an evvel normal hayata avdet ettirilmesi için gerekli olan çalışmaların, aziz milletimizin fedakârlığıyla, ilgililerin gayretiyle başarıya ulaşmasını diliyorum.

Muhterem arkadaşlar, afet, 20 milyon nüfusun bulunduğu, 6 ili kapsayan bir bölgededir. Geçen salı günü burada görüştüğümüz sırada, 100'ler mertebesinde olan afet kayıpları, bugünkü rakam itibariyle 10 000'i aşmış, 12 000 mertebesindedir; muhtemelen önümüzdeki günlerde çok daha yüksek sayılara ulaşacaktır. Birtakım yabancı kaynaklar da, afet kayıplarının 40 000 civarında olduğunu ifade etmektedirler. Elbette, kriz merkezlerine gelen rakamlara itibar ediyoruz; ancak, o rakamların içerisinde, henüz ulaşılamamış, enkaz altında bulunan, hayatını kaybetmiş olan vatandaşlarımız yoktur. O rakamların içerisinde, enkazdan, hemen, yakınını alıp köyüne götürmüş, iline götürmüş, ilçesine götürmüş, defnetmiş olanların kayıtları yoktur. Tabiî, bütün bu kayıtlar, nüfustan düşülen ölüm muameleleriyle ortaya çıktığında, üzülerek ifade edeyim, çok daha büyük sayılara ulaşacaktır.

Yakın zamanda görmediğimiz bir büyük afetle karşı karşıyayız. Bendeniz, afetin birinci günü dahil, dün akşama kadar afet bölgesindeydim; arada buraya günübirlik geldim, döndüm. Kocaeli'nde, Yalova'da, İstanbul'da, Sakarya'da, Bursa'da ve Zonguldak'a, Eskişehir'e kadar uzanan bu bölgede yaşanan afet, hakikaten, fevkalade büyük bir felakettir. Cenabı Allah'ın takdiridir. Tedbir, takdiri bozmaz; ancak, bizim de alacağımız tedbirler vardır, kul olarak, insan olarak alacağımız tedbirler vardır; afet öncesi alınacak tedbirler vardır, afet sonrası alınacak tedbirler vardır. Afet öncesi tedbirler, tabiî, daha rahat bir zamanda, uzun uzun tartışılır, konuşulur, ilgili kurumlar bununla ilgili tedbirleri alır. Muhterem Bakan da ifade ettiler, hakikaten, Türkiye, afet ülkesi olduğuna göre, afetlerle beraber yaşamaya mecbur olduğumuza göre, bu vatanda bu kaderi yaşayacağımıza göre, afetlerle ilgili, afet öncesi tedbirler, afetlerin zararını azaltıcı tedbirler, mümkün olanları önleyici tedbirler, geciktirici tedbirler; afet sonrası da, kurtarma, acil yardım, onların iskânı; bu meseleler üzerinde enine boyuna düşünülmesi gerekir.

15 Mayıs 1959'da, 7269 sayılı, Umumî Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun çıkarılmış; ama, kırk yıl geride kalmış bir kanundur; bugünkü ihtiyaçlara göre bu kanunun da tekrar gözden geçirilmesinde fayda var.

Afet öncesi tedbirler için, tabiî, afet bölgeleriyle ilgili, Türkiye'de, daha ciddî çalışmalar yapmak gerekmektedir. Sadece deprem için söyleyeyim, biz, birinci derecede deprem, ikinci derecede deprem, üçüncü derecede deprem; neyse, depreme göre derecelendirmişiz; ama, bir ilde, bir bölgede birinci derecede deprem bölgesi dediğiniz zaman, bütün yapıları onun içine sığdırmanız mümkün değil. Ben, afet bölgelerinde, aynı ilde, aynı ilçede, aynı beldede, bazı yerlerde binalar dimdik ayakta dururken, herhangi bir hasar yokken, hemen bir başka mahallede, binanın bir katının, iki katının olduğu gibi yerin altına indiğini gördüm; hatta, camı çerçevesi kırılmamış, statik yapısı bütün geometrisiyle ortada, eğrilmemiş, bükülmemiş, kolonları, kirişleri yerinde; ama, bina yan yatmış veya bir katı, iki katı aşağıya inmiş; bunlar var... Nedir bunlar; tabiî, bunlar, zemin meseleleridir. Dönüp şunu söylemek istiyorum; her ilde, her ilçede, her beldede inşaat yapılacağı zaman, mutlaka, zemin emniyetinin dikkate alınması, o zemine göre bir temel dizaynının yapılması kaçınılmaz bir hadise olarak önümüzde görülmektedir. Bu afette bunu görüyoruz. Zemin meselesi mühimdir. İlgili kurumlardaki mühendislerimizde bu bilgi vardır; ama, bunu mecbur kılan, bunu denetleyen birtakım denetim noktalarının da tesis edilmesi gerekmektedir. Bu afette bunu görüyoruz.

Değerli arkadaşlar, yaşadığımız afetin boyutu çok büyüktür. Tabiî, bu kaderdir de diyebiliriz; ama, kadere karşı da, insanların tedbir alma görevi vardır. Allah'ın bir kaderinden diğerine iltica edersiniz, tedbiri alırsınız; bizim inancımızın, dinimizin gereği de budur. Fatalist bir anlayışla teslim olamazsınız; yani, insan olarak, cemiyet olarak elinizden gelen bütün tedbirleri almakla mükellefsiniz. Bu meselede, karşılaştığımız afetlerde, uygulamada ilim eksikliği var, onu söylemek istiyorum. Üniversitelerde okunması yetmiyor; tatbikatta ilim eksikliği var, disiplin eksikliği var ve bunlar, bizi bu noktaya getirmiştir.

Burada, tabiî, teknik bir konferans yapmıyoruz, bir genel değerlendirme yapıyoruz; ama, söylemek istediğim, mutlaka, afet öncesi -özetle söylersem- dizayn bakımından, statik bakımından, malzeme bakımından, malzemeyi kullanan usta bakımından tedbirlerin alınması gerekir.

Benim Bayındırlık Bakanı olduğum dönemde, Çorum, Amasya depremini yaşadık; Afyon-Dinar depreminin bir kısmının inşaatlarının tamamlanmasında hizmetlerimiz oldu. Orada geldiğimiz nokta şuydu: Bizim, mutlaka, illerde, il seviyesinde sertifikalı ustalığı geliştirmemiz lazım; yani, eline keseri alanın, ben ustayım diye kalıp yapması, demir döşemesi, beton dökmesi değil, mutlaka, bunların bilgilendirilmesi, hele hele afet bölgelerinde de malzemenin ve inşaat tekniklerinin afet şartlarına uygun olarak kullanılması için sertifikalı ustalığa geçmekte fayda var. Yani, mühendislerimizi, ustalarımızı ve teknisyenlerimizi afete karşı tedbirli hale getirmemiz lazım.

Afet sonrası, tabiî, bir başka âlem... Yani, afet sonrası en acil mesele insanlara ulaşılması, enkaz altındaki insanların kurtarılması, hayatın kurtarılmasıdır; ondan sonra da tabiî, onların ihtiyaçlarının karşılanması, iskânlarının sağlanması, normal hayata döndürülmeleridir; ama, maalesef, karşılaştığımız bu afette biz bunun, bu ihtiyacın karşılanamadığını görüyoruz.

Afetin birinci günü, akşam saat 8, bir kriz masasındayım; ilin kriz yöneticileri de var; bütün il yıkılmış; ama, bir tane vinç var ellerinde; yani, afet inşaatlarına, enkazlara müdahale edebilecek bir tane araç var; bu, bütün illerde böyle. Afetin ikinci günü, manzara aynen devam ediyor: Trafik kilitlenmiş; afet bölgelerine yardım etmek isteyenler, ulaşamıyorlar; araç-gereç yok ortada... O bölgelerde cep telefonları, normal telefonlar çalışmaz; haberleşme sıfır. Elektrik yok, kriz merkezinde elektrik yok; emergency jeneratör yok, hiçbir şey yok; aydınlatma yok... Tabiî, afete müdahale edeceksiniz, enkazların başında; hava karardı, duruyorsunuz, niye? Jeneratör yok, aydınlatma yok. Yani, afet sonrası tedbirler bakımından fevkalade kötü bir imtihan verdik; onu ifade etmek istiyorum ve halkın galeyanı da budur; televizyonlara yansıyan, "devlet nerede" diye sorması, zaman zaman bütün kamu kurumlarına kızması, zaman zaman hepimizi muaheze etmesinin arkasında bu yetersizlik var, bu tedbirsizlik var; işte bu da afetin tablosudur.

Vatandaş yolda bir loader gördüğü zaman, yükleyici gördüğü zaman afete müdahale edebilececek araç-gereç gördüğü zaman, önüne yatıyor: "Beni ezmeden geçemezsin, bu inşaatta benim babam var, annem var, kardeşim var, oğlum var; mutlaka, çıkaracaksın" diyor; ama, siz, bir inşaata da alelusul bir iş makinesiyle, alelusul bir operatörle müdahale edemezsiniz; ona müdalalenin teknikleri var; afet konusunda, kurtarma konusunda fevkalede yetenekli insanlara ihtiyaç var. Nitekim, yurtdışından, muhtelif ülkelerden gelen ve şükranla karşıladığımız kurtarma ekipleri, bunu fevkalade başarılı şekilde yapmışlardır.

Şimdi, burada görünen bir fotoğraf da şudur; ben, ilgililerin, hükümetin dikkatini bu noktaya çekmek istiyorum; elbette, hadiseler, zaten kendilerinin dikkatini fazlasıyla çekmiştir; yani, bizim, birtakım kurumları kurmamız, üzerlerine koca koca levhalarını koymuş olmamız, bu işleri yapmak için yeterli değildir. Afetle mücadele, afet sonrası kurtarma demek, afet sonrası tedbir demek, 365 gün, her an afete müdahale için formunu muhafaza eden, bilgisi, fizikî kabiliyeti, eğitim ve tatbikatı fevkalade yüksek seviyede olan insan demektir; yani, siz, bir insana yüz metre koşu yaptıracaksanız, bir insanı, bir takımı bir müsabakaya sokacaksanız, elbette bunu, çok uzun süre antrenman yaptırarak, tatbikat yaptırarak hazırlıyorsunuz.

İşte, bizde olmayan budur, halkın infialinin sebebi de budur. Kurumlar var, insanlar var; ama, netice alamıyoruz. Mesele, bu hükümetin o hükümetin meselesi, ama, bu, fevkalade mühim bir meseledir. Bunun üzerinde durmak, bu kurumları, çalışır vaziyette, maksada uygun personel, maksada uygun teçhizat, maksada uygun bilgi ve maksada uygun bir eğitimle, devamlı formunda muhafaza edecek bir disiplin içinde tutmakta fayda var.

Dış haberlerden, ajanslardan gayet iyi takip ediyoruz, görüyoruz; daha afetin birinci günü, falan ülke, falan ülke "hazırız, Türkiye'nin emrini, davetini bekliyoruz" diyor. Yani, kurtarma ekiplerini yollamaya hazır; ama, biz, maalesef, kendi ülkemizde, kurtarma ekiplerini zamanında afet bölgelerine sevk edemedik.

Niye edemedik; bakın, muhterem hükümet, afetin dördüncü veya beşinci günü karar aldı, "bütün iş makinelerine el koyuyorum"dedi. İyi; ama, bu iş makineleri kimde var bilmiyorsunuz. Ha, bunun yolu nedir; afet öncesi, il, il kurtarma ekipleri, kurtarmada kullanılacak teçhizat -demirbaşımızda olması şart değil- hangi kamu kurumundadır, operatörü kimdir, hangi işadamındadır, hangi fabrikadadır, bunları gayet yakın bileceksiniz. Afet 03.00'te olduysa, en geç sabah 06.00'da, radyodan, telefonlarla, talimatlarla bütün illere, falan il, falan yere gidecek; falan il, falan yere gidecek diye, kurtarma ve müdahale ekiplerini harekete geçireceksiniz; çünkü, dakikalar, saniyelerdir önünüzdeki insan canını kurtarmak için. İşte, bu olmamıştır.

Bu bölgelere yardım için giden kurtarma ekipleri, araçları gereçleri de, maalesef, trafikte tıkanmıştır; yani, bir ulaşım planlaması ve ulaşımı selamete çıkaracak olan kontrollü bir ulaşım sağlanamamıştır. Her taraftan hücum eden vasıtalar trafiği tıkamıştır. Saatlerce, muhterem bakanlar dahil, afet bölgelerine ulaşamamışlardır.

Bütün bunlar şunu gösteriyor; afet sebebiyle, sadece vatandaş değil panik içinde olan, illerde krizi yönetecek insanlar panik içinde, hatta, maalesef ve maalesef, hükümet de, bu meselenin, afetin ya boyutunu kavrayamamaktan veyahut da karar almaktaki -çeşitli sebeplerle- gecikmeler sebebiyle, bu kararları zamanında alamamıştır.

İşte, karşılaştığımız bu feci tablonun, afet sonrası müdahale edememe ve birçok insanı kurtarmak için gereklerini yapamamanın altında bulunan budur. Yani, hükümet, bu meselede, kararlı, anında karar veren, zamanında karar veren, müdahale eden ve yöneten bir tavırda olmamış, zuhur eden hadiselere göre birtakım kararlarla meseleyi yönetmeye çalışmıştır; bu da, karar gecikmesi bakımından, inisiyatif kullanma bakımından, fevkalade, afette aleyhimize tezahür eden neticeler doğurmuştur.

Şimdi, burada, tabiî, bütün bu çalışmalar sırasında hizmet eden, yardım eden, özel sektör, belediyeler, kamu kurumları, bütün hepsine burada şükranlarımı arz ediyorum. Bütün bu eksikliklere rağmen, bütün belediyeler; Ankara Belediyesi, İstanbul, Elazığ, Ağrı, Türkiye'nin bütün belediyeleri -parti ayırmadan söylüyorum- canla başla, ne aracı gereci varsa, ilaçlama cihazından çeşitli iş makinelerine, dozerine, kompresörüne kadar bölgeye sevk etmişlerdir, gıda maddelerini sevk etmişlerdir; artık yeter, istemiyoruz diyecek kadar, bu gayret içerisinde sevkiyatı yapmışlardır.

Kamu kurum ve kuruluşları, TEDAŞ, Telekom, Karayolları, Afet İşleri, Sivil Savunma, DSİ, Köy Hizmetleri, Kömür İşletmeleri ve bütün kamu kuruluşları, elbette, güvenlik güçleri, büyük bir gayretle çalışmaktadır, bunları söylemek istiyorum.

Benim söylediğim eksiklikler; afet öncesi planlama, düzenleme ve afet sonrası da, verimli bir çalışma düzeninin daha önceden oluşturulmamış olmasıdır; afette hizmet edecek olan ekiplerin yeterince eğitilmemiş ve bu mücadeleye hazırlanmamış olmasıdır.

Nitekim, dün, bir ilçemde, kriz komitesini ziyaret ettim; orada görev yapan bir okul müdürü "sayın milletvekilim, bir şey soracağım: Televizyonu seyrederken fevkalade üzülüyorum, bizim dalyan gibi delikanlılarımız, insanlarımız, enkazların başında çaresiz dururken; o, yapısı daha da küçük olan insanlar, fevkalade marifetli bir şekilde, insanları, o enkazların altından canlı olarak kurtarıyor; bu, bizim için bir zul değil mi" dedi ve üzüntüsünü ifade etti.

Tabiî, bu ifadeden çıkacak mana şudur: O, yardıma gelen ülkelerin, fevkalade vasıflı olan elemanları gibi, bizim de, afetle mücadele bakımından görev alacak olan insanların seçiminde, yetiştirilmesinde bu disiplini uygulamamız gerekmektedir. İnsanlarımız, fevkalade fedakâr çalışmaktadır, hakikaten, görevli olsun olmasın herkes yardım için gayret etmektedir; ama, nasıl yardım edeceğini bilmiyorsa, netice almanız mümkün değil. Bir inşaata, bilmeden müdahale ettiğiniz zaman, kurtaracağım derken, oradaki canlının ölümüne, hayatını kaybetmesine sebep oluyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, burada şunu da ifade etmekte fayda var: Bu tip afetlere karşı, biz, milleti, psikolojik olarak harekete geçirmek için bilgilendirme durumundayız.

Tabiî, televizyonların, afeti, geniş boyutlarıyla, bütün veçhile ortaya koyması, milletin hamiyetini harekete geçirmiştir. Bunu şükranla karşılıyorum; ama, şimdi, afet sonrası da meselelerimiz var. Bakın, afet sonrası -şimdiki- meselelerimiz şunlardır: Evet, canlıları kurtarma imkânı, hayatta olanları kurtarma imkânı aşağı yukarı kaybolmak üzere, süre bitmiştir, bundan sonrası fevkalade istisnaî hadiselerdir; ama, bundan sonra, enkazların kaldırılması, yüzbinlerle ifade edilen evsiz insanların, ailelerin geçici iskâna kavuşturulması ve sonra da daimî iskâna kavuşturulması çok hızlı bir politika gerektirmektedir. Bendeniz, bir afeti yaşayan bir arkadaşınız olarak söylüyorum; bakın, 15 Ağustos 1996'da, Çorum ve Amasya'da 60-70 köyde afet oldu; 1 300 tane ev yıkıldı ve biz, elhamdülillah, Bayındırlık Bakanlığının Afet İşleri ve diğer kurumlarındaki çok değerli mensuplarıyla beraber, 19 Eylül 1996'da, yani, 35 gün sonra bunların ihalelerini bağladık. Cumhuriyet tarihinde bu kadar hızlı bir ihale yoktur.

Ben, diğer afetlere de baktım, 6 ay geçmiş, 8 ay geçmiş... Nitekim, burada, Adana depreminin ihaleleri de var, 5 000 konutun inşaatına 9 ay sonra başlanmış, inşaata başlama 9 ay sonradır.

BAŞKAN – Sayın Ayhan, size 2 dakika ilave süre veriyorum; lütfen toparlayınız.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

27 Haziranda afet olmuş, 6 Aralık'ta ihale yapılmış; aşağı yukarı 6 ay süre geçmiş. Bunlar çok uzun sürelerdir.

Şimdi, bunları niçin söylüyorum? Tabiî, vatandaş, mikrofonun karşısına geçiyor, kıyameti koparıyor "çadırım yok" diyor, yarın "evim yok" diyecek. Kış gelecek, soğuk gelecek, bu insanları çadırda barındıramayız. Bunların, sıcak bir yerde oturacak şekilde, aile hayatlarını idame ettirecek şekilde, bir düzen içinde geçici iskânlarını hazırlamamız gerekir, kesin iskânlarını çözmemiz gerekir. Bu bitinceye kadar, biz, hükümet olarak, devlet olarak, Meclis olarak, milletvekili olarak, bütün kamu yönetimi olarak muaheze edileceğiz.

Bakın, bu sabah, bir televizyonda, bir afet ilindeki bir vatandaşımız "ben çadır bulamıyorum, falan ilin milletvekili, bakan olduğu için çadır yağdırmış" diye feryat ediyor. Bu, haklıdır haksızdır... Bu imkânların da, hem süratli yapılması, hem de adaletle dağıtılması, oran olarak adaletle dağıtılması, ihtiyaç sahiplerine dağıtılması çok mühimdir. Şimdi önümüzde mühim bir zaman vardır; yani, finansman buluncaya kadar, bilmem ne yapıncaya kadar projeleri geciktiremeyiz ve çok süratli olarak, yerleşim yerlerini tespit etmek, çok süratli, projeleri hazırlamak, ihale noktasına getirmek ve iç finansmanla, dış finansmanla, parayı da getirip bunun önüne koymak lazım.

Bakın, Çorum, Amasya'ya tekrar dönüyorum ki, 35 günde ihale ettik ve üç dört ayda da evleri teslim ettik; elhamdülillah çıt çıkmadı. Yani, bunu, bir yıla, iki yıla yayamayız. Önümüzde çok mühim, büyük bir proje vardır. Bu projeden, Türkiye'nin, mutlaka, bütün kurumlarıyla başarılı çıkması ve bundan sonra da, inşallah, âfetle ilgili tedbirleri, çalışabilir şekilde, âfet öncesi, âfet sonrası, memleketi bir kargaşaya ve kaosa götürmeyen, umumî acıyı tedbirsizlik sebebiyle daha da artırmayan bir yaklaşımla bunların düzenlenmesi gerekir.

Ben, tekrar başsağlığı diler, geçmiş olsun der, ölenleri rahmetle anar; hepinizi hürmetle selamlarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Nazif Okumuş.

Süreniz 20 dakika efendim; buyurun.

MHP GRUBU ADINA NAZİF OKUMUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Milleti olarak, tarihimizin en önemli sınavlarından birini vermekte olduğumuz bu âfet günlerinin tarifsiz ıstırabı içinde Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

İnşallah, milletimiz ve tüm insanlık olarak böyle bir sınavla bir daha yüz yüze gelmeyiz. Aşk ve coşku içinde niyaz ediyorum ki, ölenlerin mekânı cennet olsun. Allah, Yüce Türk Milletine sabır, metanet ve dirayet nasip eylesin ve niyaz ediyorum ki, Yüce Rabbimiz, bu âfet dolayısıyla milletçe sergilediğimiz dayanışmayı, yepyeni bir gelişme ve uygarlık adımı için dinamo kılsın.

Değerli arkadaşlarım, sözlerime başlamadan önce, bu dehşet günlerinin daha bir zorunlu hale getirdiği duyarlılığı vurgulamak istiyorum. Bu şudur; huzurlarınızda, konuşmam boyunca, insan olmanın, evet, önce insan olmanın temel özelliklerine zerresine kadar sadık kalmaya çalışacağımı ilan ediyor, kendimi bağlıyorum. Hatta burada siyasî bir konuşma da yapmayacağım. Çünkü, böyle bir hengâmede, böyle bir âfetin, böyle bir facianın üzerinde particilik ve siyaset hesapçılığı yapmanın, nebbaşlıktan, kefen soyuculuktan daha kötü olduğunu çok çok iyi biliyorum; bunu yapabilen sayılı insanı da, maalesef, ürpertiyle izliyorum; yazık ki, ne yazık!..

Sayın milletvekilleri, böyle günlerde, kendi kurumunun, kendi partisinin, kendi yayın organının, kendi firmasının, kendi şahsının çıkarını düşünebilen insanla, o afet yerinde hırsızlık yapmaya kalkışan -çok affedersiniz- alçak kişiler arasında önemli bir fark olmadığını da biliyorum; çünkü, her ikisi de insanların çaresizliğinden kâr elde etmeye çalışmaktadır. Öyleyse, depremde ölmüş bir kadının bileğini keserek bileziğini çalan kişiyle, bu insanların korkunç dramından siyasî rant elde etmeye kalkışan kişi arasında önemli bir fark olamaz diye düşünüyorum. Bu iki tür, aynı varlıktır. Böyle bir hengâmede sen, ben hesabı yapabilenlerin, deprem kan emicileri olduğunu, bütün milletimizin teşhis edeceğini bildiğim için kelimeleri ürpererek seçiyorum. Çünkü, böyle bir hengâmede, kendimi veya partimi siyaseten savunmaya vakit ayırmayı bile saygısızlık sayıyorum.

Değerli arkadaşlarım, onun içindir ki, bu sözlerim, bir savunma konuşmasının giriş cümleleri değildir. Bu sözlerim, eleştiri hakkına karşı çıkmak da asla değildir. O kadar değildir ki, en kötü gün için, en uygunsuz an için bile eleştiri özgürlüğünün, titizlikle korunması gereken kutsal bir hak, hatta bir görev olduğunu aklımdan hiç çıkarmıyorum. Doğal olmayan sadece tek şey görüyorum; çok şey gibi görünen tek şey, tek cins. Kimler onlar; şu enkazın altına birilerini daha atabilmek için fırsat kollayan ve buldukça da gereğini yerine getirenler. Bu enkazda ideolojik hasımlıklarını sürdürebilmek için gerekçe arayan ve yakaladığını farz ettikçe, marazî bir zevkle yaygara koparanlar; bu enkazda rakiplerinin kusurlarını bulup, kaşıyarak, siyasî krema çıkarmaya çalışanlar ve bu enkazda -hepimiz radyo ve televizyonlarda izlediğimiz gibi- adi hırsızlık peşinde koşanlar. Evet, bütün bunlar tek şeydir, doğal olmayan tek şey; bütün bunlar aynı cins yaratıklardır. 65 milyon insan, ölenlerle beraber ölüp, yaralılarla beraber kan kaybederken; 65 milyon insan, toprağın altından çıkacak tek bir can için nefesini tutmuşken; 65 milyon insan, buradaki âfetzedelere ne yapabilirim diye yanıp tutuşurken, hükümeti veya partilerimizi düşünecek kadar saygısız veya şuursuz olamayız. Böyle bir hengâmede, partisinin derdinde olan insanın veya başka partiyi karalama telaşına düşen insanın, çıplak cesede el uzatanlardan ne farkı vardır?

Değerli milletvekilleri, elbette insafla, şerefle ve vicdan ölçüleriyle eleştiri yapalım. Kusurları bulalım, işimize yarayacaksa ve depremin yaralarını sarmaya katkıda bulunacaksa, yeterli miktarda suçluyu birlikte bulalım; ama, eğer, bu korkunç facianın yaralarını, gerçekten, millet olarak sarmak istiyorsak, yapacağımız iş, elbette, suçlu tekeler icat ederek, kendi hatalarımızı gizlemeye çalışmak değildir.

Evet, kendi hatalarımızı gizlemekten söz ediyorum; çünkü, bu korkunç afetin böylesine muazzam yaralar açmasının sorumlusu, sadece, birkaç suçlu değildir, birkaç meslek mensubu da değildir. Halk yağcılığını bir kenara bırakarak görelim ki, 65 milyon olarak hepimiz sorumluyuz, hepimiz teker teker sanık sandalyesindeyiz. Kimimiz yetkimizi kullanmadığımız için, kimimiz kuralları tam uygulamadığımız için, kimimiz tamaha kapılarak, olmayacak yerlere, olmayacak binalar kurduğumuz için, kimimiz de bütün bu olanlara seyirci kaldığımız için sorumluyuz.

Bütün bu hadiselerde, vaktiyle, kötü gidişi önlemek için gerekli uyarıları yapan bilim adamları bile sorumludur; çünkü, yapılan hiçbir şey yeterli olmamış ve bu topluma, yerleşeceği zemini doğru seçmesi öğretilememiş; bu topluma, yapacağı binanın, kendisi için nasıl bir nimet veya nasıl bir felaket olacağı belirtilememiştir. Hiç kimse, ben uyarı görevimi yaptım, ben sorumlu değilim diyemez.

Binaenaleyh, kimsenin kaşığı kimseninkinden daha ak değildir. Yüzyıllardan beri, bu ülkede, sorumluluk alan herkes, yaptıklarının önemli bir kısmını yanlış yapmış olduğu için, böyle bir faciayı, bu boyutta yaşıyoruz. Kem küm etmenin âlemi yok; bu, ecdada, ataya da saygısızlık olur.

Pek çok işi iyi yapmış olabilirler; ama, imar işinde perişanız; Anadolu perişandır, Türkiye perişandır. Buradaki sorumluluğun, şuraya veya buraya yıkılmak istenmesi, gerçek adına en büyük cinayet olacaktır. Her siyasî eğilim, her akım, her kesim, Türkiye'nin bu kara tablosu karşısında utanç duymak durumundadır.

Bu ülkede, kimse kimseden daha temiz, kimse kimseden daha milliyetçi, kimse kimseden daha vatanperver, daha halkçı, daha iyi kalpli değildir. Hepimiz, elbirliğiyle, bu ülkeyi, pek çok açıdan, bir ilkellik ve gerilik batağında tutageldik. Şimdi, ya bir bakanı, suçlu diye sorgulamaya kalkıyoruz yahut sahtekâr müteahhitleri linç duygusu sergileyerek tatmin olmaya bakıyoruz. Babayiğit olan odur ki, kalkar, bu Adapazarı toprağını sanayi arazisi yapanlara kafa tutar. Küçük sahtekârlara diş geçirmek, ucuz kahramanlıklardan başka bir şey değildir. Ekrandan birilerine kabadayılık etmeyi, toplum haklarını savunmak ve halkçılık zannedenler, Türkiye'nin en verimli toprağını sanayi arazisi haline getiren süreci sorgulayabilecek kararlılık ve yürekliliği sergilesinler, biz de, onların ellerini öpelim.

Değerli milletvekilleri, buraya kadar üzerinde durmaya çalıştığım, eleştiri ahlakımızın tartışmalı yönlerini vurgulamak amacını güdüyordu. Ancak, asıl yapmak istediğimiz, bundan sonra yapacağımızla ilgili temel duyarlılıklara dikkat çekmektir. Bugün, bildiğiniz gibi, önümüzde, birçok Avrupa ülkesinden daha büyük bir alanı kaplayan dev bir enkaz yığını vardır. Kuşkusuz, devletimizin ve milletimizin gücü, bu enkazı kaldırmaya ve bölgeyi yeniden canlandırmaya yeter; bundan hiç kuşku duymuyoruz. Ama, lütfen, dikkat buyurun; 1967'de yıkılan Adapazarı'nı yaptık, şimdi yeniden yerle bir oldu. Acaba, bu sefer yapacağımız Adapazarı, otuz yıl sonra patlayacak bir depremde yine yerle bir mi olacak?!.

Değerli arkadaşlarım, işte, meselenin ruhu budur, mesele buradadır ve mesele, sadece bu binaların sağlam yapılması değildir; mesele, sadece bu depremzede insanları, barınacakları yeni konutlara kavuşturmak da değildir; mesele, bu faciadan gerekli dersi alıp, Türkiye'nin, devrim niteliğinde bir değişime adım attığını gösterip gösterememektir; çünkü, o mesele, işte, 1997 Türkiye Büyük Millet Meclisinin Tutanak Dergilerinde de yer almış, Meclis araştırmasının sonucu komisyona yansımış; o bölgelerde ne tedbirler alıp alamayacağımız ifade edilmiş; ama buralarda kalmış. İşte, mesele, Afyon'daki depremden sonra, doğal afet zararlarının aza indirilmesi için yapılan çalışmalar çerçevesinde gündeme getirilmiş, çalışılmış, çalışılmış; ama, burada kalmış. İşte, bunu nasıl gösterebileceğiz? Bunu, şimdiye kadar hiç yapamadığımız bir şeyi yaparak nasıl hayata getireceğiz, bunları tartışmalıyız.

O da, yeni kuracağımız Adapazarı'nın, yeni kuracağımız Yalova'nın, yeni kuracağımız İzmit'in, Gölcük'ün, Değirmendere'nin, şimdiye kadar Türkiye'de hiç gerçekleştirilememiş şehir örnekleri olmasıdır. Emlâkbankın yaptığı uydu kentlerden daha kişilikli, daha ileri ve tabiî, aynı zamanda, daha bize ait olanı; yani, milletin inanç ve değerlerinden kaynaklanan mimari anlayışına ait olanını.

Değerli milletvekilleri, kendi kendimizi dürüstçe sorgulayalım. Eski kafayla gidersek, bugünün değil, yarının kentlerini kurabilir miyiz? Bundan önceki depremlerden sonra yaptıklarımızın bir benzerini ve biraz daha çağdaşlaştırılmış olanını yapmakla nereye varabiliriz; hiçbir yere. Bunu yaparsak, hâlâ 20 inci Yüzyılda kalırız, hem de 20 inci Yüzyılın demirperde ülkelerinin 10 yıl önceki sınır çizgisinde.

Oysa, devrim niteliğinde bir değişime ihtiyacımız var. Devletin de, depremzedelere başını sokacak bir konut yapmasından ibaret rehabilitasyon politikalarını çöpe atma zamanı gelmiş ve geçmektedir. Devletimizin ve hükümetimizin de, bu bilinci ve şuuru taşıdığından eminim. Bütün milletvekilleri -parti farkı gözetmeksizin açıkça söylüyorum- bu şuurdadırlar, bu inançtayım. Çünkü, deprem olmuş, salı sabahı, bölgeye giden her partiden milletvekillerini gördüm, gözledim. Bendenizin de içinde yer aldığı her partiden milletvekillerimizin, hatta Bakanlar Kurulu sıralarında oturan bakan arkadaşlarımızın birinci dereceden yakınlarının enkaz altında kaldıklarını bizzat gördük, yaşadık ve hiçbir milletvekili arkadaşımız, insanî bir refleksle, bir sahiplenme şuuruyla, kendi yakınlarının, yıkıntılar altından kurtarılması için bir özel çabanın içerisine girmediler. Bugün bu Bakanlar Kurulu sıralarında oturan, bugün bu Parlamentonun içerisinde her partide yerini almış milletvekillerimizin birinci derecedeki yakınları enkaz altında can verdiler; ama, hiçbiri, o enkazın yanına gitmedi; neden; çünkü, biz, milletimizin tamamının vekâletini taşıyoruz, milletimizin tamamının sorumluluğunu taşıyoruz dediler ve milletimizin uzanabildikleri noktadaki hepsine kucaklarını açtılar, yüreklerini, o yüreklerle birleştirmeye çalıştılar. Onun için, bu hassasiyeti taşıyan milletvekillerinin, hangi partiden olursa olsun, bugün de, bu Yüce Meclisin içerisinde aynı hassasiyeti taşıyıp, elbirliğiyle, bugünkü hükümetin şahsında, yarın hükümet değişse de, gelecek hükümetlerin şahsında, bu çalışmalara katkıda bulunacağından hiç bir kuşkumuz yok.

Değerli milletvekilleri, Türk insanının, çağa kişiliğini vuracak yaratıcı çalışmalarla, yepyeni ve ileri yerleşim birimleri oluşturacağından kuşkumuz yok. Ancak o zaman, böyle bir afetin, milletimiz için ifade ettiği sınavdan başarılı çıkabileceğiz. Kimseyi açıkta ve aç bırakmamak gibi hedefler, büyük Türkiye için çok çok küçük hedeflerdir. Bunu zaten en kötü halimizle yapıyoruz. İşte devletimiz, işte milletimizin seferberliği ve coşkusu... Onun için, açıkyüreklilikle söylüyorum, bugün, mesela, kuracağımız yeni Adapazarı'nda, bütün sanayi kuruluşlarının üzerinde bulunduğu arazilerin, gerçekte çok değerli tarım arazileri olup olmadığını sorgulayacak cesaretimiz yoksa, yapacağımız hiçbir şey, eskisinden daha iyi olmayacaktır. Daha net ifade edeyim ki, üç beş müteahhidi cezalandırarak, bu depremin sanıklar dosyasını kapattığımız zaman, deprem bölgesine de, Türkiye'ye de bir kere daha topluca ihanet etmiş olacağız; çünkü, asıl büyük cürümlerin sorumlularını, milletin tepesinde, nurlu taşlar gibi tutmaya devam ettiğimiz sürece; açıkçası, her türlü yanlışı yapanın yakasına yapışmadığımız sürece, yakasına yapışmayı öğrenmediğimiz sürece, biz, böyle faciaları yaşamaya -Allah muhafaza- devam edeceğiz.

Değerli arkadaşlarım, bu depremin özel bir mesajının üzerinde de durmak istiyorum; bu mesaj da, Dinar, Erzincan ve Adana depremlerinin yeterli olmadığından yola çıktığımızda karşımıza çıkan mesajdır. Bir fert olarak, Türkiye Cumhuriyetinin bir insanı olarak, bu mesajın altını çiziyor ve diyorum ki: Uyarıyı anladıysak, şu andan itibaren, deprem bölgeleriyle birlikte, İstanbul'u da aynı kurtarma operasyonunun içine alarak, özel bir program uygulayarak, topyekûn bir düzenlemeye gitmemiz gerekiyor; lütfen, İstanbul'u unutmayalım.

Türkiye'nin önünde, biri hemen bugün, diğeri de hemen yarın yapılacak iki iş vardır; bugünkü iş, Adapazarı'ndan Yalova'ya kadar uzanan sıcak deprem bölgesini ayağa kaldırıp yeniden kurmak, daha önce hiç beceremediğimiz kadar yüksek kalitede bir uygarlık örneği vererek, gerçek şehirler yaratmaktır. Hemen yarınki iş ise, İstanbul'u rehabilite etmektir. Onbinlerle saydığımız deprem kurbanlarını, yarın -Allah muhafaza- milyonlarla ifade etmek istemiyorsak, şimdiki sıcak deprem bölgesiyle birlikte, hemen İstanbul'un da kurtarılmasını programlamamız gerekmektedir. Yarın dediğim, bugünden sonraki yarındır; uzun, hatta orta bir vade değildir. Enkazları kaldırıp, buradaki insanlarımızın geçici barınma sorunlarını çözdüğümüz andan itibaren, İstanbul defterini de açmak zorundayız.

Binaenaleyh, değerli arkadaşlarım, en acil bir biçimde ele almamız gereken husus, imarcılıkta, şehir kurmada, yıkıkları onarmada, artık, devrim niteliğinde adım atma kararlılığıdır. Yüce Meclisimiz, şu an, böyle bir kararlılık sergilemez ise, gelecekte kaybedeceğimiz milyonluk deprem kurbanlarının bir numaralı sorumlusu durumunda olacağız; hiç tereddütsüz bunu söylüyorum. Şu anki depremin mesajını doğru okumak, Yüce Meclisin görevidir ve bunu da okumuştur. Bunu doğru okuyarak, özellikle yeni kuracağımız Adapazarı, İzmit, Gölcük ve Yalova Kentlerini, adam gibi yapmak, hemen de İstanbul'u yeniden çizip, düzeltmek mecburiyetindeyiz.

2000 yılında, depremle yıkılan kenti yeniden yaparken, hiç değilse Emlakbank'ın kurduğu kadar olsun, iyi resim verebilen oluşumlar gerçekleştirebilmeliyiz. Getto kılıklı deprem evleriyle teselli bulmaktan illallah! Artık, kuracağımız kentlerin mimarî bir kişiliği olsun, estetik bir anlatımı olsun. Bundan başarılı çıkacağımıza inanıyorum. Sizi temin ederim ki, mimarî kişiliği olmayan, estetik bir anlatımı olmayan, çevreyle ve gelenekle ilintisi bulunmayan yapıları üreterek kuracağımız yeni kentler, bizim, cumhuriyete yeni ihanetlerimiz olarak yükselecektir; çünkü, bu gerilik ve kişilik yoksunluğu, artık, dünyanın hiçbir uygar ülkesinde yok.

Cumhuriyeti ve Türkiyemizi bu kadar küçük düşürmeye hakkımız olmadığını haykırmak istiyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Okumuş.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın Ahmet Arkan.

Süreniz 20 dakikadır.

Buyurun.

DSP GRUBU ADINA AHMET ARKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde, 17 Ağustos Salı günü saat 03.02'de çok büyük bir felaket yaşandı. Bu, hepimiz tarafından biliniyor. Yaşanan bu deprem felaketi, tüm ulusumuzu derin bir yasa boğdu. Acımız çok büyük. Milletçe içimiz yanıyor. Bu büyük deprem felaketinde yaşamlarını yitiren vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum; yaralı vatandaşlarımızın da bir an önce sağlıklarına kavuşmalarını Yüce Allah'tan temenni ediyorum.

Değerli milletvekilleri, en tehlikeli toplumsal hastalık, umursamazlıktır. Bugünkü felaketin boyutunda da, geçmişten gelen umursamazlıklarımız vardır. 1922 yılından bu yana 8 deprem yaşayan, ilkokul çocuğunun bile fay hattı üzerinde yerleşimlerimiz olduğunu bildiği Türkiyemizde, bugün, maalesef, acıyı sardıktan sonra unutmanın bu büyük bedelini ödüyoruz.

Değerli milletvekilleri, Kocaeli İli, Türk sanayiinin lokomotifi bir ildi. Tüm çevre, depremden hasar gören tüm çevre, Türkiye'nin ekonomik geleceğinin en önemli parçasıydı. Bugün, yalnız binalar ve insanlar değil, oradaki tesisler de önemli ölçüde hasar görmüştür. Türkiye, içerisinde bulunduğu ekonomik sıkıntıyı aşma gayretleri gösterirken, bir başka boyutta, yepyeni bir tabloyla karşı karşıyadır.

Evet, Türkiye, büyük bir ülkedir. Bu deprem sonrası bir gerçek gözlenmiştir ki, Türkiye, tüm dünyanın da büyük duyarlılık içerisinde destek vermeye hazır olduğu bir ülke konumundadır; ancak, Türkiye, artık, kendi gerçekleri içerisinde, bu tip afetlerden bu boyutta zararlar görmeyeceği tarifleri de, aklın ve bilimin ışığında yapmak zorundadır.

Altı gün boyunca oradaydım, bu sabah geldim. Burada, hepinizin, ya o bölgeye gelerek ya televizyonlardan izleyerek, yaşadığınız, tespit ettiğiniz acıları tekrar dile getirmeyeceğim; çünkü, onları tekrar tekrar dile getirmek, kederin zevkini çıkarmak olur. Bugün, bir başka sorumluluğu, bir başka bilinci burada tartışmak zorundayız.

Rakamlar belli. Dilerim ki, bugünkü 13 000'ler, daha yüksek rakamlara doğru gitmesin ölü sayısında. Yaralılarımızın henüz ne kadarı ağır, onu tam tespit edebilmiş değiliz; ama, tüm yaralıların, bir an önce -bir can kaybı şekline dönüşmeden- kurtulmasını, Cenab-ı Hak'tan diliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye, önemli bir bölümü deprem kuşağında bir ülke. Türkiye, topografik yapısı itibariyle, jeolojik yapısı itibariyle sel felaketlerine de hep açık bir ülke; zaten, bugün, topraklarımızdaki erozyon, o riski artırır bir seyir de izliyor. Bütün bunlar karşısında alınması gereken tedbirleri, yüzeysel, geçici "ver kurtul, it bir kenara unut" şeklinde değerlendirmekten mutlaka kaçınmamız lazım. Bu meseleyi, Türkiye'nin yetişmiş tüm bilim adamlarıyla, gerek duyuluyorsa, dünyanın yetişmiş bu konudaki uzmanlarıyla işbirliği içerisinde, sükûnetle tarif etmek zorundayız.

Afet bölgelerindeki imar mevzuatı siyasî eğilimlerle değiştirildiği için, bugün, bu tablo ortaya çıktı. Belediyeler, kimin belediyeleriydi? Onlar da, bizlerin, bu Meclisteki partilerin belediyeleri değil miydi? Bugün, şunu, bunu suçlamakla çok fazla bir yere varılacağını zannetmiyorum.

Altı gün boyunca, benim de tespitlerim içerisinde, afet öncesi tedbirlerdeki eksiklikler; yani, imar durumlarının doğru tarif edilmemesi ya da çok sık değiştirilerek birkısım yanlışlara izin verilmesi, kabul şartlarının dikkatli izlenmemesi, doğru malzemenin, doğru mimarî projelerin yapılmaması gibi meseleler açıktı; çünkü, birkısım binalar yıkılırken, birkısım binalar ayakta durabiliyordu; zemin, aynı zemindi!

Afet sırasında, sivil savunma ekiplerinin ve yerel yönetimlerin organizasyon yapamama sıkıntısını ben de gözledim; ama, onlar da bizim bir uzantımız değil miydi? Eylem planlarının bir an önce ortaya konulamamasındaki eksiklikler bir eğitim eksikliği değil miydi? Koordinasyon kopukluğu... 21 inci Yüzyıla girdiğimiz şu günlerde, iletişimin bir anda yok olmasını kabul etmek mümkün mü?

Evet, bunlar, Türkiye'nin gerçekleri; ama, bu gerçekleri, biraz önce de belirttiğim gibi, o umursamazlık hastalığından süratle kurtularak; dikkatle, ciddî biçimde ve aklın ve bilimin ışığı altında değerlendirerek görüp, bir daha böyle felaketleri yaşamayacak tarzda tarif etmek zorundayız.

Trafik neden denetlenemedi? Biz, sabah 09.30 sularında Adapazarı'na ulaştığımızda, Sayın Bakan Hasan Gemici ile Adapazarı Şehrine otomobille girememe durumuyla karşı karşıya kaldık; polis araçları yolu açmak için büyük mücadele verdi de girdik. Oradan, iş makineleri nasıl girecekti? Peki, iletişimin koptuğu o platformda, acaba, eğitimli olsaydı bizim şoförümüz, o deprem sonrası yola çıkar mıydı? Bu mesele, sokaktaki insandan Meclisteki milletvekiline kadar, tüm Bakanlarımıza, en üst konumdaki yöneticilerimize kadar herkesin sorunudur.

Değerli arkadaşlarım, bir şeyi burada açık bir dille belirtmek istiyorum: Gerek kendi toplumumuzun o özverili insanı gerekse tüm dünya toplumları, en kısa sürede, çok önemli yardım malzemeleriyle Türkiye'ye koştu. İnsanlık ayağa kalktı; çünkü, son yüzyılın en büyük felaketlerinden biri vardı burada; ama, üzülerek belirteyim ki, o noktada da çok önemli organizasyon eksiklikleri yaşadık; bu eksikliğimizi de bilerek, bundan böyle ne yapacağımızı doğru tarif etmemiz lazım.

Bugün, dünyanın gelişmiş ülkelerinde, gerek deprem karşısında gerekse yangın karşısında nasıl korunulacağını, nasıl eğitim verileceğini bilen ve uygulayan sistemler var. Türkiye'de de, bugün, büyük bir sigorta şirketinde gerek depremi gerekse yangını fiilen yaşatarak, bilgisayarlar aracılığıyla, nasıl davranılacağını öğreten sistem mevcut. Üzülerek belirteyim, kurulduğu günden bu yana -birkaç yıl önce kurulmuş- ancak 16 000 kişi -ki, 7 ile 14 yaş arası bu eğitimin verilmesi gerekiyor- bu eğitimden geçmiş. O halde, Türkiye'nin, bu konularda, yaşadığı zemini çok iyi bilerek, bu tür felaketleri önlemenin kendi elinde olmadığı bilinciyle, felaketlere karşı tedbir alırken, bu tip sistemleri tarif etmesi, geliştirmesi, yerleştirmesi ve bu eğitimi vermesi gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, bugün, hepinizin bildiği şeyleri tekrar ederek vaktinizi almak istemiyorum. Belirttiğim gibi, bilime saygı duyarsak ve bilimin bize önerdiği sistemleri aklımızla uygulamaya sokarsak bu acılar azalır; gerek planlar hazırlanırken jeolojik etütler doğru yapılır gerek inşaat uygulamaları doğru yapılır gerekse inşaat malzemeleri doğru temin edilip, satılır... Bugün, Türkiye'de, çok malzemede denetim eksikliği vardır. Orada, bizzat gözlediğim hadiseler vardır. Kancasını takınca iş makinesi, demir ayrı kalıyor, beton sıyrılıp üzerinden düşüyor! Bu inşaatta, siz, depreme dayanıklılığı nasıl beklersiniz?! O malzemeyi satan da, o binayı yapan kadar, bence, suçludur.

Değerli arkadaşlarım, acımız sonsuz, kaybımız çok fazla; ne desek az... Ancak, bütün bu gerçekler ışığında, afet öncesinde, afet esnasında ve afet sonrasında meydana gelen aksaklık ve eksikliklerin giderilmesi amacıyla yasalarımızdaki boşlukların cezaî yaptırımlarla onarılmasını sağlamak, doğal afetler esnasındaki kurtarma çalışmalarını yürütmekle görevli sivil savunma birliklerinin yetersizliğini dikkatle değerlendirip, belki de üniversitelerimizde, bu bölgelerde, afet bölgelerindeki okullarımızda mutlak ve mutlak surette sivil savunma eğitimi vermek zorundayız. Bu işin eğitimden başka çıkış yolu yoktur.

Bugün, merkezî ve yerel yönetimlerin, acıları unutulduktan sonra ihmal ettikleri tüm afet tedbirleriyle ilgili mevzuatlarını da, yetkilerini de, sorumluluklarını da gözden geçirmek zorundayız.

İşte, bütün bunlardan dolayı, Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını, Demokratik Sol Parti Grubu olarak yürekten destekliyoruz.

Gereğini arz ediyor, hepinize saygılar sunuyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Arkan.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Tansu Çiller; buyurun.

Süreniz 20 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA TANSU ÇİLLER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizleri televizyonları başında izleyen çok aziz vatandaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hep birlikte bir büyük felaket yaşadık. Yaşanan, kelimelerle ifade edilecek gibi değil. Kelimelere sığmayacak kadar büyük ve derin bir acıdır önümüzde olan. Bu acıyı, hepimiz, yüreğimizin derinlerinde hissediyoruz. Binlerce ocak sönmüştür, binlerce can uçup gitmiştir; güzel ülkemizin hareketli, canlı, güzel bir bölgesi boydan boya enkaz yığınına dönüşmüştür.

Bu korkunç deprem felaketinde hayatını kaybeden her vatandaşımıza Allah'tan rahmet diliyorum; hepsinin mekânı cennet olsun. Yaralananlara acil şifalar diliyorum. Milletimize başsağlığı diliyorum. Herkese, hepimize geçmiş olsun. Cenabı Allah'tan bu acıyı bir daha yaşatmamasını niyaz ediyorum. Gidenler için tevekküle, sabra, metanete ihtiyacımız var. Kalanlar içinse yapabileceğimiz çok şey var. Bu konuşmayı, bugün, bu nedenle aldım.

İlkönce, çok kısa, ilk günlerin bir resmini ortaya koymak istiyorum. Bunu çok kısa geçeceğim; ama, daha sonraki önerilerin çerçevesini çizebilmek için, gerekliliğini yüreklerimizde duyabilmek için buna ihtiyaç görüyorum. Salı gecesi saat 03.00 civarında meydana gelen depremden hemen sonra gördük ki, hemen milletle kucaklaşmak, onların yanına gitmek lazım. Nitekim, bunu yaptık; ancak, depremin ilk günü gördüğümüz acıları, gördüğümüz insanlık faciasını ve özellikle yalnızlığı, çaresizliği, uzanacak hiçbir yer bulunamayışını, ayrıntılarına girmeden ifade etmek istiyorum. İlk gün Avcılar sahipsizdi; ama, Yalova, bir başka manzaraydı. Yalova'ya öğleden sonra intikal eden hiçbir iş makinesi yoktu, hiç kimse yoktu. Evlerin altından bebeleri görmek mümkündü. Emziğiyle haykıran bebelerin önünde aileler durmuş, enkazın altına bakıyor, görüyor; ama, çıkaramıyordu. Gölcük'e aynı gün ancak gece saat 12'den sonra intikal edebildik. Bütün yollar doluydu, açılmış değildi hiçbir yol; el konulmamıştı hiçbir olaya ve nihayet, Gölcük Donanma Komutanlığına gece yarısından sonra intikal ettiğimiz zaman, organize bir çalışma, ertesi gün, bütün vatandaşı kapsayacak biçimde devam etmekteydi. Döndüğümüz zaman, saat 01.00-01.30 civarında Yalova kriz merkezinde yapılan hiçbir eylem yoktu; üzüntü vardı, istek vardı; ama, çökmüş binaların nerede olduğu dahi henüz tespit edilebilmiş değildi. Ertesi gün, keza Bolu, Sakarya, o günden itibaren, ikinci günden itibaren içeri girilmeyecek bir haldeydi. Herkes, ölüsünü bekliyor, cenazesini almayı istiyor; ancak, hiçbir gideceği mekân yok, el yok uzanan ve nihayet, İzmit keza öyle.

