DÖNEM : 21 CİLT : 9 YASAMA YILI : 1

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

47 nci Birleşim

11 . 8 . 1999 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Adana Milletvekili İsmet Vursavuş’un, Çukurova yöresinde üretilen mısır, soya ve yerfıstığı 1999 yılı ürününün değerlendirilmesine, üreticilerinin mağdur edilmemesine ilişkin gündemdışı konuşması

2. – Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, 3 ve 30 Temmuzda Balıkesir’de meydana gelen tabiî afetlerde zarar gören çiftçilerin sorunları ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

3. – İstanbul Milletvekili Abdülkadir Aksu’nun, 21 inci yüzyıla girerken, 21 inci Dönem Meclisinin yapması gereken işlere ilişkin gündemdışı konuşması

IV. — KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – Gelir Vergisi Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Katma Değer Vergisi Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Emlak Vergisi Kanunu, Belediye Gelirleri Kanunu ve Harçlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/500) (S. Sayısı : 135)

2. – Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya’nın, Siyasî Partiler Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/258) (S. Sayısı : 136)

V. — ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. – 136 sıra sayılı Siyasî Partiler Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 48 saat geçmeden gündemin 3 üncü sırasına alınmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

VI. — SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. – İstanbul Milletvekili Masum Türker’in, Aksaray Milletvekili Murat Akın’ın, kendisine sataşmada bulunması nedeniyle konuşması

VII. — SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer’in;

– Dermek Göleti inşaatına,

– Aşağı Ceyhan-Aslantaş 3 üncü Merhale Projesine,

– Amik-Tahtaköprü I inci Merhale Projesine,

– DSİ’nin Hatay İlindeki sulama sistemine,

– Samandağ Büyük Karaçay sulama projesine,

İlişkin soruları ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı M. Cumhur Ersümer’in yazılı cevabı (7/208, 209, 211, 212, 213)

2. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karaya’nın, 1999 Malî Yılı bütçe yatırım ödeneklerinden Erzincan İline ayrılan miktara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı M. Cumhur Ersümer’in yazılı cevabı (7/220)

3. – Bursa Milletvekili Ali Arabacı’nın, TBMM’de teamül haline gelen kararlara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Yıldırım Akbulut’un yazılı cevabı (7/402)

I. — GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı.

Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç, Doğu ve Güneydoğu Anadoludan batı illerine çalışmaya giden mevsimlik işçilerin sorunlarına ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.

Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım’ın, devlet memuriyeti sınavının merkezî sistemle yapılmasının mahzurlarına ilişkin gündemdışı konuşmasına, Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel,

Aksaray Milletvekili Murat Akın’ın, 1999 yılı hububat fiyatlarının üretici beklentilerinin gerisinde kaldığına ve üreticilerin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşmasına da Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp,

Cevap verdi.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine giden Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’e, Devlet Bakanı Fikret Ünlü’nün vekâlet etmesinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Ağrı Milletvekili Celal Esin’in (6/80),

Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın (6/88),

Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz’ın (6/90) ve (6/92),

Van Milletvekili Hüseyin Çelik’in (6/95),

Esas numaralı sözlü sorularını geri aldıklarına ilişkin önergeleri okundu; sözlü soruların geri verildiği bildirildi.

Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu ve 41 arkadaşının, Türk çaycılığının ve çay üreticilerinin sorunlarının ve çözüm yollarının tespiti amacıyla (10/58),

Şanlıurfa Milletvekili Ahmet Karavar ve 29 arkadaşının, GAP’ın bir an önce bitirilmesi için gerekli önceliklerin tespiti, projenin yavaş ilerlemesinin altında yatan sebeplerin belirlenmesi ile kalıcı çözümlerin üretilmesi amacıyla (10/59),

Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri okundu; önergelerin, gündemindeki yerlerini alacakları ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunun, havalesi gereği Çevre Komisyonuna gönderilen (1/388) esas numaralı Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının, enerji ve tabiî kaynakların kullanımı ile sınaî ve ticarî gelişmesini doğrudan ilgilendiren hükümler içermesi nedeniyle, TBMM İçtüzüğünün 34 üncü maddesinin üçüncü fıkrası gereğince komisyonlarına havale edilmesini isteme kararı aldıklarına;

Çevre Komisyonu Başkanlığının da, adıgeçen komisyonun, komisyonlarına havale istemi yönündeki kararlarını uygun mütalaa ettiğine,

İlişkin tezkereleri okundu; Başkanlıkça, her iki komisyon da aynı görüşte olduğundan, (1/388) esas numaralı kanun tasarısının, tali komisyon olarak Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna havale edileceği açıklandı.

Avrupa Birliği parlamenterlerinin öncülüğünde oluşan “Dengeli Bir Çevre İçin Global Parlamenterler Kuruluşu (GLOBE) Uluslararası 14 üncü Genel Kurul Toplantısı” na katılmak üzere Çevre Komisyonu Başkanı Ediz Hun’un davet edildiğine, bu nedenle anılan toplantıya, TBMM Çevre Komisyonu Başkanının beraberinde bir heyetle icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.

Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu’nun, Akşar Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/36), İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği açıklandı.

Genel Kurulun, 10 Ağustos 1999 Salı günü (bugün) 15.00-19.00, 20.00-24.00 saatleri arasında, 11 Ağustos 1999 tarihinden itibaren de, ikinci bir karara kadar, her gün (Cuma, Cumartesi, Pazar, Pazartesi günleri dahil) 10.00-13.00, 14.00-19.00, 20.00-24.00 saatleri arası çalışmasına; Salı ve Çarşamba günleri denetim konuları ile sözlü soruların görüşülmemesine; Cuma, Cumartesi, Pazar, Pazartesi ve Salı günleri de kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine;

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 41 inci sırasında bulunan 109 sıra sayılı Anayasa Değişikliği Hakkında Kanun Teklifinin bu kısmın 1 inci sırasına, 9 Ağustos 1999 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte bastırılıp dağıtılan 135 sıra sayılı kanun tasarısının, 48 saat geçmeden 2 nci sırasına, 50 nci sırasında bulunan 114 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü sırasına, 9 Ağustos 1999 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan 123 sıra sayılı kanun teklifinin, 48 saat geçmeden 4 üncü sırasına alınmasına; 1 inci sırada yer alan Anayasa Değişikliği Hakkında Kanun Teklifinin birinci görüşmelerinin 10 Ağustos 1999 Salı günü saat 24.00’e kadar bitirilememesi halinde, bitimine kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildi.

5.8.1999 tarihli 45 inci birleşimde görüşmeleri tamamlanıp tümü üzerinde yapılan açık oylama sırasında elektronik cihazda meydana gelen arıza nedeniyle oylaması yapılamadığından tekrar oya sunulan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bangladeş Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının (1/307) (S. Sayısı : 34) kabul edildiği ve kanunlaştığı açıklandı.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının :

1 inci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Anayasanının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin (2/187) (S. Sayısı : 109) birinci görüşmesi tamamlandı; ikinci görüşmesine en az 48 saat geçtikten sonra başlanabileceği açıklandı.

Alınan karar gereğince, 11 Ağustos 1999 Çarşamba günü saat 10.00’da toplanmak üzere, birleşime 03.52’de son verildi.

Mehmet Vecdi Gönül Başkanvekili

Burhan Orhan Şadan Şimşek Bursa Edirne Kâtip Üye Kâtip Üye

II. — GELEN KÂĞITLAR No. : 51 11.8.1999 ÇARŞAMBA

Tasarılar

1.- Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/513) (Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonuna) (Başkan- lığa geliş tarihi: 5.8.1999)

2.- EURO’nun Hukuki Araçlara Etkisi Hakkında Kanun Tasarısı (1/514) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.8.1999)

3.- Devlet Sanayi ve İşçi Yatırım Bankası A.Ş.’nin Kuruluşu Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/515) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.8.1999)

4.- Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/516) (Plan ve Bütçe ve Anayasa komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.8.1999)

5.- Bazı Suç Failleri Hakkında Uygulanacak Hükümlere Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/517) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.8.1999)

Teklifler

1.- Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu ve 8 Arkadaşının; 6831 Sayılı Orman Kanununun 34. Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi (2/265) (Plan ve Bütçe ve Tarım, Orman ve Köyişleri komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.8.1999)

2.- Aydın Milletvekili Cengiz Altınkaya ve 2 Arkadaşının; Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair 560 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 1580 Sayılı Belediye Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/266) (Tarım, Orman ve Köyişleri ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve İçişleri komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.8.1999)

3.- Adıyaman Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat’ın; Akıncılar Adıyla Yeni İlçe ve Kahta Adıyla Bir İl Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/267) (İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.8.1999)

4.- Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş’ın; Yükseköğretim Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi ve Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/268) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.8.1999)

5.- Ankara Milletvekili Ayşe Gürocak’ın; Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/269) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.8.1999)

Raporlar

1.- Türkiye Cumhuriyeti ile Avustralya Arasında Suçluların Geri Verilmesi Andlaşması ile Bu Andlaşmada Değişiklik Yapılmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/279) (S.Sayısı: 125) (Dağıtma tarihi: 11.8.1999) (GÜNDEME)

2.- Kuzey Atlantik Konseyine Taraf Devletler ve Barış İçin Ortaklık Programına Katılan Diğer Devletler Arasında Kuvvetlerin Statüsüne İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma ve Dışişleri komisyonları raporları (1/299) (S.Sayısı: 128) (Dağıtma tarihi: 11.8.1999) (GÜNDEME)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bulgaristan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Anti-Personel Mayınların Kullanılmaması ve Ortak Sınıra Yakın Bölgelerdeki Anti-Personel Mayınların Temizlenmesi veya İmha Edilmesi Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma ve Dışişleri komisyonları raporları (1/488) (S.Sayısı: 130) (Dağıtma tarihi: 11.8.1999) (GÜNDEME)

4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında İnşaat Şirketlerinin Vergilendirilmesine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri komisyonları raporları (1/336) (S.Sayısı: 131) (Dağıtma tarihi: 11.8.1999) (GÜNDEME)

5.- Uydular Aracılığı ile Deniz Haberleşmesi Uluslararası Teşikalatı Sözleşmesi ve İşletme Anlaşmasında Yapılan Değişikliğin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri komisyonları raporları (1/275) (S.Sayısı: 132) (Dağıtma tarihi: 11.8.1999) (GÜNDEME)

6.- INMARSAT Gemi Yer İstasyonlarının Karasularında ve Limanlarda Kullanılması Uluslararası Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri komisyonları raporları (1/294) (S.Sayısı: 133) (Dağıtma tarihi: 11.8.1999) (GÜNDEME)

7.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanuna Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarıları ile Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/416, 1/417, 1/457) (S.Sayısı: 134) (Dağıtma tarihi: 11.8.1999) (GÜNDEME)

8.- Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya’nın Siyasi Partiler Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/258) (S.Sayısı: 136) (Dağıtma tarihi: 11.8.1999) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Bingöl Milletvekili Necati Yönder’in, Bingöl Stol tipi havaalanı projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/147) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.8.1999)

2.- Bingöl Milletvekili Necati Yönder’in, Bingöl Merkez, Gözeler, Gülbahar Barajı projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/148) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.8.1999)

3.- Bingöl Milletvekili Necati Yönder’in, Bingöl Organize Sanayi Bölgesi altyapı inşaatına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/149) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.8.1999)

4.- Bingöl Milletvekili Necati Yönder’in, Bingöl İli Genç İlçesi Devlet Hastanesi inşaatı için ek ödenek tahsis edilip edilmeyeceğine ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/150) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.8.1999)

5.- İstanbul Milletvekili Osman Yumakoğulları’nın, canlı hayvan ve et ithalatına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/151) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.8.1999)

6.- İstanbul Milletvekili Osman Yumakoğulları’nın, Silivri İlçesine bağlı Behiçler Köyüne tahsis edilen transformatöre ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) sözlü soru önergesi (6/152) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.8.1999)

7.- İstanbul Milletvekili Osman Yumakoğulları’nın, Değirmenköy Gölet Projesine ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) sözlü soru önergesi (6/153) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.8.1999)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, irticai faaliyetlerin kapsamına ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/422) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.8.1999)

2.- İstanbul Milletvekili Azmi Ateş’in, basın kartı verilen kişilere ve ülkemizde “24 saat” isimli bir gazetenin yayımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/423) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.8.1999)

3.- Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, Ankara-Kırıkkale arası otoban ihtiyacına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/424) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.8.1999)

4.- Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, Kırıkkale havaalanı projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/425) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.8.1999)

5.- Tekirdağ Milletvekili Nihan İlgün’ün, ham ve rafine ayçiçek yağına ilişkin Devlet Bakanından (Tunca Toskay) yazılı soru önergesi (7/426) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.8.1999)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 10.00

11 Ağustos 1999 Çarşamba

BAŞKAN : Başkanvekili Mehmet Vecdi GÖNÜL

KÂTİP ÜYELER : Şadan ŞİMŞEK (Edirne), Vedat ÇINAROĞLU (Samsun)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47 nci Birleşimini en iyi dileklerimle açıyor, saygılar sunuyorum.

Toplantı yetersayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündemdışı söz talebinde bulunan üç arkadaşıma söz vereceğim.

Adana Milletvekili İsmet Vursavuş, Çukurova bölgesinde üretilen ve önemli ekim alanlarına sahip mısır, soya ve yerfıstığı ekimi ile 1999 yılı üretiminden elde edilen ürünün değerlendirilmesi, üreticilerin mağdur edilmemesi hakkında konuşacaklardır.

Buyurun Sayın Vursavuş. (DSP sıralarından alkışlar)

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Adana Milletvekili İsmet Vursavuş’un, Çukurova yöresinde üretilen mısır, soya ve yerfıstığı 1999 yılı ürününün değerlendirilmesine, üreticilerinin mağdur edilmemesine ilişkin gündemdışı konuşması

İSMET VURSAVUŞ (Adana) – Sayın milletvekilleri, Çukurova bölgesinde üretilen ve önemli ekim alanlarına sahip mısır, soya ve yerfıstığı ekimiyle, 1999 yılı üretiminden elde edilen ürünün değerlendirilmesi, üreticilerinin mağdur edilmemesi hakkındaki bu konuşmam, önemli konular gündeme geldiği için, iki hafta ertelendi. Bugün, bu konuşmayı programa alması nedeniyle, Sayın Başkana ayrıca teşekkür ediyor, sözlerime başlarken hepinize saygılar sunuyor, Demokratik Sol Parti Grubu adına, ayrıca selamlıyorum.

Seçim bölgem olan ve Türkiye’nin tarım politikasına geçmişten bugüne kadar ağırlığını koyan, son yıllarda tarıma dayalı sanayii gelişen, buna paralel olarak geniş iş istihdamı sağlayan Çukurova’da, üretici, hükümetlerin yanlış tarım politikaları ve üretim planlaması uygulamaları olmaması nedeniyle, geçmişten bugüne kadar perişan durumlara düşmüştür. İşte sonuç...

İçinde bulunduğumuz yılın üretim dönemine girmeden, daha önce uygulanan yanlış tarım politikalarının düzeltilmesini, şimdiden önlemler alınmasını, üreticilerimiz ve ilgili kuruluşlar beklemektedir.

Sayın milletvekilleri, seçim bölgemdeki üreticilerle görüşmelerimde, en çok bu konudaki uygulamalar dile getirilmektedir. Emekten yana olan ve üreticinin yanında görmek istediğimiz 57 nci Hükümetimizin, şimdiden üreticinin ürünlerini satın almasını ve finans konularına çözüm bulmasını bekliyoruz.

Çukurova bölgesinde, her yıl, geniş alanlarda mısır, yerfıstığı ve soya ekimi yapılmaktadır. Bu yıl, mısırda, birinci ve ikinci ekim alanı toplamı 1 milyon 100 bin dekar ekim alanından toplam 1 milyon 40 bin ton; yerfıstığında, birinci ve ikinci ekim alanı olan 180 bin dekar alandan toplam 67 bin ton; soyada, birinci ve ikinci ekim alanı olan 180 bin dekar alandan, toplam 60 bin ton üretim beklenmektedir. Bu sanayi ürünleri, yöre çiftçisinin geçim kaynağı olduğu gibi, ülkemiz insanlarının da ihtiyacı olan ürünlerdir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, ancak, geçmiş yıllarda yanlış politikalar sonucu, en liberal ülkelerde dahi zor görülecek uygulamalarla, geniş bir üretici kesimi feda edilmiş, birkısım çevreler, devlet destekli ithalata yönlendirilerek, ülkemizin her yanı ithal ürünlerle doldurulmuş ve bazıları, maalesef, kayırılmıştır. Bu yanlış ve zamansız uygulama sonucu yurtiçi talep aşağı çekilmiş, serbest piyasa kuralları dışına çıkılarak piyasa çökmüş ve üretici de, kendi ülkesinde ürettiğini satamaz hale gelmiştir. Bu durumda ürününü satacak yer bulamayan üretici, ürününü TMO ve Çukobirlik’e satmaya çalışmış, bu defa da mubayaa ve finansman sıkıntısı çekilmiştir.

Sayın milletvekilleri, burada şunu vurgulamak istiyorum: Asıl olan, devletin, üreticinin ürününün tamamını alması değil, devletin serbest piyasayı çalıştıracak kuralları ortaya koyabilmesidir; üretici, sadece bunu beklemektedir. Geçmiş yıllarda üreticinin yaşadığı sıkıntıların bu üretim yılında da yaşamaması için, yaklaşan hasat mevsimi nedeniyle, fiyatların, maliyetin altına düşmesinin önlenmesi ve üreticinin mağduriyetinin önlenmesi amacıyla da, mısır, yerfıstığı ve hamyağ ithal fonlarının yeterince yüksek tutularak, serbest piyasanın sağlıklı çalışması sağlanmalıdır. Bu da ancak yüzde 35 olarak uygulanan ithal fonunun yüzde 65’lere çıkarılmasıyla düzeltilebilir. Ayrıca, miktar kotası da sınırlanmalıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; üretime henüz vakit varken, üreticiyi de mağdur etmeyecek uygun kararlar alınıp uygulanırsa, serbest piyasa kuralları sağlıklı çalışacak; üretici, ürününü tüccara ve sanayiciye satacak; devlet, satın alma ve finans sıkıntısından kurtulacak; üreticimiz de, geçmiş yıllardaki yaşadığı sıkıntıları bu sene yaşamayacaktır.

Değerli milletvekilleri, Çukurova ve yöresi -buna Kahramanmaraş, Hatay, Mersin; yani, İçel’i dahil ediyoruz- önemli bir bölgedir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Vursavuş, sürenize 1 dakika ilave ediyorum.

Buyurun.

İSMET VURSAVUŞ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Bu ürünlerin üreticilerinin içinde bulunduğu sorunlardan önemli olanlarını sizlere ve Hükümetimize duyurmaya burada çalıştım. Önemli sorun olan ithal ve finans konularının şimdiden düzenlenmesi dileğiyle, beni bu saatte sabırla dinlediğiniz için teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Vursavuş.

Gündemdışı ikinci söz, Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız’a aittir; Balıkesir İlinde meydana gelen tabiî afetten bahsedecekler.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

2. – Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, 3 ve 30 Temmuzda Balıkesir’de meydana gelen tabiî afetlerde zarar gören çiftçilerin sorunları ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3 ve 30 Temmuzda Balıkesir’de meydana gelen tabiî afetlerde zarar gören çiftçilerin sorunlarını dile getirmek için söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

3 Temmuz 1999 tarihinde Şamlı ve Halkapınar’da 600 dekar alan, 2 000 dönüm mera ile 6 000 civarında saman balyası yanmış, çiftçilerimiz büyük oranda mağdur olmuştur. Özellikle 30 Temmuzda 15 dakika süreyle yağan dolu sonucunda Merkez Köseler, Karamanköy, Yakupköy, Köylüköy, Balıklı, Çandır, Yenice, Aslıhan, Aslıhan-Tepecik, Ovaköy, Halalca; Kepsut İlçesinin Hotaşlar, Osmaniye, Mahmudiye ve Nusrat Köylerinde 1 284 çiftçi, 26 979 dekar alan zarar görmüştür, zarar çok büyüktür. Geçen hafta bu köyleri gezdik... Domates, biber, kavun, karpuz gibi yazlık ekili alanlar tümüyle talan olmuştur.

Tabiî, burada, Tabiî Afetler Kanununa göre, eğer mal varlığının yüzde 40’ını kaybetmezseniz, borçlarınız ertelenmiyor. Sulu tarım yapılan bu bölgede 1 traktörü, 2 ineği olan insanların, yüzde 40’lık zarara girmediği için, o yıl, bütün ürününü kaybetmesine rağmen bundan istifade edememe tehlikesi vardır. Ben, özellikle, Hükümetten, bu şartı aramaksızın, burada zarar gören bütün vatandaşlarımızın, Tarım Kredi Kooperatiflerine, Ziraat Bankasına olan borçlarının, vergi borçlarının ertelenmesini ısrarla talep etmekteyim.

Ayrıca, buralarda yollar büyük zarar görmüştür. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünden, bu yolların onarılabilmesi için birkaç yüz milyar liralık acil ödenek ve yine, buradaki çiftçilerimizin tohumluk ve acil hayvan yemi ihtiyaçlarının karşılanması için birkaç yüz milyar liralık, Sosyal Yardımlaşma Fonundan para gönderilmesini özellikle rica etmekteyim.

Tabiî, bu, yerel, kısmî bir afet. Bu afetten zarar gören çiftçilerimiz, ziyaret ettiğimizde “ne yapalım, bu Allah’tan gelen bir şey” diyorlar; ama, bir de Hükümetten gelen afetler var. Diyorum ki, Sayın Hükümet, artık, bu afetleri durdurun... Çiftçilerin kullandığı ifade şu: “Yanıyoruz.”

Bakınız, her hafta, iki defa, mazota yaptığınız zamla, mazot fiyatları 260 000-270 000 liraya çıkmış. Bandırma’nın Erikli Köyü’nden bir vatandaş beni gördüğünde, 10 litrelik benzin damacanasını gösteriyor “Bunun içine koyabildiğim ancak 500 000 liralık bir mazottur -veresiye alıyor- Bununla bugün gidip çalışacağım. Parasını kazanırsam ödeyeceğim” diyor. Ancak, o günkü çalışabileceği kadar bir mazotu traktörüne koyabiliyor.

Bunun dışında, özellikle tarım ürünlerinin paraları ödenmiyor... Hâlâ tütün paraları ödenmemiş, buğday paraları ödenmemiş... Tütüncü “biz, yeni ürünü satıyoruz. Bir yıl geçmiş ne yiyip ne içeceğiz! Dolayısıyla, tefecinin eline kaldık. Her gün gübreye zam, mazota zam, ilaca zam... Bu afet durdurulmalıdır” diyor. Bu Hükümetin yaptığı tahribat, artık, doğal afetleri çoktan geçmiştir.

Özellikle tarım Bağ-Kur’lularıyla ilgili bir başka uygulama daha var; o da şu: Çiftçilerin sattıkları üründen kesilen stopajlar, hesaplarına yatırılmıyor. Çiftçi, sağlık karnesi almak istediğinde, “şu kadar borcun var, o parayı yatırmak zorundasınız” diyorlar; stopaj fişlerini gösterse bile bu paralar aktarılmıyor.

Ben, Bağ-Kur İl Müdürüyle konuştum; “Sayın Milletvekilim, ne yapayım; 5 yıldır bu dosyalar birikmiş... Bari devlet bir kanun çıkarsa da, bunları kökten irat kaydetse. Bunların bilgisayara girmesinin imkânı yok” diyor. Yani, eleman eksik, bilgisayar eksik... Dolayısıyla, bu konuda da Hükümetin acil önlem alması lazım.

Tarım Bağ-Kur’lularının sağlık sigortasından yararlandırılmasıyla ilgili kanun çıkarılırken, geçen dönem yaptığım konuşmada bu konuya dikkat çekmiştim, demiştim ki: Bu kanunu çıkarırız; ama, uygulamada herhalde beceriksizlik olur.

Hakikaten ciddî bir beceriksizlik var. Bu konunun da acilen çözümlenmesi lazım. Artık, elemanla mı takviye edilir, yoksa bilgisayarla mı takviye edilebilir... Bağ-Kur’un ziraatla ilgili bölümlerine de mutlaka eleman ve malzeme takviyesi ve kesilen primlerin hesaba aktarılması lazım.

Şimdi, Hükümet, kendisinden istenilenleri, eğer belli çevreler isterse veriyor; işte, “otomobil vergilerini yarıya indir.” İndiriyor... Tamam...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yılmazyıldız, sürenize 1 dakika daha ilave ediyorum efendim.

Buyurun.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla– Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

...”Efendim, şu önlemi alın.” Alıyor... “Sanayici için, 800 milyon dolarlık paket açıklayın.” Açıklıyor... Ama bakıyorsunuz, tütün üreticisine, bunun sekizde biri olan 100 milyon dolarlık bir para lazım oluyor; bu para yok!..

Değerli arkadaşlarım, Hükümetten özellikle rica ediyorum. Anasol diye başlayan 55 inci hükümetten bu yana -Anasol-D idi, şimdi Anasol-M oldu- çiftçinin üzerinde estirdiği bu kasırga artık bitsin; artık, birazcık da çiftçinin sorunlarına eğilsin, bunları çözümlesin diyorum.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmazyıldız.

Konuşmalara, Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanımız cevap verecekler mi?

KÜLTÜR BAKANI İSTEMİHAN TALAY (İçel) – Daha sonra yazılı olarak cevap verecekler.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Sayın Başkanım, esasında, Sayın Bakanımızın dünkü açıklamalarında, sayın konuşmacının konuşmalarının hepsinin cevabı var. Çiftçi borçlarının ertelenmesi söz konusu. Borçlar üç ay süreyle erteleniyor ve hiçbir surette, herhangi bir cezaî şart yok; yani, cezaî bir işlem yapılmayacaktır. Ayrıca, tohumluk için 30 trilyon lira ayrılmıştır ve kararnamesi çıkmıştır. Yine, afetten zarar gören çiftçilerin, sadece tohumluk değil, bütün ürün bedellerinin ertelenmesi söz konusudur. Yani, konuşmacıya, cevabı dün verildi efendim.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Başkan, Sayın Bakanın konuşma metni benim elimde. Yapılan konuşmanın bir kısmı cevabı ihtiva etmekle birlikte, asıl bu afetle ilgili kısmı tam olarak ifade etmiyor. Örneğin, geçen yıl, Gömeç’te ve Manyas Ovasında, Altınova’da 100 bin dekara yakın yer sular altında kalmıştı. O zaman da, hükümetçe pek çok vaatlerde bulunulmasına rağmen, bu yardımların hiçbiri gelmemiştir. Daha dün, yerel basında, Balıkesir’deki Yeni Haber Gazetesinde “hükümetin vaatleri askıda kaldı” denilmiştir. Bakanın cevabında henüz kesinleşmiş bir şey yok. “Bakanlar Kurulundan çıkacak” deniliyor. Bunların bir an önce çıkmasını istiyoruz.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Dün çıktı.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

Yazılı cevaptan sonra belki tatmin olursunuz.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı son konuşma İstanbul Milletvekili Sayın Abdülkadir Aksu’ya aittir.

21 inci Yüzyıla girerken, 21 inci Dönem Meclisinin yapması gereken işler konusunda sizlere hitap edecekler.

Sayın Aksu, süreniz 5 dakika; buyurun efendim

3. – İstanbul Milletvekili Abdülkadir Aksu’nun, 21 inci yüzyıla girerken, 21 inci Dönem Meclisinin yapması gereken işlere ilişkin gündemdışı konuşması

ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, konuşmama başlarken, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Peşinen belirtmeliyim ki, sözünü edeceğim hususlar, Yüce Meclisimizin tüm üyelerince iyi bilindiğinden şüphe duymadığım, ancak hatırlatmakta yarar bulduğum birkaç konudan ibarettir.

Gelmiş bulunduğumuz 21 inci Yüzyıl eşiğinde, hızla değişen bir dünyada yaşadığımızı, globalleşen bu dünyada hızlı değişime ayak uyduramayanların ayakta kalma şansının bulunmadığını, örnekleriyle apaçık görüyoruz. Değişen yeni dünyada, saygınlığının tartışılmasına izin veremeyeceğimiz Türkiyemizde, elbette diğer çağdaş ülkelerin de benimsediği evrensel değerler geçerli olacaktır.

21 inci Yüzyıl, globalleşme sürecinin yüzyılı... Bu yeni dönemde, en önce ekonomiyi saydamlaştırmak zorundayız. Üretim, istihdam, istihdam yaratacak ekonomik faaliyetler yerine, birtakım şebekeler oluşturarak, Hazineden geçinmeyi seçenlere kapıları kapatmak zorundayız. Beyinsel yaratıcılığın yolunu tıkayan pratik zeka yağmacılığını önleyebilmeliyiz.

Bunları ne zaman, nasıl yapabiliriz? Yüz yüze bulunduğumuz iç ve dış gelişmeler, evrensel değerler ekseninde yeniden yapılanma için gerekli değişmeleri hızlandırmamızı zorunlu kılmaktadır.

Globalizmin evrensel referanslarını önemsemek, çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkma hedefimizin gereğidir. Bu referansları başkaları bize dayatmadan, evrensel insanlık değerlerine milletimizin öncelikle layık olduğunu düşünerek, yeniden yapılanmayı kendi ihtiyacımız olarak başarmalıyız.

Burada bir noktayı da belirtmekte yarar görüyorum: Rahmetli Özal’ın misyonu, bu vizyonu daha fazla gecikmeye fırsat vermeden realize etmekti. İşte bu vizyonun gerçekçiliğini görür isek, global değişimin gereğini yerine getirmekle, ileride, temelde doğruları içeren evrensel referansları arkalayarak, millî birlik ve bütünlüğümüze yönelebilecek maksatlı çabaları da güçlü bir biçimde karşılama imkânını yaratmış olacağız. Evrensel değerlere sırtımızı dönerek, içimize kapanmayı sürdürdüğümüz sürece de, sorunlarımızın büyüme ve çoğalması sonucuyla karşılacağız.

Bu nedenle, Yüce Meclisimizin, 21 inci Dönemde, ülkemizin yırtılan sorunlarının en önemlilerine çare bulmak gibi tarihî bir şansa sahip olduğunu güvenle, bu Meclisin bir üyesi olmaktan onur duyarak belirtmek istiyorum.

21 inci Dönemde yapılabilecek bazı çalışmaları anabaşlıklarıyla şöyle sıralayabiliriz:

Meclisimiz bu dönemde, öncelikle yeni bir anayasa yapmalı, bu anayasaya dayalı olarak yeni bir bürokratik yapılanmaya paralel, süratli ve sağlıklı bir demokratikleşme sürecinin başlamasını sağlamalıdır.

Yine, yeni anayasayla birlikte, öncelikle tüm yasalardaki düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki kısıtlamalar kaldırılmalıdır.

Anayasada açık ve net bir laiklik tanımı yapılarak, bu tanımın, insan hak ve özgürlüklerini kısıtlamamasına dikkat edilmelidir.

Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Turan Dursun, Eşref Bitlis dahil olmak üzere, tüm faili meçhul cinayetler ve kayıplar aydınlatılmalıdır. (FP sıralarından alkışlar)

Daima “bitti” denen, ama, bir türlü bitmeyen işkence, engellenmeli; işkenceciler cezalandırılmalı; insan haklarıyla ilgilenenlere baskı yapılması önlenmeli, bu konuda alınan ve alınacak önlemlerin lafta kalmaması sağlanmalıdır.

Farklı görüş ve talepleri yansıtacak partiler kurma olanağı sağlanmalıdır.

Siyasî partiler, anayasal kuruluşlar olarak, yeterli yasal güvenceye kavuşturulmalı, teröre bulaşmadıkça kapatılamamalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aksu, konuşma sürenize 1 dakika ekliyorum.

Buyurun efendim.

ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) – Yöneticisi ve üyesi olduğu parti kapatılsa bile, kimseye siyasal hak yasağı getirilmemelidir.

Başbakanlık, bakanlık, milletvekilliği yapmış, önemli birikimlere sahip siyaset adamlarını, parti genel başkanlarını, belediye başkanlarını siyasî suçlu ilan edip, siyasetten men etmek, gerçekçi olmadığı gibi, ülkemiz için ayıp, siyasî hayatımız için önemli bir kayıptır.

Ülke ve millet olarak layık olduğumuz yapısal değişimi gerçekleştirmek için, Parlamentoya olduğu kadar, siyasî partilere de önemli görevler düşüyor.

Artık, inkâr edilmeyecek gerçekler şudur:

Siyaset, toplumsal değişmeye ayak uydurmak zorundadır.

Bu gerçeklik, siyasî partilerin de bu değişime uygun olarak kendilerini yenilemelerini zorunlu kılmaktadır.

Siyasî partilerin, tek gündemli siyaseti terk etmesi, ülkenin en önemli meseleleri için projeler üretmesi gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, konuşmanızı tamamlayın.

ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) – Artık görmeliyiz ki, ülkede demokrasi isteyen siyasî parti yetkililerinin, önce kendi partileri içinde de demokrasiyi gerçekleştirmesi, tek adam sultasını kırması gerekmektedir.

Siyaseti, ahbap çavuş ilişkilerinden, yakınlarını kayırma içgüdülerinden kurtarıp, ülkeye bir şey kazandırabilecek insanların yolunu açmak şeklinde değerlendirmeliyiz.

Parti içi demokrasi, millî iradenin sağlıklı temsili için gerekli olduğu kadar, siyasî faaliyetlerin verimliliği için de büyük önem taşımaktadır.

Sorumsuz yetki ile yetkisiz sorumluluğun olduğu yerde, ne demokratik mekanizmadan ne de hizmetten söz edilebilir.

Son olarak, 57 nci Hükümetin çok önemli bulduğum yaklaşım yanlışlığına dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Demokrasiye inanan yöneticilerin ödevi, özgürlük alanlarını daraltmak değil, genişletmektir. Maalesef, Anasol-D ve Anasol-M Hükümetleri tarafından çıkarılan ve çıkarılması düşünülen kanunlar, mevcut Anayasanın sağladığı sınırlı özgürlükleri bile daraltıyor, vatandaşların sahip olduğu birkısım hakları da geri alıyor.

BAŞKAN – Lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) – Son sözlerimi söylüyorum efendim.

Bakınız, bu hükümet ve önceki benzer hükümetlerin benimsediği çağdışı zihniyet yüzünden, uluslararası itibarımız ne hallere düşmüştür.

Freedom House adlı bir kuruluşun 1998-1999 endeksinde “yarı özgür” kategorisine sokulan ülkemiz, siyasî haklar ve toplumsal özgürlükler bakımından, Güney Afrika...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aksu, son cümleniz için tekrar mikrofona bağlıyorum.

ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) – Peki efendim.

...Güney Kore, Hindistan, Arjantin, Brezilya, Rusya ve Pakistan’dan sonra geliyor.

Teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Aksu’ya teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1 inci sırasında, Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Ecevit, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Sayın Devlet Bahçeli ile Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Sayın Mesut Yılmaz ve 282 milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu raporu yer almaktadır.

Teklifin birinci görüşmesi, 11 Ağustos 1999 Çarşamba günü; yani, bugün saat 03.54’te bitmiştir.

İçtüzüğümüzün 93 üncü maddesinde, Anayasanın değiştirilmesine dair tekliflerin ikinci görüşmesine birinci görüşmenin tamamlanmasından 48 saat geçmeden başlanamayacağı hükmü yer almaktadır. Bu sebeple, teklifin ikinci görüşmesine ancak cuma günü başlanabilecektir.

2 nci sırasında yer alan, Gelir Vergisi Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Katma Değer Vergisi Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Emlak Vergisi Kanunu, Belediye Gelirleri Kanunu ve Harçlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakerelerine başlıyoruz.

IV. — KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. — Gelir Vergisi Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Katma Değer Vergisi Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Emlak Vergisi Kanunu, Belediye Gelirleri Kanunu ve Harçlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/500) (S. Sayısı : 135) (1)

BAŞKAN – Hükümet?.. Burada

Komisyon?.. Burada.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunuyorum: Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Komisyon raporun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde gruplardan söz talebi?..

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Fazilet Partisi Grubu adına ben konuşacağım efendim.

BAŞKAN – Fazilet Partisi Grubu adına Sayın Abdüllatif Şener konuşacaklar.

Diğer gruplardan henüz talep yok.

Şahısları adına söz talebinde bulunan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan, Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan.

Buyurun Sayın Şener. (FP sıralarından alkışlar)

Sayın Şener, süreniz 20 dakika.

FP GRUBU ADINA ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugünün erken saatlerinde, Fazilet Partisi adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

(1) 135 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Görüşmekte olduğumuz 135 sıra sayılı kanun tasarısı -hepimizin elinde mevcuttur- 15 maddeden oluşan bir tasarıdır. Bu tasarının temel mantığı, bir yıl önce, yine, bu Meclisten, iktidarın yoğun çabaları sonrasında çıkarılan 4369 sayılı Kanunu değiştirmektir. Daha doğrusu, bir yıl önce bu Meclisten geçen 4369 sayılı Kanun, şu anda görüşmekte olduğumuz tasarıyla tersine çevrilmiştir. 4369 sayılı Kanun, o dönemde, yani, bir yıl önce, bir vergi reformu olarak takdim edilmişti. Kim bu tasarıyı, bu kanunu vergi reformu olarak takdim etmişti? Bu takdimi yapan, 55 inci DSP’li ve Anavatan Partili iktidar idi. Şimdi “bu reform yanlış oldu, yanlış olduğu için de değiştiriyorum” diyor. Kim diyor? 57 nci DSP’li ve ANAP’lı mevcut Koalisyon Hükümeti diyor. Onun için, bu tasarıya, dün bu kürsüden konuşma yapan bir arkadaşımız “pişmanlık yasası” ismini verdiler; isabet buyurdular, gerçekten, bir pişmanlık yasası niteliğinde ve özelliğindedir.

Bu durumda, aslına bakarsanız, böyle bir pişmanlık yasası üzerinde konuşma yapmak, üzerinde görüş beyan etmek doğru mu, değil mi, tereddüt içerisindeyim. Belki, bu kürsüden, sadece bir selam verip, ayrılmak da mümkün olabilir; ama, şunu da biliyorum ki, bu halkı, bu partiler, iki yıldır, iki yılı aşkın bir süredir mahvettiler. Bu partiler, iki yıldır, halkı, yazboz tahtasına çevirdiler ve neticede Ecevit zihniyetinin bu yoksul halka çektirdiğini, bu kürsüden ifade etmeyi, milletin vekili olarak görev saydığım için üzerinde görüşlerimi belirteceğim; çünkü, bu yoksul halk, Sayın Ecevit’in yazboz tahtası değildir ve hele, Sayın Ecevit’in, bu halk, deneme tahtası hiç değildir. (DSP sıralarından “biraz doğru konuş” sesleri)

Çok doğru konuşuyorum, bu sözlerin çok doğru olduğuna, Demokratik Sol Partili sayın milletvekillerinin inandığına da inanıyorum. Kalpten “doğru söylüyorsunuz” diyorsunuz; ama, ifade edemiyorsunuz, itiraf edemiyorsunuz. Ancak, getirmiş olduğunuz tasarılar, bir itirafın ifadesidir.

BAŞKAN – Lütfen karşılıklı konuşmayalım...

Buyurun efendim.

ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) – Aslında, geçen yıl, yine bu partiler “reform yapıyoruz, kimse engellemesin, önümüze çıkmasın” diye 4369 sayılı Yasayı, gece gündüz uğraştılar ve Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçirdiler. Yanlışlara, yanlızca Fazilet Partisi karşı çıktı. O günkü müzakereleri herkes hatırlar; bir ayı aşkın süre, o tasarı Mecliste görüşülmüştü ve o tasarının yanlışlarını, Fazilet Partili milletvekilleri, bu Mecliste, bu kürsüden sürekli olarak dile getirmişlerdi. O günlerde, çok sayıda değişiklik önergeleri de verdik; ama, maalesef, DSP’li ve Anavatan Partili iktidar “hayır, bizim getirdiğimiz her madde doğrudur, değiştirmeyiz, Türkiye”yi kurtaracağız” dedi; bütün değişiklik önergelerini reddetti ve “vergi reform yasası” diye 4369 sayılı Yasayı çıkardı.

Şimdi ne yapıyoruz? Şimdi, bu bir yıl önceki tasarıyı tamamen tersine çeviren ve yine aynı partilerin içerisinde bulunduğu hükümetin getirmiş olduğu bir başka kanun tasarısı üzerinde konuşuyoruz. Adeta, geçen yılki kanun tasarısının değişiklik önergeleri, bir yıl gecikmeyle, şu anda Meclise getirilmiş durumdadır; yani, bir kanun tasarısıyla değil, bir yıl önce çıkan kanunla ilgili değişiklik önergeleriyle karşı karşıyayız. Aslında, mevcut görüşmekte olduğumuz bu tasarı, değişiklik önergelerinden daha çok, tasfiye önergelerine benzemektedir.

Bu noktada, işin bir başka garip yönünü de ifade etmeden geçmeyeceğim. Biz, geçen yıl, bu Mecliste yanlışlara direndikçe, gazeteler, televizyonlar, hatta, bazı odalar, kuruluşlar “Fazilet Partisi bu güzel reformu engelliyor” diye bizi eleştirmişti. Şimdi ne oldu? Birkaç aydır “bu reform Türkiye’yi bitirdi, aman bir an önce değiştirin” diye, aynı çevreler, avazları çıktığı kadar bağırıyorlar. Aslında, gazetelere, televizyonlara bir şey söylemek istemiyorum; ama, gerçekten, sivil kitle örgütlerimizin; gerçekten sivil ve gerçekten demokratik bir yapıya kavuşması için, önümüzde bir hayli mesafe var gibi geliyor bana.

Değerli milletvekilleri, her paketin, reform iddialı her düzenlemenin belli bir arka planı vardır; yani, belli bir mantığı vardır. 22 Temmuz 1998 tarihli 4369 sayılı Vergi Kanununun da; yani, bu tasarının değiştirdiği daha önce çıkan Vergi Kanununun da temel bir mantığı vardır. Bu konu Meclise geldiğinde; yani, bu reform yasasını Meclise getirenler o günlerde şunu ifade ediyorlardı: “Türkiye’de kayıtdışı ekonomi önemli boyutlara ulaşmıştır, devasa boyutlara ulaşmıştır. Karapara, üzerinde durulması gereken önemli sorunlardan biridir ve karaparayla mücadele edilmesi gerekir. Onun için, kayıtdışını kayda almak, karaparayla mücadeleyi tamamlamak amacıyla, bu reform yasasına ihtiyaç vardır” diyorlardı.

Elbette, belli bir paketin kamuoyunda kabulünü sağlayabilmek için, kabul edilebilir gerekçeleri ve mantığı ortaya koymak gerekirdi; o tasarıyı, o günlerde Meclise getirenler de, böyle bir çerçeve çizmişlerdi.

Nitekim, gelirin tanımı değiştirilmiştir. Tasarruf ve harcamada meydana gelen her artışı, Maliye, yakaladığında hesabını soracaktı; onun için, bu tasarı “nereden buldun yasası” olarak bile değerlendirilmişti, görülmüştü. Buna rağmen “kayıtdışılığa, karaparaya bir kez müsaade edebiliriz” denildi ve malî milat belirlenerek, bir anlamda, aynı reform yasasıyla birlikte af getirildi.

Cezalar da aynı şekilde artırıldı. Gerçeği, karaparayla veya kayıtdışılıkla mücadele olarak görmek, algılamak, bugün geldiğimiz bu noktada, artık, öyle zannediyorum ki, safdillik olarak görülebilir. Gerçeğin bununla hiçbir ilgisi yoktur; çünkü, tüm kayıtdışılığın Maliye denetimiyle tasfiye edilmesi, zaten, fiilen mümkün değildir. Türkiye’de Maliye denetim elemanlarının inceleyebildiği matrah, millî hâsılanın ancak onbinlerde 1’idir. Böylesine bir imkânla, denetim gücüyle, malî düzenlemelerle, Türkiye’de karaparanın önleneceğini, kayıtdışı ekonominin tasfiye edileceğini iddia etmek doğru ve sağlıklı değildi; ama, o gün, bir gerekçe önümüze konulmak isteniliyordu ve kamuoyunda ilgi görecek bu ifadeler gerekçelendirilmiştir. Üstelik, her zaman, kanunun varlığı, bir haklılığın mevcudiyetini de göstermez. Neresinden bakarsanız bakın, Türkiye’de, dönem başı ile dönem sonu; yani, yılbaşı ile yılsonu arasındaki enflasyonu, mevcut vergi kanunları kâr sayıyor ve vergilendiriyorsa, bu kayıtdışılık hiçbir zaman önlenemez. “Enflasyon kârdır” diye vergi aldığınız sürece, Türkiye’de, kayıtdışılığa, bütün vatandaşlar iyi niyetli olsalar dahi, son vermek mümkün değildir; ama, maalesef, Türk vergi mevzuatı, henüz bu zaafı telafi edebilmiş değildir, ekonomiyi bu boyutu itibariyle kavrayabilmiş değildir.

“Vergi reform yasası, kayıtdışılığı ve karaparayla mücadeleyi aslında amaçlamıyordu” dedim; çünkü, maksat, karaparayla mücadele ise, bu noktada hemen şunu da belirtmek isterim: Bu konuda en ciddî adımlar, 54 üncü Refahyol Hükümeti döneminde atılmıştır; çünkü, karaparanın önlenmesiyle ilgili kanun, uluslararası standartlara uygun bir şekilde, o dönemde yasalaşmıştır, Meclisten geçmiştir. Malî Suçları Araştırma Kurulu, Maliye Bakanlığı bünyesinde, 54 üncü Refahyol Hükümeti döneminde kurulmuştur, yönetmeliği hazırlanmıştır. İlk karapara dosyaları da, yine, Refahyol Hükümeti döneminde açılmıştır. Çete ve mafyalarla ilgili adlî takibata ait çok sayıda örnek de, yine, Refahyol döneminde mevcuttur.

Peki, vergi reform yasası ne getirdi? Temel sorumuz bu.

Değerli arkadaşlarım, vergi reform yasasının getirdiği şey şudur: Baskıcı, dayatmacı, her istediğini istediği biçimde tehdit edici bir devlet anlayışına imkân sağlamıştır; herkesi suçlayıcı, herkesi tehdit edici ve baskı altına alıcı bir yapıyı güçlendirmeye yönelik bir çerçevesi vardır.

Elbette, bütün ekonomiyi, bütün mükellefleri bir anda malî idarenin incelemesi ve bu tehdit unsurunu fiilen gerçekleştirmesi mümkün değildir. O bakımdan, böyle bir yapı, yani “Vergi Reform Yasası” denilen, bir yıl önce Meclisten geçen yasa, Türkiye’de pek çok alanda tekel konumuna gelmiş birkısım büyük sermayenin istediği bir husustu. Tekelci sermaye bunu desteklemiştir, bugün de aynı desteğini göstermektedir. Çünkü, bu tekelci ve rantçı sermayenin bütün avantajları, tekel konumunda olmalarından kaynaklanmaktadır ve bu yapıları gereği de, piyasaya hâkimdirler. Artık hiçbir vasıta ile ve yeni vergi kanunlarıyla bu tekelci ve rantçı sermayenin üzerinde fiziken ve fiilen vergi denetimini yapmak da mümkün değildir, bu sınırları aşmış vaziyettedirler; yani, malî denetim, tam anlamıyla, bu yapılar üzerinde bir tehdit ve etki edebilecek özellikte değildir.

Son yıllarda Anadolu’da ortaya çıkan pek çok işletme, bu beylerin, tekelci sermayenin, pazarlarına girmeye başlamıştır, saltanatlarını tehdit etmeye başlamıştır; ileride, çok sayıda muhtemel rakipleri de olacaktır. Piyasalar kendi tekellerinde, tekel piyasaları olmaktan çıkıyorsa, yeni firmaların bu piyasaya girişi ile piyasalar tam rekabet piyasaları haline dönüşüyorsa, elbetteki bu tekelci ve rantçı büyük bazı sermaye gruplarının bundan hoşlanması mümkün değildir. İşte, Türkiye’nin böyle önemli bir dönüşüm noktasında, özet olarak Vergi Reform Yasası, tekelci sermayenin rakiplerine karşı bir avantaj elde etmesi imkânını sağlamıştır ve bu sebepten dolayı da destek görmüştür. Nitekim, 55 inci ve devamı hükümetler, bu tekelci ve rantiyeci sermaye tarafından büyük ölçüde desteklenmiştir ve bu hükümetler de bu tekelci ve rantçı sermayeyi büyük ölçüde desteklerken, iki yıllık politikalar sonunda, bu tekelcilerin rakibi Anadolu sermayesine de kan kusturmuşlardır.

Vergi Reform Yasası ile gelen tehdit edici, istediği mükellefi suçlayıcı ve baskı altına alıcı bir devlet anlayışının yönelebileceği alan, yönelebileceği çizgi belli idi; onun için, bu yasanın en temel özelliği, müphem, sınırları belirsiz bir gelir vergisi matrahı kavramı getirmiş olmasıdır. İstediğini suçlayabilmenin ve baskı altına alabilmenin önemli argümanlarından biri olarak ortaya çıkmıştır.

Peki, bu Vergi Reform Yasası, şu anda iktidarda bulunan partilerin o günkü iktidarları döneminde; yani, bir yıl önce bu Meclisten geçti de ne oldu? Önce bu müphem, bu baskıcı anlayış, piyasaları tedirgin etti. Arkasından, diğer ekonomik politikalar; mevcut iktidar partilerinin o günkü iktidarları döneminde aynı anlayışa sahip ekonomik politikalar da peşpeşe devam etti ve neticede ekonomi felç oldu; iki yılı aşkın süredir, DSP’li ve ANAP’lı iktidarlar elinde, Türkiye, bir harabeye döndü.

Evet, ekonomiyi tahrip ettiniz, piyasaları durdurdunuz, adeta öldürdünüz; işyerleri ve şirket kapanmaları hızla arttı, senet protestoları yüzde 150’yi aştı; diğer politikalarla birlikte, ülkedeki toplam tasarrufları yüksek faizlerle topladınız, kredi faizleri yükseldi; rant ekonomisini özendirdiniz; sanayiciler; yatırımlardaki riskleri göze alamadıklarından, ellerindeki nakitleri kamu kâğıtlarına yatırmaya başladılar; piyasadaki 40 milyar dolar civarındaki menkul kıymet stokunun yüzde 85-90’ını kamu kesimi emmeye başladı; bunun neticesinde, piyasada yatırımcıların kullanacağı ucuz maliyetli kredi bulunamaz hale geldi. 

Bu durumda yatırımların ve üretimin artması mümkün değildi; durdu nihayet. Nitekim, sanayi üretimi düşmüştür bu iki yıllık dönemde. İmalat sanayiinde kapasite kullanım oranı Haziran 1997’de yüzde 81 iken, Haziran 1998’de yüzde 78’e düşmüştür ve düşme devam etmektedir. Bu güvensizlik ve tedirginlik ortamında yabancı sermaye girişi de düşmüştür; tersine, dışarı kaçışlar yaşanmıştır. Sonuçta, işsizlik korkunç boyutlara ulaşmıştır Türkiye’de; bu mevcut iktidarın yanlış politikaları, halkı ezen, bunaltan politikaları sonucunda.

Türkiye’de 23 milyon aktif işgücü var, 500 bin kişilik işsizler ordusu iş bekliyor. Her yıl 500 bin kişiye yeni iş ihtiyacı var ve bu iktidar, 1 milyon işsize, 1998’de birkaç yüz bin kişiyi de, işten çıkararak eklemiştir ve Türkiye, diplomalı işsizlerin de yığın halinde iş aradığı bir ülke haline gelmiştir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şener, sürenize 2 dakika ilave ediyorum; lütfen, toparlayınız.

ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) – Evet, bu tablo, DSP ve ANAP’ın birlikteliğiyle başlayan, 55 ve 56 ncı hükümetlerin oluşturduğu ve 57 nci hükümetin de gidişinin aynı tempoda olduğu bir görüntüyü sergilemektedir.

Bu tablonun; halkı ezen ve bunaltan bu tablonun, bu iktidar partilerini fazla rahatsız ettiğini zannetmiyorum. Rahatsız olmadılar da, bir yıl önce çıkardıkları kanunu değiştiren bu tasarıyı niçin Meclise getirdiler derseniz; halkı ezen, bunaltan sonuçlarından dolayı değil; artık, bu politikaları sürdürmenin mümkün olmayışından dolayı değişiklik zarureti ortaya çıkmıştır.

Sadece esnaf ve sanatkâr ezilmemiş; sadece, gerçek yatırımcı işadamı ezilmemiş; sadece, Türkiye’de korkunç bir işsizlik ortaya çıkmamış, bütün gelir grupları ezilmekle yetmemiş; aynı zamanda, malî dengeler de bozulmuştur, kamu açıkları da artmıştır ve vergi gelirlerinde de korkunç düşüşler yaşanmaya başlanmıştır. İşte, özellikle vergi gelirlerindeki bu korkunç düşme neticesinde, geniş halk yığınlarını ezen bu politikaları bu iktidar partileri sürdüremeyeceklerini anladıkları için, bir yıl önce çıkardıkları kanunu bugün değiştiren bir tasarıyı getirmişlerdir.

Temel mantığı ve anlayışı budur diyor ve hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şener.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini, Ankara Milletvekili Sayın Hayrettin Özdemir ifade edecekler.

Buyurun Sayın Özdemir. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır efendim.

MHP GRUBU ADINA HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Gelir Vergisi Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Katma Değer Vergisi Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Emlak Vergisi Kanunu, Belediye Gelirleri Kanunu ve Harçlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu münasebetle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye, şu anda, yine vergi yasalarını tartışıyor “reform” diye sunulan 4369 sayılı Kanunda yapılan değişiklikleri konuşuyor. Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde bulunan tasarıyla vergi yasalarıyla ilgili olarak 103 üncü kez değişiklik yapılıyor. Cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana, geriye baktığımızda, 76 yılda 103 kez vergi yasalarında değişiklik yapılmıştır.

4369 sayılı Yasayla, verginin tabana yayılacağı, mükelleflerin ödeme gücüne göre vergi alınacağı, kayıtdışı ekonominin önleneceği, vergi gelirlerinin artacağı belirtilmişti. Meydan Larousse’da “reform” sözcüğü, “düzeltmek, daha iyi duruma getirmek amacıyla yapılan değişiklik” olarak tanımlanmaktadır. Bu tanıma göre, vergide reformun yapılması demek, vergi sisteminde aksayan yönlerin düzeltilmesi, gerçek veya tüzelkişilerden adaletli bir şekilde vergi alınmasını sağlayacak düzenlemelerin hayata geçirilmesi demektir. Daha açık bir anlatımla, çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi alınacağı düzenlemelerin yapılması, vergi reformu demektir. Bu hedef, hem Anayasamızda hem Milliyetçi Hareketçi Partisi de dahil olmak üzere, hemen hemen tüm siyasî partilerin programlarında yer almaktadır.

1998 yılında yapılan ve kamuoyuna “vergi reformu” olarak sunulan 4369 sayılı Kanun, gerçekten, vergi reformunu gerçekleştirdi mi? Bir ülkede yapılan vergi değişikliklerinin reform olarak kabul edilebilmesi için asgari dört şartın gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu dört şart şunlardır: Vergi hâsılatını en iyi duruma getirmek; vergi yükünün gelir grupları arasında adil olarak dağılımını sağlamak; vergi politikası yoluyla ekonomik kalkınmaya yardımcı olmak; vergi politikası yoluyla sosyal adaleti sağlamaya yardımcı olmak. Bu dört temel şart bir arada gerçekleştiği ölçüde vergi değişikliklerini reform olarak görebiliriz. Yapılan vergi değişikliklerini bu çerçevede değerlendirmek lazımdır. Bunlardan birisinin gerçekleşmemesi halinde, sistem, kendi içerisinde yara alır ve ekonomide çarpıklıklara yol açar.

Vergi reformu olarak ilan edilen 4369 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesiyle bakınız neler oldu: Vergi gelirlerinde azalma meydana gelmiştir, yurt dışından döviz gelmesi beklenirken yurt dışına döviz çıkışı olmuştur. Hazine Müsteşarlığının rakamlarına göre, 7 milyar dolar, gayri resmî açıklamalara göre 20 milyar dolar döviz yurt dışına çıkmıştır. Piyasalarda yaprak kımıldamamıştır. Piyasalarda yaşanan durgunluğun en başta gelen nedeni olarak, “vergi reformu” diye adlandırılan yasa gösterilmiştir. Faiz oranları, yüzde 70’ler, yüzde 80’ler seviyesinden, yüzde 150’ler seviyesine yükselmiştir. Devletin borçlanma takviminde en fazla borçlanmayı gerçekleştirdiği Şubat 1999 ayına kadar yapılan ihalelerde, reel olarak, yüzde 40’lara, 50’lere varan faizler verilmiştir. Mali milat olayı sonucunda, en az 100 ton altın yastık altına alınarak ekonomik faaliyetlerin dışında kalmıştır.

Kısacası, ekonomideki canlılık ve likidite yok edilmiştir. Özetle, reform iddiasıyla takdim edilen son vergi düzenlemelerini savunacak bir merci de kalmamıştır. Bu nedenlerle, vergi sistemini tekrar gözden geçirmek ve gerekli önlemleri almak zorunluluğu meydana gelmiştir.

Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, vergi yasalarında değişiklik yapılmasına ilişkin Yüce Meclisin huzuruna getirilen yasa tasarısını olumlu buluyor ve destekliyoruz. Yapılacak değişikliklerle ekonominin önünün açılmasını, herkesin ve her sektörün rahatlamasını amaçlıyoruz.

Tasarıyla, daha yasalaşmadan büyük tepkilere neden olan malî milat, nereden buldun ve gelirin tanımıyla ilgili düzenlemeler, 2002 yılına kadar dört yıl süreyle ertelenmiştir. Bu kararlar olumludur; çünkü, vergi idaresi, gerek merkez ve taşra birimleri itibariyle gerekse mükellef, bankalar, trafik, tapu idaresi ve bu gibi kuruluşlar itibariyle, henüz otomasyona geçememiştir. Bu nedenle de, vergi denetiminin altyapısı kurulamamıştır.

Bugün vergi denetimi, merkezde, aynı hak ve yetkileri haiz olan maliye müfettişleri, hesap uzmanları ve gelirler kontrolörleriyle, taşrada, vergi denetmenleri tarafından yapılmakta olup, dört başlı bir vergi denetim sistemi mevcuttur. Bugünkü idarî yapısıyla yüzde 1 veya 2’lerde seyreden vergi inceleme oranı, tüm mükellefleri ve potansiyel mükellefleri de kavrayacak şekilde yüzde 20’lere çıkarılmalıdır. Bu suretle, vergi denetiminden beklenen fonksiyon sağlanabilecek, objektif, etkin ve verimli bir sektörel vergi denetimi yapılabilecektir.

Yine, 4369 sayılı Kanunla getirilen üçer aylık dönemler itibariyle geçici vergi beyannamesi verilmesine ilişkin hüküm, sanayici, esnaf ve sanatkârımız tarafından eleştiri konusu yapılmıştır.

Piyasalarda, işlemler, genellikle vadeli olarak gerçekleşmektedir. İşletmelerin, henüz bedelini tahsil etmedikleri, satışları nedeniyle ödemiş oldukları Katma Değer Vergisine ilave olarak, Geçici Vergi ödemeleri, işletmelerin bünyelerini zayıflatmaktadır. Tasarıyla, Geçici Vergi dönemlerinin süresi üç aydan altı aya çıkarılmakta, Geçici Vergi oranlarında indirim yapılmaktadır. Bu düzenleme, esnafımız, sanatkârımız, sanayicimiz, muhasebecimiz ve malî müşavirlerimiz açısından olumlu bir düzenlemedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bilindiği üzere, ülkemiz ekonomisi bir durgunluk dönemi yaşamaktadır. Ekonomilerde durgunluk dönemlerinde malî kaynak sağlamanın en iyi yolu, gayrimenkullerin, sabit kıymetlerin elden çıkarılarak, elde edilen kârın sermayeye ilave edilmesidir.

Ülkemiz, uzunca bir süredir enflasyonla birlikte yaşamaktadır. Bunun sonucu olarak, gayrimenkullerin, sabit kıymetlerin bilanço değerleri düşük kalmıştır. Bu değerlerin satılması sonucunda, kâğıt üzerinde büyük kârlar meydana gelmektedir. Yapılmakta olan düzenlemeyle, sermayeye ilave edilmek koşuluyla, sabit kıymetlerin satışından elde edilen kazanç, vergidışı kalmaktadır. Bu düzenleme de, ülkemiz, müteşebbis ve şirketlerimiz açısından olumlu bir düzenlemedir.

Ayrıca, yapılmakta olan bir düzenleme de “menkul sermaye iradı” olarak adlandırdığımız, bankalar tarafından da stopaj yoluyla kaynağından vergiye tabi tuttuğumuz faiz gelirlerini elde edenlerin yıllık beyanname verme yükümlülüğünün ertelenmesidir. Bu durum, vergide basitlik ve verimliliği sağlayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4369 sayılı Kanun sonrasında aynı semt, aynı cadde, hatta aynı binada bulanan iki ayrı gayrimenkul, çok farklı bir şekilde Emlak Vergisine tabi tutulmuşlardır. Yapılan düzenlemeyle, Emlak Vergisi mükelleflerine, beyanlarını yenileme hakkı verilmektedir. Böylelikle, Emlak Vergisi mükelleflerinin haklı yakınmaları sona erecektir.

Kanun tasarısıyla yapılan bir başka önemli düzenleme de, uzlaşma müessesesinde yapılan düzenlemelerdir. Mükelleflerin vergi mevzuatına tam olarak vakıf olmaması sonucunda, vergi ziyaı cezasına maruz kalmaları doğaldır. Ancak, ortaya çıkan vergi gecikme faizi ve vergi ziyaı cezalarının toplamı, altından kalkılamayacak rakamlara ulaşmaktadır. Vergi idaresinin, mükellefin yargıya başvurmadan mükellefle anlaşma yolunu seçmesi, yerinde bir uygulamadır.

Yine, bildiğiniz gibi 4369 sayılı Yasayla sanatçı ve bilimadamlarının vergilerindirilmesine ilişkin getirilen hükümler, bu kesimlerin cezalandırıldıklarını dile getirmelerine neden olmuştur. Oysa, tüm gelişmiş ülkelerde, sanat, kültür ve bilimadamları korunur, bu alanlarda çalışma yapanlara devlet bütçesinden kaynak aktarılır. Yapılan düzenlemeyle, telif ücretlerinin vergilendirilmesinde yapılan haksızlık giderilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, her ülke, vergi sistemini kurarken, kendi ülkesinin şartlarını dikkate almak zorundadır. Vergi sistemi kurulurken, o ülkenin içinde bulunduğu siyasal, ekonomik ve kültürel yapının iyi bilinmesi gerekir. Örneğin, her vergi mükellefinden defter tutulmasını ve belge düzenlemesini bekleyemezsiniz. Bu gerçek bilindiği içindir ki, vergi yasalarında “götürü vergileme” dediğimiz bir yönteme yer verilmiştir. 4369 sayılı Kanunla, götürü usulle vergilendirmeden vazgeçilmiştir. Götürü usul yerine “basit usul” denilen yeni bir uygulamaya gidilmiştir. Basit usulde vergiye tabi tutulan kimselere, belge düzenlemeleri ile vergiyle ilgili kayıtları tutmaları hükümlülükleri getirilmiştir. Geriye bıraktığımız yaklaşık yedibuçuk aylık dönemde yapılan uygulamalar aşağıdaki sakıncaları doğurmuştur:

Öncelikle, esnafımız, basit usulden memnun değildir. Bu uygulamadan sadece odalar memnundur. Belge basımı ve dağıtımı odalar aracılığıyla yapıldığından, devlete gitmesi gereken vergiler, belge basım parası olarak odalara gitmektedir.

Basit usul sonucunda vergi gelirlerinde beklenen artış gerçekleşmemiştir. Daha önceki uygulamaya göre, her götürü vergi mükellefi, kâr veya zarar ettiğine bakılmaksızın, yıl içerisinde vergi öderken, mutlaka, yeni uygulamaya göre zarar beyan edebilecektir. Oysa, götürü usul sonucunda, mükelleflerden, kolay, zahmetsiz ve verimli bir şekilde vergi tahsil ediliyordu. Bu uygulamayla ödenecek vergi, tamamen mükellefin inisiyatifine bırakılmıştır.

Götürü usulde vergilenen esnafa belge düzenleme yükümlülüğü getirilerek, kayıtdışı ekonominin kayıt altına alınması hedeflenmiştir.

Maliye Bakanlığı, mevcut yapısıyla sınaî üretim yapan fabrikaları denetleyememektedir. Sayıları birkaç bini bulan fabrikayı denetleyemeyen Maliye Bakanlığı, bir milyon esnafı nasıl denetleyecektir? Kaldı ki, kayıtdışı üretilen malları pazarlayan bir milyon kişiyi denetleme yerine, bu malı üreten fabrikaları denetlemek daha doğru bir yoldur.

Küçük esnaf, gereksiz bürokrasiye boğulmuştur. Küçük esnaf, ayda bir, Katma Değer Vergisi beyannamesi verecektir. Mevcut Katma Değer Vergisi beyannamelerini almakta ve denetlemekte zorlanan vergi daireleri, yaklaşık bir milyon adet beyannameyi alıp, nasıl dosyalayacaktır? Bu durum, vergi dairelerine ilave bir iş yükü getirecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir vergi yasa tasarısı hazırlanırken, sağlıklı bir altyapının olup olmadığı araştırılır; vergilendirilecek alanın ne getireceği, ne götüreceği hesap edilir ve yapılacak değişikliklerin ekonomiye etkileri üzerinde durulur; sadece vergi alacağım diye ekonominin kaldıramayacağı ciddî sıkıntılara yol açacak sert düzenlemelerden özenle kaçınılır.

Bütçe gelirlerinin yüzde 80’ini karşılayan vergi gelirlerinin tabana yaygın olarak, hakkaniyetle tespit edilebilmesi ve tahsil edilebilmesi için aşağıda yer alan vergi kanunlarındaki değişikliklerin yapılması uygun olacaktır:

Gelir dağılımındaki bozukluğun giderilmesi ve ekonomik sorunların başında gelen bütçe açığını kapatmak için, adaletli bir vergi sistemi kurulmalıdır. Bu çerçevede, vergi kanunlarında yetersiz olan enflasyon muhasebesine ilişkin hükümlerin, bütün gelir unsurlarına uygulanır şekilde yaygınlaştırılması sağlanmalıdır.

Katma Değer Vergisi, Damga Vergisi, Banka, Sigorta, Muameleler Vergisi gibi aylık beyannamelerin, mükellefe kolaylık sağlanması, kırtasiyeciliğin azaltılması ve de idarenin daha verimli çalışmasını temin amacıyla, tek beyannameyle verilmesi sağlanmalıdır.

Vergilemede şeffaflık sağlanmalıdır.

Toplumda vergi bilincini artırmak ve vergiye karşı direnci azaltmak amacıyla, toplanan vergiler ve harcama yerleri periyodik olarak kamuoyuna duyurulmalıdır.

Türk vergi sisteminde değişik adlarla uygulanan 30’a yakın vergi ve benzeri malî yükümlülüklerden bir bölümü “özel tüketim vergisi” adı altında toplanmak suretiyle, mevzutta basitlik ve etkinlik sağlanmalıdır.

Kazanç, servet ve harcamalar üzerinden alınan diğer vergiler de belli gruplar altında toplanmak suretiyle, vergi sistemi karmaşadan kurtarılmalıdır.

Yatırımları artırmak, sermaye birikimini sağlamak, işsizliği önlemek, ihracatı teşvik etmek ve özellikle KOBİ’lerin teşvikine yönelik olmak üzere, vergi kanunlarında gerekli değişiklikler yapılmalıdır.

Vergi iade sistemi, özel gider indirimi yeniden gözden geçirilmek suretiyle iade kapsamı ve iadeye tabi harcama kapsamı genişletilmeli, yıllık vergiden mahsup usulünden vazgeçilerek, üçer aylık nakden ödeme ya da vergiden mahsubu temin edilmelidir.

Vergi kanunlarında yapılacak reform niteliğindeki düzenlemelerde, meslek mensuplarının görüşlerinin alınması sağlanmalıdır.

Vergi kayıt ve kaçaklarını asgariye indirmek ve kayıtdışı ekonomiyi kayıt altına almak amacıyla, önem arz eden vergi denetim sisteminin teknik ve hukukî yapısı yeniden gözden geçirilmelidir.

3568 sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Malî Müşavirlik ve Yeminli Malî Müşavirlik Kanunu çerçevesinde denetim yapan yeminli malî müşavirler ile serbest muhasebeci, serbest muhasebeci malî müşavirlerin yetki ve sorumlulukları yeniden gözden geçirilerek, denetimde etkinlik ve verimlilik sağlanmalıdır.

Vergi kanunlarında, sermayenin tabana yayılması ve sermaye piyasası araçlarının yaygınlaşmasını engelleyen hükümler yeniden gözden geçirilmelidir.

Borsaya kayıtlı olan hisse senetlerinin elden çıkarılması esnasında belli bir oranda -örneğin binde 1- vergilendirilmeli; ayrıca, beyanname verme zorunluluğu kaldırılmalıdır.

Katma Değer Vergisi iadesinin yıl sonuna kadar talep edilmemesi halinde, mükelleflerce gider veya maliyet unsuru olarak dikkate alınması sağlanmalıdır.

Katma Değer Vergisi oranları teke indirilmeli, normal oran yüzde 12’ye çekilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vergilendirmede adaletin sağlanabilmesi için, vergi kanunlarının, vergi idaresince, objektif olarak etkin bir şekilde uygulanması gerekmektedir. Ancak, bugünkü vergi idaresi, küçük ilçelerde mal müdürlükleri, büyük ilçelerde vergi dairesi müdürlükleri, illerde defterdarlıklar ve defterdarlıklara bağlı vergi dairesi müdürlükleri, büyük illerde defterdarlıklara bağlı vergi dairesi başkanlıkları, 12 büyük ilde gelirler bölge müdürlükleri ve merkezde Gelirler Genel Müdürlüğüyle karmaşık bir yapıya sahip olup, bir an evvel, arzulanan bir yapıya kavuşturulması gerekmektedir.

Bu amaca ulaşabilmek için, eğitimli personel istihdam edilmelidir. İstihdam edilen personel, belli zaman aralıklarında hizmet içi eğitime tabi tutulmalıdır. Bu eğitim profesyonellerce yapılmalıdır. Hizmet içi eğitimden geçirilen personelin uzmanlık dalında istihdamı sağlanmalı, terfi yönünden olumlu puanlama sistemine geçirilerek ücretlerinde iyileştirilme yapılmalıdır.

Maliye memurunun geçim standardı yükseltilmelidir. Maliye memurunun geçim standardı, maliye politikaları, vergi mevzuatından ayrı düşünülmemeli, mutlaka bir bütün halinde düşünülmelidir.

Tahakkuk aşamasından sonraki tahsil aşamasında elde edilen vergi gelirlerinden özel bir fon oluşturularak, kademeli bir şekilde, vergi daireleri, vergi denetim elemanları ve vergi idaresi çalışanları arasında pay edilmeli; çalışanlar, vergi tahsilatı yönünden teşvik edilmelidir.

Maliye politikalarını ve vergi mevzuatını hazırlarken, maliye memurunun geçim standardı yükseltilirken önemli unsurlardan bir diğeri de, sisteme, objektif kriterlere bağlanmış mükâfat ve cezaî müeyyideler konulmalıdır. Çalışan, görevlerini layıkıyla yerine getiren memurlar, mutlaka mükâfatlandırılmalıdır.

Memurlar, yaptıkları iş ve işlemlerden dolayı mutlak manada sorumlu tutulmalıdır.

Vergi mevzuatı anlaşılır bir dille yazılmalıdır. Kanun koyucu maksadını açıkça ortaya koymalıdır; yorumlara müsait kanun çıkarılmamalıdır; maddeler birbirlerinin hükümlerini yok etmemelidir. Vergi mevzuatı çok sık değiştirilmemelidir.

Maliye politikaları ve vergi mevzuatı konusunda alternatif politikalar geliştiren bir birim kurulmalı, bu birim, diğer gelişmiş ülkelerin maliye politikalarını ve vergi mevzuatlarını incelemelidir.

Türkiye’nin ekonomik, ticarî, sosyal ve siyasî şartlarını da göz önünde tutarak bir maliye politikası geliştirilmeli ve tamamlayıcı unsur olan vergi mevzuatı hazırlanmalıdır. Bu birimin çalışmaları neticesinde belirleyeceği politikalarla vergi mevzuatının çok sık değiştirilmesinin önüne geçilmelidir.

Vergi idaresi çalışanlarının bilgi ve birikimlerini artırabilmek maksadıyla, meslekî eserlerin temini maksadıyla belirli bir ödenek sağlanmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Maliye Bakanlığında, vergi incelemesi, teftiş ve gelir idaresi memurlarının tahkikatı gibi çok önemli görev üstlenen, 1998 yılında incelemesi yapılan 46 000 vergi mükellefinden 38 000’inin incelemesini gerçekleştiren, özetle, vergi incelemelerinin yüzde 90’ını gerçekleştiren, 1998 yılı içerisinde yapmış oldukları vergi incelemeleri sonucunda 488 trilyon lira tutarında matrah farkı gerçekleştiren vergi denetmenlerinin, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 36 ncı maddesinin (a) fıkrasının 11 inci maddesinde sayılması, ekgösterge ve özel hizmet tazminatlarıyla ilgili sorunlarına da acil çözüm getirilmesi gerekmektedir.

İzin verirseniz, bir iki noktaya daha temas etmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özdemir, sürenize 2 dakika ilave ediyorum; lütfen toparlayınız.

HAYRETTİN ÖZDEMİR (Devamla) – Geçen yıl faiz geliri elde edenler, kesilen stopaj, Gelir Vergisinin tamamını, hesaplanan Gelir Vergisinden mahsup etmiş ve 14 milyar liraya kadar olan faiz geliri nedeniyle hiç vergi ödememiştir.

22 Ocak 1999 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan bir tebliğle bu uygulama değiştirildi. Bu tebliğ uyarınca, kesilen vergilerin tamamı değil; enflasyondan arındırma ile orantılı olarak, yüzde 21,3’ü, hesaplanan vergiden mahsup edilmesi kabul edildi.

Bize göre bu ikinci uygulama yerindedir. Birinci uygulama yanlıştır. Maliye Bakanlığı, vergi kanunlarında bu konuda herhangi bir değişiklik meydana gelmeden, 1997 ve 1998 yıllarında iki farklı uygulama yapmıştır. 1997 yılında, kanun hükmünü devletin aleyhinde yorumlayarak, devleti yaklaşık 60 trilyon lira zarara uğratan bürokratlar hakkında ne gibi işlem yapıldığını da merak ediyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin bir vergi reformuna; ama, gerçek manada bir vergi reformuna ihtiyacı vardır. Vergi kanunlarında, bugün yaptığımız gibi, birkaç maddede değişiklik yapma yerine, vergi sistemimizi bir bütün olarak ele alarak, vergi kanunlarını anlaşılır, basit bir dille yeniden yazmalıyız. Bunun için, en kısa zamanda vergi şûrası toplanmalıdır ve bu vergi şûrasında, vergiyle ilgili herkesin görüşü dile getirilmelidir. Vergi şûrasında alınan kararlar cesaretle uygulanmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bize ayrılan süre içerisinde, vergi gibi çok önemli bir konuda Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini dile getirmeye çalıştım. Vergi kanunu, ülkemizin en önemli meselelerinden birisidir. Bu kadar önemli bir konuda, bir millî mutabakat çerçevesinde, gerçek anlamda bir vergi reformunun, siz değerli milletvekillerinin katkısıyla gerçekleştirilmesini temenni ediyor; Yüce Meclise saygılarımı arz ediyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özdemir.

Söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini ifade edecek olan, Samsun Milletvekili Sayın Kemal Kabataş’ta.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

DYP GRUBU ADINA KEMAL KABATAŞ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gelir Vergisi Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Katma Değer Vergisi Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Emlak Vergisi Kanunu, Belediye Gelirleri Kanunu ve Harçlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, geçen sene, 1998 yılı temmuzunda yoğun tartışmalara konu olan ve Türkiye’de gerçekten reform gündeminin başına oturtulan, büyük reform ve hatta milatla ifade edilen, iddialı kavramlarla yürürlüğe konulan bir tasarıyı, bugün, revize etmek ve getirdiği çok ağır sonuçları düzeltmek üzere, yeni bir -belki, bir reform tasarısı diye tanımlayacağımız- tasarıyı görüşüyoruz.

Önemli bir tasarı; çünkü, bu anlamda düzenlemeler, Türk vergi tarihinde, gerçekten, çok sık rastlanan düzenlemeler değil. Yani, bir kanun, çok büyük iddialarla, “sistemi reforme edecek, Türkiye’nin önünü açacak, kayıtdışı ekonomiyi kayda alacak ve kamu finansmanındaki darboğazların aşılmasında önemli sonuçlar yaratacaktır” iddialarıyla gündeme getirilen, savunulan ve kamuoyundan çok büyük destek de alan bir kanun, bugün, getirdiği çok önemli hasarlar, ekonomi üzerinde yarattığı büyük darbe ve olumsuzluklar nedeniyle, acilen düzeltilmek üzere, yine bir sıcak yaz gününde Yüce Meclisin huzurunda, Yüce Meclisin değerlendirmesine sunulmuş durumda.

Burada, konuyu değerlendirirken, işin teknik yönü, politik yönü ve uygulama yönü itibariyle çeşitli boyutlarda değerlendirme ihtiyacı var; ancak, önce, bu detaylara girmeden, bu tasarı ne getiriyor, neyi revize ediyoruz, bir tek yıl bile uygulamadan, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren, teknik anlamda, bir yıl geçmemiş olmasına rağmen, bir büyük değişimi iddia eden kanunu değiştirirken, yeni tasarıyla neler getiriyoruz? Bunlara kısa başlıklarla değindikten sonra, yürürlükte olan kanunun yarattığı genel deformasyonu, genel sıkıntıları ve sistemle olan uyumsuzluğunu, doku uyumsuzluğunu ifade etmek isteyeceğim.

Sayın milletvekilleri, önümüzdeki 14 maddelik tasarı, gerçekten, büyük reform tasarısının özünü zedeleyecek şekilde, çok güzel bir operasyonla, sistemde hasar yarattığı görülen maddeleri ayıklıyor ve büyük bir maharetle, dört yıl süreyle mevcut kanunun dışına taşıyor. Neleri taşıyor? Malî milat ve gelir tanımı değiştiriliyor. Geçen yılın gündemine oturmuş olan ünlü malî milat -yabancıların deyimiyle financial millennium- tanımı, artık, dört yıl süreyle yok sayılıyor. Gelir tanımı değişmemiştir; malî milatla ilgili bildiğiniz her şeyi dört yıl süreyle unutunuz deniyor. Getirilen düzenlemelerin en önemli unsuru bu.

Yine, gelirin toplanması esnasında çok iddialı bir konu olan ve kamuoyunda tartışılan, faiz gelirlerinin ve menkul sermaye iratlarının beyanıyla ilgili uygulamada, mevduat faizleri, repo faizleri ve faizsiz sistemdeki benzeri faiz gelirleri dört yıl süreyle artık beyan edilmeyecektir deniyor. Bunlar üzerinden hükümetin öngördüğü oranda yapılan stopaj nihaî vergileme olarak kabul edilecektir ve bunlar, yıllık gelir beyannameleriyle beyan edilmeyecektir.

Çok fazla tartışılan geçici vergi, gerçekten, bugünkü ekonomik konjonktürde tüm işletmelerde likidite sıkıntısı yaratan, büyük şikâyetlere neden olan geçici vergi uygulaması yumuşatılıyor. Burada da önemli bir geri adım atılması, sistemin özünden uzaklaşılması söz konusu.

Gelir Vergisi oranları -şükranla kaydetmek lazım- geçen yıl yapılan olumlu düzenlemelerden biridir. Vergi tarifesi yumuşatılmıştır; ama, bu yumuşatılmış tarifeden bir ölçüde geri adım atılıyor. Çünkü, tarifenin getirdiği gelir kaybı önemli boyutlara ulaşmıştır. Burada, yüzde 5 oranında, ücretliler dışında, Gelir Vergisine tabi olan mükelleflerin vergi oranları artırılıyor; yeniden, başa doğru yükseltme trendine çekiliyor.

Yine, Kurumlar Vergisinde, kurumların iştirak hisseleri ve gayrimenkul satış kazançlarındaki istisna uygulaması devam ettiriliyor. Doğru bir yaklaşımdır.

Telif kazançlarıyla ilgili düzenlemeler var ve iki önemli konuda yapılan hatadan da kesin olarak geri dönülüyor. Nedir hatalar? Uzlaşma konusu, Türk vergi idaresinin öteden beri çok maharetle yürüttüğü, başarıyla yürüttüğü konulardan biridir. Uzlaşmada da, yine, geçen yıl yürürlüğe konulan 4369 sayılı Kanunun bütün daraltıcı etkileri getirilmiş, mükellefler, vergi cezalarındaki indirim yönünde vergi indirimiyle uyumlu hale getirilmiştir. Böylece, fiilen uzlaşma müessesesi çalışmaz hale getirilmiştir.

Yine, benzer şekilde, çok yaygın şikâyetlere neden olan Emlak Vergisi kargaşasında yaratılmış olan tablo düzeltilmek üzere, mükelleflere, yeni bir şans, yeni bir imkân, yeni bir alternatif sunulmaktadır.

Getirilen düzenlemeleri böylece değerlendirirken şunu görüyoruz: Burada, ertelemeler var, kesin düzeltmeler var.

Ertelemeler, gerçekten, 4369 sayılı reform yasasının özünü teşkil eden tüm hükümlerin dört yıl süreyle askıya alınması anlamındadır. Bu askıya alma operasyonu, Maliyenin değerli bürokratları ve Sayın Bakanın esnek kişiliğiyle, büyük bir maharetle, gerçekten, formüle edilmiş ve kanun, içi boşaltılarak yürürlükte tutulur hale getirilmiştir. 4369 sayılı Kanun -bu kanun yürürlüğe girdiğinde- büyük reform kanunu, dört yıl süreyle, içi boşaltılmış ve bir kenara atılmış bir kanun haline getirilecektir. Türk vergi tarihinde, bunun benzeri bir operasyonu ben hatırlamıyorum.

Sayın milletvekilleri, vergi, çok önemli bir konu. Vergi üzerinde konuşmak, vergi üzerinde politikaya ilişkin görüşler, stratejiler belirtmek, fevkalade önemli konuları kavramak anlamındadır.

Neler yapılmıştır 1998 yılı düzenlemeleri sırasında? Yapılan hatalar şunlardır: Türk vergi sisteminin, Türk ekonomik sistemiyle, piyasa sistemiyle, kambiyo sistemiyle, dışticaret rejimiyle olan bağlantısı koparılmıştır. Vergi, her şeyin önüne, her türlü ekonomik aktivitenin önüne çıkarılmıştır. Vergi yoluyla ekonomi düzeltilmek, vergi yoluyla ekonomi yapılandırılmak, şekillendirilmek istenmiştir; ama, Türk ekonomi sistemi, Türk malî sistemi, Türk kambiyo rejimi, Türk dışticaret rejimi, yani, 1980 sonrasında oluşturulan liberal ekonomik yapı, getirilen modeli reddetmiştir.

Sonuçları ne olmuştur? Kişiler ve kurumlar ekonomik aktiviteden çekilmiş, ekonominin dışına çıkmış, kayıt altına alma iddiaları büyük ölçüde kayıtdışı işlem yaratır hale gelmiştir.

Ne olmuştur? İnsanlar, getirilen yeni gelir tanımı ve çok iddialı malî milat tanımıyla, bir çeşit servet incelemesine, servet mukayesesine maruz bırakılmıştır. Bu sistem, kişi ve kurumlarda çok ciddî bir tehdit yaratmış ve bu tehditin sonucu olarak, âdeta, ekonomi, likit kaynaklardan, likiditeden bir şekilde arındırılmış ve sistem büyük ölçüde kayıtdışına çıkmıştır.

Ne olmuştur? 30 Eylül 1998’de ilan edilen milatla, Türkiye’de, yaklaşık 8-10 milyar dolarlık bir kaynak yurt dışına çıkmış ve daha sonraki dönemde insanlar üzerinde yaratılan baskı ve tehditle birlikte, çok büyük ölçüde, likit değerler, halk deyimiyle, yastık altına inmiştir.

Şimdi, ekonomi, vergi yoluyla kaybettiği bu kaynakları, bu düzenlemeleri yaparak tekrar kazanmak ve ekonominin kullanımına sunabilmek için bu yeni düzenlemeyi, bu yeni sözde reformu, operasyonu yapmak ihtiyacıyla karşı karşıya kalmıştır. Bu noktaya geldiği için, ben, hükümeti gerçekten kutluyorum. Burada ısrar etmenin, burada, ekonomi üzerinde bu kadar olumsuz etkisi olan düzenlemeleri, hiç değilse, askıya almanın, bir anlamda çözüm olduğuna inanıyorum. Dolayısıyla, Türkiye, önümüzdeki dört yıllık süre içinde, nereden buldun, malî milat, gelir tanımı ve insanları, kurumları vergi yoluyla baskı altında tutma anlayışından uzaklaşacak ve gelir idaresi de, normal gelir faaliyetlerinin izlenmesi, yönetimi açısından önceliğini yeniden tayin etmiş olacaktır.

Sayın milletvekilleri, bizim, 1998 yılında 4369 sayılı Kanunla getirdiğimiz sistemin esası şudur: Biz, ana faaliyetlerden, gelir olarak tarif ettiğimiz, gelire giren unsurlar olarak tarif ettiğimiz faaliyetlerden uzaklaştık; “sair” diye bir alanda çok büyük bir yoğunlaşma sağladık.

“Sair”in kapsamında 63 milyon insan var. Gelir idaresi, bugünkü teknik altyapısıyla, otomasyon yapısıyla, yönetim yapısıyla, 8-10 milyonluk mükellef kitlesiyle yönetim anlamında başa çıkamazken, inceleme alanına 63 milyon kişi ve kurumu dahil etmiştir. Bugünkü idarenin, bugünkü organizasyonuyla, bugünkü otomasyon yapısıyla, bugünkü yönetim gücüyle, 63 milyonluk bir kitleyi, vergi yönünden, aile muhasebesine, kişi muhasebesine de girecek şekilde sorgulama, denetleme, sonuç alma gücü, yeteneği yoktur.

Maliyeyi, devletin bilinen en üstün gücü ve kişi ve kurumların mallarını, servetlerini, varlıklarını her anlamda denetleyen bir kurum olma konumuna getirmek, özünde yanlıştır, çağdaş değildir, rasyonel değildir, doğru değildir. Bu yaklaşımdan geri adım atılması ve bilinen anlamda, gelir unsurlarını ve gelir idaresini, otomasyonla, teknik altyapıyla, bilgiyle, yönetim becerisiyle yöneten bir anlayışa ihtiyaç vardır. Burada, tüm kişi ve kuru mları, vergi alanında, vergi ilişkileri yönünden tehdit altında tutacak bir yaklaşım, yanlıştır; yanlış olduğu, daha bir yıl tamamlanmadan görülmüştür ve bugün, büyük bir sağduyuyla, büyük bir özveriyle, bu yanlışı, bu Parlamento düzeltmektedir; ülke için, ekonomi için, toplum için özel bir görev yapılmaktadır, ifa edilmektedir.

Yalnız, burada, bir hususa daha işaret etmekte yarar var. Bu getirilen düzenleme dört yıl süreyle, son bir yıldır Türkiye gündemine oturan, kişi ve kurumlar açısından birer kâbus haline getirilen sistemi askıya almaktadır. Bu askıya alma yeterli değildir; yine, olay, boşlukta bırakılmaktadır. 2002 yılında, Türkiye, yeni bir milat ilan etmek durumundadır. 2002 yılında yeni bir malî milat ilan edilmeyecekse, arada yaratılan dört yıllık boşlukla, bugün yürürlükte tutulan hükümler nasıl işlerlik kazanacaktır sorusu ortadadır. Hükümet, sadece dört yıllık süre için zaman kazanmıştır. Dört yıl sonrası için, ya bu milat kabusundan, nereden buldun kabusundan Türkiye Büyük Millet Meclisi yeni bir düzenlemeyle büsbütün çekilecek, bunu yok edecek, kaldıracak ya da yeni bir milat tanımı yapacaktır. Bu şekilde konunun askıya alınması da, kişi ve kurumlar üzerinde, bir anlamda, yeni bir tehdit, gizli bir tehdit yaratacak niteliktedir. Ben, bu konunun yanlışlığı açıkça ortaya çıkmıştır ve bu getirilen sistem tümüyle ortadan kaldırılmalıdır diye düşünüyordum; ama, öze ilişkin iddialar, bu konuda ancak bu kadar adım atılabilmesini, sadece ertelemenin gerçekleştirilmesini mümkün kılmış gözükmektedir.

Şunu açıkça ifade etmek lazım: Bugün, 1999 yılında, Türk ekonomik sistemi, malî sistemi ve toplumuyla uyumlu olmayan bu hükümler, 2003 yılında hangi gelişmelerle, hangi beklentilerle uyumlu hale gelecektir?.. Tasarıda, buna dair düzenlemelerde hiçbir beklenti, hiçbir ipucu yer almamakta, sadece zaman kazanılmaktadır.

Vergi sistemi genel ekonomik sistemle uyumlu olmak zorundadır. Bu, geçen yıl getirdiğimiz düzenlemelerden ve bugün yaptığımız askıya alma operasyonundan çıkarmamız gereken en önemli ders olmalıdır, en önemli sonuç olmalıdır. Vergide ısrar, vergide iddia, vergide tehdit, sadece bugün karşılaştığımız tabloyu ortaya çıkarmaktadır. Vergi, sistemle uyumlu olmak; vergi, çağdaş olmak; vergi, global değerlerle uyumlu olmak zorundadır.

Burada, vergi yönetimi açısından bir hususa daha işaret etmek istiyorum. Bugün, Maliye Bakanlığı ve Gelir İdaresi, çok büyük ölçüde bir mevzuat yaratan, yöneten, uygulayan idare haline gelmiştir. Mevzuat yaparak, kanun değiştirerek, çok iyi düzenlenmiş, çok iyi formüle edilmiş hükümler ihdas ederek vergi olayının içerisinden çıkmak mümkün değildir. Vergi olayının gerisinde çok büyük bir yönetim gücü olmak zorundadır. Bu yönetimin oluşturulması açısından, Bakanlığın önemli eksiklikleri vardır. Bu eksiklikler bilinmektedir, bu eksiklikler tanımlanmıştır, ortada çok güzel projeler vardır. Biz, bu projelerin hazırlayıcıları olarak, bu projeler doğrultusunda, gerçekten, idarenin iyileştirilmesi, altyapısının, otomasyonunun güçlendirilmesi yönündeki çabaları ilgiyle izleyeceğiz. Bakanlık, yönetim açısından çağdaş olmak, sadece vergi mevzuatı hazırlayan ve uygulayan kurum olmaktan hızla uzaklaşmak ve modern bir yönetim yapısına kavuşturulmak zorundadır. Bununla ilgili olarak Dünya Bankasıyla birlikte hazırlanmış olan malî yönetimin iyileştirilmesi projesi hızla gündeme getirilip eksiksiz uygulanmak durumundadır. Mevzuat düzenlemeleriyle ekonominin kayıt altına alınacağını, tüm kayıtdışı işlemlerin çok sihirli birkaç düzenlemeyle kayıt altına alınacağını düşünmek yanlıştır. Bu yönde son getirilen düzenleme de, bize ders olacak özellikler taşımaktadır.

Saygıdeğer milletvekilleri, önümüzdeki tasarı, Türkiye’deki ekonomik sorunları aşma anlamında, bir ölçüde bize olumlu sonuçlar getirecektir. Bu olumlu sonuçları izleyebilmek, değerlendirebilmek açısından bütçenin sadece harcama tarafına değil, gelir tarafına da önem addetmek durumundayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapandı)

BAŞKAN – Sayın Kabataş, sürenize 2 dakika ilave ediyorum; lütfen toparlayınız.

KEMAL KABATAŞ (Devamla) – Bu anlamda, vergi tasarısı, ekonomik konjonktürdeki olumlu beklentilere -getirilen düzenleme- bir olumlu katkı sağlar diye düşünüyorum, sağlamasını temenni ediyorum; çünkü, önümüzdeki tablonun bu kadar ağırlaşmasında, bu kadar olumsuz yönde gelişmesinde, verginin getirdiği olumsuz anlamda katkı gerçekten büyük olmuştur. Umuyor ve diliyorum ki, bu -dört yıllık süreyle de olsa- askıya alma operasyonu, sistem üzerindeki baskının, vergi yoluyla yaratılmış tehdidin kaldırılmış olması, ekonomik aktiviteyi, ekonomik konjonktürü olumlu yönde etkileyecek ve umuyorum ki, beklentileri daha da düzeltme yönünde bir trende taşıyacaktır.

Bu anlamda, Türkiye Büyük Millet Meclisi çok özel bir görev yapmaktadır, iddialı bir reform tasarısını hızla revize etmektedir, ekonomi üzerinde vergi yoluyla yaratılmış büyük baskı ve tehdidi ve kargaşayı bir anlamda elimine etmektedir, ertelemektedir. Bu güzel katkı, bu özel düzeltme operasyonu nedeniyle, değerli milletvekillerine, Sayın Genel Kurula ve hükümete teşekkür ediyorum.

Yeni tasarının kesin düzeltmeleri de ihtiva edecek şekilde yeniden gündeme getirilmesi ve bu sistemle yaratılmış kargaşanın yeni bir tasarıyla ortadan kaldırılması dilek ve temennilerimle hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kabataş.

Gruplar adına dördüncü söz, Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini ifade edecek olan Ankara Milletvekili Sayın Birkan Erdal’a ait.

Buyurun Sayın Erdal (ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

ANAP GRUBU ADINA BİRKAN ERDAL (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının, uzun uzun, tüm maddeleriyle ilgili, tüm bölümleriyle ilgili ismini saymadan; yani, kamuoyundaki adıyla vergi kanunlarında değişiklik amacıyla getirilmiş olan kanun tasarısı hakkında, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi, Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, sabaha kadar süren yorucu bir çalışma ertesinde, bugün de dahil, önümüzdeki günlerin de uzun ve yoğun çalışmalara sahne olacağını bildiğimden, oldukça kısa konuşacağım.

Yüce Parlamento, 22 Temmuz 1998 tarih ve 4369 sayılı Yasayla, vergi sistemimizde uzun yıllardır tartışılagelen birçok konuya çözüm getirmeyi amaçlamıştır. Ülkemizde, uzun süre, kayıtdışı ekonominin kayıt altına alınması gereği dile getirilmiş, vergi oranlarının ödenebilir olması; ancak, vergi matrahının da gerçek değerleri yansıtması istenilmiştir. Yirmi yıldır süren yüksek enflasyonla yaşayan bir ülke olmamız sebebiyle, enflasyon ayarlaması diye özetlenen teknik araçlara sahip olunması arzu edilmiştir; daha kolay işleyen bir vergi mekanizması özlenmiştir. Daha birçok konuda, vergiyle ilişkili istek ve özlemler, vergi yasası ve sistemiyle ilgili olarak dile getirilmiştir.

Bütün bu konular, 4369 sayılı Yasanın görüşülmesi sırasında ilgili komisyonda ve Genel Kurulda enine boyuna tartışılmış olduğu için, ben, burada, detaya girmek istemiyorum; ancak, bir vergi reformunun gerekli olduğu, sanırım, ülkemizde çoğunluğun mutabık kaldığı bir konuydu.

Sayın milletvekilleri, işte bu ihtiyaçtan hareketle, uzun ve yorucu çalışmalar sonucunda, bu vergi reformu, Yüce Meclisin kabulüyle hayata geçti; ancak,uzun süredir ihtiyacı hissedilen böyle bir reformun uygulamaya konulduğu dönemde, dünyada ciddî bir ekonomik kriz başlamıştı. Krizin ulaştığı boyutu, başlangıçta, hiçbir ülke, hiçbir kuruluş tahmin edemedi; öyle ki, daha sonra yapılan analizlerde, İkinci Dünya Savaşı sonrasında dünya ekonomisinin bekçiliğini yapmak maksadıyla kurulmuş olan Uluslararası Para Fonu (IMF) bile, yetersiz kaldı.

Uluslararası Para Fonunun, dünya ekonomisinin itfaiyeciliği için kurulmuş olduğunu hepimiz biliyoruz; çıkacak olan ekonomik yangınları önceden sezerek önlemek, çıkmış olan yangınları söndürmek, aynı zamanda, ülkelerin ekonomik yapılarının güçlendirilmesine destek olmak, kısaca, ekonomik kriz bekçiliği, kriz duyargalığı yapmak için kurulmuş olan IMF bile, uzun yıllara dayanan bilgi birikimi, uzman birikimine rağmen, krizin büyüklüğünü kavrayamadı.

En ufak bir işaretiyle ülke ekonomilerinde büyük hareketlere yol açan IMF’nin bu dönemdeki performansı, varlığını ve fonksiyonlarını tartışılır hale getirdi. IMF, gelen global krizi zamanında sezememekle ve gerekli tedbirleri zamanında alamamakla suçlandı. Bu sebeple, IMF’nin yapısının yeniden gözden geçirilmesini isteyenler olduğu gibi, lağvedilmesini dahi önerenler çıktı. Bugün global ekonominin önemli aktörlerinden olan Soros, IMF’yi son derece sert bir üslupla eleştirdi. Soros, IMF’nin lağvedilerek, yeni şartları daha süratle algılayabilecek ve daha süratle tavır alabilecek, aksiyona geçebilecek bir kuruluşun oluşturulmasını önerdi ve bu öneri, büyük bir platformda taraftar buldu. Bu öneri, bu görüş, bugün de tartışılmaktadır.

Sayın milletvekilleri, bunu, gelen krizin, ne derece büyük, ne derece dünya çapında olursa olsun, asıl ihtisası ve tek ilgi sahası bu olan dünyanın en büyük finans kuruluşu tarafından dahi yeterince görülemediğini belirtmek maksadıyla anlattım. Gerçekten, kriz, Uzakdoğu’da ve Güney Amerika’da kendini hissettirdiğinde, birkısım tedbirlerle önlenildiği zannedildi; daha sonra işin hiç de öyle kolay olmadığı görüldü; ama, kriz tüm şiddetiyle patlamış oldu. Dünya süratle tedbirler almaya uğraştı. Kriz, Güney Amerika’da, Amerika Birleşik Devletlerinin müdahaleleriyle, çok fazla tahripkâr olamadan kontrol altına alınabildi; ama, Uzakdoğu krizi, Rusya kriziyle birleşince, tüm ekonomiler nasibini aldı. Amerika Birleşik Devletleri ekonomisi bile iyice sallandı; Avrupa daha sert etkilendi, durgunluk başladı, büyüme hızları düştü; krizin etkileri şu anda da Avrupa’da sürmektedir.

Ülkemizde ise, bütün uluslararası kuruluşları hayrete düşürecek ölçüde ekonomi iyi bir performans gösterdi. Bunda, Anavatan hükümetlerinin ülke ekonomisini dünyaya açma, dünyayla entegre etme yönünde 1980’li yıllarda yapmış oldukları düzenlemelerin rolünü, sanırım kimse yadsıyamaz. Ancak, her şeye rağmen, tüm dünyanın etkilendiği böyle bir krizden, sarsılmadan, yara almadan çıkabilmek de mümkün olmadı, olamadı. İşte, yıllardır beklenen vergi reformunun, ülkemizde hayata geçirilmesi böyle bir döneme rastladı.