Günlerdir hiç konuşmuyorum. Bugün de, yine, bu doğrultuda konuşmayacağım. Milletin acısını, daha sonra, gerektiği biçimde, zamanı geldiğinde ele alırız; ama, şunu da ifade etmek istiyorum ki, devlete karşı da fazla haksızlık yapmamak lazım. Bu denli büyük, bu denli kapsamlı bir felaket karşısında elbette eksiklikler olabilecektir. Deprem, sadece toprağı değil; ekonomiyi, devlet cihazını, kamu düzenini de derinden sarsar. Bir büyük şok yaşadık hep birlikte.

Bütün bunların arasında şunu da söylemek gerekir: Kimi kamu görevlilerimizin veya başka kesimlerin eksiği de olmuş olabilir; ama, cansiparane çalıştıklarına da şahit olduk. Kamu görevlileri, deprem bölgesinde, o yıkıntılar içerisinde gecesini gündüzüne katarak koşuşturuyordu; bir kısmı böyleydi. İnsanüstü bir çaba harcanmaya çalışılıyordu. Hele, zaman zaman, yakınlarını kaybeden, çaresizlik içinde kıvranan vatandaşlarımızın acılarını, imkânları olmasa da, göğüslemeye çalışıyorlardı. Bölgeye akın akın koşan özel sağlık görevlileri vardı ve felaketin arkasından gelecek yeni bir felaketi önlemek için, zor şartlarda, tehlikeler içinde çalışma çabalarını da sürdürüyorlardı.

Türk Silahlı Kuvvetleri üstün görev ve sorumluluk anlayışını, deprem bölgesinde yürüttüğü organizasyon yeteneği yüksek yardım çalışmalarıyla göstermiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri elindeki imkânları sonuna kadar bölgeye seferber ederken, askerlere öncelik tanıdığı suçlamasına maruz kalınmıştır. Bu suçlamanın mantığını, hele böyle bir günde anlamak da mümkün değildir.

Kamu görevlileri belki de meslek hayatlarının -en azından bir kısmı- en zor görevlerini yüklenmişlerdir. Bütün görevlileri, bu çapta çalışan bütün görevlileri, gösterdikleri üstün çabadan, katlandıkları fedakârlıklardan dolayı huzurunuzda ayrıca kutluyorum; ancak, bütün bunların yanında, ilk günden itibaren tespit ettiğimiz bir karar alma aczinin yaşandığına da işaret etmek isterim. Bir acz ve karar almada bir tutukluk, ilk iki günün, zannediyorum ki özetiydi.

Böyle bir durumda, belki, iki deprem yaşamış olmanın tecrübelerini aktarabiliriz diye, hemen ilk gün bir basın toplantısı yaptım. O gün söylediğim şeyleri bugün tekrar etmemin nedeni, o gün söylediğim için değil; bugün, hâlâ, bir kısmının geçerli olmasındandır.

Hemen o gün ve ilk gün "olağanüstü hal ilan edelim" dedim; olağanüstü hal... Bu, bir sivil sıkıyönetimdir. Hükümete yakışan, hemen bunu ilan ettikten sonra, gidip, İzmit'te ilk Bakanlar Kurulunu orada yapmak ve bütün herşeyi de belki oraya birlikte götürmekti. Bugün de bu geçerlidir. Olağanüstü hal, koordinasyon eksikliğini giderecek en önemli enstrümanlardan bir tanesidir elimizde; bugün için yapılmıştır, bugün için lazımdır ve o kaybedilen saatlerin belki de kısalmasını mümkün kılabilecek bir organizmadır.

İşte, bütün bunların içinde hemen bir şeyi daha uyardık; dedik ki, sakın ola, İSKİ'nin, Köy Hizmetlerinin, Karayollarının elinde olan bütün makineleri, o bölgenin makineleri olarak düşünmeyin; bütün Türkiye'den seferber edin. Olağanüstü halin, belki de yapabileceği önemli girişimlerden bir tanesi buydu. Oysa, oradaki Köy Hizmetlerinin, oradaki ekipmanın -Sakarya, İzmit veya neresiyse- yeterli olacağını düşünmek mümkün değil. Onların operatörleri zaten acı içinde; anasını kaybetmiş, evladını kaybetmiş, eşini kaybetmiş. Belli bir sıkıntı da, bu yüzden gündeme geldi. Dolayısıyla, ileriye yönelik olarak, daima çevreye hitap etmek ve bölgenin dışından organizasyon yapma eğilimi içinde olmamız gündemdedir.

Hemen yine o gün, ilk gün, ortaya koyduğumuz şey şu oldu: İkinci gün, özellikle, Sakarya'ya girilecek gibi değildi; koku, o günden etrafa yayılmıştı. O günden, hemen, bir sağlık kampanyası, aşı kampanyası, seyyar hastaneler... Önemli olan bu. Üzülerek gördük ki, yurtdışından getirilmek istenen kimi seyyar hastaneler "gerek yok" mülahazasıyla karşı karşıya kalmıştır. Seyyar hastane tek bir insanı kurtarabilse, ona bile değerdi.

Çadırkentlerin o gün kurulması ihtiyacı vardı; çünkü, insanlarımız, sokaklarda ihtiyaçlarını gideriyorlar. Öyle bir ortam ki; bir yanda, enkazın altında ölülerimiz, cenazelerimiz; bir yanda, binlerce insanın sokaklarda ihtiyaçlarını giderdikleri bir ortam... Çadırkentlerin hemen o gün getirilmesi ihtiyacına ilkgün işaret ettik.

Nihayet, dağıtım organizasyonu en önemlisiydi; çünkü, biz de gördük ki, gördüğümüz acılara hitap etmek için götürmek istediğimiz malzemeleri gönderecek dağıtım mekanizması yoktu. Kimilerini doğrudan götürmeye çalıştık, birkısmını da, doğrudan, belediyeye teslim ettik. Netice itibariyle, millet, bir millî şuurla seferber oldu; ama, dağıtım mekanizmasında çok ciddî aksaklıklar vardı; belki, bugün dahi devam etmekte.

Bir ulusal yas, elbette gündemde olmalıydı. Daha sonra gazetelerde gördüklerimiz, bir ahlak depremi olarak ortaya konulanlar, hepimizi yeniden yaralamıştır. Oysa, milletimiz, bir millî şuurla, kıvaçta birlikteliği gösterdiği gibi, acıda da birlikteliği gösterebilmiştir.

Evet, üzülerek söylüyorum ki, zamanla yarış kaybedilmiştir. Zamanı hafife alamayız. İlk 48 saat kaybolmuştur -bundan ders çıkarmak durumundayız- ilk üç gün kaybolmuştur. "48 saat" deyip geçemeyiz; bakın, size, bir 8 saniyeyi söyleyeceğim. O, 8 saniyede enkazın altında yaşayanı, bebesini enkazın altında görüp de çıkaramayın acısını bir hissedin! Zamanın böyle durumlarda ne olduğunu gönlümüzde, hissetmek durumundayız. Değil 48 saat, değil 48 dakika, 48 saniye de değil. Bakın, 8 saniyeye bakın...1... 2... 3... 4... 5... 6... 7... 8... Acı içerisinde olduğunuzu düşünün!.. Enkazın altında olduğunuzu düşünün!.. Çıkaramadığınızı düşünün!.. 8 dakika, 8 saat değil; 48 saat böyle yaşandı.

Evet, zamanla yarış kaybedildi. Bundan böyle, zannediyorum ki, dağıtım mekanizmasına yine önem vermek durumundayız ve bu dağıtımı kendiliğinden oluşturan sivil inisiyatif dikkat çekicidir. Ülkemizdeki sevindirici bir oluşum da, bu sivil inisiyatifin refleks halinde, demokratik refleks halinde ortaya çıkışıdır. Bu, umut verici bir girişimdir.

Yabancıların bir bölümü ülkemize gelmiş olmasına rağmen, bir kısmı Yalova'da, bir kısmı Atatürk Havaalanında kaybolmuşlardır. Halen, gelmek isteyen ekipler vardır, davet edilmeyen ekipler vardır. Bunların her birisi, her geçen saniye, bir can, bir kayıp ve bir acı demek olmuştur.

Sahipsiz, isimsiz cenazelerin, kelepçelerle toplu mezarlara defnedildiğini gördük. Önümüzdeki günler, milletimizin bu konudaki hassasiyetine işaret ediyorum. Bu konuda, toplu ve dinî birtakım gereklerin yerine getirilmediği bir ortamda, milletimizin bundan da çok mustarip olduğuna işaret etmek isterim.

Bunların yanında, bu kriz, elbette, bir büyük üzüntü kaynağı olmuştur; ancak, kriz, aynı zamanda fırsat demektir. Yeni bir fırsat dizisi önümüzde var. Bu krizi, yeni fırsatlar arenasına döndürmek durumundayız. Her şerrin içinde bir hayrın da tohumu vardır. Şimdi, milletçe buna yönelme zamanıdır. Bakın, neler yapmamız lazım... Önümüzdeki günler, acilen ve orta vadede yapacağımız şeyler, Türkiye'ye yeni bir ufuk, yeni bir başlangıç çizebilir. Bunlarda hepimizin sorumluluğu var; geçmişin sorumluluğu var; ama, bunlarda, eğer, bugün beraber hareket edersek, yarın için iyi bir altyapı hazırlama imkânına da sahibiz.

Şimdi, bugün yağmur var Marmara Bölgesinde, milletimiz yağmur altında. Çadır, elbette gidecek zamanla; ama, yeterli değil. Hemen, özel sektörden bazı meskenlerin kiralanarak, depremden zarar görenlerin acilen yerleştirilmesi lazım. Çadırlarda da bırakmadan, hemen, bir seferberlik içinde bunu yapabilmeliyiz. Afetzedeler için de, yeni konutların yapımı elbette gündeme gelmeli; ama, konutlar yapılana kadar, boş yapılara, kirayla, afetten zarar gören bu kişileri sokabilmek lazım. Evini veya işyerini kendisi onarmak isteyenlere bu imkânı tanıyabilmeliyiz. Dolayısıyla, uzun vadeli, bir kısmı ödemesiz kredilerin seferber edilmesi gündemde olmalıdır.

Yeni mesken inşa etmede emeklilere öncelik verilmesi zarureti var. Bütün imkânlarını kullanarak tek bir evini yapmış ve emekli... Bunların öncelikli olarak ele alınmasında çok büyük yarar var.

İmar planlarının yeniden gözden geçirilmesi elbette gündemde olacak; ama, bir kısım vatandaşımız, günlük yaşamını devam ettirecek imkâna sahip değil; evini kaybetmiş, eşyalarını kaybetmiş, geliri yok. Bir "devlet ailesi" kavramını ortaya koymalıyız, devlet ailesi... Yetimler, babasız anasız kalmış çocuklar, hiçbir imkânı kalmamış kimi aileler, "devlet ailesi" kavramı içerisinde, günlük yaşamlarını devam ettirecek bir gelire sahip kılınmadırlar; bu çalışmayı hep birlikte yapma durumundayız.

Çiftçilerimizin, özellikle yöre çiftçilerinin -bunların kredi borçları da dahil olmak üzere- vergi borçları ve faizlerinin ödenmesinde ciddî birtakım imkânlara kavuşturulmaları ve bunların affının düşünülmesi, elbette gündemde olmalı.

Esnaf ve sanatkârların Halk Bankasına, köylülerin Ziraat Bankasına, ihracatçıların Eximbanka olan kredi ve borçları en az bir yıl süreyle ertelenmelidir. Bölge için konuşuyoruz...

İşyeri yıkılan, hasar gören esnaf ve KOBİ'lere, olağanüstü ekonomik şartlar çerçevesinde yeni işletme kredileri sağlanmalıdır. İşletme kredilerini son derece önemli görüyorum. Ekonomide, yöre ekonomisinde, bir tür, olağanüstü hal ilanı gereği vardır.

Şimdi, bütün bunların yanında, bir de, ayrıca, Dünya Bankasına ve İskân Fonlarına ulaşmak için ciddî bir çalışmayı gündeme getirmeliyiz. Erzincan'da ve Dinar'da bunu yapabildik, bugün de daha fazlasını yapabileceğimizi umut ediyorum.

Sigorta şirketlerimize dikkat etme durumundayız. Sigorta şirketlerinin karşı karşıya kaldıkları ve garanti ettikleri risklerin karşılığındaki likidite ve reasürans durumlarını dikkate alma durumundayız; eğilmeliyiz derhal oraya. Finans kesiminde yeni bir çöküntünün başlangıcına imkân vermeme gereği var.

Bütün bunların içerisinde, öğrencilerimize, özellikle bölgedeki öğrencilere yatay geçiş sağlanmalı. Orada uzunca bir zaman belki eğitim yapılamayacak. Askerî okullara, meslekî teknik okullara ek kontenjanlar sağlanarak, bu yatay geçişlerin yapılmasında çok ciddî...

BAŞKAN – Sayın Çiller, size 2 dakika ilave süre veriyorum.

Buyurun efendim.

TANSU ÇİLLER (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Bunun ötesinde, uzun vadede, zorunlu yapı sigortası, finansman açısından yeni bir ufuk açacaktır; bunu yapmalıyız. Zorunlu yapı sigortası deprem mühendisliği yanında, bağımsız yapı denetim büroları... Çok önemli bu. Bu denetim büroları bağımsız olmadıkça, mesuliyetini de alarak bu denetimi yapmadıkça, altına imzasını atmadıkça -dünyadaki sistem de budur- bu meseleyi bir güvenceye bağlamamızın da mümkün olmayacağını görüyoruz.

Müteahhitlik yasası, sismik etüt deprem mühendisliği, bunun yanında çok önemli gördüğüm yedek haberleşme sistemi... Deprem bölgesinde gördük ki, yedek bir haberleşme sistemine ciddi olarak ihtiyaç var.

Marmara'nın bir deprem bölgesi olduğunu biliyoruz. Fay hattı, Marmara'nın 40 kilometre uzağından geçmektedir. İstanbul'u kuzeye doğru taşıyan bir yeni atılımın, belki Karadeniz'e doğru taşıyan bir yeni yapılanmanın bugünden itibaren planlanması kaçınılmazdır. Hava fotograflarının acilen çekilmesi, durum tespiti yapılması açısından ve daha sonra yapılacak yardımlar açısından, deprem master planlarının hazırlanması da zaruri görülmektedir.

Değerli arkadaşlarım, görülüyor ki, bir krizdeyiz; ama, kriz, yeni fırsatları yaratma sanatıdır; hep birlikte yeni bir ufku çizebiliriz.

Bu anlayış içerisinde, hepinize başsağlığı diliyorum; Cenabı Allah, milletimize, bir daha böyle acılar göstermesin.

Saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çiller.

Anavatan Partisi Grubu adına, Sakarya Milletvekili Sayın Ersin Taranoğlu; buyurun.

Süreniz 20 dakikadır.

ANAP GRUBU ADINA ERSİN TARANOĞLU (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bütün gruplarca verilen Meclis araştırması önergesi üzerinde Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere söz aldım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, milletimize başsağlığı dileklerimi ve dileklerimizi ifade ediyor; kalanlara Allah'tan uzun ömür, vefat edenlerin yakınlarına da sabır diliyorum.

Değerli milletvekilleri, bizler, siyasetçiler olarak, farklı siyasî görüşlere, farklı siyasî partilere mensup olmamıza rağmen, deprem gibi, harp gibi millî birlik ve bütünlüklerin pik noktaya çıktığı günlerde amblemlerimizi, partilerimizi, fikirlerimizi, hissiyatlarımızı bir kenara bırakmanın erdemini gösteren ender, belki de eşsiz bir milletin mensuplarıyız. Bugün, yine böyle bir örneği sergilediğimiz günlerden birini idrak etmekteyiz. Bu hasletimiz, bu büyük felaketin yaralarının en kısa zamanda sarılacağının da en güzel teminatıdır.

Yaşadığımız coğrafya, aslında, bir deprem kuşağıdır; Anadolu, aslında, bir deprem yurdudur. Yaşımız itibariyle hatırladığımız, Varto depremidir, Erzincan depremidir, 1967'deki Sakarya depremidir ve diğer depremlerdir. Büyük depremleri hatırlamakla birlikte, tarih içerisinde, bu coğrafya, 1509 yılında, İstanbul, tarihin en büyük depremiyle, yine, 22 Mayıs 1766'da daha büyük bir depremle, 1895 yılında da, yine, İstanbul büyük bir depremle muhatap olmuştur. İstanbul, 1509 depreminde yerle bir olmuş, hatta İkinci Beyazıt Edirne'ye taşınma ihtiyacını hissetmiş; çünkü, deprem kırk gün sürmüştür. Bilahara, 1766'daki o büyük depremde, Üçüncü Mustafa, deprem vergisi koymuş, taş yapıları yasaklamış ve ahşap yapıların yapılmasını şart koşmuştur. 1895'teki büyük depremde de, ahşap yapıların çokluğu dolayısıyla, İstanbul, zararların az olduğu bir deprem yaşamıştır. Bütün bunlar, tarih içerisinde de, bundan sonraki yıllarda da depremle muhatap olacağımızı ortaya koymaktadır.

Yaşadığımız coğrafyada bir büyük fay hattı vardır; kuzey Anadolu fay hattı. Dünyada üç büyük fay hattı vardır; bunlardan bir tanesi Anadolu'dadır. Maalesef, bu fay hattının geçtiği yer de, ayın 17'sinde olan depremin muhatap olduğu Sakarya, İzmit ve Yalova İllerini içine alan hattır. Bu hat, malum olan bir hattır. Karlıova-Solhan'dan başlayıp, Anadolu'nun kuzeyini kat edip, Düzce, Adapazarı, Yalova'yı geçtikten sonra, Gemlik ve İzmit Körfezleri ile Saroz Körfezine kadar uzanan bir hattır. Bu hat üzerinde, deprem, bundan sonra da olacaktır, yarın da olacaktır, yarından sonra da olacaktır.

Deprem gibi afetlerde ilahî birtakım sebeplere dayanmak, eşrefi mahluk olan insanın yaradılışına olan inançsızlığı ortaya koyar. Deprem olacak; ancak, onun çaresini, akıl ihsan edilen insanın bulması lazımdır. İlim, akılla tanışacak, bu çözümleri getirecektir; ama, bunların en önemlilerinden bir tanesi de tecrübedir. İşte, bugün yaşadığımız olaylar ve yaşadığımız facianın büyüklüğü, bize, büyük bir tecrübe dersi olarak gelir; bunun sonuçlarını ve sebeplerini iyi tahlil eder, demokrasi içerisinde en büyük kurum olan bu Yüce Parlamentoda sonuçları doğru ortaya koyar, icra makamı olan hükümete doğru sonuçlarla destek verdiğimiz takdirde, hiç olmazsa, bundan sonraki, emanet olan insanların hayatını teminat altına almış oluruz veya sayıyı azaltmış oluruz.

Değerli milletvekilleri, Türk Devleti, aslında çok kuvvetli bir devlettir, yapısı itibariyle çok sağlamdır. Biz, devletimizi sevmek, ona hizmet etmeyi ibadet kabul etmek yanında, ona her türlü acımasız tenkidi yapmak gibi bir geleneği de olan bir milletin mensubuyuz. Biz, bu tenkitte, aslında, devlet sevgisine sahip olmaktaki o büyük duyguyu da vatanseverliğimizin bir gereği olarak görürüz.

Çok güzel kurumlar kurulmuştur. İşte MTA... Bugün, MTA'nın elinde, Kuzey Anadolu fay hattını gösteren deprem haritaları vardır. Mesela, bunlardan bir tanesi İzmit için geçerlidir. Bu haritanın üzerinde, fay hatlarının hepsi vardır. Benim elimdeki haritaya baktığınız zaman, İzmit'in Mollafeneri'sinde herhangi bir fay hattı söz konusu değildir; ama, Akmeşe'sinde fay hattı vardır. Eğer, sizin, Akmeşe Köyünüzü içine alan bir deprem meydana geldiğinde, orada ölü sayısı da çoksa, bunun için ne hükümeti ne devleti ne şunu ne bunu ne birbirimizi suçlamamızın bir âlemi yoktur. İşte, bugün, benim de üzerinde yaşadığım il, fay hattındadır. Deprem bizim kaderimizdir. Deprem insanları öldürmüyor; öldüren, yıkılan binalardır. O zaman, yapacağımız şey, ilme müracaat etmektir.

Bir deprem yaşadık. Bunun acısını, orada yaşayanlar bilir; çünkü, insanın canı nerede yanıyorsa, bütün canı oradadır. Şimdi, bizim için, dünya, hayat, cennet, cehennem, Sakarya'dır, Yalova'dır, İzmit'tir. Bütün millet bu acıya katlanıyor; ama, bizim kadar katlanamazsınız. Bizim, şimdi, enkazların altında yakınlarımız var, akrabalarımız var. Buna rağmen, her türlü şeye rağmen şunu söylemek istiyorum: Salı sabahı, ben, saat 4'te İçişleri Bakanının makamındaydım ve görüştüğüm kişiler itibariyle devletin bütün bakanları görevinin başındaydı ve saat 9'da biz Sakarya'ya gittik, Sakarya'ya girdik; bir saat kaldık ve oradan geri döndük. Saat 13.30 itibariyle, İçişleri Bakanlığının ve Jandarma Genel Komutanlığının helikopterleri Sakarya Stadındaydı ve aynı şekilde, Yalova Stadındaydı, yaralılar taşınmaya başlanmıştı.

Kendi kendimize haksızlık etmeyelim; biz, aslında, birbirimizi beğenmeyen, aşağılık kompleksi içerisinde, ezilmeyi âdet edinmiş bir milletiz. Bundan yirmi sene önce, bu tip facialarda ambulans bulamazdınız, helikopter bulamazdınız; bu imkânlarınızın hiçbiri yoktu. 12 bin ölümüz, 33 bin yaralımız var. Bu yaralılarımızın kendileri mi kalkıp gittiler, kendileri mi yürüyerek hastaneye gittiler?! Bunlar, devletin imkânlarıyla, helikopterlerle, ambulanslarla taşındılar ve bunlar bugün yaşıyorsa, devletin sağlık gücünün fonksiyonları yerine geldiği içindir. Gidin, Sakarya Stadına, Yalova Stadına, İzmit Stadına bakın, yüzlerce ambulans vardır, yüzlerce doktor vardır ve yardımlar da devam etmektedir.

Devlet, bize göre, üzerine düşeni yapmaya gayret etmiştir; gücü yerindedir; ama, hiç kimse şunu unutmamalıdır ki, 20 milyon nüfusa hitap eden, 14 vilayeti içine alan bir afeti, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ilk defa yaşıyor. Bu devlet içerisinde, kimsenin, böyle, büyük bir afeti çözecek tecrübesi ve birikimi yoktur. Herkesin en büyük tecrübesi, Erzincan'dır, Dinar'dır, Sakarya'dır; ama, böyle bir afet ilk defa olmuştur. Biz, salı günü oradaydık. İlk defa, bir depremde, kimse, karnım aç diye bağırmadı; akşam saat 5'te yüzbinlerce ekmek herkese geldi, su herkese geldi.

Değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlarım, şimdi, tarifleri değiştireceksek, bütün tariflere bakmamız lazım; milliyetçiliğimizi de değiştirmemiz lazım, muhafazakârlığımızı da değiştirmemiz lazım. 21 inci Yüzyıla girerken, altyapımız bozulabiliyorsa, telefonlarımızla konuşulamıyorsa, elektriğimiz kesilebiliyorsa, bizim, bundan önceki -on sene, yirmi sene, otuz sene önceki- milliyetçilik, vatan, millet nutuklarını, kalıplarını, tariflerini yeniden değiştirmemiz lazım. Bu ülkede, milliyetçilikten, vatanseverlikten filan bahsedebilmemiz için, herhalde, şunu dememiz lazım bundan sonra: 10 şiddetinde deprem olsa da elektrikleri yanıyorsa, 9 şiddetinde deprem olsa da içmesuyu tesisi çalışabiliyorsa, her saatte ulaşabiliyorsak, o ülkede milliyetçiler vardır, o ülkenin insanları vatanlarını seviyor demektir. O zaman, altyapı seferberliği konusunu hepimizin tekrar sorgulaması gerekir.

Değerli arkadaşlarım, yaşadığımız deprem bölgesi, aslında çok önemli bir bölgedir. Biz, meseleyi, yalnız deprem olarak görmüyoruz. Eğer, meseleyi deprem olarak görürseniz, parametresi itibariyle, 7,4 şiddetinde bir toprak hareketi, bir yan atım hareketi, bir fay hareketi olarak görebilirsiniz; bir mantıkla baktığınız zaman, 12 bin ölü, 32 bin yaralı görebilirsiniz; bir mantıkla baktığınız zaman, ona çadır götüremeyen birtakım insanlar, birtakım organizasyonlar olarak görebilirsiniz. Bunlar, bugünün problemleridir; yarın, şekil ve şartlar değişecektir. Dün, deprem bölgesinde kimse naylon branda istemiyordu, bugün, herkes naylon branda istiyor; çünkü, bugünün ihtiyacı, yağmur dolayısıyla, barınmaktır. Yarının ihtiyacı farklı olacaktır. Siyasetçilerin görevi, düne ve bugüne takılıp kalmak değil, polemikler peşinde koşmak değil, istikbali doğru tarif etmektir. Dolayısıyla, bu olayı doğru okumamız lazım.

Bu bölge, devletin vergi gelirlerinin -İstanbul'u da içine dahil ederseniz, yüzde 59'unu katıyor; haydi, Avcılar, İstanbul'un belli bir ünitesi derseniz, yüzde 20 gibi- beşte birinin temin edildiği bir bölgedir. Devlet, hükümet, maliye projeksiyonunu değiştirmek mecburiyetinde. Artık, buradan, yüzde 20 oranında, devlete gelir gelmeyecektir. Yılın yarısını geçip, yarısını yaşayacağımıza göre, 10 puanlık kayıp, devletin, yaklaşık 800 trilyon lira civarında bir kaybı demektir. Devlet, bunu karşılamak için iç borca gidecektir; bir dahaki senenin içborç stoku artacaktır, hepimizin sırtına külfet gelecektir.

Diğer bir anlamda baktığınız zaman, bölge, otoyolların, demiryolların Anadolu'ya açıldığı bir kavşaktır.

Bir diğer anlamda baktığınız zaman, üretimin, istihdamın yüzde 15 gibi çok büyük bir oranını içine katmaktadır.

Öğrenci sayısına baktığınız zaman, 250 bin öğrenciyi kapsayan bir alandır. Dolayısıyla, buradaki olay, yalnız deprem değildir; işin ekonomik boyutu da vardır. Dolayısıyla, meseleyi ortaya iyi koyup, bu facia üzerinden, gelecek yüzyılın mucizesini bina edecek yeni bir projeksiyon konusunda, hepimizin, elbirliğiyle bu meseleye yardımcı olması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, bununla ilgili çok söz söylenecektir. Ben, sözlerin bu noktasında şunu söylemek istiyorum: Devletin Başbakanını, yardımcılarını, bakanlarını, valilerini, emniyet müdürlerini, memurlarını, zabıtasını, polisini, yaklaşık yedi gündür, belki bir saat, belki iki saat uyuyarak, canla başla mücadele eden bu insanların gayretlerini, bu yüce çatı altında şükranla yâd etmek istiyorum. Bugün, kurtulan yaralı 32 bin kişi ise, onların emeklerinin karşılığıdır. Noksanlar varsa, hiçbir önyargı içerisine saplanmadan, bunların tenkitlerinin yapılmasını da doğal karşılıyorum.

Anavatan Partisi olarak, bu noktadan sonra, biz, neye katkıda bulunmaya hazırız; onları da söyleyerek sözlerime son vermek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Kuzey Anadolu fay hattı bir deprem coğrafyasıdır, burada deprem her zaman olacaktır. Devletimizin bundan sonra yapması gereken şudur: Türkiye deprem bölgeleri haritasını yenilemeli, il ve ilçe bazında çalışma yapmak suretiyle, bunu, belediyelerimizin imar çalışmalarında rehber olacak şekilde sunmalıdır.

Sivil savunma hizmetlerini, çağın gereklerine göre ve çağdaş dünyadaki örneklerine göre yeniden düzenlemesi için hükümetin getireceği yasa çalışmasına güç ve kuvvet vermeye hazırız.

Önümüzdeki aylar içerisinde geleceğini tahmin ettiğimiz mahallî idareler reform tasarısı içerisinde, bu tip tabiî afetlerde mahallî güçlerin daha fonksiyonel hale gelmesi için yapılacak gayretlere güç vermeye hazırız.

Bugüne kadar söylediğimiz "artık, Türkiye büyüdü, Türkiye'yi, Ankara'dan tek başına idare edemeyiz" mantığı, afet noktasında da, Ankara'dan verilen talimatlarla uygulanması ancak bu kadar olmaktadır.

1960'lı, 1970'li yıllardaki örnek ve tecrübeler ve karşılık olarak bizim söyleyeceğimiz şudur: O günün Türkiye'si 20 milyon, 25 milyon nüfuslu Türkiye'dir. O günün Sakarya'sı 40 bin nüfuslu Sakarya'dır, bugünün Sakarya'sı 300 bin nüfuslu Sakarya'dır. Dolayısıyla, mahallî idareler, daha güçlü kılınmalı ve mahallî idarelere fonksiyonel bir yetki verilmelidir.

Zorunlu yapı tasarrufu sigortası uygulamasına geçilmesi halinde, Anavatan Partisi olarak buna destek vermeye hazırız.

Bir diğer önerimiz; Anayasada gerekli değişiklikler yapılmak suretiyle, orman suçlarında olduğu gibi, imar suçlarının da af kapsamı dışında kalacağının anayasa hükmü altına alınmasında fayda görmekteyiz.

Bir diğer önemli gördüğümüz husus; Başbakanlık başkanlığında deprem danışma kurulu kurulmasını öneriyoruz, aynı, Trafik Yüksek Kurulu gibi, Ekonomik ve Sosyal Kurul gibi, Millî Güvenlik Kurulu gibi. Deprem, bu coğrafyanın bir gerçeği ise, bundan sonra da olacaksa, artık, bu demode olmuş kriz masaları, komünizm kokan kriz masaları mantıklarından uzaklaşıp, her gün yaşayan, düzenli çalışan, yönetmelikle görevleri tarif edilen, içinde Bayındırlık Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, TÜBİTAK, üniversiteler, sivil toplum örgütleri gibi kuruluşlar olan -bunu, erbapları, üstatları tarif ederler- bir deprem danışma kurulu kurulmalı, Başbakan bunun başkanı olmalı ve bu kurul, devamlı çalışmak suretiyle, bütün bu depremlerdeki tecrübelerimizi de dikkate alarak çözümler üretmeli; biz de Parlamento olarak buna destek vermeliyiz.

Görüldü ki, kimse şundan şikâyet etmiyor; müthiş bir makine akını var, müthiş bir yiyecek akını var, müthiş bir giyecek akını var, halkın yardımseverliğinden müthiş örnekler var. Ben, bu uygulamadan şöyle bir sonuç çıkarılmasından yanayım: Milletin, bugüne kadar görülmeyen, hissedilen; ama, var olduğu her zaman ifade edilen büyük bir hasleti ortaya çıkmıştır ve bu haslettir ki, bu büyük afet karşısında yaraları sarmıştır. Biz siyasetçilerin buradan alacağı ders, millette var olan bu hasleti, eğer, bugünkü çağın gereği olan yasalarla ülkenin büyük kalkınmasına kanalize ettiğimiz takdirde, ülkenin önünde hiçbir gücün kalmayacağı gerçeğini ve tecrübesini edinmemiz lazım.

Bir de şunu düzelterek sözlerime son vermek istiyorum: DYP Genel Başkanı, "kelepçelerle defnedilen" ölülerimizden bahsetti. Zannediyorum ki, "kepçeleri" kastettiniz...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Kepçeleri kastetti.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Zaten açıktı, düzelttik.

ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Aslında, bizim ülkemizde, bütün cenazeler, dinî inançlarımıza göre, örf ve ananelerimize göre defnedilmektedir. Benim yakımların da gömüldü... Aslında, bu depremde ölen insanlarımız şehit mesabesindedir; normal ölülerin dışında birtakım usul ve esaslarla da gömülmesi mümkündür. Sizin, "kelepçe" yerine "kepçe" yi kastettiğinizi kabul ettim; onu ifade ettim.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Taranoğlu.

Sayın milletvekilleri, Sayın Taranoğlu’nun da ifade ettiği konuyu, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili Sayın Turhan Güven Başkanlığımıza yazılı olarak iletmişlerdir: "Genel Başkan Sayın Çiller’in, ölen vatandaşlarımızın topluca gömülmelerini açıklarken, kepçeyle birlikte gömüldüklerini ifade etmişlerdir; bunun zabıtlarda sehven kelepçe olarak geçtiği anlaşıldığından, ibarenin "kepçe" olarak düzeltilmesi" yönünde bir istemi vardır. Bunu da...

OĞUZ AYGÜN (Ankara) – Anlaşıldı zaten Sayın Başkan.

BAŞKAN – Konu anlaşılmıştır, zabıtlar bu yönde düzeltilecektir.

Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır; ancak, bu arada, Sayın Sağlık Bakanının, yanlış anlaşılmalara neden olduğundan bahisle bir açıklama isteği vardır.

Konu ne efendim?

SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Orada yapılan, sunulan hizmetin şekli, özel hastaneler, aşılama, birçok konular... Müsaade ederseniz...

BAŞKAN – Öyle bir usulümüz yoktur Sayın Bakanım; yani, şahsınıza veya Bakanlığınıza ilişkin, Bakanlığınızın yaptığı yanlış bir uygulamaya ilişkin bir açıklama isteminiz varsa, söz vereceğim; ama...

SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Konuşmacıların ifadeleri içinde geçti...

BAŞKAN – Hayır, öyle bir usulümüz yok. Şahsınıza ilişkin bir sataşma veya bir konu...

SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sataşma olarak değerlendirmiyorum; ancak, sağlık...

BAŞKAN – Bir açıklama getirme gereği dediğiniz zaman, hangi konuya ilişkin olduğunu söylerseniz; ancak, o zaman söz verebilirim.

SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (kırıkkale) – Aşılama efendim...Aşı kampanyası ifadesi kullanılmıştır.

BAŞKAN – Öyle bir şey yok; yani, açıklamayı gerektiren bir şey yok, o konuda arkadaşlarımız hassasiyet gösteriyorlar...

SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Bu konu, teknik bir konudur; bu konuda bir açıklama yapma gereği vardır. Burada, aşılama kampanyası diye bir kampanya yapılamaz. Bugün, Bakanlığım bazı genelgeler yayımladı. Çünkü, bunu bu şekilde değerlendiren bazı gönüllü kuruluşlar karma aşılar yapıyorlar; boğmaca, difteri aşısı yapılıyor ve yaşlılara yapılıyor. Şu anda, o bölge, halen tehdit altında. Bu bakımdan, bu tıbbî bilgilerin burada açıklanma gereği vardır. Bunlar konvülzyon yapar, ateş yapar; dolayısıyla...

Yine, özel hastanelerle, seyyar hastanelerle ilgili açıklamalar var; müsaade ederseniz, ifade edeyim... (DYP sıralarından "böyle bir usul yok" sesleri)

BAŞKAN – Efendim, şimdi, o açıklamalarda -tabiî, hükümet adına Sayın Bakanımız yanıt verdi- Bakanlığınızın icraatıyla ilgili bir yanlış anlaşılma varsa veya o konuda bir yanlış durum varsa, onun açıklanmasına ilişkinse, söz vereyim; ama, böyle bir ifade...

SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Ona ilişkin efendim. Sayın Genel Başkan "seyyar hastanelere izin verilmemiştir" demiştir. Ben, seyyar hastaneleri ifade edeceğim.

BAŞKAN – Seyyar hastaneler konusunda, çok kısa, 2 dakikalık söz vereceğim efendim...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, Sayın Bakan, basına yapacağı açıklamayı burada yapıyor.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Bu açıklamanın basına yapılması lazım.

SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Aşı konusunda da, müsaade ederseniz.

BAŞKAN – O konu dışına çıkmayınız lütfen. Sataşmaya, lütfen meydan vermeyiniz.

Buyurun efendim.

VI. — AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. — Sağlık Bakanı Osman Durmuş’un, DYPGenel Başkanı İstanbul Milletvekili Tansu Çiller’in, konuşmasında, yurt dışından teklif edilen bazı tıbbî yardımların kabul edilmediği ifadelerine ilişkin konuşması

SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerime, bu felaketli günde Türk Milletine başsağlığı dileyerek başlamak istiyorum.

Bu acılı günümüzde, sabah saat 05.45'te Sağlık Bakanlığının bütün ekibi yola çıkmış ve saat 07.30'da -3 ekip halinde yola çıktığımızda- Adapazarına ancak ulaşabildik. Bakanlığımıza ait 3 ayrı helikopter olsaydı, meselenin en yoğun olduğu İzmit ve İstanbul illerine de ulaşmış olacaktık.

İlk müdahale şartlarını söylemek istemiyorum; ama, bir rakamı ifade etmek istiyorum. Bugün, depremin en şiddetli olduğu Adapazarı İlimizde ölü sayısı 3 000'lerle ifade edilirken, daha ehven olan İzmit'te 5 000'i bulmuştur. Bunun sebebi, triyaj dediğimiz seçme olayıdır. Mahallî sağlık ekipleri bu konuda deneyim sahibi değildir. Triyajı yapacak ekip oraya gittiğinde, önceliği olan hastalar arasında seçme yapar. Ve şunu ifade edeyim: Huzurunuzda, Köseköy Havaalanında bulunan pilotlarımıza minnet duygularımı ifade etmek istiyorum. Korumamdaki telsiz aracılığıyla İstanbul üzerinden Ankara'ya ulaşılmış, helikopterle hava köprüsü kurulmuş, ilk bir saat içerisinde, 75 kadar yaralı, ağır yaralı Derince Hastanesinden Kartal Devlet Hastanesine ulaştırılmıştır. Bugün 33 000 olarak ifade edilen yaralılar, deniz ve havayoluyla nasıl taşınabiliyordu? Daha evvel Türkiye'de böyle bir taşıma örneği var mıydı?

Sakarya Hastanesinin sokakları, caddeleri, bahçeleri, ölü ve yaralılarla doluydu. "Şu anda Sakarya'da hastaneye ihtiyaç yok" diyorsam, bunların tamamına yakını, İstanbul'a, Bursa'ya, Ankara'ya nakledilmiştir.

BAŞKAN – Sayın Durmuş, 1 dakika daha süre veriyorum. Lütfen, toparlayınız efendim.

SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Lütfedersiniz efendim.

Bugün, bu illerimizde, Kanada'ya, Çekoslovakya'ya, Mısır'a, İsrail'e, Amerika'ya, Rusya'ya ve Kızılay ile Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğümüze ait seyyar hastaneler kurulmuştur. 2 000'i aşkın sağlık personeli görev yapmaktadır ve buradaki işlemin üç safhası vardır:

Birinci safhası, felaket dönemidir. Bu, nefes alamayanlara, kolu kopanlara ve kanaması durdurulması gerekenlere, çok acı, çok trajik savaş manzaraları içerisindeki insanlara yardım fazıdır. Bu faz atlatılmıştır; yaşanarak atlatılmıştır.

İkinci faz, acil yardım dönemidir. Bu dönem, enkaz altından çıkan yaralılarımıza yardım dönemidir.

Üçüncü dönem ise, koruyucu tedbirler dönemidir. Şimdi, o dönem başlamıştır ve her dönemde farklı uzmanlar görevlidir. Birinci felaket döneminde, ortopedist, genel cerrah, beyin cerrahı ve kalp damar cerrahı görevlidir. Dolayısıyla...

BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen, toparlar mısınız.

SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Tamam efendim... Bitiriyorum efendim...

BAŞKAN – Efendim, bakınız, hükümet adına konuşma yapan Sayın Bakan arkadaşımız gerekli açıklamaları yaptı. Lütfen, siz, sadece seyyar hastanelerle ilgili son cümlelerinizi ifade eder misiniz.

SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Son cümlelerimi ifade ediyorum efendim.

Adapazarı'ndaki İsrail Hastanesinde şu anda sadece 7 hasta vardır ve doktorlara teşekkür edip "bir isteğiniz var mı" diye sorduğumda, espri dolu olarak bana şöyle demişlerdir: "Lütfen, hasta gönderin."

Bununla şunu söylemek istiyorum. Biz, isteklerimizi belli sıraya koymak zorundaydık; çünkü, ilk etaba göre isteğimiz ayrı, ikinci etaba göre isteğimiz ayrıdır. İlk etapta su istedik, sargı ve pansuman malzemesi istedik. İkinci etapta, çadır istedik, tuvalet istedik ve jeneratör istedik; çünkü, cesetlerimiz kokuyordu, ameliyat yapamıyorduk.

O sahnede sezaryen yapılmıştır; ölü annenin karnından bebeği kurtarılmaya çalışılmıştır; sokakta yapılmıştır. Eşi ölü doktor, hastalarına yardım etmeye çalışmıştır.

Arkadaşlarımızın dilek ve temennilerine katılıyorum...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Bitiriyorum efendim.

İki yıl süreyle 450 saat mesai yapma alışkanlığı olan hekimler ile sivil savunma uzmanları ve itfaiyeciler, aynı çalışma şartlarında çalıştırılmalıdır; bunun hazırlıkları yapılmalıdır. Eğer, diğer gruplar "ruhsal göçmen" dediğimiz olayın etkisinde olmasaydı, bu zayiat bu kadar olmazdı.

Hepinizi en derin saygılarımla selamlıyor, milletimize, tekrar, başsağlığı diliyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

III. —BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

D) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ (Devam)

1. — Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan ve 48 arkadaşının, bazı bölgelerimizde meydana gelen deprem sonrası yapılan çalışmaların incelenerek eksikliklerin ve alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/66) (Devam)

2. — İzmir Milletvekili Atilla Mutman ve 33 arkadaşının, bazı bölgelerimizde meydana gelen deprem sonrası eksikliklerin araştırılarak bundan sonra olabilecek afetlere karşı alınabilecek tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/67) (Devam)

3. — Erzurum Milletvekili İsmail Köse ve 20 arkadaşının, deprem felaketinin bütün yönleriyle araştırılarak, alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/68) (Devam)

4. — Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilleri, Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük ve İçel Milletvekili Turhan Güven’in, deprem felaketinin zararlarını ortadan kaldırmak için alınması gereken tedbirlerin tespit edilmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/69) (Devam)

5. —Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri, Kastamonu Milletvekili Murat Başesgioğlu, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan ve Bartın Milletvekili Zeki Çakan’ın, ülkemizde meydana gelen deprem felaketinin bütün boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken ek tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/70) (Devam)

Önerge sahibi sıfatıyla, İzmir Milletvekili Sayın Atilla Mutman.

Süreniz 10 dakika efendim.

Buyurun.

ATİLLA MUTMAN (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle, bu afetten dolayı, yüce milletimize geçmiş olsun diyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum; yaşamlarını bu elim depremde kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Maalesef, ülkemiz, diğer sözcülerin de belirttiği gibi, iklim özellikleri bakımından, jeolojik ve topografik bakımdan, hakikaten, sık sık doğal afetlerin karşılandığı bir ülkedir; sadece topraklarımızın yüzde 98'i doğal afet bölgesidir; tabiî, depremler, bu toprak yüzdesinin yüzde 90'ını oluşturmaktadır ve bugüne kadar, her yıl, devlet olarak, felaketlere ödediğimiz ekonomik kayıp, gayri safî millî hâsılanın yüzde 1'ini oluşturmaktadır; buna, stok üretim ve işsizlik kaybını da eklediğimiz zaman, bu oran yüzde 3'ü bulmaktadır.

1990'lı yıllar, maalesef, felaketli yıllar olarak iz bırakmıştır. Öncelikle, çığ felaketleri, 1991-1992 yıllarında, Artvin'den güneye kadar uzanan, Mardin'e, Şırnak'a kadar uzanan kuzey-güney kuşağında 397 vatandaşımızın ölümüne sebep olmuştur. 1992 yılında, Erzincan depremi, 650-700 vatandaşımızın hayatını yitirmesine sebep olmuştur. Hemen akabinde, 1995'lerde Senirkent heyelanı ve Dinar depremi, yine, yüzlerce vatandaşımızın ölümüne sebep olmuştur. Hemen arkasından, 1995 yılında İzmir'de yaşanan su baskını, 61 vatandaşımızın ölümüne sebep olmuştur. Ayrıca, topraklarımızın çeşitli köşelerinde, çeşitli su baskınları yaşanmış, yine, onlarca vatandaşımız yaşamını yitirmiştir. Geçtiğimiz yıllar içerisinde, Adana'da, deprem felaketinde, birkaç yüz vatandaşımız yaşamını yitirmiştir; fakat, bugüne kadar karşılaşmadığımız en büyük deprem, belki de üç beş asrın en büyük depremi, şu geçtiğimiz günlerde yaşandı; maalesef, 8 Richter skalası, ölçeği üzerinden 7,4 şiddetinde olması -belki de geçmişte tespit edilmemiştir- bu şiddette depremlerin, üç beş asır önce de, Türkiye'de, Anadolu'da yaşanmış olduğunu bize göstermektedir.

Türkiye, doğal afet ülkesi; bu andan itibaren, doğal afet politikasının ciddî bir şekilde oluşturulması gereklidir. Bugüne kadar, Meclisimiz çeşitli yasalar çıkarmıştır. Her afet döneminden sonra veya depremlerden sonra çeşitli yasalar çıkmıştır. Esasında, doğal afetle ilgili mevzuat, Türkiye'de, 1944 yılından beri vardır; ancak, yetkililer, sorumlular, bu yerel yönetimleri de kastediyorum, genel yöneticileri de kastediyorum, hatta, Meclisimizde görev yapan gelmiş geçmiş milletvekillerimizi de kastediyorum -doğal afetlere çok alışık olmamıza rağmen- bir sonra oluşabilecek doğal afetin faciaya dönüşmesini engelleme açısından düzenlenmesi gereken çeşitli yasaları, gerekli düzenlemeleri yapmamızı da engellemiştir. Bu, neden kaynaklanmıştır; maalesef, ülkemizde son on yılda yaşanmakta olan siyasî istikrarsızlıktan kaynaklanmıştır. Oysa, devletimiz, her bir afetten sonra, üzerine düşen görevi fazlasıyla yapmış, özellikle, yaraların sarılması aşamasında, milyarlarca dolar harcanarak, evlerini kaybeden vatandaşlarımıza konut yapılarak verilmiştir; yani, burada, her kesime belli sorumluluklar düşmektedir. Biz, geçtiğimiz dönem, bir grup DSP milletvekili olarak, özellikle, doğal afetlerin faciaya dönüşmemesiyle ilgili, yaşanabilecek afetlerde zararın en az şekilde atlatılmasını sağlamak amacıyla ilgili bir Meclis araştırması önergesi verdik. Bu Meclis araştırması önergemizi bütün partiler sahiplendi -sağ olsunlar- Meclis araştırması komisyonumuz kuruldu; ben de bu komisyonun başkanlığını yürüttüm. Dört aylık süreyle çok kapsamlı çalışmalarda bulunduk. Öncelikle, kamu kuruluşları yetkililerinden, özel kuruluşlardan, gönüllü kuruluşlardan, mühendisler odasından, üniversitelerden teknik ve uzman arkadaşlarımız bu raporu hazırlamamıza büyük katkılar verdiler.

11 milletvekili arkadaşımızla, çeşitli doğal afet türlerinin yaşandığı bölgelerimizi ziyaret ederek, çeşitli gözlemlerde bulunduk. Öncelikle, Erzincan ve Dinar'da yaptığımız ziyaretlerde şunu tespit ettik: Maalesef, o depremlerde yıkılan binaların ne ruhsatı ne de projeleri vardır ve maalesef, sorumsuz davranan belediye başkanları, âdeta, dört beş kata kadar, yığma binalara müsaade etmiş ve orada yüzlerce vatandaşımızın ölmesine sebep olmuşlardır. Bizim mevzuatımız cezaî yaptırımlar konusunda yeterli değildir.

Öncelikle, Meclis olarak, İmar Yasasını, Türkiye'nin doğal afet ülkesi olduğunu göz önünde bulundurarak, tekrar gözden geçirmeliyiz. 3030 sayılı büyükşehir belediyeleriyle ilgili kanunun ve 1580 sayılı Belediye Kanununu elden geçirmeliyiz. Burada, özellikle, belediye başkanlarının görev, yetki ve sorumluluklarını ve sorumluluklarına aykırı davrananların cezaî yaptırımlarını artırarak, yeni düzenlemeler yapmalıyız.

Bunun ötesinde, özellikle, 7126 sayılı Sivil Savunma Kanununu elden geçirmeliyiz. Maalesef, sivil savunma birliklerinin oluşmasına bu mevcut kanun cevaz vermemektedir. Bu kanunda yapacağımız yeni düzenlemeyle, sivil savunma birliklerinin adetlerinin artırılması, tüm illere yaygınlaştırılması söz konusu olacaktır.

Özellikle, belediyelerin denetim mekanizması olarak kullandığı fennî mesuliyet sistemi konusuyla ilgili birkaç şey söylemek istiyorum: Bu sistem, asla çalışmamaktadır. Gelişmiş ülkelerde yapı sigortası denilen sistem kabul edilmiştir ve aynı zamanda, sertifikalı mühendislik düzeyindeki denetim mekanizması, çok tercih edilebilecek sistemlerden bir başkasıdır.