Vergi sistemleri, ekonominin yapısıyla son derece bağlıdır. Vergi sistemlerinin, ekonominin şartlarına göre ayarlanması gereklidir. Durgun bir ekonomide, vergi düzenlemeleriyle dinamizm getirilmeye çalışılır. Aşırı ısınmış bir ekonomi, faiz ve vergi sistemleriyle beraber soğutulur; yani, vergi sistemleri, temel felsefeleri çok sık değişmeden, ancak, ekonomik şartlara uyumlu düzenlemeler yapabilmelidir. Bu düzenlemeleri, yasayı yaparken, hükümetlere tanınan yetki marjları içerisinde yapabilmek, ancak normal şartlar altında mümkün olabilmektedir. Son global kriz ise, ileri derecede anormal şartlar yaratmıştır; normal şartlar altında alınabilecek tedbirlerin geçerli olmadığı bir klima, geçerli olmadığı bir atmosfer yaratmıştır. Dolayısıyla, ince ayarla düzeltme mümkün olamamakta, hükümete tanınmış olan yetkiler çerçevesinde yapılacak düzenlemeler yeterli kalmamaktadır; daha ileri birkısım yeni düzenlemeler gereği ortaya çıkmaktadır.

Sayın milletvekilleri, işte önünüze gelen değişiklik tasarısı, bu ihtiyaçtan doğmuştur. Bu değişikliklerle ne yapılmak istenmektedir? Bu değişikliklerle yapılmak istenenlerin bir kısmını, burada kanun tasarısının geneli üzerinde yapılan görüşmeler sırasında dinlediniz, detaylarını maddeleri üzerinde yapılan görüşmelerde daha da inceleyeceğiz ve tartışacağız. Dolayısıyla, burada çok fazla detaya girmek istemiyorum; ancak, bu değişikliklerle, ekonomik kriz ve yeni vergi yasası uygulamasının üst üste gelmesi sebebiyle ortaya çıkan uyumsuzlukların giderilmeye çalışıldığını belirtmek istiyorum; sisteme bir geçiş süresi tanınmak istendiğini belirtmek istiyorum. Bu düzeltmelerle, ekonominin tıkanan hatlarının açılacağının hedeflendiğini belirtmek istiyorum; vatandaşın ikaz ve itirazlarına, demokratik bir refleks içerisinde cevap verilmek istendiğini belirtmek istiyorum. Son seçim öncesinden bu yana gelişen konjonktürde sistemin özünü bozmadan getirilen düzeltmeler, yasanın daha sağlıklı bir şekilde hayata geçmesini sağlamak amacındadır.

Sayın milletvekilleri, bu değişiklikleri -biraz önce de belirttim- tasarının maddelerine geçildiğinde tek tek görüşeceğiz. Sadece kamuoyunu ilgilendiren, kamuoyunun daha fazla ilgisini çeken maddeleri, akılda kalması açısından şöyle bir özetlemek istiyorum.

Bu yasa gündeme geldiğinde, kamuoyunda en çok tartışılan, vatandaşlarımızı güncel olarak ilgilendiren konulardan birisi, emlak beyannameleri değeriydi. Bu tasarıyla emlak beyannamelerindeki değerlerin yeniden revize edilmesi imkânı getirilmektedir. 1998 yılının 30 eylülüne kadar Emlak Vergisi beyannamesi verilme süresi uzatılmıştı; dolayısıyla, vatandaşlar, 30 Eylül itibariyle emlaklarına bir değer biçtiler; ancak, bu yasada çok net belirtilmişti ki, Emlak Vergisi beyan değerleri, her yılbaşında yeniden değerleme oranıyla çarpılacak; dolayısıyla, üç ay içerisinde bir yeniden değerleme oranıyla çarpım işlemine tabi tutuldular. Gerçekte bir yıl süre içerisinde olacak eskime payı, üç ay içerisinde azalma payına dönerek çarpılması sebebiyle çok yüksek rakamlara ulaşıldı. Yasada son derece açık olarak belirtilmesine rağmen, mükelleflerin beyan değerlerini doldururken dikkate almadıkları bir husus olması sebebiyle ortaya çıkan bu yanlışın mükellef aleyhine gelişmesini önlemek için, işte bu getirilen düzenlemeyle, mükelleflere yeniden düzeltme imkânı verilmektedir.

Ayrıca, bu yasayla, asgarî ücretin yüzde 75’inin vergidışı bırakılması getirilmektedir. Böylece, ücretlilerin eline geçecek miktar yükseltilmektedir.

Yine burada tartışıldı. Malî milat olarak bilinen uygulama dört yıl süreyle ertelenmektedir; böylece, yatırımlara yönelik kaynakların tekrar sisteme kazandırılması mümkün olacaktır. Bu süre içerisinde, sistemin geçiş sürecinin tamamlanmasının mümkün hale getirilmesine çalışılacaktır.

Yine, getirilen değişiklikle, geçici vergi dönemleri, üç aydan altı aya çıkarılmaktadır. Ayrıca, kurumlara uygulanacak olan yüzde 25 oran yüzde 20’ye indirilmekte; böylece, şirketlerin vergi yükü azaltılmaktadır.

Mevduat faizleri, faizsiz kredi kâr payları ve repo gelirlerinin vergilendirilmesi, kaynağında tevkifatla yapılmakta, beyanname gereği kaldırılmaktadır; böylece, banka sistemi güçlendirilmektedir.

Menkul kıymet satışlarından sağlanan kazancın vergiden muaf olabilmesi için, o menkul kıymetin, bir yıl yerine üç ay elde tutulması yeterli görülmektedir; böylece, menkul kıymetler borsa sistemi canlandırılmaktadır, sermaye piyasası canlandırılmaktadır.

Şirketlerin, sermayelerine katmak maksadıyla bugüne kadar sattıkları malları, sermayelerine vergisiz olarak ilave edilebiliyor idi; bu uygulamanın son tarihi 31.12.1998 idi. Getirilen bu değişiklikle, bu süre, 31.12.2002’ye çıkarılmış, kriz içerisine düşen, malî problem içerisine düşen şirketlerin, gayrimenkul kıymetlerini satarak sermayelerine katmaları, yani, şirketlerini güçlendirmeleri kolaylaştırılmıştır.

Ana hatlarıyla getirilen bu iyileştirmelerin yanında, sistemin mekaniğinde de kolaylaştırıcı birtakım düzenlemeler yapılmaktadır. Getirilen değişiklikle, Çevre Temizlik Vergisinin Emlak Vergisiyle beraber ödenmesi mümkün olmakta, vatandaşların iki işlem yapması, aynı süre içerisine denk getirilerek, tek işleme döndürülmektedir.

Yine, vergi cezalarında uzlaşma müessesesi getirilmektedir; böylece, vergi anlaşmazlıklarının daha süratle sonuçlandırılması mümkün olacaktır.

Yine, getirilen değişiklikte, mekanik işlemlerin içerisinde, Türk vatandaşlarından ikamet tezkeresi harcı almayan ülkelerin vatandaşlarından, karşılıklılık ilkesi uyarınca ikamet tezkeresi harcı alınmaması sağlanmaktadır.

Esnaf muaflığı belgesi kaldırılmakta; böylece, bu maksatla alınan harçtan da vazgeçilmektedir.

Yine, telif ücretlerinden alınan vergi, beyanname verme gereği ortadan kaldırılarak, kaynağında kesim haline getirilmiş, bürokratik işlemler kolaylaştırılmıştır.

Sayın milletvekilleri, görüldüğü gibi, tamamen iyi niyetle, ekonomiyi canlandırma, sistemi kolaylaştırma amacıyla ve dünyadaki ekonomik krizin getirdiği şartlara uyum sağlama amacıyla getirilen bir tasarıyı görüşmek üzere buradayız; kamuoyunun talep ve çağrılarına uygun, demokratik bir refleks için buradayız.

Çıkarılacak yasanın, tüm çalışanlarımız, milletimiz, ekonomimiz ve memleketimiz için hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Erdal.

Gruplar adına son söz, Demokratik Sol Parti Grubu adına konuşacak olan İstanbul Milletvekili Sayın Masum Türker’e ait.

Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

DSP GRUBU ADINA MASUM TÜRKER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün burada, öteden beri tartışılan vergi yasalarındaki değişikliklerle ilgili bazı düzeltmeleri yapmak üzere birlikte bulunuyoruz. Bazı düzeltmeler sözcüğünü bilinçli olarak kullanıyorum; çünkü, Türkiye Cumhuriyetinin tarihinde, vergiyle ilgili, akılcı, ciddî, stratejik çalışmalar, cumhuriyetin kuruluşunda bile gerçekleştirilememiş ve zamanın koşullarına göre -hepimizin geçmişte bildiği- kimi zaman Toprak Mahsulleri Vergisi, kimi zaman Varlık Vergisi, kimi zaman Aşar Vergisi, kimi zaman bunu kaldırırken, Hayvan Sayısı Vergisi gibi, güncel sorunlara çözüm bulan bir vergicilik anlayışıyla gelişmiş.

Türkiye’de vergi reformu, 1950’li yıllarda gelişmiş. Ciddî ve dengeleri dikkate alan ikinci bir reform çalışması 1960 yılında yaşanmış ve ondan sonrasında, bomboş, reformsuz bir vergicilik anlayışı gelmiştir. Bu anlayışladır ki, bu ülkede, yıllardır, özellikle dargelirli, emek sınıfı dediğimiz emekçiler vergi ödemiş, verginin avantajlarından hiçbir zaman yararlanamamışlardır. Memur, işçi, ve emekli, daima, vergisini zamanında ödemiştir ya da emekli olduğunda sahip olacağı imkânlar sınırlı olmuştur.

12 Eylülden sonra, dünyadaki gelişmeye paralel olarak, vergi sistemimizde yeni anlayışlar belirlenmiş ve biraz evvel partilerin değerli sözcülerinin söylediği gibi, liberal ekonomiye yönelik, serbest açılmaya yönelik düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemelerin bir kısmının ifrata kaçtığı, yıllar sonra, aylar sonra ortaya çıkmış ve zaman zaman, bu konuları dile getirmekten bile çekinenler, bu konuları dile getirmek konumunda kalmışlardır. İşte, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ciddî bir reform çalışması, 1960’tan sonra ilk kez 55 inci hükümete nasip olmuştur. Bu reform çalışmasıyla ilgili olarak, sözcüler, Meclise geldiğimiz günden beri “Bu, Ecevit’in halka çektirdiği” ya da “Yaz boz tahtası mıdır?” gibi sözcükleri ağızlarına dolamışlar. Ben, bu sözcükleri söyleyenlerin samimî olmadıklarını düşünüyorum; çünkü, demokrasi rejimlerinde, herkes, bütçe ödeneklerinin artırılmasına taraftardır; ancak, vergi yükünün ağırlaştırılması gündeme geldiği zaman da aleyhtardır. Neden? Çünkü, herkes, bütün kamu harcamalarının bedeline katlanmaktan kaçınarak kamunun nimetlerinden yararlanmak ister, çok kazanmışsa bile, bununla kazanamayanı finansmandan kaçınır. İşte, bu nedenledir ki, vergi konusu konuşulduğu zaman, özellikle siyasîlerin, arınıp, iki temel olguyu her zaman öne çıkarması gerekir: Birincisi, devletin finansmanında toplumsal finansman anlayışı ve ikincisi, bir siyasetçinin iradesini ilgilendiren siyasal finansman. Biz, burada, bugün, siyasal finansmanı konuşuyoruz. Yani, diyoruz ki, bu ülkede devletin üreteceği, güvenliğin, dışpolitikanın, yeraltı yatırımlarının, bayındırlığın, savunmanın, vesairenin hizmetlerinden herkes yararlanırken, katlanmaları gereken katkı, ne kadar olmalıdır? Bu konuda tartışmalar var. Bu tartışmalar da, yine, bu ülkenin -üzülerek söylemeliyim ki- cumhuriyetin kuruluşundaki şanssızlığa denk geldiği için daha da acımasız kılınabilmektedir. Hepimiz biliyoruz ki, cumhuriyetin kuruluşunda, maliye organize edilirken, maliye politikaları belirlenirken, ekonomide bir depresyon dönemi yaşandı ve dünyadaki bu kriz, bizim vergicilik anlayışını da etkiledi. İşte, o tarihte, bütün maliye kitapları yazar, devleti yönetenler, hazineyi önceden korumak için tedbir aldılar. Devletin bu toplumsal finansman dediğimiz, herkesin harcamalara katılması konusunda önlem aldılar; ama, bir şeyi unuttular; geldiğimiz bugüne kadar, enflasyon dolayısıyla bu dengelerin bozulduğunu ve daima dargelirlinin bu yükün altında kaldığını unuttular. İşte, bu noktada, zaman zaman, dâhiyane olduğu söylenen fikirlere rastlandı. Bunu kabul etmeliyiz ki, vergicilikte dâhiyane fikir olmaz. Hepimiz biliyoruz, önce Tasarruf Bonusu çıkardılar; arkasından, bunu Malî Denge Vergisine dönüştürdüler. Çeşitli vergileri yaz boz tahtasına çevirdiler; İşletme Vergisi çıktı, aynı yıl içinde işletme vergisi oranı uygulamanın ilk günlerinde azaltıldı, muafiyetler verildi, tekrar aynı orana gelindi. Bütün bunları tartışmak, siyasal bir hesaplaşmaya girmek aşamasına gelmek istemiyoruz. Bugünden itibaren, siyasetin finansmanında, yani, burada aldığımız kararların finansmanında gerekli olan gelirlerden, vergileri azaltınca, kendimizi, özellikle kaynaksız ve kısıtlı olanaklar içinde bırakmış oluyoruz.

Değerli milletvekilleri, bugün, vergi yasalarını, vergide neler olabileceğini, siyasîlerden çok mükelleflerin psikolojisi etkiliyor. Mükellefler, psikolojilerini iki şekilde ortaya koyarlar; birincisi, kendilerine yüklenen vergi yükü arttığı ve aynı anda, özellikle ekonomik sıkıntılar gündeme geldiği zaman, ekonomik sıkıntılarına hep verginin neden olduğunu dile getirirler. İşte, Türkiye’nin bugün yaşadığı durum budur. Biraz evvel, değerli partilerimizin sözcüleri dile getirdiler; reform olarak dile getirilmiş olan 4369 sayılı Yasanın maddeleri daha uygulanmamıştır. Şimdi, burada, uygulanmamış, sonucu olmayan bir verginin olumsuz olduğunu söylemek mümkün değildir. Ama, bir gerçeği de, biz, özüne dokunmadan kabul ediyorsak, bu da, politikada faziletli, erdemli olmanın bir gereğidir. Dünyada ekonomi bozulmuştur; yani, bir yasa uygulanmadan, o yasanın gerektirdiği ekonomik faaliyetler, dünya ticaret hacminde bozulmuşsa, azalmışsa, o konuda ısrarcı olmak, biraz, belki de o günün koşullarına aykırıdır. Şimdi, böyle baktığımız zaman, özellikle, politik, ekonomik ve sosyal koşulların, vergi sistemlerinin karakterinde iz bıraktığı gerçeğinden hareket ettiğimiz zaman, burada tenkit ettiğimiz, eleştirdiğimiz ve belki de, burada, bir siyasal yaklaşım yüklediğimiz Sayın Ecevit siyasal olgunluk gösteriyor; “verginin özüne dokunmadan, ortaklarımızla, bu konudaki değişiklikleri yapacağız” diyor. Değişiklikler nasıl yapılmış? Elimizdeki tasarı, reformu bozuyor mu; hayır, bozmuyor; dört yıl sonra uygulanmak üzere, öteleniyor, taraflara “gelin, kendinizi bu konuya hazırlayın” deniliyor. Bu konuda önemli bir değişiklik oluyor tabiî; bu değişiklik yapılırken de, yalnız bu reformla yapılmış değişiklik değildir; yani, iki yıldır uygulanan ve gazetelere “Ayşe Hanımın vergisi” diye yansıtılan, mevduat faizlerinden alınan beyannamelerle ilgili değişiklik, 4369 sayılı Yasayla getirilmiş bir değişiklik değil. Bu değişiklik, 1993 yılının sonlarında, dönemin hükümeti tarafından getirilmiş; ama, uygulanması ötelenmiş olan ve 1997 yılında uygulanılmaya başlanan bir değişikliktir. Ünlü bir yazar, ekonomi profesörü, şubat, mart, nisan aylarında -seçim döneminde- “Ayşe Hanım vergisi” başlığıyla yazılar yazdı. Şimdi, aynı yazar, son yazdığı yazıda özür diliyorben yanlış yaptım” diyor; ama, iş işten geçti. Onun, o tarihte yarattığı mükellef psikolojisi, bugün, yasama organını, iki yıldır uygulanan bir uygulamayı dört yıl süreyle erteleme noktasına getirmiştir; o ve onun gibilerin geliştirdiği düşünceler... Bu da gösteriyor ki, vergi ve seçimler aynı tarihe denk geldiği zaman, ülkenin çıkarlarından çok, popülist yaklaşımlar öne çıkıyor.

Şimdi, bir şeyi sormak istiyorum: Dört ay evvel, bu vergi yasasıyla “biz, ezildik, şunu yapamıyoruz” diyen esnaf kesimi, bu değişikliklerin yapıldığı bugünlerde neden hiçbir tepkide bulunmadı?! Esnaf, sanatkâr, hani, bu vergiden etkileniyordu?! O tarihlerde yapılan bir yanlışlık, kanun değişikliğine gerek kalmadan değiştirildi de ondan. Neydi o; vergi değişiklikleri dolayısıyla, şoförlerin fatura kesmesinde ısrar edildi; halbuki, bu, bir tebliğlikti; bu değişiklikler gelmeden değiştirildi, bir makbuz kesilebileceği söylendi; herkesin sesi, şimdilik kesildi. Bu noktada dikkatli olmak lazım. Kimin için ne karar alınıyor? İşte, bu noktada, öncelikle şunu belirtmek istiyorum ki, bu yaptığımız vergi değişikliklerinde, 21 inci Dönem milletvekilleri -yani, bazı sözcülerin söylediği gibi “siz, iktidar tarafı yaptınız” ifadesini kullanmaksızın- emek lehinde, önemli bir değişiklik yapıyor. Emek lehinde yapılan önemli bir değişiklikle, vergi oranları geçici bir süre için yüzde 20’den başlayan tarifeden uygulanırken, emeğiyle geçinenler için bu tarife yüzde 15’te muhafaza ediliyor. Bu, vergi stratejisi açısından, vergi anlayışı açısından, hükümeti temsil eden partilerin aldıkları önemli bir stratejik karardır.

İkinci önemli bir değişiklikle, Plan ve Bütçe Komisyonunda gerçekleştirilen ve bir ölçüde de, emeğin, ayrıştırılarak, artık, öteden beri uğradığı bir haksızlık gideriliyor, 1950’den beri süregelen bir haksızlık gideriliyor. Birden fazla işyerinden ücret elde eden, işyeri değiştiren emekçilerin beyanname vermesi engelleniyor. Bu yasanın da önemli bir maddesidir bu; çünkü, kamuoyunda, sürekli, faiz kazançlarının beyanname vermemesini dile getireceksin; ama, bu konuda tıs yok. Emekçi işyeri değiştirse, haddi aşsa, beyanname vermemelidir diye kimse bir şey söylemiyor.

İşte, bugün, kendi bilgisi haricinde, iradesi haricinde, müşaviri olmadığı için, işyerini değiştirirken vergi beyannamesi vermesi gerekirken veremeyenler, şu saatte, bu vergi tasarısıyla, artık bunun dışında kalacaktır. Bu konuda, Plan ve Bütçe Komisyonunda da iktidarıyla, muhalefetiyle mutabakat yapılmıştır. Neden? Çünkü, vergi açısıdan emeğin, bazen sermaye kadar, hatta sermayeden fazla düşünüldüğünü siyasî otoritenin ortaya koyması gerekir.

Değerli milletvekilleri, vergi sistemimizle ilgili olarak çok önemli tartışmalar yapılıyor. Bir kere, şunu özellikle dile getirmek istiyorum ki, bu vergi kanunuyla, geçici vergide yapılan değişiklikte hükümete yetki verilmiştir. Süre altı aylık yapılmasına rağmen, dönemin Bakanlar Kurulu, gerekli gördüğü zaman -önümüzdeki yıldan sonra- altı ay yerine, bu süreyi üç ay uygulayabileceğini göstermiştir. Bu da, şu gerekçeyle, özellikle üzerinde durulması gereken bir konudur: Herhangi bir yere altı aylık bir avantaj verilmiyor; ama, bu avantaj verilirken de, hükümetin, üç ayı, tekrar, dönemin koşullarına göre kullanma yetkisi, kendisiyle birlikte tutulmaktadır.

Değerli milletvekilleri, geçmiş dönem vergi reformunun en önemli özelliği, enflasyona karşı hiçbir zaman mükellefe esneklik getirmeyen vergi oranları konusundaydı. Bugün gündeme kimse getirmiyor; geçtiğimiz dönem 55 inci hükümetin getirdiği reformda yapılamayan yapılmış, vergi oranları ilk defa bu ülkede ciddî oranlarda düşürülmüştür.

MURAT AKIN (Aksaray) – Eskiden beri düşürülüyor Masum Bey.

EROL AL (İstanbul) – Gelir Vergisi ne zaman düşürülmüş?!

MURAT AKIN (Aksaray) – Yüzde 40’lardan, yüzde 50’lilerden düşürüldü.

EROL AL (İstanbul) – Ne zaman düşürüldü Gelir Vergisi?..

MURAT AKIN (Aksaray) – Hayır, yalan konuşuyor!

EROL AL (İstanbul) – Hayır, doğru konuşuyor!

HASAN FEHMİ KONYALI (Ordu) – Dinlemesini öğrenin!

BAŞKAN – Karşılıklı görüşmeyin efendim, karşılıklı görüşmeyin.

MASUM TÜRKER (Devamla) – Şimdi, sevgili Murat Bey, keşke yalan konuşmayı bilebilseydik! (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın hatip, Genel Kurula hitap edin lütfen...

MASUM TÜRKER (Devamla) – Keşke yalan konuşmayı bilebilseydik!

HÜSEYİN KARAGÖZ (Çankırı) – Özenilecek şey mi?!.

MASUM TÜRKER (Devamla) – Burada kütüphane var, burada da vergi uzmanları var, sizin partinizde de maliyeyi idare etmiş uzmanlar var; değişen yalnız dilimlerdi. Vergi oranları, bu ülkede hiçbir zaman düşmedi; 1970’ten sonra, aksine, artırıldı. (DSP sıralarından alkışlar) Bunun, tartışmasını biliyoruz.

Şimdi, yerimizde oturup uzmanı olmadığımız bir konuda bir uzmana yalan söyleyebiliyorsak, vergiyi bu ülkenin vatandaşının lehine çözme konusunda ne kadar samimî olabiliriz?! İşte, burada, biz, bir konuyu geçmiş dönemlere teslim etmek konumundayız ve arkasından, bugün, bu kanun tasarısıyla yaptığımız bir değişikliği, bir eksiği de dile getireceğim. Yüzde 15’e düşmüştü; ama, bugünkü değişiklikleri yaparken, haklı olarak, hazine kendini koruyor; Gelir Vergisi oranıyla yüzde 5, 1999-2002 yılları arasında uygulanacak. Bunu da burada açıklıkla dile getirmek gerekir. Şimdi, denilebilir ki, yüzde 5 artırmayın. O zaman, gelin, bir madde getirelim, o kadar şikâyet ediliyorsa bu 4369 sayılı Yasadan; bir madde... 4369 sayılı Yasa yürürlükten kalkmıştır. İsterseniz deneyelim, hemen herkes ayağa kalkacak; çünkü, birçok kesim, 4369 sayılı Yasanın getirdiği önemli avantajları çok iyi biliyor. İşte, bu avantajları bildikleri içindir ki, yüzde 5’lik gelecek bir artışa karşılık elde edilen imkânları ...

MURAT AKIN (Aksaray) – Sanayinin batışından bahset, küçük sanayinin batışından bahset! (DSP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Sana ne be kardeşim!

MURAT AKIN (Aksaray) – Esnaf kan ağlıyor, ondan bahset!

MASUM TÜRKER (Devamla) – Şimdi, esnafın neden kan ağladını, herkes, benden daha iyi biliyor.

MURAT AKIN (Aksaray) – Nerede uzmanlık yaptın, vergi uzmanlığını nerede yaptın; onu bir izah et.

MASUM TÜRKER (Devamla) – Eğer, geçmişte, bir bölgede bir büyük market açıldığı zaman, orada kapanan bine yakın esnafa o marketin gelirinden bir pay verilmesini Batılılar kadar akıl edememişsek, o esnaf ve sanatkâr, yarın da ağlamaya başlayacaktır, öteki gün de ağlamaya başlayacaktır. (DSP sıralarından alkışlar) Batı’da, hiper marketler, büyük satış mağazaları geliştirildiği zaman, o yörede satışını yapamayacak olan esnafa, o satış üzerinden pay verilir. Şimdi, bu bir stratejidir. Ne yazık ki, biz, bir ülkenin ekonomisine yön verecek vergi yasalarını, benzer bir ekonomik strateji içinde ele almıyoruz, güncel sorunları çözmek için ele alıyoruz. (DSP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bugün burada bir konuyu dile getirmek istiyorum. Nereden buldunla ilgili sorgulama ortadan kalkmıyor. Bazı arkadaşlar bunu hemen dile getiriyorlar: “Canım, karıştırma onu.” 1994 yılından beri, vergi sisteminde var; ama, bu uygulamanın mükellefi koruyan ayağı ortadan kaldırıldığı için, belki maliyeciler tarafından uygulanmayacak. Nedir o da: Bir kişinin başlangıç servetini bilmiyorsanız, nereden bulduğunu ona sorduğunuz zaman, o mükellefi de zor durumda bırakırsınız, o mükellefin de haklarını korumamış olursunuz.

Şimdi, bu, dört yıl sonrası için ertelenecek deniliyor. “Bu vergi kanunu aniden çıktı, mükellef buna göre kendi önlemini alamadı, kendi çalışmasını yapamadı” diyenler siz değil miydiniz?! Dört yıl içinde, bu konuda malî miladın geleceğini; ama, malî miladın da kendi menfaatını koruyan bir olgu olduğunun bilincini, gelin, mükellefe hep birlikte anlatalım; ama, oturduğumuz yerden... Bu da yanlıştır. Bugünden dört yılın altyapısını olumsuz hazırlarsak, o zaman ben derim ki, Aksaray’dan, Bilecik’ten, Mardin’den ya da Urfa’dan gelmiş olan milletvekili, kendi bölgesine yatırım isterken, bu yatırımı nasıl finanse ettireceğini de beraber getirsin.

Buradaki temel sorun, bir ülkede ekonomik dengeleri siyasal otoriteyle birlikte paylaştırırken, değeri biçilemeyen toplam harcamaların nasıl vergilendirileceği konusunda mutabakat sağlamaktır.

Vergi yasalarına baktığımız zaman, çok önemli oluşumlar geliyor. Bu mudur özür?!. Geçen dönem, muaflık için, esnaf muafiyet belgesi diye bir belge koymuşuz; gideceksiniz, belediyeden muaflık belgesi alacaksınız. Sonra, gördük ki, bazı belediyeler, bunu istismar ettiler, bir kişinin muaf olacağı vergiye yakın harç almaya başladılar. Eğer, hükümet, bugün, burada, bunu kontrol altına alıp “hayır, o belgeye ihtiyaç yok” diyorsa, bu düzeltmeyi de yapmamızı istemesi mi yanlıştır veya götürü vergiye asgarî ücret kadar vergi ödersin denmişse ve yıllardır devam eden bu hüküm için, bugün -bu arada, götürü ücret alanlar için bu da fazladır- bunu, asgarî ücretin yüzde 25’i oranına düşürelim denilmişse, bu da mı yanlıştır?! Bazı şeyler, yaşanarak geliştirilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Türker, sürenize 2 dakika ilave ediyorum; lütfen toparlayınız.

MASUM TÜRKER (Devamla) – Teşekkür ederim.

Unutulmaması gereken bir konu vardır. Her organizasyonun, her grubun ve her ferdin bir stratejisi vardır; ama, bu strateji, zaman zaman bu stratejiyi uygulayan aksiyonerlerin yorumlarıyla da güncel sorunlara yakın olabilir. Eğer, bugün, 57 nci hükümet, dünyanın politik, ekonomik ve sosyal gelişimlerinden etkilenmiş, Türkiye’nin ekonomik gerçeğine uygun bazı düzenlemeleri yapma ihtiyacı duyuyorsa, vergi reformunu, vergide ciddî değişiklik getiren eski reformu bir kenara atmıyor; bugünün gerçeği budur, bugün bunu yapalım diyor.

Şimdi, sorulması gereken son bir soruyu kendi kendimize sorup, gerçekleri başka yerde aramanın zamanının geldiğini düşünüyorum. Acaba, bu vergi kanunları mı ihracatı azalttı? İhracat azalınca, ekonomik faaliyet daralınca, elde edeceğimiz vergi de azalır. Dünyanın dışticaret hacmi düştü. Dışticaret hacmi düşmüş bir dünyada, Türkiye’ye isabet eden pay da düştüğü için, ihracatın ekonominin dinamiği olma özelliği, kuşkusuz, azalmıştır.

Değerli milletvekilleri, işte, bugün tartışacağımız ve sonuca ulaştıracağımız vergi kanunu değişikliklerinde, ekonominin gereği olanı yapmak -ama, yine, bu ülkenin finansmanı- için, vergi ödeyebilecek kişilerden vergi almayı belki biraz daha kolaylaştıran bir yöntemi seçmiş bulunuyoruz.

Bu tasarıyla -belki, devletin borçlanmasında da bazı faizlerin ya da bazı maliyetlerin azaltılmasına katkısı olur- bazı kesimler, “biz de benzer avantajları istiyoruz” diyebilirler; ama, unutulmaması gereken şey şudur: Geçmişte yapılan hiçbir şey yanlış değildir; çünkü, her biri yasama maddesi haline gelmiş olan bu düzenleme, daima, o günün sorunlarıyla yarınlara ışık tutabilecek çalışmaların ürünüdür.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Türker.

Şahısları adına ilk konuşma, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat’a aittir.

Buyurun Sayın Polat. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 135 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve Kurumlar Vergisi Kanunlarında değişiklik yapılması hakkındaki kanun tasarısının tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Üzerinde değişiklik yapılmak istenilen kanun, takriben bir yıl önce, 55 inci Anasol-D hükümetince bu Meclisten büyük ümitlerle çıkarılan ve hakkında “Bir Reformun Anatomisi” adıyla kitaplar basılan kanundur. Bu kanun tasarısıyla ne bekliyorsunuz diye Sayın Maliye Bakanına sorulduğunda, Plan ve Bütçe Komisyonunda verdiği cevapta “mevcut topladığımız vergiden reel olarak yüzde 50 artış bekliyoruz” demişlerdi; yani, 1998 yılı rakamlarıyla takriben reel olarak vergi gelirlerimiz 4,5 katrilyon artacak diye, Maliye Bakanının ifadesiyle, bir beklenti içerisine girmiştik.

Yine, bugün getirilen kanun tasarısının gerekçesinde, 4369 sayılı Vergi Yasasının başarısız olmasının en önemli sebebi olarak, 1997 yılı ortalarında Güneydoğu Asya’da başlayıp, 1998 yılında Rusya’yı da etkisi altına alıp tüm dünya ekonomilerini sarsan krizin ülkemizdeki etkileri gösterilmektedir. Fakat, aynı yıl, 1997 yılında, Güneydoğu Asya krizi başladığında, Plan ve Bütçe Komisyonunda sorumuz üzerine, Hazineden sorumlu Devlet Bakanı, bu krizin ülkemizi menfi yönde etkilemeyeceği, hatta 20, 30, 50, 60 milyar dolar kadar bu bölgeden kaçan paranın ülkemize geleceği, ülkemiz için en büyük sorunun, bu dövizlerin ülkemizde bozdurulduğu takdirde Türk Lirası tutarlarını nerede saklayabileceğimiz sorunu olduğu şeklinde bize cevaplar veriyordu. Netice ne oldu? Bu vergi tasarısı, Güneydoğu Asya krizi, hükümetin son derece zamansız uygulamaları ve malî milat uygulamasıyla dışarıdan dolarların gelmesi şöyle dursun, ülkemizden dışarıya, en az 7 milyar dolar, Başbakan Yardımcısı Sayın Bahçeli’nin ifadesiyle 30 milyar dolar, bazılarına göre de çok daha fazla döviz çıktı. Vergi gelirleri 1999 yılının ilk beş ayında yüzde 48 oranında artarken, devlet harcamaları yüzde 80 artmakta. Enflasyonun dahi altında kalan vergi gelirleri, bırakın devlet harcamalarını, faiz giderlerinin dahi ancak yüzde 80’ini karşılar duruma geldi. 1999 yılının ilk dört ayında ihracat yüzde 10, ithalat ise ortalama yüzde 26 küçülmekte. Kapanan binlerce işyeri ve küçük esnaf yüzünden 300 000 civarında insan işsiz kalıp, işsizler ordusuna katılınca, bu ekonomik çöküntünün artık sanal bahanelerle, irtica kasetleriyle falan kapanamayacağı anlaşılınca, hükümet, acil önlem paketleri, vergi kanunlarında değişiklik yapmak gibi birtakım tedbirleri almak zorunda kaldı.

Burada, şunu çok açık olarak söylemek isteriz ki, 4369 sayılı Vergi Kanununun getiriliş gerekçesi, tüm halkımızı, az veya çok, vergi yükümlüsü yapmak ve herkesten kazancına göre vergi almak şeklinde özetlenmesine rağmen, getirilen bu ve bundan önceki tüm düzenlemelerle rantiye sınıfından alınan vergi yükleri azaltılırken, esnafın ve dargelirlinin vergi yükleri artırılmıştır. İşte misalleri:

786 sıra sayılı 1999 Malî Yılı Geçici Bütçe Kanununun 5 inci maddesiyle, 4369 sayılı Vergi Kanununun yürürlük tarihinden önce ihraç edilmiş bulunan devlet borçlanma senetleri ile vadesi bir yıl veya daha uzun olan menkul kıymetler, bu kanunun önceki haliyle yükümlü oldular. Halbuki, Sayın Maliye Bakanı, Vergi Usul Kanununun 279 uncu maddesini, Plan ve Bütçe Komisyonunda şu misali vererek savunuyordu; diyordu ki: “1998 yılının şubat ayında bir banka 1 trilyonluk devlet tahvili alsa, bunun vadesi 1999 Şubat ayında dolar. Bu tahvilin faizinin on ayı 1998 yılına aittir, iki ayı da 1999 yılına aittir. Mevcut düzenlemeyle, on ayı 1998 yılına ait olmakla beraber, bu faiz, 1999 yılında nakden elde edildiği için, 1999 yılı geliri addedilmekte; dolayısıyla, 2000 yılının nisan ayında beyan edilmekte, vergisinin son taksidini kasım ayında ödemekte. Yani, 1998 yılında elde edilen gelirin neredeyse yüzde 80’i, elde edilmiş bir gelirin vergisi 2000 yılının sonlarında ödenmektedir. Reel olarak vergi neredeyse yok olmaktadır.”

Hatta, yine sorumuz üzerine, Maliye Bakanı, 1999 yılı geçici bütçesiyle, bu düzenlemenin, 1999 yılı ocak, şubat, mart ayları içerisinde tahsil edilecek 7,2 katrilyon liralık ödeme içerisinde yer alan 2,8 katrilyon liralık faizler için yapıldığını belirtmişlerdir. Yani, işin özü, Maliye Bakanı, geçici vergi diye, yaşamını dahi zar zor çıkaran esnaftan, hiç gözünün yaşına bakmadan peşin vergiyi alırken, 7,2 katrilyonluk tahvil alacağının 2,8 katrilyonu faiz geliri olan rant kesimi için geçici bütçeyle iyileştirmeler yapıyordu. Peki, bugün önümüze gelen kanunla ne yapılıyor; isterseniz bir de buna bakalım.

Anasol-D hükümetince çıkarılan 4369 sayılı Vergi Yasasında, vergi muafiyeti, hisse senetlerini bir yıldan fazla süreyle elinde tutanlar için getirilmişti. Bu süre, 1999 Yılı Bütçe Kanunuyla üç aya indirilmişti. Şimdi, bu üç aylık süreye bağlı muafiyet uygulaması 2002’ye kadar uzatılarak, dört yıllık bir süre için bu rantiye sınıfının üzülmemesi garanti edilmiş oluyor.

Yine, bu görüştüğümüz kanunla, mevduat ve repoya, stopaj kesintileri dışında beyanname uygulanmayacaktır; yani, mevduat, repo faizi ile kâr payı kazancı olanlar, başka bir gelirleri olsa ve bu gelirlerinden ötürü beyanname verme zorunda olsalar bile, söz konusu faiz ve kâr payı kazançlarını beyannamede göstermek zorunda olmayacaklar. Bu uygulama, mevcut Anayasamızın 73 üncü maddesindeki “verginin malî güce göre alınması” ilkesine kesinlikle aykırıdır; çünkü, bizim vergi sistemimiz, üniter bir sistem. Her kaynaktan elde edilen gelirlerin toplanarak beyan edilmesi ve onun üzerinden, artan oranda, tarifeye göre vergi alınması gerekirken, bu düzenlemeyle, hükümet, malî güce göre değil de, sabit oranda faiz geliri olmak şartıyla -kim ne kazanırsa kazansın- aynı oranda vergi almaktadır ki, bu, Anayasanın “eşitlik” prensibine de aykırıdır; çünkü, bir sanayici veya işadamı, normal ticaret veya üretim yoluyla vergilendirilince, az kazanan az, çok kazanan çok oranda vergi verirken, faiz gelirlerinde bu oranın sabit olması, kesinlikle, faizde çok kazananlar lehinde yapılan bir düzenlemedir.

Bu uygulamayla, hükümet, rantiye kesimine özel af getirmiştir; çünkü, hükümet bu kanunu çıkarmasa, mevcut vergi kanununa göre, 1999 yılında 3,5 milyar liranın üzerinde faiz geliri elde edenler, gelecek yıl, beyanname doldurup ek vergi ödeyeceklerdi; stopaj oranı yüzde 12 olmasının dışında, Gelir Vergisi tarifesine göre yüzde 40-45 oranında vergi vereceklerdi. Hükümet, toplam sayısı 38 000 olan ve 1998 yılında 10,3 katrilyon faiz ödeyeceği bu kesimden ek vergi almaya kıyamamıştır. 1997, 1998 yıllarından beri uygulanan bu uygulamadan vazgeçilmiştir. Bir misal vermek gerekiyorsa, bu uygulama, tamamen rantiye kesimine yaramıştır; kamuoyunda Ayşe, Fatma diye bilinen faiz alacaklarıyla geçinenlerle ilgili değildir. Mesela, emekli Ayşe Hanım ve Ahmet Efendi, elindeki parasını bankaya yatırdı ve 10 milyar TL faiz elde etti diyelim, bu faiz gelirinden yüzde 12 stopajla 1,2 milyar TL vergi kesintisi yapılıyor; 10 milyar faiz gelirinin yüzde 78’i 1998 yılı için enflasyondan arındırma katsayısıyla düşülünce, yani 10 milyar TL faiz gelirinin 7,8 milyar lirası enflasyondan geldiği kabul edildiğinden, gerçek gelir 2,2 milyar TL’dir ve bunun 1,2 milyar Türk Lirası stopaj olarak alınmıştır. Artık Ayşe Hanımın faiz geliri 3,5 milyar TL’nin altında olduğu için, yeni bir vergi vermesi söz konusu değildi. Burada yapılan şudur: 40 milyon mevduat sahibi içerisinde toplam miktarı 38 bin olan kesimin ek vergi vermemesi için beyanname verme usulü kaldırılarak bu kesimin ek vergi vermesi önlenmiştir. Ayrıca, bu 40 milyon kişinin, eğer, parası repoda ise halen yüzde 6 olan oranın yüzde 15’e, mevduat faizinde ise yüzde 12 olan oranın yüzde 15’e çıkarılması yolunda Maliye Bakanlığında çalışma yapıldığından bahsedilmektedir; fakat, bizim, Plan ve Bütçe Komisyonunda ısrarlı sorularımıza karşılık, Sayın Bakan, spet veya menfi bir cevap vermemiştir.

Yine, bugün getirilen kanun, 4369 sayılı Kanunun en iddialı olduğu kazanç türlerini tek tek sayma yerine, kanunda sayılı olan temel gelir ve kazanç türlerine ilave olarak gelir tanımının ve kapsamının genişletilerek, kanunda istisna edilmedikçe, kaynağı her ne olursa olsun, her türlü gelir ve kazançtan vergi alınmasıydı. Bu uygulama, vergide kaynak teorisinden net artış teorisine göre vergi alınması uygulamasına dönüş idi. Bunun için de, 30 Eylül 1998 tarihi malî milat kabul edilerek, bu tarihe kadar bankalara bloke edilen meblağın dışındaki servetlerin, tüketim, tasarruf ve yatırım aşamasında dahi olsa, yakalanıp vergilendirilmesine imkân tanımaktaydı. Bu uygulamaya en büyük itirazlar:

1980’li yıllardan beri yüksek enflasyonla yaşanan ve enflasyon muhasebesine imkân tanınmayan ülkemizde, kayıt dışında, neredeyse, bazı tahminlere göre, kayıt içi ekonominin yarısı kadar bir meblağın olduğu ülkemizde uygulanmasının son derece imkânsız olacağı; malî milatla beraber defter affının ve enflasyon muhasebesine geçilmesinin şart olduğu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Polat, 1 dakika süre veriyorum; lütfen tamamlayınız.

ASLAN POLAT (Devamla) – Çünkü, yeniden değerlendirmenin, enflasyonun aşındırma etkisini bertaraf edemediğini söyleyip, malî milatla, önemli miktarda bu uygulamalardan ürken sermayenin yurt dışına kaçacağı söyleniyordu. Tatbikat da, bu kesimin büyük ölçüde haklı olduğunu ortaya çıkarmıştır. Malî milat ve net artış teorisini savunanlar ise, sadece kayıtlı gelire bakarak vergi denetimi yapmakla, belli bir kesimin vergi yükü altında ezildiğinden bahsedip, harcanan, tasarruf edilen, yatırım yapılan gelirin vergisinin ödenip ödenmediğine bakmak gerekir demektedirler.

Bunlar, Batı toplumları için doğru olabilir; fakat, yukarıda bahsettiğimiz sebeplerden dolayı, “nereden buldun”dan korkan halkımız, tasarruftan, fatura almaktan korkunca, vergi gelirlerinde önemli düşüşler meydana geldi. Zaten kıt kaynaklarımız bir de yurt dışına kaçınca, sürekli artarak borçlanmak zorunda kalan hükümet, kaynak bulmak için sürekli faiz oranlarını artırmıştır. Bu durumda, enflasyon, nispî olarak azalmasına rağmen, faizler sürekli olarak artmıştır. Reel olarak yüzde 50-60 faiz geliri elde edilince, sanayiciler dahi, üretim yerine faizi tercih etmeye başladılar ve İstanbul Sanayi Odası 500 büyük şirkette yaptığı araştırmada, faiz gelirlerinin, bu firmaların gelirlerinin yüzde 87’sine ulaştığını belirtti.

Hepinize saygılar sunuyorum.(FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Polat.

Hükümet adına, Maliye Bakanı Sayın Sümer Oral; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Geçen yıl temmuz ayı sonlarında yasalaşan 4369 sayılı Kanun, vergi yasalarımıza, öncelikle, gelir üzerinden alınan vergilerde yeni bir yaklaşım getirmiştir. Kaynak ilkesi yerine, değer artışı anlayışı benimsenmiştir. Bu, önemli bir anlayış, yaklaşım değişikliğidir.

Kanun, ayrıca, beraberinde getirdiği bazı araçlarla vergi sistemimizin etkinliğini ve verimliliğini artırmayı hedeflemiştir.

Bütün bu düzenlemeler, hiç kuşku yok ki, vergi sistemimizi daha güçlü, daha verimli, daha adil bir yapıya kavuşturma amacıyla gerçekleştirilmiştir; ancak, çıkarılmış bulunan kanunun uyguluma dönemi, büyük ölçüde dış kaynaklı ekonomik durgunluğun yaşandığı ortama, konjonktüre isabet etmiştir. Böylece bu durum, vergi gelirlerinde beklenen gelişmenin sağlanmasında önemli bir engel olarak karşımıza çıkmıştır.

Ayrıca, bu gelişmelerden, ekonomi de olumsuz yönde etkilenmiştir. Ülke ekonomisini yaşanan bu durgunluktan çıkarmak için, hükümet, bazı ekonomik ve malî nitelikte tedbirler almayı ve bunları ivedi şekilde uygulamaya koymayı benimsemiş ve bu cümleden olarak da, 4369 sayılı Vergi Kanununun bazı maddelerinin ertelenmesi, bazı maddelerinin de konjonktüre uydurulması cihetine gidilmiştir.

Hiç kuşku yok ki, vergi yönetimi, malî yönetim ve vergi sistemi, meselenin ekonomik boyutunu kesinlikle gözardı edemez. Ekonominin canlılığı ve gelişmesi, vergi olayı açısından fevkalade önemlidir. Esasen, her zaman ifade edildiği gibi, verginin üç önemli boyutundan, fiskal ve sosyal boyutundan daha önemlisi, verginin ekonomik boyutudur ve görüştüğümüz tasarının kökeninde, temelinde yatan, bu tasarıyı Parlamentoya getirmeye neden olan da verginin ekonomik boyutudur.

Hiç kuşku yok, vergi sistemi, ekonomiyi yakinen izleyecek, ekonominin canlılığını ve gelişme trendini yakinen takip edecektir. Nitekim, vergi biliminde, vergi sistemi ekonomik sistem üzerine oturur. Ekonomik sistem eğer canlı ise, vergi alacaksınız; eğer ekonomik sistem belli canlılık içerisinde değilse, o, nasıl ihracatı yeteri kadar yapamazsa, büyümeyi yeteri kadar sağlayamazsa, vergiyi de yeteri kadar alamazsınız. O bakımdan, vergi sisteminin en başta üzerinde duracağı şey, ekonomidir. Nitekim -vergiyi nereden alırsınız- ekonomide vergi doğurucu olay meydana gelecek ki, o vergi doğurucu olaydan vergi alacaksınız. Vergi doğurucu olay demek, ekonominin kendisi demektir. İşte, o nedenle, vergi sistemini, bir kere daha ekonomik konjonktür nedeniyle göz önünde tutan hükümet, birkısım maddeleri, konjonktürel nedenle, özünde değişiklik yapmadan ertelemiştir; bir bölümünü de -özellikle geçiçi vergi gibi- konjonktüre uygun hale dönüştürmüştür.

Vergi, esasen, dinamik bir yapıya sahiptir; yapılan iş de, bundan başka bir şey değildir. Ekonomide güven ortamı yaratma, psikolojik ve ekonomik bir rahatlama amaçlanmaktadır. Ekonominin çarkı güven içerisinde dönebilmeli; o dönüşle birlikte, vergiyi de, yeteri ölçüde alma gayreti içerisinde olunmalıdır.

Bu düzenlemelerle, gelirin harcama ve tasarruf esasına dayalı tanımı bir süre ertelenmektedir. Buna bağlı olarak, malî milat dediğimiz, 30 Eylül 1998’deki beyanlar bir süre ertelenmektedir.

Geçici vergi, günün şartlarına uydurulmaktadır. Bu nasıl uyduruluyor? Bildiğiniz gibi, kanunda, üçer aylık bilanço dönemleri var ve bu bilanço dönemlerini takip eden birbuçuk ay içerisinde de tahakkuk ve ödeme mükellefiyeti... Bu, özellikle Anadolu’da, küçük ve orta ölçekli işletmelerde, birden, üç aylık bilanço çıkarma, bir miktar daralmaya, onları bir miktar sıkıntılı bir gelişmeye itmiştir. Burada, bir rahatlık getiriliyor. Ödemeler vadeli olduğu için, ödemelerde de bir rahatlık getiriliyor. Üçer aylık bilanço dönemleri altı aylık dönemlere çıkarılıyor, ödeme de ona uygun olarak altı aylık dönemlere çıkarılıyor; ama, bu tasarıyla, Bakanlar Kurulu, eğer konjonktür müsait olursa, değişirse, bu altı aylık dönemleri üçer aylık dönemler haline dönüştürme konusunda da bir yetkiye sahip olmaktadır; dolayısıyla, konjonktüre uydurulan bir yön söz konusudur.

Ayrıca, Emlak Vergisi, bilindiği gibi, çok yaygın haksızlıklara neden olmuştur. Bunun oluş sebebi, kanundan veya uygulamadan; ama, olmuştur. Haksızlıkların bulunduğu bir tablo var ve bu haksızlıkların yarattığı şikâyetler var. Bunları gidererek, dengesi sağlanan bir düzenleme getirilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçen sene temmuz sonunda çıkan 4369 sayılı Vergi Kanunu, bir bütünlük içerisinde ele alınmış, öyle getirilmiş ve öyle kanunlaşmıştır. O bütünlük içerisinde, o kanunun kendi içerisinde ayrıca bir gelir dengesi vardır; belli maddeler geliri azaltıcı, belli maddeler de geliri artırıcı yapıdadır; ama, hiçbir malî idare veya vergi idaresi, bu gelir dengesini gözardı tutamaz. Bu gelir dengesine uygun bir denge, bir denklem vardır ve o denkleme göre bu kanun getirilmiştir.

Bu kanunun bazı maddelerini ertelerken, haliyle, bu tasarının, bir gelir denklemini de göz önünde bulundurması lazımdır. O nedenle, kanunun bazı yürürlük maddelerinde 1.1.1999 tarihi kabul edilmiştir. Belki, bu, ilk anda vergi hukuku bakımından değerlendirilmeye tabi tutulabilir; ama, bu kanunun bir gelir dengesinin olacağını unutmamak lazım. Gelir dengesini gözetmeyen bir düzenleme de olmaz. O nedenle, bazı yürürlük maddeleri, kanun tasarısında, alış şekli itibariyle, bu denklem dikkate alınarak düzenlenmiştir.

Ayrıca, yine, gelir endişesi düşünülmek suretiyle, bazı gelir azaltıcı düzenlemeler bir miktar yeni değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Mesela, 4 369’un bazı maddeleriyle gelir artırıcı olduğu varsayılmış; buna mukabil, vergi tarifesinde yüzde 40’a ulaşan bir iyileştirme yapılmış ve bu, birden vergi gelirlerini olumsuz etkilemiştir. Ayrıca, gerçek usulde götürü nitelik taşımakla beraber, bir süzgeç rolünü oynayan hayat standardı vardı; o da kaldırılmıştır. O da bir gelir kaybı yaratmıştır. Ama, bunlar gelir kaybı meydana getirirken, başka maddeleri gelir artırıcı sonuçlar yaratacaktı; fakat, ekonomik konjonktür nedeniyle o olmadı. O nedenle, biz, vergi tarifesinde yüzde 40 iyileşme yerine, bir yüzde 20 iyileşmeyle bir intibak, bir geçiş dönemi sağlansın diye, tarifede bir değişiklik yaptık. Ancak, bu tarifede en önemli özellik, biraz evvel Masum Türker arkadaşımın da fevkalade isabetli olarak ifade ettiği gibi, ücret gelirlerine farklı bir tarife uygulanmak suretiyle, önemli bir politik yaklaşım sağlanmıştır.

Burada, grupları adına konuşan arkadaşlarımız fevkalade değerli konuları gündeme getirmişlerdir. Vergi idaresi olarak uygulamalarımızda, bu temennileri ve bu dikkat çektikleri konular harfiyen dikkate alınacaktır, uygulanabilir olanları uygulanacaktır.

Esasen, vergi sisteminde basitlik, sadelik esastır. Burada o tür bir düzenleme yok; sadece konjonktürel nitelikte yapılmaktadır; ama, önümüzdeki vergiyle ilgili, vergi idaresiyle ilgili, vergi sistemiyle ilgili düzenlemelerde bu konular dikkate alınacaktır.

Yürürlük maddelerini değerlendirirken, konjonktürel bir düzenleme olduğunu unutmamamız lazım. Konjonktürel bir düzenleme de, içinde bulunduğumuz konjonktür dikkate alınarak yapılan bir düzenlemedir; dolayısıyla, yürürlük maddeleri de, bu konjonktürel niteliğe uygun olarak ele alınmıştır.

Değerli Başkan, kıymetli milletvekili arkadaşlarım; vergi sistemini, sadece vergi kanunundan ibaret görmek de doğru değildir; zaten, hiçbir arkadaşım da onu öyle görmüyor. Vergi sistemi, üç boyuttan, üç unsurdan oluşmaktadır; bunun birincisi kanundur, yasadır; ikincisi vergi idaresidir; üçünüsü de vergi denetim mekanizmasıdır.

Kanun ne kadar mükemmel olursa olsun, uygulayacak olan vergi idaresi belli bir teknik ve idarî kapasiteye ve düzeye sahip değilse, o kanunlardan beklenen neticeyi almak mümkün değildir. Bu üç dört yıllık dönem, vergi idaresinin bu kanunları uygulayabilecek teknik ve idarî düzeye çıkarılması için gerekli çalışmalarla geçecektir ve bu dönem, bir hazırlık, bir geçiş dönemi olarak değerlendirilecektir.

Vergi idaresi ve denetim, yasaya güç veren unsurlardır. Zaman zaman “işte, Amerika’da böyle, Kıta Avrupasında şöyle” diye söylenebilir; eğer orada vergi sistemleri, gerçekten çok verimliyse -ki, büyük ölçüde verimlidir- o sistemin en güçlü tarafı, vergi idaresidir. Eğer vergi idaresi güçlü değilse, vergi kanunlarından netice alamayabilirsiniz. Bugün Almanya’da bir mükellefin banka hesabında, eğer normalin üzerinde bir gelişme varsa, bir giriş çıkış varsa, onu 10-15 gün içinde Alman Vergi İdaresi tespit eder. İşte, vergi sisteminin gücü ve vergi sisteminin verimi büyük ölçüde vergi idaresinden geçer ve Maliye Bakanlığında bu tür çalışmalar devam edegelmiştir. Bizden evvelki değerli arkadaşlarımız da dirayetle bu meselelerin üzerine gitmiştir ve belli noktaya gelmiştir; biz de aldığımız noktadan onu daha ileriye götürmek için büyük bir gayret içerisinde olacağız.

Mükellef-idare ilişkilerine fevkalade önem veriyoruz; değerli arkadaşlarımız da onun üzerinde durdu. Peşin fikirle değil; gayet tabiî, vergi idaresi, vergi etkinliğini sağlayacaktır, vergi kaçağının üzerine gidecektir ve ekonomiyi vergi sistemi içerisine çekmeye çalışacaktır; bu, vergi adaletinin bir gereğidir; ama, bunu yaparken, bir peşin fikir içerisinde değil, bir anlayış, bir çağdaş yaklaşım içerisinde ve karşılıklı güvene dayanan bir yapının mutlaka oluşturulması lazımdır. Böyle bir yapının vergi hâsılatını artıracağı kanaatindeyiz. Yine, biraz evvel söyledim; vergi sistemimizde basitlik ve sadelik esas olacaktır.

Sayın Başkan, yapılan bu düzenlemeler -bugün Yüce Meclisimizin Genel Kurulunun gündeminde olan bu tasarı- kesinlikle, vergi idaremizin gücünü ve etkinliğini azaltan düzenlemeler değildir. Eğer, bu düzenlemeleri, vergi idaremizin gücünü azaltan tedbirler olarak düşünürsek “demek ki, bugüne kadar -1998 yılına kadar- vergi idaremiz güçsüzdü, bu düzenlemelerle güçlü hale gelecek” gibi bir mana çıkar ki, buna hiçbirimizin katılması mümkün değildir; vergi idaremiz gerekli güce sahiptir; mevcut teknik ve idarî düzeyiyle her türlü denetimi yapacaktır; ekonominin vergi sistemi dışındaki bölümünü vergi sistemi içine almak için her türlü gayret gösterilecektir. Vergi sistemi içine almak istediğiniz, ekonomidir. Eğer ekonomi çok sağlıklı değilse, tabiî onun sağlığını düşüneceksiniz, o ekonominin ateşinin 36,5-37’lere inmesini sağlayacaksınız, nabzının düzgün atmasını sağlayacaksınız. Aksi takdirde, vergiyi almak mümkün değildir. İşte, yapılan bunlardır; yoksa, vergi idaremizin ne gücünden ne de etkinliğinden fedakârlık yapılmaktadır.

Ben, bugün, görevim icabı, kamu kesiminin, konsolide bütçenin dengesi üzerinde hassasiyetle duran birisiyim. Hükümet, ekonominin meselelerini çözmek için fedakârlıkla bu yola çıkmış olan bir vergiden vazgeçer mi, bu düşünülebilir mi?! Vergi olacak da, kaynak olacak da “efendim, bundan vazgeçelim” denir mi? Denemez, kimse de diyemez. Burada, ekonomide canlılığı, ekonomide güveni ve teşebbüs gücünü, teşebbüs iklimini, yatırım gücünü, yatırım iklimini oluşturalım diyoruz. Üreten bir ekonomi, sağlıklı bir ekonomi olur; üreten bir ekonomi, problemlerini halleder. Yoksa, vergi sisteminiz çok düzgün, ama, ekonominiz eğer o vergi sisteminden beklenen neticeyi verecek sağlıkta değilse, mutlaka, işte o ateşin ve nabzın üzerinde durmak gerekir. İşte bu yapılıyor. Yoksa, yapılmış olan düzenlemeleri takdirle karşılıyoruz, yapanları şükranla anıyoruz ve bir süre için şartlara uyduruyoruz; yapılan budur. Yoksa, bu, ne bir yazboz tahtasıdır ne de yapılmış olan bir politik tercihten, vergi politikasındaki tercihten vazgeçmedir. Bu, sadece, vergiye ekonomik boyut vermektir ve verginin ekonomik fonksiyonunun gereğini yerine getirmektir; yapılan bundan ibarettir.

Ayrıca, bu vergi düzenlemeleri, hiçbir kesime ödün vermiyor; ödün verdiği tek şey, ekonomidir, ekonominin canlanmasıdır. Ekonomi canlandığı zaman, iş âlemi canlanacak, istihdam yaratılacak, işsizler olmayacaktır; birtakım tesisler sıkıntıya girmeyecek, bazı işçilerini çıkarmayacaktır. Bundan, büyük ölçüde işçilerimiz yararlanacaktır, esnafımız yararlanacaktır, dul ve emeklimiz, memurumuz yararlanacaktır; ekonominin tümü yararlanacaktır. Büyüme olacak; büyüme olacak ki, onun bir kısmını, gelir dağılımına uygun bir şekilde dağıtacaksınız; büyüme olacak ki, ihracat yapacaksınız. Bunu sağlamak için alınan ivedi tedbirlerdir; 22 Temmuzda Sayın Başbakanımızın altını çizerek açıkladığı tedbirlerin vergiye dönük bir bölümüdür, parçasıdır.

Değerli Başkan, kıymetli milletvekilleri; sözlerimi şöyle bağlamak istiyorum: Biz, burada, vergiyi görüşüyoruz; ama, hükümet olarak, vergi kadar, hatta vergiden daha çok, harcamalar üzerinde duruyoruz. Toplanan vergilerin, büyük güçlükle toplanan vergilerin, milletimizin dişinden tırnağından artırarak ödediği vergilerin her kuruşu, mutlaka, yerli yerine gidecektir; yerli yerine gitmeyen tek kuruş olmayacaktır. Hükümetin en büyük tercihi ve ilkesi budur ve öncelikler çok düzgün tespit edilecektir; vatandaşımız da “ben bu vergiyi veriyorum, icap ederse daha fazlasını da veririm, milletim için fedakârlığa da katlanırım; ama bu paranın nereye hangi amaçla gittiğini biliyorum” diyecektir.

İşte, bu anlayışı oluşturmaya çalışıyoruz. Bu anlayışı oluşturduğumuz zaman, Türkiye’nin vergi sistemi daha fazla da vergi toplayacaktır, harcaması da şeffaf bir biçimde yerli yerine gidecektir. Bu, tabiî, Türkiye’nin ekonomik ve malî bakımdan daha sağlıklı olmasını gerçekleştirecektir. Türkiye dünyayla beraber yeni bir asra girerken, güçlü malî dengeye sahip olması lazım. Ne kadar güçlü ve kalıcı malî dengeleriniz varsa, 21 inci Asırda hayat hakkınız da olacaktır; onun için yapılan gayretlerdir.

Değerli milletvekili arkadaşlarıma, yaptıkları katkılar için tekrar teşekkür ediyorum; uyarıları ve temennileri, hiç şüpheniz olmasın ki, bizim için daima dikkate alınacak konular olacaktır.

Ben, bu duygu ve düşüncelerle, Sayın Başkan, size ve değerli arkadaşlarıma saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Maliye Bakanımız Sayın Oral.

Şahısları adına son söz, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan’ın. Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; vergi kanunlarında yapılan değişiklikleri müzakere ediyoruz. 135 sıra sayılı bu tasarıda, şahsım adına, geneli üzerinde söz almış bulunuyorum.

Tasarının getirdiği değişiklikler hakkında arkadaşlarımız ve muhterem Maliye Bakanı bilgi verdiler, ben de kısaca ifade edeceğim.

Geçici verginin süresi, 3 aydan 6 aya uzatılmakta.

Gelir tarifi değiştirilmekte; 4369’da “tasarruf + harcama = vergisi ödenmiş kazanç” tarifi yerine -yani, biz buna “net artış” diyoruz- eski sisteme dönülmekte, gelir unsurları sayılmaktadır.

Malî milat ertelenmektedir, çok üzerinde durulan.

Gelir Vergisi nispeti 5 puan artırılmaktadır; yüzde 15’e düşürülmüş olan ilk dilim nispeti yüzde 20’ye çıkarılmakta; ücretliler hariç, esnaf, serbest meslek sahipleri, ticaret erbabı için, ödedikleri vergi 5 puan artırılmış olmaktadır. Şöyle hatırlanırsa, 1980 öncesi, bu verginin ilk dilimi yüzde 10’du, 1980 ihtilali bunu yüzde 40’a çıkardı, tedricen, bugüne kadar düşerek gelmişti. 1980’den sonra ilk defa, bu hükümet, vergi basamaklarında ilk dilimi 5 puan artırmaktadır. 1980’den beri inişe geçen, mükellefler lehine olan vergi dilimleri ilk defa artırılmaktadır. Bundan en çok, esnaf ve serbest meslek sahipleri zarar görecektir.

Kurumlar Vergisinde yüzde 25 olan geçici vergi oranı yüzde 20’ye düşürülmektedir. Dikkat edilirse, esnaf için, serbest meslek sahipleri için yükseltilen vergi nispeti, kurumlar için, şirketler için düşürülmektedir.

Kurumların 1999 ile 2002 yılı arasında iştirak hisseleri ve gayrimenkullerinin satışından elde edecekleri gelirleri, sermaye ilaveleri vergi dışı bırakılmakta, vergiden muaf hale getirilmektedir. Bu, zaten 31.12.1998’e kadar böyleydi, muhtelif tarihlerde uzatılmıştı, ilk defa 1998 Temmuzunda 4369 sayılı Kanunda kaldırılmıştı, şimdi tekrar getirilmektedir. Bu, isabetlidir; krizin yaşandığı bir dönemde, kurumların iştirak ve gayrimenkul varlıklarını sermayeye ilaveleri, şirketlerin likiditesini, işletme sermayesini artıracak, malî bünyelerini sağlamlaştıracaktır. Aslında, 1998’de bunun kaldırılmış olması hataydı, şimdi düzeltilmektedir.

Vergi Usul Kanununda uzlaşmayla ilgili yeni düzenlemeler getirilmektedir. 4369’da, uzlaşmada, vergi aslında ne kadarsa, cezasında da o kadar orantılı olabilirken, şimdi, tasarıyla, vergi cezasının tamamını uzlaşmaya sokup kaldırabilme imkânı getirilmektedir.

Emlak Vergisinde yeni düzenlemeler var, emlak değerleri bakımından, beyanname yenileme imkânı var.

Belediye Çevre Temizlik Vergisi ile Emlak Vergisi tahsilatı birleştirilmekte, mükellef ve belediye yönünden yeni bir düzen getirilmektedir.

Harçlarda değişiklik yapılmaktadır.

Muhterem Başkanlık Divanı şuraya bir saat lütfederlerse, biz de ikide bir geriye bakmak zahmetinden kurtuluruz herhalde... Evet, görüyorum ki, bütün Genel Kurul da bunu arzu ediyor; teşekkür ederim.

Muhterem üyeler, tabiî vergi kanunlarındaki bu değişikliklerin, 1998’de büyük iddialarla, büyük vergi reformu diye getirilen bu değişikliklerin, aslında böyle olmadığını, o zaman yine bu kürsüden defatle ifade etmiştik. Hatta, temmuzun o sıcak günlerinde biz burada konuşurken, iktidar partisine mensup arkadaşlarımız, “bunlara lüzum yok, bizi çok yoruyorsunuz, iyi iş yapıyoruz” demişlerdi. O dönemdeki değerli Maliye Bakanı “biz bu kanunla ek 5 katrilyon lira vergi alacağız. Hazinenin, Maliyenin ödeme güçlüğü sona erecek, devlet harcamalarını karşılayacak hale getirecek, kayıtdışı ekonomi kayıtaltına alınacak” demişlerdi. Hatırlarsanız, 1998 yılı bütçesinde tahmini vergi geliri 10 katrilyon liraydı; yani, mevcut beklenen vergi gelirlerinde yüzde 50 artış bekleniyordu; ama, gördük ki, 1999’da vergi gelirleri tersine döndü, azalmaya başladı, Türkiye’de ilk defa vergi gelirleri geriledi. Tabiî, pek muhterem ve tecrübeli Maliye Bakanımız da, Türkiye’yi bu krizin içinden acele çıkarmak için, bu vergi kanunu tasarısını getirdi ortaya koydu. Kendisinin gayretlerini, iyi niyetini biliyoruz, tebrik ediyoruz, inşallah Türkiye’ye şifa olur; ama, tespitimiz şu ki, aslında o vergi kanunundaki düzenleme fevkalade yanlış bir zamanda yapıldı; 4369’u söylüyorum. Yani, bir hastanın üzerinde birçok hastalık varken, hepsini birden aynı anda tedaviye kalkarsanız, hastayı öldürürsünüz; bu, hekimlerin dikkat ettiği bir husustur. Yani, zamanlama mühimdir, hangisi acilse onun üzerinde durmak lazımdır. 1998 yılında, Türkiye’de iktisadî krizin olduğu, bütün emarelerin ortaya çıktığı bir dönemde, siz, herkesin “malî milat” diye, bütün servetini beyan edeceği varlık vergisi havasını estiren, büyük gürültü koparan bir üslupla meseleye girince, piyasada, bundan, büyük tedirginlik oldu; yani, bu yaklaşım ne kadar doğruysa, zamanı da o kadar tersti. İşte şimdi, bu terslik, Türkiye’yi daha büyük sıkıntılara soktuğu için, bunun düzeltilmesiyle ilgili yeni bir düzenleme getirilmiş durumdadır.

Değerli arkadaşlar, 4369’da da eksik olan bunda da eksik olan en mühim hususun altını çizerek ifade ediyorum: Bir ülkede enflasyon varsa, vergi veriyorsanız, servetinizi vergi olarak ödersiniz. Niye; enflasyon sebebiyle fiktif kâr ortaya çıkar, siz de bunu vergi olarak öderseniz, üç dört senede, servetiniz, sermayeniz vergi olarak gider. Enflasyon olan ülkede, ya enflasyon muhasebesini getireceksiniz veya mükellefler vergi kaçıracak, yani kayıtdışı çalışacaktır. Yirmi yıldır Türkiye’de bu böyledir. Biraz iş hayatıyla ilgisi olanlar, bunu çok iyi bilirler. Onun için, büyük şirketler, fiktif kârdan vergi ödemezler. Niye; yatırım yaparlar, yatırım teşvik belgesi alırlar, hızlandırılmış amortismanla vergilerini ödemezler, vergi matrahlarını sıfırlarlar; yatırım indirimiyle vergi matrahlarını sıfırlarlar, vergi ödemezler; ama, orta ve küçük işletmelerde, yatırım teşvik belgesi alıp yatırım indiriminden faydalanma imkânı olmadığı için, genellikle yatırım yapma imkânı da olmadığı için, özkaynakla ayakta duran -bunlar, aile işletmeleridir, küçük işletmelerdir, orta işletmelerdir- bunlar da fiktif kârdan vergi öderler, batarlar; onun için de bunlar, kayıtdışı çalışmaya mecburdurlar; yani, 4369’da, ciddî bir vergi reformunda olması gereken temel unsur, enflasyon muhasebesi getirilmemiştir, bugün de getirilmemiştir ve onun için, netice almak da mümkün değildir; yani, kayıtdışını kayıt içerisine almak mümkün değildir. Polisiye tedbirlerle ekonomiyi yönetemezsiniz. Ekonominin kendi kanunları vardır, kendi düzeni vardır, ahlakî sınırları vardır; ama, siz de onlara makul üslupla yaklaşmaya mecbursunuz.

Evet “enflasyon var, muhasebesi yok” dedik. Değerli arkadaşlar, iş hayatı 1998-1999’da çöküntü halindedir. Bakın, geçenlerde, bir değerli yazar Denizli’yi ziyaret etmiş. Denizli, emeğiyle kalkınan, devletin yardımı az olan, kendi alınteriyle kalkınan, fevkalade sanayileşme gayreti olan bir ilimizdir; bakarsınız, bir doktor, tasarruflarından bir iplik fabrikası kurmuş; bakarsınız, bir mühendis veya bir başkası, derhal... Bilhassa tekstil ağırlıklı, büyük bir sanayinin geliştiği bir şehrimizdir. Burayı ziyaret etmiş; Ticaret Odası, Sanayi Odası mensuplarıyla konuşuyor, işyerlerini geziyor “işçiler, kapanan fabrikaları, gözyaşlarıyla, zaman zaman gidip, ziyaret edip, orada üzüntülerini ifade ediyorlar” diyor. Türkiye budur. Türkiye’nin geldiği nokta, fevkalade zor bir noktadır değerli arkadaşlar.

Anasol-D hükümeti görevi alırken, 55 inci hükümet “enkaz devraldık” demişlerdi; ama, şimdi, enkaz da ortada kalmadı; Türkiye’nin geldiği nokta budur. Devletin bütçesi, faiz ödeme bütçesi haline geldi. 100 lira vergi topluyorsunuz, gelirleri topluyorsunuz, 78 lirası faize gidiyor. Vatandaş “ben niye vergi vereyim?! Benim verdiğim parayı, sen rantiyeye veriyorsun” diyor. Evet, rantiyeye vergi veriyorsun. Onun için, Değerli Maliye Bakanımız, inşallah... (DSP sıralarından “teşvik ediyorsun” sesleri)

Ben teşvik etmiyorum, siz batırıyorsunuz; hükümetiniz olarak batırıyorsunuz da, burada ikaz ediyorum; niye teşvik edeyim?! Vergiyi, ben, doğru harcarsanız veririm. Benden alacaksınız, rantiyeye vereceksiniz ve Türkiye’nin kaynaklarını dışarıya akıtacaksınız!.. Bugün, dolar üzerinden, hükümet, Hazine, yüzde 60’la borçlanmaktadır. İçborç ödemelerine bakın, faizlerine bakın; 1998-1999 yılları altı aylık dönemde, 12,5 milyar dolar faiz ödenmiş, içborcun bütün toplamı 41 milyar dolardır. Tabiî, bunu böldüğünüz zaman, önünüze, yılda, yüzde 60 net, dolar üzerinden faiz gelir. Türkiye’nin bunu kaldırması mümkün değil. Hesabı öyle böyle yaparsınız; ama, altı üstü, geleceğiniz nokta budur. Onun için, bunun çaresinin bulunması lazım. Vatandaşın ödediği verginin, rantiyeye, tefeciye değil, vatandaşa hizmet olarak dönmesi gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ayhan, 1 dakika süre veriyorum, lütfen toparlayınız.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Türkiye, bir batağın içerisine girmiş durumda, kaybediyor. Halk fakirleşiyor, işyerleri kapanıyor, insanlar işini kaybediyor, insanlar bedbin, insanlar umutsuz, halkın manevi hayatı tahrip edilmiş, iktisadî hayatı tahrip edilmiş; bütün bunları yapan da, 55 inci ve 56 ncı hükümetler. Şimdi, 57 nci hükümetin de, malesef, aynı istikamette devam ettiğini görüyoruz.

Tabiî, söylenecek çok şey var, konuşulacak çok makul meseleler var; ama, zamanım bitti. Müteakip maddelerde, imkân ölçüsünde arz edeceğim.

Hepinizi hürmetle selamlıyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, sabah mesaimizin 10.00 - 13.00 saatleri arasında yapılması ve öğleden sonra 14.00’te başlamak üzere bir saatlik öğle arası verilmesi kararlaştırılmıştı.

Saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 12.56

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 14.00

BAŞKAN : Başkanvekili Mehmet Vecdi GÖNÜL

KÂTİP ÜYELER : Şadan ŞİMŞEK (Edirne), Burhan ORHAN (Bursa)

 

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu en iyi dileklerimle açıyor, saygılar sunuyorum.

Görüşmekte olduğumuz tasarıyla ilgili çalışmalara başlamadan önce, Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

Öneriyi okutuyorum:

V. — ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. – 136 Sıra Sayılı Siyasî Partiler Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 48 saat geçmeden gündemin 3 üncü sırasına alınmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No. 18 Tarihi: 11.8.1999

11.8.1999 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan ve bastırılıp dağıtılan 136 Sıra Sayılı Siyasî Partiler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 48 saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının üçüncü sırasına alınmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

Yıldırım Akbulut Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

Ali Günay Ömer İzgi

DSP Grubu Başkanvekili MHP Grubu Başkanvekili

Bülent Arınç Beyhan Aslan

FP Grubu Başkanvekili ANAP Grubu Başkanvekili

Saffet Arıkan Bedük

DYP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, hatırlayacağınız üzere, görüşmekte olduğumuz tasarının tümü üzerindeki müzakereler tamamlanmıştı ve maddelere geçilmesi, yüksek iradenizle kabul edilmişti.

IV. — KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. – Gelir Vergisi Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Katma Değer Vergisi Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Emlak Vergisi Kanunu, Belediye Gelirleri Kanunu ve Harçlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/500) (S.Sayısı: 135) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet yerlerinde.

Şimdi, maddelere geçeceğiz; yalnız, 1 inci maddeden önce gelmek üzere bir önerge vardır; bu önerge, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 18 inci maddesiyle ilgilidir. 1 inci madde 86 ncı maddeyle ilgili olduğu için, eğer, ondan önce kabul edilecek olursa, 1 inci madde olarak yer alması gerektiği için, 1 inci maddeden önce önergeyi oylarınıza sunacağım. Yalnız, önerge, tamamen yeni bir maddeyi oluşturmakta olduğundan, İçtüzüğün 87 nci maddesinin dördüncü fıkrası gereğince komisyonun salt çoğunluğunca benimsenmiş olmasının, önergenin işleme konulması için şart olduğunu bilgilerinize, tekrar hatırlatmak sadedinde, sunmak istiyorum.

Şimdi, önce kanunun başlığını, bu maddelerin yer alacağı bölüm başlığını, sonra önergeyi okutacağım:

GELİR VERGİSİ KANUNU, KURUMLAR VERGİSİ KANUNU, KATMA DEĞER VERGİSİ KANUNU, VERGİ USUL KANUNU, EMLÂK VERGİSİ KANUNU, BELEDİYE GELİRLERİ KANUNU VE HARÇLAR KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI

HAKKINDA KANUN TASARISI

BİRİNCİ BÖLÜM

GELİR VERGİSİ KANUNU İLE İLGİLİ DEĞİŞİKLİKLER

BAŞKAN – Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısına Gelir Vergisi Kanunu İle İlgili Değişiklikler bölümünde yer alan 1 inci maddesinden önce gelmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini ve madde numaralarının buna göre yeniden teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

İsmail Köse Ömer İzgi Fikret Uzunhasan

Erzurum Konya Muğla

Ali Günay Zeki Çakan Beyhan Aslan

Hatay Bartın Denizli

MADDE 1- 31.12.1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 18 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Müellif, mütercim, heykeltraş, hattat, ressam, bestekâr, bilgisayar programcısı ve mucitlerin ve bunların kanunî mirasçılarının şiir, hikâye, roman, makale, bilimsel araştırma ve incelemeleri, bilgisayar yazılımı, röportaj, karikatür, fotoğraf, film, video bant, radyo ve televizyon senaryo ve oyunu gibi eserlerini gazete, dergi, bilgisayar ve internet ortamı, radyo, televizyon ve videoda yayınlamak veya kitap, CD, disket, resim, heykel ve nota halindeki eserleri ile ihtira beratlarını satmak veya bunlar üzerindeki mevcut haklarını devir ve temlik etmek veya kiralamak suretiyle elde ettikleri hâsılat Gelir Vergisinden müstesnadır.”

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, önergeye katılma arzusundayız; ancak, İçtüzüğün uygun gördüğü şekilde çoğunluğumuz hazır değil. Siz de takdir ederseniz ve Genel Kurulumuz da uygun bulursa, bunu 4 üncü maddeden sonra gelecek şekilde yeniden işleme koymak mümkün olabilir diye düşünüyoruz. Takdir sizin. Eğer, buna fırsat yaratılırsa, o zaman hazır hale geleceğiz efendim.

BAŞKAN – Önergeyi bu şekliyle işlemden kaldırıyorum. 4 üncü maddeden sonra yeniden teklif edilirse, yeniden gündeme alacağım.

1 inci maddeyi okutuyorum:

GELİR VERGİSİ KANUNU, KURUMLAR VERGİSİ KANUNU, KATMA DEĞER VERGİSİ KANUNU, VERGİ USUL KANUNU, EMLÂK VERGİSİ KANUNU, BELEDİYE GELİRLERİ KANUNU VE HARÇLAR KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI

HAKKINDA KANUN TASARISI

BİRİNCİ BÖLÜM

GELİR VERGİSİ KANUNU İLE İLGİLİ DEĞİŞİKLİKLER

MADDE 1.- 31.12.1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 86 ncı maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinin (a) alt bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve (b) alt bendi yürürlükten kaldırılmıştır.

“a) Tevkif suretiyle vergilendirilmiş ücretlerden,”

BAŞKAN – Madde üzerinde söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum:

Gruplar adına: Fazilet Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer, Doğru Yol Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Ufuk Söylemez.

Şahısları adına: Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan, İstanbul Milletvekili Sayın Erol Al, Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç.

İlk söz, Fazilet Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer’in.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

FP GRUBU ADINA MUSTAFA GEÇER (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu anda görüşülmekte olan 135 sıra sayılı Gelir Vergisi ve bazı vergi kanunlarıyla ilgili değişiklik yapılması hakkında kanun tasarısının 1 inci maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi Grubumuz adına ve şahsım adına selamlıyor, saygılar sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mezkûr tasarının Gelir Vergisiyle ilgili 1 inci maddesinde “31.12.1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun mükerrer 120 nci maddesinde yer alan ‘üçer aylık’ ibareleri ‘altışar aylık’, ‘üç aylık’ ibaresi ise ‘altı aylık’ olarak değiştirilmiş ve maddenin birinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

Bakanlar Kurulu geçici vergi dönemlerini üç aya indirmeye, geçici verginin beyan ve ödeme sürelerini üç aylık dönemi izleyen ikinci ayın 15 inci günü akşamı olarak belirlemeye yetkilidir” denilmektedir. Gerçi, burada daha önceki metinde zikredilen üçer aylık dönemleri tekrar üçer aylık döneme getirmek üzere Bakanlar kuruluna yetki verilmektedir. Önceki metinde, sadece altışar ve üçer aylık dönemler, altışar aylık olarak değiştirilmekte; yani, geçici vergilerin beyanı, tahakkuku ve tahsili yıl içinde iki döneme ayrılmakta; burada ilk altı aylık dönem, o altıncı ayı -haziran ayını- takip eden ağustos ayının 15’ine kadar beyan ederek ödenmesi, ikinci altı aylık dönemin de şubatta ödenmesi öngörülmektedir.

22 Temmuz 1998 tarih ve 4369 sayılı Yasa ile “Vergi Reformu” adı altında, büyük iddialarla yapılan vergi düzenlemelerinin yürürlüğe girmesi üzerinden bir yıla yakın bir zaman geçmesine rağmen, bu reformun tekzibi mahiyetinde değişikliklerle karşımıza bu maddeler çıkmaktadır.

Bu değişiklikler bize gösteriyor ki, 4369 sayılı Yasayla yapılan vergi düzenlemeleri, ülkemizin ekonomik, sosyal ve kültürel gerçekliklerinden uzak, sadece teorik planda yapılan tek boyutlu bir kanun yapma eyleminden ibarettir. Reform diye yapılan değişiklikler vergide genellik, eşitlik, süreklilik, adalet prensiplerinden uzak yapıldığı için toplumsal kabul görmemiş ve bugün antireform olarak değerlendirebileceğimiz karşıt bir reformla bazı maddelerinin kaldırılması veya daha önceki vergi yasalarındaki duruma getirilmesi öngörülmüştür.

Tasarının 1 inci maddesinde, vergi hukukumuza son yıllarda giren peşin vergi, daha sonra “geçici vergi” adı altında vergi hukukumuza kazandırılan bu müesseseyle ilgili usul düzenlemeleri yer almaktadır. Zira, Gelir ve Kurumlar Vergisi mükelleflerinin cari yıla ait gelirlerini, takip eden yılın mart ve nisan aylarında beyan etmesi ve bu aylarda tahakkuk eden geçici vergilerini 12 eşit taksitle ödemesi karşısında, ücretleri gerçek usulde belirlenen memur ve işçilerin ücret gelirlerinin, tahakkuk ettiği yıl içerisinde stopaj yoluyla vergilendirilmeleri, ödeme gücü daha yüksek olan kurumların, firmaların ticarî, ziraî, menkul sermaye ve diğer gelirleri elde eden kesimlerin vergilendirilmelerinin âdeta bir yıl sonraya bırakılması hesabıyla, böyle bir geçici vergi müessesesinin vergi hukukumuza getirilmesi savunulacak bir durumdur.

Çıktığı yıllarda, cari dönem gelirlerinin beyanı sırasında tahakkuk eden vergilere uygulanan, gerçek usulde vergilendirilenlerin tahakkuk eden vergileri üzerinden yüzde 50, kurum vergilerinden yüzde 70 oranında alınarak 12 eşit taksitle tahsil edilen bu geçici verginin, cari döneme yayılması hesabına yapılan bu çalışmalarda, daha önce çıkarılmış yasalarda üçer aylık dönemler halinde tahsil edileceği vurgulanan bu tasarının geçici vergiyle ilgili maddesinde altışar aylık dönemler halinde yıl içinde iki döneme yayılması karşısında, aslında, geçici vergi tekniğinin veya hukukunun veya bundan beklenen amaçların dışına çıkıldığı kanaatindeyiz.

4369 sayılı Yasayla geçici verginin üçer aylık hesaplanacak mükellef kârları üzerinden yüzde 15 ve yüzde 25 olarak tahsil edilmesi daha gerçek bir usul olmasına rağmen, uygulama zorluğu ve mükelleflerin üçer aylık dönemler halinde firma kârlarını belirlemeleri ve bunun üzerinden hesaplanacak geçici vergileri ödemeleri, bunların vergi basitliği veya basite indirilen vergi ödemeleri tahsili ve tahakkuku açısından basitlik getirmesine rağmen, şu anda bu tasarı ile geçici vergilerin ödenme sürelerinin altışar aya çıkarılması firma sahiplerinin ve mükelleflerin altışar aylık dönemler halinde dönem kârlarını belirlemeleri açısından bir pratiklik getirmesine rağmen, burada altışar aylık dönemlere yayılan geçici vergi tahsilatlarının geçici vergiden beklenen; yani, cari dönem içerisinde o yıla ilişkin tahakkuk edecek takip eden yılda ödenecek vergilere mahsuben alınan geçici vergilerin yıl içine dağıtılmaları önlenmiştir. Âdeta, burada ikinci dilime alınacak geçici vergilerin şubatın 15’inde alınması, ilk dilimin dönem içinde alınması, şubattan sonra gerçek usulde vergilendirilen gelir vergisi mükelleflerinin zaten mart ayında tahakkuk eden geçici vergilerinin normal beyan dönemine de yaklaşması suretiyle dönem içine yayılması bu maddede önlenmiştir.

Bakanlar Kurulunun geçici vergi dönemlerini üç ay indirmeyle ilgili bu maddenin ikinci fıkrasında yetki almasıyla, ileriki tarihlerde daha önceki metinde olduğu şekle getirmesi de mümkün olduğundan bu maddenin fazla bir işlerliğinin ve savunulur tarafının olmadığı inancındayız.

Geçici verginin daha basit usullerle belirlenmesi, dönem içindeki kârlılığın belirlenmesi güçlüğü karşısında elzem olan bir haldir. Daha önceki geçici vergi uygulamalarında, cari yıldan sonra takip eden yılın mart ve nisan aylarında tahakkuk ettirilen vergilerin belli oranında alınan geçici vergilerin hesaplanmaları tahsil, tahakkuk ve hesabının basitliğinin savunulmasına karşılık, zarar eden carî dönem içerisinde, geçici vergi tahsilleri yapıldığı halde, takip eden yılda vereceği veya yapacağı kâr üzerinden tahakkuk edecek verginin bulunmayışı karşısında, zarar eden firmalara karşı bir vergi adaletsizliğine sebebiyet veren daha önceki geçici vergi uygulamalarına karşılık, gerçeklerin biraz daha yakalanması açısından, bu maddelerin getirilmesinde fayda vardır. Ancak, 3’er aylık dört dönemden, 6 aylık iki döneme indirilmesiyle ilgili yeni getirilen düzenlemede, çok fazla pratikliğin olacağı kanaatinde değiliz.

Zira, vergi yasalarının 1983’ten bu yana sürekli bir değişiklik göstermesi, vergi uygulamalarında, vergi adaletinde, verginin tahsilinde büyük güçlükler doğurmuştur. Vergi yasalarının bu kadar hızlı değiştiği, özellikle bir ay dahi yaşamayan ve meriyette kalan vergi maddelerinin normlarının düzenlenmesi, gerek idareyi gerekse vergilendirmeyle ilgili meslek kuruluşlarında çalışan meslektaşları, muhasebeci, malî müşavirleri zor duruma soktuğundan, sürekli düzenlenen bu vergi yasalarının daha ileride de düzenlenmeyeceği anlamına gelmediğinden, bir yıl kadar önce çıkarılan reform niteliğinde bu yasada, bir yıl sonra tekrar değişikliğe gidilmesi, anlaşılması güç bir şeydir.

Bugün, Türkiye’de -özellikle 1983 yılından sonra- vergi yasalarındaki hızlı değişiklik karşısında, vergi uygulayıcıları, avukatlar, malî müşavirler ve vergi dairelerinin bu yasaları anlamalarında ve bu yasaları uygulama alanlarında büyük güçlükler olmuştur. Burada, gerçekten toplumun iradesinden yansıyan, toplumun gövdesinden bir ağaç reçinesi gibi salgılanan yasaların olmayışı ve bir noktada, bu yasalar yapılırken teorik planda kalınarak, toplumsal gerçeklerin gözardı edilmesi nedeniyle, yapılan yasaların ömrünün uzun olması düşünülemez.

Alman Hukukçu Krichmann’ın dediği gibi, kanun koyucunun ihmali, ihtirası, hukuk eserlerinin konusu olmaktadır. Kanun koyucunun üç yeni düzeltici kelimesi, koca kitapların okkalık kâğıt haline gelmesine yetmektedir. Gerçekten, vergi yasalarımızla ilgili, özellikle 1983’ten sonra çıkarılan yasaların ve bunlara ilişkin hukuk ve kanun kitaplarının bugün okkalık kâğıt yığını haline geldiğini görmek, bu mukkaderata, bu şansa uğramalarını görmek gerçekten üzücüdür.

Vergi yasalarında olduğu gibi, diğer yasalarda da, toplumun genel kabulleri, bir ağacın gövdesinden ve özünden salgıladığı reçineye benzer. Toplumun genel kabullerine sadık olamayacak hukuk normlarının yapılması, bunların teorik planda kalması, toplumsal gelişmeler göz ardı edilerek...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Geçer, iki dakika ilave süre veriyorum efendim.

MUSTAFA GEÇER (Devamla) – ...yasanın gündeme getirilmesi karşısında, gerçekten, bu yasaların da ömürlü olması mümkün değildir. Şu anda, bu gerçeği de yaşıyoruz. 1989 yılında çıkarılan bu reformun, bugün, tekzibi mahiyetinde bazı maddelerinin değişikliğine şahit oluyoruz. Burada da görüyoruz ki, ülkenin gerçek sorunları arkasında, toplumsal kabullerin ve toplumun kabul ettiği, ruhuna uygun, kendi benliğine uygun ve kabul göstereceği normların yapılmayışı, teorik planda, masa başında yapılan yasaların ömürsüz olduğunun şahidi oluyoruz. Toplumsal talepler doğrultusunda, yasa koyucuların toplumu anlayarak yapacakları yasaların daha uzun ömürlü, daha süreli olacağı kanaatindeyiz.

Bu noktada, bu 1 inci maddenin uygulanmasıyla ilgili de, yine dönemsel kârların tespiti çok güç olduğundan, zira işletmelerde dönem sonuna doğru alınan amortismana tabi kıymetlerle ilgili kıst dönemin kaldırılmasıyla ilgili, son dönemde zarar etmesi mukadder olan bazı firmalardan veya işletmelerden alınan bu vergilerin de vergi adaletini ortadan kaldıracağı ve ödenmesi gereken verginin nisan veya mart aylarında tahakkuk etmesi karşılığında zarar eden firmalardan alınmış geçici vergilerin ne surette iade edileceği de burada göz ardı edilmiştir.

Geçici vergilerin, gerçekten, emek ürünü olan, gerçek usulde ücret alan kesimlere karşı, onların kazanmış oldukları ücret gelirlerinin, aynı dönem içerisinde, aylar itibariyle tahsil etmeleriyle birlikte, stopaj yoluyla vergilendirilmelerine karşılık, kurumların bir yıl sonra vergilendirilmelerine karşılık, böyle bir geçici vergi müessesesinin, vergi hukukumuzda son derece yerinde bir şey olmasına karşılık, bunun biraz daha basitleştirilerek, gerek idare gerek meslek mensupları gerekse firmalar açısından daha rahat hale getirilmesi elzemdir.

Ve, burada, milletimizin kabul göstereceği, onun ruhuna uygun, uzun ömürlü yasanın yapılması dileğiyle selam ve saygılarımı sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Geçer.

Gruplar adına ikinci söz, Doğru Yol Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Ufuk Söylemez’in.

Buyurun Sayın Söylemez. (DYP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; konuşmama başlamadan önce, hepinizi şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyorum efendim. Görüşmekte olduğumuz vergi kanunlarında değişiklik yapan yasa tasarısının 1 inci maddesi üzerine Doğru Yol Partisinin görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum.

Vergi kanunlarında değişiklik yapan bu yasa tasarısı, geçen yıl bugünlerde; yani, temmuz 1998’de çıkarılan Vergi Kanunundan tam anlamıyla bir geri dönüştür; yani, bir anlamda, vergide ve ekonomide bir pişmanlık yasasıdır. Eğer, erken seçimler olmasa ve Maliye Bakanı değişmese ve Sayın Sümer Oral göreve gelmeseydi, belki de bunu görüşme imkânımız bile olmayacaktı ve Türk ekonomisi, içine düştüğü bu ekonomik krizi daha da derinleşerek yaşamak zorunda kalacaktı. Elbette, Türkiye, büyük zaman kaybetti, elbette, Türkiye ekonomisi bundan önemli ölçüde zarar ve hasar gördü. Liberal ekonomik sistemi yönetmek için bu zihniyete sahip olmak gerekir; inanmak gerekir, yaygın ve moda tabiriyle liberal ekonomiyi içimize sindirmek gerekir. Eğer, liberal ekonomi uygularken, devletçi ve yasakçı zihniyetlerle böylesi nereden buldun yasalarını çıkarmaya kalkıp, ekonomiye kelepçe vurmaya kalkışırsak, sonu bugün olduğu gibi hüsran olur; bedelini de fakirleşen Türkiye ve Türk Milleti öder. Bu tasarıyla, 1998’de yapılan hatalardan tam anlamıyla bir U dönüşü yapılmakta, geri adım atılmaktadır. Bu bakımdan, hükümeti, bir yıl gecikerek de olsa, hatadan dönmenin fazilet olduğunu düşünerek bu tasarıyı getirdiği için kutluyor ve Maliye Bakanına da teşekkür ediyoruz.

Gerçekten, 30 Eylülde malî milat uygulaması amacına ulaşamadı. İnsanlar, tasarruflarını bankaya yatırınca, kayıt altına almalarından dolayı, ülkeye kaynak kazandırmalarından dolayı takdir edilmeleri gerekirken, âdeta, potansiyel vergi kaçakcısı gibi görülüp, beyannameye zorlandılar. İnsanlar, ev almaktan, araba almaktan, nereden buldun diye sorarlar düşüncesiyle korkuya sevk edildiler; hatta, kredi kartıyla ödeme yapmaktan bile kaçındılar.

Esnaf ve sanatkâr, küçük ve orta boy işletmeler ve ihracatçılar son yılların en büyük ekonomik krizine sürüklendi.

Konuşan iktidar sözcüleri, elbette, Vergi Kanununun yanlış zamanda, yanlış içerikle, yanlış zihniyetle getirilmesini tabiî ki savunamazlardı; elbette, bu kanunun bu şekilde çıkmasına bir mazaret sunmaları gerekiyordu; onları da anlayışla karşılıyoruz. Örneğin, DSP’nin sayın sözcüsü Masum Türker -sevgili arkadaşımız- süpermarketlerin kurulmasıyla esnafların zora girdiğini söyledi, haklılık payı vardır; ama, Türkiye’de 3 milyon esnafın yaşadığı büyük krizi ve kaosu böylesi basit gerekçelerle izah etmek mümkün değildir. Bakın, benim elimde, esnaf ve sanatkârlardan gelen mektuplar var “siftah yapamıyoruz; Halk Bankasından kredi alamıyoruz, üstelik bir de faizlerimizi artıyorsunuz” diyorlar, esnaf bağırıyor.

İhracat, Türkiye’de son beş yılın en kötü günlerini yaşıyor.

Küçük ve orta boy işletmeler ardı ardına iflas ediyor.

Ben İzmir Milletvekiliyim, Sayın Bakan da İzmir Milletvekili. Ege Bölgesi Sanayi Odasına kayıtlı 6 000 üyenin 600’ü, sadece 1999 yılında kapanmak, iflas etmek veya tasfiye etmek zorunda kalarak kayıtlarını sildirdiler. Yaşanan ekonomik krizi kimse küçümsemesin.

Anavatan Partisinin çok değerli sözcüsü Sayın Birkan Erdal da, yaşanan ekonomik krizin, bu Vergi Kanunundan ziyade, dış ekonomik krizden kaynaklandığı söylediler.

Değerli arkadaşlarım, dış ekonomik kriz dediğimiz Güneydoğu Asya’daki global ekonomik kriz, 1997 yılı temmuz ayında Tayland’da başlamış ve domino etkisiyle, o bölgedeki ülkeleri sarmıştır, doğrudur; ama, yıl 1997’dir ve biz, bu kanunu geçen sene, 1998’de çıkardık. O ülkeler, 1998 yılında yaralarını sarmaya, hatta büyüme hızlarını artırmaya başlamışlardı. Bu krizi göre göre, piyasalarla inatlaşan, muhalefetin haklı ikazlarını dinlemeyen, devleti, yasakçı kafayla hazırlanmış, liberal ekonomi anlayışına ters olan bu yasanın çıkmaması gerekiyordu.

Konuşmama başlamadan önce geçmiş tutanakları inceledim. Dönemin eski Maliye Bakanlarından Sayın İsmet Attila’nın çok değerli konuşmaları, Meclis tutanaklarında 2 Temmuz 1998 tarihi itibariyle var. Burada ne söylediysek var; ekonomiye yasak koymayın, rekabetin önünü açın, nereden buldun anlayışından vazgeçin, ekonomiyi kayda alacağız derken kayda girmiş paraların üzerine gidip, kaçırmayın dedik. Ama, ne yapıldı; tasarrufçu, gelirinden artırmış, gelirinden tasarruf etmiş, bankaya yatırmış; ona “gel kardeşim, bir de beyanname ver” diyerek, âdeta, bu paraların yastık altına girmesi, yurt dışına kaçması teşvik edildi. Türk ekonomisi, gerçekten, hiç hak etmediği bir sıkıntıya sürüklendi.

Ancak, bugün, 2002’ye kadar da olsa, yapılan ertelemenin geçici bir nefes aldırma olduğunu düşünüyor, zihniyet olarak, bunun tamamen kaldırılmasını düşünüyoruz.

Bugün borsada, fonlarda stopajın ne olacağı belli değildir. Repoya yüzde 6, mevduata yüzde 13 stopaj getiriliyor, beyanname verme zorunluluğu kaldırılıyor; ama, fonlar açık, bankacılık sistemi, mevduat sahipleri ne yapacağını bilemiyorlar.

Bir ekonomide en tehlikeli şey kararsızlıktır, olaya hâkim olamamaktır; liberal ekonominin tüm felsefesiyle beraber uygulanmamasıdır. Eğer, bölük pörçük uygularsanız, eğer bir sene, iki sene gecikmeyle “pardon, biz yanlış yaptık” deyip düzeltmelere kalkarsanız, o ekonominin istikrarlı bir şekilde gitmesi mümkün olmadığı gibi, iç ve dış piyasalarda güven vermez, kredibilitesi olmaz.

Gelin, artık, yasakçı, devletçi ekonomik anlayışı terk edin; gelin, ekonomiye de demokrasiyi getirecek şeffaflığa, tam rekabete, ekonomide tekelleşme ve kartelleşmeye karşı çıkacak önlemlere destek verelim, haklı rekabetin yanında olalım ve nereden buldun yasalarıyla, âdeta, servet düşmanlığı yaparak, esnafı, işçiyi, emekliyi, bankaya mevduat yatıran mevduat sahibini yanlış, potansiyel vergi kaçakçısı gibi görmekten vazgeçelim.

Fazilet Partisinin değerli sözcüsü Abdüllatif Şener Beyefendi de, bu kanun çıkarılırken sadece Fazilet Partisinin muhalefet ettiğini söyledi. Zannederim, burada yanlış bir hatırlaması var. Yanlış hatırlamayayım diye tutanakları çıkardım. Sayın İsmet Attila, Doğru Yol Partisinden birçok arkadaşım -benim de dahil olduğum- bu yasanın, Türkiye’nin ekonomisini tıkayacağını, piyasayla inatlaşacağını, ekonomik, liberal felsefeye aykırı olduğunu, devletçi, yasakçı bir ekonominin, servet düşmanlığını andıran anlayışların ürünü olduğunu defalarca söylemişiz; ama, maalesef, o zaman dikkate alınmamış ve Türk ekonomisi bu girdaba sürüklenmişti. Ama, memnuniyetle görüyoruz ki, belki de erken seçimin hayrı, demokrasinin güzelliği buradadır; hükümet değişti, Maliye Bakanı değişti ve Sayın Maliye Bakanı, ekonominin bu gerçeklerini görerek, muhalefetin aylardır, hatta, bir yılı aşkın süredir söylediği bu gerçeklere kulak verdi. Hatadan dönmenin fazilet olduğunu söylerken, piyasa ekonomisinde emir-komutayla bu işlerin olmayacağını herkesin öğrenmesi gerekir.