Şunu unutmamalıyız; Erzincan depreminin devlete maliyeti 1 milyar dolar, Dinar depreminin devletimize maliyeti 250 milyon dolar olmuştur; yani, yaşadığımız son depremde yıkılan bina sayısıyla, o depremlerde yıkılmış bina sayılarını ilişkilendirirsek, şu geçirdiğimiz büyük deprem felâketi, devletimize en az 30 milyar dolara mal olacaktır. Daha önce söylediğim gibi, devletimiz, yaraların sarılması aşamasında elinden gelen görevi fazlasıyla yapmıştır; onbinlerce konutu mağdurlara vermiştir. Bu, her dönem hükümet zamanında vuku bulmuştur; yani, o konuda hiçbir hükümeti, bu faydalı çalışmalarından dolayı kınamamak gerekir. Hükümetimiz de, aynı şekilde, gereken ilgiyi fazlasıyla gösterecektir; ancak, sadece, ekonomik kayıp çok büyük boyuttadır, bunun üstesinden gelmek biraz sabrı da beraberinde getirmelidir.

Türkiye'de işleyen afet yönetimi yirmiiki yıldır gündemdedir. Bu çalışmalar, afet öncesi, afet esnası ve afet sonrası çalışmalardan oluşmaktadır. Afet sonrası konusundaki çalışmalara değinmek istemiyorum, o konuda bir problem yoktur. Sadece, afet öncesi çalışmalar, teknik, idarî ve yasal sorumlulukları içermektedir. Bu da, üçlü, beşli yıllara sarkabilecek çalışmalardır. İşte, bugünden itibaren, Meclisimizin, demin bahsettiğim yasaları acilen gözden geçirmesi gereklidir.

Afet esnası kurtarma çalışmaları yetersizdir. Niye yetersizdir; çünkü, Türkiye'de mevcut olan sivil savunma mükellefiyet sistemi çalışmamaktadır. Güya, 18 yaş ile 65 yaş arası herkes sivil savunma mükellefi addedilmektedir; ama, maalesef, hiçbirimiz bir afet esnasında, bu görevi yapmamaktayız. Demek, bu sistem, fiyasko bir sistemdir, acilen vazgeçilmelidir, bunun yerine, gönüllü sivil savunma birlikleri oluşturma sistemine geçilebilir.

Ama, öncelikle üzerinde durmamız gereken bir olay da vardır; doğal afet esnası, depremler esnası vatandaşlarımız nasıl davranması gerektiğini bilmemektedir. Bunun için, sadece kamu kuruluşlarımıza değil, aynı zamanda, medyamıza önemli görevler düşmektedir. Şimdi, görüyoruz, henüz yaşadığımız büyük depremden sonra, deprem esnası nasıl durulması, nasıl davranılması gerektiğini bazı medya kuruluşları, televizyonlarında, gazetelerinde bahsetmektedir, duyurmaktadır. Tabiî, çok geç kalınmıştır; ama, bundan sonra hem kamu kuruluşlarımız hem de özel kuruluşlarımız bu olaya gereken hassasiyeti göstermelidir.

Bunun ötesinde, Türkiye'nin yüzde 44'ü birinci derece deprem bölgesinde yer almaktadır. Nüfusumuzun yüzde 55'i bu deprem kuşağında yaşamaktadır ve ayrıca, sanayimizin yüzde 75'i de bu bölgelerdedir. Bu bölgeler, çok ciddî depremlere bundan sonra da sahne olabilecek bölgelerdir. Onun için, sanayi kuruluşlarımızın depreme daha dayanıklı yörelere, yerleşim alanlarına taşınmasında yarar vardır.

Özellikle, 1938 tarihinde çıkarılmış olan Mühendislik Yasası, çok yetersiz ve çağa uymayan bir yasadır; yani, mühendislik yetki ve sorumluluklarını belirten bu yasa, maalesef, koşullara da uymamaktadır. Yani, sertifikalı mühendisliği devreye sokmamız için, bu Mühendislik Yasasının tekrar elden geçirilmesi gerekmektedir; bunun için de Meclisimiz bu görevi üstlenmelidir.

En azından, şunu belirtmek istiyorum; gelişmiş ülkelerde, bir mühendis, yaptığı projelerden ömür boyu sorumludur. Maalesef, ülkemizde...

BAŞKAN – Sayın Mutman, size 1 dakika ilave süre veriyorum.

Buyurun efendim.

ATİLLA MUTMAN (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.

Çok hızlı konuşma yapma durumunda kalıyorum, söylemek istediğim daha çok konu var; ama, çabuk geçeceğim.

Özellikle, yabancı ülkelerde, mühendisler, yapmış olduğu projelerden ömür boyu sorumludur; bu, çok önemlidir değerli milletvekilleri. Ama, ülkemizde, maalesef, yapmış olduğu, yetersiz binalara imza atan mühendis, o projelerinden bırakın ömür boyu sorumlu olmayı, hiç hapse bile gitmemektedir, yargı karşısına dikilmemektedir; onun için cezaî yaptırımların devreye girmesinde yarar vardır. Oysa, yurt dışında 90 yaşına da gelse o mühendis, eğer, 90 yaşında elli sene önceki binası yıkılma durumundaysa, yargı önünde hesap verme durumunda kalmaktadır.

İşte, görüyorsunuz ki, biz, maalesef, afet öncesi gereken sorumlulukları üstlenmeyerek -bu 30'lu, 40'lı, 50'li yılların sorunudur- âdeta, doğal afetlerin faciaya dönüşmesine davetiye çıkarmışız. Onun için, dileğim, bundan sonra karşılaşabileceğimiz doğal afetlerde, zararın, maddî ve manevî kayıpların...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ATİLLA MUTMAN (Devamla) – ...en az zararla atlatılması için, böyle üzerimize düşen tedbirleri ve görevleri zamanında ve yerinde yapalım.

Hepinize saygı ve sevgiler sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Mutman.

Başka söz istemi?.. Yok.

Sayın milletvekilleri...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, önerge sahibi olarak...

BAŞKAN – Önerge sahipleri adına başka söz isteyen?..

İSMAİL ALPTEKİN (Bolu) – Sayın Başkan, ben konuşacağım.

BAŞKAN – Önerge sahipleri adına Sayın Saffet Arıkan Bedük; buyurun.

Süreniz 10 dakika efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 17 Ağustos 1999 Salı sabahı vuku bulan deprem, hepimiz için büyük elem verici ve üzüntü verici bir olay olarak değerlendirilmektedir.

Şu ana kadar, 12 000'in üzerinde insanımız vefat etmiş, 33 500 civarındaki vatandaşımız da yaralanmıştır. Bu sayının, daha da fazla artabileceği endişesi, yörede, kamu görevlileri tarafından da ifade edilmektedir; keşke, daha fazla artmasa. Halen, daha enkazı kaldırılmamış olan yerler vardır; bu sebeple, sayının artabileceği ihtimalinin de, dikkatten uzak tutulmaması gerekmektedir.

Bütün bu şartlar içerisinde, bu büyük deprem felaketinde hayatını kaybedenlere, Allah'tan rahmet; yaralılara acil şifalar ve milletimize de başsağlığı diliyorum. Acımız büyük ve yüreğimiz, gerçekten kan ağlıyor. İlahî kudretin gücünün doğurduğu birkısım afet niteliğindeki olaylara karşı insanların, akıl, mantık ve zekâsıyla bulduğu birkısım teknolojik buluşlar ve metotlarla kendini koruması gerektiği, hayatın birer gerçeğidir. O halde, ortaya çıkan birkısım tabiî afetlere karşı korunma duygusu, hayatı devam ettirme gerçeğine karşı tedbirler almak, alınan tedbirleri kullanmak, çağın şartlarına uygun sürat ve verimi elde etmek zorunda bulunmaktayız. Vuku bulan deprem, çağın en önemli en acı olayıdır ve ülkemiz için can ve mal kaybıyla sonuçlanan vahim bir olaydır. Canını kaybedenler için belki bir şey yapamayız; ancak, geride kalan insanlarımız için, bölge için yapılacak daha çok işler vardır ve yapılmalıdır. Meydana gelen ekonomik ve sosyal meseleleri ve yıkıntıları gidermede olayın vahameti ne kadar önemliyse, buna karşılık da, gerçekten, umudumuzu halen koruyoruz ve korumaya devam edeceğiz. Vahim bir olay; ama, umudumuz halen devam etmekte ve buna paralel olarak, birkısım tedbirlerin alınması gerektiğinin, millet olarak, bilinci ve şuuru içerisindeyiz.

Gücümüzü, Türk kültürünün zenginliğinden ve onun yardımlaşma ve dayanışma şuurundan ve tarihî örneklerinden almaktayız. 17 Ağustos 1999 Salı günü, bizim için unutulmaz acı bir gün olarak mutlaka bütün hayatımızda kalacaktır; ancak, gelecek için ders alınacak, dikkatli olunacak, daha büyük zararlara karşı daha duyarlı olacağımız olaylar için şimdiden hazırlıklarımızı süratle ikmal edip, tedbirleri almamız gerekmektedir ve buna paralel olarak, duyarlılığımız mutlaka sürecektir.

Burada, politika yapılmasını, doğrusunu isterseniz, bizler de, hiçbirimiz arzu etmiyoruz; çünkü, yüreğimiz dağlıdır; çünkü, bu, millî bir felakettir; çünkü, büyük milletimiz, burada politika değil, burada siyaset yapılmasını, radikal tedbirler alınmasını istiyor. Burada, artık, herkese başsağlığı dilemek suretiyle, her seferinde acılarımızın depreşmesini istemiyor. Burada, alınması gereken tedbirlerin müzakere edilerek, tozlu raflarda kalmasını istemiyor. Burada, düşünülen, konuşulan, alınması gereken tedbirlerin süratli bir şekilde alınarak, acıların tazelenmemesi, zararın, can ve mal kaybının daha fazla artmaması için tedbir alınmasını bizden istiyor ve bunun için de, bir siyaset adamı ciddiyeti içerisinde herkes, kendi görüşünü güzel bir şekilde ifade etti.

Değerli milletvekilleri, ben, hem bir siyasetçi hem de eski bir kamu görevlisi olarak, özellikle, bölgede daha ilk gün dolaşıp da gördüğüm bazı noksanlıkları ifade etmeyi, milletime karşı bir görev ve sorumluluk olarak değerlendiriyorum. Burada, hiç kimseyi incitme anlayışı içerisinde değilim ve hele, çok sevdiğim, mukaddes bildiğim devletime karşı da herhangi bir tarizde bulunmayı asla kabul etmiyorum.

Uğruna şehit verdiğimiz bu toprakları, bu vatanı vatan yapıp, gelecek nesle aktarmak ve emanet etmek hepimizin boynunun borcudur. Yerüstü ve yeraltı zenginliklerinden faydalanmak kadar, bunun altında veya üstünde vuku bulacak olan birkısım tehdit veya tehlikelere karşı da bu ülkeyi korumak, bu vatanı korumak, bu milleti her türlü tehdit ve tehlikelerden kurtarmak için elimizden gelen gayreti göstermek mecburiyetinde olduğumuz muhakkaktır.

Değerli milletvekilleri, işte bu anlayış içerisinde şunu özellikle belirtmek istiyorum: Üstünde yaşadığımız ve hayatımızı devam ettirmek istediğimiz bu güzel vatan parçasını, çağdaş dünyanın tüm teknoloji ve biliminin gelişmiş unsurlarıyla kalkınmış bir ülke, zengin bir millet olarak özellikle yaşatabilmemiz için yapmamız gereken hususları, gelin, bu araştırma önergesiyle birlikte tekrar müzakere edelim, tedbirlerimizi belirleyelim. Eğer, olaylar vuku buluyorsa, hiç olmazsa, ister olayın vuku bulmasından önce alınması gereken tedbirler ister olay sırasında daha fazla dikkat edilmesi gereken hususları ve isterse tabiî afetin vuku bulmasından sonraki safhada bu ülkede yapılması gereken hususları bir kez daha, ama, çok ciddî, planlı, programlı, ciddî bir devlet anlayışı içerisinde ve o mekanizmaları harekete geçirmek suretiyle müzakere edelim ve böylece mukaddes bildiğimiz hem bu devletimizi ve hem de büyük milletimizi büyük zararlardan kurtarmak için elimizden gelen gayreti yapmış olalım diyorum.

Değerli milletvekilleri, yönetenlerle ilgili eksik bulduğumuzu anlatmayı -bir moral bozmak için değil, sakın yanlış anlaşılmasın- devletimizi korumanın bir gereği ve sorumluluğumuzun bir icabı olarak değerlendiriyorum; yapmamız lazım, ifade etmemiz lazım.

Deprem önceden tespit edilemez, deprem önlenemez de; ancak, özellikle, daha ilk günden itibaren depreme yenik düşmeyi asla kabullenemiyorum. Çünkü, tabiî âfetlerle ilgili kanunlar var, bu kanunlara paralel olarak alınması gereken tedbirler ve planlar var, o planlar da o raflarda duruyor ve kimlerin ne yapacağı da belli, orada var; var ama, bu olayda, özellikle olayın vüsati, alanın genişliği ve bilhassa bu yörede, bu ekiplerde görevli olan birkısım kamu yetkilileri ve sorumluları, tabiî afet nedeniyle zarara uğramaları, yakınlarını kaybetmeleri sebebiyle, kurtarma faaliyetinde, maalesef, istedikleri gibi çalışamamışlardır, kendileri çalışamamışlardır; çalışmak için gayret de göstermişlerdir; ama, o moral bozukluğu içerisinde bunu yapmak mümkün mü...

Onun için, burada şunu ifade etmek istiyorum: Özellikle, kurtarma faaliyetinden önce, iletişim alanında gerçekten büyük bir aksama olmuştur.

BAŞKAN – Sayın Bedük, son 1 dakikanız efendim...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) – Haber verilememiştir, tabiî afete maruz kalmış olan insanlar enkaz altında kalmıştır ve ulaşılamamıştır. Birkısım yerlerde koordine eksikliği vardır. Özellikle, ambulanslarla, alanda, gerçekten, fevkalade büyük bir hareketlilik yaşanmıştır; ama, biraz evvel ifade edildiği şekliyle, çok samimî olarak söylemek istiyorum; gittiğimiz yerlerde, özellikle Yalova ile Gölcük arasında bizden ekmek istenmiştir, "ekmek yok" demişlerdir.

BAŞKAN – Sayın Bedük, size 1 dakika eksüre veriyorum, lütfen toparlayın efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, keşke daha fazla anlatabilsem.

Onun için, biz, bu araştırma önergesini verirken, bu yöredeki, afet bölgesindeki insanlarımızın, o yüreği dağlı insanlarımızın, özellikle, hem yüreklerini tedavi etmek, onlara merhem olmak hem de bundan sonra bu ülkede böyle bir olayın vuku bulmaması için alınması gereken tedbirleri belirlemek ve nihayet bundan sonra da eğer vuku bulursa, buna karşı alınması gereken tedbirleri, araştırma komisyonu kurmak suretiyle, orada dile getirmek ve bu suretle de bundan sonra bu kadar büyük bir felaketle, vahim bir olayla karşılaşmak istemiyoruz.

O sebepledir ki, ister yapıyla ilgili olsun ister mahallî idarelerle ilgili olsun, ister ekonomik bakımdan olsun, yöredeki insanların -sosyal, eğitim ihtiyaçları dahil olmak üzere- bütün ihtiyaçlarını karşılamak maksadıyla...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) – Cümlemi tamamlayabilir miyim?

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bedük. Lütfen... Zaten, bugün yeterince konuşuldu, zatıâliniz de epey şeyi ifade ettiniz. Çok teşekkür ediyoruz, sağ olun.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Önerge sahipleri adına, Bolu Milletvekili Sayın İsmail Alptekin; buyurun.

Süreniz 10 dakika efendim

İSMAİL ALPTEKİN (Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Büyük felaketin ardından, Türkiye Büyük Millet Meclisimiz, büyük bir çoğunlukla toplanarak, bu önemli meseleyi fevkalade ciddiyetle değerlendirmekte ve ortak çözüm yolları bulma noktasında milletimizin bizden beklediği bir gayret içerisinde çalışmaktadır. Bundan duyduğum memnuniyeti, bu vesileyle ifade ediyorum.

Burada hiç kimseyi itham etmeden, kimseyi üzmeden, iyi niyetle meselelere yaklaşıyor ve çözüm yollarını Yüce Heyetinize arz etmek istiyoruz.

Şu ana kadar yapılan konuşmalarda, olayın vukuundan bu noktaya kadar geçen süre içerisindeki, hakikaten bize derin acı veren tablolar, değişik şekilde anlatıldı. Bu konulara tekrar girmek istemiyorum.

Olay tam bir dehşettir. Bu olayları baştan beri yaşayan, olayın hemen akabinde bölgesine giden, en yakınlarını, dostlarını kaybetmiş, aynı zamanda, bölgedeki bu acıyı beraber yaşamış bir kardeşiniz olarak, meseleleri değerlendirmek istiyorum.

Elbette ki, şu ana kadar yapılan konuşmalarda, sayın hükümet temsilcileri, bazı noktalarda, kendilerini savunma ihtiyacını duydular.

Değerli arkadaşlar, burada, hükümetiyle, iktidarıyla ve muhalefetiyle hep beraber, bu millî felaketin, bu acının nasıl ortadan kaldırılacağını değerlendiriyoruz. Biz, hükümeti tenkit etme değil; ama, çözüm noktasında fikirlerini ortaya koyma anlayışı içerisinde olduğumuzdan, hükümetin, bu noktadaki üslup ve ifadesi konusunda bir yorum getirmiyoruz. Zaten, hükümet ortağı Sayın Yılmaz, bu noktada, hükümetin yeterli olamadığını da ifade etmiştir.

Değerli milletvekilleri, şimdi, işin aslına ve özüne gelmek lazım; burada, bunu konuşuyoruz. Ne olacak, şimdiden sonra ne olacak? Ne yapacağız? Nasıl bir çözüm bulacağız? İşte, asıl bunu konuşmamız lazım. Hepimiz iyi biliriz ki, tenkit etmek, başkalarının eksiğini ifade etmek en kolay yoldur; ama, tenkidin yanında, insaf ölçüleri içerisinde doğru, gerçekçi çözüm yollarını getirmek lazım. İşte, bu müzakerelerde, biz, Fazilet Partisi olarak, çözüm yollarını öneriyoruz. Bu noktada, diğer konuşmacıların, çok değerli siyasî parti temsilcilerinin de ortaya koydukları çözüm yolları ve tavsiyelerle birlikte, bu acının bir an önce ortadan kaldırılmasını istiyor ve temenni ediyoruz. Eğer, bu acı içerisinde kıvranan, bir taraftan en yakınlarını, canını, cananını kaybetmiş olan milyonlarca insanın ıstıraplarına doğru, gerçekçi ve mantıkî bir çözümü, Meclis olarak biz, topyekûn bulamazsak, ortaya koyamazsak, hükümet çözüm önerileri getiremezse, o zaman, oradaki insanlarımız infiale kapılacaktır, üzüntüye kapılacaktır ve aynı zamanda yeise kapılacaktır. İşte, asıl, sosyal sıkıntı ve sosyal patlama, o zaman bizi üzecek, sıkıntıya sokacaktır.

Halkımız soruyor: "Bundan sonra benim evim olacak mı? Olacaksa nasıl olacak? İşim olacak mı? İşimi kaybetmişim, dükkanımı kaybetmişim, fabrika yıkılmış; artık benim çalışacak yerim yok." Çözüm nedir; bunu konuşmalıyız, bunun çarelerini aramalıyız; ama, mutlaka, hayat devam ediyor, o insanlara bir sıcak aş götürmeliyiz.

Değerli milletvekilleri, asıl alınacak tedbirler içerisinde kısa, orta ve uzun vadeli tedbirler vardır. Biraz önce, gerçekten, meselenin tekniğini de anlatan değerli arkadaşlarımızı büyük bir memnuniyetle dinledik. Tedbirler alınmalı, şu şu noktalara dikkat edilmelidir dediler; ama, biz, bunu ilk defa yaşamıyoruz. Belki asrın en büyük felaketi; ama, gerek sel felaketi, yangın ve özellikle depremi, Türkiye, birçok defa tatmıştır. O zamanlar da birçok konuşmalar, birçok güzel temenniler olmuştur; ama, görülüyor ki, o zamanki konuşmalar, tedbir talepleri icraata ulaşmamış, somut olarak ortaya çıkmamış ve bugün bu sıkıntıyla karşı karşıyayız.

Onun için, şöyle bir söz var: "Türk gibi başlamalı, İngiliz gibi bitirmeli." Heyecanla başlıyoruz; yapacağız, edeceğiz; ama sonuç?.. Sonuç?.. Uzun vadeli, sabırla, ciddiyetle ve mutlaka takip edilerek iş sonuca götürülmeli ve bu asrın büyük felaketi, bizim için, inşallah, son ders olmalı ve alınacak her türlü tedbir, sadece temenni değil, mutlaka, icraat noktasında gözle görülür ve bilimsel olarak da tasvip edilir bir şekilde alınmalıdır.

Değerli milletvekilleri, hayat devam ettiğine göre, bundan sonra orada sağ kalan insanlarımızın acısı daha çok artıyor. Orada, o insanlar için en önemli mesele ekonomiktir. Onlara devlet yardım edecektir, dış yardımlar da olacaktır. Hele bizim milletimiz... Evinde bir tek yumurtası olan köylü ninem, anam, onun yarısını vermeye razıdır ve vermiştir. Biz böyle bir milletiz; ama, bu yeter mi? Devletin de bir imkânı vardır, devletin imkânlarının da bir sınırı vardır. Öyleyse, bizim, oradaki insanlara uzun vadeli çözüm götürmemiz lazım.

Bize göre, şu noktaya dikkat etmek lazım bölgede: Biliyorsunuz, o bölge, ziraî yönden üretim bölgesidir; ama, Türkiye sanayiinin üretiminin de büyük bir kısmı oradadır. Halkımıza, devletimizin yapacağı yardım bir süre devam eder. O yeterli değildir ve bu, bizim insanlarımız için çözüm de değildir. Öyleyse, hükümetimizden, bu Meclisin de destek ve tasvibiyle, o bölgede üretilen tüm ziraî ürünlerin -fındıktır, tütündür, pancardır, buğdaydır, patatestir, meyvedir- alımının, mutlaka, peşin olarak yapılmasını istiyoruz. Bu konuda, Yüce Meclisin de hassasiyetini rica ediyoruz. Hiç olmazsa, ürettiği malının parasını şimdi alan vatandaşımız, köylümüz, üreticimiz, bununla kendisine yeni bir yön verecektir. Bundan sonra da üretimin devam etmesi lazım. Üretimi durduramayız; onların desteklenmesi lazım. Daha doğrusu, bir doğu atasözüyle, biz, onlara bugünlük maişetini vereceğimize, harçlıklar vereceğimize, yani, komşumuza her gün bir balık vereceğimize, onlara mutlaka balık tutmasını öğretmeli, onların üretim yapmasını öğretmeli, bu noktada onlara gerekli desteği vermeliyiz.

Değerli milletvekilleri, bir önemli mesele iskândır. İskân çok pahalı. Geçmişte bunu yaşadı. Bunu yaşayan başbakanlarımız bu Mecliste...

BAŞKAN – Sayın Alptekin, size 1 dakika ilave süre veriyorum; toparlayın efendim.

İSMAİL ALPTEKİN (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Öyleyse, iskân noktasında da, bu insanlar geçici olarak devletin sosyal tesislerine yerleştirilebilir, boş duran bu sosyal tesisler de çok hayırlı bir hizmet görür.

Değerli milletvekilleri, belediyelerimiz çok güzel hizmet vermişlerdir, imtihan vermişlerdir. Öyleyse, onlar desteklenmeli ve yerel yönetimler kanunu da en kısa zamanda çıkarılmalıdır.

Kaynağa ihtiyacımız vardır. Belki bu nokta da iyi değerlendirilmeli; ama, bedelli askerlik de düşünülebilecek konulardan biridir. Bu mesele vergiyle çözülmemeli; varlıklı insanlarımız bu noktada gerekli fedakârlıkları gönülden yapmalı, bu yaralar sarılmalıdır.

Saygıdeğer milletvekilleri, tarihen sabittir ki, bu Meclis, birlik içerisinde olduğu sürece, milletinin sesini dinlediği sürece her meseleyi halledecek durumdadır, bu meseleyi de çözecektir.

Bu inançla, hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Alptekin.

Evet, Sayın Mesut Yılmaz, galiba bir sataşmaya veya açıklamaya ilişkin söz isteminiz var.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Bir dakika efendim, bir söz istemi var.

Buyurun Sayın Yılmaz.

A. MESUT YILMAZ (Rize) – Sayın Başkan, 69 uncu maddeye göre yerimden söz istiyorum.

BAŞKAN – Evet, galiba, hükümetin yeterli önlemi alamadığı konusunda.

A. MESUT YILMAZ (Rize) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

VI. — AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2. — ANAP Genel Başkanı A. Mesut Yılmaz’ın, Bolu Milletvekili İsmail Alptekin’in, şahsına atfen gerçekdışı beyanda bulunması nedeniyle konuşması

A. MESUT YILMAZ (Rize) – Sayın Hatip, bana atfen, gerçekdışı bir beyanda bulundu. Ben, depremle ilgili olarak hükümetin yetersiz kaldığını hiçbir zaman söylemedim. Benim söylediğim, devlet olarak sivil savunma hizmetleri alanında iyi bir sınav veremediğimizdir.

Durumu tavzih etmek için söz istedim; teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

V. —GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)

A) ÖNGÖRÜŞMELER (Devam)

1. — Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan ve 47 arkadaşının, bazı bölgelerimizde meydana gelen deprem sonrası yapılan çalışmaların incelenerek eksikliklerin ve alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/66) (Devam)

2. — İzmir Milletvekili Atilla Mutman ve 33 arkadaşının, bazı bölgelerimizde meydana gelen deprem sonrası eksikliklerin araştırılarak bundan sonra olabilecek afetlere karşı alınabilecek tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/67) (Devam)

3. — Erzurum Milletvekili İsmail Köse ve 20 arkadaşının, son deprem felaketinin bütün yönleriyle araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/68) (Devam)

4. —Doğru Yol Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük ve İçel Milletvekili Turhan Güven’in, deprem felaketinin zararlarını ortadan kaldırmak için alınması gerekli tedbirleri tespit etmek amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/69) (Devam)

5. — Anavatan Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Kastamonu Milletvekili Murat Başesgioğlu, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan ve Bartın Milletvekili Zeki Çakan’ın, ülkemizde meydana gelen deprem felaketinin bütün boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken ek tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/70) (Devam)

BAŞKAN – Başka söz istemi?..

Önerge sahibi olarak, Sayın Beyhan Aslan; buyurun.

Süreniz 10 dakika efendim.

BEYHAN ASLAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; rüyalarımızda görsek korkacağımız, filmlerde seyretsek ürpereceğimiz bir gerçekle, çok büyük bir felaketle karşı karşıya kaldık. Ben de, bu felakette hayatlarını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin, bu cennet vatanın, doğal afetler açısından, özellikle depremler açısından -Maden Tetkik Arama Enstitüsünün düzenlediği haritalardan edindiğim bilgiye göre- yüzde 92'si deprem bölgesi ve nüfusumuzun yüzde 95'i de bu deprem bölgelerinde yaşıyor. Yani, bu faylar olduğu sürece, bu riskler olduğu sürece, bizler, depremlerle birlikte yaşamak zorundayız. Öyleyse, alacağımız tedbir, depremle yaşayacağımızı kabul etmek ve ona göre gerekli teknolojiyi, teknik donanımları ve teknik altyapıları hazırlamak ve buna uygun yasaları bu Meclisten çıkarmaktır.

Yine, biz, daha önce, deprem öncesi, deprem anı ve deprem sonrası alacağımız tedbirleri konuşmuşuz. 1957'den bu yana -zabıtlardan incelediğim kadarıyla, daha önce de- her deprem sonrası Mecliste konuşulmuş, araştırma önergeleri verilmiş; ama, insanoğlunun unutmaya mütemayil bir tabiatı var, unutmuşuz ve olayın sıcaklığından sonra, konuyu görüşüp bir başka depreme bırakmışız.

Benim en büyük temennim, bu 17 Ağustos depreminin bir dönüm noktası olmasıdır. Artık, insan tabiatında var olan unutmaya mütemayil olmayı bir tarafa bırakıp, bu 17 Ağustosu bir dönüm noktası kabul edip, gerek teknik gerekse yasal açıdan alınacak tedbirlerin tümünü almamız gerektiğine inanıyorum. Biz, bu düşüncelerle araştırma önergesini verdik. Yani, daha önce bu konuda kurulan ve çok güzel çalışmalar yapılan araştırma komisyonlarından da elbette faydalanacaklardır; ancak, kurulacak bu komisyon, ülkemizde deprem mevzuatını çok iyi bilen Maden Tetkik Arama Enstitüsü, Rasathane, İstanbul Teknik Üniversitesi, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı gibi kurumlarla, kuruluşlarla işbirliği içerisinde, onlardan gerekli bilgileri ve dokümanları alarak çalışmalıdır. Artık, Türkiye'nin yeni bir deprem haritasını -var; 1992'de MTA çizmiş, 1996'da Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlüğü aynı haritayı tekrar etmiş; ancak, yeni bir haritayı- ve bu haritadan sonra da, hem bölgeleri hem de illerimize hitap edecek fay kırıklarını gösterir haritaları çizmek ve olayı nazariyattan tatbikata çıkarmak zorundayız. Yani, imar yasalarını uygulayacak olanlar eğer bu fay haritalarını bilmezlerse, mahallî yetkililer, yöneticiler, yerleşim alanlarını, yerleşim yerlerini tespit edemezler. Öyleyse, biz, nazariyattaki bu bilgileri, bu teknik gelişmeleri, bu jeoloji ilminin verilerini mutlaka eylem planına geçirmek durumundayız. Onun için de, çizilecek haritalarla, mahallî yöneticiler arasında iletişim sağlayıp, mutlaka yeni imar yasalarında, yerleşim alanlarının tespitinde çok dikkat etmemiz gerekir.

Değerli arkadaşlar, ben, deprem sonrası, jeoloji mühendislerinin kendi aralarındaki bir sohbete katıldım. Bir mühendis arkadaşımız aynen şunu ifade ediyor ve uygulayıcıları suçluyordu: "Kardeşim, ben, o bölgeye gittim, belediye başkanıyla görüştüm; buraya 4 kattan fazla bina yapılmaz diye defalarca söyledim. On yıl oldu, onbeş yıl oldu; ama, gittim baktım ki, 8 katlı binalar var. Bunu nasıl izah edebileceğiz?!" Yani, bu konudaki bilimin verilerini hayata geçiremezsek, eğer uygulayıcılara rehber olamazsak ve bu konuda popülist politikalar uygulamaya devam edersek, bilelim ki, bir sonraki depreme yine hazır olamayacağız demektir.

Değerli arkadaşlar, bu Meclis araştırması sonucunda, jeoloji ilminin verilerine uygun haritalar çizilmeli, illerimize gönderilmeli, yerleşim alanları fayların geçtiği yerler dikkate alınarak yapılmalıdır ve büyük sanayi kuruluşları, büyük kuruluşlar, santraller kurulurken, mutlaka, bu faylar dikkate alınarak kurulmalıdır. Bu konuda, uygulayıcılar ile tatbikatçılar, üniversiteler ve devletin diğer kurumları işbirliği içerisinde olmalıdır.

Değerli arkadaşlar, bu depremin bize gösterdiği bir diğer husus da, tarihin en kıdemli ve en asil milleti olan Türk Milletinin kadirşinaslığı, yardımseverliğidir. Bütün Türk Milletinin kalbi ve kafası Marmara Bölgesindedir. Meclisin de, kalbi ve kafası Marmara Bölgesindedir. Başka şey düşünemez durumdayız. Bu depremin kahramanı da, sokaktaki vatandaştır, Türk halkıdır. Gönlündeki o yardım duygusu ve ulviyetiyle, Türk halkı, kahramanlığını, bu felaketin kahramanlığını kazanmıştır.

Yine, insanî açıdan, 51 ülke, Türk Milletine yardım için seferber olmuştur. Bize yardım etmek için koşan, insanî duygularla koşan bütün ülkelere teşekkürü borç biliyorum ve bu insanî duyguların Türk Milletinde daha yüksek olduğunu, onların başına bir felaket geldiğinde de, Türk Milleti olarak, hep beraber koşacağımızı tekrar ediyorum.

Değerli arkadaşlar, deprem sonucu binaların yıkılmasının sebebi, sadece binaların çürüklüğü değil; bu, zemin seçiminden tutun, bir sürü sebebin birleşmesinden kaynaklanıyor. Ceza Kanunumuzda, çürük yapıya ilişkin hiçbir hüküm yoktur. 383, 455 ve 459 uncu maddeler, dikkatsizlik ve tedbirsizliği, meslekte acemilik ile yaralama ya da ölüme sebebiyet vermeyi düzenliyor. Onun için, bu araştırma komisyonu, araştırmalarını yaparken, sadece teknik araştırma yapmamalı, hukukî altyapıyı da düzenleme noktasında, imar yasalarına aykırı hareket edenlere, çürük yapı yapanlara caydırıcı yeni düzenlemeler de mutlaka getirmelidir. Yani, bu çalışmamız, komple bir çalışma olmalıdır. Bu araştırma önergesinin kabulü halinde, bizler, bir sonraki depreme -inşallah, Allah gecinden versin; ama, bu topraklarda yaşadığımıza göre, bir depremle, yine, biz olmasak bile, bizden sonraki nesillerin karşı karşıya geleceği mukadder olduğuna göre- hazır olmak için, zamansız yakalanmamak için, deprem öncesi, deprem anı ve deprem sonrasına ilişkin her türlü tedbiri almak üzere çalışmamız ve yasal düzenlemeleri yapmamız gerekir. Bu konuda, Meclisimize çok, ama, çok büyük görev düşmektedir.

Bu şuur ve idrak içerisinde Meclisimizin ve kurulacak komisyonun çalışacağına inanıyoruz. Daha önceki komisyonlardaki arkadaşlarımızın verimli çalışmalarından faydalanılacağına inanıyoruz.

En büyük zafiyetimiz olan, hadisenin sıcaklığı geçtikten sonra, insan tabiatında var olan unutmayı bir tarafa bırakarak bu işin sonunu getireceğimizi düşünüyor ve 17 Ağustosun depremler açısından bir dönüm noktası olmasını diliyorum.

Yüce Meclise saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aslan.

Başka söz istemi?..

HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, bir düzeltme yapmak istiyorum: "Allah gecinden versin" dedi; hiç vermesin.

BAŞKAN – Evet, temennimiz hiç olmamasıdır. Kasıt, herhalde ona matuftu; arkadaşımızın kastı o olsa gerek.

Başka söz istemi yok.

Sayın milletvekilleri, Meclis araştırması önergelerinin öngörüşmeleri tamamlanmıştır.

Şimdi, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Meclis araştırması açılmasını kabul edenler... Etmeyenler... Oybirliğiyle kabul edilmiştir.

Meclis araştırmasını yapacak komisyonun 13 üyeden oluşmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Komisyonun çalışma süresinin, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi tarihinden başlamak üzere 3 ay olmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Komisyonun, gerektiğinde Ankara dışında da çalışabilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, çalışma süremizin sonuna geldik. Ayrıca, konunun önemine binaen, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, birleşime saat 20.00'ye kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati : 18.50

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 20.00

BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Vedat ÇINAROĞLU (Samsun), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 55 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Sosyal Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, T.C. Emekli Sandığı Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu, Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanunlara Ek ve Geçici Maddeler Eklenmesi, İşsizlik Sigortası Kurulması ile 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşülmesine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN

DİĞER İŞLER

1. – Sosyal Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, T.C. Emekli Sandığı Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu, Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanunlara Ek ve Geçici Maddeler Eklenmesi, İşsizlik Sigortası Kurulması ile 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/495) (S.Sayısı : 114) (1)

BAŞKAN – Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, geçen birleşimde, tasarının 38 inci maddesine bağlı ek 20 nci maddeyi okutmuştuk; şimdi, madde üzerindeki görüşmelere başlıyoruz.

Fazilet Partisi Grubu adına, Afyon Milletvekili Sayın Sait Açba; buyurun efendim.

FP GRUBU ADINA SAİT AÇBA (Afyon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, milletimizi, hepimizi derinden etkileyen, derinden üzen deprem felaketinde hayatlarını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. İnşallah, bu yaralar, millet-devlet işbirliği çerçevesinde en kısa zamanda sarılacaktır.

Deprem şokunun henüz milletimizin ve hepimizin üzerinde olduğu bir ortamda, Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısıyla ilgili çalışmalara devam edilmesi konusunda yapılan tercihin de yanlış

(1) – 114 S. Sayılı Basmayazı 12.8.1999 tarihli 48 inci Birleşim Tutanağına eklidir.

olduğunu belirtmek istiyorum. Gerçekten, bizler, milletvekilleri olarak, kafamız ve kalbimiz deprem bölgesindeki insanlarla meşgul iken, bir yasayla ilgili çalışmalara yeterince faydalı olmamız mümkün olmayacaktır. Bilhassa, bu yasa tasarısından birinci derecede sorumlu olan Değerli Bakanımızın da, Sayın Okuyan'ın da kalbi, kafası ve zihni, deprem bölgesiyle meşguldür. Onun için, yapılan zamanlamanın yanlış olduğunun altını çizmek istiyorum.

Burada, 38 inci maddeyle yapılan düzenlemeyle ilgili olarak bazı temel hususları zikretmek istiyorum.

38 inci maddede, 1479 sayılı Kanuna yeni bir madde eklenmiş bulunmaktadır; 1479 sayılı Bağ-Kur Yasasına "sosyal güvenlik destek primi" adı altında yeni bir düzenleme getirilmiş bulunmaktadır. Bu kanuna göre, yaşlılık aylığı bağlananlardan, yasanın 24 üncü maddesinin 1 nolu bendinde belirtilen sigortalı sayılanlar, tekrar çalışmaya başladıkları aybaşından itibaren, çalışmalarının sona erdiği ay da dahil olmak üzere, yüzde 10 oranında sosyal güvenlik destek primi ödeyeceklerdir; yani, yaşlılık aylığı almakta olanlar, şayet tekrar çalışmaya başlarlarsa, böyle bir primi ödeyeceklerdir. Tabiî, bu, Bağ-Kur'a getirilmiş olan yeni bir düzenleme.

Sosyal güvenlik sistemimize baktığımızda, bu meyandaki düzenleme SSK'da vardır. Sosyal Sigortalar Kurumunda, mevcut meri mevzuat çerçevesinde yüzde 24 oranında, dörte 1'inin sigortalılar tarafından ödendiği, dörtte 3'ünün de işveren tarafından ödendiği sosyal güvenlik destek primi uygulaması geçmişten bu yana vardı. Mevcut yasa tasarısı çerçevesinde, ileride görüşülecek olan 58 inci maddede, buradaki yüzde 24'lük oran yüzde 30'a yükseltilmiş bulunmaktadır.

Burada 38 inci maddeyle ilgili uygulamaya bakıldığında, geçmişte yaşlılık aylığı bağlananlar tekrar çalışmaya başlamışlar ise, sosyal güvenlik destek primini bu yasanın yayımı tarihinden itibaren ödemeye başlayacaklardır. Tabiî, bu yasa çıktıktan sonra, yayımlandıktan sonra, yaşlılık aylığı bağlananlar tekrar çalışmayı tercih ettikleri takdirde, çalışmaya başladıkları tarihi takip eden aybaşından itibaren, üç aylık bir süre içinde yazılı olarak kuruma bildirimde bulunacaklardır. Öngörülen süre içinde mükellefler bildirimde bulunmadıkları takdirde, sosyal güvenlik destek primi, kurumca tespit edilen bir tarihe kadar, gecikme zammıyla birlikte -ki, gecikme zammı, ilk ay için yüzde 10, müteakip aylar için yüzde 5'tir- tahsil olunacaktır.

Ödenen sosyal güvenlik destek primi ve gecikme zammı toplamı, hiçbir zaman için, alınmakta olan aylığın yüzde 25'ini aşmayacaktır. Sosyal güvenlik destek primi ödenmiş süreler, sigortalılık süresinden sayılmayacaktır; ödenen primler iade edilmeyecektir ve bu sürelerle ilgili olarak, hizmet birleştirmesiyle ilgili kanun çerçevesinde herhangi bir düzenlemeye de gidilmeyecektir.

Sosyal güvenlik sistemi içinde, aslında, sosyal güvenlik terminolojisine baktığımızda, gelişmiş ülkelerde, sosyal güvenlik destek primi uygulamalarına rastlamamız mümkün değildir. Gelişmiş ülkelerin genel yapısına baktığımızda, emeklilikten sonra çalışma tercihi söz konusu olmadığı için, böyle bir müesseseye zaten gerek duyulmamaktadır; ama, Türkiye'deki mevcut sisteme bakıldığında, emeklilikten sonra çalışma tercihlerinin yaygın olması sonucunda, sosyal güvenlik destek primi uygulaması, ülkemizde oldukça yaygındır. Örneğin, Sosyal Sigortalar Kurumunda 77 000 civarında kellef, sosyal güvenlik destek primi ödemektedir; ama, bunun dışında kaçak olarak çalışanların sayısının ne kadar olduğu da, bilinmemektedir.

Sosyal güvenlik destek primi, şu anda, sosyal güvenlik sistemimiz içerisinde, biraz önce ifade ettiğim gibi, Sosyal Sigortalar Kurumunda yüzde 24'ten, mevcut, şu anda görüştüğümüz yasa tasarısıyla yüzde 30'a çıkarılmış bulunmaktadır. Şu anda, Bağ-Kur'la ilgili olarak düzenlenen, üzerinde konuştuğumuz maddede yüzde 10'luk bir oran söz konusudur. Yine, avukat ve noterlere ilişkin olarak yüzde 15'lik bir sosyal güvenlik destek primi getirilmiş bulunmaktadır. Bir de, bunların, avukat ve noterlerle ilgili yüzde 15'lik bir prim söz konusudur. Emekli Sandığında, sosyal güvenlik destek primine ilişkin herhangi bir uygulama da şu anda söz konusu değildir.

Örneğin, şu anda, Bağ-Kur'dan yaşlılık aylığı almakta iken, şayet, bir mükellef, tekrar SSK'ya bağlı bir yerde çalışmaya başlarsa, bu durumda, sosyal güvenlik destek primi ödeyecektir. Yine, Bağ-Kur'dan yaşlılık aylığı almakta olan bir kişi, tekrar çalışmayı tercih ederse, örneğin Emekli Sandığına tabi bir yerde çalışacak olursa, Emekli Sandığında böyle bir uygulama olmadığı için, sosyal güvenlik destek primi ödemeyecektir. Emekli Sandığından yaşlılık aylığı alan bir kişi, şayet, tekrar çalışmayı tercih edecek olursa, örneğin SSK'ya tabi bir yerde çalışacak olursa, o da, sosyal güvenlik destek primi ödemesinde bulunacaktır.

Ben, yasanın hayırlı olmasını dilerken, hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Açba.

Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Kemal Kabataş'ta.

Buyurun Sayın Kabataş.

DYP GRUBU ADINA KEMAL KABATAŞ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi, sözlerime başlamadan önce saygıyla selamlıyorum. Ülkemizin yaşadığı büyük felakette vefat eden, can kaybına uğrayan vatandaşlarımı, yaralı yakınlarını ve tüm ülkemizi, bu büyük felaket karşısında, yeniden bu tür felaketlere maruz bırakmaması için, Yüce Tanrı'dan, korumasını diliyorum.

Gerçekten, böyle bir tasarıyı, böylesine, çalışanları, halkımızın yüzde 90'ını yakından ilgilendiren bir tasarıyı görüşürken bu felaketin yaşanmış olması, iyi bir tesadüf olmamıştır. Yüce Heyetiniz huzurunda, Türk Halkının yüzde 90'ını ilgilendiren böylesine önemli, herkesi birinci derecede ilgilendiren, sadece bugünkü nüfusu değil, bugün çalışan nüfusu değil, bundan sonra gelecek nesilleri de ilgilendiren tasarı üzerinde kısıtlayıcı, daraltıcı, pek çok kesimi olumsuz etkileyici düzenlemeleri konuşmaya, değerlendirmeye devam ediyoruz; böylesine derin bir hüzün içinde, Türkiye, olayın şokunu atlatmaya çalışırken, Yüce Meclis, daraltıcı etkileri olan hükümleri, maalesef görüşmeye devam ediyor.

Burada, geçen maddelerde yaptığımız düzenlemelerin sonuçlarına kısaca bakmak istiyorum. Ne yaptık ve bu getirdiğiniz düzenlemelerle, büyük felaket geçirmiş olan milletimiz, bu bölgede yaşayan vatandaşlarımız nasıl etkilendiler? Sağlık sigortasında, bugün yaralı olan ve deprem alanında büyük hasar gören, can çekişen yurttaşlarımız nasıl etkilenecekler? Altı aylık sigortası olmayanlar, 180 gün prim ödememiş olanlar ve kırık dökük içinde, çok büyük ortopedik sorunları olanlar, bugünkü sosyal güvenlik sisteminden, getirdiğimiz düzenlemelerden nasıl etkilenecekler? Bütün bunları bir kez daha düşünmek için bu olayın bir fırsat olduğunu değerlendirmek ve sizlerle paylaşmak istiyorum. Gerçekten, bugün, felaket bölgesinde yaşayan 40 000'e yakın sigortalı veya sigortasız çalışanımızı, vatandaşımızı bu düzenlemeler ne yönde etkileyecektir, nasıl etkileyecektir konusuna bakmak durumundayız.

Gerçekten, bugün, sigortalı olmayan, sigortalılık süresi altı ayın altında olan, her türlü gelir kaybına maruz kalmış, âdeta moral çöküntü içinde yaşayan bu büyük kitleye karşı bir vebal sorumluluğumuz yok mu?! Daha önce kabul ettiğiniz hükümlerle getirilen aleyhte düzenlemelerin sonuçlarına nasıl yaklaşacağız?! Burada, en azından şunu yapmak durumundayız: Deprem felaketiyle gelen -karşı karşıya bulunduğumuz- ortaya çıkan tablonun, getirdiğimiz düzenlemelerle uyumuna, burada yaratılan mağduriyetlere bir kez daha bakmak durumunda değil miyiz?!

Tasarıyı görüştüğümüz bütün sürelerde, şunu özellikle hep vurgulamak istedim: Sistematik bir yaklaşımımız, stratejik bir yaklaşımımız yok; sadece, küçük maddeler ve küçük konular, ayrıntılar içinde bu düzenlemeleri yürütmeye çalışıyoruz. Yine, bu olayın bütününe bakmadan, burada getirdiğimiz maddeyle de, sadece, genç emekli diye şikâyet ettiğimiz kesimden, yeniden çalışmaları halinde alacağımız ek sosyal güvenlik primini, sosyal güvenlik destek primini düzenlemeye çalışıyoruz.

Bütün bunlar ayrıntı, bütün bunların sosyal güvenlik sistemine bir katkısı yok, bütün bunlar bugün Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu büyük felakete çözüm getirecek sistemle bu milleti uyumlu hale getirecek düzenlemeler olmaktan çok uzakta; bunu bir kez daha düşünmek durumundayız. Tasarı önümüzdedir; ek maddelerle, bugünkü felaketten, milletin yaşadığı bu büyük felaketten, yüzyılın felaketinden bu düzenlemelere yansıyacak hususları düzeltmek Yüce Meclisin görevidir diye düşünüyorum. Daha önümüzde günler var; gelin, teknik açıdan, burada, bu tablodan bu tasarıya yansıyacak olumsuzlukları düzeltelim ve hiç değilse, bu felaketin düzeltilmesine yönelik olumlu bir adım atma yönünde gerçekten katkı sağlamış oluruz diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, bu ayrıntılar esasında bu sistemi düzeltecek unsurları gelin bu tasarıya ekleyelim; henüz vakit geçmiş değil, henüz daha düzenlemek için önümüzde fırsat var. Biz bu yönde getirilecek düzenlemelere destek olmaya hazırız; sizi, bir kez daha, lütfen, bu konu üzerinde düşünmeye ve tedbirleri bu tasarıya taşımaya davet ediyorum. Bu çağrı doğrultusunda getirilecek düzenlemeler, bu milletin gönlünü alacak, yaralarının sarılmasında, gerçekten, bize de bir fırsat vermiş, sağlamış olacaktır diye düşünüyorum.

Bu dileklerle, Yüce Heyetinizi selamlıyor, saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kabataş.

Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Söz sırası, İstanbul Milletvekili Sayın Emre Kocaoğlu'nda.

A. EMRE KOCAOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında, tarihimizin en acı, en elim felaketinde kaybettiğimiz değerli yurttaşlarımıza Tanrı'dan, Yüce Allah'tan rahmet, yaralananlara acil şifalar, geride kalanlara sabırlar dileyerek, hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, bazı hallerde söz bitiyor; bazı hallerde sözle ifade etmek yetmiyor. Şimdi, sözün bittiği bir noktada, sosyal güvenlik konusunun mutlaka canlandırılmasının, her an insanlarımızın hizmetine aktif ve canlı bir şekilde sunulu, hazır bulundurulmasının ne kadar önemli bir ihtiyaç olduğunun acı bir örneğini yaşıyoruz. Bu açıdan bakınca, çökmüş sosyal güvenlik sistemimizin yeniden kurularak, yeniden canlandırılarak, hayatiyete yeniden kavuşturularak, insanlarımızın hizmetine verilmiş olmasının ne kadar önemli olduğunu, çok acı bir şekilde yeniden yaşıyoruz. Sosyal güvenlik sistemi, hiçbir siyasî kaygıyla, hiçbir kaygıyla feda edilmemesi gereken, mutlak surette canlandırılması -şimdiki hali itibariyle söylüyorum- yeniden kurulması ve ihtiyacı olan insanlarımızın hizmetine her an hazır halde tutulması gereken bir sistemdir.

Bu açıdan bakınca, söz konusu şu anda görüştüğümüz bu yasa tasarısının, çökertilmiş sosyal güvenlik sistemimizi yeniden kurması itibariyle ve inşallah, bir daha yaşamamayı temenni ettiğimiz bu gibi acı felaketlerin ihtimali dahi karşısında, elimizde hazır, sığınabileceğimiz bir sosyal güvenlik sığınağının bulunabilmesi zarureti açısından, mevcut haliyle, hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Hepinize teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kocaoğlu.

Şimdi söz sırası Van Milletvekili Sayın Fetullah Erbaş'ta.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Gaziantep Milletvekil Sayın Bedri İncetahtacı konuşacak.