“Nereden buldun” diyeceğimize, kayda girmeyi teşvik edelim; tasarrufçuya “rantiye” diyeceğimize, tasarruf edenleri alkışlayalım; tasarruf edip bankaya yatırmışsa, parasını kayda sokmuşsa, bu insanlara sadece teşekkür edelim; yani, biz “nereden buldun” diyen, yasakçı, servet düşmanı devletçi ekonomik anlayışa karşı olduğumuz gibi, tasarruf sahibine, yatırım sahibine “rantiye” diyen ve onları potansiyel ekonomik suçlu görenlere de karşıyız. Bırakın, herkes rekabet etsin, herkes piyasaya serbestçe girebilsin; Türk ekonomisinin önünü lütfen kapatmayın, piyasa ekonomisini herkes içine sindirsin.

Bu duygu ve düşüncelerle, Doğru Yol Partisi olarak, vergi kanunlarında pişmanlık tasarısı olarak gördüğümüz hatalardan dönen bu yasa tasarısını müspet bulduğumuzu; ancak, borsaya yönelik hiçbir tedbir olmamasını eksik gördüğümüzü söylüyor; hepinizi şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyorum efendim. Sağ olun, var olun. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Söylemez.

Şahısları adına ilk söz, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat’ın.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Vazgeçtim efendim.

BAŞKAN – Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan?..

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Konuşmayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – İstanbul Milletvekili Sayın Erol Al, buyurun efendim.

Süreniz 5 dakikadır.

EROL AL (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Gelir Vergisi Kanunu ve başka altı kanunda değişiklik yapan kanun tasarısının 1 inci maddesi, ücretlerin tamamını beyanname dışında bırakıyor ve son derece olumlu bir maddedir. Daha önceki düzenlemede, birden fazla işverenden alınan ücretler 3,5 milyar lirayı geçmesi halinde beyannameye tabi tutuluyordu, bu yanlışlık giderilmiş oluyor.

Bunun yanında, bazı arkadaşlarımızın, tasarının, pişmanlık tasarısı olduğu, geçen dönemde çıkarılan 4369 sayılı Yasanın pişmanlık anlamına geldiği yönünde sözleri var. Öncelikle şunu belirtmemiz lazım: Vergi gelirleri, 4369 sayılı Yasa çıktıktan sonra düşmüş müdür, ne ölçüde düşmüştür? Elimizde altı aylık veriler var, bu altı aylık verilere göre, vergi gelirleri 5 katrilyon 921 trilyon lira olarak gerçekleşmiş, artış oranı yüzde 50,6’dır; aynı dönemde, toptan eşya fiyatlarındaki artış yüzde 50’dir; yani, vergi gelirlerinde reel bir düşme söz konusu değildir. Aksine, 4369 sayılı Kanunla getirilen, özellikle ücretlilerden yüzde 40 vergi indirimi, göreceli olarak, vergi gelir artışındaki düşmenin başlıca sebebidir. Bu kayıp ilave edildiğinde, vergi gelirlerindeki artış yüzde 60’lara ulaşmaktadır. Bu temelden hareket edersek, bu tasarının da konjonktürden kaynaklanan birtakım sıkıntıların ortadan kaldırılmasına dönük olduğu, bir pişmanlık yasası anlamına gelmediği elbette ki ortaya çıkacaktır.

Tabiî, bunları, siyaseten söylenmiş sözlerdir diye düşünüyorum. Bu tasarı aynı zamanda 1998 yılının son çeyreğinde ortaya çıkan ekonomik daralmanın ve 1999’da da devam eden ekonomik daralmanın getirdiği ekonomik gerekliliklerden kaynaklanmış bir tasarıdır, bir pişmanlık tasarısı kesinlikle değildir; bir kez daha söylemek istiyorum.

Bir ülkede eğer ticarette daralma varsa, enflasyonda gerileme varsa, alışverişte gerileme varsa, elbette ki, bu ülkede vergi gelirleri düşecektir. Ekonomide, 1998’in son çeyreğinde ve 1999’un haziran ayına kadar sanayi üretiminde, imalat sanayiinde ortaya çıkan gerileme, doğal olarak, vergi gelirlerinin düşmesine yol açmıştır; vergi gelirindeki artış, gene de enflasyonun üzerindedir.

Bir de, rantiyeye kaynak aktarılması amacıyla bu tür düzenlemelerin yapıldığı yönünde eleştiriler yapılıyor. Değerli arkadaşlarım, hiçbir hükümetin, hele, bizim içinde bulunduğumuz bir hükümetin, rantiyeye kaynak aktarmak gibi bir amaçla vergi düzenlemesi yapması mümkün değildir. Neden değildir? 4369 sayılı Yasanın hazırlayıcılarından Maliye eski Bakanımız Zekeriya Temizel, Plan ve Bütçe Komisyonunda ve burada, Genel Kurulda defaatle söylemiştir, bu tasarının gerçek amacı, devletin sağlam kaynaklara kavuşturulması ve olmayan gelir yerine borçlanmanın önlenmesi, faiz giderlerinin azaltılmasıdır.

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Netice?!.

EROL AL (Devamla) – Netice, ekonomik konjonktürden kaynaklanan bir sorun vardır ortada ve o sorunun giderilmesi için yeni bir tasarı getirmiştir Hükümetimiz. Bu 4369 sayılı Yasa, boyacı küpü değil. Birdenbire yasa çıkaracaksınız, vergi gelirleri patlama yapacak... Böyle bir şey söz konusu değildir. Bundan sonraki dönemde de, bu tasarının sadece 15 maddesinde değişiklik yapılmaktadır -bu 15 maddenin de iki tanesi yürütme ve yürürlük maddesidir, bir tanesi de komisyonda eklenmiştir- 4369 sayılı Yasa, 87 maddelik bir yasadır. Yani, bunun, bu şekilde ortaya konulması pek doğru değildir.

Bu düşüncelerle hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Al.

Son söz, Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın’ın; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Akın, konuşma süreniz 5 dakikadır.

MURAT AKIN (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gelir Vergisi Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Katma Değer Vergisi Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Emlak Vergisi Kanunu, Belediye Gelirleri Kanunu ve Harçlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 4369 sayılı Kanun, 22 Temmuz 1998 tarihinde Meclisten geçti ve 29 Temmuz 1998 tarihinde de Resmî Gazetede neşredilerek meriyete girdi.

Kanunun çıkış amacı, çıkış gayesi, hepimizce malum olduğu üzere, vergi tabanının genişletilmesi, yani, mükellef sayısının artırılmasıdır. Geçmiş bir sene zarfında, şöyle baktığımız zaman, mükellef tabanının genişletilmesi değil, mükellef olan tabanımız, Maliyenin gelir kaynağı olan mükelleflerimiz batmıştır, iflas etmiştir, işyerleri kapanmıştır; genişleme değil, daralma da değil, çökme olmuştur.

Yine, ikincisi, kayıtdışı ekonominin kayda alınmasıdır. Şöyle bir baktığımız zaman, kayıtdışı ekonomi değil, kayıtiçi ekonomi de bitmiştir; dolayısıyla, kanunun çıkış maksadı olan bu husus da tahakkuk etmemiştir.

Yine, diğer çıkış amacı, vergi sisteminin daha basit ve açık bir şekil halini almasıdır. Şöyle baktığımız zaman, arzuhalciler üzerinden örnek vermek istiyorum; eğer, emekli birisi, arzuhalcilik yapmakta ve derneğe kayıtlıysa, vergiye tabi hale getirilmiştir; yok, derneğe, odaya kayıtlı değilse vergiden istisnadır. Basitlik bu mudur? Yani, bitişik, beraber olan, ufak tefek dilekçe yazan insanların birisini vergiye sokmak, deftere tabi kılmak, diğerini deftere tabi kılmadan basit usulde vergilendirmek, vergi sistemini basitleştirmiş mi oluyor?

Yine, vergi adaletinin sağlanması... Vergi adaleti diye bir şey kalmamıştır; çünkü, vergi toplayacağımız, adalet uygulayacağımız mükellef kalmamıştır.

Biraz önce, DSP Grubu adına konuşan arkadaşımız Masum Türker, kendisinin vergi uzmanı olduğunu, bizim vergiden anlamadığımızı -vergiden anlamamak olabilir; ama- bu vergiden anlayan birçok milletvekili arkadaşımız olduğunu ve kütüphanede bizim bilmediğimiz hususun tarifinin yapıldığını, 1980’den beri vergide matrahın değiştiğini, matraha uygulanacak nispetlerin değişmediğini ifade ettiler.

Tarif ettiği yerden, kanunlar külliyatından çıkardım; 1982, 1983, 1984 ve 1985’te, yüzde 39’dan başlayan vergi nispeti, yüzde 35, yüzde 30’lara kadar inmiştir, en sonunda yüzde 25’lere inmiştir. Kendileri de -kendilerini ifade etmeyeyim- o dönemde milletvekili değildi; ama, benim de üye olduğum bir odanın sekreteriydi. Zaten, Yeminli Malî Müşavirler Odasının, geçmiş bakan Sayın Zekeriya Temizel’i yanıltmada, hataya düşürmede büyük katkısı olmuştur; günlerce yazı yazmışlardır, bu kanun çıksın, bu suretle tekrar servet incelemesi gelecek, bütçe açığı dolacak, memleket güllük gülistanlık olacak diye Sayın Bakanımızı yanıltmışlardır. Memleket güllük gülistanlık olmamış, ateş almış, cayır cayır yanmıştır.

Sayın arkadaşımız, geçmişte defterini tuttuğu veya takip ettiği, denetlediği mükelleflerden de bihaber. “OSTİM” diye bir dergi çıkıyor. İşte, OSTİM esnafının sadece bir iki satır yazısını okuyacağım: “Böyle bir kriz görmedik. Ekonomik kriz, iyi yönetilemeyen ekonomiler için, her dönemde kaçınılmaz olmuştur. Türk ekonomisinin de iyi yönetilmediği ve yaklaşık bir yıldır ekonomik krizle boğuşmak zorunda kaldığı aşikâr. Türkiye’de yaşanan tıkanıklığın, sunî gündemlerin, yersiz tartışmaların ve karmaşanın gölgesinde kalan ekonomik krizden etkilenmeyen sektör kalmadı.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akın, sürenize 1 dakika ilave ediyorum; lütfen, toparlayın.

MURAT AKIN (Devamla) – Devam ediyor: “Daha fazla üretim, daha fazla istihdam... Battık...” diye uzun uzun yazıyor.

Sayın Masum Türker, ismin Masum; ama, arkadaşım, ifade ettiklerinin hiç hakikatle alakası yok; hiç hakikatle alakası yok...

Size soruyorum, ifade ediyorum: Acaba, dünyada kriz oldu da, Amerika Birleşik Devletlerinde, Avrupa’da kriz mi oldu? Ufak bir daralma oldu.

Bir işadamı, bir mükellef, basiretli bir şekilde davranmak zorunda diyoruz. Peki, niye bu ülkeyi idare edenler, niye bu Hükümeti idare edenler, krizin içinde olduğu halde, bu kanunların çıkmasının memlekete büyük darbe vuracağı muhaliflerce ifade edildiği halde çıkarılıyor? Niye, ülkeyi idare edenler basiretli bir şekilde davranmıyor?

İşte, bugün ülkenin bu hale gelmesinin birinci müsebbibi DSP, ikinci müsebibbi, ona destek sağlayan Anavatan Partisi.

İleride tekrar söz almak suretiyle, kalan ifadelerimi beyan etmeye devam edeceğim.

Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akın.

VI. — SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. – İstanbul Milletvekili Masum Türker’in, Aksaray Milletvekili Murat Akın’ın, kendisine sataşmada bulunması nedeniyle konuşması

MASUM TÜRKER (İstanbul) – Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun, önce, oturduğunuz yerden, söz isteme gerekçenizi açıklayın.

MASUM TÜRKER (İstanbul) – Efendim, sataşmada bulundular.

BAŞKAN – 69 uncu maddeye göre söz istiyorsunuz?..

MASUM TÜRKER (İstanbul) – Adımı söylediler, görevlerimi, burada söylediğim şeylerin tam tersini söylediler.

BAŞKAN – Oturduğunuz yerden mi, kürsüden mi?..

MASUM TÜRKER (İstanbul) – Kürsüden.

BAŞKAN – 3 dakika süre veriyorum.

Yalnız, yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim, olur mu efendim.

Buyurun.

MASUM TÜRKER (İstanbul) – Tabiî efendim; teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir şeyi söyleyebilmek için, önce bilmek lazım, arif olmak gerekir. Örneğin, biraz evvelki sözcü bana sataşırken, ne kadar arif olduğunu, üyesi olduğunu söylediği Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler Odasında sekreter olduğumu söyleyerek gösterdi. Halbuki, ben, orada, tam yedi yıl Genel Başkan Yardımcılığı yaptım ve odalar birliğinde görevli idim.

Bunu niye söylüyorum? Burada çoğu kişinin bayram kartlarımdan bildiği bir sıfatımı söyledi, arkadan da ismime sataştı.

Tabiî, masum olabilmek için her şeyin hakkını takdir etmek gerekir. Ben Türkiye Büyük Millet Meclisi sıraları içinde, bu Meclisin üyeliğine yakışmayacak “yalan söylüyor” lafına bile kavga etmeden, sataşmadan yanıt vermesini bilmiş kadar masumum. (DSP sıralarından alkışlar) Bu çok önemlidir; çünkü, bizler, burada seviyeyi düşürmek değil, yükseltmek için birlikteyiz. Eğer, biz, standardı yükseltemiyorsak, eğer seviyeyi yükseltemiyorsak, eğer, biz, birbirimizin ayakları arasına çelme görevi görecek daireleri atıyorsak ve düşmemizi bekliyorsak, bu ülkenin hangi sorununa çözüm bulacağız?!. Bana sataşıldı; ben doğduğum günden beri masumum, masum olmaya da devam edeceğim.

Vergi kanunlarındaki değişiklikler, nispet değişiklikleri, hep Kurumlar Vergisiyle ilgili olarak yapılmıştır. Değerli arkadaşımın söyledikleri doğrudur; ama, bir taraftan indirilirken, hangi tarafta stopajın birleştirildiğini ya da ayrıştırıldığını benden daha iyi bilirler. Bunun...

MURAT AKIN (Aksaray) – Önünde kağıt var, Gelir Vergisi de dahil... (DSP sıralarından gürültüler)

Yalan söylüyor; önüne gönderdiğim kâğıda bakıyor...(Gürültüler)

Canım, işi gücü yalan, ben onun önüne gönderiyorum, yine söylüyor.

BAŞKAN – Efendim, lütfen hatibe müdahale etmeyin.

Sayın Türker, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

MASUM TÜRKER (Devamla) – Değerli arkadaşlar, önüme konan kâğıt, hepimizin bildiği gibi, 12 Eylül sonrası, üniter vergi sisteminden seküler vergi sistemine, yani, bugün bu ülkenin başına bela olan stopaj sistemine geçiş için, ayrıştırma nedeniyle yapılmış düzenlemedir. Hatırlarsanız, bu konuda, bütçe üzerinde, bu tür yapılmış olan yanlışı düzeltme cesaretini gösterdiği için, ilk bunu dile getiren parlamenter olduğu için Sayın İsmet Attila’ya huzurunuzda teşekkür etmiştim.

1982’den 1994’e kadar sistemin temelini çökerten, aslında, yeni bir sistem kurmak için, her şeyi stopaja bağlayıp, insanların hesap verme olgusunu değiştirmek için getirilen vergi değişikliğini, düşüklüğü kabul ediyorsanız, bırakın, ben o zaman hata yapmış olayım; siz doğru olun, ben yanlış olayım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Türker, 1 dakika süre veriyorum; lütfen, tamamlayın efendim.

MASUM TÜRKER (Devamla) – Eğer bir şeyin ne için yapıldığını, yapılırken, sonradan şahıslara ne kadar yük getirdiğini bilmiyorsak, oturur tartışırız.

Benim dileğim -mademki, biz, aynı örgüte mensup olmuş insanlarız- eğer, teknik olarak, birlikteliğimizi yanıltan, şaşırtan bir şeyler varsa, birbirimizle konuşabiliriz; ama, siz, yerinizden, istediğiniz kadar bana “yalan söylüyor” deyin, ben, sizi, siz bu ülkenin milletvekili olduğunuz sürece, yalan söylemeyi akıl edemeyen bir vekil olarak görmeye devam edeceğim.

Saygılar sunuyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

IV. — KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. — Gelir Vergisi Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Katma Değer Vergisi Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Emlak Vergisi Kanunu, Belediye Gelirleri Kanunu ve Harçlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/500) (S.Sayısı: 135) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz madde üzerindeki müzakereler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- 31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun mükerrer 120 nci maddesinde yer alan “üçer aylık” ibareleri “altışar aylık” , “üç aylık” ibaresi ise “altı aylık” olarak değiştirilmiş ve maddenin birinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

Bakanlar Kurulu geçici vergi dönemlerini üç aya indirmeye, geçici verginin beyan ve ödeme sürelerini üç aylık dönemi izleyen ikinci ayın onbeşinci günü akşamı olarak belirlemeye yetkilidir.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talep eden sayın milletvekillerini bilgilerinize sunuyorum: Gruplar adına; Fazilet Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan, Doğru Yol Partisi Grubu adına Afyon Milletvekili Sayın İsmet Attila; şahıslar adına ise, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan, İstanbul Milletvekili Sayın Erol Al, Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç ve Balıkesir Milletvekili Sayın İsmail Özgün.

İlk söz, Fazilet Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan’ın.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

FP GRUBU ADINA VEYSEL CANDAN (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan vergi kanunlarıyla ilgili değişiklik yapılması hakkında kanun tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporu üzerinde Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak için söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Burada, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun mükerrer 120 nci maddesi değiştirilmektedir. Buna göre, geçici vergi düzenlemeleri, üç ay yerine altı aya çıkarılmaktadır.

Aslında, tabiî, burada, önemli noktayı metnin devamını okuduğumuz zaman görüyoru; Bakanlık, bunu, tekrar üç aya indirebilir; yani, burada bir güvensizlik söz konusu; hem altı aya çıkarıyor, hem de tekrar altındaki metinde üç aya indiriyor. Aslında, idarede kararlılık lazım ve mükellefe de güven vermek lazım. Tabiî, kanaatimce, alta ilave edilen bu metin eksik. Altı aya çıkarmak uygun olduğu gibi, metne ilave yanlış.

Aslında, bu Kanun, hatırlanacağı üzere, yaklaşık bir yıl önce 28 Temmuz 1998’de çıkarılmıştı. Tasarının gerekçesini okuduğumuz zaman, vergi tabana yayılacak, sistem basit ve açık hale gelecek, adalet sağlanacak, kayıtdışı ekonomi kayıt altına alınacaktı. Böyle yazmasına rağmen, vergi tabana yayılmadı, adalet iyice bozuldu ve sermaye de yurt dışına kaçtı.

Aslında, o dönemde, yapılan yanlışa, gerekçede bir kılıf bulundu ve yasanın hazırlanması ve yasalaşması sürecinde şartlar hızla değişti denildi. Gerekçe olarak da, 1997 yılındaki sermaye ve mal hareketleri, Güneydoğu Asya hareketleri örnek gösterildi ve 1998 yılında da, Rusya krizinden etkilenildi denildi. Zamanın Hazineden sorumlu Devlet Bakanı Güneş Taner’in “Asya krizi bizi etkilemez, tüm tedbirleri aldık” demesine rağmen, maalesef, krizden etkilenildi.

Bir önceki tasarıya göre, 5 katrilyon vergi toplanacaktı; vergi geliri artacağı yerde azaldı, kamu açıkları arttı, üretim düştü, ihracat geriledi, işyerleri kapandı; yani, tasarının yanlış olduğu ortaya çıkmış oldu.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bu yapılan yeni işlemde, aslında -dikkatle takip ettiğimiz zaman- bir yanlış diğer bir yanlışla düzeltilmeye çalışılıyor. Bu maddelerin, tasarının tüm maddelerinin ortak özelliği, büyük bir bölümü çözüm değil, erteleme; örnek vermek gerekirse, mali milat erteleniyor, nereden buldun erteleniyor... Bir konuşmacı, burada, biraz önce ifade ettiler “2002 yılında, tekrar, nasıl erteleneceğini de şimdiden konuşmamız lazım” dediler; bunun da, kanaatimizce, büyük bir yanlış olduğu ortaya çıkmaktadır.

Ayrıca, kamu bankaları ucuz kredi kullandırıyor, görev zararı sayılıyor, buna karşılık, Hazinenin, 100 trilyonluk kâğıt vermesi öngörülüyor. Aslında, ekonomide, buna tedbir demek de mümkün değil.

Vadesinde tahsil edilemeyen krediler için takibe geçme süresi otuz günden altmış güne artırılıyor. Bu da, aslında, hem idarenin aleyhinedir hem de borçlu olanlara daha fazla faiz yükü yükler ve belki de sermaye kaçırmayı, mal varlığını başka yere aktarmayı öngörür.

Faiz gelirlerinden, vergi az alınıyor; küçük esnafa artı 5 puan vergi getiriliyor ve tarım ve hayvancılıkla uğraşan çiftçilerimiz, bu tasarının içerisinde bulunması gerektiği halde yok. Ayrıca, sabit gelirliler -yani asgarî ücretliler- yine, bu tasarıda yok. Dolayısıyla, bu tasarıyı da, yeniden bir düzenlemeyi de sağlıklı bulmadığımızı ifade etmek istiyorum.

Sayın Bakan, burada, geneli üzerinde konuşma yaparken, vergi sisteminin üç ayağı olduğunu ifade ettiler; vergi idaresi, kanunlar ve denetim ve özellikle de harcamalar, öncelikler; yani, vergideki anlayış ve harcamadaki anlayıştan bahsettiler. Ben, burada, Muhterem Heyetinize, 1997 yılında, Sayıştayın, Hazine dış borçlarını inceleme raporu sonuç bölümünden bir paragraf aktaracağım. Sayın Bakanımızın burada ifade ettiği denetim konusunun, Türkiye Cumhuriyetinde nasıl uygulandığını veya -daha doğru bir ifadeyle- nasıl uygulanmadığını ortaya koyması açısından raporun sonuç bölümünü okumak istiyorum: “1995 yılı sonu borç bakiyesi 1,6 katrilyon. Bu borcun kur farkı olduğu bildirilen 599 trilyon liranın belgeleri, maalesef, bulunamamıştır; bundan dolayı, 1995 yılı kesinhesaplarıyla ilgili uygunluk belgesi verilememiştir. 1996-1997 dışborç kesinhesapları da aynı durumdadır.” Yani, Sayın Bakan burada ifade ettiler, denetim... Dış borçların da denetim altına alınması lazım. Raporun bir bölümü daha, dış borçların denetimde olmadığını, faciayı ortaya seriyor. Dünya Bankasından alınan kredilerin havuz sisteminin getirdiği maliyet artışı ilginçtir; 31.12.1996 tarihi itibariyle -58 adet Dünya Bankası kredisi üzerinde yapılan çalışmalar sonucunda- borç olarak alınan anapara 3,6 milyar dolar, geri ödenen 4,7 milyar dolardır; ayrıca faizi ödenmektedir.

Değerli arkadaşlar, bu rapor, o meşhur Keynes raporlarına geçer herhalde. Sayıştay incelediği zaman, Hazinenin verdiği rakamlarla borç aldığımız yerlerin rakamları arasında, yaklaşık 9 milyar dolarlık bir fark olduğu görülecektir ve işin çok enteresan tarafı, almadığımız paranın bile faizi ödenmektedir.

Şimdi, bunu, kamuoyunda anlattıktan sonra, vatandaş “siz, benim her alıp sattığımdan, vergi mükellefi olarak, vergi alıyorsunuz, biz, bundan sonra bunları niye ödeyeceğiz; siz aldığınız borca sahip değilseniz, 3,6 milyar dolar borç alıp 4,7 milyar dolar ödüyorsanız, bu borcu denetim altında tutamıyorsanız, hükümet olarak bunun mesuliyeti kimde” diye soracaktır.

Değerli arkadaşlar, tabiî, ülkemizde, aslında, yaşanan olaylar çok enteresandır. Vatandaşın vergi ödemesi için, mutlaka, ödediği paraların nereye gittiğinin de araştırılması çok mühim.

Şimdi, bu vergi tasarısının hazırlanmasında, zamanında emeği geçen ve o dönemde Hazineden sorumlu Devlet Bakanı Sayın Taner, İnterbank olayı içerisinde... Hatırlarsınız, o dönemde, İnterbank, içi boşaltılmış, Mevduat Sigorta Fonuna devredilmişti; yani, devlet, 1 katrilyon civarında zararı üstlenmişti. Sayın Cavit Çağlar’ın Etibanktaki hisseleri de Dinç Bilgin’e geçmişti; tabiî, Hazine buna izin verdiği için bu devir yapıldı. Şu anda da Medya Holding grubunda Sayın Bakan yönetim kurulu üyeliğine girmiştir. Şimdi, bu siyasetçi-medya ve para ilişkisine baktığımız zaman, hükümetin, bunları sağlıklı denetim altında tutması gerektiğine inanıyorum.

Hatırlarsınız, Anasol-D hükümeti döneminde, Türk Ticaret Bankasının satışından dolayı da bu hükümet düşmüştü. Anlaşılan, hükümet, gensorularla düşmeyi de hesaba almamaktadır.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanımız, burada “bizim adalet anlayışımız, vergide adil olduğu gibi, harcamalarda da adil” dedi; katılmamak mümkün değil; ancak, elimize gelen bir özet raporda, Maliye Bakanlığı, 35 trilyon liralık ödeneği dağıtırken, iktidar ve muhalefet belediyelerine farklı tarife uyguladı; iktidar belediyelerine 21,7, muhalefet belediyelerine de 7,5 trilyon lira verildi. Şimdi, ben, para aktarılan bu belediyelerin nüfus yoğunluklarına baktım; aynı yerde 2 bin nüfuslu bir belediyeye, muhalefet belediyesiyse 2 milyar lira, iktidar belediyesiyse 6 milyar lira!.. Bire üç!.. Yani, Sayın Bakan, isterseniz, gelin, burada bu rakamlara bir cevap verin veya farkı ödemeyi taahhüt edin; yani, muhalefet belediyelerine de aradaki o fark paralarını ödeyin; çünkü, muhalefet belediyelerinin olduğu yerlerde yaşayan vatandaşlar da sizin partinize oy verdi; belediye başkanını cezalandırırken, o bölgede yaşayan halkı da cezalandırmış oluyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, bu vergi paketinin dışında, yani bu tasarıda yapılan değişikliklerin dışında genelgelerle çözümlenen birtakım maddeler var ki, maalesef, bunlarda çok büyük yanlışlıklar var.

Eximbank kredilerinde, dış ticareti artırmak için 557 trilyon lira ekkaynak sağlanacak. Bu kaynak şu ana kadar sağlanamamıştır, sağlanan paraların da kime verildiğini, doğrusu, tek tek dökümünü görmek isteriz.

Kamu bankalarının Hazineden 4 katrilyon liraya yakın alacakları var. Arkadaşlar, kamu bankalarının içi zaten boşaltılmış; Emlak Bankası, Halk Bankası, Türkiye Kalkınma Bankası; bunlar, zaten iflas etmiştir. Bu bankaların batık kredi miktarları, KİT Komisyonundaki raporları bize gösteriyor ki, her yıl artmaktadır. Bakın, size şunu açık ve net olarak söyleyeyim: Mesela, Halk Bankası 7 holdinge sermayesinin 2 misli kredi vermiştir; 70 trilyon kredi açmıştır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Cümlemi tamamlayayım Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Candan, 2 dakika süre veriyorum; buyurun efendim.

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Bu bankalara ekkaynak aktardığınız zaman, sizin, dün, görüştüğümüz tahkimde, özelleştirmede, 4046’da, iki yıl süreli özelleştirmeye tabi tutulan bankalara kaynak aktarmanız, soygunu hızlandıracaktır, başka hiçbir şey yapmayacaktır. Açın bakın, Halk Bankasının verdiği kredilerin tamamı 7 holdinge aittir; Bankanın mal varlığından daha fazla teminat kredisi verilmiştir ve bu bankaların içi boştur.

Değerli arkadaşlar, sözlerimi tamamlarken, bu memlekete, insanımıza hizmet eden ve makûl kanun teklif ve tasarıları getiren hükümete her zaman teşekkür ederiz; ancak, bu, maalesef, bir uzatma, temdittir; yani, iki yıl sonra, artan problemlerle konu tekrar gündeme gelecektir. Bu açıdan Sayın Bakanın cümleleri içerisinde, bizim önem atfettiğimiz bir konu, harcamaların ve denetimin dikkate alınmasıdır ve kendisinin bu cümlesini bir teminat olarak kabul ediyoruz; inşallah, öyle olur.

Tasarı ülkemize hayırlı ve uğurlu olsun; teşekkür ediyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Candan.

Doğru Yol Partisi Grubu adına Afyon Milletvekili Sayın İsmet Attila; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA İSMET ATTİLA (Afyon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Doğu Yol Partİsi Grubu ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün sabahtan beri, geçen yıl çıkarılmış olan, adına vergi reformu dediğimiz Vergi Kanununun bazı maddelerini erteleyen, bazı maddelerini değiştiren Vergi Kanunu Tasarısını konuşuyoruz.

Gene, geçen yıl, temmuz ayında, Yüce Meclis, büyük bir çalışma yaptı, bu kanunu; yani, bugün değişikliği getirilen kanunu görüştü. O gün, biz, Doğru Yol Partisi adına ve eski bir Maliye Bakanı olarak, iktidara mensup olan partilere ve özellikle de, milletvekili arkadaşlarımıza, milletin bu kürsüsünden, dört konuşma yapmak suretiyle gerekli hatırlatma görevini yerine getirdik ve bugün değiştirilecek olan kanunun, servet düşmanlığı yaptığını, ekonomide güven bunalımına yol açacağını, hatta, Anavatan Partisi Grubuna seslenerek, merhum Özal’ın kaldırdığı Servet Vergisini ve servet beyanını, bu kanunla Anavatan Partisinin getirdiğini; yine, Anavatan Partisinin, DSP’nin rüzgârına kapılarak, sağ gösterip sol vurduğunu ifade etmiştik.

Gene o arada, özellikle Anavatan Partisi Grubuna mensup bir kısım milletvekili arkadaşlarımız, bunları söylerken, laf atmışlardı. Biz, o arada anlatmıştık; eski bir Maliye Bakanı olarak, milletvekillerimizi ve milletimizi bu kanun konusunda uyarmak, hatırlatmalar yapmak benim vicdanî görevim, demiştim ve o görevi de yerine getirmiştim; çünkü, o kanunla, gizlenerek, örtülerek servet düşmanlığı yapılmıştır.

Nitekim, bir yıl sonra, bugünkü Hükümet, bu kanunun, bazı maddelerinde ertelemeye gitmek, bazılarında değişiklik yapmak zorunda kaldı. Serbest piyasa ekonomisi kuralları içerisinde böyle bir kanunun getirilmesi, esasen, yanlıştı.

Yine o gün, özellikle, Mecliste, Anavatan Partisi içerisinde bulunan, bugün bir kısmı burada bulunan eski Maliye Bakanlarımıza, bana burada kızıyorsunuz, söylediklerimden alınıyorsunuz; bana itimat etmiyorsanız, o sayın bakanlarımız burada, konuşmadılar, bu konuda herhangi bir şey söylemediler; onlara sormanızı, öğrenmenizi, ondan sonra bu kanun tasarısına bilerek oy vermenizi rica ediyorum, dedim. Netice: Dinlenmedi; ama görüyoruz ki, bugün bu değişikliklerle, Doğru Yol Partisinin -yani bizim- söylediklerini yapıyorsunuz. Bundan, tabiî ki, ülkem adına memnuniyet duyuyor ve Doğru Yol Partisi olarak da, bu kanun tasarısının süratle çıkmasını arzu ediyoruz, eksikliklerine rağmen destekliyoruz.

Hükümet, özellikle DSP kanadı ve Sayın Ecevit, “kanunun özüne dokunmadan değişiklik yapacağız” dedikleri halde, aslında, özüne dokunulmuş durumda; fakat, başka söylenecek bir şey olmadığı için de, bu şekilde ifade ediliyor.

Aslında, bu kanunla, ülkenin özüne dokunuldu ve ülkenin -üzülerek ifade edeyim ki- canına okundu. (DYP sıralarından alkışlar) Yapılmamalıydı ve şimdi değiştiriyoruz. Bu, bir yıllık kayıp ne olacak? Bunun ceremesini millet çekti, hesabını kim verecek? Niye böyle oldu? Yazık olmadı mı? Bir taraftan, serbest piyasa ekonomisi diyoruz, diğer taraftan da servet düşmanlığı yapıyoruz.

Yine o gün, bu milatla ilgili olarak dedik ki; bu, kara millattır, kara çarşambadır. Nitekim, işte, bugün, üç yıl erteliyorsunuz. Aslında, bunun kaldırılması gerekir. Üç yıl sonra, bu ülkede, ertelediğiniz bu kanunu, serbest piyasa ekonomisi uygulandığı için, hiç kimsenin, tekrar canlandırması da mümkün değildir. O bakımdan, biz, bu söylediklerimizin doğru çıkmasından, ileriyi görmüş olmaktan dolayı, Doğru Yol Partisi olarak ve şahsen İsmet Attila olarak memnun oluyoruz; ama, o günden bugüne ülkenin kayıpları, bizi, her yönüyle yaralamıştır.

Nitekim, o gün, yine “bu kanunu geri çekin. Ekonomik ve Sosyal Konseyden de kaçırdınız. Orada da doğru söylemediniz, gizlediniz. Orada, enine boyuna konuşun, ondan sonra getirin, mutabakat sağlayın” dedik, dinlenmedi...

İşte, daha geçen gün sosyal güvenlik reformu adı altında bu Meclise getirilmiş olan kanun tasarısında da aynı yol izlendi; Ekonomik ve Sosyal Konsey toplandı, orada sunuş yapıldı ve “Ekonomik ve Sosyal Konseydeki taraflarla gerekli mutabakat sağlandıktan sonra, bu sosyal güvenlik reformu Meclise sevk edilecek” denilmesine rağmen, ilgili kesimlerin görüşleri kale alınmadı ve bugün, Hükümet, bu kanun tasarısını Genel Kuruldan geri çekti, ne zaman geleceği de belirsiz. Kaldı ki, bu kanun tasarısına, evet, sosyal güvenlik düzenlemesine bu ülkede ihtiyaç var; ama, vur deyince de, öldürmeye gerek yok. Çünkü, ülkenin ihtiyaçları belli, kaynakları belli ve bu işe taraf olan kesimlerle de, mutlaka, mutabakat sağlanması icap etmektedir.

Yine, bu maddeyle geçici vergi ağırlaştırılmıştı; şimdi altı aylık bir süreye çekiliyor, Bakanlar Kuruluna bu konuda yetki alınıyor. O gün söylemiştik, “bu kanunla birlikte, özellikle, malî miladın, kara çarşambanın yürürlüğe girmesiyle, devletle milleti kavga eder hale getireceksiniz” demiştik; o oldu. Temenni ederiz ki, İnşallah, bu kanun tasarısı Yüce Meclisten, devletle milleti barıştıracak şekilde çıkmış olur.

İşte, vergi toplanamıyor, cumhuriyet tarihinin en düşük vergi tahsilatı yaşanıyor. Neden? Gelir yok, kazanç yok... Gelir olmazsa, kazanç olmazsa, elbette ki, vergi olmayacak. O sebeple de, şimdi kolayı bulunmuş: Benzine zam. Niye? Benzinde yarıdan fazla fon var, vergi var; böylece, kayıplar, kaçaklar, benzinle; bütçe imkânları, benzine zamla karşılanmaya çalışılıyor; o da, tabiî, “mücadele edeceğiz” dediğiniz enflasyonu yükseltiyor. Dolayısla, Doğru Yol Partisinin her zaman söylediği, az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınması, mutlaka sağlanmalıdır. Vergi alınmalıdır; kazanandan alınmalıdır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Attila, sürenizi 2 dakika uzatıyorum; buyurun.

İSMET ATTİLA (Devamla) – Bu kanunla, 65 milyon Türk vatandaşı, kazansın kazanmasın, vergi mükellefi olmuştur. Belki birçoğunuzun haberinin olmadığı bir hususu da buradan ifade ederek, sözlerimi bitirmek istiyorum:

Yurt dışında bulunan işçilerimiz, eşlerine, çocuklarına, babalarına para gönderiyorlar; gönderdikleri bu para 3,5 milyar lirayı geçmiş ise, bundan vergi alınıyor. Seçim bölgem olan Afyon’da, yurt dışında çalışan 100’ün üzerindeki işçimizin babaları, eş ve çocukları, bugün Maliye tarafından takibata uğratılmıştır; çünkü, kanun böyledir. Nitekim, ne olmuştur; Takibata uğrayan bu vatandaşlarımız, Almanya’da, Belçika’da, yani, yurt dışında bulunan babalarına, yakınlarına “bize döviz göndermeyin, para göndermeyin; çünkü, devlet onun vergisini alıyor” diye telefon ediyorlar. İşte, bundan dolayı ortaya çıkan döviz kaybını, varın siz hesap edin...

Bu kanun tasarısının hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Attila.

Şahıslar adına ilk konuşma, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat’ın.

Sayın Polat?.. Yoklar.

Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan?..

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Sayın Başkan, ben söz hakkımı Sayın Özgün’e devrediyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özgün. (FP sıralarından alkışlar)

Sayın Özgün, süreniz 5 dakika.

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 135 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesi üzerinde, kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu madde, geçici vergiyle ilgili bir düzenlemedir. Geçtiğimiz yıl burada kanun görüşmeleri yapılırken, özellikle geçici vergiyle ilgili olarak itirazlarımız olmuştu. Bu konuda, Gruptaki arkadaşlarımızla beraber verdiğimiz değişiklik önergemiz görüşülmüştü. Biz, eğer, mutlaka cari yıl kazançları üzerinden geçici vergi alınmak isteniyorsa, bunun 3’er aylık dönemler itibariyle değil, en azından 6’şar aylık dönemler itibariyle yapılması gerektiğini ve beyannamelerin, hiç olmazsa senede 2 sefer düzenlenmiş olacağını, böylelikle de serbest muhasebeci ve malî müşavirlerin çok büyük sıkıntı içerisine düşmekten kurtulacaklarını ifade etmiştik; ama, ne yazık ki, bu söylediklerimiz o zaman dikkate alınmadı ve bizim o gün söylediklerimiz, bir yıl sonra, bugün buraya kanun tasarısı olarak getirildi.

Değerli arkadaşlar, gerçekten de geçici vergi uygulaması çok büyük problemlere sebep olmuştur. Muhasebeci ve malî müşavir arkadaşlarımız -ben de o mesleğin içerisinden gelmiş birisi olarak söylüyorum- bürolarına âdeta hapsolmuşlar ve büyük sıkıntılar yaşamışlardır.

Aksayan diğer bir tarafı da, ekonomimizin vadeli bir ekonomi olması ve vadeli satışların, diyelim ortalama yedi sekiz ay vadeyle yapılan satışların hemen ilk üç ayda vergilendirilmesi yoluna gidilmesi, bu kesimleri âdeta cezalandırmış ve özellikle vadeli satış yapan sektörlerde, mesela inşaat sektöründe çok büyük sıkıntılara sebebiyet vermiştir.

Değerli arkadaşlar, getirilen bu düzenleme, beyan dönemi olarak 3 ayı 6 aya çıkarıyor; ama, bana kalırsa, yeterli bir düzenleme değildir ve geçici bir süreyle erteleme getirmektedir. Halbuki, bunu geçici bir süre ertelemek yerine; esası ortaya koymak, doğru dürüst ve uygulanabilir bir düzenleme yapmak gerekirdi diye düşünüyorum.

Ben komisyonda bir teklifte bulunmuştum, Sayın Bakanımız hatırlayacaklar; buradaki 6 ayın nihayetinden itibaren 2 nci ayın 15’inde beyannamenin verilmesi öngörülüyor. Bunun, 3 üncü ayın 15’i olarak düzenlenmesi; bu yapıldığı takdirde, ikinci verilecek olan beyannamenin şubat 15 yerine mart 15’e denk geleceğini... Çünkü, şubat 15’te beyannemeyi ver dediğimiz zaman, mart ayında Gelir Vergisinin genel beyan dönemi hemen arkasından başlıyor. Uygulamada burada yine birtakım problemler orta yere çıkacak. O bakımdan, ben, yeniden teklif ediyorum, 3 üncü ayın 15’inde beyannamelerin verilmesi hususunu.

Tabiî, burada bir önemli husus da, taksitlendirmenin getirilmemiş olmasıdır. Vergilerin ödenmesinde esnaf ve sanatkârımız, özellikle dargelirli esnaf ve sanatkârımız büyük sıkıntı çekmektedir. O bakımdan, ödemede de mutlaka taksitlendirmeye gidilmesi gerekir diye düşünüyorum. Zira, bugün, bakıyoruz ki, esnaf ve sanatkârımız, bırakın ilave vergileri ödemeyi, normal Gelir Vergilerini hatta elektriğini, suyunu, işyerinde çalışan işçisinin ücretini bile ödeyemez durumdadır, çok büyük sıkıntı içerisindedir, büyük darlık vardır, hatta siftah yapmadan dükkânını kapatan birçok esnaf ve sanatrımıza rastlıyoruz, çarşıyı pazarı gezdiğimiz zaman bunu görüyoruz.

O bakımdan, ben, bu maddede esas itibariyle, taksitlendirmenin getirilmesi ve de beyanname verme süresinin, 6 ayın bitiminden itibaren, 2 nci ayın 15’i değil, 3 üncü ayın 15’i olarak düzenlenmesi gerektiğine inanıyorum. Böyle yapıldığı takdirde, Geçici Vergiyi bir sefer...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özgün, 1 dakika eksüre veriyorum; buyurun efendim.

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) – ... ödeme durumunda olacak. Çünkü mart ayında Gelir Vergisi beyannameleri verildiği için, ikinci dönem Gelir Vergisi beyannamesinin zaten içerisinde yer almış olacak. Özellikle küçük esnaf ve sanatkârımız, bugün, ödeme güçlüğü içerisinde bulunduğu için, bunu dikkate almamız gerekir diye düşünüyorum.

Hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özgün.

İstanbul Milletvekili Sayın Erol Al?.. Yok.

Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın?..

MURAT AKIN (Aksaray) – Kamer Bey’e devrediyorum.

BAŞKAN – Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

4369 sayılı Yasa, burada uzun bir çalışma sonucu çıkarıldı. Biraz önce de yapılan konuşmalarda... Bu yasa tasarısı uygulanmadı; uygulanmadı da, tabiî, Türkiye’de, buna karşı bir tepki doğdu.

Şimdi, bizim bir sermaye grubumuz var, zengin grubumuz var. Arkadaşlarla biraz önce konuştuk, bir arkadaşımız diyor ki; kardeşim zenginden kimse vergi almaz, vergiyi kim verecek; fakirin görevi, fakir vergi verecek, zengin keyfine bakacak... Şimdi, bizim sermayedar grubumuz, ben vergi vermeyeceğim, parayı kazanacağım; ama, vergiyi de vermeyeceğim diyor ve yatırım yapacağım, senin Türk hâkimine güvenmeyeceğim diyor. Böyle bir olgu da, tabiî ki, baskı görüyor. Bu, maalesef, Türkiye’de de taraftar buluyor.

Aslında, tartışma konusu yapılan 2 nci madde, daha doğrusu, tasarının 1 inci maddesi, Geçici Vergiye, özellikle muhasebecilerin durumunu iyileştiren... Önce 3’er aylık dönemlerle envanter çıkaracak serbest meslek erbabı ve bunları beyan edecek. Hakikaten, bu, hem tüccarlar için hem serbest meslek erbabı için hem de bunların defterini tutan kişiler için büyük bir külfet getiriyordu. Bence, 4369 sayılı Kanunun tek ağır maddesi bu maddeydi ve bu maddeyle de altışar aylık döneme çıkarılması yerindedir.

Ancak, bu tasarıya, Plan ve Bütçe Komisyonunca bir madde eklenmiş -1 inci maddesi- ben o zaman burada değildim, usul yönünden soracaktım. İçtüzüğün 35 inci maddesine göre, komisyonlar, kendisine havale edilen kanun tasarı ve tekliflerini aynen veyahut da değiştirerek kabul veya reddedebilecek; ama, kendileri kanun teklif etmeyecekler. Bu 1 inci madde nereden çıkmış; Sayın Komisyonun, çıkıp burada izah etmesi lazım, çünkü, İçtüzüğün 35 inci maddesine aykırıdır.

Değerli milletvekilleri, tabiî, 5 dakikalık bir süre içerisinde vergi mevzuatıyla ilgili çok ciddî şeyler söylemek mümkün değildir. Biraz önce Sayın Candan burada açıkladı; bir Hazinemiz var, paraların hesabını bilmiyor, borç almış... Almadığı borcu yurt dışına ödüyor, borcun hesabı tutulmuyor, toplanan paralar çarçur ediliyor. İşte, dün de söyledik...

Aslında, bunlar çok önemli şeyler olduğu için hergün söylenmesi lazım. İşte, iki tane bankanın batırılmasında 2,5-3 milyar dolar gitti. Geçen dönemde, 8 tane, bazı yandaş firmalara, tanesi 70 milyon dolardan banka hediye edildi. Yani, bir banka müsaadesini verdiğiniz zaman birilerine 70 milyon dolar... Banka adına, o müsaadeyi verdiğiniz kişiden, holdingten para alıyorsunuz. O zamanki iktidar 70 milyon doları almadı; ne eder; 8x70= 560 milyon dolar eder.

Şimdi, bunların hepsini bir tarafa getiriyoruz, vatandaşın cebinden veriyoruz, şunun, bunun, holdinglerin cebine koyuyoruz, ondan sonra da, gelip, işçinin, memurun sırtına biniyoruz, vergi alıyoruz. Böyle bir adalet, böyle bir anlayış mümkün değildir. Bana göre, bunu yapanlar cinnet geçiren insanlardır. Dolayısıyla, bu memleket oyuncak değil. Evvela, bu memleketin harcamalarına bir çekidüzen vermemiz lazım. Fakir fukaradan para topluyorsunuz...

İşte, her vesileyle size söylüyorum, bu Meclis buna çare buluncaya kadar da söyleyeceğim, yine diyorum, benim memleketimde, 1994 yılından beri, tek gözlü barakalarda yaşayan aç susuz 150 aile var, bunlara bir kuruş harcamıyoruz; ama, geliyoruz, yandaş bankalara 560 milyon dolar birisine veriyoruz, 2,5 milyar dolar birisine veriyoruz... Böyle memleket olur mu?! Böyle sorumsuzluk olur mu?! Bunları yapanların, aslında, sokağa çıktıkları zaman linç edilmesi lazım. Eğer, bu memlekette, halk, suiistimal yapanları sokakta linç etmezse, bu memleket düzelmez arkadaşlar. Ben, bunu samimi söylüyorum; içim yanıyor çünkü.

Sayın İçişleri Bakanına diyorum “Sayın İçişleri Bakanı, Tunceli’de 1994’ten beri gıda ambargosu var; lütfen, bu gıda ambargosunu hafifletin.” Sayın İçişleri Bakanı bana cevap veriyor, diyor ki: “Efendim, bizim kayıtlarımıza göre, Tunceli’de gıda ambargosu yok.” Sayın Bakan, eğer, Tunceli’de gıda ambargosu yoksa, ben, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin milletvekili olarak, iftira atıyorum devlete; o zaman, beni mahkemeye verin. Eğer, gıda ambargosu var da siz inkâr ediyorsanız, siz orada oturamazsınız.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti, bir devlettir, bir aşiret değildir ki... Burada, birtakım kanunları çıkarıyoruz; ama, bu kanunların uygulanmasında, vatandaşın bir menfaatı yok, birtakım holdinglerin, birtakım...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – 1 dakika eksüre veriyorum.

Buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bunları burada konuştuğumuz zaman, bu işlerin sorumlusu olan kişiler de karşımıza geçip, utanmadan sırıtıyorlar. Yani, buna da hayret ediyorum. Bu, olacak şey değildir.

Sayın milletvekilleri, aslında, Türkiye’de, 4369 sayılı Kanun çok ciddî düzenlemeler getirmiştir. Ne getirmiştir? Diyor ki, kardeşim, sen kazanıyorsan senden vergi alıyorum. Hayır efendim, benden vergi almayacaksın diyor.

Biliyorsunuz, ilk defa, Türk vergi sistemi için, 1950 yılında, Neumark diye bir Alman geldi, Vergi Usül Kanunu, Gelir Vergisi, Kurumlar Vergisi Kanunlarını ciddî boyutlarda değiştirdi, getirdi ve onun getirdiği kazanç unsurları tespit edildi. Arizî kazanç sistemi getirmişti; ama, son değişiklikle denildi ki, bir insana birtakım muafiyetler tanıyalım; ama, bir kazancı da varsa vergilendirelim. Yok, bizim kazancımızı vergilendirmeyin. Arkadaşlar, bugün, 16 katrilyon, bu memlekette birtakım insanlar devletten faiz alıyorlar. Peki, bunlardan niye vergi almıyoruz? Kimden?.. Evet, tevkif suretiyle bunlardan vergi alınıyor; ama, bu çok düşük. Madem ki...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Bir cümle daha söyleyeceğim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Peki, söyleyin.

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın hükümet, eğer, Gelir Vergisini 5 puan artırıyorsa, o zaman, tevkif suretiyle alınan bu vergileri de -yani, 16 katrilyon liralık menkul sermaye iratları, Hazine tahvili borçlanmalarda, tevkifat suretiyle alınan vergi- 5 puan artırsın da, hiç olmazsa, 16 katrilyon lira -devletin kesesinden faiz ödüyoruz- faizi devletin sırtına vuran bankalar, bankerler, çeşitli kuruluşlar bu vergiyi versin, bu memleket de faiz cenderesinden, faiz baskısından kurtulsun.

Değerli arkadaşlar, inanınız ki, ben, aslında, bazı şeyleri konuşmak istemiyorum; ama, halkın içinde geziyoruz; aç, sefil, sıkıntı içerisindeki insanların yüzümüze söylediklerini ve onların içerisinde bulunduğu sıkıntıların acısını içimizde hissettikçe, burada, aslında, çok daha şeyler söylememiz gerekiyor.

BAŞKAN – Sayın Genç, on cümle oldu...

KAMER GENÇ (Devamla) – Artık, Türkiye Büyük Millet Meclisinin her şeye el atması lazım ve burada, kimsenin gözünün yaşına bakmaması lazım. Kim hırsızlık yapıyorsa, bunun yakasına yapışmak zorundayız. Bunun yakasına yapışamazsak, burada çıkardığımız kanunların bir anlamı olmaz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

Böylece, görüşmekte olduğumuz 2 nci madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmış oldu.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 2 nci madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- 193 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.

GEÇİCİ MADDE 55.- 1/1/1999 - 31/12/2002 tarihleri arasında elde edilen ve tevkif suretiyle vergilendirilmiş bulunan Gelir Vergisi Kanununun 75 inci maddesinin 7, 12 ve 14 numaralı bentlerinde yazılı menkul sermaye iratları için yıllık beyanname verilmez. Diğer gelirler nedeniyle beyanname verilmesi halinde de bu gelirler beyannameye dahil edilmez. Ticari işletmeye dahil olan bu gelirler, bu maddenin kapsamı dışındadır.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, müşahede buyurduğunuz gibi, madde 3, geçici maddelerden müteşekkil. İlk okuduğumuz madde, geçici 55 inci maddedir; bunun arkasından, geçici 56 ve 57 nci maddeler geliyor.

Söz talepleri var. Bu söz taleplerinin, münhasıran geçici 55 inci maddeyle mi, 56 ncı maddeyle mi yoksa 57 nci maddeyle mi ilgili olduğunun açıklığa kavuşturulması lazım; zira, talep, madde 3 üzerinde yapılmıştır.

Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Cevat Ayhan, hangi geçici madde üzerinde efendim?..

CEVAT AYHAN (Sakarya) – İlk geçici madde üzerinde Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yani, geçici 55 inci madde üzerinde.

Müsaade ederseniz, söz isteyen diğer arkadaşlarımızın isimlerini de okuyayım:

Şahısları adına: Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan, İstanbul Milletvekili Sayın Erol Al, Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç, Balıkesir Milletvekili Sayın İsmail Özgün.

Sayın milletvekilleri, bunların her biri ayrı madde olduğu için, ayrı madde olarak yer alacağı için, ayrı ayrı müzakere edeceğiz.

Şimdi, geçici 55 inci maddeyi müzakere ediyoruz.

İlk söz, Fazilet Partisi Grubu adına konuşacak olan, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan’ın.

Buyurun efendim.

Süreniz 10 dakika Sayın Ayhan.

FP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; kanun tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

3 üncü madde, Muhterem Başkanın da ifade ettikleri gibi, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununa üç geçici madde ilave etmektedir; bunlar, geçici 55, 56 ve 57 nci maddelerdir.

Geçici 55 inci madde, menkul sermaye iratlarından bazılarının beyana tabi tutulmamasıyla ilgili bir düzenlemedir.

Madde metninden görüleceği üzere, Gelir Vergisi Kanununun 75 inci maddesinin yedi, oniki ve ondördüncü bentlerindeki gelirler yıllık beyannameye dahil edilmiyor. Gelir Vergisi Kanununun 75 inci maddesinin yedinci bendi, mevduat faizleriyle ilgilidir; onikinci bendi, faizsiz kredi verenlere ödenen kâr paylarıyla ilgilidir; ondördüncü bendi de, repo gelirleriyle ilgilidir; yani -İngilizce “repurchase” diye ifade edilen- geri alım garantisiyle, menkul kıymetlerin süreli olarak başkalarına tevdi edilmesi ve bunlardan elde edilen faiz gelirleridir. Yani, mevduat gelirleri, repo gelirleri ve kâr payları, yıllık beyanname dışında tutulmaktadır, kaynağında tevkifat yapılmaktadır; getirilen yeni düzenlemeye göre, bu tasarıdaki düzenlemeye göre ifade ediyorum.

Bir mükellef, diğer gelirleri için beyanname verse dahi, faiz gelirlerini beyannameye dahil etmiyor. Tabiî, burada bir eksiklik var gördüğüm kadarıyla. Biz, şimdi, beyannameye dahil etmeme ve kaynağında tevkifatla vergilendirme meselesini, sadece, mevduat ve repo gelirlerine teşmil ediyoruz. Halbuki, bu sahada çalışan kurumsal fonlar var; yani, şahıslardan veya tüzelkişilerden parayı alan, onları bir havuzda biriktiren ve kârlı gördüğü hisse senetlerine yatıran kurumsal fonlar var; (A) grubu, (B) grubu diye de zaman zaman tasnif edildiğini biliyoruz. Şimdi, bu kurumsal fonlar, bu imkândan faydalanamıyor. Burada, eşitlik ilkesine de aykırı olduğu görülüyor; yani, sadece bankalar faydalanıyor bundan; bunun manası budur. Zira, repo, bankalar kanalıyla oluyor; ama, öbür taraftan, kurumsal fonlar, şahıslardan, tüzelkişilerden para toplamış, bunları hisse senetlerine veya diğer menkul kıymetlere yatırmış, bunlara hizmet etmiş; ama, bunlar beyanname vermeye mecburdurlar. Burada bir farklılık var, bu farklılığın giderilmesi lazım. Zannederim, arkadaşlarımız bir önerge hazırladılar. Biz, bunu komisyonda da konuştuk ve ne sebeple, hangi haklı gerekçeyle bu farklılığın getirildiğini de, orada, doğrusu, makul bir izah halinde de göremedik. Bu önergenin de kabul edilmesi gerekir kanaatindeyim. Zira, şahıslar veya kurumların, hangi şirketin hisse senedine para yatıracağını, hangi şirketin kârlılığının iyi olduğunu, aktiflerinin iyi olduğunu, bilançosunun iyi netice vereceğini analiz etmeleri, takip etmeleri mümkün değildir. Hatta, şirket de olsanız, özel ihtisasınız ve uzmanlarınız yoksa bunu yapamazsınız. Onun için, sanayileşmiş ülkelerde, kalkınmış ülkelerde, bu tip kurumsal fonlar, şahısların tasarruflarını, kurumların tasarruflarını alır ve sermaye piyasasında değerlendirir. Değerlendirir de ne olur? Burada biriken bu kaynaklar, havuzda biriken kaynaklar, riski dağıtarak, çeşitli menkul kıymetlere, hisse senetlerine yatırım halinde, sanayiin ve ticaretin finansmanına imkân hazırlar. Türkiye gibi, özelleştirmenin daha yarı yoluna bile gelememiş olan ve önünde özelleştirmeyle ilgili çok mesafe alması gereken bir ülkede, bu kurumsal fonların da haksızlığa maruz bırakılmayacak şekilde veya aleyhine, bankalar lehine düzenlemeler yapılmadan, bankalar lehine yapılan bu düzenlemelerin kurumsal fonlara da teşmiliyle, özelleştirme için de kaynak biriktirmiş oluruz; yani, kurumsal fonlar, özelleştirme hisselerine talip olurlar; bunları da, kendi havuzlarına iştirak eden katılımcılara dağıtırlar.

Ülke tasarruflarının yatırımlara yönelmesi bizim tercihimizdir. Nitekim, kanunlardaki düzenlemelerde, mümkün olduğu kadar, azamî ölçüde, tasarrufların yatırıma gitmesi tercih edilmektedir; ama, maalesef, Türkiye’nin içine düştüğü, maliyemizin içine düştüğü, hazinemizin içine düştüğü bu gelir-gider dengesizliği içinde, piyasadaki bütün fonları, aşağı yukarı, hep hazine topladığı için, devlet topladığı için, kamu kâğıtlarıyla devlet borçlandığı için piyasadan, zaten, sanayi ve ticarete kaynak kalmıyor; toplanan fonları hep devlet kullanıyor piyasada.

Şimdi, biz, bir de, bu kurumsal fonlar lehine bu şekildeki bir düzenlemeyi buradan geçirirsek, yatırımlara kaynak akması bakımından meseleyi daha da zorlaştırmış oluruz.

Değerli arkadaşlar, tabiî, vergi kanunlarında ikide bir oynamak doğru değil. Ben, geneli üzerinde konuşurken de bir nebze ifade ettim. Yani, 4369 sayılı Vergi Kanununun talihsizliği -muhtevası hakkında bir şey söylemiyorum; katıldığımız taraflar var, katılmadığımız taraflar var; 1998’de, burada, yazın sıcak günlerinde uzun uzun müzakere etmiştik- bir iktisadî kriz ortamında o kanun tasarısının getirilmesi, kanunlaştırılması ve piyasada tedirginliğin yaygınlaştırılmasındadır.

Tabiî, bazı -haklı olsa da, doğru olsa da- yapılacak olan işlerin, düzenlemelerin, zamanını, zeminini iyi tespit edemezseniz, fayda yerine zarar doğurur. Nitekim, Türkiye’nin, bugün, bu Vergi Kanunuyla karşılaştığı tablo budur. Tabiî, bugünkü hükümetin iki ortağı, o Vergi Kanununu gayretle bu Meclisten çıkarmak için çalışmış olan partilerdir; Demokratik Sol Parti ve Anavatan Partisidir. O zaman da, biz, bunu söyledik. Hatta, ben, bu kürsüden şunları da ifade ettim ve “Anavatan Partisi, Özal’ın çizgisinde gelen bir partidir. Sizin getirdiğiniz bu kanun tasarısı, daha çok DSP ağırlıklı bir felsefeyle getirilmiş bir kanun tasarısıdır. DSP’de de çok kıymetli arkadaşlarımız var tabiî. Ben, genel olarak, şahıslar hakkında bir şey söylemiyorum; ama, daha çok maliye bürokrasisinin, masanın öbür tarafından bakıp da, yahu, şu işleri nasıl düzenlerim diye kesip, biçip birtakım hükümler ortaya koyduğu; ama, meselenin sosyal tarafının, iktisadî tarafının ve siyasî tarafının dikkate alınmadığı bir uygulamadır. Siz, Anavatan Partisi olarak, burada, DSP’ye bu noktada, bazı noktalarda fren olun, bu kanunu yanlış çıkarmayın” dedim.

Nitekim, bu yeni düzenlemede, Vergi Kanununda ortaya getirilen bu acil değişiklikler arasında da “üçüncü sektör” dediğimiz, vakıflarla ilgili düzenlemelerin gelmemesine de üzüldüğümü ifade edeyim.

Biliyorsunuz, 1998’de vergi kanunları değiştirilirken 4369’da Gelir Vergisi Kanununun 89 uncu maddesi değiştirildi ve Kurumlar Vergisi Kanununun 14 üncü maddesi değiştirildi. Bu değişiklikle, Medenî Kanuna göre kurulmuş olan vakıflara yardımlar sınırlandırıldı. Daha önce, 1985’te, rahmetli Özal zamanında, bu iki maddede, yani Gelir Vergisi Kanununun 89 uncu ve Kurumlar Vergisi Kanununun 14 üncü maddelerinde yapılan değişikliklerle eğitim, sağlık, spor tesislerine; bu tip tesislerin baştan sona inşaı veya bunların faaliyetlerine destek mahiyetinde, -şahıslar veya kurumlar- sınırsız olarak yardım imkânı vardı; bunu da, kendileri, masrafa yazabilme ve matrahtan düşebilme imkânı vardı; ama, maaselef, 28 Şubatın getirdiği bir samyeli altında, bir rüzgâr altında bu önlendi ve üçüncü sektör de bunda büyük haksızlığa uğradı. Zannederim, yanlış hatırlamıyorsam, Sayın Cumhurbaşkanı da “eğer, benim, kanunlarda bütününü değil de, madde madde Meclise iade etme, veto etme hakkım olsaydı, ben, bu vakıflarla ilgili olan düzenlemeyi geri çevirirdim” dedi. Neden, niye bunu söylüyorum?! Tabiî maliye yönünden baktığınız zaman doğrudur; yani, şimdi, yüzde 5’le sınırlandırılmış olan vakıflara yardımın; bu, eğitim, sağlık kuruluşlarını inşa eden, işletenlere yardımı, siz, yüzde 5 sınırını kaldırıp da sınırsız hale getirdiğiniz zaman, burada bir vergi kaybımız olur; ama, meselenin bir de öbür tarafı var. Size birisi 50 milyar liraya bir okul kuracak, 100 milyar liraya bir sağlık tesisi kuracak; kime hizmet edecek bu? Topluma... Kim mükellef bu hizmetten? Devlet mükellef, Sağlık Bakanlığı veya Millî Eğitim Bakanlığı... Siz, 100 milyar liraya bir okul yapacak yerde, bir mükellef, vergi mükellefi, bu okulu, bu hastaneyi, bu sağlıkocağını, bu yurdu, eğitimi size inşa ediyorsa, bunu yine...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ayhan, 2 dakika süre ilave ediyorum.

Buyurun efendim.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Benim, şahsım adıma da 5 dakika konuşma hakkım var; eğer, usulen mümkünse -zaman zaman oluyor- birleştirilirse beraber kullanırım, bir daha çıkmam.

BAŞKAN – Usule uygun olmuyor efendim; takdir edersiniz.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Daha önce hep uygulandı da, onun için arz ettim; takdir sizindir.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Peki, teşekkür ederim.

Şimdi, tabiî, 100 milyar lira, maliyeden, hükümetten çıkacağı yerde, mükellef 100 milyar liraya bunu yaptırdığı zaman, sizin burada kaybınız sadece 30 milyar olacaktır. Niye? 100 milyarı matrahta görseniz, ondan alacağınız vergi aşağı yukarı yüzde 30-35 mertebesindedir. Yani, devlet, 100 harcayıp da yapacağı bir işi, vakıf vasıtasıyla 30’a mal ediyorsa, bu, toplumun, milletin ve devletin lehinedir. Bu düzenlemenin de buraya getirilmesi lazımdı. Tabiî, Genel Kurul tasvip ederse, benimserse, bir önergeyle öyle bir değişiklik getirilebilir. Yani, vakıflar üzerinde, üçüncü sektör üzerinde, hayır kurumları üzerinde yapılmış olan bu değişiklik haksızlık olmuştur. Bu, Özal felsefesinden, Anavatan için, bir tersine dönüştür; onu ifade etmiştim. Hatta, hatta, bugün, zekâtınızı, sadakanızı vakıflara, derneklere verseniz, bundan yüzde 1 de vergi ödeme mükellefi haline gelmiş bulunuyorsunuz! Bu da, 4369’daki bir yanlışın, burada düzeltilmediğini ortaya koymaktadır. Bunları da arz edeyim dedim.

Hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan.

Söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Oğuz Tezmen’de.

Sayın Tezmen, buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA OĞUZ TEZMEN (Bursa) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli milletvekilleri; gerçekten, görüşmekte olduğumuz vergi tasarısı, çok önemli hükümler ifade eden bir tasarı. Bu önemli hükümlerin içinde, geçtiğimiz dönemde yanlış olduğu dile getirilen bazı hükümlerin düzeltilmesi yanında, bazı yeni düzenlemelerin de gündeme getirilmesi vardır.

Şimdi, önemli konulardan birisi de, bu görüşmekte olduğumuz tasarı, repo gelirleri, mevduat faizleri ve kâra katılma payı adını taşıyan belgelerden elde edilen gelirlerin sadece stopaj yoluyla vergilendirilmesine imkan sağlıyor. Daha önce bu uygulamada gelir elde edenler, bu gelirlerden belli indirimler yaptıktan sonra, belli rakamları aşması durumunda, beyannameye dahil ederek bildirimde bulunmak zorundaydılar maliyeye. Şimdi, bunların içinden, sadece repo gelirleri, mevduat faizi ve kâra katılma payları çıkarılmış; ama, dışında kalan unsurlara baktığımız zaman, hazine tahvilleri ve bonoları... Bu da önemli bir olay. Hazinenin borçlanması, direkt borçlanma yapması maliyetleri aşağı çekici niteliktedir; ama, biz, şimdi, ne yapmışız? Repo vasıtasıyla parasını değerlendiren, yine tahvilde değerlendiren; ancak, bir bankayı aracı kılarak repo yoluyla değerlendiren kişi beyanname vermeyecek; ama, devlet tahviline ya da hazine bonosuna yatırdığı zaman kaynaklarını, beyanname vermek zorunda kalacak. Bu, bir hatadır; çünkü, benzer nitelik taşıyan yatırım unsurlarının benzer yöntemlerle değerlendirilmesi lazım, benzer yöntemlerle vergiye tabi tutulması lazım. Bunu yapmadığınız anda, belli kesimleri kayırmış olursunuz.

Bugün önümüzdeki düzenleme, aslında, bankacılık kesiminin devlet tahvil ve bonolarına karşı himaye edildiği bir sistemdir, bir düzenlemedir. Yapılması gereken, devlet tahvilleri ve bonolarından gelir elde edenleri de stopaj yoluyla vergilendirmek ve bunu nihaî hale getirmektir; çünkü, matematiği bunu gerektirir.

Bunun dışında -biraz önce Sayın Ayhan da dile getirdi- Türkiye’de sermayenin tabana yayılması, özelleştirmenin finanse edilmesi bakımından çok önem taşıyan, dünyada gelişmiş ülkelerin çok yaygın kullandığı yatırım fonlarından elde edilen gelirlerin nihaî vergi olarak, sadece stopajla yetinilmesi gerektiği halde, buna ilişkin düzenlemenin şu anda önümüzde olmayışıdır. Sanıyorum, bu konuda bir önerge verilecek. Aslında, bu, bir hatanın düzeltilmesi olacaktır. Ben, böyle bir önerge verilmesi durumunda, bunun desteklenmesinin doğru olacağını dile getiriyorum.

Ayrıca, bu düzenlemelerde repodan, mevduattan trilyonlarca gelir elde eden insanların, sadece yüzde 12 ya da -yüzde 15’e çıkarsa- yüzde 15 stopajla yetinilerek, herhangi bir şekilde başka vergi ödemeyecekleri, başka herhangi bir vergiye tabiî olmayacakları söz konusu iken, ilk gelen tasarıda, ücretliler açısından herhangi bir beyanname verme yükümlülüğünü kaldıracak bir düzenleme getirilmemişti. Gerçekten, komisyonda yaptığımız çalışmalar sırasında, bu konuda bir önerge hazırlayıp verdik; hükümetin karşı çıkmasına rağmen, birden fazla işverenden ücret elde eden kişilerin de bu beyanname verme yükümlülüğünden kurtarılmasına imkân sağlandı. Bu, gerçekten, bazı hakları hep elinden alınan ücretli kesimine -emeklilik hakkı denilip alınıyor- her gelen kanunda bazı şeyleri kaybeden ücretlilere de bir nefes alma imkânı, yeni bir düzenleme imkânı getirilmiştir. Bu nedenle, hükümetin karşı çıkmasına rağmen, bu önergeye destek veren iktidar partilerine de teşekkür ediyorum; çünkü, gerçekten doğru olan yapılmıştır, bir teknik hata düzeltilmiştir.

Vergi olayı -biraz önce de dediğim gibi- bir tür mühendislik olayıdır. Sistemi bütünüyle görüp, bütünü içinde değerleme yapmak lazım. Sadece bir unsuru alır “ben bunu çözüyorum” derseniz, başka hatalara yol açabilirsiniz; onun için, sistemin bütünlüğünü bozmayacak düzenlemelerin, gerekirse, önergelerle de desteklenmesi ve bu önergelerle sistemin mantığının yerli yerine oturtulması doğru olur.

Bu nedenle, yapılan bu düzenlemenin, gerçekten, bankacılık sistemine para yatıran insanları rahatlatıcı unsur olmakla beraber, bir diğer perspektiften bakıldığında, aslında, beyanname verme sistemini de, belki herkesin nihaî planda beyanname vererek, sistemi rasyonalize etmeye yönelik bir yaklaşımın da dışına çıkılmış olmasıdır. 2002 yılına kadar, bu insanlar hiçbir şekilde beyanname vermeyecekler.

Nihaî düzenlemede, sistemin, her gelir elde edenin, belli ölçüde belli rakamları aştığı takdirde beyana tabi tutulması, belki, istenilen amaçtır. İnşallah, o dönemlerde gelecektir; ancak, Türkiye’nin içinde bulunduğu bu ortamda, bu düzenleme, belli rahatlama sağlayacaktır. Bu hataların giderilmesi ve biraz önce dile getirdiğim, özellikle fon paylarının vergiye ve beyana tabi tutulmaması şeklinde bir düzenlemenin de sisteme monte edilmesi halinde, gerçekten yararlı bir düzenleme olacaktır. Ekonominin içinde bulunduğu sıkıntıyı bir parça rahatlatacak, kişilerin kaynaklarını, yine, sisteme enjekte etmesi açısından yarar sağlayacaktır. Bu kapsamda, bu düzenlemenin yararlı olduğunu düşünüyorum.

Tabiî ki, bu 2 nci madde, çok geniş kapsamlı bir madde, söylenecek çok şey var; daha onlara sıra gelecek, oralarda da görüşlerimizi dile getireceğiz. Bu geçici 55 inci maddedeki düzenleme, dediğim gibi, bazı hataların giderilmesi ve gerekli rötuşların yapılması durumunda, sistemi rahatlatıcı bir düzenlemedir. Bu nedenle, bu düzenlemenin doğru bir düzenleme olacağına inanıyorum.

Hepinize teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tezmen.

Şahsı adına ilk söz, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat’a aittir.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Vazgeçtim.

BAŞKAN – Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan; buyurun efendim.

Sayın Ayhan, süreniz 5 dakikadır.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; biraz önce, geçici 55 inci maddeyle ilgili mütalaamı arz etmiştim.

Tabiî, geçici 55 inci maddeyle ilgili değişiklik, komaya girmiş olan bir hastaya acil verilmesi gereken bir ilaçtır. Aslında, 4369’da yapılan düzenleme doğrudur; yani, herkesin, gelirine göre vergisini ödemesi gerekir; yani, verginin, ödeme gücüne göre, malî güce göre alınması gerekir. Bugün, eğer, katrilyonlar faiz olarak birtakım yerlere gidiyorsa, bunların da vergilerinin ödenmesi gerekir.

Bu dediğim nedir? Bakın, bu dediğim şudur: İşte, 1999’un ocak-temmuz döneminde, devletin ödediği faiz 6 katrilyon 728 trilyon lira. Bu faiz nereye gidiyor? Borç kimdense, faiz de oraya gidiyor. Borç dağılımına, içborçlanmanın alıcılara göre dağılımına bakıyoruz: 1998’de, yüzde 86,8’i bankalardaymış ve tasarruf sahiplerinin de payı yüzde 1,3’müş, özel sektörün de yüzde 3,9’muş. 1999’da, bankaların payı yüzde 87,1 olmuş -artmış- özel sektörün payı yüzde 2,9’a düşmüş, tasarruf sahiplerinin payı da yüzde 1,3’ten yüzde 0,4’e gerilemiş. Yani, demek ki, bu para, bu faiz, bu borcun alındığı bankalara ödeniyor.

Tabiî, bu kanun tasarısında, hiç içimize sinmeyen bir madde var; bütünü bir kere içimize sinmiyor bunun. Yani, bu katrilyonları, trilyonları birisi alıyorsa, bunların beyannamesini vermesi lazım, vergisini de ödemesi lazım; ama, işte, Türkiye, bir krizin içerisine düşmüş, koma halinde, faiz batağına girmiş, para bulamıyor, piyasadaki bütün fonları hortumluyor -devlet hortumluyor- yetmiyor; şimdi, bu hortumlamayı kolaylaştırmak için, bu değişikliği getirmiş. Niye? Kayda girdiği zaman, para babaları, getirip paralarını vermiyorlar, görünmek istemiyorlar; dışarıdan, içeriden ve büyük ölçüde, bunlar, dışarıdan gelen fonlardır. Kabul etmek lazım, bankalar gidiyor, dışarıdan paraları topluyor, kendilerine fevkalade yüksek faiz ödüyor; bu makineyi, bu sistemi çalıştırıyorlar.

Şimdi, bu tasarıda, tabiî, bir hata da şu -demin konuşmamda ifade ettim- nedir o? Diğer gelirleri için, mükellef, beyanname vermeye mecbur olsa da -ticarî veya sınaî kazancından veya ziraî kazancından, her ne ise- bu gelirleri için; yani, faiz gelirlerini beyannameye dahil etmiyor; yani, biz, burada, faiz gelirleri olanları örtüyoruz. Aslında, piyasada çok konuşuluyor; işte, 30 bin kişidir, 40 bin kişidir, şu kadardır diye... Maliyenin bunları bilmesi lazım, hazinenin bilmesi lazım ve hakikaten, bu büyük kaynağı transfer edenlerin de bilinmesi lazım; ama, hiç bilinmemesi için de, şimdi, bunlar, kaynağında sadece stopajla vergilendirilecek; yani, kime ödediği meçhul hale gelecek. Herhalde, 1998’den sonra getirilen bu düzenlemeden büyük rahatsızlık oldu; para kaçtı falan diye ifade ediyorlar, arkadaşlarımız da ifade ettiler; kimine göre 7 trilyon, kimine göre 7 milyar dolar, kimine göre 20 milyar dolar, kimine göre de 90, 100 milyar dolar diye...

Peki, bu nereye gidiyor değerli arkadaşlar? Bu sistem Türkiye’yi nereye götürüyor? İşte, bakın, elimde İstanbul Sanayi Odasının son beş altı seneden beri yayımladığı ilk 500 firmayla ilgili etütleri var; ikinci 500 firma etüdü arkasından gelir. Bakın, bu ilk 500 firmanın, kuruluşun, 1984’te faiz gelirlerinin toplam gelirlerine oranı yüzde 20 imiş, 1998’de yüzde 87 olmuş; 1997’de yüzde 52 imiş, şimdi, 1998’de yüzde 87,7; yani, 88 olmuş. Yani, bu büyük sanayi kuruluşların, ticarî kuruluşların gelirlerinin sadece yüzde 12’si üretim faaliyetinden, ticarî faaliyetten; yüzde 88’i faizden... Tabiî, biz, bu getirdiğimiz uygulamayla, komadaki hastaya ilaç verirken, bunları daha da teşvik etmiş oluyoruz; yani, Türkiye’deki sıhhatsiz ekonominin, dengesiz ekonominin tablosu budur, herkes faizle ayakta duruyor, faizle yaşıyor; ama, Türkiye de batıyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – 1 dakika süre veriyorum, buyurun efendim.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Teşekkür ederim Muhterem Başkan.

Evet, yine, bakın, İstanbul Sanayi Odasının yayımladığı kitapta bir tablo daha var burada: Katmadeğerin faktör geliri itibariyle dağılımı; yani, üretilen katmadeğerin, 500 büyük firma için, ücret, faiz, kâr ve kira olarak dağılımı nedir? Deminki, kârın, faiz ve faaliyet geliri olarak ayırımıydı; bu da, katmadeğerin, üretilen katmadeğerin dağılımı. 1994’te, kâr, katmadeğerin yüzde 28’iymiş; faiz yüzde 28,7’si ve ücret de yüzde 42’siymiş -özel sektör için söylüyorum bunu; kamu kuruluşları hariçtir. Özel sektör içindeki 500 büyük firma... Zaten bunların 450 küsuru, 500’e yakını özel sektördür; sayıları da var burada. 1998’de bu rakamlar nereye gelmiş...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CEVAT AYHAN (Devamla) – Cümlemi tamamlamama müsaade eder misiniz.

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Teşekkür ederim.

Yani, 1994’te katmadeğerin yüzde 28’i kârdan olduğu halde, 1998’de yüzde 4,5’e düşmüş ve faiz de yüzde 28’den yüzde 41’e yükselmiş; yani, bu kadar dengesiz bir gelişme var. Bunları dikkate alıp, hükümetin süratle kalıcı tedbir getirmesi gerekir. Yani, Türkiye bu faiz batağından nasıl çıkacak; bu dengesizlikten, nasıl dengeli, istikrarlı bir noktaya gelecek? Hükümetin, bunun programını getirip, Mecliste önümüze koyması lazım. Şahsen ben milletvekili olarak, devamlı, komisyonda ve burada da sordum, soracağım, soru bu olacak...

Önümüzü görmek istiyoruz. Günübirlik politikalarla bir yere gitmemiz mümkün değil. Bir sıkıntı varsa beraber yaşayalım, bir sıkıntı varsa beraber programlayalım. Maliyenin eli sıkı olsun ve Türkiye bu faiz batağından kurtulsun; ödenen vergiler de millete hizmete dönüşsün.

Teşekkür ederim, hepinizi hürmetle selamlarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

Son söz, İstanbul Milletvekili Sayın Erol Al’ın.

EROL AL (İstanbul) – Vazgeçtim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın?..

MURAT AKIN (Aksaray) – Vazgeçtim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç?.. Yok.

Balıkesir Milletvekili Sayın İsmail Özgün?.. Yok.

Böylece, madde üzerindeki görüşmelerimiz tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, 3 numaralı çerçeve madde ile görüşmekte olduğumuz geçici 55 inci madde metniyle ilgili olarak bir önerge verilmiştir; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 3 üncü maddesi ile Gelir Vergisi Kanununa eklenmesi öngörülen geçici 55 inci maddenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Fikret Uzunhasan İsmail Köse Murat Başesgioğlu

Muğla Erzurum Kastamonu

Aydın Ayaydın Zeki Çakan Enis Sülün

İstanbul Bartın Tekirdağ

GEÇİCİ MADDE 55. – 1.1.1999 –31.12.2002 tarihleri arasında elde edilen ve tevkif suretiyle vergilendirilmiş bulunan Gelir Vergisi Kanununun 75 inci maddesinin 7, 12 ve 14 numaralı bentlerinde yazılı menkul sermaye iratları ile menkul kıymetler yatırım fonlarının katılma belgelerine ödenen kâr payları için yıllık beyanname verilemez. Diğer gelirler nedeniyle beyanname verilmesi halinde de bu gelirler beyannameye dahil edilemez. Ticarî işletmeye dahil olan bu gelirler, bu maddenin kapsamı dışındadır.

BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET HANİFİ TİRYAKİ (Gaziantep) – Evet efendim, katılıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Görüşmekte olduğumuz geçici 55 inci madde ile ilgili olarak verilen değişiklik önergesine Sayın Komisyon ve Sayın Hükümet katılmışlardır.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici 55 inci maddeyi, yapılan bu değişiklik doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Çerçeve 3 üncü madde içerisinde yer alan geçici 56 ncı maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 56. —  1999 - 2002 yılları gelirlerinin vergilendirilmesinde 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 1, 2, 80, 81, 82, Geçici 46 ve Geçici 47 nci maddeleri yerine aşağıdaki hükümler uygulanır.

Mevzu

A) Gerçek kişilerin gelirleri (Gelir Vergisi) ne tabidir. Gelir, bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği kazanç ve iratların safi tutarıdır.

Gelirin unsurları

B) Gelire giren kazanç ve iratlar şunlardır :

1. Ticarî kazançlar,

2. Ziraî kazançlar,

3. Ücretler,

4. Serbest meslek kazançları,

5. Gayrimenkul sermaye iratları,

6. Menkul sermaye iratları,

7. Diğer kazanç ve iratlar.

Bu Kanunda aksine hüküm olmadıkça, yukarıda yazılı kazanç ve iratlar gelirin tespitinde gerçek ve safi miktarları ile nazara alınır.

Diğer kazanç ve iratlar

C) Aşağıda yazılı olan diğer kazanç ve iratlar bu maddedeki hükümlere göre vergiye tabi gelire dahildir:

1. Değer artışı kazançları,

2. Arızî kazançlar.

Değer artışı kazançları

D) Aşağıda yazılı mal ve hakların elden çıkarılmasından doğan kazançlar değer artışı kazançlarıdır.

1. İvazsız olarak iktisap edilenler hariç olmak üzere; hisse senetleri ve portföyünün en az % 25’i Türkiye’de kurulmuş bulunan şirketlerin hisse senetlerinden oluşan menkul kıymetler yatırım fonlarının katılma belgelerinin iktisap tarihinden başlayarak üç ay içinde veya iktisaptan evvel elden çıkarılmasından sağlanan kazançlar ile diğer menkul kıymetlerin elden çıkarılmasından doğan kazançlar,

2. 70 inci maddenin birinci fıkrasının 5 numaralı bendinde yazılı hakların (ihtira beratları hariç) elden çıkarılmasından doğan kazançlar,

3. Telif haklarının ve ihtira beratlarının müellifleri, mucitleri ve bunların kanuni mirasçıları dışında kalan kimseler tarafından elden çıkarılmasından doğan kazançlar,

4. Ortaklık haklarının veya hisselerinin elden çıkarılmasından doğan kazançlar,

5. Faaliyeti durdurulan bir işletmenin kısmen veya tamamen elden çıkarılmasından doğan kazançlar,

6. İktisap şekli ne olursa olsun (ivazsız olarak iktisap edilenler hariç) 70 inci maddenin birinci fıkrasının 1, 2, 4 ve 7 numaralı bentlerinde yazılı mal (gerçek usulde vergiye tabi çiftçilerin zirai istihsalde kullandıkları gayrimenkuller dahil) ve hakların, iktisap tarihinden başlayarak dört yıl içinde elden çıkarılmasından doğan kazançlar (Kooperatiflerin ortaklarına bu sıfatları dolayısıyla tahsis ettikleri gayrimenkuller tahsis tarihinde ortak tarafından satın alınmış sayılır).

Yukarıda yazılı mal ve hakların elden çıkarılmasından doğan değer artışı kazançlarının her birinin 3.500.000.000 lirayı aşan kısmı vergiye tabidir.

Bu fıkrada geçen “elden çıkarma” deyimi, yukarıda yazılı mal ve hakların satılması, bir ivaz karşılığında devir ve temliki, trampa edilmesi, takası, kamulaştırılması, devletleştirilmesi, ticaret şirketlerine sermaye olarak konulmasını ifade eder.

Faaliyetine devam eden ticari bir işletmenin kısmen veya tamamen satılmasından veya ticari işletmeye dahil amortismana tabi iktisadi kıymetlerle yukarıdaki bentlerde yazılı hakların elden çıkarılmasından doğan kazançlar ticari kazanç sayılır ve bunlara ticari kazanç hakkındaki hükümler uygulanır.

Vergilendirilmeyecek değer artışı kazançları

E) Aşağıda yazılı hallerde değer artışı kazancı hesaplanmaz ve vergilendirilmez:

1. Ferdi bir işletmenin sahibinin ölümü halinde, kanuni mirasçılar tarafından işletmenin faaliyetine devam olunması ve mirasçılar tarafından işletmeye dahil iktisadi kıymetlerin kayıtlı değerleri ile (bilanço esasına göre defter tutuluyorsa bilançonun aktif ve pasifiyle bütün halinde) aynen devir alınması,

2. Kazancı bilanço esasına göre tespit edilen ferdi bir işletmenin bilançosunun bir sermaye şirketine aktif ve pasifiyle bütün halinde devrolunması, devralan şirketin bilançosuna aynen geçirilmesi ve devredilen ferdi işletmenin sahip veya sahiplerinin şirketten, devir bilançosuna göre hesaplanan özsermayesi tutarında ortaklık payı alması (Bu ortaklık payını temsil eden hisse senetlerinin nama yazılı olması şarttır.),

3. Kolektif ve adi komandit şirketlerin bu fıkranın 2 numaralı bendinde yazılı şartlar dahilinde nevi değiştirerek sermaye şirketi haline dönüşmesi (Kolektif ve adi komandit şirketlerin şekil değiştirerek anonim şirket haline dönüşmesi halinde şekil değiştiren kolektif ve adi komandit şirketlerin ortaklarının anonim şirketteki ortaklık paylarını gösteren hisse senetlerinin nama yazılı olması şarttır.).

Safi değer artışı

F) Değer artışında safi kazanç, elden çıkarma karşılığında alınan para ve ayınlarla sağlanan ve para ile temsil edilebilen her türlü menfaatlerin tutarından, elden çıkarılan mal ve hakların maliyet bedelleri ile elden çıkarma dolayısıyla yapılan ve satıcının uhdesinde kalan giderlerin ve ödenen vergi ve harçların indirilmesi suretiyle bulunur. Hasılatın ayın ve menfaat olarak sağlanan kısmının tutarı Vergi Usul Kanununun değerleme ile ilgili hükümlerine göre tayin ve tespit olunur.

Maliyet bedelinin mükelleflerce tespit edilememesi halinde maliyet bedeli yerine; Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre takdir komisyonlarınca tespit edilecek bedel, kazancı bilanço veya işletme hesabı esasına göre tespit edilen işletmelerde ise son bilançoda veya envanter kayıtlarında gösterilen değer esas alınır.

İşletmeye dahil amortismana tabi iktisadi kıymetlerin elden çıkarılması halinde, iktisadi kıymetlerin maliyet bedeli yerine, amortismanlar düşüldükten sonra kalan net değeri esas alınır.

Menkul kıymetlerin elden çıkarılmasında, iktisap bedelinin tevsik edilememesi halinde, iktisap tarihindeki rayiç bedel iktisap bedeli olarak kabul edilir. Aynı yıl içinde birden fazla menkul kıymet alınıp satılması halinde, bunların kazancı birlikte hesaplanır. Alım satımın birinden doğan zarar, diğerinin kârından mahsup edilir.

Dar mükelleflerin (kurumlar dahil), yabancı sermaye mevzuatına göre ilgili mercilerden izin almak suretiyle, Türkiye’ye bizzat getirdikleri nakdi veya ayni sermaye karşılığında iktisap ettikleri menkul kıymetler ile iştirak hisselerini elden çıkarmalarından doğan değer artışı kazançlarının hesabında, kur farkından doğan kazançlar dikkate alınmaz. Şu kadar ki bu mükelleflerin Türkiye’de elde ettikleri kazançların münhasıran bu menkul kıymet veya iştirak hisseleri dolayısıyla elde edilen menkul sermaye iratlarından ve bu kıymet veya hisselerin elden çıkarılmasından doğan değer artışı kazançlarından ibaret olması şarttır. Bu mükelleflerin, Türkiye’de menkul kıymet alım satımıyla devamlı olarak uğraşmaları halinde, kur farkından doğan kazançlar da ticari kazancın hesabında dikkate alınır.

Kur farkından doğan kazançların hesabında, menkul kıymet veya iştirak hisselerinin iktisabına tahsis edilen yabancı sermayenin, bu kıymet veya hisselerin iktisap tarihindeki T.C. Merkez Bankası döviz alış kuruna göre hesaplanan Türk Lirası karşılığı ile bu kıymet veya hisselerin elden çıkarılması tarihindeki aynı miktar yabancı sermayenin T.C. Merkez Bankası döviz alış kuruna göre hesaplanan Türk Lirası karşılığı arasındaki fark esas alınır.

Mal ve hakların elden çıkarılmasında iktisap bedeli, elden çıkarılan mal ve hakların, elden çıkarıldığı ay hariç olmak üzere Devlet İstatistik Enstitüsünce belirlenen toptan eşya fiyat endeksindeki artış oranında artırılarak tespit edilir.

Menkul kıymetlerin elden çıkarılması halinde kazanç, yıl içinde elde edilen toplam gelirden, bu Kanunun 76 ncı maddesinde belirtilen indirim oranının uygulanması suretiyle bulunacak kısmın düşülmesi suretiyle hesaplanabilir. Bu durumda iktisap bedeli endekslenmez.

Değer artışı kazancının hesaplanmasında; 1998 yılı emlak vergisi beyanname verme süresinin bitmesinden önce iktisap edilen gayrimenkullerin elden çıkarılması halinde, bunların maliyet bedeli olarak 1998 yılı genel beyan döneminde beyan edilen emlak vergisi değeri esas alınır.

1/1/1999 tarihinden önce iktisap edilen ve menkul kıymetler borsasında işlem gören hisse senetlerinin bu tarihten sonra elden çıkarılması halinde bunların maliyet bedeli olarak, 1998 yılının son işlem gününde borsada oluşan ortalama fiyatı; 1/1/1999 tarihinden önce iktisap edilen menkul kıymet yatırım fonlarının katılma belgelerinin elden çıkarılmasında 1998 yılının son günündeki değeri esas alınabilir.

Bu maddeye göre maliyet bedeli kabul edilen tutarlar endekslenmiş maliyet bedeli kabul edilir ve iktisap tarihinden; gayrimenkullerde 1998 yılı emlak vergisi beyanname verme süresi sonuna, hisse senetlerinde 1998 yılı sonuna kadar olan süre için yeniden endeksleme yapılmaz.

Arızi kazançlar

G) Vergiye tabi arızi kazançlar şunlardır:

1. Arızi olarak ticarî muamelelerin icrasından veya bu nitelikteki muamelelere tavassuttan elde edilen kazançlar,

2. Ticarî veya ziraî bir işletmenin faaliyetiyle serbest meslek faaliyetinin durdurulması veya terk edilmesi, henüz başlanmamış olan böyle bir faaliyete hiç girişilmemesi, ihale, artırma ve eksiltmelere iştirak edilmemesi karşılığında elde edilen hasılat,

3. Gayrimenkullerin tahliyesi veya kiracılık hakkının devri karşılığında alınan tazminatlar ile peştemallıklar (kiracıya ait tesisat ve malların tahliye ve devri sırasında kiralayan veya yeni kiracıya devrinden doğan kazançlar dahil),

4. Arızi olarak yapılan serbest meslek faaliyetleri dolayısıyla tahsil edilen hasılat,

5. Gerçek usulde vergiye tabi mükelleflerin terk ettikleri işleriyle ilgili olarak sonradan elde ettikleri kazançlar (zarar yazılan değersiz alacaklarla, karşılık ayrılan şüpheli alacakların tahsili dahil),

6. Dar mükellefiyete tabi olanların 45 inci maddede yazılı işleri arızi olarak yapmalarından elde ettikleri kazançlar.

Yukarıda yazılı kazançlardan 1-4 numaralı bentlerde yazılı olanların (henüz başlamamış olan ticarî ziraî veya mesleki bir faaliyete hiç girişilmemesi ile ihale , artırma ve eksiltmelere iştirak edilmemesi karşılığında elde edilen kazançlar hariç) 3.500.000.000 lirayı aşan kısmı, diğerlerinde tamamı vergiye tabidir.

Bu fıkrada geçen hasılat deyimi, alınan para ve ayınlarla diğer suretlerle elde edilen ve para ile temsil edilebilen menfaatleri ifade eder.

Arızi kazançların safi miktarı aşağıdaki şekilde tespit olunur:

1. Bu fıkranın 1 numaralı bendinde yazılı işlerde satış bedelinden, maliyet bedeli ve satış dolayısıyla yapılan giderler indirilir,

2. Bu fıkranın 2, 3, 4 ve 5 numaralı bentlerinde yazılı işlerde elde edilen hasılattan tevsik edilmek kaydıyla yapılan giderler indirilir,

3. Bu fıkranın 6 numaralı bendinde yazılı işlerde, 45 inci madde hükümleri uygulanır.

H) Bu Kanunun geçici 47 nci maddesi kapsamındaki değerler ile işlem ve bildirimlerden hareketle bunlara taraf olanlar da dahil olmak üzere herhangi bir vergi incelemesi ve tarhiyat (Vergi Usul Kanununun 30 uncu maddesinin ikinci fıkrasının 7 numaralı bendi dahil) yapılamaz.

BAŞKAN – Çerçeve 3 üncü maddenin münderecatından olan geçici 56 ncı maddenin müzakerelerine başlıyoruz.

Madde üzerinde grupları ve şahısları adına söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum:

Gruplar adına; Fazilet Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat; Doğru Yol Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Oğuz Tezmen.

Şahısları adına; Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan, İstanbul Milletvekili Sayın Erol Al, Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç ve Balıkesir Milletvekili Sayın İsmail Özgün.

Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Aslan Polat; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

FP GRUBU ADINA ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Şu anda üzerinde konuştuğumuz geçici 56 ncı madde, gerçekten, bu tasarının en önemli maddesi. Neden?.. Çünkü, bu madde, 4369 sayılı Vergi Kanunundan; reform diye iddia edilen, takdim edilen, hakkında “Bir Reformun Anatomisi” diye kitaplar bastırılıp dağıtılan kanundan geri dönüş maddesi. O madde ne kadar önemliyse, bu madde de o kadar önemli. Yani, bu maddeyle, reformdan (U) dönüşü yapıldı. Bütün gazetelerin, bütün basının, bütün milletvekillerinin değinmiş olduğu nokta da bu.

Bu konu neydi? 4369 sayılı Kanunun en iddialı olduğu bu maddede, kazanç türlerini tek tek saymak yerine, kanunda sayılı olan temel gelir ve kazanç türlerine ilave olarak, “gelir” tanımı ve kapsamı genişletilerek, kanunda istisna edilmedikçe, kaynağı her ne olursa olsun, her türlü gelir ve kazançtan vergi alınmasıydı. Bu uygulamayla, vergide kaynak teorisinden, net artış teorisine göre vergi alınması uygulamasına dönülmüştü. Bunun için de, 30 Eylül 1998 tarihi malî milat kabul edilerek, bu tarihe kadar bankalara bloke edilen meblağın dışındaki servetler, tüketim, tasarruf ve yatırım aşamasında dahi olsa, yakalanıp, vergilendirilmesine imkân tanınmakta idi; fakat, bugün getirdiğimiz bu tasarıyla, tekrar, 4369’dan daha önceki duruma dönülmüş ve tekrar gelir unsurları tek tek sayılmaya başlanmış ve gelire giren kazanç iratları, ticarî kazançlar, ziraî kazançlar, ücretler, serbest meslek kazançları, gayrimenkul sermaye iratları, menkul sermaye iratları, diğer kazanç ve iratlar olarak sıralanmış ve burada, diğer kazanç ve iratlar da, değer artışı kazançları ve arızî kazançlar olarak belirtilmiş ve uzun uzun sayılmıştır.

Sayın milletvekilleri, burada, gerçekten, doğru bir şeyi konuşmak lazım. O da şudur: Bundan önce, yani, 1998 yılında bu kanun getirildiği zaman, yine bu aylarda, şu Mecliste, en az bir aydan fazla süren tartışmalarında, muhalefet partisi milletvekilleri, bu kanunun şu an için uygulanmasının mümkün olamayacağını belirtmişler -esasını değil de uygulama zamanının yanlış olduğunu belirtmişler- ve bazı değişiklikler teklif etmişlerdi; fakat, bütün bunlara, o zamanki iktidar kanadı kulağını tıkamış ve bu kanunu bir ay içerisinde çıkarmıştı. Şimdi de, bu kanunda tamamen (U) dönüşü yaparak, geriye dönüyor ve diyor ki, ben bu kanunu 2002 yılına kadar, katlayıp, rafa koyuyorum ve orada durmasını istiyorum; artık, bu kanunu 2002 yılına kadar tekrar gündeme getirmeyeceğim. Şimdi, bu uygulamaya niye itiraz ediliyor, ona bakalım:

1. – 1980’li yıllardan beri yüksek enflasyonla yaşayan ve enflasyon muhasebesine imkân tanımayan ülkemizde, kayıt dışında, neredeyse, bazı tahminlere göre kayıtiçi ekonominin yarısı kadar bir meblağın olduğu ülkemizde, bu kanunun uygulanmasının son derece imkânsız olacağı.

2. – Malî milatla beraber defter affının ve enflasyon muhasebesine geçilmesinin şart olduğu; çünkü, yeniden değerlendirmenin enflasyonun aşındırma etkisini bertaraf edemediğini söyleyip, malî milatla önemli miktarda bu uygulamalardan ürken sermayenin yurt dışına kaçacağı söyleniyordu. Tatbikat da bu kesimin büyük ölçüde haklı olduğunu ortaya çıkarmıştır.

Malî milat ve net artış teorisini savunanlar ise, sadece kayıtlı gelire bakarak vergi denetimi yapmakla belli bir kesimin vergi yükü altında ezildiğinden bahsedip, harcanan, tasarruf edilen, yatırım yapılan gelirin vergisinin ödenip ödenmediğine bakmak gerekir demekteydiler. Bunlar, Batı toplumları için doğru olabilir; fakat, yukarıda bahsettiğimiz sebeplerden dolayı “nereden buldun”dan korkan halkımız, tasarruftan, fatura almaktan korkunca, vergi gelirlerinde önemli düşüşler meydana geldi. Zaten kıt kaynaklarımız, bir de yurt dışına kaçınca, sürekli artarak borçlanmak zorunda olan hükümet, kaynak bulmak için sürekli faiz oranlarını artırmış; bu durumda, enflasyon nispî olarak azalmasına rağmen, faizler sürekli artmış ve reel olarak yüzde 50-60 faiz gelirleri elde edilince, sanayiciler dahi, üretim yerine faizi tercih etmeye başlamışlardır. İstanbul Sanayi Odasının 500 büyük şirket üzerinde yaptığı araştırmada, faiz gelirlerinin, bu firmaların gelirlerinin yüzde 87’sine ulaştığı, kârlarının ancak yüzde 13’ü gibi bir rakamın gerçekten üretimden geldiği, satış kârlılığının yüzde 5,6’ya düştüğü gösterilmiştir. Faizlerin bu kadar yüksek olduğu bir ortamda, gerekli yatırım ve işletme sermayesini bulamayan sanayiciler de üretim ekonomisinden rant ekonomisine kayınca, kâr olmayınca vergi de olmadı ve vergi gelirleri sürekli olarak düşüşe geçti.

Peki, bu kanunla getirilenler yalnız bu kadar mı? Hayır. Nasıl ki, faiz gelirlerinde 38 bin kişilik rantiye kesimi vergi yükünden kurtarılıp 40 milyonluk büyük kütle için stopaj oranlarını artırma planları yapılırken, çalışan kesim için de malî milat ve nereden buldun kanunu ertelenip onlara rahat nefes alma imkânı getirilirken, ücretliler hariç, diğer küçük sanayici, esnaf kesimi ağırlıklı olmak üzere, üretimle geçinenlerin vergileri 5 puan artırılıyor, hem de altı ay önceden; yani, 1999 yılının başlarından itibaren.

Şimdi, bu noktada, bu vergi kanunu tasarısı Plan ve Bütçe Komisyonuna gelince, hükümete mensup arkadaşlar bu tasarı hakkında neler söylediler, bir de bu konu hakkında sizleri bilgilendirmek isterim. Bu arkadaşlarımızdan birisinin konuşmalarından pasajlar aldığımız zaman görülecektir ki, bizler, bu tasarıyı tenkit ederken son derece insaflı hareket etmekteyiz. İşte, Demokratik Sol Partili bir arkadaşın Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı konuşmalar. Kararı siz verin. Onun konuşmalarından pasajlar aldım; bunlar benim konuşmalarım değil: “Vergi Yasasına karşı başlatılan, oldukça akıllı yürütülen ve ülke yönetiminin üst kademelerinden de değişik beklenti ve varyasyonlarla destek gören kampanya neticesinde, kayıtdışı ekonomi lobisi hükmen galip gelmiştir. Son iki ay boyunca, kayıtdışı ekonomi baronlarını hep sahnede gördük. Sırayla, bir başbakan yardımcısından diğerine, bir siyasî liderin ofisinden diğerinin ofisine koştular. Daha ilginç bir gelişme ise, bir siyasî parti liderinin, vergi reformu yapılmasındaki ana espriyi bir tarafa bırakarak, Türkiye ekonomisinin, kayıtdışı paranın itici gücüne ihtiyacı olduğunu belirtmesi oldu. Bu ülkenin Yüce Meclisinin, dünyada kayıtdışı ekonomi lehine karar alan ilk Meclis olmayacağına, vergi ödeyenlerin yükünü yaygınlaştırmayı sağlamayı amaçlayan vergi reformunu imha etmeyeceğine inanıyorum” diyor. Ama, sizin oylarınızın bu arkadaşı üzdüğü kanaatindeyim.

DSP’li arkadaşımın pasajlar halinde aldığım konuşmasını yayımlayan çok satan bir gazetenin köşe yazarı, şu notu, konuşmasında düşüyor: “DSP milletvekili, iktidara mensup; fakat, Vergi Yasası değişikliğiyle kayıtdışı ekonomi baronluğuna verilen tavizleri tek tek hükümetin yüzüne çarpmaktan korkmuyor.”

Bu konuşmalardan da, bizlerin, hükümeti tenkit ederken, ne kadar insaflı olduğumuz ortaya çıkıyor. Bizler, hiçbir zaman, ülke yönetiminin üst kademelerindekileri “değişik beklenti içerisindeler” diye itham etmedik. Bu ülkenin Yüce Meclisini “dünyada kayıtdışı ekonomi lehine karar alan ilk Meclis olmayacak” diye itham etmedik.

Netice olarak şunları söylemek isterim. Vergi Kanununda değişiklik yapan bu tasarı, gerçek anlamda, çok kazanandan vergi almaya kıyamayan, az kazanandan vergi almaya doyamayan hükümleri içerdiği için, benim, şahsen, ret oyu vereceğim bir tasarıdır. Bu ret oyunu verirken de, gözlerim, bu tasarıyı benden çok daha ağır şekilde tenkit eden arkadaşların üzerinde olacaktır.

Bu tasarı, kime ne getirecek, kimden ne götürecek dersek; Ankara’da Ostim’e gidelim, oradaki esnafın halini soralım, bir de akşam, televizyonları açıp, sahil bölgelerinde, Bodrum’da ve sair yerlerde çılgınca eğlenen insanlara bakalım; kimin kazançlı, kimin zararlı çıktığını, hiçbir yoruma izah bırakmayacak netlikte görürsünüz.

Malî milat sebebiyle kaynağını açıklayamadığı için servetini yurt dışına kaçıran ve kendisini Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak tanımlayan şahıslara da şunu söylemek isterim: Her ne kadar kendiniz için haklı sebepleriniz olsa dahi, malî milat tarihini -ilk getirilen kanunun maddesinde, önceleri, bir rastlantı mı, yoksa kasıt mı bilmem- 28 Şubat olarak tespit eden 4369 sayılı Yasanın maddeleri, her ne kadar iş âlemi için ürkütücü olsa dahi, bu ülkede milyonlarca insan, asgarî ücretle çalışmaya can atarken ve üstelik, o ücretlerden de vergisini öderken, sizin, trilyonlarca liralık servetinizi vergi vermemek için yurt dışına kaçırmanızın hesabını, bir de vicdanlarınıza vermenizi isterim.

Getirilen vergi değişikliklerinin ülkemize hayırlı olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Polat.

Gruplar adına ikinci söz, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Oğuz Tezmen’in.

Buyurun Sayın Tezmen. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA OĞUZ TEZMEN (Bursa) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli milletvekilleri; gerçekten de, görüşmekte olduğumuz vergi tasarısının en önemli maddesini görüşüyoruz, en önemli maddesi önümüzde. Bu madde, çok geniş kapsamlı bir düzenleme. Bunun içinde, Gelir Vergisinin birçok maddesi değiştiriliyor; ama, yapılan en önemli düzenleme, büyük reform olarak dile getirilen malî milat olayının kaldırılması ya da -malî milatın kaldırılması demeyelim de- kaynak sorgulamasının vergi sistemi içinde askıya alınması olarak lanse edilen bir düzenlemedir; ancak, vergi sistemimiz içinde, kaynak sorgulaması, tek başına, 4369 sayılı Kanunla yapılan düzenlemelerle getirilmiş bir düzenleme değil; çünkü, Vergi Usul Kanununun 30 uncu maddesinin 7 nci bendi var; o bende göre, merkez denetim elemanları kaynak soruşturması yapabiliyorlar. Harcamaları ve tasarruflarını karşılaştırıp, beyan edilen gelirle bir farklılık tespit edilmesi halinde, bunu vergi tarhına konu edebiliyorlar. Dolayısıyla, malî milat kaldırıldı derken, kaynak sorgulaması kaldırıldı derken, bu hükmü akıldan çıkarmamak lazım. Bu hüküm orada durduğu sürece, mükellefler, kaynak soruşturmasına konu olabileceklerdir.

Bu, ne sağlıyor diye baktığımız zaman; yapılan düzenleme, herhangi bir mükellefiyet kaydı olmayan kişilerin kaynak sorgulamasına muhatap olmaktan çıkarılmasını sağlıyor. Yani, bugünkü haliyle, bir beyanname veren, ticarî, ziraî, meslekî herhangi bir kazancı dolayısıyla vergi mükellefi olan bir kişi, bugün, Vergi Usul Kanununun 30 uncu maddesinin 7 nci bendi hükmü gereğince incelemeye konu olabiliyor, kaynak sorgulamasına muhatap oluyor ve nereden buldun sorusuna muhatap oluyor. Nereden buldun sorusunu izah edemediği takdirde, kendisine resen vergi tarh ediliyor.

Şimdi, bu kaynak sorgulaması olayı, malî milat olayı ertelendi. Biz, diyorduk ki, ekonomik kriz içinde, bu krizin bulunduğu ortamda, bu kaynak sorgulaması mükellefleri ürkütüyor. Doğrudur, krizin nedenidir, büyük ölçüde, en önemli nedenlerinden birisidir; ülkeden dışarıya çok ciddî kaynak çıkmasına yol açmıştır; çünkü, bir kamuoyu oluşturulmuştur; herkesin kaynağı sorgulanacaktır, nereden buldun sorusu sorulacaktır denmiştir. Onun üzerine -mükelleflerin çoğu- kaynaklarını yurt dışına çıkarabilenler yurt dışına çıkardı, diğerleri de dövize çevirip yastık altına aldı. Onun sonucunda da, ekonomi, gerçekten büzülme sürecine girdi ve ekonomi yüzde 8,4 kadar gerilemiş durumda. Dolayısıyla, ekonomik perspektiften baktığımız zaman, bu düzenlemelerin yapılmasında fayda vardı. Doğrudur, bunun kaldırılması ekonomiyi rahatlatacaktır; ancak, Vergi Usul Kanununun 30 uncu maddesinin 7 nci bendi dururken, ne kadar kaldırırsanız kaldırın, mükelleflere gerekli güvenceyi vermek imkânından yoksun kalıyorsunuz.

Bu kaynak sorgulamasını, belki, bir daha tartışmak lazım. Tabiî, dünyanın bazı ülkelerinde bu kaynak sorgulaması olayı var, belki nihaî platformda doğrudur; ancak, ekonominin örgütlenmesi, ekonominin gelişme düzeyi, sermaye birikiminin belli noktalarda olması halinde siz bunu uygulayabilirsiniz. Çünkü, etkili bir vergi denetiminin olmadığı, vergi idaresinin, en temel unsurları, mükellefi izleyebilecek, mükellefin her yaptığını takip edebilecek şekilde örgütlenmediği bir ortamda bunu çıkarırsanız, kaynak sorgulaması yapıyoruz, herkese nereden buldun diye soracağım derseniz, bazı mükellefler ürker ve başka seçeneklere giderler. Ekonominin örgütlenmesi, mükeleffe çok çeşitli seçeneği, imkânı sağlıyor. Daha önceki bir konuşmamda da dediğim gibi, mükellef, bakıyor ki, vergi sorgulamasına muhatap olacak, kaynağını, birikimini ekonomiye sokacağına, alıyor yastık altına sokuyor; imkânı varsa, ev alacaksa, gidiyor yurt dışında ev alıyor. Peki, yurt dışında ev alırsa nereden bulduğunu nereden soracaksınız?! Soramazsınız. Ya da, parayı, dövize çevirip, yurt dışındaki vergi cenneti olan ülkelerdeki hesabına aktarıyor. O zaman, nereden buldun sorusunu nasıl soracaksınız?!

Dolayısıyla, önce, bir kere, vergiyi doğuran olayın, vergi idaresi tarafından yakından izlenmesi lazım. Yakından izlenmesi durumunda, ancak bu ikinci aşamaya, kaynak sorgulamasına geçilebilir. Türkiye’nin vergi idaresi ve ekonomik örgütlenmesi henüz bu düzeyde değil. Biz, bunu 2002 yılına kadar erteledik diyoruz. Peki, 2002 yılından sonra ne olacak?.. Aslında, ertelemedik. Dediğim gibi, 30/7 durduğu sürece, mükellefler, bu soruya muhatap olma endişesini her zaman duyacaklar. Bu endişeyi, vergi dairesine hiç uğramamış, herhangi bir kaydı olmayan insanlar duymayacak ve vergi idaresi de, bu düzenlemelerle bu insanlara tarhiyat yapamayacak; ama, herhangi bir şekilde, vergi dairesine, ben tüccarım, iş sahibiyim, serbest meslek erbabıyım diye bildirmişse, 30/7’ye göre sorgulama yapılabilecek. Dediğim gibi, şimdi, bu, 2002 yılına geldiğimizde ne olacak? 2002 yılına gelindiğinde herkesten yeni bir servet bildirimi almadıkça, herkesin bütün servetini, borcunu, alacağını, kıymetli madenlerini beyan etmesini zorunlu hale getirmedikçe, malî milat değil, ne yaparsanız yapın, hiçbir şey yapamazsınız. Çünkü, kişilerin sadece o anda bankada bulundurdukları paraları değil, borçları vardır, alacakları vardır; bunların beyan edilmesi gerekir; işletmedeki alacaklarının beyan edilmesi lazım.

Türkiye, aslında, 1960 yılında bu kaynak sorgulamasına geçti; 1960 yılındaki kaynak sorgulaması bir yerde servet beyanı uygulamasıdır. Servet beyanı dediğiniz olay, mükellefin harcamaları ile servetindeki artışın karşılaştırılmasıdır; geliri, bunu izah edemiyorsa, ilave tarhiyat yapılmasına imkân sağlayan bir düzenlemedir. Türkiye’de bu servet sorgulamasının, servet beyannamesinin yürürlükte olduğu dönemlerde çok ciddî tartışmalar yaşandı ve ülkede, gerçekten, mükelleflerin çoğu, örtülü faaliyetlere girdiler; servet beyannamesinden kurtulmak için kayıtdışı işlemler yapma yoluna gittiler. Ancak, bunu beceremeyen, yeterince danışmanı olmayan bazı mükellefler de, servet beyannamesini inceleyen birtakım denetim elemanları tarafından vergi tarhiyatına konu edildiler.

1984 yılında bu servet beyannamesi kaldırıldı; çünkü, sakıncaları görüldü; gerçekten, 1984 yılından sonra, Türk ekonomisi özel sektörde çok ciddî gelişme sağlamıştır.

Dolayısıyla, ekonomisinin, Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine göre, yüzde 50’sine yakın bir oranının kayıtdışında bulunduğu bir ülkede “ben, 1.1.1999’dan itibaren kaynak sorgulaması getiriyorum; kaynaklarını bana izah etmezsen, bunu vergileyeceğim, seni kaçakçılık işlemine tabi tutacağım” dediğiniz anda, kişiler, tabiî, buna karşı kendi reaksiyonlarını göstereceklerdir.

Kaynak sorgulamasını yapmak için, öncelikle, bir kere, enflasyon muhasebesini getirmek durumundayız. Enflasyon muhasebesi dediğimiz olay, sermayesinin vergilenmesini önleyen bir mekanizmadır; enflasyondan kaynaklanan, gerçekte olmayan kazançların arıtılması olayıdır. Bu enflasyon muhasebesi, zaten sistemimizde yeniden değerlemeyle var; ama, yeterli değildir; çünkü, cari işlemlere, stok hareketlerine ve günlük işlemlere yönelik enflasyon düzenlemeleri yoktur. Bu sistemin bu açığını da kapattıktan sonra, vergi idaresini ciddî biçimde reorganize ederek, mükellefle, mükellefiyetle ilgili işlemleri denetledikten sonra, bu uygulamaların gündeme getirilmesi belki düşünülebilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tezmen, 2 dakika süre veriyorum; buyurun.

OĞUZ TEZMEN (Devamla) – Teşekkür ederim.

Biz, seçim döneminde, vergi yasasının değişmesi gerektiğini dile getirdiğimiz zaman, vergi yasasında düzeltmeler yapılması gerektiğini dile getirdiğimiz zaman, şu anda iktidarda bulunan partiler bizi ciddî biçimde eleştiriyorlardı “karaparacıları, vergi kaçakçılarını savunuyorsunuz” diyorlardı.

Şimdi bakıyoruz ki, bunu, sizler getirdiniz, bunu siz kaldırıyorsunuz. Demek ki, ya o zaman dedikleriniz yanlış ya bugün yaptığınız yanlış.

HASAN METİN (İzmir) – Yeni bir şey söyle, boş ver.

OĞUZ TEZMEN (Devamla) – Yeni bir şeyler... Dinliyorsanız, ben yeni çok şey söylüyorum; ancak, siz önce bir kere doğruları telaffuz... Her ortamda doğruları telaffuz etmemiz lazım.

HASAN METİN (İzmir) – Kimse cesaret edebildi mi o yasayı çıkarmaya?!

OĞUZ TEZMEN (Devamla) – Kimse cesaret edemediyse niye geri alıyorsunuz?!

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayın lütfen.

HASAN METİN (İzmir)– Gelişme var, tatbikat var...

OĞUZ TEZMEN (Devamla) – Ekonominin içini torpilleyen bir yasayı çıkarmak, tabiî, kolay kabul edilecek bir olay değildir, tepki göstermenizi de anlayışla karşılıyorum; ama, Türkiye’de bir kere yapılması gerekenleri, doğruları bulmamız lazım. Ben diyorum ki, bunun da, kaynak sorgulamasının da zamanı gelebilir; ama, Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullar buna elverecek durumda değildir. Belki, millî gelirin 10 bin dolar seviyelerini bulması lazım, bu tür uygulamaları Türkiye’nin süratle uygulamaya geçirebilmesi ve sonuç alabilmesi için. Aksi takdirde, ekonomik örgütlenmenin bu kadar sınırlı olduğu, yetersiz olduğu bir yapı içinde bu tür düzenlemeler gerçekçi olmaz, kaynak çıkmasına yol açar, sonunda herkes kaybeder; getirenler de kaybeder, vergi alacağım diyen malî idare de kaybeder; çünkü, yumurtlayan tavuğu, daha fazla yumurta alacağım diye öldürmeye, kesmeye benzer, sonunda tavuk da gider, yumurta da alamazsınız. Onun için, bu düzenlemelerin ciddiyetle yapılması ve çok düşünülüp, ekonomik perspektifin gözardı edilmemesi lazım.

Bundan sonraki görüşmelerde, diğer maddelerde de görüşlerimi ifade etmeye devam edeceğim.

Hepinize teşekkür ediyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tezmen.

Şahısları adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat?.. Yok.

Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan?.. Yok.

Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın?.. Yok.

Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç?..

KAMER GENÇ (Tunceli) – Buradayım efendim.

BAŞKAN – Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Genç, süreniz 5 dakika.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinize saygı sunuyorum.

Şimdi, efendim, bu müzakere ettiğimiz 2 nci maddenin geçici 56 ncı maddesi, bu kadar, birbuçuk, iki sayfalık şey, 4369 sayılı Kanunda çok kısaltılmıştı. Deniliyordu ki bu maddede: Kaynağı ne olursa olsun, eğer birisi bir kazanç elde ediyorsa, onun vergisini versin. Ondan önce, Gelir Vergisi ve Kurumlar Vergisinde kazanç unsurları vardı, bunlar yedi tanedir; işte, ticarî kazançlar, menkul sermaye iratları, sair kazançlar, ücretler, gayrimenkul sermaye iratları... Şimdi, 4369 sayılı Kanun bir yenilik getirdi, dedi ki, kardeşim, sen, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin vatandaşıysan, eğer bir kazanç da sağlıyorsan, bu kazancın da vergisini ver. Bir tek istisna getirmişti, Gelir Vergisi Kanununun 1 ve 2 numaralı dilimlerinin yarısını aşan kısmı, ki, bugün, o vergi dilimlerinin ikisinin toplamının yarısı da 3,5 milyar liradır. Bu sistem, bana göre yerinde bir sistemdi.

Değerli arkadaşlarım, bu memlekette yaşıyorsak, bu memleketin kalkınmasını istiyorsak, elbette ki, insanlar vergi verecek. (DSP sıralarından alkışlar) Yani, vergi vermeden, acaba, Ruslar mı gelecek bizim devlet harcamalarımızı karşılayacak, bilmem, Amerikalılar mı gelecek, Yunanlılar mı gelecek?! O halde, Türkiye’yi kalkındıracak olan Türk vatandaşlarıdır. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde oturacaksın, kazanç da sağlayacaksın, vergi vermeyeceksin!..

Şimdi, bu, bizim özel ve güzel sektörümüzü çok rahatsız etmiş “efendim, biz, her türlü kazancı nasıl vergilendirelim; biz, getiriyoruz işçi çalıştırıyoruz, kazanç sağlıyoruz; lütfen, bizden vergi almayın...” Ben, biraz önce de konuştum; tabiî ki, vergi kimden alınır; zenginden vergi alınır mı(?!) fakirden alacaksın, zenginin cebine dolduracaksın ki, memlekette sosyal adalet olsun, yoksa, sosyal adalet nasıl olur?!

Değerli arkadaşlarım, biraz önce, bu kanun tasarısının müzakeresi sırasında gözetliyorum... Şimdi, bu Parlamentoda, zaman zaman, bazı holdinglerin temsilcileri oluyor. Maalesef, her vergi yasası burada müzakere edilirken, hele şu cep telefonları da çıktı ya, bakıyorum, bunlara cep telefonlarından talimat geliyor ve burada birtakım değişiklikler yapılıyor.

Bakın, özellikle Komisyon ve Hükümetten rica ediyorum, bu verilen önergelerde kimlerin menfaatı korunuyorsa ve hangi sermaye grubunun menfaatına bu önergeler takdim ediliyorsa, burada izah edin. Türkiye Büyük Millet Meclisinin, artık, belli bir holdingin talimatıyla hareket edecek bir gücü çoktan aşması lazımdır.

Değerli milletvekilleri, bakın, ben, bunları gözetliyorum ve milletvekilliğimden de utanç duyuyorum, utanç!.. Yani, bu olmaz!.. (MHP sıralarından “istifa et o zaman” sesi)

Ben istifa etmesini bilirim; ama, başkalarının, bu Meclisi alet ederek, burada, getirip, kendi holdinglerinin menfaatına uygun yasa çıkarmasından utanç duyuyorum. Siz, utanç duymayabilirsiniz; bana “istifa et” diyen o arkadaşa söylüyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu memleket eğer bizimse, bu memleketin her parçasında ve her konuda Türkiye Büyük Millet Meclisinin söz sahibi olması lazım. Nedir getirilen? Efendim, diyor ki: “Ben, artık, herkesin kazancından vergi tutmuyorum.” Yani, adam, mesela, kumar oynuyor, kazanç sağlıyor; o vergiye tabi değil. Mesela, birisi gidiyor bir arsa alıyor, beş sene sonra o arsayı satıyor, trilyonlar vuruyor; vergiye tabi değil. Çünkü, buraya getirmişler dört yıl şartını koymuşlar; ama, o 4369 sayılı Kanun bunları vergiye tabi tutuyordu.

Şimdi, bakın, vergi gelirleri azaldı. Vergiyi nasıl alacaksınız? Vergide biz nasıl bir sistem koymuşuz: “Ey mükellef, cebinden ne çıkarsa, gönlünden ne koparsa bana ver” diyoruz; bunu devlet olarak diyoruz. Sistem bu değil mi? Beyan esasının sistemi bu; yani “gönlünden ne koparsa ver bize” diyoruz. Halbuki, ciddî bir devlet vergi incelemesi yapar. Tamam, beyanname verilir; ama, gider, arkasından da verilen o beyannameyi inceler. Bakıyorlar ki -zaten, 1984’den itibaren, hayalî ihracatla beraber, memleketin ekonomisi batağa götürüldü, vergi incelemesi kaldırıldı- kimsenin de hesapları incelenmiyor... Hem mükellefin hesaplarını incelemeyeceksin hem mükellefe “gönlünden ne koparsa ver kardeşim işte” diyeceksin, böyle bir sistem getireceksin... Ondan sonra da, vergi tahsil edilmiyor...

Bugün vergi inceleme elemanlarının sayısı kaç? Bu memlekette o kadar yüksek tahsilli gençlerimiz var; getirelim bunları, eğitelim, vergi denetim elemanı yapalım; hele vergi incelemesini, yüzde 1,5’ten yüzde 15’e, 20’ye çıkaralım. Hiç olmazsa, dört senede bir, bir vergi mükellefinin işyerine bir inceleme elemanı gitse, vergi inceleme elemanı olsa, vergi tahsil edilmez mi arkadaşlar?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, 1 dakika eksüre veriyorum; buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Onun için, değerli milletvekilleri, bana göre, eski 4369 sayılı Kanundaki düzenleme yerindeydi. Herkes kazancının vergisini vermelidir; vermiyorsa, bu devletin vatandaşı değildir. (DYP sıralarından alkışlar) Yani, insanlarımız açlıktan şey ederken... Sayın milletvekilleri, bakın, yarına bu memleket büyük bir bunalıma gidiyor, insanlarımızın büyük kısmı aç. Eğer, bilmiyorsanız, gidin bir sokaklarda gezin, bir köylere çıkın. Aç insanlar!.. Bunlar, ne zamana kadar dayanır? Yani, insanları, kaybedecek bir şeyleri olmama durumuna düşürmeyin; düşürdüğünüzde, yarın bu insanlar, inanınız ki, çok büyük bir tepki göstereceklerdir. İşte, bu tepkiyi göstermemenin yolu, herkes vergisini verecek, devlet de, topladığı vergiyi namussuzca harcamayacak, dürüstçe harcayacak, vatandaşın refahına, sağlığına harcayacak; ondan sonra Türkiye’de hem huzur olur hem güven olur.

Bugün Güneydoğu’daki terörün en büyük nedeni işsizlik. Yani, 18-20 yaşındaki çocuklar iş bulamıyor, ekmek bulamıyor, ne yapıyor; dağdaki adam da ona para ve icabında silah veriyor, o da gidiyor geçimini sağlıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Müteakip maddelerde de söz hakkım var.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

Son söz, Balıkesir Milletvekili Sayın İsmail Özgün’ün.

Sayın Özgün?..

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Vazgeçtim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Böylece, çerçeve 3 üncü madde muhteviyatından olan geçici 56 ncı maddenin görüşmelerini tamamlamış olduk.

Bu geçici maddeyle ilgili bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 3 üncü maddesi ile Gelir Vergisi Kanununa eklenmesi öngörülen geçici 56 ncı maddenin (D) fıkrasının 1 numaralı bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Fikret Uzunhasan Murat Başesgioğlu Zeki Çakan

Muğla Kastamonu Bartın

İsmail Köse Nail Çelebi Aydın Ayaydın

Erzurum Trabzon İstanbul

1. İvazsız olarak iktisap edilenler hariç olmak üzere; hisse senetlerinin iktisap tarihinden başlayarak üç ay içinde veya iktisaptan evvel elden çıkartılmasından sağlanan kazançlar ile diğer menkul kıymetlerin (menkul kıymetler yatırım fonlarının katılma belgeleri hariç) elden çıkarılmasından doğan kazançlar.

BAŞKAN – Sayın Komisyon katılıyor mu efendim?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, çoğunluğumuz olmadığı için takdire bırakıyoruz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bu önerge ne anlama geliyor? Ben buna oy vereceğim. Lütfen, Komisyon niye katılıp katılmadığını açıklasın.

BAŞKAN – Eğer, Hükümet katılmazsa önerge sahibine söz vereceğim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Önerge sahibinin açıklamasına gerek yok. Komisyon ve Hükümet lütfen önergeyi bize açıklasın. Biraz önce dedim ya, holding temsilcilerinden, burada, telefonla talimat alıyorlar. İşte bu tip önergeler geliyor karşımıza. Lütfen açıklasınlar efendim.

BAŞKAN – Hükümet katılıyor mu efendim?

DEVLET BAKANI TUNCA TOSKAY (Antalya) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

Geçici 55 inci maddeyle yatırım fonları katılma belgelerine ödenen kâr payları beyan dışı kaldığından, bu bendin de teknik açıdan düzeltilmesi gerekmektedir.

Bir de, izninizle bir şey söylemek istiyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri hiç kimseden telefonla filan talimat almaz; hepsini, şahsım dahil, tenzih ediyorum. (MHP, ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyle ilgili, Komisyon, çoğunluğu olmadığı için, katılıp katılmama konusunda karar veremediğinden, görüş beyan edemedi.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Takdire bıraktık.

BAŞKAN – Takdire bıraktılar.

Hükümet katılıyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yetersayısının aranmasını istiyorum.

BAŞKAN – Karar yetersayısının aranması istendi.

Önergenin oylamasını elektronik cihazla yapacağız. 5 dakikalık süre vereceğim. Bu süre zarfında...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Aslında, önergeler işaret oyuyla oylanıyor, açık oylama değil yani; onu söyleyeyim size.

BAŞKAN – Karar yetersayısı istediğiniz için elektronik cihazla oylama yapıyoruz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani, açık oylama değil.

BAŞKAN – Açık oylama değil efendim, hüviyetler belli değil. Karar yetersayısını en kolay elektronik cihazla tespit ettiğimiz için bu yolla yapıyoruz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tabiî, doğru...

BAŞKAN – Cihaza giremeyenler, lütfen yardım istesinler.

Vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar varsa, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini, kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da havi oy pusulasını, yine oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmaları gerekmektedir.

Oylamayı başlatıyorum efendim.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır; önerge, verdiğiniz oylarla kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, çerçeve madde 3’e bağlı olarak görüşmekte olduğumuz geçici 56 ncı maddeyi, kabul ettiğiniz önerge doğrultusunda, tamamını, oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Şimdi, geçici 57 nci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 57. —  1999- 2002 yılları gelirlerinin (ücretler hariç) vergilendirilmesinde bu Kanunun 103 üncü maddesindeki tarifenin mükerrer 123 üncü maddeye göre belirlenen gelir dilimlerine karşılık gelen vergi oranları beş puan artırılmak suretiyle uygulanır. Bu Kanunun mükerrer 120 nci maddesinin uygulanmasında bu hüküm dikkate alınmaz.

BAŞKAN – Geçici 57 nci maddeyle ilgili olarak söz taleplerini sırayla okuyorum: Grupları adına; Fazilet Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan, Doğru Yol Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Oğuz Tezmen; şahısları adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan, Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç, Balıkesir Milletvekili Sayın İsmail Özgün.

İlk söz, Fazilet Partisi Grubu adına, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan’ın.

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Ben konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Şener.

Süreniz 10 dakika.

FP GRUBU ADINA ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gelmiş olduğumuz geçici 57 nci maddeyle, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 103 üncü maddesindeki vergi tarifesi değiştirilmektedir. 2003 yılına kadar elde edilen kazançlara uygulanmak üzere, Gelir Vergisi tarifesi 5 puan artırılmaktadır. Yani, bu maddeyle, Sayın Hükümet ve iktidar partileri “vergi gelirlerinde düşüşler var, bütçe açıkları önümüzdeki en önemli sorundur, o halde, vergi tarifesindeki oranları artırmak suretiyle, matraha uygulanacak vergi oranını yükseltmek suretiyle, bu vergi gelirlerindeki düşüşü telafi edelim. 1999 yılındaki bu korkunç gidişi düzeltmeye çalışalım” anlayışı, düşüncesi içerisinde bu düzenlemeyi yapmışlardır.

Sayın Bakan, tasarı hakkında bilgi verirken, aslında, Vergi Reform Yasasının isabetli olduğunu; ancak, ters bir konjonktüre isabet ettiğini, dolayısıyla bu konjonktür dönemini atlatabilmek maksadıyla, kastıyla, bu Reform Yasasına tam ters düzenlemelerin, görüşmekte olduğumuz tasarıyla Meclise getirildiğini söylediler. Ancak, değerli milletvekilleri, bu yorum tarzına, zaman zaman iktidar kanadından konuşan arkadaşlarımız da ifade etmiş olmakla birlikte, ne hükümetin ne de iktidar partilerinin katıldığını zannetmiyorum. Eğer, olumsuz bir konjonktürü atlatmak maksadıyla, doğru olan bir şeyden vazgeçiliyor olsaydı, vergi reform yasasındaki düzenlemeler dört yıl ertelenmezdi. Bir konjonktüre bağlı ters bir düzenleme bir yıl için yapılabilir; ama, Vergi Reform Yasasındaki uygulamaları dört yıl erteliyorsanız eğer, bunu bir konjonktüre bağlı düzenleme olarak anlatmak, takdim etmek isabetli değildir. Bunun anlamı açıktır. Hükümet “biz, geçen yıl bu zamanlar Meclisten geçirdiğimiz Kanunla hata yaptık, yanlışlar yaptık, bunu açık ve alenî bir şekilde hatadır, yanlıştır diye de ilan edemiyoruz; onun için, o uygulamaları dört yıl erteliyoruz, bunu da kamuoyuna anlatabilmek açısından ‘bu konjonktüre bağlı bir hadisedir; bu bakımdan, geçici bir erteleme söz konusudur’ diyoruz” diyor; ama, bu yanlış uygulamalar, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirilen yanlış kanun teklif ve tasarıları, ülkeyi, gerçekten, bir yangın yerine çevirmiştir. Bütün halk, mevcut iktidar partilerinin devri hükümetinde perişan olmuştur, mahvolmuştur; ama, artık, yolun da sonuna gelinmiştir; fakat, eski düzenlemelerden geri adım atılırken, halkın içerisinde bulunduğu durum ve sıkıntıyı dikkate aldıklarını zannetmiyorum.

Demin de belirttim ve bu maddeye bağlı olarak da ifade ediyorum: Vergi gelirlerinde korkunç düşüşler vardır. Böylesine düşük bir vergi tahsilatıyla, hükümet, 1999 yılının sonuna nasıl çıkacağını bilemiyor.

İşte, haziran sonu itibariyle, bütçe rakamları bellidir ve şöyledir: İlk altı ayda 5 katrilyon liralık bütçe açığı ortaya çıkmıştır. İlk altı ayda -yani, haziran sonu itibariyle- 1999 yılında 5,4 katrilyon lira, devlet, borçlarından dolayı faiz ödemiştir. Sadece faiz ödemesi, ilk altı ayda 5,4 katrilyon liradır ve altı aylık vergi gelirleri ise, 5,9 katrilyon liradır. Bunun anlamı şudur: 5,9 katrilyon liralık altı aylık vergi tahsilatı, vergi gelirlerinin düştüğünü göstermektedir. Bir artış söz konusu değildir, reel anlamda vergi tahsilatında düşüş yaşanmaktadır. Yıllık enflasyonun halen yüzde 65-70 civarında seyrettiğini düşünecek olursanız, yüzde 40’lar düzeyinde vergi gelirlerindeki bir artış, reel anlamda, vergi tahsilatında düşüşler olduğunu göstermektedir ve cumhuriyet tarihi boyunca, vergi gelirlerindeki böylesine düşük seyri, diğer dönemlerde görebilmek, izleyebilmek de mümkün değildir. Bir ilke imza atılmış vaziyettedir. Bu tabloyla, bu sahneyle, bu vergi gelirlerindeki düşüşle, mevcut hükümet, herhalde iftihar etmiyordur, durumdan memnun değildir; çünkü, memnun olunabilecek hiçbir vaziyet yok. Demin ifade ettim; ilk altı ay için vergi gelirleri 5,9 katrilyon liradır, faiz ödemeleri 5,4 katrilyon liradır; yani, ilk altı ay itibariyle, vergi gelirlerinin yüzde 91’i faize ödenmiştir. Bu, gerçekten korkunç bir tablodur ve Sayın Bakan, yine bu kürsüden konuşurken, biz, harcama reformu yapıyoruz, vatandaşın verdiği tek kuruşluk vergiyi hak ettiği yere ödeyeceğiz diye, çok iddialı bir şekilde konuşmuştur. Şimdi, bu tabloyu nasıl izah edecek, kim izah edecek, bunun sorumlusu kim? 1999 yılı ortada. İlk altı ayın verileri ortaya çıkmış; vergi gelirlerinin yüzde 91’ini faiz olarak ödüyorsunuz. Kime; belli bir rant grubuna. O halde, böylesine korkunç bir tabloyu, dar, sabit gelirlilerden, düşük gelirli çiftçiden, esnaftan alacağınız vergilere 5 puan ilave etmek suretiyle kapatamasınız. Küçük çiftçi, küçük esnaf matrahını bildirecek; aman vergi gelirlerinde düşme var, bunu telafi edelim, vergi oranını 5 puan artıralım; üzerinde konuştuğumuz madde bu. Gerçekten, son derece yanlış bir yere başvurulmuştur, yanlış bir düzenleme yapılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, şunu hemen belirtmek isterim: Kamu açıkları arttığı sürece ve vergi tahsilatındaki bu düşüş de devam ettiği sürece, devletin gelir - gider dengesini kurabilmek mümkün değildir ve olay, sadece 1999 yılına ait de değildir. 55 inci Yılmaz ve 56 ncı Ecevit Hükümetlerinin uyguladığı ekonomik politikalar, şu andaki kötü tablonun en önemli sorumluluk alanıdır.

Kamu kesimi borçlanma gereği rakamlarına bakıyoruz, kamunun açıklarına bakıyoruz. 1996 yılında yüzde 8,8 iken, Refahyol döneminde yüzde 7,6’ya düşürülmüştür; ama, hemen arkasından, 1998’de yüzde 8,7’ye çıkarılmıştır ve 1999 yılında da, yüzde 9’a, yüzde 10’a doğru tırmanmaktadır. Bu tablo, bu sahne, önemli bir sorun olarak önümüzde durduğu sürece, ne hükümetin ne iktidarın ne de vatandaşın rahat etmesi mümkün değildir; ama, hükümeti, hiçbir arayış, hiçbir çaba içerisinde görmemekten dolayı da, son derece mutsuz olduğumuzu söylemek istiyorum. Bu tablo, bu rakamlar ortadayken, bunu nasıl çözerim diye, hükümetin, gece gündüz toplantılar yapması lazım, bütün kamu kuruluşlarını alarma geçirmesi lazım, ekonomik kurulu toplaması lazım ve bir program, bir proje, bir hedef, bir çözüm üretmesi lazım; ama, maalesef, iki yılı aşkındır -DSP’li, ANAP’lı iktidarlar dönemi- sorun önümüzde duruyor ve hiçbir çözüm arayışı da görünmüyor; palyatif tedbirler... Küçük çiftçinin, küçük esnafın vergilerini 5 puan artıracaksınız, bu tabloyu düzelteceksiniz. İşte, getirdikleri formül bu. Bundan dolayı da kimsenin mutlu olabileceğini zannetmiyorum; ama, ben, şunu da hemen belirtmek isterim ki, vergi gelirlerindeki düşüş, sadece 1999 yılına ait değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şener, sürenize 2 dakika ilave ediyorum; buyurun efendim.

ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) – Bakın, aslına bakarsanız, vergi gelirlerindeki düşme eğilimi 1998 yılında başlamıştır; çünkü, Refahyol döneminde uygulamaya konulan, daha sonraki iktidar döneminde kaldırılan, kamu kâğıtları faizi üzerinden stopaj yoluyla tahsil edilen vergiyi ve Akaryakıt Tüketim Vergisine yapılan ilave zamdan tahsil edilen vergiyi çıktığınız zaman -bu ikinci vergi de fakir fukaraya yansıdığı için çıkarıyorum- 1998 rakamlarına baktığınızda, vergi gelirlerindeki düşme eğiliminin 1998’de başladığını görürsünüz. Üstelik, işbaşına gelir gelmez, Akaryakıt Tüketim Vergisine, 55 inci hükümet yüzde 30’a yakın zam yapmıştı, kesintisiz eğitim diye uçan kuşu vergilendirmişti. Yine, vergi reform yasası diye, yaygın bir vergi rüzgârı estirmiş olduğu halde, maalesef, yanlış politikalar, yanlış uygulamalar, yanlış tedbirler ve rasgele düzenlemeler sonucunda, bugün gelinen nokta, malî dengelerin bozulmuş oluşudur ve bunu çözmek, her şeyden önce, bugünkü iktidarın görevidir. Bunu düşünmesi lazım ve çözüm üretmesi lazım; fakat, hiçbir çözüm arayışı içerisinde olmadığını görmekten dolayı da, elbette, üzüntülerimizi ifade etmek, anamuhalefet partisi olarak görevimizdir diyorum.

Fazilet Partisi adına, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şener.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Ufuk Söylemez; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Söylemez, süreniz 10 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; konuşmama başlamadan önce, hepinizi, şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyorum efendim.

Geçici madde 57’de yer alan ve ülkemizdeki esnaf ve sanatkârların vergi yüklerini 1999-2002 yılları arasında 5 puan artıran yasa tasarısının esnaf ve sanatkâra yapacağı olumsuzluklar hakkında söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, yaklaşık iki yılı aşkın süreden beri, Türk ekonomisinde giderek derinleşen ve yönetilemeyen bir krizle karşı karşıyayız. Krizin dış sebeplerden, dış krizden kaynaklandığı iddialarıysa, daha önceki konuşmalarımda arz ettiğim üzere, çok da gerçekçi değildir; çünkü, Türkiye’nin, Güneydoğu Asya ülkeleriyle olan ticareti yüzde 1-2 ile sınırlı, son derece düşük rakamlardadır ve Güneydoğu Asya ülkeleri, 1997’deki krizi 1998 sonunda aşarak, artık, büyümeye ve rekabet edebilmeye başlamışlardır. Bu anlamda, Türkiye’deki ekonomik krizi dış etkilere bağlamanın doğru olmadığını bir kez daha söylemek zorundayım. O zaman, Türkiye’de yanlış giden bir şeyler var. Türkiye’de, yanlış bir makro ekonomik politika uygulandı. Türkiye, büyümeden fedakârlık ederek, büyüme hızını eksilere düşürerek, daralma politikasıyla, tüketimi frenleme politikasıyla küçüldü. Küçülen ekonomide ihracata da yönelik destekler ve kur politikaları sağlıklı gitmediği için, Türk ekonomisi, kriz girdabında sürüklenip gidiyor. Türkiye küçülüyor, ihracatı düşüyor, işsizlik yüksek boyutlarda; sanayide üretim kaybı ve kapasite kullanım oranlarında gerileme, maalesef, inanılmaz boyutlarda. Peki, bunlar yapılıyor da, karşılığında Türkiye hiçbir şey kazanmadı mı; uygulanan bu makro ekonomik politikalardan dolayı, yapılan bu fedakârlıktan dolayı Türkiye ne kazandı? “Efendim, enflasyon mücadelesi yapıyoruz” adı altında bir cevap veriliyor bize.

Değerli arkadaşlar, Türkiye’de son yirmi yılın enflasyon oranı ortalaması yüzde 60’tır; bugün, tüketici fiyatlarıyla enflasyon yüzde 65’tir. Yani, Türk halkı, Türk ekonomisi, yıllardan beri, iki yılı aşkın süredir bu fedakârlığa katlandığı halde, enflasyonu son yirmi yılın ortalamasının altına çekememiştir; yani, çekilenler, bir anlamda heba olmuş, boşa gitmiştir. Uluslararası iktisatta bir deyim vardır “sacrifice ratio” derler; yani, Türkçesi, fedakârlık rasyosudur. Türk Milleti, bu fedakârlığın karşılığında -iki seneden beri- enflasyonu küçülterek de bir bedel alabilmiş değildir; ekonomisini de büyütememiştir, ihracatını da büyütememiştir. Peki, bu makroekonomik politikalarda niye hâlâ ısrar edilmektedir, bunu anlamak mümkün değil; bizi üzen ve bir türlü anlamadığımız nokta budur.

Şimdi, vergide, giderlerin yüzde 80, gelirlerin yüzde 40 arttığı bir bütçede, açığı ve yamayı, esnaf ve sanatkârlara, küçük işletmelere 5’er puan daha vergi arttırarak kapatmaya çalışıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, Türk esnaf ve sanatkârı, gerçekten, ekonominin belkemiği olan, lokomotifi olan, meselelerini kırıp dökmeden anlatabilen çok sağduyulu bir kesimdir, üretken bir kesimdir; vergisini düzenli öder, taşın altına parmağını koyar. Esnaf ve sanatkârımızla hepimiz gurur duymalıyız.

3 milyonu aşkın esnafımızın yüzde 5’lik bu vergi artışından nasıl etkileneceğini hiç düşündük mü? Bu yapılan ekonomik politikaların karşısında, durgunlukla ve giderek derinleşen krizle inim inim inleyen, siftah yapamayan, Halk Bankasından kredi alamayan, alsa bile bu faizi ödeyecek gücü olmayan Türk esnaf ve sanatkârına 5 puan ilave bu yükün konulması, inanın, esnafların, mevcut kalanların da, ayakta zor duranların da yıkılmasına sebebiyet verecektir.

Gelin, krizin faturasını, zaten yıllardır fedakârlık yapan Türk esnafına çıkarmayalım; gelin, krizin faturasını, dargelirli işçiye, memura da çıkarmayalım ve gelin, ürün bedelini alamayan, Ziraat Bankasına borcunu zor ödeyen köylüye de çıkarmayalım. Peki, kime çıkaralım? Kimseye çıkarmayalım. Gelin, Türk ekonomisini büyütelim; gelin, arz yanlısı iktisat politikalarına geri dönelim; talep kısıcı, Güneydoğu Asya ülkelerini felakete sürükleyen IMF’nin yanlış şablonlarını aynen uygulamayalım; gelin, Türkiye’ye özgü kendi modelimizle, IMF’le, Dünya Bankasıyla şahsiyetli, doğru makroekonomik politikalarda anlaşalım ve gelin, böyle, oradan kıs, buradan yama yap, o kesime yük bindir, bu kesime yük bindir biçiminde yaptığımız yazboz politikalarından, liberal ekonomik felsefeye hiç uymayan ekonomik kararlardan da Türkiye’yi kurtaralım. Liberal ekonomi, bilgi birikimi ister, buna inanç ister, bunu uygulayacak deneyimli kadrolar ister, ekonomi pratiğini bilen ve buradan gelmiş bir anlayış ister. Böyle yazbozla; işte tepki geldi, olmadı; vergi kanunu çıktı, kötü gitti, bir sene sonra pişman olduk biçiminde ekonomik pişmanlık yasaları çıkararak düzeltemeyiz. Kanun çıkarırız, Türkiye kanun devleti olur; ama, hukuk devleti olur mu yahut da bunlar ekonominin gerçeklerine uyar mı; hiç zannetmiyorum.

Bizim Doğru Yol Partisi olarak önerimiz, artık, enflasyon yükünü de, ekonomik krizin yükünü de çeken esnaf ve sanatkâra, köylümüze, işçi ve memurumuza yük yüklemememiz gerekmektedir. Bunlara yük yüklenmemesi için tek yol vardır; o da şudur: İkibuçuk yıldır uygulanan yanlış makroekonomik politikaları değiştirin. Bunu, siyasî bir mülahazayla filan da söylüyor değiliz. Türkiye’yi büyütün. 1995’te, 1996’da yüzde 8 büyüyen Türkiye’yi biz arıyoruz. Nerede büyüyen Türkiye; nerede ihracatını dolar bazında yüzde 15,5 her yıl artıran Türkiye! Biz, bunu özlüyoruz. İhracatçımız da bunu özlüyor, esnafımız da bunu özlüyor, küçük ve orta boy işletmelerimiz de bunu özlüyor. Gelin, sermayeyi tabana yayalım; gelin, şeffaflığı hayata geçirelim; gelin, antitekel, antitröst yasalarını çalıştıralım, regüle edici regülasyon sistemlerini kuralım ve gerçek piyasa ekonomisini, içimize sindire sindire, rekabetçi bir ortamda yaşatalım. Bunları yapmadığımız takdirde, işte böyle, bütçe açıklarını kapatmak için, 10 katrilyona varan bütçe açığını kapatmak için ya para basacağız ya bugün olduğu gibi yüzde 150 faizle borçlanacağız ya da şimdi yapmaya kalktığımız gibi, zaten inim inim inleyen esnaf ve sanatkârın sırtına 5 puan daha vergi yükü göndereceğiz, hem de 1999 kazançlarından alacağız. Anayasa da aykırı bu değerli arkadaşlarım. Esnaf ve sanatkâra 1999 kazancı üzerinden 5 puan daha yük yüklemenin hakkı var mıdır? Niçin bunu 1999’dan sonra başlatmıyoruz? Niçin bunu hiç kaldırmıyoruz? Gelin, bunu düşünün. Esnaf ve sanatkâr, bağırıp çağırmayan, kırıp dökmeyen, demokratik tepkileri dışında hiçbir anormal harekete kalkmayan vatansever ve gerçekten sorumluluk duygusu olan bir kesimdir; ama, onların bu sessizliğini, bu vakarlarını istismar etmeyelim; ekonominin motoru olan, sessiz dinamosu olan bu büyük kesime, lütfen, destek çıkalım.

Ben, Yüce Meclisin bu konuda verilecek önergelere destek vereceğini umuyor; hepinize, nezaket ve sabırla dinlediğiniz için teşekkür ediyor, saygılarımla selamlıyorum efendim.

Sağ olun, var olun. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Söylemez.

Gruplar adına konuşmalar tamamlanmış bulunuyor.

Şahsı adına, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan?.. Yok.

Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat?..

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) – Sayın Başkan, ben de söz istiyorum.

BAŞKAN – Hayhay efendim.

Arzu ederseniz, zatıâliniz buyurun; son söz de milletvekilinin olsun. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Bakanım, süreniz 10 dakika efendim.

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının bu maddesiyle ilgili görüşlerini beyan eden değerli arkadaşlarım, meseleyi fevkalade değişik bir boyuta getirerek, meselenin özüyle de çok direkt ilişkisi olmayan, anlattıkları büyüklükte olmayan bir nokta üzerinde durdular.

Şimdi, gerek Maliye eski Bakanı arkadaşımız gerek ekonomiden sorumlu arkadaşlarımız, meseleyi dolaştırıp esnafa getirdiler; çünkü, dediler ki: Bu esnaf geniş bir kesim; buraya söyleriz, nasıl olsa dokunuyor; ben buradan yükleneyim.

Sayın Başkan, ben, yaptığım konuşmada da söyledim. Bir vergi düzenlemesi getiriliyorsa, o vergi düzenlemesi kendi içinde mutlaka bir denkleme dayanır, bir dengeye dayanır; gelir sağlayıcı ve gelir kaybı... Bunu gözetmeden bir tasarı getiremezsiniz; yani, olmaz. O, ne vergicilik mantığına sığar ne de beklenen amacı sağlar.

Şimdi, 4369’da değişiklik yapıyoruz. Niye yapıyoruz? Konjonktür itibariyle 4369’un bazı maddelerinin bugün uygulanması uygun değildir, bir süre sonra uygulansın diyoruz, bazı maddeleri erteliyoruz. Ertelediğimiz maddeler, gelir artırıcı olduğu ifade edilen maddeler. Buna mukabil, 4369’la gelir azaltıcı maddeler de konulmuş.

Şimdi, gelir artırıcı maddeleri erteleyip gelir azaltıcı maddeleri hiç değiştirmezsek ve içinde denge ve denklem getirmezsek, o zaman alkışlayacak mısınız bunu? Şimdi, diyorsunuz ki, bütçe açığı, kamu açığı... Bütçe açığını, kamu açığını, gayet tabiî, düşünecek, getirecek hükümet. Burada makul bir şey; ekonomik canlılığı sağlamak için getirilmiş, konjonktürel getirilmiş. Gayet tabiî, bunlara uygun birtakım düzenlemeleri de beraberinde getirecek. Yeni bir vergi düzenlemesi değil, yeni kurum ve müesseseler de getiriliyor değil; bir erteleme... Gayet tabiî, o dengeye uygun bir paket veya bir düzenleme olacak. Bundan daha tabiî bir şey olamaz ki.

Hem diyeceksiniz ki, açık var, bütçe açığı var... Ee, peki, şimdi bakalım isterseniz geriye doğru. Her dönemin bütçe açığı vardır. Her dönemi, kendi büyüklüğü içinde gayri safî millî hâsıla oranıyla mukayese ettiğiniz zaman... Yani, sizler hükümet olduğunuz zaman, bütçe açığı veya kamu kesiminin finansman açığı daha mı sağlıklıydı veya onları kalıcı olarak düzeltecek hangi politikalar uygulanmıştı?! Geçici birtakım tedbirler veya geçici tedbirlerin sağladığı iyilikler, ekonomiyi sağlıklı, kalıcı bir sıhhate kavuşturmaz ki. Bunların hepsi ayrı ayrı tartışılır; ama, günün konusu değil.

Şimdi, böyle bir yapı getirilmiş; deniyor ki, esnaf... Şimdi, esnaf, bizim birinci derecede gözettiğimiz kesimdir. Ekonominin durgunluğundan esnaf zarar görüyor. Bu durgunluğu aşmak için, 22 Temmuzda ivedi birtakım tedbirler, öntedbirler... Daha hükümet kaç aylık?!. Bunlar, ivedi ve ön tedbirler. Bunların arkasından daha köklü tedbirlerin gelmesi lazım; özellikle mali dengelerin oluşması için, kalıcı bir tarzda. Şimdi, burada, ivedi tedbirler getirilmiş. Bu ivedi tedbirlerin içerisinde, ekonomiyi canlandırmak; buradan, her şeyden evvel, esnafı daha hareketli hale getirmek...

Şimdi, o vergi düzenlemesindeki paketin gereği, ücretli kesim hariç, yüzde 5. Bu, konjonktürel olarak, bir süre yüzde 5 fazlasıyla uygulansın denmiş. Birden yüzde 25’ten yüzde 15’e indirmek suretiyle, tarifede, aşağı yukarı yüzde 40’lık bir iyileşme olmuş, vergi gelirlerini etkilemiş. Bunun, hiç olmazsa, ücretler dışında, diğer kesimlerde bir 5 puanlık, bir süre uygulanarak bu denge sağlansın denilmiş. Efendim, esnafa... Esnaf tarifesi var da, esnaf tarifesine mi bu 5 puan zam yapılmış? Ayrı bir esnaf tarifesi yok ki. Siz, bu mantıkla, elektriğe yüzde 5 zam yapıldı denilince, esnafa zam yapıldı diye hemen feryat etmeniz lazım veya bir başkasına, petrole yüzde 5 zam yapıldığında “eyvah, esnafa zam yapıldı...” Dersiniz de, esnaf inanmaz buna ve esnaf, hangi amaçla söylenildiğini bilir. Şimdi, o mesele ayrı. Yalnız, burada, siyaset dışı birtakım değerlendirmelerle gitmek lazım.

Ticarî kazanç sahibi, beyanname verip bu tarifeden vergilenmeyecek mi? Onu söylemiyorsunuz, esnaf diyorsunuz. Peki, ziraî kazanç sahibi yıllık beyanname verecek; bu tarifeden, bundan uygulanmayacak mı vergisi? Geleceksiniz, menkul sermaye iradı sahibi beyanneme vermiş; bu tarife uygulanmayacak mı ona? Serbest meslek kazancı; bu tarife uygulanmayacak mı? Gayri menkul sermaye iradı olan, sair kazanç... Hepsi bu tarifeden uygulanacak. Nerede esnaf burada?! Hadi bir gösterin bakalım, bu 5 puan sadece esnafa uygulanır diye!.. Şimdi, kalkıp, biz, burada kamuoyuna ve bizi dinleyen kesime -hele hele, Bakanlık da yapmış gelmişiz; büyük, şerefli bir geçmişimiz var- düzgün ve doğru mesajlar vermemiz, yanıltmamamız lazım.

Buradan, orayı da bir miktar etkiler dedi. Ben sizden -o tablo var bende- şunu beklerdim: Çıkarırdınız tabloyu, 2 milyar lira kazancı olan esnafa şu kadarlık bir yük geliyor, 4 milyarlık kazancı olan esnafa şu geliyor.... Getirin bakın, o zaman söyledikleriniz tutuyor mu? Tutmuyor. Niye şimdi bunu böyle gösteriyoruz? Bundan kime ne fayda oluyor? Tamam, eleştiriye açığız. Zaten, eleştiri olmazsa olmaz, sağlıklı bir gidişat olmaz; muhalefet olmazsa da olmaz. Bunlara çok büyük saygımız var; ancak, benim istirhamım, doğruları tartışalım ve bizi dinleyen kişiler de doğru bir değerlendirme yapsın.

Esasında fazlaca vaktinizi de almak istemezdim; ama, bunları söylemesem, zabıtlara geçen kayıtlarda da birtakım farklı değerlendirmeler olur. Onu gerçekleştirmek için söz aldım.

Sayın Başkan, size ve değerli arkadaşlarıma saygılar sunuyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Maliye Bakanımıza teşekkür ediyorum.

Şahısları adına konuşmalara devam ediyoruz.

Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın, konuşacak mısınız efendim?

MURAT AKIN (Aksaray) – Ufuk Söylemez Beye devrediyorum.

BAŞKAN – Sayın Ufuk Söylemez, buyurun.

Süreniz 5 dakikadır.

H.UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Murat Akın’a teşekkür ediyorum.

Şimdi, Sayın Maliye Bakanımızı ilgiyle izledik. Elbette, bakanlık yapmış insanların, toplumun, hukukun, ekonominin ve aklın gereğine uygun konuşmaları gerekir. Biz, burada, günlük, kısır siyaset, polemik yapmak için filan bulunmuyoruz; Türk ekonomisinin içine düştüğü duruma tedbir almaya ve geçen sene, yine böyle yanlış ve inatla çıkan bir kanunun, bir kez daha inat ve yanlışla çıkmasını önlemeye çalışıyoruz. Bunu yaparken de, esnaf ve sanatkârla yıllarca iç içe olmuş bir arkadaşınız olarak söylüyoruz.

Şu anda, Sayın Bakan ile ben, aynı ilin milletvekiliyiz, İzmir Milletvekiliyiz. İzmir Esnaf ve Sanatkâr Odaları Birliğinin, 135 başkanının birlikte yaptığı toplantı sonucunda, oranın 80 bin esnafını temsilen bana dün gönderdikleri, elimdeki mektupta bulanan yakınma ve şikâyetlerini dile getirdim. Ben, milletin vekiliyim, ben İzmir’in de vekiliyim. İzmir esnaf ve sanatkârının da sorunlarını ve isteklerini burada dile getirmek, benim, bir numaralı görevimdir Sayın Bakan. Arzu ederseniz, bunun bir nüshasını size vereceğim; esnafın ne durumda olduğunu, İzmir esnafının neler çektiğini, Türk esnaf ve sanatkârının bu 5 puan altında nasıl sıkıntı duyduğunu siz de görecek ve takdir edeceksiniz.

Bizim burada yaptığımız, günlük popülizm değildir. Şunu söylüyorum: “Siz de ekonomi yönettiniz, siz de bazı tedbirleri, bütçe açıklarını halledemediniz” dediniz; doğrudur. Siyasal istikrarın olmadığı ülkemizde, yapısal reformları almakta birçok iktidar zorlandı, biz de zorlandık. Son yirmi yılda ortalama enflasyon -bu yıl da dahil olmak üzere- yüzde 60’ın altına indirilemedi; ama, biz, bir şeyi yanlış yapmadık, Türk ekonomisini büyütmekten vazgeçmedik. Bakınız, ekonomi büyürse ihracat artar, ekonomi büyürse sanayide kapasite kullanımı artar, ekonomi büyürse işsizlik azalır, ekonomi büyürse Türkiye’de iflaslar azalır; o zaman da, siz, vergi yasasında, bütçedeki açıkları hangi gelir grubuna yükleme yolunda bir gayret içerisinde olmak gibi bir düşünceden kurtulursunuz.

Biz, gelin, iki yıldır uygulanan bu yanlış makroekonomik politikadan vazgeçin diyoruz. Fedakârlığın karşılığında, Türk Milletinin elinde, iki yıldır yüzde 65 enflasyon var, başka bir şey yok; işsizlik var, ihracatta azalma var, esnafta sıkıntı var. Bunu herkes kabul ediyor. Ekonomide, giderek derinleşen ve yönetilemeyen bir kriz de var. Biz de, Doğru Yol Partisi olarak, doğruyu gösteriyoruz ve bu makroekonomik politikaları değiştirin diyoruz. IMF’nin Güneydoğu Asya’da uyguladığı “kura baskı yapın, tarımsal ürünlere baskı yapın, işçi ve memura enflasyon altında zam verin, tüketimi baskılayın” şeklindeki klasik şablonu, Güneydoğu Asya ülkelerinde iflas etti. Lütfen, Türkiye’de bunu bir daha yaşatmayın. Türkiye’de bugün yaşanan sıkıntının altında, yanlış makroekonomik politikalar vardır. Eğer, Türk ekonomisi büyürse, bugün olduğu gibi gayri safî millî hâsıla eksilerde değil, artı yüzde 8’lerde, yüzde 7’lerde, yüzde 6’larda olursa, o zaman, esnafa mı yükleyelim bu yükü, memura mı yükleyelim bu yükü diye, burada ne Maliye Bakanımız sıkıntıya girer ne de biz haksız yere suçlanmış oluruz.

Gelin, doğruyu bulalım. Kimseyi de suçlamıyoruz. Gelin, şu makroekonomik politikaları değiştirin, katlandıkları fedakârlık karşısında insanların eline bir şey geçsin, ülke ekonomisi yeniden dinamizm kazansın, Türk kreditörleri dışarıda kredi bulabilsinler. Biliyor musunuz ki, libor çarpı 3’le Türk bankaları dışarıdan kredi bulamaz hale gelmiştir. Buna hakkımız yok. Böyle dinamik ekonomiyi, böyle hapsetmeye hakkımız yok. Ekonomiye vurduğumuz kelepçeleri gelin çözelim. Gelin, IMF’ye kendi programımızı götürelim. Bizim dediğimiz budur. Yoksa, burada, popülizm yapmak veya kimseyi üzmek filan niyetinde değiliz; ama, İzmir esnaf ve sanatkârı -ki, en büyük esnaf odalarından biridir, 80 bin üyesi vardır- bize bu yakınmayı göndermişse, bizim de bu kürsüden yaptığımız haklı ve yapıcı katkılara, eleştirilere de herkesin tahammülü olması gerekir.

Bunu arz etmek üzere söz aldım, hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Söylemez.

Söz sırası, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç’e aittir. (DYP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

Süreniz 5 dakikadır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Getirilen madde nedir? Gelir Vergisi mükelleflerine, öteden beri uygulanmakta olan vergi tarifesine yüzde 5 artırma getiriyor. Sayın Bakan, çıktı, biraz önce “evet, esnaf, sanatkâr da var bunun içinde; ama, ticaret erbabı da var, gayrimenkul sermaye iradı da var, serbest meslek erbabı da var” diyor. Doğru; ama, bunun içinde esnaf ve sanatkâr da var. Bakın, bu maddeyle, Gelir Vergisinin, işte, esnafına, sanatkârına... Bir adamın bir dairesi var, kiraya vermiş, aldığı kiranın vergisini yüzde 5 artırıyorsunuz; yani, normal tarifenin üzerine; ama, öte tarafta, çok ballı kaymaklı kazanç sahiplerinin vergilerini de indiriyorsunuz. İşte, Kurumlar Vergisini 5 puan indiriyorsunuz; ama, bunu da artırıyorsunuz. Menkul sermaye iratlarında borsalar ve holdingler biraz önce 2-0 galip geldi. Burada, işte, onların ballı kazançları ya vergidışı tutuldu veyahut da, işte, düşük bir tevkifat oranıyla vergilendirildi. Yani, şimdi, bu Meclisin neye hizmet ettiğini bilmesi lazım değerli milletvekilleri; bizim dediğimiz bu. Anayasa var. Anayasamızın 73 üncü maddesi diyor ki “herkes, malî gücüne göre kamu giderlerine katılmak zorundadır.” Biz de, milletvekilleri olarak, Anayasaya sadakatli olacağımıza dair yemin ettik mi?.. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağıtılması maliye politikasının sosyal amacıdır diyor. Sayın Bakanlık, sizin getirdiğiniz bunlar doğru mu? Diyorsunuz ki, gelir artırıcı hükümleri erteliyoruz da, gelirleri düşürücü hükümleri de biraz erteleyelim.

Değerli milletvekilleri, eğer, hakikaten kafamızda belli grupları kayırmak olmasa, hakikaten Türkiye Cumhuriyeti Devletinin şanına, şöhretine, adaletine uygun düzenlemeler yapsak, zaten, bunlar, burada, uzun uzadıya tenkit edilmez. Biraz önce de söyledim. İşte, telefonlar geliyor, önergeler hazırlanıyor, önergeler... Son anda, korsan önergelerle, devletin büyük bir geliri gidiyor. Ondan sonra da, bir bakıyorsunuz, borsalarda trilyonlar vuruluyor, bir manipülasyon olayı oluyor; manipülasyon olayında 192 trilyonu bir grup vuruyor. Ondan sonra, gazeteler evvala “bir partinin genel başkanı tüyo verdi” diyorlar; o, uzun zaman susuyor , sonra “efendim, ben tüyo vermedim de, bilmem işte, Hazineden sorumlu Bakandan aldım...” Hazineden sorumlu Bakan da intihara teşebbüs ediyor; hâlâ biz de bilmiyoruz Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyeleri olarak. Ondan sonra da, bu aracı kurumların belirli gelirlerinin beyan dışı tutulması için burada önergeleri oyluyoruz.

İşte, buyurun; çıkıp bunları bize izah edin; bunlarla ne demek isteniyorsa söyleyin. Bilmiyorum, arkadaşlar, sizler iktidar partilerisiniz; bu memleketin sorumluluğu sizin başınıza, bu memlekette aç insanların günahı sizin boynunuza, işsizin günahı sizin boynunuza. Biz size doğruları söylüyoruz. Bakın, siz, şurada, aşağı yukarı epey zamandan beri iktidarsınız; ama, memleket ekonomisi batmış, vergi alınamıyor, bir kamu hizmeti yapılamıyor; benim köylüm su bekliyor köyüne, susuz; yol bekliyor, yolsuz... Ee, ne olacak bu hal?! Hani, siz yolsuzlukla mücadele edecektiniz?! Ee, ondan sonra, kim ne yapıyorsa yanına kâr kalıyor.

Peki, Hazineden sorumlu Sayın Bakan niye intihara teşebbüs etti? Kim, tüyoyu hangisine verdi? Yani, ondan sonra, tabiî, eğer hakikî sebebi açıklanmazsa, işte senaryo çok oluyor; deniliyor ki: “Falanca parti başkanı telefon etmiş ‘yahu Hikmetçiğim, biz arkadaşız, şu IMF konuşmaları nasıl gitti?..’ O da belki boş bulunmuştur, işte ‘şöyle gitti’ demiştir. Sonradan, o tüyolar başka yere gidince kafasına vurmuş ‘tüh benim kafama, ben niye buna güvendim? Keşke vermeseydim bu şeyi’ demiş; ondan sonra da, üzüntüsünden böyle bir şeye teşebbüs etmiş.” Bunlar senaryo; eğer, hakikî sebebini açıklamazsanız, herkes işte böyle şeyler der.

Şimdi, getirilen vergi kanunu; ama, bu vergi kanunu, memleketin temelini teşkil eden gelirlerin toplanmasını ifade ediyor. Yani, burada, esnafın, sanatkârın, küçük meslek erbabıbın vergisini 5 puan artıracaksınız; öte taraftan, büyük kazanç sahiplerinin vergilerini 5 puan düşüreceksiniz. Hani sizin sosyal adalet anlayışınız?! Tabiî, sosyal adalet anlayışınız bu ise, ben buna bir şey diyemem.

Ama, bakın, bu memleket böyle; yani, hiçbir şey yapmamakla, arkadaşlar, bir yere varılmaz. İktidar olan kişiler, bir şeyler yapacak; yani, iktidara gelecek, icraat yapacak, icraat sonunda eğer memleket...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, 1 dakika eksüre veriyorum, lütfen toparlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – ...selamete kavuşursa, o parti iktidarda kalır, kavuşmazsa, o gider, başkası gelir.

Teşekkür ederim efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) – Sayın Başkan, bir cümle söyleyebilir miyim?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) – Sayın Başkan; değerli milletvekili Kamer Genç arkadaşımız “Kurumlar Vergisi oranı yüzde 5 nispetinde düşürülüyor” ifadesinde bulundular. Tabiî, bu da, yanlış bir şekilde algılanabilir. Esas Kurumlar Vergisi oranında herhangi bir düşme yok, bu tasarıda öyle bir hüküm yok; sadece, geçici vergideki oranda yüzde 5’lik bir düşme var. Sanıyorum, Genç de bunu kastettiler; ama, tabiî, bütün izleyiciler, özellikle dışarıdaki izleyiciler yanlış değerlendirebilir; o bakımdan söz istedim.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz tasarının 3 üncü maddesine bağlı olarak müzakere ettiğimiz geçici 57 nci maddenin değişikliği ile ilgili bir önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 3 üncü maddesinde yer alan Geçici 57 nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Saffet Arıkan Bedük Ufuk Söylemez Hacı Filiz

Ankara İzmir Kırıkkale

Oğuz Tezmen Kemal Kabataş

Bursa Samsun

BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Hükümet katılıyor mu?

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge sahipleri konuşacaklar mı, gerekçeyi mi okutalım?

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 3 üncü maddesiyle düzenlenen geçici 57 nci madde, gerçekten fevkalade anlamlı ve Türk demokrasisi açısından da önemli bir madde. Bu madde, Türk Milletini ayakta tutan fevkalade önemli bir meslek grubunun, özellikle son zamanlarda içine düştüğü ekonomik sıkıntıya rağmen, ne derece düşünüldüğünü garip bir şekilde ifade eden bir madde. Bu madde önemli.

Bu maddeyle ilgili getirdiğimiz teklifi, iktidar partilerine mensup olan milletvekili arkadaşlarımızın, özellikle, sırf muhalefetten geldiği için değil... Gerçekten, şu anda burada olan milletvekili arkadaşlarımızın çoğu ya esnaf çocuğudur veya esnaflıktan gelmiştir, esnaf ve sanatkârlarla fevkalade irtibatları vardır. Böylesine önemli bir maddeyle ilgili olarak, her gelen maddeye, getirilen yükü düşünmeden el kaldırmak yerine, vicdanlarımızın sesini, biraz da vatandaşların çektiği ıstırapları düşünerek el kaldırırsak, zannediyorum, çok daha iyi hareket etmiş oluruz.

Bakın, maddede yüzde 5’lik bir puan artırımı yapılıyor ve bunu esnaftan istiyorsunuz, esnaftan! Esnaf kepenk indiriyor. Küçük, orta ölçekli işletmelere bakıyorsunuz, atölyeler kapanıyor; fevkalade büyük bir ıstırap içerisindeler. Nereye giderseniz gidin, Anadolu’nun neresine giderseniz gidin, bunu söylüyorlar. Mesela, Ankara’da 7 000 tane işletme kapanmış. Niye kapanmış; uygulanan ekonomik politikalardan dolayı kapanmış. Biz, bu vergi kanunuyla ilgili düzenlemeler yapılırken ifade ettik, dedik ki “bu vergi kanununu yanlış çıkarıyorsunuz.Zamanın Maliye Bakanı arkadaşımız “hayır” dedi; ama, ne yazık ki, iki ay sonra, birkısım güçlü çevrelerin ısrarları ve inatlı takipleri sonucunda vergi kanununun birkısım maddeleri uygulanmadı, Bakanlar Kurulunun kararıyla ertelendi. Esnafı sahipsiz görmek doğru değildir; küçük ve orta ölçekli işletmelerin sahibi, bu Mecliste vardır ve hepimiz bunu dile getirmek mecburiyetindeyiz. “Efendim, kaynağı nereden bulacağım, Maliyede denge sağlayacağım” diyor Sayın Bakanımız. Doğru; ama, niye esnaftan, niye az kazanandan?.. Çok kazanandan daha fazla alın, az kazanandan az alın ve az kazanandan daha fazla vergi almak suretiyle sonuç elde edemezsiniz.

Onun için, özellikle altını çizerek belirtmek istiyorum değerli arkadaşlarım: bugüne kadar uygulanan sisteme baktığımızda, vergi kanununun getirdiği yük, özellikle az kazanandan çok, çok kazanandan az alır bir noktaya gelmiştir. Bu büyük bir sıkıntıdır ve özellikle esnaf, sanatkâr, küçük ve orta ölçekli işletmeler büyük bir sıkıntıya düşmüştür. Biz kalkıp da onların kazançlarına el atarak, yüzde 5 puan artırımına gitmek suretiyle, eğer, açıklarımızı kapatmayı düşünüyorsak, burada yanılgıya düşmüş oluruz.

Oysa, vergi kanununda, bizim üzerinde durduğumuz nokta; düşük oranlı, geniş tabanlı, geliri kavrayan ve kayıt altına alan, yatırım, üretim ve istihdamı teşvik eden, lüks tüketimi vergileyen, emeğin vergi yükünü hafifleten, çağdaş vergi anlayışına uyumlu, etkin bir idareye sahip, kolay uygulanabilir, verimli ve adil olmasını temin edecek bir vergi anlayışını Türkiye’nin gündemine getirmek lazım; vergiyi, bilerek, isteyerek, severek vermek lazım.

Bu vatandaş, vergiyi vermekten büyük bir zevk duyuyor; ama, bir tarafta çok kazanan kişilerde, vergi indirimini yüzde 200-250’lere getireceksiniz; bir taraftan, Hazine mallarının bir kısmını, sırf istihdam sağlıyor diye, ücretsiz olarak vereceksiniz; bir taraftan da, esnaf ve sanatkârın, küçük ve orta ölçekli işletmelerin yükünü -az kazanıyor zaten- 5 puan artıralım diyeceksiniz; yok öyle şey; doğru bir davranış değildir. Kusura bakmayın, kabul etmemiz mümkün değildir. (DYP sıralarından alkışlar)

Bunları popülist bir maksatla da söylemiyorum. İnanın, inanarak söylüyorum. Gerçekten ve samimî olarak ifade ediyorum, Artık bunları bırakmak gerektiği kanaatini taşıyorum ve hep birlikte, gelin, artık, bu Mecliste “ortadirek” diye bahsettiğimiz, köylünün, çiftçinin, memurun, emeklinin, dulun, küçük ve orta ölçekli işletmelerin ve özellikle işçilerin haklarını koruyacak bazı düzenlemelere gidelim; ama, ikide bir getirip de, bunları, bir dayatma anlayışı içerisinde ortaya koymayalım diyorum ve o sebeble bir önerge verdik değerli milletvekilleri, samimî olarak verdik; gelin, bu maddeyi metinden çıkaralım. İktidar partisine mensup değerli milletvekili arkadaşlarıma sesleniyorum, tekrar ifade ediyorum; esnaf ve sanatkârla ilgili olarak getirdiğimiz ve büyük bir yük altına girecek olan o kesimi kurtaracak bu maddeyi metinden çıkarmayla ilgili verdiğimiz önergeye gelin, evet deyin. Muhalefet anlayışı içerisinde vermedik, samimî olarak verdik ve öyle zannediyorum ki, samimî olarak, iktidar partisine mensup olan miletvekillerimiz de bu önergemizi destekleyecek ve bu metinden, bu yasa tasarısından bu maddenin çıkarılmasını temin edecektir diyorum

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bedük.

Verilen önergeyi oylarınıza sunuyorum...

HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, karar yetersayısının aranmasını istiyorum.

BAŞKAN – Karar yetersayısının aranması istendi.

Elektronik cihazla oylama yapmak suretiyle, hem önergeyi oylayacağız hem de karar yetersayısını arayacağız.

5 dakikalık süre içerisinde cihaza giremeyenler, lütfen, teknik personelden yardım istesinler veya oy pusulasıyla oylarını belirtsinler.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkan, önergeye katılmadığımızı tekrar belirtebilir misiniz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Hükümet ve Komisyon önergeye katılmadıklarını tekrar bildirmemi arzu ettiler; ben de size duyuruyorum.

Oylama başlamıştır efendim.

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, teknisyenlerimiz bir hata yapmışlar; açık oylama programını uygulamışlar; halbuki, burada, açık oylama değil, işarî oylama olacaktı; yani, oy verenlerin isimlerinin belli olmaması lazım, kayıtlara girmemesi lazım; bu sebeple, oylamayı yeniden başlatacağım.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkanım, burada, oy verenlerin isimleri belli olmuyor, değil mi efendim?

BAŞKAN – Evet, belli olmuyor; işarî... Demin hata yapılmış, açık oylama programı uygulanmış.

Oylama işlemini tekrar başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önerge kabul edilmemiştir; karar yetersayısı vardır.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, sonucu alabilir miyiz? Kaç oyla reddedildi efendim, öğrenebilir miyiz?

BAŞKAN – İşari olduğu için, hacet yok, söylenmiyor; ama, çok oyla reddedildi.

Sayın milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz tasarının 3 üncü maddesi müfredatından olan geçici 57 nci maddeyi Komisyondan geldiği şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, çerçeve 3 üncü maddeyi, biraz evvel kabul ettiğiniz geçici 55, 56 ve 57 nci maddelerle birlikte tamamını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, İçtüzüğümüzün 87 nci maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan hükme dayalı olarak yeni bir madde ihdasına ilişkin bir önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısına, Gelir Vergisi Kanunuyla ilgili değişiklikler bölümünde yer alan 4 üncü maddesinden önce gelmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini ve madde numaralarının buna göre yeniden teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

İsmail Köse Ömer İzgi Fikret Uzunhasan

Erzurum Konya Muğla

Ali Günay Zeki Çakan Beyhan Aslan

Hatay Bartın Denizli

MADDE 4. – 31.12.1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 18 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Müellif, mütercim, heykeltraş, hattat, ressam, bestekâr, bilgisayar programcısı ve mucitlerin ve bunların kanunî mirasçılarının şiir, hikâye, roman, makale, bilimsel araştırma ve incelemeleri, bilgisayar yazılımı, röportaj, karikatür, fotoğraf, film, video bant, radyo ve televizyon senaryo ve oyunu gibi eserlerini gazete, dergi, bilgisayar ve internet ortamı, radyo, televizyon ve videoda yayınlamak veya kitap, CD, disket, resim, heykel ve nota halindeki eserleri ile ihtira beratlarını satmak veya bunlar üzerindeki mevcut haklarını devir ve temlik etmek veya kiralamak suretiyle elde ettikleri hâsılat Gelir Vergisinden müstesnadır.”

BAŞKAN – Bu önergenin yeni bir madde olarak görüşülmesi, Komisyonumuzun salt çoğunlukla kabulüne bağlıdır. Komisyonumuz salt çoğunlukla kabul ediyor mu efendim?

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Komisyonun salt çoğunluğunun burada bulunması lazım; şu anda Komisyonun salt çoğunluğu yok efendim.

BAŞKAN – Efendim, cevabı bekliyorum.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, arkadaşlarımız oylama nedeniyle yerlerindeydiler; çok kısa bir süre izin verilirse, arkadaşlarımız buraya geliyorlar efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, 15 kişi var.

BAŞKAN – Sayın Şahin, 21 üyeniz var mı efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Efendim, 3 arkadaşımız katılabileceklerini ifade etmişlerdi; onlar katılırsa tamam. (DYP sıralarından “Hayır... Hayır...” sesleri)

MEHMET ALİ YAVUZ (Konya) – Hayır Başkan, burada katılacak kimse yok. Esnafa “evet” derler; o zaman katılırız.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Bu sözünüze ben fevkalade mahcup oldum; çünkü, demin, arkadaşlarıma katılacakları şeklinde bana beyanları olmuştu. Gerçekten mahcup oldum böyle bir şeyi söylemekten.

MEHMET ALİ YAVUZ (Konya) – Biz öyle bir şey demedik.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Hayır; arkadaşlarıma şimdi sordum ben.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Biz, evet derdik; bizim getirdiğimiz bütün tekliflere “hayır” diyen bir anlayışa biz de tepkimizi koyacağız.

BAŞKAN – 21 üye tamam oldu mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Müsaade ederseniz sayayım efendim

BAŞKAN – Evet, siz sayarsanız... Yanlışlığa meydan vermeyelim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, şu anda Komisyonda salt çoğunluk yoksa, önergeyi işleme koyamazsınız. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından gürültüler)

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Tam 21 kişiyiz Sayın Başkan. Sayabilirsiniz, 21 kişi.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Her şeyin bir usulü var. Salt çoğunluk bulun getirin. (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Efendim, karşılıklı konuşmayalım. Aradığımız, Sayın Başkan dahil 21 üyedir.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Dahil efendim.

BAŞKAN – Zatıâliniz dahil 21 üye var mı?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Var efendim.

MEHMET ALİ YAVUZ (Konya) – Yok efendim.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Var efendim... Rica ederim yani...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayalım Sayın Başkan.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Çok mahcup olacaksınız; 21 arkadaş burada... (DSP, MHP, ANAP ve komisyon sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 21 üyenin olması yetmez. 21 üye de katılıyor mu acaba?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Katılıyor efendim.

BAŞKAN – Tamam. O takdirde, bu önergeyi, yeni bir madde gibi müzakereye açacağım.

Bu sebeple, önergeyi tekrar okutup, gruplara söz vereceğim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısına, Gelir Vergisi Kanunuyla İlgili değişiklikler bölümünde yer alan 4 üncü maddesinden önce gelmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini ve madde numaralarının buna göre yeniden teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

İsmail Köse (Erzurum) ve arkadaşları

MADDE 4.– 31.12. 1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 18 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Müellif, mütercim, heykeltraş, hattat, ressam, bestekâr, bilgisayar programcısı ve mucitlerin ve bunların kanunî mirasçılarının şiir, hikâye, roman, makale, bilimsel araştırma ve incelemeleri, bilgisayar yazılımı, röportaj, karikatür, fotoğraf, film, video bant, radyo ve televizyon senaryo ve oyunu gibi eserlerini gazete, dergi, bilgisayar ve internet ortamı, radyo, televizyon ve videoda yayınlamak veya kitap, CD, disket, resim, heykel ve nota halindeki eserleri ile ihtira beratlarını satmak veya bunlar üzerindeki mevcut haklarını devir ve temlik etmek veya kiralamak suretiyle elde ettikleri hâsılat Gelir Vergisinden müstesnadır.”

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gruplar adına söz isteyen?..

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN – Yeniden ihdas edilen 4 üncü madde üzerinde konuşmak üzere, Fazilet Partisi Grubu adına, Sıvas Milletvekili Sayın Abdüllatif Şener; buyurun efendim.

Süreniz 10 dakika.

FP GRUBU ADINA ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 10 dakikalık süremi kullanıp müzakereleri fazla uzatmak istemiyorum; ancak, bir noktaya da dikkatlerinizi çekmek isterim. 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 18 inci maddesi, telif kazançları istisnasıyla ilgilidir. Bu maddenin mevcut metnine baktığımız zaman, kapsamın oldukça geniş belirlendiğini görürüz.

Bir kere, Türkiye’de, asgarî ücretliler bile vergi öderken, hemen herkes beyanname vererek vergilerini öderken, bu 18 inci maddede, gazete ve dergilere fotoğraf, film, video bant, radyo ve televizyon senaryo ve oyunu gibi programlar hazırlayanlar, büyük kazançlar elde ettikleri halde, bu telif kazançları istisnası kapsamı içerisine alınmışlardır; yani, şu andaki mevcut Gelir Vergisi Kanununun 18 inci maddesinin kapsamı, bana göre, bize göre, olması gerekenden çok daha geniştir.

Aslına bakarsanız, bu konuda bir önerge verilebilir; arkadaşlarımız da önerge vermişlerdir. Bu önergede getirilen, bilgisayar yazılımıyla ilgili işlerle uğraşanların, bu istisnadan yararlanmasına karşı değilim; ancak, zaten, mevcut maddenin kapsamı oldukça geniş. Bu maddeyle ilgili getirilecek önergelerin, aslında, bu kapsamı daraltan önergeler olması gerektiği kanaatindeyim; çünkü, çok yüksek gelir elde edenlerin dahi, vergi dışında kalmasını sağlayan bir içeriğe sahiptir. Bu içeriğin bir bütün halinde gözden geçirilmesi ve yeniden düzenlenmesinin daha faydalı olacağı yolundaki kanaatimi ifade eder; hepinize saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şener.

Gruplar adına başka söz talebi?..

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın Kamer Genç konuşacaklar.

BAŞKAN – Doğru Yol Partisi Grubu adına, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika efendim.

DYP GRUBU ADINA KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu maddeyle, bilgisayar programcısı ve bilgisayar yazılımcısı muafiyet içine alınıyor. Bizim, tabiî, bu konuda çok fazla bilgimiz yok da, herhalde, milletvekilleri arasında bir arkadaşımız bu işle uğraşıyor; bu kesin. Bir bilgisayar programı 500 000 dolar. Bakın, 500 000 doları, hatıra binaen getirip de, şu Meclisin ahengini bozmayın. Bir bilgisayar yazılımcısı ve programcısı 500 bin dolar alıyor arkadaşlar. Şimdi, siz, 500 000 doları vergidışı bırakıyorsunuz; ondan sonra, biz, kimden vergi alacağız?

MURAT AKIN (Aksaray) – Çiftçiden...

KAMER GENÇ (Devamla) – Yani, vergi adaletini nasıl sağlayacağız? Anayasanın 73 üncü maddesindeki vergi ödevi nasıl yerine getirilecek? Rica ediyorum değerli arkadaşlarım... Biz de, isterseniz, her birimiz bir önerge verelim, bizim, hepimizin -milletvekillerinin- bütün gelirlerini vergiden istisna edelim. Yani, aramızda bir bilgisayar programcısı 500 000 dolarını vergidışı bırakıyorsa, biz niye vergidışı kalmayalım; değil mi?!. Vergiyi, gidelim esnaftan alalım, köylüden alalım; onlar vergi versinler, biz burada harcayalım; ne gerek var!.. Bu tip önergeler bile vermek çok kötü bir gelenek. Ben, hakikaten, biraz önce dedim ki: Burada, holdinglerden telefonlar geliyor; önergeler veriliyor, onlar kabul ediliyor... Milletvekillerimiz, kendi gelirlerini vergidışı bırakmak için buraya gelip önergeler veriyorlar.

Sevgili milletvekilleri, milletvekilliği bu değildir; milletvekili halkın seçtiği kişidir; özüyle sözüyle dürüst insandır, özverili insandır, halk uğruna canını veren insandır. Önce özveriyi kendisi gösterecektir, önce devlete vergiyi kendisi verecek ki, gidip de başkasından vergi istemeye yüzü olsun. Şimdi, vergiyi, kendin vermeyeceksin, kimden, Mişondan mı gidip alacağız, nereden alacağız arkadaşlar? Bize bir yol gesterin; hakikaten bilmiyoruz.

Onun için, lütfen, bu önergeyi geri çekin. Daha fazla bunun üzerinde durmuyorum.

Saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

FİKRET UZUNHASAN (Muğla) – Sayın Başkan, Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Masum Türker konuşacak.

BAŞKAN – Hayhay efendim.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Masum Türker; buyurunuz. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır efendim.

DSP GRUBU ADINA MASUM TÜRKER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün burada tartıştığımız maddeyle ilgili olarak, sözlerimi, çok üzüldüğüm bir konuya dikkati çekerek başlatmak istiyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisinde alınan her karar, yalnız buradaki bir milletvekilini ilgilendirdiği için mi alınacak ya da alınıyor ya da biz yeniyiz, eskiler böyle mi almış? (DSP sıralarından alkışlar)

Burada yapılan her şeyden bir milletvekilini suçlamak, gelecekte, milletvekillerinin, bu Meclisin çatısı altında aldığı her kararı, buradaki 550 kişiyi ilgilendirmiyorsa almamak demektir. Bu konuda yapılan konuşmaların, özellikle biz milletvekillerini yaraladığını belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, mevcut madde, Türk vergi sisteminde, 1960 yılından beri var olan bir madde. Bu madde ilk çıktığında, müellif, mütercim, heykeltraş, hattat ve ressamları kapsıyordu. 1970 yılında Türkiye’de televizyon devreye girdi, film ve senaryo önem kazandı; bu maddeye, çeşitli değişikliklerle, bugün burada bu maddenin geri çekilmesini isteyen grupların iktidar oldukları dönemde, zaman zaman kelime, fıkra, cümle eklendi; çünkü, günün koşulları oydu. İlk önce şuna bakmak lazım; bugün bu maddeyle, bu madde kapsamında, vergi düzenine neler getiriliyor: Cümlenin birinci kısmında, bilgisayar programcısının, yani, yazılım yapan kişinin tanımı yapılıyor; ikinci kısmında da, bu bilgisayar programcısının ürettiği bilgisayar yazılımının bu kapsamda yer aldığı söyleniyor. Ondan sonra, yepyeni bir şey daha geliyor; bu, yalnız bilgisayar yazılımcısı ya da bilgisayar programcısının faaliyeti değil, yazar, çizer, heykeltraş, ressamla ilgili; CD’de ya da internet ortamında yararlanılması halinde...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Onlar maddede var zaten...

HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Onların hepsi var...

MASUM TÜRKER (Devamla) – “CD, disket ve internet ortamı” yeni konuluyor; eğer, madde dikkatle okunursa... Bu ortamda da herkes için haklarının korunması söz konusu oluyor. Şimdi, bu, maddeyle getirilirken, bu kesim vergiden mi muaf tutuluyor; hayır. Birazdan, maddenin ilgili olduğu 13 üncü maddenin (d) fıkrasıyla, bunların yalnızca beyanname verme yükümlülüğü kaldırılmakta -7 milyarı aşan kısmı- ama, bunlardan yine vergi stopajı alınmaktadır.

Şimdi, biz değil miydik ki, 4369 sayılı Yasaya muhalefet ederken, fikirle uğraşanların bürokrasiyle uğraşmaması, vergilerini yalnız bir stopajla ödemelerini söyleyen; biz değil miydik ki, basına, yazara, çizere, bunun getirilmesiyle, onların özgürlükleri, hareket kabiliyetleri sınırlandırıldı diyen?!.

Şimdi değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri, biz 21 inci Yüzyılı yeniliklerle birlikte karşılamak konumundayız. Biraz evvel, değerli sözcünün söylediği, Türkiye’de bir program için 500 000 dolar alabilen bir programcı yetiştirmişsek, varsa, bu ülkeyi artık, Amerika Birleşik Devletleri bile tutamaz, tutamayacaktır. Bizim, bu maddeyle amacımız, bu kadar parayı alabilecek beyinlerin, geleceği kucaklayabilmesidir. Eğer, dünya, artık, televizyondan bilgisayar ortamına geçiyorsa, program yazılımı varsa, o zaman sorarım sizlere...

Geçen gün Van Milletvekili bir arkadaşımız burada konuştu “dokuz yaşındaki oğlum bilgisayar kursuna gidiyor” dedi; yani, programcılık öğreniyor.

Şimdi, bu oğlunu, ya da bizlerin çocuklarını, ürettikleri bilgisayar programlarından dolayı, yarın-öbür gün, vergi suçlusu diye zan altında tutmak yerine, buraya alarak, programı sattıkları şirketten stopajla vergilendirilmelerini, niye bir menfaaat olarak görelim?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Doğru konuş!.. Muafiyet getiriyorsunuz; muaf olan, stopaja tabi olur mu?

MASUM TÜRKER (Devamla) – Sayın arkadaşımız bana “doğru konuş”diyor. Yine, doğruyu konuşacağım; şu anda, vergi hukukunda bunlardan bir stopaj yapılıyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Muafiyet ne demektir? Muafiyet, vergi ödememek demektir.

MASUM TÜRKER (Devamla) – Bu madde kapsamına girenler yüzde 10 oranında stopaj ödüyorlar. Hatta, bu kişiler “bizden vergi beyannamesi almayın, bu stopaj oranını yüzde 20’ye çıkartın”diyorlar.

Bazı şeyleri karıştırmamak lazım. Biraz sonra, yürütme maddesinden önceki maddenin (b) şıkkında, bunun ayrıntılarını tartışacağız.

Değerli arkadaşlar, buradaki bu madde, milletvekilleriyle ilgili bir madde değildir; bu, çocuklarımızla, geleceğimizle ilgili bir maddedir. Eğer, bu Meclis, 21 inci yüzyılın vizyonunu bilgisayar yazılımı olarak göremiyorsa, o takdirde, bu Meclis, 21 inci yüzyılda diğer ülkelerle başetmeyi de şimdilik düşünmüyor demektir. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) Bizim, Türkiye’nin geleceği hakkında, Türkiye’nin geleceğiyle ilgili olarak, bazı beyinleri kısıtlayacak normlar koymaya hakkımız yoktur.

Değerli milletvekilleri, bu madde teklifini bizler destekliyoruz; üç partinin grup başkanvekilleri imzalamıştır. Bir hakkın, haksız kullanımını burada beraber gördük. Burada oturacaksın, komisyon üyeleri arasında sayılmayacaksın!.. Buna rağmen, gerekli sayı bulunmuştur; bu, bulunduktan sonra, töhmet altına koyarak, burada bir şey aramak yanlıştır. Türkiye Cumhuriyetinin çocuklarını, 21 inci Yüzyıla, beyinlerinde bilgisayar, kucaklarında, yazdıkları kâğıtlarla taşımak istiyorsak; milletvekili olarak, onları, düşünce üreten, yarınlara kalıplar sevk eden insan olarak burada oylarımızla tescil etmeliyiz. Bu şeref, 21 inci Dönem milletvekillerine ait olacaktır.

Saygılarımı sunuyorum efendim. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Türker.

Şahısları adına ilk söz, Bursa Milletvekili Sayın Oğuz Tezmen’in.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

OĞUZ TEZMEN (Bursa) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli milletvekilleri; aslında, zamanımız, çağımız, bilim çağı, bilişim çağı. Gerçekten de, bu sektörde gelişmek için, bu alanları teşvik etmek zorundayız, bunda hiç kimsenin tereddüdü yok. Doğru Yol Partisi olarak biz, bilgisayarı, bilgisayar teknolojisini, CD’yi, siyasette ilk uygulayan partiyiz. Gerçekten de, Türkiye’nin, yazılım sektörünü, teşvik etmesi gereken en önemli sektörlerden biri olarak algılanıp, bu konuda her türlü desteği vermesi lazım.

Şimdi, buradaki nüansı anlatmak için ben söz aldım. Burada eleştirilen ya da karşı çıkılan bilgisayar programcılarının, bilgisayar yazılımlarının desteklenmesine, bu konunun muafiyet kapsamına alınmasına bir itirazımız yok. Doğru Yol Partisi sayın sözcüsü, bu olayın işleyiş tarzının ve sistemin, ayaküstü önergelerle delinmesine itiraz etmiştir. Yoksa, bilgisayar yazılımını, bilgisayar kullanımını biz her alanda teşvik etmek zorundayız. Bilgisayar da, matbaanın icadında geri kalmaya benzeyen bir olaydır; bu alanda bu sektörleri Türkiye geliştiremezse, bilgi yarışında geç kalacaktır, geride kalacaktır. Onun için, bu önergeye bizim karşı çıkmamız söz konusu değildir. Ancak, karşı çıkılan olay, burada, muhalefetin getirdiği müspet önerilere önyargılı olarak karşı çıkılmasıdır; bu, belli tepkiler uyandırıyor. Ondan sonra, burada, herhangi bir istişare yapılmadan, bir tartışma yapılmadan verilen birtakım önergelere şahit olmak, komisyonlarda görüşülmeden -Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmeden- bir önergenin Meclis gündemine getirilmesi, gerçekten de, ne olup bittiği konusunda tereddütlere yol açıyor. Onun için, arzum, dileğim, Hükümetin ya da bu konuda görüşü olan grupların, bu tür teklifleri komisyon aşamasında dile getirmesi ya da getirilen tasarılara komisyon aşamasında müdahil olması halinde bu sorunlar aşılır; o zaman, gereksiz kuşkulara, tartışmalara da gerek kalmaz.

Onun için, bizim bilgisayara falan karşı çıktığımız yoktur; biz, yönteme itiraz etmişizdir; yöntemi sağlıklı yapalım, doğru yöntemle yapalım, sorunları elbirliğiyle çözelim. Yoksa, ihtilaf yaratarak, tartışma yaratak bir yere varmak mümkün değildir. Meclisin uyumunu sağlamak, gözetmek hepimizin görevidir.

Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tezmen.

Son söz, şahsı adına, Sayın Cevat Ayhan’ın.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; arkadaşlarımızın önergeyle getirmek istediği, bilgisayar programlarının geliştirilmesiyle, yapılmasıyla ilgili çalışanlara vergi muafiyetine, tabiî, prensipte bir itirazımız olmaz. Eğer, bunu, software dediğimiz; yani, bilgisayar teknolojilerini geliştiren sahaya da teşmil edeceksek, o şekilde mütalaa etmek lazım.

Bakın, bir misal arz edeyim: Japonya, 1980’li yılların başında, bilgiyasarda hardware dediğimiz mekanik aksamı üreten bir ülkeydi; programlar, büyük ağırlıkla, Amerika’dan, Batı’dan alınırdı. Japon Hükümeti, Japonya’da software dediğimiz bilgisayarın sistem dizaynıyla ilgili teknolojisinin geliştirilmesi için, aşağı yukarı 800 milyon dolar civarında bir meblağ, Japon Ticaret ve Sanayi Bakanlığı -Ministry of Trade and Industry- Japon kalkınmasına büyük hizmet eden, Japon kalkınmasında çok büyük ağırlığı olan bu bakanlık tarafından tahsis edildi. Bilgisayar sahasında çalışan tecrübeli mühendisleri topladılar, projeleri, parayı koydular; hadi bakalım, siz teknoloji üreteceksiniz; yani, biz, programları, artık, Amerika’dan almayacağız dediler. Başarılı oldu. Nasıl, otomobilde, Japonlar, 1970’e yaklaşırken, Amerika’nın ağır, çok benzin tüketen arabalarına alternatif olarak az yakıtla çalışan ekonomik arabayı geliştirdiler ve 1972-1973 OPEC petrol zammıyla, petrol fiyatları, 2,5 dolardan 11, 12, 15, 20 dolara doğru giderken, Japon arabaları Avrupa ve dünya piyasalarını istila etti. Niye; işletme ekonomisi bakımından, fevkalade ekonomik araba dizayn ettikleri için. Aynı şeyi bilgisayarda yaptılar ve bugün Japonlar muvaffak oldular.

Burada, tabiî, tartışmanın sebebi, böyle, alelacele bir önerge gelince, gerekçesi de, burada, güzel izah edilmeyince, bir vergi zayiine sebep olacak diye endişe var. Hepimizde endişe var; çünkü, konuşuyoruz maddeler üzerinde. Türkiye, vergisi faize yetmeyen bir ülke haline geldi; aynen budur. Bu batağın içinden çıkmamız lazım. Bir kuruşun değerini bilme ihtiyacındayız ve “Maliye Bakanlarımızın eli sıkı olacak” dedim; para vermeyecek; parayı, ancak, üretim için, sosyal maksatla çok yerinde kullanacak; çünkü, tablomuz bu. Ama, buna rağmen, tabiî, teknolojiyle ilgili, bilimsel gelişmeyle ilgili projeleri de ihmal edemeyiz. Bunun için, bu teklifi veren arkadaşlara teşekkür ediyorum. Sadece, bunu, bu şekilde vergi muafiyeti diye getirmek yetmez. Kullanılır bu; bir delik buldu mu, bizde, o delikten deveyi havuduyla yutup, geçirecek insanlar çoktur; yani, bunu endüstriden, teknolojiden, sanayiden sorumlu olan bakanlığın yakın takip edip, bunları yönlendirmesi lazım. Zannederim, nereye muafiyet verilmeyeceğini ve kimlere verileceğini Maliye Bakanlığı bir iç düzenlemeyle tespit ediyor. Yani, maksadına matuf kullanılırsa, hakikaten, gelecek için fevkalade mühim bir teşviktir; ama, kullanılmazsa hiçbir işte netice alamayız.

Teşekkür eder, hürmetlerimi arz ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan.

Görüşmekte olduğumuz tasarının 1 inci bölümünün 3 üncü maddesinden sonra, İkinci Bölümden önce gelmek üzere ve 4 madde numarası almak kaydıyla ve bundan sonraki madde numaralarının da ona göre teselsül ettirmek üzere, görüştüğümüz önergeyle önerilen ve Komisyonun salt çoğunlukla katıldığı, müzakeresini yaptığımız maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Etmeyenler... Madde, 4 madde numarasıyla kabul edilmiştir.

Şimdi, İkinci Bölüme geçiyoruz.

Müteakip maddeyi, 5 inci madde olarak okutuyorum:

İKİNCİ BÖLÜM

KURUMLAR VERGİSİ KANUNU İLE İLGİLİ DEĞİŞİKLİKLER

MADDE 5.- 3/6/1949 tarihli ve 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 25 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “...üçer aylık kazançları üzerinden % 25 oranında...” ibaresi “_% 20 oranında_” şeklinde değiştirilmiş ve ikinci fıkranın sonuna aşağıdaki hüküm eklenmiştir.

Bakanlar Kurulu bu maddede yazılı geçici vergi oranını beş puana kadar artırmaya veya indirmeye veya tekrar kanunî seviyesine getirmeye yetkilidir.

BAŞKAN – Madde üzerinde, gruplar adına ilk söz, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın’ın.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

DYP GRUBU ADINA MURAT AKIN (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının, Kurumlar Vergisi Kanununun ilgili maddelerinde değişiklik yapan 5 inci maddesiyle alakalı söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4369 sayılı Kanunla Kurumlar Vergisi Kanununun 25 inci maddesinde değişiklik yapılmış, aynı zamanda Gelir Vergisi Kanununun 120 nci maddesinde yapılan değişiklikle paralellik sağlanmak istenmiştir. Görüştüğümüz maddede, gerek Gelir Vergisi Kanununda olsun gerekse Kurumlar Vergisi Kanununda olsun, geçici vergiyle alakalı matrahın tespiti için verilen 3’er aylık süreler 6 aya çıkarılmıştır. Ayrıca, Bakanlar Kurulunu, geçici vergi dönemlerini 3 aya kadar indirmeye, geçici verginin beyan ve ödeme sürelerini, 3 aylık dönemi izleyen 2 nci ayın 15 inci günü akşamı olarak belirlemeye yetkili kılacak bir hüküm getirilmiştir.