BAŞKAN – Buyurun Sayın İncetahtacı.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, gerek üzerinde konuştuğumuz Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı gerek yaşadığımız bu büyük musibet ve gerekse de çıkarma konusunda ısrarlı olduğumuz bütün yasalarla ilgili ortak birkaç hususu bu madde vesilesiyle dile getirmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, ilk oturumda genel görüşme yapılırken, hükümet ortağı bir partinin değerli bir milletvekili, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, depreme siyasî olarak yaklaşımını çok ağır olarak eleştirmiştir ve asla burada kullanılmaması gereken deyimleri de dile getirmiştir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi bir siyaset kurumudur, bizler de siyasetçileriz; her konuda siyaset yapmak zorundayız. Hiç kimse ilkel oportünizmle siyaseti birbirine karıştırmamalıdır.

Bakın, şunu size açıkça söylüyorum. Bugün, içinde yaşadığımız felaketin hepimizi üzen sonuçlarının sebebi nedir; siyasetsizliktir, siyasetin olmamasıdır. Türkiye, çok uzun bir zamandan beri, siyaseti ve siyasetçiyi daima lekelemiş, kötülemiş ve onu dışlamıştır. Bugün, bu deprem neticesinde, ne yapacağını bilmeyen, yapacağı şeyden emin olmayan, ürkek, mütereddit, karar almakta gecikmiş bir anlayışın Türkiye'de var olmasının sebebi de siyasetsizliktir.

Şimdi, bütün bunları bir tarafa bırakıp da "efendim, depreme siyasetle yaklaşmak doğru değildir" demek, bu ağır vahametin devam etmesine sebebiyet verecektir. Demin söyledim; elbette, hiç kimsenin, hiçbir şekilde, ilkel bir oportünizmle olaylara yaklaşma hakkı yoktur; ama, her siyasî partinin, ayrı ayrı, farklı farklı, kendi düşünce ekolü içerisinde, her olayı, siyaset yaparak değerlendirme mecburiyeti vardır. Türkiye, bu sıkıntıyı bugün yaşamaktadır. Eğer bu konuda üzerimize düşen görevi yapmazsak, yani siyaset yapmazsak, birilerinin gelip de siyasete müdahale etmesi noktasında hiçbirimizin söyleyecek bir sözü olamaz.

Bakın, değerli milletvekilleri, tasarıdan konuşuyorum. Değerli milletvekilleri, sabahki görüşmelerde, biz, siyaset üretemedik. Bugün, Adapazarı'nda yağmur yağdı; yağmurun altında ıslanan vatandaşlarımızın ıslanmasını nasıl önleyeceğimiz konusunda hiç kimse bir tek kelime söylemedi; sadece, birbirimize taziyetlerde bulunduk. Hepimizin yüreği yanıyor, bu memleket hepimizin; ama, bir yabancı devlet, elbette, bize taziyette bulunur; bu bir defa söylenir. Dikkat ettim, konuşmacıların dörtte 3'ü ve konuşmalarının çok büyük bir bölümü, birbirimize taziyetle geçti. Kimsenin kimseye daha fazla üzüldüğünü inandırma zorunluluğu olmaması lazım; hepimiz bu memleketin vatandaşıyız. Burada bulunmamız, bu üzüntüyü belirtmekle sınırlı değildir; biz, siyaset yapmak mecburiyetindeyiz ve her meselede siyaset yapmak mecburiyetindeyiz.

Değerli milletvekilleri, bir başka hususu daha belirtmek istiyorum. Bakınız, Türkiye'nin gerçeklerini halkımızla paylaşmak zorundayız. Bunu, yalnız deprem meselesiyle ilgili söylemiyorum; SSK'yla ilgili yapılan görüşmelerde de söylemiştim. Türkiye'de problemleri çözebilmek için, meselelere sadece problem olarak yaklaşmak lazım. Eğer siz, bir meseleye problem olarak yaklaşmazsanız, bugün deprem meselesinde olduğu gibi, kutsal olduğu iddia edilen birtakım müesseselerin kutsallığını korumak içgüdüsüyle hareket ederseniz, hiçbir meseleyi çözemezsiniz. Türkiye'de her konu, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, eskilerin ifadesiyle, ariz ve amik olarak ele alınmalıdır, derinlemesine ele alınmalıdır ve herkes, bu konuda her şeyi söylemelidir.

Medenî ülkelerde, gelişmiş ülkelerde, vatandaşlarının özgür olarak yaşadığı ülkelerde, hiçbir mesele tabu olmaz ve hiçbir mesele, o ülkenin meclisinden gizli olarak görüşülmez, ondan saklanmaz; Türkiye, bugün bu sıkıntıyı yaşıyor. Ben, burada kimseyi itham ederek söylemiyorum, bu mesele, sadece bu hükümetin de meselesi değil, bundan evvelki hükümetlerde de aynı şeyler yapılıyordu. Eğer, siz, bir meseleyi, mesele olarak görmez, çözülmesi gereken bir problem olarak görmez, buna değinirsek birtakım kutsallıklar tehlikeye girer diye endişe ederseniz, büyük problemler, daha büyük devasa şekilde karşınıza çıkar ve hiçbir şeyi çözemezsiniz.

Değerli arkadaşlarım, mızrak çuvala gizlenmez, iflas etmiş bir paradigmanın iflas etmediğini söyleyerek Türkiye'yi kurtaramayız. Bu iddia ile, bu iddianın sahipleri, ne Türkiye'ye fayda sağlayabilirler ne kendi partilerine fayda sağlayabilirler ne de Türkiye Büyük Millet Meclisine fayda sağlayabilirler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

O açıdan, şu, içinde bulunduğumuz kriz dönemini, memleketimizin geleceği için fırsata dönüştürmek yükümlülüğünde olduğumuzu unutmadan, bundan evvelki bize musallat olan ve bana göre yanlış olan anlayışları terk ederek, Türkiye Büyük Millet Meclisinin varlığına ve şanına yakışır bir anlayışla, tekrar meselelere bakmamızda büyük faydalar olduğunu düşünüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İncetahtacı.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Madde üzerinde dört adet önerge vardır; önergeleri, önce geliş sıralarına göre okutup, sonra, aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sosyal Güvenlik Kanun Tasarısının 39 uncu maddesi birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

Nevzat Ercan Turhan Güven Sevgi Esen

Sakarya İçel Kayseri

Saffet Arıkan Bedük Zeki Ertugay Yener Yıldırım

Ankara Erzurum Ordu

"Bu kanuna göre yaşlılık aylığı bağlananlardan, 24 üncü maddenin (I) numaralı bendinde belirtilen çalışmalarına devam edenlerin veya daha sonra çalışmaya başlayanların, sosyal yardım zammı dahil tahakkuk eden aylıklarından, aylığın bağlandığı veya tekrar çalışmaya başlanıldığı tarihi takip eden aybaşından itibaren, çalışmalarının sona erdiği ay dahil yüzde 6 oranında sosyal güvenlik destek primi kesilir."

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 114 sıra sayılı Kanun Tasarısının 39 uncu maddesi ile 1479 sayılı Kanuna eklenen ek 20 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mahfuz Güler Cevat Ayhan Fethullah Erbaş

Bingöl Sakarya Van

Mehmet Ergün Dağcıoğlu Mehmet Bedri İncetahtacı Yakup Budak

Tokat Gaziantep Adana

Bekir Sobacı Musa Demirci Faruk Çelik

Tokat Sıvas Bursa

Ali Gören

Adana

Önerilen Madde Metni

"Sosyal güvenlik destek primi

Ek Madde 20– Bu Kanuna göre yaşlılık aylığı bağlananlardan, 24 üncü maddenin (l) numaralı bendinde belirtilen çalışmalarına devam edenlerin veya daha sonra çalışmaya başlayanların, sosyal yardım zammı dahil tahakkuk eden aylıklarından aylığın bağlandığı veya tekrar çalışmaya başladığı tarihi takip eden ay başından itibaren çalışmalarının sona erdiği ay dahil yüzde 5 oranında sosyal güvenlik destek primi kesilir.

Sosyal güvenlik destek primi ödenmiş süreler, bu Kanuna göre sigortalılık süresi olarak değerlendirilmez, ödenen primler 39 uncu madde hükmüne göre toptan ödeme olarak iade edilmez ve bu sürelerle ilgili olarak 24.5.1983 tarihli ve 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumuna Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkındaki Kanun hükümleri uygulanmaz. "

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Sayın Başkan, isimlerimiz okunmadı; ekli isimlerin hiçbiri okunmadı.

BAŞKAN –Teşekkür ederim; okutuyorum:

Mahmut Göksu Sait Açba Ramazan Toprak

Adıyaman Afyon Aksaray

Akif Gülle Oya Akgönenç Muğisuddin Zeki Çelik

Amasya Ankara Ankara

Rıza Ulucak Mehmet Zeki Okudan İsmail Özgün

Ankara Antalya Balıkesir

Alaattin Sever Aydın Hüsamettin Korkutata İsmail Alptekin

Batman Bingöl Bolu

M. Altan Karapaşaoğlu Ahmet Sünnetçioğlu Hüseyin Karagöz

Bursa Bursa Çankırı

Yasin Hatiboğlu Osman Aslan Sacit Günbey

Çorum Diyarbakır Diyarbakır

Ömer Vehbi Hatipoğlu Latif Öztek Ahmet Cemil Tunç

Diyarbakır Elazığ Elazığ

Tevhit Karakaya Lütfü Esengün Fahrettin Kukaracı

Erzincan Erzurum Erzurum

Aslan Polat Nurettin Aktaş Turhan Alçelik

Erzurum Gaziantep Giresun

Mustafa Geçer Mehmet Kalkan Ali Güner

Hatay Hatay Iğdır

Azmi Ateş Mustafa Baş İrfan Gündüz

İstanbul İstanbul İstanbul

Ayşe Nazlı Ilıcak İsmail Kahraman Hüseyin Kansu

İstanbul İstanbul İstanbul

Ali Oğuz Mehmet Ali Şahin Osman Yumakoğulları

İstanbul İstanbul İstanbul

Avni Doğan Mustafa Kamalak Ali Sezal

Kahramanmaraş Kahramanmaraş Kahramanmaraş

Zeki Ünal Abdullah Gül Salih Kapusuz

Karaman Kayseri Kayseri Kemal Albayrak Mehmet Batuk Osman Pepe Kırıkkale Kocaeli Kocaeli

Hüseyin Arı Veysel Candan Remzi Çetin

Konya Konya Konya

T.Rıza Güneri Özkan Öksüz Ahmet Derin

Konya Konya Kütahya

Yaşar Canbay Bülent Arınç Sabahattin Yıldız

Malatya Manisa Muş

Mehmet Elkatmış Eyüp Fatsa Mehmet Bekâroğlu

Nevşehir Ordu Rize

Nezir Aydın Ahmet Demircan Musa Uzunkaya

Sakarya Samsun Samsun

Ahmet Nurettin Aydın Temel Karamollaoğlu Yahya Akman

Siirt Sıvas Şanlıurfa

Zülfükar İzol Ahmet Karavar Abdullah Veli Seyda

Şanlıurfa Şanlıurfa Şırnak

Maliki Ejder Arvas İlyas Arslan Mehmet Çiçek

Van Yozgat Yozgat

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sosyal Güvenlik Kanun Tasarısının 39 uncu maddesi birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

Nevzat Ercan Turhan Güven Sevgi Esen

Sakarya İçel Kayseri

Saffet Arıkan Bedük Zeki Ertugay Yener Yıldırım

Ankara Erzurum Ordu

"Bu Kanuna göre yaşlılık aylığı bağlananlardan, 24 üncü maddenin (I) numaralı bendinde belirtilen çalışmalarına devam edenlerin veya daha sonra çalışmaya başlayanların, sosyal yardım zammı dahil tahakkuk eden aylıklarından, aylığın bağlandığı veya tekrar çalışmaya başlanıldığı tarihi takip eden aybaşından itibaren, çalışmalarının sona erdiği ay dahil yüzde 5 oranında sosyal güvenlik destek primi kesilir."

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım önerge, maddeye en aykırı önergedir; okutup, işlem yapacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 114 sıra sayılı kanun tasarısının 39 uncu maddesi ile 1479 sayılı Kanuna eklenen ek 20 nci maddesinin kanun tasarısından çıkarılmasını değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mahfuz Güler Cevat Ayhan Fethullah Erbaş

Bingöl Sakarya Van

M. Ergün Dağcıoğlu Mehmet Bedri İncetahtacı Yakup Budak

Tokat Gaziantep Adana

Bekir Sobacı Musa Demirci Faruk Çelik

Tokat Sıvas Bursa

Ali Gören Mahmut Göksu Sait Açba

Adana Adıyaman Afyon

Ramazan Toprak Akif Gülle Oya Akgönenç Muğisuddin

Aksaray Amasya Ankara

Zeki Çelik Rıza Ulucak Mehmet Zeki Okudan

Ankara Ankara Antalya

İsmail Özgün Alaattin Sever Aydın Suat Pamukçu

Balıkesir Batman Bayburt

Hüsamettin Korkutata İsmail Alptekin Mehmet Altan Karapaşaoğlu

Bingöl Bolu Bursa

Ahmet Sünnetçioğlu Hüseyin Karagöz Yasin Hatiboğlu

Bursa Çankırı Çorum

Sacit Günbey Ömer Vehbi Hatipoğlu Latif Öztek

Diyarbakır Diyarbakır Elazığ

Ahmet Cemil Tunç Tevhit Karakaya Lütfü Esengün

Elazığ Erzincan Erzurum

Fahrettin Kukaracı Aslan Polat Nurettin Aktaş

Erzurum Erzurum Gaziantep

Turhan Alçelik Mustafa Geçer Süleyman Metin Kalkan

Giresun Hatay Hatay

Ali Güner Azmi Ateş Mustafa Baş

Iğdır İstanbul İstanbul

İrfan Gündüz Ayşe Nazlı Ilıcak İsmail Kahraman

İstanbul İstanbul İstanbul

Hüseyin Kansu Ali Oğuz Mehmet Ali Şahin

İstanbul İstanbul İstanbul

Osman Yumakoğulları Avni Doğan Mustafa Kamalak

İstanbul Kahramanmaraş Kahramanmaraş

Ali Sezal Zeki Ünal Abdullah Gül

Kahramanmaraş Karaman Kayseri

Salih Kapusuz Kemal Albayrak Mehmet Batuk

Kayseri Kırıkkale Kocaeli

Osman Pepe Hüseyin Arı Veysel Candan

Kocaeli Konya Konya

Remzi Çetin Teoman Rıza Güneri Özkan Öksüz

Konya Konya Konya

Ahmet Derin Yaşar Canbay Bülent Arınç

Kütahya Malatya Manisa

Sabahattin Yıldız Mehmet Elkatmış Eyüp Fatsa

Muş Nevşehir Ordu

Mehmet Bekâroğlu Nezir Aydın Ahmet Demircan

Rize Sakarya Samsun

Musa Uzunkaya Ahmet Nurettin Aydın Temel Karamollaoğlu

Samsun Siirt Sıvas

Yahya Akman Zülfükar İzol Ahmet Karavar

Şanlıurfa Şanlıurfa Şanlıurfa

Abdullah Veli Seyda Maliki Ejder Arvas İlyas Arslan

Şırnak Van Yozgat

Mehmet Çiçek

Yozgat

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Önergeye Komisyon ve Hükümet katılmamaktadır.

Efendim, önerge üzerinde konuşacak mısınız yoksa gerekçesini mi okuyalım?

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Efendim, Ali Oğuz Beyefendi konuşacaklar.

BAŞKAN – Sayın Oğuz, buyurun efendim.

ALİ OĞUZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; böyle acılı günümüzde bir taraftan da kanun müzakere ediyoruz. Tabiî, asker ölür, ordu yürür, bu işler de görülecek; ama, acımızı da dile getireceğiz. Ben, huzurlarınızda, bu deprem münasebetiyle hayatını kaybeden, can veren kardeşlerimize Allah'tan rahmet diliyorum, yaralılarımıza Allah'tah şifa diliyorum ve onların yakınlarına da başsağlığı ve sabır diliyorum. Sizlere ve bütün milletimize taziyetlerimi arz ediyorum. Cenabı Allah, bu acımızı unutturacak başka acı, keder vermesin diye de dua ediyorum.

Değerli kardeşlerim, arkadaşlarımızın verdiği bu haklı önergenin kabul edilmesi hususunu da takdirlerinize arz ediyor, kabul edilmesinin isabetli olacağını ifade ediyor; bu vesileyle, saygılar sunuyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

Sayın milletvekilleri, Hükümetin ve Komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yetersayısının aranmasını istiyorum.

BAŞKAN – Arayacağım efendim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır; önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 114 sıra sayılı kanun tasarısının 39 uncu maddesi ile 1479 sayılı Kanuna eklenen ek 20 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mahfuz Güler

(Bingöl)

ve arkadaşları

Önerilen Madde Metni

"Sosyal güvenlik destek primi

Ek Madde 20.- Bu Kanuna göre yaşlılık aylığı bağlananlardan, 24 üncü maddenin (l) numaralı bendinde belirtilen çalışmalarına devam edenlerin veya daha sonra çalışmaya başlayanların, sosyal yardım zammı dahil tahakkuk eden aylıklarından, aylığın bağlandığı veya tekrar çalışmaya başladığı tarihi takip eden ay başından itibaren çalışmalarının sona erdiği ay dahil % 5 oranında sosyal güvenlik destek primi kesilir.

Sosyal güvenlik destek primi ödenmiş süreler, bu Kanuna göre sigortalılık süresi olarak değerlendirilmez, ödenen primler 39 uncu madde hükmüne göre toptan ödeme olarak iade edilmez ve bu sürelerle ilgili olarak 24.5.1983 tarihli ve 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumuna Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanun hükümleri uygulanmaz."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükümet önergeye katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir efendim.

Diğer önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sosyal Güvenlik Kanun Tasarısının 39 uncu maddesi birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

Nevzat Ercan

(Sakarya)

ve arkadaşları

Bu Kanuna göre yaşlılık aylığı bağlananlardan, 24 üncü maddenin (I) numaralı bendinde belirtilen çalışmalarına devam edenlerin veya daha sonra çalışmaya başlayanların, sosyal yardım zammı dahil tahakkuk eden aylıklarından, aylığın bağlandığı veya tekrar çalışmaya başlanıldığı tarihi takip eden aybaşından itibaren, çalışmalarının sona erdiği ay dahil % 5 oranında sosyal güvenlik destek primi kesilir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükümet önergeye katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükümetin ve Komisyonun katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir efendim.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sosyal Güvenlik Kanun Tasarısının 39 uncu maddesi birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

Nevzat Ercan

(Sakarya)

ve arkadaşları

Bu Kanuna göre yaşlılık aylığı bağlananlardan, 24 üncü maddenin (I) numaralı bendinde belirtilen çalışmalarına devam edenlerin veya daha sonra çalışmaya başlayanların, sosyal yardım zammı dahil tahakkuk eden aylıklarından, aylığın bağlandığı veya tekrar çalışmaya başlanıldığı tarihi takip eden aybaşından itibaren, çalışmalarının sona erdiği ay dahil % 6 oranında sosyal güvenlik destek primi kesilir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükümet önergeye katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir efendim.

Ek 20 nci maddeyi çerçeve 38 inci maddeyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

39 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 39.– 1479 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 10.– Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce yürürlükte bulunan hükümlere göre, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihi takip eden aybaşı itibariyle aylık bağlanmasına hak kazananlar ile aylık bağlanmasına hak kazanmalarına iki tam yıl veya daha az kalan sigortalıların, tam veya kısmi yaşlılık aylığı talep hakları saklıdır.

Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce sigortalı olanlardan, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihi takip eden aybaşı itibariyle, kadın ise 20, erkek ise 25 tam yıl prim ödeme süresinin dolmasına;

a) 2 tam yıldan fazla, 3 tam yıl veya daha az kalan, kadınlara 41, erkeklere 45 yaşını,

b) 3 tam yıldan fazla, 4 tam yıl veya daha az kalan, kadınlara 43, erkeklere 46 yaşını,

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, okutmayın bunu, hükümet yok...

Sayın Başkan, kesin efendim...

BAŞKAN – Kestik efendim...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Hükümetin temsil edilmediği bir yerde olmaz bu.

BAŞKAN – Hükümet geliyor efendim, burada.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Geliyor, bizde farkındayız da, bazı yerlere gelemiyor!

BAŞKAN – Sayın Bakan, oturur musunuz.

Sayın milletvekilleri, Kâtip Üyenin, yerinden, oturarak okumasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Buyurun efendim, devam edin.

c) 4 tam yıldan fazla, 5 tam yıl veya daha az kalan, kadınlara 45, erkeklere 48 yaşını,

d) 5 tam yıldan fazla, 6 tam yıl veya daha az kalan, kadınlara 47, erkeklere 50 yaşını,

e) 6 tam yıldan fazla, 7 tam yıl veya daha az kalan, kadınlara 48, erkeklere 51 yaşını,

f) 7 tam yıldan fazla, 8 tam yıl veya daha az kalan, kadınlara 49, erkeklere 52 yaşını,

g) 8 tam yıldan fazla, 9 tam yıl veya daha az kalan, kadınlara 50, erkeklere 53 yaşını,

h) 9 tam yıldan fazla, 10 tam yıl veya daha az kalan, kadınlara 51, erkeklere 54 yaşını,

ı) 10 tam yıldan fazla kalan, kadınlara 52, erkeklere 56 yaşını,

Doldurmaları, kadın ise 20, erkek ise 25 tam yıl prim ödemeleri şartıyla ve talepte bulunmaları halinde, yaşlılık aylığı bağlanır.

Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce sigortalı olanlardan,15 tam yıl prim ödeme süresi ile kadın ise 50, erkek ise 55 yaşını doldurma koşulunu, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihi takip eden aybaşından itibaren,

a) 2 tam yıldan fazla, 4 tam yıl veya daha az süre içinde yerine getiren, kadınlara 51, erkeklere 56 yaşını,

b) 4 tam yıldan fazla, 6 tam yıl veya daha az süre içinde yerine getiren, kadınlara 52, erkeklere 56 yaşını,

c) 6 tam yıldan fazla, 8 tam yıl veya daha az süre içinde yerine getiren, kadınlara 53, erkeklere 57 yaşını,

d) 8 tam yıldan fazla, 10 tam yıl veya daha az süre içinde yerine getiren, kadınlara 54, erkeklere 57 yaşını,

e) 10 tam yıldan fazla süre içinde yerine getiren, kadınlara 56, erkeklere 58 yaşını,

Doldurmaları ve talepte bulunmaları halinde, yaşlılık aylığı bağlanır."

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Bingöl Milletvekili Sayın Mahfuz Güler; buyurun.

FP GRUBU ADINA MAHFUZ GÜLER (Bingöl) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısının 39 uncu maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu olarak görüşlerimizi arz etmek istiyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bütün ülkemizi yasa boğan bir büyük felaketin akabinde, daha henüz onların yaraları sarılmadan, daha göçüklerin altında can veren vatandaşlarımız varken, onlar, ölü veya diri olarak o yıkıntıların altından kurtarılmadan, sosyal güvenlik konusunu konuşmak zorunda bırakıldığımızdan dolayı, tüm halkımızdan özür diliyorum. Ölenlere, Allah'tan rahmet; kalanlara, geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum.

Ben, enkaz altından kurtarma çalışmaları hakkında, maalesef, çok olumlu izlenimlerle dönemedim. Bakın, sadece Eskişehir'i örnek vermek istiyorum. Tek bir apartman çöktüğü halde -Eskişehir'de sadece bir tek apartman çökmüştü- bir tek apartmanın enkazı, bütün Eskişehir halkı tarafından, Eskişehir'deki bütün askerî ve sivil kuruluşlar tarafından, ancak dört günde temizlenebilmiştir; dört gün sonra, enkaz altından 33 ölü çıkarılabilmiştir. Sadece, bu tek örnek bile, resmî kuruluşlarımızın, yetkili kurum ve kuruluşlarımızın ne kadar yetersiz olduklarını, ne kadar aciz kaldıklarını ortaya koymaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısının acımasızca vurduğu bir kesim de Bağ-Kur sigortalıları ve Bağ-Kur emeklileridir.

Bildiğiniz üzere, Bağ-Kur, esnaf ve sanatkârlarımıza ve diğer bağımsız çalışanlarımıza sosyal güvence getirmek amacıyla, 1972 yılında kurulmuş, en genç sosyal güvenlik kuruluşumuzdur. Ancak, Bağ-Kur, kuruluşundan bu yana geçirdiği talihsiz bazı idarî ve hatta yasal yanlışlıklar sonucu, sigortalısı olan esnaf ve sanatkârlarımızdan koparılmış ve sigortalılar, gerçek sahipleri olduğu kurumlarından, maalesef uzaklaştırılmışlardır. Sevinerek ifade edeyim ki, bu yanlış uygulamalar zamanla düzeltilmiş, esnaf ve sanatkârımızın, artık kendi kuruluşu olan Bağ-Kur ile olan ilişkileri yeniden kurulmuştur. Bütün bunlara rağmen, Bağ-Kur ile esnaf ve sanatkârlarımız arasında sıcak bağların teessüs ettiğini söylemek, bugün, hâlâ zordur.

Sayın Bakana da buradan bir ricamı iletmek istiyorum. Sayın Bakan, kamuoyunda tüm gayretini Sosyal Sigortalar Kurumuna harcayarak, Bağ-Kur konusunda tek bir kelime dahi söylemeden, Bağ-Kur sigortalılarını görmezlikten gelmiştir. Bağ-Kur'umuzun, kurum olarak, sistem olarak önemli idarî tedbirlere ihtiyacı vardır. Bağ-Kur il müdürlükleri, özellikle İstanbul İl Müdürlüğü ve Ankara İl Müdürlüğü büyük sıkıntılar yaşamaktadır. Esnaf ve sanatkârımız, bu kadar rahatsızlık içerisinde, Bağ-Kur emeklisi bu kadar imkânsızlık içerisinde, sesini en az çıkaran, kaderine razı bir kesim görüntüsü vermektedir; ancak, ne olursa olsun, bu uygulamalar, Bağ-Kur emeklilerinin kaderi değildir ve olmamalıdır.

Esnaf ve sanatkârımız, bugün, büyük bir malî ve ticarî sıkıntı içerisindedir. Her gün, resmî veya resmî olmayan şekilde kepenkler kapatılmaktadır. Buna rağmen, esnafımız, yemesinden içmesinden keserek Bağ-Kur primini ödemektedir. Tek bir beklentisi bulunmaktadır ki, o da, bu ekonomik kriz içerisinde, yaşlılık aylığına hak kazanarak, üç kuruş dahi olsa, Bağ-Kur'dan emekli olmasıdır.

Bakın, tasarı, bu konuda neler getiriyor: Tasarının kanun olarak yürürlüğe girdiği tarih itibariyle, kazanılmış haklar ile emekli olmasına iki yıldan az kalan sigortalıların hakları korunmakla birlikte, emekliliğine iki yıl ile on yıldan fazla süresi kalan sigortalılara ise, hem yaş olarak hem de prim süresi olarak, katlama ek yükümlülükler getirilmektedir. Bu düzenleme, tam bir adaletsizlik örneği olacaktır. Bakın, dün "vergi reformu" denilerek esnafın beli büküldü; bugün "sosyal güvenlik reformu" diyerek, bir kez daha belini bükmeye uğraşıyoruz. Esnaf ve sanatkâr, ekonominin belkemiğidir, istihdamın anakaynağıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; esnaf ve sanatkârımıza Vergi Reformu Kanunuyla getirdiğimiz ağır yükümlülükleri, bu kez de "sosyal güvenlik reformu" çatısı altında getirmememiz gerekmektedir. Esnaf ve sanatkârımızı "reform" adı altında ezmeyelim. Bu kesime, hassas yaklaşılması gerektiği inancındayım. Hükümetten de rica ediyorum, vergi yönünden, sosyal güvenlik yönünden, bir kesimin üzerine bu kadar gidilmesi, doğru bir şey olmasa gerekir. Esnaf ve sanatkârımızın üzerine bu kadar gidilmesi, hoş ve iyi bir şey değildir.

İktidar partilerini, sayın milletvekillerini, bu yönüyle, bir kez daha düşünmeye davet ediyor, bu maddenin tasarıdan çıkarılması umuduyla, hepinize saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Güler.

Söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Burdur Milletvekili Sayın Mustafa Örs'te.

Buyurun Sayın Örs.

DYP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖRS (Burdur) – Sayın Başkan, yüce milletimizin sayın vekilleri; vekilliklerini yaptığımız yüce milletimize, bu büyük felaketten dolayı başsağlığı diliyorum, ölenlere rahmet niyaz ediyorum ve böyle bir depremden sonra, bu tasarının, milletimizin, ilerideki depremi veya sarsıntısı olmamasını temenni ediyorum; bu duygularla, şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına, hepinizi saygılarımla ve sevgilerimle selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, ben geçen hafta Burdur'a gittiğim zaman, sizlere selam söylediler; dediler ki: 58 000 liraya buğdayı satıp, bir ay içerisinde paramızı alamazken, sizler, orada, bir dayatmayla, 58-60 yaşına... O kadar yaşayacağımız da belli değil. Çünkü, o çiftçilerin, o esnafın halini, tabiî ki, herkes biliyorum diyecek; ama, ben daha çok biliyorum. Bu yaşa kadar yaşayacağımız belli olmayan yasayı çıkardıkları için, bizim buğdayımız bu durumdayken, mazotumuz bu kadar zamlanırken, depolarımızın yarısı dolu, yarısı çürüyecek haldeyken, bu duygular içerisinde olduğumuzu ve oradaki milletvekillerine selamlarımızı iletin dediler. Ben de, üzerimde kalmaması açısından iletiyorum.

Sayın milletvekilleri, yasa, her yönüyle bir tarihtir. Tarih, bildiğimiz gibi, ders almaktır, ibret almaktır, örnek almaktır. Bu kanun tasarısının ve 39 uncu maddenin çok önemli bir yönü var. Bugünlerin, yaşadığımız bu büyük felaketin anlamına binaen de, ben, biraz da konuşmamı hayır dualarına çevireceğim; deprem felaketinden sonra ve 60 yaşa milletimizin gösterdiği tepki nedeniyle, biraz o yönde anlatacağım, o yönde konuşacağım.

Biraz önce arz ettiğim tarihî ve manevî yönü, 65 milyon asil milletimize söylemek istediğim, bu tasarı, hayır dualarıyla dopdoludur. Allah, işçimize, esnafımıza, çalışanlarımıza, çiftçimize, memurumuza, kısacası herkese, ölmeden emekli olmak, 60, 65, 70 yaşında emekli olduktan sonra, bu kadar çalışmanın neticesinde, hak ettiğim dinlenmek, çocuklarımla değilse bile torunlarımla istirahat etmek, bahçemde, bağımda, evimde, ibadet yerimde, alacağım tazminatla, emekli maaşımla, on onbeş sene daha, Allah bana yaşamayı nasip etsin ve bu parayla da istirahat edeyim diyecek.

Tabiî ki, tasarıyı hazırlayanlar ve kabul edenler de bundan payını ve nasibini alacaklar. Onlar da diyecekler ki, Allah, bana da, emekli olacaklara da uzun ömürler versin, versin de bu mürüvvetleri göreyim diye dua edecekler; dua edecek ki, ah ve beddua almasınlar. Böylece, başkaları için dua yapınca, tabiî ki, daha makbul olacak; çünkü, Allah da "bunlar bencil değil, başkaları için de dua ediyor" diyecektir. (DSP sıralarından "neden anlatıyorsun bunu" sesi) Uzun yaşayasınız diye anlatıyorum.

Bu tasarı, herkes uzlaşarak, anlaşarak çıkarılmalıdır; çünkü, herkesi ilgilendirmektedir. Millî, manevî, demokrat, sosyal duygular ve ülke gerçeklerine uygun olmalı ve o şekilde kanunlaşmalıdır. Bu kanun, birilerini batırıp, özel firmaların, özel sigortaların, özel şirketlerin ve ahbap-çavuş ilişkilerinin yolunu açan bir kanun olmamalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun çıkarken, kendimizi acelecilikle mecbur hissetmeyelim; bu tavrı da anlamak zaten mümkün değildir. Tüm ülkeyi ilgilendiren bir mesele, daha ciddî, daha iyi, daha rahat ortamda halledilmelidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hükümet ortaklarına soruyorum: "Uzlaştık" diyorsunuz; IMF ile mi, holdinglerle mi, sendika yetkilileriyle mi, milletle mi? Yaptığımız ispatlı görüşmelerde, özellikle Türk-İş Başkanıyla yaptığımız görüşmede, herhangi bir anlaşmanın olmadığını, bazı maddelerde anlaşma olsa bile, özellikle yaş konusunda hiçbir mutabakat sağlanmadığını bizzat kendileri söylemişlerdir. Ola ki anlaştınız; peki, işverenlerle, işçilerle, sendikalarla, en önemlisi, bizleri oylarıyla bu yüce çatı altına gönderen milletimizle nasıl anlaşacaksınız; sağken mi, emekli olmadan, rahat edemeden ölenlerle mezarda mı, ahrette mi?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; anlaşmayla ilgili, Türk-İş -bütün arkadaşlarımıza göndermiştir- açık tavrını koymuştur: "Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmekte olan Sosyal Güvenlik Reformu Yasa Tasarısına, SSK'nın hiçbir sorununu çözmeyeceği, kaçak işçiliği daha da yaygınlaştıracağı, SSK'nın yerine özel sigortacılığı teşvik etmeyi amaçladığı, mezarda emekliliği getirdiği için karşı çıkmıştır; karşı çıkmaya devam edecektir. Türk-İş, her zaman olduğu gibi, bu tasarıya ilişkin tavrında da, öncelikle, devletimizi, ülkemizi ve halkımızı önplanda tutmuştur; bu sorumluluğu, kendi sorumluluklarını, aynı şekilde milletvekillerinden de beklediklerini özellikle belirtmektedirler."

Yine -tamamını okumuyorum- çeşitli konulardaki görüşlerinin uygulanmadığını bizzat söylemektedirler. "Hükümet yetkilileri, yapılan görüşmelerde, eski sigortalılar için emekli aylığı bağlama sisteminin devam edeceği sözünü vermiş, tutulmamıştır. Hükümet yetkilileri, yapılan görüşmelerde, işçi emekli aylıklarının artırılmasında memur emeklileriyle aynı sistemin uygulanacağı sözünü vermiş, ancak, bu söz tutulmamıştır. Memur emeklileri korunurken, işçi ve Bağ-Kur emeklileri mağdur edilmektedir.

Tasarıda, işverenin işçi çalıştırmaya başlamadan önce durumu SSK'ya bildirme zorunluluğunun getirilmiş olması olumlu bir düzenlemedir; ancak, bu zorunluluğa uymayan işverenler için cezaî yaptırımların sözü tutulmamıştır. İşverenin, bir işçiyi ay içinde 30 günden az süre çalıştırdığının bildirilmesi, ancak, bunun kanıtlanmaması durumunda 30 gün üzerinden prim ödemesinin ötesinde bir cezaî yaptırım talebimiz olmuş; bu konuda söz verilmiş, ancak, söz tutulmamıştır."

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarının üç önemli tarafı var: Çalışan, işveren, hükümet. İlk ikisi anlaşmıştır, ortak zemin yakalanmıştır. 50-55 yaş uygun bulunmuş ve prim gün sayısında da anlaşmaya varılmıştır; ama, eskisinin tersine, hükümet kabul etmemiştir, kendisinden başka herkesin karşı olmasına rağmen.

Sayın milletvekilleri, özellikle, ben, geçici işçiler konusunu vurgulamak istiyorum. Mevsimlik çalışanlar ve geçici işçilerin 7 000 iş gününü, prim gününü doldurmaları mümkün değildir; 50-60 yerine, 65-70 yaşını bekler, düşük maaşla sürünmeye mahkûm olurlar.

Sayın milletvekilleri, biz, adalet istiyoruz. 65 milyonla uzlaşarak yasa tasarısının kanunlaşmasını istiyoruz. Sevgiyle, özdeğerlerle, yapıcı ve uzlaşıcı tutumumuzla her şeyin en iyisini yapmak istiyoruz. Bu tasarı "padişahım, sen çok yaşa" yerine, şimdi de "milletim, sen çok yaşa, uzun yaşa" dualarına bırakılan bir düşünceyle kanunlaşmamalıdır. Tabiî ki, bunun arkasından da, Allah, kimseye mezarda emeklilik nasip etmesin diyoruz.

Bu madde çok önemlidir; öyle ki "yaşasaydı, sağ olsaydı, emekli olduktan sonra bu maddeden faydalanıp huzurlu bir emeklilik görecekti" dedirtecek kadar.

Ben, tabiî ki, burada çok önemli bir şey söylüyorum: Gariplerin ve mazlumların ahını almayalım, almayın. Millet, bağcıyı da üzümü yiyecekleri de bilmektedir. Siz tek başınıza yeyin. Biz üzümü milletimizle beraber yiyeceğiz. (MHP sıralarından "Afiyet olsun!" sesleri)

Size de afiyet olsun!..

Sizden önce birileri vardı; bizden sonra da olacak. Bu, asırlar boyu yadırganmadı, yadırganmayacak. Gerçek olan, hayatta kalıcı şeyler bırakabilmektir; zira, her şey bir gün aslına dönecektir; tıpkı insanın toprağa dönüşü gibi diyor; sağlık dileklerimle, hepinize ve aziz milletimize, şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Örs.

Madde üzerinde, şahısları adına, Kocaeli Milletvekili Sayın Halil Çalık?.. Yok.

Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük?.. Yok.

Kayseri Milletvekili Sayın Salih Kapusuz?.. Yok.

Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat; buyurun efendim.

Süreniz 5 dakika.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Her şeyden evvel, ben de, pazartesi gecesi Türkiye'de meydana gelen depremden dolayı üzüntülerimi belirtir; ölenlere Allah'tan rahmet, kalanlara sabır dilerim. Bu depremin bir özelliği de, Türkiye'de bugüne kadar olan yöresel depremlerden farklı bir deprem olması; yani, Erzincan'da, Dinar'da, Adana'da olan depremde -hepsi bizim kardeşimiz; ama- o yöredeki insanlar vefat ederken, bu depremde Türkiye'nin her vilayetinden göçüp giden ve billahassa bütün vilayetleri derinden yaralayan bir deprem olmuştur. Sadece bizim Erzurum'da, benim babalarımın da doğduğu ilçe İspir'den 700'ün üzerinde ölü vardır. Bu da gösteriyor ki, bu, bütün Türkiye'nin her yerinde herkesi bağrından vurmuş, hakikaten son derece etkili olmuş bir depremdir. Allah bir daha böyle felaketler göstermesin.

Şimdi, bu kanun tasarısının bu maddesine bakarken bir şeyler dikkatimi çekti. Şimdi, burada, emekliliğine iki yıldan fazla, üç yıldan az kalmışsa, kadında 41, erkekte 45 yaş şeklinde bir sıralama yapılıyor. Ben, bunu bir defa daha söylemiştim; fakat, burada, nedendir bilemiyorum, bir kadın bakanı olmayan Bakanlar Kurulunun yaptığı mıdır nedir, ondan mıdır bilemiyorum, hep kadınların aleyhine yapılmış; yani, iki yıldan az kalınca, bir kadın, üç yıl daha çalışmaya zorlanmış; ama, erkek iki yıl çalışmaya zorlanmış; yani, kadının 38 yaşında emekli olması gerekirken, 41 yaşına atmış emekliliği, üç yıl atmış; ama, erkeğin, 43 yaşından 45 yaşına atmış. Gerçek olarak, biz, kadınları daha az çalıştırmak, kadınları daha çok korumak isterken, kadınların olmadığı bir Bakanlar Kurulunun hazırladığı tasarı, kadınları burada daha çok çalışmaya zorlamış. Bunu da, burada, belirtmek isterim.

İkinci bir şey daha söylemek istiyorum; o da şu: Türkiye'de, esnaflarda, bu son zamanlarda, bilhassa bu büyük marketlerin kurulmasıyla çok fazla işsiz kalma başlamıştır; yani, bakkalların, manavların sayıları son derece hızla azalmaktadır, çalışmak isteseler de çalışamamaktadırlar; çünkü, süpermarketler ve marketler, tüm Türkiye'ye son birkaç yıl içerisinde çok hızlı dağılmış ve dolayısıyla, o süpermarketlerde ve marketlerdeki gıdaların ucuz olması ve toptan alışveriş dolayısıyla da, bu işyerlerinde sürekli kapanma meydana gelmiştir. Dolayısıyla, bir sürü esnaf ve sanatkârlar, işçilerden daha farklı olarak, işçiler isteseler, eğer bünyeleri müsaitse iş yapabilseler bile, esnafların ve manavların işyerleri kapandığı için, isteseler de iş yapamaz duruma düşmüşlerdir. Dolayısıyla, bunlar, esasında, bu emeklilik yaşlarına çok daha muhtaç iken, bunların da, yine 58-60 yaşına kadar işsiz bekleme süresi diyeceğim; çünkü, çalışmak istese de bu vatandaş bir iş kuramayacak, ama, buna işsizlik primi ödememiz için, sen, burada çalış... Çalış, ama, iş yok, işyeri kapanmış; ama, ben, sana emekli maaşını ödeyebilmem için 58 yaşına kadar bekle denilmektedir ve bu noktasıyla da bu tasarı, bence, esnaflara büyük bir darbe vurmaktadır.

Sonra, bu şeye de müsait değildir. Bakın, şimdi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bir anketini aldım; deniliyor ki "ülkemizde 44 yaşından aşağı yaşlarda çalışan erkeklerin oranı yüzde 83, kadınlarda ise 44 yaşın altında çalışanların oranı yüzde 92,1." Demek ki, ülkemizde genç çalışanlar çok. Kadınların genellikle çalışma yaşı 15-39 yaşları arasında yığılmış; 15 yaşından 39 yaşına kadar çalışıyorlar, 39 yaşından sonra daha ziyade hanımlar evlerine dönüp ev hanımı olmak istiyorlarken, yine, esnaf dahi olsalar, Bağ-Kurlu dahi olsalar, bunları, 58 yaşına kadar bekletmeye çalışmak Türkiye şartlarına hakikaten uymamıştır ve uymadığı da bir gerçektir.

Şimdi, Sayın Bakanım, bir şey daha ben söylemek istiyorum: Şu anda, mesela, bu kanun tasarısını görüşeceğimize... Yarın, Plan ve Bütçe Komisyonunu toplantığıya çağrılmış, doğal afetlere karşı alınacak önlemler ve doğal afetler nedeniyle doğan zararların giderilmesi için yapılacak kanun hükmünde kararname yetkisi istiyor hükümet. Bana göre, bugünkü şu tasarıdan daha öncelikli olan tasarı budur. Getirelim, bunu, biz, burada tartışalım, görüşelim; hükümete, bizim bildiğimiz bir konu varsa biz bir şeyler iletelim ve halkın bu yaralarını hemen nasıl sararız diye hep beraber fikir üretelim, beraber kanun çıkaralım.

Şimdi, bu çok önemli konuda, hükümet, bir nevi, Meclisi yarın by-pass ederek, işte, Plan ve Bütçe Komisyonundan çıkaracak, gelip buradan çıkaracak; ben üç ay bunu hazırlayım diyecek. Ben, hazırlamasın demiyorum; ama, ben arzu ederdim ki, bugün aciliyeti olmayan bu kanun tasarısının yerine, biz, yarın, Plan ve Bütçe Komisyonunda konuşulacak ve kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi isteyen maddeleri burada görüşelim, görüşlerimizi, Meclis olarak, hep beraberce belirtelim. Bu noktada, gerçekten, afete maruz kalmış olan bu yöre halklarına ne gibi bir yararımız olur, bunu hep beraber tartışalım isterdim; ama, biz, bunları bırakmışız, burada, esnafa, oradaki, artık şehit diyeceğiz ona; çünkü, dinimiz öyle emrediyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın lütfen efendim...

ASLAN POLAT (Devamla) – Hemen bitiriyorum Sayın Başkan.

... şehit olan o insanlara biz maddî, gelir artıracak bir kanun görüşmüyoruz da, onların gelirlerini nasıl... Yani, emekli olacaksa, emekliliğini geciktirecek, çalışıyorsa, prim oranını artıracak bir kanun tasarısını burada görüşüyoruz... Ben bunun zamının da yanlış olduğunu düşünüyor; hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Polat.

Şimdi, söz sırası, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan'da.

Sayın Candan?..

VEYSEL CANDAN (Konya) – Konuşmayacağım efendim.

BAŞKAN – İstanbul Milletvekili Sayın Rıdvan Budak?.. Yok.

Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan?.. Yok.

Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya?.. Yok.

Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Zeki Okudan?..

MEHMET ZEKİ OKUDAN (Antalya) – Konuşmayacağım.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, başka söz isteyen yok.

Madde üzerinde...

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Sayın Başkan, sorular var efendim.

BAŞKAN – Yerinden soru sormak isteyen sayın milletvekillerinin, şifrelerini yazıp, parmak izlerini tanıttıktan sonra, ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.

Süreyi başlatıyorum efendim.

Süre 5 dakika.

Sayın Pamukçu, buyurun efendim.

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle, geçirdiğimiz bu deprem felaketi münasebetiyle, kaybettiğimiz vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yakınlarına, bütün milletimize başsağlığı ve yaralananlara da acil şifalar diliyorum.

Bendeniz de, bu felaket münasebetiyle, Yalova, Gölcük ve İstanbul'daki felaket bölgelerini dolaştım, oradaki yakınlarımıza ulaşmaya çalıştım ve bu arada, Sayın Bakanımızı da, orada büyük bir gayret içerisinde gördüm; kendilerine de başsağlığı diliyorum, geçmiş olsun diyorum.

Soracağım soru şudur: Bu kanunun çıktığını varsayalım, Yalova'da veya Gölcük'te veya İstanbul'da depreme maruz kalan bir bölgede, 20 yaşında esnaflığa başlayan bir kardeşimiz, yirmibeş yıl prim ödedikten sonra -Allah tekrarından korusun- böyle bir felaketle tekrar karşılaştığında 45 yaşına geldikten sonra kalan onbeşyıl boyunca ne yapabilecek, nasıl geçinecek, nasıl rızkını temin edecek; bu konuda bilgi rica ediyorum.

Teşekkür eder, saygılar sunarım.

BAŞKAN – Sayın İncetahtacı...

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakanımıza şu suali tevcih etmek istiyorum.

Marmara Bölgesinde meydana gelen deprem, çok büyük oranda, insanlarımızı etkilemiştir. Çıkarmakta olduğumuz yasa, bir sosyal güvenlik yasasıdır. Birçok mağduriyete sebep olan bu depremin neticesinde, bu tasarıda, gerek bazı maddelerinde gerek tamamında, yeni birtakım düzenlemeler yapılma ihtiyacı hissedilmiş midir; çünkü, bazı maddeler, şu andaki tatbikatıyla o bölgede bulunan insanlara çok ağır yükümlülükler getirmektedir. Ben, sanıyorum ki, bazı yeni düzenlemelere ihtiyaç vardır. Bu konu düşünülmüş müdür; varsa, nelerdir; bunu öğrenmek istemiştim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İncetahtacı.

Sayın Karapaşaoğlu, buyurun efendim.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakana şu soruyu sormayı arzu ediyorum: Efendim, dikkat edilirse, yasa tasarısı hazırlanırken, sürekli olarak aktuaryel denge hesaplanarak yapılmış. Bu aktuaryel dengenin bir etkisi de nüfusla ilgili olsa gerek. Biliyorsunuz, Türkiye'nin nüfusu oldukça genç ve artış oranı da oldukça yüksek; belli bir müddet sonra, yani, yaklaşık on yıl sonra, aylığa bağlananların hızı azalacak, nüfus artış oranımız yükselecek; dolayısıyla, bir emekliye karşılık çalışan sayısı artmış olacak. Bu aktuaryel dengede bu hesap yapılmış mıdır veya on veya onbeş yıl sonra bunun etkisi bu denge üzerinde görüldüğünde, bu yasa düzenlemesi üzerindeki emeklilik yaşı sınırlamasını geriye çekme imkânına sahip olunacak mı?

Teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN – Sayın Seven, buyurun.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakana şu soruyu sormak istiyorum: Öncelikle, Türkiye'de meydana gelen bu felaketten dolayı hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, geride kalanlara sabır ve metanet diliyorum.

Bu deprem felaketzedeleriyle ilgili olarak, şu anda sosyal güvenlik kapsamı içerisinde, yaşlı, dul ve yetimler için ne düşünülmektedir; bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

Sayın Okudan, buyurun.

MEHMET ZEKİ OKUDAN (Antalya) – Sayın Başkan, Kıymetli Bakanım ve Sayın Komisyon üyeleri; öğrenmek istediğim şey şudur: Deprem bölgesindeki insanlarımız şu anda yiyecek ekmeğe muhtaçtır -bunu biliyorsunuz- değil çalışmak, prim yatırmak; barınacak yerleri de olmadığı için, çok zor şartlar altında hayatlarını sürdürmektedirler. Eğer, prim borçlarını ertelemek düşünülüyorsa, bunların faizleri ne olacak? Ertelenmesi düşünülmüyorsa, bunların yiyeceği, içeceği vesairesi devlet tarafından nasıl karşılanacak?

Bunları öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun efendim.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Soruların bir kısmını yazılı olarak cevaplandıracağım.

Bu kanun tasarısı vesilesiyle, vuku bulan son deprem felaketini dikkate alarak, bir geçici madde düzenlenmesini daha sonra getireceğiz, geçici maddelere geçildiğinde.

Şu andaki mevzuata göre, Emekli Sandığında bilfiil 10 yıl çalışmayanların vefatları halinde, eş ve çocuklarına maaş bağlanmıyor. Bu, SSK'da 5 yıl olarak, Bağ-Kur'da da 3 yıl olarak belirlenmiştir. Hükümetimizin ortak kararı olarak ve bunu da vesile kılarak, geçici bir maddeyle, Emekli Sandığı, SSK ve Bağ-Kur'da 1 yıl çalışmış olanların vefatları halinde, onların dul ve yetimlerine emekli maaşı bağlanmasını teklif olarak, geçici madde olarak huzurunuza getireceğiz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan. Vurgun yemiş yürekler de böyle bir şey bekliyorlardı.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 4 adet önerge vardır. Önergeleri önce geliş sıralarına, sonra da aykırılık derecelerine göre okutup işleme koyacağım.