Görüldüğü üzere, madde hem değiştiriliyor hem de eski uygulamayı icabında geri getirici hüküm hazırlanıyor, bu yetkiyi de Bakanlar Kuruluna veriyor. Eğer, önceki 3 aylık süreyi kapsayan beyan dönemi, ekonomide istikrarı bozmuş, vergi tahsilatını azaltmış ve bürokrasiyi fazlalaştırmışsa -ki böyle olmuştur, bu değişiklikler zaruri görülmüştür- daha tasarı kabul edilip kanunlaşmadan, ne düzeldi de eski uygulamaya dönüşecek hüküm, aynı madde içerisinde yer aldı? Bu yanlıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçici verginin matrahı nasıl belirlenecek: Kurumlar Vergisi Kanununun 13 üncü maddesine göre, safî kurum kazancı, Kurumlar Vergisi Kanununun 1 inci maddesinde yazılı mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safî kurum kazancı üzerinden hesaplanır. Safî kurum kazancının tespitinde ise, Gelir Vergisi Kanununun ticarî kazanç hakkındaki hükümleri uygulanır. Ziraî faaliyetle iştigal eden kurumların bu faaliyetlerinden doğan kazançlarının tespitinde, Gelir Vergisi Kanununun 59 uncu maddesinin son hükmü de dikkate alınır. Son fıkra hükmü ise, ziraî kazancın bilanço esasına göre tespitinde, Gelir Vergisi Kanununun 56, 57 ve 58 inci maddeleri hükmü de göz önünde tutularak, ticarî kazancın bu husustaki hükümleri uygulanır.

Yukarıda ifade edildiği üzere, geçici vergi çerçevesinde, kazancın üç aylık veya altı aylık sürelere ilişkin tespiti ile yıllık olarak tespiti arasında yapılan hesaplama ve muamele itibariyle aynı işlem yapılmak zorundadır. Gerek geçici bilançonun gerek geçici mizanın çıkarılması yönünde, bir nevî aynı işlem yapılmaktadır. Yılda bir kez verilmesi gereken Kurumlar Vergisi beyannamesi, geçici vergi çerçevesinde, dörtten ikiye indirilmiş olmaktadır.

Şimdi, bu kargaşa devam ederken, vergi mevzuatında yeni bir kargaşa yaşanacaktır. Şöyle ki: 4369 sayılı Kanunla, Gelir Vergisi Kanununun 1 ve 2 nci maddesi değiştirilmişti; şimdiki tasarıyla aynı madde yerinde kalıyor; ama, geçici 56 ncı maddeyle uygulaması, 1999-2002 yılları arası gelirlerin vergilendirilmemesi hususunda düzenleme getirilerek, aynı madde, geçici madde 56’nın içinde, gelirin tanımı değiştirilerek muhafaza ediliyor. Daha önce, 4369 sayılı Kanunla, verginin mevzuu, gerçek kişiler Gelir Vergisine tabidir. Gelirin tanımı ise, bir gerçek kişinin, bir takvim yılı içinde elde ettiği tasarruf veya harcamasına kaynak teşkil eden her türlü kazanç ve iratların safi tutarıdır. Tasarıdaki yeni değişiklikle, gelirin tanımı, tekrar Gelir Vergisi Kanununun 1960’ta; yani 40 sene önce kabul ediliş şekline dönüyor.

“Bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği kazanç ve iratların safi tutarıdır” demek suretiyle, kanunun kabul edildiği, biraz önce de ifade edildiği üzere 31.12.1960 tarihindeki uygulama şekline tekrar dönülüyor. Şimdi, bunun neresi reform? Millet yaz boz tahtası mı? Reform bir yılda da mı deform oldu? Kuma, fırtınaya mı yakalandı da aşındı? Bunu, insanlarımız, maddenin çıkmasına ön ayak olan kişilere sormamızı istiyorlar; ben şimdi size milletin vekili olarak soruyorum.

Diğer yandan, yukarıda ifade edildiği gibi, kazancın tespiti yıllıktır. Gerek kazancın üç aylık, gerekse altı aylık sürelerle tespiti, maddenin mevzuu hükmünü düzenleyen başlığına aykırıdır. Anayasanın vergi ödevini hüküm altına alan 73 üncü maddesi aynen şöyledir: “Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, malî gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür”

Mükelleflerin kazanç çerçevesinde vergi yükümlülüğünün tespiti ise yıllık olmaktadır. Yıllık kazancın üçer veya altışar aylık sürelere taksimi ise hem kanunun ana maddelerine, hem de Anayasaya aykırıdır. Dolayısıyla geçici verginin tamamen kaldırılması daha doğru olacaktır. Biz bu millete ne verdik de ne yüzle üçer aylık, altışar aylık dönemlerle vergi istiyoruz?

Bakınız, Osman Gazinin, kanunî hükümlerini bildirir güzel bir tebliği vardır. Sayın Maliye Müsteşarımız Erdoğan Öner Beyefendi, Osmanlı Vergi Sistemiyle ilgili bir kitap hazırlamış, onun başlığındaki Osman Gazinin kanunî hükümlerini bildirir hükmünü okuyorum: “Kadı konuldu, subaşı konuldu, pazar kuruldu ve hutbe okundu. Bu halk kanun ister oldular. Germiyan’dan birisi geldi ‘bu pazarın vergisini bana satın’ dedi. Halk ‘Osman Hana git’ diye cevap verdi. O adam, Hana gidip, Sultana gidip sözünü söyledi. Osman Gazi sordu: ‘Vergi nedir?’ Adam dedi ki: ‘Pazara ne gelirse, ben ondan para alırım.’ Osman Gazi ‘senin bu pazara gelenlerden alacağın var mı ki, para istersin’ dedi. Adam ‘Hanım, Sultanım, bu bir töredir, bütün memleketlerde vardır ki, padişah olanlar alır’ dedi. Osman Gazi sordu: ‘Tanrı mı buyurdu, yoksa, beyler kendileri mi yaptı?’ O adam, yine ‘türedir Hanım, ezelden kalmıştır’ diye cevap verdi. Osman Gazi çok öfkelendi ‘bir kişinin kazandığı başkasının olur mu, kendi malı olur. Ben onun malına ne koydum ki, bana akçe ver diyeyim. Bre kişi, var git, artık bana bu sözü söyleme ki, sana ziyanım dokunur’ dedi. Bunun üzerine, halk dedi ki: ‘Hanım, Sultanım, bu pazarı bekleyenlere, âdettir ki, bir nesnecik vereler.’ Osman Gazi ‘mademki böyle diyorsunuz, öyleyse, bir yük getirip satan herkes iki akçe versin, satamayan bir şey vermesin. Kim bu kanunumu bozarsa, Allah, onun dinini de, dünyasını da bozsun. Kime bir tımar verirsem, elinden sebepsiz yere almasınlar, o ölünce oğluna versinler’...” diye devam ediyor.

Demek ki, vergi almakta maksat, önce, bu millete bir şeyler vermemiz lazım geliyor. Bu millete, biz hiçbir şey vermedik, bu milletin elinde olanı batırdık, bu milleti müflis hale getirdik, iflas ettirdik.

Biraz önce ifade ettiğim üzere, bu müflisler, iflaslar o derecede oldu ki, bir işletmenin iflası demek, intiharı demektir. Hazineden sorumlu Bakanımız intihar etti, Sayın Başbakanımız günde iki kez ziyarete gitti. Soruyorum size, Anadolu’da işletmeler intihar ediyor, şurada OSTİM var, işletmeler kapanıyor. Bu memleketin Başbakanı, acaba, gidip de OSTİM’de esnafı dolaşmak suretiyle “dertleriniz nedir” demesi mi doğrudur, yoksa esnafın bağlı olduğu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akın, sürenize 2 dakika ilave ediyorum.

Buyurun efendim.

MURAT AKIN (Devamla) – ...odaya gidip üç beş bilgi almak suretiyle bu milletin gönlünü almaya kalkması mı doğrudur?!

Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akın.

Gruplar adına başka söz talebi?.. Yok.

Şahısları adına, Kütahya Milletvekili Sayın Ahmet Derin; buyurun (FP sıralarından alkışlar)

Sayın Derin, süreniz 5 dakikadır.

AHMET DERİN (Kütahya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte olan 135 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci maddesinde şahsî görüşlerimi ifade etmek için huzurlarınızdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

5 inci maddede “3.6.1949 tarihli 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 25 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ‘...üçer aylık kazançları üzerinden yüzde 25 oranında...’ ibaresi “...yüzde 20 oranında...’ şeklinde değiştirilmiş ve ikinci fıkranın sonuna aşağıdaki hüküm eklenmiştir.

Bakanlar Kurulu, bu maddede yazılı geçici vergi oranını 5 puana kadar artırmaya veya indirmeye veya tekrar kanunî seviyesine getirmeye yetkilidir” denilmektedir.

Evet, benden önce konuşan muhalefet milletvekilleri, mutlaka bu tasarının aleyhinde ifadelerde bulundular. Bir önceki maddede, geçici madde 57’de, Gelir Vergisi mükelleflerinin vergi oranlarında yüzde 5 artırıldığını; ancak, Kurumlar Vergisi mükelleflerinin geçici vergi oranlarında yüzde 5’lik bir indirim yaparak, yüzde 40’lara varan finansman ve kredi genişletmesinin yüzde 5 Gelir Vergisi mükelleflerinden artırarak, yüzde 20’lik bölümünün telafisi noktasına gidildiğini, Bakanımız, burada ifade ettiler ve Bakanımız, bir kaç kez, tekrar kürsüye geldi “bu, sadece esnafı ilgilendirmez, bunu nereden çıkarıyorsunuz” diyerek, daha önce konuşanlar, sanki, seçmene ve esnafa selam gönderiyormuşcasına bir vehmin içerisine düşerek, biraz, bunu izale edebilmek için gayret içerisinde oldular; ama, her iki gelişinde de ifade ettiği gerekçeler yerine oturmadı. Tabiî ki, Gelir Vergisi sadece esnafı ilgilendirmez, ziraî kazancı da ilgilendirir, gayrimenkul sermaye iratlarını da ilgilendirir. Gelir Vergisi mükellefi, şirketlerin, yani, Kurumlar Vergisi mükelleflerinin dışında kalanların tümüdür; ister gayrimenkul sermaye iradı olur ister menkul sermaye iradı olur ister ziraî kazanç olur ister serbest meslek kazancı olur ister ticarî olur; hepsi, Gelir Vergisi mükelleflerinin üzerine yüklenmiş oldu.

Burada yapılan şey neydi; bu paket neyi getiriyor bize? Tahsil edilemeyen vergilerin artırılması mahiyetinde bir paket değil; hatta, belki, 4369 sayılı Yasanın bütçeye getireceği vergilerden fedakârlık ederek, krize dönüşmüş olan ekonomik sıkıntıda, likidite sıkıntısına düşmüş olan ekonomiyi biraz canlandırabilmek, ona bankalardan, Eximbanktan aktarılan kredi, banka borçlarındaki iyileştirmenin yanında, ilaveten, bir de Vergi Yasasıyla, finansman ve kredi genişletilmesi sağlanıyor; ama, yük kimin sırtına; yük, küçük esnafın, Gelir Vergisi mükelleflerinin, 300, 500 veya 1 000 veya 10 000 Kurumlar Vergisi mükellefinin değil, milyonlarla ifade edebileceğimiz, sadece esnaf, sanatkârın -sayısı 4 milyon- gayrimenkul sermaye iratları, serbest meslek kazançları da alınacak olursa, nüfusun yüzde 55, yüzde 60, yüzde 70’ini ilgilendiren -ücretler dışında tutulduğu için, bunu ilgilendiren- birilerinin üzerine yüklenmiştir.

Biz, tabiî ki, Kurumlar Vergisindeki vergi oranının düşmesine rıza gösteriyoruz; keşke hiç vergi alınmasa; istihdama gitse, üretime gitse bu paralar, yatırıma gitse; ama, ne yazık ki 500 adet büyük şirketin kazançları toplamı, üretimden kaynaklanan, ticaretinden kaynaklanan kârlar değil; yüzde 87’si, devlete borç para vermekten, bankalarda repo yapmaktan kaynaklanan gelirlerden oluşuyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Derin...

AHMET DERİN (Devamla) – Ben, bir şiiri burada okuyarak konuşmama son vermek istiyorum. Bu şiiri Talat Halman yazmış. Cumhuriyetçiliğinden hiç kimsenin kuşku duymayacağı ve cumhuriyetçiliğinden hiç kimsenin kuşku duymadığı bir gazetede, 75 inci Yıl Marşı diye.

“Cennetler cennetidir benim cumhuriyetim.

Ulusun tarihinde, ben, en büyük nimetim:

Millet benim milletim; devlet ben, ben devletim!

Tüm kaynaklar emrimde: Mafya, çete, özel tim.

Ben ülkeyi soydukça azmanlaşır heybetim

Ve coşkunca alkışlar gece gündüz milletim...

Hep bana yöneliktir devlette lüks tüketim;

Vurgun için her saat, benim eşref saatim,

Bana yoktur gözetim, bana olmaz denetim;

Ben daima masumum; bu benim adaletim...

Kolayca gerçekleşir her yolsuzluk niyetim,

Karapara uğruna çalışan bir aletim...

Tıkır tıkır ödenir ücretim ve rüşvetim.

Himmet benim himmetim, zimmet benim zimmetim.

Biliyorum, ahlaka, erdeme hakaretim,

Ama alkışlanıyor becerim ve cüretim...

Tarihe şan verecek her sözüm, her kasetim,

Yeter ki katrilyondan az olmasın servetim,

Varsın sürünsün işçi, emekli, dul, aç, yetim,

Yavaşlasın kalkınma, yoksul kalsın eğitim,

Soygunlar cennetidir benim cumhuriyetim;

Yutarım hapır hupur: Bu benim memleketim!”

(Milliyet, 7 Ekim 1998)

Böyle bir zihniyet devam ettiği müddetçe, ranta dayalı ekonomi devam ettiği müddetçe, ne kadar kanun değiştirirseniz değiştirin, vergi gelirlerinin artmasının mümkün olmadığını burada ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyor, kanunun hayırlı olmasını diliyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Derin.

Şahsı adına, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan?..

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Konuşmayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın?.. Yok.

Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç?.. Yok.

Balıkesir Milletvekili Sayın İsmail Özgün?..

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Vazgeçtim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Böylece, madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmış oldu.

Madde üzerinde herhangi bir önerge yok.

Maddeyi, bu şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum:

MADDE 6.- 5422 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

GEÇİCİ MADDE 28.- a) 1/1/1999-31/12/2002 tarihleri arasında uygulanmak üzere, tam mükellefiyete tabi kurumların iştirak hisselerinin veya gayrimenkullerinin satışından doğan kazancın, satışın yapıldığı yılda kurum sermayesine ilave edilen kısmı, kurumlar vergisinden müstesnadır. Şu kadar ki, vadeli satış halinde, satışın yapıldığı hesap dönemini takip eden ikinci hesap döneminin sonuna kadar tahsil edilen kazançların tutarı, ilgili yıl kurum kazancından indirilir. Bu tarihten sonra yapılacak tahsilat için bu hüküm uygulanmaz. İlk yapılan tahsilatın iştirak hissesi veya gayrimenkulün maliyet bedeline ilişkin olduğu kabul edilir.

Bu hüküm, kurumların üretim tesislerinin ve bu tesislere ilişkin gayrimenkullerinin tamamının veya bir kısmının, teşvik belgeli yatırım yapmak üzere kurulacak olan bir sermaye şirketine veya yeni kurulacak yabancı ortaklı bir anonim şirkete ayni sermaye olarak konulması halinde de uygulanır. Bu durumda yeni kurulacak şirketin tam mükellef ve yapacağı yatırımın asgari beş milyon ABD Doları veya muadili yabancı para karşılığı Türk Lirası olması şarttır. Bu şartlara ilave olarak yabancı ortaklı sermaye şirketinde yabancı ortağın sermaye payının bir milyon ABD Doları veya muadili yabancı para karşılığı Türk Lirası ve % 20’den az olmaması ve kambiyo mevzuatı gereğince Türkiye’ye döviz olarak getirildiğinin tevsik edilmesi gerekir.

Üretim tesislerinin ve bu tesislere ilişkin gayrimenkullerin tamamının veya bir kısmının teşvik belgeli yatırım yapmak üzere kurulacak bir sermaye şirketine veya yeni kurulacak yabancı ortaklı bir anonim şirkete ayni sermaye olarak konulmasından doğan ve bu maddeye göre vergiden müstesna tutulan kazançlar, Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinin birinci fıkrasının 6 numaralı bendinin b-ii alt bendine göre vergi tevkifatına tabi tutulmaz.

Kurumların iki tam yıl süreyle aktifinde yer almayan iştirak hisselerinin veya gayrimenkullerinin satışından elde ettikleri kazançlar ile menkul kıymet veya gayrimenkul ticareti ile uğraşan kurumların ellerinde bulundurdukları değerlerin satışından elde ettikleri kazançlar istisna kapsamı dışındadır.

Rüçhan hakkı kullanılmak suretiyle edinilen hisse senetleri ile iştirak edilen kurumun ihtiyat akçeleri, banka provizyonları ve Vergi Usul Kanununa göre ayrılan yeniden değerleme fonlarının sermayeye ilavesi dolayısıyla bedelsiz alınan hisse senetlerinin en az iki yıl öncesinde iştirak edilen şirketlere ait olması halinde, rüçhan hakkı kullanılmak suretiyle edinilen veya bedelsiz alınan bu hisse senetleri iki yıl önce iktisap edilmiş sayılır.

Sermayeye eklenen bu kazançların beş yıl içinde herhangi bir surette işletmeden çekilmesi veya bu süre içinde işletmelerin tasfiyesi halinde, bu kazançlar o yılın kazancı sayılarak vergiye tabi tutulur.

1163 sayılı Kooperatifler Kanununa ya da özel kanunlara göre kurulan kooperatifler, ortağın sahip olabileceği en fazla pay tutarı dikkate alınmaksızın gayrimenkul ve iştirak hisselerinin satışından doğan kazanç istisnasından yararlanırlar. Ancak, iştirak hisseleriyle gayrimenkullerin satışından doğan kazanç sermayeye eklenmeyerek özel bir fon hesabında gösterilir ve hiçbir şekilde ortaklara dağıtılmaz, kooperatifin amaçlarının gerçekleştirilmesinde kullanılır.

Türk Ticaret Kanununun 391 inci maddesinin bu suretle gerçekleştirilecek sermaye artırımına aykırı hükümleri uygulanmaz.

Bu hükümden yararlanan kurumların gayrimenkul ve iştirak hisselerinin satışından doğan kazancın tespitinde Gelir Vergisi Kanununun 38 inci maddesinin son fıkrası hükmü uygulanmaz.

Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra bu madde kapsamında yapılacak tescil işlemleri tapu ve kadastro harcından, lehe alınan paralar banka ve sigorta muameleleri vergisinden müstesnadır.

b) 1/1/1999-31/12/2002 tarihleri arasında uygulanmak üzere, anonim şirketlerin kuruluşlarında veya sermayelerini artırdıkları sırada çıkardıkları hisse senetlerinin itibari değerlerinin üzerinde elden çıkarılmasından sağlanan kazançlar, Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinin 6 numaralı bendinin ikinci fıkrasının b-ii alt bendine göre tevkifata tabi tutulmaz.

BAŞKAN – Madde üzerindeki söz taleplerini arz ediyorum: Gruplar adına, Fazilet Partisi Grubu adına Karaman Milletvekili Sayın Zeki Ünal, Doğru Yol Partisi Grubu adına İçel Milletvekili Sayın Ayfer Yılmaz; şahısları adına, Karaman Milletvekili Sayın Zeki Ünal, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan, Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç, Balıkesir Milletvekili Sayın İsmail Özgün.

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Sayın Başkan, grup adına konuşmayacağız.

BAŞKAN – Fazilet Partisi, Grup adına konuşmaktan vazgeçti.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, İçel Milletvekili Sayın Ayfer Yılmaz; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA AYFER YILMAZ (İçel) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 6 ncı maddesiyle 5422 sayılı Kanuna eklenen geçici madde üzerinde, Doğru Yol Partisinin görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, vergide reform iddialarıyla yasalaşan 4369 sayılı Kanunu, bugün, reform olarak niteleyen pek kimse kalmadığı gibi, ülkenin bugün karşı karşıya bulunduğu ve bir stagflasyona giden süreçte başlıca bir rol oynadığı, artık herkesin teşhislerinde yer almaktadır. Bugün gelinen nokta hiç de şaşırtıcı olmasa gerek; çünkü, 4369 sayılı Kanunun görüşmeleri sırasındaki tutanaklar, sanıyorum, hepimizin elinde var.

Yasayla getirilen bazı düzenlemelerle malî piyasalarda bir çöküşün yaşanacağını, ekonomideki durgunluğun istatistiklere de yansıdığı bir dönemde reel kesimin daha fazla ekonomiden çekileceğini, üretimden uzaklaşacağını bu kürsüden defalarca ifade ettik. Amacımız, hiçbir zaman, ülkenin önünü açacak bir düzenlemeye -kaldı ki, bu, bir vergi reformu düzenlemesi- salt muhalefet gözlüğüyle bakmak değildi. Biz, görüşmeler sırasında sizlerin ekonomiye ilişkin olarak ortaya koyduğu teşhislerin yanlış olduğunu, sorunlara sadece global kriz gözlüğüyle bakmanın yanlışlığını ve zamanlama ve kapsam olarak 4369 sayılı Yasanın sebep olabileceği gelişmeleri ortaya koymuştuk.

Ayrıca, bu Yasa görüşmelerinde hayretle izlediğimiz bir başka husus daha olmuştu: Vergi sisteminin temel fonksiyonunun, ekonomik koşulları değiştirmekmiş gibi, olmazsa olmaz koşuluyla dayatıldığı bir ortamda yaşadık. Ancak, bugün görülüyor ki, çeşitli platformlarda ortaya koyduğumuz bu görüşler tüm ekonomik birimlerde de ifadesini bulmuş ve tüm bir ittifakla birlikte bugün Meclisimizin gündemine gelmiştir ve hep birlikte görüyoruz ki, bu kanun üzerindeki tüm düzenlemeler yeterli olmasa da, geleceğe yönelik olarak malî piyasaların ve reel ekonominin önünün ne yönde berraklaşacağı ve rahatlayacağını düşündüğümüz bir ortamda dahi, hep birlikte bu kanun tasarısı üzerinde olumlu bir şekilde çalışıyoruz ve bu çerçevede de, bu yanlışlıkta ısrar etmeyen Değerli Bakanımızı bir kez daha kutlamak istiyorum. Kendisi de, bugün, birçok konuşmacının ortaya koyduğu gibi, 4369 sayılı Yasanın sistemle olan doku uyuşmazlığını kabul ederek, tıkanmış ekonominin önünün açılabilmesi amacıyla bu yasanın gerekli olduğunu ifade etmektedir.

Vergi sistemleri ve düzenlemeleri, kuşkusuz ki, ekonomik koşullardan ayrılması mümkün olmayan düzenlemelerdir; ancak, bir konuyu dikkatinize getirmek istiyorum. Bugün bir arkadaşımız da ifade etti. Yetmişaltı yılda 100’ü aşkın, 103’e ulaşan vergi düzenlemesi yaptık. Yanlış teşhislerle, yanlış zamanlarda, yanlış kapsamlarla gündeme getirdiğimiz ve ekonominin önüne, sırasında, bariyerler olarak koyduğumuz bu düzenlemelerden, artık, ülkenin gündemini düzgün tespit edip, ilgili ekonomik birimlerle bir ittifak halinde, ülkesiyle kavgası olmayan bir devlet anlayışı içinde düzenlemeleri yapmamız zamanı geldi. Çekinmemiz gereken, ekonomik birimleri kararsızlığa yöneltecek, onları üretimden uzaklaştıracak politikalardır ve bu politikaları, liberal ekonomi mantığı içinde, devletçi ve yasakçı anlayıştan uzak ve onun istediği kararlılıkla gündeme getirmek gerekmektedir.

Bakın, iki yıldır ekonomimizde yaşanan gelişmeleri hep global krize bağladık. Bu konuya neden dönmek istiyorum? Çünkü, bugün gündemimizde olan tasarının genel gerekçesine bakarsanız, orada, önümüzdeki sıkıntıların bu global krizden kaynaklandığını ortaya koyuyoruz ve vergi yasasının yasalaşma süresinden sonra ortaya çıkan ekonomik kriz sonrasında bu yasayı getirdiğimizi söylüyoruz. Önce teşhislerimizi doğru yapalım demiştik. Ekonomideki daralma, 1998 yılı bütçe programının bir sonucu değil miydi?!. İç talebi kısmak amacıyla çiftçileri, memurları, işçileri, esnafı cezalandırmak bu programın bir sonucu değil miydi?!. Enflasyon hedefinin tutturulması amacıyla KİT fiyatlarının bir süre durdurulması programlanmamış mıydı?!. Bütçe açığının tutturulabilmesi için kamu bankalarında fon açığına neden olunmamış mıydı?!. Vergi yasası, malî milat, nereden buldun ve geçici vergiyle tasarrufları sistem dışına çıkarırken malî kesim ve reel kesimde çöküş yaşanmadı mı?!. En azından, sisteme olan güven sarsılmadı mı?!. Tabiî ki, global kriz çok önemli. Tabiî ki, nakit sıkıntısı içinde olan Hazinemizin dış piyasalardan yapacağı borçlanma son derece etkilenmiştir; ancak, dışticarete baktığımız zaman, bugün değerli konuşmacılarımız ifade etmişti, dünya ticaretinde, evet, göreceli bir azalma var; ama, bizim ihracat yaptığımız ülkelerin ithalatlarında da artış var. Bizim reel sektörümüz, ihracatçımız, ekonomide bozulan faktör fiyatlarıyla, dünyada bozulmuş olan, faktör fiyatlarına nazaran bozulmuş olan ve rekabeti mümkün olmayan faktör fiyatlarıyla üretime devam etmektedir. Bu ortamda nasıl rekabet edecektir, Avrupa Birligine ihracata başlayan Çin ile nasıl rekabet edecektir?

İşte, bizim hatalarımız buradaydı ve sadece vergi yasasında yapacağımız düzenlemelerle bir an önce ekonominin açılacağını ummak da mümkün değildir. Bunlar topyekûn, bir anda getirilmesi gereken politikalardır. Neden? Bakın, sanayi üretimi yüzde 16’larda artarken, yüzde 12’lerde daralmalara bir yıl içinde girdi ve bugün, hep birlikte binde 9’luk bir artış için sevinir olduk. İhracattaki daralma devam ediyor. İlk 500 firmamızın üretimdeki kazancı yüzde 4,5, gerisi faiz gelirleri. Demek ki, ekonomik yapı bozulmuş. Demek ki, artık, vergi yasasıyla birlikte tüm konuları ele almanın zamanı gelmiş.

Tüm bu soruları sorduğumuz zaman, peki, 4369 sayılı Yasa, gerçekten bir vergi reformu muydu? Yani, biz, vergi hasılatını artırdık mı; 5 katrilyon bekliyorduk, artırabildik mi? Vergi yükünde adalet sağlayabildik mi? Kayıtdışı ekonomiyi kayda getirebildik mi? Ekonomik katkıya ne gibi bir yaklaşımımız oldu?

Aslında, getirdiğimiz, bugün görüştüğümüz tasarıyla bu soruların hepsine cevap vermekteyiz. Çıkmaza girmiş olan ekonomiye nefes aldırmak için, bir yıl geçmeden bu yasayı yeniden düzenlememiz gerekiyor. Peki, ya ekonomik kayıplar, kapatılan işyerleri, işsiz kalanlar; bunların hesabını kim verecek?

Değerli milletvekilleri, tasarının 6 ncı maddesiyle ilişkin olarak ilk düzenleme 2970 sayılı Kanunla yapılmıştır. Gerekli ekonomik koşulların oluşmadığı, enflasyon muhasebesinin olmadığı ve enflasyonla mücadelede kalıcı sonuçlar sağlanmadığı ortamda, mükelleflerin, kurumların bağlı değerlerinin, ekonomik faaliyetlerinde daha etkin bir şekilde kullanılmasına yönelik bir düzenlemeyi gündeme getirmektedir.

Bu konuda bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Biliyorsunuz, yine, 4369 sayılı Yasanın ruhu, bu maddede herhangi bir süre uzatımını öngörmüyordu; ancak, son anda, geçici bütçeyle, kurumların ihtiyacı olan bu konuda da bir düzenleme sağlanmıştı.

Bu madde kapsamında, tam mükellef kurumların aktiflerine dahil gayrimenkul veya iştirak hisselerinin satışlarından doğan ve sermayeye eklenen kazançlar ile üretim tesislerinin aynî sermaye olarak konulmasından doğan kazançlar 1.1.1999 ve 31.12.2002 tarihleri arasında Kurumlar Vergisinden muaf kılınmaktadır. İştirak ve gayrimenkul satışlarının sermayeye eklenmesinden de, yüzde 10 stopaj dışında, Gelir Vergisi ve Katma Değer Vergisi alınmayacaktır. Daha önceki düzenlemeyle Kurumlar Vergisinden istisna edilen tutar, yüzde 10’la sınırlı olarak, Gelir Vergisi stopajına tabi tutulmaktaydı. Bugünkü düzenlemeyle, Kurumlar Vergisinden istisna edilen tutar, Bakanlar Kurulunca belirlenecek olan tutar üzerinden stopaja tabi tutulacaktır.

Değerli milletvekilleri, ekonomik açıdan bugüne kadar uygulandığı dönemlere göre daha vahim bir tabloyla karşı karşıya olan işletmelerin sermaye yapılarının güçlendirilmesini sağlayacak bu maddeye ilişkin düzenlemeyi desteklediğimizi bir kez daha ifade etmek istiyorum. Ülkemizin makro ekonomik dengelerinin sağlanmasına yönelik olarak alınacak tüm tedbirler, ülkemizin gerçeklerine ve sorunlarına doğru teşhisler konularak ve ilgili tüm birimlerle ittifak halinde buraya getirildiği takdirde, bundan sonraki...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yılmaz, ilaveten 2 dakika süre veriyorum.

Buyurun efendim.

AYFER YILMAZ (Devamla) – ...U dönüşlerinden hep birlikte kaçınarak ülkemize çok daha faydalı hizmetlerde bulunacağımız inancıyla, hepinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Yılmaz’a teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, böylece, madde üzerinde, Grupların görüşlerini ifade ettikleri bölüm sona ermiş oldu. Şahsı adına konuşmalar var; ancak, saat 18.55...

Saat 20.00’de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati :18.55

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 20.00

BAŞKAN : Başkanvekili Mehmet Vecdi GÖNÜL

KÂTİP ÜYELER : Burhan ORHAN (Bursa), Şadan ŞİMŞEK (Edirne)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47 nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu en iyi dileklerimle açıyor, saygılar sunuyorum.

Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV. — KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. — Gelir Vergisi Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Katma Değer Vergisi Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Emlak Vergisi Kanunu, Belediye Gelirleri Kanunu ve Harçlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/500) (S.Sayısı: 135) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının, eski 5, yeni 6 ncı maddesi üzerinde, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştı.

Şimdi, şahıslar adına ilk konuşma, Karaman Milletvekili Sayın Zeki Ünal'a aittir.

Buyurun efendim.

Sayın Ünal, süreniz 5 dakika.

ZEKİ ÜNAL (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Vergi Yasa Tasarısının 6 ncı maddesi üzerinde şahsî görüşlerimi arz etmek üzere söz aldım. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben, grup adına söz almıştım, ancak, bir anlaşma gereği, bunlar iptal edildi; dolayısıyla, ben, sözlerimi kısa tutmaya çalışacağım ve huzurlarınızdan ayrılacağım. Hazırladığım uzun konuşmam içerisinde önemli gördüğüm bir kaç noktayı, burada, sizlere arz etmek istiyorum.

Bunlardan bir tanesi, teşviktir. Zaten, bu 6 ncı madde de, yabancı ortakla yerli sermayenin teşvikiyle ilgili olduğu için, bu konudaki görüşlerimi, kısaca arz etmek istiyorum. Bildiğiniz gibi, normal bölgelerde asgarî limit 100 milyardır, kalkınmada öncelikli yörelerde 50 milyardır ve bu maddeye göre de, bazı kriterler getirilmektedir. Ancak, benim esas üzerinde durmak istediğim konu şu: Biz, Türkiye'de hukukun siyasallaştığını biliyorduk; ancak, sermayenin siyasallaştığına şahit olmamıştık. 28 Şubat döneminden sonra, aynen hukukta olduğu gibi, sermayenin de siyasallaşmakta olduğunu, maalesef, üzülerek görüyoruz ve çok ilginçtir, sermayeye çok değişik renkler atfedilmektedir, ideolojik bazı kavramlarla sermaye tasnif edilmektedir; işte, yeşil sermayedir, kırmızı sermayedir veyahut da irticaî sermayedir, İslamî sermayedir gibi bazı tabirler, bizim ekonomi literatürüne girmiştir ve maalesef, ilginçtir, bu ayırımcılık neticesinde, Türkiye'de, istediğimiz şekilde de yatırımların yürümediğini, yatırım teşvik belgelerinin de adilane bir şekilde verilmediğini esefle müşahede etmekteyim. Bu şekilde damga yiyen bazı firmalar, bazı şirketler, maalesef, başvurdukları halde, bir yıldan beri teşvik belgesi alamamaktadırlar. Halbuki, Sayın Bakanımız "vergi tabanımızı mutlaka genişletmemiz lazım, geliştirmemiz lazım ve vergi mükellefiyetini çoğaltmamız lazım" diyor. Doğrudur; ancak, vergi mükellefiyetini çoğaltabilmek in, mutlaka yatırım yapmak lazım. Yatırım yapacağız ki, istihdam olsun; istihdam olduktan sonra, üretim olsun, ihracatımız artsın ve tabiî ki, enflasyonun ortadan kaldırılması da mutlaka yatırımlara, üretime bağlıdır.

Şimdi, bakıyorsunuz "yeşil sermaye" adı verilen bazı sermaye gruplarına, maalesef, bu teşvik belgesi verilmemektedir. Hatta, çok ilginç bir şey söylemek istiyorum, bazı firmaların isimlerini de burada vermek istemiyorum, mimlenir diye korkuyorum. Özelleştirilmiş olan bir lastik fabrikası vardı ve Özelleştirme İdaresi Başkanlığıyla yapmış olduğu akit gereğince, 2000 yılı mayıs ayına kadar 30 milyon dolarlık bir yatırım yapması lazım gelirken, maalesef, teşvik belgesi alamadığından, verilmediğinden dolayı, bu yatırımı yapamıyor ve bunu, bu işlerin içerisinde bulunan herkes çok iyi biliyor.

Yine, firmanın adından bahsetmek istemiyorum, Avrupa'da, gurbetçilerimizin parasını Türkiye'ye aktaran bir firma, burada yatırımlar yapıyor ve şu anda, ifade edeyim, 500 milyon dolarlık bir yatırım teşvik belgesi kendilerine verilmemiştir. Daha önceki dönemde, yani Anasol-D döneminde, bu konuyla ilgili, o günkü, Hazineden sorumlu sayın bakana bunu intikal ettirdiğimizde, bize "inceleyeceğiz" demişti ve bilahara bu çıktı. Sonradan, efendim, mahzurlu olarak görülen bazı firmalarla ilişkisi olduğu iddiasıyla teşvik belgesinin verilmediği bize söylendi.

Bugün, maalesef, gurbetçilerimizin parasını Türkiye'de yatırıma intikal ettirmek isteyen bazı firmalar, burada engellenince, Amerika'ya gittiler ve Amerika'da, sayıları 270'i bulan Hit or Miss diye bir mağazalar zincirini satın almak zorunda kaldılar. Peki, şimdi, biz, tahkimi niye görüşüyoruz? Tahkimi, Tahkim Yasasını niçin görüşüyoruz? Dışarıdan yabancı sermaye gelsin diye. Şimdi, hazır, dışarıdan gelen sermayeyi ürkütüyoruz, yerli sermayeyi ürkütüyoruz ve sermayeye ideolojik bazı kavramlar yüklemek suretiyle, maalesef, sermayeyi kaçırıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ünal, 1 dakika ilave süre veriyorum.

Buyurun.

ZEKİ ÜNAL (Devamla) – Dahasını ifade etmek istiyorum: Bugün, Türk Silahlı Kuvvetleri, bildiğiniz gibi, 150 milyar dolarlık bir modernizasyon projesi üzerinde çalışmaktadır. 470 üyeli TÜSiAD çağrılıyor, 3 000 üyesi olan MÜSİAD bu toplantılara maalesef çağrılmıyor. Eğer Türkiye'yi kalkındırmak istiyorsak, Türkiye'de vergi adaletini sağlamak istiyorsak, Türkiye'de gelirin tabana yaygınlaştırılmasını istiyorsak, Türkiye'yi büyük bir ülke yapmak istiyorsak, mutlaka özel sektörün önünü açmamız lazım ve şu anda ekonomi küçülmüştür. Devlet Planlama Teşkilatından yeni aldığım rakamlara göre, 1999 yılında hedeflenen büyüme yüzde 3 olmasına rağmen, maalesef, şu anda, binde 5 olarak tahmin edilmektedir. Eğer, yüzde 1 olursa sürpriz olur diyorlar.

Arz ediyorum, teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ünal.

Şahıslar adına son söz, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan'ın.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Konuşmayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın; buyurun.

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

MURAT AKIN (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kurumlar Vergisi Kanununa eklenen geçici 28 inci madde, daha önce, 1995 yılında, 4108 sayılı Kanunun 32 nci maddesiyle yapılan değişiklik veya eklenen değişikliğin daha değişik şekilde düzenlenmiş bir geçici madde olmaktadır. Bu maddeyle, tam mükellefiyete tabi kurumların iştirak hisselerinin veya gayrimenkullerinin satışından doğan kazancın, satışın yapıldığı yılda kurum sermayesine ilave edilen kısmı Kurumlar Vergisinden müstesnadır; yani, şirketlerin, bir nevi, sermayesinin daha da büyütülerek, hareket alanının genişletilmesine yönelik, geniş kapsamlı düzenleyici bir maddedir. Bundan doğan kazancın dağıtılması halinde, Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesine göre, tevkifatın yapılmamasını, yine ilave bir düzenleme olarak getirmektedir.

Değerli milletvekilleri, müteşebbis oldukça zor durumdadır; çünkü, işletmeler mal üretip, imalat yapıp, satış kârı elde etmekten ziyade, sermayelerini repoya yatırmak suretiyle faaliyet dışı kazanç sağlamaya yönelmişlerdir. Son araştırmalara göre, İstanbul Sanayi Odasının "ilk 500" anketine katılan sanayicilerin, faiz gelirleriyle ayakta kaldığının açıklanmasından sonra, Ege Bölgesi sanayicilerinin de, faiz geliriyle geçindikleri ortaya çıktı. 1997 yılında "100 büyük" kapsamındaki firmaların toplam rant geliri 63 trilyon iken, bu rakam, 1998 yılında 132 trilyon liraya ulaştı. Firmaların üretimde faiz giderleri yüzde 50'ye varmıştır.

Sanayi ve faiz ilişkisi ürkütücü boyutlara ulaşmıştır. Bu sonuçlar, ülkemiz için vahim gelişmelere gebedir. Pek çok firma yaşamını sürdürülebilmek için rant gelirine ve devlet borçlanma kâğıdına yöneldi. Bu gelişmelerin böyle devam etmesi mümkün değildir.

Devlet, üreteceği politikalarla, sanayiciyi, ranta değil, üretime ve istihdama teşvik etmelidir. Ne yazık ki, bu tasarıyla yapılan değişiklikle, yine, repo gelirleri, mevduat faizleri ve devlet tahvil faizlerine ilişkin yüzde 5'lik bir koruma getirilmiştir. Devlet, borçlanma ihtiyacını karşılamak için bankalara değil, başka kaynaklara yönelmeli ve bankalara çekidüzen vermek üzere bir yönetim sistemi belirlemelidir. Bu hastalık içimize girdiğinde, yatırımların devamını sağlamamız mümkün değildir.

Şimdi, şirketlerle ilgili 31.12.1999'da süresi biten bir madde, daha süresine 7 ay kala diğer bir geçici 28 inci madde ile 2002 yılına kadar, 4 yıl süre uzatmak üzere, yeni bir madde getirilmiş bulunmaktadır. Halbuki nüfusun yüzde 40'ı çiftçidir. Çiftçilerimizin kazancının tespit şekli, Gelir Vergisi Kanununun 53 ve 54 üncü maddesinde düzenlenmiştir. 50-55 yaşında, biçerdöveri olanlar, işletme hesabı esasına göre ya da bilanço hesabı esasına göre deftere tabi olduğu halde, yıllardır bu değiştirilmediği halde, sermaye şirketlerinin, kurumların, holdinglerin daha rahat para kazanmaları için, süresi dolmadan madde üzerine madde koymak suretiyle değişikliği sağlıyoruz. Halbuki ülkemizde yaşayan insanların yüzde 40'ı ziraî gelirle geçimini temin etmektedir.

Bu nevi düzenlemelerin yapıldığında, hiç değilse, ülke...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akın, 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen, tamamlayınız.

MURAT AKIN (Devamla) – ... nüfusunun büyük bir kısmının geçimini sağladığı ziraî kazançların tespitine yönelik kolaylık getirmiş olsak, daha faydalı olacağı kanaatindeyiz.

Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akın.

Görüşmekte olduğumuz 6 ncı maddeyi, içerdiği geçici 28 inci madde ile birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde bu şekliyle kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Üçüncü Bölümden önce yer almak ve bu maddeden sonra gelmek üzere bir madde ihdası teklifi vardır.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 135 sıra sayılı kanun tasarısının Vergi Usul Kanunu ile İlgili Değişiklikler başlıklı üçüncü bölümüne 7 nci maddeden önce gelmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

İsmail Özgün Nezir Aydın Sait Açba Balıkesir Sakarya Afyon

Ahmet Derin Mehmet Altan Karapaşoğlu Suat Pamukçu Kütahya Bursa Bayburt

MADDE 7.– 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 257 nci maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki altı numaralı bent eklenmiştir.

"Uygun göreceği tarihler arasında üç haftadan az olmamak üzere malî tatil ilan etmeye, malî tatile rastlayan vergi ödevlerinden uygun görecekleri ile bu ödevlere ilişkin ödemelerin tatil süresinin sonundan itibaren 10 gün içinde yerine getirilmesini düzenlemeye, malî tatile ilişkin diğer usul ve esasları tespit etmeye"

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Komisyon salt çoğunlukla katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Komisyon katılmadı, önergeyi işleme koymuyorum.

7 nci maddeyi okutuyorum:

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
VERGİ USUL KANUNU İLE İLGİLİ DEĞİŞİKLİKLER

MADDE 7.- 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununa 205 sayılı Kanunun 22 nci maddesiyle eklenen bölümde yer alan Ek 1 inci maddenin birinci fıkrasında yer alan “Mükellef tarafından, ikmalen, re’sen veya idarece yapılacak tarhiyatta...” ibaresi “Mükellef tarafından, ikmalen, re’sen veya idarece tarh edilen vergilerle bunlara ilişkin vergi ziyaı cezalarının (344 üncü maddenin üçüncü fıkrası uyarınca vergi ziyaı cezası kesilen tarhiyata ilişkin vergi ve ceza hariç) tahakkuk edecek miktarları konusunda, ...”,

Ek 11 inci maddesinin birinci fıkrası “Maliye Bakanlığı, vergi incelemesine dayanılarak tarh edilecek vergilerle kesilecek cezalarda (344 üncü maddenin üçüncü fıkrası uyarınca vergi ziyaı cezası kesilecek tarhiyata ilişkin vergi ve ceza hariç) tarhiyat öncesi uzlaşma yapılmasına izin verebilir."

şeklinde değiştirilmiş ve aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

GEÇİCİ MADDE 23.- 1/1/1999 tarihi ile bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih arasındaki vergilendirme dönemlerine ilişkin olarak yapılan ve uzlaşma talep edildiği halde henüz uzlaşma günü verilmemiş veya uzlaşma günü verilmiş ancak uzlaşma görüşmesi yapılmamış veya uzlaşma talep süresi geçmemiş olan vergi ziyaı cezalı tarhiyatlarda; vergi ziyaı cezası için de uzlaşma talebinde bulunulabilir.

BAŞKAN – 7 nci maddeyi, bünyesinde taşıdığı geçici 23 üncü maddeyle birlikte görüşeceğiz.

Gruplar adına söz talebi?..

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, Grubumuz adına, Isparta Milletvekili Ramazan Gül konuşacak.

BAŞKAN – Doğru Yol Partisi Grubu adına, Isparta Milletvekili Sayın Ramazan Gül.

Sayın Gül, süreniz 10 dakika; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA RAMAZAN GÜL (Isparta) – Sayın Başkan, sayın millevekilleri; görüşülmekte olan bazı vergi kanunlarında değişiklik yapan kanun tasarısı üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına görüşlerimi aktarmak üzere söz almış buluyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Vergi kanunlarında yapılan değişiklikler her zaman kamuoyu tarafından yakından izlenmiş, kamuoyunu meşgul etmiş ve düzenlemeler, her zaman ekonomiyi etkilemiştir. Ülkemizde en sık yapılan değişikliklerden birisi, vergide yapılan değişikliklerdir. Hemen hemen her hükümet vergide yeni düzenlemeler yapmıştır. Neredeyse, vergi uzmanları dahi, değişiklikleri izleyemez hale gelmiştir. Getirilen bir düzenlemenin daha mürekkebi kurumadan, tam oturmadan yeni bir değişiklik daha yapılmıştır. Bir mükellefin son beş yıllık hesapları vergi incelemesine alındığında, neredeyse, her yıl için farklı vergi kanunu uygulanmak zorunda kalınmaktadır.

Vergide bu kadar sık değişiklik yapılmasının iki önemli sakıncası vardır:

Birincisi, kamuoyunun değişiklikleri izleyememesi ve yatırımcıların, önlerini görememeleridir. Yatırım kararı verdiği tarihte yürürlükte olan kuralları esas alarak yatırım kararı veren müteşebbis, vergiyle ilgili kurallar değiştiğinde malî açıdan zor durumda kalabilmektedir. Daha önce cazip ve kârlı olan bir yatırım, değiştikten sonra cazip olmaktan çıkabilmektedir. Sık değişiklik, yatırımlar açısından belirsiz bir ortam oluşturmakta ve yatırım kararlarını olumsuz yönde etkileyebilmektedir.

İkincisi ise, vergi kanunlarındaki bütünlüğün ve sistematiğin kaybolmasıdır. Yapılan düzenlemeler, çoğu zaman, vergi mevzuatının bütünü ve sistematiği dikkate alınmadan kısa vadeli düşüncelerle gerçekleştirildiği için, vergi mevzuatında bütünlük kaybolmaktadır.

Hepimizin bildiği gibi, geçtiğimiz yıl temmuz ayında birçok vergi kanununda geniş kapsamlı değişiklikler yapıldı. 4369 sayılı Kanun 29.7.1998 tarihinde yayımlandı. Hafızalarımızı biraz zorlayalım. Bu kanun büyük ümitlerle çıkarıldı; vergide reform, hatta, devrim yapıldığı iddia edildi. Kanunun, vergi ve kaçağını asgarîye indireceği, vergide adaleti sağlayacağı, devletin vergi gelirlerini artıracağı ısrarla vurgulandı.

Peki, bu kanunun reform olarak nitelendirilmesini sağlayan düzenlemeler neydi? En önemlisi, gelir tanımının değiştirilerek, harcama ve servet artışlarının gelir tanımının içine alınması idi. Artık, vatandaşların harcama ve tasarruf artışları da vergisel açıdan sorgulama kapsamına alınmıştı. Maliye, vergiyi doğuran olayı tespit edemese dahi, harcama ve servet artışlarını sorgulayarak, beyan edilmemiş geliri kavrayacak ve vergi gelirlerini artıracaktı.

Ayrıca, Gelir Vergisi oranları ile bazı harçlarda indirimler yapılmıştı. Her ne kadar, Kurumlar Vergisi oranının yüzde 44'ten yüzde 33'e düşürüldüğü söylendiyse de, bu iddia, gerçeği yansıtmamaktadır; zira, kâr dağıtımı yapıldığında tevkifat söz konusu olduğu için, Kurumlar Vergisi oranı düşürülmemiş olmaktadır.

Geçici vergilemede ciddî düzenlemeler yapılmış ve geçici vergi üç aylık gerçek kârlar üzerinden alınmaya başlanmıştı.

Vergi cezalarında uzlaşma uygulamasına son verilmiş ve vergi aslı üzerinden uzlaşma esasına geçilmişti.

Vergiden muaf esnaf için, esnaf muaflığı belgesi almak zorunluluğu getirilmişti.

Menkul sermaye iradı elde edenler, beyannameli hale getirilmişti.

Bugün, karşımıza getirilen tasarıyla, saydığım bu düzenlemelerin hepsi değiştirilmektedir. Gelirin tanımı, üç yıllık süre için değiştirilerek, eski uygulamaya dönülmektedir. Harcama ve servet artışının sorgulanmasına, üç yıllık bir süre için son verilmektedir. Muhtemelen üç yıl sonra, süre tekrar uzatılacak ve süresiz olarak eski uygulamaya dönülecektir. Aylarca tartıştığımız malî milat uygulamasının sonuçları ortadan kalkacaktır.

Bu tasarıyla, indirilen Gelir Vergisi oranları, ücretliler dışındakiler için 5 puan artırılmakta, en düşük vergi oranı yüzde 15'ten yüzde 20'ye ve en yüksek vergi oranı da yüzde 40'tan yüzde 45'e yükseltilmektedir; bir yıl önce indirilmişti, şimdi tekrar yükseltiliyor!

Geçici vergideki üç aylık vergileme dönemi altı aya çıkarılmakta ve Kurumlar Vergisi mükellefleri için oran yüzde 25'ten yüzde 20'ye indirilmektedir.

Görüştüğümüz maddeyle ilgili olarak, vergi cezaları üzerinden uzlaşma yapılması sağlanmaktadır. 4369 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki sisteme dönülmektedir. Uzlaşma müessesesinde yapılan düzenlemeler olumlu bir düzenlemedir. Cezanın uzlaşma dışında tutulması, uzlaşma komisyonlarını fiilen çalışamaz hale getiriyordu; bu düzenleme olumlu bir düzenlemedir.

Vergiden muaf esnaf için getirilen, şu ana kadar uygulanmayan esnaf muaflığı belgesi yürürlükten kaldırılmaktadır.

Mevduat faizi, kâr payı ve repo gelirleri için beyanname verme uygulamasına son verilmektedir.

Uygulaması tam arapsaçına dönen Emlak Vergisinde, yeniden beyanname verme imkânı sağlanmaktadır.

Şimdi, Hükümete sormak lazım: Bu düzenlemelerden hangisi doğru, hangisi hatalı? 4369 sayılı Kanunla getirilen düzenlemeler mi yanlış, yoksa, bu tasarıyla yapılanlar mı? Birisi mutlaka hatalı; çünkü, birbirine taban tabana zıt değişiklikler yapılmaktadır. Bu soruyu bu Hükümete sormaya hakkımız var. 4369 sayılı Kanunu çıkaran koalisyon hükümetinin iki partisi de bu Hükümette yer almaktadır. Hatta, o dönemdeki Sayın Maliye Bakanının partisinin genel başkanı, bugün, Başbakandır. Bugünkü değişiklikleri hazırlayan Sayın Maliye Bakanı ise, o dönemin milletvekiliydi ve 4369 sayılı Kanunun lehine oy kullanmıştı.

Bir başka soru daha sormak gerekir: Bugünkü değişiklikleri neden yapıyorsunuz? Sayın Maliye Bakanı "ekonominin önünü açmak için" diye cevaplıyor bu soruyu. Yani, Hükümet, 4369 sayılı Kanunun, ekonomiyi tıkadığını kabul ediyor. Yani, bu Hükümet, 55 inci Hükümetin hata yaptığını kabul ediyor.

4369 sayılı Kanunun, gerçekten, ekonomide büyük tahribatlara yol açtığı doğrudur. Ciddî bir sermayenin yurt dışına çıkmasına sebep olmuş, üretim tesislerinin kapanmasında, işsizliğin artmasında etkisi olmuş, yatırımlar azalmış, otomotiv, tekstil, inşaat, gayrimenkul satışlarında düşüşlere yol açmış ve ekonomide durgunluğun artmasına katkı sağlamıştır. Yani, ülke, deneme tahtasına çevrilmiştir; ülkemize büyük bir bedel ödettirilmiştir. Bu hatayı yapan partilerin, bugün söz söyleme hakları olmaması gerekir ya da nasıl, rahatlıkla, çıkıp "pardon, yanlış yaptık; kusura bakmayın" diyebilirler?

Yaptığınız tahribatın bedelini kim ödeyecek? Sorumlusu kim? Sorumluların hesap vermesi gerekir. Başta Sayın Başbakanımız olmak üzere, geçtiğimiz yıl yapılan düzenlemeleri göklere çıkarıyordunuz. Sayın Başbakanımız, kanunu eleştirenleri, vatana ihanetle suçluyordunuz. Bugün de aynı şeyleri söyleyebiliyor musunuz? Halen, 4369 sayılı Kanunun reform olduğunu düşünüyor musunuz?

Sayın milletvekilleri, eğer, hükümet, bu düzenlemelerin, ekonominin önünü açacağını düşünüyorsa, büyük bir yanılgı içerisindedir; zira, hükümet, güvenilirliğini ve inanılırlığını kaybetmiştir. Yarın bunları değiştirmeyeceğini kim garanti edebilir...

Diğer taraftan, hükümet, ekonomi ve para politikasındaki yanlışlıkları da birlikte düzeltmediği takdirde, vergide yapılacak bu düzenlemeler hiçbir işe yaramaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Gül, sürenizi 2 dakika uzatıyorum; lütfen, toparlayın.

RAMAZAN GÜL (Devamla) – Dışarıya çıkan ve yastık altında yatan paranın bir an ekonomiye döneceğini kabul etsek dahi, bu para, üretime değil, borç para olarak devlete aktarılacaktır; yani, ekonomideki daralmanın azalmasına katkı sağlamayacaktır.

Devlet yönetimi ciddî bir iştir. Devlet yönetimi, hem düşüncede hem de icraatta istikrar ister. 55 inci Hükümetin devamı olan bu hükümet, devlet yönetiminde istikrarı ve ciddiyeti sağlayamamıştır. Bu hükümetin yapacağı, ülkeye vereceği hiçbir şey kalmamıştır. Bu nedenle yapacağı en iyi iş, daha ciddî, daha tutarlı tedbirler almak olacaktır.

Yasanın ülkemize, ekonomimize, hayırlı, uğurlu olmasını diler, saygılar sunarım.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gül.

Şahısları adına, Sakarya Milletvekili Sayın Nezir Aydın?.. Yok.

Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan?..

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Konuşmayacağım.

BAŞKAN – Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın?.. Yok.

Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç?..Yok.

Balıkesir Milletvekili Sayın İsmail Özgün?..

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Konuşmayacağım.

BAŞKAN – Karaman Milletvekili Sayın Zeki Ünal?..

ZEKİ ÜNAL (Karaman) – Konuşmayacağım.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi, bu şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum:

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

EMLAK VERGİSİ KANUNU İLE İLGİLİ DEĞİŞİKLİKLER

MADDE 8.- 29/7/1970 tarihli ve 1319 sayılı Emlâk Vergisi Kanununun 29 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve aynı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

Vergi değeri

Madde 29.- Vergi değeri, emlâk vergisinin mevzuuna giren bina ve arazinin rayiç bedelidir.

Rayiç bedel, bina ve arazinin beyan tarihindeki normal alım satım bedelidir.

Genel beyan dönemi veya vergi değerini tadil eden sebeplerin mevcudiyeti halinde mükellefiyetin başlangıç yılını takip eden yıllarda emlâk vergisi matrahı, her yıl bir önceki yıl matrahının Vergi Usul Kanunu hükümleri uyarınca aynı yıl için tespit edilen yeniden değerleme oranının yarısı nispetinde artırılmak suretiyle bulunur.

Bakanlar Kurulu, üçüncü fıkrada belirtilen artış oranını sıfıra kadar indirmeye veya yeniden değerleme oranına kadar artırmaya yetkilidir. Bakanlar Kurulu bu yetkisini, 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununun 95 inci maddesi uyarınca belirlenen belediye grupları itibariyle farklı oranlar tespit etmek suretiyle de kullanabilir.

Ek süreye rağmen beyanname verilmemesi halinde, 32 nci maddeye göre belirlenen matrahlar hakkında da, ilgili bulunduğu yılı takip eden yıllarda aynı işlem yapılır. Bu maddenin uygulanması ile ilgili usulleri belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 8 inci madde iki hüküm ifade ediyor: Birisi, Emlak Vergisi Kanununun 29 uncu maddesinde yapılan değişiklik; diğeri, geçici madde 18. Önce, dinlediğiniz şekliyle, Emlak Vergisi Kanununun 29 uncu maddesinde yapılan değişikliği, 8 inci maddenin birinci kısmı olarak müzakere edeceğiz.

Madde üzerinde, gruplar adına söz talebi?.. Yok.

Şahıslar adına, Bitlis Milletvekili Sayın Zeki Ergezen?..

ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) – Söz talebimi geri aldım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan?..

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Vazgeçtim.

BAŞKAN – Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç?.. Yok.

Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın?..

MURAT AKIN (Aksaray) – Vazgeçtim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Balıkesir Milletvekili Sayın İsmail Özgün?.. Yok.

Karaman Milletvekili Sayın Zeki Ünal?..

ZEKİ ÜNAL (Karaman) – Vazgeçtim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Arkadaşlarımız mevcut; konuşmuyorlar.

Madde üzerinde söz alan yok.

Emlak Vergisi Kanununun 29 uncu maddesinde yapılan değişikliği, 8 inci maddenin birinci kısmı olarak oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

8 inci maddenin geçici 18 inci maddesinin işaretli kısmını okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 18.- 1998 genel beyan dönemi veya 1998 yılında ortaya çıkan ve vergi değerini tadil eden nedenlerle emlâk vergisi beyannamesi veren mükelleflerden dileyenler 1/11/1999 - 31/12/1999 tarihleri arasında yeniden beyanda bulunabilirler. Bu suretle beyanda bulunacak mükelleflerin bildirecekleri değerler; 1998 yılı genel beyan dönemine ilişkin olarak 1319 sayılı Emlâk Vergisi Kanununun 10 ve 20 nci maddeleri hükümlerine göre hesaplanan asgari ölçüde tespit edilen vergi değerinin, bu yıla ait yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle bulunacak değerden düşük olamaz. Düşük olması halinde mükellefin beyanı, bu şekilde hesaplanan değere yükseltilir.

Mükellefler tarafından bu şekilde yeniden beyan olunacak bina, arsa ve arazi matrahları dikkate alınarak, mükelleflerin 1999 yılı için tahakkuk eden vergilerinde herhangi bir düzeltme yapılmaz.

Mükelleflerin 2000 yılı emlâk vergisi matrahları, bu madde hükümleri de dikkate alınmak suretiyle bu Kanunun değişik 29 uncu maddesi hükümlerine göre belirlenir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Bingöl Milletvekili Sayın Necati Yöndar konuşacak.

BAŞKAN – Doğru Yol Partisi Grubu adına, Bingöl Milletvekilimiz konuşacaklar.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA NECATİ YÖNDAR (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 135 sıra sayılı vergi kanunlarının değişikliğiyle ilgili 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun Geçici 18 inci maddesi üzerinde şahsım ve Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinize saygılar sunarım.

Emlak Vergisi Kanununun 29 uncu maddesine ilişkin değişiklik hükümleri ile 4369 sayılı Yasada anılan maddeye ilişkin eski hükümler karşılaştırıldığında, iki ana değişiklik göze çarpmaktadır.

Öncelikle, genel beyan dönemi veya vergi değerini tadil eden sebeplerin mevcudiyeti halinde, mükellefiyetin başlangıç yılını takip eden yıllarda, Emlak Vergisi matrahının, bir önceki yıl matrahının yeniden değerleme oranının yarısı nispetinde artırılması suretiyle tespiti öngörülmektedir. Ancak, hemen sonraki paragrafta, bu oranı sıfıra kadar indirmeye veya yeniden değerleme oranında artırmaya ilişkin Bakanlar Kuruluna değişiklik yetkisi verilmiştir.

Bilindiği üzere, yeniden değerleme uygulaması 4369 sayılı Kanunla bu sisteme dahil edilmiştir. Amaç, Emlak Vergisi matrahı ile rayiç değerler arasında görülen uyumsuzluğun giderilmesi olmakla birlikte, kanunun yürürlüğe girdiği tarihten bugüne kadar görülmüştür ki, mevcut düzenleme, emlak değerlerinin rayiç değerlere yaklaşmasını sağlamasını bir tarafa bırakın, aradaki farkın kabul edilmez boyutlarda daha da fazla artmasına neden olmuştur.

Öyle anlaşılmaktadır ki, yeni düzenlemeyle getirilmek istenen sistem, bu dengesizliği telafi etmeyi amaçlamaktadır. Ancak, belirtilen sorunun kaynağı, yeniden değerleme oranının tam uygulanmasında değil, mükellefin beyanı dışında, sonraki dönemlerde matrahın bu oran yoluyla götürü usullerle artırılmasındadır. Zira, ülkemizde, öyle yerler vardır ki, emlak değerleri yıldan yıla artacağına, aksine, azalmaktadır. Gelişmişlik düzeyi, ilden ile, ilçeden ilçeye, hatta beldeden beldeye farklı olduğu gibi, bölgelerarası büyük farklılıkların da bulunduğu malumunuzdur. Ülkemizde, gayrimenkullerin her yerde aynı değerde arttığını varsayarak endeksleme yapmak pek adil olmamaktadır. Düşününüz, öyle yerler vardır ki, emlakın değeri, yeniden değerleme oranından daha da fazla artarken, bazı yerlerde ise, aksine, yıldan yıla daha da azalmaktadır. Mesela, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun ve kalkınmada öncelikli yörelerin bazı yerlerinde durum bu şekildedir. Dolayısıyla, Türkiye'nin her yeri için, Emlak Vergisi matrahının, her yıl yeniden değerleme oranının yüzde 50'si nispetinde artırılması adalet prensibine aykırıdır.

Sayın Bakanlık bu durumu fark etmiş ki, maddede getirilen ikinci değişiklik, uygulanacak oranın belirlenmesine ilişkin Bakanlar Kuruluna yetki devridir. Bu sayede, yıllar itibariyle Emlak Vergisi matrahı, Bakanlar Kurulu tarafından belirlenen çerçeve içinde tespit edilebilecek bu oran, belediye grupları itibariyle de farklılaştırılabilecektir. Belediye gruplarından kastedilen 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununun 95 inci maddesi uyarınca belediyelerin nüfusları ile ekonomik ve sosyal gelişme durumlarına göre belirlenen 5 grup halindedir.

Kanun maddesinde tek bir oranın belirlenmemesi, Bakanlar Kuruluna, oranların farklılaştırılmasına ilişkin yetki devrinde bulunulması, konuşmamızın başında belirtilen götürü uygulamanın, peşinen, tasarıda kabul edildiğinin açık ifadesidir.

Vergide eşitlik ilkesi, yükümlülerin vergi ödeme güçleri dikkate alınmak suretiyle vergilendirmenin yapılmasını öngörür. Başka bir ifadeyle, kişilerin, genel vergi yüküne kendi ödeme güçlerine göre katılmalarıdır.

Anayasamızda öngörülen, verginin malî güce göre ödenmesi, herkesin vergi ödemesi ilkesiyle birlikte, vergilendirmede adalet ve eşitlik ilkesine uygunluğu gösterir ve sosyal devletin en etkin uygulama gücünü oluşturur. Verginin adaletli ve dengeli dağılımı, bu ilkelere uyularak sağlanır.

Bu çerçevede belirtilen götürü uygulama ve matrah belirleme yetkisinin Bakanlar Kuruluna devri, vergilendirmede adalet ilkesiyle de bağdaşmamaktadır. Olması gereken, matrahın belirlenmesine ilişkin düzenlemelerin belediye meclisi tarafından yapılmasını sağlayacak yasal düzenlemelerin gerçekleştirilmesidir.

Geçici 18 inci maddeyle getirilen değişiklik ise, bize göre, yeniden değerleme uygulamasıyla ortaya çıkan ve konuşmamızın başında ifade edilen dengesizliğin telafisi amacını taşımaktadır; bu ise, açıkca bir pişmanlık ifadesidir; ancak, olumlu bir düzenlemedir. Zira, vatandaşlarımızın bir kısmı, malî milat nedeniyle Emlak Vergisi değerlerini çok yüksek miktarda göstermişlerdi ve gelecek korkusu vardı; ayrıca, yeniden değerleme oranının artırılması sonucu, ağır vergi yüküyle karşılaşmışlardır.

Bu duygu ve düşüncelerle, Grubum ve şahsım adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (DYP, MHP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yöndar.

Sayın milletvekilleri, çerçeve madde 8'in bünyesinde yer alan geçici 18 inci maddeyle ilgili başka söz talebi yoktur.

Geçici 18 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Çerçeve 8 inci maddeyi, madde 29 ve geçici 18 inci maddeyle beraber oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum:

BEŞİNCİ BÖLÜM

BELEDİYE GELİRLERİ KANUNU İLE İLGİLİ DEĞİŞİKLİKLER

MADDE 9.- 26/5/1981 tarihli ve 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununun Mükerrer 44 üncü maddesinin dokuzuncu fıkrasının birinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Yıllık olarak tahakkuk eden bu vergi, mükelleflerce her yıl, Emlâk Vergisinin taksit sürelerinde ödenir. Maliye Bakanlığı farklı ödeme süreleri belirlemeye yetkilidir.

BAŞKAN – Madde üzerine, gruplar adına söz talebi, Divana intikal etmiş değil.

Şahıslar adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat?.. Vazgeçtiler.

Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan?.. Vazgeçtiler.

Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın?.. Yok.

Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç?.. Yok.

Balıkesir Milletvekili Sayın İsmail Özgün?.. Vazgeçtiler.

Karaman Milletvekili Sayın Zeki Ünal?.. Yok.

9 uncu madde üzerinde söz talebi yok.

9 uncu maddeyi bu şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

ALTINCI BÖLÜM

HARÇLAR KANUNU İLE İLGİLİ DEĞİŞİKLİKLER

MADDE 10.- 17.2.1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanununun 63 üncü maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Kayıtlı değer, emlak vergisi değeri

Madde 63.- Bu Kanunda sözü edilen "kayıtlı değer" veya "emlâk vergisi değeri" deyimi; 1319 sayılı Emlâk Vergisi Kanununa göre genel beyan veya vergi değerini tadil eden nedenler dolayısıyla beyan edilecek emlâk vergisi değerini ifade eder. Bu değer; emlâk vergisi mükellefiyetinin başlangıcını takip eden yılda, Emlâk Vergisi Kanunu hükümlerine göre beyan olunan emlâk vergisi değerine, diğer yıllarda ise bir önceki yıl için belirlenen değere, yeniden değerleme oranı uygulanmak suretiyle tespit edilir.

Yeni inşa edilen binalarda harca esas değerin hesaplanmasında Emlâk Vergisi Kanununun 10 uncu maddesine göre arsa veya arsa payı (arazi dahil) değeri olarak daha önce beyan edilmiş olan değere "yeniden değerleme oranı" uygulanmak suretiyle tespit olunan değer esas alınır.

Tapu ve kadastro harcı, yeniden değerleme oranı uygulanmak suretiyle bulunan değer ile mükellef tarafından beyan edilmiş olan değerlerden yüksek olanı üzerinden hesaplanır.

Mükelleflerin yukarıdaki hükümlere göre tespit edilecek değerlerden daha düşük beyanda bulunmaları halinde, harcın hesabında yeniden değerleme oranı uygulanarak tespit edilecek değerler esas alınır. Aradaki farka isabet eden harç, Vergi Usul Kanununa göre hesaplanan vergi ziyaı cezası % 25 oranında uygulanmak suretiyle ikmalen tarh edilir.

Harcın hesabında bir milyon liraya kadar olan matrah kesirleri dikkate alınmaz.

Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları tayin ve tespite Maliye Bakanlığı yetkilidir.

BAŞKAN - Gruplar adına ilk söz, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Bingöl Milletvekili Sayın Necati Yöndar'ın.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA NECATİ YÖNDAR (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 135 sıra sayılı Kanun Tasarısının, 492 sayılı Harçlar Kanununun 63 üncü maddesinin değiştirilmesiyle ilgili 10 uncu maddesi üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına hepinize saygılar sunarım.

Tasarının bu maddesi, bir istikrarsızlık meselesidir. Vergilendirmede, yani harç almada, harcın ne kadar olacağını vatandaş bilmemektedir.

4369 sayılı Yasayla getirilen bu madde, aslında, reform niteliğinde bir madde değil, tam tersi, vatandaşlarımıza sıkıntı yaratan bir maddedir. Zaten, Emlak Vergisi değeri tespit edilirken, dört yıllık fiyat artışı da göz önünde bulundurularak tespit yapılmaktadır ilgili makamlarca. Tabiatıyla, işin tek tarafına bakılmış. Yani, deniliyor ki: "Yüksek olan rakam üzerinden harç alınır." Yeniden değerleme yapılmış, bir de vatandaş kendisi beyan etmiş "bunlardan hangisi yüksek ise, onun üzerinden harç alınır" deniliyor.

1998 yılında, zaten, malî milat nedeniyle, vatandaşlardan, Emlak Vergisi matrahlarını çok yüksek rakamlarda beyan etmelerini istediler. Bir de, her yıl, yeniden değerleme oranında artış yapılmak suretiyle, emlak vergi değeri, o günkü alım-satım değerinin, yani rayiç bedelin çok üzerinde bir meblağı oluşturmaktadır. 4369 sayılı Yasadan önce, tapu harcı oranı -alıcı ve satıcıdan ayrı ayrı olmak üzere- malumunuz, yüzde 4,8'di; bu yasayla, bu oran yüzde 1'e çekildi; ancak, malî milat nedeniyle, emlak vergi değerleri gerçek değerlerine, hatta, gelecek korkusuyla, gerçek değerinin üstüne çekildi. Takvim yılının değişmesiyle birlikte, beyan edilen tutar yüzde 77,8 oranında yeniden artırıldı; ancak, gayrimenkullerin değeri hiç artmadı, hatta düştü. Değeri artmayan gayrimenkullerin tapu harç matrahı arttı.

Oranların aşağı çekilmesi bir aldatmacadır. Harç yükü düşmemiş, aksine, artmıştır. Örnek veriyorum: Gayrimenkulünüzün değerini 1998 yılında 10 milyar lira olarak beyan ettiğinizi kabul edersek, yeniden değerleme oranı, bilindiği gibi, enflasyona endeksli olarak -eskalasyona tabi tutulduğunda- her yıl, otomatikman artmaktadır. 1998 yılında yeniden değerleme oranı yüzde 77,8 olarak tespit edildiğinden, bir sonraki yıl sizin gayrimenkulünüzün değeri otomatikman 17 milyar 780 milyon TL'ye ulaşacaktır. Daha sonraki yılın yeniden değerleme oranında da yaklaşık bu rakam civarında çıkması muhtemeldir. Sizin gayrimenkulünüzün değeri bir o kadar daha artacaktır ve gayrimenkulün satışında, bu bedel üzerinden tapu harcı alınacaktır.

Bilindiği gibi, harçlar, devletin verdiği bazı hizmetlerden yararlananların ödedikleri bir karşılıktır. Tapu harcı da, devletin tapu işlemleri yapmasının bedeli olarak alınır; bu bedel de bu kadar yüksek olmamalıdır.

Gayrimenkulün asgarî birim değeri tespit edilirken, bilindiği üzere, Maliye Bakanlığı ile Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, inşaatın metrekare birim fiyatını müştereken tespit ederler; yani, Bingöl'deki bir gayrimenkulün değeriyle Ankara'daki bir gayrimenkulün inşaat birim fiyatı aynıdır; arsa değeri hariç, hemen hemen aynı rakamlar beyan edilir. Yeniden değerleme oranı ise, aynı rakam üzerinden yapıldığından, reel anlamda, Türkiye'nin bölgelerine göre bir başka sıkıntı getirmektedir. Bu anlamda, maddenin son derece dikkatle değerlendirilmesinin önemli olduğu kanaatindeyim. Bu madde ciddî sıkıntılar getirmektedir; belki, harç toplanacaktır; ama, çok önemli problemleri beraberinde getirmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 492 sayılı Harçlar Kanununun 63 üncü maddesine ilişkin yapılan değişiklikte, ilk matrahın tespitinde Emlak Vergisi Kanununda belirlenen Emlak Vergisi değeri dikkate alınmakla birlikte, takip eden yıllarda, bu matrah, yeniden değerleme oranınının yarısı değil, tamamı oranında artırılmak suretiyle belirlenmektedir.

Konuşmamızın başında belirtildiği gibi, Emlak Vergisi matrahı, beyanı takip eden yıllarda, önceki değerin yeniden değerleme oranının yarısı uygulanmak suretiyle bulunmaktadır. Harçlar Kanununda öngörülen değişiklikle, verginin konusunu teşkil eden aynı gayrimenkul farklı oranda değerlemeye tabi tutulmaktadır. Mademki, 4369 sayılı Yasa uygulamasında Emlak Vergisi için görülen yanlışı telafi etmek amacıyla yeniden değerleme oranının yarısı nispetinde bir değişiklik öngörülmekteyse de, bu değişiklik neden tapu ve kadastro harçları için benimsenmemiştir? Bizce, bunun bir izahı bulunmamaktadır. Bu farklı düzenleme, uygulamada kaosa neden olacağı gibi, harcın hesaplanmasında da büyük sıkıntılara ve yanlışlıklara sebebiyet vermektedir.

Ayrıca, eksik beyan halinde de, bilindiği gibi, Vergi Usul Kanununa göre, harç tutarının yüzde 25'i oranında da ayrıca vergi zıyaı cezası alınmaktadır. Emlak Vergisi uygulaması ile bu uygulama arasında paralellik sağlanması ve matrahın aynı ölçülerle kullanılarak belirlenmesi gerektiği kanaatindeyim.

Bu duygu ve düşüncelerle, Grubum ve şahsım adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yöndar.

Şahsı adına söz talebi var mı?.. Olmadığı anlaşıldı.

10 uncu maddeyi bu şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 11.- 492 sayılı Kanunun 85 inci maddesinin (f) fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki (g) fıkrası eklenmiştir.

g) Dışişleri Bakanlığınca mütekabiliyet esası gözönünde tutularak belirlenecek ülkeler uyruklarına verilecek ikamet tezkereleri.

BAŞKAN – Komisyona bir şey sormak istiyorum:

Acaba "(f) fıkrasından" (f) bendinden mi ve "(g) fıkrası" (g) bendinden mi?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Evet Sayın Başkanım, bizde de aynı not vardı; sanıyorum, kanun tekniği açısından "bendinden" ifadeleri daha doğru görünüyor.

Takdirlerinize sunarım efendim.

BAŞKAN – Müsaade ederseniz, o şekilde düzelterek, maddeyi, bu şekliyle tekrar okuyorum:

"MADDE 11.– 492 sayılı Kanunun 85 inci maddesinin (f) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki (g) bendi eklenmiştir" diyoruz, gerisi aynen devam ediyor.

Madde üzerinde gruplar adına söz talebi?.. Yok.

Şahsı adına, Bursa Milletvekili Sayın Altan Karapaşaoğlu...

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Vazgeçtim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Vazgeçtiler.

Başka söz talebi var mı efendim?.. Olmadığı anlaşıldı.

Maddeyi bu redaksiyonla oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum:

MADDE 12.- 492 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

GEÇİCİ MADDE 5. - Emlâk Vergisi Kanununun geçici 18 inci maddesi uyarınca 1.11.1999 - 31.12.1999 tarihleri arasında yeniden beyanda bulunan mükelleflerin beyan ettikleri değerler, tapu ve kadastro harçları uygulamasında kayıtlı değer veya emlâk vergisi değeri olarak kabul edilir. Beyan edilen bu değerler müteakip yıllarda yeniden değerlemeye tabi tutularak harcın hesabında dikkate alınır.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, Grubumuz adına, Samsun Milletvekili Sayın Kemal Kabataş konuşacak.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Kemal Kabataş konuşacaklar. (DYP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

Süreniz 10 dakika.

DYP GRUBU ADINA KEMAL KABATAŞ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçici 5 inci madde, geçici 18 inci maddeyle ilgili bir madde. Bu konulardaki görüşlerimi sunmak üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

4369 sayılı Yasanın getirdiği karmaşık alanlardan ve uygulamada sorun ortaya çıkaran düzenlemelerinden birisi de Emlak Vergisi olmuştur. Emlak Vergisi alanında, Emlak Vergisiyle ilgili olarak yapılan düzenlemeler önemli prensip hataları ihtiva etmiştir, önemli yanlışlar içermiştir. Bu yanlışları düzeltmek ve bu konudaki hatalı sistematik yaklaşımı düzeltmek üzere getirilmiş düzenlemeler ve sistemde yapılacak daha rasyonel düzenlemeler içeren bu maddeler hakkında kısaca görüşlerimi sunmak istiyorum.

Sayın milletvekilleri, 18 milyon mükellefi ilgilendiren Emlak Vergisi, maalesef, Gelir Vergisinin, bir şekilde, düzeltici unsuru olarak, Gelir Vergisiyle paralel düşünülen ve gelir yaratıcı mekanizmaların, bir şekilde, referansı olarak 4369 sayılı Yasada düzenlenmiştir. İlk defa, mahallî bir vergi olan Emlak Vergisi ile çok temel vergilerden birisi olan Gelir Vergisi birlikte düzenlenmek istenmiş ve bu konuda da teknik yönden çok hatalı uygulamalar yapılmıştır.

Neler yapılmıştır? Emlak Vergisine esas olacak değerlerin vergi değerlerinin yükseltilmesi konusunda 1998 yılında tam bir kargaşa yaşanmıştır. Ne olmuştur? Genel beyan döneminde, insanların bir kısmı asgarî beyan esası üzerinden gelirini beyan ederken, Emlak Vergisi oranında yapılan indirimleri fırsat bilen hükümet, Emlak Vergisine esas olacak değerleri, bir kısım yükümlüler için 4 kata kadar artırma yönünde azmettirici ve mükellefleri bu yönde beyanda bulunmaya teşvik edici başka düzenlemeler getirmiştir; siz, Emlak Vergisine esas olan değeri yükseltirseniz, ileride emlak satışından doğacak farkları, yani, maliyet bedelinizle satış bedeliniz arasındaki farkları vergi dışında tutacağız demiştir. Bunu dikkate alan pek çok yükümlü, ödevli, Emlak Vergisinde piyasa değerinin, rayiç değerinin çok üstünde beyanlarda bulunmuş ve bugün de, bu beyanlar nedeniyle mükelleflerin önemli bir kısmı sıkıntıya girmiştir. Âdeta, sıradan, mütevazı konutların, işyerlerinin değerleri astronomik rakamlara ulaşmıştır. Tabiî, bütün bu yükseltilmiş değerleri, ayrıca, yeniden değerleme katsayısıyla düzeltme ve yükseltme, zorunlu olarak yükseltme olayı, burada, ölçünün daha da kaçmasına neden olmuştur. Şimdi, hükümet, bu tasarıyla, getirdiği bu düzenlemeyle, sistemi yeniden revize etmekte, düzeltmektedir. Bu anlamda, gösterilen olumlu yaklaşımı teşekkürle kaydettiğimi ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, nedir getirilen sistem? Gayet basit; 1998 yılındaki asgarî beyan değerleri neyse, bunlara 1998 yılı için getirilen yeniden değerleme katsayısı uygulanacak ve 1998 beyan değeri bu olacak. Bunun üstünde değer beyan etmiş olanlara, bu değere indirecek şekilde ek beyanda bulunma hakkı getiriliyor. Böylece, hiç değilse, mükellefler, belli bir sistem içinde, belli bir tanım içinde beyanda bulunmuş olacaklar ve sistem yerli yerine oturacak, kanunla getirilmiş olan kargaşa önlenmiş olacaktır. Bu, önemli bir prensip meselesidir, önemli bir düzenlemedir.

Bundan sonrası için yapılacak olan nedir? Bundan sonrası için de, hükümet, yine, bir önceki düzenlemede ölçüyü kaçırdığını fark etmiş olacak ki, Emlak Vergisi değerlerindeki artışı her yıl ilan edilecek yeniden değerleme katsayısının yarısını aşmayacak şekilde düzenleme yetkisi alıyor; hatta, bunu, sıfıra kadar indirme yetkisi alıyor ve daha enteresanı, Türkiye'yi tek bir tablo, tek bir ülke, tek bir mülk gibi gören ve bütün emlaki yüzde 77,8'lik katsayıyla değerlendiren bir yaklaşımdan, böylesine kolaycı bir yaklaşımdan da vazgeçiyor; belediyeler itibariyle, beldeler itibariyle farklı değerleme ölçüleri getirme konusunda da yetki alıyor. Bu düzenlemeler, doğru, haklı ve rasyonel düzenlemelerdir, bir vahim hatadan geri dönüştür ve bu anlamda da, olumludur.

Sayın milletvekilleri, üzerinde konuştuğumuz geçici 5 inci madde de, bu sistem içinde yeni bir unsuru düzeltmektedir. Nedir bu yeni unsur? Emlak Vergisi değerleri, öteden beri, tapu harçlarının hesaplanmasında da esas alınan değerlerdir. Bu anlamda, bütün mükellefler için getirilen 1998 yılı değerini -yani, düzeltilmiş değerini- esas alarak tapu harçları hesaplanacaktır. Tapu harçlarının yüksek oranda karmaşık bir sistem içinde hesaplanmasından doğan kargaşa da bir şekilde önlenmiş olacaktır. Bu anlamda, tapu harçları meselesinin nasıl hesaplanacağı, tapu harçlarının hangi esaslar içinde hesaplanacağı, gelecek dönemler için de bir sisteme bağlanmış ve buna göre, yeniden değerlemeye tabi tutularak hesaplanacak miktarlar, harcın hesabında da esas olacaktır.

Çok geniş bir vatandaş kitlesini, çok geniş bir seçmen kitlesini ilgilendiren, Gelir Vergisi anlamında, mükellef olsun olmasın herkesi yakından ilgilendiren bir konuda, böylesine yanlış bir uygulamadan geri adım atıldığı, oldukça sağlıklı yeni bir sistem önerildiği ve huzurunuza getirildiği için, ben, tekrar, hükümete teşekkür ediyor; bu düzenlemenin de, hepimiz için, ülkemiz için hayırlı olmasını diliyorum.

Teşekkür ediyorum, saygı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kabataş.

Şahsı adına söz talabi var mı? Olmadığı anlaşıldı.

Maddeyi bu şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum :

YEDİNCİ BÖLÜM

DEĞİŞTİRİLEN İBARELER

MADDE 13.- A) 31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 64 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “...asgarî ücretin yıllık brüt tutarıdır...” ibaresi “...asgarî ücretin yıllık brüt tutarının % 25’idir...” şeklinde,

B) 25/10/1984 tarihli ve 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun Geçici 10 uncu maddesinde yer alan "_geçici 23 üncü maddesi_" ibaresi "_geçici 28 inci maddesi_" şeklinde,

C) 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun;

1. 86 ncı maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “...361 inci madde...” ibaresi, “...mükerrer 355 inci madde...”,

2. 112 nci maddesinin 3 numaralı bendinde yer alan "_2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 27 nci maddesinin 8 numaralı bendi_" ibaresi, "_2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 27 nci maddesinin 3 numaralı fıkrası_”,

3. Mükerrer 115 inci maddesinde yer alan "_250 000 lirayı (250 000 lira dahil)_" ibaresi "_1 000 000 lirayı (1 000 000 lira dahil)_",

4. 232 nci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “Yukarıdakiler dışında kalanların, birinci ve ikinci sınıf tüccarlardan ve defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçilerden...” ibaresi, “Yukarıdakiler dışında kalanların, birinci ve ikinci sınıf tüccarlar ile kazancı basit usulde tespit edilenlerden ve defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçilerden...”, aynı fıkrada yer alan "_15 000 000 lirayı geçmesi veya bedeli 15 000 000 liradan_" ibaresi "_50 000 000 lirayı geçmesi veya bedeli 50 000 000 liradan_",

5. 235 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Birinci ve ikinci sınıf tüccarlar ile...” ibaresi, “Birinci ve ikinci sınıf tüccarlar ile kazancı basit usulde tespit edilenler ve...”,

6. 242 nci maddesinin son fıkrasında yer alan “Gelir Vergisi Kanununa göre sair kazanç ve iratları üzerinden...” ibaresi, “Gelir Vergisi Kanununa göre diğer kazanç ve iratları üzerinden...”,

7. 243 üncü maddesinde yer alan “Zirai işletmeleri, Gelir Vergisi Kanununun 12 nci maddesine göre hâsılat bildirimine esas alınan ölçülerin üstünde bulunan çiftçiler,...” ibaresi, “Zirai işletmeleri, Gelir Vergisi Kanununun 54 üncü maddesinde yazılı işletme büyüklüklerinin üstünde bulunan çiftçiler,...” şeklinde,

Değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Akın, süreniz 10 dakika.

DYP GRUBU ADINA MURAT AKIN (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yedinci Bölümde yapılan değişiklikler, 4369 sayılı Kanundan önce bulunan bazı hükümlerin 4369 sayılı Kanunla değiştirilmesi lazım gelirken, ihmal edilen ya da değiştirilip de tekrar, maktu ve nispî miktarların ekonomik değerlerini muhafaza edememesinden dolayı getirilen ilave değişiklikler ve ibarelerde yapılan değişikliklerdir. Bu değişikliklerin, fevkalade, ekonomiye yansıyacak değişiklikler olarak görülmemesi lazım. Bu değişikliklerin neticesinde, ekonomiye ilave katkı sağlamasının da düşünülmesi hayal olur. Esas, 4369 sayılı Kanunla yapılan değişiklik neticesinde, ekonomimizde meydana gelen durgunluktur.

Bilindiği üzere, büyük gürültülerle ve vaveylalarla, geçtiğimiz yıl, vergi reformu, 4369 sayılı Kanunla yapıldı. Bu reform sonrasında, ekonomi, durma noktasına geldi, faizler bir türlü düşmedi. Reel faiz oranları, hiçbir ülkede görülmeyecek düzeyde yüksek; bu yüzden de dünya pazarlarındaki rekabet gücümüz, olumsuz etkilenmektedir. Enflasyonda düşüş yok, ihracatımızdaki kan kaybı sürüyor, büyüme durdu; vergi gelirleri, reel olarak, geçen yıla göre çok çok düştü. Nominal olarak da, geçen yılın rakamları bile tutturulamadı. Vergi gelirinin çok büyük bir bölümü faize gidiyor, vergi gelirlerinde artış da beklenmiyor. Yabancı yatırımlar gelmiyor, yabancıların borsadan çıkışı devam ediyor. Reel ekonomide kıpırdanma görülmüyor. İç ve dış talepte canlanma yok.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; daha dün, büyük umutlarla uygulamaya konulan vergi düzenlemeleri, bugün değiştiriliyor. Daha bir yıl bile dolmadan, şimdi, tam tersinden bir vergi reformu daha yapılıyor. Ülke, yaz boz tahtasına dönüştürüldü. Bütün bunlar ortadayken iyimser olabilmek çok zor. İnsanlar çok zor durumda; iş bulamıyorlar, geçinemiyorlar. İşletme sahibi müteşebbisler, asgarî ücretle kendileri iş arıyorlar. Geçmişte 50, 100, 200 işçi çalıştıran müteşebbisler, şimdi, asgarî ücretle kendileri iş arıyorlar.

Son iki hükümet döneminde alınan yanlış kararlar nedeniyle ekonomide yaşanan büyük kriz nedeniyle, işletmeler, kapılarına bir bir kilit vurmaya devam ediyor. Devlet İstatistik Enstitüsünün verilerine göre, ekonomik kriz nedeniyle, yılın ilk beş ayında, Türkiye genelinde, 4 063'ü firma, 557'si şirket ve kooperatif olmak üzere, toplam 4 620 işyeri kapandı. Böylece, yılın ilk beş ayında, günde, ortalama 30 işyeri ticarî hayatını sona erdirmiş oldu.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yapılacak iş nedir? Demek ki, geçmiş üç yıl içerisinde, ülkeyi, Meclis olarak iyi idare edecek kanunlar çıkaramadık. Aynen ant içmede olduğu gibi, milletvekilleri olarak -bizler, gerçi, yeni seçildik ama- gelip, kanaatimce, bu üç yıl için, bu milletten, tek tek, yemin eder gibi özür dilememizden başka bir çıkış noktası yok.

Normalde, devlet ekonomisinin durgunluğa girdiği dönemlerde genişletici politikalar uygulanması gerekir. İktisadın mantığı da budur. Yani, vergiler düşürülür ve mükellefler teşvik edilir ki, durgunluk aşılabilsin. Oysa, hükümet ne yaptı; herkesi ürkütecek "nereden buldun" gibi, bir servet beyanına benzer politikalarla, zaten durgunluğa giren ekonomiyi iyice çıkmaza soktu.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; netice olarak, geçici, palyatif çözümler, ülkenin sorunlarına çözüm olamayacaktır. Yeni vergi tasarısının da ülke sorunlarına köklü bir çözüm getirmeyeceği, bir yılı bile geçmeden, yine anlaşılacaktır.

Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akın.

Şahısları adına söz talebi var mı? Olmadığı anlaşıldı.

Maddeyi bu şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

14 üncü maddeyi okutuyorum :

SEKİZİNCİ BÖLÜM

KALDIRILAN HÜKÜMLER

MADDE 14.- A) 31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun;

1. 9 uncu maddesinin üçüncü fıkrası ile dördüncü fıkrasının birinci cümlesinden sonra gelen hükümleri,

2- 51 inci maddesinin 11 numaralı bendi,

B) 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun;

1. 344 üncü maddesinin son fıkrası,

2. 368 inci maddesinin son fıkrası,

C) 16/5/1981 tarihli ve 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununun mükerrer 83 üncü maddesi ile 84 üncü maddesine bağlı tarifenin 6 numaralı bendi,

D) 22/7/1998 tarihli ve 4369 sayılı Kanunun geçici 7 nci maddesi,

E) 29/6/1999 tarihli ve 4393 sayılı Kanunun 69 uncu maddesinin (h) fıkrası,

Yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN – Gruplar adına söz talebi?.. Yok.

Şahıslar adına söz talebi?.. Yok

Maddeyi bu şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

15 inci maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 15.- Bu Kanunun;

1. 2,4,8 ve 10 uncu maddeleri ile 12 nci maddesinin (A) fıkrası 1.1.2000 tarihinde,

2. 1 inci maddesi ile 12 nci maddesinin (B) fıkrası ve 13 üncü maddesinin (D) ve (E) fıkraları 1.1.1999 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,

3. Diğer hükümleri yayımı tarihinde,

Yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen var mı?

RIZA ULUCAK (Ankara) – Madde üzerinde söz istemiyorum; ancak, maddede yazılan madde numaralarının değişmesi lazım.

BAŞKAN – Bir önerge var; belki, zatıâlinizin tespitine cevap verecektir.

Madde üzerinde söz isteyen olmadığı anlaşıldı.

Madde üzerinde verilmiş değişiklik önergesi var; okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 15 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Zeki Çakan Fikret Uzunhasan Murat Başesgioğlu Bartın Muğla Kastamonu

Ali Günay İsmail Köse Ediz Hun Hatay Erzurum İstanbul

MADDE 15.– Bu Kanunun;

1. 2, 4, 5, 9 ve 11 inci maddeleri ile 13 üncü maddesinin (A) fıkrası 1/1/2000 tarihinde,

2. 1 inci maddesi ile 13 üncü maddesinin (B) fıkrası ve 14 üncü maddesinin (D) ve (E) fıkraları 1/1/1999 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,

3. Diğer hükümleri yayımı tarihinde,

Yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET HANİFİ TİRYAKİ (Gaziantep) – Sayın Başkan, olumlu buluyoruz, katılıyoruz; ancak, Komisyonun çoğunluğu olmadığı için Genel Kurulun takdirine bırakıyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Hükümet katılıyor mu?

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet önergeye katılıyorlar.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

15 inci maddeyi, kabul edilen önerge istikametindeki değişik şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

16 ncı maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 16.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekileri, tasarının tümünün oylamasına geçmeden evvel, oyunun rengini belli etmek amacıyla söz istemleri var.

Lehte, Eskişehir Milletvekili Sayın Mehmet Sadri Yıldırım söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Yıldırım.

Süreniz 5 dakikadır.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve değerli vatandaşlarım; hepinize iyi akşamlar diler, saygılarımı sunarım. (Alkışlar)

22 Temmuz 1998'de reform olarak çıkarılan Vergi Kanunu hükümlerinin bir kısmını erteleyen ve bir kısmını da değiştiren tasarının tümü üzerinde, lehinde olmak üzere, şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Geçtiğimiz yıl temmuz ayında Vergi Kanununda geniş kapsamlı değişiklik yapıldı; ancak, büyük umutlarla çıkarılan, reform, hatta devrim yapıldığı iddia edilen kanunun, vergi kayıp ve kaçağını asgariye indireceği, vergide adaleti sağlayacağı, devletin vergi gelirlerini artıracağı belirtilmiş olmasına rağmen, ne yazık ki, istenilen olumlu neticeler alınamamış ve bazı maddeleri değiştirilmek üzere Yüce Meclise getirilmiştir.

Ekonomide kriz büyümekte, enflasyon artmaktadır. Ekonomideki krizin yükünü de, can çekişen, vergisini ödeyemeyen esnafa ve serbest meslek sahibine yüklemek haksızlık olur.

Verginin esas mahiyeti şudur: Vergi tabanının genişletilmesi, kayıtdışı ekonominin kayda alınması, vergi sisteminin daha basit ve açık hale getirilmesi, vergi adaletinin sağlanması, ekonomiye uyum şeklindedir. Ancak, ne var ki, Vergi Kanununda ve gelen tasarılarda vergide adalet yoktur. Öyleyse, gelin, vergide adalet prensibine uyarak, esnafın, KOBİ'lerin, memurun, işçinin, çiftçinin ve serbest meslek erbabının vergisini artırmayalım, düşürelim.

Değerli milletvekilleri, ekonomik kriz nedeniyle can çekişen çiftçi vergisini ödeyememektedir ve ödeyecek gücü de kalmamıştır. Tabiî ki, vergi toplamakta zorluk çıkacaktır. Eğer, hükümet, vergi toplamak istiyorsa, önce çiftçinin kazanmasını sağlamak zorundadır. Yani, devlet, ekiminde, mahsul satımında çiftçiye destek olmalıdır. Görüyorsunuz ki, çiftçi, mahsulünü satmakta güçlük çekmekte ve sattığı ürününün bedelini alamamaktadır. Öyleyse, çiftçiyi sıkıntıdan kurtaralım ve vergiden muafiyet olmasa bile, vergi oranını düşürelim.

Çiftçinin, kendi işini görebilmek için elinde bulundurduğu, yirmi otuz senelik, 150-200 milyon değerindeki kamyonundan ve yine sadece kendi işini gören otuz senelik biçerdöverinden vergiyi kaldıralım.

Yine, ekmeğini sadece çalıştırdığı eski kamyonundan çıkaran şoför esnafının vergisini de kaldıralım.

Esnaf, ekonomik kriz nedeniyle vergisini ödeyemediği gibi, iflas ederek dükkânını kapatmaktadır. Öyleyse, ayakta durabilen esnafa yardımcı olalım; vergi oranını artırmak değil, düşürelim.

Eskişehir vergi ödemede birinci olduğu halde, yani, yüzde 92 oranında vergisini ödediği halde, ne yazık ki, devamlı kontrol altındadır. Vatandaşa güvenelim ve bu kontrolleri kısmen azaltalım. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu Vergi Kanunu Tasarısıyla, malî milat ve nereden buldun, dört yıl ertelenmiş; peşin vergi altı aya çekilmiş; gizli servet beyanı ve servet vergisi getirilmiştir. Serbest piyasa ekonomisine darbe indirilmiştir. Çağdaş vergi anlayışıyla bağdaşmamaktadır. Ekonomideki güven ve istikrar sarsılmıştır. Vergi reformu diye diye ekonomi ve ülke batağa sürüklenmiştir. Kanunu çıkaranlar, milletimiz için kurdukları tuzakları bildikleri halde "anlatamadık" özrünün altına sığınmaya kalkmışlardır.

Halkın 900 trilyonu bankalara hibe edilmiştir. Bir taraftan toplum ve sermaye tedirgin edilmiş, diğer taraftan da karaparaya ve kayıtdışı gelire kapsamlı ve örtülü af getirilmiştir. Önce borsa mahvedilmiş, sonra kurtarılmaya çalışılmıştır. Borsayı hasta edenler, yeni reçete yazma, taviz verme yoluna girmişlerdir. Olan, küçük yatırımcıya olmuştur. Tekelci büyük sermayeye daha fazla vergi kıyağı çekilmiştir. Beyan eden de etmeyen de yanacaktır. Yalanlar ve tuzaklar getirilmiştir. Varlık vergisi hortlatılmıştır. Kazansın kazanmasın, herkesten vergi alınacaktır. Doğru Yol Partisinin "az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınması" prensibi ortadan kaldırılmıştır. Üniter vergi sistemi bozulmuştur. Ekonominin kayda alınması, küçük esnaf ve sanatkârın kayda alınmasına dönüşmüştür. Çiftçilerimizin devlet teşviklerinden faydalanması şartı ağırlaştırılmıştır. Buna karşılık, indirimli vergi oranları uygulaması ertelenmiştir, ücretliler bir kez daha mağdur edilmiştir.

Netice itibariyle, bu vergi kanunuyla devlet, milletiyle kavga eder hale getirilmiştir. Hükümet hatadan dönmüştür. Bir yıl sonra yapılan bu (U) dönüşü ülke yararınadır; ben destekliyorum.

Bu kanunun, millete, memlekete hayırlı olmasını diler, Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına saygılarımı sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

İçtüzüğün 86 ncı maddesi gereğince, aleyhte olmak üzere, Sayın Abdüllatif Şener; buyurun efendim.(FP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sonuna geldiğimiz bu kanun tasarısı, bir yıl önce Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçen Vergi Reform Yasasının, belli, yaşanan konjonktür sebebiyle bazı hükümlerinin ertelenmesinden ibaret değildir. Bu konjonktür ifadesi çok kullanıldı; ama, kimseyi de tatmin etmedi. Bir yıllık erteleme olsa, bu, bir konjonktürün gereğidir diyebilirsiniz; ama, dört yıl, bazı maddelerin hükümlerini uygulamayı eğer ertelemeyi düşünüyorsanız, bunu konjonktüre bağlamanız mümkün değildir; ama, bu millete yaşattığımız şu sıkıntılı dönem dört yıl sürecek, bizim konjonktürümüz dört yıldır diyorsanız, vay bu milletin haline! Ama, zaten, bu işi, dört yıl, bu koşullarda götüremezsiniz.

Şimdi, dikkatli bir şekilde incelendiği takdirde, bu tasarıdaki bütün maddeleri tek tek okuduğumuzda şunu tespit ediyoruz: Her bir maddede açıkça ifade ediliyor, deniliyor ki, geçen seneki düzenlememiz yanlıştır, özür diliyoruz, değiştiriyoruz; arkasından, yanlıştır, ama, bu işten nasıl vazgeçsem, vazgeçsem mi vazgeçmesem mi anlamına yeni bir cümle ilavesiyle devam ediyor. Her bir madde, bu mantık çerçevesinde düzenlenmiştir.

Birkaç örnek verecek olursak; bakın, 2 nci maddeden itibaren, bir yıl önce geçici vergiyle ilgili üç ayda bir geçici vergi ödenmesiyle ilgili düzenlememizde hata yaptık diyor iktidar; arkasından, bu tasarıyla, pardon, vazgeçiyorum, geçici vergi dönemi üç ay değil, altı ay olacak diyor. Yine, aynı maddenin bir başka fıkrasında, Bakanlar Kurulu, geçici vergi dönemini üç aya indirebilir diyor; tekrar başa dönüyor.