İlk önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 114 sıra sayılı Sosyal Güvenlik Kanun Tasarısının 39 uncu maddesi geçici madde 10'un birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

Zeki Ertugay Yıldırım Ulupınar Veysi Şahin

Erzurum İzmir Mardin

Kadir Bozkurt Mustafa Eren Nihan İlgün

Sinop Karabük Tekirdağ

Nevzat Ercan Saffet Arıkan Bedük

Sakarya Ankara

"Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce yürürlükte bulunan hükümlere göre, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihi takip eden aybaşı itibariyle aylık bağlanmasına hak kazananlar ile aylık bağlanmasına hak kazanmalarına bir tam yıl veya daha az kalan sigortalıların, tam veya kısmî yaşlılık aylığı talep hakları saklıdır."

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 114 sıra sayılı Sosyal Güvenlik Kanun Tasarısının 39 uncu maddesi (b) fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

Zeki Ertugay Yıldırım Ulupınar Kadir Bozkurt

Erzurum İzmir Sinop

Veysi Şahin Mustafa Eren Nihan İlgün

Mardin Karabük Tekirdağ

Nevzat Ercan Saffet Arıkan Bedük

Sakarya Ankara

"b) Kadın ise 49, erkek ise 54 yaşını doldurmuş ve 25 tam yıl sigorta primi ödemiş olması şarttır."

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 114 sıra sayılı Kanun Tasarısının 39 uncu maddesi ile 1479 sayılı Kanunla eklenen geçici 10 uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mahfuz Güler Cevat Ayhan Fethullah Erbaş

Bingöl Sakarya Van

Ergün Dağcıoğlu Mehmet Bedri İncetahtacı Yakup Budak

Tokat Gaziantep Adana

Bekir Sobacı Musa Demirci Faruk Çelik

Tokat Sıvas Bursa

Ali Gören Mahmut Göksu Sait Açba

Adana Adıyaman Afyon

Ramazan Toprak Akif Gülle Oya Akgönenç Muğisuddin

Aksaray Amasya Ankara

Zeki Çelik Rıza Ulucak Mehmet Zeki Okudan

Ankara Ankara Antalya

İsmail Özgün Alaattin Sever Aydın Suat Pamukçu

Balıkesir Batman Bayburt

Hüsamettin Korkutata İsmail Alptekin Altan Karapaşaoğlu

Bingöl Bolu Bursa

Ahmet Sünnetçioğlu Hüseyin Karagöz Yasin Hatiboğlu

Bursa Çankırı Çorum

Sacit Günbey Ömer Vehbi Hatipoğlu Latif Öztek

Diyarbakır Diyarbakır Elazığ

Ahmet Cemil Tunç Tevhit Karakaya Lütfü Esengün

Elazığ Erzincan Erzurum

Fahrettin Kukaracı Aslan Polat Nurettin Aktaş

Erzurum Erzurum Gaziantep

Turhan Alçelik Lütfi Doğan Mustafa Geçer

Giresun Gümüşhane Hatay

Metin Kalkan Ali Güner Azmi Ateş

Hatay Iğdır İstanbul

Mustafa Baş İrfan Gündüz Ayşe Nazlı Ilıcak

İstanbul İstanbul İstanbul

İsmail Kahraman Hüseyin Kansu Ali Oğuz

İstanbul İstanbul İstanbul

Mehmet Ali Şahin Osman Yumakoğulları Avni Doğan

İstanbul İstanbul Kahramanmaraş

Mustafa Kamalak Ali Sezal Zeki Ünal

Kahramanmaraş Kahramanmaraş Karaman

Abdullah Gül Salih Kapusuz Kemal Albayrak

Kayseri Kayseri Kırıkkale

Mehmet Batuk Osman Pepe Hüseyin Arı

Kocaeli Kocaeli Konya

Veysel Candan Remzi Çetin Teoman Rıza Güneri

Konya Konya Konya

Özkan Öksüz Ahmet Derin Yaşar Canbay

Konya Kütahya Malatya

Bülent Arınç Sabahattin Yıldız Mehmet Elkatmış

Manisa Muş Nevşehir

Eyüp Fatsa Şükrü Ünal Mehmet Bekâroğlu

Ordu Osmaniye Rize

Nezir Aydın Ahmet Demircan Musa Uzunkaya

Sakarya Samsun Samsun

Ahmet Nurettin Aydın Temel Karamollaoğlu Yahya Akman Siirt Sıvas Şanlıurfa

Zülfükar İzol Ahmet Karavar Abdullah Veli Seyda

Şanlıurfa Şanlıurfa Şırnak

Maliki Ejder Arvas İlyas Arslan Mehmet Çiçek

Van Yozgat Yozgat

Önerilen madde değişikliği :

Geçici madde 10- Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce yürürlükte bulunan hükümlere göre bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihi takip eden aybaşı itibariyle aylık bağlanmasına hak kazananlar ile aylık bağlanmasına hak kazanmalarına 2 tam yıl veya daha az kalan sigortalıların tam veya kısmî yaşlılık aylığı talep hakları saklıdır.

Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce sigortalı olanlardan, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihi takip eden aybaşı itibariyle, kadın ise 20, erkek ise 25 tam yıl prim ödeme süresinin dolmasına,

a) 5 tam yıldan fazla, 6 tam yıl veya daha az kalan, kadınlara 41, erkeklere 46 yaşını,

c) 6 tam yıldan fazla, 7 tam yıl veya daha az kalan, kadınlara 42, erkeklere 47 yaşını,

d) 7 tam yıldan fazla, 8 tam yıl veya daha az kalan, kadınlara 43, erkeklere 48 yaşını,

e) 8 tam yıldan fazla, 9 tam yıl veya daha az kalan, kadınlara 44, erkeklere 49 yaşını,

f) 9 tam yıldan fazla, 10 tam yıl veya daha az kalan, kadınlara 45, erkeklere 50 yaşını,

g) 10 tam yıldan fazla kalan, kadınlara 46, erkeklere 51 yaşını,

Doldurmaları, kadın ise 20, erkek ise 25 yıl prim ödemeleri şartıyla ve talepte bulunmaları halinde yaşlılık aylığı bağlanır.

Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce sigortalı olanlardan 15 tam yıl prim ödeme süresiyle birlikte, kadın ise 50, erkek ise 55 yaşını doldurma koşulunu, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihi takip eden aybaşından itibaren,

a) 4 tam yıldan fazla, 6 tam yıl veya daha az süre içinde yerine getiren kadınlara 50, erkeklere 53 yaşını,

b) 6 tam yıldan fazla, 8 tam yıl veya daha az süre içinde yerine getiren kadınlara 51, erkeklere 54 yaşını,

c) 8 tam yıldan fazla, 10 tam yıl veya daha az süre içinde yerine getiren kadınlara 52, erkeklere 55 yaşını,

d) 10 tam yıldan fazla süre içinde yerine getiren kadınlara 55, erkeklere 56 yaşını doldurmaları ve talepte bulunmaları halinde yaşlılık aylığı bağlanır.

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutacağım; bu önerge, maddeye en aykırı önergedir; okutup işleme koyacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 114 sıra sayılı kanun tasarısının 39 uncu maddesiyle 1479 sayılı Kanunla eklenen geçici 10 uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mahfuz Güler Cevat Ayhan Fethullah Erbaş

Bingöl Sakarya Van

Ergün Dağcıoğlu Mehmet Bedri İncetahtacı Bekir Sobacı

Tokat Gaziantep Tokat

Yakup Budak Musa Demirci Faruk Çelik

Adana Sıvas Bursa

Ali Gören Mahmut Göksu Sait Açba

Adana Adıyaman Afyon

Ramazan Toprak Akif Gülle Oya Akgönenç Muğisuddin

Aksaray Amasya Ankara

Zeki Çelik Rıza Ulucak Mehmet Zeki Okudan

Ankara Ankara Antalya

İsmail Özgün Alaattin Sever Aydın Suat Pamukçu

Balıkesir Batman Bayburt

Hüsamettin Korkutata İsmail Alptekin Mehmet Altan Karapaşaoğlu

Bingöl Bolu Bursa

Ahmet Sünnetçioğlu Hüseyin Karagöz Yasin Hatiboğlu

Bursa Çankırı Çorum

Sacit Günbey Ömer Vehbi Hatipoğlu Latif Öztek

Diyarbakır Diyarbakır Elazığ

Ahmet Cemil Tunç Tevhit Karakaya Lütfü Esengün

Elazığ Erzincan Erzurum

Fahrettin Kukaracı Aslan Polat Nurettin Aktaş

Erzurum Erzurum Gaziantep

Turhan Alçelik Lütfi Doğan Mustafa Geçer

Giresun Gümüşhane Hatay

Metin Kalkan Ali Güner Azmi Ateş

Hatay Iğdır İstanbul

Mustafa Baş İrfan Gündüz Ayşe Nazlı Ilıcak

İstanbul İstanbul İstanbul

İsmail Kahraman Hüseyin Kansu Ali Oğuz

İstanbul İstanbul İstanbul

Mehmet Ali Şahin Osman Yumakoğulları Avni Doğan

İstanbul İstanbul Kahramanmaraş

Mustafa Kamalak Ali Sezal Zeki Ünal

Kahramanmaraş Kahramanmaraş Karaman

Abdullah Gül Salih Kapusuz Kemal Albayrak

Kayseri Kayseri Kırıkkale

Mehmet Batuk Osman Pepe Hüseyin Arı

Kocaeli Kocaeli Konya

Veysel Candan Remzi Çetin Teoman Rıza Güneri

Konya Konya Konya

Özkan Öksüz Ahmet Derin Yaşar Canbay

Konya Kütahya Malatya

Bülent Arınç Sabahattin Yıldız Mehmet Elkatmış

Manisa Muş Nevşehir

Eyüp Fatsa Mehmet Bekâroğlu Nezir Aydın

Ordu Rize Sakarya

Ahmet Demircan Musa Uzunkaya Ahmet Nurettin Aydın

Samsun Samsun Siirt

Temel Karamollaoğlu Yahya Akman Zülfükar İzol

Sıvas Şanlıurfa Şanlıurfa

Ahmet Karavar Abdullah Veli Seyda Maliki Ejder Arvas

Şanlıurfa Şırnak Van

İlyas Arslan Mehmet Çiçek

Yozgat Yozgat

Önerilen madde değişikliği;

Geçici Madde 10- Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce yürürlükte bulunan hükümlere göre, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihi takip eden aybaşı itibariyle aylık bağlanmasına hak kazananlar ile aylık bağlanmasına hak kazanmalarına iki tam yıl veya daha az kalan sigortalıların, tam veya kısmî yaşlılık aylığı talep hakları saklıdır.

Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce sigortalı olanlardan, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihi takip eden aybaşı itibariyle, kadın ise 20, erkek ise 25 tam yıl prim ödeme süresinin dolmasına,

a) 2 tam yıldan fazla 3 tam yıl veya daha az kalan, kadınlara 39, erkeklere 43 yaşını,

b) 3 tam yıldan fazla 4 tam yıl veya daha az kalan, kadınlara 39, erkeklere 44 yaşını,

c) 4 tam yıldan fazla 5 tam yıl veya daha az kalan, kadınlara 40, erkeklere 45 yaşını,

d) 5 tam yıldan fazla 6 tam yıl veya daha az kalan, kadınlara 41, erkeklere 46 yaşını,

e) 6 tam yıldan fazla 7 tam yıl veya daha az kalan, kadınlara 42, erkeklere 47 yaşını,

f) 7 tam yıldan fazla 8 tam yıl veya daha az kalan, kadınlara 43, erkeklere 48 yaşını,

g) 8 tam yıldan fazla 9 tam yıl veya daha az kalan, kadınlara 44, erkeklere 49 yaşını,

h) 9 tam yıldan fazla 10 tam yıl veya daha az kalan, kadınlara 45, erkeklere 50 yaşını,

ı) 10 tam yıldan fazla kalan kadınlara 46, erkeklere 51 yaşını,

Doldurmaları, kadın ise 20, erkek ise 25 tam yıl prim ödemeleri şartıyla ve talepte bulunmaları halinde yaşlılık aylığı bağlanır.

Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce sigortalı olanlardan 15 tam yıl prim ödeme süresi ile birlikte kadın ise 40, erkek ise 50 yaşını doldurma koşulunu bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihi takip eden ay başından itibaren,

a) 2 tam yıldan fazla, 4 tam yıl veya daha az süre içinde yerine getiren kadınlara 41, erkeklere 51 yaşını,

b) 4 tam yıldan fazla, 6 tam yıl veya daha az süre içinde yerine getiren kadınlara 42, erkeklere 52 yaşını,

c) 6 tam yıldan fazla, 8 tam yıl veya daha az süre içinde yerine getiren kadınlara 43, erkeklere 53 yaşını,

d) 8 tam yıldan fazla, 10 tam yıl veya daha az süre içinde yerine getiren kadınlara 44, erkeklere 54 yaşını,

e) 10 tam yıldan fazla süre içinde yerine getiren kadınlara 45, erkeklere 55 yaşını,

Doldurmaları ve talepte bulunmaları halinde yaşlılık aylığı bağlanır.

BAŞKAN – Komisyon önerge katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet önergeye katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükümetin ve Komisyonun katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir efendim.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 114 sıra sayılı kanun tasarısının 39 uncu maddesi ile 1479 sayılı Kanuna eklenen geçici 10 uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mahfuz Güler

(Bingöl)

ve arkadaşları

Önerilen madde değişikliği :

"Geçici madde 10- Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce yürürlükte bulunan hükümlere göre, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihi takip eden aybaşı itibariyle aylık bağlanmasına hak kazananlar ile aylık bağlanmasına hak kazanmalarına iki tam yıl veya daha az kalan sigortalıların, tam veya kısmî yaşlılık aylığı talep hakları saklıdır.

Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce sigortalı olanlardan, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihi takip eden aybaşı itibariyle kadın ise 20, erkek ise 25 tam yıl prim ödeme süresinin dolmasına,

a) 5 tam yıldan fazla, 6 tam yıl veya daha az kalan, kadınlara 41, erkeklere 46 yaşını,

c) 6 tam yıldan fazla, 7 tam yıl veya daha az kalan, kadınlara 42, erkeklere 47 yaşını,

d) 7 tam yıldan fazla, 8 tam yıl veya daha az kalan, kadınlara 43, erkeklere 48 yaşını,

e) 8 tam yıldan fazla, 9 tam yıl veya daha az kalan, kadınlara 44, erkeklere 49 yaşını,

f) 9 tam yıldan fazla, 10 tam yıl veya daha az kalan, kadınlara 45, erkeklere 50 yaşını,

g) 10 tam yıldan fazla kalan, kadınlara 46, erkeklere 51 yaşını doldurmaları, kadın ise 20 erkek ise 25 tam yıl prim ödemeleri şartıyla ve talepte bulunmaları halinde yaşlılık aylığı bağlanır.

Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce sigortalı olanlardan 15 tam yıl prim ödeme süresiyle birlikte kadın ise 50, erkek ise 55 yaşını doldurma koşulunu bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihi takip eden aybaşından itibaren,

a) 4 tam yıldan fazla, 6 tam yıl veya daha az süre içinde yerine getiren, kadınlara 50, erkeklere 53 yaşını,

b) 6 tam yıldan fazla, 8 tam yıl veya daha az süre içinde yerine getiren, kadınlara 51, erkeklere 54 yaşını,

c) 8 tam yıldan fazla, 10 tam yıl veya daha az süre içinde yerine getiren, kadınlara 52, erkeklere 55 yaşını,

d) 10 tam yıldan fazla süre içinde yerine getiren, kadınlara 55, erkeklere 56 yaşını,

Doldurmaları ve talepte bulunmaları halinde, yaşlılık aylığı bağlanır."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükümet önergeye katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) – İştirak ediyoruz efendim.

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Karar yetersayısının aranmasını istiyorum.

BAŞKAN – Arıyorum efendim, her seferinde arıyorum...

Komisyonun ve Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Nerede saydınız?!

BAŞKAN – Saydım efendim, sizin isteyeceğinizi bildiğim için... Sayın Genç tarafından, her maddede karar yetersayısının aranması istendi, onun için sayıyorum; itimat buyurun efendim.

Teşekkür ederim.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 114 sıra sayılı Sosyal Güvenlik Kanun Tasarısının 39 uncu maddesi geçici madde 10'un birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

Zeki Ertugay

(Erzurum)

ve arkadaşları

"Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce yürürlükte bulunan hükümlere göre, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihi takip eden aybaşı itibariyle aylık bağlanmasına hak kazananlar ile aylık bağlanmasına hak kazanmalarına bir tam yıl veya daha az kalan sigortalıların, tam veya kısmî yaşlılık aylığı talep hakları saklıdır."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükümet önergeye katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 114 sıra sayılı Sosyal Güvenlik Kanun Tasarısının 39 uncu maddesi (b) fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

Zeki Ertugay

(Erzurum)

ve arkadaşları

b) Kadın ise 49, erkek ise 54 yaşını doldurmuş ve 25 tam yıl sigorta primi ödemiş olması şarttır.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükümet önergeye katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükümetin ve Komisyonun katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Geçici 10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Geçici 10 uncu madde kabul edilmiştir.

Şimdi, Geçici 11 inci maddeyi okutuyorum:

"GEÇİCİ MADDE 11. – Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce bağlanan malûllük, yaşlılık ve ölüm aylıkları, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce ödenen son aylık tutarlar esas alınarak, bu Kanunun yürürlük tarihinden sonra 36 ncı maddenin son fıkrası hükmüne göre artırılarak ödenir.

Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce sigortalı olanlara bağlanacak yaşlılık aylığı ;

a) Sigortalının, aylık başlangıç tarihindeki toplam sigortalılık süresi esas alınarak, bu Kanunun yürürlük tarihinden önce bulunduğu gelir basamağının aylık başlangıç tarihinde yürürlükte bulunan gelir tablosundaki değeri üzerinden, bu Kanunun yürürlük tarihinden önceki hükümlere göre hesaplanan aylığının, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar geçen sigortalılık süresinin toplam sigortalılık süresine orantılı olarak hesaplanan tutarı ile

b) Sigortalının, bu Kanunun yürürlük tarihi ile aylık başlangıç tarihi arasında aylar itibariyle prim ödediği gelir basamaklarının bu basamaklardaki prim ödeme süreleri de dikkate alınarak, aylık başlangıç tarihinde yürürlükte bulunan gelir basamakları üzerinden hesaplanacak ağırlıklı ortalamasının, aylık başlangıç tarihindeki toplam sigortalılık süresi esas alınmak suretiyle bu Kanunun 36 ncı maddesinin ikinci fıkrasına göre bulunacak aylık bağlama oranı üzerinden hesaplanan aylığın, bu Kanunun yürürlük tarihinden sonra geçen sigortalılık süresinin toplam sigortalılık süresine orantılı olarak hesaplanan tutarı,

Toplamıdır. Bu şekilde hesaplanan aylık, bu Kanunun 36 ncı maddesinin üçüncü fıkrasına göre artırılır.

İkinci fıkraya göre bağlanacak aylık, sigortalının aylık başlangıç tarihindeki toplam sigortalılık süresi esas alınarak, bu Kanunun yürürlük tarihinden önce bulunduğu gelir basamağı üzerinden bu Kanunun yürürlük tarihinden önceki hükümlere göre hesaplanan aylığının, bu Kanunun yürürlük tarihi ile aylık başlangıç tarihi arasında geçen takvim yılları için, her yılın Aralık ayına göre Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından açıklanan en son temel yıllı kentsel yerler tüketici fiyatları indeksindeki değişim oranı kadar artırılmış tutarından az olamaz.

Bu Kanunun yürürlük tarihinden önce sigortalı olanlara bağlanacak malûllük ve ölüm aylıkları, sigortalının bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra sigortalılık süresinin bulunması halinde, bu süreler esas alınarak hesaplanır.”

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu Adına, Sakarya Milletvekili Sayın Nezir Aydın; buyurun efendim.

Sayın Aydın, süreniz 10 dakika.

FP GRUBU ADINA NEZİR AYDIN (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının geçici 11 inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum, bu vesileyle, Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ben, Tükiyemizin mozaiği, hatta Osmanlının mozaiği olan Sakarya'dan geliyorum. Sakaryamızda, Vanımızdan, Karsımızdan, Rize'den, Trabzon'dan, Trakya'dan, hatta Bosna'dan, Kosova'dan, batının, Trakya'nın her kesiminden insanlarımız var. Dolayısıyla, deprem, Türkiyemizin her tarafındaki insanlarımızı üzmüştür; ancak, Sakarya ve havalisindeki depremde, can kaybı olarak, zannediyorum ki, Türkiye'de cenaze gitmeyen vilayetimiz çok az olsa gerek veya belki de hiç yok gibidir. İşte, bu Sakarya'dan geliyorum ben. Oradaki acılı insanlarla beraberdik, beraber olmak zorundaydık; ama, milletvekili olmamız hasebiyle, Meclisimizin açık olduğu zamanlarda burada olmak mecburiyetindeydik. Şimdi, cismimiz burada, kalbimiz orada gibi bir durumla karşı karşıyayız. Ben burada, tüm deprem bölgesinde ölenlerimize Allah'tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar, milletimize başsağlığı diliyorum.

Burada, özellikle, sözlerimin başında ifade etmek istiyorum ki, Sakaryamızda günlerdir gördüğümüz manzara şu: Türkiyemizin hemen hemen her ilçesinden, belki her beldesinden insanlarımız, küçüklü büyüklü, arabalarına neleri varsa doldurmuş, üzerlerine bir kartona veya bir beyaz kâğıda "falan ilçenin yardım aracıdır" diye yazmış, Sakarya sokaklarına dalmışlar. Gerçekten, milletimizin bu kadirşinaslığı her türlü takdirin üzerindedir. Bunun için, deprem bölgesi adına, özellikle, Adapazarlılar, Adapazarlılarımız adına milletimize şükranlarımızı arz ediyorum.

Değerli arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının ilgili maddesine geleceğim; ama, Başkanımın da hoşgörüsüne sığınarak, sizleri, Yüce Heyetinizi, Sakarya'da, depremin birinci günü sabah saatlerine götürmek istiyorum. Biliyorsunuz, deprem 03.02'de başladı ve benim de çocuklarım Adapazarı'ndaydı, ben Meclis çalışmaları nedeniyle buradaydım. Sabahın alacakaranlığında buradan çıktım, iki saatte Adapazarı'na vardım. Ancak, gelin görün ki, iki saatte Adapazarı hudutlarına vardığım halde, tam ikibuçuk saatte Adapazarı şehrinin içine girme imkânım olmadı. Çünkü, bütün yollar tıkalı, olayı duyan herkes akrabalarının akıbetini öğrenmek için Adapazarı'na akın ediyor, canı kurtulanlar veya o imkânı bulanlar da Adapazarı'ndan kaçmanın telaşı içerisinde; ama, çok enteresandır, trafik kilitlenmiş. Zaten, birçok cadde enkaz yığını nedeniyle tamamen kapanmış, geçmek imkânı yok.

Özellikle, geçiş yolu olan E-5 ve eski Sakarya Köprüsü yoluyla Ankara istikametine çıkış da, giren ve çıkan araçlar tarafından tamamen kapatılmış, ne girmek mümkün ne çıkmak mümkün; ama, Sakarya'da bir tek trafik polisi yok, trafiği ayarlayacak bir tek polis yok. Sakarya'daki polisleri suçlayamam; çünkü, onların da birçoğunun evlâdı enkaz altında, birçoğunun kendisi enkaz altında, birçoğunun hanımı enkaz altında; onların derdi kendine yetiyor.

Şimdi, bir şeyi merak ediyorum: Ben, bir baba olarak, acıyı duyan bir insan olarak sabah kalkıp Adapazarı'na vardım. Devlet baba bu acıyı duyamadı mı? Ankara'dan yüz tane, ikiyüz tane trafik polisini Adapazarı'na gönderip, oradaki bu trafik keşmekeşliğini -ki, Adapazarı'ndaki bu trafik keşmekeşliği tam iki gün sürdü- önleyemez miydik. Hiçbir telefon çalışmıyor, hiçbir ulaşım imkânı yok, hiçbir haberleşme imkânı yok...

Hatta size şu kadarını söyleyebilirim, acıdır; ama, gerçektir: Depremin üçüncü günü, valiliğimizin önünde kurulmuş olan kriz masasına bir vatandaş heyecanla gelip -içimizde Sakarya milletvekili olan arkadaşlarımızdan ve ziyarete gelen diğer arkadaşlarımızdan o an orada oturanlar vardı- "Sayın Valim, enkaz altından yavrumun sesi geliyor, ne olur bir makine" diye haykırdığında, sayın valimiz, zaten sesi de kesilmiş, kısılmış, yorgun, bitkin "ne yapayım; bende de yok" dedi. Doğru, onda da makine yok. Ben kendisine "Sayın Valim, gerçekten makinemiz yok mu?" dediğimde, kendisi "15 makinemiz vardı, sabah gitti, şu anda nerede olduğunu, ne yaptığını ben de bilemiyorum" diyordu. Maalesef, bu bir gerçekti...

Değerli milletvekilleri, bir konu daha var: Şu anda, öyle enteresan bir konumdayız ki, hâlâ, yaralılarımızın ne olduğunu bilemiyoruz, nerede olduğunu bilemiyoruz. Evet, müdahale edildi; ama, yaralılarımızın ne olduğunu ve nerede olduğunu bilemiyoruz.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Atma, atma!..

BAŞKAN – Hatibe müdahale etmeyin efendim.

Buyurun.

NEZİR AYDIN (Devamla) – Muhterem arkadaşlar, bakın, canlı bir misal vereceğim, belki işi biraz müşahhaslaştırmaktır; ama, Adapazarı Gazeteciler Cemiyeti Başkanımız var; ben Adapazarı'ndan gelirken, tüm Adapazarı'nda kendisinin öldüğü ilan edilmişti; Gazeteciler Cemiyeti Başkanımız Sayın Necdet Güngörsün'ün öldüğünü söylüyorlardı; çünkü, Adapazarı'ndan helikopterle gitmiş; ama, nerede olduğu bilinmiyordu. Ankara'da araştırdık; hamd olsun, Numune Hastanesinde bulduk, kendisi sağ. Yine, aynı şekilde, Belediye Başkan Yardımcılarımızdan Abdülrahim Tüzün kardeşimizin öldüğü şayiası vardı; yine, kendisini, bugün Numune Hastanesinde bulduk. Demek istediğim, anlatmak istediğim, hâlâ, bu kadar vahim durumlarla karşı karşıyayız; bunu söylemeye çalışıyorum.

Değerli arkadaşlar, şimdi, Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısını görüşüyoruz. Şu anda, en önemli sosyal güvenlik, deprem bölgesinde alınacak olan her türlü tedbirdir. Gönlüm isterdi ki, zannediyorum birçok arkadaşımızın gönlü öyle isterdi... Çünkü, siz, birçoğunuz deprem bölgesinin milletvekilleri olmayabilirsiniz; ama, başta da söyledim, iddia ediyorum ki, hepinizin deprem bölgesinde insanı vardır, milletvekili olduğunuz ilin, yörenin, bizim deprem bölgemizde insanları vardır, ölüleri vardır, hâlâ enkaz altında olanları vardır. Onun için, gönlümüzde o insanların yanında olmak vardı, o insanlarla birlikte olmak zorundaydık; ama, ne yazık ki, biz, burada, Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısını görüşmeye devam ediyoruz. En güzel sosyal güvenliğin ne olduğunu, şu anda, o insanlara hissettirmemiz gerekiyordu. Efendim, SSK'yı zarardan kurtaracağız... Evet, inşallah kurtarırız.

Burada, bir şeyi daha çok açık bir şekilde merak ediyorum: Zannediyorum, bütün parti gruplarımızın bu yönde kararları mevcut, karar aldılar, deprem bölgesine, bu ülkenin her insanı elinden gelen yardımı yapıyor, tüm milletvekilleri olarak tabiî ki, biz de üzerimize ne düşüyorsa yapıyoruz, yapacağız. Ancak, muhterem arkadaşlar, acaba, bu ülkede, her gün devlet Hazinesinden 41 trilyon lira faizi rant olarak cebine indirenlerden niye ses seda çıkmıyor? Bu ülkenin her şeyine müdahale eden, her şeyine karışan o iri iri gazetelerinden, gazetecilerinden, yardım babında niye hiç ses seda çıkmıyor? Nerede bunlar? Çok affedersiniz genelleme yapmak istemiyorum, istisnalar daima müstesnadır; ama, bunlar sadece ajitasyon yapmak için mi vardır? Yani, çok afedersiniz, gecenin saat 03.00'ünde banyoda olabilir, banyoda kendisini afatın, ecelin yakaladığı kadını, o haliyle, bu millete deşifre etmeye kimin gönlü razı olur? Kim, hanımının veya kızının böyle bir görüntüyle kamuoyuna çıkmasına gönlü razı olabilir? Ama, bunlar yapılıyor, yardım noktasına gelince, hiçbirinden ses seda çıkmıyor. Ben, bunu merak ediyorum ve istiyorum.

Muhterem arkadaşlar, baştan da ifade ettim, şu anda deprem bölgemizde her türlü yardımı milletimiz yapıyor; ama, bir şeyin altını çizmek zorundayım: Dünden beri Sakarya'da yağmur yağıyor. Nihayet, Sakarya'da, cep telefonları, geç de olsa çalışmaya başladı ve insanların istediği, şu anda, şu saatte hâlâ istedikleri şu, diyorlar ki "bize naylon gönderin" ...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kesildi)

BAŞKAN – Toparlayın efendim, lütfen...

NEZİR AYDIN (Devamla) – Allah'ın hikmetidir, bu sene, Sakarya'ya birkaç aydır yağmur yağıyor, afat oluyor; güneş açıyor, bir başka afat oluyor. Bundan iki ay önce bir sel baskını geçirdik, Adapazarının bulvarında kayıkla gezilecek kadar su bastı; şimdi, benzeri bir yağmur dünden beri devam ediyor. Zaten, insanlarımız, bataniyelerini, şunlarını bunlarını gölgelik yapıp, düz yerlerde, açık alanlarda altına girmişlerdi, dünden beri oralar da su doldu, battaniyeleri ıslandı, yağmurdan korunamıyorlar, "ne olur naylon" diyorlar, şu bildiğimiz ince naylon... Yani, bizim etkililerimizin, yetkililerimizin, burayla her an telefon bağlantıları yok mu? Her an ilgilenmiyorlar mı? Hâlâ, oraya, bir parça olsun naylon, maalesef gidememiştir, şu saatte bekliyorlar. Ben, buradan söylüyorum, ne olur, bir an önce...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NEZİR AYDIN (Devamla) – O insanların istedikleri, beş metre, on metre naylondur. Bu hassasiyeti gösterelim. Bunu gösteremezsek, çıkardığımız kanunlar, korkarım ki, bir işe yaramaz diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydın.

Şimdi söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Dönen'de.

Buyurun Sayın Dönen.

DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısının geçici 11 inci maddesi üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum, Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Buradan, depremde hayatını kaybedenlere Tanrı'dan rahmet, yakınlarına sabır, yaralılarımıza acil şifalar diliyor, bütün ulusumuza başsağlığı diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, görüştüğümüz yasa tasarısının geçici 11 inci maddesi, aslında, bundan önceki maddelerle belirlenmiş bazı kuralları yeniden düzenleyen bir madde olarak karşınıza çıkmakta; yani, emeklilik sistemini yeni bir baza oturtan anlayışın gereği olarak, burada geçici 11 inci madde düzenlenmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bu madde, zaten, bundan önceki maddelerle belirlenmiş belirli çerçeveleri düzenleyen bir madde olduğu için, bu madde üzerinde çok fazla konuşmaya gereksinim duymuyorum; çünkü, bir yasanın tartışılması, bence, doğru zamanda ve doğru zeminde olmalı. Eğer, sosyal güvenlik gibi, toplumumuzun yüzde 85'ini ilgilendiren bir yasa tasarısını, bugün, ülkemizin çok büyük bir felakete maruz kaldığı bir günde görüşüyorsak, bence, bu, özellikle toplumumuzun gösterdiği bu birlik, beraberlik ve bütünlüğe Meclis olarak sahip çıkmadığımızın bir göstergesi olarak karşımızda durmaktadır. Bugün, sivil toplum örgütlerimiz, sendikalarımız, kısacası toplumumuzun her kesimi, bu acılı günümüzde bu yaraları nasıl sarar, bu acıları nasıl dindiririz diye, gerçekten büyük bir gayret içerisindedir.

Değerli arkadaşlarım, deprem bölgemiz, özellikle sanayimizin yüzde 30'unu kapsayan, hatta sanayimizin can damarını oluşturan bir bölge olarak karşımıza çıkmaktadır. Sanayimiz, bu bölgede, tabiri caizse, kalbinden ağır bir yara almıştır. Fizikî olarak aldığı yara önemli; ama, özellikle buradaki sanayi kuruluşlarımızın kalifiye elemanlarını kaybetmesi, gerçekten, bundan sonra o fabrikalarımızda çok büyük iş kayıplarına neden olacaktır. Bir de, biz bu yasayı toplumun önüne sunarsak, diğer bölgelerimizdeki iş kayıplarını da göz önüne alırsak, gerçekten, Türkiye'de çok büyük bir üretim kaybıyla karşı karşıya kalırız.

Şimdi ben bakıyorum; bu tasarı ekonomik olarak ülkeye ne getiriyor, sosyal olarak ne getiriyor, siyasal olarak kime, ne yararı var, hâlâ bir türlü anlayabilmiş değilim! Tasarıyı okuyorum, inceliyorum; gerçekten, bu tasarıyla sosyal güvenlik kurumlarına getirilen yeni bir kaynak yok; yani, sosyal güvenlik kurumlarına verdiğimiz desteği yakın sürede azaltacak önemli bir düzenleme yok. Hani, iktidar milletvekili arkadaşlarımız her vesileyle çıkıp "çökmüş bir sosyal güvenlik sistemini yeniden dirilteceğiz" diyorlar ya; şimdi, bakıyorum, bırakın reformu, böyle bir rehabilitasyon falan yok. Böyle bir şey varsa, gelsin, bilen bir arkadaşımız, burada, anlatsın; biz de bunu anlayalım Allah aşkına!

Her zaman söylüyoruz; sosyal güvenlik kurumları bütün olarak ele alınıp, yeni bir reform anlayışıyla yeniden düzenlenecekse, bunun belli kriterleri var; bu kriterlere, ciddî olarak, sadık kalmak durumundayız. Nedir bu? Yaş... Avrupa normlarında, Türkiye'nin yaş ortalamasına veya Türkiye'nin yaş piramidine bakıyoruz; yaş piramidi, Türkiye'nin lehine; yani, bizim nüfusumuzun yüzde 70'i 30 yaşın altında; ama, Avrupa kıtasının nüfusunun yüzde 25'i 60 yaşın üstünde.

Demek ki, bizim, burada, genç insanlarımıza, eğitilmiş insanlarımıza iş bulma zorunluluğumuz var; bunları, burada tartışmak zorunluluğumuz var. Eğer, biz, aktif-pasif dengesini düzelteceksek, aktuaryel dengeyi düzelteceksek, 26 milyon olan işgücümüzü gerçekten devreye sokmamız gerekir. Şimdi, biz, 5 milyon emekli, 12 milyon çalışan, 5 milyon kayıtdışı çalışan ve aşağı yukarı 7-8 milyon işsiz insanla karşı karşıyayız ve böyle bir günde de, ciddî bir deprem felaketiyle karşı karşıya geldik.

Şimdi, şu aşamada, biz, gelip, bu sorunları çözecek, bu sorunlara çözüm bulacak projeleri tartışacak yerde, sosyal yapımızı daha da gerginleştirecek, iş barışını bozacak, sosyal barışı bozacak bir yasa tasarısını burada tartışıyoruz. Bunun mantığını anlamak mümkün değil burada!

Değerli arkadaşlarım, eğer, gerçekten, üç beş yıl içerisinde... Bizim millî gelirden verdiğimiz yüzde 3,3 Avrupa ortalaması ise yüzde 30; yani, Avrupa'nın sosyal güvenlik sistemine aktardığı toplam kaynağın ulusal gelire oranı yüzde 30. İşte "battı" dediğiniz sisteme verdiğimiz kaynak. Bunun mücadelesini veriyoruz.

Şimdi, biz, şu aşamada, yaş olarak avantajlıyız, aktardığımız kaynak olarak avantajlıyız. Biz demiyoruz ki, yine iyileştirme yapmayalım. İyileştirme yapalım; ama, toplumda bir konsensüs sağlayalım. Bu konsensüs sonucunda; yani, bu toplumun bilim adamları var, üniversiteleri var, sendikaları var, işçileri var, işadamları var; bunların konsensüsüyle çıkmış bir yasa olmasını diliyoruz, olmasını istiyoruz. Toplumsal barış istiyoruz, iş barışı istiyoruz. Bugün, birçok fabrikada üretim yarı yarıya düştü arkadaşlar. Sadece bu yasa yüzünden direniyor insanlar. Zorla bu insanları çalıştırma şansımız yok.

Arkadaşlarımız diyorlar ki, deprem üzerinde siyaset yapmayalım. Doğru, yapmayalım, olumsuz siyaset yapmayalım.

Değerli arkadaşlar, siyaset dediğimiz uğraş alanı insanların teneffüs ettikleri havayı, içtikleri suyu, yedikleri ekmeği ilgilendiren bir uğraş alanıdır; yani, bugün, eğer, hava kirliliği varsa, siz, o ülkeyi yöneten siyaset adamlarını o hava kirliliğinden sorumlu tutmaz mısınız? Eğer, İstanbul trafiği bu karmaşık yapısı içerisindeyse, insanların sinirlerini deforme ediyorsa, bu suç siyaset adamlarının değil mi?

Değerli arkadaşlarım, bugün, ülkemizin çok büyük bir kısmını kapsayan deprem felaketinde onbinlerce insanımız öldü, onbinlerce insanımız yaralandıysa, bu ülkeyi yöneten, biz, siyaset adamlarının suçu değil mi bu? Kimin suçu? Bu ülkeyi kim yönetti, biz yönetmedik mi? Biz, bunun tedbirlerini niye almadık, niye tartışmadık, niye konuşmadık, niye birbirimizi dinlemedik?

Değerli arkadaşlarım, yıllardır bunları yapmaya yapmaya, sonuçta, biz, siyaset adamlarının, özelikle siyasetçilerin, toplumdaki itibarları gittikçe azalmakta ve siyaset adamlarına, hemen, siyaset yapma gibi çok önemli bir dalı, çok kötü bir iş yapıyormuş gibi karşılarına çıkarmaktadırlar. Siyaset yapmak, olumlu siyaset yapmak, ülkemizin sorunlarına katkıda bulunmak, hepimizin temel görevi olmalı ve bence, bu ülkenin en temel sorunu siyasetsizliktir, siyaset üretememektir. Bu sorunları, özellikle biz gündeme getirmek zorundayız değerli arkadaşlarım.

Ben, bugün, yine "geç kaldık" demiyorum; Sayın Bakanımız, bugün bile, eğer ikna olursa, iktidar milletvekillerimiz ikna olurlarsa, bu tasarıda, özellikle toplumsal uzlaşma sağlanabilir. Bunu sağlayacak birikimi var bu insanların. Bu toplumsal uzlaşmayla, ülkemizdeki bu birliğe, beraberliğe katkıda bulunmuş oluruz, bu ivmeyi artırırız...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Dönen.

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bugün, bizim yapmamız gereken, bu depremden ders alarak, bu depremden bir çıkış yolu bulmaktır. Ülkemizin geleceğini, özellikle bu seferberlik anlayışıyla birlikte yeniden şekillendirip, tıpkı Almanya'nın İkinci Dünya Savaşından çıktıktan sonraki ivmeye dönüştürmek zorundayız. Biz, bundan yarar sağlamak zorundayız. Başka çaremiz yoktur. Gelin, bunları konuşalım; gelin, bu Mecliste, bunları yerine getirelim; gelin, toplumumuzun birliğini, bütünlüğünü bozmayalım ve değerli arkadaşlarım, toplumumuzun birliğinin, bütünlüğünün önünü açalım.

Hepinize saygılar sunarım.

BAŞKAN – Söz sırası, Kocaeli Milletvekili Sayın Halil Çalık'ta.

Sayın Çalık?.. Yok.

Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük?.. Yok.

Kayseri Milletvekili Sayın Salih Kapusuz?.. Yok.

Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat?..

ASLAN POLAT (Erzurum) – Vazgeçtim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan?.. Söz istemiyorsunuz.

İstanbul Milletvekili Sayın Rıdvan Budak?..

RIDVAN BUDAK (İstanbul) – Konuşmayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan?.. Yok.

Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya?.. Yok.

Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Zeki Okudan?..

MEHMET ZEKİ OKUDAN (Antalya) – Vazgeçtim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Madde üzerinde görüşmeler bitmiştir efendim.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

Süreniz 5 dakikadır.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, milletimize geçmiş olsun diyorum.

Milletimiz bir sınav veriyor; bu sınavı, hiçbir milletin başaramayacağı şekilde, başarıyla veriyor, yüz akıyla veriyor, bütün dünyayı imrendirecek biçimde veriyor, büyük millet olduğunu bir kez daha gösteriyor. Gördük ki, milletimiz, devletimizin çok çok önünde.

Tabiî, böyle büyük bir felaket karşısında her devletin acze düşeceği kesindir, her devletin bir şok yaşayacağı mutlaktır. Biz de, millet olarak, devlet olarak bir şok yaşadık; ama, devlet elinden geleni yapıyor, millet elinden geleni yapıyor; bunu, memnuniyetle görüyoruz.

Elbette ki, çok ciddî eksiklikler var; önemli olan da, bu eksikliklerden ders almak. Mesela, orada Kızılay yoktu. Bu kurum, yeniden bir değerlendirilmeli, yeniden bir dizayn edilmeli. Gazetelerin yazdığına göre, deprem fonunda 1 milyon lira vardı. Oturup, ciddî ciddî, bu işi bir düşünmemiz gerekiyor.

Sağlık Bakanımız, maalesef, âdeta kendisi bir tabiî afetti...

MUSTAFA GÜL (Elazığ) – Hop!.. Hop!..

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Gazeteler "ilaç" diyordu, televizyonlar "ilaç" diyordu, Sağlık Bakanı "ilaca ihtiyacımız yok" diyordu! Gümrüklerden battaniyeler iki günde çıkabiliyordu; bunlar, bizim gerçeklerimiz. Şimdi, kalkıp da, burada, bazı milletvekilleri küçük eleştiriler yapınca, onları komünistlikle, şovenistlikle, ölüleri istismarla kimse suçlamasın. Yemekten önce bir arkadaşımız öyle yaptı. Bu memlekette ölülerin kim tarafından istismar edildiğini herkes çok iyi bilir.

MUSTAFA GÜL (Elazığ) – İstismar eden sensin.

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Bu felaket bizim felaketimiz, bizim milletimizin felaketi; herkesin, üzerine düşeni yapması gerekiyor.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Milletimiz sana "sermaye et" demiyor yalnız!

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Biz, sermaye etmiyoruz; biz, olanı konuşuyoruz; biz, gerçekleri konuşuyoruz. Esasen, Adapazarı'nda, İzmit'te vatandaş devlet ararken, bizim, burada SSK yasasını konuşmamız ciddî bir saygısızlık. Evet, vatandaş, enkaz altında devlet arıyor.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Ben dört gün oradaydım; belki, sen orada bile değildin.

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Kimin nerede olduğunu herkes biliyor. Bak, buradasın, SSK yasasını görüşüyorsun; başka şeyler görüşmek gerek.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Sayın Başkan, madde üzerinde konuşsun.

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Şimdi, gelelim esas meseleye: Sosyal güvenlik, bütün ülkelerin problemidir; bunu biliyoruz; ama, çok ciddî, böyle büyük kapsamlı sosyal güvenlik yasaları, toplumsal bir uzlaşma neticesinde çıkarılır, sivil toplum örgütleriyle görüşülerek çıkarılır; ama, biz neyi yaşadık Türkiye'de? Şunu yaşadık: Birtakım sivil toplum örgütleri demokratik haklarını kullanınca, âdeta, devlete başkaldırıyor biçiminde, Başbakan tarafından ilan edildi. Nasıl, deprem bölgesinden birkaç ses "devlet nerede?" diye can havliyle bağırınca onları devlet düşmanı ilan ettiysek, demokratik haklarını kullananları da, Başbakanımız, maalesef, devlet düşmanı ilan etti. Yazık!

Sayın Bakan, bu yasanın çıkması doğrultusunda çok cesur çalışma yaptı; kendisi, cesur bir insandır, cesur bir siyasetçidir; bunu biliyoruz. Televizyondan televizyona giderek "kral çıplak" dedi; ama, bir şeyi unuttu. Bu kral çıplaksa, delirmedi kral; kendi elbisesini kendi çıkartmadı. Yani, her zaman kralı birileri soyacak, işçi memur mu giydirecek; küçük esnaf mı giydirecek; Bağ-Kurlu mu giydirecek; Kozlu'da yüreği, demirin nabzıyla birlikte atanlar mı giydirecek bu kralı? Artık, bu ülkenin, bu devletin, bu Meclisin, bu kralın soyulmaması doğrultusunda birtakım çalışmalar yapması gerekiyor.

Bakın, İsveç'te sosyal güvenliğe -sosyal güvenlik çok önemli bir hadise- devletin payı yüzde 39; en düşük Avrupa ülkesinde yüzde 25, bizde yüzde 5. Şimdi, biz, devlet olarak, acaba görevimizi yapabiliyor muyuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın efendim.

Buyurun.

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Bu yasayı çıkartmadan önce, bu tür tedbirleri almamız gerekiyor.

Sayın milletvekilleri, sözlerime son verirken şunu hatırlatmak istiyorum: Şovenizm, milletleri batırır; milletleri kahraman yapmaz. Zaten, bizim milletimiz kahraman bir millettir; bu kahramanlığı şovenizmle filan da elde etmiş değildir. Büyük milletler, biraz kendini kritik eden, kendini eleştiren milletlerdir. Biz, şu afet konusunda devletin hiçbir birimini suçlamıyoruz, hükümeti de suçlamıyoruz. Bu kadar büyük bir felaket karşısında, her hükümetin, her devletin bir şok geçirmesi muhtemeldi; ama, kimsenin, böyle kara bir günde "ben size yardım edeceğim" diyenleri geri çevirmeye hakkı da yoktur.

Hepinize saygılarımı sunuyorum.

MUSTAFA ZORLU (Isparta) – Saygısız... (MHP sıralarından "konuştun mu madde üzerinde?!" sesi, gürültüler)

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Türkiye'nin maddesi deprem, deprem...

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Yeter yahu... Bugünde dahi siyaset yapıyorsun; hem de suiistimal ederek... Ayıp yahu!.. Ayıp yahu!..

HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Konuşma hakkını elinden alıverin yahu!..

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Hiç olmazsa bugün bile suiistimal etmeyin...

ALİ COŞKUN (İstanbul) – En iyisi, muhalefet hiç konuşmasın bari kardeşim; susturun muhalefeti!

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Yarın çıkacak... Sadece Türk dünyasında güvenlik...

MUSTAFA GÜL (Elazığ) – Azerbaycan'dan da geldi, dile getirseydin ya!..

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, yerinden soru sormak isteyen sayın milletvekillerinin şifrelerini yazıp parmak izini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofondaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayınca, milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.

Buyurun Sayın Karapaşaoğlu.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Efendim, delaletinizle Sayın Bakanıma bir soru sormak istiyorum. Ancak, sorudan önce bir hususu ıttılaınıza arz etmek istiyorum. Buradaki arkadaşlarımızın, kürsüde konuşan hatibe mütehammil olması gerekiyor. Fikirlerin üzerine, düşüncelerin üzerine baskı unsuru oluşturmak demokratik bir davranış değildir. Bunu, kınıyorum efendim.

BAŞKAN – Sayın Karapaşaoğlu, madde üzerinde soru soracaktınız efendim.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Bunu sizden de bekliyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Karapaşaoğlu...

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Evet, sizin de bu konuda ifadelerinizi bekliyorum Sayın Başkanım.

Sorum şu efendim: Aynı konuda, aynı işi yapan ve aynı basamaktan emekli olan iki esnaf arkadaşımızın emeklilikleri sırasında, Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından açıklanan en son temel yıllı kentsel yerel tüketici fiyatları indeksindeki değişim oranıyla emekli olmaları halinde, gelir seviyesi en düşük olanla gelir seviyesi en yüksek olan iller arasında emeklilik maaş farkı ne kadar olacaktır?

Teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN – Sayın Arı, buyurun.

HÜSEYİN ARI (Konya) – Sayın Başkanım, delaletinizle, Sayın Bakandan şu sorumun cevabını almak istiyorum:

Sayın Bakan, depremin en şiddetli hissedildiği ve en fazla zayiat ve hasarın olduğu yerleşim yerlerinden birisi olan Yalova'nın milletvekilisiniz. Ölen vatandaşlarımızdan kaç tanesinin sosyal güvenlik sistemi içerisinde yer aldığının tespitini yapabildiniz mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Aydın...

NEZİR AYDIN (Sakarya) – Sayın Başkanım, delaletinizle, ben, Sayın Bakandan şu sorumun cevabını almak isterim:

Malum, şu anda Bağ-Kurluları görüşüyoruz. Bağ-Kurluların, bir diğer noktada, genellikle, çalıştırdıkları SSK'lılar da vardır; ancak, bir Bağ-Kurlu emekli olduğu zaman, yanında çalışan SSK emeklisinin aldığı emekli maaşından, maalesef, daha az emekli maaşı almaktadır. Bu dengesizliği düzeltmek için ne düşünülüyor, ne tür tedbir alınmak isteniyor?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydın.

Sayın Bakan, buyurun efendim.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Yazılı olarak cevaplandıracağım efendim.

BAŞKAN – Peki efendim.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 1 adet önerge vardır; önergeyi okutup, işleme koyacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 114 sıra sayılı yasa tasarısının 39 uncu maddesinin geçici 11 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Bülent Arınç Fethullah Erbaş Avni Doğan

Manisa Van Kahramanmaraş

Mehmet Altan Karapaşaoğlu Hüseyin Arı Rıza Ulucak

Bursa Konya Ankara

Yaşar Canbay Ömer Vehbi Hatipoğlu Latif Öztek

Malatya Diyarbakır Elazığ

Ahmet Cemil Tunç Tevhit Karakaya Lütfü Esengün

Elazığ Erzincan Erzurum

Fahrettin Kukaracı Aslan Polat Nurettin Aktaş

Erzurum Erzurum Gaziantep

Turhan Alçelik Mustafa Geçer Süleyman Metin Kalkan

Giresun Hatay Hatay

Ali Güner Azmi Ateş Mustafa Baş

Iğdır İstanbul İstanbul

İrfan Gündüz İsmail Kahraman Hüseyin Kansu

İstanbul İstanbul İstanbul

"Geçici Madde 11 : Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce bağlanan malullük, yaşlılık ve ölüm aylıkları, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce ödenen son aylık tutarları esas alınarak, bu Kanunun yürürlük tarihinden sonra, 36 ncı maddenin son fıkrası hükümlerine göre artırılarak ödenir.

Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce sigortalı olanlara bağlanacak yaşlılık aylığı: a- Sigortalının, aylık başlangıç tarihindeki toplam son 7 yıllık sigortalılık süresi esas alınarak hesaplanan tutarı."

BAŞKAN – Önergeye, Komisyon katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet önergeye katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge sahibi konuşmak istiyor mu efendim?

BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Evet...

BAŞKAN – Buyurun.

BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum, hayırlı akşamlar diliyorum.

Sosyal Güvenlik Kanun Tasarısını görüşmeye devam ediyoruz. Madde üzerinde konuşan arkadaşlarımızın çok büyük bir kısmı, önce, depremden bahsediyorlar; sonra da, muhalefete mensup milletvekilleri ise, bu kanun tasarısını şu anda görüşmenin yanlış olduğunu ifade ediyorlar. Ben de, önergemiz üzerinde kısa bir süre söz almışken, bu konuya birkaç cümleyle temas etmek istiyorum.

Elbette çok büyük bir acı içindeyiz. Geçtiğimiz salı ve çarşamba günleri burada konuşmalar yapıldı; bugün, yine, Meclis araştırmaları üzerinde konuşmalar yapıldı. Eminim ki, 65 milyon insanımız nasıl büyük bir üzüntü duyuyorsa, 550 milletvekili arkadaşımızın hepsi de, bu olaydan, fevkalade üzgündür ve acıyı, kendi ta can evinde hissetmektedir. Bu yüzden, bu konuda, hiç kimsenin bir diğerinden daha fazla üzülmüş olduğunu veya bu üzüntülerini ifade ederken konuştuğu cümlelerden bir siyasî rant elde etmeye çalıştığını kimse ileriye sürmesin. Herkesin evinde yangın var, herkes büyük bir üzüntü içerisinde.

Bakınız, şu anda, biz, bütün itirazlara rağmen, iktidarın kararlı tutumuyla -bize göre çok yanlış bu- Sosyal Güvenlik Kanun Tasarısı görüşüyoruz. Sayın Bakan, bugün buradaydı ve şu anda da yanımızdadır; bu kanun tasarısının görüşülmesini takip ediyor. Gazete haberlerinden okuyoruz, ki, Sayın Bakan, Yalova'da kriz masasından sorumlu bir bakandır. Yine, gündüz oturumlarında, Millî Eğitim Bakanı Sayın Metin Bostancıoğlu'da buradaydı; o da, zannediyorum, Adapazarı'nda kriz masasından sorumlu bir bakan.

Çalışma Bakanımız Sayın Yaşar Okuyan'ın, şu birkaç günlük görevi sırasında, büyük bir özveriyle -fotoğraflarından da gördük, şahit olan arkadaşlarımız da var- görevini yapmaya çalıştığını hepimiz biliyoruz; ama, bugün buradadır ve hepiniz müşahede ediyorsunuz ki, aşırı da yorgundur. Görev mahallinde olması gerekirken, başladığı bir kanunu bitirmek gayretiyle bugün aramızda bulunuyor.

Ben, sayın bakanlarımızın ve sayın hükümetimizin; bir de, arkasından gelen yağmur felaketiyle -özellikle Adapazarı'nda- içinde bulunduğumuz ıztırabın daha da arttığını bilerek, bütün mesailerinin orada verilmesi ve oraya yönelik verilmesi kanaatindeydim; ama, bir inatla, yine bu kanun tasarısı görüşülmeye devam ediliyor. Elbette, İzmit, Kocaeli, Gölcük bölgesi işçi yoğunluklu bir bölgedir. Mağdur olan ailelerimizin çok büyük bir kısmı işçi aileleridir. İşyerleri tahrip olmuştur, evleri başlarına göçmüştür, ölenleri vardır, cenazeler bile kaldırılamamaktadır. Geçtiğimiz hafta yaptığımız konuşmalarda siyasî ahlak açısından bunun yanlış olabileceğini, halk tarafından da böyle anlaşılacağını ifade etmiştik. Şu anda, fırsat bulup televizyonlarından bu konuşmaları izleyen halkımızın, inanıyorum ki, böyle bir felaket karşısında, âdeta böyle bir şeyi fırsat bilerek veya bunun, böyle düşünüldüğünü zannederek, bu kanun tasarısını alelacele çıkarma gayretini, ben, elbette esefle karşıladığını düşünüyorum. Şu anda, ne hükümetin böyle bir kanunu çıkarmada acelesi olmalı ne de görev mahallerinde olmaları icap eden insanlarımız, sayın bakanlar ve hükümet mensupları, bu işlerini bırakarak, kamuoyunda büyük bir tepkiyle karşılanan bu kanun tasarısına öncelik ve ağırlık vermemeliydi.

Yanlışı yapmaya devam ediyoruz. Biz, muhalefet partisiyiz, anamuhalefetiz, muhalefetimizi sürdüreceğiz; sayısal çoğunluğumuz olmasa bile, her madde üzerinde söz alan arkadaşlarımız, bu yanlışlıkları söyleyecek, tarihe tanıklık yapması açısından tutanaklara geçirecek, kamuoyuna duyuracak ve böylece, önemli bir hizmet yaptığımızın idraki içinde olacağız.

Her maddesi üzerinde uzun uzun tartışılması gereken ve bir mutabakatla gelmediği için kamuoyundan da, çalışan kesimlerden de büyük bir tepki alan kanun tasarısını böyle bir ortamda görüşmenin ağırlığını üzerimizde hissediyoruz. Ne zaman geri çekilir veya bu inat sürdürülür bilemem; ama, bu yanlış devam ediyor. Siz yanlışta ısrar ettikçe, biz de bunları söylemeye devam edeceğiz ve bu yanlışlığa kamuoyunun dikkatini çekeceğiz ve belki de yıllar boyu, bu yanlışlığı yapanlar, kamuoyunun vicdanında mahkûm olacaklar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın lütfen.

Buyurun efendim.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Bugün, deprem felaketinden sonra gazetelerde yazılanlar, köşe yazılarında yazılanlar, halkın feryatları, organizasyon bozukluğu, koordinasyon eksikliği, müdahale edememek, acil karar verememek, ihtiyaç olan maddelerin sevk edilmemesi, feryatlar içerisinde hükümetin aranması ve "nerede" diye bağırılması, elbette, bütün halkımızı derin üzüntülere gark ediyor.

Bunların sorumluları elbette vardır; o sorumlular hesap vereceklerdir ve bu sorumluların hükümetin içerisinde olması da bir gerçektir. Hükümete yönelik tenkitler yapmayı ağır cezalık bir cürüm gibi gören arkadaşlara söylüyorum ki; bunun hesabını zor vereceklerdir. Bu millet, bu hesabı, bugün olmazsa yarın, mutlaka soracaktır. Feryatlar karşısında duyarsız kalan, tedbirsiz kalan, organizasyon sağlayamayan, koordinasyona ulaşamayan kim olursa olsun, Başbakan dahil, bu Meclisten de, elbette milletimizin tepkisinden de nasibini alacaktır.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Arınç.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Sayın Başkan, bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Değerli arkadaşımız, ismimden bahsederek, Yalova'daki kriz komitesinin sorumlusu olduğum için, orada olmam gerektiğinden bahsederek, bir değerlendirme yaptı.

Bir defa, hükümetimizin bütün bakanları, bu hadiseyle, kendi ilgi alanları çerçevesinde sorumludur ve bu olayı takiple meşguldür.

İkincisi, benim, burada, şu anda Ankara'da oluşumun sebebinin sadece Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısının görüşmelerine katılmak için olduğunu, acaba değerli arkadaşımız nereden çıkarıyor?! Acaba, bugün, Ankara'ya gelmişsem, Düzce'de, Adapazarı'nda, Körfez'de, Gölcük'te, Yalova'da, bu deprem afetine maruz kalmış olan o insanların problemlerini, dün, bütün bölgeyi gezerek elde ettiğimiz sonuçları, ilgili bakanlarla müzakere edip, onların problemlerinin en kısa sürede çözümlenmesi için, yani çadır meselesinin çözümlenmesi için, iki ay sonrasını, yaklaşacak olan kış günlerini dikkate alarak, prefabrik konutların yapılmasıyla ilgili bazı projeleri ilgili arkadaşlarımızla görüşmek için gelip gelmediğimi değerli arkadaşım nereden biliyor?!

O halde, bazı şeyleri konuşurken, biraz daha dikkatli olalım, birbirimizi incitmeyelim. Bugünün gelinen noktası itibariyle, politika yaparız, birbirimizi suçlarız; muhalefettir, iktidardır, hep bunları yaptık, geldik; kaybeden de Türkiye oldu; bari bugün, birbirimizi incitmekten, birbirimizi kırmaktan biraz daha sakınırsak, doğru bir şey yapmış oluruz. Gün, birlik ve beraberlik günüdür. Bunu, aynı şekilde, değerli arkadaşımızın paylaştığını biliyorum. O noktada biraz daha hassasiyet gösterirsek, zannediyorum daha yararlı olacaktır.

Demin, soru yöneltiliyor... Yani, Cenabı Allah'ın huzurundayız, milletin huzurundayız; bugün de, böyle latifeli soruları eğer yöneltebiliyorsak, elbette ki, bunun takdirini milletimiz yapacaktır. Son derece üzgünüm; bu tarzdaki polemiklere yer vermenin günü olmadığını arz etmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

ALİ COŞKUN (İstanbul) – Sual sorabilir miyiz Sayın Başkan?

BAŞKAN – Geçti efendim.

Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Geçici 11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Geçici 11 inci madde kabul edilmiştir.

Geçici 12 nci maddeyi okutuyorum :

“GEÇİCİ MADDE 12. – Bu Kanunun yürürlük tarihinden sonra primlerin ve aylıkların hesaplanmasına esas gelir tablosunun 50 nci maddeye göre belirlenmesine kadar, Kanunun yayımı tarihinden önceki hükümlere göre belirlenecek olan yirmidört basamaklı gösterge tablosunun uygulanmasına devam edilir.

Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra 50 nci maddeye göre belirlenmesi gereken gelir basamaklarının hesaplanmasında yukarıdaki fıkra gereğince uygulanan gelir basamakları esas alınır.”

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Giresun Milletvekili Sayın Turhan Alçelik konuşacaktır.

Buyurun Sayın Alçelik.

FP GRUBU ADINA TURHAN ALÇELİK (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yaşadığımız büyük felaket dolayısıyla milletimize başsağlığı diliyorum.

Şu anda, Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısının 39 uncu maddesi üzerinde konuşuyoruz. Madde içeriğinde sosyal güvenlik primleri var, yaşlılık aylığının bağlanması hususu var, malullük ve ölüm aylıklarıyla ilgili konular var. İşte, şu kadar prim ödeyenler, erkekse 58 yaşında, kadınsa 56 yaşında aylık alacaklar. Kanun çıktıktan sonra prim ve aylık hesaplamaları, gelir tablosunun 50 nci maddesinin şu fıkrasına göre; eğer, kanun çıkmadan önceki hesaplamalar yapılacaksa da, yirmidört basamaklı gösterge tablosuna göre aylık hesaplamaları yapılacak vesaire.

Şimdi, değerli arkadaşlar, samimiyetle, şu anda yaşadığımız tablo içerisinde dikkatinizi çekmek istediğim konu şu: Ne konuşuyoruz, bu tasarı bize ne ifade ediyor; onbeş yıl sonraki, yirmi yıl sonraki olacak işlemleri. Bir daha hatırlatıyorum arkadaşlar, onbeş yıl, yirmi yıl sonra olacakları, olması gerekenleri konuşuyoruz burada; bu madde, bunu içeriyor; aslında, tasarının tamamında bu var. Peki; bu konuştuklarımız, şu anda, Adapazarı'ndaki, İzmit'teki, Gölcük'teki, Karamürsel'deki, Yalova'daki insanlarımıza ne fayda sağlıyor; bir şey yok.

Değerli arkadaşlar, biz, Başbakanlık Kriz Merkeziyle koordineli bir kriz merkezi oluşturduk ve hemen Sayın Hüsamettin Özkan'la görüşme yaptık; bu konuda yapmak istediklerimizi, arzu ettiklerimizi, neler yapılması gerektiğini birlikte konuşalım istedik. Sayın Müsteşara havale ettiler. Sayın Müsteşarla konuştuk -daha olayın birinci gününü konuşuyorum- o da, bir Sayın Müsteşar Yardımcısına havale etti, "biz, onu yetkili kıldık" dediler.

Tabiî, ben, sadece, bir olayı, bir tespiti ortaya koymak için bu bilgiyi aktardım sizlere. Bu süreçte, biz, kriz merkezimiz olarak, yaklaşık 10 civarında heyeti, birinci, ikinci ve üçüncü gün bölgeye gönderdik; tespitleri yaptık ve şunu gördük: Her gün, her an, ihtiyaçların önceliğinin, aciliyetinin değiştiğini, önem arz ettiğini gördük. İşte, önce, kurtarıcı makineler, elemanlar, sağlık malzemeleri, ambulanslar, gittikçe, çocukların ihtiyaçlarına kadar, hastalıkların tedavisine kadar... Bugün, en son tespitlerde -işte, yağan yağmur sonucu- branda, naylon, acil ihtiyaç sırasını aldı.

Şöyle bir günde, rencide edici bir tavır asla düşüncemde değil; ancak, burada, hassasiyetle üzerinde durmamız gereken nokta şu: Arkadaşlar, onbeş yirmi yıl sonrasını değil -onu da hesaplayalım; ama- şu anki acil ihtiyaçlarımızı burada konuşalım; bu Meclis, burada, öncelikle, bu acil ihtiyaçları konuşsun. İşte, oradaki insanlarımız, iş sahibi ise işini kaybetmiş, bundan daha önemli bir şey var mı değerli arkadaşım?! Akşam trilyoner, katrilyoner yatan insanımız, sabah sıfır kalkmış; ailesinin büyük bir kısmını kaybetmiş... Böyle bir tablo karşısında bizim önceliğimiz, oradaki insanımızın en acil ihtiyaçlarını gidermek değil mi?! Bu konudaki yasaları, bu konudaki düzenlemeleri konuşmak değil mi?! Bundan daha önemli ne olabilir?!

Bakın, bu kanun tasarısı görüşülürken, kabul edilen bazı maddelerle, iş kazaları ve meslek hastalıkları dışındaki malullere protez, ortez kullanımında yüzde 20 katkı payı getirdiniz. Bu, sizin oylarınızla getirildi. Peki, şimdi size sormak istiyorum: Burada, kolunu, bacağını kaybeden insanlarımıza, bu yüzde 20'lik payı ne yapacaksınız? İşte, bu kanunda var.

A.TURAN BİLGE (Konya) – 62'yi okuyun... Milleti yanıltmayın! 1,5 katını geçemez.

TURHAN ALÇELİK (Devamla) – Bakın, 1,5 katını konuşmuyoruz; onları daha önce konuştuk.

Bu insanlarımıza, meslek hastalıkları ve iş kazaları dışındaki ödemelerde katkı payı getirdik. Bu katkı payının kaç protezde olacağı da net değil. Dolayısıyla, gelin, elbirliğiyle buradaki yanlışlıkları düzeltelim, insanlarımızı nasıl iş sahibi yapacağımızı düşünelim.

Değerli arkadaşlar, şu anda binlerce insanımız açıkta. Bu insanlarımızı nasıl iskân edeceğimizi düşünelim; bize düşen budur, hükümete düşen budur.

Buradan bir çağrı yapmak istiyorum. Açıkta kalan insanlarımız için biz bir çalışma başlattık; imkânı olanlar, açıkta kalan insanlarımızı barındırsınlar, geçimlerini temin etsinler. Şu ana kadar, 20'ye yakın ailenin barındırılması konusunda gerekli yerler tespit edildi. İmkân sahibi insanlarımızla birlikte, tüm açıkta kalanları, acilen -devlet imkânlarını da katmak suretiyle- mutlaka barındırmamız lazım.

Görüldüğü gibi, tasarının iptal edilen maddesi var; işte, protezle ilgili, önümüzde, yaşanacak sıkıntılar var; dolayısıyla, bu tasarının tamamında sıkıntı var. Gelin, böyle bir günde, bu tasarıyı geri çekin; zannediyorum, milletimizin kanayan vicdanını daha fazla yaralamamış oluruz. Geri çekin ve bu milletin, şu anda, en acil ihtiyaçlarını konuşalım burada. Kanunsa, o kanunları yapalım. Biz, bu konuda, size, her türlü desteği vermeye hazırız; ama, lütfen, felakete maruz kalmış kamuoyunun beklediği hizmetlere öncelik tanıyalım ve milletimizin gönlü de rahat olsun.

Bu vesileyle, tekrar, bu felakette hayatını kaybeden insanlarımıza Cenabı Hak'tan rahmet diliyor, milletimize başsağlığı ve sabırlar diliyor; hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Alçelik.

Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın'da.

Buyurun Sayın Akın.

Süreniz 10 dakika efendim.

DYP GRUBU ADINA MURAT AKIN (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçici 12 nci madde üzerinde Grubum adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ayrıca, deprem dolayısıyla Hakkın rahmetine kavuşanlara rahmet, yaralılara acil şifa, yakınlarına ise sabır temenni ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anadolu'da meşhur bir söz vardır: "Gelini ata bindirmişler, ağlamaya başlamış; istemiyorsan indirelim demişler, yok demiş, hem ağlarım, hem giderim." Vaziyet, biz, bu tasarıyı, kanunlaşıncaya kadar, hem burada müzakere edeceğiz, hem de bir taraftan, bu deprem felaketi nedeniyle ağlamaya devam edeceğiz; iki işi müştereken götüreceğiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, çalışmaya başladığında ne zaman emekli olacağını düşünen ve geriye gün sayan insanların çoğunlukta olduğu bir ülke haline gelmiştir; bunun nedeni doğru belirlenmelidir.

Geçici 12 nci maddeye baktığımızda, tasarının, kabul edilen 32 nci maddesiyle, 50 nci maddeyi yeniden düzenlemek suretiyle, yirmidört basamaktaki aylıkların nasıl belirleneceğini tespit eden bir maddedir.

Tasarının geçmiş maddelerine şöyle bir baktığımızda, muhalefetin itiraz ettiği maddelerin büyük bir kısmı geçmiştir. Bundan sonra olan maddelerde, bizlerin, muhalefetin itirazı, kabul edilen geçmiş maddelerden birkaçına göre daha az şiddetli olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; emekli aylıklarının yetersizliğine rağmen genç yaşta emekli olan sigortalıların gelecek güvencesine kavuştuklarını ve yeni bir iş bulamazlarsa bile, emekli aylığıyla idare ederiz anlayışıyla, işsizlik sigortasına sahip oldukları düşünülmektedir. Nitekim, emekli olanların yeni işte çalışmaları, ikinci bir gelir kaynağı elde etmeleri, yaygın bir uygulamadır. Üstelik, sosyal güvenlik kurumları, bu durumda bulunanların fazlalığı nedeniyle, sosyal güvenlik destekleme prim uygulamasını, sigortacılık ilkesine ters olmasına rağmen, geçmiş maddeyle kabul etmiş vaziyetteyiz.

Ülke insanlarının sosyal, ekonomik tahlili iyi yapılmalıdır. Çalışanların iş güvencesi olsa, refah seviyesini koruyacağı veya geliştireceği ücret sistemi bulunsa, şartların düzeltilmesi suretiyle çalışma zevki oluşturulsa, işsiz kalındığında güvencesi bulunsa, ölüm veya malullük hallerinde aile fertlerinin yaşam standartlarının korunacağına güvense, daha ileri yaşlarda emekli olunması yüksek aylık verilerek cazip hale getirilse, emeklilikte ikramiye beklentisi kaldırılsa, erken yaşta emekli olma isteğinin gerileyeceği veya en aza ineceği bilinmelidir.

Ayrıca, sosyal güvenlik sistemi, ülke ekonomisinin çalışma şartları, refah seviyesi, istikrar ve geleceğe güvenle bakabilme şartları, kısaca tüm sistemiyle etkileşim halindedir.

Demokratik ortam esas alınarak yapılacak sosyal güvenlik düzenlemelerinde, öncelikle, ülkenin, tüm sistemin eşzamanlı iyileştirilmesi yolunda çalışmalar yapılmalıdır. Bu gerçekleştirildiğinde, sosyal güvenlik sorun olmaktan çıkacak ve sistem, zorlayıcı, dayatmacı kurallara gerek kalmadan işleyecektir.

Bu vesileyle, tekrar, afet dolayısıyla ölenlere, şehit olanlara Cenabı Hak'tan rahmet, gazilerimize, yaralılara acil şifa ve yakınlarına sabır niyaz eder, hepinizi saygıyla selamlarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akın.

Şimdi, söz sırası, şahsı adına, Kocaeli Milletvekili Sayın Halil Çalık'ta.

Sayın Çalık?.. Yok.

Şahsı adına, Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük; buyurun efendim.

Süreniz 5 dakikadır Sayın Bedük.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 39 uncu maddesine bağlı geçici 12 nci maddesi üzerinde kişisel görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sosyal Güvenlik Tasarısı, aslında, ülkemizde yaşanmakta olan fevkalade önemli bir eksikliğin giderilmesine yönelik bir gayret olarak değerlendirilmektedir. Ancak, itiraf etmek mecburiyetindeyim ki, bu Sosyal Güvenlik Tararısı, bu yarayı saracak nitelikte ve iddiada değildir; çünkü, sivil toplum örgütleriyle anlaşılarak ve uzlaşılarak getirilmemiştir.

Değerli milletvekilleri, bakın, bu Sosyal Güvenlik Tasarısı geldi ve bu arada, özellikle, ülkemizin bir bölümünde deprem vuku buldu, vahim bir olay ortaya çıktı. Bu bölgede yaşayan çalışanlar, işçiler, emekliler ve özellikle memurlar, esnaf ve sanatkârlar büyük bir sıkıntı içerisindedirler. Böyle bir Sosyal Güvenlik Tasarısının görüşülmesi sırasında meydana gelen bu olaydan sonra alınması gereken birkısım tedbirler var. Bu tedbirleri almadan, inadına, ille de, bu Sosyal Güvenlik Tasarısı, her ne surette olursa olsun çıkarılması gerekir şeklindeki bir anlayışın, toplumun gerçekleriyle, devletin sosyal devlet anlayışıyla bağdaşması mümkün değildir. Bu itibarla, gelin, bu tasarıyı çekin. Bu tasarıyı çekmek suretiyle de, özellikle, ortaya çıkan son tablo itibariyle, meseleyi tekrar müzakere edin, güncel hale getirin, aktüel hale getirin. Aktüel hale getirmeden, doğrudan doğruya, ille de, ne olursa olsun, biz, bu kanunu çıkaracağız derseniz, bu tasarayı yasalaştıracağız derseniz, o zaman, esnaf ve sanatkâr dahil olmak üzere, tüm çalışan kesime ve ekonomik kesime büyük bir darbe indirmiş olursunuz. Yazık olacaktır diye özellikle belirtmek istiyorum.

Bakın, biraz evvel, telefonla bizleri aradılar. Adapazarı dahil olmak üzere, İzmit dahil olmak üzere, Düzce dahil olmak üzere, şu anda en önemli problem, çadır. Esnaf ve sanatkâr, bizden çadır istiyor, barınak istiyor, barınabileceği yer arıyor. Biz ise, halen, onlarla ilgili bazı yasaları görüşüyoruz; ama, bu görüştüğümüz yasalar onların istediği istikâmette değildir ve bu arada, yine, bu deprem felaketiyle ilgili olarak demir ithalatı yapılıyor. Oradan gelen sesi söylüyorum, yanlış anlaşılmasın; bakın, demir ithalatında, yorgun demir -özellikle Rusya'dan- ithal ediliyor. Bu yorgun demirin gücü ve özellikle taşıma gücü az olduğu için, kullanılan her inşaatta, maalesef, kapasitesi itibariyle, yük itibariyle ve yükü kaldırmadığından dolayı büyük bir tehdit oluşturuyor. İşte, bütün bu anlayış içerisinde, belli bazı yerlerde, inşaata yönelik birkısım malzemelerin dışarıdan ithalatında, yuvarlak demirle ilgili ihtisas gümrüklerinin açılmasının fevkalade önemli olduğu ifade ediliyor.

Çalışanlar, özellikle, iş sağlığı bakımından, çevre bakımından, mesken bakımından büyük bir sıkıntı içerisindedirler. Kim bunlar; esnaf ve sanatkârlar, işçiler, yani, çalışan kesimin tamamı.

O halde, bütün bu şartlar altında yapmamız gereken şey ne? Bunlara dönük birkısım yeni düzenlemelere ihtiyaç var. Özellikle, bir hususu ifade etmek ve hükümet yetkililerine seslenmek istiyorum: Şu anda vatandaş bir taraftan barınak bulamazken, bir taraftan çevre, bir taraftan iş sağlığı bakımından büyük bir sıkıntı içerisinde iken, işyerleri açılıyor, işyerlerine gitme durumunda bırakılıyor birkısım vatandaşlar. Zaten morali bozuk, zaten aile bakımından büyük bir sıkıntı içerisinde; bunlardan iş verimi almak mümkün değil; hiç olmazsa, belli bir süreyle izin versinler. Bu işyerleri çalışanlara belli bir süre izin versin ki, daha sonra işe başladığında, daha randımanlı olur, psikolojik bakımdan da daha müsait bir ortam yaratılmış olur.

Değerli milletvekilleri, bütün bu şartlar altında üzerinde durduğumuz nokta şudur: Biz, Doğru Yol Partisi olarak, Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısının, bugünkü şartlar itibariyle yeniden aktüelleşmesi, yeniden güncel hale getirilmesi zarureti ortaya çıkmıştır, bunun mutlak surette gözden geçirilmesi gerekmektedir diyoruz. Bu, o yöredeki insanlarımızın, özellikle, sosyal ihtiyaçları ve ekonomik zorunlulukları itibariyle mutlaka şarttır.

Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısının, hükümet tarafından bir an evvel geri çekilip, güncel hale getirildikten sonra tekrar gündeme getirilmesinin, gerçekçi, toplum meseleleriyle daha fazla ilgili ve alakalı olacağı inancıyla, Yüce Heyetinizi saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bedük.

Söz sırası, Kayseri Milletvekili, Sayın Salih Kapusuz'da.

Sayın Kapusuz?.. Yok.

Erzurum Milletvekili, Sayın Aslan Polat?..

Konya Milletvekili, Sayın Veysel Candan?..

İstanbul Milletvekili, Sayın Rıdvan Budak?..

Sakarya Milletvekili, Sayın Cevat Ayhan?..

Samsun Milletvekili, Sayın Musa Uzunkaya?..

Antalya Milletvekili, Sayın Mehmet Zeki Okudan; buyurun efendim.

MEHMET ZEKİ OKUDAN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; geçici 12 nci madde üzerinde söz almış bulunuyorum.

Bu maddede, malul aylığının nasıl hesaplanacağıyla ilgili hükümler var ve bir yaş sınırlaması getirilmiş. Kişi, herhangi bir sebepten malul, 10 seneyi de doldurmamış, eğer yaşı 46 ise, 10 yıllık prim de yatırmamışsa, 46 yaşında malul olan kişi 56 yaşına kadar beklemek zorunda. Nasıl bekler bu? Malul, çalışamayacak; ama, primi yetmediği için 56 yaşına kadar bekletiyorsunuz, hiçbir sosyal yardım yapmıyorsunuz. Alacağı malul aylığı; onu da vermiyorsunuz. Ne yapar bu; sokağa bırakılır. Sokakta ne yapar; malum.

Şimdi, bir deprem yaşıyoruz. Yaşadığımız depremde, mutlaka, bu süreyi doldurmadan malul duruma düşmüş insanlar olacak. Bunları 56 yaşına kadar neyle besleyeceğiz? Bu, Meclisin sorunu değil de kimin sorunu olur?

Depremde en çok üzüleceğimiz hususlardan birisi de, ölenler değil, ölenlere Allah rahmetini bol eylesin; ama, şu anda kurtarılmayı bekleyen, o beton kalıplar arasında sıkışmış, hâlâ soluk alıp veren insanlar var, muhtemelen var. Az önce televizyonda gördük; bir çocuk çıkarıldı;. Daha nice canlılar var. Düşünebiliyor musunuz; bunlar, kurtarılmayı beklerken, biz -malul duruma düşmüş bir insan aynı anda maaşa bağlanmayı beklerken- onun maaşını 10 sene sonra nasıl bağlarız diye, bununla ilgili tartışma yapıyoruz. Bu tasarı, çok alelacele çıkarılacak bir tasarı değil, birçok yanlışları var, düzeltilmesi gereken yerler var -deprem telaşemiz de var- alelacele çıkarmaya çalışıyoruz. Yanlışlardan birisi de buydu. Nasıl düzeltiriz diye kendi kendinize soruyorsunuz, eğer bu cevaptan tatmin olmuşsanız; buyurun, oyunuzu verin, malulü 10 sene bekletin ve 10 sene sonra maaşını bağlayın!

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Okudan.

Şimdi, soru sormak isteyenlere sırasıyla söz veriyorum.

Sayın Fethullah Erbaş, buyurun efendim.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakandan aşağıdaki sorumun cevabını beklerken, şu anda, deprem felaketine maruz kalmış vatandaşlarımızdan ölenlere Allah rahmet eylesin, kalanlara Allah sabrı cemiller ihsan eylesin, yaralılara da acil şifalar diliyorum.

Sorum şu: 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun 50 nci maddesiyle, 24 basamaklı gelir tablosuyla gelir basamaklarının hesabında, her yıl, TÜFE ve gayri safî yurtiçi hâsıla artışları esas alınmaktadır.

Bu geçici madde, yeni sistemin uygulanmasına, yeni gelir tablosunun 50 nci maddeye göre tespitine kadar, eski sistemin uygulanmasına devam edileceği hükmünü getirmektedir. Yeni sisteme geçiş süresi belirsizdir. Bu süreye sınır getirmek istiyor musunuz?

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Sayın Coşkun, buyurun.

DEVLET BAKANI FİKRET ÜNLÜ (Karaman) – Yazılı cevap vereceğim efendim.

BAŞKAN - Bir dakika efendim, daha, sual soracaklar var.

Sayın Coşkun, buyurun.

ALİ COŞKUN (İstanbul) – Sayın Başkan, delaletinizle Sayın Hükümetten veya Bakanımızdan şu suallerin cevabını arz ediyorum:

Sayın Yaşar Okuyan arkadaşımız burada yok. Sayın Bülent Arınç'ın "Sayın Bakanın görevli olduğu Yalova'da olması gerekirdi" iyi niyetine karşılık, hakikaten, üzüntülerini belirterek bazı şeyler söyledi. Ben, şimdi, Sayın Bakandan soruyorum, Sakarya İlinde, Valilik emrinde, halen kriz merkezi var mı yok mu? Sualim budur. Acaba, buradan takip edebiliyorlar mı? Bu, çok net olarak ortaya koyacak.

İkincisi, belki, bu maddeyle direkt ilgili değil; ama -anlaşılamadığı için, bir arkadaşın sualine yazılı cevap verileceği beyan edildiği için- telefonlarla soruyorlar, gazetelerde de çıktı; kabul edilen maddelere göre, sigortalı, protez, tıbbî araç ve gerecin yüzde 20'sini ödemek durumunda. Örneğin, depremde kolunu, bacağını kaybeden bir işçi, protez takıldığı takdirde ya da herhangi bir tıbbî malzeme için yüzde 20 katkı payı verecek. Bu gücü var mı, yok mu? Hükümet, bu konuda bir şey düşünüyor mu?

Üçüncüsü, sağlık hizmetlerinde de aynı konu var ve burada, yeni düzenlemeye göre, 60 günü hastalığın teşhis edildiği günden önceki altı ay içinde olmak üzere, toplam 120 gün hastalık sigortası primi ödeme mecburiyeti var. O yörede, sanayide, bu durumda olmayan birçok işçinin olduğunu biliyoruz. Bunlar kazaya uğradığına göre, hasta olduğuna göre, bunlara gerekli yardım yapılacak mı, tedavi yapılacak mı? Bu tasarı yasalaştığı takdirde, yapılamaz. Bu konuda, hükümetin bir görüşü var mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Coşkun.

Sayın Aydın; buyurun efendim.

NEZİR AYDIN (Sakarya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakandan öğrenmek istediğim şu: Ölen sigortalının, eş ve çocuklarına, özellikle eşine, SSK'da beş yılda, Bağ-Kurda üç yılda, Emekli Sandığında on yılda maaş bağlanıyor. Şimdi, burada, Sayın Bakanın ifadesine göre, afette ölenlere bir denge getiriyor, bu sevindiri bir şey; ama, hazır böyle bir yasa hazırlanırken... Özellikle devlet memuru olup da on yıldan önce ölen kişilerin eşlerine maaş bağlanabilmesi için malul ve muhtaç şartı aranmaktadır. Burada dokuz yıl çalışmış bir devletin müdürü öldüğü zaman, hanımının ev kadını olduğunu düşünürsek, malul olacak, hem de muhtaç olacak. Burada sadece muhtaç olması yeterli değil midir? Onun malul olmasını hem de muhtaç olmasını istemek onur kırıcı bir şey değil midir? Hazır bu tasarı gündemde iken bunun düzeltilmesi için acaba Sayın Bakanlık ne düşünüyor?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

DEVLET BAKANI FİKRET ÜNLÜ (Karaman) – Sayın Başkan, sayın milletvekillerimizin sorularını yazılı olarak yanıtlayacağız.

Ancak, Sayın Coşkun'un bir sorusuna bu vesileyle açıklık getirmek istiyorum. Depreme maruz kalan bütün illerimizde valilerimizin başkanlıklarında kriz masaları vardır. Bu arada, basına da yanlış yansıdı, birkaç kez düzeltildi; ama, o yanlışlık, gördüğümüz kadarıyla devam ediyor. Hiçbir bakanımız herhangi bir kriz masasının başkanı olarak görevli değildir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Ben teşekkür ederim efendim.

ALİ COŞKUN (İstanbul) – Şu anda Sakarya'da kriz merkezi dağıtılmış vaziyette ve vali bey de cevap vermiyor. Bakın, burada oturduğunuz halde oradaki olayları takip edemiyorsunuz, 19.00 haberlerinde radyoda ve televizyonda ilan edildi.

Teşekkür ederim.

DEVLET BAKANI FİKRET ÜNLÜ (Karaman) – Sayın Başkan, Hükümetin böyle bir kararı yoktur; bilgilerinize sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Alçelik, buyurun efendim.

TURHAN ALÇELİK (Giresun) – Sayın Başkanım, Sayın Bakandan bir konuya açıklık getirmesini hassaten rica ediyorum. Biraz önce ben kürsüde konuşurken, bir arkadaşım "62 nci madde... Dikkat etmediniz mi?" gibi bir ifadede bulundu. Şimdi, bu 62 nci madde, ben biliyorum ki, daha önce görüştüğümüz; yani şu ana kadar görüşmeleri bitmiş olan 3; 4; 15; 26 ve 36 ncı maddelerle ilgili uygulamayı içeriyor.

Sayın Bakandan, özellikle o soruyu soran arkadaşımı ve hepimizi aydınlatmasını istediğim husus şu: Deprem felaketinde malul olan insanlarımız; ayağını, bacağını veya kolunu kaybeden insanlarımızın, protezlerinde, kendilerinden yüzde 20'lik katkı payı istenecek mi, istenmeyecek mi? Bunu özellikle açıklamasını rica ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Alçelik.

Sayın Bakan...

DEVLET BAKANI FİKRET ÜNLÜ (Karaman) – Kesinlikle alınmayacaktır Sayın Başkanım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

TURHAN ALÇELİK (Giresun) – Alınmayacak mı?

BAŞKAN – Hayır efendim, Sayın Bakan cevaplandırdı, "alınmayacak" dediler.

TURHAN ALÇELİK (Giresun) – Peki efendim, sağ olun.

BAŞKAN – Madde üzerinde önerge yoktur.

Geçici 12 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

Sayın milletvekilleri, çerçeve 39 uncu maddeyi, kabul edilen geçici 10, 11, 12 nci maddelerle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Karar yetersayısı... (DSP sıralarından "geçti, geçti" sesleri)

BAŞKAN – Arıyoruz efendim her maddede.

... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Efendim, daha evvel, sayın üyeler, yazılı olarak karar yetersayısının aranılmasını istemişlerdi, biliyordum, onun için söyledim.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, galiba tespit doğru değil. Yeniden sayılmasını istiyoruz.

BAŞKAN – İtimat buyuracağınızı sanıyorum efendim. Bir muhalefetten, bir iktidardan iki Kâtip Üyemiz vardı, itimat buyuracağınızı sanıyorum.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – İtimat meselesi değil, yok burada bu sayı Sayın Başkan.

BAŞKAN – 40 ıncı maddeyi okutuyorum efendim:

V. BÖLÜM

TARIMDA KENDİ ADINA VE HESABINA ÇALIŞANLAR SOSYAL SİGORTALAR

KANUNU İLE İLGİLİ DEĞİŞİKLİKLER

MADDE 40. – 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununun 17 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Yaşlılık aylığından yararlanma şartları

Madde 17. – Yaşlılık aylığından yararlanabilmek için sigortalının;

a) Yazılı talepte bulunması, talepte bulunduğu tarihte prim ve her türlü borçlarını ödemiş olması,

b) Kadın ise 58, erkek ise 60 yaşını doldurmuş ve 25 tam yıl sigorta primi ödemiş olması,

şarttır.

Kadın ise 60, erkek ise 62 yaşını dolduran ve en az 15 tam yıl prim ödeyen sigortalılara da kısmi yaşlılık aylığı bağlanır.”

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, telefonla konuşmak doğru mu?

BAŞKAN – Efendim, özel bir durum varmış, Sayın Bakana iletiyorlar ondan dolayı... Müsamahanıza sığınıyoruz Sayın Bedük.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Hayır, bir bakanın orada telefonla konuşmasını yadırgıyoruz da onun için.

BAŞKAN – Hayır, biliyorsunuz yürekler yaralı...

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Sakarya Valisi ile görüşüyor efendim.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Demek ki şu anda Sakarya'da olması gerekiyor, burada değil.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, madde üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili Sayın Şeref Malkoç söz istemiştir.

Buyurun Sayın Malkoç.

Süreniz 10 dakika efendim.

FP GRUBU ADINA ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

17 Ağustosta, Marmara Bölgesinde meydana gelen depremde canlarını kaybeden bütün vatandaşlarımıza Cenabı Hak'tan rahmet diliyorum ve milletimizin başı sağ olsun diyorum. Meydana gelen yaraların, milletimiz tarafından, en kısa zamanda sarılacağını umut ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, yaşadığımız deprem, son yılların en büyük felaketidir. Türkiye'nin 7 ilinde deprem meydana gelmiştir; ama, cenazeler 80 ile gitmiştir. Resmî rakamlara göre, ölü sayısı 13 000 civarındadır; ancak, gayri resmî intikal eden bilgilere göre, ölü sayısının 30 000 civarında olduğu, hatta 30 000'i geçeceği ifade edilmektedir. Binlerce insanın cesedi, hâlâ, enkaz altındadır. Onbinlerce insan, enkaz altındaki ölüsünü bulabilmek için beklemektedir ve yüzbinlerce insan sokaktadır; başlarını sokabilecekleri bir yuva, bir çadır aramaktadırlar; kendilerini yağmurdan koruyabilmek için, kendilerine uzanacak elleri beklemektedirler.

Şimdi, vatandaşın, sıkıntı içerisinde olduğu bugünlerde, mağdur olduğu bugünlerde, perişan olduğu bugünlerde, iktidar, toplumun hemen hemen her kesiminin itirazlarına muhatap olan bir tasarıyı görüşmek üzere huzurumuza gelmiştir.

Öncelikle, şunu ifade edeyim: Böyle bir davranış insafla bağdaşmamaktadır. Bu davranışın, işçiye, memura, köylüye, esnafa ve millete faydalı olmadığı kanaatindeyim. Depremden önce, bu tasarıyı görüşürken, kürsüye gelen muhalefete mensup bütün arkadaşlarımız, muhalefet partilerinin bütün sözcüleri, iktidar partilerinin bu tasarıyı geriye çekmesini, yeniden gözden geçirmesini talep etmişlerdir; ancak, iktidar, kılını bile kıpırdatmamıştır. Yüzbinlerce işçinin, yüzbinlerce köylünün ve memurun, esnafın mağduriyetine sebep olacak olan beş altı maddeyi uzlaşarak değiştirmeye, iktidar, maalesef yanaşmamıştır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin en büyük işçi konfederasyonları -Türk-İş'i, DİSK'i, Hak-İş'i- memur konfederasyonları -Memur-Sen'i, KESK'i, Kamu-Sen'i- işçisi, köylüsü, doktoru, esnafı, velhasıl Türkiye'nin yüzde 90'ı, bu tasarıya itiraz etmişlerdir. Bu insanlar, bu tasarının yanlışlarının düzeltilmesi için hükümeti uyarmışlar; ancak, hükümet, bu uyarılara kulak asmamıştır.

Hükümet yanlışta ısrar edince, Türkiye genelinde, işçisiyle, memuruyla, fındık üreticisiyle, çay üreticisiyle, tarımda çalışan bütün insanlarıyla, vatandaşlarımızın milyonlarcası sokağa dökülmüştür; mitingler yapılmıştır ve Türkiye'de, ilk defa, bir şey gerçekleşmiştir: Farklı siyasî kanaate sahip olanlar, farklı sosyal kesimden olanlar, siyasî düşünceleri farklı olanlar, bir hak aramak için omuz omza, yan yana mücadeleye başlamışlardır ve bu tasarının, yanlış gördükleri bazı maddelerinin düzeltilmesi için âdeta haykırmışlardır; ancak, hükümet, bu insanları duymamazlıktan gelmiş, kulaklarını tıkamış, yanlışta direnmiş ve hatta, yanlışta inat etmiştir. Araya deprem girdi, binlerce insanın yeni mağduriyeti söz konusu oldu, âdeta iktidar için yanlışını düzeltme açısından bir fırsat doğdu; ancak, görünen o ki, hükümet, hâlâ inadından vazgeçmiş değildir.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, deprem mağdurları, çocuklarını, annelerini, babalarını, akrabalarını kaybeden insanlar, kendi yaralarını saracak yasaları beklerken, biz, burada, emekli yaşı 58 mi olsun, 60 mı olsun, bunu tartışıyoruz. Sayın bakanlar veya iktidar partilerine mensup olan sayın milletvekilleri deprem bölgelerine gittiğinde, vatandaş, onların yakasına yapışıyor, çadır istiyor, su istiyor, malzeme istiyor. Öyle zannediyorum ki, önümüzdeki günlerde, bakanlar veya iktidara mensup milletvekilleri, deprem bölgelerine gittiklerinde "size yeteri kadar çadır getiremedik, su getiremedik; ama, emekli yaşınızı 58 - 60 yaptık" diyeceklerdir. İnşallah kendileri için hayırlı olur.

Vakit henüz geçmiş değildir. Hükümetin, bu tasarının en az beş altı maddesini, yeniden müzakere için geri çekme imkânı vardır; öyle zannediyorum, acele etmeden, inada düşmeden, bu tasarıyı geri çekerek, uzlaşarak, sosyal barış için ve Türkiye'nin geleceği için tasarıdaki bu maddeleri değiştirebilir.

Tabiî, burada bir telaş görüyoruz, acele görüyoruz. Hükümetin telaşının ne olduğunu anlamakta zorluk çekiyoruz; ancak, gazetelere yansıdığı kadarıyla, hükümetin IMF'ye sözü var, gazetelerde böyle okuyoruz. Tasarıyı alelacele kanunlaştırmak istemesindeki asıl amacın -inşallah- bu olmadığına inanıyoruz; ama, hükümet IMF'ye söz verdiği için acele ediyorsa, IMF'den "aferin" bekliyorsa, biz şunu söylüyoruz: IMF'den değil de, gelsin, bu milletten "aferin" alacak işler yapsın, bu milletten hayır duası alacak işler yapsın." Tabiî, tercih, hükümetin ve iktidar partilerine mensup arkadaşların.

Birkaç cümle de Sayın Bakanımızla ilgili söylemek istiyorum. Kendisi burada, dinlerse faydası olur. Bu söyleyeceklerim, aynı zamanda, Komisyon Başkanımızı da alakadar ediyor. Muhalefetin verdiği önergelere katılarak, Komisyon ve Hükümet olarak katılarak, muhalefeti konuşturmamayı amaçlıyorsunuz. Eğer, muhalefetsiz bir Meclis arzu ediyorsanız, buna ulaşamayacağınıza inanıyorum; çünkü, Mecliste bulunan arkadaşlar –iktidarıyla muhalefetiyle– Türkiye'ye hizmet etmek için vardır. O açıdan, inanmadığınız halde "önergelere katılıyoruz" demeniz, etik açısından veya vicdan açısından sizi rahatsız ediyor mu, etmiyor mu, bunu bilmiyorum, kendi vicdanınıza havale ediyorum. İçtüzüğün 87 nci maddesi öyle olabilir; ama, bir bakanın veyahut da bir komisyon başkanının, inanmadığı şeylere evet demesi, İçtüzüğün verdiği bu hakkın, herhalde daha ciddî olarak değerlendirilmesini gerektirir.

EMİN KARAA (Kütahya) – Sayın Malkoç, sizin iktidarınızda öğrendik onu biz.

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, şimdi, bu Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı burada izah edilirken, özellikle sosyal güvenlik kurumlarındaki kaynak sıkıntısı ve zorluktan bahsedilmiştir. Bu doğrudur; ama, bizim söylediğimiz şey, gelin, bunu, işçisiyle memuruyla, iktidarıyla muhalefetiyle uzlaşarak yapalım.

İlla kaynak istiyorsanız, bakın, Türkiye'nin kaynakları nerelere gidiyor. Türkiye'nin kaynaklarının nerelere gittiğini ifade eden en güzel olay, depremin üçüncü günü yaşandı. Hadise şuydu: Devletin paraya ihtiyacı vardı, hem de acil paraya ihtiyacı vardı. Her zaman olduğu gibi, bu para ihtiyacını borçlanarak karşılayacaktı; 716 trilyon lira borç alacaktı. O güne kadar faiz oranları yüzde 20 idi. Ancak...

NECATİ ALBAY (Eskişehir) – Yüzde kaç?..

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) – Yüzde 120 idi –keşke yüzde 20 olsa– düzeltiyorum; ama, devlete borç para verecek olanlar, devletin mağdur durumunu ve depremi de âdeta kendi çıkarlarına alet ederek, faiz hadlerini yüzde 128'e çıkarmışlardır.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Yüzde 128...

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) – Yüzde 128 şu demektir: Zaten, devlete 716 trilyon lira verdiklerinde, 1 yıl sonra alacakları para 860 trilyon liraydı. Şimdi, bunun üzerine, depremde, taşlar altında, beton yığınları altında kalan insanların canını, âdeta, paraya tahvil etmişlerdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın efendim.

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) – 60 trilyon liralık bir ek yük binmiştir devletin üzerine. Şimdi, benim, iktidarıyla muhalefetiyle arkadaşlarımdan istediğim şey şudur: Trabzonunda, Rizesinde, Artvininde, Karsında, Ardahanında, İzmirinde, Antalyasında, memur olan insanlar, kendi maaşlarından 10 milyon lira kesip, depreme yardım olarak gönderirken, öğrenciler aldıkları harçlıklardan keserken, işçiler kendi ücretlerinden kesip, depremde mağdur olanlara yardım için koşarken, bu 60 trilyon lirayı, faizleri 8 puan artırarak, hangi bankalar, hangi holdingler aldı? Gelin, bunu araştıralım. Deprem bölgesinde birisi eve girip, yağma yaptığında, bir bilezik aldığında hemen onu savcılığa sevk ediyoruz; ama, bu devletin, bu garibanların 60 trilyon lirasını çalanlardan bu Meclis hesap sormayacak mı?!

Son olarak şunun üzerinde durmak istiyorum...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın efendim.

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) – Sayın Başkan, 1 dakika...

BAŞKAN – Efendim, 1 dakika; ama, toparlayın.

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) – 8 Ağustos 1998 tarihinde Trabzon İli Köprübaşı İlçesi Beşköy Beldesinde sel felaketi oldu. Beşköy yerle bir oldu, hiçbir varlık kalmadı ve ardından, ölen bu insanların cesetlerinin birçoğu bulunamadı, tıpkı şimdiki depremde olduğu gibi. Bölgenin başka bir yere iskânı kararlaştırıldı. Bölgeye bakanlar gitti, Başbakan gitti, Cumhurbaşkanı gitti ve bütün gidenler devlet sözü verdi; ama, aradan bir yıl geçti, hâlâ, Beşköy'ün o mağdur insanları nerede iskân edilecek, burası bile belirlenemedi.

Umut ediyorum ki, bu yedi vilayetimizde mağdur olan insanlara verilen devlet sözü Beşköy'deki devlet sözüne benzemez.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – İnşallah efendim.

Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Ordu Milletvekili Sayın Yener Yıldırım'da.

Buyurun Sayın Yıldırım.

DYP GRUBU ADINA YENER YILDIRIM (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Grubu adına görüşlerimi sunacağım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yüce milletimizin başı sağ olsun. Ölülerimize Allah'tan rahmet, yaralılarımıza şifa diliyorum. Sabır diliyorum milletim.

Milletimin gündemi sosyal güvenlik değil bugün. Bunu, psikologlara soralım; psikologlar ne diyor. Bugün milletimin içi kan ağlıyor. Biliyorum ki, hepimizin içi kan ağlıyor.

Bakın, milletimin gündemi gerçekten bu değil. O enkazın altında binlerce kefensiz yatan varken, biz, burada, Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısını konuşuyoruz. Biz, hiçbir zaman, sel gelmeden set oluşturmuyoruz. Genelde, sel geçtikten sonra ağlıyoruz. Gelin, sel gelmeden önce setleri oluşturalım. Setleri oluşturalım ki, selden insanlarımız, doğal afetlerden insanlarımız zarar görmesin. İnsanlar zarar gördükten sonra biz ağlıyoruz. Gelin, işte, bugün bunu konuşalım.