Yine, aynı şekilde, bir yıl önce, süresi uzatılmayarak faiz gelirlerinin beyana tabi tutulması yanlıştı diyor bu tasarıda hükümet; sonra, buna istinaden, vazgeçiyorum, özür diliyorum, beyan edilmeyecek diyor ve arkasından, 2003 yılından itibaren, yine, beyan edilecek diye, tekrar, ne yaptığı belli olmayan bir ifadeye yer veriliyor.

Bir başka maddede, bir yıl önce gelirin unsurlarını değiştirmek yanlıştı, özür diliyoruz, tekrar, bir yıl öncesinin öncesine dönüyoruz diyor ve arkasından gelen cümle, acaba bu işten vazgeçmesem mi diyor ve 2003 yılından itibaren tekrar önceki duruma dönülecektir diyor.

Yine, bir başka maddede, 3 üncü maddede, vergi tarifesinin bir yıl önce düşürülmesi yanlıştı, onun için, bu yanlışı düzeltiyorum, vergi tarifesini 5 puan artırıyorum diyor.

Bir başka maddede, bir yıl önceki malî milat uygulaması yanlıştı, vazgeçiyorum malî milat uygulamasından diyor; ama, acaba, vazgeçmek yanlış olur mu, 2003 yılından sonra tekrar malî milat olsun diyor.

Bir başka maddede, bir yıl önce kurumlara uygulanan geçici vergi oranının yüzde 25 olması yanlıştı, yüzde 20'ye indiriyorum, özür diliyorum diyor; daha sonra, Bakanlar Kurulu bunu yüzde 25'e çıkarabilir diyor.

Bir başka maddede, bir yıl önceki Emlak Vergisiyle ilgili düzenleme adaletsizliğe ve kargaşaya yol açmıştır, matrahların yeniden değerleme oranında artması yanlıştır, bundan vazgeçiyorum diyor; beyan yılı sonrasında, matrahlar yeniden değerleme oranının yarısı kadar artacak diye hüküm getirildiği halde, bir sonraki cümle, Bakanlar Kurulu yeniden değerleme oranına yükseltebilir diyor.

Bütün maddelerin mantığı, çerçevesi budur. Baştan sona, tutarsızlıktan öte, kararsızlıkla yüklü bir tasarıdır. Vergi sistemi, kararlılık ister, isabetli kararlar ister.

Bu bakımdan, kararsızlıkla çıkarılan, düzenlenen, tanzim edilen bu tasarıya ret oyu vereceğimi ifade ediyor; hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şener.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümünün oylamasını yapacağız.

Tasarı, vergi tasarısı olduğu için, açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şekli hakkında işari oya başvuracağım: Açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını uygun görenler, lütfen, işaret etsinler... Uygun görmeyenler... Uygun görülmüştür.

Oylama için 5 dakika süre veriyorum.

Cihaza giremeyenler, lütfen, yardım istesinler veya oy pusulası kullansınlar.

Sayın bakanlardan vekâleten oy kullanacaklar, usulüne uygun, oylarını belli etsinler.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Gelir Vergisi Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Katma Değer Vergisi Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Emlak Vergisi Kanunu, Belediye Gelirleri Kanunu ve Harçlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının yapılan açık oylamasında, 339 sayın milletvekilimiz oy kullanmış, 11 mükerrer, 5 çekimser, 60 ret oyuna karşılık, 263 oyla tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; memleketimize, milletimize ve malî hayatımıza hayırlı olsun. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

Zannediyorum, Sayın Maliye Bakanımız tahassüsatını ifade edecekler.

Buyurun Sayın Bakanım.

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) – Sayın Başkan, vergi düzenlemelerinin kanunlaşması konusunda göstermiş bulunduğunuz büyük çaba ve katkılar nedeniyle, başta zatıâliniz olmak üzere, değerli milletvekili arkadaşlarıma hükümet adına şükranlarımı sunuyorum.

Gerçekten, Yüce Heyetiniz, son yıllarda görülmemiş bir biçimde, büyük bir kararlılık ve çalışma temposuyla, ülkenin önündeki meselelerin çözümüyle ilgili tüm kanunları birer birer çıkarmaktadır ve takdire değer bir uygulama göstermektir.

Yüce Heyetinizin oylarıyla kabul edilmiş bulunan yasanın, ülkemize, milletimize ve ülke ekonomisine hayırlı olması dileğiyle saygılarımı arz ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bakanımıza teşekkür ediyoruz.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, gündemin 3 üncü sırasına alınan Amasya Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya'nın Siyasî Partiler Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

2. — Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya’nın Siyasi Partiler Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/258) (S.Sayısı: 136) (1)

BAŞKAN – Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Komisyon raporunun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Komisyon raporunun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmelere başlıyoruz.

Fazilet Partisi Grubu adına Sayın Bülenç Arınç; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

FP GRUBU ADINA BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyor, hayırlı akşamlar diliyorum.

Görüşeceğimiz konu, 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanununun bazı maddelerinde değişiklik yapılmasına ilişkin kanun teklifidir. Önemli bir konuyu görüşüyoruz.

Siyasî partiler, Anayasamızın 68 inci maddesine göre, demokratik siyasî hayatımızın vazgeçilmez unsurlarıdır. Halkımızın temsilcisi olan ve onların görüşlerini, fikirlerini ortaya koyan ve iktidar olarak, görüşleri ve fikirleri doğrultusunda Türkiye'yi yönetmek ve iktidar olmak iddiasında bulunan siyasî partilerin uyacakları esas, hem Anayasamızın bazı maddelerinde hem de Siyasî Partiler Kanunu içerisinde mevcuttur.

Bir kısa kronoloji yaparak konuya girmek istiyorum. Bildiğiniz, hatırladığınız gibi, 23.7.1995 tarihinde, 19 uncu Dönem Parlamentosu, Anayasamızın bazı maddelerinde değişiklikler yaptı. Bunlardan, özellikle, 68 ve 69 uncu maddeler, siyasî partilerle ilgiliydi; bunlar, değiştirildi. Bu değişiklikle, özellikle, siyasî parti kurma hakkının sınırları yeniden düzenlendi; gençlik kolu, kadın kolu gibi yan kuruluşlar kurma yasakları kaldırıldı; siyasî partilerin yurtdışı örgütlenmeleri ve kapatılmalarıyla ilgili düzenlemeler getirildi.

20 inci dönemde kurulan anayasa uyum komisyonu, bütün siyasî partilerin eşit oranda temsil edildiği bir komisyon olarak, Anayasada yapılan pek çok değişikliği, kendi kanunlarına uyum sağlanması açısından, çok ciddî ve takdir edilecek bir çalışma yaptı; o çalışmalar sonunda bazı kanunlar da çıkarıldı; ancak, mesela seçimle ilgili olduğunu söyleyebileceğim, yurt dışındaki vatandaşlarımızın oy kullanması -bu konu henüz düzenlenmedi- ve Siyasî Partiler Kanununun bazı maddelerinde değişiklik yapılması gibi bazı uyum kanunları, maalesef, düzenlenememişti. Bu dönemde, bir gerek olarak, bir lüzum olarak, bir ihtiyaç olarak, Siyasî Partiler Yasasının Anayasadaki değişikliğe uygun olarak yeniden tanzim edilmesi kabul edildi, karar verildi; bugün, onun görüşmesini yapıyoruz.

Yine, bugün haber aldım ve memnuniyetle karşıladım, Ankara Milletvekili Sayın Nejat Arseven, Grubumuza bir yazı göndererek -sanıyorum, bütün gruplara gönderilmiştir- 21 inci Dönemde de, partilerarası uyum komisyonunun çalışmalarına devam edeceğini bildirdi; dolayısıyla, partiden temsilci isteniyor. 20 nci Dönemde başarılan ve bu döneme, görüşülmek üzere kalan pek çok tasarı ve teklifi de bu vesileyle tekrar görüşmüş olacağız, böylelikle Anayasaya uyum yasaları, zannediyorum eksiksiz olarak çıkarılmış olacak.

Değerli arkadaşlarım, geçen dönemden kalan ve dört yıldan bu yana, şu veya bu sebeple görüşülüp kanunlaştırılamayan siyasî partilerle ilgili bu kanun teklifinin önümüze gelmiş olması fevkalade doğrudur ve yararlıdır.

Onun için, sözlerimin başında, bu önemli görevi yapma konusunda kararlılık gösteren, samimiyet gösteren, başta Başbakan Sayın Bülent Ecevit olmak üzere, hükümet üyelerinin her birine ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Yine bu konuda anlayış gösteren ve kararlılık gösteren siyasî partilerimizin grup başkanvekillerine, konuyu enine boyuna, hem geçen dönemde hem bu dönemde görüşerek iyi bir noktaya getiren Anayasa Komisyonumuzun Başkan ve üyelerine, geçen dönemden kalan bu teklifi yenileyen, değerli arkadaşımız Amasya Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya'ya ve Genel Kurulumuzu dolduran siz değerli milletvekili arkadaşlarıma tebriklerimi ve teşekkürlerimi sunuyorum; hepiniz bu konuda çok önemli bir görev yaptınız, sizleri kutluyorum.

Değerli arkadaşlarım, Siyasî Partiler Kanununda değişiklik yapan kanun teklifinin, bugün, önümüze gelmiş olması doğru bir olaydır. Bu konuyu biraz evvel de ifade ettim; ancak, ne yazık ki, Türkiye'de, basının bir kısmı sorumsuz davranıyor -bir kısmını tenzih ederek söylemek mecburiyetindeyim- gerçekleri çarpıtıyor, olmamış hadiseleri olmuş gibi göstermeye, kamuoyunu yanıltmaya gayret ediyor.

Huzurlarınıza çıkmışken bir konuya açıklık getirmek istiyorum. "Niye dün değil, bir sene, iki sene, üç sene evvel değil de bugün" denilirse, elbette -daha önceki tasarı ve tekliflerin görüşülmesinde de söylemiştik- doğru her zaman doğrudur, bugün zamanı gelmiştir, bir görev yerine getiriliyor ve bir hayırlı iş yapılıyor. Dolayısıyla, bunu, tahkim karşılığı bir pazarlık gibi göstermek isteyenler olabilir. Bu konuda yanıltılmış olan kamuoyunun dikkatini çekmek için söylüyorum; evet, Başbakan Yardımcımız Sayın Hüsamettin Özkan Beyin başkanlığında yaptığımız, her siyasî partinin temsil edildiği ve gerçekten, bugün, yararlı olduğuna inandığımız bu çalışmalarda, tahkim konusunda muhalefetin itirazları varsa bunlar nelerdir, nasıl giderilebilir ve Meclis tatile girinceye kadar hangi öncelikli yasa tasarı ve teklifleri görüşülmelidir konusunda istişarelerde bulunduk. İtiraf edeyim ki, çok faydalı ve yararlı oldu. Ama, şunu bilesiniz ki, biz, tahkimin karşılığında bir başka şeyi öne sürmüş değiliz. Çok açıklıkla söylüyorum -arkadaşlar karşımda duruyor- önce, tahkim konusunda bir uzlaşmaya varmaya çalıştık; iktidar, kendi teklifini ortaya koydu, muhalefet olarak -değerli Doğru Yol Partili arkadaşlarımın da iştirakiyle- millî menfaatlar noktasındaki çekincelerimizi ortaya koyduk ve bir noktada, gerçekten güzel bir şekilde anlaştık, uzlaştık ve nihayet dün akşam, 400'den fazla değerli arkadaşımızın oylarıyla, bir noktada, gönül rahatlığı içeriside, hepimiz mutmain olduk.

İkinci konu "neler görüşülecek" konusuydu. Talebimiz oldu "bir gecikmiş görev yerine gelmelidir; bütün siyasî partiler açısından buna ihtiyaç vardır" denildi ve arkadaşlarımız, o konuda da anlayış gösterdiler, uzlaşma gösterdiler.

Huzurlarınıza gelen, siyasî partilerle ilgili bu kanun teklifi -açıklıkla, tekrar ifade ediyorum- her siyasî partinin, üzerinde, aynı itinayı gösterdiği bir önemli konu olarak gelmiştir; bunun böyle bilinmesini, özellikle rica ediyorum.

Bir defa, bugün görüştüğümüz kanun teklifi, geçen dönemde, 5 siyasî partinin temsilcilerinin imzasını taşıyan önemli bir belgedir. Bunu, Fazilet Partisi adına teklif etmedik, bir partinin kendine özgü bir kanun teklifi olarak da getirmedik; geçen dönem, her partiden -Demokratik Sol Partili, CHP'li, Anavatan Partili, Doğru Yol Partili- arkadaşlarımızın da "evet, uyum yasası olarak bu böyle çıkmalıdır" diye görüş birliğine vardığı bir kanun teklifini esas aldık, bu kanun teklifi üzerinde güncel birtakım değişikliklerle -ki, sadece 2 maddeye münhasır- huzurlarınıza geldik.

Değerli arkadaşlarım, dolayısıyla, Meclisimiz, birkısım basın tarafından bir ta'n altında tutulmak isteniyorsa, bu kesinlikle doğru değildir. Tüm milletvekili arkadaşlarımız bu konuda elbette hassasiyet gösteriyorlar; elbette, siyasî partilerin mevcudiyetinin bir temele bağlanmasına özen gösteriyorlar.

Dolayısıyla, şunlara dikkat etmek gerekiyor: Bir defa -biraz evvel de ifade ettim- çok önemli siyasî partiler. Siyasî partiler bir dernek değil, bir vakıf değil, bir sendika değil, bir meslek kuruluşu değil, amacı iktidar olan bir siyasî örgüttür. Propagandası açık olacaktır, teşkilatları şeffaf olacaktır, denetlenecektir; dünya ve ülkemiz, insanımız ve tüm insanlar için, programıyla bir vaatte bulunacaktır ve sonunda, muhalefette kalmak için değil, mutlaka iktidara gelmek için amacı olacak bir teşkilat olarak örgütlenecektir. Böylesine örgütlenmiş, böylesine önemli bir amacı olan siyasî partilerin, elbette, yaşaması esastır, kapatılmaları değil. Dolayısıyla, aslolan, siyasî partilerin kapatılması değil de, kanunlara uygun olarak faaliyet göstermesi ise, yaptığımız budur değerli arkadaşlarım. Biz, siyasî partilerin varlıklarını muhafaza etmelerini, basit şekilde, doğrudan veya dolaylı baskılarla kapatılmak istenmelerinin yanlış olacağını düşünüyor; bunun, bir disiplin içerisinde, bunun, denetlenebilecek bir biçimde yapılmasını temin etmenin gerektiğine inanıyoruz.

Geçtiğimiz günlerde gazetelerde bir haber vardı; "siyasî partiler mezarlığına döndü Türkiye" diye. Şu veya bu şekilde kapatılmış olabilirler, şu anda Siyasî Partiler Kanunumuzun hem 101 inci maddesinde hem 102 nci maddesinde hem de 103 üncü maddesinde, siyasî partilerin hangi sebeplerle ve ne şekilde kapatılacakları öngörülmüştür; bunu esas alarak konuşuyorum. Aslında, bir başka şeyi daha söylemek zorundayım: Devlet Güvenlik Mahkemeleriyle ilgili tartışmalar sırasında da ifade etmiştim; Türkiye, bir noktada, uluslararası sözleşmelere imza atan bir taraf olarak, bunun gereğini, Anayasanın 90 ıncı maddesince yerine getirmelidir; çünkü, bu uluslararası sözleşmeler, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edildikten sonra, Anayasaya aykırılığı bile iddia edilemeyecek durumda içhukuk normlarının da üstündedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin, yanılmıyorsam, 11 inci maddesi, dernek, sendika ve siyasî partilerin hangi sebeplerle kapatılabileceğini kriterlere bağlamıştır. Bunlar, genelde, şiddet ve terörle bağlılık veya kamu güvenliğini tehdit etmek gibi özellikler taşıyor. Bu sebepledir ki, Türkiye'de kapatılan bazı siyasî partiler, yargı yetkisini kabul ettiğimiz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gitmektedir ve bunların kapatılmaları, şimdilik, komisyonlarda ve mahkemede yanlış olmuştur şeklinde bir karara da bağlanmak üzeredir. O zaman, yapacağımız nihaî düzenleme, şüphesiz, siyasî partilerin yaşamaları açısından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesindeki kriterlere de dikkat ederek, Türkiye'de ifade hürriyetinin, düşünce hürriyetinin ve örgütlenme hürriyetinin sınırlarını alabildiğine genişletmek olmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, 1995'te yapılan değişiklikle, 68 ve 69 uncu maddelere yeni özellikler getirildi. Dikkat ederseniz, 69 uncu maddenin son fıkrasında da "siyasî partilerin kurulmaları, çalışmaları, denetlenmeleri ve kapatılmalarına ilişkin hükümler ayrıca kanunla düzenlenir" diyor. Bugün yaptığımız iş de budur. Biz, anayasa değişikliğinin "ayrıca kanunla düzenlenir" şeklindeki hükmünü bugün yerine getirmek ve bununla ilgili Siyasî Partiler Kanununu yeniden düzenlemek gibi bir görevi yapmak üzereyiz.

Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz gibi, 68 ve 69 uncu maddelerdeki esaslar, Siyasî Partiler Kanununun kısmen 95 inci, kısmen 103 üncü maddelerini de içerisine almaktadır. Bu maddelerde, bir siyasî partinin kapatılmasına, eylemleri sebebiyle neden olmuş kişilerin beş yıl süreyle bir siyasî yasak içerisine -kanundaki tabiri böyle değil; ama, kamuoyundaki meşhur tabiriyle söylüyorum- yani, bir başka partinin kurucusu, üyesi, denetiçisi olamayacağı şeklindeki maddenin 95 inci madde içerisine uyarlanması, yine 103 üncü maddedeki odak tarifinin de yapılması gerekiyordu. Bu konuda uzmanlar çalıştılar, bu konuda Anayasa Mahkemesi kararları dikkate alındı, bu konuda Siyasî Partiler Kanununun esas çerçevesi dikkate alındı ve huzurlarınıza, yapılan düzenlemeyle Anayasanın içerdiği esaslara göre siyasî partilerin kanunsuz fiillerin odağı olması ve yine, siyasî partilerden kapatılmaya neden olanların hangi yasak içerisinde kalacağının gösterilmesi de kararlaştırıldı.

Değerli arkadaşlarım, bir yanlışlığı tekrar huzurlarınızda ifade etmek istiyorum: Evet, yine birkısım basında bu güzel düzenlemeye mutlaka bir kulp takmak arzusuyla "filan kişi de mi bundan istifade edecek; tekrar Meclise mi geliyor; bağımsız aday mı olacak; yoksa, tahkimin karşılığında böyle bir pazarlık mı yapıldı" gibi, gerçekten yalan, gerçekten çirkin birtakım iddialar yer almaktadır. Sizi, bütün arkadaşlarım adına ve şahsım adına temin ediyorum ki, Siyasî Partiler Kanunu konusundaki görüşlerimiz, ne bir kişiyi hedef almıştır ne sadece bir tek partiyi hedef almıştır. Hepimiz siyasî partileriz, hepimiz Türkiye'de önemli bir iş yapıyoruz, siyaset yapıyoruz. Onun için, siyasetçiler de kolay yetişmiyorlar, adı ne olursa olsun, siyasî kimliği ne olursa olsun, zaten Anayasanın öngördüğü yasaklamalara muhatap olan insanlar için "bu bile az, öyle bir düzenleme yapın ki, bundan herkes istifade etsin; ama, birisi müstesna" gibi düşüncelerin insan haklarına ve insanlığa gerçekten aykırı olduğunu düşünüyorum. Kişiler için kanun yapmıyoruz, sadece bir parti için de kanun yapmıyoruz. Temel esaslar ortaya konuyor ve kanun yapıcı olarak bunu ortaya koyarken, kanunu uygulayacak değerli hâkimlere de objektif kriterler vermek istiyoruz. Bu objektif kriterlerin ne olduğunu, elbette, bu kanun içerisinde hepimiz göreceğiz ve hepimiz, bundan, doğrusu, memnun olacağız.

Değerli arkadaşlarım, bu kanun üzerinde -gecenin bu saatinde ve dünden kalan, sabaha karşı 4'te buradan ayrılmış arkadaşlarımın da bulunduğunu biliyorum- ben inanıyorum ki, partilerimizin bu konudaki olumlu düşünceleri, bütün milletvekili arkadaşlarımızın da paylaştığı düşüncelerdir. Temel esaslar olarak birkaç konuyu sizlere takdim ettim. Kanun müspettir, lehinde düşünüyoruz. Milletimize, memleketimize, siyasî partilerimize ve hakikaten çok mesuliyetli bir iş yapan bütün siyasetçilere hayırlı olması dileğiyle, hepinize derin saygılar sunuyor, hepinize hayırlı akşamlar diliyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Arınç.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Kayseri Milletvekili Sayın Sadık Yakut; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

MHP GRUBU ADINA SADIK YAKUT (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşmekte olduğumuz Siyasî Partiler Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere kürsüye gelmiş bulunmaktayım.

Görüşmekte olduğumuz kanun teklifi, Anayasamızın 68 inci maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen, demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez unsurları olan siyasî partilerle ilgilidir. Siyasî partiler, Anayasamıza göre, demokratik düzenin olmazsa olmaz unsurlarıdır. Görüşmelerimize bu açıdan bakmalıyız. Siyasî partilerle ilgili herhangi bir düzenlemenin, demokratik düzeni doğrudan ve azamî olarak etkileyeceğini unutmamalıyız.

Değerli milletvekilleri, hukukta iki türlü kişilik vardır; bir, gerçek kişiler, hakikî şahıslar; iki, tüzelkişiler, hükmî şahıslar. Çağdaş hukuk düzenlerinde bu ayrım kabul görmüş, uygulaması da oldukça yaygınlaşmıştır. Bu açıdan baktığımızda, siyasî partiler birer tüzelkişidirler; ayrı kişilikleri mevcuttur. Kurumsallaşma fikri ve pratiği, bu anlayışın bir sonucu ve ürünüdür.

Çağdaş anlayış, hükmî şahsiyetleri, üye ve organlarını oluşturan gerçek kişilerden ayıran, ayırabilen anlayıştır. Bu anlayış, özel hukuk alanında dahi hızla gelişmiş ve geniş bir uygulama alanı bulmuştur. Görüşmekte olduğumuz kanun teklifine bu açıdan baktığımızda, olumlu düzenlemeler içermektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; siyasî partilerin diğer fonksiyonlarının yanında, tespit ve kabul edilen bir fonksiyonu da siyasî sosyalleşmedir. Siyasî partiler, amaçlarını ihtiva eden fikirlerini öğretebilmeli, yeni nesillere bizzat öğretmek suretiyle de devredebilmelidirler. Bu yaklaşım da, artık, katılımcı, demokratik bir örgütlenme için zarurîdir. Sık sık "taban" sözcüğüyle ifade edilen bu konuda, siyasî partilerimize yardımcı olunmalıdır.

Siyasî parti, her şekilde, kısıtlama olmadan tabanına inebilmelidir; tabanıyla birçok faaliyeti değişik şekillerde paylaşabilmelidir; tabanının siyasal sosyalleşmesine de yardımcı olmalıdır. Bu uygulamalar, bireyin hak bilinci ve hak talep etmedeki istek ve bilinebilirliğini kolaylaştıracaktır. Birey, önce hakkını öğrenecek, sonra, nereden, nasıl isteyeceğini öğrenecektir; kendine bu sosyalleşmeyi sağlayan partiden bile talepte bulunabilecektir. Ülkemizdeki siyasî partilerde bu işlev vardır. Her ne kadar, siyasî partilerin bazı örgütlenme şekilleri, kadın ve gençlik kollarında olduğu gibi, engellenmişse de, partilerimiz, bu adlar altında olmadan bu örgütlenmelerini yapmışlardır.

İşte, görüşmekte olduğumuz kanun teklifi, bu açıdan önemlidir; fiiliyatta olan bu duruma hukukîlik kazandıracaktır. Bu konudaki çalışmaların daha verimli olması açısından da, bizce, görüşmekte olduğumuz kanun teklifi olumludur.

Değerli milletvekilleri, Anayasamızdaki ifadesiyle, yönetimde istikrarı, temsilde adaleti gerçekleştirmede görevli olan ve de görev beklenen siyasî partilerimizi incelerken, bakış açılarımızdaki tepki sonucu oluşan bir anlayış olmamalıdır; aksine, siyasî partilerimizin kurumsallaşmasına yardımcı olan, katkıda bulunan bir anlayış olmalıdır. Demokratik düzenle iç içe olan siyasî partilere, hukukun genel ilkesi olan iyiniyetle bakılmalıdır, kötü niyet istisna olmalıdır; çünkü, asıl olan iyiniyettir, kötü niyet istisnadır.

Demokratik düzende iktidara gelip yönetme amacında olan siyasî partiler, kendi sorunlarını çözmüş durumda olmalıdırlar. Bu konuda, siyasî patilerimize öcü gibi bakmamalıyız. Bir siyasî partide üye veya görevli olan bir kişinin, suç işlediği zaman sanık olmaktan muaf olmadığını hiçbir zaman unutmamamız gerekir.

Değerli milletvekilleri, ceza hukukunun ana ilkesi, kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesidir. Suç ise, önceden unsurları tarif edilmiş eylemdir. Türk hukuk sistemi, bu açıdan çok olumlu bir düzeydedir. Herkesin, hukuka saygı duyması, güvenmesi ve hukukun üstünlüğü için çaba göstermesi gerekmektedir. Görüşülmekte olan kanun teklifi, bu açıdan da olumlu ve önemlidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yukarıda arz ettiğim temsilde adaleti ve yönetimde istikrarı sağlayacak olan siyasî partilerimize, her zaman ve her zeminde yardımcı olmamız lazımdır. Beklenen amaç, sunulan araçlarla orantılı olmalıdır. Siyasî partilerin cesur, üretici düşünmesi için, görüşmekte olduğumuz kanun teklifini de bir adım olarak görüyor ve olumlu olduğu kanaatini taşıyoruz.

Sayın milletvekilleri, aklın yolu birdir. Siyasî partilerimizi hukukun genel ilkelerinden uzakta tutamayız. Örneğin, Medeni Kanun "rüşt, 18 yaşın ikmaliyle başlar" demektedir. Yani, kişi, 18 yaşını doldurunca reşit olmakta, ana babasının velayetinden çıkmaktadır. 18 yaşını bitiren reşit kişi, binlerce hukukî işlem yapabilmekte, borçlanabilmekte, tasarrufunu yapabilmekte, hatta, hiçbir engellemeyle karşılaşmazken, bu kişiye, 2820 sayılı Siyasî Partiler Yasası şöyle demektedir: Sen reşit olabilirsin, evlenebilir boşanabilirsin, sınırsız hukukî tasarrufta bulunabilirsin; amma ve lakin, siyasî partiye üye olamazsın. İşte, görüşmekte olduğumuz bu teklif, bu durumu da düzeltmektedir. Bu teklifle, üyelik şartı 18 yaşın ikmali olarak düzenlenmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; demokratik yollarla iktidara gelip ülkeyi yönetme amacı ve ideali olan siyasî partilerimizin yapısını ve faaliyetlerini düzenlerken, hukukun genel ilkelerinden uzaklaşılmamalıdır. Siyasî partiler de hukukun genel ilkelerine paralel olmalı ve engeli olan kurumlar olmamalıdır. Görüşülen teklifin maddeleri tek tek incelendiğinde, getirilen düzenlemeler, teknik açıdan da gerekli ve önemli düzenlemelerdir, partilerimize demokratik açılım sağlayan düzenlemelerdir; siyasî partilere katılımı ve katkıyı genişleten değişikliklerdir, siyasî partileri diğer tüzelkişilere yakınlaştıran değişikliklerdir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülen teklif metnini incelediğimizde, en önemli unsur, siyasî partilere katkı ve katılımın artmasının amaçlanmasıdır. Diğer tüzelkişilerin siyasî partilere katkı ve katılımının sağlanması, siyasî yelpazede uzlaşma kültürünün ileriye götürülmesini sağlayacaktır. Toplumda var olan katmanların bu şekilde olacak, olabilecek katkı ve katılımları siyasî partilere yöneldikçe, uzlaşma, zorunlu olarak gündeme gelecek ve kalacaktır. Uzlaşma ise, demokratik sistemlerde demokrasinin bir erdemidir. Uzlaşma, demokrasilerde bir ileri kültürdür, hizmet yarışıdır; zaman israfına, kısır siyasî çekişmelere karşı bulunmuş en iyi panzehirdir. Bu açıdan da teklifi olumlu buluyoruz.

Sayın milletvekilleri, Türk siyaseti, artık, uzlaşma kavramına yabancı kalmamalıdır. Bazı demokratik ülkelerde yazılı bir anayasa bile yokken, tesis edilen uzlaşmayı, artık, Türk siyasetçisi, Türk halkından esirgememelidir. Halk arasında olan uzlaşmayı, biz siyasetçiler, artık, görmezden gelmemeliyiz. Hukukî müesseselere bakış açımız obejektif olmalıdır. Kendimizin olduğu yerde başkalarının olduğunu, fikirlerimizin yanında ya da karşısında başka fikirlerin de olduğunu kabul ederek düşünmeliyiz. Bu tarz, ülkemiz ve halkımız için yararlıdır. Sağduyunun galip geleceğinden emin olmalıyız. Yanlışta ısrar ve birleşme olmayacağına inanmalıyız. Meselelere önyargısız yaklaşmalıyız. Uzlaşma, ancak bu yaklaşımlar sonucu yakalanabilir, hayata geçirilebilir.

Sayın milletvekilleri, Fransız bilim adamı Duverjer'in geniş kabul gören partiler tasnifi, artık geçerliliğini yitirmektedir, hatta yitirmiştir ve liberal ekonomik sistem, demokratik anlayışta kendini iyice hissettirmiştir. Siyasî partiler içerisinde kitle partileri, bu konuda yıldızı parlayan partilerdir. Artık, siyasî partiler, tabanında her kesimden insanı görmek istemektedir. Bu amaçlarını gerçekleştirmede, artık, partilerimiz engellerle karşılaşmamalıdır. Başka deyişle, katılım ve katılım yolları, mutlaka, açık tutulmalıdır. Bir siyasî parti, geniş katkılı ve katılımlı proje üretebilmeli; bu ürettiği projeyi de, herhangi bir sınırlama olmadan istediği kitleye anlatabilmeli, onlarla ortaklık kurabilmelidir. Görüşülen bu teklifi, bu açıdan da uygun mütalaa ediyoruz.

Sözlerime son verirken, sayın milletvekillerimizin, ülkemiz için önemli ve doğru olan bu teklifi iyi değerlendirmelerini diliyorum. Kanun devleti değil, hukuk devleti olan ve siyasî partilerin mahkemelerce değil, onu oluşturan ve ayakta tutan halk tarafından kapatıldığı bir ülke dileğiyle, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yakut.

Gruplar adına başka söz talebi var mı efendim?

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Tokat Milletvekili Sayın Ali Şevki Erek konuşacaklardır efendim.

BAŞKAN – Doğru Yol Partisi Grubu adına, Tokat Milletvekili Sayın Ali Şevki Erek; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA ALİ ŞEVKİ EREK (Tokat) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanununun tadilatı hakkında, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi, şahsım ve partim adına, sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Tabiî, sözlerime başlamadan evvel, dün, Danışma Kurulunda uyum sağlanamayan, üç partimizin teklifi görüşülürken, bu uzlaşma konusunda yapılan eleştirilerde, arkadaşlarımız, bu yasa tasarı ve tekliflerinin çok çabuk öne getirildiğini, hazırlanma müddetinin fevkalade kısıtlı olduğunu söylemişlerdi. Bugün, saat 15.00'ten sonra, Siyasî Partiler Yasasının görüşüleceğini öğrenince, hızlının da hızlısı olduğunu görerek, bir evvelki tasarıdaki kısıtlamaya hamdüsena eyledik. Bu şartlar altında, Yüce Meclise, bu kanun hakkında çok önemli bilgi vermeye ve görüşlerimizi arz etmeye çalışacağız.

Değerli arkadaşlarım, her şeyden önce, bu Yasa, bugün, niçin önümüzde; bu Yasa, bugün, Yüce Meclisin önünde niye bir değerlendirmeye tabi tutuldu? Affınıza sığınarak hemen ifade edeyim; 1995 yılının 23 Temmuzunda, bu Yüce Meclis, tam iki aya yakın, geceli gündüzlü bir çalışma yaparak, o zaman, Anayasanın 14 maddesinde bir büyük değişikliği gerçekleştirdi. 17 madde halinde yapılan bu değişiklikte, Anayasamızın 14 maddesinden bir kısmı değişime uğruyor, bir kısmına eklentiler yapılıyor, bir kısmı tamamen yürürlükten kalkıyordu. Hemen zamanın Meclisini şükranla yâd etmekle beraber, zamanın hükümetinin birinci büyük ortağı "bu Anayasa mutlaka değişmelidir; bu Anayasada biçilen elbise, ülkemizi, vatandaşımızı ve halkımızı, özellikle demokratik ölçüler bakımından sıkmaktadır, demokrasiye giden yollarda engellerler meydana getirmektedir" iddiasıyla bu bayraktarlığı yapmış, şüphesiz Yüce Meclisin de iradesiyle -biraz evvel arz ettiğim gibi- 14 madde değişmiştir.

Değerli arkadaşlarım, bu değiştirilen 14 maddenin içinde şimdi görüşmekte olduğumuz Anayasamızın 68 ve 69 uncu maddelerinin, uyum yasaları adı altında 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanununa aplike edilmesidir, uyumlaştırılmasıdır. Bunun dışında, sendikalar bakımından, milletvekili seçimi kanunu bakımından, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki milletvekili adedi bakımından, milletvekilliğiyle bağdaşacak işler bakımından daha birçok değişiklik de yapıldı; ama, bu değişikliklerin bir kısmı, aşağı yukarı 9 kadarı Yüce Meclisten uyum tasarısı olarak geçti; ancak, memurlarımızın sendikalaşmasıyla ilgili kanun, bir ölçüde, muallakta kaldı ve çok büyük bir gecikmeye uğramasına rağmen, 2820 sayılı Siyasî Partiler Yasası, bugün, Allah'a bin şükür, önümüze geldi.

Değerli arkadaşlarım, Siyasî Partiler Kanununun bu 26 maddelik değişim teklifini görüşürken, şüphesiz, arkadaşlarımız, bu arada bizler de, her madde konusundaki değerlendirmelerimizi Yüce Meclise ve kamuoyuna sunacağız; ama, genel itibariyle, bu değişikliğin fevkalade isabetli olduğunu, fevkalade gerçekçi olduğunu ve ülkemizde demokrasiye tam anlamıyla uyum sağlayabilmenin temel taşlarını ördüğünü burada ifade etmek istiyorum.

Neler getirilmiş bu teklifle? Bu teklifle neleri görüşeceğiz? Her şeyden evvel, partilerin mal edinme yöntemlerine ve esaslarına açıklık getirilmiş. Sadece onunla kalmamış, fiilen bütün partilerimizin uyguladığı, özellikle gençlerimizin, kadınlarımızın, yerine göre işçilerimizin, esnafımızın, emeklilerimizin, büyük bir iştiyakla yasallaşmasını beklediği yan kuruluşlara büyük bir açıklık ve yasallaştırma keyfiyetini getirmiş. Bir büyük ihtiyaçtı. 1988-1990 senelerini hatırlıyorum; o zaman, bu konuda, yani gençlik ve kadın kollarını gayri resmî ortaya koyan partiler olarak, neredeyse büyük takibatlara maruz kaldığımızı, neredeyse kadın ve gençlikle beraber olma yüzünden partilerimizin kapatılma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını, şimdi, daha iyi hatırlama imkânını buluyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugün, ifade ediliyor ki, nüfusumuzun yüzde 65'i 35 yaş ve 35 yaşın altında. Genç bir nüfusa sahibiz. Muhtelif anketler yapılıyor. Bu anketlerin ifadesine göre, şu anda, ülkemizde bilgisayar kullanma heves ve arzusunda olan ve bu heves ve arzuya ulaşan gençlerimizin nispeti yüzde 3'ün altında. Sadece o da değil; çok yakın bir zamanda gördük; özellikle, bir ülkenin ana, temel meselesi olan eğitimde ve sağlıkta gençliğimizin çok büyük sıkıntılara duçar olduğunu tespit ediyoruz. Millî ve manevî manada, çağdaşlaşma anlamında, demokratikleşme doğrultusunda gençlerimizle beraber yapacağımız çok daha büyük şeylerin olduğuna inanıyoruz.

Biraz evvel, burada konuşan arkadaşlarım da söylediler; Türk Ceza Kanununa göre, Türk Medenî Kanununa göre, 18 yaşına gelen her gencimize, her türlü müeyyideyi, bilâkaydüşart, kayıtsız şartsız uygulamakta bir beis görmüyor. Gençlerimize ceza veriyoruz, kendilerini muhatap alıyoruz, itham ediyoruz; ama, gel, oy kullan, bu ülkenin kaderinde etkin ol; gel, bu ülkede demokrasinin tam ve gerçek anlamıyla yerleşmesine katkıda bulun; gel, bu ülkenin dünya ülkeleriyle hem geçmişine bağlı kalarak hem geleceğe dönük olarak hem çağı yakalayarak etkinliğini sürdür, etkin olma fırsatını ve imkânını bul demiyoruz. İşte, 2820 sayılı Kanunun getirdiği en büyük değişiklik, gençlerimize, kadınlarımıza siyasî hayata girme imkânını yasal olarak bahşetmesidir. Bu yasal olarak bahşetmeyi, bendeniz, bir okul olarak değerlendiriyorum ve böylece, demokrasiye çok daha büyük ölçüde yaklaşacağımız kanaatini taşıyorum.

Değerli arkadaşlarım, diğer taraftan, kanunun getirdiği önemli yeniliklerden biri de, Türkiyede, maalesef ve maalesef, siyasî tarihi boyunca ve hele, özellikle çok partili demokratik hayata geçtiği tarihlerden sonra -hiçbir zaman tarihi kurcalamak, eski meseleleri depreştirmek niyetinde değilim- demokrasimizin uğradığı inkıtalardır, kesintilerdir ve bunun, Türkiye Cumhuriyetinin gelişmesine yaptığı demokratik katkıların henüz daha ne olup ne olmadığının tam olarak ortaya konmaması gibi bir hüsranı önümüze koymuş bulunmasıdır. Bununla söylemek istediğim şudur: Çok partiler kapatıldı. "Şu Meclisimizde Türkiye'nin en eski partisi acaba kaç yaşındadır" diye kendi kendimize bir sual tevcih ettiğimizde, herhalde buna vereceğimiz cevap, en eski partimizin veya partilerimizin onaltı yaşını geçmediği doğrultusundadır. Bu, sevinilecek veya iftihar edilecek bir husus değildir. Parti kapatma nasıl olur; parti kapatmanın ilkeleri nedir; bu ilkelerdeki açıklık ne ölçüde olmalıdır; parti kapatmayla Türkiye'nin varması istenilen noktaya daha çabuk mu varılır veya gecikme mi hâsıl olur? Bunların, muhasebesini gayet derinliğine, değerlendirmesini fevkalade incelikle yapmamız gerekir. Bu bakımdan, sevk edilen teklifin -ki, bu, geçen dönemde uyum komisyonumuzun ortaya koyduğu ve bu dönemde de değerli arkadaşım Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın Türkiye Büyük Millet Meclisine getirdiği bir tekliftir- bilhassa parti kapatılma, parti kapatılmanın dayandığı sebepler, kapatılan partinin kapatılmasına sebep olanlar, yönetici seviyesinde bulunanlar, bunlara karşı uygulanacak yöntemler, müeyyideler, bunlara verilen süreler itibariyle elden geldiğince bir büyük açıklığa sahne olduğunu görüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, yasalar, genel olarak yapılır; yasalar, ülkeler için yapılır; yasalar, eğer inanıyorsak, gerçek ve tam demokrasi için yapılır; yasalar, herhangi bir kişi için yapılmaz. Bu yasadan şu veya bu istifade edecek, Ahmet veya Mehmet istifade edecek diye demokrasinin kurallarından vazgeçilmez, yasa yapmadan sarfınazar edilemez; yasalarda genellik hâkimdir. Yasalar, bütün ülkeye ve esasında da, temel ilke olarak, demokrasiye hizmet eden yasalardır. Onun için, biz, böyle bir pazarlığı kabul etmeyiz, böyle bir pazarlığın içerisinde de bulunmayız, yasalardan şunun veya bunun istifade edeceği kanaatiyle veya düşüncesiyle yasaları geriye bırakma düşüncesini de taşımayız; onu taşırsak, burada ettiğimiz yemine, burada demokrasi adına ve insan hakları adına söylediğimiz sözlere aykırı hareket etmiş duruma düşeriz.

Geçen gün yayımlanan ve bugün elime geçen bir yabancı dergide, yapılan bir araştırmada demokratikleşme...

HASAN GÜLAY (Manisa) – Hangisi o?..

ALİ ŞEVKİ EREK (Devamla) – Ben, bunu size vereyim de... Hem daha şey olur. Burada çok açık şekilde... Şimdi, burada bana bir başka derginin reklamını da yaptırmayın.

HASAN GÜLAY (Manisa) – Doğru...

ALİ ŞEVKİ EREK (Devamla) – Önemli olan şudur; tabiî, sözümün sonunda nereye geleceğimi tahmin ettiniz mi bilmiyorum: Bakınız, demokratikleşme yolunda Türkiyemiz, Brezilya'dan sonra, Kore'den sonra, Hindistan'dan sonra ve Pakistan'dan sonra; bizden geriye kalanlar da Kongo, Nijerya ve Güney Afrika. Bu araştırma doğru olur, yanlış olur; bu araştırmanın yapılması belirli bir amaca yöneliktir... Bunlar, bahsi diğer mesele; ama, her şeyden evvel, Siyasî Partiler Yasasında da, Anayasamızda da, 2000'li yılları temcit pilavı gibi ağzımızdan düşürmediğimiz ülkemizde de, bütün partilerin birleşeceği asgarî müşterek, Türkiye Cumhuriyetinin vazgeçemeyeceği reçete, birleşeceği nokta, dünya dili olan, kesin, tam, gerçekçi bir demokrasidir. İşaret etmek istediğimiz nokta budur.

Onun için, biz... Şüphesiz, Türkiye Cumhuriyetinin, bugün -hiç beis olmasın- içeride de düşmanları var, dışarıda da düşmanları var. Hemen söyleyeyim, kıyamet kopuncaya kadar da, Türkiye'nin, içeride de, dışarıda da düşmanları eksik olmayacak, kıyamet kopuncaya kadar... Az olacak, çok olacak... Türkiye Cumhuriyetinin zaafa uğraması için elden gelen her şey yapılacak. Bunlar, sıfıra kadar pasifize edilemez; eşyanın tabiatına da aykırıdır.

Değerli arkadaşlarım, bunların çözüm noktası, bunların gerçek reçetesi, gerçek ve tam domokrasidir, hoşgörüdür, huzurdur; yüzde yüz aykırı fikirlere sahip olsak dahi, birbirimize tahammül edebilme yeteneğimizdir, birbirimizi sevebilme yeteneğimizdir. Bunları eksik bırakmadığımız müddetçe, biz, esas itibariyle, istenilen noktaya yanaşabiliriz.

Bakınız, 1950'lerde, 1955'lerde transistörlü radyolar vardı; 1940'larda da akümülatörlü radyolar vardı ve akümülatörler, ancak -affedersiniz- hayvanlar vasıtasıyla nakledilebilir ve radyolara monte edilebilirdi. O zaman, düğmeyi çevirdiğimiz anda Amerika'nın sesini de, Moskova'nın sesini de -biz lisedeyken, ortaokuldayken- dinlerdik.

Değerli arkadaşlarım, yarın, hatta yarın da değil, bugün İnternet dünyasında yaşıyoruz, bugün bilgisayar dünyasında yaşıyoruz. Bugün -globalleşme, küreselleşme- neredeyse resmî hudutların bir tarafa bırakıldığı bir dünyaya doğru gidiyoruz. Düşünebiliyor musunuz; teknik bizi yarın hangi konuya getirecek! Yarın, 65 milyonun her ferdi, hatta -bunu dünya çapında söyleyelim- 7 milyar nüfusa yaklaşan dünyanın her ferdi, televizyonun düğmesine bastığında, dinliyi de dinleyecek seyredecek, dinsizi de dinleyecek seyredecek; ahlaksızı da dinleyecek seyredecek, ahlaklıyı da dinleyecek seyredecek; bölücüyü de dinleyecek seyredecek, birleştiriciyi de dinleyecek seyredecek. Hangi tedbiri, hangi engellemeyi, hangi duvarı, bu tekniğin bu aşaması karşısında, buna bir örme yapacağız da, mâni olacağız da, zararlı addettiğimiz, yanlış addettiğimiz fikirlerin gelmesine mâni olacağız?! Tekniğin gelişimi karşısında kendi kendimizi boşuna yormak içih güç ve gayret sarf etmeyelim. Bununla söylemek istediğim şudur: Esas itibariyle, demokrasinin, ana ilkeleri itibariyle olabildiğince gerçek ve tam demokrasi olmasını istemiştir Doğru Yol Partisi.

Değerli arkadaşlarım, bakın, bundan iki yıl evvel, kamuoyuna, 65 milyona ikinci demokrasi paketini sunduk; çok açık şekilde, bütün kurum ve kuruluşlara, Anayasanın değişmesine, eğitime, adaletin çalışmasına, seçilmişler ve seçilmemişler arasındaki ayrımların giderilmesine, adalet birliğine çok değişik ufuklar getirdik; hatta, şimdi görüştüğümüz Siyasî Partiler Yasası hakkında çok değişik bir fikri de söyledik. Bu kanunda yok. Arkadaşlarımız yetiştirebilirse, o önergeyi verecekler; o önergeyi yetişteremezsek, ayrı bir yasa teklifi halinde Yüce Meclise getireceğiz. Nedir o? Üye kayıtları... Nasıl, bir vilayette nüfus idaresi, devletin resmî nüfus müdürlüğü o ilimizde yaşayan vatandaşlarımızı, mahallesiyle, sokağıyla, annesiyle, babasıyla, cildiyle, fihristiyle kayda geçiyorsa, sicile geçiriyorsa, üye kayıtlarının da -adına ne derseniz deyiniz, partiler müdürlüğü deyiniz, seçmenler müdürlüğü deyiniz, onun ismi bulunabilir- aynen, nüfus müdürlüğü gibi, hangi partiye kim üye olduysa, o üyenin adını, sanını, mahallesini, sokağını, köyünü, açık ve seçik adresini, devlet, resmen sicilini tutacak. Dolayısıyla, hangi partide hangi üye var, hangi partiden hangi üye istifa etmiş, nüfus müdürlüğündeki doğan ve ölenlerin -Allah göstermesin- kaydının tutulması gibi, siyasî partiler sicilini, üye sicilini de devlet tutacak ve ön seçim mi yapılacak, başka türlü halkın oyuna mı başvurulacak, nüfus müdürlüğü gibi, kayıtlı üyeler gibi, seçmen müdürlüğünden o partinin, Doğru Yol Partisinin üyeleri celp edilecek, ona göre hangi işlem, hangi seçim yapılacaksa, yapılacak. Biz bunu ilan edeli iki yıl oldu; ama, bugüne kadar bir makes bulmadı, bir aksisedaya muhatap olamadık. Bu vesileyle, Siyasî Partiler Kanununun görüşüldüğü bir ortamda, bunu bir kere daha ifade etmekte yarar görüyorum.

Değerli arkadaşlarım, biz, demokrasiyi, Batı bizden istiyor diye, başka ülkeler bizden istiyor diye istemiyoruz; haşa, böyle bir düşüncemiz de olamaz. Gerçek ve tam demokrasiyi istemek, kendi ülkemiz için, 21 inci Yüzyılın müşterek lisanı bu olduğu için...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Erek, sürenize 2 dakika ilave ediyorum; buyurun efendim.

ALİ ŞEVKİ EREK (Devamla) – ...Dışarıdaki ülkeler, Avrupa Birliği ülkeleri, NATO'da bizim müttefikimiz veya ticarî ilişkiler itibariyle kendileriyle -Yüce Meclisin de bizzat müşahede ettiği gibi- yüzlerce ikili anlaşma yaptığımız dost ülkeler, kim olursa olsun, bugün, Türkiye Cumhuriyetinin görünürde veya görünmezde zaafa düşmesini, şu veya bu şekilde istiyorlar; ellerine fırsat geçerse, bunu -zaman zaman da söylüyoruz- bir Sevr'e kadar götürme istidadını da, niyetini de taşıyorlar. Bu olacaktır. Önemli olan bünyenin sağlam tutulmasıdır, önemli olan bünyenin bağışıklığının tam anlamıyla ele alınmasıdır.

Değerli arkadaşlarım, esas itibariyle, bu yasa değişikliğinde demokratik açılımın fevkalade yararlı olduğunu burada vurgulamak isterim. Parti kapatmayla bir yere varamayız, yasaklarla bir yere varamayız. Türkiye Cumhuriyetinin Anayasası kale gibi duruyor; büyük Atatürk'ün kurduğu laik ve demokratik cumhuriyet kale gibi duruyor. Neye uyacağımız, neye uymayacağımız Anayasada gayet açıkça zikredilmiş, sayılmış orada; burada tekrar etmiyorum; neye uyulup, neye uyulmayacağı açık, kesin ve net. Ülkenin sahibi, halkımız, 65 milyon... İçeride de, dışarıda da bizi istemeyen olacaktır, bizi çökertmek isteyenler olacaktır; ama, onlara bizim sunacağımız reçete, en büyük bağışıklığı bize verecek olan, biraz evvel söylediğim gibi, hoşgörü, sevgi, bu ülkenin çocuğu olduğunu hiçbir zaman unutmamak, kardeş olunan bir çizgiyi kaybetmemek, hoşgörü yeteneğimizi kaybetmemek, birbirimize tahammül etme yeteneğimizi rafa kaldırmamak ve her şeyden sonra, geçmişimize bağlı kalarak, millî ve manevî değerlerimizden kopmadan, ama, çağın gereğini mutlaka yakalamak niyetiyle, bu yolda hep beraber yürümenin yararlı olacağını ifade ediyor; Yüce Meclisi sabrından dolayı şükranlarımla selamlıyor, Sayın Başkanımıza da gösterdiği toleranstan dolayı saygılarımı sunuyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Ali Şevki Erek Beye teşekkür ediyoruz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bu kanun nasıl gündeme girdi, öğrenmek istiyorum. Bize dağıtılan gündemde "Kanun Tasarı ve Teklifleri" bölümünde...

BAŞKAN – Gruplar adına dördüncü konuşma...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, bir dakika Sayın Başkan.

BAŞKAN – ...Demokratik Sol Parti Grubu adına...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan... Efendim, bir şey soruyorum size.

BAŞKAN – ...İstanbul Milletvekili Sayın Necdet Saruhan'ın.

Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, bir soru soruyorum; bu kanun, elimdeki gündemde yok.

BAŞKAN – Lütfen, yerinize oturur musunuz efendim! Yerinize oturun lütfen!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, bakın, gündemimizde yok. (FP sıralarından gürültüler) Bir dakika... Bir şey soracağım... Bir dakika arkadaşlar...

Sayın Başkan, dağıtılan gündemde bu kanun yok. Bu kanun nasıl gündeme girdi?

Bakın, İçtüzüğün 49 uncu maddesinde, gündem belirlenmiştir. Bize dağıtılan...

BAŞKAN – Sayın hatipten özür dileyerek, müsaade istiyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir dakika efendim... Öğrenmek istiyorum Sayın Başkan; yani, şimdi, herhalde, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev yapıyoruz.

BAŞKAN – Müsaade eder misiniz efendim...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet, ne zaman gündeme girdi?

BAŞKAN – Zatıâlinizin devam etmediği anlaşılan bir sürede, Danışma Kurulu kararı...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ne zaman?!. Ben, açılışta vardım; açılışta "Sunuşlar" da bu kanun gündeme girmedi...

BAŞKAN – Bilemiyorum; olsaydınız, bu soruyu sormazdınız, Genel Kurul kararı ile girdi.(DSP, MHP, ANAP ve FP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben size bir soru soruyorum. Müsaade ederseniz... Lütfen... bakın, burada, bu kanun gündemde yok. Bu kanun hangi kararla gündeme girdi?

BAŞKAN – Genel Kurul kararı ile girdi.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Genel Kurul her şeye hâkim değildir. Evet, bir Danışma Kurulu kararı bana gönderildi; ama, hangi saatte gündeme girdi?

BAŞKAN – Sayın Genç, sayın hatibi bekletmeye hakkınız var mı?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Peki, bundan sonra konuşalım.

BAŞKAN – Sayın Hatip, buyurun efendim.

DSP GRUBU ADINA NECDET SARUHAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Kamer Genç’in konuşmasıyla kaybettiğimiz zamanı konuşmamı kısa tutmak suretiyle telafi edeceğim. (DSP, MHP, ANAP ve FP sıralarından alkışlar)

Sevgili arkadaşlarım, 23.7.1995 tarihinde 4121 sayılı Yasayla, Anayasamızın 68 inci ve 69 uncu maddeleri değiştirilmişti. Bu değişiklik nedeniyle, bununla bağlantılı olarak, uyum yasalarının, dolayısıyla Siyasî Partiler Yasasının da Anayasamızın bu değişikliklerine uydurulması gerekiyordu; bunu, biraz zaman kaybıyla, aradan dört sene geçtikten sonra yapabildik; ama, ben yine mutluyum. Bu mutluluğumu iki sebebe bağlıyorum: Birincisi, bu uyum yasasının yapılması sırasında, tüm siyasî parti gruplarının temsilcilerinin oluşturduğu bir özel komisyon, bu uyum yasasını, uzlaşma sonucu, birlikte hazırlamıştı. İkincisi, yine bu uyum yasasının kadük olmasından sonra, bir müddet önce, Amasya Milletvekilimiz Sayın Ahmet İyimaya arkadaşımın bu kanun teklifini yenilemesi üzerine, Anayasa Komisyonumuza gelen bu kanun teklifiyle ilgili birkaç öneriyi, bu kez bizler –bendeniz de Anayasa Komisyonu üyesiyim– beş siyasî partinin temsilcisi arkadaşlarımızın müşterek imzalarıyla ve tam bir uzlaşma halinde geçirdik. (Alkışlar)

Demokratik Sol Parti, koalisyonlarda, uzlaşmanın sonuçlarının müspet olabileceğini kanıtladı. Yine, arkadaşlarım, bizler, Türkiye'nin geleceği için, ulusumuzun geleceği için, birlikte ekeceğimizi, birlikte üreteceğimizi, birlikte biçeceğiz ve uzlaşmayla ülkemizin tüm sorunlarını aşacağımızı düşünüyoruz. (Alkışlar) Demokratik Sol Parti adına bunu Yüce Meclisimize arz ediyorum.

Sevgili arkadaşlarım, Sayın Arınç değindiler... Sevindiğim ve üzüldüğüm noktalar dedim. Üzüldüğüm noktalar, görsel ve yazılı basında, maalesef, ya yanlış bilgilendirme sonucu ya da... Gönlümüz isterdi ki, ya bize -Anayasa Komisyonuna- gelsinler veya bu kanun teklifini yapan Sayın Ahmet İyimaya arkadaşımızla görüşsünler; ki, bidayette, bu kanun teklifinin gelişinde, aralarında, Fazilet Partisinin mensubu olan, Doğru Yol Partisinin mensubu olan, Anavatan Partisinin mensubu olan, hatta, Meclisimizde bulunmayan Cumhuriyet Halk Partisinin de temsilcileri olan arkadaşlarımın imzaları var; bu arkadaşlarımdan herhangi birine sorsalardı, kamuoyunu da yanıltmamış olurlardı.

Arkadaşlarım, ne Demokratik Sol Partinin ne hükümetin ne de muhalefet partilerinin siyasî pazarlıklara girmeye ihtiyacı yoktur. Demokratik Sol Parti, geriye dönük değil, ileriye yönelik bir partidir. Demokratikleşmeyi yaşatabilmek, demokrasiyle yaşayabilmek, demokrasiyi yaşatabilmek için, biz, demokratikleşme yolunda devamlı ileri adım atmak zorundayız. Bu nedenle de, demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan siyasî partileri başımızın tacı etmek zorundayız. (Alkışlar)

Arkadaşlarım, bu kanun teklifi -tasarı değil, dikkatinizi çekmek isterim-hükümet kanadından, hükümetin tasarısı olarak gelmemiş, milletvekili arkadaşlarımızın özel komisyonda uzlaşmaları sonucu teklif şeklinde gelmiş bir değişiklik önerisi. Burada ilk görüşmeler yapıldığı sırada, yaklaşık iki yıl önce, Sayın Mümtaz Soysal Hocamızın da verdiği bir önerge var; yine, altı değişik siyasî partiye mensup arkadaşlarımızın verdiği bir önerge var. Bu önergelerle, özellikle, siyasî partinin kapanmasına neden olan eylemlerin odaklaşması haliyle ilgili "odaklaşma" sözcüğünün normatif olarak değerlendirilmesi ve Anayasa Mahkemesinin, kapatma kararını verirken, bu "odaklaşma" sözcüğünün hangi kıstaslardan kaynaklandığını bilmesi için "odaklaşma" kelimesine açıklık getirilmesini istemişlerdi. Biz, Anayasa Komisyonumuzda bunu yaptık ve kanun teklifinde, siyasî partilerin kapatılabilmesi için, siyasî partilerin kapatılmasına neden olan eylemlerin, o partinin üyelerinin çoğunluğu, Büyük Millet Meclisi gruplarının veya genel kurullarının, yine, karar ve yönetim kurullarının ve benzeri organlarının bütünü tarafından benimsenmiş olması halinde ancak "odaklanmanın" kapatma nedeni olabileceğine karar verdik. Dediğim gibi, o önergeyi de, değişik beş siyasî partiden beş arkadaşım imzaladı ve Anayasa Komisyonunda, biri DSP'li olan ve sehven "hayır" diyen arkadaşımın dışında, bir de Sayın Kamalak Hocamın -nedendir bilmiyorum, kendisinin de öneride daha önceleri imzaları vardı- "hayır" oyuna rağmen, oybirliğine yaklaşan oy çoğunluğuyla çıkardık.

Arkadaşlarım, yine, bu Siyasî Partiler Yasasının değişikliğine ilişkin diğer önerge de, oybirliğine yakın oy çokluğuyla çıktı; bu yasada belirtilmiş olan para cezalarının, bir müddet önce Yüce Heyetinizin oylarıyla çıkan Ceza Yasamızdaki değişikliklerle Vergi Usul Yasamıza bağlantı yapılmış olan hükümler neticesinde, tabanlarının ve tavanlarının tespiti konusunda oldu. Onun dışında, redaksiyon konusunda, Sayın Anayasa Komisyonu Başkanlığına yetki verildi ve bu teklif, yine, arkadaşlarımın, özellikle Komisyondaki arkadaşlarımın çoğunluğunun isteğiyle, ivedilikle ve öncelikle görüşülmek üzere huzurlarınıza getirildi. Dolayısıyla, ne bir pazarlık konusu yapılmıştır ne de pazarlığa hiçbir partinin ihtiyacı vardır.

Arkadaşlarım, eğer, bu teklifin pazarlık sonucu Genel Kurula indiğini söyleyecek olursak, biz, en azından, iktidar kanadıyla birlikte tahkim ve özelleştirme konusundaki anayasa değişikliklerine dün gece bizimle beraber "evet" diyen, yaklaşık 70-80 Doğru Yol Partili ve Fazilet Partili arkadaşımın görüşlerine saygısızlık etmiş oluruz. (FP sıralarından alkışlar)

Arkadaşlarım, bu teklifin -maddeler bölümünde inceleyeceğiz- getirmiş olduklarına çok kısa değinmek istiyorum:

Biri, siyasî partilere katılabilme yaşı -21'di malumunuz- 18'e çekiliyor. Diğeri, siyasî partilerin kadın kolları, gençlik kolları ve benzeri örgütlenmeleri yapmaları yasaktı; bunun ıstırabını, biz de, mahalle çalışma gruplarımızda, köy çalışma gruplarımızda yaşamıştık.

Yine, siyasî partilerin yurt dışında temsilcilikler kurabilme şansını getiriyor.

Bunun yanı sıra, öğretim üyelerimize, üniversite yasalarının, YÖK yasalarının verdiği imkânlar dahilinde, siyasî partilere katılma şansını getiriyor ve üniversite öğrencilerimize, siyaset yapabilme yolunu açıyor.

Arkadaşlarım, eğer, siyasî partiler -ki, bu, Demokratik Sol Partinin programında açık açık anlatılmıştır- nüfusu 100 000'leri, 200 000'leri aşan ilçelerde, 15 kişilik yönetim kurullarıyla, seçmene, halka ulaşmaya kalkarsa, hiçbir şey yapamaz; oradaki demokrasi göstermelik kalır, oradaki siyasî partilerin yaptıkları da havanda su dövmekten ileriye gitmez; hele hele, birbirinden yüzlerce kilometre uzaklıkta olan köylerimize ve köylülerimize siyaseti götüremezsiniz, onlarla iletişim kuramazsınız, onlarla bütünleşemezsiniz. Bu nedenle, getirilmiş olan anayasa değişikliğine bağlı uyum yasalarının, son derece faydalı olduğu kanısındayız.

Arkadaşlarım, yine, bu değişikliklerle, siyasî partilerin girdilerine kontroller getiriliyor, harcamalarına kontroller getiriliyor, siyasî partilerin ticaret yapamayacakları belirtiliyor. Bu şekilde, maddelerde -biraz sonra görüşeceğiz- bir sürü hükümler var.

Sonuç olarak, Demokratik Sol Parti, diğer siyasî partilerdeki arkadaşlarımla birlikte, bu yasa teklifinin geçmesine müspet oy kullanacaktır.

Zaman nakittir diyorum ve zamandan tasarruf edebilmek için, Demokratik Sol Parti Grubu adına, tümünüze saygılarımı sunarken, ileride, en yakında, yeni uzlaşmalarla buluşmak üzere hoşça kalın diyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Saruhan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben, daha sorumun cevabını alamadım. Lütfen, bunun, gündeme ne zaman girdiğini bana söyler misiniz?

BAŞKAN – Son konuşmacıya geçmeden evvel, her milletvekilimiz muhteremdir, mademki bir sayın milletvekilinin kafasında bir soru işareti meydana gelmiş, müsaade ederseniz, onu cevaplandırayım.

Danışma Kurulu önerisi, tarih 11.8.1999, No:18...

KAMER GENÇ (Tunceli) – O Danışma Kurulu önerisini gördüm efendim. Hangi saatte okundu? Sunuşlarda ben bunu görmedim.

BAŞKAN – Müsaade buyurun efendim...

Kabul saati 13.47...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, bakın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminin düzenlenmesine ilişkin 49 uncu maddede:

"1. Başkanlığın Genel Kurula sunuşları

2. Özel gündemde yer alacak işler

3. Seçim

4. Oylaması yapılacak işler

5. Meclis Soruşturması... "

Ondan sonra, genel görüşme yapılması... Ve gidiyor... 8 inci sırada da kanunlar var.

Şimdi, Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisi, İçtüzüğe bağlı olarak çalışır. Şimdi, biz, 8 inci sıradaki kanun tasarı ve tekliflerini görüşürken, buradan dönerek, yani, 8 inci sıradan, tekrar, Genel Kurula sunuşlar bölümüne geçemeyiz; hiçbir uygulaması yoktur Sayın Başkan.

Bakın, Türkiye Büyük Millet Meclisinde böyle bir uygulamaya giderseniz...

BAŞKAN – Sayın Genç, ne yapmak istiyorsunuz; bana ifade eder misiniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bunu usulsüz gündeme almışsınız.

BAŞKAN – Bakın, koskoca Genel Kurulu işgal ediyorsunuz. Bu, acaba, İçtüzükte var mı efendim?!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, ben işgal etmiyorum.

Bakın, zatıâliniz, Türkiye Büyük Millet Meclisini yöneten başkanvekili olarak...

BAŞKAN – Efendim, teşekkür ediyorum. Ben, ihtiyacım olursa zatı âlinize danışırım. (Alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir dakika Sayın Başkan...

Böyle, siz, belli gruplar anlaşırsanız, biz, bu kanunları nasıl inceleyeceğiz? Bakınız, bu yaptığınız, İçtüzüğe aykırıdır. İçtüzüğü korumak, en başta, Başkanlık Divanının ve başkanvekillerinin görevidir.

BAŞKAN – Sayın miletvekilleri, teklifin tümünü görüşmeye devam ediyoruz.

Son söz, Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini ifade edecek olan, İstanbul Milletvekili Sayın Sühan Özkan'a aittir.

Buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

ANAP GRUBU ADINA SÜHAN ÖZKAN (İstanbul) – Sayın Başkan, Genel Kurulun çok değerli üyeleri; şahsım ve Grubum adına hepinizi derin saygılarımla selamlıyorum.

Gecenin ilerlemiş saatinde, biraz evvel değerli konuşmacıların da işaret ettiği gibi, dünden kalan büyük yorgunlukla, Anayasada yapılan değişikliklerle ilgili uyum yasalarını yansıtarak, Siyasî Partiler Yasasının boşlukta kalan hükümlerini doldurmak ve Türk içtihatına ve Türk demokrasisine yeni katkılar sağlamak üzere, gecenin bu saatinde, burada, birlikte mücadele ediyoruz, çalışıyoruz. Zamandan yana ciddî biçimde sıkıntımız var. Bu Parlamentonun zaten birçok yönden sıkıntıları var. Meclis, geçmişte eksik kalmış, yapılmamış, kadük kalmış, bırakılmış, ihmal edilmiş birçok konuda yasa çıkarma zorunluluğuyla, geçmişte kaybedilen zamanları telafi etmek zorunluluğunda çalışıyor; bir taraftan da, çıkarılan her yasanın, Genel Kurula indirilen her yasa tasarısı veya teklifinin, hangi nedenle indirildiğine dair, gerek kamuoyunda gerek Meclis içerisinde oluşan şüpheleri gidermeye çalışıyor; yani, çift yönlü bir yasama faaliyeti yapıyoruz. Birincisinde, esas anlamıyla, gerçek anlamıyla bir yasama faaliyetini gerçekleştirmeye çalışıyoruz, diğer taraftan da, medyada, kamuoyunda ve kendi aramızda dahi oluşan bazı şüphelere cevaplar aramaya çalışıyoruz.

Ben, şahsen, yeni bir milletvekili olarak, bu durumdan şikâyetçi değilim. Netice olarak, hep birlikte birtakım zorlukları aşmak durumundayız. Biraz evvel, Sayın Saruhan, beraber bir görevi başarma adına, çok kalbî, çok ulvi temennilerde bulundu. Bu temennilere, Grubum ve şahsım adına katıldığımı belirtmek istiyorum.

Bütün zorluklara rağmen, bütün sıkıntılara rağmen, 21 inci Dönem Parlamentosunun, üzerine düşen sorumluluğu bihakkın yerine getireceğine ve Türkiye Cumhuriyeti kamuoyunda olması gereken yere itibarını yerleştireceğine ve koruyacağına inanıyorum.

Bu düşüncelerimi de sizlerle paylaşmak istedim; çünkü, benden önceki konuşmacılar, uyum yasaları cümlesinden olarak yapılan bir hazırlık sonucu huzurlarınıza gelen bu yasa teklifinin teknik yönlerini, fevkalade büyük bir vukufiyetle sizlere anlattılar. Ben, bu teknik değerlendirmelere, yasa tekniği açısından bütünüyle katılıyorum. Çok konuşulan, kamuoyunda çok söylenen, üzerinde çok spekülasyon yapılmaya çalışılan maddesiyle ilgili olarak da "odaklaşma" kavramını gayet net biçimde ifade ettiler. Ben, Anayasa Mahkemesinin bazı kararlarını taradım. Bu kararlarda "odaklaşma" meselesinde, siyasî partileri kapatmak için bugün temel norm, temel ölçü olarak alınan "odaklaşma" meselesinde, mahkeme üyeleri arasında dahi görüş birliğinin tam olarak sağlanamadığını gördüm bazı konularda. Onun için, bu konularda bir ölçü getirmek ve bu ölçünün, son derece demokratik, Türk demokrasisinin önünü açacak, çağdaş bir ölçü olmasını sağlamak ve böylece, Anayasa Mahkemesinin -olması gerektiği biçimde, bugüne kadar becerdiği biçimde, başardığı biçimde- içtihat birliğini tesis etmek adına çok gerekli olduğunu düşünüyorum.

Bunun ötesinde, tabiî, bu uyum yasasının bütün fonksiyonu, sadece, Siyasî Partiler Yasasında parti kapatmayla ilgili bir hükmün yeni baştan değerlendirilmesi değil, bunun yanında, anayasa değişikliklerine paralel olarak, siyasî partilerimizin –biraz evvel de söylediğim gibi- çağdaş, gerçek anlamda demokrat düzenlemelere sahip olmasını da sağlamaktır. Bunu da biraz evvel arkadaşlarım tadat ettiler; yukarıdan aşağıya, hangi ölçülerde, Siyasî Partiler Yasasında gerekli değişikliklerin yapıldığını ifade ettiler.

Bizler, Anavatan Partisi Grubu olarak, bu değişikliklerin tümüne olumlu bakıyoruz. Benden önceki konuşmacılardan bazı arkadaşlarım, bu anayasa değişikliklerinin yeterli olmadığını, bu anayasa değişikliklerinden sonra zorunlu olarak getirilen uyum yasalarının da toplumsal gelişmeye ve Türk demokrasisine yeterli katkıyı sağlayacak düzeyde olmadıklarını, takviye edilmeleri gerektiğini, yeni düzenlemelere ihtiyaç olduğunu söylediler. Bunlara da katılmamak elde değil, bunlara da katılıyoruz; ama, tabiî, teşriî faaliyet, yasama faaliyeti bir süreç. 21 inci Dönem Parlamentosu, yaklaşık üç aylık bir zaman dilimi içerisinde, çok önemli birtakım yasaları ardı ardına görüşüyor, sonuçlandırıyor. İnanıyorum ki, önümüzdeki dönem içerisinde de, Parlamentomuz, halkın ihtiyacı olan bütün kanunlarda, beraber, birlikte, omuz omuza, gerek koalisyon kanadı olarak gerekse muhalefet kanadı olarak, üzerine düşeni yapacaktır.

Olaylara olumlu bakmak zorundayız. Bütün yasa değişikliklerinin, halkımıza yararlı olacak biçimde bu Parlamentodan geçmesini sağlamak durumundayız. Ben, bu Parlamentonun tek tek bütün üyelerinin bu çaba içinde olduğunu düşünüyorum. İnşallah, buradan çıkacak neticelerin de, topluma, bizim düşündüğümüz, inandığımız biçimde yansımasını sağlayacağımızı ümit ediyorum.

Uyum kanunları çerçevesinde, anayasa değişikliklerine paralel olarak birçok kanunda değişiklik yapıldı. Görüşülen kanunlar arasında, Dernekler Kanunu, Sendikalar Kanunu, Devlet Memurları Kanunu, Yükseköğrenim Kanunu, Avukatlık Kanunu vesaire bütün kanunları Parlamento görüşmeye çalıştı, değerlendirdi. Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yargılanması hakkında kanun teklifi şu anda Adalet Komisyonunda. Bunun yanında, kadük olan Siyasî Partiler Kanunuyla ilgili teklifi bu akşamdan itibaren görüşmeye başlıyoruz; inşallah, en kısa zamanda sonuçlandıracağız. Yine, çok önemli gördüğümüz, yurt dışındaki seçmenlerin oy kullanması hâlâ komisyonda görüşülüyor, komisyon gündemindeyken kadük kalmış.

Netice itibariyle, yapılacak çok işimiz var önümüzde. Bunları tek tek görüşmek ve sonuçlandırmak durumundayız; Anayasamızla paralel olarak bu kanunlardaki değişiklikleri gerçekleştirmek durumundayız.

Ben, hem teknik olarak hem de zamanı ekonomik kullanmak adına, bütün kanun değişikliklerinin madde bazında teknik olarak bir değerlendirmesini yapmaktan ziyade, genel olarak, bu değişikliklerin, Anayasamızın uygulanmasına, Anayasamızın yol göstericiliği altında, Siyasî Partiler Yasasıyla beraber, Türkiye'de demokratik hayata önemli katkılar yapacağına inanıyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.

Sayın milletvekilleri, böylece, gruplar adına konuşmalar tamamlanmış oldu.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Sayın Başkan, yazılı bir talebim var; bakar mısınız...

BAŞKAN – Sayın Hatiboğlu, zaten, ilk söz sizin.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Tümü üzerinde şahsım adına efendim...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben de tümü üzerinde söz istiyorum.

BAŞKAN – Yazıyorum efendim.

Sayın Hatiboğlu, tümü üzerinde; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gerçekten, gecenin bu saatinde, bu kadar ciddî, ülkenin hemen hemen tüm meselelerini kavrayan, kucaklayan, çok yakından alakadar eden bir meseleyi titizlikle takip ediyor olmanız, şâyânı şükrandır. Ben, şahsım adına, şükranlarımı hepinize ferden ferda, yegân yegân arz ediyorum. (Alkışlar)

Sayın milletvekilleri, gerçekten, uyum yasalarını görüşüyoruz. Eğer, bir ülkede hukuk devleti ilkeleri hâkim, baki ve nafiz olacaksa, Anayasanın arzu ettiği düzenlemeyi yapmada hiçbirimiz duraksamamalıyız; hangi konu olursa olsun... Özellikle, Yüce Heyetin kendi hayatiyeti açısından çok önemli olan kurum ve kavram demokrasidir. Cumhuriyeti seven hepimiz, herkes demokrasiye, çağdaş, modern, uluslararası standartlara uygun laisizm, sosyal hukuk devleti ilkeleri...

CAHİT SAVAŞ YAZICI (İstanbul) – Ne?!.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) – Laiklik; yani, laisizm dediğim o...

CAHİT SAVAŞ YAZICI (İstanbul) – Laiklik...

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) – Öyle düzelteyim efendim; öyle düzelttim.

...laiklik, sosyal hukuk devleti nitelikleri, yani sosyallik; ki, inşallah, bu sosyal güvenlik meselelerini de bu anlayış içerisinde çözümleyebilirsek, ülkeye çok büyük hizmet etmiş oluruz; zannediyorum, hayırla yâd ediliriz. Şöhret çok kolay; insan meşhur olabilir; ama, iki yolla şöhret vardır: Bir, zemzem kuyusunu âbâd ederek meşhur olabiliriz; iki, zemzem kuyusunu tahrip ederek meşhur olabiliriz; ama, matlup olan, güzel olan, milletimize yaraşan, milletimizin seçkin temsilcileri, sizlere yaraşan, zemzem kuyusunu imar ederek meşhur olmaktır. Öyleyse, sosyal güvenlik konusunda da, ben zannediyorum ki, herkesin gönlünde olanı yerine getirmeye gayret edeceğiz. Hükümetimizin -takdire şayandır- bu konuda fevkalade hassasiyet gösterisi vardır; bunun içtenliğe dönüşeceğinden de şüphe etmemeye gayret ediyorum.

Ben, sözü uzatmayacağım. Gerçekten, uyumlu Parlamentonun uyumlu gayreti, uyumlu yasaları çıkarmakta da bir kere kendini ispat etmiş olacak. Netice şu, şöyle söylüyorum: Herkes farklı şeyler söyleyebilir; sevmeyebiliriz, beğenmeyebiliriz, hoşumuza da gitmeyebilir; ama, onu söyleyebilmesi imkânını verebilmek için, gerekirse başımızı koymalıyız; herkes fikrini rahat söyleyebilmeli. Ben, şimdi, burada şunu söylüyorum; çok güzel bir söz, hoşuma gittiği için ifade ediyorum, sizlerle paylaşmak istiyorum: "Kıranlar hâtırı nâşadımı ya Rab, şad olsun; benim için nâmurad olsun diyenler bermurad olsun." Ne güzel temenni. (FP sıralarından alkışlar)

Saygılar sunuyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Hatiboğlu.

Hükümet veya Komisyon söz alacak mı acaba efendim?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) – Hayır efendim.

BAŞKAN – Şahısları adına son söz, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan'ın. (FP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; bugün, bu saatte, Genel Kurulda bütün partilerin ortak gayretiyle, Siyasî Partiler Kanununda bir değişiklik yapılmaktadır; bunun hayırlı olmasını diliyorum.

Muhterem arkadaşlar, Anayasanın 68 inci maddesinin ikinci fıkrasında "Siyasî partiler, demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır" denilmekte ve onu takip eden fıkralarda da düzenlemeler getirilmektedir. Demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez unsuru olan siyasî partilerin, millete hizmet için, bir centilmenlik yarışı anlayışı içinde, kendi programlarını, kendi siyasetlerini halka anlatmaları ve destek almaları için, çalışmalarının kolaylaştırılması lazım. Siyasî partiler ne kadar güçlü olursa, milletin hakkını korumak ve milletin hakkını korumak ve millete hizmet yapmak o kadar kolaylaşır.

Devlet, millet içindir; ama, devleti, yönetimi, idareyi denetleyecek olan siyasî partilerdir. Devletin kendi içinde denetim organları vardır; ama, onun dışında, millet adına denetimi yapacak olan siyasî partilerin kuruluşları, birimleri, milletvekilleri ve Meclis Genel Kuruludur. Yani, siyasî partilerin görevi, kamu yönetiminin millete olan hizmetini yerinde denetlemek, değerlendirmek ve bunu, parti kanalıyla hükümet programlarına, parti programlarına aktarmaktır. Bu bakımdan, siyasî partilerin çalışma şartlarının iyileşmesi, Türkiye'de demokrasinin yerleşmesi bakımından, güçlenmesi bakımından fevkalade mühim bir adımdır.

Ben, bütün partilerin, grupların ortak şekilde bu meseleye el atmış olmasını, Türkiye'nin geleceği için fevkalade ümitvar olarak mütalaa etmekteyim. İnşallah, milletimizin önünde engel olan, milletimize sıkıntı veren, devletin millete güzel hizmet yapmasını zorlaştıran bütün unsurlar kaldırılacak, siyasî partiler, bürokrasi, bütün sivil kuruluşlar elbirliğiyle Türkiye'nin yücelmesi ve gelişmesi için gayret edeceklerdir.

Burada, bu konuşmanın sonunda şunu da söylemek istiyorum. Geçmişte, kapatılan bir siyasî partiyle ilgili olarak başsavcılığın savcılıklara bir tamimi vardı; falan siyasî partinin bütün faaliyetlerini takip edin, tespit edin; ama, dava açmayın diye. Ben, bunu, bilahara partinin kapatılma davasında müşahede edince çok üzüldüm. Zira, devlet kurumları, vatandaşlara da, kurumlara da, partilere de tuzak kurmaz. Nitekim, eski bir Değerli Başbakanımız Sayın Mesut Yılmaz da, geçenlerde, bir vesileyle "devlet tuzak kurmaz" demişti; doğrudur.

Buradan şunu söylemek istiyorum; yani, bürokrasinin de, kamu kuruluşlarının da siyasî partilerin çalışmasını kolaylaştırması, onlarla anlayışlı bir işbirliği içinde olması, yine, demokrasinin güçlenmesi ve yönetimin güçlenmesi, milletimizin saadeti için gerekli olan bir anlayıştır. Meclis güçlü olursa, siyaset güçlü olursa Türkiye'nin önündeki birçok mesele kolay çözülecektir diyorum.

Bu gayreti gösteren gruplara, idarecilere, hepsine, şahsım adına hürmetlerimi ve şükranlarımı arz ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan.

Sayın milletvekilleri, teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, maddelere geçilmesi için oyunuza başvuracağım: Maddelere geçilmesini uygun görenler lütfen işaret etsinler... Kabul etmeyenler... Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum :

SİYASÎ PARTİLER KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA
İLİŞKİN KANUN TEKLİFİ

MADDE 1.—22.4.1983 tarihli ve 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanununun 2 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Madde 2. —Bu Kanun, siyasî partilerin kurulmaları, teşkilâtlanmaları, faaliyetleri, görev, yetki ve sorumlulukları, mal edinimleri ile gelir ve giderleri, denetlenmeleri, kapanma ve kapatılmalarıyla ilgili hükümleri kapsar.”

BAŞKAN – 1 inci madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Necati Çetinkaya; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA M. NECATİ ÇETİNKAYA (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, hepinizi, şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyorum.

Anayasamızın 68 inci maddesi "siyasî partiler, demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır" diye belirlemiştir. Bunun geniş açıklaması şudur: Millî iradenin her şeyin üzerinde olması; yani, devamlı olarak, demokrasinin mabedinin altında bu milletin temsilcileri olan Yüce Meclisin her ferdinin hergün unutamadığı ve unutmaması gereken en önemli husus nedir; hâkimiyetin kayıtsız şartsız milletin olması. Bu, 1946'da çokpartili demokrasi hareketlerinin ilk adımlarının atıldığı sırada, dörtlü takrirle Demokrat Partiyi kuran, o ilk demokrasi havarileri diye adlandırdığımız, rahmetli Menderes, Bayar, Köprülü ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde uzun süre Meclis Başkanlığı yapan Sayın Koraltan, dörtlü takrirden hemen sonra, artık, tek partili sistemlerin, dünyada demokrasiyle bağdaşmayan sistemler olduğunu ve o sebepledir ki, Türkiye'nin de gelişen dünya demokrasilerine ayak uydurmasının elzem olduğunu ifade etmek için, hepimize demokraside bir ışık olan "yeter, söz milletindir" sözünü- o meşhur, demokrasi açısından hepimizin unutmadığı sözü- kulaklarımıza ve gönüllerimize nakşettiler. Aradan uzun süre geçti, demokrasi değişik evreler geçirdi ve bu gelişmelerin, gün geçtikçe Türk demokrasisinin büyük bir kalıtımdan geldiği, büyük bir backgroundu olduğu, tarihi geçmişi olduğu, Orta Asya'da demokrasiyi gerçek manada yönetenlerin şûrasız hiçbir toplantı yapmadıkları ve bütün toplumun alınan kararlara iştirak ettiği, Orhun Abidelerinden tutun, ta Osmanlı kanunnamelerinde, hepsinde, bütün Türk devletlerinin yönetim tarzlarında var; ama, gelin görün ki, biz, yıllarca âdeta kendi kimliğimizi unuttuğumuz ve ondan feragat ettiğimiz içindir ki, sanki ilk olarak Batı demokrasilerinde icat edilmiş gibi, tutmuşuz ve Türk demokrasisini âdeta yeniden doğurmak ve yeni arayışlar içine girme durumuyla karşı karşıya kalmışız.

Bakınız, demokrasilerde, hep ihmalkâr davranmışız. Nede ihmalkâr davranmışız? İşte, 1982 Anayasasının 68 ve 69 uncu maddeleri, bir çok hususları vazetmiş: Gençlik kolları, kadın kolları, partilere üye olmanın 18 yaşa indirilmesi_ Biz, seçme hakkını 18 yaşa indirdik; fakat, partilere üye olmayı, uyum yasalarını çıkaramadığımız için bir türlü uygulayamadık. Her gittiğimiz yerde ve üniversitelerde yaptığımız konuşmalarda, konferanslarda, mutlaka, gençlerin çıkıp da, bize sorulan soruların başında "biz, bu ülkenin evlatları değil miyiz" sorusu geliyor. Yükseköğrenim gençliği, siyasî partilerin faaliyetlerine iştirak etmeyecekse, o ülkelerde katılımcı demokrasiden bahsetmek mümkün değildir.

Bakınız, yeni hazırladığımız teklifte de, yine bazı noksanlıklar var; ama, uyum yasaları itibariyle de olsa, yine büyük bir aşamadır; çünkü, orada, öğretim üyelerinin siyasî partilere kaydolması ve faaliyetleri, Yükseköğretim Kanunuyla ancak düzenlenir, onunla uygulanır deniliyor.

Değerli arkadaşlar, bir üniversitede ilmî kariyer yapan, bir üniversitede, gençliğin fikrî oluşumunu sağlamak ve yarının büyük Türkiyesini emanet edeceğimiz evlatlarımızı yetiştirme gayreti ve çabası içerisinde olan, âdeta, onlara, ilim yönünden önlerinde meşale olan öğretim üyelerinin, kendi arzu ve iradeleriyle siyasî faaliyetlere iştirak etmemesi, Türk demokrasisi için bir noksanlıktır; bunu özellikle belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, işte, bunun içindir ki, Siyasî Partiler Kanununda, özellikle, maddede de belirtildiği gibi, düne kadar, fiilen olmamasına rağmen, kanunda derpiş edilmemesine -çünkü, uyum kanunu çıkmadığı için- rağmen, bunların noksanlığı, hepimizce, bütün siyasî partilerce bilinmesine rağmen; ama, gelin görün ki, her siyasî partinin kadın komisyonları da vardı, işçi komisyonları da vardı, gençlik komisyonları da vardı. Öyle değil midir? Ama, gelin görün ki, uyum yasalarını çıkarmadığınız için, maalesef, bu hususta, yeteri derecede demokratik olamadık ve kadın kollarını, gençlik kollarını kuramadık.

İşte, bugün yaptığımız iş, o noksanlığı tamamlamak ve Siyasî Partiler Kanununun Anayasaya uyumunu sağlamak, uyum yasalarını çıkarmaktır. Onun içindir ki, o zaman, işte, millî iradenin tam olarak teşekkül etmesi, millî iradenin millî olarak, hâkimiyetin kayıtsız şartsız milletin olma esasının, milletin bizatihi buradaki temsilcilerinin, kayıtsız ve şartsız, hiçbir baskı altında kalmadan ülkenin menfaatlarına ve geleceklerine uygun en ideal olan yasaları hazırlaması ve çıkarması yönünde gösterecekleri gayret. Dün "yeter söz milletindir" diyen o demokrasi fedailerinin bugünkü mirasçıları diyorlar ki, bu Yüce Meclisin çatısı altında ve Doğru Yol Partisi olarak da hazırladığımız ikinci demokrasi programında, söz milletindir. Evet, söz milletin yetmez yalnız, gelişen, 21 inci Asra girmeye ve büyük medeniyet güneşini doğurmaya hazırlanan büyük Türkiye'de söz de milletin olacak, hak da milletin olacak! ("Bravo" sesleri, alkışlar) Millet, herşeyin üstünde olacak. Milletin olmadığı yerde, milletin kayıtsız ve şartsız hâkimiyetinin sağlanmadığı bir yerde millî iradenin, millî iradenin gücünün her yerde kendisini hissettirmediği bir yerde demokratikleşme topal olur. O sebepledir ki, biz, bugün, burada, işte bu noksanlıkları tamamlamak için, hazırlanan bu yasa teklifine, Doğru Yol Partisi olarak olumlu oy vereceğimizi belirtiyoruz. Çünkü, şimdiye kadar... Bakınız, dünyanın hiçbir ülkesinde yoktur -hemen hemen çok azdır- bizim ülkemiz kadar 3 milyonun üzerinde vatandaşı yurt dışında Avrupa'da olan; ama, siyasî haklardan yeteri derecede istifade edemeyen veyahut da siyasî hakları yeteri derecede alamayan... Bakınız, bizim hudut kapılarında yaptığımız...

ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) – Şiir okuyun...

M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Onu da okuruz; dinlerseniz onu da okuruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çetinkaya, sürenize 2 dakika ilave ediyorum; buyurun.

M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Ziya Paşa öyle diyordu:

"Erbabı kemali çekemez nâkıs olanlar,

Rencide olur didei huffaş ziyadan" (Alkışlar)

Evet, biz, hiçbir zaman, Yüce Meclisin çatısı altında bulunanların erbabı kemal dışı kişiler olduğunu kabul etmiyoruz, hepinizi erbabı kemal kabul ediyoruz (Alkışlar) ve diyoruz ki, şimdiye kadar yurt dışında bu kadar insanınız olacak; ama, yurt dışında siz siyasî hakları vermeyeceksiniz, siyasî haklardan âdeta mahrum bırakacaksınız ve orada siyasî partiler siyasî teşkilatlarını kuramayacaklar. Bence, burada da, bunun kanunda derpiş edilmesi fevkalade önemli bir gelişmedir.

Onun için, ben, Yüce Meclise, bu uyum yasalarının bir an önce çıkarılmasında gösterdiği gayretten dolayı ve Türk Milleti adına, hepinize teşekkür ediyor, kutluyor, size saygılarımı sunuyorum. ("Bravo" sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çetinkaya.

Gruplar adına başka söz talebi?.. Yok.

Şahsı adına, Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya?.. Yok.

Diyarbakır Milletvekili Sayın Osman Aslan?.. Yok.

Van Milletvekili Sayın Fethullah Erbaş?..

FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Vazgeçtim.

BAŞKAN – Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç, buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Genç, süreniz 5 dakika.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Parlamentosu, hukuk kurallarına uymayı, Anayasa uymayı bir namus ve şeref borcu olarak kabul etmiştir.

Şimdi, bugün bize dağıtılan gündemde, bu 136 sıra sayılı kanun teklifinin görüşüleceğine dair bir hüküm yok -gündeme bakarsınız- sabahleyin sunuşları takip ettik, sunuşlarda da yok. Bizim, Meclis İçtüzüğünün 49 uncu maddesinde "Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları, Özel Gündemde Yer Alacak İşler..." diye sayılmış, sayılmış. Biz kanunları müzakere ederken, yani gündemin 8 inci sırasına gelirken buraya Danışma Kurulunun bir önerisi geliyor ve siz dönüyorsunuz, onu alıyorsunuz, 1 inci sıraya "Sunuşlar" bölümüne geçiyorsunuz ve bunu oyluyorsunuz. Sayın Başkan, bu mümkün değildir.

18 Nisan seçimlerinden önce, burada, bu Meclisin tarihinde bir kara leke olan, yapılan bir uygulama, Anayasa Mahkemesince yok hükmedilmiştir. Bunu, lütfen, siz ve Meclis Başkanı, şu Türkiye Büyük Millet Meclisinin kişiliğini koruyacak nitelikte ve kişilikte davranışta bulunmak zorundasınız.

Bakın, eğer, böyle yapmazsanız... Şimdi, şu sırada kanunları müzakere ediyoruz. Olabilir; yani, burada beş altı tane grup var; burada bağımsız arkadaşlarımız da var, grubu olmayan siyasî bir parti de var. Siz, şimdi, şu anda çıkıp da, beş altı tane siyasî parti kendi aranızda bir hususu kararlaştırıp da, burada kanunları kesip, yeniden bir kanun teklifini gündeme alamazsınız. Türkiye Büyük Millet Meclisi bu değildir, Türkiye Büyük Millet Meclisi aşiret reisliği değildir ve aşiret yönetimi değildir. Lütfen, o kürsülerde oturuyorsunuz, o kürsülerin gerektirdiği bilgiyi, beceriyi ve tarafsızlığı gösteriniz.

Yani, biz, Siyasî Partiler Kanunu Teklifi gibi çok önemli bir konuyu müzakere ediyoruz. Siyasî partilerin bünyesi, eğer, demokratik kurallara uygun olmazsa; siyasî partiler hukuk kurallarına ulaşmazsa, Türkiye Büyük Millet Meclisinde demokrasi olmaz. Demokrasi olmazsa, burada, işte, liderler ve genel merkezler sultası olur ve burada köleler meclisi olur; bunu bilesiniz arkadaşlar.

Bu yaptığınız uygulama nedir; eylemli İçtüzük değişikliğidir. Eylemli İçtüzük değişikliğine karşı Anayasa Mahkemesine gidilir, Anayasa Mahkemesi bunu iptal eder; bunu bilesiniz.

Bizim istediğimiz, siyasî partiler...

BAŞKAN – Sayın Hatip... Sayın Hatip...

KAMER GENÇ (Devamla) – Sözümü kesmeyin... Lütfen...

BAŞKAN – Sözünüzü kestim. (FP ve MHP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Devamla) – Niye kesiyorsunuz?

BAŞKAN – Sözünüzü, İçtüzüğün 66 ncı maddesi gereğince kestim.

KAMER GENÇ (Devamla) – Beni ikaz etmediniz.

BAŞKAN – Şimdi, ikaz ediyorum...

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben, sizin Sayıştay Başkanıyken yaptıklarınızı biliyorum.

BAŞKAN – İkaz ediyorum sizi...

Şimdi, sözünüzü neden kestiğimi anlatayım:

Neden söz aldınız efendim?

KAMER GENÇ (Devamla) – 1 inci madde üzerinde söz aldım; ama, usul meselesi üzerinde konuşuyorum.

BAŞKAN – 1 inci madde üzerinde söz aldınız ve 1 inci madde üzerinde devam etmenizi rica ediyorum.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Beni ikaz ettiniz mi?

BAŞKAN – Şimdi ikaz ettim, devam edin.

KAMER GENÇ (Devamla) – Benim sözümü kesemezsiniz.

BAŞKAN – Sayın Genç, şimdi ikaz ettim, 1 inci madde üzerinde devam edin, 5 dakika da süre verdim.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın milletvekilleri, benim kimseyle hesaplaşmam yoktur. Bakın, eğer bu Meclisin yerleşmiş içtihatlarını bir tarafa itersek, bu Mecliste biz bir sonuca varamayız. Ben Siyasî Partiler Kanunuyla ilgili çok ciddî bir teklifi inceleme fırsatını bulamadım. Bu teklif ne zaman Anayasa Komisyonunda görüşülmüş; 10.8.1999 tarihinde; yani, dün. Bu ne zaman bize dağıtıldı; dağıtılmadı. Ama, hiç olmazsa, sabahleyin sunuşlar bölümünde bize verilseydi, biz de bunu incelerdik.

Bakın, biraz önce vergi yasalarını görüştük. Vergi yasalarında telif kazançları istisnasıyla ilgili bir hüküm getirildi buraya, bilgisayar programcısı ve yazılımcıları vergiden istisna edildi. Sonra, ben bunun karşısına çıktım; bir arkadaş bana telefon etti "Sayın Genç, Devlet İstatistik Enstitüsünde birisine milyon dolarlarla ifade edilen bir ihale verdik" dedi. Bunun amacı; yani, getirilen bu istisnanın amacı, milyon dolar taahhütte bulunan bazı insanlara vergi muafiyetini getirdi. Eğer, bunlar burada müzakere edilmezse...

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Kaç dakika konuşuyor Sayın Başkan?!

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Fazilet Partililer çok rahatsız olmayın. Bakın, ben sizi biliyorum; tamam, anlaştınız; yani, sizin amacınız Siyasî Partiler Kanununun çıkması; ama, bizim de amacımız Türkiye'de demokrasinin gelişmesidir. Bugün hesabınıza bu gelir diye bu kadar buna sahip çıkmayın. Ben burada fikirlerimi söylüyorum. Benim fikirlerimi kısamazsınız. Fikirlerimizi kıstığınız zaman, ben, burada her maddede söz alırım, burada soru da sorarım, Başkan da beni dinlemek zorundadır, ben bu kanunu çıkarmam; bunu bilesiniz. Ben bu Mecliste muhalefet yapmasını biliyorum; ama, bu Meclise saygı duyuyorum ve diliyorum ki, bu Mecliste hak, hukuk, adalet, İçtüzük, Anayasa hükmü uygulansın.

Sayın milletvekileri, bakın, bu kanun teklifi, siyasî partilerin kurulmalarını, teşkilatlanmalarını, faaliyetlerinı, görev, yetki ve sorumluluklarını, mal edinmelerini, gelir ve giderlerinin denetlenmesini kapsayan bir tekliftir. Siyasî partiler, demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır. Siyasî partilerin işleyişleri demokratik kurallara aykırı olamaz. Biz, bunları uzun uzadıya burada tartışamazsak...

Bakın, bu Meclisin gerçekten en büyük zaafı... Türkiye Büyük Millet Meclisinin siyasî faaliyette Türkiye'de sağlıklı işlememesi, partilerin bünyelerine demokrasinin yerleşmemesi, demokratik kurallara göre seçimlerin yapılmaması, önseçimlerin yapılmaması, liderler sultasının siyasî faaliyetlerin oluşmasında, özellikle parlamentonun oluşmasında büyük bir etkinlik yaratması. Böyle olunca, tabiî ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi, halkın temsilcileri yerine, belli kişilerin iradeleri doğrultusunda hareket etmek zorunda kalan kişilerle doluşmaktadır. Onun için de, burada, işte bugünkü müzakere ettiğimiz vergi tasarısında da gördüğümüz gibi, işte, bazen holdinglerin menfaatları ön sıraya çıkmakta, bazen de halkın menfaatları yerine, birtakım insanların menfaatlarına uygun burada yasal düzenlemeler yapılmaktadır.

Ben, şimdi, bu kanun teklifini inceleyemedim; ama, bu kanunu incelemek de benim vicdanî bir sorumluluğum; ama, yalnız, Sayın Başkan, bunları böyle yaparsanız, bu Parlamento sağlıklı çalışmaz. Bizi, tasarı ve teklifleri inceleme hakkından yoksun eden bir Meclis Başkanlık Divanı, bu Meclise en büyük ihaneti ediyor, bu Meclisin çalışmasına en büyük ihaneti ediyor. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin sağlıklı bir yasama faaliyetini yapmasına en büyük ihaneti eden bir Meclis Başkanlık Divanıdır. Lütfen, bunları yapmayın ve yaparsanız, bu Parlamento böyle işlemez. Eğer, bunun yolunu açarsanız, bundan sonra, işte bu saatlerde çıkacak bir Danışma Kurulu önerisiyle, bu Danışma Kurulunda kendisini savunma hakkından yoksun olan kişiler burada kendisini savunmadan, onların haklarını alıp, kendi istekleriniz doğrultusunda düzenleyecek, yasal düzenlemeler getirirsiniz, bunlara tenezzül etmek bu Meclisin ne şanına yakışır ne şöhretine yakışır ne de Meclisin çalışmalarına yakışır.

Şimdi, ben, bu kanun teklifinin bütün maddelerinde çıkıp konuşacağım, bundan hiç kimse de alınmasın. Çünkü, bu kanun teklifinin buraya gelmesi bir peşin hükümle, bir peşin pazarlığa dayanmaktadır. Biz, istiyoruz ki, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temelinde en büyük demokratik kurum olan siyasî partilerin tarafsız oluşması, Türkiye'nin bünyesine uygun olarak oluşması ve burada halkın sesinin dile gelmesi lazım sayın milletvekilleri.

Bir dakika da veriyorsunuz herhalde.

Halkın sesi, burada, tarafsız bir şekilde ve hem de insanlar korkmadan, şu kürsüye çıktığı zaman, acaba ben de şu fikri söylersem, şu bana kızar mı, acaba ben şu fikri söylersem birileri beni siyasetten...

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Genç.

8 dakika konuştunuz.

Sayın milletvekilleri, Sayın Genç'in bu konuşması, Danışma Kurulu önerisi geldiği zaman ve o öneri oylanmadan evvel yapılması gereken bir konuşmaydı.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, siz, sunuşlarda bunu yapmadınız. Ben, şimdi, 24 saat Mecliste mi bulunacağım yani?

BAŞKAN – Genel Kurulumuz, Danışma Kurulu önerisini kabul etmiştir; ayrıca, görüşmekte olduğumuz kanun teklifinin maddelerine geçilmesini de kabul etmiştir. Genel Kurulun iradesi üzerinde başka bir irade de yoktur. (FP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Anayasa iradesi var Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Genç'in şahsıma yönelttiği ithamları da kendisine iade ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, daha onu konuşacağız.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, madde üzerinde şahsı adına konuşacak başka milletvekilimiz yok.

Maddeyi bu şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum :

MADDE 2.- Siyasî Partiler Kanununun 5 inci maddesinin üçüncü fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN – Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Saffet Arıkan Bedük konuşacaklar; buyurun efendim.

Süreniz 10 dakika efendim.