Bilge Kaan ne demiş: "Ey Yüce Türk Milleti, titre ve kendine dön." Yüce Milletimiz, Yüce Meclisimiz, lütfen kendimize dönelim ve gündemi konuşalım; Türk Milletiyle aynı duyguları paylaşalım, gündemi paylaşalım. Gelin, yetki yasasını konuşalım; gelin, sivil savunmayı konuşalım; gelin, imar yasasını konuşalım; gelin, insanımızın yaralarını saralım. Bugün sel geldi; insanımız, şu anda, orada, ne çile çekiyor; biz, burada sosyal güvenliği konuşuyoruz. Bu bir çelişki değil mi?! Bu Meclis bu milletin meclisi değil mi?! Arkadaşlar, lütfen, lütfen gündeme dönelim. Bu yasayı sonra görüşmek üzere çekelim. Bakın, doğal bir afet var, bir deprem geçiriyoruz. Bu yasa, suni yarattığınız bir depremdir. Bu depremden milleti koruyalım. Bu yasayı geri çekelim ve sonra görüşelim. Türkiye'nin gündemini beraber oluşturalım. Millete bir soralım. Millet şu anda bunu mu düşünüyor? Bu yasayı mı konuşuyor?

Bakın, Sosyal Güvenlik Yasası üzerinde konuşma hakkımı susarak hakkımı tamamlamayı düşünüyorum. 6 dakika milletimle aynı düşünmeyi, aynı duyguları paylaşmayı düşünüyorum. Onun için de 6 dakika hakkımı susarak kullanıyorum.

BAŞKAN – Sayın Yıldırım, böyle bir hakkınız yok... Sayın Yıldırım, böyle bir hakkınız yok efendim...(FP sıralarından "var, var" sesleri)

ALİ OĞUZ (İstanbul) – Var, var!.. Susarak her şeyi söyler.

BAŞKAN – Hayır efendim, ne münasebet... Nerede böyle bir âdet var efendim?!

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Susarak konuşuyor efendim!..

BAŞKAN – Bir dakika bağırmayın, celallenmeyin yine!..

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, konuşma hakkı...

BAŞKAN – Efendim, müsaade eder misiniz, İçtüzüğü okuyabilir miyim... Sayın Bedük, müsaade eder misiniz, İçtüzüğü okuyayım...

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Susarak konuşuyor.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Beni dinleyin efendim, ben sizi dinleyeceğim...

Genel Kurulda söz kesmek...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, söz hakkı verdiniz. Dolayısıyla...

BAŞKAN – Arz edeyim efendim... Benim de hakkımı okuyacağım efendim...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Söz hakkı verdiniz; arkadaşımız sözünü ifade etti ve arkasından da "10 dakikalık bir sürem var, ben bu süreyi konuşmadan da olsa, bu milletim anlar, bu Meclis anlar beni" dedi...

BAŞKAN – Efendim, müsaade ederseniz, siz benim söz hakkımı kesmezseniz...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Dolayısıyla onun için susuyor.

BAŞKAN – Sayın Bedük, müsaade edin de okuyayım, "madde 65'te "Genel Kurulda söz kesmek, şahsiyatla uğraşmak ve çalışma düzenini bozucu hareketlerde bulunmak yasaktır" deniliyor. Çok açık. Bu, çalışma düzenini bozucu bir hareket değil mi efendim. (Gürültüler)

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) –Sayın Başkan, bu, çalışma düzenini bozmak değil; doğrudan doğruya konuşma hakkını kullanmak...

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Susarak konuşuyor.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Çalışma düzenini bozmak değil...

BAŞKAN – Sayın Güven, siz Meclis Başkanvekilliği yaptınız; 65 inci maddeyi açın, okuyun, yorumlayın efendim. Çalışma düzenini bozucu bir hareket değil mi efendim?

TURHAN GÜVEN (İçel) – Çalışma düzenini bozma değil, saygıya davet etmedir. Aynı saygıya herkesin uyması lazım aslında.

BAŞKAN – Efendim, biliyorsunuz, İçtüzük 53'e göre, Genel Kurulda saygıya davet, Başkanlık Divanının toplantısıyla oluyor. Sabahleyin de bunu yaptık, Başkanlık Divanı toplantısından sonra.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) – Bu suskunluktan, konuşmadan daha fazla şey anlıyor bu millet. Önemli olan millete meram anlatmaksa, anlatıyor beyefendi...

BAŞKAN – Siz muhalefetteyken ve iktidardayken demiyor muydunuz ki, mikrofonuma sahip çıkayım diye. Türk Milleti bunu bilmiyor mu?.. Rica ederim efendim...

Şimdi, bu hareket...

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) – Sinei millet için protesto ediyor...

BAŞKAN – Efendim, sinei millete dönmek başka, Genel Kurulun düzenini bozmak başka. Rica ederim...

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) – Bu da bir ifade tarzıdır...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın milletvekili, vurgun yemiş yürekler, başka türlü rahatlamak istiyor; didişen, sorumluluktan kaçan, laf üretenler istemiyor; somut adımlar bekliyor. Böyle bir ortamda, milletimizin aldığı derin yaradan sonra, böyle bir eylem sizce uygun mudur acaba?

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Bu bir eylem değil Sayın Başkan...

BAŞKAN – Nedir efendim bu?

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Hükümetin direnmesi nedir efendim?

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Bu, bir eylem değildir Sayın Başkan. Bu, sessiz şekilde, milletin sesini dile getirmeye yönelik bir duruş; saygı duymak gerekir.

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Yani, hükümetin direnmesine ne diyorsunuz?

BAŞKAN – Bu, çalışma düzenini bozucu bir hareket efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Hayır efendim, çalışma düzenini bozmak olur mu?!. Kavga etmiyor...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Kimseye hakaret ediyor mu; etmiyor. Şu anda, Doğru Yol Partisi adına, Grup adına gereğini yapıyor. Zaten, başta sizin saygı duymanız lazım.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Efendim, kavga etmiyor, bağırıp çağırmıyor, düzeninizi bozmuyor; sadece, verilen bir süre içerisindeki susma hakkını kullanıyor. (DSP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Bunun pek emsali yok efendim. Teamüllere göre, yetmişbeş senelik Mecliste, zabıtlarda, bunun bir emsali yok; böyle bir eylemin misali yok.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Eylem değil efendim; eylemle karıştırmayın lütfen.

YENER YILDIRIM (Devamla) – Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; yaptığım bir eylem değildir. (DSP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Saygısız adam!

YENER YILDIRIM (Devamla) – Yaptığım bir eylem değildir. Sadece, millete olan saygımdan dolayı, milletin bu acı gününde sosyal güvenlik gibi bir yasayı konuşmama hakkını kullandım. Ben, millete olan saygımdan dolayı...

SALİH DAYIOĞLU (İzmir) – Bu mu saygı?! Nerede saygı?!

YENER YILDIRIM (Devamla) – Hepimizin bu saygıyı duyması gerekir. Hepimizin millete saygılı olması gerekir. (DSP sıralarından gürültüler) Bu milletin vekilleriyiz.

Hepinize saygılar sunuyorum; teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Yıldırım, eylemi sürdürmediğiniz için teşekkür ederim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Eylem değil Sayın Başkan.

BAŞKAN – Ben öyle kabul ettim efendim.

YENER YILDIRIM (Ordu) – Eylem değildi Başkanım. Sadece, millete olan saygımın...

BAŞKAN – Rica ederim efendim... (DYP sıralarından gürültüler)

TURHAN GÜVEN (İçel) – Eylem değil...

BAŞKAN – Bırakın efendim; siz mi idare edeceksiniz ben mi idare edeceğim Sayın Güven?! İstirham ederim yani...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Müsaade edin de, biz de kendi hakkımızı koruyalım.

BAŞKAN – Benim anlayışım bu. 65'i de okudum size...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Ben susarak hakkımı kullanıyorum.

YENER YILDIRIM (Ordu) – Sayın Başkanım...

BAŞKAN – Efendim, teşekkür ettim... Buyurun yerinize.

YENER YILDIRIM (Ordu) – Yüce Meclise saygım sonsuzdur; Yüce Meclise karşı hiçbir zaman eylem yapmayı düşünmedim. (DSP sıralarından gürültüler)

Saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

Şimdi şahısları adına, Elazığ Milletvekili Sayın Mustafa Gül; buyurun efendim.

Süreniz 5 dakika Sayın Gül.

MUSTAFA GÜL (Elazığ) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; öncelikle, Türk Milletinin geçirmekte olduğu büyük felaketten dolayı Hakkın rahmetine kavuşan değerli vatandaşlarımızı rahmetle anıyor, yaralılara da Yüce Mevla'dan acil şifalar diliyorum.

Öyle bir tablo çizildi ki, Sayın Bakanı yakinen tanımasam, âdeta, ülkenin hayrına olmayan, neredeyse, bir cellat misali, ipinin çekileceği bir kişi durumuna getirildi. Büyük bir sabır ve metanetle ve çekmekte olduğu büyük acılara rağmen, şerefli bir şekilde, bakanlık koltuğunda oturarak sözlü veya yazılı cevaplar vermeye çalıştı. Ancak, bugün burada çok talihsiz bir durumu yaşamaktayız. Muhalefete mensup çok değerli bir milletvekili arkadaşım... (DSP sıralarından "neresi çok değerli" sesleri) Efendim, ona oy verenler çok değerli olduğu için değerli. Bağışlayın...

Burada, Sağlık Bakanımızla ilgili, çok anormal, çok iddialı laflar ettiler. Burada bulunmayan bir arkadaşın aleyhinde konuşulmasını nefretle ve ibretle izledim. Sayın Sağlık Bakanımızın konuşmaları, ihtiyaçların ihtiyaç sahiplerine doğru ve zamanında iletilmesine yönelik bir prensiple ilgilidir. Çıkarılmak istenilen olay, bir bardak suda fırtına koparmak isteyenlerin, daha doğrusu bir avuç Marksist kalıntılarının eserinden başka bir şey değildir.

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Kim?..

MUSTAFA GÜL (Devamla) – Dolayısıyla, arkadaşımızın ifade buyurmaya çalıştıkları, şovenistlik iddiaları da, bunların ortaya koymuş olduğu bir sataşmadan ve onların uzantısı olma özentisinden başka bir şey değildir.

Yine, burada, bir hususu daha arz etmek istiyorum. Değerli bir milletvekili, Adapazarı'ndaki kriz masasının dağıtıldığından bahsettiler. On dakika önce, değerli arkadaşımız ve grup başkanvekilimiz, ilgili valiyle konuştular ve böyle bir şeyin varit olmadığına kendileri bizzat şahit oldukları gibi, hükümeti temsil eden saygıdeğer bakanımız da bizzat dinlediler. Lütfen, burada bazı olayları istismar etmeyelim.

ALİ COŞKUN (İstanbul) – Televizyonun haberini söyledim beyefendi, istismar etmedim.

MUSTAFA GÜL (Devamla) – Basının her söylediği Kelamıkadim değil Sayın Coşkun. Lütfen dinleyin_

ALİ COŞKUN (İstanbul) – Sen istismar ediyorsun. Televizyonun haberini söyledim.

MUSTAFA GÜL (Devamla) – Televizyonun her söylediği Kelamıkadim değil. Dolayısıyla, izlemeden, dinlemeden, tahkik etmeden bir olayı ortaya koyuyorsanız, sizi de müfteri ilan ediyorum.

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayın efendim.

ALİ COŞKUN (İstanbul) – Bu Mecliste Marksist yok. Marksist varsa, sen, ortaklarına bak. (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Genel Kurula hitap edin efendim.

MUSTAFA GÜL (Devamla) – Efendim, bu arada, yasa tasarıyla ilgili bir hususu da arz etmek istiyorum. Hakkın rahmetine kavuşmuş insanların kanları ve kemikleri üzerine politika yapmanın ayıp olduğunu, burada, değerli arkadaşlarım ifade buyurdular. Muhalefete mensup arkadaşlarımız da, bunu böyle ifade buyurdular; ama, ne hazindir ki, hâlâ, daha, bunu, temcit pilavı gibi, döne dolaşa önümüze takdim etmeye ve sunmaya çalışıyorlar.

Saygıdeğer milletvekilleri, lütfen, bu konular üzerine politika yapmayalım. Birlik ve beraberliğin çok önemli olduğu şu dakikalarda, şu saatlerde kardeşçe, el ele, gönül gönüle birlikte olduğumuzu bütün dünya âleme bildirelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

MUSTAFA GÜL (Devamla) – Sayın Başkan, hem ismimi yanlış telaffuz ettiniz hem de zamanımı alıyorsunuz.

Efendim, bu arada, Sosyal Güvenlik Yasa Tasarımızla ilgili, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, bir önerge takdim ettik. Herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna bağlı olarak çalışırken, deprem felaketi dolayısıyla malul kalanlara ve ölenlerin yakınlarına aylık bağlanmasına ilişkin, şartların yumuşatılmasına ilişkin önergeye hükümetin de olumlu bakmasını ve buna çözüm getirmesini memnuniyetle karşıladığımızı bildirir, en derin saygılarımı sunarım. Huzurlarınıza biraz heyecanlı geldiğim için bağışlamanızı diliyor, Yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyor, televizyonları başında bizi izleyen değerli vatandaşlarıma da en derin saygılarımı sunuyorum; ancak, felaketin biri değil...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA GÜL (Devamla) – ...Afyon'da, Dazkırı'da, şu anda, sel felaketinden dolayı hayatını kaybeden vatandaşlarımıza da Allah'tan rahmet, yakınlarına da başsağlığı diliyor, huzurlarınızdan ayrılıyorum.

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Mustafa Gül.

Şimdi, söz sırası, Van Milletvekili Sayın Fethullah Erbaş'ta.

Sayın Erbaş?..

ALİ COŞKUN (İstanbul) – Sayın Başkan, şahsıma sataşma oldu; söz istiyorum.

A. TURAN BİLGE (Konya) – Ya senin sataşman ne olacak?!.

BAŞKAN – Sataşma olmadı efendim; isminizi zikretmediler.

ALİ COŞKUN (İstanbul) – Sayın Başkanım, arkadaşlarımız, muhalefetin bir tenkidini bile hazmedemiyorlar. Oysaki, ben, tenkit de etmedim. (MHP sıralarından gürültüler)

SALİH DAYIOĞLU (İzmir) – Yalancılıkla itham ettiniz.

ALİ COŞKUN (İstanbul) – Sayın Bakana, İçtüzükten doğan hakkımla, sizin delaletinizle bir sual sordum; çünkü, 19.00 haberlerinde dinledim. Ben yalan söylemedim. Haberleri banta alır dinlerler.

Arkadaşlar, birlikten... (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Coşkun...

ALİ COŞKUN (İstanbul) – Dinlemesini öğrenin. Önce milletvekilliği şuuruna erin, ondan sonra...

BAŞKAN – Sayın Coşkun, bu vesileyle, yanlış haber düzeltilmiş oldu.

Teşekkür ederim.

ALİ COŞKUN (İstanbul) – Efendim, birlik, beraberlikten bahsediyorlar; devamlı kışkırtıyorlar.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Sayın Erbaş, buyurun efendim.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Sayın Başkan, benim yerime, Ankara Milletvekili Sayın Eyyüp Sanay konuşacaklar.

BAŞKAN – Sayın Sanay, buyurun efendim.

Süreniz 5 dakika efendim.

EYYÜP SANAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, Cenabı Hak'tan, deprem dolayısıyla vefat eden yurttaşlarımıza rahmet, yaralılara acil şifalar ve geride kalanlara sabri cemil ihsan etmesini diliyorum. Yüce Milletimizin başı sağ olsun.

Görüşmekte olduğumuz Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısının 40 ıncı maddesinde şahsî görüşlerimi bildirmek üzere huzurlarınızdayım.

Sayın milletvekilleri, kanunların uygulanıp uygulanmadığı, o kanunların bir milletin bünyesine uyup uymadığıyla yakından alakalıdır. Bunu, hukuk sosyolojisi okuyanlar çok iyi bilir. Eğer kanunlar tabandan tavana doğru gelen bir silsile takip ediyorsa, bu kanunlar çok rahat uygulanabilir ve aynı zamanda, o kanunlarla yönetilen ülkelerde rüşvet olmaz; çünkü, millet onu sahiplenir. Eğer, kanunlar, öyle değil de, baskıcı bir zihniyetle, tepeden, jakoben bir anlayışla, millete rağmen millet için yapılırsa, o kanunun tatbiki kabil olmaz. Nitekim, bizim ülkemizde pek çok kanun yapılmıştır; ama, millet tarafından benimsenmediği için, bunların tatbiki kabil olmamıştır. İşte, önümüze getirilen bu yasaya da, aynı şekilde, özellikle çeşitli gruplar, çeşitli tabakalar karşı çıktılar; bu yasanın düzeltilmesini, ıslah edilmesini istediler. Evet, hakikaten ülkemizin bir sosyal güvenlik yasasına ihtiyacı vardır, hem de bu zarurîdir; ama, bu şartlarda öne getirilen ve milletin şu anda tasvip etmediği, milletin istekleriyle, dilekleriyle örtüşmeyen, milletin beklentilerine cevap veremeyen bu kanun, ileride tekrar düzeltilmesi gereken bir kanun olacaktır.

Değerli milletvekilleri, biz, bu kanunu, çıkarırken milletimiz için çıkarıyoruz, kendimiz için çıkarmıyoruz. Bu sebeple, eğer millet için çıkarıyorsak ve biz de milletin vekilleri olduğumuza göre, milletin sesini dinlemeliyiz ve ona göre kanun yapmalıyız. Gelişmiş olan ülkelerde, kanunlar, toplumların beklentileriyle örtüşecek şekilde yapılır. Gelişmekte olan veya gelişmemiş olan ülkelerde ise, başka ülkelerdeki kanunlar tercüme edilir, tepeden inme bindirilir ve uygulayamazsınız. Nitekim, Türkiye'de öyle...

Ayrıca, bu tasarının bütün maddelerini okudum; pek çoğunda yanlışlar var, anlamakta zorluk çektim. Türkçe bilen arkadaşlarımız, özellikle okullarımızda Türk diliyle meşgul olan arkadaşlarımız var. Nerede bunlar; niçin bu kanunların dillerinin bozukluğu üzerinde, sentaksı üzerinde, yapısı üzerinde yanlışlıklar dolu olduğunu ifade etmiyorlar?! Bu, bize düşmezdi; bu, Türkçe üzerinde ihtisas yapmış olan uzmanlara düşerdi. O bakımdan, bu tasarının o yönüyle de ele alınması -son derece hatalarla dolu bir tasarı- düzeltilmesi gerekir.

Bu bakımdan, ben, şahsen, kendi adıma diyorum ki, bu tasarı milletimizin beklentilerine cevap veremez. Zira, tarım kesiminde çalışanların yaşlılık aylığından yararlanabilme yaşını 58 ve 60 gibi bir yaşa çıkararak, bu insanlara, kendi isteklerine bağlı olarak prim ödetmek mümkün değildir ve son derece imkânsızdır. Nitekim, zaten, 7,8,10 yaşından itibaren tarımda çalışan insanların çocukları bile, katkı yapar tarımda çalışmaya. 20 yaşında, 25 yaşında Bağ-Kura ya da isteğe bağlı sigortaya prim ödemeye başlayan bir insanın 60 yaşına kadar prim ödemesi, ayrıca, insanın ekonomik olma özelliği yönüyle de uygun değildir. İnsan, ekonomik bir varlıktır aynı zamanda, çıkarlarını düşünür. O bakımdan, insan bunu göze alamaz.

Şimdi, ben şahsen bilmiyorum, Sayın Bakandan da sormak istiyorum: Acaba, kendi isteğine bağlı olarak tarımda çalışan kaç sigortalımız var? O zaman, bu tasarıyla ortaya bir şey çıkıyor. Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olacağız; 50 yaşında emekli olmayı göze alamayan insandan, 60 yaşında emekli olmayı göze almasını isteyeceğiz.

Ayrıca, gelişmiş ülkelerde tarım sektöründe çalışanlara özel kanunlar çıkarılır, özel sosyal güvenlik kanunları vardır; çünkü, tarım işçiliği zordur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EYYÜP SANAY (Devamla) – Bu sebeple, değerli milletvekilleri, bu tasarını bünyemize uygun hale getirilmesi için en kısa zamanda düzeltilme ihtiyacı duyulacaktır...

BAŞKAN – Sayın Sanay, toparlayın lütfen.

EYYÜP SANAY (Devamla) – Bu ihtiyaç duyulmadan, bu tasarının, yeniden, redakte edilerek önümüze getirilmesini rica ediyor ve hepinizi, Yüce Milleti saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sanay.

Madde üzerinde iki önerge vardır; önergeleri geliş sırasına göre okutacağım; daha sonra aykırılık sırasına göre işlem yapacağım.

İlk önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sosyal Güvenlik Kanun Tasarısının 40 ıncı maddesi (b) fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

Nevzat Ercan Yener Yıldırım Kemal Kabataş Sakarya Ordu Samsun

Saffet Arıkan Bedük Bekir Aksoy

Ankara Çorum

"b) Kadın ise 50, erkek ise 55 yaşını doldurmuş ve yirmibeş tam yıl sigorta primi ödemiş olması şarttır."

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım önerge, aynı zamanda en aykırı önergedir; okutup işleme koyacağım :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 114 sıra sayılı kanun tasarısının 40 ıncı maddesi ile 2926 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mahfuz Güler Cevat Ayhan Fethullah Erbaş

Bingöl Sakarya Van

Ergün Dağcıoğlu Mehmet Bedri İncetahtacı Bekir Sobacı

Tokat Gaziantep Tokat

Yakup Budak Musa Demirci Faruk Çelik

Adana Sıvas Bursa

Ali Gören Mahmut Göksu Sait Açba

Adana Adıyaman Afyon

Ramazan Toprak Akif Gülle Oya Akgönenç Muğisuddin

Aksaray Amasya Ankara

Zeki Çelik Rıza Ulucak Mehmet Zeki Okudan

Ankara Ankara Antalya

İsmail Özgün Alaattin Sever Aydın Suat Pamukçu

Balıkesir Batman Bayburt

Hüsamettin Korkutata İsmail Alptekin Altan Karapaşaoğlu

Bingöl Bolu Bursa

Ahmet Sünnetçioğlu Hüseyin Karagöz Yasin Hatiboğlu

Bursa Çankırı Çorum

Sacit Günbey Ömer Vehbi Hatipoğlu Latif Öztek

Diyarbakır Diyarbakır Elazığ

Ahmet Cemil Tunç Tevhit Karakaya Lütfü Esengün

Elazığ Erzincan Erzurum

Fahrettin Kukaracı Aslan Polat Nurettin Aktaş

Erzurum Erzurum Gaziantep

Turhan Alçelik Lütfi Doğan Mustafa Geçer

Giresun Gümüşhane Hatay

Metin Kalkan Ali Güner Azmi Ateş

Hatay Iğdır İstanbul

Mustafa Baş İrfan Gündüz Ayşe Nazlı Ilıcak

İstanbul İstanbul İstanbul

İsmail Kahraman Hüseyin Kansu Ali Oğuz

İstanbul İstanbul İstanbul

Mehmet Ali Şahin OsmanYumakoğulları Avni Doğan

İstanbul İstanbul Kahramanmaraş

Mustafa Kamalak Ali Sezal Zeki Ünal

Kahramanmaraş Kahramanmaraş Karaman

Abdullah Gül Salih Kapusuz Kemal Albayrak

Kayseri Kayseri Kırıkkale

Mehmet Batuk Osman Pepe Hüseyin Arı

Kocaeli Kocaeli Konya

Veysel Candan Remzi Çetin Teoman Rıza Güneri

Konya Konya Konya

Özkan Öksüz Ahmet Derin Yaşar Canbay

Konya Kütahya Malatya

Bülent Arınç Sabahattin Yıldız Mehmet Elkatmış

Manisa Muş Nevşehir

Eyüp Fatsa Mehmet Bekâroğlu Nezir Aydın

Ordu Rize Sakarya

Ahmet Demircan Musa Uzunkaya Ahmet Nurettin Aydın

Samsun Samsun Siirt

Temel Karamollaoğlu Yahya Akman Zülfükar İzol

Sıvas Şanlıurfa Şanlıurfa

Ahmet Karavar Abdullah Veli Seyda Maliki Ejder Arvas

Şanlıurfa Şırnak Van

İlyas Arslan Mehmet Çiçek

Yozgat Yozgat

Önerilen Madde Metni :

"Yaşlılık aylığından yararlanma şartları;

Madde 17- Yaşlılık aylığından yararlanabilmek için sigortalının,

a) Yazılı talepte bulunması, talepte bulunduğu tarihte prim ve her türlü borçlarını ödemiş olması,

b) Kadın ise 50 erkek ise 55 yaşını doldurmuş ve 25 tam yıl sigorta primi ödemiş olması şarttır.

Kadın ise 50, erkek ise 55 yaşını dolduran ve en az 15 tam yıl sigorta primi ödeyen sigortalılara da kısmî yaşlılık aylığı bağlanır."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükümet önergeye katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FİKRET ÜNLÜ (Karaman) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir efendim.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sosyal Güvenlik Kanun Tasarısının 40 ıncı maddesi (b) fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

Nevzat Ercan

(Sakarya)

ve arkadaşları

"b) Kadın ise 50, erkek ise 55 yaşını doldurmuş ve 25 tam yıl sigorta primi ödemiş olması şarttır."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükümet önergeye katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FİKRET ÜNLÜ (Karaman) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Komisyonun ve hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir efendim.

Sayın milletvekilleri, 40 ıncı maddenin oylamasında, açık oyla yapılmasına ilişkin talep vardır. Okutup, talep sahiplerinin salonda olup olmadıklarını arayacağım.

Talebi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 114 sıra sayılı yasa tasarısının 40 ıncı maddesinin oylamasının açık oylamayla yapılmasını arz ederiz.

BAŞKAN - Sayın Fethullah Erbaş?.. Burada.

Sayın Mahfuz Güler?.. Burada.

Sayın Maliki Ejder Arvas?.. Burada.

Sayın Mehmet Çiçek?.. Burada.

Sayın İsmail Alptekin?.. Burada.

Sayın Ergün Dağcıoğlu?.. Burada.

Sayın Mehmet Altan Karapaşaoğlu?.. Burada.

Sayın Aslan Polat?.. Burada.

Sayın Cevat Ayhan?.. Burada.

Sayın Hüseyin Karagöz?.. Burada.

Sayın Eyüp Sanay?.. Burada.

Sayın Hüseyin Arı?.. Burada.

Sayın Veysel Candan?.. Yok.

HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Tekabbül ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tekabbül ediyorsunuz.

Sayın Suat Pamukçu?..Burada.

Sayın Mehmet Bedri İncetahtacı?.. Burada.

Sayın Mehmet Bekaroğlu?.. Burada.

Sayın Ali Coşkun?.. Burada.

Sayın İsmail Kahraman?.. Burada.

Sayın Şeref Malkoç?.. Burada.

Ali Oğuz?.. Burada efendim.

Tamam olmuştur.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın, elektronik oylama makinesiyle yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, açık oylama, elektronik cihazla yapılacaktır. Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin, teknik personelden yardım istemelerini; bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakika içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar varsa, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadını ve imzasını taşıyan oy pusulasını, yine, oylama süresi için verilen 3 dakika içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Sayın milletvekilleri, 40 ıncı maddenin açık oylamasını yapıyorum.

Oylama işlemi başlamıştır efendim.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, görüşülmekte olan kanun tasarısının 40 ıncı maddesinin yapılan açık oylamasının sonucunu arz ediyorum:

Kullanılan oy : 242

Kabul : 213

Ret : 29

Böylece, 40 ıncı madde kabul edilmiştir.

Çalışma süremizin bitimine birkaç dakika kalmıştır; maddeyi okutup, birleşimi kapatacağım.

41 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 41. – 2926 sayılı Kanunun 31 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Prim oranı ve hesaplanması

Madde 31. – Bu Kanuna göre ödenecek malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortası primi, sigortalının seçtiği veya intibak ettirildiği gelir basamağının yüzde 20’sidir."

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, çalışma süremiz bitmiştir.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 24 Ağustos 1999 Salı günü saat 10.00'da toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 23.58

VIII. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, 1999 malî yılı bütçe yatırım ödeneklerinden Erzincan İline ayrılan miktara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı H. Hüsamettin Özkan’ın yazılı cevabı (7/248)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Hüsamettin Özkan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygılarımla arz ederim.

8.7.1999 Tevhit Karakaya Erzincan

1. Bakanlığınızın 1999 Malî Yılı Bütçe yatırım ödenekleri ne kadardır?

2. 1999 yılında Erzincan İline ayrılan yatırım ödenekleri, Genel, Katma ve Bakanlığınızla ilgili özerk bütçeli daireler ve yatırımlar projeleri itibariyle ne kadardır?

3. Ayrılan ödenekler çerçevesinde Erzincan’daki mevcut yatırımların ne zaman tamamlanması öngörülmektedir?

T.C. DevletBakanlığı 16.8.1999 Başbakan Yardımcılığı Sayı : B.02.0.002/1547

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Genel Sekreterliği

Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığına

Erzincan Milletvekili Sayın Tevhit Karakaya’nın tarafıma tevcih ettiği ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 99 uncu maddesi gereğince cevaplandırılması istenen 7/248-889/02668 esas no.’lu yazılı soru önergesi ile ilgili bilgiler hazırlanarak ilişikte sunulmuştur.

Bilgilerinizi rica ederim.

H. Hüsamettin Özkan Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı

Hazine Müsteşarlığının Erzincan İline Yönelik Faaliyetleri

1999 Yılı Yatırım Programı, 10 Temmuz 1999 tarih ve 23751 Sayılı Mükerrer Resmî Gazetede yayımlanmıştır. Buna göre, 1999 yılı toplam kamu yatırım ödeneği 3 katrilyon 560 trilyon TL. olup, bunun 1 katrilyon 410 trilyon TL.’si Konsolide Bütçe yatırım ödeneğinden oluşmaktadır. Bilindiği üzere Devlet Bakanlıklarının müstakil bütçeleri ve dolayısıyla doğrudan tahsis edilmiş yatırım ödenekleri bulunmamaktadır. Ancak, 1999 Yılı Yatırım Programında Hazine Müsteşarlığının 1 trilyon 15 milyar TL., Hazine Müsteşarlığının bağlı bulunduğu DevletBakanlığının ilgili kuruluşlarından T.C. Ziraat Bankası Genel Müdürlüğünün ise 11 trilyon 750 milyon TL. yatırım ödeneği bulunmaktadır.

1999 Yılı Yatırım Programında muhtelif illerde yer alan yatırımlar hariç olmak üzere Erzincan İli için ayrılan ödenek tutarı 6 trilyon 448 milyar TL.’dir. Erzincan İli kamu yatırımlarının sektörler itibariyle ve proje bazında bitiş yıllarının görülebileceği liste ekte verilmiştir.

T.C. Ziraat Bankası Genel Müdürlüğünün Erzincan İline Yönelik Faaliyetleri

Kuruluşumuzun 1999 yılı yatırım projeleri ödeneği 11 750 milyar liradır. 1999 Yılı Yatırım Programında Erzincan İli ile ilgili olarak herhangi bir projemiz bulunmamaktadır.

T.C. Merkez Bankası Genel Müdürlüğünün Erzincan İline Yönelik Faaliyetleri

Türkiye Merkez Bankasının 1999 yılında Erzincan İlinde herhangi bir yatırımı bulunmamaktadır.

Türkiye Halk Bankası A.Ş.’nin

Erzincan İline Yönelik Faaliyetleri

Türkiye Halk Bankası; 61 yıldır çağdaş bankacılığın gerektirdiği bir çalışma anlayışıyla ülke tasarruf birikimine katkıda bulunmakta ve toplanan tasarrufları ekonominin en fazla gerek duyduğu alanlarda değerlendirerek ulusal ekonomi ile uyum içinde yeni yatırım olanakları yaratılmasına imkân açmakta, aynı zamanda bir Kalkınma Bankası gibi çalışmaktadır.

Başarılı çalışmaları sayesinde Türk Banka sistemi içerisinde ağırlıklı bir yere gelmiş olan Halkbank; bir taraftan mevduat, kredi, kambiyo, bireysel bankacılık ve dış ticaret işlemleri gibi tüm bankacılık hizmetlerini yerine getirirken, diğer taraftan da özellikle esnaf, sanatkâr, küçük ve orta boy sanayi işletmelerine (KOBİ) finansman ve finansman dışı (bilgilendirme, proje ve teknik danışmanlık) faaliyetlerle destek olma görevini de yürütmektedir.

Diğer taraftan Türkiye Halk Bankası, ülkemiz reel sektörüne verilen tüm bu desteklerle sağlanacak üretim, yatırım ve istihdam artışının ve ekonomik kalkınmanın tabana yayılması amacıyla, insan hayat standardını yükseltici ve bölgelerarası gelişmişlik farklılıklarını giderici politikalara büyük önem ve ağırlık vermektedir.

Acil Destek kapsamında bulunun Erzincan İlimiz de, bu politikalar doğrultusunda bankanın son yıllarda faaliyetlerini yoğunlaştırdığı bölgelerimiz arasında yer almaktadır.

Nitekim banka; 6 şube ve 61 personeli aracılığıyla ildeki esnaf, sanatkâr, KOBİ, sanayici ve işadamları ile tüm yöre halkına yaygın ve etkin hizmet sunmaktadır.

Bankanın il ekonomisine yönelik finansman destekleri kapsamında ilde faaliyet gösteren 6 kooperatifin 3059 ortağına verilen plasmanlar; 1997 yılında 474 milyar lira iken, 1998 yılında 594 milyar liraya ve Temmuz/99’da 856 milyar liraya yükselmiştir.

Diğer taraftan, il KOBİ’lerine verilen krediler 1997 yılında 736 milyar lira iken, 1998 yılında 1.3 trilyon lira ve Temmuz/99 itibariyle de 1.7 trilyon lira olarak gerçekleşmiştir.

Ayrıca, işletmelerde teknoloji yenilemeyi ve bölgedeki işsizliği azaltmayı hedefleyen ve acil destek kapsamında yeraldığı için il KOBİ’lerine avantajlı kullanım sağlayan KOBİ Teşvik Kredilerinden; bugüne kadar 25 firmaya 434 milyar lira kredi kullandırılmış ve bu kredilerle 320 kişiye iş imkânı sağlanmıştır.

Böylece ilin ekonomik ve ticarî potansiyelini harekete geçirmek amacıyla kullandırılan bankanın toplam kredileri; 1997’de 1.3 triyon liradan, 1998’de 2 trilyon liraya ve Temmuz/99’da da 2.7 trilyon liraya ulaşmıştır.

Diğer taraftan bankanın, ülke genelinde başarıyla yürüttüğü finansman dışı bilgilendirme, proje, teknik ve idarî danışmanlık hizmetlerinden Erzincan esnaf-sanatkârları, KOBİ’leri, sanayici ve işadamları ile girişimcilerinin etkin bir şekilde yararlanabilmesi amacıyla; ilde bulunan 6 şubesinde Bilgilendirme Masaları oluşturulmuştur.

Ayrıca, Erzurum’da bulunan Doğu Anadolu Bölge Müdürlüğü bünyesinde faaliyete geçirilen KOBİ Bilgilendirme Ofisi aracılığıyla, tüm bölge girişimcilerinin olduğu gibi Erzincanlı girişimcilerin de proje ve iş fikirleri değerlendirilmekte, yatırım yapacak ya da üretimini geliştirecek, ihracata katkıda bulunacak Erzincan KOBİ’lerine danışmanlık ve proje desteği ücretsiz olarak verilmektedir.

Bankanın tüm bilgilendirme birimleri yurt dışında Köln ve Düsseldorf’ta bulunan KOBİ Bilgi Destek Büroları ile bilgisayar bağlantısına sahip olup, girişimcilerin bilgilendirme, proje, ihracat vb. talepleri bu geniş ağ sayesinde hızla değerlendirilmekte ve sonuçlandırılmaktadır.

Türkiye Halk Bankasının il ve bölge ekonomisine sunduğu tüm bu destekler üstlendiği misyonu doğrultusunda artırılarak sürdürülecektir.

Diyanet İşleri Başkanlığının Erzincan İline Yönelik Faaliyetleri

Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın 8.7.1999 tarih ve 7/248-889 sayılı yazılı soru önergesine verilen cevap :

1. 1999 Malî Yılı Bütçe Kanunu ile kabul edilen Başkanlığımız yatırım ödenekleri;

a) 003-700 harcama kalemi olan yapı, tesis ve büyük onarım ödeneği 185 000 000 000 (yüzseksenbeşmilyar) TL.,

b) 007-700 harcama kalemi olan eğitim merkezi ve yatılı Kur’an kursu inşaatı ödeneği 180 000 000 000 (yüzseksen milyar)TL.,

c) 423-900 harcama kalemi olan dernek, vakıf, birlik, kurum, kuruluş, sandık ve benzeri teşekküllere yardım ödeneği 50 000 000 000 (elli milyar) TL.,

olmak üzere toplam 415 000 000 000 (dörtyüzonbeş milyar) TL.’dir.

2. 1999 yılı için Erzincan İlinde herhangi bir yatırım talebi gelmediğinden 1999 yılı yatırım programı hazırlanırken bu ilimize ait herhangi bir yatırım öngörülmemiş ve ödenek ayrılmamıştır.

3. Erzincan İlinde devam eden bir yatırım bulunmadığından ne zaman tamamlanacağı hususu da söz konusu değildir.

2. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, TEDAŞ Genel Müdürlüğünün Bursa İlindeki yatırımlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı M. Cumhur Ersümer’in yazılı cevabı (7/251)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın yazılı olarak cevaplandırılmak üzere Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısına yöneltilmesi hususunu arz ve talep ederim.

Ertuğrul Yalçınbayır Bursa

Sorular :

TEDAŞ Genel Müdürlüğü yatırımları ile ilgili olarak:

TEDAŞ Genel Müdürlüğünün Bursa İlindeki projelerinin toplam bedeli, bu projelere bugüne kadar harcanan para, 1999 yılı yatırımları ve yatırımların ortalama bitirilme süresi nedir?

T.C. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 16.8.1999 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.15.O.APK.0.23.300-1112/14536

Konu :Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 27.7.1999 tarih ve KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.00.02-1197 sayılı yazısı.

Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın tarafıma tevcih ettiği, 7/251-930 esas no.lu yazılı soru önergesine ilişkin bilgiler hazırlanarak ekte gönderilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Cumhur Ersümer Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı

Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın yazılı soru önergesi ve cevabı (7/251-930)

Soru :

TEDAŞ Genel Müdürlüğünün Bursa İlindeki projelerinin toplam bedeli, bu projelere bugüne kadar harcanan para, 1999 yılı yatırımları ve yatırımların ortalama bitirilme süresi nedir?

Cevap :

TEDAŞ Genel Müdürlüğünün Bursa İlindeki projelerinin toplam maliyeti 32 582 806 milyon TL. olup, 1998 yılı sonu itibariyle bu projeler için 17 070 972 milyon TL. harcanmıştır.

Genel Müdürlüğün 1999 yılı yatırım programında yer alan projelerden, şehir şebekeleri için, 3 500 000 milyon TL., köy şebekeleri için 530 000 milyon TL. ve kırsal dağıtım tesisleri için ise 615 003 milyon TL. olmak üzere 1999 yılı için toplam 4 645 003 milyon TL. ödenek tahsis edilmiştir. Köy şebekeleri ile kırsal dağıtım tesislerine ait projelerin tamamının 1999 yılında, şehir şebekeleri projelerinin ise 1999-2000-2001 yıllarında tamamlanması programlanmıştır.

3. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, DLH Genel Müdürlüğünün yatırım projelerine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz’ün yazılı cevabı (7/257)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın yazılı olarak cevaplandırılmak üzere Ulaştırma Bakanına yöneltilmesi hususunu arz ve talep ederim.

Ertuğrul Yalçınbayır Bursa

Sorular :

DLH Genel Müdürlüğü yatırımları ile ilgili olarak:

1. Bursa İlini ilgilendiren projelerinizin toplam proje bedeli, bu projelere 1998 sonuna kadar yapılan tahminî harcama, 1999’da ayrılan yatırım ödeneği nedir?

2. Projelerin programda belirlenen sürelerde bitirilmesi için ne gibi genel ve özel tedbirleriniz söz konusudur?

T.C. Ulaştırma Bakanlığı 16.8.1999 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.11.0.APK.0.10.01.21./EA/-1026-17871

Konu : Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 27.7.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.02-1200 sayılı yazınız.

Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın 7/257-936 sayılı yazılı soru önergesinin cevabı hazırlanarak ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Enis Öksüz Ulaştırma Bakanı

Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın 7/257-936 sayılı yazılı soru önergesi ve cevabı

Sorular :

DLH Genel Müdürlüğü yatırımları ile ilgili olarak:

1. Bursa İlini ilgilendiren projelerinizin toplam proje bedeli, bu projelere 1998 sonuna kadar yapılan tahminî harcama, 1999’da ayrılan yatırım ödeneği nedir?

2. Projelerin programda belirlenen sürelerde bitirilmesi için ne gibi genel ve özel tedbirleriniz söz konusudur?

Cevap :

DLH İnşaatı Genel Müdürlüğünün 1999 yılı yatırım programında Bursa İli ile ilgili; Tarım Sektöründe 4 adet, Demiryolu Sektöründe 1 adet olmak üzere toplam 5 adet proje yer almaktadır.

Bu projelerden;

– Gemlik - Kurşunlu Beldesi Balıkçı Barınağı İnşaatı’nın Proje bedeli 1 Trilyon 265,3 Milyar TL., 1998 Yılı sonu toplam yatırım harcaması 185 Milyar TL. ve 1999 Yılı Revize ödeneği 95 Milyar TL.dir.

– Bayramdere Köyü (Yeniköy) Balıkçı Barınağı İnşaatı’nın proje bedeli 2 Trilyon 391,6 Milyar TL., 1998 Yılı sonu toplam yatırım harcaması 847,2 Milyar TL. ve 1999 Yılı Revize ödeneği 123,5 Milyar TL.dir.

– Mudanya - Güzelyalı Balıkçı Barınağı İnşaatı’nın proje bedeli 931,8 Milyar TL., 1998 Yılı sonu toplam yatırım harcaması 98,3 Milyar TL. ve 1999 Yılı Revize ödeneği 95 Milyar TL.dir.

– Mudanya - Esence Balıkçı Barınağı İnşaatının proje bedeli 947,2 Milyar TL. olup, 1999 yılı ödeneği 1 Milyon TL.dir.

– Bandırma - Bursa - Osmaneli, Ayazma - İnönü Demiryolu Etüdü projesinin proje bedeli 1 Trilyon 253.3 Milyar TL, 1998 Yılı sonu toplam yatırım harcaması 949,3 Milyar TL ve 1999 Yılı Revize ödeneği 304 Milyar TL.dir.

Bu projelerin toplam proje bedeli 6 Trilyon 780,4 Milyar TL. olup 1998 yılı sonuna kadar yapılan harcama tutarı 2 Trilyon 79,9 Milyar TL. ve 1999 Yılı Revize Yatırım Ödeneği toplamı ise 617,5 Milyar TL. olarak tahsis edilmiştir.

Ayrıca, DHMİ Genel Müdürlüğünün 1999 Yılı Yatırım Programında bulunan Bursa (Yenişehir) Havaalanının proje bedeli 23 Trilyon 826 Milyar., 1998 Yılı sonu toplam yatırım harcama tutarı 15 Trilyon 162 Milyar TL. ve 1999 Yılı Revize ödeneği de 4 Trilyon 240 Milyar TL.’dir.

Bütçe imkânları nispetinde tahsis edilen ödeneklerle çalışmalara hızla devam edilmektedir.

4. – Balıkesir Milletvekili İlhan Aytekin’in, gazetelerden alınan posta taşıma ücretlerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi ve Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz’ün yazılı cevabı (7/279)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın delaletinizle sayın Ulaştırma Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunu saygıyla arz ederim. 15.7.1999

İlhan Aytekin Balıkesir

1. Haber almak vatandaşın Anayasal hakkı mıdır?

2. Basının kamu hizmeti verdiğine katılıyor musunuz?

3. Altı ya da sekiz sayfalık bir gazete; dört sayfası ayrı, diğer dört veya iki sayfası ayrı postalandığında farklı ücret ödenmesi hakkaniyet ölçüsü ile kabil-i telif midir?

4. 1.7.1999 zammından sonra 10 gram için, iki buçuk kat artış gözüküyor, doğru buluyor musunuz?

5. Yanlışın düzeltilmesi ve kısmen de olsa Anadolu’da münteşir gazeteleri rahatlatmak için: 80 grama kadar tek fiyat uygulaması mümkün müdür?

T.C. Ulaştırma Bakanlığı 16.8.1999 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.11.0.APK.0.10.01.21./EA/-1029-17868

Konu : Balıkesir Milletvekili Sayın İlhan Aytekin’in yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 26.7.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-1170 sayılı yazınız.

Balıkesir Milletvekili Sayın İlhan Aytekin’in 7/279-1011 sayılı yazılı soru önergesinin cevabı hazırlanarak ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Enis Öksüz Ulaştırma Bakanı

Balıkesir Milletvekili Sayın İlhan Aytekin’in 7/279-1011 sayılı yazılı soru önergesi ve cevabı

1. Haber almak vatandaşın Anayasal hakkı mıdır?

2. Basının kamu hizmeti verdiğine katılıyor musunuz?

3. Altı ya da sekiz sayfalık bir gazete; dört sayfası ayrı, diğer dört veya iki sayfası ayrı postalandığında farklı ücret ödenmesi hakkaniyet ölçüsü ile kabil-i telif midir?

4. 1.7.1999 zammından sonra 10 gram için, iki buçuk kat artış gözüküyor, doğru buluyor musunuz?

5. Yanlışın düzeltilmesi ve kısmen de olsa Anadolu’da münteşir gazeteleri rahatlatmak için: 80 grama kadar tek fiyat uygulaması mümkün müdür?

Cevap :

Anayasanın “Kişinin Hakları ve Ödevleri” başlıklı 2 nci bölümünün 22 nci maddesinde “Haberleşme Hürriyeti” düzenlenmiş olup, söz konusu maddede; “Herkes haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır. Kanunun açıkça gösterdiği hallerde usulüne göre verilmiş hakim kararı olmadıkça; gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de Kanunla yetkili kılınan merciin emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda belirtilir” hükmü yer almaktadır.

Basın, kamuoyunu bilgilendirme ve onun sesini yansıtma görevini üstlenen ve bu sayede vatandaşların ülke meselelerine karşı duyarlılığını artıran ve vatandaşlık bilincinin gelişmesine yardımcı olan özgürlükçü ve çoğulcu demokrasinin ayrılmaz parçasıdır. Basın ve yayınla ilgili hükümler Anayasanın 28 inci ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olup, bilgiyi tarafsız bir şekilde ve Anayasada belirtilen sınırlar dahilinde kamuoyuna iletmekle görevli olan ve bu sayede Anayasanın 22 nci maddesinde düzenlenen haberleşme hürriyetini temin eden ve kamunun haber alma kaynağı olan basının yaptığı bu görev bir kamu hizmetidir.

Yürürlükteki yasal düzenlemeler ile uluslararası posta kuralları, Posta İdarelerinin kültür iletişimine katkıda bulunabilmeleri amacı ile gazete, dergi gibi süreli yayınlara, haber bültenlerine ve ders kitaplarına diğer basılmış kâğıtlara oranla indirilmiş ücret uygulamasını öngördüğünden Bakanlığımız Posta İşletmesi Genel Müdürlüğü bu konuda kendisine düşen görevi yerine getirmektedir.

5630 sayılı Basın Kanununa göre çıkartılan gazetelere, haber ajanslarınca yayınlanan kitap ve broşürlere, verilen hizmet ve işletme giderleri açısından mektup ve basılmış kâğıtlardan farklı olmamasına rağmen posta ücretlerinde mektuplara oranla yaklaşık % 75, diğer basılmış kâğıtlara oranla ise % 50 indirim yapılmaktadır.

Diğer taraftan gazete idarelerince postaya verilen gazeteler, 18.9.1995 tarihine kadar indirilmiş ücrete tabi basılmış kâğıtlar kategorisinden kabul edilmekte iken, özellikle Anadolu’nun çeşitli yörelerinde kıt imkânlarla hizmet vermeye çalışan gazete idarelerine katkıda bulunmak amacıyla 18.9.1995 tarihinden itibaren Posta ve Telgraf Ücret Tarifesine “Yalnızca Gazete İdarelerince Postaya Verilen Gazeteler” başlıklı bir pozisyon ilavesi ile postaya verilen gazetelerden alınan ücretlere, indirilmiş ücrete tabi gönderilere göre daha da indirim sağlanmıştır.

Halen yürürlükte olan “Posta ve Telgraf Ücret Tarifesi”ne göre 20 grama kadar olan mektup ücreti 150 000 TL., tam ücrete tabi basılmış kâğıt ücreti 100 000 TL., indirilmiş ücrete tabi basılmış kâğıt ücreti 50 000 TL. olup, 25 grama kadar gazetelerin kabul ücreti 15 000 TL., 50 grama kadar olan gazete kabul ücreti ise 30 000 TL.’dir.

Basılmış kâğıtlar için kabulden teslime kadar uygulanan işlemler, mektuplardan farklı olmamasına rağmen kültürel kalkınmaya katkıda bulunmak amacıyla bu hizmet, Kurumun söz konusu faaliyetten doğan kayıplarına rağmen aksatılmadan yürütülmektedir.

5. – Kütahya Milletvekili Ahmet Derin’in, ithal kömür kullanımına ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı M. Cumhur Ersümer’in yazılı cevabı (7/280)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sayın Başbakan Bülent Ecevit tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasının teminini saygılarımla arz ederim. 16.7.1999

Ahmet Derin Kütahya

1. Kullanılacak kömür konusunda, mahallî çevre kurullarının iller bazında aldıkları kararlar, ilmî gerçeklere uygun mudur? Bitlis’de 3 000 k/cal’lik yerli kömür kabul edilirken, Diyarbakır’da 5 400 k/cal kabul edilmesinin gerekçesi nedir?

2. Mahallî çevre kurullarının aldığı karar sonucu ithal kömür haksız rekabetinden dolayı 4 500 -5 000 k/cal’lik kendi yerli kömürlerimizin stoklarda yanmasına veya termik santrallerde yakılmak mecburiyetinde kalınmasına ne zaman engel olunacaktır?

3. İthal kömür kullanılan Bursa, İstanbul, Ankara ve Eskişehir gibi illerimizde sık sık meydana gelen kömür zehirlenmelerinin sebebinin ithal edilen kömürler olduğu iddiasının doğruluğu konusunda bir çalışma yapılacak mıdır? (Bursa’da bir yılda 63 kişinin kömür zehirlenmesinden öldüğü bilinmektedir.)

4. Birçok gelişmiş ülkede, yakılması yasak olan, petrokokların ithalinin yasaklanması veya sınırlandırılması konusunda bir çalışma yapılacak mıdır?

5. Döviz sıkıntısı çeken ülkemizin ithal kömür için yılda bir milyar dolar döviz ödemesine ne zaman engel olunacaktır?

6. Yerli kömürlerimizin iyileştirilmesi ve alınan tedbirlerle İstanbul’un hava kirliliğine mani olunduğu bir gerçek iken, Ankara İlimizde niçin kaliteli yerli kömürlerimizin yakılması hâlâ yasaktır? Bu konuda bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

7. Enerji Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Çevre Bakanlığı ve Sanayi Bakanlığı arasında bir koordinasyonla kullanılacak kömür ve yakma sistemleri konusunda standartların tespitini düşünüyor musunuz?

T.C. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 16.8.1999 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.15.O.APK.0.23.300.1111-14535

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğünün 28.7.1999 tarih ve B.02.0.KKG.0.12/106-34/4-3554 sayılı yazısı.

Kütahya Milletvekili Sayın Ahmet Derin’in Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği, Sayın Başbakanımızın da kendileri adına koordinatörlüğümde cevaplandırılmasını tensip ettikleri 7/280-1012 esas no.lu yazılı soru önergesine ait bilgiler hazırlanarak ekte gönderilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Cumhur Ersümer Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı

Kütahya Milletvekili Sayın Ahmet Derin’in yazılı soru önergesi ve cevabı (7/280-1012 esas no.lu)

Soru 1 :

Kullanılacak kömür konusunda, mahallî çevre kurullarının iller bazında aldıkları kararlar, ilmî gerçeklere uygun mudur? Bitlis’de 3 000 k/cal’lik yerli kömür kabul edilirken, Diyarbakır’da 5 400 k/cal kabul edilmesinin gerekçesi nedir?

Cevap 1 :

İl Mahallî Çevre Kurulları hava kirliliği ile mücadele konusundaki önlemleri alırken illerinde kullanılacak kömür spesifikasyonları çalışmalarında yararlanmak amacıyla her yıl Bakanlığım tarafından hazırlanan Kömür Genelgesi ve ekinde kirlilik dereceli iller listesi tüm valiliklere gereği için gönderilmektedir. Ancak bu konudaki nihai düzenlemeler Valiliğin başkanlık ettiği İl Mahallî Çevre Kurulları veya İl Hıfzıssıhha Kurulu ve belediyeler tarafından belirlenmektedir. Kontrol ve takibi ise Çevre Bakanlığı tarafından yapılmaktadır.

Soru 2 :

Mahallî çevre kurullarının aldığı karar sonucu ithal kömür haksız rekabetinden dolayı 4 500 -5 000 k/cal’lik kendi yerli kömürlerimizin stoklarda yanmasına veya termik santrallerde yakılmak mecburiyetinde kalınmasına ne zaman engel olunacaktır?

Cevap 2 :

Bakanlığımca yapılan değerlendirmede, kaliteli yerli kömür üretimi yanısıra kömür iyileştirme tesislerinin kurulmasını özendirmek ve hava kirliliği yoğun olan illerdeki kirliliğin azaltılmasını sağlamak amacıyla, ısınmada niteliği uygun yerli kömürlerimizin kullanımının yaygınlaştırılmasının ülke yararına olacağı sonucuna varılmıştır.

Son yıllarda özellikle büyük kentlerimizde görülen hava kirliliği, ithal kömürü gündeme getirmiştir. Bu sebeple başlayan kömür ithalatı giderek artmıştır. Sorunun çözümünde ithalat gibi aşırı ve ülkemiz açısından çok pahalı tedbirlere meydan vermemek ve yerli madencilik sektörünü de belirli oranlarda desteklemek amacıyla ısınmada ithal kömürün yanısıra, yerleşim merkezlerinde niteliği uygun yerli linyitlerin kullanımının sağlanmasını teminen, Bakanlığım tarafından her yıl Çevre Bakanlığı ile gerekli koordinasyon yapılarak hazırlanan teshinde kullanılacak kömürlerin özelliklerinin belirlendiği Kömür Genelgesi, tüm Valiliklere ve ilgili Bakanlıklara Başbakanlık Genelgesi olarak gönderilmektedir. Bu Genelgede belirtilen özelliklere sahip yerli kömürlerimiz mevcut olup, bu kömürlerin kullanılmasını teşvik etmek amacıyla Bakanlığım tarafından yapılan çalışmalar sürdürülmektedir. Ancak uygulama İl Mahallî Çevre Kurulları tarafından yapılmaktadır.

Soru 3 :

İthal kömür kullanılan Bursa, İstanbul, Ankara ve Eskişehir gibi illerimizde sık sık meydana gelen kömür zehirlenmelerinin sebebinin ithal edilen kömürler olduğu iddiasının doğruluğu konusunda bir çalışma yapılacak mıdır? (Bursa’da bir yılda 63 kişinin kömür zehirlenmesinden öldüğü bilinmektedir.)

Cevap 3 :

Hava kirliliğine neden olan etkenlerden birisinin de yakma teknikleri olduğu bilinmektedir. İşte bu amaçla Bakanlığımızca yayımlanan genelge ekinde kalorifer kazanlarında gerek ithal gerekse yerli kömürlerin tekniğine uygun olarak yakılması hususunda talimatlar gönderilmektedir. Kömürlerin sobalarda usulüne uygun olarak yakılması, ayrıca TSE standartlarına göre imal edilen sobaların kullanılması halinde bu tür olayların önlenmesi sağlanabilecektir. Soba standartları ile ilgili yönetmelik ise Sanayi ve TicaretBakanlığınca yürütülmektedir.

Soru 4 :

Birçok gelişmiş ülkede, yakılması yasak olan, petrokokların ithalinin yasaklanması veya sınırlandırılması konusunda bir çalışma yapılacak mıdır?

Cevap 4 :

Çevre Bakanlığınca 13 Ocak 1995 tarih ve 1995/1 sayılı genelge ile ısınma amaçlı petrokok kullanımı yasaklanmış, sadece Çimento Fabrikaları ve modern teknoloji ile çalışan (reküperasyonlu) kireç fabrikalarına kullanım izni verilmiştir. İthal edilen petrokokun söz konusu fabrikalar dışında teshin ve diğer sanayi tesislerinde kullanımının önlenmesi için Çevre Bakanlığınca hazırlanan 1997/9 sayılı Genelgede yer alan gerekli tedbirlerin alınması hususu Bakanlığımca tüm Valiliklere duyurulmuştur. Ayrıca bu Çevre Bakanlığı Genelgesi dikkate alınarak Başbakanlık tarafından “İthal Kömür Kullanımı ile ilgili esaslar” konulu yayınlanan Kömür Genelgesinde de “İthal edilen petrokokun söz konusu fabrikaların dışında teshinde ve diğer sanayi tesislerinde kullanılmasına yönelik uygulamanın, Çevre Bakanlığınca hazırlanan 27 Mayıs 1997 tarih ve 1997/9 sayılı genelge çerçevesinde Valiliklerce önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınması” hususu yer almaktadır.

Soru 5 :

Döviz sıkıntısı çeken ülkemizin ithal kömür için yılda bir milyar dolar döviz ödemesine ne zaman engel olunacaktır?

Cevap 5 :

Ülkemiz kömür üretim ve tüketim dengesine bakıldığında; TKİ ve Özel Sektör tarafından ısınma ve sanayi amaçlı üretilen kömür miktarı yaklaşık 10 milyon ton/yıl’dır. Tüketim ise yaklaşık 16 milyon ton/yıl civarındadır. Aradaki fark ithalatla karşılanmaktadır. İthalatın azaltılması, kaliteli yerli kömür üretimi kapasitelerinin artırılması, yıkama ve iyileştirilme tesislerinin yaygınlaştırılması ile sağlanabilecektir. Ayrıca kaliteli yerli kömürlerin, Valilikler ve Belediyeler tarafından Başbakanlık Genelgesine uygun olarak kullanılmasına müsaade edilerek ihtiyacı karşılaması halinde ithalata gerek duyulmayacaktır.

Soru 6 :

Yerli kömürlerimizin iyileştirilmesi ve alınan tedbirlerle İstanbul’un hava kirliliğine mani olunduğu bir gerçek iken, Ankara İlimizde niçin kaliteli yerli kömürlerimizin yakılması hâlâ yasaktır? Bu konuda bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

Cevap 6 :

Bakanlığım tarafından her yıl yayımlanan kömür genelgelerinde görüleceği üzere özellikleri uygun olmak kaydıyla yerli kömürlerimizin bütün illerimizde kullanılmasına olanak sağlanmaktadır. Bu kapsamda geçmiş kış dönemlerinde yoğun hava kirliliği yaşamış ve tedbirler alınarak hava kirliliği kontrol altına alınmış olan illerde, tekrar hava kirliliği problemi yaşanmaması için tedbirlerin devamlılığı açısından yakıt programları yapılırken bu durumun gözönüne alınması söz konusu genelgelerde de belirtilmektedir. Ankara İli için, kömür genelgesinde belirtilen özelliklere uygun yerli kömürlerin kullanılmasında Bakanlığımca bir mahzur görülmemektedir. Ancak İl Hıfzıssıhha Kurulunca alınan karar gereğince Ankara’da ithal kömür dışında kömür kullanılması yasaklanmıştır. İl Hıfzıssıhha Kurulu kararının yeniden gözden geçirilmesi için ilgililer nezdinde girişimlerimiz devam etmektedir.

Soru 7 :

Enerji Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Çevre Bakanlığı ve Sanayi Bakanlığı arasında bir koordinasyonla kullanılacak kömür ve yakma sistemleri konusunda standartların tespitini düşünüyor musunuz?

Cevap 7 :

Konutlarda ve Küçük Ölçekli Sanayi Tesislerinde hangi tip kömürlerin hangi tip yakma sisteminde kullanılabileceğine açıklık kazandırılması ve yakma sistemlerinin belirli bir zaman diliminde rehabilite edilmesi hususu Bakanlığımca uygun mütalaa edilmektedir.

6. – Kütahya Milletvekili Ahmet Derin’in, İstanbul Atatürk Hava Limanından Otogar’a servis konulup konulmayacağına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı sorusu ve Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz’ün yazılı cevabı (7/264)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sayın Ulaştırma Bakanı ile Enis Öksüz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasının teminini saygılarımla arz ederim.

Ahmet Derin

Kütahya

İstanbul Atatürk Hava Limanından THY’na ait, Sirkeci ve Taksim’in dışında Otogar’a servis ne zaman konulacaktır?

T.C. Ulaştırma Bakanlığı 16.8.1999 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.11.0.APK.0.10.01.21./EA/-1028-17869

Konu : Kütahya Milletvekili Sayın Ahmet Derin’in yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 27.7.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-1200 sayılı yazınız.

Kütahya Milletvekili Sayın Ahmet Derin’in 7/264-948 sayılı yazılı soru önergesinin cevabı hazırlanarak ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Enis Öksüz Ulaştırma Bakanı

Kütahya Milletvekili Sayın Ahmet Derin’in 7/264-948 sayılı yazılı soru önergesi ve cevabı

Soru : İstanbul Atatürk Hava Limanından THY’na ait, Sirkeci ve Taksim’in dışında Otogar’a servis ne zaman konulacaktır?

Cevap : Bilindiği üzere; İstanbul Atatürk Havalimanı ile şehir arasındaki servis hizmeti, özelleştirilmiş bulunan Havaş tarafından yapılmaktadır.

Şehiriçi ulaşım noktalarının tespiti, havayolu yolcularının talebine göre bu kuruluş tarafından belirlenmektedir. İşletme açısından talebin yeterli olduğu hatlara servis ilavesi yapılmaktadır.

7. – Kütahya Milletvekili Ahmet Derin’in, Kütahya İlinin kalkınmada öncelikli iller kapsamına alınıp alınmayacağına ilişkin Başbakandan yazılı sorusu ve DevletBakanı ve Başbakan Yardımcısı DevletBahçeli’nin yazılı cevabı (7/265)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sayın Başbakan Bülent Ecevit tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasının teminini saygılarımla arz ederim. 14.7.1999

Ahmet Derin Kütahya

DİE’nin verilerine göre, illerin kişi başına düşen GSYİH’dan aldığı paylar sıralamasında 2347 Dolarla Kütahya İlimiz 37 nci sıradadır. Kütahya İli kalkınmada öncelikli iller kapsamına alınacak mıdır?

T.C. Başbakanlık 17.8.1999 Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcılığı Sayı : B.02.0.001/00424

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) 27.7.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.02-7/265-949/2797 sayılı yazınız.

Kütahya Milletvekili Ahmet Derin’in Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve tarafımdan cevaplandırılması tensip edilen 7/265-949 esas no.lu yazılı soru önergesine verilen cevap ekte gönderilmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Devlet Bahçeli DevletBakanı ve Başbakan Yardımcısı

Kütahya Milletvekili Ahmet Derin’in 7/265-949 esas no.lu yazılı soru önergesi cevabı

Önerge ile, Kütahya İlinin 2347 Dolar kişi başına Gayri Safi Yurtiçi Hasıla ile 37 nci sırada olduğu belirtilerek Kalkınmada Öncelikli yöreler kapsamına alınıp alınmayacağı sorulmaktadır.

Bilindiği gibi Kalkınmada Öncelikli Yöreler il bazında Bakanlar Kurulu Kararı ile belirlenmekte, yıl içerisinde yapılacak değişiklikler ise Yüksek Planlama Kurulu Kararı ile mümkün olmaktadır.

Kalkınmada Öncelikli Yörelerin belirlenmesinde kriter olarak sadece GSYİH kullanılmaktadır. Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığı tarafından yapılan “İllerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması” araştırması sonuçları Kalkınmada Öncelikli Yörelerin belirlenmesinde önemli bir baz teşkil etmektedir. Araştırma kapsamında; demografi, istihdam, eğitim, sağlık, sanayi, tarım, inşaat, malî, altyapı ve diğer refah göstergeleri olarak sınıflandırılan 58 değişken yer almakta olup, Gayri Safi Yurtiçi Hasıla da bu değişkenlerden biridir.

Bu araştırmada yöntem olarak çok değişkenli istatistik tekniklerinden Temel Bileşenler Analizi kullanılarak kompozit endeks oluşturmaktadır. Yöntemde değişkenler arası bağıntı yapısı dikkate alınmakla beraber, araştırmacıların dışarıdan müdahale etmesi engellenerek objektif bir sıralama yapılması sağlanmaktadır.

Bu çalışmanın sonuçlarına göre Kütahya İli 31 inci sırada yer almaktadır.

Sonuç olarak, Kalkınmada Öncelikli Yörelerin belirlenmesinde sadece GSYİH’nın baz olarak alınmasının doğru olmadığı, bunun yerine sosyal ve ekonomik göstergeleri bir bütün olarak ele alan yöntemlerin kullanılmasının daha sağlıklı olduğu düşünülmektedir.

8. – Erzurum Milletvekili Fahrettin Kukaracı’nın, ÖSS sonuçlarına göre illerin başarı durumuna ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu’nun yazılı cevabı (7/274)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TBMM İçtüzüğünün 96 ncı maddesi uyarınca aşağıdaki sorularımın Millî Eğitim Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Fahrettin Kukaracı Erzurum

Sorular :

1. Üniversite sınavı sonuçlarına göre bölge ve iller ölçeğinde sınava katılan öğrenci başarı oranları nedir? Bu bağlamda en başarılı ve en başarısız iller hangileridir?

2. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinin bu sınavdaki başarı ya da başarısızlığını etkileyen genel ve özel nedenler nelerdir? Varsa, olumsuz nedenleri ortadan kaldırmak için Millî Eğitim Bakanlığı özel bir proje yürütmekte midir?

3. Bölgelere göre değişen eğitimde kalite farklılığı, Anayasa ve yasalarımızdaki adalet ve eşitlik prensiplerine uygun mudur?

4. Millî Eğitim Bakanlığına bağlı eğitim kurumlarından alınan eğitimle, (özel üniversite kurslarına gitmeden) üniversite sınavında başarılı olmak mümkün müdür? Üniversite sınavlarına giren adaylar üzerinde, özel kursa giden-gitmeyen ayrımına göre başarı tespit çalışması yapılmış mıdır? Yapılmışsa sonuçları nedir?

T.C. Millî Eğitim Bakanlığı 19.8.1999 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.08.0.APK.0.03.05.00.03/2171

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 27.7.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-1201-7/274-980/2850 sayılı yazısı.

Erzurum Milletvekili Sayın Fahrettin Kukaracı’nın “ÖSS sonuçlarına göre illerin başarı durumuna ilişkin” yazılı soru önergesi incelenmiştir.

1. 1999 Öğrenci Seçme Sınavı sonuçlarına göre il sıralarını gösteren liste ekte sunulmuştur. Bu sınavda, en başarılı il İzmir, en başarısız il ise Hakkâri’dir.

2. Sınav sonuçları bakımından bölgelerimiz arasında önemli farklılıklar vardır. Bazı durumlarda bir bölgenin değişik yörelerindeki okullar arasında da bu farklılık görülebilmektedir. Bunun nedeni bölgeler veya bölge içinde yöreler arasındaki eğitim koşullarının birbirinden farklı olmasıdır. Bu farkların azaltılması, yöredeki ekonomik koşulların iyileştirilmesine bağlıdır.

3. Bakanlığımız, bölgelere göre eğitimde niteliği farklılaştıran koşulların eşitlenmesi için yasalar ve olanaklar çerçevesinde gerekeni yapmaktadır.

4. Öğrenci başarısını belirleyen en önemli iki temel etmenden biri doğuştan getirilen özellikler, diğeri ise sunulan eğitimin niteliğidir. Bu çerçevede, aldığı eğitimin niteliğine göre öğrencinin kurslara gitmeden üniversiteye girmesi mümkündür. Buna rağmen okulunun eğitim koşulları ne olursa olsun öğrenciler üniversitelere veya üniversitelerde daha iyi programlara yerleşebilmek için özel kurslara gitmektedirler. Araştırma bulguları da özel kurslara giden öğrencilerin Öğrenci Seçme Sınavında daha başarılı oldukları yönündedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Metin Bostancıoğlu Millî Eğitim Bakanı

9. – Giresun Milletvekili Rasim Zaimoğlu’nun, Giresun Limanı bakım ve onarım çalışmalarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz’ün yazılı cevabı (7/285)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçtüzük hükümleri gereğince Ulaştırma Bakanı Sayın Enis Öksüz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını tensiplerinize arz ederim.

Saygılar sunarım.

16.7.1999 Rasim Zaimoğlu Giresun

Karadeniz Ekonomik İşbirliği dayanağında yapılan ikili ve çok yönlü anlaşmalar çerçevesinde Karadeniz Bölgesinin Ekonomik dinamiklerinin harekete geçirilmesi gereği, Karadeniz kıyı şeridinin alt yapı yatırımlarının tamamlanmasını gerektirmektedir. Bu bağlamda; Giresun İli limanı için sorular şunlardır:

1. 20.2.1999 tarihinde meydana gelen doğal deniz felaketinden zarar gören Giresun Limanının zarar tespit çalışmaları ve zararın giderilmesi çalışmaları ne durumdadır?

2. İlgili doğal afetin limanda açtığı zararların toplamı ne kadardır ve bu zararların giderilmesi için ayrılan ödenek miktarı nedir?

3. Bakım ve onarım yapılmayarak kendi kaderine terkedilmiş olan Giresun Limanına bakım ve onarım yapılacak mıdır, yapılacak ise ne zaman yapılacaktır?

4. Tirebolu-Torul yolunun hizmete girmesine paralel olarak yetersiz kalacağı kesin olan Giresun Limanı büyütme çalışmaları yapılıyor mu, yapılıyorsa ne zaman, nasıl yapılacaktır?

5. 850 metre uzunluğundaki ana mendireğin 312 metrelik kısmı doğal felakette tamamen yıkılmıştır. Bu durumun olumsuz sonuçlarının engellenmesi için ne gibi önlemler alınmıştır?

T.C. Ulaştırma Bakanlığı 16.8.1999 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.11.0.APK.0.10.01.21./EA/-1027-17870

Konu : Giresun Milletvekili Sayın Rasim Zaimoğlu’nun yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 26.7.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-1170 sayılı yazınız.

Giresun Milletvekili Sayın Rasim Zaimoğlu’nun 7/285-1018 sayılı yazılı soru önergesinin cevabı hazırlanarak ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Enis Öksüz Ulaştırma Bakanı

Giresun Milletvekili Sayın Rasim Zaimoğlu’nun 7/285-1018 sayılı yazılı soru önergesi ve cevabı

Karadeniz Ekonomik İşbirliği dayanağında yapılan ikili ve çok yönlü anlaşmalar çerçevesinde Karadeniz Bölgesinin Ekonomik dinamiklerinin harekete geçirilmesi gereği, Karadeniz kıyı şeridinin alt yapı yatırımlarının tamamlanmasını gerektirmektedir. Bu bağlamda; Giresun İli limanı için sorular şunlardır:

1. 20.2.1999 tarihinde meydana gelen doğal deniz felaketinden zarar gören Giresun Limanının zarar tespit çalışmaları ve zararın giderilmesi çalışmaları ne durumdadır?

2. İlgili doğal afetin limanda açtığı zararların toplamı ne kadardır ve bu zararların giderilmesi için ayrılan ödenek miktarı nedir?

3. Bakım ve onarım yapılmayarak kendi kaderine terkedilmiş olan Giresun Limanına bakım ve onarım yapılacak mıdır, yapılacak ise ne zaman yapılacaktır?

4. Tirebolu-Torul yolunun hizmete girmesine paralel olarak yetersiz kalacağı kesin olan Giresun Limanı büyütme çalışmaları yapılıyor mu, yapılıyorsa ne zaman, nasıl yapılacaktır?

5. 850 metre uzunluğundaki ana mendireğin 312 metrelik kısmı doğal felakette tamamen yıkılmıştır. Bu durumun olumsuz sonuçlarının engellenmesi için ne gibi önlemler alınmıştır?

Cevap :

Bilindiği üzere, Türkiye Denizcilik İşletmeleri A.Ş. Genel Müdürlüğü özelleştirilmek üzere Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığına bağlanmıştır. TDİ Genel Müdürlüğünün envanterinde bulunan Giresun Limanı da özelleştirilmiş olup, Çakıroğlu Giresun Liman İşletmeleri A.Ş. tarafından işletilmektedir.

Türkiye Denizcilik İşletmeleri ile işletici firma arasında imzalanan devir sözleşmesinin 17 nci maddesinde “Mendireklerde doğal afetler sonucu oluşabilecek hasarların TDİ ile işletici tarafından giderilmesi ve bu hususla ilgili maliyetlerin eşit olarak paylaşılması” hükmü yer almaktadır.

Giresun Limanının işletme hakkının özel şirkete devredilmesi ve sözleşmesinde yukarıda beliritlen hüküm yer alması nedeniyle söz konusu mendirek hasarının Genel Bütçe imkânlarıyla gerçekleştirilmesi yasal olarak mümkün görülmemektedir.

Limanda meydana gelen hasarın 1999 yılı fiyatlarıyla 3 trilyon 700 milyar TL.’ye onarılabileceği, bu meblağın Bakanlığımız DLH İnşaatı Genel Müdürlüğüne aktarılması halinde, onarım ihalesi ve inşaatının Bakanlığımızca gerçekleştirilebileceği, 18.6.1999 gün ve 12771 sayılı yazımızla Özelleştirme İdaresi Başkanlığına bildirilmiştir. Ancak Limanın çalışabilmesi için mevcut mendirekteki hasarın giderilmesi zorunludur.

Diğer taraftan Bakanlığımız DLH İnşaatı Genel Müdürlüğü Yatırım Programındaki Giresun Limanı Mendirek uzaltılması ile 10 metrelik rıhtım ilave inşaatı, liman kapasitesinin artırılmasına yönelik olup inşaat çalışmaları devam etmektedir.

10. – Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz’ın, KİT’lerin yönetim kadrolarına yapılan atamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi ve DevletBakanı Yüksel Yalova’nın yazılı cevabı (7/288)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Bülent Ecevit tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delalet etmenizi saygılarımla arz ederim.

Mustafa Niyazi Yanmaz Şanlıurfa

Ekonomi, zât-ı âlinizinde sık sık ifade ettiği gibi “bir darboğaza” girmiştir. Toplumun pekçok kesimi bu sıkıntıyı çekmenin ıstırabı içerisindedir. Memura yaptığınız güdük zammı da bu sebebe bağladınız. Ancak ekonomik tedbirler ile mevcut icraatlarınızdaki çelişkiyi anlamak mümkün değil.

Son günlerde ortağınız Anap’ın, seçimlerde seçilemeyen milletvekili ve belediye başkan adaylarının KİT kuruluşlarının yönetim kadrolarına getirilmeleri, sadece biz muhalefetten değil, bizzat sizin milletvekilleri tarafından da eleştri konusu oldu. Hatta bir milletvekiliniz: “Bu atamalar insan onurunu zedeleyen, devlet ciddiyetini yok eden örneklerle doludur” şeklinde ifade etti.

Sayın Başbakan, millet bunca sıkıntı içerisinde iken;

1. Bir taraftan KİT’leri arpalık olmaktan çıkarmayı düşündüğünüz şu sırada, diğer taraftan bu atamaları yapmakla söylemlerinizle çelişkiye düşmüyor musunuz?

2. Teknik bilgi ve deneyimi olan teknisyenlerin bu kuruluşların yönetimine getirilmesi daha faydalı olamaz mıydı?

T.C. DevletBakanlığı 18.8.1999 Sayı : B.02.0.006/01-607

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) 27.7.1999 tarih ve KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/288-1056/3019 sayılı yazınız.

b) Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğünün 2.8.1999 tarih ve B.02.0.KKG.0.12/106-37/2/3625 sayılı yazısı.

Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz’ın Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve tarafımdan cevaplandırılması tensip edilen 7/288-1056 sayılı yazılı soru önergesi incelenmiştir.

Kamu payı % 50’nin üzerinde olan özelleştirme kapsamındaki şirketlerin Yönetim ve Denetim Kurulu üyeliklerine 24.11.1994 tarih ve 4046 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin (i) bendi çerçevesinde atama yapılmaktadır.

Özelleştirme Kapsamındaki şirketlerde Özelleştirme İdaresi hisselerini temsilen görev yapan Yönetim ve Denetim Kurulu üyelerinin tamamı dört yıllık yüksek okulu mezunu olup, emekli bürokratlar, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı veya diğer kamu kuruluşlarında (Maliye Bakanlığı, TMO, MKE, Halkbank gibi) çalışan elemanlar da görevin niteliğine göre Yönetim ve Denetim Kurullarında görevlendirilmektedirler.

Ayrıca her yönetim ve/veya denetim kurullarında en az bir Özelleştirme İdaresi personelinin bulunması, şirket ile idare arasındaki iletişimin hızlı yapılması ve özelleştirme uygulamalarına uyum açılarından da önemli olup, atamalarda bu hususa da ayrıca özen gösterilmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Yüksel Yalova Devlet Bakanı

11. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer’in, Hatay-Hassa Dermek Göleti projesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı M. Cumhur Ersümer’in yazılı cevabı (7/291)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularıma Başbakan Yardımcısı ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın M. Cumhur Ersümer’in yazılı cevap vermesini delaletlerinize arz ederim.

Mustafa Geçer Hatay

Deliçay deresi üzerinde yapımına 1997 yılında başlanmış olup, 2000 yılında bitirilmesi planlanan Hassa Dermek Göletinin zamanında tamamlanabilmesi için 1999 yılı içerisinde 950 milyar TL. ek ödeneğe ihtiyaç vardır.

Soru 1. Yöre halkı için hayati önem taşıyan adı geçen göletin zamanında tamamlanabilmesi için, 1999 yılı içerisinde gerekli olan 950 milyar TL. ek ödeneği göndermeyi düşünüyor musunuz?

Soru 2. Ayrıca 2000 yılında teklif edilecek 1 trilyon TL.’yi tahsis edebilecek misiniz?

T.C. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 16.8.1999 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.15.O.APK.0.23.300-1113-14537

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 27.7.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/291-1087/3073 sayılı yazısı.

Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer’in tarafıma tevcih ettiği ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 99 uncu maddesi gereğince cevaplandırılması istenen 7/291-1087 esas no.lu yazılı soru önergesi ile ilgili bilgiler hazırlanarak ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Cumhur Ersümer Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı

Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer’in soru önergesi ve cevabı (7/291-1087 esas no.lu)

Deliçay deresi üzerinde yapımına 1997 yılında başlanmış olup, 2000 yılında bitirilmesi planlanan Hassa Dermek Göletinin zamanında tamamlanabilmesi için 1999 yılı içerisinde 950 milyar TL. ek ödeneğe ihtiyaç vardır.

Soru 1, 2 :

– Yöre halkı için hayati önem taşıyan adı geçen göletin zamanında tamamlanabilmesi için, 1999 yılı içerisinde gerekli olan 950 milyar TL. ek ödeneği göndermeyi düşünüyor musunuz?

– Ayrıca 2000 yılında teklif edilecek 1 trilyon TL.’yi tahsis edebilecek misiniz?

Cevap 1, 2 :

DSİ Genel Müdürlüğünce inşaatına devam edilen Hatay-Hassa Dermek göletinde depolanacak 2 milyon m3 su ile 276 hektar arazinin sulanması hedeflenmiş olup, bütçe ödenekleri çerçevesinde iş programlarına uygun olarak inşaatına devam edilmektedir.

Hatay-Hassa Dermek göleti ve sulaması inşaatına 1999 yılında 500 milyar TL. ödenek ihtiyacı tespit edilmiş, kısıtlı bütçe imkânları dahilinde 78 milyar TL. ödenek ayrılabilmiştir. Yıl içerisinde ilave ödenek teminine çalışılmaktadır.

DSİ Genel Müdürlüğünün 2000 yılı yatırım tekliflerinde küçük su işleri projeleri kapsamında bulunan göletler için 95,5 trilyon TL. ödenek talep edilmiş olup, bu ödeneğin içinde Hatay-Hassa Dörmek göleti ve sulaması inşaatı için 1 trilyon TL. talepte bulunulmuştur. 2000 yılında talep edilen ödeneğin aynen karşılanması halinde söz konusu işin 2000 yılı ödenek ihtiyacı karşılanabilecektir.

12. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer’in, İskenderun Liman İşletmesinin modernizasyonuna ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz’ün yazılı cevbı (7/294)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularıma Ulaştırma Bakanı Sayın Enis Öksüz’ün yazılı cevap vermesini delaletlerinize arz ederim.

Mustafa Geçer Hatay

Hatay İlimiz ve ülkemiz ekonomisinde büyük pay sahibi olan İskenderun Liman İşletmeciliği 1950’li yılların teknolojisi ile inşaa edildiğinden ve zamanın teknolojik gelişmesine göre gerekli düzenlemeler ve değişiklikler yapılmaması sonucu hizmet maliyetlerini yükseltmekte ve beklenen verimliliğini sağlayamayarak işletmeyi zarara uğratmaktadır.

Bunun neticesinde rantın önemli bir bölümü teknolojik gelişmelere ayak uyduran, hem de daha ucuz hizmet veren özel sektöre kaymaktadır.

Soru 1. İskenderun Liman İşletmesini günümüz teknolojik şartlarına göre yeniden gerekli değişiklikleri yapmayı düşünüyor musunuz?

Soru 2. İskenderun Limanını özelleştirme kapsamına almayı düşünüyor musunuz?

T.C. Ulaştırma Bakanlığı 16.8.1999 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.11.0.APK.0.10.01.21./EA/-1025-17872

Konu : Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer’in yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 27.7.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/294-1090/3076 sayılı yazısı.

Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer’in 7/294-1090 sayılı yazılı soru önergesinin cevabı hazırlanarak ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Enis Öksüz Ulaştırma Bakanı

Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer’in 7/294-1090 sayılı yazılı soru önergesi ve cevabı

Sorular :

Hatay İlimiz ve ülkemiz ekonomisinde büyük pay sahibi olan İskenderun Liman İşletmeciliği 1950’li yılların teknolojisi ile inşaa edildiğinden ve zamanın teknolojik gelişmesine göre gerekli düzenlemeler ve değişiklikler yapılmaması sonucu hizmet maliyetlerini yükseltmekte ve beklenen verimliliğini sağlayamayarak işletmeyi zarara uğratmaktadır.

Bunun neticesinde rantın önemli bir bölümü teknolojik gelişmelere ayak uyduran, hem de daha ucuz hizmet veren özel sektöre kaymaktadır.

1. İskenderun Liman İşletmesini günümüz teknolojik şartlarına göre yeniden gerekli değişiklikleri yapmayı düşünüyor musunuz?

2. İskenderun Limanını özelleştirme kapsamına almayı düşünüyor musunuz?

Cevap :

TCDD İşletmesi Genel Müdürlüğünün 5 yıllık yatırım programı içerisinde, İskenderun Limanına alt ve üstyapı, deniz vasıtaları, taşıt alımı, idame-yenileme, modernizasyon ve rıhtım tevsii projeleri ile toplam 9 trilyon 951, 6 milyar TL.’lık yatırım yapılması hedeflenmiştir.

Diğer taraftan İskenderun Limanı Konteyner Terminalinin Yap-İşlet-Devret Modeli ile ihalesine ilişkin çalışmalar sürdürülmektedir.

Bilindiği gibi bir işletmenin özelleştirme kapsamına alınması Özelleştirme YüksekKurulu kararı ile mümkün olup, İskenderun Limanının özelleştirilmesi için şimdilik bir karar alınmamıştır.

13. – Adana Milletvekili Metanet Çulhaoğlu’nun, Çatalan Hidroelektrik Santralinin işletme hakkının özel bir şirkete devredilmesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı M. Cumhur Ersümer’in yazılı cevabı (7/320)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın M. Cumhur Ersümer tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için, gereğini arz ederim. Saygılarımla.

27.7.1999 Mehmet Metanet Çulhaoğlu Adana

Adana İli, Karaisalı İlçesi sınırları içerisinde bulunan Çatalan Beldesinden ismini alan, yapımı tamamlanmış ve elektrik enerjisi üretimine başlamış olan Çatalan Barajının işletme devrinin yirmi yıllığına bir firmaya 1 Nisan 1999 yılında verildiğini Resmî Gazeteden öğrenmiş bulunuyorum. Dosyanın şu anda Danıştay’da olduğu ve Bakanlığınız tarafından henüz protokol yapılıp yapılmadığı, yapılmadı ise; işletmeye açılmış ve yapılan hesaplara göre beş yılda kendisini ürettiği enerji getirisi ile amorti edecek Çatalan hidroelektrik santralının 20 yıllığına işletme devrinin özel bir şirkete devredilmesinin devletin zararına bir devir olacağını düşünüyor musunuz?

T.C. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 16.8.1999 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.15.O.APK.0.23.300-1109/14533

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 3.8.1999 tarih ve KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.00.02-1366 sayılı yazısı.

Adana Milletvekili Sayın Mehmet Metanet Çulhaoğlu’nun tarafıma tevcih ettiği, 7/320-1209 esas no.lu yazılı soru önergesine ilişkin bilgiler hazırlanarak ekte gönderilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Cumhur Ersümer Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı

Adana Milletvekili Sayın Mehmet Metanet Çulhaoğlu’nun yazılı soru önergesi cevabı (7/320-1209)

Soru :

Adana İli, Karaisalı İlçesi sınırları içerisinde bulunan Çatalan Beldesinden ismini alan, yapımı tamamlanmış ve elektrik enerjisi üretimine başlamış olan Çatalan Barajının işletme devrinin yirmi yıllığına bir firmaya 1 Nisan 1999 yılında verildiğini Resmî Gazeteden öğrenmiş bulunuyorum. Dosyanın şu anda Danıştay’da olduğu ve Bakanlığınız tarafından henüz protokol yapılıp yapılmadığı, yapılmadı ise; işletmeye açılmış ve yapılan hesaplara göre beş yılda kendisini ürettiği enerji getirisi ile amorti edecek Çatalan hidroelektrik santralının 20 yıllığına işletme devrinin özel bir şirkete devredilmesinin devletin zararına bir devir olacağını düşünüyor musunuz?

Cevap :

Adana İli, Seyhan Nehri üzerindeki 168.9 MW kurulu gücünde Çatalan Baraj ve Hidroelektrik Santral Projesi 18 Kasım 1996 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan ilân yolu ile yap-işlet-devret modeli ile tamamlattırılarak işletilmek üzere teklif istenen 18 adet projeden bir tanesidir.

Bu ilânın amacı; DSİ Genel Müdürlüğü Yatırım Programında yeralan ve bütçe imkânlarındaki yetersizlikler nedeniyle inşaatları uzun süren projelerin, özel sektör eliyle kısa sürede tamamlanarak ekonomiye katkı sağlanmasıdır.

Projeye; ERG İnşaat Kollektif Şirketi, Çukurova Elektrik A.Ş. ve Sabancı Holding teklif vermiş, Sabancı Holding teklifi ihale evraklarının eksik olması nedeni ile değerlendirme dışı bırakılmıştır. Diğer iki teklifin değerlendirilmesi sonucu Teklif Değerlendirme Kurulu en ucuz teklifi veren ERG İnşaat Kollektif Şirketi teklifini uygun bulmuştur. İlân tarihinde yaklaşık % 80’i tamamlanmış olan Çatalan HES tekliflerin değerlendirilmesi ve sözleşme görüşmeleri aşamasında tamalanarak işletmeye alınmıştır.

Santralın bulunduğu yerin görev bölgesi ilân edilmesi ile ilgili olarak 16 Nisan 1999 tarih ve 98/10980 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı alınmıştır. Santralı devralmak üzere kurulan Çatalan Elektrik Üretim ve Ticaret Ltd. Şti. ise 3 Mart 1999 tarih ve 99/12621 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile görevli şirket ilân edilmiştir.

Şirket ile yapılan görüşmeler sonucunda üzerinde mutabakat sağlanan sözleşme incelenmek üzere Danıştay Başkanlığına gönderilmiştir.

Sözleşmenin Danıştay Başkanlığı incelemesinden geçmesinden sonra imza aşamasında 240 500 000 ABD $ tutarındaki İşletme Hakkı Devir Bedeli peşin olarak şirket tarafından DSİ Genel Müdürlüğüne ödenecektir.

14. – Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, Posta İşletmesi A.Ş. tarafından uygulanan gazete gönderim ücretlerine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz’ün yazılı cevabı (7/329)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Ulaştırma Bakanı Sayın Enis Öksüz tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

İlyas Yılmazyıldız Balıkesir

Sorular :

1. Bilindiği gibi yerel gazetelerin dağıtımı genellikle Posta İşletmesi A.Ş. tarafından gerçekleştirilmektedir. Dört sayfalık bir gazetenin gönderim ücreti 10 bin liradır. Gazete altı veya sekiz sayfaya çıkarıldığında gazetenin gönderim ücreti 25 bin liraya mal olmaktadır. İkinci dört (ya da iki) sayfa için fazladan 15 bin lira gönderme ücreti alınmaktadır. Bu ise gazetenin hacim kazanmasını engelleyen bir uygulamadır. Yerel basınımızı ekonomik olarak sıkıntıya sokan bu uygulamayı değiştirecek misiniz?

2. Her posta dağıtıcısına bir ilâ beş arasında gazete düşmektedir. Bunun ağırlık değeri ise on ilâ yirmiüç gramlar arasında değişmektedir. Posta İşletmesi A.Ş. on gram fark için iki buçuk kat tarife uygulayarak özellikle yerel basınımızın verdiği hizmetleri frenlemektedir. Posta İşletmesi A.Ş. olarak tek fiyat uygulaması veya ağırlık sınırının yükseltilmesi için bir çalışmanız var mıdır? Gazete gönderim ücretlerini düşürecek misiniz?

3. Anadolu’da ki yerel basınımızın güçlenmesi ve daha büyük hacimli gazete hazırlaması, daha çok okura ulaşmaları üstlendikleri kamu hizmeti açısından büyük önem taşımaktadır. Bundan dolayı 80 (seksen) grama kadar olan gazetelere gönderim ücreti olarak tek fiyat uygulamasına geçmeyi düşünüyor musunuz?

T.C. Ulaştırma Bakanlığı 16.8.1999 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.11.0.APK.0.10.01.21./EA/-1030-17867

Konu : Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız’ın yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 3.8.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-1368 sayılı yazınız.

Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız’ın 7/329-1239 sayılı yazılı soru önergesinin cevabı hazırlanarak ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Enis Öksüz Ulaştırma Bakanı

Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız’ın 7/329-1239 sayılı yazılı soru önergesi ve cevabı

Sorular :

1. Bilindiği gibi yerel gazetelerin dağıtımı genellikle Posta İşletmesi A.Ş. tarafından gerçekleştirilmektedir. Dört sayfalık bir gazetenin gönderim ücreti 10 bin liradır. Gazete altı veya sekiz sayfaya çıkarıldığında gazetenin gönderim ücreti 25 bin liraya mal olmaktadır. İkinci dört (ya da iki) sayfa için fazladan 15 bin lira gönderme ücreti alınmaktadır. Bu ise gazetenin hacim kazanmasını engelleyen bir uygulamadır. Yerel basınımızı ekonomik olarak sıkıntıya sokan bu uygulamayı değiştirecek misiniz?

2. Her posta dağıtıcısına bir ilâ beş arasında gazete düşmektedir. Bunun ağırlık değeri ise on ilâ yirmiüç gramlar arasında değişmektedir. Posta İşletmesi A.Ş. on gram fark için iki buçuk kat tarife uygulayarak özellikle yerel basınımızın verdiği hizmetleri frenlemektedir. Posta İşletmesi A.Ş. olarak tek fiyat uygulaması veya ağırlık sınırının yükseltilmesi için bir çalışmanız var mıdır? Gazete gönderim ücretlerini düşürecek misiniz?

3. Anadolu’da ki yerel basınımızın güçlenmesi ve daha büyük hacimli gazete hazırlaması, daha çok okura ulaşmaları üstlendikleri kamu hizmeti açısından büyük önem taşımaktadır. Bundan dolayı 80 (seksen) grama kadar olan gazetelere gönderim ücreti olarak tek fiyat uygulamasına geçmeyi düşünüyor musunuz?

Cevap :

Yürürlükteki yasal düzenlemeler ile uluslararası posta kuralları, Posta İdarelerinin kültür iletişimine katkıda bulunabilmeleri amacı ile gazete, dergi gibi süreli yayınlara, haber bültenlerine ve ders kitaplarına diğer basılmış kâğıtlara oranla indirilmiş ücret uygulamasını öngördüğünden Bakanlığımız Posta İşletmesi Genel Müdürlüğü bu konuda kendisine düşen görevi yerine getirmektedir.

5630 sayılı Basın Kanununa göre çıkartılan gazetelere, haber ajanslarınca yayınlanan kitap ve broşürlere verilen hizmet ve işletme giderleri açısından mektup ve basılmış kâğıtlardan farklı olmamasına rağmen posta ücretlerinde mektuplara oranla yaklaşık % 75, diğer basılmış kâğıtlara oranla ise % 50 indirim yapılmaktadır.

Diğer taraftan gazete idarelerince postaya verilen gazeteler, 18.9.1995 tarihine kadar indirilmiş ücrete tabi basılmış kâğıtlar kategorisinden kabul edilmekte iken, özellikle Anadolu’nun çeşitli yörelerinde kıt imkânlarla hizmet vermeye çalışan gazete idarelerine katkıda bulunmak amacıyla 18.9.1995 tarihinden itibaren Posta ve Telgraf Ücret Tarifesine “Yalnızca Gazete İdarelerince Postaya Verilen Gazeteler” başlıklı bir pozisyon ilavesi ile postaya verilen gazetelerden alınan ücretlere, indirilmiş ücrete tabi gönderilere göre daha da indirim sağlanmıştır.

Halen yürürlükte olan “Posta ve Telgraf Ücret Tarifesi”ne göre 20 grama kadar olan mektup ücreti 150 000 TL., tam ücrete tabi basılmış kâğıt ücreti 100 000 TL., indirilmiş ücrete tabi basılmış kâğıt ücreti 50 000 TL. olup, 25 grama kadar gazetelerin kabul ücreti 15 000 TL., 50 grama kadar olan gazete kabul ücreti ise 30 000 TL.’dir.

Basılmış kâğıtlar için kabulden teslime kadar uygulanan işlemler, mektuplardan farklı olmamasına rağmen kültürel kalkınmaya katkıda bulunmak amacıyla bu hizmet, Kurumun söz konusu faaliyetten doğan kayıplarına rağmen aksatılmadan yürütülmektedir.

15. – Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu’nun, ülkeye yabancı kuru çay girişi yapıldığı iddiasına ve alınacak önlemlere ilişkin Başbakandan sorusu ve DevletBakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in yazılı cevabı (7/379)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Bülent Ecevit tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını talep ediyorum.

Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.

30.7.1999 Prof. Dr. Mehmet Bekâroğlu Rize

Özellikle son 2 yıl içinde ülkemize değişik yollarla önemli miktarda yabancı kuru çay girmektedir. Değişik nedenlerle fiyatı Türk çayından düşük olan yabancı çayın Türk çaycılığını tehdit ettiği bir gerçektir. Ayrıca katkı maddelerinden dolayı yabancı çayın insan sağlığına zarar verdiği de bilinmektedir.

Hükümetin ülkeye yabancı kuru çay girişini engellemek ya da zorlaştırmak için tedbir alması gerektiği düşüncesi ile aşağıdaki soruların cevaplandırılmasını talep ediyorum.

1. Kıbrıs’tan gelen yolcuların 1 500 DM tutarında zati eşya kapsamında yabancı çay getirmeleri söz konusudur. Hükümet, kuru çayın zati eşya kapsamından çıkarılmasını düşünüyor mu, ne zaman bu kararı alacak?

2. Aldığımız duyumlara göre Mersin’de bu amaçla (yani Kıbrıs’tan zati eşya kapsamında kuru çay getirmek için) teşekküller oluşturulmuştur. Bazı şirketler her gün onlarca kişiyi çay getirmek üzere Kıbrıs’a göndermektedir. Kıbrıs’tan çay getirmek âdeta bir meslek haline gelmiştir. Bazı kişiler bu amaçla günde iki sefer Kıbrıs’a gitmektedirler. Hükümet bu konudan haberdar mı, bunu önlemek için herhangi bir tedbir almayı düşünüyor mu?

3. Bu doğrultuda faaliyet gösteren şirketler konusunda bir araştırma yapıldı mı, bu şirketlerin sahipleri bilinmekte midir? Bir eski Çaykur Genel Müdürünün bu işle uğraştığı iddia edilmektedir; bu iddia doğru mudur?

4. Başta Mersin olmak üzere bazı illerde Kıbrıs’tan zati eşya kapsamında getirilen ve bu nedenle yasal olduğu iddia edilen yabancı çayların aslında yurda kaçak olarak sokulan çayların aklanması için kullanıldığı, kurulan tesislerde yerli çayla bunların harmanlanarak paketlendiği ve piyasaya sürüldüğü iddia edilmektedir; bu iddialar doğru mu? Haksız rekabete yol açan, dolayısıyla Türk çaycılığına zarar veren bu durumun ortadan kaldırılması için hangi tedbirlerin alınması düşünülüyor?

T.C. DevletBakanlığı 16.8.1999 (Sayın Rüştü Kâzım Yücelen) Sayı : B.02.0.009/583

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/379-1344/3597 sayılı yazınız.

Rize Milletvekili Sayın Mehmet Bekâroğlu’nun Sayın Başbakanımız Bülent Ecevit tarafından cevaplandırılmak üzere verdiği 7/379-1344 sayılı yazılı soru önergesinin, Sayın Başbakanımızca tarafımdan cevaplandırılmasının tensip edilmesi üzerine, önergeye ilişkin cevaplar ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Rüştü Kâzım Yücelen Devlet Bakanı

Rize Milletvekili Sayın Mehmet Bekâroğlu’nun 30.7.1999 tarih ve 7/379-1344 sayılı yazılı soru önergesine verilen cevap

Cevap 1. 11.8.1999 tarih 23783 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan “Gümrük Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Yönetmeliğin” 4 üncü maddesi ile; “Gümrük Yönetmeliğinin” 1189 uncu maddesinin dördüncü fıkrası değiştirilmiş ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinden Türkiye’ye gelen yolcuların beraberindeki 1 500 DM veya eşiti döviz tutarındaki hediyelik eşyanın gümrük vergilerinden muafen yurda sokulma uygulamasından “çay” hariç tutulmuştur.

Cevap 2. Zati eşya muafiyeti kapsamında çay girişinin yasaklanmasından önce, KKTC’den ülkemize günübirlik turlarla gidip-gelmeler ve her defasında 1 500 DM karşılığı çay girişin yapıldığı, hatta bu konuda sektör oluştuğu yolundaki istihbari bilgilere dayanılarak, 1 inci sorudaki cevapda belirtilen, yönetmelik değişikliği yapılmış ve böylece haksız rekabetin önlenmesi sağlanmıştır.

Cevap 3. Bilindiği gibi, çayın uluslararası borsada değeri 2.00 USD/kg seviyesindedir. Bu değerin altında beyan edilen çayların ithalinin yasaklanması, bu değerin altında beyan edilmemek kaydıyla ithal edilecek çayların vergilendirilerek yurda sokulması hususunda gerekli mevzuat değişikliklerinin yapılması için Dış Ticaret Müsteşarlığı ile Gümrük Müsteşarlığından 11.8.1999 tarih ve B.02.009/559 sayılı yazımız ile talepte bunulmuştur.

Yabancı menşeli çayların yurda sokulması ve paketlenerek piyasaya sürülmesi ile ilgili kişilerin, bazı özel sektör fabrikalarının yöneticileri oldukları, bazılarının da çay sektöründe geçmiş yıllarda görev yapmış yöneticiler olduğu yolunda duyumlar mevcuttur.

Cevap 4. KKTC’den zati eşya muafiyeti kapsamında yurda giren ve yerli çayla harmanlanarak paketlenip piyasaya sürüldüğü iddia edilen çaylar için Çaykur gerekli piyasa denetimini yapmakta, tespiti halinde Cumhuriyet Savcılıklarına suç duyurusuna bulunmaktadır. Rize Emniyet Müdürlüğünün çalışmaları sonucu yurda kaçak olarak sokulan 70 ton çaya el konularak Çaykur’un depolarına teslim edilmiştir.

 

BİRLEŞİM 55 İN SONU