DYP GRUBU ADINA SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, Siyasî Partiler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 2 nci maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, önce, gerçekten, bugün, Danışma Kurulu önerisine, elden dolaştırılmak suretiyle, biz de muvafakat ettik ve Siyasî Partiler Kanununun da gündeme alınmasını istedik; ama, insafla bağdaştırmak üzere, Yüce Heyete sunmak istiyorum: Siyasî Partiler Kanunuyla ilgili teklif bugün saat 11.00'de dağıtıldı ve ben, Grup Başkanvekili olarak, o kanun teklifinin metninden ve muhtevasından haberdar değilim. Dolayısıyla, böyle bir kanun teklifi görüşülürken, önceden haber verilerek, grupları hazırlamak, konuşmacıların katkılarını sağlamak, hepimizin boynunun borcu. Siyasî Partiler Kanununda farklı bir şey düşünmüyoruz; ama, Genel Kuruldaki milletvekillerinin görüş ve düşüncelerini, görüşülmekte ve müzakere edilmekte olan kanun teklif ve tasarıları üzerinde özellikle istifade eder bir noktaya götürmek, hepimizin boynunun borcudur; aksi halde, Genel Kurul, komisyonlardan gelen bir kısım kanun teklif ve tasarılarını aynen kabul eder, ondan sonra gider, buraya da ihtiyaç yok; komisyon var, komisyondan geçsin, hepsini kabul edelim, bitsin dersek, Genel Kurula ihtiyaç kalmaz. Bu, aslında, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Anayasada ifadesini bulan şekliyle, görev ve sorumluluğuna, hükmî şahsiyetine uygun bir davranış olmayacaktır. O itibarla, ben, Sayın Başkanın bu konudaki tutarlı davranışına ve şahsına karşı olan saygımı her zaman muhafaza ediyorum; o, ayrı bir olay; ancak, Meclis Genel Kurulu olarak, bütün siyasal partiler olarak, bu gibi benzer konularda hepimizin duyarlılık göstermesi gerektiğini hatırlatmak istiyorum; bu, boynumuzun borcudur. Bu, yanlış bir uygulamadır; dolayısıyla, hazırlıklı olmamız lazımdı. Keşke, bu, daha evvel dağıtılsaydı, hepimiz hazırlıklı olsaydık, milletvekillerimiz de kendi görüşlerini hazırlasalardı, araştırma yapsalardı, -Meclisimizde fevkalade güzel bir kütüphane var- arşive baksalardı, kütüphaneyi inceleselerdi, bu kanunun en güzel şekliyle geçmesine imkân sağlayacak fikir, görüş ve katkılarını, önerilerini bu Meclise getirmiş olsalardı, zannediyorum, daha uygun bir davranış olurdu, daha uygun bir müzakere tarzı olurdu. O itibarla, ben, değerli Genel Kurula bu hatırlatmayı yapmakta fayda mütalaa ettim.

Değerli milletvekilleri, malumlarınız olduğu üzere, görüşmekte olduğumuz kanun teklifi 20 nci Dönemde (2/932) sıra sayısıyla işlem görmüş; ancak, sonuçlandırılamamış, hükümsüz sayılmış ve kadük olmuştur. Bilahara, bu teklif, İçtüzüğün 77 nci maddesi gereğince yenilenmiştir. Görüşmekte olduğumuz bu kanun teklifinin, gerçekten, önemli bir ihtiyacı -Türkiye'deki demokratik anlayışı ortaya koymak açısından da- gidereceği düşüncesini taşıyoruz. Nitekim, milletvekili arkadaşımızın hazırladığı kanun teklifi, bütün siyasal partilerin mutabık oldukları bir şekle dönüşmüştür. 20 nci Dönemde, Mecliste grubu bulunan bütün siyasî partiler büyük bir katkıda bulunmuş ve nihayet son şeklini almıştır. Bugün de, 21 inci Dönem olarak, gerçekten, 20 nci Dönemden kalmış olan ve günümüze ve bize yansımış olan bu şekliyle, bu kanun teklifini müzakere ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, kanun teklifinin 2 nci maddesiyle 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanununun 5 inci maddesinin üçüncü fıkrası yürürlükten kaldırılmaktadır. Söz konusu kaldırılan fıkrada "siyasî parti kurma hakkı, Anayasanın başlangıç kısmında belirtilen temel ilkelere aykırı olarak ve Türk Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Devletin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin bir kişi veya zümre tarafından yönetilmesini veya sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde egemenliğini sağlamak veya dil, ırk, din, mezhep ayırımı veya bölge farklılığı yaratmak veya sair herhangi bir yoldan bu kavram ve görüşlere veya herhangi bir diktatörlük türüne dayanan bir devlet düzeni kurmak amacıyla kullanılamaz" hükmü yer almaktadır.

İlk bakışta, devletin temel niteliklerini oluşturan bu unsurların tamamen kaldırıldığı düşünülmektedir; öyle anlaşılmaktadır. Aslında, bu unsurların tamamı, Anayasamızın 68 inci maddesinin dördüncü fıkrasında vardır; ayrıca, Siyasî Partiler Kanununun ilgili maddelerinde de yer almaktadır. Aynı maddenin ikinci fıkrası "siyasî partiler, Anayasa ve kanunlar çerçevesinde önceden izin almaksızın serbestçe kurulurlar" hükmünü de aynen muhafaza etmektedir. Böylece, bu maddeyle Siyasî Partiler Kanununun 5 inci maddesinin üçüncü fıkrasının yürürlükten kaldırılmasıyla, mükerrer ifadeler de ortadan kaldırılmış olmaktadır. Bu düzenleme, yerindedir ve doğrudur.

Değerli milletvekilleri, siyasî partiler, demokrasinin vazgeçilmez temel unsurlarıdır. Siyasî partiler, çağdaş demokrasinin en önemli unsurudur ve onun için, çağdaş demokrasinin bir diğer adı da partiler demokrasisidir. Demokrasimizin zaaflarının ve aksaklıklarının altında, büyük ölçüde partilerimizin demokratik fonksiyonları icra edememeleri yatmaktadır. Bunun en temel sebebi de, parti içi demokrasinin işlememesidir. Siyasî Partiler Kanununda, parti içi demokrasiyi kurumlaştıracak düzenlemelerin yapılması gerçekten şarttır. Nitekim, 20 nci Dönemde, Doğru Yol Partisi olarak, özellikle siyasî istikrarı sağlamaya yönelik, Siyasî Partiler ve Seçim Kanunu konusunda bir dizi değişiklik tekliflerimizi hazırlamak suretiyle, grubu bulunan bütün siyasî partilerin genel başkanlarına tekliflerimizi götürmüştük; ancak, ne yazık ki, o tekliflerimiz kabul görmedi. Keşke kabul görseydi de 21 inci Dönemde, bugün, siyasî partilerle ilgili kamuoyundaki güvensizlik ifadeleri artık yer almayacak ve belki Meclise yönelik, hakikaten haksız olduğunu değerlendirdiğim birkısım ithamları ve güvensizlik ifadelerini de bugün bizler duymamış olacaktır; ama, ne yazık ki olmadı; çünkü, muhalefetin getirdiği teklif maksatlıdır anlayışı o gün vardı, bugün de belli bazı konularda maalesef olmaktadır. Ancak, şunu memnuniyetle ifade edeyim ki, Siyasî Partiler Kanununun bugünkü geldiği şekliyle, değişiklik teklifini, gerçekten bütün siyasî partilerin kabul etmiş olmasının, bunda bir konsensüsün olmasının, demokrasi açısından, Meclis ve Parlamento açısından iyi bir gelişme olarak da değerlendirilmesinde fayda mütalaa ediyorum.

Değerli milletvekilleri, Siyasî Partiler Kanunundaki gerekli düzenlemeler nelerdi? Şunu belirtmiştik; dedik ki, hâkim nezaretinde ilçe seçim kurullarının bünyesinde oluşturulacak bir büro marifetiyle yenileme yaparsak ve bir vatandaş sadece bir tek siyasal partiye üye olabilirse, o takdirde bu karmaşa ortadan kalkmış olacak, sağlıklı bir tabana, sağlıklı bir kayda dayalı olarak da siyasî partiler çok daha işlevsel bir görev yürütmüş olacaktır.

20 nci Dönemin en önemli hasleti demokrasidir. 21 inci Asrın da gerçekten üzerinde duracağı en önemli konu, demokrasidir, insan hak ve hürriyetleriyle genişletilmiş olan bir demokrasi, 21 inci Asrın vazgeçemeyeceği ve çağdaş dünyanın en temel unsuru ve kaynağını da oluşturacaktır. O halde, demokrasiye katkı sağlayacak siyasî partilerle ilgili getirilecek olan birkısım düzenlemeleri, uygulamada gördüğümüz birkısım yanlışlıkların ortadan kaldırılmasına yönelik düşünmenin ve o konuda da mutabık olmanın yararı olacağı inancını taşıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – 2 dakika süre veriyorum.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, 21 inci Asırda toplumlar globalleşirken, siyasal sınırların ortadan kaldırıldığı bir döneme doğru giderken, hatta, kimilerimizin ve bizim -özellikle Doğru Yol Partisinin- "" şeklindeki fevkalade önemli bir iddiasını eğer hedefine ulaştırmak istiyorsak, yapacağımız bir şey var: İleri ülkeler standardındaki demokrasiyi Türkiye'de gerçekleştirmek.

Biz, Doğru Yol Partisi olarak tekliflerimizi hazırladık. "İkinci Demokrasi Programı" diye isimlendirdiğimiz demokrasi programını, gerçekten, gündeme her vesileyle getiriyor ve bunun özellikle yasalaşması halinde, ülkeye, topluma, siyasal partilere ve partiler demokrasisine büyük katkı sağlayacağı inancını taşıyoruz. Ümit ediyoruz ki, gelecekte, gerçekten, bu tekliflerimiz zaman zaman gündeme geldiğinde sizler de destek vereceksiniz ve bu anlayış içerisinde, değerli milletvekilleri, biz, bu yasa teklifine ve bu maddeye evet diyeceğimizi belirtiyor, Yüce Heyetinizi, şahsım ve Doğru Yol Partisi adına saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, size de teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bedük.

Gruplar adına başka konuşma talebi?.. Yok.

Şahısları adına, Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya?..

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Vazgeçtim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Van Milletvekili Sayın Fethullah Erbaş?..

FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Vazgeçtim.

BAŞKAN – Diyarbakır Milletvekili Sayın Osman Aslan?..

OSMAN ASLAN (Diyarbakır) – Vazgeçtim.

BAŞKAN – Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç, Buyurun.

Sayın Genç, müsaadenizle, bir maddeyi okuyarak zatıâlinize mikrofonu açacağım.

"Madde 66.– Kürsüdeki üyenin sözü ancak Başkan tarafından, kendisini İçtüzüğe uymaya ve konudan ayrılmamaya davet etmek için kesilebilir."

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben o kürsüde yedi sene bulundum. Bana ders vermeyin, ben onu biliyorum.

BAŞKAN – Konudan ayrılmanız halinde sözünüzü keseceğim efendim. Bilgilerinize sunmak için...

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan, bana gösterdiğiniz bu tavrı hangi milletvekiline gösterdiniz?! Daha konuşmamı dinlemiyorsunuz ki... Daha benim ne konuşacağımı bilmiyorsunuz ki!..

BAŞKAN – Biraz evvelki tavrınızdan dolayı...

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan beni ihtar ediyor, "sözünüzü keseceğim" diyor. Bakın, o Başkanlık makamı çok kutsal bir makamdır. Onun gereğini yerine getiremezseniz, orada sizi oturtmazlar, bunu bilesiniz.

MUKADDER BAŞEĞMEZ (İstanbul) – Seni oturtmadılar mı Başkanlık kürsüsüne?!

BAŞKAN – Buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) – Biz, orada, yedi sene, orada aldığımız kararlarla, bu Meclisin çalışmasına ve bu Meclise kişilik kazandırdık. Bunu, herkes biliyor. En kritik kanunları ben çıkardım. Bu ülkeyi, bu memleketi en iyi düşünenlerden birisi benim; herkes de bilir bunu. Bunu çalışmalarımla da gösterdim. (FP sıralarından alkışlar [!]) Hak ve adalet duygularımdan hiçbir zaman ayrılmadım. Yani, böyle, benim istediğim, hak neyse onda arkadaşlar.

Yani, şimdi, ben ne diyorum; İçtüzüğümüz var. İçtüzüğün gereğini yerine getirin, başımızın üstünde yeriniz var; ama, siz keyfîliğe kaçarsanız, o zaman, burada demokrasi olmaz.

Dediğim bu, eylemli İçtüzük değişikliğidir. Anayasanın 148 inci maddesine göre, eylemli İçtüzük değişikliği Anayasanın denetimine tabidir. Bu konuda yapacağınız hatalı bir İçtüzük uygulaması Anayasa Mahkemesinden döner. Ben istiyorum ki, Yüce Meclisin hiçbir kanunu Anayasa Mahkemesince bozulmasın. Bu, benim size verdiğim değerin bir ifadesidir. Bunu anlamayacak kapasitedeki insanlar Meclis Başkanlık Divanında oturursa, ben onlara bir şey diyemem. (FP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Konuya girelim efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, değerli milletvekilleri, gerekçede "Bu madde ile Siyasî Partiler Kanununun 5 inci maddesinin üçüncü fıkrası yürürlükten kaldırılmaktadır. İkinci fıkrada 'siyasî partiler, Anayasa ve kanunlar çerçevesinde önceden izin almaksızın serbestçe kurulurlar' hükmü bulunmaktadır. Bu hüküm, hem Anayasanın 68 inci maddesinin dördüncü fıkrasına hem de Siyasî Partiler Kanunu ile diğer kanunlara gönderme yapmaktadır. Bu nedenle üçüncü fıkrayı kaldırıyoruz" denilmektedir.

Bakın, bana göre kaldırılmasında yarar yok. Nedir bu Siyasî Partiler Kanunun 5 inci maddesinin üçüncü fıkrası; "siyasî parti kurma hakkı, Anayasanın başlangıç kısmında belirtilen temel ilkelere aykırı olarak ve Türk Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, devletin ve cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, devletin bir kişi veya zümre tarafından yönetilmesini ve sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde egemenliğini sağlamak veya dil, ırk, din, mezhep ayırımı veya bölge farklılığı yaratmak veya sair herhangi bir yoldan bu kavram ve görüşlere veya herhangi bir diktatörlük türüne dayanan bir devlet düzeni kurmak amacıyla kullanılamaz" diyor, siyasî parti kurma hakkı...

Tabiî, kanun teklifi elimize geçeli, daha bir saat bile olmadığı için... Niye bu konu kaldırıldı? Bana göre, Türkiye Cumhuriyeti devletinde, laik devleti ortadan kaldırmaya çalışan, şeriat düzenini getirmeye çalışan, diktatörlüğü getirmeye çalışan bir tür partiler var. Bu tür partilerin faaliyetleri ortadayken, niye, bunu yasaklayan Siyasî Partilerin Kanununun bu hükmünü ortadan kaldırıyoruz, bunu daha henüz kavramış değilim. Niye kavramış değilim; çünkü, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı, milletvekillerinin, kanun tasarı ve tekliflerini incelemesi için var olması gereken süreyi milletvekillerinden esirgemiş; esirgeyince de... Eğer, ben, bu nedenle hatalı konuşuyorsam, bunun günahı, Meclis Başkanlık Divanının boynunadır, benim boynuma değil; çünkü, bana, inceleme hakkını vermiyor; elimden inceleme hakkını alıyor. Ayrıca da, daha kürsüye gelmeden ikaz ediliyoruz. Ne güzel bir şey değil mi!..

Şimdi, Sayın milletvekilleri, siyasî partiler -biraz önce de dedim- demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır. Bunların işleyişinin de demokratik kurallara uygun olması lazım; ama, daha önce de belirttiğimiz gibi, bulunduğu coğrafyada Türkiye Cumhuriyeti Devletinin çok düşmanları var; bir yanda terör var, bir yanda düşman ülkeleri var, her vesileyle, Türkiye'de problem yaratan, Türkiye'de rejimi sekteye uğratmaya çalışan, demokrasiyi yok etmeye çalışan gruplar var. Bunun için, bu kanunlar, zamanında, yapılırken, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, laik cumhuriyetin niteliğini ve bütünlüğünü korumak için, birtakım siyasî partilerin, siyasî faaliyetlerin bu sınırlar içinde kalması için bazı düzenlemeler yapılmış. Bence, bu düzenlemelerin bizim mevzuatımızda yer almasında ve muhafazasında yarar vardır. Eğer, tabiî, siyasî partiler, her siyasî parti, bu konuda, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin lâik cumhuriyetinin ve bütünlüğünün korunması konusunda hassasiyet gösterseler, bu hükümler, bizim Anayasamıza ve Siyasî Partiler Kanunumuza konulmazdı; ama, bu konuda ciddî şüpheler olduğu için ve coğrafyanın da getirdiği birtakım hassasiyetler olduğu için, maddeye böyle bir yasaklama getirilmiştir. Bu yasakların kalmasında yarar vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, 1 dakika eksüre veriyorum.

KAMER GENÇ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Ayrıca, bu yasaklar, tabiî ki muhafaza edilirken, bunların da ciddî bir denetime tabi tutulması lazım. Türkiye Cumhuriyeti Devletinde siyasî faaliyette bulunan her siyasî partinin ve bağımsız siyasî faaliyette bulunan kişilerin, elbette ki, tek hedefi, laik Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bütünlüğünün korunması olmalıdır. Bu yasal engelleri kaldırarak, birtakım insanlara, istedikleri serbest faaliyetlerde bulunma hakkını tanımamız da bence, bizim demokratik hukuk ilkesine bağlılık ilkesine aykırı bir davranıştır. Bu itibarla, bence, bu maddenin yerinde kalması lazım; ama, diyorum ki, eğer, bu fikrimde bir yanlışlık varsa, bunun kabahati bende değil; bu teklifi inceleme hakkını benden saklayan, esirgeyen Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanınındır; ama, şunun bilinmesi lazımdır ki, bu kanun, bu haliyle giderse, Anayasa Mahkemesinde de iptal edilir; çünkü, İçtüzük hükümlerine aykırı bir şekilde müzakereye açılmıştır. Bunu, herkesin bilmesi lazım. Her maddede söyleyeceğim ki, Anayasa Mahkemesine gittiği zaman, bunun, burada dile getirildiğinin bilinmesi ve vurgulandığı halde, Meclis Başkanlık Divanının bu konuyu kale almadığının belirtilmesi gerekir.

Saygılar sunuyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

Komisyon Başkanımız Sayın Yalçınbayır konuşacaklar; buyurun efendim.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın konuşmacı, bazı tereddütler uyandıracak beyanlarda bulundu.

Maddenin gerekçesi son derece açık, yeterli atıf bulunmaktadır. Anayasanın 68 inci maddesi, siyasî parti kurmayı, partiye girmeyi, partilerden ayrılmayı düzenlemektedir; Anayasanın ve diğer yasaların çerçevesinde, kurulmaya yeterli atıf bulunmaktadır. Bu nedenle, mükerrer yazımdan kaçınmak için madde çıkarılmıştır. Kamuoyunun doğru bilgilenmesi bakımından bunu arz etmek istedim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, komisyon konuştu, son sözü istiyorum efendim.

BAŞKAN – Hükümet değil efendim; Sayın Başkan izahat verdi.

KAMER GENÇ (Tunceli) – İçtüzüğü açın okuyun, son söz milletvekilinindir.

BAŞKAN – Komisyon bulunduğu yerden izahat verdi; hükümet değil.

Efendim, zatı âlinizi dinlemekten memnun oluyoruz, zevk alıyoruz; ancak, biraz tadında bırakalım, olur mu efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Siz tadını kaçırdınız Sayın Başkan.

BAŞKAN – Peki efendim, tadını bulalım. Gecenin bu vaktinde...

Görüşmekte olduğumuz madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum :

MADDE 3- Siyasî Partiler Kanununun 7 nci maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiş ve beşinci fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.

"Siyasî partilerin tüzüklerinde ayrıca kadın kolu, gençlik kolu ve benzeri yan kuruluşlarla, yabancı ülkelerde yurtdışı temsilciliği kurulması öngörülebilir."

BAŞKAN – Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Kayseri Milletvekili Sayın Sevgi Esen; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

DYP GRUBU ADINA SEVGİ ESEN (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Siyasî Partiler Kanununda Değişiklik Yaplımasına İlişkin Kanun Teklifinin 3 üncü maddesi hakkında, Doğru Yol Partisi olarak görüşlerimizi ifade etmek üzere, Grubum ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi en derin saygılarımla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, 23.7.1995 tarihli ve 4121 sayılı Kanunla, Anayasanın siyasî partilerle ilgili hükümlerini düzenleyen 68 ve 69 uncu maddeleri değiştirilmiş, siyasî parti kurma hakkının sınırları yeniden düzenlenmiş, yan kuruluşlar kurma yasağı kaldırılmış, siyasî partilere ticarî faaliyette bulunma yasağı getirilmiştir. Siyasî partilerin gelir ve giderlerinin, mal edinimlerinin denetimi Anayasa Mahkemesine bırakılmış, siyasî partilerin yurtdışı örgütlenmeleri ve kapatılmaları düzene bağlanmış; ancak, Anayasanın 68 ve 69 uncu maddelerinde yapılan bu değişikliğe uygulama kabiliyeti kazandırılamamıştır. Bu nedenle, 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanununun değiştirilmesi elzem olmuştur.

Anayasanın 68 inci maddesinde ifadesini bulduğu üzere, siyasî partiler, demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır. O nedenle de, Anayasamıza göre, siyasî partiler, önceden izin almadan kurulurlar; ancak, Anayasa ve kanun hükümleri içerisinde faaliyetlerini sürdürürler.

Çağımızda bu kadar önemli bir rol oynayan siyasî partinin tanımına bir göz atmakta fayda vardır. Kök tanımı, parça, bölüm olan parti tanımına, siyaset bilimcilerin çoğunluğu, bir siyasal gruplaşmanın parti sayılabilmesi için, en çok, sürekli ve istikrarlı nitelikte bir örgüte sahip olunması gerekliliğini ortaya koymuşlardır. Gerçekten, tek bir seçimle, tek bir sorunla veya belli bir andaki parti liderlerinin ömrüyle sınırlı olmaması ve istikrarlı politika vermeleri ve bu politikalarını da topluma net olarak tanıtmaları, parti kimliği açısından çok önemlidir. Siyasal partileri menfaat ve baskı gruplarından ayıran özellik de budur.

Siyasal sistemdeki parti veya partilerin nitelikleri, yapısal ve fonksiyonel özellikleri sisteme damgasını vurur. Siyaset bilimcisi Duverger'in deyişiyle "klasik anayasa hukukunu bilen, fakat partilerin rolünü bilmeyen bir kimse, çağdaş siyasal rejimler hakkında yanlış bir fikir sahibidir." Partilerin rolünü bilen, fakat klasik anayasa hukukunu bilmeyen bir kimse ise, çağdaş siyasal rejimler hakkında eksik, fakat, doğru bir fikir sahibi olur. Partilerin yapısı, partilerin sayısı ve seçim sistemi, içinde bulunduğu toplumun anatomisidir. O halde, Siyasî Partiler Yasasını seçim sisteminden ve Seçim Kanunundan ayırmaya, demokrasinin omurgasını bölmeye imkân yoktur. Seçim sisteminin desteklemediği bir siyasî partiler çizgisi, demokrasi ufkuna elbette yol alamaz; ancak, siyasal kültürün, partiler bakımından bir bağımsız değişken olduğunda şüphe yoktur.

Değerli milletvekilleri, en önemlisi, partiler, özellikle hükümet yapısının işleyişi bakımından, başlıca belirleyici etken durumundadır. Partilerin sayısı ve iç nitelikleri, bir ülkede kuvvetler ayrılığı ilkesinin fiilî gerçekleşme derecesinin, hükümetin istikrar ve otoritesinin, yasama-yürütme ilişkilerinin durumunu ve siyasal muhalefetin niteliğini yakından etkiler. Siyasî partilerin örgütleri ise, bu sistemin kan damarlarıdır. Çoğulcu demokrasilerde kadının, gencin ve benzeri etkin grupların sisteme dahil edilmesi, etkinliklerinden istifade edilmesi, parti ruhunu yansıtması, artık, günümüzde tartışma dışıdır. Bu nedenle, görüşülmekte olan Siyasî Partiler Kanunu Teklifinin 3 üncü maddesi, yani, Siyasî Partiler Kanununun 7 nci maddesinin birinci fıkrasına eklenen "Siyasî partilerin tüzüklerinde, ayrıca, kadın kolu, gençlik kolu ve benzeri yan kuruluşlarla, yabancı ülkelerde yurtdışı temsilciliği kurulması öngörülebilir" eklentisine katılmamak, gerçeği inkâr etmek demektir. Gerçek odur ki, siyasî partiler, unsurlarıyla bütünleşir ve yaşarlar.

Küçülen dünya, katılaşan ve acımasız hale gelen yaşam koşulları, bireyleri, ülkesinden başka yerlerde yaşamaya mecbur etmiş ise de, partilerin yurtdışı temsilciliği kurmasıyla bu ayrılık bitecek ve vatandaşlarımız, ülkeleri hakkında en tabiî hakları olan yönetimde söz sahibi olacaklardır.

Yine, siyasî bilimcilerin ifadesiyle, modern partilerde örgüt büyük önem taşır. Üyelerinin faaliyetlerinin genel çerçevesini, bunların arasındaki dayanışmaya verilen biçim belirler. Hiç unutulmamalıdır ki, toplum ve onun siyasal kültürü parti fonksiyonlarını belirleyeceği gibi, partilerin fonksiyonları da toplumun ve kültürün değişmesinde etken olur. O halde, toplumun katmanlarını siyasal kültüre dahil etmek, çağdaşlaşma yoluna yelken açmaktır.

Doğru Yol Partisi olarak, milletimize verdiğimiz olumlu muhalefet anlayışıyla, Siyasî Partiler Kanununda değişiklik yapılmasına ilişkin teklifin 3 üncü maddesiyle yapılan eklemeye katıldığımızı, geç kalmış bir madde ilavesi olarak gördüğümüzü belirterek, Yüce Mecliste yapılan anayasa değişikliklerine bir an önce kanun düzenlemesi getirilmesi temennilerimle Yüce Meclisi saygılarımla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Esen.

Sayın milletvekilleri, gruplar adına başka söz talebi?.. Yok.

Şahıslar adına konuşma talepleri var.

Belki, çalışma süremiz saat 24.00'ü 5-10 dakika geçecektir. Bu maddenin bitimine kadar müzakerelerin devamını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şahsı adına -diğer isimleri okumuyorum- Sayın Kamer Genç, buyurun.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Sayın Başkan, ben şu anda konuşmak istiyorum, hakkımı kullanmak istiyorum; bu maddede hakkım var.

BAŞKAN – İkinci olarak zatıâlinizi çağıralım.

Sayın Genç, süreniz 5 dakikadır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu madde, siyasî partilerin kadın kolu, gençlik kolu ve benzeri yan kuruluşları kurma imkânını getirdiği için, hakikaten, siyasî partilerin işleyişinin demokratik hukuk kurallarına uygun olmasını sağlayacak bir düzenlemedir.

Siyasî partilerin halktan koparak, halkı dışlayarak siyasî faaliyette bulunmaları, siyasî partileri deforme etmiştir. Dolayısıyla, bir siyasî partinin içinde gençlik yoksa, kadın yoksa ve halk yoksa, o siyasî parti halktan kopmuştur.

Özellikle, kadınlarımız konusunda konuşmak istiyorum. Tabiî ki, kadınlarımız, siyasî faaliyetlerde pek fazla bulunmuyorlar. Bazı partilerde kadın kotaları bulunmaktadır; yani, mesela, bazı partilerde, işte, merkez yürütme kurulunda, il teşkilatlarında, ilçe teşkilatlarında belli sayıda kadının bulunması öngörülmektedir; yani, yüzde 25, yüzde 30 veya yüzde 50... Bu, aslında, bana göre, o siyasî partinin işleyişine çok sağlıklı bir katkı sağlar; çünkü, kadınlarımızın bulunduğu her konuda, gerçekten o konunun sağlıklı bir sonuca ulaşması konusunda ciddî bir başarı elde edilmektedir. İşte "kadın elinin değdiği her yerde güzellikler biter" diye bir sözüm de vardı. Hatta, bu hükümet kurulurken bir tane kadın bakan da yoktu; bunu, hakikaten, hükümet için çok önemli bir zaaf olarak kabul etmiştim.

Özellikle, siyasî partilerde kadınlara önemli bir makam vermek lazım. Biz, Doğru Yol Partisi olarak, kadınlara, siyasî faaliyetlerimizde en yukarıdaki bir statüyü vermişiz. Diğer partilerin de kendi bünyelerinde, kadınlarımıza, siyasî faaliyette bulunma konusunda ciddî makamlarda ve yerlerde yer vermesini diliyoruz.

Değerli milletvekilleri, gençlik, bir memleketin gözbebeğidir; yani, yalandan dolandan arınmış, tertemiz duygulara bürünmüş ve hakikaten heyecan dolu bir kitle... Bu kitlelerin siyasî partiler içinde yer alması ve siyasî partilerin programlarının, söylemlerinin oluşmasında onların söz sahibi olması o siyasî partiye büyük güç ve büyük bir dinamizm getirir; ama, tabiî, 12 Eylül hukukunun getirdiği bir yasaklayıcı düzen sonucunda, işte, siyasî partilerin sağlıklı işleyişini, sağlıklı bir yönetime kavuşmasını engelleyen birtakım yasaklayıcı hükümler getirildi. Bu yasaklayıcı hükümler sonucundadır ki, siyasî partilerin bünyesinde sağlıklı bir oluşum meydana gelmedi. Bu sağlıklı oluşumun meydana gelmemesi sonucunda, tabiî ki siyasî partilerin üst kadrolarında da çok sağlıklı oluşumlar meydana gelmedi. Aslında, biz, tabiî, seçme hakkını 18 yaşındaki gençlerimize tanıdık; ama, milletvekili seçilme yaşını, maalesef, bu gençlik heyecanını yaşatacak yaştaki gençlerimize vermedik. Mesela, 25 yaşındaki gençlerimize de milletvekili seçilme hakkını tanısaydık, belki bu Parlamentonun görüntüsü, yapısı, işleyişi daha da değişik bir çeşit alabilirdi. Tabiî ,Türkiye, dünyada tek başına bir ülke değildir. Aslında, işte, globalleşen bir dünyada, birçok ülkenin sağlıklı bir rejime kavuşması konusunda atılmış adımlar vardır. Bence, yurtdışında, demokrasiyi özümsemiş ve benimsemiş birçok ülkede gençlik kollarının, kadın kollarının, partinin çok önemli birer organları olduğu ve bu partinin kararlarının oluşmasında ve kararlarının alınmasında çok önemli etkenler olduğu özellikle görülmektedir. Ben, geçmişte Fransız Sosyalist Partisinin iki tane kongresine katıldım. Hakikaten, orada, gerek kadınların ve gerek gençlerin bir siyasî partinin içindeki rollerini ve faaliyetlerini, o siyasî partinin faaliyetlerindeki sağlıklı bir oluşuma kavuşması konusundaki davranışlarını çok büyük bir takdirle gördüm. Tabiî, Türkiye, kendine özgü bir ülke...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, 1 dakika süre veriyorum, lüften toparlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Siyasî faaliyetlerde Türkiye'nin büyük bir kusuru var. Bizim, şimdi, gözlerimiz hep eskilere alışmış; ille, hep eskilerin peşinde koşuyoruz. Halbuki, eskilere... Neyse, çok fazla da şey etmeyelim. Nedir; bir o bit pazarı meselesi vardır, onu söylemiyorum, neyse...

Aslında, siyasette yeni bir kadro, yeni bir çehre, yeni bir dinamizm önemli; ama, tabiî, bu teklif getirildi karşımıza; bize, Sayın Erbakan'ı kurtarmak için üç partiyle Fazilet Partisi anlaştı dediler. Bakıyorum, bu kanunda, daha önceki vergi kanununda üç parti konuşmadı, Fazilet Partisi de konuşmadı. Halbuki, ben Meclis Başkanlık Divanında iken, Fazilet Partisi, yürürlük ve yürütme maddelerinde bile söz alıyordu; o kadar çok büyük bir muhalefet yapıyordu ki...

Yine, ben, biraz önceki konuşmamda da belirttim, biraz önce, mesala, telif kazançları...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Genel Kurula saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Genç, teşekkür ediyorum.

Şahsı adına başka görüşme talebi var mı efendim? Olmadığı anlaşıldı.

Maddeyi bu şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, bugün fevkalade değerli bir mesai yaptık. Hepinize teşekkür ediyorum.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 12 Ağustos 1999 Perşembe günü saat 10.00'da toplanmak üzere, birleşimi kapatıyor, saygılar sunuyorum.

Kapanma Saati : 00.04

 

VII. — SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. —Hatay Milletvekili Mustafa Geçer’in;

– Dermek Göleti inşaatına,

– Aşağı Ceyhan-Aslantaş 3 üncü Merhale Projesine,

– Amik-Tahtaköprü I inci Merhale Projesine,

– DSİ’nin Hatay İlindeki sulama sistemine,

– Samandağ Büyük Karaçay sulama projesine,

İlişkin soruları ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı M. Cumhur Ersümer’in yazılı cevabı (7/208, 209, 211, 212, 213)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularıma Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Cumhur Ersümer’in yazılı cevap vermesini delaletlerinize arz ederim.

Mustafa Geçer Hatay

Hassa Deliçay Deresi üzerinde 276 hektar sahayı sulamak amacı ile 1997 yılında inşaatına başlanan Dermek Göleti şu ana kadar sadece gövde altı sıyırma kazısının % 50 mertebesine ulaşabilmiştir.

2000 yılında bitirilmesi planlanan Dermek Göleti inşaatına 1999 yılı için ayrılan ödenek sadece 50 milyar TL. dir. Halbuki adı geçen inşaatın belirlenen tarihte bitirilebilmesi için 1999 yılında 450 milyar TL. ye ihtiyaç vardır.

S - 1. Yöre halkına ve ülke ekonomisine büyük katkıda bulunacağına inandığımız Dermek Göleti inşaatının belirlenen tarihte hizmete açılabilmesi için gerekli olan 450 milyar TL. nin, 1999 yılında ödenmesi için herhangi bir çalışmanız var mı?

S - 2. Bakanlığınızca adı geçen göletin inşaatını ne zaman bitirmeyi düşünüyorsunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularıma Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Cumhur Ersümer’in yazılı cevap vermesini delaletlerinize arz ederim.

Mustafa Geçer Hatay

Aşağı Ceyhan Aslantaş 3 üncü Merhale Projesi içerisinde yeralan Erzin-Dörtyol-Payas’ta 7 200 hektar cazibe 8 600 hektar pompajla toplam 15 800 hektar sahayı sulayacak olan inşaata 1993 yılında başlanmasına rağmen önemli bir ilerleme kaydedilememiştir.

1998 yılı içerisinde 270 milyar gibi komik bir ödenek ayrılmak suretiyle, yöre halkına büyük katkı sağlayacak olan bu projenin yıllar süreceği görülmektedir.

S - 1. Bu önemli projenin tamamlanması için 1999 yılı içerisinde ne kadar ödenek ayırdınız?

S - 2. Bu önemli projeyi ne zaman bitirmeyi hedefliyorsunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularıma Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Cumhur Ersümer’in yazılı cevap vermesini delaletlerinize arz ederim.

Mustafa Geçer Hatay

Hatay İlimizde ülke kalkınmasına büyük katkı sağlayacağına inandığımız Amik-Tahtaköprü I inci Merhale Projesi kapsamında yeralan,

S - 1. Büyük ve Küçük Asi Nehri Tevsi İnşaatı içerisinde yeralan : Büyük ve Küçük Asi Nehrinin şevlerinin I/I.5’den I/2’ye çıkarılma işlemini ne zaman tamamlamayı düşünüyorsunuz?

S - 2. Kırıkhan Ovası Sulama İkmâl İnşaatı kapsamında yeralan Kırıkhan S I kanalının tevsi ile Karasu Kanalı üzerinde bir adet köprü yapılması konusundaki çalışmalarınızı ne zaman bitirmeyi planlıyorsunuz?

S - 3. Asi Nehri Kıyı Oymaları I. Aşama Önlemleri Projesinde yeralan Asi Nehrinin Suriye’ye sınır teşkil eden kesimlerinde acil olan 6 nokta kıyı koruma tesislerinin inşa edilmesi için herhangi bir çalışmanız var mı?

S - 4. Küçük noksanlıkları kalan Amik-Tahta Köprüsünü ne zaman hizmete açmayı hedefliyorsunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularıma Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Cumhur Ersümer’in yazılı cevap vermesini delaletlerinize arz ederim.

Mustafa Geçer Hatay

Hatay İlimizin en büyük su kaynağı Asi Nehrinin sularının kontrolü Suriye’nin elindedir. Bu nedenle elde edebildiğimiz suyu önemli derecede tasarruflu kullanmamız gerekiyor. Buna rağmen Devlet Su İşlerinin mevcut sulama kanallarının klasik sistemde imal edilmiş olması, özellikle de ikinci ve üçüncü hatların kapalı devre sulama sisteminde yapılarak, bilgisayar kontrol sistemi ile günün teknolojik şartlarına göre dönüşüm yapılmadığından elde edilebilen suyun önemli bir bölümünden istifade edilememektedir.

S - 1. Devlet Su İşlerince Hatay İlinin Pilot Bölge olarak ele alınması suretiyle Bilgisayar Kontrollü Kapalı Devre Sulama Sistemine Dönüşüm Projesi yapılamaz mı?

S - 2. Bunu takiben tarlaların yağmurlama ve damlama sulama, sulama sistemi ile sulanmasını düşünüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularıma Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Cumhur Ersümer’in yazılı cevap vermesini delaletlerinize arz ederim.

Mustafa Geçer Hatay

S - 1. Samandağ Büyük Karaçay Projesi kapsamında olup, Büyük Karaçay Deresi üzerinde yapılması düşünülen Antakya-Samandağ arasında Asi Nehri Sağ Sahilinde 3 300 hektar alanın sulanması, Antakya ve Samandağ İlçelerinin gelecekteki içme suyu ihtiyacını depolayacak kapasitede yapılması planlanan bir barajın yapılmasını ne zaman projelendirmeyi düşünüyorsunuz?

S - 2. Adı geçen projeyi kaç yılında ihale etmeyi düşünüyorsunuz?

T.C. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı 10.8.1999 Sayı : B.15.O.APK.0.23.300-1078-14158

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 19.7.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-1022 sayılı yazısı.

Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer’in tarafıma tevcih ettiği ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğünün 99 uncu maddesi gereğince cevaplandırılması istenen 7/208-819, 7/209-820, 7/211-823, 7/212-824, 7/213-825 esas no.lu yazılı soru önergeleri ile ilgili bilgiler hazırlanarak ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Cumhur Ersümer Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve BaşbakanYardımcısı

Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer’in Yazılı Soru Önergeleri Cevapları
(7/208, 209, 211, 212, 213 Esas No.lu Soru Önergeleri)

7/208-819 esas no.lu soru önergesi :

Soru 1, 2 : Hassa Deliçay Deresi üzerinde 276 hektar sahayı sulamak amacı ile 1997 yılında inşaatına başlanan Dermek Göleti şu ana kadar sadece gövde altı sıyırma kazısının % 50 mertebesine ulaşabilmiştir.

2000 yılında bitirilmesi planlanan Dermek Göleti inşaatına 1999 yılı için ayrılan ödenek sadece 50 Milyar TL. dir. Halbuki adı geçen inşaatın belirlenen tarihte bitirilebilmesi için 1999 yılında 450 Milyar TL.’ye ihtiyaç vardır.

1. Yöre halkına ve ülke ekonomisine büyük katkıda bulunacağına inandığımız Dermek Göleti inşaatının belirlenen tarihte hizmete açılabilmesi için gerekli olan 450 Milyar TL. nin, 1999 yılında ödenmesi için herhangi bir çalışmanız var mı?

2. Bakanlığınızca adı geçen göletin inşaatını ne zaman bitirmeyi düşünüyorsunuz?

Cevap 1, 2 : Hatay İli Hassa İlçesi sınırları içerisinde Deliçay üzerinde inşa edilmekte olan Dermek Göletinde depolanacak 2 milyon m3 su ile Amik Ovası üst kotlarında 276 hektar arazinin sulanması öngörülmüştür.

Hatay-Hassa Dermek Göleti ve sulaması 6.1.1997 tarihinde ihale edilmiş olup, işe başlanmıştır.

Söz konusu işe 1999 yılı için 500 Milyar TL. ödenek ihtiyacı tespit edilmiş, kısıtlı bütçe imkânları dahilinde 78 Milyar TL. ödenek ayrılabilmiştir. Sene içerisinde ilave ödenek temin edilebildiği takdirde gereği yapılabilecektir.

Hatay-Hassa Dermek Göleti ve sulaması yıllık ödenek ihtiyaçları aynen karşılanabildiği takdirde 2001 yılında ikmal edilebilecektir.

7/209-820 esas no.lu soru önergesi :

Soru 1, 2 : Aşağı Ceyhan Aslantaş 3 üncü Merhale Projesi içerisinde yeralan Erzin-Dörtyol-Payas’ta 7 200 hektar cazibe 8 600 hektar pompajla toplam 15 800 hektar sahayı sulayacak olan inşaata 1993 yılında başlanmasına rağmen önemli bir ilerleme kaydedilmemiştir.

1998 yılı içerisinde 270 Milyar gibi komik bir ödenek ayrılmak suretiyle, yöre halkına büyük katkı sağlayacak olan bu projenin yıllar süreceği görülmektedir.

1. Bu önemli projenin tamamlanması için 1999 yılı içerisinde ne kadar ödenek ayırdınız?

2. Bu önemli projeyi ne zaman bitirmeyi hedefliyorsunuz?

Cevap 1, 2 : Hatay İli Erzin (Yeşilkent), Dörtyol ve Payas beldeleri sınırları içerisinde Erzin-Dörtyol-Payas ovalarında toplam 15 800 hektar sahanın sulanmasını amaçlayan projenin 1 inci ünitesini teşkil eden Erzin-Dörtyol cazibe sulamaları ana kanal ve şebeke inşaatına ödenekleri nispetinde iş programına uygun olarak devam edilmektedir.

Projeyi 1999 yılında 4,6 Trilyon TL. ödenek talep edilmiş, ancak 300 Milyar TL. ödenek ayrılabilmiştir. Bu ödeneğin de yasal kesintiden sonra 245 Milyar TL.si sözkonusu sulama inşaatına tefrik edilmiştir.

Yıllık ödenek ihtiyaçları aynen karşılandığı takdirde Aşağı Ceyhan Aslantaş III üncü Merhale Projesinin 2003 yılında bitirilmesi programlanmıştır.

7/211-823 esas no.lu soru önergesi :

Hatay İlimizde ülke kalkınmasına büyük katkı sağlayacağına inandığımız Amik-Tahtaköprü I inci Merhale Projesi kapsamında yeralan,

Soru 1 : Büyük ve Küçük Asi Nehri Tevsi inşaatı içerisinde yeralan : Büyük ve Küçük Asi Nehrinin şevleri 1/1.5’den 1/2’e çıkarılma işlemini ne zaman tamamlamayı düşünüyorsunuz?

Cevap 1 : Küçük Asi Nehri tevsii işinde taban tashihi ve şev düzenlemesi ile 225 m3/s olan kapasitenin 400 m3/s’ye yükseltilmesi programlanmıştır. Bugüne kadar Küçük Asi Nehrinin km : 0+000–6+881 arasında taban tashihi ve şev düzenlemesi işleri ikmal edilmiştir.

Büyük Asi Nehrinin km : 45+162–51+596 arasındaki 6434 m’lik kesiminin 1/1,5 olan şevlerinin 1/2 şeklinde düzenlenip kapasite artırılarak, Amik Gölünü boşaltan tahliyenin daha kısa zamanda tahliye yapmasını sağlayacak şekilde revizyon yapılması programlanmıştır. Sözkonusu sahada proje kapsamında Asi Nehri Islahı III üncü Kısım İnşaatı kapsamında yapılan Harim Tahliye kanalı, Asi’den su alma yapısı ve Asi Taşkın kolu işlerinin sağlayacağı faydalar ile uygulama planında yeralan Amik-Afrin Projesi kapsamında yapılacak olan Reyhanlı Barajının tamamlanmasından sonra sağlayacağı faydalar gözleme alınarak Büyük ve Küçük Asi Nehrinde yapılacak işler yeniden belirlenecektir. Ayrıca Büyük Asi Nehri tevsii kapsamında yapılacak şev düzenlemesi, istimlak sorunu meydana getirmektedir. Bu nedenle Büyük Asi Nehrinde yapılacak çalışmalara başlanamamıştır.

Soru 2 : Kırıkhan Ovası Sulama İkmal İnşaatı kapsamında yeralan Kırıkhan SI kanalanın tevsii ile Karasu Kanalı üzerinde bir adet köprü yapılması konusundaki çalışmalarınızı ne zaman bitirmeyi planlıyorsunuz?

Cevap 2 : İşletmede olan 8 200 ha’lık Kırıkhan Ovasının Sulama Tesislerinden SI ana kanalının son kısımları 730 ha’lık Yeraltı Sulaması sahasından geçmektedir. Yeraltı Sulama Tesislerinin ekonomik ömrünü doldurması ve işletmesinin yapılmaması sonucu bu sahanın da mevcut SI ana kanalından sulanmasına müsaade edilmiştir. Bu amaçla SI ana kanalının kapasitesinin artırılması için kanal kaplamasının 50 cm yükseltilmesi ve Kara Kuvvetleri Komutanlığının isteği olan köprü işlerinin yapımı için 1998 yılında taşeron seçimi yapılmıştır.

Bugüne kadar verilen ödeneklerle, SI ana kanalı üzerindeki 879 m uzunluğundaki betonarme sifon yanına ikinci bir sifon imalatı ve kanal bağlantıları, 19 000 m uzunluğundaki SI ana kanalının 11 000 m’sinde kanal yükseltme işleri ve köprünün mesnet bantları dahil olmak üzere ayak imalatları tamamlanmıştır. İnşaat ödenekler ölçüsünde devam etmektedir. Köprü inşaatı 1999 yılı içinde bitecektir.

Soru 3 : Asi Nehri Kıyı Oymaları I inci Aşama Önlemleri Projesinde yeralan Asi Nehrinin Suriye’ye sınır teşkil eden kesimlerinde acil olan 6 nokta kıyı koruma tesislerinin inşaa edilmesi için herhangi bir çalışmanız var mı?

Cevap 3 : Suriye ile ülkemiz arasında sınır teşkil eden Asi Nehrinin Kıyı Oyulmaları ve arazi kayıplarını önlemek amacı ile Teknik Araştırma ve Kalite Kontrol Dairesi Başkanlığınca Model Deneyleri çalışmaları yapılmış ve bunun sonucu bir noktada mahmuz tesis edilerek gözleme alınması ve gözlem sonuçlarına göre diğer noktalarda da mahmuz tesis edilmesi kararlaştırılmıştır. Bu amaçla 1997 yılında yapılan taşeron seçimi sonucu her yıl tahsis edilebilen ödeneklerle bugüne kadar bir noktada da mahmuzlu olmak üzere 11 noktada kıyı tahkimatı yapılmıştır. Tahkimata ödenekler ölçüsünde devam edilmektedir.

Soru 4 : Küçük noksanlıkları kalan Amik-Tahtaköprüsünü ne zaman hizmete açmayı hedefliyorsunuz?

Cevap 4 : Amik Tahta Köprü I inci Merhale Projesi kapsamında 8 200 ha Kırıkhan Ovasında ve 3 700 ha Hassa Ovasında olmak üzere 11 900 ha saha sulama tesisleri 1983 yılında ikmal edilerek işletmeye alınmıştır. Yukarıda soru 1, 2 ve 3’de yeralan tesislerin tamamı adı geçen projenin kapsamında yeralmakta olup, 2002 yılında bitirilmesi programlanmıştır.

7/112-824 no.lu Soru Önergesi :

Soru 1 : Devlet Su İşlerince Hatay İlinin Pilot Bölge olarak ele alınması suretiyle Bilgisayar Kontrollü Kapalı Devre Sulama Sistemine Dönüşüm Projesi yapılamaz mı?

Cevap 1 : Hatay İli dahilindeki işletme halindeki sulama şebekeleri ülke genelinde olduğu gibi yüzeysel sulama sistemleridir.

Ancak, halen devam etmekte olan Hatay-Yayladağı, Erzin-Dörtyol Sulaması, Samandağ-Karamanlı Göleti Sulaması, Hassa Dermek Göleti Sulaması borulu olarak inşaatları devam etmektedir.

Amik-Afrin sulaması kat’i proje hazırlanması sırasında yağmurlama ve damlama sulama sistemlerinin teknik ve ekonomik mukayesesi yapılacaktır. Arsuz Gönençay Sulama Projesi ise yüksek basınçlı borulu şebeke olarak planlanmış bulunmaktadır. Netice olarak, yeni sulama şebekelerinde teknik ve ekonomik nedenler elverdiği ölçüde basınçlı borulu sistemlere öncelik verilmektedir.

Soru 2 : Bunu takiben tarlaların yağmurlama ve damlama sulama sistemi ile sulanmasını düşünüyor musunuz?

Cevap 2 : DSİ tarafından yüksek basınçlı borulu sulama şebekesi inşa edildikten sonra, çiftçi talebine bağlı olarak, damlama veya yağmurlama sulaması yapılması mümkün olacaktır.

7/213-825 esas no.lu soru önergesi :

Soru 1, 2 : Samandağ Büyük Karaçay Projesi kapsamında olup, Büyük Karaçay Deresi üzerinde yapılması düşünülen Antakya-Samandağ arasında Asi Nehri Sağ Sahilinde 3 300 hektar alanın sulanması, Antakya ve Samandağ İlçelerinin gelecekteki içme suyu ihtiyacını depolayacak kapasitede yapılması planlanan bir barajın yapılmasını ne zaman projelendirmeyi düşünüyorsunuz?

- Adı geçen projeyi kaç yılında ihale etmeyi düşünüyorsunuz?

Cevap 1, 2 : Antakya kenti, Samandağ İlçesi ve 12 beldeye içme suyu temin edecek ve Antakya-Samandağ arasında 3 300 hektar arazinin sulanmasını sağlayacak olan Karaçay projesinin planlama çalışmalarına devam edilmektedir. Bu çalışmaların sonucunda teknik ve ekonomik yönden yapılabilirliği belirlenecektir.

2. — Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, 1999 Malî Yılı bütçe yatırım ödeneklerinden Erzincan İline ayrılan miktara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı M. Cumhur Ersümer’in yazılı cevabı (7/220)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve BaşbakanYardımcısı Sayın Cumhur Ersümer tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygılarımla arz ederim.

8.7.1999 Tevhit Karakaya Erzincan

1. Bakanlığınızın 1999 Malî Yılı Bütçe yatırım ödenekleri ne kadardır?

2. 1999 yılında Erzincan İline ayrılan yatırım ödenekleri, Genel, Katma ve Bakanlığınızla ilgili özerk bütçeli daireler ve yatırımlar projeleri itibariyle ne kadardır?

3. Ayrılan ödenekler çerçevesinde Erzincan’daki mevcut yatırımların ne zaman tamamlanması öngörülmektedir?

T.C. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı 10.8.1999 Sayı : B.15.O.APK.0.23.300.1076.14156

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 19.7.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-1022 sayılı yazısı.

Erzincan Milletvekili Sayın Tevhit Karakaya’nın tarafıma tevcih ettiği ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğünün 99 uncu maddesi gereğince cevaplandırılması istenen 7/220-863 esas no.lu yazılı soru önergesi ile ilgili bilgiler hazırlanarak ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Cumhur Ersümer Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı

Erzincan Milletvekili Sayın Tevhit Karakaya’nın
Yazılı Soru Önergesi Cevabı 7/220-863

Soru 1 : Bakanlığınızın 1999 Malî Yılı Bütçe Yatırım Ödenekleri ne kadardır?

Cevap 1 : Bakanlığım ile bağlı ve ilgili kuruluşlarının 1999 yılı ödenekleri toplamı 1 163 trilyon TL. dir.

Soru 2, 3 : 1999 yılında Erzincan İline ayrılan yatırım ödenekleri, Genel, Katma ve Bakanlığınızla ilgili özerk bütçeli daireler ve yatırımlar projeleri itibariyle ne kadardır?

– Ayrılan ödenekler çerçevesinde Erzincan’daki mevcut yatırımların ne zaman tamamlanması öngörülmektedir?

Cevap 2, 3 : (Genel Müdürlükler itibariyle)

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü :

Genel Müdürlüğün 1999 Yılı Yatırım Programında yeralan büyük ve küçük su işleri kapsamında Erzincan İlinde yeralan projelerin 1999 yılı yatırım tutarı 1 trilyon 389 Milyar 250 Milyon TL.’dir. Ekli tablodaki sözkonusu projelerin planlanan tarihlerde bitirilmesi için yıllık ödenek ihtiyaçlarının karşılanmasına çalışılmaktadır.

Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü :

Genel Müdürlüğün 1999 Yılı Yatırım Programında Hidrometrik Araştırma ve Etüt Çalışmaları Projesi kapsamında, Erzincan İli için Genel Bütçeden 7 Milyar 263 Milyon TL ödenek ayrılmıştır.

Hidrometrik Araştırma ve Etüt Çalışmalarının gereği olarak bu yatırım faaliyeti yıl içinde başlayıp-biten projeler kapsamındadır.

TEAŞ Genel Müdürlüğü :

Genel Müdürlüğün 1999 Yılı Yatırım Programında Erzincan İline ait Erzincan TM Şalt Tevsiatı (AP) projesi için 200 000 Milyon TL. ödenek ayrılmıştır. Sözkonusu projenin 1999 yılında tamamlanması öngörülmektedir.

TEDAŞ Genel Müdürlüğü :

Genel Müdürlüğün 1999 Yılı Yatırım Programında; Kırsal Dağıtım Tesisleri için, 125 000 Milyon TL. Şehir Şebekeleri için 450 000 Milyon TL., Köy Şebekeleri için 73 000 TL., Makine ve Teçhizat Yatırımları için 13 800 TL., İşletmeler Grubu Yatırımları için ise 300 000 TL. olmak üzere toplam 961 800 Milyon TL. lik ödenek tahsis edilmiştir.

TPAO Genel Müdürlüğü :

Genel Müdürlüğün 1999 Yılı Yatırım Projeleri içerisinde, Erzincan İli için toplam 120 200 Milyon TL.’lik yatırım programlanmıştır. Sözkonusu program kapsamında sondaj öncesi arama faaliyetlerinde bulunulacak olup, faaliyetler 1999 yılı sonuna kadar bitirilecektir.

BOTAŞ Genel Müdürlüğü :

Genel Müdürlüğün Doğu Anadolu Gaz Ana İletim Hattı Projesi kapsamındaki Erzurum-İmranlı (Sıvas) doğalgaz boru hattı Erzincan İli sınırları içinden geçmekte olup, il sınırları içinde bir adet pig istasyonu ve Erzincan İli’nin ileriki yıllardaki doğalgaz ihtiyacını karşılamak üzere 16 inç çapında bir adet ayırma vanası yapılacaktır. Erzurum-İmranlı doğalgaz boru hattının 1999 yılı ödeneği 15 144 000 Milyon TL.’dir.

Projenin 2000 yılı içinde tamamlanması öngörülmektedir.

DSİ ERZİNCAN İLİ 1999 YILI YATIRIM PROGRAMI

(Milyon TL)

İşin Baş. 1998 Yılı 1999 Yılı Yatırımı 2000 Yılı

Bitiş Proje Sonu ve Sonrası

Proje No. Proje Adı Karakteristik Tarihi Tutarı Harcama Keşif Nakit Yatırımı Açıklamalar

Tarım Sektörü 84 062 871 64 143 629 1 483 250 1 389 250 18 435 992

Büyük Su İşleri

64A01080-0 Erzincan II inci merhale Depolama : 178 hm3 964 - 2000 58 282 831 52 661 881 670 000 670 000 4 950 949

Sulama : 32321 ha

Yenileme : 7200 ha

90A010410 Erzincan-Çardaklı Depolama : 10,4 hm3 990 - 2000 25 096 740 11 285 448 670 000 670 000 13 141 293

Sulama : 5063 ha

77A010320 Küçük Su İşleri

Taşkın Koruma

1. Erzincan-Kemah Bozoğlak Taşkın : 1 köy 997 - 2000 17 800 2 800 2 800 1 400 12 200

Köyü

2. Erzincan-Refahiye Kazören Taşkın : 1 köy 997 - 2000 32 000 6 000 8 000 2 550 16 000

Köyü

3. Erzincan-Refahiye Teknecik Taşkın : 1 köy 997 - 2000 62 000 10 000 10 000 2 850 42 000

Köyü

4. Erzincan-Mrk. Kılıçkaya ve Taşkın : 100 ha 992 - 2000 116 000 29 500 10 000 1 410 76 500

Günbağı Köyü arz. 2 köy

5. Erzincan-Merkez Binkoç Taşkın : 52 ha 991 - 2000 36 200 21 200 10 290 4 350 4 710

Köyü arazileri 1 köy

6. Erzincan-Refahiye İlçe mrk. Taşkın : 1 ilçe 986 - 2000 45 000 25 000 15 000 4 000 5 000

Kocaçay, Kurudere

7. Erzincan - Merkez Türkmenoğlu Taşkın : 1 köy 991 - 2000 43 000 23 000 12 360 4 000 7 640

Köyü arazileri

8. Erzincan-Tercan Oğulveren Taşkın : 1 köy 997 - 2000 26 000 6 000 4 000 2 000 16 000

Köyü

İşin Baş. 1998 Yılı 1999 Yılı Yatırımı 2000 Yılı

Bitiş Proje Sonu ve Sonrası

Proje No. Proje Adı Karakteristik Tarihi Tutarı Harcama Keşif Nakit Yatırımı Açıklamalar

9. Erzincan-Tercan Gökpınar K. Taşkın : 1 köy 997 - 999 24 000 12 000 12 000 7 030

10. Erzincan-Üzümlü İlçe mrk. Taşkın : 168 ha 996 - 2000 65 000 22 500 15 000 3 500 27 500

Üzümlü Deresi ıslahı 1 ilçe

11. Erzincan-Merkez Dereyurt Taşkın : 21 ha 998 - 2000 107 000 1 000 1 000 100 105 000

Köyü ve arazileri 1 köy

12. Erzincan-İliç Leventpınar Taşkın : 1 köy 998 - 2000 21 000 1 000 1 000 60 19 000

Köyü

13. Erzincan-İliç Balkaya Köyü Taşkın : 1 köy 993 - 2000 31 600 16 600 10 800 5 000 4 200

14. Erzincan-Otlukbeli Karadivan Taşkın : 1 köy 996 - 2000 17 500 7 500 4 000 3 000 6 000

Köyü

15. Erzincan-Otlukbeli Söğütlü Taşkın : 1 köy 996 - 2000 18 200 10 200 6 000 3 000 2 000

Köyü İskender Mahallesi

16. Erzincan-Kemaliye İlçe mrk. Taşkın : 1 ilçe 999 - 999 21 000 21 000 5 000

Kadıgölü Deresi ıslahı

İl Toplamı Depolama : 188, 4 hm3 84 062 871 64 143 629 1 483 250 1 389 250 18 435 992

Sulama : 37 384 ha

Yenileme : 7 200 ha

Taşkın : 341 ha

14 köy

3 ilçe

 

 

Not : Büyük su işi projeleri 1999 yılı fiyatlarına göredir.

3. – Bursa Milletvekili Ali Arabacı’nın, TBMM’de teamül haline gelen kararlara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Yıldırım Akbulut’un yazılı cevabı (7/402)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın tarafınızdan yazılı olarak yanıtlanması için gereğini arz ederim. Saygılarımla.

Ali Arabacı Bursa

Soru: Parlamentomuzun, tarihi boyunca usul tartışmaları sonucu aldığı ve birçoğu teamül haline gelen kararları hangileridir, konuları nedir, ne zaman alınmıştır?

T.C. Türkiye Büyük Millet Meclisi 11.8.1999 Başkanlığı Genel Sekreterliği Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı KAN. KAR. MD. Sayı: A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/402-1310/3506

Sayın Ali Arabacı, Bursa Milletvekili

İlgi: 30.7.1999 tarihli yazılı soru önergeniz.

İlgi yazınızla cevaplandırılması istenen, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün yürürlüğe girdiği 1973 tarihinden itibaren Genel Kurulda usul müzakerelerine konu olan özet bilgiler ilişiktedir.

Bilgilerinizi rica ederim.

Saygılarımla

Yıldırım Akbulut Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

1. Lockheed Uçak Şirketi ve Mc Donnel - Mehmet Altınsoy-

Douglas Şirketi konularına ilişkin olarak C: 23 (D:4, T:4) (Anayasa: 65)

adaletin yerine getirilmesinde karşılıklı S: 475:485 (Kanun: 244)

yardım usulleri hakkındaki Anlaşmanın, B: 42

Genel Kurulun bilgisine sunulmasının T: 8.2.1977

gecikmesi hakkında.

Başkanlığın ifadesi:

“Süresi içinde bilgiye sunulmamış olması 244 Sayılı Kanunun 2 nci maddesine aykırıdır. Fakat; Anayasanın 65 inci maddesine göre de, bu anlaşma yürürlüktedir ve kanun hükmündedir. Yüce Meclisin bilgisine sunulmadığı takdirde, bu Kanunun (Anlaşmanın) fiilî durumuna herhangi bir halel gelmeyecektir. Anlaşmanın kendisi oya vazedilmeyip bilgiye sunulacağına göre, bu konudaki usul müzakerelerini oya vazetmem düşünülemez.

Bu sebeple, okutup bilginize sunuyorum.”

2. “Danışma Kurulu önerisi” olarak - K. Ziya Öztürk -

sunulan hususun “Danışma Kurulu C: 6 (D:4, T:1) (Anayasa: 64)

önerisi” niteliğinde olup olmadığı S: 278:283 (İçtüzük: 19)

hakkında. B: 100

T: 25.6.1974

Başkanlığın ifadesi:

“Danışma Kurulu önerisinde mevcut olan iki muhalefet; okunan listedeki, kanun kuvvetindeki kararnamelerle ilgili Yetki Tasarılarına öncelik verilmiş olması nedenine dayanılır.

Oysa ki Anayasamızın 64/fk 4 gereğince esasen bir önceliğe sahiptir.

Bu nedenle, muhalefet, Danışma Kurulumuzun çalışmasını etkileyen bir muhalefet olmuyor.

Bu bakımdan diğer hususları kapsayan Danışma Kurulu görüşünü oylarınıza sunacağım.”

(Not:Oya sunulmuş ve kabul edilmiştir.)

3. Muhalefet şerhi bulunan, Danışma - Kemal Güven -

Kurulu önerilerinin oylanmasının C: 14 (D:4, T:3) (İçtüzük: 19, 20)

usulü hakkında. (Not: Komisyonların S: 320:329

üye sayısı ile siyasi parti gruplarının 329:336

bu komisyonlara verecekleri üye sayı- B: 37

sının tanzimi hakkında) (Devam) T: 8.1.1976

- Danışma Kurulu önerilerinde, Kurula

katılanların oy birliğinin sağlanmaması

halinde, alınmış olan kararın Danışma

Kurulu önerisi niteliğinde olup olmadığı Hk.

Başkanlığın ifadesi:

“Öneri olarak kabul edilmektedir. (Tatbikata da uygundur) İçtüzüğün 20 nci maddesi gereğince, Danışma Kurulu önerisi mahiyetinde olan 27 üyeliği her komisyon için ayrı ayrı oyunuza sunacağım. Reddedildiği takdirde, konuyu tekrar Danışma Kuruluna götürüp bu konuda yeni bir rakam tespit edip getireceğim.

4. Danışma Kurulu önerisi olmadan - Ahmet Çakmak -

herhangi bir konunun öncelikle gö- C: 14 (D:4, T:3) (İçtüzük: 50, 53)

rüşülüp görüşülemeyeceği hakkında. S: 615:624

(Önerge, Plan Komisyonu Başkanı B: 43

İ. Sezgin tarafından verilmiştir.) T: 22.1.1976

(TBMM Kitaplığı Kanunu.....)

Başkanlığın ifadesi ve oylama:

“Bir kanun teklifi veya tasarısının 48 saat geçmeden gündeme alınması ve ayrıca öncelik verilerek ilk sıraya alınması hususunda Hükümet veya Esas Komisyon gerekçeli olmak şartıyla önerge verir. Genel Kurulda tasvip ederse o iş ele alınır. (Md: 53)

50 nci maddenin 53 üncü maddeye aykırı bir tarafı yoktur.

50 nci madde gündemle ilgili genel prensipleri getirmektedir. 53 üncü madde ise, bir istisna hali, acele hali, gerekçe göstermek suretiyle, kabul edilebilir hali ifade etmektedir.

Bu bakımdan öncelik önergesini okutup oylarınıza sunacağım.” (... Oylanmış ve kabul edilmiştir.)

5. İçtüzüğün 89 uncu maddesinin - İ. Ertem Kılıçoğlu -

uygulanması hakkında. C: 13 (D:4, T:2)

S: 347: 349

B: 95

T: 27.6.1975

Başkanlığın ifadesi:

“89 uncu maddenin 2 nci fıkrası metinde, lafzen, “verilir” diye bir amir hüküm, bir ifade kullanılmış gibi görünmekte ise de, şimdiye kadar olan tatbikat yapmış olduğumuz işleme uygun cereyan etmiştir.”

(Komisyonun geriye iade istemi oylanarak kabul edilmiş ve komisyona geri verilmiştir.)

6. Karma Komisyon raporunun Komisyona - Mehmet Altınsoy -

iade edilip edilmeyeceği hakkında. C: 21 (D:4, T:4) (Anayasa: 92)

(Not: T.C.K.’nun 401 inci maddesinin tadili S: 189:192 (İçtüzük: 88)

hakkında) B: 8

T: 16.11.1976

Genel Kurul Kararı:

Yapılan usul görüşmeleri sonunda, Kanunun, Karma Komisyona iadesine dair önerge oylanmış, kabul edilerek metin Komisyona havale edilmiştir.

7. Devlet Güvenlik Mahkemeleri Kuruluş ve - Memduh Ekşi -

Yargılama Usulleri hakkındaki kanun teklifi C: 20 (D:4, T:3) (İçtüzük : 38, 64,

üzerindeki görüşmelerin İçtüzüğün 64 üncü S: 647:651 50,53/1,53/2)

maddesine göre, ertelenmesine dair. 664:667

B: 133

T: 15.9.1976

Başkanlığın ifadesi:

“Konuyu usul meselesi haline getirmemin nedeni; 38 inci maddeye göre verilmiş olan önergelerin geriye alınabileceği ve işin doğrudan doğruya Komisyona gidebilir hale geleceği umudunu taşımış olmamdandır.

Üyelerin böyle bir arzuları olmadığına göre; oylama işlemine geçiyorum.

64 üncü maddeye göre oylama yapmıyorum.

İçtüzük 38’e göre yapılan talebin hakkında açık oy istemi vardır. Açık oylama şeklinde talep yoktur. Ben, ad okunmak suretiyle yapılmasını teklif ediyorum. (.... kabul edilmiştir.)

Oylama sonunda gündeme alınması kabul edilen kanun teklifi İçtüzük 53/1’e göre basılıp üyelere dağıtılacaktır.

Basılıp dağıtılmadan itibaren 48 saat geçmeden görüşülmesine dair önerge vardır. (İçtüzük 53/2’ye göre) Önergeyi oylarınıza sunuyorum. (.... kabul edilmiştir.)

50 nci maddenin son fıkrasında, “.... Başkan tarafından görüşüleceği önceden belirtilmeyen hiçbir husus Genel Kurulda konuşulamaz.”

Geçen celsede oturum ertelenirken “Görüşmelere devam etmek üzere” beyanı vardır. (Bu kanun teklifine devam etmek konusunda bir beyan yoktur.) Bu nedenle, .... günü mezkûr kanun teklifini görüşmek üzere birleşimi kapatıyorum.

8. Danışma Kurulu önerisi olmadan Meclis - Memduh Ekşi -

çalışma gün ve saatlerinin düzenlenip düzen- C: 20 (D:4, T:3) (İçtüzük: 55)

lenemeyeceği hakkında. S: 798:806

(Not: Devlet Güvenlik Mahkemeleri) B: 138

T: 30.9.1976

Başkanlığın ifadesi:

“İçtüzük 55’e göre elimizde bir Danışma Kurulu önerisi olmadığına göre gündemin yeniden tespitine matuf önergeyi oyunuza sunma olanağım yoktur. Ayrıca:

Bir veya iki sayın grubun Danışma Kurulu toplantısına katılamaması halinde öneri getirilemez kanısındayım. Tüm grupların katıldığı, imzalarının bulunduğu öneri getirilmiştir. Katılmayan grup olunca toplantı hep ertelenmiştir.”

9. C. Senatosu Diyarbakır Üyesi Sabahattin - Mehmet Altınsoy -

Savcı ve 36 arkadaşının, tarım kesiminin ye- C: 21 (D:4, T:4) (Anayasa: 64)

niden düzenlenmesi ve Gıda-Tarım ve Hay- S: 168:171

vancılık Bakanlığı kuruluş ve görevlerinin B: 8

tanzimine mütedair yetki kanunu teklifinin T: 16.11.1976

gündemin birinci sırasında görüşülüp görü-

şülemeyeceği hakkında.

Başkanlığın ifadesi:

“Bu Yetki Kanununu gündemin 1 inci maddesine koymak, Anayasanın sarih hükmüdür. Emsal teşkil etmeme kaydını koyma imkanından da maalesef mahrumum. Gündemin 1 inci maddesi olarak müzakeresinin yapılması zorunludur.”

(Netice: Tümü üzerinde müzakerelerin bitiminde verilen ve teklifin havale edildiği komisyonlardan ilki olan Anayasa Komisyonuna iadesine dair olan önerge oylanıp kabul edilmiştir.)

10. Danışma Kurulunca tespit edilen gündem - Ahmet Çakmak -

sırasında sayın üyelerin bilgisi olmaması C: 26 (D:4, T:4) (İçtüzük: 50)

nedeniyle birleşimin ertelenmesi gerektiğine S: 46:47

dair. B: 61

T: 15.3.1977

Başkanın ifadesi:

“Bu kanun tasarı ve teklifleri gündemimizde mündemiçtir. İçtüzüğün 50 nci maddesi son fıkrası hükmüne göre; Danışma Kurulunun görüşü alınıp, Genel Kurulda kararlaştırılmış ise görüşülebilir.”

11. Aynı konuda ikinci defa olağanüstü top- - Memduh Ekşi -

lantı yapılıp yapılamayacağı hakkında. (Not: C: 20 (D:4, T:3) (Anayasa: 83)

Devlet Güvenlik Mahkemeleri......) S: 785:793 (İçtüzük: 7)

B: 138

T: 30.9.1976

Başkanlığın ifadesi:

“Anayasamızda olsun, İçtüzüğümüzde olsun, ara verme sırasında, tatil sırasında olağanüstü yapılan toplantıların aynı konuda bir defa yapıldıktan sonra 2 nci kez yapılamayacağına dair bir hüküm yoktur. Bu sebeple, yapılan çağrı, Anayasamıza ve İçtüzüğümüze uygundur.”

12. Olağanüstü toplanan Mecliste çoğunluğun - Memduh Ekşi -

kalmaması halinde evvelce alınan tatil kararı C: 20 (D:4, T:3) (Anayasa: 83)

gereğince toplantının sona erip ermeyeceği S: 793:798 (İçtüzük: 7)

hakkında. (Not: Devlet Güvenlik Mahkemeleri..) B: 138

T: 30.9.1976

Başkanlığın ifadesi:

“Olağanüstü toplantı; toplantı için yeterli çoğunluk bulunduğu sürece, tatil kararını keser, tatil kararını kaldırmaz. Toplantı devam ettiği sürece yapılan her açık oylama, yoklama mahiyetindedir ve bu oylamalarda da çoğunluk olmadığı takdirde, tatil kararının yürürlüğe gireceği kanaatini taşıyorum.”

13. Yapılan olağanüstü çağrının, Anayasa ve - Memduh Ekşi -

İçtüzüğe aykırı biçimde yapıldığı gerekçesiyle C: 20 (D:4, T:3) (Anayasa: 83)

Başkanlıkça çağrının işleme konulup konula- S: 540:551 (İçtüzük: 7)

mayacağı hakkında. (Not: Devlet Güvenlik B: 132

Mahkemeleri....) T: 14.9.1976

Başkanlığın ifadesi:

“Başkanlığın çağrı önergesini kabul etmemek gibi bir yetkisi yoktur.

Çağrı meydana geldikten sonra, eğer Genel Kurulda toplantı nisabı varsa, çağrı konusu olan konuyu görüştürmek zorundadır.

Konunun saptanması önergede yapılmıştır. Ancak hangi metnin görüşüleceği hususu önergede tespit edilmemiştir. Bu husus, Genel Kurulda yapılacak işlemler sonucunda ortaya çıkacaktır.”

14. Anayasa değişikliği teklifinin birinci - K. Ziya Öztürk -

görüşmesinin sonunda tümünün onaylan- C: 2 (D:4, T:1) (İçtüzük: 87, 91)

masının gerekmediğine dair Başkanlığın S: 318:322, 351

açıklaması. B: 58

T: 27.3.1974

Başkanlığın ifadesi:

“Anayasamız, Anayasa değişikliklerinde iki defa kabulü değil, iki defa müzakere usulünü getirmiştir.

Tümü üzerindeki oylamalar kabulü tamamlayan son ve kesin oylamalardır.

Oysa biz, henüz ikinci müzakeremizi yapmamış bulunmaktayız.”

15. Cumhuriyet Senatosunca değiştirilerek - Rasim Hancıoğlu -

kabul edilen ve Millet Meclisi komisyonunda C: 3 (D:4, T:1) (İçtüzük: 86)

muhteva bakımından benimsendiği halde madde S: 425:430

numarası değişikliği olan maddelerin oylanması B: 71

münasebetiyle. (Not: 1803 Sayılı Af Kanunu T: 7.5.1974

müzakereleri)

Başkanlığın ifadesi:

“Senato metni komisyonca benimsenmiş fakat madde numarasında yapılan değişiklik benimsenmemiştir.

Senatodan gelen metni, komisyon tarafından benimsenmiş olduğu şekliyle oylarınıza sunacağım.”

(Oylama sonucunda -kabul edilmediği için- Karma Komisyona gönderileceği ifade olunmuştur.)

16. Kanun tasarı ve tekliflerinin tümü üzerin- - Memduh Ekşi -

deki görüşmelerden sonra maddelere geçilme- C: 1 (D:4, T:1) (İçtüzük: 82)

sinin onaylanması hakkında. (Not: Geçici Bütçe S: 709:712

Kanun Tasarısı görüşmeleri münasebetiyle.) B: 45

T: 26.2.1974

Genel Kurul Kararı:

Kanunun tümü üzerinde görüşme yapıldıktan sonra; tümü işaret oyuyla oylamaya tabi tutulacak, maddelere geçilmesi hususunda da aynı şekilde oylama yapılacaktır.

17. Karma Komisyondan gelen metinlerin - K. Ziya Öztürk -

oylanması ve kabulü Hk. (Not: 1803 Sayılı C: 3 (D:4, T:1) (Anayasa: 92)

Af Kanununun müzakereleri.) S: 517:544, 547:559

B: 74

T: 14.5.1974

Başkanlığın ifadesi:

“Oylama sırasının; a) Karma Komisyon metni, b) Cumhuriyet Senatosu metni, c) Millet Meclisinin ilk metni olduğu hususu oylarınızla da kabul edilmiş bulunmaktadır.

Her maddeyi (teker teker) ve bu sıra dahilinde oylarınıza sunacağım.

Üç oylama safhasında da netice alınamazsa, oylama turlarına devam olunamaz.

Millet Meclisinin ilk metninin oylamasında 226 sayısı bulunmaz ise bu teklif düşmüş sayılacaktır. “Sadece o madde düşer fikrine imkân göremiyorum. Zira; her iki Meclisin müşterek iradesi olan affın kapsamına girmemesi istenen istisna maddesindeki suç ve suçlular, o takdirde daha geniş kapsamlı 1 inci maddenin kapsamında aftan yararlanmış kişiler olacaklardır.

Cumhuriyet Senatosunun salt çoğunlukla kabul ettiği bir metni biz burada adi çoğunlukla redde yetkili değiliz.

Anayasanın bize kendi metnimizi kabul için yüklediği vasıflı çoğunluğu bulma şartının mefhumu muhalifinde Cumhuriyet Senatosunun salt çoğunluğuyla aldığı kararı ancak salt çoğunlukla reddedebiliriz manası da saklıdır.

Karma Komisyon metni kabul edilince, diğer oylamalara mahal ve gerek kalmamıştır.

Karma Komisyon metni ile Millet Meclisi metni numara ve muhteva bakımından tıpa-tıp aynı iseler sıraya riayetle Karma Komisyon metni oylanacak, kabul edilirse, Millet Meclisi metni de kabul edilmiş anlamı çıkacak, bu nedenle ikinci bir oylamaya mahal kalmayacaktır.

Millet Meclisi Başkanlığına vekalet; M. Meclisi Başkanlığı sıfatını iktisap etmek değildir. M. Meclisinin bir takım idarî işlerinin yürütülmesi bakımından yetkinin bir kısmının devri demektir.

(Vekâlet eden kimsenin oy kullanabilmesi için bu vekillik görevinden istifa etmesini gerektirmez.)

18. Değiştirge önergelerinin oylanmasının - İ. Etem Kılıçoğlu -

usulü hakkında. (5434 nolu Emekli Sandığı C: 19 (D:4, T:3) (İçtüzük: 88, 115,

Kanununda değişiklik.) S: 541:546 116,119.)

B: 102

T: 18.5.1976

Başkanlığın ifadesi:

“Değiştirge önergeleri işarî oylama ile oylanır. Bunlar hakkında açık oylamaya 15 milletvekilinin imzasıyla başvurulamaz.

Bu konuda 88 inci maddeye dayanarak yaptığımız işlemin 115, 116 ve 119 uncu maddeler muvacehesinde doğru olduğu kanaatine varmış oluyorum.”

19. Meclis Araştırması önergelerinin öngörüş- - Memduh Ekşi -

meleri münasebetiyle, Hükümet üyelerinin C: 1 (D:4, T:1) (Anayasa: 88)

Genel Kurulda hazır bulunup bulunmamaları S: 177:181 (İçtüzük: 63,79)

hakkında. (Not: Resmi israfın önlenmesi B: 30

hakkındaki 10/1 esas nolu önerge.) T: 16.1.1974

Genel Kurul Kararı:

(Not: Geçen birleşim Hükümet aranmış, Hükümet olmadığı için görüşme bu birleşime ertelenmiştir. Bu birleşimde de Hükümet yine yok.)

Meclis Araştırması önergelerinin, müstafi Hükümetler zamanında da görüşüleceği hususu oylanarak kabul edilmiştir.

20. Meclis Araştırması açılmasına ilişkin - Rasim Hancıoğlu -

önergelerin görüşülmesinde İçtüzüğün 100 C: 18 (D:4, T:3) (İçtüzük:100)

üncü maddesinin tatbikatı hakkında. S: 626:628

(Not: Basın İlan Kurumunun kanunsuz B: 89

durumunu saptamak amacıyla.... 10/10) T: 14.4.1976

Başkanlığın ifadesi:

“Grupların konuşma sırası bittikten sonra tekrar grup adına söz isteyene söz verilmiş olması üzerinde durulmuştur.

Sıralar geçtikten sonra yeniden sıraya dönmüş olmamızın yanlış olduğunu kabul ediyor ve bunun tekerrür etmemesi için de zabıtlara geçmesini istiyoruz.”

21. Gensoru önergelerinin, GenelKurulda oku- - Kemal Güven

nuşundan sonraki üç birleşim içinde görüşülmesi C: 26 (D:4, T:4) (Anayasa: 89)

Hk. (Konu: Türkiye’nun genel bir bunalım orta- S: 301:304

mına sürüklendiği iddiasıyla Başbakan hakkında B: 74

gensoru açılmasına dair önergesi. 11/6) T: 1.4.1977

Başkanlığın ifadesi ve oylama:

“Anayasamızın 89 uncu maddesindeki -verilişinden sonraki üç birleşim içinde görüşülür-’ü, Başkan olarak ben, okunduğu günden sonraki üç birleşim olarak kabul ediyorum.”

“Tutumumun doğru olup olmadığını (işaret) oyuna sunuyorum.”

“Tutumumun doğru olduğu kabul edilmiştir.”

 

22. Kadrosuz köy camilerine 5 000 adet İmam- - Rasim Hancıoğlu -

Hatip kadrosu tahsisi ve buna ait ödeneğin Ma- C: 15 (D:4, T:3) (Anayasa: 94)

liye Bakanlığı Bütçesinden, Diyanet İşleri S: 642:646

Başkanlığı bütçesine aktarılması hakkındaki B: 61

önergenin gider artırıcı olup olmadığına dair.) T: 20.2.1976

(Not: Diyanet İşleri Bşk. Bütçesi)

Başkanlığın ifadesi:

“Maliye Bakanlığı Bütçesi görüşülmeden, Maliye Bakanlığı Bütçesinden bir faslın alınıp buraya nakledilmesi görülmüş bir tatbikat değildir. Bütçe Komisyonu da aynı kanaattedir. Onun için bunu müzakere mevzuu yapmayacağız.

Bizim bu hareket tarzımız hakkında usul müzakeresi açıyorum.

Bu önergeyi Maliye Bakanlığı Bütçesinde görüşmek üzere oylarınıza arzediyorum......... Kabul edilmiştir.”

23. 657 Sayılı Devlet Memurları K.nun 154 - Memduh Ekşi -

üncü maddesi uyarınca sınıflara ait gösterge C: 25 (D:4, T:4) (Anayasa: 126)

tablosunda yeralan gösterge rakamlarının

aylık tutarlarına çevrilmesinde kademeli S: 512:516 (657 S. K. Mad:154)

katsayı uygulanmasına dair önergenin B: 56

işleme konulup konulmayacağı Hk. T: 26.2.1977

(Not: 1977 Malî Yılı Bütçe müzakereleri)

Başkanlığın ifadesi:

“657 Sayılı Kanunun 154 üncü maddesi, aynen: -Sınıflara ait gösterge tablosunda yeralan gösterge rakamlarının aylık tutarlarına çevrilmesi için tek katsayı uygulanır- diyor. Verilen önergeler ise, kademeli katsayı getirmektedir.

Hem Anayasanın 126 ncı maddesi yönünden hem de 657 sayılı Kanunun 154 üncü maddesine aykırı olduğu için bu önergeleri işleme koymuyorum.”

24. 1977 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının - Memduh Ekşi -

35 inci maddesinin sonuna “5434 Sayılı Kanu- C: 2 (D:4, T:4) (Anayasa: 126)

nun 14 üncü maddesinin (c) fıkrası uygulanmaz.” S: 517:522

Fıkrasının eklenmesine dair önergenin işleme B: 56

konulup konulamayacağı Hk. T: 26.2.1977

Başkanlığın ifadesi ve oylama:

“Bütçe Kanunu ile bir başka kanun tadil edilmek isteniyor. (Bu istek, Anayasanın 126 ncı maddesine aykırıdır.) Örneğin oya konmaması lazımdır.

Bu tutumumun doğru veya yanlış olup olmadığı hususunda onayınızı alacağım.”

Oylama sonucunda; Başkanın tutumu kabul edilmemiş, önerge oya sunulmuş ve kabul edilmiştir.

25. Genel ve Katma Bütçeye giren bazı daire- - Memduh Ekşi -

lerin bütçelerindeki mevcut ödeneklerden % 2 C: 25 (D:4, T:4) (Anayasa: 94)

kesilerek Maliye Bakanlığı Bütçesine eklenme- S: 462:468

sine dair önergenin, Anayasanın 94 üncü mad- B: 56

desine göre gider artırıcı mahiyette olup olma- T: 26.2.1977

dığı ve önergenin işleme konulup konulmaya-

cağı hakkında. (Not: 1977 Malî Yılı Bütçesi)

Başkanlığın ifadesi ve oylama:

“Başkanlığımıza gelen önergelerin tamamında Sayın Maliye Bakanına kaynak gösterilerek sarf yetkisi verilmiş bulunmaktadır. 1974 yılındaki uygulamadan bahseden arkadaşlarıma şunu söylemek istiyorum:

O önergelerde katsayının 7’den 8’e çıkarılması yalın ifadelerle isteniyor ve kaynak gösterilmiyordu. Bu ikisi arasında fark var.

Oylarınıza müracaat edeceğim. (-Önergenin 94 üncü maddesi muvacehesinde işleme konulması kabul edilmiştir.)

Önerge işleme konmuştur.”

26. Kamu görevlilerine 1 000 liradan aşağı yan - Memduh Ekşi - -Ahmet Çakmak -

ödeme verilmemesine dair önergenin gider artı- C: 25 (Anayasa: 94) C: 25 (D:4, T:4)

rıcı mahiyette olup olmadığı ve önergenin işle- S: 530:533 S: 665:666

me konulup konulmayacağı Hk. (Not: 1977 B: 56 B:57

Yılı Bütçesi) T: 26.2.1977 T: 27.2.1977

Başkanlığın ifadesi (A. Çakmak) :

“Bu önergeyi ben de gider artırıcı mahiyette görmekteyim. Çünkü; Anayasanın 94 üncü maddesi gereğince; gerekçesi, müzakeratı ve bu müzakerata iştirak eden Komisyon sözcüsünün açık ve kesin beyanları karşısında, Genel Kurulda görüşme sırasında sayın üyeler belli bir geliri azaltamama, gideri artıramama gibi bir zaruretle karşı karşıyadırlar. Ayrıca, bugüne kadarki tatbikatımız, bir bölümden muayyen kısmının kesilmesi, diğer bölüme aktarılması veya bu şekildeki gider artırıcı mahiyetteki taleplerin kabul edilip edilmemesi hususunu, teknik ve ihtisas komisyonu olan Bütçe Plan Komisyonundan sormak ve neticesine göre -ihtisas komisyonu olması itibariyle, beyanına göre- hareket etmek durumunda olmuştur. Bu sebeple, önergeyi işleme koymuyorum.”

27. Görüşülen kanun teklifi üzerinde verilen bazı - Mehmet Altınsoy - (İçtüzük 74:88)

değişiklik önergelerinin, ayrı bir kanun teklifi ni- C: 23 (D:4, T:4)

teliği taşıdığı iddiasıyla işleme konulup konula- S: a-617:623, b-631:635

mayacağı Hk. (Not: 1.S.K’nun 1905 S. Kanunla B: 44

değişik 1 inci maddesinin değiştirilmesi....... T: 10.2.1977

hakkındaki kanun teklifi)

Başkanlığın ifadesi ve oylama:

a- “Önergeleri müstakil bir kanun mevzuu telâkki ettiğim ve konuşulmakta olan kanunun sistematiğini bozacak mahiyette gördüğüm için oylamak istemiyorum.” (Usul müzakeresi sonunda oylama yapılmış, neticede; önergelerin işleme konması kabul edilmiştir.)

b- (Başkanlıkça aynı mahiyette görülmekle beraber oylanan başka bir önerge de kabul edilmeyerek işleme konamamıştır.)

28. Değişiklik önergelerinin ayrı kanun teklifi - Ahmet Çakmak -(İçtüzük 74:88)

niteliğinde olup olmadığı Hk. (Not: 506 Sayılı C: 26 (D:4, T:4)

Kanunda değişiklik tasarısı.) S: 109:110

B: 63

T: 17.3.1977

Başkanlığın ifadesi:

“Herbirisi ayrı bir kanun teklifi mahiyetinde ve görüşmekte olduğumuz kanun tasarısından gayrı kanunları da kapsamaktadır.

Bu sebeple, İçtüzüğümüze göre, önergelerin tümünü işleme koymam mümkün değildir.”

29. İçtüzüğün 88 inci maddesinin 2 nci fıkra- - Memduh Ekşi -

sının uygulanmasıyla ilgili görüşmeler. C: 6 (D:4, T:1) (İçtüzük: 88/2)

S: 458:460

B: 106

T: 4.7.1974

Başkanlığın ifadesi:

(Not: Hadisede; “en çok 5 gün geçmiş olması” esasını aşan bir süre geçmiştir.)

“5 gün geçmiş olduğu için uygulama aynen devam edecektir. Tek imza ile değişiklik önergesi verilmesi şu durumda mümkün değildir. Çünkü görüşmeler başlamıştır.”

30. Bir kanun tasarı veya teklifinin görüşülmesi - Mehmet Altınsoy -

sırasında, başka bir kanunda değişiklik yapan C: 22 (D:4, T:4) (İçtüzük: 74:88)

değiştirge önergelerinin işleme konulup konulma- S: 623:625

yacağı Hk. (Not: 1977 Haziran’ında yapılacak B: 30

olan yerel seçimlerin 11.12.1977 tarihinde yapıl- T: 11.1.1977

ması Hk. Teklif.)

Başkanlığın ifadesi:

“Verilen önergeler bu kanunla =(şu tadilatla) ilgisi olmayan başka bir kanun üzerinde bir tadilat getireceği için, buraya bir ek madde olarak koymamız mümkün değildir. Şayet; tadilini getirdiğiniz kanunu ilgilendiren hususlarda bir ek madde olsaydı bunu yapabilirdik. Bir başka kanuna atıf yapmak suretiyle yapılırsa, bu yeni bir kanun teklifi olur.

Bu sebeplerle; bu önergeyi oylama imkanı göremiyorum ve muameleye koymuyorum.”

31. Şarta bağlı önergelerin işleme konulup konu- - Memduh Ekşi -

lamayacağı hakkında. (Not: Kamu kuruluşlarına C: 22 (D:4, T:4)

yurt dışından yapılacak alımlarda aracılık yapan- S: 401:408

ları ve yolsuzlukları saptamak amacıyla... 10/79) B: 25

T: 29.12.1976

Başkanlığın ifadesi ve oylama:

“Şarta bağlı olarak verilmiş olan önergelerin işleme konulmaması lazım geldiği kanaatindeyim.”

Başkan, bu kanaatini oya sunmuş ve kabul edilmiştir.

(Önerge de işleme konmamıştır.)

32. Komisyonun talebi halinde, üzerinde işlem - Ahmet Çakmak -

yapılmayan önergelerin komisyona verilip veril- C: 23 (D:4, T:4) (İçtüzük: 88,89)

meyeceği Hk. (Not: 442 Sayılı Köy Kanununun S: 448:456

10 uncu maddesine fıkralar eklenmesine dair B: 41

kanun tasarısı.) T: 3.2.1977

Başkanlığın ifadesi:

“88/5’e göre önergeler üzerindeki işlemleri tamamladıktan sonra, katılmadığınız ve fakat Genel Kurulca kabul edilen önergeleri, Genel Kurulun oyuna sunmak suretiyle madde ile birlikte komisyona vermem mümkündür.”

33. Gizli oturum yapılmasına dair önergelerin - Kemal Güven -

oylanmadan gizli oturuma geçilmesi hakkında. C: 26 (D:4, T:4) (İçtüzük: 71)

S: 309:313

B: 74

T: 1.4.1977

Başkanlığın ifadesi:

“Önergede, herhangi bir gerekçe zorunluluğu yoktur. Önerge üzerine Başkana düşen görev, salonu boşaltmak, önerge sahibini veya önerge sahiplerinden birini davet edip, gerekçesini sormak, ondan sonra işaret oyuyla konuyu halletmektir.”

(Not: Önerge üzerine, herhangi bir oylama yapılmaksızın salon boşalttırılmıştır.)

34. İçtüzüğün 53 üncü maddesine göre bir konunun - Memduh Ekşi -

öncelikle görüşülüp görüşülemeyeceği hakkında. (Not: C: 26 (D:4, T:4) (İçtüzük: 53)

Millet Meclisi İçtüzüğünün 93 üncü maddesinin S: 341:347

değiştirilmesine dair raporun görüşülmesi.) B: 75

T: 4.4.1977

(İçtüzüğün 53 üncü maddesine göre muamele yapılmasını öngören Anayasa Komisyonu Başkanının tezkeresi; Başkanlıkça okutulmuş, Yüce Heyetin oyuna sunulmuş, işaret oyuyla yapılan oylama sonunda önerge kabul edilmiş ve raporun görüşülmesine geçilmiştir.)

35. Komisyonlarda süresi içinde görüşülmeyen - K. Ziya Öztürk -

kanun tasarı ve tekliflerinin İçtüzüğün 38 inci C: 2 (D:4, T:1) (İçtüzük: 38, 64)

maddesi gereğince gündeme alınması hakkın- S: 173:174

daki taleplerin görüşülmesi usulüne dair. B: 50

T: 7.3.1974

Genel Kurul Kararı:

Konu, Genel Kurulun onayına sunulmuş, ve:

Bu tarz önergeler için, bundan böyle 64 üncü maddenin kapsamı içinde mütalâa edilerek usul tartışmasına konu yapılacağına karar verilmiştir.

(Önerge sahibi ile Komisyonun dışında iki lehte iki aleyhte üyenin de konuşması imkânı mevcuttur.)

36. İçtüzüğün 38 inci maddesine göre doğrudan - Rasim Hancıoğlu -

doğruya gündeme alınmış bir kanun tasarısı veya C: 20 (D:4, T:3) (İçtüzük: 38,88)

teklifinin görüşülmesi sırasında bir komisyona S: 132:137

iade edilip edilemeyeceği Hk. (Not: En az geçim B: 108

indiriminin yükseltilmesi hakkında teklif.) T: 8.6.1976

Başkanlığın ifadesi ve oylama:

“38 inci maddeye göre gündeme alınmış, görüşmeleri yapılmış, maddelere geçilmesi oylanacağı sırada, hükümet tarafından sevkedilmiş olan tasarı ile birlikte görüşülmesini temin için, teklifin Plan Komisyonuna havalesini isteyen önerge gelmiştir. Bu Hükümet önergesini oylarınıza sunacağım. Müzakereye devamına karar verdiğiniz taktirde esasen müzakereler devam edecektir. Aksi taktirde müzakereler Komisyonda edilecek demektir.”

(Önerge oylanmış, kabul edilmemiştir. Maddele geçilmesi oylanmış, kabul edilmiş ve maddelere geçilmiştir.)

37. İçtüzüğün 38 inci maddesine göre gündeme - Rasim Hancıoğlu -

alınmış bir kanun tasarısı veya teklifi maddeleri- C: 20 (D:4, T:3) (İçtüzük: 38,89)

nin, önergelerle birlikte İçtüzüğün 89 uncu mad- S: 140:147

desi gereğince komisyona havale edilip edileme- B: 108

yeceği Hk. (Not: En az geçim indiriminin yük- T: 8.6.1976

seltilmesi Hk. teklif.)

Başkanlığın ifadesi :

“Maddelere geçilmiş ve Hükümet bir önerge vererek 1 inci maddenin verilen önergelerle birlekte ve İçtüzük 89 uyarınca esas komisyon olan Plan Komisyonuna havalesini istemiştir.)

BAŞKAN; Önce, “bir defaya mahsus olmak üzere İçtüzük 89’a göre verilen önergelerle beraber Komisyona verilmiştir. “ifadesini Açılan müzakereler sonunda da, BAŞKAN; “89’un 38’e göre alınmış önergelerde işleyemeyeceği hakkındaki görüş galip gelmiştir. Binaenalyh Meclisin kanaati de bu merkezdedir.” ifadesini kullanmıştır.

38. İçtüzüğün 38 inci maddesine göre gündeme - Rasim Hancıoğlu -

alınan konularda, önergeler üzerinde, İçtüzüğün C: 20 (D:4, T:3) (İçtüzük: 38,88)

88 inci maddesine göre konuşma yapılıp yapıla- S: 825:829, 836:838

mayacağı hakkında. (Not: Devlet Güvenlik Mah- B: 139

kemeleri.....) T: 5.10.1076

Başkanlığın ifadesi ve oylama:

“İçtüzüğün 88 inci maddesine göre; 38’e göre inmiş olan konularda Komisyon bulunmadığına ve İçtüzüğümüzde, sarih olarak komisyonun katılmadığı zaman söz hakkının doğduğu da ifade olunduğuna göre, önerge sahiplerine herhangi bir söz verilemez.”

(Başkanın bu görüşü oylanmış ve kabul edilmiştir.)

39. İçtüzüğün 38 inci maddesine göre verilmiş - Memduh Ekşi -

önergelerden birinin kabul edilmesi halinde di- C: 20 (D:4, T:3) (İçtüzük: 38)

ğerinin işleme konulup konulamayacağı hak- S: 551:557

kında. (Not: Devlet Güvenlik Mahkemeleri B: 132

teklifi.) T: 14.9.1976

Başkanlığın ifadesi:

“A. P. ve M.S.P.’nin, aynı konuda İçtüzük 38’e göre verilmiş ayrı ayrı önergeleri mevcuttur.

38 inci maddeye göre verilmiş önergelerden birinin kabul edilmiş olması halinde diğerini oylamayacağım.

Önergeleri oylarken de, geliş sırasını esas alacağım.”

40. İçtüzüğün 38 inci maddesi uyarınca doğrudan - Memduh Ekşi -

doğruya gündeme alınan tasarı ve tekliflerin, Ko- C: 19 (D:4, T:3) (İçtüzük: 38)

misyonun Genel Kurulda hazır bulunmadığı hal- S: 155:161

de görüşülüp görüşülemeyeceği hakkında. B: 95

T: 29.4.1976

Başkanlığın ifadesi:

“Sayın Komisyonun sadece şu sıralarda oturmuş olması, Komisyonun Genel Kurulda temsili için bir sebep değildir.

Esas Komisyonun herhangi bir metin getirmemiş olduğu bir konuda, o Komisyonun aranmaması tabiîdir.

Komisyon, eğer mevcut teklifi yeniden görüşme arzusunda ise, tekilfi veya tasarıyı kendilerine iade ettirme isteminde bulunabilirler.” (İçtüzük: 89)

41. Birden fazla komisyona havale edilmiş bulunan - Orhan Akkoyunlu -

bir tasarı veya teklifin, bir komisyonda görüşülüp C: 22 (D:4, T:4) (İçtüzük:23, 38,64)

diğer komisyonlarda süresi içinde görüşülememesi S: 179:183

dolayısıyla doğrudan doğruya gündeme alınması B: 20

halinde, tasarı veya teklifin görüşüldüğü komisyo- T: 16.12.1976

nun Genel Kurulda temsil edilip edilemeyeceği

hakkında. (Not: Köy Hizmetlerinden alınan katılma

paylarının kaldırılması hakkında teklif.)

Başkanlığın ifadesi:

“Esas komisyon Plan Komisyonudur. Esas komisyon olmamakla beraber, mademki komisyonlardan biri olan İçişleri Komisyonu imali fikr etmiştir. Bu mesele üzerinde ortaya koyduğu bir fikir vardır; öyleyse, bu komisyonun Komisyon olarak kabulünde bence zaruret vardır.

Kaldı ki, teamülde böyledir. Bu konuda şüpheye düşmediğim için 64 üncü maddenin bana vermiş olduğu yetkiyi kullanarak oya sunmuyorum.”

42. Anayasa Mahkemesinde açık bulunan 2 asıl - Rasim Hancıoğlu -

üyelik için yapılacak seçim münasebetiyle usul C: 6 (D:4, T:1) (Anayasa: 145)

hakkında görüşmeler. S: 153:157 (1697 S. Kanun)

B: 96

T: 13.6.1974

Başkanlığın ifadesi:

“Adayların Komisyonda seçilebilmeleri için, üye tam sayısının salt çoğunluğunun oyunu almış olması şart değildir.

Adayların, Komisyon mevcudunun ekseriyetinin oyunu almış bulunmaları şart ve kâfidir.

Bu nedenle, seçimin yapılmasına mani bir hal yoktur.”

43. Millet Meclisi Başkanı seçimi hakkında. Geçici Bşk. - Rasim Hancıoğlu -

C: 14 (D:4, T:3) (İçtüzük: 64,73)

S: 127:135,239 B: 8

T: 18.11.1975

a. Aday olmadığından dolayı Meclisin kapanıp başka bir güne talik edilip edilemeyceği mevzuunda usul görüşmesi açılmış ise de Başkan seçiminin önemi üzerinde durulmuş, bilahare; İçtüzük 73’e göre görüşme açılması istenmiş, Başkanlıkça bu istek kabul edilmiş bu esnada Şener Battal adaylığını koyduğuna dair önerge vermiş ve seçime devam olunmuştur.

b. Bağımsızlardan aday gösterilemeyeceği hususunda İçtüzük 73’e göre müzekere açılmış, (C:14, Bi:10, 20.11.1975, sahife: 143) Netice olarak, Başkan: “Hiçbir üyenin adaylığına mani olacak bir durum mevcut değildir. Turlara devam ediyoruz. “ifadesindede bulunmuştur.

44. İçtüzüğün 62 nci maddesindeki grupların ön- - Ahmet Çakmak -

celik hakkının “Son söz milletvekilinindir. Hük- C: 1 (D:4, T:1) (İçtüzük: 62, 73)

münde de geçerli olup olmayacağına dair. S: 536:541

Ecevit Hükümeti programı görüşmeleri) B: 37

T: 5.2.1974

Başkanlığın ifadesi:

“Grupların son sözde öncelik hakkı olmadığı hususunda beliren kanaati tespit etmiş bulunmaktayım. Bu bakımdan oylama yapmayı gerekli bulmuyorum.”

45. Millet Meclisi Bütçesinin görüşülmesi sıra- - Orhan Akkoyunlu -

sında Başkanlık adına bir İdareci üyenin konuş- C: 24 (D:4, T:4) (İçtüzük: 61)

masından sonra, aynı konuda Millet Meclisi S: 178:186

Başkanının konuşmasının mümkün olup olma- B: 47

dığı hakkında. T: 17.2.1977

Başkanlığın ifadesi:

“Ancak Divanı temsilen görevli olan kimseye, o müddet içerisinde sual tevcih edilebilir, cevaplar verilebilir.

Divanı temsilen görevli olan üyeden sorulmuş olan soruyu o temsilcinin cevaplandırmadan mahrum olduğu an, zatıâlinizi kürsüye davet eder ve cevaplarını verdiririm.

Sualin sorulma zamanını geçirdikten sonra, sual sorma yetkisi ortadan kalkmış olduğu için, size de cevap verme imkânını veremeyeceğim.”

46. Bir Bakanın, açıklamada bulunmak üzere - Orhan Akkoyunlu -

gündem dışı söz istemesi halinde, konunun C: 26 (D:4, T:4) (İçtüzük: 60)

olağanüstü acele hale ilişkin olması hakkında S: 247:251

Başkanın takdir hakkı olup olmadığına dair. B: 73

T: 31.3.1977

Başkanın ifadesi:

“60 ıncı maddede benim yetkim dahi yoktur. Madde: “Hükümet olağanüstü acele hallerde gündemdışı söz isterse, Başkan bu istemi yerine getirir” diyor. “Getirebilir” demiyor; emredicidir.

Sizlerin ifadelerine göre bu husus benim takdir hakkıma bırakılmış bir husus ise, müsaade buyurun bu takdir hakkımı kullanmış olayım.”...

47. İçtüzüğün 60 ıncı maddesinin, aynı birleşimde- - Orhan Akkoyunlu -

birden fazla Bakana konuşma imkânı C: 26 (D:4, T:4) (İçtüzük: 60)

tanıyıp tanımadığı hakkında. S: 262:267

B: 73

T: 31.3.1977

Başkanlığın ifadesi:

“60 ıncı maddenin gerekçesi tetkik edildiğinde, işlerin sürüncemede bırakılmaması için bu maddenin getirilmiş olduğu anlaşılmaktadır. 60 ıncı maddenin gerekçesi, yalnız Hükümet adına bir tek kişinin konuşması imkanını vermektedir.

Bunun için, bundan evvel bu birleşimin bu oturumunda 1 Sayın Bakan Hükümet adına konuşmuş olduğundan, şahsî kanaatim gereğince Hükümet adına 2 nci bir Bakanın konuşma yetkisi olmayacağına inanmaktayım ve söz hakkı vermeyeceğim.”

48. Danışma Kurulunun, 1.11.1975 tarihli 1 inci - Geçici Başkan Rasim Hancıoğlu -

Birleşimde Genel Kurulun bilgisine sunulan C: 14 (D:4, T:3) (İçtüzük : 19)

3 numaralı görüşünün oylanması gerektiği hakkında. S: 258:259

B: 32

T: 24.12.1975

Genel Kurul Kararı:

“Başkanlık olarak, Danışma Kurulu görüşünün oylanmayacağı kanaatindeyiz. Danışma Kurulunun bu görüşünün, bu itiraz karşısında oylanıp oylanmayacağı hususunu oylarınıza arz edeceğim.”

(Oylama yapılmış ve Danışma Kurulu görüşünün oylanmayacağı kabul edilmiştir.)

49. İçtüzüğün 45 inci maddesinin uygulanma- - Memduh Ekşi -

sıyla ilgili görüşmeler. C: 12 (D:4, T:2) (İçtüzük: 45)

S: 90

B: 75

T: 13.5.1975

Başkanlığın ifadeleri (ve oylama):

“Komisyon teşekkül etmiştir ve 1 aylık süre içinde komisyon, Başkanlığımıza eski komisyonun vermiş olduğu rapor yönünde yeni bir karar ittihazı lüzumunu bildirmemişdir. Hal böyle olunca, takdir buyurursunuz ki, yeni komisyon bunu benimsemiş addedilir.”

“Görüşmeler sonunda Başkanlığın görüşünde herhangi bir değişiklik olmamıştır. (Yani, eski komisyonun kararını yeni komisyonun benimseyip benimsememe konusunda insiyatif sahibi olduğu ve komisyon gündemde bulunan konu hakkında ve yeniden bir karar almak üzere, eğer Komisyon raporunu geri almamışsa, Gündemde bulunan konunun görüşüleceği yönündeki Başkanlığımızın kanaati). Bununla beraber konuyu oylatacağım.

Başkanlığın tutumunu onayınıza arzediyorum.”

(Oylama yapılmış, Başkanlığın tutumu kabul edilmiştir.)

50. İçtüzüğün 73 üncü maddesinin, 2 nci - Memduh Ekşi -

fıkrasının uygulanması hakkına. C: 22 (D:4, T:4)

S: (347:351, 375:377)

B: 24

T: 28.12.1976

Başkanlığın ifadesi:

“Maddenin 1 inci fıkrası ile 2 nci fıkrasını, ayrı ayrı hüküm vazediyor biçiminde almak mümkün değildir. Madde bir küldür. 73 üncü maddenin 1 inci ve 2 nci fıkrasında ifade ettiği görüşmelerin tamamının bir görüşme olarak mütalaa edilmesi gerekir. Bu maddeye göre, bu konuya ilişkin milletvekili arkadaşlarımızın olsun, siyasî parti gruplarımızın olsun almış oldukları söz sırasını mahfuz tutmak zorundayız.

İkinci görüşmeyi açarken yeniden söz sırası kaydetmek imkanından mahrumuz. Uygulamalarımızda, bu maddenin kapsamından Başkanlığın anladığı da budur.

51. Başkanlık Divanı teşekkül etmeden konu- - Cahit Karakaş -

ların Genel Kurulda görüşülüp görüşülemeye- C: 1 (D:5, T:1)

ceği hakkında. S: (426:428)

B: 71

T: 30.11.1977

Başkanlığın ifadesi:

“Bilginize sunduğumuz anlaşmanın, 244 sayılı kanuna göre 2 ay içinde bilgiye sunulması gereklidir.

Bilgiye sunulan bu ve buna benzer bütün evraklar Başkanlık Divanının kararını gerektirmemektedir. Başkanlık Divanının kararını gerektiren kararlar için, Başkanlık Divanının teşkili evleviyetle gereklidir.

52. Başkanlık Divanı ve Komisyonlar için bütün - Cahit Karakaş -

gruplarca aday gösterilmediği takdirde gösterilen C: 1 (D:5, T:1)

adayların seçimlerinin yapılıp yapılamayacağı S: (433:440)

hakkında B: 71

T: 30.11.1977

Başkanlığın ifadesi:

“Bütün parti grupları adaylarını bildirip, liste tanzim edilmediği müddetçe, Başkanlık Divanını seçmemiz mümkün değildir. Bu kesindir.

Makul bir süreyi aşan gecikme olursa, Başkanlık Divanının sür’atle seçilmesi için Başkanlık olarak gereken uyarı görevimi yapacağım.

Bu sebeple; Başkanlık Divanı ve komisyon seçimlerinin yapılması için 1.12.1977 tarihinde toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.”

53. Gündeme alınması kabul edilen Gensoru - Cahit Karakaş - (Anayasa: 89)

önergesinin görüşülme gününün tespiti hakkında. C: 1 (D:5, T:1) (İçtüzük: 107)

S: (629:637)

B: 82

T: 27.12.1977

Başkanlığın ifadesi:

“Anayasa 89/fık: 5’e göre görüşmenin karar gününden; yani bugünden başlayarak iki ila yedi gün içinde görüşülmesi hükme bağlanmıştır.

Bu sınırlar içinde bir görüşme günü tespit etmek üzere Genel Kurula, Danışma Kurulunun öneri vermesi gerekmektedir.

Danışma Kurulu öneri getiremediği için çalışma günlerimiz, hala mevcut olan Salı, Çarşamba, Perşembe dışında mümkün olamamıştır. Bu durumda Başkanlığımıza gün tespit görevi düşmektedir.

Anayasa 89/fık:5, “Gündeme alma kararı tarihinden başlayarak iki gün geçmedikçe yapılamaz ve yedi günden sonraya bırakılamaz” kesin ifadesi vardır.

Fık:6’da ise “Güven oylaması yapılması için bir tam gün....” ifadesini kullanmıştır. Yani aynı madde içinde “bir tam gün” terimi ile görüşmelerin karar tarihinden başlayarak “iki gün” tabirini getirmiştir. Bu sebeple ve Danışma Kurulu bir öneri getiremediği için, Başkanlık olarak Anayasanın sınırlamış olduğu 2 ve 7 günler içinde tek bir Perşembe günü, yani görüşüldükten sonraki Perşembe günü kalmaktadır ki, bu sebeple 29.12.1977 Perşembe günkü birleşimde Gensorunun görüşülmesinin yapılması takdir hakkı değil, Anayasal bir zorunluluk olmaktadır.

Bu nedenle Gensoru görüşmeleri 29.12.1977 Perşembe günü yapılacaktır.”

54. Güvenoyu almamış bi hükümetin Parlamen- - Kinyas Kartal - (Geçici Bşk.)

to dışından atanan üyesine sataşma nedeniyle C: 1 (D:5, T:1)

söz verilip verilemeyeceği hakkında. S: (163:165)

B: 24

T: 30.7.1977

Başkanlığın ifadesi:

“Zaruret halinde oturuma ara verildiğinde İçtüzüğün 70 inci maddesine göre söz verileceği hakkında uygulamalar vardır. (Uygulamalar; 4.4.1974 tarihli 62 nci Birleşim, 16.9.1976 tarihli 134 üncü Birleşim)

Şahsına sataşılan konuda ileri sürmüş olduğu görüşü farklı bir görüştür. Hükümet adına konuşacak, Bakan olarak, Hükümet olarak konuşuyor.

55. Genel Görüşme ve Meclis Araştırması - Muslih Görentaş -

önergelerinin görüşülmesi sırasında, İçtü- C: 5 (D:5, T:1)

züğün 100 üncü maddesindeki sıraya bağlı S: (426:429)

kalınmaksızın Hükümete söz verilip veril- B: 139

meyeceği Hk. T: 2.5.1978

Başkanlığın ifadesi:

“100 üncü maddedeki sıraya göre tatbikat devam etmektedir. (Bir-iki istisna hariç olmak üzere) Kaldı ki, Gensoruda da (Madde: 89) sıra aynı şekilde belirtilmiştir.

Müzakelere başladığım zaman Başkan olarak Meclis Araştırması açılıp açılmaması hususunda Hükümete, siyasî parti gruplarına ve önerge sahiplerinden birine sırayla söz verilecektir dedim. Bu ifadeden sonra dönüş yapmak mümkün değildir. Sırası geçen Hükümete söz verilemez.

56. Görüşülmekte olan Kanun Tasarısını akçeli - Muhlis Görentaş -

bir iş olması nedeniyle esas Komisyonun Plan C: 6 (D:5, T:1)

Komisyonu olması gerektiği hakkında. S: (308:309)

(Konu: Tam süre yasasının önce Plan Komisyo- B: 156

nunda, sonra Sağlık Komisyonun da ele alınmış T: 8.6.1978

olması nedeniyle)

Başkanlığın ifadesi:

“İçtüzüğün 23 üncü maddesi açıktır. Esas Komisyonun hangisi olacağı Başkanlık tarafından tesbit edilir. Bu tespit yapılmıştır. En sonda Sağlık Komisyonudur. Ben eksiklik olmadığı kanısındayım.”

57. Komisyon Başkanlığının, komisyonda karar - Muslih Görentaş -

alınmadan, gündemde yer almış bir konuyu geri C: 6 (D:5, T:1)

alıp alamayacağı hakkında. S: (233-237)

(Konu: Anayasa Mahkemesine üye seçimi) B: 155

T: 7.6.1978

Başkanlığın ifadesi:

“Bugüne kadarki tatbikat tamamen bu şekilde devam etmiştir; Komisyon kararı hiç bir zaman gelmemiş ve Meclisin oyuna da sunulmamıştır. (Örnek: 9.11.1976 tarihli 5 inci Birleşim)

Bugüne kadar ki tatbikatımız şu:İçtüzüğümüzde tam bi sarahat olmadğı takdirde, daima tatbikatlar ve gelenekler gözönüne alınarak uygulama yapılır.

Bu bakımdan burada bence muğlak bir taraf yoktur.

Bir defaya mahsus olmak üzer geri verilmiştir. Efendim.”

58. İçtüzüğün 73 üncü maddesinin, tatbikatıyla - Kemal Güven -

ilgili (Konu: Sıkıyönetimin uzatılmasına dair.) C: TBMM (12-13-14)

S: (3-25)

B: 1

T: 4.11.1974

Başkanlığın ifadesi ve oylama:

“Efendim, 64 üncü maddeye göre açılan usul tartaşması sonunda iki lehte, iki aleyhte arkadaşımız konuşmuştur.

Konuyu, bir sonuca bağlamak için kararınıza sunacağım.

Başkanlık tutumu ortada:

Başkanınız olarak 73 üncü maddede bir defa konuşmak kaydının sadece Gruplara ve Şahıslara ait olduğu ve hükümeti izam etmediği kanaati taşıyorum. Bu bakımdan, uygulamayı hükümete bir kaç defa söz vermekle yürütüyorum.

Bu tutumumu arkadaşlarımın oyuna sunuyorum.

(oya sunulmuş)

Alınan karar, Başkanlığın tumununun aleyhindedir. Bundan sonra 73 üncü maddenin uygulanmasında hükümete sadece bir defa söz verilecektir.”

59. Komisyonda görüşülerek kabul edilmiş bir - M. Şevket Doğan -

maddenin, yine komisyon tarafından verilen bir C: 8 (D:5, T:2)

önerge ile Genel Kurulda değiştirilmek istenmesi S: 348

halinde, konunun komisyona götürülmek suretiyle B: 32

görüşülmesinin gerektiği hakkında T: 9.1.1979

Başkanlığın ifadesi:

“Komisyonun takdim ettiği önerge, bir komisyon kararıdır. (1/130, Karar no: 74) 8 inci maddenin tasarıdan çıkarılması hususunu öngören bu kararı oylarınıza arz ediyorum. (...... kabul edilmiştir.)

60. Ek madde olarak teklif edilen metnin yeni - Memduh Ekşi -

bir kanun teklifi mahiyetinde sayılıp sayılma- C: 8(D:5, T:2)

yacağı hakkında. S: 521:522, 523:524, 525:528

B: 37

T: 18.1.1979

Başkanlığın ifadesi:

“Konu kanun teklifi niteliğindedir. Mademki itirazlar oluyor, o halde konuyu oylarınıza sunuyoru.” (Oylanmış ve Başkanlığın görüşü kabul edilerek konu işleme konmamıştır.

61. Önceden gün ve saatleri kararlaştırılan Gen- - Memduh Ekşi -

soruların görüşüldüğü Birleşimlere, sonradan C: 9 (D:5, T:2)

Genel Kurulca yeni oturumlar ilavesiyle başka S: 144-150

konuların görüşülüp görüşülemeyeceği hakkında. B: 45

T: 7.2.1979

Başkanlığın ifadesi:

“Danışma Kurulu çağrısına siyasi parti gruplarımızın katılmaması nedeniyle oy birliği sağlanamamış, Danışma Kurulundan, İçtüzüğün 19 uncu maddesinin çağrı sahibi siyasi gruba verdiği yetkiye dayalı olarak, Danışma Kurulu önerisi mahiyetinde bir öneri gelmiştir. Bu öneride, Danışma kurulunun 32 numaralı önerisi üzerine kararlaştırılan görüşme günleri ayrımı saklı kalmak kaydıyla Gensoru önergelerinin öncelikle ve İçtüzüğün belirttiği çalışma gün ve saatleri içinde görüşülmesi ve Genel Kurulun -tarihler verilerek- şu günlerde toplanması ve saat 05.00’e kadar çalışmalarını sürdürmesi ve bu sürelerden 15-19 arasında denetim, 20-05.00’e kadar da yasa görüşmesi yapılması Genel Kurul kararı ile saptanmış bulunmaktadır. Hal böyle olunca; Genel Kurulca alınan bu karar uyarınca Millet Meclisini çalıştırmak durumundayım.”

62. Görüşülen bütçeye, daha sonra görüşülecek - İ. Hakkı Yıldırım-

bir başka bütçe ödeneğinden belli bir miktar C: 14 (D:5, T:3)

kesilerek aktarma yapılması hakkında. S: 307-309

B: 47

T: 19.2.1980

Başkanlığın ifadesi:

“Gündemde olmayan bir bütçeden bir miktar paranın tenkis edilerek görüşülmekte olan bir bütçenin belli bir faslına ithal edilmesi mümkün değildir. Çünkü gündemimizde yoktur ve milletvekillerinin malumu değildir. “(Önerge muameleye konmamıştır.)

63. Aynı birleşimde, İçütüzüğün 60 ıncı madde- - İ. Hakkı Yıldırım -

sine göre gündem dışı açıklamada bulunmak is- (İçtüzük: 60)

teyen birden fazla bakana söz verilip verilmeyeceği C: 16/1(D:5, T:3)

hakkında S: 733:736

B: 124

T: 26.8.1980

Başkanlığın ifadesi:

“Hükümet adına bir bakan konuşmuştur. Ehemmiyeti kendilerince taktir edilecek bir husustur. Önerge gündeme geçmeden az önce gelmiştir. Ve gereğide yapılmıştır. Önergenin gelişi ani olduğu için, durumdan gruplara haber verebilmek imkanı hasıl olmamıştır.

Hükümet adına iki sayın bakanımız daha söz istemektedir. Bu isteklerini (gruplarada haber vererek) gelecek birleşim için değerlendireceğiz.)

64. İçtüzüğün 61 inci maddesine göre gündemdışı - İ. Hakkı Yıldırım -

açıklamada bulunan bakana soru yöneltilip yönel- (İçtüzük: 61)

tilemeyeceği hakkında. C: 16/1 (D:5, T:3)

S: 757:762

B: 125

T: 27.8.1980

Başkanlığın ifadesi:

“Soru sormanın hedefi, gayesi bakanın izahatında açıklık bulunmayan veya izahlarında mevcut olmayan hususlarda bakandan bilgi almaktır. Halbuki, bakan meclise hangi konuları bildirmesi lazım geldiğini kendisi takdir ediyor. Bakanın istemediği hususları kendisinden sormak, anlamak, öğrenmek için soru müessesesine müracaat etmek mümkün değildir. Kanaatım böyledir, oylamayada lüzum görmüyorum.”

65. Hükümetin hazır bulunmaması nedeniyle - İ. Cenap Ege -

kanun tasarısının görüşülebilmesi için oturuma C: 1 (D:17, T:1)

ara verilmesi üzerine İçtüzüğün 63 üncü mad- S: 203-204

desinin uygulanması hakkında. (Bazı Vergi B: 17

Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hk.Kan.Tas.) T: 4.1.1984

Başkanlığın ifadesi:

“Meclisler elbette Anayasa ve İçtüzük hükümlerine göre yönetilir. Ancak Meclisler bazı gelenekleriyle de birlikte yürütülür. Meclisimizin daha ilk kanun tasarısı müzakeresinde İçtüzüğün 63 üncü maddesini uygulamak gibi bir meselenin yerinde olmayacağı düşüncesiyle ve Meclis zabıtları incelendiğinde geçmişte buna benzer çok istisnai davranışların olduğunu bilmem dolayısıyla ve Hükümetin fevkalade bir toplantı içerisinde olduğunu bilmem hasebiyle böyle bir davranışa girdim. Sayın Cahit Tutum aslında haklıdır; fakat benim davranışım İçtüzük maddelerini çiğnemek değil, nihayet bir uzlaşmayı ve çalışmaların başında meseleyi çok daha katı ve rijit tutmamaktan ileri gelmiştir. (Oturuma yarım saat ara verildi.)

66. Dağıtım tarihinden itibaren 48 saat geçmeden - Yıldırım Akbulut -

veya Genel Kurul Kararı olmadan bir Kanun C: 2 (D:17, T:1)

Tasarısının Gündeme alınıp alınamayacağı S: 167:169

hakkında B: 38

T: 28.2.1984

Başkanlığın ifadesi:

“Yapmış olduğumuz işlemin İçtüzük hükümlerine uygun olduğunu ve bunda bir endişe taşımadığımızı Yüksek Heyetinize belirtiyoruz ve bu nedenle tasarının Gündemden çıkarılmasına ilişkin önergeyi oylarınıza sunmuyoruz. Ancak önerge görüşülmüş ve görüşler zabıtlara geçmiştir.

67. Danışma Kurulu önerisi olmadan çalışma - H. İbrahim Karal -

süresinin uzatılıp uzatılamayacağı hakkında C: 8 (D:17, T:2)

S: 529:531

B: 30

T: 27.11.1984

Başkanlığın ifadesi ve oylama :

“Şu ana kadar 5 maddeyi görüştük ve 6 ncı maddedeyiz. 13 madde 2 geçici madde ve 10 değişiklik önergesi vardır. Bu bilgileri size verdikten sonra bu tasarının sona ermek üzere olan bi iş olup olmadığını takdirlerinize sunacağım. Çalışma süresinin uzatılmasını kabul edenler... Etmeyenler.

(Alınan karar çalışma süresinin uzatılması yönündedir.)

68. Genel Kurulda ilavesi kabul edilen bir madde- - Abdulhalim Aras -

nin komisyonca geri alınarak “ilavesine lüzum ve C: 8 (D:17, T:2)

mahal bulunmadığı” şeklinde bir rapor hazırlanıp S: 113 : 114

hazırlayamayacağı; Komisyonun kabul edilen de- B: 21

ğiştirgeye uyma zorunda olup olmadığı hakkında T: 6.11.1984

Başkanlığın ifadesi ve oylama :

“Komisyonun ek raporunda belirtildiği üzere komisyon, bu iki geçici madde ve ek 4 üncü maddenin tasarı metnine eklenmesini uygun görmemiştir. Bu durumda önergeleri ayrı ayrı okutup oyunuza sunacağım. Önergeler komisyonun uygun görmemesine rağmen Genel Kurulca tekrar kabul edildiği takdirde gayet tabiî tasarı metninde yer alacaktır.

Şimdi Başkanlığımızın takip ettiği usulün uygun olup olmadığını belirlemek için oylamaya geçeceğim.

Başkanlığın takip ettiği usulü uygun bulduğunu kabul edenler.... Etmeyenler....

(Başkanlığın takip ettiği usul uygun bulunmuştur.)

69. T.C. Ziraat Bankasının tasvibe sunulan 1982 - II. İbrahim Karal -

Yılı Bilanço ve Netice Hesaplarına ait, 468 numa- C: 13 (D:17, T:2)

ralı Kanunun Değişik 3 üncü Maddesi uyarınca S: 195;197

hazırlanan KİT Komisyonu Raporunun geri ve- B: 66

rilmesine dair KİT Komisyonu Tezkeresi hakkında T: 27.2.1985

Genel Kurul Kararı:

“Komisyon raporunun geri verilmesi hakkındaki önergeyi oylarınıza sunacağım.”

(Önerge kabul edilmiş ve konu Gündemden çıkarılmıştır.)

70. Birleşim açılırken yapılan yoklama ile o bir- - Abdulhalim Aras -

leşimin oturumlarında yapılan yoklamalardan C: 18 (D:17, T:2)

hangisinin Anayasanın 84 üncü maddesinin kap- S: 521;522

samı içine gireceği hakkında. B: 114

T: 14.6.1985

Başkanlığın ifadesi:

“Oturumlarda yapılan yoklamaların her birisinin birleşimin başında yapılan yoklama gibi kabulüne imkan yoktur. Birleşim açılırken yapılan yoklama, birleşim yoklamasıdır. Yani esas var veya yok meselesine ilk yoklamanın esas olması lazımdır. Başkanlığımız da ifade ettiğiniz gibi konuyu bu şekilde kabul etmektedir.

71. İçtüzüğün 88 inci maddesinin “her fıkra için - Abdulhalim Aras -

dörtten fazla önerge verilemez” hükmü hakkında C: 18 (D:17, T:2)

S: 474;484

B: 113

T: 13.6.1985

Başkanlığın ifadesi ve oylama:

“İçtüzüğümüzün 88 inci maddesi değişiklik önergesi verilebilmesine imkan sağlamış ve daha evvelki görüşmelerimizde de, bir milletvekilinin bir maddenin muhtelif fıkralarına ayrı ayrı önergeler verebileceğini beyan etmiştik. Şimdi ortada 88 inci maddenin ikinci fıkrasını ilgilendiren bir durumla karşı karşıyayız. Aynı fıkra üzerinde 250 önerge verilmesi bir hakkın suiistimalidir ve kanun himaye etmez. 88 inci madde bu gibi bir hakkın bu şekilde kullanılmasını engelleyici bir hüküm getirmiştir.

Burada fıkra “en çok 15 gün süre ile ceza tutukevlerinden alınabilir” fıkrasıdır. Bu fıkra hakkında ancak dört önerge verilebilir. Aksi halde hiçbir kanunun müzakeresine imkan hasıl olmaz ve 88 inci madde de, kanun müzakerelerinin engellenmemesi için gayret göstermiş ve bu hükmü sevk etmiş ve maddenin teknik olarak tatbik yerinin bu olduğu kanaatindeyim.

Bir fıkra hakkında dört önerge verilebileceğine dair Başkanlığımızın bu görüşünü oyunuza sunuyorum.

(Başkanlığın görüşü Genel Kurulca kabul edilmiştir.)

72. TBMM Başkanının, Cumhurbaşkanlığına - Necmettin Karaduman -

vekalet ettiği dönemde Genel Kurul toplantılarına C: 18 (D:17, T:2)

riyaset edemeyeceği hakkında S: 510;514

B: 114

T: 14.6.1985

Başkanlığın ifadesi ve oylama:

“Vekalet görevinin asli bir görev olmaması sebebiyle Meclis Başkanlığı görevinin ve dolayısıyla toplantılara riyaset etmek görevinin devam edebileceği görüşünde olduğumu belirtmek istiyorum. Bu nedenle bu konuyu oylarınıza sunuyorum.”

(Meclis Başkanının Meclise riyaset edebileceği kabul edilmiştir.)

 

73. Eski bir bakan hakkında Meclis soruşturma- - Abdulhalim Aras -

sının açılma şekli ve bu konunun Başkanlık su- C: 21 (D:17, T:3)

nuşlarında yer almasına dair. (Eski Maliye Ba- S: 198;201

kanı A. Başer Kafaoğlu hakkında B: 36

T: 3.12.1985

“Sunuşlarda sunulan tezkeredeki öneriler doğrultusunda işlem yapılacağı için konu oya sunulmadı.”

74. Genel Kurulda gider artırıcı mahiyette - A. Şevket Bilgin -

görülen katsayının artırılmasıyla ilgili öner- C: 23 (D:17, T:3)

genin işleme konulup konulamayacağı ve S: 682;686

Başkanlığın Anayasanın 162 ve 163 üncü B: 52

maddeleriyle ilgili tutumu hakkında. T: 22.12.1985

Başkanlığın ifadesi ve oylama :

“Önerge gider artırıcı mahiyettedir. Önergenin işleme konulmamasıyla ilgili Başkanlığın tutumunun doğru olduğunu oylarınıza sunuyorum.”

(Başkanlığın önergenin işleme konulmamasıyla ilgili tutumu kabul edilmiştir.)

1. Tasarı ve tekliflerin Başkanlıkla ilgili komisyonlara - Sabahattin Eryurt -

havalesi hakkında B: 54

O:1

T: 24.12.1985

506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununu ilgilendiren hususların esas komisyon olarak Sağlık ve Sosyal İşler Komisyonunun görevi arasında olması gerekirken, Başkanlıkça bu tasarının neden Sağlık ve Sosyal İşler Komisyonuna havale edilmeyip, doğrudan doğruya Plan ve Bütçe Komisyonuna havalesiyle iktifa edildiği hakkında

Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı; Başkan gelen tasarıları ilgili komisyonlara doğrudan doğruya havale ederse bunu tutanak dergisine ve ilan tahtasına yazdırır. Bu havaleye bir milletvekili itiraz etmek isterse oturumun başında söz alır. Sabahki oturumun başında iki arkadaşınız itiraz etmişler. Konu Başkanlıkça tetkik edilmiş. Havalenin isabetli olduğu tespit edilmiştir. Plan ve Bütçe Komisyonunda iki tasarı üzerinde yapmış olduğu görüşmeler usulüne uygundur.

2. Maliye Eski Bakanı Adnan Başer Kafaoğlu - Özer Gürbüz -

hakkında Anayasanın 100 üncü maddesi uya- B: 61

rınca bir Meclis soruşturması açılmasına iliş- O: 1

kin önergenin Genel Kurulda görüşülüp görü- C: 24

şülemeyeceğine dair. T: 16.1.1986

1983 yılında görev yapan Maliye Eski Bakanı hakkında Anayasanın 100 üncü maddesine göre soruşturma açılması önerilmektedir. Ancak Anayasanın geçici 15 inci maddesindeki hüküm sebebiyle bu madde değiştirilmeden bu görüşme yapılamaz şeklinde itirazlar oluyor.

Başkan: Başkanlık görüşünü belirlemiş ve bunu gündeme koyarak yayınlamış ve görüşmelere başlanmıştır. Ancak Genel Kurulca itirazlar geldiğinden itirazlar bir ön mesele olarak kabul edilmiştir. Ön meselede de usul görüşmesi açılmasında da İçtüzüğün 64 üncü maddesi gerek görüldüğünde Genel Kurulun oylarına başvurulur der. Başkanlıkça buna gerek görmekteyiz. Bu nedenle Başkanlığın uygulamasını oylarınıza sunuyorum. Gündemden çıkartılmasını bugün görüşülmemesini isteyenler....Başkanlığın görüşü olan gündemde kalarak bugün görüşülmesi hususu kabul edilmiştir.

(Maliye Eski Bakanı Adnan Başer Kafaoğlu hakkında verilmiş olan Meclis Soruşturması önergesinin Meclis Genel Kurulunda görüşülüp görüşülmeyeceği konusunda gerekli mütalaa alınmak üzere Anayasa Komisyonu havalesine dair şimdi bir önerge vardır. Önerge üzerinde usuli müzakere öneriliyor, oylama yapılıyor. Sonuçta önerge Anayasa Komisyonuna havale edilmiyor.)

3. Anayasanın 84 üncü maddesi gereğince TBMM üyeliğinin düşmesi hususunda yapılacak oylama hakkında

- Abdulhalim Aras -

C: 25

B: 75

O: 1

T: 5.3.1986

S: 461

Manisa Milletvekili İsmail Özdağlar’ın milletvekilliğinden istifa etmesi nedeniyle Anayasanın 84 üncü maddesi gereğinde TBMM üyeliğinin düşmesinin açık oylaması:

Kahramanmaraş Milletvekili Turan Bayezit; “Yüce Divana Meclisce sevk edilen İsmail Özdağlar mahkûm olmuştur. Mahkûmiyet kararından sonra da istifa etmiştir. Yüce Mecliste mahkûmiyet kararının gelmesinden çok sonra verilmiş olunan istifadan da önce, Yüce Divan kararı gereği milletvekilliğinin düşmesinin oylanması gerekir.

Başkan: “İstifa keyfiyetinin öncelikle ele alınıp alınmaması da Başkanlık Divanında karara bağlanmış; istifa zaruretinin, Anayasanın 84 üncü maddesinin birinci fıkrasının başında ele alınması, istifa keyfiyetinin tahakkukundan sonra, düşme keyfiyetinin karar altına alınmasına zaruret hâsıl olmayacağı ve istifa ile bütün meselelerin halledileceği görüşü hâkim olmuş ve Başkanlık Divanı;

a) Öncelikle istifa konusunun ele alınmasına, istifa konusunun işleme konmasına,

b) .........milletvekilliğinden istifa etmesi nedeniyle Anayasanın 84 üncü maddesi gereğince TBMM üyeliğinin düşmesi hususunu Başkanlıkça Genel Kurulun açık oyuna sunulmasına karar vermiştir” diyor, istifa önergesini okutuyor.

4. Karar yeter sayısı hakkında

- Özer Gürbüz -

C: 26

S: 538

B: 84

O: 1

T: 26.3.1986

“Siyasî Partiler Kanunu, Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ve Milletvekili Seçim Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanunlara Bazı Maddelerin Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi” görüşülürken 23 üncü madde oylanıyor, kabul ediliyor, bu sırada oylama yapıldıktan sonra karar yeter sayısının olmadığı iddia ediliyor.

Başkan : Anayasanın 96 ncı maddesi bir yenilik getirmiştir. Toplantı için üçte bir çoğunluk ve karar için de bir nisap getirerek dörtte birinin bir fazlasından az olamaz diyerek 101 rakamını getirmiştir. Bu hususun işaret oylanmasında saptanması güç olacağı ve müzakerelerin sürüp gidebileceği ancak açık oyalamalarda saptanabileceği cihetle konu Başkanlık Divanı ve Danışma Kuruluna da gelmiş ve bu konuda Sayın Milletvekillerinin itirazları ya da açık oylama istemleri dışında Başkanlığın resen oylamaları yenileme hakkı bulunmamaktadır. İşaret oylamalarında oy miktarlarını açıklamak diye bir kural yoktur. Sayın milletvekilleri, sayın milletvekillerince yapılan itiraz Anayasanın 96 ncı maddesindeki 101’in açık oylamada değil işaret oylamasında da aranması biçimindedir ve Başkanlığımız aramaktadır.... açık oylamalarda 101 oyun kullanılıp kullanılmadığı resen araştırılmaktadır.

5. Meclis çalışmalarında usule uyulup uyulmadığı hakkında

- Özer Gürbüz -

C: 27

B: 85

O: 1

T: 27.3.1986

Başkanın tutumuyla ilgili usul tartışması açılıyor. İki aleyhte iki lehte konuşuyorlar. Herhangi bir milletvekiline usule uygun olan veya olmayan meseleler hakkında ikide bir oradan söz verilmesinin, Başkanlığın tutumu olarak doğru olmadığını, Başkanın biri oradan parmağını kaldırırsa, o kişiye oradan söz veriyor, konuşturuyor, cevap veriyor, müdahale ediyor, başka biri kalkıyor, tekrar onunla münakaşa ediyor, bunun adabı var, usulü var. Usul münakaşası ile ilgili olarak İçtüzük iki aleyhte iki lehte konuşulur ondan sonra Başkan kendi kararını bildirir. Eğer isterse oya sunar, isterse sunmaz. Buna rağmen dün usul tartışması açıldı ve iki aleyhte iki lehte konuşuldu. Ondan sonra en azından on kişi yerinden konuştu.

Başkan : Sayın Milletvekilleri başkanlığımızı başından beri şu ana kadar tek bir yanlı tutumla itham etmedi, usul hatası yaptığımıza dair de bir arkadaşım birşey söylemedi. Ortaya bir mikrofon konuldu, soru soranları duyalım diye. Arkadaşlara teşekkür ediyorum.

6. Birden fazla fıkrayı havi bir önergenin oylanmasında İçtüzüğün 84 üncü maddesine uyulup uyulmayacağı hakkında

- Arif Ş. Bilgin -

C: 30

S: 524

O: 4

B: 117

T: 10.7.1986

İçtüzüğün 84 üncü maddesine göre, bir madde görüşülürken, verilen bir önerge ile yeni bir madde getirilmiş. Getirilen bu önerge ile yaratılan madde birçok meseleyi ihtiva etmektedir. Birden fazla mesele için her meseleyi ayrı ayrı müzakere edip oylama durumunda kalınacaktır. Usul hükmü bunu amirdir. Ancak:

1. Bu önergenin işleme konmaması gerekir. Zira önergede bahsedilen konular, müstakil bir madde halinde teklif metninde vardır. Onun için önergenin işleme konmaması gerekir.

2. İşleme konursa Başkan yeni bir madde muamelesi yapmaya mecburdur. Müzakere açmalıdır.

Başkan : Verilmiş olan önergenin teknik bakımdan işleme konulmasında mahzur diyor. Bu önerge diğer maddeleri müzakereden kaldırmaz. (4 üncü madde görüşülürken 4, 5 ve 6 ncı maddeler birleştiriliyor, tek bir madde halinde bunu geçirmek istiyorlar.)Önerge kabul edilirse, sıra 5-6 ncı maddeye geldiğinde bu maddeler zaten otomatikman düşecektir.

7. Anayasaya aykırı olduğu iddia edilen bir önergenin incelenmeden işleme konup konulamayacağı hakkında

- Arif Ş. Bilgin -

C: 30

S: 511

B: 117

O: 4

T: 10.7.1986

Görüşülmekte olan kanun teklifinin 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında geçen 21 yaşını ibaresinin 18 yaşını şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

Önergeye Komisyon katılıyor mu? Katılıyor. Hükümet katılmıyor. Kabul edenler, etmeyenler. Önerge kabul edilmemiştir.

Bu önergenin Anayasaya aykırı olduğu iddia ediliyor. Anayasada 21 yaş hükmü var buna rağmen önergeyle 18 yaşa indirilmek istenmesi Anayasaya aykırı olup, önergenin işleme konmadan reddedilmesi gerekirdi oysa işleme kondu, bu olmamalıydı deniyor.

Başkan : Usulü müzakere açtık, konuştu arkadaşlar, mesele kapanmıştır.

8. ANAP Grubu önerisinin 1 inci maddesine İçtüzüğün 37 nci maddesi 2 nci fıkrası muvacehesinde oylanıp oylanmayacağı hakkında

- Arif Ş. Bilgin -

C : 30

S :449-450-454

B : 117

O : 1-2

T :10.7.1986

Daha önce İstanbul Milletvekili Turgut Özal ve 88 arkadaşının Türkiye Büyük Millet Meclisi 17 nci Dönem Milletvekili ara seçimi hakkında kanun teklifini görüşmek için vermiş olduğu olağanüstü toplantı önergesi var.

ANAP önergesi olağanüstü toplantı konusu : Türkiye Büyük Millet Meclisi 17 nci dönem milletvekili ara seçimi hakkında kanun teklifinin Başkanlıkça havale edildiği Anayasa Komisyonunda İçtüzüğün 37 nci maddesine göre 48 saat geçmeden görüşülmesine başlanması önerilmiştir.

Ayrıca kanun teklifinin Anayasa Komisyonundaki görüşmeleri bugün tamamlandığı takdirde Genel Kurulun saat 21.00’de toplanarak teklifin görüşmelerine başlanması ve bitimine kadar aralıksız sürdürülmesi önerilmiştir.

Başkan : Anayasanın 93 üncü ve İçtüzüğün 7 nci maddelerine uygun olarak verilen bu önerge uyarınca görüşülmesi gereken, İstanbul Milletvekili Turgut Özal ve 88 arkadaşının Türkiye Büyük Millet Meclisi 17 nci Dönem Milletvekili Ara Seçimi Hakkında Kanun Teklifi, henüz komisyonda görüşülmediğinden, Genel Kurulda hemen ele alınması ve görüşülmesi mümkün değildir.

Başkan : Öneriyi oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler, etmeyenler, öneri kabul edilmiştir.

9. İsim belirtilmeden vaki sataşmalarda, İçtüzüğün 70 inci maddesi hükmü uyarınca söz verilip verilmeyeceği hakkında

- Arif Ş. Bilgin -

C : 35

S :185

B : 40

O : 1

T : 22.12.1986

Başkan : Şahsına sataşmada açıkça isim belirtilmesine gerek olmadan, şahsının kastedildiği açıkça belli olursa, bu maddeye göre milletvekiline söz hakkı doğar. ...Bu hadisede de, konuşmada Sayın Barlas’ın kastedildiği herkesçe açık bir şekilde bilinmektedir. Hadise geniş bir şekilde basında da yayınlanmıştır. Bu maddenin, daha önceki uygulamalarına uygun olarak söz verilmiştir. Doğru olduğunu kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

10. Kabul edilen bir önergenin Komisyona istenmesi halinde, komisyonun ekseriyetinin aranıp aranmayacağı; komisyona geri istenmesi hakkındaki talebin, önergenin oylanmasından önce yapılmasının gerekip gerekmediği hakkında

- Arif Ş. Bilgin -

C : 36

S : 111

B : 57

O : 1

T : 21.1.1987

Başkan : Usulü müzakere açıyorum,

Teklifin 9 uncu maddesi Komisyona iade edilmesini öngören bir önerge veriliyor.

Komisyon bu önergeye katılıyor mu, katılmıyoruz.

Başkan : Komisyona iade önergesini oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler, etmeyenler, kabul edilmemiştir. Sonra 9 uncu madde ile ilgili bir değişiklik önergesi veriliyor.

Başkan 9 uncu maddeyi önerge istikametindeki değişik şekliyle oya sunuyor. Kabul edenler, etmeyenler, kabul edilmiştir. (Anayasa Komisyonu Başkanı maddeyi Komisyona geri alıyorum diyor.)

Başkan : Komisyon önergeyi geri alabilir, ancak oylayarak geri alabilir. Önerge Genel Kurulda kabul edilmiştir. Sayın Komisyon önergeyi geri istiyor, oylarınıza sunuyorum, kabul edenler, etmeyenler, önergenin geri verilmesi kabul edilmiştir. Önerge ile birlikte maddenin de geri verilmesi kabul edilmiştir.

11. 7.11.1982 tarihli ve 2709 numaralı T.C. Anayasanın Geçici 4 üncü Maddesinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Teklifinin, şartlarında sonradan meydana gelen eksiklik nedeniyle uygulanacak işlem hakkında, İçtüzüğün 64 üncü maddesi uyarınca usul görüşmesi açılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi

- Arif Ş. Bilgin -

C : 37

S : 24

B : 68

O : 1

T : 24.2.1987

Kanun Teklifinin komisyonu intikalinden sonra Anayasanın 175 inci maddesinin istediği sayıda imza kalmadığından bahisle sahiplerine iade edilmek üzere teklif komisyon başkanlığınca resen Başkanlığımıza geri gönderilmiştir. Bunun üzerine İçtüzüğün 75 inci maddesinin üçüncü fıkrasında “yer alan şartlarına uymayan kanun tekliflerini komisyonlar sahiplerine tamamlatmaya yetkilidir” mealindeki dikkate alınarak kanun teklifinin resen komisyon başkanlığınca değil bir usul meselesi olarak komisyonca tespit edilmesi gerektiği mütalaasıyla Başkanlığımızca tekrar komisyona gönderilmiştir. (Başkanlığın görüşü, konunun yetkili organ olan komisyonda görüşülüp karara bağlanması gerekir.)

Sonuçta Başkanlığın görüşü kabul edilmemiştir. Komisyonda görüşülmesine gerek yok, gerekli imza kalmadığından sahiplerine iade edilsin denmiştir.

Başkan : Başkanlığın görüşünü kabul edenler, etmeyenler, Başkanlığın görüşü kabul edilmemiştir. Bu durumda alınan karara göre teklif sahiplerine iade edilecektir.

12. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ile bir komisyon başkanı arasında görevsel bir ihtilafın olup olamayacağı ve meydana geldiği öne sürülen görevsel ihtilafın çözümü konusunda Genel Kurulda görüşme açılıp açılmayacağı hakkında

- Arif Ş. Bilgin -

C : 37

B : 68

O : 1

T : 24.2.1987

7.11.1982 tarihli ve 2709 sayılı Anayasanın geçici 4 üncü maddesinin yürürlükten kaldırılmasına dair kanun teklifinin şartlarında sonradan meydana gelen eksiklik nedeniyle (imza sayısında azalma) uygulanacak işlem hakkında İçtüzüğün 64 üncü maddesi uyarınca usul görüşmesi açılmasına ilişkin Başkanlık Tezkeresi.

25.11.1986’da teklif Başkanlığa sunuluyor. 1.12.1986’da komisyona havale ediliyor. Komisyon bir üyenin daha imzasını geri alması ve imza sahibi bir üyenin de vefat etmesi üzerine Anayasanın 175 inci maddesinin istediği sayıda imza kalmadığından bahisle komisyon başkanlığınca resen Başkanlığımızca geri gönderilmiştir. Başkanlıkça tekrar bana gönderemezsin, imzaları tamamlatmak üzere teklif sahiplerine gönder diyor. Komisyon eski görüşünde ısrarla tekrar Meclis Başkanlığına geri gönderiyor. Sonuç olarak konu hakkında İçtüzüğün 64 üncü maddesine göre Genel Kurulda bir usul görüşmesi açılıyor.

Başkan : Başkanlığın görüşü hakkında usulü görüşmeler tamamlanmıştır. Başkanlığın görüşünü kabul edenler, etmeyenler, başkanlığın görüşü kabul edilmemiştir. Bu durumda alınan karara göre teklif sahiplerine iade edilecektir.

13. Anayasa Değişikliklerinin görüşülmesi sırasında değişiklik önergelerinin verilebilmesi için gerekli imza sayısına ilişkin

- Özer Gürbüz -

B : 102

O : 2

T : 13.5.1987

2709 sayılı T.C. Anayasasının 67 inci ve ...... maddelerinin değiştirilmesi hakkında kanun teklifinin görüşülmesi sırasında değişiklik önergesi veriliyor. Seçme yaşını 18’e indirilmek isteniyor. Anayasa değişikliğine matuftur. Burada da 1/3 şartını arayalım diyorlar.

Başkan : Kanunların görüşme usulüne tabidir diyor, 134 oy şartını aramıyor, usulü bir eksiklik yoktur daha önceki uygulamalarda da Başkanlığımız uygulaması bu biçimdedir, diyor.

14. Bakanların, milletvekili olarak, şahısları adına bir hususu açıklamak üzere gündem dışı konuşma yapıp yapamayacaklarına ve bunun siyasî parti gruplarına aynı konuda açıklama yapma imkânını verip veremeyeceği hakkında

- A. Hüdai Oral -

B : 9

O : 1

C : 1

S : 424

T : 14.1.1988

Başkan : Sayın Bakan Vuralhan’a Ankara Milletvekili olarak söz vermiş, şahsı ile ilgili bir konudan dolayı (Millî Savunma Bakanı Sayın Vuralhan’a Ankara Milletvekili olarak gündem dışı söz verilmiş) Bakanın da şahsı adına gündem dışı söz alabileceği kabul edilmiştir.

15. İstanbul Milletvekili M. Ali Eren’in yaptığı gündem dışı konuşmaya oturum başkanının müdahale etmesinin gerekip gerekmediği hakkında

- A : Hüdai Oral -

B : 10

O : 1

C : 1

S : 457

T : 19.1.1988

Başkan : Konuşma benim tutumumla ilgili bir konuşma değildir. Usule aykırı bir hareketim söz konusu değildir.

Anayasanın Atatürk milliyetçiliğine bağlı ifadesine, Anayasanın “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür, dili Türkçedir.” hükmüne, (SHP sıralarından 84 üncü maddeyide oku ses ve gürültüleri) ve buna benzer diğer hükümlerine aykırı biçimde maksatlı şova ses çıkarmamakla aynı hareketi paylaşmış bulunmaktasınız. Diyorlar.

16. Oturum Başkanlık Divanı tarafından Anayasanın 83 üncü maddesi muvacehesinde Genel Kurula getirilen teklifin, üzerinde görüşme açılmadan oylanmasının doğru olup olmadığı hakkında

- A. Hüdai Oral -

C : 1

S : 525

B : 12

O : 2-3

T : 21.1.1988

Başkan : Değerli arkadaşlarım, Başkanlık Divanımızın Anayasanın 83 üncü maddesinin işletilmesi ile ilgili bir önerisi vardır. Bunu okutup, oylarınıza sunacağım.

19 Ocak 1988 Salı günkü Birleşimde İstanbul Milletvekili Mehmet Eren’in yaptığı gündem dışı konuşma hakkında Anayasanın 83 üncü maddesinin birinci fıkrasına göre oturum Başkanlık Divanımızın Genel Kurulun oylarına sunacağı bir teklifi vardır.

Sayın Eren’in söz konusu konuşmasına ait tutanakların tetkiki sonucunda bazı beyanları Anayasa ve yasalar muvacehesinde mahzurlu mütalaa edildiğinden, bu konuşmadaki düşüncelerin, Meclis dışında tekrarlamaması ve açığa vurulmaması hususunu Oturum Başkanlık Divanının teklifi olarak Anayasanın 83 üncü maddesine göre Genel Kurulun onayına sunuyorum. Kabul edenler, etmeyenler. Kabul edilmiştir.

Başkan : Bu teklifi yapma hakkı Anayasanın 83 üncü maddesi gereğince münhasıran Başkanlık Divanına aittir. Sayın Taşçıoğlu’nun önergesini oya koymadan okutmakla iktifa edeceğim diyor, Başkanlık Divanının tutumunda ve Başkanlık Divanının önerisinin oylanmasında bir usulsüzlük yoktur diyor.

17. Gündemine giren bir sözlü soru önergesinin TBMM Başkanlığınca gündemden çıkarılarak soru sahibine iade edilmesinde izlenen usul ve tutumun doğru olup olmadığı hakkında

- Esat Yıldırım Avcı -

C : 2

S : 123

B : 17

O : 1

T : 3.2.1988

11.1.1998 tarihinde Millî Savunma Bakanı Ercan Vuralhan tarafından yanıtlanması dileğiyle 14 soruyu içeren sözlü soru önergesi, Vuralhan’ın Dışişlerinde görev yaptığı döneme ait olması nedeniyle cevaplayacak Bakanlığın da Dışişleri Bakanlığı olduğu, ikinci olarak Vuralhan hakkında gensoru önergesi verildiğinden, İçtüzüğün 95 inci maddesinin (c) bendi gereği soru sorulamayacağı.

Oylama yapılıyor.

Sonuç : Başkanlığın izlediği usul ve tutum doğrudur.

18. Genel Kurulda Salı günü denetim konularının, Çarşamba ve Perşembe günleri kanun tasarısı ve teklifleriyle komisyonlardan gelen diğer işlerin görüşülmesi hakkındaki ANAP Grubu önerisinin usule uygun olup olmadığına ilişkin

- A : Hüdai Oral -

B : 23

O : 1

C : 2

S : 488

T : 17.2.1988

Oylama ile ANAP Grubunun önerisi usule uygundur.

19. Hakkında gensoru açılması istenilen Bakan yerine, Başbakan veya görevlendireceği bir diğer Bakanın konuşma yapıp yapmayacağına ilişkin

- Abdulhalim Aras -

B : 21

O : 1

C : 2

S : 349

T : 11.2.1988

Başkan : Takdir tamamen Başbakanındır. Mümkündür. Bakanlar Kurulunun sorumluluğu anonimdir. Engel yoktur.

20. Bir Kanun tasarısı üzerindeki müzakerelerin haftalık çalışma günlerinde bitirilmemesi halinde çalışmalara saat : 24.00’e kadar, gerektiğinde bu saatten sonra da edilmesi ile Cuma ve Cumartesi günlerinin de haftalık çalışma günlerine ilavesi hakkında bir siyasî parti grubu önerisi üzerine alınan kararın Cuma ve Cumartesi günleri de saat 24.00’e kadar ve gerektiğinde bu saatten sonra da çalışılması hususunu kapsayıp kapsamadığı hakkında

- İlyas Aktaş -

B : 37

O : 3

T : 18.3.1988

Başkan : Önerinin ruhu, bu Kanunun bitirilmesine kadar çalışmayı amaçlamasıdır, görüşüne varılmıştır. Bu itibarla eğer bitirilmezse..... ki, dün gece bitirememişiz, ara vermişiz, bugün saat 15.00’te birleşimi açmışız. Birleşimin açılması demek, normal gündem uygulaması demek değil. Esasen İçtüzüğümüze göre Cuma ve Cumartesi günleri toplantı yapılması mümkün değildir, Meclis aksine bir karar almadıkça. Bu nedenle Başkanlığımız görüşmelere devam etme kararı almıştır. Usulsuzluk yapıldığı kanatinde değiliz.

21. Yoklama yapılması talep edildiğinde Başkanın gözle görünür çoğunluk bulunduğu gerekçesiyle, bu talebi reddedip reddemeyeceği hakkında

- İlyas Aktaş -

B : 37

O : 4

T : 18.3.1988

Başkan : 13.6.1966 Başkan Ferruh Bozbeyli. Birleşim 66. “ Bu Mecliste ekseriyetin olduğunu herkes görmektedir. Alenen ekseriyet olduğu halde, ekseriyetin olmadığı iddiası, bir hakkın suiistimalidir. Bu Mecliste bütün gruplar hazır bulunduğu halde ve herkesin önünde ekseriyetin olmadığına iddia etmek bir hakkı kötüye kullanmak, suiistimal etmek için en güzel örneği verebilmekte yarışa çıkmaktır” demiş ve yoklama yapmamıştır. Geçen dönemde bu hususun yirmiye yakın tatbikatını yaptık. İki Kâtip Üyeden müzakerelerin devamı sırasında üç defa yapılan yoklamadaki mevcutların listesini istedi.

Ekseriyet vardır.

22. Başbakanlık makamının herhangi bir nedenle boşalması halinde, makama vekalet edip edilmeyeceğine ilişkin usul görüşmesi

- Abdulhalim Aras -

C : 33

S : 162

B : 25

O : 1

T :1.11.1989

Cumhurbaşkanı, Başbakan Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanı seçilmesi nedeniyle Anayasanın 101 inci maddesine göre milletvekilliği sıfatı sona ermiştir ve Başbakanlık sıfatı da sona ermiştir. Bunun üzerine Sayın Ali Bozer’e Başbakanlık yetkisi veriyorum ve mevcut Bakanlar Kurulunun da bu geçici süre için geçici olarak göreve devam etmesini rica ediyorum.

23. Danışma Kurulu önerisi ve Genel Kurul kararı olmadan, TBMM’nin, normal çalışma günleri dışında toplanıp toplanamayacağına ilişkin usul görüşmesi

- Abdulhalim Aras -

B :30

O : 1

T : 10.11.1989

Başkan : Sayın milletvekilleri, dünkü müzakerelerde, Danışma Kurulu önerisi olmadan, Hükümetin gösterdiği bir gündem, hükümet programının okunup okunmaması konusunda tartışma açılmış ve Sayın Başkan dünkü zabıtlarda ifade edildiği gibi gerekçelerini de göstermek suretiyle, kararının isabetli bulunduğu noktasını Genel Kurulumuza arz etmişti.

Köksal Toptan: “Dünkü oturumu yöneten Sayın Başkan, itirazımızı (programın bugün okunamayacağı yolundaki itirazımızı) dikkate almamış ve kendince, geçmişten de örnekler vererek, -uygulamanın, bizim itiraz ettiğimizin tersine olduğunu- ifade ederek, yeni kurulan Hükümetin programının, Sayın Başbakanın istekleri doğrultusunda, bugün okunmasına karar vermiştir.

“Hükümet Programını, Genel Kurulun çalışma günleri olan salı, çarşamba veya perşembe günlerinden birinde okuyacağım” der ise, o zaman bir Danışma Kurulu kararına ihtiyaç yok; ama Genel Kurulun çalışma günlerinin dışında bir günde programını okumak istiyorsa -bu, hükümetin hakkıdır ama- o takdirde, mutlak surette, Danışma Kurulu ve Genel Kurulun kararı gerekir. Genel Kurul bu mutlak zorunluluk yerine getirilmeden, bize göre, bugün hiç de hukukî olmayan bir toplantı yapmaktadır” diyor.

Başkan : Anayasanın 110 uncu maddesini okuyorum: “Bakanlar Kurulunun listesi tam olarak Türkiye BüyükMillet Meclisine sunulur. Türkiye Büyük Millet Meclisi tatilde ise toplantıya çağırılır.” Yani, bir Danışma Kurulu önerisi olmadan..... “Bakanlar Kurulunun programı, kuruluşundan en geç bir hafta içinde Başbakan veya bir bakan tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisinde okunur ve güvenoyuna başvurulur.”

Şimdi, Anayasanın 110 uncu maddesi, okuyacağı günü Bakanlar Kuruluna vermiş; ne Genel Kurula vermiş, ne de Danışma Kuruluna vermiş. Nitekim, bugüne kadar gelen Danışma Kurulu önerilerinin hiçbirisinde, gün yoktur... İçtüzüğün 104 üncü maddesi, “Bakanlar Kurulu programının okunacağı gün için özel gündem teklif olunur” diyor.

Başbakan yokken vekalet söz konusu olamaz ve bunun Anayasaya aykırı olduğu iddia ediliyor. Anayasa 109, 113.

Başkan : İdarenin devamı söz konusudur. Hükümet boşluğu söz konusu olamaz. Bugün Başbakan yoktur, Bakanlar Kurulu ortada yoktur derseniz, Türkiye Cumhuriyeti on gün müddetle Hükümetsiz, Başbakansız durumuna düşer. O halde yeni Bakanlar Kurulu Başkanı tayin edilinceye kadar göreve devam edeceğine göre İçtüzük 79’a göre Meclis araştırması ve soruşturma önergelerini görüşebiliriz. Konu aydınlanmıştır.

24. Başkanın tutumunun İçtüzük kurallarına uygun olup olmadığı hakkında

- Yılmaz Hocaoğlu -

B : 110

O : 1

C : 44

S : 380

T : 8.5.1990

Fuat Atalay: “Tutanakları getirin, inceleyin benim ülke bütünlüğüyle ilgili olarak, dokunulmazlığımın kaldırılmasıyla ilgili olarak, dokunulmazlığımın kaldırılmasıyla ilgili, önergeyle ilgisi olmayan bir değerlendirme yaptı. Sataşma var” diyor. Başkan zaptı getirtiyor. “Ülke bütünlüğü ve demokrasimiz için Meclis gündemini dolduran Sayın milletvekilinin seçim bölgesinde yaptığı ülke bütünlüğünü zedeleyici konuşmalarından dolayı dokunulmazlığının kaldırılması istenmektedir.” şeklinde ifade zaptta mevcut. Zatı âlinize ait dokunulmazlığın kaldırılması istemine dair dosya Meclis Başkanlığınca gündeme alınmıştır.

Konuşmacı bir sataşmayı değil, Mecliste yürürlükte bulunan bir işlemi ifade etmiştir. Sataşmadan söz veremem.

Başkan sataşma olmadığı kanaatinde. Ama milletvekili direniyor. Oyluyor. Sataşma olduğu kabul edilmiyor. İtiraz oluyor. Usul tartışması açılıp oylanıyor. Başkanlığın tutumu usule aykırı bulunuyor.

Başkan; tarafsız yanımı tüm gücümle size göstermek istedim. Kürsü özgürlüğü vardır. Konuşma özgürlüğü vardır. Cevap verme özgürlüğü vardır. Bunu ilan ediyorum. Buyurun Sayın Bozkurt sataşma için söz veriyorum. .....gündeme geçiyoruz.

25. 10/89 esas numaralı Meclis araştırması önergesinin öngörüşmelerin Anayasa hükümleri muvacehesinde yapılmasına mahal ve imkân bulunup bulunmadığına ilişkin usul görüşmeleri

- Yılmaz Hocaoğlu -

C : 50

S : 478

O :1

B : 29

T : 6.11.1990

Cumhurbaşkanı ve efradı ailesinden bazı kişilerle ilgili olarak Meclis Başkanlığına sunmuş oldukları Meclis Araştırması Önergesi (mal varlıkları ile ilgili iddiaların gerçeklik derecesinin tespiti için).

Bunun bir Meclis araştırması önergesi olamayacağı Anayasaya ve İçtüzüğe aykırı olduğu iddia ediliyor.

Oylamaya sunuluyor, görüşmeye yer olmadığı kabul edilmiştir, deniyor.

26. DYP ve SHP gruplarının müşterek önergeleriyle kabul edilen çalışma süresinin uzatılmasına dair kararın, görüşmelerin saat 24.00’den sonraya ve İçtüzükle belirtilen çalışma günü dışında bir güne sarkması halinde de uygulanıp uygulanmayacağı hakkında

- Yılmaz Hocaoğlu -

C :10

S :217

B : 71

O : 4

T :30.4.1992

Başkan : 64 üncü maddeye göre usul müzakeresi arıyor, iki türlü de emsal bulunduğunu söylüyor. M. Kalemli, 24.00’den sonra devam edilmemesi gerektiğini ifade ediyor. Görüşmelerin devam edebileceğine dair bir tek örnek var. 6-7 tane de aksi var.

Oylamaya başvurulmuş. Meclis çalışmak istiyor. 24.00’de bitecek diye yorumlayamazsınız deniyor.

Şevket Kazan, “usul müzakeresi açtıktan sonra oylama yapılmalıydı. Her ne kadar 64 üncü madde Başkana takdir yetkisi tanıyorsa da, usul müzakeresi açmış olan bir Başkanın, burada böyle bir çoğunluk mevcutken, onu oylamadan Meclisten ayrılması mümkün değildi. Ancak arkadaşlarla konuştuk, ortak bir karar aldık. Başkana fiili tecavüz olduğundan müzakerenin selametli yürümeyeceğine inandık. Protesto için Meclisten ayrılıyoruz.” Kalemli, bu müracaat karşısında önergenin işlemden kaldırılmasını istiyorum diyor.

27. Genel Kurul görüşmelerini yönetmekle görevli olan Başkan vekiline, TBMM Başkanı tarafından işleme konulması istenilen bir tezkereyi gündeme almama ve işleme koymama gibi bir yetkisinin bulunup bulunmadığı hakkında

- Yıldırım Avcı -

C : 10

S : 455

B : 74

O : 1

T :7.5.1992

Kamer Genç tarafından kürsü arkasında fiilî tecavüze uğrayan Y. Hocaoğlu hakkında, İçtüzüğün 137 ve 139 uncu maddeleri uyarınca gündemi Başbakanlığın Genel Kurula sunuşları kısmında işleme konulması için Kürsü Başkanlığına tevdi edilen TBMM Başkanlığı tezkeresini, Yıldırım Avcı işleme koymuyor.

Başkan :Pek muhterem arkadaşlar, Sayın Kamer Genç’le, Sayın Hocaoğlu arasında geçen mesele Başkanlık Divanımızda enine boyuna konuşulmuştur. Hadise üzücüdür. Tasvip edilecek bir yönü yoktur. Meclis Genel Kurulunun içinde cereyan etmemiştir. Başkanlık Divanımız kendilerini kınama hususunda ittifaklı bir karar almıştır. Şimdiye kadarki bütün uygulamalarda hadise eğer Meclis Genel Kurulunda ve o oturumda cereyan etmişse çıkarma cezaları da Mecliste daima o gün verilmiştir. Aradan üç beş gün geçtikten sonra üç birleşim Meclisten çıkarma cezası verildiği, parlamentomuzda görülmemiştir. Bu öneriyi gündeme almak niyetinde olmadığımı kendilerine söyledim. Tezkerenin gündeme alınmasını oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler, etmeyenler, kabul edilmemiştir. Başkan gündeme almıyor.

28. Şırnak Milletvekili Alınak’ın konuşmaları sırasında Hükümete ve TBMM’yi rencide edici bir cümlesine Başkanın müdahale etmesinin gerekip gerekmediği hakkında

- Yıldırım Avcı -

C : 16

S : 243

O : 2

B : 95

T :26.8.1992

Sayın Alınak konuşma sırasında “Genelkurmay Hükümeti” diye bir söz sarfediyor. Başkanın ses çıkarmaması üzerine itirazlar oluyor. Başkan “duymadım” diyor, zabıtlar getirtiliyor.

Başkanın ifadesi : Şimdi, elimize zabıtlar gelebildi. DYP-SHP Hükümeti ki Genelkurmay Hükümeti de demek mümkün ifadesi kullanılıyor.

Sayın Alınak, bütün Meclisin ve Divanın müştereken talebi vardır. Lütfen geliniz, bu sözünüzü tashih ediniz ve geri alınız diyor. Alınak uygulamada geri almak yoktur diyor.

Başkan, 93 milletvekilinin olağanüstü toplantı istemi üzerine Başkanlıkça yapılan çağrı uyarınca Güneydoğu bölgemizde cereyan eden olaylar ve gelişmeler konusundaki genel görüşme önergesini görüşmek için 27 Ağustos 1992 günü olağanüstü toplanmak üzere birleşimi kapatıyor.

29. Birleşimi yöneten başkanvekilinin gündemdışı söz alan konuşmacılara ayrılan süreleri takibe ilişkin tutumu konusunda usul görüşmesi

- Yılmaz Hocaloğlu -

C : 18

S : 414

B : 13

O : 2

T : 8.10.1992

Söz alanlar sürelere uymadan uzun konuşmalar yapmakta Başkan da ses çıkarmamaktadır.

Başkan : Değerli arkadaşlarım, tutanaklara geçmiş olan bu görüşmeler sonucunda eleştiri konusu yapılan hususlarda, Başkanlığın İçtüzüğe aykırı, teamüllere aykırı, keyfi ve siyasî bir usulsüzlük işletmediği anlaşılmış ve Başkanlığın tutumu hakkında müzakere tamamlanmıştır.

30. Gruplar adına yapılan konuşmalar sırasında Başkanlığın uyarısına rağmen söz isteminde bulunmayan siyasî parti grubunun, kişisel konuşmalardan sonra söz almasının mümkün olup olmayacağı hakkında

- Yılmaz Hocaoğlu -

B : 25

O : 1

T : 11.11.1992

Başkanlık, İçtüzüğün 62 nci maddesindeki öncelik yorumunu vazı kanun, bu konuşmalarda düzenlemeyi yaparken, tabiatıyla grup sözcülerine öncelik tanınmasında lüzum ve fayda gördüğünü; ama, şahısları adına görüşmelere geçildikten sonra da geriye dönüşler yapılarak; bir grup söz istiyorsa, bir kere daha geriye dönerek, iki grup söz istiyorsa iki kere geriye dönerek, üç grup söz istiyorsa üç kere geriye dönerek ve “son söz milletvekilinindir.” kuralı gereği, her grup konuştuktan sonra bir kere daha bir milletvekiline şahsı adına konuşma imkânı doğurarak yani önceliği, adeta sınırsızlığa, önceliksizliğe ve sonsuzluğa çevirerek bu sistemi, bu disiplini allak bullak eder. Emsal ve bugüne kadar diğer değerli Başkanvekili arkadaşlarım bugüne kadar aksine bir uygulama yapmamışlardır. Oylamaya sunuyorum. Başkanlığın uygulaması usule uygun görülmüştür.

31. Görüşmesi yarım kalan kanun hükmünde kararnamenin müzakeresi tamamlanmadan gündemin diğer maddelerine geçilip geçilmeyeceği hakkında

- Yıldırım Avcı -

B : 28

O : 1

T : 18.11.1992

Başkan : Sayın Yusuf Bozkurt Özal ve arkadaşlarının bir müracaatları var. Daha önceki birleşimde “gündemin birinci sırasında bulunan kanun hükmünde kararnamenin görüşülmesi tamamlanmadan ‘komisyon gelmese bile’ diğer gündem maddelerine geçilmesi, Anayasamıza ve dolayısıyla Meclis İçtüzüğüne aykırıdır.” iddiaları vardır. Bunun bir usul tartışması açılarak oya sunulması istenmektedir. Böyle bir uygulama şimdiye kadar baki olmamıştır. Bu tüzük kabul edileliden ve hatta Meclis kurulalıdan beri uygulamalarımız bu istikâmettedir. Geçen dört senede de böyle olmuştur. Sayın Özal’ın bulunduğu devrede de böyle olmuştur. Başkanlık hiçbir zaman bir Komisyonu burada bulunmaya mecbur edemez. Komisyon bulunmadığı takdirde, ondan sonraki işler yapılamaz duruma geleceğinden, bu uygulamanın, bu teklifin tatbik sahası bulmasına imkân yoktur. Sayın Özal onun için geçiyorum.

32.TBMM Genel Kurul salonunda görüşmeleri tespit maksadıyla TRT dışında özel bir kameranın bulundurulup, bulundurulmayacağı hakkında

- Yasin Hatipoğlu -

B : 62

O : 1

C : 28

S : 325

T : 2.2.1993

Gürkan ve Müftüoğlu önerge ile TRT kamerasının dışında bir başka kameranın salonda bulunmamasını talep eder.

Başkan : “TRT dışında bir başka kameranın bulunmayacağına dair bir kural, bir uygulama, bir karar mevcut değildir. Meclis müzakerelerinde aslolan aleniyettir, şeffaflıktır.

İçtüzük 143 kimlerin Meclise girebileceğini düzenler.

Başkan : “Konu vuzuha ermiştir. Bu konuda Başkanlık Divanından Genel Kurula öneri getirme yolu her zaman açıktır. Geçmişteki uygulamaları, TBMM’nin ana işlevini ve temel esprisini nazarı itibara alarak, usulünde uygulamamda hata olmadığını ifade ediyorum.” Oylama yapın diye itirazlar oluyor. Başkan oylama yaptırmıyor. Kameraman ara verildikten sonra milletvekili vasıtasıyla izin isteyerek çıkmış.

33. Komisyona geri verilen bir kanun tasarı ve teklifinin Komisyonda yeniden görüşülmesi sırasında, geri verilmeden önce verilen önergelerin Komisyonda görüşülme durumu hakkında

- Yılmaz Hocaoğlu -

B : 82

O : 3

C : 32

T : 17.3.1993

Görüşülmekte olan bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu raporunun komisyona geri çekilmesinden önce verilen önergelerin dikkate alınmadığı görülmüştür. Bu davranışın Meclis çalışma usulleri ile bağdaştırılmadığı öne sürülerek, görüşmelere geçilmeden önce bu konuda usul müzakeresi açılıyor. Tasarı 80 madde, 2 madde görüşüldükten sonra önergedeki bu liste komisyona geri çekilmiş. Bu önergeler ilgili komisyonda öncelikle görüşülerek tasarının tüm maddeleri 10’a indirilmiş. Daha önce Genel Kurulda ilgili maddeler hakkında verilen önergelerin hitap ettiği maddeler tasarı komisyona çekildikten sonra tamamen ortadan kalkmış oldu. Bu nedenle önergeler işleme konmamıştır. İkinci husus Genel Kurul, komisyon metnini kabul ettiği takdirde işleme konmadı şeklinde iddia edilen önergelerde reddedilmiş olacaktır. Bir diğer husus; bu usul tartışması hakkında Genel Kurul karar verecektir.

Başkan oylama yapmıyor.

Başkan : Genel Kurulda verilmiş değişiklik önergeleriyle birlikte Komisyona geri gönderilmiş bulunan tasarı üzerindeki ve Komisyon tarafından düzenlenmiş son rapor hakkındaki lehte ve aleyhte usul müzakereleri tamamlanmıştır.

34. Komisyona geri verilen bir kanun tasarı veya teklifinin komisyonda yeniden görüşülmesi sırasında, geri verilmeden önce verilen önergelerin komisyonda görüşülme durumu hakkında

- Yılmaz Hocaoğlu -

B : 82

O : 3

T : 17.3.1993

Tasarının Komisyona geri çekilmesinden önce verilen önergelerin dikkate alınmadığı sebebiyle usul müzakeresi açılması önergesi verilmiş.

Genel kurulda verilmemiş, Komisyon toplantısında verilmiş bir önergeyle, İçtüzüğün yerine getirilmesi gereken, riayeti mecburi hükmü ortadan kaldırılamaz. İçtüzüğe Komisyonda, Genel Kurulda uymaya mecburdur. İçtüzük komisyon, geri alınan tasarıyla birlikte, verilmiş.

Genel Kurulda verilmiş önergeleri görüşür, ona göre, eski metni kabul eder veya yeni metin hazırlar. (İçtüzük 83)

35. Bir hususun oya sunulmasının, bazı üyelerce açıkça işitilmemiş olmasının, o hususun yeniden oylanmasını gerektirip gerektirmeyeceği hakkında

- Yıldırım Avcı -

B : 78

O :2

C : 31

S : 427

T : 9.3.1993

Başkan : Oylama usulüne uygun yapılmıştır. İçimizden konuşulmamıştır. İçimizden konuşsaydık bu husus zabıtlara geçmezdi. Geçen tespit edilemez. Oylama zabıtlara geçmiştir.

36. Anayasa, kanunlar ve İçtüzüğün, açık oylama yapılmasının zaruri kıldığı konularda istem üzerine açık oylama yapılan bir konu hakkında gizli oylama isteminde bulunup bulunmayacağı hakkında

- Yılmaz Hocaoğlu -

C : 32

S : 260

B : 117

O : 1

T : 24.6.1993

Ülkemizde konuşlandırılan çok uluslu gücün görev süresinin uzatılmasına ve bu konuyla ilgili bütün kararları almaya Bakanlar Kurulunun yetkili kılınmasına izin verilmesine ilişkinBaşbakanlık Tezkeresi üzerindeki görüşmeler tamamlandıktan sonra tezkere ile ilgili bir önerge veriliyor... Altı ay olarak belirtilen sürenin bir ay olarak değiştirilmesi isteniyor.

Başkan : Bugüne kadar yapılmış bulunan uygulamalar doğrultusunda önergeyi görüşmesiz oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler, etmeyenler. Kabul edilmemiştir. Çekiç Güç konusundaki oylamanın gizli oyla yapılması istenmektedir. BirleşikToplantı İçtüzüğünün 26 ncı maddesinde de daha önce Çekiç Güç’le ilgili Meclis müzakereleri esnasında müteaddit uygulama, oylamanın açık oylama şeklinde yapılması önerisi kabul görerek açık oylama ile karara bağlanmış bulunması muvacehesinde İçtüzük gereği açık oylama yapılan hallerde gizli oylama yapılamayacağı hükmüne uyarak bu önergeyi işleme koymuyorum.

37. Bir Kanun tasarısı ve teklifinin bir maddesi için yapılan açık oylamanın yoklama yerine geçip geçmeyeceği ve Başkanın, yoklama yapıp yapmamakta takdir hakkının bulunup bulunmadığı hakkında

- Kamer Genç -

C : 49

S : 210

B : 51

O : 4

T : 21.12.1993

Bazı Vergi Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı görüşülürken önergeler veriliyor, önergeler bitiyor, bu sırada yoklama isteniyor, Başkan yoklama talebini kabul etmiyor, açık oylama yapılıyor. Başkan, açık oylama yoklama hükmündedir diyor ve yoklama yapmıyor.

Başkan : Başkanın gerekli görmesi halinde açık oylama oturumun sonuna veya haftanın belli gününe bırakılabilir. Bu İçtüzük hükmüdür. Başkanın yoklama yapıp yapmamakta takdir hakkı var mıdır, yok mudur. Yolundaki tutumum hakkında usul müzakeresi açtım diyor, oylayacağım. Kabul edenler, etmeyenler. Kabul edilmiştir. (Yaşar Topçu Başkanı haklı buluyor, açık oylama teklifi kabul edildikten sonra, üyeler yoklama isteme hakkına haiz değildir, diyor.)

38. Anayasada, kanunlarda ve içtüzükte açık veya gizli oylama yapılmasının zorunlu olduğu belirtilmeyen hususlarda da, 15 üyenin yazılı istemde bulunması halinde açık oya başvurmanın mecburi olup olmadığı hakkında

- Kamer Genç -

C : 50

S : 460

B : 58

O : 4

T : 28.12.1993

Ülkemizde konuşlandırılan çokuluslu güç’ün görev süresinin 31 Aralık 93 tarihinden itibaren 6 ay süre ile uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi üzerindeki müzakereler devam ederken usul tartışması açılıyor.

Başkan : ...... bir konunun açık oylamaya tabi olabilmesi için ya Anayasada ya Kanunda ya da İçtüzükte hüküm olması lazım, hukukçu olan arkadaşlar bunu bilir. Olmadığına göre yine bu 116 ncı maddenin ikinci fıkrasına göre işaret oyuyla yapılması lazım.

Oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler, etmeyenler. Tutumum kabul edilmiştir. Tezkereyi ayrıca açık oya sunacağım.

39. Genel Kurulda toplantıda yeter sayısı bulunmasına rağmen bir konuda karar yeter sayısı oluşmaması halinde gündemin diğer maddelerinin görüşmelerine devam edilip edilemeyeceği hakkında

- Kamer Genç -

B : 68

O : 1

C : 52

S : 191

T : 8.2.1994

(Doğrudan gündeme alınma konusunda önerge verilmesi sırasında.)

Başkan, gündemin diğer maddelerine geçmesi lazım diyor. Ancak tartışmalar sonunda; Başkan ; usul tartışması, açıyorum diyor. İçtüzükte açık bir durum var. Bunu karara bağlayalım. Yüce Genel Kurul karara bağlasın. Toplantı yetersayısı olmasına rağmen bir konuda karar yetersayısı bulunmuyorsa, Meclisi tatil edelim diyorsanız, hay hay.

Başkan : Değerli arkadaşlar, aslında tabii, bunun, bugüne kadar yaptığımız uygulamaların tersine bir uygulama olduğunu biliyorum; anca, İçtüzükte ve Anayasada, bu konuda Meclisin tatil edileceğine dair bir hüküm de yok ve sayın konuşmacılar, özellikle aleyhte konuşan arkadaşlar da benim uygulamamın yanlış olduğu konusunda ne İçtüzükte ne de Anayasada bir hüküm gösteremediler.

Ama, ben de, bu kadar önemli bir uygulamayı tek başıma başlatmak da istemiyorum; konuyu Başkanlık Divanına götürmeyi düşünüyorum. Bu itibarla, bugün eski uygulamamıza devam edeyim diyorum. Karar yeter sayısı olmadığı için 10 dakika ara vereceğim ve ayrıca da bu konuya Başkanlık Divanına götürüp, ya İçtüzüğü bu Meclisi çalıştırır şekilde yorumlayalım ve yahut da çalıştırmaz şekilde yorumlayalım diye düşünüyorum.

Bu itibarla birleşime 10 dakika ara veriyorum.

40. İzmir Milletvekili Işın Çelebi’nin millevekilliğinden istifasının Genel Kurulca onaylanmasının gerekip gerekmediği hakkında

- Yasin Hatiboğlu -

C : 56

S : 231

B : 84

O : 1-2

T : 31.3.1994

İzmir Milletvekili Işın Çelebi’nin milletvekilliğinden istifa etmesi nedeniyle Anayasanın 84 üncü maddesi gereğince TBMM üyeliğinin düşmesinin açık oylaması sırasında Oltan Sungurlu usul müzakeresi açılmasını istiyor.

Başkan : Sayın Çelebi Belediye Başkanı adayı sıfatıyla istifa dilekçesi vermiştir ama İzmir’de henüz belediye seçimleri neticeleri belli değildir. İstifa dilekçesini işleme koyamıyorum, kaldı ki Sayın Çelebi Belediye Başkanlığını kazanmış bile olsa istifanın oylanması mümkün olmazdı. Zira istifa kurulun iradesine bağlı olmamalıdır, deniyor. Başkan, Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ile de istişare sonunda Başkanlığın kanaatı seçime dayalı bir istifadır... Bu konunun ileri bir tarihte görüşülmesi hususunun iyi ve isabetli olacağı kanaatını taşıyorum. Ancak bu kanaatımın teyidini Genel Kuruldan alacağım yani istenilen oylamayı yapacağım. Genel Kurul ileri bir tarihe kalmasın derse bugün oylayacağım ama ileri bir tarihe kalsın derse, oylama işlemi ileri bir tarihe kalacaktır.

Sayın Milletvekilleri, zabıtlara geçen bütün Başkanlık beyanlarına rağmen milletvekilliğinin düşürülmesine dair oylamanın ileri bir tarihte yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler, etmeyenler. Kabul edilmiştir. Bugün oylanacaktır.

41. Bir Meclis Soruşturması önergesindeki imza sayısının 45 in altına düşmesi halinde önergenin otomatikman düşmüş sayılıp sayılmayacağı hakkında

- Kamer Genç -

O : 2

B : 104

T : 17.5.1994

Başkan usul tartışması açıyorum diyor.

Başkan : Bu kadar ciddi bir işte, veren insanlar bu imzalarını sonradan geri çekiyorlarsa demek ki bunun ciddiyetine inanmamışlar; bunun günahı bende değil.

Şimdi, ben önergeyi işleme koymamızlık yapmıyorum. İşte, usul tartışması açtım; ama Anayasının 100 üncü maddesi “soruşturma önergeleri 45 imza ile verilir” diyor; ama,bu önergede imzası olan 48 milletvekilinden 10 tanesi imzasını geri çekmiş. Şimdi, bu durum burada fark edilmiş, dolayısıyla soruşturma talebi düşmüştür.

Bu konuda Genel Kurulun oyuna başvuracağım.

Tutumumun doğru olduğunu kabul edenler... Kabul etmeyenler.... Benim tutumumun doğru olduğu kabul edilmiştir.

42. TBMMBaşkanlık Divanının, Ankara Milletvekili İ. Melih Gökçek’in isminin ad defterinden silinmesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmasına ilişkin kararına rağmen üyeliğinin düşmesi için oylama yapılmasının gerekip gerekmediği hakkında

- Mustafa Kalemli -

B : 4

O : 1

C : 65

S : 317

Başkanlık Divanı Melih Gökçek’in Belediye Başkanlığı görevine başlamakla 3959 sayılı yasa uyarınca milletvekilliği görevinin sona ereceğine ve TBMM’ye oya başvurulmadan yapılacak bir sunuşla son ve sonuçlandırılacağına karar vermiştir.

İtiraz : TBMMBaşkanlık Divanınının milletvekilleri hakkında hangi hallerde ne gibi işlem yapacağı İçtüzükte belirtilmiştir. Kararın İçtüzükte yeri yoktur. Ayrıca Anayasanın 84 üncü madde hangi hallerde ve ne şekilde üyeliğin düşeceği belirtilmiş ve millevekilliği ile bağdaşmayan görev kabul eden milletvekilinin görevinin Meclisin alacağı salt çoğunluk kararı ile sona ereceği açıklanmıştır. 3959 sayılı yasanın 17 nci maddesinin belediye başkanlığını kazanan kişinin 15 gün içinde tescil hakkını kullanacağı yolundaki hükmü esas olarak Anayasanın 84 üncü maddesine yok sayılması o ve TBMM’ce istifanın usulü devresinde kabulü zordur.

Şevket Kazan :

Başkanlık Divanının okuduğu Melih Gökçek’in millekvekilliğinin düştüğü konusundaki kararı isabetli bir karardı diyor.

Başkan : 64 üncü madde ile ilgili olarak yapılan görüşmeler tamamlanmıştır.

Sunuşlar devam ediyor.

43. Anayasa maddelerinin gizli oylama yöntemi hakkında

- Yasin Hatiboğlu -

B : 123

O : 2

T : 14.6.1995

S : 400-402

Başkan : Bizim öteden beri uygulamamız ki en son 1993 senesinde yaptığımız Anayasa değişikliğinde uyguladık şöyle : Başkanlık kürsüsünün önündeki hatip kürsüsünün içerden alt tarafına iki ayrı kutu koyacağız. Her sayın üye, komisyon sıralarında oturan iki sayın Divan üyesinin birinden, üç ayrı renkte yuvarlak pul alacak. Diğer Sayın Divan Üyemiz, pul verilen sayın üyenin isminin karşısına işarette bulunacak. Pulları alan sayın üye hatip kürsüsünün önüne gelip, kullanmak istediği renkteki pulu oy kutusuna, kullanmak istemediği, kullanmadığı iki puluda diğer kutuya atmak suretiyle oyunu kullanmış olacak. Gizliliği engelleyen bir hal yoktur.

Vehbi Dinçerler oyların zarfla atılmasını istemiş. (pulun zarafa konularak)Sayın Dinçerlerin oylama bitimiyle ilgili teklifini oylarınıza sunuyorum. Kabul edilmiştir.

44. Üzerinde görüşmeler tamamlanmış bir maddeyi komisyonun önergelerle birlikte geri alıp, redakte ederek geri getirmesi halinde, metnin yeni bir madde kabul edilerek tekrar görüşmeye tabi tutulup tutulmayacağı

- Yasin Hatipoğlu -

B : 124

O : 4

T : 15.6.1995

S : 37, 41

Konuşanlar İçtüzüğün 83 üncü maddesinde “Bir Kanunun bir maddesinde birçok önerge verilmiş ve madde değişiklik önergeleriyle birlikte Komisyona geri alınmışsa Komisyon önergeleri görüştükten sonra eski metni kabul edebilir veya yeni bir metin hazırlayabilir. Önerge sahipleri Komisyon toplantılarına katıldıkları takdirde beş dakikayı geçmemek üzere konuşabilirler. Komisyon kabul ettiği metnin önergelerden önce ve açık oyla oylanmasını üye tam sayısının salt çoğunluğuyla isterse, Genel Kurulda, önergelerden önce Komisyon metni oylanır. Bu metin Genel Kurulun üye tamsayısının salt çoğunluğuyla kabul edilirse önergeler reddedilmiş ve madde kabul edilmiş sayılır. Açık oylamadan önce önerge sahiplerinin beş dakikayı geçmemek üzere konuşma hakları vardır. Bu maddede birçok önerge verilmiş, madde burada müzakere edilmiş, Komisyon düşüncelerini söylemiş, milletvekilleri düşüncelerini söylemiş, yeni verilen önergeler ışığında da yeni bir metin getirilmiş, böyle bir tekrar tekrar müzakere sistemi getirirseniz TBMM’de bir şeyin sonucunu almak mümkün olmaz.

Başkan ise : (Komisyon metni geri çeker bir tek cümlesini bırakır; otuz cümlesini yeniden düzenler ve bu kararı bugünkü usul tartışması neticesinde alınan kararı mesnet sayarak tartışmadan kaçırabilir. Başkanlığın görüşü budur.) Oylamaya sunuyorum. Başkanlığın görüşü kabul edilmemiştir. Yeni bir madde telakki edilmeyecek, madde üzerinde müzakere açılmayacak, ama onun dışındaki prosedür yerine getirilecektir.

45. Anayasa değişiklik teklifinin ikinci görüşmelerinde Komisyonca maddelerin ikinci kez geri çekilip çekilmeyeceği hakkında

- Kamer Genç -

B : 134

O : 3

T : 5.7.1995

S : 559

Başkan : İkinci madde üzerinde yapılan oylamalar sona erdiğinde Komisyon tezkereyle 10 maddesini geri almıştır. 89 uncu maddeye göre Komisyon maddeleri bir defa geri isteyebilir, ama Anayasa müzakereleri özel bir statüye tabi. Her Kanun iki defa müzakereye tabi değil; yalnız Anayasa maddeleri iki defa müzakereye tabi, iki defa müzakereye tabi olduğuna göre Komisyonda ikinci ... iki defa müzakere edildiği için, yani bu konu daha önceki uygulamalarda da böyle yapılmış. Nitekim 1971 yılında Anayasa müzakerelerinde önergeler verilmiş, müzakerelerin ikinci turunda Komisyon maddeyi önergelerle beraber geri almıştır.

46. Seçim tarihi ayrı bir kanunla daha evvel belirlenmiş olmasına rağmen, aynı konuda Meclis kararı alınması yönündeki Anayasa Komisyonu Raporunun görüşülüp görüşülmeyeceği hakkında

- Mustafa Kalemli -

C : 95

S : 161

B : 16

O : 1

T : 27.10.1995

Üç siyasî parti grubu 17.10.1995 tarihinde Meclise takdim ettikleri Seçimlerin Öne Alınması konusunda önerge veriyorlar. Meclisin karar almak suretiyle 24 Aralıkta seçime gitmesini öneriyorlar. (İçtüzük 98’e göre) Bu öneriler Anayasa Komisyonunda görüşülmüş, karara bağlanmış. Genel Kurula gelmesi, bunun görüşülmesi gerekiyor. Danışma Kurulu 48 saati geçmeden gündeme alınmasını öneriyor. Genel Kurulda oylamayla kabul ediliyor. Başkan görüşmeyi açıyor, söz isteyen olup olmadığını soruyor. Bunun için itirazlar başlıyor. Daha önce kanunla çıkmış bir karar varken, kanun niteliğinde olmayan bir Meclis kararı ile teyit edilmek isteniyor. Seyfi Oktay bunu gündeme alıp, görüştürmek usule aykırıdır, diyor. Karara bağlanmış konuda tekrar görüşme açıyorsunuz, usul tartışması istiyoruz diyor. Vehbi Dinçerler de usul tartışması istiyor. İkinci kere karar almaya hacet yoktur deniyor. (Anayasa Mahkemesinin seçim kanununun iptal etmesi halinde karara göre seçime gitmek istiyorlar. Bunun için bu kararı çıkartmak istiyorlar.)

Başkan : Anayasa Kanununun raporunu görüşmeye açtık, yapılan işin doğru olup olmadığını soruyor. Kabul edenler, etmeyenler. Kabul edilmiştir.

47. Bir Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, konunun yargı organına intikal etmiş bulunması nedeniyle yapılıp yapılmayacağı hakkında

- Yasin Hatiboğlu -

B : 52

O : 1

C : 5

S : 437

T : 15.5.1996

20. Dönem

Mercümek olayı ile ilgili araştırma önerge veriliyor.

Şevket Kazan İçtüzük 64 üncü maddeye göre söz talep ediyor.

Usul tartışması açılmasını istiyor.

“İş şu anda yargıdadır, yargılanmaktadır. Yargıtay kararı bozmuş, yargılamaya devam edilecektir. Anayasanın 138 inci maddesi bu görüşmeyi yapmamıza engel teşkil eder.”

Başkan : Başkanlık görüşebileceği kanaatindedir. Başkanlığın tutumunda bir aykırılık yoktur. Sayın Kazan İçtüzüğün 64 üncü maddesine göre tavrınız yanlıştır, diyor. Usul tartışması açıyor. Anayasanın 69 uncu maddesi, 138 inci maddesi Meclis Araştırması yapılmasına engel değildir. Bu araştırmanın yapılması hem olayın Anayasa Mahkemesinin hesap incelemesi kapsamı dışında kalan yönleriyle hem ceza yargısının kapsamı dışında kalan yönleriyle aydınlığa kavuşması hem de Refah Partisinin kamu vicdanında aklanması bakımından yararlı olacaktır. Bu bakımdan araştırmanın yapılmasına hukukî bir engel bulunmamaktadır.

Sayın Milletvekilleri, yüce kurul 7.5.1996 tarihinde 48 inci birleşiminde ... meclis araştırmasının bugün görüşülmesine dair karar vermiştir. Usul tartışmasındaki görüşlerden şuna ya da buna... katılıyor olması ya da olmaması Başkanlık için çok önemli değildir. Başkanlar arzu etmiyor olsalar bile hukuk ne arzu ediyorsa onu uygulamak zorundadır. Açtığım Usul tartışmasında Başkanlığımızın başta izhar ettiği kanaatte değişiklik olmamıştır. Çünkü Genel Kurul daha önce bir karar vermiştir.

48. İçtüzük değişikliğinden sonra sözlü soruların görüşülmesinde uygulanacak usule ilişkin Başkanlık açıklaması

- Kamer Genç -

B : 57

O : 1

C : 6

S : 205

T : 4.6.1996

20. dönem

Başkan, İçtüzüğün 98 inci maddesinin sondan ikinci fıkrasında diyor ki : Hükümet adına cevap vermek için sözalan Bakan; gündemde bulunan sözlü soru önergelerinden birden fazlasını sıra gözetmeden cevaplayabilir. Bu hakkını kullanmak istiyor. Bakan önceden birleşimi yöneten Başkana istediğini bildirir. Başkan bu isteği birleşimi açtıktan sonra derhal Genel Kurula duyurur. Konuları aynı olan sözlü sorular birleştirilerek cevaplandırılabilir.

İçtüzüğün bu hükmünü şu şekilde yorumlarsak daha sağlıklı olur : Sözlü soruların cevaplandırılmasına geçildikten sonra Bakan bu isteğini belirtsin ve Başkan’da o sırada Genel Kurula arz etsin. Aksi takdirde, Başkanın daha birleşimi açar açmaz, gündem dışı konuşmalara geçmeden, gündemin son sıralarındaki bir konuyu açması çalışma düzenini bozar. Ben bu konuyu bu şekilde uygulamak istiyorum... Sözlü sorular bitti.

Benim uygulamam bu şekilde olacaktır. “Sözlü Sorular” bölümüne geçildikten sonra, birden fazla soruyu cevaplandırmak isteyen bakan, Başkanlık kürsüsünde bulunan Başkanvekiline isteğini bildirir; o sırada da, birleşimi yöneten Başkan, bu konuyu, Genel Kurulun bilgisine arz eder.

49. İçtüzüğün 87 nci maddesine göre, verilen değişiklik önergeleriyle ilgili daha evvelce yapılan uygulamalara devam edilip edilmeyeceği hakkında

-Kamer Genç -

B : 85

C : 9

S : 221

O : 1

T : 31.7.1996

Şimdi, bugün ekadar yapılan uygulamada yani, benden önce bir arkadaşımızın yaptığı uygulamada, evvela önerge okunmuş-yalnız metin okunmuş, gerekçe okunmamış- arkasından, Hükümete sorulmuş, Hükümet veya komisyon katılma yönüyle fikir beyan ederse, önerge sahibine konuşma hakkı doğmuyor. Bu sırada, önerge sahibi konuşacak veyahut da önergenin gerekçesi okunacak; bence ters birşey. Benim şahsi anlayışıma göre, evvela, önerge, gerekçesi ile birlikte okunmalıdır. Ondan sonra, Hükümete ve komisyona sorulmalıdır. Eğer, komisyon ve Hükümetten herhangi birisi bu önergeye katılırsa, önerge sahibinin konuşma hakkı doğmamalıdır.

Evet, bu konuda usul tartışması açmak istiyorum; yani, usul tartışmasını şu konuda açmak istiyorum arkadaşlar : Şimdi, önergenin gerekçeli verilmesi zaten İçtüzük hükmüdür. Önerge, önce okunurken, gerekçe ve metin de okunmaladır; ancak, önergeyi veren milletvekili arkadaşımızı, gerekçenin okunmasını istemezse, o zaman, önergenin gerekçesi okunmaz ve arkasından, hükümet veya komisyon, bu önergeye katılırsa, önerge sahibinin söz hakkı da doğmaz; ama, önergeye, hükümet ve komisyonun katılmamasına rağmen, eğer, milletvekili arkadaş “ben konuşmak istemiyorum, benim gerekçem zaten yazılıdr” derse, bu halde de kendisine söz verilmez.

Ben, İçtüzüğün bu maddesini böyle anlıyorum.

Bu konuda bir görüşme açmak istiyorum efendim.

Başkan : Evet bu uygulama kabul edilmemiştir, yani önerge burada gerekçesi ile birlikte okunarak bu duruma göre; arkasından işleme konulduğu zaman gerekçesi okunacak mı okunmayacak mı diye sorulacak.

50. Başkanın Genel Kurulu Yönetme Uslübu hakkında

- Yasin Hatiboğlu -

B : 16

O : 3

C : 13

S : 442

T : 12.11.1996

20. Dönem

(Yasadışı örgütlerin Devletle olan bağlantıları ve Susurlukta meydana gelen kaza olayının ve arkasındaki ilişkilerin aydınlığa kavuşturulması amacıyla Meclis Araştırması açılmasına ilişkin önergenin öngörüşmesi sırasında.)

Baykal : Sayın Başkan bulunduğu makamın gerektirdiği özen, sorumluluk ve dikkat içinde olmayı bir kenara bakarak özel ilişkilerinde belki anlayışla karşılanabilecek olan bir üslubu bir şakalaşma, sohbet uslübünü istediği anda istediği kişiyle Başkanlık makamına doğrudan espiriye dayalı temas kurarak bir iletişim kurduğunu ifade ediyor. Ayrıca CHP grubu adına yaptığı konuşmada Adalet Bakanına bir sataşma olmadığı halde bir olup bittiye kürsüye davet ederek usulü ciddi şekilde ihlal etmiş bulunmaktadır.

Başkan : Sayın Milletvekilleri, usulle ilgili görüşmeler tamamlanmıştır. Başkanlığın tutumunu izlemiştiniz. Başkanlık olarak tutumumuzun ne olduğunu ifade etmiştim. Sayın Baykal’ın aleyhte yaptığı konuşmayı dinledik. Sayın Kapusuz, lehte beyanda bulundular. Başkanlığın tutumunun 69 uncu maddeye uygun olduğu yolundaki kanaatimizde değişiklik olmamıştır.

51. Açık oylama sonucunda oluşan ihtilaf ve yanlışlığın o birleşim içerisinde anlaşıldığı takdirde yapılacak uygulamaya ilişkin usul tartışması

- Yasin Hatiboğlu -

B : 53

O : 1

C : 20

S : 8

T : 39.1.1997

Genel Kurulun 28.1.1997 günlü birleşimde, 9/10 esas numaralı Meclis Soruşturması açılmasına ilişkin önergenin açık oylaması sonucuna yapılan itirazları Başkanlık Divanında görüşülmüş. Öncelikle bir inceleme yapılması için bir heyet oluşturulmuş ve Başkanlık Divanı, incleme sonucuna göre kararlaştıracağı önerisini Genel Kurulun onayına sunacaktır.

Başkan : Sayın Milletvekilleri, bugün, usul tartışmasına vesile sayılan belge, sadece bilgiye sunuş belgesidir, bir işlem değildir; Başkanlık Divanı, aldığı kararla, bu iddiaları kısa bir süre içerisinde inceleyecek. Muhtemeldir ki, bu iddiaların bir kısmı varit veya vaki görülecek, dolayısıyla, yeniden sıhhatli katılım tespit edilecek; buna göre karar yetersayısı yeniden oluşacak ve belki de reddedilmiş olacak ya da kabul edilmiş olacak; bilemiyoruz. Yani Genel Kurulun bir karara bağlaması gereken, Divanın, bir kararı yok, yaptığı işleri Yüce Kurula bilgi olarak sunma tavrı vardır; bu bilgiye sunuştur. Bütün bu usul tartışmalarından sonra -ki, Başkanınız görüşünü ta başında açıkladı, Divan da da açıkladı- benim görüşümde herhangi bir değişiklik olmamıştır.

Teşekkür ediyorum.

İtiraz ediliyor. Belirtilen oylamada ihtilaf ve yanlışlık birleşim içerisinde meydana gelmiştir ve bu yanlışlığın olduğu o günkü birleşimde grup başkanvekilleri tarafından Başkanlığınıza arz edilmiştir. Eğer birleşimden sonra yanlışlığın yapıldığı anlaşılsaydı bu konuda karar vermeye ve bu konuyu irdelemeye Başkanlık Divanı yetkili olurdu.

BİRLEŞİM 47 ‘NİN SONU